Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 17 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

25 inci Birleşim

25 . 11 . 1999 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey’in, 20 Kasım Dünya Çocuk Haftası ve Çocuk Hakları Sözleşmesine ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, deprem mühendisliği ve müteahhitliğine ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in, Muğla İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel’in (6/210) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/58)

2. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın (6/213) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/59)

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – (10/57, 24, 28, 29, 50, 90, 91) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı: 198)

2. – 17.8.1999 Tarihinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla 30.6.2000 Tarihine Kadar Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/525) (S. Sayısı: 159)

3. – 4393 Sayılı 1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/524) (S. Sayısı: 158)

4. – Sermaye Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması ile Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/424) (S. Sayısı: 191)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun bedelli askerlik uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/670)

2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, borsa işlemlerine şaibe karıştırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/646)

3. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, milletvekillerinin maaşlarından depremzedeler için zorunlu kesinti yapıldığı yolunda basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un cevabı (7/782)

4. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, esnaflara verilen kredi faiz oranlarının düşürülmesine ve alınan teşvik kararlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/791)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in,

Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle’nin ve,

Samsun Milletvekili Şenel Kapıcı’nın,

24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle yaptıkları gündemdışı konuşmalara Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu cevap verdi.

Türkiye - AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanlığında İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın istifasıyla boşalan üyelik için, Anavatan Partisi Grubu tarafından aday gösterilen Kars Milletvekili İlhan Aküzüm’ün üyeliği,

Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz ve 22 arkadaşının, öğretmenliğin yeniden saygınlık kazanması ve öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/98) ile,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Temmuz, Ağustos, Eylül 1999 Ayları Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/5),

Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergesinin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun, 20-22 Ekim 1999 tarihlerinde Bosna-Hersek Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete Ankara Milletvekili Hayrettin Özdemir’in iştirak etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı (1/432) (S. Sayısı: 198), komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

2 nci sırasında bulunan, 17.8.1999 Tarihinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla 30.6.2000 Tarihine Kadar Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/525) (S. Sayısı: 159) 3 üncü maddesine kadar kabul edildi; 3 üncü madde üzerindeki bir önergenin oylanması sırasında karar yetersayısı bulunmadığı için ara verilen birleşimin açılışında komisyon yetkilileri Genel Kurul salonunda hazır bulunmadıklarından;

25 Kasım 1999 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 23.12’de son verildi.

Nejat Arseven

Başkanvekili

Cahit Savaş Yazıcı Hüseyin Çelik

İstanbul Van

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

No. : 35

GELEN KAĞITLAR

25.11.1999 PERŞEMBE

Kanun Hükmünde Kararnameler

1. – Afetten Doğan Zararların Giderilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/582) (Millî Savunma ve İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.1999)

2. – Başbakanlık Teşkilâtı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname (1/583) (Anayasa ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.1999)

Teklifler

1. – Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Erzurum Milletvekili İsmail Köse, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve 7 Arkadaşının; Devlet Mezarlığı Dışında Defnedilen Bazı Devlet Büyüklerinin Mezarları Hakkında Kanun Teklifi (2/360) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.1999)

2. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in; 743 Sayılı Türk Medenî Kanununun 170 inci Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/361) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.1999)

3. – Burdur Milletvekili Süleyman Coşkuner’in; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/362) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.1999)

4. – İzmir Milletvekili Yıldırım Ulupınar’ın; Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/363) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.1999)

5. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç ve 20 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/364) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.1999)

6. – İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygın’ın; İzmir İlinde Uzundere Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/365) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.1999)

7. – İzmir Milletvekilleri Suha Tanık ve Işılay Saygın’ın; İzmir İlinde Karabağlar Adı ile Yeni Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/366) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.1999)

Raporlar

1. – Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 18 Arkadaşının, Kuzey Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/119) (S. Sayısı: 213) (Dağıtma tarihi: 25.11.1999) (GÜNDEME)

2. – Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun Süresinin Uzatılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/578) (S. Sayısı: 215) (Dağıtma Tarihi: 25.11.1999) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, YÖK Dokümantasyon Merkezinde yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/297) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

2. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, ÖSYM sınavına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/298) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, YÖK ve İstanbul Üniversitesi hakkındaki yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/299) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

4. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İstanbul Üniversitesinde garanti kapsamında bulunan araçların yüksek fiyata tamir ettirildiği ve sosyal tesislerden elde edilen gelirin öğrenci yararına kullanılmadığı iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/300) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

5. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, YÖK Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/301) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

6. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İstanbul Üniversitesi Rektörünün bazı yolsuzluklara karıştığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/302) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

7. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İstanbul Üniversitesinde ihalelere fesat karıştırıldığı ve bazı yolsuzluklar yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi 6/303) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

8. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İstanbul Üniversitesinde ihale yasalarına uyulmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/304) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

9. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, Maliye Bakanlığı ve Sayıştay denetim elemanlarınca hazırlanan raporların YÖK Başkanı tarafından dikkate alınmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/305) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

10. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İstanbul Üniversitesinde öğrenci harcamaları için ayrılan ödeneğin rektörün seyahat harcamalarında kullanıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/306) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

11. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, YÖK Başkanı hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/307) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

12. – İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İstanbul Üniversitesi Sosyal Tesislerinden elde edilen gelirlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/308) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.1999)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

25 Kasım 1999 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 inci Birleşimini açıyorum.

III.– YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Sayın grup başkanvekilleri?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – 10 dakika...

BAŞKAN – Saat 15.20'de toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati: 15.07

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.20

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, az önce yoklama yaptık, yeterli sayıya ulaşılamadı.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN – Şu anda ikinci kere yoklama yapacağız.

Bu yoklamada da gerekli sayı elde edilemezse, saat 20.00'ye kadar birleşime ara vereceğiz; bunu bilmenizi isterim.

Yoklama işlemini için 5 dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Tabiî, yoklamaya katılamayan arkadaşlar, Başkanlığımıza yazılı vesikalarını gönderebilirler.

Geçen hafta kaybettiğimiz, Parlamentomuzun değerli bir üyesi ve aynı seçim bölgesinde olmaktan gurur duyduğum rahmetli Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı'ya Allah'tan rahmet diliyorum, kederli ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Değerli arkadaşlar, gündemdışı ilk söz, 20 Kasım Dünya Çocuk Haftası münasebetiyle söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey'e aittir.

Buyurun Sayın Günbey. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

Gündemdışı konuşacak arkadaşlarımdan, süreye itibar etmelerini özellikle rica ediyorum.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey’in, 20 Kasım Dünya Çocuk Haftası ve Çocuk Hakları Sözleşmesine ilişkin gündemdışı konuşması

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elim bir trafik kazasında hayatını kaybeden Gaziantep Milletvekilimiz Mehmet Bedri İncetahtacı kardeşimize Cenabı Allah'tan rahmet niyaz ediyorum.

Ayrıca, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü tebrik ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 20 Kasım 1989'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda çocuk haklarına dair sözleşme benimsendi. 1996 yılına kadar, sözleşme, 187 ülke tarafından onaylandı. Sözleşme, Aralık 1994 tarihinde, Türkiye tarafından da onaylandı. Sözleşmeyle, doğum öncesinden 18 yaşına kadar çocukların yaşatılması, korunması ve geliştirilmesi konularında gerekli tedbirlerin alınacağı, eldeki kaynakların olabildiğince geniş tutulacağı Türkiye tarafından da taahhüt edilmiştir; ancak, bu sözleşmenin şartlarına, taahhüt edildiği şekilde riayet edildiğini söylemek mümkün değildir. Ekonomik, sosyal ve kültürel olumsuzluklardan en kolay etkilenen kesim çocuklardır. Savaşlar, göçler, tabiî afetler, fakirlik, ahlak erozyonu, en çok, çocukları etkilemektedir.

Bugün, dünyada fakirlikten ve açlıktan zarar gören milyonlarca çocuk vardır. Bu sebeplerden her gün binlerce çocuk hayatını kaybetmektedir. Bu çocuklarda ağır derecede malnutrisyon...

Sayın Başkan, sükûneti temin edebilir miyiz acaba.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibin dikkatini dağıtıcı davranışlardan ve konuşmalardan kaçınmanızı rica ediyorum.

Buyurun Sayın Günbey.

SACİT GÜNBEY (Devamla) – Bu sebeplerden, her gün binlerce çocuk hayatını kaybetmektedir. Bu çocuklarda ağır derecede malnutrisyon, bulaşıcı hastalıklar, aşılanamama, bedensel, zihinsel ve ruhsal kapasitenin gelişememesi gibi sağlık problemlerine bağlı ölümler ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, eğitim hakkından yararlanamama, iyi bir gelecek elde edememe, ağır işlerde çalışma, sokaklarda yaşama, suç işlemeye uygun bir ortamda yaşantı, uyuştucu ve cinsel taciz tehdidi altında bulunma, sevgisizlik, topluma kırgın olma gibi sosyopsikolojik problemlerin bulunduğu bir hayat sürmektedirler.

Sayın milletvekilleri, tüm bu olumsuzlukların en önemli nedeni, ekonomik yetersizlikler ve dengesizliklerdir. Ülkemizde, her gün biraz daha ağırlaşan ekonomik paylaşımdaki dengesizlikler, bir uçuruma dönüşmüştür. Kaynaklarımızın yüzde 80-90’ı mesut bir azınlık tarafından sömürülürken, ancak yüzde 10-20'si 65 milyon tarafından bölüşülmektedir.

Ülkemizde açlık sınırının altında yaşayan 15 milyon civarında vatandaşımız olduğu söylenmektedir. Bu, nüfusumuzun dörtte 1'ine tekabül etmektedir ve büyük bir sayıdır. Bu sayının üçte 1'ini çocuk olarak kabul edersek, ülkemizde en az 5 milyon civarında korunmaya muhtaç çocuk var demektir.

200 000'in üzerinde sokak çocuğu vardır. Bunların bir kısmı, her gün Meclise gelip giderken bizlere sakız satmaya çabalarken tarafımızdan görülmektedir.

Ülkemizde her gün 150-200 insan boşanmaktadır; yılda 2 000 civarında intihar vakası söz konusudur. Bu sosyal hastalıkların sebepleri çok iyi araştırılmalıdır.

Ülkemizde meydana gelen deprem felaketiyle, korunamayan binlerce çocuk, soğuktan hastalanmakta ve ölüm tehdidiyle baş başadırlar.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, terör dolayısıyla kısa sürede sayıları 3-4 milyona ulaşan bir göç olayı yaşadık. Bu göç olgusundan en az 1 milyon çocuk zarar görmüştür.

Binlerce çocuk, onbeş yıldır eğitim hakkından yoksundur. Bu çocukların büyük bir kısmı sokakta yaşamaktadır; ancak, şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, şu anda hiçbir yetkili, ülkemizde korunmaya muhtaç ne kadar çocuk ve ne kadar sokak çocuğu olduğunu tam olarak bilmemektedir. Bu çocukların eğitim düzeyleri, sağlık durumları, bu olumsuzlukların nedenleri konusunda ciddî bir çalışma da yoktur. Bu sebeple, sokak çocuklarının profilini ortaya çıkaracak bir Meclis araştırması istedik. Bu araştırmanın öncelikle görüşülmesi için hepinizin desteğine ihtiyacımız vardır.

Sayın milletvekilleri, Çocuk Esirgeme Kurumunda korunmaya alınan çocukların da sıcak bir aile ortamı içinde yaşadıklarını söylemek mümkün değildir. Oradaki çocuklarımızı fazla rahatsız etmemek için daha fazla konuşmak istemiyorum.

BAŞKAN – Sayın Günbey, 1 dakika süre veriyorum; lütfen toparlayınız.

SACİT GÜNBEY (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Zaman zaman basına intikal eden ciddî olumsuzlukları burada sayacak değilim. Bu kurumlara bakanlığım döneminde temin edilen, çocuklarımızın dinî ve manevî değerlerini öğrenmelerini sağlayacak kitaplar, birtakım saçma iftiralarla imha edilmiştir; kurumdaki mescitler kapatılmış, namaz kılınması ve oruç tutmak yasaklanmıştır; din görevlilerinin tayinleri, çocuk yurt ve yuvalarından huzurevlerine çıkarılmıştır. Oysa, Çocuk Hakları Sözleşmesinde, çocukların dinlerini öğrenmelerine yardımcı olunması konusunda devlete sorumluluk verilmiştir.

Çocuklarımızın korunmasıyla ilgili acilen alınması gereken birkaç tedbiri burada sayacağım:

1.- Kış gelmeden, sokak çocuklarının tümünü sıcak bir ortama almalı ve hemen psikososyal sorunları tedavi edilmelidir. Bunun için ülkenin fizikî kapasitesi fazlasıyla vardır. Örneğin, Kemerburgaz'da bir holdinge ihalesiz ve usulsüz verilen çok büyük kapasiteli tesis, sokak çocuklarına tahsis edilebilir. Birçok ilimizde düşük kapasiteyle çalışan huzurevleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Yeter artık, yeter!..

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri...

Buyurun Sayın Günbey, süreniz sona erdi.

SACİT GÜNBEY (Devamla) – Teşekkür ederim.

Arkadaşların da tahammüllerini rica ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günbey.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın bakan var mı? Yok.

Gündemdışı ikinci söz, deprem mühendisliği ve müteahhitliği konusunda söz isteyen, Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2. – Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, deprem mühendisliği ve müteahhitliğine ilişkin gündemdışı konuşması.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu)– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçirdiğimiz deprem felaketlerinde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, geride kalanlarına uzun ömür diliyorum.

Ayrıca, aramızdan ayrılan üç değerli milletvekilimizi de, huzurlarınızda, Allah'tan rahmet dileyerek anıyorum.

Değerli milletvekilleri, bölgemizde ve dünyada ekonomik ve politik etkinliği olan, güçlü ve güvenilir bir ülke olma gereğimiz ve sorumluluğumuz vardır. Bu sebepledir ki, bu tabiî afetlerin yaşandığı şu üzüntülü günlerimizde, millî bir bütünlük içerisinde yaraları sararak ve birbirimizi daha hoşgörülü bir şekilde kucaklayarak, güçlü ve lider Türkiye sevdamızda daha hızlı yol almamız için, bu afetlerin bir vesile olacağı hayrına inanmalıyız.

Geçirdiğimiz deprem felaketlerinde, binlerce vatandaşımız şehit olmuş, onbinlerce vatandışımız maddî ve manevî kayıplara uğramıştır. Gerek merkezî idare olarak ve gerekse mahallî idareler olarak eksiklerimiz ve ihmallerimiz nedeniyle, deprem sonrasında her manadaki rakamlar yüksek olmuştur.

Gerek can ve gerekse maddî kayıpların nedenleri çoktur. Ülkemizin deprem kuşağı üzerinde olduğu bilinen bir gerçek olmasına rağmen, yapılaşırken bu durumu göz önünde bulundurmadık ve maalesef bunu halkımıza anlatamadık. Mühendislerimiz, müteahhitlerimiz, belediyelerimiz ve bazı siyasîlerimiz, bu konuda gayri ciddî bir tutum sergilediler.

Üzülerek ifade edeyim ki "alırım parayı, atarım imzayı" diyen mühendislerimizin sayıları ciddî boyuttadır. Üniversitlerimizden teorik bilgileri alan mühendislerimizin tatbikat tecrübeleri yoktur; okul dönemi stajları kontrolsüzdür ve formalitedir. Mühendislerimiz, mezuniyetleriyle birlikte, kendilerini, serbest proje ve teknik uygulama sorumlusu olarak iş ve aş rekabetinin içinde bulmaktalar ve bu sebeple de, mesleklerinin icrasında yetersiz kalmaktadırlar. Örneğin, İngiltere'de okulu bitiren bir mühendis, deneyimli ve tescilli bir mühendislik firmasında belli süre çalıştıktan sonra, sınava tabi tutularak bir belge almaktadır ve müteakiben de, gelişen teknoloji ve mevcut bilgi birikiminin devamıyla ilgili sınavlara tabi tutulmaktadır. Böyle olsun iddiasında olmayabiliz; ancak, bazı şeyleri de yeniden keşfe gerek yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de özellikle yap-sat müteahhitliği ciddî bir başıbozukluğun içindedir. Eline sermaye temin eden her kişi yap-sat müheahhitliği yapabilmektedir. Yap–sat müheahhitliği yapanlardan, devlet, hiçbir belge istemediği gibi, bugüne kadar hiçbir önşartı da ortaya koyamamıştır ve inanın, bunda büyük bir vebal vardır.

Belediyelerimiz ise, maalesef, devletin devamındaki kurum olamamaktadırlar. Belediyelerimizde bir imar kargaşası yaşanmaktadır; özellikle son yıllarda İstanbul'daki belediyelerimizde, imar planlarının dışında ilave katlar yapılmıştır. İlave kat ve imar planlarının dışında uygulama yaptıran bütün belediyelerin -başta başkanları olmak üzere- yetkilileri hakkında, görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma suçundan dava açılmalı, mutlaka yargı önüne çıkarılmalıdırlar ve bunlar için birçok şeffaf ve somut deliller vardır diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem kuşağı üzerinde yaşadığımızı bilerek, hiç olmazsa bundan sonraya sahip çıkmak durumundayız.

Birkaç konuya değinerek sözlerimi tamamlamak istiyorum. Zemin mekaniği mühendisliğine önem verilmelidir. Zemindeki en küçük hareketin, binanın statiğini zorladığını bilmek durumundayız. Bugüne kadarki imar planları, deprem riski yönüyle tekrar gözden geçirilmeli ve master planlar yapılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu, 1 dakika içinde lütfen toparlayınız.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Türkiye'de binaların yapımı, tamamıyla beton yapılara bağlı kalmıştır; ahşap ve çeliği, alternatif olarak ortaya koymak durumundayız.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki zaman süreci içinde, depreme karşı en riskli şehrimizin İstanbul olduğu gözükmektedir. Ülkemiz insanlarının beşte 1'inin yaşadığı bu güzel şehrimizde, bugünden itibaren, yarına bırakmadan, acil önlemlerin mutlaka alınması gereği vardır; bu konuda, üniversitelerimize, bilim adamlarımıza, belediyelerimize, hükümetimize ve bu Yüce Meclise birçok görev ve sorumluluklar düşmektedir.

Bu vesileyle, her iki deprem sonrasındaki çalışmalarından dolayı, başta Bayındırlık Bakanlığımız olmak üzere, bütün bakanlıklarımızı ve bakanlıklarımız yetkililerini, kurum ve kuruluşlarımızı, sivil toplum örgütlerimizi ve nihayet, büyük milletimizin hayırsever vatandaşlarını kutluyor, hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serdaroğlu.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek sayın bakan?.. Yok.

Gündemdışı üçüncü söz, Muğla İlinin sorunları hakkında söz isteyen, Muğla Milletvekili Hasan Özyer'e aittir.

Buyurun Sayın Özyer. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

3. – Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in, Muğla İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı

HASAN ÖZYER (Muğla) – Yüce Meclisin değerli Başkanı ve değerli üyeleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Muğla İlimizin sorunları ve çözüm önerileri hakkında bilgi arz etmek üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum.

Muğla İlimiz, 700 000 nüfuslu, 11 ilçesi olan, ekonomik yaşamı tarım ve turizme dayalı, halen gelişmekte ve kalkınmakta olan, ancak, yıllardır çözüm getirilemediği için sorunları giderek büyüyen bir ilimizdir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin dünyaca tanınan turizm merkezlerinden Fethiye, Bodrum, Marmaris, Turgutreis, Köyceğiz, Dalaman, Ortaca ve Datça'ya yılda ortalama 1-1,5 milyon yabancı turist gelmektedir. Halen 304 otel, turistlerimize en iyi şekilde hizmet sunmak için tüm gayretini göstermektedir. Yabancı turistler yılda ortalama 2 milyar dolar döviz bırakmaktadır ve bu rakam, ülkemiz turizm gelirinin yaklaşık yüzde 20-25'ini oluşturmaktadır. Ülkeye gelen yabancı turistlerin yaklaşık yüzde 15-20'sini Muğla'daki turizm merkezleri ağırlamaktadır. Muğlalı, dünya turistlerini en iyi şekilde ağırlamak için elinden gelen bütün çabayı sarf etmekte, turistlerimizin rahat ve mutlu bir tatil geçirmeleri için gece gündüz çalışmaktadır.

Görüldüğü üzere, Türkiye ve dünya, Muğla İlini bu özellikleriyle tanımaktadır; ancak, bu kadar önemli turizm merkezlerinin bulunduğu ilimizde halen, altyapı, turistik yollar ve yat limanlarıyla ilgili büyük sorunlar yaşamaktayız. Denizyolu, bölge için, yabancı ziyaretçilerin geliş ve gidişlerde kullandığı 2 numaralı yol olduğu halde, gerekli yat limanları çok yetersizdir. Fethiye, Dalaman yat limanı projeleri hayata geçirilmeli; Milas-Güllük gemi yanaşma iskelesi yatırımı bir an önce ihale edilmelidir. Halen, Datça-Marmaris yolu, Bodrum-Milas havaalanı, Didim-Akbük bağlantı yolu yapılmamıştır. Göcek tünelinin yapımı ise yılan hikâyesine dönmüştür; turizme katkısı ciddî şekilde düşünülseydi, bu kadar uzatılmazdı.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisine turizmden bu kadar büyük girdi sağlayan bu vilayete bu kadar az yatırım yapılması reva mıdır? Kaldı ki, bölgedeki turizm şirketlerinin şirket merkezleri genellikle İstanbul'da olduğu için, Muğla İlimizin ülke ekonomisine katkısı, bilinenden çok daha fazladır. Muğla, acaba, verdiği katmadeğerin karşılığını alabilmekte midir? En kısa zamanda, turizmden gelen bu girdiden, bölgenin, hak ettiği payı almasının, hakkaniyete uygun olacağı kanaatindeyim. Ayrıca, mevcut turizm gelirlerinde de çok ciddî artış sağlanacaktır.

Sayın milletvekilleri, Muğla İli, sadece turizm merkezlerinden oluşmamaktadır; bir de, Muğla'nın, iç kesimlerde ilçeleri, kasabaları, köyleri vardır. Herkes, Muğla'yı, bilinen bu turizm merkezleri nedeniyle, çok zengin, halkı refah içinde olan, sıkıntısı olmayan bir il diye düşünmektedir. Oysa, mevcut durum hiç de öyle değildir. Gelin, bir de, Muğla Merkez, Ula, Yatağan, Milas ve Kavaklıdere gibi ilçelerimize ve yerleşim merkezlerimize bakalım. Hâlâ 60 köyümüzün içmesuyu yoktur ve diğer birçok köyün içmesuyu şebekesi ise yetersizdir; hatta, o bahsedilen önemli turizm merkezlerinin bir kısmında dahi, hissedilir derecede içmesuyu sorunu yaşanmaktadır. Üzülerek belirtirim ki, 61 belediyemizin sadece 9'unda kanalizasyon ve arıtma tesisi vardır.

Tarım ve turizmde ülke ekonomisine önemli katkıları olan Muğla'nın, zengin il sanılarak, ihtiyaçlarının karşılanması gerektiği zaman, bu kadar gözardı edilmesi, gayri adil bir durum yaratmaktadır.

Koskoca ilde 100'den fazla işçi çalıştıran fabrika sayısı -Devlet İstatistik Enstitüsünden verilen bilgiye göre- sadece 2'dir. Sizce, böyle bir ilde 100'den fazla istihdam sağlayan fabrika sayısı sadece bu mu olmalıdır?

İş ve İşçi Bulma Kurumundan alınan rapora göre, işsiz sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 13 artmıştır. Muğla gibi yüksek potansiyelli ve atıl zenginlik imkânına sahip, fakrü zaruret halinde bulunan ikinci bir bölgemiz yok gibidir.

İşsizlik, bir kâbus gibi Muğlalının belini bükmektedir. Çalışılacak iş, kazanılacak gelir, işletilecek mekân bulunmadığından, insanlarımız, atalete, yoksulluğa ve fukaralığa sürüklenmektedir. Bu işsizliği yok etmek için, en azından, yatırım programında öngörülen Muğla, Fethiye, Milas, Yatağan organize sanayi bölgelerinin yapım çalışmalarına bir an önce başlanmalı; Ula, Datça, Dalaman ve Köyceğiz'e de acilen küçük sanayi siteleri kazandırılmalıdır.

Muğla çiftçisi ve köylüsünün durumuna gelince:

Muğla İlinde çok sayıda tütün çiftçisi bulunmaktadır. Tütün çiftçisi, zaten, uygulanan 150 kilogramlık kota sonucu darboğaza sürüklenirken, bir de ürünün bedelini bir yıl geç alması, onu iyice perişan hale sokmaktadır.

Dikkatinizi çekerim; bir aile, 150 kilogramlık ürünün bedeliyle bir yıl geçinmek zorundadır. Bu da demek oluyor ki, tütün üreticisi, aylık 20-25 milyon Türk Lirası gibi bir gelirle hayatını sürdürmeye çalışmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özyer, size 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen toparlayınız.

HASAN ÖZYER (Devamla) – Türkiye ortalamasıyla mukayesesi mümkün olmayan bu veriler, Muğla çiftçisinin açlık sınırının altında olduğunun kanıtıdır. Buralardaki çiftçinin bir an önce sulu tarıma geçmesi için, bölgeye, sulu tarımın realizesi amacıyla göletler ve barajlar gerekmektedir.

Pamuk üreticisinin durumu da pek farklı değildir.

Muhterem arkadaşlarım, domates üreticisinin halini anlatmaya dilim varmıyor. Kısacası çiftçimiz, faiz ve borçla yaşamaya mahkûm edilmiş durumdadır.

Devletin yeni pazarlar bulamaması, eski pazarları koruyamaması ve özellikle ihracatçıyı navlunla desteklememesi, bir başka aksayan yönümüzdür. İlimiz, diğer meyve ve sebze ürünlerinde geniş bir yelpazeye ve üretim potansiyeline sahiptir.

Bunca güçlü tarımsal altyapısına rağmen, DPT'nin yaptığı sıralamada tarım ekonomisinde 23 üncü sırada olan Muğla İlimizin, TYUAP (Tarımsal Yayım-Uygulama ve Araştırma Projesi) kapsamına dahil edilmesi gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, Muğla İlimizin bu sorunlarına karşın, imkânları daha büyüktür.

(Mikrofon otomotik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÖZYER (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN – Söyleyin efendim, buyurun, konuşun siz.

HASAN ÖZYER (Devamla) – Bu düşüncelerle, Muğla İlimizin kendi imkânlarını kullanması, önündeki engelleri kaldırıp, üretime, istihdama, altyapıya ve teşebbüse dair fonksiyonlarının teşvik edilmesi halinde devlete ve ülke ekonomisine katkılarının daha da artmasıyla birlikte, bölge insanının rahatı, huzuru ve mutluluğu söz konusu olacaktır.

Muğla halkı ve şahsım adına, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Gündemdışı konuşmaya, Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu yanıt verecek.

Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar)

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, sizleri saygılarımla selamlıyorum ve Muğla Milletvekili arkadaşımız Sayın Hasan Özyer'e, kendi ilinin turizm meselelerine göstermiş olduğu duyarlılık dolayısıyla,.huzurlarınızda çok teşekkür etmek istiyorum. Umuyorum ki, aynı duyarlılık, ülkemizin her bir köşesi cennet olan tüm illerinin temsilcisi olan arkadaşlarım için de önümüzdeki dönemde hepimizin müşahede ettiği bir duyarlılık haline gelir; zira, turizm meselesi fevkalade önemli.

