Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 23 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

50 nci Birleşim

20 . 1 . 2000 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel’in, Avrupa Türklerinin çifte vatandaşlık ve Türkçe eğitimlerine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı

2. – Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın, doğu ve güneydoğudaki son durumlara ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı

3. – Ankara Milletvekili Uluç Gürkan’ın, Uğur Mumcu’nun katli nedeniyle faili meçhul cinayetlere ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı

4. – İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın, Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel’in Avrupa Türklerinin çifte vatandaşlık ve Türkçe eğitimlerine, Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın doğu ve güneydoğudaki son durumlara, Ankara Milletvekili Uluç Gürkan’ın Uğur Mumcu’nun katli nedeniyle faili meçhul cinayetlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/199) (S. Sayısı : 244)

2. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/200) (S. Sayısı : 245)

3. – Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/201) (S. Sayısı : 246)

4. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve AdaletKomisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/202) (S. Sayısı : 247)

5. – Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/245) (S. Sayısı : 248)

6. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/246) (S. Sayısı : 249)

7. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve AdaletKomisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/247) (S. Sayısı : 250)

8. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/248) (S. Sayısı : 251)

9. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve AdaletKomisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/249) (S. Sayısı : 255)

10. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/250) (S. Sayısı : 256)

11. – Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/392) (S. Sayısı : 186)

12. – Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Başvurulması Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı : 311)

 

 

VI. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin, DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

VII. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan’ın, İstanbul Milletvekili Masum Türker’in, partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili A. Emre Kocaoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3. – İstanbul Milletvekili A. Emre Kocaoğlu’nun, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4. – Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Ereğli Demir Çelik Fabrikalarının uyguladığı fiyat politikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/926)

2. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, THY’nin tanıtım, reklam ve kiralama bedellerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/995)

3. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın;

– Özürlülere,

– Kamu kuruluşlarındaki özürlü istihdamı oranının uygulanıp uygulanmadığına ve

– Özürlülerin iş kurmalarını teşvik edici önlemlere ilişkin Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in cevabı (7/1023, 1024, 1025)

4. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, İskenderun ve Antakya SSK Hastanelerinin bazı eksiklerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1056)

5. – İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı’nın, Türk Telekom yetkililerinin cep telefonu ihale sözleşmesinde yolsuzluk ve usulsüzlük yaptıkları iddialarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/1073)

6. – Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli’nin, Yunanistan’da, Batı Trakya’da yaşayan Türklerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/1078)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM GenelKurulu saat 15.00’te açıldı.

Iğdır Milletvekili Ali Güner’in, sınır ticaretine ilişkin gündemdışı konuşmasına, DevletBakanı Tunca Toskay cevap verdi.

Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler, yapımı sürdürülen Bingöl Havaalanının tamamlanmasına,

Trabzon Milletvekili Ali Kemal Başaran, fındık üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve 20 arkadaşının, ücretlilerin durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,

Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy ve 20 arkadaşının, jeotermal enerji kaynaklarının değerlendirilmesi,

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/114, 10/115) GenelKurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Erzincan Milletvekili TevhitKarakaya’nın (6/333),

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın (6/348),

Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın (6/258),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

Kocaeli Milletvekili Meral Akşener’in (3/186) (S.Sayısı : 234),

Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun (3/187) (S. Sayısı : 235),

Manisa Milletvekili Rıza Akçalı ve Mehmet Necati Çetinkaya ile Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan’ın (3/188) (S.Sayısı : 236),

Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un (3/189) (S. Sayısı : 237),

Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun (3/190) (S. Sayısı : 238),

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in (3/191) (S. Sayısı : 239),

Adana Milletvekili Mehmet Halit Dağlı’nın (3/192) (S. Sayısı : 240),

Kocaeli Milletvekili Meral Akşener’in (3/196) (S. Sayısı : 241),

KahramanmaraşMilletvekili Avni Doğan’ın (3/197) (S. Sayısı : 242),

Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın (3/198) (S.Sayısı : 243),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Romanya Milletvekilleri Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Victor Boştinaru’nun, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı sıfatıyla Kâmran İnan’ı,

KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ertuğrul Hasipoğlu’nun, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinden oluşanParlamento heyetini,

Davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri ile,

DevletBakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun, bir heyetle birlikte, 11 -20 Aralık 1999 tarihlerinde Çad ve Sudan’a,

Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun, bir heyetle birlikte, 5 -8 Aralık 1999 tarihlerinde Bulgaristan’a,

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, bir heyetle birlikte, 6 - 7 Aralık 1999 tarihlerinde Bosna - Hersek’e,

Başbakan Bülent Ecevit’in, bir heyetle birlikte 4 - 6 Kasım 1999 tarihlerinde Rusya Federasyonuna,

Yaptıkları resmî ziyarete iştirak etmeleri uygun görülmüş olan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri,

Kabul edildi.

Fazilet Partisi Grubuna düşen :

Adalet Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet
Fırat,

Dışişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz;

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda açık bulunan iki üyelikten Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen üyeliğe, KaramanMilletvekili Hasan Çalış; Doğru Yol Partisi Grubuna düşen üyeliğe de Ordu Milletvekili Yener Yıldırım,

Gruplarınca aday gösterilerek seçildiler.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının :

1 inci sırasında bulunan (6/218),

2 nci sırasında bulunan (6/219),

17 nci sırasında bulunan (6/250),

19 uncu sırasında bulunan (6/253),

Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı;

24 üncü sırasında bulunan (6/259),

28 inci sırasında bulunan (6/264),

Esas numaralı sözlü sorulara, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk;

26 ncı sırasında bulunan (6/261),

30 uncu sırasında bulunan (6/266),

32 nci sırasında bulunan (6/268),

Esas Numaralı sözlü sorulara da Çevre Bakanı Fevzi Aytekin,

Cevap verdiler;

3 üncü sırasında bulunan (6/220),

4 üncü sırasında bulunan (6/224),

5 inci sırasında bulunan (6/225),

6 ncı sırasında bulunan (6/226),

7 nci sırasında bulunan (6/230),

8 inci sırasında bulunan (6/232),

9 uncu sırasında bulunan (6/234),

10 uncu sırasında bulunan (6/237),

11 inci sırasında bulunan (6/241),

12 nci sırasında bulunan (6/242),

13 üncü sırasında bulunan (6/243),

14 üncü sırasında bulunan (6/246),

15 inci sırasında bulunan (6/248),

16 ncı sırasında bulunan (6/249),

18 inci sırasında bulunan (6/252),

20 nci sırasında bulunan (6/254),

21 inci sırasında bulunan (6/256),

22 nci sırasında bulunan (6/257),

25 inci sırasında bulunan (6/260),

27 nci sırasında bulunan (6/262),

29 uncu sırasında bulunan (6/265),

31 inci sırasında bulunan (6/267),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, erte-
lendi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan GelenDiğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan, 297 sıra sayılı kanun teklifi, Komisyon yetkilileri GenelKurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

2 nci sırasında bulunan, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu Tasarısının (1/392) (S. Sayısı : 186) müzakerelerine başlanarak 2 nci maddesine kadar kabul edildi.

20 Ocak Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.56’da son verildi.

Nejat Arseven

Başkanvekili

Levent Mıstıkoğlu Hüseyin Çelik

Hatay Van

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

 

 

 

No. : 64

II. – GELEN KÂĞITLAR

20.1.2000 PERŞEMBE

Rapor

1. – Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/616) (S.Sayısı : 311) (Dağıtma tarihi : 20.1.2000) (GÜN-
DEME)

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

20 Ocak 2000 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Avrupa Türklerinin çifte vatandaşlık ve Türkçe eğitimleriyle ilgili olarak söz isteyen Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel’e aittir.

Buyurun Sayın Bozyel. (MHP sıralarından alkışlar)

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel’in, Avrupa Türklerinin çifte vatandaşlık ve Türkçe eğitimlerine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı

ABBAS BOZYEL (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Tam on yıl önce bugün, Azerbaycan, Rus Kızılordusu tarafından işgal edildi. Bakü’de binlerce insan, çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek demeden öldürüldü. O yıllarda dağılmanın şokunu yaşayan komünist-emperyalist Rusya, Azerbaycan’ın tam bağımsızlık mücadelesi ve önderi Azerbaycan Halk Cephesi karşısında ilk mağlubiyetini yaşadı. Büyük bir imparatorluk, Azerbaycan Halk Cephesi önünde diz çöktü ve fakat Azerbaycan Halk Cephesinin Azerbaycan’daki bu tam bağımsızlık zaferi, diğer bütün esir milletlerin, cumhuriyetlerin de yolunu aydınlatan, onları hürriyete kavuşturan, götüren bir kurtuluşun adı oldu.

Rus Kızılordusunun on yıl önce Bakü’de döktüğü kanları üzerinde yeşeren, boy veren hürriyet ve bağımsızlık ağacı, bu imparatorluğun bütün kutuplarını sardı, cumhuriyetler birer birer bağımsızlaştı. Bu vesileyle, on yıl önce Bakü’de şehit edilen kardeşlerimizi rahmetle anarken, Azerbaycan Halk Cephesinin unutulmaz kahraman mücadelesini ve onun liderlerini, başta Ebulfeyz Elçibey’i, İsa Kamberli Beyi ve diğer liderlerini ve mensuplarını hem şerefle yad ediyor hem de başınız sağ olsun diyorum.

Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi durum, on yıl öncekinden hiç de farklı değil. Yine, Çeçenistan’da kan var, gözyaşı var, katliam var. Geçenlerde bu kürsüde söyledim, tekrar söylüyorum; şayet Ruslar Çeçenistan’da galip gelirlerse, yarınlarda Gürcistan ve Azerbaycan’ın Rus hâkimiyetine dahil olabilmesi için her türlü senaryonun hayata geçirileceğine bütün dünya şahit olacak. Sıcak müdahalenin dışında, en azından, Rusların kışkırtmalarıyla, Azerbaycan’da Talışlar ve Lezgiler, Gürcistan’da Ermeniler, Güney Osetinler vasıtasıyla iç harp oyunu da sahneye konulup, kendi yandaşlarını hâkimiyete getirmek isteyeceklerdir. Öyleyse, hiç vakit geçirilmeden, Türkiye’nin, batı dünyasını ikna ederek, Azerbaycan ve Gürcistan’ı bir güvenlik şemsiyesi altına alma zaruriyeti vardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın bu bölümü, yurt dışında yaşayan ve sayıları 3 milyonu bulan vatandaşlarımızla ilgilidir.

Malumunuz olduğu üzere, tam kırk yıl önce, yurt dışına çalışmak için giden insanlarımız, bugüne kadar, hep “saldım çayıra, Mevlam kayıra” anlayışındaki bir umursamazlıkla kendi kaderlerine terk edilmişlerdir. Aziz ülkemizin hasreti, vatan türküleri, onların vazgeçilmez sevdaları, hayat kaynakları, heyecanları olmuştur. En ağır işlerde çalıştılar; horlandılar, hakir görüldüler. Başka bir coğrafyada, başka bir kültür, başka bir lisan ve din ikliminde, kendi gayretleriyle, Türkçe ve İslamca yaşamasını, ayakta durmasını bildiler; lakin, ülkemizde “Alamancı, döviz makinesi, yolunacak kaz” olarak görüldüler; yaşadıkları ülkelerde ise, yabancı olarak dışlandılar.

Onsekiz yılını yurt dışında yaşamış bir milletvekili arkadaşınız olarak bütün söylediklerini bizatihi yaşamış birisiyim; onları her geçen gün Türklüklerinden, İslamlıklarından uzaklaştıran devlet politikalarının nasıl kurnazca, kısa ve uzun vadeli politikalarla sahnelendiğini gören birisiyim.

Şimdi de, 1 Ocak 2000 tarihinden itibaren yürürlüğe giren bir Yabancılar Yasası, bizim tespitimizle “Türklüğünü unutturma yasası” var. Bu yasayla, doğan çocuk, 23 yaşına kadar Alman kalacak, ondan sonra tercihini yapacak; Alman mı, yoksa Türk mü olmak tercihi...

Diğer taraftan da, Türkçe derslerini ortadan kaldırarak, din derslerini, Almanlara göre uyarlanmış bir şekilde, fakat, Almanca verdirerek, hem dilimizi unutturmak hem de dinimizi eksik ve yanlış öğretmek yolunu seçmişlerdir.

Bir taraftan da, pembe kart rezaletiyle beraber çifte vatandaşlık hakkının ortadan kaldırılması planı var. Bütün bunlara karşı susmak mümkün değil.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, milletimiz için, Avrupa’da yaşayan mensuplarına, hiç olmazsa çifte vatandaşlık hakkını verdirecek bir kanun teklifi hazırladık; bu tabiî hak, diğer sıkıntıları da ortadan kaldıracaktır.

15 Temmuz 1999’da Almanya’da çıkarılan İkinci Yabancılar Yasasıyla şayet “yabancının vatandaşı olduğu devletin hukuku vatandaşlıktan çıkmayı öngörmüyorsa” hükmü, bizim oradaki insanlarımıza bu çifte vatandaşlık hakkını sağlamaktadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABBAS BOZYEL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ABBAS BOZYEL (Devamla) – Onun için, Türk Vatandaşlığı Yasasında değişiklik yapılarak “Türk vatandaşları, vatandaşlığı kaybettirmeyi gerektirecek bir suç işlemedikleri sürece vatandaşlıktan çıkarılamazlar” ilkesinin benimsenmesini istiyoruz.

Başkanlığa sunacağımız bu yasa değişikliğine Yüce Parlamentomuzun destek vereceğine inanıyorum; bu vesileyle, bundan önce bahsettiğim sıkıntıları ortadan kaldırabilecek bir tedbirler manzumesi olacağını da sizlerin kıymetli nazarlarınıza takdim etmek istiyorum.

İşte, konuşmamın sonunda, elimde bulunan ve Almanya’da çocuklarımıza öğretilmek istenen Almanca din dersleri kitaplarıyla ilgili bir bölüm; burada bütün peygamberler anlatılırken, peygamberimizle ilgili de, sadece, Almanca “o da sadece bir peygamberdir” cümlesi var ve bir sözlük anlamıyla öğretilen İslam Dini var. Orada da kendilerine göre uyarlanmış bir İslam, bizim orada çocuklarımızın millî kimliğini ortadan kaldıracak bir Almanca İslam manasına gelebilir.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyor; bu yasa değişikliği teklifimize Yüce Parlamentomuzun destek vereceğine inanıyor; şimdiden hepinize şükranlarımı ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozyel.

Gündemdışı ikinci söz, doğu ve güneydoğudaki son durumlar hakkında söz isteyen Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’ya aittir.

Buyurun Sayın Korkutata. (FP sıralarından alkışlar)

2. – Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın, doğu ve güneydoğudaki son durumlara ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 21.10.1999 tarih ve 6048 sayıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine, 24 arkadaş olarak, bir araştırma önergesi verdik; bu araştırma önergemizin bir an önce ele alınması için gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu araştırma önergemiz, partilerüstü bir anlayışla ele alınmış; dolayısıyla, DSP, ANAP, Doğru Yol ve Fazilet Partili milletvekillerince imzalanmıştır. Amacımız, bölgede terörün bir daha başını kaldırmaması, halkın susadığı huzur ve güvene kavuşması, devlet-millet kaynaşmasının köklü ve şeffaf bir şekilde sağlanmasıdır.

Bilindiği gibi, doğu ve güneydoğu, yirmi yıldan beri, yirmi yılı da aşkın bir zamandır, sıkıyönetim ve olağanüstü halle idare edilmektedir. Olağanüstü şartlar, bölgenin fizikî durumu, elbette ki, gelişmeye ve kalkınmaya mâni olmuştur; halk bunalıma, göçe ve fakirliğe itilmiş, bölgelerarası dengesizlik de bölge aleyhine gitgide artmıştır.

Birkaç rakam vermek gerekirse, 1970 yılında gayri safî millî hâsıladan bölge yüzde 35 pay alırken, bugün bu pay yüzde 10’lar seviyesine düşmüştür. Yine, hayvancılık yüzde 58-60 gerilemiştir. Kişi başına kamu harcamalarında Türkiye geneli yüzde 17-18 iken, bölgede bu, fert başına yüzde 5,5 civarında, ancak, enerji yatırımları düşüldüğünde, yüzde 2,5, yüzde 3’ler seviyesine düşmektedir. İşsizlik yüzde 50’ler civarındadır. Eğitim, sağlık, velhasıl bütün sektörlerde ciddî şekilde bir gerileme vardır. Bürokrasi ve bürokrasinin bölgeye bakışı, maalesef bu zaman içerisinde değişmemiştir. Kin, intikam, mevcudun korunması ve itirafçılık, bölgede bir karalama kampanyasına dönüşmüştür. Beyin ve sermaye göçü had safhaya ulaşmıştır.

Olağanüstü hal fonksiyonunu tamamlamış, hükümet ve güvenlik güçleri dahi artık olağanüstü halin kaldırılması gereğine inanmışlardır. Bugün, gerçekten, bölgede huzur ve güven bir hayli artmıştır; fakat, maalesef, bürokrasi eski alışkanlığını devam ettirmektedir. İşte bu şartlar içinde diyoruz ki, bölgede ekonomik bir seferberlik, bir çalışma ilan etmenin de tam zamanıdır. Boş vaat ve paketler yerine, gerçekte bölgede huzuru, istikrarı, devlet-millet kaynaşmasını, köklü ve uzun vadeli ortaya getirecek bir çalışmayı başlatalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkutata; lütfen, tamamlayın efendim.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – Olağanüstü hal valiliğinin, bölge kalkınma valiliğine dönüştürülmesi; bölgenin acil, kalıcı, kısa, orta ve uzun vadeli yatırım politikalarının yeniden tespiti, Meclisdışı kurum ve kuruluşların dillendirmesinden önce, bu Meclisteki arkadaşlarınızın bu bölgedeki durumu tespit için verdiği önergenin bir an önce gündeme alınması; dolayısıyla, bu söylediklerimiz ve kısa zaman içinde söyleyemediğimiz birçok durumun yerinde tespit edilmesi için, en kısa zamanda bir komisyonun kurulması gerektiğine inanıyoruz. Bu komisyonla birlikte, fonların tespiti, malî yapının tespiti ve ciddî bir mekanizmanın kurulması için, bir an önce çalışmaya başlanılması lazımdır; yani, biz diyoruz ki, dert gitsin, huzur gelsin.

Değerli arkadaşlar, son olarak, bu araştırma önergesinin partilerüstü bir anlayış içinde ele alınmasını ve hepiniz tarafından desteklenmesini hem bölge adına hem de arkadaşlarım adına istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bölgenin saadeti bu ülkenin saadetidir ve inanıyorum ki, bu ülkenin saadeti, bölge ülkelerinin saadet kapısıdır. Bu inanç içinde, hepinizin yardımlarını bekler, saygılar sunarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkutata.

Değerli milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Uğur Mumcu’nun katli nedeniyle faili meçhul cinayetler üzerine söz isteyen Ankara Milletvekili Uluç Gürkan’a aittir.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

3. – Ankara Milletvekili Uluç Gürkan’ın, Uğur Mumcu’nun katli nedeniyle faili meçhul cinayetlere ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı

H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllar önce bir televizyon programında izlemiştim; yurttaşlara “Uğur Mumcu kimdi” diye soruluyordu; bir yurttaşımız “O, ülkemizin namusuydu; onun katledilmesiyle, namusumuzu yitirdik” dedi. Uğur Mumcu’yu ve kahpece katledilmesini bu sözler çok güzel anlatıyor; bir yönüyle de, onu kimin ve niçin öldürdüğünü açıklıyor; açıklıyor ama, yedi yıl oldu, cinayet hâlâ karanlıkta; tozlu raflardaki yüzlerce faili meçhul dosyası arasında âdeta çürüyor. Bu ve benzeri faili meçhul cinayet ayıplarını daha fazla taşıyamayız. Karanlıkları aydınlatmalıyız; çünkü, karanlıkta kalan her cinayet, yenisini özendiriyor. Muammer Aksoy’dan Uğur Mumcu’ya, Uğur Mumcu’dan Ahmet Taner Kışlalı’ya böyle gelindi; daha ötesine gidilmemeli.

Değerli milletvekilleri, bunu gerçekleştirebilmenin, karanlıkları aydınlığa çıkarmanın öncelikli bir koşulu var; aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, faili meçhul cinayetlerin peşi hiç bırakılmamalıdır. Gerçekten önem verilir ve bu kahpe cinayetlerin peşi bırakılmazsa, önünde sonunda bir yere varılacaktır.

Dünkü bir gazete haberini örnek vermek istiyorum. Oral Çelik’in yargılandığı Abdi İpekçi suikastı davasında, mahkemenin istediği, ancak, hem MİT hem de emniyetin “imha edildi” dediği, sanıklardan Yalçın Özbey’in Almanya’daki sorgusunun metni bulunmuş. Emniyet Genel Müdürlüğü de, doğrusu hiç zaman yitirmemiş, bulunan metni, hemen İstanbul Cumhuriyet Savcılığına göndermiş; ancak, ne işe yarayacak belli değil; çünkü, delil yetersizliği gerekçeli beraat hükmü, metin kayıpken kesinleşmiş.

Eğer faili meçhul cinayetlerin gerçekten peşindeysek, bu olayı dikkatle izlememiz gerekiyor. İadei muhakeme yoluna gidilecek mi? Güvenlik örgütleri bünyesinde belgeyi kim ya da kimler sakladı; yalan beyanlarla mahkemeyi kim ya da kimler yanılttı? Beraat hükmü kesinleştikten sonra belgenin ortaya çıkarılması, bir alay, bir küstahlık mı; yoksa, ince bir ihbar mı? Bu sorular, sözde değil, özde bir adlî ve idarî soruşturma yapılmadan, yanıtlanamaz. Bu soruların yanıtlanamaması ise, bir büyük cinayetin, Abdi İpekçi suikastının peşinin bırakıldığı, bu konuda süreklilik kazanmış resmî bir gerçekleri örtme operasyonu uygulandığı anlamına gelir.

Geçmişte, faili meçhul olaylarında bu anlamı zorlayan, dolayısıyla da sayısız ve sınırsız komplo teorilerine kaynaklık eden çok şey yaşandı. Biz de, bu ortamda ister istemez, Don Kişot’un yel değirmenlerini andıran bir “derin devlet” kavramı yarattık; her şeyin başını ve sonunu ona bağlar olduk. Dikkatinizi çekiyordur, ne zaman sorulsa “kim öldürdü Ahmet Taner Kışlalı’yı, Uğur Mumcu’yu, Çetin Emeç’i, Muammer Aksoy’u, Bahriye Üçok’u, Tarık Dursun’u, Abdi İpekçi’yi” diye, kestirmeden, bir “derin devlet” yanıtı veriliyor ve akan sular duruyor. Yıllardır, ne hükümetler ne de Parlamento sorumlu dahi sayılmıyor.

Değerli milletvekilleri, dünya genelinde, güvenlik örgütlerinin devlet çıkarları adına örtülü operasyonlar düzenledikleri bilinmeyen bir şey değildir. Devletin çıkarlarını koruma adıyla gerçekleştirilen bu örtülü operasyonların ayrıntılı öykülerini içeren çok sayıda yayın yapılmıştır. Türkiye somutunda da, NATO ya da Amerika bağlantılı Gladio ve kontrgerilla öyküleri ile Susurluk, hatta bir bağlamda Hizbullah maceraları bu kapsamda değerlendirilebilir. Belirli dönemlerde, sözde devlet adamları, yetersiz ve aciz kalınca, kendilerince birinci terör belasına karşı ikinci terör belalarını kendileri yaratmıştır. Şimdi, sorumluluktan kaçmak için “derin devlet” kavramına öncelikle onlar sığınıyor. Gladio ya da kontrgerilla, bir dönem, komünizm düşmanlığı adına insan avcılığı yapmıştı. Susurluk ve -tekrar altını çiziyorum- bir bağlamda Hizbullah, güneydoğuda terör mücaledesinin yakın zamana kadar başvurulan yöntemi olmuştu. Terörü desteklediğinden kuşkulanılan ve genellikle kirli işlerle uğraşan kişiler, hukukdışı yollarla tasfiye edilmişti; ancak, bu yöntem, günümüzün çetelerini yaratmıştır. Susurluk taşeronları, tasfiye ettikleri kişilerin kirli işlerini, uyuşturucu ticareti dahil devralmışlar ve kurdukları organik bağlarla, devletin içindeki hukukdışı oluşumlar olma özelliğini kazanmışlardır. Aslında, Arap milliyetçiliği...

(Mikrofon otomatik cihaz tararfından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gürkan, tamamlayın efendim.

H. ULUÇ GÜRKAN (Devamla) – ... davasını güden Hizbullah da, dincilik ve Kürtçülük istismarıyla beslenip büyürken, buna yer yer seyirci kalınmıştır.

Türkiye’deki faili meçhul cinayetler, çoğunlukla, kabaca çerçevesini çizmeye çalıştığım bu dosya içinde incelenebilir; ancak, hepsi, aynı sayfada izlenemez; çünkü, her meçhulün faili aynı değildir. Bir örnek vermek gerekirse, Ahmet Taner Kışlalı suikastını çözmek için Hizbullah operasyonundaki bağlantı arayışları hiç kuşkusuz doğaldır, hatta kaçınılmazdır; ama, Uğur Mumcu için, Hizbullah teorisine tek iz biçiminde sarılmak, Susurluk operasyonunda rastlanan kan izlerini görmezden gelmek, hatta örtmeye çalışmak anlamına gelebilir. Sevgili Uğur, bu uğursuz çarka çomak sokmuştu; hem de, yaşarken kendi cinayetini aydınlatacak açıklıkta bir çomaktı bu.

Bu dosyaya böylece girmek bizi korkutmamalıdır. “Ucu şuraya buraya varır, devlet skandalı doğar” türü şantajlara kulaklarımızı tıkayabilmeliyiz, gözlerimizi kapayabilmeliyiz. Bu arada, özünde düşmanlık içeren “derin devlet” kolaycılığına da kapılmamalıyız. Devleti “devlet olmaktan çıkmış bir yapı” olarak tanımlama aymazlığına da düşmemeliyiz. Böylesi aymazlıklar, sorumluluktan kaçmak, sonucunda da unutmak kolaycılığıdır; unutmak ise, özünde vazgeçmektir.

Bana, vazgeçmediğimizi anımsatabilme fırsatını verdiğiniz için Sayın Başkan size ve sevgili Uğur Mumcu’ya gönderecekleri alkışlarıyla “seni unutmadık” diyecek değerli milletvekili arkadaşlarıma içtenlikle teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gürkan.

İçişleri Bakanımız Sayın Sadettin Tantan, gündemdışı konuşmalara cevap verecekler.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

4. – İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın, Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel’in Avrupa Türklerinin çifte vatandaşlık ve Türkçe eğitimlerine, Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın doğu ve güneydoğudaki son durumlara, Ankara Milletvekili Uluç Gürkan’ın Uğur Mumcu’nun katli nedeniyle faili meçhul cinayetlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdışı konuşan üç sayın milletvekilimizin konuşmalarına sırasıyla cevap vermek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle, çifte vatandaşlık konusuna cevap vermek istiyorum. Bilindiği gibi, önemli bir sayıda vatandaşımız, yurt dışında, özellikle Avrupa ülkelerinde, uzunca bir süredir yaşamaktadır. Bu vatandaşlarımızın, yaşadıkları ülke toplumuna, toplumsal hayatına katılmalarını, ekonomik durumlarını iyileştirmelerini, sosyal statülerini yükseltmelerini ve siyasal güçlerini artırmalarını sağlamak amacıyla, yabancı ülke vatandaşlığını almaları devletimizce teşvik edilmekte ve bu konuda her türlü kolaylık sağlanmaktadır.

Çifte vatandaşlığı kabul eden ülkeler vatandaşlığına geçiş çok kolaylaştırılmıştır. İngiltere, Fransa, İtalya, Belçika gibi ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız, Bakanlığımızca verilen geçme iznini alarak, o ülke vatandaşlığını kazanabilmektedirler. Bu konuda çok hızlı bir prosedür uygulanmaktadır. İzin almadan başka ülke vatandaşlığını kazanan vatandaşlarımıza ise, başvurmaları halinde, Bakanlığımızca koruma izni verilmekte ve böylece, Türk vatandaşlığını korumaları sağlanmaktadır. Çifte vatandaşlığı kabul eden ülkelerle hiçbir problem yaşanmamaktadır. Bilgi alışverişinde yaşanan sorunlar ise, Ahvali Şahsiye Komisyonu nezdinde yapılan çalışmalarla süratle giderilmektedir.

Vatandaşlarımız, çifte vatandaşlığı kabul etmeyen ülkelerde büyük sorunlar yaşamaktadırlar. Özellikle, Almanya, Avusturya, Hollanda gibi, vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı ülkeler, çifte vatandaşlığı kabul etmedikleri gibi, vatandaşlığı çok zor şartlarla vermektedirler. Mesela, Almanya, 15 yıl olarak uyguladığı ikamet etme şartını, 1 Ocak 2000 tarihi itibariyle uygulamaya giren yeni yasayla 8 yıla düşürmüştür ki, bu süre bile dünyanın en uzun sürelerinden biridir. Bu ülkeler, tek vatandaşlığı da çok sıkı uygulamaktadır; eski vatandaşlıktan çıkmayı muhakkak şart olarak koşmakta, çıkmayanların vatandaşlığını ise iptal etmektedir. Bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız, hem duygusal bağlılık açısından hem de Türkiye’deki çıkarlarının zedeleneceğini düşünerek, Türk vatandaşlığından çıkmak istememektedirler. Bu durum, vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde, içinde yaşadıkları toplumla uyum sağlamalarını zorlaştırmaktadır. Vatandaşlarımızın bu isteksizliklerini yenebilmeleri için, 1995 yılında, 4112 sayılı Kanunla 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununda yapılan değişiklikle, Türk vatandaşlığını kazananlara, ikamet, çalışma, seyahat, gayrimenkul alımı ve ferağı, miras haklarından aynen bir Türk vatandaşı gibi yararlanabilmeleri imkânları sağlanmıştır. Bu değişiklik, vatandaşlarımızın başka ülke vatandaşlığına geçme başvurularını önemli ölçüde artırmıştır.

Ancak, 4112 sayılı Kanunun uygulanmasında, daha önce öngörülmeyen sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu sorunlar, özellikle kurumların kendi kanunları ile 4112 sayılı Kanun arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır. Gümrüklerde, Hazinenin iş ve işlemlerinde, cenazelerin yurda getirilmesinde, eğitimle ilgili alanlarda yaşanan sorunlar genelgelerle çözülmeye çalışılmaktadır. Bu sorunların kalıcı bir şekilde aşılması için çalışmalar başlatılmıştır. İlgili kurumlar arasında koordinasyon sağlanmakta ve ileriye dönük tedbirler alınmaktadır. Bu kanunun uygulanmasında en önemli sorun, gayrimenkul alımı ve ferağı konusunda yaşanmaktadır. Bu konuyla ilgili mevzuat, her bölgede bu hakkın kullanımına izin vermemektedir. Bu durum, vatandaşlarımız arasında büyük rahatsızlık yaratmaktadır. Sorunun çözümü için, Bakanlığımızın koordinesinde bir çalışma sürdürülmektedir.

Ayrıca, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde sadece olağanüstü hal, asayiş ve güvenlik alanında değil, ekonomik hayatın da canlandırılması yönünde, milletvekilimizin belirtmiş olduğu hususlar doğrultusunda hükümetimizin ve Bakanlığımızın çalışmaları vardır ve devam etmektedir.

Daha önce o bölge için ele alınmış olan ekonomik paketin uygulanması konusunda ve yaratılmış olan güven ortamında halkımızın sağlıklı ve disiplinli bir şekilde köye dönmesi konusunda çalışmalar da sürdürülmektedir. Bu konuda bütçede öngörülen meblağ doğrultusunda, o çalışmalar bir disiplin içerisinde sürdürülecektir.

Ayrıca, faili meçhul cinayetlerle ilgili ve özellikle de Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden dolayı -sayın milletvekilimizin belirttiği gibi- yıllardan beri, gerek emniyet teşkilatı bölgesinde ve gerekse jandarma bölgesinde, bakıldığında, bir hayli faili meçhul dosya vardır. On yıllık periyoda baktığımızda, emniyet bölgesinde 670, jandarma bölgesinde 1 502 faili meçhul dosya mevcuttur. Faili meçhul dosyalarla ilgili çalışmalar hiçbir zaman durmaz; dosyalar asla tozlu raflarda bekletilemez. Uygulamada bu dosyalar her gelen görevliye aktarılmak suretiyle ve bütün bilgiler o dosya içerisinde yeniden tazelenerek araştırılmak suretiyle devam eder. Faili meçhul olayların oluşumuna bakıldığında, olayın sadece terörle ilgili değil, organize suçlarla, diğer menfaat hareketleriyle, diğer adi suçlarla da ilgili olduğu gözlemlenmektedir. Bu konuda, güvenlik güçleri, faili meçhul olayların aydınlatılması yönünde yoğun bir çalışma içerisindedirler. Bu çalışmalara bakıldığında, zaman zaman bu faili meçhul olaylarla ilgili yakalamalar halkımızın gündemine gelmektedir.

Şunun bilinmesinde fayda vardır: Ülkenin yönetimi Yüce Meclisin çıkarmış olduğu kanunlar doğrultusunda gerçekleşmektedir. Ülke yönetiminin uygulayıcıları, sizlerin çıkarmış olduğu kanunların dışına asla çıkamazlar. Bu doğrultuda, yıllardan beri, birtakım terör örgütlerine ve menfaat gruplarına devletin başında bulunan siyasîler veya devlet görevlileri tarafından destek verildiği şeklinde halkın gündemine getirilen söylemlere asla katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Çünkü, şu bilinmektedir ki, bu hizmetler için, gerek halktan irade teslim alanlar ve gerekse o irade doğrultusunda kendilerine görev tevdi edilenler, yasaların dışına çıktığı takdirde, yasada o görevliler hakkında hangi müeyyidenin uygulanacağı da açık olduğuna göre, eğer bugüne kadar bu tip oluşumlar olmuşsa, uygulanmamışsa, bunun sorgulanmasını geçmiş uygulayıcılara bırakmak durumunda da değiliz.

Biz, çalışmalarımızda, dikkat ederseniz, yasaların bize vermiş olduğu güçle, sizlerin bize vermiş olduğunuz güç doğrultusunda, bir kararlılık ve disiplin içerisinde çalışmamıza devam ediyoruz. Bu doğrultuda, 1999 yılının son aylarında, bildiğiniz gibi, İstanbul’da kaçırılan işadamları olayının, emniyet teşkilatının kararlı, disiplinli ve ısrarlı takibi neticesinde, suçlular yakalanmıştır. Örgütün şeması daha önceki çalışmalarda tespit edildiğinden, bu konuda emniyet teşkilatının ve güvenlik güçlerinin bunlarla mücadele edebilme tekniği de bu süre içerisinde verildiğinden ve verilmeye devam ettiğinden, bu kararlılık ve gizlilik içerisinde görünen o ki, bu ülke yönetimi, istediği anda, hiçbir olay, asla bu milletin gündeminde kapalı olarak kalamayacaktır.

Bundan şuna gelmek istiyorum: Hükümetimizin kararlılığı, disiplini, azmi ve kamu personeli üzerindeki moral heyecanı, bugünkü gelinen noktayı göstermiştir. Bu, böyle devam ettiği sürece, sizlerin gücü bu hizmetleri yürütmekte olan güvenlik güçlerine üstün düzeyde verildiği sürece, onlara güven duyduğumuz sürece, aynı şekilde devam edecektir.

Bu Meclisin çıkarmış olduğu iradenin dışında hiçbir iradenin geçerli olamayacağını kabul etmek mecburiyetindeyiz. Bu örgütler bu iradenin karşısında asla duramazlar. Buradan bakıldığında, çok büyük gibi gösterilen bu yapılanmalar, bu milletin iradesinin önünde paramparça olmaya mahkûmdur; ama, bunun için de, çok kararlı, disiplinli, sabırlı ve uzun bir çalışma mecburiyeti vardır.

Bu ortamın ortadan kaldırılması gerekmektedir. Şöyle geriye bir bakıldığında bu ortamı yaratan unsurlar neden gelmiştir, bu insanlar, bu yüce milletin evlatları bu yönlere doğru niçin kaymışlardır... Bu irdelendiğinde, bakıldığında, adaletsizliğin hâkim olduğu ve adalet duygularının alt seviyelere indiği, insanların haklarını alamadığı ortamlarda, insanların girdiği birtakım yapılanmaların, eğitim düzeyinin düşük olduğu, sosyal düzeyin düşük olduğu, ekonomik düzeyin düşük olduğu insanlarımızın arasında büyük revaç gördüğünü ve bu konunun da istismar edilen diğer güçler vasıtasıyla kullanıla geldiğini hep beraber izledik ve izlemeye devam ediyoruz.

Bütün bu işler kökten çözülürken, Yüce Meclisce yapılması gereken, ülkede adaletin hâkim kılınmasını sağlamak için mutlak surette kanun hâkimiyetini hâkim kılacak uygulamalara ağırlık verilmesidir.

Eğer, siz, cezaevlerinin üzerinde dalgalanan bayrağın o hâkimiyetini içeride sağlayamazsanız, bu ülkede kanun hâkimiyetini sağlayamazsınız. (ANAP sıralarından alkışlar) Ne kadar kanun çıkarırsanız çıkarın, nitelikli insan yetiştiremezseniz -ki, bu nitelikli insan, çıkarmış olduğunuz kanunları, uygulamada, o uygulamayı en üst seviyeye çıkaracak insan demektir- bu nitelikli insanı da, bu hizmetin içerisine, bakanlıklara ve o uygulama içerisine sokamazsanız, çıkarmış olduğunuz kanunlardan bir şey beklemeyin; ama, şu da bir gerçek ki, çok az maaş alan güvenlik güçleri, bütün bu hizmetleri aralıksız ve fasılasız büyük bir azim ve şevkle sürdürmektedir ve sürdürmeye devam edecektir. Şu bilinmelidir ki, bu azim ve güçle, hiçbir faili meçhul olay asla ve asla raflarda kalmayacaktır. Bu inanç doğrultusunda, bu Hizbullah terör örgütünün, baştan bu yana, bütün dokümanlarıyla yakalanmasında, ortaya çıkarılmasında emeği geçen bütün arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Ümit ediyorum ki, onların moral gücü, sizlerin iradenizin onların üzerinde tecellisiyle daha üst seviyeye çıkacaktır.

Bu duygu ve temennilerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Bakanı zevkle dinledim. Yalnız, cezaevleriyle ilgili husustaki cümlesinden ötürü, acaba, Sayın Adalet Bakanı -burada yok ama- cevap vermeyi düşünüyorlar mı? Cezaevleriyle ilgili kanunî düzenlemelerle ilgili bir cevap vermeyi düşünürler mi acaba?

BAŞKAN – Efendim, gelirse, düşünürse, biz de söz verip vermeyeceğimizi düşünürüz.

Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1 ilâ 10 uncu sıralarda, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı milletvekillerin yasama dokunulmazlıklarına ilişkin raporları vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

1 inci sırada, Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun raporunu okutacağım; ancak, okutmaya başlamadan önce, Kâtip Üyenin sunuşlarını oturarak yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Raporu okutuyorum:

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER

1. – Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/199) (S. Sayısı : 244) (1)

(1) 244 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

rkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 17.6.1999 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 21.7.1999 günlü raporuyla görevli memura aktif mukavemet suçu isnat olunan Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle bir farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığına saygıyla
sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılmasıyla İlgili Muhalefet Şerhimin Açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporunu okutuyorum:

2. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/200) (S. Sayısı : 245) (1)

(1) 245 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 17.6.1999 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla, devletin askerî kuvvetlerini, adliyenin ve hükümetin manevî şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif etmek suçu, isnat olunan Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, komisyonumuza gelerek, sözlü savunma vermiştir. Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde, yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla, bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onlara ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın sözleri, siyasî eleştiri ve beyan sınırları içerisinde değerlendirilmiş ve bu nedenlerle Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılmasıyla İlgili Muhalefet Şerhimin Açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zanlıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı’nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporunu okutuyorum:

3. – Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/201) (S.Sayısı: 246) (1)

(1) 246 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 17.6.1999 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı’nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı Komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla mühür bozma (fekki) suçu isnat olunan Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini gözönüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak Muğla Milletvekili İbrahim Yazıcı hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılmasıyla İlgili Muhalefet Şerhimin Açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun raporunu okutuyorum:

4. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/202) (S.Sayısı: 247) (1)

(1) 247 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 17.6.1999 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla, görevli memurlara, görevlerinden dolayı ve görev sırasında hakaret, tehdit ve müessir fiile teşebbüs suçu isnat olunan Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan Komisyonumuza gelerek sözlü savunma yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini gözönüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği dikkate alınarak Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılmasıyla İlgili Muhalefet Şerhimin Açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun raporunu okutuyorum:

5. – Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/245) (S.Sayısı: 248) (1)

(1) 248 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.7.1999 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet suçu isnat olunan Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu Komisyonumuza gelerek sözlü savunma yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini gözönüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Komisyonumuz Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun eylemini siyasî faaliyet kapsamında değerlendirmiş ve hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılmasıyla İlgili Muhalefet Şerhimin Açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları, en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu karma komisyon raporunu okutuyorum:

6.– Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/246) (S.Sayısı: 249) (1)

(1) 249 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.7.1999 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla yayın yoluyla hakaret suçu isnat olunan Ardahan Milletvekili Saffet Kaya hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgilerle hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini gözönüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği dikkate alınarak Ardahan Milletvekili Saffet Kaya hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılmasıyla İlgili Muhalefet Şerhimin Açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporunu okutuyorum:

7. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/247) (S. Sayısı: 250) (1)

(1) 250 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.7.1999 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla basın yolu ile memura görevinden dolayı hakaret suçu isnat olunan İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak Komisyonumuza gelerek sözlü savunma yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini gözönüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği dikkate alınarak İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılmasıyla İlgili Muhalefet Şerhimin Açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporunu okutuyorum:

8. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/248) (S.Sayısı: 251) (1)

(1) 251 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.7.1999 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla zimmet suçuna fer’an iştirak suçu isnat olunan Konya Milletvekili Lütfi Yalman hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini gözönüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği dikkate alınarak Konya Milletvekili Lütfi Yalman hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılmasıyla İlgili Muhalefet Şerhimin Açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporunu okutuyorum

9. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/249) (S.Sayısı: 255) (1)

(1) 255 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.7.1999 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermek suçu isnat olunan Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz komisyonumuza yazılı savunma vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle, isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılmasıyla İlgili Muhalefet Şerhimin Açıklamasıdır:

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden müteşekkil Karma Komisyon raporunu okutuyorum:

10. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/250) (S.Sayısı: 256) (1)

(1) 256 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.7.1999 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 8.7.1999 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 3.8.1999 günlü raporuyla gece propaganda yasağına ve Seçim Kurulunun belirlediği yerler dışında propaganda yapma yasağına aykırı davranma suçu isnat olunan Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Komisyon Başkanı ve üyeler

Bazı Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılmasıyla İlgili Muhalefet Şerhimin Açıklamasıdır :

Siyasetin, milletvekillerinin ve TBMM’nin itibarını korumak ve kamu vicdanını tatmin için, suç isnadıyla karşılaşan milletvekillerinin yargı önüne çıkarak aklanmaları en doğal, önlenemez haklarıdır.

Kamuoyunda, haklı-haksız suçlu zannıyla Milletvekilliğinin sürdürülmesi, demokrasimizin sağlıklı gelişmesinin en büyük engelidir.

Yasama dokunulmazlığının, suç sanıklarının sığınağı olmaması temel ilke olmalıdır.

25.11.1999

Mehmet Özcan

İzmir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, bu raporların tümü, kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine dairdir. 10 gün içinde itiraz olunmadığı takdirde, bu raporlar kesinleşmiş olacaktır.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün
19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi mevcuttur; önce, okutup işleme alacağım; sonra, oylarınıza sunacağım:

VI. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin, DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 20 Ocak 2000 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Aydın Tümen İsmail Köse Murat Başesgioğlu

DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

Öneri:

20 Ocak 2000 Perşembe günkü Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı gün dağıtılan 311 sıra sayılı Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2 nci sırasına, gündemin 124 üncü sırasında bulunan 309 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü sırasına, 88 inci sırasında bulunan 190 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına ve 38 inci sırasında bulunan 89 sıra sayılı Kanun Tasarısının, 5 inci sırasına alınması; Genel Kurulun 20 Ocak 2000 Perşembe günü 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması; gündemin 2 nci sırasında bulunan 311 sıra sayılı Kanun Tasarısının saat 24.00’e kadar görüşmelerinin tamamlanmaması halinde, saat 24.00’ten sonra da çalışmalara devam edilerek, bu kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, tümü ve maddeler üzerindeki soru-cevap işleminin 15 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde, Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

İktidar grubu partilerin ortak önerisinin aleyhinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu öneriyle, dün başladığımız yasama günleri çalışmalarında, hem sıralamada bir değişiklik yapılıyor hem de çalışma saatleri yeniden tanzim ediliyor. Böylelikle, geçtiğimiz dönemde alışageldiğimiz usulün hemen hemen aynen devam ettiğini görüyoruz. İstikrarlı bir çalışma yok, önceden belirlenmiş bir program yok. Elbette, hükümetler, kendi partilerine, gruplarına talimat verirler, öncelikleri tespit ederler, âdeta, çıkarılması gerekli kanunlar konusunda, sipariş verirler; ama, herhalde, bu kadar, bir gününün içerisine sığdırılmış, programı altüst eden, usul ve esas bakımından Parlamentonun teamüllerine aykırı bir uygulamayı zannediyorum ki, bu dönemde görmekteyiz.

Fevkalade yanlış buluyorum ve şu sebeplerle dikkatlerinizi şu önemli konuya çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugünkü getirilen düzenlemeyle, dün başladığımız 186 sıra sayılı kanun tasarısının görüşülmesini takiben, henüz bugün sabah saatlerinde odalara dağıtıldığı söylenen 311 sıra sayılı, çok meşhur tabiriyle, tahkimle ilgili yasa tasarısının görüşülmesine başlanacak.

Şimdi, bakınız, halk arasındaki tabirler bazen tam yerini buluyor; yangından mal kaçırırcasına bir acelecilik var. Apar topar, alelacele, ne olduğu ne olmadığı anlaşılmadan yine önümüze bir tasarı konuluyor.

Bir defa, usul bakımından, bu, yanlıştır. Görüşülmesi istenen tasarının Parlamentodaki macerası daha bugün üçüncü günündedir; 18’inde Adalet Komisyonunda görüşülmeye başlandı; üyeler karşı çıktılar, etraflıca incelenmesini arzu ettiler. Bir alt komisyon kuruldu; alt komisyonun kurulmuş olması, iktidar grubu partilerden birisinin, ikisinin canını sıktı, tekrar bir araya geldiler, toparlandılar -arada olup bitenleri biliyoruz da, burada herhalde açıklamak nezakete uygun düşmez- aman, hemen alt komisyonu bir araya getirin, raporlarını versin, bu iş bugün bitecek dediler. Toplandılar; bir gün içerisinde alt komisyon, güya raporunu verdi ve komisyon, dün, tekrar bunu ele aldı ve oy çokluğuyla tasarıyı önümüze getirdi. Bugün, 20’sidir.

Samimî olarak söylüyorum değerli arkadaşlarım, eğer, odanıza uğramadan buraya gelmişseniz, siz, bu sıra sayılı komisyon raporunu görmediniz, hele hele okuma imkânınız hiç olmadı. Odanıza uğrayıp da, eğer, sekreteriniz, size “böyle bir rapor geldi efendim, bu çok önemli bir şey, bunu okuyun” demediyse, siz, elinize aldınız; ama, yine okuyamadınız, burada da okumanız mümkün değil. Bu, çok önemli bir konudur. Esasen, şimdi arz edeceğim sebeplerle Parlamentoda tartışmalı bir konudur ve sadece muhalefet partisi olarak bizi ve Doğru Yol Partisini ilgilendiren bir konu değil, hükümet partileri içerisinde çok değerli arkadaşlarımızın görüşlerine de uymadığı için eleştirilen, tenkit edilen bir konudur.

Şimdi, böylesine, 18-19’unda bitirilip, önümüze, henüz daha elimize bile alıp inceleme imkânı bulamadığımız bir tasarıyı görüşeceksiniz ve bu işi, bugün, geceyarısından sonra bile olsa bitireceksiniz şeklinde getirmenin ne kadar yanlış olduğunu takdirlerinize sunmak istiyorum.

Adalet Komisyonunda görüşülüp bitirildikten sonra, muhalif kalan üyelere muhalefet şerhini yazmaları için sadece bir saatlik süre tanınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bugünkü iktidar yarın muhalefet olabilir, bugün muhalefet yarın iktidar olabilir. Hepimiz, aynı önemde yasama görevi yapıyoruz; birimizin görevi diğerinden daha aşağı, daha dun, daha alçak seviyede değildir. Yani, bir seviye itibariyle söylüyorum, bir yanlış anlama olmasın. Hepimiz, bu konuda üzerimize düşeni yurtseverce yapmalıyız, yeminimize bağlı kalarak yapmalıyız ve doğru olarak yapmalıyız. Sadece komisyonda birkaç arkadaşımızın karşı çıkmasıyla, üzerinde tartışma olmuş ve bitmiş bir konu değildir. Bu konu, önümüze çok önceden getirilmiş ve çok önceden getirilmesi, âdeta davul zurnayla da ilan edilmiştir; şu açıdan: Milletvekillerimizin bilgilenmesi ve bu konu üzerindeki çalışmalarında yararlanmaları bakımından, bir süre olarak değil...

Bakınız, şu anda, Meclis kütüphanesinin dokümantasyon bölümünden aldığım, basında bu konuyla ilgili çıkmış yazıların sadece bir bölümü, zannediyorum 100 civarındadır, bunlarda bahsi geçen mevzu şudur: Meclis, 29 Aralık günü, yorucu bir çalışmadan sonra tatile girdi, hükümet ortakları partilerin liderleri bir araya geldiler -basına da yansıdığı için söylüyorum- ikna faaliyetlerine giriştiler, her zaman ikna odalarına girmek gerekmez Türkiye’de, bunun değişik usulleri var, daha çağdaş yolları da var, bunlar bir araya gelince dört tane karar almışlar. Birincisi, Merve krizini aşmışlar; çünkü, Merve krizi denen şey, Anayasa Komisyonunda İçtüzük değişikliği görüşülürken, 56 ncı maddeyle ilgili olarak kılık kıyafeti düzenleyen konu üzerinde, yine, sadece muhalefet partileri değil, iktidar partilerine mensup değerli üyeler de değişik görüşler ifade etmişler; ama, bir araya gelinince, her zaman olduğu gibi, o, bir türlü esrarına varamadığımız istikrar uğruna dört tane önemli karar alınmış. Bu önemli kararlardan bir tanesi Merve krizinin aşılması; ikincisi tahkim geriye işleyecek... Bu konunun yabancısı değil Parlamento. Bu konu, komisyonlarda, aylar öncesi veya bir ay öncesi görüşüldü, tartışıldı, reddedildi, tekrar düzeldi, yap-işlet-devret modeli içerisinde önümüze geldi ve öylesine yoğun bir beraberlik oldu ki şu partiler arasında, 3 üncü maddesiyle getirilen düzenlemenin, Anayasanın ruhuna esasta aykırı olduğu görüşü hâkim oldu, tam 3 üncü madde reddedilecekken, hükümet, tasarıyı geri çektiğini ifade etti. Şimdi, o geri çekilen madde, bir başka düzenlemenin içerisine, hemen hemen aynı cümlelerle monte edilerek tekrar önümüze getiriliyor. Bu, Parlamentoda, elbette, uygun görmeyeceğimiz bir davranıştır; ne siyasî ahlaka uygundur ne Parlamentonun teamüllerine uygundur. Parlamentonun kendi iradesiyle karşı çıktığı bir konunun, allayıp pullanarak başka bir isimle önümüze getirilmiş olmasının Adalet Komisyonunda hemen fark edildiğini ve komisyon üyesi arkadaşlarımızın bir alt komisyon kurarak, meseleyi, öncesi ve bugünüyle tartışmak istediklerini hepimiz biliyoruz; ama, baskın düşünce hâkim olmuştur ve demokrasi sadece çoğunluğun düşüncesi doğrudur şeklindeki anlayış, maalesef, kendisini bir dayatma olarak göstermektedir. İktidar grubu partilerin bugün önümüze getirilen bu önerisi, çok açık bir dayatmadır; bunu, yanlış buluyorum ve bu düşünceden, bu yanlışlıktan vazgeçilmesi gerekir diye düşünüyorum değerli arkadaşlarım.

Özel olarak görüştüğünüz zaman, bu aceleciliğin hikmeti ne denildiğinde, Sayın Başbakan Davos’a gidecek, bunun mutlaka çıkarılması lazım diyorlar. Amerika’ya giderken bir acelecilik, Rusya’ya giderken başka bir acelecilik, şimdi Davos’a gidiyor, yine önümüzde bir sipariş var.

Değerli arkadaşlarım, 300’den fazla güvenoyuna sahip bir hükümetin kendi takvimi içerisinde çalışması ve bu takvimi de Parlamentonun saygınlığına gölge düşürmeyecek bir şekilde takdim etmesi, herhalde en doğru olanıdır. Yoksa, bugün aklına geleni akşam talimat vererek, yarın bu işe çalışacaksınız şeklindeki düşünce, bütün arkadaşlarımıza yapılmış bir haksızlıktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım -eğer kabul ederseniz- görüşülecek olan bu tasarıda Anayasaya aykırılık iddiaları vardır; çünkü, bir anayasa değişikliği yürürlüğe girmiş 125 inci maddeyle; bugün, bir kanun tasarısı var önümüzde; bunu, yürürlük tarihinden geriye doğru yürütmek istiyoruz. Bununla ilgili olarak bakınız neler konuşuluyor...

Sürem de bitiyor, 1 dakika, Sayın Başkanımdan müsamaha istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “Tahkim konusundaki anayasa değişikliğinin Meclisten geçirildiği günlerde bunun arkasının geleceğini öngörmek zor değildi; çünkü, hükümetin yeni yıla devrettiği konuların başında tahkimin geriye doğru işlemesi için yasal hazırlıkların tamamlanması geliyor. Örneğin, kişi ihaleyi almış, işe başlamış, ihale şartlarına göre parasını bulmuş, uluslararası koşullar gereği tahkimin olmamasının riskini de ihale bedeline eklemiş. Şimdi, bu kişiye, al sana bedava tahkim demeye hazırlanıyorlar.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arınç, tamamlayın efendim; açıyorum mikrofonunuzu.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “Bu tür politikaların üreticisi ANAP, DSP’yi ikna etmiş görünüyor. Şimdi, MHP biraz bozuk.” Yazının çıktığı tarih 30 Aralık 1999. “Çok geriye işlemese de az geriye işlese diyorlar. Bakalım, ortaklar ne kadar gerici çıkacaklar?”

Bu ve buna benzer pek çok yazılarla, Parlamentonun şu içerisine düşürüldüğü hazin duruma bakınız. Bunları düzeltmek elimizdedir. Bunları bir parti taassubu içerisinde düşünerek bir noktaya varmamız mümkün değil. Parlamentonun saygınlığını sadece bir kısım medya değil, bu tür uygulamalar da maalesef tahrip ediyor.

Dikkatlerinize arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Öneri üzerinde, Sayın Ercan, buyurun.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Adına Hizbullah denilen bir teşekkülün vahşet tablosunu hep beraber izledik, ibretle izledik. Öncelikle, hizmeti geçenlere, başta İçişleri Bakanımız olmak üzere, emniyet görevlilerimize şükranlarımızı bildiriyoruz. Şu andan itibaren Meclisin bu konuyu ele alarak, araştırma yapması dileğini de ayrıca iletiyoruz. Meclisin bu konuya elatması dileğimizle birlikte, nereye uzanırsa uzansın, uzantılarının da açıkça ortaya çıkarılmasını talep ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi, tahkim uyumuna karşı değildir, bunu peşin söyleyelim ve bir hatırlatmada bulunalım. Bildiğiniz gibi, Anayasa değişikliği teklifi, 1994 yılında, Doğru Yol Partisinin iktidar ortağı olduğu dönemde, Sayın Çiller’in Başbakan olduğu dönemde Meclise getirilmiştir, taşınmıştır. Aslında, o tarihlerde, ülkenin yararına gördüğümüz Anayasa değişiklik tekliflerimiz kabul görmüş olsaydı, Türkiye, bugün, bunları çoktan geride bırakmış olacaktı; ama, ne yazık, o gün, o desteği bizden esirgeyenler ve bu Anayasa değişikliklerine karşı çıkanlar, gün geldi, aynı konuda Anayasa değişiklik önerilerini bizlere getirdiler; ama, biz, ülke yararına gördüğümüz için, dün demedik, bugün, böyle bir değişiklik, eğer, ülke ve ülkenin insanlarının yararınaysa, Doğru Yol Partisi olarak “varız” dedik, destek verdik. Hatırlarsınız, bu Meclis, Anayasa değişikliğini, yakın tarihlerde de muhalefetin desteğiyle yapabildi; ama, bizim karşı olduğumuz Anayasa değişikliklerine paralel uyum yasalarında bir yanlışlık yapılmasın. İşaret ettiğimiz hususlar bunlar olmuştur.

Anayasa değişiklikleri bir uzlaşma çerçevesinde ele alınmıştı. Uzlaşma komisyonunda, yine, bu Anayasa değişikliklerine ilişkin uyum yasalarının da aynı uzlaşma anlayışı içinde, Meclis Genel Kurulunda ele alınması da bir prensip olarak kararlaştırmıştı.

Şimdi, bakıyorum, Anayasa değişikliğinde uzlaşma arıyorsunuz, uzlaşma komisyonunda bütün siyasî partilerin değerli üyelerinin uyum yasalarına ilişkin uzlaşma arayışlarını görmemezlikten geliyorsunuz, uyum yasalarında uzlaşmayı bir tarafa itip, Meclisin parmak sayısına dayalı, uyum yasalarını getiriyorsunuz; yani, anayasa değişikliği için aranan nitelik, çoğunluğu sağlamak için uzlaşma; ama, ona uyum yasasında parmak sayısı... Bu, bir çelişkidir; bu, doğru değildir; bu, yanlıştır. Sizi de yanlışa götüren şey bu mantıktır zaten.

Evet, şimdi, iktidar çoğunluğu, diyorum ki, o günkü sözü unuttu, sözünde değil; bugün, bakıyorum ve onları, bu sayıya dayanarak, çıkarların arkasına düşmüş görüyorum. Şimdi, muhalefet partileri yok o uzlaşmanın içinde; onun dışında, şimdi, uyum yasalarının gerisinde, arkasında bazı malum çevreler var, onların çıkarları var; şimdi, onlarla uzlaşmış görüyoruz sizleri. İşinize geldiği zaman uzlaşma, işinize gelmediği zaman parmak sayısı... Bu siyaset, doğrusu, şık bir siyaset değil; bunu doğru bulmuyoruz.

Değerli milletvekilleri; Tahkim Kanununun geriye yürümesini, bildiğiniz gibi, Adalet Komisyonu daha önce reddetmişti; sonra, Genel Kuruldaki görüşmelerde, biliyorsunuz, bununla ilgili 3 üncü madde geri çekildi. Hatta, şimdi hatırlıyorum, o görüşmelerde hükümet adına oturan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı “bize bu iki madde yeter” demişti; 3 üncü madde geri çekildi. Peki, ne değişti o günden bugüne de ihtiyaç hâsıl oldu? Yani, hükümetin yetkili, ilgili bakanı “bu iki madde yeter; biz, bu 3 üncü maddeyi geri çekiyoruz” dedi -açıkça bu zabıtlara geçmiştir- ama, o günle bugün arasında bir şeyler olup bitti. Acaba ne olup bitti de yeniden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyuldu da Genel Kurulun gündemine getiriyorsunuz, hangi ihtiyaç?.. Bunları açıklamalısınız burada. Şimdi ne değişti? Aynı hükmü yeniden getiriyorsunuz. Hükümet mi değişti, Adalet Komisyonu mu değişti, o gece ret görüşlerini yüksek sesle dile getirenlerin görüşleri mi değişti, yoksa, sözleşmeleri tamamlanan ve fakat tahkimin uygulanamayacağı hatırlı çevrelerin baskılarındaki şiddet mi arttı; o mu değişti?!.

Dürüst Başbakanın perdenin arkasını doğru keşfetmesi ve kamuoyunu aydınlatması gerekir; biz, onu bekliyoruz.

Tahkimin, Anayasaya uyumunu bu hükümet bir paketle getirmedi, getiremedi de zaten. Her parça uyum tasarısında bir gizli ve kirli teşebbüsü görüyoruz biz. Yap-işlet-devret uyumunda öyle idi, usul uyumunda öyledir, bu tasarının içinden de aynı kokular geliyor. Bazı vicdanlara ikna odalarını andıran baskı ve kefalet sinyallerini, yani sizin kefaletinizin sinyallerini görüyoruz biz.

Hükümet, geçici maddelerden yararlanacak bütün şirketleri açıklamalıdır, buraya gelmelidir; açıklasın, kim bu şirketler? Bu şirketlerin aldıkları ihaleleri bilmek istiyoruz, hükümet açıklamalıdır. Şimdiye kadar sözleşmelerin hangi hükümlerini ihlal ettiklerini ayrıca açıklamaları gerekir. Bunları talep hakkı da herhalde millet adına bizim; bunları talep ediyoruz, bunları istiyoruz.

Son cümleyle şunu bağlamak istiyorum: Bir garip ülkeyiz, gerçekten bir garip ülkeyiz. 1994 yılında bu Meclisin gündemine indirilmiş, o yıllarda PTT’nin T’sinin satışını mümkün kılacak bir anayasa değişikliği, yabancı sermayenin Türkiye’ye gelişini mümkün kılacak anayasal değişikliklere uyum yasalarının çıkarılması çabası içerisinde olan bizler, ne dirençle karşılaştığımızı, o günleri, üzülerek hatırlıyorum. “PTT’nin T’sini satalım” diye gece gündüz çırpındığımız günlerde, bu Genel Kurulda direnenlerin, bugün, bu anayasa değişiklik tekliflerini, çok pişkin bir biçimde getirmiş olmalarını da, yine buna rağmen, memnuniyetle karşılıyorum; ama, sizin, geçen sürede, ülkenin, ülke insanlarının ekonomik olarak uğradığı kaybın ağır faturasını ödemek gibi bir ağır sorumluluğunuz vardır. Eğer, o gün bize destek verseydiniz, eğer bugün istediklerinizde geçmişte sizden destek görebilseydik, eğer PTT’nin T’sini dünya pazarlarında, o gün itibariyle alıcısı hazır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ercan, tamamlayın efendim. (DSP sıralarından “yeter, yeter”
sesi)

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Yetmeyecek... Rahatsız mı ediyor?!

30 milyar dolar civarında olan PTT’nin T’sini, eğer Türkiye, o gün -o hükümet bu hükümet- satışını gerçekleştirebilmiş olsaydı, bugün Türkiye içborç faizinin, kıskacının içerisinde olmazdı; 21 katrilyon lira gibi bir içborç faiziyle 2000 yılının bütçesi bağlanmazdı. Bunların hesabını vereceksiniz. Bunları burada tekrar tekrar söyleyeceğiz; Genel Kurulun bu kürsüsünden ve Genel Kurulun dışındaki meşru zeminlerde halka şikâyet etmeye devam edeceğiz.

Hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercan.

Öneri üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, öneri üzerinde konuşmalar yapıldıktan sonra, tekrar okutup oylayacaktınız; usul öyle. Lütfen, sorun oradaki arkadaşlara. (ANAP sıralarından “Geçti” sesleri)

Geçtisi yok efendim, usul neyse o yapılır.

BAŞKAN – Oylamayı yaptım, geçti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oylamayı usulsüz yaptınız.

BAŞKAN – Peki efendim.

Öneriyi tekrar okutup, oylayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 20 Ocak 2000 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Aydın Tümen İsmail Köse Murat Başesgioğlu

DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

Öneri:

20 Ocak 2000 Perşembe günkü Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı gün dağıtılan 311 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2 nci sırasına, gündemin 124 üncü sırasında bulunan 309 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 88 inci sırasında bulunan 190 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına ve 38 inci sırasında bulunan 89 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına alınması; Genel Kurulun 20 Ocak 2000 Perşembe günü 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması; gündemin 2 nci sırasında bulunan 311 sıra sayılı kanun tasarısının saat 24.00’e kadar görüşmelerinin tamamlanmaması halinde, saat 24.00’ten sonra da çalışmalara devam edilerek, bu kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması, tümü ve maddeler üzerindeki soru-cevap işleminin 15 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Okunan öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına devam ediyoruz.

Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlayacağız.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)

11. – Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/392) (S. Sayısı: 186)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

12. – Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı : 311) (1)

(1) 311 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet burada.

Değerli milletvekilleri, komisyon raporunun okunup okunmamasını oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, gruplar adına, henüz Divana intikal etmiş söz talebi bulunmamak-
tadır.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Dönen konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısını görüşmekteyiz.

Aslında, benden önce konuşan sayın grup başkanvekilimizin de burada belirttikleri üzere, biz, tahkime genel anlamda karşı değiliz. Neden karşı değiliz; çünkü, ülkemizin, gerçekten birçok alanda yatırımlara ihtiyacı var. Bu yatırımları kendi iç kaynaklarından bulamadığı, kendi tasarruflarından karşılayamadığı için de, dış kaynaklara, başka ülkelerin tasarruflarına ihtiyaç duymaktadır. Bu kaynakları kullanabilmek için de, elbette, uluslararası hukukun kurallarına da uygun davranmak durumundayız. Eğer uluslararası hukuka uygun davranmazsak, hiç kimse gelip burada yatırıma parasını aktarmaz, kaynağını aktarmaz.

Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın 125 inci maddesini değiştirirken, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz çok büyük bir uzlaşmayla bu değişikliği sağladı. Bu değişiklik üzerinde, aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisini teşkil eden hiçbir grubumuzun çok büyük bir görüş ayrılığı da yoktu; ama, daha sonra, özellikle, bu yasanın esasından ziyade, bu yasanın geçiş süresiyle ilgili, geçiş ilişkileriyle ilgili, Parlamentoda çok ciddî görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Daha 30 Aralıkta görüştüğümüz yasada, özellikle tahkimin geçmişe yönelik uygulanması konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu kabul etmediğini çok açık bir biçimde gösterdi ve Sayın Bakan da, o gün, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisini tatmin edecek, ikna edecek bir konuşmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmedi, getiremedi.

Şimdi, esas olarak, burada iki düşünce hâkim olmaktadır. Sayın Bakan ve iktidar grubunun bir kısmı demektedir ki, madem tahkim yasasını çıkarıyoruz, bunun esasını belirliyoruz, o zaman, bundan önce şartlaşma yapan, sözleşme yapan, yatırım yapmış olan insanlar da bu tahkim yasasından yararlansın, tahkimin kapsamı içerisine alınsın. Aslında, bir ölçüde, baktığımızda, çok masum görünen bu düşünce, kabul edilir görünmektedir; ancak, biraz daha işin detayına indiğimizde, işi analiz ettiğimizde karşımıza çok farklı düşünceler çıkmaktadır. İkinci grupta olan düşünce, yani, benim de içinde bulunduğum, Doğru Yol Partisinin de içinde bulunduğu ve muhalefet grubunun, hatta, iktidar grubunun da birçoğunun söyledikleri ise şudur: Bugün, bundan önce, yasa çıkmadan önce şartlaşma yapmış, ihale kazanmış firmaların, tahkim kapsamı içerisine alındıklarında birtakım imtiyazları olacaktır, birtakım ekonomik kazançları olacaktır; çünkü, bu ihale yapılırken, o firmalar, bu ihaleye girerken, bu ihalede birden çok firma yarışırken, bu tahkim kapsamı içinde olmadıklarını biliyorlar ve o riskten kaynaklanan kârı da üzerine ekleyerek bu ihaleleri almaktadırlar.Yani, bu ihaleyi kazanan firmaların özellikle tarifelerinde ve uyguladıkları fiyatlarda bu riskin üzerine eklendiğini açık bir biçimde görmekteyiz.Tahkim kapsamında olmayan, olmadığını bilen firma, dışarıdan alacağı kredinin, kaynağın riskli bir ortama geldiğini bilerek ona göre faiz değerlendirmesini, ona göre kendi kârının üzerine eklenmesini yapmıştır.

Şimdi, böyle bir ortamda, biz, geri dönüyoruz, diyoruz ki: “Hayır, biz, geçmişe yönelik tahkimi kapsamına alalım, firmaları da tahkim kapsamına alalım.” Alalım... Peki; kim bunlar?.. Sayın Bakan, buraya çıkıp bunların kim olduklarını açıklamıyor. 46 tane firma... Kim bu 46 firma? Bunu, Sayın Bakanın burada açıklaması gerekir ve ikna etmesi gerekir Meclisi. Daha önce, MHP Grubundan da, DSP Grubundan da, geçmişe dönük tahkim uygulamasına karşı olan arkadaşlarımız, bugün ikna edilmiş gözükmektedir. Hangi gerekçeyle ikna olduklarını gelip buradan, milletin önünde açıklamak zorundalar.

Biz, tahkime destek verirken şunu söyledik: Bu ülkede memura yüzde 15 zam verirken, çiftçinin sübvansiyonunu kaldırırken, emekliye, esnafa, gerçekten bu ekonomik paketin bütün yükünü yüklerken, biz, özellikle, ülkemizin kaynaklarına sahip çıkacağımızı, çarçur ettirmeyeceğimizi buradan ilan etmiştik. Şimdi, biz, bu aşamada, özellikle, milletimizin cebinden çıkacak bu kaynakları çarçur ettirmeyecek bir biçimde tahkim şartlarının düzenlenmesinden yanayız. Geriye dönük uygulamalarla toplumumuza yeni yükler getirilmektedir. Buradan, kimlerin cebine, ne kadar kaynak aktarılmaktadır? Değerli arkadaşlarım, bu, çok açık bir biçimde, gelip buradan, bu kürsüden söylenmeli; yoksa, bu kaynakların çarçur edileceği düşüncesi, milletin beyninde bir ur biçiminde büyümektedir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan -bugün gazetede de var- diyor ki, “Eğer, tahkimi geriye dönük uygulamazsak, devletin 7 milyar dolar zararı olur.” Şimdi, sanıyorum ki, tahkimi, geriye dönük uygulamayla birlikte, ilerideki kazançlardan şimdi bir avans alma yöntemini uygulayacak hükümet. Öyle gözüküyor; ama, bunun, bizim önümüze bir fizibiliteyle getirilmiş bir biçimi yok; yani, kimden, ne kadar, nasıl alacaksınız, bunun herhangi bir fizibilitesi yok. Şimdi, böyle afakî bir biçimde tahkimin kapsamının geriye dönük olarak uygulanması, gerçekten bir kaynak israfı olacağı kanısındayız; çünkü, bu tahkim kapsamında olmayan firmalar, bu ihalelere girerken başka firmalarla da yarışmışlardır. O başka firmalarla yarıştıkları dönemde, acaba bu firmalara “siz, belirli oranda kendinizi tahkim yasasının çıkacağı biçiminde organize edin, fiyatlarınızı ona göre tespit edin” mi denildi; böyle bir şey mi var? Biz, bunları bilmiyoruz. Böyle bir şey varsa, bu ihalelerin tümünün yeniden düzenlenmesi gerekir; çünkü, bu ihaleye katılmış diğer firmalar, haklı olarak, bu alanda haksız bir rekabetin alanı içerisine girmişler ve bu haksız rekabetten dolayı bu ihaleleri kaybetmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu 46 firmaya verilecek yeni imtiyazlar, bu 46 firmaya da verilecek yeni kaynak anlamına gelmektedir. Onun için, bu 46 firma ne kadar bundan yararlanacak; hangisi, ne kadar kârlı olarak bu kapsamdan çıkacak, gelip burada, Bakanın açık açık, tek tek bunları açıklaması gerekir. Biz yine söylüyoruz: Doğru Yol Partisi olarak, ülkemizin daha çok kaynak almasından yanayız. Biz uyguladığımız politika gereği, muhalefet politikası gereği olumlu düşünüyoruz ve bütün yasalara olumlu katkıda bulunmak istiyoruz; ama, bu olumlu katkıları yaparken, milletin alınterini de çarçur etmeden olumlu katkılarda bulunmak istiyoruz. Biz, milletin alınterinin çarçur edileceği her yerde hükümetin karşısında olacağımızı ve çıkaracağı her yeni düzenlemenin karşısında olacağımızı buradan her vesileyle söylüyoruz.

Burada, halkın, milletin temsilcileri olarak, hepimiz, mübarek Şeker Bayramı dolayısıyla illerimize yeni gittik. İllerimizde milletvekilleri olarak bayramlaşmalara katıldık. Oradaki insanlarla, gerçekten, çok ciddî anlamda halvet olduk, konuştuk, hal hatır sorduk; ama, bugünkü uygulanan politikalardan hiç kimse memnun değil. Şimdi, bu politikalardan memnun olmayan kitlelerin üzerine, onların alınterini gasp edecek, yine, katmerli yeni bir uygulamaya burada izin vermemiz mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, tahkim konusunda, geçmişte de, bundan sonra da, olumlu katkıda bulunmaya her zaman hazırız; ama, tahkimin geriye yönelik işlemesine karşıyız. Buna neden karşıyız; gayet açık ve net olarak bunu açıkladık. Bir daha söylemek istiyorum, buna şunun için karşıyız: Bugün, milletvekilleri olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde oturan bütün arkadaşlarımızın duyumları var, bu ihalelerle ilgili duyumları var. Bunlar duyum, gerçek demiyoruz. Bu duyumlardan yola çıkarak da burada politika yapmıyoruz; ancak, bu duyumların birçoğunun pis kokular içerdiği yönünde çok ciddî bir biçimde önümüze kanıt getirilmekte. Nedir bu kanıt diye baktığımızda, 30 Aralıkta, bu Meclisin çok büyük çoğunluğuyla, tahkimin, geriye dönük olarak işletilmesine tepki gösterilmesi ve bunun geri çekilmesinden sonra, daha aradan yirmi yirmibeş gün gibi kısa bir süre geçmişken, ne oldu, aradan ne geçti ki, tahkimin, tekrar, geriye yönelik olarak işletilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirildi...

Bu konu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunanları, hatta iktidar grubundaki bazı arkadaşlarımızı tedirgin etti ve bu arkadaşlarımızın karşı çıkmalarına rağmen, bu konu, liderler zirvesine kadar götürüldü. Başbakanın el koymasıyla ve kendi grubunu zorla -ki, bunu gazetede okuyoruz- ikna etmesiyle, bu geriye dönük tahkim uygulaması tekrar gündemimize geldi.

Değerli arkadaşlarım, eğer, bilsek ki, bu ihalelerin altında hakikaten hiçbir şaibe yok. Bu ihaleler, hakikaten, bugünkü tahkimin kapsamı içerisine alındığında, ülkemizdeki yatırımlarını bir an önce bitirecekler, bir an önce bu yatırımlar işe ve aşa dönüşecek; inanın, buna da katkıda bulunuruz; ancak, bu konuda kuşkumuz var. Bu ihalelerin tam rekabet ortamında yapılmadığı konusunda kuşkumuz var, bu ihalelerin belirli eşe dosta peşkeş çekildiği, daha sonra bu tahkimin çıkacağının söylendiği yönünde kuşkumuz var. Tüm bu kuşkular, bizim, tahkimin geriye dönük uygulanmasına ciddî biçimde karşı çıkmamızı gerektirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Komisyonunda bu yasa tasarısı görüşülürken, Doğru Yol Partisi Grubuna mensup arkadaşlarımız, orada, muhalefet şerhi koymuşlardır.

Biraz sonra, özellikle, burada, maddeler üzerinde Grubumuzun görüşülerini dile getirecekler; ancak, biz, her alanda olduğu gibi, burada da, milletimizin alınterinin her zaman savunucusu olduğumuzu göstermek kaydıyla, bu yasa tasarısının, bu şekilde, geçici maddeyle çıkmaması için elimizden gelen çabayı göstereceğiz; çünkü, bunun arkasında, az önce izah etmeye çalıştığım birtakım gerekçelerin olduğu kanısı, bizde yaygın bir biçimde gelişmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın şahsına yönelik, bu konuda bizim hiçbir eleştirimiz yoktur. Sayın Bakan, belki de, çok iyiniyetle, bunu buraya getirmektedir; ama, özellikle, Sayın Bakana iktidar gruplarından gelen güvensizlik_ İktidar grubunda bulunan arkadaşlarımız tarafından yöneltilen bu güvensizliği -ki, komisyonlarda bu çok açık ortaya çıktı; daha önce, burada, grupta bunlar çok açık bir biçimde ortaya çıktı- ortadan kaldıracak açıklamaları, gelip, burada yapmak zorunda; başka çaresi yoktur...

İktidar grupları, kendi yürütme organlarının bir bakanına güvenmiyorlarsa, bunun anlamı şu: Yani, buna karşı çıkmak_ Bir bakan, bir yasa tasarısı getiriyor, buna kendi grupları karşı çıkıyor ve bunda, zorla ikna etme yönlerine gidiliyor. Bunun anlamı “Biz, iktidar grupları olarak bile, Sayan Bakana güvenmiyoruz” demektir.

Sayın Bakan gelip, hem muhalefeti hem de kendi iktidar gruplarının mensuplarını burada ikna etmek durumunda. Bunların, özellikle, arkasında eş dost firmaların olmadığını söylemek durumunda; 46 firmanın hangi firmalar olduğunu söylemek durumunda artı, 7 milyar doların nasıl elde edileceğini, gelip, burada anlatmak durumunda ve ikna etmek durumunda bu Meclisi. Aksi takdirde, bu tasarı buradan belki çıkar; ama, kimsenin içine sinmemiş olarak çıkar, üstünde şaibeler bulutu dolaşarak çıkar. Sayın Bakan, bu şaibeler bulutunu ortadan kaldırmak ve daha rahat çalışmasını sağlamak için, Türkiye Büyük Millet Meclisini ikna etmek durumunda.

Biz, tahkim tasarısına genel olarak karşı değiliz; ancak, tahkimin geriye uygulanmasına, az önceki söylediğim koşullardan dolayı karşıyız ve geçici maddeyle düzenlenen geriye dönük uygulamaların karşısında olduğumuzu söyler, hepinize saygılar sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dönen.

Fazilet Partisi Gurubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 311 sıra sayılı tahkimle ilgili kanun tasarısının geneli üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına konuşmak için söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakana bir soruyla başlamak istiyorum; acaba, şu beyti biliyor mu:

“Tizi reftar olanın payine damen dolaşır

Erişir menzili maksuduna aheste giden”

Biz, doğrusu, bu acelenin hikmetini anlayamadık. Şimdi, diyoruz ki, iyiniyetli hareket edelim, serdedilen bu kuşkuları ortadan kaldıralım; ama, bizim her iyiniyet adımımız, maalesef, kuşkulara sebebiyet verecek bir aceleyle karşılaşmakta. Biz, iyiniyetimizi gösterdik ve Fazilet Partisi olarak, tahkime imkân bırakan Anayasa değişikliğini oylarımızla destekledik.

