Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 16 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

17 nci Birleşim

10 . 11 . 1999 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. – TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu’nun, Büyük Önder Atatürk’ün ölümünün 61 inci yıldönümü münasebetiyle konuşması

B) SAYGI DURUŞU

1. – Büyük Önder Atatürk’ün ölümünün 61 inci yıldönümü münasebetiyle saygı duruşu

C) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın, Büyük Önder Atatürk’ün ölümünün 61 inci yıldönümü münasebetiyle konuşması ve MHP Konya Milletvekili Ömer İzgi, DYP Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, DSP İstanbul Milletvekili Masum Türker, ANAP İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu, FP Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in grupları adına konuşmaları

2. – İstanbul Milletvekili Ediz Hun’un, Atatürk’ün ilke ve devrimlerine ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Kocaeli Milletvekili M. Turhan İmamoğlu’nun, “Atatürk’ten Son Mektup” isimli dizelere ilişkin gündemdışı konuşması

4. – Eskişehir Milletvekili Mail Büyükerman’ın, Atatürk’ün bazı özdeyişlerine ilişkin gündemdışı konuşması

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – (10/73, 74) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının,Komisyonun, Başkan, Başkanvekili,Sözcü ve Kâtip Üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/387)

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığı ve Sayıştay Başkanlığının 1998 Malî Yılı Kesinhesabına ilişkin Türkiye BüyükMilletMeclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/4) (S. Sayısı : 195)

2. – Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/468) (S. Sayısı : 140)

VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım’ın, Edirne Milletvekili Evren Bulut’un, konuşması sırasında kendisine sataştığı iddiasıyla konuşması

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, kaçak canlı hayvan girişlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/473)

2. – Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, Giresun Limanının tamir ve onarımının ne zaman yapılacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve DevletBakanı RamazanMirzaoğlu’nun cevabı (7/488)

3. – HatayMilletvekili Metin Kalkan’ın, Antalya Devlet Hastanesinin yapımının ne zaman tamamlanacağına ilişkin sorusu ve SağlıkBakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/660)

4. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Amasya bölgesindeki geçici Tekel işçilerine ilişkin sorusu ve DevletBakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/696)

5. – Amasya Milletvekili Akif Gülle’nin, Amasya ve Taşova Tekel Müesseselerinde çalışan mevsimlik işçilere ilişkin sorusu ve DevletBakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/710)

6. – Şanlıurfa Milletvekili MehmetYalçınkaya’nın, Şanlıurfa İlinde Merkez Bankası Şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve DevletBakanı Recep Önal’ın cevabı (7/720)

7. – Şanlıurfa Milletvekili MehmetYalçınkaya’nın, Akçakale GümrükKapısına ilişkin Başbakandan sorusu ve DevletBakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/721)

8. – SiirtMilletvekili Takiddin Yarayan’ın, Siirt Merkez Küçük Sanayi Sitesi inşaatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/722)

9. – Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak’ın, Hakkâri-Elazığ karayolunda yapılan araç ve insan aramalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/733)

10. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, ülkemizde düzenlenen güzellik yarışmalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/734)

11. – Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş’ın, Kayseri İlinde bulunan hastanelerin personel ve tıbbî cihaz ihtiyacına ilişkin sorusu ve SağlıkBakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/744)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM GenelKurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Oturum Başkanı, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi üzerinden onbeş gün geçmiş olmasına rağmen İçişleri Bakanının bugüne kadar Yüce Meclisi bilgilendirmediğine, grupların da bu konunun vahameti hakkında bildiklerini, duyumlarını tam anlamıyla dile getirememenin rahatsızlığını duyduklarına ilişkin bir konuşma yaptı.

Malatya Milletvekili Namık Hasan Durhan, terör olayları ve Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesine,

Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş, YÖK’e ve üniversitelerde yaşanan olaylara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan’ın, 17 Ağustos 1999’da meydana gelen Marmara depremi sonrası afet bölgesindeki gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşmasına Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın cevap verdi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan GelenDiğer İşler” kısmının 62 nci sırasında yer alan 140 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 1 inci sırasına, 93 üncü sırasında yer alan 189 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci sırasına, 87 nci sırasında yer alan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 9 Kasım 1999 Salı günkü (bugünkü) gelen kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan 198 sıra sayılı Memurlar ve DiğerKamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin 4 üncü sırasına alınmasına; Genel Kurulun 15 Kasım 1999 Pazartesi günü saat 15.00’te toplanarak kanun tasarı ve tekliflerini görüşmesine, 10 Kasım 1999 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifinin (2/87) yapılan görüşmelerden sonra gündeme alınmasının kabul edildiği,

Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın, Konya Ereğli’nin İl Olması Hakkında Kanun Teklifinin (2/97) ise yapılan görüşmelerden sonra gündeme alınmasının kabul edilmediği,

Açıklandı.

(10/73, 74) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna, gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler; Başkanlıkça, Komisyonun toplanacağı gün, yer ve saate ilişkin duyuruda bulunuldu.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının :

1 inci sırasında bulunan, Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın (6/178) esas numaralı sözlü sorusuna TBMM Başkanvekili Nejat Arseven,

Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu :

2 nci sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un (6/181),

19 uncu sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları’nın (6/199),

25 inci sırasında bulunan, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın (6/205),

DevletBakanı Rüştü Kâzım Yücelen :

4 üncü sırasında bulunan,Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un /6/183),

12 nci sırasında bulunan,Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün (6/192),

20 nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları’nın (6/200),

23 üncü sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un (6/203),

Sağlık Bakanı Osman Durmuş, Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un :

5 inci sırasında bulunan (6/184),

6 ncı sırasında bulunan (6/185),

7 nci sırasında bulunan (6/186),

Esas numaralı sözlü sorularına,

22 nci sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un (6/202) esas numaralı sözlü sorusuna Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan,

27 nci sırasında bulunan, Gaziantep Milletvekili MehmetBedri İncetahtacı’nın (6/207) esas numaralı sözlü sorusuna Çevre Bakanı Fevzi Aytekin,

Cevap verdi.

3 üncü sırasında bulunan (6/182),

8 inci sırasında bulunan (6/187),

9 uncu sırasında bulunan (6/188),

10 uncu sırasında bulunan (6/189),

11 inci sırasında bulunan (6/190),

Esas numaralı sözlü soruların, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrildiği ve gündemden çıkarıldığı açıklandı; (6/189) esas numaralı sözlü soru sahibi Tunceli Milletvekili Kamer Genç, sorusu üzerinde görüşlerini açıkladı;

13 üncü sırasında bulunan (6/193),

14 üncü sırasında bulunan (6/194),

15 inci sırasında bulunan (6/195),

16 ncı sırasında bulunan (6/196),

17 nci sırasında bulunan (6/197),

18 inci sırasında bulunan (6/198),

21 inci sırasında bulunan (6/201),

24 üncü sırasında bulunan (6/204),

26 ncı sırasında bulunan (6/206),

28 inci sırasında bulunan (6/208),

29 uncu sırasında bulunan (6/209),

30 uncu sırasında bulunan (6/210),

31 inci sırasında bulunan (6/211),

32 nci sırasında bulunan (6/212),

33 üncü sırasında bulunan (6/213,)

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

Konya Milletvekili Veysel Candan ve 22 arkadaşının, Bağ-Kur’un içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4) üzerinde bir süre görüşüldü.

10 Kasım 1999 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.05’te son verildi.

Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

Mehmet Ay Sebahattin Karakelle Gaziantep Erzincan Kâtip Üye Kâtip Üye

II. — GELEN KÂĞITLAR No. : 24

10 . 11 . 1999 ÇARŞAMBA

Sözlü Soru Önergeleri

1. — Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan’ın, Antalya-Çandır Beldesi ve civarında meydana gelen dolu afetinden mağdur olan çiftçilere yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/230) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.1999)

2. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, bazı hâkim ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmesinin gerekçesine ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/231) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.1999)

3. — İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel’in, Emlak Bankası’nın deprem bölgesinde bulunan bina ve lojmanlarına ilişkin Devlet Bakanından (Sadi Somuncuoğlu) sözlü soru önergesi (6/232) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

4. — İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel’in, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan özelleştirmelere, devirlere ve özelleştirilecek kurumlara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/233) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

5. — İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel’in, Emlak Bankası Genel Müdürlüğünce yayınlanan bir duyuruya ilişkin Devlet Bakanından (Sadi Somuncuoğlu) sözlü soru önergesi (6/234) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

6. — Van Milletvekili Fetullah Gültepe’nin, “Erciş-Muradiye-Çaldıran”, “Çatak-Bahçesaray” ve “Van-Kuskunkıran” yollarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/235) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

7. — Van Milletvekili Fetullah Gültepe’nin, Van-Erciş-Çelebibağ Beldesi afet konutlarının altyapı sorunlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/236) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

8. — Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, Konya İlinin sağlık personeli ve hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/237) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

9. — Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın, Merve Safa Kavakçı’nın milletvekilliğini kaybettiğine yönelik bir bildirimde bulunulup bulunulmayacağına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/238) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.1999)

10. — Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, Hatay İli Erzin-Dörtyol ve İskenderun’daki birikmiş kamulaştırma bedellerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/239) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

11. — Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, Kamulaştırma Kanunu uyarınca pazarlıkla satın alma yolunun uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/240) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.1999)

12. — Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, demiryolu taşımacılığına ve bakanlık bünyesindeki atamalara ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/241) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.1999)

13. — Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, Adana- İskenderun hattına mavi tren konulmasıyla ilgili bir çalışma olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/242) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, 2908 Sayılı Dernekler Kanunu uyarınca tesis olunan dernekler kütüğüne ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/828) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

2. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, 2908 Sayılı Dernekler Kanununun 11,12 ve 43 üncü maddelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/829) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

3. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, 2908 Sayılı Dernekler Kanununun 44 üncü maddesinin yeniden düzenlenip düzenlenmeyeceğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/830) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

4. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, derneklerin denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/831) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

5. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, 2908 Sayılı Kanun uyarınca kapatılan derneklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/832) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

6. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’da kapatılan derneklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/833) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

7. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, kamu yararına çalışan derneklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/834) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

8. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa cezaevinde sahte mahkûm yatırıldığı yönündeki haberlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/835) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

9. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa dağ yöresindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/836) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

10. — Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Savunma Sanayi Yüksek Koordinasyon Kurulunun toplanmamasının nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/837) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

11. — Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın, çiftçilerin TMO’dan olan alacaklarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/838) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

12. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, İzmir Tabip Odası üyesi bir doktorun gözaltında kötü muamele gördüğü iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/839) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.11.1999)

13. — Bursa Milletvekili Oğuz Tezmen’in, kamu kuruluşları ve kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/840) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.1999)

14. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale-Koçubaba ve Karaahmetli belediyelerinin sel felaketi nedeniyle afet kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/841) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.1999)

15. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Üst Kuruluna ne zaman atama yapılacağına ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/842) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.1999)

16. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, masonların Anıt Kabiri ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/843) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.1999)

17. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, orman işletmelerindeki mevsimlik işçilerin işten çıkarılmasına ve Kütahya Bölge Müdürlüğüne bağlı işletmelere yeni alınan işçilere ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/844) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.11.1999)

18. — Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun, Adana İli Pozantı İlçesi Alpu Köyü su projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/845) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.1999)

19. — Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun, Adana’ya bağlı Çatalan, Buruk, Büyükmangıt, Yumurtalık ve Akgören belediyelerinin araç ihtiyacına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/846) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.1999)

20. — Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, Şanlıurfa-Diyarbakır otoyolu yapımı nedeniyle istimlak edilen gayrimenkullerin bedellerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/847) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.1999)

21. — Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, Türk Hava Kurumu hakkında hazırlanan rapora ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi. (7/848) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.1999)

22. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, TÜGSAŞ Genel Müdürlüğünde yapılan bazı atamalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/849) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.1999)

23. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hatay İlindeki tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kazım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/850) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.1999)

24. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, son üç yılda evlenme ile Türk vatandaşlığına geçen yabancı kadın sayısına ve Bakanlar Kurulu Kararı ile Türk vatandaşı olan erkek ve kadın sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/851) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.1999)

25. — Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı’nın, Demre (Kale) İlçesinin tanıtılmasına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/852) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.1999)

26. — Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı’nın, Antalya’nın Kale İlçesinin adının değiştirilmesini öngören çalışmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/853) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.1999)

27. — Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı’nın, Finike-Demre arasındaki yolun yapımına ne zaman başlanacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/854) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.1999)

28. — Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Marmara depreminde zarar görenler için toplanan yardım miktarına ve dağıtım şekline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/855) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

29. — Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Marmara depreminde hayatını kaybeden ve kayıp olan kişilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/856) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

30. — Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, afet bölgesinde irticai faaliyette bulundukları iddia edilen firma, şahıs, dernek ve vakıflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/857) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

31. — Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, Kur’an Kurslarına ve öğrenci sayısına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/858) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

32. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, BAĞ-KUR’un hastanelere olan borçlarını zamanında ödememesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/859) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

33. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, cami görevlisi atamalarının ne zaman yapılacağına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/860) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

34. — Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Atatürk Orman Çiftliği’nden kişi ve kurumlara tahsis edilen yerlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/861) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

35. — Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş’ın, TBMM personel lojmanlarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/862) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.1999)

36. — Giresun Milletvekili Turhan Alçelik’in, S.S. Selülöz-İş Konut Yapı Kooperatifinin kredi talebine ilişkin Devlet Bakanından (Sadi Somuncuoğlu) yazılı soru önergesi (7/863) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.1999)

36. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi otobüs
seferlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/864) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.11.1999)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

10 Kasım 1999 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Mehmet AY (Gaziantep)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17 nci Birleşimini açıyorum.

III. — YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak, salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen sayın üyelerin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını teknik personel aracılığıyla, verilen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. – TBMM Başkanvekili MuratSökmenoğlu’nun, Büyük Önder Atatürk’ün ölümünün 61 inci yıldönümü münasebetiyle konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Eşsiz Atatürk, menfaatlardan taviz vermeyen; fakat, milletini gereksiz ve hesapsız maceralara da sürüklemeyen gerçekçiliği ve vatanseverliğiyle, tarihin ve çağımızın büyükleri arasında yer almaya hak kazanmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyetinin banisi, devlet adamı, büyük asker, büyük insan Mustafa Kemal Atatürk'ü, 61 inci ölüm yıldönümünde minnet ve şükranla anıyor, cumhuriyetin 76 ncı yılında dahi, O'nu gözlüyor ve özlüyoruz.

B) SAYGI DURUŞU

1. – Büyük Önder Atatürk’ün ölümünün 61 inci yıldönümü münasebetiyle saygı duruşu

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, O'nun eserine, cumhuriyete sahip çıkarak, ruhunu şad etmeye devam edeceğimizi ifadeyle, devletimizin ve cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 61 inci yıldönümü münasebetiyle, aziz ruhu için, Genel Kurulu 2 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.

(Saygı duruşunda bulunuldu)

BAŞKAN – Ruhu şad olsun.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç arkadaşıma söz vereceğim. Ancak, bugün, Eşsiz Atatürk'ün ölüm yıldönümünde 6 arkadaşımız söz istemişlerdir; İçtüzüğümüze göre, sadece 3 arkadaşımıza söz vereceğim; söz isteyen arkadaşlarımızın isimlerini zapta geçiriyorum.

İstanbul Milletvekili Sayın Ediz Hun, Konya Milletvekili Sayın Ömer İzgi, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker, Eskişehir Milletvekili Sayın Mail Büyükerman, Kocaeli Milletvekili Sayın Turhan İmamoğlu ve Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bugün, gerçekten, Büyük Milletimizin Atatürkünün vefatının 61 inci yıldönümünü özellikle anıyoruz. Atatürk, Türk Milletinin atasıdır, ayrıca, halkımızın Gazi Paşasıdır. Dolayısıyla, onun düşüncelerini, fikirlerini burada anlatmak ve onu anlamak fevkalade önemli bir hadise idi. Gönül arzu ederdi ki, Hükümetimiz, 59 uncu maddeye göre bir konuşma yapmak suretiyle, bütün gruplara söz hakkı doğsun ve bu suretle de, Atatürk'ü daha güzel bir şekilde anmak imkânına sahip olmuş olurduk.

BAŞKAN – Sayın Bedük, Hükümet, herhalde sizin bu konuşmanızı hissetmiş olacak ki, sizden 1 dakika evvel Sayın Bakan söz istedi; ama, gündemdışı konuşmalardan sonra vereceğim; onun için, sizin talebiniz de grup adına olabilir.

Sayın İzgi, size de, isterseniz, grup adına vereyim, bir diğer arkadaşa da gündemdışı söz vereyim; Sayın Bakan, gündemdışı konuşmalardan sonra, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre söz
istedi.

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Önce konuşabilir miyim?

BAŞKAN – Başta mı konuşacaksınız?

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Evet.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Şimdi, meseleyi düzeltiyorum. Sayın Bakan, İçtüzüğün
59 uncu maddesine göre söz istemiştir. Malumunuz, gruplara da 10'ar dakika söz hakkı doğmak-
tadır.

Sayın Bedük ve Sayın İzgi, sizlere, grup adına söz vermiş oluyorum; diğer arkadaşlarıma, daha sonra, gündemdışı söz vereceğim.

Sayın Bakan, buyurun.

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Gündemdışı...

BAŞKAN – Hayır efendim, gündemdışı konuşmalar bakidir; ama, hiç olmazsa, 6 arkadaşımız bu konuda konuşmuş oluyor.

DSP Grubundan da 3 arkadaşımız söz istemişti, hangi arkadaş grup adına konuşacak, belirlerseniz memnun olurum.

Sayın Bakan, buyurun.

C) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – KültürBakanı M. İstemihan Talay’ın, Büyük Önder Atatürk’ün ölümünün 61 inci yıldönümü münasebetiyle konuşması ve MHP Konya Milletvekili Ömer İzgi, DYP Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, DSP İstanbul Milletvekili Masum Türker, ANAP İstanbulMilletvekili YılmazKarakoyunlu, FP SıvasMilletvekili Abdüllatif Şener’in grupları adına konuşmaları

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Ulu Önder Atatürk'ü, ebediyete intikal edişinin 61 inci yılında, bir kez daha, ulusça, sevgi, saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.

19 uncu Yüzyıldan başlayan, şekillenen ve o dönemdeki büyük devletlerin resmî ideolojisi ve programı haline gelen bir siyaset planı, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanıp bölünmesini, Türklerin Avrupa'dan tamamen atılmasını ve mümkünse, Türklerin tutsaklığına kadar gidecek bir amacın gerçekleştirilmesini hedeflemiş bulunmaktaydı.

Türk Ulusu, içten ve dıştan dalga dalga gelen haince saldırılara karşı, bir taraftan, imparatorluğu ayakta tutmaya çalışırken, diğer taraftan da, özyurdunu koruma mücadelesi veriyordu. Her tarafta ateş, kan, umutsuzluk, yoksulluk ve gözyaşları vardı. Kahraman bir asker ve komutan olarak, Mustafa Kemal Atatürk, böyle bir ortamda, cepheden cepheye koşarak, bu büyük ihanet oyununu bozdu ve Türk Ulusunun bağımsızlık mücadelesini başarıya ulaştırarak, yıkılan imparatorluğun içinden çağdaş Türkiye Cumhuriyetini yarattı.

Adalet sisteminde, eğitimde, devlet yapısında, sanat ve kültür alanlarında yaptığı devrimlerle, çağdaş ve laik bir devletin temellerini en güçlü bir şekilde attı. Bundan dolayıdır ki, Büyük Atatürk, bir bağımsızlık kahramanı ve kurtarıcı olmasının yanı sıra, bir ulusun yeniden var oluşunu sağlayan ve yeni bir devleti kuran bir kurucu önderdir. O'nun büyüklüğü ve yüceliği, sadece Türklerin gözünde değildir. Bu özellikleri nedeniyle, Atatürk, emperyalizme karşı direnerek bağımsızlığına kavuşan ve yenileşme ve çağdaşlaşma mücadelesi veren daha nice ulusun da millî kahramanıdır ve önderidir.

Bütün mazlum uluslar için, Büyük Atatürk, değişimin, yenileşmenin, çağdaşlaşmanın ışığı ve yol göstericisidir.

Çanakkale zaferiyle bozguna uğrayan müttefik donanmasının saldırı harekâtının planlayıcısı ve 20 nci Yüzyılın büyük devlet adamlarından Winston Churchill, Atatürk'ün ölümü üzerine, yukarıda belirttiğim düşünceleri özetleyen bir şekilde "savaşta Türkiye'yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Ulusunu yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır" demiştir.

Atatürk, bir önder olarak, sadece yaşadığı zamana değil, ölümünden çok uzun yıllar geçtikten sonra da, eserleriyle ve düşünceleriyle geleceğe de ışık tutmuş ve aydınlatmıştır.

Atatürk'ün önder olarak eşsizliğini anlamak için, O'nu, çağdaşı olan liderlerle karşılaştırmak yeterlidir. Nazi Almanyasında Hitler, faşist İtalya'da Mussolini ve Sovyetler Birliği'nde Stalin. Bugün, hepsi, tarihin kara sayfalarına gömülmüştür; hepsinin dayattığı ideolojiler, kurduğu rejimler çökmüş ve hepsinin anıtları yıkılmıştır. Atatürk'ü bunlardan farklı kılan ve ölümsüzleştiren unsur, ulusuna bir katı ideoloji dayatmak yerine, özgürlüğün, bilimin, değişimin ve yenileşmenin yollarını açması; maceradan uzak bir şekilde "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi doğrultusunda, ulusun ileriye gitmesini sağlaması olmuştur.

Bugün ölümünün üzerinde 61 yıl geçmesine karşın, Atatürk, ulusumuzun gönlünde ve bilincinde yaşıyor ve en sıkıntılı, en sorunlu anlarımızda O'nun ışığı yolumuzu aydınlatıyor. En karanlık, en yalnız gününde, Türk Ulusunu bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşturan Büyük Atatürk, bugün karşı karşıya kaldığımız sorunlara çözüm bulacağımız konusunda bize örnek ve rehber oluyor; en zoru başarabilen bir ulusun, her sorunun üstesinden gelebileceği konusunda bize güven veriyor ve özgüven kazandırıyor.

Türk Ulusu, gönlündeki Atatürk sevgisiyle, laik ve demokratik cumhuriyete olan bağlılığıyla ve muasır medeniyet seviyesinin üzerine yükselmek azim ve kararlılığıyla, yeni bir bin yıla umutla ve güvenle giriyor.

Büyük Atatürk'ü, bu duygularla bir kez daha rahmetle anıyor ve "benim en büyük eserimdir" diye tanımladığı Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Efendim, müsaade ederseniz, bir kere daha tanzim edeyim.

Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Sayın Ömer İzgi; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Arıkan Bedük; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Masum Türker; Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yılmaz Karakoyunlu söz istemişlerdir; ancak, gruplara söz verdikten sonra, gündemdışı söz taleplerinin sırası değişmiştir.

Gruplardan sonra, İstanbul Milletvekili Sayın Ediz Hun, Kocaeli Milletvekili Sayın Turhan İmamoğlu ve Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Mail Büyükerman'a söz vereceğim.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Ömer İzgi; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ÖMER İZGİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan altmışbir yıl önce, Türk Milleti, Ulu Önderi Atatürk'ün Hakkın rahmetine kavuştuğu o günü tümüyle yaşamıştı. Bu vesileyle huzurlarınızda bulunan ben, sözlerime başlamadan önce, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bir yazarımızın, milletimize kazandırdığı o güzel yapıtında koyduğu ad ile, o Tek Adam, Çanakkale Savaşlarında, Kocaçimen Tepesini ele geçirmek için, İngiliz ve Fransızların, mevcut olan 16 000 askerini 41 000'e çıkardıklarında, o stratejik tepeyi savunmada elde sadece 800 jandarma eri bulunan bir birliğe komutan olmayı tereddüt etmeden kabul edebilecek kadar cesur ve kendine güven dolu bir insandı.

Anthistenes ve Diogen'den Eflatun'a, oradan Morus ve ilk ihtilalci niteliğiyle Babeuf'e; Owen, Cabet, mülkiyeti hırsızlık olarak niteleyen Prodnon'a, oradan Lenin'in "iki adamın eseri" dediği; ancak, kütükteki kaydına göre Marx'ın eseri olarak yazılı bulunan, rejim içinde söylendiğinde son derece önemi haiz olan, 1848 Komünist Manifestosuna, yani o rejimin geride bıraktığı bin yıldan fazla bir süreçteki yazarıyla, çizeriyle, filozoflarıyla "nihai düzen, tek mutluluk düzeni" diye adlandırılan, üstelik Ekim 1917 İhtilaliyle de hayata geçmeyi başaran komünist yöntem hakkında, o Tek Adam, 13 Ekim 1920 günlü Hakimiyeti Milliye Gazetesinde "insan tabiatına uymayan komünizmin kabiliyeti tatbikiyesi yoktur" diyerek, bin yıldır sürdürülen iddialar yumağına kananlara, yetmiş yıl sonra bugün göreceklerini daha o gün söyleyebilen büyük bir ekonomist, büyük bir sosyolog idi; üstelik, bir yandan, işgal edilmiş bulunan Anadolu'yu işgalden kurtarma savaşı verirken, diğer yandan da, yeni felsefesi içinde Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş çalışmalarını sürdürmekte olan bu Yüce Meclisimizde "biz bolşevizme yaklaştıkça, şeriata daha çok yaklaşıyoruz" diyen, oldukça da tutucu tarafıyla tanınan bir Besim Atalay, benzeri söylemleriyle bilinen bir İsmail Suphi gibi milletvekillerinin ve Kurtuluş Savaşında pek önemli görevler ifa eden paşalarımızın pek çoğunun "İslamiyete en uygun rejim bolşevizmdir" dedikleri bir dönemde bunları göğüsleyerek...

Öte yandan, böylesi açık tavrına rağmen, çok değil, bu beyanatından beş ay sonra, yani, 13 Mart 1921'de imzaladığı dostluk antlaşmasıyla Sovyet Rusya'dan 10 000 000 altın ruble ile 2 tümeni silahlandıracak kadar teçhizatı ve 1828 yılından beri, yani, 93 yıldır, önce İran, sonra Rusya topraklarında kaldıkları için vatan özlemi çekmekte olan şimdiki şirin ilimiz Iğdır ile güzel ilçemiz Tuzluçayırımızı Türk topraklarına yeniden katmayı başaran usta bir siyasetçiydi.

O Tek Adam, daha 1923 yılında, 1940'larda çıkacak olan İkinci Dünya Savaşının kaçınılmaz olduğunu ve bu savaşı çıkaracak olanın da Almanya olacağını o gün sezebilen, o gün açıklayabilen, eşsiz ileri görüşe sahip, eşsiz bir siyaset bilimcisiydi. Elbette ki, Yüce Yaradan tarafından böylesi yüzlerce örneği gösterilebilecek yeteneklerle donatılmış olan o Tek Adamın benimseyebileceği rejim cumhuriyet olabilirdi ve kendisinin "kimsesizlerin kimsesidir" dediği cumhuriyetin de kurucusu oldu.

