Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 26 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

58 inci Birleşim

16 . 2 . 2000 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Antalya Milletvekili Nesrin Ünal’ın, Antalya’daki kesme çiçek ve sebze üreticisi çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı

2. — Ankara Milletvekili Cemil Çiçek’in, Fransız Senatosunda tekrar gündeme gelecek olan sözde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı

3. — Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, gümrüklerdeki gelişmeler ve yurda kaçak çay girişinin engellenmesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu’nun (9/18) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/117)

2. — Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek’in (9/24, 9/31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/118)

3. – Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız’ın (9/33) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/119)

4. — İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu’nun (9/33) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/120)

5. — İstanbul Milletvekili Emre Kocaoğlu’nun (9/34) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/121)

6. — İstanbul Milletvekili Esat Öz’ün (9/34) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/122)

7. — İstanbul Milletvekili Bahri Zengin’in (9/38 ve 9/40, 41) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/123)

8. — Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun (9/39) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/124)

9. — Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız’ın (9/39) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/125)

10. — Adana Milletvekili Yakup Budak’ın (9/39) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/126)

11. — Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün (9/43) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/127)

IV. — ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. — Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile görüşülecek konuların yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. — SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. — (9/29) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2. — (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim

3. — (9/32) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

4. — (9/33) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

5. — (9/34) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim

VI. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik ve Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/268) (S. Sayısı : 96)

2. — Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/392) (S. Sayısı : 186)

3. — Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Adalet komisyonları raporları (1/604) (S. Sayısı : 328)

4. — Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/606) (S. Sayısı : 312)

VII. — AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının görüşmeleri sırasında, Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın, konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle açıklaması

VIII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/1135)

2. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1150)

3. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1155)

4. — Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/1178)

5. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan Göyne Barajı sulama kanallarına ve bazı baraj projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1213)

6. — Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, medya kuruluşlarına sağlanan teşvik ve indirimlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/1252)

7. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale İli, Delice İlçesine bağlı Evliya Köyünün içmesuyu ve göl ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1302)

8. — Şanlıurfa Milletvekili Zülfükâr İzol’un, Şanlıurfa İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı ve İçişleri Bakanı Vekili Sümer Oral’ın cevabı (7/1307)

9. — Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Şişli Terakki Lisesi Vakfına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1321)

10. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/1341)

 

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMMGenel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Van Milletvekili Fetullah Gültepe’nin Van yöresinde hayvancılıkla ilgili sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp,

İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın, yasadışı Hizbullah örgütüne ve başta Diyanet İşleri Başkanlığımız olmak üzere, dinimizi öğretmekle görevli tüm kurumların dinimizi tüm halkımıza ve en iyi şekilde anlatmalarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Orman Bakanı İ. Nami Çağan,

Cevap verdiler;

Ankara Milletvekili Ali Işıklar, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

21-23 Şubat tarihlerinde Bükreş’te yapılması öngörülen İkinci Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Parlamento Dışişleri Komisyonu Başkanları Konferansına, DSP Grubu tarafından ismi bildirilen, İzmir Milletvekili ve Dışişleri Komisyonu Başkanvekili B. Suat Çağlayan’ın da TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanıyla birlikte katılmasına,

TBMM’yi temsilen, Kore Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Tarım, Balıkçılık ve Denizcilik Komisyonu Başkanlığının davetine icabet etmesi kabul edilmiş olan beş kişilik parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasî parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere,

İlişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gereği yapılmak üzere, TBMMBaşkanlığına gönderilmiş bulunan, ölüm cezasına hükümlü Mehmet Fidancı ve Mehmet Sıddık Biçer hakkındaki dava dosyalarının, sanıkların Pişmanlık Yasasından yararlanma talebinde bulunmaları nedeniyle Adalet Bakanlığına iade edilmek üzere Başbakanlığa gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Adalet Komisyonunda bulunan dosyaların Başbakanlığa geri verildiği bildirildi.

Uşak Milletvekili Armağan Yılmaz’ın (9/27),

Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Taner’in (9/31),

İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya, Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın ve İçel Milletvekili Ali Güngör’ün (9/38),

Ankara Milletvekili Şevket Bülent Yahnici’nin (9/42),

Esas numaralı Meclis Soruşturması komisyonları üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gaziantep Milletvekili Mustafa Rüştü Taşar’ın (6/392) ve (6/459) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği,

Edirne Milletvekili Mustafa İlimen’in,

Eskişehir Milletvekili Necati Albay’ın,

İstanbul Milletvekili Osman Kılıç’ın,

(10/6) esas numaralı Meclis araştırması önergesindeki imzalarını geri çektiklerine ilişkin önergeleri okundu; yeter sayıda imza kalmadığından, araştırma önergesinin işlemden kaldırılacağı ve gündemden çıkarılacağı,

Bildirildi.

Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun, bir heyetle birlikte, 16-20 Ocak 2000 tarihlerinde Suriye’ye yaptığı resmî ziyarete, Kırşehir Milletvekili Mustafa Haykır’ın da iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna İki Ek Madde Eklenmesi,

Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması,

Hakkında Kanun Tekliflerinin (2/85, 2/364) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan ve MHP Grubuna düşen bir üyeliğe, grubunca aday gösterilen, Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt,

(9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan ve MHP Grubuna düşen bir üyeliğe, MHP Grubunca 3 kat olarak gösterilen adaylar arasından ad çekilmek suretiyle, Adıyaman Milletvekili Hasari Güler,

(9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan ve MHP Grubuna düşen bir üyeliğe, MHP Grubunca 3 kat olarak gösterilen adaylar arasından ad çekilmek suretiyle, Kocaeli Milletvekili Kemal Köse,

Seçildiler.

Başkanlıkça, (9/18, 9/19, 9/24, 9/27 ve 9/28) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonlarının, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının :

1 inci sırasında bulunan (6/220),

2 nci sırasında bulunan (6/224),

4 üncü sırasında bulunan (6/226),

5 inci sırasında bulunan (6/230),

6 ncı sırasında bulunan (6/232),

Esas numaralı sözlü sorular, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından, yazılı soruya çevrildi; soru sahipleri de görüşlerini açıkladılar.

3 üncü sırasında bulunan (6/225),

7 nci sırasında bulunan (6/234),

8 inci sırasında bulunan (6/237),

Esas numaralı sözlü sorular, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından, yazılı soruya çevrildi.

9 uncu sırasında bulunan (6/241),

10 uncu sırasında bulunan (6/242),

12 nci sırasında bulunan (6/246),

13 üncü sırasında bulunan (6/248),

14 üncü sırasında bulunan (6/249),

15 inci sırasında bulunan (6/252),

16 ncı sırasında bulunan (6/254),

19 uncu sırasında bulunan (6/260),

20 nci sırasında bulunan (6/262),

21 inci sırasında bulunan (6/265),

22 nci sırasında bulunan (6/267),

23 üncü sırasında bulunan (6/269),

24 üncü sırasında bulunan (6/270),

25 inci sırasında bulunan (6/271),

26 ncı sırasında bulunan (6/272),

27 nci sırasında bulunan (6/273),

28 inci sırasında bulunan (6/274),

29 uncu sırasında bulunan (6/275),

30 uncu sırasında bulunan (6/276),

32 nci sırasında bulunan (6/278),

33 üncü sırasında bulunan (6/279),

34 üncü sırasında bulunan (6/280),

35 inci sırasında bulunan (6/281),

36 ncı sırasında bulunan (6/282),

38 inci sırasında bulunan (6/284),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

11 inci sırasında bulunan (6/243),

17 nci sırasında bulunan (6/256),

18 inci sırasında bulunan (6/257),

37 nci sırasında bulunan (6/283),

39 uncu sırasında bulunan (6/285),

Esas numaralı sözlü sorulara, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu,

31 inci sırasında bulunan (6/277) esas numaralı sözlü soruya da Orman Bakanı İ. Nami Çağan,

Cevap verdiler.

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 21 arkadaşının, eğitimin sorunları ile uygulanan eğitim politikalarının araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7) üzerinde bir süre görüşüldü.

16 Şubat 2000 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.54’te son verildi.

Nejat Arseven

Başkanvekili

Cahit Savaş Yazıcı Sebahattin Karakelle

İstanbul Erzincan

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

II. — GELEN KÂĞITLAR No. : 78

16 . 2 . 2000 ÇARŞAMBA Kanun Hükmünde Kararname

1.- Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname (1/629) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna( (Başkanlığa geliş tarihi: 8.2.2000)

Tezkereler

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/459) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2000)

2.- Kastamonu Milletvekili Muharrem Hadi Dilekçi’nin; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/460) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2000)

3.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/461) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2000)

4.- Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt’ün; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/462) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2000)

5.- İstanbul Milletvekili Mukadder Başeğmez’in; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/463) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2000)

6.- Ordu Milletvekili Sefer Koçak’ın; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/464) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2000)

7.- İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın’ın; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/465) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2000)

8.- Erdem Berber Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/466) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2000)

Rapor

1.- Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan ve 48 Arkadaşı, İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 33 Arkadaşı, Erzurum Milletvekili İsmail Köse ve 20 Arkadaşı, DYP Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven ile ANAP Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan ve Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın Ülkemizde Meydana Gelen Deprem Felaketi Konusunda Yapılan Çalışmaların Tüm Yönleriyle İncelenerek Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Birer Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/ 66, 67, 68, 69, 70) (S.Sayısı: 308) (Dağıtma tarihi:16.2.2000) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Ürdün’de yapılan bir toplantıya Diyanet İşleri Başkanlığının katılmamasının nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1033)

2.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Karayolları Genel Müdürlüğünün Bursa İli’ne yönelik projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1042)

3.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, Bakanlıktan maden arama ruhsatı alan bir şahsa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1055)

4.- Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, Şanlıurfa İli Hilvan İlçesine bağlı bazı yerleşim birimlerinin okul ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1076)

5.- Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Turkcell ve Telsim’e verilen cep telefonu ihalesinden KDV alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1088)

6.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Özlüce Baraj Gölü altında kalacak yollara ve Bingöl-Karlıova depremi nedeniyle başlatılan konut, altyapı ve onarım projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1092)

7.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bingöl İli’nde DSİ Genel Müdürlüğünce yürütülen yatırım projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1097)

8.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, 2886 sayılı İhale Kanununda yapılacak değişikliğe ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1104)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

16 Şubat 2000 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Melda BAYER (Ankara)

 

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Antalya’daki kesmeçiçek ve sebze üreticisi çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Nesrin Ünal’a aittir.

Buyurun Sayın Ünal. (MHP sıralarından alkışlar)

III.– BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.– Antalya Milletvekili Nesrin Ünal’ın, Antalya’daki kesmeçiçek ve sebze üreticisi çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı

NESRİN ÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlerin nazarında problemsiz olarak yer alan, ancak, Allah’ın, dağına göre kar verdiği Antalya İlinin problemlerini konu alan konuşmamı yapmadan önce Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Turizmin ve seracılığın kalbi, candamarı olan dünya kenti Antalya’da şimdiye kadar uygulanan yanlış ve bilinçsiz politikalar sonucu toprak, doğa, yeşil, çevre, tarih, yavaş yavaş diyemeyeceğim hızla yok edilmektedir ve son pişmanlık da fayda vermeyecektir. Bu yanlışlıklardan sizlere bir demet sunmak istiyorum ve ilgili bakanlıkların 57 nci hükümetin kurulduğu günden itibaren gösterdiği hassasiyetin artarak devam edeceğine de inandığımı belirtmek istiyorum.

Turizm denildiğinde, sadece, deniz kıyısında oteller ve kısa vadede çok döviz düşünülmüş, 2020-2030 yılları, yani, gelecek hiç hesaba katılmamıştır; altyapı desteklenmemiş, çevreyse hiç akla gelmemiştir. Belek ve Boğazkent sahillerinde yaşayan caretta carettalar olmasa da olur denilip, kum tepeleri yok edilmiş, bu deniz kaplumbağalarının yumurtlamaması için sahiller projektörlerle aydınlatılmıştır. Eğer, Türkiye, devleti ve yatırımcılarıyla turizm gelir hedefini 10-15 milyar dolar olarak belirlemişse ve 20-30 yıl sonra da turizmden yüksek gelir elde edilmek isteniyorsa, doğaya, tarihe, yatırımcısı, kamu sektörü, çalışanı, yerli halkı, seçilmişleri ve turistleriyle birlikte sahip çıkmak zorundayız.

Antalya’nın bir diğer problemi de, Türkiye’nin en kıymetli birinci sınıf tarım arazilerinin imara açılması ve seralar yerine taşbinaların yükselmesidir; zaman gelecek, sera kuracak arazileri mumla aramak zorunda kalacağız.

Altınova başta olmak üzere, Pınarlı, Çamköy, Varsak, Kadriye, Güzeloba, Kundu’da 1 500 çiftçi, aile şirketi olarak, 2 800 dönüm arazide onbeş yıldır kesmeçiçekçilikle uğraşmaktadır ve bu sektör, en az 10 000 vasıfsız işçiyi barındırmaktadır. Kesmeçiçekçilik, tamamen ihracata yönelik olup, Türkiye’nin tanıtımına da katkıda bulunmaktadır. En kötü şartlarda 100 milyon dolar döviz girdisi olan insanların bizden beklentileri mevcuttur. Bu insanlar, yaklaşık 4,5 milyon dolar kredi borçlarının ertelenmesini, dış payı kaybetmemek için istemektedirler.

Ayrıca, hava taşımacılığının desteklenmesi ve rekabet edilebilir durumda olması sağlanmalı; mezat kurulmalıdır. İki yıl önce Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından verilen çiçek ithalat izni de yeniden değerlendirilmelidir. Bu konuda Sayın Bakanımızın cevap vereceğini umuyorum, Tarım Bakanlığının izni alınmadan bu izin konusunda...

Seracılık ise, her yönden zor bir sektördür. Yaşsebze üreticileri zaman gelir 55 derece sıcaklığın altında çalışırlar ve kullandıkları ilaçlardan dolayı, Kumluca, Finike, Demre yöresinde kanser, böbrek hastalıkları ve alerjik hastalıklar insidansı çok yüksektir. Davulun sesi dışarıdan hoş gelmektedir. Sayın Tarım Bakanımız Hüsnü Gökalp Beyin sınır ticaretinde uyguladığı istikrarlı tutumu sonucu içpiyasada yerli üretim tüketilmekte ve çiftçinin malı son bir aydır para etmiştir ve yüzü gülmüştür.

Antalya-Pınarlı, Çamköy’de yaklaşık 20 000 dönüm birinci sınıf tarım arazisi imara açılmak üzeredir. Her nedense, beş yıl önce alınan 2/b maddesinin uygulanmasıyla ilgili karar Yargıtayca onanmasına rağmen, ne orman kadastroda ne de tapu kadastroda işlem görmüştür. Tarım arazileri, gerçek sahibi olan çiftçiye kavuşacağını beklerken, imar için ölçümlere kavuşmuştur. Bu verimli topraklar üzerinde, insanları besleyecek gıdaların yetişeceğini düşünürken, beton binalar yetişmeye başlayacaktır.

Amerika Birleşik Devletleri, Kolombiya’daki uyuşturucu ticaretini engellemek için başka bir ülkenin çiçekçiliğini desteklerken, bizler de, tarım arazilerimizin, doğal güzelliklerimizin, çevrenin korunması için çiftçilerimizi desteklemeliyiz; sonra da yanlış imarlaşmanın karşısında dimdik ayakta durmalıyız.

Antalya-Cevizli Beldesinde kurulduğundan beri kâr eden orman işletmesinin kapatılması söz konusu olmuştur; ama, bütün yüreğimle inanıyorum ki, bu kapatma işlemi olmayacak, Cevizli Orman İşletmesi kâr etmeye devam edecektir.

Son olarak, Antalyalılara, bu problemlerle yakından ilgilendiğimizi ve ilgili bakanlıklarımızın da bu sorunlara olumlu katkılarının bulunduğunu; ancak, amacımızın konuşarak, anlatarak çözümlerde mükemmeli yakalamak olduğunu söyleyerek sözlerimi tamamlıyorum; sizleri yeniden saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

Gündemdışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp cevap verecekler.

Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal’ın, Antalya çiftçisinin genel problemleri ve özellikle de kesmeçiçekçilikle geçinen çok sayıdaki çiftçi ailesinin problemini dile getiren konuşmasından dolayı, kendisine, çiftçiler, üreticiler adına tekrar teşekkür ediyorum.

Kesmeçiçekçilik, dünyada kesmeçiçek üretimi, Türkiye’de kesmeçiçek üretimi ve ihracatı, içpazara yönelik üretim, ihracata yönelik üretim konusunda, ben, Sayın Milletvekilimize ve ilgilenen sayın milletvekillerimize yazılı olarak da bilgiler arz edeceğim; ancak, özellikle şu hususları kısaca bilgilerinize sunmak istiyorum.

Dünyada kesmeçiçek üretimi ve ihracatına baktığımızda, Hollanda’dan sonra en fazla üretim ve ihracat yapan ülkelerin başında -toprak bakımından Türkiye’yle mukayese edilemeyecek derecede küçük olmasına rağmen- İsrail, Kenya, Kolombiya, İtalya, İspanya, Ekvador, Fransa ve Belçika gibi ülkeler gelmektedir. Görülüyor ki, Akdeniz ülkelerinden İtalya, İspanya, Fransa ve İsrail bol miktarda kesmeçiçek üretip, ihraç ediyor. 1997 yılı itibariyle ülkemiz, dünya kesmeçiçek ihracatında 13,7 milyon dolar ile 13 üncü sıraya kadar yükselmişti; ancak, son bir iki yıldır, 97’den çok daha aşağılara düşmeye başladı, hem miktar hem de değer olarak, girdisi açısından.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de kesmeçiçek üretiminin geçmişi ve ihracatı 1940 yılına kadar dayanır. Önceleri İstanbul ve Adalarda, sonra Yalova ve çevresinde başlayan üretim, 1975 yılında İzmir’e, 1985 yılından sonra ise Antalya’ya geçti.

1945 yılında üreticilerin bir araya gelerek kurdukları Flora Çiçekçilik Üretim ve Pazarlama Kooperatifi, 1955 yılında bölünmüş, Çiçek Üretimi ve Pazarlama Kooperatifi olmuştur. Bu her iki kooperatif, çiçek üreticilerinin ürünlerini, çeşitli illere dağılmış bulunan çiçek mezatlarında pazarlayıp satmakta ve üyelerine damızlık fide, soğan, tohum temin etmektedir. Kooperatifçiliğin Türk tarımındaki örgütlenmesinde çiçekçilikte iyi bir başarı gösterdiğini burada görüyoruz. İki kooperatifin, 1997 yılında toplam 5 722 üyesi ve 16 milyon dolarlık satışı bulunmaktadır.

İçpazara yönelik satışı geçeceğim.

Kesmeçiçekçilik,.ihracata yönelik üretim konusunda, özellikle Türk tarımının genç bir sektörüdür. 1985-1986 üretim sezonunda, Ege Tarım Anonim Şirketi öncülüğünde, Antalya İlinde 70 dekarla başlayan üretim, 1999 yılında 2 400 dekara ulaşmıştır; ancak, ihracatımıza da rakamsal olarak baktığımızda, Türkiye’den yapılan toplam ihracatın yüzde 90’ını Antalya kesmeçiçek üreticilerinin ürettiği çiçekler oluşturmaktadır, Mersin, Adana yüzde 6’sını, İzmir de yüzde 4’ünü vermektedir.

Bu kesmeçiçekçiliğin tamamı örtü altında yapılmakta ve üretimin yüzde 65’ini sprey karanfil, yüzde 15’ini standart karanfil, yüzde 10’unu gerbera oluşturmaktadır ve çok zor bir iştir; tek tek bakım istemektedir, küçük çocuklardan yaşlılara kadar herkes burada çalışmakta ve özellikle seraların ısıtılmasında mazot kullanıldığı için girdiler de pahalı olmaktadır.

Genel problemleri şunlardır: Problemin başında, demin de Sayın Milletvekilinin belirttiği gibi, iki yıl önce niçin, neden alındığını bilemediğimiz bir kararla, kesmeçiçek ithalatı, direkt Hazine ve Dışticaret Müsteşarlıklarının yetkisine alınmıştır. Bizim ne kadar çiçek üretimimiz var, ne kadar çiçeğe ihtiyacımız var, ihracat imkânımız nedir, dahildeki kullandığımız miktar nedir; bunların çok iyi belirlenmesi gerekli ve bu çiçeğin ithalatında da bugün hiçbir kontrol belgesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından düzenlenmemektedir.

Çiçek canlı bir materyaldir; yine onun da üzerinde fidesi vardır, o fideyle yeni çiçeklerin yetiştirilmesi mümkündür, üzerindeki tohumla yeni yeni çiçeklerin yetiştirilmesi mümkündür.

Ben burada şu misali vermek istiyorum: Cebimizin dibinde bir tane tohum olsa, herhangi bir sebze veya tahıl tohumu, Amerika Birleşik Devletlerinin sınırından içeri girmeye kalkışsak, elimizde de kırmızı pasaportumuz olsa -orada zaten “üzerinizde ne var” diye soruyorlar- içeriye almazlar; çünkü, oradaki genin muhafaza edilmesi gerekli.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda transgenik denen bir olay çıktı. Transgenik bitki, transgenik üretim... Hatta, bu, transgenik üretimlerin, üreticiye, tüketiciye, kullanıcıya kansorejenik etkisi var mı yok mu bunlar tartışılıyor ve transgenik bitki üretimi, transgenik yöntemle tahıl üretimi, meyve, sebze üretimi, İngiltere’de, İngiltere Başbakanının gündemini oluşturuyor.

Biyoteknolojinin, genetik mühendisliğinin böyle hızla geliştiği bir dönemde, yurdumuza giren her çeşit canlı materyalin, hele hele tohumun, fidenin, fidanın, muhakkak surette kontrolden geçmesi ve bir karantinadan geçmesi gerekli.

Bugün, biz, Yalova’da, evlere süs bitkisi olarak, yeteri kadar fide, fidan üretiyoruz; ama, bakıyoruz ki, yine, yıllar önce çıkarılan bazı tebliğlerle, bunların da ithalatı serbest bırakılmış. İşte, kesmeçiçekçiliğimizde yaşadığımız problemler bunlardır.

Bildiğiniz gibi, 14 Şubat, dünyada “Sevgililer Günü” olarak ilan edilmiş, ben de, basından duydum, gördüm. Sevgililer Gününde, gül ve karanfiller hediye ediliyor. Son günlerde, basında, şimdiye kadar rastlamadığım bir şekilde, Sevgililer Gününün önemi, gül ve karanfil hediye etme öne çıkarıldı. Hatta, dün bir televizyon programında gördüm, bir kişiye 2 500 tane gül gelmiş. Bir de baktım ki, Hollanda’dan TIR’lar peşi peşine Türkiye’ye geliyor. Bunu, takdirlerinize arz etmek istiyorum.

Bu sorunların çözümü için aldığımız tedbirleri, müsaade ederseniz, söylemek istiyorum: Birincisi, bu kesmeçiçek yetiştiricileri kooperatifleri ve birlikleriyle birkaç kere toplantı yaptık; kendileri bizi ziyaret ettiler; Antalya’ya gittiğimiz zaman seralarını ziyaret ettim; hakikaten çok zor durumdalar. Antalya’nın Altınova Köyü ve çevresinde çok fazla sayıda köy ve ailenin geçim kaynağı bu.

Kesmeçiçekçilik danışma kurulunu oluşturduk. Danışma kurulları oluşturuyoruz Tarım ve Köyişleri Bakanlığında, komiteler oluşturuyoruz. İşte, ilk defa oluşturduğumuz millî süt komitesi, canlı hayvan ve et komitesi gibi komiteler oluşturuyoruz. Bu komiteler, bakanlık temsilcileri, üniversite temsilcileri, sanayiciler, işverenler, ithalatçılar, ihracatçılar -sektörle ilgili- yetiştiricilerin oluşturduğu bir danışma kurulu ve bu danışma kurulunun da içinden bir komite oluşturuyoruz. İşte oluşturduğumuz bir danışma kurulu da Kesmeçiçekçilik Danışma Kuruludur. Burada herkes konuşuyor; üretici, ithalatçı, ihracatçı, üniversite -sektör tümüyle bir araya geliyor- böylelikle, hükümetimizin de her zaman söylediği katılımcılık, şeffaflık, açıklık imkân dahiline girmiş oluyor. Bu komitenin tavsiyelerine göre, yetkimizde olmamasına rağmen, çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

İkincisi, sektörde üretim yapan çiftçilerin Ziraat Bankasına olan 1999 yılı borçlarının ertelenmesi için bir kararname taslağı hazırlayarak, ocak ayının 25’inde 773 sayılı yazıyla Başbakanlık makamına arz ettik. Çok az bir borçları var. Bu borçlar eğer mayıs ayına kadar, haziran ayına kadar ertelenirse, o zaman borçlarını ödeyebilecekler. Şu anda ihracat yapamıyorlar, basında görüyorsunuz, basından takip ediyorsunuz, içeride pazarlanamıyor. Hatta bazı çiçek satıcılarını kimler nasıl konuşturuyorsa, benim biraz zoruma gitti; birkaç çiçek satıcısı, televizyonda rastlamışsınızdır “Türk çiçekleri iyi değil, kalitesiz, ithal edilen çiçekler daha iyi” diyor; bunu söyleyen, orada çiçek satıcılığı yapan, doğal köylü giysili bir hanım. Bunu söyleyene değil de söyletene bakmak lazım.

Üçüncüsü, kesmeçiçek ithalatının düzenlenmesi ve üreticilerin korunması amacıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı yetkisinde bulunan kesmeçiçek ithalatının Bakanlığımız bünyesine alınması için, yine şubat ayının 15’inde, 039 sayılı yazıyla Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığına müracaatımız oldu. Evet, ülkeye çiçek ithal edilsin; ama, bunun fidesi, tohumu kontrol edilsin, acaba o ithal edilen çiçekler üzerinde herhangi alerjik bir unsur var mı; çünkü, o çiçeklerin çoğu spreyleniyor, o sprey maddesi nedir; orasına kadar çok önemli. Biraz detay oluyor; ama, ben, bu detayı, Yüce Meclise vermeyi bir mecburiyet hissettiğim için açıklıyorum. Acaba, o çiçeklerin üzerinde tohumlar geliyor mu; o çiçeklerden seralara bir sapma var mı; o çiçeklerden bizim çiçeklere bir klonlama çalışması var mı; bunlar, bizim için çok önemli. Bu nedenle, bunların, muhakkak surette bir ziraî karantinadan geçtikten sonra ülkemize girmesi gerekli.

Dördüncüsü, kesmeçiçek ihracatında Avrupa pazarlarında pay sahibi olabilmek için nakliye giderlerini asgariye indirmemiz gerekli. İsrail, 1 kilogram çiçeği, İsrail’den Hollanda’ya 76 sente taşıyor, biz ise 1 dolar 17 sente taşıyoruz. Bu noktada, Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğüne yazı yazdığım gibi, Genel Müdür Sayın Bolayır’la bizzat görüştüm, uzun bir tartışmamız oldu, düşürmeleri gerektiğini, ekonomiye katkısını izah ettim. Bakanlığımızdan Ulaştırma Bakanlığımıza da bu konuda bir yazı çıktı, muhakkak surette, 1 dolar 17 sente taşıdığımız -17 sent diye hatırlıyorum, ya 17 ya da 19 sent- 1 kilogram çiçeğin taşımasının İsrail’in düzeyine indirilmesi gerekli, bu konuda girişimimiz oldu. Ben, Türk Hava Yollarının da, bu taşıma ücretini indireceğine inanıyorum. TIR’larla taşıdığımız zaman, çiçek, yolda bozuluyor.

Kesmeçiçekçilik, Türk tarımını çeşitlendirmede... İşte, elimizde “stoka üretim” dediğimiz ürünler var; ama, bu çok değişik bir konu; kesmeçiçekçilik, oldukça döviz getiren bir konu. Küçücük Hollanda’nın, bir yılda, milyonlarca dolar döviz girdisi var. Toprak açısından söylüyorum; yoksa, Hollanda büyük ülke; yanlış anlaşılmasın. Toprak açısından küçücük Hollanda’nın, kesme çiçekten bu kadar girdisi var. Denizden toprak kazanıp üzerinde kesme çiçekçilik yapan Hollanda ile Antalya’yı mukayese etmememiz gerekli; bizim, çok daha rahat bir şekilde kesmeçiçek yetiştirip, rekabet edebilmemiz gerekli.

Ben, Nesrin Ünal’a, bu konuyu Yüce Meclisin dikkatine getirdiği için tekrar teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; saygılarımı arz ediyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, Fransız Senatosunda tekrar gündeme gelecek olan sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili olarak söz isteyen Ankara Milletvekili Cemil Çiçek’e aittir.

Buyurun Sayın Çiçek. (FP sıralarından alkışlar)

2.– Ankara Milletvekili Cemil Çiçek’in, Fransız Senatosunda tekrar gündeme gelecek olan sözde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı

CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; milletimizi ve devletimizi yakından ilgilendiren bir konuya Yüce Meclisimizin ve hükümetin dikkatini çekmek ve mümkünse gereğinin de yapılmasını yüksek takdirlerinize arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir süreden beri, hep, iç gündem konularıyla uğraşıyoruz. Bir tarafta, her gün yeni bir boyut kazanan, zihinlerimizi karıştıran, midemizi bulandıran, insana, bu toprağın insanına yakışmayan, yakıştıramadığımız vahşet manzaraları, bir türlü içerisinden çıkamadığımız sorular, sorular, sorular, diğer tarafta, Ankara Savaşından daha çetin geçeceği şimdiden belli olan “Çankaya Savaşları” siyaset entrikaları, ekonomik sorunlar, sıkıntılar ve bunalımlar, daha buna benzer birçok iç mesele gündemimizi oluşturuyor.

Türkiye olarak ve bu milletin temsilcileri olarak, bizler, bunlarla uğraşaduralım, 22 Şubat 2000 Salı günü, yani önümüzdeki salı günü Fransız Senatosunda bir teklifin gündeme alınıp alınmaması oylanacak. Belki hatırlanacağı üzere, Fransa Millet Meclisi 29 Mayıs 1998 tarihli oturumunda, “Fransa 1915 Ermeni soykırımını alenen tanır” şeklinde tek maddelik bir kanun teklifini oybirliğiyle kabul etmiştir. Bu teklif, bir süre, Fransız Senatosunun raflarında bekletildikten sonra, şimdi tekrar gündeme getirildi ve salı günü bununla ilgili oylama yapılacak. Gündeme alınması halinde, Türkiye’yle ilgili, Türkiye’nin aleyhine yeni bir süreç başlamış olacaktır. Korkarım ki, bunu başka ülkelerin parlamentoları da takip edecek.

Bu konuyla alakalı olarak 2 Haziran 1998 günü bu kürsüden, Türk Milleti adına, onun bir temsilcisi olarak ifade ettiğim gibi ve bugün de ifade ediyorum ki, bu teklif haksızdır, bu teklif insafsızdır, bu teklif aziz milletimize karşı yapılmış bir iftiradır, tarihe karşı yalan söylemektir. Soykırım gibi bir insanlık suçunu işlemeye, bu milletin, ne kültürü müsaittir ne inancı müsaittir ve ne de karakteri müsaittir.

Bir Fransız olan Pierre Loti’nin de belirttiği gibi bize bu haksızlığı yapanların, şarka hiç ayak basmamış, önyargılarla gözleri körleşmiş insanlar olduklarını, çığırından çıkmış bir propagandanın ajanları olduklarını tarih ortaya koymuştur. Bernard Lewis gibi tarafsız tarihçiler, arşiv vesikaları da ortaya koymuştur.

Osmanlı arşivleri herkesin incelemesine açıktır. Tarihle yüzleşmekten korkmayanlar gerçekleri öğrenmek istiyorlarsa, gelip burada her şeyi araştırabilirler, tarihin hakemliğine müracaat edebilirler.

Parlamento kararıyla tarihî gerçekler değiştirilemez, hele hele tersyüz edilemez; Ermenilerin, Doğu Anadolu’da onbinlerce Müslüman Türk’e, kadın, çocuk, ihtiyar demeden nasıl bir vahşet icra ettikleri gerçeğini hiç değiştiremez. Yalana ve iftiraya çanak tutmak dostluğa sığmaz, müttefikliğe de yakışmaz. Eğer Fransızlar soykırımın ne anlam ifade ettiğini görmek istiyorlarsa, bugün bu saatte, gidip Çeçenistan’da olan vahşeti görsünler, Karabağ’da, Ermeni zulmü altında Azerî topraklarda yaşanan vahşeti görsünler. (FP sıralarından alkışlar)

Bu kanunla Fransa bir eski sayfa açmak istiyorsa, bundan en evvel kendisi zararlı çıkar. Birileri de çıkar, Saint-Barthelemy katliamını hatırlatır, engizisyonları hatırlatır, Cezayir’i hatırlatır; Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da sömürgelerde işlenen vahşeti ve katliamları hatırlatır -bunların hepsinin altında Fransa’nın parmak izleri vardır- 40’tan fazla diplomatımızın şehit edilmesinden Fransa’nın da sorumlu olduğunu hatırlatır.

Bu teklif yasalaşırsa, Fransa, ırkçı terörün teşvikçisi olur, destekçisi olur, bundan sonra akacak kanın da sorumlusu olur, Taşnak zihniyetinin yeniden hortlamasının sorumlusu olur. Şüphesiz, Fransa bunların sorumlusu olur; ama, bu milletin temsilcisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu durum karşısında sessiz kalamayız; herhalde, bir tepkimiz olmalıdır. İç meselelerimiz ne kadar karmakarışık olsa bile böylesine bir mesele karşısında bu Meclis duyarsız kalamaz; mutlaka söyleyecekleri vardır, mutlaka yapacakları vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çiçek, açıyorum mikrofonunuzu; tamamlayın efendim.

CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, bu vesileyle, burada temsil edilen bütün partilerimize, onların değerli grup başkanlarına, grup başkanvekillerine arz etmek istiyorum ki, önümüzdeki salı günü oylama yapılacağına göre, mutlaka, Meclisin infialini, tepkisini ortaya koyacak bir bildiriyi, ister bugün ister yarın, her halükârda, bu Meclisten geçirmek gerekecektir. Aksi halde, Fransızlar, Türkiye’nin bu tepkisizliği karşısında bu teklifi yasalaştırmakta cüret bulacaklardır. Meclisimiz böyle bir tepkiyi ortaya koyabilir ise, mutlaka, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanı bu infialimizi muhatabına iletecektir.

Bunun dışında, Dışişleri Komisyonumuzun Değerli Başkanı ve üyelerinin, mutlaka yapacağı bazı şeylerin olduğunu düşünüyorum.

Bu Meclis çatısı altında teşekkül etmiş bulunan Türk-Fransız Dostluk Grubunun Başkan ve üyelerinin yapacağı bazı çalışmaların, bazı tepkilerin olduğunu düşünüyorum.

Meclisin dışında da, Türkiye’de her meselede -üzerine düşsün ya da düşmesin- söz söyleyen birçok sivil toplum örgütünün de böyle bir millî mesele karşısında yapacağı şeylerin, söyleyeceği sözlerin, ortaya koyacağı tavırların olduğu düşüncesini burada dile getirmek istiyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.

KÂMRAN İNAN (Van) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnan.

KÂMRAN İNAN (Van) – Sayın Başkan, Sayın Çiçek’in konuşmalarına teşekkür ederim; komisyonumuza da atıfta bulundular...

BAŞKAN – Efendim, mikrofonu açayım, isterseniz oradan hitap edin.

Buyurun Sayın İnan.

KÂMRAN İNAN (Van) – Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için şükranlarımı arz ediyorum. Ayrıca, bu kadar önemli ve hassas bir konuyu gündeme getirdiklerinden dolayı, müsaadenizle, Sayın Çiçek’e de teşekkürlerimi arz etmek isterim.

Biz, Dışişleri Komisyonumuz olarak ve Başkan sıfatıyla, daha geçen hafta, Fransız Senatosu Dışişleri Komisyonu Başkanının dikkatini çektik. Böyle bir gelişmenin, Türk-Fransız ilişkilerini çok büyük ölçüde zedeleyeceğini ve ekonomik bakımdan Fransa’nın büyük zarar göreceğini kendilerine ifade ettik.

Ayrıca, şunu da ifade etmeye çalışıyoruz; Fransa’da oturup da, bizim komşumuz olan 3 milyonluk Ermenistan’ın gelecekteki menfaatlarına zarar vermeleri de düşünmeleri lazım; çünkü, bizim komşumuzdur. İlişkilerimizin bu şekilde gelişmesi değil, daha da kötüye gitmesi şartlarını doğururlar; onun da sorumluluğu kendilerine ait olur. Hükümetin de, aynı hassasiyetle konuyu takip ettiğini biliyorum. Eminim ki, Sayın Bakan arz edeceklerdir. Gereken yapılmaktadır ve yapmaya da devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Dışişleri Komisyonu Başkanımız Sayın İnan’a teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmayı, hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Şükrü Sina Gürel cevaplayacaktır. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bu, önemli ve hepimizin üzerinde duyarlılıkla birleştiği konuyu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündemine getirdiği için, Sayın Çiçek’e, ben de teşekkür ediyorum.

Biraz önce Sayın İnan’ın da belirttiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti, bu konu üzerinde, bütün organlarıyla, hükümetiyle, Meclisiyle, Meclisindeki ilgili komisyonlarıyla ve bütün kamuoyuyla hassasiyetle durmaktadır. Bunun da, herkes tarafından bilinmesinin, bundan sonra Türkiye ile olan ilişkilerine zarar verecek adımları atacak bütün ülke sorumlularınca bilinmesinin de yararlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü, Türkiye olarak, Türk insanı olarak, biz, elbette, geçmişimizle ilgili herhangi bir konuda, hem kendi vicdanımıza hem uluslararası vicdana hesap vermeyeceğimiz herhangi bir davranışımızın, bir geçmiş hatamızın olmadığı inancındayız.

Türkiye, her zaman, geçmişle ilgili sorumluluklarını üstlenmiş, Lozan’da, feodal emperyal geçmişini temizlerken de bu geçmişle ilgili hesabını, hem de yeni kuşaklar olarak üstlenip vermiş bir ülkedir, bir ulustur. Bu açıdan, geçmişle ilgili veremeyeceğimiz bir hesabımız yoktur; ancak, şunun bilinmesi gerekir ki, özellikle dışarıda ve yine özellikle Türkiye ile ilgili ilişkilerine zarar verebilecek adımlar atmaktan çekinmeyecek çevrelerin tahrikleriyle, bazı ülkelerde, yasama organlarında bazı yasa teklifleri verilip Türkiye’nin geçmişiyle ilgili, sözde bazı sorumlulukları üstlenmesi amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, maalesef, 1998 Mayıs ayından beri Fransız Senatosunda da böyle bir çaba gösterilmektedir.

1998 Mayısında, Fransız Meclisinde, Sosyalist Partiden milletvekillerinin verdikleri bir yasa teklifi kabul edilmiş; ama, 29 mayısta kabul edilen bu yasa teklifinin kabulü sırasında Meclis Genel Kurulunda yalnızca 30 milletvekili hazır bulunmuş ve onların oyuyla bu yasa teklifi kabul edilmiştir; ama, yasalaşması için bir süreç daha gereklidir hepinizin bildiği gibi, o süreç de senatodan geçme sürecidir. Senatoda, bu Fransa Meclisinde kabul edilen yasa teklifi, özellikle Fransız Hükümetinin olumlu tutumuyla ve Türkiye ile ilişkilerine zarar vermeme kaygısıyla şimdiye kadar engellenilmiş, durdurulabilmiştir.

Bu konuda, elbette, geçmişte de, Sayın Cumhurbaşkanımız, o zamanın Sayın Başbakanı, Sayın Dışişleri Bakanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanı ve komisyon üyeleri her türlü gayreti göstermişler ve Türk kamuoyunun bu konudaki duyarlılığını Fransız muhataplarına aktarmakta, yansıtmakta geri kalmamışlardır ve onların bu gayretleri, bizim bu konudaki duyarlılığımızın Fransa tarfından da anlaşılmasında elbette etkili olmuştur.

Şimdi, bu yıl içerisinde, bu yasa, Fransız Senatosunda yeniden canlandırılmak istenmektedir. Biz hükümet olarak, yine Sayın İnan’ın da belirttiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu olarak ve her düzeyde dernekler ve sivil toplum örgütleri olarak, Türk kamuoyunun bu konudaki duyarlılığını Fransa tarafına iletmekte geri kalmadık; bundan emin olmanızı dilerim. Bu duyarlılığımızın Fransız Hükümeti tarafından anlaşıldığını ve paylaşıldığını da belirtmek isterim.

Ancak, tabiî ki, Fransız Hükümetinin bu konudaki olumlu tutumunu bundan sonra da sürdüreceğini, Türk kamuoyundaki duyarlılıklara, olumsuz adımlarla, tahrik ederek yaklaşmanın, hem Türk-Fransız ilişkilerine hem de Türkiye’nin çok önemli rol oynadığı, bundan sonra da olumlu roller oynamayı tasarladığı ve bu konuda adımlar attığı bir bölgede, genel olarak, uluslararası ilişkiler yapısına zarar vermeyecek adımların atılmasını ve zarar verebilecek adımların da geri alınmasını, Fransız Hükümetinin duyarlılıkla değerlendireceğini umuyoruz.

Bu konuyu gündeme getirdiği için Sayın Çiçek’e tekrar teşekkür ediyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisin sayın üyelerinin ve Türk Hükümeti olarak bizim, bu konu üzerinde duyarlılıkla ve titizlikle durduğumuzu belirtmek istiyorum; bu konuda emin olmalarını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, gümrüklerdeki gelişmeler ve yurda kaçak çay girişinin engellenmesi konusunda söz isteyen Rize Milletvekili Ahmet Kabil’e aittir.

Buyurun Sayın Kabil (ANAP sıralarından alkışlar)

3. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, gümrüklerdeki gelişmeler ve yurda kaçak çay girişinin engellenmesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı

AHMET KABİL (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çaydan başka hiçbir geliri olmayan, Doğu Karadeniz Bölgesinin ekonomisi için, hatta, bütün Türk halkının sağlığı için çok önemli olan, çeşitli yollarla yurda kaçak giren çayların önlenmesi hususunda gümrüklerimizdeki gelişmeler hakkında Yüce Meclise bilgi sunmak için söz almış bulunuyorum. Sayın Başkana söz verdiği için teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Rize ve çevresinde, bütün Türkiye’ye yetecek kadar, hatta, yılda 40 bin ton fazla çay üretilmesine rağmen, son yıllarda bilhassa 1999 yılının ilk altı ayında, Türkiye’ye kaçak olarak ve mevzuattaki bazı boşluklardan faydalanarak sağlığa zararlı 30 bin ton çay girdiği tespit edilmiştir.

Sağlığa zararlı diyorum; çünkü, genelde Türkiye dışında çay üretimi yapılan bölgelerde, bilhassa, ekvator bölgesinde iklim dolayısıyla, çay yapraklarında oluşan böceklerle mücadele için kullanılan ziraî ilaç artıkları ihtiva eden çaylar Türkiye’ye sokulmaktaydı.

Komşumuz İran, kendi çaylarını, çeşitli ülkelerin kalitesiz çaylarıyla karıştırıp, içerisine yine sağlığa zararlı, renk için, koku için katkı maddeleri ilave ederek Türkiye’ye sokmaktaydı.

1999 yılında bu kaçakçılığın önlenmesi hususunda gösterdikleri gayret dolayısıyla, devlet bakanlarımız, Sayın Mehmet Keçeciler’e, dışticaretten sorumlu Sayın Tunca Toskay’a ve çaydan sorumlu Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen’e teşekkürlerimi ve şükranlarımı arz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bütün dünyada üretilen çaylardan ziraî ilaç artığı ve sağlığa zararlı katkı maddesi olmayan tek çay Türkiye’de üretilen çaydır. Gürcistan ve Japonya’da çok az miktarda bu vasıfta üretilen çay varsa da, kendi ihtiyaçlarının beşte 1’ini dahi karşılamayacak miktarlardadır. Birçok hastalığa şifa olan, hiçbir katkı maddesi olmayan Türk çayının değerini bilelim. Zaman zaman, dünya basınında, hatta, Türk basınında, katkı maddesi olmayan çayın insan sağlığına faydaları hususunda neşriyatlar yapılmaktadır.

Türk basınında, 11 Mayıs 1999’da Sabah ve yine, 1 Haziran 1999’da Hürriyet Gazetesinde, sağlığa faydaları konusunda neşriyatlar yapılmıştır. Bu neşriyatların hepsinde ifade edilen ortak husus, Amerika Birleşik Devletlerinde, birçok bilim heyetinin araştırmalarına göre, çay içme alışkanlığı olan kimselerin, çay içmeyenlere oranla kalp krizine yakalanma riskinin yüzde 46 oranında daha az olduğu şeklindedir.

Bu araştırmalar neticesi, çay yaprağındaki kimyasal bileşiklerin, insan sağlığına faydaları bir liste halinde çıkarılmıştır.

Bir dergiden alınan bu 12 bileşikten -zamanınızı almadan- birkaç tanesini okumak istiyorum: Polifenoller, kateşinler; bunlar, çayın içinde yüzde 10 ilâ 25 mertebesinde vardır; kolesterol seviyesini ve kandaki LDL seviyesini düşürür, kan basıncındaki artışları geciktirir. Yine, 12 bileşikten bir tanesi de kafeindir; merkezi sinir sistemini uyarır. Ayrıca, C vitamini, glikositler, E vitamini, karoten, sapon, florid, çinko, selenyum, magnezyum gibi bileşiklerin hepsinin sağlığa faydalı olduğu bu raporlarda bellidir.

Sayın milletvekilleri, Karadeniz Bölgesinde çay tarımından geçinen 210 000 ailenin yüzde 82’si 1 ilâ 5 dekar çay tarlasına sahiptir ve her ailenin elde ettiği yıllık gelir, bugünkü fiyatlarla, ortalama yılda 600 milyondur. Bu da, ayda, 50 milyon demektir. Bu miktar, yoksulluk sınırının yedide 1’i bile değildir. Bu gelirle, bir ailenin geçiminin ne kadar zor olduğunun takdirini size bırakıyorum.

Ayrıca, yaş çay bedellerinin yıl sonuna kadar ödeneceği, hükümet tarafından söylenmişti. Çaydan sorumlu Sayın Bakanın bütün gayretlerine rağmen, müstahsilin, 1999’dan, hâlâ, bugün 18 trilyon alacağı var. Şubat sonuna kadar, müstahsilin yaş çay bedellerinin ödeneceğini ümit ediyorum, inşallah 1 marta kalmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kabil, açıyorum efendim; lütfen tamamlayın.

AHMET KABİL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüksek enflasyon karşısında, ödenmeyen müstahsil alacakları da önemli bir kayıptır.

Yine, ayrıca, yılbaşından sonraki ödemeler için fark vaat edilmişti; bu fark ne zaman ödenecektir, o da belli değildir. Bu nedenledir ki, hâlâ, Rize, Türkiye’de en çok göç veren üç ilden biridir.

Yurda kaçak giren çaylar, bu zor şartlardaki doğu Karadeniz bölgesinin ekonomisini çok olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla, sayın bakanlarımızın, bilhassa Sayın Mehmet Keçeciler’in, bu husustaki ısrarlı takipleriyle, önce Türk Halkının sağlığına ve de doğu Karadenizin çayına sahip çıktıkları için; ayrıca, vergi ödemeden haksız kazanç elde ederek, yurda kaçak çay sokulmasını büyük oranda engelledikleri için, ülke yararına çok önemli bir hizmet yaptıklarına inanıyorum.

Çay kaçakçılığı büyük oranda engellenmiştir; ama, çay kaçakçılığının bittiğini iddia etmek yanlıştır. Zira, Türkiye’ye, şubat ayı başında iki parti, 300 ton çay girdiğine dair ciddî iddialar var. Gürbulak sınır kapısından, bu çayın çok az bir miktarı -belki 50-60 ton- resmî, diğerinin kaçak girdiği iddiaları çok yaygındır. Yani, bir kamyon resmî, beş kamyon kaçak iddiaları vardır. Sayın Bakanın, bu iddiaları da araştıracağından ve engelleyeceğinden eminim. Yani, bu hususta, daha alınması gereken tedbirlerin olduğu kanaatindeyim.

Bu tedbirler çerçevesinde, Rize’de, Çay Kurumunun ve Rize çay borsasının, her türlü çay tahlilini yapacak gelişmiş modern laboratuvarları mevcuttur.

Yurda giren çayların insan sağlığına zararlı olup olmadığını, içerisindeki katkı maddelerinin neler ve ne kadar olduğunun tahlili için, çayın vatanı olan ve çayın ihracatının yapıldığı Rize’ye, mutlaka, ihtisas gümrüğü yetkisi verilmelidir.

Yine, her türlü tedbire rağmen, kaçak olarak, sağlığa zararlı çayları yurda sokanlara karşı daha etkili, daha caydırıcı tedbirler alınmalı ve gerekli yönetmelikler yayımlanmalıdır diyor, Sayın Başkanı ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabil.

Gündemdışı konuşmaya, hükümet adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Rize Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kabil’in yaptığı gündemdışı konuşmaya hükümetimizin cevabını arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Kabil’in de ifade ettiği gibi, gerçekten, Türkiyemizde çay üretimi yapan vatandaşlarımız, oldukça zahmetli olan bu üretimden elde ettikleri ürünleri değerlendirme noktasında gereken çabaları, gayretleri sarf etmektedirler.

Yaklaşık 200 000 ton üretimimiz, 180 000 ton tüketimimiz vardır; kendi üretimimizin -zaten tüketime yettiği gibi- bir miktarını da ihraç etmek mecburiyetindeyiz.

Bütün dünyada 2 milyon 800 bin ton kuruçay üretimi var. Bunun, 1 milyon 700 bin tonu çay üretilen ülkelerde tüketiliyor; buna mukabil, 1 milyon 100 bin tonluk çay da ihraç ediliyor.

Türkiye olarak, çay üreten bir ülke olarak, dışarıdan kaçak çayın girmesi, bizim açımızdan, ülke ekonomisi açısından üzerinde çok hassasiyetle durmamız gereken konulardan biridir. Hükümetimiz, bu olayın farkındadır ve hassasiyetle bu konu üzerinde durmaktadır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye, serbest rekabet kurallarını uygulayan bir ülkedir. Türkiye’ye serbestçe çay da gelebilir, Türkiye, çay da satabilir; ama, bunun, uluslararası ticaret kurallarına uygun olarak yapılması gerekmektedir.

Biz, tespit ettik ki, Türkiye’ye kilosu 20 centten çay girmektedir; halbuki, Uluslararası Ticaret Örgütünün dünya gümrüklerine bildirdiği ortalama fiyatlara göre, bunun asgarî bedelinin 2 dolar olması gerekmektedir. Zaten, bizim de, gümrük idaresi olarak, bu şikâyetlerin artması üzerine aldığımız tedbir bundan ibarettir. Genelge göndermişiz bütün gümrük müdürlüklerimize ve demişizdir ki “2 dolardan aşağıya çay Türkiye’ye girmeyecek.” Neye dayanarak; Uruguay Raunda dayanarak, Dünya Ticaret Örgütünün kurallarına dayanarak. 2 dolardan aşağıya girmeyecek dediğimiz andan itibaren de, zaten, Türkiye’ye çay gelmemiştir; çünkü, yüzde 50 üzerinde fon vardır ve 1 dolar da fon binmektedir.

Netice itibariyle, bugünkü rakamlara göre, kilosunu 1,5 milyon liraya getirdiği bir çayı Türkiye’de pazarlama imkânı fevkalade zordur.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) – Niye zormuş; 3,5 milyon lira Rize’de çay...

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Aldığmız tedbir bir ölçüde budur. Bu tedbiri aldıktan sonra, çay girişlerinde çok ciddî azalmalar olmuştur. Nitekim, bu tedbiri aldıktan sonra, sayın milletvekilimizin de işaret ettiği gibi, Gürbulak kapımızdan, sadece 20 000 kilogramlık bir, 35 000 kilogramlık bir parti olmak üzere, iki parti halinde mal girmiştir. Halbuki, daha önceki dönemlerde, milletvekilimizin de işaret ettiği gibi, 200 000 kilo civarında çay girişi olmuştur. Şimdi, büyük ölçüde azalmıştır ve artık, bu fiyatlarla Türkiye’ye çay getirmek rantabl olmaktan, kârlı olmaktan, o firma için verimli olmaktan çıkmıştır.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) – Çay kaç lira Sayın Bakan? Türkiye’de 3,5 milyon lira.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Tamam, anladım da, onu getirdiği zaman, onun nakliye bedeli var, navlunu var vesairesi var. Ben, sadece ortalama fiyatlar olarak söyledim. 20 sente giren çayı 2 dolara çıkardığınız zaman -ki, bunu biz tespit etmiyoruz; bu, dünya gümrüklerinde uygulanan ortalama fiyat- bu ortalama fiyattan aşağıya, haksız rekabetle geliyor, damping fiyatıyla geliyor. Biz bunun farkında değildik, biz bunun farkına varıp engelledik; onu arz ediyorum efendim. Netice itibariyle, girişlerde çok büyük ölçüde düşme söz konusudur.

Kaldı ki, sayın milletvekilimizin de ifade ettiği gibi, yolcu beraberinde çay girişleri vardı. Bu, yolcu beraberindeki çay girişleri, bilhassa Kıbrıs’tan, Türkiye’ye haksız bir çay girişine sebep oluyordu. Kıbrıs’ta çay üretilmez; ama, 1998 yılında Kıbrıs’tan Türkiye’ye 15 000 kilo çay girmiş. Kıbrıs bizim canımız, onun her türlü ekonomik zorluğuna biz destek olalım, yardımcı olalım; ama, ürettiği bir malı alalım; yani, üçüncü dünya ülkelerinde üretilen bir mal, Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye girmesin. Dolayısıyla, yolcu beraberinde giren çaylarla ilgili, gereken tedbir alınmıştır ve oradan girişler de tamamen durdurulmuştur.

Ayrıca, çay için, sadece gıda ihtisas gümrüklerinden girebilecek şekilde bir düzenleme yapılmıştır. Artık, Türkiye’de her gümrükten çay girmesi söz konusu değildir; sadece, Türkiye’deki 4 gıda ihtisas gümrüğünden çay girebilecektir. Binaenaleyh, İran hududundan, hiçbir kapıdan, bundan sonra, fiyatı da verseler çay giremeyecektir, bununla ilgili tedbir de alınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, aziz milletvekilleri; Sayın Kabil’in ifade ettiği, Çay-Kur borçlarıyla ilgili olarak, buraya gelmeden evvel görüştüğüm Çay-Kurdan sorumlu Devlet Bakanı arkadaşımın bana verdiği bilgiye göre, bugün itibariyle, çay üreticisine hükümetin, Çay-Kurun 15 trilyon lira borcu vardır. İnşallah, bu borç, ay sonuna kadar, yani şubat ayı sonuna kadar ödenmeye çalışılacaktır. Zaten, 57 nci hükümetimiz, Çay-Kurun sermayesini 70 trilyon liradan 120 trilyon liraya çıkarmıştır, bu işlemler yapılmaya başlanmıştır; Çay-Kur da, ödemelerinde, biraz daha rahatlar hale gelmiştir.

Bu cümleden olarak, bu fırsattan istifadeyle, kaçakçılıkla ilgili bazı konularda da Yüce Meclise bilgi sunmak istiyorum.

Gümrük sahalarımızda, Gümrük Muhafaza Genel Müdürlüğümüz elemanlarınca 1999 yılı ve 15 şubat tarihi itibariyle -dünkü tarih itibariyle- yapılan mücadele sonucunda, kaçakçılıkla ilgili olarak elde edilen sonuçlar hakkında bazı istatistikî bilgiler vermek istiyorum.

Toplam olarak, 1999 yılında, 263 olayda 26,4 trilyon lira değerinde; 15 Şubat 2000 tarihi itibariyle de 24 olayda 3,1 trilyon lira değerinde kaçakçılık olayı ortaya çıkarılmıştır.

Bunların dökümüne baktığımız zaman, narkotikte, 1999 yılında, 23 olayda 6,5 trilyon lira değerinde; 2000 yılında ise 2 olayda 127 milyar lira değerinde uyuşturucu, psikotrop ve uyuşturucu yapımında kullanılan kimyasal maddaye elkoyulmuş; 60 zanlı, gerekli yasal işlemler yapılmak üzere adlî mercilere intikal ettirilmiştir.

Ticarî eşyada, 1999 yılında, 39 738 kilogramı çay olmak üzere, 227 olayda 8,9 trilyon lira; 2000 yılında, 20 olayda, 250 milyar lira değerinde çeşitli cins ve miktarlarda ticarî eşya yakalanarak gümrük idarelerine teslim edilmiş, adliyeye intikal ettirilmiştir. Yani, biz, 1999 yılının ikinci yarısında, 39 000 kilo kaçak çayı gümrüklerde yakalayıp, sorumluları mahkemeye vermişiz.

Hayalî ihracat noktasında, dahilde işleme belgesi kapsamında vergileri tahsil olunmaksızın yurda sokulan malı içeride satarak haksız kazanç sağlayan ve düzenlenen sahte çıkış beyannameleriyle ihracat taahhütlerini kapatmayı ve haksız KDV iadesi almayı amaçlayan, 1999 yılında, 11 trilyon lira değerinde 4 olay, 2000 yılında da 2,7 trilyon lira değerinde 2 olay ortaya çıkarılmış, sorumluları mahkemeye verilmiştir.

Türkiye’de, ticaret serbesttir, dışticaret de serbesttir; ama, bunun kuralları vardır, kaideleri vardır; herkes bu kaidelere uymak zorundadır. Biz, bu kaidedışı, kuraldışı davranışları takip etme noktasında, 57 nci hükümet olarak azimli ve kararlıyız. Hiç kimse, Türkiye’de ticaretin yasak olduğunu söyleyemez; ama, ticaret, kuralları içerisinde, kaideleri içerisinde serbesttir. Hiç kimse, ticaret serbestisini, haksız rekabet olarak, damping olarak, benim ülkemin aleyhine kullanamaz, haksız kazanç vesilesi haline getiremez; haksız kazanç vesilesi haline getirenlerin yakasından yapışmak da boynumuzun borcudur.

Çay üreticisinin sorunlarına yakınen vâkıfız ve Türkiye’ye, haksız fiyatlarla çay girişleri büyük ölçüde önlenmiştir, mücadelemiz sürecektir; çay müstahsillerimiz, özellikle Rize milletvekillerimiz müsterih olsunlar.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, diğer sunuşlara geçiyoruz.

Komisyonlardan istifa önergeleri vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu’nun (9/18) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/117)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başka soruşturma komisyonlarında görev aldığımdan (9/18) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonundan çekilmek istiyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Şadan Tuzcu

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

2. — Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek’in (9/24, 9/31) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/118)

15.2.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/24) ve (9/31) esas nolu Meclis soruşturması komisyonlarındaki görevimden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Mehmet Çiçek

Yozgat

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

3. – Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız’ın (9/33) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/119)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum (9/33) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğinin yapılmasını arz ederim.

Sabahattin Yıldız

Muş

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

4. — İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu’nun (9/33) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/120)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başka soruşturma komisyonlarında görev aldığımdan (9/33) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonundan çekilmek istiyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Şadan Tuzcu

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

5. — İstanbul Milletvekili Emre Kocaoğlu’nun (9/34) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/121)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başka soruşturma komisyonlarında görev aldığımdan (9/34) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonundan çekilmek istiyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Emre Kocaoğlu

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

6. — İstanbul Milletvekili Esat Öz’ün (9/34) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/122)

15 Şubat 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/34) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Esat Öz

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

7. — İstanbul Milletvekili Bahri Zengin’in (9/38 ve 9/40, 41) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/123)

15.2.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/38) ve (9/40,41) esas nolu Meclis soruşturması komisyonları üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Bahri Zengin

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

8. — Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun (9/39) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/124)

15.2.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/39) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonundaki görevimden istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Mahmut Göksu

Adıyaman

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

9. — Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız’ın (9/39) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/125)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum (9/39) nolu Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğinin yapılmasını arz ederim.

Sabahattin Yıldız

Muş

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

10. — Adana Milletvekili Yakup Budak’ın (9/39) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/126)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

14.2.2000

Üyesi bulunduğum (9/39) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Yakup Budak

Adana

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

11. — Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün (9/43) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/127)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

15.2.2000

(9/43) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonu görevimden istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Özkan Öksüz

Konya

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerileri vardır.

Önce okutacağım ve işleme alacağım, sonra da oylarınıza sunacağım.

IV. — ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. — Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile görüşülecek konuların yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 15 Şubat 2000 Salı günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşte rek önerisinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Aydın Tümen Ömer İzgi Beyhan Aslan

DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

Öneri:

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 103 üncü sırasında bulunan 328 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 98 inci sırasında bulunan 312 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 2 nci sırasında bulunan 89 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 3 üncü sırasında bulunan 53 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 66 ncı sırasında bulunan 197 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 39 uncu sırasında bulunan 137 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 36 ncı sırasında bulunan 113 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 18 inci sırasında bulunan 73 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 105 inci sırasında bulunan 319 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 104 üncü sırasında bulunan 318 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 57 nci sırasında bulunan 178 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 68 inci sırasında bulunan 201 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 90 ıncı sırasında bulunan 307 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü sırasına, 77 nci sırasında bulunan 214 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına alınması; 16 Şubat 2000 Çarşamba günü gündemin 4 üncü sırasına kadar olan kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma saatlerinin uzatılması, 16 Şubat 2000 Çarşamba ve 23 Şubat 2000 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz talebi var mı efendim?

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arınç. (FP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum.

Biraz evvel, yine, İktidar Grubu partilerimiz tarafından bir öneri getirildi. Bu önerilerde, bilmem takip edebildiniz mi, yine, gündemdeki sıra sayısı ve kanun sıra sayısı olan pek çok şey yer değiştirmiş oldu. Bunları, eğer üzerinde durmazsanız, tek tek karşılıklarını bulmazsanız ve böyle bir liste yapmazsanız, hiçbir arkadaşımızın, hangi sıraya ne geldi, daha önce neredeydi, hangisi önde kaldı, hangisi arkada kaldı gibi konularda bilgi edinmesi mümkün değildir. İktidar grubu partiler, uzun bir süredir böyle bir uygulama içindeler, onlar bunda ısrar ediyorlar. Biz de, biraz sevimsiz bile gelse, bu uygulamanın karşısında, tutanaklara geçmesi ve dikkatlerinizi çekmek açısından bunun yanlışlarını göstermeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bazen her hafta, çoğu zaman da haftada bir iki defa, Danışma Kurulu toplanıyor; önceden yaptıkları sıralamayı, iki gün sonra tekrar değiştiriyorlar; arkadaki öne geliyor, öndeki biraz arkaya gidiyor... Affedersiniz, böylesine karışık bir tablo içerisinde, hangisinin önceliği var, hangisi günceldir, hangisi ehemmiyetlidir, bunların takibi mümkün olmuyor.

İktidar grubu partilerin çok açık bir oy farkı var; bununla, her istediklerini yapmak durumundalar; ama, her getirdikleri şeyin haklı olmadığı da ortadadır. Eğer, bu güçlerini oya tahvil edeceklerse -ki ediyorlar- ciddî bir planlamayla ehemmi mühimme tercih ederler. Fevkalade bir olay çıkmadıkça bu sıra bozulmaz ve çokça sözünü ettikleri o “İstikrar” kelimesi, gerçekten yerini bulmuş olur. Yoksa, istikrar, istikrar, istikrar deyip de, haftada iki defa Danışma Kurulunu toplayarak her şeyi altüst etmenin bir anlamı olmasa gerektir.

Bakınız, belki bazı arkadaşlarımızın dikkatini çekiyor, dün denetim günüydü; 1 inci sırada, amatör sporun sorunlarıyla ilgili bir Meclis araştırması vardı. Görevlendirme yapmıştık; çünkü, normalde o sırada onun görüşülmesi gerekiyordu; ancak, Danışma Kurulu toplantısı bittikten sonra, saat 16.00’da, bunun görüşülmeyeceğini, ondan vazgeçildiğini; ama, ondan sonra gelenin görüşüleceğini ifade ettiler. Amatör spor için görevlendirdiğimiz arkadaşımız burada; ama, onun altındaki sıra için görevlendirdiğimiz arkadaşımız habersiz olduğu için burada değil.

BAŞKAN – Sayın Arınç, bir dakika müsaade eder misiniz.

Bu konu dün de Divana iletildi, o konuya bir açıklama getirmek istiyorum. Bu, bir Danışma Kurulu kararıyla değil, o önergedeki imza sahibi arkadaşlarımızın imzalarını çekmeleri suretiyle önergenin düşmesi dolayısıyla husule gelmiş bir durumdur. Onu, Yüce Genel Kurulun bilgisine sunmak istedim.

Buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Dün dağıttığınız gündemde, görüşülecek denetim konusu olarak, amatör sporla ilgili önerge yazılıydı; milletvekili arkadaşlarımıza da o takdim edildi. Ancak, burada, ANAP adına konuşan arkadaşımız, bir gün önceden bundan haberi olduğunu ifade etti; muhalefet partilerinin de aynı şeklide haberdar olması gerekir. Eğer, yeterince bir inceleme yapılacak ve her konu üzerinde gerçekten doğru şeyler konuşulacaksa, buna ihtiyacımız var. Sadece, bununla sınırlı değil. Dün yaşadığımız olay, daha önce de başka şekillerde tezahür etmişti.