Biz bunu niçin destekledik; Türkiye’yi sevdiğimiz için, Türkiye’nin enerji yatırımlarına ihtiyacı olduğunu bildiğimiz için; her yıl, 3-4 milyar dolarlık bir enerji yatırımı gerekli. Oysa, Türkiye, bir yılda 25 milyar dolar borç faizi ödediği için, bütün yatırımlarına ancak 4 milyar dolar ayırabiliyor. Öyleyse enerji yatırımı için bu 4 milyar doları nereden bulacağız; bu kaynağı, elbetteki yabancı sermayeden temin etmek zorundayız.

Yabancı sermaye, ülkemize yatırım yapmak için tahkim yolunun açılmasını istiyordu. Demek ki, imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan ihtilaflarda idarî yargıyı devredışı bırakan düzenlemenin amacı, yabancı sermayeye ve ileri teknolojiye ülkemize girme yolunu açmak, kolaylaştırmaktır; amaç ortadadır.

Oysa bu tasarıda, biraz sonra göreceğimiz gibi “yabancılık unsuru” maddesinde, ne teknoloji transferi şartı konuluyor, ne yüksek oranda bir yabancı yatırım öngörülüyor; esas hedef yabancı sermaye iken, maalesef, bu tasarıda, bizim yerli ve bazı hatırı sayılır sermaye sahipleri memnun edilmek istenmiştir.

Değerli milletvekilleri, zaten, daha ağustos ayındaki anayasa değişikliğinde, kanaatimize göre, hatalı bir adım atılmıştır. Anayasa değişikliği, tahkim imkânıyla sınırlı kalmadı; imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden Danıştayın öninceleme yapma hükmü de kaldırıldı, 155 inci madde değiştirildi; imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde, Danıştayın ön incelemesi kaldırıldı, mecburi incelemesi kaldırıldı; idare istediği takdirde ancak Danıştaya sözleşmeyi gönderebiliyor.

Yabancı sermayenin, bu sözleşmeler, Danıştayın önincelemesinden geçmesin diye bir tavrı yok. Yabancı sermaye sadece şunu istiyor: Bu sözleşmelerden dolayı bir ihtilaf ortaya çıkarsa, bu ihtilafların çözümünde Danıştaya gidilmesin, bir hakem tayin edilebilsin.

Danıştaydan kimin sıkıntısı vardı; özellikle, medya patronları Danıştaydan müştekiydi; RTÜK yasağını hülleyle delmişlerdi, her türlü devlet ihalesinde gözleri vardı. Nitekim, geçtiğimiz yasama döneminde, hatırlarsınız, Radyo Televizyon Kanunu bu yüzden değiştirilmek istendi, başaramadılar.

Elektrik dağıtım şebekelerinin devri işinde, Danıştay, son derece sıkı bir inceleme yürüttü ve bazı medya kuruluşlarının gerçek hisselerini saklamalarına rağmen ve hülle yaptıklarını itiraf etmelerine rağmen “ellerindeki hisse oranı dahi kamu ihalelerine girmeye engeldir” hükmünü verdi Danıştay 10. Dairesi. Danıştay 10. Dairesinin bu kararı, kılpayı farkla, 8’e karşı 9 oyla Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından bertaraf edildi, bozuldu; ama, bu karar dahi fincancı katırlarını ürkütmeye yetmişti; Danıştayın önincelemesinden kurtulmak gerekirdi.

Bugün ANAP sıralarında bulunan muhterem bir milletvekilinin, Danıştay 1. Dairesine baskı yapmak için, Yargıtay 1. Daire Başkanı Ahmet Köksal’la samimî konuşmaları, önce telefon görüşmelerine, sonra da gazete sütunlarına yansımıştır. Yani, Danıştaydan şikâyetçi olan, esas itibariyle, yabancı sermaye değil, Danıştaydan şikâyetçi olan, kanunen hakları olmamakla birlikte, kamu ihalelerinin peşinde koşanlardır.

Şimdi, bu hususu niçin hatırlatıyorum; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, anayasa değişikliğinden önce; yani, Ağustos 1999 tarihinden önce imzalanmış sözleşmelere de tahkim hakkının tanınmasını getiriyor. Evvelce imzalanan ve Danıştayın vizesinden geçen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri özel hukuk kapsamında yeniden ele alınacak. Böylece, yepyeni şartlar ilave edilebilecek, bazı mükellefiyetler, istenirse hafifletilebilecek. Kısacası, idare ile firma arasında taraflar mutabakata varırlarsa, özel hukuka tabi yepyeni bir sözleşme kaleme alınacak.

İstanbul Baro Başkanı Sayın Yücel Sayman, bir basın toplantısı yaparak biz milletvekillerini uyardı, kamuyonu aydınlattı ve bilgilendirdi. Yürüyen tüm projelerin uygulama kapsamına alınmasıyla Danıştayın inceleme yetkisinin geriye dönük olarak kaldırıldığını söyledi.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, sözleşmelerin her türlü denetimden kaçırılarak, yeniden düzenlenmesinin yolunu açmaktadır. Bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. İdare ile firma karşı karşıya kalacak ve Danıştayın vizesinden geçen sözleşmeler yeniden, yeni şartlarla ele alınabilecek. Bu, önemli bir tehlikedir ve Danıştayın incelemesi, geriye dönük olarak kaldırılmaktadır. Kaldı ki, bu Anayasaya da aykırıdır. Çünkü, Anayasada yapılan değişiklikten önce imzalanan sözleşmelere de bunun teşmil edilmesi, Anayasaya bariz bir aykırılık teşkil etmektedir.

Şimdi, biz, iyiniyetle yola çıkıyoruz; fakat, maalesef, iyiniyetin altından, sonunda çapanoğlu çıkıyor. Elbette, tahkim faydalı bir uygulama; elbette, yabancı sermayenin ülkemize gelmesi memleketimiz için faydalı. Zaten imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinin haricinde bu tahkim meselesi uygulanmakta. Devlet bir köprü yapacak, devlet bir baraj veya yol yapacak ihale açıyor, kazanan firmayla imzalanan mukavele, özel hukuk hükümlerine tabi; yani, orada hakem imkânı var; ama, imtiyaz sözleşmeleri farklı. İmtiyaz sözleşmelerine biz daha büyük özen göstermek zorundayız. Çünkü, belirli bir süre için, belirli bir bölgede bir özel firmayı tek yetkili kılıyorsunuz. Bir devlet tekelinden bir özel tekel meydana getiriyorsunuz. Mesela, bir özel firma; termik santralı o yapıyor, o işletiyor... Doğalgazı belirli bir fiyattan bu firmaya veriyorsunuz, bu santrala veriyorsunuz, elektriği de belirli bir fiyattan almayı taahhüt ediyorsunuz veyahut belirli bir bölgenin elektrik dağıtımını üstlenen bir firma düşününüz; o bölgede hiçbir rekabet yok, o bölgede bir özel tekel durumu mevcut. Elbette ki, böyle özel bir durumda, Danıştayın, hem sözleşmelerde önincelemesi olması gerekir hem de ihtilaflarda devreye girmesi daha doğru olurdu; ama, biz, bir fedakârlık gösterdik: Mademki ülkemizin büyük enerji yatırımlarına ihtiyacı var, mademki yabancı sermaye ülkemize gelmek için tahkim hakkını istiyor; o zaman, bir tahkim hakkını yabancı unsurlu yatırımlar için, yabancı unsurun önplana çıktığı yatırımlar için tanıyalım dedik ve bir özveri gösterdik. Bu gösterdiğimiz fedakârlığın ve anlayışın istismar edilmesinden dolayı, doğrusu, müteessiriz.

Şimdi, biz, iyi niyetle hareket ediyoruz. Biz, kimseye şaibe isnat etmek de istemiyoruz; fakat, görüldüğü gibi, uygulamalar bizi böyle düşünmeye sevk ediyor. İşte, mesela, bugün yapılan olay; birden bire, yangından mal kaçırırmış gibi, gündemdeki kanun tasarılarını geri plana atarak, muhalefetin, daha, hazırlanmasına, doğru dürüst bilgilenmesine bile fırsat vermeden, muhalefet şerhlerinin yazılması için sadece 1 veya 2 saat tanıyarak, bir işin aceleye getirilmesi veyahut bundan önce iki defa yapılan teşebbüsün ve Meclis tarafından geri püskürtülen teşebbüsün veya komisyon tarafından geri püskürtülen bir teşebbüsün yeniden gündeme getirilmesi. Tabiî, ister istemez, insanın içinde, yüreğinde bir şüphe doğuyor; acaba, kime, neye hizmet ediliyor, niçin bu kadar acele ediliyor diye.

Şimdi, bugün görüşmekte olduğumuz tasarının 7 nci maddesini ve 1 inci geçici maddesini, ilk defa, Danıştay Kanunuyla ilgili olarak Adalet Komisyonunda görüştük ve reddettik. 46 sözleşmeyi ilgilendiriyordu bu değişiklik; biz, bunu reddettik. Daha sonra, aynı tasarı Yap-İşlet Kanununun içinde, bu defa, Plan ve Bütçe Komisyonuna getirildi; orada kabul gördü, Plan ve Bütçe Komisyonundan Genel Kurula geldi. Genel Kurulda, Sayın DSP milletvekilleri ve Sayın MHP milletvekilleri de bize katıldı; yani, Fazilet Partisine ve Doğru Yol Partisine katıldı ve reddolunacağı anlaşılınca, o zaman, komisyon, bu tasarıyı geri çekti ve hatta, çok iyi hatırlıyorum, bayağı geç saatlerdi -böyle, geceyarısı saat 3 veya 4’tü- burada, Milliyetçi Hareket Partili birkaç milletvekili arkadaşımız “ilk defa bir erkeklik yapacaktık, neden bu kanun tasarısını geri çektiniz de oylamadık” dediler. Biz de, onlara teşekkür ettik; yani, iyi ki siz de bizlere katıldınız diye. Biz, sizlere, burada, bu kanun tasarısının görüşülmesi sırasında teşekkür ettik; ama, maalesef, bugün, bu teşekkürleri geri almak mecburiyetinde hissediyorum kendimi.

Şimdi, ben, o günkü konuşmaları zabıtlardan çıkardım. Bilmiyorum, burada mı Sayın DSP’li Sema Pişkinsüt; son derece aktif bir tavır takınmıştı, son derece zor sorularla, Enerji Bakanımız Sayın Cumhur Ersümer’i sıkıştırıyordu ve şöyle diyordu: “Yirmi ve otuz yıl içinde, elektrik enerjisinin, rekabetsiz bir ortamda, garantili bir şekilde satın alınması söz konusudur. Burada, yatırımcı şirketin üstlendiği risk, hemen hemen hiç yoktur. Elektrik enerjisi tarifeleri rekabetsiz ortamda tüketicinin omuzlarına veya sübvansiyona gidilirse, kamuoyunun sırtına yüklenmektedir. Rekabet şartlarına uymayan ve şeffaf olmayan yöntemlerle birilerine ihale ediliveren enerji sözleşmeleriyle olağanüstü yüksek elektrik tarifeleri ortaya çıkabilmektedir. Önce, rekabet şartlarının oluşturulması, sonra, sözleşmelerin imzalanması hepimizi rahatlatacaktır.” Bütün bu sözlerin sahibi Sayın Pişkinsüt “Enerji sözleşmelerini imzalayıp yirmi, otuz yıllık süreyle sabit fiyatla girdi satışı ve enerji alımı garantisi verdikten sonra, çıkarılacağı varsayılan enerji piyasası kanunu neye yarayacaktır” diyor ve sorularını şöyle sürdürüyordu: “Devlet Planlama Teşkilatı ihtiyaçtan fazla üretim yapılıyor diye feryat ediyor, Dünya Bankası uyarıyor. Tahkimsiz yüksek prim ve yüksek fiyatla imzalanan sözleşmelerin, tahkimle birlikte yeniden müzakere edilmesini sağlayarak fiyatların düşürülmesini mi düşünüyorsunuz Sayın Bakan? Avrupa Birliğine girmek için adımlarımızı sıklaştırdığımız bugünlerde, enerji politikasında, bu tür, uzun süreli, rekabetsiz, girdisine ve çıktısına monopol garantiler sağlayan kaç ülke vardır?”

Gördüğünüz gibi, bu sözlerin sahibi Sayın Sema Pişkinsüt, enerji sahasında devlet eliyle özel sektör tekeli yaratılmasını eleştiriyor, enerji sektöründeki yatırımlarda hiçbir ticarî risk üstlenilmeksizin tatlı kâr olduğunu ifade ediyor, bu yüzden de tahkimin geriye doğru işletilerek ilave bir imkân sağlanmasını eleştiriyordu.

Peki, ne değişti ki, bu kadar kısa bir süre zarfında, reddedilen, Plan ve Bütçe Komisyonunda da reddedilen bu hüküm yeniden tahkim maddesi içerisinde, tahkim kanun tasarısı içerisinde önümüze geldi. Bu 180 derecelik dönüşü, biz, kamuoyuna nasıl izah edeceğiz; sizler nasıl izah edeceksiniz?! Keşke, o zaman kabul etseydik de, bu kadar rezil olmasaydık!

Adalet Komisyonundaki görüşmeler sırasında Sayın Adalet Bakanı açıkladı: “Evvelce imzalanan 23 adet yap-işlet-devret modeliyle hidroelektrik ve termik santral yapımı projesi var; 23 adet de işletme hakkı devir sözleşmesi var; 46 projenin yekûnu 7 milyar dolar. Bunlar, tahkim olmadığı için kredi bulamıyor; dolayısıyla, yatırım yapılamıyor; o yüzden, bu kanun çıkmalı.”

Değerli milletvekilleri, işte, bu mantığı anlamak mümkün değil; çünkü, bu firmalar o ihaleye katıldıkları vakit, tahkim yoktu, Anayasa daha değişmemişti. Nereden bilebilirlerdi ki, Anayasa değişecek, tahkim hakkı gelecek!.. Demek ki, onlar, o günkü şartları bilerek bu ihaleye katıldılar. İhale açıldığında, ihaleye giren firmalar, bir risk primi de, fiyatlarına muhakkak dahil etmişlerdir, fiyatlarını bu yüzden yüksek tutmuşlardır. Birçok şirket de, teklif verebilecekken, kamu hukukuna tabi bir ihale söz konusu olduğu için, bu riski göze almamış, bu ihaleye girmekten imtina etmiştir. Dolayısıyla, şimdi, burada bir adaletsizlik, bir haksızlık söz konusudur.

Şimdi, Sayın Cumhur Ersümer “memleketimiz, 7 milyar dolar zarar edecek” diyor. Oysa, daha önce de şunu ifade etti: “Zaten, enerji konusunda, elimizde 135 tane 15 milyar dolarlık proje var.” Bunların sözleşmesi de imzalanmamış. O zaman, bu sözleşmelerle hemen devreye girersiniz.

Zaten, enerji sahasına ihtiyaçtan fazla yatırım yapılmak istendiği, bir yandan, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından ifade ediliyor, bir yandan, Dünya Bankası tarafından ifade ediliyor. Devlet Planlama Teşkilatı, özellikle doğalgaza dayalı termik santrallara dikkatleri çekiyor; mevcut uygulamanın sürdürülmesi halinde, gelecekte, bitmiş olduğu halde gazı temin edilemeyen veya gazı hazır olduğu halde henüz bitmemiş olan proje uygulamalarıyla karşı karşıya kalabileceğimizi söylüyor ve bu plansız gidişe dur diyor.

Aynı zamanda -komisyonda da ifade ettim- Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ajay Chhipper’den yap-işlet-devret modeline yönelik eleştiriler var. Bakın, Chipper, Enerji Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Yurdakul Yiğitgüden’e yazdığı mektupta ne diyor: “Daha fazla yap-işlet-devretin TEAŞ’a enerji satmasıyla birlikte, 2000 ve 2001 yıllarında durum daha da kötüye gidecek...” Çünkü, TEAŞ yüksek fiyatla, elektriği, yap-işlet-devretle alıyor, ama düşük fiyatla TEDAŞ’a devrediyor ve şu tavsiyelerde bulunuyor: “Yap-işlet-devretlerle yeniden müzakereye oturun; hukukî anlaşmaları bitmeyen yap-işlet-devretleri erteleyin, yeni üretim kapasitesi için önerilen büyük yatırımları gerekliliğinden emin olmak için talep projeksiyonlarını gözden geçirin” diyor; yani, görüldüğü gibi 23 yap-işlet-devret projesini dert edinmeye gerek yok; tam tersine, bunlar, TEAŞ’ın üzerinde bir yük; dolayısıyla, bunları erteleyin deniliyor, ama, biz, aksini yapıyoruz.

Şimdi, ben, şunu söylemek istiyorum: Burada, biz, muhalefet görevini yerine getiriyor ve kul zihniyetine karşı çıkıyoruz değerli arkadaşlar; çünkü, kul -Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’un da dediği gibi- düşünemez; ne düşüneceği, ne düşünmeyeceği önceden belirlenmiştir, bu çizgileri aşamaz; ama, biz milletvekilleri, bizler özgür bireyleriz; parti disiplini olsa dahi, vicdanları doğrultusunda karar vermekle mükellef milletvekilleri... Dün “hayır” denilenlere, bugün nasıl “evet” diyeceğiz; bunu nasıl izah edeceğiz?

Adalet Komisyonunda, bazı DSP’li ve MHP’li arkadaşlarımız rahatsızlıklarını dile getirdiler. DSP’den Ali Arabacı, İsmail Aydınlı, MHP’den Mehmet Gül; bu üç iktidar milletvekili, komisyondaki oylamaya da katılmadılar; sorumlu bireyler gibi davrandılar, kendilerini kutluyorum ve umut ediyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Sayın Başkan, bir tek cümleyle bağlıyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ilıcak, tamamlayın efendim.

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Umut ediyorum ki, onların sergilediği bu sağduyu, diğer milletvekillerine de sirayet edecektir.

Hepinizi, bu anlayış ve bu beklenti içerisinde saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcak.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Mustafa İlimen; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA İLİMEN (Edirne) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

13.8.1999 tarihli ve 4446 sayılı Kanunla Anayasanın 125 inci maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle, kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde, bunlardan doğan uyuşmazlıkların milletlerarası tahkime, ancak, yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilmesi hükmü getirilmiştir.

Söz konusu anayasa değişikliğine paralel olarak, kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde tahkim yoluna gidilmesi halinde sözleşmede uyulması gereken ilke ve esaslar ile milletlerarası tahkime ilişkin ilkeleri belirlemek amacını güden bir düzenleme var karşımızda.

Anayasamızda ilgili değişiklik yapıldıktan sonra, buna paralel, Danıştay Kanunu ve İdarî Yargılama Usulü Kanununda yap-işlet-devretle ilgili düzenlemelerde de gerekli uyum değişikliği Yüce Meclisimizden geçmiştir. Bugünkü tasarı da, aslında, böyle bir uyum yasasıdır ve yapmamız gereken değişikliklerin çok küçük bir parçasıdır.

Anayasamızın 125 ve 155 inci maddelerinde yaptığımız değişikliğin doğruluğunun beş aylık bir zaman zarfında daha iyi anlaşıldığı inancındayım. Geçen sürede, uluslararası tahkimin, kapitülasyonla da, sömürgeyle de, bağımsızlığın kısılmasıyla da bir ilgisinin olmadığı, sanıyorum anlaşılmıştır.

Türkiye, 1985’ten itibaren 66 ülkeyle, yatırımların korunması ve teşvik anlaşmaları imzalamıştır. Bu anlaşmalar, yatırım uyuşmazlıklarının tahkim yoluyla çözülebileceğine ilişkin hükümler de içermektedir. Ayrıca, Türkiye, uyuşmazlıklarda uluslararası tahkimi kabul eden bazı anlaşmaları da onaylamıştır. 1958 tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcra Konvansiyonu, 1961 tarihli Yatırım Anlaşmazlıklarının Çözümü Hakkında Konvansiyon; bunlar da, Türkiye tarafından onaylanmıştır.

Bunların hepsi bir ihtiyaçtan doğmuştur. Altyapı yatırımlarına, enerji yatırımlarına gerekli kaynak, kendi ulusal olanaklarımızla sağlanamayacaktır. Bu durumda, bazı güvenilir yabancı şirketlerin Türkiye’de enerji alanında yatırım yapmalarını teşvik etmek kendi ulusal çıkarımızın da bir gereğidir.

Dünya hızlı bir değişim süreci yaşıyor; küreselleşme, ülkeler arasında ekonomik sınırları hızla kaldırıyor. Sadece Türkiye’nin değil, günümüzdeki hiçbir devletin de bu oluşumun dışında kalma lüksü yoktur. Ekonominin dinamiklerine ayak uydurmayan statik hukuk sistemlerinin çağımızda yaşama şansları da yoktur. Bu değer, yargısal değil, evrenseldir.

Bilim, teknoloji alanında ortaya çıkan gelişmeler, hukuksal alanda yeni düzenlemelerin getirilmesini kaçınılmaz duruma getirmektedir. Bilimin, teknolojinin seli çok hızlı akmaktadır. Bu selin önünde durmaya kalkanlar, çağın dışında kalacaklardır. Uluslararası ilişkilerde, bilgiyi, teknolojiyi, gücü elinde bulunduran, kuralları koymaktadır. Uluslararası kuralları koymanın yolu, bilgiye ulaşmaktan, bilgiyi insanın yaşamında kullanmaktan, teknolojiyi elde etmekten, bilimsel buluşlardan geçmektedir. Ülke olarak, geçmişe takılıp kalmamalıyız. Geçmişteki hatalarımızı ve yapamadıklarımızı hatırlarsak, ülkemizin, hiç de hak etmediği bir durumda olduğunu görürüz.

1995-2000 yılları arasında, Türkiye’ye, yılda 10 milyar dolar yabancı sermaye girebileceği umuluyordu. Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’de enerji yatırımları için 30 milyar dolarlık bir hazırlık yapmış ve bekliyordu; ama, ne olduysa oldu, Türkiye’de siyasî istikrar bozuldu, faizler yüzde 100’lerin üzerine çıktı; yabancı sermaye, değil üç yıl, üç ay sonrasını bile hesap edemediği bir ülkeye girmek istemedi. Tahkimin, bir kapitülasyon sanıldığı bir ülkeye gelmekte nazlandı ve diğer ülkelere gitti. Dünyada, yılda 400-500 milyar dolarlık yabancı sermaye, kendisine yatırım için güvenli ve verimli ülke aramaktadır. Bunun yüzde 40’ı gelişmekte olan ülkelere gitmektedir. Türkiye’nin alması gereken pay yılda 10 milyar dolar olması gerekirken, aldığı pay, sadece 1 milyar dolardır.

Tüm dünya, Türkiye’yi, yatırım yapmak için elverişli ve yükselen bir pazar olarak görüyor ve sayısız fırsatları ve kaynakları olan bir ülke olduğuna inanıyor. Biz, böyle büyük bir konjonktürü geriye tepemeyiz, dünyanın entegrasyonundan çıkamayız, kendimizi dışarıya kapayamayız, kendi yağımla kavrulur, sefil olurum diyemeyiz; kimseye muhtaç değilim diyerek gerileyemeyiz.

Bakın, sadece yap-işlet-devret modeliyle 31,4 milyar doları bulan 348 proje vardır; bunların içinde 17,5 milyar doları bulan 94 proje devam ediyor; bunların sadece 13’ü inşaat halinde, 54’ü sözleşme aşamasında, 15’inin ihalesi tamamlanmış, 23’ü ise, daha, hâlâ, ihale aşamasında; 214 projeye ise hiç başlanamamış.

Enerji sektöründe proje stokunun bitiş süresi 14,1 yıldır; ulaştırmada 16,6 yıl; konutta 21,8; sağlık sektöründe 5 yıldır. Planlamada öngörülen fizikî hedeflere ulaşılamamıştır; işler uzadıkça projenin değiştirilmesi gündeme gelmektedir. Bunlar, gerçekler ve biz, bunları yenmek zorundayız; yenerken de yatırımların önünü açmak zorunda olduğumuz bir gerçektir. Firmaların piyasaya serbestçe girip çıkabilmesi ve piyasa hakkında tam bilgiye sahip olması kuralının ihlal edilmesi sonunda, nihaî tüketici olan halk, kaliteli mala ucuz bir şekilde ulaşamamaktadır.

Enerjinin ulaşılabilir ve satın alınabilir olması, tüketicinin korunmasının temel ilkesidir. Tüketicinin korunması için devletin gerekli tedbirleri alması Anayasa gereğidir.

Yine, Anayasanın 167 nci maddesi, devlete, piyasalardaki işleyişi geliştirmek ve fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önlemek görevini de vermiştir. Uluslararası tahkim sürecindeki bir ülke, kendi topraklarında yapılan bir yatırımdan kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünde tahkime gitmeyi kabul ederse, kendi hukukunu uygulayabilecek, hakemlerin atanmasında taraflar eşit haklara sahip olacak, hakemlerin anlaşmazlık taraflarına karşı bağımsızlıkları önkoşul olacak, devlet, taraf olduğu sözleşmelere aykırı bir eylemde bulunmadığı sürece ve mücbir bir sebep olmazsa tahkime ihtiyaç duyulmayacaktır.

Ayrıca, tahkimle ilgili Anayasa değişikliğinden önceki sözleşmelerin de bu kapsamda değerlendirilecek olması, tamamen mevzuattan da kaynaklanmaktadır. Şöyle ki. “Sözleşmenin imzalandığı tarihten sonra mevzuatta meydana gelecek değişikliklerin tarafları etkileyen hükümleri sözleşmeye, maliyetlerdeki artış ve azalışlar da toplam yatırım tutarına veya tarifeye aynen yansıtılacaktır” hükmü yer almaktadır.

Bütün bunları görmezlikten gelip, düzenlemelere karşı çıkmak, samimiyetle bağdaşmaz. Bilgi çağında olduğumuz gerçeği göz önünde tutularak, ülkemizi lider ülke konumuna getirecek yasal düzenlemeleri yapacak azmin Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğuna inanıyor ve tasarının hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İlimen.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, sayın üyeler; görüşülmekte olan 311 sıra sayılı Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Başvurulması Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini aktarmak üzere, Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlar, Milliyetçi Hareket Partisi ve Grubum adına, görüşülecek olan tasarının, memleketimize hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ederim.

Tasarıyla getirilen düzenlemelerin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla, hukukumuzda tahkim müessesesi ve bu müessesenin gelişimi hakkında kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.

Bilindiği gibi, kısa bir süre önce, 4446 sayılı Kanunla, Yüce Heyetinizin gerçekleştirdiği anayasa değişikliği, yabancı yatırımcılar ile devlet arasındaki imtiyaz sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların, uluslararası tahkim yoluyla çözümlenmesine daha geniş bir imkân sağlamıştır. Esasen, bu anayasa değişikliğinden önce de, Türk hukuk sistemi, tahkim müessesesini kabul etmişti.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başka bir ifadeyle, bu Anayasa değişikliğinden önce, hukukî ve ticarî uyuşmazlıkların çözümü, hâkim kararıyla mahkemelerce yerine getirilebildiği gibi, hakem kararıyla da bu nitelikteki uyuşmazlıklara çare bulmak mümkündü. Nitekim, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 516 ve takip eden maddeleri uyarınca, özel hukuk alanında tahkim, 1927 yılından beri ülkemizde uygulanmaktaydı. Diğer taraftan, gerçek ve tüzelkişilerle devlet arasındaki bazı hukukî ihtilaflar da, tütün tekeli hakkındaki kanun örneğinde olduğu gibi, mecburî tahkime tabi kılınmıştı. Devlet kuruluşları ise, yani genel ve katma bütçeye dahil idareler arasında ortaya çıkan hukukî ihtilaflar ise 3533 sayılı Kanun uyarınca mecburî tahkim usulüne tabiydi; ancak, milletlerarası özel hukuk ve usul hukuku hakkındaki kanunun 43 üncü maddesinde yabancı hakem kararlarının tenfiziyle ilgili hüküm bulunmasına rağmen, iç hukukumuzda milletlerarası tahkim yoluyla ilgili önemli bir boşluk bulunmaktaydı. Oysa, Türkiye, 40’tan fazla, iki taraflı yatırım sözleşmesine taraf ülke sıfatıyla imza atmış ve bu sözleşmelerde uluslararası tahkim yolunu kabul
etmişti.

Diğer taraftan, çok taraflı sözleşmelerle uluslararası tahkim müesseselerini kabul etmiş olmasına rağmen ve Anayasanın 90 ıncı maddesi uyarınca bu sözleşmelerin Anayasaya aykırılığı dahi ileri sürülemezken, ülkemizde iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olan uluslararası tahkim, Danıştay kararlarıyla ortaya çıkan ve 1994 yılından beri çare aranan bu duruma, şimdi huzurunuzdaki tasarı, çare olmak üzere getirilmiştir.

Gerçekten, Danıştay 1994 yılında verdiği kararlarla, muhtevasında “uluslararası tahkim” ifadesi bulunan imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerini onaylamamıştır. Danıştay bu yetkisini, elbette, Anayasanın 155 inci maddesinde sıralanan görüş bildirme, karar verme ve inceleme gibi anayasal yetkisine istinat ettirmekteydi. Danıştayın bu kararları, 1910 tarihli Menafıı Umumiye Kanunu ile 1932 tarihli 2025 sayılı Kanunda gerekçe gösterilmekteydi. 1910 ve 1932 yıllarının ağır ekonomik şartlarını yansıtan bu kanunların meydana getirdiği hukukî engeli aşabilmek amacıyla, 1994 tarihinde, SHP-DYP hükümeti zamanında 3996 sayılı Kanun Meclisten geçirilmiştir. Bu kanunla “idarî nitelikte imtiyaz sözleşmesi özel hukuk hükümlerine tabidir” hükmü getirilmiş ve böylece, Danıştay by-pas edilmek istenmiştir; ancak, bu kanunun 5 ve 14 üncü maddeleri Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir; böylece, hukukî belirsizlik ortaya çıkmıştır. Bu hukukî belirsizlik, ülkemize akabilecek yabancı kaynaklardan istifade etmemize ve neticede, ülke kalkınmasını hızlandırma çabalarımıza önemli bir engel teşkil etmektedir.

Ülkemiz, maalesef, paraya dönüşebilir kaynakları itibariyle fakir bir ülkedir. Enerji ve maden gibi tabiî kaynaklarımız ile diğer ekonomik değerlerimiz, ihtiyaçlarımıza cevap verebilir ölçüde değildir. Bu kaynaklardan tasarruf edeceğimiz parayla, hızlı ve güçlü bir şekilde kalkınmayı gerçekleştiremiyoruz. O halde, dünya piyasalarında dolanan 1 trilyon dolar civarındaki paradan, yatırım amaçlı ve millî menfaatlarımıza uygun olarak yararlanmamız gerekmektedir. Böylece, istihdam hacmini ve üretimi artırıcı önemli yatırımları realize etmemiz ve ekonomiyi hareketlendirmemiz icap eder; yani, durgun hale gelmiş, yani stagflasyon noktasındaki enflasyona 2000’li yıllarda çare bulmamız şarttır; yani, vatandaşlarımızın gelirini artırmamız şarttır, vatandaşlarımızın hayat standardını yüksletmemiz şarttır, vatandaşlarımızı insanca yaşayabilme imkânına kavuşturmamız şarttır; yani, had safhaya ulaşmış işsizliğe çare bulmamız şarttır. Velhasıl, kendi kaynaklarımızın yanı sıra, yabancı sermaye kaynaklarından da bu amaçla yararlanmamız şarttır. O halde, biz de, dünyada, paranın icat edildiği tarihten itibaren değişmeyen kuralına uymak zorundayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kural “paranın, yatırım için, siyasî istikrar, ekonomik istikrar, kârlılık ve hukukî güvenlik ilkesine göre dünya piyasalarında hareket etmesi” olarak ifade edilmektedir. Bu kuralın önemli unsurları ülkemizde gerçekleşmiş durumdadır.

Hakikaten, ülkemizin şu günlerde siyasî istikrara kavuşmuş olması, ekonomik istikrar için gereken tedbirlere tevessül edilmiş olması karşısında, hukukî güvenlik için de, Türkiye’nin, daha önce, ikili ve çoktaraflı anlaşmalarla taahhüt ettiği uluslararası tahkim yolundaki hukukî belirsizliğin giderilmesi gerekmektedir.

İşte, anayasa değişikliğiyle bu imkân sağlanmıştır. Bu anayasa değişikliğine uygun olarak da, hatırlanacağı üzere, Yüce Meclis, 4492 sayılı Kanunla Danıştay Kanunu ve İdarî Yargılma Usulü Yasasının Anayasaya aykırı hale gelmiş bulunan maddelerini değiştirmiştir.

Anayasada ve buna uygun Danıştay Kanunuyla İdarî Yargılama Usulü Yasasında yapılan değişikliklerden sonra, sıra, imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda tahkim yoluna başvurulması halinde uygulanacak ilkelerin tespitine gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, görüşülmekte olan kanun tasarısı, hukukumuzdaki bu boşluğu doldurmak üzere hazırlanmıştır.

“Dünya küçülmektedir” derken, bu ifadeyi kullananlar, elbette, dünyamızın çapı ve hacmi itibariyle küçüldüğünü ifade etmemektedirler. “Dünya küçülmektedir” ifadesiyle, insanlığın geliştirdiği teknoloji, sanayi ve ticarî faaliyetleri itibariyle, giderek yoğunlaşan uluslararası ilişkiler ve bu yoğunlaşmaya paralel olarak ortaya çıkan uyuşmazlıklar anlatılmak istenmektedir.

Türkiye, genç nüfusu, dinamik ekonomisi ve dünya coğrafyasındaki uygun konumu itibariyle, yüksek enflasyona, işsizliğe ve gelir paylaşımındaki adaletsizliğe rağmen, küçülen dünyanın yoğunlaşan uluslararası ilişkilerinin aktif bir partneridir. Bu bakımdan, Türk müteşebbisi, nasıl sadece Romanya’da 1 100 adet ticarî yatırım gerçekleştirmiş ise; Türk müteahhidi, nasıl inşaat sektöründe en gelişmiş ülkelerin, en güçlü rakibi haline gelmiş ise, Türk tekstilcisine, ihracat potansiyeli karşısında diğer ülkeler nasıl kota uygulamak mecburiyetinde kalmış ise, Türk cumhuriyetlerinde ve akraba topluluklarda, Kafkaslarda, Balkanlarda Türk müteşebbisi nasıl tercih edilen yatırımcı olarak kabul ediliyor ise -ki, bu örnekleri sıralayarak, artırmak mümkündür- işte, yabancı yatırımcı da bu yoğun ilişki yumağı içinde, Türkiye’de yatırım yapmak suretiyle, yer almak istemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette, kişi, kuruluş veya devlet olarak, biz, yabancı bir ülkede yatırım yaparken doğabilecek hukukî ihtilaflarda ne gibi bir hukukî kurala tabi olacağımızı bilmek ve sonucuna göre yatırım yapmak isteriz. Bu, eşyanın tabiatına uygundur ve bizim en tabiî hakkımızdır. Bunun, bizim hakkımız olduğunu böylece tespit ettikten sonra, yabancı yatırımcıların da Türkiye’de yatırım yapması halinde doğabilecek hukukî ihtilaflarda uygulanacak kuralları bilmelerinin, en tabiî hakları olduğunu teslim etmemiz gerekir. İşte, huzurunuzda bulunan kanun tasarısı buna imkân sağlayacaktır.

İşte, huzurunuzda bulunan bu kanun tasarısı, kıt bütçe imkânlarıyla gerçekleştirilmesi mümkün olmayan yol, baraj, nükleer santral, liman gibi büyük yatırımların, millî menfaatlarımıza uygun şartlar dahilinde, yabancı yatırımcılar marifetiyle gerçekleştirilmesine imkân sağlayacaktır. Bu yatırımlar, ülkemize sıcakpara girişini sağlayacaktır. Böylece, ekonomideki durgunluğun aşılmasına katkı sağlayacaktır. Bu yatırımlar, istihdam hacmini artıracaktır, enflasyonun düşmesine yardımcı olacaktır, had safhaya gelmiş işsizlik meselesinin halledilmesine katkı sağlayacaktır. Velhasıl, Türk ekonomisinin küçülen ve fakat küçüldükçe uluslararası ilişkileri ve ekonomisi büyüyen dünyayla entegrasyonuna, bu kanun tasarısı kanunlaştığı takdirde, önemli bir hizmet verecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sebeple, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, millî menfaatlerımıza uygun olduğu kanaatine vardığımız bu kanun tasarısına olumlu oy vereceğimizi ifade ediyorum.

Bununla birlikte, kanun metninin bazı redaksiyonlara ihtiyacı bulunmaktadır.

Gerçekten, kanun tasarısının başlığı “Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Başvurulması Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı” olarak düzeltilmeli ve kanun tasarısının başlığındaki bu anlam bozukluğu, bu şekilde giderilmelidir.

Buna paralel olarak; tasarının 1 inci maddesinde yer alan “sözleşmelerinde bunlardan” kelimeleri çıkarılarak “sözleşmelerinden” kelimesi ilave edilmesi; tasarının 2 nci maddesinin (b) bendinde aynı düzenlemenin yapılması; tasarının 2 nci maddesinin (c) bendinde “kurulu” kelimesinin yerine “kurulmuş” kelimesinin yazılması gerekmektedir.

Ayrıca, tasarının 2 nci maddesinin (a) bendinde, tahkim yoluyla birlikte hakemlerin tarifinin yapılması, bir anlam bozukluğuna yol açmıştır. Bu sebeple, hakemlerin tarifinden vazgeçilmek suretiyle, bu bendin yeniden düzenlenmesi icap etmektedir.

Son olarak, geçici maddenin yanlış yoruma sebebiyet vermemesi için “imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden kesinleşmiş mahkeme kararlarıyla iptal edilenler hariç “ifadesinin eklenmesinin uygun olacağı düşüncesindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının temelinde yatan düşünceye kaynak teşkil eden anayasa değişikliğinin; 1 inci maddesi 432, 2 nci maddesi 431, 3 üncü maddesi 437, 4 üncü maddesi 447 oyla ve tümü de 448 oyla kabul edilmiştir. Koalisyonu teşkil eden partilerden Demokratik Sol Partinin 136, Milliyetçi Hareket Partisinin 127, Anavatan Partisinin 85 oyu olmak üzere, toplam 348 oya sahip olduğu düşünülür ise, anayasa değişikliği için, koalisyon dışında, diğer partilerin 100’e yakın oyla katkıda bulunduklarını tespit etmek mümkündür. Memleketin hayrına yapılan bu katkıya bir defa daha teşekkür eder; aynı konuda, muhalefeti teşkil eden Fazilet Partisi ile Doğru Yol Partisinin sayın yöneticilerinin ve milletvekillerinin aynı ilgiyi göstereceğinden emin olduğumu belirtmek isterim.

Diğer taraftan, muhalefeti teşkil eden sayın milletvekillerimizin yolsuzluk olabileceğine dair düşüncelerini paylaşmak istemiyorum; çünkü, Milliyetçi Hareket Partisi ve diğer koalisyon ortakları, yolsuzluğa karşı ciddî bir mücadele içerisindedir; bu mücadele, bu kanun tasarısıyla da yerine getirilecektir.

Hepinize teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Gruplar adına son konuşma, Anavatan Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan’a aittir.

Buyurun Sayın Aslan.

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın miletvekilleri; Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, Birinci Yasama Yılında, iktidarı muhalefeti bir olmuş, bütün siyasî parti gruplarının desteği sonucu yaptığı anayasa değişikliğiyle, Anayasamıza ilk olarak “özelleştirme” kavramını koyarken, ulusal ve uluslararası tahkim kavramı da Anayasamızdaki yerini almıştır.

Anayasa değişikliğine paralel olarak, kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde tahkim yoluna gidilmesi halinde, sözleşmelerde uyulması gereken ilke ve esaslar ile uluslararası tahkime ilişkin ilkeleri belirlemek, uygulamada birliği sağlamak ve uygulamaya açıklık getirmek için, bugün görüşülmekte olan yasaya ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle, hükümet, bu yasa tasarısını hazırlamış ve Meclise sevk etmiştir. Yapılan anayasa değişikliğinin amacına ulaşabilmesi için, bu yasaya gerek vardır. Yapılan anayasa değişikliğinden sonra, enerji ve ulaştırma sektörleri, tahkime ilişkin yasal düzenlemeleri beklemeye başlamışlardır. Tahkimin nasıl uygulanacağına dair bir yasa, henüz yoktur. Bu ihtiyaca cevap vermek, işte, bugün, bu Meclisin görevidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin, enerji ve ulaştırma sektörlerinin hizmetlerine ihtiyacı vardır; bu sektörlerin de finansal kaynağa ihtiyacı vardır. Kamu finansman kaynaklarının kısıtlı oluşu dikkate alındığında, bu yasanın önemi tartışılmaz. Dünyadaki uygulamalar paralelinde enerji sektörünün yeniden yapılandırılması, önünün açılması, tekelcilikten kurtulup rekabetin artırılması, özel sektör yatırımlarının teşvik edilmesi, tüketiciye, güvenilir, kaliteli, sürekli ve ucuz enerjinin temin edilmesi, yine, bu yasanın hedefleri arasındadır.

Yerli ve yabancı özel sektörün enerji yatırımlarına iştirak etmesi için çaba sarf etmek, buna dair yasal altyapıyı sağlamak, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısının bir çabasıdır. Bu tasarı, sadece proje ya da gerçekleşme aşamasındaki enerji yatırımları için değil, aynı zamanda elektrik dağıtım tesislerinin daha verimli ve daha etkin işletilmesine, devletin, kaynak yetersizliği gereği gerçekleştiremediği yatırımların özel sektörce yapılmasının sağlanmasına ve bu yolla, ülke genelinde yüzde 22’lere, bazı bölgelerde de yüzde 65’lere varan enerji kayıp ve kaçaklarının önlenmesine de katkıda bulunacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin, elektrik enerjisi üretimi açısından mevcut yerli enerji kaynakları, ülkenin ihtiyacı olan enerjiyi karşılamakta yetersiz olduğu, enerji alanında ihtalata ihtiyaç duyduğumuz, hepimizin malumudur. 2000’li yıllara girerken, yeni milenyumun eşiğinde, Avrupa Birliğinin kapısındaki Türkiye’nin, sanayileşmesini tamamlamak ve sanayi sonrası teknolojiyi yakalamak, dünya pazarlarında rekabet edebilmek gibi büyük hedeflere koşabilmek için, birçok sektörde olduğu gibi, sanayiin itici gücü enerji sektöründe de dev yatırımlara ihtiyacı vardır. Bunun da olmazsa olmaz şartı, yerli ve yabancı özel sektörü yoğun bir şekilde enerji sektörüne kanalize etmektir.

Türkiye, elektrik yatırımlarında karşı karşıya bulunduğu sorunları mutlaka aşmalıdır. Türkiye’nin elektrik enerjisi ihtiyacının güvenilir olarak karşılanabilmesi için, 2020 yılına kadar, mevcut kurulu güce ilaveten 84 000 megavatlık bir kapasiteye ihtiyacı vardır. Bugünkü kurulu gücün dört katının üzerine çıkılması gerekiyor. Yıllık yatırım tutarı olarak, ortalama 4-4,5 milyar dolarlık finansmana ihtiyaç var. Bunun da, kamu finansman kaynaklarından karşılanmasının mümkün olmadığı aşikâr.

Ayrıca, yap-işlet-devret kapsamında, henüz sözleşmeleri imzalanmamış olmakla birlikte, değişik aşamalardan geçmiş, onay almış, bu kanun değişikliğini bekleyen 135 projenin önü de bu yasayla açılmış olacaktır; ki, yatırım tutarı 15,3 milyar dolardır. Tasarı kanunlaşırsa, bu ihtiyaca da katkıda bulunacaktır.

Değerli milletvekilleri, tahkimin geriye doğru yürümesi bir ihtiyaçtır. Anavatan Partisi, bunu, başından beri savunmaktadır. Bu, Türkiye’nin ihtiyacıdır ve aynı zamanda, bu, genel hukuk kuralıdır. Geriye yürüme, aynı zamanda hukukidir. Sözleşme imzalandıktan sonra mevzuatta meydana gelen değişiklikler, sözleşmelere yansıtılır. Bundan daha tabiî bir şey olamaz. Bu, bir mecburiyettir. Aksi halde, sözleşmenin tarafına dava hakkı doğar. Bugün, yap-işlet-devret kapsamında 23, işletme hakkı devri modeli kapsamında 23 olmak üzere, 46 projenin sözleşmeleri imzalanmış bulunmaktadır. Bu projelerin realize edilmesi durumunda, 4,3 milyar dolar tutarında santral yatırımı, yaklaşık 3 milyar dolar işletme hakkı devir bedeli elde edilecektir.

Diğer taraftan, 15 elektrik dağıtım bölgesinin görevli şirketlere devredilmesinden de, 1 milyar 745 milyon dolar işletme hakkı devir bedeli alınacaktır. Yasa, bu projelerin gerçekleşmesine katkıda bulunacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin enerji meselesi, millî bir meseledir. Biz, bütün cumhuriyet hükümetlerinin meseleyi böyle değerlendirdiklerini kabul ediyoruz. Bugün, maalesef, bazı arkadaşlarımız, bu yasa tasarısına, özellikle, geriye işleme noktasında olaya siyasî bakıyor, olayı siyasî ranta dönüştürmek gibi bir davranışı tercih ediyor. Halbuki, bu yasa tasarısını teknik olarak ele almak ve yasanın hangi ihtiyaca cevap vereceğini ve ne gibi faydalar temin edeceğini tartışmamız gerekiyor.

Elbette, komisyonlarda olsun, Genel Kurulda olsun, yasaları çıkarırken tartışacağız; ama, tartışma kültürünü milletvekillerimizin öncelikle özümsemesi gerekir. Tartışmaların belirli nezaket ölçüsünde olması gerekir ve abartılı beyanlarla, gerçekdışı mücerret iddia ve ithamlarla Cumhurbaşkanını, Başbakanı, hükümet üyelerini, Meclisin üyelerini şaibe altına sokacak beyanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine hiçbir şey kazandırmaz; Türkiye Büyük Millet Meclisi ile halkın arasını açmaktan öte de bir işe yaramaz.

Aslında, bu tür davranışlarla kendi itibarımızı da sarsmış oluyoruz. İddia ettiğimiz her olayı, meseleyi, mücerret iddialarla değil, müşahhas olaylarla ortaya koymak gerekir. Meclisin denetim yolları açık ve bu ülkenin savcıları var. Bugüne kadar, Enerji Bakanlığının bu 46 projesi, RTÜK’te hesabını vermiş, Rekabet Kurulunda hesabını vermiş, Danıştayda hesabını vermiş ve bugün, Enerji Bakanlığı aleyhine hiçbir dava açılmamış ve Enerji Bakanlığının da kaybettiği hiçbir dava söz konusu değil. “Birtakım firmalara peşkeş çekiliyor” şeklindeki uluorta beyanları, ben, doğrusu, çok abartılı buluyorum. Bu Meclisin hiçbir üyesinin, bu yüce milletin menfaatlarının ötesinde hiçbir şey düşünmeyeceğinin idraki içinde olmamız gerekir. Halk tabiriyle, dananın altında buzağı aramaktan vazgeçelim. Her sözün ya da her davranışın altında gizli amaçlar olduğunu sanmaktan ve şüphecilikten vazgeçelim. Eğer, konuşmalarımızda ölçülü olursak ve nezaketi, ilmi ve uzlaşma kültürünü hâkim kılarsak, herhalde, meselelerimizi daha ciddî aşarız diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz tasarının geriye yürümesinden faydalanacak olan 46 sözleşmenin hepsi, Danıştay denetiminden geçmiş sözleşmelerdir. Bu firmaların hangi firmalar olduğunu Meclisimizin üyeleri de merak edecektir. Biz, Sayın Bakandan Adalet Komisyonunda sorduk, dedik ki: “Sayın Bakan, bu firmaların isimlerini söyleyin, hangi firmalardır bu firmalar?” Sayın Bakan bizi bilgilendirdi ve komisyonun tüm üyelerine bu 46 firmanın ismini tek tek verdi. Şimdi, ben, bu Mecliste, bu Meclis kürsüsünden iddia ediyorum; işte, bu firmalar; ki, şahsen ben, hiçbirini tanımam, bilmem; Adalet Komisyonundaki arkadaşlarımın da ve bu Meclisteki arkadaşlarımın da bu firmaların hiçbirini tanıdığını sanmam. Önemli olan, Türkiye’nin meselesidir. Türkiye’nin, enerji meselesi, millî bir meselesidir.

Değerli arkadaşlar, Enerji Bakanlığı, sözleşme yapılan bu firmalarla ilgili her türlü beyana, her türlü tenkite açıktır; ama, mutlaka, müşahhas belge ve bilgilerle açıktır. Buna bizim de ihtiyacımız vardır. Mücerret, soyut iddia ve ithamlarla hiçbir yere varılamaz.

Değerli arkadaşlar, bu sözleşmelerle ilgili olarak yapılan ilanlar, müracaatların kabulleri, değerlendirme ilkeleri, 54 üncü hükümet döneminde, yani Refahyol Hükümeti döneminde yapmıştır; ama, biz, buna, kötü yapılmış demiyoruz, Allah razı olsun 54 üncü hükümetten, iyi ki yapmış; çünkü, bunun yapılması gerekiyordu, onun için yapmış.

Bakın, o günkü değerlendirme heyeti, aynen, bugün muhafaza ediliyor; bugün de aynı heyet değerlendiriyor. Öyleyse, bu yasayaa, siyasî açıdan değil teknik açıdan bakalım ve meseleye öyle yaklaşalım.

Değerli milletvekilleri, her zaman, yeniden yapılanmanın, gelişmenin, reform niteliğindeki değişimlerin karşısında tutucular, statikocular olacaktır; sloganlarla ülkeyi idare etme alışkanlığından kurtulamayan, 1940 model kafalara da rastlanacaktır. Bunlar, dün köprüye, ayyıldızlı TÜRKSAT uydusuna nasıl karşı çıkmışlarsa, otoyollara ne gerek var diye nasıl demişlerse, bu kadar elektrik enerjisine ne gerek var, toprağa mı vereceksiniz diye iddialarda bulunmuşlarsa...

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Bunları ortağınıza söylüyorsunuz değil mi?!

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Karşı çıkan o yanda, bu yanda değil!

BEYHAN ASLAN (Devamla) – İşte, ben iddia ediyorum ki, bir gün gelip, herkes, her şeyi anlayacak ve Türkiye, yine belirli hedefine ulaşacaktır.

Değerli arkadaşlar, Enerji Bakanlığımızın çalışmaları, Avrupa Birliğine giren Türkiye’nin önünde bir yüz akıdır. Uluslararası ilişkilerde olsun, milletvekili arkadaşlarımızın dış seyahatlerinde olsun, arkadaşlarımızın bize anlattıklarını aynen söylüyorum; Türkiye’nin jeopolitiği ve enerji politikası, Avrupa Birliğine girmemizde en büyük etkendir. Nasıl ki onuncu yılda “on yılda demir ağlarla ördük” şeklinde demiryollarına övgü yapılmışsa, şimdi de doğalgaz borularıyla, enerji hatlarıyla Türkiye’yi yeni baştan öreceğiz. Mavi Akım, Türkmen gazı, İran gazı, Mısır gazı, hepsi bu ülkeye lazım. Hepsi de, bu ülkeden transit geçerek Avrupa’ya vereceğimiz bu gazlar sayesinde Avrupa’nın kapılarını aralayacağız; düşünce tarzı budur. Biz, enerji bakanlarımızın bu çalışmalarıyla övünüyoruz ve Avrupa Birliğine girme noktasında, Enerji Bakanlığımızın payının çok yüksek olduğunu, burada, açıkça beyan ediyoruz ve bu konuda, Sayın Bakanımızı da çalışmalarını da sonuna kadar destekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, arz ettiğimiz nedenlerle, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu yasa tasarısını destekliyoruz; bu yasanın, enerji ve ulaşım sektörlerine ve Türkiye’ye faydalar getireceğine inanıyoruz; bu vesileyle, Yüce Meclise saygılar sunuyoruz.

Teşekkür ediyorum. (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ilıcak.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, soru sorma hakkı ne zaman?

BAŞKAN – Soru sorma hakkı zamanı gelince, şimdi değil.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Görünmeme ihtimaline karşı...

BAŞKAN – Hükümet adına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer; buyurun efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ben, sizlere, önce, uluslararası tahkimin uygulanması, enerji yatırımlarının özel hukuk sözleşmeleriyle yapılması konusunda, bütün Meclisimizin mutabık olduğu hususları hatırlatmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, Anayasanın 125, 155 ve 47 nci madde hükümlerini değiştirdik ve netice itibariyle, uluslararası tahkimin imtiyaz sözleşmelerinde de uygulanabilirliği imkânını getirdik. Daha sonra, yine, Anayasanın değişen bu hükümlerinin emrettiği kanunları hazırladık. Bunlar nelerdi: İşte, Danıştay Kanununun değiştirilerek uyumun sağlanması, İdarî Yargılama Usulü Kanununda bu mealde değişikliklerin yapılması, yine devam ediyorum, Anayasanın değişen 47 nci maddesinin bize emrettiği bir husus vardı; “hangi kamu yatırım ve hizmetlerinin özel hukuk özel hukuk sözleşmeleriyle yapılabileceği kanunla düzenlenir” hükmü gereği, hangi kamu yatırım ve hizmetlerinin de özel hukuk sözleşmeleriyle yapılabileceğini Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen bir yasayla belirledik. Tabiî, en son, geriye kalan, tahkimin eylem yasası diye nitelendirebileceğimiz, tahkimin nasıl uygulanacağına, tahkimi uygulayacak olan kamu kurum ve kuruluşlarına yön, yöntem verecek olan yasaydı, onu da şu anda görüşüyoruz. Ben, öncelikle, bütün bu yasaların Meclisten geçmesi, yasalaşması konusunda ve ulaşım sektörünün, bayındırlık sektörünün ve enerji sektörünün kaynaklarının böylesi bir şekilde önünün açılmasıyla ilgili destek ve yardımlara teşekkür ediyorum.

Tabiî, burada tartışıldı; hemen oraya geçmek istiyorum. Biz, Adalet Komisyonunda, idarî yargılamayla ilgili, Danıştay Kanunuyla ilgili değişiklikler görüşülürken bir önerge verdik, Adalet Komisyonu bu önergeyi reddetti. Şimdi, ben, hafızalarınızı tazelemek bakımından belirtiyorum, bu önergeyle “1.1.1998 tarihinden bu kanunun yürürlüğe girmesine kadar geçen süre içinde imzalanmış bulunan kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde aksine hüküm bulunmadıkça, bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, söz konusu şartlaşma ve sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıkların, millî veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi, Bakanlar Kurulunca belirlenecek esaslar çerçevesinde, taraflarca kararlaştırılabilir. Milletlerarası tahkime, ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidebilir” diye bir hüküm geldi. Tabiî, komisyonumuzun bu metindeki hassasiyeti devam etti, bu önerge, Adalet Bakanımız tarafından komisyonda geri çekildi. Müteakiben, özel hukuk sözleşmeleriyle enerji yatırımlarının yapılabilmesi noktasında, Plan ve Bütçe Komisyonunda yasa görüşülürken, bu yasanın 3 üncü maddesi olarak, yine, bu imkânın, şu anda, burada, sayın komisyon üyelerimize verilmiş olan, gerek Ulaştırma Bakanlığı gerekse Enerji Bakanlığındaki projelere de uygulanabilme imkânını sağlamak yönünden getirilen 3 üncü madde, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi, Meclise geldi, Mecliste görüşülmeden geri çekildi.

Tabiî, bu değerlendirmeleri, muhalefet partileri, efendim, işte, iktidar milletvekilleri arasındaki uyuşmazlık, iktidar partisi miletvekillerinin Enerji Bakanına olan güvensizliği, hükümetin bu noktada kendi içindeki çelişkileri olarak dile getiriyorlar. Tabiî, haklı olarak, muhalefet olmaları bakımından, mutlaka, hükümeti teşkil eden siyasî parti grupları arasındaki birtakım çelişkilerin, çatışmaların olmasından, kendi siyasetleri bakımından yarar görüyor olabilirler; ancak, bugün, bütün bunları yalanlayacak, bütün bu tartışmaları ortadan kaldıracak bir husus var; üç partiden müteşekkil hükümetimizin, bütün hükümet üyelerinin birlikte imzalayıp, Bakanlar Kurulu tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sundukları bir tasarıyı görüşüyoruz. Demek ki, bu iddialar artık sona ermiş. Yani, iktidarı teşkil eden siyasî parti grupları, kendi aralarında görüşmüşler, tartışmışlar, bir noktaya gelmişler. Haa, niye bu noktaya geldi, bir diyet mi ödendi, birileri birilerine baskı mı yaptı gibi tartışmaları da, herhalde, muhalefet partisi sözcüleri, bu tasarıyı tam olarak okusalardı, bu maddenin, tam olarak, nasıl bir uyum sağlama çabası içinde getirildiğini tespit etmiş olsalardı, sanırım, burada, bu beyanlarda bulunmayacaklardı, belki de, burada, gelip, biz bu yasayı destekliyoruz diyeceklerdi.

Niye bunu ifade ediyorum; çünkü, biz, gruplarca kabul edilmeyen, tartışılan, önce kabul edilen, sonra geri çekilen iki önergedeki aksayan hususları, bu iki önergede ileri sürülen, muhalefetin de ileri sürdüğü bazı haklı gerekçeleri de dikkate alarak, hükümet olarak, Başbakanlıkta hazırlanan bu metni getirdik.

Şimdi, bu metne dikkatli bakarsanız, burada, anayasanın geriye doğru yürümesi diye bir hüküm söz konusu değil. Yani, hiçbir anayasa profesörü veya Anayasayı dikkatli okuyan, bu yasayı da dikkatli okuyan hiçbir arkadaş gelip, siz, bu yasayı geriye yürütüyorsunuz diyemez.

Burada getirilen imkânın ne olduğunu biraz daha açmamız gerekirse; burada getirilen imkân şudur: Dün, komisyonda da istediler, Bayındırlık Bakanlığı bize bilgi verdi, dedi ki: “Benim, bu yasadan faydalanacak, şu anda, yapılmış, aktedilmiş bir sözleşmem söz konusu değil.” Ulaştırma Bakanlığımızdan bir liste geldi; bu listeyi de hemen ıttılaınıza arz edebilirim. Bir de, dün, biz, bu değişiklikten, yani bu uyumdan faydalanmasını arzu ettiğimiz, istediğimiz, gerek gördüğümüz projeleri de Adalet Komisyonunda bütün üyelere dağıttık. Burada, toplam, 23 yap-işlet-devret projesi vardır, 23 de işletme hakkı devir sözleşmesi vardır. Bunların listeleri şu anda bütün üyelerimizin elindedir.

Şimdi, bizim, burada, hükümet olarak getirdiğimiz değişiklik şudur: Hükümet olarak diyoruz ki: Bu projelerde veya başka projelerde, özel hukuk sözleşmelerinin hükümlerinin uygulanmasını arzu edenler, ilgili idareye başvuracaklar, ilgili idare bu başvuruyu Bakanlar Kuruluna getirecek, eğer Bakanlar Kurulu uygun görürse, daha önce bağıtlanmış olan bu sözleşmelerin de, Anayasanın değişen hükmü ve Anayasanın değişen hükmüne istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen, enerji yatırımlarının özel hukuk sözleşmeleriyle de yapılabilmesi imkânı veyahut altyapı projelerinin özel hukuk sözleşmeleriyle yapılabilme imkânına uygun olarak yeniden düzenlenir diyor. Burada, geriye doğru yürüyen nedir; bunu, bir izah etmeniz lazım. Yani, biz, burada, geriye değil, ileriye dönük bir iş yapma çabası içerisindeyiz. Anayasanın değişen hükmüne ve Yap-İşlet-Devret Yasasında getirilen değişikliklere paralel olarak, bu sözleşmeleri yeniden düzenleme imkânı getirmeye çalışıyoruz. Yani, burada ileri sürülen vurgun iddiaları, peşkeş iddiaları... Şöyle düşünün: Türkiye Cumhuriyetinin Bakanlar Kurulu toplanacak -şurada 46 tane proje var; hepsi müracaat eder mi etmez mi, bundan faydalanmak isterler mi istemezler mi, onu bilemiyorum; hepsinin müracaat ettiğini düşünün- bu 46 projede müracaat edip, özel hukuk sözleşmelerine geçmek isteyen şirketleri korumak için, kollamak için, onlara birtakım menfaatlar temin etmek üzere bir karar verecek. Ben, bu Mecliste böyle bir hususu düşünen bir arkadaşımızın olduğunu sanmıyorum; eğer varsa, şiddetle kınıyorum.

Bunlar nelerdir; bunlara daha önce bunlar söylenmiş mi; kulaklarına üflenmiş mi? Şimdi, ben, 23 yap-işlet-devret projesine baktım. Bunların fizibilitelerinin alındığı tarihler itibariyle bir değerlendirme yapacağım: 16 fizibilitenin 7 tanesi DYP-SHP hükümeti döneminde alınmış, 9 tanesi Refah-DYP hükümeti döneminde alınmış, 7 tanesi ANAP iktidarlarında alınmış; ANAP iktidarlarında da ne zaman alınmış biliyor musunuz: 1988, 1988, 1986 ve 1986 tarihlerinde, fizibiliteleri -nur içinde yatsın- rahmetli Turgut Özal döneminde alınmış. Yani, şimdi, buradaki iddiaya bakın: Biz, 1988’de diyoruz ki “12 sene sonra iktidar olacağız, böylesine bir hükümet kuracağız, sonra Anayasayı değiştireceğiz, sonra da bu imkânları bu şirketlere sağlamak için tahkimi -veyahut özel hukuk sözleşmelerini- geriye doğru yürüteceğiz.” Bu iddia bana pek inandırıcı gelmiyor; bana gelmediği gibi, bu Meclise de gelmeyecek -oylamanın sonucunu göreceğiz- bu millete de gelmeyecek.

Yine, fizibilitelerin alınma tarihleri itibariyle, diğer 13 projeyle ilgili kısaca bir değerlendirme yapmak istiyorum: Bunların da tamamının fizibilitelerinin alınma tarihi 24 Kasım 1996 günü; yine, diğerleri de aynı tarihi kapsıyor. Tabiî, bu sözleşmelerin fiyatlarının alınması, fiyatların onaylanması, sözleşmelerin imzalanması ve diğer süreçler de çeşitli hükümetler döneminde devam edip gelmiş.

Ben, bunları şunun için ifade etmeye çalışıyorum: Burada bir şey söylendiği zaman, bir iddiada bulunulduğu zaman, biraz da bu, bizim iddia ettiğimiz söz kimi yaralar, kime dokunur; biz, bir arkadaşımızın gönlünü kırar mıyız diye de biraz düşünmek lazım.

Bir başka müşterek özelliği belirtmek istiyorum. Bu 46 projenin 46’sı da Danıştaydan geçmiş projeler; yani, Türkiye’de, çeşitli iddialarda bulunulmuş, çeşitli tartışmalar yaşanmış; işte RTÜK denilmiş, arkadan dönülmüş Rekabet Kurulu denilmiş ve bu projelerle ilgili birçok dava açılmış, Danıştayda davalar görülmüş; ama, neticede, Danıştay, birçoğunu bekletici mesele yapmış, birçoğunu bir sene sonra onaylamış; ama, bu 46 proje, Danıştaydan geçmiş, onay görmüş projeler.

O nedenle, kısaca şunu belirtmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti 57 nci hükümeti... Nasip olursa biz, nasip olmazsa bizden sonraki bir hükümet; ama, neticede, bir hükümete verilen bir yetkiyi burada tartışıyoruz. Bu, geriye değil, ileriye dönük bir yetkidir, bunu açıkça belirtiyorum. Tabiî, bu imtiyaz sözleşmelerinin özel hukuk sözleşmeleriyle yenilenmesini değil, imtiyaz olarak devam eden sözleşmelerde tahkimin uygulanmasıyla ilgili prosedürü de kısaca izah etme çabası içerisinde olacağım.

Biliyorsunuz, Danıştayda, bağıtlanmış olan imtiyaz sözleşmelerinde, eğer, siz, idare olarak bir değişiklik yapacaksanız, bu değişikliği tek başınıza yapamazsınız, muhatabınız firma veya görevli şirket veya sermaye şirketi de, kendisi tek başına müracaat edip, Danıştaydan bir değişiklik talebinde bulunamaz. Nasıl olur, bunun prosedürü nasıldır:İdare ile şirket, firma -görev şirketi, sermaye şirketi; adı neyse- bir araya gelir, bir mutabakata varır, Danıştaya bu varılan mutabakat götürülür ve bu revizyon talebi de Danıştayda kabul gördükten sonra geçerli olur. O nedenle, burada dile getirilmeye çalışılan birtakım korkulardan, endişelerden vazgeçmeniz lazım. Tabiî, ben, Adalet Komisyonunda belirttim, çok şiddetli tepki aldım. Dediler ki, siz, bizi vatan hainliğiyle falan mı suçluyorsunuz. Ben, öyle bir suçlamada bulunmadım. Benim sadece ifadem şudur: Tabiî ki, muhalefet, toplamı 22 milyar dolar olan böyle bir kaynağın, enerji sektörüne bu hükümet döneminde sağlanmasına karşı çıkacaktır, bunu engellemeye çalışacaktır; bu da, kendi siyasetleri bakımından doğru olabilir dedim.

Tabiî, bir başka önemli husus daha var: Yine, şu 46 projenin içinde 23 tanesini teşkil eden, toplam 3 milyar dolarlık bir kaynak var, işletme hakkı devirlerinden kaynaklanan. Biz, 57 nci hükümet olarak, bu kaynağın, bu yasal değişikliklerden sonra bütçemize geleceği inancı içinde, 3 milyar doları bütçemizin gelirlerinde gösterdik. Şimdi, tabiî, muhalefet “eğer biz bu yasanın çıkmasını engellersek, hükümetin bütçesinde gösterilen bu kaynağın sağlanmasını önlersek, tabiî ki çok büyük bir sıkıntıya düşer hükümet” diye düşünüyor da olabilir. Ben bir suçlama olarak dile getirmiyorum; bunun böyle bir siyaseti de olabilir diye belirttim.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Ne alakası var?!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Tabiî “ne alakası var” diyebilirsiniz; ama, karşı çıkma sebeplerinizin mantıkî, haklı olmadığını iddia ederek bunları söylüyorum. Siz aksini söylüyorsunuz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ama, itham ederek değil...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – ... “biz haklı nedenlerle karşı çıkıyoruz” diyorsunuz; “burada bir vurgun, burada bir peşkeş, burada bir kayırma vardır” diyorsunuz; ama, haksızlık ediyorsunuz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – İkna etmek suretiyle yap, itham ederek değil!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Efendim, itham eden sizsiniz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sen itham ediyorsun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Benim burama geldi. Yani, yedi aydır burada en çok itham edilen bir kişi varsa, o da benim. Sayın Bedük, insaflı olun lütfen.

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz, Genel Kurula hitap edin efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Ama, bakın, görüyorsunuz; ben, yine, bir adım dahi geri atmadım. Ülke için, millet için gerekli olduğu inancıyla, şu tahkim müessesesinin geriye doğru yürüyebilmesinin sağlanması, imtiyaz sözleşmelerinde Danıştayca gerekli değişikliğin yapılmasının peşindeyim. Yine, bu imzalanan sözleşmelerin, özel hukuk sözleşmeleriyle yapılmasını sağlama noktasında, ileriye doğru götürülebilmesinin peşindeyim.

Yine, biz, iktidar olarak bir tercihte bulunduk; bundan rahatsız olunabilir. Türkiye yetmişaltı yıldır, elektrik üretimini bir tekel olarak kabul etmiş; biz, hayır dedik, geçirdiğimiz yasayla, Türkiye’de elektrik üretimi ile şeker üretimi, çimento üretimi arasında bir fark olmasın; Türkiye’de, artık, özel hukuk sözleşmeleriyle de elektrik üretilebilsin, dağıtılabilsin, iletilebilsin dedik, böyle bir imkânı getirdik. Bakın -inşallah, yaşayarak göreceğiz- yapılan bu işlerin hepsi, Türkiye enerji sektöründe atılan dev adımlardır, tarihî adımlardır ve 57 nci hükümet ile Türkiye Büyük Millet Meclisi, attığı bu adımlarla, ilelebet, övünçle, itibarla anılacaktır; bundan hiçbir arkadaşımızın şüphesi olmasın.

Tabiî, burada iddia ediliyor; işte, Dünya Bankası şunu dedi... Dün, bizi, gelip “efendim, siz, IMF’nin kölesi oldunuz; siz, Dünya Bankasının emrinde çalışıyorsunuz” diye bu kürsüde suçlayanlar, şimdi de diyorlar ki: “Dünya Bankasının dediklerini yapmıyorsunuz.” Bizim yapacaklarımız var, yapmayacaklarımız var. Bizim, Dünya Bankasıyla mutabık olduğumuz hususlar var, mutabık olmadığımız hususlar var. Dünya Bankasının değerlendirmelerinin yanlış olduğunu kabul ettiğimiz hususlar var, doğru olduğunu kabul ettiğimiz hususlar var; ama, siz, şimdi, dönüp dönüp, bizim mutabık olduğumuz ve üzerinde birlikte çalıştığımız işleri gözardı edip, bir kenara bırakıp, işte, efendim, yap-işlet-devret projelerinden çok pahalı elektrik alıyorsunuz iddiasıyla ve Dünya Bankasının bu yapmış olduğu iddiayı da burada bir suçlama yöntemi olarak kullanıyorsunuz. Ben, burada Dünya Bankasıyla hemfikirim, doğru. Biz, yap-işlet-devret projelerinden sadece 2 tanesinden çok pahalı elektrik alıyoruz. Ben, bundan rahatsızım; daha önce de bu kürsüden dile getirdim. Ben Bakan olduktan sonra, benden sonraki Bakan arkadaşımızın da destekleriyle, yap-işlet-devret projelerinde, biz, bir rekabet ortamı yarattık ve yaratılan bu rekabet ortamı sonucunda, işte, o, pahalı dediğiniz projelerin hemen hemen yarı fiyatına, biz, teklifler alıyoruz; ama, bu pahalı projeler, rekabet ortamında verilmeyen “gel kardeşim, sen bu işi yap” denilerek verilen 2 tane iştir; 49 uncu Hükümet döneminde yapılmıştır; 8,72 senttir, eskale edilen fiyatlarıyla. Bakın, ben, burada şunu da söylüyorum: Eğer, bu iki santral yapılmamış olsaydı, bu iki santral bugün elektrik üretiyor olmasaydı, biz -komisyonda da ifade ettim- en az 4 veya 6 saatlik elektrik kesintileri yapmak zorunda kalırdık.

Şimdi, Dünya Bankası bize diyor ki: “Bu fiyatlar çok pahalı; bu adamları çağırın, konuşun.” Tabiî konuşacağız, tabiî çağıracağız; biz, hemfikiriz Dünya Bankasıyla. Biz, yani, bu arkadaşlarla görüşmüyoruz. Aman, bize pahalı elektriği vermeye devam edin falan mı diyoruz; hayır... Biz, bunu tartışıyoruz ve hatta, bu ağır yükteki yap-işlet-devret projelerinden bir an önce kurtulabilmek için, inşallah, önümüzdeki günlerde elektrik piyasası kanununu da Meclise getireceğiz. Yani, artık Türkiye’de, serbest elektrik üretenlerin, serbest satıcıların, serbest üreticilerin olduğu bir döneme gireceğiz. Türkiye’de bir regulatorybody oluşturacağız. Herkes ürettiği elektriği havuza koyacak. Yine, iddiayla söylüyorum. Sabah kalktığınızda, televizyonlarda “benim santralımda elektrik şu kadar sente” diye ilanlar göreceksiniz. Bu ortamı yaratacağız biz Türkiye’de; çünkü, Türkiye’de, bu enerji sektörünün önünü açabilmemizin başka da çaresi yoktur.

Şimdi, ben, bunları söylüyorum, anlatma çabası içindeyim, sizinle paylaşmaya uğraşıyorum. Şimdi, bana gelen bilgilere bakıyorum; yüzde 37 seviyesinde barajlarımda su seviyesi düşmüş, yüzde 37... Son 33 yılın en kurak devresini geçiriyoruz. Bugün yağan bu karın, yağmurun bizim sektöre gelişi mart ayı, nisan ayı ve yine, ağır kış şartları nedeniyle doğalgazdaki sıkıntıyı hep beraber yaşıyoruz; şöyle oldu, böyle oldu... Ama, şu anda, Türkiye, bir doğalgaz sıkıntısı içinde. Ben, birçok santralın bu doğalgazla değil de, alternatif yakıtla çalışmasının çabası içindeyim. Şimdi, bir müddet sonra yine sıkışırız, bir terslik olur da, biz elektrikleri kesersek, herhalde, artık, nükleer santral yapmak için bir gruplar, bir gruplar tahkim yasasını çıkarmak için elektrikler kesiliyor diyemeyecekler. Türkiye’nin elektriğe de, enerjiye de şiddetle ihtiyacı var. Bu ihtiyacını görmesinin yollarını anlatıyorum; bunları sizlerle paylaşmak istiyorum ve bu sektör için, bu desteklerinizi, bu yardımlarınızı bekliyorum.

Ben, sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum. Bütün siyasî parti gruplarımıza, sayın milletvekillerimize verecekleri destek için şimdiden teşekkür ediyorum. Tabiî, yasanın görüşülmesi safhasında da gelip sizlerle bu konuları paylaşma çabası içinde olacağım.

Beni dinlendiğiniz için saygılar sunuyorum; huzurlarınızdan saygıyla ayrılıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlandı. Hükümet de konuşmasını yaptı.

Şimdi, şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 311 sıra sayılı Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

Tasarıyla, kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde yargı yolu dışında tahkim yolunun öngörülmesi halinde, bunun, sözleşmeye konulacak tahkim şartı veya ayrı bir tahkim sözleşmesi yoluyla yapılabileceği öngörülmüş ve tahkim anlaşmasının nasıl yapılacağı, tahkim şartı veya tahkim sözleşmesinde belirtilmesi gereken hususlar ayrıntılı olarak ifade edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının amacı, yabancı sermayeyi ülkeye çekmektir. Tüm dünya, Türkiye’yi, yatırım yapmak için elverişli ve yükselen bir pazar olarak görüyor ve sayısız fırsatları ve kaynakları olan bir ülke olduğuna inanıyor.

Biz, böyle bir konjonktürü geri tepemeyiz. İşte, 57 nci hükümetimizin şu anda göstermiş olduğu üstün performansı sayesinde gelinen noktayı halkımız memnuniyetle karşılamaktadır ve hatta, giderek, hükümete olan güveni artmaktadır. Hükümetimiz, popülizmden uzak, ülke gerçeklerine ve çıkarlarına uygun icraatlar yapmayı ve bilhassa bu yasayla önümüzdeki yıllarda ülkenin enerji sorununu çözmeyi ve bu amaçla da yabancı sermayeyi ülkeye çekmeyi amaçlamıştır.

Az önce, sayın DYP sözcüsü, muhalefet sözcüsü arkadaşımız, Şeker Bayramında gittiği bölgesinde, halkın bu hükümetten şikâyetçi olduğunu söyledi. Ben de gittim bölgemi gezdim; aksine, tüm halkımız bu hükümetten...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Çok memnun!..

YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) – ...çok memnun. Evet, çok memnun. (DSP sıralarından alkışlar; FP ve DYP sıralarından alkışlar [!])

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Türkiye’de mi gezdiniz?!

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Bravo, harika!..

YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) – O açıdan, bu kürsüye çıkıp, burada ucuz politika yapmayalım. Kısaca, bu yasa, demin dediğim gibi, 57 nci hükümetimizin performansını gösterir.

Sözlerimi fazla uzatmıyorum; yasanın ülkemize, halkımıza hayırlı olması dileğiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Açıkgöz.

Şahsı adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu’nun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kaçıncı sıradayım ben?

BAŞKAN – Üçüncü sıradasınız Sayın Genç; bu sefer şansınız yaver gitmemiş.

Buyurun Sayın Kocaoğlu. (ANAP sıralarından alkışlar)

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; kısaca tahkim yasası diye bilinen yasanın üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasanın, böyle çok şaşırtıcı, çok beklenmedik, çok sürpriz bir yasa gibi gelmesini anlamakta biraz güçlük çekiyorum. Bir kere, bu tahkim dediğimiz uygulama, bizim enerji kültürümüzde, 1960’lı yıllardan bu yana, birçok enerji yatırımında uygulanagelen, hatta bazı sözleşmelerde “tahkim” diye tashih edilerek, ismen belirtilerek uygulanagelen bir husus. Şimdi, bakıyorum ki, bazılarımız, yeniçeri ağasının meşhur fıkrasındaki gibi, yeni görmüşler tahkim konusunu. 1960’lı yıllardan beri uygulanagelen bir metodu, uluslararası bir metodu yeni keşfedip, bu da nereden çıktı diye bir hareket içine giriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, şimdi üzerinde konuştuğumuz yasa, Türkiye’de hükümet olmuş bütün hükümetlerin döneminde uygulanmış bir metodun uyum yasasıdır.

MEHMET DÖNEN (Hatay) – Aksini söyleyen yok.

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – Nedir uyum; Anayasaya uyum. Bir kere Anayasayı çıkarmışız, bu Anayasaya uyum sağlıyoruz. İkincisi, uluslararası tatbikata uyum. Uluslararası bir ekonomi dünyasının içindeyiz. Bunu görmemiz lazım. Bunun getirdiği uluslararası zorunluluklar var, uluslararası uygulamalar var. Bunlara uyum sağlıyoruz; ama, en önemlisi değerli arkadaşlarım, bu yasa, aslında kendi kendimize uyum yasası, kendi kendimizle tutarlı olma yasası, Türkiye’nin kendisiyle tutarlı olma yasası.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, 1995 tarihinde fizibilite raporu yapılmış bir enerji yatırımının sözleşmesinin 10 uncu maddesini okuyorum; kısa bir madde, kısaca arz edeceğim: “Fizibilite raporunun onaylandığı 14 Aralık 1995 tarihinden sonra mevzuatta meydana gelebilecek değişikliklerin tarafları etkileyen hükümleri sözleşmeye, maliyetlerdeki artış ve azalışları da toplam yatırım tutarına ve/veya tarifeye aynen yansıtılacaktır.” Yani, 1995 tarihindeki bir sözleşmeye bu hüküm derc edilmiş; ayrıca, Danıştayın onayından geçmiş. Hep bahsettiğimiz, yücelttiğimiz, kutsadığımız Danıştayın metni bu. Diyor ki, mevzuatta yapılacak değişiklikler aynen derc edilecektir; yani, geçmişe uygulanacaktır.