Bizler, O'nun "en büyük eserim" dediği bu Büyük Mecliste bir kere daha belirtiyoruz ki, eserlerinden, dediklerinden ve bilhassa, gösterdiği çağdaş, uygar, müreffeh Türkiye hedefinden asla şaşmayacağız. Yine, bizler, o meşhur Bursa nutkundaki anlamlı işaretlerini, keza, "ey Türk gençliği" diye başlayan nutkundaki muhtevayı, anlamı ve bilhassa, o nutkun son paragrafındaki, bizlere yüklediği ödev ve sorumlulukları da asla unutmayacağız. Ne mutlu, O'nun "en büyük eserim "dediği bu Büyük Meclisi yaratanlara, yaşatanlara!

O günün vesilesiyle bugün huzurlarınıza gelmiş olan ben, sözlerime son verirken "ne yaptımsa, Türk Milletine ve onun sağduyusuna olan güvenim içinde yaptım" diyen ve Türk Milletini de, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı olarak belirleyen o Büyük Ata'ya Allah'tan rahmet diler, O'nun muhteşem sözünü "Ne Mutlu Türküm Diyene"yi yineleyerek, tekrarlayarak hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İzgi.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük'te. Buyurun Sayın Bedük. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün 61 inci yıldönümünü idrak ediyoruz. Temenni ediyordum ki, hükümet, söz alacağını daha önceden ifade etmiş olsaydı, bütün gruplar, hazırlıklı bir şekilde buraya gelir ve bu suretle, günün mana ve ehemmiyetine uygun konuşmalar, daha hazırlıklı bir şekilde yapılmış olurdu.

BAŞKAN –Sayın Bedük, siz, daima...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Estağfurullah...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Ama, ne yazık ki, ben, daha evvelden söz istedim, gündemdışı konuşma talebinde bulundum; bana, Sayın Başkan, 3 arkadaşımıza söz verdiğini ifade ederek gündemdışı konuşma sırasının olmadığını belirtti. Önce, ona teşekkür ediyorum. Keşke konuşulsaydı dediler, onu da özellikle takdirle ifade ediyorum ve nihayet, burada, özellikle, hükümetin konuşmasını bu manada değerlendiriyor ve teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Milletimizin Atatürkünü, Gazi Paşasını ve onun silah arkadaşlarını, bugün, minnetle ve rahmetle anıyorum.

Milletlerin, tarihinde, önemli günleri ve dünya tarihine damgasını vurmuş önemli şahsiyetleri vardır. İşte, gerçekten, milletimizi ve kültürümüzü, inancıyla, kendi medeniyetiyle, kendi yaşantısıyla ve geçmişiyle birlikte dünyaya tanıtan Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü bu anlamda anıyorum ve tekrar, rahmetle yâd ediyorum.

Türk Milletinin köklü tarihinde ve zengin kültüründe Atatürk'ün çok önemli yeri vardır. O'nun ve silah arkadaşlarının yoktan var ettiği bir millet olarak, O'nun kurduğu cumhuriyeti hepimiz koruyacağız ve kollayacağız. Cumhuriyet, O'nun, milletimize büyük bir emanetidir. Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerinin korunması ve kollanması hepimizin görevi ve sorumluluğudur. Büyük Atatürk'ün en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyetinin Parlamentosu olarak, O'nu, her zamankinden daha çok anlamak ve anlatmak zorundayız.

O'nun, cumhuriyetin temel nitelikleriyle ortaya koyduğu unsurlar, unutulmasın ki, toplumu ayıran değil, toplumu barıştıran, toplumun birlik ve beraberliğini sağlayan, bu milleti millet yapan, bu milleti bugüne kadar getiren temel ilkelerdir. O ilkeler, uzlaşmanın ürünüdür; o ilkeler, bu milletin birlik ve beraberliğini sağlayan temel niteliklerdir. İşte, biz, O'nu ve demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti diye isimlendirdiğimiz bu temel nitelikleri, o günün şartları ve geleceğe ışık tutması bakımından, çok iyi anlamak, anlatmak ve gelecek nesli de ona göre hazırlamak durumundayız; çünkü, O, imkânsızlıklar içerisinde, birçok kimsenin "mümkün değildir" dediği şeyi gerçekleştirmiştir. Karamsarlığın, ataletin her tarafı sardığı bir zaman ve zeminde, O, milletine olan güvenine dayanarak, ümidin yeşermesinde ve kurtuluşun gerçekleşmesinde önayak olmuştur.

Sayın milletvekilleri, O, bir aksiyon adamıydı. Konfüçyüs "karanlıktan şikâyet etmektense, önce kendin bir mum yak" demektedir. Mustafa Kemal, karanlıkların yurdu sardığı bir zamanda, bir mum değil, tam anlamıyla bir kurtuluş meşalesi olarak Türkiye'yi ve Türk Milletini kurtarmış ve bugünkü cumhuriyetin kurulmasına vesile olmuştur.

Eğer, bugün, Türkiye Cumhuriyeti bu noktadaysa; eğer, bugün, istiklal ve hürriyet özellikle bu millete layık görülmüşse; bunu, özellikle Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşlarına borçlu olduğumuzu unutmamamız lazımdır. Ne kadar güzel söylüyor: "İstiklal ve hürriyet benim karakterimdir, benim milletimin de karakteridir ve bu millet, ilelebet istiklal ve hürriyetini koruyacak ve bu topraklar üzerinde bu bayrak ilelebet dalgalanacaktır."

Tek bayrak, tek millet ve tek vatan, bizim milletimizin, bizim devletimizin hiçbir surette vazgeçemeyeceği temel hedefleridir ve önemli değer unsurlarıdır.

Demokratikleşme tartışmalarının gündemde olduğu bir dönemde, Atatürk'e yöneltilen birkısım yanlış değerlendirmeler de maalesef olmuştur; ama, şunu özellikle belirtmek istiyorum: O, her zaman, milletine, bağımsızlığı, hürriyeti ve özellikle, hür düşünmeyi, hür olarak fikirlerini ifade etmeyi öğretmiştir. Nitekim, öğretmenlere seslenirken "muallimler, cumhuriyet, sizden, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister" diyordu. Bu veciz söz üzerine, çok iyi düşünmemiz ve özellikle, zamanı ona göre değerlendirmemiz ve geleceğimizi ona göre hazırlamamız gerekmektedir.

Bu anlayış içerisinde, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmetle ve minnetle anarken, onun ilkelerinin, onun düşüncelerinin, onun ifadelerinin, bugünün Türkiyesi için bir ışık, özellikle, Türk Milletinin özgürlüklerinin ve haklarının gelişmesi için, çağdaş dünyayla birleşmesi için, çağdaş dünyayla yarışması için en önemli hedef olduğunu özellikle ifade ediyor ve buradan sesleniyorum: Hedefimiz, onun da işaret ettiği gibi, muasır medeniyet seviyesine yükselmektir; hatta, onun üzerine çıkmaktır. Bundan, hiçbir surette, hiçbir kimse vazgeçemez; Türk olduğunu ifade eden, bu topraklar üzerinde yaşayan herkes, bunu, bir vazife, bir görev ve bir sorumluluk olarak bilmelidir ve bilmektedir.

Bu anlayış içerisinde, bu hedefi gerçekleştirmek için elimizden gelen gayreti göstereceğimizi ve O'nu hiçbir surette unutmayacağımızı belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

Sayın Başkan, size teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Bedük.

Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'de.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Türker, malumunuz, süreniz 10 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum; bugün, 61 inci ölüm yıldönümünü idrak ettiğimiz, ülkemizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'e de Tanrı'dan rahmet diliyorum.

Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili bugüne kadar çok şeyler söylenildi. Atatürkçü düşünceyle ilgili söylenilenlerin içinde en az dikkate alınanı ekonomi politikasıdır. Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım olarak, bundan sonra, Atatürk'ün ekonomi politikasının ciddî bir şekilde ele alınması gerektiğine ve ekonomi politikasının bugün için ne denli ihtiyaç olduğunun tartışılması gerektiğine inanıyoruz.

Gerek millî mücadele döneminde gerek cumhuriyetin kurulmasında ve devrimlerin gerçekleştirilmesi sırasında geliştirilen Atatürkçü düşünce modelinde, ekonomide nasıl bir yöntem izlenmiştir? Atatürkçülükle ilgili araştırma yapan iktisatçılar, Atatürkçülüğü ne bir sağcı ne de bir solcu ideolojiye oturtmuşlardır. Atatürkçülüğün, ekonomide, daha çok, dönemin koşullarına ve ulusun kimliğine uygun bir ekonomik modeli geliştirdiğinde mutabık kalmışlardır. Bu konuda, uluslararası düzeyde bildiğimiz siyasal bilimciler, örneğin Maurice Duverger, Atatürkçülüğü, geliştirilen Kemalist modelin, gelişmekte olan tüm ülkelerde, hem kapitalizmin kötü taraflarını hem de Marksizmin bazı yönlerini dikkate almaksızın kendine özgü bir model olarak seçilmesini önermiştir. Belki de, yetmişaltı yıldır, bu ülkede, ekonominin tüm tahribatlara rağmen ayakta kalabilmesi ve ülkede kendi yaşıtları, kendi döneminin liderlerinin heykelleri, kendi döneminin düşünceleri geri plana itilirken, daima Atatürk'ün öne çıkarılmasının temel nedeni, ekonomi politikasında uyguladıklarıdır.

Atatürk'ün ekonomi politikasını incelediğimiz zaman, bilim adamları, başlangıçta, kalkınma için özel girişimciliğe ciddî olarak önem verildiğini, öncelik verildiğini görüyorlar; ancak, Osmanlı İmparatorluğundan devralınan mirasta, bir taraftan borç ödenmesi, bir taraftan yetersiz sermaye birikimi ve en önemlisi, iş deneyiminin bulunmaması nedeniyle özel girişimcilik amaca ulaşamamıştır.

İşte, cumhuriyetin ilanından önce, Kemal Atatürk, bir taraftan, 19 uncu Yüzyıldan devreden liberal görüşü taşıyanlar ile o tarihte gelişmekte olan Marksist uygulamaya yönelik sosyalistleri bir araya getiriyor ve bu iki grubun başına, hepimizin bildiği, değerli Sosyolog Ziya Gökalp'i getiriyor. Ziya Gökalp'in başkanlığında, bu iki grubun yaptığı tartışma sonrası -o kadar çok tartışılıyor ki- herkes -daha cumhuriyet kurulmadan önce- bu komisyondan herhangi bir sonuca ulaşılmayacağı; ülkenin ekonomik modelini, kimin sesi daha yüksek çıkarsa onun seçeceği yönünde düşünceler ortaya atıyor. Oysa, Ziya Gökalp, uzlaşmacı kimliğiyle, bugün, hâlâ bahsedilen ve ekonomide -Kemalist ekonomik modeli inceleyen ekonomistlerin söylediği yöntemle- "eklektik model" olarak bilinen "karma ekonomi" olarak halk dilinde söylediğimiz "özel girişim ve devlet girişimciliğine aynı anda yer verilmesine" ilişkin bu rapor ele alınıyor ve bu raporladır ki, daha cumhuriyet kurulmadan, ekonominin halka açık şirketler yoluyla geliştirilmesi öngörülüyor.

Bir taraftan, devletin gözetiminde, devletin katkısıyla ve Kemal Atatürk'ün ilk koyduğu sermayeyle Türkiye İş Bankası kurulurken; diğer taraftan, bütün memurlardan kesilen paralarla, Temavaş adlı, halka açık, ortak sayısı binleri aşan bir şirket kuruluyor. Bunlardan Temavaş, yönetim eksikliğinden, iş deneyimsizliğinden, sermaye oluşturulduğu halde, bir yıl gibi kısa bir sürede iflas ediyor. İş Bankası ise, ilk önce, Atatürk'ün koyduğu sermayeyle gelişir; ancak, halka açık olma niteliğini, her sermaye artırımında, Atatürk sermayelerine karşı isabet eden artırım miktarlarına katılmamak suretiyle, hisselerin yavaş yavaş halkın eline geçmesini sağlıyor.

Atatürk'ün, bu dönemdeki ekonomistlerle birlikte ele aldığı ekonomik modelde, 1929 yılına kadar, alanını kısıtlayan tarihsel koşullar vardır. Bunların başında, Lozan Antlaşması ile Merkez Bankası kurulması dahil, alınması gerekli olan bazı önlemlerin önlenmiş olmasıydı. Çünkü, o tarihlerde, gümrükte bile, vergisi konulamayacak anlaşmalar söz konusu idi. 1929 yılında, gerek dünyada yaşanan ekonomik buhran dolayısıyla gerekse Lozan'daki antlaşmanın getirdiği olanaklarla, millî ekonomi politikasının gerekleri yavaş yavaş yerine getirilmeye başlanıyor ve o tarihte, ilk kez, sanayiin korunması amacıyla, Gümrük Vergisi uygulaması başlıyor ve ülkemizde, yavaş yavaş, ciddî bir şekilde, ithalatı ikame eden yerli sanayie yönelmeye başlanıyor.

Atatürk, bu ekonomi politikalarından en önemlisini, bugün, ünlü ekonomistlerin tavsiye ettiği, Merkez Bankasının kurulması çalışmalarında, kendi elyazısıyla kanunun gerekçesine düştüğü notta belirttiği gibi, özellikle, devletin hisse oranının yüzde 25'i aşmamasını öngörecek kadar, olaya, bugünkü çağ koşulları çerçevesinde bakıyor.