Şimdi, bugün geldiğimiz noktada, gayrimenkul kiralarıyla ilgili bir nokta öncelik kazanıyor; arkasından, vakıflarla ilgili yine, birbiriyle irtibatlı olduğu söylenilen bir başka tasarı öncelik kazanıyor. Ondan sonra, iki sıra muhafaza ediliyor, daha sonra bir önden, bir arkadan, bir ortadan şeklinde, âdeta, göz kapatılarak üzerlerine el dokundurmak suretiyle bir değerlendirme yapılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı ve teklifler önemli şeylerdir; ama, burada, bütün partilerin, bu konu üzerinde söz söyleyecek, grup adına konuşacak, şahsı adına konuşacak arkadaşlarımızın daha iyi hazırlanmaları açısından, istikrara, bir plana, öncelik sırasına göre tanzim edilmiş bir gündeme, elbette, ihtiyacımız vardır.

Bakınız, bir kısım arkadaşlarımız ve özellikle iktidar grubu, şöyle bir saplantının içerisinde -çoğu zaman sayın bakanlar ve Başbakan da konuştuğu zaman, bunu ifade ediyorlar- bu dönemde Meclisin çok çalıştığı; hatta, sabahlara kadar çalıştığı ve yüzlerce kanun görüştüğü ifade ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, elbette yasama görevini yapacak, denetim görevini yapacak; ama, kimse, bu Meclisi, fabrikasyon üretim yapan bir işletme gibi düşünmesin; yani, burada seri üretim yapılacak, günde üç vardiya çalışılacak, sonra, şu kadar şey ürettik diye dışarıda kendi kendimize sevinmiş olacağız. Bakınız, Türkiye’de zaten mevcut bir kanun enflasyonu var. Binlerce düzenlemenin ne getirdiği, ne götürdüğü bile belli değil. Bir mevzuat düzenlemesi için, yıllardan beri, Başbakanlık içerisinde, Adalet Bakanlığı içerisinde çalışan birimler var. Kaldı ki, kanun, yasama görevi yapılırken, mesele iyice olgunlaşmalıdır; komisyonlarda enine boyuna tartışılmalı, Genel Kurulda da, elbette, bu konu üzerinde dikkatle ve dirayetle durulmalıdır; ama, siz, sabah çalıştığınız konunun çok gerilere atıldığını görürseniz, daha sabah dağıtılmış olan bir komisyon raporu -Danışma Kuruluyla- öğleden sonra görüşülmeye başlanırsa, bu, yangından mal kaçırmak gibidir, içerisinde yanlışlıklar taşıyan bir eylemdir. Bu yüzden, belki, bu yasama döneminde çok fazla kanun çıkmıştır; ama, çoğu da, daha birkaç ay geçmeden değişikliğe uğramıştır.

Biliyoruz ki, reform adı altında sunulan pek çok düzenlemenin, yine bir başka reformla, birkaç ay sonra, değiştirilmek ihtiyacı duyulmaktadır. Kanunlar yapılırken, kanunların ruhu esas alınmalı; gerçekten, sosyal boyutu, hukukî boyutu, toplumsal boyutu enine boyuna incelenmelidir. Böylesine, el yordamıyla, sabahtan akşama sıraları değiştirilmiş, üzerinde ciddî çalışmalar yapılmamış kanunların çıkmış olmasının, memleket hayrına neler getirdiğini hep beraber görüyoruz ve göreceğiz.

Dolayısıyla, böylesine bir gruplar önerisinin kabul edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu, Parlamentonun itibarına da, Parlamentonun onuruna da, yaptığı göreve de, fonksiyona da tamamen zıt bir tutumdur. İktidar grupları bir araya gelsinler, otursunlar -mevcut tasarı ve teklifler içerisinde çok ani, çok güncel bir olay çıkmadıkça- gündemlerini çok önceden tanzim etsinler ve Genel Kurula saygı göstersinler, bu işin ciddî olduğuna karar versinler.

Bu önerinin aleyhinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Öneri üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Öneriyi tekrar okutacağım ve oylayacağım.

Buyurun:

Öneri:

1. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 103 üncü sırasında bulunan 328 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 98 inci sırasında bulunan 312 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 2 nci sırasında bulunan 89 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 3 üncü sırasında bulunan 53 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 66 ncı sırasında bulunan 197 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 39 uncu sırasında bulunan 137 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 36 ncı sırasında bulunan 113 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 18 inci sırasında bulunan 73 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 105 inci sırasında bulunan 319 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 104 üncü sırasında bulunan 318 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 57 nci sırasında bulunan 178 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 68 inci sırasında bulunan 201 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 90 ıncı sırasında bulunan 307 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü sırasına, 77 nci sırasında bulunan 214 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına alınması; 16 Şubat 2000 Çarşamba günü, gündemin 4 üncü sırasına kadar olan kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma saatlerinin uzatılması; 16 Şubat 2000 Çarşamba ve 23 Şubat 2000 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

Denizcilik Müsteşarlığına ait bazı işlerin ihalelerinde ve personel alımıyla ilgili konularda görevini kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve evrakta sahtecilik suçlarını işlediği iddiasıyla Devlet Eski Bakanı Burhan Kara hakkında kurulan (9/29) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

V. — SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. — (9/29) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisinin, 1 üyelik için 3 kat olarak gösterdiği adayların adlarını okuyorum:

Adı ve soyadı Seçim çevresi

Hasan Çalış (Karaman)

Abbas Bozyel (Iğdır)

Aydın Gökmen (Balıkesir)

Adayların adları torbaya konulmuştur; torbadan bir ismi çekiyorum:

Aydın Gökmen (Balıkesir)

Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 Aralık ayında gerçekleştirilen personel sınavında usulsüzlük yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Necati Çelik hakkında kurulan (9/31) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için seçim yapacağız.

2. — (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisinin 2 üyelik için 3 kat olarak gösterdiği adayların adlarını okuyorum:

Adı ve soyadı Seçim çevresi

Basri Coşkun (Malatya)

Ali Keskin (Denizli)

Hasan Kaya (Konya)

Mehmet Kaya (Kahramanmaraş)

Mehmet Arslan (Ankara)

Mehmet Metanet Çulhaoğlu (Adana)

Torbadan iki ismi çekiyorum:

Hasan Kaya (Konya)

Basri Coşkun (Malatya)

Değerli milletvekilleri, Petrol Ofisi Anonim Şirketinin (POAŞ) özelleştirilmesinde ihaleye fesat karıştırdıkları ve usulsüzlük yapmak suretiyle görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Işın Çelebi hakkında kurulan (9/32) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

3. — (9/32) esas numaralı MeclisSoruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Anavatan Partisinin 1 üyelik için 3 kat olarak gösterdiği adayların adlarını okuyorum:

Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

Cengiz Altınkaya (Aydın)

Turhan Tayan (Bursa)

Torbadan bir ismi çekiyorum efendim:

Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde devletin zarara uğratılmasına göz yumarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz hakkında kurulan (9/33) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

4. — (9/33) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Anavatan Partisinin 1 üyelik için 3 kat olarak gösterdiği adayların adlarını okuyorum:

Adı ve soyadı Seçim çevresi

Mehmet Ali Bilici (Adana)

Miraç Akdoğan (Malatya)

Enis Sülün (Tekirdağ)

Torbadan bir ismi çekiyorum:

Miraç Akdoğan (Malatya)

Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 yılında özürlülerin memurluğa alınması için açılan sınavda mevzuata aykırı ve usulsüz işler yapılmasına göz yumarak görevini ihmal ettiği iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Mustafa Kul hakkında kurulan (9/34) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

5. — (9/34) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisinin 1 üyelik için 3 kat olarak gösterdiği adayların adlarını okuyorum:

Adı ve soyadı Seçim çevresi

Hasan Basri Üstünbaş (Kayseri)

Namık Hakan Durhan (Malatya)

Edip Özbaş (Kahramanmaraş)

Torbadan bir ismi çekiyorum efendim:

Namık Hakan Durhan (Malatya)

Şimdi de, bu komisyonda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

Anavatan Partisinin 1 üyelik için 3 kat olarak gösterdiği adayların adlarını okuyorum:

Adı ve soyadı Seçim çevresi

Yaşar Eryılmaz (Ağrı)

Erkan Kemaloğlu (Muş)

Ali Kemal Başaran (Trabzon)

Torbadan bir ismi çekiyorum:

Yaşar Eryılmaz (Ağrı)

Böylece, komisyonlara üye seçim işlemi tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 2.2.2000 tarihli 55 inci Birleşiminde üye seçimi yapılan (9/29, 9/31, 9/32, 9/33 ve 9/34) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonları başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapamamışlardır.

Bu komisyonlardan Denizcilik Müsteşarlığına ait bazı işlerin ihalelerinde ve personel alımıyla ilgili konularda görevini kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve evrakta sahtecilik suçlarını işlediği iddiasıyla Devlet eski Bakanı Burhan Kara hakkında kurulan (9/29) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 17.2.2000 Perşembe günü saat 11.00’de; Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 Aralık ayında gerçekleştirilen personel sınavında usulsüzlük yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Necati Çelik hakkında kurulan (9/31) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 17.2.2000 Perşembe günü saat 12.00’de; Petrol Ofisi Anonim Şirketinin (POAŞ) özelleştirilmesinde ihaleye fesat karıştırdıkları ve usulsüzlük yapmak suretiyle görevlerini kötüye kullandıkları iddialarıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Işın Çelebi hakkında kurulması kabul edilen (9/32) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 17.2.2000 Perşembe günü saat 13.00’te; İzmit Körfez Geçişi Projesi ihalesinde devletin zarara uğratılmasına göz yumarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz hakkında kurulması kabul edilen (9/33) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 17.2.2000 Perşembe günü saat 14.00’te; Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 yılında özürlülerin memurluğa alınması için açılan sınavda mevzuata aykırı ve usulsüz işler yapılmasına göz yumarak görevini ihmal ettiği iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski bakanı Mustafa Kul hakkında kurulan (9/34) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 17.2.2000 Perşembe günü saat 15.00’te, PTT karşısı Meclis Soruşturması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Meclis Soruşturması komisyonlarının toplantı gün ve saatleri ayrıca ilan tahtalarına da asılacaktır.

Değerli Milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik ve Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının açık oylamasına başlıyoruz.

VI. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. —  Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik ve Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/268) (S.Sayısı: 96) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve hükümet yerinde.

Daha önce yapmış olduğumuz oylamada, açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.

Şimdi, oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik ve Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının, yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Katılan Üye Sayısı : 215

Kabul : 210

Ret : 1

Çekimser : 4

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına devam ediyoruz.

Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

2.– Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/392) (S. Sayısı : 186)

(1) 96 S. Sayılı Basmayazı 2.2.2000 tarihli 55 inci Birleşim tutanağına eklidir.

BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Adalet Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Adalet komisyonları raporları (1/604) (S.Sayısı: 328) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Komisyon raporunun okunması kabul edilmemiştir.

Komisyon ve Hükümet yerini aldığında, tasarının tümü üzerinde söz talep eden değerli grup temsilcilerine söz vereceğim efendim...

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır efendim.

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Esas konuya geçmeden, iki gün önce Van’da meydana gelen müessif olayda şehit olan 5 polisimize Allah’tan rahmet, başta kederli aileleri olmak üzere Emniyet ve İçişleri camiasına şahsım ve Grubum adına başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, son zamanlarda çok ilginç uygulamalara sahne olmaktadır. Avrupa Birliğine aday olarak kabul edilen, tercihinin serbest piyasa ekonomisi olduğunu iddia eden bir ülkede, gayrimenkul kiralarının ne kadar artırılacağına Meclis karar veriyor; üstelik, hayalî bir enflasyon rakamına endeksleyerek.

Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısı, öncelikle, serbest piyasa ekonomisinin ruhuna aykırıdır. Liberal ekonomilerde, fiyatları, piyasa şartları, arz ve talep dengesi belirler. Merak ediyorum; acaba, enflasyonu kontrol etmek için gayrimenkul kiralarının artışını 2000 yılı için yüzde 25, 2001 yılı için yüzde 10 olarak belirleyen, bu konuda sınırlama getiren hükümet, soğanın, patatesin, kurufasulyenin, pirincin, şekerin, tuzun, tekstil ürünlerinin fiyat artışlarına da sınırlama getirecek midir? Petrole, sabah-akşam zam yapan, 143 bin liraya mal olan süper benzini vatandaşa 560 000 Türk Lirasına satan, yetmiyormuş gibi, yüzde 300 olan akaryakıt vergisini yüzde 500’e çıkaran hükümet, kendi ürettiği mamullere bile istediği zammı uygularken, gayrimenkul kiralarının artışlarına yüzde 25, yüzde 10’luk gibi sınırlamalar getiriyor ve bunu da IMF istiyor diye yapıyor. Gayrimenkul kiralarının artışlarına sınırlama getiren hükümet, aynı sınırlamayı demire, çimentoya, keresteye, arsa fiyatlarına, nakliye masraflarına, vitrifiye malzemeye, elektrik malzemesine, boyaya, işçilik fiyatlarına getirebilecek midir? Getirecekse, uygulayacağı ekonomik modelin adı ne olur? Efendim, bu durum, antikiteye karışmış, hiçbir ülkeye saadet getirmemiş devletçi ekonomik modelin, hatta, sosyalist anlayışın bir tezahürüdür. Bir kere, piyasadaki fiyatlandırmaya müdahale ettiniz mi, bunun dur durağı olmaz; hindinin, kazın fiyatından tutun sapın samanın fiyatına kadar müdahale etmeniz lazım.

(1) 328 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Liberal ekonomilerde, fiyatlar, meclislerin çıkardıkları kanunlarla değil ekonominin kendi kurallarının işletilmesiyle dengelenir. Şu anda görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, hem ekonomik modelimiz hem de hukuk anlayışımız itibariyle, tam bir geriye gidiş; yani, irtica örneğidir. 1955 yılında, üstelik devletçi ekonominin henüz varlığını iyiden iyiye hissettirdiği bir tarihte çıkarılan 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunun bugünküne benzer bir sınırlama getiren 2 nci ve 3 üncü maddelerini Anayasa Mahkemesi 26.3.1963’te iptal etmiştir. Hukukun otuzyedi yıl önce reddettiği bir uygulamayı ve anlayışı, bugün, enflasyonla mücadele edeceğiz diye önümüze getiriyorsunuz. Evet, bu, tam anlamıyla bir geri dönüş manevrasıdır.

Değerli arkadaşlar, dünyanın gittiği istikamet bu değildir. Kanun marifetiyle kira artışlarına müdahale etmenin, çağdaş ekonomik anlayışta yerinin olmadığını tespit ettikten sonra, yüzde 25 ve yüzde 10’luk rakamların ne kadar gerçekçi olduğuna bakalım.

Sayın milletvekilleri, mantıkta “ilim, maluma tabidir” şeklinde bir kural vardır; yani, Ağrı Dağı Türkiye’nin en yüksek dağı olduğu için, biz, Ağrı Dağının en yüksek dağ olduğunu biliriz; Amerika Birleşik Devletleri dünyanın en güçlü ülkesi olduğu için, biz, böyle biliriz; yoksa, biz öyle bildiğimiz için onlar o özelliklere sahip değildir. Eğer, malum ilme tabi olsaydı, biz, Türkiye’nin dünyanın en güçlü ülkesi olduğunu bilirdik, Türkiye en güçlü ülke olurdu ve herkes, kendisini, dünyanın en zengin insanı olarak bilirdi ve en zengin insanı olurdu. Aynen öyle de, Türkiye’de enflasyon yüksek olduğu için, biz, enflasyonun yüksek olduğunu biliyoruz. Bizim, hayalî, sanal olarak enflasyonu düşük olarak kabul etmemiz, onun öyle olduğu anlamına hiçbir zaman gelmez. Ekonomi, piyasada spontane olarak oluşmuş gerçek göstergelere göre idare edilir, sanal rakamlara göre değil. Bekleme salonuna alındığımız Avrupa Birliği ülkelerinde ve Avrupa’da imza attığımız bütün uluslararası şartların ekonomiyle ilgili hükümlerinde, bu, böyledir; amir hüküm budur.

Hükümet, 2000 yılı enflasyonunu yıl sonu itibariyle yüzde 25 varsayarak, memura yüzde 25 artış yaptı. Değerli milletvekilleri, hükümetimiz, burada da çok ciddî bir hile yaptı; çünkü, sayın hükümet, yıl sonu enflasyonunun ortalama olarak yüzde 44-45 civarında olduğunu kendisi belirliyor, kabul ediyor. Yüzde 25’lik enflasyon rakamı, 31 Aralık 2000 itibariyledir; ancak, biz ne yaptık; ilk altı ayında memura yüzde 15 verdik, daha sonraki altı ayda da yüzde 10 verilecek, toplam yüzde 25 olacak. Normalde, yıllık enflasyon ortalaması yüzde 44-45 iken, aslında, verilmesi gereken rakam da buydu.

Bakın, kaldı ki, ocak ayı sonunda oluşan enflasyon rakamı yüzde 68,8’dir. Sayın Başbakan, bu yüksek enflasyonun böyle ortaya çıkmasından sonra bir açıklama yaptı ve dedi ki: “Biz, zaten, ilk aylarda enflasyonun düşmesini beklemiyoruz.” Bu ne demektir?.. Ocak, şubat, mart ve nisan aylarının ortalama yıllık enflasyonunun yüzde 65 olduğunu bir an için düşünelim. Bu durumda, memura yapılan, gayrimenkul sahiplerine yapılan muamele, zulüm olmaz mı?..

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, serbest piyasa ekonomisinin ruhuna aykırı her türlü müdahaleye karşı olduğumuz halde, önümüze “gayrimenkul kiraları, ancak, açıklanan gerçek enflasyon oranları nispetinde artırılabilir” şeklinde bir tasarı gelseydi, bunu makul kabul ederdik. Bu durumda, ortalama gerçek yıllık enflasyon hesaplanır, ona göre artışlar yapılırdı. Nitekim, bugüne kadar, Yargıtayın içtihatları da TEFE’yi esas almıştır. Ne var ki, hükümet, enflasyonla ilgili tahmin ettiği oranın gerçekleşmeyeceğini kendisi de biliyor. Eğer kendi tahmin ettiği rakama inanmış olsaydı “enflasyon oranında” derdi, sonuç, nasılsa, aynı kapıya çıkardı.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı kanunlaşırsa, olacakları veya olabilecekleri sıralayalım:

1- Kanaatimizce inşaat sektörü çok büyük bir darbe yer; çünkü, gayrimenkul kiraları enflasyonun altında kalacağı için, özellikle konuta olan rağbet azalacaktır.

Bilindiği gibi, ülkemizde 1,5 milyon insan, bilfiil inşaat sektöründe çalışıyor. Bu rakamı aile fertleriyle birlikte düşündüğümüz zaman, asgarî 4 - 5 milyonluk nüfus, doğrudan inşaat sektörüyle geçinmektedir.

Bunun dışında, inşaat malzemesi üreten, taşımasını yapan, satışını yapan insanlar, emlamçiler, komisyoncular ve diğer binlerce sektör hesaba katılırsa; inşaat sektörü, asgarî 15 - 20 milyonluk nüfusu, doğrudan geçim kaynağı olarak ilgilendiren lokomotif sektörlerden birisidir. Mesele, konut meselesi olunca, inşaat sektörü, 65 milyon nüfusun tümünü ilgilendiriyor.

Değerli milletvekilleri, inşaat ve turizm gibi istihdam yoğun sektörlerin krize girmesi, çok ciddî sosyal sıkıntılara sebebiyet verdiği için, diğer sektörleri de etkiliyor. Para kazanamayan yap–satçı arabasını yenileyemez, bundan otomotiv sektörü etkilenir. İyi para kazanamayan inşaat ustası evine yeni mobilyalar alamaz, bu sektör olumsuz etkilenir vesaire. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Ülkemizde tarımda çalışan nüfusun önemli bir kısmı, kısa süren hasat mevsiminin ardından büyük şehirlere akarak çoğunlukla inşaat sektöründe çalışmaktadır. Marmara depreminin ardından, bölgede, inşa faaliyetiyle birlikte inşaat sektörünün 2000 yılında iyi bir dönem geçireceği beklenirken, korkarım ki, bu uygulama da inşaatı baltalayacaktır. Konuttan kaçma olursa, toplumun konut ihtiyacı karşılanamayacağı gibi, arz-talep dengesinin bozulması sonucu, bu müdahaleye rağmen kiralar fırlayacak ve bu durum, hem dargelirli kiracıların aleyhine olacak hem de ekonomi, maksadın aksine, yara alacaktır.

2- Bu tasarıyla getirilen geçici 7 nci maddenin ikinci fıkrası, dövizle kiraya verilen gayrimenkullere ayrıca yıllık artış uygulanmaması hükmünü getiriyor. Ülkemizde, dövizin Türk Lirası olarak getirisi yüzde 50’nin altında kalmamış ve kalmayacağı da anlaşılıyor. Hükümetin yıl sonu için tahmin ettiği dolar kuru 570 000 Türk Lirası değil miydi?! Daha yılın ikinci ayının ortasında, 31 Aralık için tahmin edilen rakamlara ulaşmış bulunuyoruz. Korkarım ki, bundan sonra insanlar, yüzde 25’lik artıştansa, dövizin getirisini tercih edeceklerdir. Bu, artık, gayrimenkullerin dolar veya mark bazında kiraya verileceği anlamına gelir. Acaba, kendi parasını bizim kadar horlayan başka bir ülke var mıdır?! Türk Lirasından kaçışın enflasyonu körükleyeceği ortada değil midir?!.

3- İnsanlar, bu tasarıyla getirilen sınırlamalardan dolayı, kanuna karşı hile yapmaya teşvik edilmekte; dolayısıyla, kanunun birkısım muhatapları, muhtemelen, kontratsız işlem yapmayı tercih edebileceklerdir. İhtilaf durumunda ise, mahkemeler fazlasıyla işgal edilebileceği gibi, mafyanın ortaya çıkabileceği de gözardı edilmemelidir.

4- Kontratsız işlemler, haliyle, devletin gelirlerinde düşmelerin yaşanmasına sebebiyet verecektir; yani, kayıtdışı ekonomiyi azdıracaktır.

5- İlk etapta kiracıların lehindeymiş gibi görünen tasarı, uzun vadede onların aleyhine olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı, hukukî olarak da birçok mahzurlar içermektedir. Bu tasarı, Anayasanın, 6 ncı, 10 uncu, 11 inci, 13 üncü, 35 inci, 36 ncı, 48 inci ve 153 üncü maddelerine aykırıdır. Biz, burada, Anayasaya aykırı olan bir yasa tasarısını şu anda görüşüyoruz. Zira, Anayasanın 6 ncı maddesinde “Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” hükmü yer almaktadır. Anayasa, Parlamentoya, vatandaşın gayrimenkulünün kirasına tahdit koyma yetkisi vermemiştir.

6570 sayılı Kanunun 1 inci maddesindeki düzenlemeye bağlı kalınarak, belediye teşkilatı olmayan yerlerdeki gayrimenkuller ile belediye sınırları içerisinde olsalar bile müsakkaf; yani, bina şeklinde olmayan gayrimenkuller, yasa tasarısının kapsamı dışında tutulmuştur. Bu ise, Anayasanın, eşitliği amir olan 10 uncu maddesine aykırıdır.

Anayasaya aykırı bir kanun tasarısı olduğu için, Anayasanın 11 inci maddesine; temel hak ve hürriyetlerden olan mülk edinme ve mülkünde hür olarak tasarruf etme hakkına sınırlama getirdiği için Anayasanın 13 üncü ve 35 inci maddesine; kira aktinden doğacak ihtilaf yargı yoluyla değil yasamayla giderilmeye çalışıldığı için Anayasanın 36 ncı maddesine; sözleşme hürriyetini tahdit ettiği için Anayasanın 48 inci maddesine; Anayasa Mahkemesinin daha önce iptal ettiği aynı mahiyetteki bir kanunu yeniden ihya ettiği için Anayasanın 153 üncü maddesine aykırıdır.

Hem hukukî hem de ekonomik olarak rasyonel olmayan bu tasarı kanunlaşsa bile, başvuru yapılması halinde, Anayasa Mahkemesinden döneceği kuvvetle muhtemeldir. İnşallah, biz yanılırız da, hükümetin enflasyon tahminleri tutar ve vatandaşlarımız bu kanunun doğuracağı zararlarla muhatap olmamış olurlar.

Efendim, Anayasanın eşitlik hükmünden söz etmişken, hükümetin son günlerde yaptığı gayri adil bir uygulamaya da dikkat çekmek istiyorum. Bilindiği gibi, afet bölgesi kapsamına alınacak belediyelerle ilgili Bakanlar Kurulu kararı, 8 Şubat 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Her nedense, Adana’nın 15, Bitlis’in 14, Ankara’nın 20, Kırıkkale’nin 15, Trabzon’un 31 belediyesi afet bölgesi kapsamına alınmışken, benim de milletvekili bulunduğum Van İlinden, afet bölgesi kapsamına alınmak üzere müracaat eden 19 belediyeden bir tanesi bile bu kapsama alınmamıştır.

Değerli milletvekilleri, olağanüstü hal bölgesi, neredeyse yirmi yıldır, afetlerin en büyüğüne maruzdur. Bunları, bu kürsüden defalarca dile getirdik; ama, kuruluşunda bile bu bölgemizi gözardı eden hükümet, maalesef, icraatlarıyla da gözardı etmeye devam etmektedir. Bakanlar Kurulunun teşkilinde de, bu durum açıkça görülmektedir.

Bakanlar Kurulunda, İç Anadolu’dan 12 bakan, Marmara Bölgesinden 6, Ege Bölgesinden 6, Karadeniz’den 3 bakan varken -Sayın Yılmaz’ı da buna dahil ederseniz Karadeniz’den 4 bakan var demektir, o da fiilî bakanlık yapıyor- doğu ve güneydoğu bölgelerimiz, Türkiye’nin, alan olarak yüzde 25’ini, nüfus olarak yaklaşık yüzde 20’sini oluştururken, 22 vilayet, Bakanlar Kurulunda, nazar boncuğu olarak, sadece 1 bakanla temsil edilmektedir.

Gaziantep, gerek sosyoekonomik göstergeleri gerek toplumsal dokusu ve kalkınmışlık düzeyi itibariyle, doğu ve güneydoğu vilayetlerinin özelliklerini pek taşımamaktadır. Onun için, bu değerlendirmede, Gaziantep’i hariç tutuyoruz.

Bakanlar Kurulunda, doğu ve güneydoğu vilayetlerini temsil eden Sayın Edip Safder Gaydalı da, öyle anlaşılıyor ki, bütün himmetini Bitlis’e harcamıştır.

Bakanlar Kurulunda temsil edilen vilayetlerdeki belediyelerin, afet bölgesi kapsamına girmede aslan payını aldıkları açıkça görülüyor. Bayındırlık Bakanımız Sayın Koray Aydın’ın memleketi Trabzon ise, 31 belediyeyle, bu işten en çok nasiplenen il olmuştur.

Değerli milletvekilleri, burada bunları söylerken, zikrettiğimiz vilayetlerin bu kapsama girmemesi gibi bir iddiamız kesinlikle yoktur; ama, biz, yoklukta eşitlikten değil, varlıkta eşitlikten yana olduğumuzu belirtmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, biz, vatanın her karış toprağını aynı derecede kutsal sayan, her köşesindeki vatandaşımızı aynı ölçüde saygıdeğer bulan bir anlayışa sahibiz. Bölgecilik yapmayı ise, küçüklük, basitlik addederiz. Bizim dkkatlere sunmaya çalıştığımız şey, yapılan bir eşitsizliktir. Bunu, tekrar tekrar, altını çizerek belirtiyorum.

Ülkenin nimetleri, o ülkenin insanları arasında adil paylaşılmadığı zaman sıkıntılar olur ve bu durum istismar edilir. İstismara kapı açtığımız zaman da, niye birileri buradan içeri giriyor diye şikâyete hakkımız olmaz. Ben, ciddî olarak tabiî afetlere uğradıklarını, karayolları, bayındırlık müdürlükleri, İller Bankası gibi devlet kuruluşlarının raporlarıyla ispatladıkları halde Van’ın hiçbir belediyesinin afet bölgesi kapsamına alınmamasını, ancak, bir yanlışlık, bir gözden kaçma sonucunda olduğunu düşünmek istiyorum ve sayın hükümetin, ek bir kararla, bu vahim eşitsizliği ve bu yanlışlığı düzelteceğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, âdeta düyuni umumiye meclisi gibi hareket eden IMF, işi, Ankara’da büro açma talebine kadar ileri götürmüştür. Bu gidişle, hükümetimizin ekonomiyle ilgili bakanlıkları ve ekonomi bürokrasisi biblo mahiyetinde kalacaktır. Öyle ya, her şeyimizi IMF’ye ihale ettiysek, bu kadar kuruma ve bunca zevatı kirama ne lüzum var!

Serbest piyasa ekonomisine inanan ve onun gereklerini yerine getirerek ekonomimizin düzene gireceğini düşünen Doğru Yol Partisi olarak, biz, bu tasarının aleyhinde oy kullanacağız.

Bu tasarı, görünüşte, sanki dargelirli kiracılarımızın lehindeymiş gibi görünse de, konuşmamın başında da belirttiğim gibi, uzun vadede kesinlikle kiracılarımızın aleyhine olacaktır. Şimdiden, insanlar, sahip oldukları gayrimenkulleri dolar, mark üzerinden kiraya vermeye başlamışlardır. Bu uygulama büyük şehirlerimizde zaten çoktan beri vardı; ama, bu yasa tasarısının kesinleşmesinden ve yürürlüğe girmesinden sonra bunun daha da artacağı ve özellikle gayrimenkul kiralamasında, Türk Lirasının tedavülden kalkacağı gibi bir endişeye sahibiz.

Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Grupları adına ikinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu’nun.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; müzakereye konu tasarıyla ilgili olarak Grubumun görüşlerini arz ve ifade etmek üzere huzurdayım; bu vesileyle, Heyetinizi, Yüce Başkanlığı ve tabiî, komisyon sıralarını da saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bu tasarıyla ilgili olarak söyleyeceklerim olacaktır; ama, düşünüyorum, Evliya Çelebi şimdi kürsüde olsaydı acaba işe nasıl başlardı -Sayın Aydınlı burada zannediyorum- herhalde derdi ki: “Derbeyan-ı serencam-ı hükümeti hazıra.”

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Anladıysam Arap olayım!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Yani, galiba, bu tasarı da diğer tasarılar gibi, bu hükümetin serencamıdır.

İHSAN ÇABUK (Ordu) – Ne demek o?

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – O başına gelenler... Nedir o başına gelenler; şimdi anlatırken göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, hükümetimiz, bu tasarıyı sevk ederken gerekçesini üç esas nokta üzerine bina etmiştir.

Birincisi “Efendim, Anayasa Mahkemesinin, 6570 sayılı Kanunu iptal etmesi dolayısıyla bir hukukî boşluk oluşmuştur. Bu boşluk, bugüne kadar, uygulamalarla ve Yargıtayımızın içtihadıyla doldurulmuştur. Bu ise, çeşitli söylentilere, dedikodulara, sıkıntılara vesile oluyor, olabilir. O halde, hukuk devletinde boşluk olmaz, hele hukuk boşluğu olmaz; hele hele rutin hiç olmaz. O halde, bizim bu Anayasa Mahkemesinin iptaliyle, yani, 6570 sayılı Kanunun 2 ve 3 üncü maddelerinin iptaliyle hâsıl olan boşluğu doldurmamız lazım” diyor; doğrudur, gayet isabetlidir; ama, gönül arzu eder ki, mazruf, zarfa uysun; yani, sadece görüntünün güzelliği, görüntünün uygunluğu, görüntünün isabeti yetmiyor. Mazruf ne, içindeki yazılı olan ne? İşte, asıl önemli olan bu.

Muhterem hükümetimiz ikinci gerekçesinde; diyor ki: “Enflasyonla mücadelede hükümetin desteklere ihtiyacı var. Dolayısıyla, böyle bir düzenleme, enflasyonda hükümete destek verecektir.” Burada da mazruf zarfa uygun değildir.

Üçüncüsü -bunları, birer birer açacağım- “efendim, gayrimenkuller, zaten, oturduğu yerde, tabiri caizse, değer kazanıyorlar, bir de sınırsız ve hudutsuz ya da taraflar arasındaki anlaşmaya bağlı değer ilavesi haksızlık getirir. Mesela, diyelim ki, bir otomobil durduğu yerde değer kaybederken, bir gayrimenkulün, bir dairenin oturduğu yerde değer kazanması vakıa iken, bilinir iken, bir de kira artırımıyla ekdeğer getirmek doğru değildir” deniyor. Üçüncüsü de bu...

Şimdi arz edeceğim, bunların üçünden hiçbirisi vaki ve varit değildir, olmayacaktır; bu, belki, olsa olsa, bendenizin keşfetmeye gayret ettiğim bir gerekçe vardır ve çok daha halisane olurdu, çok daha dürüstçe olurdu, çok daha isabetli olurdu “şu gerekçeye dayanıyoruz” denseydi. Sayın anayasa hukukçusu, Değerli Bakan kardeşim, her ne kadar mütebessimane seyrediyorsa da, şu denseydi: “Efendim, bu hikmeti hükümettir, yani, hikmetinden sual olunmaz, yani, gerekçe aramayın, haklılık aramayın, biz böyle istiyoruz” deseniz olurdu, çok daha doğru olurdu. Biz, o zaman derdik ki, kardeşim, hükümetimiz böyle istiyorsa, vardır bir bildiği...

Hele, üç sayın zat bir araya geliyor da şu tasarı olsun diyor, üç sayın zat ittifak ediyorsa, bir garip Yasin Hatiboğlu’nun buna karşı çıkmasının ne anlamı vardı!.. O zaman, çok daha rahat, hayhay, hikmeti hükümetse, her ne kadar, Anayasada, hikmeti hükümet mantığını silen uzun çalışmalar olduysa da bugüne kadar, her ne kadar, Danıştayın namütenahi kararları var ise de, hikmeti hükümet mantığını silen kararları var ise de, hükümetimiz deseydi ki, efendim, bu bir hikmeti hükümettir; çok daha tutarlı bir gerekçe olurdu.

Şimdi, gelelim birinci gerekçesine...

Kusura bakmayın, özür dilerim; Yüce Heyetin karşısında, hayatımda hiç su içmedim bugüne kadar, konuşma kürsüsünde... Mazeretime binaen alıyorum, beni bağışlayınız.

Şimdi, biz, Anayasa Mahkemesinin iptaliyle doğan boşluğu doldurduğumuza göre, öyle bir malzemeyle, öyle bir maddeyle doldurmalıyız ki, Anayasa Mahkemesi yeni bir boşluk meydana getirme mecburiyetinde kalmasın. Yani, Anayasaya aykırılık ihtimali taşımayan bir hükümle bunu doldurmamız lazım; doğal olan bu değil midir. Anayasaya uygun bir düzenleme yapılması zarureti kaçınılmaz değil midir; evet, doğal olan budur. Hukuk devletinde başka yol, başka çare yoktur. Yani, burada da kimse rutine sığınamaz, burada da kimse bir defa anayasayı ihlal mantığına sığınamaz, sığınmamalıdır.

Peki, Anayasaya aykırılığını nereden biliyoruz; şuradan biliyoruz: Bir kere, işte Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki gerekçesi şu: “Öte yandan bu sınırlamalarla kiralar dondurulmuş olduğundan, gayrimenkul sahiplerinin gelirlerini, değişen şartlara göre ayarlamak imkânı önlenmiş bulunmakta ve bunların elde ettikleri gelirler, diğer sektörlerdeki kazançların çok altında kalmaktadır. Ayrıca, bu şekilde dondurulan kira paraları, fiyatların yükselişi sonucu gayrimenkullerin kazandığı değerin normal gelirini teşkil etmekten de uzaktır. Öteki sektörlerde sınırlamalar kaldırıldığı ve iktisadî şartlar büsbütün değiştiği halde, 6570 sayılı Kanunla konulan kira rejiminin devam ettirilmesi, adaletsiz ve mülkün gelirinden sahibinin yararlanmasını önleyen aşırı bir sınırlama halini almıştır. Böyle bir sınırlamanın mülkiyet hakkının özünü zedelediği aşikârdır.” Yani, özü şu: Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Mülkiyet hakkının özü sınırlanmıştır, böyle bir tahditle, böyle bir düzenlemeyle.” Şimdi biz aynı düzenlemeyi yapıyoruz, mülkiyet hakkını sınırlıyoruz; dolayısıyla, Anayasaya aykırıdır.

Bir başka şey daha var: Anayasanın 153 üncü maddesine, lütfen bakma fırsatını bulursanız, göreceksiniz orada. 153 üncü madde diyor ki: “Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar her kesimi, her kişiyi ve her kurumu bağlar.” Peki, şimdi, Anayasa Mahkemesi bir hükmü iptal etmiş, o hükmü, değişik cümlelerle; ama, aynı muhtevayla getiriyoruz tekrar. Bu açıdan da Anayasaya aykırıdır.

Bir başka aykırılık sebebi daha: Hukuk devletidir devletimiz; öyle biliyoruz. Hukuk devletinde caiz olan, lazım olan, hatta vacip olan odur ki, her düzenlemede, özellikle yasa yapıcı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu vücuba uyması, yani, Anayasaya uygun düzenleme yapması lazım gelir; hukuk devletinin tabiî sonucu budur.

Bir başka Anayasaya aykırılık, Anayasanın 13 üncü maddesi... Anayasanın 13 üncü maddesi birtakım hakların kullanılmasını sınırlıyor, doğrudur; ama, hakkın özünü zedelememek şartıyla sınırlıyor. Siz, burada, mülkiyet hakkının özünü zedeliyorsunuz; dolayısıyla, Anayasaya aykırılık vardır.

Bir başka... Anayasanın 35 inci maddesi, mülkiyet hakkıdır. Yani, siz, bir insanın, mülkü üzerinde genel ahlaka, kamu yararına aykırı olmamak kaydıyla yapacağı tasarrufu, kanun hükmüyle durduruyorsanız, sınırlıyorsanız, tabiri caizse, ona müdahale -tasallut demiyorum- ediyorsanız, burada mülkiyet hakkının varlığından söz edilemez.

Değerli milletvekilleri, bir başka madde 36 ncı maddedir. 36 ncı maddeye de aykırıdır.

Bir başka madde 48 inci maddedir... Sözleşme hürriyetidir... Yani, insanlar otururlar, birlikte tartışırlar, konuşurlar, herkes kendi gücünü, imkânını, yatırımını dikkate almak suretiyle serbest sözleşme yapar.

Şimdi, Allah’ın aşkına söyleyin yani, siz, bu 57 nci sayın hükümetimiz, özelleştirmenin kahramanlığına soyunmadı mı, özelleştirmeyi bu ülkede biz gerçekleştirdik havasında, hevesinde değil mi?! Özelleştirme, kamu müdahalesini ortadan kaldırma anlamına gelmiyor mu?!. Hani, özelleştiriyordunuz... Bir taraftan, kamunun malını; yani, kamu müdahalesini ortadan kaldırmak için özelleştirmeye gidiyorsunuz... Doğrudur, buna kimsenin karşı çıktığı yok. Siz, sol gösterip sağ vuruyorsunuz; bizim karşı oluşumuz bu. Biz, özelleştiriyoruz, liberalleşiyoruz, serbestiyetçi oluyoruz diyorsunuz; hayır. Vatandaşın, özelin mülküne müdahale ediyorsunuz. Öyle yapacaksanız, bence, yine, ya hikmeti hükümet deyin ya da.. Herhalde, kendisini rahmetle anma ihtiyacı hâsıl oldu; rahmetle anıyorum. Merhum, Genelkurmay eski Başkanlarından Şükrü Erdelhun’u hatırlayanınız var mı? Benim yaşımda olanlar hatırlarlar. Şükrü Erdelhun, her sabah kalkardınız, “falan gazeteyi kapattım.” İtirazı yok, temyizi yok... “Falan yeri kapattım.” İtirazı yok, temyizi yok...

Muhteremler, 57 nci hükümetin kahramanları, bir karar alın. Deyin ki, “enflasyonu ilâ yevmü kıyame yüzde sıfıra indirdik” olsun, bitsin. Eğer, kanunla oluyorsa; ama, olmuyor... Olmuyor... Onun için, bu, sözleşme hürriyetini ihlalden başka bir anlam taşımaz; ileride arz edeceğim. Daha kişisel söz talebim de var. Abdürrahim Karakoç diyor ki bir şiirinde. Şiiri okuyamayacağım, hatırlamıyorum; ama, özü şu: Diyor ki: “Hâkim bey, yani, bunun babası öldü, bunun davasından kurtulduk diye heveslenme; ben varım. Ha, ben de ölürüm diye seviniyorsan, ona da sevinme; oğlum var. Ha, o da gelir otuz sene sonra, o da gider diyorsan, oğlumun bir oğlu oldu hâkim bey.” Buradan demek istediğim şu: Süre doluyor, galiba, burada kalacak diye kimses heveslenmesin; daha kişisel söz talebim var arkada, onu da kullanacağım.

Değerli milletvekilleri, burada maksadımız şudur: Zatıâlilerine bazı şeyleri aktarmak istiyorum. Eğer, tasarıyla ilgili komisyon metnini ve komisyon metnindeki -bendenizin- muhalefet şerhimi -7 bentten ve 12 maddeden ibaret muhalefet şerhimi- fırsat bulup okuyabildinizse göreceksiniz; gerçekten, ciddî sıkıntılar vardır. Keşke enflasyon düşebilse, keşke... Gelin, yüzde sıfıra indirelim kiraları, kimse artırmasın, 5 sene kimse artırmasın, sıfıra indirin enflasyonu; ama, hayır, görüntü öyle değil ki... Yani, perşembeyi görmek için illa gece 24.00’ü beklemek gerekmiyor. Eğer, bugün çarşambaysa yarın perşembe; çünkü, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Buradan, demek istediğim şudur: Sizin, enflasyondaki başarınız ocak ayından belli. Haydi, aralık ayı geride kaldı... Gelecek şimdi, onları arz edeceğim.

Değerli milletvekilleri, eşitlik ilkesine de aykırı. Muhalefet şerhimde de arz ettim. Diyelim ki, 6570 sayılı Kanun, belediye hudutları içerisindeki gayrimenkullerin kiralarını düzenliyor ve müsakkaf olanları düzenliyor; yani, kafasında şapka olan binaları düzenliyor. Peki, belediye sınırları dışında olan gayrimenkullerle, belediye sınırları içinde olmakla beraber, gayrimüsakkaf olan gayrimenkullerin kiralarını düzenliyor mu bu; hayır.

Diyelim ki, bulvardasınız, bir bina var, binanın yanında da -iki bina arasında- kocaman bir meydan var ve park olarak kullanılıyor, kiraya veriliyor; gayrimüsakkaf bir yer. Siz, yanındaki binaya tasallut ediyorsunuz, kanunla tasallut ediyorsunuz; ama, hemen bitişiğindeki gayrimüsakkaf olduğu için, oraya müdahale edemiyorsunuz; o, yüzde 100 artırıyor, yüzde 150 artırıyor, yüzde bilmem kaç yüz artırıyor. Böyle eşitlikçilik olur mu?

Ben size bir başka şey daha söyleyeyim. Değerli milletvekileri, belediye hudutlarının hemen dışında, mücavir alanda müsakkaf bir bina var. İşte, bu yazlıklar, villalar, köşkler... Belediye yok... Belediye sınırları dışında olduğu için, bu kanunla, onun kira artırımına müdahale edemiyorsunuz, edemeyeceksiniz. Peki, siz, nasıl sağlayacaksınız eşitliği; bu, Anayasaya nasıl aykırı olmaz; buna hangi anayasa profesörü, hocası, fetvacısı fetva verecek?..Dolayısıyla, buradan da Anayasaya aykırıdır.

Bir başka aykırılık daha vardır: Komisyonumuz, bir alt komisyon oluşturdu ve tasarıyı alt komisyona gönderdi. Alt komisyon, bu tasarının Anayasaya aykırı olup olmadığını tartıştı arasında. Bunun anlamı şudur: Öyle bir tereddüt, öyle bir kuşku var demektir. Onun için, bendeniz, Adalet Komisyonunda, bir önergeyle “beyler, bu tasarıyı Anayasa Komisyonuna gönderelim, uzman komisyondur, o görüş bildirsin” dedim; hayır... Maşallah, barekallah, konuşuyoruz konuşuyoruz, tamam arkadaş, buyurun parmaklayalım diyorlar olayı, hadiseyi, parmaklıyoruz. Sayıyoruz, hangi parmak ne taraftan fazla geldiyse, o istikamette karar çıkıyor. Yani, böyle parmak yöntemiyle hukuk düzenlemenin kimseye yarar getirmediğini geçmişte gördük.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Başka usul var mı Sayın Hatipoğlu?

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Var efendim, var, var...

Değerli milletvekilleri, tasarının bir hedefi de kamu yararıdır deniliyor. Şimdi, istirham ediyorum, bu kamuyu tarif eden, tanımlayan, kamuya sahip çıktığı gösterisini sergileyen hükümetimizden rica ediyorum; siz kamudan ne anlıyorsunuz; yani, kim kamu, kimlerden oluşuyor; kiracılardan mı yalnız? Bu kiralayanlar kamunun içinde değil mi? Bir ülkede kaç tane kiracı varsa, o kadar da kiralayan vardır. Yani, bu kamunun, bu toplumun, bu umumun bir parçası değil mi kiralayanlar? Peki, eğer, kamunun bir bölümünün yararı varken, bir bölümünün zararı varsa, siz, buna kamu yararı gereği müdahale ettiğinizi iddia edebilirsiniz; ama, buna inanabilir misiniz, bunun mantığını getirebilir misiniz; hayır. O halde, bu düzenlemede kamu yararı da yoktur.

Bir başka şey: Avrupa Birliğine girelim diyorsunuz. Tamam, girelim; kimse karşı çıkmıyor. Avrupa Birliğine yaklaştıkça başımıza sıkıntılar da gelmeye başladı. Sayın Çiçek, biraz önce, burada arz ve ifade ettiler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Fransız dostumuzun tavrı ortada; ne olacak bilmiyoruz; ama, her neyse, o, meselei ahire; o, başka bir mesele.

Şimdi, biz, Avrupa Birliğine gireceğiz... Liberalleşmemizi istemiyor mu kardeşim... Helsinki Bildirisi, Kopenhag Kriterleri, AGİK, Paris Şartı; bunlar, bizim liberalleşmemizi, serbestiyetçi olmamızı arzu etmiyor mu, istemiyor mu, bunu getirmiyor mu önümüze. Peki, nasıl anlatacağız bunu, nasıl ifade edeceğiz?! Onun için, gelin, bunların hukuka ve mantığa uygun olduğunu söyleyeceğinize, deyin ki, bu bir hikmeti hükümettir. Onlara da öyle söyleyin, anlatırsınız “bizim tarihimizde vardır bu” dersiniz; hikmeti hükümet ya da lâyüsel amma yefal, yaptığından sorumsuz olma; bunu söyleyin.

Değerli milletvekilleri, ben, zannediyorum...

Sayın Başkanım, tahammülünüzü zorlamayacağım, söz hakkım var.

BAŞKAN – Buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Başka gruplardan söz talebi var mı efendim?

BAŞKAN – Var efendim, her grubun talebi var.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – O zaman, bendeniz, şimdi izin alayım sürem bittiyse...

BAŞKAN – Olur efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, pazar ekonomisi ve serbestiyetçi ekonomiyi savunan bir ülkede, müdahaleci düzenlemelerin izahını bulamayız. Bakınız, 1990’da AGİK, 1989’da Avrupa Sosyal Şartı. 1990’da AGİK’te imzaladığımız Paris Yasasında, 1989’da imzaladığımız Avrupa Sosyal Şartında, kısaca, “biz, serbestiyetçi ekonomiyi gerçekleştirmeyi taahhüt ediyoruz” diye altına imza koymuşuz. Devlette aslolan devamlılıktır. Sizden önceki bir hükümet koymuştur, ondan da önceki bir hükümet koymuştur. Gayet tabiî, biz, birbirimizin, hangi, kaç numaralı hükümet olursa olsun, arkadan gelen, önden imza atmış olanın taahhütlerine uymak zorundadır. Peki, bunu, nasıl izah edeceksiniz?! Bunun izahı yoktur. Avrupa Sosyal Şartına da, Paris Yasasına da aykırıdır.

Diyelim ki, şimdi, aynı binada, aynı katta iki daire var. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten üç ay evvel ikisi de kiralanmış olsun; birisi üç yıllığına, birisi de bir yıllığına. Peki, birisi, bu kanunun getirdiği tahditten, sınırlamadan etkilenmeyecek üç yıllığına olduğu için, öbürü bir yıllığına olduğu için etkilenecek ve zarar görecek. Peki, aynı katta bulunan iki insandan birine haksızlık yapmadığınızı nasıl anlatacaksınız?! Neresinden bakarsanız bakınız, bunun, tutulur tarafı yoktur. Anadolu’da bir tabir vardır, derler ki: “Tut kelin perçeminden.” Allah’tan ki, içimizde, Genel Kurulda bu sözden alınacak hiç kimse yok; hiçbirimiz kel değiliz elhamdülillah. Şimdi, diyorum ki, bu tasarı öyle bir tasarı ki, tut kelin perçeminden. Neresinden tutarsanız, buyurun, tutun.

Ben, Sayın Başkanın sabrını fazla zorladım. Kendilerine ve heyetinize teşekkür ediyorum.

Kişisel haklarımı kullanırken, zannediyorum, enflasyonu nasıl aleyhte etkileyeceğini, fakir fukaraya zerre faydası olmayacağını arz ve ifade edeceğim.

Sayın Başkan, saygı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜKERREM LEVENT (Niğde) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gayrımenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa Mahkemesinin, 26.3.1963 tarih ve 3/67 sayılı kararıyla, 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunun, kira parasının artışına sınırlama getiren 2 ve 3 üncü maddelerini iptal etmesi üzerine ortaya çıkan boşluk, Yargıtayın değişik tarihli kararlarıyla Medenî Kanunun 1 inci maddesi uyarınca hâkimin hukuk yaratması yoluyla doldurulmaya çalışılmıştır. Ancak, bu uygulama, zaman içinde çeşitli faktörlerin etkisiyle değişim göstermiş ve dönemler itibariyle farklı uygulama esaslarının kabul edilmesi sonucunu doğurmuştur.

Kira bedellerinin sınırlandırılmasının sosyal devlet ilkesinin bir uygulama biçimi olduğu, bu sınırlamanın, mülkiyet hakkını ortadan kaldırmadığı, kamu yararı ve toplumun uzun vadeli menfaatlarının korunması için, ekonomik hayatın her kesiminde yaşanan doğal bir olgu olduğu, mülkiyet hakkının kamu yararına aykırı bir biçimde kullanılmaması gerektiği, tasarıda, sözleşme özgürlüğünün, kamu yararı amacıylasınırlandırıldığı; tasarının, düzeni bozan, ekonomik dengeleri altüst eden ve dargelirli vatandaşlarımızı sıkıntıya sokan enflasyonla mücadelede önemli bir adım olacağı görüşüne varılmıştır. Ayrıca bölgelerdeki farklı ekonomik ve sosyal gelişmeler sonucu, kira paraları toptan eşya fiyat endekslerindeki artış oranlarında seyretmediği takdirde, kiracıların mağduriyetlerine neden olunmaması için, bu durumda bölge rayicinin, kira parasının altında esas alınabileceği görülmüştür.

Kira bedellerinin, hükümetin enflasyon hedefi olan 2000 yılı için yüzde 25, 2001 yılı için yüzde 10 olarak artırılması ve bu hedeflere ulaşılması, hem işyeri ve konut sahiplerinin hem de kiralayanların menfaatına uygun olduğu gibi, toplum menfaatları da korunacak ve Avrupa Birliğine girme hedeflerine de yaklaşılmış olunacaktır.

Buna mukabil, geçmiş yıllarda, bu düzenleme yapılamadığından dolayı, büyük şehirlerimizde, özellikle yabancı misyon şeflerine, yabancı para cinsinden başlayan kira bedellerinin artık kendi vatandaşlarımıza da uygulanmaya başlandığı, bunun neticesinde de, enflasyonu azdıran bir niteliğe dönüştüğü görülmüştür.

Buna göre, TL üzerinden kiraya verenler, öngörülen artış oranlarına bağlı kaldıkları ve yıl sonunda hedeflenen enflasyon oranları aşıldığında ciddî oranlarda zarar görecek ve buna mukabil, döviz üzerinden kiraya verenler, döviz artış oranında -bu oranın asgarî yüzde olmaması kuvvetle muhtemeldir- gelir elde edeceği için, hiçbir kiralayan, evi veya işyerini TL üzerinden kiraya vermeyecek, döviz üzerinden kiraya vererek TL’den kaçış ve dövize rağbet, enflasyonu ve diğer fiyatları düşürmeyecek, aksine, enflasyonu körükleyici bir etki gösterecektir. TL’nin itibar kaybına uğratılmasının tabiî sonucunu doğurur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’de, bu kanun metninden önce, kiralama sözleşmelerinin suiistimale uğradığı görülmektedir. Bu nedenle, çıkacak kanun, bu yasal düzenlemeleri de düzenleyecektir. Bu bağlamda, Türkiye’de başlatılacak olan ve Sayın Bayındırlık Bakanımızın programında da yer alan ucuz krediyle evsahibi yapma projelerinin desteklenmesine de öncülük edecektir, “kötü evsahibi kiracısını evsahibi yapar, iyi evsahibi kiracısını da evsiz kılar” sözünü de doğrulayacak bir anlam taşımaktadır.

Kanunun, milletimize hayırlara vesile olmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Levent.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ali Arabacı; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ALİ ARABACI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak istiyorum; Grubum ve şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla, kira paralarına sınır getirildiği doğrudur. Buna göre, kira paralarındaki artış oranı 2000 yılında yüzde 25, 2001 yılında yüzde 10’dan fazla olamayacaktır. Tasarı yasalaşırsa, yürürlük tarihinden itibaren, kira paraları, belirtilen yıllar için bu oranları geçemeyecektir.

Tasarı, 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Yasaya bağlı olarak getirildiğine göre, soruna da bu açıdan bakmak gerekiyor. Gerek kamuoyunda bazı yazarlar gerek Adalet Komisyonunda muhalefeti oluşturan partilerin üyeleri gerekse bugün yapılan konuşmalarda, tasarının eşitlik ilkelerine, mülkiyet hakkına ve sözleşme özgürlüğüne aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

Değerli milletvekilleri, konut sorunu, çağımızın en önemli sorunlarından biridir. Kira sorunu da, genellikle bu soruna bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Konut yetersizliği, kiracılar aleyhine, kiralayanlar lehine sosyal ve ekonomik dengeyi bozucu etki yaratmaktadır. Kiracı-kiralayan ilişkileri, her devirde toplumları etkileyici bir özellik göstermiştir. Bu nedenle taşınmaz kirası ilişkisi, birçok Batı ülkesinde olduğu gibi, ülkemizde de kamu düzenini ilgilendiren bir ilişki olarak görülmüş ve bu alana, devletler, zaman zaman, özellikle kiracıyı korumak amacıyla karışmışlar, yasal birtakım önlemler almışlardır. Özellikle 19 uncu Yüzyılda egemen olan bireyci liberal eğilim, 20 nci Yüzyılın ilk on yılını izleyen dönemde eski gücünü yitirmiştir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında birçok ülkede birden, devlet, tarafsızlığını bırakarak, kira ilişkilerine, kiracılar yararına el koyma gereğini duymuştur. Bu müdahale, sadece savaş nedenine bağlanamaz; zira, kira sorunu, tarafların eşit koşullar altında bulunmadığı gerekçesiyle, kiracıları tutarak düzenlenen yasalar, savaştan sonra da yürürlükte kalmış ve bunlara yenileri eklenmiştir. Bu bağlamda, tarafların kira koşullarını diledikleri gibi kararlaştırabilecekleri ilkesi terk edilmiş, kira paralarına sınır getirilmiş, kiralayanların, kiracıları sözleşme sonunda taşınmazdan keyfî nedenlerle çıkarmalarının önüne geçilmiştir.

Çağımızda taşınmaz mülkiyeti, sınırsız, koşulsuz, doğal bir hak değil, toplumsal nitelik taşıyan bir haktır. Hak sahibine toplum yararına bazı ödevler yükler. Bu sınırlamalar, bireyin yararıyla toplumun yararı karşılaştırıldığında, toplum yararının üstün tutulması ilkesine dayanır. Böyle sınırlamalara gitmek ve yükümlülükler koymak devletin hakkı, bu yükümlülüklere ve koşullara uymak da malikin borcu, ödevidir. Mülkiyetin sağladığı egemenlik, kişinin diğer kişiler üzerinde egemenliği sonucunu doğurduğu zaman, bunu önleyici biçimde işe karışmak, devletin ödevi olmalıdır.

Kiralara müdahaleyle mülkiyet hakkı ortadan kalkmamaktadır, sadece sınırlanmaktadır; üstelik bu sınırlama, mülkiyete değil, bir tür ticaret özgürlüğünedir. Kamu çıkarı için bu tür sınırlamalar yapılması Anayasamızın 13 üncü maddesi gereğidir; yani, her özgürlük nasıl sınırlandırılabiliyorsa, mülkiyete yönelik özgürlük de, sözleşme özgürlüğü de, diğer özgürlükler de bu madde uyarınca sınırlandırılabilir.

Ülkemizde bu yöndeki gelişmelere baktığımızda, kiraları sınırlayan ve kiracı-kiralayan ilişkilerini düzenleyen ilk yasa, Birinci Dünya Savaşı sırasında kabul edilmiş ve kısa süre yürürlükte kalmış olan Sükena İçin İcar ve İsticar Olunan Mahallerin İcar Bedalatı Hakkında Kanundur. İkinci Dünya Savaşı sırasındaysa, konut bunalımı karşısında kiracıları korumak amacıyla, 1940 yılında kabul edilen 3780 sayılı Millî Korunma Kanununun 30 uncu maddesiyle, kiralar, 1939 rayiçleri üzerinden dondurulmuştur. Bu Yasadan sonra da yine kiraları düzenleyen yasalar çıkarılmış, nihayet, kiraları 1953 yılı rayiçleri üzerinden donduran ve tahliye sebeplerini sınırlayan 1955 tarihli 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Ne var ki, bu Yasanın, kira paralarını sınırlayan 2 ve 3 üncü maddeleri, biraz önceki konuşmacıların da değindiği gibi, Anayasa Mahkemesinin 26.3.1963 tarihli kararıyla 7’ye karşı 8 oyla iptal edilmiştir. İptal gerekçesinde, sınırlandırma Anayasaya aykırı bulunmamakta, sınırlama biçiminin mülkiyet hakkının özüne dokunduğu ifade edilmektedir.

Özetle, on yıllık ekonomik değerlerdeki aşınma dikkate alınmıştır; amacı kiracıyı korumak olan 6570 sayılı Yasanın, kira parasındaki sınırlı artış ilkesi ortadan kaldırılmamıştır.

Sayın Hatiboğlu, Anayasa Mahkemesi kararının, işine gelen, bir bölümünü aktardı. Dilerdim ki, tamamını aktarsın; böylece, daha çok dürüstlük kuralına uymuş olurdu. Oysa, Yüce Mahkemenin sınırlandırmayla ilgili gerekçesi aynen şöyle: “Gayrimenkullerin, mesken ve işyeri olarak, çeşitli yönlerden toplumu ilgilendiren büyük önemi vardır. Bu yönlerden birisi de, iktisadî alandır. Mesken ve işyeri darlığının bulunduğu memleketlerde, devletçe tedbir alınmadığı takdirde, talebin fazlalığı dolayısıyla kiralar anormal şekilde yükselir. Bu yükseliş, istihlak maddelerinin fiyatları üzerinde de etkilerini gösterir ve hayat pahalılığına sebep olur. Bu gerçek, birçok yabancı memlekette de kabul edilmiş ve kira konusunda çeşitli tedbirler alınmıştır. Memleketimizde de, ilk defa Millî Korunma Kanununda yer alan 30 uncu maddeyle kiralar dondurulmuş, sonradan bu maddenin ihtiyacı karşılamadığı görülerek değişiklikler yapılmış ve son olarak, 1.6.1955 gününde yürürlüğe giren 6570 sayılı Kanun kabul edilmiştir.

Hayat pahalılığı, toplumda huzursuzluk yaratan bir olaydır. Toplumu, buna karşı korumak amacıyla devletçe tedbir alınmasının, kamu yararına bir müdahale teşkil ettiğinden şüphe edilemez. Aynı amaçla, kiraların kontrol altına alınması da, kamu yararına olan tedbirler cümlesinden sayılmak icap eder. Devletin, bu konudaki müdahalesi, mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceğini gösteren Anayasanın 36 ncı maddesi (yani bugünkü 1982 Anayasasının 13 üncü maddesi) kapsamına girer.

Bu sebepler göz önünde tutularak, memleketimizde gayrimenkul darlığı devam ettiği sürece, kanun koyucunun kira konusunu düzenlemesinin ve bu alanda sınırlama yapmasının -mülkiyet hakkının özüne dokunmamak şartıyla- caiz bulunduğu ve bu müdahalenin kamu yararına olduğu hususunda görüş birliğine varılmıştır.”

Yani, tek sorun, mülkiyet hakkının özüne dokunulup dokunulmadığı sorunudur. 6570 sayılı Yasanın 2 ve 3 üncü maddeleri iptal edilmeden önce, kira paraları, belediye encümenlerince belirleniyordu ve 1953 rayiçlerine göre belirlenmişti. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı 1963’te aradan tam on yıl geçmiş. O arada, ekonomik birtakım değişmeler meydana gelmiş. Gerçekten de bir çekilmezlik hali meydana gelmiş olabilir o gün için, kiracı-kiralayan çıkarları dengesi bakımından. Böyle bir iptal gerekçesi de doğru sayılabilir; ama, Anayasa Mahkemesi kararının muhalefet şerhlerini incelersek, aslında, muhalefet şerhlerinin daha doğru olduğunu görürüz. Yani, muhalefet şerhinde “Mademki sınırlamanın doğru, Anayasaya uygun olduğu kabul ediliyor, öyleyse, sınırlamanın biçimini tespit etmek de yasama organının görevidir, yoksa, yargı organının görevi değil” deniliyordu; ama, dediğim gibi, 7’ye 8 bir oylamayla –tıpkı Adalet Komisyonunda olduğu gibi– kabul edilmiş Sayın Hatiboğlu.

İptalin gerekçesi ise, yukarıda belirtildiği gibi, sınırlandırma şeklinin mülkiyet hakkını zedelemesidir. Mülkiyet hakkı nasıl zedelenir; gerçekten, çıkarlar arasındaki dengede büyük bozulmalar meydana gelirse, mülkiyet hakkının özüne dokunulmuş olur. Bizim hedefimiz yüzde 25 diyoruz. Diyelim ki, enflasyon oranı yüzde 25 değil de yüzde 50 gerçekleşti; çekilmezlik halinin var olduğunu kabul etmek mümkün değil. Yüzde 100 olabilir enflasyon; o zaman, haklısınız, mülkiyet hakkının özünü zedelemiş olabilir belki; ama, beş aşağıya oynayan ya da yukarıya çıkan değerlendirmelerde mülkiyet hakkının özünün zedelendiğini söylemek mümkün değil. Kaldı ki, bu geçici bir yasa, iki yıllık bir süre için geçerli, devamlılık arz eden bir yanı da yok.

Bu karardan sonra doğan boşluk, 18.11.1964 tarihli Yargıtay içtihadı birleştirme kararı doğrultusunda yargı kararlarıyla doldurulmuş; bu yöndeki uyuşmazlıklar, mahkemelerde açılacak tespit davasıyla giderilmeye başlanmıştır. Bugünkü sistem de budur. Bu sistemde, yargıç, açılacak her tespit davasında, olağan rayici ve toptan eşya fiyatları endeksini göz önünde tutarak, hakkaniyet ve nasafete uygun bir rakam olarak belirleyecektir. Bu sistem, otuzbeş yılı aşkın süredir uygulanmaktadır. Yargımız bu uygulamayı yaparken Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini dikkate almış, kira paralarına sınır getirirken, o da, kira parasını kamu düzeninden saymış, saptanan kira parasının hak ve nasafete uygunluğuna özen göstermiş; sınırlamanın mülkiyet hakkını ihlal etmemesi gözetilmiştir. Öyle ki, enflasyonun yüksekliğine karşın, kira paralarını yüzde 20, yüzde 30, yüzde 65 oranlarıyla sınırlama yoluna gitmiştir.

Sayın milletvekilleri, arkadaşlarım da değindiler; yukarıda sıkça sözünü ettiğimiz kamu düzeninden ne anlaşılmak gerekir? Öğreti ve yargı kararlarında, kamu düzeni, korunması ve uygulanmasında toplumun büyük yararı bulunduğu kabul edilen özel hukuk ilişkileri ya da kamu menfaatı düşüncesiyle konulmuş özel hukuk düzeni olarak tanımlanmış; kamu düzeninin, her ülkenin kendisine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşullarının oluşturduğu özel bir durum olduğu kabul edilmiştir. Diğer bir deyimle, sözü edilen gerekçeler, kuralın vazgeçilmezliğine, toplumsal yararına ve hukuk düzeninin korunmasına yönelik amaçlar koyuyorsa, kuralın kamu düzeniyle ilgisi olduğu kabul edilmiştir. Tüm bu gelişme ve uygulamalar ışığında tasarıya baktığımızda, kira paralarının iki yıllık süre için sınırlandırılmasının ne eşitlik ilkesine ne mülkiyet hakkına ne de sözleşme serbestliğine aykırı olduğunu söyleme olanağı vardır.