Değerli arkadaşlarım, buradan iki türlü sonuç çıkıyor: Bir tanesi, yapılan sözleşmelerdeki bu geçmişe uygulamayı, geçmişe teşmil etmeyi şart kılan madde itibariyle uluslararası tahkim uygulanacak; ama, bir şey daha var, o da bu kadar eleştirdiğimiz yasanın 7 nci maddesinde geçiyor. 7 nci maddede -biraz sonra onun görüşmesine geldiğimiz zaman göreceğiz- diyor ki: “Bu durumda -baş kısmını okumuyorum; yani, bu değişiklikler filan olduğu takdirde- idare ile görevli veya sermaye şirketi arasında yapılmış olan sözleşme, uluslararası finansman temini kriterleri ve idarenin yürürlükteki benzer uygulama sözleşmeleri de dikkate alınarak, özel hukuk hükümlerine göre, Bakanlar Kurulu kararının yayımından itibaren üç ay içinde yeniden düzenlenir.” Yani, değerli arkadaşlarım, burada, geçmişe dönük değişiklik yapma, tek taraflı değil. İdare, sözleşmenin öbür tarafı olan yatırımcıyı da, gel bakalım diye karşısına oturtuyor. Bunu, az önce, Sayın Bakanımız gayet güzel, gayet haklı bir şekilde izah etti; umuyorum artık anlaşılmıştır; Sayın Bakanımız son derece açık izah etti. Yani, değişen şartlar, mevzuattaki değişiklikler, şartlardaki değişiklikler, idare ile yatırımcı şirket arasında bütün her şeyi yeniden gözden geçirme imkânını vermektedir.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Biz onu tenkit ediyoruz zaten.

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – Bunun neresinin kötü olduğunu anlamak zor.

Değerli arkadaşlarım, bir takdirde bu kötü olurdu, bu yasa gerçekten kötü olurdu; ama, bir şartla kötü olurdu: Eğer geçmişe teşmil maddesi olmadan çıksaydı kötü olurdu; çünkü, o takdirde, Türkiye, bizim Türkiyemiz, yatırım lazım diye, iş lazım diye, aş lazım diye, insanlarımıza konut lazım diye uğruna çırpındığımız Türkiyemiz, 7,5 milyar dolarlık yatırımdan mahrum kalırdı; o zaman, gerçekten, kötü olurdu ve tabiî enerjiden mahrum kalırdı, elektrikten mahrum kalırdı; o zaman gerçekten kötü olurdu. İşte şimdi bu yasa, içerdiği, zaten bir hukukî zaruret olan -çünkü, arz ettim, 1995 tarihindeki sözleşmeye dahi derc edilmiş bir hukukî zaruret olan- geriye işleme maddesi itibariyle, Türkiyemizi, 7,5 milyar dolarlık bir yatırımdan mahrum bırakmama yasasıdır; yani, o kadar heyecanla bahsettiğimiz, işsizlerimize iş bulacak, aşsızlarımıza aş bulacak, evsizlerimize ev bulacak yatırımları sağlama almanın yasasıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu gerçeklerle, artık birtakım dayanaksız, temelsiz, insafsız dedikoduların paranoyasından kurtulmamız lazım. Türkiye’nin gerçekleri ve Türkiye’nin çıkarları, bu yasanın, bu haliyle kabul edilmesini gerektiriyor. Paranoyalarla bir yere varamayız. Her şeyin altında bir kusur aramak, kusura bakmayın, Tevfik Fikret’in bir şiirini hatırlatıyor: “Biz, her temiz vicdanda bir leke farz etmek isteriz” diyor. Böyle olmayalım değerli arkadaşlarım.

İşte, tertemiz bir vicdan sahibi bir bakan kalktı, Türkiye için heyecanlarını anlattı. (FP sıralarından alkışlar [!])

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Bravo!..

A.EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – Bu arkadaşımızı, ancak, samimiyetle alkışlarsak, vatana borcumuzu ödemiş oluruz. (ANAP sıralarından alkışlar; FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar[!]) Çünkü, yarın evlatlarımızın karanlıkta kalmaması için uğraşıyor bu hükümet, bu Meclis.

Bu çabaları da samimiyetle alkışlayan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum; samimiyetle alkışlamayan arkadaşlarıma da gerçeği görmeleri umuduyla saygılarımı sunuyorum. Hepinize hürmetler ederim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kocaoğlu.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru ve cevap bölümüne geçiyorum.

Alınan karar gereğince, soru ve cevap bölümü 15 dakikayla sınırlandırılmıştır.

İlk soru, Sayın Ilıcak’ın.

Buyurun efendim.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakana şu soruları sormak istiyorum:

Kendisi, tahkim geriye doğru uygulanmazsa 7 milyar dolar bir kaybımız olduğundan söz etmektedir. Daha önce -zabıtlar önümde- bu 3 üncü madde, yani, tahkimi geriye uygulayan 3 üncü madde kabul edilmezse, 22 milyar dolarlık bir kaybımız olduğundan söz ediyordu.

Şimdi, ben, şu 7 milyar doların bir irdelemesinin yapılmasını rica ediyorum. Bu 7 milyar dolar, hazineye girecek bir para mı; yoksa, 8 termik santralın işletmesinin 20 yıl devri ve 15 elektrik dağıtım santralının 30 yıl devri karşılığında alınan ve ayrıca, 23 adet termik santralın yapımı için proje bedeli midir?

Yani, şimdi, bunun anlaşılması için bu şekilde izah daha doğru olabilir diye düşünüyorum; çünkü, bakınca, 7 milyar dolar, sanki, hazineye doğrudan doğruya bir gelir kaydedilecek ve hiçbir kaybımız olmayacak gibi bir izlenim çıkıyor.

İkincisi, Danıştay vizesinden geçen 46 sözleşme, yeniden, özel hukuk çerçevesinde ele alınıp düzenlenebilir; tabiî ki, tarafların mutabakatıyla düzenlenebilir. Şimdi, bizim bu noktada bir endişemiz olduğunu kendisine komisyonda da söylemiştik. “Yeniden sözleşme düzenlenirken, Danıştayın muvafakat etmediği bazı hususlar yeniden bu sözleşmeye konulabilir mi” demiştik. Sayın Bakan “hayır, tekrar bir değişiklik olursa, Danıştayın vizesini alacağım” demişti. Acaba, bu taahhüdü, zabıtlara geçecek bir biçimde burada tekrarlar mı? En ufak bir değişiklik olduğu takdirde bu sözleşmelerde, acaba, bu taahhüdü zabıtlara geçecek bir biçimde burada tekrarlar mı? Bir de, bu hususu, belki bir önerge biçiminde bu tasarıya ilave edebiliriz, buna hükümet olarak katılır mı?

Üçüncü ve son sorum şu efendim: Dağıtım santrallarının devir sözleşmelerinin medya kuruluşlarına verildiği eleştirilirken, Refahyol dönemindeki alt komisyon tarafından bu değerlendirmenin yapıldığı sık sık tekrarlanıyor. Acaba, nihaî kararı alt komisyon mu vermiştir; yoksa, nihaî değerlendirmeyi üst kurul mu yapmıştır? Bu üst kurul, Refahyol dönemindeki aynı üst kurul mudur; yoksa, büyük değişikliklere mi uğramıştır?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcak.

İkinci soruyu sormak üzere, Sayın Kocaoğlu; buyurun efendim.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana arz etmek istediğim bir husus var; anlayamadığım bir teoriyi, bir yorumu izah etmesini bekliyorum.

Şimdi, bu tahkim konusu gündeme geldiğinden bu yana, bu, bir ulusal bağımsızlık meselesi gibi takdim edildi; sanki, ulusal bağımsızlığa aykırıymış gibi eleştirildi. Sanki, tahkim kabul edildiği zaman, Türkiye’nin bağımsızlığı elden gidiyormuş, Türkiye bir sömürge, bir koloni oluyormuş, kapitülasyonlar tekrar geri geliyormuş gibi tanıtıldı. Öte yandan da, bakıyorum Sayın Başkanım, dünyada Çin’den Maçin’e kadar her yerde tahkim uygulanıyor; yani, dünya sessiz sedasız bir gece içinde koloni olmuş, sömürge olmuş, haberimiz olmamış, şimdi sıra bize gelmiş, kendi kendimizi sömürge yapıyormuşuz gibi...

Yine bakıyorum, bizim yatırımcılarımız, Türk işadamları, yabancı ülkelere gittikleri zaman, oraya yatırım yaptıkları zaman tahkimden yararlanıyorlar. Diyelim ki, Amerika’ya giden bir Türk yatırımcısı, orada tahkimden yararlandığı zaman, Türkiye, Amerika’yı sömürge mi yapmış oluyor?! Bir Türk yatırımcısı, Rusya’da tahkimden yararlandığı zaman, Türkiye, Rusya’yı sömürge mi yapmış oluyor?! Eğer böyle değilse, nasıl oluyor da, yabancı yatırımcılar Türkiye’ye gelip, tahkimden yararlandıkları zaman Türkiye sömürge oluyor?!

Bu teorik karmaşayı bir türlü çözemedim. Sayın Bakanım, herhalde, engin deneyimiyle, bana yardımcı olabilir.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Şimdi, soru sorma sırası Sayın Aykut’ta.

Buyurun efendim.

HAKKI OĞUZ AYKUT (Hatay) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma, şu anda görüşülmekte olan tasarıyla ilgili Hatay ve İskenderun’da ne gibi proje yatırımları düşünmekte oldukları konusunda bilgilenmek istiyorum.

Bir de, Konya Ilgın’daki termik santral ne safhadadır, inşaatına ne zaman başlanacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kabil; buyurun efendim.

AHMET KABİL (Rize) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımıza aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, her iki bakanlığınız döneminde, enerji konusundaki çalışmalarınızdan, başarılarınızdan dolayı sizi ve Bakanlık personelinizi kutluyorum.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Birinci soru bu!.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Bu yapılan hadise çok ayıp.

AHMET KABİL (Rize) – Bu çalışmalarınızın bir sonucu olarak, 1997 yılında Gürcistan’da yapılan görüşmelerde, Gürcistan’da bulunan 3 milyar metreküp ihtiyaç fazlası doğalgazın, Doğu Karadeniz Bölgesinde Artvin, Rize ve Trabzon İlleri ile ilçelerinin sanayi tesisleri ihtiyacı ve konut ihtiyacı için verilebileceği görüşmeleri gündeme gelmişti. Daha sonra, 1999 yılında yapılan görüşmelerde ve anlaşmalarda bu illerimize doğalgaz verilmesi mümkün olacak mı ve ne zaman mümkün olacak?

İkinci sorum: 3 milyar metreküp doğalgazla, Doğu Karadeniz Bölgesinin diğer illerine doğalgaz verilemez mi?

Üçüncü sorum: Bu miktar doğalgaz, Doğu Karadenizin bütün illerine gaz verilmesine yeterli değilse, bu miktarı artırmamız mümkün olmaz mı? Bu hususta bir çalışmanız var mıdır?

Sayın Başkan, teşekkürlerimi arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabil.

Sayın Kayayerli.

MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) – Sayın Başkan, aracılığınızla aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ediyorum.

Tahkimi geriye doğru tatbik ettirmekle, tahkim, kamuya ve halkımıza ne kazandıracaktır; bunu açıklarlar mı?

İkinci sorum: Tahkimle ilgili olarak geriye uygulanabilme kapsamına giren şirketleri açıkladınız; ancak, bunların bütçeye getirecekleri malî boyutun ne kadar olduğunu açıklar mısınız?

Üçüncü sorum: Geçici madde 1’de “bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kamu hizmeti ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerine göre başlatılmış olan proje ve işlere de bu Kanun hükümlerinin uygulanabilmesine imkân tanınmıştır” denilmektedir. İhalesi yapılmış olmasına rağmen, sözleşme süreci tamamlanmamış olan, mesela, elektrik dağıtım imtiyaz sözleşmelerinin elektrik satış anlaşmaları ve işletme hakkı devir sözleşmesi ile fon anlaşması tamamlanmamıştır. Bu sözleşmeyi, kanunun geçici 1 inci maddesine göre başlatılmış olan proje ve işlere dahil edebilecek miyiz; dahil etmemiz halinde, kanuna aykırı iş yapmış olmaz mıyız?

Bunun cevaplandırılmasını istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kayayerli.

Değerli milletvekilleri, 15 dakikalık süremizin 8 dakikasını sorularla geçirdik. Sayın Bakan almış olduğu bu sorulara cevap versin; eğer süremiz kalırsa, tekrar soru almaya devam edelim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, zabıtlara geçmesi açısından söylüyorum.

İktidar grubu, Danışma Kurulunda da, soru-cevap süresinin 10 dakikayla sınırlandırılması önerisini getirdi. Ben, bu 10 dakikalık öneriye ilişkin olarak konuşmamda “bir şeyler saklanmak isteniliyor; biz, bunları öğrenmek istiyoruz” demiştim. Aslında, iktidar, Danışma Kurulu önerisiyle, çok açık, çok net, bir şeyleri gizlemek istediğini, soru-cevap bölümünü 10 dakikayla sınırlama isteğini ortaya koymakla, açıkça ifade etmiş oluyordu. Şimdi de gördük ki, bu 15 dakikalık... Sonra, bu öneri, 15 dakika olarak getirildi buraya.

BAŞKAN – Ama, zaten, uygulamada da, bu süreyi, hep, 20 dakika olarak uyguluyoruz.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Evet. O da yeterli değil aslında.

Böylesine önemli bir konuyu, soru-cevap şeklinde, 10 dakikayla sınırlamak doğru değil. Kaldı ki, şimdi, şu anda görüldü ki, 15 dakikalık soru-cevap bölümü, böyle bir hak, iktidar grubunca kötüye kullanılmıştır, açıkça kötüye kullanılmıştır. Bu, bir hakkın suiistimalidir. Kanunun açık hükmü. Bu, katiyetle himaye görmez. Başkanlık Divanının da buna müsamaha göstermemesi gerekirdi.

Şimdi, bir gruba mensup sayın üye, sorusu olacak, evvela, allayıp pullayıp söze başlıyor, Sayın Bakanı takdim ediyor, geçmiş döneme, bugüne ilişkin çalışmalarına teşekkür ediyor, 2 dakikasını böyle alıyor; sonra, bir başka sayın üye, soru soracağım diye söz alıyor, tahkimle ilgili olmayan...

BAŞKAN – Sayın Ercan...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Müsaade edin, zabıtlara geçsin...

BAŞKAN – İçtüzükte, soru sorma hakkı sadece muhalefetindir diye bir hüküm var mı? Acaba ben mi yanlış hatırlıyorum?!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, galiba anlamak istemiyorsunuz...

BAŞKAN – Ben anlıyorum efendim. Siz...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Ben, bir hak kötüye kullanılıyor diyorum.

BAŞKAN – Efendim, soru sorma hakkı ne için kötüye kullanılabilir?

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Elbette ki soracak, o da soracak; ama, şimdi, ne oldu, Sayın Bakan çok önemli açıklamalarda bulundu. Muhalefet grubunun da buna ilişkin soruları olacak ve elbette ki hem kamuoyu hem Genel Kurul bilgilenecek.

BAŞKAN – Efendim, siz de butona basarsanız o hakkı elde edersiniz. Önümde birçok muhalafet partisi milletvekilinin de soru talebi var; ama, sırayla gidiyorum.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Var, elbette ki var; ama...

BAŞKAN – İlk sırada Nazlı Hanım sorusunu sordu.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Efendim, bir kişi soru sordu. Doğru Yol Partisi Grubundan kim sordu?

BAŞKAN – Sorsaydınız efendim. Yani, ne yapabilirim ben; önümdeki ekranda çıkan isimlere söz vermekle mükellefim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Efendim, cihaza girdi. Meseleyi bir demagojiye falan dönüştürmeyelim. Siz, böyle 15 dakikalık soru cevap şekliyle meseleye bir sınırlama getirirseniz ve bu da kötüye kullanılırsa, muhalefet bu hakkını kullanamaz. Onu ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, Sayın Ercan, anlaşıldı efendim.

Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; Sayın Ilıcak, bu sorunun aynısını, dün, komisyonda da sordu. Kendisine çok açık, net izahatlarda bulundum; ama, herhalde, aynı cevapları Genel Kurulun da duymasını istediği için, tekrar bu soruyu sordu diye düşünüyorum.

Bizim buradaki beyanlarımız şudur: 135 projemiz var dedik Tahkim Yasası görüşülürken; 22 milyar dolar dedik. Burada tartışılan husus nedir; özel hukuk sözleşmeleriyle bu sözleşmelerin yenilenmesi imkânının getirilmesi veyahut tahkimin imtiyaz sözleşmelerine derc edilmesi. Bunları sağlamaya yönelik çalışmalarımızda 46 şirket, 46 iş olduğunu söylüyoruz. Bunun 23’ü, yap-işlet-devret projesi. Bunların toplam enerji sektörüne getirecekleri kaynak 4 milyar dolar. Diğer 23 tanesi, işletme hakkı devri, Refahyol Hükümeti döneminde tespit edilen işletme hakkı devir bedellerine göre yapılan... Buradan gelecek kaynak 3 milyar dolar. Konuşmamda da ifade ettim. 57 nci hükümet, biz, bütçemizi yaparken, bu 3 milyar dolar işletme hakkı devir bedelinin geleceğini, Hazineye gireceğini kabul ederek işlem tesis ettik; Meclisten bu şekilde geçip bütçe kanunlaştı.

Bilmiyorum yeterli oldu mu? Daha başka da bir şey söylemem mümkün değil zaten. Olan bu, yapılan bu.

Yine, yeniden düzenleme ve Danıştaya gidilebilme... Konuşmamda da ifade ettim. Eğer imtiyaz sözleşmesine uluslararası tahkim şartını koyacaksak, tabiî ki, idare olarak, şirketle muhatap bir anlaşmaya varacağız ve bu, revizyon talebiyle Danıştaya gidecek, Danıştayın kabul etmesi kaydıyla da imtiyaz sözleşmesine uluslararası tahkimin uygulanma imkânı getirilmiş olacak; ama, eğer, siz, özel hukuk sözleşmeleriyle bu sözleşmeleri yenilemeyi, yani, ileriye dönük bir işlem tesisini tercih ediyorsanız, tabiî ki, bunun Danıştayla yakından uzaktan bir ilgisi olmayacak.

Önergenize gelince: Tabiî ki, bu hususta şu dediğim olayı sağlamaya yönelik bir önerge verilebilir, kabul de edilebilir; ama, gereksiz olur; çünkü, kanunun içinde var bu. Bu önerge yeni bir şey tesis etmez, yeni bir imkân sağlamaz Sayın Ilıcak.

Dağıtımda nihaî kararla ilgili konuya değinildi. Şimdi, tartışmaları birbirinden ayırarak değerlendirmeniz lazım. “Niye medya kuruluşları veyahut gazeteciler bu ihalelere alındı?” Önce gelen soru bu. Biz de diyoruz ki: Efendim, bu ihale şartnamesini hazırlayan Refahyol Hükümeti, bu ihaleye kimin gireceğine, kimin girmeyeceğine karar veren Refahyol Hükümeti, bu değerlendirmeleri yapan Refahyol Hükümeti. Hatta daha ileri ifade ediyoruz. Bazılarını “siz giremezseniz bu ihaleye” deyip ayırmış. Bunu da yapan Refahyol Hükümeti. Sonra bize dönüp diyorsunuz ki: “Niye bu medya kuruluşları ihaleye katıldı? Niye aldınız bunları ihaleye?”

Daha ileri gittiniz, dediniz ki “bu, RTÜK Yasasına aykırıdır.” Gidildi, RTÜK Yasasına aykırılık Danıştayda incelendi, herhangi bir aykırılık tespit edilmedi.

“Rekabet Kuruluna aykırıdır” dediniz. Rekabet Kurulunun vermiş olduğu kararların iki tanesinin zaten sözleşmelerde mündemiç olduğu anlaşıldı. Diğer iki tanesinin de, biraz önce belirttiğim, Elektrik Piyasası Kanunu çıktığında, uygulanabilme şartıyla bu sözleşmeler imzalandı.

Ha, üst kurul... Önce şunu ifade edeyim: Değerlendirme yapan ihale alt kurul komisyonundan, ben, kimseyi değiştirmedim. Yani, Refahyol Hükümetinde belirlenen alt kurulun yaptığı değerlendirmeler üst kurula geldi ve üst kurul, o dönemde zaten kurulu değildi. Benim, yeniden bir üst kurul kurmam, üst kurulda değişiklik yapmam da söz konusu değildi. İhalenin süreci içerisinde teşekkül ettirilir üst kurul ve bu üst kurulu da bu şekilde teşekkül ettirdik.

YAKUP BUDAK (Adana) – Kararı kim verdi, kararı?..

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Yani, nihaî kararı üst kurul mu verdi?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Gayet tabiî; ama, medya kuruluşlarının ihaleye girme kararını ben vermedim Sayın Milletvekilim.

Sayın Kocaoğlu’nun sorusu da, zaten, cevabı içinde bir soru. Açıkça, Türkiye’de bir dönem tartışıldı; ama, artık tartışılmıyor. Yani, uluslararası tahkimin ülkeleri bir başka ülkeye bağımlı hale getirip getirmediği konusunu, artık, Türkiye’de kimse tartışmıyor. Ben, basını gayet yakından takip ediyorum, yapılan tartışma, panel ve sempozyumları izliyorum, bilgilerini alıyorum; artık bunu kimse tartışmıyor. Böyle bir tartışmanın, artık, çağdışılık olduğunu Türkiye kabul etti. Ben, bunu, buradan belirtmek istiyorum.

Geriye kalan sorulara yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Soru-cevap kısmı tamamlanmıştır; diğer sorulara da, Sayın Bakan, yazılı olarak cevap verecek.

Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Pişkinsüt, sataşma dolayısıyla söz talebiniz var. Bütün zabıtları getirttim; Sayın Ilıcak’ın ifadeleri, sizin, o celsede yapmış olduğunuz ifadelerle tıpatıp aynıdır. Dolayısıyla, size vaki bir sataşma olmadığı için söz veremiyorum.

SEMA TUTAR PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın Başkan, sataşma değil; Sayın Ilıcak, konuşması sırasında “Sayın Bakanı sıkıştırdı” ifadesini kullandı. Oradaki amacım, sıkıştırma değil, demokratik olarak tartışmadır.

BAŞKAN – Anladım; teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, saat 20.00’de toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.42

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 50 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

311 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

12. – Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı : 311) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

KAMU HİZMETLERİ İLE İLGİLİ İMTİYAZ ŞARTLAŞMA VE SÖZLEŞMELERİNDE BUNLARDAN DOĞAN UYUŞMAZLIKLARDA TAHKİM YOLUNA GİDİLMESİ

HALİNDE UYULMASI GEREKEN İLKELERE DAİR KANUN TASARISI

Amaç

MADDE 1. – Bu Kanunun amacı, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülmesinin öngörülmesi durumunda taraflarca sözleşme yapılırken uyulması gereken ilke ve esasları belirlemektir.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; tasarının 1 inci maddesi üzerinde Partim ve şahsım adına görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 1 inci maddesinin başlığı “Amaç” tır; ancak, tasarının 1 inci maddesinde belirtilen ve ifade edilen amaç ile gizlenen amacın ne olduğunu, ben, çok çarpıcı bir şekilde ifade etmeye çalışacağım.

Sayın hükümetin uluslararası tahkime yönelik anayasa değişikliğiyle ilgili kanun tasarısının gerekçesinde, yine aynı tasarının görüşüldüğü Anayasa Komisyonunun gerekçesinde, tahkim sözleşmelerinin amacı, yabancı sermaye ile yüksek teknolojinin ülkeye girişini temin etmek olarak ifade edilmişti.

Peki, bu amaç için gerçekleştirilen anayasa değişikliği, yine uyum yasası niteliğindeki Danıştay değişikliği sonrasında getirilen bu tasarının 1 inci maddesiyle amacın bu olduğu ifade edilmekle birlikte, gerçekten böyle mi? Biz, böyle olmadığını ifade ediyoruz; şöyle ki:

Her ne kadar, tasarının gerekçesinde, amacın az önce ifade ettiğim şekilde gerçekleştirilmek olduğu ifade edilmişse de, hükümetin komisyona gönderdiği metinde tanımlanan bir “yabancılık” unsuru var. Bu yabancılık unsurunu komisyonda açık olarak ifade ettik -süre kısıtlaması nedeniyle kısa kesmek zorundayım- 1 Türk Lirası ile 1 hissesi bulunan yabancı bir şirketi, yabancı unsur şekline dönüştürebiliyordu ve bunun her türlü uyuşmazlığını, Türk yargı organlarının denetiminden kaçırarak, yabancı bir ülkede, yabancı bir mevzuata göre teşkil edilen hakem veya hakem kurulu önünde çözülmesini getirmişlerdi. Komisyonda bizim yoğun muhalefetimiz üzerine, bunu lütfettiler; 6224 sayılı Kanun uyarınca, ancak, bir yabancı sermaye şirketi seviyesine düşürdüler; bu da 50 000 dolarla sınırlıdır. Şimdi bu, gerçek anlamda bir yabancılık unsurunu temin eder mi?!

Geçtiğimiz hafta içerisinde, grup başkanvekilimiz, Sayın Başbakana sunduğu bir yazılı soru önergesinde şunu sormuştu: Borsada halen hissesi bulunan ve hisseler üzerinde işlemler yürüten bir şirketin 35 milyon dolar sermayesi ve iki ortağı var; bir ortağının hissesi 2 dolar; şimdi, bu da bir şirket ve yabancı unsuru taşıyor; yani, bir ortağının 17,5 milyonda 1 hissesi var; böyle bir şirket muhal değil, imkânsız değil, mümkün. Biz bunu komisyondaki muhalefetle ancak 50 000 dolara yükseltebildik. 50 000 dolar karşılığında, Türk yargısının, evet, Türk idarî yargısının denetim yetkisi yabancı ülke mevzuatına aktarılmış vaziyettedir.

Amaç, yabancı sermayenin ve yüksek teknolojinin ülkeye girişini temin etmek idi; ancak, biz bunda samimiyet bulunmadığını düşünüyoruz. Çünkü, belirtildiği gibi, 50 000 doların 1 milyon katını ortaya koyan bir şirket düşünün; milyonda 1 hisseye sahip bir yabancı kişinin, ortağı olduğu şirketin bütün uyuşmazlıklarını yabancı ülkenin hakem veya hakem kuruluna götürmesi mümkün. Bu takdirde, amacın, yabancı sermayeyi ülkeye çekmek değil, yerli sermayeyi Türk yargı organlarının denetiminden kaçırmak olduğu çok açıktır. Amaç, yabancı sermayeyi ülkeye çekmek ise, bu konuda gerçek anlamda tasarıda bir düzenleme getirilmemiştir. Bu amaçla verilen önergeler ise komisyonda reddedilmek suretiyle, aslında gizlenen amaç konusunda ciddî şüpheler hâsıl olmuştur. Zaten bu tasarının başına gelenler, zannediyorum, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir tasarının başına gelmemiştir; olağanüstü şeyler yaşandı. Bu kadar acelecilik neyin nesi, bunu anlamak mümkün değil. Muhalefetsiz bir iktidar mı özleniyor, bu mu ortaya konulmak isteniyor! Bunu çok yadırgadığımızı ifade etmem lazım.

Şimdi bu aşamaya gelinirken, üçlü bir aşama geçildi. Anayasada değişiklik öngörülürken, siyasî partiler arasında, bu yabancılık unsuru, kavramı üzerinde ciddî mutabakat sağlanmıştı; ancak, bu mutabakat sabote edilerek, bu husus, âdeta, o uzlaşma yok sayılarak bu tasarıyla getirilmiş vaziyettedir. Bu konuda, ülkenin tanınmış hukukçularının, Anayasa Mahkemesi eski başkanlarının, İstanbul Barosunun, onun dışında değerli pek çok hukukçunun, çok ciddî, çok ağır eleştirileri vardır. Sayın hükümet yetkilileri, gerçekten, objektif olduklarında şüphe bulunmayan pek çok hukukçunun bu konudaki yorumlarını görmezlikten gelerek, salt muhalefeti suçlamak suretiyle kendilerini savunduklarını zannediyorlarsa, aynı düşüncede değiliz.

Ben, bir hususu ifade etmek istiyorum. Her ne kadar, iktidar partilerine mensup sözcüler, burada, bu tasarıyı savunmuş iseler de, aralık ayında görüştüğümüz Danıştay Kanununda değişiklik öngören tasarıda, iktidar partilerinden bir sayın grup başkanvekilinin bu tasarıya ilişkin çok ciddî eleştirileri vardı; denilmişti ki: “Acaba, bu sözleşmelerle üçüncü kişilerin hakları haleldar olduğu takdirde bunu nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz?” Ben, onu bir adım daha ileri götürüyorum; üçüncü kişilerin hakları haleldar olduğu takdirde, siz, bu tasarı uyarınca, konuyu hangi yargı organı önünde çözeceksiniz? Bu sorunun cevabı verilebilmiş değil. Gerek özel kişilerin ve gerekse belediyelerin, bu sözleşmelerin imzalanmasında ciddî derecede haklarının haleldar olacağını, biz, kuvvetle muhtemel görüyoruz. Bu takdirde, bu uzlaşmanın çözüm yeri, bu tasarıda ortaya konulabilmiş değil.

Yine bir başka milletvekili arkadaşımıza “geçen ay aynı şekilde düşünmüyordun; ne değişti, neden böyle düşünüyorsun?” dediğimizde, aynen şu cevabını ifade etmek mecburiyetindeyim huzurlarınızda: “Bize ışık geldi.” Ben, bu bilgileri Yüce Genel Kurulun ıttılaına arz ediyorum.

Tabiî, aslında söylenecek o kadar çok şey var ki, gerçekten hangisinden başlayacağız, biz bunu ifade edemiyoruz. Sayın Bakan konuşmasında, Danıştayca onanmış 46 projeden bahsetmişti; oysa, bu tasarıyla geriye yürürlük sağlandığında, o projelerin dahi, yeniden, sil baştan gözden geçirilerek iki taraflı yeni sözleşme şartları belirlenecek; bir taraf, daha önce bu imtiyazı elde etmiş olan taraf, diğer taraf idare; bu iki taraf oturacak, bu sözleşmeyi yeniden ve sil baştan inceleyebilecek; yani, Danıştayın denetiminden geçen ve geçmeyen -geçenler dahil- yürüyen bütün projeler, evet, yürüyen bütün projeler, aynen bu tasarı uyarınca, tekrar, yeniden gözden geçirilecek; bütün şartları iki taraf belirleyecek; daha önce imtiyazı temin etmiş olan şirket ile idare. Neden bu aradaki bütün boşluklar gözardı edilerek burada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim; lütfen tamamlayın.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Neden bu tarz hususlar gözardı edilerek burada siyaset yapılıyor; bunu anlamak mümkün değil.

Anayasa Mahkemesinin eski bir başkanı -çok kısa geçeceğim Sayın Başkan- aynen şu ifadeleri kullanmakta: “Anayasa değişikliğiyle iç ve dış sermayenin dayatmalarını yaşama geçirip, Türk hukukunun bağımsız yapısını örseleyen, yönetim yargısının elini kolunu bağlayan, Anayasa yargısını dışlayan iktidarın, yasa yoluyla ayrıntıya ilişkin düzenlemelerini hukukun temel ilkelerini çiğneyerek geriye yürütmesi, yeni sakıncalar ve yeni tartışmalar getirecektir.”

Aslında söyleyecek çok şey var; ancak, neden bu hususlar Türk kamuoyunun gözünden kaçırılmak, gizlenmek isteniyor; bunları hâlâ anlayabilmiş değiliz. Aslında anlıyoruz; iktidar partisi sayın milletvekillerinin büyük bir kısmının da konuşmalarında özel olarak ifade ettikleri belli; ancak nedense sesli ifade etmiyorlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Toprak, teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde, gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen’de.

Buyurun Sayın Esen. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) – Değerli Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; dün Adalet Komisyonunda görüştüğümüz, bugün de Yüce Mecliste görüşülmekte olan Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi hakkında, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlamadan önce, sizleri, saygıyla selamlıyorum.

Tasarının adından da anlaşılacağı üzere, kanunlaşma ihtiyacının başlangıcı, kamu hizmetlerinin görülmesidir. İleri teknoloji gerektiren ve bütçe imkânlarını aşan projelerin yerli ve yabancı özel sektör eliyle yapılabilmesi, ülkemizin çağa uygun bir şekilde girişiminin sağlanabilmesi ve yabancı yatırımcıyı teşvik amacıyla, 13.8.1999 tarihinde, sizlerin huzuruyla, Anayasanın 125 inci maddesinin birinci fıkrası değiştirilmiş, özelleştirme ve tahkim, anayasal uygulamalar haline getirilmiştir ve Meclis üyelerinin büyük çoğunluğunun da oyunu almıştır.

Bugün, bu tasarı başlığıyla yapılması gereken, Anayasaya paralel olarak uygulama ilkelerinin tespiti olmalıdır; ancak, tasarıya baktığımız zaman, amaç bu kadar net iken ve tamamen ilkelerin tespiti iken, maalesef, amacı aşan bir konumla karşı karşıyayız.

Tasarının 7 nci maddesiyle, 3996 sayılı Kanunun geçici bir maddesine ekleme yapılıyor ve yeni bir geçici madde getiriliyor. Peki, amaç tahkimdi; o zaman, bu amaç, neden bu tahkim yasasının içerisine sığdırıldı?

Ben, burada, Sayın Bakanın sözlerine karşı, üzüntülerimi de ifade etmek istiyorum. Muhalefet kanadının, tasarıyı incelemediği, okumadığı anlamına gelen birtakım sözler ifade edildi. Bizler, bu tasarıyı çok ciddî okuduk, inceledik ve hukuk literatüründe de koyacak yer bulamadık; çünkü, bu çağda yapılmak istenen bir yasa, eğer amaç neyse aynen ona uygun olmalıdır; eğer bir başka talep varsa, o da ayrıca getirilmeli, burada tartışılmalı ve yasal düzenleme haline getirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, şimdi, neye hizmet edildiğini aslında hemen anlamak mümkündür. Doğru Yol Partisi, liberal geleneği gereği, özelleştirme ve tahkim konusunda olumlu görüşlere sahiptir. Biz, ne sermayenin karşısındayız ne de sermayenin düşmanıyız ve ne de iktidarın ülkemiz adına çalışmalarını engelleme gibi bir niyetimiz var; aksine, bu ülkeye bir çivi çakana saygılarımız var. Bizler, bu kürsüden birçok defa ifade ettiğimiz üzere, hukukun üstünlüğü, bu üstünlüğün güvenirliği, hukukun üstünlüğünün kararlı bir şekilde uygulanması asla vazgeçemeyeceğimiz prensipler olmalıdır diyoruz. Doğru Yol Partisi olarak bu prensipten de taviz vermemiz mümkün değildir. Bugün burada yaptığımız konuşmaların özü de, hukukun üstünlüğüne ilişkin gölgelerdir. Yeni asırda ülkemiz için de en büyük beklentimiz, hukukun üstünlüğü prensibidir.

Mevcut anayasal sistemimize şöyle bir bakalım: Yasama, yürütme, yargı üçgeni üzerine kurulan hukuk sistemimizde özlenen, yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı üzerinde hiç kaygı duymadan, tüm tasarrufların, işlemlerin denetimdışı kalmamasıdır. Buradan gidilen yol da, kamu yararı kalesine çıkar. Hepimizin bir ortak paydası vardır; o da, kamu yararı ilkeleridir.

Değerli milletvekilleri, iktidar olduğumuz dönemlerde yaptığımız ve televizyonlardan da naklen yayınlanan şeffaf özelleştirmeler ve daha önce yapılan anayasa değişikliği sırasında verdiğimiz destek, bu iddiamızın bir kanıtıdır.

Doğru Yol Partisi, özelleştirme uygulamalarını kanunî bir temele oturtmaya çalışırken, sayın hükümet yetkilileri, Doğru Yol Partisinin bu yöndeki çalışmalarının iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruyorlardı; sonra ne oldu; gerçekten anlayamadık; bazen liberal bir tavır, bazen de çok katı bir müdahale! Ben öyle zannediyorum ki, bu sisteme de henüz bir ad bulunamadı.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla ve geçici 1 inci maddeyle yapılmak istenen şey, tahkim uygulamasının geriye dönük olarak sağlanılması değildir, zaten buna da gerek yoktur. Anayasanın 125 inci maddesinde ve İdarî Yargılama Usulü Kanununda yapılan değişikliklerden sonra, daha önce imzalanmış olan sözleşmelerin tarafları, ister hemen ister uyuşmazlık çıktığında tahkime başvurabilirler, tahkim şartını koyabilirler. İşte, söylediğim gibi, Anayasa ve idare hukukunda yapılan bu değişikliklerden sonra tarafların tahkime gitme hakları doğmuştur.

Peki, burada yapılmak istenen şey, daha önce yapılmış sözleşmelerin değiştirilmeye çalışılmasıdır ve Danıştayın incelemelerinin kaldırılmasıdır; bu, bu kadar açıktır.

Peki, tasarı kabul edilirse ne olacaktır; daha önce Danıştay incelemesi sırasında kabul edilmemiş düzenlemeler, yürüyen işlere ilişkin sözleşmelere konulabilecek; böylece, yenilenecek sözleşme hükümleri denetimden çıkarılarak, özel yerli ya da yabancı kişi ya da kuruluşlar lehine kazanımlar oluşturacaktır.

Şimdi soruyorum: Bu tasarıyla yapılan, sadece, önce yapılmış sözleşme hükümlerinin değiştirilmesinden ibaret değil midir? Madde, bu haliyle, hukuk ve rekabetin açık ihlali anlamına gelmiyor mu?

Daha önce yapılan sözleşmeler, kamu hukuku imtiyaz sözleşmeleri olduğu bilinerek ve risk payları proje bedeli üzerine konularak yapılmış sözleşmelerdir. Firmalar, şartları bilerek açıkça teklif vermişlerdir. Birçok firma da, kamu hukuku tarafından düzenlendiği için ihalelere katılmamıştır. Şimdi siz, rekabeti ihlal ederek, hukuku çiğneyerek, yürüyen sözleşmeleri, yani ihale şartlarını değiştirmek istiyorsunuz; ihaleyle yaptığınız bir işi, şartları belirli bir işi, hiçbir kıstas ve kriter aranmadan, başka bir sözleşme haline getirmek istiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Plan ve Bütçe Komisyonunda, görüşülen bu tasarıyla ilgili olarak şöyle bir parantez açılmış: “Halen yap-işlet-devret modeli ve işletme hakkı çerçevesinde toplam 4,2 milyar dolarlık 23 adet projeyle sözleşme imzalandığı; ancak, finansman kaynağı bulunamadığı için yatırımlara başlanamadığı...” Bunlar bir sözleşme değil miydi; bunların kendilerine mahsus bir yaptırımları yok mudur? Eğer isteniyor ise, o sözleşme maddeleri dikkate alınır, o sözleşmeler iptal edilir; eğer açık ifadeyle getirilen tahkimle, gereken unsurlar var ise, burada getirilir, yeniden sözleşme imzalanır. Bu değiştirilmenin anlamı, bir evvelki sözleşme şartlarını da yok etmek değil midir?

Yine, Genel Kurulda görüşülürken çekilmiş olan 3996 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde bir kriter vardı: “Alternatif projelerdeki fiyat, süre ve diğer unsurlar esas alınarak, şirketle yeniden müzakere edilmiş olması şartıyla, Bakanlar Kuruluna verilebilir” deniliyordu; ama, bugün tasarıya baktığımız zaman, ne Bakanlar Kuruluna böyle bir kriter verilmiş ne de başka bir esas getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, sizlere bu tasarının diğer bir yönünü de ifade etmek istiyorum: Önümüzde bulunan tasarının 3 üncü maddesiyle yabancılık unsuru getirilmiştir. Peki, bu yabancılık unsuru nedir? İşte, bu tasarıda amacı aşan diğer bir nokta da, yabancılıkla ilgili kıstaslardır. Yakın tarihe, tahkimin görüşüldüğü günlere ilişkin olarak hafızalarımızı şöyle bir yoklayalım: Hükümetin bize söylediğine göre, tahkim çıkarsa, kaynak sorunumuz tamamen bitecekti, yabancı sermaye yatırım için gelecekti ve bu kaynak da, mutlaka, bir yabancılık unsuru içerecekti; oysa, tasarımıza bakıyoruz ki, kurulan bir şirkette, sadece bir kişinin 50 000 dolar gibi bir katkısıyla, yabancılığı kazandırmış bulunuyoruz ve 50 000 dolarlık yabancılık unsuru, sadece çorbadaki bir tuzdur, o kadar. 50 000 dolarlık yabancı sermaye gelse ne olur sayın milletvekilleri, gelmese ne olur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Esen, lütfen tamamlayın efendim.

SEVGİ ESEN (Devamla) – Sanıyorum, ülkemiz yabancılar için hiçbir zaman bu kadar cennet olmamıştı.

Değerli milletvekilleri, kamu yararı noktasında her zamankinden daha fazla gözleniyoruz, izleniyoruz. Barolar, odalar, sivil toplum kuruluşları bizleri izliyor; düşüncelerini aktarıyorlar ve bizleri uyarıyorlar. Peki, zaten, demokrasiyi, demokrasi yapan da bu değil mi.

Doğru Yol Partisi Grubu olarak tahkime verdiğimiz, özelleştirmeye verdiğimiz desteği, gönlüm isterdi ki, bu tasarıda da verelim; ancak, kavramlar arasına sıkıştırılmak istenen 7 nci ve geçici 1 inci maddelerini anlamakta güçlük çekiyoruz ve diyoruz ki, amaç aşılmıştır. 3996 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasını içeren değişikliğin, Genel Kurulda komisyon tarafından çekilmesinden bir ay sonra yeni bir elbiseyle tekrar gündeme getirilmesini ve gerekçelerini inandırıcı bulmuyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Esen...

SEVGİ ESEN (Devamla) – 1 dakika daha efendim; çok az kaldı, müsaade ederseniz...

BAŞKAN – Buyurun efendim, peki.

SEVGİ ESEN (Devamla) – Komisyon çalışmaları sırasında her türlü çabamıza rağmen, bu kanundan istifade edecek firmaları öğrenmek kısmet olmadı. Tasarıda hiçbir açık kriter bulunmaması, bizleri kamu yararı noktasında endişeye sevk etmektedir. Yasaların netliği, genelliği, uygulanabilirliği, farklı çözümler üretmemesi, yeni asrın ve dönemimizin öçüsü olmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Esen.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1 inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, tasarının 1 inci maddesi “Amaç” başlığını taşıyor. Bilindiği gibi, 13.8.1999 tarihli ve 4446 sayılı Kanunla Anayasamızın 125 inci maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle, kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıklarda milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilmesi hükmü getirilmiştir.

1 inci madde, söz konusu anayasa değişikliğine paralel olarak, kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde tahkim yoluna gidilmesi halinde, sözleşmede uyulması gereken ilke ve esasları, milletlerarası tahkime ilişkin ilkeleri belirlemek amacını gütmektedir.

Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Açıkgöz.

Şahsı adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu’nun.

Buyurun efendim.

A.EMRE KOCAOĞLU (İstanbul)– Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; kamuoyunda tahkim yasası diye bilinen yasanın 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu madde, amaç maddesidir. Orada gayet açıklıkla belirtildiği gibi, kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülmesinin öngörülmesi durumunda, taraflarca sözleşme yapılırken uyulması gereken ilke ve esasları belirlemektedir; yani, faydalı bir yasanın faydalı bir maddesidir.

Bu itibarla, yasanın bütünü gibi, bunun da hayırlı olacağını ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Karapaşaoğlu, buyurun.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, delaletinizle şu soruları sormak istiyorum:

Efendim, enerjiyle ilgili özelleştirmede karşımıza çıkması muhtemel iki önemli sorun var diye düşünüyorum. Bunların birincisi, özelleştirmelerde işletme hakkı devir bedeli olarak Enerji Fonuna ödenecek meblağın KDV karşısındaki durumu ne olacak, KDV’si ne olacak? Bu meblağların amortismanla ilgili konumu ne olacak? Bu birinci sorum.

İkinci sorum da şöyle: Öyle anlaşılıyor ki, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, herhalde bir düzenleyici kurul oluşturacak. Bu düzenleyici kurul, enerji sektöründe rekabeti teşvik mi edecek -kamunun menfaatı açısından- yoksa, rekabetin engellenmesi istikametinde bir tavır mı takınacak?

Bunları öğrenmek istiyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Sayın İyimaya; buyurun efendim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla, birinci sualimi Bakana, ikinci sualimi Komisyon Başkanına tevcih ediyorum, cevaplandırmalarını diliyorum.

Sayın Bakan, ısrarla, mevcut tasarı hükümlerinden hiçbirisinin geriye yürümediğini ifade buyurdu. Anavatan Partisi sözcüsü arkadaşımız ise, bu tasarının kimi hükümlerinin geriye yürüdüğünü, yürümesi gerektiğini ifade etti. Acaba, iktidar ile bir iktidar partisi arasında görüş ayrılığı var mıdır şeklinde bir sonuca varabilir miyiz?

Komisyon Başkanımıza da, bu tasarının 7 nci maddesi ve geçici 1 inci maddesi, yürürlüğünden önce tamamlanmış, akdedilmiş sözleşmelere uygulanmayı, tatbiki öngörmesi karşısında, bir hukukçu Komisyon Başkanı olarak, bu tasarının geriye yürüdüğü değerlendirmesini nasıl karşılıyorlar?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Sayın Toprak, buyurun efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakana iki sorumu yöneltiyorum.

Sayın Bakan, gerek komisyon toplantısında ve gerekse Genel Kurulda yaptığı konuşmalarda, bu tasarı uyarınca, yeniden sözleşmeye oturulduğunda en ufak bir Hazine zararının söz konusu olmayacağını ifade etmişlerdi. Biz de, bunun, yasal teminat altına alınması konusunda bir önerge verdik; ancak, önergemiz reddedilmişti; dolayısıyla bu, bir yasal teminata henüz kavuşabilmiş değil. Acaba, Sayın Bakan, yeniden sözleşme için masaya oturulduğunda ve Hazine zarara uğratıldığında veya belediyeler zarara uğratıldığında, buna engel olmak için ne gibi düzenlemeler yapmayı düşünüyor? Benim, bir önerim olacak; fazladan elde edilecek olan ve maddî değeri olan bütün bu iyileştirmelerin Hazineye irat kaydı konusunda bir düzenleme yapmayı düşünüyorlar mı?

İkinci sorum, Sayın Bakan, Danıştaydan geçirilmiş 46 proje olduğunu ifade etmektedir; ancak, biz biliyoruz ki, henüz bu konuda Danıştayda derdest olan davalar da mevcuttur. Acaba, bu tasarı yasalaştığında, sakat düzenlemeler içerdiği için Danıştay engeline takılmış olan derdest davaların da düşmesi sonucunu doğuracak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Fırat, buyurun efendim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum:

Sayın Bakan, gerek Adalet Komisyonundaki konuşmalarında gerekse geneli hakkındaki cevaplandırmalarında, çıkacak yasadan 46 firmanın istifade edeceğini ve bunları da ismen komisyon üyelerine dağıttığını beyan ettiler; doğrudur, 46 firmayı biliyoruz. Acaba, bu 46 sayısı, bu yasa çıktıktan sonra hiçbir şekilde değişmeyecek midir veya firma isimlerinde herhangi bir değişme tehlikesi var mıdır, onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru sorma işlemi bitti.

Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Amortisman devlete yazılıyor, kesiliyor, KDV’yle ilgili konuda da Maliyeyle halen görüşmelerimiz devam ediyor; yani, miktarı, yatırılacağı yer konusunda Maliyeyle görüşmelerimiz devam ediyor Sayın Karapaşaoğlu.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Amortismanın uygulama şekli ve vadesi ne olacak?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Şu anda raci usuller neyse, TEAŞ’ın bütün işlemlerde uyguladığı usuller neyse, o usullere göre davranılacak.

Düzenleyici Kurulun kurulmasındaki esas amacımız, enerji piyasasında rekabeti sağlamak. Düzenleyici Kurulun görevi, serbest üreticilerin, serbest tüketicilerin ve üretim taleplerinin, tüketim taleplerinin toplanacağı bir kurul; yani, enerji piyasasını düzenleyici bir kurul. Burada ana hedef, zaten, enerji piyasasının rekabete açılması. Düzenleyici Kurulun aslî görevi bu olacak Sayın Karapaşaoğlu.

Sayın İyimaya’nın belirttiği görüş ayrılığı var mı, yok mu konusuna kısaca değinmek istiyorum: Şimdi, bu tasarının getirdiği iki husus var. Biri, halihazırda Danıştaydan geçip, imzalanmış bulunan imtiyaz sözleşmelerine tahkimin uygulanma imkânı getirilmesi. Bunu nasıl getireceğiz, onu Genel Kurula arz ettik. Karşı taraf talep edecek, Bakanlar Kurulu kabul edecek, revizyon kararıyla Danıştaya götüreceğiz, Danıştay kabul ederse yürürlüğe girecek.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Mecburîlik var mı Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır, burada, değerlendirmelere bakarsanız; yani, bir imtiyaz sözleşmesinde mecburiliğin değişim için olması mümkün değil. Böyle bir şey olur mu?!. Olamaz zaten mecburilik; yani, o zaman, bu bir şeyi getirmez Sayın İyimaya, burada bir fikrî oluşumun olması lazım. Firma müracat edecek, idare kabul ederse olacak. Ben, konuşmamda bilhassa belirttim ne firmanın tek başına Danıştaya müracaatıyla gerçekleşebilir ne idarenin başvurusuyla gerçekleşebilir. Burada bir konsensüsün, bir fikrî birliğin oluşması lazım ki, revizyon yapsınlar işte.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Yani, Danıştaya gitmekte mecbur değilsiniz. Eski anayasaya göre var, şu anda mecbur değilsiniz; yani, revizyonu götüremeyebilirsiniz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Siz, yanlış anlıyorsunuz.

Şimdi, burada, benim anladığım, söylenmek istenen şu: Efendim, siz, şirketleri mecbur mu edeceksiniz...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değil, değil...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Siz, şirketleri mecbur mu edeceksiniz uluslararası tahkimi istemeye!.. Hayır, yok öyle bir mecburiyet.

Bunu mu söylüyorsunuz?..

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Revizyonu Danıştaya götürmeye mevcut Anayasaya göre mecbur değilsiniz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Mecburuz.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Hayır, değilsiniz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Mecburuz efendim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Hayır, değilsiniz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır efendim, olur mu öyle şey!.. Eğer, siz, mevcut bir imtiyaz sözleşmesinde...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - O zaman, Anayasaya göre...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Olur mu efendim!.. Siz, mevcut bir imtiyaz sözleşmesinde bir değişiklik yapacaksanız, tabiî ki, o irade sahibine gitmek zorundasınız.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Komisyon Başkanına soruldu efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır efendim, bu bana sorulan soru Sayın Toprak. Komisyon Başkanı şimdi cevabını verecek.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Teknik bir konu olduğu için...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır, efendim, hayır. Siz, yanlış anlamışsınız.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Anayasanın 155 inci maddesi çok açık. Size seçenek veriyor; diler gidersin, diler gitmezsiniz. Yeni değişiklik öyle değil.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Efendim, biz, tasarıyı düzenlerken getirdiğimiz amaca, genel amaca uygun bir tavır içindeyiz.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Yorumlamaya açık.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yani, ben bunun aksini söylesem, mecbur değilsiniz diye başlayacaksınız. Biz, böyle bir tercih içerisinde değiliz. Biz, doğru olan neyse onu yapmaya çalışıyoruz Sayın İyimaya.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Yasaya göre yapmak lazım o zaman.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Tabiî...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Anayasa değişikliğini yanlış yapmışız o zaman!..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Sayın İyimaya, kanunun yayımı tarihinden itibaren şirketin idareye başvurması, idarenin de bunu uygun görmesi üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilmesi halinde yeniden sözleşme yapılacaktır. Bu da geriye yürütme anlamını taşımamaktadır diye düşünüyorum.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Toprak’ın, derdest davaların düşmesiyle ilgili bir sorusu vardı; Komisyonda da sorulduğu için tekrar söylüyorum. Danıştayda görülmekte olan bir davanın nasıl düşeceği yine, Danıştay Kanununda net bir şekilde belirlenmiştir. Biz burada Danıştay Kanununa bir ek madde getirmiyoruz, Danıştay Kanunuyla ilgili bir hüküm serdetmiyoruz, böyle bir amacımız da yok; aman, Danıştaydaki bu dava düşsün veya düşmesin diye bir çalışma içinde değiliz. Hiçbir davanın düşmesini sağlayacak bir uygulama olması şu tasarıda mümkün değil, Sayın Toprak.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Bu tasarıda zaten dava yok efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Peki, dava düştüğü takdirde bu sözlerinizi hatırlatsak ne dersiniz Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hatırlatamayacaksınız ki...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Göreceğiz Sayın Bakan.

BAŞKAN – Efendim, lütfen karşılıklı konuşmayalım, sorularınızı sordunuz, Sayın Bakan cevap veriyor.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yani, burası böyle köy kahvesi gibi, göreceğiz, görmeyeceğiz diye meydan okumalarla olmaz ki, bu işler. Ben cevap verme çabası içindeyim, size de beğendirmek zorunda değilim yani.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan, siz devam edin efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Şimdi, 46 projeyle ilgili konuya değinmek istiyorum. Kanun tasarısına dikkatle bakarsanız orada diyor ki “idarenin Bakanlar Kuruluna götüreceği...” Komisyonda söyledim, burada da arz ediyorum, bizim Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı olarak, idare olarak, Bakanlar Kuruluna götüreceğimiz projeler bunlardır. Yani, böylesine açık, net bir tavır içindeyim. Şu anda tamamı Danıştaydan geçmiş, sözleşmeleri imzalanmış bu projelerin kaynağının sağlanmasına yönelik bir çaba içindeyiz, Sayın Dengir.

Sayın Başkan, benim arz edeceğim hususlar bunlardan ibaret.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru ve cevap işlemi de tamamlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2. – Bu Kanunda geçen;

a) Tahkim yolu: Tarafların doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlığı aralarındaki anlaşmaya göre, Devlet yargısı dışında hakem denilen özel şahıs ya da şahısların kararına götürdükleri, usulü taraflarca belirlenebilecek özel bir yargılama faaliyetini,

b) Milletlerarası tahkim anlaşması: Yabancılık unsuru taşıyan kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların tamamının veya bir kısmının milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi için yapılan anlaşmayı,

c) Yabancılık unsuru: Sözleşmeye taraf kurulu veya kurulacak şirket ortaklarından en az birinin 18.1.1954 tarihli ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu hükümlerine göre yabancı kaynaklı olması veya sözleşmenin uygulanabilmesi için yurt dışı kaynaklı sermaye veya kredi veya teminat sözleşmelerinin akdedilmesinin gerekli olması hallerinden birini,

d) Sözleşme: Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerini,

ifade eder.

BAŞKAN – 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 311 sıra sayılı Kamu Hizmetleriyle İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, getirilmiş olan bu kanun tasarısı, esas itibariyle, biraz sonra görüşeceğimiz 7 nci madde ve geçici 1 inci maddenin kanunlaşması amacına yöneliktir.

Zira, hiçbir hükümet yetkilisi, hiçbir hukukçu hukuk sistemimizde müstakilen böyle bir kanuna ihtiyaç duyulup duyulmadığı konusunda somut bir cevap verememişlerdir. Esasında, yürürlükteki mevcut mevzuatımızda bu hususlara, bu ihtiyaçlara cevap verebilecek yeteri kadar da kanun maddesi var; ama, iki defa denenip, Meclis Genel Kurulundan bir türlü geçirilemeyen şu meşhur tahkimin geriye yürümesi maddesi, bugünkü görüştüğümüz tasarının, müstakil bir kanun tasarısı olarak huzurunuza gelmesine neden olmuştur.

Sayın Bakanım, deminki konuşmaları sırasında ve Adalet Komisyonundaki konuşmaları sırasında, tasvip etmemiz mümkün olmayan bazı suçlamalarda bulundu. Şöyle ki: Özellikle, iktidar partilerine mensup Milliyetçi Hareket Partili ve Demokratik Sol Partili arkadaşların, bu kanun tasarısını, içlerine sindiremediğini, her iki defasında da muhalefetle beraber hareket ederek, reddine vesile olduklarını çok iyi bildiği için, onların biraz da içini okşamak, onlara hoş görünmek adına, bu kanun, geriye yürüdüğü takdirde, iktidar büyük bir başarı elde edecektir, bu elde edilecek başarıdan dolayı muhalefet de bunu kıskanır, doğaldır; muhalefet, iktidarın hedeflediği bütçe hedeflerini ve diğer ekonomik hedeflerin gerçekleşmesini istemiyor, bu da doğaldır; ama, biz, iktidar olarak bunu geçirirsek, bu başarı sizin de olur, bizim de olur mealine gelecek ve tabiri caizse onların gururunu okşayacak sözler etti.

Değerli arkadaşlar, ben, buna katılmıyorum. Muhalefet partilerine mensup hiçbir arkadaşın, Sayın Enerji Bakanımızın sürekli huzura getirdiği, ülkenin elektrik enerjisinden yoksun kalıp, karanlıkta kalmasına gönlü razı olmaz; hiçbir muhalefet milletvekilinin, bu memleketin ekonomik zorluklar içerisinde yaşamasına da gönlü razı olmaz. Böyle bir şeyi düşünmek, bana göre, vatana ihanetle eşdeğerdedir. Nitekim, Sayın Bakanın eleştirmiş olduğu muhalefet partileri, ağustosun 13’ünde, Meclis Genel Kurulunda, tahkimle ilgili anayasa değişikliğini tamamına yakın bir çoğunlukla kabul etti. O zaman bize söylenen gerekçeler, bu memlekette, bütçemizin büyük çoğunluğu faizlere gidiyor; bizler, artık yatırım yapamayacak duruma geldik; şu yabancı güçlü sermayeyi ülkemize çekelim, milyarlarca dolar yatırım ülkemize gelsin, yüksek teknoloji ülkemize gelsin; bu şekilde, bizim yapamadığımız yatırımlar memlekette gerçekleştirilmiş olsun düşüncesiyle, muhalefet partileri de bu anayasa değişikliğine taraftar olmuştur. Ama, şu an önümüze getirilen tasarının, Meclis iradesiyle hiçbir alakası yok, Anayasayı değiştiren Meclisin iradesiyle hiçbir alakası yok.

Bizler, muhalefet olarak bu tasarıya karşı çıkıyoruz da Sayın Bakanım, bakın, İstanbul Barosu, bu tasarı için “geriye dönük talan” başlığı kullanılmasının çok uygun olacağını ifade ediyor. Soruyorum size: İstanbul Barosunun da siyasî bir kaygısı mı var bu iktidarın başarısız olmasında; İstanbul Barosunun ne gibi bir menfaatı olabilir? Bana, bunu açıklar mısınız.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının, öncelikle, iki açıdan Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorum.

Birincisi; görüşmekte olduğumuz 2 nci maddenin (c) fıkrası, yabancılık unsurunu tanımlamaktadır ve bu yabancılık unsuru o kadar geniş bir şekilde tanımlanmaktadır ki, şu an yürürlükte olan ve ağustos ayında yapmış olduğumuz Anayasa değişikliğine dahi aykırıdır. Bu nedenle de, tasarı yasalaştığı takdirde kuvvetle muhtemeldir ki, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilecektir.

Anayasaya aykırılık hususunda ikinci nokta ise, 7 inci maddede ve geçici 1 inci maddede geriye dönük olarak tahkimin uygulanması meselesidir. Zira, 1982 Anayasasının değiştirilmeyen 47 ve 125 inci maddeleri henüz yürürlükte iken, Türkiye’de bazı imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri yapılmış idi ve bunlar, o günkü mevzuat çerçevesinde Danıştay gibi yargı denetiminden geçmiş, o günkü mevzuat çerçevesinde ne gerekiyorsa o şekilde işlemlere tabi tutulmuşlardı; ama şu anda biz ne yapıyoruz; o gün yürürlükte bulunan Anayasa maddelerini, fiilen bu kanun tasarısında, getirdiğimiz maddelerle yürürlükten kaldırmaya teşebbüs ediyoruz. Bu şekliyle de, geriye döndürerek, Anayasayı ihlal etmiş oluyoruz. Ayrıca, kanunların geriye yürümezlik ilkesini de ihlal etmiş oluyoruz.

Sadece bununla kalmıyoruz, ne yapıyoruz; getirmiş olduğunuz bu tasarı, mevzuat silsilesi çerçevesinde gidecek olursak, bir de İçtüzüğe aykırılık içeriyor. Çünkü, Meclis tatile girmeden önce Genel Kuruldaki arkadaşlarımın da bildiği gibi, Adalet Komisyonunda Danıştay Kanununa -ki bu da bir uyum yasası mahiyetinde idi- bir önergeyle bir madde eklenmek istendi ve bu önergeyle yine bu tahkimin geriye yürümesi istendi, Anayasa Komisyonunun değerli üyelerinin sağduyularıyla bu önerge reddedildi. Reddedildikten sonra ne oldu; bizim, Adalet Komisyonunda önergeyi reddettiğimiz gün -aynı gün- bir bakıyoruz Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu sefer yine uyum yasaları çerçevesinde getirilen Yap-İşlet-Devret Kanununa yine bir madde eklenmek suretiyle, başka bir tasarıyı Meclisten geçirip, tahkimi geriye yürütmeye gayret etti sayın hükümetimiz. Ne oldu daha sonra; Meclis Genel Kurulu, bu sefer sağduyulu davrandı ve böyle bir maddenin Meclis Genel Kurulunda kabul edilmeyeceğini gören hükümet, tasarıyı çekti ve tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda tekrar görüşülüp reddedildi.

Bu reddedilmeden sonra, sizlerin de bildiği gibi, İçtüzük hükümleri çerçevesinde, reddedilmiş bir kanun tasarısının bir yıl içerisinde Genel Kurula yeniden getirilmesi mümkün değilken, maalesef, bu tasarı vesilesiyle, İçtüzük de ihlal edilmek suretiyle, üçüncü defa Meclis Genel Kuruluna getirildi ve hepinizin bildiği gibi, Meclis tatildeyken, üç sayın genel başkanın kendi aralarında yaptıkları anlaşma çerçevesinde...

AYDIN TÜMEN (Ankara)– Yalnız burada reddedilirse ancak bir yıl getirilemez, komisyonda değil.

YAHYA AKMAN (Devamla) – Dün, Adalet Komisyonundaki üye arkadaşların haleti ruhiyesini ve içinde bulundukları durumu, bütün milletvekillerinin ve bütün vatandaşlarımın görmesini çok arzu ederdim, içlerine sindiremeye sindiremeye, nasıl, bu 7 nci madde ile geçici 1 inci maddenin geçirildiğine şahit olduk ve şu anda da Meclis Genel Kuruluna getirildi.

Değerli milletvekilleri, süre kısıtlı olduğu için, maalesef, 2 nci maddenin yabancılık unsuruyla ilgili anlatacağım bazı konular vardı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, mikrofonunuzu açıyorum. Süreniz bitti, lütfen tamamlayın.

YAHYA AKMAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, yabancılık unsuru olarak 2 nci maddenin (c) fıkrasında getirilmiş olan düzenleme, esasında, yabancılık unsuru taşımayan her firmanın da, uluslararası tahkimden istifade etmesi sonucunu getiriyor. Zira, yabancılık unsuru, sözleşmeye taraf kurulu ve kurulacak şirket ortaklarından en az birinin Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu hükümlerine göre yabancı kaynaklı olması şartını getiriyor; sadece bir ortağın o şartı taşıması isteniyor; ama, bu ortağın, bu kanun hükümlerinden istifade edecek şirketin kaçta kaçı oranında ortağı olması gerektiği yönünde bir hüküm yok. Burada, arkadaşlarımız 50 000 dolardan bahsettiler; evet, Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu çerçevesinde çıkarılmış olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 2 nci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı, geçen yıl içerisinde Anayasada yaptığımız değişikliğe uyum tasarısıdır. Biz, Anayasa değişikliğiyle ne yapmıştık; 125 inci maddede tahkimi getirmiştik. Tahkim, hukukumuzda mevcut olan bir müesseseydi. Biz, Anayasada yaptığımız değişiklikle, idarî sözleşmelerde tahkime gidilemediği için bu yolu açmış bulunduk. Yoksa, özel hukuk hükümlerinde tahkim, hukukumuzda mevcuttu ve tahkimle yapılan sözleşmelerin tenfizi de adlî yargıda işlev görmekteydi.

Anayasada yapılacak böyle bir değişikliği, biz parti olarak destekleyeceğimizi bu kürsülerden ifade ettik; çünkü, bunu, bu Parlamento gündemine getiren ilk parti Doğru Yol Partisi idi. 1994 yılında anayasa değişikliğini getirdik; sayısal gücümüz olmadığı için geçiremedik. Yap-İşlet-Devret -yani, BOT- Kanununu biz getirdik ve bunu aşabilmek için de o kanunun içerisinde -Danıştaydan görüş alarak koymuştuk- imtiyaz teşkil etmeyecek şekilde sözleşmeler yapma hükmünü getirmiştik. Maalesef, Anayasa Mahkemesi, o hükmü de Anayasaya aykırı görmüştü ve onu da aşamamıştık. Bu hükümet bunu getirdiğinde, biz sevindik, teşekkür ettik ve destekledik. Peki, anayasa değişikliğini destekledik de Anayasaya uyum yasası olarak gelen bu kanun tasarısını niye desteklemiyoruz; işte, saygıdeğer milletvekilleri, esas izah etmemiz gereken nokta burası.

Uluslararası tahkime gidilebilmesi için Anayasaya yeni bir mefhum getirdik; yabancılık unsuru... Şimdi, getirilen bu yasa tasarısıyla yabancılık unsuru çok sathi tutulmuş. Bizim, getirdiğimiz anayasa değişikliğindeki amacımız neydi; yabancı sermayeyi teşvik etmek, Türkiye’ye yabancı sermayeyi celbetmek, yüksek teknolojiyi getirmek. Öyleyse, yabancılık unsurunu çok yüksek seviyede tutmamız lazım. Bugün, Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununa göre -ki, onu ilave ettiler buraya- 50 000 dolarla kurulacak bir şirkete bir yabancı ortak olabiliyor ve yabancılık unsurunu kazanmış olabiliyor. 1 milyar dolarlık sermayeyle kurulan bir şirkette yüzde 5 hisseyle yabancılık unsuru doğuyor. Bu, Anayasanın ruhuna aykırıdır. Anayasa değişikliğini yaparken, onu cezbedecek noktaya getirmemiz lazımdı. Haydi, yüzde 51 demeyelim; ama, en azından yüzde 30, yüzde 40, yüzde 45 seviyesinde bir yabancı ortağın olması şartını getirmemiz lazım. İşte, bizim karşı çıktığımız noktaların birincisi budur.

İkinci bir noktaya geliyorum. Biz, bir yargı yolunu açtık; yani, hakemlik müessesesi denilen bir müesseseyi açıyoruz. Yabancı sermayenin, Türk hukuk sisteminin, yargı sisteminin hızlı çalışmadığı varsayımıyla Türkiye’ye sermaye getiremeyeceğini düşündük ve uluslararası tahkimi açtık. Bu, bir yargılama usulüdür.

Şimdi, biz 7 nci maddede ne getiriyoruz; tamamen sözleşmelerin yeniden revize edilmesini getiriyoruz. Bir an için, şu anda, BOT sistemiyle veya başka bir sistemle yapılan sözleşmelerin değiştirilebileceğini düşünelim. Neyi değiştireceğiz; bir, tahkime gitme yolunu değiştireceğiz. Sözleşmelerde yazılır; burada yargı mercii -ki, imtiyaz sözleşmeleri olduğu için, yapıldığında- Ankara mahkemeleridir, İstanbul mahkemeleridir. Şimdi tahkimi getirdiğimiz için o madde değişir, eğer geriye gidecekse o maddeyi değiştiririz, uluslararası tahkime gideceğim... Nedir uluslararası tahkim de; ya dersin ki, Fransız ICC’ye gideceğim veya New York ICCID Anlaşmasına gideceğim veya Londra’daki ticaret şirketine gideceğim. Bunun dışında sözleşmede ne değiştirilir arkadaşlar? Bize anayasa değişikliği bu hakkı veriyor mu?

Sözleşme yapılmış; BOT ile ben gelip bir termik santral veya hidroelektrik santral kuracağım. Benim yabancı ortağım da var. Ben anlaşmayı yapmışım. O dönemde tahkim olmadığı için tahkime gidemiyordum, yerli yargının yerini belirtmiştim. Şimdi bu hak verildiği için, çok geriye götürürsek, deriz ki, ben, uluslarası veya ulusal tahkime gideceğim, hâkim şudur diyeceğim. Ben, yirmi yıl müddetle bunu işleteceksem, ne bileyim elektriği 4 sentle satacaksam, bu, anlaşmanın tali şartlarıdır. Bizim Anayasada yaptığımız değişiklikler, bu anlaşmayı bu hale getirmeye yeterli midir?

Sayın Bakanın izahatından şöyle anladım: Efendim, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, ben, ona tahkim şartını veriyorsam, onun da şartlarında bazı hafifletmeler yapması lazım; yani, lehte bir düzenleme yapacağım diyor. Eğer öyle bir şey yapıyorsa, ki, ben, kanun metninden bunu anlayamıyorum -kırküç senelik hukukçuyum, tatbikattan geldim, yıllarca hâkimlik, savcılık yaptım, Yargıtay üyeliği yaptım- şu metin benim elime geldiği takdirde bir hâkim olarak –içimizde hâkimlik yapmış arkadaşlar da vardır– bunun, yeniden anlaşma yapma anlamına geldiği anlaşılıyor; yalnız lehte değil; ama, Sayın Bakanın dediği gibiyse, lütfetsinler, tatbikatta ihtilaf çıkmasın, şöyle bir cümle ilave edelim: “Yapılacak yeni düzenlemelerle, hazineye hiçbir ek yük getirilemez.” Mademki aleyhte bir şey yapmayacağız, lehte yapacağız biz bunu; o zaman, hazineye ek bir yük getirmeyeceğini, hazinenin lehinde olan değişiklikleri yapabileceğini de buraya bir cümle halinde koyalım.

Sonra, Sayın Bakan “bunlar, zamanında Danıştaydan geçtiği için, ben bunları yine Danıştaya götüreceğim” dedi. Anayasanın değişiklik metni bu hakkı vermiyor, takdiri tamamen Bakanlığa bırakıyor; isterse Danıştaya gider, isterse gitmez. Sayın Bakan hüsnüniyetli “ben götüreceğim” diyor; ama, başkasının götürüp götürmeyeceğini garanti edemiyoruz. Onun için de, müsaade ederlerse, bir hüküm daha ilave edelim altına ki, bu tereddüt kalksın ortadan: “Bu değişiklikler, Danıştayın tetkikinden geçirilir.” Ki, bu hüküm, amir bir hüküm olacak. Anayasanın değişikliğine göre Anayasaya aykırıdır; ama, devletin lehine olduğu için, kimse onun aleyhine de gitmeyecektir. Buradaki bütün üyelerin tereddütleri de ortadan kalkar. Madem lehte bir şey yapıyoruz, bu kadarcık bir cümleyi de ilave edelim. Önemli olan, memleketin menfaatına bir hizmeti yapabilmektir.

Bu, BOT sistemiyle ilgili kanunda bizzat çalışmış ve şu kanunu kaleme almış arkadaşınızım; ne sıkıntılar çektiğimizi biliyorum. Maalesef, enerji sektörümüzün bu darboğaza gelmesine sebep, zamanında bu düzenlemelerin yapılamamış olmasıdır. Muhalefetin ve iktidarın birleşerek bu değişikliği yapmış olmasından dolayı, bu Meclisi kutluyorum; ama, lütfedin, bu tereddütleri ortadan kaldıralım. Ben, muhalefetin ayrı, iktidarın ayrı düşündüğüne de inanmıyorum. Bundan bir siyasî prim de yapılamaz. Bu prim yapılacaksa, bu Yüce Meclise ait olacaktır. Gelin, şu cümleleri ilave edelim buraya ve hiçbir tereddütümüz kalmasın arkadaşlar. Bunda bir konsensüs sağlayabileceğimize inanıyorum. Bir önergeyle iki cümle ilave ederiz, hem bunu Danıştaya götürürüz hem de hazineye ek bir yük getiremez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tuncer, lütfen tamamlayın.

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) – Aksi takdirde, şu metinle yarın öbür gün firmanın biri çıkıp “dünya finans çevrelerinde faiz oranları yükselmiştir; ben getiremiyorum, taahhüdümü yerine getiremem; Libor artı 5 ile ben getirecektim; bugün, artık, Libor artı 15’e çıkmıştır; bunu kabul ederseniz geleceğim” derse, biz, bunu kabul mü edeceğiz?!

Kanun, inşallah, düzeltilerek çıkar ve düzeltilmiş haliyle memlekete hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum.(DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2 nci madde hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tahkim yolu, milletlerarası tahkim anlaşması, yabancılık unsuru, sözleşme gibi ibareler 2 nci maddede yer almıştır. Bu tanımlar yapılırken, yasa koyucu, yasanın anlaşılır olmasını ve tahkim yoluna giderken yapılan hukukî tasarrufta nerelerde ve nasıl kullanılacağına dair, açık açık, net olarak koymuştur.

Tahkim yolu, tarafların doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlığı, aralarındaki anlaşmaya göre, devlet yargısı dışında hakem denilen özel şahıs ya da şahısların kararına götürdükleri, usulü taraflarca belirlenebilecek özel bir yargılama faaliyetini tanımlar.

Milletlerarası tahkim ise, yabancılık unsuru taşıyan kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların tamamının veya bir kısmının milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi için yapılan anlaşmayı tarif etmektedir.

Kısaca, her ne kadar yabancılık unsurunda bir belirsizlikten söz ediyor muhalefet; ama, iddia edildiği gibi, 1 lira koyarak yerli firmayla yabancılık unsuru kazanılır sözüne biz katılmıyoruz. Zira, hiçbir yabancı sermaye 1 lirayla gelip burada veya 1 liraya benzer sermayeyle burada iş yapmaya koyulmaz.

O açıdan, burada, yabancılık unsurunda, bizce herhangi bir sakınca yok; çünkü, yabancı sermayenin Türkiye’de alacağı işlerin, Türkiye’deki yerli firmayla muvazaa yapacağı gibi bir anlam çıkıyor. Biz, bu anlayışa katılmıyoruz. Dolayısıyla, tasarının bu metni yerindedir ve ülkemize, halkımıza hayırlı olması dileğiyle, saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Açıkgöz.

Şahsı adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu’nun; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; kamuoyunda “Tahkim Yasası” diye bilinen yasayı görüşürken 2 nci madde üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuza geldim; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2 nci maddede en çok dikkati çeken nokta, (c) fıkrasındaki yabancılık unsuru konseptidir. Komisyonda, çok şayanı takdir bir değişiklikle, pratik bir şekilde sıkıntıları giderecek biçimde bir yeni yorum kaynağı getirilmiştir. Bu da, yarım asra yakındır ülkemizde uygulanmakta olan, artık olgunlaşmış olan, durmuş, oturmuş, içtihatları oluşmuş bir yasa ve mevzuat olan yabancı sermayeyi teşvik mevzuatına atıf yapılmıştır. Bu şekilde, yabancı sermayenin ne olduğu, ne olmadığı konusunda ortaya çıkabilecek tartışmalar, en azından asgarîye indirilmiştir. Bu haliyle bu madde, şayanı kabul bir maddedir.

Bu duygularla, hepinize saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Soru işlemine başlıyoruz.

Birinci soru Sayın Toprak’ın.

Buyurun efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakana sorularımı yöneltiyorum.

Birinci sorum şudur: Milyonda 1 hisse sahibi bir yabancı özel kişi, acaba yabancı unsur kavramını taşımaya yeterli midir bu tasarı uyarınca?

Diğer sorum; yine daha önce bu tasarı görüşülürken ifade ettiğimiz belirlenmemiş birtakım hususlar vardı. Bunlardan bir tanesi de, yabancı unsur sayılan kişinin özel kişi mi, tüzelkişi mi, ne olup ne olmadığı ortaya konulmamış idi. Bu muğlaklık, her şekilde suiistimale açık bir muğlaklıktır. Şöyle ki, çifte vatandaş olan bir yabancı unsuru, bir özel kişiyi düşünün, örneğin hem Alman vatandaşı hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Bu takdirde, acaba, aynı zamanda da Türk vatandaşı olan bu Alman vatandaşının Türkiye’deki bir şirkette bir hissesi bulunması halinde, bu, yabancı unsur kavramına girecek midir?

Diğer bir sorum şudur ve en çarpıcı olanı da budur: Örneğin, bir aile şirketi, baba Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, adı Ahmet olan çocuğu Alman vatandaşı. Bu Alman vatandaşının bir hissesi söz konusu olduğu takdirde, biz, bunu, yabancı unsur taşıyan bir şirket olarak addedebilecek miyiz? Şayet, tamamı, yüzde yüzü Türk unsurlardan oluşan bu şirketi, yabancı unsur addederek, Türk idarî yargısının, diğer bir tabirle, anayasal bir yüksek yargı organı olan Danıştayın yargı denetiminden kaçırmak anlamına gelmiyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

Sayın Pişkinsüt, buyurun efendim.

SEMA TUTAR PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza şu sorumu yöneltmek istiyorum. Geçen seferki müzakeremizde, Sayın Bakanımıza, yine aracılığınızla 12 tane sorum olmuştu ve 20.12.1999 tarihi ile 17.12.1999 tarihlerinde sorulan bu soruların cevabını alamadığım için, 4.1.2000 tarihinde, sayı numarası 8 olmak üzere, Sayın Bakanımıza, Bakanlığa yazılı müracaatta bulundum; hâlâ daha sorularımın cevabı gelmedi. Sayın Bakanımız geçen seferki müzakerelerimizde “istediğiniz soruyu sorabilirsiniz” dedikleri için, bu konuyla ilgili olarak, geriye dönük tahkimin uygulanacağı projelerin -ki, geçen sefer böyle konuşmuştuk, biraz önce kendilerinin izahı biraz daha farklıydı- imtiyaz sözleşme tarifelerini alabilir miyiz diyorum. Bu projelerin ihaleye çıkarıldığını gösteren belgeleri öğrenebilir miyiz? Bu projeler kaç tanedir? Toplam kapasite ne kadardır? Bunların kaç yılda işletmeye alınması öngörülmektedir?

Sayın Bakanımız çok iyi takdir ederler ki, önemli olan, enerjide, kimin, hangi riskle, hangi rekabeti, hangi koşullarda alacağı ve hangi maliyette üreteceği olduğuna göre, devletin bu resmin içinde veya dışında olduğunu nasıl anlayacağız? Biz, bu ihalelerin açık, rekabetçi bir ortamda yapılıp yapılmadığını ve regülasyon sistemini ne zaman öğrenebileceğiz? Sayın Bakanımız “regülasyonu getireceğiz” dediler. Otuz sene veya yirmi sene sonra garantilerle verildiğinde regülasyon, neyi regüle edecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pişkinsüt.

Sayın Karapaşaoğlu, buyurun efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, delaletinizle, iki soru sormak istiyorum.

İstihbaratımıza göre, millî iletim şirketi kuruluyor Bakanlık bünyesinde. Ayrıca, merkezî alıcı ve merkezî satıcı şirketi kuruluyor ve enerji fonunun da bütçeden alınarak, bütçe dışı tutulması planlanıyor. Bunlar doğru mudur?