Atatürk'ün bu yaklaşımı, özellikle, akla başka soruları da getiriyor: Acaba, Atatürkçü düşünce yabancı sermayeye karşı mıydı? Atatürk, yabancı sermayeye karşı değildi; ancak, yabancı sermayenin ülkemize geldiği anda bir ekonomik yarar sağlamasının, bir katmadeğer sağlamasının gözetilmesi gerektiğini belirtiyor; buna karşılık, altyapı yatırımlarına gerekli özenin gösterilmesini istiyordu.

O dönemde, özellikle Orta Anadolu'da, bir taraftan demir-çelik tesisleri kurulurken, diğer taraftan, bir ekonominin gelişmesinde en önemli unsur olan ulaştırmanın gereği gibi oluşturulabilmesi için, demiryolları millileştirilip geliştirilirken, Kayseri'de 1920'li yıllarda bir uçak fabrikası bile kuruluyordu. 1950'lerde bu uçak fabrikası kapatıldı; ama, o tarihlerde, ciddî bir ulaştırma politikasının, bugün, ülkemiz ekonomisiyle ilgili olarak çok daha büyük bir öneme sahip olduğuna ve ülkemizde hem insan hem de kargo amaçlı ulaştırma politikasında daima bayrağını göklerde dalgalandıracak millî kuruluşların var olması gerektiğine daha o zamandan dikkati çekiyordu.

Burada tartışılan bir konu; acaba, Atatürk'ün, milliyetçilik ilkesi ile yabancı sermayeye, küreselleşmeye açık olması bir çatışma halinde miydi?

BAŞKAN – Sayın Türker, sürenizin dolmasına 1 dakika var; toparlar mısınız efendim.

MASUM TÜRKER (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Atatürk, bu konuda şöyle düşünüyordu: Her ulusun kendine göre bir kimliği, bir kültürü vardır; ama, uygarlık, evrenseldir, tektir. Bütün mesele, bu kimliği, bu evrensel uygarlığın içinde koruyarak, bütün evrensel olanaklardan, ekonomik yararlardan toplumun yararlandırılmasıdır.

Bu nedenle, Atatürk, uluslaşma, çağdaşlaşma gibi tarihsel süreçlerde, özellikle, kültür politikalarının ekonominin en önemli destekçisi olduğunu daima dile getirmiştir.

Atatürk'ün ekonomi politikası, bugün, belki, en fazla ele alınması, en fazla incelenmesi gereken bir politikadır; çünkü "Atatürkçülüğü nereye çekersen olur" biçimindeki yorumlar, maalesef, bazı yerlerden destek sağlamakta ve antikemalist görüşler, bazen "Atatürkçülük" adı altında yayılmaya çalışılmaktadır. İşte, bu nedenle, çağdaş, laik ve birçok aydını gücendiren...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim.

MASUM TÜRKER (Devamla) – ...bu eylemlere imkân vermemek için, hepimize düşen, Atatürk'ün ekonomi politikasını bugünkü yaşamımızla bütünleştirmektir.

Bizler, bugün, 21 inci Yüzyıla geçerken, hazırladığımız bütçeyi Atatürk dönemindeki gibi denk bir bütçeye, ekonomik yaşantımızı Atatürk'ün temel ekonomik politikasındaki enflasyonsuz bir yaşam biçimine dönüştürebilirsek, belki de, Atütürk'ün, bu yüzyılın başında bize gösterdiği ışığı, bizler, 21 inci Yüzyıla, torunlarımıza taşımış oluruz.

Böylesi bir günde, Atatürk'e tekrar Tanrı'dan rahmet diliyorum ve Türk Ulusunun, Atatürk'ün izinde, akılcı, dinamik ve kalıcı bir anlayışla ve yalnız sosyal yaşamda değil, ekonomide de ilerleyeceğini umuyorum ve Grubum adına saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türker.

Söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Yılmaz Karakoyunlu'da.

Sayın Karakoyunlu, buyursunlar efendim.

Süreniz 10 dakika, saat de kürsüde efendim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, ilk defa saatli bir kürsüde hitap ediyoruz size.

BAŞKAN – Aşkolsun; kürsüye saati geçen sefer de koydurdum efendim; hakkımı yemeyin...

ANAP GRUBU ADINA YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bugüne kadar Yüce Atatürkümüzü, devletimizin banisini, milletimizin fedakâr ve sadık hadimini, hep karanlık kasım anlayışıyla andık. Artık, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Atatürk'ü, yeni bir milenyumun başında, 20 nci Yüzyılın başındaki ilkelerinin, bu yeni yüzyılı etkileyen değerleri, politika kararları ve öngörüleri çerçevesinde ele alıyoruz. Bu, fevkalade olumlu bir gelişmedir.

Konuşmalarını dinlediğimiz Milliyetçi Hareket Partisi Sayın Grup Başkanvekili arkadaşımızın, Doğru Yol Partisi Sayın Grup Başkanvekili arkadaşımızın ve yine, aynı şekilde, Demokratik Sol Partiye mensup olan ve parti adına konuşan Masum Türker Bey arkadaşımızın yaklaşımlarındaki isabetin altını çiziyor, hayranlıkla ve şükranla ifade ediyorum.

Bendeniz de, izniniz olursa, size, kısaca, Atatürk'ün tarih perspektifindeki idrak ölçeğini ve tarih şuuruyla bir millete nasıl ruh ve heyecan kazandırıp onu olgunlaştırdığını özetlemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Mustafa Kemal Atatürk'ün, siyasal bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde benimsediği tek ilke, millet iradesi, millet hâkimiyetidir. Samsun'a ayak bastığı andan itibaren, mücadelesinin her aşamasında ve her noktasında, ne zaman sıkışsa, tereddütsüzce başvurduğu şey, millet iradesi ve millî hâkimiyet kavramı idi. Kendisinin benimsediği iktisadî politikada, siyasî hedeflerin tespitinde, sosyolojik değerlendirmede, ülkenin kültür varlığının zenginleştirilmesinde, eğitimde, sağlıkta, hulasa, aklınıza gelebilecek bütün konularda, bu temel hareket noktasını muhafaza etmekten kaynaklanan önemli bir aleti, bir silahı, sürekli olarak Türk Milletinin lehine kullanma şeklinde geliştirdi.

Burada, iki önemli kavramın birbirine karışmasını ciddî şekilde önlemiştir. Bunlardan birincisi, milliyetçilik ve muhafazakârlık gibi ulusumuzun ve evrensel değerlerin, yani, millî kültürümüzün ve inançlarımızın bütünleştiği imkânları, bir siyasî ve iktisadî doktrin olarak önüne konulan sosyalizm ve liberalizmle hangi ortak değerlerde bütünleştirebileceğini ve bunların toplulaştırılmış değerlerinden alınabilecek ilhamlarla Türkiye'yi nereye götürebileceğinin hesabını fevkalade önemli bir biçimde tespit etmişti.

Kendisinin çok güzel bir tespitini, izninizle burada özetlemek istiyorum. Zihniyet ile ideoloji karıştırılmamalıdır. Bir ideolojiye hangi zihniyetle bakılması, o ideoloji için çok önemli olduğu kadar, zihniyetin bozuksa ideolojinin kabahatli olmadığı gerçeğini de ortaya koyar.

Değerli arkadaşlar, Atatürk'ün iktisat politikasıyla ilgili olan açıklamaları, biraz evvel Masum Bey fevkalade bir disiplin içinde size özetledi; ancak, temas etmesi lazım geldiği bir noktaya, zannederim ki, zamanın yetersizliği nedeniyle vakit ayıramadı; dolayısıyla da, bir yanlış anlamaya sebebiyet vermemesi açısından, kendilerinin müsaadesini alarak bir tashih cümlesiyle olaya müdahale etmek istiyorum.

Atatürk'ün, 1929 yılında, dünya buhranından sonra liberalizmden vazgeçmesi, liberal ekonomiye olan güvensizliğinden kaynaklanmıyordu; tamamen yeni bir dünya düzeni içerisine girmek ve yeni bir devletçilik anlayışı içerisinde, dünya buhranından sonra Türkiye'yi ekonomik kalkınmaya götürmek bakımından, Lozan Antlaşmasıyla getirilmiş olan kısıtlamalardan sıyrılmak ve imkânları kullanarak hedeflerini gerçekleştirmek şeklindeydi. O ana kadar, yaklaşık yüz yıldan beri, meselelere mistik yaklaşmış bir üslubun sahibi olan imparatorluktan, meselelere rasyonalist yaklaşan bir cumhuriyet anlayışını hâkim kılmak istemesi de, yine, temel değerler, çağdaş ve uygar bir toplum yaratmak hevesinden ve arzusundan kaynaklanıyordu. Bunun için, yönetimi akılcıydı. Akılcı ve gerçekçi bir yaklaşımın içerisinde, dogmaların getirebileceği bütün tehlikeleri bertaraf etmeyi fevkalade başarmıştır. Çağdaşlaşma ve modernleşme ideolojisini benimsemişti ve onun gereğini yerine getiriyordu. Bu bakımdan da, kullandığı politikaların tamamı pozitivist ve paragmatist idi.

Kendine mahsus bir ekonomi modeli getirdiği iddiasının varit olmadığını, doğrudan doğruya, dünyadaki mevcut ekonomi teorileri içerisinde birbirleriyle uyuşumlu olanlarını ve bu uyumdan hareketle, ülke yararına en uygun düşecek modeli benimsediği şeklindeki gelişmeleri Masum Bey özetledi. Ona ilave edeceğim bir şey var:

Atatürk, ekonomi politikalarını iki temel unsur içerisinde mutlak mütalaa ediyordu. Bunlardan birincisi, ülkenin ekonomisini ve dünyadaki gelişmiş ekonomik olayları idrak etmeden ve bunları dikkate almadan uygulanacak bir dışpolitikanın başarıya ulaşma ihtimali olmadığını söylüyordu; ikincisi, içpolitikanın tahammül edemeyeceği bir dışpolitikayla ve ekonomik ilişkiyle, ülkenin istenilen istikametlere götürülmesinin mümkün olmadığını söylüyordu.

Değerli arkadaşlar, bu söylediğimin içerisinde en önemli noktayı şöyle çizmek istiyorum: Atatürk, sadece, Batı'daki ileri felsefe değerlerine sahip olarak veya büyük filozofların cümlelerinden ilham alarak, bir imparatorluk sonrasındaki cumhuriyetin geleceğini tayin eden esasları tespit etmedi, imparatorluğun kendi içerisinde de dünya görüşünü değiştirecek üstünlükteki birtakım çalışmaların hemen tamamına yakın olanından istifade etti. Özellikle, Tunuslu Hayrettin Paşa'nın "Akvam El Mesalik" dediğimiz; yani, bugünün Türkçesiyle "Gidilecek En Emin Yol" isimli kitabında bahsettiği fevkalade önemli bir tespiti benimsemiş ve ölümüne kadar, o ilkeden asla sapmaksızın, sonuna kadar bu ısrarın içinde olmuştur.

Tunuslu Hayrettin Paşa'nın tespit ettiği gerçek şuydu: Osmanlı, modernleşme, çağdaşlaşma ilişkisinin içerisinde zaman zaman güçlüklere maruz kalmıştı. Tanzimatın ilanı, Islahat Fermanının ilanı ve onu takip eden medenileşme hareketlerinin tamamında Osmanlıyı sıkıntıya sokan kördüğüm, mutlak suretle çözülmeliydi. Hayrettin Paşa'nın tespit ettiği bu kördüğümün Türkçesi, Türk Milletinin İslam kalarak çağdaşlaşmayı başarma arzusuydu ve bu hedefe ulaşabilmenin gerektirdiği gayret de, temel değerlerin, mutlak suretle muhafaza edilmesiydi. Atatürk'ün de programında, işte, en temel ilke buydu.

Değerli arkadaşlar, biraz evvel, size, bir ulusun değerleri içerisinde, geleceğe bakışın fevkalade önemli olduğunu ve o bakışın, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, bağnaz bir anlayışla, elinizin tersiyle itilmesi değil, benimsenmesi, alınması ve alındıktan sonra sonuna kadar takip edilmesi, eğer, gerekli, yararlı, faydalı bir şey varsa, onun peşinde koşulması da, yine, Atatürk'ün benimsediği temel ilkelerden biriydi.

Atatürk, bu ülkeyi, bir müstevliye karşı müdafaa etti, ulusal değerleri, kültürü harekete geçirdi ve Türk Milletinin içindeki en önemli kaynağı olan iman ve inançla birlikte millet duygusunu, vatanperverliği birleştirerek müstevliyi kovdu. Ancak, müstevliyi kovmakla yetinmedi, gördü ki, müstevli, çağdaş medeniyet düzeyine sahiptir. Dünyada, Atatürk, tek ve ilk örnektir; millî mücadeleyi, millî, vatanperverlik duygularıyla, inançlarıyla, imanıyla bütünleştirip kovduğu müstevlinin sahip olduğu medeniyeti, çağdaş medeniyetin üzerine çıkarma hedefiyle milletine görev ve sorumluluk olarak veren tek liderdir. Bu itibarla da, başka hiçbirisiyle kıyaslanmayacak kadar üstünlüğü vardır.

Değerli arkadaşlarım, 20 nci Yüzyılın başında ve cumhuriyetin kuruluş aşamasında belirlediği görüşler, o yıla mahsus olmak üzere, bir devlet kurucusunun sadece kendi millî değerlerini ve milletini ilgilendiren ilkeleri koymak basitliğinde değerlendirilemez. Aradan yetmişbeş yıl geçti. Yetmişbeş yıl sonra, yeni bir milenyuma, üçüncü bin yıla giriyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – 1 dakika ilave eder misiniz?