Evvelemirde, Sayın Başkanım, değerli arkadaşıma hak verdiğimi ifade etmek istiyorum. Hak vermek istiyorum; çünkü, ülke ekonomisine son derece önemli katkılarda bulunan turizm gibi bir sektörün yatırımlar kaleminden aldığı pay, maalesef, Türkiye'ye kazandırdıklarıyla mukayese edilemeyecek kadar küçük. Turizm sektörü, bu ülkenin döviz gelirlerinin yaklaşık yüzde 31'ini getiriyor; turizm sektörü, bu ülkenin gayri safî millî hâsılasının yaklaşık yüzde 5'ini bu ülkede üretiyor; ama, turizm sektörünün yatırımlar kaleminden aldığı pay, onbinler düzeyinde; yani, yüzdeyle ifade edemiyoruz, bindeyle de ifade edemiyoruz, ancak onbinli oranlar içerisinde, turizm sektörünün yatırımlar kaleminden aldığı payı ifade edebiliyoruz.

Tabiî, şurası muhakkaktır ki, yatırım yapmazsanız, yatırımlarınızı yenilemezseniz, yatırımlarınızı sürdürmezseniz, yürüyemezsiniz, ilerleyemezsiniz. Türkiye, geçtiğimiz onbeş yirmi yıllık süreç içerisinde, 1983'ten 1998 yılına kadar, dünyada başka hiçbir ülkeye nasip olmayan bir turizm performansını ortaya koyabilmiş bir ülkedir. Özellikle 1983 yılında benimsenen turizm politikasıyla, dünyanın başka hiçbir ülkesine nasip olmayacak şekilde, yıllık turist sayısını, 240 000'den, yıllık 9,5 milyon turiste ulaştırabilmiştir; bu hızla büyüyebilmiş bir dünya ülkesi yoktur; ama, takdir edersiniz ki, bu, bisiklete binmeye benzer; pedal çevirmediğiniz takdirde düşersiniz; durduğunuz yerde durabilmeniz diye bir şey söz konusu değildir. Bulunduğunuz bölgede, sizin deneyimlerinizden de yararlanarak, başka ülkelerin deneyimlerinden de yararlanarak sizinle rekabet eden ve sizi geride bırakmak, kendi pazarına daha çok talep yaratmak için çok değişik ürünler hazırlayan, çok değişik yatırımlar yapmakta olan ülkeler gerçeğini gözardı edemezsiniz. Onun için, yatırım meselesi, Türkiye'nin turizm yatırımlarına devam etmesi meselesi, fevkalade önemlidir.

Sayın milletvekilimiz Hasan Özyer'i burada memnun edecek bir haber vereyim: Geçtiğimiz birkaç gün içinde, bazı belediyelerin ve Muğla Belediyesinin projeleri için, il özel idaresine, valilik emrine yaklaşık 400 milyar liralık kaynak aktardık. Bu kaynağın bir kısmı, Turgutreis Beldesinde arıtma tesisinin yapılabilmesi için ilk adımdır.

Onun dışında, belediyelerimizin kaynak talepleri vardı, onlara belli kaynaklar aktarabildik; ama, bu, tabiî, Turizm Bakanlığının son derece mütevazı imkânları içerisinde yapılabilmiş bir şeydir. Önümüzdeki dönem içerisinde, bize sağlanan bütçe imkânları çerçevesinde, bu yatırımlara devam edeceğimizi, güçlendireceğimizi söylemek istiyorum.

Özellikle arıtma projeleri bizim için fevkalade önemlidir. Zira, üstyapı yatırımları yaptığımız bölgede -değerli milletvekili arkadaşlarımın bu hususa dikkatlerini çekmek istiyorum- turizm altyapısının yetersiz planlanmış olmasından dolayı değil, ancak, turizm planlaması yapılan yerlerin çevresinde, turizm yatırımından uzaklaştırılmış, koparılmış; geçtiğimiz dönemin "bütün bu kıyılar, turizm adı altında yağmalanıyor, talan ediliyor, falancaya, filancaya falanca parti tarafından peşkeş çekiliyor" lafları arasında, turizmden kurtarılıp, mesela özel çevre koruma bölgesi ilan edilen alanlarda yapılaşmış olan ikinci konutlar dolayısıyla turizm çevremizi katletmemek için, biz, turizm altyapısı yeterliyken, artık, turizmcilerin de paralarıyla, turizmcilerin de doğrudan katkılarıyla, çevredeki ikinci konutlar için altyapı yatırımları yapmaya devam ediyoruz. Yapmaya mecburuz; çünkü, turizm yatırımları yaptığımız yerlerdeki otelleri korumak için, çevreyi korumak için sorumsuzca yapılmış binlerce ikinci konutun, yazlık konutun ürettiği pisliği arıtmak, maalesef, turizmcilerin sorumluluğu haline gelmiş.

Bu konuda çevre duyarlılığını ortaya koyması beklenen, başta o çevrede yaşayan insanlar, başta bu "ikinci konut" dediğimiz konutlardan yararlanan insanlar olmak üzere, bölge belediyeleri hiçbir ilgi göstermiyorlar; belki kaynakları çok yetersiz ama, hiçbir ilgi göstermiyorlar. Türkiye'de kanunların yetkili tayin ettiği birtakım mekanizmalar da, maalesef, çoğu zaman bir gerekçe bile ifade etmeden, ne kendileri yapıyorlar ne de başkalarının yapmasına müsaade ediyorlar ve bu ülke, maalesef, çok önemli tabiat varlıklarını, çok önemli kültür varlıklarını göz göre göre aşındırmaya, yıpratmaya devam ediyor. Onun için, bir an önce, bu konuda yüksek bir bilinç düzeyine ulaşmamız gerekiyor.

Hiç kuşkusuz, bu yüksek bilinç düzeyi, meseleleri yerinde gören, yerinde inceleyen, meselelere yerinde tanık olan milletvekili arkadaşlarımızın kendi bölgelerinden bize taşıyacağı bilgilerle ulaşabileceğimiz bir seviyedir, onların ısrarlı talepleriyle ulaşabileceğimiz bir seviyedir ve bu meseleyi ancak bir millî mesele olarak görerek üstesinden gelebiliriz. Bu meseleyi, sözgelimi, bakanlıklar arasında yaşanan ve daha çok bürokratların temsil ettikleri bir bürokratik taassubun ya da bir kurumsal taassubun alanı olmaktan çıkarmalıyız ve bunu "burada falanca yetkili, burada filanca yetkili, bu mesele şunun konusu, bu mesele bunun konusu" olmaktan çıkarmak zorundayız. Burada "falanca bakanlığın bütçesi az oldu, filanca bakanlığın bütçesi çok oldu" veya "bunu falanca partili istedi, filanca partili istemedi" anlayışından çıkarmaya mecburuz; çünkü, kaybetmekte olduğumuz şeyleri, para ya da iktidarla ikame etmemiz, yerine döndürmemiz mümkün değildir. Kaybetmekte olduğumuz şeyler, hepimize ait olan şeylerdir ve hiçbir şekilde, kesin olarak kaybedildikten sonra hele, hiçbir şekilde geriye döndürülmesi mümkün değildir.

Bugün, Safranbolu elden çıkıyor; Safranbolu'yu kaybediyoruz. Safranbolu'da insanlara restorasyon yaptırmıyoruz, kendimiz yapmıyoruz, yapmaları için imkân vermiyoruz, ne bir çivi çakıyoruz ne bir çivi çaktırıyoruz ne de bununla ilgili yetkiliyi tayin ediyoruz; ama, bir taraftan, aşınma devam ediyor, yıpranma devam ediyor; kar yağdıkça, yağmur yağdıkça, rüzgâr estikçe, güneş vurdukça, ısı farklılıklarından dolayı, çeşitli sebeplerle, olağanüstü bir tabiat varlığını kaybetmeye devam ediyoruz. Bugün, bir Nemrut'u kaybediyoruz; dünyanın sekiz harikasından biri olarak, insanlığın ortak mirası olarak anılan bir Nemrut'u kaybediyoruz. Her geçen saniye bir şeyi kaybediyoruz ve bunu hiçbir şekilde ikame etmemiz, hiçbir şekilde bir daha yerine koyabilmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla, bu meseleyi, sadece bir gelir meselesi olarak da görmeyip, bu meseleyi, bugünkü nesillerin gelecek nesillere karşı olan sorumluluğu, borcu olarak görmek ve bir millî mesele olarak anlamak, bir millî mesele yaklaşımı içinde çözümler üretmek zorundayız diye düşünüyorum.

Bir turizm sorununu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirdiği için değerli arkadaşıma çok teşekkür ediyorum; ben de bu vesileyle sizlere bu husustaki düşüncelerimi ifade edebilme imkânı buldum. Bakanlığımdaki bürokrat arkadaşlarımızla, sektörün mensuplarıyla ve akademisyenlerle şu anda ortaklaşa bir çalışma içerisindeyiz; bu çalışmayı -önümüzdeki dönemde, çok yakın bir dönemde- huzurlarınıza getirebilecek düzeye getirdiğimizde, huzurlarınıza çıkabilecek bir olgunluğa getirdiğimizde, siyasî parti gruplarından başlayarak Meclis komisyonlarına, oradan da Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirmek suretiyle bir çözüm arayışı içinde olacağız.

Bu meseleye şöyle bakılmasını rica ediyorum, böyle bakılmasının doğru olduğu kanaatini taşıyorum: Türkiye, üzerinde yaşaması son derece pahalı bir ülke. Bu bedeli, bu coğrafyada yaşamanın bedelini, atalarımız yüzyıllardır ödüyorlar, ödediler, çeşitli biçimlerde ödediler, çoğu zaman kanlarıyla ödediler ve biz bu coğrafyada yaşamanın bedelini, hâlâ çeşitli biçimlerde ödemeye devam ediyoruz; ama, bu coğrafyada yaşamanın bedeli, sadece bizim için pahalı olmadı, bu coğrafya üzerinde yaşayan herkes için son derece pahalı oldu; çünkü bu coğrafya, dünyanın en güzel coğrafyası; çünkü bu coğrafya, dünyanın en değerli coğrafyası; çünkü bu coğrafya, gerçekten "cennet nasıl bir şeydir" diye birileri sorsa, hakikaten "işte bunun gibi bir şey" diye gösterilebilecek bir şey. Bu coğrafyada, turizm ürünü olarak sunabileceğiniz olağanüstü değerleriniz var, tarihî değerleriniz var, kültürel değerleriniz var ve sizin sahip olduklarınızın binde 1'ine bile sahip olmayan insanlar bir yılda 10 milyarlarca dolar turizm geliriyle ülkenin sahip olduğu potansiyeli buluştururken, sizin böyle bir serveti son derece mütevazı rakamlarla buluşturabilmeniz, yıllık turizm gelirlerinizin 7-9 milyar aralığında bir düzeyde seyrediyor olması, esasında bu değerlere karşı haksızlıktır. Yani, bir taraftan koruma ve kullanma arasındaki sağlıklı dengeyi bulmak, tanıtma ve pazarlama arasındaki dinamik ilişkiyi kurmak, diğer taraftan da bu meseleyi, ısrarlı, istikrarlı bir millî mesele olarak, bir millî politika olarak, Türkiye'nin gelir meselesi olarak, Türkiye'nin bir kalkınma aygıtı olarak görmek, anlamak, hayata geçirmek sorumluluğumuz var diye düşünüyorum.

Bu vesileyle, önümüzdeki dönemde bir yasa ihtiyacıyla huzurlarınıza geldiğimde, belki size daha az şey söylemek ihtiyacı hissedeceğim. Diyorum ki, inşallah, önümüzdeki dönem içerisinde, yani içinde bulunduğumuz yasama yılında, ama yeni yılın başında, yeni bin yılın başında, yeni bir millî turizm politikasıyla huzurlarınızda olacağız; Yüce Meclisin tensipleriyle, bu politika hayata geçecek ve bu ülke, değerli milletvekilimizin ifade ettiği hususlardan, artık daha az şikâyet eder, daha az müşteki bir ülke haline gelecek.

Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum, ilginiz için şükranlarımı sunuyorum, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşlarına geçiyoruz.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair 2 önerge vardır; ilkini okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel’in (6/210) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/58)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

ndemin "Sözlü Sorular" kısmının 10 uncu sırasında yer alan (6/210) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Ahmet Güzel

İstanbul

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın (6/213) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/59)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 13 üncü sırasında yer alan (6/213) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Tevhit Karakaya

Erzincan

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – (10/57, 24, 28, 29, 50, 90, 91) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi.

BAŞKAN – YÖK, İstanbul Üniversitesi Rektörü ve üniversite giriş sınavlarıyla ilgili olarak ileri sürülen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak üniversitelerde yaşanan sorunlara çözüm bulunabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Genel Kurulun 16.11.1999 tarihli 20 nci Birleşiminde kurulan (10/57, 24, 28, 29, 50, 90, 91) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup, oylarınıza sunacağım:

YÖK, İstanbul Üniversitesi Rektörü ve Üniversite Giriş Sınavları ile İlgili Olarak İleri Sürülen Yolsuzluk ve Usulsüzlük İddialarının Araştırılarak Üniversitelerde Yaşanan Sorunlara Çözüm Bulunabilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(10/57, 24, 28, 29, 50, 90, 91)

13

Adı Soyadı Seçim Çevresi

DSP (3)

Ayşe Gürocak Ankara

Hasan Erçelebi Denizli

Masum Türker İstanbul

MHP (3)

Mustafa Gül Elazığ

Bozkurt Yaşar Öztürk İstanbul

Hasan Basri Üstünbaş Kayseri

FP (3)

Azmi Ateş İstanbul

İrfan Gündüz İstanbul

Mehmet Bekaroğlu Rize

ANAP (2)

Ekrem Pakdemirli Manisa

Mehmet Salih Yıldırım Şırnak

DYP (2)

Zeki Ertugay Erzurum

Mehmet Sağlam Kahramanmaraş

BAŞKAN - Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Okunan liste kabul edilmiştir.

Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 25.11.1999 Perşembe günü, yani bugün, saat 17.00'de, Ana Bina, 2 nci kat Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Salonunda toplanarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati, ilan tahtalarına da asılmıştır.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.– Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/432) (S. Sayısı: 198)

BAŞKAN – Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Tasarı ertelenmiştir.

17.8.1999 Tarihinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla 30.6.2000 Tarihine Kadar Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2.– 17.8.1999 Tarihinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla 30.6.2000 Tarihine Kadar Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/525) (S.Sayısı: 159) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Geçen birleşimde, tasarının 3 üncü maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmış ve maddeyle ilgili Konya Milletvekili Emrehan Halıcı ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında kalınmıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Bir dakika... Önce, önergenizi okutayım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Emrehan Halıcı Ömer İzgi Murat Başesgioğlu

Konya Konya Kastamonu

İsmail Köse Ahmet Kabil Zeki Çakan

Erzurum Rize Bartın

"Muaflıklar

Madde 3.- Aşağıda yazılı mükellefler ek gelir ve ek kurumlar vergisinden muaftır.

a) 17.8.1999 veya 12.11.1999 tarihleri itibariyle; Sakarya ve Yalova İllerinin merkez ve ilçeleri, Kocaeli İlinin Körfez, Gölcük ve Karamürsel İlçeleri ile Bolu İlinin Merkez, Düzce, Gümüşova, Gölyaka, Cumayeri, Çilimli, Yığılca, Mudurnu, Göynük ve Akçakoca İlçelerinde gelir ve kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunanlar (depremde zarar görmediğini veya vergi ödemek istediğini beyan edenler hariç) ile bu illerdeki işyerlerinde fiilen çalışan ücretliler,

b) 17.8.1999 veya 12.11.1999 tarihlerinde meydana gelen depremde varlıklarının en az yüzde 10'unu (tevsik edilmek kaydıyla) eşini veya birinci derecede kan hısımlarından birini kaybedenler.

Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, oylamada karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika... Oylamaya geçmeden önce o konuyu dile getirirseniz...

Buyurun Sayın Başesgioğlu.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.

Şu anda okumuş olduğunuz, gruplarımızla birlikte müştereken vermiş olduğumuz önerge, malum, 3 üncü maddeyle, muaflıklarla ilişkili.

Sayın Başkanım, biz, bu illerimizin ilçelerini de tadat etmek suretiyle bir önerge tanziminde bulunmuştuk. Bizim, gruplar olarak maksadımız, Bolu, Kocaeli, Sakarya ve Yalova İllerinde; yani, hiçbir ilçe ayırımı yapmaksızın, bu saydığım illerin merkez ilçeleri ve diğer ilçelerinde bu muaflıklar hükmünün geçerli olması.

BAŞKAN – Yani, önergenizin (a) bendinde "17.8.1999 veya 12.11.1999 tarihleri itibariyle; Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Bolu İllerinin merkez ilçe ve diğer ilçelerinde gelir ve kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunanlar (depremde zarar görmediği veya vergi ödemek istediğini beyan edenler hariç) bu illerdeki işyerlerinde fiilen çalışan ücretliler" mi demek istiyorsunuz?

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Doğrudur efendim.

BAŞKAN – Peki, önergeyi bu şekilde işleme alacağız. (FP sıralarından "Sayın Başkan, anlaşılmadı" sesleri)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, dün verilen önerge, burada müzakere edilmişti. Doğru Yol Partisi Grubu olarak, Kocaeli merkez, Bolu merkez, Düzce ve Kaynaşlı'nın da içerisine alınmasıyla ilgili bir talebimiz olmuştu. Bugün, görüyorum ki, iktidara mensup partiler, gerçekten vermiş oldukları önergelerde, ilin hudutları içerisinde bulunan...

BAŞKAN – Bütün ilçeleri kapsayacak şekilde oluyor.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Eğer, kasaba ve köyleri de içerisine alacak şekilde genişletiyorlarsa, buna biz de katılıyoruz. Eğer onun dışında bir şey getiriliyorsa, ki geçen gün getirilen...

BAŞKAN – Hayır efendim, bütün merkez...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Dün getirdikleri önerge böyle değildi; o zaman, böyle bir değişiklik yapma hakları olmadığından, buna muhalefet ediyoruz.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Merkez ilçeler ve diğer ilçeler dahil.

BAŞKAN – Merkez ve ilçelerin bütününü kapsıyor. Yani, Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Bolu merkez ile bütün ilçeleri kapsayacak şekilde.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Kasabalar, köyler; yani, Kaynaşlı da dahil olmak üzere; hepsi dahil?..

BAŞKAN – Efendim, hepsini kapsıyor.

Anlatılmak istenen bu, siz de katılıyorsunuz o zaman?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Katılıyoruz. (FP sıralarından "biz de katılıyoruz Sayın Başkan" sesleri)

BAŞKAN – Peki efendim.

Sayın Komisyon, önergeye, bu düzeltilmiş haliyle katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Bu haliyle katılıyoruz efendim.

OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Komisyonun sayısal çoğunluğu yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon "katılıyoruz" diyor ama, sayısal çoğunluğu var mı?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, hükümet olarak katılıyor musunuz?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan, eğer mahzuru yoksa, önergeyi bir kere daha tekrar edebilir misiniz.

BAŞKAN – Önergenin (a) bendinin "17.8.1999 veya 12.11.1999 tarihleri itibariyle Kocaeli... (DYP ve FP sıralarından "veya olmaz, ve olması lazım" sesleri)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, lütfen, önergede bir redaksiyon yapalım. "17 Ağustos ve 12 Kasım" diye yazılırsa daha uygun olur.

BAŞKAN – Efendim, zaten maksat anlaşılıyor; 17 Ağustos ve 12 Kasımda meydana gelen depremleri kapsayacak şekilde düzeltiyoruz.

Tekrar okuyorum:

17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihleri itibariyle, Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Bolu İllerinin merkez ve ilçelerinde gelir ve kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunanlar (depremde zarar görmediğini veya vergi ödemek istediğini beyan edenler hariç) ile bu illerdeki işyerlerinde fiilen çalışan ücretlileri kastediyor.

Önergenin bu haline katılıyor musunuz?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Hayır. Sayın Başkan, sanıyorum, 233 sayılı Kanunun iktisadî teşebbüsler hakkında bir hükmü vardı, odur benim bildiğim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Onunla ilgili ek madde önergemiz gelecek Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan, o ek maddedeki hükümle birlikte, onun da olması kaydıyla katılıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, o ek madde önergesinin kabul görüp görmeyeceğini bilemem. Siz, bu haliyle katılıyor musunuz?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Katılıyorum.

BAŞKAN – Katılıyorsunuz. Peki. Teşekkür ederim.

Önerge, sahipleri, hükümet katıldığına göre gerekçeyi okumaya gerek var mı?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Yok efendim.

BAŞKAN – Önergeyi bu haliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Bu önerge, maddenin tamamını değiştirdiğı için diğer önergeleri işleme almıyoruz.

Maddeyi, bu değişiklik gözetilmek suretiyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

İstisnalar

MADDE 4.– Bu Kanunun 1 inci maddesinin (c) bendinde belirtilen ücret gelirlerinin vergi matrahının oniki milyar lirası ek gelir vergisine tabi değildir.

BAŞKAN – 4 üncü maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu?..

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, Grubumuz adına Sayın Cevat Ayhan konuşacaklar.

BAŞKAN – Peki.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 159 sıra sayılı "deprem vergisi" olarak adlandırılan kanun tasarısının 4 üncü maddesinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, bu madde istisnalarla ilgili bir maddedir. İki bent halinde düzenlenmiştir. Maddenin giriş cümlesi olarak "aşağıda yazılı gelirler ek gelir ve kurumlar vergisine tabi değildir" denilmiş.

Daha sonra

"a) Bu kanunun 1 inci maddesinin (c) bendinde belirtilen ücret gelirlerinin vergi matrahının 12 milyar lirası,

b) 3.6.1949 tarihli ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının 4 numaralı bendinin (a), (c) ve (d) alt bentlerinde belirtilen kazançlar" denilmiş.

Bunlar istisnaya girmektedir.

Değerli arkadaşlar, burada, bakınız, bu vergi kimlerden alınıyor, mükellefler kimler. Tasarının geçen 1 inci maddesinin (a) bendinde, 1998 yılı kazanç ve iratlarını yıllık beyanname ile beyan eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, (b) bendinde, 1998 yılı ticarî ve meslekî kazançları götürü usulde tespit edilen gelir vergisi mükellefleri, (c) bendinde de birtakım ücretliler sayılmış. İşte, bu konuştuğumuz istisna, bu ücretlilerle ilgili.

Benim ifade etmek istediğim husus şu: Biraz önce okuduğum 1 inci maddenin (b) bendinde, 1998 yılı ticarî ve meslekî kazançları götürü usulde tespit edilen gelir vergisi mükellefleri... Kim bu, ticarî ve meslekî kazançları götürü usulde tespit edilenler ve bunlar için esas alınan matrah nedir? Bakın, kalkınmada birinci derecede öncelikli yörelerde, götürülük derecesi 1 olanlarda matrah 318 900 000 lira. Bu mükellef, ne vergi verecek; bir yıl içerisinde, 15 945 000 lira vergi verecek. Götürülük derecesi 2 olanların matrahı 212 600 000 lira. Bunlar ne vergi verecek; 10 630 000 lira. Götürülük derecesi 3 olanlarda matrah 106 300 000 lira –bu yıllık matrah, arz ediyorum– bunlar da, 5 300 000 lira vergi verecek; yani, bir adamın geliri 106 000 000 liraysa, biz ona diyoruz ki "sen, deprem için 5 000 000 lira vergi ver bakayım."

Tabiî, bu büyük şehirlerde ve normal yörelerde farklı. Diğer yöreler hakkında da bilgi vereyim. Götürü vergide 4 çeşit yöre var:

1- Kalkınmada birinci derecede öncelikli yöreler.

2- Diyarbakır, Erzurum ve Samsun Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde olan yöreler.

3- Diğer 12 büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde olanlar.

4- Normal yöreler, diğer yöreler.

En yüksek vergi -onu da söyleyeyim- diğer, 12 büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde olanlarda. Götürülüğün 1 inci derecesine girenlerin matrahı 850 000 000 lira, bunlar 42 000 000 lira vergi ödeyecek; yani, yıllık beyan edeceği matrah 850 000 000 lira olan 42 000 000 lira vergi ödeyecek. Matrahı 510 000 000 lira olanlar -2 nci derecede götürüdür bunlar- 25 000 000 lira vergi ödeyecek. Matrahı -3 üncü derecede olan- 255 000 000 lira olanlar 12 000 000 lira ödeyecek. Normal yörelerde de 1 inci derecede -en yüksek matrahtır götürülük derecesi- 637 000 000 lira olan 31 000 000 lira ödeyecek. 2 nci derecede matrahı 425 000 000 lira olan -küsuratı okumuyorum- 21 000 000 lira ödeyecek. 3 üncü derecede -götürülük derecesi olan- matrahı 212 000 000 lira olan da 10 000 000 lira ödeyecek. Kalkınmada birinci derecede öncelikli yöreler ise -en düşüktür, onları biraz önce okudum- 318 000 000 lira matrahı olan, 15 000 000; 212 000 000 lira matrahı olan, 10 000 000; 106 000 000 lira matrahı olan, 5 000 000 lira ödeyecek.

Şimdi, burada insaf var mı; onu söylüyorum. Bakın, verginin adil olması lazım. Biz, matrahı 106 000 000 lira olan kalkınmada birinci derecede öncelikli yörelerde, fakir bölgelerde veya iyi bölgelerde diyelim, matrahı 255 000 000 lira olan bir berberden, bir küçük esnaftan, afete, depreme sen de katıl diyoruz; bunlardan para alıyoruz. Ne alıyoruz; yılda 5 000 000 lira vergi alıyoruz. Peki, bu da katılsın; katılsın, doğrudur. O fukara da olsa, insan, hamiyet duygusuyla depremzedeye zaten birtakım yardımlar yapıyor seve seve.

Şimdi, bu istisna maddesiyle ne getiriyoruz. Bu istisna maddesiyle şunu getiriyoruz: Bakın, bu kanunun 1 inci maddesinin (c) bendinde belirtilen ücret gelirlerinin vergi matrahının 12 milyar lirası; yani, yılda 12 milyar lira ücret alan; yani, ayda 1 milyar lira ücret alan kişiye, sen deprem vergisine katılma diyoruz. İşte, adaletsizlik buradadır. Yılda 106 000 000 lira matrah beyan eden; yani, matrah takdir edilen küçücük bir esnaftan vergi alıyoruz; ama, yılda 12 milyar lira gelir temin eden, Gelir Vergisi mükellefinden vergi almıyoruz; yani, büyük şirketlerin, holdinglerin, bankaların üst yöneticileri, orta yöneticileri bundan muaf oluyor. Buna hakkımız yok; ben, bunu söylemek istiyorum. Bir önergeyle bunu değiştirmek lazım; yani, birilerinden eğer bir vergi alacaksak, bir dayanışma vergisi, bunun ücretli veya esnaf olmasına bakmamak lazım. Esnaf, çok daha zor durumda. Esnaf, kendi kendini geçindiren adamdır; ücretli, birinden maaş alan insandır. Esnaf, sabah besmeleyi çekip dükkânını açtığı zaman akşama kadar rızkını bekleyen, sabırla bekleyen insandır ve müşterisine hizmet eden, onu memnun etmek için gayret eden bir insandır. Yani, ister kamu görevlisi olsun ister özel sektörde olsun ücretli insan ile esnaf arasında çok büyük fark vardır. Onun için, bunun düzeltilmesi gerekir. Bu düzeltilmezse, bu vergi, amme vicdanını rahatsız eder, adalet duygusunu rencide eder. Bunları dikkate almakta fayda var.