Türk toplumu, 20 yılı aşkın süredir süren yüksek enflasyonla yaşamak zorunda bırakılmıştır. Hükümetimiz, enflasyonla ciddî ve kararlı şekilde mücadeleye karar vermiştir. Enflasyon hedefi, 2000 yılında yüzde 25, 2001 yılında yüzde 10’dur. Nitekim, bu hedefler doğrultusunda politikalar uygulamaya konulmuştur. Bu yöndeki politikaların toplum yararına, kamu düzenine yönelik olmadığını kimse iddia edemez. Öyleyse, enflasyonun artmasında önemli bir kalem oluşturan kira paralarının da hedefler doğrultusunda sınırlandırılmasının kamu yararına olduğu kabul edilmelidir. Bu sınırlandırmanın mülkiyet hakkının özünü zedelediği de söylenemez; çünkü, yasa, hem iki yıllık geçici bir yasadır -biraz önce söylediğim gibi- hem de belirlenen oran gerçekçidir. Ayrıca, kira parası, taşınmaz mala yatırılan sermayenin ancak bir bölümüdür. Kiraya verilen taşınmaz değerinin, kiralayanın kontrolü dışında, sosyal, ekonomik, yasal ve idarî birçok etkenlerle enflasyon hızının üstünde ve diğer mallardan daha fazla arttığı bir gerçektir. Buna göre, toplum yararına yapılmak istenilen bu düzenlemeye destek vermek, kamusal bir görevdir. Bu destek, sadece Meclisimizin desteği değil tabiî ki, toplumdaki herkesin aynı fedakârlığa katlanması biçimindeki bir destektir.

Borçlar Kanununun 19 uncu maddesinde ifadesini bulan akit serbestliğine de sınırlandırmalar getiren bu tasarının kamu düzeniyle ilgili olmadığı söylenemez -Sayın Hatiboğlu, sözleşme serbestliğine aykırılığını sık sık dile getiriyor. Oysa, Borçlar Kanununda da vardır bu sınırlandırmalar; Borçlar Kanununun 19 uncu ve 20 nci maddeleri, sözleşmelere sınır getiren maddelerdir. Tabiî ki, kamu düzeni, orada başka şekilde tanımlanmış- çünkü, bunlar, hukuk düzenimizin kabul ettiği akit serbestisinin bir genel yarar için kısıtlandığı, asıl işlevi toplumda barışı sağlamak olan hukuk düzenini muhafaza amacından kaynaklanan düzenlemelerdir. Bu nedenle, tasarıya kabul oyu vereceğiz.

Demokratik Sol Parti ve şahsım adına, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arabacı.

Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, özü itibariyle, kiraların, 2000 yılında yüzde 25 ve 2001 yılında da yüzde 10 oranında artırılabileceğine ilişkin yasa tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, konut ve işyerine bizim toplumumuz çok önem verir. Hatta, bu konuda söylenmiş çok veciz sözler de vardır. “Dünyada mekân, ahrette iman” diyerek, konutun önemini, toplum, açıkça ortaya koymuştur; çünkü, dünyada mekânım olursa huzur bulacağım, ahrete imanla gidersem huzur bulacağım şeklinde bir kanaati vardır. Bu nedenle, konutun önemi açık.

Şimdi, geçmişe doğru bakıyoruz. Bütün cumhuriyet hükümetleri, konuta ve konut arzına önem vermişler; eğer koalisyonsa hükümet protokollarında, değilse de programlarında, açıkça, konut arzının artırılacağı konusunu hep belirlemişler ve önemle üzerinde durmuşlardır. Maalesef, bugün geldiğimiz noktada, hâlâ, ülkemizde konut açığı fevkalade fazladır. Tabiî, bunda, nüfusumuzun artışı, konuta olan ihtiyacın artışı, keza sanayimizin ve ticaretimizin gelişmesi, işyerine olan ihtiyacın artması çok önemli etkenlerdir. Bu nedenle, bütün cumhuriyet hükümetleri, iyiniyetle bu konu üzerinde durmuşlar, hem konut arzını hem de işyeri arzını artırma noktasında gayretler sarf etmişlerdir.

Bu noktada, bu cümlenin arkasından, rahmetli Özal’a teşekkür borçluyuz; çünkü, 1983 ile 1991 yılları arasında 800 000 konut üretilerek cumhuriyet tarihinin rekoru ortaya konulmuştur ve o zaman var olan Toplu Konut İdaresine işlerlik kazandırılmış, Toplu Konut İdaresinin gelirleri artırılmış, toplanan bütün bu paralar konut arzına gitmiş ve o dönemde işçimiz, memurumuz, esnafımız daha çok konut sahibi olmuştur. Hatta, o dönemde söylenen ve rahmetlik Özal’a ait bir sözü de burada tekrar edeceğim: “‘Biz, yanan sigaranın, yanan yabancı sigaranın dumanından, işçinin, memurun bacasından duman tüttürdük.” Bu nedenle, yine, konut arzı konusunda çok büyük atılımlar yapan, âdeta devrim yapan Sayın Özal’ı, minnetle, şükranla anıyorum.

Tabiî, arz-talep, serbest piyasanın en önemli konusudur. Eğer, konut arzı çoksa, çok konut üretilmişse ve buna karşılık talep yoksa, elbette ki, fiyatlar düşecektir; ama, konut çok kıtsa, talep çok fazla ise, serbest piyasada, yine serbest piyasa ekonomisinin kuralları çerçevesinde kiralar yükselecektir. Bu, serbest piyasa ekonomisinin tabiî kuralıdır.

İşte burada önemli olan, hükümetlere düşen görev, konut arzının artması noktasında yeni teşvikler yaratmak, yeni teşviklerle konut arzının artmasına yardımcı olmaktır. Bu nedenle, 57 nci hükümetin bu konudaki iradesini görüyoruz; çeşitli bankalarımızın, kamu bankalarımızın konut alımına ve konut üretimine teşvik noktasında verdikleri destekten dolayıda, 57 nci hükümete teşekkür ediyoruz.

Kira, bir gayrimenkulün, konutun ya da işyerinin, üstü kapalı ya da açık, belediye hudutları içerisinde ya da dışında, mülkiyet hakkı baki kalmak üzere kullandırılması karşısında ödenen bir bedeldir ve bu bedel, mülkiyet hakkının kullandırılmasından ibarettir.

Hukukçular, kira konusunu çok tartışmışlar; “acaba, bu kiralara sınırlandırma getirelim mi, kamu yararı gereği bu sınırlandırmaları kanunla kısıtlayalım mı, yoksa, hiç karışmayalım, serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde tarafların bir araya gelerek, rızaî olarak yapacakları bir sözleşmeyi muteber mi kılalım, başıboş mu bırakalım” demişler. Elbette, serbest piyasa ekonomisinin kuralları içerisinde -eğer, her şey tam, mükemmel olursa- arz-talep dengesi içerisinde, hüsnüniyet kuralları içerisinde, Borçlar Kanunumuzun 19 ve 20 nci maddeleri çerçevesinde kiralar teşekkül edecektir; ancak, bazen toplum yararına, kamu yararına kira bedellerinin sınırlandırılması da söz konusu olabilecektir. İkinci görüşte olanlara göre, kira bedellerinin sınırlandırılması ancak kamu yararıyla olur, kamu yararı gereği kira bedelleri sınırlandırılabilir.

Bu yasanın, yani, 6570 sayılı Yasanın değişikliğine ilişkin geçici olan bu yasanın çıkarılma gerekçesi, hükümet iradesinin gerekçesi nedir? Türkiye’yi yıllardan beri kemiren, haksızlıklara, yolsuzluklara, fakirin daha fakir olmasına, zenginin daha zengin olmasına sebep olan, ekonomik dengelerin altüst edilmesinin sebebi olan ve toplumdaki huzuru, düzeni bozan enflasyon canavarıyla, enflasyon illetiyle mücadele gayesiyle bu yasa ortaya konmuştur. Öncelikle bunun tespiti gerekir. İşte, bu yasanın bu gerekçeyle ortaya konması kamu yararıdır. Bu kamu yararında, hem kiracının hem kiralayanın hem de bunların dışında üçüncü şahısların menfaatı vardır. Öyleyse, bu geçici yasa, enflasyonu önleme niyetiyle, kamu yararı gereği çıkarılmaktadır. Bu noktada, bu, kamu yararınadır ve isabetli bir yasadır.

Bu yasa gerçekten enflasyonu önleyecek midir; biz, bu konuyu komisyonda tartışırken, Hazineden, Arsa Ofisinden, Yargıtaydan ilgili bürokrat arkadaşları çağırdık, sorduk; dedik ki “Kira artışlarının enflasyona etkisi nedir” ve cevap aldık; dediler ki “eğer, diğer fiyatlar sabit kalır, kiralar yüzde 100 artarsa, kiraların enflasyona oranı yüzde 16,2’dir.” Diğer fiyatları sabit kılsak, kiraları yüzde 25 artırsak, kiraların enflasyona etkisinin yüzde 4 civarında olacağı, bize, bürokratlar tarafından açıkça bildirilmişti ve istatistikler de bunu ortaya koyuyordu. Demek ki, kira artışlarının enflasyona etkisi açık ve seçik ortadaydı.

Sorduk: “Devletin kiraya verdiği ne kadar mal var ve ne kadar kira geliriniz var?” Dediler ki “devletin 20 trilyon kira geliri var.” Yine sorduk: “Peki, bu kira gelirlerinin içerisinde neler var?” Bu kira gelirlerinin içerisinde, 6570 sayılı Yasaya göre kiraya verilenler olduğu gibi, Borçlar Kanunu hükümlerine göre kiraya verilenler de var, belediye sahalarının dışındaki gayrimenkul kiraları da var, yine, üstü açık olan gayrimenkullerden elde edilen kiralar da var.

Öyleyse, biz, buradan, hükümete şunu hatırlatıyoruz: Yeni bir yasa tasarısıyla mademki 6570 sayılı Yasada değişiklik yaptık, hem Borçlar Kanununa göre kiraya verilen gayrimenkuller hem belediyelerin mücavir alanı dışındaki gayrimenkuller hem de üstü açık olan gayrimenkuller hakkında da bir yasa tasarısının bu Meclise gelmesi lazım; çünkü, adaleti ancak o zaman sağlarız ve ancak o zaman enflasyonla mücadelede belirli mesafe alırız diye düşünüyorum ve böyle bir yasa tasarısı üzerinde de çalışmalar yapılacağını tahmin ediyorum, Sayın Bakanıma da arz ediyorum.

Şimdi, bu yasa tasarısı üzerinde tartışmalar yapıldı ve “bu yasa tasarısıyla 2000 yılında yüzde 25, 2001’de yüzde 10; peki, acaba 2002’de ne olacak” dendi. Zaten, arkadaşlar, bu kanun, adı üzerinde geçici bir kanun. Zaten, bugün, Yargıtayın 3. Hukuk Dairesi TEFE’ye göre kiralarımızı artırıyor; yani, toptan eşya fiyatları endeksi baz alınıyor ve buna göre artıyor.

Şimdi, hükümetin bir iddiası var; “2000 yılında enflasyonu yüzde 25’e çekeceğim” diyor ve bunun için de, önce kendisi, kendi gayrimenkullerini -ki, bundan sonraki yasada görüşeceğiz- vakıflara ilişkin kiralarını -yine devlet de- yüzde 25’e çekmiştir. Bu nedenle, önce kendisi bu işin öncülüğünü yapmış ve daha sonra da, bu yasa tasarısını Meclise göndermiştir.

İnşallah, 2000’de enflasyon yüzde 25’e, 2001’de de yüzde 10’a iner. 2002’de de bu kanun yürürlükten kalkıyor. 2002 yılında, Yargıtayımızın yerleşmiş içtihatlarına göre, yine, toptan eşya fiyatları endeksine göre kiralar artmaya devam edecek. Burada önemli olan, 2001 yılında enflasyonun yüzde 10’a gelmesidir. Eğer, 2001’de yüzde 10’a çekemezsek elbette adaletsizlik vardır, 2000’de yüzde 25’e çekemezsek elbette adaletsizlik vardır; ama, mademki enflasyonla mücadele konusunda topyekûn bir mücadeleye hep beraber girişeceğiz, iktidarımızla, muhalefetimizle -enflasyon canavarından sadece iktidar değil, muhalefet de etkileniyor, herkes etkisi içerisinde- öyleyse, biz, hüsnüniyetle olaya yaklaşalım. Olaya, menfî değil, müspet bakmaktan yanayım. Yani, biz, 2000 yılında enflasyonu yüzde 25’e, 2001 yılında da yüzde 10’a indireceğimize inanalım ve 2002 yılındaki kira artışlarının, TEFE üzerinden devam ettiği zaman da, vatandaşın hiç mağdur olmayacağı konusunda kanaat sahibi olalım.

Burada, bir diğer nokta: Şimdi, yeni yasalar hazırlanıyor, Adalet Bakanlığı bunların üzerinde çalışıyor.

Bizim hukuk mevzuatımızda en karışık mevzuat diyebileceğim mevzuat, kira mevzuatıdır. 6570 sayılı Yasanın dışında Borçlar Kanununda, yine, kiraya ilişkin hükümler vardır. Bizim genç avukat arkadaşlarımızın dava açarken en zorlandığı davalar, tahliye davalarıdır; çünkü -6570 sayılı Yasa hükümleri olsun, Borçlar Kanunu hükümleri olsun- yasalar sürelere boğulmuştur; ihtar çekeceksin, ihtarın tebliğ tarihini alacaksın, sonra süre hesabına gireceksin... Her yaptığın sözleşmenin ayrı süresi vardır. Vatandaşın, tek başına tahliye davası açması, hatta, kira bedelinin artırılması davasını açması mümkün değildir. Hiçbir vatandaş, bilmeyen bir vatandaş bu davaları açamaz; avukatlar açar. Açıkça söylüyorum; meslektaşlarımızın dava açarken en yanıldıkları dava türleri de, yine bu davalardır. Öyleyse, hükümete düşen bir başka nokta -ki, Adalet Bakanlığımız bu konuda çalışıyor, çalıştığını biliyorum- kira mevzuatıyla ilgili, gerek tahliye davaları gerekse bedelin artırılmasına ya da bedelin eksiltilmesine ilişkin davalar tek mevzuat içerisinde toplanmalıdır, hepsi tek mevzuat çerçevesinde ele alınmalıdır ve bu noktadan işe koyulmalıdır; çünkü, bunu yapmadığımız sürece, ayrı ayrı mevzuatta bu konuyu topladığımız sürece, bu karmaşa her zaman devam edecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, elimizde, Anayasa Mahkemesinin 1993/3 esas, 67/67 sayılı kararı var. 1963 tarihinde, Anayasa Mahkemesi bir davaya bakmış ve bu dava sonunda, sözleşmelerin dondurulmasına ilişkin bir iptal kararı almış; ama, şunu açıkça söyleyelim ki, bu iptal kararı ile bu çıkan yasa arasında hiçbir paralellik yoktur. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hüküm, yirmi yıl öncesinde belirlenen bir dondurma kararıyla ilgili bir hükümdür. Yani, savaş geçmiş, çok kötü şartlar ortaya çıkmış ve bu nedenle kiralar çok düşük kalmış; ki, o zaman, Anayasa Mahkemesi üyeleri de 8’e 7 çoğunlukla bu kararı vermişler. Bu karar, uzunca bir uygulamadan geçen ve mağdur olan insanların, mağdur olan konut sahiplerinin, işyeri sahiplerinin mağduriyetini önlemek için çıkarılmış; ama, o günkü şartlar öyleymiş. Bu ise, bir hedef enflasyona ulaşılması noktasında kamu yararı önplana alınarak -2000 yılında yüzde 25 ve 2001 yılında da yüzde 10 olmak üzere- çıkarılmak istenilen bir yasadır. Burada, mülkiyet hakkının özüne dokunma yoktur. Burada mülkiyet hakkının özüne dokunulmuyor; ama, kamu yararı gereği, sadece ve sadece, mülkiyetle ilişkili sözleşmeye, ticarî ilişkiye bir sınırlama söz konusudur. Bu ise, mülkiyet hakkının ihlali değildir. Hele hele, serbest piyasa ekonomisini başından beri savunan ve bu meseleyi kendi siyasî görüşü olarak ilke edinen bir siyasî partinin mensupları olarak, biz, bir mülkiyet hakkının sınırlandırmasına asla razı olamayız. Açıkça söylüyorum ki, burada bir mülkiyet hakkının sınırlandırılması söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlar, bu kanunun bir diğer özelliği de şudur: Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girecektir; yani, daha önce yapılmış sözleşmelere etkisi olmayacaktır; yani, 1998’de, 1999’da yapılmış üç yıllık, beş yıllık sözleşmeler 2000 ve 2001 yıllarında bu yasadan etkilenmeyecektir. Kanun koyucu, hukuk mantalitesine ve hukuk dünyamızın görüşlerine itibar etmiş ve burada, sözleşmeye, rızaî akit olan kira aktinin taraflarının rızaen kararlaştırdıkları noktada müdahale etmemiştir. Evsahibi ile kiracı bir araya gelmiş “biz, 1999’un aralık ayında yüzde 50 artıracağız” demiş; ama, kira sözleşmesi 2002 yılında bitiyor. Bu tasarı buna dokunmuyor. Bu tasarı, 2000 yılı içerisinde ve 2001 yılı içerisinde kira akti sona eren evsahibi ile kiracının yeniden karşı karşıya gelip “biz, bunu artıracağız...” Nasıl artıracağız; işte, eğer, kira akti 2000 yılında sona ermişse, 2000 yılı içerisinde, sen, bu kira aktini yeniden yapacaksan, yüzde 25 artıracaksın; 2001 yılına müdahil olan kısımlarında da yüzde 10 artıracaksın. Olay budur. Burada da, gerek komisyonda görüşülürken tartıştık gerekse görüşlerine arz ettiğimiz ve kendilerinden bilgi aldığımız hukuk dünyamız da bunu bu şekilde kabul etti. Aksine bir görüşte, mahkemeler, davalarla dolup taşacaktı.

Burada, hâkimlerimizin, mahkemelerimizin meşguliyeti açısından, bu yasanın yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi ve eskiye şamil olmaması da, bu noktadan, çok isabetli olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Aslan, mikrofonunuzu açayım.

Lütfen, tamamlar mısınız efendim.

BEYHAN ASLAN (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Aksi halde, çok karmaşaya sebep olacaktı, kiracı-evsahibi kavgalarına yol açacaktı. Bu nedenle, bu yasanın yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi, olayın, bu noktada, eskiye şamil olmaması ve rızaî akitlere saygı gösterilmesi, bu tasarının ayrı bir özelliğidir.

Anavatan Partisi Grubu olarak bu tasarıyı destekliyoruz; bu tasarı, inşallah, Meclisimizden çıkar.

Hayırlı olmasını diliyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Değerli milletvekilleri, hükümetin söz talebi vardır.

Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, iktidar ve muhalefet gruplarının değerli sözcülerinin görüşlerine ilişkin görüşlerimizi sunmak üzere yüksek huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.

İktidar grubunun değerli sözcüleri, konunun hukukî boyutların, anayasa hukuku açısından da değinerek dile getirdikleri için, daha ziyade, yasa tasarısına karşı olduğunu ifade eden değerli muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızın düşüncelerini yanıtlamayı tercih ediyorum.

Değerli milletvekilleri, adı üstünde, “Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi.” Kanun tasarısının özü bu. Yani, ortada bir kanun var. Bu kanun eskidir, yenidir; yürürlük sırasında tam anlamıyla hizmet etmiştir, etmemiştir; hukukî boşluk, yargıçların hukuk yaratma yetkisiyle kaldırılmıştır, değildir. Bunlar ayrı hususlar; ama, sonuçta bir yasa var ve hükümet olarak biz, Yüce Meclise, bu, yasaya bir geçici madde eklenmesi hakkında bir kanun tasarısı onayını sunuyoruz.

Doğru Yol Partisi Van Milletvekili meslektaşım Sayın Hüseyin Çelik, hayalî bir enflasyon rakamı güttüğümüzü ifadeyle, kira bedelini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin belirlediğini ve buna da çok şaşırdığını söylediler. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi, kira bedeli gibi, sıradan, basit -tırnak içinde söylüyorum- bir konuda yetki sahibi olabilir mi olamaz mı konusuna değindi; bir sonraki bölümünde de “enflasyon oranında olsaydı, bunu makul kabul ederdik” dedi. Şimdi, değerli milletvekilleri, ben, hem Hüseyin Çelik arkadaşımın hem de -sayın başkanımız diyeceğim; uzun yıllar Başkanlık kürsüsünde hep alkışladık, hep öyle görmeyi arzuladık- Sayın Yasin Hatiboğlu’nun görüşlerindeki mantığı sadece, burada değerlendirmeyi uygun buluyorum; çünkü, biraz önce arz ettiğim gibi, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisine ait üç değerli hatip, benim tümüyle katıldığım boyutları dikkatlerinize getirdiği için, vakitten tasarruf etmek amacıyla onları tekrarlamayacağım. 

Değerli başkan Yasin Hatiboğlu’nun “hukukî boşluk olmaz...” Doğrudur, onlara evet diyeceğim. “Hikmeti hükümet”le ilgili, izin verirlerse, bir cümle, burada arzım olacak. Hükümetin hikmeti, eğer hükümetin kararı şeklinde, bilgisi, ürettiği bir irade şeklinde anlaşılıyorsa, buna varız; ama “hikmeti hükümet”ten anlaşılan, hükümet istediği gibi karar alır, istediğini yapar şeklinde, çağdaş demokratik parlamenter rejimlerde usul olmayan bir anlayış ise, biz öyle bir anlayışla mutabık kalamayız.

Sayın başkan şiir uğruna epeyce bedel ödemiş bir şair olduğu için ve genellikle şairlerle duygularını, düşüncelerini ifade ederek bizleri de şiir dünyasına götürdüğü için, ben de bir Osmanlı şairiyle yanıt vermek istiyorum. Osmanlı’nın gerileme döneminde, gerilemenin sebeplerini şair şöyle izah ediyor: “Eskiden üç tuğlu vezirler vardı; şimdi, üç tüylü vezirler var” diyor ve Osmanlı’nın ondan dolayı geri kaldığını ifade ediyor. Sayın Hatiboğlu’na demek isterim ki, şimdi, üç tüylü vezirler yok; bu hükümet de, üç tüylü vezirler topluluğu hiç değil; bu hükümetin başkanı da... Niye bunu söylüyorum; çünkü, parmak sayısıyla kararların alındığına itirazını ifade etti. Bu Parlamento çatısında, iktidar gruplarının böyle bir teamülü olduğunu hepimiz paylaşırız; ama, bir şeyi bilmemiz lazım ki, bu hükümetin mensupları, bir tek parmağa, bir tek göz işaretine bakarak karar vermek gibi bir alışkanlığa hiç sahip değildir diyeyim. (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar; FP sıralarından alkışlar [!]) Bizim en azından öyle bir alışkanlığımız yoktur diyeyim ve mantığına geleyim.

Şimdi, bakınız değerli milletvekilleri, eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kira bedellerinin tayiniyle ilgili bir hususta yetkili olamayacağı görüşü -bir an için diyorum- doğruysa... Çünkü, Sayın Hatiboğlu, değişiklik önergesi vermiş, geçici 7 nci maddenin Anayasaya aykırı olduğunu dayanak yapmış önergesine, şu şu maddelerine aykırıdır diyor; ama, özü itibariyle, geçici 7 nci maddenin, hükümetin getirdiği tasarının, Anayasaya aykırı olduğunu söylemiş; bir an için, doğru olduğunu varsayalım. Mevcut geçici 7 nci maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisi belirler diyor; doğalı da bu bize göre; rakam şu olsun 2000 için, gelecek yıl için de bu olsun diyor. Rakamın ne kadar olacağı, bence, tali mesele. Aslî unsur, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinin olup olmadığıdır. Şimdi, bu tez doğruysa, Sayın Hatiboğlu’nun “Parlamento bu konuda yetkili değildir, mevcut geçici 7 nci madde Anayasaya aykırıdır” tezi doğruysa, o zaman, değişiklik önergelerindeki mantığının, mevcut mantığın aksi olması gerekir. Bakıyoruz “aykırıdır” diyor; ama, bir önergesinde, kira kanunu tasarısıyla ilgili Parlamentonun yetkisini burada kabul ediyor, bir diğer önergesinde “Yargıtay Başkanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ile Devlet İstatistik Enstitüsü temsilcileri tarafından, o yılın fiyat hareketleri ile rayiçleri dikkate alınarak tespit edilir” diyor.

Sayın milletvekilleri, bu Parlamentoda görev yapan hiçbir üye, bu Parlamentonun yetkisini bu şekilde algılayıp, buna mukabil, Yargıtay Başkanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı gibi kurumların yetkili olabileceğini, açıkça olmasa bile, zımnî olarak dahi, aklından geçirmemelidir diye düşünüyorum. Hele hele, millî iradenin tecelligâhı olduğu konusunda Sayın Hatiboğlu’nun da bunca yıldır bunca demecine şahit olduğumuz için, açıkça söylüyorum ki, eğer kira bedelleriyle ilgili oranın tespitinde Parlamentonun yetkisine itirazımız varsa, o zaman, Yüce Parlamentonun iradesiyle varlıkları hakkında karar verebileceği diğer kurumların yetkisini savunmak, herhalde demokratik bir yaklaşım olmaz diye düşünüyorum.

Bakın, mantığında, özellikle Sayın Çelik “enflasyon oranında olsaydı, bunu makul sayardık” ifadesini kullandı demiştim. Enflasyon oranının, bizim öngördüğümüz rakamların üzerinde olduğu algılamasını görüyoruz burada. Diyelim ki, 40 olsaydı, 50 olsaydı gibi bir rakamı, kendisi, makul sayabileceği bir rakam addetmekte; aynı mantıkla söyleyelim, siz, bir oranın 40, 50, 60 olduğunda kabulü düşüncesine varıp da, o oranın, bizim öngördüğümüz gibi 25 olduğunda, reddi sonucunu, aynı mantığın doğal konsekansıyla (conséquence) açıklayamazsınız; onun adı, hukukî mantıkta, bir tezattır. Dolayısıyla, ben, bu iki konuya değinmek istedim.

Sonuçta, Yüce Parlamento, Yüce Heyetiniz, var olan bir kanunda bir değişiklik yapacaktır. O değişikliğin boyutları, elbette, Yüce Heyetin takdirindedir. Dolayısıyla, bu rakamın ne olacağı hususunda Bakanlar Kurulu sadece bir öngörüde, bir arzda bulunmuştur. Onun ötesinde, getirilecek değişiklik önergeleriyle, Yüce Parlamentonun dışında bir başka organın yetkili sayılmasına yönelik önergelerin de bizim anlayışımızla bağdaşması mümkün değildir. O nedenle, ben, bu konuya ilişkin, Sayın Hatiboğlu’nun çağrısını da dikkate alarak... Bir anayasa hukuku uzmanı olarak adlandırdı; teşekkür ediyorum kendisine; ama, hatırlatmak isterim ki, fetva almak da fetva vermek de bizim usulümüzde değildir. Onun için, anayasayla ilgili “fetva” tabirini, doğrusu biraz yadırgadım.

“57 nci hükümetin kahramanları” tabiri, bilmiyorum, Sayın Hatiboğlu’nun bu Mecliste yıllardır savunduğu demokratik parlamenter teamül, gelenek anlayışıyla ne oranda bağdaşır; ama, bir şeyi açıkça söyleyeyim ki -hükümet mensubu arkadaşlarım adına da- bizim öyle münferiden kahramanlık derdimiz filan hiç yok. Sonuçta, Yüce Parlamentonun büyük desteğiyle, Türkiye’nin büyük desteğiyle iş başında, görev yapan ve ancak o şekilde yapacak olan bir Bakanlar Kuruludur ve bu Bakanlar Kurulunun tabi olduğu tek irade de Yüce Parlamentodur, millî iradenin tecelligahıdır.

Ben, katkı yapan tüm arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi en üstün saygılarımla selamlıyorum. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahsı adına, tasarının tümü üzerinde, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; keşke, enflasyonla ilgili bölüm üzerinde görüşlerimi ifade edebilmiş olsaydım ariz amik, hem çok sevdiğim Arabacı arkadaşıma hem de sevgiyle saygıyı birlikte arz ve takdim etme fırsatı buldukça şerefyâb olduğumu hissettiğim Sayın Bakana geniş geniş maruzatımı arz ederdim; ama, kısa kısa arz edeceğim izin verirlerse...

Sayın Bakan, elbette “hikmeti hükümet”ten kastım “biz yaptık, bu oldu” anlamınadır, ben öyle kullandım ve ısrarlıyım; yani, bir deyimin, bir kavramın ne anlama geldiğini, mingayri haddin bilirim Sayın Bakan ve bilerek kullandım.

Şimdi, Allahınızı severseniz Sayın Bakanım, eşitlik açısından Anayasaya aykırıdır dedim, 153 üncü maddeye göre Anayasaya aykırıdır dedim, gerekçeler koydum; lütfettiğiniz, çok yararlandığım konuşmanız içerisinde bunlara bir tek cümleyle cevap verme ihtiyacını niye duymadınız? Biz karşılıklı sohbete girersek, ilâyevmil kıyâme konuşuruz...

BAŞKAN – Aman öyle bir şey yapmayın!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, sizi zorlamayız.

Şimdi, bendeniz konuşmamda, bu Meclis, bu Parlamento, yani ulusun temsilcisi, yani egemenliğin temsilen sahibi bu Parlamento, yetkilerini, Yargıtaya, Devlet İstatistik Enstitüsüne mi devretsin dedim?! İnsaf etmek lazım; yapmayın... Yapmayın... Yani, ben, teklifimde, şöyle bir teklif getiriyorsam; işte şu şu kurumlardan uzmanlar otursun, rayici belirlesin, bu rayice göre de kiralar belirlensin dedimse, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevini başka bir kuruma devretmesini mi teklif etmiş olurum?! Peki, hep mantık üzerinde durdunuz; bendei âcizaneleri, zatı devletlerinin mantığına bir göz atsam, mesela desem ki, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki ehlihibreyi, ehlivukufu, yani bilirkişiliği, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki bilirkişiliği nasıl izah buyuracaksınız!.. Çünkü, o yetki de onlara Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verildi. Yapmayın Sayın Bakanım... Yapmayın... Bakın, biz elif ü cimlerdeniz; sözün neye geldiğini biliriz. Şimdi, ben zatıâlinize olan saygımdan dolayı, üzerinde fazla durmuyorum.

Bir de buyuruyorsunuz ki “peki bu, Anayasaya aykırıysa, siz ne diye değişiklik önergesi verdiniz” demeye getiriyorsunuz; öyle değil mi? Yani, “Anayasaya aykırıysa, değişiklik önergesi niye verdiniz” diyorsunuz.. Ey, el insaf Sayın Bakanım! Ben milletvekiliyim; evvela, Anayasaya aykırı olduğunu iddia ederim, ona inanıyorsam; çünkü, İçtüzüğün 38 ve 84 üncü maddeleri bunun için düzenlenmiş; öncelikle, o incelenir. Ben o yolda çalışmamı, gayretimi sergilerim, başarılı olursam, mesele biter; ama, başarılı olamazsam, hiç olmazsa, şu madde adama benzesin diye başka teklifle gelirim. Bu, benim en doğal hakkımdır; yapmayın...

Şimdi, gelelim Sayın Arabacı dostuma... Çok da yakın oturmuşsun; ama, kıyamam sana!.. Şİmdi, buyuruyorsunuz ki “bu, mülkiyet hakkını elden alma değildir.” Sayın Arabacı, kim dedi ki, mülkiyet hakkını elden alıyorsunuz! Yani, müdahale ile mülkiyet hakkının elden alınması farklı şeylerdir. Birisi gasptır, gasp, gasp... Mülkiyet hakkının elden alınması gasptır. Ben, öyle bir şey söylemedim. Mülkiyet hakkının tahdidi vardır, doğru değildir.

Buyuruyorsunuz ki “dürüst...” Ben, size karşı o “dürüst” lafını hiç kullanmadım. “Dürüst davranıp da okusaydı...” Buyurun; gerekçeyi okudum, zamanım yok, bir daha okumayacağım; ama, arkasında şöyle diyor:” 6570 sayılı Kanunun 2 ve 3 üncü maddelerinin Anayasaya aykırı olduklarından iptaline...” Ben ne yapayım?!. Bu Anayasa Mahkemesi daha başka ne desin?!.

Zatıâliniz buyuruyorsunuz ki, efendim, ora bana uygun gelmiyor; sen, karar sahibi imzaların iradelerini değil, muhalif olanların muhalefet şerhlerini oku. Canım, yani, kitabın o tarafını da sen oku Sayın Arabacı!..

Evet, şimdi hiç vaktimi kaybetmeyeyim ben; çünkü, çok zamana ihtiyacım var.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı yasalaşırsa, toplumu hileye sevk edersiniz; çünkü, kiracıyla kiralayan arasındaki bu ilişki, hileli yollarla düzenlenmeye gidip... Hukuk devletinde, devlet, yurtaşını hileye teşvik etmez; hile, yasanın yasakladığı şeydir.

Bir başka husus- çok kestirme gidiyorum- Sayın Beyhan Bey kardeşime teşekkür ediyorum; Sayın Özal’ı rahmetle andılar; ben de anıyorum; niye: “Konutta patlama meydana getirdi” dedi. Peki, muhterem, sizin rahmet dilenilmeye ihtiyacınız yok mu?! (FP sıralarından alkışlar) Peki, bu tasarı yasalaşırsa, siz konutta nasıl patlama meydana getireceksiniz de, sonra rahmet bekleyeceksiniz?! İşte benim söylediğim bu; ben de diyorum ki, bu, inşaat sektörünü engeller; Sayın Özal’a rahmet okuyanlar var; ama, bize okuyanlar olmaz; benim endişem budur.

Peki, bir başka şey. Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri; biliyorsunuz, bedeller yalnız nakden ödenmez, aynen de ödenir. Şimdi bu tasarıda kira bedeli aynen ödendiyse, mesela, diyelim ki bir Mercedes karşılığında kiralandıysa, 2000 yılında yüzde 25 itibariyle Mercedesin neresini kesip verecek, bana söyler misiniz?!. Hayır, bir şey söylüyorum; aynen kiralandıysa, bedel aynen ödenecek denildiyse ve bir Mercedes konuşulduysa, yahut -beni bağışlayınız- 3 tane büyükbaş hayvan, 4 tane küçükbaş hayvan karşılığında kiralandıysa, ikinci senede, bunun, nasıl yüzde 25’ini, hangi koyunun neresini kesip, kuyruğunu mu kesip vereceksiniz?! Yani, bakınız... Lütfen, bakın, hayatta bunlar olacak şeylerdir.

Ben, bir şey söylüyorum: Efendim, bedel olarak “ayn”ı kabul ediyor musunuz etmiyor musunuz?! Ayn... Ayn... Tarla olur, araba olur... Bunu kabul ediyorsanız, çaresini bulmanız lazım. Yarın, bu sıkıntılar gelir, mahkemeleri doldurursunuz; benim söylediğim budur.

Bir başka şey; değerli madenlerle, altınlarla kiraladınız; nasıl ödeyeceksiniz?! Bir başka şey; dövizle kiralamayı tahdit etmiyorsunuz. Bu ne yapar biliyor musunuz Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; dövizi teşvik eder. Hiçbir devlet, bağımsızlığın da simgesi telakki edilen kendi parasına bu kadar hor bakmaz, bakmamalıdır. Yani, dövizi teşvik edeceksiniz siz. Döviz teşvik edilince, o fakir fukara, kenardaki fakir fukara insan, Tuzluçayır’daki, Natoyolu’ndaki, Piyangotepe’deki, Keçiören’deki fakir fukara, benim bölgem Çorum’un kırsal kesimindeki fakir fukara insan, döviz bulamayacağı için ev de bulamayacak. Siz, güya evi ucuza getiriyorsunuz. Hayır, dövizle kirala diyorsunuz; nereden bulacak dövizi?! Değerli milletvekilleri, yapmayın!

Bakınız “gayrimenkullerin, durduğu yerde, zaten değeri artıyor” diyorsunuz. Beyler, gayrimenkullerin değerini artıran, kira geliridir. Siz, kira gelirlerini durdurursanız, gayrimenkulün durduğu yerde değeri artar mı?! Göreceksiniz, bir sürü bina hurdası, bina mezarlığı haline gelecek ülke; çünkü, alınan kirayla gayrimenkulün tamiratı yapılamayacak.

Şimdi gelelim enflasyona... Diyorsunuz ki “enflasyonu önleyecek.” Nasıl önleyeceksiniz? Ben demin söyledim; perşembenin gelişi, çarşambadan bellidir. Bakınız, bu tasarının verildiği ay, hiç daha uzakta falan değil, bu tasarının verildiği ay, Devlet İstatistik Enstitüsünün tespitlerine göre, gıdada aylık enflasyon yüzde 9,5, yıllık yüzde 114... Bana bakın, bana, lütfen ha!.. Şimdi bunu okuyunca, hep, bir taraflara bakıyorsunuz!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) – Sana bakıyoruz...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Aman, aman, bana bakın!..

Şimdi, konutta aylık yüzde 6,1, yıllık yüzde 73...

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, mikrofonunuzu, sözünüzü tamamlamak üzere açıyorum; buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Hay sağ olasınız; ne diyelim efendim, can feda...

Elektrik ve gazda aylık yüzde 7,5. Bu, Devlet İstatistik Enstitüsünün tespiti beyler!.. Ocak ayının, bu ocak ayının, 2000 yılı ocak ayının... Ayda 7,5, yılda 90... Ha, Devlet İstatistik yanlışsa, ona bir şey diyemem ben; Devlet İstatistik, yani size bağlı Devlet İstatistik Enstitüsünün...

Bu yasanın çok çelişkili bir tarafı daha var: Buyuruluyor ki yasada -dikkat buyurunuz lütfen- eğer bir bölgede rayiç, bu yüzde 25 ve yüzde 10’un altındaysa, bunlar oraya uygulanmaz. Ne demek?!. Yapmayın!.. Bu kadar eşitsizlik, bu kadar aykırılık, bu kadar çelişki görülür mü, olur mu?! Bu, hakkaniyete uyar mı?!

Bir başka şey; mesela, bakınız, Devlet İstatistik yanlış diyorsunuz; PTT de yanlış değil mi?! İşte bu, bizim hükümetimizin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim teşekkür ediyorum; 1 dakika ilave süremiz de bitti, lütfen, teşekkür edin Sayın Hatiboğlu; çok teşekkür ediyorum.

Buyurun, mikrofonunuzu açtım.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Efendim bir cümle ilave edebilir miyim.

BAŞKAN – Peki, buyurun efendim, bir cümle ilave edin.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Peki.

Sayın milletvekilleri, siz, bu yasa tasarısıyla, gecekonduda oturan fakir fukaranın enflasyonunu düşüreceğinizi zannediyorsanız, bu hayaldir. Niye; kirasını düşürdüğünüzü kabul edelim; tüpgaz ne olacak, yolculuk ne olacak, suyu ne olacak, elektriği ne olacak?!

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu, lütfen...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben, kişisel görüşümü arz ve takdim ettim. Bu tasarıya, önce Anayasaya aykırılığı nedeniyle; iki, iddia edildiği gibi enflasyonu önleyemeyeceği, aksine, tahrik edeceği, dövizin Türkiye’yi istila edeceği gerekçesiyle karşı olduğumu arz ediyorum.

Sayın Başkana teşekkürlerimi sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Şahsı adına ikinci söz, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan’a aittir.

Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 328 sıra sayılı kanun tasarısının tümü üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükümet, bu tasarının gerekçesinde, 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunun bazı maddeleri iptal edildi, bir boşluk doğdu, Yargıtay kararlarıyla bu boşluk doldurulmaya çalışılıyor, bunun neticesinde farklı uygulamalar ortaya çıktı... Gerekçesinin biri bu.

İkinci olarak, ekonomik göstergelerde uyum olmalı, kira bedelleriyle ilgili olarak objektif kriterler ortaya konulmalı deniliyor.

Üçüncü olarak -burası çok önemli- son yıllarda enflasyon düşüyor, halbuki kiralar artıyor; böyle devam ederse, ekonomik dengeler bozulur...

Yani, hükümet diyor ki, biz, enflasyonla ilgili bir istikrar paketi hazırladık; bu paket içerisinde birinci yıl yüzde 25, ikinci yıl da yüzde 10... Dolayısıyla, bu kiralar artarsa, bizim hazırladığımız ekonomik paket tutmaz...

Değerli arkadaşlar, yazıyla enflasyon inecek olsaydı, keşke, bu rakamı, yüzde 25’i sıfıra indirseydik. Yazıyla enflasyon inmez; bu bir.

Evvela, hükümet kendi içerisinde tezatlarla dolu. Hükümet adına konuşan bir arkadaşımız “aslında bu kanunda adaletsizlik var; biz, daha sonra bir tasarı getirip bunu düzelteceğiz” diyor. O adaletsizliğe gerekçe olarak da, belediye mücavir alanları kapsamdışı, bu, vergilendirilmiyor; yani, bu kapsama dahil değil; bir de, binasız boş araziler bu kira gelirlerinde kapsamdışı bırakılıyor; dolayısıyla, biz, bunları da kısa zamanda tekrar getirip yenileyeceğiz...

Yani, bir kanun tasarısını getirirken, daha baştan, bunun daha sonra değiştirilmek üzere getirildiğini kabul etmek, kanaatimce, kanun hazırlama tekniğine aykırı.

Çok önemli bir diğer konu “enflasyonu indireceğiz” diyorsunuz; ancak, indireceğinize inanmıyorsunuz. Çünkü, zaten şu anda, kiralar konusunda anlaşmazlık halinde, mahkeme, enflasyona göre son kararını vermektedir; dolayısıyla, burada bu kadar zahmete girmeye gerek yoktu; mevcut uygulamalar devam ettiği zaman, kiracı ve kiralayan arasında anlaşmazlık olduğunda, enflasyona göre karar verilirdi ve o rakam da yüzde 25 olacağına göre, yüzde 25’e göre değerlendirme olurdu. O açıdan, bir kere, bu tasarıya hükümet kendisi inanmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, muhalefet şerhinin gerekçesini de okudum -konuya mümkün olduğu kadar tarafsız yaklaşmaya çalışıyorum- deniliyor ki o gerekçede: “Serbest piyasa kurallarına aykırıdır.” Liberal ekonomide dondurma, tahdit getirme yok; o zaman, otomobil fiyatlarını da dondurun, buzdolabı fiyatlarını da dondurun. Ne olur o zaman; üretim artmaz ve artmayınca, piyasa hareketlenmez, ticareti aşağıya doğru çekersiniz. Burada da aynı olacak; konut üretimi olmayacak; üretilmediği zaman, konut az olunca arz-talep dengesinde fiyatlar, kiralar kendiliğinden yükselecektir.

İkinci olarak, şu anda içinde bulunduğumuz enflasyon, sanal enflasyon; yani, geçmişi de içine almamaktadır; dolayısıyla, şu anda yapılacak sözleşmeler sağlıklı olmaz.

Üçüncü olarak, kiralamada dövize ve kıymetli madene dönüş olacaktır. Hiç kimse TL ile işyerini kiralamaz; çünkü, dövizle kiralanan, kıymetli madenle kiralananlar, bu kanunun dışında bırakılmaktadır; dolayısıyla, TL’den dövize bir dönüş olacaktır.

Sözleşme yapan taraflar hileye başvurmak zorunda kalacak; bu doğrudur. Anlaşmaları en azından yenilemek üzere, kiracılarını zorla çıkaracak veya işte tehditle çıkaracak veya gayriresmî, gayrimeşru birtakım ikili anlaşmalar yapılacaktır; bu da uygun olmayacaktır.

Biz, aslında burada, hükümetin getirdiği tasarıyla hem kiracıyı hem kiralayanı hem içine oturanı memnun etmek mecburiyetindeyiz; kaldı ki, hükümetin ocak ayı içerisinde verdiği rakamlara baktığımız zaman, enflasyon oranını yüzde 25 noktalarına çekmek mümkün görülmemektedir veya gerçekçi görülmemektedir.

Elektrik fiyatlarına yüzde 5 zam yapıldı; daha sonra, Bakan, bu yüzde 5’i yüzde 2’ye indirdiklerini söyledi. Halbuki, gelen faturaların hepsi yüzde 5 zamlıdır. Bu da, hükümet olma ciddiyetiyle bağdaşmaz; ya indirmeyeceksiniz ya da vatandaşa söylediğiniz sözü tutacaksınız. Başbakan “yüzde 2” dediği halde, şu anda gelen bütün faturalar yüzde 5 zamma göre düzenlenmiştir.

Değerli arkadaşlar, daha ocak ayında, ilaç yüzde 17 zamlanmıştır, iletişim yüzde 10 zamlanmıştır. Dolayısıyla, hükümetin yaptığı bu fiyat ayarlamaları, zamlar, enflasyonun yüzde 25 olmayacağını göstermektedir.

1999 kasım ayı itibariyle, devlet kira gelirleri 20 trilyon liradır arkadaşlar. Bu değişiklikten devletin kaybı da, yaklaşık 50 trilyon lira civarındadır; 2000-2001 yılı için söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, şunu sormak istiyorum; kaç kiracı var, bu rakamlarla sözleşme yapıldığı zaman aradaki fark nedir ve enflasyonu ne oranda etkileyecek; bu konuda ciddî bir çalışma programı yapılmış mıdır? Yani, hükümetin “şu kadar kiralık işyeri ve konut vardır, bu kanunla yaptığımız uygulamayla, şu kadar rakamda enflasyona etkisi 2 puandır, 1 puandır” gibi bir açıklaması maalesef yoktur.

Değerli arkadaşlar, benim okuduğum rapora göre, Türkiye’de 12 milyon konut var, bunun yüzde 45’inde kiracılar oturuyor, 5 400 000 konut kiracısı var. Bu tasarı kanunlaşırsa, bu uygulamadan, ancak birkaç yüz bin konut istifade edecektir.

Değerli arkadaşlar, burada bir yanlışlık daha var; genelde işyerleri uzun vadeli -en az 5 yıllık- sözleşmeler yaparlar. Dolayısıyla, bu sözleşmeden belki konut kiracıları istifade ederken, işyerleri istifade edemeyecektir.

Çok önemli bir soru; enflasyon diyelim ki yüzde 25’e inmedi, sözleşmeler de yüzde 25’e göre yapıldı; hükümet ortağı partilerin sözcülerinden bir arkadaşımız “o zaman hakikaten adaletsizlik olur” dedi;. peki, bu adaletsizlik nasıl çözülecek? Diyelim ki, yüzde 25’e göre ve 2001’de de yüzde 10’a göre sözleşmeler yapıldı; ama, bunun sonunda, enflasyon da yüzde 50 çıktı, fark ne olacak? Burada kim mağdur oldu, bu mağduriyeti nasıl giderilecektir?

Dolayısıyla, bu kanun, yürürlük öncesi birtakım sözleşmeler de yapılmış olacağından, birtakım ihtilafları da beraberinde getirecektir.

Değerli arkadaşlar, hükümet ortaklarından bir sözcü “Avrupa geçiş sürecinde buna lüzum var” diyor; enteresan... Baktım, hükümetimiz, iki uluslararası anlaşmada, gerek AGİK’te gerekse Avrupa Sosyal Şartı anlaşmasında liberal ekonomi modelini benimsemiştir. Bu modelde de kiralara tahdit getirmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, endişemiz şudur: Parlamentonun emek vererek çıkaracağı, üzerinde konuşmalar yapılan bu kanun, öyle tahmin ediyorum ki, kısa zamanda -bir sözcü arkadaşımın da ifade ettiği gibi- geri gelecektir. Peki, çözüm nedir? Aslında çözüm, çok sayıda konut üretmektir, arz-talep dengesini ayarlamaktır.

Değerli arkadaşlar, hükümeti, aslında, bu noktada tenkit etmek istiyorum. Bir kere, ekonominin talimatla yürümediğini ifade ettik; kâğıt üzerinde iş yapıyorsunuz; aldığınız kararlar sağlıklı değil; dövize baskı yüzde 2 dediniz, şu anda ocak ayı yüzde 3,2; faiz oranları dengesiz, iniş ve çıkışlı; borsa tam bir muamma, küçük yatırımcı hemen hemen batacak; üretim yok, ihracat azalmış. Gariplik ve yanlışlıklara, ekonomiyi yönetenlerin dikkat etmesi gerekir.

El konan bankalarla ilgili olarak, el konan banka sahipleri şu anda dava açtılar; biliyorsunuz, Danıştayda dava devam ediyor. Bir kanunî prosedürü bile işletmekten aciz olan bir kadroyla karşı karşıyayız.

Şimdi, bu şartlarda enflasyon düşer mi; kanaatime göre düşmez. Hükümet, banka zengini, 5 bankası vardı, 8 banka daha... Dünyada en fazla bankası olan bir hükümetle, bir devletle karşı karşıyayız. Bu bankaların takipteki risklerine baktığımız zaman, İnterbank 1 milyar dolar, Bankekspres 370 milyon dolar, Türkbank 500 milyon dolar...

İki devlet bankasının görev zararı, Ziraat Bankasının 5,9 katrilyon, Halk Bankasının da 4,1 katrilyon, toplam 10 katrilyon.

Değerli arkadaşlar, bunları ifade etmemin nedeni, enflasyonda arzu edilen seviyeye -arzu etmemize rağmen- ulaşacağımız kanaatinde değiliz. Aslında, Türkiye’de, işyeri ve konut için çözüm üretmek lazım. Şimdi, hükümet yetkililerine sorsak, kaç konuta ihtiyaç vardır, kaç yılda açık kapatılacaktır, nasıl ve hangi şartlarda konut yapılacaktır, devletin katkısı ne olacaktır, hazine arazilerinin durumu nedir, şimdiye kadar yapılan müspet ve menfi işler nelerdir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın Sayın Candan.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...uzun vadeli banka kredileriyle ev sahibi olunur mu, özel sektörün konut üretimi nedir, Toplu Konut İdaresi ne tür çalışmaktadır, mahallî idareler ve belediyelere ne tür görevler düşmektedir?

Değerli arkadaşlar, bir kanunun bir maddesine geçici bir hüküm koymakla Türkiye’nin konut ve kira sorunu çözülmez. Ümit ediyoruz ki, hükümet, daha kapsamlı tasarılarla gelir ve hem kiracıyı hem de kiralayanı bu sıkıntıdan kurtarır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Öksüz, buyurun efendim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımıza aşağıdaki soruyu sormak istiyorum.

Bu çıkacak yasa, ancak yenilenecek mukaveleleri kapsamaktadır. Halbuki, gerçekten, beş yıllık, yedi yıllık, on yıllık sözleşmeler yapan işyerlerimiz var; çünkü, bir işyeri yapılırken, içerisine büyük masraf edilerek ve bu da göz önünde bulundurularak, kira sözleşmeleri daha uzun vadeli yapılmaktadır. Hal böyle olunca, mağduriyetler doğmuyor mu ve burada bir çifte standart olmuyor mu? Sayın Bakanıma bunu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Arınç, buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruları soruyorum:

Ocak ayı enflasyonu yüzde 6’ya yakın. Bir önceki yılın enflasyonu yüzde 70’ler civarında. Ocak ve şubattaki döviz artışı da yüksek. Bu gerçekler karşısında, hükümetin, hedeflediği enflasyona ulaşması mümkün görünmüyor. Bu durumda, getirilen tasarıya göre, kira artış oranlarının hedeflenen enflasyona göre değil, reel enflasyona göre belirlenmesi gerekmez mi?

Anayasa ve yürürlükteki mevzuata göre akit, yani, sözleşme serbestisi vardır. Bu, ancak, genel ahlaka aykırılık ve konusu suç olan sözleşmeler açısından yasaktır. Bu durumda, getirilen tasarı, sözleşme hürriyetini kısıtlamıyor mu?

Hükümet programında serbest piyasa ekonomisi benimsenmiş. Bu uygulama bir narh uygulaması ve dolayısıyla, serbest piyasa kurallarına aykırı değil mi?

Getirilen tasarının gerekçesine göre, tasarının, enflasyonu indirmekle ilgili olduğu görülüyor. Kira parasının enflasyon içindeki payı ne kadardır? Enflasyona etki eden diğer unsurlar nelerdir ve bunlar için de hangi tedbirler düşünülmektedir?

Adlî yargıda, yıllar itibariyle, son beş yılda açılmış kira bedelinin artırılması veya kira bedelinin tenkisi -yani, azaltılma- davası sayısı ne kadardır? Bu konuda istatistiki bilgi var mıdır? Bu kanun çıktığı takdirde dava yükü azalacak mıdır? Ne ölçüde?.. Devam eden davalar ile kesinleşmemiş davaların durumu ne olacaktır?

Bugünkü cari uygulamada, kira sözleşmeleri açısından, kiralayan ve kiracı, çoğu zaman çifte sözleşme yapmaktadır. Kira bedelinin tahsili için ayrıca çek ve senet alınmaktadır; hatta işi garantiye dökmek için, bir bakımdan da tahliye açısından, daha kira sözleşmesi imzalanırken tahliye taahhüdü alınmaktadır. Bu sebeple yargıya intikal eden pek çok ihtilaflar vardır. Geçici maddede “kira parasının artış sınırlarının aşılması amacıyla yeniden kira sözleşmesi yapılamaz” denilmektedir; hem arz ettiğim hususlar, yani, uygulamadaki hususlar hem de geçici 1 inci maddenin son fıkrasına göre bu sözleşmelerin yapılamayacağı söylenmektedir. Peki, bunun müeyyidesi nedir, bir cezai hüküm getirilmediğine göre, bu uygulamalar devam edecek şeklinde anlaşılabilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arınç.

Sayın Toprak, buyurun efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma sorularımı yöneltiyorum. Öncelikle, bu tasarının genel gerekçesinde kira artışlarının enflasyonu körüklediği, düşük tutulmak suretiyle düşürücü etkisinden yararlanılmak istenildiği ifade edilmektedir. Bu amaçla 2000 yılı için yüzde 25, 2001 için yüzde 10 kira artışı öngörülmektedir. Tabiî bu, şimdilik sanal bir hedef. Ocak ayı TEFE endeksi açıklandı 5.8; bu da, yıl sonu itibariyle yüzde 70’lere varan muhtemel bir enflasyon oranını göstermektedir.

Şimdi, biz, bu tasarıyla sanal bir hedef belirledik. Peki, benim yaptığım aritmetik hesaba göre, iyimser bir ihtimalle 2000 yılı ve 2001 yılı için enflasyon oranı yüzde 50 olarak gerçekleştiğinde -net bir aritmetik hesabıdır, herkes yapabilir- yüzde 50 enflasyon oranıyla devletin gayrımenkullerinden zararı 35 trilyon Türk Lirasıdır. Peşin bir zararı biz şimdiden ortaya koyduk. Sanal hedefin gerçekleşmeyeceği açıklanan ocak ayı enflasyonuyla ortaya çıkmış oldu. Bu durumda tasarının genel gerekçesinde iddia edilen hedeflere ulaşmak sizce hâlâ mümkün mü?

İkincisi: Tabiî TL üzerinden kira sözleşmelerindeki artışı zorunlu kılmak, bunun dışındaki değerler üzerinde herhangi bir oynama yapmamak suretiyle, TL üzerinden kira akteden vatandaşlarımız her iki yılda ciddî oranlarda zarara uğratıldığında, bu vatandaşlarımızın zararlarının tazmini konusunda ne tür bir düzenleme yapmayı düşünüyorsunuz?

Diğer bir sorum: Enflasyonu düşürmekteki amaç Türk Lirasının itibarını temin etmek; ancak, biz, bu tasarıyla, âdeta, âkit taraflara, yani, kiracı ve kiralayana, sakın TL üzerinden sözleşme yapmayın, bunun dışında, döviz mi olur, madenî değerler mi olur, bir başka şey mi olur, bunlar üzerinden kira artışı sağlayın demek suretiyle, TL’den kaçışı, Türk Lirasının itibarını kaybetmek gibi somut bir sonucu siz de öngörüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

Buyurun Sayın Çelik.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza birkaç soru sormak istiyorum. Birincisi, devlet, kendi ürettiği ve satışını yaptığı malzemeye yüzde 25’lik bir sınırlama getirecek midir? Bu, gıda olabilir, başka türlü ürünler olabilir, böyle bir sınırlama getirecek midir? Aksi takdirde, bu, başkasının sırtından cömertlik olmaz mı; tıpkı, Af Yasa Tasarısında olduğu gibi, devlet, kendisine karşı işlenen suçları affetmedi; ama, başkasına karşı işlenen suçları affetti. Bu, aynı mantık değil midir?

İkincisi: Enflasyonun yüksek çıkmasının en büyük sebeplerinden birisi akaryakıt zamlarıdır. Akaryakıt zamlarına böyle bir sınırlama getirmeyi düşünüyor musunuz Sayın Bakanım?

Bir de, burada bir tashihte bulunmak istiyorum. Ben, yaptığım konuşma esnasında dedim ki, biz, Doğru Yol Partisi olarak, liberal ekonominin ruhuna uygun olmayan her türlü müdahaleye karşıyız; ama, eğer, “enflasyon oranında artış yapılabilir, gerçekleşen reel enflasyon oranının üzerinde artış yapılamaz” gibi bir tasarıyla önümüze gelseydiler, biz, bunu daha makul görürdük dedik ve bunu da, kerhen böyle kabul ettiğimizi söyledik, Sayın Bakanımızın itirazına sebep oldu. Bunu da tashih etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Sayın Akman, buyurun efendim.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum: Bildiğiniz üzere, getirilmiş olan tasarı, 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanunla ilgili; fakat, Türkiye’deki bütün taşınmazlar, 6570 sayılı Kanuna tabi değil. Bu durumda, bir ikilem meydana gelmeyecek mi? Uygulamada adaletsizliğe neden olmayacak mı?

Ayrıca, Türkiye’de mevcut taşınmazların yüzde 57,4’ünün hazineye ait olduğunu biliyoruz. Bu tasarı kanunlaşırsa, özellikle kırsal kesimde, bir şekilde, vatandaşın yıllardır fiilen kullandığı; ama, hazine adına tescil edilen tarlaları etkilemeyecek; yani, onlar için bir sınırlama getirilmiyor. Dolayısıyla yüzde 50 gibi, yüzde 100 gibi artışlar söz konusu ve bu taşınmazları devletten kiralama durumunda olan insanlar, çoğunlukla en yoksul tabakadaki insanlardır. Öyle ki, bu insanlar, kendine ait, ismine tapulu, kendi geçimini temin edecek kadar taşınmazı olmadığı için, devletin adına kayıtlı olan hazine arazilerini kiralamak durumunda kalan insanlardır. Bu durumda, onlarla ilgili bir adaletsizlik söz konusu olmayacak mıdır?

Yine, komisyon çalışmaları sırasında öğrendiğimize göre, devlet adına kayıtlı taşınmazlardan elde edilen 1999 yılı -Kasım ayı itibariyle- toplam gelirin 20 trilyon lira olduğunu öğrendik. Bu rakam ve bu kanun kapsamına girmeyen diğer gayrimenkuller dikkate alındığında, getirilecek sınırlamayla devletin kaybı ne kadar olacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akın; buyurun.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, aracılığınızla aşağıdaki sorumu tevcih ediyorum:

Bilhassa kamu kuruluşlarından olan Sosyal Sigortalar Kurumu ve Emekli Sandığının işyerleri, iş hanları bulunmaktadır. Bunlar, kamu kuruluşlarına kiraya verildiği gibi, üçüncü şahıslara da kiraya verilmektedir. Bilindiği üzere, bu sosyal kuruluşların birinci derecede gelirleri arasında, Sosyal Sigortalara mensup kişilerden yapılan kesintilerin yanında, ayrıca, bu işyerlerinden elde edilen büyük miktarda kira gelirleri vardır; bu da her yıl, enflasyon oranında; yani, yüzde 110, yüzde 120 nispetinde artırılmak suretiyle, kurumlara iyi bir gelir sağlamaktadır. Şimdi, bu gelirlere de, bu gayrimenkul iratlarına da sınırlama getirildiğine göre, bu kuruluşların açıkları daha fazlalaşmayacak mı? Bu çerçevede, bütçeden yapılan transferler de daha fazla olacağına göre, bütçedeki istikrarı sağlamak mümkün olacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son soru, Sayın Hatipoğlu’nun; buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkanım, Sayın Bakandan çok kısa bir sorum var.

Bir, müzakere ettiğimiz, 6570 sayılı Kanundaki değişiklikle ilgili bir tasarı var; bir de bundan sonra, zannediyorum, vakıflarla ilgili düzenlemeyi getirecek bir tasarı var.

Birinci tasarıda, 2000 ve 2001 yılları hedeflendiği halde, vakıflarla ilgili tasarıda -yanlış hatırlamıyorsam- sadece 2000 yılı düzenlenmiştir. Acaba, hükümetimiz “biz, nasıl olsa bir yıl sonra pes edeceğiz; yani, bu yürümeyecek, işlemeyecek, hiç olmazsa vakıflardaki tutmazlığı kurtaralım” diye bir mantıkla mı böyle bir düzenleme yaptılar ya da bizim keşfedemediğimiz, idrak edemediğimiz çok haklı bir gerekçe mi var? Bu konuda bilgi lütfederlerse, memnun oluruz. Neden birisi iki sene, diğeri bir sene?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkanım, tüm arkadaşlarımızın sorularına, ayrıntılı bir şekilde, yazılı olarak bilgi sunmayı uygun görüyoruz.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

GAYRİMENKUL KİRALARI HAKKINDA KANUNA BİR GEÇİCİ MADDE

EKLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – 18.5.1955 tarihli ve 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 7. – Sözleşmelerde kararlaştırılan kira paraları 2000 yılında yıllık % 25, 2001 yılında ise yıllık % 10 oranında artırılabilir. Ancak, taşınmazın bulunduğu bölgede rayiç kira parasındaki artış bu oranların altında ise bu oranlar uygulanmaz.

Kira parasının yabancı para veya kıymetli madene endeksli olarak belirlendiği sözleşmelerde ayrıca yıllık artış uygulanmaz.

Kira parasının artış sınırlarının aşılması amacıyla yeniden kira sözleşmesi yapılamaz.

Kira tespit davalarında da yukarıdaki sınırlamalara uyulur.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sıra sayısı 328 olan Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili, Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, zaten tasarının tamamı bir madde ve 1 inci maddesi geçici 7 nci maddeyle yeniden düzenleniyor. Sözleşmelerde kararlaştırılan kira bedellerinde, 2000 yılında yüzde 25 oranında, 2001 yılında da yüzde 10 oranında ancak artış sağlanabileceği öngörülüyor.

Değerli arkadaşlar, iktidar ve muhalefet sözcüleri, geneli üzerinde konuşurken buraya geldiler, iptal gerekçelerinden pasajlar okudular. Bu pasajlarda birtakım kopukluklar var, başından, sonundan, ortasından... Ama, bu pasajları birbirine ekleyen en önemli bölümü okumadılar. Ben de size bunu okumak istiyorum; zira, bu yasa tasarısında neden aykırılık iddiasında bulunuluyor, onu açıklamak istiyorum. Deniliyor ki “kira konusu, iktisadî hayata etki yapan önemli bir faktör olmakla beraber, bunun yalnız başına ele alınması, istenilen sonuçları sağlamaya yetmemektedir. Hal böyle iken, diğer sektörlerde, devletçe alınmış olan tedbirler ve yapılan sınırlamalar kaldırılmış, bu suretle daha geniş kazanç imkânları sağlanmış; buna karşılık, mülk sahiplerinin gayrimenkullere yatırdıkları sermaye gelirlerinin değişmez kalması gibi bir durum hâsıl olmuştur. Bu durum, gelirlerin dağılışında, mal sahipleri zararına ve kiracılar yararına bir değişiklik doğurmuştur. Bu sonuç, yurttaşların, haklarda ve yükümlülüklerde eşitliği prensibine tamamen aykırıdır. Kanun, kiraların ya da fiyat yükselişlerine göre adalete ve iktisadî şartların gereklerine uygun bir şekilde yararlanılmasına elverişli olmasa idi, böyle bir sonuç doğmamış olurdu.” Değerli kardeşlerim, işte, tasarının canalıcı noktası burada.

Değerli arkadaşlar, bir ülkede, fiyatların oluşmasına müdahale edildiği zaman, o ülkenin başına hangi sıkıntıların geleceğine dair en iyi örneklerden birisini 1980 öncesi Türkiyesinde yaşadık. O zaman yaşanan kıtlıkların, üretim kaybının, işsizliğin ve alıp başını giden karaborsanın ana kaynağı, hükümetlerin “madem ben kanun çıkarılmasına önderlik ediyorum, o halde ekonominin kanunlarını da ben düzenlerim” mantığıdır. O günün sayın yetkilileri, kendi adlarıyla simgeleşen bu dönem için, onlar açısından da hayırla anılmamıştır. Geçmişten ibret alınması gerekiyor aslında.