... Hepimiz elimizi vicdanımıza koyarak söyleyelim ki, o yetmişbeş sene evvel ortaya koyduğu ilkeler, bugün, bütün dünya ülkeleri için, yeni yüzyılda, yeni bin yılda kullanılabilecek üstün devlet adamı değerleridir.

Değerli arkadaşlarım, tahlilde uzlaşmanın hiçbir çözüm getirmediğini hepimiz yıllarca gördük. Önemli olan, hükümde birleşmektir, tespitte veya tahlilde uzlaşmaktansa hükümde anlaşmaktır. Hükümde anlaşmak, adalet duygumuz, aklıselimimiz, vicdanımız ve imanımız bütünlüğünde gerçeği itiraf edecek cesaretimizdir. Hepimiz, bu yürek temizliğiyle, bu devletin kurucusu Yüce Atatürk'ün ölümünün 61 inci yıldönümünde, O'nun koyduğu ilkeler çerçevesinde ve O'nun devrimleri istikametinde, O'nun yaktığı meşalenin aydınlattığı zeminden ileriye doğru daha binlerce yıl bakacak olan aziz cumhuriyetimizi devam ettireceğimize, onun ilkelerine sadık kalacağımıza, şurada, huzurunuzda bir kere daha söz vererek ve sizin de hislerinize tercüman olduğumu ifade ederek huzurunuzdan ayrılıyor ve Yüce Atatürk'e Allah'ın en büyük rahmetini diliyor, sizlere saygılar sunuyorum.

Teşekkürler ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karakoyunlu.

Sayın milletvekilleri, grubu olmayan sayın üyelerin de 5 dakika konuşma hakkı vardır.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) – Onlar Meclise gelmiyorlar ki...

BAŞKAN – Efendim, gelenler de var. Ben, Mehmet Ağar için söyledim Sayın Gül. Niye bana müdahale ediyorsunuz! Ben, kimin gelip gelmediğini görmüyor muyum!

Şimdi, son söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Abdüllatif Şener'de.

Buyurun Sayın Şener. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Büyük Atatürk'ün ebediyete irtihalinin 61 inci yıldönümü münasebetiyle bir aradayız ve görüşmelerimizi sürdürüyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 59 uncu maddesi hükmüne göre, Sayın Bakanın yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya istinaden gruplarımıza 10'ar dakika söz hakkı düşmüştür.

Gerçekten, 10 Kasım önemli bir hadisedir, önemli bir olaydır ve 10 Kasım münasebetiyle, Atatürk'ün ilkelerinin ve prensiplerinin daha iyi anlaşılması, bu daha iyi anlaşılmaya Meclisin katkı sağlaması gerekmektedir. Bu sebepten dolayı, bu günün genel bir görüşme çerçevesinde değerlendirilmesinde daha büyük faydalar olabilirdi; ancak, gruplar önceden haberdar edilmeksizin, Sayın Bakanın 59 uncu madde hükmü gereği yapmış olduğu konuşmaya istinaden, gruplarımıza da 10’ar dakika söz düşmüştür. Dilerdik, temenni ederdik ki, önceden daha sağlıklı hazırlanmalarla ve daha uzun bir süreyle, konu burada tartışılsın, anlatılsın ve toplum bilinçlendirilsin.

Değerli milletvekilleri, vefatının 61 inci yıldönümü vesilesiyle -bugün olduğu gibi- bütün 10 Kasımlarda, kamu kuruluşlarında, okullarda, gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında ve değişik etkinliklerde Atatürk’ü tanıtan çeşitli programlar düzenlenmektedir; yani, Atatürk çok yönlü olarak milletimize tanıtılmaktadır; çünkü, Atatürk’ü anlamadan, Türkiye’yi ve Türkiye Cumhuriyetini anlamak mümkün değildir. Onun için, O'nu iyi anlamak ve fikrî mirasını da sağlıklı bir şekilde yorumlamak, değerlendirmek, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının görevidir ve vazifesidir.

Atatürk’ü anlamak elbette son derece önemli bir noktadır; ancak, bu anlaşılma, tarihî değişimi doğru yorumlamadan yapılamaz. Atatürk’ü anlatırken, onu tarihten soyutlayarak ve tarihteki yerinden kopararak, yalın ve soyut bir anlatım tarzını benimsemek, Atatürk’ü ve Atatürk gerçeğini sağlıklı bir şekilde değerlendirmeyi imkânsız kılmaktadır; bu son derecede önemlidir; çünkü, bu bir tarih yorumudur; bir kültür ve medeniyetten yenisine geçerken, bu değişimin yerini ve anlamını kavrayabilmek için, bu geniş perspektiften bakışa ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

Osmanlı Devleti bir büyük medeniyet ve kültürü ifade etmektedir. Bu büyük medeniyet ve kültür, Batı medeniyeti karşısında gerilemeye başladıktan sonra, Osmanlı aydınları ve düşünürleri, bu medeniyetin geleneksel kurumlarını sürekli sorgulamaya, yargılamaya ve yeni değişimi -nasıl ayak uydurulacağıyla ilgili olarak- değerlendirmelere tabi tutmuşlardır.

Atatürk'ten yüz ikiyüz yıl önce başlayan Osmanlı kurumsal yapısını değerlendirmeye tabi tutan bu yorumlar, cumhuriyet dönemine de intikal etmiştir. Dolayısıyla, Atatürk'le birlikte ortaya çıkan ve bugüne kadar süren ilkeler, prensipler ve Türkiye Cumhuriyetine hâkim kurumları, sadece ve sadece 1920 sonrasında tartışılan ve 1920 sonrasında tesis edilen kurumlar olarak algılamak son derece yanlıştır.

Daha önceki birkaç yüzyıl içerisinde de mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet tartışmalarını bu toplum, bu ülke yaşamıştır; anayasa tartışmalarını yaşamıştır, Medenî Kanunla ilgili tartışmalar daha önceki yüzyılda bu toplumda yapılmıştır; hatta, Harf İnkılabıyla ilgili çok yoğun ve şiddetli tartışmalar 19 uncu Yüzyılda yayımlanan birçok gazete ve dergide yer almıştır ve yayımlanmıştır. Hatta, yadırganacağını hissettiğim şu konuyu da hatırlatmak istiyorum: Abdülhamid'in hatıratında bile, eski alfabeden latin alfabesine geçilmesi zaruretiyle ilgili düşünceler ve fikirler vardır. Yani, konular, daha önceki birkaç yüzyıl içerisinde sürekli tartışılarak olgunlaştırılmıştır. Hatta, sermaye birikiminin olmadığı bir dönemde, özel girişimin ve yatırımların artırılabilmesi için yeni bir sermaye sınıfının ortaya çıkarılmasıyla ilgili tartışmalar da cumhuriyet öncesi yıllarda kendisini göstermiştir ve cumhuriyet sonrası pek çok kurum, cumhuriyet öncesinde kurulmuştur, oluşturulmuştur ve cumhuriyete miras olarak kalmıştır.

İşte bu tarihî gelişim ve süreç içerisinde Atatürk'ün ilke ve prensiplerini değerlendirmek gerekir. Atatürk'ü anlamak lazım ve Atatürk'ü anlayabilmek için, Atatürk'ün fikrî yapısını oluşturan eserleri, yeni nesillerin okuması ve tanıması gerekmektedir ve gerçekten, Kültür Bakanlığına, bu konuda çok önemli görevler düşmektedir; Atatürk'ün okumuş olduğu eserler hangileridir, bu eserler nelerdir, bunu, bugün yaşayan neslin bilmesi gerektiği gibi, bundan sonra yaşayacak nesillerin de bilmesi gerekmektedir. Umut ederim ki, Kültür Bakanlığı, bu konuda bir çalışma başlatır ve bu eserleri ayrı bir seri halinde yayımlar.

Değerli arkadaşlarım, Atatürk ilke ve prensiplerini, sadece, birtakım veciz sözler olarak algılamanın da doğru olmadığı kanaatindeyim. Bu ilkelerin, hayatımızın bir parçası olması gerektiği kanaatindeyim. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" denilirken, gerçekten, egemenliğin, kayıtsız ve şartsız milletin olduğu bir Türkiye'nin var olması ve bu yapısının da asla tartışılmaması gerekirdi, gerekmeliydi.

Diğer taraftan "yurtta sulh, cihanda sulh" temel, veciz bir ilke olarak önümüzde rehber olarak dururken, yurtta sulhun tesisi için her türlü gayret ve çabanın, kurumlarımızda, vatandaşlarımızda ve siyaset adamlarımızda bulunması, yer etmesi, ruhuna, özüne yerleşmesi gerekir diye düşünüyorum. Bu bakımdan, Türkiye'de "yurtta sulh" ilkesinin tesisi için yapay iç tehditler ve iç düşmanlar oluşturmanın, bu temel prensibe ve ilkeye de son derece aykırı olduğunu düşünmek gerekir.

Biraz önce, Sayın DSP ve Anavatan Partisi Grup sözcüleri, Büyük Atatürk'ün ekonomik politikaları üzerinde durdular. Gerçekten, şu anda, Türkiye'de, en önemli yaşanan sorun, ekonomiktir; vatandaşlarımız geçim sıkıntısı içerisindedirler ve bu geçim sıkıntısı içerisinde, hükümetlerden, iktidarlardan büyük beklentiler içerisindedirler. Böyle bir noktada, Atatürk'ün iktisat politikaları hakkında da bazı fikirlere ve düşüncelere sahip olmamız gerekmektedir.

Bilindiği gibi, sermaye birikiminin yetersiz olduğu, özel girişimlerin yeterince gelişmemiş olduğu cumhuriyetin ilk yıllarında -1920'li ve 1930'lu yıllarda- devlet, Atatürk'ün öncülüğünde, bir girişimci sınıf oluşturabilmek için büyük gayretler sarf etmiştir; bu konuda önemli teşvikler ve devlet öncülüğünde önemli girişimci gruplar oluşturulmuştur. Bunun da ötesinde, 1929 dünya ekonomik buhranının ardından, ülkede kalkınmayı sağlayabilmek için, gelişmiş bir ekonomiyi ortaya çıkarabilmek için, bildiğiniz gibi, devletçilik politikası izlenmiştir. 1930'lu yıllarda, Sümerbank, Etibank gibi, bugün de halen ekonomimizin önemli kuruluşları olan tesisler, Atatürk döneminde kurulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Cumhuriyet tarihinin en yüksek büyüme oranlarını, yine, 1930'lu yıllarda görüyoruz. 1933-1937 dönemi, birinci sanayi planının uygulandığı -ilk sanayileşme- ilk planlı dönemdir ve bu dönemde ekonomideki büyüme oranı, cumhuriyet tarihinin en yüksek büyüme oranlarını göstermektedir; 1933 yılında ekonomideki büyüme yüzde 15,8 olmuştur; 1936'da ise yüzde 23,2 olmuştur; 1933-1938 arasındaki altı yıllık dönemde, ortalama büyüme oranı ise yüzde 8,8 olmuştur. Böylesine, altı yıllık veya daha farklı yıllar itibariyle, cumhuriyet dönemi, periyotlara, dönemlere ayrılacak olursa, cumhuriyet tarihinin en yüksek büyüme oranının yaşandığı yıllar, 1933-1938 arasındaki bu dönemdir; ama, maalesef, 61 yıl sonra, bugün, Türkiye ekonomisine baktığımızda, ekonomide küçülme görmekteyiz ve sanayi üretim endeksinde, eylül ayı sonu itibariyle, yıllık düşüş yüzde 10 civarındadır. Atatürk döneminde yüzde 10'luk bir büyümeden söz ederken, vefatının 61 inci yılında, yüzde 10'luk bir sanayi üretimi düşüşünden bahsetmek, elbette ki, üzüntü verici bir durumdur, üzüntü verici bir tablodur. Ben, Atatürk ilke ve inkılaplarının gösterdiği hedeflerin, ulusça doğru anlaşılmasını ve bu doğru anlayış doğrultusunda, ülkemizin, kardeşlik, barış, huzur ve kalkınma içerisinde, topyekûn, geleceğe umutla yürümesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şener.

Efendim, gruplar adına görüşmeler bitmiştir.

Şimdi, gündeme geçmeden önce, üç sayın arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Büyük Atamızın aramızdan ayrılışının 61 inci yılında ilke ve devrimleri hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Ediz Hun'a aittir.

Buyurun Sayın Hun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

2. – İstanbul Milletvekili Ediz Hun’un, Atatürk’ün ilke ve devrimlerine ilişkin gündemdışı konuşması

EDİZ HUN (İstanbul) – Muhterem Başkan, Yüce Meclisimizin mümtaz üyeleri değerli milletvekilleri; sizleri saygılarımla selamlıyorum; benden önce grupları adına konuşma yapmış arkadaşlarımı da candan kutluyorum.

"Barışa ulaşmada Atatürk'ün sevgi yolu" adlı konuşmamı sunmak üzere huzurlarınızdayım.

"Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz; Cumhuriyeti biz tesis ettik, onu ihya ve idame edecek olan sizlersiniz" özdeyişini, bütün varlığımızda, kalbimizde hissediyor ve ebediyete intikalinin 61 inci yılında, aziz Atamızı derin bir saygıyla anıyoruz. O, benliğindeki yüce hasletlerle Türk milliyetçiliğinin, vatan sevgisinin, insanlık meziyetinin gerçek simgesi olmuş ve eşsiz devrimleriyle, Türk toplumunu, akılcı ve çağdaş metotlarla uygar bir topluluk haline getirmeyi başarmıştır.