Değerli arkadaşlar, vergi, millete hizmet için alınır; ama, vergiyi de ödeme gücü olandan almak lazım; yani, yıllık matrahı 100 milyon, 105 milyon, 106 milyon olandan vergi alacaksınız, ama yıllık matrahı 12 milyar lira olandan vergi almayacaksınız. İşte, bunu kabul etmek mümkün değil. Ben, hükümetin bu yaklaşımını doğru bulmadığımı söylüyorum. Bu yaklaşımın mutlaka düzeltilmesi lazım; hakkaniyet ölçülerine getirilmesi lazım. Hak mühimdir. Rahmetli Akif'in bir şiiri var:

"Hâlikın namütenahi adı var, en başı Hak.

Ne büyüktür kul için Hakkı tutup kaldırmak" diyor. Yani, bizim, Meclis olarak, Millet Meclisi olarak, milletin vekili olarak, daima, haklının yanında, hakkın yanında olmamız gerekir. Bunu da burada düzeltmemiz gerekir diye, ben, bu madde vesilesiyle bunları arz edeyim dedim.

Teşekkür ederim, hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

4 üncü maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 159 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubumuzun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlarım.

Burada, bir adıyla deprem vergisi, teknik adıyla ek vergi diye konuştuğumuz bir tasarı ve bu tasarıyla ilgili değerlendirmeler gündemde. Açıkçası, burada -daha önce de ifade edildi- bir doğal afet, bir büyük doğal yıkım, vergi gibi hiç de sevimli olmayan bir konu için kullanılıyor. Bu tasarının ve getirilen bu düzenlemelerin, depremle, afette yaşanılan zararla ve bunların telafisiyle hiçbir ilişkisi yoktur; önce, buna işaret etmek istiyorum. Bu tasarının sadece başlığında bu vardır: Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Giderilmesi... Kayıplarla bu vergi arasında bir ilişki yoktur.

Deprem hasarının ne kadarlık bir finansman gerektirdiği konusunda hükümetin ortaya koyduğu henüz bir bütçe yok. Bu konuda yapılmış en tutarlı çalışma, Dünya Bankası tarafından yapılmıştır. Depremin yarattığı finansman ihtiyacını yaklaşık 4,5 milyar dolar olarak Dünya Bankası hesaplamış ve bütün dünyaya da ilan etmiştir.

Bunu, şunun için ifade etmek istiyorum: Resmi açıklamalara göre, ortada, 2000 yılı için, deprem bakımından, deprem hasarı nedeniyle yapılması gereken harcama 4,5 milyar dolar. Bu, uluslararası kuruluşların ortaya koyduğu bir metin, bir hesaplama. Buna karşılık, bu kadar finansman ihtiyacını karşılayacak dışkredi, hibe ve bizim içeride yaptığımız düzenlemelerin tutarı ne; ona bakıyorum ve bundan da şu sonucu çıkaracağım: Buradan gelecek gelirin, yaklaşık 700 trilyon liralık gelirin deprem finansmanıyla bir ilişkisi yok. Neyle ilişkisi olduğunu da, biraz sonra arz edeceğim.

Evet, Dünya Bankasından, Uluslararası Para Fonundan, Avrupa İskân Fonundan, Japonya'dan, Almanya'dan, diğer uluslararası kuruluşlardan sağlanan, taahhüt edilen, commit edilen, deprem finansmanında kullanılmak üzere taahhüt edilen kredinin toplamı 3,5 milyar dolar. Bu, Hazine kayıtları, resmî kayıtlarda yer alan rakamlar. Buna ilaveten, 200 milyon dolarlık iç ve dış kuruluşlardan gelmiş nakit hibe var elimizde. Yakında kabul ettiğimiz bedelli askerlikten gelecek 800 milyon dolarla birlikte deprem finansmanı için tamı tamına 4,5 milyar dolarlık kaynak temin edilmiştir. Bundan sonra hükümete düşen, bu büyük kaynağı, Türkiye'nin tarihinde hibe olarak alacağı, kredi olarak aldığı en büyük kaynağı, eksiksiz, düzgün bir zamanlama içinde, deprem ihtiyaçları için, deprem hacamaları için, süratli, doğru, verimli şekilde kullanmaktır. Dolayısıyla, deprem mazeretiyle, deprem gerekçesiyle bu verginin savunulması imkânı yoktur.

Bunun neyle ilgisi vardır; buna işaret edecektim. Neden bu vergi bugün apar topar gündeme geldi? Çok net; çünkü, dün akşam itibariyle veya bir önceki gün akşam itibariyle, Türkiye, 2000 yılı programını ve bütçesini dayandırdığı stand-by anlaşmasının bütün taahhütlerine onay verdi ve bu onaylar çerçevesinde, stand-by anlaşması onay için Washington'a gönderildi. Bu anlaşma içerisinde, kamu açıklarının daraltılması var, millî gelire göre yüzde 5,4 oranında faiz dışı fazla yaratılması var, bütün faiz gelirlerinin 21,3 katrilyonda tutulması hedefi var, bütçe açığının 14,3 katrilyonda tutulması hedefi var ve buna ilaveten malî disiplin var, yeni vergiler var. Dolayısıyla, görüştüğümüz tasarının hızla Meclisten geçirilmesi stand-by anlaşmasının performans kriterleri içerisindedir; anlaşmanın yürürlüğe konulmasının ve stand-by kapsamında destek sağlanmasının önşartıdır. Bu, açık ve nettir. Depremle olan ilişkisini kesip, stand-by ile ve hükümetin yürürlüğe koyduğu makroekonomik stabilizasyon paketiyle, programıyla ilişkisi vardır; bu çerçevede değerlendirilmesi lazım.

Teknik olarak şunları ifade etmek istiyorum: Vergi, elbette ülkelerin, hükümetlerin, devletlerin ihtiyacı olduğunda alınması gereken, başvurulması gereken bir yol; ama, şunu ifade edeyim ki; 2000 yılı, böyle bir vergiyi almak için hiç de uygun bir yıl değil. 2000 yılı, 1998'in, 1999'un zorluklarını taşıyor; 2000 yılı daha da zor. 2000 yılı, tüm vergi yükümlülüklerinin âdeta birlikte değerlendirildiği, bir yıla yığıldığı bir yıl. Teknik olarak, ekonomik olarak, konjonktür olarak bu verginin alınması, ekonomide yeni bir darboğaz, yeni bir blokaj, yeni bir sıkıntılı dönem yaratacaktır. Dolayısıyla, hükümet, hiç ihtiyaç yokken -deprem gerekçesiyle ihtiyaç yokken- depremi gerekçe göstererek, böyle bir konuyu gündeme getirmiştir; ama, teknik açıdan yanlıştır. Bakın, niye yanlıştır; 700 trilyonluk bir kaynak yaratmak için, belki 10 milyon insandan beyanname alacağız. Eğer dört taksitte yaparsak, 2000 yılında, her mükellef, otuziki defa beyanda bulunacak. İnsanları ve kurumları, âdeta vergi presi altına alıyoruz.

Bunu, belki 2001 yılında yapabilirdik. Ekonomik konjonktür düzelir, ekonomik aktivite biraz canlanabilirdi. Şu anda hükümetin, bu dengeler içerisinde, bu kaynağa ihtiyacı yok; ama, sadece IMF ile olan stand-by sözleşmesini, anlaşmasını yürürlüğe koymak için, ekonominin önüne çok ağır bir fatura koyuyoruz.

Bakın, 1998 yılının vergi oranları belki de vergi tarihinin en yüksek oranları. Yüzde 44 vergi veren mükelleflere, 5 puan daha ilave ediyoruz yüzde 49 oluyor. Mükellefler 1998 yılında yüzde 55 oranında vergi ödemiştir, "bu oran düşüktür" diyoruz 5 puan daha ekliyoruz, 60 puana çıkarıyoruz vergi oranını ve bunu da son yılların ekonomik açıdan en zor yılı olan 2000 yılında yapmayı onaylıyoruz, kabul ediyoruz. Ekonomik çevrelerin, ekonomiyle ilgili kurumların tepki göstermesi basit bir tepki değil, gerçekten buradaki teknik yanlışlığa karşı gösterilmiş bir tepkidir. Büyük reform iddialarıyla 1998'de yaptığımız hatayı, bu defa hiç yeri değilken, çok büyük bir katkı da sağlamayacağını bildiğimiz halde yine yapıyoruz.

İSMET ATTİLA (Afyon) – Yapıyorlar; biz yapmıyoruz.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) – Çünkü, 2000 yılında bu ek vergiler alınırsa, bilesiniz ki, 2000 yılında alınması gereken vergiler alınamayacak; iki vergi birlikte alınamayacak. Buna işaret ediyorum, teknik olarak ifade ediyorum. Türk çalışanlarının, Türk kurumlarının, Türk işletmelerinin böylesine zor bir dönemde iki vergiyi birlikte ödeme gücü yoktur, ekonomik konjonktür buna uygun değildir. Bu hatadan dönmek için henüz önümüzde fırsat var. Ekonomiyi boğmayalım, ekonomiyi zora sokmayalım, 2000'de biraz önümüzü görelim, belki daha sonralarda ihtiyaç olursa bu tür düzenlemeler yapabiliriz; ama, bir defa daha Türk ekonomisine yazık ediyoruz; çok büyük bir engeli, önemli bir katkı sağlamayacağını bile bile ekonominin sırtına yüklüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET ATTİLA (Afyon) – Yüklüyorlar...

BAŞKAN – Sayın Kabataş, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen toparlayınız.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) – Bağlıyorum.

Yüklüyoruz derken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak söylüyorum, şahsen, yanlış olduğunu söylüyorum, teknik olarak yanlış olduğunu söylüyorum, ekonomik olarak yanlış olduğunu söylüyorum ve herkesi, bir kez daha, bu önemli hatada ısrar edilmemesi konusunda ikaz etmeyi görev sayıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Anayasa ve Adalet Karma Komisyonundaydım. Sabahtan şimdiye kadar çalışıyoruk, görevimizi yeni bitirdik. Şimdi de bu görevimize başladık.

Değerli milletvekilleri, aslında deprem vergisiyle ilgili olarak getirilen bu tasarı, gerçekten çok iyi incelenerek hazırlanmış bir tasarı değil ve uygulayıcıların da, bu kanunu uygularken, çok büyük sıkıntı çekeceklerine inanıyorum.

Tasarının "İstisnalar" başlığını taşıyan 4 üncü maddesinde;

"a) Bu Kanunun 1 inci maddesinin (c) bendinde belirtilen ücret gelirlerinin vergi matrahının 12 milyar lirası..." denilmektedir; bu 12 milyar liranın hesaplanması nasıl olacak? Biliyorsunuz, son vergi yasalarının değişikliklerinden birisinde yine bir değişiklik yapıldı. Biliyorsunuz, Gelir Vergisi Kanununun 187 nci maddesinde ihtiyarî toplama belirtilirken, bu ihtiyarî toplamada muhtelif işyerlerinden alınan ücretler toplanıyordu; fakat, sonradan, Genel Kurulda, bu, öyle bir korsan önergeyle kaldırıldı ki, kimse fark etmedi.

Tabiî, bürokratlarımız var. Bu bürokratlarımız, daha ziyade, özellikle devletin üst kademesinde çalışan üst düzey bürokratlar, üç beş yerden yönetim kurulu üyeliğinden ücret alırlar; hem de çok büyük ücret alırlar. Mesela, ben, size bir misal vereyim: Bu sene 18 Nisan seçimlerinde, Gelirler Genel Müdürü, ANAP'tan Erzurum adayıydı, Erzurum spora 800 000 dolar bağışta bulundu. Düşünebiliyor musunuz?.. Yani, üst düzey bürokratların ne kadar zengin olduğunu siz tahmin edin.

Bunlar birkaç yerden ücret alıyorlar. Şimdi, bu istisna hesaplanırken, birkaç yerden alınan bu ücretlerin toplamı mı 12 milyar lirayı geçecek, yoksa, her birisi ayrı ayrı mı 12 milyar lira olarak nazara alınacak; bunu, hükümetin veya bakanın açıklaması lazım. Çünkü, bunu, uygulamaya bırakırsanız, bürokratın takdirine bırakırsanız, bürokrat, yarın, bu kanunu uygularken, kendi menfaatına uygun olan şekliyle bunu yorumlar ve uygular. O bakımdan, bana göre, 12 milyar liranın hesaplanmasında ücret erbabının tüm işverenlerden aldığı ücretlerin toplamının 12 milyar lirayı aşmaması lazım. Yoksa, her bir işyerinden aldığı ücret 12 milyar liranın altındaysa, on yerden alıyorsa, ayda 10 milyar veyahut da yıllık itibariyle bakarsınız 100 milyarı da geçebilir.

Bir de, götürü usulde vergiye tabi olan, 100 milyon veya 200 milyon kazancı olan esnaftan, sanatkârdan deprem vergisi alıyorsunuz; ama, buna gelince, ücretlere gelince 12 milyar, biraz, kamu mükellefiyetleri önünde eşitlik ilkesine aykırı bir uygulama ve düşünce biçimidir bana göre. Bu itibarla, burada da böyle bir şey olmuş.

Kurumlar Vergisiyle ilgili zaten risturnlar vergi dışı tutulmuş; ama, burada, bana göre, özellikle, Gelir Vergisi Kanununun 98 inci maddesine göre ve Kurumlar Vergisi Kanununun tevkifatla ilgili maddelerine göre alınan kazançlar ne olacak? Bunların, ne vergiye tabi olduğu konusunda bir hüküm var ne de vergiye tabi olmadıkları konusunda hüküm var. Bugün, bankalardan mevduat faizi alan kişiler -ki, biliyorsunuz, 2000 yılı bütçesinin faiz rakamı 21 katrilyondur- acaba bu vergiyi verecekler mi vermeyecekler mi?

Ben, maliyeciyim; maliyeci olmama rağmen, bu kanun tasarısını anlayamadım. Bunların vergileri bankalardan tevkif yoluyla alındığı için, bunlar vergi vermeyecekler; yani, sayın hükümetin bunu çıkıp açıkça belirtmesi lazım. Bakın, ben, bu kanun tasarısının tümü üzerinde yaptığım konuşmada dedim ki, eğer hükümet basiretli bir uygulama yapsaydı, Anayasanın 119 uncu maddesine göre, bu bölgede olağanüstü hal ilan edilseydi, olağanüstü halin başına gelecek kişi, pekala, bu 20 veya 25 bankerin, Türkiye'de, devletten aldığı 21 katrilyon liranın bir bölümüne el koyabilirdi. O zaman, uluslararası hukukta da bunun izahsız bir tarafı kalmazdı; çünkü, Anayasanın 119 uncu maddesinde ve 120 nci maddesinde denilir ki, olağanüstü halde, kişiler için, mal, para ve çalışma mükellefiyetini getirebilirsiniz ve bundan dolayı da kimseye hesap vermezsiniz. İşte, basiretli bir hükümet, bu şekilde hareket ederdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, toparlayınız Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, bugün kar kağıyor; o deprem bölgesindeki insanlarımızın ne kadar büyük bir acı ve ıstırap içinde bir hayat geçirdiğini televizyonlarda seyrediyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşları, bu acıya, bu işkenceye layık değiller ve sebep de yok; Türkiye, yeteri kadar zengin bir ülke arkadaşlar. Türkiye'de yeteri kadar kaynak var; yani, bir sürü boş ev var, bir sürü yazlık var... Bırakınız, çok sıkıştığınız zaman, 20 bölge okulunu kapatırsınız -ne olacak yani, öğrenciler yazın da eğitim yapar; ama- hiç olmazsa, vatandaşlarımızı, bu kış gününde, çamurda, yağmurda, kar altında ölüme terk etmemiş olursunuz; hükümet etmenin özelliği bu. Hükümet etmek için basiret sahibi olmak lazım, yani, vatandaşa sevgi duymak lazım, vatandaşın dostu olmak lazım. Televizyonlarda, vatandaşları, karın altında inim inim inlerken, çamurun içinde, açlık ve sefalet içinde seyretmek, insanın tüylerini ürpertiyor.

Bu itibarla, bu kanun tasarısı doğru dürüst hazırlanmamış, uygulayıcılara çok takdir hakkı verilmiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Öteki maddelerde de söz hakkım var.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 159 sıra sayılı vergi kanunu tasarısının 4 üncü maddesinde söz almış bulunuyorum.

Biraz önceki konuşmamda, istisnalarla ilgili bu maddenin (a) bendinin, ücretlerle ilgili bir istisna getirdiğini, bunun haksızlık olduğunu, yıllık götürü vergi matrahı 106 milyon lira olan insandan vergi alırken, yıllık vergi matrahı 12 milyar lira olan insandan vergi almamanın hak ve nasafet ölçülerine uygun olmadığını, bu kanunun, bu maddesinin, bu haliyle Anayasa Mahkemesinden de dönebileceğini ifade etmiştim.

Şimdi, bakınız, maddenin ikinci bendini okuyalım -biraz önce okudum; ama, bir daha okuyayım- istisnalarla ilgili 4 üncü maddenin (b) bendinde "3.6.1949 tarihli ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının 4 numaralı bendinin (a), (c) ve (d) alt bentlerinde belirtilen kazançlar" dikkat buyurun, vergiden muaf, müstesna deniliyor. Neymiş bunlar; -hükümet, sevk ettiği gerekçede de yazmış zaten- "Portföyünün en az yüzde 25'i hisse senetlerinden oluşan (A) tipi menkul kıymetler yatırım fonları ve aynı nitelikteki yatırım ortaklıklarının kazançları ile gayrimenkul ve risk sermayesi yatırım fonları ve yatırım ortaklıklarının kazançları da ek Kurumlar Vergisinden istisna edilecektir."

BAŞKAN – Sayın Ayhan, bir hususu hatırlatayım: O istisnalar bölümünde bahsettiğiniz konu, Plan ve Bütçe Komisyonunda çıkarılmış; ona göre konuşursanız, kamuoyunu daha doğru bilgilendirmiş oluruz kanısındayım.

Lütfen, buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan; evet, doğru, haklısınız, çıkarmışız orada, dikkatimden kaçmış.

Şimdi, tabiî, 12 milyar lirayı vergi dışı bırakırken, 106 milyon lirayı vergi içine almak büyük haksızlıktır; yani, bunu yapmamamız gerekir. Aslında, geneli üzerindeki konuşmamda da, bendeniz arz etmiştim. Evet, deprem için bir vergiye ihtiyaç var, bir gelire ihtiyaç var; ama, gelin, biz bu geliri menkul sermaye iratlarından alalım. 1999 yılı sonu itibariyle aşağı yukarı 13 katrilyon mertebesinde faiz ödemeleri olacak, 10 uncu ay sonu itibariyle, bu, 9,7 katrilyondur ve ekim ayının faiz ödemeleri de 1,400 küsur katrilyondur. Yani, kasımı, aralığı da buna ilave ederseniz, muhtemelen, bu, 12-13 katrilyon mertebesinde olacak. Gelin, buraya, yüzde 5 vergi koyalım, menkul sermaye iratlarına stopaj koyalım ek olarak -bizim Plan ve Bütçe Komisyonunda kaldırdığımız değil de- geneline koyalım ve bu vergi kanununu da hiç çıkarmadan, bir maddeyle bu meseleyi halledelim veya hükümet kendi yetkisini kullansın. Zannederim, Maliye Bakanlığının, o vergi nispetlerini artırıp azaltma imkânı var. Hükümet, bunları, zaman zaman kararnameyle düzenliyor. Bunu yapması gerekir; ama, maalesef, Türkiye'de, tabiî, daima, fukaradan vergi alıyoruz, orta gelir zümresinden vergi alıyoruz ve vatandaşı eziyoruz. Bakın, bugün, Türkiye'de yirmi yıldan beri takip edilen enflasyonist politikalar halkı fakirleştiriyor, birilerini zengin ediyor.

1994 yılında, burada, bir vergi kanunu tartışmasında bir karikatür çıkmıştı, ben de, bunu, buraya getirip göstermiştim, tekrar göstereceğim. Bakın, Türkiye'deki vergi düzeni nedir; işte burada. Değerli karikatüristin ismini söylemeyeyim. Bakın, burada, birisi silahı tutmuş, çifteyi tutmuş, vatandaşı eller yukarı kaldırtmış. Ne diyor: "Haydi eller havaya." Birileri de gelip cebini boşaltıyor ve oradan rantiyeye, faizcilere ve tefecilere aktarıyor. Yani, Türkiye'nin tablosu budur, bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin içerisine düştüğü sıkıntı budur. Yani, on ayda 11 katrilyon vergi toplayacaksınız...

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlayınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

1999 yılının ocak-ekim döneminde, on ayda 11 katrilyon vergi toplayacaksınız, 10 katrilyon faiz ödeyeceksiniz; yani, topladığınız verginin yüzde 86'sı faize gidecek. Nedir bu? Bu, bir felakettir. Şimdi, bu vergi kanunu, bunu daha da tahrik eden, dengesizliği tahrik eden, vergi adaletini bozan bir sistemdir. Buna cevaz verilmemesi lazım.

Bu konuda bir de önergemiz vardır. Bu istisnanın kaldırılması lazım. 12 milyara kadar yıllık geliri olanlar da bunu ödesinler, bunları istisna kapsamından çıkaralım diyorum.

Önergemiz de oylanacak; desteğinizi bekliyorum.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 2 adet önerge var. Okutacağım son önerge, en aykırı önergedir.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Köse Murat Başesgioğlu Emrehan Halıcı

Erzurum Kastamonu Konya

Ahmet Kabil Zeki Çakan

Rize Bartın

Madde 4.- Ücret gelirlerinin 12 milyar lirası ek gelir vergisinden istisnadır.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Müzakere edilen 159 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

Cevat Ayhan Mehmet Altan Karapaşaoğlu Abdullah Veli Seyda

Sakarya Bursa Şırnak

Ahmet Sünnetçioğlu Mahmut Göksu

Bursa Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.

Hükümet?..

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, önergenin gerekçesini mi okutalım?

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Evet.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Götürü vergi mükellefinden vergi alınırken 12 milyar ücret geliri ve menkul sermaye iratlarının vergiden istisna edilmesi hak ve adalet ölçülerine uygun değildir.

BAŞKAN – Evet, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Arayacağım.

...değişiklik önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı bulunamamıştır.

Saat 17.00’de toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati: 16.47

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Melda BAYER (Ankara)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- 17.8.1999 Tarihinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla 30.6.2000 Tarihine Kadar Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/525) (S.Sayısı: 159) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Cevat Ayhan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Komisyon ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunacağım; ancak, karar yetersayısı istendiği için, oylamayı elektronik cihazla yapacağız.

Oylama için 3 dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Köse (Erzurum) ve arkadaşları

"Madde 4.– Ücret gelirlerinin 12 milyar lirası ek gelir vergisinden istisnadır."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın önerge sahipleri, Komisyon takdire bırakıyor, Hükümet katılıyor; gerekçeyi mi okutayım?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ücret gelirleri nedeniyle beyanname veren mükelleflerin de istisnadan yararlandıklarının açıkça belirtilmesi amacıyla değişiklik önerilmektedir.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz Sayın İsmail Köse ve arkadaşlarına ait olan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, bir redaksiyon gerekir; "istisna" değil "müstesna" olması gerekir; "istisna" isimdir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Doğrudur.

BAŞKAN – Redaksiyonla düzeltilebilir o.

...Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Değişiklik önergesi doğrultusunda 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Beyan ve ödeme

MADDE 5. – Ek gelir ve ek kurumlar vergisi, aşağıda belirtilen sürelerde beyan üzerine veya idarece tarh edilerek ödenir.

a) 1998 yılına ilişkin olarak verilmesi gereken yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri ile beyan edilmesi gereken matrahlar ve bu matrahlar üzerinden hesaplanan ek gelir ve ek kurumlar vergisi; bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içinde, ayrı bir beyanname ile beyan edilir. Ödenmesi gereken vergi; ilki beyanname verme süresi içinde, diğerleri 1999 yılının Kasım ve 2000 yılının Ocak ayında olmak üzere üç eşit taksitte ödenir.

b) 1998 yılı ticari veya mesleki kazançları götürü usulde tespit edilen gelir vergisi mükelleflerinin, götürü matrahları üzerinden hesaplanan ek gelir vergisi, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içinde idarece tarh edilir ve ilki tarh süresinde, diğerleri 1999 yılının Kasım ve 2000 yılının Ocak ayında olmak üzere üç eşit taksitte ödenir.

c) 1998 takvim yılı ücretlerinin vergi matrahı oniki milyar lirayı aşan ücretlilerin bu ücretleri için hesaplanıp ödenmesi gereken ek gelir vergisi, ücretlilerin bu Kanunun yayımı tarihinde kendilerine ücret ödemesinde bulunan işverene, 1998 yılında elde ettiği ücretlerinin gelir vergisi matrahını bildirmeleri üzerine, bu işverenlerce bu Kanunun yayımı tarihinden sonra yapılan ücret ödemelerinden; birincisi ilk aya ait ücretten, ikincisi üçüncü aya ait ücretten, üçüncüsü de beşinci aya ait ücretten tevkif edilmek suretiyle üç eşit taksitte ödenir. Tevkif edilen bu vergi muhtasar beyanname ile beyan edilir.

BAŞKAN – 5 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) – Saygıdeğer Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisinin görüşlerini ifade etmek için huzurlarınızdayım; tekraren, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

5 inci madde, beyan ve ödemeyle ilgili bir madde. Gelir ve Kurumlar Vergisi beyannameleri için beyan edilecekler veya daha önce beyan edilmiş matrahlara yüzde 5 tahakkuk edecek vergiyi, ayrı bir beyannameyle verecekler ve beyannameyi verdikleri ayda birinci taksit, Kasım 1999'da ikinci taksit, 2000 yılı ocak ayında da üçüncü taksit...

(b) fıkrası, 1998 yılı ticarî ve meslekî kazançları götürü usulde tespit edilenlerin, beyanname vermeden, bizzat götürü matrahlar idarece tarh olarak; yine, 1998 yılı içerisinde vergi matrahı 12 milyarı aşan ücretliler, bunların da, işverenlerce 1998 yılındaki ücretlerine tekabül eden vergi aynı şekilde; ancak, vergi yasalaştıktan sonra, birincisi ilk aya ait ücretten, ikincisi üçüncü aya ait ücretten, üçüncüsü beşinci aya ait ücretten olmak üzere tevkif edilecek.

Madde anlaşılır bir madde; ancak, beyan ve ödeme konusunda, 1998 yılına ilişkin olarak gelir ve kurumlar vergisi beyannamesini verenler için -vermemiş olanlar için belki beyanname talep edilebilir- matrahın ne olacağı belli değil. Daha önce, 1999'un mart ayında beyannamelerini vermiş olan mükelleflerin ayrıca bir beyannameyle matrahlar üzerinden bu verginin tahakkuk ettirilmesi bana göre yersizdir diye düşünüyorum. Tekrar muhasebecisine gidecek, adamını bulacak, tekrar bu matrahlar üzerinden bir beyanname tahakkuk ettirecek, beyannamesini götürecek tahakkuklarını alacak, beyannamede aşağı yukarı bir damga resmi ödeyecek. Bu paradan başka; ayrıca, bir de, beyanname verdiği için kesintisiz 8 yıllık eğitime 1 000 000 lira da katkı parası verecek derken, zaten ekonomik sıkıntı içerisinde olan ve her ay yüzlercesi kepenk kapayan esnafımızın, gelir vergisi mükelleflerinin ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, tekrar bir beyanname vermek, tekrar bir katkı payıyla cezalandırılmasını mündemiç bir madde.