Kanun vasıtasıyla kiraları belirleme niyeti, sadece ve sadece kiraların hukuk dışında belirlenmesine yol açar. Artık, dünyada herkes biliyor ki, ekonominin kanunları, Meclislerin erklerinin üzerindedir.

Değerli arkadaşlar, bu kanunun yürürlüğünden önceki anlaşmalarda ve bu kanunun şüyu bulmasından sonraki anlaşmalarda birtakım hukuk dışılıklar vuku bulmuştur ve bulmaya da devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, bizim, aslında, burada, Parlamentoda, oturup da ekonominin gerekleri olan fiyatlara, üretimlere, oluşumlara müdahale etme değil, sosyal düzeni temin etme noktasında birtakım çalışmalar yapmamız gerekirdi; ama, ne hikmetse, biz, Meclisimizin yetkilerini iyi değerlendirmesini bilemiyoruz maalesef. Bir yandan yetkilerimizi kurullara, kurumlara devrediyoruz, diğer taraftan da, milletimizin katmanları arasında ihtilaf oluşturacak konularla uğraşıp duruyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, Anayasamızın 57 nci maddesi, ailenin konut ihtiyacını karşılayacak tedbirlerin alınmasını iktidarlara emreder. Bugüne kadar, hangi iktidar ne yapmıştır bu konuda? Bugüne kadar iktidarlar bu konuda tedbirler almamışlar, fakir fukaranın kira kapılarında kalmasına sebep olmuşlar, Anayasanın bu emrini yerine getirmemişler, şimdi, birtakım palyatif tedbirler, maalesef, su üzerine çizgi çizer gibi tedbirler alıyorlar. Bu yapılan düzenleme, önümüzdeki günlerde, kiracı ile kiralayan arasında birtakım ihtilafların yaşanacağı günleri bize getirecek; hepimiz bunu göreceğiz. Kayıtdışı kira olayları olacak. Mal sahipleri, kiracılarını mülklerinden çıkarma gayreti içinde olacaklar. Kiraya vermek üzere konut yapımı duracak. Devletin bu konuda ne gibi bir tedbir aldığını şu anda bilmek mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, aslında, yapılması gereken şey, eğer, bir yerlere müdahale edilecekse, onun bütünü üzerinde müdahalelerin oluşturulması lazım. Bakın, faiz hadleri yüzde 50’lere çıktı. Buyursun, sevgili hükümetimiz, faiz hadlerine müdahale etsin, tahvil faizlerine müdahale etsin. Görelim bakalım, piyasada neler olacak?! Yani, burada, toplum üzerindeki birtakım olumsuzlukları tek taraflı olarak algılamamak lazım.

Anayasamızda “Devlet, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirler alır” deniliyor. Yine, bir başka maddede “o konutun içinde, o insanları refah ve saadet içerisinde yaşatır” deniliyor. Yine, bir başka maddede de “bu konutun da dokunulmazlığı vardır” deniliyor; ama, ne konut var ne konutun içinde saadet var ne de o konutların dokunulmazlığı var. Bütün bu olayları, bu kısa dönem içerisinde, bir yıllık, iki yıllık, üç yıllık gibi bir dönem içerisinde, maalesef, yaşadık. Dolayısıyla, bu maddenin uygulamasının da birtakım sıkıntılara davet açar nitelikte olduğunu belirtmekte yarar var. Ayrıca, bu yasanın çıkışından itibaren, yayımlanmasından itibaren, 2000 yılının öncesinde yapılan sözleşmelerin, 2000 yılı içinde yapılmış olan sözleşmelerin ve uzun vadeli olarak yapılmış olan sözleşmelerin akıbetleri, henüz, burada açık bir şekilde belli değil. Bu, belki uygulama safhasında düzene oturacak, yerine oturacak, yerli yerine oturacak; ama, çok büyük ihtilaflardan sonra oturacak bir düzenleme.

Değerli arkadaşlar, ekonominin gereklerinin yerine getirilmesi gerekiyor. Bakın, bu yasa tasarısının gündeme geldiği günden bugüne medyada yaptığımız araştırmada, medyada çıkan yazılarda çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan bildirilerde yasayla ilgili olarak bir tek kabullenici veya bir tek methedici söze rastlamanız mümkün değil. Bu düzenlemeler üzerinde toplumun bütün kesimlerinin ihtilafı var. Tabiî, bu ihtilafın gündeme gelmesinin sebepleri, hükümetlerimizin aldığı tedbirler birbirlerine yakın olsalar bile, toplumun gelir seviyesi düşük olan kesimlerinin gelirlerini artıramamış olmasından ileri geliyor. Toplumumuzun yüzde 20’lik bölümünü, maalesef ve maalesef, açlık sınırındaki insanlar oluşturuyor; gerçi bu düzenleme, o kesim insanların, kirada oturanlarının kira açısından bir miktar rahatlamasını temin eder; ama, siz, bütününü düzeltemediğiniz bir konuda kiranın ona vereceği rahatlığı da göremeyeceksiniz diyorum.

Değerli arkadaşlar, eğer tedbirler alınacaksa, birtakım önlemler alınacaksa, gelin, ekonominin bütününe müdahale edin veya bütününü yönlendirin, bu işlerin kökünden hallini görmüş olalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim; lütfen, tamamlayın...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – Yoksa, kiraya müdahaleyle birtakım olumsuzlukların giderileceğini beklemek, maalesef toplumu oyalamaktan ibaret olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Genel Kurulumuza ve Değerli Başkanımıza saygılarımı sunuyor ve liberal ekonominin gereklerinin yerine getirilmesinden yana olduğumuzu saygıyla arz ediyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna geçici bir madde eklenmesi nedeniyle, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa Mahkemesinin 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunun kira parasının artışına sınırlama getiren 2 ve 3 üncü maddelerini iptal etmesi üzerine ortaya çıkan boşluk, bugüne kadar, hâkimin hukuk yaratması yoluyla Yargıtay tarafından doldurulmuştur. Bugün görüştüğümüz 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısıyla, hem yukarıda belirtilen boşluk doldurulmaya çalışılmakta hem de enflasyonla mücadele için bir ekonomik argüman oluşturulmak istenmektedir. Öncelikle belirtmek isterim ki, Anayasa Mahkemesi 1963 yılında verdiği iptal kararında, böyle bir sınırlandırmanın mülkiyet hakkının özünü zedelediğini vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir yasayı yenilemeye, Anayasa Mahkemesinin içtihatları izin vermemektedir. Öncelikle, yasanın hukuka uygunluğu, yukarıda belirttiğim nedenlerle tartışmalıdır.

Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri, bir kanun çıkarılırken düşünmemiz gereken en önemli şey, kanunun ne getirip ne götüreceğidir; yani, bize sosyal faydası ne olacak; sosyal maliyeti ne olacak? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar, bu yasanın amacına ulaşmayacağını açıkça ortaya koyuyor. Şöyle ki, hükümet uyguladığı istikrar programı çerçevesinde, enflasyonla mücadele programı çerçevesinde kira artışlarını, içinde bulunduğumuz yıl için yüzde 25, önümüzdeki yıl için ise yüzde 10 ile sınırlamayı düşünüyor. Hükümetin bu düşüncesi, kiracılarla ev sahiplerini karşı karşıya getirmektedir.

Doğrudur; konut üretiminin sınırlı olduğu ülkemizde kiraların yüksekliği, dargelirli vatandaşlarımızın sırtında önemli bir yüktür. Hatta, hükümetin, memur ve emeklilere verdiği yüzde 15’lik zammı düşünürsek, emekli ve memurun, esnafın içinde bulunduğu durumu düşünürsek, bu vatandaşlarımızın gelirleri sadece kira giderini karşılamaya yetiyor.

Ülkemizde 12 milyon konut bulunuyor aşağı yukarı ve bu konutların yüzde 45’inde kiracılar oturmaktadır. Bu hesapla, yasa, 5 milyon 400 bin kiracıyı ve ev sahibini ilgilendirir bir yasa konumundadır; ancak, mesele bu kadar basit değildir. Yasanın yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olması, belediye sınırları dışındaki konutlara uygulanamayacak olması, işyeri kiracılarının uzun süreli sözleşmeler yapması sonucu, bu yasadan yararlanacak kiracı sayısı yüzbinlere düşmektedir.

Bugün, hepiniz karşılaşıyorsunuz; sokaktaki vatandaş, neden şubat ayının 15’inde, neden ayın 18’inde değil diyor; çünkü, herbirinin yaptığı sözleşmeler farklı tarihte. Bu yasanın, kiracılar arasında eşitsizliğe neden olacağı açıktır. Bu bakımdan, Sayın Bakanıma bu konuşmayı yaparken, bu eşitsizliğin neyle giderileceğini sormak istiyorum.

Yasanın yayımı tarihinden sonra yapılacak sözleşmelerin ise, zaten fiyatı ev sahibi belirleyeceği için, enflasyonun düşürülmesine bir katkısı olmayacaktır. Yeni yapılan sözleşmelerde de ev sahipleri bir yıllık sözleşmeleri tercih edeceği için, sözleşme yaparken, senet, tahliye taahhüdü vesaire isteneceği için, bu yasanın 2001 yılında da enflasyonun düşürülmesine fazlaca bir katkısı olmayacaktır. Kiracılar bir yıl içinde taşınmak zorunda kalacakları için, kira giderlerine bir de taşınma masrafları eklenecektir. Mevcut sözleşmelerle zarara uğrayacağını düşünen ev sahipleri, yeni sözleşme yapabilmek için kiracılarını tahliye etmek isteyecek, bu durum ise mahkemelerin iş yükünü büyük ölçüde artıracaktır ve hatta, tahliye işleri de yeraltına kayacak, çek-senet mafyasının yanında, bir de tahliye mafyası ortaya çıkarsa hiç şaşırmayalım. Yani, bu yasa tasarısı kiracıların lehine olmaktan çok, aleyhine işleyecektir.

Diğer taraftan, kira artışlarına müdahale edilmesi, gayrimenkul yatırımlarını cazip olmaktan çıkaracak ve önümüzdeki dönem için, zaten var olan konut sıkıntısının daha da artmasına yol açacaktır. Daha da önemlisi, ekonomimizin motor sektörlerinden inşaat sektörüne, bu yasa tasarısıyla çok büyük bir darbe vurulmuş olacaktır.

Enflasyonu düşürme hedefine gelince; yukarıda sıraladığımız nedenlerden dolayı bu yasa tasarısı uygulanabilir olmadığı için, ne kiralara sınırlama getirilebilecek ne de hükümetin enflasyon hedefine ulaşabilmesi için bir katkısı olacaktır.

Tasarının gerekçesinde “son dönemlerde enflasyon hızının düşüşüne karşılık” ibaresi yer alıyor. Bu ibare, Ocak 2000 enflasyonunun TEFE’de 5,8 olduğu ülkemizde, hükümetin, hayallerini yasa tasarısına yansıtmasından başka bir şey değildir de nedir. Bir aylık enflasyonun 5,8 olduğu bir ülkede, enflasyon hızının düşmesinden bahsetmek, halkın gözünün içine baka baka bir şeyler söylemek demektir. Yine, gerekçede “Ekonomik göstergelerdeki artışın, aynı şekilde çalışanların gelirine yansıdığını da ileri sürmek mümkün bulunmamaktadır” denilmektedir. Yani, hükümet, ekonomik göstergelerde meydana gelen artışın, çalışanların gelirine yansımadığını itiraf etmektedir; bu, kendi itiraflarıdır; işçinin, memurun, emeklinin ezildiğinin açıkça itirafıdır; vatandaşın, her geçen gün daha da fakirleştiğinin itirafıdır; vatandaşı, her geçen gün daha da geçinemez hale getirdiklerinin itirafıdır.

Değerli milletvekilleri, konunun diğer önemli bir boyutu ise, devletin kira gelirlerinde meydana gelecek olan azalmadır. Ev sahibi serbestçe iradesini kullanacak; ama devlet, kendi çıkardığı yasaya karşı mahkemelere başvuramayacağından dolayı çok büyük bir gelir kaybına uğrayacaktır. Bugün, ülkemizde bir gerçek vardır; o da, devlet, Türkiye’nin en büyük kiraya verenidir. Kiralardaki artış, şimdiye kadar toptan eşya fiyatlarına endeksli olarak yapılıyordu. Yüzde 25’lik sınırlamayla 2000 yılı için yapılması öngörülen yüzde 50’lik artış, yüzde 25’e indirilecektir.

Sayın Bakanımız Yalova’nın komisyon toplantısında açıkladığına göre, bu yasanın çıkmasıyla, devletin 3 trilyon kaybı olacaktır. Vatandaşla en fazla kira ilişkisi kuran kuruluş, Vakıflar Genel Müdürlüğüdür ve açmaza bakın ki, kira gelirlerinin sınırlandırılmasını bize karşı savunan da, yine, aynı Bakanımızdır.

Değerli milletvekilleri, geçmişte, bütün dünyada kira sınırlaması uygulamaları denenmiştir. Hatta, dünyanın en büyük şehirlerinde, New York’ta, Paris’te bu tür düzenlemeler yapıldı; ancak, hiçbirisi başarıya ulaşamadı. Bizdeki uygulamanın da başarıya ulaşma şansı yoktur. Piyasa ekonomisi, yapısı gereği, müdahaleyi kabul etmez. Şimdiye kadar hesapsızca yapılan müdahalelerin hepsi ters tepki vermiştir.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak yapıcı muhalefetten yana olduğumuzu ve birçok yasanın da doğru olduğunu buradan ifade ettiğimizi söylüyoruz. Ancak, burada, açıkça ifade etmek gerekir ki, yapılan her müdahale, yeni bir kargaşa, yeni bir kaos doğurmaktadır; toplumsal barışa, ekonomik refaha zarar vermektedir. Bu, Af Kanununda da, Vergi Kanununda da ve daha birçok konuda da aynen böyledir.

Kira artışlarının önlenebilmesinin yolu, kira gelirlerini yasayla sınırlamaktan değil, konut arzını artırmaktan geçer; yani, inşaat sektörünü canladırmaktan, yeni konut üretimini sağlamaktan geçer. Enflasyonu yüzde 5’e de indirseniz, yeterli konutunuz yoksa, kira artışını önleyemezsiniz. Oysa, hükümet kira artışlarına sınırlama getirerek, gayrimenkule olan talebi daraltacak ve inşaat sektörüne yeni bir darbe vuracaktır. Konut üretiminin durması, 2002 yılından itibaren de, kiraları patlatacaktır. Kira artışlarının sınırlandırılması, bu şekliyle bile, kendi içinde çelişkilidir.

Piyasa ekonomisinin bu basit kuralı bize göstermektedir ki, enflasyonla mücadele programı, baştan başa yanlıştır. İşte, sonuç, stagflasyondur; yani, durgunluk içinde enflasyon. İçinde bulunduğumuz durum da tam olarak budur. Piyasalarda yaprak kımıldamıyor ve ocak ayı enflasyonu yüzde 5,8. Kiraların sınırlandırılmasıyla, bu trend daha da kötüleşecektir.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, sözlerimizden, Doğru Yol Partisinin kiracılara karşı ev sahiplerini koruduğu anlamı çıkarılmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Esen, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, tamamlayın efendim.

Buyurun.

SEVGİ ESEN (Devamla) – Kirada oturan vatandaşlarımız sakın bize kızmasınlar; çünkü, bu yasayla, en büyük zararı kiracılar görecektir, en büyük sıkıntıyı kendileri çekecektir. Bu yasa, uygulanabilir bir yasa değildir ve hükümetin Af Yasası gibi, Vergi Yasası gibi yanlış adımlarından birisidir.

Doğru Yol Partisi olarak, bu yanlışa ortak olmayacağımızı ifade eder, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Esen.

Değerli milletvekilleri, saat 20.10’da toplanmak ve çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam etmek üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.10

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.10

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Melda BAYER (Ankara)

 

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 58 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. – Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Adalet komisyonları raporları (1/604) (S.Sayısı: 328) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi Grupları adına konuşulmuştu.

Gruplar adına başka söz talebi olmadığına göre, şahısları adına Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Söz talebimi Sayın Ayhan'a devrettiğimi arz ediyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar)

Söz talebiniz var, onun için devir işlemi geçerlidir efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 328 sıra sayılı, kiraları donduran, kira artışlarına sınır getiren kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Bu kanun tasarısı neden getirildi; bu kanun tasarısı, kiralar fahiş de onu düşürmek için mi veya kira artışları anormal de onları normal sınıra çekmek için mi geldi; hayır, böyle bir mesele yok. Bu kanun tasarısı, kiralar ucuzlasın, kiracılar rahat etsin, kolay geçinsinler diye mi getirildi; hayır, o da yok.

Eğer, kiralar artmasın, ucuzlasın diyorsa hükümet, kiralardan vergiyi kaldırsın. Bugün, kira gelirleri beyana tabidir ve yüzde 20 stopaj vardır. Hükümetin kiracılarla ilgili bir iyiniyeti varsa, bu vergiyi kaldırırsa, o oranda da kiralar az artar, daha kolay yansır, kiracılar için daha kolay geçim olur; ama, bu kanun tasarısı, enflasyonu düşük gösterebilmek için getirildi. Enflasyon hesaplarına kira gelirleri yansıdığı için, 2000 yılında enflasyon düşük çıksın diye -IMF'e verilen söz var- yüzde 25 tutsun maksadıyla getirildi.

Tabiî, bu maksatla getirildi; ama, aslında, enflasyonun sebebi de hükümetin kendisidir. Bakın, burada, Devlet İstatistik Enstitüsünün, ocak ayı itibariyle belirlediği fiyat artışları var. Biliyorsunuz, ocak ayında, toptan eşya fiyatlarında yüzde 5,8, tüketici fiyatlarında da yüzde 4,9 artış oldu. Bu, anormal bir artış tabiî; yüzde 25'in 5 puanı bir ayda gitti. Şubatı da bekliyoruz, şubat ayında da yüksek çıkacak. Niye yüksek çıkacak; aralık ayının enflasyon rakamlarına bakın, 1999'un aralık ayında toptan eşya fiyatlarında özel sektör yüzde 4 zam yapmış, devlet ise yüzde 14 zam yapmış. Tabiî, aralık ayındaki toptan eşya fiyatlarındaki yüzde 14 zam, 2000 yılının ocak, şubat, mart aylarına yüksek olarak yansır; çünkü, toptan eşya fiyatları, toptan eşya konusu olan mal ve hizmetlerin alınması, hizmet ve tüketim malı haline getirilmesi, piyasaya yansıması birkaç aylık bir gecikmeyle tüketici fiyatlarına yansır. Onun için, ocak ayında enflasyon yüksekse, bunun sebebi kümettir; şubatta da yüksek olacak, yine hükümetin uyguladığı politikalarla.

Hükümet, 1999 yılında akaryakıttan aldığı vergiyi yüzde 319 artırdı ve 2 katrilyon 250 trilyon vergi aldı. Hükümetin ocak 1999'da aldığı Akaryakıt Tüketim Vergisi 94 trilyondur, aralık ayında aldığı 297 trilyondur; yüzde 300'den fazla artış var ve 2000 yılında da bütçeye 4 katrilyon Akaryakıt Tüketim Vergisi geliri koymuş hükümet; yani, diyor ki: Siz, benim enflasyonu yüzde 25'e düşüreceğimi taahhüt etmeye bakmayın; ama, bana 2000 yılında akaryakıttan, yüzde 77 daha fazla vergi verin. Siz, 2000 yılında, akaryakıta yüzde 77 daha fazla vergi koyarsanız, bu da, tabiî, bütün piyasaya, mal ve hizmetlere yansıyacaktır. Yani, hükümet, yüzde 25 enflasyon hedefinde samimî değil veya bütçeyi yaparken yanlış yaptı; çünkü, Maliye Bakanlığının, hükümetin bütçede akaryakıt gelir tahmini 4 katrilyon liradır. 1999'da 2 katrilyon 250 trilyon lira, 2000 yılında 4 katrilyon lira; yüzde 77 artış var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. Lütfen, sözlerinizi tamamlayın, mikrofonu açıyorum.

Buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Müteakip bir iki maddede de bazı mülahazalarımı arz edeceğim.

Getirilen bu kira tahdidi piyasa ekonomisine aykırıdır. Başkalarının malına cebren fiyat koymaktır, buna kimsenin hakkı yoktur. Fiyatlarda umumi bir tağşiş varsa, hükümet, ancak o zaman tahdit koyar. Kira fiyatlarında, kira bedellerinde, umumi bir artış temayülü olmadığına göre, hükümetin de bunu yapması insafsızdır. Ayrıca, bunun başka zararları da var; onu, müteakip maddelerde arz edeceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Madde üzerinde, şahsı adına ikinci söz talebi Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'ın.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, söz hakkımı Sayın Yahya Akman'a devrettim.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Söz talebinde bulunmuştum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akman.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, getirilmiş olan bu tasarının -eskilerin ifadesiyle- şüyuu, vukuundan beter olmuştur. Zira, hükümet tasarısının geliş tarihine baktığımız zaman, yaklaşık olarak 2 aydan bu yana, kamuoyuna, 2000 ve 2001 yılına ait kiraların yüzde 25 ve yüzde 10'la sınırlandırılacağına dair bir bilgi verilmiş ve Meclisin gündemine getirileceği söylenmiştir. Bu haberin çıkmasından bu yana, insanlar arasında gayrimenkul kiraları konusunda çok ciddî anlamda bir rahatsızlık meydana gelmiş ve şu sonuç ortaya çıkmıştır: Elimizi çabuk tutalım, bir an önce kira mukavelelerini yapalım, kiralanacak yerlerimizi arzuladığımız fiyat artışlarını öngörmek suretiyle akdedelim ki, çıkacak olan kanundan etkilenmeyelim endişesi hâkim olmuştur insanlarımızda.

Nitekim, ben, şahsen, kendi çapımda, Ankara'da tanıdığım ve kirada oturan birkısım arkadaşlarım, insanlar arasında bir anket düzenlemek istedim ve sordum birkaç arkadaşa, şunu gördüm: Çoğunun, 2000 yılına ait, hatta 2001 yılına ait kira mukavelesini, içinde bulunduğumuz şu tarihe kadar yapmış olduklarına şahit oldum ve yine gördüm ki, bu kira mukavelelerindeki artış oranları yaklaşık yüzde 50 ile yüzde 100'ler arasında değişiyor ve ortalaması yüzde 65'ler civarında seyrediyor. Yani, kanun, maalesef, getiriliş amacına hizmet etmeyecek; tam tersine, kiracıları koruma amacına yönelik olarak getirildiği söylenen tasarı, kiracıları daha fazla mağdur etmeye yönelik bir hedefe doğru gitmiş ve bu, fiilen de gerçekleşmiştir.

Zira, komisyon görüşmeleri sırasında uzun uzadıya tartıştık, 2000 yılından yaklaşık iki ayı bitirmek üzereyiz; muhtemeldir ki, kanun, yasalaşır ve Cumhurbaşkanı tarafından imzalanır ve yürürlüğe girerse, yaklaşık iki ayı geçirmiş olacağız; bu tarihe kadar yapılmış olan mukaveleler, bu kanundan etkilenmeyecek. Bu kanun, beraberinde, maalesef, şunu da getirdi: Daha önce aylık kira almaya alışkın olan birçok insan kanundan etkilenmemek için, kiracının mevcut ıstırar halinden de yararlanmak suretiyle, paralarını peşin aldılar; bir yılda alacağı, bazen iki yılda alacağı kira bedelini peşin almak suretiyle kanundan etkilenmeme yolunu seçtiler. Sayılarını bilmiyorum; ama, herhalde, çok cüzi insan kalmıştır kira mukavelesi yapmayan.

Burada, bu kanun tasarısının mahzurlarının tamamını, maalesef, sayma imkânına sahip değilim; ama, çok kısaca belirtmem lazım ki, sadece 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna bir madde ekleniyor, bunun haricinde -demin, bir soru vesilesiyle, Sayın Bakana da sormak istedim, ama, maalesef, lütfedip cevap verme ihtiyacı hissetmediler- özellikle, Anadolu'muzun her tarafında, köylü kesiminin, devletten icar suretiyle almış olduğu tarlalarını etkilemiyor. O durumda, devlet ile vatandaş arasında akdedilen anlaşmalara bu kanun tasarısıyla bir sınırlama getirilmiyor. Devlet yetkilileri, istedikleri takdirde, yüzde 100 artış yapmak suretiyle dahi, onları vatandaşa kiralama yetkisine ve durumuna sahiptir. Bu ve bunun gibi, 6570 sayılı Yasanın dışında kalan birçok konuda mağduriyetler ve adaletsizlikler de meydana gelecek. Bunun, Anayasaya aykırılığı, vesairesi vesairesi, birçok hatipler tarafından uzun uzadıya izah edildi.

Bu kanunun, maalesef, getirilme amacından tersi bir amaca hizmet edeceğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Erbaş, buyurun, sorunuzu sorabilirsiniz efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum:

6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunun 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri Anayasa Mahkememiz tarafından iptal edilmiş ve bir boşluk doğmuştu. Bu boşluğu doldurmak için de geçici madde 7 ekleniyor. Bu maddeye baktığımız zaman, 2000 yılı için yüzde 25, 2001 yılı için de yüzde 10 kira artışı yapılacak; 2002 yılı için ne yapılacak? Yine boşluk doğacak... Bu boşluk nasıl giderilecek; yeni bir kanun mu çıkarılacak; yoksa, şimdi olduğu gibi, Yargıtayın içtihat kararlarına göre mi uygulanacak? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkanım, biraz önce, konuşmacı arkadaşımız "Sayın Bakan, lütfedip, yanıtlama ihtiyacında bulunmadılar" dediler. İçtüzük, eğer böyle bir usulü öngörmüşse, ben de, bütün arkadaşlarıma ayrıntılı bir şekilde yazılı takdim edeceğimi ifade etmişsem, herhalde, Meclisin emrini yerine getiriyor olduğumuz söylenmelidir. Aynı şekilde, ben, arkadaşıma da bunu yazılı olarak sunmak istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Esas amaç, halkın, bu kanun konusunda aydınlatılması, bilgilendirilmesidir; yoksa, bunu, arşivimizde saklamak için istemiyoruz.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce, geliş sıralarına göre okutacağım ve daha sonra da, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı tasarının geçici 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Yasin Hatiboğlu

Çorum

"Geçici Madde 7.– 6570 sayılı Kanuna konu teşkil eden gayrimenkullerin yıllık kira artırım miktarları, gelecek seneye sari olmak üzere, her yılın aralık ayında, Yargıtay Başkanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ile Devlet İstatistik Enstitüsü temsilcileri tarafından, o yılın fiyat hareketleri ile rayiçleri dikkate alınarak tespit edilir."

BAŞKAN – Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının Madde 1'in geçici 7 nci maddesine birinci paragraftan itibaren gelmek üzere aşağıdaki değişiklik talebimizin eklenmesini saygıyla teklif ederiz.

"Her ne suretle olursa olsun, süresine bakılmaksızın yapılmış ve devam eden kira sözleşmelerindeki artış oranlarına bakılmaksızın, bu kanunun yürürlük tarihinden önceki sözleşmelere de bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bu kanun hükümleri uygulanır."

İsmail Aydınlı Gönül Saray Alphan Mehmet Nacar

İstanbul Amasya Kilis

Yekta Açıkgöz Ali Arabacı

Samsun Bursa

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin geçici madde 7'nin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

"Geçici Madde 7.– Sözleşmelerde kararlaştırılan kira paraları TEFE'ye göre en fazla bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı dikkate alınarak artırılabilir.

Sait Açba Ahmet Derin Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Afyon Kütahya Bursa

Aslan Polat Bülent Arınç

Erzurum Manisa

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge, Anayasaya aykırılık önergesidir; bu nedenle, hem okutacağım ve ilk olarak da bu önergeyi işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin çerçevelediği geçici 7 nci madde Anayasaya aykırıdır; metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim. 16.2.2000

Yasin Hatiboğlu

Çorum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde konuşacak mısız efendim?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – İki dakikanızı istirham edeyim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; gerçekten bu düzenlemenin Anayasamıza aykırı olduğuna inandığım için, üzerinde ısrarlıyım. Aykırılık iddiam üzerinde ısrarlıyım; çünkü, iptal edilen 2 nci ve 3 üncü madde ile şimdi getirilen düzenleme, içerik itibariyle; yani, muhteva itibariyle birbirinden farklı değildir. Kelimeler farklı olabilir. Bu, bir anlam ifade etmez. Nitekim, Anayasa Mahkememiz, bir kararında -size, numarasını da arz edeyim: Sayın Arabacı buradaysa, takip ve tahkik açısından lütfen yazsınlar: 1996/511 ve 1998/17 sayılı karar- aynen şöyle diyor: “Yasama organı, yapacağı düzenlemeler ile daha önce aynı konuda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarını gözönünde bulundurmak, bu kararları etkisiz kılacak biçimde yasa çıkarmamak, Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilen kuralları tekrar yasalaştırmamak yükümlülüğündedir. Başta, Yasama Organı olmak üzere, yasama ve yürütme, kararların yalnız sonuçlarıyla değil, tünlük içinde gerekçeleriyle de bağlıdır. İptal edilen yasalarla, sözcükleri ayrı da olsa, aynı doğrultuda içerik ya da nitelikte yeni yasa çıkarılması, Anayasanın 153 ncü maddesine aykırılık oluşturur.”

Şimdi, Anayasa...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Burada nitelik aynı değil.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Değerli dostum, bakınız, Anayasa Mahkemesinin, 2 nci ve 3 üncü maddeleri iptaldeki ana gerekçesi şu: Kiraları dondurma gerekçesine dayanarak iptal etti. Peki, biz şimdi ne yapıyoruz? Biz de donduruyoruz. Belki, o derin dondurucuya koydu; belki o uzun süreliydi, siz derin dondurucuya koymuyorsunuz; ama donduruyorsunuz. Dolayısıyla, Anayasaya çok açık bir biçimde aykırıdır. Bu sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa Mahkemesiyle böyle sık sık karşı karşıya gelmesine gönlüm razı değil; o sebeple ısrarlıyım.

Sayın Başkana saygı sunuyorum; zannederim 2,5 dakika alacağım var; ama, size helal ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ben de, size, ilave ettiğim 8 dakikayı helal ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı tasarının geçici 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Yasin Hatiboğlu

Çorum

Geçici madde 7.– 6570 sayılı Kanuna konu teşkil eden gayrimenkullerin yıllık kira artırım miktarları, gelecek seneye sari olmak üzere her yılın aralık ayında, Yargıtay Başkanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ile Devlet İstatistik Enstitüsü temsilcileri tarafından, o yılın fiyat hareketleriyle, rayiçleri dikkate alınarak tespit edilir.

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız; gerekçeyi mi okutayım?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Lütfederseniz efendim...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, bu tasarının sevkinin gerekçelerinden bir tanesi, hepimizin gönlünü okşayan "ne olur, keşke gerçekleşse" dediğimiz gerekçe, enflasyonu aşağı çekmektir. Çok açık söylüyorum, şahsen ifade ediyorum: Bunun teminatını alabilsem, oylamada, bu tasarıya elimi, parmağımı değil, omuzumdan kolumu veririm; ama, gerçekleşmeyecek bu. Niye; bakınız, Devlet İstatistik Enstitüsünün bir tespiti var. Tabiî, bunu, Devlet İstatistik Enstitüsü söylemiyor, oradan mülhem bir ekonomist gazeteci arkadaşımızın yazısı. İsmini söyleyeyim: Güngör Uras. Diyor ki: Devlet baba, 1999 yılında, her ay, özel sektörden daha fazla zam yaptı. İnanılmaz! 1999 Aralık ayında devlet babanın zammı yüzde 14'tür -aylık olarak yüzde 14; 12'yle çarparsanız yıllık çıkar- özel sektör ise 4,3 zam yaptı. Bu oranları görenler umuyordu ki, devlet baba 1999 yılında yapacağı kadar zammı yaptı, 2000 yılında fiyatları dizginleyecek; ama, öyle olmadı."

Değerli arkadaşlarım, demek ki, bu, enflasyona çare değil, merhem olmayacak; yani, yine o kenarlarda, varoşlarda oturan gecekondudaki garip insanın, belki, kirasını biraz aşağıya düşüreceğiz; ama, korkarım ki, evini elinden alacağız! Niye; çünkü, dövize yönelteceksiniz bu düzenlemeyle; döviz varken, Türk Lirasına kimse gitmeyecek, Türk Lirasıyla ev kiraya verilmeyecek; yani, ceketine, koluna bir yamalık vuralım derken, kolunu koparacaksınız, ceketini yırtacaksınız, yakacaksınız... Yapmayınız; bunu, zamanındayken düzeltelim. Kimse, Türk parasıyla ev kiraya vermeyecek, bulamayacak; 50 kuruş aşağıya düşsün derken, fakir insan evsiz kalacak, barksız kalacak, yurtsuz kalacak, yuvasız kalacak. Enflasyondan.... Elbette enflasyona biz de karşıyız, elbette fakiri düşünüyoruz; ama, yani, çömçeyle verip kepçeyle gözünü çıkarmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu enflasyon bu düzenlemeyle düşmez. Ben, bunu, isterseniz, iktidar ortaklarımızdan kendisine saygı duyduğumuz bir değerli dostumuzun beyanıyla arz edeyim; yani, onu peşin söylüyorum ki, aman ha, sevdiğiniz ve size saygı duyduğum bu kardeşinize içinizden bir tepki geçmesin. İktidar ortaklarından bir sayın üye diyor ki: "Enflasyon düşmez, düşmüyor. Niçin; çünkü, enflasyonla mücadele, önce, temiz yönetim ister. Söyler misiniz, içi boşaltılmış 5 bankayı alıp, trilyonluk bu büyük soygunun faturasını kamuya yüklerseniz, insanların vergileri yatırımlar yerine hırsızların cebine akarsa, enflasyon düşer mi?! Bir ülkede, bir yılda yapılan soygunların toplamı, tüm yatırımların tutarından fazlaysa, enflasyon nasıl düşer?! Bir devlette dönen karapara, rüşvet, kayıtlı ekonomiden büyükse, enflasyon nasıl biter?! Kirli, bozulmuş, kokuşmuş yönetimlerle, nasıl, siyasî iktidar, sağlıklı sosyal yaşam, güvenilir hukuk devleti olmazsa, tutarlı ekonomi de olmaz. Nasıl düşsün enflasyon; nasıl?!" Kim diyor bunu?..

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Cüppeli Ahmet Hoca!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Sayın Akarcalı'nın bu beyan. Kendisine teşekkür ediyorum. En azından, konuşmama kaynak oldu. Ben, gazeteyi de ifade edeyim ki, tahkik imkânı bulasınız. Efendim, Milliyet Gazetesi; tarihi de, şubat ayının 2'si; daha yeni.

Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; netice şu: İnanın, bu düzenleme enflasyonu düşürmez; fakiri perişan eder. Gelin, fakirin elinden tutalım; ama, koparmak için değil; kurtarmak için.

Hepinize saygı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Helalleşiyor muyuz efendim?

Önerge sahibinin, üzerinde açıklama yapmış olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının, madde 1 geçici 7 nci maddesine birinci paragraftan itibaren gelmek üzere aşağıdaki değişiklik talebimizin eklenmesini saygıyla teklif ederiz:

"Her ne suretle olursa olsun, süresine bakılmaksızın yapılmış ve devam eden kira sözleşmelerindeki artış oranlarına bakılmaksızın, bu kanunun yürürlük tarihinden önceki sözleşmelere de bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, bu kanun hükümleri uygulanır."

İsmail Aydınlı

(İstanbul)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aydınlı, önergenizi açıklayacak mısınız?

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Değerli Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri, bizi televizyonları başında izleyen değerli vatandaşlarımız; bugün gündeme getirdiğimiz Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesine bağlı geçici 7 nci maddesine, birinci pragraftan itibaren gelmek üzere aşağıdaki değişiklik teklifimizi sunuyoruz.

Değişikliğimiz şöyle: "Her ne surette olursa olsun, süresine bakılmaksızın yapılmış ve devam eden kira sözleşmelerindeki artış oranlarına bakılmaksızın, bu kanunun yürürlük tarihinden önceki sözleşmelere de, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, bu kanun hükümleri uygulanır." Yani, kira sözleşmelerindeki artış oranları da önemli değil.

Gerekçe: Anayasamızın amir hükümlerinden olan 10 uncu madde "Herkes kanun önünde eşittir" ilkesini içermektedir.

Yukarıdaki teklifimiz, eskiden imzalanmış kira sözleşmeleriyle ancak bu kanunun yürürlüğe girmesiyle kanunun öngördüğü artış oranlarından faydalanamayan kiracılar ile arada kısa bir süre olsa dahi, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle bu kanunun öngördüğü kira artış oranlarından faydalanan kiracılar arasındaki çelişkiyi, eşitsizliği ve adaletsizliği gidermek için öngörülmüştür.

Bir önceki, yani, bu kanunun yürürlüğe gireceği tarihinden evvel, imzalanmış sözleşmelerde taraflar arasındaki artış oranları, diyelim ki, yüzde 65, yüzde 75 ise; aradan çok kısa zaman geçmemesine rağmen, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte, bu kanunun yüzde 25 oranından faydalanan kiracılar arasındaki dengesizliği ortadan kaldırmak, adaleti gerçekleştirmek için, bu, zorunludur.

Sayın uygulayıcılarımız ve mahkemelerimiz, ihtilaf halinde, bu yasanın yürürlüğe gireceği tarihe kadar eski sözleşmelerdeki artış oranlarını, daha sonra ise, yürürlük tarihinden sonraki artış oranlarını uygulayarak adaletsizliğe ve eşitsizliğe son vereceklerdir.

Aslında, grup kararı nedeniyle, ben, bazı sözcü arkadaşların konuşmalarına cevap vermek istemiyorum. Gönül isterdi ki, grup başkanlarımız bize o söz hakkını versinler, biz de, gerek Sayın Hatiboğlu'nun gerekse diğer sözcü arkadaşların sorularını tek tek yanıtlayalım. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Ben bekliyorum Sayın Aydınlı.

İSMAİL AYDINLI (Devamla) – Müsaade ederse Başkan, veririm tek tek cevabını.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İSMAİL AYDINLI (Devamla) – Var mı efendim?..

BAŞKAN – Hayır hayır, süremiz tamam efendim, buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Bekleriz... Bekleriz...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Grubundan izin al; grubundan!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin geçici madde 7'nin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Geçici madde 7.- Sözleşmelerde kararlaştırılan kira paraları TEFE'ye göre en fazla bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı dikkate alınarak artırılabilir.

Sait Açba

(Afyon)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Önergeye komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde Sayın Açba konuşacaklar. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Açba.

SAİT AÇBA (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde görüşlerimi ifade ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz gayrimenkul kiralarını sınırlamaya yönelik tasarı, hükümetin uygulamakta olduğu ekonomi, bütçe ve istikrar politikaları çerçevesinde, bir bakıma, senaryosu IMF tarafından hazırlanmış olan bir tasarısıdır.

IMF'nin hazırlamış olduğu senaryo çerçevesinde, hükümetin, sadece gayrimenkul kiralarını sınırlamaya yönelik değil, bunun dışında, memur maaşlarını sınırlamaya yönelik olarak düzenlemeler yaptığını da bütçeyi görüşürken hep beraber açıkça gördük; yani, hükümet, bir bakıma, hareket biçimini, gerçekleşen enflasyona göre değil, sanal enflasyona göre kurmuş durumda. Dolayısıyla, sanal enflasyonu dikkate almak suretiyle, gayrimenkul kiralarını sınırlamaya yönelik bir düzenlemenin, maalesef, serbest piyasa ekonomisi kurallarıyla bağdaştırılması hiçbir zaman için mümkün değildir ve enflasyonu giderici ciddî bir etkisinin de ortaya çıkmasının mümkün olmadığını da ifade etmemiz gerekir.

Yine, IMF politikaları çerçevesinde sadece bu alanlarda değil, diğer taraftan, asgarî ücrette de bir sınırlamanın ortaya çıktığını, yine, tarımsal destekleme alanında da sınırlamanın ortaya çıktığını hep beraber görüyoruz.

Hükümet, ekonominin faturasını, bir bakıma, güçsüz kesimler ve geniş kitleler üzerine yıkmak istiyor. Burada düzenlenen yasanın, aslında, hem ev sahibini hem de kiracıyı koruyucu tarzda bir düzenleme olması gerekmektedir. Maalesef, bu düzenlemenin, her iki tarafı da koruyucu nitelikte bir düzenleme olmadığını da açıkça ifade etmemiz gerekiyor.

Şimdi, bakınız, bu düzenlemeyle, hükümet, belki, gayrimenkul kiralarıyla ilgili geçmişi, kısmen de olsa -kısmen de olsa diyorum, tamamen değil- kontrol altına alabiliyor; ama, geleceğin kesinlikle kontrol altına alınması imkânı yok. Yani, bugünden itibaren diyelim, bu yasanın çıkmasından itibaren yapılacak yeni sözleşmelerde kesinlikle bu yasa hükümlerinin uygulanması imkânı yok. Mülk sahipleri, hiçbir zaman için, yapacakları yeni sözleşmelerde bu yasa hükümlerini dikkate almayacaklardır. Niçin almayacaklardır; çünkü, bundan sonra yapılacak her yeni sözleşme, 2001'e intikal eden sözleşmedir ki, 2001 yılı için öngörülmüş oran yüzde 10'dur. Hangi mülk sahibi kalkıp da yüzde 10'luk bir kira artışını esas alacaktır; buna imkân yoktur. Dolayısıyla, bundan sonra yapılacak yeni sözleşmelerde, örneğin, bir ev 100 milyona kiraya verilecekse, 2001 yılında kanunla sınırlanan oran yüzde 10 olduğu için, şimdiden mülk sahibi ne yapacaktır; kirasını yüksek tutma tercihi içinde bulunacaktır ki, enflasyonu giderici açıdan, bundan sonra yeni yapılacak sözleşmelerde hiçbir olumlu etkinin ortaya çıkması imkânı yoktur.

Yapılması gereken şey, hem ev sahibini hem de kiracıyı korumaktır. Hem ev sahibi hem kiracıyı koruma hedefi çerçevesinde yapılması gereken de, önergemizde belirttiğimiz gibi, kira artışlarının TEFE'ye, yani, toptan eşya fiyat endekslerine endekslenmesidir. TEFE, bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı, kira sözleşmeleri açısından, olması gereken en ideal orandır. Bu yapıldığı takdirde ne olacaktır; bütün tarafların hakları korunmuş olacaktır. Hükümet, diğer politikalarla enflasyonda başarılı olduğu takdirde -zaten, kira sözleşmelerinin ağırlıklı bir kısmının bir yıllık sözleşmeler olduğunu düşünecek olursak- yapılacak yeni sözleşmelerde, artışlar, bir yıl sonrasına yansıdığı için, bir bakıma, hükümetin performansı da, enflasyon konusundaki başarısı da açık seçik bir şekilde ortaya çıkmış olacaktır.

Ben, önergemin desteklenmesi konusunu arz ediyor, teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler.... Önerge reddedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, üzerinde verilen dört önergenin de Muhterem Heyetinizce kabul görmediği 1 inci maddeyi mevcut haliyle oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun.

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekillleri; 328 sıra sayılı, gayrimenkul kiraları hakkındaki kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Kanun tasarısının 2 nci maddesi, bu kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğini belirtmektedir. Bu kanun, belki, yayımı tarihinde yürürlüğe girer de, ne kadar yürürlükte kalır, nasıl uygulanır, orası müphem olarak görülmektedir.

Kanun tasarısının genel gerekçesine baktığımızda, hükümet, bu kanun tasarısını hazırlarken şu gerekçelere sığınmaktadır: "Kiralayanların kontrolü dışında meydana gelen sosyal, ekonomik, yasal ve idarî bir çok etken taşınmaz malın değerini enflasyon hızının üstünde ve diğer mallardan daha fazla oranda artırmaktadır. Bu artışın da gelir olarak nitelendirilmesi gereklidir."

Burada, şunu söylemek isteriz: Eğer, kira artışı, sosyal sebeplerle enflasyon oranının üzerinde artıyor ise, zaten, bu konuda Yargıtay kararları vardır ve Yargıtayın, kira artışlarının, öngörülen değil, reel enflasyona göre artış yapılmasını öngören içtihatları mevcuttur. Dolayısıyla, 2000 yılında TÜFE'de yüzde 25 enflasyon olacak diye kira gelirlerinde artışı yüzde 25'le sınırlamak, bu konuda verilmiş Yargıtay kararlarıyla örtüşmemektedir.

Yine kanun tasarısının genel gerekçesinde "Ayrıca, son dönemlerdeki enflasyon hızının düşüşüne karşılık çoğunlukla geçmişten gelen alışkanlıkla kira bedellerinin yüksek oranlarda artırılması eğilimleri sürdürülmeye çalışılmaktadır" denilmektedir.

Şimdi soruyoruz: Allahaşkına, hangi enflasyon düşmesinden bahsediyorsunuz?! 1999 Aralık ayı sonunda TÜFE yıllık artış yüzde 68,8; TEFE' de ise yüzde 62,9'dur. 2000 yılı ocak ayı enflasyonu TÜFE'de yüzde 4,9; yıllık bazda 68,9; TEFE'de de ocak ayında yüzde 5,8; yıllık bazda ise yüzde 66,4'tür. Dolayısıyla, son dönemlerde, enflasyonda düşme değil artış vardır; siz, hangi düşmeden bahsediyorsunuz?! Lütfen... Sanal dünyanızdan çıkarak, hayatın gerçeklerini görün.

Yine, Polar Araştırma Merkezince 2000 yılı şubat ayında yapılan bir araştırmaya göre, ankete katılan halkın yüzde 63,6'sı enflasyonun düşeceğine inanmamaktadır. Onun için hükümete tavsiyemiz, hayatla örtüşen reel gerekçelerle halkın ve Meclisin huzuruna gelmeleridir.

Yine, hükümet, genel gerekçesinde "ekonomi kurallarına göre hak ve nasafete uygun, makul bir kira parasının saptanmasında kiracıların durumu ve ekonomik güçlerinin de değerlendirilmesi gerekmektedir" denilmektedir. Hükümete, bu konuda samimî ve içten tavsiyemiz şudur: Lütfen, siz, söylemlerinize "hak" kelimesini "makul fiyat artışları" ifadesini almayın. Bu kelimeler, sizin hiç mi hiç tanışmadığınız ve yaşamadığınız kelimelerdir. O zaman size sormazlar mı, ekonomik haktan bahsediyorsunuz, asgarî ücreti net 80 milyon tespit ederken, niye aklınıza hak ve adalet mefhumları gelmedi? Memurlara ve emeklilere, yaşanan enflasyonun yüzde 68,8 olduğu bir dönemde, yıllık yüzde 25 artış verirken, hiç mi hak ve adalet mefhumlarını düşünmediniz?! Onun için, hangi gerekçeye sığınızsanız sığının; fakat, lütfen, halkın gözlerinin içine bakarak hak ve adaletten bahsetmeyin; çünkü, bu mefhumlar, bu hükümetin uygulamalarıyla hiç mi hiç; ama, hiç örtüşmemektedir.

Yine, hükümet, genel gerekçesinde "...gerek kentlere yönelik yoğun göç gerekse son dönemlerdeki doğal afetten kaynaklanan arz-talep dengesizliği nedeniyle kira paralarındaki artışın diğer fiyatları da yükseltmesi önlenebilecektir" denilmektedir. Burada hükümet, kira gelirlerine sınır getirmekle, bilhassa 2000 yılı ocak ayında yüzde 4,9 ile oldukça fazla çıkan TÜFE artışı içerisinde yüzde 25 ağırlık taşıyan kira gelirlerini sınırlamayla enflasyonu bir nebze düşürmek istemektedir; fakat, hükümete sormak isteriz, ülkemizde normal olarak 300 000 civarında konut açığı varken, burada buna bu yıl afetlerle eklenen ek konut açıklarını kapatmak için, böyle, hayalî ve uygulaması imkânsız gibi görünen kararlar alacağınıza, Adapazarı, Düzce ve çevrelerinde bugüne kadar kalıcı konut yapımına neden başlamadınız, daha ne kadar bekleyeceksiniz? Yapacağınız...

BAŞKAN – Sayın Polat, bir dakika dinler misiniz lütfen.

Hangi madde üzerinde konuştuğunuzun farkındasınız değil mi efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) – Farkındayım efendim.

BAŞKAN – Lütfen... Çok rica ediyorum...

ASLAN POLAT (Devamla) – Yürürlük maddesi...

BAŞKAN – Yani, bir hakkın suiistimali gibi görünüyor bana, lütfen...

ASLAN POLAT (Devamla) – Efendim, hakkın suiistimali değil; yürürlük maddelerinde, o maddenin tümü üzerinde konuşulur.

BAŞKAN – Yürürlük maddelerinde söylediklerinizin, yürürlük maddesiyle uzaktan yakından alakası yok.

ASLAN POLAT (Devamla) – Alakası var.

BAŞKAN – Sizi, madde üzerinde konuşmaya davet ediyorum. Lütfen... Keserim sözünüzü... (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Başkanım, benim sözümü kesebilirsiniz; ama, siz rahatsız oluyorsunuz...

BAŞKAN – Lütfen, siz, devam edin...

ASLAN POLAT (Devamla) – Uygulamalardan rahatsız oluyorsunuz.

BAŞKAN – Siz, devam edin...

ASLAN POLAT (Devamla) – Ben, size cevap veriyorum...

BAŞKAN – Ben, sizi, madde üzerinde konuşmaya davet ediyorum. Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) – Biz, her zaman madde üzerinde konuşuruz.

BAŞKAN – Bana dönüp konuşmayın...

ASLAN POLAT (Devamla) – Yürürlük maddesi üzerinde konuşuyoruz...

BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin.

ASLAN POLAT (Devamla) – Yürürlük maddesi üzerinde konuşuyorum ben. Rahatsız oluyorsanız, bu uygulamaları getirmeyin.

Adapazarı, Düzce ve çevrelerinde bugüne kadar kalıcı konut yapımına neden başlamadınız; daha ne kadar bekleyeceksiniz? (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gürültüler) Yapacağınız bu kalıcı konutlar da, tıpkı, prefabrike evler gibi boş kalmaya mahkûm görünüyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) – Bu konutlar da, hayatın gerçeklerine göre değil de, sizin sanal dünyanıza göre planlanmış konutlar mı olacak; yoksa, bu sefer onlardan ders alıp, sanal dünyanızdan çıkıp, yaşanan gerçek hayata göre mi plan yapacaksınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, ilk defa böyle bir uygulama getiriyorsunuz...

BAŞKAN – Efendim, madde üzerinde konuşulması lazım; bir hakkın suiistimali manasına gelir. Düzce'deki konut ile sayın milletvekilimin konuştuğu mesele arasında ne alaka var?!

ASLAN POLAT (Devamla) – Gerekçeyi okursanız görürsünüz Sayın Başkan, gerekçede ondan bahsediyor...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – O zaman, İçtüzükte karar alın, yürürlük ve yürütme maddesi üzerinde konuşma yapılmaz diye. Olur mu böyle bir şey!

BAŞKAN – Madde üzerinde konuşacaksanız, ilgili konuda konuşacaksanız mikrofonunuzu açacağım.

ASLAN POLAT (Devamla) – Gerekçesini okuyorum... Sayın Başkanım, gerekçeyi okursanız, orada afetlerden bahsediliyor.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – İlk defa böyle bir uygulama ihdas ediyorsunuz.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili konuşacaksanız, mikrofonu açacağım.

ASLAN POLAT (Devamla) – Ben, her zaman, gerekçeyle ilgili konuşurum, hiç dışına çıkmam.

BAŞKAN – Çıkıyorsunuz.

ASLAN POLAT (Devamla) – Hayır efendim, gerekçesinde afetlerden bahsediliyor...

BAŞKAN – Sayın Polat, çok rica ediyorum... Karşılıklı polemiğe gerek yok.

ASLAN POLAT (Devamla) – Ben gerekçeden konuşuyorum; ama, siz...

BAŞKAN – Gerekçeden konuşmuyorsunuz efendim; lütfen, söz aldığınız maddeyle ilgili konuşun. Eğer, yine, başka şeyler konuşursanız, sözünüzü keserim.

Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) – Madem o kadar rahatsızsınız, konuşmuyorum Sayın Başkan.

Saygılar sunarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Bravo!..

HASAN FEHMİ KONYALI (Ordu) – Zaten başka bir şey hazırlamamışsın.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat.

Buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sizi rahatsız etmek istemiyorum; konuşmuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'ın.

Buyurun efendim.

Sayın Ayhan, lütfen maddeyle ilgili konuşmanızı rica ediyorum.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, ilk defa yürütme ve yürürlük maddesi üzerinde konuşma...

BAŞKAN – Buyurun efendim, yerinize buyurun; böyle bir usulümüz yok.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Hele de, siz, yeni bir usul ihdas ediyorsunuz şu anda.

BAŞKAN – Usulü sizden öğrenecek değilim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Hayır, siz, usul ihdas ediyorsunuz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ayhan.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Söz vermeye mecbursunuz Sayın Başkan; öyle şey mi olur?! Öyle, diktatörler gibi "senden öğrenecek halim yok" diyerek Meclisi yönetemezsiniz! Her şeyin en güzeli, insanın haddini bilmesidir.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya)– Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 328 sıra sayılı Kira Kanunu tasarısının 2 nci maddesinde söz almış bulunuyorum.

Bu madde "bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer" demektedir. Bu kanunun yürürlük tarihinin, yayımı tarihi değil de, 2001 yılının Ocak ayı olmasını tavsiye ediyorum; zira, 2000 yılında, bu kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi, inşaat sektöründe yapılacak olan yatırımları engeller ve inşaat sektöründe yapılacak olan yatırımların engellenmesi de, konut sektöründe darboğaza sebep olur. Zaten, hükümet, Toplukonut Fonunda para kalmadığı için, para başka yerlere harcandığı için veya fonun gelirleri başka yere harcandığı için, maalesef, konut inşaatına destek verememektedir. Toplukonut sektöründe çalışan kooperatiflerin hiçbiri kredilerini alamıyor. Bunu, toplukonuttan sorumlu Sayın Devlet Bakanı da, bütçe müzakereleri sırasında üzüntüyle beyan etmişlerdir.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, bir dakikanızı rica ediyorum. Mikrofonunuzu kapatıp tekrar açmak zorundayım; çünkü, saat durdu, takıldı zannediyorum.

Bir dakikanızı rica ediyorum...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Tabiî, efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Onun için, bu maddenin uygulanmasını 2001 yılı Ocak ayı olarak belirlemekte fayda var.

Ayrıca, arz edeyim, son iki yıla baktığımız zaman, 1999 yılına baktığımız zaman, inşaat ruhsatı alanların sayısında da büyük bir azalma var; yani, inşaat sektöründe, Türkiye'de, büyük bir gerileme var. İnşaat sektörü ekonominin lokomotif sektörüdür. İnşaat sektörüne destek verirseniz, bütün sektörleri, bütün imalat sanayini harekete geçirir, istihdamı da artırır, işsizliği de azaltır. Rahmetli Özal 1980'den sonra Toplukonut Fonunu ihdas ederek, ithalattan ve lüks tüketimden elde edilen gelirlerle toplukonut inşaatını destekleyerek, fevkalade isabetli bir iş yapmıştı; ama, maalesef, son yıllarda fonun gelirleri kendisine tahsis edilmediği için, inşaat sektöründe ve konut inşaatında büyük ölçüde gerileme var.

Türkiye gibi, nüfusu süratle artan ülkelerde konut sektörünü desteklemek gerekir. Bu tasarı, zaten, bu haliyle, inşaat sektörüne bir darbe olur. Yani, siz, kira gelirlerine sınır koyarsanız, insanlar, kiraya verilecek olan gayrimenkul inşa etmezler, tasarruflarını başka sahalarda değerlendirirler ve müteakip yıllarda da kiralarda fahiş artışlar olur. Artan konut talebini karşılayamayacağınız için, kiracılar, bundan, çok daha büyük zarar görürler. Yani, neresinden bakarsanız bakın, bu tasarı, hem inşaat sektöründe ve genel ekonomide durgunluğa ve gerilemeye sebep olacak hem de kiracılara zararlı olacaktır diyorum.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Sayın Akman, sorunuzu Sayın Bakana yöneltebilirsiniz; buyurun.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 1 inci maddesi kadar önemli bir maddesi de görüşmekte olduğumuz yürürlük maddesidir. Zira, deminden beri bütün konuşmacıların üzerinde durduğu gibi, kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olması, şu ana kadar yapılmış olan ve yüksek oranda artışı öngören mukaveleleri kapsamayacaktır. Bu, uygulamada ciddî bir adaletsizliğe neden olacaktır; bu, kesin. Bu adaletsizliği telafi etmek için bir yol düşünüyorlar mı?

İlaveten, bir şey söylemek istiyorum: Demin konuşmamda da ifade ettim; Sayın Bakan, İçtüzükten gelen hakkını kullanarak, yazılı cevap vereceğini söyledi.

Sayın Bakanım, biz, burada, yasama faaliyeti yapıyoruz. Yasama faaliyeti içerisinde, madde üzerindeki görüşmeler, sorular ve bunlara ilişkin verilen cevaplar çok büyük bir önem arz etmektedir. Özellikle, uygulayıcılar açısından, yasa koyucunun amacını ortaya koymak bakımından, bu gibi faaliyetler son derece önemlidir. Bizim sorduğumuz soruların tamamı da, benden önce soru sormuş olan arkadaşların sorularının tamamı da, gerçekten iyi niyetli ve konuyu açmaya yönelik, uygulayıcılara ışık tutmaya yönelik sorular olduğu halde, cevap verme ihtiyacını hissetmediniz.

Bu soruları sormaktan maksadımız, bizim yanımız sıra insanlarımızın aydınlanmasıdır. Esas itibariyle, bunların, bizim arşivimizde bulunmasının da çok fazla bir önemi yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Polat, buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, sizin, 328 sıra sayılı kanun tasarısı olarak gönderdiğiniz metnin ikinci sayfasında; yani, genel gerekçenin altıncı paragrafındaki ifade "gerek kentlere yönelik yoğun göç gerekse son dönemdeki doğal afetten kaynaklanan arz-telep dengesizliği nedeniyle kira paralarındaki artışın diğer fiyatları da yükseltmesi önlenebilecektir" şeklinde değil mi?! Bu gerekçeyi siz göndermediniz mi?!

O gerekçeye dayanarak konuşma yaparken, Sayın Başkanın "Düzce'deki ve Adapazarı'ndaki depremin bu kiralarla ne ilgisi var?" diye sözümü kesmesini nasıl buluyorsunuz?

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Başka soru yok.

Sayın Bakanım, soruları cevaplayabilirsiniz, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkanım, biraz önce Sayın Akman'ın yorumuna ilişkin görüşümü arz etmiştim. Aynı görüşünde israr etmesinin hiçbir anlam ifade etmediğini bir kez daha söyleyeyim.

Ben, "adaletsizliği önleyecek mi?" ifadesine şöyle yanıt verebilirim: Getirdiğimiz düzenlemenin, bir adaletsizlik olması halinde, bu adaletsizliği önleyici bir şeyler düşünebiliriz. Bir adaletsizlik olduğu kanaatinde olmadığımız için, soruyu, ancak bu şekilde yanıtlayabiliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 328 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu maddede "bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" denilmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı, kira gelirlerine tahdit getiren bir tasarıdır. Tabiî, hükümet, bu kanun tasarısını getirme sebebini izah ederken, kiracıların fazla kira ödemesini ve kira artışlarını önleme maksadıyla getirdiğini, gerekçede ifade etmektedir. Enflasyonun düşmesine rağmen, eski alışkanlıklarla kiralar fazla artarsa, kiracılar zorlanırlar gerekçesini ortaya koymaktadır.

Tabiî, Türkiye'de, kiracıların büyük kısmı memurlardır ve genellikle de küçük memurlardır; yani, düşük derecedeki memurlardır; 8 inci, 9 uncu, 12 nci, 13 üncü derecede olan, memuriyete yeni girmiş ya da on onbeş yıllık, daha doğrusu idarî görevi olmayan memurlardır. Tabiî, biz, şimdi, bir taraftan bunlara yardım maksadıyla kanun çıkarıyoruz diyoruz, diğer taraftan da memurların kira yardımlarına bakıyorum ayda 200 000 lira... Emin olun, geçenlerde, bir ilde, bir kamu kurumuna gittim, bir emniyet amirliğine gittim ziyarete; orada, değerli polislerimiz etrafımı çevirdiler ve maaş bordrolarını önüme koydular ve "sayın milletvekili, yani 200 000 lira olan kira yardımını, Allah aşkına, hükümete söyleyin, bordrodan çıkarsın, silsin; bir çay parasıdır bu; yani, bunun buraya konulmasından utanç duyuyoruz" dediler. Memura, 200 000 lira kira yardımı veriyoruz... Eğer, memurun kirasına destek olmak istiyorsak, kiraları dondurarak değil de, onların kira tazminatlarını artırarak destek olalım. Makul olarak, bugün, Anadolu illerinde, bir memur, çok lüks bir evde oturmuyorsa, 50 milyon ile 100 milyon lira arasında kira verir. Bu kira yardımını da, bu mertebelere yükseltmek lazım. Memurların hayatını iyileştireceksek... Kiracıdır memurlar, asıl kiracılar memurlardır, 2 milyon çalışan, devletin kamu görevlileridir. Bunların içinde, belki, yüksek seviyede görev yapan beş on bin kamu görevlisinin dışında geriye kalanların hepsi kiracılardır ve milyonla devlet memuru kirada oturur.

Memurların, katsayı uygulamasında da haksızlığına maruz kaldığını görüyoruz. Maaşları yüzde 15 artırdık. 1 milyar alan memura da yüzde 15, 100 milyon alan memura da yüzde 15 veriyoruz. 1 milyar alan 150 milyon maaş artışı alıyor, 100 milyon alan da 15 milyon alıyor. Bu da haksızlıktır, bunu da düzeltmek lazım. Bunu da, amme vicdanı kabul etmiyor; yani, maaş artış katsayısının seyyanen uygulanması haksızlıktır.

Memurların maaşı düşük. Tabiî, memurların, hükümetin bu kanunu yürütürken dikkate almasında fayda gördüğüm bir mühim problemi de şu: Bugün, memurların maaş bordrolarına baktığınız zaman; mesela, yirmiiki yıllık bir polis memuruna bakalım; 90 milyon lira taban maaşı, 100 küsur milyon lira da polis tazminatı var; toplam 275 milyon lira maaş alıyor. Bu polis memuru emekli olduğu zaman, maaşı 110 milyon liraya düşüyor. Yani, bunların tazminatları ve eködenekleri, emekli maaşının hesabında dikkate alınmadığı için, bu memurlar büyük haksızlıklara uğruyorlar.

Yine, burada, kanunlarla, yüksek dereceli memurlara, bürokratlara birtakım atıfette bulunmuşuz. Nedir bunlar; mesela, makam tazminatı veriyoruz. Bu Meclisten geçen, çok tartışılan son emeklilik kanununda bir de temsil ödeneği getirmişiz. Makam tazminatını, bir yüksek dereceli memura 400 milyona kadar yükselen bir ödeme yapıyoruz emekliliğinde; bu yan ödemelerini telafi etmek için, tazminatları telafi etmek için. Aynı şekilde, temsil ödeneği diye yeni bir şey getirildi bu son kanunla, tartışmalı kanunla; orada da, 400 milyona kadar varan bir temsil ödeneği getirildi. Eğer, bu yüksek dereceli memurlara bu atıfette bulunuyorsa hükümet, o zaman, bu küçük dereceli memurların eködeneklerini ve tazminatlarını da emekli maaşının hesabında tabana ve matraha ilave etsin 275 - 300 milyon lira alan bir memur emekli olunca üçte 1'e, 100 milyona, 110 milyona düşmesin maaşı; bunların okuyan çocukları var. Bunların aile geçimleri fevkalade zorlanmakta ve bu emekli memurlar pazarda limon mu satacak, hamsi mi satacak, çorap mı satacak?.. Kendilerine ikinci bir iş arama durumunda kalıyorlar; ki, bu kadar yıl devlete çalıştıktan sonra, bu haksızlıktır. Yani, buna da hükümet tarafından dikkat edilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, kiraları dondurmak kolay bir şey; ama, kiraları dondurduğunuz zaman, geriye, ücretleri de dondurmanız lazım. Hangi ekonomiye gidiyorsunuz; serbest piyasa ekonomisinden, liberal bir ekonomiden nereye gidiyorsunuz?.. 1978 ve 1979'da da biz bunu, Sayın Ecevit'in Başbakanlığında yaşadık, yağ fiyatlarını dondurdu, millet yağ kuyruklarına girdi, fiyatlarda bu sefer ikinci piyasa teşekkül etti, karaborsa teşekkül etti... Rahmetli Özal geldi de o zaman...

BAŞKAN – Sayın Ayhan, çok rica ediyorum...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bitiriyorum, evet.

BAŞKAN – Yani, biraz önce ikaz ettim...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Peki, peki, bitiriyorum Muhterem Başkan, hassasiyetinize riayet edeceğim.

Yani, bunları dikkatle düşünmekte fayda var. Tabiî, koalisyon ortaklarının aslında bu konuda nasıl uzlaşabildiğini de anlayabilmiş değilim.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Rahatsız etmeyeyim!.. Benim yerime Sayın Sobacı konuşacak.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Küstü size Sayın Başkan...

BAŞKAN – Barışırız efendim.