Akıl ve bilimi mürşit kabul eden Kemalizm, rasyonalist ve pragmatik ideolojilerin arasında yer alarak, fikirlerini gözlem ve bulgulara dayandırır; millet sevgisiyle insan sevgisini özdeşleştirir; körü körüne kaderciliği, diğer deyimiyle, fatalizmi reddeder. Engin bir hoşgörü ve barış manzumesidir Atatürkçülük. Hem bir siyasî görüş hem de çağdaş yaşam tarzını simgelemektedir. Dogmatizme karşı bir başkaldırı hareketi olan felsefesinde sınıf çıkarları mevcut değildir. Vefatından bir yıl önce topluma hitaben "bütün milletler aşağı yukarı akrabadırlar; biz tüm dünyanın huzurunu düşünmeliyiz. Ortak yaşam bizim mutluluğumuz olacaktır. İnsanlık bütünüyle bir varlık, millet ise onun bir bölümüdür" demiştir.

"Bizim akıl ve mantığımızla hareket etmemiz şiarımızdır" sözüyle aklın rehberliğine inanan Atatürk, her eylemi meşru temellere oturtmaya azami itina sarf ederdi. 5 Kasım 1925'te gerçekleşen hukuk reformuyla meşruiyet ve hukuka bağlılık esas teşkil etmiştir.

Kin ve nefret tüm yaşamında Atatürk'ün duygularına egemen olmamıştır. 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar muharebe meydanında Yunan askerlerinin cesetlerinin görüntüsü karşısında, onları kastederek "bu manzara insanlık için utanç vericidir; ama, biz, burada vatanımızı koruyoruz" demiş ve daha sonraki yılların akışı içinde "vatan müdafaası (savunması) haricinde savaş vahşettir" sözüyle, barışın önemini vurgulamıştır.

5 Şubat 1937'de, Anayasamızda bir ilke olarak kabul edilen laiklik, şüphesiz, Türk inkılabının (devriminin) en önemli yapıtaşını oluşturmaktadır. Atatürk'ün laisizmi bir Türk rönesansıdır. Laiklik, düşünce özgürlüğünün güvence altına alınmasına ve böylece, hür tefekkür alanının açılmasına vesile olmuştur; teokratik düzenin yıkılmasına ve demokratik düzene geçişe imkân sağlamıştır.

Sayın Başkan, Atatürk'ü anlatmaya dakikalar, saatler yetmez; ama, zaman çok kısıtlı olduğu için, burada, çok önemli bazı yabancı diplomat ve siyasîlerin en önemli bulduğum ikisinin sözlerini nakletmek, sizlere sunmak istiyorum.

Birincisi, zamanın İngiltere başbakanlarından Lloyd George'a aittir ve "arkadaşlar, yüzyıllar, nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, çağımızda, o büyük dâhi Türk Ulusuna nasip olmuştur" demiştir. ("Bravo" sesleri, alkışlar)

İkincisi "ben, beş yıldızlı Amerikan generali, ülkesinde en yüksek askerî mevkie ulaşmış, Tanrı'nın güneşi Japon Mikadosuna zafer kararını tebliğ ve icra ettirmiş Douglas MacArthur'a, hayatının en büyük nasibi nedir diye sorarsanız, size vereceğim cevap kesinlikle şudur: Mustafa Kemal Atatürk isimli bir insanı tanımış olmak." (Alkışlar)

Ben, sözlerimi, 13 üncü Asrın büyük filozofu, düşünürü Yunus Emre'nin şu özdeyişiyle tamamlamak istiyorum: "Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil."

Evet, Yüce Atam, sen ölmedin, sadece zamanın dışına çıktın; ama her zaman gönlümüzdesin. Bizlere emanet ettiğin manevî mirasını sonsuza dek yaşatacağız, andiçiyoruz.

Aziz ruhun şad olsun.

Teşekkür ederim. ( "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hun.

Gündemdışı ikinci söz, Ulu Önder Atatürk'ün 61 inci ölüm yıldönümü münasebetiyle, Eşsiz Atatürk'ün son mektubu hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Turhan İmamoğlu'na aittir.

Sayın İmamoğlu, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

3. – Kocaeli Milletvekili M. Turhan İmamoğlu’nun, “Atatürk’ten Son Mektup” isimli dizelere ilişkin gündemdışı konuşması

M.TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyetimizin Kurucusu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün 61 inci ölüm yıldönümünde kendisini rahmet ve sonsuz sevgiyle anıyorum.

Bu önemli günde "Atatürk'ten Son Mektup" başlıklı dizeleri sizlere okumak istiyorum:

"'Yıl 1919; Mayısın 19'u' diyorsunuz ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz. Mustafa Kemal'i anlamak bu değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil! Bırakın o altın yaprağı artık. Bırakın rahat etsin mezarında şehitler. Siz bana, neler yaptınız, onu haber verin; hakkından geldiniz mi yokluğun, sefaletin? Mustafa Kemal'i anlamak, yerinde saymak değil; Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Bana buluşlar getirin, uygar uluslara eşit yeni buluşlardan. Kuru söz değil, iş istiyorum sizden, anlamadınız mı? Uzaya "Türk" adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı? Mustafa Kemal'i anlamak, göz boyamak değil; Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Hâlâ, o acıklı ağıtlar dudaklarınızda. Hâlâ, oturmuş 10 Kasımda bana ağlıyorsunuz. Uyanın artık diyorum, uyanın! Uluslar fethe çıkıyor uzayı. Mustafa Kemal'i anlamak, göz boyamak değil; Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Beni seviyor ve anlıyorsanız, laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil. Bilim ve kitaplar ağartsın saçlarınızı, ancak böyle aydınlanır o korkunç karanlıklar. Mustafa Kemal'i anlamak, ağlamak değil; Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Demokrasiyi ve özgürlüğü getirdim size, ulusum daha mutlu yaşasın diye. Halka eğilmek dururken, birbirinize düşmüşsünüz. Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen?! Mustafa Kemal'i anlamak, işitmek değil; Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla; bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla. Bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister. Paydos övünmeye, paydos avunmaya. Yeter! Mustafa Kemal'i anlamak, aldatmak değil; Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil."

Teşekkür ediyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İmamoğlu, ben, teşekkür ederim.

Şimdi, son söz, gündemdışı üçüncü söz, Atatürk'ün ölüm yıldönümü nedeniyle söz isteyen Eskişehir Milletvekili Mail Büyükerman'a aittir. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Büyükerman, sizin de süreniz 5 dakika; ümit ediyorum ki, 5 dakikada bitirebilirsiniz, yoksa sözünüzü kesmek mecburiyetinde kalacağım.

4. – EskişehirMilletvekili Mail Büyükerman’ın, Atatürk’ün bazı özdeyişlerine ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanını, sayın milletvekillerini saygılarımla selamlıyorum.

"Millet hayatı tehlikeye uğramadan, savunma gereği olmadan yapılan savaş, ancak bir cinayettir." Bu, kuşkusuz çok büyük bir söz; ancak, bu sözün sahibi, vatan savunmasında savaşlar, savaşlar yapmış bir başkomutan olunca, çok daha anlamlı oluyor.

"Yurtta barış, dünyada barış." Vatanı işgale, istilaya uğramış ve onu kurtarmak uğrunda çileler, çileler çekmiş bir kurtarıcı tarafından, büyük bir devlet adamı tarafından bu söz söylenince çok daha anlamlı oluyor.

Milletler, bir aileye benzer ve her biri, bu tümün, vücudun birer organlarıdır, uzuvlarıdır; birinde çıkan bir sıkıntı, bütün vücudu er geç etkiler. İnsanların, az da olsa, bir kesiminin açlıktan kurtarılması, baskıdan kurtarılması insanlık görevidir.

"Dünya insanlarını bağnazlıktan, kavgacılıktan, savaşçılıktan öte, barışçılığa ve paylaşmacılığa eğitmelidir" gibi sözleri, Doğunun ve Batının devlet adamlarında değil, ancak felsefe ve din adamlarında görüyoruz. İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz siması, vatanımızı kurtaran, milletimizi kurtaran, devletimizi kuran Büyük Atatürk, seni, bugün, bir daha, bir daha anıyoruz.

Atatürk cumhuriyetçidir, Atatürk milliyetçidir, Atatürk laiktir. Bu akademik konular, dakikalara, cümlelere sığarsa, biz de bunu değerlendirmeye çalışalım.

Atatürk, 10 uncu Yıl Nutkunda "Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumuhuriyetidir" buyurmuştur. (Alkışlar) Cumhuriyet O'nun en büyük idealidir ve cumhuriyet Atatürk'tür, Atatürk cumhuriyettir.

Cumhuriyet, halk egemenliğine dayanır; ancak, halkın egemen olabilmesi için, kendini yönetecekleri iyi seçme yeteneğinde, eğitiminde olmaları lazımdır. Eğer böyle değilse, demagogların eline esir düşer (Alkışlar) ve cumhuriyet, kısa zamanda, umduğunu bulamayan çevrenin, insanların baskısıyla, demagogların da değişik güçleri harekete geçirmesi suretiyle, demokrasi ve cumhuriyet olmaktan çıkar, oligarşi olur, teokrasi olur, timokrasi olur ve bugünkü gibi, karmakarışık bir şeyler olur; ama, mühim olan, aslolan, memleketin mutluluğudur ve aydınlık yola kavuşmasıdır.

Atatürk devrimlerini, gardırop devrimlerine benzetmeye benim gönlüm razı gelmiyor. (Alkışlar) Çünkü, bunlar, tarihi bilmeyen insanların yakıştırmalarıdır. "Halifei rûyi zemîn zillullah" denen ve yeryüzünde peygamberin halifesi, Allah'ın gölgesi sayılan padişahların, Atatürk'ün yaptığının binde birini dahi yapmaya teşebbüs etmeleri, kellelerine mal olmuştur. Nizamıcedit ordusuna ceket, pantolon giydirmeye kalkışan Üçüncü Selim, bunu, 1808 Kabakçı İsyanında başıyla ödemiştir. İsyancıların, odasına gelmekte olduğunu gören İkinci Mahmut ve onun fedakâr bakıcısı Cevriye Hatunun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Büyükerman, sizin, 9 yaşında Büyük Önderi tanıdığınızı biliyorum, kitap yazdığınızı da biliyorum, konuşmalarınızın 5 dakikaya sığmayacağını da biliyorum; ancak, bir ilave süre vereceğim, o ilave süre içinde de bitirmezseniz İçtüzüğün 68 inci maddesini tatbik edeceğim.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkanım, bir dakika... Geçen sefer Sayın Büyükerman konuşurken, Meclis Başkanvekilimiz bir teamül başlattı.

BAŞKAN – Hayır efendim, öyle bir teamül yok.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Büyükerman konuşurken, konuşmaları oylamaya tabi efendim.

BAŞKAN – Hayır efendim.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Eğer biz kabul edersek, 15 dakika konuşabilir efendim.

BAŞKAN – Efendim, özür dilerim, o bir teamül değil. Ben, kendilerini ikaz ediyorum, diğer üyelere gösterdiğim müsamahayı göstereceğim; ama, suiistimale uğrarsam, içtüzüğün 68 inci maddesini tatbik edeceğim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – 5 dakika konuşabilir.

BAŞKAN – Sayın Başkanım, müsaade edin, itimat buyurun bana; sizi üzmeyeceğimi biliyorsunuz.

Buyurun efendim, devam edin.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – İsyancıların ikinci Mahmut'un odasına geldiğini gören Cevriye Kalfa, ocaktaki sıcak külleri, çömlekle, gelenlerin gözlerine atar, atar ve bu karambol sırasında yine de -bir yeniçeri- Ebe Selim'in attığı hançerle kolundan yaralanan İkinci Mahmut, yanındaki sadık adamların desteğiyle bacadan dama çıkar ve bu arada, Üçüncü Selim'i kurtarmaya gelen Alemdar Mustafa Paşanın askerleri de imdada yetişir ve merdiven koyarak, baca deliğinden, aldığı kurumlarla birlikte aşağı iner ve eteği öpülür ve padişah olur.

İşte, bu şartlarla, bu ortamda padişah olan İkinci Mahmut, bunu hiç unutmamıştır ve 15 Haziran 1826'da yeniçerileri ortadan kaldırmıştır ve 3 Mart 1829'da bir kıyafet nizamnamesi koymuştur; kavuk kaldırılmıştır, sarık ve cübbe ancak namaz kıldıranlara aittir ve asker miğfer giyecektir. Miğferin önüne güneş ve yağmurdan korunmak için iki parmaklık bir çıkıntı yapmak üzere Şeyhülislam Yâsincizade Seyit Abdülvehhab Efendiden fetva almak ister, alamaz. Kendi tayin ettiği din adamından fetva alamayan padişahın aczini düşünün. Bu, halifei rûyi zemîndir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın efendim.

MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) – 5 dakika daha...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Oylayalım...