Ayrıca, merkezî alıcı ve merkezî satıcı şirket; yani, elektriği üretici şirketten satın alıp dağıtım şirketlerine satan bir şirket hüviyeti gündeme getirilirse, rekabetin önüne geçilmiş olmayacak mıdır?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Sayın Seven, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: 1990 ile 1998 arası 6 milyar dolar civarında, özelleştirmeden bir tutar elde edilmiştir. Acaba bu tahkim yasasından daha önce de önemli yasal öneriler getirilmiş olsaydı veyahut bu kanun çözümlenmiş olsaydı, özelleştirmenin durumu bugün ne olacaktı? Türkiye’de bugün bütçe açıkları olabilecek miydi? Bu konuda bilgi arz edilmesini istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Şimdi, tabiî, özellikle yabancı sermayeyle ilgili bir iki hususu belirtmek istiyorum. Yabancı sermaye mevzuatında yer alan sermaye şartı, en az getirilebilecek olan yabancı sermayeyi düzenlemektedir. Bu kanun kapsamında bulunan büyük altyapı projelerinin tabiatı gereği yabancı yatırımcılar, ciddî meblağlara ulaşan yabancı sermaye ve yüksek teknoloji getirmektedirler; aksi bir durum, şirketin sözleşme çerçevesinde üstlendiği yükümlülükleri yerine getirememesi ve rekabet edememesi sonucunu doğuracaktır. Ayrıca, ülkemizin imzalamış olduğu 57 adet yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmaları, yabancı yatırımcılara herhangi bir asgarî sermaye şartı getirmeksizin uluslararası tahkim hakkını vermektedir; dolayısıyla, bu kanun tasarısıyla düzenlenmiş olan hükümler bu anlaşmaların teyididir. Aksi bir uygulama, Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirememesi sonucunu doğuracaktır.

Bütün dünyada, aralarında Rusya Federasyonu ve Küba gibi ülkelerin de bulunduğu, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmalarıyla, hemen hemen tüm ülkeler, asgarî bir sermaye şartı getirmeksizin, yabancı sermayedara uluslararası tahkim hakkını vermektedir. Görüldüğü gibi, burada getirilen şart, şu andaki mevzuatımızın içerdiği bir şarttır ve bu şartın konulması veyahut daha üst mertebelere taşınması, Türkiye’ye gelecek olan yabancı sermayenin önünde önemli bir engel teşkil edecektir ve Türkiye’nin yapmış olduğu anlaşmalara da aykırıdır.

Şimdi, Sayın Toprak, tabiî, devamlı, Türk hukukundan kaçırmaktan bahsediyor; eğer biz, bu yasayla birlikte, yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfiziyle ilgili hükümleri de devletler hususî hukukundan kaldırmış olsaydık kendisi haklı olurdu. Şu anda, yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi, tamamen, Türk mahkemelerine aittir. Yine, ayrıca, Türk mahkemeleri bu kararlarını kamu düzeni açısından değerlendirmek imkânına sahiptir ve bu değerlendirmeyi yaparken de, herhangi bir gerekçe dahi göstermeden bu hakem kararlarını tanımamak ve tenfiz etmemek imkânına sahiptir.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Tanımama hakkına sahip mi?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Gayet tabiî. Yani, bunun aksini iddia edebilir misiniz? Bu yasadan doğan en doğal hakkıdır. Bütün yabancı hakem kararları, Türk mahkemelerinin tanıma ve tenfizine tabidir ve bunun uygulanabilmesi için bu tanıma ve tenfiz kararının verilmiş olması lazımdır; yani, siz, Türk mahkemelerini noter mi zannediyorsunuz? Gelen her tanıma ve tenfiz kararını kabul edecek; öyle mi zannediyorsunuz? Lütfen... Yargıya güvenmeniz lazım.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Yargı, kanuna göre karar verir.

BAŞKAN – Müdahale etmeyin efendim. Sayın Bakan, cevap veriyor sorulara. Lütfen...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Pişkinsüt’ün daha önce ilettiği sorulara ve yine, son oturumda da ilettiği sorulara, Meclis kanalıyla cevap verildi. Sanırım, bir gecikme oldu, kendisine ulaşamadı. Bugün sorduğu sorulara da, yine, aynı yolla, aynı yöntemle yazılı cevap vermeyi tercih edeceğim.

Sayın Karapaşaoğlu’nun sorusuna gelince; doğrudur, şu anda, Dünya Bankasının bize önerdiği sistem, elektrik piyasasının düzenlenmesinde bize önerdiği sistem, TEAŞ’ın üretim ve iletim olmak üzere ikiye ayrılması noktasındadır. Bununla ilgili kararname çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Neticede, tabiî ki, biraz önce arz ettiğim şekilde, düzenliyici kurulun kurulması ve sonuçta, Türkiye’de elektrik iletimini gerçekleştiren kuruluş olarak TEAŞ’ın kalması ve bu iletim nedeniyle de bir ücret alınması; elektriği üreten firmaların, iletmek istedikleri yerleri, mesafeleri, Elektrik Piyasası Kurumuna müracaat ederek belirlemeleri ve burada, belli bir fiyat karşılığında, bu enerjinin, elektriğin taşınması planlanmaktadır. Ümit ediyoruz, arzu ediyoruz ki, inşallah, bütün bunları sırasıyla Yüce Meclisin huzuruna getireceğiz ve neticede, Türkiye’deki enerji piyasasının, bu manada, tam anlamıyla serbest rekabete açılmış bir piyasa olmasını sağlayacağız.

Tabiî, Sayın Seven’in sorusuna da kısaca cevap vermek istiyorum. Düşünebiliyor musunuz ki, şu anda, bu yasanın, Anayasanın değişmesi, müteakiben bunların gerçekleşmesi ve yine enerji sektöründeki bu özelleştirmelerin yapılabilmesi, geriye dönüp baktığınızda, işte, 54 üncü hükümetle başlayıp 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetlerle devam eden, üç seneyi aşkın bir süreyi almıştır. Tabiî, bu, Türkiye’de yasal zeminin olmamasından kaynaklanan bir husus; ama, tabiî ki, bu yasalarımızı çıkardıkça, bu imkân, sektöre mutlaka sağlanacaktır. Daha önce çıkarılsaydı, biz teşekkür ederdik; belki, bugün, böyle sırtında, her an kesilebilecek elektrik yükü olmayan bir bakan olarak görev yapardık; ama, tabiî, tahkimin çıkması, sadece elektrik piyasasının önünü açmakla, özelleştirmenin önünü açmakla kalmadı. Mesela, geçtiğimiz günlerde, gurur içinde imzaladığımız, Bakü-Ceyhan boru hattı imzasının sağlanabilmesinde, Türkiye’de uluslararası tahkim imkânının olması birinci derecede önemli rol oynadı. Yani, bu anayasa değişikliği, bu uyum yasaları, hiç tartışmasız, bütün sektörün önünü açmıştır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, 2 nci madde üzerinde dört adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutup, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin (c) bendinde yer alan “18.1.1954 tarihli ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu hükümlerine göre yabancı kaynaklı olması” ibaresinin “yabancı sermayeyi teşvik mevzuatı hükümlerine göre yabancı menşeli olması” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Emrehan Halıcı İsmail Köse Beyhan Aslan

Konya Erzurum Denizli

Murat Başesgioğlu İbrahim Yaşar Dedelek

Kastamonu Eskişehir

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

311 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (c) bendinde “yurt dışı kaynaklı” ibaresinden önce “yatırım veya proje tutarının yüzde 25’inden az olmamak üzere” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Suat Pamukçu Mahfuz Güler Ali Güner

Bayburt Bingöl Iğdır

Alaattin Sever Aydın Eyüp Fatsa Yakup Budak

Batman Ordu Adana

Latif Öztek İsmail Alptekin

Elazığ Bolu

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci madde (c) bendindeki “veya teminat” ibaresinin metinden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.

Bülent Arınç Ramazan Toprak Ayşe Nazlı Ilıcak

Manisa Aksaray İstanbul

Rıza Ulucak Mehmet Çiçek Azmi Ateş

Ankara Yozgat İstanbul

Akif Gülle Mustafa Geçer Ahmet Derin

Amasya Hatay Kütahya

Latif Öztek

Elazığ

BAŞKAN – Son olarak okutacağım önerge, aynı zamanda en aykırı önergedir. Bu önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (a) bendinin “Tahkim yolu: Tarafların doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlığı aralarındaki anlaşmaya göre, hakem veya hakem kuruluna götürdükleri, usulü taraflarca belirlenebilecek özel bir yargılama faaliyetini” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Emrehan Halıcı Ömer İzgi Faruk Bal

Konya Konya Konya

Beyhan Aslan A. Turan Bilge

Denizli Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Çoğunluğumuz yoktur, takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Hizmetleriyle İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin (c) bendinde yer alan “18.1.1954 tarihli ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu hükümlerine göre yabancı kaynaklı olması” ibaresinin “yabancı sermayeyi teşvik mevzuatı hükümlerine göre yabancı menşeli olması” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Emrehan Halıcı

(Konya)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

311 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (c) bendinde “yurtdışı kaynaklı” ibaresinden önce “yatırım veya proje tutarının yüzde 25’inden az olmamak üzere” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Suat Pamukçu

(Bayburt)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Efendim, biraz önce arz ettiğimiz gerekçelerle katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge konusunda önerge sahibi olarak konuşacak mısınız efendim?

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Evet.

BAŞKAN – Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Zannediyorum, şu anda, Parlamento tarihinde çok enteresan bir durumdayız. Daha bundan bir ay önce reddedilen bir kanunu, değişik kılıflar altında yeniden Parlamento gündemine getirmek, herhalde, bu hükümete yakışan bir durum olsa gerek. Bu neyin nesi, ben anlamış değilim. Geçen kanun görüşülürken sorduğumuz bir soruya -kulakları çınlasın, Sayın Gaydalı burada mı bilmiyorum- o zaman Sayın Bakanın yerine Sayın Gaydalı cevap vermişlerdi. Ben kendilerine şöyle bir soru yöneltmiştim: Siz bu tasarıyı geri çekmekle bir hinlik düşünüyorsunuz; ama, bunun ne olduğunu anlamadım. Kendileri “biz, bu tasarıyı getiriyoruz hinlik oluyor, geri çekiyoruz hinlik oluyor; hinlik sizin kafanızda” diye cevap vermişlerdi. Şimdi, öyle anlaşılıyor ki, gece yatmamışsınız, gündüz yatmamışsınız, bu hinliği düşünmüşsünüz ve sonunda böyle bir kılıfla Meclisin huzuruna getirmişsiniz. Bravo doğrusu, tebrik ederiz. (FP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Pamukçu, bin yıl geçti, bin yıl!

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakan, burada tasarının tümü üzerindeki görüşmeler sonunda konuşurlarken “rekabet ortamı hazırlanacak” diyor enerji dağıtım tesislerinde. Niye hazırlamadan önce bu enerji dağıtım tesislerini özelleştiriyorsunuz? Ne zaman rekabete hazırlayacaksınız? Bu şirketler köşeyi döndükten, on köşe, yirmi köşe döndükten sonra mı yapacaksınız? Tarih verin bakalım ne zaman yapacaksınız?!

Efendim, muhalefet bütçe uygulamasını sekteye uğratmak arzusundaymış.

Sayın Bakan, bir teklifte bulunuyorum, geçici maddeyi çıkarın, bu kanunu birlikte çıkaralım, var mısınız? (FP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – 7’yi de çıkarsınlar, 7’yi.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – Şimdi, tabiî, komisyonda da enteresan şeyler oluyor... Birileri, içine sindiremiyor; sindiremeye, sindiremeye bu kanuna evet diyor; zaten, hazımsızlık, Sayın Başbakandan başlıyor...

SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) – Terbiyeli ol!..

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – Kendi ifadeleri... Af kanunu çıkıyor içine sindiremiyor, bilmem ne çıkıyor içine sindiremiyor; bu hazımsızlıktan ne zaman kurtulacaksınız? Siz, zaten, hükümet oldunuz olalı, şu Meclisin gündemine, halkın dertlerine uygun, halkın dertlerini çözecek bir kanun getirdiniz mi; bir tane gösterebilir misiniz?

Bakınız, daha bugün, bir vatandaştan, bir faks aldım, taşımalı eğitim için minibüs kiralamışsınız, üç aydır parasını vermemişsiniz. Adam gitmiş, benzinciden litre bazında mazot almış; üç aydır parasını ödemiyorsunuz...

BAŞKAN – Sayın Pamukçu, müsaade eder misiniz.

Size, önergenizi açıklamak üzere 5 dakikalık süre verdim; lütfen, önergenizle ilgili konuşur musunuz efendim.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – Sayın Başkan, ben, burada, kurtla güvercinin aşkını anlatmıyorum herhalde. Verdiğimiz önergeyle ilgili konuşuyorum; biraz sabırlı olursanız, nereye getireceğimi göreceksiniz. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun devam edin, görelim!

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – Biraz önce, burada, Yüce Heyetiniz tarafından bir önerge kabul edildi “efendim, yabancı sermaye kanununun yerine, yabancı sermaye mevzuatı gelsin” deniliyor. Niye; çünkü, yabancı sermaye kanununda, getirilen yabancı sermayenin, yabancı sermaye olabilmesi için Devlet Planlama Teşkilatının görüşünün alınması lazım; biliyoruz ki, Devlet Planlamayla, değerli Bakanlığımızın arasında bir sürtüşme var; maşallah, buna da bir kılıf buldunuz.

Bu kanunla yabancı sermaye getirilecek, evet, doğrudur; ancak, daha önceki sözleşmelere geri götürmek suretiyle, uygulamak suretiyle haksız rekabete yol açıyorsunuz. Efendim “Danıştaya götüreceğim” diyor. Biz, daha önce burada, Danıştayın sadece görüş bildireceğine dair kanunu kabul etmedik mi... Ne mana ifade ediyor Danıştaya götürmeniz? Sadece görüş bildirecek. Kaldı ki, kaç sente verdiğiniz, kaç sente bağladığınız, Danıştayı ilgilendiren bir husus değil. Neyi kimden saklıyorsunuz?

Şimdi, verdiğimiz önergeyle istediğimiz şudur: Yabancı sermaye unsuru -biraz önceki arkadaşlar da söylediler- 50 bin dolarla olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Pamukçu, süreniz tamamlandı efendim. Teşekkür ederim. Önergeyi de anlattınız. Genel Kurulda aydınlandı önerge konusunda. Çok teşekkür ederim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Şu ana kadar böyle bir uygulama yoktu Sayın Başkan; sözünü bitirsin.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – Yabancı sermayenin bir tanımı girsin diye bu önergeyi verdik. Takdirlerinize arz ediyor saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerge sahibinin, üzerinde açıklama da yapmış olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci madde (c) bendindeki “veya teminat” ibaresinin metinden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz. 20.1.2000

Bülent Arınç

(Manisa)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim önergeye?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri hepinize saygılar sunuyorum.

Tasarının 2 nci maddesinin (c) bendinde “veya teminat” ibaresi neyi ifade etmektedir? Burada metni kısaca okuyuvereyim: “...veya kredi veya teminat sigorta sözleşmelerinin akdedilmesinin gerekli olması hallerinden birini” denilmektedir. Nedir bu? Düşünün bir teminat mektubu alacaksınız. Nereden; dışarıdan. Ama, henüz teminatı almıyorsunuz. Ya; sadece teminat mektubunun sözleşmesini imzalıyorsunuz. Yani, henüz, size verilmiş sıcak bir para, sermaye söz konusu bile değil. Bu, henüz olmayan hayalî bir sermayeyle “ben yabancılık unsurunu taşıyorum, geldim, buyurun sözleşmeyi akdedelim” anlamındadır. Çok ciddî; hiç olmayan hayalî bir yabancı unsurla bu sözleşmenin akdedilmesi mümkündür “veya teminat” ibaresi sayesinde. En azından, bu ibareyi çıkarabilirsek, bunun, çok daha ciddî, çok daha hukuka uygun ve Yüce Meclisin onuruna yaraşır bir metin olacağını düşünüyoruz.

Tabiî, bu yabancılık unsuru üzerine çok şey ifade edildi. Hükümetin teklif olarak getirdiği metinde, 1 liraya; evet, 1 liraya Türk yargısının yetkisi devredilmiş idi. Bizim ısrarlarımız üzerine -şu anki komisyon metninde de mevcut bulunan kavram- 1 liralık sermaye kavramı 50 000 dolara yükseltilmiş idi. Biraz önce kabul edilen önergeyle, buradaki yabancı unsur olarak nitelenecek sermaye miktarı 1 liraya indirilmiştir. Bunun bir diğer anlamda, anayasal bir kurum olan Danıştayın ve yüce Türk idarî yargı yetkisinin, Türk Milleti adına hüküm veren mahkemelerden alınarak, yabancı bir ülkeye, yabancı bir hukuka göre teşkil edilmiş hakem veya hakem kuruluna devri bu suretle temin edilmiştir.

1 lira karşılığında, Türk yargısının yetkisini yabancı hukuka devreden arkadaşlarımıza huzurlarınızda teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

Değerli milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi, biraz önce kabul edilen iki önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıkların milletlerarası tahkim yoluyla çözümü

MADDE 3 – Yabancılık unsuru taşıyan sözleşmelerde bunlardan doğan uyuşmazlıkların:

a) Türkiye’de toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre karar verecek hakem veya hakem kurulunda,

b) Yabancı bir ülkede toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre verecek hakem veya hakem kurulunda,

c) Kendi tahkim usulü bulunan milletlerarası tahkim kuruluşunda,

çözülmesi kabul edilebilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Mir Dengir Fırat; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; milletvekili olarak seçildiğim günden bugüne kadar birçok kez huzurlarınızda bulunma şerefine nail oldum. Her karşınıza çıkışımda, hukukî yeterliliğim çerçevesi içerisinde, hukuk biliminin çerçevesi dahilinde sizlere önerilerimi aktarmaya çalıştım. Bu kez, Partim, Grubum adına söz aldığım bu 311 sayılı Yasayı inceledim, hukukî herhangi bir gerekçe bulabilme imkânına sahip olamadım. Bu bakımdan, konuşmamda ekonomik ve hukukî gerekliliğinin dışında bazı konulara değinirsem, beni mazur göreceğinizi ve bunun müsebbibinin de ben olmadığıma karar vermenizi rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konu Adalet Komisyonuna geldiği sırada, Adalet Komisyonunda bulunan iktidar mensubu bir arkadaşımız şöyle söyledi: “Bu yasa önce pilav olarak karşımıza geldi, yemedik. Sonra köfte olarak geldi, onu da yemedik. Herhalde, bu kez de, bu bayatlamış, kokmuş pilavı ve köfteyi, çok acemi bir aşçı, bize kokmuş bir çorba olarak sunuyor.” Ümit ediyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iki kere karşısına gelmiş ve iki kez -bir kere Adalet Komisyonunda, bir kez de Genel Kurulda- hükümetin tasarıyı çekme durumuna getirilmiş olduğu şartlarda, bu kez, bu kokmuş çorbayı yemeyecektir.

Biz, uluslararası tahkimin Türkiye için bir gereklilik olduğunun bilinci ve anlayışı içerisinde, muhalefet partisi olarak, anayasa değişikliğinde iktidar partilerine iki şartla destek verdik; çünkü, anayasa değişikliğinin, Türkiye hudutları haricindeki bir hukuk bürosuna hazırlatıldığını, bir özel şirket tarafından hazırlandığını biliyorduk. Ancak, iki tane şartın gerekli olduğunu biliyorduk ve bunlardan birisi yabancılık unsuruydu. İkincisi de, hiç olmazsa, Danıştayın görüş bildirmesi konusunun bu değişiklikte yer alması. Bu şartla kabul ettik. Bu, bir centilmenlik anlaşmasıydı; bu, iktidar partilerini teşkil eden üç siyasî partinin siyasî sözlerine itibar ettiğimizin bir neticesiydi. Ancak, şu tasarıyla, daha evvel yapmış olduğumuz centilmenlik anlaşmasını ortadan kaldırıyorsunuz.

Dünyanın hiçbir yerinde, yasal olarak, bir kelimenin anlamı, bu tasarıdaki gibi “yabancı unsuru” şeklinde tarif edilmemiştir; çünkü, bu bellidir; bunun şartlarının ne olduğu Yargıtay kararlarıyla, Danıştay kararlarıyla belirtilmiştir; ama, orada belirtilmiş olan hukukî anlamı, burada yok edilmiştir.

Bu, aslında, bir hukuk yasası değildir; bu, bir diyet yasasıdır, bir yerlere diyet ödenmek istenilmektedir. (FP sıralarından alkışlar) Ama, ben, sizleri tenzih ediyorum; belki, birkısım kişi veya gruplar, bu diyetlerini ödemek istiyorlar; belki, Koalisyonun gereği, hükümetin bozulmaması için de sizler iştirak etmek durumunda kalıyorsunuz.

Bu tasarının hukukî bir gerekliliği yoktur, bu tasarıdaki 1 inci maddeden 6 ncı maddeye kadar olan düzenlemenin gereği yoktur; hukuken bir gereği yoktur, hukuken bir boşluk doldurmamaktadır. Burada geçirilmek istenilen, 7 nci madde ile geçici 1 inci maddedir; öbürleri bir kamuflajdır, öbürleri bir kandırmacadır.

Peki, hukukçu olan olan arkadaşlarımın hukuk mantıklarına, hukuk mantalitelerine sesleniyorum: Böylesine, bir boşluğu doldurmayacak olan 6 maddenin görüşmesini neden yapıyoruz? Birilerinin, kalkıp, açıkça, daha evvel Adalet Komisyonuna getirilen Danıştay Yasasındaki değişikliğin 3 üncü maddesinin Adalet Komisyonunda neden reddedildiğinin hesabını vermesi lazım; o gün, orada ret oyu kullanmış olan siyasî parti temsilcilerinin, neden o gün ret oy kullandıklarının, burada topluma izah edilmesi lazım.

Aynı gün, bu reddedildiği için “yap-işlet-devret” adı altında getirilmiş olan ve aslında Adalet Komisyonundan geçmesi gereken bir tasarıyı, Plan ve Bütçe Komisyonuna götürerek, aynı maddeyi monte ettirdiler. Burada Sayın Adalet Bakanından sordum; dedim ki: “ümit ediyorum ki, Adalet Komisyonunda reddedilmiş olan bu maddeyi, diğer bir yasa tasarısıyla karşımıza çıkarmayacaksınız.” Sayın Adalet Bakanı buraya çıktı “Hayır, çıkarmayacağız” dedi ve aslında, Adalet Komisyonundan geçmiş olan bu yasa tasarısının görüşmelerinde, hem komisyonda hem Genel Kurulda, bakanlık olarak, Adalet Bakanını görmek isterdim. İnanıyorum ki, Adalet Bakanı izah edemeyeceği, hukuk mantalitesine sığdıramayacağı için, bir hukuk profesörü olarak burada yer almak istememiştir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel sayın bakana bir sual sordum; çünkü, daha evvel de geneli hakkındaki konuşması sırasında burada, bu yasadan 46 tane firmanın istifade edeceğini beyan ettiler, soruma da aynen bu şekilde cevap verdiler. Sayın bakan bir şeyi unutuyor; bu firmaların ismini sayın bakanımız bize daha evvel vermemişti. Adalet Komisyonunda, Danıştay Yasasındaki değişiklik sırasında, o malum madde, reddedilen madde nedeniyle, Adalet Komisyonu üyeleri tarafından, Adalet Bakanına tevcih edilen soru üzerine, bizlere doğrudan bu 46 tane şirketin ismi verilmişti. Ancak, Sayın Enerji Bakanımızın unuttuğu bir nokta var. Orada bir tarih belirlenmişti, 1.01.1998 tarihine kadar olan bir geriye gidiş mevzu bahis idi. Ancak, dikkat ederseniz -biraz sonra 7 nci ve geçici 1 inci maddede göreceksiniz ki- bu sınırlamalar kaldırılmıştır. Dolayısıyla arkası açık olan bir geriye dönüştür. Dolayısıyla 46 tane firma değil, belki 146 tane firma çıkacaktır. Bundan eminim ve onun için de, özellikle sayın bakana bunun tescil ettirilmesini istedim. Eğer halen 46’da ısrar ediyorlarsa, o zaman söz verilmiş 46 tane firma vardır. Hukuktan, şu yasadan istifade edecek 46 firma yoktur o zaman; çünkü, 46’nın haricinde başka firmalar da vardır.

Değerli arkadaşlarım, çok küçükken -hepimiz hatırlarız- beş parmağımızla beşi saydırabilmek için bir tekerleme vardı, derlerdi ki: “Bir, yakaladı; iki, kesti; üç, pişirdi; dört, yedi; beş ‘hani bana, hani bana’ dedi.” (FP sıralarından alkışlar) Herhalde birileri, bu 46’nın dışındaki birileri “hani bana, hani bana” yahut “hani bize, hani bize” dediler ve dolayısıyla, 1.1.1998 tarihi de ortadan kalkmış oldu; hayırlı uğurlu olsun!

Grup temsilcisi bir arkadaşım, bu 46 firmanın kimler olduğunu hiç bilmediğini söyledi. Doğrusu ben yakıştıramadım; çünkü, basında sayfa sayfa... İstiyorlarsa, kendilerine, biraz sonra...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – İsimleri var.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Ortaklarının kimler olduğunu da basın yazmıştı. Bilmiyorum, belki hatırlarsınız, o firmalardan bir kısmının sahiplerini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Fırat, tamamlayın efendim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Firmalardan bir kısmını söyleyeyim size, ortaklarının gerçek isimlerini söyleyeyim: Doğan Holding... Hatırladınız mı, bilmiyorum! Ceylanlar... Belki yabancı gelebilir size! Uzanlar... Hiç mi hatırlamadınız?!

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Müracaatları Refah Partisi döneminde yapılan firmalar bunlar.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Dinç Bilginler... Belki onu da bilmiyorsunuzdur! O zaman, lütfen, hafızanızı tazelemenizi rica ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Bir dahaki maddede, size, Türkiye’nin en büyük barosu olan İstanbul Barosunun basın bültenini okuyacağım. Orada hukukî olarak cevaplandırmış. Bunun da Meclis zabıtlarına geçmesinde fayda addediyorum ve inanıyorum ki, birilerinin diyetini ödemek mecburiyetinde değilsiniz.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fırat.

Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 311 sıra sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 3 üncü maddeyle, yabancılık unsuru taşıyan kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde tahkim yoluna gidilebilmesinde uyuşmazlıkların çözüm yerleri belirlenmiştir.

3 üncü maddenin ilk fıkrasında “yabancılık unsuru taşıyan sözleşmelerde” denilmek suretiyle, yabancılık unsurunu, bir önceki 2 nci maddenin (c) bendinde tarif etmiştir.

Daha sonra devam eden bentlerde ise, bu yabancılık unsuru taşıyan sözleşmelerde hakem heyetinin toplanacağı üç ayrı yer belirlenmiştir:

(a) bendinde “Türkiye’de toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre karar verecek hakem veya hakem kurulunda”

(b) bendinde “yabancı bir ülkede toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre karar verecek hakem veya hakem kurulunda”

(c) bendinde ise “kendi tahkim usulü bulunan milletlerarası tahkim kuruluşunda” denilmek suretiyle, üç şekilde toplanmasını, söz konusu madde tarif etmiştir.

Değerli milletvekilleri, uluslararası hakemliğin tahkim işleyiş biçimleri hangi hallerde olmaktadır? Bu, biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, üç yerde, üç hususu düzenleme şekliyle olmaktadır. Bunlardan birisi, şirketten şirkete işleyen hakemlik; yani, tahkim mekanizması. İlk uluslararası hakemlik müesseseleri, şirketler arasındaki ihtilafın, süre uzamasının ve tarafların kâr kayıplarının önlenmesi için oluşturulmuştur. Genellikle, uluslararası iş yapan şirketler arasındaki sözleşmelerde, ihtilafların çözümü için hakemlik müessesesi kabul edilmektedir.

İkincisi ise, devletten devlete işleyen hakemlik, yani tahkim mekanizması. Devletlerarası ikili bölgesel veya küresel anlaşmalar kapsamında ortaya çıkan ticarî uyuşmazlıkların çözümlenme şeklidir; ancak, bu anlaşmalar, devletler tarafından imzalandığı halde, özel sektörü etkiler ve imzacı devletin haklarına dolaylı bir şekilde zarar verebilir. Devletten devlete işleyen hakemlik müessesine en iyi örnek 31.5.1999 tarihinde hakem komisyonunun Türkiye aleyhine almış olduğu karardır. Bu karara neden olan olay ise, Türkiye’nin, Avrupa Gümrük Birliği Anlaşmasından doğan meşru haklarını kullanarak gümrük birliği dışı ülkelerden tekstil ürünü ithalatına miktar kısıtlamasını uygulamasıdır.

Diğer bir şekli ise, şirketten devlete işleyen hakemlik; yani, tahkim mekanizmasıdır. Bu hakemlik müessesesi ilk geniş uygulama imkânını ABD, Kanada ve Meksika arasında 1994 yılında imzalanan NAFTA’yla (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) buldu.

Değerli milletvekillerim, ülkemizde, bu tahkim yasasının çıkmasını bekleyen kimlerdir? En mühimlerinden -arkadaşlarımızın da müphem olarak kısmen açıklayıcı mahiyetteki konuşmalarından anlaşıldığı üzere- isimlendirmek suretiyle, bahsetmek istiyorum:

1- 1999 yılı başında imzalanan Ankara, Adapazarı, Gebze ve İzmir doğalgaz çevrim ve İskenderun ithal kömürle işletilecek termik santralları sözleşmelerinin Danıştay incelemesinin dışına çıkarılmasını bekleyen şirketler.

2- Çanakkale-Çan, Tekirdağ, Eskişehir, Zonguldak ithal kömürle işletilecek termik santrallar ile Akkuyu nükleer santralının yapımına ilişkin Danıştay incelemesi yetkisinin kaldırılmasını bekleyen şirketler.

3- Enerjide yap-işlet-devret yöntemiyle yapılmak istenilen 26 hidroelektrik santrala ait sözleşmeleri almak isteyen yerli ve yabancı şirketler.

4- Enerjide, 1997 yılında kabul edilen yasayla, yap-işlet yöntemiyle yapılmak istenen 9 termik santralın sözleşmelerini yapmaya hazırlanan yerli ve yabancı şirketler, Yap-İşlet Kanununda uluslararası tahkim kabul edilmiş ve Anayasaya aykırı olmasına rağmen, dava açılmamış, açılan davalar ise, yetkisizlik kararıyla reddedilmiştir.

5- İşletme hakkı devri, ülkedeki enerji dağıtımı 35 bölgeye ayrılmış ve tümü ihaleyle yerli şirketlere devredilmiştir; ancak, devirler fiilen gerçekleşmemiş ve tahkim yasasının çıkarılması beklenmektedir. İşletme hakkı devri alan yerli şirketlerin, şimdilik, yabancı ortakları yok; ancak, tahkimden sonra, yabancı ortakları olmasının ya da yabancılara devirlerine hiçbir engel kalmayacaktır.

6- CARGİLL Şirketinin, İznik Gölü kıyısında, mısır nişastası üretimi adıyla yapmaya çalıştığı kimya fabrikası davası.

7- Birleşik Mühendislik Şirketi ile Çamlıhemşinliler arasındaki Fırtına Deresi hidroelektrik santralı davası. Birleşik Mühendislik Şirketi, tahkimden yararlanmak için yabancı şirketle ortak oldu.

8- İzmit Körfezi köprü geçişi için TC Karayolları ile yapımcı şirket arasındaki, Danıştayın yürütmeyi durdurma davası.

9- Siyanürle altın üretecek şirket ile Bergama köylüleri arasındaki dava. Danıştay, 1998 yılında, köylüler lehine, faaliyetin durdurulmasına karar verdi.

10- Siyanürle altın üretecek şirket ile Gümüşhaneliler ve Bayramiç, Evciler köylüleri arasındaki uyuşmazlık.

11- COMİNCO (siyanürle altın üretecek şirket) ile Artvinliler arasındaki uyuşmazlık.

12- TÜPRAG (siyanürle altın üretecek şirket) ile Eskişehir-Kaymaz, İzmir-Efemçukuru, Balıkesir-Havranlılar arasındaki uyuşmazlık.

13- AMDC-Anadolu Madenciliğini Geliştirme Şirketi (Siyanürle altın üretecek şirket) ile Tunceli, Niğde-Armutbeli ve Adana-Saimbeyliler arasında önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak uyuşmazlık.

Yukarıda sıraladığımız örnek dava, uyuşmazlık ve ihale yöntemlerinin dışında daha ilave edilecek ve burada belirtmediğimiz birçok uyuşmazlıklar vardır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde öyle sıkıntılar var ki, şimdeye kadar bu sıkıntıların, belki 3-5 kez burada müzakere edilip, noksanlıkların tekrar getirilip izale edilmesi, lazım gelirken, hiçbir şekilde, ülkeye acil meseleler kadar katkısı olmayan, biraz önce belirttiğim hususların, bu milletin, oradaki toplumun yaşantısı aleyhine olacak şekilde, Danıştayın geçmişte vermiş olduğu aleyhteki kararları hiçe sayarak geriye dönük uygulamak suretiyle o insanları mağdur etmek, o insanların yaşantısını zarara sokmak, tehlikeye sokmak, acaba bu milletin hayatiyetini devam ettirmekten daha mı mühimdir?

Tahkim diyoruz; şimdi, insanlarımız, vatandaşlarımız bizi dinliyor “nedir bu tahkim” diyor. “Biz açız, açıktayız” diyor. Şu soğukta üşüyüp ölen insanlar var. “Bunlar neden bahsediyor; biz çiftçi olarak daha söküm avansımızı alamadık” diyor. “Esnaf olarak, biz daha siftah yapmadık” diyor. “Bizim temsilcilerimiz bundan bahsetse de buna çözüm halleri bulsa. Acaba, bu tahkim, hakem heyeti bizim yaşantımızdan daha mı önemli?” diyor.

Değerli milletvekilleri, biz, burada, insanlarımızın ıstırabını dindirecek, sıkıntısını giderecek düzenlemeler yapmak zorundayız.

Askere çocuğunu gönderecek, vatandaşımız harçlık vermekten mahrum. İlkbahar geliyor; çiftçimiz, pancar ekecek, ilave mahsuller ekecek; ama, mazot alacak gelirden mahrum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın, lütfen tamamlayın.

MURAT AKIN (Devamla) – Haftada bir kez mazota zam yapıyoruz, bir indiriyoruz, ertesi hafta üç kez zam yapıyoruz; üç kez zamdan sonra, bir indiriyoruz; bu milletle bir de alay ediyoruz. Şimdi, biz, petrol istasyonlarını zengin etmek için mi burada varız; yoksa, bu insanlarımızın sıkıntılarını gidermek için mi varız?! Bu insanlarımızın yaşantısı tahkim yasasından daha mühimdir. Bu insanlarımızın, bu Meclise ve bu hükümete saygınlığı azalıyor. Bizim, ilkönce, bunu ihdas etmemiz lazım; aksi takdirde, biz, bu insanların derdine çare olmayacak mevzuları, burada, bir anayasa değişikliğiyle, ilgili kanunlarda değişiklikle yerine getirmemiz, bizi seçen insanların dertlerine hiçbir zaman çare olmayacaktır.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 3 üncü madde hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

3 üncü madde, milletlerarası tahkim yoluyla çözümün nerede ve nasıl hallolacağını düzenlemiştir.

“Yabancılık unsuru taşıyan sözleşmelerde bunlardan doğan uyuşmazlıkların:

a) Türkiye’de toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre karar verecek hakem veya hakem kurulunda,

b) Yabancı bir ülkede toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre karar verecek hakem veya hakem kurulunda,

c) Kendi tahkim usulü bulunan milletlerarası tahkim kuruluşunda, çözülmesi kabul edilebilir” denilen bu maddenın, tüm ülkemize hayırlı olması dileğiyle saygılarımı sunuyorum. (DSP ve FP [!] sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Açıkgöz.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Emre Kocaoğlu.

Buyurun Sayın Kocaoğlu. (ANAP sıralarından alkışlar)

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim efendim.

Sayın Başkanım, eğer bir mahzur yoksa, ben, görüştüğümüz madde üzerinde konuşmak istiyorum. Eğer izin verirseniz ve usul hatası yoksa afakî, gelişigüzel, genel konuşmalar yapmadan, söz aldığım madde üzerinde konuşacağım.

Huzurunuza, kamuoyunda “tahkim yasası” diye bilinen yasanın 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına konuşmak üzere geldim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 3 ücü maddenin, özellikle (c) fıkrası itibariyle, sanıyorum dikkate almamız gereken bir uluslararası sözleşme var, o konuyu arz etmek için huzurunuza geldim.

27.5.1988 tarih ve 3460 sayılı Kanunla, Türkiye’nin de katıldığı “ICSID Sözleşmesi” diye bilinen uluslararası bir sözleşme var. Bu, devletlerarası yatırım ihtilaflarının çözülmesi, halli hakkında uluslararası sözleşmedir. Bütün tahkim uygulamaları, esas olarak, bu sözleşme çerçevesinde düzenleniyor; yani, bizim seçtiğimiz yol, tahkim ve ona bağlı olarak tartıştığımız hususlar, Birleşmiş Milletlere bağlı bir konvansiyon tarafından düzenlenen uluslararası hukukun, hiç kuşkusuz, birebir parçası olan bir hadisedir ve görüştüğümüz maddenin üçüncü fıkrasında geçen milletlerarası tahkim kuruluşları da, bu sözleşme çerçevesinde, fikirlerine, tahkim yeteneklerine başvurulan itibarlı kuruluşlardır.

Bu noktaları paylaşmak için huzurunuza gelmiştim.

Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP, MHP ve FP [!] sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Sorulara geçiyorum.

Sayın Kapıcı, buyurun efendim.

ŞENEL KAPICI (Samsun) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanıma aşağıdaki sorularımı yöneltmek istiyorum.

Görüşülmekte olan, yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıkların milletlerarası tahkim yoluyla çözümü başlıklı 3 üncü maddesinin yabancılık unsuru taşıyan sözleşmelerde, bunlardan doğan uyuşmazlıkların, (a) bendinde geçen “Türkiye’de toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre” (b) bendinde geçen “yabancı bir ülkede toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre karar verecek hakem veya hakem kurulundan” denilmektedir. “Ya da” anlamı, Türk hukukunun ne derecede büyüklüğünü göstermektedir.

İkinci sorum: (c) bendinde “kendi tahkim usulü bulunan milletlerarası tahkim kuruluşunda çözülmesi kabul edilebilir” cümlesi var. Kendi tahkim usulü bulunan milletlerarası tahkimle ilgili çözüm yasası var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanımızın şu sorularımı cevaplandırmasını diliyorum.

Yabancılık unsuru taşıyan birkısım elektrik dağıtım şebekelerinin işletmesinin ihalesinden sonra, özellikle, küçük ve orta boy işletmelerin, esnaf ve sanatkârın en önemli girdisi olarak değerlendirilen enerji maliyet unsurunun arttığını biliyoruz. Bu, Avrupa Birliğine dahil olan ülkelerde 1 ilâ 2 sent, Fransa’da 2 ilâ 3 senttir; Türkiye’de ise, küçük ve orta boy işletmeler, esnaf ve sanatkârın kullandığı enerji maliyeti ise, 7 veya 8 sent arasında olduğu söylenmektedir; bu, doğru mudur?

İkincisi, bu ihalelerle ilgili meselelerin çözümlenmesinden sonra, girdilerin ve maliyetin yüksek olması sebebiyle, Türk özel sektörünün Avrupa Birliği özel sektörüyle yarışmasında maliyet unsurlarının yüksek olacağı değerlendirildiğinde, eğer, bu şirketler tahkimden yararlanırsa, daha sonra bu fiyatlar, Avrupa standartlarına inecek midir ve böylece, küçük ve orta boy işletmeler korunabilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Kapıcı’nın sorularına yazılı olarak cevap vermek istiyorum.

Sayın Bedük’ün dediği doğrudur. Şu anda Türkiye’deki elektrik maliyetleri, enerji maliyetleri, Avrupa’daki bütün ülkelere nazaran yüksektir; ancak, tabiî ki, bütün hükümetlerin, bizim hükümetimizin de ana hedefi, sanayiin önemli bir girdisi olan, küçük esnaf ve sanatkârın önemli bir girdisi olan bu enerji bedellerinin ucuzlatılmasıdır; bu, bizim de hedefimizdir.

Şimdi, takdir edersiniz ki, yapılan çalışmalarımız da buna yöneliktir; yani, zaten bu, piyasada rekabetin yaratılması, ucuzlamanın getirilmesi, kalitenin sağlanması noktasında en önemli amillerden biridir; ama, rekabetin yaratılabilmesi için, özel sektörün, enerji piyasasında, üretimde, dağıtımda belli bir şekilde, belli bir oranda yer almasını gerektirmektedir. Yapılan çalışmalara da bir bütün olarak bakarsanız, zaten ona yöneliktir; yani, siz, önce dağıtımı özelleştiriyorsunuz, müteakiben, şu anda değişen Anayasaya uygun olarak çıkarttığımız enerji üretim, dağıtım ve iletiminin özel sektörle ve özel hukuk sözleşmeleriyle yapılabilme imkânı getiren yasa da, hep bu çalışmaların birer parçasıdır. O nedenle, tabiî, biz de bütün hükümetler gibi, vatandaşımıza, özellikle küçük esnafımıza ucuz enerji verme imkânını getirelim diye arzu ediyoruz. Ancak, yapılan işler bunlar. Bundan sonraki hedeflediklerimiz de, biraz önce arz etmeye çalıştığım hususlar.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – İhaleyi alan firmaların fiyatları düşürmeleri söz konusu mu; yoksa, belli bir süre fiks fiyat mı uygulanacak?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Efendim, ihaleyi alan firmaların fiyatla yakından uzaktan hiçbir ilgileri yoktur. Ben, bunu, çok defa ifade ettim; ama, düşüncelerimiz belli bir yere programlandığı için, tam anlaşılabilecek gibi ifade edemiyorum zannediyorum.

Şimdi, burada, dağıtım ihalelerini alan firmaların yapacağı iş, sadece dağıtım işidir; alacakları ücret, bu yaptıkları dağıtım nedeniyle bir servis ücretidir. Yani, şu anda TEDAŞ adına, bu firmalar, şehirlerin girişinde, sayaçlarda tespit edilen miktarda elektriği alacaklardır, müşterilere dağıtacaklardır. Bu dağıtım işlemiyle ilgili bir servis ücreti alacaklardır. Ne fiyatların düzenlenmesinde bir tercihleri, etkileri, değişim imkânları olacaktır ne de bu servis ücreti dışında herhangi bir hak ve ücret talep etmeleri söz konusu olacaktır. O nedenle, elektrik fiyatlarının düzenlenmesi, dün olduğu gibi bugün de, eğer, elektrik piyasası kanununu çıkarabilirsek, o kanun çıktıktan sonra, devlet müdahalesi olmadan oluşabilecektir; ama, dağıtım devir teslimleri yaptığımızda da, bu dağıtım işini yapacak olan firmalar katiyen elektrik fiyatlarını düzenleme noktasında bir hak ve yetkiye sahip olmayacaklardır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Servis hizmetleri itibariyle herhangi bir...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Efendim, ücretleri, otuz yıl itibariyle belirlenmiş ücretlerdir. Bu ücretlerle ilgili taahhütler dolar bazında alınmıştır. Bir başka taahhütte bulunmuşlardır. O taahhütleri de, kayıp kaçak oranlarının taahhüt ettikleri miktarlara çekilmesidir. Yani, bizim yaptığımız hesaplara göre, 30 yıl sonunda 33 milyar dolarlık bir sektöre fazlalık sağlanacaktır. Üretim kısmında da aynı şey vardır; taahhüt ettikleri miktarda üretimi artırmak zorundadırlar. Düşüremedikleri kayıp kaçak oranının karşılığında, fazla üretemedikleri elektrik kilovat/saati karşılığında bedelleri devlete ödeyeceklerdir.

Kısaca böyle izah edebiliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Tahkim yoluna ilişkin ilkeler

MADDE 4. – Tahkim yolunun öngörülmesi halinde tahkim anlaşması, sözleşmeye konulan tahkim şartı veya ayrı bir tahkim sözleşmesi şeklinde yapılabilir. Tahkim sözleşmesi, sözleşmenin yürürlüğe konulmasındaki usule tabi olur.

Tahkim şartı veya tahkim sözleşmesinde; tahkim yoluyla çözülecek uyuşmazlıklar, uygulanması istenilen tahkim kuralları, tahkim yeri, hakem ya da hakem kurulunun seçimi ve sayısı, nitelikleri, hakem kurulunun yetkisi, hakem kurulunun yargılama usulü, yargılamada kullanılacak dil, uyuşmazlığın esasına uygulanacak maddî hukukun seçimi, tarafların delil ikamesi, bilirkişilerin seçimi, uyuşmazlığın diğer tarafa ne şekilde bildirileceği, bildirim süresi, tahkim süresi, hakem kurulunun delil toplama yetkisi ve usulü, hakem ücreti, yargılama giderleri, vekalet ücreti ve benzeri konular ayrıntılı biçimde düzenlenir.

BAŞKAN – 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; muhterem heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

4 üncü madde, aslında, tahkim yasalarının usul ve esaslarını belirlemektedir. Burada, kâtip arkadaşımızın da okuduğu gibi, tahkim kuralları, yeri, hakem adedi, sayısı, nitelikleri ve sair usuller belirlenmektedir.

Tabiî, ben, burada, konuya girmeden önce, basit olarak izah edilebilmesi için, konuyu, hükümet ne diyor, muhalefet ne istiyor başlığı altında toplamak istiyorum: Evvela, hükümet, açık ve net olarak diyor ki, ben, bütçeye enerji devir işlemlerinden gelir olarak 3 milyar dolar koydum ve bu bütçe için IMF’ye de, Dünya Bankasına da söz verdim; dolayısıyla, ben, bu ihaleleri, devir sözleşmelerini, tahkimi de içerisine alarak rahatlıkla devretmek istiyorum; işin özeti bu.

Muhafelet ne diyor: Hükümet olarak yaptığınız iş, yaptığınız görüşmenin usul ve esasları yanlıştır. Daha önce Adalet Komisyonuna, Plan ve Bütçe Komisyonuna, daha sonra da Genel Kurula getirildi ve komisyon tarafından geri çekild; bu yaptığınız yanlıştır; birinci yanlış bu. İkinci yanlış da, bu uygulamanız, idarenin aleyhinedir; yani, burada, devletin ve fakir milletin birtakım zararları söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, aslında bu tasarı tek bir maddeden ibarettir; o da, 7 nci ve Geçici 1 inci maddedir; yani, tahkimin geriye doğru işletilip işletilmeyeceği konusunun gündeme konulmasıdır. Diğerleri, zaten, Anayasada yapılan değişiklikle birlikte, 3096 sayılı Kanunda; yani, TEK dışı enerji alım satımın görevlendirilmesi, 3465 sayılı Otoyol Kanununda, 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Kanununda ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununda yapılan değişikliklerdir.

Değerli arkadaşlarım, ben, konuya, önce, neyi tartışıyoruz, oradan girmek istiyorum: Anayasada bir değişiklik yapılmış, buna göre, eğer yabancı sermaye yatırımlarında bir anlaşmazlık olursa özel hakem heyetine gidilecek -zaten, bunu, bu Kurul; yani, Büyük Millet Meclisi kabul etmiş- daha önce, bu, yap-işlet-devret tasarısı içerisinde görüşülürken 3 üncü maddede çıkarılmış.

Şimdi, şu soru akla geliyor: Türkiye’de onbeş gün içerisinde hangi şartlar, neler değişti de, bu tasarıyı onbeş gün önceki oturumda çekenler veya komisyonda ret oyu verenler, şimdi, bunu, çoğunlukla nasıl kabul edecek bunu anlamak mümkün değil.

Şimdi, hükümet ne diyor: Olmadı, bir üçüncü defa daha bir kılıfla, bir hileyle, bir görüşme mantığı içerisinde, bir geçici maddeyle, geriye doğru konuyu işletmeye çalışıyor.

Şimdi, Sayın Bakan konuşması içerisinde, burada “başarımızı istemeyenler var. Biz, içimizde, hükümet olarak önce anlaşamadık; şimdi ise anlaştık; bu gelen tasarı, bir hükümet tasarısı” diyor. Şimdi, ben de burada Sayın Bakana soruyorum: Bir hafta önce anlaşamayan hükümet bir hafta sonra, nasıl oldu, hangi şartlarda anlaştı?!

Şimdi, enteresan bir görüşme mantığı da yaşıyoruz burada; maddelerden sonra, sorular soruluyor. Bakanın önünde, böyle, birtakım naylon sorular, Sayın Bakan da, birtakım naylon cevaplar veriyor; ama, biraz önce, burada, çok enteresan bir soruyla karşılaştık. “Acaba, devir işlemlerindeki bedellerin KDV’leri ne olacak” denildiği zaman “amortisman bedelleri nasıl düşülecek” denildiği zaman, Sayın Bakan, bürokratlarıyla birlikte cevap veremedi. “Efendim, carî işlemlere göre yapılır” hayır, yapılmaz öyle. Bakın, GSM cep telefonlarından KDV alınmadığı için, devletin 50 milyon dolar zararı olmuştur ve gitmiştir. Sayın Bakan konuyu çok iyi bildiğini ifade ettiği halde, buradan, maalesef, KDV ile ilgili bir cevap verilememiştir. Bizim elimizdeki raporda da iki açmaz olduğu, bu özelleştirmelerde iki konu olduğu ve bunun biri olan KDV’nin de, halen çözülemediği ifade edilmektedir değerli arkadaşlar.

Şimdi, çok enteresandır. Bütçede, enerji özelleştirmelerinden 3 milyar dolar... Şimdi, bu alınamadığı zaman, 5 bankada da zarar 1,5 katrilyon olduğu zaman, gittiği zaman -Sayın Bakan ifade ettiler- 2000 yılı bütçesi 14,5 katrilyon değil, 20 katrilyon açık verir. İşte, hükümetin bütün endişesi, bütün sıkıntısı burada gözlenmektedir.

Şimdi, bu Mecliste, enerji santralı yapmayalım diyen yok, yabancı sermaye gelmesin diyen de yok, enerji üretilmesin diyen hiç yok. Sayın Bakan her söz aldığında, burada, temcit pilavı gibi “efendim, benim uykularım kaçıyor, ülkede enerji sıkıntısı başgösteriyor” diyor. Halbuki, muhalefet ne diyor; muhalefet adına ben burada ne diyorum, yaptığınız işi doğru yapın, devletin ve milletin lehine olsun. Partizanlık yapmayın, yabancı sermayeye dikkatli olalım. Sayın Bakanı ve sayın hükümet yetkililerini televizyon patronları her gün kanallarda gösteriyor; ama, işte, 7 tane büyük dağıtım şirketinin 5’ini de, arkadaşlarım burada ifade ettiler, onlar aldılar.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan “biz kimseye kıyak geçmedik, istesek de geçemezdik zaten” diyor. Şimdi, Türkiye 29 bölgeye ayrılmış, 7 tanesi (a) bölgesi kabul edilmiş ve ifade ettiğim gibi, bunun 5 tanesini de, maalesef, ulusal yayın yapan televizyon patronları almışlardır.

Değerli arkadaşlar, aslında, TEDAŞ dağıtım ihaleleri, 1991 yılında, o zamanın Başbakanı Sayın Yılmaz tarafından yapılmış ve 4 ayrı bölge, sıfır bedelle verilmiştir. Bunu ifade etmemin nedeni, Sayın Bakan her kürsüye çıktığında “ne yapıldıysa Refahyol döneminde yapıldı” diyor, ona cevap olarak söylüyorum. Halbuki, Refahyol döneminde bunların bedelsiz olduğu gerekçe gösterilerek iptal edilmiş ve ihale şartnamesi belirlenmiş, şeffaf ilanla işletme hakkı devir bedeli koymak suretiyle, Türkiye, 29 bölgeye ayrılmıştır. İşte, Refahyol döneminde Sayın Bakan bunları sonuçlandırmadan görevden ayrılmış, Sayın Ersümer sonuçlandırmıştır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, aynı şekilde, doğalgaz alımında da aynı iddialarda bulunmuştur; Mavi Akım Projesinde de aynı konu; yani, işin sonuçlandırılması konusu Sayın Bakan tarafından yapılmıştır.

Değerli arkadaşlar, burada, bir muhalefet milletvekili olarak biz ne istiyoruz Sayın Bakan.

Şimdi, TEDAŞ dağıtım ihalelerinde, Çukurova, Kepez ve Aktaş’ta olduğu gibi, hâlâ yargıda devam eden davalar var, idare aleyhine trilyonlarca lira devlet zararı vardır; dikkatinizi çekiyorum. Mavi Akım Projesinde, doğalgazda, aynı şekilde, işlem tamamlanmadan, usulsüz olarak 52 milyon dolar avans verilmiştir Sayın Bakan. Yine, İran doğalgazında, ihale iptal edilmek suretiyle, gecikmelerle, devlet zararı 100 milyon dolardır. Bir hafta önce, BOTAŞ Genel Müdürü, İranlılarla görüşme noktasında, ticaretle çözülebileceği noktasına varılmıştır.

Sayın milletvekili arkadaşlarım, burada, biz, Trakya’da veya Anadolu’da bir bölgenin dağıtımını talep etmiyoruz. Talebimiz nedir; tahkimi geriye işletecekseniz, rekabet unsurunun oluşturulması ve bu ihalelerin yeniden yapılması lazım; çünkü, tahkim olmadan önce yapılan ihalelerde rekabet oluşmamıştır ve her işe 1 müessese, 1 konsorsiyum girmiş ve istedikleri şekilde, teklifle işleri almışlardır.

Sayın Bakan, sık sık “battık, karanlıkta kalırız” diyor. Halbuki, DPT’ye kulak vermiş olsa, bilimsel çalışmaları dikkate almış olsa... Biz bunları söylediğimiz zaman “muhalefet konuyu istismar ediyor” diyor. Halbuki, bunun neresi istismar? Yani, ülke menfaatını savunmanın istismarla ne ilgisi var değerli arkadaşlarım?

Aslında, bir noktada, hükümete muhalefet de destek veriyor; ama, bu hükümetin daha önce nasıl muhalefet yaptığını, 12 ayda 11 tane gensoru verdiğini de yakından biliyoruz.

İşte, yapılan yanlışlıkları sıralamak gerekirse;

Birincisi, TEAŞ ve TEDAŞ’la yaptığınız devir işlemlerinde, personel perişandır, belirsizlikler vardır; mutlaka bunun düzeltilmesi gerekmektedir.

İkinci olarak, DPT “enerji ve doğalgazda, yıllara göre ihtiyaç farklılıkları vardır” diyor. Enerji Bakanlığıyla DPT arasında ciddî ayrılıklar vardır; bunların mutlaka giderilmesi lazım.

Üçüncü olarak, sözleşmeleri içhukuk ve bundan sonra uluslararası hakem...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Candan, tamamlayın efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz, ilk defa, uluslararası bir hakeme gitme hazırlığındayız. Bizim, uluslararası alanda bizi savunacak performansta bir hukuk mevzuatımız ve yetişmiş elemanımız da yoktur.

Elimde, enerji sektörünü inceleyen raporlar var. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, bundan bir hafta önce ivedi bir rapor hazırlamıştır; bu devir işlemlerinde büyük sıkıntıların olduğunu, bu sözleşmelerdeki maddelerin mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Değerli arkadaşlar, konuşmamı tamamlarken, tekrar ifade ediyorum. İşletme devir hakkı bedellerinde KDV yüksek miktardadır. Bakanlığın, bunu, bir an önce açıklığa kavuşturması gerekir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamu hizmetleriyle ilgili şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda, tahkim yoluna gidilmesi halinde, uyulması gereken ilkeleri kapsayan bu madde hakkında söz almış bulunuyorum. Kanun, tahkim yoluna gidilmesi halinde uyulması gereken ilkelerden bahsediyor; kanunun adı da bu.

Kamu hizmetlerini, daha ziyade altyapıyı ve enerjiyi ilgilendiren bu hizmetleri, keşke cebimizde, daha doğrusu kasamızda para olsaydı da yaptırabilseydik; devletimizin egemenlik hakkı olan yargılama hakkından vazgeçmeseydik. Anayasa değişikliğiyle bunu hep birlikte kabul ettik. Kabul ettiğimize göre, uyum yasası olan bu yasa, tahkime gidildiğinde, uyulması gereken usul ve esasları itinalı bir şekilde düzenlememiz sonucu, kamu menfaatı ve geleceğimiz açısından sonsuz faydalar sağlayacaktır. Bu getirilen yasanın, kamu menfaatlarını ne derecede teminat altına alacağı konusunda kuşkularımız vardır; çerçeve bir yasadır, içinde fazla bir şey yoktur; istediğin kadar at oynatabilirsin.

Bakınız, tahkimin kurallarını, hakem kurulu seçimini ve sayısını, hakemlerin niteliklerini, hakem kurulunun yetkisini, yargılama usulünü, yargılamada kullanılacak dili, lisanı, hangi hukukun uygulanacağını bu yasa belirlemiyor; taraflar, masaya oturup, bu kuralları, tahkim sözleşmesinde kendileri belirleyecektir. Dolayısıyla, bu yasa tasarısı, tahkimde uyulması gereken şartları ve ilkeleri belirlemiyor. Bu yasa tasarısının en önemli özelliği, ilkeyi, sözleşmenin belirlemesi kuralına bırakıyor olmasıdır. Şimdi, bu görüşmekte olduğumuz kanun tasarısında belirtilmesi gereken usul ve esasların tamamı, hiçbir şeyi belirlemiyor.

Çok ilginç olduğu için arz ediyorum; 5 inci maddede “hakem kararlarının temyizi Yargıtayda görülür” diye bir hüküm getirilmiş. Siz, Fransız hukukunu kabul ettiniz, Alman hukukunu kabul ettiniz ve Yargıtayı yetkili kılıyorsunuz. Zaten, tahkimin özelliği, yabancıların, Yargıtaydan ve Türk mahkemelerinden kurtulmasına yöneliktir. Esasında, bu, Türkiye’nin bu konuda yapmak istediklerini şimdiye kadar yapamamasından kaynaklanmaktadır. Zira, geçmiş dönemlerde, biliyoruz ki, yabancılar, taşra mahkemelerinde yıllarca sürünmüşler ve haklarını alamamışlardır. İşte, bizden tahkimin talep edilmesinin sebebi ve kaynağı budur; bu konuda haklı oldukları kanaatindeyim. Tahkimle, memleketin bir kaynağı satılmıyor; tahkimle, kendi paramızla yapamadığımız ciddî yatırımlar yapılıyor.

Şimdi, geçende, 298 sıra sayılı Yap-İşlet-Devret Kanununda değişiklik yapan bir yasa getirdiniz. Bu yasada 3 üncü madde vardı, 3 üncü madde, bu kurulda görüşülürken geri çekildi. O zaman bu maddeyi geri çektiniz, şimdi, Tahkim Yasa tasarısına monte ederek, boyayarak değişik bir şekilde getiriyorsunuz. Bugün rötuşlayarak getirdiğiniz 3 üncü madde esasında Türkiye’nin menfaatlarına aykırı. Şöyle ki:

Tahkimi geriye de yürütebilirsiniz, buna da karışmıyoruz; ama bu maddede çok önemli bir hüküm vardı, esasında, keşke bu maddeyi çekmeseydiniz. Bu maddede “alternatif projelerdeki fiyat ve süreler nazara alınarak yeniden sözleşme yapılır” deniliyordu. Burada, devletin sonsuz menfaatları vardı, bu getirilen yasa tasarısında bu şartı ortadan kaldırarak, daha içi boş, daha ilkesiz bir madde meydana getirmiş bulunuyorsunuz. O nedenle, bizim, özelleştirmeden, yap-işlet-devret’ten hiçbir kuşkumuz yok. Siz ve hükümetiniz, bu şekilde, değişik zamanlarda, ne zaman getirileceği bilinmeden, insicamsız bir şekilde bu yasaları getirerek kendinizi şaibe altına sokuyorsunuz. Esasında, biz, kimseye şaibe isnadı da yapmıyoruz.

Biz, DYP olarak, ne tahkime karşıyız ne de yap-işlet-devret modellerine. Biz, sadece, bu işleri yaparken kamu menfaatını nasıl biraz daha koruruz, onun hesabı içindeyiz. Açık söylüyorum, hükümetin bu yasaları ilkeli bir şekilde getirme mecburiyeti vardır. Tahkimin ilkelerini belirleyen -kanun tasarısının adı bu- bu kanun tasarısında ciddî bir ilke yoktur.

Yarın -Sayın Bakana arz ediyorum- sıkıntıya gireceksiniz, değişik ek düzenlemelere gideceksiniz. Bunları, gruplar arasında tesanüt içinde getirerek, biz de buna fikrî katılımda bulunabilirdik. Yarın, peyderpey, başka bir yasanın içinde, yine bu şekilde getireceğinizden hiç kuşkum yoktur.

Yap-işlet-devret modellerinde tahkim uygulansın uygulanmasın, amaç, kamu menfaatıdır. Bir örnekle bunu Yüce Parlamentonun huzuruna getireceğim. 3 Ocakta açtığımız İstanbul Yeşilköy, diğer adıyla Atatürk Havaalanı Dış Hatlar Terminali, daha önce, 14 sene yap-işlet-devret modeliyle verilmişti. Bu ihale feshedildi, açık rekabet kurallarına göre yapılan ihalede, süre, 3 sene 8 ay 20 güne düştü. Hükümetin, burada, 10 sene kârı var. Ekonomistlerden rica ediyorum, 10 seneye tekabül eden devletin kârı 3-5 milyar dolardan aşağı değildir. İşte, bizim korumak istediğimiz, devletin menfaatları ve geleceğimizdir.

Şimdi, burada uyulması gereken ilke nedir; açık rekabet kurallarının mutlaka çalıştırılmasıdır. Eğer, yap-işlet-devrette, bir ihale, 14 seneden 3 sene 8 aya düşebiliyorsa, tahkimde ve yap-işlette, bazı kriterleri bu yasalara derc etmek mecburiyetindeyiz. Bunun tek kuralı, açık rekabet kurallarının, ihale kurallarının işletilmesidir. Açık rekabet olduğu zaman, bu, kendiliğinden, süreye ve fiyatlara otomatikman yansımaktadır. Onun için, en büyük ilke, açık rekabet ilkesidir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun efendim.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) – Söz hakkımı Sayın Masum Türker’e devrettim efendim.

BAŞKAN – Peki efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Masum Türker söz istemiş mi?

BAŞKAN – Söz talebi var efendim, istemiş.

Buyurun Sayın Türker.

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının bu maddesi, tahkimle ilgili en önemli maddedir.

Dikkat edilirse, konuşmacılar, genellikle, bu tasarıyla egemenlik hakkının verildiğini, yargılama hakkının kaybedildiğini dile getiriyorlar. Oysaki, bu madde, egemenlik hakkımızı, yargılama hakkımızı, ciddî bir şekilde, ayrıntılı bir biçimde düzenleyen bir maddedir. Bu maddede, hem tahkim şartının hem de tahkim sözleşmesinin iki farklı şekilde neler içermesi gerektiğiyle ilgili asgarî kurallar dikte ettirilmekte ve idarenin bu konudaki uygulaması belirlenmektedir.

Ben, bu maddeyle ilgili konuşmamda -gerek gerekçede yer almayan gerekse maddede yer almayan- şu iki noktaya dikkati çekmek istiyorum: Maddenin son beş kelimesi önemlidir. “Benzeri konular ayrıntılı biçimde düzenlenir” ibaresinin, ileride, bir genel kabul görmüş uygulanabilir hukuk haline getirilebilmesi için, bu tasarının kabulünden sonra, hükümetin, tek tip, asgarî ölçüleri taşıyan tahkim şartı ve tahkim sözleşmesini belirlemek üzere, öğretide ve uygulamadaki deneyimleri içeren çeşitli çalışmalar yapması ve bu konunun tartışmaya açılması gerekir. Bu konu da, burada, bu kanun tasarısının bir parçası olsun diye; son söz olarak, uluslararası hukukun bu anlamda gözden geçirilip, daha sözleşme uygulamadan ele alınması gerektiğini biliyorum.

Bu vesileyle, saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına ikinci söz, İstanbul milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu’nun.

Buyurun.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Tahkim Yasası diye bilinen tasarının 4 üncü maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuza geldim; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 4 üncü maddesi, katiyen siyasî olmayan, teknik ağırlıklı bir düzenleme. Amerika’yı yeniden keşfetmeye ihtiyaç bırakmayacak şekilde, uzun yıllar, Türkiye dahil, uluslararası ticarette çok yaygın biçimde kullanılan tahkim sözleşmesinin nasıl düzenleneceğini, bunun içinde nelerin olacağını, bu işin nasıl yapıldığını, bu işin parametrelerini belirten bir teknik maddedir, olmazsa olmaz bir maddedir.

Bu maddenin, bu şekilde, siyasetten uzak, teknik bir biçimde düzenlenmiş olduğunu bir kere daha vurgulayarak, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Sayın Pişkinsüt, sorunuzu sorabilirsiniz efendim; buyurun.

SEMA TUTAR PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim özellikle demokratik ortam için.

Delaletlerinizle, Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum:

Sayın Bakanım, yasa tasarısı görüşülürken, Rekabet Kurulundan görüş istendi mi? Eğer, istenmediyse, gerekçesini öğrenebilir miyiz?

Daha önce, uluslararası tahkim olmadığı için ihaleye katılmamış ya da katılıp ihaleyi kaybetmiş olan firmaların, yeni koşullar gerekçe göstererek dava açma hakları olabilir mi? Yasa tasarısı hazırlanırken bu durum düşünüldü mü?

Sayın Bakanım, sözleşmeler yeniden düzenlenirken, şirketlerin lehine ilave düzenlemeler yapılabileceği endişesini taşıyanlar olabilir. Dolayısıyla, en azından böyle yaklaşımlar için veya onları haklı çıkarmamak için, kanunla garantiler daha net belirlenemez mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Polat, sorunuzu sorabilirsiniz; buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum:

Bu enerji ihalelerinde, mesela 4-4,5 sent olarak anlaşma yapılmış, başlanmış deniliyor; fakat, her yıl, Amerika tüketici fiyatları endeksindeki artış kadar bu fiyatların artırıldığından bahsediliyor. Dolayısıyla, mesela 650 megavat gücündeki Aliağa fuel-oil ve 700 megavat gücündeki yine Aliağa LPG santralları, daha henüz inşaata başlanmadığı halde, başlangıç bedelleri 4-4,5 sent civarında olmasına rağmen, şu anda 6-7 sentlere çıktığı ve pahalı bir imalat haline geldiği, sözleşme haline geldiği söyleniyor.

Şimdi, benim burada özel olarak sormak istediğim şu: Bu santrallarda, teknoloji artışından dolayı fiyatların ucuzlaması gerekirken, neden, her yıl, Amerika tüketici fiyatlarındaki artışlar, bu, kabul edilen; yani, alınacağı varsayılan fiyatlara eklenmektedir?

Saygılarla arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Seven, buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, ben, milletvekili seçilmeden evvel, Ağrı Vakfı Başkanı olarak, Ağrı milletvekilleri, belediye başkanları ve siyasî parti temsilcilerinden oluşan bir heyetle sizleri ziyaret etmiştik ve Ağrı’da doğalgaz çevrim santralının açılması konusunda söz vermiştiniz.

Şimdi, bu tahkim yasası çıkacağına göre, finansman açığı da kalmayacağına göre, Ağrı halkına, bu Meclis çatısı altında bir müjde vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkkür ediyorum Sayın Seven.

Sayın Bakan, buyurun efendim; soruları cevaplandırabilirsiniz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Pişkinsüt’ün sorularına yazılı olarak cevap vereceğimi arz ediyorum.

Sayın Polat’ın belirttiği santrallarla ilgili, aradan iki yıl geçmesine rağmen, henüz Devlet Planlama Teşkilatından olumlu bir görüş alamadık.

Ayrıca, şirketler bize müracaat edip, eğer Devlet Planlama Teşkilatından olumlu görüş gelirse, vermiş oldukları fiyatları tekrar görüşmeye hazır olduklarını beyan ettiler. Tabiî, bu teklifler ne zaman verilmiştir diye geriye dönüp baktığımızda, sanırım, ben, Bakan olduğumda, iki yıl önce verilmiş tekliflerdi. Bir süreçtir; Danıştaya gönderdik, Danıştay’dan geçti, geldi; Devlet Planlama Teşkilatının olumlu görüşüne müracaat ettik, henüz daha biz görüş alamadık; ama, eğer olumlu görüş gelirse, belirtmiş oldukları fiyatlarda indirim yapmak üzere görüşebileceklerini, bize resmen müracaat ederek bildirdiler. Tabiî, bu –biraz önce de belirttiğim gibi– belki de, Dünya Bankasının önerdiği ve bizim de değerlendirme çabası içinde olduğumuz pahalı fiyatların aşağıya çekilmesi için bir yöntem, bir öncülük teşkil edecektir.

Sayın Seven’in dediği doğrudur; bizim yaptığımız, Enerji Bakanlığının yapmış olduğu enerji planlaması içinde, Ağrı’da da bir doğalgaz çevrim santralı yapılması söz konusudur; ancak, Iğdır’la ilgili alınan teklif, yapılan değerlendirme sonucunda Devlet Planlama Teşkilatına intikal etmiştir. Devlet Planlama Teşkilatının, tüketim bölgelerine uzak olması nedeniyle, bu santralın sözleşmesinin imzalanmasına, programa alınmasına izin vermediği bize bildirildi. Şimdi, Iğdır’da alamadığımız izni Ağrı’da alabileceğimizi zannetmiyoruz; ama, biz, bu ihtiyaçları bir araya getirip, şu anda, Devlet Planlama Teşkilatı, TÜBİTAK, netice itibariyle, Türkiye’de bu sektörde etkin olma çabası içinde olan, bu sektörde bu tartışmaları bitirmek üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Enerji talebi konusunda bir mutabakata vardık; şimdi, bu talebin, hangi projelere öncelik verilerek, hangi bölgelere öncelik verilerek gerçekleştirilmesiyle ilgili de proje bazında çalışıyoruz. Tabiî, Devlet Planlama Teşkilatıyla ilgili olan bizim bu karşılıklı görüşmelerimizi, biraz önce, Sayın Pamukçu, efendim, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarının tamamen görevine giren, Devlet Planlama Teşkilatıyla hiç ilgisi olmayan bir konuya da taşıdı. Bu arada, ona da kısaca cevap vermiş oldum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

311 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının sonuna “tahkim sözleşmeleri, Anayasaya ve yürürlükteki kanunlara aykırı olamaz” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Suat Pamukçu Mahfuz Güler Mahmut Göksu

Bayburt Bingöl Adıyaman

Nurettin Aktaş Lütfi Yalman

Gaziantep Konya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Söz istiyorum...

BAŞKAN – Sayın Pamukçu, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Yine, güvercin hikâyesi olmasın efendim...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4 üncü maddeyle ilgili olarak bir önerge verdik; önergemizi, tabiî, açıklayacağım; yalnız -Sayın Bakana, biraz önceki açıklamalarından dolayı teşekkür ediyorum- biraz önce, değerli üyemiz Sayın Polat’ın sorusuna verdikleri cevaptan da tatmin olmadığımı, önce, ifade edeyim. Şu bakımdan: Biraz önceki konuşmamda da söyledim; rekabet ortamını açmadan siz özelleştirmişsiniz, sonra da “rekabet ortamını açacağız” diyorsunuz; tabiî, ay bacayı geçtikten sonra... Aynı durum burada da söz konusu. Sözleşme yaparken, diyelim ki, 4,5 sente anlaşma yapmışsınız. Anlaşmanın içerisine bir hüküm koyarak “her yıl, işte, Amerika’daki enflasyon oranı veya şu tarifeden bu fiyat artacak” demişsiniz. Daha sözleşme kesinleşmemiş; ama, fiyat yükselmiş. Daha üretim başlamamış, firma herhangi bir üretim yapmıyor, herhangi bir yatırım yapmamış; ama, verdiği teklifin değeri, fiyatı yükselmiş. Bu sözleşmeye, hiç olmazsa sözleşmenin kesinleştiği tarihten itibaren artışı kabul etseydiniz, daha iyi olmaz mıydı Sayın Bakan?

Şimdi, bu 4 üncü maddede, tahkim yolunun öngörülmesi halinde, tahkim anlaşması ve tahkim sözleşmesinden bahsediliyor; fakat “tahkim sözleşmesi, sözleşmenin yürürlüğe konulmasındaki usule tabi olur” diye bir ifade var.

Şimdi, sözleşme ile tahkim sözleşmesini birbirinden ayırmanız lazım. Sözleşme, netice itibariyle, bir ticarî sözleşmedir. Bir kuruluş -kamu kuruluşu da olabilir, herhangi bir özel kuruluş da olabilir- bir özel kuruluşla ticarî bir anlaşma yapmıştır, fiyat konusunda -tabiî, en önemli konudur- anlaşmıştır; ama, tahkim sözleşmesi, hukukî bir sözleşmedir ve Türkiye’nin egemenlik konusuyla da alakalıdır.

Dolayısıyla, verdiğimiz önergede “tahkim sözleşmeleri, Anayasa ve yürürlükteki kanunlara aykırı olamaz” hükmünün eklenmesi suretiyle... Tabiî, hemen maddenin ikinci fıkrasında birtakım konular, hususlar sayılmış, şunlara şunlara uygun olacak diye; ama, en önemli husus burada ihmal edilmiş; o da, tahkim sözleşmesinin Anayasa ve yürürlükteki kanunlara uygun olması şartıdır.

Bu önergemizin kabul edilmesiyle, daha önce bu kanun tasarısıyla ilgili olarak Anayasaya aykırılık iddiasında bulunan arkadaşların da tereddütleri ortadan kalkmış olacaktır. Ben, inanıyorum ki, istemeye istemeye, sindiremeye sindiremeye bu kanun tasarısına olumlu oy vermek zorunda kalan arkadaşlarımız da, bu şekilde, bir ölçüde tatmin edilmiş olacaktır.

Önergeme destek vereceğinizi umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pamukçu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Hakem kararlarının tanınması, tenfizi ve temyizi

MADDE 5. – Sözleşmelere ilişkin olarak verilen hakem kararlarının temyizi Yargıtay’da, tanıma ve tenfizi ise asliye hukuk mahkemelerinde görülür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Nazlı Ilıcak konuşacaklar...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ilıcak. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 311 sıra sayılı Tahkim Kanunu Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

5 inci madde, hakem kararlarının temyizinin Yargıtayda, tanıma ve tenfizinin ise asliye hukuk mahkemesinde görüleceğini hükme bağlıyor. Esasında, bu maddeye bizim itirazımız yok. Zaten, önümüze getirilen kanun tasarısının birçok maddesine itirazımız yok. Bunlar, daha önce başka arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, hepsi dolgu maddesi. Esas amaç, hedef, 7 nci ve geçici 1 inci maddedir. Önümüzdeki saatlerde 7 nci ve geçici 1 inci maddeler üzerinde konuşmalar yapılacak.

Ben, bu vesileyle, huzurlarınızda, bir kere daha ifade etmek isterim: Biz, Fazilet Partisi olarak, tahkime karşı değiliz, yabancı sermayeye karşı değiliz. Geçmişte de Boğaz Köprüsüne karşı olanlar bizler değildik. Onların adresini başka yerlerde aramak gerekir. Tahkime karşı olsaydık, anayasa değişikliğine hiç destek verir miydik?..

Değerli arkadaşlar, biz, sadece şeffaflık istiyoruz. Şimdi, şeffaflık nasıl olur; bir örnekle sizlere arz etmeye çalışacağım. Refahyol döneminde, Sayın Recai Kutan Enerji Bakanıyken, TEDAŞ’a ait elektrik dağıtım santrallarının işletme haklarını devretmek amacıyla 25 adet görev bölgesi tespit edildi ve bu bölgeler, Resmî Gazetede 1996 yılında yayımlandı. Alınan teklifler, 3 Nisan 1997 tarihinde, fiyatlar tek tek okunarak, basının huzurunda ilan edildi ve kayda geçirildi. İşte, şeffaflık budur. Bununla yetinilmedi; dosyaların nasıl değerlendirileceği, neye göre değerlendirileceği; yani, değerlendirme kriterleri, 11 kişiden oluşan değerlendirme komisyonunca imza altına alındı. Kurulan alt komisyon, değerlendirmeleri yapıp sonuca yaklaştığı bir noktada, Refahyol hükümeti, malum oyunlarla devrildi, 55 inci hükümet kuruldu; sonuçlanmak üzere olan bu ihaleler, her nedense, altı yedi ay bekletildi. O zaman, kamuoyunda çeşitli sorular gündeme geldi. Acaba, bu ihale sonuçları -bitimine de yaklaşmıştı, tam da açıklanacaktı- neden bir türlü açıklanmıyor, neden bu kadar erteleniyor; acaba, birtakım müzakereler, pazarlıklar mı yapılıyor söylentileri kamuoyuna, basına -tabiî, ancak birkısım basına- yansımaya başladı ve kamuoyunun baskısı üzerine, nihayet, Ocak 1998’de, Enerji Bakanlığı, sonuçları bir basın bildirisiyle duyurdu.

Bu basın bildirisinde, evvelce imza altına alınan değerlendirme kriterlerinin noksan ve çelişkili olduğu iddia edildi. Çelişkilerin ve noksanların Enerji İşleri Genel Müdürlüğünce düzeltildiği de, yine Enerji Bakanlığı tarafından açıklandı. Dolayısıyla, Refahyol’dan sonra kurulan 55 inci hükümet, bırakınız -sabahtan beri ve bir süreden beri burada iddia edildiği gibi- Refahyol döneminde kurulan alt komisyonun değerlendirmesine saygı göstermeyi, değerlendirme kriterlerini bile değiştirmiştir, hem de nasıl değiştirmiştir; Enerji İşleri Genel Müdürlüğü, ihale komisyonunda bulunmamasına rağmen, yetkisiz bir merci olmasına rağmen, farklı kriterleri ortaya koymuştur. İşte, o andan itibaren, kamuoyunda, önce alttan alta, sonra yüksek sesle birtakım şaibe iddiaları telaffuz edilmeye başlandı. Oysa, Refahyol döneminde ve Recai Kutan hakkında, işte, bu şeffaflığa riayet ettiği için, hiçbir söylenti ortaya çıkmamıştı.

Şimdi, ben, niçin bu söylentilerin çıktığına dair birkaç örnek vermek istiyorum. Mesela, şartnamede, bir firmanın (A) grubundan sadece bir tek ihale kazanabileceği öngörülüyordu. Oysa, maruf bir holdingimiz, İstanbul’daki ihaleyi kazanmış olmasına rağmen, yine (A) bölgesinde olan Ankara’da da, Barmek’in ortağı olarak o ihaleyi de kazandı; yani, böylece, (A) grubundan iki ihale kazanmış duruma geldi. Bunun üzerine, esas itibariyle, Barmek’e de, Ankara’nın elektrik dağıtım ihalesinin verilmemesi gerekirdi; ama, o maruf holdingimiz, Barmek’ten ayrıldı veyahut ayrıldığını iddia etti ve Ankara’nın elektrik dağıtımı, Bakan oluruyla Barmek’e verildi; şartnameye aykırı hareket edildi, kriterlere özen gösterilmedi ve saygı gösterilmedi.