Dünkü konuşmalarda, önceki maddelerde, iktidar milletvekilleri çıktılar, İzmit Merkez İlçe'nin bu kapsama alınmamasını "Plan ve Bütçe Komisyonunda, Hükümet, merkez ilçeyi kapsıyordu, o mahiyette göndermişti; bu hüküm, Plan ve Bütçe Komisyonunda değiştirildi" diye burada, Plan ve Bütçe Komisyonundaki milletvekillerini, âdeta bu hale getirenlermiş gibi, suçu başkasına yüklemek istediler. Plan ve Bütçe Komisyonu, malum olduğu üzere 40 kişiden oluşur. Bunu niçin ifade etmek istiyorum: Çünkü, hem zabıtlara geçti hem de dün bizleri izleyen halkımızda, o yörenin insanında "Plan ve Bütçe Komisyonundaki muhalefete mensup üyeler bunu değiştirdiler, kapsama almıyorlar" gibi bir kanaat oluşacaktı.

Plan ve Bütçe Komisyonu, 25 milletvekili iktidar partilerinden, 15 milletvekili de muhalefet partilerinden olmak üzere, 40 milletvekilinden oluşur. Muhalefet partileri, İzmit, Kocaeli'nin Merkez İlçesi bu kapsama dahil edilmesin diye bir önerge vermez, vermedi; verse bile, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin büyük bir çoğunluğu zaten iktidar partilerine mensup olduklarından, oylamada 25'e 15'le reddedebilirlerdi. Demek ki, bu hale gelmesinin sebebi, Plan ve Bütçe Komisyonundaki iktidar partilerinin milletvekilleridir. Bunu, burada, tutanaklara geçmesi için ifade ediyorum.

DSP'li milletvekili arkadaşım da "deprem vergisi olarak algılamayın bunu, bir sosyal dayanışma olarak algılayın" dedi. Öyle de, bu memleketin sosyal dayanışması sadece fakir fukaranın üzerine mi düştü?! Bir yıl içerisinde, belki 300 tane holdinge "faiz" adı altında, bu bütçeden 21 katrilyon para ödenecek. 2000 yılı Türkiye bütçesinde 65 milyona ayrılan yatırımın aşağı yukarı on misli para, 300 tane holding veya 60 tane özel bankaya gidecek. Devletin borçlanmasına bakın; devlet borçlanmasının yüzde 87'si özel bankalardan, yüzde 9'u kamudan, geriye kalan yüzde 4; yüzde 3'ü özel şirketlerden, binde 4'ü de sadece şahıslardan. Öyleyse, 21 katrilyon; yani, bu hükümetin, 2000 yılında, 65 milyona verdiği, vereceği, yapacağı yatırımın aşağı yukarı on katı para alan kişilere, sadece stopajı yüzde 2 artırsanız, şuradan toplayacağınız 500-600 trilyon lirayı çok rahat toplamak mümkün.

Bakın, her gün esnaf kepenk kapatıyor. Bir milletvekilim dedi ki: "Bu maddeyi Anayasa Mahkemesi iptal eder." Bana göre, aslında, bu yasalaşıp, tamamı, ilmî olarak, vicdanî olarak incelense -Anayasa Mahkemesi bu noktada mutlaka bir inceleme yapar- mutlaka, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir. Neden; çünkü, vergide adalet vardır; verginin, vicdanî, ilmî ve uygulama yönünden belli prensipleri vardır. Herkes, her hükümet, istediği anda vergi tahakkuk ettiremez.

Adaletsizliğin ispatının diğer bir yönü de, bakın, cep telefonları... Bugün hangi gencin cebinde cep telefonu yok? Bir memur, emekli maaşıyla geçinen bir aile düşünün; üniversitede veya lisede okuyan iki delikanlı çocuğu var. Herkes cep telefonu almış. O aile de mecbur kalmış, çocuklarına cep telefonu almış. Şimdi, bu delikanlılar, her konuşması için yüzde 25 daha fazla vergi ödeyecek. Parası olmayan insanlar da almak mecburiyetinde. Sizin de çocuğunuz olsa, siz de almak mecburiyetindesiniz. Bu memlekette parası olan almıyor ki bu aleti. Pekâlâ, bir nakil vasıtası, bir hususî otosu olandan çift vergi alıyorsunuz da, yatı olanlara, özel uçağı olanlara, kotrası olanlara niçin bir vergi tahakkuk ettirmiyorsunuz? Bir kere, burada büyük bir adaletsizlik var.

Ben, şahsen, Sayın Bakanımın haline üzülüyorum. Hakikaten, ekonominin duvara dayandığı bir dönemde Maliye Bakanı oldu; kendisine başarılar diliyorum.

Deprem vergisi... Bunu ifade ederek DSP'li arkadaşım "muhalefet bu konuda fazla bastırmasın, bastırırsa, işte, çekineceğiz..." Biz, deprem bölgesindeki insanlara kötülük yapıyormuşuz gibi, reddeden siyasî partileri böyle algılaması için bu ifadeyi kullandı.

Biz, bu paraların, emin olun, depremde felâkete uğramış insanlara gitmeyeceğini çok iyi biliyoruz. Bunu, sadece biz değil, bakın kimler biliyor; IMF bile biliyor, Clinton bile biliyor. Clinton, 1 milyar doları size teslim etmedi; "1 milyar doları 12 tane bankaya teslim edeceğim" diyor; size, hükümete değil.

BAŞKAN – Sayın Derin, size, 1 dakika süre veriyorum; lütfen toparlayınız.

AHMET DERİN (Devamla) – Bugüne kadar, sadece Ziraat Bankasında TL. hesabında 70 trilyon para toplanmış. Dün, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı, depremden sonra, deprem vesilesiyle yurtdışından, değişik ülkelerden 3,7 milyar dolar, hibe ve kredi şeklinde paranın aktığını, ulaştığını ifade ettiler.

500 trilyon paraya ihtiyaç var. 1998 yılında mükellef beyannamesini vermiş, hatta, vergilerini de ödemiş, bu para acil lazım değil, lazımsa, bakın, 3,7 milyar dolar bir para girmiş. Bu halk paraları bankalara gönderdi. Kalıcı konutlara para harcayacaksınız, çadırlar için paramız var diyorsunuz. Yapılacak şey, kalıcı konutlar için. Kalıcı konut inşaatları ne zaman başlayacak; inşaat sezonu başladığında, nisanda, mayısta; yani, 2000 yılında lazım olacak bir parayı, bugünden toplama gayretindesiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET DERİN (Devamla) – Deprem istismarı yaparak, onların içine düştüğü sıkıntıları burada ifade edelim...

Sayın Başkanım, Fazilet Partisi Grubu olarak bu maddeye ve bu kanun tasarısına karşı olduğumuzu, ret oyu vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Derin.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır efendim.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5 inci maddesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

İlgili madde, beyan ve ödemeye ilişkin bir maddedir; tahakkuk edilen vergilerin ne zaman ödeneceğine ilişkindir.

Bu konu hakkında görüşlerimiz şunlardır: Zaten, zor durumda olan mükelleflerin, böyle dar bir zaman içerisinde vergilerini ödemeleri açısından, bu ödeme taksitlerinin, ücretlerde ayrı, götürülerde ayrı ve ticarî kazançlarda ayrı olmak üzere, üç bent halinde gösterilmiştir.

Bu kanun tasarısı metninde, kanunun çıktığı tarihten itibaren hemen ilk taksit, kasım ve 2000 yılının ocak ayında, üç eşit taksitte ödenir denilmektedir. Burada, biz, en az dört ay gibi bir taksit yapılmasından yanayız; çünkü, gerçekten, bunu ödeyecek mükellef kesimi çok zor durumdadır. Bu konu hakkındaki görüşlerimi, burada ifade ediyorum. Hiç olmazsa, bu bedelli askerlikteki gibi, dört taksit... Aslında, biz, altı taksitten yanayız; ama, hiç olmazsa, dört taksit olması konusunda görüşlerimi ifade etmekteyim.

Mevcut, Deprem Vergisi Tasarısıyla, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerine, ilave olarak yüzde 5'lik bir yük getirilmektedir. Dün, Partim adına, Genel Kurulda, bu vergilerle ilgili yapmış olduğum konuşmada, genel hatlarından bahsetmiştim. Bugün ise, vergi tekniği açısından, ilgili kanun maddesiyle ilgili eleştirilerde bulunacağım.

Biraz evvel ifade ettiğim gibi, yüzde 5'lik ilave bir vergi yükü getirmektedir. Bu vergiler, bina, arsa, arazi, ek emlak vergisi alınıyor, motorlu taşıtlardan, ek motorlu taşıtlar vergisi adı altında ek taşıt vergisi alınmaktadır, cep telefonu kullanıcılarından özel iletişim vergisi adı altında yeni bir vergi öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde çok ciddî bir durgunluk vardır, onbinlerce firma iflas etmiştir, piyasadaki nakit sıkıntısından dolayı mükellefler, mevcut vergilerini ödemekte zorlanmaktayken, yeni bir ilave vergi yükü getirilmektedir. Zaten, Hazine, piyasadaki parayı, borçlanarak, devlet tahvili satarak çekmektedir, o bakımdan, piyasada muazzam bir likidite sıkıntısı vardır.

Bu yılbaşında yürürlüğe konulan geçici vergi mükellefleri, ilave finansman yükü getirilmiştir. Böyle bir ortamda, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinden, tekrar, ilave bir vergi talep edilmesi gerçekçi değildir. 1999 yılına ilişkin olmak üzere, aynı kaynaktan üç defa vergi almak gibi bir durumla karşı karşıya kalınmaktadır, bu, çok büyük bir haksızlıktır. Gerçekten, mükelleflerimizin büyük bir çoğunluğu, mevcut vergileri ödemekte zorlanırken, "deprem vergisi" adı altında yeni getirilen bir vergiyi ödemekte, gerçekten, çok büyük zorluklarla karşılaşacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı yasalaşırsa, aşağı yukarı 600 ilâ 700 trilyon lira civarında bir ekgelir elde edilecektir. Bu, IMF'nin talebi doğrultusunda hazırlanmış bir yasa tasarısıdır. Memura, emekliye, işçiye, yani, dargelirliye yüzde 25 zam verebilmek ve üretici fiyatlarının da düşük olduğunu gösterebilmek için, "deprem vergisi" adı altındaki bu vergi bahane edilerek ve insanların da duygularına hitap edilerek salınan bir vergidir.

Benim esas üzerinde durmak istediğim konu, biz, bu vergiyi nasıl tahsil edeceğiz? Bu vergi, yeni icralar doğuracaktır, yeni hacizler getirecektir... Zaten, malumlarınız olduğu üzere, bu sene bizim tahsilat oranımız çok düşüktür. Değerli milletvekilleri, Yüce Heyetinize şunu özellikle arz etmek istiyorum; hakikaten, son yıllarda, vergi tahsilat oranı, ilk defa bu kadar -yüzde 43'lere kadar- düşmüştür; bu, gerçekten iç açıcı değildir.

Ayrıca, ilave olarak, vergiyi ödeyen, görevini yerine getiren dürüst mükellefin üzerine gidilmektedir. Vergi kaçıran, noksan beyanda bulunan mükellefler daha az vergi ödeyeceklerdir. Farklı gelir unsurları, adil olarak vergilendirilmelidir. Örneğin, işletme dışından elde edilen faiz gelirleri büyük oranda vergidışı tutulmuştur. Bu gibi olağanüstü durumlarda, faiz gelirlerinin öncelikli olarak vergilendirilmesi gerekirken, o zor durumda üretim yapan şirketlerin ve kişilerin vergilendirilmek istenmesi, bana göre büyük yanlışlıktır. Güçlükle ayakta kalan firmalara büyük darbe vurulacaktır, üretim ve istihdamın azalmasına da yol açılacaktır.

Bu itibarla, Gelir ve Kurumlar Vergileri mükelleflerinin bu şekilde vergilendirilmesinden vazgeçilmesi gerekir. Bunun yerine hazine bonosu ve devlet tahvili faizleri üzerinden stopaj yoluyla vergilendirme yapılmalıdır. Değerli milletvekilleri, böyle bir vergilendirmenin hâsılatı da büyük olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bina, arsa, araziler üzerinden, motorlu taşıtlardan ve cep telefonlarından alınan ek vergiler bu dönem için doğru bir vergileme türü değildir. Yine de alınacak ise, hepimizin bildiği gibi, özellikle arz ediyorum, bina, arsa ve araziler üzerinden alınacak Ek Emlak Vergileri, düzeltilmiş matrahlar üzerinden alınmalıdır.

Burada, benim, Yüce Heyetinize arz etmek istediğim bir konu var; o da şu: Bu vergiyi belediyeler tahsil edecektir; yani, bu verginin tahsilatı zor olacaktır. Malumlarınız olduğu üzere, belediyelerin durumu ortadadır ve işçi ve memurdan kesilen emekli keseneklerini dahi yatırmamaktadırlar; tahsil ettikleri vergiyi Hazine bütçesine aktaracaklarından ciddî kuşkularımız vardır.

Diğer taraftan, felaketin ilk gününden itibaren, büyük milletimiz tarafından bölgeye büyük yardımlar yapılmıştır. Organizasyonun yeterli olmaması nedeniyle, yardımların dağıtılması da bizzat vatandaşlar tarafından yapılmıştır. Yardım yapanlar arasında binlerce Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefi bulunmaktadır. Özellikle arz ediyorum ki, bu mükelleflerimizin yaptığı bağış ve yardımları, ödeyecekleri ek gelir ve kurumlar vergisinden düşmeleri gerekmektedir. Yürürlükteki mevzuata göre, mükelleflerimizin büyük bir bölümü, yaptıkları bağış ve yardımları, Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahından düşmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer kanun bu şekilde çıkar ve Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinden ekvergi alınırsa, adaletin sağlanması için, deprem nedeniyle yaptıkları bağış ve yardımlar, ekvergiden düşülebilmeli; bu tasarı bu amaç için yeniden düzenlenmelidir diyorum.

Ayrıca, vergi tekniği açısından, tasarı çok acele hazırlanmış olup, eksiklikler ve tutarsızlıklar vardır. Buna örnek göstermek gerekirse, 1 ve 5 inci maddeler gösterilebilir.

BAŞKAN – Sayın Gül, 1 dakika eksüre veriyorum, toparlayınız.

RAMAZAN GÜL (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

1 inci maddenin (a) bendinde, 1998 yılı kazanç ve iratlarını yıllık beyannameyle beyan eden Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri vergi kapsamına alınmıştır. Bir başka ifadeyle, beyanname vermesi gerektiği halde 1998 yılı kazanç ve iratlarını yıllık beyannameyle beyan etmeyen Gelir veya Kurumlar Vergisi mükellefleri vergidışı tutulmuştur. Halbuki, 5 inci maddede 1998 yılına ilişkin olarak verilmesi gereken yıllık Gelir veya Kurumlar Vergisi beyannameleriyle beyan edilmesi gereken matrahlar vergileme kapsamına alınmıştır. Bu iki madde arasındaki çelişki giderilerek 1 inci maddenin (a) bendine uygun hale getirilmelidir. Her ne kadar, daha sonraki maddelerde, ortaya çıkacak matrah farkları üzerinden de ek Gelir ve Kurumlar Vergisi alınacağı belirtiliyorsa da, tartışmalara yol açacak bu uyumsuzluğun giderilmesi uygun olacaktır.

Bu verginin ülkemize, milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gül.

Gruplar adına başka söz isteği yok

Şahısları adına; Sayın Kamer Genç, Sayın Musa Uzunkaya, Sayın İsmail Özgün, Sayın Cevat Ayhan ve Sayın Aslan Polat söz istemişlerdir.

Birinci sırada Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç.

Süreniz 5 dakika efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde beyan ve ödemeyle ilgili bir madde. Herhalde, biraz sonra hükümet bunu düzeltecek; çünkü, kanun gecikti. Buna göre, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri yeni bir beyanname verecekler. Bana göre bu birinci bent gereksiz bir bent; çünkü, zaten, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin vergi dairelerinde, verilmiş beyannameleri vardır. Ayrıca, mükellefleri "sen yeniden bir beyanname ver" diye bir mecburiyet altında tutmak bana göre hatalı bir sonuç. Her vergi dairesinde, 1988 yılında verilmiş Gelir ve Kurumlar Vergisi beyannameleri vadır; götürü usullerde olduğu gibi, vergi daireleri, bu kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, resen, o beyannameleri ele almalı ve onun üzerinden gerekli -ilerki maddelerde nispetler var- nispetler üzerinden bu vergiyi salmaları lazım. Ayrıca, mükelleflere "git, vergi dairesinden beyanname al, beyannameyi doldur, malî müşavire götür, malî müşavir ücretini öde, yeminli malî müşavir imzalasın" denilmesin. Sayın Bakanım, bunlar, bana göre fuzuli şeyler. Vergi dairelerinde, her mükellefin beyannamesi var, vergi daireleri -götürü matrahlarda olduğu gibi- bunları hemen salsın, daha sonra, ilgililere tebliğ etsin ve onlar da ödesinler. Çok açık bir hüküm; çünkü, mükellef yeni bir kazanç beyan etmiyor, daha önce beyan ettiği kazancını da düzeltmiyor; bunlar kayıtlarınızda var. Yani, bir yandan, ekvergi alırken, mükellefleri de -haydi parasını alıyorsunuz da- yeni yeni külfetler altına sokmayın. O bakımdan, bu hükmün düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.

Ayrıca, diğer maddeler üzerinde yaptığım konuşmalarda da belirttiğim gibi, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesine göre tevkif yoluyla alınan vergiler var. Tevkif yoluyla alınan bu vergiler bu tasarının kapsamına giriyor mu girmiyor mu? Mesela, telif kazançları istisnası var, önemli bir husus. Özellikle, birçok muafiyet ve istisnadan faydalanan, buna rağmen Gelir Vergisi Kanununa ve Kurumlar Vergisi Kanununa göre tevkifata tabi olan kazançlar var. Maalesef, bunların, bu tasarı kapsamına alınıp alınmadığı konusunda ben tatmin olmuş değilim; bu da önemli bir eksiklik.

Yine, ücretlerle ilgili bir konu var; daha önce de belirttiğim gibi, birçok işyerinden ücret alan mükellefler var. Eğer, beyannameyi esas alırsanız, ihtiyarî toplamlarda -bir mükellefin 10 işyerinden ayrı ayrı ücret aldığını farz edelim- her birinden aldığı ücret 10 milyar lira diyelim; 10 işyerinden alırsa 100 milyar lira eder; ama, bir yerden aldığı ücret 12 milyar liradan az olduğu için, bu tasarıya göre, bu yazılışa göre, bu kişi vergiye tabi olmayacak gibi geliyor bana. Eğer, aksini düşünüyorsanız, bunun burada söylenilmesi lazım; çünkü, bu kanun uygulanırken, buradaki konuşmalar da esas alınır. Bana göre hepsinin vergiye tabi olması lazım; onu da düzelteyim...

Değerli milletvekilleri, aslında, hükümetin bu vergiyi almasına gerek yok.

Şimdi, bize denildi ki, 700 trilyon lira vergi alınacak, toplanacak. İşte bakın, dün, elime Milliyet Gazetesinin bir kupürü geçti "Soygun 1,5 katrilyon!" diyor; yani, burada, devletin bankasıyla ilgili söylenilen bu. Gidin, bu paraları tahsil edin.

Şimdi, size, cep telefonunda, Turkcell ve Telsim'le ilgili bir konuyu anlatayım. Cep telefonlarıyla ilgili anlaşma yapılırken, hatırlarsınız, Turkcell ve Telsim'in her biri 400'er bin aboneden 800 000 abone için devlete 1 milyar dolar ödeyeceklerdi. Hatta, o mukavele imzalandığı zaman, birisinin 800 000 abonesi vardı; fakat, bunların, bugün 8 milyon aboneleri var. Bakın, 800 000 abone için 1 milyar dolar ödeyeceklerdi; şimdi, bunların 8 milyon aboneleri var; o anlaşmayı uygularsanız -hadi 1 milyar doları düşelim- en azından 7 milyar doları bunlardan almanız lazım. Bunların bir ayda tahsil ettikleri sabit ücret 12 trilyon lira!

Değerli milletvekilleri, bu paralar bizim, sizin cebinizden gidiyor. Acaba, bizim sayın hükümetimiz uyuyor mu; bunları görmüyor mu?

BAŞKAN – Sayın Genç, size 1 dakika ek süre veriyorum; lütfen toparlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, 535'li telefonlar çıkardılar, bir de 533'lü telefonlar çıkarıyorlar. Halbuki, özelleştirme yapılırken, bunlara, 532 ve 542'li telefonlar verildi; 535 burada yoktu, 533'ü de çıkarıyorlar. Hükümet, eğer, kendisine düşen bu işleri yapsa, vatandaşın, götürü usulde vergiye tabi olan bir esnafın, sanatkârın 200-300 milyonuna göz koymasına gerek yok; işte, trilyonlar var.

Değerli arkadaşlarım, geçen gün yaptığım konuşmada da söylediğim gibi, Telsim ile Turkcell'den tahsil edilen o 1 milyar doların 150 milyon dolar KDV'si alınmamış. Hükümetimizden rica ediyoruz, Sayın Bakanım bunlara el atın; bakın, bunlar bir kaynak, bizim cebimizden çıkıyor. Milyonlarca insanın telefonları kapanıyor, hacizler konuluyor konuşma yapılmadığı zaman. Araştırın bakalım, bu iki şirketin, yani Telsim ve Turkcell'in bir aydaki sabit ücret tahsilatı 10-12 trilyon lira mıdır değil midir?! O bakımdan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Son cümleyi söyleyeyim Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Lüften...

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Bu doyurucu açıklamalarınızdan dolayı, ben, teşekkür ediyorum; süre konusundaki hassasiyetimi lütfen kabul buyurun Sayın Genç.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 159 sıra sayılı deprem vergi yasa tasarısı değil, belki bir deprem yasa tasarısı olan bu tasarının 5 inci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle "deprem yasa tasarısı" dedim; 17 Ağustosta bu ülke bir deprem yaşadı -Allah, tekrarını ve benzerini göstermesin- 12 Kasımda bir başka deprem yaşadı ve şimdi, 24 Kasımda, bu milletin tarihî anısı itibariyle, öğretmenlerimizin çok müstesna günü olan bir günde, belki büyük oranda öğretmenlerimizi de ilgilendirecek, mutazarrır edecek bir deprem yasa tasarısı, deprem vergi yasa tasarısı, âdeta yeni bir depremi ülkenin 65 milyonuna yayan bir yasa tasarısı getirildi.

Bu önümüzdeki madde, paraların tahsiliyle ilgilidir. Vergi nasıl tahsil edilecek? Arkadaşlar işaret ettiler; yasa tasarısı o kadar aceleyle hazırlanmış ki -muhtemelen ağustos ayında hazırlanmış- dikkatlerden nasıl kaçırıldı bilmiyorum, bu tasarıya göre, ilk taksidi kasım ayında tahsil edilecek. Bugün ayın 25'i, kasım ayından 5 gün kaldı ve bu 5 günlük zaman içerisinde, vatandaş, hemen ilk taksidini ödeyecek, ilk payını ödeyecek, 2000'in ocak ayında ikinci taksidini ödeyecek ve diğer dilimini de daha sonra ödeyecek. Tabiî aceleye getirilmiş; ne olursa olsun 726 trilyon lirayı nasıl tahsil edebilirizin düşüncesi bu; ama, benim kanaatimce, ciddî bir yanlış yapıldı burada. Deprem gibi tabiî afetler karşılığında bu milletten "vergi" adı altında bir rüsumun talep edilmesi, bu millete fevkalade haksızlıktır, bir anlamda da, manevî değerlerine saygısızlıktır. Niçin söylüyorum bunu; çünkü, bu tür afetlerde bizim insanımız, hasbî olarak, tamamen hayır olduğuna inandığı yardımları yapar ve bunun karşılığında da bir ecir bekler. Nitekim, sizin, maalesef hükümet olarak depremin sabahında olmadığınız yerde halk vardı, bu milletin kendisi vardı; kendi bağrından çıkardığı kuruluşları, dernekleri, vakıfları, gönüllü teşekkülleri vardı ve bütünüyle beraber oraya yardımlarıyla koştular; takriben üçbuçuk aydır da, bu yardımları, aralıksız, bütün engellerinize rağmen devam ediyor.

Şimdi, bu yasa tasarısı, her şeyden önce, milletin hayır duygusuyla yaptığı bu yardımın önüne geçecek; çünkü, zorla aldığınız vergi, hayır mantığının dışında mütalaa edilir de onun için. Siz, bunun bir benzerini 1997'nin ağustosunun başında çıkardınız "eğitime katkı payı" adı altında, yanılmıyorsam, o günlerde, bunun hesap edilen miktarı 31.12.2000 tarihi itibariyle 1.8 katrilyon olacaktı. Bakınız açık söylüyorum, bu 726 trilyonu alamayacak bu hükümet; yani, bu milletten tahsil etmesi mümkün değil; yok ki, neyini versin bu millet?! Allahaşkına, siz "eğitime katkı payı" adı altında aldığınız verginin, hesap ettiğiniz rakamının yüzde kaçını aldınız? Hadi aldığınızı varsayalım, nerede kullandınız? Kaç tane, hedeflediğiniz amaca uygun, okul inşa ettiniz; elektronik donanımı, bilgisayar sistemi ikmal edilmiş okul... Onu da, taşımalı eğitimin özel oluşturulan bir rant kesimine imkân olarak tahsis ettiniz.

Şimdi, bunu nereye verebileceğinizi, bu paranın ne kadarını tahsil edeceğinizi bilemiyorum; ama, doğrusu, tahsil ettiğinizi nereye vereceğinizi, bugüne kadar tahsil ettikleriniz, âdeta, bize haber vermektedir, nerelere kaptırdığınız... İşte, az önce Sayın Genç gösterdi, bakınız, dünkü basında var ve Sayın Çağlar, bugünkü Milliyette de tekzip ediyor, diyor ki; "efendim, ben, devletten, öyle zannedildiği gibi 1,5 katrilyon almadım." Ya; senelerden beri, havuzuna 178 trilyon gelmiş! Şimdi, bilemiyorum, bu zatı muhterem, 178 trilyonu; mesela, Musa Uzunkaya olarak bana, bankasından kredi olarak verseydi, üzerinden aşan bu zamana rağmen, benden 178 trilyon olarak mı tahsil edecekti?!

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, 1 dakika süre veriyorum, lütfen toparlayın.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Ama, onun hesabında, benim 178 trilyon borcum var diyor.

Değerli arkadaşlar, hakikaten gücünüz yetiyorsa -şu andaki bütçenizin vergi gelirlerinin hemen hemen tamamı faize gidiyor- gelin, size kolay bir yol göstereyim; sadece faize giden paranızın yüzde 10'unu bu amaca tahsis edin; 2 katrilyon; işte, size muazzam bir bütçe; 2 katrilyon!.. Bu yıl faize gidecek paranızın sadece yüzde 10'unun deprem amacına kullanmaya gayret edin. Bu vergiyi millete değil, bu vergiyi, milleti soyanların üzerine yüklerseniz, hem onlara da zorunlu bir hayır yaptırmış olursunuz hem de bu milletin bu kadar imkânsızlıklar karşısında zaafa uğramasına sebep olmaz ve deprem günlerinde, insanların açıkta kaldığı şu zeminde, onların imdadına koşacak yerde böyle bir vergiyle milleti taciz etmezdiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uzunkaya.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili soru var.

Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Maliye Bakanıma şu soruları arz etmek istiyorum:

1998 yılında 11 700 000 000 lira faiz geliri elde etmiş olan bir işadamından ek deprem vergisi almayacağız, istisnalar arasında. Buna karşılık, götürü vergiyle 1998 yılında 106 000 000 lira geliri olandan ise, yüzde 5 vergi alacağız. Bize göre, bu, sosyal adalete ve ödeme gücü ilkesine aykırı bir düzenlemedir. Acaba, kendisinin buradaki gerekçesi nedir? Birinci sorum bu.

İkinci sorum; yeni beyanname verilmesi -madde itibariyle söylüyorum- söz konusudur. Oysa, beyannameyi daha evvel vermiş olduğumuza göre, 1998 yılında beyannamesini vermiş olan mükellefe, yeniden bir beyanname verdirmek, kırtasiyecilik değil midir; bürokrasi değil midir? Bunu, doğrudan doğruya idarenin kendisi, bir tespit yaparak mükellefe bildirmesi daha uygun değil midir? Sadece taksit için bir müracaat düşünülebilir; ama, yeni bir beyanname verilmemesi gerekir diye değerlendiriyorum.

Üçüncü sorum; acaba, toplanan bağış miktarı ne kadardır? Bunun ne kadarı sarf edilmiştir?

Dördüncü ve son sorum -özellikle altını çizerek sormak istiyorum- bugün kar yağıyor ve bir taraftan Düzce'de, bir taraftan Bolu'da, bir taraftan Sakarya'daki vatandaşlarımız halen açıkta, çok büyük bir sıkıntı içerisindeler ve donma tehlikesiyle de karşı karşıyalar. Bir taraftan da, prefabrike evler yapılma gayreti içerisinde; ama, yetişmeyeceği anlaşılıyor, öyle de görülüyor. O halde, biz, bu yöredeki insanlarımızı -sonradan vuku bulan depremden zarar gören vatandaşlarımızı da içerisine alacak şekilde- tatil köylerine gönderemez miyiz? Çünkü, Antalya'da 150 000 yatak kapasitesi var; keza, Muğla bölgesinde aynı şekilde 150 000 yatak kapasitesi var. Hem tatil yleri hem de pansiyonlarda oldukça fazla yatak kapasitesi bu mevsimde boştur. Buradaki vatandaşlarımızı oraya göndermek suretiyle barındırmayı düşünüyorlar mı? Böylece, ihtiyaçlarını karşılama imkânını bulabilirler mi? Elde zaten bir miktar para var, bu yöredeki tatil köyleri ve pansiyon sahipleri de, bu mevsimlerde, çok ucuz fiyatla, vatandaşların veya yerli ve yabancı turistlerin kalmasına imkân sağlıyorlar. Sayın Maliye Bakanımız, deprem bölgesindeki insanlarımızı donmaktan, açlıktan ve sefaletten kurtarmak için, tatil köylerine ve pansiyonlara göndermek suretiyle, hiç olmazsa prefabrike evler yapılıncaya kadar barındırma imkânını düşünüyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – 3 dakika 3 saniyede sorunuzu sordunuz Sayın Bedük; teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bedük'ün sormuş olduğu 3 suale, izninizle, kısa kısa cevap vermek istiyorum.

Birinci suali "11 700 000 000 faiz geliri olan kişi vermiyor, 106 milyon götürü matrahı olan veriyor; bu, sosyal adalet prensiplerine ne ölçüde uyar" diyor.

O faiz geliri sahibi normal vergisini veriyor ve stopaj yoluyla, 11 milyardan 1,5 milyar vergi alınacak; fakat, bu tasarıda -halen görüşmekte olduğunuz tasarıda- bundan ayrı, faiz üzerinden direkt bir vergi alınması söz konusu değil. Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefi olarak geliri neyse, onun üzerinden yüzde 5 oranında alınıyor. O, normal vergisini veriyor. Bu tasarıyla, ayrıca, ondan vergi alınmayacak; o doğru.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – "Alınmalı" diyoruz biz.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Hayır; ondan stopaj alınmayacak; o şekliyle verecek. Aşağı yukarı, dünden beri, âdeta, götürü, vergi mükelleflerden çok büyük bir vergi alınacak ve onlar çok sıkıntıya sokulacakmış gibi, arkadaşlarımızın ifadeleri oldu. Esasında, 1999 yılında götürü vergi mükelleflerinden vergi hiç alınmadı ve 1998 matrahları üzerinden alınacak ve o matrahlar üzerinden de en fazla alınacak vergi 42 000 000 lira olacak; yani "götürü usuldekileri mahvettiniz, üzerine büyük yük getirdiniz, hayat hakkı bırakmadınız" dediğiniz vergi 42 000 000 lira ve bu da üç taksitte alınacaktır ki, o kesimden de, 1999 yılında, basit usul nedeniyle hiç vergi alınmadı; yani, bunu, bir tespit için ortaya koyuyorum; çünkü, çok kullanılıyor. Biz, bu vergiyi getirirken, dün de ifade ettim, vergi almayı biz de istemeyiz; ama, şartlar onu gerekli kılmış olabilir. Ayrıca, bu vergiyi düzenlerken, mümkün olduğu kadar dar gelirlilere az yük getirilmeye çalışıldı ve eğer, bir esnafın, bir emekli memurun, bir işçinin, bu kanun tasarısı kanunlaşırsa ne vergi vereceğini hesap ederseniz, sözlerinizin çok gerçeğe uymadığını göreceksiniz.

Nitekim, bu tasarı kanunlaştıktan sonra, o tür bir çalışmanın sonucunu da göstereceğiz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Bakanım, 11 700 000 000...

BAŞKAN – Sayın Bedük, lütfen dinleyelim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır, ben, bu soruyla ilgili olarak söylüyorum.

Sayın Bakan, geçmişle ilgili, 11 700 000 000 lira kazanmış olan, faizden gelir elde etmiş olan kişiden 1 700 000 000 lira stopaj alınıyor dedi. Ek bir vergi kanunu geliyor; burada da, yine aynı şekilde, bunlara da yansıyabilir diye, o manada sordum.

BAŞKAN – Sayın Bedük, siz, sorunuzu sordunuz, Sayın Bakanımız da açıklamasını yapıyor.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Ben, zaten, Sayın Bedük'e bir şey demedim, sorduğu suale cevap verdim; evet, öyledir; ben de aynı şeyi söyledim.

Onun dışında, yeni bir beyanname verme durumu söylendi. Bu tasarı hazırlanırken bu da düşünüldü; ama, burada -ki, mutlaka dikkatle okuyorsunuz- bakıldığı zaman, otomatik, herkes bu vergiyi verecek anlamı yok.

Eğer, bu deprem nedeniyle mal varlığı yüzde 10 civarında zarar görmüş ise, o, beyanname verme durumunda değil. Mükelleflerin ne kadar zarar görüp görmediğini, vergi idaresi, münhasıran, direkt tespit etme şansına sahip değil ki. Eğer böyle bir şey olmasa; yani, yüzde 10 zarar görenler beyanname verme durumunda veya muaf olmasalar, bu dediğiniz doğru; ama, vergi dairesi, kimin ne kadar zarar gördüğünü bilemiyor.

O bakımdan, böyle bir beyanname usulü getirildi; ama, getirilirken de, fevkalade basit usul içerisinde, belki bir sayfalık bir beyanname olacak; bildirecek. Yoksa, o dediğim konu olmasa, bu, gerçekten düşünülebilirdi ve böyle düşünmekte de son derece haklısınız. O nedenle, böyle bir uygulama içerisine giremedik.

Bugüne kadar toplanan bağışlar: Türkiye içerisinden, hibe şeklinde, karşılıksız toplanan bağışlar en son tarih itibariyle 78 trilyon veya 79 trilyon lira civarındadır; kredi şeklinde dış taahhütler 3,5 milyar dolar civarındadır. Dün de ifade ettim; bunun, IMF'ye ait olanı var, Dünya Bankasına ait olanı var, Avrupa İskân Fonuyla ilgili olanı var. IMF'yle ilgili olan 500 milyon dolarlık kısmı geldi; bir de, Dünya Bankasıyla ilgili olan kısmının bir bölümü geldi. Diğerleri, belli bir zaman içerisinde ve belli şartlara bağlı olarak gelecek.

Yine, dün ifade ettim; biz, bu deprem konusu üzerinde fevkalade hassas duruyoruz ve kamuoyunun hassasiyetini de son derece saygıyla karşılıyoruz. O nedenle, bir bütçe bütünlüğü ve disiplini içerisinde gösterilecektir. Ne kadar gelmiştir, ne kadar harcanmıştır; onunla ilgili bütçeleme çalışmaları konusunda da, gerek bizim bakanlığımızda gerek harcamada direkt devrede olan bakanlıklarda çalışmalar sürdürülüyor. Dolayısıyla, elde edilen gelirlerin kuruşu kuruşuna, harcamaların da kuruşu kuruşuna kamuoyunun bilgisine sunulacağını bir kere daha ifade etmek istilyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bir sorum daha vardı.

BAŞKAN – Sayın Bedük, bir dakika...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hiç cevaplandırmadı efendim.

BAŞKAN – Neyi cevaplandırmadı efendim?!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Bolu ve Düzce'de, en son depremde zarar gören vatandaşlarımız, kar ve kış sebebiyle, gerçekten donma tehlikesiyle karşı karşıya. Acaba, Akdeniz Bölgesindeki tatil köylerine veya pansiyonlara yerleştirmeyi düşünüyorlar mı diye sormuştum. Önemli bir soru.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan, ilk günden itibaren, depremzedelerin, devletin depremzedeleri barındırabileceği sosyal tesisler veya ona benzer yerlerde barındırılması için o bölgelere talimat verildi ve halen de isteniyor. Yalnız, o taraflara da pek gitmek istemiyorlar. Biz, her hükümet toplantısında bunu dile getiriyoruz. Oradaki boş yerlere gitmek istemeleri halinde, oralar açık, her türlü ihtiyaçları da karşılanacak; ama, bazen de, o bölgeden kopmak istemiyorlar, duygusal nedenlerle veya başka nedenlerle o bölgede oldukları için. Yoksa, isteyip de, talep edip de orada yer verilmeyen tek kişi yok. Hatta, bugün yine görüştük; bir kamu kuruluşumuz "biz kaç defa o bölgeye gittik, söyledik; ama, o kadar az talep geldi ki, biz de hayret ettik" dedi. Yani, oradaki vatandaşlarımızın gitmesi halinde, o tesislerin kapıları sonuna kadar açık ve onu da zorluyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

3 arkadaşımızın daha soru sorma isteği var. Önce, soruları alacağım, daha sonra, Sayın Bakanın yanıt vermesini bekleyeceğim.

Sayın Özgün, buyurun efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sorularımı Sayın Maliye Bakanına arz etmek istiyorum.

Birinci sorum: Bu tasarıyla, kayıtdışı ekonomi deprem vergisinden etkilenmezken, dürüst vergi mükellefine, belki de, altından kalkamayacağı bir yük getiriliyor. Bu bakımdan, acaba, bu dürüst mükellefleri cezalandırmak anlamına gelmiyor mu bu tasarı?

İkincisi: Biraz önce de sözü edildi; kaynağında stopaj yoluyla vergilendirilen menkul sermaye iratlarından vergi alınmayacak; ama, öbür tarafta, geriye dönük olarak, beyana tabi mükelleflerden vergi isteniyor. Bu, Anayasadaki eşitlik ilkesine aykırı değil midir?

Üçüncüsü: Sayın Bakanım, biraz önce Sayın Bedük'ün sorusuna cevap verirken "bu tasarıyla, biz, dargelirli insanlara fazla bir yük getirmiyoruz" dediler. Peki, tasarıda Akaryakıt Tüketim Vergisi oranlarının yüzde 300'den 500'e çıkarılacağı söyleniyor. Memur, işçi gibi dargelirli mükellefler bundan etkilenmeyecek midir?

Arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aslan Polat, buyurun, sorunuzu sorun.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Gerçi, biraz önce Sayın Bedük'e cevap verirken kısmen cevap verilmiş gibi oldu; ama, benim esas soracağım soru şu: Sayın Bakanım, götürü vergiyle, misal olarak, siz, 106 milyon lira matrahı olandan 5 milyon lira vergi alacaksınız. Misal veriyorum; Erzurum'un Çat İlçesindeki bir berber 100 milyon lira para alıyorsa 5 milyon lira vergi verecek. Bu para önemli birşey değil; ben, bunun sosyal yönünü soruyorum.

Biraz önce, bir madde önce, Milliyetçi Hareket Partisi Erzurum Milletvekili İsmail Köse bir önerge verdi ve ayda 1 milyar lira para kazanan insanların yılda 12 milyar lirasını vergiden muaf etti. Şimdi, bunu ben nasıl izah edeceğim gittiğim zaman şehrime? Çat İlçesi, deprem olduğu gün, hayvan pazarında 7 milyar lirayı topladı ve yardım etti. Bu halk yardım etmeyi sever; onu demiyorum.

Bizim sorduğumuz tek soru işin sosyal yönü. Bir taraftan, 100 milyon lira para kazandığını varsaydığınız götürülerden 5 milyon lira para alırken, bir taraftan, ayda 1 milyar lira para alan bir insanın vergisinin 12 milyar lirasını burada matrah dışı tutmanızı sosyal olarak nasıl izah edeceksiniz? Makalelerinizde, ben, hep bunu okuyorum, "verginin sosyal yönüne dikkat etmek gerekir" diyorsunuz. Bunu öğrenmek istiyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Polat.

Sayın Musa Uzunkaya, buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan suallerime cevap vermesini arz ediyorum.

Evvela, ben, makamınıza bir şey sormak istiyorum. Eğer, mümkünse, Meclis Başkanlık Divanımız, şu Mecliste, bugüne kadar, şu sistem kurulduktan sonra, ne oradaki konuşmalar ne de yerinden yapılan mikrofon konuşmaları hiçbir şekilde sağlıklı olarak duyulamıyor. Gerçekten, samimî olarak, hükümetten, Meclis Başkanlığından, yeni bir yolsuzluğa meydan vermeden, bunun telafi edilmesini istiyoruz. Şuraya bir tane saat konulmadı, kimse ne olduğunu bilmiyor. Belki yoklama isteyeceğim ve saate bakıyorum... Mecliste, düzenli, bu topluma lazım bir şey yok. Önce, Başkanlık Divanından, zatıâliniz aracılığıyla istirham ediyoruz. Bakın, şu konuşmalarda birbirimizi anlayamıyoruz. Benim konuştuğumu oradaki doğru dürüst duymuyor, oradakini de ben duyamıyorum. Sayın Bakanın söylediğini de anlayamıyoruz. Önce, bu sistemi bir ıslah edin.

İkinci olarak, Sayın Bakandan soruyorum. Az önce de arz ettim; 5 inci maddede tahsili düşünülen vergiler, matrahı belirlenmiş filan, neyse... Birincisi "hemen tahakkuk ettiği tarih, " ikincisi " Kasım 1999" diyor.

Şimdi, muhalfarz, temenni etmiyoruz; inşallah, çıkmayacak bu yasa; ama, şayet çıkarsa -muhtemelen bu akşam çıkacak- 4 gün var; pazartesi, salı, çarşamba; ay bitti. Vatandaş, yasa çıktı diye -kasımda bir taksit ödemesi lazım- cezalı mı ödeyecek?

İkincisi, gerçekten, az önce de arkadaşlarımız ifade ettiler, bu 12 milyarın istisna edilmesinin, gerçek, bizim bilmediğimiz; ama, Sayın Kabinenin bildiği bir gerekçesi mi var? Bu gerekçeyi milletin huzurunda bize ilan etsinler. Neden 12 milyar dışarıda?

Bir diğer konu da; şu anda elimizde bir belge var -bu vergi tahakkuk edecek- Gelir Vergisi Genel Tebliği. Yasa çıkmamış; ama, tebliğ çıkmış. Milletimizin gözü aydın olsun; yani, tebliğle, sizden ne miktar para toplanacak, belirlenmiş.

Mesela, buna göre, Erzurum ve Samsun Büyükşehirleri 3 üncü kademede götürü derecelerinde 127 000 000 lira yıllık götürüsü olan vatandaşa 6 375 000 lira vergi tahakkuk ettiriliyor. Halbuki, aynı konumdaki, kalkınmada birinci derecedeki bölgeye de 106 000 000 liraya; yani, zayıf bölgedeki insan dahi 106 000 000 lira geliri varsa, yine vergi ödeyecek. Oysaki, mesela, diğer 12 büyükşehir 255 000 000 liradan sonrası için vergi ödeyecek. Bu, tersine bir adaletsizlik olmuyor mu? Kalkınmada öncelikli yöre ile az kalkınmış büyük şehirler ve...

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, şimdi, genelge üzerinde yorum yapmanıza gerek yok.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Ben, şimdi soruyorum...

BAŞKAN – O genelge elinize geçmiş... Resmi bir genelge değildir o.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Müsaade buyurun Sayın Başkan, soruyorum.

BAŞKAN – Bırakın şimdi... Şimdi, sorunuzu, lütfen, kısa, özlü ve açık sorunuz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Burada, tersine bir adaletsizlik yok mudur, var mıdır; bunu soruyorum.

BAŞKAN – Burada, konuşmalarınızla, Sayın Bakanın cevap hakkını sınırlamış oluyorsunuz ve kamuoyunun bilgilenmesini de önlemiş oluyorsunuz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Hayır, bilgilenmesini sağlıyorum ben kamuoyunun.

BAŞKAN – Hayır efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Diyorum ki, burada bir adaletsizlik var mı, yok mu? Sayın Bakan açıklasın.

BAŞKAN – Ama, kısa sorun; gündemdışı konuşmuyoruz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Özgün'ün suallerinden başlamak istiyorum. Kendileri buyurdular ki: "Tasarı, kayıtdışı mükelleflere niye vergi getirmiyor?" Kayıtdışının, Türk vergi sisteminin, hatta bütün vergi sistemlerinin bir zaafı olarak değerlendirilmesi lazım. Kayıtdışı, daha doğrusu vergi kapsamı dışındaki işlemlerin vergi kapsamı içerisine alınması, bir malî idarenin, vergi idaresinin en büyük görevidir. Onunla ilgili çalışma, zaten, her zaman yapılıyor, yine yapılıyor; ama, bir vergi kanunu çıkarılırken kayıtdışından da vergi alacağım diye bir uygulama olmaz; çünkü, kayıtdışı diye bir matrah yok ki. Eğer, Sayın Özgün, kayıtdışı diye şu matrah diyorsa, onu alalım; ama, gösteremezler. O kayıtdışı, kanunla ilgili değil. Vergi idaresi uğraşır. Onunla uğraşıyoruz. Bu vergi çıksa da çıkmasa da zaten uğraşılacak; o konuda gayret sarf ediliyor; ama, kayıtdışından da vergi alacağım diye bir kanun çıkmaz. Ortada matrah yok; ama, o...

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Söylemek istediğim, önce kayıtdışının kayda alınması.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Onun üzerinde zaten gayret sarf ediliyor. Şimdi, kayıtdışının hangi noktada... Tamam, işba noktasına gelindi, artık, bundan sonra kayıtdışı yoktur denecek bir ölçü de yok. O, zaten yapılacak. Şimdi, ona, bir noktaya gelinceye kadar vergi alınmaz diye bir uygulama da olamaz. O zaman, bugüne kadar Türkiye'de çıkmış olan bütün vergi kanunlarında bu gerekçenin söylenmesi gerekir; ama, ben, bunu değerli arkadaşımın "kayıtdışının üzerinde hassasiyetle durun" ilkesi ve o uyarısı olarak değerlendiriyorum. Gayet tabiî durulacaktır.

Anayasaya aykırı mıdır? Biz, Anayasaya aykırı olduğu görüşünde değiliz. Zaten, Anayasaya aykırı olduğu görüşünde olsak, tasarıyı sevk etmezdik.

Akaryakıt Tüketim Vergisinden bahsettiler. Biz, bu vergi tasarısıyla akaryakıt tüketiminden bir vergi almayacağız. O, bu vergi kanununun içerisinde yer almıştır; ama, Akaryakıt Tüketim Vergisindeki limit, bazı ürünler için dolmuştur. Dolduğu için, ona bir yetki vermek amacıyla, Akaryakıt Tüketim Vergisindeki o maddeye yeni bir marj tanımak için konmuştur; yoksa, mevcut tasarıyla kesinlikle en ufak bir vergi alma durumu yoktur...

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Akaryakıt fiyatlarını artırmayacak mı Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Efendim, o, bununla ilgili değil; yani, ekvergiyle ilgili değil. Eğer böyle bir tasarı olmasa, ayrı, özel bir tasarı sevk etme durumunda kalırdık; çünkü, bazı petrol ürünlerinde 300'lük limit dolmuştur. Onu 500'e... Bu tür düzenlemeler de çok sık yapılır. Çok sık yapılmasının nedeni de nedir derseniz, tabiî, enflasyondur. Enflasyonun her alandaki tahribatı gibi, burada, limitleri de çok kısa zamanda değiştiriyor. Yoksa, Akaryakıt Tüketim Vergisine bu madde zam getirmez; eğer, kararnameyle Bakanlar Kurulu değiştirirse veya Enerji Bakanlığı değiştirirse gelir. Bu şekliyle, bu, münhasıran bir zam maddesi değil, bir limit tanıma maddesidir.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Ama, fiyatları artırır Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) – Efendim, o, ayrı bir konu.

Sayın Aslan Polat, işin sosyal boyutundan bahsettiler. Tabiî, bu, tartışılabilir; yani, her verginin, mutlaka, sosyal yönünde bir şey bulunabilir, ne kadar gayret sarf ederseniz sarf edin.

Yalnız, burada, yılda 12 milyar liranın altında ücret alanlardan vergi alınmaması hususuna bir açıklık getirmek istiyorum. Ücret gelirleri, genellikle, zayıf nitelikte kazançlar kabul edildiği için, vergi terminolojisi, vergi biliminde, bunlar, biraz, vergilendirmede korunur.

Şimdi, burada, niye 12 milyarı seçtiniz de 10 milyarı seçmediniz, 8 milyarı seçmediniz diye bir sual akla gelebilir, haklı olarak da gelebilir. Burada, biz, şu kıstası kullandık: Bildiğiniz gibi, 1994 yılında Net Aktif Vergisi diye bir vergi çıkmıştı. Orada da ücretlilerden belli bir vergi alınacaktı ve 600 milyon olarak tespit edilmişti. Onu ölçü aldık; endeksledik -farklı endekslere göre- 13-14 milyar civarında tuttu; biz, onu 12 milyar olarak tespit ettik. Dolayısıyla, sanıyorum, buradaki 12 milyarın da temelinde yatan konu odur.

Şimdi, değerli arkadaşımız Uzunkaya'nın sorduğu konu, -kendileri kişisel konuşmalarını yaparken de burada dile getirdiler- işte, çok aceleye gelmiş, kasım denmiş, kasımın da bitmesine beş gün var; bu nasıl olur...

Şimdi, hiç kuşku yok ki, bu kanun tasarısı yeni sevk edilmedi, ağustosta sevk edildi ve ağustosta çıkacağı esasına göre kasım denilmişti. Şimdi, bizim değerli milletvekili arkadaşlarımız da bu durumu gördükleri için, bir önerge hazırladılar. Eğer bu önerge Yüce Genel Kurulunuzca tasvip görürse, bunlar değiştirilecek ve zamana uydurulacak. Ağustosta sevk edildiği için böyle oldu. Onu ifade etmek isterim.

Ayrıca, inanın, bu yasa tasarısının çıkışında bilmediğiniz hiçbir şey yok. Çok iyi bildiğiniz gibi, Türkiye, bir deprem felaketiyle -gerçi, bu tasarı ilk depremden sonra hazırlandı ama- iki defa karşılaştı. Burada meydana gelen zararların bir an evvel giderilmesi isteniyor; ama, bu, bir an evvel giderilirken, ayrıca, ekonominin, maliyenin dengeleri de bozulmasın istendi. Bir taraftan bu yaraları saralım; ama, genel dengelerimizi de koruyalım. Amaç budur. Onun için, ilave bir kaynağa ihtiyaç duyuldu. Türkiye'nin çok büyük dayanışma duygusu vardır. Bu sorunları, yine bu duyguyla aşacaktır. Tabiî, gönül arzu ederdi ki, böyle bir deprem olmasın, böyle kayıplarımız olmasın, böyle bir tedbire de gitmeyelim. Dolayısıyla, kesinlikle merak etmeyin, bilinmeyen hiçbir sebebi yok.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakanım.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili beş önerge vardır; ancak, madde bir fıkradan ibaret olduğu için, dört önergeyi işleme koyacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin (a) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

İsmail Özgün Hüseyin Arı Ahmet Karavar

Balıkesir Konya Şanlıurfa

Ali Sezal Lütfi Yalman

Kahramanmaraş Konya

"Madde 5-

a)1998 yılına ilişkin olarak verilen yıllık Gelir ve Kurumlar Vergisi beyannameleri ile beyan edilen matrahlar üzerinden herhangi bir beyanname vermeye gerek kalmaksızın hesaplanan ek gelir ve ek kurumlar vergisi, bu kanunun yayım tarihinden itibaren bir ay içerisinde tarh ve tahakkuk ettirilir. Ödenmesi gereken vergi, ilki bu kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içerisinde, diğerleri 2000 yılının Şubat, Mayıs, Temmuz, Eylül, Kasım ayında olmak üzere altı eşit taksitte ödenecektir."

BAŞKAN – İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin (b) bendinde geçen "ve ilki tarh süresinde, diğerleri 1999 yılının Kasım ve 2000 yılının Ocak ayında" ibaresinin "ve ilki 2000 yılının Nisan ayında, ikincisi Ağustos ayında ve üçüncüsü Aralık ayında" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Suat Pamukçu Mustafa Niyazi Yanmaz Ahmet Karavar

Bayburt Şanlıurfa Şanlıurfa

Osman Yumakoğulları Bekir Sobacı Salih Kapusuz

İstanbul Tokat Kayseri

BAŞKAN – Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin (a) bendinin son cümlesinin "Ödenmesi gereken vergi; ilki 2000 yılının Nisan ayında, ikincisi Ağustos ayında ve üçüncüsü Aralık ayında olmak üzere üç eşit taksitte ödenir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Suat Pamukçu Yakup Budak Bekir Sobacı

Bayburt Adana Tokat

Mehmet Zeki Okudan Osman Yumakoğulları

Antalya İstanbul

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, okutacağım dördüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım. Eğer, Genel Kurulca kabul görürse, diğer önergeleri işleme koymaya gerek kalmayacaktır.

Dördüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Emrehan Halıcı Murat Başesgioğlu İsmail Köse

Konya Kastamonu Erzurum

Ahmet Kabil Zeki Çakan

Rize Bartın

"Beyan ve ödeme

Madde 5. – Ek gelir ve ek kurumlar vergisi, aşağıda belirtilen sürelerde beyan üzerine veya idarece tarh edilerek ödenir.

a) 1998 yılına ilişkin olarak verilmesi gereken yıllık Gelir veya Kurumlar Vergisi beyannameleriyle beyan edilmesi gereken matrahlar ve bu matrahlar üzerinden hesaplanan ek gelir ve ek kurumlar vergisi, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içinde ayrı bir beyannameyle beyan edilir. Ödenmesi gereken vergi, ilki beyanname verme süresi içinde, diğerleri beyanname verme süresinin bittiği ayı izleyen ikinci, dördüncü, altıncı, sekizinci ve onuncu aylarda olmak üzere altı eşit taksitte ödenir.

b) 1998 yılı ticarî veya meslekî kazançları götürü usulde tespit edilen Gelir Vergisi mükelleflerinin, götürü matrahları üzerinden hesaplanan ek gelir vergisi, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren bir ay içinde idarece tarh edilir ve ilki tarh süresinde, diğerleri 2000 yılının haziran ve ekim aylarında olmak üzere üç eşit taksitte ödenir.

c) 1998 takvim yılı ücretlerinin vergi matrahı 12 milyar lirayı aşan ücretlilerin, bu ücretleri için hesaplanıp ödenmesi gereken ek gelir vergisi, ücretlilerin bu kanunun yayımı tarihinde kendilerine ücret ödemesinde bulunan işverene, 1998 yılında elde ettiği ücretlerinin Gelir Vergisi matrahını bildirmeleri üzerine, işverenlerce bu kanunun yayımı tarihinden sonraki birinci, üçüncü, beşinci, yedinci, dokuzuncu ve onbirinci ücret ödemesinden tevkif edilmek suretiyle altı eşit taksitte ödenir. Tevkif edilen bu vergi muhtasar beyannameyle beyan edilir."

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, çoğunluğumuz bulunmadığı için, olumlu görüşle takdire sunuyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Katılıyorsunuz.

Sayın Komisyon takdire bırakıyor, Sayın Bakan katılıyor.

Önerge sahipleri, gerekçenizi mi okuyalım efendim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının yasalaşma süreci ve 12.11.1999 tarihinde meydana gelen deprem dikkate alınarak bu değişikliğin yapılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Evet, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Önerge kabul edildi Sayın Pamukçu...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Maddeyi oylarken aramanızı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Diğer önergeleri işleme almamıza gerek kalmamıştır.

Maddeyi, bu değişiklik önergesi doğrultusunda oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Bu nedenle, elektronik cihazla oylama yapacağım ve oylama için 4 dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır, 5 inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair önerge vardır.

Bilindiği üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak, tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup, Komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı kanun tasarısına, 5 inci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer İzgi Murat Başesgioğlu Mehmet Emrehan Halıcı

Konya Kastamonu Konya

A. Ahat Andican Yusuf Kırkpınar

İstanbul İzmir

"Madde 6.- Kanunun 3 üncü maddesinde sayılan illerde; 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında bulunan iktisadî devlet teşekkülleri, kamu iktisadî kuruluşları, bunların müesseseleri, bağlı ortaklıkları ve iştirakleri ile özelleştirme kapsamındaki kuruluşları, ek Kurumlar Vergisi muaflığından çıkarılmasına Bakanlar Kurulu yetkilidir."

BAŞKAN – Sayın Şahin, Komisyon üyeleri hazır mı efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Komisyonun çoğunluğu yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayacağız Sayın Genç, acele etmeyin...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Komisyonunun salt çoğunluğu yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Acele etmeyin, meraklanmayın... İçtüzüğün hükmü neyse, onu yapacağız; hiç merak etmeyin efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, yardımcı oluyoruz Sayın Başkan... Biz de istiyoruz...

BAŞKAN – Sayıyoruz Sayın Genç...

Komisyonun salt çoğunluğu yoktur.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – 19 kişiyiz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, salt çoğunluk 19 değil, 21'dir.

O nedenle, önergeyi işleme alamayacağım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, bu, teknik bir düzenlemedir... Yani, ihtiyacımız var Sayın Başkan.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, 5 dakika ara verir misiniz...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) – Karar verdiniz Sayın Başkan.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Karar verdiniz Sayın Başkan; önerge düşmüştür.

(Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay'ın, Başkanlık Divanı önüne gelerek, Divan Başkanıyla konuşması)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?.. Biz, duymuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Uluğbay, dediğiniz, komisyon toplantılarına ilişkindir. Şu anda Genel Kurulda bulunuyoruz ve yeni bir madde ihdasına dair olduğu için, Komisyonun salt çoğunlukla katılması gerekir. 87 nci madde, bu konuda, gayet sarih. O nedenle, sadece, burada bulunan Komisyon üyelerini sayıp, o sayı 21'e baliğ olursa ancak işleme alabiliriz.

Efendim, Komisyon üyeleri elini kaldırsın; sayalım, buyurun...

18 kişi...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, efendim, siz, önergeyle ilgili, Komisyonda salt çoğunluğu aradınız.

BAŞKAN – Arıyorum efendim...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – "Salt çoğunluk yoktur; önerge, bu sebeple işleme alınmayacaktır" dediniz.

BAŞKAN – Alınmayacak diyorum efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Yeniden niye sayıyorsunuz?!

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, önerge düşmüştür.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, istirham ediyorum... Zabıtlara geçti.

BAŞKAN – Önergeyi işleme almadım arkadaşlar; alma şansımız yok.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Ek Emlak Vergisi

MADDE 6.– 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 1 ve 12 nci maddelerinde yazılı bina, arsa ve araziler, 1999 yılı emlak vergisi matrahları üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere ek emlak vergisine tabidir.

Sahip olunan konutlardan brüt alanı 200 m2’yi geçmeyen ve mükellefçe seçilen bir tanesi ile;

– Kocaeli, Sakarya, Yalova illerinin merkez ve ilçeleri ile Bolu İlinin Düzce, Gümüşova, Gölyaka, Cumayeri ve Çilimli ilçelerinde bulunan bina, arsa ve araziler,

– 17/8/1999 tarihinde meydana gelen depremde varlıklarının en az yüzde onunu (tevsik edilmek kaydıyla) veya birinci derece kan hısımlarından birini (eş dahil) kaybedenlerin bina, arsa ve arazileri,

bu vergiden müstesnadır. Emlak Vergisi Kanununda yer alan daimi ve geçici muaflıklar ve istisnalar, bu vergi bakımından da geçerlidir.

1999 yılında bina ve arazi vergisi mükellefi olanlar, bu verginin de mükellefidirler. 1998 yılı genel beyan döneminde veya 1998 yılında ortaya çıkan ve vergi değerini tadil eden nedenlerle verilen beyannameler bu vergi için de verilmiş sayılır. Bu vergi, 1999 yılı emlak vergisi matrahı üzerinden, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren Emlak Vergisi Kanununda yer alan nispetlerde belediyelerce hesaplanır. Hesaplanan vergi, başkaca bir işleme gerek olmaksızın tahakkuk etmiş sayılır.

Bu Kanunun yayımı tarihine kadar emlak vergisi beyannamesi verilmemiş olması halinde vergi, Emlak Vergisi Kanununun 32 nci maddesine göre belirlenecek emlak vergisi matrahı üzerinden tahakkuk ettirilir.

Tahakkuk eden bu vergi, mükelleflerce 1999 yılı Kasım ve Aralık aylarında olmak üzere iki eşit taksitte ödenir. Belediyeler, bu madde uyarınca tahsil ettikleri vergileri, tahsilatı takip eden ayın yirminci günü akşamına kadar muhtasar beyanname ile bağlı bulundukları vergi dairesine beyan ederek öderler.

Tahsil ettikleri vergiyi yukarıda belirtilen süre içinde vergi dairesine yatırmayan belediyelerden, yatırmaya mecbur oldukları vergiler, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre gecikme zammı tatbik edilerek tahsil edilir.

BAŞKAN – 6 ncı maddeyle ilgili, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Veysel Candan; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Deprem Vergisi Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

6 ncı madde, bir defaya mahsus olmak üzere, bina, arsa ve arazilerin 1999 yılı Emlak Vergisi matrahından ek emlak vergisi almayı esas almaktadır. Ayrıca beyanname verilmeyecektir; 1999 yılında ödediği vergi neyse, bir kere daha, mükerreren ödeme imkânına sahip olacaktır. Bir konut için, değeri ne olursa olsun, vergi hesaplanmayacaktır; metrekare olarak da, 200 metrekarenin altında olanlar için. Hangi konutun istisna olacağını da, mükellef, beyannamesinde bildirecektir.

Bu vergiyle ilgili olarak üç bölümde muafiyet getirilmektedir. Bir tanesi, illeri kapsamaktadır. Kocaeli, Sakarya, Yalova İllerinin merkez ve ilçeleri ile Bolu İlinin Düzce, Gümüşova, Gölkaya, Cumayeri, Çilimli İlçeleri kapsam dışında tutulmaktadır.

Ayrıca, malvarlıklarının yüzde 10'unu kaybedenler, belgelemek kaydıyla, af kapsamına girmektedir.

Ayrıca, birinci derecede kan hısımlarının birini kaybedenler de buna dahil tutulmaktadır; kasım ve aralık aylarında belediyelere ödenecektir. Belediyeler de, müteakip ayın 20’sine kadar, illerin defterdarlıklarına ödeyecektir. Ancak, bu madde içerisinde eksik gördüğümüz konuların üzerinde durmak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi, bir konut için, değeri ne olursa olsun, vergi hesaplanmayacak denmektedir. Birisinin Boğazda yalısı 500 milyardır, birisinin dairesi 10 milyardır, vergileri de çok farklıdır ve burada bir adaletsizlik söz konusudur. İkincisi, varlık kaybında, yüzde 10 belgelemede ciddî sıkıntılar çıkacaktır. Üçüncü olarak da "kasım ve aralık ayları" deniyor, zaten kasım ayı tamamlanmıştır, zannediyorum ki, bir değişiklik önergesiyle bu da düzeltilecektir.

Ayrıca, belediyeler tahsil edecek ve maliyeye ödeyecektir. Dünkü basında takip ettiyseniz, Erzurum Belediyesi sekiz aydır işçilerine maaşlarını ödememekte ve belediyedeki işçiler de açlık grevindedir. Dolayısıyla, belediyelerin böyle bir tahsilatı defterdarlıklara, cezayı göze alarak, ödemeleri imkânsızdır; yani, paraya ihtiyacı olan bir belediyeye siz imkân verdiğiniz zaman, onu alır ve imkânlarına göre de harcar, tıpkı SSK ve Bağ–Kurda ödenmediği gibi.

Değerli arkadaşlar, aslında 57 nci hükümetin, özellikleri, zannediyorum ki, en mühim uzmanlık sahası, vergi kanunlarını çıkarmak ve çeşitlendirmek ve bir de zam yapmaktır. Bu hükümete baktığımız zaman, Kesintisiz Eğitimle 2 katrilyon, Haller Yasasıyla 4 katrilyon, Gelir Vergisi Kanunuyla 4 katrilyon, deprem vergisiyle yaklaşık 1 katrilyon, akaryakıtta ek vergiler... Yine, biraz sonra gündeme gelecek olan Mahallî İdareler Yasası da aslında bir vergi paketinden ibarettir. Dolayısıyla, topladığımız zaman, hükümetin bütün ağırlıkla çalışma sahası, vergi ve zamdır.

Sayın Bakan, ısrarla sorulan sorulara cevap vermekte zorlanmaktadır. 20 inci dönem milletvekili arkadaşlarımız hatırlayacaklar; Sayın Zekeriya Temizel de aynı üslupla bu kürsüye çıkıp, çıkardığı vergi yasasının çok akıllı bir iş olduğunu, hatta, vergi kanununa karşı çıkanların vatan haini olacağını söylemişlerdi; ama, şimdi biliyoruz ki, Parlamento dışında kaldı maalesef.

Şimdi, Sayın Bakan, cevaplamalarında çok enteresan bir cümle kullandı, not aldım, diyor ki: "Deprem konusunda aslında her şeyi Yüce Parlamento çok iyi biliyor; vergiyi niye getirdiğimizi biliyorsunuz." Ama, bu Parlamento yine bir şey biliyor ki, toplanan vergilerin doğru dürüst yerinde kullanılmadığıdır.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısında 726 trilyon vergi öngörülmektedir; Gelir ve Kurumlar Vergisinden 400 trilyon, Emlak ve Motorlu Taşıtlar Vergisinden 140 trilyon, cep telefonlarından da 120 trilyon; ayrıca, akaryakıt ve kıymetli kâğıtlarla birlikte topladığımız zaman, aşağı yukarı 700 trilyon. 2000 yılı bütçesinde faiz gideri 21 katrilyon; yani, yüzde 5'ini bu vergiyle toplamış oluyoruz.

Aslında, bir değil, elli tane deprem vergisi getirseniz, her birinde de 700 trilyon para olsa, bu bütçeye kâfi gelmesi yine mümkün değildir.

Evvela, bu kanun tasarısındaki yanlışlar nedir... Piyasa şartları göz önüne alınmadan hazırlanmıştır. Biraz önce, Sayın Bakan, götürü vergi ödeyenlerin çok vergi ödemeyeceklerini, belki, 40-50 milyonla kurtulacaklarını söyledi; halbuki, dün yine basında, gazete sütunlarında, bir ailenin, evine 5 milyon liralık tüp alamadığı için yemek pişiremediğini görüyoruz.

Ayrıca, kaçaklar tutulacağı yerde, bu verginin, verenden tekrar alınması en büyük yanlışıdır. Hedeflenen 726 trilyon paranın tamamını tahsil etmek hiç mümkün değildir. Birçok beldede, ilçede, Emlak Vergisi diye bir şey zaten yoktur. Aslında, hükümet, yaptığını da tam anlamıyla bilmemektedir.

Depremin haftasında, hazinenin borçlanma rakamlarını aldım: Artı 8 puanla yüzde 122'yle borçlandı ve bir haftada fazla ödenen para miktarı 45 trilyondur; yani, hazinenin bir hafta borçlanmasıyla fazla ödenen para miktarı yaklaşık 45 trilyondur; yani, toplanacak bu verginin yaklaşık yüzde 10'unu, bir ödemeyle, hükümet harcamış durumdadır.

Değerli arkadaşlar, aslında, deprem için paranın ihtiyaç olup olmadığı da tartışmalıdır. Yine, gazeteye intikal eden haberlerde, Sayın Bakan "paramız var, çadırımız yok" diyor; çok enteresan bir cevap.

Her şeyden evvel, depremle ilgili olarak konut seçimi de tamamen yanlıştır; daimi konut veya prefabrike olması noktasında, hükümet içindeki koalisyon partilerinin iki bakanı görüş ayrılığına düştü ve haklı olarak, bu konutlar prefabrike olmamalıydı ve maalesef oldu. 26 000 prefabrike konut ihale edildi. Müracaat eden 25 firmaya paylaştırıldı. Düşünün şimdi; ihalesiz, 25 firmaya paylaştırıldı; 1 900'ü bir firmaya verildi ve bu firma, daha önce, Ankara Asliye Ceza Ticaret Mahkemesi tarafından tazminat cezasıyla cezalandırılmıştır; yle bir firmaya bile ihale verildi. Ayrıca, deprem sonrası için, aynı tarihlerde, beton malzemeye yüzde 40 zam yapıldı.

Hepimizin hatırlayacağı üzere, Toplu Konut İdaresi, Başbakanlığa direkt bağlandı; gerekçesi de, Dünya Bankasından büyük kredilerin alınacağı ve büyük ihalelerin yapılacağı idi. Yani, Başbakanın, ilgili devlet bakanına güvensizliği ortaya çıktı.

Değerli arkadaşlar, şimdi bütçeye baktığımız zaman, yaklaşık 47 katrilyon; açık 14,4 katrilyon, faiz gideri 21 katrilyon... Gelir artışı -sanki esnaflar için- vergi artışı yüzde 70 öngörülüyor. Büyüme hızı yüzde 2,5, özelleştirme geliri 5,5 milyar dolar... Özelleştirme tarihinden bugüne kadar, Özelleştirme İdaresi ilan ve reklam giderleri, gelirleriyle karşılanamamıştır. Dolayısıyla, bu rakamlar tamamen hayalîdir ve enflasyon hedefi de yüzde 25 olarak belirlenmiştir. Halbuki, 2000 yılında, hükümetin, ödeyeceği 43 milyar dolar borcu vardır. Türkiye'nin gelir fazlası yoktur, ihracatımız artmamıştır, turizm gelirlerimiz düşmüştür, üretim de düşüktür. Bu rakamlara baktığımız zaman, bütçe de, hayalî bir bütçe olmaktan ileriye gidememektedir.

Aslında, depremle ilgili yardımlar da çok tartışma konusudur. Evvela, 500 milyon dolar Dünya Bankası kredisi, işçi ve memur aylığına ödenmiştir. Daha sonra, Amerika'nın 1 milyar dolarlık Eximbank kredisini, esnaflara -hükümeti küçük düşürecek şekilde, hükümete güvenmediklerini beyan ederek- 12 banka aracılığıyla vereceğini açıklamışlardır. Yine, Dünya Bankası, 750 milyon deprem kredisi... "Size güvenimiz yok, eğitim için 600 trilyonu kullanamadınız" demiştir. Sayın Başbakan da "bizim eksiklerimizi ve yanlışlarımızı düzeltiyorlar" diye cevap vermek mecburiyetinde kalmıştır.

Şimdi, burada, şu soru akla geliyor: Sivil toplum örgütlerinin yardımları neden durdurulmaktadır? Değerli arkadaşlar, dün, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Bolu merkezine 1 000 çadır, 40 000 kişiye günlük yemek verecek aşevi...

BAŞKAN – Sayın Candan, size, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, toparlayınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Tamam efendim.

... ve odun kömür yardımı yapmak üzere, Bolu Valisiyle anlaşmıştır. Ankara Valisine yazı yazılmıştır; ancak, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Bolu İline yardım etmesine izin verilmemiştir; yani, siz, bir taraftan vergi kanunu çıkarıyorsunuz, bir taraftan da -insanlar, çadırlarda, sular altında, kar altında- sivil toplum örgütlerinin ve belediyelerin yardımlarını, maalesef, engelliyorsunuz.

Değerli arkadaşlar -konuşmamı tamamlarken- aslında, hükümet, nereden ne tür para alacağını bilememektedir. Maliye Bakanlığının, şu anda, GSM cep telefonlarıyla ilgili 150 milyon dolarlık KDV alacağı beklemektedir; 75 trilyon etmektedir. Mavi Akım Projesiyle, ödenmemesi gereken -DPT'nin karşı çıkmasına rağmen- 55 milyon dolar ödeme yapılmıştır. Yine, İnterbank'ta -arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi- 1,5 katrilyon, Hazine Mevduat Fonuna geçirilmiştir; yani, devlet zararı vardır; yaklaşık, toplanan verginin 2 katıdır.

Değerli arkadaşlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Cümlemi tamamlayayım Sayın Başkan; bir cümle ifade edeceğim.

Netice itibariyle, bu vergiye taraf olmak mümkün değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Candan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 159 sıra sayılı tasarının 6 ncı maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 6 ncı maddesi, Emlak Vergisi Kanununun 1 inci ve 12 nci maddesine atıf yapmak suretiyle, bina, arsa ve arazilerin, ekverginin konusuna girdiğini belirtmektedir.

Yine, ikinci fıkrası, 200 metrekarenin altında olan gayrimenkullerden, binalardan bir tanesinin vergiden müstesna olduğunu belirtmektedir.

Üçüncü fıkrası ise, deprem olan illerde ve bu illere bağlı ilçelerde, arsa, arazi ve binaların ek emlak vergisinden istisna olduğunu belirtmektedir. Zaten, buralarda da, arsa, arazi ve binalar birbirine karışmıştır; vergilendirmek isteseniz bile vergilendirilmesi şu an mümkün değildir.

Dördüncü fıkrada ise, mal varlıklarının en az yüzde 10'unu kaybedenler ya da yakın akrabalarından birisini kaybedenler de bu vergiden müstesna sayılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 22.7.1998 tarihinde, Emlak Vergisindeki beyan değerlerini yükseltmek, yine, bina, arsa ve arazilerin gerçek değerlerini bulmak üzere mevcut, reform diye tabir ettiğiniz kanunda yeni düzenlemeler getirmiştiniz. Bu düzenlemelere göre, bina, arsa ve araziler, eğer gerçek değerleri üzerinde beyan edilmemişse, bu gayrimenkuller, taşınmazlar, iktisap tarihinden itibaren 5 yıldan daha az bir sürede satılırsa, sair kazanç ve iratlar diye vergilendirileceğini belirtmek suretiyle, mükellefleri, malikleri korkutarak yeniden beyana davet etmek suretiyle gerçek değerlerinin üzerinde bu beyannameleri yenilettiniz ve yeniletmenin neticesinde de, bilhassa gayrimenkul alım-satımı, bina yapım ve satıcılarının işleri oldukça durdu ve bu 4369 sayılı Yasanın geçici 46 ncı maddesi ile 65 inci maddesi ülkede ekonomik durgunluğa, ekonomik istikrarın bozulmasına sebep oldu. Bilahara, 1998'de "reform" diye tanıttığınız ve bütçenin fevkalade açığının kapanacağını ifade ettiğiniz tasarı, bu beklentilerinize cevap vermeyince, 4444 sayılı Yasayla tekrar değiştirerek emlak değerlerinin değişiklikten önceki değerine dönüştürülmesini sağlamaya çalıştınız. Şimdi ek emlak vergisinde ifade edilen 1999 yılı değerlerinin 4369 sayılı Kanunla belirtilen değer mi, 4444 sayılı Kanunla belirtilen değer mi olduğu da belirsizdir.

Değerli milletvekilleri, deprem sonrası konjonktürü değerlendirirken, ekonomimizin deprem öncesinde içinde bulunduğu durumu ve depremin ekonomiye etkilerini göz önünde tutmak gerekir; aksi takdirde, her zamanki kolaycılığa kaçarak, gelecekte ortaya çıkabilecek bütün olumsuzlukları, yanlış politika uygulamalarından kaynaklansa bile, doğal olaylara fatura edebiliriz.

Depremden önce, 1995-1997 döneminde, üç yıl, yani Doğru Yol Partisinin iktidarda olduğu dönemde, talebe bağlı olarak yıllık yüzde 7'nin üzerinde yüksek bir hızla büyüyen Türkiye ekonomisinin büyüme hızı 1998 yılında düşmüş ve eksi 2'lere inmiştir.

Ekonomimizde, 1998 yılı ortasında başlayan duraklama, kasım ayından itibaren daralmaya dönüşmüştür. Daralma, bu yılın ilk üç ayında şiddetlenmiş ve gayri safî millî hâsıla yüzde 8,4, sanayi sektörü yüzde 9,3 küçülmüştür.

İmalat sanayii üretimi, temmuz ayında, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 3,1 azalmış; imalat sanayiinde kapasite kullanma oranı, geçen yıl ağustos ayında yüzde 79,4 iken yüzde 65'lere inmiştir. Ekonomideki bu daralmanın temel sebebi, hükümetin yanlış uyguladığı politikalardır. Şimdi soruyorum:

Ekonomide ek bir değer oluşturdunuz mu da ek emlâk vergisi alıyorsunuz? Ekonomide ek bir değer oluşturdunuz mu da ek kurumlar vergisi, ek gelir vergisi alıyorsunuz? Ekonomide ekdeğer oluşturdunuz mu da motorlu taşıtlar vergisi veya iletişim vergisi alıyorsunuz?

Millet mahvoldu, esnaf perişan. Devletin, mükellefin beyanına dayalı tahakkuk ettirdiği tahakkuka bağlı tahsilat oranı düştüğü halde, ilave peşin beyanın içerisinde, beyan dönemi içerisinde ilk taksiti alınmak suretiyle ikinci, üçüncü taksitleri kasım, aralık aylarında, yani beş gün sonra ödenmek üzere... Bu millete ne verdiniz? Hükümet olarak ne verdiniz; biz Meclis olarak ne verdik ki, bu insanlardan ek vergi istiyoruz?

Değerli milletvekilleri, tekpartili dönemde, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde varlık vergisi çıkarıldı. Varlık vergisini ödemede sıkıntı çekenler, malum, yollarda, çeşitli yerlerde çalıştırıldı. Şimdi, siz, merhamet etseniz de bir alternatif ödeme şekli getirseniz; köy yolları kalmadı, şehir yolları kalmadı; ama, havaalanlarında çalıştırma şeklini getirseniz de millet ödemede sıkıntı çekerse, hiç olmazsa, bedeniyle ödese. Bu merhameti de göstermediniz.

Değerli milletvekilleri, insanlarımız aç ve açıkta; susuz. Büyüme hızı, biraz önce ifade ettiğim gibi, ağustos ayı sonu itibariyle yüzde -2. 2000 yılında büyüme hızını 5,5 olarak belirliyorsunuz. Acaba ağustostan kasım sonuna kadar gayri safî millî hâsılada ne artış oldu da 2000 yılında böyle hayalî bir büyüme hızı belirlemek suretiyle insanlardan ilave vergiler talep ediyorsunuz? Çiftçiye ne verdiniz, esnafa ne verdiniz, tüccara ne verdiniz?..

İşte, çelişkili maddeleri, hakkaniyet ihtiva etmeyen maddeleri görüyorsunuz; yılda 12 milyar lira ücret geliri elde eden ve çeşitli yönetim kurulu üyeliklerinden ücret elde eden kişileri bu ek vergiden istisna kılıyorsunuz; ama, el arabasında turp, havuç satan götürü mükellefleri ek vergiye tabi kılıyorsunuz. Bu mudur acaba sizin insaf ölçüleriniz; soruyorum size.

Değerli milletvekilleri, şu anda kış başladı. Anadolu'nun birçok yerinde insanlar, odun ve kömürlerini, kışlık yiyecek ve giyeceklerini temin etmekte sıkıntı çekerken, önde gelen Ramazan. İnsanlarımız bu kışı ve gelecek ayları nasıl geçireceklerini düşünürken, ek vergi; motorlu taşıtlardan bir vergi, emlaktan bir vergi, telefondan bir vergi, gelir ve kurumlar vergisinden bir vergi... Bir insana aynı anda, on çeşit ek vergi koymak doğru mudur acaba?! İşte, bu ek vergi tasarısına, bu çerçevede, karşıyız ve getirdiğiniz bu tasarı, hakkaniyet kaidelerini iktiza etmiyor. Bu vesileyle bu vergiye karşıyız.

Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akın.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç?.. Yok.

Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün?..

Buyurun Sayın Özgün. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 159 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, getirilen bu tasarıyla, öyle zannediyorum ki, 2000 yılında büyük bir deprem yaşayacağız; bu depremin adı, vergi depremi olacak. Esasında burada depremle ilgili bir vergi tasarısını konuşuyoruz; ama, bu vergi tasarısı başlı başına bir deprem orta yere çıkaracak. Neden bunu söylüyorum; çünkü, bakınız, bu tasarı çok büyük haksızlıklarla dolu bir tasarı. Siz, evine ekmek götüremeyen, dükkânını siftah yapmadan kapatmak durumunda olan -yatırımlar durmuş, üretim durmuş, alışveriş yok- bu insanlara "şu kadar vergi vereceksiniz" diyorsunuz. Berberden, tamirciden, ayakkabıcıdan, en küçük esnaftan vergi isteyeceksiniz; ama, öbür taraftan milyarlarca lira geliri olan insanı, bir kalemde "bundan muaf tutuyoruz" diyeceksiniz; böyle şey olmaz. Bu, ne insafa sığar ne hakkaniyet ölçülerine sığar ne de vergicilik ahlakına sığar...

HASARİ GÜLER (Adıyaman) – Sen inanıyor musun söylediklerine!..

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – İnanarak söylüyorum tabiî.

Bakınız, bu vergi tasarısını, aslında IMF istedi, onun için buraya alelacele getirildi. Tabiî, bunun arkası gelecek; yani, bu, bu tasarıyla kalmayacak anladığımız kadarıyla, önümüzdeki günlerde Bakanlar Kurulu kararnameleriyle Katma Değer Vergisi oranları yükseltilecek, Katma Değer Vergisine zam getirilecek, öbür taraftan, daha başka birtakım vergilerle, aşağı yukarı 1 katrilyon civarında para toplanmaya çalışılacak.

