Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 17 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

23 üncü Birleşim

23. 11 . 1999 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. — Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın vefatı nedeniyle saygı duruşu

B)GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. —Aydın Milletvekili Bekir Ongun’un, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

2. —Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş’un, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. —Edirne Milletvekili Şadan Şimşek’in, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 77 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. —Edirne Milletvekili Şadan Şimşek ve 21 arkadaşının, Edirne İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)

2. —Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri ve 27 arkadaşının, sokak çocuklarının sorunlarının saptanarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/96)

3. —İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan ve 21 arkadaşının, tütün mamullerinin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik kamusal tedbirlerin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/97)

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, (6/194) esas numaralı sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi (4/55)

2.—Siyasî parti gruplarının TBMM Başkanlık Divanında sahip oldukları üyeliklerin görev yerleri dağılımında, siyasî parti grupları yüzde oranlarında sonradan meydana gelen eşitlik nedeniyle değişikliğe gerek olmadığına ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/401)

3. —Geçen yasama döneminde kurulmuş Meclis soruşturması komisyonlarınca rapora bağlanmış olan önergeler ile rapora bağlanmamış olan önergelerde belirtilen ilgililer hakkında, geçen yasama döneminde ilgileri nedeniyle birleştirilen (9/40) ve (9/41) esas numaralı Meclis soruşturmaları önergeleri için görüşme yapılmaksızın 15 Meclis soruşturması komisyonu kurulmasına ve komisyonların ilk iki aylık çalışma süresinin başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasına ilişkin TBMMBaşkanlığı önergesi (3/402)

4.—Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2914 Sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanunu, 5434 Sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması, Devlet Memurları ve Diğer Kamu Görevlilerine Memuriyet Taban Aylığı ve Kıdem Aylığı ile Ek Tazminat Ödenmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında (2/142) Kanun teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/56)

5.— Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, 6831 Sayılı Orman Kanununun 34 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/57)

6. —Altı ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 30 Kasım 1999 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere, bir ilden kaldırılmasına ve beş ilde dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/403)

IV. —ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.—Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAPGruplarının müşterek önerisi

V.—SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/597)

2. —Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı (7/603)

3. —Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey’in, Gülhane Askerî Tıp Akademisinin açılış töreninde Millî şairimiz M.Akif Ersoy’a hakaret edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/611)

4. —İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, domuz yağı ithalatı yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/629)

5. —Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal’ın, Kafkaslara yönelik dış politikaya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/676)

6. —Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği 0403 model otobüslere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/680)

7.—Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, teşvik belgesine sahip olup enerji indiriminden yararlanamayan sanayicilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M.Cumhur Ersümer’in cevabı (7/678)

8. —Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Erzurum Organize Sanayi Bölgesinin Halk Bankası şubesi ihtiyacına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/688)

9.—Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Mason derneklerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/689)

10. —Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın, Adana-Yüreğir-Akıncılar Mahallesinde bir operasyon sonucu öldürülen kişilere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/692)

11. —Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın, TBMM Milletvekilleri Lojmanlarında işlenen bir cinayete ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/694)

12. —Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Merve Safa Kavakçı’ya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (7/700)

13. —Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu’nun, TŞOFtarafından basılı evrak ve plaka satışından sağlanan gelirin bir bölümünün Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonuna aktarıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/706)

14. —Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Adıyaman-Çelikhan Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/708)

15.—Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, 1998 yılında Başbakanlık Acil Destek Fonu ile Başbakanlık Tanıtma Fonunda biriken para miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün cevabı (7/712)

16. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın;

—Şanlıurfa-Akçakale karayolu için ayrılan ödeneğe,

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın;

— Erzincan Millî Piyango Anadolu Lisesi Lojmanı inşaatına,

Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın;

— Ankara-Aksaray arasındaki karayoluna,

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/718, 727, 729)

17. —Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, mahalle ve köy muhtarlarının maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/728)

18. —Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak’ın, olağanüstü hal uygulamasının ne zaman kaldırılacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/731)

19.—Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, yasak olan anız yakmanın engellenemediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/742)

20.—İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Kanlıca Spor Kulübü tesislerinin Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/751)

21. —Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, elektrik enerjisinden alınan katkı payının artırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in cevabı (7/753)

22. —Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in, personel rejimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı (7/755)

23.—Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in, yaş sebze ve meyve ihracatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/756)

24. —Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Arsuz Barajı ihalesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M.Cumhur Ersümer’in cevabı (7/758)

25. —Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Tufanbeyli Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/760)

26.—Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, İmamoğlu Yedigöze Baraj Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Cumhur Ersümer’in cevabı (7/761)

27.—Bursa Milletvekili Teoman Özalp’in, Bursa İline bağlı bazı ilçelerin devlet hastanelerinin ikmal inşaatlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/768)

28.—Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş’ın, afet yardımlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/769)

29.—Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, belediyelerde çalışan işçilerin alacaklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/772)

30. —Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, trafik kazalarının önlenmesi için alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/776)

31. —İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Diyarbakır Valiliğinin Özel İdare Bütçesinden Vali Konağı inşa ettirdiği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/780)

32.—Muğla Milletvekili HasanÖzyer’in, Muğla İlinde fıstık çamı üretiminde yaşanan sorunlarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/784)

33.—Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in, bal üreticisi arıcıların ihraç sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/785)

34.—Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, muhtarların ekonomik ve sosyal sorunları ile ilgili olarak yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/792)

35.—Yozgat Milletvekili İlyas Aslan’ın, Yozgat İli Sorgun İlçesinin spor tesisi kompleksi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün cevabı (7/795)

36.—Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay İli, Hassa İlçesi Söğüt Beldesinin telefon santrali ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/820)

37.—Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, bilgisayarlarla ilgili projelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/822)

38.—Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Antalya Gazipaşa Stol Havaalanı inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/827)

I. —GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te toplanarak üç oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili BozkurtYaşar Öztürk, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen yurt dışına giden bazı milletvekillerinin hareketlerinin milletimize yaraşır şekilde olmadığı yönünde son günlerde gazetelerde ve televizyonlarda yer alan haberlere ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Artvin Milletvekili Hasan Ekinci’nin, Artvin Yusufeli Baraj projesinin gerçekleşmesi halinde yöre halkının karşılaşacağı sorunlara ve

Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu’nun, Doğu Karadeniz Bölgesinde sayıları 200 000’i bulan çay üreticisi ailenin sorunlarına,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen cevap verdi.

Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu, İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk’ün yaptığı gündemdışı konuşmada şahsına sataşması,

Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt de, Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmada şahsına sataşması,

Nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu ve 25 arkadaşının, Bayburt İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/94) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ile Bulgaristan Parlamentosu tarafından ortaklaşa düzenlenen “Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktının Uygulanmasına Parlamenter Katkı” konulu konferansa katılmak üzere Sofya’ya gidecek olan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan 5 kişilik Parlamento Heyeti ile,

Fransa Ulusal Meclisi Başkanının davetine icabetle “Balkanlar :İstikrardan yeniden yapılanmaya” konulu parlamentolararası konferansa katılmak üzere Paris’e gidecek olan ve siyasî parti gruplarınca bildirilen 2 kişilik Parlamento Heyetine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanının vâki davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyon Başkanı Kâmran İnan başkanlığında Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento Heyetiyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1 inci sırasında bulunan, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısının (1/432) (S. Sayısı :198) görüşmelerine devam olunarak, 9 uncu maddenin oylamasında karar yetersayısı bulunamadığından;

23 Kasım 1999 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 23.50’de son verildi.

Mehmet Vecdi Gönül

Başkanvekili

Mehmet Ay Levent Mıstıkoğlu

Gaziantep Hatay

Kâtip Üye Kâtip Üye

II.—GELEN KÂĞITLAR

23.11.1999 SALI No.: 33

Sözlü Soru Önergeleri

1.—Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, demiryollarının depremden zarar görüp görmediğine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/274) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

2. — Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Bursa İlindeki belediyelerin deprem yardımı alıp almayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/275) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

3. — Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, 8.9.1999 tarih ve 10197 sayılı ve 15.10.1999 tarih ve 12297 sayılı genelgeler kapsamına giren yerleşim merkezlerindeki inşaatlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/276) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

4. — Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Bursa Bölgesinde uygulanan erken üretim primine ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/277) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

5. — Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Şırnak İline yapılan yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/278) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

6. — Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Şırnak İlinin veteriner hekim ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/279) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

7. — Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Şırnak’ta içme suyu amaçlı yapılan tesis, kuyu, montaj, sayısına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/280) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

8. — Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Şırnak İlinde yapılan yatırımlara ve atamalara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/281) (Başkanlığa geliş tarihi :18.11.1999)

9. — Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, sorgulama ve gözaltı yöntemlerinde değişiklik yapılması için bir çalışma olup olmadığına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/282) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun, Adana İl Milli Eğitim Müdür Vekilinin yaptığı bir uygulamaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önegesi (7/916) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

2. — Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, İskenderun’da polis memurlarınca işkence yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/917) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

3. — Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, Bilim Araştırma Vakfına yapılan operasyona ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/918) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

4. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, İskenderun küçük sanayi siteleri inşaatlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/919) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

5. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay’da sebzeciliğin geliştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/920) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.11.1999)

6. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İlinin su kaynaklarına yönelik bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/921) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

7. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İline bağlı bazı ilçelerin devlet hastanesi projelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/922) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

8. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, İskenderun Limanına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/923) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. — Edirne Milletvekili Şadan Şimşek ve 21 arkadaşının, Edirne İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1999)

2. — Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri ve 27 arkadaşının, sokak çocuklarının sorunlarının saptanarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/96) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1999)

3. — İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan ve 21 arkadaşının, tütün mamüllerinin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik kamusal tedbirlerin araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/97) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.10.1999)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

23 Kasım 1999 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. — Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın vefatı nedeniyle saygı duruşu

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı vefat etmiştir.

Aziz arkadaşımızın yüce hatırası önünde Genel Kurulu 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.

(Saygı duruşunda bulunuldu)

BAŞKAN – Allah rahmet eylesin, ruhu şad olsun.

Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Öğretmenler Günü hakkında söz isteyen Aydın Milletvekili Bekir Ongun’a aittir.

Buyurun Sayın Ongun. (MHP sıralarından alkışlar)

B)GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. —Aydın Milletvekili Bekir Ongun’un, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

BEKİR ONGUN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz haftanın Öğretmenler Haftası, yarın ise Öğretmenler Günü olması sebebiyle söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, geçtiğimiz pazar günü elim bir trafik kazası sonucu kaybettiğimiz milletvekili arkadaşımız Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk Milletine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz hafta Öğretmenler Haftasıdır. 24 Kasım, her yıl, Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. 24 Kasım, Büyük Önder Atatürk’ün millet mektepleri başöğretmenliğini kabul buyurdukları gündür. İşte, bu sene de, 24 Kasım Öğretmenler Gününün 19 uncu yıldönümünü yarın kutlayacağız.

İnsanoğlunun ilk yaratıldığı günden beri oluşan ilk meslek, öğretmenlik mesleğidir. Öğretmenlik, her yapılacak faaliyetin temelini oluşturur. Herşey öğretmeyle başlar. İşte, her zaman öğretici, her şeyde öğretici öğretmendir.

Öğretmenlik, peygamberlik mesleğidir denilir. Peygamberler de dini öğretmek üzere görevlendirilmişlerdir. Bu sebeple, Türk toplumunda, özellikle öğretmenlik mesleğine karşı sıcak bir ilgi ve saygı vardır. Özellikle Türkler, Müslüman olduktan sonra öğretmenliğe daha anlamlı misyonlar yüklemişlerdir; çünkü, öğretmenler okumayı yazmayı öğreten, en doğru hayat anlayışını yaşayan, doğruluğu ve dürüstlüğü rehber edinen saygın kişiler olarak hürmet görmüşlerdir. Öğretmenlerimizin, senede bir gün de olsa, hatırlanmaları yeterli değildir; ancak, bir başlangıç olmuştur. Toplumun geleceğine yön veren, topluma iyiyi, doğruyu, güzeli öğreten, onlara davranış biçimi kazandırmaya çalışan öğretmenler daima hatırlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, unutmayınız ki, hepimiz bu milletvekilliği sıralarına gelmeden önce okul sıralarından geçtik, hepimizin öğretmenleri oldu. Buraya gelişimizde, bizim yetiştirilmemizde emeği olan öğretmenlerimizi unutmamız mümkün değildir. Annelerimizin “eti senin, kemiği benim” diye öğretmene teslim ettiği ilkokul yıllarından bugünlere kadar öğretmenlerimiz için ne yaptık, neler yaptık, onlara karşı hangi borcumuzu ödedik? İşte, şimdi en yetkili makamlardayız; sık sık elimizi kaldırdığımızda, her zaman, herkese yetki ve sorumluluklar vermekteyiz; bir sefer de, öğretmenlerimize gereken yetkileri ve sorumlulukları verelim.

Değerli milletvekilleri, futbol sahalarında çekirdek satanların, simit satanların, pazarlarda limon, çorap satanların çoğunun öğretmenler olduğunu biliyor musunuz? Bir öğretmenin, her zamankinden çok, 2000’li yıllara girerken, alan bilgisine, meslek bilgisine ve genel kültüre ihtiyacı vardır. Böyle, hayatın pahalı olduğu bir zamanda, öğretmenler, hangi maaşla, hangi kitabı, hangi dergiyi satın alarak kendilerini yetiştireceklerdir?! Artık, öğretmenleri, açlığa, yoksulluğa ve ekonomik soykırıma tabi tutmayıp, gerektiği yerlere getirmeliyiz; artık, öğretmenlere, rahat edecekleri ortamı sağlamalıyız.

Büyük Önder Atatürk “muallimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” diyerek öğretmenlere büyük görev ve sorumluluk vermiştir. İşte, öğretmenlerimiz de, Atatürk’ten aldıkları emirle, Türklükten aldıkları gurur ve şuurla, Türkiye’yi 2000’li yıllara götürecek, 2000’li yılları Türk asrı yapacak gençlerimizi yetiştirmek için bizden bazı istekleri vardır. Bunların başında, ilk istedikleri, çalışma huzurudur. Artık, öğretmenlerin, her hükümet değişikliği olduğunda görev yerinden ayrılıp sürülmelere tahammülleri kalmamıştır. Her devlet memurunun istediği gibi, öğretmenler de sosyal güvenceleri için sendika kurma hakkı istemektedirler. Artık, onlar, çarşıda pazarda çorap, limon, maçlarda çekirdek satmak istemiyorlar. Onlar da, insanca yaşayacakları ücreti istemektedirler. Öğretmenler, ücret artışı sayesinde hem insanca yaşayacaklar hem de gazete, dergi ve kitap alarak kendilerini geliştireceklerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın Sayın Ongun.

BEKİR ONGUN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, öğretmenler, ilk kura çektiklerinde, bayrağın dalgalandığı her yere giderler; ama, okullar, genelde tenha yerlerdedir. Bu sebeple, 152 öğretmen arkadaşımız, PKK’lı katiller tarafından şehit edilmişlerdir. Bunların aileleri şu anda mağdur durumdadır. Bunlara destek olunmalıdır.

Şehit arkadaşlarımızın hepsine buradan rahmet diliyor, bir Eskişehirli şairimizin dizeleriyle sözlerime son vermek istiyorum. Bu şiir, Hantepe’de şehit edilen 4 arkadaşımız için yazılmıştır.

“Lazı, Kürdü, Azerisi bir dal, gövdemiz Türk’tür.

Şehidim, Hantepe’nin karatahtasındaki Atatürk’tür.

Öğretmenim, açtığın yolda bıraktın bayrağı,

Körpecik fikirlerinle kucakladın toprağı.

Aydınlıktı Hantepe’nin karatahtası,

Yüreğim yanıyor, içim yanıyor şehidim,

Bu hafta öğretmenler haftası.”

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ongun.

Gündemdışı ikinci söz, güneydoğunun ekonomik açıdan kalkındırılması konusunda söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş’a aittir.

Buyurun Sayın Erdoğmuş.

2. —Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş’un, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, elim bir trafik kazasında hayatını kaybeden Parlamentomuzun değerli üyesi, Gaziantep Milletvekilimiz, çalışkan, birikimli, saygın, aziz arkadaşımız Mehmet Bedri İncetahtacı’ya Cenabı Hak’tan rahmet, ailesine, arkadaşlarına ve Fazilet Partisi camiasına başsağlığı diliyorum.

24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle de öğretmenlerimizin gününü kutluyor, öğretmenlerimizin sorunlarının çözümünde hükümetimizin daha duyarlı olmasını temenni ediyorum.

Ayrıca, Dünya Halter Şampiyonasında dünya rekorunu kıran Halil Mutlu’nun başarılarının devamını temenni ediyorum.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin sorunlarına dikkat çekmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti, son onbeş yıldır, belki de tarihinin en ağır siyasal, toplumsal ve ekonomik bunalımını yaşamaktadır. Ekonomik geri kalmışlık, işsizlik, yoksuzluk, insan hakları ihlalleri, terör ve şiddet olayları önemli sorunlar oluşturmaktadır. Çözüm bekleyen en önemli sorunların başında, şüphesiz, güneydoğu sorunu gelmektedir. Bu sorunun çözümsüz bırakılmasının, Türkiye’nin 2000’li yıllara büyük ve güçlü bir ülke olarak girme hedefini, toplumsal barışımızı ve istikrarımızı baltalayacağı, herkes tarafından kabul edilmesi gereken bir gerçekliktir. Sorunun siyasal boyutu üzerinde durmayacağım; bu alandaki çözüm bellidir, açık ve nettir. Ülkemizin bütünlüğü içerisinde, Türkiye’nin de ihtiyacı olan insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir devlet, tek seçenek ve çözüm yoludur.

Asıl, sorunun başka bir boyutunu dikkatlerinize sunmak istiyorum: Ülkemizin ciddî ekonomik ve sosyal sorunlar yaşadığını biliyoruz. Buna ilave olarak, büyük bir deprem felaketini de milletçe yaşıyoruz. Bunun, ülke ekonomisine ağır yük getirdiğinin de farkındayız. Kaybımız, acımız kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyüktür; ancak, bu felaket ve acı, genelde Türkiye sorunlarını, özelde de maddî ve manevî bedeller ödediğimiz güneydoğu sorununu bize unutturmamalıdır. Bölgedeki olumlu hava ve ortam, halkımızı umutlu ve haklı bir beklentinin içine sokmuştur. Bu beklentinin boşa çıkarılmaması gerekir. Onbeş yıldır çekilen acılar, akıtılan gözyaşları hiçbir gerekçeyle unutulmamalıdır; çünkü, tarihi bir dönemece giren güneydoğuya seyirci kalmak, yaşanan felaketleri unutmak, yeni felaketlerin başlangıcı olacaktır.

Güvenlik alanındaki rahatlamanın ekonomik nedenlerle yeni bunalım ve güvensizliğe dönüşmesine, hükümetimizin müsaade etmemesi gerekir. Hâlâ, bölgede, insanların bir kısmı, kuyulardan -affedersiniz- merkeplerle evlerine su taşıyorsa, hastasını hayvan sırtında şehre götürüyorsa, öğretmen, hemşire, ebe bulamıyorsa, yardım dağıtımında 2 kilo makarna için birbirini eziyor, kavga ediyorsa, çöp yığınlarından ekmek kırıntılarını topluyorsa, bu, o insanların ayıbı değil, hepimizin ve özellikle 21 inci Yüzyıla girerken ülkemizin ayıbıdır.

Yaklaşık yirmibeş yıl önce yaşanan ve Lice depremi diye anılan, merkez üssü Dicle, Hani, Lice, Kulp olan ilçelerimizde, ayrıca Bingöl’de, Varto’da hâlâ deprem konutlarının yapılmamış olmasına, bu kadar yıl geçmesine rağmen depremzedelerin mağduriyetlerinin giderilmediğine dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Bugün müteahhitlik sektörünün ve tarım üreticilerinin alacaklarının ödenmemiş olması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdoğmuş, lütfen tamamlayın efendim.

ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ (Devamla) – ...hayvancılığın durma noktasına gelmesi, işsizlik, yoksulluk, eğitim ve sağlık alanındaki problemlerin had safhaya gelmesi, ağır bir bunalıma dönüşmüştür.

Muhterem milletvekilleri, son günlerdeki uluslararası ilişkilerimizde, AGİT Zirvesi ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri Başkanının ziyaretiyle ilgili gelişmeler, Bakü-Ceyhan Boru Hattı Anlaşmasıyla yakalanan olumlu havayı ve morali, içeride vatandaşlarımızla paylaşmamızın önemini vurgulamak istiyorum. Böylece, deprem felaketiyle ortaya çıkan toplumsal birlikteliğimizi, sevgi, kardeşlik duygusunu, güneydoğu sorununun çözümünde de ortaya koymamız gerektiğine inanıyorum. Doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle toplumsal barışımızın zamanı gelmiştir. Bir tane Türkiye vardır; o da, hepimizindir ve hepimizin de olmaya devam edecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğmuş.

Hükümet adına, gündemdışı konuşmaya cevap?.. Yok.

Gündemdışı üçüncü söz, kasım ayı içerisinde Edirne İl ve ilçelerinin kurtuluş günleri olması nedeniyle söz isteyen, Edirne Milletvekili Şadan Şimşek’e aittir.

Buyurun Sayın Şimşek. (DSP sıralarından alkışlar)

3. —Edirne Milletvekili Şadan Şimşek’in, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 77 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18-27 Kasım günleri arası, Edirne İli ve ilçelerinin kurtuluş günleri olarak kutlanmaktadır. Bu sebeple, şahsım adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Konuşmama başlamadan önce, elim trafik kazasında genç yaşında hayatını kaybeden değerli arkadaşımıza ve ulusumuzu yasa boğan deprem felaketinde yaşamlarını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar dilerim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yıl, Edirne ve ilçelerinin düşman işgalinden kurtuluşunun 77 nci yıldönümü kutlanacaktır. Edirne İlimiz, Osmanlı İmparatorluğuna 92 yıl başkentlik yapmış, 400 000 nüfusu barındırarak beslemiş ve haklı olarak, kendisine “deri saadet” yani “mutluluk kapısı” unvanı verilmiştir.

Yazar Ahmet Hamdi Tanpınar “Beş Şehir” adlı eserinde Bursa’dan söz ederken, başkentin Edirne’ye taşınması üzerine “terk edilmiş bir kadın durumuna düşen Bursa” diyerek, Edirne’ye kırgınlığını dile getirmiştir; fakat, yazarımızın bahsetmiş olduğu Edirne, artık o eski Edirne değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne İli ve ilçelerimizin kurtuluş yıldönümünde, ilimiz ekonomisinden bahsetmeden geçemeyeceğim; çünkü, bazı milletvekili arkadaşlarım, yaptığımız konuşmalarda, ilimizin ekonomik yönden çok iyi durumda olduğunu ifade etmektedirler. Ülkemiz genelini etkileyen ekonomik sıkıntılar, Edirne İlimizi de etkilemektedir. Geçmişte yapılan yanlış uygulamalar, Edirne İlimizin, göç alan il konumundan, göç veren il konumuna gelmesinde etken olmuştur. Şöyle ki, 1985 yılında Trakya bölgesinde mastır plan olmaması, birtakım kişilerin rant peşinde olması, verimli toprakların talan edilmesine ve çevre kirliliğine neden olmuştur. Çorlu, Çerkezköy ve Tekirdağ gibi merkezlerden kaynaklanan evsel ve endüstriyel atıklarla bir zamanlar yöre insanlarının balık tutup yüzdüğü Ergene Nehri aşırı kirlenmeye maruz kalmış, buradan yapılan tarımsal sulama, tarımda ürün verimi ve kalitesi düşmüş; kirlilik, insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır; fakat, Çevre Bakanımız Sayın Fevzi Aytekin’in, konu üzerinde hassasiyetle durarak inceleme ve çalışmaları başlatmış olması, bizler için sevindirici bir gelişmedir.

1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması ve uygulanan yanlış tarım politikaları, yüzde 46’sı tarımla uğraşan ilimiz ekonomisine zarar vermiş, tarım ve hayvancılığın gerilemesine neden olmuştur; fakat, 57 nci Türkiye Cumhuriyeti hükümeti programında yer alan tarımsal sigorta ve prim sistemi, üretim planlaması ve Mera Yasası ile kaçak, ithal et girişinin önlenmesi konusundaki çalışmalar halkımız tarafından dikkatle takip edilmekte, tarım ve hayvancılığın tekrar canlanmasında umut olarak görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergilerini yüzde 89,7 oranında ödeyen Edirne İlimiz, bütçe imkânları dahilinde gerekli yatırımları alamamıştır. Başta belirtmiş olduğum başlıca sorunlar nedeniyle, Edirne ekonomisi çökme noktasına gelmiş, esnaf ve tüccar işyerlerini kapatarak göç etmeye başlamış, işsizlik sorunu ortaya çıkmıştır. İlimizde acilen istihdam yaratacak yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Dünyada yaşanan kriz, ülkemizde de durgunluğa neden olmuştur. Bu anlamda, ülkemiz, ekonomik alanda zor bir sınavdan geçmektedir.

Edirne halkımızın, bu durumun da bilincinde olarak, devletimizin kısıtlı bütçe imkânları dahilinde de olsa, ivedilikle ele alınması gereken sorunlarının çözümü için beklentileri vardır. Şöyle ki:

Edirne’nin, sınır kenti olduğundan ve sınırın olumsuzluklarını yaşadığından, sınır kentlerine yönelik yasal düzenlemeler çerçevesinde, kalkınmada öncelikli iller arasına alınması,

Yurtiçi ve yurtdışı hava ulaşımına imkân verecek Mimar Sinan Havaalanı, Edirne İl Özel İdaresinin imkânlarıyla olamayacağından, devlet yatırım programına alınarak Ulaştırma Bakanlığına devredilmesi,

Edirne ve Trakya topraklarının yüzde 90’ını sulayarak üretimde yüzde 100 artış sağlayacak olan Hamzadere, Çakmak ve Su Akacağı barajlarının tamamlanması,

Pazarkule sınır kapısına işlerlik getirilmesi,

Karşılıklı olarak Türk-Yunan ticaret sektörünün çalıştırılması,

Hamzabeyli gümrük kapısının ihalesinin yapılması,

Organize sanayi bölgesinin cazip hale gelmesi için özel teşvik kredileri uygulanması, organize sanayi bölgesinin 1/2’sinin serbest üretim bölgesi olarak ayrılması,

Doğalgaz getirilmesinin sağlanması,

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine gerekli desteğin verilerek bölgesel hastane hizmeti vermesinin sağlanması,

İnanç turizmi konusuna ağırlık verilmesi ve buna yönelik projelerin bir an önce başlatılması,

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın efendim.

Buyurun.

ŞADAN ŞİMŞEK (Devamla) – Edirne saraylarının ihyası ve Millî Saraylar bünyesine alınması,

Sınır ticaretinin geliştirilmesi ve buna bağlı olarak serbest pazar konusunun çözüme kavuşturulması,

Uzunköprü İlçesinin yıkılmaya yüz tutmuş tarihî taş köprüsünün ulaşıma kapatılarak yeni bir köprünün inşaı ve çevre yollarının yapılması,

Sağlık yatırımlarının bitirilmesi için ödenek ve personel sağlanması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne halkımız, her zaman olduğu gibi, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit ve 57 nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından sorunlarının çözüme kavuşturulacağına inanmakta ve güvenmektedir.

Kasım ayı, Türk tarihi için gerçekten önem arz eden aylarımızdandır. Edirne, tarihi boyunca uygarlık ve medeniyetler beşiği olmuştur. Laiklikten ödün vermemiş, Atatürkçü düşünceden ayrılmamış, ulusal birliğini korumuş, cumhuriyete olan bağlılığını her zaman ve her yerde göstermiştir; demokrasiye ve hukuka olan inancını her zaman muhafaza etmiş, her konuda yardıma muhtaç olan illerimize de gerekeni yaparak yardımseverliğini kanıtlamıştır.

Sözlerimi tamamlarken, eğitimimizi sağlayan, yetişmemizde emeği olan öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü en içten dileklerimle kutlar, bu duygu ve düşüncelerle, sizlere, en derin sevgi ve saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

Değerli milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Meclis araştırması önergeleri vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. —Edirne Milletvekili Şadan Şimşek ve 21 arkadaşının, Edirne İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Edirne İlimizin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunları ile kamu yatırımları ve özel sektörü teşvik edici tedbirler ile kamu hizmetleri yönünden ihmal edilmesinin ortaya çıkardığı sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 16.11.1999

1. Şadan Şimşek (Edirne)

2. Ali Ahmet Ertürk (Edirne)

3. Mustafa İlimen (Edirne)

4. Süleyman Yağız (İstanbul)

5. Ahmet Sancar Sayın (Antalya)

6. Hasan Akgün (Giresun)

7. Ayşe Gürocak (Ankara)

8. Ahmet Zamantılı (Tekirdağ)

9. Saffet Başaran (İzmir)

10. M. Hadi Dilekçi (Kastamonu)

11. Halit Dikmen (Aydın)

12. Fadlı Ağaoğlu (İstanbul)

13. Necdet Tekin (Kırklareli)

14. Bahri Sipahi (İstanbul)

15. Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)

16. Fahrettin Gülener (Bursa)

17. M. Cihan Yazar (Manisa)

18. İsmail Bozdağ (Manisa)

19. Erol Al (İstanbul)

20. Ali Tekin (Adana)

21. Hüseyin Mert (İstanbul)

22. Kemal Vatan (İzmir)

Gerekçe

Edirne, coğrafî konumu itibariyle, ülkemizin batısında, Marmara Bölgesinin Trakya bölümünde, 40.30’ ve 42.00 kuzey enlemleri ile 26.00 ve 27.00 doğu boylamları arasında yer alan 6 276 kilometrekarelik alanıyla Türkiye topraklarının yüzde 8’ini kaplar. İlin doğusunda, Kırklareli’nin Pehlivanköy, Kofçaz; Tekirdağ’ın Malkara ve Hayrabolu; Çanakkale’nin Gelibolu İlçeleri; batısında Yunanistan, kuzeybatısında Bulgaristan, güneyinde ise Ege Denizi vardır.

Edirne, genel olarak geniş düzlüklerle, basık ve tepelerin yer almış bulunduğu coğrafî konuma sahiptir. İl topraklarının yüzde 47’si tarım yapılan topraklar, yüzde 13’ü ağaçlık ve ormanlık, yüzde 34’ü çayır ve otlaklar, yüzde 6’sı da ürün vermeyen topraklardır.

Trakya’da ve Ergene havzasında hızla artan nüfus, kentleşme ve plansız sanayileşmenin etkisi, bugün, pek çok çevre sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Çorlu, Çerkezköy ve Tekirdağ gibi merkezlerden kaynaklanan evsel ve endüstriyel atıklar ile Ergene Nehri aşırı kirlenmeye maruz kalmış ve buradan yapılan tarımsal sulamayla tarımda ürün verimi ve kalitesi düşmüştür. Bu durum, insan ve çevre sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

1997 nüfus tespiti sonuçlarına göre, 115083 kişilik nüfusuyla, İstanbul’dan sonra Trakyanın ikinci büyük kentidir. İlin toplam nüfusu 398 125’tir. Nüfus yoğunluğu 63 kişi/kilometrekaredir. Nüfusun 225 266’sı kentlerde, 172 859’u köylerde yaşamaktadır. İlin toplam nüfusu 1990 genel nüfus sayımına göre azalmış olup, yıllık nüfus artışı binde –2,27’dir.

Pazarkule sınır kapısının tam zamanlı olarak açık olmaması, karşılıklı olarak Türk-Yunan ticaret sektörünün çalışmaması, bu konuda Türk tarafı çabalarının karşılıksız kalması, Kapıkule sınır kapısından Balkanlardaki karışıklıklar nedeniyle giriş çıkışların az olması, TEM otoyolundan direkt geçişler, Kapıkule’deki yasal düzenlemelerin günümüz koşullarına cevap veremez halde olması, bürokratik engel ve düzensizlikler, Edirne ticaret sektörüne zarar vermektedir.

Edirne, 1969 yılında kalkınmada öncelikli iller kapsamına alınmıştır. 1976 yılında ilimizin kalkınmada öncelikli iller kapsamından çıkarılmasıyla yatırımlar durmuş, ekonomik kriz nedeniyle, bir elin parmakları kadar olan fabrikalar kapanmış ve işçi çıkarmışlardır. Bu nedenle, işsizlikte artış söz konusu olmuştur.

Yurtiçi ve yurtdışı ulaşıma imkân verecek Mimar Sinan Havaalanının İl Özel İdarenin imkânlarıyla bitirilmesi mümkün olamayacaktır.

Akarsuları bakımından yeterli olan ilimizde gereksinim duyulan, Edirne ve Trakya topraklarının yüzde 90’ını sulayacak ve üretimde yüzde 100 artış sağlayacak Hamzadere, Çakmak ve Su Akacağı baraj ve göletlerinin tamamlanmasına gerekli önem verilmemiş, konu üzerine yeterince eğilinmemiştir.

Osmanlı İmparatorluğuna 92 yıl başkentlik yapmış, 400 000 nüfusu barındırmış ve beslemiş Edirne, 2000’li yıllarda 100 000 nüfusun geçimini sağlayamaz olmuştur. Yıllar itibariyle nüfus sayımları incelendiğinde, göç alan Edirne, göç veren iller arasına katılmıştır. Kişi başına düşen gayri safî millî hâsıladaki artış gün geçtikçe azalmaktadır. Gelip geçenlerin yüzeysel gözlemleri, Türkiye’nin en batısında yer alan Edirne’nin diğer illerimize göre iyi durumda olduğu yönünde değerlendirilmesine sebep olmaktadır. Bu, görece bir iyilik olup, gelişme potansiyeli göz önüne alındığında olması gerekenin çok gerisindedir.

Turizm yönünden zengin tarihî eserlere sahip olan ilimizin, inanç turizmi kapsamı genişletilerek, turizm sektörünün acilen geliştirilmesi gereklidir

5 Nisan 1994 kararları ve 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması, yüzde 46’sı tarımla uğraşan Edirne halkını ekonomik yönden çok zor durumda bırakmıştır.

Edirne ekonomisi çökmüştür. Esnaf ve tüccar işyerlerini kapatarak başka kentlere doğru umut yolculuğuna çıkmaktadır.

Edirne’nin içinde bulunduğu sorunlardan bir an önce kurtulması için, sorunlar ve çözüm yollarının yerinde tespitiyle ilgili bir Meclis araştırma komisyonunun kurulmasının, Edirnemiz, bölgemiz ve Türkiye için yararlı olacağı kanaatindeyiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

2. —Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri ve 27 arkadaşının, sokak çocuklarının sorunlarının saptanarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/96)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sokak çocuklarının meselelerini tespit etmek ve gerekli tedbirleri almak maksadıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1. Teoman Rıza Güneri (Konya)

2. Sacit Günbey (Diyarbakır)

3. Tevhit Karakaya (Erzincan)

4. Abdüllatif Şener (Sıvas)

5. Eyüp Sanay (Ankara)

6. İrfan Gündüz (İstanbul)

7. Ali Coşkun (İstanbul)

8. Nezir Aydın (Sakarya)

9. Maliki Ejder Arvas (Van)

10. Abdullah Veli Seyda (Şırnak)

11. Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

12. Rıza Ulucak (Ankara)

13. Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

14. Cemil Çiçek (Ankara)

15. Hüseyin Arı (Konya)

16. Ramazan Toprak (Aksaray)

17. Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

18. Ayşe Nazlı Ilıcak (İstanbul)

19. Ali Oğuz (İstanbul)

20. Yasin Hatiboğlu (Çorum)

21. Fahrettin Kukaracı (Erzurum)

22. Nurettin Aktaş (Gaziantep)

23. Özkan Öksüz (Konya)

24. Mehmet Zeki Okudan (Antalya)

25. Azmi Ateş (İstanbul)

26. Mukadder Başeğmez (İstanbul)

27. Bekir Sobacı (Tokat)

28. Şeref Malkoç (Trabzon)

Gerekçe:

Çocukların sağlıklı olarak doğması, büyümesi, beslenmesi ve eğitilmesi, çocuk haklarının temelini teşkil etmektedir. Bu husus, Birleşmiş Milletler ve düzenlenen uluslararası toplantılarla garanti altına alınmış ve ilgili sözleşmeler, ülkemiz tarafından da kabul edilmiştir.

Anayasanın 61 inci maddesinin dördüncü fıkrasında “devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır” denmektedir.

Çocukların en sorunlu kısmını teşkil eden “sokak çocukları” özellikle ülkemizde bugün toplumun kanayan yarası haline gelmiştir. Sıcak aile ortamından uzak yaşayan bu çocuklar sokakta, hırsızlık, gasp ve tecavüz gibi suç hadiseleriyle, beyaz kadın tüccarlarıyla, uyuşturucuyla, AIDS’le, Hepatit-C ile uyuz ve benzeri hastalıklarla ve sair risklerle karşı karşıyadırlar.

Sokak çocuklarının sayısı maalesef, yaşadığımız toplumsal değişim, hızlı kentleşme, gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik, iç göç, fakirlik, eğitimsizlik, aile içi şiddet gibi sebeplerden dolayı durmadan artma eğilimi göstermektedir.

Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere, süratle büyüyen şehirlerimizde sevgisiz ve ilgisiz büyüyen, sokakta yaşamayı kendisi için kurtuluş yolu zanneden çocuklarımızın içler acısı durumu için acil çözüm yollarının bulunması gerekmektedir. Yani, bu mesele, kalıcı bir şekilde neşter vurulmadığı takdirde, her geçen gün kangrenleşme eğilimi göstermektedir. Eğer bugünden etkili tedbirler alınmazsa, sokak çocuklarını bekleyen gelecek hakkında iyimser tahminlerde bulunmak, bir hayli zor gözüküyor.

Sokak çocukları olgusuna köklü bir çözüm bulabilmek için, Çocuk Hakları Sözleşmesi çerçevesinde, tüm çocukların hayat kalitesini yükseltmeyi gaye edinen çağdaş bir kanunî ve örgütlenmeye dayalı bir yapılanmaya acilen ihtiyaç vardır.

Bu noktada her ne kadar 2828 sayılı SHÇEK Kanunu, korunmaya muhtaç çocuklara yönelik olarak var olsa da; bu kanunun sokak çocuklarının dertlerine merhem olmaktan uzak olduğu muhakkaktır.

Sokak çocuklarına sahip çıkılması, korunma, barınma, eğitim ve ekonomik durumlarının iyileştirilmesi, topluma yeniden kazandırılmaları; özetle bu büyük toplum yarasıyla mücadele edilip netice alınması gerekmektedir. Bu neticenin alınabilmesi de, toplumumuzun resmi, sivil her biriminin, her ferdinin topluca seferber edilmesiyle ve koordineli bir şekilde çalışmasıyla mümkün olabilir ancak.

İşte, çok ciddi bir noktaya gelmiş bulunan bu hususla ilgili çalışmaların sağlıklı bir zeminde yürütülmesi ve başarıya hızlı bir şekilde ulaşması bakımından, Meclisin bu hususu gündemine alması ehemmiyet arz edecektir. Bu gerçekleştiği takdirde, meselenin tüm boyutları, sebepleri ve hal çareleri ortaya konabilecektir.

Çocuk bayramına sahip tek ülke olmanın mutluluğunu yaşadığımız ülkemizin en yüce kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu hususla ilgili olarak bir araştırma komisyonu kurulması, kuşkusuz hem hadiseyi kamuoyunun gündemine ciddî bir şekilde getirecek hem de sorunun giderilmesinde ve gerekli tedbirlerin alınmasında önayak olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3. —İzmir Milletvekili B. Suat Çağlayan ve 21 arkadaşının, tütün mamullerinin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik kamusal tedbirlerin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/97)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bugün için dünyada 1,1 milyar olan tütün mamulü kullanan kişi sayısının 2025 yılında 1,6 milyarı aşması beklenmektedir. Yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerde kullanım azalırken, diğer ülkelerde artmaktadır. Ayrıca, tütün mamullerine başlama yaşı da giderek düşmektedir.

Tütün mamulleri kullanımı, bugün her 10 kişiden 1’nin ölümünden sorumlu iken, bu oran 2030 yılında altıda 1’e inecek ve her yıl yaklaşık 10 milyon kişinin ölümünden sorumlu olacaktır.

Tütün mamullerinin, kullananların ve bundan etkilenenlerin sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri bugün artık bilinmektedir. Sağlık üzerindeki etkilerinin yanı sıra, nikotinin bağımlılık yapma özelliğinin kanıtlanmasına rağmen, bu etki tüketici tarafından yeteri kadar önemsenmemektedir. Yapılan araştırmalar, bağımlıların bırakmayı başarabilme oranlarının çok düşük olduğunu göstermektedir.

Bireylerin içtikleri sigarayı satın alma kararı, herhangi başka bir tüketim maddesini satın alma kararından birçok yönden farklıdır.

Birincisi, sigara içenler, sigara nedeniyle olan hastalanma ve erken ölüm riskinden tam olarak haberdar değildirler ya da bu risklerin kendileri için olmadığı inancını taşırlar.

İkincisi, sigara içme, ergenlik veya erken erişkinlik döneminde başlamaktadır. Zira, bu yaş grubundakilerin sigaraya başlamalarındaki temel faktörler dış etki, taklit ve duygusal nedenlerdir. Nikotin bağımlısı olma riskinin önemini kavrayamamaktadırlar. Üreticiler, gençlere yönelik sürdürdükleri tanıtım çalışmalarında bu gerçekten hareket etmektedirler.

Üçüncüsü, tütün dumanının içmeyenlere zarar vermesi nedeniyle, bireylerin hiçbir kısıtlama olmaksızın istedikleri ortamda tütün mamulü kullanma haklarından asla söz edilemez.

Tüm bu bilimsel veriler, bireylerin seçimlerinde yalnız bırakılamayacaklarını göstermektedir. Bu da, kamusal otoritenin konuya müdahelesinin haklı gerekçesini oluşturmaktadır. Etkili müdahaleler arasında, çocuk ve ergenlerin sigara içmeden uzaklaştırılması, içmeyenlerin korunması ve bilinçli seçim yapabilmeleri için erişkinlere ihtiyaç duydukları bilginin verilmesi yer almaktadır.

Tütün mamulleri kullanımıyla ilgili temel yasal düzenleme, 1996 yılında yürürlüğe giren 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanundur. Kanun, belirli kapalı mekânlarda sigara içme, ürünlerin reklam yasağını ve yayın kuruluşlarının zorunlu eğitim programları yapma yükümlülüğünü ve bu düzenlemelere uyamayanlar hakkında uygulanacak yaptırımları düzenlemektedir. Ancak, söz konusu düzenlemelerin etkili bir şekilde uygulanması konusunda ciddî sorunlar yaşanmaktadır. Örneğin, para cezalarının uygulanma esasları belirlenmediği için, sigara içme yasağını ihlal edenlere öngörülen yaptırım uygulanamamakta, ulusal televizyon kanallarının eğitici programları izlenilebilir saatlerde yayınlamaları sağlanamamakta, üreticilerin ürün logolarını başkaca ürünlerde kullanarak reklam yasağını dolaylı olarak ihlal etmeleri önlenememekte, tüketici için gerekli tüm uyarıcı bilgilerin ürünler üzerinde yer alması sağlanamamaktadır. Bir başka deyişle, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerin giderek artıyor olması, bu alandaki kamusal düzenlemelerin yeterli olmadığı ya da var olan düzenlemelerin istenilen düzeyde uygulanamadığı anlamına gelmektedir.

Bu konuların yanı sıra, tüketilen tütün mamullerinde yerli tütün kullanım oranının giderek azalması, bir yandan yerli tütün üreticilerini tehdit ederken, diğer yandan ülkemiz ekonomisine ek bir yük getirmektedir.

Gelecekte tütün mamullerinin tüketiminin hem dünyada hem de ülkemizde azalacağı dikkate alınırsa, tütün üretimi yerine alternatif ürün planlamasının bugünden yapılması gerektiği bir gerçektir.

Yukarıda belirtilen gelişmeler doğrultusunda konunun tüm boyutlarıyla değerlendirilerek, tütün mamullerinin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik kamusal tedbirlerin alınması ve gelecekte tütün üreticisinin zarar görmemesi için, tütün yerine konabilecek alternatif ürün politikalarının belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüğüzün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1. B. Suat Çağlayan (İzmir)

2. Şükrü Yürür (Ordu)

3. Mustafa Vural (Antalya)

4. Perihan Yılmaz (İstanbul)

5. Hasan Çalış (Karaman)

6. Cahit Savaş Yazıcı (İstanbul)

7. Güler Aslan (İzmir)

8. M. Cihan Yazar (Manisa)

9. M. Güven Karahan (Balıkesir)

10. Fadlı Ağaoğlu (İstanbul)

11. Bahri Sipahi (İstanbul)

12. Mehmet Özcan (İzmir)

13. Hasan Erçelebi (Denizli)

14. Yalçın Kaya (İçel)

15. Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)

16. Mustafa İlimen (Edirne)

17. Hüseyin Mert (İstanbul)

18. Ali Serdengeçti (Manisa)

19. Ali Kemal Başaran (Trabzon)

20. Cahit Tekelioğlu (İçel)

21. Sadık Kırbaş (Çanakkale)

22. Orhan Bıçakçıoğlu (Trabzon)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, (6/194) esas numaralı sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi (4/55)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan (6/194) sayılı soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, gündemden çıkarılmasını arz ederim.

Musa Uzunkaya

Samsun

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre Genel Kurula bir önerisi vardır; önce okutacağım sonra oylarınıza sunacağım:

2.—Siyasî parti gruplarının TBMM Başkanlık Divanında sahip oldukları üyeliklerin görev yerleri dağılımında, siyasî parti grupları yüzde oranlarında sonradan meydana gelen eşitlik nedeniyle değişikliğe gerek olmadığına ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/401)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi Gruplarının milletvekili sayılarının eşitlenmesi sonucunda her iki siyasî parti grubunun yüzde oranları da eşitlenmiş bulunmaktadır.

Bu durum karşısında, iki siyasî parti grubunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında sahip oldukları üyeliklerin sayısında değişiklik olmamaktadır. Ancak, oranların eşit olması halinde başkanvekilliğinin nasıl dağıtılacağına dair İçtüzükte bir hüküm bulunmamaktadır.

Doğru Yol Partisi Grup Başkanlığının başvurusu üzerine konuyla ilgili olarak yapılacak işlemin belirlenmesi amacıyla çağrılan Danışma Kurulu toplantılarında görüş birliği sağlanamamıştır.

Siyasî parti gruplarının istemi üzerine Başkanlığımızca konu hakkında Başkanlık hukuk danışmanı öğretim üyelerinden de görüş alınmıştır. Bu görüşler, sonradan siyasî parti grup oranlarında meydana gelen eşitlik nedeniyle mevcut Başkanlık Divanı yapısının değiştirilmemesi gerektiği şeklindedir. Alınan bu görüşler doğrultusunda, aşağıdaki önerinin İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre Genel Kurula sunulması uygun görülmüştür.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Öneri :

Siyasî parti gruplarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında sahip oldukları üyeliklerin görev yerleri dağılımının siyasî parti grupları yüzde oranlarında sonradan meydana gelen eşitlik nedeniyle değişikliğe gerek olmadığı yönünde Başkanlığımızda oluşan görüş, Genel Kurulun onayına sunulur.

BAŞKAN – Öneri hakkında söz talebi?..

Buyurun Sayın Güven.

Sayın Güven, aleyhte mi konuşacaksınız efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Üzerinde efendim.

BAŞKAN – Aleyhte mi kabul edelim efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Öyle kabul buyurun.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum; bu haftaki çalışmamızın da müsmir geçeceğine olan inancımı da teyiden ifade etmeye çalışıyorum ve yine, aramızdan ebediyete intikal eden çok değerli bir arkadaşımızın rahmete kavuşmasından ötürü, kendisine Cenabı Haktan rahmetler dilerken, gerek Fazilet Partili arkadaşlarımıza gerek ailesine sabırlar diliyorum.

Değerli milletvekileri, parlamento tarihinde, bazen, ilkler, gelir, bir anda ortaya çıkar. Bugün, üzerinde konuşma arzusunda bulunduğumuz olay, Parlamento tarihinde ilk defa vuku bulan bir olay. Şu anda, her iki partinin, yani Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisinin milletvekili sayısı 85. Belki, İçtüzüğü hazırlayanlar, daha önceki tarihlerde, daha fazla iki parti üzerinde durduklarından, Türkiye’de böyle bir durumun ortaya çıkabileceğini düşünmemişler, İçtüzüğe de buna ait bir madde, hüküm konulmamış; ama, bugün, Meclis Başkanlık Divanı oluşumunda, Doğru Yol Partisinin 85, Anavatan Partisinin 85 milletvekili olduğuna göre, Meclis Başkanlık Divanında 1 başkanvekilliğinin hangi partide olacağına dair bir fikir ihtilafı ortaya çıkmıştır. Evvela, ben, değerli kardeşimden ve bugün yönetimin başında bulunan Nejat Bey kardeşimden özür diliyorum; şahsıyla uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır. Sayın Arseven, benim çok sevdiğim, kardeşim kadar da sevdiğim bir insandır; ama, bu, hukukî bir meseledir; bu nedenle, biz, hukukî mesele üzerindeki görüşlerimizi ortaya koymaya çalışacağız.

İçtüzükte böyle bir şey yok; peki, genel uygulama nasıl olmalı? İçtüzükte olmadığına göre, bugüne kadar yapılan uygulamalarda, eşitlik halinde ne yapılıyorsa, onun üzerinde görüş teati etmek lazım.

Değerli arkadaşlarım, bu, iki şekilde tecelli etti:

1. Meclis Başkanı Anavatan Partisindendir; bu nedenle, Meclis Başkanlık Divanında mevcut 4 başkanvekilliğinden birisi Doğru Yol Partisine verilmelidir, eşit olsa dahi.

2. Eşitlik içerisinde yapılacak bir başka işlem nedir; kura usulüdür. Kuraya başvurmak lazım ve kura sonucunda da, hangi partinin adı çıkıyorsa, başkanvekilliğini ona tevdi etmek söz konusu olmalıdır.

Fakat, her iki görüşümüz de, yapılan Danışma Kurulundaki istişarelerde kabul edilmedi, itibar görmedi. Ortaya atılan iddia da şuydu: Bu dönem, madem, iki yıllık dönem başladığında, Anavatan Partisinin 1 fazla milletvekili vardır, bu nedenle kendisine başkanvekilliği verilmiştir; bu, iki yıllık süre doluncaya kadar devam etmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bunun hukukî bir gerekçesini bulmak mümkün değildir. İçtüzüğün 11 ve 19 uncu maddelerine dikkatle bakıldığında bir açıklık, bir sarahat yoktur; ancak, orada, oranlara göre siyasî partilerin temsil edileceğine dair hüküm ihtiva edilmektedir. Şimdi, hak ve nasfet kaidelerine göre hareket edecekseniz, başkanvekilliğinin Doğru Yol Partisine geçmesi lazım; yok, daha ileriye bir adım atacaksanız, o zaman, teamül yok ama, bu, ilk olacaktır, kura usulüne başvurmak lazım. Bir yerde eşitlik varsa, Türkiye’deki hukuk sisteminde kura usulü geçerli bir usuldür. Bütün bunların yanında, tabiî, ileride rakam değişir, bir değişiklik ortaya çıkarsa ne olur; zaten, o zaman, 11 inci madde, tekrar, Türkiye’nin ve Meclisin gündemine gelir oturur.

Bütün bunların sonucunda arzım şudur: Sayın Meclis Başkanı görüşler de almıştır, Danışma Kurulunda da bu görüşler bir nebze tartışılmıştır; fakat, bu görüşlere katılmak mümkün değildir, görüşler, biraz da -beni bağışlasınlar- indiî mütalaalar şeklinde ortaya çıkmaktadır, hukukî bir dayanağı yoktur. Bu konuda Genel Kurulunuza başvurulması söz konusu olmuştur; daha doğrusu, Sayın Başkan, kendine özgü bir usul bulamadığından ve İçtüzükteki bu belirsizlik karşısında, sizin değerli oylarınıza başvurmayı uygun görmüştür; ama, ben, Yüce Genel Kurulun bu konudaki hak ve nasfet kaidelerine uygun olarak vereceği karara saygıyla bağlı olacağımızı ifade eder, hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Öneri lehinde, Sayın Başesgioğlu; buyurun efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Başkanlık önerisi lehinde söz aldım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz konu, Meclis içhukukumuzla ilgili bir konu. Bolu Milletvekilimiz Avni Akyol’un vefatıyla, Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisinin milletvekili sayıları 85-85 oldu. Bu durum karşısında, Doğru Yol Partisi, yasama yılı başında Anavatan Partisi Grubuna düşen başkanvekilliğinin kendilerine geçeceği talebiyle Başkanlığa başvurdular.

Meclis İçtüzüğümüzde, siyasî parti gruplarının üye sayılarının eşit olması halinde nasıl bir işlem yapılacağına dair bir açıklık yok. Şu anda tartıştığımız konu yasama yılı başında olsa idi, belki, Sayın Grup Başkanvekilimizin ifade ettiği gibi, kura gibi veyahut da başka bir yöntem aranabilirdi. Yasama yılı başında, Anavatan Partisinin milletvekili sayısı 86 olması itibariyle, 1 Meclis başkanvekilliği Grubumuza düşmüştür. Başlamış bir uygulama vardır, bir müktesep hak söz konusudur. Bu başlamış olan uygulamayı, bu müktesep hakkı geri alacak, Doğru Yol Partisi lehine herhangi bir İçtüzük hükmü, İçtüzük kuralı bulunmamaktadır; çünkü, her iki partinin de, milletvekili sayısı eşittir, Başkanlık Divanındaki temsil oranı eşittir, her iki parti de, Başkanlık Divanında 3’er üyeyle temsil edilmektedir, dolayısıyla, bu eşitlik durumundan, Doğru Yol Partisi lehine, hakkaniyet ölçülerine göre, İçzük hükümlerine göre, onların lehine yorumlanabilecek herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.

Başkanlık, bu konuda tereddüte düştüğü için, iki ayrı üniversiteden, iki değerli hocamızdan görüş istemiştir. Değerli hocalarımızın görüşleri de, biraz evvel arz etmeye çalıştığım istikamettedir. Her iki hocamız da, bugünkü mevcut durum itibariyle Meclis Başkanlık Divanında herhangi bir değişikliğin olmaması gerektiğini yazılı olarak mütalaalarında belirtmişlerdir.

Peki, bugünkü hadiseyi bu şekilde hallettik; ama, önümüzdeki dönemde, yine, iki siyasî parti grubunun milletvekilleri sayısı eşit olursa, Meclis nasıl bir işlem yapacak? Onun için de şimdiden diyorum ki, şu anda Meclis İçtüzüğümüzde değişiklikler söz konusudur; bu eşitlik haline, mutlaka, milletvekilliği sayısı yanında, başka parametreler de koymamız lazım; örneğin, o siyasî partilerin ülke genelinde almış oldukları genel oy gibi başka parametreleri de ilave edip, bu şekilde bir sorunla karşılaştığımız zaman çözüm yolları üretebileceğimiz kanalların açık olması lazım.

Huzurunuzu fazla işgal etmek istemiyorum. Bu konuda, Doğru Yol Partisi lehine yorumlanabilecek hiçbir İçtüzük hükmü yoktur. Mevcut uygulamanın devam etmesi müktesep hak gereği söz konusudur. Bu sebeple, Başkanlık önerisi lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başesgioğlu.

Öneri üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Öneriyi tekrar okutuyorum:

Öneri :

Siyasî parti gruplarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında sahip oldukları üyeliklerin görev yerleri dağılımının siyasî parti grupları yüzde oranlarında sonradan meydana gelen eşitlik nedeniyle değişikliğe gerek olmadığı yönünde Başkanlığımızda oluşan görüş, Genel Kurulun onayına sunulur.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir diğer önerisi vardır; okutuyorum :

3. —Geçen yasama döneminde kurulmuş Meclis soruşturması komisyonlarınca rapora bağlanmış olan önergeler ile rapora bağlanmamış olan önergelerde belirtilen ilgililer hakkında, geçen yasama döneminde ilgileri nedeniyle birleştirilen (9/40) ve (9/41) esas numaralı Meclis soruşturmaları önergeleri için görüşme yapılmaksızın 15 Meclis soruşturması komisyonu kurulmasına ve komisyonların ilk iki aylık çalışma süresinin başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasına ilişkin TBMMBaşkanlığı önergesi (3/402)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Geçen 20 nci Yasama Döneminde Başkanlığa verilen ve aynı dönem içinde sonuçlandırılamayan ancak, İçtüzüğümüze göre hükümsüz sayılmayan 16 adet Meclis soruşturması önergesi, bu döneme intikal etmiştir.