Şimdi, bir başka örnek daha vermek istiyorum. İzmir-Manisa bölgesinde, teklif veren firmaların fiyatlarının çok yüksek olduğu, Başbakan tarafından basına açıklandı. Sonra ne yapıldı; ayrı ayrı teklif veren iki firma bir araya getirildi, onlar evlendirildi ve sadece yüzde 5’lik bir tenzilatla bu iki firmaya İzmir-Manisa bölgesinin elektrik dağıtım santralı devri gerçekleştirildi, verildi; yani, iş, ihaleden pazarlığa doğru yöneldi. Oysa, bu, genel bir uygulama da olmadı. Mesela, Amasya-Kastamonu-Çorum bölgesini ele alalım. Bu bölgede 11 adet teklif vardı. 11 adet teklif de yüksek bulunduğu için, bu bölgede, bu iki firma birleştirilsin de belirli bir tenzilat üzerine bunlara verelim denilmedi; o bölgede hiç kimseye ihale verilmedi. Yani, İzmir-Manisa bölgesinde iki firma bir araya getiriliyor; buna mukabil, Amasya-Kastamonu-Çorum bölgesinde 11 adet teklifin 11’i de kale alınmıyor. Dolayısıyla, burada, kriterlere bir saygı yok.

Mesela, bazı firmalar, aynı fizibilite dosyasıyla birkaç bölgeye birden müracaat ettiler; bir bölgede fizibilite dosyaları yeterli bulundu, değerlendirmeye alındı, bir başka bölgede aynı fizibilite dosyaları reddolundu. Dolayısıyla, işte, bütün bu gibi uygulamalar yüzünden, maaalesef, bu iddialar gündeme geldi; biz de, bu gibi iddilaarın doğru olmamasını diliyoruz ve üzüntüyle telaffuz ediyoruz. Bizim istediğimiz, sadece şeffaflık. Yani, o dönemde, nasıl ki, Sayın Recai Kutan hakkında hiçbir iddia ortaya atılmamışsa; biz, arzu ediyoruz ki, bugünkü Sayın Bakanımız da bütün bu iddiaların dışında kalabilsin.

Dikkat ederseniz, aslında, Refahyol döneminde çeşitli gensoru önergeleri verildi; hep irtica önplana çıkarıldı; ama, hiçbir yolsuzluk iddiasına ilişkin gensoru önergesi verilmedi.

Burada, Sayın Mesut Yılmaz’ın bütçe konuşmasında sarf ettiği bir cümleyi hatırlatmak istiyorum; “ülke ve devlet menfaatına ortaya atılan pek çok söylemin ardında, çıplak zümre menfaatları yatıyor” diyordu Mesut Yılmaz. Tahkim geriye doğru işlemezse, büyük zarara uğrarız, mahvoluruz laflarının ardında, acaba, Mesut Yılmaz’ın bu tarifinin doğruluğunu bulamaz mıyız diye sormak isterim. Yani, biz 7 milyar dolar kaybedecekmişiz... Oysa, 23 projenin devir sözleşmesinden 3 milyar dolar Hazineye giriyor; ama, 8 termik santralın yirmi yıl müddetle işletmesini vererek ve 15 elektrik dağıtım santralının otuz yıl müddetle işletmesini devrederek, acaba, devlet kaç milyar dolar kaybediyor; bunun hesabı yapılmıyor veyahut bir 4 milyar dolardan söz ediliyor, bu, 23 termik santralın yatırım bedelidir; yani, bu Hazineye irat kaydedilen bir gelir, bir yekûn değildir.

Şimdi, ben diyorum ki -yine, Mesut Yılmaz’ın kulakları çınlasın- mitoloji kahramanı Prokrustes gibi, uymasa da uyduracağız, bu kanunu ille çıkaracağız denilmektedir.

Müsaade ederseniz, kesmeden, bir kaç cümleyle sözlerimi tamamlamak istiyorum efendim.

BAŞKAN – Ben, önce keseyim, sonra tekrar açayım mikrofonu efendim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, şimdi tamamlayın.

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Gerçekten, birtakım iddiaların ortaya atılmasından, biz de üzüntü duymaktayız; ama, ben, komisyonda da Sayın Bakanımıza ifade ettim, Yassıada Mahkemesinde, Menderes için bir avukat “yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadrü kıymetten” demişti. Sizde de cevher varsa, bizim sözlerimiz, sizin üzerinizden akıp gider; çünkü, güneş balçıkla sıvanmaz.

Bizim umudumuz, sizin, her zaman bir güneş gibi parlayabilmenizdir. Bizim sorularımıza eğer tatmin edici cevaplar verirseniz, biz, hiçbir zaman iftira atmak niyetinde değiliz; biz, bu iktidarın başarısını, bu memleketimizin, milletimizin başarısı için arzu etmekteyiz.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcak.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Tahkim, kamu hizmetinin imtiyaz kapsamından çıkarılarak, özel hukuk alanına sokulması, buna bağlı olarak, kamu hizmetinin idarî yargı denetiminden çıkarılmasıdır. Tahkim, anlaşmazlıkların, kanun denetimine açık idarî yargı eliyle değil, gizli olarak çalışan hakemler aracılığıyla çözümünü öngören bir anlaşma yoludur. Anayasamızın 47, 125 ve 155 inci maddeleri değiştirilerek, uluslararası tahkimin önü açılmış; ancak, imtiyaz sözleşmeleri yönünden, Danıştayın, hukuka uygunluk ve kanun yararı bakımından denetimi ortadan kalkmıştır. Şirketler ve devletler eşit taraf olarak sayılacak, kamu yararı güden devlet ile kâr amacı güden şirketler eşitlenecektir. Danıştay denetiminin ortadan kalkması, hakları korunmuş bireylerden oluşan kanunun yaratılmasını, açıklığı ve şeffaflığı ortadan kaldıracaktır.

Değerli milletvekilleri, kısacısı, tahkim, şirketler arasındaki ihtilaflarda kimin haklı olduğuna karar verilmek üzere, hakem veya hakemlere başvurulması demektir.

Tahkim müessesesi, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 516 ile 536 ncı maddeleri arasında düzenlenmiştir. Gerçek ya da tüzelkişi tacirler arasındaki ilişkilerde, taraflar, serbestçe belirleyebilecekleri her konuda tahkime gidebilirler.

Tahkim, şirketler arasında imzalanan sözleşmeye konulacak bir hükümle düzenlenebileceği gibi, ayrı bir tahkim sözleşmesi de yapılabilir.

Tahkim, türleri olarak ikiye ayrılır; kurumsal tahkim ve özel hakem kurulu diye. Türk hukukuna göre, hakem kararı da, ya yerli veya yabancı olur.

Değerli milletvekilleri, yabancı sermayeyi Türkiye’ye getirmek için, tahkimi, 1994 yılında gündeme Doğru Yol Partisi getirmiştir. Doğru Yol Partisi tahkimi desteklemektedir; yani, yabancı sermayeye karşı değiliz; biz, tahkimi yanlışıyla kabul edemeyiz; yani, yargıyı zedeleyeceği ve hukuk birliğini bozacağı için, tahkimin geriye yürütülmesine karşıyız.

Uluslararası tahkim nedir? Hakemlik müessesesinde, uyuşmazlıklar genel olarak üç kişilik bir komisyon tarafından çözümlenir. Bu komisyon, biri davacı, biri davalı ve üçüncüsü de davacı ve davalının mutabık kaldığı bir hakemdir. Hakem heyeti üyelerinin hukukçu olması gerekmez ve hakem seçimi Dünya Bankasının yatırım ve ticaret uzmanları listesinden yapılır. Hakemler, uyuşmazlık çözümünde, tarafların sözleşme ya da anlaşma koşullarına uyup uymadıklarını inceler ve kararını verir.

Uluslararası tahkim, bir mahkeme ve hukuk kurumu değildir. Ülkemizde uluslararası tahkim, bir uluslararası mahkeme ve bir çağdaş hukuk kurumu gibi sunulmaktadır.

Uluslararası hakemliğin işleyiş şekli:

Uluslararası hakemlik müessesesinde üç ayrı uyuşmazlık çözüm yolu ve işleyişi vardır. Bunlar şirketten şirkete, devletten devlete ve şirketten devlete açılabilen uyuşmazlık hakemidir.

Şirketten şirkete işleyen hakemlik mekanizması: İlk uluslararası hakemlik müessesesi, şirketler arasındaki ihtilafların süre uzaması ve tarafların kâr kayıplarının önlenmesi için oluşturulmuştur. Genellikle uluslararası iş yapan şirketler arasındaki sözleşmelerde, ihtilafların çözümü için hakemlik müessesesi kabul edilmektedir.

Devletten devlete işleyen hakemlik tahkim mekanizması: Devletlerarası ikili, bölgesel veya küresel anlaşmalar kapsamında ortaya çıkan ticarî uyuşmazlıkların çözümlenme şeklidir.

Şirketten devlete işleyen hakemlik: Bu hakemlik müessesesinde ilk geniş uygulama imkânı Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika gibi ülkelerdedir.

Yabancı hakem kararlarının tanınması: Milletlerarası özel hukuk usulünde yabancı hakem kararlarının tanınması için açık bir hüküm bulunmaktadır. Kanunda, yabancı hakem kararları konusunda sadece tenfizden bahsedilmektedir. Kanunun 42 nci maddesi anlamında, tanıma, bir yabancı mahkeme kararının kesin bir delil ve hüküm olarak muteberliğinin kabul edilmesidir. Kanunda tanıma için özel bir usul ve işlem öngörülmemiştir.

Hakem kararlarının tanınması ve tenfizi: Hakem kararları tarafları bağlayıcıdır. Kararlar, bir üst makama götürülemez ve özel tahkim sözleşmesinde öngörülenler dışında bir çözüme konu olamazlar. Taraflar, sözleşme hükümlerine göre, kararın yürütülmesi durdurulmadıkça karara uyacak ve hükümlerini yerine getireceklerdir. Akit devletler, bu sözleşmeye uygun olarak verilmiş her kararı bağlayıcı kabul edecek ve kararın parasal yükümlülüklerini, kendi sınırları içerisinde, kendi devletinin mahkemesinin nihaî bir kararı gibi yerine getirecektir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, esasen, yapılmak istenen, Anayasanın değişen 47, 125 ve 155 inci maddeleri gereğince, idarenin, imtiyaz, sözleşme ve şartlaşmaları yönündeki eylemlerinden dolayı yargı denetimi dışında bırakılması ve Danıştayın imtiyaz sözleşmelerini inceleme yetkisinin kaldırılmasıdır. Kaldı ki, geriye dönük bir imkân tanınması, hukukun genel prensiplerine aykırı olduğu gibi, Anayasaya da aykırıdır; rekabet kurallarının ihlali niteliğindedir.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, tahkime ve yabancı sermayeye karşı değiliz, bu maddeye de karşı değiliz. Bu kanun çıkmadan evvel yapılan sözleşmelerin maddelerinin değiştirilip değiştirilmeyeceğinde bizim bir endişemiz vardır. Bizim isteğimiz, memleketin ve milletin hakkının korunması ve şeffaf olunmasıdır.

Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz...

Buyurun Sayın Türker.

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde, yavaş yavaş, bu Meclisin hiçbir zaman egemenlik hakkını kimseye devretmediğini ortaya koyan açık ve seçik bir maddedir. Bu nedenle, bu maddeyi değerlendirirken içeriğinin nasıl doldurulması gerektiğinin ve nelere dikkat edilmesi gerektiğinin, aslında, bundan sonra hukuk âleminde, hukuk dünyasında tartışılmasını gösterecek önemli göstergelerden bir tanesidir.

Madde, alınan tahkim kararının, ya da tahkim şartına uygun belirlenmiş olan kararın, asliye hukuk mahkemelerinde tanınacağı ve tenfiz edileceği -belki, tam anlamı olmaz; ama- dışarıdan gelen kararın onanacağı manasındadır. Burada önemli bir husus ortaya çıkıyor. Aynı zamanda maddede takdim tehir gibi gözükmekle birlikte, hukuk tekniği açısından, temyizin, Yargıtayda yer almasının belirtilmesi, tanıma ve tenfizin de asliye hukuk mahkemesinde belirtilmiş olması, bu konuda gidecek temyiz için asliye hukuk mahkemelerinin kullanılabileceğini, bu konuda kullanma hakkı olanların her ne kadar kim olduğu belirtilmemişse de, kamu hakkını bu mahkemelerin gerektiğinde kullanabileceğinin burada dikkate alınması gerekmektedir.

Bu nedenle, ileride bir yanlışlığa meydan vermemek için, burada kayıt düşülmesinde yarar vardır. Sözleşmelerde ya da tahkim şartında, bu asliye hukuk mahkemesinin hangi mahkeme olduğunun genel bir hüküm olarak belirtilmesinde büyük yarar vardır.

Sözlerime son verirken, şunu belirtmek istiyorum ki, bu tahkimle ilgili geliştirilecek hukukta, tahkim sözleşmelerinin ve tahkim şartlarının, yalnız burada konuştuğumuz Enerji Bakanlığından değil, yarın öbür gün Ulaştırma Bakanlığından, Bayındırlık Bakanlığından ve diğer kamu hizmetlerindeki bakanlıktan geleceğini de dikkate alarak, muhakkak bu şartların yürütülmesinde ortak bir organizasyonun tekdüzeliğin, birlikteliğin sağlanması gerekmektedir. Böylece, hem Yargıtayda temyiz hem tanıma ve tenfiz Türkiye’deki kamu yararının korunarak elde edilmesi sağlanmış olur.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türker.

Şahsı adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu’nun.

Buyurun efendim.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tahkim yasasının 5 inci maddesine ilişkin olarak kişisel görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuza geldim; hepinizi derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu madde, yapılan pek çok itirazın ve eleştirinin aslında varit olmadığını gösteren bir maddedir. Bu madde, 5 inci madde, ulusal yargımızın tahkimi denetleme maddesidir. Evet, tahkim olacaktır; tahkim, bir önceki maddede hangi şartlara göre düzenlenmişse o şekilde yapılacaktır; ama, daha sonra tahkimin kararları, hakem kararları Yargıtayda temyiz edilecektir, tanıma ve tenfiz işlemi de asliye hukuk mahkemelerinde görülecektir. Nerede görülecektir; Türkiye Cumhuriyetinin asliye hukuk mahkemelerinde görülecektir. Temyizi nerede yapılacaktır; Türkiye Cumhuriyetinin Yargıtayında yapılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar kesin hukukî güvencelerle, Türk yargısı böylesine bir denetim gücüne sahip iken, uluslararası tahkimden korkma gibi, yersiz, çağımızla alakası olmayan bir paranoyaya artık ihtiyaç yoktur.

Bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sorulara geçiyoruz.

Sayın Polat, buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum. Tahkim Yasasını, bundan sonra yaptığımız sözleşmelerde, istek olursa uygulayacağımıza göre, Sayın Bakandan net olarak öğrenmek istediğim sorum şudur: İstanbul’daki dağıtım şirketini alan basın kuruluşu, şu anda yüzde 25 ve 29’larda olduğu belirtilen kayıp kaçak oranını bir yılda yüzde 19’a, bir müddet sonra da yüzde 8’e kadar düşüreceğini belirtmiş ve dolayısıyla da, kendisinden sonra gelen firmayla arasında olan 225 milyon dolarlık farkı, sırf bir sene içerisinde kayıp kaçak oranını önemli ölçüde yenileyeceğini, teknoloji getireceğini belirterek elde etmişti.

Şimdi, sizden öğrenmek istediğim şu bu akşam: O basın kuruluşu, bu Tahkim Yasasıyla, geriye dönük olarak birtakım haklar elde ederek, bu verdiği önemli taviz aynen muhafaza edilecek midir; yoksa, bunda yeni bir pazarlık usulü olup, o basın kuruluşu yönünde bir avantaj sağlanacak mıdır?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ilıcak, buyurun efendim; sorunuzu sorabilirsiniz.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Ben, delaletinizle, Sayın Bakandan şunu sormak istiyorum: Bu 5 inci maddede hakem kararlarının temyizinden bahsediliyor Yargıtay tarafından ve asliye hukuk mahkemeleri tarafından tanınma ve tenfizinden söz ediliyor; burada pek fazla açıklanamadı, yani, şu mu demek: Diyelim ki, hakem karar verdi, şu firma haklı veya idare haklı dedi, şöyle dedi. Bu hakemin kararını bozup da, hayır, firma haklı değil, idare haklı diyebilecek mi Yargıtay? Yani, temyiz, bu anlamda mı anlaşılacak? Eğer bu anlamda anlaşıldığı takdirde, o zaman, Anayasadaki bu tahkim hakkına aykırı gibi geliyor; netice itibariyle, neredeyse, Danıştayın yerini Yargıtay almış gibi oluyor. O bakımdan, bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için, bunun tavzih edilmesini, daha belirginleşmesini rica ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcak.

Sayın Toprak, buyurun efendim, sorunuzu sorabilirsiniz.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakana sorumu yöneltiyorum.

Öncelikle, birtakım gerçekleri Yüce Türk Milletinin gözünden kaçırmaya hiç kimsenin hakkı olmadığını ifade etmek istiyorum.

Tasarının bu maddesiyle, temyiz merciinin Yargıtay olduğu ifade edilmektedir; ancak, şu çok iyi biliniyor ki, daha önceden, bizim mevzuatımızda, iç hukukumuzda zaten tahkim düzenlemesi var idi. Bu tahkim düzenlemeleriyle ilgili anlaşmazlıkların son çözüm yeri, temyiz mercii Yargıtaydır; doğrudur.

Yine, tasarının 3 üncü maddesinde, yabancılık unsuru taşıyan sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların hangi hallerde hangi hukuka göre çözüleceği de açık olarak ifade edilmiştir.

Tasarının 3 üncü maddesinin (a) bendinde, Türkiye’de toplanarak Türk hukukuna ya da yabancı hukuka göre karar verecek hakem veya hakem kurulu söz konusu olduğu takdirde ya da bunun dışında, bizim zaten iç hukukumuzda bulunduğu şekilde, hakem uyuşmazlıklarının son temyiz mercii Yargıtaydır; ancak, gözden kaçırdığımız, özellikle de şu ana kadar gözden kaçırdığımız -kaçırmaya gayret ettiği sayın iktidarın- bir husus, tasarının 3 üncü maddesinin (b) ve (c) bendinde belirtilen uyuşmazlıklar, yabancı ülkede ve yabancı ülke hukukuna göre teşkil edilecek hakem veya hakem kurulu önünde çözülecektir. Ben, sayın hükümetin bu konuda ısrarlı ve kararlı tavrını tekrar hatırlatarak, acaba, tasarının, az önce benim iddia ettiğim gibi, 3 üncü maddesinin (b) ve (c) bendinde belirtilen uyuşmazlıkların çözümü ve temyiz merciinin Yargıtay olup olmadığını yüce Türk kamuoyuna açıklamasını saygıyla arz ve talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akman, buyurun, sorunuzu sorabilirsiniz.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan bir hususu aydınlatmasını isteyeceğim.

Biraz önce, şahsı adına söz alan Sayın Masum Türker, bu maddenin açıklamasını yaparken, tanıma ve tenfiz müessesesini, sanki, yapılan bu sözleşmelerin içhukuk açısından, bir denetim mekanizması -esasa girilerek, detaylara girilerek, kamu yararının araştırılarak bir içhukuk mekanizması- olarak işleyen bir şey diye tarif etti ve Yargıtaya da gidilince, üst mahkeme tarafından da, bu konu, detaylı olarak incelenecekmiş ve karara bağlanacakmış gibi bir imaj verdi. Sayın Bakanımdan, bu konuyu tashih etmesini isteyeceğim. Zira, buradaki tanıma ve tenfiz, halen yürürlükte olan 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun çerçevesindeki tanıma ve tenfizdir bilebildiğimiz kadarıyla ve burada yapılacak olan inceleme sathî bir incelemedir; yani, usulî bir incelemedir. Burada, usulüne uygun bir hakem heyeti tarafından karar verilip verilmediği, vesaire gibi bazı hususlar incelenecek ve bu tip kararlar sadece Yargıtaya gidebilecek, yoksa, işin esasına girilerek verilmiş bir mahkeme kararı ve mahkeme yoluyla bir denetleme söz konusu değildir. Sayın Bakanın bu hususu aydınlığa kavuşturmasını istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan, sorulara cevap verebilirsiniz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Polat’ın sorusuyla başlamak istiyorum. Şirketlerin vermiş olduğu taahhütler ve bir yarışma ortamında verilen taahhütlerin değişmesi söz konusu değil. Bir defa, onların değiştirilebilmesi, daha önce yapılan bütün işlemlerin yok kabul edilmesini gerektirecektir; bunlar, hiçbir şekil ve şartta, ne kayıp kaçak oranları ne de onun dışındaki taahhütler değiştirilemez; onu, açıkça belirlemek istiyorum.

Tabiî, Sayın Ilıcak, burada, konuşması esnasında bazı bölgelere değindi. İzmir bölgesinde uygun bir teklif belirlenmiştir. Bakanlar Kurulundan bu uygun teklifin kabulüne dair, tesciline dair bir karar çıkmamıştır. O aşamada, daha önce iptal edilen bir kararname, tekrar, Danıştay tarafından geçerli hale gelmiştir ve böylelikle, İzmir bölgesinde daha önce verilen tekliflerin hepsi düşmüştür. Şu anda, İzmir bölgesinde, iyi teklife verildi, kötü teklife verildi, şu görevlendirildi, şu evlendirildi, şu ayrıldı diye bir husus söz konusu değildir.

Yine, diğer bir hususa değinmek istiyorum: Çorum-Amasya-Kastamonu bölgesinden bahsedildi. Birinci olan firma, başka bölgelerde de kazandı ve bu bölgelerin dördüncü tercihi olması nedeniyle, şartname gereği teklifi geçersiz sayılmıştır. İkinci olan firmanın bir başka bölgede hile yoluna gidilerek teklifini çekmesi nedeniyle, teminatı irat kaydedilmiş, teklifi feshedilmiştir. Üçüncü olan firmanın teklifi, fizibilite eksikliği nedeniyle reddedilmiştir. Dördüncü firmaya bakıldığında ise, teklifin çok yüksek olması nedeniyle değerlendirme dışı bırakılmıştır; yani, buranın iptal edilmesi şu veya bu sebebe göre yapılmamıştır.

Yine bir başka husus; bütün bu yapılan işlemler, idarenin diğer bütün işlemlerinde olduğu gibi, yargı denetimine tabidir. Yani, şimdi, biz kalkmışız, bir firmanın teklifini kabul etmemişiz, bir firmanın teminatını irat kaydetmişiz, bir firmayı ihale harici bırakmışız. Bizim yaptığımız bu işlemlerin hepsi hukukî işlemlerdir. Yapılan bu işlemlerle ilgili, herhangi bir firmanın dava açma hakkını elinden almak için başlarına silah mı dayadık, yoksa, tehdit, şantaj mı yaptık?! Hiçbir işlemimiz nedeniyle bu manada bir hukukî değerlendirme yapılmamış, bir dava açılmamıştır. Danıştayda devam eden davalarla ilgili de bize intikal eden bütün kararlara da harfiyen uyduk ve her zaman ifade ediyorum, ben, bütün bu Danıştay kararlarını da aynen uygulama taahhüdünü Yüce Meclisin huzurunda defalarca verdim.

Şimdi, tabiî, maddeyle ilgili sorularınızı da kısaca değerlendirmek istiyorum.

Yabancı hakem kararlarının temyizi, tenfizi ve tanınması, halihazırda yürürlükte olan Devletler Hususi Kanunumuza göre, zaten, Türk mahkemelerinin yetkisindedir. Bizim buraya getirdiğimiz husus, Yargıtayın bir temyiz mahkemesi olarak belirlenmesi, tanıma ve tenfizin de yine Türk mahkemelerince yapılmasıdır. Biraz önce sorulan soruya cevap verirken, bu hususu, zaten, açıkça belirttim ve dedim ki: Niye, siz, Türk hâkimine, Türk hukukuna güvenmiyorsunuz?

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Güvenmeyen sizsiniz Sayın Bakan, yabancı hakeme götürüyorsunuz.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Böyle bir maddeye hiç gerek yok zaten, maddenin kendisi gereksiz.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Yani, hakem kararını değiştirebilir mi Yargıtay?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Efendim, Yargıtay, hakem kararını değiştirebilir mi? Temyiz makamıdır; burada verilen kararın, yapılmış olan sözleşmelere, alınmış olan kararlara uygun olup olmadığını, tanıma veya tenfizin yerinde olup olmadığını tabiî ki değerlendirecek.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Hiç alakası yok.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hakem kararının tanınmasını yapacak olan mahkeme asliye hukuk mahkemesi, tenfizini yapacak mahkeme asliye hukuk mahkemesi ve ben, biraz önce söyledim; Türk mahkemeleri, bu değerlendirmeleri yaparken “Türk kamu düzenine aykırıdır” ibaresini kullanmak hakkına sahiptirler ve sadece bu haklarını kullanarak, herhangi bir gerekçe dahi göstermeden, yabancı hakem kararlarının uygulanmasını, tanınmasını, tenfizini reddedebilirler.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Hiç alakası yok.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Esasında, literatür, şu anda, bu mahkeme tenfiz, tanıma kararlarının gerekçeli olup olmaması konusunu tartışıyor.

Teşekkür ediyorum.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Bakanım, hâlâ, soruma cevap alamadım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, cevaplarınız bitti mi?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Evet efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

T. RIZA GÜNERİ (Konya) – İyi ki, zabıtlara geçti Sayın Bakan.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Hüküm bulunmayan haller

MADDE 6. – Bu Kanunda ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmalarda hüküm bulunmayan hallerde, 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 20.5.1982 tarihli ve 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun tahkim ile ilgili hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum.

Başbakanımızın Amerika seyahati öncesinde ve ülke gerçeklerinin ve dünya gerçeklerinin gereği olarak, muhalefetin de desteğiyle, çok büyük sayıda katılımla, tahkim yasası çıkarıldı ve bundan yola çıkarak, reddedilen bir kanunu, tahkime sığınarak, hükümet tekrar, bir sene geçmeden bir manipülasyonla şu anda karşımıza getirdi.

Şimdi, çok büyük bir acelecilik var. Sayın Bakanım, ben bunu... Yani, hükümetinizin bu aceleciliğini anlamak mümkün değil. Neyin peşindesiniz? Bu yasa, miatlı bir evrak mıdır ki, bu kadar zorluyorsunuz? Bu miatlı evrak olmaktan da çıktı, sanki saatli bir evrak gibi -Gelibolu gibi millî bir kanun tasarısını yarıda keserek- getiriyorsunuz ve bu kanun tasarısını burada tartışıyorsunuz. Şimdi, sizin bu tavrınız, Mersin halinden, Trabzon balık halinden, saatli teslim şartıyla yük alan kamyoncuların telaşına benziyor. Bu ne sürat?! Radara yakalanacaksınız; muhalefetin radarına yakalanmazsanız, milletin radarına yakalanacaksınız. (FP sıralarından alkışlar) Onun için bu konuda dikkatli olmanızı istirham ediyorum. Burada hiçbir milletvekilimiz, ne iktidardan ne muhalefetten, ne hükümet ne muhalefet, kendilerini birbirlerine beğendirmek için, politika yapıyor, görev yapıyor. Sizin o cümlenizi de ben yanlış anlamadım, bir milletvekili arkadaşıma “size kendimi beğendirmek zorunda değilim” dediniz. Birilerine kendinizi beğendirmek zorunda hissediyorsanız, bu önce millet olmalıdır diye, tekraren o konuyu da tavzih ediyorum.

Şimdi, burada, 57 nci hükümet tarihe geçiyor; bununla değil, siz, geçmişte çok başka şeyler de yaptınız, sizin partiniz, Sayın DSP... Tarihin iki sayfası var; ama, hangi sayfasına geçiyorsunuz önemli olan odur. Tarihin iki sayfası var.

Şimdi, bu manada, 7 Ocak 1999’da, siz, bu dağıtımla ilgili sözleşmeleri imzaladınız mı Sayın Bakanım? Bir yıl içerisinde bu firmalar finansmanını, kredisini bulup, bu işlemlerini yerine getirecekler, sözleşmelerini sonuçlandıracaklar mıydı? Şimdi 7 Ocak 2000’de süre doldu. Peki, siz bir hükümet programı ortaya koydunuz; 2000 para programı, ekonomik program; enflasyonu yüzde 25’e düşüreceğiz, yatırımları canlandıracağız diyorsunuz. Daha ne güzel işte, bakın, 7 Ocakta dolmuş. Sizin, bu süreyi iki defa üçer aylık uzatma yetkiniz de var. Uzatmayın. Sonuçta bu anlaşmalar fesih oluyor mu Sayın Bakanımız; zatıâlinize soruyorum. Yani, bu süre geçtikten sonra bu anlaşmalar münfesih midir otomatikman? Eğer fesih olacaksa, daha ne güzel işte, bakın. Programınız yerine gelir; altıncı ayda -üç dört ay geçer- herkesi, parasıyla para kazanma ve yatırım yapma noktasına çekersiniz bu programınızla, ondan sonra da ihalenizi yaparsınız.

Ben size açık söylüyorum: Orada taahhüt edilen kaçak yüzdelerinden tutun da satış fiyatlarının bile düşeceğini ben size taahhüt ediyorum, garanti ediyorum. Gelin, buna destek verelim, hiç polemik yapmaya gerek yok. Siz o sözleşmeleri, dağıtım sözleşmelerini münfesih hale getirttirin -kanunî hakkınız var- ondan sonra yapın bir ihale, kamu menfaatı nerede yatıyor, o zaman göreceksiniz. Ha, o zaman, tabiî, biz, kartel medyasının, medya tekelinin, hükümet üyelerinin, partilerin hakkında yayın politikalarına baktığımızda, bal gibi bu yasayla alakalıdır o medyanın yayınları. Ara ara MHP’nin milletvekilleri hakkında... O malum medyada, patronların medyasında, şu dağıtım izni alan, sözleşme imzalayan kuruluşlardan medya patronu olmayan hiçbir kuruluş yok, Çukurova dahil. Hepsinin basını var, medyası var, televizyon satın aldılar. İhlas Holding dahil. Açık konuşuyorum. İşte, o yayınlarda, milletvekillerini ve partileri baskı altına alarak sonuç elde etmenin aceleciliği var. Sizde de bu acelecilik var hükümet olarak.

Şimdi ben merak ediyorum. İşte Sayın Masum Türker... DSP Grubunun en çalışkan milletvekili. Yargıtayın temyizi hakkındaki bu muğlak maddede bile bir yanlış anlayışın, bir kafa karışıklığının içerisinde. Bu kadar milletvekilinin, ben, vicdanî olarak bu konuya rahatlıkla evet diyecekleri kanaatinde değilim. Ne değişti?.. Siz bunu, sırf, geriye yürütme olarak getirdiniz. Tek amacı buydu. Hani, biz tahkimi yabancı sermaye gelecek diye çıkarmıştık?! Sonuçta, yabancılık unsurunu, Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu olsun olmasın, tartışmaya gerek yok. Oraya, son satırlara bir fıkra koymuşsunuz; bakın, ne demişsiniz: “Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu hükümlerine göre yabancı kaynaklı olması veya sözleşmenin uygulanabilmesi için yurt dışı kaynaklı sermaye veya kredi veya teminat sözleşmelerinin akdedilmesinin gerekli olması hallerinden birini.” Bitti!.. Burada, siz, yerliyi ecnebi haline getiriyorsunuz. Hiç... Yabancı sermaye kanunu falan burada boşuna çıkarılıyor.

Peki, bütçe kanununa da koydunuz; vardı 1999’da da, 2000’de de. Yap-işlet-devretle yapılacak, hazine garantisinde. 500 milyon dolarlık o limiti de ona dahil etmiyorsunuz; o limitin içerisinde değil bu yap-işlet-devret, hazine garantileri. Ha, şimdi siz ne yapacaksınız; ben size açık konuşayım: Bir sürü dağıtım şirketine hazine garantisi vereceksiniz; çayın taşı ile çayın kuşunu vuracaklar; ola ki, meydana gelecek birtakım riskleri de hazinenin sırtına yıkacaklar. Özelleştirme mantaliteniz zaten ortada.

Şimdi, Sayın Ramazan Toprak, burada “sözleşmede üçüncü kişilerin, yani, üçüncü müşterinin, dağıtım şirketlerinden elektrik tüketen üçüncü müşterinin arada çıkacak ihtilaflarında ne olacak” diye soru sordu, hiçbir şey diyemediniz. Peki, sizin yıllardır bir Aktaş uygulamanız var İstanbul’da. Kepez’de, Çukurova’da kaç tane ihtilaflı davanız var; bir açıklar mısınız şu Genel Kurula?! Kaç tane mahkemelik olduğunuz konu var, trilyonluk?!. Daha siz, cep telefonlarından KDV’yi tahsil edemediniz. (FP sıralarından alkışlar) Şunu iyi bilin, burada da, yine, KDV’yi tahsil edemeyeceksiniz; çünkü, bir defa, baştan hüsnüniyetle yaklaşmak lazım. Eğer kamu menfaatını düşünüyorsanız, yapacağınız iş... Bakın, BOTAŞ, şimdi özelleştirme kapsamına alınacak. Özel şirketler gaz getirecek, fiyatı yüksek tutacak, çevrim santralları kuracaklar... Bir tekelleşmenin arifesindeyiz, acımasız bir tekelleşmenin...

Şimdi, benim, size naçizane tavsiyem: Dışa bağımlı doğalgazdan ziyade, önce, bu ülkenin hidrolik potansiyelini, hidroelektrik potansiyelini değerlendirecek yatırımlara öncelik vereceksiniz. İlk yatırım, sabit sermaye yatırımları fazla olsa bile, en azından dışa bağımlılığı yoktur ve en ucuz elektriği de hidroelektrik santrallarından sağlayabiliriz. Buraya yönlendirin; ama, tahkimi bekleyen, bu kanunu bekleyen şuradaki şirketlere bakıyoruz, çoğu fuel-oil ve çevrim santralı; hidroelektrik santral çok az yap-işlet-devrette. İşte, bu manada, önümüzdeki yıllarda, bence, bu su potansiyelimizin değerlendirilmesine dönük yatırımlara öncelik vermekte fayda var.

Yine, bu yasa tasarısı, bal gibi tahsisi ifade ediyor; özel bir yasa tasarısıdır, birileri için çıkarılmaktadır ve bu manada da, aslında, hukuka ve anayasal eşitliğe mutlaka aykırı düşmektedir. Burayı da ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar.

Ayrıca, siz, tabiî, burada, Sermaye Piyasası Kanununa benzer bir enerji piyasası kanunu ve düzenlemeleri getiriyorsunuz, düzenleyici kurulu getiriyorsunuz; Enerji Bakanlığı, Yargıtay, Danıştay, odalar birliği ve üniversitelerden... Henüz mahiyetini bilmiyoruz. Biraz da sus payları vererek, şimdi, burada, siz bu düzenlemeleri yaptıktan sonra, acımasız bir tekelin -Sermaye Piyasasına benzeyen düzenleyici bir kurulla enerji sektörünü düzenleyeceksiniz; ruhsatları bu kurul verecek ve istediğine ruhsatı verecek- rekabete açık olmayan bir uygulamanın da, bu ülke ve toplum, acımasız sonuçlarını yaşayacaktır.

Şimdi, sizin, burada, çok hamaset dolu temennilerinize katılıyoruz; ama, tarih ve gelecek yıllar... Sizin uyguladığınız ve mantalitenizin oturduğu ana temele baktığımız zaman, o platformda Türkiye’yi karanlık bekliyor. Türkiye’de, uluslararası imalatta, uluslararası piyasalarda, ucuz elektrikle değil, pahalı enerjiyle yarışmak zorunda kalacak bir sanayi sektörünün hangi noktalarda sıkışacağını göreceğiz.

Yine ifade etmek istiyorum: Bu manada, hükümet olarak geçmişteki ve halihazırdaki uygulamalarınıza baktığımız zaman da, sizin, tavizkâr ve diyet ödeyen anlayışınızın, bu tasarıda da zorlamalarla, olayı zorlayarak ve ısrarla, tepede birtakım pazarlıklarla çözerek, ileriye dönük, Türkiye’nin enerji tekelinde size destek veren belirli medya ve patronların tekelinin sağlanması noktasındaki hukuk düzenlemelerinizi anlamak mümkündür; ama, bunu, yarın kamuoyu ve tüketici olan bu millet daha iyi anlayacaktır; çünkü, uygulamalarınızdan çıkan sonuçları ve şu kanun tasarısındaki ısrarınızı anlamak mümkün değildir.

Tekrar ifade ediyorum. Siz tahkimi çıkarırken buradan, yabancı sermaye gelecek diye ısrarla destek verildi; ama, şu anda, siz, yerli sermayeyi, senelerdir yüksek reel faizlerle beslediğiniz sermayeyi ecnebi hale getiriyorsunuz, tahkim yolunu, onlara da, geriye dönük olarak açıyorsunuz. Sonuçta, haksız rekabete dayalı bir enerji politikanızın da acımasız sonuçlarını, hem sanayie hem de hane, ev halkı tüketimine açacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR SOBACI (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Sobacı, teşekkür ediyorum efendim.

Gruplar adına başka söz?.. Yok.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Masum Türker; buyurun efendim.

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde, aslında, biraz evvel, bana cevaben verilen maddelerdeki boşlukla ilgilidir. Sanıyorum ki, Sayın Akman ve değerli arkadaşım Sayın Sobacı, benim söylediklerimi ya kaçırdılar ya farklı algıladılar. Ben, alınan yurt dışındaki kararın, kabul tanınacağı veya onanacağını söylemiştim. Şimdi, bununla ilgili olarak söylediklerimi fazla konuşmak istemiyorum.

Sayın Akman’ın söylediği, milletlerarası özel hukuk ve usul hukuku hakkındaki kanun, tenfiz kararının mahkeme kararı olduğu zaman nasıl olacağını, hakem kullanıldığı zaman -şu andaki uygulamada- nasıl olacağını tanzim etmiştir ve iki düzenlemede de ortak bir karar, tenfiz kararının onanması için ya da kısmen onanabilmesi için, hükmün, kamu düzenine aykırı bulunmaması şartı vardır. Yani, Türk kamu düzenine, Türk yargısının esas alacağı düzene aykırılık varsa, bu konuda onamayabileceği, bu nedenle de, bu konudaki anlaşmazlığın bu sefer görülebilmesi için Yargıtaya gidebileceği söyleniyor.

Şimdi, buradaki bir boşlukta, bizim, milletvekilleri olarak, şu sorumluluğumuz vardır: Eğer, biz, bizim dışımızdaki kanunları veri alıp yeni tanzim ettiğimiz bir hukukun ayaklarını, burada, iradeyi temsilen dile getirmiyorsak, o takdirde, bizim şüpheyle getirdiklerimiz, karşı taraftan, bize, yaptırım olarak gelebilecek hükümler haline gelebilir. Benim konuşmamda, özellikle, dikkat edilirse, hiçbir zaman, madde dışında siyaset yapmaksızın, o maddenin, ileride, ihtilaf anında, hâkimlerin ya da savunma yapanların ya da iddiada bulunanların, hukukun başlangıcında kabul edilen kaynaklardan biri olarak kabul edilmesine matuf olmasına dikkati çekiyorum ve burada diyorum ki, tenfiz bu kanunda açıkça belirtilmediğine göre ve o madde de bir atıfta bulunmadığına göre, tenfizi ciddî bir şekilde düzenleyen kanunun bu maddelerindeki kamu hukukuna aykırılığı halinde ve diğer hususlarda, hâkimin, yargı duyarlığını gösterip bu konudaki tenfiz hukukunun içtihadını oluşturması gerektiğini burada belirtmek zorundayız. Dikkat edilirse, bu içtihadın oluşturulabilmesi için, bu Mecliste bazı kanunlar için endekslendiğimiz enerji ihalelerine değil, yarın, öbür gün, her bakanlıktan, Türkiye Cumhuriyetinin sahip olduğu ister bir belediye ister bir başka kamu kurumunda olsun, yararlanılabilecek bu tahkim esasını merkezîleştirebilecek bir kamu otoritesinin, içtihada esas olmak üzere, hukuk esası ve felsefesi üretmesi gerekmektedir; çünkü, bu tasarı kanunlaştıktan sonra, gerek Sayın Ilıcak’ın ve gerek Sayın Sobacı’nın dediği gibi, yani, bu şartlarıyla kabul edilebilen bu hükümlerin Türkiye’nin yararına olabilmesi için, bizim yeni bir şeyler vaz etmemiz mümkün değildir.

Benim dileğim, bu tartışmaya meydan verdikleri için, değerli milletvekilleri ve konuşmacıların buradaki konuşmalarında, her maddenin yargı organı tarafından uygulanması anında kendisine mehaz olabilecek, kendisine, halkın iradesini temsil eden kanun koyucunun verdiği direktifi esas alabilecek düzenlemelerin yapılabilmesidir. Ben, bunları, Sayın Mir’in bazı konuşmalarından çıkarıyorum. Hepimizin Sayın İyimaya’yı dinlememizin nedeni, ileride bu maddenin uygulanmasında bize yol gösterebilmesidir. Muhalefet ya da iktidar ayırımı yapmaksızın bize düşen görev, bunun içeriğini doldurmaktır.

Böyle bir açıklamayı yapmama meydan verdikleri için, hem Sayın Akman arkadaşıma hem Sayın Sobacı’ya da içten teşekkürlerimi sunuyor ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türker.

Şahsı adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu; buyurun efendim.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tahkim yasa tasarısının 6 ncı maddesine ilişkin olarak kişisel görüşlerimi arz etmek üzere huzuruna geldim. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 6 ncı madde de, demin görüştüğümüz 5 inci madde gibi, bu tasarıyla getirilen tahkim sisteminin, Türk yargısının denetimi altında olduğunu vurgulayan, mühürleyen ikinci bir maddedir. 5 inci maddede, hakem kararlarının temyizi, tanınması ve tenfizi görülmüştü, bunlar Türk yargısına verilmişti. Şimdi de, muhtemel boşluklar halinde, herhangi bir şekilde düzenlenmeyen, uygulamada boşluk bulunursa eğer, iki Türk yasasının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun geçerli olacağını vurgulamaktadır. Yani, uluslararası tahkim, her halükârda, Türk yargısının denetimi altındadır; normal olarak, zaten asliye hukuk mahkemelerinde ve Yargıtayda bu denetim uygulanacaktır; düzenlemede bir boşluk varsa eğer, yine Türk kanunlarının denetimi altında olacaktır. Artık, bu konuda daha fazla bir vehme gerek yoktur; herkesin içi müsterih olabilir. Uluslararası tahkimin, bu yasalar, bu maddelerle birlikte, Türkiye’nin çıkarları aleyhine işlememesi temin edilmiştir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Sayın Toprak, Sayın Bakana sorunuzu yöneltebilirsiniz; buyurun.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana sorumu yöneltiyorum.

Tasarının görüştüğümüz 6 ncı maddesi, bir dolgu maddesidir. Bu maddeyle, uluslararası anlaşmalarda hüküm bulunmayan hallerde, 1086 ve 2675 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasını amirdir. Bu kanunda, üçüncü kişilerin hakları tecavüze uğradığında ne tür idarî veya yargısal tedbirlerin alınacağına ilişkin hükümler de bulunmaktadır; ancak, biz, bu tasarının 3 üncü maddesinin (b) ve (c) bentleriyle, konuyu, 1086 ve 2675 sayılı Kanun hükümlerinin asla uygulanamayacağı bir hukuk platformuna, yani yabancı bir hukuk zeminine taşıdığımız takdirde, sözleşmelerden hakları ciddî olarak tecavüze uğrayan, haleldar olan insanımızın, özel kişilerimizin, tüzelkişilerimizin, belediyelerimizin bu hakları için başvurabilecekleri -evet, açıkça ifade ediyorum; tasarının 3 üncü maddesinin (b) ve (c) bentleri söz konusu olduğunda, bizim üçüncü şahıs durumundaki sözleşmeden zarar gören insanımızın, tüzelkişilerimizin ve belediyelerimizin- yurt içinde acilen başvurabilecekleri idarî veya yargısal tedbir almaya yönelik bir yargı organı var mıdır?

İkinci sorum: Yine, aynı şekilde, üçüncü kişilerin, yani hakları haleldar olan, hakları tecavüze uğrayan özel kişilerimizin, tüzelkişilerimizin, özellikle de belediyelerimizin hakları ciddî oranda yok edildiği takdirde, ortaya çıkan fiilî bir durum var, bir uyuşmazlık durumu var, suçtan zarar gören var; ancak, bu zarar görenin neresi olduğu konusunda tasarıda hiçbir hüküm yoktur. Ben Sayın Bakandan, suçtan zarar gören bu üçüncü kişilerin, haklarını hangi yargı organı önünde arayabilecekleri hususunu soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan, cevap verebilirsiniz efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; şimdi, biz, bu 6 ncı maddede, kanunun düzenleyemediği, açıkta kalan birtakım hususları, halihazırda yürürlükte olan kanunlara atıf yaparak çözebilme çabası getirdik; ama, sizin de çok iyi bildiğiniz gibi, uluslararası tahkimle ilgili olarak ülkemizin de taraf olduğu çoktaraflı sözleşmeler mevcuttur. Yani, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcraı Hakkında New York Sözleşmesi, milletlerarası ticarî hakemlik konusundaki Avrupa Cenevre Sözleşmesi, devletler ile diğer devletlerin vatandaşları arasında yatırım uyuşmazlıklarının çözümlenmesi hakkındaki sözleşme; bu sözleşmeler de Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri tarafından imzalanmış, şu anda yürürlükte olan, kanun niteliğinde olan sözleşmeler ve sizin endişe duyduğunuz bu hususları çözebilecek nitelikte sözleşmeler.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Bakanım, ben başka konuları ifade ettim; şu bahsettiğiniz cevap, benim sorumun cevabı değil.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Tekrar bir inceleyelim; biz, yazılı olarak size bilgi sunalım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. – 8.6.1994 tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Ancak, birinci fıkrada belirtilen proje ve işler ile 4.12.1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun ve 28.5.1988 tarihli ve 3465 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Dışındaki Kuruluşların Erişme Kontrollü Karayolu (Otoyol) Yapımı, Bakımı ve İşletilmesi ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanuna tabi proje ve işlere de bu Kanunun 5 inci madde hükmünün uygulanmasına, görevli veya sermaye şirketinin, Kanunun yayım tarihinden itibaren bir ay içinde başvurusu ve ilgili idarenin müracaatı üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir. Bu durumda, idare ile görevli veya sermaye şirketi arasında yapılmış olan sözleşme, uluslararası finansman temini kriterleri ve idarenin yürürkteki benzer uygulama sözleşmeleri de dikkate alınarak, özel hukuk hükümlerine göre, Bakanlar Kurulu kararının yayımından itibaren üç ay içinde yeniden düzenlenir. Bu süre, tarafların mutabakatı ile en çok üç ay daha uzatılabilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; şu ana kadar 311 sıra sayılı yasa tasarısına ilişkin görüşmüş olduğumuz maddeler, aslında, daha evvel de belirttiğim gibi, şimdi görüşülmekte olan 7 nci maddeyle, biraz sonra görüşeceğimiz geçici 1 inci maddenin örtü maddeleriydi. Bu iki madde geçirilmek isteniyor. Öbürleri, hiçbir şekilde gerekliliği olmayan, daha evvel mevzuatımızda yer alan, hukukumuzca düzenlenmiş olan maddelerdir.

Dolayısıyla, halk tabiriyle, zurnanın “zırt” dediği deliğe geldik ve bir hukukçu kitlesinin feryadıyla, bu 7 nci madde ve 1 inci maddeye cevap verip Türkiye Büyük Millet Meclisinin zabıtlarına geçmesinde fayda görüyorum.

İnanıyorum ki, bu, İstanbul Barosunun, Türkiye’nin en büyük barosunun bir hukuk feryadıdır ve bilebildiğim kadarıyla, sayın milletvekillerimizin tamamına fakslanmıştır. Ancak, bir kez daha tekrarda fayda görüyorum.

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu şöyle diyor: “Bugün öğleden sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda bir yasa tasarısı görüşülecek. Tasarının adı, Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısıdır.

Basında yer alan haberlere göre, iktidar partisi gruplarının yöneticileri, Adalet Komisyonundaki üyelerini ‘bu tasarıyı geçirin’ diye uyarmışlardır. Başbakan Davos’a gitmeden önce, tasarının yasalaşmasını istiyorlarmış.

Bizler, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri de, Adalet Komisyonu üyelerine ve tüm milletvekillerine sesleniyoruz. Tasarının, özellikle 7 nci maddesi ile geçici 1 inci maddesindeki düzenlemelerle, ülkenin malî ve doğal kaynaklarını, geriye dönük biçimde belli kişi ve kuruluşlara karşılıksız ve haksız, âdeta iktidar olmasının, iktidarda kalabilmesinin diyeti olarak sunan, çevrenin, kültürel mirasımızın talanına yol açacak bu tasarıyı yasalaştırmayınız.

Bundan bir süre, önce tahkim tartışmaları adı altında, tahkimle hiçbir ilgisi bulunmayan Anayasanın 47 ve 155 inci maddeleri değiştirildi. Sonra, bu değişiklikleri uygulamaya yansıtabilmek amacıyla, Danıştay ve İdarî Yargılama Usul Yasaları değiştirildi.

Değişikliklerin iki temel hedefi vardı: Kamu kuruluşlarının yerli ya da yabancı kişi ve kuruluşlarla imzalayacağı, kamu hizmetlerinin götürülmesiyle, sözleşmelerde hukuka uygunluk ve kamu yararı açısından yapılabilecek her türlü denetimi kaldırmak ve bu sözleşmeleri özel hukuka tabi tutarak, Türk idare hukukunun temel ilkelerinden, özellikle de kamu yararı açısından, idareye özel kişiler karşısında üstünlük sağlayan özünden kurtulmak.

İstenilen amaca ulaşıldı; Danıştayın, kamu kuruluşlarının yerli ya da yabancı kişi ve kuruluşlarla imzalayacağı sözleşmelere ilişkin inceleme yetkisi kaldırıldı. Artık, Danıştay, bu sözleşmelerde saptadığı hukuka, kamu yararına aykırılıkların giderilmesini, bağlayıcı, uyulması zorunlu biçimde istemiyor, sadece düşünce bildirmekle yetiniyor; ancak, bunun da müeyyidesi yok. Yani, kamu kuruluşu, Danıştayın bildirdiği düşünceye uygun davranmak zorunda değil. Böylece, kamu kuruluşlarının, yerli ya da yabancı kişilerle imzalayacağı sözleşmeler üzerinde hiçbir etkin denetim mekanizması kalmadı. Bundan böyle bu tür sözleşmelerde, siyasî nüfuzun, siyasî pazarlıkların, yolsuzlukların, kamu görevlilerinin güvencesizliklerinin, diyet ödemenin yolu açıldı. Ülkemizin malî kaynakları, doğal kaynakları, ormanları, akarsuları, doğal güzellikleri, çevre ve kültürel mirası, hukuk devletinin son kalıntılarının da yıkıldığı bir ortamda, ekonomik talan anlayışının girdabına sokuldu. Şimdi, bu talan, geriye dönük olarak, daha önce Danıştayın incelemesinden geçerek, hukuka ve kamu yararına uygunluk denetimi sağlamış sözleşmelerle yürütülen kamu hizmetlerine ilişkin proje ve işlere de uygulanmak isteniyor. Böylece, Danıştayın inceleme yetkisini kullanırken kabul etmediği düzenlemeler, imzalanmış, yürüyen işlere ilişkin sözleşmelere konulabilecek; bu sözleşme hükümleri, her türlü denetimden çıkarılarak, özel yerli ya da yabancı kişi veya kuruluşların lehine yeniden düzenlenebilecektir.

Tasarının başlıksız diğer maddelerinde olduğu gibi bu maddede de başlık konmak istense, herhalde “geriye dönük talan” denilmesi uygun olacaktır. 7 nci maddesine göre, daha önce yap-işlet-devret modeline göre başlatılmış elektrik üretim, dağıtım, iletim ve ticaretinin işletme hakkı, devri ile satılması, sözleşmeler, bu kez özel hukuk hükümlerine göre ve Danıştayın veya herhangi bir kurumun bağlayıcı denetimine tabi olmaksızın yeniden düzenlenebilecektir. Bunun için sözleşme tarafı, özel yerli ya da yabancı kişinin bir ay içinde başvurması ve sözleşmenin diğer tarafı olan idarenin müracaatı üzerine, konu, Bakanlar Kuruluna gelecek, Bakanlar Kurulu, sözleşmenin özel hukuk hükümlerine göre yeniden düzenlenmesine ya da reddine karar verecektir. Bakanlar Kurulu kararı olumluysa, sözleşme, en geç üç ay içinde salt tarafların iradeleriyle, hiçbir denetimden geçmeksizin yenilenecektir. Üç aylık süre, tarafların mutabakatıyla üç ay daha uzatılabilecektir.

Tasarının geçici 1 inci maddesi, bu düzenlemeyi, daha önce imzalanmış kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerine göre başlatılmış, yürüyen tüm proje ve işlere de uygulama olanağını getiriyor. Böylece, Danıştayın inceleme yetkisi, geriye dönük olarak kaldırılıyor. Danıştayın inceleme yetkisi ve bu yetkisini kullanarak hukuka ve kamu yararına aykırı bulduğu için idarenin taraf olduğu sözleşmelerde yer almasını engellediği düzenlemelerin ve daha önceleri özel kişilerin lehine konulması talep bile edilemeyen düzenlemelerin geriye dönük olarak yürüyen işlere ilişkin sözleşmelerde yer almasının önündeki engeller kaldırılıyor.

Tasarının özellikle 7 nci maddesi ile geçici 1 inci maddesi, hukuk devleti ilkelerine aykırıdır, demokratik devlet temellerinin inkârıdır. Sözleşmeler hukukuyla da bağdaşmayan bu düzenlemelerin, başvuru halinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceği de bellidir. Ancak, iptal kararına kadar iş işten geçecek, iktidar partileri, iktidar olmanın ve iktidarda kalmanın diyetini ödemiş olacaklardır.

Tasarı, kamuoyunda tartışıldığı gibi, geriye dönük tahkim düzenlemesi değildir; çünkü, bu konuda yasal düzenlemeye gerek yoktur. Anayasanın 125 inci maddesi ile Danıştay ve İdarî Yargılama Usul Yasasındaki değişiklerden sonra, sözleşme tarafları, ister hemen ister ihtilaf çıktığı anda sözleşmeden doğacak ihtilafların tahkim yoluyla çözülmesini öngörebilirler; bu konuda yasal bir engel yoktur.

Geriye dönük olarak gerçekleştirilmek istenilen, tahkim değil, Danıştayın inceleme yetkisinin kaldırılması, kamu hizmetlerine ilişkin yürüyen işlerin sözleşmelerinin yeniden her türlü denetimden kaçırılarak düzenlenmesidir.

Geriye dönük olarak gerçekleştirilen, ülkenin malî kaynaklarının, doğal kaynaklarının, ormanlarının, akarsularının, enerji kaynaklarının, iletişim olanaklarının, doğal güzelliklerinin, kültürel mirasının ve varlığının belli kişi ve kuruluşlara, hukuk devleti hiçe sayılarak, haksız, dayanıksız ve karşılıksız devridir.

Tasarının tahkime ilişkin düzenlemeleriyse, sadece tahkimle ilgisi olmayan 7 nci madde ile geçici 1 inci maddeyi gözlerden kaçırmak için çalakalem hazırlanmış, tamamı gereksiz, bir kısmı uygulamada kaos yaratacak, Türk tahkim hukukuyla çelişen hükümlerden oluşmaktadır.

Tasarının 1 ilâ 6 ncı maddelerindeki düzenlemeler, tahkimle ilgilenen herkesin bildiği ve uyguladığı yasal düzenlemelerde ya da yargı kararlarında başlık ve tereddüt bulunmayan, ders kitaplarında yer alan temel bilgileri yasallaştırmaya çalışmaktadır.

Ayrıca, Türk tahkim hukukunda, milletlerarası tahkim kavramı bulunmamaktadır. Bu nedenle, 2 nci maddenin (b) bendinin hukukumuz açısından anlamı yoktur. Bunun gibi, yabancılık unsurunun da ne olduğunu yasalar belirtemez. Uygulamada sorunlar yaratacak 2 nci maddenin (a) bendi de gereksizdir.

Ayrıca, bu düzenlemede, yurtdışı kaynaklı teminat ve sigorta sözleşmelerinin akdedilmesinde gerekli olması da, yabancı unsuru olarak değerlendirilmiştir. Bu hüküm, dünyada hukuka sesleniyor olmasa bile, gariplikler literatürüne bir katkı olarak anılacaktır.

Belki, tahkim şartı ya da sözleşmesi imzalayacak idarenin bu konudaki görevlerine yol gösterici nitelikte olmak üzere, bir genelgeyle iletilebilecek bu bilgilerin, bu haliyle bir yasa konusu yapılması gereksizdir, faydasızdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın efendim; buyurun.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Bugün öğleden sonra; yani, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda görüşülecek bu yasa tasarısıyla, Danıştayın inceleme yetkisi geriye yönelik olarak kaldırılıyor, kamu hizmetlerine ilişkin yürüyen işlerin sözleşmelerinin yeniden ve her türlü denetimden kaçırılarak düzenlenmesinin yolu açılıyor. Tasarının gerekçesi olarak, yabancı sermeyayi ülkeye çekme ihtiyacı gösteriliyor. Bu gerekçe doğru değildir. Hükümet, bu tasarının yasalaşması halinde yararlanacak kişi ve kuruluşları kamuoyuna açıklasın. Bu listedeki kişi ve kuruluşların tamamına yakınının yerli, yani, Türk kişi ve kuruluşlar olduğu görülecektir.

Hükümet, Anayasanın 47 ve 155 inci maddesiyle, Danıştay ve idarî yargılama usulü yasalarını değiştirerek, Danıştayın inceleme yetkisini kaldırdı; idarenin imzalayacağı sözleşmelerde de, her türlü denetim kaldırıldı. Şimdi, bu tasarıyla, aynı düzenlemenin geriye dönük olarak uygulanması sağlanıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu üyelerini ve tüm milletvekillerini hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmayan, ülkemizin ve halkımızın çıkarlarıyla çatışan bu tasarıya karşı oy kullanmaya çağırıyoruz.

Saygılarımızla.

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu.”

(FP sıralarından alkışlar)

Biz, parti olarak, bu yasanın çıkacağını biliyoruz; ancak, bu öneriye katılarak, bu yasayı Anayasa Mahkemesine götüreceğiz ve inşallah, iptal ettireceğiz. Ümit ediyoruz ki, bu Anayasa Mahkemesi süreci içerisinde sayın hükümet bazı işlemlere girerek bazı kişileri âbad etmez.

Teşekkür ediyorum, saygılarımla. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fırat.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, bu kanunun tüm maddeleri üzerinde söz istedim; fakat, iktidar partisi milletvekilleri -artık, hakkıyla mı- muvazaalı olarak söz aldılar, söz hakkımızı kıstılar. Söz hakkımızı kısan ve özellikle iktidara yaranmak için söz isteyen bu milletvekillerine bir tavsiyem var; ülkeyi, ülkenin geleceğini talan eden böyle bir kanunu cansiparane müdafaa eden kişilerin sonu hiç hayırlı gelmez, bunun bilinmesini istiyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, tabiî, bu kanunun 1’den 6 ncı maddesine kadar olan hükümleri, işte Tahkim Yasasını çıkardık, ona göre pek de yerinde olmayan uyum yasası hükümleridir; ancak, bunun 7 nci ve geçici 1 inci maddeleri, aslında, tahkimi dahi, bizi bu kadar zorlayarak, Anayasayı değiştirerek, çıkarmaya zorlayan zihniyetin ve çevrelerin bu nedenle tahkimi zorladığını göstermesi bakımından -bu madde ve geçici 1 inci madde- bunun göstergesidir.

Biliyorsunuz, daha önce Adalet Komisyonunda arkadaşlarımız söyledi; Adalet Komisyonunda hükümet bu konuda bir önerge getirdi, biz onu kapıdan kovduk, sonra hükümet bacadan girdi içeriye, Plan ve Bütçe Komisyonuna getirdi, Plan ve Bütçe Komisyonundan da buraya getirildi öneri; 3 üncü maddeydi; işte, bu madde, biliyorsunuz, 4493 sayılı Kanunun 3 üncü maddesiydi. Biz, o bacadan gelen bu maddeyi burada bütün çıplaklığıyla ortaya koyduk, hükümet anladı ki -işte, DSP ve Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekilleri de ikna oldular- reddedilecek, Plan ve Bütçe Komisyonu geri çekti. Plan ve Bütçe Komisyonunun geri çektiği bu maddeyi -ama, burada da müzakere edilmişti- Plan ve Bütçe Komisyonunda reddettiler, getirdiler, zaten burada da müzakere edilmeden reddedilmişti. Dolayısıyla, İçtüzüğün 76 ncı maddesine göre, bir sene geçmeden bu maddenin burada müzakeresi mümkün değildir, İçtüzüğe aykırıdır. Bu defa da, hükümet hıncını alamadı, bir tank getirdi, duvara dayadı, duvarı yıktı, getirdi şimdi buraya. Bununla ne yapmak istiyorlar?

Değerli milletvekilleri, bakın; yapılan değişiklik şudur: Bundan sonra, elektrik üretim ve dağıtımını, barajı, karayolunu, sulama işini, hepsini, biz, kabul ettiğimiz 4493 sayılı Kanunla, artık kamu hizmetinden çıkardık, özel hizmet alanına koyduk. Biliyorsunuz, kamu hizmetinde, hizmetin devamlılığı esastır, hizmetin verimliliği esastır, hizmetin ucuzluğu esastır; bu hizmeti yaparken, idarenin kamu gücünü kullanarak belli imtiyazlara sahip olması esastır. Biz bunu değiştirmekle, uluslararası sermayenin, çokuluslu şirketlerin ve sermayenin, istismarcı sermayenin Türkiye’deki temsilcilerine kamu yararının üstünde bir hak tanıdık; yani, artık kamu yararı ortadan kalktı, çokuluslu şirketlerin ve uluslararası sermayenin gücü kamu yararını aştı. Artık, biz, bundan sonra, Meclis olarak, kamu yararını değil, çokuluslu şirketlerin yararını düşüneceğiz; getirilen kanunun anlamı bu.

Şimdi, ne yapılıyor; daha önce 46 tane sözleşme yapılmış... Aslında, getirilen bu kanundaki ifadeler başka; ama, ben bu Bakanın hiçbir şeyine güvenmedim; çünkü, devamlı yanlış bilgi veriyor, devamlı Meclisi kandırıyor, Adalet Komisyonundaki üyeleri kandırdı. Verilen bilgiler yanlış değerli arkadaşlar. Diyor ki: “Bu sözleşmeler yine Danıştayın incelemesinden geçecek.” Kesinlikle geçmeyecek.

Değerli arkadaşlarım, bakın; bir sözleşmenin Danıştayın incelemesinden geçebilmesi için, idarî imtiyaz sözleşmesi olması lazım. Biz, bu 4493 sayılı Kanunla kabul ettiğimiz maddeyle, bunları, imtiyaz sözleşmesinden çıkardık, özel mukavele haline getirdik.

Şimdi ne olacak?.. Tabiî, zamanımız çok az; keşke, zaman, böyle bir saat olsa da ben size açıklasam. Bununla Türkiye’ye ne veriyor, kimlere ne veriyor?..

Tabiî, bazı medya patronları, bu iktidarın her şeyini destekliyor. Öyle ki, Allah’ın zemzem suyuyla yıkanmış bir iktidar, hiçbir kusuru yok; ama, memleketi felakete götürmüşler, ekonomi iflas etmiş, her tür işsizlik var, insanlar aç, çıplak; insanlar inim inim inliyor; ama, medya sayfalarındaki başlıklara bakarsanız, ooh, memleket güllük gülistanlık!

Değerli arkadaşlarım, bazı basın patronlarına birtakım imtiyazlar verilmiş. Nedir; mesela, size misal vereyim ve Ankara’nın elektrik dağıtım imtiyazını alan bir şirketi tarif edeyim...

Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, Danıştayın incelemesinden geçmiş olan o 46 imtiyaz sözleşmesi, yeniden rafa kaldırılacak. Bakan burada aksini söylüyorsa, gerçekleri inkâr ediyor. Ben şimdi “yalan söylüyor” dersem, gidecek hemen dava açacak; çünkü, 10 milyarlık bir dava açtı da, yine kendisine dava açma hakkını söylüyorum; gerçekleri inkâr ediyor.

Bu kişi ne yapacak; özel sözleşme yapacak. Özel sözleşme gizlidir; yani, bakan çağıracak, diyecek ki “ey medya patronu, sen beni bu kadar destekliyorsun, benim sana diyet borcum var kardeşim. Ne yapacağız?.. Sana buranın dağıtımını verdim.” O zaman, mahkemeye de gitmiyor, çıkan ihtilaflar mahkemeye de gitmiyor. “‘Hakemi kim tayin edelim; bizim Turgut’u tayin edelim, bizim Turgut da hakem olsun, ne olacak.” Ondan sonra, bizim Turgut da hakem olacak; ama, nasıl olacak, bakın bu çok önemli.

Sayın milletvekilleri, bakın, çok ciddî şeyler söylüyorum size. Buraya, mesela bir (A) kazasına, elektrik şebekesini götürecek; eğer bu elektrik şebekesi 1 milyar liraya mal oluyorsa, 100 milyar lira gösterecek. Bizde, Türkiye’de naylon fatura işlemiyor mu arkadaşlar; naylon fatura işleyecek; o 1 milyar lirayı 100 milyar lira yapacak ve hemen devletten alacak; çünkü, yapılan mukaveleler öyle. Devletten alacak, neye yükleyecek; elektrik fiyatına ekleyecek.

Bakın, değerli milletvekilleri, size samimiyetle söylüyorum ki, bu kanunu, bu maddeyi kabul ettikten sonra, Türkiye’de, halkın yaşaması çok zorlaşacak; çünkü, öyle düşünün ki, bazı güçlü medya patronları, birçok yerin elektrik üretim ve dağıtımını almışlar. Şimdi, bunlar, hizmet götürmeyecekler, elektrik vermeyecekler, vatandaşa hizmet de yapmayacaklar -işte, örnekleri var- ama, faturayı dayayacaklar.

Değerli arkadaşlarım, ben Adalet Komisyonunda da konuştum, dedim ki; bakın, sevgili milletvekilleri, arkadaşlar, bir başbakan bu gruplardan gelecek tazyike dayanamaz; ama, biz, milletvekilleri olarak, Parlamento olarak dayanabiliriz; çünkü, Parlamentonun gücü, en yüksek güçtür; bence, biz, hükümeti zora sokmayalım; gelin, bu maddeleri reddedelim; tamam, 1 ilâ 6 ncı maddeye kadar olanları kabul edelim; ama, 7 nci ve geçici 1 inci maddeleri reddetmezsek, Türkiye’nin geleceğini büyük bir ipotek altına koyacağız, Türkiye’yi yaşanamaz bir ülke haline sokacağız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye’de örnekleri var; işte, Çukurova Elektrik var -Adana’da, o civarda yaşayan insanlar var- işte, İstanbul’da AKTAŞ var. Bunlar yatırım yapıyorlar mı, hizmetin iyileştirilmesi konusunda herhangi ciddî bir şeyleri var mı; yok. Çünkü, bunların arkasında bir medya gücü var; medya gücünü arkasına almış bir kişinin, vatandaşın hakkını koruması mümkün değil ki; o, kendi cebini düşünür.

Ha, bakın, biz bunları dile getirdiğimiz için, Doğru Yol Partisi, Türkiye’de medyada yok, silinmiş. Bakın, birçok komisyonda Doğru Yol Partisi olarak çok ciddî şeyler söylüyoruz; ama, medyada bir tek satır yer almıyoruz. Niye; çünkü, menfaatlarına karşı geliyoruz. (DYP sıralarından alkışlar) Ha, bugün, sizler, onların o menfaatlarını kollayan, onlara hizmet eden insanlar olarak görünebilirsiniz; ama, sevgili milletvekilleri, Türk Halkının menfaatını koruyan insanların Türkiye’de yaşayabilirliğini ortadan silmemek lazım. Türkiye öyle bir ülke haline geldi ki, Türk Halkını, Türk Devletini savunan insanların yaşayamayacağı bir ülke haline geldi. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, FP sıralarından alkışlar) Çünkü, Türkiye’de belirli medya grubunun, sermaye grubunun köleliğini yapmadan yaşamak mümkün değil, politika yapmak mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, bunlara cephe alalım, kişiliğimizi koyalım. Biz bu Anayasaya göre yemin ettik; bu yeminimizde, Türk halkının menfaatını, sosyal devlet...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – ...ilkesini koruyacağımıza yemin ettik. Sosyal devlet kavramını siliyoruz sayın milletvekilleri; yani ne yapıyoruz; devletin kamu hizmeti niteliği bulunan bütün hizmetlerinden kamu hizmeti niteliğini kaldırıyoruz, ondan sonra da getiriyoruz özel teşebbüse devrediyoruz.

Şimdi, ANAP’ın bunlara karşı bu kadar toleranslı davranmasını kabul ediyorum. ANAP ne yapmış, gelecek yirmi seneye kadar sözleşmeleri, ihaleleri yapmış; burada büyük menfaatları var; alanlar, yandaş müteahhitleri ve MHP’li arkadaşlar, DSP’li arkadaşlar, vallahi billahi sizi perişan edecekler, büyük kazanç sağlayacaklar buradan yahu, bunu bilmenizi istiyorum! (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Yarın Enerji Bakanı çağıracak, tek tek bu ihalelerde pazarlık yapacak. Bakın buraya da bir hüküm koymuşlar sayın milletvekilleri “bir ay içinde başvurusu ve ilgili idarenin müracaatı üzerine” diyor. Şimdi, (a) şirketi başvurdu; ama, Bakan diyecek ki, arkadaş, bizim bir çevremizi gör, ben senin başvurunu Bakanlar Kuruluna götüreyim. Bunlar çok önemli şeyler değerli milletvekilleri. Benim kimseyle hesabım yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, 1 dakika verin.

BAŞKAN – 1 dakika ilave ettim efendim, o da bitti.

KAMER GENÇ (Devamla) – 1 dakikanın bu kadar çabuk bitmemesi lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, tabiî, Sayın Başkanın da menfaatına dokunduğu için, hemen sözümüzü kesiyor; ama, yine konuşacağım.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Kamer Genç’e de teşekkür ediyorum.

Şahısları adına, Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun efendim.

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) – Masum Türker Bey konuşacaklar efendim.

BAŞKAN – Sayın Türker, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu maddeyle ilgili tartışmalarımızda, aslında hükümete, ilgili bakanlıklara, idareye yön vermemiz gerekiyordu; ama, üzülerek söylemeliyim ki, biraz evvel Sayın Genç, hepimizi, özellikle iktidar grubunu, herhalde, beraber yemek yediği, bazen su içtiği, bazen de “ben bir yerlere adayım” diye oy istediği kişilerin özbenliklerini unuttu ki “iktidara yaranmak için söz isteyen milletvekilleri” dedi. Biz hiç kimseye yaranmak istemiyoruz; çünkü, iktidarın kendisiyiz. Bunu öyle bilmesini istiyoruz ve iktidarın kendisi olduğumuz için söz istiyoruz. (DSP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) – İktidarın ortağısınız efendim.

MASUM TÜRKER (Devamla) – Bunu neden söylüyorum; çünkü, Sayın Genç, bizi, bu konuları da dile getirmemekle itham etti. O zaman, ben, acaba, sabah yanlış mı duydum -ya da öğleden sonraki konuşmada- Sayın Ercan, Doğru Yol Partisi adına konuşurken, dedi ki: “Bu yasaları biz zamanında getirdik, bize destek verilmedi o zamanki hükümet zamanında, destek verseydiniz olurdu.”

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Öyle değil...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Son maddeler değil...

MASUM TÜRKER (Devamla) – Şimdi de “bunu dayatanlar var” denildiği zaman, acaba, o tarihlerde dayatanlar mı vardı ki getirildi diye akla gelir. Bu bir çelişkidir. Buradaki çelişkinin üzerinde durmamak lazım. Burada kişileri tahrik etmemek, kişilerin üzerine gitmemek gerekir.

Bir gerçek var; eğer biz, anayasa değişikliğini yapıp, tahkimi kararlaştırmışsak, tahkim konusunu gündeme getirmişsek, bunun hukukunu işletmek zorundayız.

Şimdi, bunu dikkate aldığımız zaman, bu maddede Sayın Genç’in söylediği bir konuyu düzeltmek zorundayım, o da şudur: Burada aldığımız kararlarla kamu yararını geri planda bırakmak, yabancı sermaye yararını önplana almak amacı yoktur. Eğer ben burada bunun tersini söylemezsem, -kendisi uzun süre hukukla ilgilendiler, biliyorlar- yarın öbür gün, gerçekten, birileri, bu düzenlemeyle, kanun koyucu tarafından da bunun amaçlandığını söyler, kendi ihtilaflarında kullanırlar. Bu konuda, biraz evvel yaptığımız tartışmada yer aldığı gibi, kamu yararı önceliklidir; bunun altını çizmek istiyorum. Bizim verdiğimiz bu hükümlerde bunu belirtmek istiyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Özel mukavele...

MASUM TÜRKER (Devamla) – Şimdi, burada bir konuyu daha dile getirmek istiyorum. Biz, özel sözleşme yetkisi vermiyoruz maddede “özel hukuk kurallarına göre” diyoruz. “Özel hukuk kurallarına göre” diye söyleyince ne yapıyoruz, artık ihtilaf, idare hukuku kurallarında olduğu gibi, Danıştayda, idare mahkemelerinde değil, varsa ihtilaf, mahkemelerde yer alacaktır, tahkim dışında.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Özel sözleşme; kamu yararı yok...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Özel anlaşmada kamu yararı nerede var, bana söyler misiniz...

MASUM TÜRKER (Devamla) – Şimdi, bu konuda özellikle şunu belirtmek lazım: Yine biraz evvel belirtilen “bu, Türk hukukuna yanlışlıktır...” Biz bu kararı alırken “birisi bilmem kaç milyar liralık naylon fatura alacak, elektrik fiyatını artıracak” dedikleri zaman, bunun için de biz o zaman vergi incelemesiyle ilgili tahkimi getirmiyoruz ki. Tabiî ki, bu firma Türkiye’de istediği kadar iş yapsın, vergi incelemesine açıktır. Vergi incelemesinde naylon bir fatura kullanıldığı anlaşılmışsa, böyle bir durum varsa tartışılacaktır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne ilgisi var!..

MASUM TÜRKER (Devamla) – Bu açıklamaları, özellikle bir eleştiriden çok, ileride bu maddenin uygulanmasında aleyhimizde kullanılacak hükümler olabileceği için, düzeltme açısından, en azından milletvekili olarak genelde oyumuzu kullanırken, o görüşlere uymadığımızı -yani, eğer Sayın Genç istiyorsa, burada onu belirtmiş oluyoruz- yani, kamu hakkını, yararını gözeten bir düzenlemeye oy verdiğimizin bilincinde olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Bunu söyledikten sonra, bu maddede bir tartışmaya yol açabilecek, ileride aleyhimizde kullanılabilecek bir iki kelimeye de özellikle açıklama getirmek istiyorum; o da şudur: “Bakanlar Kurulu karar verir” hükmünü, yarın öbür gün birileri yanlış uygulamasın diye, kanun koyucu olarak, bir milletvekili olarak, bunu şu şekilde algıladığımızı belirtmek istiyorum: İdareyle ilgili müteahhit ya da firma -üçüncü kişi kim ise- yaptıkları bu yeni düzenlemeyi Bakanlar Kuruluna gönderdikleri zaman, Bakanlar Kurulunun muhakkak olumlu onaylaması şartı yoktur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, maddeyi oku; madde öyle değil.

MASUM TÜRKER (Devamla) – Burada anladığımız şey, Bakanlar Kurulu... Maddeye açıklık getiriyoruz; yani, yarın öbür gün birileri, bulanık suda balık avlayıp kendi lehlerine düzeltmesinler diye böyle bir açıklama yapma gereği duyuyorum; bunun “verilir” olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyorum.

Burada işaret ediliyor, bu konuda da bir önerge verildiği söyleniyor. İşte, bize düşen şey, kamu hukukunu korumak açısından, kamu yararını gözetmek açısından böylesine değerlendirme yapmaktır.

Ben, bu açıklamaları yaparken, en azından, bu maddede yabancı sermaye hukukunu değil, yabancı sermayenin özellikle belirtilen faiz düşüklükleri ve finans kriterlerini getirirken, yalnız güvenlik limitlerini, kriterlerini uluslararası normlarda sağlayabildiğimizi; ama, hiçbir zaman, kamunun, Türkiye Cumhuriyetinin yararlarını geri planda tutacak bir amacın olmadığını, en azından, bu maddenin açıklama kısmında belirtiyor; hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türker.

Şahsı adına ikinci söz...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın sözcü şahsıma sataştı, bir açıklık getirmek için söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, zabıtları getirteyim, takip edemedim; eğer öyle bir şey varsa, değerlendiriz.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Bizzat ismini söyledi Sayın Başkan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Adını zikretti Sayın Başkan.

TURHAN GÜVEN (İçel) – “Sayın Ercan” dedi...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ayrıca bana da sataştı.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hem parti adını zikretti hem ismini zikretti. Onun için buna cevap verme mecburiyetimiz var.

BAŞKAN – Şimdi zabıtları istiyorum efendim; gelsin, tekrar bakacağım.

Müsaade ederseniz, zabıtlara bakayım; eğer gerekiyorsa, Sayın Ercan’a tabiî söz vereceğim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, son derece dikkatli takip ediyordunuz, o bakımdan söylüyorum.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – İşinize gelince öyle, işinize gelince böyle!..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Anında cevap verelim efendim. Hiç olmazsa cevap verme hakkımızı elimizden almayın.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Siz, her zaman dikkatli takip ediyorsunuz efendim; nasıl atladınız?!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim için de “grup sözcüsüyle ters düştü” dedi. Bu, benim büyük için bir ithamdır; bu, bir sataşmadır. Grup sözcüsüyle ters düşmedim. Müsaade ederseniz, sataşmadan dolayı söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sizinle ilgili konuya da zabıtlarda bakayım. Eğer gerekiyorsa...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, niye başkalarını dinliyorsunuz da, partiniz söz konusu olunca dinliyorsunuz da bize gelince zabıt oluyor?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bu olmuyor, hakikaten olmuyor. 2 dakikalık, sataşmaya cevap hakkı verin; çünkü, sayın sözcü, biraz evvel, doğrudan doğruya hem parti adı zikretti...

TURHAN GÜVEN (İçel) – “Sayın Ercan” diyor efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Siz de takip ettiniz, hem de kafa sallıyordunuz. Ayrıca, açıklamasından dolayı söylediniz. Lütfen, anında ve sıcağı sıcağına cevap verme imkânı verin bize. Çok rica ediyoruz; artık, tutanakları getirmek suretiyle söz vermeyin.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – İşinize geldiği gibi uygulamayın.

BAŞKAN – Efendim, söz verme zamanını takdir hakkı, zannediyorum ki benim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Doğrudur.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Ama, zamanıdır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ama, biz sizin adaletinize ve özellikle konuyu takip ettiğinize inanarak söylüyoruz bunu. Lütfen, istirham ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ercan. (DYP sıralarından alkışlar)

Lütfen, yeni bir sataşmaya sebep olmayacak şekilde ve çok kısa olmak üzere, buyurun efendim.