Bakınız "bunları alacağız" diyorsunuz da, bugün, Plan ve Bütçe Komisyonunda Maliye Bakanlığının bütçesini görüştük. Orada ne gördük; Türkiye, makam otomobili, vasıta bakımından dünyada şampiyon bir ülke. 30.6.1999 tarihi itibariyle tam 87 000 tane taşıt var.

Şimdi, bu yetmiyormuş gibi, o kanuna arkada ilaveler yapılmış "aşağı yukarı biz daha 4 000 civarında taşıt alacağız" diyorsunuz. Kimin parasıyla alacaksınız?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Deprem parasıyla.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon)– Makam otomobili değil alınacaklar, işmakinesi.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Efendim, onun içerisinde makam otoları da var; sizin dediğiniz gibi, hepsi işmakinesi değil. Maliye Bakanlığı bütçesi görüşülürken kanunu bugün görüştük orada.

Değerli arkadaşlar, bunu bırakınız; depremin finansmanını karşılamak zor değil. Depremin finansmanını, bakın, şu şekilde de karşılayabilirsiniz: Bu makam otolarının yarısını satabilirsiniz.

Öbür taraftan, lojmanlar var, kamu arazileri var. Türkiye'nin bugün aşağı yukarı 234 000'in üzerinde lojmanı, 2 408 civarında da sosyal tesisi var; bunları değerlendirebilirsiniz. Hazine arazilerinin miktarı aşağı yukarı 46 milyar metrekare; bunları gündeme getirebilirsiniz.

Öbür taraftan, stopaj yoluyla vergilendirilen gelirler var, faiz ve repo gelirleri var; onlara hiç dokunmuyorsunuz, onları değerlendirebilirsiniz. Ama, bir kolaycılık var, bir acelecilik var; hazır elimizin altında beyanname veren mükellefler var nasıl olsa, dürüst bir şekilde de bugüne kadar beyannamelerini vermişler, haydi, onun üzerinden bir yüzde 5 daha vergi istiyoruz diyorsunuz. Ne yazık ki, değerli arkadaşlar, siz, bu kanunu buradan geçirseniz bile, bu mükelleflerin, bugün, bu vergileri ödeyecek takatı yok.

BAŞKAN – Sayın Özgün, 1 dakika eksüre verdim; lütfen toparlayınız.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Bitiriyorum.

Bakınız, vergi tahsilat oranlarına bakınız... Bu sene artış oranı yüzde 51, yüzde 53 civarında gerçekleşecek ve üstelik, 2000 yılı için de, siz, yüzde 70 vergi artırmayı planlıyorsunuz. Bunun nasıl yapacaksınız; akıllara durgunluk veriyor.

O bakımdan, değerli arkadaşlar, geliniz, bu dürüst insanlara, bugüne kadar vergisini kuruşuna kadar ödemiş dürüst insanlara, esnaf ve sanatkârımıza bu kadar haksızlıklık yapmayalım. Geliniz, biraz önce söylediğim kaynaklardan depremin finansmanını sağlayalım; çünkü, biz, depremin finansmanının sağlanmasına karşı değiliz; ama, yapılan haksızlığa karşıyız.

Bunu takdirlerinize arz ediyor; hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgün.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de söz istemiştim.

BAŞKAN – Hayır efendim... Görüşmelere geçtik biz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Görüştünüz, tamam... Birinci söz hakkı benimdi; arkadaş benim yerime konuştu...

BAŞKAN – Öyle bir usulumüz yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl yok... Yani, ben, o sırada yoktum; şimdi, ikinci kişisel konuşma için...

BAŞKAN – Sayın Cevat Ayhan...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – İsmail Özgün Beye devretmiştim; ama, hakkım varsa konuşurum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben yoktum; ama, şimdi, konuşmacıdan sonra konuşmak hakkım...

BAŞKAN – Sayın Genç, sizi kulis odalarından veya kulisten alıp buraya getirmek gibi bir zorunluluğum mu var benim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ilk söz hakkı benimdi.

BAŞKAN – İyi... Sıranızı geçirmeseydiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne sırası canım... Daha sıra geçmedi ki...

BAŞKAN – Sayın Ayhan size söz sırasını veriyorsa, buyursun versin.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Söz sıramı Musa Beye devrediyorum.

BAŞKAN – Sayın Musa Uzunkaya; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Sayın Uzunkaya'nın konuşma süresi 5 dakika; ancak, süremiz buna kâfi gelmeyebilir.

O nedenle, Sayın Uzunkaya'nın konuşmasının tamamlanmasına kadar görüşmelerin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce de arz etmiştim, tabiî, bu yasa tasarısıyla -Sayın İsmail Beyin ifade ettiği gibi- toplanan vergiler eğer maksadına uygun kullanılabilirse, milletimiz bunu da sineye çeker, kabul eder. Bilfarz, elindeki tüm imkânlarını satar, devreder, işte burada saydığınız gibi, konutlarından, elinde diğer nesi varsa, vergilendirdiğiniz tüm kalemleri satarak, gerekirse bunu, öder; yeter ki, depremzede vatandaşımıza bu imkânlar intikal etmiş olsun; ama, bu milletin ciddî endişeleri var. Demin de söyledim, siz, her olayda yeni bir vergi çıkarırsanız... Hani Hoca Nasrettin'in (rahmetullahi aleyhi) meşhur bir fıkrasını anlatırlar: "Bir gün, Hoca sabahleyin kalkmış, ağlıyor. Hanımı sormuş 'hayırdır Hoca, niye ağlıyorsun?' Hoca 'Rüya gördüm' demiş. Hanımı 'Hocam rüyanda ne gördün?' diye sormuş. Hoca 'Vallahi, bıyığımın üzerinden -af buyurun- fare geçti' demiş. Hanımı 'Hocam, ilahi, hale bak; yani, bıyığının üzerinden bir de fare geçmiş, ağlanır mı buna' demiş. Hoca da 'Vallahi, ona üzülmüyorum; el duyar da yol zanneder, herkes gelip oradan geçmeye çalışır, onun için ağlıyorum' demiş."

Siz, vaktiyle, eğitim için ek bir vergi koydunuz; şimdi deprem vergisi, yarın yel vergisi, bir gün sel vergisi!.. Allahaşkına, bu vergilerin bir hududu var mı? Akşamleyin Sayın Bakana soruluyor, bakan "yeni vergiler de gelecek" diyor. Nedir, nereye gideceksiniz bu vergilerle? Koyduğunuz vergilerin gerçekleşmesi konusunda da ciddî zaaflarınız var; çünkü, bunu da gerçekleştiremiyorsunuz, yani, tahsil edemiyorsunuz, etmeniz mümkün değil. Nasıl alacaksınız; vatandaşta yok ki, versin.

Bakınız, 210 400 liraydı süper benzin Ocağın 1'inde, yılbaşından bu tarafa 517 000 liraya çıkardınız. Allahaşkına, bu, vergi değil de nedir?! Benzinine, mazotuna yaptığınız akaryakıt zammıyla bu milleti bu kadar perişan ettiniz, geçim sıkıntısıyla karşı karşıya getirdiniz. Belki, şu anda, şu Parlamentonun yapması gereken en onurlu mücadele, görev şu olmalıydı: Bakın, burada bütün arkadaşlar ifade ediyor -dışarıda kar yağıyor, Bolu Dağı belki de geçit vermiyor- şu anda bize düşen görev, Parlamento tatil edilmeli, cuma gününden itibaren, hafta sonu ve hatta, o insanları yerleştirene kadar, gerekirse o çadırlarda onlarla beraber yatarak, onların sıkıntısını görüp, bir an önce, devletin sosyal tesisleri midir... Bakın, siz, bu konuda da zaaf içinde oldunuz, yerleştiremediniz hiçbir sosyal tesise. 17 Ağustosta deprem oldu, 21 Ağustosta bakanlıklar genelge yayımladı ;tüm sosyal tesisler depremzedelere tahsis edilecekti. Kaç tanesini yerleştirebildiniz? Bir kurum kalktı, vermiyorum dedi; bir başkası kalktı, benimkine rezerv koyuyorum dedi. Hiçbirine bir depremzedeyi doğru dürüst yerleştiremediniz.

Bakın, daha önce Devlet Bakanı Sayın Recep Önal Bey, dışarıdan gelen bir yardımın memurlara maaş olduğunu, sürçülisan ile ifade buyurdular; Sayın Başbakan derhal müdahale etti "hayır, öyle değil" dedi.

Burada, o deprem günlerinde önemli bir yasayı geçirmekte muvaffak olan bir başka değerli bakanımız, kalktı, dedi ki "efendim öyle değil; biz Hazineden vermiştik, deprem için harcama yaptık." Yani, maslahat vermiş, ariyet vermiş. Depremzedeye, bu hükümet, ariyet, emaneten para veriyor, dışarıdan gelen parayı derhal onun yerine bloke ediyor.

ABBAS BOZYEL (Iğdır) – Söylediğinize siz de inanmıyorsunuz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Evet, vakıa bu. İnanmadığım değil... Sizin, inanmadığınız yasalara el kaldıra kaldıra, elleriniz kırıldı. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Ben biliyorum, inanmadığınız yasalara el kaldırdınız. Siz, MHP olarak, çıkardığınız hiçbir yasaya inanmadınız.

ABBAS BOZYEL (Iğdır) – Alnını secdeye koyan insanlar doğru konuşur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... Lütfen...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Arkadaşım, sataşmaya gelince perişan olursun sen; hiç sesini çıkarma, otur oturduğun yerde. Ama, size şunu söylüyorum: Bakın, şu vergileri tahsil etme şansınız yok. Milleti, önce, verginin hakkaniyet içerisinde alındığına inandıracaksınız; rantiyeden, bu konuda vergi alacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, 1 dakika eksüre veriyorum; lüften, toparlayınız.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Rantiyeden vergiyi alacaksınız; hakikaten, hakkaniyet içinde bunu tahsil edeceksiniz. İkinci olarak, insanlarınızı, bu milleti, bir kuruşu tüyü bitmedik yetimin hakkıdır diyerek bihakkın yerine kullanabileceğinize inandıracaksınız. İnandırma gücünüzü kaybettiniz; çünkü, bir kere hükümet olma güç ve güveni... Gidin, bakın Kızılay meydanında yapılan nümayişlere, toplantılara; nasıl bir refleks göreceksiniz halktan!..

Bu güveni sağlamak zorundasınız diyor ve bu yasanın topluma hayır getirmeyeceği -keşke getirebilse- endişesi içerisinde, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uzunkaya.

Sayın milletvekilleri, görüşmelere kaldığımız yerden devam etmek üzere, saat 20.00'ye kadar birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.03

 

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

159 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2 – 17.8.1999 Tarihinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla 30.6.2000 Tarihine Kadar Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/525) (S.Sayısı: 159) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Tasarının 6 ncı maddesi üzerinde görüşmeler tamamlanmıştı.

Soru sormak için bir talep yok şu ana kadar; göstergemizde öyle bir kayıt yok.

Maddeyle ilgili iki önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesi sonuna "Bu madde kapsamında tahsil edilen vergiler Yalova, Kocaeli, Sakarya ve Bolu İllerinin afetten zarar gören belediyelerinin altyapılarının imarına sarf edilmek ve beldelerin nüfusuna göre dağıtılmak üzere Afet Fonuna aktarılır" ibaresinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

Suat Pamukçu Mehmet Batuk Nevzat Yalçıntaş

Bayburt Kocaeli İstanbul

Mahfuz Güler Musa Uzunkaya

Bingöl Samsun

BAŞKAN – İkinci önerge, aynı zamanda en aykırı önergedir; okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Emrehan Halıcı Ömer İzgi Murat Başesgioğlu

Konya Konya Kastamonu

İsmail Köse Ahmet Kabil Zeki Çakan

Erzurum Rize Bartın

"Sahip olunan konutlardan brüt alanı 120 metrekareyi geçmeyen ve mükellefçe seçilen bir tanesi ile;

Bolu, Kocaeli, Sakarya ve Yalova İllerinin merkez ve ilçelerinde bulunan bina, arsa ve araziler,

17.8.1999 veya 12.11.1999 tarihinde meydana gelen depremde varlıklarının en az yüzde 10'unu (tevsik edilmek kaydıyla) eşini veya birinci derece kan hısımlarından birini kaybedenlerin bina, arsa ve arazileri,

bu vergiden müstesnadır. Bina ve arazi vergisi ile ilgili muaflık ve istisnalar, bu vergi bakımından da geçerlidir."

"Tahakkuk eden bu vergi, mükelleflerce 1999 yılı Aralık ve 2000 yılı Mart aylarında olmak üzere iki eşit taksitte ödenir. Belediyeler, bu madde uyarınca tahsil ettikleri vergileri, tahsilatı takip eden ayın 20 nci günü akşamına kadar muhtasar beyanname ile bağlı bulundukları vergi dairesine beyan ederek öderler."

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) – Sayın Başkan, çoğunluğumuz olmadığından takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.

Sayın Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergeye Hükümet katılıyor.

Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Evet, önergenin gerekçesini okutuyorum:

"Gerekçe:

Tasarının yasalaşma süreci ve 12.11.1999 tarihinde meydana gelen deprem dikkate alınarak bu değişikliğin yapılması gerekmektedir."

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Karar yetersayısını arayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım efendim.

Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini biraz önce okuttuğum önergeyi oylarınıza sunacağım. Bu arada, arkadaşlarımız karar yetersayısı istedikleri için, karar yetersayısını arayacağım.

Oylamayı, elektronik oylama cihazıyla yapacağım.

Vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy pusulasını Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

Oylama için 5 dakikalık süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylama sonucunu açıklıyorum:

Kabul : 115

Ret : 9

Çekimser : Yok

Toplam : 124.

Karar yetersayısına ulaşılamamıştır.

Bu arada, şunu belirtmek isterim: Özellikle iktidar partilerine mensup grup başkanvekili arkadaşlarımız, eğer Parlamentonun çalışma süresini 24.00'lere ve yasa bitimlerine kadar uzatacak teklifleri getiriyorlarsa, milletvekili arkadaşlarımızın da Genel Kurul salonunda hazır bulunmaları konusunda özellikle gayret sarf etmelerini rica ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Eğer milletvekili arkadaşlarımızı buraya getirmeyecekseniz, bir günde beş kere oturumu açıp kapamanın hiçbir manası yoktur. (Alkışlar) O nedenle, arkadaşlarımızdan özellikle rica ediyorum.

Sayın Başkanvekilleri, saat 20.10...

Bundan sonra arkadaşlarımıza gerekli uyarıyı yapalım. Burada, muhalefet partileri, haklı olarak karar yetersayısı, toplantı yetersayısı isteyeceklerdir. Bunlara hazırlıklı olmalısınız, olmak zorundasınız; aksi halde, Parlamentoyu çalıştırma şansınız yok.

Siz kaç dakikalık süre istiyorsanız onu söyleyin Sayın Halıcı... Sayın İzgi...

Oturumu, 20.25'te toplanmak üzere kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.11

 

 

 

 

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, bedelli askerlik uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/670)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 8.10.1999

M. Ergün Dağcıoğlu Tokat

Bedelli askerlik, ilk defa Genelkurmay Başkanının bir kısım basınla yaptığı sohbette dile getirilmiş ve Hükümetinizce bu teklif hemen işleme konularak 1973 doğumlulardan itibaren toplam 15 000 mark ödeyenlerin askerlikten muaf tutulacağı şeklinde bir uygulama başlatılmıştır.

1. Bu uygulamadan kaç kişinin yararlanacağı ve ne kadar gelir elde edileceği düşünülmüştür? Hangi yetkiye dayanılarak başlatılmıştır? Uygulamanın başlangıç tarihi, kişi başına istenilen bedel, başvuruların sona erme tarihi ve toplam başvuran kişi sayısı nedir?

2. Bedelli askerlik uygulamasının asıl amacı acaba 17 Ağustosta meydana gelen deprem yaralarının sarılmasına ek kaynak yaratılması düşüncesi midir? Eğer öyleyse Hükümetinizin büyük umutlar bağladığı bedelli askerlik başvurularından beklediğiniz sonucu aldığınızı düşünüyor musunuz?

3. Bedelli askerlik konusunu kamuoyunun gündemine getiren Genelkurmay Başkanlığının bu konu henüz TBMM’de görüşülmeden özellikle bir “bedel” telaffuz ederek açıklama yapması hakkında ne düşünüyorsunuz?

4. Çok ciddi bir siyasal kararı gerektiren ve ayrıca toplumsal çapta önemli sonuçları olması beklenen “Bedelli askerlik” konusunda TBMM’nin üzerinde bir irade mi vardır ki, daha meclise ne şekilde geleceği belli olmadan, hangi doğumluların gideceği, bedelin ne olacağı, kaç taksitle ödeneceği, başvuru prosedürünün ve süresinin nasıl olacağı belirlenmeden bu riskli uygulama başlatılabilmiştir?

5. Ya da ardından hazırlanmış bir teklifin getirildiği şekliyle meclisten geçeceğine ve yasalaşabilleceğini hangi üstün irade garanti etmektedir? TBMM’sinin tatilde olduğu bir sırada, âdeta by-pass edilerek, henüz ortada değil kanun bir tasarı bile mevcut değilken Millî Savunma Bakanı olarak vatandaşların Askerlik şubelerinin önünde kuyruklar oluşturmasına sebep olmanız hakkında ne düşünüyor sunuz? Yarın ortaya çıkacak bir değişiklik halinde herhangi bir hak kaybı olacak mıdır ve bu durumlar nasıl telafi edilecektir?

6. Askerlik her Türk genci için Anayasal bir hak ve görev değil midir? Eğer öyleyse gelir dağılımının böylesine bozuk olduğu bir ülkede bu anayasal görevden parası olanın kurtulması Anayasa’ya aykırı olmayacak mıdır?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı 25.11.1999 Kan Kar. : 1999/7033-GK

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Bşk.lığının 18 Ekim 1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/670-2096/5621 sayılı yazısı.

Tokat Miletvekili M. Ergün Dağcıoğlu tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen, 7/670 sayılı “Bedelli askerlik uygulamasına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu Tarafından Verilen 7/670 Sayılı

Yazılı Soru Önergesinin Cevabı

1. 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem felaketinin yol açtığı zararın giderilmesine katkı sağlamak amacıyla Genelkurmay Başkanlığı tarafından, bedelli askerlik uygulaması önerilmiştir. Bu öneri üzerine Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan metin Hükümetçe de benimsenerek, Tasarı halinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş ve 4 Kasım 1999 tarihinde kanunlaşmıştır.

Bedelli askerlik uygulamasındaki yaş sınırı, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin önümüzdeki yılları da kapsayan insan gücü ihtiyaçları, nüfus istatistikleri, her yıl kanunî nedenlerle askerlikleri ertelenenlerin sayısı, önceki uygulamalar, personel mevcutlarındaki tahammül edilebilir azalma dikkate alınarak tespit edilmiştir. Uygulama sonucunda 1-1.2 milyar DM.lık bir kaynak yaratılabileceği değerlendirilmektedir.

Vatandaşlarımızın bu imkândan yararlanabilmesi için, en geç 4 Mayıs 2000 tarihine kadar askerlik şubelerine başvurmaları gerekmektedir. Bedel miktarı; 40 yaşından küçük olanlar için 15 000 DM, 40 yaşından büyükler için 20 000 DM veya karşılığı döviz ya da Türk Lirası olarak öngörülmüştür.

2. Bedelli askerlik uygulamasına ilişkin olarak yapılan anket sonucunda, 72 599 vatandaşımızın bu imkândan yararlanmak istediği tespit edilmiştir. Bu rakamlara göre hedeflenen sonuca ulaşılabileceği kıymetlendirilmektedir.

3. Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığınca bu konuda yapılan açıklamalar kamuoyunu bilgilendirmeye yöneliktir. Nitekim yapılan tüm açıklamalarda, Teklif veya Tasarının Kanunlaşmasının Yüce Meclisin takdirlerine maruz olduğu özellikle vurgulanmıştır.

4. Bedelli askerlik ile ilgili olarak, Kanunun kabulünden önce anket çalışması dışında, bağlayıcı herhangi bir uygulama yapılmamıştır. Teklif ve Tasarı hakkında yazılı veya sözlü şekilde yapılan tüm açıklamalarda, uygulamanın Tasarının kanunlaşmasını müteakip başlayacağı, büyük bir dikkat ve özenle belirtilmiştir.

5. Bedelli askerlik uygulamasına bir an önce başlanabilmesi için gerekli bilgilerin tespiti amacıyla, bedelli askerlikten yararlanmayı düşünen vatandaşlarımızın veya yakınlarının, yazılı veya sözlü olarak askerlik şubelerine başvurmaları istenmiştir. Bu işlemleri, sadece Tasarının kanunlaşması aşamasında ihtiyaç duyulacak ve kabul edildiği takdirde planlamaya esas teşkil edecek bilgilerin tespiti amacıyla yapıldığı, ileride yükümlüleri ve idareyi bağlayıcı niteliği olmadığı, asıl başvuruların kanunun yürürlüğe girmesini müteakip yapılması gerektiği kamuoyuna ve yükümlülere özellikle duyurulmuştur. Bu nedenle kimsenin bir hak elde etmesi veya kaybetmesi sözkonusu değildir.

6. Anayasamızın 72 nci maddesi; vatan hizmetinin Silâhlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceğinin veya getirilmiş sayılacağının kanunla belirleneceği hükmünü içermektedir. Nitekim, 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 10 ncu maddesi de ihtiyaç fazlası yükümlü olması durumunda, bedelli askerlik uygulamasına imkân tanımakta olup, geçmiş yıllarda da bedelli askerlik uygulamaları yapılmıştır.

Bilgilerinize sunarım.

Sabahattin Çakmakoğlu Millî Savunma Bakanı

2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, borsa işlemlerine şaibe karıştırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/646)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Musa Uzunkaya Samsun

1. 2 Temmuz 1999 Cuma günkü Borsa işlemlerine şaibe karıştırıldığı yolundaki iddialar araştırılmış mıdır?

2. Bu tarihteki Borsa işlemlerinde hangi aracı ve yatırımcıların anormal alımı ve satımları olduğu tesbit edilmiş midir? Varsa bunlar kimlerdir?

3. Ekonomi ile ilgili tüm açıklamalar Borsa kapandıktan sonra yapılırken IMF için neden 2. seansın ortası tercih edilmiştir?

4. Bazı İş Adamlarının IMF Heyeti Başkanı ile yaptığı ikna görüşmelerine kimler katılmıştır?

5. IMF ve Dünya Bankası ile Hazine Müsteşarlığında öğle saatlerinde yapılan toplantının saatini kimler belirlemiştir?

T.C. Devlet Bakanlığı 24.11.1999 Başbakan Yardımcılığı Sayı : B.02.0.002/2233

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığına

İlgi : 25.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/646-892/02671 sayılı yazısı.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya tarafından Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit’e tevcih edilen ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen 7/646 esas no. lu yazılı soru önergesinde yer alan hususlar, ilgisine göre bu konuda inceleme yapmaya yetkili bulunan Sermaye Piyasası Kurulu ile Hazine Müsteşarlığınca incelenmiş ve alınan cevaplar ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi rica ederim.

H. Hüsamettin Özkan Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın 7/646 Esas Numaralı

Yazılı Soru Önergesi Cevapları

Cevap 1. 2.7.1999 tarihinde İMKB-100 endeksindeki hareketlerin nedenlerinin tespitine yönelik olarak 5.7.1999 tarihinde Sermaye Piyasası Kurulu tarafından inceleme başlatılmıştır. İnceleme sonuçları 9.7.1999 tarihli ön inceleme raporu ile Kurul Karar Organına sunulmuştur. Sözkonusu raporun soncunda; 2.7.1999 Cuma günü işlemleri ile sınırlı olarak, İMKB-100 endeksindeki hareketler dolayısıyla, sermaye piyasası mevzuatına aykırı bir veri tespit edilmemiştir. İnceleme sonuçları basın açıklaması ile 9.7.1999 tarihinde kamuoyuna açıklanmıştır.

Cevap 2. 2.7.1999 tarihinde IMF basın toplantısı sırasında İMKB hisse senedi piyasasında keskin fiyat hareketleri meydana gelmiştir. Bu fiyat hareketleri IMF basın toplantısının başlamasıyla eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, 2.7.1999 Cuma günkü fiyat hareketleri tümüyle IMF toplantısındaki açıklamalardan kaynaklanmaktadır. Zira, yeniden inşa edilen seansın incelenmesinden her bir keskin fiyat düşüşüne, sırasıyla Sayın Cottarelli’nin (IMF) malî konsalidasyona ilişkin cümlesi ve bu cümlenin tercümesindeki hata, Sayın Chipper’in (Dünya Bankası) çok yakın gelecekte koşulsuz kaynak beklentisinin gerçekleşmeyeceği sonucunu veren sözleri ve Reuters’in Sayın Cottarelli’nin değindiğimiz cümlesini gecikmeli ve hatalı bir anlam yükleyerek yayınlaması eşlik etmektedir.

Düşüş dönemlerini ve bu dönemlerde yapılan açıklamaları gösteren grafik aşağıda yeralmaktadır. Grafikten, sözlerin fiyatların hangi seviyesinde sarfedildiği ve bu sözler sonrasında nasıl bir düşüş dalgası yaşandığı çok açık olarak görülmektedir. Tek başına bu grafik dahi 2.7.1999 Cuma günkü fiyat düşüşlerini açıklamaktadır.

2.7.1999 tarihinde İMKB-100 endeksindeki hareketlerin incelenmesi sonucunda mevzuata aykırı bir fiil tespit edilemediğinden haksız kazanç sağlanması da sözkonusu olmamaktadır. İşlemler 135 aracı kurum ve bunların müşterileri arasında dağılmıştır. Bu dağılım aracı kurumların geleneksel pazar paylarına göre daha yaygın olmuştur. Toplantının televizyonda canlı yayınlanması nedeniyle piyasadaki tüm yatırımcılar eş zamanlı ve aynı yönde tepkiler vermiştir. Düşüş döneminde alıcıların bulunması, her bir düşüş öncesinde, toplantı sırasında sarfedilen olumlu beklenti yaratacak sözler üzerine piyasaya genel bir şekilde gelen alış emirlerinin, olumsuz beklenti yaratan sözlerden sonra Borsa kuralları gereği iptal edilememesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla piyasanın % 80’i televizyonda canlı olarak yayımlanan olumlu sözler üzerine aynı anda alış emri girmeye başlamış, olumsuz sözlerden sonra da aynı oranda satışa geçmiştir. Bu nedenle bazı kişilerin ve kurumların haber yayarak, alım ve satımları ile fiyatları belirleyerek veya tümüyle toplantının o andaki seyriyle ilişkili olarak yaşanan düşüş ve yükselişlere neden olan piyasa tepkisini önceden bilerek işlem yapıp kazanç sağlamaları sözkonusu olmamıştır.

Belirtilen çerçevede, canlı olarak herkese açık bir şekilde yayınlanan basın toplantısının seyrinden kaynaklanan fiyat hareketlerinden dolayı haksız bir kazanç sağlanmamıştır.