Geçen yasama döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bu önergeler üzerinde yapılan görüşmeler sonucunda Meclis soruşturması açılmasına karar verilmiş olan yasadışı örgütlerle ve mensuplarıyla birlikte hareket ettikleri iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık ve Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu haklarındaki 2 adet önerge ilgileri nedeniyle birleştirildiğinden soruşturmaların yürütülmesi amacıyla 15 adet Meclis soruşturması komisyonu kurulmuştu.

Denizcilik Müsteşarlığına ait bazı işlerin ihalelerinde usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla Devlet eski Bakanı Burhan Kara hakkında kurulan (9/29) esas numaralı Komisyon geçen yasama döneminde, İstanbul Kurtköy Havaalanı ihalesindeki iddialar nedeniyle eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ile Karadeniz sahil yoluyla ilgili iddialar konusunda Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkında kurulan (9/18, 9/19) numaralı Komisyonlar bulunduğumuz yasama döneminde soruşturma sonucunu belirten raporlarını Başkanlığa vermişlerdir.

Geriye kalan komisyonlardan; Bakanlar Kurulu kararnamesiyle mevzuata aykırı bir şekilde İstanbul’da yeni turizm merkezleri ilan ettiği iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında kurulan (9/24) esas numaralı Komisyon Anayasanın 100 üncü maddesinde öngörülen 4 aylık çalışma süresini bitirmesine karşın raporunu verememiş, Başbakanlık örtülü ödeneğini 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci maddesine aykırı bir şekilde harcamak suretiyle Hazineyi zarara uğrattıkları iddiasıyla eski Başbakan Tansu Çiller ile Maliye eski Bakanı İsmet Attila haklarında kurulan (9/27), İzmit’te Seka’ya ait bir araziyi Ford Otomotiv Sanayi Anonim Şirketine bedelsiz verdikleri iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ile Sanayi ve Ticaret eski Bakanı Yalım Erez haklarında kurulan (9/28), Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 Aralık ayında gerçekleştirilen personel sınavında usulsüzlük yapılmasına yol açtığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Necati Çelik hakkında kurulan (9/31) ve Petrol Ofisi A.Ş. (POAŞ) ın özelleştirilmesinde ihaleye fesat karıştırdıkları iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Işın Çelebi haklarında kurulan (9/32) esas numaralı Komisyonların 4 aylık çalışma süresinin bitmesine 27 gün ilâ 2 aylık bir süre kalmış; İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde devletin zarara uğratılmasına göz yumduğu iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında kurulan (9/33), Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 yılında özürlülerin memurluğa alınması için açılan sınavda usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Mustafa Kul hakkında kurulan (9/34), suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturduğu iddiasıyla İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar hakkında kurulan (9/38), İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkında kurulan (9/39), yasadışı örgütlerle ve mensuplarıyla birlikte hareket ettikleri iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık ve Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu haklarında kurulan (9/40-41), Telsim ve Turkcell firmalarıyla imzalanan sözleşmelere ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davrandıkları iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir haklarında kurulan (9/42) ve Türk Ticaret Bankasının satışı ihalesiyle ilgili olarak ortaya atılan yolsuzluk iddiaları konusunda eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında kurulan (9/43) esas numaralı Meclis Soruşturması komisyonları, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapamadığı için çalışmalarına başlayamamış ve yasama dönemi sona ermiştir.

Başkanlığımız; bu önergeler hakkında yapılması gereken işlemin belirlenmesi amacıyla Danışma Kurulunu 8 Ekim 1999 tarihinden itibaren istişarî mahiyette görüş bildirmek üzere birkaç defa toplantıya çağırmış, bu toplantılarda ortaya çıkan görüşler ve yaptığı incelemeler doğrultusunda oluşan aşağıdaki öneri üzerinde İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca görüşme açılarak söz konusu Meclis soruşturması önergeleri ile ilgili olarak izlenecek yöntemin saptanması hususunu Yüce Genel Kurulun bilgilerine ve takdirlerine sunmayı uygun görmüştür.

Öneri :

1. Geçen yasama döneminde kurulmuş olan Meclis soruşturması komisyonlarınca rapora bağlanmış olan önergeler ile rapora bağlanamamış olan Meclis soruşturması önergelerinde belirtilen ilgililer hakkında Anayasanın 100 üncü maddesine göre geçen yasama döneminde ilgileri nedeniyle birleştirilen (9/40 ve 9/41) esas numaralı Meclis soruşturmaları önergeleri için bir, diğer önergelerin her biri için de bir olmak üzere görüşme yapılmaksızın 15 Meclis soruşturması komisyonu kurulması ve komisyonların ilk iki aylık çalışma süresinin başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlaması.

Önerilmiştir.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, ıttılaınıza sunulan Başkanlık önerisi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım.

Öneri üzerinde gruplar adına söz talebi var mı?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güven.

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Yine, Türkiye’de bir ilkle karşı karşıyayız. 1960 yılına kadar, mevcut Anayasa gereği, Yüce Meclisin Genel Kurulunda yorum, tefsir vardı. Meclis, herhangi bir konuda tereddüt ortaya çıkarsa, bunu, konuşur, tartışır ve tefsir ederdi, bir karara bağlayabilirdi. Oysa, 1961 Anayasasından başlayarak bugüne kadar, Meclisin böyle bir hakkı yoktur; yani, İçtüzükte olmayan, İçtüzükte açıklık ifade etmeyen herhangi bir konu üzerinde burada tartışma yapmak ve bir yorumda bulunmak hakkına Genel Kurul sahip değildir; genel Kurul, gündemine sahiptir ama, böyle bir yoruma sahip değildir. Bu itibarla, evvelemirde, bu hususun altını dikkatle çizmek lazım; yani, burada vereceğiniz karar, İçtüzükte ve Anayasada olmayan bir durumun ortaya çıkması ve kullanılması şeklinde tecelli eder ki, bunun, öncelikle, hem İçtüzüğe hem de Anayasaya aykırılığı söz konusu olur.

Geçen dönemden, değişik partilere mensup milletvekillerinin verdiği 16 adet soruşturma önergesi bulunmaktadır. Yine, mevcut İçtüzüğümüze göre, nelerin kadük olacağı, nelerin kadük olmayacağı, ifade edilmiştir. Bunlardan Meclis soruşturmaları zikredilmediği için, kadük olmayan bir adlî işlem olarak göze çarpar. Malumu âliniz, kanun yapma yanında, denetleme görevi de, Meclisin aslî görevleri içerisindedir ve Meclis araştırması, soru, gensoru ve Meclis soruşturması da, denetleme görevi içerisinde yer alır.

Peki, Meclisin soruşturma için verdiği karardan sonra, Anayasanın 100 üncü maddesine göre yapılan işlemler ne ifade eder? Anayasanın 100 üncü maddesine göre kurulan komisyonların süreleri, Anayasada kesin süre olarak ortaya çıkar; yani, dikkatle bakıldığı zaman, evvela iki aydır; Anayasanın 100 üncü maddesinde, eğer rapor, soruşturma, bu sürede bitirilmemişse, iki aylık bir sürenin daha verileceği belirtiliyor. Peki, dört ay sonunda, yani, kesin mehil gibi olan bir durumun sonunda ne işlem yapılacaktır; rapor verilmemişse ne olacaktır; komisyon çalışmasını bitirmemişse ne olacaktır? İşte bugünkü İçtüzüğümüzde bu, büyük bir noksanlık olarak ortaya çıkar. Peki, buna karşı ne yapabilirsiniz; bunu, yorumla Genel Kurulda çözemezsiniz değerli arkadaşlarım; o yüzden, evvelemirde çok süratle, Anayasa ve gerekiyorsa İçtüzükte bir değişiklik yapılması şarttır ve mutlaka yerine getirilmelidir.

Kaldı ki, bu olaylarda, bu kesin mehil gibi görünen olayın yanında, rapor hazırlamış, verilmişse ne olur? Bu 15 komisyonda -yani, birleştirildiği için 15, 16’dan 15’e inme hali- 3 tane rapor hazırlanmış ve Meclis Başkanlığına sunulmuştur. Araya seçimler girmiştir. Seçimler sonunda, Yüce Heyetiniz yeniden kurulmuş, yeni Meclis teşekkül etmiştir; fakat, raporlar ortadadır. Bu 3 tane rapor için ne düşüneceksiniz, geriye kalan 12 komisyon için ne düşüneceksiniz?

Biz, şunu söyledik: “Bunları alıp inceleyelim, tek tek bakalım.” Çünkü, her soruşturma konusunun kendine mahsus özelliği var. Burada Yüce Meclisin kurduğu komisyonun görevi, bir adlî görev gibidir. Bu komisyon, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundan yararlanır, onun haklarına sahiptir. Yargılama hakkına değil; fakat, soruşturma hakkına sahiptir. Bir adlî görev olarak kabul buyuruyorsanız, o zaman, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundan mı hareket etmek lazım; elbette, öyle hareket etmek lazım. Şimdi, bir cumhuriyet savcısının vermiş olduğu bir takipsizlik kararından sonra, bu takipsizlik kararı kesinse, aynı konu nasıl gündeme gelir; yeni birtakım belge ve deliller ortaya çıkarsa gündeme gelir. Onu araştırdık mı; ona bakalım.

İki; Türkiye’de bir konu üzerinde bir ceza uygulaması yapılmış ve devam ediyorsa, bu defa, Anayasanın 138 inci maddesi önünüze gelecek. Bakınız, Anayasanın 138 inci maddesinde ne deniliyor, beraberce okuyalım. Bunları gözardı ederek bir noktaya varamayız. Deniliyor ki: “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.”

Şimdi, Anayasanın 100 üncü maddesi üzerinde yorum yapmaya kalkarken, bir başka maddeyi gündeme getirmeden yorum yapmanız mümkün değil. Aslında, yorum yapmanız da mümkün değil. Bu bakımdan, el yordamıyla, göz kararıyla bir karar verme söz konusu olamaz. Bizim itirazlarımız bu noktadadır.

Bir başka nokta da, biraz evvel ifade ettiğim noktadır; yani, 3 tane rapor var, karar verilmiş; birisi için men’i muhakeme, ikisi için lüzumu muhakeme. Bu adlî nitelikte bir karar mıdır, bunun uygulaması var mı; var.

Bakınız, geçen dönemde, Sayın Halil Şıvgın hakkında, önceden, 19 uncu Dönemden kalma bir rapor vardı. Lüzumu muhakeme raporuydu, geldi ve bu Mecliste görüşüldü. Şimdi, diyorlar ki, İçtüzük gereği, soruşturmada, Genel Kurul görüşmelerinde komisyon bulunsun. Komisyon yok. Biz, Sayın Şıvgın hakkındaki raporu nasıl görüştük, komisyonla mı görüştük; hayır. Yanlış mı, doğru mu, onu tartışmıyorum; ama, biz, burada, Büyük Millet Meclisinde, bir komisyon raporunu, komisyon olmadan görüştük ve Yüce Meclis kararını verdi. Şimdi, bu 3 tane dosya için, raporu verilmiş olan dosya için de, siz yeniden komisyon kuruyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, hukukta şekil unsuru vardır. Peki, bu komisyon ne yapacak? 3 tane komisyon kurdunuz. Elinizde rapor, kaziyei muhkeme değil, doğru; ama, bir iddianame niteliğinde; siz, bu komisyona, bu dosyayı, al, baştan sona kadar inceleme diyebilir misiniz? Hayır deme hakkına sahip değilsiniz. Değişik bir görüş çıkarsa, ne yapacaksınız; yani, ortada bir iddianame varken, bu iddianameyi yok farz edip de, siz onun yerine yeni bir iddianame veya takipsizlik kararı verme hakkına sahip misiniz? Böyle bir yoruma sahip değilsiniz. Böyle bir şeye gerek var mı, yok mu demiyorum; uygulamadan bahsediyorum, yanlış veya doğru, bunun uygulaması bir teamül niteliğinde gelişiyorsa, bu 3 rapor için, komisyon olmadan da görüşme yapmak durumundasınız. Basılıp, dağıtılmalıdır, 7 gün içinde basılmalıdır ve dağıtılmalıdır ve münasip süre içinde de görüşme yapılmalıdır diye düşünüyoruz.

Geri kalan dosyalar için şunu dedik: Her bir dosyayı teker teker incelerseniz, bunlar, malumuâliniz Danışma Kurulunda istişari nitelikte görüşmedir, Danışma Kurulu da bunu görüşemez. Danışma Kurulunda da partilerin görüşleri istişari niteliktedir; akıl, fikir verme, ondan öteye bir şey yok.

Diğer dosyalar için komisyon kurulması... Şimdi, bir an için kabul ettik... Neye göre kuruyoruz komisyonları, neye göre kuruyorsunuz komisyonları? Şimdi, kurmasanız, verilmiş olan bir millî iradenin tecelli ettiği bir karar var diyorsunuz; yani, bir komisyon kurulma kararı var. Komisyon kurulmuş, devam etmiş, süresini bitirmeden seçim olmuş; komisyon kurulmuş, daha kendi içerisinde seçimini yapmadan seçim olmuş; komisyon kurulmuş, süresi uzatılmış, raporunu hazırlamış vermiş. Demek ki, her bir dosyanın ayrı ayrı durumu var. Biraz evvel, yine, her dosyayı ayrı ayrı inceleyelim, irdeleyelim, ona göre Genel Kurulda bir şeyler düşünelim, yapalım demiştik; bu uygun bulunmadı. Niye; dava, aynı konu için bir defa açılır değerli arkadaşlarım.

Bakınız, bir konuda, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, soruşturma komisyonu kurulması için, soruşturma yapılması içinYüce Meclise bir önerge verildi ve Meclis, iradesini o anda ortaya koydu. Burada görüşmeler yapıldı. Dedi ki: “Hayır, ben komisyon kurmuyorum, kurulmasına gerek görmüyorum.” Bu, Meclis iradesi mi; bu irade geçerli mi; geçerli. 20 nci Dönemde mi geçerli; 20 nci Dönemde geçerli. Peki, siz, bunun üzerine yeniden bir önerge vererek komisyon kurulmasını talep edebilir misiniz; mümkün değil. Ama, Meclis bunu yapmışsa, yani, bir evvelki Meclis iradesini ortadan kaldıracak bir tasarrufta bulunabilir mi? Bakınız, Meclis soruşturması, madem, adlî niteliktedir diyorsunuz, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre komisyon hareket eder diyorsunuz, o zaman, ceza hukukunun genel ilkeleri üzerine hareket edeceksiniz. Bunun dışındaki keyfîlik olur. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa uyacaksanız, onun getirdiği esaslara göre hareket edecekseniz, birisinde, buna uyacağım, birisinde, uymayacağım demeniz de mümkün değildir. O nedenle, değerli arkadaşlarım, yine bir ilkle karşı karşıyasınız diye sözüme başladım.

Her olayı kendi içerisinde mütalaa etmek, buna göre incelemek, irdelemek ve huzurunuza belki böyle gelmek çok daha uygun olurdu; ama, birileri, hemence, bir an evvel “bunlar ne olcak, niye takip etmiyorsun” diyerek bir telaş içerisiinde getirilmesi bence uygun değildir. Elbette gelmelidir; bu, yüce huzurunuzda belki inceleme konusu olmalıdır; ama, raporu olanlar ayrı şekide, olmayanlar ayrı şekilde uygulama içerisine girmelidir. Eğer, bundan ictinab eder de, sadece mücerret 15 dosya için komisyon kurulsun derseniz, bizce şekil bakımından geçerlidir; yani, ille komisyon oturacaksa burada, oturur; fakat, o komisyon, bir evvelki raporun içeriğine inanmıyorsa ne yapacaktır, yeni bir rapor mu hazırlayacak; yani, daha evvel verilmiş olan, yine, bir millî iradenin içerisinde bulunup da gelen 15 kişilik komisyonun verdiği raporu yok mu farz edecek; bu mümkün değil. O zaman, ikilem... Başka şeyler varsa hepsini teker teker inceleyelim, irdeleyelim diyoruz ve bu inceleme sonucunda da doğrusu neyse onu bulalım.

İçtüzükte “komisyonlar yeniden kurulur” diye bir şey yok. Kurulması için mi... Kuralım; neyi zorlayarak kuracaksak, onu da gösterme mecburiyetinde olalım. Bu komisyonun kurulmasında neyi zorluyorsak, onun için de hukukî bir gerekçe bulmanız söz konusudur; yoksa, mücerret komisyonlar kurulsun demek yanlış olur; hele, bunu bir yoruma bağlamak daha da yanlış olur; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kırk yıldan beri yorum hakkı yoktur. Önüne getirilen konuyu görüşür, karara bağlar; fakat, sizden tefsir, yorum isteme hakkına da kimse sahip değildir diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güven.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Başesgioğlu; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Başkanlık önerisinin lehinde, Grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Soruşturma müessesesi, yasama organına verilmiş önemli görevlerden biridir. Bu göreviyle yasama organı, kendi içerisinden çıkmış bir bakanı veyahut da başbakanı yargılamakta; yargı görevini yapmaktadır. Dolayısıyla, faaliyet yargılama olduğu için, soruşturma müessesesi, çok büyük bir önem arz etmektedir.

Hemen itiraf etmeliyim ki, maalesef, geçmiş dönemlerde bu soruşturma müessesesi, çok istismar edilmiştir. İndî sebeplerle, hissî sebeplerle, siyasî sebeplerle soruşturma önergeleri verilmiştir. Şimdi, burada kim verdi, hangi grup verdi diye bunun sorgulamasını yapmak istemiyorum; ama, bu bir vakıadır. Oysa, değerli arkadaşlarım, yargılama, ünlü bir yabancı hukukçunun dediği gibi: “Bir insanın yargılanacağını duyduğum zaman, tüylerim diken diken olur; çünkü, yargılama, sadece Cenabı Allah’a mahsustur.”

Hele hele siyasetçinin kendi kendini yargılaması çok önemli bir hadise. Geçmiş dönemde maalesef, bu konuda olumlu bir imtihan veremedik. O sebeple de, bu ülkede başbakanlık yapmış, bakanlık yapmış kişiler Meclis soruşturma komisyonlarından kaçıp -’kaçma’ ifadesi belki, tam, düzgün olmadı- buradaki güvensizlik ortamından sıyrılıp, bir kısmı Yargıtayda, bir kısmı Anayasa Mahkemesinde yargılanma yolunu tercih ettiklerini ifade ettiler. Oysa, bu Parlamentonun her üyesi, kendi müessesine sahip çıkmak zorundadır. Bizim, bugünden itibaren, geçmiş dönemde istismar edilen bu soruşturma müessesesini tekrar saygın konumuna ulaştırmak için bütün gruplar halinde çaba göstermek zorundayız. Belki, şu anda devam eden İçtüzük değişikliklerinde buraya yeni hükümler ilave etmemiz lazım. Örneğin, gizli oy müessesesini soruşturma komisyonlarına getirmemiz lazım; buraya seçilecek grup üyelerinde, hukuk gibi, idare hukuku gibi belli formasyonları aramamız gerekecek; çünkü, burası, tamamıyla bir yargılama görevi yapan bir kurumdur. Dolayısıyla, bu kurumu, baştan beri gösterilen özen çerçevesi içerisinde eski saygın konumuna getirmek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, bugünkü konumuz nedir; bugünkü konumuz, geçmiş yasama döneminden intikal eden ve İçtüzüğümüze göre kadük olmayan 15 soruşturma dosyasıdır. Soruşturma dosyaları konusunda Meclisimiz iki defa nihai karar vermektedir. Birinci nihai karar, soruşturma önergelerinin Mecliste okunup görüşülmesi yapıldıktan sonra soruşturma komisyonu kurulup kurulmaması aşamasındadır; bu, nihai kararın birincisidir.

İkincisi de, bütün derecattan geçtikten sonra, bütün görüşmeler yapıldıktan sonra, komisyonlar raporunu verdikten sonra, Başkanlığın, bu raporları dağıtıp bastırmasından ve Genel Kurulun gündemine alındıktan sonra Genel Kurulda yapmış olduğu nihai görüşmedir. Bu nihai görüşme de, bilindiği gibi, Yüce Divana sevk veyahut da sevk etmeme noktasındadır.

İkinci manada, şu 15 dosyayı incelediğimiz zaman elimizde hiçbir nihai karar yoktur; yani, Yüce Genel Kurul, bu 15 dosyayla ilgili nihai bir karar vermemiştir. O halde, bu 15 dosyanın birbirinden farklılığı yoktur; birine hangi işlemi yapacak isek, 15 dosyaya da aynı işlemi yapmak durumundayız.

İçtüzüğümüzün 112 nci maddesi, soruşturma önergelerinin, komisyon raporlarının görüşülmesi aşamasında komisyona söz verileceğini amirdir; yani, soruşturma önergeleri, komisyon raporları o komisyon olmadan, bir manada iddia makamının yerine geçen komisyon olmadan görüşülemez.

Şimdi, önergelere bakıyoruz, komisyonun kuruluşuna bakıyoruz; komisyon ortada yok. Komisyonu teşkil eden 15 üyeden 10’u bu dönem, maalesef, seçilememiş. 15 kişilik komisyondan, sadece 5 arkadaşımız yeni yasama döneminde milletvekili olarak Parlamentoya girebilmiş, 15 arkadaşımız seçilememiş. Önergeye bakıyoruz; 23 milletvekili -2 dosya için söylüyorum- arkadaşımız milletvekili seçilememiş. Dolayısıyla, bu önergelerin arkasındaki irade ve komisyon iradesi, bugün itibariyle yok. O halde yapacağımız nedir? Geçen yasama döneminde Meclis Genel Kurulu bir irade ortaya koymuştur ve bu 15 dosyayla ilgili soruşturma komisyonu kurulsun demiştir. Bu yasama döneminde Yüce Genel Kurul, bu iradenin arkasında durarak “evet, o zaman nihaî bir karar verilmiştir, bu soruşturma komisyonları kurulmuştur. Bu noktadan itibaren, bu soruşturmalara devam edilsin” diyecek ve Başkanlığın önerisi de o istikamettedir.

Bu konuda değişik görüşler ileri sürülebilir. Örneğin, Meclis iradesi yenilenmiştir, yeni bir Parlamento oluşmuştur, geçen dönem bu önergeleri veren çoğu milletvekili de bu dönem Parlamentoda yoktur; o halde, bütün önergeler yeni baştan ele alınsın, okunsun, üyelere dağıtılsın, görüşme yapılsın ve ondan sonra Meclis soruşturma komisyonu kurulup kurulmayacağına bir karar verilsin denilebilir. Biz, bu öneriye de sıcak baktığımızı Danışma Kurulunda ifade ettik; ama, genel kabul, bu noktada Meclisin, komisyon kurulması noktasında Meclisin nihaî bir kararı olduğu için, kurulmuş olan komisyonların görevlerine devam etmesi şeklinde oldu. Onun için değerli arkadaşlarım, bu soruşturma müessesesini, bu soruşturma dosyalarını uzun süre sürüncemede tutmak hem bu suçlarla itham edilen kişiler açısından hem de Parlamentomuz açısından faydalı bir hadise değil. Genel Kurulumuz bunu bir an önce tezekkür edecek, karar verecek ve bu komisyonlarda, geçmişte olduğu gibi, hissî, siyasî ölçütlere göre değil; vicdanî ölçütlere göre, hakkaniyete, hukuka göre, komisyon üyesi arkadaşlarımız karar verecekler ve Meclisimizle, Parlamentomuzla ilgili, her zaman tenkit edilen bu konuyu da en objektif, en hakkaniyete uygun şekilde sonuçlandıracaklar.

Netice itibariyle, biz, Grup olarak, Başkanlık önerisinin, bu konuda, makul, uzlaşmacı bir yol olduğuna inanıyoruz. Oylarımızı bu doğrultuda kullanacağımızı ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başesgioğlu.

Öneri üzerinde, gruplar adına başka söz talebi?..

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu Sayın İsmail Kahraman; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlığın önerisi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Sözlerimin başında, değerli bir milletvekili arkadaşımızın, muhterem kardeşimiz Bedri İncetahtacı’nın vefatı münasebetiyle, bütün milletvekili arkadaşlarımızın gösterdiği hassasiyete teşekkür ettiğimi ifade etmek istiyorum.

Esasında, hayat boş ve herkesin ömrünün bir sonu var. Ecel insana çok dersler veriyor. Ne yazık ki, insanlar öldükten sonra takdir sözleriyle anılıyorlar. Tabiî, yaşarken de takdir ifade ediliyor; ama, kıymetler keşke sağken bilinse ve çok daha güzel ifade edilse, herkes yokluğun ve hiçliğin farkında olsa. Bedri Bey, çok kıymetli bir arkadaşımızdı. Daha önceden vefat eden diğer üyelerle beraber, 3 kişinin vefatı bu dönemde oldu. Cenab-ı Hak, Avni Beye de Kadir Beye de Bedri Beye de rahmetler ihsan eylesin, hepimizin başı sağ olsun, Allah rahmet eylesin.

Hepimizin sevdiği, Bedri Beyin de çok sevdiği, üstat şairin dediği var:

“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber.”

Kalan yok ve insanlar, hastanelerde ve kabirlerde kendilerine geliyorlar. Ondan sonraki günlerde de nefisleri, dünyevî durumlar, hırs ya da beşerin eksik tarafları galip geliyor ve didişme durumu doğuyor.

Türkiyemizde menfi tenkit diye bir hava var, bir kültür gelişti. “Tenkit” denildiğinde, illâ, karşı tarafın eksik tarafını söylemek anlaşılmaktadır. Bu, tabiî, kenkidin menfi tarafıdır; bir de müspet tarafı var, yapılan işlerin takdir edilmesi. O da esasında tenkittir; ama, biz, değişik bir kültürle tenkidi hep menfi anlamışız. Tenkidin müspeti de var, iyiyi ortaya koymak da var.

Sayın Başeskioğlu, demin burada konuşurken, bazı soruşturma önergelerinin menfi tenkitten yola çıkarak verildiğini de ifade ettiler. Evet, toplumumuz, temiz siyaset, temiz toplum istiyor ve bazı şaibeler ortaya çıkınca da buna, siyasî hesaplar ekleniyor ve tenkidin menfi tarafını bazan tatbikatta görüyoruz, tatbike konulduğunu görüyoruz.

Bu 15 dosyanın tümünde, menfi bir tenkit olduğunu, tabiî ki, ezbere ifade edemeyiz, öncelikle söyleyemeyiz; çünkü, her birisi, Mecliste oylanarak komisyon kurulan hadiselerdir ve Meclis, kendisine ait yargı müessesesi olan soruşturmayı, özenle ve dikkatle ortaya koymalıdır. Anayasamızın 98 inci maddesi ile 100 üncü maddesi arasında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi edinme ve denetim yolları ortaya konuluyor ve bu denetleme yolları, soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması olarak ifade ediliyor.

Bunlar içerisinde en mühimi, Meclis soruşturması. Meclis soruşturması, hükümetin programında ifade ettiği dokunulmazlıkla da ilgili bir keyfiyet. Soruşturma, dokunulmazlık müessesesi, asgarî 600 yıllık bir tarihe dayanan, çeşitli merhaleler geçiren bir hukuk müessesesi. Meclis, bakanını, başbakanını kendisi denetler ve yargılanmasına karar verir ve yargılanmasına karar verdiğinde de, bunun yeri, Yüce Divandır. Bu, çok önemli bir husustur; idarenin üst noktasında bulunan kişilerin yargılanmasında apayrı bir yol takip edilmiş olması, İngiltere’de başlayan parlamenter demokrasinin gelenekleriyle yerleşe yerleşe günümüze geldi. Bu hassas müessesenin, çok özenle ve dikkatle korunması ve kullanılması lazım. Hakkında şüphe olan, şaibe olan bir şahıs varsa ve eğer, bunu, muhafaza etmek, saklamak, örtmek gibi bir durum meydana gelirse, bu ciddî müessese yara alır; önü kesilmemelidir; ama, bir menfî tenkidin ve bir siyasî hesaplaşmanın vasıtası olarak kötüye kullanılırsa da, yanlıştır. Bunun yanlış mı doğru mu olduğunu, Meclis, kendi içerisinden seçeceği bir komisyonla ortaya koyuyor. Malumuâliniz, komisyon üyelerinin belirlenmesinde, her parti, 15 kişilik komisyon için, kendi grubuna düşen milletvekili sayısının üç katını bildiriyor ve isimler kura ile çekiliyor.

Komisyon raporunda, Yüce Divana havale edilsin, hakkında mahkeme başlasın denildiğinde de, grup kararı alınmadan yapılan bir işlem; yani herkesin vicdanına kalan bir işlem...

Büyük hesap gününde, her şeyin, her muamelenin, her işlemin hesabı bizden sorulacak, o günü bilmek ve vicdanen mustarip olmadan, elini vicdanına koyarak karar vermek durumunda olsun diye böyle bir usul ve böyle bir sistem geliştirilmiş, çok doğru bir sistem. Dolayısıyla, soruşturmadaki hassasiyeti muhafaza etmemiz hepimizin özlemi, mecburiyeti ve isteğidir, bunda bir farklılık olmadığı kesin.

Şimdi, Genel Kuruldaki müzakerenin konusunu, Sayın Meclis Başkanımızın başkanlığında, bu sabah biz Danışma Kurulunda kendi aramızda konuştuk. Ortada, bütün partilerin ittifak ettiği bir husus var. Bu soruşturma önergeleri mutlak surette neticelendirilmelidir, Yüce Divana havale icap ediyorsa edilmelidir, temiz siyaset ve temiz toplum isteği hepimizde olduğuna göre, bu yerine getirilmelidir.

Yalnız, bir önceki dönemde -20 nci Dönemde- görev yapan arkadaşlarımız burada olmadığına göre, bu dönem yeni bir dönem olduğuna göre ve geçen dönemde olan siyasî partilerden bir tanesi şu anda Mecliste yok, hatta birkaç tanesi yok, hiç grubu olmayan ve bu Mecliste bulunmayan parti var. Demek ki, yapısı, sayısı değişecek bir komisyon mecburiyeti var. Geçen dönemdeki komisyonun neticelendirdiği ve raporunu verdiği üç dosya var. Bunlardan iki tanesi 21 inci Dönemde; yani, 18 Nisan seçimlerinden sonra tamamlanıp Başkanlığa teslim ve tevdi edildi; bir tanesi de seçimlerden bir ay önce verildi. Mademki bir komisyon görevlendirildi ve millî hâkimiyetin gereğini ifa için gereken soruşturmayı yaptı, bu rapor devam edecektir.

Bu raporun devam etmesinde, yeni bir komisyona ihtiyaç olmaması durumu var. İşte, orada bir boşluk var İçtüzükte; çünkü, deniliyor ki; soruşturma önergelerinin müzakerisinde komisyon görüşünü bildirir, altı milletvekili görüşünü bildirir, hakkında soruşturma istenen bakan ya da başbakan konuşur. Peki, o takdirde, bir komisyon yoksa eksiklik olmaz mı endişesinden dolayıdır ki, 15 komisyon kurulsun; ama, 3 tanesi, devraldığı noktadan itibaren işlemlere devam etmiş olsun. Olabilir, yeni komisyon, bir önceki raporun dışında bir görüş serd eder, onu da şerh olarak raporuna koyar, derc eder ve burada onun ifadesini yapar; ama, tamamlanmış ve bitmiş bir faaliyet vardır.

Zaten, hangi konular kadük olur ve yeni döneme intikal etmez diye, “Seçimlerin yenilenmesi halinde tasarı ve tekliflerin durumu” diye 77 nci maddede tadat edilen hususlarda “...önceki dönemde verilmiş soru, Meclis araştırması, genel görüşme ve gensoru önergeleri hükümsüz sayılır” deniliyor. Soruşturma önergeleri denilmiyor. Soruşturma önergelerinin devam etmekte olduğu ve o önergeler hakkındaki çalışmaların kadük olmadığı, yok sayılmadığı kesin bir hüküm.

Yalnız, 3 tane rapor olduğuna göre, bu raporlar hakkında ne yapılacak diye bir müzakere oldu. Orada da, yeni seçilecek komisyon, burada, o rapordaki incelemede kendi kanaatini ifade edecektir -naçizane görüşümüzü arz ediyorum- diğerlerinde de, yeniden iki aylık süresini, yetmediği takdirde yeni bir iki aylık süresini isteyecek olan yepyeni bir komisyon teşkili zarureti var; çünkü, eski üyeler şu anda yok. Eski üyeler olsa bile, belki eski partilerinde değiller, yeni üyelerden ve yeni grup olanlardan o komisyonlarda kişi yok. Halbuki, burada, bu milletvekilleri, bir oylama neticesinde vicdanî kanaatlerini ortaya koyacaklar. Dolayısıyla, bu soruşturma komisyonlarının teşkilinin gerekli olduğu kanaatimizi arz ediyorum. Hangi siyasî düşüncede, hangi siyasî partinin iktidarında olursa olsun, ortaya konulan iddiaların ciddiyeti neticesi, komisyonların kurulmasına karar verilmiştir ve bu komisyonların yenilenerek mevzuu tekrar incelemeleri, burada Yüce Divan noktasında oylamaya gidilmesi gerektiği, İçtüzüğün de, Anayasanın da amir hükmü olarak bulunmaktadır.

Ben, zannediyorum, partiler arasında, grubu olan 5 parti arasında, bu noktada bir değişik görüş mevzubahis değildir. Zaten, Danışma Kurulunun, kendini Genel Kurul yerine koyarak, soruşturma gibi bir konuda kendisinin karar verme imkânı yoktur, sadece bir teklifi arz etme durumu vardır. Bu husustaki görüşlerimizi bu şekilde sizlere arz ediyorum.

Komisyon çalışmalarının, elbetteki vicdanî kanaatlerle neticeleneceğine inanıyorum. Hepimizin bu husususta hassas olacağımıza, reyimizi verirken, geri dönüp baktığımızda, üzülmeyecek bir rey vermenin huzuru içerisinde olacağımıza inanıyorum.

Tekrar, hepinize saygılarımı sunuyorum. Bedri Beye rahmetler, ailesine sabırlar diliyorum. Bu arada, yeniden bir deprem yaşadık; depremde hayatını kaybedenlere de rahmetler, ailelerine sabırlar dilerken, yaralılara acil şifalar niyaz ediyor, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kahraman.

Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Aydın Tümen; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA AYDIN TÜMEN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20 nci Dönemde sonuçlandırılamamış ve seçimlerden sonra oluşan 21 inci Dönem Parlamentomuza intikal etmiş bulunan 15 adet Meclis soruşturmasına uygulanacak işlem hakkındaki Başkanlık önerisi üzerine, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu düşüncelerle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği üzere, geçen dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda oylanarak kurulması kararlaştırılan 15 adet Meclis soruşturması komisyonundan 3’ü çalışmalarını tamamlayarak raporunu Meclis Başkanlığına sunmuştur; ancak, bu raporlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülememiştir; geri kalan 12 soruşturma komisyonu ise çalışmalarını tamamlayamamış ve ortaya bir rapor koyamamıştır.

Bu döneme intikal eden soruşturma önergeleriyle ilgili nasıl bir işlem yapılacağı hususunda iki öneri bulunmaktadır: Birincisi, komisyon çalışmaları tamamlanan ve raporu hazır olan 2 adet Meclis soruşturmasının, komisyon aranmaksızın doğrudan Genel Kurulda görüşülmesi, ikincisi ise, soruşturma komisyonlarınca karara bağlanmayan soruşturma önergelerinin, İçtüzüğün 108 inci maddesi hükümlerine göre görüşülmesi ve Meclis soruşturması açılıp açılmamasına Genel Kurulca yeniden karar verilmesi şeklindedir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzde, bir önceki Parlamento döneminden intikal eden Meclis soruşturması önergeleriyle ilgili açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, yeni bir seçim yapılmış ve yeni bir Parlamento oluşmuştur. Ulus iradesi yeni bir Parlamentoyla ortaya konulduğuna göre, bir önceki Parlamentonun değişen dengeleri ve kompozisyonu dikkate alındığında, daha çok siyasî bir yapı arz eden Meclis soruşturması kurumunun da bu açıdan değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Bilindiği gibi, geçen dönemde, daha çok siyasal amaçlarla yozlaştırılan bu denetim kurumu, yeni siyasal çıkar hesaplarına göre sonuçlandırılmış ve kamuoyunun bu kuruma olan güveni de sarsılmıştır. Bu yüzden de soruşturma kurumu, ülkemizde, son yıllarda üzerinde en çok tartışılan konulardan birisi olagelmiştir.

Bu nedenle, biz, Demokratik Sol Parti olarak, bu sakıncaları ortadan kaldırmanın başta gelen yolunun, Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerinde değişiklik yaparak, siyasîlerin yargıya hesap vermeleri önündeki engellerin kaldırılması olduğunu hep söyleyegeldik.

Yine bu çerçevede, geçen dönem, bizim, Demokratik Sol Partisi olarak hazırladığımız yasa önerisi ve aynı konudaki hükümet tasarısı, Yüksek Denetleme Kurulunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile ilişkilendirmekte, Kurulu, özerk ve yüksek denetleme organı haline getirmekteydi. Denetleme Kurulunun görevlerini de özerk yapısına ve Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilişkilendirilmesine uygun olarak yeniden düzenleyerek, Kurulun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının görevlendirmesi üzerine incelemeler yapacağı, ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının -bir Meclis soruşturması komisyonunun istemiyle- görevlendirmesi üzerine, belirli konularda incelemeler yapacağı da hükme bağlanmaktaydı; bu suretle, soruşturmalar, daha bağımsız ve tarafsız olarak yürütülebilecekti. Ancak, bu düzenlemeler yapılamadan, tasarı, şu anda hükümsüz kalmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tamamlanmış olan komisyon raporlarının, Genel Kurulda, komisyon aranmaksızın görüşülmesinin sakıncaları olduğunu düşünüyoruz. Geçen Parlamento döneminde bu raporu hazırlayanların bir kısmı bugün milletvekili değildir. Ortada, raporu savunacak bir komisyon da bulunmamaktadır. Bu durumda, komisyon olmadan yapılacak görüşmelerin sağlıklı olmayacağı ve geçen dönemin siyasal kompozisyonunun yansıması olan bu raporların, yeniden oluşan ulus iradesinin üzerine ipotek koymak anlamına geleceği düşüncesindeyiz.

Bu arada, Parlamentonun sürekliliği ilkesini de göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Şöyle ki: Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçen dönemde verilen soruşturma önergelerinin bir kısmını kabul etmiş ve bunlarla ilgili soruşturma açılmasına karar vermiştir. Bu karar, bir sonraki yasama döneminde de geçerliliğini korumaktadır. Dolayısıyla, geçen dönemde soruşturma açılmasına karar verilen konularla ilgili olarak yeniden komisyonların oluşturulması hukukun gereğidir.

Demokratik Sol Parti Grubu olarak görüşümüz, gerek raporu hazır olan gerekse henüz çalışması tamamlanmayan Meclis soruşturmalarının, tümünün birden, öngörüşmeleri yapılmaksızın, yeniden komisyon oluşturularak çalışmalarının yapılması ve komisyonların, Anayasa ve İçtüzükte verilen süreler içerisinde hazırladıkları raporların Genel Kurulda görüşülmesidir.

Bu düşüncelerle, Başkanlığın önerisini destekliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tümen.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, geçen hafta, çok değerli bir üyemizi kaybettik. Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı, gerçekten, kişiliğiyle, bilgisiyle bu Mecliste temayüz etmiş, çok üstün nitelikli bir arkadaşımızdı. Ölümü, inanınız ki, bende, öz kardeşimi kaybetmiş derecede bir acı yarattı. Kendisine rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum. Ne yazık ki, hayat devam etmiyor; belli bir safhadan sonra hayat bitiyor; ama, toplum için, ülke için, en hizmet verebilecek bir çağda değerli bir arkadaşımızı kaybetmek, hem bize hem Meclisimize, bana göre, büyük bir acı vermiştir. Biz, aslında, kendisinin cenazesine katılmak istiyorduk; ama, Mecliste bir tören yapılmadığı için, cenazesine katılmadığımız için de ayrıca üzüntü duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta, tabiî, ülkemizde AGİT toplantısı yapıldı; büyük bir toplantıydı; ama, bu toplantıda da, devlet düzeni, maalesef yok edildi. Biliyorsunuz, ülkemiz, parlamenter demokratik sistemi benimseyen bir ülkedir. Bazı ülkelerde başkanlık sistemi vardır, bazı ülkelerde yarıbaşkanlık sistemi vardır; ama, maalesef, bu AGİT toplantısında, Sayın Başbakan, yetkisini Cumhurbaşkanına devrederek, kendisi de o toplantıda sığıntı, bir köşeye sıkışarak bir görev yaptı. Ben, bu Meclisin bir üyesi olarak, Sayın Başbakanın, kendi yetkisini Cumhurbaşkanına vermesini ve Cumhurbaşkanının da kendisini Başbakan yerine koyarak, bu toplantıda yer alarak görev yapmasını kınadım.

Anayasamızın 104 üncü maddesini açıp okuyalım; 104 üncü maddede deniliyor ki: Uluslararası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak Cumhurbaşkanına düşer...

BAŞKAN – Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika efendim... Geleceğim...

BAŞKAN – ... size, Başkanlık önerisi üzerine şahsınız adına söz verdim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bunun Başkanlık önerisiyle ilgisi var da...

BAŞKAN – Eğer, AGİT’le ilgili bir görüşme yaparsak bu Mecliste ve söz alırsanız, o konuda da konuşursunuz. Çok rica ediyorum...

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika efendim... Yani, bir parlamenteriz... Sizi de çok rahatsız ediyor...

BAŞKAN – Lütfen, söz aldığınız konuyla ilgili, konuşmanıza devam edin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Geleceğim... Bu konuyla bağlantısını söyleyeceğim Sayın Başkan. Bir dakika...

BAŞKAN – Bağlantıya gelinceye kadar süre bitecek zaten.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, ben süremi kullanırım; daha var, merak etmeyin.

Şimdi, geçmişte, Karadeniz İşbirliği toplantısında Özal ile Süleyman Demirel’in çatışmalarını gördük. Niye; o zaman Süleyman Demirel dedi ki: “Ben Başbakanım, sen Cumhurbaşkanısın; buna müdahale edemezsin.” Ben, bunu, Meclisin saygınlığını korumak için söylüyorum. Bu Mecliste güvenoyu alan bir başbakanın, yetkisini, cumhurbaşkanına devretmemesini söylüyorum. Sizi rahatsız ediyorsa, ben... Bu, Meclisin kişiliğiyle ilgili, bana göre, itibarıyla ilgili bir şey; yani, bir kimsenin “ben bu işi becermiyorum, al sen yap” dememesi lazım; çünkü, bu Meclis birisine başbakanlık görevini vermişse başbakanlık yapacak, cumhurbaşkanlığı vermişse cumhurbaşkanlığı, bakanlık vermişse bakanlık yapacak. Bu, benim vicdanî görevim.

Değerli arkadaşlarım, bu konuyla ilgili olarak Başkanlığın getirdiği öneriye bakarsak... Bu öneri nereden kaynaklanıyor; İçtüzüğün 77 nci maddesinde, Meclisin yenilenmesi halinde hangi işlemlerin düşeceği, hangilerinin düşmeyeceği konusu belirtilmiş; kanunlar görüşülmemişse kadük oluyor ve gensorular düşüyor; ama, Meclis soruşturması konusunda bir hüküm yok. Bir hüküm olmadığına göre, bana göre, eğer, Meclis... Şimdi, Başkanlığın getirdiği, biraz da taraflı olarak getirdiği... Çünkü, Sayın Başkan, maalesef, kendi partisinin liderini korumak için Başkanlık makamında oturuyor -aşağı yukarı dördüncü ayda, 18 Nisanda, seçim olmuş- kendi Genel Başkanı hakkında, kendisinin mensup olduğu Genel Başkan hakkında üç tane soruşturma önergesi sonuçlandırılmış, raporu verilmiş, hatta daha önce, 18 Nisan seçimlerinden önce de bir tanesi sonuçlandırılmıştı; ama, tabiî, DSP ile ANAP koalisyon ortağı olduğu için, DSP’li komisyon başkanı arkadaşımız, raporu, Anayasaya aykırı olarak, yanında bekletti, bekletti, bekletti, aylarca bekletti. Tabiî, Anayasa da rafa alındı. Böyle olunca, tabiî, ondan sonra da Meclis Başkanlığına Sayın Başkan gelince, kendi partisinin Genel Başkanıyla ilgili olarak verilen konuları da uzun zaman sürüncemede bırakarak, karşımıza böyle bir öneri getirilmiş.

Ne diyor bu öneride; evvela, bu öneri bir İçtüzük değişikliğidir; yani, bana göre, İçtüzüğün 77 nci maddesinde eksik bırakılan bu hususu, biz, İçtüzüğü değiştirerek halledebiliriz. Yoksa ki; yani, şunu şöyle yapalım...

Sayın milletvekilleri, şunu belirtmek istiyorum: Şimdi, şu anda, belli partilerin burada çoğunlukları var. Yarın, seçim olur, başka partilerin çoğunlukları olur. Onun için, burada, herhangi bir konuda karar verirken, oy verirken, bugünkü halimizi değil, geleceği de hesaba katmamız ve ülkenin menfaatlarını daha ziyade önplanda tutmamız gerektiği şeklindeki bir düşünceyle karar vermemiz gerekiyor.

Şimdi, nedir: Üç tane soruşturma önergesi raporları tamamlanmış, verilmiş. O zamanki -biraz önce de dediğim gibi- iktidar partisi milletvekillerinden bir tanesi soruşturma komisyonu başkanı olması dolayısıyla, uzun zaman, bu işi vermedi -Anayasa ihlaline rağmen- görüştüremedi.

Şimdi, nedir: Bana göre, Başkanın, bunu, evvela bir İçtüzük değişikliğiyle halletmesi gerekirdi ki, böyle, sekiz ay beklemesine gerek yok. 18 Nisan; bugün kasımın kaçı; yani, aşağı yukarı, aradan bir hayli zaman geçmiş; bunu, artık bekletmemesi lazımdı. Anayasada zaten soruşturma önergeleri için dört aylık bir süre var.

Şimdi, deniliyor ki... Bakın, o zaman, önce, eğer bunu alırsak, Anayasanın 100 üncü maddesini nereye koyacağız? 100 üncü maddede “iki aylık süre verilir” deniliyor. O zaman komisyon kurulmuş, iki aylık süre verilmiş; iki aylık süre içinde raporu da vermemiş; iki ay daha verilmiş. Şimdi, Başkanlık diyor ki: “Ben, bu dört ayı yok sayarım; yeniden iki ay, iki ay daha vereceğim.” Söyler misiniz, Anayasada bunun yeri nerede, madem öneriniz doğru? Anayasaya aykırı; soruşturma komisyonuna verilen iki iki aylık süreyi, yeniden iki ay iki ay uzatıyorsunuz; Anayasaya aykırı; yani, Anayasaya aykırı; mantığı yok.

İkincisi, İçtüzükte, bence, bu konuda bir değişiklik yapmamız lazım. Yani, İçtüzükte... Eğer, bu öneriyi böyle değil de, İçtüzük değişikliği varsa, oraya koymamız lazım; soruşturma raporlarını, tamamlanmış raporları burada görüşmemiz lazım. Soruşturma komisyonları kurulmamış soruşturma önergelerini de, bence, yeniden... Meclisin teşekkülü değişmiştir; Anayasaya göre, 55 kişinin yeniden soruşturma... Eğer, bu Mecliste hakikaten, o soruşturmanın yenilenmesi konusunda burada bir irade varsa, 55 milletvekili gelir, o konuda yeniden bir soruşturma önergesi verir, o soruşturma önergesi, yeni bir önerge olarak gelir, Genel Kurulda müzakere edilir, ona göre bir karar verilir; ama, ötekisinde, komisyon kurulmuş, raporunu vermiş, sadece, Meclis, iradesini burada belirtmemiş. Bu gibi konularda, Meclis, yine nihaî kararı verecektir burada, soruşturma raporu burada müzakere edilecektir. O komisyon üyelerinin bir kısmı milletvekili olmayabilir; ama, ilk soruşturma önergesini veren 55 kişinin içinde, çok ciddî miktarda, bu yeni kuracağımız soruşturma komisyonuyla ilgili olarak milletvekili yok; birçoğu, belki de 10 seviyesinde, 15 seviyesinde milletvekilidir. Dolayısıyla, bu iş, böyle, yani, bir anda halledilecek bir konu değildir.

Bana göre, İçtüzüğün bu 77 nci maddesine bir hüküm ilave edelim. Meclis soruşturma komisyonunda seçimin yenilenmesi dolayısıyla verilecek kararlarda nasıl bir yol seçileceğini orada derç etmemiz lazım. Tabiî, benim şahsî fikrim, komisyon raporları tamamlanmış ve Meclis Başkanlığına verilmiş soruşturmaları görüşelim burada; onlar, zaten, burada karara bağlanır. Eğer, Yüce Divana sevk konusunda bir karar verilirse, Yüce Divana gider; ama, soruşturma komisyonu kurulmamış önergelerle ilgili olarak da, yeniden, eğer, Parlamento içinde 55 sayın milletvekili bu soruşturma konusunu teşkil edecek konuları soruşturma konusu yapma konusunda bir irade beyan ederse, o konuda da yeniden bir soruşturma komisyonu kuralım ve böyle halledelim. Aksi takdirde, Anayasanın 100 üncü maddesini, bizim, burada, yorumla değiştirmemiz mümkün değil. Yani, daha önce süreler geçmiş, süreler verilmiş. Biz, yeni bir komisyon kurmak suretiyle, onlara yeni yeni süreler veriyoruz. O bakımdan, ben, bu düşüncedeyim; ama, lütfen, böyle... Sayın Meclis Başkanı da getirdiği öneride konuları uzun uzadıya pek öyle izah etmemiş, biraz da işi kalabalığa getirmiş.

Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN – Şahsı adına, Sinop Milletvekili...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Sayın Başkanım, söz istemiştim...

BAŞKAN – Neyle ilgili söz talebiniz?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Sayın Başbakanımızla ilgili bir beyanda bulundu konuşmacı.

BAŞKAN – Buyurun efendim; yerinizden alayım.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce söz alan Sayın Kamer Genç’in konuşması üzerine çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

AGİT toplantısı, hepimizin bildiği gibi, ülkemiz açısından yüzümüzü ağartan, hepimize gurur veren ve dünyanın takdirini kazanan bir biçimde başlamış ve sonuçlanmıştır. Bu haklı gururu bizlerle paylaşan bütün partilerimizi hem muhalefet partilerinin hem iktidarı oluşturan koalisyon partilerinin hepsini kutlamamız gerekir. Ben bu görevi üstlenmek istiyorum. Herkesi kutluyorum.

Ayrıca, üstün bir uyum göstererek, üstün bir performans göstererek, birlikte, bu AGİT toplantısının dünyanın takdirini kazanmasında rol oynayan hem Sayın Cumhurbaşkanımız hem Sayın Başbakanımız için demin Sayın Kamer Genç’in kullanmış olduğu tabirleri doğru bulmuyorum; kınadığımı belirtmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halıcı.

Şahsı adına, Sinop Milletvekili Sayın Yaşar Topçu.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkanvekilimizin belirttiği gibi, sayın hatip, Sayın Başbakana yakıştırılmayacak bir tabir kullanmıştır; lütfen, düzeltsin...

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim. Grup Başkanvekiliniz gerekli açıklamayı yaptı.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Lütfen, düzeltsin efendim...

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Topçu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim dediğim, bir devlet geleneğinin devamıdır ve geçmişte uygulamaları vardır. Ben bunu ikaz etmek istedim. Onlar nasıl değerlendirirlerse... Ben onu söyledim.

BAŞKAN – Anlaşıldı Sayın Genç; teşekkür ederim.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Bir başbakana “sığıntı” diyemezsiniz!

MEHMET KOCABATMAZ (Denizli) – DSP’nin içinde sığıntı yoktur!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Topçu.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir ilke kararı olarak getirilen, Yüce Parlamentonun oyuna sunulacak olan, Divanın bu teklifi içerisinde hakkında soruşturma olanlardan birisi de bendenizim. Bu soruşturmalardan bir tanesi, geçen dönem içerisinde, Karadeniz Bölgesindeki bölünmüş yolla ilgiliydi, tamamlandı; ama, Meclisin önüne gelip henüz oylama imkânı bulunamadı; söz alışımın nedeni bununla ilgilidir. Bu ilke kararı, tüm soruşturmalar için bir karar şeklinde çıkmak yerine, her bir soruşturma için ayrı ayrı çıksa iyi olurdu. Nedeni şu: Özellikle, medyada ve değişik kuruluşlarda geçimini, sadece, birtakım insanlar hakkındaki spekülatif dürüstlük kurallarına bağlamış ve bunlarla hayatını kazanan, bunlardan, ayda, milletvekili maaşının beş on katı para alan, yaşantısının hesabını veremeyecek birçok insan var. Şimdi, bu ilke kararıyla, bizim gibi kendi halinde, ömrünü, milletine, devletine adamış...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kimse söylesin! Kim milletvekilliğinde maaşının hesabını vermiyorsa onu söylesin canım!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen müdahale etmeyin. Lütfen...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclise hitap ediyor efendim.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) – ... insanların üzerinden yine spekülasyon yapacaklar ve biz, yine, spekülasyon konusu olacağız.

Hatırlayacaksınız, şimdi bekleyen Af Kanununun ilk çıktığı gün, gazetelerde “bu Af Kanunu Yaşar Topçu’yu affediyor” diye manşetler çıktı. Ne beni affettiği vardı ne böyle bir şey vardı ne de ben, o Af Kanununun af kapsamı içine aldığı maddelerden herhangi birisiyle yargılanan bir insanım; ama, dediğim gibi, hayatını buna bağlamış, geçimini buna bağlamış, gazeteciliğini, medyacılığını yahut içinde bulunduğu kurumdaki itibarını buna bağlamış birçok insan var. Onların hayatını da ben gözlem altına alsam ve kamuoyunun önüne koysam, muhtemeldir ki, hesabını veremeyecek olan onlardır, ben değilim. Ben, her zaman, hayatımın her döneminde hesabını vermeye razı olmuş, buna her zaman talip olmuş ve her dönemde de vermiş bir insanım. Bunları, kendimi savunmak için söylemedim. Böyle bir spekülasyona, yeniden, bu karar aşamasına gelmiş olan arkadaşlarımızın, mesela benim konu edilmem yanlış olacaktı. O bakımdan, bunun, böyle, toptan bir kararla değil de, tek tek, konular incelenerek yapılması daha doğruydu.

Bu düşüncemi arz etmek için, bilginize sunmak için söz aldım.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topçu.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Müsaade buyurulursa, komisyonlarla ilgili olarak anayasal durum hakkında görüşümü arz etmek isterim.

BAŞKAN – Efendim, şahısları adına iki arkadaşımıza söz verdim. Onun için...

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Üzerinde de olabilir...

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum...

Değerli milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Başkanlık önerisini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım:

Öneri:

1. Geçen yasama döneminde kurulmuş olan Meclis soruşturması komisyonlarınca rapora bağlanmış olan önergeler ile rapora bağlanamamış olan Meclis soruşturması önergelerinde belirtilen ilgililer hakkında Anayasanın 100 üncü maddesine göre geçen yasama döneminde ilgileri nedeniyle birleştirilen (9/40 ve 9/41) esas numaralı Meclis soruşturmaları önergeleri için bir, diğer önergelerin her biri için de bir olmak üzere, görüşme yapılmaksızın 15 Meclis soruşturması komisyonu kurulması ve komisyonların ilk iki aylık çalışma süresinin başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlaması önerilmiştir.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım.

IV.—ÖNERİLER

A)SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. —Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAPgruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Danışma Kurulunun 23 Kasım 1999 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Aydın Tümen Ömer İzgi

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili

Murat Başesgioğlu

ANAP Grubu Başkanvekili

Öneri :

Genel Kurulun 24 Kasım 1999 Çarşamba ve 25 Kasım 1999 Perşembe günleri 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması; gündemin 5 inci sırasına kadar olan işlerin 25 Kasım 1999 Perşembe günü saat 24.00’e kadar bitirilememesi halinde saat 24.00’ten sonra da çalışmalara devam olunarak 5 inci sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanması; 24 Kasım 1999 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi; 23 Kasım 1999 Salı günü gündemdeki sunuşların bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz talebi var mı efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lehte mi, aleyhte mi efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aleyhte.