VII. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan’ın, İstanbul Milletvekili Masum Türker’in, partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni bir sataşma yaratmak maksadıyla kürsüye gelmiş değilim; yalnız, bir hususa açıklık getirmek için söz aldım.

Masum Türker arkadaşım, benim, tahkime ilişkin yasal düzenlemeleri geçmişte getirdiğimizi; ama, buna karşı çıkıldığını belirttiğimi ve bugün getirilen tahkime bu defa niye karşı çıktığımızı ifadeyle, benim böyle bir çelişki içerisinde olduğumu... Zannediyorum öyle ifade ettiniz; ben, kısmen, öyle girdim salona.

Evet, şimdi şunu söyleyeyim: Benim bu Danışma Kurulu önerisi üzerinde ifade etmeye çalıştığım husus şu olmuştu: Dedim ki, geçmişte bir anayasa değişikliği önerisi getirdik, değiştirelim dedik, karşı çıkıldı...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Karşı çıkan da siz değildiniz, yoktunuz zaten.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Bunu söyledim. Ama, aradan zaman geçti, yıllar geçti, sonra, siz buna ihtiyaç duydunuz dedim. Bu geçen zaman içerisinde de, uğranılan kaybın ağır faturasını millet ödedi, buna sebep oldunuz, şimdi sorumlusunuz ve sizi halka şikâyet ediyorum dedim. Öyle söyledim, zabıtlara da öyle geçti.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Ne alakası var!

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Öyle değil mi; öyle. Ve dedim ki, PTT’nin T’sini satalım istedik; o zaman dünya pazarlarında bunun alıcısı vardı, 30 milyar dolar civarında bir pazar şansı vardı; pazar henüz doyuma ulaşmamıştı; Türkiye’nin buna ihtiyacı vardı. Biz, çıksın dedik, direttik; hayır, sizler, bu çıkmasın... İstemediniz, arzu etmediniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – ANAP’lılar istemedi.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – O zaman, iki defa Anayasa Mahkemesine gidildi; yani, burada aşamadığınızı, Anayasa Mahkemesi yollarında, o enerjinizi tükettiniz. Sonra, iki defa Anayasa Mahkemesine gidildi, yazık oldu Türkiye’ye dedim. Öyle söyledik. Yazık oldu değil mi; yazık oldu. Türkiye, şimdi, dünya pazarlarında, PTT’nin T’sini 10 milyar dolara falan alıcı bulmakta güçlük çekecek; alıcısı yok. Ve sonra bütçeden örnekler verdim; 2000 yılı bütçesini bağladınız, 21 katrilyon içborç faiz ödemesiyle karşı karşıya kaldı. Eğer geçmişte Türkiye PTT’nin T’sini o pazarlarda satabilseydi, oradan gelecek parayla, Türkiye, içborç gibi bir kıskacı geride bırakabilirdi, bugün bu ekonomik sıkıntıyı yaşamazdı dedim; öyle söylüyorum.

Bakınız, ne demişim daha sözlerimin başında değerli milletvekilleri: Doğru Yol Partisi, tahkim uyumuna karşı değildir...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Neye karşı?!

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Neye karşı; sizin getirdiğiniz, böylesine gizli saklı –güya gizli, güya saklı– birilerinin çıkarına dönük bir tahkim düzenlemesine karşı Doğru Yol Partisi. (DYP sıralarından alkışlar)

Biz söylüyoruz, diyoruz ki, gelin, şunları şunları...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercan; herhalde, mesele açıklığa kavuştu efendim.

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Efendim, son bir cümle söyleyeyim...

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) – Size kimse güvenmedi ki...

NEVZAT ERCAN (Devamla) – Muhalefetin önerdiği önerileri, düzenlemeleri, düzeltmeleri dikkate alın, ona göre çıkarın diyoruz bu Meclisten yasaları; bizi kimse dikkate almıyor. Almıyorsunuz; ama, sonra da dönüp dönüp, aynı yasaları tekrar tekrar Meclisin gündemine getiriyorsunuz. Korkarım, aynı şeyleri yeniden bunda da yapacaksınız.

Hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim de sataşma nedeniyle söz talebim vardı.

BAŞKAN – Efendim, Grubunuzla ilgili vaki sataşma için Grup Başkanvekilinize söz verdim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, Grubumla ters düştüğümü söyledi.

BAŞKAN – Sizinle ilgili konu için de zabıtları getirtiyorum. İnceleyeceğim; eğer bir sataşma varsa, size de söz vereceğim.

Teşekkür ederim.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

12. – Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı : 311) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu; buyurun efendim.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tahkim yasasının 7 nci maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuza geldim; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu, herhalde, elimizdeki tasarının en önemli maddesi ve bu sebeple de, dikkatle incelenmeye, nasıl bir mekanizma getirdiği açısından dikkatle incelenmeye layık bir madde.

Bu madde, çok genel ifadesiyle -teknik olarak tam bu ifade doğru mudur değil midir, bunun tartışmasına girmeden söylüyorum- tahkimin geriye yürümesini içeriyor. Böyle söyleyince, sanki, tahkim, her konuda, her alanda, daha önce yapılmış her şeyde otomatikman geriye yürüyormuş gibi bir anlam çıkıyor ve zannediyorum, bu sanal tartışmalar da bu yanlış kanı üzerine bina ediliyor; çünkü, değerli arkadaşlarım, biraz özen gösterip yasayı dikkatle okuduğumuza göre hepimiz, burada açıklıkla göreceğiz ki, burada, tahkimin geriye işlemesi otomatik bir süreç değil. Açıklıkla söyleniyor ki, görevli veya sermaye şirketinin kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içinde başvurusu ve ilgili idarenin müracaatı üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir -ki, o da “verilebilir” olarak düzeltilmek üzere- yani, kanun çıktıktan sonra, söz konusu işletmenin, yatırımın yatırımcı tarafı müracaat edecek, idare müracaat edecek, Bakanlar Kurulu görüşecek ve ondan sonra bir karar verilebilecek.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar güvenli bir süreci bile -bir haksızlık, insafsızlık, böyle, yağma mağma gibi, bu çatıya yakışmayan kelimeleri kendilerine yakıştıranlar kullansın; ben onları kullanmak istemiyorum- bu kadar güvenli bir mekanizmayı bile şüpheyle karşılamak için gerçekten çok uğraşmak lazım; yani, bu memlekette her yatırımcı kötüdür, bu memlekette her idare kötüdür, bu memlekette her Bakanlar Kurulu kötüdür; bunların hepsi bir araya geldiklerinde, uğraşırlar, didinirler, memleketin aleyhine karar verirler ve bunu da, sadece, itiraz eden üç beş arkadaşımız anlar; geri kalan herkes aynı kötülüğün ortağıdır... Değerli arkadaşlarım, artık, bu kadar büyük bir yanılgı, herhalde, siyasî olmaktan ötede psikiyatrik bir vakadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aslında senin ihtiyacın var.

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu yasanın bu maddesi, getirdiği bu güvenceyle, yasanın bütününü teminat altına alan ve yeni getirdiğimiz bu tasarıyla getirilmekte olan sistemin ülke menfaatına işlemesinin teminatı olan bir maddedir ve çok yararlı bir maddedir.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – İkinci cevap hakkı var.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – İkinci cevap hakkı çıktı.

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – Konuşmamın sonunda bir hususa değinmek istiyorum. Biraz önce konuşan bir değerli konuşmacımız, sırayla, peş peşe, birçok kişiye tarizde bulundu, haksızlıkta bulundu, iftirada bulundu; bu arada, medyanın da kendisine yer vermediğinden bahsetti. Şimdi, işin başında söylediklerine cevabı aslında kendisi vermiş oldu; çünkü, değerli arkadaşlarım, biz, bu değerli arkadaşlarımızın eylemlerini ve maceralarını günlerce gazetelerde tefrika tefrika okuduk.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sataşma var...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Siz, konuları anlatın, konuları!..

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – Yani, hâlâ medyanın kendisine yer vermediğinden bahsedebiliyorsa, diğer söyledikleri de, ancak bu kadar ciddîdir, ancak bu kadar ciddîye alınabilir, ancak bu kadar gerçeğe uygundur diyorum.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Siz, ciddî konuşun, ciddî şeyler anlatın...

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Üç defa sataştı...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kamer Genç.

Çok açık sataştılar bu sefer efendim; buyurun. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) – Evet, maalesef...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Ciddî konuşmadılar, ciddî konuşmadılar...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, her zaman yaptığı şey bu arkadaşın...

BAŞKAN – Lütfen, Sayın Genç, çok kısa ve bir sataşmaya sebep olmayacak şekilde, rica ediyorum...

VII. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili A. Emre Kocaoğlu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, hepimiz bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde yaşamak zorundayız. Ben, dört dönemdir üst üste bu Parlamentoya geliyorum; hiçbir zaman kendimi belli bir sermaye grubunun lehine satmadım, fikirlerimi de satmadım; burada, çıktım, Allah’a inandığım kadar, vicdanıma inandığım kadar ve memleketimin geleceğini gördüğüm gerçekleri savundum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Ben, bunun için hiç kimseden korkmadım.

Şimdi, getirilen bu kanun tasarısının 7 nci ve geçici 1 inci maddeleriyle, Türkiye’nin geleceğini talan eden ve Türkiye’nin geleceğini karanlığa götüren bir tasarı olduğunu, bu kanunun uygulamasında göreceğiz. Bakın, tasarıda deniyor ki -biraz önce konuşan kişiye de cevap vereceğim, oradan geleceğim- ilgilinin müracaatı ve idarenin başvurusu üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir.” İdare kim; Enerji Bakanlığı. İlgili?.. İlgili, müteahhit. Eğer idare, Bakanlar Kuruluna götürmezse -yani Enerji Bakanlığı götürmezse- Bakanlar Kurulu bir şeye karar vermez.

Değerli arkadaşlarım, bu arkadaşımız geçmişte sendikacıydı. Şimdi gelmiş, tekelci sermayenin, uluslararası sermayenin, çokuluslu sermayenin cansiparane müdafiliğini yapıyor...

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen, yeni bir sataşmaya sebep olmayacak şekilde konuşun. Çok rica ediyorum...

KAMER GENÇ (Devamla) – Tabiî, tabiî vermeyeceğim... Sayın Başkan, vermeyeceğim.

Şimdi, bizim istediğimiz, bakın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti eğer bir hukuk devletiyse, bu hukuk devletinde hukuk kuralları geçerli olsun. Şunun bunun merhametiyle, şunun bunun inisiyatifiyle bu devleti yönetemeyiz; yani, uluslararası veyahut da Türkiye’de geçerli hukuk kurallarının uygulanması lazım; ama, bu getirilen tasarıda... Biraz önce bu konuşmacı da söyledi, Danıştayın bir kararından bahsetti. Kendisi bilmiyor ki! Danıştay istişarî mütalaa vermiş. O istişarî mütalaada diyor ki, 10 uncu madde...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika... Ama, bakın, beni yanlış bilgi vermekle suçlarken, kendisi aslında Meclise yanlış bilgi veriyor.

BAŞKAN – O zaman, lütfen tamamlayın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Danıştayın istişarî mütalaasında yer alan 10 uncu maddesinde deniliyor ki: “Bu sözleşmeler çıktıktan sonra eğer mevzuatta bir değişiklik olursa -bakın, açın Danıştay 1 inci Dairesine sorun- bu nazara alınır.” Bu nedir; bu, vergi mevzuatında meydana gelen değişikliklerdir. Bir mukavele yapmışsınız, mesela petrolle ilgili bir şey yapmışsınız, bir kanun çıkmış, o işe bir vergi mükellefiyetini getirmiş. Dolayısıyla, bu mevzuatta meydana gelen değişiklik bunu kastediyor. Yoksa, siz, imtiyaz sözleşmesi niteliğinde olan bir sözleşmeyi bir kanunda kaldırıp da özel hukuk sözleşmesi niteliğine sokarak, kamu hizmeti niteliğini kaldırarak özel hizmet niteliğini verirseniz, bu, buraya girmez. Bunu en cahil adam anlar; ama, cehaletinizle insanları kandırmayın.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kocaoğlu.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Herhalde bana sataşıldığını biliyorsunuz.

BAŞKAN – Yerinizden lütfen, eğer Sayın Genç’in bir sataşması varsa, çok kısa olmak üzere, Sayın Kocaoğlu’nun...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, onun takdiri size ait efendim. Olur mu öyle şey?!

BAŞKAN – Var efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – “Vardır” deyin o zaman.

BAŞKAN – Sayın Kocaoğlu, buyurun.

3. – İstanbul Milletvekili A. Emre Kocaoğlu’nun, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Lütfen, yeni bir sataşmaya sebep olmayacak şekilde, çok kısa, sadece birkaç cümle... Çok rica ediyorum...

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Zaten, sendikacılık konusunda hiç istemeyerek bazı bilgiler vermek zorundayım. Ders anlamına gelmesini istemiyorum, onun için istemeyerek dedim.

Değerli konuşmacı sendikacılığı ne anlamda anlıyor bilmiyorum; ama, sendikacılık, işçilerin haklarını koruyan bir meslektir. İşçilerin haklarının korunması için, işçilerin olması gerekir. İşçilerin olması, işyerlerinin mevcudiyetiyle kabildir.

BAŞKAN – Doğrudur efendim.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – İşyerleri, yatırımla oluşur. Yatırım, kişisel veya kamuya ait; ama, sermayeyle kurulur. Bu şekilde, bu, sürekli desteklenmesi gereken bir zincirdir. Bu zincir desteklenmezse, bizim anladığımız anlamda hür sendikacılık olmaz, başka rejimlerde bahsedilen, transmisyon kayışı denilen bir garip sendikacılık türü olur. Allaha şükür, ben o tür bir sendikacı değilim. Batı ülkelerinde görülen hür sendikacılık hareketinin inanmış bir mücahidiyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Değerli milletvekilleri, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 00.34

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 00.57

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 50 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

311 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

12. – Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı : 311) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 7 nci maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi soru ve cevap kısmına başlıyoruz.

Sayın Pişkinsüt, buyurun efendim.

SEMA TUTAR PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanımıza şu sorularımı yöneltmek istiyorum: Bakanlar Kuruluna bu konunun getirilmiş olması, elbette, Enerji Bakanlığının bu konuda tek karar mercii olarak yer almasını ve bundan dolayı doğabilecek değişik kesimlerin şaibelerini de önleyecektir; ancak, bu maddeye göre, Bakanlar Kurulu tahkimin uygulamasına karar verirse, mevcut sözleşme, özel hukuk hükümlerine göre, Bakanlar Kurulu kararının yayım tarihinden itibaren üç ay içerisinde yeniden düzenlenir hükmünü getiriyor; ama, tasarıda, Bakanlar Kurulunun hangi kıstaslara göre karar vereceği belli değil. Bakanlar Kurulu tahkim konusunda hangi kriterlere ve neye göre karar verecek? Bakanlar Kurulu tahkime karar vermezse, o proje hayata geçirilmeyecek anlamına mı geliyor Sayın Bakanım; yoksa, proje tahkimsiz mi devam edecek?

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, finans dünyasında ne kadar risk varsa, o kadar fazla fiyat istenir. En azından bu sözleşmelerde öngörülen ve devletin de uzun yıllar boyunca satın almak zorunda bırakılacağı mal ve hizmetlerin fiyatlarının müzakereyle indirilmesi gerekmez mi? Bakanlar Kurulunun dikkate alacağı kriterleri ortaya koymak zorunda değil miyiz? Bu kriterlerle ya fiyat ya süre ya da ikisi birden belli oranlarda olacak şekilde, toplamda tahkim riskinin getirdiği faydayı projeye yansıtmamız gerekmez mi? Tasarı diyor ki “üç ay içerisinde sözleşme yeniden düzenlenir.” Üç ay içerisinde hangi kriterlere göre ne düzenlenecek Sayın Bakanım? Sözleşmenin tarafı mı değiştirilecek; (A) şirketinden alınıp (B) şirketine mi verilecek; (A) şirketinde kalacaksa, (A) şirketinin bir önceki fiyatı mı müzakere edilecek? Önceki sözleşmenin imtiyaz süresi mi kısaltılacak? Bunların çok açık bir biçimde, kanunda, eğer yönetmeliklerse yönetmeliğe atfen, eğer yönetmelikle değilse daha açık bir şekilde belirtilmesi uygun olmaz mı? Sayın Bakanım, eğer mümkün olursa, aydınlanmamız için sözlü olarak cevap verirseniz memnun oluruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ilıcak; buyurun efendim.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana şu iki soruyu sormak istiyorum:

İstanbul Baro Başkanı Yücel Sayman, “esas itibariyle, tahkim değil, Danıştayın inceleme yetkisi geriye dönük kaldırılıyor” dedi. Çünkü, mevcut tasarı 14.8.1999’daki anayasa değişikliğinden önce imzalanan sözleşmelerin yeniden düzenlenmesini öngörüyor. Danıştay vizesi alan bu sözleşmelerin özel hukuka göre yeniden düzenlenmesi halinde, yine, Danıştay denetimine tabi tutulması yolunda verilecek bir önergeyi hükümet olarak benimser misiniz? Zira, burada müteaddit defalar “evet, bu özel hukuka göre düzenlenecek sözleşmelerde, biz, Danıştayın görüşünü alacağız; muhakkak ki, Danıştayın onayını alacağız” dediniz. Acaba, vereceğimiz bir önergeyi desteklediğiniz takdirde bu daha muhkem hale gelmez mi?

İkinci sorum şu efendim: Sayın Emre Kocaoğlu, tahkimin otomatik olarak geriye işlemeyeceğini söylerken, Bakanlar Kurulunun, burada, tabiî, yetkili olduğunu belirtiyor ve bunun bir güvence olduğunu söylüyor. Ben Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: 46 proje söz konusudur. Acaba, firma tahkimi talep ettiğinde, bu 46 projeden hangisine vermeme gibi bir temayül içindedir; yoksa, zaten 46’sına dahi tahkimi geriye doğru işletmeyi mi düşünmektedir? O zaman, tabiî, bu mesele, otomatikman geriye doğru işlemiş duruma geliyor.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akman; buyurun efendim.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, görüşmekte olduğumuz 7 nci madde, bu kanun tasarısının çokça konuşulan geriye yürüme maddelerinden bir tanesidir.

Sayın Bakanıma, delaletinizle aşağıdaki soruları sormak istiyorum:

1- Bu madde kapsamındaki sözleşmelerden, halen yargıda ihtilafı devam eden sözleşme var mıdır yok mudur?

2- Eğer yoksa, bunları tahkimden istifade ettirmenin anlamı nedir?

3- Yeni bir sözleşme yapıldığı zaman, bu ülkeye getirisi ne olacaktır? Yoksa, sırf şirkete ilave bazı imkânlar tanımak için mi böyle bir düzenleme yapılmaktadır?

4- Oluşan yeni şartlar çerçevesinde sözleşme yapılırsa, devletimiz için daha iyi şartlarda sözleşme yapılmış olmaz mı? Getirisi daha fazla olmaz mı; çünkü, daha önce yapılan sözleşmelerin belli riskler altında yapılmış olduğu biliniyor.

5- 7 inci madde kapsamında geriye yürütülerek, tahkimden istifade ettirilecek şirket sayısı kaçtır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

Sayın Güven, buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakandan bazı soruların cevabını almak istiyorum; tabiî, yazılı olmazsa, memnun olurum.

Daha evvel yap-işlet-devret modeliyle ilgili kanun tasarısı görüşülürken, Sayın Bakan yerinden ve kürsüden, iki maddenin kendileri için yeterli olacağı, üçüncü madde olmasa dahi, bu kanunun yeterli olabileceği noktasında bir açıklama yapmışlardı. Oysa, görüyoruz ki, bu kanun tasarısıyla, bu madde, tekrar, daha da geniş kapsamlı olarak, düzenlenmiş olarak önümüze geliyor. Acaba, sebebi nedir? Geçen dönem içerisinde, Komisyon, bu maddeyi geri çekmekle doğru mu yapmıştır; doğru yapmışsa, bu yanlışa neden sebebiyet verilmişti? Müsebbipleri hakkında ne yapmayı düşünüyorlar?

Mersin ve çevresinde, aylardan beri elektrik kesintisi yapılmaktadır. Hatırlanacağı üzere, Ankara’da da, doğalgaz birdenbire hafifleyivermişti. Burada da, acaba, Mersin bölgesinde, özellikle çevreci kesimi ilgilendiren Akkuyu projesinin yapılmasını temin için mi elektrik kesintisi yapılmaktadır; yoksa, bunun başka bir sebebi mi vardır?

Bir de, Sayın Pişkinsüt’ün, 18.12.1999 tarihli 36 ncı Birleşimdeki -bugün de soru sordular- bir sorusunu tekrar etmekte yarar görüyorum: “Devlet Planlama Teşkilatı etrafa feryat ederken -aynen cümle bu- Dünya Bankası uyarırken, TEAŞ somut örnekken, tahkimsiz yüksek prim ve yüksek fiyatla imzalanan sözleşmelerin, tahkimle birlikte yeniden müzakere edilmesini sağlayarak, fiyatların düşürülmesini düşünüyorlar mı düşünmüyorlar mı; yoksa, bir menfaat şebekesi mi var bu işin içinde” diye sormuşlardı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Fatsa, buyurun efendim.

EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, aracılığınızla, aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını istiyorum.

Görüşülmekte olan tasarının 7 nci maddesindeki hükümle, geriye dönerek, bunun, Tahkim Yasasından önce ihalesi yapılan projelere de uygulanmasıyla, idare ile görevli veya sermaye şirketi arasında yapılmış sözleşme, yeniden, uluslararası finansman temini kriterleri ve idarenin yürürlükteki benzer uygulama sözleşmelerinde dikkate alınarak tekrar düzenlenmesinde;

1- Her firmaya, benzerlerinin aynısı mı uygulanacak?

2- Değişen bu hukukî yapıda ihale edilmiş olsaydı, ihaleye giren firma sayısının daha fazla olabileceğini kabul ediyor musunuz?

3- İhaleler fesholup, üç ay içinde tekrar ihale yapılsa, kamunun daha fazla kârı olmayacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

Sayın Polat, buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım, aslında, Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyordum; benim soracağım sorunun bir benzerini Sayın Pişkinsüt de sordu; ama, ben açıkça sormak istiyorum; o da şu:

Sayın Bakanım, şimdi, bizde tahkim olmadığı için, yabancı firmalar, Türkiye’deki ihalelere ya katılmak istemiyorlardı ya da yüksek fiyatlar veriyorlardı. Örneğin, dünyada elektrik fiyatları 3,5 sent civarındayken, ülkemizde 6; 7 veya 8 sent civarındadır; hatta, 12 sentten taahhüt edilen de vardır. Şimdi, siz -çok açık söylüyorum- hem 6; 7; 8 sentten, yirmi sene, otuz sene, bunlara, elektrik almayı taahhüt edeceksiniz hem de tahkim olmadığı için, dünyada 3,5 sente satılan enerjiyi 6; 7; 8 sente alırken, hem tahkim şartını getirip hem de bu fiyatlardan ne kadar indirim yaparak almayı taahhüt edeceksiniz? Özellikle şunu sorayım: 8 sente elektrik veren bir firmaya tahkim şartını getirince, onu, dünya ortalaması olan 3,5 sente çekecek misiniz, yoksa “0,5 sent kestim, 1 sent indirdim, 7 sentten ve tahkimle devam et” mi diyeceksiniz?

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan, soruları cevaplandırabilirsiniz efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Gerçekten çok kapsamlı sorular soruldu. Bunlara, bu süre içerisinde cevap verebilmem mümkün değil. Cevap verebildiklerimi şifahen, veremediklerimi de yazılı olarak mutlaka cevaplandıracağım.

Sayın Polat’ın sorusundan başlamak istiyorum: Şu anda bizim 8 sente bağladığımız bir sözleşme sözkonusu değil. 8 sente bağlanmış sözleşmeler var. Daha önce de belirttim, Trakya’da iki santral... Onların, zaten tahkime ihtiyacı yok; çünkü, o sözleşmeler yapıldığında; yani, 49 uncu hükümet döneminde o sözleşmeler yapıldığında zaten tahkim, Türkiye’de uygulanabiliyordu. O sözleşmelerden sonra davalar açılıyor, mahkemelere gidiliyor ve uluslararası tahkimin Türkiye’de uygulanma imkânı ortadan kalkıyor. O nedenle, onları çağırıp da “gel, bir de sana tahkim verelim” diyecek halimiz yok; zaten kullanıyorlar tahkimi Sayın Polat.

Sayın Güven’e de, çok kısa olarak cevap vermek istiyorum: Doğrudur, kürsüden dedim ki, burada bu iki madde de neticede, elektrik piyasasında özel hukuk sözleşmeleriyle üretim, dağıtım ve iletim yapılabilmesini sağlamaktadır. Bu bir devrimdir; tekraren de söylüyorum. Eğer, bu 3 üncü madde kabul edilirse, ben, halihazırda portföyümde bulunan bu işlerle ilgili de şu şu imkânları elde edeceğim. Ben yürütmeyim, siz karar mekanizmasısınız; bana bu yetkiyi verirseniz kullanırım, vermezseniz elimdeki yetkileri kullanmaya çalışırım dedim. Bugün de aynı şeyi söylüyorum Sayın Güven.

Tabiî, yine, Mersin yöresinde Akkuyu ile ilgili elektriğin kesilmesi; yani, ben, şu ana kadar yaptığım hiçbir politikayla böyle bir şüpheye girmemeniz gerekir diye düşünüyorum; çünkü, Akkuyu Termik Santralının şu anda geldiği aşamayı çok iyi biliyorsunuz; yani, biz hükümet olarak, işte, firmalardan en son bir aylık bir süre uzatım talebinde bulunduk. Bütün firmalar da, gayet net bir şekilde, artı hiçbir talep ileri sürmeksizin ve daha önce vermiş oldukları obsiyonlara bağlı olduklarını beyan ettiler. Bu tekliflerin değerlendirmesini de, herhalde, bu ay sonu itibariyle bitireceğiz. Artık, bizim de, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı olarak, dönüp, firmalara “biraz daha şu süreyi uzatın” demek gibi bir durumda olmayacağımızı ve böyle bir süre uzatım talebinin de, artık, Türkiye bakımından hiç de inandırıcı olmayacağını düşünerek konuşuyorum. O nedenle, yani, Mersin bölgesindeki elektrik kesintilerinin böyle bir nedenden kaynaklanmadığı konusunda size açıkça teminat vermek istiyorum, eğer itibar ediyorsanız.

Diğer sorulara da yazılı cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.

SEMA TUTAR PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Pişkinsüt, buyurun efendim.

SEMA TUTAR PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın Başkan, biraz önce Sayın Güven’in, benim cümlemi tekrarlarken sonuna ilave etmiş oldukları “yoksa menfaat şebekesi mi var” yorumu tamamen benim cümlem değildir, üslubum değildir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – O benden.

SEMA TUTAR PİŞKİNSÜT (Aydın) – Buradaki bütün amacımız, hem kamuoyunu hem parlamenterlerimizi en açık bir şekilde nasıl aydınlatabiliriz, güven ortamını nasıl sağlayabiliriz ve Sayın Bakanımızın icraatları konusunda, hükümetin icraatları konusunda hepimiz nasıl bilgilenebiliriz; amacımız budur ve bu da demokrasinin gereğidir zaten.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pişkinsüt.

Değerli milletvekilleri, 7 nci madde üzerinde dört adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Sayın Başkanlığa

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı yasa tasarısının 7 nci maddesi Anayasaya aykırı olduğundan reddine karar verilmesini saygılarımla arz ederim.

Kamer Genç Necati Yöndar Nurettin Atik

Tunceli Bingöl Diyarbakır

Ahmet İyimaya İbrahim Konukoğlu Mehmet Gölhan

Amasya Gaziantep Konya

Teoman Özalp

Bursa

BAŞKAN – Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesindeki “Ancak” diye başlayan 2 nci fıkradaki ilk cümlenin sonunun “Bakanlar Kurulunca karar verilir” yerine “Bakanlar Kurulunca karar verilebilir” şeklinde düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

Emrehan Halıcı İsmail Köse Zeki Çakan

Konya Erzurum Bartın

Faruk Bal Hayrettin Özdemir

Konya Ankara

BAŞKAN – Müteakip önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı tasarının 7 nci maddesinin metinden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.

Bülent Arınç Azmi Ateş Musa Uzunkaya

Manisa İstanbul Samsun

Akif Gülle Yahya Akman Nazlı Ilıcak

Amasya Şanlıurfa İstanbul

Ramazan Toprak

Aksaray

BAŞKAN – Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

311 sıra sayı ile görüşülen tasarının 7 nci maddesine son cümle olarak; “yeniden yapılan düzenlemeler ile idareye ek bir yük getirilmez.

14.8.1999 tarihli Anayasa değişikliğinden önce yapılan sözleşmelerde yapılan bu değişiklikler, Danıştay tetkikinden geçirilir”

Ali Naci Tuncer Ahmet İyimaya Kamer Genç

Trabzon Amasya Tunceli

Mehmet Sadri Yıldırım Hacı Filiz Murat Akın

Eskişehir Kırıkkale Aksaray

BAŞKAN – Şimdi, ilk önergeyi tekrar okutacağım ve işleme alacağım.

Sayın Başkanlığa

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı yasa tasarısının 7 nci maddesi Anayasaya aykırı olduğundan reddine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.

Kamer Genç

(Tunceli)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, açıklama yapacak mısınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde Anayasaya aykırıdır, Şöyle ki: Biliyorsunuz, bizim Anayasamızın 47, 125 ve 155 inci maddelerinde yaptığımız değişikliği içeren 4446 sayılı Kanun 13.8.1999 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu maddeyle, kabul edilen bir sistemle, bundan önceki dönemi de kapsıyor. O dönemlerde, elektrik üretim, iletim ve dağıtımı kamu hizmetiydi ve bu kamu hizmetinin belirli kişilere verilmesi de imtiyaz sözleşmesiydi ve bu imtiyaz sözleşmesi de Danıştayın denetimine tabiydi. Nitekim, işte 46 tane mukavele gitmiş Danıştayın denetiminden geçmiş, idare ile ilgili müteahhit firma bu hususları kararlaştırmış, ondan sonra da sözleşme hükümleri tamamıyla -her iki tarafın da- kabul edilmiştir. Getirdiğimiz bu maddeyle o sözleşmeleri feshediyoruz. Sayın Bakan veya idare diyor ki “ben size teminat veriyorum...” Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra 46 sözleşme sahibinin hepsi de idareye müracaat edecek ve diyecek ki, bizim sözleşmelerimizi yenileyin; çünkü, tahkim şartını getiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, tahkim şartı şu: Burada, eskiden bu imtiyaz sözleşmeleri nedeniyle bir ihtilaf doğarsa, Danıştayın ilgili dairesine gidiliyordu. Burada ne oluyor; bu mukavelelerde aleniyet de kalkıyor; gizlilik yerine geliyor ve gizli özel mukavele haline geliyor. Gizli mukavele de, burada bakan, ilgili idare yani, kendisine yakın, yani, müteahhit firmayla kendisinin anlaşacağı bir kişiyi hakem tayin edecek. Hakem de artık kim bilir; kendi yakın akrabaları mı, müteahhit firmaların yakın akrabaları mı bu, kendilerinin bileceği bir şey, beni ilgilendirmez de, herhalde beni tayin etmeyecekleri kesin. O bakımdan, böylece, ömür boyu, Türkiye, aşağı yukarı yirmi yıl, yirmibeş yıl, otuz yıl devamlı benim, sizin cebinizden bu müteahhit firmalar para kesecek. O bakımdan, özellikle, burada can alıcı nokta bu. Burada can alıcı nokta bu olduğu için...

Anayasa hükümlerini biz bir kanunun hükmüyle ortadan kaldırıp veya yürürlüğünü geçmişe teşmil edemeyiz. Biliyorsunuz, Anayasanın 175 inci maddesine göre Anayasanın değiştirilmesi, işte, milletvekillerinin üçte biriyle, iki müzakere sistemiyle, 330 ile 367 arasında olursa referanduma, 367’den sonra bile gidebiliyor; yani, bu usullere tabi. Getirilen bu kanunla, Anayasanın değişiklik hükümlerini, yani, bu değiştirdiğimiz hükümlerin yürürlük tarihini belirsiz geriye atıyoruz. Bunu, tabiî, anlayan arkadaşlarımız herhalde vardır; ama, tabiî, belirli arkadaşlarımız anlamayabilir; çünkü, onlar, burada çıkınca hep böyle at gözlüğüyle meselelere bakıyorlar. Onların bir tek hedefi var; yandaşlarımız firmalara nasıl menfaat sağlayacağız; bütün mesele o. Tabiî, ben onlara konuşmuyorum, ben sizlere hitap ediyorum. Gerçekten, bu kanun tasarısının bu maddesi ve geçici 1 inci maddesi de Anayasaya aykırıdır. Yani, bana göre, bu kadar gürültü çıkarmaya gerek yok. Çıkaracağımız bu kanun... Yani, bakın, ister DSP olsun ister MHP olsun, tabiî, siz iktidar partisinin milletvekillerisiniz... ANAP, tabiî, bu sözleşmeleri imzalayan bir partidir. Elbette ki, ileride, ANAP, bu sözleşmeleri imzaladıktan sonra, birkaç seçim paraya da ihtiyaçları kalmaz; çünkü, çok yandaş firma çıkacak bu sözleşmelerden dolayı. Yani, siz de, tabiî, diyorsanız ki, yahu, işte bunlar bizim de ortaklarımızdır, yolda giderken birbirimize yardımcı olalım, o sizin bileceğiniz iş de; bizim kesemizden bu hovardalığı yapmayın, sizden ricam o; yani, vatandaşın kesesinden. Siz, birbirinize karşı, karşılıklı yardımlaşmada, ekonomik çıkarda bulunabilirsiniz; ama, memleketin geleceğini böyle yasalarla talan edecek şekilde yapmayın.

Sonra, eğer, şey edilirse, bu sözleşmeleri yeniden açsınlar ihaleye, yeniden açsınlar; yani, belli bir medya patronlarına açmışlar, o zaman tahkim yok diye herkes girmemiş buraya, şimdi tahkimi getirdiğimize göre, yeniden açsınlar. Yeniden desinler ki, işte şu şu elektrik üretimini ve dağıtımını vereceğiz bazı firmalara, gelsin herkes girsin.

Sevgili milletvekilleri, kaldı ki, yani, aslında bu elektrik dağıtımının da böyle özel firmalara verilmesine de gerek yok. Bunların yapacağı bir şey yok. Bunlara devletin, vatandaşın parasını doğrudan doğruya, tamamen peşkeş çektirmek dışında bir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) – 1 dakikanızı rica edeceğim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, bakın, işte uygulamaları var, sözleşme hükümlerine riayet etmiyorlar; sözleşme hükümlerine riayet etmiyorlar ama, arkalarında bir medya gücü var, hiçbir hükümet bunları yola getirmiyor. Onun için, biz, bu yasalarla bunlara bu imkânları verdikten sonra, inanmanızı istiyorum ki, Türkiye’de yaşamak çok zor, hatta, bizim, gelip bu kürsüde konuşmamız da çok zor olacak; şantaj yaparlar, tehdit ederler, suikast yaparlar, Türkiye’de yapılacak birçok şey var; çünkü, burada büyük menfaatlar var. İstanbul’un elektrik dağıtımının kapasitesi 30 senede bugünkü fiyatlarla 80 katrilyon lira arkadaşlar, bunu bilesiniz; o da, ileride ne olacak, bilmiyorum. Ben, bu maddenin çıkarılmasını diliyorum.

Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önerge sahibinin, üzerinde açıklamada bulunmuş olduğu önergeyi...

III. – YOKLAMA

(FP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, Genel Kurulda toplantı yetersayısı yoktur; onun için, 20 milletvekili olarak, yoklama yapılmasını arz ediyoruz.

BAŞKAN – Arkadaşlarımızın isimlerini tespit edelim.

Sayın Toprak, Sayın Ilıcak, Sayın Polat, Sayın Erbaş, Sayın Seyda, Sayın Fırat, Sayın Ulucak, Sayın Akman, Sayın Dağcıoğlu, Sayın Uzunkaya, Sayın Sanay, Sayın Sobacı, Sayın Kukaracı, Sayın Karakaya, Sayın Öztek, Sayın Çiçek, Sayın Canbay, Sayın Pamukçu, Sayın Çelik, Sayın Ayhan.

Değerli arkadaşlarım, elektronik cihazla yoklama yapacağım; 3 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

12. – Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı : 311) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (FP sıralarından gürültüler)

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Kabul edildi.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, oyladınız ve kabul edildi.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, biraz önce üzerinde önerge sahibinin açıklama yapmış olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, oyladınız.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Oylandı Sayın Başkan.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Oylandı Sayın Başkan; oyladınız.

BAŞKAN – Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Oyladınız...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, oyladınız.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Oyladınız... Oyladınız...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Mükerrer oylama oldu Sayın Başkan.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – İki kere oylanır mı Sayın Başkan?!

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Bu oylama geçersizdir, mükerrer oldu.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, sizin cihazlar kaydetmediyse bile, kiramunkâtibin kaydetti bunu; önerge kabul edilmiştir.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Önerge kabul edilmiştir.

BAŞKAN – Yok öyle bir şey efendim.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı tasarının 7 nci maddesinin metinden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.

Bülent Arınç

(Manisa)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Efendim, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız?

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Gerekçesi yazılı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu maddeyle, anayasa değişikliği tarihinden önceye de gidilmek suretiyle, Anayasanın 47, 125 ve 155 inci maddeleri yok edilerek Anayasaya karşı hile yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesindeki “Ancak” diye başlayan, ikinci fıkradaki ilk cümlenin sonunun “Bakanlar Kurulunca karar verilir” yerine “Bakanlar Kurulunca karar verilebilir” şeklinde dönüştürülmesini arz ve teklif ederiz.

Emrehan Halıcı

(Konya)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

311 sıra sayı ile görüşülen tasarının 7 nci maddesinde son cümle olarak “yeniden yapılan düzenlemeler ile idareye ek bir yük getirilmez.

14.8.1999 tarihli anayasa değişikliğinden önce yapılan sözleşmelerde, yapılan bu değişiklikler, Danıştay tetkikinden geçirilir.”

Ali Naci Tuncer

(Trabzon)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak, buyurun Sayın Tuncer.

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 7 nci madde üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesiyle, müzakere edilmekte olan kanun tasarısında hükümetin bize izah ettiği şekle açıklık getirmeye çalışmıştım. Hükümetin temsilcisi Sayın Bakanım, burada “bize güven duymuyorsunuz” diye ifade ediyorlardı, “ben, 7 nci maddeyle tahkimi, daha önce yapılmış olan sözleşmelere de şamil kılacağım; ancak, o hakkı ona verirken, 7 nci maddede yeniden sözleşmeyi tetkik edeceğim ve orada devletin lehine -ben, öyle anladım- hükümler getireceğim” diyorlardı.

Herhalde daha önceki mevzuata göre yapılmış sözleşmeleri, Anayasada yaptığımız tahkim hükümlerine tabi tutarak, ayrıca, idarenin aleyhine olacak hükümlerle de techiz edemezdik. Biz, verdiğimiz değişiklik önergesiyle “bu değişiklikler idareye ek bir yük getiremez” hükmünü getiriyoruz. Hükümet de bize böyle izah etti.

Ayrıca, ikinci bir olayı Sayın Bakanım gündeme getirdi: “Ben, bu yapacağım değişiklikleri Danıştaya götüreceğim” dedi. Zira, bu sözleşmeler, Anayasa değişikliğinden önceki mevzuata göre, imtiyaz anlaşması ve sözleşmeler olduğu için Danıştayın tetkikinden geçmişti. “Ben, yapacağım her değişikliği tekrar Danıştaya götüreceğim” dedi. Biz de bunu yasal bir zorunluluk haline getirdik ve Sayın Bakana kolaylık getirdik. Sayın Bakan şimdi “ben buna iştirak etmiyorum” diyor.

Burada, Sayın Bakan, hep şu serzenişte bulundu: “Hep bana yükleniyorsunuz, bana itimat etmiyorsunuz.” Samimî söylüyorum, ben bakanıma itimat ederek bu değişiklik önergesini verdim; çünkü, onun ifadelerinden yola çıktım; ama, metinde, tam olarak, kurumun lehinde yapılacak anlamına gelmiyordu değişiklikler. Buna açıklık getirdim. Ne dedik; tek cümle ilave ettik: “Yapılacak değişiklikler kurumlara ek bir yük getiremez.” Buna iştirak etmemekle, anlaşılıyor ki, yapılacak değişikliklerle yeni şartlar ve kurumların aleyhine yeni hükümler getirilebilecek. Sayın Bakan böyle izah etmedi, ben de böyle anlamadım bunu bu tasarıda. Ayrıca kendi taahhüt etti: “Ben en ufak bir değişikliği Danıştaya götüreceğim.” Biz de bunu buraya getirdik. Dedik ki: Eski hükümlere göre Danıştayın tetkikinden geçmiş olan bu sözleşmeler üzerinde bir değişiklik yaparsak, yine Danıştayın tetkikine sunacağız. Sayın hükümetin iştirak etmemesinin anlamını anlayamıyorum. Bir politika olsun diye yapmadım ben bunu. Samimî söylüyorum; tatbikatta şu maddede ihtilaflar çıkacağı için, açıklık getirmek için ben bu değişiklik önergesini verdim ve ben ümit ediyordum ki, sayın hükümet, benim açıklamamdan önce “evet, biz de bunu kabul ediyoruz; zaten, bizim dediğimiz budur” diyordu; ama, beni bağışlasınlar, eğer yorgunluklarına gelip de bu saatte bu ifadeyi kullanmadılarsa “bana inanın” demelerine, artık, ben de inanamayacağımı üzülerek ifade ediyorum çok saygı duyduğum Bakanıma. Yani, bu değişikliklerde, devletin aleyhine, kurumlar aleyhine hükümler mi koyacağız?! Anayasa değişikliği bu hakkı veriyor mu bize?! Buna açıklık getirecek bir cümleyi buraya koymanın zararı nedir?! Kendi ifadeleriyle “ben bu değişiklikleri Danıştaya götüreceğim” diyen Sayın Bakana, bunu kanuna koyup da kendisine yardımcı oluyorsak, bunda, ne gibi bir sakınca vardır?!

Yüksek huzurlarınızdan çekilirken, bu hususların, vicdan huzuru içerisinde değerlendirilmelerini ve ileride doğacak ihtilafları bugünden halletmemizi istirham ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkanım, kıymetli milletvekillerim; yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Sayın Tuncer’in böylesine hassasiyetini cevapsız bırakmak yanlış anlaşılmalara da sebep olacak.

Ben, kanun tasarısının bütünü üzerine konuştum; yine, aynı şeyi söylüyorum. Biraz sonra görüşeceğimiz maddede, daha önce bağıtlanmış olan imtiyaz sözleşmelerinde tahkim hususunun işleyebilmesi için, zaten prosedür meydanda. Yani, şu anda kanunda belirlenen, imtiyaz sözleşmesinde belirlenen, Danıştay Yasasında, idarî yargılama hususunda belirlenen bir hususla ilgili, niye, biz, buraya böyle bir önergeyle fazladan bir şey yazacağız? Eğer, siz, bir imtiyaz sözleşmesinde bir değişiklik yapacaksanız, tabiî ki, karşılıklı olarak mutabakata varacaksınız -birkaç keredir bunu burada ifade ediyorum; tekraren ifade etme ihtiyacı duydum Sayın Tuncer’in konuşmasından sonra- siz, bu değişikliği Danıştaya götüreceksiniz; onu söylüyorum. Yine aynı şeyi ifade ediyorum; benim, tasarının bütünü hakkında yaptığım konuşma esnasında bundan sonra görüşülecek maddede belirlenen imtiyaz sözleşmelerine, eğer, siz, tahkim şartını yazacaksanız, tabiî ki, Danıştaya gideceksiniz; bu revizyonunuzla ilgili Danıştaydan kabul alacaksınız. Benim söylediğim budur.

Ha, 7 nci maddeyle, şu anda görüştüğümüz maddeyle ilgili, siz, hâlâ, aynı şeyi iddia ediyorsunuz; geriye doğru yürümeden bahsediyorsunuz; ben de, yine, gecenin bu geç saatinde, hiç de bir yorgunluk hissetmeden, çok net bir şekilde ifade ediyorum ki, bu kanun tasarısı, geriye değil ileriye yürüyen bir tasarıdır; yani, Anayasayı değiştirmişsiniz, Anayasanın değişen hükmüne binaen yeni bir kanun geçirmişsiniz, özel hukuk sözleşmeleriyle bu sektörde de iletim, dağıtım ve üretim işleminin yapılabileceği imkânı getirmişsiniz ve idare diyor ki... Orada, bakanın takdiri, güven müven hiç önemli değil. Burada yapılacak olan iş meydanda; eğer, firma müracaat ederse, idare de uygun görürse, Bakanlar Kuruluna götürecek; Bakanlar Kurulu, işte, o değişen kanun hükmüne göre, bu işin özel hukuk sözleşmeleriyle yapılabileceğine karar verecek. Neye göre karar verecek? “Efendim, burada ölçü yoktur, keyfîlik vardır; burada, herhangi bir kriter yoktur.” Bunları söyleyemezsiniz; çünkü, yasa tasarısının 7 nci maddesinde; yani, şu görüştüğümüz maddede, çok net bir şekilde belirlenen hususlar var; bunları görmezlikten gelemezsiniz. “... idare ile görevli veya sermaye şirketi arasında yapılmış olan sözleşme, uluslararası finansman temini kriterleri ve idarenin yürürlükteki benzer uygulama sözleşmeleri de dikkate alınarak...” Burada, bir kriter getirilmiş zaten, burada yapılacak olan işlemin ölçüsü belirlenmiş. Ben, geneli hakkındaki konuşmamda da belirttim “eğer, siz, Bakanlar Kurulunun toplanıp, devletin ve milletin aleyhine, şirketin lehine yeni bir işlem tesis edeceğini düşünüyorsanız, ben, sizi kınıyorum” dedim; burada belirttim. Sizin böyle bir düşünce içinde olmadığınızı biliyorum. Ha, artı bir garanti... Yine bir şey daha ekleyelim... Yani, kamu düzenini savunmak, kamu menfaatını savunmak, millet menfaatını savunmak, birinci derecede, Bakanlar Kurulunun görevidir; milletvekillerimizin de, bakanların da görevidir. Şimdi, buraya “siz, bu işi iyi savunamazsınız” diye, önergeyle böyle bir imkânı getirebilmeyi, ben tabiî ki kabul edemem. Bakanlar Kuruluna izafe edilmeye çalışılan böyle bir şüpheye, tabiî ki katılamam Sayın Tuncer.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. – Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerine göre başlatılmış projeler ve işler, tabi oldukları usul ve esaslara göre sonuçlandırılır.

Ancak, birinci fıkrada belirtilen proje ve işlere de bu Kanun hükümlerinin uygulanmasına, görevli şirketin bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içinde başvurusu ve ilgili idarenin müracaatı üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Toprak, buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarının bu maddesi, en can alıcı maddedir. Bu madde, kamu hizmetlerinin yürütülmesinde, imtiyaz şartlaşma ve sözleşme hükümlerinin uygulanmasının, geriye dönük yürürlüğüne ilişkin bir maddedir.

Tabiî, biz, bu maddeye gelene kadar, çok ciddî, hukukî eleştiriler yaptık, teknik eleştiriler yaptık; ancak, galiba, sağırlar diyaloğu yaşandı. Yüce Meclisin boş sıralarına konuştuk gibi bir sonuca, bir intibaa kapıldım. Elbette bunlar hoş şey değildi. Biz, hukukî ve teknik anlamda ciddî eleştiriler getirdik, ancak bir kısım hatipler buraya geldi, siyasî oportünizm yaptı. Bu, hoş bir şey değildi. Hele, bir hatip de, kendi özel sorunlarını bu yüce Meclisin kürsüsüne taşıdı. Bunu da çok yadırgadığımı ifade ediyorum.

Biz, öncelikle, bu eleştirileri sayın hükümet için yapmıyoruz; çünkü, duyuramadık sesimizi. Bu sözleri, tutanaklara, tarihe kayıt düşmek ve bizi dinleyen yüce Türk Milletini hakem tutmak amacıyla söylüyoruz. Bizim hakemimiz yüce Türk Milletidir.

Tabiî, imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinin, sınırsız bir tarihe kadar geriye dönük olarak yürütülmesini öngören tasarının bu maddesi ne tür aykırılıklar içermekte, buna, yine teknik eleştirilerle biraz açıklık getirmek istiyorum.

Şöyle ki, bu madde uyarınca, imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerini geriye doğru yürüttüğümüz zaman, yani nereye kadar, bu Anayasa değişikliğinin yapıldığı, yürürlüğe girdiği 14 Ağustos 1999 tarihinden daha önceki tarihlere de bu tasarının hükümlerini yürür hale getiriyoruz. Bu, ne anlama geliyor; bu, şu anlama geliyor: 14 Ağustos 1999 tarihinden önce, Anayasanın 47, 125 ve 155’inci maddelerinin meri hükümleri uyarınca Danıştayın bir inceleme yetkisi vardır; yani, yargı yetkisi vardır. Danıştay, imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinin mevzuata uygunluğunu, inceleme yetkisini, yargı yetkisini kullanmak suretiyle mevzuata uyanları kabul, uymayanları reddediyordu. Oysa, tasarının bu maddesiyle, daha öncelere yürürlük temin edilmek suretiyle, daha önceden, Danıştayın, mevzuata uymadığı için reddettiği ve artık, inceleme yetkisi, yargı yetkisi de bertaraf edilmiş olacağı için, tamamen denetimsiz, hukuka aykırı görülen unsurları da içerecek şekilde, bu imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerin uygulanmasına Bakanlar Kurulunca karar verilecek; yani, diğer bir anlamıyla, Anayasanın 47, 125 ve 155 inci maddelerine açıkça aykırılık teşkil edecek bir işleme neden olunacaktır.

Elbette bunlar teknik konular, zanediyorum, gecenin bu saatinde teknik eleştiriler çok fazla dinlenilecek durumda da değil. Ben, bir Anayasa Mahkemesi eski Başkanının bugün bir gazetede yayımlanan görüşlerini dile getirmek istiyorum.

Milletvekillerinden, tahkim konusunda baskılara boyun eğmemelerini isteyen Sayın Başkan görüşlerine şu şekilde devam ediyor: “Milletvekillerinin özgür iradesine el atma biçimindeki istekler, yasamanın yararı ve etkinliği konusunda kuşkular doğurmaktadır. Uluslararası sermayenin, teknik gelişmeler dışında, bir baskı aracı olarak Sevr özlemcilerini sevindiren yaklaşımı herkesi düşündürmelidir. Yabancıları mutlu etmek için ve Türkiye’yi kapkaççı, çıkarcı kimi sermaye çevrelerini sevindirmek için atılan adımlar önemli ödünlerdir. Hukukun üstünlüğünü güçlendirmek, hukuk devletini gerçekleştirmek, yargıyı bağımsız kılmak ve demokrasiyi insan hakları temelinde yaşama geçirmek için, varsa, yaptıklarını söyleyip övünmek yerine, tahkimi yaşama geçirmekten söz etmenin, ne ölçüde gerçekçi ve akılcı olduğunu büyük ulusumuzun takdirine bırakıyoruz”.

Elbette bunların hiçbiri siyasî eleştiri değil, tamamen konusunun uzmanı olan insanların dile getirdiği çok ciddî eleştirilerdir. Biz, bu eleştirileri, muhalefet olsun diye değil, ortaya konulan düzenlemelerin sakatlığını gözler önüne serebilmek amacıyla yapıyoruz ve bu da bizim, yani muhalefetin görevi olsa gerek. Yoksa, burada siyasî oportünizm yapanlar, zaten bir süre sonra ne yaptıklarını seçim sandıkları açıldığında çok iyi görüyorlar. Ucuz siyaset, 2000’li yıllarda, artık, bu Mecliste olmamalı diyoruz. Getirilen eleştiriler, teknik eleştiriler olmalı; verilen cevaplar, siyasî polemik konusu olabilecek, seçmene mesaj niteliği taşıyacak, siyasî oportünizm anlamında konuşmalar yapılacak ise, bunun faturası, yine aynı partiler tarafından ilk seçimde elbette ödenecektir.

Tabiî, özellikle bu madde, biraz önce ifade ettiğim şekliyle, Anayasanın 47, 125 ve 155 inci maddelerine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Sayın Bakan, biraz önceki konuşmalarında, yeniden düzenlenecek sözleşmelerde Danıştayın inceleme yetkisinin ortadan kalkmayacağını ısrarla ifade etti. Biz ise, bunun tam aksini ifade etmekteyiz. Şöyle ki, bu düzenlemelerle kamu hizmetlerinin yürütülmesindeki imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri, açıkça, özel hukuk alanına taşınmaktadır. Hakem veya hakemler kuruluna tevdi edilmek, açıkça ve net olarak özel hukuk alanına taşınmak suretiyle, münhasıran kamu hizmetleri konusunda karar verecek olan Danıştayın idarî yargısal denetimi dışına çıkarılmaktadır. Tabiî, Sayın Bakanın burada ifade ettiği konu, siyaseten verilmiş bir cevap olabilir “biz, bunu, ileride yine Danıştayın incelemesine tabi tutacağız” diyebilir; ancak, bu tarz bir düzenleme nedeniyle ileride bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda, bu uyuşmazlığın gideceği yer Danıştay değil. O takdirde, Sayın Bakan 21.1.2000 tarihinde Genel Kurulda yaptığı konuşmada bu şekilde ifade etmişti şeklinde bir delili, yargı organının önüne sunduğumuz zaman, herhalde, hâkimin müstehzi bir gülüşünü görürüz. Eğer, buna gerçek anlamda kesin delil niteliği kazandırılmak isteniyor ise, bunun, yasal düzenlemelerle, yasal teminat altına alınması gerekir. O takdirde, ileride doğması muhtemel bir uyuşmazlık yargı önüne götürüldüğünde, yargı önünde kesin delil niteliği arz edecektir.

Süremi bitirdim. Gecenin bu saatinde zamanınızı istismar etmek istemiyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri; sözlerimin başında, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi selamlıyorum.

Ağustos ayında, Yüce Parlamento, Anayasa yapma yetkisini kullanarak, uzlaşmayla, gerekçesinde önemli ekonomik ve sosyal dönüşümleri sağladığı temeline dayalı yeni Anayasa hükümleri getirdi. Şu anda, Yüce Parlamento, bu Anayasaya uyumun belli bir parçasını konuşuyor. Peşinen belirtelim ki, bu uyum, ne iktidar çoğunluğunun ne muhalefet azınlığının uyumudur. Uyum hukukunun ve uyum yasalarının temel ve bağlayıcı karakteri, Anayasa sınırıdır.

En son söyleyeceğim bir cümleyi, dikkatlerinizi konuşmama çekmek için başta ifade etmek istiyorum. Bu uyum tasarısının iki önemli handikabı vardır. Bunlardan birisi, 7 inci ve geçici 1 inci maddesinde taknin olunmak istenen geriye etki doğuran hükümler; öbürü ise, âdeta, millî tahkimi yok etmeye yönelik yabancılık unsurundaki Anayasaya aykırı tanım.

Çok aziz arkadaşlar, genellikle, Türk hukukunun, Anayasa hukukunun farkına varmadığı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekillerinin de dinleme zahmetine katlanmalarını umduğum bir sorunu var. Anayasamızın değişikliği sağlayan muaddil Anayasa, sanıldığının aksine, üç maddeli değil, dört maddelidir. Gerçekten, 4 üncü madde de, yürürlük maddesi de, herhangi bir kanundaki salt çoğunluk gibi değil, aynen Anayasa tadilindeki mevsuf çoğunluk, beşte üç çoğunluk aranarak gerçekleştirilmiştir; aynen. 4 üncü madde -Anayasamızdır bu- “Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”

Arkadaşlar, serbest bir alan vardır, kanunlaştırabiliriz, takdir hakkını sonsuz kullanabiliriz; ama, önümüzde bir anayasa varsa, dikkat etmemiz lazım. Bu Anayasa hükmüne göre: 1- Tahkimi caiz gören Anayasa dönemi 14.8.1999’dur ve sonrasıdır. 2- Tahkimi yasaklayan, meşru görmeyen Anayasa dönemi 14.8.1999 öncesidir. 1999 öncesi için, ilga ettiğimizi zannettiğimiz Anayasa hükmü halen meridir, şu anda yürürlüktedir.

Esefle belirteyim ki, hukuk fakültesinin birinci sınıfında, hukuk başlangıcı derslerini almış mübtedi öğrencilerin bilebileceği bir gerçek bugün çarpıtılıyor.

Efendim, bu yasa geriye yürümüyor... Geriye yürümek iki türlüdür: 1- Tarih itibariyle, bu yasa, işte sekiz ay, dokuz ay önce yürürlüğe girer diyebilirsiniz. 2- Yürürlük öncesindeki işlemleri etkileyen bir kural getirirsiniz. Şu anda, geçici 1 inci maddenin birinci fıkrasını okuyun; önceki işlemleri etkiliyor. O halde, geriye yürüyen bir yasayla karşı karşıyayız.

Arkadaşlar, iktidar, memleket ihtiyaçları, millî menfaatlar, gerçekten, yasayı geriye yürürlüğü yönünde bir düzenleme ihtiyacını gerektirebilir, lazım da olabilir. Ha, o zaman onun yolu var; anayasayı yapmayı becereceksiniz, anayasa değişikliği tekniğini iyi bileceksiniz. Nasıl olurdu o? O yürürlük maddesine ya geçici madde koyardınız ya yürürlük maddesine, önceki hükümlere etkili olduğu yönünde bir anayasa sevk ederdiniz. Şimdi, siz, anayasayla yapamayacağınız şeyi yasayla yapıyorsunuz.

Bakınız arkadaşlar, bakanımız ifade ettiler; 22 milyar dolar, 19 milyar dolar, 10 milyar dolar... Doğrudur, memleket için büyük ihtiyaçtır bu, 3,5 milyar dolar borcun arandığı bir konjonktürde önemlidir. Soruyorum, bir anayasa hükmü, 10 milyar dolar için ihlal edilebilir mi? Denilebilir, bir dönem denildi, Anayasanın 84 üncü maddesi vesilesiyle denildi “bir defa anayasa delinmekle ne olur” denildi, yer yerinden oynadı.

Şu anda, basından okuyoruz, kefaletler veriliyor, 12 Eylül döneminde de Anayasaya kefaletler verildi, şu anda kefaletler veriliyor. Ha, 10 milyar dolar için anayasayı yok sayabilirsiniz, onun bedeli var; size, hukuk devleti demezler, anayasa devleti demezler, keyfî devlet derler, keyfî iktidar derler...

Arkadaşlar, anayasalar kuruşlandırılamaz; anayasalar, millî iradenin kendisidir, takyit edilemez. Maalesef, bu kanunun bu şekilde çıkarılması yönünde, Anayasa yeminini yapan yüksek devlet görevlileri tarafından, mektuplar, risaleler teati edilmiştir; bu, olmamalıydı.

Parlamento, doğru sınav veremiyor. Parlamento, ağustos ayında kurduğu, kurucu iktidar yetkisini kullandığı iradesinin gereğini yapamıyor. Parlamento, Anayasasına sahip çıkamıyor. Kendi hukukuna, kendi temel ilkelerine sahip çıkamayan bir parlamentonun -muhalefet, iktidar ayrımını yapmıyorum- millî menfaatlara sahip çıkması noktasındaki hassasiyetinden emin olabilir miyiz değerli arkadaşlar...

Ayrıntıyı sizlere arz edebilecek derinlikte hukuk bilgisine sahibim. Az çok, geçmişimizi, tecrübelerimizi değerlendirelim, özelleştirmeyle ilgili Anayasa Mahkemesi kararları, iptaller... Böyle bir tecrübe yaşadık.

Bakınız, Değerli Bakanım, Anayasamızın 47 nci maddesinde, yatırım ve hizmetleri, özel hukuk sözleşmeleriyle yürütme yetkisini öngördük; ama, orada, hangi hizmetlerin özel hukuk sözleşmesiyle, hangi hizmetlerin imtiyaz sözleşmesiyle yapılacağı yönünde bir kanun düzenleme mükellefiyeti var, bir uyum kanunu düzenleme mükellefiyeti var. Önceden tanzim edilmiş Yap-İşlet-Devret Kanununda bu kriterler olmadığı gibi, Anayasa kurucu iktidarının öngördüğü kriterler çerçevesinde böyle bir uyum kanununu yapmazsanız, şu kanununuz, öbür kanununuz, Anayasa Mahkemesi ile millî iradenin tecelli ve tezahür ettiği Yüce Parlamento arasında mekik dokur, gelgit yapar...

Onun için, demiştim ki, eğer uyum yapıyorsanız, Anayasa değişikliğini nasıl ki, bir paket halinde getirdik, bütün uyumu da paket halinde getiriniz; idarî yargılama uyumu, yap-işlet-devret uyumu, tahkim usul uyumu... Ama, uyumluyor musunuz, uyuyor musunuz bilmiyorum! (DYP sıralarından “Uyuyorlar” sesleri!) Şartlaşmalarla, imtiyaz şartlaşmaları ile hizmetlerin özel hukuk sözleşmesiyle yürütülmesi arasındaki uyumu getirmediniz. Aynen özelleştirmelerde olduğu gibi, bu kanun, gelgit çizecektir. Bakınız, problemler yaratıyor, çözdük...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Sayın Başkanım, faydalı olmaya çalışıyorum; 2 dakika, 3 dakika daha süre verirseniz... Yoksa, bir vakit fetişizmi içerisinde değilim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İyimaya.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, çözüyoruz zannediyorsunuz, düğümlüyoruz ve problem yaratıyoruz. Zor bir sorundur; doğrudur. Şu anda, imtiyaz sözleşmelerinde veya diğer özel hukuk sözleşmelerinde geçmişe etkili bir kural getiriyorsunuz. O, hangi sözleşmelerse, o sözleşmelere katılan, ihaleye katılan kimler ise, o özel sözleşme, yani, Bakanlar Kurulunun yetkisiyle tanzim edeceğiniz sözleşme, üçüncü kişiler, ihaleye katılanlar bakımından bir idarî işlemdir, idarî tasarruftur. Danıştaya giderler ve Danıştay, bir yasayla somut olaya uygulanması mümkün yapay etkili anayasa normu çatışıyor der; çünkü, o dönem Anayasası, 155 inci madde, tahkimi yasaklıyor; çatışıyor der... Bakınız, belki, hiç duymadınız, ihlal değil, ihmal yorumu yapar. Yani, ben, mevsuf çoğunlukla çıkan, milletin onayından geçen Anasaya özel hükmünü uygularım ve sizin uyum hükmünüzü -ki, o salt, çoğunlukla geçmiştir- uygulamam der; içinden çıkılmaz bir hukuk kaosu yaratırsınız. Bu konuda mücadele vereceğim; Grubumun beni yetkilendirmesi doğrultusunda mücadele vereceğim; milletim adına mücadele vereceğim; hukuk uygarlığı adına mücadele vereceğim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Bakanlar Kurulu tasarrufta bulunacak. Aslında, tasarruf makamının bir hakem kurulu olması lazım. İdare sözünü söylemiştir. İki idare karşı karşıyadır. Hiç olmazsa, yolsuzluk yaratan bir hüküm yerine, DPT’yi yetkilendirin, Rekabet Kurulunu yetkilendirin. İşin ekonomik boyutu, yolsuzluklar boyutu veya yolsuzluk üretme kabiliyeti boyutu dile getirildi. Tabiatım ve tabım icabı öyle bir konuşmaya da girmek istemiyorum; ama, bugün, Yüce Parlamento, hukukun temel normunu çiğniyor, hukukun üstünlüğü türkülerini söylüyor, Anayasayı ihlal ediyor. Bu madde, şayiaları üretmiştir; bu madde, şaibeleri üretmiştir. Temenni ediyorum, zamanın beni yalanlamasını istiyorum, ama, korkarım ki, belki de, pis kokular üretecektir.

Saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Madde üzerinde, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu; buyurun efendim.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; şimdi görüştüğümüz geçici 1 inci madde, şimdiye kadar kabul ettiğimiz yasanın gayet teknik bir uzantısıdır. Tabiî, çok ayrıntılı konuşmak mümkün, ama, bir hüner değil; çünkü, bu maddede, daha önceden söylenildiği gibi, işletmenin, idarenin başvurusu, Bakanlar Kurulunun kararıyla belli bir süre içinde karar verilebiliyor ve bu kararlar da, yine, daha önceden söylenildiği gibi, Türk yargısının denetimine tabi, her aşamada denetime tabi, değerledirmeye tabi. Yani, Yüce Meclisimizin şimdiye kadar görüştüğü ve uygun bulduğu sistem, aynen, burada da devam etmekte.

Bu itibarla, şimdiye kadar görüştüğümüz ve kabul ettiğiniz, onayımıza mazhar olan maddelerin doğal bir parçası, tamamlayıcı bir parçası olan geçici 1 inci maddenin de kabule şayan olduğunu düşünüyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada, Sayın Bakanın yaptığı konuşmalarla, benim anlayışım çok farklı. Sayın Bakan diyor ki “bu sözleşmeler üzerinde değişiklik yapacağız, yeniden Danıştaya göndereceğiz.” Burada kaç defa söyledi.

Sayın milletvekilleri, biz, bir defa bu elektrik üretim, iletim ve dağıtım işini, 3996 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde 4493 sayılı Kanunla bir değişiklik yapmışız ve özel hizmet olarak kabul etmişiz. Özel hizmet olarak kabul edilen bir sözleşme de, özel sözleşmedir. Bu özel sözleşmenin de Danıştaya gitmesi söz konusu değil. Bakan, burada, devamlı yanlış bilgi veriyor; yani, bu konuşmadan, ben, şunu çıkarıyorum: Her ne pahasına olursa olsun, ben, Genel Kurulu yanıltayım, yanlış bilgi vereyim ve bu kanunu çıkartayım; bütün hedef bu.

Şimdi, 4493 sayılı Kanun çıkınca, gazetenin birinde şöyle bir yazı çıktı: “Geriye dönük tahkim için yasa çıkarın.” Sayın Demirel, Sayın Ecevit’e “bu tahkimi geriye iletin” demiş.

Şimdi, Davos mavos diyorlar. Bunun, Davos’la bir ilgisi yok. Burada, bazı gazete manşetleri var. Bu manşetler tabiî, bu hükümeti çok destekliyor. Bunun Davos’la hiç ilgisi yok. Bu tahkimi geriye teşmil ettirin...Tabiî, buradaki 46 sözleşme yenilenirse, Türkiye’nin geleceği talan edilecek; yani, bütün bu elektrik... Zaten, Türkiye’nin millî gelirinin büyük bir kısmı, en büyük hizmet de burada. Dolayısıyla, bu firmalar büyük kazanç vuracaklar, büyük vurgun vuracaklar.

Değerli arkadaşlarım, Bakanın yaptığı açıklamanın mantığı, bir de şurada yanlış: Siz, imtiyaz şartlaşmasını ve sözleşmesini imzalamışsınız, Danıştayın mütalaasından geçmiş, kesinleşmiş. Peki, neye istinaden tekrar Danıştaya gideceksiniz; yok böyle bir şey; yani, burada, Bakan, sizi kandırıyor arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, ikincisi; bu kanun, bu haliyle geçtikten sonra, özellikle dağlık kesimdeki yörelere elektrik hizmeti gitmeyecek. Bakın, burada söylüyorum; bizi, şu anda televizyon başında dinleyenleri de ikaz ediyorum: Ey vatandaşlar, eğer, bundan sonra elektriğiniz kesilirse, hizmetiniz gitmezse, bu üç partiye hiç oy vermeyin; DSP’ye, MHP’ye ve ANAP’a. (DYP sıralarından alkışlar) Çünkü, ben, çok ikaz ettim; dedim ki, bu, bir kamu hizmetidir; bunu, kamu hizmetinden çıkarmayın; çıkardıktan sonra, bu insanlar, bu müteahhitler kendi cebini düşünür. Ben, biraz önce, bir yere elektrik şebekesini getirecek, 1 milyar liraya mal olacak elektriği 100 milyar olarak gösterecek ve hayalî fatura düzenlemek suretiyle, naylon fatura düzenlemek suretiyle, anında, bedelini devletten alacak dedim. Sayın Türker dedi ki “yahu, vergi incelemesi var.” Sayın Türker, hangi vergi incelemesinden bahsediyorsun?! Daha geçen gün, gazetenin birisinde, 810 trilyon liralık naylon faturadan bahsedildi; bu naylon faturanın ilgilileri, şimdi, hükümetin içinde var mı yok mu?! Niye bu örtbas edildi?! Yani, biz, Türkiye’de kimin elinin kimin cebinde olduğunu biliyoruz; kimin, devletin; kimin, vergi üzerine, kimin üzerine gittiğini biliyoruz.

Değerli arkadaşlarımız, burada, içimiz yanıyor bazı şeyleri söylüyoruz; aslında, bu kürsüye çıktığım zaman kendimi çok fazla frenlemek zorundayım; çünkü, fazla tazminat da ödemek istemiyorum. Şimdi, aslında, ağzımızdan bir laf çıkınca, hemen, çıkıp, mahkemelere gidiyorlar.

Onun için, burada çıkardığımız bu kanun, ülkenin geleceğinin karanlığa götürülmesidir, kamu hizmetinin yok edilmesidir, uluslararası sermayenin kamu menfaatının üzerine çıkmasıdır, kamu hizmetlerinin, artık, yapılmamasıdır. Bundan sonra, elektrik üretimi olsun, köprü olsun, yol inşaatı olsun, kanalizasyon olsun, bunların hepsi özel hizmet oluyor; özel hizmetleri alacak müteahhitler, zenginler, bakanlarla özel mukaveleler yapacak.

Arkadaşlar, deniliyor ki, Bakanlar Kuruluna... Bakın, biraz önce, 7 inci maddede bahsediyor “idare isterse” diyor. Bütün bu 46 sözleşme... İnşallah, bu, 46 sözleşmede kalır; çünkü, burada, tamamen, sözle ifade ediliyor; yazılı bir şey yok ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Kaç tane proje gideceği de belli değil daha. Biliyorsunuz, geçmişte, ANAP’lıların güzel bir icraatı vardı, 1989 yılında Bakanlar Kurulu bir kararname çıkardı, 1985 yılında bitmiş ve teslim edilmiş otoyollar için 1989 da bir kararname çıkardılar, o zamanın parasıyla 10 trilyon lira, o yandaş müteahhitlere para verdiler. Bugün, zaten, o zengin olan en büyük holdingler de bu otoyollardan parayı vurdu. Yani kamu hizmeti... Yani bu kanun çıktıktan sonra, böyle, yandaş müteahhitlere yine birtakım kararnamelerle... 1989’un 10 trilyonu, bugünün 1 katrilyonunu geçiyor, hatta 2 katrilyonunu geçiyor dolar bazında hesaplarsanız. İşte, devlet kaynakları böyle gidiyor, biz de burada boşuna çene çalıyoruz.

Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Şimdi, Sayın Genç’i zevkle dinliyoruz, tabiî Sayın Genç, benim, Genel Kurulu kandırdığım iddiasının arkasına sığınıp, söylemediğim sözleri veya söylediğim sözleri tahrif ederek Genel Kurulun ıttılaına sunuyor; zabıtlar burada Sayın Genç; şu zabıtları bir getirttirin, benim sözlerimi açıkça bir okuyun. Ben, şimdi, tekrar ifade edeceğim, siz, yine onun üzerine çıkıp bir şeyler söyleyebilirsiniz.

Şimdi, benim söylediğim şey şudur: Ben, kanunun bütünüyle ilgili konuşurken iki hususa değindim. Adalet Komisyonunda yaptığım konuşmada da iki alternatiften söz ettim. Şimdi, geriye doğru yürüdüğünü iddia ettiğiniz 7 nci maddenin getirdiği işlem, geriye doğru yürüyen bir işlem değildir. Buradaki işlem, ileriye dönük bir işlemdir.

Yani, Sayın İyimaya “siz, hangi kamu hizmetlerinin özel hukuk sözleşmeleriyle yapılacağına dair yasayı çıkartmadınız, belirlemediniz” dedi, herhalde dikkatinden kaçmış olacak Sayın İyimaya’nın. Biz, Anayasanın değişen 47 nci maddesine göre, hangi kamu hizmetlerinin ve yatırımlarının özel hukuk sözleşmeleriyle yapılacağına dair yasayı burada hep beraber çıkardık...

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Yok öyle bir şey...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Lütfen Sayın İyimaya...

... ve bizim çıkardığımız bu yasaya istinaden de, şimdi, bu 7 nci maddede getirdiğimiz bir yenilik var; diyoruz ki, Anayasa değişmiş, şu şu şu hizmetlerin özel hukuk sözleşmeleriyle yapılabilme imkânı getirilmiş, şimdi, bu sözleşmeleri özel hukuk sözleşmesiyle yenileme imkânı getiriyoruz, hangi kriterlerle getiriyoruz; şu şu şu kriterlerle getiriyoruz. Bu, işin birinci aşaması.

İkinci aşaması nedir; halihazırda yürürlükte bulunan imtiyaz sözleşmelerine tahkim şartının yerleştirilebilmesiyle ilgili de -açıkça beyan ediyorum- eğer, ilgili şirket müracaat ederse, idarenin kabulü, Bakanlar Kurulunun karar vermesiyle, bu tahkim, bu imtiyaz sözleşmelerinde yer alacak ve diyorum ki, bu, bu imtiyaz sözleşmelerinde bir revizyon niteliğindedir. Bu revizyonun nasıl yapılacağı da, zaten, İdarî Yargılama Usulü Yasasında, Danıştay Kanununda belirlenmiştir. Biz, bu uyuşan iradeyi Danıştaya götüreceğiz, bu revizyon için izin isteyeceğiz, karar isteyeceğiz diyorum; ama, ben bunları ifade ediyorum, siz dönüp dönüp, benim bu ifadelerimle Genel Kurulu kandırma gibi bir çaba içinde olduğumu söylüyorsunuz. Hayır, hiç öyle bir çaba içinde, hiç öyle bir ihtiyaç içinde değilim. Ben, hedeflerimizi söylüyorum, yasa maddesinin hedeflerini anlatmaya çalışıyorum, hükümet olarak bu yasa maddesini nasıl uygulayacağımızı söylüyorum. Sizle mutabık olmamız söz konusu değil, gayet tabiî değil; çünkü, siz, doğaldır, bir başka düşünen insansınız, enerji piyasasında özelleştirme olmasın, elektrik piyasasında üretim, dağıtım, özel hizmet sözleşmeleri yapılmasın diyorsunuz. Hatta, üç grubu tehdit ederek “yarın elektrikler kesildiği zaman, ben sizi suçlayacağım” diyorsunuz. Sizin tarzınız, yönteminiz bu. O nedenle, ben, bunu, tekrar, Genel Kurulda bir yanlış anlaşılmaya veya bir kandırmaya mahal olmasın diye ifade etme ihtiyacında oldum.

Saygılarımla. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakan.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, Sayın Kamer Genç Grubumuza sataşmada bulunmuştur; bu nedenle, Grup Başkanvekili olarak söz istiyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Bu Grup değil, 1985’te...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakan.

VII. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4. – Bartın Milletvekili Zeki Çakan’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepimizin çok yakından gördüğü gibi, Sayın Kamer Genç, her kürsüye çıkışında, yanlış beyanlarıyla, kamuoyunu yanıltmaya çalışmaktadır ve bunu, her defasında da, kendisine yapılan ikazları dikkate almadan sürdürmektedir. Biraz önce kendisinin de söylediği gibi, bunun karşılığında da, zaman zaman tazminat ödemeye mahkûm olmaktadır; ama, maalesef, bir türlü uslanmamaktadır.

Biraz önce “1985’te biten otoyollar için, 1989’da müteahhitlere para ödendi” dedi ve bunun, Anavatan Partisi döneminde olduğunu ve fazla para ödendiğini ifade etti. Ben, şimdi, Yüce Parlamentonun huzurunda, bizi izleyen kamuoyu huzurunda kendisine soruyorum: Türkiye’de 1985 yılında biten otoyol var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Var var.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Müsaade eder misiniz...

1989 yılında dahi Türkiye’de biten otoyol yok.

BAŞKAN – Siz soru sormayın da efendim, açıklamanız neyse onu yapın.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Açıklıyorum.

Dolayısıyla, bu beyan, kamuoyunu yanıltma yönündedir, yanlıştır; zabıtlara geçmesi açısından bunları arz etmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir cümle de ben söyleyeceğim; çünkü, benim yanlış bilgi verdiğimi söyledi.

BAŞKAN – Hayır efendim, size bir sataşmada bulunmadı. Siz, resmen, Sayın Çakan’ın Grubunu itham etmek suretiyle bu beyanlarda bulundunuz; Sayın Çakan da açıklama yaptı, size karşı bir şey söylemedi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İki bakanı Anayasa Mahkemesine gitmedi mi? O yüzden...

BAŞKAN – Hayır efendim; lütfen, rica ediyorum...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Gitti de ne oldu Sayın Genç!

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

12. – Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı : 311) (Devam)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ilıcak; ben sizin sorunuzu alayım efendim.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum; bu da, zannediyorum, sözlerine biraz daha açıklık getirecek.

Şimdi, ben şunu öğrenmek istiyorum: 46 proje var; burada iki seçenek mi var? Yani, bu 46 proje ya kamu imtiyaz sözleşmesi biçiminde kalacak; ama, bunlar tahkim imkânından yararlanacak ve dolayısıyla, tekrar, Danıştaya incelemeye sunulacak veyahut öbür seçenek şöyle bir seçenek mi: Bakanlar Kurulunun kabulü üzerine, bu mevcut 46 sözleşme, özel hukuk kurallarına göre düzenlenen bir sözleşme mahiyetini taşıyacak. O zaman, Danıştayın incelemesine sunulmadan, bu özel hukuk mahiyetini taşıyan sözleşmelerde istenilen değişiklikler yapılabilir mi; yani, özel hukuk sözleşmesi olunca bir gizlilik de olabiliyor, herkes istediği gibi ulaşamıyor; o zaman, içinde birtakım değişiklikler yapılırsa, biz nasıl tespit edebileceğiz; yoksa, özel hukuk statüsünde dahi olsa, onlar da mı, muhakkak, Danıştayın incelemesine sunulacak?

Burada, biz, önerge vererek şunu yapmak istemiştik:

Birincisi “yeniden yapılan düzenlemelerle idareye hiçbir ek yük getirilemez” demiştik. Böylece...

BAŞKAN – Efendim, lütfen sorunuzu sorun. Ne yapmak istediğinizi değil de, sorunuz neyse, onu yöneltin Sayın Bakana.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Onu soruyorum.

Yani, idareye ek bir yük mü getirilmek isteniyor; ki, böyle bir önerge reddedildi.

İkincisi de 14.8.1999 tarihinden önce yapılan sözleşmeler üzerindeki değişiklikler, özel hukuk mahiyetinde dahi olsa, Danıştay incelemesinden geçirilse ne olur; bunu yasal bir zorunluluk haline getirsek daha iyi olmaz mı diye sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ilıcak.