Diğer tarafatn IMF toplantısını izleyen ilk işgünü olan 5.7.1999 Pazartesi günü % 3.5 oranında artarak 5 030 seviyesine çıkan İMKB endeksi, Cuma günü yaşanan % 5.8’lik düşüşü büyük ölçüde telafi etmiştir. İzleyen günlerde de toplam yaklaşık % 15 civarında artış göstermiştir. Pazartesi günkü telafi, IMF basın toplantısındaki açıklamalar, zaman baskısı olmadan sağlıklı bir şekilde değerlendirildiğinde, piyasalar için olumsuz bir gelişmenin sözkonusu olmadığını göstermekte; % 15’lik ilâve yükseliş ise anlaşma sonrasındaki uygulamalara piyasanın olumlu tepkisini göstermektedir.

Netice itibariyle, IMF görüşmelerinden çıkan sonucun fiyat düşüşüne neden olacak bir olumsuzluk içermediğinin piyasalar tarafından da anlaşıldığını, 2.7.1999 Cuma günkü düşüşün tümüyle yukarıda belirttiğimiz kavram kargaşasından ve piyasaların süratinden kaynaklanan anlık gelişmelerin sonucu olduğunu söyleyebiliriz.

Cevap 3. Uluslararası Para Fonu (IMF) heyeti, IMF Ana Sözleşmesi Madde IV Konsültasyon Görüşmeleri ve Yakın İzleme Anlaşması’nın 3 üncü Gözden Geçirilmesi çerçevesinde ülkemize 15 Haziran 1999 tarihinde gelmiş, 15-16 Haziran 1999 tarihlerinde İstanbul’da özel sektör ve finans çevreleri ile görüşmeler yaptıktan sonra, 17 Haziran 1999 tarihinde Ankara’da ilgili kuruluşlar ile görüşmelere başlamıştır. Söz konusu heyet, görüşmeleri sonucunda hazırlayacağı raporu tamamlayamaması sebebiyle çalışmalarını önce 1 Temmuz, daha sonra 2 Temmuz 1999 tarihine kadar uzatmıştır. IMF heyeti ve ekonomi bürokrasisi yetkililerinin katıldığı basın toplantısı, IMF Heyetinin son hazırlıklarını 2 Temmuz 1999 tarihinde basın toplantısından hemen önce bitirilmesi nedeniyle 14.30’da başlamıştır.

IMF Heyeti ve Türk yetkilileri arasındaki temaslar Haziran 1998 tarihinde Yakın İzleme Anlaşmasının imzalanmasını müteakiben hız kazanmış ve her üç ayda bir IMF uzmanlarından oluşan bir heyet ülkemizi ziyaret etmiştir. Her ziyaretin sonunda ülkemizin geçen üç aylık ekonomik performansını değerlendiren bir belge hazırlanmış ve 2 Temmuz 1999 tarihinde yapılan basın toplantısına benzer toplantılar düzenlenmiştir. IMF Uzmanlarının Ekim 1998 ve Şubat 1999’daki ziyaretleri sonucunda da basın toplantıları yapılmış ve bu basın toplantıları İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem yapılan saatlerde gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla 2 Temmuz 1999’da yapılan basın toplantısının saati hususunda yapılmış özel bir tercih bulunmamaktadır.

Cevap 4. IMF heyeti, 15-16 Haziran tarihlerindeki İstanbul ziyareti kapsamında kendi istekleri üzerine TÜSİAD, Yapı ve Kredi Bankası, Garanti Bankası, IMK., Chase Manhattan Bank, Citibank ve Türkiye Bankalar Birliği yetkilileriyle görüşmüş ve özel sektörün Türk ekonomisine bakışı hususunda bilgi edinmiştir. Ayrıca Ankara’daki görüşmeler sırasında da ilgili kamu kuruluşlarının yanısıra Türk-İş, Ziraat Bankası, Ankara Ticaret Odası (ATO) yetkilileri ile de kendilerinin isteği üzerine toplantılar tertip edilmiştir. IMF heyetinin Türkiye Masası Şefi Mr. Carlo Cottarelli ve diğer uzmanlar bu toplantılara toplu halde ya da gruplara ayrılarak katılmıştır.

Cevap 5. IMF heyeti ile Hazine Müsteşarlığı yetkilileri arasında 2 Temmuz 1999 tarihinde öğle saatlerinde yapılan görüşme, IMF heyetinin ülkemizden ayrılmadan evvel mutad olarak daha önceki toplantılarda da gerçekleştirildiği üzere son bir genel değerlendirmenin yapıldığı bir toplantı mahiyetindedir. Heyet mensupları ayın gün öğleden sonra ülkemizden ayrılacağından ve çalışmalar ancak sabah saatlerinde tamamlanabildiği için son değerlendirme toplantısının öğle saatlerinde yapılması gereği hasıl olmuştur.

3. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun,milletvekillerinin maaşlarından depremzedeler için zorunlu kesinti yapıldığı yolunda basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un cevabı (7/782)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başkanlığınız tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim. 21.10.1999

M. Ergün Dağcıoğlu Tokat

Sorular :

1. Gözcü Gazetesinin 19 Ekim 1999 tarihli nüshasında “Oh be! Milletvekillerine zorla iyi bir iş yaptırdılar” manşetiyle yayınlanan haber, Yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve milletvekillerini son derece tahkir edici nitelikte kaleme alınmıştır. Sözkonusu haberle ilgili olarak Başkanlığınızca tekzip etme ya da açıklama yapma şeklinde herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Yapılmamışsa niçin yapılmamıştır? Böyle çirkin saldırılara karşı TBMM’nin saygınlığını daha kim, ne zaman ve nasıl koruyacaktır? Yapılmışsa sonuç ne olmuştur?

2. Adı geçen gazete milletvekillerinden sadece 40 ının depremzedeler için gönüllü bağış yaptığını, Başkanlık Divanının bağış yapmayan 510 milletvekilinin maaşlarından alınan bir karar uyarınca 500 er milyon lira kestirdiğini iddia etmektedir. Habere kaynak gösterilen Başkanlık Divanından böyle bir karar alınmış mıdır? Olayın gerçek mahiyetini derhal kamuoyuna neden duyurmuyorsunuz?

3. Fazilet Partisi Grubunun TBMM Özlük İşleri Müdürlüğüne ve Saymanlık Müdürlüklerine yazdığı 12.10.1999 tarih ve 610 sayılı yazıda; Fazilet Partili 107 milletvekilinin gönüllü olarak herbirinden 500 Milyon olmak üzere toplam 53.5 milyar liranın depremden zarar gören illerde “TBMM Deprem evleri yapımında harcanmak üzere” Ziraat Bankası TBMM Şubesinde açılan Depremzedelere Yardım hesabına yatırılması istenmiş midir, istenmemiş midir? Eğer istenmişse bu durumun hem adı geçen gazeteye hem de kamuoyuna duyurulmasında neden gecikilmiştir?

4. Son zamanlarda bir kısım basının ısrarla Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî şahsiyetine ve milletvekillerine yönelik buna benzer çirkin yayınlar yaptığı bilinmekte iken bu yayınlar hakkında geçmişte herhangi bir adlî işlem yapılabilmiş midir? Şayet yapılmış ise bu işlemlerin sonuçları ne olmuştur?

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 26.11.1999 Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı KAN. KAR. MD. Sayı : A.01.GNS.0.10.00.02,7/782-2286/6040

Sayın M. Ergün Dağcıoğlu

Tokat Milletvekili

İlgi : 21.10.1999 tarihli yazılı soru önergeniz.

Milletvekillerinin maaşlarından depremzedeler için zorunlu kesinti yapıldığı yolunda basında çıkan haberlere ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap 1. Önergenize konu edilen gazetede yer alan haberle ilgili olarak 20 Ekim 1999 tarihinde Genel Evrak ve Basın Halkla İlişkiler Daire Başkanı tarafından Gözcü Gazetesi Ankara Temsilcisine yollanan açıklamanın bir örneği ilişikte sunulmuştur.

Cevap 2. Söz konusu kesinti, siyasî parti gruplarının istekleri üzerine yapılmış olup, mevcut 547 milletvekilinden 473 üyenin ödeneklerinden kesinti yapılmıştır.

Kesinti yapılamayan (74) üyeden, (4) üye bu amaçla açılan banka hesabına şahsen yatırdıklarını dilekçeleri ile belirttiklerinden ödeneklerinden herhangi bir kesinti yapılmamıştır. Ayrıca, ödeneklerinden kesinti yapılmayan (70) üyeden, (1) üyenin yazılı başvurusu üzerine, geriye kalan (69) üyenin ise depremzedelere yardım amacıyla gönderilen grup listelerinde isimleri bulunmadığından, 15.10.1999-14.1.2000 dönemi ödeneklerinden kesinti yapılmamıştır.

Cevap 3. Fazilet Partisi grubundan, bu amaçla Personel ve Özlük İşleri Müdürlüğüne aynı tarihte ve sayı ile iki adet yazı intikal etmiştir. Konu itibariyle aynı olmakla birlikte, yapılan kesintinin amacı ve yatırılacağı banka hesabı açısından “ TBMM Deprem Evleri” yapımında harcanmak üzere Ziraat Bankası TBMM Şubesinde açılan “Depremzedelere Yardım Hesabı”na, denilmek suretiyle açıklık getirilmesi nedeniyle ikinci yazıları işleme konulmuş ve buna göre kesinti yapılmıştır.

Fazilet Partisi grubunca bildirilen (107) üyeden, (1) üyenin başvurusu üzerine, ödeneğinden bu amaçla bir kesinti yapılmamıştır.

Cevap 4. Başkanlığımızca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî şahsiyetini rencide edici yazı ve haberlerle ilgili olarak gerekli özen ve hassasiyet gösterilmekte olup, yasal çerçeve içerisinde Cumhuriyet Başsavcılığına başvurular yapıldığı gibi ilgili gazeteler ile ajanslara gereken açıklamalar yapılmaktadır.

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği 20.10.1999 Genel Evrak ve Basın Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı

Sayın Oktay Pirim

Gözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi

Gazetenizin 19 Ekim 1999 tarih ve 3230 sayılı nüshasında sayın milletvekillerimizin depremzedeler için gönüllü olarak yaptıkları bağış konusunda yer alan haber, üzüntüyle karşılanmıştır.

Değerli kamuoyunun ve parlamentoda görev yapan medya mensuplarının da çok yakinen bildiği gibi, Sayın milletvekillerimiz, depremin acısını yüreklerinde hissetmiş ve depremzedelerin yaralarının sarılması için kendiliklerinden seferberlik içerisine girişmişlerdir.

Milletvekillerimizden pek çoğu depremin hemen ertesi gün felaketten etkilenen illerimizde vatandaşlarımızın yanında olmuşlardır. Bu milletvekillerimiz, depremzede vatandaşlarımızın tüm sorularını yerinde görmeye ve yaralarını sarmaya uğraş vermişler, depremzedelerin sorunlarının çözümü için büyük gayret ve çaba sarfetmişlerdir.

Depremzede vatandaşlarımız için Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde düzenlenen maddî yardım kampanyası konusunda haberde ifade edildiği şekilde herhangi bir zorlama asla sözkonusu olmamıştır. Sayın milletvekillerimiz depremzede vatandaşlarımızın acılarını yüreklerinde hissederek kendiliklerinden harekete geçmişlerdir.

Tüm ulusumuzu yürekten yaralayan deprem felaketi sonrasında sayın milletvekillerimiz arasında gerçekleştirilen yardım kampanyasının, gazetenizdeki takdimini hoşgörü, iyiniyet ya da basın özgürlüğü sınırları içerisinde değerlendirmek mümkün değildir.

Haberin takdim şekli ve içeriği, vatandaşlarımızın özgür iradeleri doğrultusunda kullandıkların oylarla seçtikleri temsilcilerini ve parlamenter demokratik rejimimizin vazgeçilmez temel kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını zedeliyici niteliktedir.

Hiçbir zaman unutmamalıyız ki, milletimizin temsilcilerinin ve onların oluşturduğu Yüce Meclisimizin temel hedefi, milletimizin karşı karşıya bulunduğu tüm sorunlara -doğal afetlerin yol açtıkları da dahil- ortak olup çözüm bulmak, ülkemizin eşitlik ve özgürlük içerisinde kalkınmasını sağlamak ve demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla işletmektir.

Sayın Milletvekillerimiz; bundan önce olduğu gibi bundan sonra da, moral bozucu, şevk kırıcı yayın ve yorumlara rağmen bu kutsal görevin bilinç ve sorumluluğu içerisinde çalışmalarını sürdürecektir.

Bu açıklamama, sorumlu gazetecilik anlayışının zorunlu bir gereği olarak gazetenizde yer vermenizi rica eder, sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerim.

Şahap Alp Genel Evrak ve Basın Halkla İlişkiler Daire Başkanı

4. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, esnaflara verilen kredi faiz oranlarının düşürülmesine ve alınan teşvik kararlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/791)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

İlyas Yılmazyıldız Balıkesir

Sorular :

1. 55 inci, 56 ncı ve 57 nci Hükümetler tarafından uygulanan ekonomik politikalar sonucunda ekonomideki daralma ve piyasalardaki durgunluk sonucu esnaf ve sanatkârlar çok zor duruma düşmüştür. Esnaf ve sanatkârların içine düştüğü bu zor durumdan kurtulabilmesi için beklenen enflasyon oranındaki düşüşe paralel olarak, 55 inci Hükümet döneminde yükseltilen esnaflara verilen kredi faiz oranının düşürülmesi konusunda Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır? Ucuz ve yeterli finansman sağlanacak mıdır?

2. Ülke ekonomisinde yaşanan olumsuz gelişmeler sonucunda işyeri ve şirket kapanmaları hızla artmış, senet protestoları yüzde elliyi aşmıştır. Artan kredi talepleri gözönüne alınarak plasmanları arttırılacak mıdır? Kredi şahıs limitlerinin artırılması için bir çalışmanız var mıdır?

3. Türk müteşebbis gücünün emsalsiz bir göstergesi ve örneği olan esnaf ve sanatkârları vergisini ve borcunu ödeyememiş, iflaslar ve hacizler artmıştır. Örneğin Balıkesir İlinde binin üzerinde esnaf ve sanatkâr işyerini kapatmak durumunda kalmıştır. Küçük ve Orta Boy İşletmelerin gelişmesine ve kalkınmasına yönelik çalışmalarınız nelerdir? Devletimiz tarafından yeterince desteklendiğinize inanıyor musunuz?

4. Enflasyon altında ezilen esnaf ve sanatkârımız, artık varlığını sürdüremez hale gelmiştir, iflas ve işyeri kapanmaları artmıştır. Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde KOBİ’lerin daha ucuz hammadde ve aramadde satın alarak üretimini geliştirip artırabilmesi, hizmet kalitesinin yükseltilebilmesi için aldığınız teşvik kararları nelerdir?

5. Halk Bankası tarafından esnaf ve sanatkârlara 1998 yılı içerisinde toplam 300 trilyon kredi verilmiştir. Balıkesir İline verilen tutar ise sadece 7 trilyon 309 milyar TL’sı civarındadır. Balıkesir İline verilen kredilerde hangi kriterler gözönüne alınmaktadır? Bu miktarın artırılması yönünde bir çalışmanız var mıdır?

T.C. Devlet Bakanlığı 25.11.1999 Başbakan Yardımcılığı Sayı : B.02.0.002/2224

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığına

İlgi : 1.11.1999 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/791-2303/609 sayılı yazınız.

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenilen 7/791 esas no.lu yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi rica ederim.

H. Hüsamettin Özkan Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı

Soru 1. 55 inci, 56 ncı ve 57 nci Hükümetler tarafından uygulanan ekonomik politikalar sonucunda ekonomideki daralma ve piyasalardaki durgunluk sonucu esnaf ve sanatkârlar çok zor duruma düşmüştür. Esnaf ve sanatkârların içine düştüğü bu zor durumdan kurtulabilmesi için beklenen enflasyon oranındaki düşüşe paralel olarak, 55 inci Hükümet döneminde yükseltilen esnaflara verilen kredi faiz oranının düşürülmesi konusunda Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır? Ucuz ve yeterli finansman sağlanacak mıdır?

Cevap 1. Geçtiğimiz yıllarda Asya Krizi olarak nitelendirilen global ekonomik kriz dünya ekonomilerini olduğu gibi ülkemiz ekonomisini de olumsuz yönde etkilemiştir. Ayrıca yurt içinde yaşanan sel ve deprem felaketleri de ekonomide istenilen hedeflere ulaşmayı engelleyen hususlar olmuştur.

Ancak 1999 yılının ikinci yarısıyla birlikte dünya ekonomilerinin krizden çıkmaya başladığı görülmüş, ayrıca kurulan başarılı koalisyon hükümeti sayesinde de piyasalarda güven havası oluşmuştur.

Özellikle 2000 yılı bütçesinde öngörülen enflasyonu düşürme, bütçe açıklarını ve kamunun borçlanma ihtiyacını azaltma hedeflerine IMF ile yapılacak Stand-by anlaşmasıyla birlikte daha kolay ulaşılabilecektir.

Bu durumda piyasalarda bir istikrar sağlanacak, enflasyondaki düşüşe paralel olarak kredi faizleri de azalacaktır. Esnaf-sanatkârlara kullandırılan kredi faizlerinin daima piyasa faizlerinin altında olduğu dikkate alındığında, ekonomideki gelişme doğrultusunda esnaf kredisi faizlerinin düşürülmesi de mümkün olabilecektir.

Soru 2. Ülke ekonomisinde yaşanan olumsuz gelişmeler sonucunda işyeri ve şirket kapanmaları hızla artmış, senet protestoları yüzde elliyi aşmıştır. Artan kredi talepleri gözönüne alınarak plasmanları arttırılacak mıdır? Kredi şahıs limitlerinin artırılması için bir çalışmanız var mıdır?

Cevap 2. Ekonomide alınan tedbirlerin piyasaları canlandırması ve büyüme oranının % 4-5 düzeyine ulaşması hedeflenmektedir. Bu canlılık öncelikle esnaf ve sanatkârların işlerinin açılmasına ve sıkıntılarının giderilmesine yarayacaktır.

Zaten her yıl esnaf va sanatkârlara kullandırılan kredi tutarı artırılmaktadır. Nitekim 1997 yılında 150 trilyon lira olan esnaf kredi plasman hacmi, 1998 yılında 220 trilyon liraya, Ekim/1999 tarihi itibariyle de 325 trilyon liraya ulaşmıştır. 2000 yılında da esnaf plasmanları, Halk Bankasının kaynaklarındaki büyüme ve gelişme paralelinde artırılacaktır.

Esnaf kredisi şahıs limitleri de yıllar itibariyle özellikle son 2-3 yılda büyük oranda artırılmıştır. 1997 yılında yasal sınırı olan 1 milyar liraya ulaşan kredi şahıs limiti Mayıs/1998 tarihinde TBMM’de kabul edilen kanun değişikliği ile 5 milyar liraya yükseltilmiş, geçiş uygulaması olarak da mal üreten esnafa 2,5 milyar lira, hizmet üreten esnafa 2 milyar lira limitli kredi kullandırımına başlanmıştır.

Halen bu limitler geçerli olup, deprem bölgesindeki faaliyet gösteren esnaf ile ihracatçı esnaf-sanatkârlara kullandırılan kredinin limiti 5 milyar lira olarak uygulanmaktadır.

Soru 3. Türk müteşebbis gücünün emsalsiz bir göstergesi ve örneği olan esnaf ve sanatkârları vergisini ve borcunu ödeyememiş, iflaslar ve hacizler artmıştır. Örneğin Balıkesir İlinde binin üzerinde esnaf ve sanatkâr işyerini kapatmak durumunda kalmıştır. Küçük ve Orta Boy İşletmelerin gelişmesine ve kalkınmasına yönelik çalışmalarınız nelerdir? Devletimiz tarafından yeterince desteklendiğinize inanıyor musunuz?

Cevap 3. Esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ’lerin bir ekonominin can damarı, temel taşı olduğu artık tüm dünyada bilinen bir gerçektir. Bu gerçeğin neticesinde de bu kesimler Türkiye Halk Bankasınca düşük faizli, uzun vadeli uygun koşullu kredi kullandırımı suretiyle desteklenirken, kendilerine finansman dışı danışmanlık ve eğitim destekleri sunulmaktadır.

Ülkemizde bu misyonu üstlenen Halk Bankası hedef kitlesinin yüksek teknoloji ürünü, dünya pazarlarında satılabilir kalite ve standartta üretim yapması ve bunların ihracı suretiyle ülkemizdeki yatırım, üretim ve istihdamın artışına katkıda bulunmaktadır.

Bu amaçla bir yandan esnaf kredisi plasmanları artırılırken, diğer yandan kredi limitleri artırılmaktadır.

KOBİ’lerin gelişmesi ve kalkınmasına yönelik en önemli uygulama ise KOBİ Teşvik Fonu Kredisidir. Bu krediden Doğu ve Güneydoğu Anadolu İllerinin ağırlıklı olarak bulunduğu Acil Destek Kapsamındaki İller ile Kalkınmada Öncelikli Yöreler daha uygun şartlarda yararlandırılırken, bu vesileyle hem bölgelerarası gelişmişlik düzeylerinin azaltılması, hem de yüksek potansiyel taşıyan bu bölgelerin ekonomik açıdan canlandırılması hedeflenmiştir. Önümüzdeki yıllarda KOBİ Teşvik Fonu Kredisinin tutarının artırılması yanısıra, krediden yararlanan firma sayısının yükseltilmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır.

Soru 4. Enflasyon altında ezilen esnaf ve sanatkârımız, artık varlığını sürdüremez hale gelmiştir, iflas ve işyeri kapanmaları artmıştır. Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde KOBİ’lerin daha ucuz hammadde ve aramadde satın alarak üretimini geliştirip artırabilmesi, hizmet kalitesinin yükseltilebilmesi için aldığınız teşvik kararları nelerdir?

Cevap 4. Türkiye istikrarlı siyasî yapısı, dünya ekonomisinde varlığını sürdüren durgunluk ve yaşadığı deprem felaketine rağmen Avrupa Birliğine üyeliği kabul edilme aşamasına gelmiş, dünyanın 22 nci büyük ekonomisidir.

Ancak, yıllardır süren ve kronikleşen enflasyon, ülkemizin çok daha iyi yerlere gelmesini engellemekte üretim, yatırım ve istihdam hacminin mevcut potansiyeli dikkate alındığında yeterince değerlendirilmemesine sebep olmakta ülkemiz işletmelerinin rekabet gücünü de zayıflatmaktadır.

Buna rağmen son dönemlerde piyasalarda esen iyimserlik havası, sıkı para politikası ve bütçe disiplini çerçevesinde önümüzdeki yıllarda enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi hedefine ulaşılacağı inancı vermektedir.

Düşük enflasyon faiz oranlarındaki düşüş ile beraber üretim maliyetlerini de düşürecek ve ülkemiz KOBİ’lerinin ucuz hammadde ve yarı mamul madde temini kolaylaşacak, bu işletmeler dünya piyasasında kendilerine rekabet avantajı yaratacaktır. Ayrıca faizlerin düşüşüyle beraber KOBİ’lerin yüksek teknoloji ürünü makine-ekipman alımı mümkün olacak, böylece artık tüm dünyada tüketicileri tarafından talep edilen kaliteli ve dünya standartlarında mamüllerin üretimi gerçekleşecektir.

Yalnız belirtilmesi gereken husus; KOBİ’lerin tüm dünyada öncelikle desteklenen işletmeler olduğudur. Çünkü KOBİ’ler dünya ticaretinin büyük bölümünü gerçekleştirmekte, büyük ölçekli işletmeler dahi kendi bünyesinde bölünmeler yoluyla küçülmeye çalışmakta veya kendi KOBİ’lerini yaratmaktadırlar.

KOBİ’lerin esnek yapısı, tüketici taleplerine ve konjonktür değişimlerine hızlı cevap vermeleri bu süreci doğurmuştur. Dolayısıyla KOBİ’lere sunulacak olan finansman desteğinin önümüzdeki yıllarda artarak sürmesi ekonomimizin de hızla büyümesine sebep olacaktır.

Soru 5. Halk Bankası tarafından esnaf ve sanatkârlara 1998 yılı içerisinde toplam 300 trilyon kredi verilmiştir. Balıkesir İline verilen tutar ise sadece 7 trilyon 309 milyar TL’sı civarındadır. Balıkesir İline verilen kredilerde hangi kriterler gözönüne alınmaktadır? Bu miktarın artırılması yönünde bir çalışmanız var mıdır?

Cevap 5. Halk Bankası, Ana Statüsünde belirlenen temel amacı doğrultusunda esnaf-sanatkâr ve KOBİ’leri desteklemek için gerek yurtiçi, gerekse yurtdışı kaynakları azamî ölçüde kullanmakta ve hedef kitlesinin finansman ihtiyacını gidermeye çalışmaktadır.

Esnaf-sanatkârlar ile KOBİ’lerin tek finans kuruluşu ve Kalkınma Bankası olan Halk Bankası ülkemizde faaliyette bulunan 3 milyonu aşan esnaf ve sanatkârın ancak 1 milyonuna kredi verebilmektedir. Bankanın hedefi tüm esnaf ve sanatkârı kredileriyle destekleyerek, yalnızca ekonomimizin değil sosyal ve kültürel hayatın da vazgeçilmez unsurları, toplumsal huzurun kaynağı olan esnaf-sanatkârların büyüyüp güçlenmesine, işlerini geliştirmesine dolayısıyla ülkemizdeki üretim ve istihdam artmasına imkân sağlamaktır.

Herkes tarafından arzulanan bu gelişme, genel ekonomik gelişmeden bağımsız değildir. Ayrıca finans piyasalarının derinleşmesi, sermayenin tabana yayılması ve alternatif finansman teknikleri sayesinde küçük işletmelerin kredi talepleri daha kolay ve kısa sürede karşılanacaktır. Ülkemizdeki gelişmiş sermaye piyasası önümüzdeki yıllarda alınacak tedbir ve yapılacak düzenlemelerle bu imkânı yaratacaktır.

Dolayısıyla bu gelişmeler esnaf kesimi ile KOBİ’lerin daha bol ve yeterli kaynakla desteklenmesine yarayacaktır. Mevcut koşullarda esnaf ve sanatkâr odalarına ortak olan esnafa Banka kaynaklarındaki artışa ve gelen talebe göre objektif biçimde kredi tahsisi yapılmaktadır.

Türkiye Halk Bankası bu hususta büyük bir özen gösteren ilkeli, açık ve adil kıstaslarla hareket eden ihtisaslaşmış bir kamu bankasıdır.Şubat/1999 tarihinde 250 trilyon liraya çıkarılan Banka sermayesinin tamamının ödenmesi ve yeni kaynaklar yaratılması durumunda daha fazla esnaf kredi kapsamına alınacaktır. Balıkesir İlindeki esnaf ve sanatkârlarımızda bu artıştan yararlanacak ve İlin ekonomisindeki canlanma görülecektir.

Nitekim Balıkesir İlimizde faaliyet gösteren esnafa 1997 yılında 4.1 trilyon kredi kullandırılmışken bu tutar 1998 yılında 5.8 trilyon liraya, Ekim/1999 tarihinde ise 9 trilyon liraya yükselmiştir.

Balıkesir İlindeki KOBİ’lere kullandırılan kredilerde de önemli artışlar kaydedilmiştir. 1997 yılında 2.7 trilyon lira olan kredi tutarı 1998 yılında 5.3 trilyon liraya ve Ekim/1999 tarihinde 7 trilyon liraya ulaştırılmıştır.

Teşvik Fonu Kapsamında KOBİ’lere kullandırılan kredilerden de Balıkesir İlinde Ekim/1999 tarihine kadar 32 firma 457 milyar lira kredi kullanmış ve bu krediler sayesinde 253 kişiye ilave istihdam imkânı sağlanmıştır.

 

BİRLEŞİM 25’İN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.