BAŞKAN – Öneri aleyhinde, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar grupları, böyle, hafta başında, çok büyük bir şevkle, çok büyük bir istekle, gece 24.00’lere kadar çalışalım, sabahlara kadar çalışalım diye öneriler getirirler; ama, getirdikleri önerilerilerden de ertesi gün vazgeçerler; efendim, işte, maç vardı, yok efendim falancanın işi vardı... Bu Mecliste, bir defa, istikrar olması lazım.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Maç var diyen sizdiniz o gün!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, neyse; yani, kararı alan sizdiniz, ben almadım.

BAŞKAN – Lütfen, müdahale etmeyin efendim.

Siz, Genel Kurula hitap edin, buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sizin 351 tane milletvekiliniz var, muhalefetin 200 küsur milletvekili var. Bakın, ben doğruları söylüyorum, ben, bu kürsüye çıktığım zaman daima doğruları söylüyorum. Biraz önce, değerli Halıcı arkadaşım, benim konuşmama tepki gösterdi. Aslında, ben, doğru olan şeylerin yapılmasını istiyorum. Ben, Sayın Başbakanı savunuyorum, Sayın Başbakan...

Bakın, bunlar uluslararası anlaşmalardır. Bu anlaşmaların onaylanması... Anayasanın 104 üncü maddesine göre, anlaşmayı hükümet yapar, onaylamayı ve yayımlamayı Cumhurbaşkanı yapar. Bunun felsefesi nedir, biliyor musunuz; bunun felsefesi, cumhurbaşkanı, vatana ihanet suçu dışında yargılanamıyor; ama, yabancı bir ülkeyle anlaşma yaptığınız zaman, ülkenin menfaatlarını hiçe saydığınız zaman, ülkenin menfaatlarını zarara soktuğunuz zaman, o anlaşmayı, başlangıcını imzalayan yürütme, yürütmenin başı başbakan ve ilgili bakanın hesap verme zorunluluğu vardır, yanlış yaparsa hesap verme zorunluluğu vardır. Görüyorsunuz ki, o toplantıya, başkanlık ve yarı başkanlık sistemini kabul etmiş ülkelerin cumhurbaşkanları, parlamenter sistemi kabul eden devletlerin de başbakanları geldi. Bunlar çok önemli şeyler; devlet geleneklerini bozmamak lazım. Yani, bir başbakan, eğer yetkisini bir cumhurbaşkanına devrediyorsa, bu, başbakan için çok büyük zaaftır. Cumhurbaşkanının da bunu yapmaması lazım; cumhurbaşkanı da, kendi yetki ve sorumluluğunu bilmesi lazım. O bakımdan bunları söyledim; ama, tabiî...

MEHMET KOCABATMAZ (Denizli) – O kelimenizi geri alın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim... Neyi?..

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, siz Genel Kurula hitap edin hem de konuyla ilgili konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bazı şeyleri arkadaşlarımıza, konuşa konuşa öğreteceğiz. Bu memleket bizim. Bizim istediğimiz, her şey usulüne göre yürüsün.

Değerli arkadaşlarım, getirilen, gündemin 1 ilâ 5 inci sırasına kadar, 5 inci sıradaki dahil mi, bilmiyorum, herhalde olmayacak... Bunlardan birisi, Marmara Bölgesi ve civarında meydana gelen deprem nedeniyle deprem vergisi alıyorsunuz; alalım; Bütçe Kanununda bir değişiklik var; Sermaye Piyasası Kanununda bir değişiklik var, Memurin Muhakematı Kanunu... Bunların hepsi de çok önemli kanunlar. Bakın, Memurin Muhakematı Hakkında Kanun asırlık kanun. Bu asırlık kanunu değiştirirken bu kadar acele etmenin de bir anlamı yok.

Deprem bölgesinin yaralarını sarmak için deprem vergisi getiriyorsunuz; ama, acaba siz, hakikaten vergiyi vermesi gereken kişilerden vergi alıyor musunuz? Bakın, daha dünkü gazetelerde yazıldı, Telsim ve Turkcell’den, Mesut Yılmaz Başbakanken, 1 milyar dolar, dört ay geç alındı. 1 milyar dolar, Başbakanın özel talimatıyla -o zamanki Ulaştırma Bakanı da vardır- dört ay alınmadı. Bunun hesabını verin. Dört ay, 1 milyar doları, siz, devletin kasasına getirmiyorsunuz; özel kişinin kasasında bırakıyorsunuz ve gidip de, o, özel kişilerin sahip olduğu bankalardan yüzde 150 faiz alıyorsunuz. Böyle devlet anlayışı olur mu?! Devlet yönetimi böyle olur mu değerli milletvekilleri?!

Bakın, yine o kişilerin, geçen sene vermesi gereken 150 milyon dolar KDV’yi hâlâ tahsil etmemişsiniz. Bunu gazeteler yazıyor. Evvela, vergi vermesi gereken kişilerden gidin vergiyi alın.

Yine, Mavi Akım Projesi... Mavi Akım Projesini biliyorsunuz, daha Rusya ayağında kazma vurulmamış, Karadenizin 2 000 metre derininden gidecek; bir şey yok... Mesut Yılmaz Başbakanken, getirmiş, kendi yandaşları müteahhitlere 329 milyon dolara ihale yapmış, 55 milyon doları da vermiş...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Yalan söylüyorsun!..

KAMER GENÇ (Devamla) – Yalanı ben mi söylüyorum, sen mi söylüyorsun?

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sen söylüyorsun!..

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben yalan söylüyorsam, sen milletvekilliğinden istifa ediyor musun?

BAŞKAN – Sayın Genç...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Ederim; sen edecek misin?

Yalan söylüyorsun...

KAMER GENÇ (Devamla) – Eğer, ben yalan söylüyorsam milletvekilliğinden istifa edeceğim; eğer, sen söylüyorsan edecek misin?

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen, söz aldığınız konuyla ilgili konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, 55 milyon doları, getiriyor, yandaşı insanlara...

BAŞKAN – Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) – Sözümü kesmeyin...

BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika... Ben konuşacağım, siz değil... Bir dakika...

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, sözümü niye kestiniz?

BAŞKAN – Bir dakika... Keserim...

KAMER GENÇ (Devamla)– Kesemezsiniz... Sayın Başkan, beni ikaz etmeden sözümü kesemezsiniz...

BAŞKAN – İçtüzüğün 66 ncı maddesine göre...

KAMER GENÇ (Devamla) – İçtüzüğü açın, beni ikaz etmeden sözümü nasıl kesersiniz?!.

BAŞKAN – Bir dakika...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – İkaz etmeden kesemezsiniz...

KAMER GENÇ (Devamla) – Beni ikaz etmeden nasıl kesersiniz?!. Burada büyük terör estiriyorsunuz. Sözümü kesemezsiniz...

BAŞKAN – Sayın Genç, sizi ikaz ettim...

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, ikaz etmediniz...

BAŞKAN – Konuyla ilgili olarak konuşmak üzere sizi ikaz ettim...

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakınız...

BAŞKAN – Bir dakika müsaade eder misiniz, beni dinler misiniz...

Sizi, tekrar, İçtüzüğün 66 ncı maddesine uymaya davet ediyorum. Mikrofonunuzu açıyorum; eğer, bir kere daha konunun dışında konuşursanız, İçtüzüğün 66 ncı maddesini derhal uygularım.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bana yapılan fiilî bir durumdur. Başkan görevini suiistimal ediyor...

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Meclisi, her zaman sen suiistimal ediyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben, üzerinde tartışılması gereken kanunlarla ilgili diyorum ki, şu kanunları gündeme alıyorsunuz; ama, bu kanunları gündeme almanız yeterli değil, siz, evvela hükümet olarak doğru dürüst görevinizi yapın. Bunda gündemdışı bir şey var mı arkadaşlar? Başkanın, tabiî, menfaatına dokunuyor. Hakkında gazetede var, Mavi Akım Projesinde kendi ismi de geçiyor; ama, benim burada çıkıp da... Kendisi Başkanvekili; burada, gazetede bu Mavi Akım Projesinde benim ismim geçiyor, benim bununla ilgim yok demiyor; ben, bunu dile getirdiğim için benim sözümü kesiyor. Vallahi çok güzel!.. Sizi tebrik ederim!.. Çok tebrik ederim!..

Ben de, sizin içinizden bir parlamenterim değerli arkadaşlarım. Ben de, eğer menfaatım doğrultusunda, bu memleketin bazı menfaaatlarını satma pahasına, birtakım insanların beğenisini kazanmak için buraya çıkıp konuşma yapsam, hepiniz beni alkışlarsınız; ama, ben, halkın ve milletin menfaatını savunduğum için, maalesef, büyük bir tepki var; ama, ben, tepkilerden değil, haktan yanayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti; size, 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sürem nasıl bitti?! Bir defa, siz, süreyi sildiniz; kaç dakikalık süremi sildiğini ben biliyorum...

Değerli milletvekilleri, benim konuşmamdan korkuyorsanız, suçluluğun telaşı içindesiniz. Bu suçluluğun telaşı içinde olanlar, hiçbir zaman bu Parlamentoda payidar olmamışlardır.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneri üzerinde başka söz talebi var mı efendim?

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Var efendim.

BAŞKAN – Sayın Kahraman, aleyhinde...

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulunun toplantısında ele aldığımız çalışma saatleri noktasındaki itirazımızı sizlere ifade etmek üzere huzurunuzdayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidarın sayısal gücünün yetmiş olması, demokrasiye gösterilecek olan hassasiyeti bir tarafa itmemelidir. Ben, maalesef, Danışma Kurulu toplantılarının bir yasak savma şeklinde geçtiğini görmenin üzüntüsü içerisinde olduğumu ifade etmek isterim. Sayısal çoğunluk olabilir; ama, çoğulcu demokrasilerde sayısı çok olanların değil, demokrasinin temelinde, sayısı az olanların hakkının korunması esastır. Sayı çokluğu var; biz öyle uygun gördük deyip, hemen her konuda gelip kendi istediğini ortaya koymak, beni mazur görün, dayatmak, elbette ki, demokrasiyle bağdaşmayacak olan bir kavramdır.

Danışma Kurulu toplanıyor; gündemin, 92 nci sıradakini 1 inci sıraya alıyor, 2 nci sıradakini 18 inci sıraya geçiriyor. İki hafta geçiyor, tekrar toplanıyor; gündemin 1 inci sırasına aldığını 24 üncü sırasına koyuyor, 42 nci sırada olanı 1 inci sıraya getiriyor; bu, gayri ciddiliktir.

Biz, Grup olarak, görevlendiriyoruz; mesala, Sermaye Piyasası Kanun Tasarısıyla ilgili olarak milletvekillerimize görev vererek, siz, şu tasarıya hazırlanın diyoruz. Elimizde basılmış gündem var. Arkadaşımız geliyor, bugün konuşacağını biliyor; bir de bakıyorsunuz ki, siz, bunu, gündemin 48 inci sırasına kaldırmışsınız. Niye? Üç grup bir araya geldi, öyle uygun gördü, değiştirdi!..

Yani, her seferinde gündem değiştirilmez; ciddî meseleler ortaya çıkar, onun üzerine, çalışma saatleri değiştirilir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, şimdiki İçtüzükte, bir önceki İçtüzükte, daha önceki İçtüzükte, çalışma günleri hangi günlerdir diye tadat edilmiş, söylenmiş; hatta, çalışma saatleri konulmuş; ne zaman ihtiyaç doğarsa, bu değiştirilebilir denilmiş. İhtiyacınız her an nasıl değişir?! Yani, depremle ilgili vergi tasarısında acele etmek, herhalde, bir ihtiyaç değil; tam tersine, çok sevimsiz bir mevzu getiriyorsunuz, bir an evvel vergilendirelim halkı diyorsunuz; zaten halk çektiğini çekiyor.

Bütçe ayın 13’ü ile 23’ü arasında görüşülecek. Onu, müstacel bir durum gibi görerek, çalışma saatlerini uzatabilirsiniz. Şimdi, olağanüstü halin uzatılması konusu var. Bu, takvimli bir hadisedir. Bunu önemli görür, çalışma saatini uzatabilirsiniz; ama, tutuyorsunuz, herhangi bir mevzuda çalışma saatini uzatıyorsunuz; ertesi gün, mevzu kalmadığı için, uluslararası anlaşmalarla ilgili tasarıları getiriyorsunuz veya çalışma saatini uzatıyorsunuz; sonra, “İrlanda ile maçımız var, gelin, bu sefer ara verelim, her ne kadar saat 24.00 ve bitimine kadar demişsek de, maçı seyredelim” diyorsunuz. Bu durum, olmuyor, gayriciddî oluyor, parlamenter demokrasiye aykırı oluyor. Güç var diye, her seferinde bunu ortaya koymak, yanlıştır.

Bu noktadan, bizim teklifimiz, bir kere, salı günlerine dokunulmamalıdır; salı, denetim günü olmalıdır. Meclisin görevi, denetimi yürütmektir ve denetimsiz bir meclis olamaz. Hatta, İlk teklifte, salı günü de, yine, kanun tasarısının görüşülmesi vardı. Sonradan, iktidar grupları da katıldılar ve “salı günleri denetime dokunmayalım” dediler. Ona dokunmayalım, çalışma saatlerine dokunmayalım. Öbür haftaya kalsın. Memurin Muhakemat, deprem vergisi, deprem dolayısıyla bütçedeki aktarma ve Sermaye Piyasası Kanunu Tasarısı... Şu anda Kasım ayının 23’ündeyiz, Aralık ayının 13’üne kadar daha vakit var ve Meclis bunları çıkaracak. Neden, böyle “bitmezse, sabahlara kadar devam edelim” diyoruz. Diyelim ki, saat 15.00’te oturuma geldiniz, sabaha kadar devam ettiniz. Ciddî bir kanun çıkarıyorsunuz. Kanun bu, ikide bir değişecek bir hadise değil ve siz o oturumun başında yoksanız, sonradan gelmişseniz, bütünlüğü kavrayamazsınız, verimli bir çalışma yapamayız.

Değerli arkadaşlarım, benim tavsiyem, hepimizin tavsiyesidir zannediyorum, böylesine, yanlış, gayri ciddî durumlara meydan vermemektir ve kendi kendimize, parlamenter demokratik sisteme yara aldırmamaktır. Bu noktadan, bu görüşe katılmayacağımızı arz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kahraman.

Öneri lehinde söz talebi?.. Yok.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bir hususu yerimden açıklamama izin verir misiniz?..

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, şu anda, grup önerisi olarak gündeme gelmiş bulunan ve öncelikle görüşülmesi de istenen ek vergi, yani, deprem bölgesiyle ilgili Ek Vergi Kanun Tasarısında, daha evvelden gündeme gelmiş olması ve Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş bulunması sebebiyle, öyle görülüyor ki, çok eskiye dayalı bir olayla, yani, vahim bir olayla ilgili olarak geldiğinden dolayı bir eksiklik var, o da şu: Daha evvelden, kapsam itibariyle, sadece Marmara Bölgesinde -Kocaeli, Sakarya- olan depremle ilgili bir kanun tasarısı hazırlanmıştı; ama, daha sonra, Düzce ve Bolu’yu da içerisine alacak şekilde yeni bir olay meydana geldi. Dolayısıyla, gerek ödeme süreleri bakımından -kasım ayı deniliyor, kasım ayı bitti- gerek konuları itibariyle farklı bir noktaya geldi, güncelliğini kaybetti. Yeni önergelerle de bunu düzeltmek fevkalade zor olacak. Onun için, bütünlüğü sağlama bakımından, istikrarı sağlama açısından ve güncel hale gelebilmesi için, bu kanun tasarısının, tekrar, Plan ve Bütçe Komisyonuna çekilmesi suretiyle yeniden müzakere edilerek, bir an evvel getirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Öneriyi okutup oylarınıza sunacağım:

Öneri :

Genel Kurulun 24 Kasım 1999 Çarşamba ve 25 Kasım 1999 Perşembe günleri 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması; gündemin 5 inci sırasına kadar olan işlerin 25 Kasım 1999 Perşembe günü saat 24.00’e kadar bitirilememesi halinde saat 24.00’ten sonra da çalışmalara devam olunarak 5 inci sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanması; 24 Kasım 1999 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi; 23 Kasım 1999 Salı günü gündemdeki sunuşların bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve sonra oylarınıza sunacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

III.—BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4.—Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2914 Sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 5434 Sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması, Devlet Memurları ve Diğer Kamu Görevlilerine Memuriyet Taban Aylığı ve Kıdem Aylığı ile Ek Tazminat Ödenmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/142), İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/56)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2914 Sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 5434 Sayılı TC Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması, Devlet Memurları ve Diğer Kamu Görevlilerine Memuriyet Taban Aylığı ve Kıdem Aylığı ile Ek Tazminat Ödenmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimiz ilgili komisyonda süresi içerisinde görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesine binaen doğrudan Meclis gündemine alınmasını arz ve teklif ederim. 10.11.1999

Suat Pamukçu

Bayburt

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi?..

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – İzninizle Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Pamukçu. (FP sıralarından alkışlar)

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, pazar günü elim bir trafik kazası sonucu kaybettiğimiz değerli kardeşimiz Mehmet Bedri İncetahtacı’ya Cenabı Hak’tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet memurlarına kira tazminatı ödenmesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz kanun teklifimiz, süresi içerisinde ilgili komisyonda görüşülmediği için, bugün, doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili olarak huzurlarınızdayım.

Bilindiği üzere, kamu personelinin durumunu iyileştirmek üzere, cumhuriyet hükümetleri, zaman zaman bazı düzenlemeler yapmışlardır. Bu düzenlemelerden birisi de, 22 Haziran 1989 tarih ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yapılan düzenlemedir. Bu düzenlemeyle, kamu personeline “kira yardımı” adı altında birtakım ödemeler yapılmaktadır; yani, kendilerine lojman verilemeyen kamu personeline kira yardımı yapılmaktadır.

Adıgeçen, biraz önce bahsettiğim kanun hükmünde kararnameyle, kısaca, lojmandan istifade edemeyen memurlarımıza, durumlarına göre, ek göstergeleri 2500’den fazla olanlara 600 000 lira, 1500-2500 arasında olanlara 400 000 lira ve daha düşük olanlara da 200 000 lira civarında bir kira tazminatı ödenmektedir ve bu tazminat, 1991 yılında belirlenen bu rakamlar, maalesef, bugüne kadar da hiç değişmemiştir. Böylece, hiç değilse, memurlarımızın bir kısmının, devlet lojmanlarından, az kira ödeyerek istifade ettirilmesi güzel bir olay olduğu kadar, çok yüksek kira bedeli ödeyerek, hayatta kalma mücadelesi veren memurlarımıza, yukarıda açıklanan rakamların reva görülmesi ve bunun sabit tutulması; mantığa da, akla da uygun bir hadise değildir. 433 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, 1991’de tespit edilen bu rakamlar sabit tutulmuş olmasına rağmen; 1991 yılından bu güne kadar, ekmek fiyatları 80 kat, makarna 90 kat, et, yumurta, çay, margarin 100 kat, şeker 110 kat, dolmuş ücretleri 200 kat, benzin 160 kat, halkımızın tüpgaz dediği 12 kilogramlık LPC 140 kat, kömür 160 kat ve kiralar -özellikle konumuzla ilgili olarak söylüyorum- 200 ile 300 kat arasında artmış; ama, bu rakamlar sabit kalmış.

Ülkemizde, yılda değil, ayda değil, haftada hatta günde etiketler değişirken, temel gıda maddelerinden, akaryakıta, giyecek, yakacak ve ulaşım araçlarına, konut kiralarına kadar, her şeye zam yağarken; esnafımız, tüccarımız, işçimiz, işsizimiz, çiftçimiz, dul ve yetimlerimiz, emeklilerimiz; yani, sabit gelirli olan memurlarımız, enflasyon silindirinin altında ezilirken, anne ve babalar çocuklarını insan gibi yaşatamamanın, okul masraflarını karşılayamamanın ve cebine bir simit parası koyamamanın ıstırabı içinde kıvranıp giderken, bu rakamların sabit kalmasını anlamak mümkün değildir.

Hükümetler, yine, işçimizi, memurumuzu enflasyon canavarına ezdirmeyeceğiz nakaratını tekrar edip duruyor, 57 nci hükümet de aynı nakaratı tekrarlıyor, memurların durumunu iyileştirici kararlar almak yerine, yaşadığımız yüksek enflasyonu görmezlikten gelip, gelecek yıl enflasyonunu düşük göstermek suretiyle, maaş zammını düşük tutabilmenin gayreti içerisine giriyor. 2000 yılında, sabit gelirliler için, yüzde 25 zam oranını reva görüyor ve yine “memurumuzu enflasyona ezdirmeyeceğiz” diyebiliyor. Oysa, bugün 4 kişilik bir ailenin temel ihtiyaç masraflarının 320 milyon lira olduğu, kiraların 60 ile 200 milyon lira arasında değiştiği ülkemizde, yeni zamla, ortalama 130 ilâ 200 milyon lira alan, bunun ötesinde, asgarî ücretle çalışan memurlarımız, ev kirası, elektrik, su, telefon ve yakıt giderine yetişemiyor. Kimisi ek iş yapmak zorunda kalıyor, kimisi bunalıma giriyor, kimisi de intihar ediyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Pamukçu, lütfen, tamamlayın efendim.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçim sıkıntısı içerisinde kıvranan memurumuza moral vermek ve kira bedeline katkıda bulunmak için, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesinin (B) bendinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini talep ediyoruz.

“Kapsama dahil personelden lojmandan istifade edemeyenlere, lojmandan faydalananların ödediği en yüksek kira tutarında her ay lojman tazminatı ödenir. Eşlerden her ikisinin de tazminata müstahak olması halinde sadece birine ödeme yapılır” şeklinde bir düzenleme getiriyoruz. Amacımız, memurlar arasında fark gözetmeksizin, kapsama dahil memurlara, lojmanda oturanların ödediği en yüksek kira bedelini, lojmanda oturmayanlara “lojman tazminatı” adı altında ödemek suretiyle, memurlar arasında sürüp giden lojman kavgalarına bir son vermek, lojman tazminatlarının günün şartlarına göre ayarlanmasını sağlamak ve az da olsa, konut kiralarına katkıda bulunarak çalışma azim ve şevklerini artırmak istiyoruz.

Bu önergeye destek vereceğinizi umuyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pamukçu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge, kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

5. — Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, 6831 Sayılı Orman Kanununun 34 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin (2/265), İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/57)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/265 esas numaralı, 6831 Sayılı Orman Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifimiz, havale edildiği Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda bugüne kadar görüşülememiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, doğrudan gündeme alınmasını arz ederim. 9.11.1999

Ahmet Sünnetçioğlu

Bursa

BAŞKAN – Önerge hakkında, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önceki gün, elim bir kaza sonucu aramızdan ayrılan Mehmet Bedri İncetahtacı kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum; kederli ailesine, Fazilet Partisi camiasına ve Türkiye Büyük Millet Meclisine başsağlığı diliyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, günün en az 4 saatini kütüphanede geçiren, çalışkan, değerli bir evladını kaybetti; acımız büyüktür. Başımız sağ olsun.

6831 sayılı Orman Kanununun 34 üncü maddesinde değişiklik yapılmasıyla ilgili teklifimin, doğrudan Meclis gündemine gelmesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Bugün, 18 732 orman köyünde 9 milyona yakın orman köylüsü yaşamaktadır ve bu kesim, toplumun en fakir, en yoksul sınıfını oluşturmaktadır. Aslında, bu kesim, 15 milyon nüfustan düşerek 9 milyon nüfusa gelmiş bir kesimdir. Bunun da sebebi, orman köylüsünün, ormanının nemasından gereği gibi faydalanamamasından dolayı, kırsal kesimlerden şehirlere doğru olan göçtür. Özellikle son üç yıldır, bu denge, orman köylüsünün aleyhine olarak bozulmaktadır.

Orman köylüsünün en önemli sorunu, 6831 sayılı Orman Kanununun 34 üncü maddesinden kaynaklanmaktadır. Bu sorun, planlamadan öte, acil kanunî düzenleme beklemektedir.

Orman köylüsüne, kesme, sürütme, depoya getirme gibi işçilik ücretleri vahidi fiyat sistemiyle zaten çok düşük tutulmaktadır.

34 üncü maddede ise, orman köylüsüne, orman kooperatiflerine, ürettikleri kerestelik, soymalık, kesme kaplamalık tomruk ve sanayi odunlarının yüzde 25’ini maliyet bedeliyle alma hakkı verilmiştir; ancak, son yıllarda, Orman Genel Müdürlüğü, döner sermayeden, personel maaşları gibi, cari giderleri, yangınla mücadele ekiplerindeki masrafları ödediğinden, maliyetler yükselmiştir. Aynı zamanda, yapılan ithalat gereği de ihale fiyatları çok düşmüştür. Şöyle ki: 26 400 000 TL muhammen bedelle ihaleye çıkarılan bir tomruk, 33 900 000 TL’ye alıcı bulmuş; ama, aynı tomruk, orman kooperatiflerine 49 500 000 lira olarak teklif edilmiştir; yani, metreküpte 15 milyon TL gibi bir fazlalık vardır. Bu şartlarda, orman kooperatifinin, bu tomruğu alıp değerlendirme şansı yoktur; acil kanunî bir düzenleme beklenmektedir.

Bu konuyu 15.6.1999 tarihinde Meclis Genel Kurulunda gündemdışı olarak gündeme getirmiştim. Sayın Bakanımız vermiş olduğu cevapta konunun çok önemli oluduğunu, kendilerinin de bir değişiklik teklifinin bulunduğunu belirtmişlerdi. Maliyet fiyatından değil de, son bir aylık açık artırma satış fiyat ortalaması olarak teklif getireceklerini söylemişti. Sayın Bakan, kanun değişikliği hazırlıklarından bahsetmişken, böyle bir hazırlığı komisyonlarda göremedik. Sadece, orman köylerini kalkındırma kooperatifleri yetkilileri ile Orman Bakanlığı arasında, son bir aylık satış ortalamasının yüzde 20 altı fiyatında görüşüldüğü haberini aldım.

4.8.1999 tarihine kadar 34 üncü maddeyle ilgili bir değişiklik gayretine de başlanmadığından, tarafımdan, bu önemli konuyla ilgili bir değişiklik teklifi olmuştur. Bu teklifle, kooperatiflerin kesip, satış istif yerlerine taşıdıkları emvale ait istihkak tutarlarının yüzde 24 istihkak fazlası kooperatiflere, yüzde 2 istihkak fazlası kooperatif çalışma alanındaki köy tüzelkişiliklerinin bütçesine, yüzde 2’si kooperatiflerinin bağlı bulunduğu üstbirliklere, yüzde 2’si de Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliğine verilmesi önerilmiştir.

Burada “yüzde 2 muhtarlara” derken, o köyün ihtiyaçlarının karşılanması düşünülmüştür. “Yüzde 2 üstbirliklere” derken, kooperatiflerin, Kurumlar Vergisinden muaf olmasında bile üstbirliğe üye olma şartı arandığından, üstbirliklere katılımın artırılması düşünülmüştür. “Yüzde 2 Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliğine” derken de, orman kooperatiflerinin ormanların korunması, bakımı gibi konularda eğitim çalışması yapması şartıyla, daha fazla eleman çalıştırması, program yapması düşünülmüştür. Ayrıca, bu şekilde, kooperatifler, tomruk yerine, istihkak fazlası olarak haklarını alınca, malî yönden uğradıkları dedikodulardan da, yüksek bedelle satıp fatura etmek gibi dedikodulardan da kurtulmuş olacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun, Sayın Sünnetçioğlu, tamamlayın efendim.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) – Bu konuda, dün, Orman Bakanlığı bütçesi görüşülürken, Sayın Orman Bakanımızın, Orman Bakanlığını da zarara uğratmamak gerektiği, bu konunun, önergelerle değiştirilecek bir teklif şeklinde sunulacağı şeklinde bir görüşü vardı.

Tabiî ki, Orman Bakanlığının zararını kimse istemez. Bu teklifimizdeki oranlar, önergelerle değiştirilebilir; bu, bir fırsattır. Türkiye’de en az 9 milyon insan, bu kanun değişikliğini bekliyor.

Şu anda sizleri izleyen orman köylülerini düşünerek, madde değişiklik teklifinin Meclis gündemine alınması yönünde oy kullanacağınızı bekliyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sünnetçioğlu.

Değerli milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... (FP sıralarından “sayar mısınız” sesleri) Bir sayar mısınız lütfen...

Evet, lütfen, önce, önergeyi kabul edenler bir kere daha işaret buyururlar mı efendim... Önergeyi kabul etmeyenler...

Saymaya gerek yok herhalde...

KÂTİP ÜYE CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) – 58 saydım bile... Fazlası...

BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 6 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin, 1 ilden kaldırılmasına, 5 ilde dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi vardır; okutuyorum :

6. — Altı ilde uygulanmakta olan Olağanüstü Halin 30 Kasım 1999 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere, bir ilden kaldırılmasına ve beş ilde dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/403)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

30 Temmuz 1999 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 6 ilde dört ay süre ile uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13.7.1999 tarihli ve 644 sayılı Kararı ile onaylanmış bulunan olağanüstü halin;

1. Siirt İlinden 30 Kasım 1999 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere kaldırılmasının,

2. Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde 30 Kasım 1999 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay süre ile uzatılmasının,

Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 8.11.1999 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasının saygılarımla arz ederim.

Bülent Ecevit

Başbakan

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım; gruplara, hükümete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim.

Birinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Balak’ın.

Buyurun Sayın Balak. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA H. HÜSEYİN BALAK (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasına ilişkin hükümet tezkeresiyle ilgili olarak, Parti Grubum ve şahsım adına görüş ve düşüncelerimi sunmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, siz değerli milletvekillerini ve bizi televizyonları başında izleyen değerli vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum ve yine, elim bir trafik kazasında hayatını kaybeden Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’ya Allah’tan rahmet, geride kalanlarına da başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz 1980 öncesinin yoğun terör ortamından çıktıktan ve huzur, sükûn ve güvenin hâkim olduğu günlere kavuştuktan sonra, bu huzur ve güven havasını devam ettirmek amacıyla uygulanan sıkıyönetim kadameli olarak kaldırılmış ve 14 Temmuz 1987 tarihinde çıkarılan Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Diyarbakır İli merkez olmak üzere dokuz ilimiz -Diyarbakır, Bingöl, Van, Hakkâri, Siirt, Mardin, Elazığ, Tunceli ve İstanbul- olağan hal kapsamına, üç ilimiz de -Adıyaman, Bitlis, Muş- mücavir il statüsüne kavuşturulmuştur.

Elbette, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, hukukun üstünlüğünü benimsemiş bir devlettir ve vatandaşlarına olağandışı yönetim biçimlerini layık görmez; ancak, anayasal düzen ve üniter devlet yapısı ile ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünün tehlikede olması söz konusu olunca, milletin huzur ve güvenliği ile vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunması için olağanüstü hal yönetimi gibi, demokratik ülkelerde bulunması mümkün olan anayasal yönetim biçimlerinin uygulanması kaçınılmaz olmaktadır. Dünyanın her yerinde bu böyledir. İşte, ülkemizde de olağanüstü hal uygulaması bu ve benzeri zorunluluklardan doğmuştur.

Bilindiği üzere, bugün, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde yürütülmekte olan olağanüstü hal uygulaması, 1987 yılından bu yana, Türkiye Büyük Millet Meclisinde altı ve dörder aylık süreler halinde oya sunulmuş ve hükümetlerin, bir ölçüde huzur ve güven ortamına kavuştuğunu değerlendirdiği bazı illerimizde de kaldırılmıştır. En son, 30 Temmuz 1999 tarihinden geçerli olmak üzere, dört aylığına, beş ilimizde -Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli, Van- olağanüstü hal uygulamasının devamına, beş ilimizde de -Batman, Bingöl, Bitlis, Mardin, Muş- mücavir il statüsünün devamına karar verilmiştir. Bugün de Güneydoğu Anadolu Bölgemizde sürdürülen ve önümüzdeki günlerde yürürlük süresi dolacak olan olağanüstü hal uygulamasının bir dönem daha devam edip etmeyeceği gündeme gelmiş bulunmaktadır.

Pek tabiî ki, olağanüstü hal uygulamasının devam edip etmeyeceği, bölgede süregelen terör olaylarının neden olduğu olağandışı şartların sona erip ermemesiyle yakından ilgilidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği üzere, uzun yıllardan beri, emperyalist ve hasmane tutum ve hareketler içinde bulunan birtakım ülke ve çevreler, misak-ımillî sınırları dahilinde hür ve bağımsız olan ülkemizin bütünlüğünü, millî birlik ve beraberliğimiz ile iç barışımızı bozmayı; bununla, onu istikrarsızlaştırarak zayıflatmayı, böylelikle, içinde bulunduğu stratejik konumdan dolayı Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasları da içine alan büyük bir coğrafyada dengeleri belirleyici, güçlü bir ülke olmasını engellemeyi hedeflemektedirler.

Bunun için, ülkemizin, içinde bulunduğu birtakım ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları istismar ederek, önce, sağ-sol çatışmasını, daha sonra ise Alevî-Sünnî, Türk-Kürt kavgasını ve laik-antilaik kutuplaşmasını sahneye koydular ve maalesef, bu senaryoları oynayacak birçok figüran bulmakta da zorluk çekmediler ve ülke insanımızı yıllarca acı, kan ve gözyaşı içerisine ittiler.

Ağırlıklı olarak Kürt kökenli vatandaşlarımızın yaşadığı Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, bu aziz vatan parçamızda, 1984 Ağustosundan, yani onbeş yılı aşkın bir süreden beri, ülkeyi ve bölgeyi kan gölüne çeviren, hiçbir günahı olmayan, zavallı, yaşlı, kadın ve bebeklere dahi, insanı insanlığından utandıracak şekilde, korkunç bir vahşet uygulayan eşkıya çetesi PKK terör örgütünün, bu insanlık dışı katliamları sonucu polis, asker ve geçici köy korucusu olmak üzere toplam 5 530 güvenlik görevlisi şehit olmuş, 11 363 güvenlik görevlisi yaralanmış; içerisinde, zor şartlarda bölge insanına hizmet götürmek için çırpınan pekçok öğretmen ve sağlık personelinin de bulunduğu 4 550 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 5 859 vatandaşımız yaralanmış, ülkenin milyar dolarlarla ifade edilebilecek ekonomik kaynak, tesis ve araçları tahrip edilerek, bölge halkı fakirlik ve işsizliğe mahkûm edilmiştir.

Güvenlik güçlerinin eşkıyaya karşı yürüttüğü cansiparane mücadele sonucu, toplam 18 837 terörist ölü, 704 terörist yaralı olarak ele geçirilmiş; 57 187 terörist örgüt mensubu sağ olarak yakalanmış, 2 159 terörist ise teslim olmuştur. Güvenlik operasyonları sonucu, 29 456 adet, içerisinde uçaksavar, roketatar ve havan gibi ağır silahların da bulunduğu binlerce silah ele geçirilmiştir.

Kahraman güvenlik güçlerimizin fedakârca yürüttüğü bu başarılı operasyonlar ve PKK’yı yurt dışında himaye eden ülkelere karşı devletimizin yürüttüğü kararlı ve ısrarlı diplomatik gayretler sonucu, eşkıya elebaşısının Kenya’da yakalanmasıyla, eşkıya örgütü için sonun başlangıcı olan bir sürece girilmiştir. Eşkıya elebaşısının tarafsız yüce Türk adaleti önünde uluslararası hukuk normlarına uygun bir şekilde yargılanması ve hesap vermesiyle, dost düşman herkes, Türkiye Cumhuriyetinin ne kadar güçlü bir devlet olduğunu bir kez daha görmüştür.

Yakalandıktan sonra çok farklı bir tutum ve davranış sergilemeye başlayan terörist elebaşısı, sanki, barış ve özgürlük havarisi kesilmişti; âdeta, eşkıya çetesine verdiği telsiz emirlerinde “bir şehri veya bir alanı kuşatacak, düşmana aman vermeden her şeyi yakıp yıkacak ve devrimci şiddeti olabildiğince yükselteceksiniz” diyen o değilmiş gibi. Sanki, kundaktaki bebekleri vahşice katleden, Mavi Çarşıda 13 masum insanı diri diri yakan, Bingöl’de silahsız 33 eri gözünü kırpmadan katleden, Başbağlar’da bir o kadar insana acımazca kıyan gözünü kan bürümüş bu insanlık düşmanları değildi.

Elbette, eşkıya elebaşısını binlerce kilometre öteden akıllara durgunluk veren bir operasyonla derdest edip ülkemize getiren ve adalete teslim eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti, terörist başının “bana siyasî olarak imkân tanımazsanız PKK ülkeyi kan gölüne çevirir” anlamına gelebilecek, barış ve kardeşlik değil, ihanet ve kalleşlik kokan şantajlarına gelecek değildi. Zaten, eşkıya çetesi özellikle büyük metropollerde gerek bombalı intihar saldırılarıyla gerekse Mavi Çarşı ve Artrium gibi kalabalık alışveriş merkezlerinde hedef gözetmeksizin giriştikleri bombalama ve kundaklama eylemleri ile Marksist-Leninist devrimci şiddet stratejisi doğrultusunda halkta korku ve panik yaratarak, halkın devlete ve güvenlik güçlerine olan güvenini sarsmak ve bu yolla anarşi ve kaos ortamını yaratmak için elinden geleni ardına koymamıştı; fakat, güvenlik güçlerimizin yaptığı çok başarılı ve seri operasyonlarla, elleri kanlı teröristler kısa sürede kıskıvrak yakalanmış ve maksatlarına ulaşamamıştı.

İlk yargılama sonunda verilen ve yargılama sürecinin sonucunu bekleyen idam kararından sonra, terörist elebaşısı ve bölücü örgüt, sözde barışçı söylemlerini daha da yoğunlaştırmış ve kamuoyu önünde çeşitli açıklamalar yapmaya başlamıştır. Bu sözde barışçı söylemlerden en ilginci, bölücü başının 2 Ağustos 1999’da yaptığı ve PKK’ya 1 Eylülden itibaren silahlı mücadeleyi bırakarak, güçlerini ülke sınırları dışına çekmeye, 23 Eylülde ise, bir grup teröristin, silahlarıyla birlikte “demokratik cumhuriyete katılım” adı altında teslim olmaları yolunda yaptığı çağrılardır. Bilindiği üzere, bu çağrılardan sonra 1 Ekim 1999’da, içlerinde, örgütün Avrupa sorumlusunun da bulunduğu 8 PKK’lı, Hakkâri İlinde güvenlik güçlerine teslim olmuştur. Aynı şekilde, cumhuriyetimizin 76 ncı Kuruluş Yıldönümü olan 29 Ekimde de Avrupa’da faaliyet gösteren bir grup, uçakla gelip teslim olmuştur. Kuşkusuz, ülke ve dünya kamuoylarına barış yanlısı örgüt imajı vermeyi amaçlayan bu ve benzeri sözde barış çağrılarının anlamı, onbeş yıldan beri bölücü teröre karşı kararlı ve sabırlı bir mücadele veren güvenlik güçleri ve yetkili makamlarca gayet iyi bilinmektedir.

1993’ten beri, her sıkıştığında ve güç kaybettiğinde, sözde barış çağrılarında bulunan ve bunu zaman zaman tekrarlayan, ancak, belli ölçüde toparlandığında, yine, gerçek kanlı yüzünü gösteren bu eşkıya örgütünün, terörist başının yakalanmasından sonra yaptığı sözde barış çağrıları ve sembolik teslim olma girişimleri göstermeliktir ve inandırıcılıktan uzaktır.

Sözde barış girişimleri “demokratik cumhuriyete katılım” adı altında yürüttüğü siyasal faaliyetleri ile silahlı mücadeleyi askıya almış görüntüsü vermeye çalışan ve bu arada, genel af çıkarılması, geçici köy koruculuğu sistemi ile olağanüstü halin kaldırılması taleplerini gündeme getiren bölücü örgüt, çok sıkıntıya girdiği bu dönemde, kendince, iyi hazırlanmış olarak nitelenebilecek bir planı uygulamaya koymuş görülmektedir.

Bölücü örgüt, bu plan doğrultusunda, bir taraftan, siyasî alanda yürüttüğü faaliyetleri yoğunlaştırarak taban genişletmeye, yaptığı sözde barış girişimleriyle ülke ve dünya kamuoyunun sempatisini kazanarak destek bulmaya çalışmakta, öte yandan ise, halen binlerle ifade edebileceğimiz silahlı güçlerini yedeğinde tutarak, siyasî anlamda, devletten taviz koparabilmek ve ileri aşamalarda muhatap kabul edilebilmek için elini güçlü tutmayı hedeflemektedir.

PKK’nın bu strateji değişikliğinde, uluslararası konjonktürde meydana gelen değişiklikler kısmen etkili olsa bile, esasen, terörist başının yakalanmasıyla birlikte, zaten gerileme sürecine girmiş bulunan bölücü örgütün daha da sıkıntıya düşmesi, liderlik ve örgütiçi çatışmalar ile görüş ayrılıklarının başgöstermesi, bilhassa sınırötesi operasyonlarla önemli oranda zayiat veren ve lojistik sıkıntıya düşen örgütün, silah, mühimmat ve lojistik destek temin edebilmek, örgüt kadrolarının askerî ve siyasî eğitimlerini tamamlayabilmek için zamana ihtiyaç duyması, yaklaşan kış mevsiminin silahlı faaliyetlere uygun olmaması; kısaca, örgütün tekrar toparlanmak ve güç kazanmak, bu arada, terörist elebaşısı hakkında verilen idam kararının infazını engellemek istemesi gibi nedenler belirleyici olmuştur.

Bölücü örgütün silahlı mücadeleden vazgeçmesi kesinlikle söz konusu değildir. Uygulanan, strateji değişikliği ve taktik savaşıdır. Örgüt, kurulduğu günden bu yana, benimsediği silahlı mücadele yoluyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerimizi içine alan bağımsız bir Kürt devleti kurma ideolojisinden en ufak bir sapma göstermemiştir. Bugünlerde gündeme gelen sözde barışçı siyasî ve demokratik talepler ve yürütülen faaliyetler, silahlı mücadelenin gölgesinde ve desteğinde benimsenen, hedefe daha kolay varmanın yardımcı araçlarıdır.

Bu durumu, bölücü örgüt yönetiminin 16 Ağustos 1999’da örgüt kadrolarına yaptığı “mücadelemiz durmuyor, biz, sadece mücadelenin dilini değiştiriyoruz; gerilla ordumuz, ulusal gelişmede rolünü sürdürüyor; ordumuza katılımlar devam ediyor; bu ordu, barış ve demokrasi çabalarını sonuca ve zafere doğru götürülmesinin de güvencesi olacaktır” açıklaması, çok net bir şekilde özetlemektedir.

Kamuoyu önüne sözde barış söylemleriyle çıkan, insan hakları ve demokratik cumhuriyete katılımdan bahseden; sembolik sayıda militanını göstermelik olarak teslim eden, az sayıda militanını sınır dışına çeken ve yeni bir döneme hazırlanan kanlı terör örgütü, gerçekte, silahların gölgesinde hedefine ulaşmak için yurt dışındaki kamplarında 200 civarında bir terörist grubu, intihar komandosu olarak eğitmektedir.

Bölücü örgütün tüm bu faaliyetleri ve oynadığı oyunlar, elbette devletin ilgili organları tarafından yakinen takip edilmekte ve bilinmektedir.

Öte yandan, olağanüstü hal bölgesi ve civarındaki illerde, sadece PKK terör örgütü faaliyet yürütmemektedir; PKK ile işbirliği içerisinde olan Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi, Türkiye Komünist Partisi Marksist Leninist, TİKKO gibi yandaşı sol örgütlerle birçok kanlı eylem gerçekleştiren; ancak, güvenlik güçlerinin başarılı operasyonları ile 3 000’in üzerinde mensubu yakalanarak, gerçekleştirdiği birçok faili meçhul olayları aydınlatılan Hizbullah terör örgütü de, bölgede yoğun şekilde faaliyet göstermektedir. Üstelik, güvenlik kuvvetleri, bu örgütlerin kırsal alana kayma hazırlıkları içerisinde oldukları ve PKK’dan boşalacak belli bölgelere yerleşebilecekleri yolunda ciddî bulgular elde etmişlerdir.

Sonuç olarak, 57 nci hükümetin, kararlı tutumuyla, yurt genelinde ve hassaten bu bölgede terörü tamamen durduracağına olan inancımız sonsuzdur. Olağanüstü hal bölgesi ve civarındaki illerde çalışan kamu personeline ve mukim halka moral olması açısından, mezkûr illerde terörün bir süre daha devam edeceği ve bölgenin hassasiyetini koruyacağı dikkate alınarak, olağanüstü hal uygulamasının bir dönem daha uzatılmasının çok yerinde ve gerekli olduğunu değerlendirmekteyiz.

Sözlerime son verirken, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Balak.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hayri Kozakçıoğlu’nun.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Bazı illerde olağanüstü halin uzatılması ve bir ilimizde de kaldırılması konusundaki Başbakanlık tezkeresiyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sizlere sunmaya çalışacağım.

Sözlerime başlamadan önce, elim trafik kazasında hayatını kaybeden, geçen dönemden bu yana, Mecliste bulunduğu süre içerisinde, gerçekten, hem herkesin sevgisini, sempatisini kazanan hem de yararlı çalışmalar yapan rahmetli Bedri İncetahtacı’ya Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına, akrabalarına, dostlarına da sabırlar niyaz ediyorum.

Yine, ülkemizde, teröre karşı mücadelede, bölücülüğe karşı mücadelede hayatını kaybeden, aramızdan ayrılan aziz şehitlerimizin ruhu önünde saygıyla eğiliyor; bu uğurda gazilik mertebesine ulaşan çok değerli insanlarımıza acil şifalar diliyor; terör örgütünün muhtelif saldırıları sonucunda, gerek bölge halkından gerek diğer bölgelerin insanlarından hayatlarını kaybedenlere de rahmet diliyorum.

1987 yılının temmuz ayında ilk olağanüstü hal ilan edildi; aradan, oniki yıl dört ay geçti, olağanüstü halin süresini uzatmaya devam ediyoruz. Ben de dahil pek çok arkadaşımız, bu kürsülerden, artık, bir dahaki sefere uzatılmamasını veya en kısa zamanda bitmesini temenni ederek, bu noktaya kadar, pek çok kez, olağanüstü halin uzaması konusunda görüş belirtmek zorunda kaldık. Bu, bizlerin yanılgısından değil; bu, ülkede, terörle yapılan mücadelenin yetersizliğinden de değil; bu, bizim yaşadığımız terör mücadelesinin çok farklı platformda olmasından, terör mücadelesinin kaynağının ve büyük destekçilerinin, ülke içerisinden değil ülke dışından olmasından ve -üzülerek belirteyim ki- iyi organize olmuş, direkt veya endirekt desteklerle terörün bugüne kadar yaşatılmasından ileri gelmektedir.

Yakınımızda veya uzağımızda pek çok ülke, teröre, direkt veya endirekt destek vermiştir. Endirekt destek verirken, bunların bir bölümünü iyi niyetli safa koyabiliriz. Bir bölümü, gelmiş, incelememiş, yeterli şekilde bilgi edinmemiş -sanki, olay, basit bir insan hakları ihlaliymiş gibi- olaya başka açıdan bakmıştır; ama, bir büyük bölümü, terörü, bilerek desteklemiştir. Bu, eskiden devam eden, Türkiye’nin Musul ve Kerkük petrollerindeki meselesi gibi, Türkiye’nin Hatay olayındaki meselesi gibi, ülkemizi zaafa düşürmek, ülkemizi bölmek, parçalamak isteyen, sadece devletler değil, devletlerin içerisinde bulunan bazı örgütlerin, bazı organizasyonların desteğiyle, terör, bugüne kadar yaşamış gelmiştir.

İtiraf etmek gerekir ki, pek çok ülke, Türkiye’nin birliğinden beraberliğinden, güçlü Türkiye’den ve Türkiye’nin ekonomik kalkınmasından rahatsız olmaktadır. Ben, olayı yaşadım. Güneydoğu Anadolu Bölgesine gelen pek çok yabancı heyet, güneydoğu bölgesindeki insanın yaşantısıyla birlikte, ondan çok daha fazla, GAP Projesini inceliyordu. GAP Projesi gerçekleştiği zaman kaç bin hektar arazi sulanacak; bu sulanan araziden, Türkiye, ne kadar daha ilave sanayi hammaddesi, yani, pamuk, soya, mısır, ayçiçeği üretecek ve bunun sonucunda, dünya piyasasına –tekstil sektöründe olsun, gıda sektöründe olsun– ne kadar daha fazla malla çıkacak; kendi ülkesinin ne kadar pazarını elinden alacak ve Türkiye’ye, ilave ne kadar imkân girecek; hepsinin yaptığı hesap buydu, bu hesabı yapıyorlardı; bu hesabı yaptıkları için de, Türkiye’nin o bölgede terörle mücadele etmesine, âdeta hoşgörüyle bakıyorlardı. Türkiye’nin ekonomik potansiyelinin yatırımlara, sanayileşmeye, kalkınmaya gitmesi yerine, terörle mücadele gibi pasif bir hizmete kaymasını gerçekten istiyorlardı. Zaten, terörü yürütmeye çalışan PKK’nın kendi metninde de, Güneydoğu Anadolu Projesi GAP için şu vardır; der ki PKK: “GAP, basit bir kalkınma projesi değildir.” Bu cümle aynendir. “GAP basit bir kalkınma projesi değildir; GAP, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin yeniden kazanılması projesidir.” PKK olaya böyle bakıyor; bu sözler PKK’nın sözleri, benim sözlerim değil. Yani, onlar, GAP’ı engellemek için ne lazımsa yapma çabası içindeydiler. Niye; çünkü, GAP, orada 1 450 000 hektar araziyi sulayacak. GAP gerçekleştiği zaman pamuk üretimi, mısır üretimi, ayçiçeği üretimi, soya üretimi 3-4 misline katlanacak. Bununla beraber, sanayi sektörünün üreteceği, tekstilin üreteceği, gıda sektörünün üreteceği ve ihracata yönelik ürünler de 3-4 misli katlanacak. İşte, bunu nasıl önleriz; ülkenin o bölgedeki istihdam sorununun artarak devamını nasıl sağlarız diye içeriden ve dışarıdan çabalar buradan kaynaklanmaktadır ve işte bu destekler nedeniyle Güneydoğu Anadolu’daki terör uzamıştır. Ancak, dost dediğimiz Batılılar –iyi niyetli olanları dahi– Türkiye’nin içinde yaşadığı şartları değerlendirmekten uzaktılar.

Türkiye gibi bir ülke dünyada çok az bulunabilir. Etrafındaki bütün ülkelerin büyük bölümünün Türk topraklarında gözü vardır. Hatay’ı isteyenler var, Batı Anadolu’yu isteyenler var, Türkiye’de akan nehirlerdeki hakların tamamının kendisinde olmasını isteyenler var; kendi rejimlerini Türkiye’ye getirip, gelmek isteyenler var; Boğazlarda, Karadenizde, hatta, Akdenize kadar uzanan bölgede Çarlık döneminden beri hak iddia eden ülkeler var. İşte, Türkiye, bu ülkelerle sınırlı, bu ülkelerle çevrilmiş. Dünyada, etrafında, bu kadar, kendisi hakkında hasmane niyet taşınan bir başka ülke yoktur. Biz, bu şartlar altında yaşıyoruz. Bu şartlar altında yaşayan Türkiye’yi, tuzu kuru olan ülkenin insanı anlayamaz, tuzu kuru olan ülkenin devletinin yöneticisi anlayamaz. Onlar, huduttan hududa pasaportsuz insan geçirirler, gümrüksüz malzeme geçirirler, kontrolsüz her türlü giriş çıkışı yaparlar; oralarda bir sorun cereyan etmez; ama, Türkiye ayakta durmak zorunda; Türkiye, kendisinden toprak isteyenlere, toprağını bölmek isteyenlere karşı mücadele etmek zorunda. İşte, Türkiye’nin bu şartını, Türkiye’nin bu koşulunu bilmeyenler Türkiye’yi çok rahat tenkit ettiler; ülkemizden kaçan teröristlere pasaportlar verdiler, ikametgâh belgeleri verdiler, çalışma izinleri verdiler, onları himaye ettiler, onları desteklediler. İşte, o nedenle Türkiye bugüne kadar terörle mücadele etti.

Terör örgütünün, bir yılda, silah için, malzeme için kullandığı parayı alt alta sıralasak, bunu, kendi güçleriyle toplamaları mümkün değil; bunu, çakıl taşı olarak toplasalar yetmez; toplayamazlar. Bu nedenle, dünyanın dört tarafından, bunlara, bu imkânın geldiği belli. İşte, Türkiye, bu şartlarla uğraştı ve terör, bu nedenle bugüne kadar geldi; ama, artık, şu kesinleşti ki, terör, gitgide azalıyor, gitgide bitiyor.

Şimdi, bu durumda, bu ülkenin tablosu nedir; güneydoğu bölgesinin tablosu nedir ve terör, o bölgede ne yapmıştır, Türkiye’de ne yapmıştır; bunun fotoğrafının iyi çekilmesi, değerlendirilmesi lazım. Evet, teröre karşı mücadele ettik; topraklarımızı böldürmedik; başlangıçta, o bölgenin insanı başta olmak üzere, canıyla, kanıyla teröre karşı çıktı. Köylere saldırıların temelinde bu yatıyordu. Eğer, o köylere saldırı olmasa, o köylü, belki terörle beraber olurdu; köylü, terörle beraber olmadığı için saldırıldı. Silahlı propagandayı en acımasız şekilde kullandı; bebeğe saldırdı, 75 yaşındaki dedeye saldırdı. Niye; o köylü, onunla beraber değildi; o köylüyü ikna edememişti. Amacı, silahla onları boyun eğdirmeye çalışmaktı; ama, muvaffak olamadı.

Yalnız, terör, kabul edelim ki, bir konuda amacına ulaştı; ekonomik amacına ulaştı. O bölgeyi, ekonomik açıdan, terör, felç etti. Yıllar önce, ben, o bölgede -bundan otuzyedi yıl önce- görev yaptım; o bölgeye kaymakam olarak da, müfettiş olarak da gittim. O bölgeden diğer ülkelere kaçak et giderdi; o bölge, dışarılara et gönderirdi; o bölge, dışarıya gıda maddesi gönderirdi; o bölgede hayvancılık öldü; o bölgede çiftçi, köylü, dağın başındaki tarlasını işleyemez hale geldi. Ne oldu; terörden kaçıp devlete sığındı; dağdan gelip şehre indi; üretici pozisyondan tüketici pozisyona geldi. Bunun yanında, devlet bütçesinden de 100 milyar dolardan çok daha fazla parayı terörle mücadele diye harcadık. 100 milyar dolardan fazla para, o bölgeye, yatırım olarak girseydi, fabrika olarak girseydi, barajlar olarak girseydi, çok daha fazla bir şeyler bugün için değişmiş olacaktı; ama, işte, terör, bu zararlarını ortaya koydu.

Şimdi, ne yapacağız; şimdi, terörün silahlı kısmını bitirirken, o bölgeye verdiği ekonomik zararı da elbirliğiyle bitirmemiz lazım. O bölgedeki vatandaşın uğradığı sıkıntıyı da süratle ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Şimdi, her şeyden önce, o bölgede, böyle, soyut projelerle, soyut programlarla vatandaşın karşısına çıkmak yerine, çok daha somut olayları ortaya koymamız lazım. Köyünü, kasabasını bırakarak şehir merkezine gelen insanlardan gönüllü olarak tekrar köye gidecek olanlara, bu devlet, gereken desteği vermeli, gereken imkânı vermeli; gerekirse, geri almamak kaydıyla; ama, böyle yüzlerce değil, çiftçinin karnını doyuracak oranda hayvancılık kredisi vermeli, gübresini vermeli, ziraî ilacını vermeli, o insanımız, tekrar, köyünde üretici hale gelebilmeli.

Köylerdeki bütün binalar yıkılmış, bir tarafta da işsizlik var. İşte, bir inşaat sektörü konusu. Binlerce insana iş yaratacak bir sektör ortada. Demek ki, köylerde okul, yol, köprü, insanlarımızın oturacağı ev, hatta müşterek inşaat alanları süratle devreye sokulmalı ve binlerce insana iş imkânı sağlanmalı.

Terör boyunca o bölgedeki ormanlar müthiş zarar gördü. Ağaç dikim olayı hızla başlamalı; yani, emek/yoğun türü yatırımlara ağırlık vermek suretiyle, kalifiye işçi niteliğinde olmayan o bölgenin insanının büyük bölümüne iş imkânı yaratabilmeliyiz. O bölgede ekonomi tekrar canlanmalı; o bölgede ekonomi kendi insanımızın karnını doyurur hale gelmeli; o bölgenin esnafının, o bölgenin çiftçisinin, o bölgenin tüccarının, mutlaka, elinden tutulması; mutlaka, ekonomiye katkı verebilecek bir noktaya getirilmesi lazım.