Buyurun Sayın Sobacı.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

328 sıra sayılı kanun tasarısının son maddesi üzerinde konuşuyoruz ve iktidarın evet oylarıyla bu tasarı kanunlaşacak ve ekonomi yönetimini de üzerine alan Sayın Bakanlar Kurulumuz, bu kanun hükümlerini de yürütecek; ama, bilesiniz ki, çıkardığınız ve yürüteceğiniz bu kanun, daha çıkarken, ekonominin gerçekleri karşısında kadük olmuş bir kanundur. Ekonomiyi aşamazsınız. Eğer aşabilecek gücünüz varsa birtakım zorlamalarla, o zaman, gelin, şu bankalarda, mevduat faizine -yıllık faiz yüzde 37'ye düşmüş- o, topladığı mevduatı satan bankaların üst sattıkları paranın faizine de bir kanun çıkaralım da, işi düzeltelim değerli arkadaşlar.

Şimdi, yapılan anlaşma sonucunda, bugün, gidin, bir çeki-senedi kırdırın bakalım, yüzde kaç faiz çıkacak karşınıza?.. Neyi yürüttüğünün farkına varması lazım Bakanlar Kurulunun.

Değerli arkadaşlar, ekonomi gerçekleri en etkin gerçektir. Bunu gözardı ederseniz, umarım ki, yarın, düzeltecek birtakım kanunlarla geri geleceksiniz bu Meclise, bu yasama organına.

Değerli arkadaşlar, şimdi, aslında, bu tip bir kanun tasarısı hazırlamasına hiç gerek yoktu Bakanlar Kurulunun; çünkü, zaten, gezin Anadolu'yu Allah aşkına, çarşıda dükkânlar giderek boşalıyor.

BAŞKAN – Madde üzerinde Sayın Sobacı, çok rica ediyorum...

BEKİR SOBACI (Devamla) – Madde üzerinde konuşuyorum Sayın Başkan; yani, yürütülecek kanunu ve Bakanlar Kurulunun nasıl bir ekonomi yönettiğini anlatmak, herhalde madde hükümleri dahilindedir diyorum.

BAŞKAN – Değildir efendim; siz, madde üzerinde konuşmaya devam edin.

BEKİR SOBACI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında, ekonomi, kendi dengesini kendi kuruyor, arz ve talep anlaşmaları ve sonuçları itibariyle. Şimdi, Allah aşkına, 500 metre, şu Atatürk Bulvarında bir gidin bakalım; kupon dükkânlara, kupon mağazalara bankalar mı yüksek kirayı veriyor, yoksa esnaf mı; bankalar gidip teklif edebiliyorlar.

İşte, bu manada, yapılacak olan birtakım zorlamalara hiç gerek yok değerli arkadaşlar. Zaten, geçici bir şey; ama, ana hedef ne; Bakanlar Kurulunun yürütmeye çalışacağı bu kanunla hedeflediği bir şey var: Bir para programı açıklandı. Burada, aslında, kamu yararı falan yok, 57 nci hükümet yararı gözetiliyor, psikolojik bir kaygıyla getirildi. Niye psikolojik; çünkü, faizden kaçan, repodan ve tahvilden kaçan paranın gayrimenkule kaçmasını önlemek noktasında siz bunu getirdiniz, gayrimenkule kaçmasın diye. Para yine bankalarda bloke olsun, vatandaş yüzde 35'lere razı olsun; yüzde 80'e de, o sizi ayakta tutan medyanın, kartelin bankaları yüzde 80-90'larla satsın, reel faizleri de aşırsın götürsünler. Şu anda, gidin bir banka müdürüyle konuşun, 500 000 dolar yatıracağınızı söyleyin -dolar bazında- yüzde 20 faize evet diyecektir. Bu mu düzelttiğiniz ekonomi?! Bu, tamamıyla psikolojik kaygılarla halka kaybettiren bir kanun tasarısıdır ve böyle bir kanunu da Bakanlar Kurulu yürütmeye çalışacak; ama, ekonominin gerçekleri, sizi, kadük olmuş bir kanunu uygulama zorluğuyla karşı karşıya bırakacaktır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Şahsı adına, Sayın Ayhan; buyurun efendim.

Lütfen, rica ediyorum, maddeyle ilgili konuşun Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, bugün hassasiyetiniz had safhada, biz riayet ederiz, sizi üzmeyiz.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; kirayla ilgili tasarının son maddesinde, belki de son konuşmayı yapıyorum. Tabiî, bu tasarı kanunlaşırsa, büyük ihtimalle Anayasa Mahkemesince iptal edileceğini ifade etmek isterim; zira, kanuna itiraz eden birçok çevreden Anayasa Mahkemesine bu müracaatlar gidecektir ve bu da iptal edilecektir. Yapılan iş yanlıştır. Hükümetin, vatandaşın malı üzerine, Meclis iradesini kullanarak ipotek koymaya hakkı yoktur. Onun için, hükümet, bu kanunu yürütürken, tabiî, bir yetkiyi de eksik almıştır; onu ifade edeyim. Biz, şimdi, memurlara, aylık enflasyon kadar ilave zam yapacağız dedik; yüzde 15 ve 10 olmak üzere. İki kademeli zam... Enflasyon -TÜFE- gerçekleşmelerine göre aylık zam yapacağız dedik, bir ayar getirdik. Geçenlerde, buradan geçen bir Vergi Kanunuyla akaryakıt fiyatlarına da her ay enflasyon kadar zam yapacak bir mekanizma getirdik. O zaman, hükümet, insaflı bir şey yapacaksa, adaletli bir şey yapacaksa "kiralara da her ay enflasyon kadar, TÜFE kadar zam olur" demesi lazım; hakkaniyet bunu gerektirir; çünkü, hak esastır burada. Kimsenin hakkına kimse ipotek koyamaz. Onun için, Anayasa Mahkemesi, bunu iptal eder.

Tabiî, hükümet, enflasyonu düşük göstereyim diye kiralar üzerine bastırıyor; kurlar üzerinde de bastırılmış bir kur politikası uygulayacaksınız; ama, bakın, 1999 yılında, 12 ayda, özel sektör yüzde 48 zam yapmış; devlet sektörü yüzde 118 zam yapmış; neredeyse 3 misli. Yani, hükümet, bu kadar insafsız bir şekilde kamunun ürettiği mal ve hizmetlere zam yapmış, yüzde 118 zam yapmış. İlgili sayın bakan "ocak ayı enflasyonu yüksek çıktı; çünkü, özel sektör çok zam yaptı" diye özel sektörü suçluyor. 1999 yılında, toptan eşya fiyatlarına asıl zammı hükümet yapmış ve Aralık ayında da özel sektörün yüzde 4 zammına karşı yüzde 14 zam yapmış. Burada, enflasyondan dolayı suçlu olan biri varsa, hükümettir diyor; tekrar, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belli etmek üzere söz isteyen Sayın Yasin Hatiboğlu'na söz veriyorum.

Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; oyumun rengi zaten bellidir; ama, ben, bundan yararlanarak bir düzeltme yapmak istiyorum. "Hatadan dönmek fazilettir" denir ya; hele, Fazilet Partili olunca, bu fazileti çok daha yakından takip etmek mecburiyetimiz vardır. Bir düzeltme yapmak istiyorum. İzninizle, oyumun rengini de arz edeceğim efendim.

Bendeniz, bundan önceki konuşmamda, bir yazıdan nakilde bulunarak, Sayın Akarcalı'ya ait olduğunu ifade ettim. Sayın Akarcalı'nın değilmiş. Sayın Akarcalı'dan, size yanlış bilgi verdiğim için de Heyetinizden özür diliyorum; ancak, yine bir köşe yazarının beyanları onlar; fakat, tabiî, sağ olsun, Sayın Akarcalı bu kardeşinizi çok sever -beni fazla mahcup etmemek için- bu konuda onun da beyanı var; o, öyle dememiş, şöyle demiş: "1999 yılının yüksek enflasyonun takiben, ocak 2000 aylık enflasyon rakamları da bütün beklentilerin üzerinde aşırı yüksek çıktı ve TÜFE yüzde 68,9'a yükseldi. Bu durum karşısında düş kırıklığına uğrayan hükümet, çareyi, TÜFE enflasyon endeksi içinde yer alan konut ve kira harcamaları kalemine tavan ve sınır getiren kâğıt üzerinde endekslerle oynayan bir yöntem uygulayarak, devlet müdahaleciliğinin tipik bir örneğini sergilemekte buldu."

Ben düzeltiyorum, kendisinden de ve sizden de özür diliyorum.

BAŞKAN – Ben de size çok teşekkür ediyorum efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Oyumun rengi kırmızıdır, ret oyu vereceğim; ama, hepinize gönlüm açık.

Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Gündemin 3 üncü sırasına alınan, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

4. – Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/606) (S. Sayısı: 312) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 312 sıra sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamedeki değişiklikle ilgili kanun tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerçekten, çok özverili, çok önemli çalışmalar yapıp, gündemdeki yasa tasarılarını birer birer yasalaştırmakta. Sayın Başkan, burada, beni mazur görsünler, kürsüye çıkan hatiplere hep madde üzerinde konuşmaları yönünde ikazlarda bulunuyor; belki çok haklıdır, görevi gereği bunu yapıyor; ama, tasarıların gerekçelerine baktığımızda, hiçbir tasarının gerekçesinde, gerçekten, esas amaç açıklanmamaktadır; o, gizlenmiş, bir başka gerekçe, böyle, allanmış pullanmış, bu yasa tasarılarının gerekçesi olarak sunulmuştur.

Burada, yine, vakıf mülklerinin kira geliri artışlarının yüzde 25'le sınırlanmasını içeren bu tasarının gerekçesine de baktığımızda, ülkemizin yaşadığı çok önemli deprem bahane edilerek, bu depremden kaynaklanan sıkıntıları gidermek üzere bu yasa tasarısının hazırlandığı çok açık gözükmektedir.

Değerli arkadaşlarım, aslında, bu gerekçeyle, bu yasa tasarısının uzaktan yakından bir ilgisi yok, ilişkisi yok. Bu yasa neden çıkarılıyor; az önce görüşerek karara bağladığımız kira gelirlerindeki yüzde 25 sınırlaması ve yine ona bağlı olarak vakıfların kira gelirlerindeki yüzde 25 sınırlaması niçin getiriliyor diye baktığımızda, bu, gerçekten, serbest piyasa ekonomisinden ciddî anlamda bir dönüştür. Serbest piyasa ekonomisinin temel kuralı, mal ve hizmetlerin özgürce rekabet etmesidir. Eğer mal ve hizmetler özgürce rekabet etmiyorsa, mal ve hizmetlerin gelişmesi söz konusu değil, kalitesinin artması söz konusu değil. Tüm dünya bunu böyle algılamış ve böyle uygulamaktadır.

(1) 312 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, serbest piyasa ekonomisinin diğer bir ayağı da demokrasidir. İnsanların özgürce düşünmesini ve düşündüklerini özgürce söylemesini engellediğiniz zaman, bilimde gelişme olmaz. Bilim ve ekonomi, böylece, bir platformda buluşarak... O bilim ve ekonomiyi, yani, demokrasi ile rekabeti bir araya getirmiş ülkeler, gelişmelerini çok hızlı bir biçimde sürdürmekte, bunun gerisinde kalan ülkeler, bunu yapamayan ülkeler de, çok ciddî anlamda, fakirlik sınırlarının altına inmektedir. Dünyaya baktığınızda, işte bu temel kriterleri benimsemiş ve uygulamış ülkeler hızla gelişirken, bunları algılayamamış, uygulayamamış ülkeler ise, hızla fakirlik sınırının altına gitmiş, dünyada fakirlik sınırının altındaki ülkelerin sayısı 25'ten 48'e çıkmış.

Değerli arkadaşlarım, bu noktada, bu iki temel yasayı hangi düşünceyle hazırlarsanız hazırlayın, bu, serbest piyasa ekonomisine müdahaledir, bu bir narh ekonomisidir. Siz, kiralara narh koyduğunuz zaman, girdilere de narh koymanız lazım.

Değerli arkadaşlarım, özellikle gayrimenkul, bir yatırım aracıdır. Yani, gayrimenkul bir yatırım aracıysa, siz, bu yatırım aracının maliyetini kontrol edemiyorsanız, gelirini nasıl kontrol edeceksiniz?! Şimdi, bir yatırım aracı düşünün; siz, onun maliyetini hiç göz önüne almıyorsunuz; ama, siz, onun gelirini kontrol altına almaya çalışıyorsunuz... Bu çabanın hiç kimseye bir yararı yok.

Bakın, ülkemiz, çok ciddî sıkıntılardan geçmektedir; özellikle konut alanında çok ciddî yeni tercihlerle karşı karşıyadır. Yani, Türkiye, artık, deprem kuşağında bir ülke olarak, konut teknolojisini değiştirmeyle karşı karşıyadır. Bu yeni konut teknolojisinin belli bir maliyeti olacak mı; olacak. Bu maliyete göre onun geliri yeniden düzenlenecek mi; düzenlenecek. Peki, siz, bunu yasayla nasıl kontrol edeceksiniz; mümkün mü?!

Düşünün, vakfın iki binası var bir yerde; birisi depremden yıkılmış, bir diğeri duruyor. Vakıf, onun yerine yeni bir bina yapacak; yeni teknoloji kullanacak, yeni bir bina yapacak ve bunun maliyetine göre de kira bedeli koyacak. Öyle değil mi; koyacak. Şimdi, siz, emsal teşkil ediyor diye, yandaki vakfın binasının kirasından onu vermek... Çünkü, emsal, onu göstereceksiniz. Şimdi, bu vakfın, orada, yeni teknolojiyle, depreme dayanıklı bir ev yapma imkânı var mı?!

HASAN GÜLAY (Manisa) – Kiraya gel, kiraya!..

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Burası vakıf; kira değil... Geç kaldınız; kira geçti. Eğer, siz, onu öyle algıladıysanız...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Bu da vakfın kirası...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Ben de onu anlatıyorum; Hasan Bey başka yerde kaldı da...

Değerli arkadaşlarım, esas olarak, bu yasanın hazırlanmasının iki temel gerekçesi var; yani, hem kira gelirlerinin yüzde 25 ile sınırlanması hem de vakıf kiralarının yüzde 25 artışla sınırlanmasının iki temel nedeni var. Birincisi, enflasyon üzerinde, gerçekten, özellikle tüketici endeksi üzerinde, kira giderlerinin çok önemli bir payı var, yüzde 14 gibi çok önemli bir payı var.

Şimdi, enflasyon hesabında, enflasyon sepetine kirayı atarken ne üzerinden atacaksınız; reel kira artışları üzerinden; ama, bu yasayı çıkardığınız zaman, resmî, bu yasada belirlenen oran üzerinden o sepetin içerisine atacaksınız; gerçeği bu, hesap bu..

Yani, reel olarak, özellikle hiçbir kiracının -az önce arkadaşlarımız o yasa tasarısı görüşülürken anlattılar- bundan yararlanması mümkün değil; ama, sonuç olarak, hem vakıfların kiralarını yasayla belirli oranda artırarak hem kira gelirlerini belirli oranda artırarak enflasyonu olduğunun bir puan, iki puan altında gösterme gayretleri bu yasanın amacı.

Bir diğeri de, özellikle başka bir nedeni de, paraya yön vermek. Şimdi, düşünün, faizlerin yüzde 25 olduğu bir ülkede; yani, aylık faizlerin, özellikle yüzde 2-2,5 olduğu bir ülkede enflasyon yüzde 6... Yani, 100 milyon lira tasarrufu olan bir adam, doğal olarak 3 milyon lira kaybediyor. Kaybediyor; ekside... Şimdi, bu para yön arayacak, yer arayacak. Şimdi, siz, bir program koydunuz ortaya, doları baskı yapıyorsunuz; arkasından, şimdi kira gelirlerine baskı yapıyorsunuz, gayrimenkule para kaymayacak... Yani, bu yasalarla parayı yatırıma yönlendiremezsiniz; paranın artık ulusu yok, paranın ülkesi yok; para, daha gelişebileceği, daha çok kazanabileceği, daha çok güven duyulabileceği başka yerlere kaçar. Bunların hepsi beyhude çabalar... Yani, bununla, parayı Türkiye'de yönlendirme şansınız yoktur; dünyada bunu yapabilen de yoktur. Dünyada yirmi yirmibeş yıl, kapalı ekonomiler içerisinde, yasayla enflasyonu düşük tutanlar vardır; ama, o kapalı ekonomiler dışarı açılınca, nelerin olduğu; yani, o ülkelerde hizmetin, o ülkelerde üreten, üretilen malların dünyada rekabet edemeyeceği ortaya çıkınca, o koskoca, dev zannettiğimiz ekonomiler olduğu gibi çöktü. Kapalı ekonomilerin, rekabet etmeyen ekonomilerin sonu budur. Serbest piyasa ekonomisini belirliyorsanız, burada, özellikle rekabete ters gelecek, rekabet koşullarına uygun olmayan ekonomide hiçbir kuralın bence geçerliliği yoktur.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, aslında hükümet, enflasyonun düşeceğine kendi de inanmıyor. Şimdi, bir argüman nedir; diyorlar ki: Enflasyon mademki yüzde 25'e düşecek, yüzde 25'e düşecekse, vakıfların kira gelirlerini de yüzde 25'te tutalım. Şimdi, az önce, biz, kira gelirlerini yüzde 25'le sınırlarken, 2001 yılında da yüzde 10'a düşürdük. Burada öyle bir şey yok. Yalnız 2000 yılında yüzde 25. Niye?.. Bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. Bunlar, birbirini tamamlayan yasalar. Niye orada iki yılı baz aldınız; yani, bir şüpheniz mi var? İnanmıyor musunuz enflasyonun yüzde 25'e düşeceğine? Demek ki inanmıyorsunuz. Aslında siz değil; hükümete, böyle, gazetelerde manşetlerle destek verenlerin de inanmadığı şimdi açığa çıkmaya başladı. Özel sektörün ilk altı aylık işçi ücretlerine, çalışanların ücretlerine yaptığı zam yüzde 34; hükümetin yaptığı gibi yüzde 15 değil. Artık, o özel sektör de, yani sizlere destek verdiğini vaat eden o özel sektör de artık sizlere inanmıyor, enflasyonu düşüreceğinize inanmıyor. İnansa, onlar da yüzde 15 yapacak; ama, onlar, hatta bazı gruplar çalışanlarına yüzde 50'ye varan zamlar yaptı. Şimdi, bu, bir inançsızlığın sonucunda oluştu.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Soyadın ne senin?

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir ara düşünelim ki, enflasyon düşecek, yüzde 25'lere düşürülecek.

Şimdi, enflasyon yüzde 25'lere düşecekse; peki, çiftçiye açtığınız kredilerin faizlerini de yüzde 25'e düşürsenize. Hadi, düşürelim... Yine, esnafa verdiğimiz kredilerin; ki, özellikle, çiftçinin kullandığı kredilerin, esnafın kullandığı kredilerin, sanayicinin kullandığı kredilerin girdi bazında çok önemli maliyet enflasyonu oluşturduğunu biliyorsunuz; yani, Türkiye'nin en önemli enflasyonlarından biri, maliyet enflasyonudur. Bu maliyet içerisinde, bu faizlerin rolünü hepimiz biliyoruz. Gelin, bunları da çekelim yüzde 25'e...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Kendiliğinden indi faizler.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Şimdi, kendiliğinden faizlerin inmesi başka şey; ama, Ziraat Bankasının çiftçiye verdiği kredinin faizini indirdiniz mi?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – İniyor... İniyor...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Gelin, indirdik deyin buradan, indirdiyseniz. Çiftçi bizi görüyor...

Esnafın, özellikle Halk Bankasından aldığı kredilerin faizini yüzde 25'e indirdiniz mi? Gelin, buradan deyin ki, indirdik. Sizi dinliyor bu çiftçi, bu esnaf... Gelin, indirdik deyin kardeşim.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) – Acele etmeyin; ağır ağır...

BAŞKAN – Lütfen, müdahale etmeyin.

Sayın hatip, siz de, Genel Kurula hitap edin, lütfen...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Sayın Başkan, acele etmememizi söylüyor iktidar grubundan arkadaşlarımız. Aslında bizim acelemiz yok, sizlerin acelesi var. Bakın, muhalefet olarak, size, gerçekten belirli kredileri biz açtık; dedik ki, kardeşim biz de destekliyoruz olumlu kararlarınızı; ama, narh ekonomilerini desteklememizi kimse bizden beklemesin.

Bakın, hükümetin, yürütmenin son uyguladığı kararları incelediğimizde, çok acelenizin olduğunu görüyorum. Türkiye'nin 45 ilinde, belediyelerde özellikle, iki komşu belediyenin birini iktidardan diye, birini muhalefetten diye haksız bir biçimde, belirli, o bölgede yarattığınız sunî birtakım olaylarla afet bölgesi içine alıp, muhalefet grubunun belediye gelirlerini iktidar grubuna aktarmaya başladınız.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Yanlış biliyorsunuz.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Yanlış bilmiyoruz. Resmî Gazeteyi alın inceleyin.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Orhan, doğru... Erzurum'a bak...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? Bunun anlamı nedir?..

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sincan ile Etimesgut; biri afette biri afette değil.

BAŞKAN – Efendim, lütfen, sayın hatibe müdahale etmeyin.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Bunun anlamı nedir biliyor musunuz, bunun anlamı? Bunun anlamı, bizim size verdiğimiz güveni kötüye kullanmanızdır. Bu Meclis size, ayrım yapasınız diye o yetkileri vermedi.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Ayrım yok.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Ayrım var mı, yok mu, Resmî Gazeteyi alın okuyun; okumadan gelmeyin!

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Ben okudum Resmî Gazeteyi.

BAŞKAN – Lütfen, müdahale etmeyin hatibe. Rica ediyorum...

Sayın hatip, buyurun.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, hem bir ülkede bir hükümet enflasyonu düşürmeye kalkacak, çok ciddî ekonomik kararların altına imza atacak; ondan sonra, böyle küçük ayak oyunlarıyla, muhalefet belediyelerinin gelirlerini iktidar belediyelerine aktaracak; yok böyle bir şey! Yok böyle bir şey!

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) – Konuyla ne ilgisi var?!

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Bunu, gensoru konusu yapacağız ve getireceğiz bu Meclise. Konuşacağız bunların hepsini.

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) – O zaman konuşun. Konuyla ne ilgisi var şimdi?!

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Bunun konuyla çok ilgisi var. Hükümetin aldığı alelacele kararların hangi boyutta olduğunu görüyoruz ve yarın bunu da çok net bir biçimde gündeme getireceğiz.

Şimdi, faizlerin, enflasyonun düşüp düşmediğini, ekonominin düzelip düzelmediğini, insanların rahat olup olmadığını -ekonominin rahatlaması Türk Milletinin rahatlamasıyla eşdeğerdir- milletvekili arkadaşlarımız çok iyi görüyor, odalarına gelen ve hergün onlardan iş isteyen ve bu enflasyonun pençesinden kendini kurtaramayan insanların feryatlarını duyuyorsunuz. Lütfen, iktidar grubunda bulunan arkadaşlarımız, gördüklerini, gördükleri gibi buradan anlatsınlar. Biz, burada doğruları, gerçekleri anlatarak çözüm bulabiliriz. Farklı gerekçelerle, farklı yasaları buradan geçirerek hiçbir konunun çözümünü sağlayamayız. Gelin, hepimiz burada konuşalım; çok konuda konuşup anlaşıyoruz; ama, bu konularda konuşup, anlaşmak mümkün değil.

16 000 vakfımız var. 16 000 vakfın 14 000'i zaten 1999 yılında kira sözleşmelerini yapmış; 2000 küsur tanesi kira sözleşmesini yapmamış.

Değerli arkadaşlarım, ben isterdim ki, Sayın Bakan önümüze çok önemli bir belgeyi koysun. Bu vakıflar, kimlerde, hangi kuruluşlarda? Yani, küçük dükkân biçiminde, esnafımın oturduğu vakıf binaları değil, esas büyük kuruluşlar kimlerde? Belirli meblağın üzerinde kirası olan gruplar kimler? Sayın Bakan, gelip burada açıklamalıydı.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Daha konuşmadık ki, açıklamadık.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Biz, kimlere, ne kadar kaynak aktardığımızı bilmeliydik.

Özellikle, sonuç olarak, Vakıf Yasasıyla bir yere bir transfer yapıyoruz, bir kaynak transfer ediyoruz; kime ediyoruz? Ne kadar ediyoruz? Selektif bir yanı var mı? Depreme dayalı olarak bu transferi yapabilir miyiz? Bu yıl, turizm iyi olacak diyorsunuz, turizmin iyi olacağı bir dönemde, örneğin, Antalya'da bir oteli, şimdi deprem bölgesindeki bir mülkle aynı kefeye koyabilir misiniz? Orada, selektif davranmak gerekmiyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dönen, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen tamamlayın efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Yani, bu yasa tasarısı, alelacele, az önceki söylediğim gerekçelerle hazırlanmış bir yasa tasarısıdır. Onun için, bu yasa tasarısını, Doğru Yol Partisi Grubu olarak onaylamadığımızı huzurunuzda belirtir, hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Sayın Mehmet Nacar; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET NACAR (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına Sayın Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsanların en hayırlısı, insanlığa hizmet edendir; Türk-İslam düşünce sisteminde çok özel bir yeri olan vakıf müessesesi bu düşünceyle kurulmuştur. Bu müessese, Türk-İslam geleneğinde önemli bir yer bulmuş ve günümüze kadar süregelmiştir. Müslüman Türklerde vakıf, hem kuruluş hem de işleyiş açısından hayatın tüm alanlarını kapsayan, önemli bir mahiyet almıştır; eğitim, sosyal yardımlaşma, sağlık, imar, bayındırlık, haberleşme ve güzel sanatlar gibi hem mevzu itibariyle hem de potansiyel bir güç kaynağı şeklinde kendini göstermiştir.

Vakıflara konu müesseselerin sayıları binlerle ifade edilmektedir. Vakıflara konu müesseselerin bır kısmı ise kiraya ilişkin konu olmaktadır. Bu itibarla, Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı olarak kiralanan vakıf malları 16 274 adettir.

Yeri gelmişken belirtmekte fayda görmekte olduğumuz bir uygulama ve hatayı dile getirmek istiyorum. Atalarımız, sosyal hayatta devletin yükünü azaltmak, toplumdaki dayanışma duygularını güçlendirmek ve inançlarını sosyal hayata uygulayabilmek üzere vakfiyeler yapmışlardır. Bu uygulama öyle bir seviyeye yükselmiştir ki, yukarıda bahsettiğimiz üzere, hayatın her alanında vakfiyeler oluşmuştur. En ücra köşedeki bir kasabadan, başkent olarak yaşanmış devasa kentlere kadar vakfiyelere rastlamak mümkündür; fakat, uygulanan yanlış politikalar sonucu olmak üzere pek çok vakıf malı heba olmuştur. Ata yadigârı vakıf mallarının korunması bizlerin birer borcudur. Zira, bu vakıf malları bizlere hediye edilen mallar olmayıp, evlatlarımıza intikal ettirmek zorunda olduğumuz birer emanettir. Bizlerin, hayırlı birer evlat olarak vazifemizi bu emanete sahip çıkmış olmakla göstermemiz gerekir.

Sayın milletvekilleri, vakıf malları sahipsiz mallarmış gibi görünmüştür. Toplum içerisinde inanç ve hak anlayışının zayıflaması sonucu, vakıf malları, kira ödemeden veya çok düşük bedeller ödenerek yıllardan beri işgal edilmekte ve kullanılmakta idi; fakat, 4331 sayılı Kanunla, vakıf gayrimenkullerinin, kira bedellerinin günün şartlarına uygun hale getirilmesi sağlanmıştır. Bu yasayla birlikte, hem vakıf malları korunmuş hem de bir haksızlığın önüne geçilmiştir. Bu cümleden olarak, Sayın Bakanımıza da huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum; çünkü, Sayın Bakanımız, vakıf mallarının korunması, imar edilmesi ve restorasyon işlemlerinin yapılması amacıyla bir fon oluşturulacağını ve bu fon marifetiyle vakıf mallarının yaşatılması hususunda uygulama başlatılacağını belirtmiştir ki, bu, yıllardan beri ihmal edilmiş bir anlayıştır. Bu konudaki çalışmalarından dolayı kendisine şimdiden başarılar diliyoruz ve bu konudaki hassasiyetinden dolayı da bir kez daha teşekkür etmek istiyoruz.

Şu anda huzurlarınızda olan ve görüşülen tasarı, 227 sayılı kanun hükmündeki kararnameye ek bir madde konulmasına ilişkin yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısı, Sayın Heyetinizin az önce görüştüğü ve nihayetinde onaylayarak kanunlaştırdığı 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunda değişiklik yapan kanunla yakinen ilişkilidir. Çünkü, toplumda, sadece 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları ile ilgili düzenleme değil; bunun yanı sıra, devlet de, Vakıflar Genel Müdürlüğü marifetiyle elinde bulundurduğu gayrimenkullerde kiralayan sıfatındadır. Bu sebeple de, bu tasarının çıkması ve bu paralelliğin de temin edilmesi gerekiyordu.

Bizden önceki konuşmacılar, gerek önceki yasa gerekse şu anda görüştüğümüz yasa tasarısıyla ilgili olarak çeşitli ifadelerde bulundular, bu konudaki hassasiyetlerini dile getirdiler. Şunu dikkatle takip etmek gerekir ve 21 inci Yüzyıla girdiğimiz bugünlerde, bu konuya, Meclisin özellikle dikkat etmesi gerekir. Muhalefet etmiş olmak için muhalefet etmeme anlayışı; yani, var olan, Türkiye'nin geleceği noktasında önem arz eden konularda, gerçekten, hükümet ve muhalefet olarak birlikte hareket etme anlayışı. Ümitle görmekteyiz ki, bu anlayış yerleşmekte ve zemin bulmakta; fakat, ne hikmetse, bazen eski anlayışlar veyahut da eski hassasiyetler bir anda depreşmekte veya bir anda kendini ortaya koyabilmekte.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – İktidar o uzlaşmayı sağlayacak.

MEHMET NACAR (Devamla) – Efendim, biz, uzlaşma noktasında her an hazırız; fakat, benim anlayamadığım taraf şu: Hak konusunda, hakkaniyet konusunda, dargelirlinin, geçim sıkıntısı içerisinde olan insanların zorlukları konusunda büyük söylemler içerisinde muhalefet ve öyle bir şey ki, bunu, âdeta, dramatize ederek ifade etmekte.

Türkiye, 57 nci hükümetle bir yol ayrımına girmiştir ve koymuş olduğu hedeflerle, Türkiye'nin geleceğinin aydınlığa taşınması için hepimizin üzerine görevler düşmektedir. Nitekim, bunun adımları ve neticeleri yavaş yavaş görülmeye başlamaktadır.

Dargelirli vatandaşlarla ilgili olarak hassasiyetlerini dile getiren muhalefet grubunun, nedense, dargelirli kesimi ifade eden kiracıların, az kira ödemesi hususuna şiddetle karşı çıkmaları ve bu yasanın çıkmasıyla hak elde edecek ve bir nebze olsun rahatlayabilecek olan kesimi karşılarına almış olmalarını doğrusu ben anlayamıyorum. Yüzde 25 enflasyon hedefi konulmuş ve bu hedefe uygun olarak da kiracıların yıllarca konut darlığından dolayı veyahut da gabinden dolayı ezilmelerine bir nebze olsun çözüm getiren, bir nebze olsun sınırlama getiren bu yasaya karşı çıkmış olmalarını bir türlü anlayamamaktayız; ama, muhalefet etmiş olmak için muhalefet etme anlayışının bir uzantısı olması sebebiyle de diyebileceğimiz çok bir şey yok; Allah, ıslah etsin demekten başka da bir şey demiyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Amin, amin... Allah, ıslah olmayanları ıslah etsin.

MEHMET NACAR (Devamla) – Bu Hükümet, sadece, 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna eklemiş olduğu geçici maddeyle kira artışlarının yüzde 25'le sınırlandırılmasını ve dolayısıyla, gerçekten, bir ev sahibi veya bir dükkân sahibi olan vatandaşlarımızdan, kiranın belli bir oranda, belli bir düzeyde tutulmasını istemiş olmakla birlikte, kendisi de böyle bir yükün altına -tabiri caizse- elini koymakta ve bu yükümlülüğünü vatandaşa karşı göstermektedir. Yalnızca özel sektörden, yani vatandaşından bu çabayı beklememekte, hükümet olarak kendi tasarrufu altında bulunan gayrimenkullerin kiralarına da, sınır getirerek, bu koymuş olduğu kurallarla bağlı olduğunu ve buna riayet edeceğini ifade etmekte ve kendini bağlamaktadır.

Bu yönüyle bu tasarı, hem uyum açısından hem eşitlik açısından hem de vatandaşımızın üzerinde var olan bazı yüklerin azaltılması bakımından yerindedir. Sayın Bakanımızın, bizim, vakıf mallarının korunması noktasındaki hassasiyetimize göstermiş olduğu anlayışına bir kez daha teşekkür ediyoruz; bunların korunması noktasındaki teminatına ve sözüne inanıyoruz, kiralarının bir yıl için bu şekilde düşürülmüş olmasıyla birlikte bir zarara uğramayacakları kanaatindeyiz. Neticesi itibariyle, global bir iyileşmenin, Türkiye genelindeki bir iyileşmenin neticesine katkıda bulunacak olması sebebiyle de destekliyoruz.

Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Anavatan Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Cemal Özbilen; buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilmesiyle ilgili tasarı üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Geçmişte, ecdadımız, eğitim, sağlık, sosyal yardım, ulaştırma, kültür, spor, bayındırlık, din gibi çok önemli hizmetleri, insan sevgisi, dayanışma ve yardımlaşma duygusundan doğan vakıflar yoluyla yerine getirmiştir. Milletimizin sahip olduğu tarihî ve kültürel mirasın en önemli kaynaklarından olan vakıflar, tarih boyunca kültür ve sanat şahaserleri yaratmışlardır. Bu mimarî ve tarihî değerleri olan vakıf eski eserlerini koruyup imar etmek, vakfın müesseselerini amaçlarına göre yaşatmak, vakıf mallarını ekonomik şekilde işletmek gibi çok önemli görevler üstlenen Vakıflar Genel Müdürlüğünün elinde 19 675 iş hanı ve bina, 35 556 arsa ve tarla vardır. Bunların 41 720 adedi akar, 13 511 adedi hayrat vakıflarıdır. 21 082 adet kiracısı olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye'nin emlak yönünden en zengin kuruluşudur.

4331 sayılı Kanun dolayısıyla Genel Müdürlükçe belirlenen kiraları, vakıf kiracıları, ekonomik sıkıntılar, ekonomik şartlardaki fevkalade sıkıntılar ve depremin getirdiği ekonomik zorluklar nedeniyle ödeyememekte; bu ise, vatandaş ile idareyi karşı karşıya getirdiği gibi, idarenin tahsil edemediği kira paraları dolayısıyla da maddî kayıplara neden olmaktadır.

Tasarıyla, yalnızca 2000 yılı için, kira parasının yüzde 25 oranında artırılması öngörülmüştür. Dolayısıyla, gerek 4331 sayılı Kanun, gerekse doğal afetler nedeniyle ortaya çıkan sorunlar, bu bir yıllık uygulamayla giderilecektir. Daha sonraki yıllarda ise, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile vakıf kiracıları arasında imzalanan sözleşmelerde yer alan "geçen yılın aynı ayına göre Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen oniki aylık toptan eşya fiyat endekslerinden az olmamak üzere rayiç ve emsal değer dikkate alınarak yükseltilir" hükmü yeniden uygulamaya konulacaktır.

Bu düşüncelerle, biz Anavatan Partisi Grubu olarak, bu kanuna müspet olarak bakıyoruz. Bu kanunu Parlamentoya getiren Sayın Bakanımıza da, Grubum adına teşekkürlerimi sunmak istiyorum; çünkü, bu kanun, çok uzun zamandan beri, vakıf kiracılarımızın beklediği bir kanundu. Biraz evvel Yüce Parlamentonun kabul ettiği 6570 sayılı Kanundaki uygulamaya paralel olarak, bu kanunun da Yüce Parlamentodan müspet olarak çıkacağını umuyoruz.

Anavatan Partisi olarak bu kanuna müspet oy vereceğimizi tekrar ifade ediyor; hayırlı olması dileğiyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1984 yılında çıkmış, tam onaltı yıldır devam eden 227 sayılı Kanun Kuvvetinde Kararnamenin Vakıfların kira artırımıyla ilgili ek maddesiyle alakalı hükümetin getirmiş olduğu kanun tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, az önce, Yüce Parlamento buna paralel bir benzer yasa çıkardı; özel mülkiyete narh yasası. Yani, Avrupa Birliğine giriyoruz, Batı ülkeleriyle entegre oluyoruz. Böyle bir kulvarda, böyle bir zeminde, 70 yıl öncenin devletçi, totaliter anlayışını özel sektöre, şahsî mülkiyete uyguladık. Manevî mehabeti ve farklı bir saygınlığı olan vakıfları da bundan nasiplendirmek, belki bir bakıma, esasen hedef 2 401 kişiyle kiralarını, sözleşmelerini yenileyemeyen Vakıflar Umum Müdürlüğünün ki, merak ediyorum... Sayın Bakan, lütfedip "bu 2 401 kişi, 23.1.1998’de çıkan kiraların rayiç bedele yükseltilmesi istemine rağmen, 13 800 civarında insanın, yeni kira akitlerini yapmasına rağmen, 2 401 kişinin kimler olduğu... Niçin bunlar kiralarını tazelememiş? Hatta, hükümet gerekçesinde, bu kira akitlerini tazelemeyenleri de böylece rahatlatırız, 4 trilyona da burada bir kalem çekeriz; ama, daha fazla gelir de sağlamış oluruz" diyor. İnsafla bakınız. Peki, hani, sizin, sosyal adalet anlayışınız nerede?! Bir tarafta 13 800 kişiyi yeni anlaşmaya oturtacaksınız, boyun büktüreceksiniz, öbür tarafta 2 401 kişiyi himaye edecek ve gerekçenizde de bunu zikredebileceksiniz.

Değerli arkadaşlar, az önce, bir değerli sözcü arkadaşımız ıslah için bir dua okudu. Tabiî, ben, bu duayla, ıslah olmayan, bir türlü olamayan ve ıslah olamadığı için de aziz milletin iflah olmadığı bu hükümetin, ıslah olması gerektiğini düşünüyorum. Filhakika, ortaklıktan dolayı daha önceki söylemlerinden vazgeçip ıslah olanlar yerine, ortaklığın gereği ıslah olanlar yerine, Allah'ın adaletiyle ıslah olmayı temenni etmek güzel bir şeydir; ama, biz, elhamdülillah, ortaklığın gereği, özdeğerlerimizden koparak, muhalefet düşüncesiyle, ortaklığımızın gereği, ortaklarımıza karşı taahhütlerimizi yerine getirip halka verdiğimiz sözleri yerine getirememe bahtsızlığını ve ıslah edilmişliğini de yaşamak istemiyoruz.

Değerli arkadaşlar, vakıf nedir, vakıf ruhu nedir, vakıf eserleri nasıl himaye edilmelidir hususunu, elbette, bu yasa çerçevesinde uzunca ele alabilecek durumda değilim; ancak, şu kadarını ifade etmek lazım: Hükümet, bugüne kadar, 100'ü aşan çıkardığı tüm yasalarda, hep böyle uygulamalar getirmiştir. Geçenlerde, bir yasa vesilesiyle de, burada, Telekomun özelleşmesiyle alakalı yasada da söyledim. Yasaları getiriyorlar, bir müddet sonra, beğenmedikleri, yürümediğini fark ettikleri... Nitekim 23.1.1998'de çıkan yasada da "bu kadar astronomik rakamlarla vakıf kiralarını yükseltmeyin, Anadolu'nun her yerinde ciddî sıkıntılar doğacak ve bu sözleşmeleri de tazeleyemeyeceksiniz" dedik. Enteresandır -bir keramet değil; ama, bir tevafuktu- sözümüz aynıyla vaki oldu. 2 401 kişinin, sözleşmeyi yapmayıp, hükümetle, ilgili kurumla mahkemelerde süründüğünü, bu yasanın gerekçesinde itiraf eden hükümet olmuştur.

Ben, bu hükümet ortaklarına -ki o yasayı çıkarırken, bu hükümetin iki partisi, o yasayı çıkaran iktidar partileriydi- şimdi, bu yasayı hatırlatmak istiyorum. Peki, bu 2 401 kişinin -hakikaten merak ediyorum Sayın Bakanım; gerçi şifahî cevap vermeyecek, yazılı olarak cevap verecekler dediler; ama- acaba korunmasına mütedair bir yasa mı sevk edildi? Bu merakımızı gidermelerini de, gerçekten, kendilerinden bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, tabiî, yasaları getirirsiniz... Hocaya gelmiş birisi "abdestsiz namaz olur mu?" demiş. "Namazın şartlarından biri de abdesttir; abdestsiz namaz olur mu" demiş hoca. "Ya, ben senelerdir abdestsiz namaz kılıyorum da oldu" demiş. (DSP sıralarından "hoca değil, eren" sesleri)

Ben, tabiî "erenler" sözüyle bunu fazla şey yapmak istemedim. Aslında, bir farklı kesimin sorusu belki bu. Yıllarca abdestsiz namaz kılmış da olmuş.

Hükümet, bazen, böyle, arzu ettiği şekilde -hukuka uygundur, değildir; anayasaya ters düşecektir, değildir- konuya bakmaksızın yasaları getiriyor. Az önce Sayın Hatiboğlu'nun da ifade ettiği gibi, kiraları narh koyup belirleyecek gerek özel sektördeki bu yasa değişikliği, gerekse vakıflardaki bu yasa değişikliği, serbest piyasa ekonomisine fevkalade ters düşen 57 nci hükümetin devletçi bir uygulamasıdır.

Değerli arkadaşlar, vakıf, bir şeyi alıkoymak, durdurmak, hapsetmek ve men etmek anlamlarına gelir. Istılahta, menfaatı Allah'ın kul ve yaratıklarına ait olmak üzere -yani, menafii ammeye- mülkün esasını Cenabı Hakka tahsisle, temlik ve temellükten uzak tutmak, ferdî menfaatlardan men etmektir. Bu mallar alınmaz, satılmaz, hibe edilmez ve miras yoluyla vârislere intikal ettirilemez. Mülkü Allah için bağışlayana vâkıf, vakfedilen araziye, mala mevkuf denir, çoğulu da efkaftır.

Bizim tarihimizde, özellikle millî tarihimizde ve dinî tarihimizde -ki, dinden neşet eden bir müessesedir- vakfın çok büyük önemi vardır. Dolayısıyla, yeryüzünde Kâbe dahil, Haremi Şerif, Halilürrahman, zemzem suyu, Mescidi Aksa tarihteki en eski vakıflar olarak gözümüze çarpmaktadır. Milattan önce, Roma toplumunda da, özellikle mirastan mahrum olduğu bilinen kadınların, miras yoluyla mal sahibi olamadıkları için bağış, hibe ve vakıf yoluyla mal sahibi edilebildiklerini görmekteyiz; ancak, bir müessese olarak vakıf müessesesi, hicrî 1 inci Asırda İslam toplumunda ve tekâmülîde, 2 nci Asırda bizzat vakıfla alakalı neşredilen kitaplarla bir hukuk müessesesi olarak vaz edilmiş, fıkıh hükmü olarak da, kitaplarda beyan edildiği üzere, mendub, sevap kabul edilen bir ibadettir. Dolayısıyla, vakıf, tümüyle beraber, dinî bir anlayıştan neşet etmiştir. Yani, insanlar, kendi mallarını vakfederlerken, özel çıkarlarını değil, daha çok, burada ammenin çıkarlarını, toplumun çıkarlarını hedef almaktadırlar. Bu çıkarı sağlayacak anlayışı, elbette, devletin saygıyla karşılaması, onlara öncülük yapması, vakıf ruhunu geliştirme konusunda gayret etmesi, devletten beklenecek bir husustur.

Değerli arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri; bilindiği üzere, 3.3.1924 tarihinde lağvedilen Şer'iye ve Evkaf Vekâletinden sonra kurulmuş olan Vakıflar Umum Müdürlüğü sayesinde, bugünkü vakıf müessesesi, varlığını, günümüze kadar eski eserleri korumak şeklinde devam ettiregelmiştir.

Özellikle, 12 Mart muhtırasından sonra Dernekler Kanununda vaki olan birkısım değişiklikler, 70'li tarihlerden itibaren, derneklerden kaçınarak vakıflara yönelmeyi sevk edici birkısım kuruluşlar için çıkış yolu gibi görülmüştür. Bu konu cidden düşündürücüdür. Amaçları hayrî olmayan, toplumun ciddî çıkarlarına katkı sağlamayan, hatta, çok kere belli çıkar gruplarını ve çevrelerini koruyan, belki sayıları 10'larla ifade edilebilecek, maalesef, vakıflar neşet etmiştir. Mesela, son zamanlarda -dikkat çekicidir- kurumların, devlet kurumlarının, hatta, birkısım üniversitelerin kurdukları vakıflarla alakalı olmak üzere, özel şahıslara çıkar sağlamaları, bazı çevreleri korumaları, alım satımlarda hile ve yolsuzluk yapmaları sonucu, fevkalade endişe vericidir ki, üniversite vakıflarının dahi üzerinde ciddî araştırmalar, mahkeme kararlarıyla suç duyuruları yapılmaya başlanmıştır. Bu yasa tasarısı vesileyle, Sayın Bakanımızın bu konuya daha çok dikkat çekmesi gerektiğini düşünüyor; özellikle, şahısların vakfettiği mülklerin, arazilerin, tamamen hayır amaçlı olarak kullanılan vakıfların üzerinde son günlerde oluşturulmak istenen spekülasyonlardan şiddetle sakındırılması gereken kurumlardan birinin de vakıflar olduğunu burada hatırlatmak istiyorum.

Vakıf sahibi kendi servetini korumak için değil, ammenin, yani, toplumun fayda ve çıkarlarını temin için malını vakfetmiş ve varsa, özel vakıfları kurmuştur.

Ne garip tecellidir ki, bugün memleketimizde inşa edilen vakıfların gerek senetleri gerek mütevellileri ve gerekse onu himaye edecek şahıslar, demin söylediğim, yukarıdaki konunun manevî mehabetini toplum yararına değerlendirecek bir anlayışı yeteri kadar uygulayamamaktadır.

Bunun sonucu olarak, memleketimizde yüzbinlerle ifade edilen müstakil vakıf arazileri bugüne kadar talan edilmiş, hatta, eserler yok edilmiş, imha edilmiş, bu eserler dahi yeterince korunamamıştır. Türkiye'de, âdeta tarihe meydan okurcasına bir vakıf eseri katliamı yaşanmıştır.

Bugün, şimdi, yüzde 25'le vakıf kiralarının, akarlarının sınırlandırılması halinde, mevcut eserlerini dahi onaramayan Vakıflar Umum Müdürlüğü ve ilgili sayın bakanlık, acaba, eserlerden, kiralardan doğabilecek bu zararlar sonucu onarım işini ne oranda hızlandırabilecektir; bunu da ciddden merak ediyoruz.

Hatta, çok enteresandır; senelere sari vakıf eserlerinin onarımı öyle bir noktaya gelmiştir ki, vakıf eserleri onarılmıyor, âdeta, vakıf eserlerinden ciddî yağmalar yaşanıyor. Bunlardan biri, iki yıl önce, İstanbul'da Valide Atik Camiinde yaşanan, o tarihî çinilerin bizzat eseri onaran müteahhit tarafından çalındığı iddiasının Meclis gündemine kadar gelmiş olmasıdır.

Bu arada, Sayın Bakanımızın, vakıf eserlerinin veya çarşıların onarımlarını da bir an önce ikmal ettirmesini, elbette kendilerinden beklemekteyiz. Bu arada, Vezirköprü'de halen onarımı devam eden İçbedestenin, onarıma alınmış olmasına rağmen, maalesef, yıllardır onarılamamış olması da, oradaki müstecir durumunda olan vatandaşımızı ciddî mağduriyete sevk etmektedir.

İnşaatın durmasının sebebi, ilgililer tarafından "yeterli kaynak bulunamayışı" şeklinde ifade edilmiştir. Tabiî, daha önce de burada ifade edildi. Ramazan Bayramından sonra, içi boşaltılan 5 bankaya 500 trilyon liradan fazla -Merkez Bankasından Mevduat Sigorta Fonuna- paranın aktarıldığını düşünürseniz, bu vakıfların akarlarıyla, diğer kiralar -ve vatandaştan topladığınız, akaryakıta bir yıl içinde yaptığınız, yüzde 350'lere varan vergi yükünü getirme gayretiniz- bu açıkları bir yıl içinde kapamaya bile kâfi gelmeyecektir.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Bu fondaki paralar Merkez Bankasının parası değil, bankaların parasıdır Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Hangi bankaların parası?..

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Merkez Bankasının bünyesinde toplandı.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Hayır, Merkez Bankası... Mevduat fonlaması yapılmıştı; nereden aktarıldı, nerede fonlama yapıldı?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Lütfen... Doğru söyleyin.

BAŞKAN –Sayın Halıcı, lütfen...

Sayın hatip, siz de Genel Kurula hitap edin.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, günümüz Türkiyesindeki vakıf anlayışı, maalesef, bir vakıf medeniyeti olan imparatorluk üzerindeki bugünkü Türkiye'ye pek yakışmıyor. Başta, mevzuatının düzenlenmesi, çalışma ve murakabesiyle Dernekler Kanununda yaşanan sıkıntıdan sonra, isim ve hizmet anlayışıyla vakıf ruhuna ters düşen uygulamaların günümüzde yaşanması, vakfa olan güveni büyük oranda sarsmıştır.

Dikkat edilecek olursa, Anadolu topraklarının üzerindeki birçok vakıf, arazi ve eser, belli bir dönemde özellikle imha edilmiş, çıkar çevrelerine bir şekilde takdim edilmiş, hatta, o tarihî eserler, ülkenin birçok yerinde, yerle bir edilmiştir. Ülkedeki arazi mafyası, sadece hazine arazilerini değil, aynı zamanda, vakıf arazilerini de yağmalamıştır. Bir milletin mazisiyle, şerefli tarihiyle didişmesinin en belirgin özelliği, ecdat yadigârı olan eserlerine sahip çıkamaması ve onları koruyamamasıdır.

Bugün, gerek ecdadın bıraktığı vakıf eserleri ve arazileri ve gerekse, özellikle son yıllarda samimi niyet ve arzularla üçüncü bir sektör olarak vakfı devletin ulaşıp yerine getiremediği birkısım sosyal amaçları tahakkuk için değerlendirmek isteyen iyiniyetli hayır sahiplerinin attıkları adımlar, kendilerine vaki hukukdışı saldırılarla ve hatta, vakıf eserlerine el konulmakla akamate uğratılmaktadır.

Ne garip tecellidir ki, basında, günlerdir yazıldığı ve hatta, yine iddialar doğruysa, birkısım inceleme raporlarıyla sübut bulmuş birkısım üniversitelerde ve kamu kurumlarında kurulan özel vakıfların yolsuzlukları üzerine bir türlü gidilemezken, konjonktürden etkilendiğini zannettiğim bazı devlet görevlileri, halkın samimi arzularıyla oluşturduğu, yine halka hizmet amaçlı vakıflar üzerine, zannımca, haksız bir şekilde gidebilmekte ve hatta, mallarına el konulabilmektedir.

57 nci, Anasol-M Hükümetinin ve 55 inci, Anasol-D Hükümetinin çıkarmış olduğu vakıf akarlarına ait kira bedellerinin rayiç seviyeye çıkarılmasıyla alakalı kanun gereği yükseltilen rakamlara ulaşan kiraların büyük bir kısmının sözleşmeleri yenilenememiş, taraflar mahkemeye düşmüş ve bu olaylardan takriben bir yıl sonra, birbuçuk yıl sonra, bugün gelinmiş olan noktada, bu getirilen yasanın mahiyeti itibariyle düşündürücü olduğunu burada ifade etmek lazımdır.

Tabiî, yasa tasarısının böyle getirilmesinin sebebi, hükümetçe, 2000'li yıllarda, enflasyon hedefinin yüzde 25 olarak belirlenmiş olmasıdır. Bu, sadece, devlete bağlı vakıfların kirasıyla ilgili değil, aynı zamanda, az önce görüşülen 328 sıra sayılı Kanunla da alakalı olarak yapılan bir değişikliktir. Bu değişiklik, özel mülkiyetin kiralarının 2000'li yıllar içerisinde yüzde 25'e, 2001'de de yüzde 10'a indirilme hedeflerinin belirlenmesini ortaya koymuştur. Geniş halk kitlelerini memnun etmesi bakımından, belki sevindirici bir uygulama olarak mütalaa edilebilir; ancak, liberal ekonomilerde, piyasayı, kiraların artış ve çıkışlarını belirleyen piyasa ekonomisidir, pazarın bizzat kendisidir. Böyle bir devletçi mantığın, Avrupa Birliğiyle entegre olmaya çalışan bir ülkenin pazar ekonomisi, serbest piyasa ekonomisi anlayışını, bizim kadar, bizim dışımızdaki insanlar da elbette sorgulayacaktır. Kaldı ki, hiçbir Batı Avrupa ülkesinde kiraların artışı kanunla belirlenmediği gibi, oralarda ne yüzde 25 kira artışını ne de yüzde 25'lik yıllık enflasyon rakamlarını görmek mümkündür.

Oysaki, bugünkü manzaraya baktığımızda, TÜFE'de ocak ayı enflasyon oranının yüzde 5,8 civarında seyretmesi, Sayın Başbakanın da, hemen her meselede olduğu gibi, "sonuca hiç de şaşmadım" diye ifadede bulunması, enflasyonun, yılsonu itibariyle yüzde 25'lerde değil, bunun 2 katının üzerine çıkacağı, Başbakanın, kendi, bu hayret duygusunu ifade etmeyen samimî itirafından anlaşılmaktadır.

Peki, burada kime ne olmuştur; burada memura, burada tarımla uğraşana, burada emekliye, burada Bağ-Kurluya, devlet tarafından maaşı belirlenen insanlara, hükümet, acımasızca, büyük bir baskıyla, maaşlarını da büyük bir baskının altında, yüzde 25'in altında tutmakla, âdeta, eza ve cefa etmiştir. KİT ürünlerine, petrole alabildiğine zamların yağdığı, dövizin bunca müdahaleye rağmen tavana vurduğu bir ülkede, devletin kiralar için narh koyması, müdahaleci bir ekonomi anlayışının ötesinde, pratik bir yararı da sağlamayacaktır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Muhtemeldir ki, özel sektör ve şahıslar, mülklerini kiraya verirken iki ayrı fiyat belirleyecektir. Birisi, devlete ödemesi gereken verginin karşılığı yüzde 25'lerdeki kontrat; diğeri de, kiracısıyla arasındaki özel kontrattır. Devlete ait vakıfların kiracıları ile devlet arasında 2000 yılını kapsayan yüzde 25'lik artış, bizim, daha önceki yasadaki yanlışlara karşı çıkışımızın haklılığını, bir oranda, tescil ve kabul anlamındadır. Ancak, özel mülkiyette olduğu gibi, 2001 yılı için hedeflerini ifade ettikleri yüzde 10 enflasyona göre, 2001 yılının kira bedellerinin de, burada, yasada yüzde 10 olarak zikredilmemiş olması ne anlama gelmektedir, bunu bilemiyoruz. Zaten 2000 yılı hedefimiz tutmayacak, 2001'i de vakıflara hepten kaybettirmeyelim demek mi isteniyor; yoksa, daha mı aşağı çekecekler; bunu, doğrusu, hükümetin, başta Parlamentoya, sonra da aziz millete anlatması gerekir diyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA GAFFAR YAKIN (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Vakıf, ecdadımızdan bize miras kalan, kendi millî kültür mirasımızın eseridir; bizim kendi öz kurumumuzdur, yüce insanî duyguların oluşturduğu bir müessesedir. Nasıl ki, bütün insanlar -bir atasözümüz var "mal canın yongasıdır" diye- mal için, para için birbiriyle kıyasıya kavga ederken, birtakım insanlar, hiç tanımadıkları kimseler için, kendilerinin bilmediği ve kendilerinden sonra gelecek insanlar için, bütün o mallarını, mülklerini seve seve feda ediyorlar, başka insanların hizmetine sunuyorlar. İşte, bu psikolojiye, insanlara vakfetmeye yönelen o duygulara ve o insanî yükselişe, her zaman, bilhassa bugünkü Türkiyemizde ve dünyamızda, insanlığın ihtiyacı var. Kendisi için istediği bir iyiliği ve güzelliği başka insanlar için de istemeye inanan ve bunu, hayat modeli, bir yaşam biçimi haline getiren bir insan, ancak, kendi alınteriyle biriktirmiş olduğu tüm servetini, sadece kendisinin, çoluğunun çocuğunun değil, tüm insanlığının hizmetine sunabilecek insanî bir olgunluğa yükselmektedir ki, bu, bütün dünya insanlığında, bün insanların takdir ettiği bir durumdur.

İnsan, önce kendi şahsî çıkarlarının peşinde, kendi nefsinin peşinde koşar ve para için, karnını doyurmak için, kendi bedensel ihtiyaçlarını tatmin etmek için uğraşır. Daha sonra, insan, ikinci aşamada, bu maddî tatminden sonra, sosyal bir tatmin aramak, kendisine iyi insan dedirtebilmek için gayret gösterir, karşılığında bir beklentisi vardır hâlâ; ama, hiçbir beklentisi olmadan ve diğer insanların tüm kötülemelerine, taşlamalarına rağmen, tüm insanlık için ve insan için kendini feda edebilen, malını mülkünü feda edebilen insanların, bugüne kadar yapmış olanların önünde saygıyla eğiliyorum.

Değerli milletvekilleri, ecdadımızın bize bırakmış olduğu vakıfların konularına bakacak olursak, kendi kültürel değerlerimizin ve insanî değerlerimizin... Nasıl, Avrupa'da, insanlar birbirinin gırtlağını sıkarken, nasıl o insanlar, bırakın hayvanları, insanları engizisyon mahkemelerinde perişan ederken, bizim ecdadımız, fakir fukara insanlara, yolda kalmışlara, hatta, göç edemeyen göçebe kuşlara, uçup gidemeyen kanadı kırık leyleklere, fakir olduğu için evlenemeyen kızların evlenebilmesi için kendi servetini seve seve vakfetmiştir. Bu güzel insanların, insanlığa yapmış olduğu bu hizmetlerin daha önceki bu vakıf tüzüklerini bugünkü dilimize kazandırmak ve dünya insanlığına, Türk insanının nasıl yüce insanî değerlere sahip olduğunu göstermek, Sayın Bakanım, biz onların torunlarına düşüyor.

Asıl ikinci vurgulamak istediğim konu, bugün, 2000'li yıllarda, dünyanın karşısındaki en önemli sorunlardan biri, bölgeler arasındaki gelir bozukluğudur, bu dengesizliktir, ekonomik dengesizliktir. Bu vahşi kapitalizmin terbiye edilebilmesi için, insan faktörünün düşünebilmesi, sadece benmerkezci bir dünya görüşünden bütün insanları düşünen bir dünya görüşüne dönüşebilmesi için, bizim ecdadımıza bu vakıfları kurduran kültüre ve insanî düşünceye, sadece bizim değil, tüm dünya insanlığının ihtiyacı vardır.

Bugüne geldiğimizde, Türkiye'de 4 500 vakıf vardır. Vakfın temelinde, kendinize ait olan bir malın, mülkün, paranın başka insanların hizmetine sunulması yatmaktır. Bugün Türkiye'ye baktığımızda, maalesef, birçok vakfımız siyasete alet edilmekte veya insanlar, bırakın kendi paralarını vakfetmeyi, o vakıflar vasıtasıyla çıkar sağlamak için, maalesef, vakıfları istismar ettiklerini görüyoruz. Vakıflar, soygun vasıtası olarak kullanılmaktadır. Bu, daha çoğunlukla, bilhassa kamu kuruluşları içerisinde kurulan, devlet kuruluşları içerisinde kurulan şahsa bağlı vakıflarda olmaktadır. O genel müdürle, o müsteşarla, o belediye başkanıyla toplanan paralar, maalesef, onun dönemi bittikten sonra iç edilmektedir. Bu nedenle, kamu içerisinde kurulacak olan vakıfların, şahsî değil, mutlaka tüzelkişilik üzerine kurulmasının şart olduğuna inanıyorum.

Böyle bir kanuna niçin ihtiyaç olmuştur: Vakıfların elinde, şu anda 19 675 iş hanı ve bina, 35 556 arsa ve tarla vardır. Bunların 41 720 tanesi akar, 13 511 adedi hayrat vasıflıdır. 21 082 adet kiracısı olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye'nin emlak bakımından en zengin kuruluşudur. 21.1.1998 tarihinde çıkan 4331 sayılı Kanunda -o gün bu kanunu çıkaran milletvekillerimiz de, pek tabiî olarak, vakıfların, o tüyü bitmedik yetimlerin hak ve hukukunu koruyabilmek için "biz, enflasyonun altında bir kira artışını kabul edemeyiz" diyerek- "enflasyonla ve rayiç ve emsal değer dikkate alınarak kiralar ayarlanır" hükmü getirilmiştir.

4331 sayılı Kanun, 16 274 kiracıya uygulanmaktadır. 1 Kasım 1999 tarihi itibariyle, 13 803 kişi kira sözleşmesi imzalamış, 2 401 kişi kira bedellerini yüksek buldukları için sözleşme imzalamamış ve hukuka başvurmuşlardır. Şu anda, Genel Müdürlüğün kiracılarıyla toplam 20 000 civarında bir mahkemesi vardır, dosyası vardır ve bu davalar 88 avukatla takip edilmeye çalışılmaktadır.

1999 yılında elde edilen kira gelirleri, takriben 12 trilyon lira olarak belirlenmiştir. 2000 yılında ise -eski kanuna göre beklenen, eğer bu kanun çıkmayacak olsaydı- 19 trilyon lira civarında bir kira geliri tahmin ediliyordu. Bu kanunla birlikte, Genel Müdürlüğün, takriben 15 trilyon lira civarında bir kira geliri olacağı tahmin edilmektedir. Arada 4 trilyon lira civarında bir fark olacaktır; ama, bu farkın, sözleşme imzalamayan insanlarla yapılacak sözleşmelerle kapanacağı düşünülmektedir.

Şimdi, hem sorunlar çözülecektir hem de bu kanun tasarısıyla, halk ile, vakıf kiracıları ile Genel Müdürlük arasındaki sorunlar çözülecektir; ama, benim şahsî kanaatim, bu, rölatif bir sebeptir; asıl sebep...

Biraz önce çıkarmış olduğumuz kanunla, hükümetimiz, çok ciddî bir ekonomik kararlılık sergilemektedir. Nedir o kararlılık; kira kanununda, biraz önceki kanunla yüzde 25 sınır getirdik. Halbuki, kiralardaki temel mantık ve doğrusu, enflasyonla doğru orantılı olan bir yaklaşımdır ve ekonominin şaşmaz, hiç değişmeyen kanunu, arz-talep dengesidir.

Şimdi, hükümetimiz, 2000 yılında enflasyon oranını yüzde 25 olarak belirlemiştir ve bunun da arkasında olduğunu ve bu hedefi mutlaka gerçekleştireceğini, uygulamalarıyla bütün Türk Milletine göstermektedir. Hükümet, enflasyonun yüzde 25 sınırını geçmemesi için alınması gereken her türlü ekonomik ve psikolojik tedbirleri almaktadır. Gelecek yıllarda da enflasyon, tek haneli sayılara, oranlara düşmek zorundadır. Biz, Avrupa Birliğine girmeyi hedeflemiş ve Avrupa Birliğine giriş tarihi olarak 2004, 2005 yıllarını hedeflemiş bir hükümetiz, bir parlamentoyuz, bir devletiz. Kendi milletimizi Avrupa Birliğinin standartlarına götürmeyi, aynı yaşam şartlarını, aynı demokratik ve insan haklarını vermeyi hedeflemişiz. Avrupa Birliğinin olmazsa olmaz koşullarından biri de enflasyon oranlarının ortalama yüzde 3 oranında olması zorunluluğudur. Eğer, siz, enflasyonunuzu, hâlâ yüzde 10'ların üzerinde, hâlâ yüzde 25'lerin üzerinde gerçekleştirirseniz, o zaman, hiç kusura bakmayın, Avrupa Birliğine diyecek tek bir sözünüz olmaz. Biz, bütün parti grupları olarak ve bütün Parlamento olarak, Avrupa Birliğini hedefleyen bizlerin, mutlaka, enflasyonu yüzde 3'lere çekme zorunluluğumuz vardır. İşte bu nedenle, kira kanunlarındaki ve ekonomideki diğer adımlar atılmaktadır.

Bu açıdan, vakıflarda uygulanacak olan bu kira kanunu tasarısı ve daha önce çıkarılan kanun, uygulanan ekonomik politikalarla doğru orantılıdır, mantıklıdır ve doğrudur.

Bu hükümete ve hepimize düşen görev... Enflasyon canavarını, yirmi yıldır devam eden, bir gelişme politikası olarak izlediğimiz ve ciddî bir mücadele içerisine girişmediğimiz enflasyonu, bu hükümet, kesin bir kararlılıkla düşürmeyi hedeflemiştir, mutlaka, ama, mutlaka düşürecektir.