Sayın Akman, buyurun efendim.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan şunu sormak istiyorum:

7 nci maddede ve geçici 1 inci maddede müşterek olan bir konu, sözleşmeyi yapmış olan şirketin bir ay içerisinde başvurusundan bahsediliyor. Bu başvuru nereye yapılacak; çünkü, burada bir muğlaklık var; şöyle ki: Maddede “bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içinde başvurusu ve ilgili idarenin müracaatı üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir” deniliyor. Şimdi, burada ve/veya anlamında, ayrıca, idarenin başvurusu mu kastediliyor? Örneğin, hiç, şirket başvurmadan, idare -Enerji Bakanlığı veya herhangi bir bakanlık- Bakanlar Kuruluna başvurarak, bu sözleşmeyi yeniletme imkânına sahip midir; yoksa, sadece şirket idareye başvurup, daha sonra idarenin de muvafakatını alıp, Bakanlar Kuruluna bu konuyu götürecek midir, bu anlama mı geliyor? Bu konunun, iki madde açısından da açıklığa kavuşturulması gerektiğini düşünüyorum.

Daha önceki maddede sormuş olduğum sorulara Sayın Bakan cevap vermedi, yazılı olarak cevap vereceğini söyledi. Bu maddede, yine bu sözleşmeleri yapmış olan firmalarla tekrar sözleşme yenilemesinin anlamının ne olduğunu soracağım. Örneğin, yeni bir ihale açılıp sözleşme yapılırsa, bunda ülkenin çıkarı ne olur? Bunu sormak istiyorum.

Bir de, Sayın Adalet Komisyonu Başkanımız, daha önceki sorulardan birini cevaplandırırken “burada geriye yürüme diye bir şey yok, yeni sözleşme yapılacak” gibi bir ibare kullandı. Sayın Başkanın 7 nci maddenin ve geçici 1 inci maddenin gerekçelerini okumasını, bu çerçevede bir cevap vermesini istiyorum. Zira, özellikle geçici 1 inci maddenin gerekçesinde, çok açık bir şekilde “madde ile, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce, kamu hizmetiyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerine göre başlatılmış olan proje ve işlere de bu kanun hükümlerinin uygulanabilmesine imkan tanınmıştır” diye çok açık bir ifade var. Bu görüşünü tashih etmeyi düşünüyor mu Sayın Başkanımız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Efendim, ben de size çok teşekkür ediyorum.

Sayın Türker, buyurun efendim.

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İlk, bu geçici maddeyle 7 nci maddeye baktığımız zaman, disiplin açısından, geçici madde, sanki, madde 7’nin çerçevesi içerisinde tanzim edilmiş gibi gözüküyor. Bu nedenle, bu maddenin, geçici madde olarak ayrı alındığında -ki, Divan böyle değerlendirdi, ayrı oylamasına gitti- o zaman, madde 7’de “Bakanlar Kuruluna verilebilir” şeklinde “verilir” kavramında getirilen değişikliğin, burada da, en azından, tutanaklara geçmesi bakımından, bu amaçla, Sayın Bakana bir iki soru yöneltmek istiyorum; çünkü, Sayın Bakan, burada, şayet, bu düzeltmeler konusunda bir açıklama yapmazsa, madde 7’de belirtilen sözleşmelerden yalnız idarenin bir yarar elde etmesi, diğerlerinin bir yarar elde etmeksizin bu uygulamadan yararlanacağı manası çıkar. Bu konuda “ya ilgili idarenin müracaatı üzerine” derken, idareye yarar sağlaması koşuluyla mı düşündünüz? Buradaki “Bakanlar Kurulunda karar verilir” derken, bir emredici hüküm olarak mı düşünüyoruz; yoksa, idare ve ilgili kişinin başvuru üzerine yaptığı Bakanlar Kurulundaki başvuruyu, Bakanlar Kurulu olumsuz kabul edip reddedebilir mi?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türker.

Sayın Toprak, buyurun efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma bir sorum var.

Sayın Bakan, ısrarla, sorulan sorulara verdiği cevaplarda, bu tasarıyla getirilen düzenlemelerde geriye dönük bir işlemin söz konusu olmadığını ve olmayacağını ifade etmekte. Biz ise aksini iddia etmekteyiz; yani, bu tasarıyla getirilen düzenlemeler, 14.8.1999 ve daha öncesine ilişkin olarak geriye yürür hükümler içermektedir. Farz edelim ki, bizim dediğimiz söz konusu oldu ve geriye dönük işlem gündeme geldi. Sayın Bakan buradan ayrıldıktan sonra, buna ilişkin teknik ayrıntıları, hukukî ayrıntıları, elbette, bu konunun uzmanı hukukçularla görüşecektir. Bu hukukçularla görüştükten sonra, şayet geriye dönük işlem söz konusu olduğu şeklinde bir mütalaa verilir ve bu şirketler hakkında geriye dönük işlemler yapıldığı takdirde, yani, iddia ettiğinin aksi sabit olduğu takdirde, bunu telafi için ne yapmayı düşünür? Buna, Yüce Genel Kurulun huzurunda bizlerden özür dilemek de dahil; bunun dışındaki diğer hususları kendi takdirine bırakıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

Buyurun Sayın Bakan, cevaplayabilirsiniz soruları.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Tabiî, buradaki sorular, kanun, Sayın Bakan, Sayın Bakanın uygulamaları öylesine şahsîleştirildi ki, ben, bu şahsîleştirmenin dışında kalarak cevaplandırma çabası içinde olacağım.

Defalarca ifade ediyorum; yani, Sayın Ilıcak’ın sorusunu, Sayın Kamer Genç’in iddialarına cevap verirken cevaplandırdım. Yine, Sayın Ilıcak’ın sorusunu, Sayın Toprak’ın biraz önceki sorusuna cevap verirken cevaplandırdım. Bıkmadan, usanmadan, biz bunları söylemeye devam ediyoruz.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Anlamadım!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – O da benim problemim değil Sayın Ilıcak; yapmayın lütfen!

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Ama, hiç kimse anlamadı!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Toprak, tabiî, şöyle bir hususa değiniyor; yani, geriye doğru yürüme... Ben, şunu söylüyorum, diyorum ki: Bu kanunun 7 nci maddesinde yeni bir işlem tesis edilecek, sözleşmeler yeniden düzenlenecek. Bunun geriye yürümesiyle ilgili nasıl bir şey içinde olabilirsin?! Bu, yeni bir işlem tesisidir; yani, Bakanlar Kurulunun yeni bir işlem tesis etmesi, yeni bir sözleşme yapması söz konusudur. Bunun geriye doğru yürümesiyle ilgili bir iddia, burada havada kalır; ama, geçici 1 inci maddeyle ilgili değerlendirmede, açıkça, zaten, oraya yazmışız “daha önce tesis edilen işlemler” diyoruz; yani, onun geriye doğru yürümediğini ileri sürmek mümkün mü?! Orada yapılacak olan nedir; işte, daha önce aktedilmiş olan imtiyaz sözleşmelerine, yine, bu imtiyaz sözleşmelerinin 9 uncu maddesindeki mevzuat değişikliklerinin tarifelerinde yansıtılacağı maddesine binaen ve yine, karşılıklı irade uyuşması sonucunda Danıştay imtiyaz sözleşmelerine bir revizyon imkânı getirilmesidir; bunlar çok açık şeyler Sayın Toprak. Ben bu şekilde ifade ediyorum ve çok karmaşık hale getirmeden söylemeye çalışıyorum; ama, sizin muradınız, kendi istediklerinizin tarzında benim cevap vermemdir; ben de buna kendimi mecbur hissetmiyorum. Siz, kendi fikrîyatınız doğrultusunda benim cevaplandırmada bulunmamı istiyorsunuz; ben, onu yapamam. Benim bağlı kaldığım, sınırlı kaldığım yer meydandadır. Önümde bir yasa var; yasanın 7 nci maddesindeki durum budur, geçici 1 inci maddesindeki durum budur; idarenin elindeki yöntem de budur. Bu yasayı yarın ben uygularım; üç gün sonra, gelir, bir başka arkadaş uygular veya bir başka iktidar gelir, uygular; ama, bu yasa, benim, evden koltuğumun altına alıp getirdiğim bir yasa da değildir; benim şahsî tercihlerimle, benim şahsî beyanlarımla şekillenecek bir yasa da değildir; ancak, ben, hem bir hukukçu olarak hem de bir hükümet üyesi olarak bu yasayla ilgili hususları dile getiriyorum.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Otuz seneyi bağlıyor Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Efendim, gayet tabiî, otuz seneyi bağlıyor. Ben 30 senenin bağlanmasından hiçbir rahatsızlık duymuyorum.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Duyamazsınız!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Gayet tabiî duymuyorum; açıkça ifade ettim ben size.

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin; Sayın Bakan soruları cevaplıyor.

Buyurun Sayın Bakanımız.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yani, şimdi, bize bir soru yöneltmişsiniz. Otuz seneyi kapsar şekilde işletme hakkı devri kapsamındaki 23 proje için devlete 3 milyar dolar ödeyecek olan firmalar, acaba yılda ne kadar kâr elde edecekler? Şimdi, otuz seneyi kapsayan kısmını anlatmak istiyorum size.

15 dağıtım bölgesinde TEDAŞ ne kadar kâr ediyordu; 8 termik santralda TEAŞ ne kadar kâr elde ediyordu? Şimdi, otuz seneyi kapsayan kısmını... Biraz zamanınızı alacağım; ama, herhalde net bir şeyler ifade etme imkânı bulacağım diye de memnun oluyorum.

TEAŞ Genel Müdürlüğüne bağlı üretim birimleri kuruluş yasası gereği birer işletme olarak teşkil edilmişlerdir; yani, ayrı ayrı tüzelkişilikleri bulunmamakta ve vergi sorumlusu değildirler. Böylece, santrallara ilişkin kâr ve zarar hesapları yapılamamaktadır; bir. Ancak, her bir santraldan elde edilen enerji maliyeti hesaplanmaktadır.

1998 yılında, TEAŞ, 74,9 milyar kilovat/saat enerji üretmiş, bunun 38,9 milyar kilovatsaati hidrolik, 36 milyar kilovat/saati termik santrallardan elde edilmiştir. Termik santrallarda ortalama ticarî maliyetler, santralların çalışma saatlerine göre 6 ilâ 8 sent/kilovat olup, hidrolik santrallarda 0,10 ilâ 0,50 sent/kilovat maliyetle paçal yapılmakta, TEAŞ ortalama satış fiyatları bulunmaktadır. 1998 yılı itibariyle işletme hakkı devredilecek santrallarda; Orhaneli 8,04 sent/kilovatsaat, Tunçbilek 7,34 sent/kilovat/saat, Kangal 5,94 sent/kilovat/saat enerji maliyetleri gerçekleşmiştir; ancak, aynı yıl içinde bu santrallardan elde edilen yüksek maliyetler, hidrolik santrallarda ortalama yapılarak, enerji 3,26 sent/kilovat/saate satılmıştır. Bu, TEAŞ’ın ürettiği, termik ve hidrolik santralların ürettiği ve neticede paçal maliyettir. Aynı santralları işletme hakları, sırasıyla, Orhaneli’nde 8,4 sent olan kilovat/saat maliyete karşı verilen teklif, 2,19 sent/kilovat/saattir. Yine, Tunçbilek’te verilen teklif, 7,34 sente karşılık 4,46 senttir. Yine, Kangal’da 5,94 sent/kilovat/saat maliyete karşılık verilen teklif, 2,60 sent/kilovat/saattir ve bu taahhütlerle, bu şartlarla devredilmiştir. Bu devir böyle gerçekleşirse, Orhaneli’nde 5,85, Tunçbilek’te 2,88, Kangal’da 3,34 sent gerçek kâr elde edilecektir. Maliyet fiyatları itibariyle elde edilecek kârı ifade ediyorum. Bu kâr, ülkenin kârı olacak. Aynı zamanda, kaynaklarla daha az maliyette üretip satacaklardır. Üstelik, bu fiyatlarda, işletme hakkı devir bedelleri de mevcut değildir.

Şimdi, dağıtımla ilgili hususu kısaca ifade etmek istiyorum. İşletme hakkı devri yapılacak TEAŞ santrallarında 1996 yılı TEAŞ üretimi 17,3 milyar kilovat/saat olup, yıllık maliyet 668 milyon dolardır; yani, TEAŞ, ürettiği elektriğe karşılık 668 milyon dolar bedel ödemiş. Buna karşı 3,25 kilovat/saat ortalama fiyat karşılığı TEAŞ’ın geliri, 563 milyon dolardır. Yani, 668 milyon dolara TEAŞ elektriği mal etmiş, 563 milyon dolara da TEDAŞ’a satmış. Arada, devletin sübvanse ettiği 105 milyon dolar vardır. Yani, hem üretimdeki maliyet fiyatlarından düşüş hem de burada sübvanse ettiğimiz, devletin, milletin cebinden çıkan 105 milyon dolar paradan kurtulunmaktadır. Yani, yirmi yıl boyunca, otuz yıl boyunca ne olacaktır diye sorarsanız, eğer izin bulabilirsek -üç senedir uğraşıyoruz, gerçekleştiremedik- bundan sonra gerçekleştirebilirsek, işte, ülkemizin kârı da bu olacaktır.

Saygılarımla Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, 60 ncı maddenin dördüncü fıkrasına göre, yerimden, bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, bir soru soruldu. Yüce Meclisin bilgisine sunmakta da fayda mütalaa ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici maddede zikredilen bir hususun sorusu soruldu; ama, uygulamada, gerçekten, son derece fazla uyuşmazlık yaratacak olan ve anlam bakımından da fevkalade kapalı olan bir konuyu gündeme getirmek istiyorum; o da şu: Burada -tabiî, soru sormuyorum, soru süresi geçtiği için- deniliyor ki: “Şirketin bu kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içinde başvurusu ve ilgili idarenin müracaatı üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir.”

Sayın Başkanım, acaba, sadece şirket olarak mı müracaat eder, bunun üzerine Bakanlar Kurulu karar verir; yoksa, ayrıca ilgili idarenin de birlikte müracaat etmesi mecburiyetini mi getiriyorlar? Bu, tam açıklığa kavuşmuyor. Eğer, ayrı ayrı müracaat etme imkânı veriliyorsa, o takdirde “veya” denilmesi lazım; yok, hayır “hem şirket hem de ilgili idare birlikte müracaat edecekler” deniliyorsa, o zaman, bu uygulama doğrudur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, soruyu cevaplandırmadı Sayın Bakan.

BAŞKAN – Buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Belli kurallar var; bizim bunları değiştirmemiz söz konusu değil. Bakanlar Kuruluna, bakanlar dışında hiçbir merciin müracaat hakkı yoktur. Bir defa, bu, değişmez bir kural. Bizim burada getirdiğimiz de bu manada bir değişiklik değil.

Şimdi, burada bir prosedürden bahsediliyor. Belki de yanlış anlaşılmalara sebep olabilmiştir. Bana bu açıklama imkânını verdiğiniz için teşekkür ediyorum. İlgili şirket idareye başvuracak, ilgili idare de Bakanlar Kuruluna müracaat edecek.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – O da, haklı bulursa, gerek görürse...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Gayet tabiî; gerek görürse...

“Bakanlar Kurulunca karar verilir...” Şimdi, Bakanlar Kurulunda nasıl karar verilir; ya olumlu karar verilir ya olumsuz karar verilir. Yani, buradaki “verilir” hükmünün de, ille olumlu karar verilir diye yorumlanması mümkün değil; ama, bazı arkadaşlarda bu manada rahatsızlıklar sezdiğim için bunu açıklamaya gerek görüyorum. “Bakanlar Kurulunca olumlu karar verilir” diye bir hüküm olmadıkça, böyle bir sonucu buradan çıkarmak mümkün değildir. Tabiî ki, Bakanlar Kurulu karar verecek. Nasıl karar verecek; olumlu veya olumsuz karar verecek; ama, çekimser kalamayacak, bir karar verecek. Buradaki o ifade de, onu ifade etmektedir diye açıklamış oldum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Konu açıklığa kavuşmuş oldu efendim.

Hem soru için hem de cevap için teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, geçici 1 inci madde üzerinde 5 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra da aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeden başlamak üzere okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sıra sayılı yasanın geçici 1 inci maddesi, 13.8.1999 tarih ve 4446 sayılı muaddil Anayasanın 4 üncü maddesine ve tasarının geriye yürüdüğü dönemde yürürlükte olan Anayasamızın 155 inci maddesine açıkça aykırıdır. Maddenin, Anayasaya aykırılığı sebebiyle reddi talep olunur.

Saygılarımızla.

Ahmet İyimaya Ali Naci Tuncer Hüseyin Çelik

Amasya Trabzon Van

Sadri Yıldırım Turhan Güven Sevgi Esen

Eskişehir İçel Kayseri

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki “Ancak” sözcüğünden sonra gelmek üzere “kesinleşmiş mahkeme kararı ile iptal edilenler hariç” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Aydın Tümen Ömer İzgi Beyhan Aslan

Ankara Konya Denizli

Abdurrahman Küçük Sühan Özkan

Ankara İstanbul

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı tasarının geçici 1 inci maddesinin metinden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.

Bülent Arınç Azmi Ateş Musa Uzunkaya

Manisa İstanbul Samsun

Akif Gülle Yahya Akman Ramazan Toprak

Amasya Şanlıurfa Aksaray

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesine aşağıdaki üçüncü fıkranın eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz. 20.1.2000

“Yeniden yapılan düzenlemelerle idareye hiçbir ek yük getirilemez. 14.8.1999 tarihinden önce yapılan sözleşmeler üzerindeki değişiklikler Danıştay incelemesinden geçirilir.”

Ramazan Toprak Akif Gülle Musa Uzunkaya

Aksaray Amasya Samsun

T. Rıza Güneri Mehmet Çiçek

Konya Yozgat

BAŞKAN – Son önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı yasa tasarısının geçici madde 1’in Anayasayı değiştiren, tahkimle ilgili anayasa değişikliği Kanununun yürürlük maddesi olan 4 üncü maddesine aykırıdır. Bu nedenle geçici 1 inci maddenin işlemden kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş Bekir Sobacı Mehmet Ergün Dağcıoğlu

Van Tokat Tokat

Veysel Candan Sait Açba

Konya Afyon

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, okutmuş olduğum bu son önerge, Anayasya aykırılık önergesidir. Aynı mahiyette olan ilk önergeyi de tekrar okutacağım ve her iki anayasaya aykırılık önergesini birlikte işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sıra sayılı yasanın geçici 1 inci maddesi, 13.8.1999 tarih ve 4446 sayılı muaddil Anayasanın 4 üncü maddesine ve tasarının geriye yürüdüğü dönemde yürürlükte olan Anayasamızın 155 inci maddesine açıkça aykırıdır. Maddenin Anayasaya aykırılığı sebebiyle reddi talep olunur.

Saygılarımızla.

Ahmet İyimaya

(Amasya)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önerge konusunda, önerge sahibi olarak konuşacak mısınız efendim?

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Çok veciz gerekçe var, gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tahkime imkân veren Anayasa hükmü, 14.8.1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten önceki Anayasamız, imtiyazlarda tahkimi yasaklamaktadır.(Anayasa madde 155) Tasarı, hükümlerini anayasa değişikliğinden daha geriye götürerek, Anayasayı çiğnemektedir. Anayasayı ihlal eden tasarılara parlamento onay veremez.(Anayasa madde 11) Anayasal devlet, hukuku çiğnemeyen devlettir.

BAŞKAN – İki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı tasarının geçici 1 inci maddesinin metinden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.

Bülent Arınç

(Manisa)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Arınç, konuşacak mısınız efendim?

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu maddeyle, anayasa değişikliği tarihinden önceye de gidilmek suretiyle, Anayasanın 47, 125 ve 155 inci maddeleri yok edilerek, Anayasaya karşı hile yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki “Ancak” sözcüğünden sonra gelmek üzere “kesinleşmiş mahkeme kararı ile iptal edilenler hariç” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Aydın Tümen

(Ankara)

ve arkadaşları

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım efendim.

Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı ve Hükümetin de katıldığı önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesine aşağıdaki üçüncü fıkranın eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz. (20.1.2000)

“Yeniden yapılan düzenlemelerle idareye hiçbir ek yük getrilemez. 14.8.1999 tarihinden önce yapılan sözleşmeler üzerindeki değişiklikler Danıştay incelemesinden geçirilir.”

Ramazan Toprak

(Aksaray)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Efendim, konuşacak mısınız?

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İdareye ek yük getirilmeyeceğine dair hükümet taahüdünü, yazılı, yasal teminat altına almak zorunludur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 8- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından alkışlar[!])

FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi hürmetle selamlıyorum, hepinize iyi geceler ve hayırlı sabahlar diliyorum.

Arkadaşlarımız bir hayli yoruldular; sabırlar taştı, arkadaşımızın ifade ettiği gibi, samimi olan veya olmayan alkışlar birbirine karıştı “yürürlük maddesi üzerinde de, niye bu adam kalkar, konuşur?” diye akıllara sorular geldi. Şu bakımdan konuşuyorum: Çok değerli arkadaşlarım, hepimiz tarih sahnesindeyiz; bu taraf iktidar grubundan, bu taraf muhalefet grubundan. Ortada bir şey var; komedi denilebilir, trajedi denilebilir, trajikomik bir olay denilebilir; ama, tarih hükmünü verecek. Konuşulan her söz, yapılan her iş, atılan her adım tarihe tanıklık eder. Yarın, birileri, olanları bitenleri okurlar, bir hüküm verirler, o zaman, çocuklarımıza karşı, milletimize karşı ne yaptığımızın hesabını verebilirsek, kendimizi bahtiyar sayarız. O yüzden, burada, tarihe tanıklık etmesi açısından, her arkadaşımız, hareketinin ne anlama geldiğini düşünmeli. Milletin temsilcileriyiz, halkımızın mutluluğu için çalışmalıyız. Şu anda bile görüştüğümüz kanun tasarısının ne getirdiğini, götürdüğünü, pek çok arkadaşımızın bilmeden; ama, büyük bir disiplin içerisinde, bu sıralarda görev ifa ettiğini görüyorum.

Birtakım gariplikler yaşıyoruz. Bakınız, bugünkü Danışma Kurulu önerisiyle, Gelibolu ile ilgili kanun tasarısının görüşülmesine devam edilecek, arkasından, bu görüştüğümüz tahkim tasarısı görüşülecekti. Çok tecrübeli bir arkadaşınız değilim; tahkimle, ilgili görev verdiğim arkadaşlarıma, önce Gelibolu var, tahkime gelse gelse saat 21.00’de sıra gelir demiştim, onlar da rahat bir şekilde gitmişler. Sonra, siz oyun oynadınız -belki şeklen uygundu yaptığınız şey- hükümet ve komisyon yerine oturmadı, perişan oldum, arkadaşlarımı bulamadım, aman yetişin, şimdi tahkimden başlanıyor dedim. Bu yaptığınız şey belki doğruydu, şeklen, kanunî olması bakımından, İçtüzük hükümlerine göre uygundu; ama, arkasından başka şeyler de geldi. Şahıslar adına konuşmaları, iktidar partilerine mensup arkadaşlarımız doldurmuşlar. Çok değerli iki arkadaşımız konuşma yapmak için kürsüye geliyorlar; Sayın Açıkgöz, madde metnini virgül bile atlamadan okuyor; sonra, çok değerli kanaatlerini lütfediyorlar “bu madde çok yerindedir” diyorlar, saygılar sunup oturuyorlar. Bir iki madde sonra, soyadı gibi oldu, sorumluluğunu bir arkadaşıyla paylaştı, hiç olmazsa açıkgözlük yaptı. Sayın Emre Kocaoğlu o kadar şanslı değil, yükünü paylaşacak bir arkadaş bile bulamadı, bu maddeye kadar geldi.

Değerli arkadaşlar, sorular 15 dakikayla sınırlandı; yeri geldi konuşuldu, yeri geldi “yazılı olarak cevap vereceğim” denildi. Bunların hepsinin bir maksadı var; iktidar grubu muhalefeti engellemek istiyor.

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) – Obstrüksiyon...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yahnici dostumuz ne güzel söyledi, bunun dünya literatüründe ismi obstrüksiyondur, engellemedir; ama, bu hak, genelde, muhalefetin hakkıdır; çünkü, iktidarın çoğunluğu vardır ve iktidar gücüne güvenir, doğru yaptığına inanır; muhalefet, kendi doğru bildiğini, azınlıkta olmasına rağmen, her türlü yasal imkânları kullanarak burada yerine getirmeye çalışır. Bunun Amerika’da çok güzel örnekleri vardır “free baster” dedikleri şeyle, 27 saat devamlı konuşan parlamenterler olur. (DSP sıralarından “İran’da da var mı?!” sesi)

Saygısızlık yapmayın! Ben, İran’dan bahsetmiyorum... Oturun, adam gibi dinleyin! (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arınç, siz, Genel Kurula hitap edin efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Gecenin 2,5’unda ben sorumluluğumu yerine getiriyorum; siz de doğru yaptığınıza inanıyorsanız, sabredersiniz, iktidar olmanın sorumluluğunu yerine getirirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, muhalefetin bu hakkını, iktidar bu şekilde engellemeye çalışıyor. “Yasaldır benim yaptığım, İçtüzüğe göre buna hakkım var” diyebilirsiniz; ama, meşruluğuna, haklılığına, hele hele bihakkın suiistimal edilip edilmediğine, vicdanlarınıza sorarak karar verirsiniz; çünkü, gelenler, gülerek geliyorlardı, konuşmalarını yaptıktan sonra gülerek gidiyorlardı; muhalefete alın size ne güzel gol attık diye seviniyorlardı. Yaptığımız iş, tahkim meselesi önemli bir mesele. Bu konu, bana kalırsa, sadece ANAP’ın meselesi olarak görülüyordu. Çünkü, bu kanun tasarısı, komisyonlarda, buralarda konuşuldu, maddeye gelince çekildi, üzerinde tartışmalar yapıldı; ama, sonra, hepiniz de biliyorsunuz, saklamaya gerek yok, bir parti “olmazsa olmaz” koşul haline getirdi ve bugün, alelacele, apartopar, yangından mal kaçırırcasına, biz, bunu görüşmeye devam ediyoruz.

Arkadaşlar, garip olan bir şey daha var: Mademki bir parti burada Enerji Bakanı tarafından, hazır bulunulan bir tasarı üzerinde konuşurken, ANAP’a ait olduğunu, ANAP’ın ısrarla savunduğunu, ANAP’ın bunu hükümetin çok önemli bir koşulu haline getirdiğini bilmemize rağmen, niye ANAP sıralarında ancak 20 milletvekili var da, DSP ve MHP 100’er milletvekiliyle burada nöbet tutuyor?.. Yani, bu meseleye siz gerçekten inanıyorsunuz da, ANAP dağınık bir partidir, gelmez ama bu önemli işi biz mi yapalım diyorsunuz; yoksa, bunu da bir istikrar şartı mı kabul ediyorsunuz?.. Değerli arkadaşlarım, herkes, meselesine elbette sahip çıkmalıdır.

Politikayı, üstatlar bize derler ki netice almak sanatıdır. Ne yaparsanız yapın; ama, netice alın... Doğrusu, bu tarife ANAP çok uyuyor. 25 Kasım 1998’de Türkbank ihalesindeki yolsuzluklar sebebiyle bu Mecliste 314 oyla düşürülmüş bir hükümetin partisi dördüncü olarak seçimlerden çıktı; ama, yine hükümete girmeyi başardı. Hele, öyle önemli bakanlıklar aldı ki, Sayın Genç’in kulakları çınlasın...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Buradayım... Buradayım...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – ...”sadece bu bakanlık bile yeterdi, başkalarına gerek yoktu” dedi.

Dördüncü partiden Meclis Başkanlığı aldılar, dördüncü partide 20 milletvekiliyle burada sizlere kanun çıkarttırıyorlar.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Cumhurbaşkanlığı...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Şimdi oraya geleceğim.

Kamuoyunda tartışılıyor, acaba Cumhurbaşkanı kim olacak diye; artık, bu trende bakarak söyleyebilirim ki, ANAP’ın içinden çıkması kuvvetle muhtemel. (ANAP sıralarından alkışlar) Elbette sizlerin sayesinde ve desteklerinizle.

Değerli arkadaşlarım, bu çıkardığımız şey çok önemli sayılıyor. Zaten, bu hükümet, ne getirdiyse, reform adı altında getirdi; ama, bu reformları başka reformlarla değiştirmek ihtiyacını duydu. Vergi reformunu allayıp pulladılar; üç ay sonra, vergi reformunu değiştirme reformunu getirdiler. Bankalar Kanunu bir reform olarak geldi; altı ay sonra, Bankalar Kanununu değiştiren başka bir reform getirdiler. Şimdi, yap-işlet-devret bir reformdu; olmadı, sil baştan yeni bir reform. Yaz boz tahtası altında, Meclisi böylesine bir oldubittiye getirerek teslim almak, siyasî ahlaka ne kadar uygun ve yaptığımız işin sonucu millet için ne kadar doğrudur; takdirlerinize sunuyorum.

Şimdi, o arada, karıştırırken, bugünkü haber bülteninden bir haberdeki cümleleri okuyarak, sizlere gecenin bu saatinde veda edeyim. ANAP bir anket yaptırmış, soruyorlar deneklere: “Ülke koşullarını nasıl buluyorsunuz?” Yüzde 50’den fazlası “çok kötü” diyor, yüzde 23’ü “kötü” diyor, yüzde 73,5’lik denek kitlesi “vaziyet çok kötü” diyor. “Ülkenin yakın geleceği nasıl olacak?” Buna cevap verenlerin de çoğunda iç açıcı değil; çoğu, maalesef, geleceğinden ümit kesmiş gibi. Tek tek okumayayım, hepinizin önünde bülten var, okursunuz veya okumuşsunuzdur; ama, bir cümlesi önemli. Peki, ders alalım demişler, yanlışlar var, doğruları yapalım demişler ve sonunda birinci sayfaya şunu yazmışlar: “Ne yapmamız gerekiyor? Dürüstlük, güvenilirlik ve inandırıcılık imajımızı daha çok güçlendirmeliyiz.” Buna, sadece ANAP’ın ihtiyacı yok, bizim de var, hepimizin de var; ama, bu yaptıklarımız, bu yazdıklarımıza ne kadar uyuyor?

Hazreti Ömer’e atfedilen bir söz vardır: “gece uyku saati geldiğinde, uyku küçük ölümdür, kendinizi muhasebeye çekin. Ben bugün Allah için ne yaptım?” Biraz laik konuşalım, biz milletvekiliyiz; akşam saat 2,5 oldu, şimdi sabaha yaklaştı; başımızı yastığa koyduğumuz zaman, hepimiz şunu düşünelim: Biz milletvekiliyiz, millet için bugün ne yaptık, halkımız için bugün ne iş işledik? Eğer vicdanımız müsterihse, biz bugün çok iyi şeyler yaptık, 65 milyonun refahı için, sokakta kuru ekmek veya pazar yerlerinden çürük meyve toplayan insanlar için ne getirdik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arınç, tamamlayın lütfen.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – ...fert başına düşen millî geliri mi artırdık, yoksa, zekât almaya muhtaç işçi ve memurların çalışma seviyesini mi yükselttik ve daha niceleri. Bu konuda beş kuruşluk bir faydamız olmuşsa, bu sabah rahat yatabilirsiniz. =

Hepimiz için söylüyorum, bu kanun da, yarın, bir başka şekilde değiştirilecekse, bu yaptıklarımız boşa gidecekse -ki, öyle görünüyor- bundan, çok geçmeden, hepimizin -başta bizim, kendi nefsim için söylüyorum- ders alması gerekiyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Sayın Köse; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, Meclisimiz, milletimiz ve ülkemiz için çok hayırlı bir hizmet yapmıştır ve çok önemli bir tasarının kanunlaşması konusunda gayret sarf etmiştir. Hem Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak hem iktidarımıza mensup diğer iki grup olarak, yorulmadık ve şu anda, dimdik ve şuurlu bir şekilde kanun tasarısının yasalaşması konusundaki bütün konuşmaları takip ettik.

Tabiî, konuşmacılar enine boyuna konuşacaktır. Muhalefet konuşacaktır; ama, iktidar işini yapacaktır, ülkeye faydalı hizmetler yapacaktır; görevi budur. Muhalefet de konuşacaktır; ama, muhalefet, dozajını kaçırmadan konuşulacak siyasî iktidarı ve o siyasî iktidarın arkasında olan siyasî partileri, çok değişik manalara gelecek sözlerle küçük düşürecek konuşmalar yapmayacaktır. Tabiî, ben, şimdi, oralara da fazla girmek istemiyorum; çünkü, Türkiye, ne çektiyse, hep gerilere takılarak çekti; zaten, gericilik de oradan kaynaklanıyor. O bakımdan, diyoruz ki, Anayasada değişiklik yapıldı, Anayasada yapılan değişikliğe de uygun olarak bir kanun çıkması gerekiyordu. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu, bundan önce getirilen yasa tasarısının bir maddesine karşı çıktı ve iktidara mensup diğer partimiz olan DSP Grubundaki arkadaşlarımızdan, hatta, Anavatan Partisi Grubundaki arkadaşlarımızdan karşı çıkanlar oldu; ama, bugün önümüze getirilen tasarıda başka şeyler oldu. Yani, akşamdan bu yana bahsedilen konuşmalar, eğer zabıtlara bakarsak, üç aşağı beş yukarı aynı mahiyettedir. Esasen, hükümetin geri çekmiş olduğu o madde ile şu anda görüştüğümüz tasarıdaki madde arasında çok büyük fark var, hiç alakası yok. O itibarla, asıl, muhalefet dersine çalışmıyor, benim üzüldüğüm taraf orası. (MHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Ne gibi farklar var?

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Yani, muhalefet, eğer tasarıyı iyi incelemiş olsaydı...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Farklarını söyler misiniz...

İSMAİL KÖSE (Devamla) – ... kendilerini çok yormazlardı ve bu kadar zahmete katlanmazlardı. O bakımdan...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Dersinizi çalışıp çalışmadığınızı biz de anlayalım...

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Şimdi, tabiî, yine de teşekkür ediyoruz...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – İlk defa çıktınız, duyalım hiç olmazsa...

İSMAİL KÖSE (Devamla) – ... yine de teşekkür ediyoruz, bu tasarının kanunlaşması konusunda her ne kadar mani olma gayretini gösterdi iseniz de...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Şu dersinize nasıl çalıştığınıza bir not verelim... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin lütfen... Sayın Pamukçu, rica ediyorum...

Buyurun Sayın Köse, siz Genel Kurula hitap edin efendim.

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Tabiî, iktidar sabırlı olacaktır, metanetli olacaktır ve meseleyi bilerek Meclisin önüne getirecektir.

Değerli arkadaşlarım, hükümet, Türk Milletinin menfaatını düşünmek için ve Türk Devletinin menfaatını düşünmek için vardır. Hiçbir siyasî iktidar, bile bile, ülkenin ve milletin menfaatlarını birilerine peşkeş çekmez, hele, bu peşkeşi yabancı sermayeye ve yabancı unsurlara hiç çekmez, Türkiye’de görülmüş bir şey değildir.

Şimdi, tekrarlıyorum, burada getirilen değişikliklere dikkatinizi çekiyorum; Bakanlar Kuruluna yetki verilmiş ve “Bakanlar Kurulu isterse verir” deniliyor. Bakanlar Kurulu, kendi takdiri içerisinde bunun uygulamasını nasıl yapacak ve nasıl karar verecektir... Şimdi, bütün yüklendiğiniz Enerji Bakanlığı, yapılan işler, icraatlar... İyi ya, eğer, tek başına yapılmış sözleşmeler, anlaşmalar, imtiyaz sözleşmeleri varsa -şimdi daha iyi, sevinmeniz lazım; işte, bakın, incelemediğiniz oradan belli- Bakanlar Kurulunun önüne geliyor; daha da fazlasıyla, derinliğine incelenmek suretiyle, şartları Bakanlar Kurulunun önüne getiriyoruz. Bakanlar Kurulunun görevi nedir? Biz, burada güvenoyu verirken, 57 nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin en önemli iki cümlesinin arkasına desteğimizi verdik: Yolsuzluklara karşı olacağız, yoksulluğu önleyeceğiz. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Şimdi, yolsuzlukları önlemenin yolu, hırsızlıkları önlemenin yolu, işte, Türkiye’nin, devletimizi ve milletimizi temsil eden icra gücümüzün ortaya koyacağı iradedir. Ona güveniyoruz ve inşallah, inanıyoruz ki, mahcup olmayacağız.

Bir başka şeye daha güveniyoruz; yoksullukların çaresi bu. Bakın “dünya değişti” diyoruz. Katrilyonlarca dolar dönüyor dolaşıyor, Türkiye bundan nasibini alamıyor. Bu kanun 1984 yılına yapılmalıydı; anayasa değişikliği, 1984 yılında, Anavatan Partisinin tek başına, çok az sayıda milletvekilinin katkısıyla Anayasayı değiştirebileceği güçte olduğu günlerde yapılmalıydı; ama, onbeş senemiz gitmiş. Yani, bu onbeş senenin, artık, geriye dönüp, neden değişmedi, niçin değişmedi, Anayasa Mahkemesinde nasıl iptal edildiği günlere gitmeyelim. 1994 yılında yapılan kanunda, yetkiyi Devlet Planlama Teşkilatına vermiştiniz. Bakın, çıkardığımız kanunlara; 1994 yılında Devlet Planlama Teşkilatına... Bir değerli konuşmacı diyor ki: “Efendim, bir kuruma, bir heyete verseydiniz.” Peki, siyasî iktidarlar ne yapacaklar? Yani, milyarlarca dolarlık icraat yapacaksınız, kamu hizmetinin ihalelerini yapacaksınız, sözleşmesini yapacaksınız ve bunu siyasî iktidar yapmayacak. Siyasî iktidarın Anayasadaki sorumluluğu nedir; ülkenin ekonomik kalkınmasını, sosyal adaletini ve milletin refah seviyesini yükseltmektir; hükümetin görevi budur. O görevi yapabilmek için hangi enstrümanları kullanacak; işte “yap-işlet-devret modeli” dediğimiz... Yıllardan bu yana kendi sermayemiz olmadığı için... Bunu kabul etmemiz lazım. Bakın, daha şimdiden 13 katrilyon açıkla 2000 yılına giriyoruz. Nasıl yatırım yapacağız? Hangi enerji santralımızı, Çoruh Nehri üzerindeki 15 adet santralı nasıl ortaya çıkaracağız? İşte, hükümetimiz, onun modelini getirdi ve biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, 57 nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine teşekkür ediyoruz, böyle önemli bir hizmeti yaptığı için ve geç kalmış dahi olsa, süratle bunun yerine getirilmesi konusundaki hassasiyeti göstereceğine inanıyoruz. Hem enerji sıkıntımızın önlenmesi hem kendi kaynaklarımızın değerlendirilmesi hem yabancı sermayenin, Türkiye’yi sömürmesi değil, Türk Milletinin emrine girmesi için, gerekli kolaylığı sağlayacak, böyle bir tasarıyı Meclisimizin huzuruna getirdiği için teşekkür ediyoruz ve katkılarından dolayı tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Bu yasanın milletimize, ülkemize hayırlı olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Zeki Çakan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tahkimle ilgili 57 nci hükümetin göndermiş olduğu tasarıya katkıda bulunan bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Özellikle Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Sayın Bülent Arınç’ın, Anavatan Partisiyle ilgili söylediği bazı konulara teşekkür ederken, bazı konulara da burada biraz açıklık getirmek istiyorum.

Yürürlük maddesiyle ilgili konuşmasını yapmak üzere söz alan Sayın Arınç, özellikle Anavatan Partisine yüklendi ve Anavatan Partisinin, Parlamentoda, bu hükümet içerisindeki yerine değindi. İyi sözlerine teşekkür ediyorum; ama, Sayın Arınç, gayet iyi bilir ki, 1983 yılında kurulan Anavatan Partisi, bu ülkeye, otoyolundan, telekomünikasyonuna, şehirlerde altyapısından, Türkiye’nin dışarıya bakış açısını değiştirinceye kadar her türlü hizmeti, olumlu icraatı, rahmetli Turgut Özal’la başlatmıştır. Turgut Özal’la başlayan icraatı, ben en az 10-15 defa şahit olmuşumdur ki, Sayın Arınç da her zaman methetmiştir. Kendilerine teşekkür ediyorum. Ama, katılamadığım bir tek şey var. Yürürlük maddesiyle ilgili, Sayın Arınç bunlara değindiği için değinmek mecburiyetinde kalıyorum. Aslında, Sayın Arınç’ın, her zaman, çok sevdiğim, saydığım, toparlayıcı ve uyumlu bir kişiliği vardır; ama, hak etmediğimiz bazı cümleleri kullandığınız için size cevap vermek mecburiyetinde kaldığımdan dolayı da üzgün olduğumu belirtmek istiyorum.

“Dağınık parti” dediniz. Anavatan Partisi hiçbir zaman dağılmamıştır; ama, bugünlerde dağılmaya yüz tutan parti varsa, o da, Sayın Arınç’ın partisidir; yani, Fazilet Partisidir.

Bu kanunun hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Bedük; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 8 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin tecelli ettiği yerdir; Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî menfaatlarımızın, millî çıkarımızın gerektirdiği şekilde hareket etmek mecburiyetindedir ve etmektedir, edecektir de. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, iktidar veya muhalefet olarak ayırım yapmak suretiyle “biz bu ülkenin çıkarını düşünerek hareket ediyoruz; onun için kanunları çıkarıyoruz” şeklindeki anlayışı, doğrusunu isterseniz, hiç de tasvip etmedim, doğru ve nazik bir ifade olarak da karşılamadım. Bu çatıda görüşülen bütün kanun tasarıları, pek tabiî ki, ülke menfaatı için getirilmekte; ama, sadece iktidar partileri ülkenin çıkarını düşünüyor, milletin çıkarını düşünüyor; ama, muhalefet görevini yaptığı zaman, yani, milletin derdini dile getirdiği zaman, yani, vatandaşlarımızın, köydeki vatandaşlarımızın, varoşlarda, gecekondularda yaşayan vatandaşlarımızın, küçük ve orta boy işletmelerimizin, esnaf ve sanatkârımızın, ortadireğin, memurun, işçinin, emeklinin sıkıntısını dile getirdiği veya onun o sıkıntısını ortadan kaldıracak birkısım meseleleri ortaya koyduğu zaman, bunu “bir muhalefet anlayışı içerisinde gündeme getiriyorlar” şeklindeki değerlendirmeyi, doğrusunu isterseniz, hiç de tasvip etmedim. Biz, burada, pek tabiî ki, muhalefet olarak doğrularımızı söyleyeceğiz. Bu doğrularımızın arasında... İktidar, eğer parmak hesabıylaysa, parmak hesabını düşünerek; bilerek mi; bana göre bilmeyerek dahi olsa, getirilen birkısım kanun tasarılarını, öyle istendi, liderler öyle istedi; biz de bunu kabul edeceğiz dedik ve kabul ediyoruz... Maalesef, olay bu; ama, herşeye rağmen, benim bir üzüntüm daha var. Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı bir güvensizlik vardır, toplum bunu böyle görüyor. Niye görüyor; ya milletvekilleri olarak davranışlarımızdan kaynaklanıyor veyahut da gerçekten, Meclisteki çalışmaları takip ediyor ve buradaki konuşmaların birbirleriyle tutarsızlığından dolayı, özellikle büyük bir güvensizlik duyuyor. Daha yirmi, yirmibeş gün önce bir kanun tasarısı görüşülüyor. Bir kanun içerisinde bir madde geliyor. Bu maddeyle ilgili olarak, iktidar partisine mensup olan bütün milletvekili arkadaşlarımız da tepki koydular o zaman ve dediler ki: “Geçmişten geçerli olmak üzere birkısım ihalelerin yapıldığı dosyalar tekrar gündeme gelmesin ve özellikle onlara şamil kılınmasın.” Bu düşünceyle kalkıldı, konuşuldu ve itirazlardan sonra, muhalefetin de yapmış olduğu açıklamalardan sonra, gerçekten, iktidar partisine mensup olan milletvekili arkadaşlarımız da, büyük bir tepki koydular; özellikle enerji ihaleleriyle ilgiliydi. Dolayısıyla, o yasanın onlara uygulanmaması gerektiği noktasından hareketle gösterilen tepkinin sonucunda, o madde geri çekildi. Bu maddeyi geri çeken de... Hem Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız burada oturuyordu; tutanaklarda var, elimizde tutanakları da var.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, biz o günkü tarihte, o zaman, özellikle iktidar partilerine mensup olan arkadaşlarımızla birlikte koyduğumuz tepkinin ve gerçekten, millî çıkarımızın gereği olarak üzerinde durduğumuz konuların sonucunda, o maddenin geri çekilmiş olmasından memnuniyet duymuştuk. Dolayısıyla, millet ne diyor? Dürüstlük ve güvenilirlik açısından o günkü söylenilenler mi doğru, bugünkü söylenilenler mi doğru? Dolayısıyla, burada bir çelişki var. Bu çelişki sebebiyle, yirmibeş gün gibi kısa bir süre içerisinde böylesine bir maddenin tekrar gelmiş olması, pek tabiî ki, düşündürücüdür; ama, ben, her şeye rağmen, Türkiye’nin önünün açık olduğunu... Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, gerek devletlerarası ve gerekse milletlerarası münasebetler açısından, gerek ekonomik gerek sosyal ve gerekse ticari bakımdan münasebetlerinin geliştiği bir döneme girildikten sonra, kendi içhukuk sisteminde de mutlaka değişiklik yapması zorunluluğu vardı ve ona paralel olarak da birkısım değişiklikler yapılmaktadır ve yapılacaktır.

Tahkim, bunlardan bir tanesidir; bir uyum yasasıdır. Tahkim, gerçekten, Türkiye’nin diğer ülkelerle münasebetleri açısından önünü açacak hukuk sistemindeki en önemli değişikliktir, bir adımdır, önemli bir adımdır; ama, ben, o tahkimi, şöyle, güzel, kısa bir tahlille geçiştirmek istiyorum: Uyuşmazlık diyoruz; bu uyuşmazlıklar, hakemlik müessesesinde üç kişilik komisyona bırakılıyor; bunu biliyorsunuz zannediyorum; birincisi davacı durumunda olan kişi, ikincisi davalı durumundaki kişi, üçüncüsü de bu davalı ve davacının üzerinde ittifak ettiği, mutabık kaldığı bir isim, bir uzman isim; eğer, onlar mutabık kalmıyorlarsa, o zaman, hakemlik müessesesi tarafından resen tayin edilen bir üçüncü kişi ve böylece “tahkim heyeti” diye bir hakem heyetiyle karşı karşıya kalınmakta ve uyuşmazlıkların, özetle, şartlaşma ve sözleşmelerde karşılaşılan birkısım uyuşmazlıkların giderilmesi sağlanmaktadır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu hakem heyetinin, tahkim heyetinin içerisinde bulunan üyelerin, hiçbir zaman, hiçbir suretle hukukçu olması gerekmemektedir. Bu, Dünya Bankasının uzmanlarından da seçilebilmektedir. Bu uyuşmazlıklarda aranan, sözleşmenin temel koşulları neyse, hakem heyetine seçilenler,tahkim heyetinde olanlar da, onu aramaktadırlar; başka bir şeyi aramamaktadırlar; yani, ulusal yasalarımıza uygun mudur veya uluslararası normlara uygun mudur veyahut da acaba, çağın en önemli unsuru olarak gördüğümüz, meselesi olarak gördüğümüz çevre gibi çok önemli konularla ilgili gerekleri yerine getirmiş midir; bu gibi şeylere bakmaz. Bu, sadece, sözleşmede ne varsa, o sözleşmelerin, özellikle şirket mensuplarının menfaatı icabı neyi gerektiriyorsa, onlara uygun mudur değil midir, ona bakar. Bu suretle, uluslararası hakem heyeti, hiçbir zaman, bir mahkeme değil, bir hukuk kurumu da değildir. Bu tahkim yasasıyla, bu konu, bir hakkın suiistimali gibi bir noktaya doğru, maalesef, götürülmeye çalışılmaktadır.

Bakın, değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısının, özellikle geçici maddesiyle ve 7 nci maddeyle getirilen sistem itibariyle söylüyorum: Gerçekten, geçici 1 inci maddesi, Anayasaya aykırıdır. Hukuk fakültelerinde bize öğretirler, daha birinci sınıfta öğretirler: “Kanun makabline şamil değildir.” Bu kadar açık ve net. Bütün bu şartlara rağmen, maalesef, bu kanunla ne yapılıyor; elektrik veya karayolu veya baraj veya benzeri birkısım hizmetlerle ilgili yapılmış olan ihalelerde, Danıştayın incelemesinden geçirilmiş olan birkısım ihalelerde, yeniden, gerektiğinde, ihaleyi alanlara müracaat etme hakkı getirilmekte, hatta, onların menfaatı veya çıkarı neyse, onunla ilgili olarak birkısım imkânların koparılmasına, özellikle bir kapı aralanmaktadır. Bununla getirilen husus, doğrudan doğruya, ihaleyi alanlara sağlanmak istenen bir çıkardır; biz, buna tepki koyuyoruz. Tahkim yasasına karşı değiliz; ama, özellikle, daha evvelden ihalesi yapılmış olan birkısım konuları, tekrar, özellikle müracaat etmek suretiyle gündeme getirmeyi, Bakanlar Kurulunun bir konusu haline getirmeyi doğru bulmuyoruz; memleket menfaatına doğru bulmuyoruz, devletin çıkarına doğru bulmuyoruz ve dolayısıyla diyoruz ki, bu ihale yapılmıştır, sonuna kadar gidilecektir. Bununla ilgili eğer ihtilaf varsa, Türk hukuk sisteminde ihtilafların giderilmesiyle ilgili maddeler vardır, hükümler vardır bu hükümler uygulanacaktır. “Hayır, ille de gerektiğinde biz bunlara bu imkânı veririz” diyorsanız, burada, ihaleyi alanlara çıkar sağlıyorsunuz demektir; çünkü, onlar müracaat edecekler. Onlar için önemli olan ne; mahkemelere gitmemektir. 3 kişilik hakem heyeti onlar için çok önemli bir kapı aralayacaktır, ihtilafların çözülmemesine de imkân verecektir.

Değerli arkadaşlar, biraz evvel Sayın Bakanımız yapmış olduğu açıklamada diyor ki: “Efendim, ben bunu Danıştaya götüreceğim, mecburum götürmeye.” Hayır, Danıştaya götürmek mecburiyetinde değilsiniz. Yapmış olduğumuz değişiklik de o anlamda.

Bakın, Anayasanın 155 inci maddesinde şöyle bir hüküm var; diyoruz ki orada: kanun tasarıları -Eskiden kanun tasarıları için vardı- kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içerisinde düşüncesini bildirmek ve tüzük unsurlarını incelemek, idarî uyuşmazlıkları çözmek.” Böyle bir görevi Danıştaya vermiş; ama, nasıl vermiş?... Hükümet, başbakan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bedük.

Lütfen, tamamlayın efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – ...Başbakan eğer konuyu Danıştaya götürürse o zaman görüşünü bildirecek. Danıştaya götürme mecburiyeti yok. Kanun tasarıları geçmişte böyleydi ve imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri de daha evvelden Anayasada yaptığımız değişiklik sebebiyle aynen kanun tasarılarına çevrildi.

Yıllarca Başbakanlıkta çalışmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum. Başbakanlık her zaman kanun tasarılarını -ben oradayken görmedim, onu da size söyleyeyim- Danıştaya götürmemekte, doğrudan doğruya taslağı aldıktan sonra tasarı haline getirmekte ve sevk etmektedir.

O sebeple “biz bunu götüreceğiz, götürmek mecburiyetindeyiz” değil... Bunu da şahsa bağlı olarak bırakmak doğru değildi. Efendim, Sayın Bakan bakan olarak kaldığı sürece söz verdi, tutanaklara da geçirtti “ben bunu Danıştaya götüreceğim” diyor; ama, değerli arkadaşlar, Türkiye bir hukuk sistemidir, hukuk devletidir, Türkiye anayasal bir devlettir, yasalarla ve Anayasayla idare edilmektedir. Siz bunu yasasına koymazsanız, onun yerine başka bir bakan geldiği zaman götürmezse ne yapacaksınız? Götürmez götürmez.

Dolayısıyla, bütün bu şartlar altında şunu söylüyorum değerli milletvekilleri: Yapılan dağıtım ihalelerinden sonra, özellikle sanayicimizin, KOBİ’lerin en önemli girdisi olan, bizdeki elektrik maliyetinin yüksekliğini de dikkate aldığımızda, maalesef, bu elektrik fiyatını -bugün 7 ilâ 8 sent olarak tespit edilmiş- 7 veya 8 sentten daha aşağı indirme imkânı olmayacak ve girdileri azaltamayacağız, küçük ve orta boy işletmelere destek yapamayacağız; çünkü, özel sektöre veriyorsunuz; hele böyle anlaşmaları da sağladıktan sonra ve bu anlaşmalardan sonra da, kesinlikle bu maddeler değiştirilmeyecek diye konulan ifadelerden sonra, biz, doğrudan doğruya esnafı, sanatkârı, küçük ve orta boy işletmeleri ve sanayicileri, gerçekten, önemli bir girdi bakımından çok büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya bırakmaktayız ve özel sektörün tamamen iki dudağı arasına bırakmaktayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sürenizi 2 dakika aştınız; lütfen tamamlayınız Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu suretle de, girdisi artmış olan bir ülkenin özellikle sanayileşmesinin ne dereceye kadar gelişebileceğini takdirlerinize bırakıyorum. Bundan en büyük mağduriyet, gerçekten ortadireğe aittir, küçük ve orta boy işletmeleredir, esnat ve sanatkâradır, çiftçi ve köylüyedir.

Bu duygular içerisinde temenni ediyorum ki, bu tasarının tamamlanmasından sonra, girdilerin azaltılması, ücretlerin azaltılması ve hizmetlerin fiyatlarının azaltılması istikametinde bir uygulama gerçekleştirilmiş olacaktır.

Bu duygularla hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, bir hususun altını çizmek istiyorum.

Danıştay Kanununda ve İdarî Yargılama Usulü Kanununda, Danıştayın onayladığı imtiyaz sözleşmelerinde nasıl değişiklik yapılabileceği, bu değişikliklerde uygulanacak prosedür, bu değişiklikleri sağlayacak kişiler, yetkililer belirlenmiştir; yani, Sayın Bedük’ün, burada “Sayın Bakan söz verdi, götüreceğim dedi” dediği; yani, benim şahsıma bağlı bir tercihmiş gibi ileri sürmeye çalıştığı husus tamamen varit değildir. Biz, burada, Danıştayın imzaladığı imtiyaz sözleşmesinde yapılacak olan değişikliğin prosedürüne uymamız gerekiyor; o da bu kanunla değil, zaten doğal olarak hem Danıştay Kanunundan hem İdarî Yargılama Usulü Kanunundan doğan bir husus. Eğer bir idare, bir imtiyaz sözleşmesinde bir değişiklik, bir revizyon yapacaksa, bunun yolu, yöntemi, usulü zaten belirlenmiş durumda. Bu, benim kişisel bir tercihimle veya keyfî bir kararımla olabilecek bir şey değil ki, zaten zarurî bir şey. Bu zarurî şeyin nasıl yapılacağı da zaten İdarî Yargılama Usulü Kanununda belirlenmiş. Onun için, bu hususun altını çizmek istedim Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) – Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Anayasada yaptığınız değişiklik sizin söylediğiniz gibi değil.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yeni bir sözleşme yapmıyorsunuz ki Sayın Bedük.

BAŞKAN – Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz...

Sayın Emre Kocaoğlu...

Sayın Kamer Genç...

Sayın Aslan Polat...

Buyurun Sayın Polat.(FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, yürütme maddesinde saat 03.30’da konuşulur mu deniyorsa, o zaman hükümet evvela şuna karar versin ki, kanun tasarılarını Adalet Komisyonunda hemen görüşüp bir gün sonra, 24 saat beklemeden, 48 saat beklemeden, sabaha kadar olsun, akşama kadar olsun bu kanun çıksın diye getirirseniz biz de bunun üzerinde mutlaka konuşmak zorunda kalırız; neden kalırız; çünkü, biraz sonra biz bu kanunu alacağız, ben şahsen kendim, Erzurum’un bütün ilçelerine, benim ve Sayın Köse’nin konuşma metinlerini götüreceğim ve asgarî ücretliye “senin 80 milyon lirada kalan ücretini artırmak için çaba göstermeyen MHP milletvekilleri, 23 tanesi basına, 23 tanesi de diğerlerine ait olan şöyle böyle 4,5 milyar dolarlık yatırımlarda tahkim yasa tasarısını getirerek, bunlara kolaylık sağlamak için ne çabalar sarf etti. Gece saat 03.00’e kadar çalışırken senin 80 milyon liralık asgarî ücretini artırmak için göstermediği çabanın hesabını da ondan sen sor” diyeceğim. (FP sıralarından alkışlar)

Yarın oralarda konuştuğumuz zaman arkanızdan konuşmuş olmamak için bunu burada söylüyorum.

Sayın milletvekilleri, burada özel olan konu şudur: Dikkat ederseniz, Fazilet Partisinden hiçbir milletvekili tahkim yasası çıkmasın diye söylemedi. Bu sorular, daha ziyade, Türkiye’de aşırı sol gruptaki birtakım insanların görüşleriydi. Biz ne dedik; biz şunu söyledik, dedik ki: Türkiye’yi enerji sıkıntısından kurtarmamız gerekmektedir. Türkiye’de bugün bir enerji sıkıntısı vardır. Yabancı sermaye de Türkiye’ye gelmek için tahkim yasasını istemektedir; o halde, biz bu tahkim yasasını getirerek, enerji satışlarındaki fiyatları düşürelim. Bunlara itiraz eden yok; değiştirmeyin konuyu. İtiraz, sizin 7 nci ve ek 1 inci maddede bu tahkim yasası yok diye, pahalı enerji alan, yani, dünyada 3,5 sente enerji satılırken, Türkiye’de 6, 7 ve 8 sente... Sayın Bakanım, her ne kadar diyorsa ki, işte, biz, iki tane şeyde ancak 6 sente verilmiştir; halbuki, benim Devlet Planlamadan almış olduğum rakamlara göre Türkiye’de şu anda verilen elektriğin ortalama fiyatı 6, 7 ve 8 sent civarındadır. Neden; onu da arz edeyim: Çünkü, bizim Türkiye’de bu santrallarda -bir madde de eklenmiş- vatandaşla anlaşma yapılmış, diyelim 5 sent üzerinden, fakat, Amerika Birleşik Devletlerindeki her yıl tüketici fiyatlarındaki artış, bu fiyatlar üzerine eklendiği için ve bunlar da yirmi yıllık üzerine gittiği için toplamın üzerine aldığınız zaman, bu dediğim rakamı bulmaktasınız. Ha, o zaman biz ne dedik, şunu dedik, açık ve net olarak şunu söyledik: Mademki, tahkim yok diye veya Türkiye IMF ile anlaşmadı diye pahalı bir şekilde elektrikte anlaşmışsınız, pahalı şekilde elektriği alıyorsunuz, yirmi sene müddetçe, bu millete satıyorsunuz bu elektriği ve dolayısıyla, bunu alan sanayicilerin de Batılı emsalleriyle rekabet etme imkânları olmuyor. O zaman bu pahalı alınan elektriğe bir de tahkimin getirdiği avantajları verdiğiniz zaman, onlara çifte avantaj sağlamış oluyorsunuz. Ha, Sayın Bakan cevap veriyor, diyor ki: “Biz bunları alıp tekrar konuşacağız.” Yahu, tekrar konuşacağız da, mesela o santral elektrikleri siz bunu taahhüt edebilecek misiniz, dünya ortalaması getirmeden kabul etmeyeceğimi getirebilecek misiniz; getiremeyeceksiniz. Yani ne olacak; konuşulacak. 6 sente almış birisi, gel konuştuk seninle, sen 5 senti kabul ettin mi, tamam kabul ettim derse birisi -der demiyorum yani- bunun hakkını kim soracak?

Sayın milletvekilleri, bakın, burada önemli olan şu: Şimdi, bu hükümet bize bu kanunu getirdi, ne getirdi; daha on gün, onbeş gün evvel getirdi buraya ve Milliyetçi Hareket Partisi ve Demokratik Sol Partililerin büyük itirazı üzerine bu kanun geri çekildi. Sayın Köse’nin dediği gibi de, daha da ağır şartlarla geri çekildi. Ancak, nasıl oluyorsa anlayamıyorum, MHP çok rahat hemen ikna ediliyor. İkna edildikten sonra da basında çok büyük bir alkış alıyor. Benim anlayamadığım bir şey var; liderlik, devletçilik, daha ziyade ikna edenlerdir; sizde ise, ikna edilmek devletçilik olarak ve büyük devlet adamlığı olarak kabul edildi. Her konuda ikna ediliyorsunuz. (FP sıralarından “Bravo” sesleri alkışlar) Başörtüsünde ikna ediliyorsunuz, tahkimde ikna ediliyorsunuz, Kur’an kurslarında ikna ediliyorsunuz, işçi ücretlerinde ikna ediliyorsunuz, her konuda ikna ediliyorsunuz; ama, basını açıyoruz, korkunç bir rağbet var; “Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin çok güzel bir partisi” deniliyor. Ben de olsam, öyle derim. Anavatan Partisinin öz kanununu, kendileri 10 kişiyle burada savunurken, siz Milliyetçi Hareket Partili kardeşlerim, gecenin saat 03.30’unda 110 kişiyle burada bu kanunu hareretle savunursanız, sizi de basın bu tahkimin geriye işlemesinden dalayı hareretle savunur.

Neticeyi şuraya getirelim, hiç uzatmadan şunu söyleyelim: Biz, tahkime itiraz etmedik; bizim bütün itirazlarımız, tahkim yokken, pahalı bir şekilde Türkiye’yle elektrik anlaşması yapan firmalara bu tahkimin getireceği avantajlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Dedikodu yapma... Dedikodu yapma...

ASLAN POLAT (Devamla) – Dedikodu yapmıyorum; ben, hep maddeler üzerinde konuştum.

Benim bu endişelerimi, Demokratik Sol Partili milletvekilleri de hem öbür seferde hemde bu seferde sordukları sorularla aynen dile getirdiler. Onlar da öbür sefer sordukları aynı soruları sordular, tatmin olamadıkları için bir daha sordular; çünkü, onların da buna, bu kanunlara inanmadıkları belli idi.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarım, siz de buna inanmıyorsunuz; siz de bunları kabul etseydiniz, yirmi gün evvel neden burada bu kanunu alkışlarla geri çektiniz? Ama, şimdi, bunu izah etmek zorundasınız.

Ben, şunu tekrar söylüyorum: Siz, 80 milyon lira bir aylık ücret alan asgarî ücretlinin derdini bıraktınız hem tahkim yok diye ve 6,7,8 sente artı, Amerika Birleşik Devletleri tüketici endekslerine göre fazla fiyatlarla elektrik satanlara tahkimde getirerek de üzerine ilave ettiniz ve bunu da kalktınız burada müdafaa ettiniz. Hayırlı olsun; bunları beraberce hemen tartışırız.

Sağolun. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, hem şahsımla ilgili...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – İsmail Bey, reklamın kötüsü olmaz.(Gürültüler)

BAŞKAN – Efendim bir dakika, lütfen...

Sayın milletvekilleri,bakın, bir Sayın Grup Başkanvekili bir şey ifade etmek istiyor.

Buyurun efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Değerli Başkanım, hem şahsımla ilgili hem Grubumla ilgili değerli konuşmacı, sataşma demeyeceğim; ama... izin verirseniz iki dakika...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Yalnız, çok kısa olmak şartıyla.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, “sataşma değil” diyene niye söz veriyorsunuz?.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; değerli kardeşimiz Erzurum Milletvekilimiz Sayın Aslan Polat Bey, her zaman olduğu gibi, tabiî, buradan mesaj vermek ve buradan kendi seçmenlerine, hemşerilerime selam göndermek... (FP sıralarından gürültüler) Doğrudur, bizim hemşeriler bekliyor.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Öyle mi?

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Evet; çünkü, onlar da kendileri için acaba Meclis ne yapıyor, onun merakı içerisindedirler, çünkü ihtiyaçları var, sıkıntı içerisindedirler; doğrudur.

80 milyon, 180 milyon, 280 milyon olsun asgarî ücret... Neyle vereceksiniz? Bir mühendis formasyonuna sahip bir kardeşimiz, Türk ekonomisinin içeriğini bilmeden, hangi imkânlarla, hangi sosyal kesimdeki insanımıza neyi vereceğimizi, eğer, bu kürsüden ifade etmiyor ise, ben onu artık, diğer milletvekili arkadaşlarımızın ve kamuoyunun vicdanına bırakıyorum.

Ben, az önce, burada bir şey söyledim değerli milletvekilleri. Türkiye’nin hiçbir şeye ihtiyacı yok, Türkiye’nin paraya ihtiyacı var. Bunu kabul etmeyen, bunu görmeyen siyasetçi başarıya ulaşamaz; bunu temin etmek de hükümetin görevidir. Böyle bir imkânımız yok. Türkiye’nin yeni kaynağa ihtiyacı var. Bu kaynaklar sıralamaya konulmuş, ehemmi mühimme tercih edilmek suretiyle, bakın, 24 saat içerisinde gündemi değiştirdik. Çanakkale de bizim; ama, bu mesele de bizim.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Batan bankalar da bizim...

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Yani, oradaki millî parkımızın kurulması konusundaki hassasiyetler konusunda, birbirimizle yarışa girmemize de lüzum yok. Herkesin yüreğinde bu memleket sevdası vardır, onu da kabul ediyoruz. Ancak, meseleyi politik ve popülist düşünce noktasına getirdiğimizde, Türkiye onun için geri kalıyor ve onun için diyoruz ki, meseleyi ihlâsla ve gerçekten samimiyetle ele almamız gerekiyor.

Bugünkü kanun, çok önemli bir kanundur ve inanıyorum ki... ben, bir cümle daha sarfettim. Ddeğerli arkadaşımızın ilçesidir İspir- İspir İlçesinin yıllardan bu yana içerisinden geçen ve Atatürk Barajının 2 misli enerjiyi taşıyan Çoruh Nehrinin üzerinde hâlâ bir tane baraj ihale edilmiştir. İlk baraj olan Laleli Barajının altında da, İsmail Köse’nin imzası vardır; ama, ihalesini yapamadık, para yok. İşte, o kaynağı bulduk bu gece.

Hepinizden Allah razı olsun. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyorum, hayırlı olsun diyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Şahsı adına ikinci söz, Sayın Cevat Ayhan’ın.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Vazgeçtim.

BAŞKAN –Konuşmuyorsunuz.

Sayın Bekir Sobacı.

Buyurun efendim.(FP sıralarından alkışlar)

BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, burada, şahsî konuşmaları doldurarak muhalefetin konuşma hakkını engelleyen iktidarın, çok ufak tefek birtakım ikaz ve önemli noktalara işaret eden arkadaşlara cevap mahiyetinde kalkıp konuşmalar yapmasını da, ben, bir tenakuz ve çelişki olarak ifade etmek istiyorum. Siz parayı buldunuz da, iki senedir batacağı ifade edilen bankaları sağır sultanın duyduğu şu memlekette sekiz aydır hükümetsiniz; IMF’den, el açıp, 3 milyar dolar parayı, üç senede alacağız diye yalvararak, stand-by anlaşması yaparak bulduğunuz parayı beş tane bankaya yedirmek başarı mıdır? Ha, bu memlekette kaynak çok; ama, onu bulacak, çıkaracak beyin ve arzu, kararlılık lazım. Önce buna inanmak lazım. Çözümü de, bu topraklarda aramak lazım, IMF’nin, Dünya Bankasının, Kıbrıs dahil, diğer millî meselelerdeki baskılarına boyun eğerek bulacağınız para, bu milleti zehirler, önce de sizi zehirler.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; MHP sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sobacı.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istiyorum. Milletvekilinin söz söyleme hakkına bu kürsüde baskı yapılmıştır. Bu baskıya, burada -ben söz alan bir kişiyim- yanıt vermek, sizin takdirlerinize sunmak için sataşmaya 3 dakikalık bir yanıt vermek istiyorum. (Gürültüler)

MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Oylamaya geçilmiştir.

BAŞKAN – 9 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 9. —Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Veysel Candan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, Tahkim Yasasını tutanaklardan okurken, öyle zannediyorum ki, konuyu “bir tahkim yasasının başına gelenler” başlığı altında takdim etmek daha uygun. Bu hükümetin önemli bir özelliği, gece sabaha doğru kanun yapmak veya kanunları gece sabaha doğru gündeme getirmek.

Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında, hükümet, bu kanunu çıkarmak için çok ısrar etti; muhalefet de, haklı olarak elindeki İçtüzük imkânlarını kullandı. Ancak, öyle görülüyor ki, bu kanun, çıkmadan Anayasa Mahkemesi yolunda; yani, bir noktada, yürütmeden iptale gidileceğe benzemektedir.

Değerli parti sözcüleri burada çok enteresan tespitler yaptı. Ben, bir tanesi üzerinde durmak istiyorum: Özellikle MHP sözcüsü arkadaşımız “geçen çekilen 3 üncü madde ile bunun arasında çok büyük fark var” dedi. Sayın Köse ya maddeyi okumadı ya kendisine yanlış bilgi verdiler. Halbuki, daha kapsamlı ilavelerle, geçen 3 üncü maddeden daha geçmişe yönelik bir madde haline getirildi.

Yine, Sayın Köse “yolsuzluğu önleyeceğiz, yoksulluğu da önleyeceğiz” dedi. Arkadaşım ifade etti; beş bankadaki 1,5 katrilyon liralık yolsuzluk önlenmedi, paralar uçtu gitti.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan burada “geriye dönük değil bu” diyor. Arkadaşlar, şimdi, önce, dağıtım ihalelerini yapıyorsunuz; sonra, tahkim yasası çıkarıyorsunuz; sonra, çıkardığınız yasayla öncekileri ilgilendiriyorsunuz. Yani, geriye işlemez demenin mantığı da yok. O bakımdan, konu hakkında demagoji yapmaya gerek yok. Bu tasarının aslında bir tek maddesi var. Kamuoyunda ve basında da ifade edildiği gibi, tahkimin geriye işletilmesi kanunudur. Hepsi bu kadar.

Değerli arkadaşlar, yine, burada, yabancı unsur bir önergeyle düzeltildi ve böylece, yabancı sermayenin de, aslında, Tahkim Kanununun özündeki madde de devredışı bırakılmış oldu.

Şimdi, kanun tasarısının müzakere şekli de çok komik, trajikomik; Adalet Komisyonu, Plan ve Bütçe Komisyonu, Genel Kurul, Genel Kuruldan Plan ve Bütçe komisyonuna ve bugün de gelen yeni bir kanun maddesi.

Bundan yirmi gün önce, TRT – 3 Televizyonunda, partilerle bir açıkoturuma katıldık partilerle. Bir sözcü arkadaş aynen şunu söylemişti: “Bu tasarı bir hafta sonra, onbeş gün sonra gelecek; biz, hükümet olarak, buna söz verdik.” Oturum içerisinde bir de MHP’li milletvekili arkadaşımız vardı ve aynen şöyle demişti: “Böylece, bunu da burada öğrenmiş olduk.” Sayın Köse’nin ifadeleri ile o milletvekili arkadaşımızın ifadeleri çelişiyor; doğrusu onun ifadesiydi.

Değerli arkadaşlar, aslında, burada, bu tasarıda sıkıntı nedir; bakın ben size söyleyeyim: TEDAŞ dağıtım ihalelerindedir. 7 adet ihalenin 5’ini ulusal yayın yapan televizyon kanalları almıştır ve bu ihalelerin toplamı 29’dur. Şimdi, Sayın Köse burada ısrarla diyor ki: “Paraya ihtiyacımız var. Para olmayan bir yerde hiçbir şey olmaz.” Ona itiraz eden yok ki. Yaptığınız işi doğru dürüst yapın,. devletin, milletin hakkını koruyun. Bunu söylüyoruz.

Şimdi, bakın, 46 proje var ve 7,3 milyar dolar; 130 proje de bekliyor, 15 milyar dolar; eder 22 milyar dolar. Peki, rekabet ortamı oluşturularak bu ihaleler yapılmış olsaydı, devlet kârı en az 5 milyar dolardı. Paraya ihtiyacınız varsa, işte, rakamlar burada. Ya konuyu okumadınız ya da sadece, burada hamasi nutuk çekiyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bakın, Sayın Bakana ısrarla söylüyorum. Bu dağıtım ihalelerinde yapılan sözleşmelerle ilgili olarak Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bir hafta önce Bakanlığa ivedi kaydıyla gönderdiği raporda “bu sözleşmeler idarenin ve devletin aleyhinedir, bunları düzeltin” denilmektedir.

Yatırım için para veriyorsunuz, ayrılan parayı, devralan firma kendisi yatırım yapıyor, kendisi faturalandırıyor ve onu sattığı enerjinin üzerine ilave ediyor. Aynı şekilde, makul temettüyü, yine, firmalar kendi koyuyor. Bunları ben söylemiyorum. Bunlar, bu kurumları en az 20 yıldır denetleyen müfettişlerin verdiği raporlardaki bilgilerdir.

Değerli arkadaşlar, yine, burada çok önemli bir konu Sayın Bakana da soruldu, maalesef, cevap vermedi; bürokratlar da veremediler. Burada, devir sözleşmelerinden doğan paraların KDV’leri ne olacak? Bakın, GSM cep telefonlarında, yüzde 12’lik KDV, 50 milyon dolar alınamadı. Burada da bir belirsizlik söz konusudur. Yine, amortismanlar için de bir belirsizlik söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, aslında, hükümetin, cesaretle ve dürüstçe çıkıp söyleyeceği şudur: Biz, IMF’ye ve Dünya Bankasına söz verdik. “Bu Tahkim Yasası geriye işlemedikten sonra size kredi vermeyiz” dediler, bize kredi vermiyorlar. Biz, bunu çıkarmak mecburiyetindeyiz. Bunu kurtulacaksınız, başka çaresi yok.

Değerli arkadaşlar, bakın, daha önce yapılan uygulamalarda Çukurova, Kepez ve Aktaş ihaleleri kötü örnektir. Burada Sayın Bakanı uyarıyoruz, burada yapılan yanlışlar, bu ihalelerde de yapılmasın; bunu talep ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine, sözleşmelerin, mutlaka, yeniden, bir kere gözden geçirilmesi lazım. Bu kanun biraz sonra çıkacak ve eğer geriye de işleyecekse, geri işleme şartını, mutlaka, yeni ihale şartına bağlamak ve bu ihaleleri, süratle, bir ay içinde yenilemek lazım diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, kanun bu haliyle çıkarsa, bir kere, yabancı sermaye Türkiye’ye gelmez.

Değerli arkadaşlar, ben bir benzetmeyle konuşmamı tamamlamak istiyorum. Develerin boynunda çıngıraklar vardır, gittiği yerde ses yapar. Bu yasaböyle çıkar, devlet zarara sokulur ise, siz, bu hükümet olarak, 57 nci hükümet olarak, toplumda, her gittiğiniz yerde, bu çıngıraklar, boynunuzda ses olarak duyulacaktır. Bunu hatırlatmak istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Güven, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uykunuz saati geçtiği için, herhalde dağıldı. O nedenle, rahat rahat bu kanun tasarısını görüşmemiz mümkün olur diye düşünüyordum; ama, tabiî, yeni bir binyıla başlarken, bizde de kanunlar aynı gelişmeler tahtında çok süratle geçiyor. Çok önemli olduğunu iddia ettiğimiz bir kanun, on oniki saat içinde huzurunuza geldi ve bu teknolojik gelişmeye uygun olarak da bitirilmek üzere; ama, ne geliyor, ne geçiyor, bu kadar süratle geçen kanun ne getiriyor ne götürüyor bunu iyice düşünmemiz lazım, bunu iyice irdelememiz lazım. Bir kanun yapmak tekniği içinde her parlamentere, her milletvekiline inceleme, araştırma ve irdeleme için bir süre tanınması söz konusudur. Bu İçtüzük, öyle bir günde yapılmadı ki, yetmiş küsur yılın tecrübesiyle ortaya çıkan bir içtüzüktür; ama, siz, adet haline getirdiniz, yarım saatte komisyonlarda görüşeceksiniz, alt komisyona “hemen verin dosyayı” diyeceksiniz, onu geceleyin bastıracaksınız, öğleden sonra da görüşmeye getireceksiniz. Bu kadar önem verdiğiniz bir kanunu, niye hem muhalefetiyle hem de iktidarıyla siz de inceleme imkânına sahip olmayasınız.

Bu nedenle, çıkardığınız kanunlar, bir sürü yanlışlığa duçar olduğu anlaşıldığı için tekrar geliyor ve bu defa da bir reform daha yaptık diye de bir övünme payı falan çıkarıyorsunuz. Böyle şeyler bu tip reformlar olmaz

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir grubu tatmin için kanun çıkarılmaz, bir kişiyi tatmin için de kanun çıkarılmaz ve üç imzayla da böyle bildiriler yayınlanmaz. Kanunlar, objektif, umumî, gayri şahsî nitelikte olur; kanunlar, bir grubun menfaatı için yapılmaz. Bazı kişiler yararlanacak diye kanun çıkarırsanız, bir gün gelir bakarsınız ki, başkaları yararlansın diye çıkarılan o kanunlar, sizin zararınıza çalışmaya başlar, aslında milletin zararına çalışmaya başlar. Bu nedenle, kanunların bu kadar süratle geçmesi, birtakım yanlışlıklara, birtakım aksaklıklara neden olmaktadır. Yapılacak olan işlem nedir? Bırakın, sakin sakin... Öyle gece yarılarına, sabahlara kadar, uykusuz bırakarak, yani bir nevî angarya şeklinde -Anayasaya göre suçtur ya- zorla çalışma yaptırmayalım; inceleyelim, irdeleyelim, ne getiriyor ne götürüyor bir bakalım ve her milletvekili arkadaşım da, önüne getirilen kanun tasarısının ne olduğunu iyice bilebilsin.

Şimdi, tahkime imkân veren anayasa değişikliği hangi ayda oldu; 8 inci ayda oldu öyle değil mi? Daha evvel böyle bir usul var mıydı Anayasada, imkân var mıydı; yoktu. Peki, bu çıktıktan sonra, ondan evvel yapılmış olan birtakım imtiyaz sözleşmeleri olaylarını, siz, bugünkü kanunla -yani, eski Anayasa hükmüne göre- düzenlenmiş olan şeylere göre nasıl yapacaksınız, nasıl değiştireceksiniz?! Anayasayı ihlal etme durumunda niye kalıyorsunuz? Şimdi, Anayasanın 11 inci maddesi çok açık; Anayasayı ihlal eden tasarılara parlamentolar onay veremez. Çok açık bir hüküm. Siz, Anayasayı ihlal eden birtakım kararlara, birtakım tasarılara “evet” demek durumunda kalıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, bundan bir süre evvel verdiğiniz karar çok isabetliydi, o doğruydu. Eğer bugün bu kanunu kabul ediyorsanız, o zaman niye böyle bir karar verdiniz, niye komisyon geri çekti, niye siz de bunu alkışlarla kutladınız, tesit ettiniz? Ya o gün yanlış yaptınız ya bugün yanlış yapıyorsunuz; ama, siz, o gün doğruyu gördünüz, tereddütleriniz vardı, tereddütleriniz giderilmemişti. Peki, tereddütleriniz giderildi mi? Neyi değişti bu maddenin? Hani “madde değişti dikkatli okuyun” diyorlar; ben o arkadaşlara dikkatli okumayı tavsiye ediyorum. Maddenin içeriğinde hiçbir değişiklik yok değerli arkadaşlar. O nedenle, bir kanun hükmünü bu tarafa getirdiğiniz zaman yanlıştır diye bir karar veriyorsunuz, inceleme imkânına sahip oluyorsunuz o dönemde ve çok ciddî sorular soruyorsunuz. O ciddî sorular geçiyor, bugün geliyor, o sorular yok ortada. Ne oldu, ne değişti?