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Devamla) – İşte, laikliği burada görüyoruz; ama, Mustafa Kemal, 27 Ağustos 1925 Perşembe günü İnebolu'ya gitmiş ve "bu serpuşun adına şapka derler" demiştir. İşte o kadar! (Alkışlar)

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" bölümünde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesapları İnceleme Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığının 1998 Malî Yılı Kesinhesabına ilişkin bir raporu vardır; okutuyorum:

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER

1. – Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığı ve Sayıştay Başkanlığının 1998 Malî Yılı Kesinhesabına ilişkin Türkiye BüyükMilletMeclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/4) (S. Sayısı : 195) (1)

Yüksek Başkanlığa

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesaplarını ihtiva eden cetveller Komisyonumuz tarafından incelenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1998 Malî Yılı Kesinhesabı cetvelinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 1996 yılında başlayıp 1998 yılını da kapsayan yenilenme çalışmalarıyla ilgili hesapları daha önce görüşülüp mahkemeye intikal ettiğinden, sorumluları hakkında cezaî takibat yapılması hususu mahfuz kalmak kaydıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığı 1998 Malî Yılı Kesinhesaplarını ihtiva eden bu cetvel içindekiler incelenerek kayıt defterine uygun olduğu anlaşılmış olup, İçtüzüğümüzün 180 inci maddesi gereğince Genel Kurula arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.

Başkan

Nazif Okumuş

İstanbul

Başkanvekili Sözcü Denetçi

Ataullah Hamidi Burhan Bıçakçıoğlu Çetin Bilgir

Batman İzmir Kars

Üye Üye Üye

Salih Sümer Fikret Tecer Arslan Aydar

Diyarbakır Kırşehir Kars

Üye Üye

Nezir Aydın M. Ergün Dağcıoğlu

Sakarya Tokat

BAŞKAN – İçtüzüğün 180 inci maddesi uyarınca, bilgilerinize sunulmuştur.

(1) 195 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

(10/73,74) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – (10/73, 74) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının,Komisyonun, Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip Üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/387)

10.11.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 10.11.1999 Çarşamba günü saat 14.00'de toplanmış, kullanılan (9) adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adı, soyadı ve seçim çevresi belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Erdoğan Sezgin

Samsun

Komisyon Geçici Başkanı

Başkan : Nazif Okumuş (9)

Başkanvekili : Zeki Eker (9)

Sözcü : Mehmet Telek (9)

Kâtip : Sefer Ekşi (9)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/468) (S.Sayısı: 140) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım.(DYP sıralarından alkışlar)

(1) 140 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları başında bizi izleyen ve dinleyen aziz halkımız, değerli çiftçi kardeşlerim; konuşmama başlamadan evvel, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Vatanımızı kurtaran Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyeti, ilke ve inkılaplarını sonuna kadar koruyacağımıza, millet önünde ve millet kürsüsünde söz veriyoruz.

Değerli milletvekilleri, elleriyle toprağı eleyen ve süren, alınteriyle memleketine ve milletine üreterek katkıda bulunan, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün "bu memleketin efendisi köylüdür" dediği, Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini bildirmek üzere, Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Türkiye'de tarım kesiminin, genel nüfus içinde yüzde 34,97, istihdamda yüzde 43, gayri safî millî hâsılada yüzde 14, ihracatta yüzde 11 paya sahip bulunduğu, yılda ortalama yüzde 1,5 artan nüfusun gıda maddeleri talebini karşıladığı, ekonomik gelişmeyi artıracak kaynak transferini de sağlayama çalıştığı dikkate alınırsa, ülke ekonomisindeki önemi kolaylıkla anlaşılabilir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz tarım ülkesidir, otuz milyon insanımız geçimini tarımdan sağlamaktadır. Bugün, gelişmişlik düzeyleri ne olursa olsun, bütün ülkelerin ekonomilerinde tarımın özel bir yeri vardır. Teknolojik güç ve sanayileşme açısından ileri ülkeler, tarımsal yönden de ileri ve etkin konumdadır.

Tarımdan, bir sektör olarak yerine getirmesi beklenen işler şunlardır: İnsanların gıda maddesi ihtiyaçlarını karşılamak, sanayi kesimine hammadde üretmek; toplumun sağlığını ve ruhsal dengesini sağlamak, kalkınmanın finansmanına katkıda bulunmak, tarımdışı sektörlere işgücü katkısı sağlamak. Tarımsal kalkınmayı kolaylaştırmak için, her şeyden önce, yeterli bir altyapı ile iyi bir fiyat politikasının izlenmesi gerekmektedir.

Türk tarımının günümüzdeki genel durumu incelendiğinde, sorunlar şunlardır: Sermayelerinin yetersiz ve dengesiz oluşu; üretim faktörleri içerisinde tabiat ve işgücünün ağırlık kazanması; tarımda sosyal güvenliğin yetersizliği, ürün sigortasının yaygın olmayışı; yeterli geliri temin edememe ve gerekli yatırımlara yer verilmemesi; yeterli sulama olmayıp, tabiat şartlarına bağımlılığın sürmesi -yani, kuru tarım yapılması- tarım kesiminde kişi başına düşen yıllık millî gelirin diğer sektörlere göre düşüklüğü; çiftçinin ürettiği mallara ve ürünlere devletin pazar bulmaması veya bulamaması -mesela, soğan, nohut, mercimek, kavun, karpuz, patates ve diğer ürünlerin pazarı olmadığından, çiftçinin elinde kalmakta ve çiftçi mağdur olmaktadır- tarım ürünlerini destekleme kapsamında olanların fiyatlarının zamanında ve ekim döneminden önce açıklanamayışı; tarımsal destekleme politikalarının tutarsız ve hedefsizliğinin işletmeleri olumsuz etkilemesi; gelişmiş ülkelerde desteklenen tarımın -hem fiyat bakımından hem de devlet yardımı; yani, sübvanse bakımından- ülkemizde yeteri kadar desteklenmemesi. Mesela, gübrede, Doğru Yol Partisi zamanında yüzde 50 iken, yüzde 17-18'lere düşmüştür.

Değerli milletvekilleri, tarımda istikrarlı bir tarım politikasının takip edilmemesi, yani, devletin tarım politikasının olmayışı, ürün bedellerinin zamanında ödenmemesi çiftçiyi sıkıntıya sokmaktadır. Halen hububat bedellerini alamayan çiftçimiz vardır. Buna rağmen, banka faizi çalışmaktadır. Yine, pancar söküm avansı ödenmediği gibi, halen ikinci avans da tamamlanmamıştır. Tarımda tüm çalışanların, her türlü sosyal güvenlik haklarına kavuşmaları temin edilmelidir. Boş kalan tarım topraklarının kullanımı sağlanmalıdır. Çiftçi, ihtiyacı olduğunda, durumuna göre, Ziraat Bankasından kredi alabilmeli, faizcilerin kucağına itilmemelidir. Ziraat Bankasından verilen kredi faizi düşürülmelidir. Şu andaki kredi faizleriyle çiftçinin kalkınması mümkün değildir. Kısacası, Ziraat Bankasının kapısı çiftçiye açılmalı ve çiftçi, istediği kadar krediyi, durumuna göre alabilmelidir.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 44 üncü maddesinde "Toprak mülkiyeti" başlığı altında, çiftçinin toprağının verimini artırma ve yine, 45 inci maddesinde ise, tarımsal üretim planlaması ile bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirlerin alınması düşüncesi amaçlanarak, çiftçiyi, devlet ve Anayasamız korumuştur. Ancak, 57 nci hükümet, tıpkı 55 ve 56 ncı hükümetler gibi, bırakın çiftçiyi korumayı, çiftçinin alacağı verilmemiş, fakirleşmesine, hatta ortadan tamamen kalkmasına sebebiyet verilmiştir; yani, çiftçi perişan edilmiştir. Çünkü, temmuz ayında çiftçinin elinden kilosu 50 000, 60 000 liraya alınan buğday, bugün 115 000 ve 120 000 liraya, peşin parayla satılmaktadır.

Çiftçinin, üreticinin bu zararını kim karşılayacak, bu çiftçiyi kim kurtaracak? Bu zararı telafi etmek mümkün mü? Mümkün sayın hükümet; ya çiftçinin ürettiği mahsulün bedeline faiz vereceksiniz veya banka faizlerini kaldıracaksınız.

Değerli milletvekilleri, bütün bunlar, son üç yıldır, 55, 56 ve 57 nci hükümetlerin çiftçiye gereği kadar değer vermediğinden ve çiftçinin hakkının zamanında verilmediğinden ileri gelmektedir. Bu hükümet, çiftçiye üvey evlat muamelesi yapmaktadır; ancak, çiftçinin sahibi ve dostu da, Doğru Yol Partisidir.

Değerli milletvekilleri, dünyada en zor iş ve meslek, çiftçiliktir; çünkü, ekimini, nadasını, ilacını, biçimini, gübresini zamanında yapmazsanız verim alamazsınız; çünkü, alınan ürün, iki yıldaki emekten sonra meydana gelmektedir. Ayrıca, riskli bir meslektir; hele, Türk tarımı kırsal kesimde yapıldığı için, daha riskli ve verimi daha düşüktür. Öyleyse, çiftçiler, verimi artırabilmek için, bir ürünü yetiştirirken birçok karar vermek zorundadır. Öncelikle, hangi bitkiyi yetiştireceklerine, toprak hazırlığını nasıl yapacaklarına, hangi girdileri satın alacaklarına, hastalık ve zararlılarla nasıl mücadele edeceklerine, ürünü nasıl pazarlayacaklarına, en önemlisi de, kaliteli ve verimi artıracak tohumu nasıl bulacaklarına karar vermek zorundadırlar.

Tohum, hayatın çekirdeğidir. Tüm bitkiler tohumdan oluşurlar. Öyleyse, çiftçi de, kaliteli ve sertifikalı tohumu kullanmak mecburiyetindedir. Ülkemizde, tohumlukta karşılaşılan sorunların başında, bu tohumlukların teminindeki ve dağıtımındaki aksaklıklar gelmektedir. Tohumluk üretim ve dağıtım sistemi belirli esaslara bağlanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının başlığından da belli olduğu gibi, 5254 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (a) bendinde de açıkça belirtildiği gibi, kuraklık, don, sel, haşere, yangın ve benzeri afetlerden mahsulü yüzde 40 nispetinde zarar gören çiftçiye, faizsiz, bir yıllığına tohum verilir. Ancak, bu Kanunun (b) bendi ile alt fıkrasında belirtilen hususlarda çiftçiye tohum verilmemekte ve bu madde uygulanmamaktadır; sadece, yüzde 40 ve tabiî afetlerden zarar görenlere uygulanmaktadır. Ancak, devletin yaptığı yardım ve ödünç tohum, çiftçiye yeterli değildir. Komisyonda da belirttiğimiz gibi, Tarım Bakanlığı talebin ancak dörtte 1'ini karşılayabilmekte; böyle olunca da, çiftçi mağdur edilmektedir. Çiftçi ekim yapamazsa, bir sonraki senesi de boşa gitmektedir. Bu nedenle, Tarım Bakanlığının tarım ürün sigortası uygulamasının yürürlüğe konulması gerekir. Şayet, 5254 sayılı Kanuna göre tohum alan çiftçi bir yılda ödeyemezse vadesi geçmiş borç gibi faiz yürütülmesi yanlıştır. Hiç değilse, 5254 sayılı Kanuna göre verilen tohumluk, üç yıl faizsiz olmalıdır. Ayrıca, ödünç tohuma takdir edilen kilosu 134 000 Türk Lirası da pahalıdır; çünkü, kanunun amacı yardım dendiğine göre, daha düşük olması gerekir.

Tarım Bakanlığımızdan istenen tohumluklar: 5254 sayılı Kanuna göre ülkemizde 80 ilden 390 bin ton talep edilmiş, bakanlığımız sadece 100 000 ton tohumluğu karşılayabilmiştir. Yine, Konya ilinden 45 000 ton talep edilmiş, 9 050 ton ve sonra da ek taleple 2 636 ton daha gelmiş; böylece, toplam 11 686 ton alınmış olup, ihtiyacın sadece dörtte 1'i karşılanmıştır.

Kırıkkale İlimizde, sel, dolu nedeniyle ihtiyaç olarak 25 000 ton istenmiş, bakanlıktan 5 000 ton verilmiştir; yani beşte 1'i karşılanmıştır.

Yozgat İlimizde, kuraklık nedeniyle 56 000 ton tohumluk istenmiş, bakanlıktan 11 522 ton gönderilmiş; ek istekle de 315 ton daha gönderilmiş olup, 5'te 1'i gönderilmiştir.

Eskişehir İlimize gelince: 5254 sayılı Kanuna göre yüzde 40'ın üzerinde tabiî afetten zarar gören çiftçilerimizin ihtiyacı olan 2 700 ton hububat tohumluğu karşısında, 833 ton tahsis yapılmıştır. Bu talebe, zarar gören Seyitgazi, Alpu, Beylikova ve Çifteler İlçeleri de dahildir. Tekniğin de öngördüğü gibi, bir dekara asgarî 20 kilogram tohum ekilmesi gerekirken, yapılan noksan tahsisle, bir dekara 7 kilogram tohumluk verilmiştir.

Çiftçilerin borçlandırılmasının Ziraat Bankalarınca yapılması yönünde Bakanlar Kurulunca karar alınması ve borçlanmanın bankaca yapılması, zaman kaybına neden olmuştur. Ayrıca, nakliye konusunda çekilen sıkıntı işin ayrı bir boyutudur.

Değerli milletvekilleri, tarımda bir gün bir yıla bedeldir. Bu hizmetlerin en seri bir şekilde yapılabilmesi için, borçlanma noter tarafından yapılmalı ve tohumluk naklinde de, eskiden olduğu gibi, il tohumluk ihtiyaç tespit ve dağıtım komisyonlarına yetki verilmelidir.

Şimdi ise, ek tahsis olarak, 27 000 ton daha tahsis edilmiştir. Bu ek tahsisin bir anlamı kalmamıştır; çünkü, ekim sezonu bitmiştir.