Bu nedenle, bu kanun tasarısının ve bundan önce çıkan kanunun Türkiye ekonomisine çok büyük katkılarda bulunacağını ifade ediyor; Grup olarak, bu nedenle, bu kanunları desteklediğimizi bildiriyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yakın.

Tasarı üzerinde, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Esasında, ben, bugün, vakıflar üzerinde bu konuşmayı yapmayacaktım, sadece gayrimenkul kiraları üzerinde konuşacaktım; ama, nedense, bugün, hiç görmediğim şekilde ve hiç rastlamadığım şekilde Sayın Başkanda bir asabiyet gördüğüm için, bizim gayrimenkul kiralarındaki konuşmamızı kestiği için, orada söyleyemediğimiz lafları burada söylemek zorunda kalacağız.

Sayın Başkan, bir şey söylemek istiyorum. Şu elimde gördüğünüz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından bütün milletvekillerine gönderilen kanun tasarılarının sıra sayılarını belirten basmayazı. Şimdi, ben, gayrimenkul kiraları hakkındaki kanun tasarısını ele alıyorum ve hükümetin gerekçesinde 3 nokta görüyorum. Kendisi gerekçede ne diyor: Bir tanesi, ekonomi kurallarına göre, hak ve nasafete uygun ücret tespitinden bahsediyor; ikincisi, köylerden kentlere büyük göç olduğunu ve afetlerden dolayı konut açığı olduğunu belirtiyor ve bu tasarının getirilmesine gerekçe olarak bunlari öne sürüyor. Bu hükümet, bunları öne sürdüğü zaman, bir muhalefet partisi milletvekili olarak, bu konulara ait görüş bildirmek bizim en tabiî hakkımızdır; ama, siz diyeceksiniz ki, bunu yürütme maddesi üzerinde neden yaptınız? Onu da söyleyelim; zaten 3 maddelik bir tasarı, bu kanun tasarısının iyice anlaşılabilmesi için Mecliste birkaç yıldan beri uygulanan bir konsensüs var, o da nedir: 2 - 3 maddelik bu tip önemli tasarılarda, yürürlük maddeleri üzerinde de, sanki tümü üzerinde konuşuyormuş gibi, 5 dakika veya 10 dakika konuşmacılar görüşlerini belirtiyorlar ve hükümet de, arzu ederse, anında cevabını veriyor.

Onun için, Sayın Başkan, burada, tekrar, çok kısa olarak söyleyeceğim konu şu: Zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Başkan bu iki tasarıyı birleştirmek istedi "çünkü, aynı manadadırlar, ikisinin de gayesi şu: Türkiye'de enflasyon düşüyor, düştüğü için gayrimenkul kiralarındaki artışı da yüzde 25'e çekmek istiyoruz -çünkü hedefimiz budur- bu hedefe göre, kira artışlarını da yüzde 25'te birleştirirsek, enflasyonu düşürmeye öncelik tanırız." Böyle düşündünüz; ama, bir teknik sebepten dolayı ikisi ayrı ayrı geldi; yoksa, Plan ve Bütçe Komisyonu Sayın Başkanı bu iki tasarıyı birleştirerek Genel Kurula sunmak istiyordu.

Şimdi, Sayın Başkanım, acaba enflasyon düşüyor mu düşmüyor mu; bu konu çok önemli. Nereye bakacağız; Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına bakacağız. Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre, enflasyon, 2000 yılının ocak ayında, sizin, memurların, işçilerin maaş artışlarını yüzde 15'le sınırladığınız bir dönemde, elektrik fiyatlarında yüzde 5 sübvansiyon uyguladığınız bir dönemde, akaryakıt fiyatlarını normal olarak artırmadığınız bir dönemde dahi yüzde 5,8 artar ve yıllık yüzde 68'e çıkarsa, o dönemde enflasyonun düştüğüne bizi ikna edemezsiniz. Gelelim, uygulamış olduğunuz ileriye dönük politikalarla enflasyon düşer mi konusuna; bir de bu uygulama var. Şimdi, bunun için de bakıyoruz, mesela, ondört gün içerisinde, repodaki faiz oranı yüzde 37'den yüzde 52'ye çıktı; bono satışlarınızdaki faiz 10 puan artarak, yüzde 37'den yüzde 47'ye çıktı. On gün içerisinde, repoda yüzde 70, hazine bonolarında yüzde 30 faizleri artırırsanız, o zaman, bütün millette, bu enflasyon tahmininin tutmayacağı yönünde bir şüphe olur. Araştırma kuruluşları var, halka soruyorlar; şubat ayında soruyorlar, halkın yüzde 62'si "enflasyonun düşeceğine inanmıyorum" diyor. Neden; biz bunu istediğimizden değil. Bizce bunun en büyük sebebi, Türkiye Cumhuriyetinde kayıtdışı ekonominin, bugün, hemen hemen, kayıt içindeki ekonominin yüzde 50'sinden fazla olmasındandır. Siz, bütün vatandaşları, Türkiye'de yaşayan bütün insanları kayıt içerisine çekemezseniz, öyle, birtakım yapmacık kanunlarla enflasyon düşmez. Eğer düşecek olsa, sosyalist düzenlerde düşerdi. Neden bu sosyalist dünya yıkıldı 1990'larda, neden çöktü? Onlarda bu daha çok emir altına alınmıştı, her şey emir altına alınmıştı.

Şimdi, siz, burada gelip diyorsunuz ki "evet, Türkiye'de 300 000 tane konut açığı var, bunu kapatmamız lazım." Bunun yolu nedir; inşaat yapımını hızlandırmaktır. Şimdi, inşaat yapımını nasıl hızlandırmanız gerekecektir? Birincisi, 1980'li yıllarda olduğu gibi, ucuz toplukonut yapmayı özendirmemiz lazım, bunun için gerekli kredi desteğini vermemiz lazım. Şimdi, böyle bir çalışma yok, konut yapımına doğru bir hızlandırma yok. Bırakın konut yapımlarını, afet bölgelerinde... Ki, yine siz burada yazmışsınız, demişsiniz ki "afet bölgelerinden dolayı konut açığı çıktı." Ben de diyorum ki, afet bölgelerinden dolayı konut açığı çıktıysa, siz, kalıcı konutlara beş aydan beri neden başlamadınız? Bunu sormak bizim en tabiî hakkımız. Acaba, bu yapacağınız kalıcı konutlar da, prefabrike konutlar gibi içine girilmeyecek konutlar mı olacak? Gidip de hükümetin "ne olur depremzedeler, gelin bu konutlara girin, biz mahcup olduk" diyeceği konutlar mı olacak? Bunları biz size soruyoruz. Bunların da yolu, gerçekten plan yapmaktan geçer. Siz isteseniz de istemeseniz de, bizim burada sözümüzü kesseniz de kesmeseniz de halk bunları görüyor ve yaşıyor. Yoksa, biz, hiçbir zaman için, kiraları niye yüzde 25'le sınırladınız demiyoruz; ama, şu bir gerçektir: Eğer Türkiye'de enflasyon yüzde 25'lerde değil de yüzde 50'lerde seyrederse, siz hangi kanunu alırsanız alın, o kiralar yine yüzde 50'ye çıkar; ama, siz enflasyonu yüzde 25'e ve onun altına düşürecek olursanız, ne yaparsanız yapın, o kiralar yüzde 25'e düşer; bu, ekonominin tabiî kuralıdır. Sizin, bilhassa Anavatan Partisinin, bu kanunu getiren sayın hükümetin getirdiği, on yıldan beri uyguladığı, yirmi yıldan beri uyguladığı ana prensip, liberal ekonominin temel şartları bunlar zaten.

Sayın Başkan, Vakıflar Kanununda ise üzerinde en çok duracağım iki konudan bir tanesi şu: Haksızlık... Nedir haksızlık: "Efendim, biz, geçen sene kiraları çok yüksek artırdık; bu kiraların çok yüksek artmasına itiraz eden 4 000 civarında, 2 400 kişi anlaşma yapmadı bizimle; biz bunları mahkemeye verdik, hem de fazlasıyla şimdi kira alacağız; bu kiradan alacağımız gelir, diğer 4 trilyon civarındaki -burada yazmışsınız, gerekçeniz burada; siz yazmışsınız- kaybımızı önleyecek; 12 000 kişinin..." Ben de diyorum ki, bu, günah değil mi?! Siz, bir konu yapmışsınız; nedir, gelir artırmışsınız. Bir insan, en tabiî kanunî hakkını kullanmış, mahkemeye müracaat etmiş, adalete müracaat etmiş; demiş ki "sen, bu sene bu vergileri çok artırdın; 300 artırdın, 500 artırdın." Ben, onun felsefesine doğru yanlış diye girmiyorum; ama, vatandaş inanmış ki, kendisine bir haksızlık yapılmış; bunun için mahkemeye müracaat etmiş, kanunî hakkını kullanmış, demokratik hakkını kullanmış. Siz, bunu cezalandırıyorsunuz "sen, niçin, gelip de benim dediğim emre uymadın; neden vatandaşlık, bireysellik hakkını kullandın, mahkemeye müracaat ettin; senden alacağım fazla parayla 12 000 kişinin kiralarını azaltıyorum" diyorsunuz. Bu, haksızlık; yani, siz isteseniz de haksızlık, istemeseniz de haksızlık.

Vakıflarla ilgili üzerinde çok durduğumuz ikinci konu şu: Vakıfların çok çeşitli malları var. Bir kısmı var ki, küçük evleri, dükkânları var; zaten, o bakkallar günlük satış bile yapamıyor; onlardan sizin yüzde 25 değil, hiç kira artırmamanız gerekiyor; ama, bir de var ki, Mısır Çarşısı gibi, Kapalıçarşı gibi, Türkiye'nin en büyük rant yapan yerleri de vakıfların. O yerlerde, gittiğiniz zaman Mısır Çarşısına, Kapalıçarşıya, insanın, bir dükkânı, milyarları bırakın, trilyonlara yakın hava parasıyla devrettiği bir yerde, siz, onun kirasını yüzde 60 enflasyona göre değil de yüzde 25'e göre artıracağım derseniz, haksızlık yaparsınız.

Siz, yine, geldiniz; Sayın Bakanım, Genel Kurulda da, Plan ve Bütçe Komisyonunda da "12 000 civarında işçiye yurt veriyoruz, daha fazla para bulsak daha fazla yurt yaparız; Mevlevî Tekkesi yandı; ben, bundan dolayı çok üzülüyorum, bunu tamir etmek istiyorum" dedi. Bunun için size gelir lazım. Bu gelirlerde -ben de söylüyorum- mesela, herhangi bir küçük dükkânda günlük nafakasını çıkaran insanların kirasını artırın demiyorum; ama, hakikaten, milyarları bırakın, trilyonlara yakın, 300-500 milyar lira hava paralarıyla devredilen önemli vakıf dükkânlarınızın da kirasını yüzde 60'lardan yüzde 25'e düşürmek haksızlıktır. Oradan getiremediğiniz gelirlerle tamir edemeyeceğiniz ecdat yadigârı camiler, medreseler, türbeler, kervansaraylar birer yıkık olarak kalırsa, hasarlı olarak kalırsa, bunun vebali de sizin olur diyoruz. Bunları demek de, bizim muhalefet olarak en tabiî hakkımızdır.

Şimdi, bakın, getirmiş olduğunuz bu sınırlamalarla, yüzde 25 sınırlamalarla ne yaptınız; Türkiye Cumhuriyetinin 1957'de kaldırdığı, 1960'ta tamamen kaldırdığı Millî Koruma Kanununa benzer bir kanun getirdiniz; yani, kırk yıl geçmiş aradan... Biz, 21 inci Yüzyıla gelmişiz, bütün dünyaya, Avrupa Birliğine entegre oluyoruz; siz hâlâ kalkıyorsunuz, kırk elli yıl önce kaldırdığımız Millî Koruma Kanununa benzer kanunlarla enflasyonu düşürmek istiyorsunuz, kanun getiriyorsunuz. İşte, irtica buna denir; geriye gitmek buna denir. Gelin, bunları, gerçekleri görün.

Size bir şey daha söyleyeyim: Eğer hakikaten köylüyü, işçiyi, memuru düşünüyorsanız, yüzde 62-66 enflasyon olduğu bir yerde, ona yüzde 25 zam vermeyin; bu, ona, en büyük yazık, en büyük haksızlıktır. Siz onların hakkını verin. Şu Türkiye Cumhuriyetinde 80 milyon lira bir asgarî ücretliye para veriyorsanız, en büyük haksızlık budur.

Onun için son sözümüz şudur: Siz, şimdi, zaten, hükümet politikası olarak da, Avrupa Birliğine girdiğimiz dönemlerde, halkı köylerden kentlere çekmek istiyorsunuz ve kentlere büyük bir göç olacaktır. Bu göçlerle köylerden gelen insanlara yeni konut yapmanız için Türkiye çapında konut yapmayı teşvik etmeniz gerekmektedir. Size bir misal vereyim: 1997 yılında 11 milyon metrekare konut yapılmışken, 1999 yılının ilk dokuz ayında bu 5 500'e düşmüştür. Demek ki, siz, hemen hemen 1997'den bugüne kadar konut yapımını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Polat.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – İspir'e gel, İspir'e...

ASLAN POLAT (Devamla) – İspir'e 25 Şubatta hep beraber gidelim, kurtuluşuna. 25 Şubat, unutmayın...

Sayın Başkanım, son olarak şunu söylemek istiyorum: Bu kanun tasarıları konut yapımını teşvik etmeyecektir. Konut yapımı teşvik edilmeyince, evi olmayan insanlara yardım getirilmeyecektir; bunlara fayda getirmiş olmayacaksınız. Bunların tek yolu, liberal ekonominin, gerçekçi ekonominin, piyasa ekonomisinin dediği gibi, hayatın şartlarına, piyasanın şartlarına uymaktır.

Onun için, size, tekrar, son sözümüz şudur: Konut kiralarını öyle sınırlamalar yerine, işçinin, memurun hakkını verin, onlar hakkı olan kiralarda otururlar.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarında alkışlar; DSP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN – Efendim, tasarının tümü üzerinde Hükümetin söz talebi vardır.

Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkanım, muhterem milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, en derin saygılarımla selamlıyorum.

Yüce Heyetiniz, biraz önce, 6570 sayılı Kanunda bir maddenin değiştirilmesine ilişkin hükümet tasarısını ekseriyetle kabul buyururken, Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi temsilcisi arkadaşlarım "bu gerçekçi değildir, yıl sonunda enflasyon yüzde 25'te kalmaz, daha yukarılarda bir rakamda teşekkül eder; olmaz" dediler.

Şimdi, bu Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılmasına dair hükümet tasarısını görüşüyoruz. Halen, biz, yüzde 62 olarak vakıf kiracılarından yasal olarak gelir elde etme, kira bedeli alma hakkına sahip iken, kendi rızamızla, ama, adalet anlayışımızın bir gereği olarak, hakkaniyeti elde etme arzumuzla "biz yüzde 62 almayacağız, yüzde 25 alacağız, yüzde 37'yi vakıf kiracısına bırakıyoruz" diyoruz. Yine, aynı muhalefet anlayışı, Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi temsilcileri tarafından ortaya konuluyor.

Sayın milletvekilleri, biraz önceki mantık doğruysa, 6570 sayılı Yasadaki mantık doğruysa, şimdi doğru olması mümkün değil, yanlış; şimdiki mantık doğruysa o zaman farklı olması gerekir. Bakın, Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Demokratik Sol Parti Grupları, biraz önce, destek vereceklerini, desteklediklerini söylediler; onlara teşekkür ediyorum. Aynı şekilde, eleştirileri nedeniyle de teşekkür ediyorum Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi temsilcisi arkadaşlarıma; ama, bir şeyi de hatırlatmadan geçemeyeceğim; şu anda, 21 000 vakıf kiracısı, çoluğuyla çocuğuyla, eşiyle dostuyla, yakınıyla, gözünü, televizyona, yani millî iradenin tecelligâhı Yüce Parlamentoya dikmiş vaziyette. Biz, yüzde 62 değil, yüzde 25 alalım, daha önce yasa böyle demiş, fazla olmuş dediğimiz vakit, o zaman, siz, vakıf kiracılarının karşısına hangi gerekçeyle çıkıp da, kendilerinin lehine olacak bir yasa tasarısı görüşülürken aleyhlerinde tutum aldığınızı izah edebileceksiniz?!

DYP sözcüsü Sayın Dönen, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili gerekçelerini kendi anlayışıyla sergilerken gördüm ki, yasa tasarısını -kusura bakmasın- hiç anlamamış; zahmet verip hiç de okumamış.

Değerli arkadaşlarım, Fazilet Partisi temsilcisi Sayın Musa Uzunkaya, hükümetin iki partisi tarafından, daha önce, mevcut kira yasasının getirildiği şeklinde bir tespitte bulundu. Doğrudur; ama, hükümetin iki partisi tarafından Yüce Parlamentoya sunulan ve kabul edilen o yasa tasarısının, daha önce 54 üncü hükümet döneminde de, Refahyol döneminde de Adalet Komisyonunda uygun bulunan tasarı olduğu doğrudur.

O zaman, mesele, yüksek olan kira bedellerini hangi grubun getirdiği, Parlamentonun hangi organının nasıl tavır aldığı mıdır; yoksa, hükümet olarak yeni bir yaklaşımla, yıl sonunda enflasyon hedefi yüzde 25'tir dediğimiz bir dönemde, üstelik kira kanunuyla bu geliri her ay alma hakkına sahipken, daha önce getirilen yasayla -benim anlayışıma göre- hakkaniyete uymadığını gördüğüm_ Sayın Aslan Polat diyor ki: "Mısır Çarşısı, Kapalıçarşı..." Peki, ben davet edeyim, hadi Mısır Çarşısına bir gidelim, hadi Kapalıçarşıya, hadi bir başka yere, hangi yer diyorsanız gidelim...

Sayın milletvekilleri, sekiz aydan bu yana, Fazilet Partili, Doğru Yol Partili milletvekillerinin önderliğinde olanlar dahil, yüzlerce vakıf kiracısıyla görüştüm; en az 30-40 vilayetten yüzlerce vakıf kiracısı temsilcisiyle görüştüm. Şimdi, ya bana, bugüne kadar, kendi ilindeki vakıf kiracılarını getirip görüşmemi isteyen Fazilet Partisine, Doğru Yol Partisine mensup milletvekilleri yanlış söylüyordu ya da burada, grup temsilcisi, gruplarının eğilimini doğru yansıtmıyor; bu ikisinin de aynı anda doğru olması mümkün değil.

Bu talep, vakıf kiracılarından geliyor. Bu talep vakıf kiracılarından geliyor; ama, bakmayın, 4 trilyon filan diyoruz. Ben, sayıları 12 000 küsur, 13 000 küsur olan, sözleşme imzalayan insanların da haklarının haleldar olduğunu düşündüğüm için, yüzde 25 yapalım ki, bir denge oluşsun; devlet olarak, daha önce üç kuruş fazla almışsak, bu defa, biz, o hatayı diyelim ya da fazla almayı diyelim ya da yasanın fiiliyattaki uygulamasından çıkabilir bazen arıza... "Mısır Çarşısı" diyor... 26 milyon lira olan kira bedelini, yasa öyle emrettiği için ya da yasayı öyle uygulamayı tercih ettiğiniz için, 260 milyon liraya çıkarırsanız, bunun adı adalet olmaz. Bunun adı, adalet olmazsa -sekiz ay önce de söyledim, her yerde de söyledim- bunun adı, devletin vatandaşına zulmetmesidir ki, çağdaş devlet, vatandaşına zulmedemez; çağdaş devlet, vatandaşıyla mahkemelere düşemez dedim.

Sayın milletvekilleri, orada 4 trilyon dediğim gelir kaybıyla ilgili bir açıklama yapayım...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sayın Bakan, Sayın Metin Gürdere'ye söyleyin; o zulmü, o yaptı çünkü... Sizin partinizden...

BAŞKAN – Efendim, lütfen, müdahale etmeyin.

Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Sayın milletvekili, eğer "o yaptı" fikrinizde samimiyseniz, bir şeyi de söyleyelim ki, Metin Gürdere Bakanımız döneminde, bu yasa tasarısının Yüce Parlamentonun onayına sunulduğu dönemde de, siz, yine muhalefet yapıyordunuz. Kira kanunuyla rakamları yükseltelim derken, kira kanununa muhalefet ediyorsunuz. Şimdi, yeni bir kira kanunu tasarısıyla kira bedellerini aşağıya indirelim diyoruz, yine, siz, Fazilet Partisi olarak muhalefet yapıyorsunuz, hangisi doğru?

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Bunun düzyolu nerededir, düzü gösterin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Şimdi bakın...

BAŞKAN – Müdahale etmeyin efendim. Lütfen...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Her sorunuza yanıt veririm.

Bakın, serbest piyasa ekonomisinde bu böyle olur mu mantığıyla sıraladığınız örnekler var; ben size söyleyeyim.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Popülist yaklaşıyorsunuz.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Londra'da, yani serbest piyasa ekonomisinin kaynağı sayılabilecek İngiltere'nin başkenti Londra'da, bahçenizdeki ağacın dalını istediğiniz gibi kestirmez size belediye. Serbest piyasa ekonomisi var, burada doğdu, bu bahçedeki ağaç benim, istediğim gibi keserim, budarım diyebilir misiniz; diyemezsiniz.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Bizde de vardır.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Yine, serbest piyasa ekonomisi... Ben, sizin huzursuzluğunuzu anlıyorum... Huzursuzluğunuzu anlıyorum; çünkü, bugüne kadar o kitleyi, o vakıflar eliyle, vakıflar imkânlarıyla -hani, vardı ya bir zamanlar bahçe modeli, arka bahçe, ön bahçe- kendi tapulu arazilerinizden sayagelmişsiniz, siyasî taban olarak öyle sayagelmişsiniz. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekili, Yüce Parlamentoda, Vakıflar Genel Müdürlüğü katma bütçeli daire olarak sayılıp, 2000 yılı bütçesinde 228 milyar uygun görülürken neredeydiniz Doğru Yol Partisi ve Fazilet Partisi Grupları?

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Açın bakın nerede olduğumuzu görürsünüz.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – DYP temsilcisi Sayın Dönen, ben, o rakamların hepsini, Plan ve Bütçe Komisyonunda, hiçbir parti farkı gözetmeksizin, her bir arkadaşıma, her seferinde sunmadım mı?! "Açıklamadı" diyorsunuz.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sunmadınız.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Beyefendi, siz, eğer, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşulanları alıp incelemek zahmetine katlanmadan buraya gelip de suçlamak...

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Komisyonda görüşülürken sunmadınız.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – İşte onun için diyorum ki, araştırmadan konuşuyorsunuz; işte onun için, anlamamışsınız diyorum; işte onun için, zahmet buyurup şu tasarıyla ilgili araştırmaları yapmamışsınız diyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Hayır, burada senin mantığını anlamak mümkün değil Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Bakın, burada rakamlar ortada. Bu rakamlarla söylemişiz gerekçemizde. Yaklaşık, burada 2 401 dediğiniz o sözleşme imzalamayan kişiler şu anda Yargıtaya göre de, mahkeme kararlarına göre de fuzulî şagıl konumunda. Onlarla ilgili, biz, bunlar sözleşme imzalamamış, geri kalan 13 000 küsur insan imzalamış, isterlerse bu 2 401 kişi imzalamasın mı dedik; hayır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün ilgili servisleri, hukuk neyi emrediyorsa, ilgili yasa neyi icbar ediyorsa onu yapmışlar; hukukun yoluyla, tahliye davaları, fuzulî şagıl konumundaki kişilerle ilgili hukuki prosedür işletilmiş; ama, sonuçta o 2401 kişi, kendisine göre haklı sebeplerle sonuçta sözleşme imzalamıyorsa, sonuçta iki sene üç sene o davalar sürüyorsa, temyiz aşamasıyla beş yıl sürüyorsa, devlet ile vatandaş arasındaki bu ihtilafın, adalet sistemine de yansıyan bir yanı var; onca mahkeme, onca hâkimimiz, onca mahkeme personelimiz, bir de bu işle uğraşıyor; ama, yanı sıra da, o geliri alamıyorum diyorum; onu hesepladığım vakit, yine, devlet olarak ben kârdayım diyorum.

Şimdi, neyi, nasıl, ne şekilde sorarsanız, o şekilde yanıtlayayım. Ben, 228 milyar lirayı uygun gördünüz diye bir gram şikâyetçi olmadım yüksek huzurlarınızda, hatta vermeyin dedim. Neden; önümüzdeki günlerde, Vakıflar Bankası Teşkilat Kanununda değişiklik öngören bir kanun tasarısıyla yüksek huzurlarınıza geleceğim -bunu daha önce de arz etmiştim- B Grubu yüzde 20 hissenin satımıyla, yaklaşık 400 milyon dolarlık bir gelir elde edeceğiz Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak ve ondan sonra, işte o "ecdat yadigârı" diye her bir konuşmacının başladığı yadigârlar, yani, her gün ölüme terk edilmiş o yadigârlar, o tarihî eserler, Selçuklu eserleri ile bize, bugüne emanet edilmiş başka başka uygarlıkların eserleri; ama, bizi biz yapan o kimliğimizin temel taşı eserler "bütçede ödenek yoktu, bu sene 228 milyar verildi, o oldu bu oldu" mazeretine sığınmadan ve yüksek tasviplerinizle o yasa tasarısı geçtiği andan başlayarak "hadi, tarihi ayağa kaldıralım" kampanyasını yine birlikte açıp, bir yılda, birbuçuk yılda, Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin sınırlarında, bize namus olarak emanet edilmiş, geçmişten kalma ne kadar eserimiz varsa, hepsini ayağa kaldırmanın şerefini hep beraber paylaşalım diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Bakan Doğru Yol Partisine yönelik bir sataşma yaptı; müsaade ederseniz buradan konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bedük, çok kısa lütfen, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeyecek şekilde; rica ediyorum.

Buyurun efendim.

VII. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair KanunTasarısının görüşmeleri sırasında, Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın, konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle açıklaması

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk kültüründe var olan ve vakıf müessesesi gibi çok önemli bir müessesenin korunması ve kollanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görevi bulunan bütün milletvekillerinin olduğu kadar siyasal partilerin de hedefidir, amacıdır ve görevidir. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, vakıfların mal varlığını korumak ve kollamak için üzerimize düşen görevi yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz.

Sayın Bakanın, özellikle Doğru Yol Partisine yönelik, devamlı olarak, sataşmaya neden olacak şekildeki müdahalesini çok yadırgadım ve kendisine yakıştıramadım. Pek tabiî ki, Doğru Yol Partisi, vakıflarla ilgili görüşlerini burada ileri sürecektir, vakıf mallarının korunması için üzerine düşen görevi yapacaktır; bu milletin malının korunması için ne gerekiyorsa, üzerine düşen görevi yapmak, boynunun borcudur, görevidir ve sorumluluğudur. Bundan rahatsız olmamak lazım Sayın Bakan. Bu rahatsızlık sizi üzmesin, bundan memnuniyet duymanız lazım. Bunu dile getirmekten bizim gurur duyduğumuz gibi, sizin de mennuniyet duymanız lazım. Size yol gösteriyoruz. Muhalefetin açıklamalarını, hiçbir suretle, yıpratıcı, yıkıcı değil, size yol gösterici, aynı zamanda, o malların korunması için üzerine düşen görevin, sorumluluğun idraki içerisinde yapılmış olan söylemler olarak alın lütfen.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Şahsı adına...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Bir hususu açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Ben, Doğru Yol Partisine sataşma içinde olmadım, sadece Doğru Yol Partisi temsilci karşı olduğunu söyledi; öyle anlıyorum ki, Doğru Yol Partisi Sayın Grup Başkanvekili, sözcülerinin konuşmasını herhalde izleyememişler; ki, o konuşmayı izleyen herkes, DYP'nin karşı olduğunu söyler; onu söylüyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Karşı çıktığımız yönleri var.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Karşı çıkıyorsanız, o zaman bunun neresi sahip çıkmak Sayın Başkanvekili?

SAFET ARIKAN BÜDEK (Ankara) – İlle de sizin söylediğiniz gibi yapmak zorunda değiliz Sayın Bakan.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Hayır efendim; mesele vuzuha kavuşmuştur. Grup Başkanvekiliniz de ifade etti.

Teşekkür ediyorum.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. – Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/606) (S. Sayısı : 312) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 312 sıra sayılı Vakıflara ait gayrimenkullerin kiralarını 2000 yılı için yüzde 25 artışla sınrlayan kanun tasarısının geneli üzerinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı, hükümetin bir itirafnamesidir, aczidir, beceriksizliğidir. Niye; Sayın Bakan diyor ki "20 000 Vakıf kiracısının birçoğuyla mahkemeliğiz, birkısmı da sözleşmeleri imzalamadı" peki, kim uyguladı bu kanunu? Siz çıkardınız... Sayın Bakan, içerisinde bulunmasa da, koalisyon ortağı olan DSP ile Anavatan zamanında çıkarıldı. Değerli arkadaşımız Sayın Metin Gürdere'nin, Vakıflardan sorumlu Bakan olarak, gayretle Plan ve Bütçe Komisyonunda bizim de müzakerelerinde bulunduğumuz o safahattan geçirilerek, Genel Kuruldan 23.1.1998'de çıkardığı -1998'in Ocak ayında; demek ki, takriben bundan iki yıl önce- 4331 sayılı Kanun... Bunu uyguladılar, bu hükümet de uyguladı ve şimdi "bu kanunda büyük haksızlıklar var, zulüm oluyor..." Bu zulmü siz yapıyorsunuz; yani, sizin idareniz yaptı. Ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim; siz, o zaman bütün takdir haklarını yanlış uyguladınız. Kanun, size, vatandaşlara zulmedin diye yetki vermedi ki, vatandaşlara insaf içerisinde kira uygulayın. Zira, birçok yerlerde Vakıf kiraları çok düşüktü, Metin Gürdere arkadaşımız da onun için gayret etti; bir emanettir, vakıfların hukukunun, hakkının korunması lazımdır, kiraları makul seviyeye getirelim diye yetki istedi, komisyon ve Meclis de yetki verdi, uygularken zulmediyorsunuz. Demek ki, takdiri keyfî yaptınız, yerinde yapmadınız. Biz, bu kanuna karşı değiliz ha, yanlış anlaşılmasın, bu kanunun çıkmasını istiyoruz biz; ama, sizin beceriksizliğinizi de buradan millete duyurmamız lazım. Şimdi, televizyonlarının başında seyreden vakıf kiracıları, tabiî, merakla bekliyorlar. İki yıl bu kanunu uygulamışsınız, iki yıl bunlara kan kusturmuşsunuz, şimdi, bunu düzelteceğiz diyorsunuz; ama, siz, yine, onlara kan kusturacaksınız; çünkü, sizde insaf yok. Takdirleri niye doğru yapmıyorsunuz? Takdir komisyonlarını niye yerli yerine tespit etmiyorsunuz? Değerleri niye insaf içerisinde tespit etmiyorsunuz? Evet, bu hükümetin iki ortağının sorumlu olduğu bir husustur bu.

Değerli arkadaşlar, tabiî, burada, bunları söyleyemezsiniz gerekçede. Efendim, deprem krizi var, deprem felaketi var... Türkiye'nin Erzurum'undan İzmir'ine vakıf kiracılarının kirayı ödeyememesiyle depremin ne alakası var?! Ha, şununla ilgisi var: Siz, ekonomiyi ikibuçuk senede çökerttiniz –üç seneye yakın, Anasol-D ve Anasol-M de devam ediyor– vatandaş kira ödeyemiyor, doğru. Millî gelir küçülmüş, ekonomi yüzde 6 küçülmüş, üretim gerilemiş, satışlar gerilemiş, esnaf aldığını ödeyemiyor, sattığının parasını alamıyor, satış da yapamıyor. Tabiî, çiftçiyi, memuru, emekliyi, işçiyi, tüketen insanları fakirleştirirseniz, elbette piyasa daralır, kiracılar da kiralarını ödeyemez hale gelirler. Yani, bu, bir intakı haktır; bu kanun tasarısı, bu hükümetin bir itirafnamesidir. İnsafsızca uygulamalar size ait.

Vergi Kanununda da aynı şeyi yaptınız. Büyük reform dediniz, 1998'de çıkardınız, ondan sonra 1999'da iki defa değiştirdiniz. Ne yaptığını bilmeyen hükümet ortaklarısınız yani. Anasol-D, Anasol-M, hep beraber, kumpanya halinde Türkiye'yi fevkalade kötü yönetiyorsunuz değerli arkadaşlar. Ne yapıyorsunuz şimdi; TEFE'ye endeksli kira artışını yüzde 25'le sınırlıyorsunuz, biz buna karşı değiliz; ama, inşallah, yeni uygulamalarda hata yapmazsınız.

Tabiî, biraz önce, burada, yine, gayrimenkul kiralarıyla ilgili yüzde 25 ve yüzde 10 sınır getirdik. Bütün bunlar, bir psikolojik baskıdır; yani, halkı, enflasyonu düşüreceğinize inandırmaya çalışıyorsunuz; ama, işte, ilk ocak ayı enflasyonunuzda da, TEFE fiyatlarında yüzde 6 artışla, lastik patladı; yani, IMF'yle olan anlaşmanız, daha ilk ayda, şimdi Cotarelli'ye hesap veremeyecek bir noktaya geldi. İşiniz iş tabiî...

Değerli arkadaşlar, bakın, siz, bu ekonomik programda, Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplamadınız. Dün akşam, Sayın Refik Baydur, işverenler adına şikâyetçiydi; işçiler de şikâyetçidir. Bir konsensüsle bu programa girmediniz; alelacele, IMF söyledi, dikte etti, siz de yazdınız, bastınız imzayı. Şimdi görüyorsunuz; ama, hayırlı olsun.

Değerli arkadaşlar, memura, emekliye, çiftçiye bir şey verirken, yıl sonu yüzde 25 enflasyonu esas alıyorsunuz; halbuki, 1999 enflasyonu, TÜFE olarak yüzde 69'dur. Onlara haksızlık ediyorsunuz, zulmediyorsunuz. Bunu 2000 yılındaki ödemelere aktarmanız gerekir. Onların sırtından enflasyonu düşürmeye çalışıyorsunuz; ama, vatandaştan alırken, o zaman, hiç bunu dikkate almıyorsunuz. Vergi, resim ve harçlardaki artışlara bakın, Maliyenin tebliğlerini takip edin, Bakanlar Kurulunun... Hep, 1999'un enflasyonuna göre, yeniden değerleme katsayısına göre artırmışsınız; yani, vatandaştan alırken reel enflasyona göre alıyorsunuz, vatandaşa verirken, hedef olan, hayalî olan enflasyona göre ödemek istiyorsunuz. İşte, sizin çıkmazınız burada.

Bakın, 21 Aralık 1999'da Bakanlar Kurulunun neşrettiği bir kararname var; 13758 sayılı Bakanlar Kurulu kararı... Ne deniliyor: "Bundan sonra, esnafa ve çiftçiye, piyasa faizinden yüzde 5 yüksek faiz uygulayacağım." Halbuki, cumhuriyet hükümetleri, bugüne kadar, esnafa ve çiftçiye, hep, piyasa faizinin altında faiz uygulamıştır ki, bu düşük gelirli zümreler üretim yapabilsinler, geçinebilsinler. Siz, şimdi, IMF talimatıyla, esnafı ve çiftçiyi faizle ezeceksiniz, piyasa faizinin yüzde 5 üzerinde faiz uygulayacaksınız; Bakanlar Kururu kararı bu.

Ayrıca, yine o kararnamede, 2000 yılında esnafa ve çiftçiye vereceğiniz kredileri, 1999’da verdiğiniz kredinin yüzde 55’i ile sınırlandırıyorsunuz. 2000 yılındaki TEFE ortalamasını da dikkate alırsanız, aslında yüzde 38’e düşürüyorsunuz; yani, üçte 1'e düşürüyorsunuz, daha kolay anlaşılması için söylüyorum; yani, 1999’da çiftçiye ve esnafa kredi olarak, hacim olarak 3 vermişseniz, bunu 1'e düşürüyorsunuz; faizleri de piyasa faizlerinin 5 puan üstüne çıkarıyorsunuz. Yani, ben diyorum ki, siz, çiftçiyi ve esnafı IMF’nin ipiyle asacaksınız, gücünüz yeterse.

Değerli arkadaşlar, tabiî, enflasyon hedefi şimdiye kadar -Anasol-D’nin de ve DSP’nin de, Anasol-M’nin de- hiç tutmadı. İşte ocak ayında gördük, şimdi şubat ayında da göreceğiz. Siz, tabiî, milleti böyle hayalî hedeflerle oyalıyorsunuz. Bakın, daha dün ve öbürkü gün, Hazine ihalelerinde, 12 aylık vadeli borçlanmalar yüzde 48 ve bunlar ne zaman ödenecek; 12 ay vadeli olarak, 2001 yılının şubat ayında ödenecek. Hani, 2001 yılında enflasyon yüzde 10’a düşecekti? Siz yüzde 48 faizi nasıl ödeyeceksiniz? Reel olarak yüzde 38 faiz ödeyeceksiniz demektir. Söyler misiniz, bu tablodan nasıl çıkacaksınız? Bakın, tekrar faizler yükselmeye başladı, repo faizleri yüzde 52’ye yükseldi. Onun için, bu hayali hedeflerle, lütfen milleti oyalamayın.

Değerli arkadaşlar, tabiî, vakıflar fevkalade mühimdir. Benden önce konuşan arkadaşlar, vakıfların toplum hizmetlerini, insanlara hayırlı hizmetlerini fevkalade güzel anlattılar; ama, maalesef bakın, yine Anasol-D Hükümeti zamanında, 1998’de, 4369 sayılı -çok büyük reform dediğiniz- Vergi Kanunuyla, vakıfların köküne kibritsuyu döktünüz. Bunu, 3 üncü sektörün başkanı olan Sayın Zekai Baloğlu da -feryat etti- söyledi; hatta Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: “Yetkim olsa, sadece o maddeleri veto ederdim.” Bu maddeler nedir; Kurumlar Vergisi Kanununun 14 üncü maddesi, Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesi. Rahmetli Özal, 1985 yılında, her iki kanunda da bu maddelerde değişiklik yaparak, Medeni Kanuna göre kurulan vakıflara yardımı mümkün kılmış ve yine, okul, cami, kreş, spor tesisi, yurt, huzurevi ve sağlık tesisi yapımında yardımı sınırsız hale getirmiş; ama, 1998'de o malum 4369 sayılı Vergi Kanununda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Lütfen, tamamlayın Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Devamla) – ...bunların hepsi kaldırılmış, okul, cami, kreş, spor tesisi, yurt, huzurevi ve sağlık tesisine yardım men edilmiş, yasak edilmiş; tiyatro, opera ve baleye yardım mümkün kılınmış; yani, siz, halkın faydalanacağı, vatandaşın faydalanacağı, topyekûn 65 milyonun faydalanacağı sahalara yardımı men ediyorsunuz -Anasol-D hükümetini kastediyorum tabiî burada- ve yüksek gelir gruplarının zevk sefayla temaşa edecekleri yerlere, hudutsuz yardım imkânı veriyorsunuz.

İşte, 28 Şubattan sonra gelen kâbus altında, konjonktür buna dönüştü. Millet iradesine ters işler yapıyorsunuz; Anasol-D de yaptı, Anasol-M de yapıyor. Ne yaptınız; 12 yıl kesintisiz eğitimi çıkardınız, imam hatip okullarına kaydolan talebe 100 000'den 20 000'e, 22 000'e düştü; mübarek olsun! Zaferinizdir!.. Kur'an kursları kapanıyor. 12 yaşından küçük çocuklara Kur'an kursuna gitmeyi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, konunun dışında konuşuyorsunuz. Ben de sürenizi uzatıyorum. Lütfen, teşekkür eder misiniz Genel Kurula.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Başka şeyler de söyleyeceğim bilahara; hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET TELEK (Afyon) – Kapattığınız Kur'an kurslarını biz açtık Sayın Ayhan.

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, buyurun, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını rica edeceğim.

Evvela, Sayın Devlet Bakanımızın deminki konuşmasında, benim, daha önce 23.1.1998'de çıkan 4331 sayılı Yasaya itirazımızın gerekçesinin astronomik artışlar olduğunu ifade etmiş, bu yasadaki yüzde 20...

BAŞKAN – Efendim, soru soracaksınız...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – İzah ediyorum efendim.

BAŞKAN – İzah istemiyoruz; soru sormanızı istiyoruz sizden.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Bu yasadaki itirazımın gerekçesini de ifade etmiştim.

Sayın Bakandan soruyorum; 25.9.1999 tarihinde bir gazetenin Ankara bürosuna yaptıkları ziyaretlerinde şöyle bir beyanat vermişler midir?

"Dün gazetemiz bürosunu ziyaret eden Devlet Bakanı Yüksel Yalova sohbetinde 'bakanlığa ait, her gün yeni bir arazim ve malım olduğunu öğreniyorum ve dolayısıyla, 4 600 vakıf kuruluşunu denetlemede ciddî sıkıntılar çekiyorum. 80 civarında olan müfettişime 100 yeni müfettiş ilave etmek durumundayım. Vakıfların müstecirleriyle 22 000 civarında mahkemelik durumum var. Kiralar konusunda ciddi sıkıntılarım var' dedi."

Önümüzdeki dönemde, Türkiye genelinde, çağrı yaparak Ankara'da toplantı yapacağını söyleyen Sayın Bakanımız "vakıf anayasası" adını verdiği bir çalışmayla bu çarpıklığı gidermek üzere harekete geçeceğini ifade etmiş ve her ilde kuracağı "vakıf dostları konseyi ile o ilin ileri gelenleri, her yıl gerçek bedeline uygun bir kira belirleyecektir" şeklindeki beyanına rağmen... Ki, böyle bir beyanı var mıdır? Vakıf dostları konseyi ve ilin ileri gelenlerinin belirleyeceği fiyat... Eğer, böyle bir açıklamayı 25.9.1999'da yapmışlarsa şu anda getirdikleri yasa neyi ifade ediyor?

Cevaplandırmasını arz ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Pamukçu, buyurun efendim.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana 3 tane sorum olacak; ancak, sorularımın hemen başında şunu ifade edeyim: Bu kanunun çıkmasından yanayız. Hatta, biraz sonra soracağım sorudan da anlaşılacağı üzere, yüzde 25'ten bile vazgeçilmesinden yanayım ben şahsen.

İkinci bir husus da, daha önce çıkarılan 4331 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesine vaki iptal dilekçesinde ilk imza Balıkesir Milletvekilimiz Sayın İsmail Özgün'e ait, ikinci imza da bendenize ait idi. Tabiî...

BAŞKAN – Soru mu bu efendim!..

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Efendim?..

BAŞKAN – Biz mi sorduk size bu imza kime aittir diye?

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Ama, bir şeyi açıklamak zorundayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, sorunuzu sorun lütfen; çok rica ediyorum.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Şimdi, sorumu soruyorum; birinci sorum şu...

BAŞKAN – Yani, usulsüzlüğü usul ittihaz ettik; ben anlayamıyorum; yani, soru sormak için söz veriyorum, izahat yapıyorsunuz...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Ben nasıl konuşacağımı biliyorum Sayın Başkanım... Soruyu nasıl soracağımı biliyorum.

BAŞKAN – Yürütme maddesi üzerinde söz veriyorum; hiç alakası olmayan şeylerden bahsediliyor efendim. Çok rica ediyorum... Yani, sorunuz neyse onu sorun!..

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Şimdi, soracağım müsaade ederseniz...

BAŞKAN – Şu önergedeki imzanın şunun olduğu konusunun bununla ne ilgisi var efendim; çok rica ederim.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Evet, tavzih etmek zorundayım; yanlış beyanda bulunuyor Sayın Bakan burada, düzeltmeyelim mi?!

BAŞKAN – Buyurun efendim sorunuzu sorun lütfen...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Bunlar tutanaklara geçecek, düzeltilmesi lazım; düzeltmeyelim mi?! Yanlış olarak geçmesine kimsenin rızası olmaz burada Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tutanaklara, söz aldığınız zaman, kürsüye çıktığınız zaman, yeri geldiği zaman geçirirsiniz efendim. Çok rica ediyorum. Size soru sormanız için söz veriyorum.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Tutanaklarda yanlış bilgilerin bulunmasına gönlümüz razı olmaz; bir şekilde düzeltilmesi lazım.

BAŞKAN – Lütfen, sorunuzu sorar mısınız efendim; buyurun sorunuzu sorun.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Şimdi, düzelttim ve sorumu soruyorum; birinci sorum şudur...

BAŞKAN – Hah...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Bu kanunla, kira gelirlerinden ne kadar gelir elde edeceksiniz?

İkinci sorum: Bu gelirin ne kadarını...

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Bu edebinizle, Yüce Parlamentoya saygısızlık yapıyorsunuz...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Bir dakika ben gereken cevabı...

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Parlamento böyle yönetilmez; kusura bakmayın.(FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Buyurun efendim, ikinci sorunuzu da sorun lütfen.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Sizin yönettiğiniz parlamentoda devamlı olarak bu gibi tartışmalar... Bir başkanvekiline "hı, şu" yakışmıyor Sayın Başkan...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – İkinci sorumu soruyorum...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Bakan, el, kol sallıyor; siz...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Millet izliyor, kimin ne yaptığını biliyor kardeşim; gerek yok...

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Meclisin adabına yakışmayan tavır içindesiniz Sayın Başkan; milletvekillerine böyle hakaret edemezsiniz, böyle hitap edemezsiniz! Meclis böyle yönetilmez!

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sen kavga etmek filan mı istiyorsun?!

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Böyle yönetilmez Meclis!.. Meclisin adabına uymuyor; kusura bakmayın.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Yakışmıyor bir bakan olarak size! Hele, sizin kişiliğinize hiç yakışmıyor!

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Kavga mı etmek istiyorsun?!

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sana yakışıyor mu yaptığın; sana da yakışmıyor!

BAŞKAN – Efendim, siz sorunuzu sorar mısınız lütfen; buyurun.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Elde edilen gelirin ne kadarı...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sen herhalde kafayı yedin galiba; hakaret... Yani, dönüp bakmayalım mı bu tarafa...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Bakan, dinlemiyor ki, bizi efendim. Ben kime soru soracağım?

BAŞKAN – Sayın Bakan dinliyor efendim...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Arkadaşı oradan hakaret ediyor; ona cevap veriyorum. Hangisine vereceğim cevap...

BAŞKAN – Buyurun.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Bakan, bir kere soruyu dinleyecek hale bir gelsin...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Arkadaşınız susarsa, sizi dinlerim...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Bu kadar terbiyesizlik fazla oluyor Sayın Başkan...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Bu toplanan paranın ne kadarı vakıfların imarına harcanacak, ne kadarı...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Efendim, arkadaşınız oradan konuşuyor, arkadışınıza cevap vermeye çalışıyorum...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, bizi ikaz ediyor buradan...

BAŞKAN – Sayın Pamukçu, rica ediyorum...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – İnsaf edin...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Benim sorunum değil, Sayın Başkana söyleyin. Onu, Sayın Başkana söyleyin, bana niye söylüyorsunuz...

BAŞKAN – Lütfen, rica ediyorum Sayın Bakan; değerli milletvekilimiz sorusunu yöneltecek.

Buyurun.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Tekrar ediyorum; birinci sorudan başlayayım, herhalde anlaşılmadı...

BAŞKAN – Tekrar, birinci sorudan başlayın, anlaşılmadı.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Anlaşıldı mı Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Devam edin, anladım.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – İkinci sorum: Elde edilen kira gelirlerinin ne kadarı vakıfların imarına harcanacak, ne kadarı bütçe açıklarına ve faizlere gidecek?

Üçüncü sorum: Kira bedellerinden vazgeçip, yani, bu yüzde 25'ten de vazgeçip, kiracıların oluşturduğu derneklere oturdukları yerlerin imar görevini yüklemeyi düşünür müsünüz dernekler kanalıyla ?

Üçüncü sorum da budur; teşekkür ederim.

Sizi de bu uygulamanızdan dolayı kınıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Karamollaoğlu.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU(Sıvas) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakandan aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Bundan önceki kanun çıkarıldığı zaman Sıvas'ta yapılmış olan haksız uygulama hakkında Sayın Bakanımıza malumat arz etmiştik. Sıvas'taki vakıf kiracıları Türkiye'deki genel uygulamanın zıttına -Sayın Bakanımız biliyor- yüzde 5 000, 6 000, 7 000 civarında artışla karşılaşmışlardı; yani, 50 misli, 60 misli, 70 misli. Bundan dolayı, birçok vakıf kiracısı mukavelelerini yenilemedi, bir kısmı mahkemeye gitti, cüzi bir kısmı da vakıflarla yeni bir anlaşma yaptı. Ancak, büyük mağduriyetleri olan bu vakıf kiracılarının -özellikle, Sıvas'ı arz ederek söylüyorum; çünkü, diğer iller hakkında kesin bir bilgim yok- mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda birtakım adımlar atılacağını vaat etmişlerdi. Burada birtakım kanunî kısıtlamaların olabileceğini idrak ediyorum; ancak, bu kadar fahiş bir hatanın mutlaka giderilmesi gerekir kanaatini de izhar etmişlerdi. Acaba, buraya bir çözüm getirebilecekler mi?

Türkiye'de, diğer vakıflara uygulanan bu yüzde 25 artış, Sıvas'ta veya başka illerde, bundan önce 50-60 misli kira artışıyla mağdur edilen kiracılara da aynı şekilde uygulanacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ediyorum Sayın Karamollaoğlu.

Sayın Polat, buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanımdan şunları öğrenmek istiyorum: Sayın Bakan, biraz önceki konuşmasında bize cevap verirken, Mısır Çarşısında ve Kapalı Çarşıda kiraların 10 kata yakın artırıldığından bahsettiler. Şimdi, Sayın Bakanıma sormak isterim: Mısır Çarşısında ve Kapalı Çarşıda kiraları 10 kat artıran hükümet hangi hükümetti, o hükümetteki bakan hangi siyasî partiye mensuptu, siz hangi siyasî partiye mensupsunuz?

İkinci sorum da şu efendim: Erzurum Cumhuriyet Caddesindeki vakıf evlerinin yerine, 10 yıldan beri işhanı yapılması düşünülmekte veya proje bazında çalışmalar yapılmaktadır. Bu işhanının, bu sene veya önümüzdeki sene yapılmasını düşünüyor musunuz? Yoksa, bu kira azalmalarından dolayı, yapımı düşünülen o işhanının yapımı da ertelenecek midir?

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Seven, soru mu soracaksınız efendim?

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum; demin, bazı sözcüler, enflasyonun her gün arttığını, faiz oranlarının da yüzde 45-50'lere çıktığını söylediler. Devletin, kabineyi temsil eden bir bakanı olarak, size, son onbeş yıl içerisinde Türkiye'de repo ve faiz oranlarının yüzde 30'a düştüğü bir yıl görülmüş mü diye soruyorum, bu konuyu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sorular bitmiştir.

Buyurun Sayın Bakan, cevaplayabilirsiniz.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkanım; Sayın Uzunkaya, demecin bana ait olup olmadığını söyledi; ama, hangi gazetede çıktığını ifade etmedi. Onun için bilemiyorum; ama, özü itibariyle o sözleri ben Yüce Parlamentoda, huzurda...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Yeni Asır Gazetesi, Ankara bürosu.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Tamam, şimdi söylüyorsunuz, zaten yanıt veriyordum.

Zaten, özü itibariyle, o konuşmaları ben, Yüce Parlamentoda yaptım, gene aynı şeyi söylüyorum. "vakıf dostlar konseyi" dediğim nedir? Burada, daha önce arz etmiştim; kısaca tekrarlayayım.

Esnaf odalarının, ticaret odalarının, sanayi odalarının; yani, demokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinden müteşekkil bir organın, vakıf eserlerine sahip çıkmasıdır. Bunda barolar var, bunda il genel meclisi temsilcisi var, belediye meclis temsilcisi var. O tür çalışmayı gene yapıyoruz; ama, eğer, bu vakıf kiralarını düşürdüğümüz için, burada, siz karşı çıkarsanız, yarın daha demokratik bir şey yaptığımızda, yine karşımıza çıkar mısınız onu bilemiyorum.

Sayın Pamukçu'nun "kira gelirleri ne kadar" diye bir sorusu oldu. Onu, burada, defalarca arz ettik.

Gene "imara ne kadar ayırıyorsunuz" denildi. Ben, size, bilginin doğrusunu şöyle söyleyeyim: Vakıf kira gelirlerinin nominal rakamı, benim hiç ilgi alanımda değil. Neden değil; biliyorum ki, Yüce Parlamentonun uygun gördüğü rakam 228 milyar dedim. Kendi bütçemiz dahil, hepsi, en iyi şekilde olsa bile, bir tek Fatih Camiinin deprem sonrası hasarı, 550 milyar lira ise, Yüce Parlamento ne uygun görürse görsün, vakıf kiralarından alacağımız gelir 2 değil 4 kat dahi artsa, bizim, sadece, deprem sonrasında, İstanbul'daki tarihî eserlerimizde sekiz küsur trilyon liralık hasar meydana geldi.

Türkiye'nin tümüne ilişkin, her bir milletvekilinin getirdiği taleplerle ilgili bir çalışma yaptığımızda, görüyoruz ki, 10, 20, 50, 100 trilyonla bu işin altından kalkmak mümkün değil. O zaman ne yapacağız; işte formulü arz ettim. Vakıfbank'taki B grubu hisseden, asgari 400 milyon dolar civarındaki bir rakamı, inşallah elde ederiz ve tümüne ilişkin bütçe ödeneğine, gelir artışına, kira kaynaklarına falan sığınmadan, inşallah bunu çıkartırız dedim.

Dolayısıyla, içindeki cemiyetlerin falan imar yetkisi, siz de biliyorsunuz ki, başka başka yasalar tarafından engellenen bir husustur.

Sayın Temel Karamollaoğlu'nun sorusu, Sıvas'a ilişkindir. Sıvas'a ilişkin daha önce size arz ettiğim hususlar aynen geçerlidir. Bu, Aslan Polat arkadaşımızın Erzurum'a yönelik sorusu için de geçerlidir. İşte, bu yasayla, ortada bir hukukî sorun var; Anayasa Mahkemesinin, eşitlik ilkesi çerçevesinde, ileride bu yasayı bozup bozamayacağı hususunda uzun süre çalıştık; Anayasa hukuku profesörlerinin müşterek kanaati, ancak bu sözleşme imzalayanların, yüzde 25'lik bir yasayla, geçmişte fazla gibi gözüken ödemelerinden doğan fazlalığın giderilebileceği ve eşitlik ilkesini ihlal unsurunun iddia edilemeyeceği görüşüyle böyle oldu ve bir yıllık yapışımızın sebebi de o. Yüzde 25 yapıp, yüzde 37 indirdiğimiz vakit, iş dengeye geliyor.

Aslan Polat arkadaşımızın, daha önce hangi parti... Eğer bilmiyorsanız, ben, Anavatan Partisi milletvekiliyim, üyesiyim. Bundan önceki hükümete ilişkin, ben, burada söyledim; ama, bir şeyi bilmeniz lazım ki, Yüce Parlamento, burada, bu yasayı uygun görürken, Anayasa Mahkemesinin o yasayı iptal edebileceğini demek ki öngörememiş. Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bir kanunun uygulanması sırasında, o dönemin bakanıyla ilgili, ben, negatif hiçbir şey söylemedim. Hatta "Refahyol döneminde de Adalet Komisyonundan geçen tasarı, yasaya dönüşmüş" dedim; ama, şu ya da bu gruba belli bir şey getirmenin, hakikati, yaşananları ifadeye yetmediğini söyledim. Bilmiyorum yeterli bir açıklama mı?

Sayın Seven'in sorusunun konuyla ilgisini kuramadım; ona yazılı bir yanıt takdim edeyim efendim.

Sağ olun.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Bakan, bir noktada bir hususu ifade ederken, yani sanki mahkemeye başvuranlar veya sözleşmeyi imzalamayanlar için indirilecek gibi mi?..

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Hayır efendim.

İzin verir misiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – 2 401 olan sözleşme imzalamamış kişiler, şu anda -hatta, daha doğrusunu da isterseniz- Yargıtayın bir dairesinde fuzulî şagil konumunda addediliyor, bir başka dairesinde farklı bir konumda addediliyor; ama, sonuçta, kira mukavelesine imza atmamış kişiler oldukları için, biz, vakıflar idaresi olarak, tahliyeleri yönünde hukukî yolu başlatmışız, mahkemelere müracaatımızı yapmışız. Şimdi, onlara "bakın, yüzde 37 bir indirim yapıyoruz. Bu insanlar, geçmişte -sizin de buyurduğunuz gibi- yöresel dengesizliklere sebep olabilecek şekilde, belki, biraz fazla ödemiş olabilirler, onlara haklarını bir helal ettirelim; gelin, siz de, yüzde 25'lik bir kira bedeli tespit edildiğinde, şu 2000 yılı için, sözleşmelerinizi imzalayın, şu tahliye mahliye işlerini bitirelim. Bir şey daha yapalım; eğer, birikmiş paranızı -mahkemelerde biliyorsunuz, ödeme yeri tespiti istenir ya böyle bir ihtilaf varken, o parayı biz kullanamıyoruz- borcunuzla mukayese ettiğinizde, eğer, bize borcunuz varsa, biz, idare olarak size, yine, anlayış gösterelim; misal, iki ay, üç ay takside filan bölelim, ihtilafları ortadan kaldıralım" diyoruz ve bununla da kalkacağını ümit ediyoruz.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, müsaadenizle, açıklık kazanması için -vaktimiz bir iki dakika olduğu için, sorular konusunda-buradaki konuyu ben merak ettim. Şimdi, Anayasa Mahkemesi bu kanunu iptal etti. O kanunun iptal kararı uzun bir zamandır yayımlanmadı. Yayımlanmaması, ister istemez, bu kanundan dolayı mağdur olan birçok kiracının mağduriyetini artıyor, kanun nazarında da, onları haksız duruma düşürüyor. Sırf yayımın geçikmesinden dolayı...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Değil efendim, gerekçeli karar...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Zannediyorum ki, bunlara karşı biraz farklı bir uygulamanın yapılması gerekir herhalde.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Efendim, (98/10) esas, karar sayısı (98/18), karar günü de 25 Mayıs 1998. Oradan gelmiyor sıkıntı; Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararından değil; dediğim gibi, sözleşme... Anayasa Mahkemesi, aslında, kararını verdiği vakit, yaklaşık 13 bine yakın insan, kiracı, kişi kiracılık sıfatını kazanmıştı; sonra, iptal hükmü ortaya çıktı; ama, zaten yüzde 90'a yakını diyeyim imzalamıştı. Şimdi, onların imzalayacağını düşünüyoruz.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sıvas için durum biraz farklı yalnız.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Geçmiş, birikmiş şeylerini ödemek zorundalar Temel beyciğim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Bakan, soruyla ilgili irtibat kuramadığını söylediler de, ben onu izah etmeye çalışacağım.

BAŞKAN – Efendim " tasarıyla irtibat kuramadım" dedi.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Hayır, tasarıyla irtibatının olduğunu söylemeye çalışacağım.

BAŞKAN – Efendim, siz sorunuzu sordunuz, Sayın Bakan da cevabını verdi.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Cevap versinler o zaman efendim.

BAŞKAN – Cevabını yazılı olarak verecekmiş efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Ama, konunun anlaşılamadığını söyledi.

BAŞKAN – Şimdi anlamışlar efendim, cevabını yazılı olarak verecekler.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN TEŞKİLÂT VE GÖREVLERİ HAKKINDA

KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1. – 8.6.1984 tarihli ve 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 6. – Vakıflar Genel Müdürlüğü ile temsil ve idare ettiği vakıflara ait gayrimenkullerin 2000 yılına ait kira bedelleri, 1999 yılı kira bedellerinin % 25 oranında artırılması ile bulunan miktardır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 312 sıra sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, vakıf geleneği, ecdadımızın bizlere ve dolayısıyla çocuklarımıza devrettiği sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneğidir ve dolayısıyla kıymetli bir mirastır. Bu geleneğin bir sonucu olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğümüz kurulmuş ve bünyesinde bulunan 16 274 adet gayrimenkulümüz kiraya verilmiş, ortalama 4 kişilik bir aile baz alındığında ise, yaklaşık olarak 65 000 vatandaşımızın istifadelerine sunulmuştur.

1 inci maddeyle, 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye bir geçici madde eklenerek, sözleşmelerde yer alan kiraların, toptan eşya fiyat endeksine göre belirlenme şartı 2000 yılı için uygulamadan kaldırılmakta ve 2000 yılı için kira bedellerinde yüzde 25 oranında artış yapılacağı öngörülmektedir. Bu düzenlemeyle, vakıf kiraları, bir yıllığına âdeta dondurulmakta veya rafa kaldırılmaktadır da diyebiliriz.

Değerli milletvekilleri, deprem bölgesinde vakıf gayrimenkullerinin sayısı, Kocaeli'nde 80, Sakarya'da 10, Yalova'da 10 olmak üzere, toplam 100 adettir. Yani, vakıfların, gayrimenkul olarak 16 274 adet mülke sahip olduğunu ifade edersek, deprem bölgesine ait olan gayrimenkullerin sayısı 100 adettir. Hükümet, çıkardığı kanunların gerekçelerinde, sürekli olarak 17 Ağustos Gölcük ve 12 Kasım Düzce depremlerini bahane ederek, bu depremlerden dolayı ülkenin ekonomik koşullarında olağanüstü zorluklar ortaya çıktığını iddia etmekte, vergi düzenlemelerinde olduğu gibi, vakıf kira düzenlemelerinde de, halen ülkeyi idare eden bu anlayış "Ekonomik İstikrar Paketi" adı altında, Uluslararası Para Fonunun reçetelerini uygulamanın bahanesi olarak, ne yazık ki, deprem ve depremzede vatandaşlarımızın acıları üzerinde politika yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, vakıf gayrimenkullerinin farklı yerlerde ve farklı değerlerde olduğu, büyük miktarlarda rant elde edilen mekânların yanında, ancak işletmenin devamını sağlayacak kadar gelir getiren gayrimenkullerin de bulunduğu, bu durum dikkate alındığında, kira artış oranlarının kademelendirilmesinin hakkaniyete uygun düşeceği kanaatindeyiz. Oysa, 1998 yılında, bugün hükümeti oluşturan iki partinin, vakıf gayrimenkul kiralarını, mülklerin konum ve gelir düzeyini dikkate almadan yüzde 300'ler, 500'ler, 1000'ler civarında artırmaları; bugün de 2000 yılına mahsus yüzde 25 artışla bu konunun sunulması hiçbir hakkaniyet ölçüsüne sığmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, 4331 sayılı Yasadan farklı olarak vakıf gayrimenkullerimize getirilmiş olan bu sınırlama, neden sadece 2000 yılı için getirilmektedir; 2001 yılındaki enflasyon hedefini yüzde 10 olarak taahhüt eden hükümet, bu hedefinden acaba vazgeçti mi yahut vakıf kiracıları ayrı bir ekonomik statüye mi tabidirler; yoksa, ayrı bir ekonomik ortamda mı yaşamaktadırlar ki, 2001 için de ayrı bir düzenleme getirilmemiştir?

Değerli milletvekilleri, getirilen bu tasarıyla, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait gayrimenkullerin kiracılarının 16 274'ünden mahkemelik olan 2 401 kişiyle mahkemenin sona ereceği ve 4 trilyon lira civarındaki kaybın önleneceği iddia edilmektedir. Hükümet, bunu nasıl garanti edebilmektedir; yargıya konu olmuş meselelerin bu yasa tasarısıyla çözüleceğini söylemek ne derece inandırıcıdır?

Değerli milletvekilleri, bu tasarı ve daha önce görüşülen kira yasası, işçi, memur, emekli ve üreticiye, kamu mülklerinin kiralarını emsal göstererek daha az zam verebilmek için emeğin talebini kırmaya yönelik düzenlemelerdir. Buna, psikolojik bir enflasyonu önleme çabası da diyebiliriz; fakat, realite çok farklıdır. Bu ısmarlama tedbirlerle sonuç almak da mümkün değildir. İstikrar politikaları adı altında uyguladığınız, ortaya koyduğunuz çalışma, Ocak ayı için açıkladığınız enflasyon rakamında 3,8'lik, dövizde ise 1,2'lik sapma göstermiştir. 2000 yılı enflasyon hedefi olarak açıklamış olduğunuz yüzde 25'lik rakamdaki aylık sapmalardan dolayı ortaya çıkan mağduriyet, acaba nasıl telafi edilecektir?

Değerli milletvekilleri, son olarak, bildiğiniz gibi, seçim bölgem Bursa, vakıf gayrimenkulleri açısından en zengin illerimizin başında gelmektedir, toplam 509 adet gayrimenkul bulunmaktadır. 1998 yılındaki yüzde 300'ler, yüzde 1 000'ler dolaylarındaki zamdan, piyasa şartlarına göre birçok vakıf kiracısı olumsuz şekilde etkilenmiştir.

Bugün, ekonominin durgun, çarşı pazarda yaprağın kımıldamadığı, memur, işçi, çiftçi, dolayısıyla esnafın ciddî sıkıntılarla karşı karşıya olduğu bir ortamda, vakıf kiralarına 1998'de yapılan büyük oranlardaki artış dikkate alındığında, 2000 yılı için yüzde 25'lik zam vakıf kiracılarını rahatlatacaktır düşüncesiyle tasarının hayırlı olmasını temenni ediyor; Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Orhan Bıçakçıoğlu; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 57 nci hükümetin kurulduğu günden beri, 21 inci Dönem Meclisimiz, geceli gündüzlü çalışarak, bu ülkenin yıllardır parmak basılmayan, neşter vurulmayan meselelerini bir bir ele almış ve yasalaştırmıştır.