Bu arada, bir şey daha belirtmek istiyorum. Vereceğim örnek belki direkt o bölgeyle ilgili değil. Geçenlerde gazetede gördük; hudut ticaretiyle ilgili bir konuda -sanki çok büyük bir olaymış gibi- bir başka ülkeden gelen ıstakozlarmış, karideslermiş falan filan... Bunlar, o ilçede yenilmiyormuş da başka bir yere gidiyormuş! Efendim, bırakın, o bölgenin insanı biraz para kazansın; doğunun, güneydoğunun oradaki insanı para kazansın. Karides orada yenilmiş veya başka yere gitmiş; bu kadar çok küçük ayrıntının üzerinde durmamak lazım. Bizim amacımız, o bölgeye iş ve imkân yaratmaksa (Doğu veya Güneydoğu Anadolu Bölgesi) bazı konularda toleransı gerektiren mevzuatı ortaya koymamız lazım, onların karnını doyuracak imkânı mutlaka yaratmamız lazım. Karidesi o ilçenin halkı yese ne olur, başka yere gitse ne olur... Üç tane, beş tane büyük ihracatçı ve ithalatçı firmayı himaye edelim diye, bir bölge insanın ticaretine mâni olmayalım; ama, oradaki hudut ticaretini de bazı kişilerin kötü menfaatına alet etmeyelim. Çok fazla insan çalışsın, çok fazla insan para kazansın; ama, o bölgenin içine, o bölgenin ekonomisine bir şeyler girsin. Uygulamayı da mevzuatı da ona göre döndürmek lazım. Ekonomi konusunda söylenecek çok şey var; ama, zaman çok mahdut olduğu için, bir diğer konuya geçmek istiyorum.

O bölgede esas ele alınması gereken, bölgenin kadını ile bölgenin gençliğidir. Kadına yönelik olmayan hiçbir proje başarıya ulaşamaz. O bölgenin kadını, o bölgede çocuğa hâkimdir, aileye hâkimdir, evlere hâkimdir. O nedenle, her türlü proje önce kadına gitmeli. Kadın o projeyi kabul etmeli, ailesine kabul ettirmeli. Kadın, o bölgede gerçekten evin hâkimidir.

İkinci olay da, gençliktir. O bölgenin gençliğinin devlete tam anlamıyla güvenir hale getirilmesi lazım. Gençliğin pek çok sorunu var. İlçeleri dolaşıyorsunuz, yüzlerce lise mezunu var. Üniversite giriş imtihanlarına girmiş, girmiş, artık hakkını da kaybetmiş. İş imkânı yok. Demek ki, gençliğin iki büyük sorunu, istihdam ve eğitim. Bu ikisini, devlet, çözmek zorundadır ve devlet bunu yaparken de, adalet kurallarına uymak zorundadır.

Bakın, eşitlik, her zaman adalet değildir. Eşitlik kavramı başkadır, adalet kavramı başkadır. Biz, ülkemizde, zaman zaman eşitlik ile adaleti birbirine karıştırıyoruz. Zaman geçmemesi için fazla durmayacağım bunun üzerinde, çok geniş bir olay; ama, şunu söylemek istiyorum: İstanbul’da her türlü kursun, her türlü yabancı hocanın, her türlü teknik imkânın, laboratuvarın bulunduğu -ismini vermeyeyim- çok fazla gelişmiş liselerden mezun olan bir genç ile öğretmeni bulunmayan, laboratuvarı bulunmayan Uludere’deki, Şırnak’taki, Çukurca’daki lise mezunu öğrenciyi aynı standartlarda imtihana sokuyoruz. “Gel bakalım, gir imtihana” diyoruz; efendim, İstanbul’un şu lisesiyle, İzmir’in şu lisesiyle yarış... Giriyor, kazanamıyor. “Ee, sen yetişmedin, kazanamadın” diyorsunuz. Onu kazandıramayan, bizim eğitim sistemimiz; bizim, oraya gereken miktarı, imkânı göndermememiz. Ne yapmamız lazım; o bölgenin çocukları, doğusuyla güneydoğusuyla; yani, yeterli miktarda eğitim imkânını haiz olmayan ilçelerin, kasabaların, illerin çocukları kendi aralarında ayrı yarışmalı. Ülke genelinde, lise mesunları yüzde kaç oranında üniversiteye gidiyorsa, o çocuklar da o oranda üniversiteye gitmeli. Yani, liseyi bitiren çocuk, devlet bana güveniyor, devlet beni biliyor, devlet benim için önümde imkân açıyor demeli ve devletten yana tavır koymalı, terörden yana değil, teröristten yana değil. Bu, gençler için çok önemlidir. Bu gençleri mutlaka kazanmamız lazım.

Bir de bunun yanında, Türkiye’nin her tarafındaki meslek okullarında, bu çocuklara kontenjan tanımak suretiyle, bunların büyük bölümünün erken yaşta meslek sahibi olup, gerekirse, yine o bölgelerde hizmet ifa etmesinin mutlaka sağlanması, büyük ölçüde yarar sağlayacaktır.

Kısaca şunu söylemek istiyorum: Güneydoğu Anadolu Bölgesi için çok özel bir proje hazırlanmalı, bir büyük kitap gibi. Kitabın her sayfası nasıl başka bir şeyi içeriyorsa, projenin her sayfası da ayrı bir sektörü kapsamalı; ama, bunlar birbirini tamamlamalı. Bunlar, gerçekçi olmalı ve bunlar, uygulamaya süratle geçilebilecek tarzda olmalı. Yoksa, yıllardan beri proje, proje, proje... Açıkça söylüyorum; burada, her hükümetin temsilcileri geldi, her hükümetin temsilcileri, Güneydoğu Anadoluyla ilgili çok mutlu projelerden bahsettiler; gidip, güneydoğuyu dolaşıyoruz, o mutlu projeleri göremiyoruz veya o mutlu projelerin halka yansıdığını göremiyoruz. Benim amacım, mutlu projelerin, halkın geniş kesimine mutlaka yansıması ve bizim insanımızın bu geniş projelerden mutlaka faydalanmasıdır.

Olağanüstü Hal Bölge Valiliği eğer bir süre daha devam edecekse, artık, bundan sonraki görevinin ağırlığı, yatırımlar olmalı, iş imkânı olmalı, istihdam olmalı. Tabiî, terörle yine mücadele edecektir; ama, artık, bölgeyi kalkındırmak, bölgeyi belli bir seviyeye getirmek için o projelerin sahipleri onlar olmalı ve olağanüstü hal burada konuşulurken, sadece Sayın İçişleri Bakanımız değil, burada, hükümetin, yatırımcı bakanları da oturmalı. Yatırımcı bakanlar oturmalı, o bölgeyle ilgili sorunlar konuşulurken, lütfen, yatırımcı bakanlarımız da bu konulara sahip çıkmalı. Bu olay, artık, sadece asayiş meselesi değil. Olay, sadece İçişleri Bakanlığının meselesi değil. Olay, hükümetin ve özellikle yatırımcı bakanların ele alması gereken çok ciddî bir meseledir. Bunu, özellikle belirtmek istiyorum.

Bu arada, o bölgemiz için ve ülkemiz için önemli bir olay olan bir de Kuzey Irak meselesi var. Kuzey Irak meselesini de çok yakından ve çok ciddî takip etmemiz lazım. Kuzey Irak’taki her ters gelişim, bizim ülkemizi de olumsuz etkileyecektir, bizim yıllardan beri sürdürdüğümüz politikaya da ters gelecektir, belki, bizim bazı büyük ülkelerle de ters düşmemize neden olacaktır. O noktalara gitmeden önce, projemizi, bütün dünya ülkelerine, teke tek dolaşarak anlatmalıyız. Irak projesinin ne olduğunu, Türkiye’nin Irak politikasının ne olduğunu, güneydoğu politikasının ne olduğunu, hem biz hem de bün dünya bilmeli; bilmeli ki, herkes, ileride, tavrını ve görüşünü buna göre ortaya koymalı diyorum.

Beni dinlediğiniz için çok çok teşekkür ediyorum. Temenni ediyorum ki, bundan sonraki dönemlerde, daha güzel şeyler konuşuruz, olağanüstü halin dışında, o bölgenin yatırımlarını değerlendirmiş oluruz; bu da hepimizi mutlaka mutlu edecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kozakçıoğlu.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Konyalı; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ KONYALI (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü hal uygulamasının beş ilimizde daha uzatılmasına ilişkin hükümet tezkeresi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına görüşlerimi sunacağım; bu nedenle huzurlarınızdayım; Yüce Meclise ve bizi televizyonları başında dinleyen sevgili yurttaşlarımıza, Grubum ve şahsım adına en derin saygılarımı sunarım.

Bu arada, elim bir trafik kazasında yitirdiğimiz, sevecen, Sevgili İncetahtacı’ya da Allah’tan rahmet diliyorum, Yüce Meclise başsağlığı diliyorum, Fazilet Partisi Grubuna ve kederli ailesine başsağlığı dileklerimi sunuyorum.

Yine, henüz 17 Ağustos depreminin yaralarını sarmadan, 12 Kasımda vuku bulan depremle 700’ü aşkın yurttaşımızı yitirdik, 5 000’den fazla da yaralı var. Depremde yitirdiğimiz değerli yurttaşlarımıza Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum ve yaralı yurttaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinin ilk kuruluşundan beri, bırakın, geriye gitmeyelim, henüz Lozan Konferansında, Lord Curzon, taleplerini süratle geri çeviren rahmetli İsmet Paşaya “biz, ne istiyorsak, siz geri çeviriyorsunuz; genç cumhuriyetiniz yardıma muhtaç, yarın huzurumuza geldiğinizde, yardım istemeye geldiğinizde, biz de, o bize iade ettiğiniz, kabul etmediğiniz talepleri cebimizden çıkarır, size veririz” demişti. Büyük devlet adamı olduğu kadar da büyük bir diplomat olan rahmetli İsmet Paşa yanıtını verdi; ama, daha cumhuriyet birbuçuk yıllıkken, bildiğiniz gibi Lozan sınırı çizilirken, Musul meselesi nedeniyle, Irak sınırımız, bugünkü deyimiyle buzdolabında kalmıştı. 13 Şubat 1925’te, o dış hain el, yine, içeride, Ulu Önderin deyimiyle bir “bedhah” bulmuş, 13 Şubat 1925’te Genç’te isyan başlamış, o gaile içinde, Musul gitmişti.

Şunu söylemek istiyorum: Değerli konuşmacılar da ifade ettiler, Türkiye, ne zaman ayağa kalkarsa, ne zaman ayağa kalkmaya çalışırsa, sürekli çelmelenmektedir. Çokpartili hayata geçtiğimizden beri... 1945’te çokpartili hayata geçtik; 1961’de modern, çağdaş bir anayasayla temel hak ve özgürlükler anayasal kurum olarak gelişti. O günün rahat atmosferi içerisinde ve aynı zamanda Avrupa’da olagelen öğrenci olayları nedeniyle herkes bu sarsıntıyı geçirdi; ama, Türkiye, çok pahalı geçirdi, demokrasi tekrar inkıtaa uğradı ve 12 Eylül yönetimiyle tanıştı.

Nedeni şu: Değerli milletvekilleri, Türkiye, çok önemli bir coğrafyadadır. Türkiye, gelişen teknolojiye rağmen, hâlâ dünyada çok önemli bir stratejik yerdedir. Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye Devleti, cumhuriyet hükümetlerinin gayretiyle, bir taraftan Avrupa’ya elini uzatan, öbür yandan da Ortadoğu’da bir yıldız devlet haline gelmiş ve demokrasiyle yönetilen tek Müslüman laik devlet. Türkiye’de, son yıllarda fabrika bacaları tütmüş, Türkiye’de üniversiteler Anadolu’ya yayılmış, Türkiye, artık, birinci lig devletleri arasına girmeye aday olmuş; ama -Sayın Kozakçıoğlu anlattı demin, zevkle dinledik- “bizim, artık, ürettiğimizin ne kadar bize zararı var” diyor ve sınırlarımızı şöyle gözden geçirdiğimizde, hangi komşumuza güveneceğiz?.. O nedenle de, 1980 öncesi başlayan anarşik olaylar, sağ-sol çatışmasıydı, fraksiyonlar arası çatışma idi; bu kez, 1980 sonrası yön ve yöntem değiştirdi. 1980 öncesi, henüz, cılız bir örgüt olan ve o günkü illegal örgütler arasında fazla sayılmayan PKK örgütü, 1980 sonrası, belirgin bir yurt bölgesinde ve belirgin yurttaşlarımız üzerinde; 1980 öncesi “dağıldı” denilen bütün terör örgütlerinin gizli-açık desteğini de alarak, dahası, Türkiye Cumhuriyetini -Ulu Önder’in deyimiyle- sendeletmek isteyen haricî bedhahların da desteğiyle, bölgede, önce yerleşme propagandası, daha sonra, bilinen, 15 Haziran Şemdinli ve Eruh saldırılarıyla da silahlı propaganda eylemlerine başladı.

Bu, kuşkusuz, hem araziden yararlanıyor, vur-kaç yöntemiyle Irak topraklarına kaçıyor, hem de, yine, arazinin fizikî yapısından yararlanarak, nokta nokta yurdumuzun o bölgelerine yerleşiyordu. 1988 yılında ise, süratle ve daha hızlı katliama geçmiş; Silahlı Kuvvetlerimizin sınırötesi harekâtlarıyla lojistik destekleri ve cephaneleri imha edilmiş ise de, terör özelliğinde olan, kendi içinde var olan bir özelliği, her anda, her alanda ve her saniyede huzursuzluk, korku ve katliam... İşte, tam, Silahlı Kuvvetlerimizin ve güvenlik güçlerimizin ezici darbelerini sınırötesi harekâtla icra ettiği sırada “ben burada varım” psikolojisini yaşatmak için, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’ya yayıldı. Dahası da, Sıvas’tan öteye geçmeyi, Ordu İlimiz üzerinden Karadeniz’e sarkmayı denedi ve ezildikçe de, yine, o psikolojik etkinlik nedeniyle, büyük kentlerde eylemlerini sürdürdü.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri, tabiî, PKK terörü, hem katliamla hem de dışarıda, masum bir halkın mümessili Kürdistan İşçi Partisi olarak kendini Avrupa siyasî hayatına tanıtmaya çalıştı. Kendine özgü basın ve yayın organlarıyla hayli de etki sağlamıştı. Zaten, körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz; bizim etrafımızda, Türkiye’nin gelişimini, Türkiye’nin kalkınmasını istemeyen pek çok, maalesef, komşu devletin de maddî yardımını sağlayarak gelişti. Terör, hem savaştı hem basın aracılığıyla propagandasını yaptı. İşte, bizim bir eksiğimiz şuydu diye düşünüyorum: Biz, sanki, birbirimizi fazla dinlemiyoruz.

Bakın, Sayın Genel Başkanımızın üzerinde bir devlet görevi yoktu o zaman; ama, her zaman olduğu gibi, devlet sorumluluğu vardı. Özel bir seyahatinden (Irak’tan) döndükten sonra, zamanın hükümetini uyardı “Kuzey Irak’taki boşluk, terörizme son derece elverişlidir ve terör, buradan, sınıra, oradan içeriye vur-kaç yöntemiyle zarar verir” dedi, doğru çıktı; keşke dinleseydik o zaman, dinlenseydi...

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bakın, ülkeyi sarsan bu tür ciddî sorunların üstesinden gelmek için, sorunu, salt askerî ve güvenlik gücü açısından değil, hükümet olarak ve devlet olarak da ciddîye almak gerektiğini düşünüyorum.

Bütün hükümetlere şükranlarımı sunuyorum, kimseyi incitmek istemiyorum; ama, terörün başı, teröristbaşı, bizim üç adımlık ötemizde dururken, bizim hükümetlerimiz “Apo, orada” “hayır, burada değil” ile geçiştirdiler; ama, 55 inci hükümet, ciddî, kararlı ve bunu bir savaş sorunu haline getirerek, en azından, Apo’nun oradan kaçmasını sağladı. Ondan sonra da, Abdullah Öcalan, bir saatli bomba olarak, hiçbir devlet tarafından kabul edilmeyerek, elden ele atıldı.

İkincisi, partiler, araçtır, amaç değildir. Amaç, Türkiye Cumhuriyetidir; amaç, Türk demokrasisidir. Partiyi, devletimizin önüne koymanın anlamı yoktur; bu, partiye de devlete de zarar verir.

İkinci örneğim; aynı kararlı tutumla, 56 ncı hükümetin aynı kararlı tutumuyla, bildiğiniz gibi, teröristbaşı Kenya’da yakalandı; ama, Sayın Genel Başkanımız, Sayın Başbakan “bunu, devlet yakaladı” dedi; doğrusu buydu ve bize, bu konuda, malzeme yapılmaması hususunda da talimat verdi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; terörün bize bıraktığı miras nedir? Terör bitmiş midir; hayır, ben inanmıyorum, sizler de inanmıyorsunuz; ama, ezilmiştir, başı ezilmiştir, can çekişiyordur; terör, tatildedir, toparlanma sürecindedir. Bıraktığı miras ise, 30 000 küsur yurttaşımızın yitimidir, 5 500 güvenlik mensubu evladımızın kaybıdır. Terörist “ben Kürt halkını kurtarıyorum” diyor; 85’lik Kürt nineyi, 4 aylık Kürt bebeği öldürüyor, onbinlerce Kürt kökenli yurttaşımızı öldürüyor, onbinlerce de bu yöre halkını göçe zorluyor; ama, onu kurtarıyor! Eğer, ömrü vefa etseydi, aynı tempoda gitmiş olsaydı, kurtaracak Kürt kökenli yurttaşımızı bulamayacaktı.

O halde, bize bıraktığı mirası sayıyorum: Yitirdiğimiz canlar, gözü yaşlı anne, baba, eş, çocuklar -onları getirmemiz mümkün değil- ve bu uğurda verdiğimiz 5 500 şehit -ki, biz onları rahmetle anıyoruz- 20 000’in üzerinde gazi, millî gelirden 100 milyar doları aşan bir yitik; ora halkına da, bir sıkıntı, bir bunalım. Bütün bunların tedavisi nedir; bütün bunların tedavisi; birincisi, tabiatıyla, bundan sonra, teröre yardım kaynaklarının yasal yoldan kesilmesidir. Bu, yasal yoldan yapılır. Bu savaşı, bu yangını tamamen söndürmemizin yollarından birisi budur.

Esas olan, asker, sivil, ekonomist, bilimsel çevre herkesin tek elden söylediği, orada başlatılacak bir ekonomik savaşın başarıyla sonuçlanması, bölgenin süratle sanayileşmesi, oradaki eğitim, kültür, sağlık tesislerinin ihdası, orada, örgüneğitim yanında yaygıneğitime de önem verilerek, bölge halkının psikolojik yönden olduğu gibi kalifiye işçi olarak da yetiştirilmesi ve artık, o bölgeyi sürgün yeri olarak değil, o bölgeye, deneyimli, dönüşünde tezkiye edilecek kadroların gönderilmesidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, terör bitmedi dedim. Nedenleri... Milliyetçi Hareket Partisinin çok değerli sözcüsü -meslektaş olduğumuz için aynı kaynaktan almışız- haber alma örgütlerinden, istihbarat örgütümüzden aldığı bilgileri sundu. Tekrar etmek istemiyorum; yalnız, bir cümleyi vurgulamak istiyorum: Bir taraftan “sınır dışına çekilin” diyor, bir taraftan uçakta havari geçiniyor “Türkiye’yi ben kurtaracağım, Türkiye’ye çok yardımım olacak” diyor, hemen akabinde “teslim olun” diyor; fakat, Pişmanlık Yasasının kapsamını beğenmemiş olacak ki -çünkü, buna, üst komuta kademesi dahil değil, Pişmanlık Yasası da o nedenle amacına erişemedi- öte yandan dönüyor “sınır dışına gidin, Türkiye’yi terk edin” diyor. Türkiye terk edilip nereye gidilecek? Tapulu malı mı var, köyü mü var? O halde, bu vesileyle, komşularımızı da suçüstü yakalatmış oluyoruz.

Şu anda, yangın sönmüştür, küller arasında korlar var. Şu anda, bir komşumuzda -arkadaşımız belirtti; kod adı da var, gerçek adı da var- PKK’nın üst düzey bir yöneticisi, 200 kişilik bir intihar timini yetiştiriyor. Şu anda, dışarıda barış havarisi kesilip içeride kendi akıbetini düzeltmeye çalışan ve uluslararası kanlı yüzünü demokrat göstermeye çalışan PKK’nın, bir komşu üzerinden bir başka komşuya silah, cephane, mühimmat sevki var.

Değerli milletvekilleri, o halde, Demokratik Sol Parti olarak, olağanüstü halin bir an önce kaldırılmasını, herkesten çok istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAHYA ÇEVİK (Bitlis) – Destekleme o zaman.

BAŞKAN – Sayın Konyalı, lütfen, tamamlayın efendim.

Buyurun.

HASAN FEHMİ KONYALI (Devamla) – En az siz değerli milletvekileri kadar, olağanüstü halin kalkmasını ve yurttaşlarımızın olağan halle yönetilmesini isteriz; ama, arz ettiğim nedenlerden dolayı, olağanüstü halin, beş ilde, dört ay daha devam etmesini Grup olarak istiyoruz, bu yönde oy vereceğiz.

Tabiatıyla, şunu Grubum adına ifade etmek istiyorum: Bu yurdumun, tabiî ki, dahilî ve haricî bedhahları olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, laik, sosyal ve hukuk sıfatlarıyla, üniter devlet içinde, üniter devlet olarak sonsuza dek yaşayacaktır. Bunun için, belki, binlerce şehit veririz, veririz gerektiğinde! (Alkışlar) O nedenle, bizi tökezletirler, yıldırmazlar. Biz, hiçbir devleti de incitmek istemiyoruz, hiçbir komşumuzu da incitmek istemiyoruz. Politikada dün yoktur, özellikle dış politikada dün yoktur, bugün vardır. Dün yapılan yanlışlar tekerrür etmediği sürece, biz, dünü unuturuz; ama, aynı şekilde, kanlı teröre kucak açılırsa, dün yaptığımızı, bugün, yine yaparız.

Yüce Meclise ve sevgili yurttaşlarıma, en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Konyalı.

Anavatan Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Murat Başesgioğlu; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; olağanüstü halin, Siirt İlinde kaldırılması, beş ilde de 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde Grubumuzun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, benden önceki kıymetli konuşmacılar da ifade ettiler, aşağı yukarı aynı noktaları paylaşıyoruz; uzun bir süredir, ülkemizin belli bir bölgesinde, olağanüstü hal yönetimi devam ediyor. Hiçbir demokratik ülke, hiçbir demokratik yönetim, ülkesinin belli bir bölümünde, bazı hak ve mahrumiyetlerin kısıtlandığı bir rejimi tercih etmez. Mutlaka, onu tercihe zorlayan bazı zaruretler olmuştur. Olağanüstü hal kurumu, Anayasamızda yerini bulmuş, anayasal bir kurumdur.

Türkiye’nin, devletimizin, güvenlik güçlerimizin, hangi zaruretler karşısında, olağanüstü hal uygulamasına karar verme noktasına geldiğini hepimiz biliyoruz. 1983 yıllarından itibaren, bu aziz vatanımız üzerinde yaşayan, tarihin, coğrafyanın, kültürün, dilimizin, kutsal değerlerimizin kaynaştırdığı, etle tırnak misali olmuş vatandaşlarımız arasında ayrıcalık yaratarak, üniter devlet yapımızı bozmak ve vatan topraklarından bir kısmını, sözde kendi emelleri uğruna parçalamak, ayırmak için, Marksist-Leninist bir örgütün devlete başkaldırısıyla bu hadise başlamıştır.

Bu mücadelede büyük bedeller ödedik; 30 bin insan hayatını kaybetti; askerimizi, polisimizi, korucumuzu, vatandaşımızı bu uğurda şehit verdik. Bu mücadelede, devletimizin üniter yapısının korunması, ülkemizin bölünmez bütünlüğü uğrunda kaybettiğimiz aziz şehitlerimize Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize de bir kez daha şükranlarımı ifade ediyorum.

Bu mücadelenin safahatını hepimiz biliyoruz; yaşadık. 1994 yılından itibaren, devletimiz, güvenlik güçlerimiz, terörle mücadele konusunda mesailerini, emeklerini yoğunlaştırıp, bu meseleyi kökünden çözme konusunda bir kararlılık sergilemişlerdir. 1994’e kadar mücadele olmamış mıdır; olmuştur mutlaka; ama, terörle yeni tanışan her ülke gibi, terörün ilk yıllarında bazı yol aramalar, bazı değişik kanallara, yöntemlere başvurmalar olmuştur.

Terörle mücadele zor bir hadisedir; özellikle, düzenli orduların –dünyada görülen örnekleriyle– pek baş edebildikleri bir hadise değildir; ama, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, bütün güvenlik güçlerimiz, belli bir noktadan sonra konseptlerini değiştirerek terörle, çok kararlı, başarılı bir mücadele vermişlerdir. Tabiî, bu mücadele, diplomatik kanallardan da desteklenmiştir, diğer kanallardan da desteklenmiştir. Zaten, bu hadiseyi, sadece bir güvenlik meselesi olarak görmediğimizi hepimiz ifade ediyoruz. Bu noktadan sonra da, zaten, bu hadiseyi, değişik boyutlarıyla, sosyal yönüyle, ekonomik yönüyle ve diğer yönleriyle görmemiz ve masaya yatırmamız gerekiyor.

55 inci cumhuriyet hükümeti döneminde, özellikle dışpolitikada gösterilen kararlılık neticesi, güney komşumuzda saklanan, barınan, kamplarını orada bulunduran bu örgütün başı, devletimizin kararlılığı karşısında bu ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve hepinizin bildiği gibi, Kenya’da yakalanmasına kadar devam eden bir süreç yaşanmıştır. Örgütün başı, şu anda, Türk adaletinin karşısında, döktüğü kanların hesabını vermektedir. Yargı devam ediyor; o sebeple, fazla bir şey söylemek caiz değil.

Örgütün başı yakalanmıştır, lider kadrosundan bazı önemli isimler yakalanmıştır; ama, bu hadise tamamıyla bitmiş midir değerli milletvekilleri; hayır; çünkü, Türkiye’nin jeopolitiği, bizi, her zaman, birtakım imkânlara ve birtakım husumetlere muhatap kılmaktadır.

Türkiye dünyanın bir kenarında değildir; hiç kimsenin menfaat çatışmasının olmadığı, medeniyet çatışmasının olmadığı tenha bir köşede değildir. Türkiye’nin jeopolitiği, tarihten bize devredilen birtakım husumetlerin günümüzde de devam ettiği bir konumdadır. Bu sebeple, temenni edilmez; ama, her zaman hazırlıklı olmamızda fayda var; Türkiye, terörizmle mücadele konusunda her zaman hazır olmak zorundadır, her zaman teyakkuz halinde olmak zorundadır.

Bir zamanlar ASALA’yı başımıza musallat edenler, sonra PKK’yı musallat etmişlerdir; yarın, başka bir isim altında, başka bir kompozisyonda başka bir belayı başımıza musallat edebilirler.

Türkiye’nin mücadelesi teröristle değildir, Türkiye’nin mücadelesi terörizmledir. O sebeple, gelecek günlerde de, mutlaka, devletimizin güvenlik güçleri –mutlaka bu konuda hazırlıklıdırlar; devletimiz bu konuda hazırlıklıdır– gelebilecek muhtemel hareketlere karşı da ülkemizin güvenliğini, kamu düzenini sağlamaya muktedirdirler.

Bu mesele, tamamen, bitmemiştir dedik; niçin bitmemiştir; gelen haberler, istihbarat örgütlerimizin duyumları, bilgileri, bu hadisenin potansiyel niteliğini değiştirmediğini göstermektedir. Kuzey Irak’ta, komşu ülkelerimiz arasında, bu örgüte barınma noktasında imkân sağlayan, maalesef, hâlâ bazı komşular vardır; bir güney komşumuzun bu konuda yaşadığı talihsiz maceraya özenen ülkeler vardır. Bu sebeple, önümüzdeki süreçte bu konuya çok dikkatli bakmak zorundayız.

Hepinizin bildiği gibi, bu terör örgütünün yaşamasını sağlayan önemli hadiselerden birisi dış destektir. Avrupa ülkeleri, son gelişmelerden sonra, bu dış desteği büyük ölçüde kesmişlerdir; ama, yakın çevremizde, hâlâ, bu destek konusunda gayretkeş olan komşular vardır; bunu ifade ettim. Türkiye, bu noktadan itibaren, bu örgüte dış destek konusunda olan bütün arzuları kökünden kazımak durumundadır.

Örgüte ikinci destek, lojistik destek dediğimiz, örgütün finans kaynağını oluşturan uyuşturucu madde kaçakçılığı ve insan kaçakçılığı konusudur. Yine, mutlaka, başta, Sayın İçişleri Bakanlığımız olmak üzere, devletimizin yetkili ve görevli birimleri, PKK’nın geçmişte üstlenmiş olduğu uyuşturucu ticaretindeki rolünü, yasadışı insan kaçakçılığındaki rolünü de dikkatle izlemektedirler, izlemeye devam edeceklerdir.

Yine, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, çeşitli adlarda ve namlarda açılmış olan bürolar... Bunların akıbeti nedir? Hâlâ, Avrupanın çeşitli ülkelerinde, Balkan ülkelerinde bu örgütün büroları faaliyetlerine devam etmekte midir? Bunlar da, önümüzdeki dönemde yakından takip edilmesi gereken hususlardır diye düşünüyorum.

Olaylar, geçmiş döneme göre, bir önceki döneme nazaran yüzde 58 nispetinde bir azalma göstermesine rağmen hâlâ devam etmektedir. Şu andaki meydana gelmiş olay sayısı, 1997 yılı mertebesindedir; 1 Ocak ile 20 Kasım arasında 900 000 civarında olay meydana gelmiştir. Dolayısıyla, bu potansiyel niteliği, devam etmektedir.

Biz, bu hadisenin çözümünü, şu anda Türk adaletinde hesap vermekte olan bölücü örgütün beyanlarına, onun çağrılarına bağlayamayız; Türk devleti de zaten böyle bir yaklaşım içerisinde değildir. Bunun, bu mücadelenin kökten halledilmesi için, devlet olarak, sivil toplum örgütleri olarak, o bölge parlamenterleri olarak, belediye başkanları olarak yapmamız gerekenler var; bu, sadece güvenlik güçlerinin yapacağı bir hadise değildir.

Bu sebeple, devlet, bir adım atmıştır; Yüce Parlamentonun kabul ettiği Pişmanlık Yasasını çıkarmıştır. Bu yasanın uygulanmasını Parlamentomuz yakından takip etmek durumundadır; acaba istediğimiz amaca ulaşmakta mıyız yoksa bu yasada bazı değişiklikler yapmamız gerekecek mi; bunu, yakından takip etmemiz gerekiyor.

İkincisi, Kuzey Irak’ta meydana gelebilecek bir oluşum Türkiye’yi çok yakından ilgilendirmektedir. Türkiye, Kuzey Irak’ta, özellikle, Irak’ın toprak bütünlüğünü zedeleyecek bir oluşuma öteden beri şiddetle karşı çıkmaktadır; hem bu tavrımızı devam ettirmemiz hem de Kuzey Irak’ta Türkiye’nin aleyhine gelişebilecek bir oluşumu da dikkatlice izlememiz gerektiği kanaatindeyim.

Evet, herkese sorumluluk düşüyor dedim. Kandırılmış, zorla dağa kaçırılmış veyahut da isteyerek örgüte girmiş militanlara, annelerinin, babalarının da yapacağı çağrılar vardır diye düşünüyorum.

Onun dışında, sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşüyor, üniversitelerimize büyük görevler düşüyor. Yani, bugün, konuşmuş olduğumuz olağanüstü halin uzatılması keyfiyeti, geçmiş dönemlerde yaptığımız konuşmalardan çok farklı bir ortamda yapılıyor. Yani, Türkiye, 2000 yılına girerken, bu bölücü terör örgütünü bütün unsurlarıyla kökünden kazımak ve onbeş yıldır, bu terörün, ülkemizde, o topraklarda verdiği zararı izale etmek için, toplumsal bir projeyi hayata geçirmek zorundadır ve bu projenin gerçekleştirilmesi için de geniş katılıma ihtiyaç var. Bilgisi olanlar, birikimi olanlar, bilimsel araştırma yapanlar, bu meselenin çözümüne katkı yapmak zorundalar. O bölgedeki kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, bu meselenin çözümüne katkı vermek zorundalar. Sadece “bu meseleyi devlet çözsün” deyip, tribünden seyretmekle bu meseleyi çözemeyiz. Herkes elini taşın altına sokmak zorunda. Yoksa, sadece, devlet şunu yapsın, devlet bunu yapsın, devlet versin, devlet versin; biz, hiç kıpırdamadan duralım, üretken olmayalım... Bu meseleyi çözemeyiz. Bu meselenin çözümü, geniş bir mutabakattan geçmektedir. Bu mutabakatta, devlet kuruluşları, özel sektör, -dediğim gibi- konuyla ilgili bütün kuruluşlar belli bir noktada buluşup, toplumsal bir projeyi hayata geçirtmek zorundayız.

Evet, bundan sonra, meselenin sosyal ve ekonomik yönlerine ağırlık vermek zorundayız. Evet, bir taraftan, bu bölücü terör örgütünün gelişimini takip edeceğiz, onunla mücadelemizi devam ettireceğiz; ama, bir taraftan da, eşzamanlı olarak, o bölgedeki sosyal ve ekonomik tedbirleri, vakit geçirmeksizin almak durumundayız. Bence, bundan sonra olağanüstü hal, ekonomik içerikli olarak hayata geçirilmelidir; Olağanüstü Hal Valiliğini, diğer kurumlarımızı buna göre dizayn etmek durumundayız.

Evet, o bölgede, geçmişte, toprağını, evini, köyünü terk eden vatandaşlarımız oldu. Bu vatandaşlarımız, büyük şehirlerin kenar mahallelerinde, hiçbirimizin de tasvip etmediği hayat şartlarında hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Çeşitli hükümetler zamanında hazırlanmış köye dönüş projeleri var. Bu konuda bir karar vermek zorundayız. Türkiye olarak, bu köye dönüş projelerini, devlet olarak, imkânlarımız olarak, şu anda gerçekleştirmek durumunda mıyız veyahut da Adana’ya, Mersin’e, diğer illere göç etmek zorunda kalmış vatandaşlarımıza o göç ettiği yerlerde insan haysiyetine yaraşır bir hayat tarzı hazırlamak için gayret mi sarf edeceğiz; buna vakit geçirmeksizin bir karar vermek zorundayız.

Diğer bir konu, koruculuk sistemi. Gönüllü ve geçici köy korucuları, gerçekten, terörle mücadelemiz esnasında güvenlik güçlerimizin yanında kahramanca mücadele etmişlerdir ve onlardan da şehit verdiklerimiz var, yaralananlar var; onlara da şükran borçluyuz. Bu aşamada, onların, bu mücadelenin ilerleyen safhalarındaki durumu ne olacak; onu da bugünden gözetmek, onlar için sosyal, ekonomik tedbirler almak, onları sosyal güvenceye kavuşturmak zorundayız.

Evet, geçmişte bölgenin en önemli gelir kaynaklarından olan hayvancılığı, o bölgede yaşayan vatandaşlarımız için, en kısa zamanda, gelir getirecek hale getirmek mecburiyetindeyiz.

Sınır ticareti konusunda, orada yaşayan vatandaşlarımıza direkt gelir sağlayacak artırıcı ve teşvik edici tedbirleri almamız gerekiyor.

İşsizlik, hepinizin bildiği gibi, o bölgede en büyük sorundur. Oradaki gençlerimizi iş imkânına kavuşturmak, onların istihdamını sağlamak için, bugüne kadar hazırlanmış projeleri hayata geçirmek zorundayız. Yani, artık, söylemek, konuşmak, yazmak bir şey ifade etmiyor; bugün yapmak zamanı, bugün icraat zamanı ve şartlar, ortam bunun için elverişlidir diye düşünüyorum.

Yine, 55 inci cumhuriyet hükümeti zamanında çıkarılmış olan teşvik tedbirlerinin uygulamasını yakinen takip etmemiz lazım; aksayan yönleri varsa onları da telafi edip, o bölgede istihdamı ve iş imkânlarını artırmanın çarelerini bulmak durumundayız.

Bu sosyal tedbirleri uzatmamız mümkündür; ama, dediğim gibi, bir toplumsal mutabakat projesi içerisinde, bu konuyu Türkiye’nin bugün ve gelecekteki en önemli meselesi addederek, işe koyulmak zorundayız. Bunun motor görevini, bunun ana görevini İçişleri Bakanlığı yapar, devletimizin başka bir kuruluşu yapar, onu bilmem; ama, mutlaka toplumsal mutabakata ihtiyaç gösteren bir projedir ve ertelenmesi de Türkiye’nin menfaatına değildir. Çünkü, 2000’li yıllara giren Türkiye, 2000 yılda, özlediğimiz model ülke, lider ülke gerçeğine kavuşmak istiyorsa, yıllardır ayakbağı olan bu terör belasını ve terörün menfi izlerini izale etmek, bunu gerçekleştirmek zorundadır. Dediğim gibi, hem parasal yönden hem insan kaybı yönünden büyük bedeller ödediğimiz bu meseleyi, şu olumlu konjonktürde halletmek için elimizde imkân var; bu güzel ortamda herkes elini taşın altına koyarak, o bölgedeki insanlarımızın ve bütün Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızın mutluluğu için, refahı için ve kaynaşması için bu projeyi bir an önce gerçekleştirmek durumundayız.

Olağanüstü hal uygulaması beş ilimizde, bu verdiğimiz bilgiler çerçevesi tahtında uzatılacaktır. Anavatan Partisi Grubu olarak da bu görüşteyiz. Olağanüstü hal uygulaması, sadece, Siirt İlinden kaldırılmaktadır. Bugüne kadar Siirt İlimizde, Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde görev yapan mülkî amirlerimizin, güvenlik güçlerimizin hepsine de bölge milletvekillerimiz adına, şahsımız adına, Grubumuz adına şükranlarımızı sunuyoruz.

Bölgede en kısa zamanda istediğimiz noktalara ulaşılır ve olağanüstü hal uygulaması tümüyle kaldırılır diye temenni etmekteyiz; ama, bugün itibariyle dört aylık bir süre için daha bu uygulamanın devam etmesinde fayda mülahaza ettiğimizi ifade etmek istiyorum.

Bu duygular içerisinde, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tekrar, Fazilet Partisi Grubuna mehsup değerli kardeşimiz Bedri İncetahtacı’nın vefatından duyduğumuz üzüntüyü ifade ediyor, Fazilet Partisi Grubuna, ailesine ve bütün Meclisimize başsağlığı diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başesgioğlu.

Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de Grubum adına olağanüstü hal uygulamasının dört ay daha uzatılmasıyla ilgili görüşlerimi sunmak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tabiî, terörün geldiği nokta itibariyle sevinmemiz gerekir. Terörün azaldığını görüyoruz. Hükümeti, bundaki payından dolayı da tebrik etmek lazım. Daha başarılı olmalarını da temenni ediyoruz.

Ancak, sevinmediğimiz bir husus, 100 milyar dolar gibi bir rakam harcandıktan, Türkiye’nin ekonomisi felç edildikten, 30 000’in üzerinde insan hayatını kaybedip, çok derin sosyal yaralar açıldıktan ve teröre yüklenen misyon âdeta tamamlandıktan sonra terörün silah bırakmış olması veya başka bir ifadeyle, Türkiye’nin, artık bıçak kemiğe dayandı feryadı karşısında, terörü destekleyen ülkelerin terörden el çekmiş olması, pek de sevindirici değil.

Ancak, üzülerek, bir şeyin altını çizmek istiyorum; olağanüstü hali dört ay uzatmak için, olağanüstü hal bölgesindeki sorunlar burada gündeme getiriliyor. Partiler, kendi hanelerine artıları yazdırabilmek için -ki, geçmişten bugüne kadar olan şeyleri kastediyorum, ille bugünü kastetmiyorum- bir çaba içinde, olağanüstü hali 20 dakikada değerlendirmeye çalışmışlardır. Aslında, olağanüstü halin problemlerini çözmek için konu gündeme getirilmiyor; dört ay uzatılması talebi karşısında, uzatılsın mı uzatılmasın mı konusu tartışılmak üzere, hep parti sözcüleri huzurunuzda bulunuyor; ama, bu arada, parti sözcüleri, kendi bilgileri dahilinde nasıl yararlı olabilirim diye, bu zaman dilimine bazı hususları sığdırmaya, hükümete bazı mesajlar vermeye, bölgeye bazı mesajlar vermeye çalışıyorlar.

Ben, bir hususun daha altını çizmek istiyorum; geçen gün, burada söyledim, olağanüstü hal bölgesinin bir milletvekili olarak gönlüm arzu ederdi ki, televizyon ekranlarında bazı sivil örgütler, hatta Meclisi suçlayarak “bu Meclis ne yapıyor” laflarını da itham olarak kullanacaklarına, bazı profesörlerimizin, televizyoncuların daveti üzerine, 30 000 insanın hayatına mal olan, ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye sokan böyle bir olay karşısında, bazılarının televizyonlarda tartışması yerine, biz, bu projeyi, Mecliste, belki gizli, belki açık oturumlarda masaya yatırmalıydık. Aslında, Doğru Yol Partisi sözcüsünün konuşmasından alacağımız çok önemli dersler var. Kendisi burada değiller; ben, kendisini tebrik ediyorum; tabiî, olağanüstü hal bölge valiliği yaptı, bazı şeylere vâkıftır.

Mecliste, bu olay, bütün parti liderlerinin katılımıyla, bütün boyutlarıyla -Kuzey Irak da dahil- terör boyutuyla, örgütler boyutuyla, dış güçlerle ilgili boyutuyla, ekonomik boyutuyla buraya yatırılıp, bir paket halinde Türkiye gündemine sunulamadı; keşke, televizyon ekranlarında, sivil örgütler böyle bir paket üzerinde siyaset yapsaydılar, artılarını, eksilerini tartışsaydılar; ama bu paketin zamanı geçmemiştir, Meclis bu görevi bundan sonra da mutlaka yerine getirmelidir.

Terörü destekleyen güçler, terörden ellerini çekti gözüküyorlar, terör azaldı gözüküyor; ama, acaba perde arkasında hangi projelerin peşindeler, Türkiye’ye neyi dayatacaklar, doğrusu ben şüphe ediyorum, hatta şüphenin de ötesinde, üzerinde ısrarla durulması gereken çok önemli bir hadise olduğu kanaatindeyim.

Gönül arzu ederdi ki, Meclis Başkanımız, bugüne kadar birkaç defa parti liderlerini, Başbakanı, bakanlarımızı makamına çağırıp, bu olayı masaya yatırsaydı; gönül arzu ederdi ki, Başbakan, bakanlarımızla beraber günlerce bunu masaya yatırsaydı; bütün boyutlarıyla Meclis bunu masaya yatırsaydı. Sadece dört ay uzatmak için burada konuşuyoruz, bir de bölgede, birtakım münferit olaylardan dolayı gündemdışı konuşmalarla konuyu Meclis gündemine getirmekten öte, çok büyük yarayı bu şekilde bugüne kadar maalesef geçiştirdik.

Şimdi, belki terör azaldı diye rehavete kapılabiliriz; terör bitiyor nasıl olsa, asker bu işi bitiriyor diye kendimizi sorumluluktan kurtardığımızı zannedebiliriz; bana göre terör bitmemiştir. Biraz önce söylediğim dış güçlerin perde arkasından dayatabilecekleri ihtimal projeler karşısında ve olabilecekleri de düşünerek, bölgemizin sancılı bir bölge olduğu da her an gözlerimizin önünde, hafızalarımızda ve kalbimizde olarak, bu projeyi bütün boyutlarıyla, bir daha terör olmamak şartıyla ve bölgedeki olumsuzlukları giderecek projeleri Meclisin gündemine getirip milletvekillerini de alabildiğince bilgilendirmek mecburiyetindeyiz.

Şimdiye kadar hanginiz terörün GAP’la ilgili kısmını, Doğru Yol Partisi Grubunun sayın sözcüsünün söylediği şekilde biliyordunuz? Mesela, ben başka bir şey söyleyeyim: 1987 yılında, Suriye’deki İhvanı Müslim Teşkilatı, Hatay’da yakalanan iki elemanına karşılık Apo’nun getirilmesini talep ettiler. O günün bakanı, sevincinden havaya uçtu, o gün emniyet, istihbarat teşkilatı, o günün genel müdürü, sevinçlerinden ne yapacaklarını şaşırdılar; ama, bir yerlerden “hayır, getirmeyin” denildi. Bunu gazeteler yazdı. Ben, İçişleri Bakanlığında görev yaparken de, bu olaya birinci ağızdan vâkıfım. Diyeceksiniz ki, bunu, burada, şu anda söylemenin ne anlamı var; Apo geldikten sonra bunu niye söylüyorsun? Ama, bunlar, her zaman için bize ışık tutacak hadiselerdir. Kimdi Apo’nun o gün getirilmesine karşı çıktı da... 30 000 insan öldükten, 3 000 köy boşaltıldıktan, ekonomimiz felç edildikten sonra Apo’nun yakalanmış olması, düşündürücü değil mi; bana göre düşündürücüdür.

Ben, geçen gün, burada, olağanüstü halin uzatılmasının faydası yoktur dedim. Zaten, terör bitti diyoruz, olağanüstü halin, bu açıdan kaldırılması lazım, bir.

Olağanüstü hal uygulamaları terörü azdırmış ve artırmıştır. Olağanüstü hal bölgesinde kural tanımazlık, kural haline gelmiştir. Sivil ve resmî kimliklerle, resmî araçlarla eroin ve silah ticareti, âdeta, cirit atarcasına, meydan okurcasına yapılmıştır; Van’dan arabaya binilmiş, İstanbul’a kadar getirilebilmiştir; olağanüstü halin bazılarına sağladığı rant, nimet diyeceğim. Harcamalarda sorumsuzluk, âdeta, sorumluluk haline gelmiştir, bir kural haline gelmiştir. Soran yok!

Çok önemli bir hadise, seçimlerde de yaşadık -burada, olağanüstü hal bölgesinin milletvekillerinden olanlar varsa- devletin bazı resmî kurum ve kuruluşlarındaki bazı kişiler, âdeta, birkaç partiyi iktidara getirmek için, parti militanlarından daha militanca, hatta görevlerini tehdit aracı olarak kullanarak, sandıklara bile müdahale etmekten çekinmemişler ve pervasızca tavır sergilemişlerdir. Artık, biz, bundan kurtulmak istiyoruz. Ben, seçim bölgemde hür olmak istiyorum. Seçim bölgemde, devletin bazı güçlerinin karşısında kendimin sıkıntıda olmasını, seçmenimin sıkıntıda olmasını istemiyorum. Ben, devletin bölünmez bütünlüğüne zarar verenlerin... Baskı altında olduğunu demiyorum, onu hepimiz biliyoruz, bazı şeyler olabilir. Bir iki partinin dışında, bütün partilerin seçimi kazanmaması için âdeta çaba sarf ediliyor. Bir zamanlar Hayri Kozakçıoğlu da açıklamıştı “bölgede ajanlar cirit atıyor” demişti. Bu konuda, o zamanın Genel Başkanı, beni Diyarbakır’a göndermişti. Avrupa’dan gelen ve keyfî olarak bölgede faaliyet gösteren insanlar vardı. Bunu bir cümleyle söylüyorum: Bölgede yabancı ajanlar âdeta cirit atar hale gelmiştir; bölge, yabancı ajanların cirit attığı yer olmuştur. Bölge, faili meçhullerin adresi olmuştur. Demek ki, bölgede birtakım sıkıntılar var, olağanüstü hal bunu çözmemiştir.

Şimdi, işin bir başka boyutu... Demin, terörle ilgili başarılı uygulamalarından dolayı, kendilerine düşen başarı payından dolayı hükümete teşekkür ettim -üç parti de bu paya sahiptir- ancak, hükümetin, Meclisi ve siyasetçiyi güvensiz hale getirmesinden de vazgeçmesini tavsiye ediyorum. Paketler sunuluyor; paketlerin içi boş çıkıyor. Bu, hükümetlere karşı güvensizlik oluşturuyor. Sunduğunuz ekonomik paketlerin boş çıkması bir tarafa, demin gördünüz, ne söyledi; terör ne diyor: Terör “GAP bölgesinin güçlendirilmiş olması, o bölgenin yeniden kazandırılmış olması demektir” diyor. Demek ki, terör, bölgenin ekonomik yönden güçlenmesini istemiyor. İstemiyor ama; hükümetlerimiz de, maalesef, âdeta, terörün ekmeğine yağ sürüyor.

Şimdi, siz, Van’da hayvan pazarlarını kapatırken, enine boyuna düşündünüz mü, tartıştınız mı?! Yani, benim Van’daki hemşerimin, iki tane keçisini kamyonun üzerinde satarken bile, güvenlik birimleriyle cedelleşmesine, bir siyasetçinin, bir hükümetin yapacağı olumlu bir iştir diyebilir miyiz?! Siz bu insanı nasıl kazanırsınız?! Eğer, İran’dan koyun geçmesini arzu etmiyorsanız, tedbirinizi hudutta alırsınız; Van’ın köylerine girip de koyun saymak, pek akıllı bir iş değildir. Siz, pazarları nasıl kapatırsınız? Ben, malımı satmak için pazar bulamayacağım; sen, bana ucuz koyun, ucuz sığır yetiştirme projelerini sunmayacaksın, bana böyle bir imkân hazırlamayacaksın; bunlar yetmiyormuş gibi, bir de, elindeki hayvanı satmamak için pazarlarını kapatıp, vatandaşın iki tane keçisini kamyonun üzerinde satmaya mecbur edeceksin; bunun adını da hükümet koyacaksın. Olmaz! Yanlıştır. Hem de sancılı bir bölgede hem de istismara açık bir bölgede hem de bunun istismar edilmesine zemin hazırlayan bazılarının olduğunu bildiğiniz halde.

Bu yetmiyormuş gibi, siz, nasıl oluyor da Habur sınır kapısından günde 300 arabanın giriş çıkışını sağlıyorsunuz?! Yani, sizden önce günde 2 000 araba giriş çıkış yapıyordu, ülkeye günlük 12 000 ton akaryakıt geliyordu; bölgede canlılık vardı, birçok işyeri açılmıştı; mazotun, benzinin ucuz olmasından dolayı, tarım canlanmıştı; patatesimiz, elmamız, margarin yağlarımız, kırmızı mercimeğimiz Irak’a gidiyordu ve karşılığında, her araba, 4 ton ile 8 ton arasında akaryakıt getiriyordu.

Siz, kimin menfaatı için Türkiye Petrollerinden 2 trilyon lira da aktararak, arka şirket kurarak, oradan gelen mazotları, o deponun içerisine akıtacaksınız? Efendim, vergi kaçakçılığını önlemek için diye adını koyuyorsunuz, her şeye mutlaka bir kılıf uyduruyorsunuz. Siz, A ilçesindeki Ahmet’ten, Mehmet’ten vergi alırken şirket mi kuruyorsunuz?! Siz, oradan benzini getiren insana, vergin de budur diyemiyor musunuz, bunu beceremiyor musunuz?! Burada ismen zikretsek hakkımızda tazminat açacaklar, elimizde resmî belge olmadığından dolayı mahkemelere gideceğiz; ama, biz biliyoruz ki, hükümetin yakınlarından birinin oradaki kaymağı yemesi için şirket kuruldu. Yani, bölge halkı nimetlerden yararlanacağına hükümet yanlısı birkaç kişinin o nimetlerden yararlanması mantığı, terörle mücadelede başarılı olamaz. Terörü azdırır bu mantık, bu yaklaşım terörü azdırır.

Sonra, bana, yeryüzünde, kendi ülkesi günde 1 500 - 2 000 kamyon mal satarken “hayır, ben günde 2 000 kamyon mal satmayacağım, günde 300 kamyon mal satacağım, ben malımı satmak istemiyorum” diyen ikinci bir ülke gösterin! Devlet başkanları, bakanları, işadamları kapı kapı dolanıyor, kendi ülkelerinin ürettiği malları satmak için çaba sarf ediyor. Hatta, dünyanın kralı Clinton, buraya geldi, 35 tane ihale aldı, gitti. Devlet dediğin budur. Şimdi, sen “ben günde 2 000 kamyon mal satmayacağım, 300 kamyon mal satacağım...” Böyle bir yaklaşım, böyle bir anlayış, hangi ülkenin devlet yönetimi anlayışında vardır?!

Güneydoğuda, patatesin, geçen sene 60 000, 70 000 lira iken, bugün 10 000 liraya düştüğünü, insanların patates satamadıklarını, tarladan sökmediklerini bilmiyor musunuz, araştırmıyor musunuz?!

Bunları görmüyorsanız, bunları araştırmıyorsanız, bu vatandaşın mercimeği, bu vatandaşın patatesi elinde niye kaldı, işsizlik niye arttı diye çareler aramıyorsanız, kusura bakmayın, siz, gününüzü gün ediyor, terörü önleyenlerin terörü önlemesinden çıkan payı da kendinize mal ederek gönlünüzü ferahlatmak istiyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz!

Sadece bu değil. Bölgeyle ilgili çıkarılan yasa -ki, o zaman kanaatimce 55 inci hükümetti- istihdamı geliştirme yasası, bölgeye matuf olarak çıkarıldı; ama, o kanun, çıktığının ikinci günü dejenere edildi, hedefinden saptırıldı, projeler başka bölgelere kaydırıldı. Siz, o bölgeye ait projeyi uygulamadan uzaklaştıracaksınız, Habur kapısını kapatacaksınız, petrolü akıtmayacaksınız, malcılığı da yasak edeceksiniz; bu nasıl anlayış?! Ondan sonra da “ekonomik paketler açıyoruz” deyip, insanları avutacaksınız.

Dün, Sayın Başbakan, televizyonda çırpınıp duruyordu, ben de duygulandım; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine, ambargonun kaldırılması gerektiğini, bundan en büyük zararı Türkiyemizin ve bölgemizin gördüğünü söyledi. Keşke, o 37 tane ihale verilirken şart koşulsaydı “biz, sizin işadamlarınıza, 37 tane enerji yüklü projeyi ihale ediyoruz; ama, bunun karşılığında da Habur kapısı doğru çalışacak, petrol boru hattından da petrol akacak” denilseydi. Pazarlık gücümüz olmalıdır. Pazarlık gücünüz olmazsa, emir verirler, ondan sonra da böyle köşeye sıkışır kalırsınız. Bu, bizi üzüyor gerçekten. Ben de devletim... Lafa geldiğinde “bir Türk cihana bedel” diyorsunuz; bu bedelliğinizi allahaşkına bir gösterin, lafla bir Türk cihana bedel olmaz! Bu vecizeleri istismar etmek olmaz; birilerini köşeye sıkıştırmak için kullanamazsınız; ülkenizin menfaatını temin etmek için kullanırsınız ancak. Bunlar, sadece laftan ibaret, sadece parlak laflar, kahramanlık Türküleri. Bunların gereği yapılır, gereği! Bunların gereğini ne Azerbaycan’da gördük ne Habur kapısında gördük ne de Çeçenistan’da görüyoruz.

Bakınız, yanlış politikalardan biri şu: Orada köyler boşaltılıyor, insanlar bu tarafa gönderiliyor, bu tarafın sürgün memurları da oraya gönderiliyor. Problemli bölgeye, problemli kamu görevlileri!.. Yıllardır biz bunu yaşıyoruz. Marksist dediler oraya sürdüler, bölücü dediler oraya sürdüler, komünist dediler oraya sürdüler, hırsız dediler oraya sürdüler, amiriyle geçinmeyeni oraya sürdüler... Sen, problemli bölgeye problemli insanları gönderirken... Burası kamp mı arkadaş?! Burası senin ülkenin bir parçası değil mi?! Sen, buraya, bilgili, becerikli, birikimli, tarih bilgisi olan, merhametli, şefkatli, insanları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına en yüksek boyutta ısındırabilen yöneticileri gönderirsen, ülkene hizmet etmiş olursun; başka türlü ısındıramazsın. Sağlık konusundan tutun, eğitime, kişi başına millî gelirin dağılımına varıncaya kadar, artık, bu bölge, siyasetçilerin malzemesi olmaktan kurtarılmalı, dış güçlerin de haince bunu kullanması önlenmelidir. Varsa yapacağınız, getirin, Meclisin desteğini alın.