Bir kere tabiî İçtüzük hükümlerine göre, o dönemde, o kanun, o madde tarafınızdan reddedilseydi, bir yıl geçmedikçe huzurunuza gelmeyecekti bu hüküm; ama, çok akıllı bir davranışla bu işi tekrar huzurunuza getirmek isteyen düşünce, o düşünce sahipleri komisyona geri çektirdiler. O gün oylansaydı, değerli oylarınızla bu, reddolacaktı. Öyle değil mi; reddolacaktı. Hepiniz, çoğunluğunuz buna karar vermiştiniz. Çok akıllıca bir davranış, bir hukukî durum. Hilei şeriye derler buna. O gün çekildi ki, bir hafta, on gün sonra tekrar önünüze getirilebilsin.

Değerli arkadaşlarım, burada halka yararlı bir olay yoktur; burada milletin yararına olan bir olay yoktur. Burada Anayasa hükmünün ihlali yanında, Anayasa Mahkemesine gidildiği zaman şundan emin olun ki, o Anayasa Mahkemesi bunu tekrar huzurunuza gönderir. Hoş, belki siz fark edersiniz yanlışlığı da siz tekrar reform diye getirirsiniz; o da başka bir konu. Belki siz fark edersiniz; ama ben size şunu söyleyeyim. Bakın, “bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür diyor ya kanun; ben size rahat söyleyeyim ki, bu kanun bu Bakanlar Kurulunu yürütecektir yakında.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Demokratik Sol Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Aydın Tümen; buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA AYDIN TÜMEN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu geç saatte çok az bir zamanınızı alacağım. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde, Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, doğal olarak iktidar çok fazla konuşmuyor; konuşmadığı zaman da, ne hikmetse, niye konuşmuyorsunuz diye eleştiri alıyor, konuştuğu zaman da niye konuşuyorsunuz diyorsunuz. Yani, bazı şeyleri söyleyince rahatsız olunuyor.

Şimdi, bizim milletvekili arkadaşlarımız maddeler üzerinde söz aldığında, Sayın Arınç, ince bir üslupla dokundurmaya çalıştı; işte, bir arkadaşımızın metni olduğu gibi okuduğunu ve kanaatini söylediğini, bir arkadaşın da yükü başkasına atacak, paylaşacak bir arkadaş bulamadığını ifade etti. Ne hikmetse, bizim arkadaşlarımız demin konuşmadılar; ama, az önce Sayın Polat çıktı, Erzurum’dan bahsetti, tasarıyla hiçbir alakası yok; Sayın Sobacı çıktı, o başka şeyler söyledi. Peki, bu nedir?! Eğer, bizim yaptığımız, İçtüzüğü kendi yönümüzde kullanmaksa, peki, bu yapılan nedir?! Şimdi, doğal olarak, muhalefet, nasıl, İçtüzüğü kullanıyorsa ve kullanabilme hakkı varsa, iktidarın da aynı şekilde kullanabilme hakkı vardır. Bunu kimse yadsımasın.

Kısaca sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bir diğer nokta, 57 nci hükümet, ülkemizin, gelişmiş, çağdaş ülkelerle başabaş yarışabilecek konuma ve mertebeye gelmesi için yola çıkmış bir kervandır. Doğru bildiği yolda bilinçli ve inançlı bir şekilde, hedefine, her türlü engelleri aşarak gitmektedir. Bu hükümetin, bugüne kadar yaptıkları ve yapacaklarını, hiç yabancı olmadığınız bir deyimle ifade etmek istiyorum:sizin hayalleriniz bile, bizim yaptıklarımıza yetişemeyecektir. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Siz ne yapıyorsunuz; daima hükümetin önünü nasıl keseriz diye -saatlerdir- çaba sarf ediyorsunuz. Bence, biraz da kendinize dönüp bir özeleştiri yapmalısınız; yaptığınız muhalefet yönteminize... Bu ülkeye bir katkıda bulunmak istiyorsanız, bizim çalışmalarımıza destek verin; verin ki, ileride kıvanç duyacağınız bir şeyleriniz olsun.

Teşekkür ederim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tümen.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu; buyurun efendim.

A. EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün, bu sabah, Yüce Meclisimiz bu uzun mesaisini çok hayırlı bir sonuçla noktalıyor. Türkiye’nin ve Türk Milletinin lehine, işsizlere iş bulan, aşsızlara aş bulan, Türkiye’ye yatırım getiren, Türkiye’nin ileride duçar olabileceği karanlıkları yıkan ve aydınlıklar getiren bir yasayı bugün çıkarıyoruz.

Bunu anlayanlar olur, anlamayanlar olur; ama, Allah’a çok şükür ki, ben şahsen bunu anlayanlar grubuna, yani, iktidar grubuna mensubum. (ANAP sıralarından alkışlar) Çünkü değerli arkadaşlarım, bu tasarı kanunlaşırsa -demin, Erzurum’da 80 milyon lirayla zor bela yaşayan insanlardan bahseden arkadaşlarımın idrakine özellikle arz ediyorum- o insanların asgarî ücretini artıracak yatırımları getirecek; oradaki işsizlere iş bulacak yatırımları getirecek; oradaki fabrikaları çalıştırmayan elektrik sıkıntısını giderecek, dünyada en pahalı sanayi elektriği veren ülke olma ayıbından bizi kurtaracak; bu şekilde, üretim maliyetlerinde sağlanacak düşüşle, işçi ücretlerinde pazarlık marjı artacak; Batıda nasıl olduysa, Türkiye’de de aynı şey olacak. İnşallah, bu yasa, biraz da, bunu anlamayanlara anlayabilecek ışığı getirecek.

Değerli arkadaşlarım, bahsettiğim gibi, bu hayırlı yasanın sadece Anavatan Partisine ait olduğunu söylediler; keşke öyle olsaydı; ama, bu şeref, 57 nci hükümete aittir. Türkiye’ye bu derece yararlı hizmetler getirecek olan bu yasanın bütün kredisi 57 nci hükümete aittir; Demokratik Sol Partiye aittir, Milliyetçi Hareket Partisine aittir; Anavatan Partisine aittir ve bu üç partinin değerli liderleri Sayın Bülent Ecevit’e, Sayın Devlet Bahçeli’ye, Sayın Mesut Yılmaz’a aittir.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Şahısları adına mı?

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – Şimdi, bu saydıklarımın dışında kalan değerli arkadaşlarım -şimdiye kadar, haydi, muhalefet kaygısıdır, yaptınız, gelin siz de bu şerefe ortak olun. Türkiye’yi aydınlatacak, işsize iş bulacak, aşsıza aş verecek bu yeni yatırım teşvikleri yasasına, gelin, müspet oy verin. Yanlışlıkla bir doğru iş yapın; siz de bu şerefe ortak olun.

Çok teşekkür ediyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, FP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, aslında, tabiî, yıllarca bu kürsüde yöneticilik yaptığım için, mümkün olduğu kadar İçtüzük kuralları içinde kalarak bu kürsüyü kullanıyorum ve onun için, pek fazla bu maddelerde görüşmek de istemiyorum; ama, bu Meclisin bir uygulaması var; bu yürütme ve yürürlük maddelerinde, maalesef, konuya bağlı kalmadan konuşuluyor. Ben de, bu geleneğe uyuyorum; bu geleneği devam ettiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, iktidar grubuna mensup arkadaşlarımız konuştu. Hakikaten, bu salonda beraber mi yaşıyoruz?! Bu getirilen kanunun arkasında ne var? Bu kanun yolsuzluk ve yoksulluğu önlüyor mu artırıyor mu; bu memleketin geleceğini ipotek altına alıyor mu almıyor mu;? Bu, bir talan kanunu mu değil midir? Eğer bu kanun talan kanunu değilse, bazı sermaye grupları niye bu hükümetin başına vuruyor, ille bu kanunu getir diyor.?!

Bakın, 21 Aralık günü, burada kanun çıkıyor, Süleyman Demirel’e gidiyor, o gün imzalıyor, Başbakana diyor ki “bunu hemen geriye teşmil ettir.” Şimdi, ben, Süleyman Beyi iyi tanırım. Tabiî, holdingler yakın arkadaşlar; holdinglerin işlerini o takip ediyor. Yani, bir işçinin, bir memurun, bir köylünün işini takip ettiği yok ki. Bütün mesele bu. Büyük sermaye grubunun menfaatını korumak için getirilen ve Türkiye’nin enerjisini...

Bakın, otuz yıl imtiyaz süresi veriyorsunuz. Otuz yıl, bu insanlar gelecek, vatandaşın sırtından... Yani, elektrik... İcabında -çoğu da televizyon kanalları sahibi, gazete sahipleri- bu insanlar doğru dürüst hizmet vermeden, büyük miktarda vatandaşın cebindeki paraya el uzatacaklar. İşte, getirilen, bizim karşı koyduğumuz bu; yoksa, biz de istiyoruz yabancı sermaye gelsin; ama, değerli arkadaşlar, son zamanlarda dünyada bir uluslararası tekelcilik aldı yürüdü. Çokuluslu şirketler, artık karşılarında bir güç tanımıyor; diyorlar ki, ille bütün devletlerdeki iktidarı biz yöneteceğiz, bizim elimizde olacak. Bizim parlamentoda, son zamanlarda, bunu diyeyim, özellikle bu iktidar zamanında, çokuluslu şirketlerin, büyük sömürücü sermayenin, maalesef, emrine uygun kanunlar çıkıyor.

Bakın, geçenlerde İngiliz Başbakanı, Fransız Başbakanı, kendilerini ikaz ettiler; dediler ki: Bu sermayenin biraz isteklerine gem vuralım, sosyal devlet kavramı kayboluyor.

Bizim burada getirdiğimiz kanunlar nedir? Geçen gün, işte bir kanun getirdik; devletin borçlu olduğu konularda faizleri yüzde 50’den yüzde 65’e ve yüzde 80’e çıkardık, banka faizleri yüzde 30’a indi. Yani, kimin lehine çalışıyoruz?

Efendim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, devletten alacaklı olan kişilerin müracaatı üzerine, Türkiye’nin aleyhine karar vermiş. Siz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’nin menfaatlarını savunmazsanız, onlar da bizim aleyhimize karar verir.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bazıları, bu kanunun kendilerine sağlayacağı büyük rantın heyecanı ve mutluluğu içinde gülüyorlar. Tabiî, yarın gidecekler, dış kredi bulacaklar. Biliyorsunuz, bu dış kredilerin aracıları epey komisyon alıyor; tabiî, büyük bir rant var burada. Dileriz ki, bu bulunan sermaye, biraz komisyon alınsa da, yine memleketin lehine kullanılsın; ama, benim bu konuda hiç güvenim yok.

İnanıyorum ve şimdiden görüyorum ki, bu kanun burada ve komisyonlarda takdim edilirken hep yanlış bilgi verildi, hep konular yanlış anlatıldı. Yani, özel sözleşme nedir, onun bile manası anlatılmıyor. Hangi özel sözleşme idarî niteliktedir ki, Danıştayın mütalaasına gitsin?! Zaten, eğer bir hizmet, özel hizmete girerse, onun imtiyazlık vasfı kalmıyor. Artık, elektrik üretimi ve dağıtımı, bir bakkal dükkânı gibi özel bir hizmet; kamu hizmeti olmaktan çıkardık sizin sayenizde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edecek misiniz?

KAMER GENÇ (Devamla) – 1 dakika daha rica ediyorum Sayın Başkan.

Dolayısıyla, artık, köprünün de yarın işletmesini... Bu kanunla, içme sularını, kanalizasyonları hep kendi yandaşları firmalara verecekler, işletecekler; ama, nasıl; hususî hukuk kuralları içinde.

Danıştay da bir kurumdur. Nasıl yapıyor bunları; açıyor sözleşmeleri, her konuda, ihtisas sahibi insanları çağırıyor, bir başkan, dört üye, bir tetkik hâkimi, ayrıca mühendisini, mimarını, hukukçusunu çağırıyor, sözleşmeleri inceliyor. Şimdi, bu getirdiğiniz sistemle ne oluyor; Bakan, kendi yandaşları şirketleri, holdingleri çağıracak, onların menfaatlarına uygun sözleşmeyi imzalayacak, kendi yandaşlarını yine hakem tayin edecek, para makinesi gibi, vatandaşın cebinden parayı alacak, ceplerine dolduracaktır. Mesele bu, o şirketler.... İşte, mesele bu. Bu, Türkiye’nin çok aleyhinedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce, tasarının başlığının değiştirilmesine yönelik bir önerge vardır; okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı kanun tasarısının başlığının “Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Başvurulması Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Aydın Tümen İsmail Köse Beyhan Aslan

Ankara Erzurum Denizli

Abdurrahman Küçük Sühan Özkan

Ankara İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Takdire bırakıyorum Sayın Başkanım.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, bir maruzatım olacak.

BAŞKAN – Buyurun.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, bu önergeyi işleme koymamanız lazım. Şu bakımdan koymamanız lazım: İçtüzük 89 çok açık; geçmiş maddeler ve üst başlıklarla ilgili böyle bir değişikliği bu aşamada yapmak mümkün değil. Kaldı ki, eğer, geçmiş maddelerle ilgili Hükümet veya komisyonun bu yolda bir istemi olsa bile, bunun, Danışma Kurulunun mutlaka görüşü alınarak, yani Danışma Kurulunun görüşü alınıp tamamlanarak işleme konulması lazım. Böyle bir prosedür burada işlemediğine göre, önergeyi de işleme koymamanız gerekir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Efendim, değiştirilen maddelere göre, tasarının başlığının, en sonda, bu safhada değiştirilmesi mümkün İçtüzüğümüze göre. Daha önceki uygulamalar da bu şekilde yapılmış.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Hangi maddeye göre Sayın Başkan?..

BAŞKAN – Hükümet önergeye katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Katılıyoruz efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bilgilenmek istiyorum Sayın Başkan. İçtüzüğün hangi maddesine göre?.. Ben, İçtüzüğün 89 uncu maddesini okuyorum; sizin başka bir dayandığınız madde varsa, onu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Var efendim; benim dayandığım bir madde var.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Siz de söyleyin efendim, açıklayın.

BAŞKAN – Açık oylama talebi var.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan... Sayın Başkan, bir saniye...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, toplantı yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

(FP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN – Yoklama mı talep ediyorsunuz efendim?

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Evet.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bir saniye... Bir saniye Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama talep ediyorsunuz.

Efendim, ayağa kalkan arkadaşlarımızın adlarını lütfen tespit edin.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, bir saniye... Lütfen efendim... Siz bir genelleme yapıyorsunuz; söyleyin efendim hangi madde?

BAŞKAN – Sizi dinleyeceğim efendim. Bir dakika... Bir dakika, Sayın Ercan, telaş etmeyin. Bakın, önce yoklama talebi var. Arkadaşlarımızın isimlerini tespit ederken, ben sizinle konuşacağım.

Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Bu arada siz de o maddeyi bulursunuz, hangi madde?!.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, önergeyi oylamadan önce, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımı arayacağım ve vaki yoklama talebini yerine getireceğim.

Sayın Ilıcak?.. Burada.

Sayın Polat?.. Burada.

Sayın Uzunkaya?.. Burada.

Sayın Toprak?.. Burada.

Sayın Erbaş?.. Burada.

Sayın Seyda?.. Burada.

Sayın Ulucak?.. Burada.

Sayın Çelik?.. Burada.

Sayın Sanay?.. Burada.

Sayın Candan?.. Burada.

Sayın Açba?.. Burada.

Sayın Öztek?.. Burada.

Sayın Dağcıoğlu?.. Burada.

Sayın Ayhan?.. Burada.

Sayın Akman... Burada.

Sayın Ünal?.. Burada.

Sayın Kukaracı?.. Burada.

Sayın Çiçek?.. Burada.

Sayın Sobacı?.. Burada.

Sayın Fırat?.. Burada.

Sayın Arınç?.. Burada.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarım salonda olduğuna göre, elektronik cihazla yoklamayı başlatıyorum ve 3 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

12. – Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinde Bunlardan Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Gidilmesi Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı : 311) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın Genç, 86’ya göre söz talebiniz var; konuşacak mısınız efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Ercan’a devrediyorum aleyhte...

BAŞKAN – Efendim, bunda devir olmaz. Bunda siz talepte bulunmuşsunuz, siz oyunuzun... Sizin oyunuzun rengini Sayın Ercan mı belli edecek, öyle mi anlayacağız?

Buyurun efendim, size söz veriyorum; konuşun, oyunuzun rengini de belli edin. Yeni yeni usuller ihdas ediyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben, usulün ne olduğunu biliyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Biliyorsanız buyurun efendim. Sizin oyunuzun rengini nasıl devredersiniz açıklamak için birisine?!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aslında, bir milletvekili lehte, bir milletvekili de aleyhte oy belirtebilir. Ben söz istedim, bu konuda oyumun rengini belirtmek üzere söz istedim; vazgeçerim, Sayın Ercan çıkabilir burada; yani, Sayın Ercan da kendi oyunun rengini belirtir, benim oyumun rengini belirtmez ki...

BAŞKAN – Neyse efendim, siz oyunuzun rengini belli edin.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben, zaten aleyhte söz istemişim. Bu kanunun taa başından beri, bir defa da karşıyım, bin defa da karşıyım, trilyon defa da karşıyım; çünkü, bu kanun, Türkiye’de, hakikaten, Türk Halkının ihtiyaç duyduğu bir kanun değil; Türkiye’nin geleceğini karanlıklara götürecek, özellikle istismarcı, cepçi zihniyetlere büyük hizmet edecek bir kanundur. Bu kanunla, kamu hizmeti niteliği bulunan birçok hizmet, işte, yolmuş, elektrikmiş, köprüymüş, barajmış; bunların hepsinde kamu hizmeti niteliği kalkıyor, yerine özel hizmet kavramı geliyor; yani, artık, devlet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu hizmetleri bazı özel teşebbüslere, özel firmalara yaptıracak ve bunları işletme imtiyazlarını onlara verecek; bu işletme imtiyazları da özel hukuk hükümlerine tabi olacak. Bu özel hukuk hükümlerine göre, ilgili bakan, kendi yandaşları firmaları çağıracak, özel mukavele yapıp...

BAŞKAN – Sayın Genç, oyunuzun rengini lütfen...

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika efendim... Oyumun rengini onun için belirtiyorum...

BAŞKAN – Nasıl bir dakika efendim? Neyin bir dakikası, hangi bir dakika?!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben, oyumun rengini belirtiyorum canım!.. Allah Allah!.. Şurada 5 dakika sürem var.

BAŞKAN – Kim diyor 5 dakika?! Nerede yazıyor oyunun rengini belli etmek için 5 dakika süre verilir diye?

KAMER GENÇ (Devamla) – Tabiî canım, Allah Allah... Sayın Başkan, şimdiye kadar yani ne dedinizse, şey ettik. O zaman, konuşturmayın bizi.

Şurada yedi sekiz saattir, dokuz saattir müzakere edilen bir kanunda; yani, herhalde, bir beş dakikada da oyun rengi belirtilir sayın arkadaşlarım; yani, kanunun özü belirtilir.

BAŞKAN – Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkana da dokunduğu için bunlar...

BAŞKAN – Sayın Genç, oyunuzun rengini belli etmek için size söz verdim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yani, çoğunluk sizde, konuşturmama hakkınız belki var; ama, biz de, kendi gücümüzle konuşmak isteriz. Fakat, Sayın Başkan, bizim konuşma insicamımızı ikide bir araya girmekle de bozuyor.

KEMAL KÖSE (Kocaeli) – Hep aynı şeyi söylüyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, konuşacağız tabiî; konuşacağız... Size mi danışacağım yani?!

Şimdi, biz, eğer bu kanunun engellenmesini isteseydik, her maddede önergeler verirdik, saatlerce burada soru sorardık; birçok engelleme yapardık. Lütfen, durun, 5 dakika daha tahammül edin canım.

Birtakım insanlar hemen peşin parayı görmüş, bakıyorum, gevrek gevrek gülüyorlar. (Gülüşmeler) Niye bu sabırsızlık canım?! Rica ediyorum değerli milletvekilleri.

Bu itibarla, bu kanun...

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) – Doğru konuş! Böyle konuşamazsın!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben konuşurum efendim.

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) – Burası Parlamento; burada herkes oy aldı geldi!

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam efendim...

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) – Ayıp ediyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben ayıp etmiyorum.

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) – Terbiyesizlik etme!

KAMER GENÇ (Devamla) – Gülenler biliyor...

Efendim, bu kadar tahakküm etmeye de gerek yok ki.

Şimdi, bakın, beni kızdırırsanız, sizin anlayacağınız lafla size hitap ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyorum efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, değerli milletvekilleri, maalesef burada konuşma özgürlüğümüz kısıtlanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, süreniz bitti efendim. Çok teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, nasıl kesiyorsunuz?

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti...

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, olmaz ki...

BAŞKAN – Olur efedim, olur... Gayet güzel olur.

KAMER GENÇ (Devamla) – Çok keyfî hareket ediyorsunuz.

BAŞKAN – Süreniz bitti efendim... Süreniz bitti...

KAMER GENÇ (Devamla) – Teessüf ederim size!

BAŞKAN – Ben, size, teessüf ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Size lafım dokunur diye konuşturmuyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Genç, bakın,bir şey söyleyeceğim; bir dakika beni dinleyin...

KAMER GENÇ (Devamla) – O zaman bu kürsüyü biz nasıl kullanacağız?!

BAŞKAN – Bu Meclisi idare eden Başkan olarak, size gerektiği kadar tahammül etmeye gayret gösteriyorum...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben size tahammül ediyorum!

BAŞKAN – ...ve azamî gayret gösteriyorum!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir defa, bir başkan gibi konuş.

BAŞKAN – Lütfen... Çok rica ediyorum...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Orada çok keyfî hareket ediyorsun! (MHP sıralarından “içkili” sesleri)

Hadi gidelim muayene olalım; kim içmişse?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen... Sayın Genç, buyurun yerinize lütfen...

Sayın milletvekilleri, kanun tasarısının tümünün oylamasının açık oyla yapılmasına ilişkin bir talep vardır.

Açık oylama isteminde bulunan sayın milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.

Açık oylama talebini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 311 sıra sayılı yasa tasarısının tümünün oylamasının açık oyla yapılmasını arz ve talep ederiz.

Fethullah Erbaş?.. Burada.

Bekir Sobacı?.. Burada.

Ramazan Toprak?.. Burada.

Nazlı Ilıcak?.. Burada.

Bülent Arınç?.. Burada.

Aslan Polat?.. Burada.

Musa Uzunkaya?.. Burada.

Mehmet Özyol?.. Burada.

Eyyüp Sanay?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Akif Gülle?.. Burada.

Rıza Güneri?.. Burada.

M. Ergün Dağcıoğlu?.. Burada.

Suat Pamukçu?.. Burada.

Mehmet Çiçek?.. Burada.

Fahrettin Kukaracı?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Sait Açba?.. Burada.

Ali Sezal?.. Burada.

Veysel Candan?.. Burada.

Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.

Değerli milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Başvurulması Halinde Uygulanması Gereken İlkelere Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu arz ediyorum: Oylamaya 235 sayın milletvekili katılmış; 194 kabul, 39 ret, 1 çekimser ve 1 mükerrer oy kullanılmıştır.

Böylelikle, kanun tasarısı kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 25 Ocak 2000 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 04.19

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Ereğli Demir Çelik Fabrikalarının uyguladığı fiyat politikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/926)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sn. Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını, İçtüzüğün 99 ve 100 üncü maddeleri gereğince, arz ederim.

Saygılarımla

Ali Rahmi Beyreli

Bursa

Sac malzemesi Türk Ulusal Sanayinin bir çok sektörünün temel girdilerinden birisidir. Özellikle KOBİ’ler diye adlandırılan Küçük ve Orta Ölçekli sanayi kuruluşları için Türk sacının niteliği, kalitesi ve fiyatı çok önemlidir. Örneğin Otomotiv Sektöründe yer alan Ana ve Yan Sanayinin gelişmesinde, ihracata yönelmesinde, yerlileştirme çalışmalarında, ihracatta rekabetçi olabilmesinde sac en önemli unsurlardan biridir. Bu hususlar tüm kamuoyunun bilgisi dahilinde iken ülkemizde sac üretimi konusunda tekel konumunda olan Ereğli Demir Çelik fabrikalarının son yıllardaki bazı fiyat politikaları sanayimizi olumsuz etkilemektedir.

Örneğin, sac fiyatları son yapılan Amerikan Doları bazındaki artışla 31.12.1998’den bu yana Türk Lirası bazında;

• CR, CRS saclarda % 96.4

• HRP saclarda % 115

• LR saclarda % 118.8

oranında artış rakamına ulaşmıştır.

1. Türk ekonomisinin bir parçası olan bir Türk firmasında Amerikan Doları bazında fiyat uygulamasının gerekçesi nedir?

2. Hükümetin % 54 enflasyon hedefi koyduğu ve buna ulaşmak için çaba gösterdiği bir ortamda % 118 zam ne anlama gelmektedir?

3. Hükümetimizin açıkladığı 2000 yılı enflasyon rakamı % 25 olduğuna göre, Türk Sanayii sac fiyatlarıyla ilgili yıllık planlarını hangi rakama göre yapmalıdır?

4. Hükümetin açıkladığı enflasyon oranına güvenerek ve bunu baz alarak Yan Sanayilerine bu oranda zammı (üstelik % 90 verimlilik hesabıyla) veren Otomotiv Ana Sanayilerine verilebilecek yanıt ne olmalıdır?

5. Ereğli zammı ve enflasyon arasında sıkışmış Yan Sanayiler sizce ne yapmalıdır?

6. Bu fiyat politikası sanayimizi ithal saca yönlendirmez mi? Bu politikanın Türk Demir Çelik Sanayii üzerindeki orta ve uzun vadeli etkileri ne olabilir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 14.1.2000

Sayı : B.02.0.006/01-87

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :3 Ocak 2000 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/926-2841/7184 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli tarafından tevcih edilen ve tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/926-2841 esas sayılı soru önergesine ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13 Ocak 2000 tarih ve 243 sayılı cevabi yazısı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

T.C.

Başbakanlık 13.1.2000

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

Sayı : B.02.ÖİB.0.10.00/243

Konu : Yazılı soru önergesi

Devlet Bakanlığına

(Sn. Yüksel Yalova)

İlgi : TBMM’nin 3.1.2000 tarih ve A.01.0.10.00.02-7/926-2841/7184 sayılı yazısı.

İlgi yazı ile Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş.’nin uyguladığı fiyat politikasına ilişkin yazılı soru önergesine verilecek cevaba esas teşkil edecek bilgi notu ilişikte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Uğur Bayar

Özelleştirme İdaresi Başkanı

Sn. Ali Rahmi Beyreli

Bursa Milletvekili

Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş.’nin uyguladığı fiyat politikasına ilişkin soru önergesine verilen cevaplar.

Soru : Sac malzemesi Türk Ulusal Sanayinin bir çok sektörünün temel girdilerinden birisidir. Özellikle KOBİ’ler diye adlandırılan Küçük ve Orta Ölçekli sanayi kuruluşları için Türk sacının niteliği, kalitesi ve fiyatı çok önemlidir. Örneğin Otomotiv Sektöründe yer alan Ana ve Yan Sanayinin gelişmesinde, ihracata yönelmesinde, yerlileştirme çalışmalarında, ihracatta rekabetçi olabilmesinde sac en önemli unsurlardan biridir. Bu hususlar tüm kamuoyunun bilgisi dahilinde iken ülkemizde sac üretimi konusunda tekel konumunda olan Ereğli Demir Çelik fabrikalarının son yıllardaki bazı fiyat politikaları sanayimizi olumsuz etkilemektedir.

Örneğin, sac fiyatları son yapılan Amerikan Doları bazındaki artışla 31.12.1998’den bu yana Türk Lirası bazında;

• CR, CRS saclarda % 96.4

• HRP saclarda % 115

• LR saclarda % 118.8

oranında artış rakamına ulaşmıştır.

1. Türk ekonomisinin bir parçası olan bir Türk firmasında Amerikan Doları bazında fiyat uygulamasının gerekçesi nedir?

2. Hükümetin % 54 enflasyon hedefi koyduğu ve buna ulaşmak için çaba gösterdiği bir ortamda % 118 zam ne anlama gelmektedir?

3. Hükümetimizin açıkladığı 2000 yılı enflasyon rakamı % 25 olduğuna göre, Türk Sanayii sac fiyatlarıyla ilgili yıllık planlarını hangi rakama göre yapmalıdır?

4. Hükümetin açıkladığı enflasyon oranına güvenerek ve bunu baz alarak Yan Sanayilerine bu oranda zammı (üstelik % 90 verimlilik hesabıyla) veren Otomotiv Ana Sanayilerine verilebilecek yanıt ne olmalıdır?

5. Ereğli zammı ve enflasyon arasında sıkışmış Yan Sanayiler sizce ne yapmalıdır?

6. Bu fiyat politikası sanayimizi ithal saca yönlendirmez mi? Bu politikanın Türk Demir Çelik Sanayii üzerindeki orta ve uzun vadeli etkileri ne olabilir?

Cevaplar

Dünyada yassı çelik fiyatları, arz-talep durumuna bağlı olarak değişmekte ve ticarî engeller azaldıkça fiyat değişmeleri hem daha hızlı olmakta hem de tahmini güçleştiren etkenler artmaktadır. ERDEMİR’de siparişe göre üretim yapan ve girdilerin büyük bölümünde dışarıya bağımlı bir kuruluş olarak, özellikle gümrük duvarlarının ortadan kalkmasından sonra Pazar ekonomisi kuralları içerisinde tamamen pazarın gereklerine uygun bir fiyat politikası izlemek durumunda kalmıştır.

Son bir yılı aşkın süre içerisinde, Dünyada ve globalleşen Dünyanın bir parçası olan ülkemizde, yassı çelik sektöründe önemli gelişmeler yaşanmıştır. Dünya çelik pazarları 1999 yılına Asya Krizi’nin ağırlaşan etkileriyle girmiş ve Rusya’yı da içine alarak Latin Amerika ülkelerini de tehdit ederek olumsuz gelişmelere yol açmıştır. Ulusal pazarların devalüasyonuyla ihraç pazarlarında önemli bir rekabet avantajı elde eden Uzakdoğu ve Güneydoğu Asya’nın dünya çelik üretiminde önemli paya sahip ülkeleri yoğun olarak ihracata başlamışlar ve yassı çelik fiyatlarını çok büyük ölçüde düşmesine neden olmuşlardır. Nitekim 1998 yılının son ayında Avrupa fiyatları o güne kadar hiç görülmemiş bir seviyeye gerilemiş, 1998 yılı başında 324 $/ ton olan (önergedeki HRP ve LR sacların dahil olduğu) sıcak ürünlerin fiyatı 190 $/ tona, yine aynı tarihte 408 $/ton olan (önergedeki CR-CRS sacların dahil olduğu) soğuk ürünlerin fiyatı 293 $/tona düşmüştür. Global ekonomik krizin ülkemizdeki yassı çelik kullanıcısı sektörlerde de hissedilmesiyle birlikte yaşanan talep daralması, yurt içi pazarda yaşanan rekabeti ağırlaştırmış ve ERDEMİR 1999 yılına çok az bir sipariş düzeyiyle ve sıcak üründe 210 $/ton, soğuk üründe 310 $/ton gibi, kuruluşundan bu yana saptadığı en düşük fiyatlarla girmek zorunda kalmıştır.

1999 yılının II nci çeyreğinden itibaren özellikle Uzakdoğu’da iç talebin canlanmasıyla fiyatlardaki düşme de durmuş, önce sıcak ürünlerde sonra da soğuk ürünlerde fiyatlar yükselme trendine girmiştir. ERDEMİR’de dünya fiyatlarındaki gelişmeye ve iç talebe bağlı olarak fiyatlarını kademeli olarak artırmıştır. 1999 yılı sonu itibariyle Avrupa fiyatları sıcak üründe yıllık % 58 artışla 300 $/ tona, soğuk üründe ise % 33 artışla 390 $/tona yükselmiştir. ERDEMİR fiyatları da paralel olarak sıcak üründe % 57, soğuk üründe % 32 yıllık artışla ancak 1998 yılı başındaki normal seviyelerine yaklaşmıştır.

Gelişen ülkemizin ihtiyaçlarına ve özellikle önergeye konu Otomotiv Ana ve Yan Sanayilerinin beklentilerine göre büyük bir yatırım hamlesine girişen ERDEMİR’in, gerek bu yatırımların finansmanında gerekse üretimini sürdürmek için hammadde temininde büyük ölçüde yurt dışı kaynakları kullanma gereksiniminde olması, satış fiyatları ve şartlarının tespitinde global pazar koşullarına göre hareket etmeyi zorunlu kılmaktadır. Nitekim maliyet girdileri büyük oranda ithal kaynaklı olan diğer kuruluşlar gibi, Şirketimiz de yaklaşık iki yıldır fiyatlarını döviz bazında belirlemektedir. Ayrıca, 1999 yılı içerisinde başlatılan uygulamayla, müşterilerinin siparişlerini verdikleri tarihten teslimata kadar hiçbir şekilde fiyatlarındaki artıştan etkilenmemeleri sağlanmış, böylece fiyat değişiklikleri sırasında meydana gelebilecek spekülatif hareketlerin önüne geçildiği gibi, özellikle ürünleri hammadde olarak kullanan ve yoğun olarak ihracata çalışan yerli sanayinin plan ve programlarını daha sağlıklı olarak yapmaları temin edilmiştir.

Diğer yandan, şirketin tüm kapasite artırma gayretlerine rağmen, yassı çelik üretimi, ülke tüketimini karşılayamamakta ve yılda 3 milyon tona yakın bir miktar mecburen ithal edilmektedir. Bu ithalatta hiçbir kısıtlamaya ve vergiye tabi olmadan serbestçe yapılabilmektedir.

Sonuç olarak, bir dünya Şirketi olan ERDEMİR’in izlemekte olduğu fiyat politikası global pazar şartlarının ülkemize yansımasından öte bir şey değildir. 1999 yılına girerken tüm dünyada yaşanan olumsuz gelişmelerin neticesinde gelinen istisnaî bir fiyat düzeyinin yıl içindeki fiyat artışları için esas alınmaması gerekmekte ve fiyatların henüz geçmiş yıllardaki normal fiyat düzeyine bile ulaşmamış olduğu bilinmektedir.

2. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, THY’nin tanıtım, reklâm ve kiralama bedellerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı (7/995)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

4.12.1999

Veysel Candan

Konya

1. 1990-1999 yılları arasında THY uçak kiralamış mıdır? Kiraladı ise kaç adet uçak kiralamıştır? Yıllık kira bedelleri nedir? Hangi şirketler aracılığıyla kimlerden kiralanmıştır?

2. 1990-1999 yılları arasında uçak satın alınmış mıdır? Alındıysa kimlerden alınmış ve kaç adettir? Kredi nereden sağlanmıştır?

3. 1990-1999 yılları arasında THY Tanıtım ve Halkla İlişkilerin tanıtım ve reklâm giderlerinin yıllara göre dağılımı nedir?

4. Uçak kiralama işlerinde THY personelinden (sonradan ayrılmış olabilir) yurt dışında Cayman Adalarında bir şirket kurulduğu ve uçak kiralandığı doğru mudur? Doğru ise kaç adettir? Ve bu uçakların kira bedelleri nedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 14.1.2000

Sayı : B.02.0.006/01-85

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :13 Aralık 1999 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/995-3002/7548 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Veysel Candan tarafından Sayın Başbakanımıza tevcih edilen ve Başbakanımızın da tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/995-3002 esas sayılı soru önergesine ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13 Ocak 2000 tarih ve 229 sayılı cevabî yazısı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yüksel Yalova

Devlet Bakanı

T.C.

Başbakanlık 13.1.2000

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

Sayı : B.02.ÖİB.0.65.00/229

Konu : Yazılı soru önergesi

Devlet Bakanlığına

(Sn. Yüksel Yalova)

İlgi : 23.12.1999 gün ve 1643 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına tevcih edilen, 7/995-3002 esas sayılı soru önergesinde yer alan sorular ve verilen cevaplar aşağıdadır.

Soru 1. 1990-1999 yılları arasında THY uçak kiralamış mıdır? Kiraladı ise kaç adet uçak kiralamıştır? Yıllık kira bedelleri nedir? Hangi şirketler aracılığıyla kimlerden kiralanmıştır?

Cevap 1.

1990-1999 yılları arasında Finansal Kiralama yöntemi ile filoya dahil edilmiş uçaklar

Uçak Başına

Uçak Tipi Adet Finansal Kiralama Şirketi Yıllık Ortalama Ödeme

(milyon $)

A 310-300 2 Itochu Corporation a $ 7,20

A 310-300 1 Bosphorus b $ 7,20

A 340-311 6 Anatolia Aviation c $ 13,20

B 737–400 10 İnternational Lease Finance Corp. $ 3,00

B 737–400 6 GE Capital Corporation $ 3,00

B 737–400 1 Alps 94-1 Limited $ 3,00

B 737–400 1 Aerco İreland Limited $ 3,00

B 737–400/B737-500 7 İnternational Lease Finance Corp. $ 3,00

RJ 100 5 Trident Jet Leasing (İreland) Limited $ 2,29

RJ 100 4 Trident Jet (Dublin) Limited $ 2,29

RJ 100 4 Trident Jet (Dublin) Limited $ 2,01

B 737-800 6 Efes Aviation d $ 4,20

B 737-800 9 Truva Aviation e $ 4,20

a. T.C. Başbakanlık ve Hazine Müsteşarlığı garantisi altında Itochu Corporation liderliğindeki sendikasyon kredisi ile finanse edilmiştir.

b. ECA (European Credit Agencies-Fransız, Alman ve İngiliz Eximbankları) ve T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı garantisi altında Credit Agricole İndosuez liderliğindeki Alman, İngiliz ve Fransız bankalarından sağlanan sendikasyon kredisi ile finanse edilmiştir.

c. ECA (European Credit Agencies-Fransız, Alman ve İngiliz Eximbankları) ve T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı garantisi altında Credit Agricole İndosuez liderliğindeki Alman, İngiliz ve Fransız bankalarından sağlanan sendikasyon kredisi ile finanse edilmiştir.

d. T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı ve ABD EximBank garantisi altında Citibank ve ABN Amro kuruluşlarından sağlanan kredi ile finanse edilmiştir.

e. T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı ve ABD EximBank garantisi altında GECC firmasından sağlanan kredi ile finanse edilmiştir.

Tabloda belirtilen B 737-400 uçakları dışında 1990-1999 yılları arasında kiralanan toplam 6 adet B 737-400 uçağın, 2 (1 adedi ILFC, 1 adedi ALFED Firmasına ait) adedi kaza sonucu filodan çıkmış, 4 (ILFC firmasına ait 3, ALIF Firmasına ait 1) adedi de 1999 yılında erken iade opsiyonları kullanılarak kiralayan firmalara iade edilmiştir.

Uçak kiraları piyasa şartları veri olmak üzere kiralama süresinin uzunluğuna, kira süresinin sonuna mülkiyet hakkının devri opsiyonuna ve kira süresinin sonundaki uçağın tahmini bedeline göre oluşmaktadır.

Aynı şekilde yukarıdaki RJ 100 uçakları dışında 1990-1999 döneminde kiralanmış olan bir adet RJ 100 uçak kaza neticesi kullanılamaz duruma geldiği için filodan çıkarılmıştır.

Türk Hava Yolları uçak satın alma veya kiralama işlemlerinde imalatçı, satıcı, kiralayıcı veya finansör firmalar ile direkt muhatap olmakta ve işlem yapmaktadır.

Soru 2. 1990-1999 yılları arasında uçak satın alınmış mıdır? Alındıysa kimlerden alınmış ve kaç adettir? Kredi nereden sağlanmıştır?

Cevap 2. 1990-1999 yılları arasında Airbus firmasından klasik satın alma yöntemi ile 1 adet uçak satın alınmıştır. Mezkur A 310-300 tipi uçağın kredisi Cerdit Agricole İndosuez liderliğindeki İngiliz, Alman ve Fransız bankalarından oluşan sendikasyonlarından sağlanmıştır.

Bu dönemde THY’nca uluslararası kredi temin edilerek filoya katılan diğer uçaklar da ise yukarıda ifade edildiği şekilde Türk Hazinesinin garantörlüğünde finansal kiralama yöntemi kullanılmıştır. Kredi temin edilen kuruluşlar cevap 1’deki tablonun altında (a-e) maddelerindeki açıklamalarda belirtilmiştir.

Soru 3. 1990-1999 yılları arasında THY Tanıtım ve Halkla İlişkilerin tanıtım ve reklâm giderlerinin yıllara göre dağılımı nedir?

Cevap 3. EK-1’de THY tanıtım ve reklâm giderleri yıllar itibariyle sunulmaktadır.

Soru 4. Uçak kiralama işlerinde THY personelinden (sonradan ayrılmış olabilir) yurt dışında Cayman Adalarında bir şirket kurulduğu ve uçak kiralandığı doğru mudur? Doğru ise kaç adettir? Ve bu uçakların kira bedelleri nedir?

Cevap 4. THY ile Boeing firması arasında 26 adet kesin B 737-800, 23 adet opsiyon B 737-600/800 uçaklarının alımına yönelik 15 Aralık 1997 tarihinde Satınalma Anlaşması imzalanmıştır. Özelleştirme İdaresi, Devlet Planlama Teşkilâtı, Bakanlar Kurulu ve Hazine Müsteşarlığından da bu konuda gerekli izin ve onaylar alınmıştır. Bu anlaşma gereğince 1998 yılında 6 adet ve 1999 yılında 9 adet B 737-800 uçağı teslim alınmıştır. Bu uçaklara bir tarafta ABD EximBank’ın, diğer tarafta Türk Hazinesinin garantörlüğünde ABN Amro, Citibank ve GECC (General Electric Capital Corporation) kredi kuruluşları tarafından finansman sağlanmıştır. Bu şekilde THY filosuna dahil edilmiş olan B 737-800 uçaklarının “maliki ve kiralayanı” sıfatı ile tamamen finansman modelinin gereği olarak ve ABD EximBank’ı ile kredi veren kuruluşların talebi üzerine Cayman Adalarında kreditörler tarafından Özel Amaçlı Şirket (1998 yılı için Efes, 1999 yılı için Truva) kurulmuştur.Yani malik ve kiralayan sıfatını taşıyan bu şirketleri THY (veya THY personeli) kurmamış, kreditörler kurmuştur. THY ise “kiracı”dır. THY, Hazinenin ve kendisinin menfaatlerini gözetmek amacıyla tüm masraflarından THY’nin ve Hazinenin sorumlu tutulduğu bu şirketlerin sözleşmelere aykırı işlem yapmasını önlemek ve finansman sonunda da ipoteğin kaldırılarak uçağın mülkiyetinin THY’na geçirilmesini güvenceye almak üzere tümüyle Türk Hazinesinin onayı tahtında söz konusu şirketlere direktör atama hakkını elde etmiş ve bir personelini direktör olarak atamıştır. Ayrıca adı geçen THY personeli de kendisine gerçek dışı itham ve isnatlarda bulunulduğu, hakaret edildiği, şeref ve haysiyetinin kırıldığı iddiası ile hem savcılığa müracaat etmiş, hem de hukuk mahkemesinde tazminat davası açmış olup, davalar devam etmektedir.

Finansal kiralama yönteminde THY “kiracı” sıfatını taşımaktadır. Kredi veren bankalar uçağın imalatçıdan (örn. Boeing) satın alıp THY’ye kiraya verecek yani “kiralayan ve malik” sıfatını taşıyacak bir finansal kiralama şirketi kurmak zorundadırlar. Yani böyle ayrı bir şirket kurmayı bankalar ve onların garantörü olan U.S. EximBank istemektedir. Gerçekten U.S. EximBank garanti verdiği bankaları ile olan iç ilişkisinde kendi garantörlük haklarını bankalara karşı güvence almak için uçakların mülkiyetinin bankalarda olmasına razı olmamakta ve özel amaçlı ayrı bir şirket kurdurmakta ısrar etmektedir. Bu modelin Türk kanunlarına göre de hiçbir aykırı yanı veya THY ve Hazine için zararı da yoktur.

Bu sebeple bankalar, Cayman adası gibi vergisiz, masrafsız ve prosedürü az olan 3 üncü ülkelerde o projeye özgü şekilde, o proje dışında hiçbir işle uğraşmayan, o proje tamamlanıp kredi geri ödenerek THY kiracı sıfatından malik sıfatına geçtiği anda kendiliğinden lağvedilecek olan bir “özel amaçlı şirket” kurmaktadır. Cayman Devleti, bankalara ve U.S. EximBank’a bu finansmanın ömrü boyunca ilâve hiçbir vergi, masraf veya prosedür yaratmayacağına dair yazılı güvence de vermektedir. Kiralayan şirketin Cayman gibi vergisiz, masrafsız, prosedürü az ve finansman ömrü boyunca yeni vergi-masraf yaratmayacağını yazılı şekilde devlet seviyesinde taahhüt eden ülkelerde kurulması, netice itibariyle THY’na ve Hazineye düşük finansman maliyeti avantajı sağlamakta ve ek masraflardan da kurtarmaktadır. Bu şirketler sadece bizim projelerimize özgü faaliyet gösterebildikleri için Türk kimliğini yansıtan Anadolu, Efes, Truva gibi isimleri kullanmalarını bizzat THY ve Hazine, finansörlerden talep etmektedir.

Görüldüğü gibi Cayman’daki şirketi kuran ve kontrol eden (yani sahibi ve denetçisi) U.S. EximBank ve finansör bankalardır, THY değildir. Zaten kiracı sıfatını taşıyan THY’nin, aynı projede malik ve kiralayan sıfatını taşıyan firmayı kurması da imkânsızdır.

Ayrıca Boeing 737-800 uçakları ve Cayman’daki kiralama şirketi ile ilgili yolsuzluk iddialarına ait THY’nın cevabı EK-2’de sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Uğur Bayar

Özelleştirme İdaresi Başkanı

3. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın;

– Özürlülere,

– Kamu kuruluşlarındaki özürlü istihdamı oranının uygulanıp uygulanmadığına ve

– Özürlülerin iş kurmalarını teşvik edici önlemlere ilişkin Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in cevabı (7/1023, 1024, 1025)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

Türkiye’de özürlü vatandaşlarımızın karşılaştıkları sıkıntıları gidermek ve yaşamlarını kolaylaştırmak için;

1. Özürlülerle ilgili politikaları içeren “Avrupa Birliği Standart Kararları” belgesi açısından ülkemizin durumu nedir?

2. Özürlülerle ilgili Avrupa Birliği normlarına uyum konusunda çalışma yürütülmesi düşünülmekte midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

Özürlü vatandaşlarımızın karşılaştıkları ekonomik sorunlar gözönüne alındığında;

1. Kamu ve özel sektörde istihdamdaki % 3’lük özürlü kontenjanı etkin bir şekilde kullanılmakta mıdır?

2. Kontenjanın ne ölçüde kullanıldığını ve özürlü grupları arasında hakkaniyete uygun dağılımını denetleyen bir birim oluşturmayı düşünür müsünüz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

Özürlü vatandaşlarımızın ekonomik sıkıntılarıyla ilgili olarak;

1. Kamu ve özel sektörde çalışma olanağı bulamayan veya bir meslek sahibi olan özürlüler için, kendi işlerini kurmalarını teşvik edici düzenlemeler mevcut mudur?

2. Eğer yoksa, böyle bir çalışma başlatmayı düşünür müsünüz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 17.1.2000

Sayı : B.02.0.0014/2.00-0087

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 27.12.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.0.027/1023-3137/7874, 1024-3138/7875 ve 1025-3140/1876 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 3.1.2000 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-133/38,133-1/40 ve 133-2/39 sayılı yazıları.

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başkanımızın kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevap verilmesi tensip edilen 7/1023-3137, 7/1024-3138 ve 7/1025-3140 Esas no. lu yazılı soru önergelerine ait cevaplar ekte sunulmuştur.

Bilgilerini ve gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Şuayip Üşenmez

Devlet Bakanı

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Başbakan Sayın Bülent Ecevit Tarafından

Yazılı Olarak Cevaplandırılması Talebiyle Verdiği 7/1023-3137 Sayılı Soru Önergesi

1. Özürlülerle ilgili politikaları içeren “Avrupa Birliği Standart Kararları” belgesi açısından ülkemizin durumu nedir?

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 20.12.1993 tarihinde yapılan 48 inci toplantısında 48/96 sayılı kararla kabul edilen Sakatlar İçin Fırsat Eşitliği Konusunda Standart Kurallar (UN–The Standart Rules-on the Equalization of Opportunities for Persons with the Disabilities) ülkemizde de Sakatları Koruma Millî Koordinasyon Kurulu’nun 1 Aralık 1994 tarihinde yapılan toplantısında gündeme alınmış ve anılan kuralların işlerliğe kavuşturulması kararı alınarak tüm kurum ve kuruluşlara duyurulmuştur.

Standart Kurallar; Eşit Katılım İçin Ön Koşullar, Eşit Katılım İçin Hedef Alanlar, Yürütme Önlemleri’ni içeren üç bölüm ve 22 kuraldan, ayrıca İzleme Mekanizmasına ilişkin bir bölümden oluşmaktadır. İzleme Mekanizması, Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde kuralların izlenmesine yönelik olarak atanan bir raportör aracılığıyla yürütülmektedir.

Standart Kuralların ilgili kurum ve kuruluşlara duyurulması ve politikaların buna göre belirlenmesi tavsiyesinden sonra, özürlülere ilişkin hizmetler anılan kurallar çerçevesinde geliştirilmeye başlanmıştır. Sakatları Koruma Millî Koordinasyon Kurulu, 1995 yılındaki çalışmaların ulaşılabilirlik ve istihdama yönlendirilmesini kararlaştırmış ve bu konularda iki komite kurarak çalışmaları başlatmıştır. Bu çalışmaların temel oluşturduğu düzenlemeler, Yüce Meclisimizden oybirliği ile çıkan 4216 sayılı Yetki Kanunu çerçevesinde 571, 572 ve 573 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle yapılmıştır.

Bu çerçevede, kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak, özürlülerle ilgili ulusal politikanın oluşmasına yardımcı olmak, özürlülerin problemlerini tespit etmek ve bunların çözüm yollarını araştırmak üzere Özürlüler İdaresi Başkanlığı kurulmasını öngören 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2 nci maddesindeki altı bendlik esaslar, Standart Kuralların temel ilkelerini içermektedir. Aynı Kanun Hükmünde Kararnameyle oluşturulan Özürlüler Yüksek Kurulu ve Özürlüler Şûrası, Standart Kuralların belirlediği, özürlülerin ve özürlülere yönelik olarak hizmet veren sivil toplum örgütlerinin en geniş katılımla temsilini öngörmektedir.

572 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Standart Kurallar doğrultusunda, fiziksel çevrenin özürlüler için ulaşılabilirliğini sağlamak üzere İmar Kanunu, belediyeler ve büyükşehir belediyeleri ile ilgili kanunlarda; istihdamla ilgili İş Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, belediyeler ve büyükşehir belediyeleri ile ilgili kanunlarda; sosyal hizmetler ve yardımlar konusunda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu, Emekli Sandığı Kanunu, Bağ-Kur Kanununda; oy verme işlemleri ile ilgili olarak ise Genel Nüfus Yazımı Kanunu ve Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda yapılan değişiklikleri içermektedir.

573 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ise Standart Kuralların öngördüğü ilkeler çerçevesinde 2916 sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanununu yürürlükten kaldırarak, özel eğitimde tanılama ve kaynaştırmayı ve bireyselleştirilmiş eğitim programlarının uygulanmasını öngören düzenlemeleri içermektedir.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı, kurulduğu 30.5.1997 tarihinden bu yana, Standart Kuralların ilk kuralı olan bilinçlendirme çalışmalarına özürlülerin haklarının insan hakları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekliliğiyle ağırlık vermiş ve ilgili kurum ve kuruluşlarla kurduğu işbirliği ve koordinasyon sonucunda standartlar ve mevzuat değişiklikleri yapılmıştır. Yasal düzenlemeleri bulunan ancak uygulamaya yansımayan özellikle istihdam ve sosyal alandaki çalışmalar ile diğer kuralların uygulanması çalışmalarını ilgili kurum ve kuruluşlarla sürdürmektedir. 29 Kasım-2 Aralık 1999 tarihlerinde yapılan I. Özürlüler Şûrasının ön komisyon raporları, Standart Kuralların belirlediği esaslardan hareketle oluşturulmuştur.

2. Özürlülerle ilgili Avrupa Birliği normlarına uyum konusunda çalışma yürütülmesi düşünülmekte midir?

Bilindiği üzere, her alanda olduğu gibi, özürlülere yönelik düzenlemeler de konuyla ilgili mevzuatta yer almaktadır. Ülkemizin Avrupa Birliği’ne adaylığı ile başlayan süreçte ilgili kurumlarca yapılan ve yukarıda da bahsedilen düzenlemeler Avrupa Birliği normlarına uyumu kapsamaktadır. Ayrıca, Temmuz 1998 tarihinden bu yana Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığının koordinasyonunda Avrupa Birliği müktesebatının 31 alandaki uyum çalışmaları sürmektedir. Bu çerçevede, özürlülerle ilgili olarak gerekli bulunduğu belirlenen düzenlemelerin yapılması, Avrupa Birliği normları bakımından yapılacak değerlendirmelerle sürdürülecektir.

7/1024-3138 Sayılı Yazılı Soru Önergesi Cevabı

Kamu ve Özel Sektörde Özürlülerin İstihdamında Kullanılan

% 3’lük Kota Uygulamasının Değerlendirilmesi

I. 1475 Sayılı İş Kanunu Kapsamında

1999 yılı Ekim ayı sonu itibariyle 26 537 erkek ve 3 448 kadın olmak üzere toplam 29 985 özürlü iş için İş ve İşçi Bulma Kurumuna başvuru yapmıştır.

Dönem içerisinde toplam 13 747 kişi işe yerleştirilmiş. Bunlardan 3 640’ı kamu, 10 107’si özel sektörde işe yerleşmişlerdir.

1999 yılı Ekim ayı sonu itibariyle kamu sektöründe 1 878, özel sektörde ise 12 857 olmak üzere toplam 14 735 açık kontenjan bulunmaktadır.

1999 Nisan ayı sonu itibariyle iş için sıra bekleyenlerin sayısı 58 933 erkek, 7 359 kadın olmak üzere toplam 66 292’dir.

II. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu Kapsamında

1997/1 no.lu Başbakanlık Genelgesi ile özürlülerin devlet memurluğuna girme olanağının artırılması hedeflenmiştir. Adı geçen Genelge hükümleri 9 Ekim 1998 tarih ve 23488 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren sakatların Devlet Memurluğuna Alınma Şartları ile Hangi İşlerde Çalıştırılacakları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik kapsamında da yer almıştır.

Bu Genelgenin yürürlüğe girmesinden sonra 1998 yılı içinde 34 kamu kuruluşu toplam 2 988, 1999 Mayıs ayı sonu itibariyle ise 14 kamu kuruluşu 396 memur kadrosu için sınav açmıştır.

1998 yılı sonunda Devlet Personel Başkanlığınca özürlü memur çalıştırılmakla yükümlü kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilen yazı ile bu kuruluşlarda çalışan ve çalıştırılmak zorunda olduğu özürlü sayısının bildirilmesi istenmiştir. Bugüne kadar bu bildirimi yapan 64 kamu kurum ve kuruluşundaki özürlü istihdam durumu incelendiğinde kontenjanların çok büyük bir bölümünün doldurulmadığı görülmektedir. Bu 64 kuruluş itibariyle toplam çalışması gereken özürlü sayısı 9 737, çalışan özürlü sayısı ise 2 700 olarak görülmektedir. Çalışan özürlü memur sayısı istihdam edilmesi gereken özürlü kontenjanının yalnızca % 27.7’sini oluşturmaktadır. Bu durumda % 72,3 oranında açık kontenjan bulunmaktadır.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa dayalı olarak çıkartılan sakatların Devlet Memurluğuna Alınma Şartları ile Hangi İşlerde Çalıştırılacakları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde Kamu Kurumu ve Kuruluşlarının özürlü çalıştırma yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin takip ve denetimi Devlet Personel Başkanlığınca yapılmaktadır. Bu yönetmelik hükümleri çerçevesinde istihdam edilen ve işten ayrılan özürlülere ilişkin bilgiler kurum ve kuruluşlarca her yıl belli dönemler itibariyle DevletPersonel Başkanlığına gönderilmek zorundadır.

1475 sayılı İş Yasası çerçevesinde ise kamu ve özel sektörde özürlülerin işçi olarak istihdam edilmelerinin takip ve denetimi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından birlikte yapılmaktadır. Anılan Kanunla, kamu kurum ve kuruluşlarına her yıl Nisan ayı içerisinde çalıştırdıkları işçi sayısını İş ve İşçi Bulma Kurumuna bildirme ve bildirimlerde açık olan kontenjanlar için istihdam etmek istedikleri özürlü personelin hangi vasıflara sahip olmalarını istediklerini belirtmek zorunluluğu getirilmektedir. Diğer taraftan, özel sektör işverenleri de Sakatların İstihdamı Hakkında Tük gereğince istedikleri vasıfta özürlüyü Kurumdan talep edebilmekte ve alabilmektedir.

7/1025–3140 Sayılı Yazılı Soru Önergesi Cevabı

Kamu ve özel sektörde çalışma olanağı bulamayan veya bir meslek sahibi olan özürlüler için, kendi işlerini kurmalarını teşvik edici düzenlemeler mevcuttur.

• Halk Bankası, kendi işini kurmak isteyen özürlülere uygun şartlarda kredi kullandırmaktadır. Bu kredi, faiz ve geri ödeme koşulları açısından diğer kredilere kıyasla özürlülere önemli avantajlar sağlamaktadır.

• İş Kanunu, İş ve İşçi Bulma Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile 572 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkındaki 4382 Sayılı Kanunun 3 üncü Maddesinin C bendinde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen işverenlerden toplanan ceza paraları ile İş ve İşçi Bulma Kurumu bünyesinde bir fon oluşturulması ve bu fonun sakat ve eski hükümlülerin meslekî eğitim ve meslekî rehabilitasyonu, kendi işini kurma ve bu gibi projelerde kullanılacağı belirtilmektedir.

• 572 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname belediyelere ait ve belediyeler tarafından işletilen veya kiraya verilen büfeler, otoparklar gibi işyerlerinin özürlüler tarafından işletilmesi konusunda kolaylık sağlanmasını hükme bağlamıştır.

• 24 Şubat 1999 tarihinde yapılan değişiklikle 1.1.1999 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Gelir Vergisi Kanununda yapılan değişiklikle sakatlık indiriminin içine, hizmet erbabının bakmakla yükümlü olduğu özürlü kişiler, özürlü serbest meslek erbabı ve meslek erbabının bakmakla yükümlü olduğu özürlü kişiler ile basit usulde vergilenen bazı esraf ve sanatkârlar da dahil edilmiştir.

EK–1.

Özürlü Girişimci Kredisinin Şartları (1999 Yılı İtibariyle)

• Çalışma gücünün en az % 40’ını kaybetmiş özürlü olmanız,

• Bir işte verimli bir şekilde çalışabileceğinizi sağlık kurulu raporu ile belgelendirmeniz,

• 18 yaşından gün almış (üst yaş sınırı yoktur) olmanız,

gerekir.

Özürlü Girişimci Kredisinden yararlanacak kişinin öncelikle özürlü kişi tanımına uygun olması ve herhangi bir faaliyetinin bulunmaması gerekmektedir. Elinde yapacağı işle ilgili belgesi bulunanlara öncelik tanınacak, elinde belgesi olmayanlara da beyan ve inceleme sonucuna göre kredi kullandırılabilecektir.

Bu krediden faydalanabilmek için nasıl bir iş yapacağınızı, hangi tür sanayi ve hizmet sektörü ile ilgili ticarî faaliyette bulunacağınızı belirleyip, size en yakın Halk Bankası şubesine başvurmanız gerekir.

Bu kredi bir işyeri açacaklara verilebileceği gibi, kendi evinde el becerilerine uygun bir iş yapabilecek olan ancak maddî desteğe ihtiyaç duyan özürlülere de verilebilir.

Kredi Limiti : 1 000 000 000 -TL.

Faizi : %40

Vadesi : 1 ile 3 yıldır, 2 ile 3 yıl vadeli kredilerde 1 yıla

kadar ana para ödemesi yapılmamaktadır.

Geri ödeme ne şekilde yapılır : Ana para 1 yıl sonra talebinize göre, 2’şer, 3’er,

4’er, 5’er ve 6’şar aylık taksitler halinde 2 yıl içinde

ödenir.

Faizler ise kredinin alındığı günden itibaren 3 aylık

dönemler halinde ödenir.

Kredi için gerekli teminatlar : İpotek, ticarî işletme rehni, mevduat rehni, hazine

bonosu rehni, hazine bonosu.

Ayrıca Bankanın güvenilirliğini kabul edeceği iki

kişinin kefaleti de teminat için yeterlidir.

Maddî teminat karşılığı verilen kredilerde kredinin

% 50 fazlasıyla (örneğin, 1 000 000 000.-TL.’lık

krediye karşılık 1 500 000 000.-TL.’lık ipotek,

Ticarî İşletme Rehni v.s.) kefaletle verilen kredilerde

ise kredinin % 100 fazlasıyla (örneğin 1 000 000 000 -

TL.lık krediye karşılık kefillerin serbest varlığı

2 000 000 000 -TL.) teminat oluşturulmaktadır.

Özürlünün evinde iş yapması halinde kredi tutarı

500 000 000. -TL, evinin dışında iş yapması halinde

1 000 000 000 -TL.’dır.

Not : Ortaklık şeklinde faaliyette bulunacaksanız,

ortaklık kuracak en fazla 5 özürlü bir araya gelip

5 000 000 000 . -TL’ye kadar kredi alabilirsiniz.

4. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, İskenderun ve Antakya SSK Hastanelerinin bazı eksikliklerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1056)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

S. Metin Kalkan

Hatay

Hatay İli, nüfus yoğunluğu fazla olan illerimizin başında gelmektedir. Sanayi ve ticarî işletmeleri açısından da ülkemizin önde gelen illerinden birisidir. Ayrıca SSK’ya kayıtlı üye açısından üçüncü büyük şehrimizdir. Böyle olmasına rağmen yalnızca İskenderun ve Antakya’da birer SSK hastanesi mevcuttur. Antakya’daki SSK Hastanesinin ise doğum bölümü yoktur. Hatay genelindeki tüm hastalar bu hastanelere gelmektedir. Bu da büyük bir sıkıntıya neden olmaktadır. En zor durumda kalanlar ise doğumu yaklaşan kadınlarımızdır. Bu nedenle;

1. İskenderun dışındaki ilçelerdeki hastalarımızın bulundukları yerdeki mevcut hastanelerde doğumlarını yapabilmeleri için herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır? Şimdiye kadar herhangi bir çalışma yapılmamış ise bundan sonra yapılması söz konusu mudur?

2. Antakya SSK Hastanesine Kadın Doğum bölümü açmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, bu en erken ne zaman gerçekleşecektir?

3. Antakya SSK Hastanesine Kadın-Doğum Ünitesi yapılıncaya kadar buradaki hastaların, merkezdeki diğer hastanelerin imkânlarından yararlanmaları söz konusu mudur? Bu konuda mevcut hastanelerle anlaşmalar yapmayı düşünüyor musunuz?

4. İlçelerinde SSK hastanesi bulunmayan SSK’lı vatandaşlarımızın ilçelerindeki diğer sağlık kuruluşlarından yararlanmaları için bir çalışma yapılmakta mıdır? Yapılmakta ise bu ne zaman sonuçlanacaktır? Eğer böyle bir çalışma yok ise, İskenderun’a veya Antakya’ya gitmekten kaynaklanan iş kaybının ve yol ücretleri dolayısıyla devletin zarara uğramasının önüne nasıl geçilecektir?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 20.1.2000

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/410/001413

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :27.12.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1056-3238/8138 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Metin Kalkan tarafından hazırlanan İskenderun ve Antakya Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanelerinin bazı eksiklerine ilişkin yazılı soru önergesinde yer alan konular Bakanlığımca incelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumunca Hatay İlinde sigortalı, emekli, dul ve yetimler ile bunların aile bireylerinden oluşan toplam 370 000 kişiye 460 yatak kapasiteli 2 hastane, 4 dispanser, 11 sağlık istasyonu ile sağlık hizmeti verilmektedir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Antakya Hastanesinin kadın doğum servisi bulunmakta ancak, personel eksikliği nedeniyle hizmet haftada iki gün Devlet Hastanesinden rotasyonla görevlendirilen doktorlar tarafından yürütülmeye çalışılmaktadır. 4447 sayılı Kanunla Sosyal Sigortalar Kurumuna tahsis edilen kadrolardan Antakya Hastanesinin kadın doğum uzmanı ve ebe ihtiyacı karşılanarak bu servisin haftanın yedi gününde hizmet vermesi sağlanacaktır.

Diğer taraftan, Bakanlığımız ile Sağlık Bakanlığı arasında yapılan protokol uyarınca, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait sağlık tesisi bulunmayan yerlerdeki sigortalılar doğrudan Devlet Hastanelerine başvurarak tedavileri sağlanmakta, Kurum sağlık tesisinin bulunduğu yerlerde ise hastalar, ilgili sağlık tesisince sevk edilmek suretiyle Devlet Hastanelerinden yararlanabilmektedirler.

Ayrıca, Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık tesislerinin yetersiz kaldığı bölgelerde Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulunca belirlenen ücretler üzerinden sözleşme yapmayı talep eden resmî ve özel sağlık kuruluşları ile sözleşme yapılarak sağlık hizmeti satın alınmaktadır.

506 sayılı Kanuna göre de sigortalılara Kurumca doğrudan yapılamayan gebelik ve doğum yardımlarının yerine Bakanlığımızca onaylanan tarife üzerinden nakdî para yardımı yapılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederiz.

Yaşar Okuyan

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

5. – İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı’nın, Türk Telekom yetkililerinin cep telefonu ihale sözleşmesinde yolsuzluk ve usulsüzlük yaptıkları iddialarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/1073)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını diliyorum.

Saygılarımla.

13.12.1999

İsmail Aydınlı

İstanbul

1. Bazı Türk Telekom yetkililerinin cep telefonu ihale sözleşmesindeki “400 bin abone sayısı” ibaresini silerek ve yeni ihale açmayarak yolsuzluk ve usulsüzlük yaptığı iddiaları doğru mudur?

2. Türk Telekom’da ilk sözleşmedeki 400 bin abone kaydının daha sonra silinerek karşılığında rüşvet alındığı ve devletin en az 7 milyar dolar gibi büyük gelir kaybına uğratıldığı iddiaları doğru mudur, doğruysa sorumlular hakkında ne gibi bir işlem yapılmıştır, doğru değilse basına da yansıyan iddialar konusunda kamuoyuna ne gibi bir açıklama yapacaksınız?

3. Önceki yıllarda cep telefonu ihalesi kazanan firmaların şu andaki abone sayıları nedir, bu sayılar sözleşmeye uygun mudur, uygunsa firmalar devlete artan oranda ödeme yapmakta mıdırlar?

4. Türk Telekomun cep telefonlarının özelleştirilmesinden bu yana yıllara göre ve toplam geliri nedir? Aynı dönemde firmaların gelirleri ne olmuştur?

5. Telekom’un yaptığı ve yapacağı cep telefonu ihale ve sözleşmelerini saydamlık ilkesinin de bir gereği olarak kamuoyuna açıklamasını düşünmekte misiniz? Örneğin, sözleşmeler Resmî Gazetede yayınlanamaz mı?

6. Özel cep telefonu firmaları devlete olan borçlarını ve tüketiciden topladıkları çeşitli katkı paylarını zamanında ödemekte midirler? Bakanlığınızın bu konuda denetim ve yaptırım yetkisi var mıdır, varsa bunları kullanmakta mıdır?

7. Firmaların tüketiciden ya da müşterilerinden topladığı katkı paylarını zamanında ilgili mercilere vermeyerek, bunları repoda kullandıkları iddiaları doğru mudur?

8. Özel cep telefon firmaları hizmetin ve sözleşmenin gereği altyapı yatırımları yapmakta mıdırlar, bu konuda bakanlığınızın yaptırım ve denetleme yetkisi var mıdır?

9. Daha önce cep telefon ihalesi alan firmalar, abone sınırlamasını aştığına ve tekel oluşturduğuna göre, yeni firmalar doymuş bir pazara girecekleri için, ihalede daha düşük ücret ödeyecekler ve böylece de devlete daha az ödeme yapmayacaklar mıdır?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 20.1.2000

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı: B.11.0.APK.0.10.01.21/EA-81-1825

Konu: İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Aydınlı’nın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: TBMM Başkanlığının 3.1.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1073-3281/8252 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Aydınlı’nın 7/1073-3281 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz

Ulaştırma Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Aydınlı’nın 7/1073-3281 Sayılı Yazılı

Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular:

1. Bazı Türk Telekom yetkililerinin cep telefonu ihale sözleşmesindeki “400 bin abone sayısı” ibaresini silerek ve yeni ihale açmayarak yolsuzluk ve usulsüzlük yaptığı iddiaları doğru mudur?

2. Türk Telekom’da ilk sözleşmedeki 400 bin abone kaydının daha sonra silinerek karşılığında rüşvet alındığı ve devletin en az 7 milyar dolar gibi büyük gelir kaybına uğratıldığı iddiaları doğru mudur, doğruysa sorumlular hakkında ne gibi bir işlem yapılmıştır, doğru değilse basına da yansıyan iddialar konusunda kamuoyuna ne gibi bir açıklama yapacaksınız?

3. Önceki yıllarda cep telefonu ihalesi kazanan firmaların şu andaki abone sayıları nedir, bu sayılar sözleşmeye uygun mudur, uygunsa firmalar devlete artan oranda ödeme yapmakta mıdırlar?

4. Türk Telekomun cep telefonlarının özelleştirilmesinden bu yana yıllara göre ve toplam geliri nedir? Aynı dönemde firmaların gelirleri ne olmuştur?

5. Telekom’un yaptığı ve yapacağı cep telefonu ihale ve sözleşmelerini saydamlık ilkesinin de bir gereği olarak kamuoyuna açıklamasını düşünmekte misiniz? Örneğin, sözleşmeler Resmî Gazetede yayınlanamaz mı?

6. Özel cep telefonu firmaları devlete olan borçlarını ve tüketiciden topladıkları çeşitli katkı paylarını zamanında ödemekte midirler? Bakanlığınızın bu konuda denetim ve yaptırım yetkisi var mıdır, varsa bunları kullanmakta mıdır?

7. Firmaların tüketiciden yada müşterilerinden topladığı katkı paylarını zamanında ilgili mercilere vermeyerek, bunları repoda kullandıkları iddiaları doğru mudur?

8. Özel cep telefon firmaları hizmetin ve sözleşmenin gereği altyapı yatırımları yapmakta mıdırlar, bu konuda bakanlığınızın yaptırım ve denetleme yetkisi var mıdır?

9. Daha önce cep telefon ihalesi alan firmalar, abone sınırlamasını aştığına ve tekel oluşturduğuna göre, yeni firmalar doymuş bir pazara girecekleri için, ihalede daha düşük ücret ödeyecekler ve böylece de devlete daha az ödeme yapmayacaklar mıdır?

Cevap:

1993 yılında PTT Genel Müdürlüğü ile Turkcell ve Telsim firmaları arasında imzalanan gelir paylaşımı sözleşmelerinde firmalara abone sayısı 400 000’e ulaşıncaya kadar başka bir GSM sözleşmesi yapılmayacağına dair koruma getirilmiştir. Bu sözleşme de, Lisans (İmtiyaz) sözleşmesinin imzalanması sonucu yürürlükten kalkmıştır. Bakanlığımız ile ilgili şirketler arasında imzalanan İmtiyaz Sözleşmesinde, abonman sayılarının belli bir limitle sınırlandırılması hükmü bulunmamaktadır. Hiçbir sözleşmede abone sayısı belirlenmez. Aboneler kendi hür iradeleri ile şebekeyi seçer ve o şebekeye kaydolurlar. Bunun dışında bir uygulama hukuk devletinde mümkün değildir.

Abone sayısı işletmecilere tahsis olunan 10 MHz’lik frekans bandının ekonomik ve verimli bir şekilde kullanımı ile ilgili bir husus olup, takriben 7 ile 10 milyon aboneye hizmet verebildiği diğer ülkelerde görülmüştür.

GSM ihalelerinin yapılacağı merci Bakanlığımız Haberleşme Genel Müdürlüğüdür. Bakanlığımız ile İşletmeciler arasında imzalanan İmtiyaz Sözleşmesinin 8 inci maddesindeki “İşletmeci tüm abone sayısı üzerinden elde edilecek brüt gelirin % 15’ini her ay Hazineye ödeyecektir” hükmüne göre işletmeciler, aylık pay ödemelerini en geç brüt gelirlerin faturalandığı ayı izleyen ayın son gününe kadar, Hazineye ödemektedirler.

İşletmecilerle, Bakanlığımız arasında imzalanan İmtiyaz Sözleşmesinin 24 üncü maddesi gereğince İşletmeciler, her yıl 1 Eylül gününe kadar, takip eden takvim yıllarına ait yatırım planlarını Bakanlığımıza sunmak zorundadırlar. Bakanlığımız ise, sunulan yatırım planlarından uygun olanlarını 120 gün içinde onaylamaktadır. Denetleme yetkisi sözleşme hükümlerine göre Bakanlığımıza ait olup aksatılmadan yapılmaktadır.

Sorularınız ile dolaylı olarak ilgi kurulabilecek bazı hususlarda ise Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Bakanlığımız Teftiş Kurulu müfettişlerince yapılmakta olan soruşturmalar sürdürülmektedir.

6. – Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli’nin, Yunanistan’da, Batı Trakya’da yaşayan Türklerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/1078)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ve talep ederim.

24.12.1999

Müjdat Kayayerli

Afyon

1. Yunanistan’daki Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığın sorunlarıyla ilgili olarak bakanlığınızca ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

2. Eğitim-öğretim alanında yaşadıkları sıkıntılar ve karşılaştıkları güçlükler konusunda ne gibi girişimleriniz olmaktadır?

T.C.

Dışişleri Bakanlığı

Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü 19.1.2000

Sayı: SPGM/32.24

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 3.1.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1078-3313/8313 sayılı yazıları.

Afyon Milletvekili Sayın Müjdat Kayayerli’nin ilgide kayıtlı yazılarında bahsekonu soru önergesinin yanıtları ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla arz ederim.

İsmail Cem

Dışişleri Bakanı

Afyon Milletvekili Sayın Müjdat Kayayerli Tarafından Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem’e Yöneltilen Yazılı Soru Önergesi İçin Hazırlanan Cevaplar

1. Yunanistan’daki Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığın sorunlarıyla ilgili olarak Bakanlığınızca ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

Batı Trakya Türk azınlığının hak ve menfaatleri Lozan Antlaşmasının 37-45 inci maddeleri, çeşitli uluslararası antlaşma ve sözleşmelerle teminat altına alınmış olmasına rağmen, Yunanistan hükümeti soydaşlarımıza yönelik olarak uluslararası yükümlülüklerine aykırı bir yaklaşım sergilemektedir.

Yunanistan’ın Batı Trakya’daki soydaşlarımıza yönelik bu tutumu, Türk-Yunan ilişkilerinde gelişme kaydedilmesini etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Bu husus, iki ülke arasındaki siyasî temaslarda dile getirilmekte ve bu tür uygulamalara artık bir son verilmesi talep edilmektedir.

Yunanistan’ın Türk azınlığa yönelik başta eğitim olmak üzere diğer tüm alanlardaki azınlık hakları ihlalleri her vesileyle yabancı muhataplarımızın dikkatine ve uluslararası kuruluşların gündemine getirilmekte ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerine başvuru da dahil tüm imkanlar kullanılarak Yunanistan’ın Batı Trakya’daki soydaşlarımıza ilişkin olarak uluslararası antlaşmalardan doğan sorumluluklarını yerine getirmesini sağlamaya çalışılmaktadır.

2. Eğitim öğretim alanında yaşadıkları sıkıntılar ve karşılaştıkları güçlükler konusunda ne gibi girişimleriniz olmaktadır?

Batı Trakya Türk azınlığının eğitim alanında karşılaştığı sorunlar, Batı Trakya’daki okulların öğretmen ihtiyacı, bu okullarda Türkçe yapılan dersler için kitap ihtiyacı ve okullara öğrenci kabulünde kura sisteminin uygulanması konularındadır.

Batı Trakya Türk azınlık okullarında, Batı Trakyalı soydaş öğretmenlerin yanısıra her yıl Türkiye’den bir yıl süre ile Batı Trakya’ya gönderilen kontenjan öğretmenleri görev yapmaktadırlar.

Batı Trakya’daki azınlık okullarına her yıl geçici görevle Türkiye’den öğretmen gönderilmesi, iki ülke arasında uzun yıllar önce varılan mutabakatlar uyarınca yapılan bir uygulamadır. Ancak, Yunanistan bu şekilde gönderilecek öğretmenlerin sayısını zaman içinde giderek azaltmış ve vize verdiği öğretmen sayısını 16 ile sınırlamıştır.

1951 Kültür Anlaşması ve 1968 Kültür Protokolü uyarınca, Batı Trakya Türk azınlığı okullarında Türkçe okutulan dersler için kitaplar öteden beri Türkiye’den sağlanmaktadır. Yunan makamları anılan okullarda okutulmak üzere Millî Eğitim Bakanlığımızca hazırlanan 19 adet ders kitabına uzun yıllar aradan sonra bu yıl onay vermişlerdir. Sözkonusu kitapların basımları tamamlanmış olup, Batı Trakya’daki azınlık okullarına dağıtılmak üzere Yunanistan’a gönderilmiştir.

Yunanistan’ın, Batı Trakya azınlık liselerine öğrenci kabulünde 1993-1994 ders yılından itibaren uygulamaya başladığı “kura” sistemi de Türk azınlık çocuklarının lise eğitimi görmelerini kısıtlayıcı nitelik taşımaktadır. Bu uygulamaya göre, 6 yıllık ilkokul öğreniminden sonra Batı Trakya Türk azınlığı mensuplarının çocukları azınlık liselerine devam edebilmek amacıyla kuraya tabi tutulmaktadırlar. Bununla birlikte, 1998 yılında azınlık milletvekillerinin çabaları sonucunda kura sisteminin kaldırılmasına yönelik bazı pratik adımlar atılmış, son iki öğretim yılında kura sistemi Yunan yönetimince daha esnek bir şekilde uygulanmıştır. Bu çerçevede, mevcut iki azınlık ortaokulu için belirlenen öğrenci kontenjanları, anılan okullara başvuran öğrencilerin tümünü alacak şekilde artırılmıştır.

 

 

BİRLEŞİM 50’NİN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.