Biz istiyoruz ki, muhalefet, bu istikrar ve güven ortamına katkıda bulunsun, Meclisin bu çalışma temposuna ayak uydursun; ama, gelin görün ki, her görüştüğümüz kanun tasarısında, devamlı hükümete yönelik eleştiriler, bu kürsüden, klasik muhalefet anlayışı içerisinde sürdürülmektedir.

Biraz önce, üzerinde görüştüğümüz tasarıyla ilgisi olmadığı halde, bir konuşmacımız, bakanlık yapmış değerli bir milletvekilimiz, buraya gelip de Resmi Gazeteyi okumadan, bahsettiği konuyu bilmeden, milletin gözünün içine baka baka, yalan yanlış bilgiler verirse, yeni seçilmiş bir milletvekili olarak, bu ülkenin niye bu kadar geri kaldığını anlamakta zorluk çekiyorum...

Bizleri bu çatı altına gönderen yüce milletimiz, bizden iş yapmamızı bekliyor. Yıllardır hükümet oldunuz, yönetimde bulundunuz; fakat, şaşırttığınız adalet terazisinin topuzunu, bu milletin, 18 Nisanda size muhalefet görevini vererek düzelttiğini unutmuş bulunuyorsunuz.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – İşte, seviye bu!..

BAŞKAN – Sayın bıçakçıoğlu... Sayın Bıçakçıoğlu...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, burada her konuşan aynı konuya değindi, ben de aynı konuya... Tasarıya geliyorum şimdi.

BAŞKAN – Bir dakika müsaade eder misiniz.

Lütfen, söz almış olduğunuz maddeyle ilgili olarak konuşmanıza devam eder misiniz; çok rica ediyorum...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, diğer milletvekili arkadaşlarımız hep aynı konu üzerinde görüştüler, ben de aynı konuda görüşlerimi açıklıyorum.

Biraz önce, afet nedeniyle belediyelere yapılacak yardımlarla ilgili olarak, muhalefet sözcüsü bir değerli milletvekilimiz, 57 nci hükümetin partizanlık yaptığından bahsetti. Seçilmiş belediye başkanlarının hangi partiden olduğuna bakılmaksızın, adil ve tarafsız davranıldığından emin olmanızı isterim.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Belediyeler dinliyor...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) – Bakınız, okumadığımı söylediğiniz bu Resmî Gazetede yayımlanan 358 belediye afet kararnamesine girmiştir. Zahmet buyurup, bu Resmî Gazetedeki belediyelerin karşısına hangi partiden olduklarını yazmış olsaydınız görecektiniz ki, bu 358 belediyenin büyük bir kısmı muhalefet partilerine mensuptur. Sadece 2 ilden örnek vereyim; Erzurum'da 18 belediye bu kapsama alınmış, 6'sı Doğru Yol Partisinden -ki, bunların büyük bir kısmı ilçe belediyeleridir- 7'si Milliyetçi Hareket Partisindendir; Trabzon'da 32 belediyeden sadece ve sadece 4 belde belediyesi MHP'den, diğerleri, 20'ye yakını muhalefet partilerindendir. Sizin niyetiniz üzüm yemek değil efendim, bağcıyı dövmektir. (MHP sıralarından alkışlar)

YAKUP BUDAK (Adana) – Yüzdelerini söyle, yüzdelerini...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) – Dünyanın kabul ettiği; ama, sizin, başarısını kıskandığınız Sayın Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'ın bu kararnamenin hazırlanmasında adil ve dürüst davranışı halkımızca takdir görecektir. Yıllarca yaptığınız partizanlık sonucu mağdur bıraktığınız, hakkı olanı vermediğiniz sağduyulu vatandaşlarımız, bu tutumunuzu gördükten sonra daha iyi karar verecek inancındayım.

Üzerinde söz aldığım tasarının, b maddesinin, 21 000 vakıf kiracısına ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının geneli üzerinde de Grubum adına ben konuştum. Konuşmamdan daha önce de, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu tasarı üzerinde enine boyuna tartışma yaptık. Sayın Bakan kalktı, burada, bu tasarıyı benim okumadığım gibi bir suçlamada bulundu; ama, bu tasarıyı Sayın Bakan öyle bir gerekçeye saklamış ki, yani, buna, bu Parlamentonun onay vermesi mümkün değil iyi okuduğu zaman. İki yıl önce, mensup olduğu partinin genel başkanı Başbakanken, kendi arkadaşı Bakanken bir yasa getiriyor, yine vakıflarla ilgili ve burada Bakan takdir hakkını kullanıyor, yüzde 300'lere, 400'lere varan artışlar sağlıyorlar, o zaman haklılar. Niye; geliyorlar, burada, gerekçelerde diyorlar ki, vakıf malları talan ediliyor, bunları yapmak zorundayız... Böyle bir gerekçeyle önümüze geliyorlar ve bu Parlamento, o gerekçeye dayanarak, özellikle, onay veriyor ve bir sürü vakıf kiracısı perişan halde. Şimdi, geliyorlar, bir tek gerekçe; ne var gerekçede; deprem. Az önce, yine, Fazilet Partisi sözcüsü arkadaşımız burada bildirdi. Ancak 100 tane vakıf malı bu gerekçeye uygun olarak deprem bölgesinde bulunmakta. Geri kalanı?.. Antalya'daki vakfın depremle ne ilgisi var?! Bu, gerekçe değil. Biz, burada gerekçeyi söyledik. Esas gerekçeniz, düşüremeyeceğiniz enflasyonu düşük göstermek. Biz, buna karşıyız, yoksa, biz, kiracının, özellikle, düşük kirada oturmasına karşı değiliz.

Ben, burada Sayın Bakana şunu sordum: Hangi gelir gruplarına ne kadar kaynak aktarıyorsunuz? Burada biz kaynak aktarıyoruz. Gerçekten, esnaf nitelikli, küçük çaplı kiracılara mı büyük kaynak aktarıyorsunuz, yoksa, büyük rant sahiplerine mi kaynak aktarıyorsunuz? Gelin, burada bunu söyleyin dedik, Sayın Bakan kalktı, bu yasayı okumadığımız gibi bir suçlamayla bizi suçladı. Değerli arkadaşlarım, böyle, az önce Sayın Bakanın burada sergilediği mantık, bir düz mantık bile değil. Düşünün, siz artırıyorsunuz, iki yıl sonra da diyorsunuz ki: "Biz bunu düşürüyoruz; niye; deprem için düşürüyoruz." Buna hiç kimseyi inandıramazsınız; bunun başka gerekçeleri var.

Değerli arkadaşlarım, madem "enflasyonu yüzde 10'un altına düşüreceğiz" diyorsunuz, mesele yok zaten. Biz, istiyoruz ki, enflasyon düşsün, yüzde 10'un da altına düşsün; bu kiralar da daha aşağılara çekilsin; bunu istiyoruz biz. Bunun için size destek veriyoruz birçok yasada; ama, biz söylemiyoruz ki, Devlet İstatistik Enstitüsü "enflasyon düşmüyor; yüzde 6,9; 5,9 diyor. Şimdi, bunu biz mi söylüyoruz; bunu, Devlet İstatistik Enstitüsü söylüyor; yani, ekonomik programınızın saptığını onlar söylüyor. Ben buradan az önce söyledim. Siz, işçi ve memura; yani, çalışanlara yüzde 15 öneriyorsunuz ilk altı ayda, özel sektör yüzde 34 zam yapıyor; onlar da inanmıyor ki düşeceğine.

Bu tasarının özünü incelediğinizde, kira artışları önce yüzde 25'le sınırlanırken, 2001 yılında yüzde 10 gibi bir artış önermişsiniz. Burada öyle bir şey yok. Burada öyle bir şey olmadığına göre, ikinci yıl, siz de, hakikaten, enflasyonun bu rakamlara, önerdiğiniz rakamlara düşeceğine inanmıyorsunuz.

Biz temel olarak diyoruz ki, mantık olarak diyoruz ki, serbest piyasa ekonomilerinde, narh ekonomisi uygulanamaz, yasalarla enflasyon düşmez, düşemez, düşüremezsiniz; yani, bununla kimseyi kandıramazsınız. Madem enflasyon düşecek, ben, buradan söylüyorum, en büyük enflasyon, maliyette, kaynak maliyetinde. İşçinin, çiftçinin, esnafın kullandığı kredileri gelin düşürelim; gelin yüzde 25'e onu da çekelim. Niye çekmiyorsunuz; düşeceğine inanmıyorsunuz. Şimdi, çiftçi tarlasını ekecek, gidecek kredi alacak yüzde 70'ten, esnaf kredi alacak yüzde 65-70'ten. Bu, enflasyona katkı yapmayacak mı sanıyorsunuz?

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) – Yüzde 70 faiz nerde?!

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Çiftçiye sor bakayım kaçtan alıyor.

ALİ TEKİN (Adana) – Hiç konuşmaya hakkınız yok!

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Kaçtan alıyor?

ALİ TEKİN (Adana) – Siz bu konularda hiç konuşmayın!

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin lütfen...

Sayın Dönen, siz de, lütfen, Genel Kurula konuşun efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Çalışıyor musunuz; yani, indirecek misiniz? İndirecekseniz, deyin ki, indireceğiz.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) – Kötü bir miras bıraktınız...

BAŞKAN – Sayın Özgenç, müdahale etmeyin lütfen...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Efendim?..

EDİP ÖZGENÇ (İçel) – Kötü bir miras bıraktınız...

BAŞKAN – Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayalım. Çok rica ediyorum...

Sayın hatip, siz, Genel Kurula hitap etmeye devam edin efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Ya, kardeşim, eğer esnafın kredi faizlerini düşürdük diyorsanız; gelin, deyin ki, düşürdük; çiftçinin düşürdük diyorsanız, gelin düşürdük...

HASAN AKGÜN (Giresun) – Yavaş yavaş...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Düşecek mi; yavaş yavaş mı?..

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmayın lütfen.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Yavaş yavaş düşecekmiş; ama, çiftçinin beklemeye sabrı yok.

BAŞKAN – Sayın Dönen...

ALİ TEKİN (Adana) – Popülistliği bırakın artık...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Biz popülistlik yapmıyoruz kardeşim. Burada reel ekonomi üzerinde konuşuyoruz. Biz diyoruz ki, bununla düşüremezsiniz; zor işiniz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Milletin meselelerini muhalefet dile getirecek; bunları anlayacaksınız.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Biz, yine, kiracılarımızın daha az kira vererek, özellikle, daha iyi ekonomik koşullarda, daha iyi evlerde oturmasını istiyoruz. Yine, esnaf ve küçük iş yapan kesimlerin vakıf mallarında daha uygun koşullarda oturmasını istiyoruz; ama, amaç bu değil. Bu yasalarda amaç bu değil. Bu yasalarda amaç, enflasyonu düşük göstermektir; burada yazılan gerekçe değildir. İşte, bizim karşı olduğumuz budur; buna karşıyız biz. Biz, narh ekonomisine karşıyız.

Değerli arkadaşlarım, biz burada konuşurken, dayanaksız hiçbir konuyu buraya getirmeyiz. Diğer illeri incelemedim; ama, özellikle kendi ilimi inceledim, size buradan isim veriyorum, Hatay'ın ilk girişinden, sınırından başlıyorum: MHP sözcüsü, az önce buradan konuştu; Erzin, muhalefet, Cumhuriyet Halk Partisi, dışarıda; hemen yanında Kuzuculu MHP'li, bu kararnamenin içerisinde; orada bütün MHP'li belediyeler içerisinde; Sarıseki, Doğru Yol Partili belediye, dışında; İskenderun, içerisinde; Belen, içerisinde; -çok ilginç- Kumlu, tarlaları sular altında kalmış, dışında; Hassa, dışında; Kumlu'nun hemen yanında -okuyun bakın, bunların hepsine bakın, elinizde-Reyhan'lı, içerisinde... Anlamak mümkün değil! Yani, böyle bir uygulamayı anlamak, adil bulmak mümkün değil. Biz, bunları, kendi ilimizle ilgili olarak, tek tek inceledik; ama, kendi ilimizde gördük ki, bazı beldeler alınmış ilçe alınmamış, ilçe alınmış beldesi alınmamış.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir uygulama, doğru bir uygulama değil; adaletli_

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) – Afetin olduğu yer alınır; afetin olmadığı yer alınmaz.

BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyin efendim. Karşılıklı konuşmayın.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – İşte, o afetin kriterini doğru koymak lazım diyorum. Adaletli olmak lazım.

Biz, bu hükümete birçok konuda katkıda bulunmaya kalkarken, bu hükümet, bizim belediyelerimizden keserek kendi belediyelerine kaynak aktarırsa bu bizi yaralar, bu bizi sıkıntıya sokar; bizi burada sertleştirir. (MHP sıralarından gürültüler) Bu, bizi sertleştirir. Bu, özellikle küçük hesaptır; bu küçük hesaba hükümet sapmamalıdır. Biz, burada, bunu söylüyoruz. Böyle, küçük hesaplarla hükümet hiçbir yere varamaz, varması mümkün değil.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) – Bu, hiç doğru değil Sayın Bakanım; hiç doğru değil...

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Gelin, tek tek belirleyelim. Zaten, bu konunun incelenmesini isteyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bu çıkan, özellikle vakıf kiralarıyla ilgili_

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dönen, lütfen tamamlayın efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Biz_

TUNAY DİKMEN (Muğla) – Dört kişi dinliyorsunuz.

MEHMET DÖNEN (Devamla) – Kaç kişi dinlersek dinleriz, o bizi ırgalar.

Değerli arkadaşlarım, biz, vakıf kiracılarının daha iyi koşullarda, daha iyi şartlarda oturmalarından yanayız; ama, özellikle vakıf kiracılarını bahane ederek, depremi bahane ederek böyle gerekçelerin altına sığınmadan yana da değiliz.

Bu yasanın, bütün ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dönen.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat_

ASLAN POLAT (Erzurum) – Vazgeçtim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Konuşmuyorsunuz.

Sayın Cevat Ayhan; buyurun.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; vakıf gayrimenkullerinin kiralarıyla ilgili kanun tasarısının 1 inci maddesinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, 1 inci madde, vakıf kiralarını 2000 yılı için yüzde 25 artışla sınırlamaktadır; bu vesileyle, vakıflarla ilgili birkaç cümleyi Muhterem Heyetin dikkatine arz etmek istiyorum.

Vakıflar, sivil toplum kuruluşlarıdır. Vakıflar, Batı dilinde ve bizde de, NGO dedikleri, nongoverment organization, yani devletdışı sivil toplum kuruluşlarıdır. Gelişen ve değişen dünyada da, sivil toplum kuruluşlarının ehemmiyeti giderek artmaktadır. Devletin, birçok görevini -tabiî, denetim altında- bu sivil toplum kuruluşlarına devretmesi, dünyamızın önündeki mühim bir gelişme ufkudur, Türkiye'de de bunun böyle olması lazım.

Bakınız, dünya, artık, kapalı topluma veda ediyor; yani, haberleşme, bilgisayar, internet, televizyon... Dünya, artık, kapalı topluma veda ediyor. Yani, sanayide, ticarette, tarımda, hizmet sektöründe olduğu gibi, kültürde ve sanatta, millî ve manevî değerlerde de kalite ve kıyasıya bir rekabetle karşı karşıyayız. Tabiî, sanayide, ticarette, tarımda, hizmet sektöründe bunları dikkatle takip ediyoruz, hükümetler de etmeye mecbur, kuruluşlar da etmeye mecbur; çünkü, bunun iktisadî neticelerini hemen yaşarsınız; dışticaretiniz açık verir, yatırım yapamazsınız, fakirleşirsiniz vesaire; ama, kültürde ve sanatta, millî ve manevî değerlerdeki erozyonu da daha dikkatle takip edecek, koruma tedbirlerini alacak olan, elbette ki hükümetlerdir; ama, hükümetlerle beraber de sivil toplum kuruluşlarıdır. Yani, vakıflara, bir de bu gözle bakmak lazım değerli arkadaşlar. Bunun için, vakıfları desteklemek lazım.

Bugün, dünyada görülmeyen bir kültür savaşı da var ve millî değerlerin mücadelesi var. Genellikle, insanlık tarihine baktığınız zaman, zengin olan ülkeler, güçlü olan ülkeler devamlı diğer ülkeler tarafından taklit edilmekte ve temsil edilmekte ve temessül dediğimiz; yani, taklitle kendi şahsiyetinden uzaklaşma hadisesi meydana gelmektedir. İşte, bu hadise, önümüzdeki dönemde çok daha yoğun cereyan edecek, çok daha kesif cereyan edecektir; onun için, vakıfları desteklememiz lazım. Tabiî, bugün, Avrupa Topluluğuna girebiliriz, başka kuruluşlarda, uluslararası kuruluşlarda beraber olabiliriz, buralarda dostluklar olur, dayanışmalar olur, işbirliği olur, iktisadî ve siyasî sahada, savunma sahasında; bütün bunlar doğrudur; ama, bir de ülkelerin, milletlerin, kültürel değerlerin çarpışması da var. Bu, topla tüfekle olan bir çarpışma değildir, kaliteyle ve sanatla, kültürle o sahada olan bir çatışmadır.

Bakın, burada enteresan bir cümleyi size nakletmek istiyorum. Meşhur Fransız oryantalisti var, müsteşrik Luis Massignon; onun İslam kültürü için şöyle bir beyanı var, bakın, İslam kültürü için ne diyor asrımızın başında Luis Massignon: "Onların herşeylerini tahrip ettik, felsefeleri, dinleri mahvoldu, artık hiçbir şeye inanmıyorlar, derin bir boşluğa düştüler, anarşi ve intihar için olgun hale geldiler." Yani, bir Batılı müsteşrikin, mütefekkirin, ilim adamının, kültür adamının bize bakışı budur. Tabiî, bizim bu olmadığımızı ispat etmek için, bizim kültürel ve manevî değerlerimizi güçlendirmemiz, sanatımızı geliştirmemiz, bizi biz yapan değerleri uluslararası rekabete hazırlamamız gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. Lütfen, tamamlayın efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Tabiî, devlet bürokrasisinin buna vereceği destekler vardır; ama, asıl bu değerleri inşa edecek olan, koruyacak olan, geliştirecek olan da sivil toplum kuruluşlarıdır, vakıflarıdır. Önceki konuşmamda, bir vergi kanununda vakıfların gelirlerini azaltan birtakım değişikliklerden bahsettim, bunların düzeltilmesi lazım. Yine, maalesef, o vergi kanununda, vakıflara, derneklere yapılan teberrulara, bağışlara da stopajla ve vergi getirilmiştir. Bu da, işin negatif tarafıdır, pozitifi engelliyorsunuz, negatifi ilave ediyorsunuz. Yani, bu şartlarda, kimliğimizi geliştirecek ve koruyacak olan sivil toplum kuruluşlarını, vakıfları güçlendirmemiz mümkün değildir. Vakıflara ait tereddütler ve endişeler varsa, geneline teşmil etmek yerine, kural dışına çıkan, kanun dışına çıkan vakıfların denetim altına alınması ve bunlara müeyyide uygulanması hükümetlerin görevidir diyorum, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Şahsı adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belki gecenin bu saatinde neden uzatıyoruz, nasıl olsa bu kanun tasarısı çıkacak diye düşünen arkadaşlar olabilir. İktidara mensup olan bir arkadaşım, muhalefetin eleştirisinden oldukça alınmış olacak ki, devamlı olarak muhalefeti, klasik muhalefet yapmakla suçluyor; ama, ben, yapıcı bir muhalefetle, gecenin bu saatine kadar bekleyerek, bu kanun tasarısında olmasını arzu eden kesimlerin seslerini burada sizlere aktarmaya çalışacağım. Çünkü, Sayın Bakanım da "vakıflarda kiracı olarak bulunan onbinlerce insan, gecenin bu saatinde, çıkacak olan bu kanun tasarısını beklemektedir" dedi. Bundan dolayı, bekleyen diğer kesimlerin de sesini burada dillendirmek, onların durumunu arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, vakıflar, dinî, sosyal, kültürel ve hukukî müesseselerdir. Üzerinde konuşmuş olduğumuz madde, Vakıflar Genel Müdürlüğünün temsil ve idare ettiği vakıflara ait gayrimenkullerin kira bedellerini 2000 yılı içerisinde yüzde 25 artırmayı öngörmektedir.

Değerli arkadaşlar, vakıflar dediğimiz zaman, ecdadımızın bize yadigâr olarak bırakmış olduğu 9 000'e yakın tarihî eser ki, bunların 4 500 tanesi camidir. Biliyorsunuz, İstanbul, Edirne, Bursa gibi kentlerimiz, ecdat tarafından güzel camilerle donatılmıştır ve bunların yanında meşrutaları vardır. Her cami görevlisi bu meşrutada kalır, dinî vazifesini, cemaata olan görevini buradan yapmaya çalışır. Özellikle, büyük kentlerdeki tarihî eserlerimizin 1960'lı ve 1970'li yıllarda nasıl yıkık ve dökük olduğunu, birer mezbele olduğunu mutlaka çoklarımız görmüşüzdür; ama, 1980'li yıllardan sonra, Eminönü, Fatih, Eyüp gibi ilçelerimiz başta olmak üzere, birçok yerlerde camilerimiz ihya edilmeye başlandı, meşrutalar yapıldı, onlar tekrar tarihî bir varlık olarak kazanılmış oldu. Başka hiçbir kurumun görevlisi, belki, bu kadar fedakârane çalışmazken, Diyanet mensuplarının, din görevlilerinin kendi görev yapmış oldukları camileri ve meşrutaları bu şekilde ayağa kaldırdığını, bu söylemiş olduğum ilçelerdeki bazı camileri gezersek görebiliriz.

Değerli arkadaşlar, eğer, o görevliler bu camilere sahip çıkmamış olsaydı, 1950'lerde, 1960'larda olduğu gibi -daha öncesini söylemiyorum- o yıkık, dökük hali devam edecekti.

Bakınız, Cağaloğlu'nun göbeğinde bir cami vardır, Cezeri Kasımpaşa Camii diye. Burası işgal edilmiş, birileri burayı işgal etmiş. Yine, Süleymaniye'de Ebul Vefa Camii vardır. Buralar Eminönü Müftülüğünün gayretiyle ihya edildi ve bugün Vakıflarımıza tekrar tarihî eser olarak kazandırıldı. Yani, Diyanet mensupları, cami görevlileri, görev yaptıkları camileri baştan sona ihya edip, meşrutalarını, yani lojmanlarını da birlikte halkın katkısıyla yaparken, son zamanlarda, Vakıflar İdaremiz, kira bedeli olarak, bu cami görevlilerinden yüksek miktarda para istemektedir.

Bakınız, elimde iki tane faks var. Bunlardan bir tanesi Fatih, bir tanesi de Eyüp İlçesinde bir camiye gönderilmiş. Vakıflar İstanbul Bölge Müdürlüğü, Emlâk ve Gelirler Müdürlüğü, Fatih İlçesindeki bir cami görevlisine diyor ki, "31.1.2000 tarihine kadar -on gün içerisinde- ödemeniz gereken meblağı ödemediğiniz tespit edilirse, tahliyeniz gerekecektir. Meşrutayı idaremize teslim etmeniz; değilse, mahkeme yolu açılacaktır"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, lütfen, tamamlar mısınız.

Buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) – Geriye dönük olarak beş yıl içerisinde de 578 milyon gibi bir para isteniyor. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olan bu insanların almış olduğu maaşlar 120 ile 150 milyon arasında; 50-60 milyon gibi bir kira isteniyor. Bu arkadaşlarımız, bu camileri ihya ederken, tekrar kazandırırken, bunları tebrik etmek, taltif etmek varken, bir de "kira vermezseniz çıkın gidin" deniliyor...

Değerli arkadaşlar, işte, bu yanlışı, burada hep beraber düzeltmemiz lazım. Tarihî eserlerimizi tekrar ihya eden bu insanlarımızı tebrik etmek sadedinde, bunlardan kira almak değil; bunların, o eserleri ihya etmek şartıyla, belki bilabedel oturmasını sağlamamız lazım. Bunu, burada, Sayın Bakanımdan arz ediyorum; nasıl ki, onbinlere varan Vakıf kiracıları, gecenin bu saatinde bu tasarıya göz dikmişse, sayıları onbinlere yaklaşan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Göksu.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) – Daha sonraki maddelerde de devam edeceğim; saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bedük, sorunuzu sorabilirsiniz.

Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımdan şu sorularımı cevaplandırmasını rica ediyorum:

Vakıf hukukunun korunması önemli. Vakıf mallarının korunması istikametinde de önemli adımlar atılabileceğini düşünüyor ve umuyoruz. Sayın Bakanım "2 401 olay mahkemeye intikal etti" dedi. Dolayısıyla ...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sözleşme imzalamamışlar.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sözleşme imzalamamışlar...

Sözleşmesi imzalanmamış ve kiraya verilmiş olan bu mallarla ilgili olarak kira bedelleri acaba nasıl tespit edilecek? Şunu söylemek istiyorum: Getirilen tasarıda, 1999 yılı kira bedelinin üzerine yüzde 25 ilave etmek suretiyle 2000 yılındaki kira bedeli tespit ediliyor. Mahkemelik olan, daha doğrusu sözleşmesini imzalamamış olan vatandaşların ise, acaba hangi değer üzerinden ve üzerine ne kadar oranda ilave yapmak suretiyle 2000 yılı kira bedelleri tespit edilecek? Yani, bir kısmı sözleşmeyi imzaladığı için mağdur olacak, bir kısmı da sözleşmeyi imzalamadı, tahliye davası açıldı; acaba onlar kârlı mı çıkacak, böylece bir kayırmaca anlayışı olacak mı olmayacak mı? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Dövizle kiralanmış Vakıf malları var mıdır? Yüzde 25'lik bu artış, ayrıca bunlara da yansıyacak mıdır?

Üçüncü sorum geneldir Sayın Başkanım, zatıâlinizi de ilgilendiriyor. Ben, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanına... Biraz evvel, değerli arkadaşımızın yaptığı bir açıklama var afetle bölgesiyle ilgili, afetlerle ilgili; bir açıklamadır sadece. Benim, Ankara kasabalarıyla ilgili yaptığım bir müracaat üzerine, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı, birkısım kasaba belediyelerinin veya ilçe belediyelerinin afet bölgesi kapsamına alınmadığını, bir eksiklik olarak tespit ettiğini söyledi. Van Gölünün kenarındaki bütün kasabalar ve ilçeler alınmış; Erciş İlçesi, gölün yükselmesi sebebiyle, Vakıf malları dahil, özel şahıslara ait, kamuya ait ve belediyeye ait mallar, altyapıları da dahil olmak üzere, hepsi su altında kalmış; ama, ne yazık ki, afet bölgesi kapsamına alınmamış. Dolayısıyla, birkısım ilçe ve kasabaların, gerçekten tabiî afete maruz kalmalarına rağmen afet bölgesi kapsamına alınmamış olması büyük bir eksiklik olmakla birlikte, Sayın Bakanımızın, buradaki malların Vakıf malları olduğunu da dikkate almak suretiyle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı nezdinde temasa geçmesini diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Polat, buyurun efendim, sorunuzu yöneltebilirsiniz.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Bugün, birbirine paralel, simetrik iki kanun tasarısını görüşüyoruz; gayrimenkul kiralarına sınırlama getiren kanun tasarısı ve bir de Vakıflara ait gayrimenkullerin kiralarına sınırlama getiren kanun tasarısı. Gayrimenkul kiralarına sınırlama getiren tasarının 1 inci maddesinde, 2000 yılında yüzde 25, 2001 yılında yüzde 10'la sınırlama varken, Vakıflarla ilgili tasarıda, yalnız 2000 yılında yüzde 25 vardır, 2001'de yüzde 10 yoktur. Halbuki, hükümetin belirttiği, ilan ettiği enflasyon oranlarında, 2000 yılında yüzde 25, 2001 yılında yüzde 10 şartı vardır. Burada, Vakıflardaki kiralamaya bu şartı getirmemenin sebebi, hükümetin, 2001 yılında enflasyonun yüzde 10'a düşeceğine inanmadığı için midir, yoksa, başka bir ekonomik gerekçesi var mıdır, öğrenmek isterim?

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Karamollaoğlu.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan şu sorumun cevaplandırılmasını arz ediyorum: Bir çelişkili durum doğuyor. Bazı yerlerde, fahiş fiyata itiraz eden kiracı, kirasını ödemediği için, mahkemeyi de kazanamayıp tahliye ediliyor. Arkasından, o gayrimenkul, kiraya verilmek üzere ihaleye çıkarılıyor ve kiracının fahiş fiyat olduğunu iddia ettiği eski bedelin, mesela üçte 1'ine, ihaleyle veriliyor. Yani, tatbikat, tahliye edilen kiracıyı haklı çıkarıyor. Bu durumda, bu gayrimenkulün yeni kiracıya verilmesi bir adaletsizlik olmaz mı? Böyle bir adaletsizliğin giderilmesi için Sayın Bakan herhangi bir tedbir düşünüyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan, soruları cevaplandırabilirsiniz efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkanım, Sayın Bedük’ün sorusu, mahkemelik olan, daha doğrusu kira sözleşmesini imzalamayan 2 401 kişiyle ilgili. Bunlar, daha ziyade 1998 yılında, ilgili yasanın, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği yılın kira bedelleri üzerindeki tartışmadan kaynaklandığı için sözleşme imzalamaktan kaçınanlar. ilk yıl, birden, birkaç kat arttıktan sonra, ikinci yıla ilişkin kira bedeli, yine aynı artışla, yüksek artışla gelince, insanlar, biz bu yükün altında eziliriz düşüncesiyle imzalamamışlar; daha önceki kira bedelini, mahkemelerde ödeme yeri tespiti suretiyle yatırarak; 1999 yılına ait olması gerekir diye düşündükleri kira artış oranını da, o eski kira bedelinin üzerine ekleyerek, bir çözüm aramaya çalışmışlar, mahkemelerin bir karar vermesini istemişler.

Şimdi, Aslan Polat arkadaşımızın sorusuyla birleştiriyor gibi olacak; ama, gerekli olduğu için öyle yapıyorum. Biz, Vakıflar Kanununda değişiklik düşüncemizi, diğer gayrimenkul kiralarıyla ilgili kanundan önce takdim ettik. Dolayısıyla, yüzde 25’lik bir enflasyon hedefini, hükümetin pekiştirmeye yönelik bir araç olması düşüncesinden ziyade, 2000 yılına ilişkin, 1999 kira bedelinin üzerine hangi oranı eklersek, optimal bir noktaya ulaşmış oluruz, bir yıllık bir müdahaleyle, kiracıların arzuladığı bir noktaya... Hangi kiracıların; 2 401 değil, yanlış anlaşılma olmasın, tam tersine; o, 13 000 civarındaki kiracının bir parça fazla ödemişliği ortadan kalkmış olsun diye bir noktayı aradık.

Sayın Başkanım, burada, karşılaştığımız hukukî sorun şuydu: Ödeyenlerle, ödemeyenler arasında, ileride Anayasa Mahkemesine, Anayasa gereği müracaat etme yetkisi sahibi gruplar müracaat etmese bile, görülmekte olan bir dava sırasında, taraflardan birinin Anayasaya aykırılık iddiasını yerel mahkemenin ciddî bulması sonrası, Anayasa Mahkemesine konunun gidebilmesi ihtimalini hesaplamak gerekiyordu.

Bu noktada, ben, kendi Anayasa bilgimi yeterli saymadım; Anayasa hukuku profesörü arkadaşlarıma konunun inceletilmesi yönünde yardım istedim. Dediler ki, 13 000 civarında insan, bir yasaya göre -o yasa, daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olsa dahi- ödemiş. Şimdi, ödemeyen kişi ile ödeyen kişi arasında farklı bir şey yaratma durumuna gitmeyelim. Peki, o zaman ne yapalım; yüzde 25 dersek, bu 13 000 kişi, bir yıl önce fazla ödemişliğini, yüzde 37'lik bir hak elde edeceği için, imkân elde edeceği için dengeye getiriyor. Bu, 2 401 kişiye de diyoruz ki, sizin 1998 yılına ilişkin sorununuz var kira bedelinin tespitinde. Bakın, bugüne kadar ödememişsiniz, sözleşme imzalamamışsınız. Zaten, 2000 yılı kira bedeli, 1999'a yüzde 25 ilaveyle bulunacağı için, makas açılmıyor. Ödemediğiniz dönem içerisinde de, zaten, mahkemelerden ödeme yeri tayini yoluyla, kendi kafanıza göre doğru olan eski kira bedelini de sürekli biriktirdiğiniz için -hukukî yol böyledir malumaliniz- eğer sıkışıklığınız varsa, arada kalan farkı da, biz, size, üç aylık, beş aylık, altı aylık bir taksitlendirme yapabiliriz, eritebiliriz. Dolayısıyla, ödeyen ile ödemeyen, hakkaniyete uygun bir çizgiye gelmiş olacak diye düşünüyoruz. Bunu, Yargıtay camiası da... Biz, tabiî ki, kendi Vakıf hukuk camiamızca, başka başka tüm camialarla bulunabilen tek ve en adaletli yol olarak bunu gördük; başka da yolu yok Sayın Başkanım; bilmem arz edebildim mi?..

2000 yılıyla ilgili yüzdeyi arz ettim.

Sayın Karamollaoğlu'na, demin, hem ben hem genel müdürümüz ve hukukçu arkadaşlarımız bilgi sunmaya çalıştık. Bilmiyorum, daha, eksik kalan bir taraf var mı Sayın Başkanım?..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Bir kiracınız tahliye ediliyor; fazla kira bedeli...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Özür dilerim, o kısmı kaldı.

Bizim, kira bedelinden doğan ihtilaf nedeniyle tahliye davası açıp, davasını kazandığımız kişinin tehliyesini müteakiben, onun, ihaleye girerek, böyle 3 yerine 1 ödeyerek alma imkânı yaratmak gibi bir durumumuz yok, yetkimiz yok.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Ben, öyle demiyorum, siz öyle yapın demiyorum. Başka birisi için var mı?

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Efendim, ihtimalen yok, giremezler demek istiyorum; bizim yetkimiz yok diyorum; istesek de olamaz diyorum.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – O zaman boş duracak yani...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Gayet Tabiî, tahliye edilen yer, tahliye sonrası boş kalacak, yine hukukî usulümüz gereğince ihale açılacak o ihaleye katılanlar arasından, şartları itibarıyla en elverişlisi kim görülüyorsa o alacak.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Bakan, bazı yerde düşüyor fiyatlar...

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Bakan sorunuzu anladı ve cevapladı; teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Yine eksik kalırsa yanıtlamaya çalışalım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, oylamaya başladım; bir dahaki maddede...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Olur mu? Siz bakmıyorsunuz ki buraya beyefendi... (ANAP, MHP ve DSP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, bakmıyorsunuz ki...

BAŞKAN – Sayın Ercan, oylamaya başladım...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Efendim, bakmıyorsunuz; oylamaya da başlamadınız; elimi kaldırdım karar yetersayısının aranmasını istedim.

BAŞKAN – Efendim, Yüce Heyetin eli havada, oylamaya başladım.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Ama, sonuçlanmadı...

BAŞKAN – Eğer çok ısrarlıysanız karar yetersayısını arayayım; ama, bir dahaki oylamada arzu ederseniz dikkate alayım. Müsaade ederseniz bu oylamayı tamamlayalım.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Nasıl takdir ederseniz...

BAŞKAN – Peki efendim.

Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu kanun 1.1.2000 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talepleri var.

Birleşime, saat 00.35'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 00.17

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 00.35

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Melda BAYER (Ankara)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 58 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

312 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. – Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/606) (S.Sayısı: 312) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 2 nci maddesi okunmuştu.

Gruplar adına ilk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Göksu.

FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hayırlı bir iş yaptığım kanaatindeyim. Vaktinizi almamak, gecenin bu saatinde konuşmaları daha fazla uzatmamak ana kuralımız; ancak, ne var ki, bazı şeyleri söylemenin de yararlı olduğu kanaatindeyim.

312 sıra sayılı kanun tasarısının yürürlük maddesinde "Bu kanun 1.1.2000 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer" diyor.

Değerli arkadaşlar, tasarının gerekçesinde açıklandığı gibi, halen Vakıflar Genel Müdürlüğünün 16 274 adet kiralık gayrimenkulü bulunuyor. Bunun 13 000 küsurunda oturanla sözleşme yapılmış; ama, 2 400 kişiyle yapılmamış. İşte, kiralarını yüksek bularak sözleşme yapmayanlarla sözleşme yapmak, belki, 13 000 insana da adalet ve hakkaniyet ölçüsü içerisinde -ki, sayın bakanımızın ifadesi öyle idi- bir artırım yapmak... Çünkü, yıllarca, vakıf malları, çok cüzi fiyatlarla talan edildi; ama, 1998 yılında çıkartılan yasayla da, çok aşırı bir şekilde fiyatlandırma yapıldı. İşte, bu kanun tasarısıyla, herhalde bakanımızın ifadesi öyle anlaşılıyor ki "hakkaniyet ve adalet ölçüsü içerisinde kiraları belli bir düzeye çekmek" diyor...

Elbette, hakkaniyet ve adalet, hepimizin arzu etmiş olduğu bir güzelliktir. Bu kanun tasarısının, kiracıya rağmen, vatandaşa rağmen yürütülmemesi, bu ölçüler içerisinde; yani, hakkaniyet ölçüsü içerisinde yürütülebilmesi için bazı aksaklıklara dikkat çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, demin, vakıf eserleri dendiği zaman, 9 000 küsur tarihî eser arasında 4 500 tanesinin camileri teşkil ettiğini beyan etmiştim. Bu camilerimizin daha önceki yıllarda, yani, 1950'li, 1960'lı yıllarda, nasıl mezbelelik olduğunu; ama, 1980'li yıllardan sonra, cami görevlilerinin fedakârane bir şekilde çalışmalarıyla çok güzel bir yapıya kavuştuğunu, tarihe mal olduğunu deminki konuşmamda beyan ettim.

Değerli arkadaşlar, bir camiin ayakta kalabilmesi için, orada mutlaka ibadet edilmesi gerektiği kanaatini herhalde siz de paylaşırsınız; çünkü, işleyen demir ışıldar.

Bakınız, son zamanlarda, bir vahşet örgütünün veya ona benzer birtakım örgütlerin, İslamiyeti istismar ederek, ne tür kötülükler işlediğini gördük; toplum olarak çok ağır şekilde bedelini ödemekteyiz; yani, burada temel sorun, İslamiyeti, dini, insanlarımıza doğru bir şekilde öğretememekten kaynaklanıyor. Diyanet İşleri Başkanlığımızın 16 000 kadro isteği yıllardır tekrar edilir; ama, bir türlü hayata geçirilemez. Ben, müftülükten gelen bir kardeşiniz olarak söylüyorum; hangi köy imam istemişse, önce, meşrutası var mı yok mu, onu sorarız. Dolayısıyla, meşrutası; yani, lojmanı varsa, oraya din görevlisinin gitmesi daha kolay oluyor.

Buradan şuraya gelmek istiyorum; demin bir fakstan bahsettim. İstanbul'daki -özellikle, en son görev yaptığım yer Eminönü olduğu için biliyorum- tarihî camilerimizi, Türkiye'nin her yerindeki camilerimizi ayağa kaldırabilmek için, Diyanet görevlileri gerçekten çok güzel hizmetler vermekte; ama, ne var ki, vakıflar idaremiz, bunlardan, son zamanlarda çok aşırı miktarda kiralar istemekte.

Bakın, elimde yine bir faks var; Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul Bölge Müdürlüğünden çekilmiş. Nereye; Münzevi Camii Koruma ve Yaşatma Derneği Başkanlığına. "...Yaşatma Derneği imam evi" diyor; imam eviyle ilgili. İmamı, bu evi işgal etmiş olarak gösteriyor ve "Vakıf taşınmazları işgalî olarak kullanan şahısların durumunu hukukileştirilmek ve idareyle halen işgalci olan şahıslar arasında münasabeti geliştirmek için size bir zaman tanıyoruz. İşgalde bulunduğunuz vakıf taşınmazı için 1 481 400 000 lirayı faizleriyle beraber, şu süre içerisinde ödemeniz lazım; yoksa, işgalci durumundasınız ve buradan atılacaksınız" diyor.

Değerli arkadaşlar, hassaten Sayın Bakana buradan arz etmek istiyorum; Eyüp'teki Münzevi Camiini gördüm, bir davet münasebetiyle gitmiştim. Buradaki görevli arkadaş, büyük bir konferans salonu yapmış, büyük bir lokantası var; yani, yemekhanesi var, kütüphanesi var. Camii öyle güzel ihya etmiş ki, bu arkadaşı burada işgalci gösterip atacağımıza, o güzel camii ihya eden; konferans salonuyla, yemekhanesiyle, kütüphanesiyle bu güzel eseri topluma kazandıran bu arkadaşımızı tebrik etmemiz lazım, bilabedel ödüllendirerek, görevi süresince de oturmasını sağlamamız lazım.

Onun için, bu yanlışların, buradan düzeltilmesini Sayın Bakanımdan arz ediyorum. Çünkü, bu arkadaşımızdan -ki, ben, oraya, o davete gittiğim zaman, o arkadaşı tebrik etmiştim, buradan da tebrik ediyorum- önceki dönemde yıkılan, dökülen, mezbelelik halinde olan bu cami, gayretli bir imam arkadaş sayesinde çok güzel olmuş; ama, 60 000 000 lira kirayı vermezsen çık, git deniliyor. E, 120 000 000 lira maaş alan bir imamdan, siz, 60 000 000 lira kira isterseniz, o cami görevsiz kalacak; din, diyanet, islamiyet anlatılmayacak ve işte, birtakım terör örgütleri de başımıza bela olacak.

Değerli arkadaşlar, onun için, vakıf eserlerimizden, özellikle, camilerimizin ihyası noktasında din görevlilerimizin yapmış olduğu hizmetleri, hiç de küçümsememek lazım. Bu manada, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün, Sayın Bakanımızın bu olaya daha farklı bakması gerektiğine inanıyoruz.

Dolayısıyla, onları işgalci olarak görmemek lazım. Tam tersine, inşasında, bakım ve onarımında, ihyasında büyük emeği olan bu arkadaşlara, bir manada ödül olarak tahsis etmek gerektiğine inanıyoruz.

Camiler, genellikle çok başlı oluyor; yani, yıkılan, dökülen yerlerin tamir, inşa ve ihyası halk tarafından, din görevlileri tarafından yapılıyor; idaresi, müftülüğe ait; ama, gelirleri, vakıflara aittir. Biliyorsunuz, ecdadın yapmış olduğu camiler, tek başına cami olarak yapılmamış, etrafında vakfiyeleri var. Bakınız, Nuruosmaniye Camii; İstanbul'un merkezinde, göbeğinde olan bu camiin mermerleri simsiyah olmuş; gelen giden turistler o siyahı gördüğü zaman, inanın, bir Türk vatandaşı olarak, insan utanıyor. Bundan birkaç sene önce kubbesinden sıvalar dökülmeye başladı; o cami, 1500 yıllarında yedi yılda bitirilmiş. Kubbesinden dökülen o sıvalar ve taşların etrafı çevrildi, birkaç senedir duruyor.

Değerli arkadaşlar, bakınız, Nuruosmaniye Camiinin ertafında 93 tane vakfiyesi var; yani, ecdat, camii yapıyorum; ama, şu akarından da, şu vakfiyenin geliriyle bu camiin bakım ve onarımı yapılsın ve ilânihaye bu tarihî eser devam etsin mantığıyla onun ayakta kalabilmesi için gerekli altyapıyı da hazırlamış; ama, ne var ki, o dükkanların -ki, Nuruosmaniye Camii, Kapalı Çarşı etrafında- dolar bazında, döviz bazında kiraya gittiğini düşünürseniz, ne büyük geliri var; ama, maalesef, cami yıkılmakla başbaşa. Dolayısıyla, bu camilerimizin vakfiyelerinin gelirleri, o camilere harcanarak, mutlaka, bu tarihî eserleri gelecek nesillere bir ecdat yadigârı olarak, en güzel şekilde teslim etmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu, ecdada karşı bir vefadır, tarihe karşı saygının da gereğidir değerli arkadaşlar. Onun için, burada, sadece vakfın gelirlerinden istifade edip, vakıf mallarını, tarihî eserleri, camilerimizi yıkıma terketmek, hiçbir zaman bizlere yakışmaz ve yaraşmaz diyorum.

Değerli arkadaşlar, burada, yine bir konu var ki, biliyorsunuz, vakıflarda akarlar vardır, hayrat vardır; camiler hayrat statüsünde; ama, dükkânlar, işhanları akar, yani gelir getiriyor; dolayısıyla, burada, camileri, camilerin meşrutalarını birer akar gibi görürsek yanlış olur. Şimdi, işte, din görevlileri sendikasının yapmış olduğu basın toplantısında "vakıflar camileri akar olarak görmesin" diyor; Sayın Bakanım, basında çıktı; yani, bu kiraları din görevlileri ödeyemiyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Göksu.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) – Peki, ben de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sayın Mahmut Göksu, şahsınız adına söz talebiniz var; konuşacak mısınız efendim?

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Evet...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; telaşlanmaya gerek yoktur. Ben de, uzatmamaya çalışıyorum; ama, öyle sanıyorum ki, klasik bir muhalefet değil, yapıcı bir muhalefet, tasarının daha güzel çıkması noktasında...

Değerli arkadaşlar, ümit ediyorum, Bakanlık, Genel Müdürlüğümüz, camilerimizi ihya eden bu arkadaşlarımıza daha farklı yaklaşacaktır. Bakınız, birçok arkadaşımız Avrupa'ya gitmiştir, Avrupa'da başka ülkeleri gezmiştir. Orada, kiliseler, kiliselerin yanında papaz evleri vardır; bütün giderleri kiliseler tarafından karşılanır. Yani, o camilerimizi ihya eden o arkadaşları, o güzel gayretli çalışmalarından dolayı tebrik ederek ödüllendirmek varken, bir de "kira vermezsen buradan çık, git" demenin, bana göre, bir mantığı yoktur, hakkaniyet ve adalet ölçüsüne de uygun düşmez; ki, Sayın Bakanım, bu kanun tasarısında, temel esprinin, adalet ve hakkaniyet olduğunu sık sık vurgulamıştır.

Değerli arkadaşlar, yine, bütçe görüşmeleri sırasında dile getirmiştim. Bu camilerimizde olan sergilerde, biliyorsunuz, artık, duvardan duvara döşeniyor; ama, eski halılar, kilimler, keçeler, birileri tarafından kaçırılıyor, satılıyor, tarihî eser olanlar talan ediliyor. Bunlara da mutlaka bir çözüm getirilmesini o zaman söylemiştim, şimdi de, tekrar, Sayın Bakanımızın dikkatini çekmek üzere söylüyorum.

Değerli arkadaşlar "çağdaş devlet vatandaşına zulmetmez" dedi yine Bakanımız. Elbette, buna da katılıyoruz. Çağdaş devlet, kendi tarihî eserini ihya eden memuruna elbette zulmetmez, aynen bunun gibi, ona sahip çıkar, onu ödüllendirir, ona teşekkür ve tebrik olarak, yapmış olduğu bu hizmetlerden dolayı, gereken katkıyı, bütçesini, neyse yapmaya çalışır.

Değerli arkadaşlar, vakıflar, katma bütçeyle idare edilen kurumlarımızdır; devletten hiçbir şey almadan da, maddî destek almadan da, bütçesiyle ve gelirleriyle, giderlerini karşılayabilecek bir yapıdadır. İşte, bizim bütün temennimiz, vakıfların en iyi şekilde değerlendirilerek, talan edilmeksizin yerli yerince kullanılarak, bu tarihî eserleri ilanihaye ayakta tutabilmektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Temel Karamollaoğlu, Sıvas Milletvekili, şahsı adına; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bir konunun açıklık kazanması yönünden ve zabıtlara geçmesi yönünden, tekrar, burada dile getirilmesinde fayda gördüğüm için söz aldım. Sözlerimi çabuk tamamlamaya çalışacağım.

Beni endişeye sevk eden hususlardan bir tanesi, birtakım adaletsizliklerin, istemeyerek de olsa, bugünkü uygulamalarla, maalesef, tatbikat bulması. Bir vakıf kiracısı, fahiş fiyatla kira bedeli kendisinden istenildiği için, bu kira bedelini ödeyemediğinden dolayı zorla tahliye ediliyor. Bilahara, bu gayrimenkul ihaleye çıkarılırken, genellikle, fiyatı ödemeyen, tahliye edilen müstecirin yeni ihaleye girmesine müsaade edilmiyor ve bu ihale yapıldıktan sonra da, o, ilkönce istenilen ve ödeyemediği için tahliye edilen bedelin çok altında bir fiyatla yeni bir müstecire kiralanıyor; yani, verilen kararın haksızlığı fiilen tespit ve tescil ediliyor. Sözgelimi, 1 miyar liralık bir kira bedeli talep edilmiş, kiracı onu ödeyememiş tahliye edilmiş, yeniden ihaleye çıkılmış, 1 milyar liralık bir bedel bulmadığı için fiyatlar indirilmiş, sonunda 300 milyon liraya kiraya verilmiş. Eğer, bu müstecirin o ihaleye girmesine mani olunursa, burada bir haksızlık meydana gelir. Sırf dikkatinizi çekmek için söylüyorum; çünkü, genelde birçok yerde, kirasını ödemeyen müstecirler, o açılan ihaleye yeniden sokulmuyorlar. Bir defa, burada bu haksızlığın yapılmaması icap eder diye düşünüyorum.

İkincisi, farzımuhal, böyle bir durum meydana gelirse, bu iddiada bulunan ve haksız olarak tahliye edilen müstecirin mağduriyetinin giderilmesi için mutlaka bir yol bulunmalıdır diye düşünüyorum. Bu konuyu bu şekilde dile getiriyor, Sayın Bakanımızdan ve yetkililerden, buna, mutlaka bir çözüm bulunması gerektiğini arz ediyor, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karamollaoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Kabul edenler...Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, biraz da muhalefet tarafına bakarsanız...

BAŞKAN – 3 üncü maddeyi okutuyorum efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Demin de aynı şey oldu, karar yetersayısının aranılmasını isteyecektik, bize imkân vermiyorsunuz.

BAŞKAN – Efendim, oyladım, karar yetersayısı da görünüyor.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Siz niye hep iktidar tarafına bakıyorsunuz Sayın Başkan, biraz da bu tarafa bakın. Geçen defa da bakmadınız; tamam... (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – 3 üncü maddeyi okuyunuz efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, ben bu kararınıza iştirak etmediğimi söylemek istiyorum. Geceyarılarına kadar çalışma kararını siz alıyorsunuz, ben iştirak etmiyorum; bitti!.. (DSP sıralarından gürültüler) 1 kişi de yeteriz, merak etmeyin; fazla da geliriz hatta.

BAŞKAN – 3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Şimdi de istiyorum; çağırın gelsinler. Kararı alan sizsiniz, uygulayacak sizsiniz.

BAŞKAN – 3 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bugün, vakıflar idaremizin kiracılarıyla ilgili, kira bedelleriyle ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz.

Tabiî, gecenin bu saatinde, Büyük Millet Meclisimizin, kanunlarda kiranın nasıl tespit edileceğine dair bir konuyu görüşmüş olması da, ayrıca, Türkiye'nin göstergesi, iktidarın yapısı ve bu zamana kadarki yapılanma açısından üzerinde durulmaya değer bir konudur diye düşünüyorum. O açıdan, böyle, tek maddelik palyatif tedbirlerle değil, sadece yüzde 25, yüzde 37 gibi birtakım açıklamalarla değil, vakıfların sorunlarını kökünden halledecek...

Biraz önce çok Sayın Bakanımız "21 000 davalı, bugün, Meclisimizi izliyor" dediler. Elbette, bu 21 000 insan, vakıflar idaresiyle mahkemelikse, herhalde, bunda, bundan önce, böyle, bir tek maddeyle geçirilen kanunların da büyük etkisinin olduğunu ve burada el kaldırma ve indirme neticelerinde 21 000 insanımızın ekmeğiyle oynanıldığını, davalaştıklarını, devletle kavga eder hale dönüştüklerini de görmek durumundayız.

Özellikle, ifade etmek istiyorum: Benim ilçemde, vakıflarla ilgili 5 000'in üzerinde dava vardır. Bir ilçede 5 000'in üzerinde dava var; ki, ben, bu dava sayısının 7 000'e kadar çıkabileceği kanaatini taşıyorum; çünkü, kadastro tespit ve tescil davaları halen devam ediyor. Bir ilçede -Sayın Bakan "21 000" diyor; ama- 5 000 dava açılmış ve 7 000'e kadar da çıkması muhtemelse, olayın vahametini düşünmek gerektiği kanaatini ifade etmek istiyorum. Niye bu davalar var; bu vatandaş, niye devletiyle mahkemelerde boğuşuyor; devletin bakanlarıyla, yöneticileriyle boğuşuyor? İşte, burada, böyle alelacele getirilen, günü kurtarmaya dönük, sadece o gün ne yapılması lazım geliyorsa, onun için çıkarılan kanunlardan dolayı bu şekilde oluyor.

Zaten, getirilen kanun tasarısının gerekçesinde de bundan iki-üç yıl önce çok yanlış yapıldığı, vatandaş ile devletin karşı karşıya getirildiği, birazcık olsun bunu telafi edebilmek için böyle bir yasa tasarısının getirilmesinin lüzumunun hissedildiği ifade ediliyor ki, bu da ne de olsa özür beyanı gibi de kabul edilebilir; bundan dolayı da, ben, hükümette bir gelişme vardır diye düşünüyorum; ama, bütün kanun tasarılarında, böyle, iki yıl üç yıl sonra hatadan dönülecek olursa, o iki yıl üç yıl içerisinde vatandaşın uğramış olduğu mağduriyetler, maddî kayıpların, manevî kayıpların telafisi noktasında da nasıl hareket etmemiz lazım geldiğini, burada, parmaklarını indirip kaldıran arkadaşlarımızın değerlendirmesi gerektiği kanaatimi ifade etmek istiyorum.

Biraz önce, Sayın Bakanımız 21 000 davadan söz ettiler. Özellikle benim üzerinde durmak istediğim olay, iktidarların, hükümetlerin, uygulayıcıların kanunu uygulama biçimleri de elbette çok önemlidir.

Şimdi, bir örnek olay olarak arz etmeye çalışacağım: Karaisalı ve Pozantı İlçelerimizde Ramazanzade Vakfı var. Burada, 1994 yılında, tapu tescil işlemleri yapıldı, kadastro geçti; sonradan, vakıflar, tarlalarına arazilerine sahip çıktı. Öyle bir tespit yapıldı ki, vatandaşın köyde oturduğu ev bile vakıflar idaresinin üzerine kaydedildi. Bu köyler, yüzelli ikiyüz yıllık iskân edilmiş köylerdir; bu köydeki evler bile, 1994 yılında yapılan tespitlerle vakıflar üzerine tescil edildi.

Şimdi, vatandaş diyor ki, yahu, benim, bu, yüzelli yıldır, dedemden ninemden beri oturduğum ev, nasıl, vakıfların üzerine tescil edilebilir? Doğru olabilir, orası vakıfların da olabilir; ama, bu zamana kadar üzerinde durulmamış, orada insanlar yüzelli ikiyüz yıldır da iskân edilmişler. Ondan da vazgeçelim, vatandaşın bağı, bahçesi neyi varsa, yine vakıfların üzerine tescil edilmiş ve şimdi, 5 000 dava var, mahkeme tıkanmış, vakıflar tıkanmış.

Zannediyorum, Sayın Bakanım Adana'ya geldiğinde durum kendilerine arz edildi; fakat, çözümü noktasında da “efendim, biz, önce, buraları vakıfların üzerine tapusunu tescil ettireceğiz, ondan sonra da ihale yoluyla satacağız” diyor.

Düşünün, dağ başında bir köy var, orada vatandaşın bir evi var, üç beş dönüm tarlayı ekiyor. Biz, buradaki tarlayı ihaleye çıkaracak olursak, o vatandaşın, zaten içerisinde bulunduğu şartlar itibariyle... Dağ başındaki köyleri arkadaşlarımız çok iyi bilirler; vatandaşın üç beş dönüm tarlası belki vardır veya yoktur, içerisine kafasını sokabileceği, çocuklarıyla barınabileceği iki üç odalı bir evi vardır veya yoktur.

Şimdi, biz, bu zamana kadar iktidarların -hangi hükümet olursa olsun- yaptığı hatalardan dolayı, vatandaşı, seni buradan çıkarıyoruz, tekrar ihale açacağız, bu ihalede de şu miktarı ödeyeceksin diye bir yaptırımla karşı karşıya bırakacak olursak, devletle bu vatandaşı nasıl kaynaştıracağız, devletle vatandaşı, vatandaşla vatandaşı, dayanışma ruhunu geliştiren vakıflar idaremizi nasıl bu vatandaşla kucaklaştıracağız? Onun için, bu düzenlemelerin, özellikle, geleceğe ışık tutacak tarzda, meseleyi kökünden çözecek tarzda, yeni problemlere yol açmayacak tarzda yapılması, yeni acılara neden olacak, yeni mahkemelere, yeni mahkeme salonlarının inşaına gerek duyduracak tarzda yapılmaması gerektiği kanaatini taşıyorum.

İşte, biraz önce ifade etmeye çalıştığım Kızıldağ Yaylası var. Belki, elli - altmış yıldır, Ramazanoğulları Beyliği zamanından beri yayla olarak kullanılan bir bölgedir; orası da vakıflara tescil edilmiş. Edilebilir...

Şunu da ifade etmek istiyorum: Çok büyük bir arazi, vatandaşın arazisi, evi, tarlası, bağı, bahçesi vakıflara tescil ediliyor. Aynı arazi içerisinde, onbinlerce dönüm de orman arazisi var. Orman Genel Müdürlüğü kullanıyor; ama, o arazi, aslında vakıflara ait. Ben, şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğümüze, Bakanımıza sormak istiyorum: Onbinlerce dönüm orman arazisinin gelirlerinin, orman emvalinin satışından elde edilen kârların da, o vakfın gayelerine uygun şekilde değerlendirilmesi, o vakfa tahsis edilmesi gerekir. Vatandaşın 3 dönümlük tarlası tescil edilirken, acaba onbinlerce dönüm orman arazisinin vakıflara tescil edilmesi yoluna gidilecek mi? "Efendim, Orman Bakanlığı nasıl olsa devletin" denilecektir. Orman Bakanlığı nasıl olsa devletin olur mu! Bir de, vakfedenlerin gayeleri, maksatları var.

O halde, yeni yanlışlara yol açmamak için -özellikle, Kızıldağ Yaylamızda, Çevlik, Gildirli, Çukur, Karakılıç, Belemedik, Gülüçlü, Nergizlik, Maraşlı gibi köyler ve Pozantı'nın birtakım köyleri var, Kamışlı gibi, Alpu gibi köyler- bu köyler, onbinlerce dönüm arazi, onbinlerce dönüm orman... İşin en garip tarafı da, vatandaşın evine, çocuklarıyla zor barındığı... Öyle inanıyorum ki, şuradaki arkadaşlarımızın, gitseler, o köyleri ziyaret etseler -bırakın o köylerdeki evlerin ihaleye çıkarılmak suretiyle vatandaşa satılmasını- "yahu, bu adamlar, bu köylerde, bu dağın başında, bu kayanın başında oturuyorlar; bu kayanın başında oturdukları için bunlara devlet olarak katkıda bulunmamız gerekir" diyecekleri kanaatini taşıyorum; çünkü, Vakıflardan gelen yöneticiler bu şekilde söylüyorlar.

Şimdi elimizi vicdanımıza koymamız lazım. Birtakım düzenlemeler yaparken, İstanbul'un göbeğindeki birtakım vakıf arazileri veya binalarıyla veya Kapalıçarşıdaki bilmem hangi mağazayla, dağın başındaki, vatandaşın dedesinden, ninesinden kalmış, geçimini bile temin etmekte zorluk çektiği evlere, arazilere, bağa bahçeye el koymak... Bağ bahçe de demek mümkün değil; çünkü, üç beş dönümü de geçmeyecektir. Onun için, bu konuların dikkatle incelenmesi gerekir.

Sayın Bakan "vakıflar idaresi, 2886'ya tabi olduğu için, ihaleye çıkılacak" diyor. Buralarda nasıl ihaleye çıkacağız?.. Şimdi, ihaleye çıktığımızı düşünelim; buradan, Ankara'dan bir komisyon gelmiş, oralarda metrekaresine 10 milyon, 15 milyona kadar rakamlar ortaya koymuşlar. Bugün, Ankara'nın çevre köylerinde bile 10-15 milyon liraya rakam bulunamazken, Toros Dağlarının tepesinde 10-15 milyon liralık rakamların tespit edilmesi, bu vatandaşı devletle karşı karşıya getirmeyecek midir? İsyan noktasına getirmeyecek midir?.. Onun için, rakamların ölçülü olabilmesi için, bütün kurumlarımızda olduğu gibi, yerel takdir komisyonlarının –ilçelerde takdir komisyonları vardır– değerlendirmeleri doğrultusunda bir düzenleme yapılmalı, vatandaşımıza buralar tahsis edilmeli, tapulanmalıdır. Bunlara bu ihalelerle verilecek olursa, hiçbirinin bunu alabilecek gücü yoktur. Onun için de, eğer muhakkak ihale yapılacaksa da, faizsiz taksitlendirilmek, uzun vadeli taksitlendirilmek suretiyle de, tekrar, bu vatandaşın kendi evinin kendisine teslim edilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.

Bütün bunları söylerken, bu tasarıya muhalefet ettiğimiz anlaşılmasın. Biz, devleti de incitmeyecek, vatandaşımızı da incitmeyecek, bu vakıf arazilerinde, evlerinde ya da binalarında oturacak insanlarımızı da rahatsız etmeyecek bir uygulamanın yapılması gerektiği kanaatini taşıyoruz.

Muhterem arkadaşlar, biraz önce Sayın Bakanımız "efendim, biz indirim yapıyoruz, buna da karşı mı çıkıyorsunuz" dediler. Eskiden bir Tekel Bakanı vardı; Tekel ürünlerine, 1980 öncesinde –arkadaşlarımız hatırlayacaklar– yüklü miktarlarda bir zam yapmıştı; arkasından da, kamuoyu baskısı olunca, bu zamların bir kısmından vazgeçti; arkasından da çıktı "cumhuriyet tarihinde, Tekel ürünlerinde ilk defa ucuzlamayı, rakam düşürmeyi yapan bakan benim" dedi. Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Yüzde 300, yüzde 400, yüzde 1000, yüzde 10 000 zam yapacaksınız, arkasından da diyeceksiniz ki, biz, yüzde 37, sadece 2000 yılına mahsus olmak üzere bir düşüş gerçekleştireceğiz. Hukukla, mantıkla, adalet ölçüleriyle bunu nasıl değerlendireceğiz?.. Elbette, vakıf arazilerimizi, ecdadımızdan bize yadigâr olan tarihî eserlerimizi koruyacağız; bunların ayakta kalabilmesi için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP BUDAK (Devamla) – Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, grup adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ercan. (DSP sıralarından alkışlar [!])

DYP GRUBU ADINA NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Birkaç hususa işaret etmek istiyorum. Ben, bu kürsüden defaatle söyledim; üzülerek söylüyorum ki, bu yasayla ilgili yapacağım konuşmamda aynı şeyleri söyleyeceğim. Hep "U" dönüşü oluyor diyorum; alınganlık gösteriyorsunuz; gerçekten, bunda da öyle oluyor. Bakınız, elimde Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanağı... Tarih: 23.1.1998. Anasol-D Hükümeti işbaşında. Sayın Yılmaz, Başbakan. O tarihte, yine, vakıflardan sorumlu Devlet Bakanı, Anavatan Partili bir değerli arkadaşımız, Metin Gürdere. Siz de hükümet ortağısınız. Henüz siz yoksunuz MHP'li arkadaşlarım. (MHP sıralarından gürültüler)

Bakınız, hakikaten, doğru, gülünecek bir durum varsa, gerçekten, şimdi söyleyeceklerime dikkat edin; ben, tutanaklardan okuyacağım buradan. O zaman, kimin gülmesi lazım, kimin gülmemesi lazım; isterseniz, bunu kamuoyunun takdirine bırakalım. (MHP sıralarından gürültüler) Gerçekten çok ayıp oluyor değerli arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Ercan, buyurun, siz Genel Kurula hitap edin.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Bakınız, şimdi getiriyorsunuz o tarihte; yine, vakıf taşınmazlarıyla ilgili, kira kanununda bir değişiklik talebiniz var; bu Meclise getiriyorsunuz; bir geçici maddeyle, şöyle talepte bulunuyorsunuz: "Geçici Madde 6 – Vakıflar Genel Müdürlüğüne mazbut ve mülhak vakıflara ait gayrimenkullere ilişkin kira sözleşmeleri, bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren üç ay sonra sona erer." Yani, mevcut sözleşmeler falan var, bunları üç ay sonra sona erdiriyorsunuz ve devam ediyor: "Bu süre içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğü mütevellilerince rayiç -bak, altını çiziyorum- ve emsal bedele uygun olarak yeni kira bedeli ve şartları tespit ederek kiracıya tebliğ olunur." Kiracıya diyorsunuz ki, üç ay sonra biz sizin sözleşmenizi sona erdiriyoruz ve şöyle bir düzenleme getiriyoruz; diyorsunuz ki: "Rayiç ve emsal bedele uygun olarak yeni kira bedeli ve şartları tespit ederek kiracıya tebliğ olunur." Eğer bir hukuk devletiysek, bunu, nasıl, nereye sığdırdınız, doğrusu merak ediyorum.