Yönetimlerimiz, maalesef, hep evhamlı yaklaştılar insanımıza; âdeta, insanları fişlemek, insanları suçlu görmek devlete hizmet anlayışıymış gibi... Bu evhamlı, bu tedirgin yaklaşım, insanları daha çok tedirgin etmiştir. Hatta, öylesine tedirgin etmiş ve öylesine evhamlar gelişmiş ki, halk, terörle eşanlamda, eşdeğerde muameleye tabi tutulmuştur. Kötü niyetten değil, evhamdan ve tedirginlikten, kendine güvensizlikten kaynaklanan bir yaklaşım.

Bir başka önemli husus, dış dünya. Ben, Meclisin huzurunda bir hususun altını çizmek istiyorum. Burada, kürsüden, gelen her milletvekili, her partinin temsilcisi, terörü destekleyen adresin yalnız Suriye olduğunu gösterdi; ama, ben, 1992’de, 1993’te “sadece Suriye değil; yanlış söylüyorsunuz; bu Meclise yanlış bilgi vermeyin, Türk kamuoyuna yanlış bilgi vermeyin” dedim. Tutanaklara bakın, tutanaklarımda var. Şükrediyorum yanılmadığımdan dolayı. Güney Kıbrıs dedim; kiliseler alabildiğine destekliyor. Çünkü, Rauf Denktaş -sağ olsun- eski Meclis Başkanımızla beraber bizi aydınlatmıştı, bilgi vermişti; ben, bu kürsüden, geldim, seslendirdim. Yunanistan’ın var olduğunu söyledim. 1978’den beri kamplar olduğunu, bomba eylemlerinin, bombalı eylemlerle ilgili insanların orada yetiştirildiğini, Ermenistan’ın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ergezen, lütfen tamamlayın efendim.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – ...ve diğer Batılı ülkelerin burada terörü desteklediklerini, sadece Suriye’nin olmadığını söyledik; “yanlış bilgi vermeyin, yanlış adres göstermeyin” dedik. Nitekim, zaman geldi, Kuzey Irak’taki bir operasyonda, Yunanlı albayın, Yunanlı subayların görülmesi sonucu “aman, Yunanistan da varmış bu işin arkasında!..” Gözünüz aydın demek lazım.

Komşularımızla çokevlilik anlayışından vazgeçelim. Kuma anlayışı; sabah Suriye’ye kem gözle bakacaksın, öğlen Irak’a, akşam İran’a... Olmaz böyle anlayış! Kader bizi bunlarla komşu yapmıştır. Bunlarla iyi ilişkiler içinde olmak mecburiyetindeyiz, ilişkilerimizi geliştirmek mecburiyetindeyiz. Dışpolitikamız, dayatmacı anlayış eksenine değil, Türkiye’nin kalıcı ekonomik menfaatlarını önplana çıkaran eksen üzerine oturtulmalıdır. Eğer biz bunu oturtmazsak, yarın çok daha büyük sancılarla karşılaşacağımızı hatırlatmak istiyorum.

Evhamlı yaklaşım dedim; tedirginlik ve güvensizlik yaklaşımı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ergezen, teşekkür ediyorum efendim.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Sayın Başkanım, daha fazla konuşmama fırsat vermiyorsunuz. Peki Başkanım...

Ben, olağanüstü halin uzatılmaması taraftarıyım; partimin görüşü budur.

Aleyhte oy vereceğimi bildirir, hepinize en derin saygılarımı sunarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ergezen.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, bir talebiniz mi var efendim?

MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, Habur’la alakalı olarak sayın hatibin aktardığı bilgiler içerisinde...

BAŞKAN – Çok kısa olmak üzere, yerinizden...

Buyurun efendim.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Başkan, Habur’la alakalı olarak sayın hatibin aktarımlarının bir kısmı gerçeği yansıtıyor bölgeye gereklilik açısından; ama, Habur’la ilgili aktarılan verilerin tümü eksik, tümü yetersiz. Bugün, Habur’dan, mutat depo kapsamında sağlanan akaryakıt akışı, devletin, ülkenin çok büyük bir özverisinin göstergesidir.

Bölge halkı, başta Şırnak olmak üzere, devletine, milletine şükran borçludur; çünkü, büyük ölçüde vergi kaybına rağmen, stratejik tesislerinin durma noktasına gelmesine rağmen, haksız rekabete sebebiyet vermesine rağmen, teknik nitelikleri çok sorunları göğüslemesine rağmen, devlet, alternatif maliyeti hesaba katarak bölgede işsizliğin, ekonomik ve sosyal göstergelerin sıkıntılarının büyüklüğünü göz önüne alarak...

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Sayın Başkan, hükümet sözcüsü mü; onu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Yani, yeni bir usul geldi. Ben de, bundan sonra, kalkıp yerimden müdahale edeceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Tamam Sayın Ergezen, teşekkür ederim.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Hükümetin sözcüsü, kalksın, bilgi versin ki, biz de, o bilgileri alalım, kullanalım.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Değerli Başkan, ilgisiz, alakasız sözleri burada sıralamak sorumluluk mudur?!

BAŞKAN – Lütfen, karşılıklı konuşmayalım efendim.

Şahsı adına, Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak; buyurun efendim.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sözlerime başlamadan önce, elim trafik kazasında yaşamını yitiren değerli arkadaşımız Mehmet Bedri İncetahtacı’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına, Fazilet Partisi Grubuna ve Yüce Meclisin bütün üyelerine başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; konuşmama başlarken, özellikle, bölgede görev yapan Doğru Yol sözcüsü Sayın Kozakçıoğlu’na şahsım ve bölge insanı adına şükranlarımı sunmak istiyorum. Demek ki, bölge insanını anlamak, tanımak için, mutlaka o bölgede ya yaşamak veya o bölgede görev yapmak gerekiyor. Aksi halde, ne kadar kültür alırsak alalım, uzaktan, yeterince bu konuyu, bu gerçeği kavramak mümkün değildir.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; dört ay önce de, 57 nci hükümetin böyle bir teklifiyle karşı karşıya kaldığımız gün söz almış ve bu hükümete oy veren bir arkadaş olarak şunu arz etmiştim: Yıllardan beri o bölgede yaşayan bir insanım. Bu ülkenin bütünlüğünden hiç kimseden daha aşağı bir isteğimiz olamaz. Hepimiz, bu ülkenin bütünlüğünü, birliğini, huzurunu, barış içerisinde yaşamasını dileyen insanlarız ve bu hükümet, dört ay sonra -yani, bugün için söylemiştim- dilerdim ki, eksik tedbirler varsa, onları da alsın ve bu Yüce Meclisten aldığı güçle, Siirt’le birlikte 6 ilin tümünde bu olağastü halin kaldırılmasını önersin; ama, tezkereye bakıyoruz, maalesef, hiçbir gerekçe yok.

Ben, şimdi, sayın hükümete arz ediyorum. Siirt İlinde -30 Kasımdan itibaren kalkacak- acaba, güvenlik tedbirleri azalacak mı; hayır. Anarşi artacak mı; kesinlikle, tedbirler alındığı için olmayacak. Peki, Siirt ile Hakkâri, Siirt ile Şırnak, Siirt ile Diyarbakır, Siirt ile Van arasında ne fark var ki, hükümetimiz, bu ayırımı yaparak yavaş yavaş kaldırmayı mı planlıyor; onu da bilemiyoruz.

Ben, bu dört ay içerisinde, üç defa, bölgenin bütün köylerini, bütün mezralarını, ilçelerini gezdim. O bölgenin insanı her arkadaşım gezmiştir. Samimiyetle söylüyorum, insanımız huzura kavuşmaktan mutludur. Bir tek şeyin eksikliğini ve burukluğunu yaşıyor; ikinci sınıf insan...

Peki, nedir bu ikinci sınıf insan; yirmibir yıldır normal bir kanun, normal bir Anayasa hükmüyle karşılaşmadığının ezikliğidir. Oniki yıl değil arkadaşlar. 1978’de sıkıyönetim ilan edilmiş, 1978’den 1987’ye kadar sıkıyönetim gelmiş, 1987’de olağanüstüye çevirmişiz.

Şimdi, düşünün -tekrarlıyorum aynı sözlerimi- 1978’de doğan insan, genç, bugün 21 yaşında. O tarihte dünyadan haberi olmayan 7-8 yaşındaki çocuk da 30 yaşında. Demek ki, bölgede 30 yaşına gelen insanların hiçbiri, normal bir idareyi, kanunlar karşısında eşitliği bugüne kadar görmemiştir. Bu, onların hakkı değil midir?

Bu arada, bölge halkının daha huzurlu, daha barış içerisinde, daha mutlu olması için bazı öneriler hükümet programında vardı ve bütçede bazı programlar vardı. Bunların hiçbiri de, bugüne kadar yeterince dile getirilmemiş veya takip edilmemiştir. Oraya geçmeden önce, benim, hükümetten, Sayın Bakanımdan bir istirhamım var. Gerçekten, bölge insanı olarak, ben, gezdim, gördüm ve bütün arkadaşlara, o bölgenin insanlarına sesleniyorum: Eğer olağanüstü halin devamını gerektiren bizim bilmediğimiz bir durum varsa -ki, bu Meclisten bir şey saklanmaması lazım- kapalı bir oturum yapalım. Sayın Bakanımız çıksın, desin ki, bilmediğiniz bunlar var, onun için, bu, ebediyen devam edecektir; biz de buna saygı duyacağız; ama, böyle bir şey de söz konusu değilse, gerekçesiz, bu insanların, bu şekilde, ikinci sınıf insan muamelesiyle aynı yaşamlarına devam etme kararı almamız, bana göre çok yanlıştır.

Değerli grup sözcüleri çıkıyorlar, biraz önce Fazilet Partisi Grup sözcüsünün ifade buyurduğu gibi, sadece bölge insanına bazı mesajlar, hükümete bazı öneriler söylüyorlar; kimse, olağanüstü halin uzatılması gerekli mi, değil mi tartışmasını açmıyor. Bunu açmamız lazım ve bu -gerçekten, gerekirse kapalı oturum yapalım- niçin gereklidir... Ha, gerekliyse -bu memlekette hepimiz aynı duyguları yaşıyoruz- o zaman, toptan, canı gönülden, eziklik duymadan, içimize sindirerek -Başbakanın tabiriyle- buna oy verelim. Ben, bunu istirham ediyorum.

Şimdi bir örnek vereceğim Sayın Bakanımdan özür dileyerek. Ben 3 Kasımda bölgeden geldim. Aramalar konusunda, defalarca durumu izah etmeye çalıştım. İnsanca bir yolculuk yapmak için tedbirlerin alınmasını önerdik, yalvardık; ama, hiçbir şey olmadı. Benim dönüşümden beş gün sonra -ben 3 Kasımda döndüm- Sayın Bakanın verdiği yazılı cevabın son kısmını okuyacağım ve takdiri, bölge insanına bırakacağım.

“Bakanlığıma bağlı yetkili birimler, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği sınırlarına giren illerde kaçakçılığın önlenmesi, olası terörist eylemlerin engellenmesi ve genel asayişin sağlanması amacıyla, sabit arama ve kontrol noktalarında şüpheli görülen araç ve şahıslar üzerinde arama yapmakta; ihbarlı şahıs ve araç aramalarında, teknik personel ve teknik malzemeler kullanılmaktadır. Arama işlemi, mümkün olan en kısa sürede, herhangi bir yasal olmayan davranışa başvurulmaksızın sonuçlandırılmaktadır.”

Halbuki, ben, 3 Kasım için söylüyorum. Tarihi bu. Yapılan 210 kilometrelik yoldur Hakkâri-Van arası; üç dört yerde arabalar kanala çekilmekte, otobüsteki hasta yolcu dahi indirilmekte, yerlerin çamur veya toz olduğuna bakılmaksınız askerler tarafından bavullar açılmakta, bütün elbiseler, her şey ortaya dökülüp aranmaktadır. Burada kullanılan teknik personel askerdir -kaportacı olan- kullandığı teknik malzeme de bir tornavida bir de pensedir. Eğer bunlar değişmişse -ki, bu, 8 Kasım günlüdür- ben kendilerine minnattarım; değişmemişse, bu konuya eğilmesini istirham ediyorum.

Bunun dışında, bölge insanının ekonomisini geliştirelim diyoruz. Köye dönüş projesi var -hükümet programındavar- 4 tane köy, Hakkâri’de, bu yıl dönüş programı içerisindeydi. Bugüne kadar bir tek köy için bir şey yapmadık, bir çivi çakmadık. Ev yapılacak, ona bir imkân tanınacak ki, köyüne gitsin. Gerçekten, bu köylüler, şehre gelenler, ilçeye gelenler -Sayın Başesgioğlu öbür illerden bahsediyor, ben kendi bölgemdeki göç edenleri söylüyorum- köyüne dönmek istiyor. Barış sağlanmış ve gerçekten, yardımcı olmak zorundayız, bunları ele almak zorundayız.

Yine, bölgede paketler değil de, her ilin, ilçenin yatırımını tek tek ele alalım. Örnek olarak verdim; Hakkâri’de bir Zap Vadisi var, baraj yapılacak; yıllardır programda, bu yıl da programda. Sayın Bakanımızdan arz ettik. Verilen bilgi “1 milyar ödenek koydum” 22 trilyona karşılık. Sayın Bakanım, bu parayı bulamayacağımız bir gerçek. Başka bölgede yap-işlet-devret modeli uyguluyorsunuz da niye bu bölgede uygulamıyorsunuz?! Bu şekilde bir formül bulalım. “Hayır, yabancı kredi bulacağız” diyorlar. İnşallah bulurlar; bütün dileğim bu.

Havaalanı konusu var. Sayın Bakanımızın yazılı cevabı vardı. Yüksekova’da 1 trilyon kamulaştırma bedeli vardı 1999 bütçesinde; yıl sonu geldi, kar yağmaya başladı. Henüz kamulaştırma çalışmaları, hiçbir şekilde, başlamamış sayılır noktadadır; birkaç eleman gitmiş, bazı tespitler yapmış. İnşallah hızlandırılır.

Yine, Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanımıza arz ettik: Hakkâri’de Şemdinli-Derecik arasında 90 kilometrelik bir yol var. 25-30 bin insan var burada yaşayan. Artı, güvenlik yönünden gerekli. Bu yola el atalım. Efendim, aynen verilen cevap: “12 trilyon para bulabilseydim, ihale ederdim; 1999’da bulamadım.” İnşallah 2000 yılında bulur. Tabiî, bu 12 trilyon, 2000 yılında 20 trilyon eder.

Şimdi, değerli arkadaşlar, eğer, biz, gerçekten, bu konuları... Yalnız bir şartla, ben, onun için, Olağanüstü Hal Bölgesi eski Valimiz Sayın Kozakçıoğlu’na minnettarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Parlak.

Tamamlayın efendim.

EVLİYA PARLAK (Devamla) – Biz, bölge insanı olarak bu konuları konuşurken, sanki, değişik yorumlara kapılıyoruz gibi geldi bana; çünkü -yanlış anladıysam çok özür dilerim- MHP adına konuşan arkadaşımız, olağanüstü halin kaldırılmasını savunmak, âdeta, PKK’nın görüşüdür gibi bir ifade kullandılar. Ben, şahsen, bunu bu şekilde anladığım için, üzüldüm. Biz, bölgenin insanıyız. O insanları biz temsil ediyoruz. Biz yaşadık. Bakın, orada görev yapan Bölge Valisi İstanbul Milletvekilidir, memleketi de herhalde Manisa’dır.

Bir teklifim vardı. Sayın Bakandan istirham ediyorum yol konusunda. Geçen sefer de söylemiştim. Beş grup var; beş gruptan güvendiğimiz birer arkadaşımız, bizim misafirimiz olarak Hakkâri’ye kadar gelsin, dertlerimizi görsün, yol aramalarını görsün, biz de, ona göre, burada destekçi bulalım.

Sayın Başkanım, son sözüm şudur. Bölgede yaşayan, özellikle olağanüstü hal bölgesinde yaşayan milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Gerçekten, siz, içinize sindirerek parmak kaldırıyor musunuz?

Saygılarımı sunarım.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Parlak.

Şahsına adına ikinci söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, 10 saniyem gitti; yeniden zaman verir misiniz efendim...

BAŞKAN – Bir şey mi buyurdunuz efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, daha kürsüye gelmeden süreyi işletiyorsunuz da...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; beş ilde olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılması konusundaki Başbakanlık tezkeresi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuza çıktım; hepinize saygılar sunuyorum.

Konuşmama başlamadan önce, yarın Öğretmenler Günüdür, eğitim ordumuzun Öğretmenler Gününü tebrik ediyorum. Sekiz yıllık eğitim dolayısıyla devletin sağladığı kaynakların, en azından öğretmenlerimizin ekonomik şartlarının düzeltilmesi konusunda hükümetçe kullanılacağına ve sağlıklı bir uygulama yapılacağına inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1987’den beri, bölgede olağanüstü hal ilan ediliyor. Şimdi, hep, belirli aralarla... İki üç sene önce de, bu kürsüden konuştum. Buraya getirilen Başbakanlık tezkeresi üzerinde “bu defa son” dediler. Kaç defa ama... Birçok parti “bu defa son, bir daha uzatmayız...”

Şimdi, olağanüstü hal nedir. Bu bölgede olağanüstü hal demek, yaygın terör olaylarının genişlemesi dolayısıyla, orada yaşayan insanların hak ve özgürlüklerinin askıya alınmasıdır, temel hak ve özgürlüklerinin durdurulmasıdır. Yani, burada, bu bölgede yaşayan insanın tavuğu başkasının tarlasına girerse, komşusunun gidip mahkemede ona itiraz etme hakkı yoktur; hemen bir asker arkadaş gider “tavuğun girdi, gel, sen cezalısın” der. Ormancının görevini ormancı yapmaz, olağanüstü halin güvenlik görevlisi yapar, asker yapar, uzatmalı yapar. Velhasıl, bir vatandaş haksız bir işleme maruz kaldığı zaman, onun dava açma hakkı sınırlıdır. Dolayısıyla, bu bölgede yaşayan insanların kendilerini savunma hakkı yoktur, yaşama hakkı yoktur. Yani, bir tek yaşama hakkı bile, zaman zaman... İşte, biliyorsunuz, bölgede uzun zaman faili meçhul cinayetler sayısız bir hale geldi ve maalesef, bunlar araştırılamadı.

Şimdi, biz, neyi savunuyoruz? Bir olağanüstü hal ilan etmek demek, o bölgede yaşayan insanların temel hak ve özgürlüklerini ya kaldırmak veya askıya almaktır. Bu kadar çok ağır bir sonuç doğuran bir uygulamaya parmak kaldırırken, burada ne var ne yok, onu bir araştırmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda terör -yani, silahlı mücadele- burada çok büyük miktarda azaldı. Büyük miktarda azaldığına göre, bu olağanüstü hali uzatmanın anlamı ne olabilir? Şimdi, bakın, 1987-1999; aradan kaç sene geçmiş. Bir kaldıralım dedik bunu, bir kaldıralım. Bunu tekrar koymak o kadar zor bir olay değil ki. Ama, size kolay geliyor. Bakın, o bölgenin milletvekili olarak, ben, kendi bölgeme gidemiyorum, gittiğim zaman vatandaşımla konuşamıyorum, köye gidemiyorum.

Bakın, şimdi, olağanüstü halin anayasal sistemde iki koşulu var. Bir, tabiî afetler ve ağır ekonomik bunalımlar dolayısıyla olağanüstü hal ilan edilebilir.

Bakın, şimdi, aslında, tabiî afet, deprem meydana geldi bu memlekette ve bir de ekonomik bunalım var. Bana göre, Anayasanın 119 uncu maddesine göre, Cumhurbaşkanı başkanlığında Bakanlar Kurulunun toplanıp, olağanüstü hal ilan edilmesi gerekirken ki, her gün televizyonlarınızda görüyorsunuz... Bakın, o çamur içinde, o yağmur altında, evsiz barksız yaşayan Düzce halkının, Bolu halkının, İzmit halkının, Yalova halkının günahı kimin boynuna; bu olağanüstü hali ilan etmeyen Cumhurbaşkanı ve hükümetin boynuna.

Şimdi, bakın, olağanüstü hal ilan edilseydi ne olurdu: Olağanüstü hal ilan edilseydi, olağanüstü halin başına bir kişi getirilirdi ve o, bütün vatandaşların parasına, malına ve çalışmalarına yükümlülük getirebilirdi ve hiçbir yargı denetimine de tabi olmazdı. Bugün, ne Düzce’de ne Bolu ‘da ne İzmit’te ne Yalova’da hiçbir vatandaşımız yağmur altında kalmazdı, o çamurların içinde yüzmezdi. O vatandaşlarıma sesleniyorum ki, onların bugün içinde yaşadığı o hayat şartlarını, 1994 tarihinden beri, Tunceli’nin Ovacık İlçesindeki, Hozat’taki, Nazımiye’deki, Pülümür’deki insanlar yaşıyor. Keşke, oraya gidilseydi...

Şimdi, olağanüstü hal ilan edilseydi bu bölgede, ne yapılacaktı; bir koordinatör gelecekti, Türkiye’nin neresinde kooperatif evleri boş, hemen oradaki vatandaşı alacaktı, benim aracıma, senin aracına, devletin aracına el koyacaktı, o vatandaşları yağmur altında bırakmadan doğru o lojmanlara, o evlere yerleştirecekti ve Türkiye için yüzkarası bir görüntü olan, o küçük çocukların, o hanımların, o yaşlı yaşlı insanların, bu çağda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şanına ve şöhretine yakışmayacak bir tarzda, o kötü hayat şartlarında yaşamasını önleyecekti; ama, iktidar olmak, iktidar etmek, memleketi yönetmek bilgi ister, beceri ister, halka karşı saygı ister ve halkı sevmek ister. Değerli milletvekilleri, bu yapılmıyorsa, bu, halka karşı yapılan en büyük haksızlıktır.

Şimdi, ne diyoruz; terörü nasıl önleyeceksiniz? Değerli milletvekilleri, bakın, benim ilimde okullar yakıldı; PKK geldi, “ben insanların okumasını istemiyorum” dedi ve bütün köy okullarını yaktı; ondan sonra, köylerdeki evlerin bir kısmı PKK tarafından yakıldı, bir kısmı güvenlik kuvvetleri tarafından yakıldı; bunlar açık. 1994 yılında birçok yerdeki köyler yakıldı, insanlar evlerini terk ettiler, geldiler, şehirlerde ya belediyenin garajında veyahut da tek katlı, çamur içindeki barakalarda yaşamaya devam ettiler.

Biz, bu insanların hayatlarını iyileştirme konusunda her makama başvurduk; Kızılaya başvurduk, Kızılay yardım etmedi; Diyanet İşleri Vakfında büyük miktarda para var, mademki sevap işleniyor, bunlar da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşları, bunlara bir yardım edin dedik, maalesef yapılmadı.

Doktor gönderilmiyor!.. Tunceli’de devlet hastanesi var. Doktor tayin ediliyor... Geçen gün de söyledim, 1 mütehassıs doktor olur mu değerli milletvekilleri?!

Bunlara gelmeden önce, biz Meclisiz değil mi; kaç hükümet -Sayın Bakan da bana “Tunceli’ye gideceğim” dedi- kaç bakan gitti?.. Dört veya beş yıldır, bir tek, geçenlerde bir bakan gitti, o da...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Gidildi; gidildi...

KAMER GENÇ (Devamla)- Efendim, siz beş sene önce bakandınız. Neyse, tamam Sayın Başesgioğlu.

Değerli milletvekilleri, her zaman diyorum; Tunceli de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hudutları içinde bir yerdir; bu insanların da problemlerini çözelim. Deprem, tabiî ki bizim kolumuzu kanadımızı kırdı; yani, orada o kadar insan açlık, sefalet, evsizlik içinde yaşarken “buraya yardım yapın” demeye bile dilimiz dönmüyor; ama, bundan önce devletin imkânları vardı, yine de var.

Şimdi, Türkiye’nin iki tane çok önemli sorunu var; birisi deprem problemini çözmek, diğeri de güneydoğuda bir restorasyona gitmek. Yıllarca o yörelerde terör yaşadı. Bugün Tunceli’den gelen hastaların büyük bir kısmı kanser. Niye kanser; eskiden öyleydi, teröristin birisi çıkardı, bir ilçenin tepesinde bir silah sıkardı, o ilçe, o il hududu içinde bulunan tüm güvenlik kuvvetleri oraya ateş ederdi, ağır toplarla. Şimdi, beyler, dışarıdan bakması kolay; o insanlar sabaha kadar top ve tüfek korkusu içinde yaşadılar; korku da, kanserin en büyük nedenidir; bunları araştırabilirsiniz.

Bilmiyorum, ben mi gülünecek şeyler söylüyorum ya da insanlarımız mı bizi böyle şey ediyorlar? Bunlara hakikaten üzülüyorum. Ben bu kürsüye çıktığım zaman, kendimi, Tanrı’nın huzurunda doğruları söylemeye zorlayan bir insan olarak görüyorum; ama, siz nasıl düşünürseniz düşünün; ben, içimdeki gerçekleri söylüyorum.

Değerli milletvekilleri, öğretmen... Mesela, şimdi köy okullarımız kapalı; ama, kendi ilimizde branş öğretmeni yok. Bunları her vesileyle söylüyoruz.

Şimdi, artık, bu olağanüstü halin kalkması lazım. Bakın arkadaşlar, yani biz, ne Abdullah Öcalan’ın fikrine dönerek olağanüstü hal kalksın diyoruz ne başkasının. Burada birçok insanımız can verdi, birçok şehitler verdik; onlara Tanrı’dan rahmet diliyorum.yük acılarımız var; ama, artık bunu kaldıralım; bir kaldıralım bakalım ne çıkıyor. Buradaki olağanüstü hal bazılarının rant kaynağı oldu.

Arkadaşlar, orada o olağanüstü halin bitmesini istemeyenler var. Hatta, bazı kişiler arasında, güneydoğuyu belirli manevra alanı yapma, işte ordumuz için iyi bir manevra alanıdır diye düşünen insanlar var. Buna inanmanızı istiyorum; bunları boş konuşmuyorum. Ben de bu memleketin insanıyım. Artık, doğu ve güneydoğuda o insanların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun; tamamlayın efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – ...temel hak ve özgürlüklerini askıya almak suretiyle o insanların canını sona erdirecek, onun yanında, askerlerimizin, güvenlik kuvvetlerimizin şehit olmasına sebebiyet verecek olaylardan sakınalım. Bence, istenirse, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terör şimdiye kadar çoktan önlenmişti. Hangi dağın neresinde kaç tane terörist var, adıyla şanıyla her şeyiyle belli; ama, burası bir rant kaynağı. Bunun önlenmesini istemeyen çevreler var, orada o terörün yarattığı olağanüstü yönetim tarzından yararlanmak isteyen belli kişiler var, artık, bunları herkes biliyor.

Değerli milletvekilleri, burada, olağanüstü hali her dört ayda bir uzatmakla, biz, bu memlekete fayda sağlamıyoruz, memlekete faydalı işler yapmıyoruz. Devletin en büyük organı, en yüce organı Türkiye Büyük Millet Meclisinin buna bir çare bulması lazım. Yoksa, asker kardeşlerimiz orada çok ciddî görevler yapıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – ...canları pahasına görev yapıyorlar.

Arkadaşlar, can korkusunun olduğu yerde demokrasi olmaz, insan hakkı olmaz; çünkü, kim tetiğe erken davranıyorsa, o yaşıyor. Böyle ürkek bir ortamda, elbette ki, orada, güvenlik kuvvetleri mensubu kardeşlerimizin yaptığı bazı hatalar da normal sayılabilir; ama, biz bunu artık kaldıralım. Bölgede terörü destekleyen en büyük unsur, işsizlik. Düşünebiliyor musunuz, 18, 20, 22 yaşında üniversite mezunu insanlar iş bulamıyor; babası çalışmıyor, anası çalışmıyor, tarlasında iş yapamıyor, bir yerden bir gelir kaynağı yok, aç ve bu insanların kaybedecek bir şeyleri yok değerli arkadaşlarım. Bir insan, hayatta kaybedeceği bir şeyinin olmaması durumuna düştüğü zaman, ondan her türlü melanet beklenir; yani, işte görüyoruz. Bunları iyi anlamak lazım. Bence, bütün mesaimizi buraya bir çare bulmaya sarf etmemiz lazım.

Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Hükümetin söz talebi var mı efendim?

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Evet efendim.

BAŞKAN – İçişleri Bakanımız Sayın Sadettin Tantan; buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önce, elim bir trafik kazasında hayatını kaybeden Gaziantep Milletvekilimiz İncetahtacı’ya Allah’tan rahmet diliyorum.

Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde uygulanmakta olan olağanüstü halin 30 Kasım 1999 tarihinden itibaren dört ay daha uzatılması yolundaki Başbakanlık tezkeresi üzerinde, hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, şahsım ve hükümet adına saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında, terörle yapılan mücadelede şehit düşen değerli evlatlarımızı rahmetle, minnetle anıyor, kahraman gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, olağanüstü hal, ülkemizin bu bölgesinde meydana gelen terör olayları nedeniyle, bir çözüm olarak, şartların zorlaması sonucu uygulamaya konulmuştu; anayasal ve hukukî bir yönetim biçimidir. 1987 yılından bu yana da, bu uygulama, Yüce Meclisin kararlarıyla sürdürülmektedir.

Terör örgütünün yapısı, tarihî gelişimi incelendiğinde, gerek örgütün başındakilerin gerekse örgütte yer alan insanların başkaları tarafından kolayca kullanılabilir karakter yapısına sahip oldukları anlaşılır. Böyle olunca da, bazı devletler, çıkarları doğrultusunda bu insanları ülkemiz aleyhine rahatlıkla kullanabilmektedirler. Türk Millet ve güvenlik güçleri, bu hareketlerin sistemli bir şekilde ülkemizi bölmek, zayıf düşürmek amacına yönelik olduğunu gayet iyi anlamış ve mücadelesini hukuk çerçevesi içerisinde kararlılıkla sürdürmüştür; bunda da başarıya ulaşmıştır.

Terör örgütünün bölücülük amacı yanında, eylem yaptığı bölgelere bakıldığında, hem güdümünde olduğu dış desteklerin ekonomik çıkarlarına hem de kendi ekonomik çıkarlarına hizmet ettiği görülecektir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bugüne kadar, terörizmi bir insanlık suçu olarak kabul etmiştir. Terör gibi bir belanın, devletlerin dış ilişkilerinde bir araç olarak kullanılmasını şiddetle kınıyoruz.

Son günlerdeki gelişmelerden de anlaşıldığı üzere, ülkemizin stratejik ve siyasal açıdan çok güçlü bir konuma sahip olduğu görülmüştür. İşte, terör örgütü, Türkiye’nin bugünkü bu gücünü kırmak ve zayıflatmak için uğraşmıştır; ama, başarılı olamamıştır, olması da mümkün değildir.

Türkiye, Ortadoğu’nun her bakımından lider ülkesi olma yolunda hızla ilerlemektedir. Gelecek günler, sorunların üstesinden gelmiş, vatandaşının huzur ve refaha kavuştuğu güçlü bir Türkiye vaat etmektedir.

Hükümetimiz, doğu-batı demeden, ülkemizin her karışında yaşayan vatandaşlarımızın devlet hizmetlerinden eşit şekilde yararlanmasını sağlayacak çalışmalara devam etmektedir. Alınan ekonomik ve sosyal tedbirler daha etkin bir şekilde devam ettirilecektir.

Bu arada, terörle mücadelede şehit düşen veya yaralanıp gazi olan evlatlarımızın yakınlarına sadece maddî destekle yetinmemeliyiz; onlara, aynı zamanda, toplum ve devlet olarak sahip çıkıp, gerekli manevî desteği sağlamalı, yaralarını sarmalıyız.

Gerek olağanüstü hal uygulanan bu bölgemizde gerekse diğer bölgelerimizde ekonomik kalkınmanın sağlanması için gereken çalışmalar yapılmaktadır; artık, huzur ortamı yeniden tesis edilmiştir. Hükümet olarak bizim görevimiz, bölge farkı gözetmeksizin, yatırımları ülke düzeyine yaymak ve hızlandırmaktır; hükümetimiz, bu çalışmaları, kurulduğundan beri sürdürmektedir. Vatandaşlarımızı kahve köşelerinden kurtarıp üretken konuma getirmek için projeler yapmak ve uygulamaya koymak durumundayız. Bu çalışmalarda, devlet katkısı yanında, halk katkısı da sağlanacaktır. Terörün ekonomik ve sosyal kaynaklarının kurutulmasına yönelik önlemler alınmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu bölge ekonomisinin temelini oluşturan hayvancılık yeniden canlandırılacaktır. Bütün yurtta tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi amacıyla, üretimden pazarlamaya kadar birçok uygulama devreye girecektir.

Organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri yapımına önem verilerek, getirilen özel teşviklerle özel sektör yatırımlarına kolaylıklar sağlanmaktadır.

Yine, eğitim ve sağlık alanında da hükümetimizin aldığı tedbirler hızlandırılmıştır.

Belirttiğim yatırımların ve alınan tedbirlerin uygulanabilmesi ve bölgede huzur ortamının tam tesis edilmesi bakımından, olağanüstü hal uygulamasının bir dönem daha uzatılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu gelişmeleri hızlandırmak için, bu bölgeye, hükümet olarak, yetenekli, başarılı ve nitelikli personel atanmasına önem vermekteyiz. Ülkenin ekonomik gelişmesinde yetişmiş insan unsurunun çok önemi olduğunu hepimiz biliyoruz. Hükümetimizin çalışmasına, bu konuda ortak sorumluluğu bulunan herkesin destek vereceğini umuyorum. Terör tedirginliği devam ettiği sürece, doğu ve güneydoğu bölgelerinin kalkınması mümkün değildir.

Terör örgütünün eylemleri, güvenlik güçlerimizin olağanüstü gayretleri sonucu asgarîye indirilmiştir; ancak, küçük çapta da olsa, olağanüstü hal bölgemizde eylemler meydana gelmektedir. Huzur ve güven ortamının sağlanmasında, kahraman güvenlik güçleri, bugüne kadar verdikleri başarılı mücadeleyi, bundan sonra da devam ettireceklerdir; kendilerine, bu vesileyle, şükranlarımı sunuyorum.

Ayrıca, Habur Sınır Kapısında düzenlenmiş bulunan mutat depo kapsamındaki uygulama, gerek ülke ekonomisinde kayıp olarak eksi hanesine yazılan sistemin ülke menfaatına doğru dönmesini sağlamış ve gerekse o bölgede bir adaletsizliğin önüne geçilmiş ve gerekse de bölge halkının takdirini kazanmıştır. Hatibin belirttiği şekilde, hükümetin bir üyesinin burada bir menfaatı söz konusuysa, bunun açıklanmasında fayda mülahaza etmekteyiz.

Ayrıca, yukarıda izah edilen nedenlerle, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Tunceli ve Van İllerimizde uygulanmakta olan olağanüstü halin 30 Kasım 1999 tarihinden itibaren dört ay daha uzatılması için hükümetimizin teklifi Yüce Meclisin takdirine sunulmuştur.

Yüce Meclisin kararını şimdiden saygıyla karşıladığımı ifade ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz isteyen yoksa, son sözü istiyorum efendim. “Son söz milletvekilinindir” prensibi...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın milletvekilleri, kusura bakmayın. Biz, kendi düşüncelerimizi 10 dakikalık süre içerisinde ifade etmekte yetersiz kalıyoruz; o bakımdan, eğer İçtüzük bize bir imkân vermişse, bunu kullanacağız; hiçbir arkadaşımızın da bundan alınmaması gerekir.

Şimdi, Sayın Bakanı dinlediniz; elinizi de vicdanınıza koyun; yani, Allahınızı severseniz, bu olağanüstü halin uzatılması konusunda Sayın Bakan size ne gerekçe getirdi; getirdi mi; söyleyin yani arkadaşlar! Deyin ki, biz, bu bölgede, bu olağanüstü hali uzatalım, bu insanları yine bir zulüm altında bırakalım; ama, ne gerekçeyle?.. Sayın Bakanı dinlediniz... Vallahi billahi, ben, bu şeyi dinledikten sonra, olağanüstü hali uzatmak değil, uzatmamak konusunda şey ettim.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu memleket bizim. Hakikaten, bölgede görev yapan güvenlik kuvvetleri arkadaşlarımız büyük sıkıntı içerisindeler; yani, o erlerimiz, sabaha kadar, dağlarda yaşam kavgasını veriyor, subaylarımız öyle. Geçmişte, hakikaten, bölgeye çok kötü bakılıyordu; ama, son zamanlarda, bölgeye, hakikaten, aklı başında, halkı seven, oraya barışı getirmeye çalışan güvenlik kuvvetleri mensupları gitti. Ben, kendilerine defalarca teşekkür ettim, yine de teşekkür ediyorum kendilerine; ama, böyle bir ortamın sağlandığı bir yerde, hükümetse -sırf, 350 milletvekilinin oyu arkasında diye- bu Meclise de bir saygı duymalı, gelip, burada, olağanüstü halin neden uzatılması gerektiğini açıklamalıdır.

Ben, burada kişisel olarak söz söyledim; dedim ki: Mesela, bugün deprem bölgesinde... Anayasanın 119 uncu maddesi diyor ki: Tabiî afetler halinde, olağanüstü hali, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu ilan eder. Türkiye’nin üçte 1’i gitmiş değerli arkadaşlarım; üçte 1’i gitmiş; bundan daha büyük bir tabiî afet olur mu?! Bu tabiî afette, hükümet ve Cumhurbaşkanı, bir lütfedip de, gelip de, Bakanlar Kurulunu toplayıp da, bir olağanüstü hal ilan edip de, bu bölgede sıkıntı içinde olan insanlarımızın dertlerine çare bulmuyor; bir bakıyorsunuz, kendi görevi olmayan yerlere gidiyor.

Şimdi, burada da, bakın, güvenlik kuvvetlerimizden, hakikaten, son zamanlarda, bölge çok büyük yardım gördü; ama, onlar da bir sıkıntı içinde, yani tedirginlik içinde. Dedim ki, bunu bir kaldıralım. Bu olağanüstü halin bölgede getirdiği bir rant var; işte, bazı memurlar fazla ücret de alıyor.

Şimdi, ben tenzih ediyorum, yüzde 1’i de olsa, sırf o olağanüstü halin kendisine sağladığı avantajların devam edebilmesi için, orada, zaman zaman, bu olağanüstü hali kaldırmadığınız zaman, yüzde 1 tane de olsa, bazı olaylar yaratır, bölgedeki terör olaylarının bitmemesi için her türlü tertiplere başvurabilir. Yani, ben, yüzde 99, orada görev yapan kişinin bunu yapmayacağını... Ama, yüzde 1 de olsa, bu bir sıkıntı yaratır.

Gelin, art niyetli insanlara böyle imkân yaratacak davranışları önleyelim diyorum.

AHMET ÇAKAR (İstanbul) – Azıcık da PKK’dan bahseder misin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, PKK’ya en büyük karşı benim; en büyük karşı benim... 1987’den beri...

Şimdi, siz, milliyetçiliği kendi inhisarınızda görmeyin. Hem, İdare Amirisiniz; İdare Amiri olarak burada görev yapmanız lazım. PKK’ya karşı en büyük mücadele veren benim. Ben, Tunceli’de gençlerin karşısına gidiyorum, diyorum ki: Ey gençler, bakın, Tunceli dağının bir köyünden gelmişim, bir amele çocuğuyum; ben, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanvekiliyim; Türkiye Cumhuriyeti Devleti kimsenin önüne bir engel koymamıştır; gelin, barış içinde, huzur içinde bu devlete sahip çıkalım, bu devletin sahibi biziz; Almanya değildir, Suriye değildir, İran değildir. Bizim yaptığımızın yüzde 1’ini siz yapmıyorsunuz; siz rantından yararlanıyorsunuz; siz istiyorsunuz ki, devam etsin; rantından yararlanıyorsunuz. Biz canımızı veriyoruz bu konuda, biz hayatımızı veriyoruz. Bu seçimlerde, bir yere, bir köye gidemedim, ilçe merkezlerine gidemedim; niye?.. İsteseydim, PKK’ya destek gibi görünürdüm, her yere serbestçe giderdim ve ondan sonra da rahat rahat seçimi alırdım; ama, benim vicdanım bunu kabul etmiyor. Bu devlet bizim devletimizdir; Türkiye dışında bize yurtluk yapabilecek bir devlet yoktur. Biz istiyoruz ki, bu devleti, aklımızla, izanımızla, yurtseverliğimizle, anlayışımızla şey edelim. Milliyetçilik, vatanseverlik kimsenin inhisarı altında değildir. Burada birbirimizi anlamamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, bu işin en büyük acısını biz çektik, en büyük acıyı bölge halkı çekti, çocuğunu okula göndermiyor, aç. Hayvancılık konusunda -süreye bakıyorum da, o bakımdan, kusura bakmayın- bakın, mesela yaylalarımız; Tunceli’de en büyük hayvancılık potansiyeli, Çemişkezek, Ovacık, Pertek ve Hozat’ta; ama, kaç sene bu yaylalar yasaklandı. Yaylalar yasaklanınca, bir yandan da köyler boş, bu insanlar taş mı yiyecek?! Bu sene, çok uğraşmamız sonunda, birçok yaylaları serbest ettik ve o bölge halkı -orada 800 bine yakın küçükbaş hayvan var- en azından yaylalara gitti ve o yaylalardan sağlanan rantla, hiç olmazsa Tunceli halkı rahat etti. Sayın Bakandan da rica ediyorum; önümüzdeki sene -çünkü bunlar hep uzatılıyor, uzatılıyor, haziran ve temmuza doğru serbest bırakılıyor- rica ediyorum, bu sene de, artık yaylaları şimdiden açıklayın, her taraftaki yaylaları serbest edeceğiz deyin ki, o bölge halkı da, artık yaz olunca, şu kumandana koş yok, bu valiye koş yok, bu kaymakama koş, yok bu yüzbaşıya koş, olmasın. Bizim, milletvekili olarak burada yaptığımız en önemli unsur; işte birisi, bir bakıyorsunuz, koyunu yüklemiş, kamyonetin başına gidiyor, karakol kesiyor “gidemezsin” diyor... Kardeşim, bu adam başta almış, ruhsatını almış, gideceği yeri bildirmiş... Yani, ben buraya münferit olayları getirmeyeyim. Biz, çok büyük sıkıntılarla, o bölge halkının içinde yaşadığı büyük sıkıntılarla mücadele ede ede bu hale geldik.

Sizlerden ricam, bir defaya mahsus olmak üzere şu olağanüstü halin uzatılmasını kabul etmeyelim; hükümet de, biraz kendisine çekidüzen versin arkadaşlar.

Şimdi, bölgede, bana göre, kısa zamanda işsizliği önlemek için bir deprem vergisi getirmişsiniz. Bir de, güneydoğuda yeniden restorasyon için bir vergi getirelim. Yani, değerli arkadaşlarım, bu memlekette eşitlik ilkesi vardır.

Bu memlekette 15-20 banka sahibi, 21 katrilyon, 22 katrilyon faiz alıyor; o, bu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşı da, doğuda veya deprem bölgesinde açlıkla mücadele eden vatandaş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil midir?! Bu memlekete barış geldiği takdirde herkes rahat eder; ama, barışın yok olduğu bir yerde bu insanlar rahat edecek mi, o mal mülk onlara yedirilecek mi?!

Bugün, dış ülkeler, Türkiye’de terörü besleyen en önemli unsur. Mesela, bakıyor adam... Bilmem Anadolu’nun bir köyünde çıkmış bir vatandaş, gitmiş; okuma-yazması da yok; ama, bir gidiyor, Avrupa’da kısa zamanda iş sahibi oluyor, fabrika sahibi oluyor. Onlar, Türk Halkının dinamizmini biliyor, müteşebbis ruhunu biliyor, çalışkanlığını biliyor; biliyorlar ki, eğer bu Türkiye’nin başına bir bela sarmazsak, bunlar, yarın öbür gün, bizi buradan, Avrupa’dan kovarlar; bu korku var içlerinde. Hatta, ben bir yerde bir karikatür görmüştüm; bir cenaze kalkıyor, bu cenazenin başındakilerin hepsi Müslüman, tabutun içindeki de Hıristiyan; altına yazmış: “Avrupa’da son Hıristiyan’ın cenazesinin kaldırılma merasimidir” diyor. Bunlar bazı gerçekleri ifade ediyor. Biz, başkalarının bizim üzerimizde oynadığı oyunları keşfedelim, içimizde ayırımcılık yapmayalım; yok sen vatan hainisin, ben vatanseverim demek, bu, kişiliğe, hele parlamenter seviyesindeki insanlara yakışmaz.

Biz, doğuda, güneydoğuda ve Türkiye’nin her tarafında bir an önce terörün bitmesini istiyoruz. Terörün bitmesi lafla olmaz, burada kararlar vermekle...

Bugün İstanbul’da da bir sürü terör olayı var; Ankara’da var, İzmir’de var, Mersin’de var. Burada devletin güvenlik kuvvetleri bunlarla mücadele etmiyor mu; ediyor. Bu oyunlara gelmeyelim. Beni dinlerseniz... İşte hükümeti dinlediniz... Bir daha da hükümet, o zaman Meclisin karşısına ciddî bir gerekçeyle gelir ve biz de, bu ciddî gerekçeyi, vicdanımızın süzgecinden geçiririz, ona göre kendisine oy veririz; yoksa, Meclisi hafife alan bir hükümetle, siz, bu işleri yaparsanız, bu memlekete fayda değil, zarar verirsiniz, memleketin başına bela gelir.

Değerli arkadaşlarım, bu güneydoğudaki meseleyi halledecek, bence, özel bir restorasyon vergisini getirerek orada işsizliğe çare bulmamızdır. Denilebilir ki, Türkiye’nin her tarafında işsizlik var; ama, güneydoğuda bir başka şey var; kendilerine telkin ediyorlar “bak, işte, devlet sana iş vermiyor, o zaman gel, dağda silahlı eylemde bulun” diyorlar; böyle bir ortam var. Yoksa, tabiî ki, Türkiye’nin her tarafında işsizlik var; ben bir şey demiyorum. Bunları, olayların içinde yaşayan bir insanım.

Bir de, ben, burada bir şeyler konuşurken... Tabiî, devlet bizim devletimiz. Geçen gün, 11 yaşındaki bir çocuğu öldürme olayını buraya getirdim. Bir yetkili bana kızıyor, diyor ki: “Sen ‘jandarma eri’ dedin; ama, kurşunu atan piyade eri.” Bana kızmanıza gerek yok, önemli olan, bu olayların olmaması; ha piyade eri vurmuş ha jandarma eri vurmuş, ne olacak yani dedim. Biz, bunları dile getirirken burada zevk almıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, iki cümleyle bitiriyorum...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu konuları burada dile getirirken, inanınız ki, en büyük ıstırabı çekiyoruz; çünkü, bu devlet bizim devletimiz, güvenlik kuvvetleri bizim güvenlik kuvvetlerimiz. Güvenlik kuvvetlerimizi gözbebeğimiz gibi korumak zorundayız; çünkü, can veren onlar, en tehlikeli hizmetleri yapan onlar; ama, bir keyfîlikleri varsa, bunları dile getirelim ki, başkaları da bu keyfîlikleri yapmasın, onlar da kendilerine çekidüzen versin.

Ben, tekrar, sizin, Bakanın gerekçesi karşısında, bu olağanüstü hali uzatmamanızı istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Başbakanlık tezkeresini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

30 Temmuz 1999 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 6 ilde dört ay süre ile uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13.7.1999 tarihli ve 644 sayılı kararı ile onaylanmış bulunan olağanüstü halin;

1. Siirt İlinden 30 Kasım 1999 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere kaldırılmasının,

2. Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak,Tunceli ve Van İllerinde 30 Kasım 1999 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay süre ile uzatılmasının,

Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 8.11.1999 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

Bülent Ecevit

Başbakan

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Tezkereyi kabul edenler... Etmeyenler... Başbakanlık tezkeresi kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek üzere, 24 Kasım 1999 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.56

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı (7/597)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Hasan Gemici tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere aşağıdaki sorularımı arz ediyorum. 4.10.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili bakanlık olarak:

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle plan dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

2. Plan döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

T.C. Başbakanlık 16.11.1999 Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Sayı : B.02.0.AAK.061.120-151-0598

Konu : Soru önergesine cevap

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi : 18.10.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/597-1979/5392 sayılı yazınız.

İlgi yazı ekinde yeralan soru önergesinde cevaplandırılması istenilen konulara ilişkin açıklamalar aşağıda maddeler halinde belirtilmiştir.

Cevap 1. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yeralan hedefler gerçekleştirilemedi.

Cevap 2. Başbakanlığa bağlı Aile Araştırma Kurumu, 29.12.1989 tarih ve 396 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuş olup; anılan Kararnamede de belirtilen görevleri 13.9.1993 tarihine kadar sürdürmüştür.

Kurum, 514 sayılı KHK’nin 42 nci maddesi gereğince ilga edilmiş ve 396 sayılı KHK eki kadrolarda iptal edilerek, “Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı” adı altında yeni bir yapılanmaya gidilmiştir. 514 sayılı KHK’nin dayanağını oluşturan Yetki Kanununun Anayasa Mahkemesinin 6.10.1993 tarih ve 1993/39 sayılı kararıyla iptal edilmesi üzerine, Kurum yasal dayanaktan yoksun kalmıştır. Bilahare, 8.6.1994 tarih ve 536 sayılı KHK ile yeniden oluşturulan Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkındaki düzenlemede de 514 sayılı KHK’deki yapı aynen korunmuştur.

Anayasa Mahkemesinin anılan KHK’yi 8.7.1994 gün ve K. 1994/53 sayılı kararı ile iptal etmesi ve kararın 28.7.1994 tarih ve 22004 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesi üzerine Kurum hukukî dayanaktan tamamen yoksun hale gelmiştir.

Bu nedenle, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının 1998 yılı programında, “Nüfus ve Aile Planlaması” başlığı altında yeralan “Ailenin güçlendirilmesi”ne ilişkin olarak; Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı sorumlu kurum olarak gösterilmiş ve anılan Kurumun teşkilât ve görevleri ile ilgili Kanun Tasarısı hazırlık çalışmalarının tamamlanması belirtilmiştir. Ancak, hazırlanan Tasarı, halen TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda beklemektedir.

Aynı cetvelin, “Özel ilgi ve eğitim ihtiyacı olan çocukların korunması” üst başlığı altında sorumlu kuruluş olarak Millî Eğitim Bakanlığı gösterilmiştir. Konu ile ilgili olarak sorumlu kuruluştan bugüne kadar herhangi bir teklif gelmediğinden gerekli çalışma başlatılamamıştır.

Ayrıca, Millî Güvenlik Kurulunun 26.4.1996 tarih ve 393 sayılı kararı ile uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin kullanımı ve bağımlılığı ile mücadele faaliyetleri ve alınacak tedbirlerde koordinasyonu sağlamak üzere, “Uyuşturucu Kullanımı ile Mücadele Takip ve Yönlendirme Üst ve Alt Kurulları” oluşturulması için Bakanlar Kuruluna tavsiyede bulunulmuştur.

Bakanlar Kurulunun 25.7.1997 tarih ve 97/9700 sayılı kararı ile sözkonusu Kurulların oluşturulması kabul edilmiş ve ilgili Bakanlıklar görevlendirilmiştir. Millî Güvenlik Kurulunun anılan kararında Üst Kurulun başkanlığını Aile ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanının, Alt Kurulunun Başkanlığını ise Aile Araştırma Kurumu Başkanının yürütmesi öngörülmüştür.

Bu bağlamda, “Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Bağımlılığı ile Mücadele Kanunu Tasarı Taslağı” hazırlanmıştır. Maliye Bakanlığı hariç tüm ilgili Kurum ve Kuruluşların görüşleri alınmıştır. Tasarının malî yönü önem arz ettiğinden, Maliye Bakanlığının görüşleri alındıktan sonra nihaî şekli verilerek Bakanlar Kuruluna sevk edilecektir.

Cevap 3. Sorumlu kuruluş olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alınamamıştır.

Cevap 4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak projelerimiz şunlardır:

a) 1998 yılında Aile Araştırma Kurumu uzmanları tarafından “Akraba Evliliğinin Kültürel Nedenleri” konulu bir araştırma başlatılmıştır. Araştırmanın 1999 yılı bitmeden değerlendirilip rapor haline getirilmesi planlanmaktadır.

b) Aile Eğitimi Seminerleri (Ana-Baba okulu) projesi devam etmektedir.

Öte yandan, 1998 yılında 3 üncü Aile Şûrası yapılmıştır. Şûranın her iki yılda bir yapılması mutad hale geldiğinden, 2000 yılı ve sonraki yıllarda devam edilecektir.

Kadın ve çocukların mağduriyetlerinin giderilmesi ve kanunî haklarına kavuşabilmeleri amacıyla, sadece dinî nikahla evlenmiş bulunan çiftlerin tespiti ve bu kişilerin medenî nikaha kavuşturulmalarını teminen başlatılan “Resmî Nikah Kampanyası” devam etmektedir.

Cevap 5. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma planı hazırlıkları çerçevesinde Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı tarafından oluşturulan “Özel İhtisas Komisyonları”ndan 4 tanesinin çalışmalarına iştirak edilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Gemici Devlet Bakanı

2. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulamasına ilişkin sorusu ve DevletBakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı (7/603)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere aşağıdaki sorularımı arz ediyorum.

4.10.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili bakanlık olarak:

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle plan dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

2. Plan döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Plan Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

T.C. Devlet Bakanlığı 19.11.1999 Sayı : B.02.0.007/1437

rkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 18.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/603-1985/5398 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır, tarafından Bakanlığıma tevcih edilen 7/603-1985 esas sayılı yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel Devlet Bakanı

ETİ Holding A.Ş.

Genel Müdürlüğü

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın

Soru Önergesine Verilen Cevaplar

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında sorumlu ve/veya koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili Bakanlık olarak;

1. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler itibariyle plan dönemi hedeflerini gerçekleştirebildiniz mi?

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında teşekkülümüzce gerçekleştirilmesi gereken hukukî ve kurumsal düzenleme bulunmamaktadır.

2. Plan döneminde gerçekleşmeyen ve/veya gerçekleşemeyecek hukukî projeleriniz nelerdir? Projelerin gerçekleşmeme sebebi nedir?

3. Sorumlu Bakanlık olarak koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlardan yeterli servis alabildiniz mi?

Teşekkülümüz; Kamu İktisadî Teşebbüsü olması itibariyle Kalkınma Planı kapsamında doğrudan sorumlu olmamakla birlikte planda öngörülen hedefler doğrultusunda ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde bugüne kadar çalışmalarını sürdürmüştür.

4. Yedinci Beş Yıllık Plan Döneminden Sekizinci Beş Yıllık Dönemine kalacak en önemli projeleriniz nelerdir?

5. Sekizinci Beş Yıllık Dönemi çalışmalarınız hangi safhadadır?

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Plan Dönemi çalışmaları, bilindiği gibi DPT Müsteşarlığı Koordinatörlüğünde yürütülmekte olup oluşturulacak Özel İhtisas Komisyonlarında (Madencilik, Kimya Sanayi, Demirdışı Metaller ve Demir Çelik) görev alacak teşekkülümüz elemanlarının listesi (36 kişilik) DPT’ye gönderilmiştir. DPT’nin öngördüğü doğrultuda çalışmalar sürdürülmekte olup Kuruluşumuzca her türlü destek sağlanmaktadır.

T.C. Başbakanlık 10.11.1999 Devlet Personel Başkanlığı Sayı : B.02.1.DPB.0.20.11/15583

Devlet Bakanlığına

(Sayın Şükrü Sina Gürel)

İlgi : 4.11.1999 tarihli ve B.02.0.007/1199 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde yeralan, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın Bakanlığınıza tevcih ettiği Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının uygulanma durumuna ilişkin 7/603-1985 Esas No’lu yazılı soru önergesi incelenmiş ve aşağıdaki hususlar tespit edilmiştir:

1. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile Devlet Personel Başkanlığına verilen ve Başkanlığımızın sorumlu kuruluş olarak görüldüğü görevlerden; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin ücret rejiminin tek ve ortak bir yasa ile düzenlenmesi, ortak görev unvanlı kadrolara personel alımının merkezî sınavla yapılmasının sağlanması, üst düzey yöneticilerin yetiştirilme usul ve esaslarını belirlemek üzere bir kanun çıkarılması ve bürokrasinin üretken ve rasyonel bir şekilde çalışmasını sağlayacak hukukî alt yapının oluşturulmasına ilişkin olanlar, Başkanlığımızca hazırlanan “Memurlar Kanunu Tasarısı Taslağı” ile “Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Malî ve Sosyal Hak ve Yardımlarına İlişkin Kanun Tasarısı Taslağı” ile düzenlenmiştir. Sözkonusu taslaklar Bakanlar Kurulunda ele alındıktan sonra ilgili kurumların görüşlerine sunulmuştur.

Başkanlığımızın sorumlu kuruluş olarak kabul edildiği görevlerden; performans ölçülmesine yönelik denetim sisteminin oluşturulmasına yönelik çalışmalar sonuçlandırılmış, görev tanımlarının yapılması ve iş analizlerine dayalı norm kadroların hazırlanmasına ilişkin çalışmalar ise ilgili kurumlarla işbirliği halinde sürdürülmektedir.

Başkanlığımızın koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluş olarak görüldüğü görevlerden; kamu denetçisi (ombudsman) sisteminin kurulması, kamu görevlilerinin sendikal hakları konusunda düzenleme yapılması, standart dışı çalışma biçimlerinin düzenlenmesi, kamu bilişim çalışanlarının unvan ve statülerinin yeniden belirlenmesi ve üretim birimi özelleştirilen ancak tüzelkişiliklerini devam ettiren kuruluşların tasviyesi için gerekli çalışmaların yapılmasına ilişkin çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Devletin teşkilât yapısının küçültülerek fonksiyonel hale getirilmesi amacıyla teşkilât kanunlarında yapmayı planladıkları çalışmalar hususunda kurumlara yardımcı olunmuştur.

Dolayısıyla, plan dönemi hedeflerinin büyük ölçüde gerçekleştirildiği düşünülmektedir.

2. Yukarıda yer verilen kanun tasarısı taslaklarının plan döneminde yasalaşamaması halinde taslaklarla düzenlenen projeler gerçekleştirilememiş olacaktır. Görev tanımların yapılması ve iş analizlerine dayalı norm kadroların hazırlanması hususunda ise, çalışmaların niteliği itibariyle, uzun bir zamana ihtiyaç duyulmaktadır.

3. Başkanlığımızın sorumlu kuruluş olduğu projeler hususunda, koordinasyon ve işbirliği bakımından ilgili kuruluşlarla uyum içinde çalışılmıştır.

4. Yukarıda yer verilen kanun tasarısı taslaklarının plan döneminde yasalaşamaması halinde taslaklarla düzenlenen projeler teknik ve bürokratik hazırlıkları tamamlanmış olarak Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemine kalmış olacaktır.

5. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alacak projelerden Başkanlığımızın görev alanına girenler için yürütülmekte olan çalışmalarla ilgili olarak Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı ile işbirliği sürdürülmekte, öncelikle bu konularda kurulacak ihtisas komisyonlarına katılınması planlanmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Nedim Kurtoğlu Devlet Personel Başkanı

DevletBakanı Prof. Dr. Sayın Şükrü Sina Gürel’e, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır tarafından yöneltilen soru önergesinde yeralan sorulardan kurumumuzu ilgilendiren kısımlara verilen cevaplar

7. Beş Yıllık Kalkınma Plan Dönemi içerisinde Kurumumuzun üretim ve yatırım programları ile gerçekleşme durumları aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Üretim Durumu :

Satılabilir Üretim Gerçekleşme

Yıllar Program Fiili %

1995 3 000 000 2 248 175 75,0

1996 2 800 000 2 441 096 86,5

1997 2 750 000 2 320 132 84,5

1998 2 750 000 2 136 120 77,7

1999 (Prog.) 2 750 000

1999* 2 030 638 1 453 144 71,6

2000 (Prog.) 2 750 000 –

(*) Eylül sonu

Yatırımlar : (Milyon TL.)

Yıllar DPT’ye Önerilen DPT’ce Onaylanan Son Revize Nakit Gerç. % Fizikî Gerç. %

1995 526 000 473 000 – 222 118 46,96 242 695 51,31

1996 1 383 000 840 000 900 001 817 548 90,84 818 737 90,97

1997 1 859 000 1 900 000 – 1 013 175 53,33 935 916 49,25

1998 4 188 000 3 350 000 – 1 865 221 55,68 1 844 589 55,06

1999 7 688 000 *5 000 000 – **1 356 240 27,1

2000 11 776 000 7 000 000

(*) 1999 yılı için onaylanan yatırım miktarı olup, 1 443 milyar TL.’si Dış (Özkaynak) yatırımdır.

(**) Eylül sonu

Kurumumuzda son yıllarda yaşanan yoğun emeklilik nedeniyle yeraltında özellikle hazırlık ve üretim işçiliğinde meydana gelen üretim programlarımızı gerçekleştirememize neden olmuştur.

Kurumumuzda yeraltı işçi açığımızın giderilmesi konusunda öncelikle yerüstü işçi fazlalığından yararlanılması gündeme gelmiş ve bu amaçla yerüstünden yeraltına geçmek isteyenlerden durumları uygun olanların nakilleri yapılmıştır.

Bu uygulama ile 1997 yılında toplam 182 işçinin gerekli muameleleri tamamlanarak yeraltına geçişleri sağlanmıştır.

Diğer taraftan “Ana kuruluş içinde veya bağlı ortaklık içinde eleman nakli suretiyle personel ihtiyacının karşılanmasının mümkün olmadığı zorunlu hallerde bir önceki yıl içinde ayrılan eleman sayısının % 20’sini geçmemek üzere Devlet Personel Başkanlığının izniyle açıktan personel alınabilir” hükmüne istinaden; 1996 yılında ayrılan işçilerimizin % 20’si kadar işçi alım yetkisine dayanarak, 1997 yılı içinde 273 işçi, hükümlü kontenjanından 101 işçi ve terörle mücadele yasası gereği de 9 işçi olmak üzere toplam 383 kişi işe alınmıştır. Yine 1999 yılı içerisinde 183 sakat ve 153 hükümlü olmak üzere toplam 336 kişi işe alınmıştır.

1999 yılı işçilik programına göre (Eylül sonu) yeraltı işçi açığımız 3 683’tür.

1999 yılındaki program hedef ve ayrıcalık işçi sayıları da hesaplandığında bu açık 4 000 işçiyi bulacaktır.

TTK’nın bugünkü işçi sayısı ve nitelikleri incelendiğinde (ortalama 18 yıl hizmet süresi) gelecek yıllarda oluşacak işçilik tablosu ile kurum üretim yapamaz bir durumla karşı karşıya kalacaktır.

Kurumun program hedeflerine ulaşabilmesi ve taahhütlerini yerine getirebilmesi için 3 000’i üretim işçisi, 500’ü hazırlık işçisi ve 500’ü elektro-mekanik işçisi olmak üzere ilk etapta toplam 4 000 yeraltı işçisine acilen ihtiyaç duyulmaktadır.

Diğer taraftan son yıllarda planlanan yatırımların istenilen seviyelerde olmaması ve ayrılan ödeneklerin gerçekleşmelerinin düşük oranda seyretmesi, yapılmış olan önemli yatırımlarımızı da atıl hale getireceğinden daha büyük ekonomik problemlerin yaşanmasına neden olacaktır.

Yatırımların istenilen seviyelerde gerçekleştirilememesinin başlıca sebeplerini;

– İşçi açığı,

– Hizmet satın alımındaki engeller,

– Zaman zaman yürürlüğe giren tasarruf genelgeleri

oluşturmaktadır.

7 nci Beş Yıllık Plan Döneminden 8 inci Beş Yıllık Plan Dönemine kalacak önemli projelerimiz şunlardır:

1. Kozlu Uzun Mehmet 1 Kuyusunun Onarılması ve Derinleştirilmesi Projesi

7 nci Beş Yıllık Plan Döneminde projelendirilmiş olup, 5.9.1999 tarihinde ihaleye çıkılmıştır. Yaklaşık 6 yıllık bir iş olup, 8 inci Beş Yıllık Plan Döneminde bitirilecektir.

2. Karadon Yeni Servis Kuyusu :

7 nci Beş Yıllık Plan Döneminde projelendirilmiştir. İhale hazırlık çalışmaları devam etmekte olup, yine yaklaşık 6 yıllık bir iştir. 8 inci Beş Yıllık Plan Döneminde gerçekleştirilmesi beklenmektedir.

3. Arama-İhzarat Projeleri :

Kurumumuzun üretimini sürdürebilmesi amacıyla yıllık yatırım programlarına giren projeler olup, 7 nci Beş Yıllık Plan Döneminde devam ettirilen ve 8 inci Beş Yıllık Plan Döneminde de devam edecek olan başlıca projeler aşağıda sıralanmıştır;

– Karadon-540 katı hazırlık projesi

– Kozlu-560 katı hazırlık projesi

– Sondajlı aramalar projesi

2001-2005 yılları arasını kapsayan 8 inci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlık çalışmalarının başladığı 1999/7 sayılı genelge ile duyurulmuştur.

8 inci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonlarından “Madencilik-Enerji Hammaddeleri” komisyonunda görev alacak TTK Personeli 3.9.1999 tarih ve 598/23325 sayılı yazımızla T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığına bildirilmiştir.

Komisyon çalışmaları başladığında kurumumuz elemanları verilecek görevleri yapmaya hazırdır.

3. – Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey’in, Gülhane Askerî Tıp Akademisinin açılış töreninde millî şairimiz M. Akif Ersoy’a hakaret edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (7/611)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygı ile arz ederim.

Prof. Dr. Sacit Günbey Diyarbakır

Soru :

Millî şairimiz, İstiklâl Marşımızın yazarı, milletçe medarı iftiharımız, Türkçemizin en iyi kullanıcısı Mehmet Akif Ersoy, Gülhane Askerî Tıp Akademisinin açılış töreninde Tuğgeneral Yalçın Işımer’in haksız itham ve hakaretlerine maruz kalmıştır.

1. Millî şairimize karşı yapılan bu haksız tecavüz karşısında Millî Eğitim Bakanı olarak tavrınız ne olmuştur?

2. Bugüne kadar ne gibi bir teşebbüste bulunulmuştur? Konuşmanın muhtevasına katılıyor musunuz?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 19.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.05.00-03/3142

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 18.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2191-7/611-1993/5406 sayılı yazısı.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Sacit Günbey’in “Gülhane Askerî Tıp Akademisinin açılış töreninde millî şairimiz M. Akif Ersoy’a hakaret edildiği iddiasına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Gülhane Askerî Tıp Akademisinin 1999-2000 öğretim yılı açılış töreninde Tuğgeneral Yalçın Işımer, kişisel konuşmasını yapmıştır. Kişisel konuşmalar hakkında görüş bildirme zorunluluğu bulunmamaktadır.

Kaldı ki kurumsal olarak konu Bakanlığımız görev alanına girmemektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Millî Eğitim Bakanı

4. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, domuz yağı ithalatı yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osmun Durmuş’un cevabı (7/629)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Mehmet Ali Şahin İstanbul

1. Yurt dışından domuz yağı ithal edilmekte midir?

2. Eğer ithal edilmekte ise yıllık miktarı kaç tondur?

3. Bu yağlar hangi sektörlerde ve ne yapımında kullanılmaktadır?

T.C. Sağlık Bakanlığı 19.11.1999 İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü Sayı : B.1001EG0130019-52002

Konu : Yazılı soru önergesi cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 18.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2204 sayılı yazıları.

İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından, yurt dışından domuz yağı ithal edilip edilmediği ve yıllık miktarı ile hangi sektörlerde ve ne yapımında kullanıldığına ilişkin olarak verilen yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş Sağlık Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin’in “Yurt dışından domuz yağı ithal edilip edilmediği ve yıllık miktarı ile hangi sektörlerde ve ne yapımında kullanıldığı”na ilişkin yazılı soru önergesinin cevabıdır.

Sorular :

1. Yurt dışından domuz yağı ithal edilmekte midir?

2. Eğer ithal edilmekte ise yıllık miktarı kaç tondur?

3. Bu yağlar hangi sektörlerde ve ne yapımında kullanılmaktadır?

Cevaplar :

Önergenin Bakanlığımıza yöneltilmiş olmasının gayesinin sağlık ile ilgili endişeler olduğu düşünülerek konunun sağlık mevzuatı ve Sağlık Bakanlığının görev ve yetki alanı yönünden değerlendirilmesi cihetine gidilmiştir.

Bakanlığımız 3359 sayılı “Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun 3 üncü maddesinin (k) bendine” göre her türlü müstahzar, terkip, madde, malzeme, farmakope mamûlleri, kozmetikler ve bunların üretiminde kullanılan ham ve yardımcı maddelerin ithal, ihraç, üretim, dağıtım ve tüketiminin, ilaç, aşı, serum vb. biyolojik maddeler ile diğer terkiplerin kontrolüne, murakabesine ve bunların kontrollerini yaptırmaya, özel mevzuatına göre ruhsatlandırma ve izin işlerini yürütmeye yetkilidir.

1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbî Müstahzarlar Kanunu ve 2.3.1995 tarih ve 22218 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Tıbbî Farmasötik Ürünlar Ruhsatlandırma Yönetmeliği” doğrultusunda Tıbbî Farmasötik ürünlere, 3977 sayılı Kozmetik Kanunu ile 8.4.1994 tarih ve 21899 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kozmetik Yönetmeliği ve 28.1.1998 tarih ve 23244 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Kozmetik Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına DairYönetmelik” hükümleri doğrultusunda da kozmetik ürünlere ilişkin işlemler yürütülmektedir.

560 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre “Tıbbî Müstahzar” sayılmayan ve bunun yanında 3359 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin ve diğer sağlık mevzuatının kapsamında olmayan “gıda maddelerine ve diğer maddelere” ilişkin ithalat işleri, ilgili diğer mevzuat hükümleri ve bu arada ithalat rejimi kararları muvacehesinde yürütülmesi gereken ve Bakanlığımızın görev ve yetki sahasının dışında kalan muamelelerdir.

Bakanlığımızın görev ve yetki sahası bakımından ifade edilecek olursa, domuz yağı ithalatı için Bakanlığımıza bir müracaat vaki olmadığı gibi, bu yönde usulsüz bir kullanımı tespit etmek mümkün olmamıştır. Bakanlığımıza müracaat vaki olmadığı cihetle, ithalat izni veya ithalat iznine esas görüş verilmesi gibi bir işlem yapılması da söz konusu değildir.

Belirtilen sebeplerle, doğrudan sağlık ile ilgili olmayan maksatlar ile domuz yağı ithal edilip edilmediğinin ve ithal edilen miktarı ile hangi sektörlerde kullanıldığı konusundaki sair bilgilerin, ilgili olabilecek diğer Bakanlıklardan ve kamu kuruluşlarından alınması isabetli olacaktır.

Gösterilen ilgiye teşekkür eder, başarılar dilerim.

5. – Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal’ın, Kafkaslar’a yönelik dış politikaya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı (7/676)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize arz ederim. 12.10.1999

Şükrü Ünal Osmaniye

Sorular :

1. Türkiye’nin Kafkaslar’a yönelik dış politikasının amacı nedir? Çeçenistan’nın uluslararası arenada yalnız bırakılmasının, Türkiye’nin Kafkaslara yönelik dış politikasının amacına uygun olduğunu düşünüyor musunuz? Bu durumun dış politikamıza olumlu etkileri nelerdir?

2. Türk Dış Politikasında bağımsız bir Çeçenistan’ın yeri nedir? Rusya’nın Çeçenistan’ı işgal etmesini, Türkiye’nin Kafkasya’daki çıkarları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

3.Türkiye’de yaşayan onbinlerce Kafkas kökenli vatandaşımız olduğunu ve halkımızın yüzde 98’inin müslüman olduğunu gözönünde bulundurarak, Rusya’nın Çeçenistan’daki müslüman sivil halka yönelik başlattıkları katliamla ilgili olarak Rusya’nın saldırgan taraf olduğunu ve Rusya’yı kınamaya düşünüyor musunuz?

4. Bakanlığınıza Çeçen Cumhuriyeti İçkeriya Cumhurbaşkanı Aslan Mashadov tarafından görevlendirilmiş herhangi bir yetkili tarafından resmî görüşme talebinde bulunuldu mu? Bu konuda cevabınız ne oldu?

5. Çeçenistan’ın bağımsızlığının ülkemiz tarafından tanınmamış olmasının, Çeçen halkına yönelik katliamlarında Rusya’yı cesaretlendirdiğini düşünüyor musunuz?

T.C. Dışişleri Bakanlığı 17.11.1999 Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü Sayı : SPGM/732-498

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/676-2118/5698 sayılı yazıları.

Osmaniye Milletvekili SayınŞükrü Ünal’ın ilgide kayıtlı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla arz ederim.

İsmail Cem Dışişleri Bakanı

Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal tarafından yöneltilen sorular için hazırlanan yanıtlar:

1. Türkiye’nin Kafkaslar’a yönelik dış politikasının amacı nedir? Çeçenistan’nın uluslararası arenada yalnız bırakılmasının, Türkiye’nin Kafkaslara yönelik dış politikasının amacına uygun olduğunu düşünüyor musunuz? Bu durumun dış politikamıza olumlu etkileri nelerdir?

Türkiye’nin Kafkaslar’a yönelik dış politikasının temel amacı, bu bölgenin bir barış, huzur ve istikrar bölgesi haline gelmesi ve bölge ülkeleri arasında karşılıklı yarara dayalı bir işbirliğinin geliştirilmesidir. Bu amaçla bölgedeki tüm sorunların barışçı yollardan çözümü ve bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerin toprak bütünlüğüne saygı ve iç işlerine karışmama ilkeleri temelinde geliştirilip güçlendirilmesi Kafkasya’ya yönelik politikamızın temel unsurlarını teşkil etmektedir.

Çeçenistan’daki gelişmeler tabiatıyla tarafımızdan büyük bir hassasiyet ve endişeyle takip edilmektedir.Masum sivillerin hayatlarını kaybetmesinden ve yüzbinlerce kişinin yerlerinden edilmesinden ciddi kaygı duyuyoruz. Bu tehlikeli gidişatın bir an önce durdurularak diyalog yoluyla soruna barışçı bir çözüm bulunmasının aciliyet taşıdığı görüşündeyiz. Bu görüşlerimiz Sayın Başbakanımız ve Bakanlığımızca yapılan basın açıklamalarında yeraldığı gibi, Rus muhataplarımıza da tarafımızdan bildirilmiş bulunmaktadır.

2. Türk Dış Politikasında bağımsız bir Çeçenistan’ın yeri nedir? Rusya’nın Çeçenistan’ı işgal etmesini, Türkiye’nin Kafkasya’daki çıkarları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çeçenistan bilindiği üzere Rusya Federasyonunun bünyesinde yeralmaktadır. Biz Kafkasya’da barış ve istikrarın tesisinden yanayız. Dolayısıyla bütün sorunların uluslararası hukuka uygun şekilde çözümlenmesini destekliyoruz. Taraflardan uluslararası hukuka ve insan haklarına saygı bekliyoruz.

3.Türkiye’de yaşayan onbinlerce Kafkas kökenli vatandaşımız olduğunu ve halkımızın yüzde 98’inin müslüman olduğunu gözönünde bulundurarak, Rusya’nın Çeçenistan’daki müslüman sivil halka yönelik başlattıkları katliamla ilgili olarak Rusya’nın saldırgan taraf olduğunu ve Rusya’yı kınamaya düşünüyor musunuz?

Çeçenistan’da masum sivil halkın maruz kaldığı sıkıntılar üzerinde hassasiyetle duruyoruz.

Ülkemizdeki sadece çok sayıda Kafkas kökenli yurttaşımızın değil, milletimizin geneline hakim olan hissiyat ve düşünceler, Çeçenistan’daki gelişmeler hususundaki tavrımız bakımından gayet tabiî ön planda dikkate alınmaktadır. Sivil halkın zarar görmesini sessizlikle karşılamamız da söz konusu değildir.

Nitekim yukarıda da belirttiğim gibi bu konuda müteaddit açıklamalarımız oldu. Soruna, Rusya Federasyonunun toprak bütünlüğü çerçevesinde, insan haklarına saygı gösterilerek ve sivil halka zarar verilmeden, barışçı yöntemlerle çözüm getirilmesi çağrısında bulunduk. Bu görüşlerimizi Rus muhataplarımıza da aktardık.

Öte yandan, olaylardan mağdur duruma düşmüş insanların sorun ve sıkıntılarına bigane kalmamız da söz konusu değildir. Nitekim, en kısa zamanda Kızılay tarafından insanî yardımda bulunulması için çalışma başlatılmıştır.

4. Bakanlığınıza Çeçen Cumhuriyeti İçkeriya Cumhurbaşkanı Aslan Mashadov tarafından görevlendirilmiş herhangi bir yetkili tarafından resmî görüşme talebinde bulunuldu mu? Bu konuda cevabınız ne oldu?

Uluslararası hukuk çerçevesinde bağımsızlığı tescil edilmiş ve ülkemizle diplomatik ilişkiler tesis etmiş devletlerin uluslararası normlar temelinde atadıkları diplomatik ve konsolosluk temsilcileri dışında kalan kişilerin “temsilci” sıfatıyla Bakanlığımız ile resmî temas kurma taleplerinin kabulü hukuken mümkün bulunmamaktadır.

5. Çeçenistan’ın bağımsızlığının ülkemiz tarafından tanınmamış olmasının, Çeçen halkına yönelik katliamlarında Rusya’yı cesaretlendirdiğini düşünüyor musunuz?

İzlediğimiz ilkeli ve tutarlı politikanın Çeçenlere yönelik eylemleri cesaretlendirmesi söz konusu değildir. Esasen bu konudaki duyarlılığımız Rusya Federasyonu yetkililerince de yakınen bilinmektedir.

6. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği 0403 model otobüslere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/680)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği 0403 model otobüslerinin, ülkemizde trafiğe çıktığı günden bugüne bu araçlarla bir çok kazalar meydana gelmiş ve yüzlerce insanımızın hayatına mal olmuştur. Bu kazalar sonucunda bilirkişi tayin edilen ODTÜ heyetince yapılan inceleme sonucunda da bu model otobüslerin hatalı tasarım ve üretim nedeni ile kazalara sebebiyet verdiği için üretici firmayı 5/8 oranında kusurlu bulmuştur. Bu konuda bugüne kadar neler yapıldığının kamuoyu tarafından öğrenilmesi için aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinizle arz ederim.

Salih Kapusuz Kayseri

Sorular :

1. 1997 yılından itibaren kaç tane ölümlü, yaralamalı, maddî hasarlı yolcu kazası olmuştur?

2. Bu kazalarda kaç kişi ölmüştür? Maddî zarar ne kadardır?

3. Bu kazalardan kaçı Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği 0403 yolcu otobüslerinde vuku bulmuştur? Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği otobüs modellerinden 0403 hariç, diğer model otobüslerden kaç tanesi yanmıştır. 0403 otobüslerden kaç tanesi yanmıştır?

4. Bu kadar ciddi bir bilirkişi rapor var iken 0403 otobüslerde ki tasarım ve üretim hatası konusu Bakanlığınızca incelenmiş midir?

5. Bakanlığınızca verilen imalat ve üretim yeterlik belgeleri bu somut olaylar karşısında yeniden değerlendirilmiş midir?

6. Bakanlığınızca çıkarılan Araç İmalat, Montaj, Tadilat Yönetmeliği günün koşullarına cevap veremediği açık olduğu halde bu yönetmelikte gereken düzenleme yapılmış mıdır ve yapılması düşünülüyor mu?

7. Bilirkişilerin raporlarında belirttiği önlemler konusunda Bakanlığınız ne gibi işlem yapmıştır?

8. Olayın ilgililerince Bakanlığınıza başvuru üzerine ne gibi işlemler yapılmıştır?

9. Bu bilirkişi raporunda Bakanlığınıza izafe edilen kusur gerekçeleri hakkında Bakanlığınız herhangi bir araştırma yapmış mıdır?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 18.11.1999 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.14.0.BHİ.01-458

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/680-2122/5702 sayılı yazınız.

Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, “Mercedes Benz A.Ş.’nin ürettiği 0403 model otobüslere” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/680) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Ancak söz konusu önergenin 1, 2 ve 3 üncü soruları İçişleri Bakanlığını ilgilendirmekte olup, Bakanlığımla bir ilişkisi bulunmamaktadır.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz’un sorularına ilişkin cevaplarımız

4. Yapılan incelemede, adı geçen Bilirkişi raporuna ilaveten,

a) Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Otomotiv Ana Bilim Dalı

b) Yıldız Teknik Üniversitesi,

c) Adalet Bakanlığı, Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı

tarafından hazırlanan bilirkişi raporları mevcuttur.

Adı geçen raporlarda 1 inci Bilirkişi raporunda belirtilen hususların aksine görüş bildirilmiştir.

AİTM Yönetmeliğine göre imal edilmiş araçta adı geçen bilirkişi raporlarında görüleceği üzere herhangi bir tasarı ve üretim hatası bulunmamaktadır.

5. “İmalat Belgesi” ve “İmalat Yeterlilik Belgesi” araçların yapım ve kullanım bakımından karayolu yapısına ve trafik güvenliğine uyma zorunluluğunu yerine getirmek üzere AİTM Yönetmeliğine göre verilmektedir. Söz konusu belgelerin yeniden değerlendirmesine gerek görülmemiştir.

6. AİTM Yönetmeliği 29/8 sayılı Karayolları Trafik Kanununa dayanılarak çıkarılmış olup günün koşullarına ve Avrupa Birliği mevzuatlarına uygun olarak ilgili kurum ve kuruluşların da görüşleri alınarak hazırlanmıştır. Yönetmelik, değişen koşullara ve yeni ihtiyaçlara göre değiştirilmektedir. Bunun sonucunda bugüne kadar AB mevzuatlarından 87 adet direktif ve 12 adet Regülasyon Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

7. 4 üncü maddede izah edildiği üzere, konu ile ilgili birbiriyle çelişen muhtelif bilirkişi raporları mevcuttur. Konunun mahkemece bir karara bağlanmadan Bakanlığın bu konuda bağlayıcı bir hüküm vermesi mümkün değildir.

8. Konu Bakanlığımıza intikalinden sonra AİTM Yönetmeliği hükümlerine göre inceleme yapılarak, bu husustaki görüşümüz ilgili mahkemeye sunulmuştur.

9. Bilirkişilerin hazırladığı 1 inci raporda Bakanlığımıza izafe edilen bir husus bulunmamaktadır. 6 ncı maddede izah edildiği gibi, AİTM Yönetmeliği günün şartlarına göre değiştirilmektedir.

Yukarıda maddeler halinde verilen cevapların yanı sıra, gerek AİTM Yönetmeliğine, gerekse MARTOY’a uygun olmayan araç üretilmesine müsaade edilmemektedir. Söz konusu Yönetmelikler, araç imalatçılarının araçlarına güvenlik açısından asgari koşulları sağlamak üzere hazırlanmıştır.

7. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, teşvik belgesine sahip olup enerji indiriminden yararlanamayan sanayicilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/678)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Fahrettin Kukaracı Erzurum

Sorular :

1. Erzurum Organize Sanayi Bölgesinde faaliyette bulunan ve teşvik belgesine sahip sanayicilerimize bürokratik engeller yüzünden enerji indirimi uygulanmadığı doğru mudur?

2. Erzurum’da teşvik belgesine sahip olup enerji indiriminden yararlanan sanayici sayısı nedir?

3. Teşvik belgesi alan sanayicilerin enerji indiriminden yararlanabilmeleri için ferdi abonelik gerekli midir?

4. Teşvik belgesi alıp enerji indiriminden yararlanmaya hak kazanmış sanayicilerin, kanunla kendilerine tanınmış bu hakkı kullanabilmeleri için bürokratik engellerin kaldırılması düşünülmekte midir?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 19.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.O.APK.0.23-300-1643-19832

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1 Kasım 1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2433 sayılı yazısı.

Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı’nın tarafıma tevcih ettiği 7/687-2136 esas no.lu yazılı soru önergesine ait bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı’nın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/687-2136)

Soru 1. Erzurum Organize Sanayi Bölgesinde faaliyette bulunan ve teşvik belgesine sahip sanayicilerimize bürokratik engeller yüzünden enerji indirimi uygulanmadığı doğru mudur?

Cevap 1. Erzurum Organize Sanayi Bölgesinde faaliyette bulunan ve teşvik belgesine sahip sanayicilerimizin 99/12478 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamındaki enerji teşviğinden yararlanabilmeleri için ferdi abone olmaları gerekmektedir.

Soru 2. Erzurum’da teşvik belgesine sahip olup enerji indiriminden yararlanan sanayici sayısı nedir?

Cevap 2. Erzurum’da teşvik belgesine sahip olup enerji indiriminden yararlanan sanayici sayısı 7’dir.

Soru 3. Teşvik belgesi alan sanayicilerin enerji indiriminden yararlanabilmeleri için ferdi abonelik gerekli midir?

Cevap 3. Teşvik belgesi alan sanayicilerin enerji indiriminden yararlanabilmeleri için ferdi abonelik gereklidir.

Soru 4. Teşvik belgesi alıp enerji indiriminden yararlanmaya hak kazanmış sanayicilerin, kanunla kendilerine tanınmış bu hakkı kullanabilmeleri için bürokratik engellerin kaldırılması düşünülmekte midir?

Cevap 4. Teşvik belgesi alıp enerji indiriminden yararlanmaya hak kazanmış sanayicilerin, kanunla kendilerine tanınmış bu hakkı kullanabilmeleri aşamasında bürokratik engellerle karşılaşmaları söz konusu değildir. Hazine Müsteşarlığının TEDAŞ Genel Müdürlüğüne göndermiş olduğu listede isim ve unvanları bulunan Yatırım Teşvik belgesine sahip olan (KOBİ Yatırım Teşvik belgesi yatırımları dahil) ve yatırım tamamlama vizesi yapılan abonelerin TEDAŞ Genel Müdürlüğüne müracaatı halinde müracaatı takip eden emisyon döneminden itibaren Hazine Müsteşarlığının 26.2.1999 tarihli ve 99/12478 sayılı Kararnamenin Uygulama esasları tebliği kapsamında uygulama yapılmaktadır.

8. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Erzurum Organize Sanayi Bölgesinin Halk Bankası şubesi ihtiyacına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/688)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Fahrettin Kukaracı Erzurum

Sorular :

Erzurum Organize Sanayi Bölgesi Erzurum’a yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır. İş ve para trafiğinin yoğun olarak yaşandığı bu merkezde herhangi bir banka şubesinin bulunmaması sanayicilerimiz ve bölgedeki bütün çalışanlarımız için büyük meşekkat arz etmektedir. Bu durum aynı zamanda, iş ve mesai kaybına neden olmaktadır.

Bu çerçevede;

1. Erzurum Organize Sanayi Bölgesinin, Halk Bankasından bir şube açması yönündeki talebinin karşılanması düşünülmekte midir?

2. Halk Bankası, Erzurum Sanayi Bölgesine ne zaman bir şube açabilir?

T.C. Devlet Bakanlığı 23.11.1999 Başbakan Yardımcılığı Sayı : B.02.0.002/2209

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığına

İlgi :1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/688-2137/5748 sayılı yazınız.

Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/688-2137 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi rica ederim.

H. HüsamettinÖzkan DevletBakanı Başbakan Yardımcısı

Türkiye Halk Bankası, ülkemiz ekonomisinin temelini oluşturan esnaf-sanatkârlar ile KOBİ’lere finansman, bilgilendirme ve danışmanlık gibi hizmetleri sunmayı amaç edinmiş ve faaliyetlerini bu doğrultuda yürüten ihtisaslaşmış bir kamu bankasıdır.

Bu nedenle, Bakanlığım bağlı kuruluşu olan Türkiye Halk Bankası bir yandan gerek yurt içi, gerekse yurt dışı kaynaklardan elde ettiği fonları hedef kitlesine kullandırırken, diğer yandan sunduğu hizmetlerin etkin, verimli ve kaliteli olması amacıyla da organizasyon yapısını güçlendirmekte, mümkün olduğu kadar esnaf-sanatkâr ve KOBİ’lere yakın olabilmek için yurdun en ücra köşelerinde bile açtığı şubeler ile hizmet ağını genişletmektedir.

Ancak, organizasyon yapısındaki bu büyüme ve şubeleşme beraberinde oldukça önemli bir maliyet artışını da getirmektedir. Bankalar Kanununda belirtilen esaslar paralelinde maliyet-fayda dengesi, bankanın özkaynak yapısı ile tasarruf tedbirleri de dikkate alınarak şubeleşme politikaları belirlenmekte ve Hazine Müsteşarlığının izinleri doğrultusunda da açılışlar gerçekleştirilmektedir.

Açılması talep edilen Organize Sanayi Bölgesi Erzurum Şubesi faaliyet alanında; halen Bankanın Erzurum/Merkez, Sanayi Sitesi/Erzurum ile Ilıca/Erzurum şubeleri faaliyette olup, bu şubeler hem bulundukları yörenin, hem de yakınında oldukları sanayi bölgesinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasitededir. Bununla birlikte uygun ekonomik koşulların oluşması ve halen yatırımları devam eden işyerlerinin tamamlanarak faaliyetlerine başlamaları durumunda Organize Sanayi Bölgesinde de şube açılması önümüzdeki yıllarda mümkün olabilecektir.

9. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Mason derneklerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/689)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

FahrettinKukaracı Erzurum

Sorular :

1. Mason dernekleri, 2908 sayılı Dernekler Yasasına göre kurulmuş legal dernekler midir? Legal değilse, bunlar izlenmekte ve gerekli önlemler alınmakta mıdır?

2. Mason dernekleri legalite kazanmış ise, Dernekler Kanununa göre denetimi yapılmakta mıdır?

3. Bu derneklerin üye sayısı nedir? Üyelerinin açıklanmasında bir sakınca var mıdır? Büyük Üstad Sahir Talat Akev’in 12 bin olarak açıkladığı masonların tümü üye listesinde gözükmekte midir? Bu derneklerin üyelerini gizledikleri iddiaları doğru mudur? Üyelerini bildirmemek ya da gizlemek DerneklerYasasına göre suç teşkil etmekte midir?

4. Mason derneklerinin statüleri ve faaliyet alanları, “Uluslararası faaliyette bulunmayı” ve “Yurt dışında kurulmuş ulusal veya uluslararası dernek ya da kuruluşlara katılmayı” yasaklayan Dernekler Yasasının 7 nci maddesine aykırı değil midir?

5. Mustafa Kemal Atatürk’ün mason localarını kapattığı ve faaliyetlerini yasakladığı bilinirken, bu derneklerin yasal dernekler statüsüne kavuşmasına göz yummak Atatürkçülüğe aykırı değil midir?

T.C. İçişleri Bakanlığı 19.11.1999 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-258045

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1.11.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/689-2138/5749 sayılı yazısı.

Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Türkiye’deki mason derneklerinin 2908 sayılı Dernekler Kanununa göre kurulan legal dernekler olduğu,

2. Söz konusu derneklerin 2908 sayılı Dernekler Kanununun 45 inci maddesi hükmünce denetlendiği,

3. Derneklerin üye sayılarının değişken bir özellik göstermesi nedeniyle tüm mason derneklerinin üye sayısının belirlenmesinin mümkün olmadığı, legal dernekler olduğundan üyelerini gizleme ve bildirmeme gibi bir durumun söz konusu olamayacağı,

4. 2908 sayılı Dernekler Kanununun 11 inci maddesinde; Uluslararası beraberlik veya işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde, uluslararası faaliyette bulunma amacını güden derneklerin kurulması, mevcut derneklerin bu yönde faaliyet göstermesi ve yurt dışında şube açmasına Bakanlar Kurulu Kararı ile izin verilebileceği anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

10. – Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın, Adana-Yüreğir-Akıncılar Mahallesinde bir operasyon sonucu öldürülen kişilere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/692)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçtüzüğün 96 ncı ve devamı maddeler çerçevesinde İçişleri Bakanı Sayın SadettinTantan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasının sağlanmasını talep eder, saygılar sunarım.

14.10.1999 Ali Arabacı Bursa

Sorular :

1. Adana-Yüreğir-Akıncılar Mahallesinde 5.10.1999 tarihinde Murat Bektaş ve Erdinç Aslan’ın öldürüldüğü TEM Operasyonu üzerine Bakanlığınızca ne gibi işlemler yapılmıştır?

2. Operasyon yapılan evin “Örgütevi”, “Hücreevi” olduğu istihbaratı kimden, kimlerden, nasıl sağlanmıştır?

3. Bilgi doğru olsa dahi, içerdekilerin teslim olmalarını sağlamak için ya da canlı ele geçirmek üzere bir şey yapılmış mıdır?

4. Sorgusuz-sualsiz infaz gerekçesi izah edilebilir mi?

5. Evinde otururken bile can güvenliğinden yoksun oluşun örneklerini sıkça yaşayan yurttaş, Devlete güvenini nasıl koruyacak?

6. “Yanlışlık yapıldı” denerek bu işten sıyrılabilinir mi?

7. Soruşturulduğu söylenen olay sonrası açığa alınan kimse var mı, yoksa soruşturmanın selametini nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı 19.11.1999 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-258043

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 1.11.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/692-2147/5761 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Ali Arabacı tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1, 7. Adana İli Yüreğir İlçesi Akıncılar Mahallesinde 5.10.1999 günü DHKP-C örgütüne yönelik yapılan operasyonla ilgili olarak bir polis memuru Valilik makamınca görevinden uzaklaştırılmış olup, konuyla ilgili olarak Adana 8 inci Asliye Ceza Mahkemesince 14.10.1999 gün ve Hz. 1999/35518 sayıya kayden gerekli tahkikatın yürütüldüğü,

2. Yapılan bir telefon ihbarında Yüreğir İlçesi Akıncılar Mahallesi 24 üncü sokak no 27 sayılı evin üçüncü katında şüpheli şahısların geceleri gayri muayyen saatlerde ellerinde paketlerle girip çıktığının bildirilmesi üzerine görevlilerin bu yeri kontrol etmek amacıyla gittiklerinde eve giriş esnasında içeride bulunan şahısların görevlilere silâhla ateş etmeleri neticesinde silâhlı çatışmanın çıktığı ve çatışmanın sona ermesinden sonra evde yapılan aramalarda, silâh ve bomba malzemeleri ile örgütsel dokümanların elde edilmesinden sonra evin örgüt evi olduğunun anlaşıldığı,

3. Olay esnasında görevlilerce içeride bulunan ve silâhla ateş eden şahıslara yönelik olarak defalarca “teslim ol” çağrılarının yapıldığı ancak içeride bulunan şahısların görevlilerin bu ikazlarına silâhla karşılık vermeleri üzerine silâhlı çatışmanın meydana geldiği,

4. Meydana gelen silâhlı çatışma sonunda yasadışı terör örgütünün askerî kanat sorumlusunun sağ olarak ele geçirilmesinden de anlaşılacağı üzere, herhangi bir infazın söz konusu olmadığı,

6. Olayla ilgili olarak “yanlışlık yapıldı” denmesi yapılan tüm hazırlık tahkikatında ve gerekse yapılan açıklamalarda söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

11. – Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın, TBMM Milletvekili Lojmanlarında işlenen bir cinayete ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/694)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçtüzüğün 96 ncı ve devamı maddeler çerçevesinde İçişleri Bakanı Sayın SadettinTantan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasının sağlanmasını talep eder, saygılar sunarım.

14.10.1999 Ali Arabacı Bursa

Sorular :

1. TBMM Milletvekili Lojmanlarında 24.6.1991 tarihinde işlenen ve o tarihte İzmir Milletvekilliği yapan Erol Güngör’ün oğlu Mustafa Güngör’ün öldürülmesiyle sonuçlanan cinayetin bugüne kadar aydınlatılmayışının gerekçesi nedir?

2. Cinayeti aydınlatmak için ne yapılmıştır?

3. Bu olayla ilgili olarak ne yapılması düşünülmektedir?

T.C. İçişleri Bakanlığı 19.11.1999 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-258044

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 1.11.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/694-2149/5763 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Ali Arabacı tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Yapılan araştırmalar neticesinde toplanan bütün deliller ile konunun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirildiği, olayın değerlendirilmesi faili meçhul sanık veya sanıkların tespiti, delillerin toplanması ve değerlendirilmesi ile sanık veya sanıkların yakalanmaları halinde mevcutlu olarak savcılığa intikal ettirilmesinin talimat gereği istenildiği, bugüne kadar olayın sanık veya sanıkların tespitinin mümkün olmadığı, konu ile ilgili çalışmaların çok yönlü olarak sürdürüldüğü anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

12. – KaramanMilletvekili Zeki Ünal’ın, Merve Safa Kavakçı’ya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı HikmetSami Türk’ün cevabı (7/700)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 14.10.1999 Zeki Ünal Karaman

İstanbul Milletvekili Merve Safa Kavakçı’nın Türk vatandaşlığı BakanlarKurulunun 13.5.1999 gün ve 99/12827 sayılı kararı ile kaybettirildi. Bu karar 16.5.1999 gün ve 23697 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandı. Türk vatandaşlığının kaybettirilmesi ile birlikte milletvekilliğinin de otomatikman düşüp düşmeyeceğinin tartışıldığı bir ortamda YüksekSeçim Kurulu Merve Safa Kavakçı’nın milletvekili sıfatının düşürülme yetki ve görevinin Anayasanın 84 üncü maddesine göre; Türkiye Büyük MilletMeclisine ait olduğuna karar verdi. Karar tarih ve sayısı : 17.5.1999/1585

Bu arada Merve Safa Kavakçı vatandaşlık haklarını tekrar elde etmek için avukatı Salim Özdemir aracılığıyla Danıştay’a başvurdu. Dava kesinleşmiş değildir.

Devam ediyor.

Olayın seyri bu şekilde sürerken Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Nuh Mete Yüksel, milletvekilliğini hukuken kabul etmiş olacak ki, 16.8.1999 tarihinde, iddia ettiği bazı suçlardan dolayı; Merve Safa Kavakçı’nın dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili olarak düzenlediği fezlekeyi TBMM’ye sunulmak üzere Bakanlığınıza gönderdi.

Başbakan Bülent Ecevit’de bizzat kendi imzası ile Bakanlığınızdan gelen 31.8.1999 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.000.1.128.57.1999/19531 sayılı yazıyı ilgi tutarak, gereği için 13.9.1999 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-310-14547 sayılı yazı ile TBMM’ne gönderdi. Böylece başında bulunduğunuz hem Adalet Bakanlığı hem de Başbakanlık, Merve Safa Kavakçı’nın milletvekilliğini kabul etmiş oluyordu.

Öte yandan TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’un Başbakanlığa verdiği 15.9.1999 tarih ve 1793/4834 sayılı cevabî yazıda ise “Türk vatandaşlığının kaybı ile birlikte Merve Safa Kavakçı’nın milletvekilliği sıfatı ortadan kalkmıştır. Bu nedenle, halihazırda milletvekili olmayan Merve Safa Kavakçı’nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemin işleme konulması mümkün görülmediğinden dosya ilişikte geri gönderilmiştir” deniliyordu.

Son olarak 13 Ekim 1999 günü akşam haberlerinde öğrendik ki; Devlet Güvenlik Mahkemesi Yedek Hâkimliği, Başsavcı Nuh Mete Yüksel’in talebi üzerine Merve Safa Kavakçı hakkında yurt dışına çıkış yasağı koymuştur.

Sorularım şunlardır :

1. Adalet Bakanlığı olarak Merve Safa Kavakçı’nın milletvekili olduğunu kabul ettiğiniz halde, sonra niçin bu görüşünüzden dönüş yaptınız?Milletvekili olduğunu kabul ederken hukukî dayanağınız ne idi, bu görüşünüzden vazgeçerken hukukî gerekçeniz ne oldu?

2. “Merve Safa Kavakçı’nın milletvekilliği düşmüştür” şeklindeki görüşünüz, TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’un yazdığı yazıya istinat ediyorsa, o zaman Yüksek Seçim Kurulunun “Milletvekilliğinin düşürülme yetki ve görevinin Anayasanın 84 üncü maddesine göre TBMM’ye aittir” biçimindeki kesin kararını geçersiz mi sayıyorsunuz? Sayıyorsanız; Adalet Bakanlığının böyle bir yetkisi var mıdır?

3. TBMM Başkanının milletvekillerinin milletvekilliklerinin düşürülmesiyle ilgili res’en bir yetkisi var mıdır? Varsa bu yetki hangi yasaya dayandırılmaktadır? Yoksa; TBMM Başkanının Anayasayı ihlâl ettiğini düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, Başbakanlıkla birlikte Adalet Bakanlığının da bu suçu işlediklerini kabul ediyor musunuz? Kabul etmiyorsanız Anayasanın açık hükmüne ve YüksekSeçim Kurulunun kesin kararına rağmen Merve Safa Kavakçı’nın milletvekilliğinin düştüğünü nasıl izah ediyorsunuz?

4. DGM, Başbakanlık ve Bakanlığınız Sayın Kavakçı’nın milletvekilliğini önce kabul edip sonra bu görüşünüzden vazgeçmeniz, bir çelişki ve Devlet yönetimindeki bir zaafiyet değil midir?

5. 13 Ekim 1999 günü, Sayın Kavakçı’nın yurt dışına çıkışını yasaklayan DGM Yedek Hâkimliğinin kararını yasalara ve Anayasaya uygun buluyor musunuz? Uygun buluyorsanız açıklar mısınız?

6. Bilerek, kasten Anayasayı ihlâl suçunun cezası nedir?

T.C. Adalet Bakanlığı 17.11.1999 Bakan : 2117

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 1.11.1999 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.-00.02-7/700-2158/5790 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan, Karaman Milletvekili Zeki Ünal tarafından Bakanlığımıza yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/700-2158 esas no.lu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

Sayın Zeki Ünal

Karaman Milletvekili

TBMM

Bakanlığımıza yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istedeğimiz 7/700-2158 esas no.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesine konu olan hususlarla ilgili olarak yaptırılan inceleme sonucunda;

Soru önergesinde sözü edilen kişinin, Anayasanın 83 üncü maddesi gereğince dokunulmazlığının kaldırılması yönündeki Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 16.8.1999 tarihli ve 1999/534 hazırlık, 1999/2 fezleke nolu evrakının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına intikal ettirildiği, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 15.9.1999 tarihli ve 1793/4834 sayılı yazısı ile, halihazırda milletvekili olmayan adı geçenin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemin işleme konulmasının mümkün görülmediği gerekçesiyle dosyanın geri gönderildiği,

Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 22.10.1999 tarihli ve 1999/534 hazırlık sayılı yazısıyla bu kişinin yurt dışına çıkışının önlenmesine ilişkin karar verilmesi istemi üzerine, Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Yedek Hâkimliğinin 13.10.1999 tarihli ve 1999/377 D. İş sayılı kararı ile adı geçenin, Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığının yazısı dikkate alınarak soruşturma sonuçlanıncaya kadar yurt dışına çıkışının yasaklandığı, bu kişinin avukatı aracılığıyla yaptığı itiraz üzerine Ankara 2 Nolu Devlet GüvenlikMahkemesinin 22.10.1999 tarihli ve 1999/393 D. İş sayılı kararı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 19.10.1999 tarihli ve 2226 sayılı yazısı içeriği dikkate alınarak itirazın kabul edildiği ve söz konusu Yedek Hâkimlik tarafından verilen kararın kaldırıldığı,

Anlaşılmıştır.

Bilindiği üzere, Anayasanın mahkemelerin bağımsızlığına ilişkin 138 inci maddesinin bir ve ikinci fıkralarında, “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” hükmü yer almaktadır.

Bu hüküm gözönüne alınarak, yargı kararları ile ilgili olan soru önergesinde yer alan hususlara cevap verilememiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. HikmetSami Türk Adalet Bakanı

13. — Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu’nun, TŞOF tarafından basılı evrak ve plaka satışından sağlanan gelirin bir bölümünün Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonuna aktarıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/706)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 15.10.1999 M. Ergün Dağcıoğlu Tokat

1. Şu anda şoförler ve otomobilciler odalarının tahsil ettiği basılı evrak ve plaka satış gelirlerinin yasal bir dayanağı var mıdır? Eğer varsa bu uygulamadan elde edilen gelirlerin % 60’ının Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonuna aktarıldığı doğru mudur?

2. Bu fon hangi kanun ve mevzuat çerçevesinde çalışmaktadır? Mevcut mevzuata göre sözkonusu fon ile Türk Polis Teşkilâtını Güçlendirme Vakfı arasındaki ilişki nedir?

3. 1998 yılı ve 1999 yılı Ağustos ayı itibariyle şoförler ve otomobilciler odalarından basılı evrak ve plaka geliri olarak fona aktarılan toplam payın tutarı nedir? Bu miktarın ne kadarı Maliye Bakanlığı ne kadarı Polis Vakfı tarafından alınmışıtr?

4. Son iki yıl içinde Polis Vakfına ödenen paralar nerelerde ve nasıl kullanılmıştır? Bakanlık olarak vakıf tarafından yapılan bu harcamalar üzerinde herhangi bir yetki, tasarruf ve sorumluluğunuz bulunmakta mıdır?

5. Bakanlığınızca Tokat Şoförler ve Otomobilciler Odasına 24.9.1999 tarihinde EGM.NR.19693 CK: 1400 sayılı bir telsiz emri gönderilmiş midir?

6. Eğer gönderilmiş ise sözkonusu telsiz emrinin muhteviyatı nedir? Ne maksatla gönderilmiştir?

7. Bakanlığınızca 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 131 inci maddesinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir kanun taslağı hazırlığı yapılmış mıdır? Bu hazırlığın şu anda bulunduğu nokta ve amacı nedir? Sözkonusu düzenleme ile basılı kâğıt ve plakaların basım ve dağıtımının Emniyet Genel Müdürlüğünce yapılmasının öngörüldüğü doğru mudur? Eğer doğruysa bu husustaki amacınız ve Polis Vakfının bu kanunun uygulamasındaki rolü ne olacaktır?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 22.11.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/259751

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 26.10.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/706-2182/5857 sayılı yazısı.

Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Odalarının basılı evrak ve plaka satışlarından elde ettiği gelirlerin yasal dayanağı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 131 inci maddesidir.

Sözkonusu Kanun maddesinde : “Basılı kâğıtlar ile plakalar TŞOF’nca bastırılır ve maliyetleri nazarı itibare alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve TŞOF’nca birlikte tespit edilecek bedeli mukabilinde il merkezlerinde veya kuruluşu bulunan ilçelerde adıgeçen federasyonca İçişleri Bakanlığının tespit edeceği esaslara göre verilir.

Basılı kâğıtlar ve plakaların satışının federasyona sağladığı net gelirin % 60’ı her yıl şubat ayı sonuna kadar Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonuna tevdi olunur. Gelirin geri kalanı TŞOF’na aittir” hükmüne istinaden işlemlerin yürütüldüğü,

2. Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonunun 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 129 uncu maddesine göre kurulduğu ve faaliyetlerini Trafik Hizmetleri Geliştirme Fon Yönetmeliği çerçevesinde yürüttüğü, Türk Polis Teşkilâtını Güçlendirme Vakfı ile herhangi bir ilişkisinin bulunmadığı,

3. TŞOF basılı kâğıt ve plaka satışlarından 1998 yılı içerisinde elde ettiği net gelir karşılığı olarak fona 2 487 325 568 000 TL ödendiği,

TŞOF basılı kâğıt ve plaka satışlarından elde ettiği geliri her yıl Şubat ayı sonuna kadar gönderdiğinden 1999 yılı fon payının henüz fon hesabına gönderilmediği,

Fon payı olarak gönderilen tutarlar, Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonu Bütçe Kanunu ile bütçe kapsamına alındığından gelirleri Merkez Bankası nezdinde bulunan Hazine Müsteşarlığı hesabına aktarılmaktadır, bu nedenle fon paylarından Maliye Bakanlığı ve Türk Polis Teşkilâtını Güçlendirme Vakfına herhangi bir ödemenin yapılmadığı, ancak taşıt plakaları dolayısıyla Emniyet Genel Müdürlüğü ile Federasyon arasında mevcut protokol gereği 1998 yılında 802 855 000 000 TL’sı ve 1999 yılında 459 889 000 000 TL’sı gelir edildiği,

4. Türk Polis Teşkilâtını Güçlendirme Vakfının, plakalardan aldığı paranın diğer gelirleri ile birleştirilerek Emniyet Teşkilâtını güçlendirme amacı doğrultusunda; şehit ailelerine yardımlar, sosyal yardımlar, tedavi yardımları, hizmet binaları inşaatı ve satın alınması, taşıt alınması, teknik cihaz ve malzeme alınması ile polis eğitim kurumlarına yardım olarak 1998 yılında, 26 403 753 861 135 TL’sının ve 1999 yılı 10 aylık dönemde 20 000 123 775 000 TL’sının sarf edildiği,

Vakfın harcamaları üzerinde, Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetim yetkisinin bulunduğu,

5. 6. 24.9.1999 tarih ve EGM.NR.19693 CK: 1400 sayılı telsiz emri 80 İl Emniyet Müdürlüğüne gönderildiği, emrin Tokat Şoförler ve Otomobilciler Odasına gönderilmediği,

7. Basılı kâğıt ve plakaların basım ve dağıtım işinin federasyona verilmesiyle, adıgeçen kuruluşa kaynak oluşturmaktan çok, önemli bir kamu hizmetinin yürütülmesi amaçlanmıştır. Ancak; özellikle son yıllarda, bu görevin kamu hizmeti anlayışından uzak, daha çok federasyona kaynak oluşturmak amacıyla yürütülür hale geldiği, bu yetkinin çeşitli şekillerde suistimal edilerek haksız kazançlara vesile edildiği ve vatandaşlarımızın mağdur olduğu,

Bu konu ile ilgili olarak;

– TŞOF’nun 2918 sayılı kanunun 131 inci maddesi ve Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 55 ve 176 ncı maddelerinin kendilerine tanıdığı yetkiyi tek bir firmaya kullandırarak tekel yarattığı, hâkim durumu kötüye kullandığı ve taşıt sahiplerinin mağduriyetlerine sebebiyet verildiği iddiasıyla Ankara Emniyet Müdürlüğünün 9.6.1999 tarih ve 199/R-198 sayılı yazılarıyla, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu,

– Ankara Emniyet Müdürlüğü 18.10.1999 tarih ve 99/381-1709 sayılı yazılarıyla; iki vatandaşın almış oldukları basılı evrakların Ankara Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanlığınca fahiş fiyatlarla satıldığını belirterek görevliler hakkında şikâyetçi olmaları üzerine, sözkonusu odanın satış yetkilisinin ifadesi alınarak kanunî gereği için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirildiği,

– Bir vatandaşımızın vermiş olduğu şikâyet dilekçesi ile, almış olduğu basılı evrakların Ankara Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanlığınca fahiş fiyatlarla satıldığı ve bazılarının da eksik çıktığını belirterek şoförler odası hakkında şikâyetçi olması üzerine, konu ile ilgili sözkonusu odanın satış yetkilisinin ifadesi alınarak kanunî gereği için 18.10.1999 tarih ve 99/379-1712 sayılı yazılarıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirildiği,

– İki vatandaşımızın sürücü belgesi almak ve araç tescili yapmak için, müracaatta bulundukları Ankara Şoförler Odasına bağlı bürodaki görevlilerce, bu şahıslara basılı evrakların fahiş fiyatlarla ve doldurulmadan satıldığı belirtilerek, görevliler hakkında gerekli yasal işlemin yapılması istendiğinden sözkonusu odanın satış yetkilisinin ifadesi alınarak kanunî gereği için 20.8.1999 tarih ve 99/329-1531 sayılı yazılarıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirildiği,

Bununla birlikte, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü Kontrolörlerinin Federasyonu teftişi sonucu; Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonuna aktarılması gereken % 60 pay hesabında, üyelere yardım gibi indirim konusu olmaması gereken gider kalemlerinin, federasyon tarafından masraf gösterilmesi suretiyle, 1994-1998 yılları itibariyle fon payının 1 068 053 392 TL eksik gönderildiği, eksik ödenen bu tutarın ve faizlerinin tahsili için Muhakemat Genel Müdürlüğü koordinesinde Ankara Muhakemat Müdürlüğünce yasal çalışmaların başlatıldığı anlaşılmış olup,

Tespit olunan bu nedenlerden dolayı; 1918 sayılı kanunun 131 inci maddesinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili kanun değişikliğini içeren bir kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

14. — Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Adıyaman-Çelikhan Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/708)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın delaletlerinizle Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğinin yapılmasını arz ederim.

Mahmut Göksu Adıyaman

1. 1994 yılında temeli atılan ve 1996 yılında bitirilmesi planlanan 30 yataklı Çelikhan Devlet Hastanesi ödenek yokluğundan hâlâ beklemededir. Mezkûr hastanenin bitirilmesi için 2000 malî yılı bütçesine ödenek konulmuş mudur? Konulmuşsa miktarı nedir?