Daha da vahimi ondan sonraki cümlelerde geliyor: "Eski kiracıların, birinci fıkrada belirtilen üç ayı takip eden otuz gün içerisinde tebliğ olunan yeni kira bedeli ve şartlar üzerinden kira sözleşmesi yapmaya hakkı vardır; belirlenen -buradan sonrasına dikkatinizi çekerim- yeni kira bedeli ve şartlara itiraz olunamaz." Eğer az çok bir hukuk bilgisi varsa, bu devlette hukuk kuralları cariyse, hukukun üstünlüğü varsa, siz, böyle bir cümleye burada yer veremezsiniz. Diyorsunuz ki, yeni kira bedeli ve şartlarına itiraz olunamaz, seni bağladım. Tamamen bir hukuk garabeti ve açıkça bir Anayasaya aykırılık... Rahatsız olmanıza gerek yok, söylediklerimle ilgili, hemen her zeminde farklı şeyler söyleme hakkınız var. Bunlar, burada ve bu, yasalaştı, geçti. Buna rağmen geçti; çoğunluğunuza dayandı o tarihlerde, Mecliste parmak kaldırdınız, oyladınız ve geçti.

Bakınız, sonra, o tarihte, partilerinizin grup sözcüleri geliyor bu kürsüye, bu yasayı savunuyorlar ve bakınız gösterdikleri gerekçelere, hangi gerekçeler. Değerli bir ANAP sözcüsü arkadaşımız muhalefetten de gerekli desteği sağlamak için bakınız hangi gerekçelere işaret ediyor; diyor ki: Bu tasarıyla, biliyorsunuz vakıfların imkânları kıt, yok, para yok -1992 bütçesini de örnek veriyor- 82 milyar civarındaydı; oysa, bugün, yalnız şunları şunları yapmak için 800 milyar lira para lazım ve devam ediyor:İşte bu tasarıyla, hükümetin ve Bakanlığın amacı, bir nevi, bu vakıfların gelirlerini artırmak, mağdur olan vakıflarımıza, camilerimize, külliyelerimize yardım etmek, eserlerimizi ebediyete kadar yaşatmak." Doğru, tabiî, yaşatacağız. "Bizim ısrarımız..." diyerek devam ediyor ve diyor ki "Rayiç bedel ve emsal bedel kıstası doğrudur ve buna destek istiyoruz." O tarihlerde bunu savunuyorsunuz ve bugün, hükümet -ki, Anavatan Partisinin bir değerli mensubu, bugün, aynı Devlet Bakanlığı görevinde, vakıflar kendisine bağlı ve bu görevi deruhte ediyor- diyor ki, -kıstas değişmiş- yüzde 25... Hedeflenen bir enflasyon rakamı var; yüzde 25; şimdi ona bağladınız. Yani, rayiç ve emsal bedel bir yana, dün buralarda savudunuz bunu, şimdi geldiniz diyorsunuz ki, efendim, yüzde 25 enflasyon öngörüldü... Bu, hedeflenen bir enflasyon, tabiî, beklenen enflasyon falan; o çok farklı şeyler. Şimdi diyorsunuz ki, buna bağlıyoruz biz ve sonra geliyorsunuz burada, bizim sözcülerimizi suçluyorsunuz, Sayın Bakan ve sözcüler... Diyorsunuz ki, dün, siz, böyleydiniz, o tarihte, bu yasayla ilgili görüşmelerde, bugün farklı şeyler söylüyorsunuz... Allahaşkına, insafla... Sizi bu kürsüye davet ediyorum; kim, dün, nasıl bir şey söylüyordu da bugün nasıl farklı bir şey söylüyor; onu, bir defa daha söyleyin burada; lütfen, ne olur, Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Başüstüne!..

TUNAY DİKMEN (Muğla) – Önüne bak, önüne!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ercan, siz devam edin.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Vallahi, değerli arkadaşlarım, bu kadar pişkinliğe pes doğrusu! Gerçekten pes yani. Zabıtlar burada. (DSP sıralarından "hani, nerede" sesleri) Meclis zabıtları, tutanaklar bunlar. Şimdi kıstasınız değişmiş, kriteriniz değişmiş, başka ölçülere, başka mihenklere başvurmuşsunuz, geliyorsunuz burada bu defa onu savunuyorsunuz; sonra da burada, gelip, muhalefet sözcülerini suçluyorsunuz... Yeter artık, bıktık bu "U" dönüşünüzden! Bu alışkanlıklarınızdan vazgeçin!

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, burada, yine_

YÜCEL ERDENER (İstanbul) – Nerede, hani nerede?!

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Efendim, anlamadım?.. (DSP sıralarından "Nerede, Doğru Yol Partisi nerede?!" sesleri)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen_ Çok rica ediyorum...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, bazı arkadaşlar, kemiyet ile keyfiyeti bilmiyorlar_

BAŞKAN – Bir Grup Başkanvekili, Grubu adına konuşma yapıyor; lütfen müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Ercan, siz, Genel Kurula hitap edin.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Burada, Meclis, seçim sonrası geçen süreçte, tabiî, önemli yasalar çıkardı, anayasa değişiklikleri yaptı. Şimdi, burada diyebilir misiniz ki... Alışılagelmiş şeyleri, bir arkadaşım burada tekrarladı “klasik muhalefet anlayışı içinde, muhalefet, burada bir tavır içinde... Oysa, burada, istikrarı ve güveni koruma noktasında muhalefetin de olumlu katkıları olmalı" dedi.

Değerli arkadaşlar, siz, burada, geçmişte farklı savunduğunuz şeyleri getirdiniz. Geçen dönemlerde, bize kan kusturdunuz; ama, buna rağmen, nadim oldunuz, pişman oldunuz, belki gerçeği gördünüz. Belki, o günlerde klasik muhalefet anlayışına saplanıp kaldınız; doğru bildiğiniz şeyleri o gün için yanlış söylemek durumunda kaldınız, öyleydi. Doğru birtakım şeyleri, belki, bugün ifade edebildiniz ve bunları, bu Genel Kurulun önüne getirdiniz.

DGM'lerle ilgili anayasa değişikliğini yapmak noktasında, sayınız yetiyor muydu sizin, iktidar ortaklarınızın?.. Yani, referandumsuz bir anayasa değişikliği yapma sayınız var mıydı?.. Bu desteği nereden aldınız, nereden tamamladınız?.. Yani, muhalefetin olumlu katkısı olmasaydı, bu anayasa değişikliğini yapabilir miydiniz? (DSP sıralarından "çok önemli" sesleri)

Çok önemli tabiî, Türkiye için gerekliydi. Geçmişte karşıydınız bunlara.

Tahkimle ilgili anayasa değişikliği noktasında, muhalefetin katkısını almadınız mı?.. Çok temel yasalarda, İçtüzüğün ilgili maddesini de size kullandırarak, burada, muhalefetin olumlu desteğini görmediniz mi?

ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Teşekkür ederiz.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Ediyorsunuz değil mi!.. Bunları, burada farklı ifade etmeyin o zaman. Yani, bütün bunlara rağmen, hakkı teslim edin ve sonra, tekrar ediyorum; yaz-boz tahtası olmaktan çıkarın bu Meclisi ve şu (U) dönüşlerinizden vazgeçin.

Çok önemli sorunlar var Türkiye'nin gündeminde. Burada, bazı partilere de, sırf, özellikle, onların, temel birtakım taahhütlerinden nasıl vazgeçtiklerini, bu akşam, bu geç saatte filan ifade edip, sinirlerinizi bozmak istemem. Bozmak istemem... (DSP sıralarından "DYP'ye sor onu" sesleri) Onlar bilirler... Onlar bilirler...

Biz, doğru bildiğimiz şeyde, bugün de aynı yerde duruyoruz. Ne olur... Lütfen... Tekrar ediyorum ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ercan, mikrofonunuzu açayım; lütfen, tamamlayın efendim.

Buyurun.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Sayın Enginyurt, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz; buyurun efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Söz talebiniz mi var efendim?

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman, sorulara geçmeden önce, buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benden önce konuşan milletvekili arkadaşlarımın ortaya getirdiği konularla ilgili bilgi sunmak üzere yüksek huzurlarınızdayım; hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Mahmut Göksu arkadaşım, 1.11.1999 tarihinde, İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından çekilen ihbarnamenin faksını biraz önce Yüce Heyete takdim etti. Geçen hafta, konuyla ilgili çözümü, bizzat, ben, İstanbul'da, bizim arkadaşlarımızla getirdiğim için, burada, bizi izleyen insanları da düşündüğümüze göre, bilgi sunmamız gerekir.

Şimdi, konuyla ilgili, elimizde 1998 yılına ait Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi kararı var. Hukuk devleti dediğimize göre, elde mevcut, pozitif hukuk kurallarına uymakla, sanıyorum, suçlanamayız. O, hukuka uygun kurallarla işlem yapma mecburiyetimiz de idaremizi bağlayan temel kurallardan biri. Kısaca, o konuyla ilgili söylersem, akar ve hayrat vasfını haiz yerlerle ayrı düzenlememiz var. İstanbul'da, özellikle Eyüp'te bu sorun gündeme gelmişti, Eyüp Müftümüzle görüştük; ayrıca, birçok arkadaşımızla -gazetelere yansıdığı için- ben kendim konuştum. Vakfiyelerde, meşrutane olanları biz kullandırıyoruz. Teknik tabirlerdir; ama, ancak, böyle açıklayabilirim. Yıkılmış, sonradan yerine meşrutane yapılmışsa, cami imam ve müezzinlerine kullandırıyoruz; ama, elimizdeki pozitif hukuk kuralı gereği, Vakıflar Meclisi kararı gereği, Kamu Konut Yönetmeliğine göre bir lojman bedeli alıyoruz ki, bu da 10 milyon civarında bir para. Bugün, Yüce Parlamentonun üyeleri olarak her birimiz, nasıl, lojmanda oturduğumuzda belli bir ücreti ödüyorsak, 10 milyon civarındaki; ki, burada da, idare, fiilî olarak, cami görevlilerine, imamlarımıza, müezzinlerimize yardımcı olabilmek duygusuyla, bu, hayrat, vasfını haiz yerlerle, gayrimenkullerle ilgili de hep pozitif yaklaşım içerisinde olmuş. Hayrat, taşınmaz üzerine izinsiz yapılanları da tahsis ediyoruz, kamu kuruluşlarından istek gelirse tahsis edebiliyoruz. Akar nevinden arsalar olduğu zaman bu arsalar üzerine yapılanlarla ilgili de bizi sınırlayan hukuk kuralı 2886 sayılı İhale Yasası ve o yasaya göre, biz, kiraya vermek zorundayız.

Sayın Temel Karamollaoğlu herhalde gittiler, bir sorusu vardı; tahliye edildikten sonra tahliye edilen kişinin o gayrimenkule tekrar kiracı olarak talep yapma hakkı yasa açısından mümkün değil. Tahliye edilen yerle ilgili muhammen bedel ne tespit edilmişse, onun altında bir rakama daha sonra kiracı adaylarına tahsis etmekde yine yasa, açısından mümkün değil; o noktada kendisinin müsterih olması lazım.

Eyüp Münzevî Camii ile birlikte -o, örnek olaydı- birçok konuyu da yap-işlet-devret modeline uydurarak -hukuksuzluk yapmadık- hukukî durumu buna göre uydurarak...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Zaten 10 milyon civarında Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – 10 milyon civarında, 11-12 milyon filan olması lazım.

...Kamu Konut Yönetmeliğinin belirlediği usullere göre- ki, bazı yerde haklısınız, Bursa'da da aynı şeyle karşılaştık- son derece metruk vaziyetteki bir gayrimenkulü alıp, diyelim, oranın müftüsü, oranın imamı, civar insanların da katkılarını sağlayarak restore ediyor; ama, daha sonra, statü farklılığı olduğu için, demin, Yakup Budak arkadaşımızın da bahsettiği Adana Kızıldağ'daki mesele...

Şimdi, şunu bilmemiz lazım sayın milletvekilleri: 1994 ya da daha başka bir yılda, Vakıflar Genel Müdürlüğü, diyelim Kızıldağ'da olduğu gibi, diyelim İstanbul Alibeyköy'de olduğu gibi -ki, rakam 21 bin filan derken, ben onu kastetmedim, siz yanlış anladınız- sadece İstanbul'da 100 bini aşkın, fiilî durumu hukukileştirmeyi gerektiren gayrimenkul sorunumuz var. Yani, mahkemelere intikal etmiş olanın belki 10, 20, 100 katı fiilî durum olarak ortada kalan, henüz mahkeme safhasına getirilememiş gayrimenkullerin sorunu var; ama, kabul edeceksiniz ki, sonuçta, elimizde bir yasa varsa ve orada, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, o yasaya uygun olarak, beş sene, on sene önce, kaç yılsa; ama, her halükârda benim dönemimden önce bir işlem başlatılmışsa, bu durumu yok sayma yetkisine sahip değiliz. Yapabileceğimiz tek şey, kıymet takdir komisyonlarına, adalet terazisini elinizde tutunuz, hakkaniyete uygun bir şekilde, orada, bahse konu gayrimenkulde -işgalci tabiri benim tabirim değil, ben bilerek kullanmamaya çalışıyorum; ama, sonuçta hukukî bir tabir olduğu için sıfat bu- yasa gereği işgalci konumunda görülen vatandaşlarımızın ödeme imkânlarına uygun bir yaklaşım tarzı içerisinde konuyu hukukileştirelim, değilse, onlarca yıldan bu yana böyle gelmiş olmasının bir onlarca yıl daha gidecek olması için bir sebep olduğunu düşünmek gibi bir duruma düşmek istemiyoruz; çözelim; ama, mevzuatta eksiklerimiz olursa yine Yüce Parlamentonun huzuruna gelelim diyorum.

Sayın Nevzat Ercan'ın konuyla ilgili açıklaması vardı. 55 inci hükümetin azınlık hükümeti olduğunu bir kere bilmemiz lazım. Ben, daha önceki konuşmamda da arz etmiştim, Refahyol döneminde Adalet Komisyonunun kabul ettiği kanun tasarısı aynen alınıp 55 inci hükümet döneminde Yüce Parlamentoya sunulmuştu. Sayın Nevzat Ercan Bakanımızın biraz önce burada okuduğu bilgiler, doğrudur, Tutanak Dergisinden okunan bilgilerdir; ama, o bilgiler Resmî Gazetede 23.1.1998 tarihinde yayımlanan 4331 sayılı Kanunun tam metni değildir, Adalet Komisyonunda kabul edilen ve 55 inci hükümet tarafından aynen getirilen metnin ilk aşamadaki halidir. O dönemde, kabul edelim, 55 inci cumhuriyet hükümetine, dışarıdan, başta, kuruluşta destek veren Cumhuriyet Halk Partisi, o kanunun görüşülmesi sırasında, eğer Tutanak Dergisinin diğer bölümlerine de lütfedip bakarsanız göreceksiniz, bilhassa, hatırlıyoruz ve orada da var, Sayın Önder Sav’ın ifadesiyle yasaya karşı çıktığını ifade etmiştir; Meclis tutanaklarında vardır. Biraz önce, Sayın Temel Karamollaoğlu da, samimî bir şekilde "biz, bu yasaya tümüyle destek vermiştik" ifadesini kullandı. Eğer, şimdi, o hükümetin azınlık hükümeti olduğunu düşünürsek, sonuçta, 4331 sayılı Yasanın, orijin itibariyle Refahyol dönemi Adalet Komisyonunun ürünü, sonra da Parlamentonun yasası olduğunu söylemek mümkün. Bu, bir açıklama olabilir; ama, hep arz etmeye çalıştığım husus o ki, problemin, hangi dönemden, ne şekilde kaynaklanmış olması, açıkçası hükümet olarak bizim bugün ilgi alanımızda değil; çünkü, Adana'nın Kızıldağında var,, Aydın'da var, Bursa'da var; nereye giderseniz gidin var; eğer, devlet olarak, devlet bilgi sistemini yerleştirememişseniz, o devlet kurumunun aygıtının içerisinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, vakıf bilgi sistemini kuramamışsanız, tapu sorunu, Türkiye olarak sizin en büyük sorunlarınızdan biriyse, envanterini kuruncaya kadar, işte, başka yerlerde de gördüğümüz gibi, Kızıldağ'a benzer şekilde, bir tarihte başlatılan işlemi yok sayma şansına sahip değilsiniz, eğer hukuk devleti iseniz.

Ha, daha kolayı var, o 6 000 gayrimenkulde oturan -işgalci demeyelim- vatandaşımızla oturup Yüce Parlamentodan bir karar çıkarırsınız, şu şekilde verelim, bu şekilde tanzimini yapalım dersiniz; onu deyinceye kadar da idare olarak vatandaşın yanında çözüm aramaktan başka bizim bir imkânımız yok, yanı sıra da, mevzuata ilişkin düzenleme çabalarımız var; bittiği zaman da sizlere getirmek gibi bir arzumuz var. Bu bilgileri, arkadaşlarım, yazılı yanıt vereceğim dediğim zaman yeterli bulmadığı için sizlere sunmayı bir görev saydım.

Hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahısları adına söz talebi?.. Yok.

Sayın Enginyurt, buyurun efendim sorunuzu yöneltebilirsiniz Sayın Bakana.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımdan, özellikle, az evvel konuşan çok değerli bir arkadaşımızın bir mevzuuyla ilgili bir konuda bilgi almak istiyorum. Eyüp'teki bir cami külliyesiyle ilgili öylesine ajite bir konuşmayla dramatik bir tablo çizildi ki, hakikaten, gözlerim dolu dolu oldu. Bir imam arkadaşımızın 12 milyon liralık aylığı veremediği için, çok güzel hizmetler yaptığı o lojmandan çıkarıldığını duyunca çok üzüldüm. Bu milletvekili arkadaşımız da orayı gezmiş, görmüş. Biz göremedik; çünkü, imam bizi davet etmedi, DSP'lileri de davet etmedi, ANAP'lıları da, DYP'lileri de davet etmedi muhtemelen, bu arkadaşlarımızı davet etti.

BAŞKAN – Sorunuzu yöneltir misiniz efendim...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Sayın Bakan, ben, bu 12 milyon liralık ücretin tarafımdan verilmesini talep ediyorum. Eğer mümkünse, bunu kabul ederseniz çok memnun olurum.

Teşekkür ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Falanı filanı davet etmedi, bu arkadaş davet edildi dedi, cevap vermek istiyorum müsaadenizle.

BAŞKAN – Böyle bir usul yok efendim... Sizin isminizden bahsetmedi zaten.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Davet edilen kim; benim. Orada davet edildiğimi söyledim. Bunu açıklamam lazım. Ayrıca, 12 milyon değil...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Ben Sayın Bakana soru sordum.

BAŞKAN – Efendim, soru sorma sırasında sataşma diye bir şey söz konusu değil. Ayrıca böyle bir usulümüz de yok. Yani...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Özür dilerim... Bir saniye... Sayın Başkan, açıklık getireyim, olay açıklansın. Burada, Vakıflar Bölge Müdürünün yazmış olduğu bir yazı bana fakslandı, ben Sayın Bakanıma verdim. 60 milyon lira kira isteniliyor. Arkadaş şartlı konuşuyor. Artı, ben davet edildiğim zaman siyasette değildim, müftülükte, müftü olarak görevliydim... Bir kere gittim, siz de davet edilebilirsiniz, başkası da davet edilebilir.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Olabilir...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Böyle şartlı konuşmayın...

BAŞKAN –Peki, anlaşıldı efendim.

Çok teşekkür ederim.

Sayın Bakan, soruya cevap verecek misiniz efendim?

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Cemal arkadaşım bir temennide bulundu daha ziyade; ama, Mahmut Beyin bana ilettiği İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğüne ilişkin bir idarî işlem hakkında, ben, geçen hafta çözümü getirdiğimi bir kez daha söyleyeyim. Eyüp Müftümüz ve oradaki diğer din görevlilerimizle, sadece o bölgede değil, tüm din görevlisi arkadaşlarımızın sorununa çözüm getirdiğimiz için teşekkür aldık. O konuda bir sorunumuz yok.

İlaveten, daha önce Eyüpsultan Camiinin ışıklandırma sorununu çözmüştük; bu defa, bütün çevresiyle birlikte; yani, gece uçakla geçerken "işte burası Eyüpsultan" diyebileceğimiz bir özellikte, ışıl ışıl bir hale getirilmesi çalışmasının coşkusunu da, yine oradaki din görevlileriyle birlikte yaşamıştık.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – 10 milyonu verecek de değerli kardeşimiz, 60 milyon olunca verecek mi acaba?

BAŞKAN – Anladım efendim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylamaya geçmeden önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre oyunun rengini ifade etmek üzere, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim.

Oyunuzun rengini belirtmek üzere, size 2 dakika süre veriyorum.

YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bir açıklamada bulunmak istiyorum.

Sayın Bakan, daha önceki kanun çıkarken bizim destek verdiğimizi söylediler; halbuki, biz, bu kanunun iptal edilmesi için, parti olarak, Anayasa Mahkemesine gittik. Onun altını çizerek ifade etmek istiyorum.

İkinci konu: Sayın Bakanın bu bölgeye yaklaşımı, olayların çözümü noktasındaki sıcak yaklaşımı karşısında memnun oldum; ama, Sayın Bakanın o bölgeyle ilgili bir açıklaması var; diyor ki: "İdaremizin bilgisi dışında izinsiz olarak inşaat yapıldığı tespit edildiğinden, bu inşaatların durdurulması ve yıkımıyla ilgili olarak Karaisalı Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı nezdinde girişimlerde bulunulmuştur." Sayın Bakanın imzasıyla... Benim Sayın Bakandan ricam şu: Buralar yapılmıştır. Mademki, hukuken çözüm için de Meclis olarak bir arayış içerisindeyiz, o zaman, bu binaların yıkımı noktasında biraz tolerans tanınması, zannediyorum, sosyal barışın sağlanması noktasında da katkıda bulunacaktır diyorum.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından "Oyunun rengini söyle" sesleri)

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Oyunun rengi?..

BAŞKAN – Sayın Budak, oyunuzun rengini söyler misiniz efendim.

YAKUP BUDAK (Devamla) – Ben, oyumun rengini söyleme gereği duymadım. Biraz önce getirmiş olduğumuz izah tarzlarından dolayı da, ret vereceğimi açıkça ifade ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 17 Şubat 2000 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 01.32

 

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/1135)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

24.12.1999

Kemal Albayrak

Kırıkkale

1. Bakanlığınızın halen Kırıkkale İlinde yürüttüğü mevcut yatırım projeleri nelerdir?

Sözkonusu projeler için 1999 yılı itibariyle ne kadar harcama yapılmıştır ve işin bitirilme süresi nedir, 2000 yılında ne kadar ödenek ayrılmıştır?

2. 2000 malî yılı Bakanlığınız bütçesinde Kırıkkale İlinde halen devam eden yatırımlar için ne kadar ödenek ayrılmıştır? Yatırımlar ne zaman bitirilecektir?

3. Bakanlığınızın 2000 yılı bütçesi ve iş programına göre Kırıkkale İli için düşünülen yeni yatırımlar var mıdır? Bu yatırımlar için ne kadar ödenek verilmesi planlanmıştır ve yıl sonu itibarı ile işin gerçekleşme nispeti ne olacaktır?

T.C.

Maliye Bakanlığı 15.2.2000

Millî Emlak Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.MEG.0.10/3132-0.2000/6208

Konu : 7/1135 esas no.lu soru önergesine cevap

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 25.1.2000 tarih ve 0.10.00.02/3872 sayılı yazınız.

İlgi yazınızda belirtilen, Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın vermiş olduğu 7/1135 esas ve 3420/8469 evrak kayıt no.lu soru önergesinde belirtilen Kırıkkale İline ilişkin olarak, Bakanlığımızın devam eden veya düşünülen herhangi bir yatırım projesi bulunmamaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Sümer Oral

Maliye Bakanı

2. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1150)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 24.12.1999

Kemal Albayrak

Kırıkkale

1. Bakanlığınızın halen Kırıkkale İlinde yürüttüğü mevcut yatırım projeleri nelerdir?

Sözkonusu projeler için 1999 yılı itibariyle ne kadar harcama yapılmıştır ve işin bitirilme süresi nedir, 2000 yılında ne kadar ödenek ayrılmıştır?

2. 2000 malî yılı Bakanlığınız bütçesinde Kırıkkale İlinde halen devam eden yatırımlar için ne kadar ödenek ayrılmıştır? Yatırımlar ne zaman bitirilecektir?

3. Bakanlığınızın 2000 yılı bütçesi ve iş programına göre Kırıkkale İli için düşünülen yeni yatırımlar var mıdır? Bu yatırımlar için ne kadar ödenek verilmesi planlanmıştır ve yıl sonu itibarı ile işin gerçekleşme nispeti ne olacaktır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 15.2.2000

Sayı : B.02.0.006/01-374

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25 Ocak 2000 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-3882 sayılı yazınız.

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak tarafından tevcih edilen ve tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/1150-3435 esas sayılı soru önergesine ilişkin Özelliştirme İdaresi Başkanlığının 9 Şubat 2000 tarih ve 971 sayılı cevabi yazısı ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

T.C.

Başbakanlık

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 9.2.2000

Sayı : B.02.01.ÖİB.0.65.00/971

Konu : Soru önergesi

Devlet Bakanlığına

(Sayın Yüksel Yalova)

İlgi : 27.1.2000 tarih ve 194 sayılı yazınız.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak tarafından Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına tevcih edilen 7/1150-3435 esas sayılı soru önergesinde yer alan sorular ve verilen cevaplar aşağıdadır.

Soru 1. Bakanlığınızın halen Kırıkkale İlinde yürüttüğü mevcut yatırım projeleri nelerdir?

Sözkonusu projeler için 1999 yılı itibariyle ne kadar harcama yapılmıştır ve işin bitirilme süresi nedir, 2000 yılında ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Soru 2. 2000 malî yılı Bakanlığınız bütçesinde Kırıkkale İlinde halen devam eden yatırımlar için ne kadar ödenek ayrılmıştır? Yatırımlar ne zaman bitirilecektir?

Soru 3. Bakanlığınızın 2000 yılı bütçesi ve iş programına göre Kırıkkale İli için düşünülen yeni yatırımlar var mıdır? Bu yatırımlar için ne kadar ödenek verilmesi planlanmıştır ve yıl sonu itibarı ile işin gerçekleşme nispeti ne olacaktır?

Cevap 1-3. Kırıkkale İlinde TÜPRAŞ Kırıkkale Rafinerisi bulunmaktadır. Kırıkkale Rafinerisinin 1999 ve 2000 yılı yatırım programlarında;

2*15 000 m3 Benzin Tankı Tesisi

Dizel Kükürt Giderme ve LPG Tatlılaştırma Üniteleri Tesisi

F-1503 Reformer Fırının Yenilenmesi

Ham Petrol ve Vakum Üniteleri Soğutma Darboğazlarının Giderilmesi

LPG Slop Tankı Tesisi

EC-1355/1356 Soğutucuların Yedeklenmesi

E-1854 Soğutucunun Büyütülmesi

Reformer Ünitesinin Modernizasyonu

İdame, Tamamlama ve Modernizasyon

İş Makinası

projeleri yer almıştır.

Belirtilen projelerin süre, ödenek ve harcamaları proje bazında aşağıda verilmiştir. 1999 yılı harcamaları bilanço değerleri olmayıp, henüz kesinleşmemiş değerlerdir. 1999 yılında toplam 2 055 840 milyon ödeneğe karşılık, yatırım gerçekleşmesi 1 357 967 milyon TL harcama ile % 66 olmuştur.

2*15 000 m3 Benzin Tankı Tesisi (1998-1999)

1999 Sonu itibarıyla kümülatif harcama tutarı 353 570 milyon TL olmuş olup, proje tamamlanmıştır.

Dizel Kükürt Giderme ve LPG Tatlılaştırma Üniteleri Tesisi (1998-2003)

1999 yılında 387 800 milyon TL ödeneğe karşılık, yatırım gerçekleşmesi 337 244 milyon TL harcama ile % 87 olmuştur. 2000 yılı ödeneği 4 500 000 milyon TL’dir. Dizel Kükürt Giderme ve LPG Tatlılaştırma Ünitesi Tesisi projesi kapsamında yer alan LPG Tatlılaştırma Ünitesi Tesisi işinin Mayıs 2000’de tamamlanması beklenmektedir. Aynı proje kapsamında yer alan 15 MW gücünde Turboalternatör tesisi işi ile ilgili olarak Mart ayı içerisinde ihaleye çıkılması planlanmıştır. Dizel Kükürt Giderme Ünitesinin Lisans ve ana mühendislik hizmetlerinin temini için ihale dosyası hazırlanmakta olup, Mart ayı içerisinde ihaleye çıkılması beklenmektedir.

F-1503 Reformer Fırının Yenilenmesi (1999-2000)

1999 sonu itibariyle harcama tutarı 197 870 milyon TL olmuş olup, proje tamamlanmıştır.

Ham Petrol ve Vakum Üniteleri Soğutma Darboğazlarının Giderilmesi (1999-2001)

1999 yılında 327 917 milyon TL ödeneğe karşılık, 392 milyon TL harcama olmuştur. 2000 yılı ödeneği 765 720 milyon TL’dir. Tasarruf Tedbirleri nedeniyle 1999 yılı içerisinde ihaleye çıkılamamıştır.

LPG Slop Tankı Tesisi (1999-2001)

1999 yılında 141 630 milyon TL ödeneğe karşılık, bir harcama yapılamamıştır. 2000 yılı ödeneği 100 milyon TL’dir. Tasarruf tedbirleri nedeniyle 1999 yılı içerisinde ihaleye çıkılamamıştır.

EC-1355/1356 Soğutucuların Yedeklenmesi (1999-2001)

1999 yılında 51 549 milyon TL ödeneğe karşılık, bir harcama yapılamamıştır. 2000 yılı ödeneği 50 milyon TL’dir. Tasarruf tedbirleri nedeniyle 1999 yılı içerisinde ihaleye çıkılamamıştır.

E-1854 Soğutucunun Büyütülmesi (1999-2001)

1999 yılında 127 337 milyon TL ödeneğe karşılık, bir harcama yapılamamıştır. 2000 yılı ödeneği 50 milyon TL’dir. Tasarruf tedbirleri nedeniyle 1999 yılı içerisinde ihaleye çıkılamamıştır.

Reformer Ünitesinin Modernizasyonu (1999-1999)

1999 yılı programında etüd proje olarak yer alan bu proje 10 000 milyon TL olan yıl ödeneğinden 5 053 milyon TL harcama yapılmıştır. Etüd tamamlanarak 2000 yılı yatırım tekliflerinde proje olarak DPT’ye teklif edilmiş, ancak kabul edilmemiştir.

İdame, Tamamlama ve Modernizasyon Projeleri

Rafinerilerin İdamesi için gerekli bir yıllık münferit projeleri kapsayan bu proje kapsamında 1999 yılında 8 adet proje yer almıştır. 1999 yılında toplam 235 000 milyon TL ödeneğe karşılık 249 229 milyon TL harcama yapılmış ve 1999 yılı projeleri tamamlanmıştır.

2000 yılında bu başlık altında, bir yıl süreli toplam 12 proje yer almaktadır. 2000 yılı ödeneği 1 203 056 milyon TL olarak belirlenmiştir.

İş Makinası (1999-1999)

1999 yılında 280 000 milyon TL ödeneğe karşılık 376 256 milyon TL harcama ile 1 arazöz, 2 forklift ve 2 traktör alınmıştır.

2000 Yılı Yatırım Programı 14 Ocak 2000 tarihli, mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu programda Kırıkkale Rafinerisinde devam eden projeler için 2000 yılında toplam 6 468 976 milyon TL ödenek ayrılmıştır. Bu projelerin toplam yatırım tutarı 60 952 920 milyon TL’dir.

Bilgilerinize arz ederim.

Uğur Bayar

Başkan Y.

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1155)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

24.12.1999

Kemal Albayrak

Kırıkkale

1. Bakanlığınızın halen Kırıkkale İlinde yürüttüğü mevcut yatırım projeleri nelerdir?

Söz konusu projeler için 1999 yılı itibariyle ne kadar harcama yapılmıştır ve işin bitirilme süresi nedir, 2000 yılında ne kadar ödenek ayrılmıştır?

2. 2000 malî yılı Bakanlığınızın bütçesinde Kırıkkale İlinde halen devam eden yatırımlar için ne kadar ödenek ayrılmıştır? Yatırımlar ne zaman bitirilecektir?

3. Bakanlığınızın 2000 yılı bütçesi ve iş programına göre Kırıkkale İli için düşünülen yeni yatırımlar var mıdır? Bu yatırımlar için ne kadar ödenek verilmesi planlanmıştır ve yıl sonu itibarı ile işin gerçekleşme nispeti ne olacaktır?

T.C.

Enerji ve Tabî Kaynaklar Bakanlığı 14.2.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-314/02906

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 25.1.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-3892 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın tarafıma tevcih ettiği 7/1155-3440 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın

Yazılı Soru Önergesi ve

Cevapları (7/1155-3440 esas no.lu)

Sorular 1, 2, 3 :

Bakanlığınızın halen Kırıkkale İlinde yürüttüğü mevcut yatırım projeleri nelerdir?

Söz konusu projeler için 1999 yılı itibariyle ne kadar harcama yapılmıştır ve işin bitirilme süresi nedir, 2000 yılında ne kadar ödenek ayrılmıştır?

2000 malî yılı Bakanlığınızın bütçesinde Kırıkkale İlinde halen devam eden yatırımlar için ne kadar ödenek ayrılmıştır? Yatırımlar ne zaman bitirilecektir?

Bakanlığınızın 2000 yılı bütçesi ve iş programına göre Kırıkkale İli için düşünülen yeni yatırımlar var mıdır? Bu yatırımlar için ne kadar ödenek verilmesi planlanmıştır ve yıl sonu itibarı ile işin gerçekleşme nispeti ne olacaktır?

Cevaplar 1, 2, 3 :

Bakanlığım Bağlı ve İlgili Kuruluşlarından Kırıkkale İlinde yatırım projeleri olan genel müdürlüklerin ilgili alanına giren işlere ait bilgiler aşağıda verilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü :

Genel Müdürlüğün Kırıkkale İlinde yer alan projeleri, bu projelerin 1999 yılı sonu itibariyle harcamaları, 2000 yılında ayrılabilen ödenekleri, bu ödeneklere göre işin bitirilmesi programlanan tarihleri ve 2000 yılında programa yeni alınan projeleri içeren tablo ekte iki nüsha halinde verilmiştir. Projelerin programlanan tarihlerde bitirilebilmesi yıllık ödenek ihtiyaçlarını aynen karşılanmasına bağlı bulunmaktadır.

Tabloda yer alan ve Büyük Su İşi Projesi olan Sulakyurt Projesi kapsamında baraj yeri temel sondajları bitirilmiştir. Sulakyurt Barajının ihale edilebilmesi DPT Müsteşarlığının uygun görüşüne ve toplam keşif bedelinin % 10’u kadar ödeneğin teminine bağlıdır. Küçük Su İşleri kapsamında ise 10 adedi devam eden, 5 adedi de 2000 yılı yatırım programına yeni alınan proje olmak üzere 15 adet iş programda yer almaktadır.

Söz konusu işlerin 2000 yılı sonuna kadar ihale izin serbestisi olduğu takdirde tümü ihale edilecek ve yıl sonu tahmini gerçekleşme % 20 olacaktır.

Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. Genel Müdürlüğü :

Genel Müdürlüğün yatırım projelerini içeren bilgiler ekte iki tablo halinde verilmiştir.

Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. Genel Müdürlüğü :

Genel Müdürlüğün “Mavi Akım” projesinin Türkiye topraklarında inşa edilecek boru hattı bölümünü oluşturan Samsun-Ankara Doğal Gaz Boru Hattı, Samsun’dan başlayarak, Amasya, Çorum ve Kırıkkale güzergâhlarını izleyerek Ankara’da sona ermektedir.

Samsun-Ankara Doğal Gaz Boru Hattının yapım sözleşmesi 30 Temmuz 1999 tarihinde imzalanmış olup, şu an itibariyle boru hattı inşaat faaliyetleri devam etmektedir. Boru hattının 2001 yılı içinde tamamlanmasını müteakip, Kırıkkale İlinde altyapı çalışmalarının tamamlanmasından sonra doğal gazın sanayi ve konut sektörlerinde kullanımı mümkün olabilecektir.

462-465 arası filme alınacak!

 

 

4. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, Tokat İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/1178)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delâletlerinizi saygılarımla arz ederim.

24.12.1999

M. Ergün Dağcıoğlu

Tokat

1. Bakanlığınızın halen Tokat İlinde yürüttüğü mevcut yatırım projeleri nelerdir? Söz konusu projeler için 1999 yılı itabariyle ne kadar harcama yapılmış ve işin bitirilme seviyesi ne olmuştur?

2. 2000 malî yılı Bakanlığınız bütçesinde Tokat İlinde halen devam eden yatırımlar için ne kadar ödenek öngörülmüştür? Bu ödeneklerin iş programına göre kullanılması halinde mevcut yatırımların ne zaman bitirilmesi düşünülmektedir?

3. Bakanlığınızın 2000 yılı bütçesi ve iş programına göre Tokat İli için düşünülen yeni bir yatırım var mıdır? Bu hizmetler için ne kadar ödenek verilmesi planlanmıştır ve yıl sonu itibariyle işin gerçekleşme nispeti ne olacaktır?

T.C.

Maliye Bakanlığı 14.2.2000

Millî Emlak Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.MEG.0.10/132-0.2000/6122

Konu : 7/1178 esas no.lu soru önergesine cevap

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 25.1.2000 tarih ve 0.10.00.02/3872 sayılı yazınız.

İlgi yazınızda belirtilen, Tokat Milletvekili Sayın M. Ergün Dağcıoğlu’nun vermiş olduğu 7/1178 esas ve 3465/8519 evrak kayıt no.lu soru önergesinin cevapları aşağıda belirtilmiştir:

1. Bakanlığımız 1999 Yılı Yatırım Programında 85K010190 no.lu toplu proje içerisinde, tokat İline ilişkin olarak;

– Pazar hükümet konağı yapım işi, 400 milyar TL proje tutarı, 1998-2000 başlayıp-bitiş yılları ve 40 milyar TL bütçe revize ödeneğiyle,

– Sulusaray hükümet konağı yapım işi, 420 milyar TL proje tutarı, 1998-2000 başlayış-bitiş yılları ve 42 milyar TL bütçe revize ödeneğiyle,

– Turhal hükümet konağı yapım işi, 630 milyar TL proje tutarı, 1998-2000 başlayış-bitiş yılları ve 63 milyar TL bütçe revize ödeneğiyle,

Yer almıştır. Belirtilen üç projenin, 1999 yılında inşaat ihalelerinin yapılabilmesi için, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı kanalıyla DPT Müsteşarlığından uygun görüş alınmış; ancak, 1998/24 sıra no.lu Tasarruf Tedbirleri Genelgesine göre talep edilen izin, Başbakanlıktan temin edilememiştir. Dolayısıyla, anılan projelerin 1999 yılında ihaleleri yapılamamıştır.

2. 2000 malî yılı Bakanlığımız yatırım bütçesinde, söz konusu hükümet konağı yapımı projelerinden Pazar için 58,2 milyar TL, Sulusaray için de 61,1 milyar TL ödenek öngörülmüştür. Bu projelerin 2000 yılında ihale edilebilmeleri için gerekli çalışmalar yürütülmektedir.

Turhal hükümet konağı yapımı projesi arsa sorununun çözümlenmesi çalışmaları tamamlandığında, inşaat ihalesi için gerekli ödeneğin tahsisi yoluna gidilecektir.

2000 yılı yatırım programında, Tokat İlinin Pazar, Sulusaray ve Turhal ilçeleri hükümet konakları yapımı projelerinin, 2001 yılında bütçe imkânları çerçevesinde tamamlanması öngörülmüştür.

3. Tokat İline ilişkin olarak, yukarıda belirtilen üç projeden başka yeni bir yatırımımız bulunmamaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Sümer Oral

Maliye Bakanı

5. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan Göyne Barajı sulama kanallarına ve bazı baraj projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı (7/1213)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delâletinizi saygı ile arz ederim.

13.1.2000

Tevhit Karakaya

Erzincan

1. Bildiğiniz gibi Erzincan Göyne Barajının yapımı 1997 yılında bitirilmiştir. Ancak iki trilyonluk ihale yapılmasına rağmen, yeterli ödenek tahsis edilememesi sebebiyle sulama kanalları hâlâ hizmete sokulamamıştır. Söz konusu kanalları 2000 yılı içinde tamamlamayı düşünüyor musunuz?

2. Önceki yıllarda yapımı için etüd çalışmaları başlatılan Erzincan-Turnaçayırı Barajının yapımı için 2000 yılında Bakanlığınız bütçesiden ne kadar ödenek ayrılmıştır? Konuyla ilgili çalışmaların son durumu nedir?

3. Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun çerçevesinde, Erzincan’da Turnaçayır, Tercan gibi barajlar dahil bu tür hizmetlerin yapımını düşünüyor musunuz?

4. Fırat Nehri üzerinde Bağıştaş I ve Bağıştaş II Sulama ve Enerji Barajlarının yapılması ile ilgili Bakanlığınızda bir çalışma yapılmakta mıdır?

5. Türkmenistan-İran doğal gazını taşıyarak gaz boru hattı Erzincan’dan geçmektedir. Erzincan İlimiz doğal gazı ne zaman kullanmaya başlayacaktır? Erzincan için bir doğal gaz çevirim santralı düşünüyor musunuz?

T.C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 14.2.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-313/02905

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 25.1.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-3892 sayılı yazısı.

Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın tarafıma tevcih ettiği 7/1213-3672 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın yazılı soru önergesi ve cevapları (7/1213-3672 esas no.lu)

Soru 1. Bilindiğiniz gibi Erzincan Göyne Barajının yapımı 1997 yılında bitirilmiştir. Ancak iki trilyonluk ihale yapılmasına rağmen, yeterli ödenek tahsis edilememesi sebebiyle sulama kanalları hâlâ hizmete sokulamamıştır. Sözkonusu kanalları 2000 yılı içinde tamamlamayı düşünüyor musunuz?

Cevap 1. Erzincan-Çardaklı Projesi kapsamında Erzincan’da Göyne Deresi üzerinde inşa edilen Erzincan Barajı 1998 yılında tamamlanmıştır. 5063 hektar sahayı sulayacak olan Erzincan Barajı sulaması için 1996 yılında ihale edilmiş ve bugüne kadar % 22’lik gerçekleşme sağlanmıştır. Sözkonusu sulama inşaatının yıllık ödenek ihtiyaçları aynen karşılandığı takdirde mukavelesine göre 8.6.2001’de bitirilmesi programlanmıştır. Projeye 2000 yılı için 11 375 trilyon TL ödenek talep edilmiş ve 1 trilyon TL ödenek verilmiştir.

Soru 2. Önceki yıllarda yapımı için etüt çalışmaları başlatılan Erzincan-Turnaçayırı Barajının yapımı için 2000 yılında Bakanlığınız bütçesinden ne kadar ödenek ayrılmıştır? Konuyla ilgili çalışmaların son durumu nedir?

Cevap 2. Çayırlı Projesi kapsamında Turnaçayırı Barajında depolanacak 51 milyon m3 su ile Erzincan-Çayırlı İlçesi ve bağlı köylerinde 11 707 hektar arazinin sulanması öngörülmüştür. Projenin ön inceleme çalışmaları tamamlanmış olup, teknik ve ekonomik yönden yapılabilirliğinin belirlenmesine yönelik planlama çalışmalarına devam edilmektedir.

Soru 3. Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun çerçevesinde, Erzincan’da Turnaçayır, Tercan gibi barajlar dahil bu tür hizmetlerin yapımını düşünüyor musunuz?

Cevap 3. Sulama projelerinin sosyal yönden sağlayacağı faydalar ve sözkonusu projelerin inşa edilerek işletmesine yönelik finansman teminindeki yetersizlikler gözönünde bulundurularak 3996 sayılı Kanun kapsamında Yap-İşlet-Devret modeli ile işletilmeleri uygun görülmektedir. Ancak Turnaçayırı Barajı ile ilgili bu konuda herhangi bir talepte bulunulmamıştır. Tercan Barajı ise 1991 yılında bitirilerek işletmeye alınmıştır.

Soru 4. Fırat Nehri üzerinde Bağıştaş I ve Bağıştaş II Sulama ve Enerji Barajlarının yapılması ile ilgili Bakanlığınızda bir çalışma yapılmakta mıdır?

Cevap 4. Fırat Nehri havzasındaki su kaynaklarının değerlendirilmesi amacıyla EİEİ Genel Müdürlüğünce 1995 yılında geliştirilen “Fırat-Aşağı Karasu Projesi”nin master plan çalışmaları tamamlanmıştır. Sözkonusu proje kapsamında enerji amaçlı olarak yapımı önerilen Bağıştaş I ve Bağıştaş II Barajı ve HES’in Yap-İşlet-Devret Modeli kapsamında inşa ve işletilmesi için EMT firması müracatta bulunmuştur. Sözkonusu firma tarafından revize edilerek yeni bir formülasyon önerilen proje kapsamında; demiryolunu göl alanı dışında tutacak şekilde Bağıştaş I Barajı ve HES yerine Kılıçdere Barajı ve HES’de 59,25 milyon kilovatsaat Bağıştaş II nci Barajı ve HES yerine Geyikkale Barajı ve HES’de 112,4 milyon kilovatsaat olmak üzere toplam 171,65 milyon kilovatsaat enerji üretilmesi öngörülmektedir. Projenin revize fizibilite çalışmalarının incelenmesine devam edilmektedir.

Soru 5. Türkmenistan-İran doğal gazını taşıyarak gaz boru hattı Erzincan’dan geçmektedir. Erzincan İlimiz doğal gazı ne zaman kullanmaya başlayacaktır? Erzincan için bir doğal gaz çevirim santralı düşünüyor musunuz?

Cevap 5. Doğubayazıt’tan başlayarak Erzurum, Erzincan, Sivas, Kayseri, Kırşehir güzergâhını izleyerek Ankara’da nihayetlenen Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana İletim Hattı Projesi ile ilgili inşaat çalışmaları halen devam etmekte olup, projenin 2001 yılı içinde tamamlanması planlanmaktadır.

Erzincan’da yap-işlet-devret modeli kapsamında bir doğal gaz projesi bulunmamaktadır. İleriki yıllarda arz-talep dengeleri ve bölgesel yük dengelerine göre düşünülecektir.

6. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, medya kuruluşlarına sağlanan teşvik ve indirimlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/1252)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Recep Önal tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delâletlerinize arz ederim.

Ramazan Toprak

Aksaray

Sorular :

1. 1984-2000 yılları arasında, yazılı ve görsel medya kuruluşlarına muhtelif adlar altında Hazine yardımı yapıldığı kamuoyunca bilinmektedir. Bu nedenle, teşvik kredisi, primi, gümrük vergisi indirimi ile sağlanan imtiyaz nedeni ile Hazinenin belli bir vergiden mahrum kalması, hibe yardımlar vb. şekilde olmak üzere:

– Hangi medya kuruluşlarına,

– Hangi tarihlerde ve

– Ne miktarda hazineden kaynak aktarıldığı hususlarının ayrıntılı olarak bildirilmesi.

T.C.

Başbakanlık 11.2.2000

Hazine Müsteşarlığı

Sayı : B.02.1.HM.0.TUGM 01/11385

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 25.1.2000 tarih ve 3902 sayılı yazıları.

İlgi’de kayıtlı yazıları ile, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak’ın “Medya kuruluşlarına sağlanan teşvik ve indirimlere” ilişkin soru önergesi, Hazine Müsteşarlığınca cevaplandırılarak ilişikte sunulmaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

Milletvekili Sayın Ramazan Toprak’ın soru önergesi;

Sorular :

1. 1984-2000 yılları arasında, yazılı ve görsel medya kuruluşlarına muhtelif adlar altında Hazine yardımı yapıldığı kamuoyunca bilinmektedir. Bu nedenle, teşvik kredisi, primi, gümrük vergisi indirimi ile sağlanan imtiyaz nedeni ile Hazinenin belli bir vergiden mahrum kalması, hibe yardımlar vb. şekilde olmak üzere:

– Hangi medya kuruluşlarına,

– Hangi tarihlerde ve

– Ne miktarda hazineden kaynak aktarıldığı hususlarının ayrıntılı olarak bildirilmesi.

Cevabımız

– Medya kuruluşlarına verilen nakit destekleri gösteren liste. (Ek-1)

– Medya kuruluşlarına verilen teşvik belgeleri listesi. (Ek-2)

– Diğer taraftan yatırım teşvik uygulamalarına ilişkin açıklamamız aşağıda sunulmaktadır.

A) Mevzuat

Mevzuata yönelik hükümler, 25.3.1998 tarih ve 23297 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “23.2.1998 tarih ve 98/10755 sayılı Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik Fonu Esasları Hakkında Karar”, 5.3.1999 tarih ve 23630 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “22.2.1999 tarih ve 99/12475 sayılı Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik Fonu Esasları Hakkında Karar’da Değişiklik Yapılmasına İlişkin Karar” ile 25.4.1999 tarih ve 23676 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “99/12656 sayılı Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik Fonu Esasları Hakkında Karar’da Değişiklik Yapılmasına İlişkin Karar” ve 6.5.1998 tarih ve 23334 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Yatırımlarda Devlet Yardımları ve Yatırımları Teşvik Fonu Esasları Hakkında Kararın uygulanmasına ilişkin 98/1 sayılı Tebliğ” ile bu tebliğde değişiklik yapılmasına ilişkin 23.6.1999 tarih ve 23734 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 99/1 sayılı Tebliğ hükümleri çerçevesinde yürütülmektedir.

Genel Teşvik mevzuatı yöresel ve sektörel ayrım içermeyen yatay ve genel bir mevzuattır. Bu mevzuat Kalkınmada Öncelikli Yöreler yanında diğer yörelerde de aynı oranda uygulanmaktadır.

B) Sağlanan Destek Unsurları;

– Yatırım İndirimi : 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun Ek 4 üncü Maddesi çerçevesinde uygulanan yatırım indirimi desteği ile teşvik belgesine bağlanmış yatırım projeleri kapsamında yapılan harcamaların ait oldukları dönem gelir ve kurumlar vergisi matrahından indirilmesi imkânı sağlanmıştır.

Bu madde, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda değişiklik öngören 4369 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi ile yeniden düzenlenmiştir. Buna göre önceki uygulamalarda indirim, harcamanın yapıldığı yıl kazançlarına uygulanmakta iken, yeni düzenlemede bir sonraki dönemde yapılacak yatırım harcamalarının cari yıl içerisinde indirime tâbi tutulması esasına bağlanmaktadır. Bu şekilde yatırım indiriminin enflasyondan dolayı erimesinin önüne geçilmiş ve firmalara getirisi artmıştır.

Bir diğer değişiklik ise, ilgili yıl kazancından indirilemeyen yatırım indirimi tutarının izleyen dönem kazançlarından indirilmesinde endeksleme imkânının üç yıllık süre ile sınırlı tutulmasına yönelik hükmünün kaldırılmasıdır. Bu şekilde üç yıl içerisinde indirim yapamayan yatırımcıların yatırım indiriminden daha etkin yararlanabilmesi imkânı sağlanmıştır. Yatırım indiriminin uygulamasında 1.1.1999 tarihi başlangıç tarihi olarak alınmıştır. Ayrıca bu maddenin yürürlüğe girmesi ile Kurumlar Vergisi ertelemesi niteliğinde olan Finansman Fonu da yürürlükten kaldırılmıştır.

– Gümrük Vergisi ve Toplu Konut Fonu İstisnası : 14.5.1964 tarih ve 474 sayılı Kanunun eki olarak yayınlanan 10.11.1998 tarih ve 3501 sayılı Kanun çerçevesinde uygulanır. Bu uygulama ile yatırım teşvik belgesi kapsamı makine teçhizat, yürürlükteki İthalat Rejimi Kararı gereğince ödenmesi gereken Gümrük Vergisi ve Toplu Konut Fonundan istisna edilmiştir. 98/10755 sayılı Kararın 7 nci maddesi ile daha önce kısmen de olsa uygulanan hammadde, işletme malzemesi ve ara mallarının muafiyetli ithalatına son verilmiştir. Ayrıca ülkenin dış ticaret politikası çerçevesinde hassas mallar olarak değerlendirilen bazı makine teçhizat ise destek kapsamı dışında tutulmuştur.

– İthalde Katma Değer Vergisi (KDV) İstisnası : Katma Değer Vergisi Kanununda 4369 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler çerçevesinde yayımlanan 69 Seri No’lu KDV Genel Tebliği çerçevesinde, teşvik belgesi kapsamı mallardan “makine ve teçhizat” niteliği taşıyanlara 1.8.1998 tarihinden itibaren Katma Değer Vergisi uygulanmaması hüküm altına alınmıştır. Eski uygulama, ithalde doğan KDV’nin teminat karşılığında ertelenmesi şeklinde uygulanmakta idi.

– Yerli Makine ve Teçhizatta KDV İstisnası : Katma Değer Vergisi Kanununda 4369 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler çerçevesinde yayınlanan 69 Seri No’lu KDV Genel Tebliği çerçevesinde, teşvik belgesi kapsamı mallardan “makine ve teçhizat” niteliği taşıyanlara, 1.8.1998 tarihinde itibaren Katma Değer Vergisi istisnası getirilmiştir. Bu desteğe yönelik eski uygulama satın alma aşamasında KDV’nin ödenmesi, daha sonra ise, bu meblağın Yatırımları Teşvik Fonu kaynaklarından iadesi şeklinde idi.

– Vergi Resim Harç İstisnası : 3505 sayılı Kanunun geçici ikinci maddesi gereğince yatırımcının yatırımın tamamlanmasını müteakip 2 yıl içerisinde 10 000 ABD Doları tutarında ihracat yapması halinde;

– Şirket kuruluşu,

– Sermaye artırımı (teşvik belgesinde öngörülen kadar),

– Belge kapsamı kullanılan yatırım kredilerinin temini,

– Aynî hakların sermayeye ilave amacı ile şirket adına tapuya tescili,

işlemlerinde tahakkuk eden Damga vergileri 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa, Harçlar ise 492 sayılı Harçlar Kanununa göre istisna edilmesini içerir.

– Yatırımları Teşvik Fonundan Kredi Tahsisi : 23.2.1998 tarih ve 98/10755 sayılı Karar ve buna müstenit 98/1 sayılı Tebliğin 15 inci maddesi çerçevesinde Ar-Ge, teknopark, çevre korumaya yönelik, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunca belirlenen öncelikli yatırımlar ile KOBİ yatırımlarına yatırımları teşvik fonundan kredi tahsisi sağlanması esasına dayanmaktadır.

478-505 arası filme alınacak!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

7. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale İli, Delice İlçesine bağlı Evliya Köyünün içme suyu ve göl ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın cevabı (7/1302)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

20.1.2000

Kemal Albayrak

Kırıkkale

1. Kırıkkale Delice İlçesi Evliyalı Köyü içme suyu inşaatı tamamlandığı halde niçin faaliyete geçirilmiyor?

2. Bu yapılan içme suyu deposu ne zaman faaliyete geçecektir?

3. Kırıkkale Delice İlçesi Evliyalı Köyü yolunun asfaltlanması ne zaman yapılacaktır?

4. Kırıkkale Delice (Kuzeyyurt-Kayadibi) nahiyesi, Delice (Kuzeyyurt-Akboğaz) köyü aralarına stabilize ulaşım yolu açılması düşünülüyor mu? Varsa ne zaman yapılacaktır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 16.2.2000

Sayı : B.02.0.010/031.5385

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 27.1.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1302-3814/9262 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Kırıkkale İli Delice İlçesi Evliyalı Köyünün ulaşım yolu geçen yıllarda köy merkezine kadar asfalt kaplama yapılmıştır.

Talep edilen köy içi asfalt kaplama olduğundan köy içine girilememektedir.

Kırıkkale-Delice-Kuzeyyurt-Yozgat il hududu, Yerköy-Kayadibi ile Delice-Kuzeyyurt-Çorum il hududu, Sungurlu-Akboğaz yollarının kontrol kesim noktaları olmadığından arazi yolu niteliğindeki bu yollar görev alanımız dışında kaldığından yapımları şimdilik mümkün olamamaktadır.

Delice-Evliyalı Köyünün içme suyu Kurtoğlu-Kocabaş içme suyu grubuna dahil olup, inşaatı 1998 yılında bitirilmiş, ancak tesisi müteahhit faaliyete geçiremediğinden iş fesih olmuştur.

1999 yılında püremanet olarak inşaat başlamış ve Kurtoğlu Köyüne kadar içme suyu hatlarının bakım ve onarımı bitirilmiştir.

2000 yılı iş sezonu başladığında içme suyu inşaatı kaldığı yerden devam edecek ve Evliyalı Köyüne kadar tesis tamamlanacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

Devlet Bakanı

8. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, Şanlıurfa İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı ve İçişleri Bakanı Vekili Sümer Oral’ın cevabı (7/1307)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Zülfükar İzol

Şanlıurfa

Sorular :

1. Bakanlığınızın 2000 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 2000 yılında Şanlıurfa İli’ne ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Şanlıurfa’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 15.2.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B050APK0080004-3.63-1/323

Konu : Yazılı soru önergesi

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 3.2.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.-02.7/1307-3833/9317 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde Bakanlığımıza gönderilen Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un yazılı soru önergesinde yer alan hususlar Bakanlığımızca incelenmiş ve gerekli bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

Soru 1. Bakanlığınız 2000 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

Cevap 1. Bakanlığımızın 2000 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri aşağıda sıralanmıştır.

a) İçişleri Bakanlığı

İçişleri Bakanlığı 2000 yılı yatırım programının; konut, genel idare, güvenlik ve DKH (belediye hizmetleri) sektörlerinde toplam 16 trilyon 900 milyar TL ödenek ayrılmıştır.

b) Emniyet Genel Müdürlüğü

Emniyet Genel Müdürlüğü 2000 yılı yatırım programının; konut, genel idare, güvenlik, eğitim, dış krediler ve ulaştırma sektörlerinde toplam 56 trilyon 900 milyar TL ödenek ayrılmıştır.

c) Jandarma Genel Komutanlığı

Jandarma Genel Komutanlığının 2000 malî yılı bütçe yatırım ödenekleri 49 trilyon 300 milyar TL ödenek ayrılmıştır.

Soru 2. 2000 yılında Şanlıurfa İli’ne ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

Cevap 2. 2000 yılında Şanlıurfa İlinde sadece Jandarma Genel Komutanlığının yatırım projeleri bulunmakta olup, bu projelere ilişkin bilgiler aşağıda sunulmuştur.

a) Viranşehir İlçe Jandarma Komutanlığı Hizmet Binası İnşaatı; 1999 yılı carî programından devam etmektedir. 2000 yılı ödeneği 80 milyar TL’dir.

b) Ceylanpınar-Düzova Jandarma Karakol Komutanlığı Hizmet Binası İnşaatı; 1999 yılı carî programından devam etmektedir. 2000 yılı ödeneği 100 milyar TL’dir.

c) Siverek-Dağbaşı Jandarma Karakol Komutanlığı Hizmet Binası İnşaatı; 2000 yılı yatırım programından ihale edilecektir. 2000 yılı ödeneği 22 milyar TL’dir.

d) Akçakale-Nusretiye Jandarma Karakol Komutanlığı Hizmet Binası İnşaatı; 2000 yılı carî programından ihale talimatı verilmiştir. 2000 yılı ödeneği 30 milyar TL’dir.

Soru 3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Şanlıurfa’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

Cevap 3. Şanlıurfa İlinde 2000 yılında Jandarma Genel Komutanlığınca yürütülecek yatırım projelerinden; Viranşehir İlçe Jandarma Komutanlığı Hizmet Binası, Birecik İlçe Jandarma Komutanlığı Hizmet Binası, Ceylanpınar-Düzova Jandarma Karakolu Komutanlığı Hizmet binası, Siverek-Dağbaşı Jandarma Karakol Komutanlığı Hizmet Binası inşaatlarının 2001 yılında bitirilmesi planlanmıştır.

Akçakale-Nusretiye Jandarma Karakol Komutanlığı Hizmet Binası inşaatının ise 2002 yılında bitirilmesi planlanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sümer Oral

Maliye Bakanı

İçişleri Bakan Vekili

9. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Şişli Terakki Lisesi Vakfına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/1321)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

26.1.2000

Veysel Candan

Konya

Şişli Terakki Lisesi Vakfında vakıf gayrimenkullerinin bakımsızlıktan zarar gördüğü, bazı malların üçüncü kişilere usulsüz devri yapıldığı, mütevelli heyetin ana sözleşmelerinde değişiklik yaparak ömür boyu seçildikleri iddiaları basında yazılmaktadır.

Bu sebeple;

1. Şişli Terakki Lisesi binası bakımsız boş bekletilmekte midir?

2. Şişli Terakki Lisesinin gayrimenkulleri usulsüz olarak üçüncü kişilere devredilmiş midir?

3. Okul mütevelli heyeti kaydı-hayat şartı ile mi seçilmekte, vakıf sözleşmesine aykırı mütevelli heyet seçimi var mı?

4. Vakıflar genel müdürünüz en son Şişli Terakki Vakfını ne zaman denetlemiş, denetlemede bir usulsüzlük tespit edilmiş midir?

5. Mütevelli heyet üyelerinin vakıftan usulsüz gelir temin ettikleri doğru mudur?

T.C.

Devlet Bakanlığı 15.2.2000

Sayı : B.02.0.006/01-372

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3 Şubat 2000 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1321-3917/9426 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Veysel Candan’ın tarafından tevcih edilen ve tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/1321-3917 esas sayılı soru önergesi incelenmiştir.

Mülkiyeti Terakki Vakfına ait İstanbul İli, Şişli İlçesi, Teşvikiye Caddesinde bulunan okul binası (Şişli Terakki Lisesi) 1994 yılında boşaltılarak, okul yine mülkiyeti vakfa ait Beşiktaş İlçesi, Levent Semtinde bulunan yeni okul binasına taşındığından halen boş bulunmaktadır. Vakıf tarafından, eski okul binasının değerlendirilmesi için gerekli çalışmalar yapılmaktadır.

Adıgeçen vakıf nezdinde yapılan araştırmada, vakıf ile vakfa ait Terakki Vakfı okullarının gayrimenkullerinin üçüncü kişilere devredilmediği anlaşılmıştır.

Vakıf okullarının mütevelli heyeti mevcut olmayıp, Millî Eğitim Bakanlığınca yönetilmektedir. Vakıf Mütevelli Heyet üyeleri, ise, vakıf senedine uygun olarak seçilmektedir.

Türk Medeni Kanununa göre kurulan vakıflar, ilgili mevzuat gereği bir plan ve program çerçevesinde Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenmektedir. Adıgeçen vakfın, 1994-1995 ve 1996 yılları işlemlerinin teftişi 9.4.1997 tarihinde yapılmış olup, bu teftiş ve denetimde herhangi bir usulsüzlük tespit edilmemiştir.

Sözkonusu vakfın mütevelli heyet üyelerinin vakıftan usulsüz gelir temin ettiklerine dair Vakıflar Genel Müdürlüğüne herhangi bir bilgi ve belge intikal etmemiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

10. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman İline yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/1341)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Nami Çağan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

31.1.2000

Zeki Ünal

Karaman

Sorularım şunlardır:

1. Bakanlığınızca, 2000 yılında Karaman’a yapılacak olan yeni yatırımlar nelerdir? Ayrılan ödenek miktarı ne kadardır?

2. Devam eden yatırımlar nelerdir? Ayrılan ödenek miktarları ne kadardır?

T.C.

Orman Bakanlığı 16.2.2000

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı

Sayı : KM.1.SOR/139-464

Konu : Sayın Zeki Ünal’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : TBMM’nin 7.2.2000 tarih ve 7/1341-3992/9604 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın “Karaman İline yapılacak yatırımlara ilişkin” 7/1341 esas sayılı yazılı soru önergesi Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabi yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Prof. Dr. Nami Çağan

Orman Bakanı

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın Karaman İline yapılacak yatırımlara ilişkin 7/1341 esas no.lu yazılı soru önergesi hakkında Orman Bakanlığının cevabı

1. 2000 yılında Bakanlığımızca Karaman İlinde gerçekleştirilecek yatırımlara ilişkin ödenekler bütçesi ve projeleri itibariyle ilişikteki cetvelde belirtilmiştir. Cetvelde de görüldüğü gibi Bakanlığımızın Karaman İlindeki 2000 yılı yatırım programı toplamı yaklaşık 165 milyar TL’dir.

2. Yatırım projelerimiz yıllık olup, yılı için tamamlanmaktadır. Bu nedenle önceki yıllardan devam eden yatırım bulunmamaktadır. Dolayısıyla ödenek ayrılması sözkonusu değildir.

516 filme alınacak!

 

NOT : ÇEVİRİSİ YAPILAMAYAN BÖLÜMLER AYNEN FİLME ALINMIŞTIR.

 

BİRLEŞİM 58’İN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.