2. Adıyaman Valiliğinin bu husustaki çalışmaları da gözönünde bulundurularak bu hastanemizi göğüs hastalıkları hastanesi olarak hizmete açmayı düşünüyor musunuz?

3. Kapasite artırımına da giderek bu hastaneyi, hem bölge göğüs hastalıkları hastanesi hem de Çelikhan halkının sağlık hizmetlerini yerine getirebilecek bir konuma getirmeyi düşünüyor musunuz?

T.C. Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü 17.11.1999 Sayı : BIOOTHGO73OOO3-5330-02/19525

Konu : Yazılı soru önergesi cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 1.11.1999 tarih ve A.DI.O.GNS.O.10.00.02-7/708-2211/5876 sayılı yazınız.

Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Göksu tarafından Adıyaman Çelikhan Devlet Hastanesi inşaatı ile alâkalı olarak verilen yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş Sağlık Bakanı

Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Göksu tarafından Adıyaman İli Çelikhan Devlet Hastanesi inşaatı ile alâkalı olarak verilen yazılı soru önergesinin cevabıdır :

Sorular :

1. 1994 yılında temeli atılan ve 1996 yılında bitirilmesi planlanan 30 Yataklı Çelikhan Devlet Hastanesi ödenek yokluğundan hâlâ beklemektedir. Mezkûr Hastanesinin bitirilmesi için 2000 Malî Yılı Bütçesine ödenek konulmuş mudur? Konulmuşsa miktarı nedir?

2. Adıyaman Valiliğinin bu husustaki çalışmaları da gözönünde bulundurularak bu hastanemizi Göğüs Hastalıkları Hastanesi olarak hizmete açmayı düşünüyor musunuz?

3. Kapasite artırımına da giderek bu hastaneyi hem bölge Göğüs Hastalıkları Hastanesi hem de Çelikhan halkının sağlık hizmetlerini yerine getirebilecek bir konuma getirmeyi düşünüyor musunuz?

Cevaplar :

Cevap 1. Adıyaman-Çelikhan Devlet Hastanesi inşaatı yatırım programımızda 931000030 proje numarası ile yer almaktadır. 30 yatak+10 daire lojman olmak üzere 1993-2000 yılları arasında bitirilmesi planlanan hastane inşaatının fizikî gerçekleşmesi % 80’dir.

Yapımı Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yürütülen devlet hastanesi inşaatı için 1999 yılında bütçeden 55 000 000 000 TL, ayrıca 3418 sayılı yasa gelirlerinden 15 000 000 000 TL ödenek, inşaatı yürüten Bayındırlık ve İskân Bakanlığına aktarılmıştır. İnşaat devam etmektedir. 2000 Malî Yılı Bütçesi yayımlanmadığından bu aşamada sözkonusu yatırıma ayrılan ödenek miktarı belli değildir.

Cevap 2. Çelikhan İlçesinde Bakanlığımıza bağlı yataklı tedavi kurumu bulunmaması nedeni ile yapımı devam etmekte olan ve halen fizikî yapılaşması % 80 civarında gerçekleşmiş bulunan 30 yataklı devlet hastanesi inşaatının, anılan ilçe ve bağlı nüfusunun tedavi edici sağlık hizmetlerine olan ihtiyacının çok yönlü olarak karşılanması bakımından ve Özel Dal Hastanelerinin gerekli olan konsültasyon hizmetlerini alabileceği genel dal hastaneleriyle bir arada bulunması, ilçelerde özel dal hastaneleri açımının rantabl olmaması ve bu tip hastanelerin bölgesel olarak planlanması zorunluluğu ile Yedinci Beş Yıllık Kalınma Planında öngörülen yatırım ihtiyaçlarının rasyonel kriterler çerçevesinde belirlenmesi ilkesi doğrultusunda, sözkonusu inşaatın yatırımda yer aldığı şekliyle tamamlanması uygun görülmektedir.

Cevap 3. 1997 yılı nüfus sayımından merkez nüfusu 10669, toplam nüfusu 20247 olan Çelikhan İlçesinde yataklı tedavi kurumunun bulunmadığı nazara alınarak planlanan ve 1999 yılı yatarım programında 931000030 proje numarası ile yer alan 30 yataklı devlet hastanesinin, kapasite artırımına gidilerek Bölge Göğüs Hastalıkları Hastanesi olarak tamamlanması yerine, projesinde yer aldığı şekliyle tamamlanması, ilçe halkı ve bağlı nüfusun sağlık hizmetlerine olan ihtiyacının çok yönlü karşılanması bakımından daha uygun görülmüştür.

Gösterilen ilgiye teşekkür eder başarılar dilerim.

15. — Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, 1998 yılında Başbakanlık Acil Destek Fonu ile Başbakanlık Tanıtma Fonunda biriken para miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün cevabı (7/712)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak Sayın Başbakan tarafından cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

Osman Aslan Diyarbakır

1. 1998 yılında Başbakanlık Acil Destek Fonu ile Başbakanlık Tanıtma Fonunda biriken para miktarları ne kadardır? Aynı yıl içinde sözkonusu fonlardan hangi ile ne kadar ödenek aktarılmıştır?

2. Anayasamızın 130 uncu maddesinin 1 inci bendine göre üniversitelerin devlet tarafından Kanunla kurulacağı hükmüne rağmen, Kuruluş Kanunu olmaksızın Rize’de Zihni Derin Çay sahasının Rize Üniversitesine tahsis edildiği ve eski Devlet Bakanı Sn. Eyüp Aşık tarafından sözkonusu üniversite inşaatına Millî Piyango İdaresi kasasından 1 trilyonluk bir ödenek aktarıldığı iddia edilmektedir?

Bu iddialar doğru mudur? Adıgeçen üniversite hukuken mevcut mudur? Millî Piyango İdaresinden ödenek aktarımının yasal dayanağı nedir? Sorumlular hakkında ne gibi yasal işlem yapılacaktır?

3. 1998 yılında Millî Piyango İdaresinden hangi ile ve hangi amaçla ne miktarda kaynak aktarılmıştır?

T.C. Devlet Bakanlığı 19.11.1999 Sayı : B.02.0.0.16/01958

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1.11.1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A. 01.0.GNS.0.10.00.02-7/712-2221/5918 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın B.02.0.KKG.0.12/106-87-4/5496 sayılı yazısı.

İlgi (a) yazınız ekinde gönderilen ve Sayın Başbakan tarafından koordinatörlüğümde cevaplandırılması tensip edilen, Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’a ait 7/712-2221 esas sayılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Fikret Ünlü Devlet Bakanı

Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’a Ait 7/712-2221 Esas Sayılı Yazılı Soru Önergesine

Sayın Başbakan Adına Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü Tarafından Verilen Cevaplar :

Soru 1. 1998 yılında Başbakanlık Acil Destek Fonu ile Başbakanlık Tanıtma Fonunda biriken para miktarları ne kadardır? Aynı yıl içinde sözkonusu fonlardan hangi ile ne kadar ödenek aktarılmıştır?

Cevap 1. 1998 yılında Başbakanlık Acil Destek Programında 17 402 900 000 000 TL birikmiştir.

1998 yılı Tanıtma Fonu gayri safi geliri 20 136 075 520 143 TL olup, bunun 2 684 700 437 TL’sı ilgili Kanun ve K.H.K.’ler gereğince T.C. Merkez Bankasında tevkifatı yapıldıktan sonra, kullanılabilir safi geliri 17 451 375 083 003 TL olarak gerçekleşmiştir.

3230 sayılı Tanıtma Fonunun Kuruluş Kanunu gereği yapılan aktarmalar il bazında olmayıp, proje bazında yapılmaktadır.

Soru 2. Anayasamızın 130 uncu maddesinin 1 inci bendine göre üniversitelerin devlet tarafından Kanunla kurulacağı hükmüne rağmen, Kuruluş Kanunu olmaksızın Rize’de Zihni Derin Çay sahasının Rize Üniversitesine tahsis edildiği ve eski Devlet Bakanı Sn. Eyüp Aşık tarafından sözkonusu üniversite inşaatına Millî Piyango İdaresi kasasından 1 trilyonluk bir ödenek aktarıldığı iddia edilmektedir.

Bu iddialar doğru mudur? Adıgeçen üniversite hukuken mevcut mudur? Millî Piyango İdaresinden ödenek aktarımının yasal dayanağı nedir? Sorumlular hakkında ne gibi yasal işlem yapılacaktır?

Cevap 2. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait Rize Zihni Derin Çay Fabrikası sahası, yapılan bir protokol uyarınca Karadeniz Teknik Üniversitesine devredilmiştir.

23.7.1998 tarihinde, Millî Piyango İdaresi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ile yaptığı protokol uyarınca; Rize İlinde, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olmak ve inşaası anılan rektörlük tarafından yürütülmek üzere, 1998 yılı birim fiyatlarına göre tahmini keşif bedeli 950 000 000 000 lira olarak tespit edilen bir fakülte binası yapımını üstlenecek, buna karşılık sözkonusu binaya Millî Piyango İdaresinin adı verilecektir.

Millî Piyango İdaresi, 1990 yılından itibaren reklam bütçesinin bir bölümü ile; “Millî Piyango” adını taşıyan Anadolu Lisesi, lise, öğrenci yurdu, fakülte binası inşa ettirmektedir. Amaç, idarenin tanıtımını daha etkin uzun vadeli ve kalıcı biçimde yapmak, ayrıca okul ve yurt binası yetersizliğinin giderilmesine bir ölçüde de olsa katkıda bulunmaktır. İdarenin tanıtımı amacı ile belirtilen hizmetin tüm illere yaygınlaştırılması hedeflenmiş olup, inşaatı devam edenler de dahil olmak üzere Türk eğitimine 23 adet tesis kazandırılmıştır.

Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından mevcut olmayan Rize Üniversitesine herhangi bir ödeneğin aktarılması sözkonusu değildir.

Soru 3. 1998 yılında Millî Piyango İdaresinden hangi ile ve hangi amaçla ne miktarda kaynak aktarılmıştır?

Cevap 3. Millî Piyango İdaresinin gayrisafi hâsılatının % 10’u Başbakanlık Tanıtma Fonuna, % 1’i aylık olarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna; Yıllık Bilanço net kârının % 95’i Savunma Sanayiini Destekleme Fonuna; % 5’i Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna aktarılmaktadır.

Millî Piyango İdaresi gelirlerinin bunlar dışında herhangi bir il veya illere aktarılması sözkonusu değildir.

Fikret Ünlü Devlet Bakanı

16. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın;

– Şanlıurfa-Akçakale karayolu için ayrılan ödeneğe,

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın;

– Erzincan Millî Piyango Anadolu Lisesi lojmanı inşaatına,

Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın;

– Ankara-Aksaray arasındaki karayoluna,

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/718, 727, 729)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize arz ederim.

Mehmet Yalçınkaya Şanlıurfa

Şanlıurfa Akçakale karayolu trafik yoğunluğu oldukça fazla olan bir yol ve sınır kapısına uzanması nedeniyle de ayrı bir ödene sahiptir.

Yolların çok bozuk olması nedeniyle bölgemizde yüzlerce vatandaşımız trafik kazalarında vefat etmektedir.

Ayrıca ithalat ve ihracat akışını etkilemektedir.

Bu nedenle sorularım :

1. Bahsi geçen yolun yapımı 1999 yılı yatırım programına alındı mı?

2. Alındı ise ne kadar ödenek ayrılmıştır?

3. İhalesi ne zaman yapılacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim. 29.7.1999

Tevhit Karakaya Erzincan

1992 Erzincan depreminden sonra ihalesi yapılan Millî Piyango Anadolu Lisesi Lojmanları inşaatı Dünya Bankasından sağlanan krediyle yapılmaktaydı. Müteahhit firma olan Fırat İnşaat A.Ş.’nin yeterli düzeyde faaliyette bulunmaması ve işi sürüncemede bırakması sebebiyle, Bakanlığın 12.6.1997 tarih ve 2388 sayılı onayı ile sözleşme feshedilmişti.

Şu an % 80 seviyesinde olan inşaat için;

1. 1999 yılı için ne kadar ödenek ayrılmıştır?

2. İnşaat ne zaman tamamlanacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın sözlü olarak cevaplandırılmak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın’a yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim. 30.7.1999

Murat Akın Aksaray

Sorular :

1. Ankara-Aksaray-Adana arasındaki ulaşımı sağlayan E-90 karayolunun Ankara-Kulu kavşağı yaklaşık 110 km olup, bu kısmın asfalt çalışmalarının 1999 yılı sonuna kadar tamamlanabilmesi mümkün müdür?

2. Kulu Kavşağı-Aksaray arasındaki 110 km’lik E-90 karayolu 1987 yılında tamamlanarak trafiğe açılmıştır. Bu yola paralel eski yol ise yenileme çalışmaları çerçevesinde su ve dere üstü köprü geçişleri tamamlanmış ve istimlâkları yapılarak o şekliyle kalmıştır. Mevcut yola paralel ve uzun yıllar ulaşımı sağlayan, şimdi ise kullanılmaz durumda bulunan sözkonusu eski yol tamamlanarak duble yol haline getirilecek midir?

3. Ankara-Aksaray arasındaki mevcut karayolu çift yönlü ulaşıma açılamayacaksa vatandaşlarımızın can ve mal kayıplarına neden olan bu mağduriyetini giderecek aynı zamanda kaybolan millî servete engel olabilecek bir çalışmanız bulunmakta mıdır?

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 16.11.1999 Sayı : B.09.0.APK.0.22.00.00.17/997

Konu : Yazılıya dönüşen sözlü soru önergeleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Genel Sekreterliğinin 3.8.1999 gün ve KAN.KAR.MD.A. 01. 0. GNS. 0. 10. 00.02-6/117-1216/3340 sayılı yazısı.

b) TBMM Genel Sekreterliğinin 9.8.1999 gün ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/130-1291/3491, 6/132-1314/3522 sayılı yazıları.

c) TBMM Genel Sekreterliğinin 1.11.1999 gün ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-2404 sayılı yazısı.

İlgi (a) ve (b) yazılar ilişiğinde alınan Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa-Akçakale karayolu için ayrılan ödeneğe, Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan Millî Piyango Anadolu Lisesi lojman inşaatına, Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın da, Ankara-Aksaray arasındaki karayoluna ilişkin olarak Bakanlığıma yöneltmiş oldukları TBMM 6/117, 6/130 ve 6/132 esas sayılı sözlü soru önergeleri Meclis İçtüzüğünün 98 inci maddesi gereğince yazılı soruya çevrilmesi dolayısıyla, sözkonusu önergelerin cevapları TBMM’nin 7/718, 7/727 ve 7/729 esas numaralarına göre düzenlenerek ekte sunulmuştur.

Bilgi ve gereğini arz ederim.

Koray Aydın Bayındırlık ve İskân Bakanı

EK-1

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın TBMM (6/117) 7/718 Esas Sayılı

Yazılı Soru Önergesine Dair Sorular ve Cevapları

Soru 1. Şanlıurfa-Akçakale yolunun yapımı 1999 yılı yatırım programına alındı mı?

Cevap 1. Sözkonusu yol 1999 yılı yatırım programında yer almaktadır.

Soru 2. Alındı ise ne kadar ödenek alındı?

Cevap 2. 1999 yılı için yeterli ödenek konulamamıştır. (1 Milyon TL gibi çok cüzî ödeneği bulunmaktadır.)

Soru 3. İhalesi ne zaman yapılacaktır?

Cevap 3. Şanlıurfa-Akçakale yolu 56 km. uzunluğunda olup, bunun 11 km’si Şanlıurfa çevre yolunu oluşturmaktadır. Çevre yolu 2x3 = 6 şeritli, geri kalan kısım ise 2x2 = 4 şeritli olarak projelendirilmiştir. Yeterli ödeneğin temin edilmesi halinde ihalesi programlanan projeler arasında değerlendirilecektir.

EK-2

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın TBMM (6/130) 7/727 Esas Sayılı

Yazılı Soru Önergesine Dair Sorular ve Cevapları

Sorular

1992 Erzincan depreminden sonra ihalesi yapılan Millî Piyango Anadolu Projesi lojman inşaatı Dünya Bankasından sağlanan krediyle yapılmaktaydı. Müteahhit firma olan Fırat İnşaat A.Ş.’nin yeterli düzeyde faliyette bulunmaması ve işi sürüncemede bırakması sebebiyle, Bakanlığın 12.6.1997 tarih ve 2388 sayılı onayı ile sözleşme feshedilmişti.

Şu an % 80 seviyesinde olan inşaat için;

1. 1999 yılı için ne kadar ödenek ayrılmıştır?

2. İnşaat ne zaman tamamlanacaktır?

Cevaplar

Sözü edilen lojman inşaatı ile ilgili olarak, Bakanlığım Yapı İşleri Genel Müdürlüğünce yapılan incelemelerde; Erzincan Millî Piyango Anadolu Lisesi lojman inşaatı adı altında bir işin kayıtlarda bulunmadığı tespit edilmiştir. Ancak, Erzincan İli yatırım programında 96 daireli Öğretmen Lojmanı + Sağlık Meslek Lisesi olarak 29 000 000 000 TLkeşif bedeli ile ihale edilen bir işin bulunduğu görülmüştür.

Bu işin müteahhidinin de gereken faaliyeti göstermemesi ve işi sürüncemede bırakması nedeniyle, 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu 62 nci Maddesi uyarınca, Bakanlığımızın 12.6.1997 tarih ve 2388 sayılı oluru ile sözkonusu iş fesih edilmiştir.

Bu defa, Erzincan-Merkez 225 kişilik Sağlık Meslek Lisesi ikmal inşaatı işinin ihalesi için DPT’nin uygun görüşü doğrultusunda il teşkilâtımız olan Bayındırlık ve İskân Müdürlüğüne 25.8.1999 gün ve 3015 sayılı yazı ile ihale talimatı verilmiş olup, sözkonusu işle ilgili gerekli çalışmalara başlanacaktır.

Ancak, 96 daireli öğretmen lojmanlarının yapımı konusunda DPT’den uygun görüş alınamadığı için bu hususta bir çalışma yapılması şimdilik mümkün olamamaktadır.

EK-3

Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, TBMM (6/132) 7/729 Esas Sayılı

Yazılı Soru Önergesine Dair Sorular ve Cevapları

Soru 1. Ankara-Aksaray-Adana arasındaki ulaşımı sağlayan E-90 karayolunun Ankara-Kulu kavşağı yaklaşık 110 km olup bu kısmın asfalt çalışmalarının 1999 yılı sonuna kadar tamamlanabilmesi mümkün müdür?

Cevap 1. Ankara-Kulu kavşağı arasında 12 km’lik Gölbaşı Balâ (Ayr.) kesimi önceki yıllarda asfalt beton kaplamalı olarak bitirilmiş ve bölünmüş yol olarak da trafiğe hizmet vermektedir. Diğer taraftan Gölbaşı İlçe girişinde köprülü kavşak inşaatı çalışmaları sürdürülmektedir.

68 km uzunluğundaki Balâ (Ayr.)-Kulu (Ayr.) Kesimi Karayolu İyileştirme Projesi kapsamındadır. 45 km’si birinci sınıf kalitede, muhtelif kesimleri tırmanma şeritli ve üst yapısı asfalt beton kaplamalı olarak bitirilmiştir. Geri kalan 23 km’lik kesimi ise 1997 yılında ihale edilmiştir. 1999 yılı sonuna kadar bitirilmesi için de 1 milyar 600 milyon TL ek ödeneğe ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, 68 km’lik bu kesimin bölünmüş yol halindeki projesinin yapım çalışmaları ihaleli olarak sürdürülmekte olup, 2000 yılı sonuna kadar tamamlanması programlanmıştır. Sözkonusu projenin bitirilmesini ve kamulaştırma işemlerinin de tamamlanmasını müteakip, yeterli ödeneği temin edildiği takdirde, önümüzdeki yıllarda bölünmüş yol olarak yapım çalışmalarına başlanabilecektir.

Soru 2. Kulu kavşağı-Aksaray arasındaki 110 km’lik E-90 karayolu 1987 yılında tamamlanarak trafiğe açılmıştır. Bu yola paralel eski yol ise yenileme çalışmaları çerçevesinde su ve dere üstü köprü geçişleri tamamlanmış ve istimlâkları yapılarak o şekliyle kalmıştır. Mevcut yola paralel ve uzun yıllar ulaşımı sağlayan şimdi ise kullanılmaz durumda bulunan sözkonusu eski yol tamamlanarak duble yol haline getirilecek midir?

Cevap 2. Kulu kavşağı-Aksaray arası yatırım programında bitümlü sıcak kaplamalı ve birinci sınıf yol niteliğinde, yolların yenilenmesi global projesi kapsamında (platform genişliği 12 mt) yer almaktadır. Sözkonusu güzergâhın bölünmüş yol haline getirilmesi sözkonusu ise, yatırım ödeneklerine ve öncelik sıralamasına göre ileriki yıllarda değerlendirmeye alınabilecektir. Ayrıca, bu kesimde devam eden çalışmalar için 500 milyar TL ek ödeneğe ihtiyaç duyulmaktadır.

Soru 3. Ankara-Aksaray arasındaki mevcut karayolu çift yönlü ulaşıma açılmayacaksa vatandaşlarımızın can ve mal kayıplarına neden olan bu mağduriyetini giderecek aynı zamanda kaybolan millî servete engel olabilecek bir çalışmanız bulunmakta mıdır?

Cevap 3. Ankara-Pozantı arasında, mevcut devlet yolunun dışında bir otoyol yapımı planlanmıştır. Öncelikli kesimlerde yapım çalışmalarının başlatılabilmesi için kredi arayışları devam etmekte olup, diğer kesimlerin ise önümüzdeki yıllarda değerlendirilmesine çalışılacaktır.

17. — Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, mahalle ve köy muhtarlarının maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/728)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Özkan Öksüz Konya

Soru 1. Ülkemizde önemli bir görevi ifa eden, yerinden yönetim birimlerinden olan mahalle ve köy muhtarlarının maaşlarının artırılması ile ilgili olarak çalışmalarınız var mıdır? Varsa köy ve mahalle muhtarlarının maaşlarında ne kadar artış yapmayı düşünüyorsunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü 17.11.1999 Sayı : B050MAH0650002/80827

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Başbakanlığın 11.8.1999 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-48-8/3904 sayılı yazısı.

b) TBMM Başkanlığının 9.8.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/131-1299/3499 sayılı yazısı.

c) Başbakanlığın 5.11.1999 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-48-8;51/55000 sayılı yazısı.

d) TBMM Başkanlığının 1.11.1999 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02/2340 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz tarafından sözlü olarak cevaplandırılmak üzere Sayın Başbakana tevcih edilen, Başbakan adına tarafımdan cevaplandırılması tensip buyurulan ve ilgi (d) yazı ile yazılı soru önergesine çevrildiği bildirilen “Köy ve mahalle muhtarlarının maaşlarının artırılması hususunda bir çalışma yapılıp yapılmadığı” na ilişkin önergeye cevap teşkil edecek bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

Muhtar ödeneklerinin artırılması ile ilgili olarak en son hazırlanan “Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 7.2.1998 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmış olup, değişiklikle 2000 olan gösterge rakamı 3000’e çıkarılmış ve bu rakamı yüzde yüz artırmaya Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.

Gösterge rakamı memur maaş katsayısına endeksli olduğundan, yılda 2 kez muhtar ödeneklerine zam gelmektedir.

Diğer taraftan, Bakanlığımızca çalışmalarına devam edilen ve en kısa sürede Başbakanlığa sunulacak olan “Mahallî İdareler Reformu” kapsamında hazırlanan tasarıda mahallî idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanması ilkesine paralel olarak, bu idarelerin gelirleri artırılmakta olup, muhtar ödeneklerine ilişkin gösterge rakamının da bu çerçevede günümüz şartlarına göre yeniden ayarlanması öngörülmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

18. — Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak’ın, olağanüstü hal uygulamasının ne zaman kaldırılacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/731)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorumun Sayın Başbakana sözlü sorulması hususunu takdirlerinize arz ederim.

4.8.1999

Evliya Parlak Hakkâri

Soru : (21) Yirmibir yıldan beri sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulaması kapsamında bulunan ve 30 Temmuz 1999 tarihinden itibaren dört ay daha olağan hal uygulamasının sürdürülmesi kararlaştırılan altı ilde; gelecek dört ayın bitiminde normal bir idareye dönülmesi konusunda mevcut Hükümetimizin bir düşüncesi ve çalışması var mıdır?

Arz ederim.

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 19.11.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/258042

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1.11.1999 gün A.01.GNS.0.10.00.02-7/732-2340 sayılı yazısı.

Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Bilindiği üzere; 1984 yılından bugüne kadar PKK terör örgütünün eylemleri ve yaşanan terörist faaliyetlerin hedefi ülkenin bir bölümünü bölüp parçalayarak bağımsız bir devlet kurma amacını gütmüştür.

Göreve gelen Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri terör örgütünün faaliyetlerini kesmek ve örgütün çökertilmesini sağlamak amacıyla kaynağını Anayasa ve yasalarımızdan alan olağanüstü hal uygulamasına başvurmuşlardır.

Demokratik bir hukuk devleti olan ülkemizde bundan önceki hükümetler döneminde de olduğu gibi, olağanüstü hal uygulamasına; oluşan son gelişmelerin izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla 30 Temmuz 1999 tarihinden geçerli olmak üzere dört ay daha uzatılarak devam edilmesi hükümetimizce Yüce Meclisin tasvibine sunularak, Yüce Meclisin uzatma kararına bağlı olarak devam olunmaktadır.

Bu dönem içerisinde gelişen olaylar, terör örgütünün lider ve dağ kadrosu üzerinde meydana gelecek gelişmeler çerçevesinde ulaşılacak noktaya göre 30 Kasım 1999 tarihinden itibaren olağanüstü halin uygulama sonuçları Yüce Meclisin bilgilerine sunularak, Yüce Meclisçe verilecek karara göre uygulamaya yön verilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

19. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, yasak olan anız yakmanın engelenemediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/742) (1)

(1) 26.10.1999 tarihli 11 inci Birleşim tutanak dergisinde yer alan 7/742’ye ek cevap

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Musa Uzunkaya Samsun

1. Hububat alanlarında, son yıllarda giderek artan anız yakma olaylarına niçin engel olunamıyor?

2. Yıllardır mutat ve rutin olarak değişik bakanlıklarca yayınlanan anız yakmanın yasak olduğuna dair genelgelere rağmen, geçtiğimiz hasat döneminde hasadı biçerdöver tarafından yapılan hemen bütün tarlaların yakılmış olması karşısında Hükümetçe genelge dışında başkaca önlemlerin de alınması gerektiğine inanıyor musunuz?

3. Hükümetinizce, zaman geçirilmeden uygulamaya konulacak ve bu yangınlara engel olabilecek bir çalışmanız var mıdır?

T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 22.11.1999 Sayı : KDD-SÖ.1.01.2886

Konu : Sözlü soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 5.11.1999 gün ve B.02.2.KKG. 0.10.00.12/106-70/5508 sayılı yazısı.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya’ya ait 6/166 esas no.’lu sözlü soru önergesi, TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca 7/742 esas numarası ile yazılı soru önergesine dönüştürülmüş olup, konu hakkındaki görüşlerimiz ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof.Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp Tarım ve Köyişleri Bakanı

Sözlü soru önergesi

Önerge Sahibi : Musa Uzunkaya

Samsun

Esas No. : 6/166-1834

Soru : Hububat alanlarında, son yıllarda giderek artan anız yakma olaylarına, niçin engel olunamıyor?Yıllardır, değişik bakanlıklarca mutat ve rutin olarak yayınlanan anız yakma yasağıyla ilgili genelgelere rağmen, geçtiğimiz hasat döneminde hasadı biçerdöverle yapılan hemen bütün tarlaların yakılmış olması karşısında, hükümetçe genelge dışında başka önlemlerin de alınması gerektiğine inanıyor musunuz? Hükümetinizce, zaman geçirilmeden uygulamaya konulacak ve bu yangınlara engel olabilecek bir çalışmanız var mıdır?

Cevap : Ülkemizde, hububat hasadından sonra, verimin yüksek olduğu yıllarda özellikle taban arazilerde veya üst üste ekim yapılan yerlerde anızlar yakılmaktadır. Anız yakılmasının önlenmesi için; Bakanlığımızca 1983, 1994, 1995 ve 1998 yıllarında, Çevre Bakanlığınca da 1995 yılında genelgeler yayınlanmıştır. Konunun önemi bakımından, Bakanlığımızca 16.12.1998 tarih ve 23555 sayılı Resmî Gazetede, “1998/26 No.’lu Anız Yakılmasının Önlenmesi Hakkında Tebliğ” yayınlanmıştır.

Tebliğin amacı; anız yakılması sonucu ortaya çıkan faydalı mikroorganizmaların önlenmesi, toprak erozyonu ve verim kaybı gibi olumsuzluklara mani olunması, çevredeki ağaç, çalı ve toprak üstü canlılarıyla henüz hasat edilmemiş tarlalardaki ürünlere zarar verilmemesi, havanın kirlenmesine, anız atıklarıyla beslenen yaban hayvanlarının ölmelerine ve doğal dengenin bozulmasına engel olunması ve arazi üzerinde bulunan enerji iletim ve haberleşme hatlarının zarar görmelerinin önlenilmesi gibi hizmetleri içermektedir.

Tebliğ, Bakanlığımız taşra teşkilâtının bu konuda hazırlanmış yayımları ve muhtarlık uyarıları ile üreticilerin, anız yakmanın zararları konusunda bilinçlendirilmesini ve tebliğ ile getirilen yasağa uymayanlar hakkında yapılacak, yasal işlemleri kapsamaktadır.

Hububat hasadından sonra anızların yakılması; çevre ve toplum sağlığı, kamu düzeni, halkın güvenliği ve esenliği ile kamu malları üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenmesi gibi mülahazalarla Bakanlığımız taşra teşkilâtı ve muhtarlıklarca önceden ilân edilmek kaydıyla valiliklerce yasaklanmaktadır.

Tebliğe göre; anız yakılmasının önlenmesiyle ilgili kontrol görevi ve yetkisi, Bakanlığımız ve Çevre Bakanlığı taşra teşkilâtı, çevre ile ilgili sivil toplum örgütleri, muhtarlıklar, köy ve kır bekçileri ile yerel yönetimler gibi mercilere verilmiştir. Kontrolde görevli kuruluşların görevlendirdiği elemanlar, anız yakma yasağına uymayanları, ya valilik ve kaymakamlıklara bildirmekte ya da bunlar hakkında doğrudan doğruya Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunmaktadırlar.

Ayrıca, Bakanlığımızca anız yakılmasının önlenmesi konusunda hazırlanacak spot filmi, eğitim amacıyla hasat döneminin başından sonuna kadar, belirli aralıklarla yayınlanacaktır.

20. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın Kanlıca Spor Kulubü tesislerinin Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/751)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

Kanlıca Spor Kulübü ile ilgili olarak;

1. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yıkım ekiplerince, genç sporcuların kahvede oturmayıp spor yaptıkları, soyunup duşlarını alıp sağlıkla evlerine gittikleri Kanlıca spor tesisinin yerle bir edildiği doğru mudur?

2. Yıkım kararına gerekçe olarak ne gösterilmiştir?

3. Yıkılan bu tesisin yerine ne yapılması planlanmaktadır?

4. Avrasya Maratonunun organizasyonuna katkıda bulunmuş olan belediyenin spora ve sporculara uyguladığı bu çelişkili tutum karşısında Bakanlık olarak ne gibi tedbirler almayı düşünmektesiniz?

T.C. İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü 22.11.1999 Sayı : B.05.0.MAH.0.65.00.002/80847

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1.11.1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/751-2231/5934 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın ilgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen, “Kanlıca Spor Kulübü tesislerinin Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkıldığı iddiasına” ilişkin yazılı soru önergesi hakkında Valilik vasıtasıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Boğaziçi İmar Müdürlüğünden alınan bilgilerden;

Millî Savunma Bakanlığınca; Beykoz İlçesi Kanlıca Mevkii, Hazine adına kayıtlı 21 pafta 520 ada 7 numaralı parselin 12 730 m2’lik kısmının, 2 nci Boğaz Köprüsünün hava savunması amacıyla 2565 sayılı Askerî Yasak ve Güvenlik Bölgeleri Kanununa göre 4 numaralı mevzi yeri olarak Uçaksavar Tabur Komutanlığı sorumluluğuna verildiğinin belirtilmesi ve askerî hizmetler için kullanımına ihtiyaç duyulan sözkonusu arazi üzerinde bulunan Kanlıca Spor Kulubüne ait tesislerin faaliyetlerinin durdurularak işgallerin ivedilikle kaldırılmasının istendiği,

Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu Genel Başkanlığınca, adı geçen spor tesisinin faaliyetine devam etmesine izin verilmesi ile ilgili Millî Savunma Bakanlığına yapılan başvurunun da kabul edilmediği,

Bunun üzerine, sözkonusu arazi üzerindeki işgalin kaldırılması için Kanlıca Spor Kulübü Yöneticisine sürekli tebligat yapıldığı, bu tebligatlara rağmen işgal kaldırılmadığı için Beykoz Kaymakamlığı ile mutabakata varılarak Boğaziçi İmar Zabıta Amirliği ekiplerince spor kompleksinin 13.10.1999 tarihinde yıkımının gerçekleştirildiği,

Anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

21. — Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, elektrik enerjisinden alınan katkı payının artırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/753)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Salih Kapusuz Kayseri

Sorular :

1. TBMM’den jet hızıyla geçirdiğiniz 4397 Sayılı Kanun ile aldığınız yetki çerçevesinde elektrik enerjisinden alınan % 3,5’luk payın % 7 olarak artırılması sözkonusu mudur?

2. Bu konuyu gündeme getirirken ve katkı payının artırılması düşünülürken, sanayicimizin, esnafımızın görüşlerine başvuruldu mu? Yoksa, sadece TRT’yi kurtaralım derken sanayimiz feda mı edildi?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 19.11.1999 Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-1644/19833

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1 Kasım 1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/753-2233/5948 sayılı yazısı.

Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz’un tarafıma tevcih ettiği 7/621-2014 esas no.’lu yazılı soru önergesi TBMMİçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz’un Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/753-2233)

Soru 1, 2 :

– TBMM’den jet hızıyla geçirdiğiniz 4397 Sayılı Kanun ile aldığınız yetki çerçevesinde elektrik enerjisinden alınan % 3, 5 payın % 7 olarak artırılması sözkonusu mudur?

– Bu konuyu gündeme getirirken ve katkı payının artırılması düşünülürken, sanayicimizin, esnafımızın görüşlerine başvuruldu mu? Yoksa, sadece TRT’yi kurtarılım derken sanayimiz feda mı edildi?

Cevap 1, 2 :

Bilindiği gibi, 10 Temmuz 1999 tarih ve 23751 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6.7.1999 tarih ve 4397 sayılı “Radyo ve Televizyon Verici Tesislerinin Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne Devredilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile TRT payı oranının artırılması veya eksiltilmesi yönünde yapılacak her türlü değişikliklerde Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.

3093 sayılı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 4397 sayılı Kanunla değiştirilen 4 üncü maddesinde; nihaî tüketiciye satılan elektrik enerjisinden elde edilen gayri safi satış hâsılatından % 3, 5 oranında TRT payı kesilmesi öngörülmüş olup, bu oranı yüzde yüzüne (% 100) kadar artırmaya veya eksiltmeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.

Bakanlığıma bağlı TEDAŞ Genel Müdürlüğünce aracı olarak tahsil edilerek ilgili mercilere aktarılan bu paylarla ilgili tüm hazırlık çalışmaları, TRT Genel Müdürüğünün bağlı olduğu Devlet Bakanlığınca yürütülmektedir.

22. — Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in, personel rejimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in cevabı (7/755)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 18.10.1999

Hasan Özyer Muğla

Bilindiği üzere devlet personel rejiminde birçok sıkıntı yaşanmaktadır. Özellikle personellerin yatay geçişleri tam bir sorun teşkil etmektedir. Bir yerde fazla personel varken ve bir başka yerde ise büyük personel açığı mevcutken maalesef fazla olan yerden personelin az olduğu yere geçişler pek mümkün olamamaktadır.

1. Bu tür sıkıntılar konusunda bilginiz var mıdır?

2. Devlet personel rejimini çağın şartlarına uygun hale getirmeyi düşünüyor musunuz?

3. Personeli daha rantabl kullanabilmek için yatay geçişler konusunda bir çalışmanız var mıdır?

4. Yatay geçişlerin bu kadar zor olmasının nedenleri nelerdir?

T.C. Devlet Bakanlığı 19.11.1999 Sayı : B.02.0.007/1484

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/755-2239/5968 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 5.11.1999 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-83-1/5491 sayılı yazısı.

Muğla Milletvekili Sn. Hasan Özyer’in, Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği, Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını istediği 7/755-2239 esas no.’lu yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Şükrü S. Gürel Devlet Bakanı

Muğla Milletvekili Sn. Hasan Özyer’in 7/755-2239 Esas No.’lu

Yazılı Soru Önergesi Cevabıdır

Anayasanın 128 inci maddesinde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir hükmü yer almaktadır.

Ülkemizde personel rejimini düzenleyen temel yasa 657 sayılı Devlet Memurları Kanunudur. Ayrıca 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu ile 399 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Personel Rejimini düzenleyen Kanun Hükmünde Kararname ve 1475 sayılı İş Kanunu ile de devlet memuru dışındaki kamu görevlilerine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.

(Soru 1-2) Personel rejiminde, işe girişten başlayarak görevin sona ermesine kadar olan süreçte, liyakat ilkesinin tam olarak uygulanamaması ile istihdamda dengesizlik ve malî ve sosyal haklar konusu en önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında gerçekleştirilmesi öngörülen ve 55 inci Hükümet döneminde hazırlanan kamu personel rejimi reformu çalışmaları ile personel rejiminin, aksayan yönleri de gözönünde bulundurularak çağın şartlarına uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır.

Diğer taraftan, 2.2.1999 tarih ve 99/12377 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile İlk Defa Devlet Kamu Hizmeti ve Görevlerine Devlet Memuru Olarak Atanacaklar İçin Mecburî Yeterlik ve Yarışma Sınavları Genel Yönetmeliğinde değişiklik yapılarak kamu hizmetine girişte kayırmacılık söylentilerinin önüne geçerek liyakatli kişilerin hizmete alınması için kurumların ayrı ayrı sınav yapmaları yerine ortak memuriyet sınavı uygulaması getirilmiştir. Sözleşmeli personelle işçilerin de bu şekilde istihdamına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca değerlendirme ve yükselmeleri belirli kurallara bağlamak ve liyakata dayalı hale getirmek üzere 15.3.1999 tarih ve 99/12647 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Görevde Yükselme Esasları belirlenerek bütün kamu kurum ve kuruluşlarının buna uygun atama yapmalarının sağlanması öngörülmüştür.

(Soru 3-4) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 72 nci maddesi, kurumlarda yer değiştirme suretiyle atamaların, hizmetlerin gereklerine ve özelliklerine göre tespit edilen hizmet bölgeleri arasında adil ve dengeli bir sistem içinde yapılacağını, 74 üncü maddesi, memurların 657 sayılı Kanuna tabi kurumlar arasında kurumların muvafakatı ile kazanılmış hak aylık dereceleri üzerinden nakillerinin mümkün olduğunu, 76 ncı maddesi ise kurumların görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleri ile memurları kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki kadrolara naklen atayabilecekleri belirtilmektedir. Yine diğer personel kanunlarında da yer değiştirmeye ilişkin hükümler bulunmaktadır. Öte yandan, farklı statülere tabi pesonelin başka statüye (örneğin sözleşmeli personelin ve işçilerin memuriyet statüsüne) geçmesi işlemi yatay geçiş niteliğinde bulunmamaktadır.

Bu çerçevede, 17.7.1999 tarih ve 99/13143 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelikte değişiklik yapılmak suretiyle kamu kurum ve kuruluşlarına hizmet bölgelerini tespit ederek bu bölgelerde personelin zorunlu olarak bulunmasını sağlayacak düzenlemeler getirilmiş ve kamu personelinin ülke sathında hizmet ihtiyacı olan bölgelerde istihdam edilebilmesine imkân sağlanmıştır.

Sonuç itibariyle yatay geçişlerde kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet ihtiyacı esas alınmakta olup hizmet ihtiyacının ülkenin her yerinde optimal düzeyde karşılanmasına yönelik olarak ilgili mevzuat çerçevesinde alınacak izinlerle yatay geçişler mümkün bulunmaktadır.

23. — Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in, yaş sebze ve mevye ihracatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/756)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 19.10.1999

Hasan Özyer Muğla

Bu yıl yaş sebze ve meyve üreticileri ürünlerini satamamak konusunda büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Özellikle domates üreticileri Rusya pazarının da elden çıkması ile ürünlerini satamamış ya derelere dökmüş ve yahut tarlaya çürümeye terk etmişlerdir.

1. Bakanlığınız tarafından Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Merkezi ile işbirliğine gidilip yeni pazarlar bulunması ve eski pazarların tekrar kazanılması konusunda bir çalışma yapılmakta mıdır?

2. Dünyada yaş sebze ve meyve ihracatında ihracat maddesinin çabuk bozulması nedeniyle devlet yardımları devreye girmekte ve alışverişin nakde dönüşmesi hızlandırılaktadır. Geçmişte de ülkemizde uygulandığı üzere domates ihracatçısına navlun ücretinin bir kısmının ödenerek bu sorunların aşılması konusunda Bakanlığınızca ne gibi bir çalışma yapılmaktadır?

T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 17.11.1999 Sayı : KDD.SÖ.1.01/2814

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM MHP Grubunun 27.11.1999 tarihli faksı.

İlgide kayıtlı yazıda, Muğla Milletvekili Hasan Özyer’e ait, 7/756-2240 esas no.’lu yazılı soru önergesine ilişkin, Bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp Tarım ve Köyişleri Bakanı

Esas No. : 7/756-2240

Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in yazılı soru önergesinde yer alan Bakanlığımızla ilgili sorular ve bunlara ait cevaplar aşağıda belirtilmiştir.

Soru 1. Bakanlığınız tarafından Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi ile işbirliğine gidilip yeni pazarlar bulunması ve eski pazarların tekrar kazanılması konusunda bir çalışma yapılmakta mıdır?

Cevap 1. Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi (İGEME); her yıl altışar aylık dönemler itibariyle yıllık çalışma programını belirlemekte ve bu çerçevede çalışmalarını belirli bir disiplin içinde yürütmektedir. Soruyla ilgili olarak bu faliyetlerin kapsamında; Dış Pazar Araştırmaları ve ülke Raporları yer almaktadır. Her yıl dönüşümlü olarak programa alınan ürünler itibariyle dış pazar araştırmaları yapılarak ihraç imkânları ortaya konulmaktadır. Ayrıca yine programa alınan ülkeler itibariyle de o ülke ile hangi ürünlerde ticaret potansiyeli yaratılabileceği araştırılmaktadır. Bakanlığımız, kurum yönetiminde temsil edilmekte olup özellikle, ihracat potansiyeline sahip, pazar tıkanıklığı ile karşılaşan tarımsal ürünlere ilişkin yeni pazar bulunması veya mevcut pazarların geliştirilmesi amacıyla pazar araştırmalarının kurumun çalışma programına alınması hususunda işbirliği yapmaktadır. Örneğin 1999 yılı ilk altı ayında tarımsal ürünlerden; dondurulmuş meyve sebze, zeytinyağı, kesme çiçek, kuru ve sert kabuklu meyveler ve unlu mamuller konusunda dış pazar araştırmaları yapılmış, yaş meyve sebze el kitabı hazırlanmıştır. Ayrıca ihraç pazarlarımızın çeşitlendirilmesi amacıyla; Kazakistan, Macaristan, Çin ve Hong Kong, İsrail ve Bulgaristan’a yönelik pazar bilgilerini içeren çalışmalar yapılmıştır.

Bakanlığımız çalışmalarında da konu kapsamında yer aldığı sürece Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İGEME uzmanları ile işbirliği yapılmakta ve bilgi iletimi sağlanmaktadır. Ayrıca Bakanlığımıza intikal eden ve ihracat sorunlarını içeren konularda da sözkonusu kurumlardan görüş/bilgi alınmakta veya çözüm tamamen bu kurumların insiyatifinde ise işbirliği cihetine gidilmektedir. Tarımsal ürünlere ilişkin dış ticaret politikalarının hazırlanmasında da Dış Ticaret Müsteşarlığına Bakanlığımız görüşü iletilmektedir. Yakın zamana kadar Bakanlığımız bünyesinde toplanarak işlevini sürdüren ve Dış Ticaret Müsteşarlığı ile Devlet Planlama Teşkilâtı temsilcilerinin de katıldıkları “Tarımsal Ürünler Dış Ticaret Komitesi”nin tekrar faaliyete geçirilmesi ile sözkonusu işbirliğinin daha gerçekçi kılınması mümkün olabilecektir.

Soru 2. Dünyada yaş meyve sebze ihracatında ihracat maddesinin çabuk bozulması nedeniyle, devlet yardımları devreye girmekte ve alış verişin nakde dönüşmesi hızlandırılmaktadır. Geçmişte de ülkemizde uygulandığı üzere domates ihracatçısına navlun üreticinin bir kısmının ödenerek bu sorunların aşılması konusunda Bakanlığınızca ne gibi bir çalışma yapılmaktadır?

Cevap 2. Bilindiği üzere, iç talep fazlasının değerlendirilmesi ve ihracat potansiyelinin artırılmasını teminen domates ihracatına geçmiş yılların çeşitli dönemlerinde ihracat iadesi yardımı sağlanmıştır. Son olarak 1998 yılı içerisinde 23 Nisan-20 Mayıs tarihleri arasında 100 $/ton, 21 Mayıs-20 Haziran tarihleri arasında 50 $/ton ihracat iadesi ödemesi gerçekleştirilmiştir.

Bakanlığımızca, Dış Ticaret Müsteşarlığına yazılan 2.9.1999 tarih ve 2059 sayılı yazıda; ülkemizde 1999/2000 üretim sezonunda özellikle domates üretiminde önemli artış olmuştur. Yaklaşık 8, 4 milyon tonu geçeceği tahmin edilen domates üretiminin iç taleple ve normal yollarla yapılacak ihracatla tütekilmesi mümkün görülmemektedir. Bu itibarla içinde bulunduğumuz dönemde bu ürünün pazarlamasında ve stoklanmasında sorunlar meydana gelecektir.

Bilindiği gibi domatesin yapısı itibariyle stoklanmasının çok zor ve ancak sınırlı sürede olması bu ürünün kısa zamanda pazarlanmasını zorunlu kılmaktadır. Pazarlanmaması halinde önemli miktarda ekonomik kayıp oluşacak, ayrıca üretici de mağdur olacaktır. Bu nedenle, domates ihracatının teşvik edilmesine lüzum bulunmaktadır.

Sübvansiyonlu dünya piyasalarında ülkemiz ürünü domatesin ihraç edilebilmesi için, GATT Tarım Anlaşması kuralları da dikkate alınarak, ihraç edilecek her ton domates için18 ABD Doları ihracat iadesinin verilmesi hususu bildirilmiştir.

24. — Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Arsuz Barajı ihalesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/758)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer’in yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

S-1. 4 468 hektar alanı sulayacak olan Arsuz-Gönençay projesi kapsamında yer alan Arsuz Barajının ihalesini ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?

S-2. Tarımda verimin artırılması noktasında yöre halkına büyük katkı sağlayacağına inandığımız adıgeçen barajı kaç yılında bitirmeyi hedefliyorsunuz?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 19.11.1999 Sayı : B.15.O.APK.0.23-300-1641/19830

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1.11.1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-2442 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in tarafıma tevcih ettiği 7/758-2250 esas no.’lu yazılı soru önergesine ait bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynalar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/758-2250 Esas No.’lu)

Sorular 1, 2 :

4 468 hektar alanı sulayacak olan Arsuz-Gönençay projesi kapsamında yer alan Arsuz Barajının ihalesini ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?

Tarımda verimin artırılması noktasında yöre halkına büyük katkı sağlayacağına inandığımız adıgeçen barajı kaç yılında bitirmeyi hedefliyorsunuz?

Cevaplar 1, 2 :

Gönençay Barajı DSİ Genel Müdürlüğünün 1999 Malî Yılı Yatırım Programı ve Uygulama Planında 15 trilyon TL keşif bedeli ve 950 milyon TL ödenek tutarı ile yer almaktadır. Barajın planlanması mevcut olup, kesin projesine henüz başlanmamıştır. Bütçe Kanununun 10 uncu maddesinin (a) bendine göre işi ihale edebilmek için 1999 yılı yatırım ödeneğinin toplam keşif bedelinin % 10’undan az olmaması gerekmektedir. Barajın ihalesine kesin projelerinin tamamlanması ve gerekli ödeneğin sağlanmasından sonra girişilebilecektir.

25. — Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Tufanbeyli Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/760)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş tarafından yazılı cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. 19.10.1999

Yakup Budak Adana

Adana İl merkezine 196 km uzaklıkta bulunan Tufanbeyli İlçemizde temeli 1993 yılında atılan Devlet Hastanesinin kaba inşaatı, 1997 yılında tamamlandı. 1997 yılından sonra bölgede çok acil ihtiyaç duyulan hastane inşaatında herhangi bir faaliyet sözkonusu değildir.

1. Tufanbeyli Devlet Hastanesi inşaatına tekrar ne zaman başlanacaktır?

2. Tufanbeyli Devlet Hastanesi inşaatının ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır? Bunun için ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

T.C. Sağlık Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 16.11.1999 Sayı : B100APK0000000/2818

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 20.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.010.00.0z-2441/7-760-252 sayılı yazıları,

Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak tarafından, Adana İli Tufanbeyli İlçesi Devlet Hastanesinin yapımının ne zaman tamamlanacağı ile alakalı olarak verilen yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır. Arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş Sağlık Bakanı

Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’ın Adana İlindeki Tufanbeyli İlçesi Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin yazılı soru önergesinin cevabıdır.

Sorular :

Adana İl merkezine 196 km uzaklıkta bulunan Tufanbeyli İlçemizde temeli 1993 yılında atılan Devlet Hastanesinin kaba inşaatı, 1997 yılında tamamlandı. 1997 yılından sonra bölgede çok acil ihtiyaç duyulan hastane inşaatında herhangi bir faaliyet sözkonusu değildir.

1. Tufanbeyli Devlet Hastanesi inşaatına tekrar ne zaman başlanacaktır?

2. Tufanbeyli Devlet Hastanesi inşaatının ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır? Bunun için ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

Cevaplar :

Adana İlindeki Tufanbeyli Devlet Hastanesi inşaatı yatırım programında 9310001780 proje numarası ile yer almaktadır. Sözkonusu hastane 1991-2000 yılları arasında bitirilmesi planlanan yatırımlardandır.

1999 yılı ödeneği olan 40 000 000 000 TL genel bütçe ödeneği ile 3418 Sayılı Kanun uyarınca elde edilen fon gelirlerinden 30 000 000 000 TL ödenek, inşaatı yürütmekte olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığına gönderilmiştir.

Sözkonusu hastanemizin inşaatının tamamlanması malî imkânların el vermesine bağlıdır. Bakanlığımca, bütçe imkânları ile diğer kaynaklar ölçüsünde, inşaatın en kısa zamanda tamamlanması için azamî gayret gösterilmektedir.

Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederim.

26. — Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, İmamoğlu Yedigöze Baraj Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer’in cevabı (7/761)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

19.10.1999

Yakup Budak Adana

1. İmamoğlu Ovasının sulanmasında ve ülkemiz enerji ihtiyacının bir bölümünün karşılanmasında önem arzeden Yedigöze Barajının yapımı ile ilgili çalışmalar hangi aşamadadır?

2. Sözkonusu barajın yapımına ne zaman başlamayı planlamaktasınız?

3. Bugüne kadar bu proje için ne kadar ödenek ayrılmıştır? Önümüzdeki dönemde ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 19.11.1999 Sayı : B.15.O.APK.0.23-300-1642/19831

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1.11.1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-2442 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’ın tarafıma tevcih ettiği 7/761-2253 esas no.’lu yazılı soru önergesine ait bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’ın

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/761-2253 esas no.’lu)

Soru 1 :

İmamoğlu Ovasının sulanmasında ve ülkemiz enerji ihtiyacının bir bölümünün karşılanmasında önem arzeden Yedigöze Barajının yapımı ile ilgili çalışmalar hangi aşamadadır?

Cevap 1 :

Yedigöze Barajı ve Hidroelektrik Santralının 3096 sayılı Kanun ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde Yap-İşlet-Devret Modeli ile tesis edilip işletilmesi için; Ata İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., Bayındır-Yüksel Ortak Girişimi, Çukurova Elektrik A.Ş., ERG İnşaat Kollektif Şti. ve İtalstrade Spa firmaları teklif vermiş, bu tekliflerden ERG İnşaat Kollektif Şti’nin teklifi uygun bulunmuştur.

Anılan şirket ile üzerinde mutabakat sağlanan İmtiyaz Sözleşmesi, Danıştay Başkanlığı incelemesinden geçmiş olup, sözleşmenin imzalanması için şirket davet edilmiştir.

Soru 2 :

Sözkonusu barajın yapımına ne zaman başlamayı planlamaktasınız?

Cevap 2 :

Şirketin, İmtiyaz Sözleşmesini imzalamasından sonra sözleşmenin yürürlük şartlarını yerine getirmesi (Enerji Satış Anlaşması, Su Kullanım Anlaşması, Fon Anlaşması, Kamulaştırma işlemleri, Kredi Anlaşması vb. işlemlerin yerine getirilmesi) için en az 1 yıl, en çok 2 yıl süresi bulunmaktadır. Sözleşmenin yürürlük şartlarının yerine getirilmesinden sonra tesisin inşaatı başlayacaktır. Projenin inşaat süresi 5 yıl olup, tahmini inşaata başlama tarihi 2001 veya 2002 olarak planlanmaktadır.

27. — Bursa Milletvekili Teoman Özalp’in, Bursa İline bağlı bazı ilçelerin devlet hastanelerinin ikmal inşaatlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/768)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirttiğim soruların Sağlık Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.

Saygılarımla

Teoman Özalp Bursa

Sorular :

1. Bursa Devlet Hastanesi ek bina inşaatı ne zaman bitirilecek?

2. Bursa İlimizin doğusunda bulunan Yıldırım İlçemize devlet hastanesi inşa etmeyi planlıyor musunuz?

3. Bursa Yüksek İhtisas Hastanesi ikmal inşaatı ne zaman bitirilecek?

4. Mustafa Kemal Paşa Devlet Hastanesi ikmal inşaatına ne zaman başlamayı düşünüyorsunuz?

5. İnegöl Devlet Hastanesi ikmal inşaatı ne zaman bitirilecek?

T.C. Sağlık Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 16.11.1999 Sayı : 2819

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.010.00.02-7/768-2263/6006-2441 sayılı yazıları,

Bursa Milletvekili Sayın Teoman Özalp tarafından, Bursa İlindeki bazı Devlet Hastanelerinin ikmal inşaatlarına ile alakalı olarak verilen yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş Sağlık Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Teoman Özalp’ın “Bursa İlindeki Bazı Devlet Hastanelerinin ikmal inşaatları”na ilişkin yazılı soru önergesinin cevabıdır :

Sorular :

1. Bursa Devlet Hastanesi ek bina inşaatı ne zaman bitirilecek?

2. Bursa İlinin doğusunda bulunan Yıldırım İlçemizde devlet hastanesi inşa etmeyi planlıyor musunuz?

3. Bursa Yüksek İhtisas Hastanesi ikmal inşaatı ne zaman bitirilecek?

4. Mustafa Kemal Paşa Devlet Hastanesi ikmal inşaatına ne zaman başlamayı düşünüyorsunuz?

5. İnegöl Devlet Hastanesi ikmal inşaatı ne zaman bitirilecek?

Cevaplar

1. Bursa Devlet Hastanesi inşaatı, yatırım programında 961000200 proje numarası ile yer almakta olup 1996-2000 yılları arasında bitirilmesi planlanan yatırımlandandır. Fizikî gerçekleşmesi % 60’tır,

Yapımı Özel İdare Müdürlüğünce yürütülen Devlet Hastanesi inşaatı için İl Özel İdare Müdürlüğüne bütçeden 45 000 000 000 TL (Kırkbeş milyar) ödenek ayrıca 3418 sayılı yasa gelirlerinden 145 000 000 000 TL (Yüzkırkbeş milyar) ödenek gönderilmiş olup inşaat devam etmektedir.

2. 29.9.1999 tarih ve 23831 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan yatırım programı, hazırlıkları ile ilgili tedbirler dolayısıyla şimdilik yeni proje yapılamamakta, deprem hasarlarının telafisi ile güvenlik ve zarurî hallere yönelik projelere ağırlık verilmektedir.

3. Bursa Yüksek İhtisas Hastanesi Genel Onarımları için 24.9.1999 tarihinde genel bütçeden 100 milyar TL ödenek gönderilmiş olup, bütçe imkânları dahilinde ikmal inşaatları ve onarım işleri tamamlanmaya çalışılmaktadır.

4. Mustafa Kemalpaşa Devlet Hastanesi ek bina-acil servis inşaatı yatırım programamızda 981000220 proje numarası ile yer almakta olup, 29 Eylül 1999 tarih ve 23831 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Başbakanlığın 99/9 sayılı tasarruf tedbirleri sebebiyle henüz ihalesi yapılmamıştır. 2000 yılında bütçe imkânları dahilinde ihalesi yapılmaya çalışılacaktır.

5. İnegöl Devlet Hastanesi inşaatı yatırım programımızda 951001380 proje numarası ile yer almaktadır. 100 yatak kapasiteli hastane inşaatının fizikî gerçekleşmesi % 65 olup, 1995-2000 yılları arasında bitirilmesi planlanmıştır.

Yapımı Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yürütülen Devlet Hastanesi inşaatı için 1999 yılı genel bütçesinden 25 000 000 000 TL (Yirmibeş milyar), ayrıca; 3418 sayılı yasa gelirlerinden 100 000 000 000 TL (yüz milyar) ödenek, inşaatı yürüten Bayındırlık ve İskân Bakanlığına gönderilmiş olup inşaat devam etmektedir.

28. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş’ın afet yardımlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın’ın cevabı (7/769)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın delaletlerinizle Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

Nurettin Aktaş Gaziantep

1. Afet yardımlarıyla ilgili, 4123 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine istinaden 1.7.1999-31.12.1999 dönemi için çıkarılan kararda, Ankara’nın 6 ilçesi ve 6 beldesi de yardım edilecek belediyeler listesinde yer almıştır. Bu belediye sınırları dahilinde herhangi bir afet olmuş mudur? Yoksa iktidar partilerine mensup oldukları için mi bu yardımı almaktadırlar?

2. Herhangi bir afete maruz kaldığı kamuoyu tarafından bilinmeyen veya aynı ildeki iktidar partilerine mensup belediyelerin Gelir Payı Çarpım Katsayıları 2 veya 3 iken diğer partili belediyelerin katsayıları 1-1,5 civarındadır. Bu katsayıların belirlenmesinde partizanlık mı yapılmıştır?

3. Marmara Bölgesindeki deprem felaketi nedeniyle 15 Ekim’de çıkarılan ek listede Avcılar, Küçükçekmece vb. Fazilet Partili belediyelerin listeye hiç alınmaması veya katsayılarının çok düşük tutulmasının sebebi nedir? Ankara’nın ilçelerindeki kamuoyu tarafından bilinmeyen afetler Marmara depreminden daha mı büyüktür?

4. Bu kararları tekrar gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz?

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 16.11.1999 Sayı :B.09.0.APK.0.22.00.00.17/995

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Genel Sekreterliğinin 1.11.1999 gün ve A.0.GNS.0.10.00.02-2443 sayılı yazı.

İlgi yazı ekinde alınan Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş’ın 7/769-2264 Esas No.lu Yazılı Soru Önergesi incelenmiş olup cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Koray Aydın Bayındırlık ve İskân Bakanı

Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş’ın(7/769-2264)

Esas No.lu Yazılı Soru Önergesinin Soru ve Cevapları

15 Ekim 1999 tarihinde yayımlanan 99/13412 sayılı “Bakanlar Kurulu Kararı Kapsamına Alınan ve Alınmayan Belediyelerle İlgili Kararnamede” belirtilen gelir payı çarpım katsayıları, belediyelerin gelir kayıplarını telafi etmek amacıyla ve belediyelerin sahip oldukları alt ve üst yapılardaki hasarların onarımı için gereken bedeller üzerinden İller Bankamızca aşağıdaki formüle göre hesaplanmaktadır.

Gelir Payı Çarpım Katsayısı = Belediyenin Hasar Toplamı +1

Belediyenin 1999 Yılı Tahmini Payı

Yapılan hasar tespitleri ve bunun sonucunda yukarıdaki formüle göre belirlenen katsayılar, yalnızca belediyelere ait alt ve üstyapı tesislerinde meydana gelen hasarlar dikkate alınarak belirlenmiştir. O beldede meydana gelen genel hasar durumu ile bir ilgisi yoktur. Yani, bir beldede özel ve tüzel kişilere ait hasarlar, 24.9.1998 tarih ve 23473 sayılı Resmî Gazete’de Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız tarafından yayımlanan “Tabiî Afet Nedeniyle Gelir Kaybı ve Altyapı Hasarına Uğrayan Belediyelerin Yapmaları Gereken İşlemler Hakkında Tebliğ” kapsamına girmediğinden sözkonusu katsayıların belirlenmesinde dikkate alınmamaktadır.

Depremden en çok zarar gören Kocaeli, Sakarya, Yalova ve Bolu illerinde belediyelerin talebi olmaksızın resen hasar tespitleri yapılmıştır. İller Bankamız ve Karayolları Genel Müdürlüğümüz teknik elemanlarınca yapılan bu tespitler sonucunda, Kocaeli ilinde 45, Sakarya ilinde 39, Yalova ilinde 15 ve Bolu ilinde 24 olmak üzere toplam 123 belediyede hasar tespitleri yapılmıştır.

Depremden daha az zarar gören illerimizde ise belediyelerin talepleri üzerine hasar tespitleri yapılmıştır. Bu şekilde, İstanbul ilinde 9, Eskişehir ilinde 1, Bursa ilinde 1 ve Zonguldak ilinde de 2 belediyede hasar tespiti yapılmıştır.

Bu şekilde gerek resen ve gerekse belediyelerin talepleri üzerine yapılan hasar tespiti sayısı 136’ya ulaşmıştır.

İller Bankamız elemanlarının İstanbul’da yaptıkları incelemelerde; İstanbul ili dahilindeki belediyelerin kanalizasyon ve içmesuyu şebekeleri gibi altyapı tesislerindeki hasarların İSKİ tarafından giderildiği belirlenmiş ve bu nedenle bu hasarlar dikkate alınmamıştır. Belediyelere ait üstyapı tesislerindeki hasarlar ise belediyelerin talepleri üzerine tespit edilmiş ve dikkate alınmıştır.

Avcılar, Küçükçekmece ve kararnamede yer almayan İstanbul’un diğer belediyeleri hasar bildiriminde bulunmamışlardır.

İller Bankası Genel Müdürlüğümüzce artırıldığı iddia edilen ve 6 Ağustos 1999 tarihli, 23778 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak 99/13136 karar esas sayısı ile yürürlüğe konulan karar ile dağıtılan belediye payları, herhangi bir siyasî parti ayırımı gözetilmeksizin, tamamen belediyelerin nüfus kriterlerine ve içinde bulundukları imkânsızlıklar ile altyapı ihtiyaçlarına göre objektif olarak değerlendirilmek suretiyle uygulamaya konulmuş olup, belediye payları Kanun Hükmünde Kararnameler çerçevesinde değerlendirilerek uygulamaya konulduğundan, konu tamamen Bakanlar Kurulumuzun yetkisi dahilinde bulunmaktadır.

29 – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, belediyelerde çalışan işçilerin alacaklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/772)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere aşağıdaki sorularımı arz ediyorum. 21.10.1999

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular:

Türkiye Belediyeler ve Genel Hizmetler İşçileri Sendikası Genel Merkezinden milletvekillerine gönderilen 30.9.1999 günlü yazı ile “Belediyelerde çalışan ve sendikalarına üye olan 112 294 işçinin aylardır ve hatta yıllara varan sürelerdir ücret ve sosyal hakları ödenmemektedir”, denilmekte ve bu alacak miktarının 29 trilyon liraya ulaştığı belirtilmektedir.

Belediyelerde çalışanların alacakları ile ilgili olarak :

1. Tüm belediyelerde işçi alacaklarının boyutu nedir?

2. İşçi alacaklarının ödenmemesi, Türkiye’nin iç ve dış itibarını nasıl etkilemektedir?

3. İşçi alacaklarınının ödenmemesini insan hakkı ihlali sayıyor musunuz? Bu ihlalin önlenmesi için ne gibi tedbirler alınacaktır?

4. Ödenmeyen işçi alacakların toplumsal barışı tehdit edecek boyuta gelmesi ve işçilerin en tabiî haklarını kullanamayacak duruma düşmeleri dikkate alınarak hangi acil tedbirler alınacaktır?

T.C. İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü 17.11.1999 Sayı : B.05.0 MAH.0.65.00.002/80826

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1.11.1999 tarihli ve KAN. KAR. MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/772-2270/6022-2426 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın “Belediyelerde çalışan işçilerin alacağına” ilişkin yazılı soru önergesine cevap teşkil edecek bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

Bilindiği gibi, belediyeler; beldenin ve belde halkının yerel nitelikte ortak ve medenî ihtiyaçlarını kendi karar ve yürütme organlarıyla karşılayan ve özerkliği olan, bir başka deyişle kendine özgü gelirleri ve giderleri olan kamu tüzelkişilikleridir.

Belediyelerin temel gelirleri esas itibariyle; genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan paylar ile 2464 sayılı Kanun uyarınca sağlanan vergi, resim, harç ve katılma paylarından oluşmaktadır. Bunların dışında çok çeşitli gelirleri olmasına rağmen, miktar olarak ilk yıllardaki değerlerini yitirdiğinden belediye gelirleri içinde fazla yer tutmamaktadır.

Ancak, günümüzde 2464 ve 2380 sayılı Yasalar uyarınca belediyelere sağlanan gelirler de anlamını yitirmiş olup, bu idarelerimiz gelir yetersizliği sorunu ile karşı karşıya bulunmaktadırlar. Nitekim, bazı belediyelerimiz bütün gelirlerini çalıştırdığı personele ödemekte, bazıları ise personel giderlerini dahi karşılayamamaktadırlar.

Bütün bu sorunlar da gözönünde bulundurularak Bakanlığımızca “Mahallî İdareler Reformu” çerçevesinde hazırlanmakta olan “Mahallî İdarelerle İlgili Çeşitli Kanunlarda Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Tasarısı ile başta mahallî idarelerin gelirlerinin artırılması ve bu idarerelerin güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.

En kısa sürede Başbakanlığa sunulacak olan Tasarıda belediye gelirlerine ilişkin düzenlemeler aşağıdaki gibidir.

a) Genel bütçe vergi gelirlerinden belediyelere nüfus esasına göre dağıtılan % 6’lık payın, kademeli olarak % 10’a çıkarılması (Tüm belediyeler),

b)Büyük şehirlere benzer şekilde, illerde toplanan genel bütçe vergi hasılatının % 5’inin o ildeki belediyelere nüfuslarına göre dağıtılması (Büyük şehirler dışındaki belediyeler),

c) Kalkınmada öncelikli yöre belediyelerine genel bütçe payı (binde 5),

d) Resmî ve özel radyo ve televizyon reklamlarından elde edilecek gelirin % 1,5’i (Tüm belediyeler) (RTÜK aracılığıyla),

e) 900’lü hatlar, özel mesaj servisleri ve benzerlerinin Haberleşme Vergisi kapsamına alınması ve Haberleşme Vergisinin oranının % 1’den % 3’e çıkarılması (Tüm belediyeler),

f)Doğalgazın Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisi kapsamına alınması (Yeni) (Tüm belediyeler, büyük şehirlerde büyükşehir belediyeleri),

g)Belediye ve mücavir alan sınırları içinde satılan karayolu yolcu taşıma bilet ücretlerinden % 3 Bilet Satış Vergisi (Yeni) (Tüm belediyeler, büyükşehirlerde büyükşehir belediyesi),

h) Belediye ve mücavir alan sınırları içinde otel, motel ve benzeri yerlerden yatak ücretlerinin % 1’i oranında Konaklama Vergisi (yeni) (Tüm belediyeler, büyük şehirlerde ilçe veya alt kademe belediyeleri),

i)Hizmet karşılığı alınan ücretlerin belirlenmesinde maliyet ve verimliliğin esas alınması (Tüm belediyeler),

j) 1992 yılından bu yana artırılmayan ve bu nedenle de sembolik hale gelen çeşitli belediye harçlarının (İmar, işgal ve benzerî harçlar) tarifelerinin 100 kat artırılması ve enflasyona karşı korunması için her yıl Yeniden Değerleme Katsayısı oranında otomatik artırılması (Tüm belediyeler),

k)Büyük şehirlerde Yapı Sigorta Vergisinin tahsilatının büyükşehir belediyelerine bırakılması (İtfaiye hizmetleri büyükşehir belediyesinde olduğundan),

l)Belediye bütçelerinden bazı kurumlar için ayrılan yasal payların kaldırılması.

Tasarının yasallaşması ile belediyelerin mevcut gelirlerinin artırılmasının yanı sıra, yeni gelir kaynakları da sağlanacak ve bu idarelerimiz gelir yönünden rahatlayacaktır.

Önergede yeralan, belediyelerin işçi alacaklarının boyutu hakkında kısa sürede bilgi derlenemeyeceğinden, bu husustaki bilgiler valilikler aracılığıyla derlenerek sonraki tarihlerde ek bilgi olarak verilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

30. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, trafik kazalarının önlenmesi için alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/776)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Şeref Malkoç Trabzon

1. Ülkemizde trafik kazalarının önlenmesi konusundaki program, politika ve uygulamalarınız nelerdir?

2. İlkokul mezunlarının ehliyet almalarının uzatılması mümkün müdür?

3. Türkiye’de trafik kazalarındaki sorumluların tahsil durumu nedir? Trafik kazalarının ne kadarı ilkokul mezunları tarafından yapılmıştır?

4. Trabzon’da son üç yıl itibariylene kadar trafik kazası olmuştur. Trabzon’da trafik kazalarının önlenmesi için politikalarınız var mıdır, varsa nelerdir?

T.C. İçişleri Bakanlığı 19.11.1999 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/258046

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 1.11.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7-776-2275/6038 sayılı yazısı.

Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Ülkemizde meydana gelen trafik kazalarının önlenmesi amacıyla alkol, emniyet kemeri, yakın takip, hatalı sollama, ışık donanımı, ağırlıklı ve hız kontrolleri ile şehirler arasında çalışan otobüs ve kamyonların kontrollerine ağırlık verildiği, mevsim koşullarına göre gerekli trafik tedbirlerinin alınmasının sağlandığı, şehiriçi karayollarında ise özellikle okul servis araçlarının daha sıkı kontrol edilmesine çalışıldığı, ayrıca halen Dünya Bankasınca finanse edilen Pilot Bölge Projesine devam edildiği, Emniyet Teşkilatına yeni alınan video-kameralı radar otolarıyla da hız kontrollerinin etkinliğinin artırıldığı,

2000 yılında; trafik kazalarının sıklıkla meydana geldiği 10 adet karayolu güzergahında özel denetleme programları uygulanacağı, Pilot Bölge Projesine devam edileceği anlaşılmıştır.

2. 1998 yılında meydana gelen trafik kazalarının % 44.76’sına, ölümlü kazaların % 50.12’sine ve yaralanmalı kazaların % 49.12’sine ilkokul mezunu sürücülerin sebep olduğu istatistiği gerçeğinden yola çıkılarak, 2000 yılından itibaren ilkokul mezunlarına sürücü belgesi verilmesi (2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre) kaldırılacaktır. Bu kişilerin sürücü belgesi alabilmeleri için olası bir kanun değişikliği Bakanlığımca (yukarıda belirtilen nedenden dolayı) olumsuz görüşle değerlendirilmektedir.

3. 1998 yılı itibariyle öğrenim durumlarına göre sürücülerden; % 43.18 ilkokul, % 14.07 ortaokul, % 23.44 lise; % 14.30 yüksekokul ve % 5.01’i ise belirsizler kazaya karışmışlardır.

4. Trabzon ilinde; 1996 yılında 1 689, 1997 yılında 2 085, 1998 yılında 2 685 ve 1999 yılının ilk dokuz ayında ise 2 017 trafik kazasının meydana geldiği,

Bu ilimizde, trafik kazalarının önlenmesi için; şehrin güneyinden geçmesi planlanan çevre yolu ile Tanjant yolunun biran önce bitilerek faaliyete geçirilmesinin, sahilde şehir merkezinde bulunan tek geliş ve tek gidiş halindeki Devlet Karayolu üzerinde ikinci bir tünelin yapılmasının, Akçaabat-KTÜ Tıp Fakültesi arasında raylı sisteme geçilmesinin, il merkezindeki Devlet Sahil Karayolu üzerinde bulunan Reşadiye Kavşağı, Eski Maçka Yol Kavşağı, Yeni Maçka Yol Kavşağı ile Üniversite Kavşaklarının köprülü kavşak olarak düzenlenmesinin, Kale Kapı Kavşağına araçlar için alt geçit yapılmasının planlandığı anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

31. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Diyarbakır Valiliğinin Özel İdare Bütçesinden Vali Konağı inşa ettirdiği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/780)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

1. Diyarbakır Valiliğinin Özel İdare Bütçesinden 600 milyar TL.’lik bir Vali Konağı inşa ettirdiği doğru mudur?

2. Bu konakta 2 jakuzi, sauna, spor ve güzellik merkezi var mıdır?

3. İnşaat ve iç döşemesinde lüks ithal malı malzeme ve eşya kullanılmış mıdır?

4. Özel İdare Bütçesinden böyle harcama yapılmasını doğru buluyor musunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı 16.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B050APK0080004-3.61-1/1905

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/ 2426 sayılı yazısı.

İlgi yazınız ekinde gönderilen İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın yazılı soru önergesinde yeralan hususlar Bakanlığımızca incelenmiş ve gerekli bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

Soru 1. Diyarbakır Valiliğinin Özel İdare Bütçesinden 600 milyar TL. lik Vali Konağı inşa ettirdiği doğru mudur?

Cevap 1. Diyarbakır Vali Konağı 1943 tarihinde inşa edilmiş ancak 1999 yılına kadar ciddî bir onarımdan geçirilememiştir.

Binanın kalorifer ve sıhhî tesisatında ciddî sorunlar olduğu gibi sıvalar kabarmış ve dökülmüş, pencereler ile çatı tamamen çürümüş olduğundan, asgarî ve lüzumlu tadilatlar için 1998 yılında hazırlanan keşif doğrultusunda ve fiyat farkı ödenmeksizin özel idare imkânlarıyla onarımı sağlanmıştır.

3 520 m2 inşaat, 880 m2 oturma alanı olan konutun onarımı için 1999 yılında 255 milyar TL. harcama yapılmıştır.

Soru 2. Bu konakta 2 jakuzi, sanua, spor ve güzellik merkezi var mıdır?

Cevap 2. Konakta spor ve güzellik salonu olmayıp sadece sauna ve jakuzi yaptırılmıştır.

Soru 3. İnşaat ve iç döşemesinde lüks ithal malı malzeme ve eşya kullanılmış mıdır?

Cevap 3. Binanın oturma alanı geniş olduğundan merkezî olarak kurulan ısıtma ve soğutma sisteminin yapımında ithal malzeme kullanıldığı anlaşılmıştır.

Soru 4. Özel İdare Bütçesinden böyle harcama yapılmasını doğru buluyor musunuz?

Cevap 4. Özel idarelerin harcamalarına ilişkin karar il daimî encümeni tarafından alınmaktadır. Vali Konağının büyük ve uzun zamandır onarım görmemiş olması karşısında Diyarbakır İl Daimî Encümeninin söz konusu onarımı lüzumlu görmüş olduğu kanaatindeyim.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

32. – Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in, Muğla İlinde fıstık çamı üretiminde yaşanan sorunlarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı (7/784)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Nami Çağan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

22.10.1999

Hasan Özyer Muğla

Muğla İli orman köylüleri içinde birçok köyün geçim kaynağını fıstık çamı oluşturmaktadır. Muğla il hudutları içerisinde 2 475 hektarı normal, 6 646 hektarı da bozuk koru olmak üzere 9 121 hektar alanda çam fıstığı üretimi yapılmaktadır. 12 000 ailegeçimini fıstık çamından sağlamaktadır. Ancak mülkiyet sorunu yüzünden fıstık çamı yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

1. Fıstık çamında mülkiyet sorununu ortadan kaldırmak için herhangi bir çalışmanız var mıdır?

2. Mülkiyet sorununu; orman köylüsüne fıstık çamlarının uzun süreli kullanım (bir nevi 25-30 yıllık tapusu) hakkını vererek ortadan kaldırmayı ve bu sayedebakımını köylülere yaptırmayı düşünür müsünüz?

3. Bunlar olmadığı takdirde fıstık çamlarının gençleştirme ve bakım çalışmalarını nasıl yapmayı düşünüyorsunuz? Halihazırda bu konuda çalışmanız var mıdır?

4. 6 646 hektar bozu koru halindeki fıstık çamını iyileştirmeye gidip, gençleştirme çalışmaları yapmayı düşünür müsünüz?

T.C. Orman Bakanlığı 19.11.1999 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı Sayı :KM.1.SOR/613-2884

Konu : Sn. Hasan Özyer’in yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi :TBMM’nin 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/784-2294/6066 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer’in, “Muğla İlinde fıstık çamı üretiminde yaşanan sorunlara ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Prof. Dr. Nami Çağan Orman Bakanı

Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer’in 7/784 Esas No.lu Yazılı Soru Önergesi Hakkında Orman Bakanlığının Cevabı

1. 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci maddesinin istisna hükümlerinden (H) fıkrasında “Sahipli arazide ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş ve yetiştirilecek olan fıstık çamlıkları...”nın orman sayılmadığı açıkça belirtilmiş ve konu ile ilgili Yönetmeliğin 20 nci maddesinde, Kanunun (H) fıkrasında belirtilen sahiplilik kavramının fıstık çamlığı ve palamut meşeliklerinde ancak tapu ile mümkün olabileceği açıklanmıştır.

Yerleşmiş bir çok Yargıtay kararında; fıstık çamlıklarının ve palamut meşeliklerinin kamu niteliğinde de olabileceği görüldüğünden, bu farklılığın giderilmesinin mülk iddiasında bulunanın elinde tapusunun olması ile mümkün olabileceği belirtilmiştir.

Anayasamızın 169 uncu maddesinde bulunan “Devlet ormanlarının mülkiyetinin devir olunamayacağı” hükmü sebebiyle mezkûr mülkiyet sorununu ortadan kaldırmaya yönelik yasal bir düzenleme yapılamamaktadır.

2. 6831 sayılı Orman Kanunu çerçevesinde içinde veya civarında yaşayan köylülerin ormanlardan değişik şekillerde faydalanma hakkı ve usulleri vardır. Örnek olarak bu Kanunun 40 ıncı maddesi gereğince orman işlerinin yaptırılmasında öncelik hakkı bu köylülere aittir. 37 nci maddesi ise, ormanlardan yapılabilecek fıstık çamı, kestane, meşe palamudu gibi meyveler, ıhlamur gibi çiçekler, defne yaprağı, adaçayı, kekik gibi odun dışı ürünlerin, tarife bedeli karşılığında orman köylüsünce hasat edilmesine izin verilmektedir. Ormanların işletilmesi için gereken orman amenajman planlarının yapımı sırasında, bu faydalanmayı düzenleyecek önlemler alınmaktadır.

3. Türkiye’de fıstık çamının bulunduğu ormanlar, ya kereste üretimi veya sadece çam fıstığı üretimine esas olacak şekilde planlamaktadır. Kereste üretimi esas olan ormanlardaki gençleştirme ve bakım kesimleri, fıstıkçamının biyolojisi doğrultusunda sürdürülmektedir.

Amenajman planlarına göre, fıstık çamı meyvesinden faydalanılacak ormanlarda ağaç kesimi ve gençleştirme çalışmaları, meyve üretimini artırıcı şekilde planlanmakta ve uygulanmaktadır. Son yıllarda ormanlardan çok amaçlı olarak faydalanma ve özellike odun dışı üretimlere yönelme konusundaki eğilimler, eskiden beri yapılmakta olan bu şekil fayladalanmanın planlanmasının yaygınlaşmasında etkili olmuştur. Mahallin talebi doğrultusunda, 1999 yılı Ağustos ayında, fıstıkçamının yoğun olarak bulunduğu Aydın ve Muğla illerindeki işletme şeflikleri ormanlarındaki fıstık çamının yayılış alanlarında, çam fıstığı üretimi ile, bunların gelişimini sağlayıcı kesimlerin yapılabileceği şekilde plan değişikliği yapılmış ve uygulamaya konulmuştur.

4. Ormanlarımızdaki bozuk (% 10’ dan daha az kapalılıkta) olan orman alanları genellikle mera arazisi olarak kullanılmakta ve bu nedenle buralarda yapılacak teknik çalışmalara müdahaleler olmaktadır.

Değişik statüdeki bu orman alanları, orman amenajman planlarında ağaçlandırılacak alanlar tablosunda gösterilerek, AGM ve OGM faaliyetleri ile verimli orman arazisi haline dönüştürülmesi amaçlanmaktadır. Fıstık çamının yaygın olarak bulunduğu Aydın ve Muğla illerimizdeki orman alanlarının amenajman planlarının süresi 2000 yılında dolmaktadır. Yeniden yapılacak orman alanı envanteri ile bu alanlar daha güncel olarak belirlenecek ve potansiyel ağaçlandırma alanları ortaya çıkacaktır.

Gerek orman içi ve gerekse orman dışı ağaçlandırmalarda, orman içi ve civarı köylülerle yapılan görüşmelerde elde edilecek sonuçlara dayanılarak, ekolojik yapıya uygun olmak koşuluyla, fıstık çamı yetişebilecek veya yetiştirilmesi gereken alanların bu türün saf veya karışık olarak bulunduğu ormanlar tesis edilecektir.

33. – Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in, bal üreticisi arıcıların ihraç sorunlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/785)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

22.10.1999 Hasan Özyer Muğla

Ülkemizin ve Muğla’nın önemli ihraç kalemlerinden biri de, arı ürünü olan baldır. Dünya çam balı üretiminin büyük çoğunluğu ülkemiz arıcılarının elindedir. Üretilen çam balının 1/3’ü ise ihraç edilmektedir. Ülkemize getirisi 15-20 trilyon civarındadır. Ancak üreticinin bilgisinin yetersiz olması, ihracatçılar arasındaki problemler, konuyla ilgili bir yasal düzenlemenin olmaması, sıkıntı yaratmaktadır.

1. Bal ihraç eden ihracatçılar arasında yaşanan problemleri aşma konusunda Bakanlığınız tarafından bir çalışma yapılmakta mıdır?

2. Bal üreticisi arıcılarımızın bilgisini artırmak konusunda ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

3. Yoğun olarak arıcılıkla uğraşan illerimizdeki, tarım il ve ilçe müdürlüklerine (veteriner dışında) uzman arıcı görevlendirmeniz mümkün müdür?

4. Bakanlığınız tarafından arıcılıkla ilgili herhangi bir yasal düzenleme çalışması var mıdır?

5. Bal, polen, arısütü ve ploparis ile ilgili bir standardizasyon yasası çıkarmayı düşünür müsünüz?

T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 19.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : KDD-SÖ-1-01/2851

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 1.11.1999 gün ve A.01.0/GNS.0.10.00.02-7/785-2295/6067 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekinde gönderilen, Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer’e ait 7/785-2295 Esas No’lu yazılı soru önergesine ilişkin Bakanlığımız görüşleri ek’te sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı soru önergesi

Önerge sahibi milletvekili : Hasan Özyer

Muğla Milletvekili

Esas No. : 7/785-2295

Ülkemizin ve Muğla’nın önemli ihraç kalemlerinden biri de, arı ürünü olan baldır. Dünya çam balı üretiminin büyük çoğunluğu ülkemiz arıcılarının elindedir. Üretilen çam balının 1/3’ü ise ihraç edilmektedir. Ülkemize getirisi 15-20 trilyon civarındadır. Ancak üreticinin bilgisinin yetersiz olması, ihracatçılar arasındaki problemler, konuyla ilgili bir yasal düzenlemenin olmaması, sıkıntı yaratmaktadır.

Soru 1. Bal ihraç eden ihracatçılar arasında yaşanan problemleri aşma konusunda Bakanlığınız tarafından bir çalışma yapılmakta mıdır?

Cevap 1. Ülkemizde ihraç edilen ballarda özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde yapılan analiz sonucu yanlış zamanda aşırı dozda ilaç kullanımı ve arıların şekerle beslenmesi sonucu balda karbon miktarının yüksek çıkması ve ilaç kalıntılarının bulunması nedeniyle bazı problemler olmuştur.

Bakanlığımız tarafından ilaç ve diğer maddeler yönünden bir izleme planı hazırlanmış, bu plan uygulamaya konulmuştur. Plan gereği illerin üretim miktarına göre numuneler alınarak, İzmir ve Ankara İl Kontrol Laboratuvarlarında analizlere başlanmıştır. Bu kapsamda; arıcıların kullandıkları ilaçların kayıtlarının tutulması, mevsiminde kullanılması ve yanlış ilaç kullanmama hususunda arıcıları eğitmek için, Muğla’da Mayıs ve Eylül aylarında tüm arıcıların ve ihracatçı birliklerinin de katıldığı bilgilendirme toplantısı yapılmış ve alınan tedbirler görüşülmüştür.

Soru 2. Bal üreticisi arıcılarımızın bilgisini artırmak konusunda ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

Cevap 2. Bakanlığımız Taşra Teşkilâtında görev yapan teknik ve sağlık elemanlarına, Hizmet İçi Eğitim Programları çerçevesinde her yıl eğitim çalışmaları yapılmaktadır. Eğitilmiş elemanlar tarafından il ve ilçelerde düzenlenen kurslar vasıtasıyla çiftçilerimiz arıcılık ve arı hastalıkları konusunda bilgilendirilmektedir.

Ayrıca, bal üreticilerin bilgisini artırmak, üreticileri bilgilendirmek için Ege İhracatçılar Birliği ile birlikte Bakanlığımızca Muğla ve Tekirdağ’da toplantılar yapılmış, bilgilendirme posterleri hazırlanarak arıcılara gönderilmiştir. Ayrıca Bakanlık İl Müdürlükleri tarafından illerde arıcıların kayıtları çıkartılmış ve kayıt altına alınmış arıcılara hazırlanan bilgilendirme mektupları gönderilmiş olup, gönderilmeye devam edilmektedir. Ayrıca Kasım ayı içerisinde arılarda ilaç kullanımı ile ilgili Muğla ve Ordu’da bir toplantı düzenlenecektir.

Soru 3. Yoğun olarak arıcılıkla uğraşan illerimizdeki, tarım il ve ilçe müdürlüklerine (veteriner dışında) uzman arıcı görevlendirmeniz mümkün müdür?

Cevap 3. Arıcılığın önemli olduğu illerimize, tayin ve nakiller açıldığında, tayin döneminde arıcılıkta uzman personel takviyesi yapılacaktır.

Soru 4. Bakanlığınız tarafından arıcılıkla ilgili herhangi bir yasal düzenleme çalışması var mıdır?

Cevap 4. Gezginci ve sabit arıcılık yapan üreticilerimize gerek üretim artışında, gerekse yetiştiriciliğin daha cazip hale getirilebilmesi için, Bakanlığımız tarafından 1994 yılında çıkartılan “Arıcılık Yönetmeliği” ile birlikte her yıl illere gönderilen genelgelerle arıcıların güncel sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalar yapılmaktadır.

Soru 5. Bal, polen, arısütü ve ploparis ile ilgili bir stardardizasyon yasası çıkarmayı düşünür müsünüz?

Cevap 5. Ülkemiz kovan varlığı yönünden dünyada 4 üncü sırada yer almaktadır. Ürettiğimiz balda AB ülkeleri bizim için çok iyi bir pazardır. Bu nedenle bal ve arı ürünlerinde pazar payımızı kaybetmemek için mutlak suretle standardizasyona gidilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, Bakanlığımızca bal, polen ve propolis ile ilgili Bal Kodeks çalışmasına başlanmış, hazırlanan taslak metin ilgili kuruluşlar ile üreticilerin görüşü alınmak üzere gönderilmiştir. Görüşler tamamlandıktan sonra Resmî Gazete’de yayınlandıktan sonra yürürlüğe girecektir.

34. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, muhtarların ekonomik ve sosyal sorunları ile ilgili olarak yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/792)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

S. Metin Kalkan Hatay

1. Muhtarlarımızın ödenekleri düzenli ödeniyor mu? Ödenmiyorsa sebepleri nelerdir?

2. Muhtarlarımıza yapılan ödeneği artırmayı düşünüyor musunuz?

3. Muhtarların ödemekte zorluk çektiği Bağ-Kur primleri ile ilgili bir çalışma yapılıyor mu?

4. Muhtarların yetkilerini artırmayı düşünüyor musunuz?

5. Muhtarların ekonomik ve sosyal sorunları ile ilgili bir çalışma yapılıyor mu?

T.C. İçişleri Bakanlığı 18.11.1999 Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.0.MAH.0.65.00.002/80831

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1.11.1999 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.GNS.0.10.00.02-7/792-2306/6092 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan’ın “Muhtarların ekonomik ve sosyal sorunları ile ilgili olarak yapılan çalışmalara” ilişkin yazılı soru önergesine cevap teşkil edecek bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

– Muhtar ödenekleri, 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 1 inci maddesine göre “Karşılığı her yıl İçişleri Bakanlığı Bütçesinden, il özel idarelerine aktarılacak ödenekten” karşılanmaktadır.

Bu hüküm çerçevesinde muhtar ödeneklerinin Maliye Bakanlığınca serbest bırakılmasından sonra; ödeme emirlerinin düzenlenmesi, Sayıştay vizesinden geçirilmesi, vilayetlere ulaşması, paranın defterdarlıklarca il özel idarelerine aktarılması ve muhtar sayılarına göre ilçelere tevzi edilmesi işlemleri, Bakanlığımızca titizlikle takip edilmesine rağmen aksamakta olup, zaman zaman muhtar ödeneklerinin gecikmesine yol açmaktadır.

– Bakanlığımızca “Mahallî İdareler Reformu” kapsamında çalışmaları sürdürülmekte olan “Mahallî İdarelerle İlgili Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile başta mahallî idarelerimizin gelirlerinin artırılması amaçlanmaktadır.

Tasarı ile ayrıca, muhtar ödeneklerinin günümüz şartlarına göre yeniden düzenlenmesi, Bağ-Kur primlerinin kaynaktan kesilmesinin sağlanması öngörülmekte olup, il özel idarelerine ve belediyelere de köy ve mahalle muhtarlıklarına yardım etme görevi verilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

35. – Yozgat Milletvekili İlyas Aslan’ın, Yozgat İli Sorgun İlçesinin spor tesisi kompleksi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün cevabı (7/795)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

27.7.1999 İlyas Arslan Yozgat

Yozgat İlimize bağlı olan Sorgun İlçemiz merkez nüfusu 50 000, kasaba ve köy nüfusu da 70 000 olmak üzere toplam 120 000 nüfusa sahiptir. Merkezde 12 ilköğretim okulu, 7 lise bulunup 10 000 civarında, kasaba ve köylerimizde de 7 000 civarında öğrenci ilköğretim ve lise okullarında öğrenim görmektedir. Kasaba ve köylerimizin büyük çoğunluğunun merkezle olan ulaşımı, yakın, basit ve devamlıdır.

İlçemizde ve okullarımızda her yıl futbol, voleybol, hentbol, taekwondo, güreş, masa tenisi, koşu ve halk oyunları gibi sosyal içerikli bütünleştirici ve kaynaştırıcı müsabakalar düzenlenmektedir.

Organizasyonlar yer sıkıntısı ve doğal sebeplerle zaman zaman aksamaktadır ve amaca ulaşılamamaktadır.

Gençlerimizi kahvehane köşelerinden kurtarmak, spora yöneltmek ve sağlıklı nesiller yetiştirmek amacıyla yatırımlar yapmak ve gençleri bu alana kanalize etmek de devletin görevlerinden biridir. Bu nedenle;

1. Sorgun İlçemizin 175 000 m2’lik yeri bulunan spor tesisleri kompleksi (futbol sahası, soyunma odaları ve tribün ile 2 500 kişilik kapalı spor salonu kompleksi) için Yozgat Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün 3.3.1998 tarih ve 386 sayılı yazısına Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

2. Nüfus ve öğrenci yoğunluğu itibariyle böyle büyük bir ilçemizde futbol sahası ve kapalı spor salonunun 2000’lere girdiğimiz bu son yıllarda halen yapılmamış olmasını “sağlıklı bir nesil” ve “yaşam boyu spor” sloganlarıyla tezattan kurtarmak ister misiniz?

3. Bu spor kompleksinin yapımına ne zaman başlamayı düşünüyorsunuz? Bir tarih verebilir misiniz?

T.C. Devlet Bakanlığı 19.11.1999 Sayı : B.02.0.0.16/01959

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 5.11.1999 tarihli ve A.01.-0.GNS.0.10.00.02-7/795-2331/6134 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’a ait 27.7.1999 tarih ve 7/795-2331 esas sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Fikret Ünlü Devlet Bakanı

Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’a ait 7/795-2331 esas sayılı yazılı soru önergesine Devlet Bakanı Fikret Ünlü tarafından verilen sorular ve cevaplar :

Soru 1. Sorgun İlçemizin 175 000 m2’lik yeri bulunan spor tesisleri kompleksi (futbol sahası, soyunma odaları ve tribün ile 2 500 kişilik kapalı spor salonu kompleksi) için Yozgat Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün 3.3.1998 tarih ve 386 sayılı yazısına Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

Cevap 1. Genel Müdürlüğümüz adına tapuda Sorgun İlçesi, Aydınlıkevler Mahallesinde 141 853 m2’lik alan üzerine 1 adet toprak yüzeyli futbol sahası 6 ünitelik portatif tribünü ve soyunma odası yapıldığı 3.8.1998 gün ve 386 sayılı Gençlik ve Spor Yozgat İl Başkanlığınca Genel Müdürlüğümüze bildirilerek, ilçeye bir spor salonu yapılması talep edilmiştir.

1998 yılında yatırım programı yılın başında yürürlüğe girmiş olduğundan spor salonu yapımı konusunda bir işlem yapılamamıştır.

1999 yılında da uygulamada olan tasarruf tedbirleri uyarınca öncelikle devam eden projelerin sonuçlandırılması istendiğinden yeni projelere yer verilememiştir.

Soru 2. Nüfus ve öğrenci yoğunluğu itibariyle böyle büyük bir ilçemizde futbol sahası ve kapalı spor salonunun 2000’lere girdiğimiz bu son yıllarda halen yapılmamış olmasını “sağlıklı bir nesil” ve “yaşam boyu spor” sloganlarıyla tezattan kurtarmak ister misiniz?

Cevap 2. Ülkemizin dört bir yanına spor tesisleri yaparak, daha fazla insanımızı spor olanağına kavuşturmak bir devlet politikasıdır. Sorgun gibi spor tesislerine ihtiyaç duyulan merkezlerimizin talepleri, bu bağlamda, ancak bütçe olanakları ve program dahilinde değerlendirilebilmektedir.

Soru 3. Bu spor kompleksinin yapımına ne zaman başlamayı düşünüyorsunuz? Bir tarih verebilir misiniz?

Cevap 3. Söz konusu tasarruf tedbirleri 2000 yılında da devam edeceğinden, spor salonu yapım talebi ileriki yıllar yatırım programı hazırlık çalışmalarında dikkate alınabilecektir.

Saygıyla

Fikret Ünlü Devlet Bakanı

36. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay İli, Hassa İlçesi Söğüt Beldesinin telefon santrali ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/820)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz’ün yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

Hatay İlimiz Hassa İlçesine bağlı 2 500 civarında bir nüfusa sahip olan Söğüt Beldesinde telefon santrali bulunmadığından sık sık arızalanmasından dolayı telefon görüşmelerini sağlıklı bir şekilde yapamamaktadırlar.

Soru 1. Söğüt Beldemizdeki insanımıza yeterli derecede telefon hizmeti verebilecek bir telefon santrali kurulamaz mı?

Soru 2. Sögüt Beldemize gerekli olan telefon santralini ne zaman kurmayı düşünüyorsunuz? Bu konuda herhangi bir çalışmanız var mı? Açıklar mısınız?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 18.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-1536-3173

Konu : Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 5.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2567 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in 7/820-2382 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in 7/820-2382 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

Sorular :

Hatay İlimiz Hassa İlçesine bağlı 2 500 civarında bir nüfusa sahip olan Söğüt Beldesinde telefon santrali bulunmadığından sık sık arızalanmasından dolayı telefon görüşmelerini sağlıklı bir şekilde yapamamaktadırlar.

1. Söğüt Beldemizdeki insanımıza yeterli derecede telefon hizmeti verebilecek bir telefon santrali kurulamaz mı?

2. Söğüt Beldemize gerekli olan telefon santralini ne zaman kurmayı düşünüyorsunuz? Bu konuda herhangi bir çalışmanız var mı? Açıklar mısınız?

Cevap :

Hatay İli Hassa İlçesine bağlı Söğüt Beldesi, 200/0,9’luk kablo ve konsantratör ile Yoluklar Merkezinde kurulu bulunan 504 hat kapasitelik Dicle santralinden beslenmektedir.

Yaklaşık 2000 nüfusa sahip olan Söğüt Beldesinin, Yoluklar santraline mesafesi 1,4 km.’dir. Yakındaki diğer köylerin santrala olan mesafeleri gözönüne alınarak Yoluklar, santral merkezi olarak seçilmiştir. Şu anda Söğüt Beldesinde herhangi bir arıza söz konusu olmamakla birlikte, transmisyon ortamının yeterli olmaması nedeniyle şehirlerarası çıkışlarda sorun yaşanmaktadır. Bu olumsuzluğu gidermek için ise fiber optik kablo tesis edilmekte olup Ocak-2000’de servise verilecektir.

Yoluklar merkezinde 504 hatlık santral kapasitesine karşılık 344 bağlı abone ve 15 bekleyen talep bulunmaktadır. Bekleyen talepler bu merkeze tesis edilen kablolu şebekenin yetersizliği nedeniyle beklemekte olup 2000 yılı başında yapılacak şebeke revizyonunu müteakip karşılanacaktır.

37. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, bilgisayarlarla ilgili projelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/822)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorumun Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Zeki Ergezen Bitlis

Bilgisayarla ilgili kaç projeniz bulunmaktadır? Bu projeler hangi aşamadadır? Bugüne kadar bu projelere harcanan para miktarı ne kadardır?

T.C. Maliye Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı Sayı : B.07.0.BID.0.11-1750

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :A.01.0.GNS.0.10.00.02-2562 sayı ve 5 Kasım 1999 tarihli yazınız.

Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen’in; Bakanlığımızın bilgisayarla ilgili kaç projesi bulunduğu, bu projelerin hangi aşamada olduğu ve projelere ne kadar harcama yapıldığına dair (7/822 Esas No ve 2384/6248 Evrak Kayıt Nolu) yazılı soru önergesine cevabımız aşağıda açıklanmıştır.

Bakanlığımızda, ayrıntıları ve hangi aşamada olduğu aşağıda açıklanan 16 bilgisayar projesi bulunmaktadır.

1. Teftiş Kurulu Otomasyon Projesi;

Denetim hizmetlerinde etkinlik ve verimliliğin artırılması amacıyla, Ankara, İstanbul, İzmir Teftiş Gruplarının merkez ile on-line bağlantısının sağlanması ve ofis otomasyonu çalışmaları 1995 yılında başlatılmış ve proje tamamlanarak faaliyete geçirilmiştir.

2. Hesap Uzmanları Kurulu Otomasyon Projesi;

Vergi denetim hizmetlerinin daha etkin ve verimli yürütülebilmesi amacıyla 1995 yılında başlatılan proje 1997 yılında tamamlanmıştır. Proje kapsamında Ankara, İstanbul, İzmir Teftiş Gruplarının merkez ile on-line bağlantısı ve ofis otomasyonu sağlanarak faaliyete geçirilmiştir.

3. Malî Suçları Araştırma Kurulu Otomasyon Projesi;

4208 sayılı Kanun ve bu kanunla ilgili mevzuat kapsamındaki yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacıyla 1997 yılında başlatılan proje tamamlanarak faaliyete geçirilmiştir.

4. Hukuk Bilişim Sistemi;

Yürürlükteki tüm Kanun, Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük, Yönetmelik, Yüksek Yargı Organı Kararları, Tebliğler, Genelgeler, İçgenelgeler, Mütalaalar ve Muktezaların bilgisayar ortamında güncel olarak tutulması ve intranet/internet ortamında kullanıma açılması amacıyla başlatılan proje tamamlanarak uygulamaya alınmıştır. Bakanlığımız merkez binasındaki kullanıcılar intranet üzerinden bu bilgilere ulaşırken internet bağlantısı olan herkesin güvenlik havuzları düzeyleri ölçüsünde bu bilgilere ulaşması mümkündür. Bakanlık merkezindeki çalışmalar tamamlanmış olup taşra teşkilâtının otomasyon işlemleri 2000 yılında tamamlanacaktır.

5. Bümko Otomasyon Projesi;

Bütçe hazırlama ve uygulamasının bilgisayar ortamında takibi, Bütçe Daireleri ile on-line iletişim sağlanması ve ofis otomasyonu amacıyla başlatılan proje ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. Projenin ilgili diğer birimlerle bütünleşik olarak yürütülmesi planlanmaktadır.

6. Saymanlık ve Merkez Otomasyon Projesi;

Tüm saymanlıkların bilgisayarlı uygulamaya geçirilmesi amacıyla 1986 yılında başlatılan proje kapsamında toplam 93 saymanlığın otomasyonu tamamlanmış ve 15 saymanlıkta da çalışmalar bitirilme aşamasına getirilmiştir. Merkez otomasyon projesi ile aylık ve yıllık kamu hesapları bülteninin hazırlanması ve ofis otomasyonu çalışmaları tamamlanarak uygulamaya alınmıştır. Saymanlık otomasyon çalışmaları kamu malî yönetim projesi kapsamında Say2000i projesi ile yenilenerek yaygınlaştırılacaktır.

7. Vergi DairesiTam Otomasyon Projesi Vedop;

Vergi dairesinde tüm işlemlerin otomasyon kapsamına alınması, merkezde vergi dairelerinde üretilen bilgilerden yönetim enformasyon ve karar destek amaçlı bilgiler oluşturulması ile Gelirler Genel Müdürlüğü intranet/internet altyapısının kurulması amacıyla 1997 yılında başlatılan proje kapsamında, 15 Kasım 1999 tarihi itibariyle, işlem hacmi yoğun olan 129 vergi dairesi otomasyona geçirilmiş olup, 1 Mart 2000 tarihi itibariyle toplam 153 vergi dairesinde proje uygulamaya alınarak projenin birinci aşaması tamamlanmış olacaktır.

8. Nakil Vasıtaları Vergi Dairesi Projesi ve Sanal Vergi Dairesi Projesi Motop;

Nakil vasıtaları vergi dairesi işlemlerinin otomasyonlu olarak yapılması, merkezî taşıt kütüğünün oluşturulması mükelleflerin internet üzerinden taşıt bilgilerine ulaşarak vergi ve ceza durumlarını öğrenebilmelerine olanak sağlanması amacıyla başlatılan proje kapsamında, 1 Kasım 1999 tarihi itibariyle 16 büyük il merkezi ve 1 ilçe merkezinde uygulamalar başlatılmış ve 2000 yılında diğer vergi dairelerinde de yaygınlaştırılacaktır.

9. Karakter Tanıma Teknolojisi (ICR) Kullanılarak Beyanname ve Bildirim Nüshalarının Bilgi Giriş İşlemleri;

Yıllık Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi KDV, Gelir Stopaj yıllık bildirim nüshaları ile ilgili bilgi giriş ve değerlendirme işlemleri devam etmektedir. 1 Kasım 1999 tarihi itibarıyla; 1997 ve 1998 Kurumlar Vergisi, 1997 Yıllık Gelir Vergisi beyannamelerinin giriş ve değerlendirme işlemleri tamamlanmıştır. Ankara Vergi İstihbarat Merkezinde toplanan yaklaşık 3 500 000 beyannamenin girişi tamamlanmış değerlendirilme aşamasına gelinmiş ve ICR teknolojisi kullanılarak giriş işlemlerine devam edilmektedir.

10. Vergi Numarası Almış Gerçek ve Tüzel Kişilere Visa Standardında Vergi KimlikKartı Üretilmesi ve Dağıtılması Projesi;

4 milyon mükellefe vergi kimlik numarası üretilmiş ve gönderilen mektuplar üzerine 650 bin mükellefe kart verilmiştir.

11. Bilgisayar Destekli Denetim Projesi;

Ankara Vergi İstihbarat Merkezinde, Merkezî Denetim Bilgi Bankası oluşturulmuş, Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana’da bulunan denetim birimlerinin hizmetine internet üzerinden açılmıştır.

12. Vergi Kimlik Numarası Projesi;

Mükelleflerin ve ekonomik faaliyette bulunan tüm kişi ve kuruluşların tek bir numara altında izlenebilmesi amacıyla başlatılan proje Temmuz 1995’de uygulanmaya alınmış ve 4 839 558 mükellefe numara verilmiştir. Ekim 1999 tarihi itibariyle 12 453 328 mükellef uygulama kapsamına alınmıştır.

13. Millî Emlak Otomasyon Projesi;

Taşınmaz mal bilgi bankasının oluşturulması, merkez ve taşra otomasyonu amacıyla 1996 yılında başlatılan proje 2000 yılında tamamlanacaktır. Halen merkez ve 42 ilin otomasyon çalışmaları devam etmektedir.

14. Tasiş Otomasyon Projesi;

Genel Müdürlük ve Bölge Müdürlüklerinin Otomasyonu amacıyla 1999 yılında başlatılan proje ile ilgili çalışmalar analiz ve tasarım aşamasındadır.

15. Pergen Otomasyon Projesi;

Merkez ve taşrada personel ve kadro hareketlerinin takibi amacıyla başlatılan projenin merkezdeki çalışmaları tamamlandı, taşrada 13 ili kapsayan projenin 1 inci aşamasında 3 il uygulamaya geçti diğer iller 2000 yılının ilk yarısında tamamlanacaktır.

16. Dikmen Sitesi İletişim Altyapısı;

Bakanlığımız Dikmen Sitesi, intranet ve internet altyapısının oluşturulması amacıyla ses, veri ve elektrik altyapısının entegrasyonu 1998 yılında başlatılan proje ile tamamlanarak uygulamaya alınmıştır.

Bakanlığımızda, yukarıda belirtilen projeler için bugüne kadar 22 trilyon 575 milyar Türk Lirası harcanmıştır.

Bilgilerinize arz olunur.

Sümer Oral Maliye Bakanı

38. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Antalya Gazipaşa Stol Havaalanı inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün cevabı (7/827)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük Ankara

Ülkemizin kalkınması ve milletimizin zenginleşmesini sağlayacak sektörlerden en önemlilerinden biride turizm sektörüdür. Üst yapı ve yatırımlarda, işletme, hizmet ve kaliteyi yakalayıp dünyada yarışan ve başarılı olan Türk Turizm sektörünün, alt yapı ve özellikle ulaşım bakımından desteklenmesi fevkalade ehemmiyet arz etmektedir.

Antalya, bu sektörün tarihî ve tabiî güzellik ve zenginlikleriyle önemli merkezi konumundadır.

Hava ulaşımının kara ulaşımı ile bağlantısındaki aksamaları gidermek daha sağlıklı bir şekilde turistin konaklama alanına intikalini temin etmek üzere dünyanın turizm merkezlerinde olduğu gibi Antalya Gazipaşa’da da stol havaalanı yapılması zarureti ortaya çıkmış ve yatırıma başlanmıştır.

Sorular :

1. Antalya Gazipaşa Stol Havaalanı kamulaştırma ve yatırım inşaatına ne zaman başlanmıştır?

2. Antalya Gazipaşa Stol Havaalanı kamulaştırmadan bugünkü gelinen noktaya kadar gerek vatandaşın, gerek valiliğin ve gerek Ulaştırma Bakanlığı bütçesiyle Devletin yaptığı katkı miktarı ne kadardır?

3. Söz konusu havaalanı inşaatından vazgeçildiği, bir kısım malzemelerin başka illere nakledildiği iddiaları doğru mudur? Gerekçeleri nelerdir?

4. Bu yatırımdan vazgeçilmiş ise Devlete önemli maliyeti olan bu yatırıma bugüne kadar ödenen ödenekleri kim karşılayacaktır?

5. İhale iptal edilmiş ise gerekçeleri nedir? Tekrar ihaleye çıkarılacak mıdır? Yoksa iddia edildiği gibi tamamen vazgeçilmekte midir?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 18.11.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-1535-3176

Konu : Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 5.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2567 sayılı yazınız.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün 7/827-2392 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün 7/827-2392 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

Ülkemizin kalkınması ve milletimizin zenginleşmesini sağlayacak sektörlerden en önemlilerinden biride turizm sektörüdür. Üst yapı ve yatırımlarda, işletme, hizmet ve kaliteyi yakalayıp dünyada yarışan ve başarılı olan Türk Turizm sektörünün, alt yapı ve özellikle ulaşım bakımından desteklenmesi fevkalade ehemmiyet arz etmektedir.

Antalya, bu sektörün tarihî ve tabiî güzellik ve zenginlikleriyle önemli merkezi konumundadır.

Hava ulaşımının kara ulaşımı ile bağlantısındaki aksamaları gidermek daha sağlıklı bir şekilde turistin konaklama alanına intikalini temin etmek üzere dünyanın turizm merkezlerinde olduğu gibi Antalya Gazipaşa’da da stol havaalanı yapılması zarureti ortaya çıkmış ve yatırıma başlanmıştır.

Sorular :

1. Antalya Gazipaşa Stol Havaalanı kamulaştırma ve yatırım inşaatına ne zaman başlanmıştır?

2. Antalya Gazipaşa Stol Havaalanı kamulaştırmadan bugünkü gelinen noktaya kadar gerek vatandaşın, gerek valiliğin ve gerek Ulaştırma Bakanlığı bütçesiyle Devletin yaptığı katkı miktarı ne kadardır?

3. Söz konusu havaalanı inşaatından vazgeçildiği, bir kısım malzemelerin başka illere nakledildiği iddiaları doğru mudur? Gerekçeleri nelerdir?

4. Bu yatırımdan vazgeçilmiş ise Devlete önemli maliyeti olan bu yatırıma bugüne kadar ödenen ödenekleri kim karşılayacaktır?

5. İhale iptal edilmiş ise gerekçeleri nedir? Tekrar ihaleye çıkarılacak mıdır? Yoksa iddia edildiği gibi tamamen vazgeçilmekte midir?

Cevap :

Antalya-Gazipaşa Stol Havaalanı Kamulaştırma çalışmaları 1991 yılında tamamlanmış, inşaat ihalesi ise 22.12.1994 tarihinde Antalya Valiliğince yapılmıştır.

Sözleşme, 2.1.1995 tarihinde Sayıştayca tescil edilerek 13.1.1995 tarihinde müteahhide yer teslimi yapılmış ve fiilen inşaat işi başlatılmıştır.

Yüksek Planlama Kurulunun 8.10.1998 tarih ve 98/85 sayılı kararıyla, DHMİ Genel Müdürlüğü Yatırım Programına dahil edilen ve daha önce Antalya Valiliğince ihale edilen işler için; 1990-1997 yılları arasında Kamulaştırma ve İnşaat işlerine Bakanlığımız Bütçesinden 1999 Yılı Carî Fiyatları ile yaklaşık 822 milyar TL. Valilik emrine gönderilmiştir. Ayrıca DHMİ Genel Müdürlüğü bütçesinden de 1999 yılı fiyatları ile 860 milyar TL. harcama yapılmıştır. Bu harcamalarla pistin altyapısı ile Apron İnşaatı tamamlanmıştır. Taksirut büyük ölçüde tamamlanmış olup, beton kaplaması yarısına kadar bitirilmiştir.

Bakanlığımızca bu projeye verilen öneme binaen, Valilikçe yapılan ihaleye dahil olmayan Terminal Binası, Elktrojen Grup Binası ile Otopark yapılarak tamamlanmış ve hizmete hazır hale getirilmiştir. Bu işler için ise 1999 yılı fiyatları ile ayrıca toplam 955 milyar TL.’lık bir harcama yapılmıştır.

Bugüne kadar Bakanlığımız DLH ve DHMİ Genel Müdürlüklerince toplam 2 trilyon 637 milyar TL. harcama yapılan havaalanının hizmete verilebilmesi için eksik kalan tesislere ait gerekli proje ve keşifler hazırlanarak yeniden ihaleye çıkılacaktır. Söz konusu havaalanı inşaatından vazgeçilmediği gibi herhangi bir malzeme de başka illere nakledilmemişti

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.