Tarım, üstü açık bir fabrikadır; yılın ne getireceğini tahmin etmek mümkün değildir. Bu nedenle, ülkemizin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün veciz sözünü hatırlatarak, Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi hakikî üretici olan Türk köylüsüne önümüzdeki yılda da aynı sıkıntıları yaşatmamak için, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünce yapılacak çalışmalar neticesinde, üretimin belli bir miktarı, mağdur olabilecek çiftçilere dağıtılmak üzere planlanmalıdır.

Yine, Tokat İlimizde, kuraklık, dolu, sel nedeniyle 3 054 ton talep edilmiş, 620 ton tahsis edilmiştir. Ankara İlinde ise -yine, kuraklık, dolu nedeniyle- ihtiyacın beşte 1'i karşılanmıştır.

Komisyonda, tasarının 3 üncü maddesine göre, 70 000 ton tohumluk öngörülmüş, Bakanlar Kuruluna 3 misli artırma yetkisi verilmiştir.

Tasarının 1 inci maddesinde "Hasar tespit işlemlerinde, çiftçinin ürün deseni içinde yer alan her bitki türü için ayrı ayrı değerlendirme yapılır" denilmesi, çiftçinin lehinedir.

Daha evvel, Yüce Meclisin huzurunda, zaman zaman, çiftçinin dert ve sıkıntılarını dile getirdik. Bütün bunlara rağmen, gün geçtikçe, diğer sorunlar gibi, çiftçinin, hayvancının, tüm toplumun dertleri artmaktadır. Bu nedenle, tohumlukta da çiftçinin derdi ve sıkıntısı vardır. Bu da, hükümetin, çiftçinin dert ve sıkıntılarına yeteri kadar eğilmediğini göstermektedir.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, hükümetten, çiftçinin, hayvancının, memurun, esnafın, KOBİ'lerin, işçinin ve emeklilerin dertlerini dinlemelerini ve seslerine kulak vermelerini diler, Doğru Yol Partisi Grubu adına Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlar, Değerli Başkanıma da teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, ben teşekkür ederim.

Şimdi söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Evren Bulut'ta.

Sayın Evren Bulut, buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA EVREN BULUT (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Büyük Atatürk'ün ölüm gününde, Sayın Tarım Bakanlığımızın muhtaç çiftçilere tohum yardımıyla ilgili bir yasa tasarısını görüşmekteyiz.

Ben, Atatürk'ün ruhu şad olsun derken, bize bıraktığı "Türkiye'de milletin efendisi çiftçidir" sözünden sonra, bu çiftçinin muhtaçlığından dolayı da, herhalde, ruhunun üzüldüğünü düşünüyorum. Ben, nasıl, Büyük Atatürk için bütün gruplarımıza mensup konuşmacı arkadaşlarımız bir konsensüs içerisinde konuştuysa, bu Türk tarımıyla ilgili ne yapmamız gerektiğini de konuşması lazımdır diye düşünüyorum. Bugün, tenkit etmek kolaydır; ama, ne yapılması gerektiğini söylememiz lazımdır. Bugün, bu ödünç tohumluk verilmesiyle ilgili tasarının müzakeresi dolayısıyla, tohumluk buğday konusundaki sıkıntılar nedir, ne yapmamız lazımdır; bu konularda Bakanlığımıza yol göstermemiz lazım, yardımcı olmamız lazımdır.

Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşulan 46 küsur katrilyonluk Türkiye bütçesinde, acaba -orada, çiftçiyi savunan her gruba mensup milletvekilleri var- soruyorlar mı: Tarım Bakanlığına ayrılan bu payla, Kars'tan Edirne'ye kadar... Mesela, tarım sigortası diyoruz. Cumhuriyet tarihinde ilk defa, 49 uncu hükümet zamanında, Sayın Demirel ve İnönü'nün zamanında, bu tarım sigortasıyla ilgili kanun teklifini ben hazırladım; fakat, kaynak yokluğundan geri döndü. Bugün, 57 nci hükümet var ve bu hükümetin programında tarım sigortası yer alıyor. İşte, biz, bunu yaparsak, bu muhtaç çiftçilerin tohum işi de çözülecek, buradaki sürtüşmeler de bitecek ve öyle tahmin ediyorum ki, bugün yaptığı yardımlardan dolayı devletimizin o yükü daha azalacak.

Buğday tohumu... 1948'lerde bu kanun çıkmış. Yani, bu kanun, elli sene sonra Meclise geliyor. Büyük Atatürk, o zaman Sümerbank'ı yapmış, sanayicimize yol göstermiş; şeker fabrikalarını yapmış, tarıma dayalı sanayii göstermiş; bir de devlet üretme çiftliklerini kurmuş, o gün karasabanı olan Türk çiftçisinin motorlu tarıma geçmesi için örneklerini vermiş. Bugün, bildiğiniz gibi, tekstilde dünyada başa güreşirken, Türkiye'de, diğer sanayi dallarımız, tarım sanayi ürünlerimizi de işleyecek, fevkalade modern fabrikalar oluşmuştur. Bugün, Türkiye, 2 milyon ton ayçiceği üretimi kapasitesi varken, 1 milyon tonunu ancak üretebiliyor; ama, 2,5 milyon ton ayçiçeği işleyebilecek ve Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, hatta İtalya'yla, İspanya'yla yarışacak fabrikalarını kurmuş.

Bizde 1980'li yıllara kadar devletin himayesinde olan buğday tohumuna baktığımız zaman, bir tek Tarım eski Bakanı Bahri Dağdaş, dünyadan tohum çeşitleri getirmiş. Bölgenin coğrafî yapısına göre, Ege iklimi başkadır, Trakya başkadır, Anadolu başkadır. Bunların bazı hava şartlarına uygun özellikleri vardır. Manisa'da olan buğday, Konya'da olmaz; Konya'da olan Trakya'da olmaz. O zaman gelen tohumlardan, Meksika tohumu diye üç beş tohumumuz tutmuş, ondan sonra, tabiî, 70'li yıllarda da, o günün hükümeti, bezestiyo buğdayını Türkiye'ye getirmiş; yani, Türkiye'de, on sene, birçok yerimize bezestiye buğdayından gitmiş. Tabiî, buğday çeşitleri de, aynı insan hastalıkları gibi; nasıl sıtmaya çare bulunamıyordu, bugün kanser çıktı, yarın daha başkası çıkacak, toprak da, insan gibi değişimde.

1980'de liberal ekonomiye geçilince, o günkü Anavatan iktidarı, bu tohumculuğu serbest bırakmış; çünkü, Yunanistan'dan karpuz tohumu, hemşerilerimizin hısımı akrabası getirir, o zaman hibrit tohumları çıkmış. Bu serbest tohum politikasından dolayı, Yugoslavya ağırlıklı, Macaristan ağırlıklı, Türkiye'ye de, bugün 153 çeşit buğday girmiş. Şimdi, Ofisin alımlarını düşünürseniz, 153 çeşit buğday, kaliteyi mi kontrol edecek; bütün buğdaylar aşağı yukarı aynı depoya konuluyor, kaliteyi tutamamışız. Yugoslavya'daki hadiselerden, sekiz senedir hükümetlerin değişikliğinden, Türkiye'de, buğday tohumunda ciddî bir sıkıntı hâsıl olmuş.

Bu, şunu gösteriyor: Tarım Bakanlığımızın 52 tane ziraî araştırma enstitüsü var, tahmin ediyorum, 37 tane de fide ve meyvecilik türünde çalışan yerlerimiz var; ama, bunların tahsisatları yok. Bunların içinde 3-5 tanesi çabalamış, mesela tek Edirne'de, pehlivan tohumu diye, üç beş senedir uğraşılan bir tohumu Trakya'ya yaymaya çalışıyor; ama, kıt kanaat bütçesiyle bunlar bu kadar oluyor.

Şimdi, tohumculuk dediğin zaman, dünya, artık serbest politikalarda, eskiden ürünün kilosuna para veriliyordu, Ofise buğday getir, markası ne olursa olsun kilosuna para alıyordun, ayçiçeğinin kilosuna para alıyordun, pancarın kilosuna para alıyordun, çeltiğin kilosuna para alıyordun. Oysa, artık, içerisindeki mamul maddeye para veriliyor; yani, 100 kilo çeltikten 65-70 kilo pirinç çıkıyorsa, bunun fiyatı, bugün, 220 000 lira, onun içinden 40 kilo çıkıyorsa, fiyatı 130 000 lira. Ayçiçeği de öyle; bugün, 100 kilogram ayçiçeğinin rantablitesi 47 kilo yağdır; ama, 38 kilogram aldığın zaman, aynı parayı vermiyorlar.

Onun için, şahsen, bu tasarı vesilesiyle değerli arkadaşlarıma anlatmak istediğim şu: Türkiye'de, en önemli meselemiz tohumculuktur. Bugün, serbest piyasa ekonomisiyle beraber tohum şirketleri Türkiye'ye gelmiş. Biz, Trakyabirlik olarak, Hollanda ve Amerikalılarla "Güneş Tohumculuk"u kurduk on sene evvel. Trakyabirlik, kendi tohumunu üretiyor. Onun yanında, diğer tohum şirketleri bununla rekabet ediyor. Ayçiçeği işini halletmişiz.

Domates gibi, havuç gibi, şu bu gibi ufak tohumlar şirketlerin hesabına geldiğinden, bundan büyük paralar kazandıklarından, buğday tohumuna hiç kimse el atmamış. Bugün, 1 dönüme aşağı yukarı 30 milyon liralık domates tohumu gidiyor. Şirketler de -bunlar kâr müessesesi olduğu için- haliyle, ufak tohumculuğu tercih ettikleri için, buğday tohumu yalnız devletin üstüne kalmış. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı da, bu bütçelerle, 7 coğrafî bölgenin her birine ayrı buğday tohumu yetiştirmeyi sağlayamamış.

Şimdi, biz, Sayın Bakanlığımıza diyoruz ki: "Türkiye'de, tohumu, artık, eken yetiştirmeli. Bugün, Trakyabirlik Yönetim Kurulu, iyi tohum olursa çiftçisine veriyor. Pankobirlik ve Şeker Fabrikaları, pancar tohumunu, gidiyor, Samsun'un Ladik Dağlarında yetiştiriyor, Bolu'da ekiyor, onu takip ediyor; çünkü, onu seçenlerin ve ekenlerin canı yanıyor. Biz, ikisini halletmişiz; bugün, ayçiçeği tohumunu ve pancar tohumunu bu kuruluşlarımız fevkalade iyi takip ediyor. Onlara ne yapmamız lazım? Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, bu tohumları sübvanse ediyor. Nasıl edecek? İşte, Hazineye ödenek koyacaksın... İki senedir takip ediyorum; ayçiçeği tohumu 1 milyon lirayken 3 milyon lira oluyor, 5 milyon lira oluyor... 250 000 liraydı, 500 000 liraya çıkardık. İşte, tohum alan çiftçilerimizi subvanse etmek için Bakanlığımızın yapacağı en büyük iş de, o kuruluşların tohumlarını desteklemektir. Bu şekilde, Türkiye'de tohumculuğu düzeltmediğimiz müddetçe, dünyanın kendi kendisini besleyebilen 7 ülkesinden biriyken... İşte, hububatımız bir sene evvel
21 000 000 tona çıktı, bu sene de 18 000 000 tonlarda herhalde. Biz, kişi başına 200 kilo buğday tüketen bir ülkeyiz; bu, aşağı yukarı, 65 000 000'da 13 000 000 ton tüketime gidiyor; 2 000 000 ton tohumluğa ihtiyacımız var –beş senedir bir tohumu kullanma süresi– Tarım Bakanlığımız veya o kuruluşlarımız, her sene 400 000 to
n buğday tohumu yetiştirmelidir beş senede; çünkü, bu devamlı değişim isteyen bir şeydir. Bunu, kendi tohumunu ekerse ne olur? İşte, ekerse, bugün, biz dünyada tarım ürünleri mamullerinden, buğday mamullerinden makarnada İtalyanlarla yarışan, bisküvi ve diğer pasta çeşitlerinde de dünyada çok iyi rekabet sahamız olan bir yeriz. Buğday kalitesini düşürdüğümüz zaman, çiftçiye yardım etmiş olmuyoruz, Türk ekonomisine ve ihracata da darbe vurmuş oluyoruz. Bunun için, iki tane şıkkımız var; biri, ziraî araştırma enstitülerinin, Edirne ve Sakarya gibi illerimiz, Konya tarafında, Adana tarafında olarak, bu buğday çeşitlerini TİGEM'den çiftçinin istediği tohumu yetiştirmek kaydıyla... Yoksa, TİGEM'in yetiştirip de "bunu ekeceksin" zorlamasından vazgeçmelidir. Bugün TİGEM yetiştiriyor tohumu –yetiştirdiği tohum da 150 000 ton filandır– ama, çiftçi ne yapsın, tohum mu tohum; Edirne'ye geliyor, o, bizim iklimimize uygun olmayan tohumları değiştirmeye çalışıyor, başka tohumla değiştiriyor, o ilaçlı tohumları alıyorlar, fabrikalara satıyorlar; hem insan sağlığına zararlı hem de Bakanlığımızın verdiği bu kadar emek boşa gidiyor.

Türkiye bir tarım ülkesidir. Bugün yüzde 45'i tarımda yaşayan ve her sene kendi ekonomisiyle savaşan bir kitleye hitap ediyoruz; bunlar, yarın, toprağını terk edip şehirlere kaçıyor.

Eskişehir Milletvekili, Doğru Yol Partisinden arkadaşım 55 inci Hükümetin fiyatlarını beğenmiyor muydu? Ben soruyorum şimdi ona. 40 000 ton embriyolu buğdayı Bandırma'da devlet alıp -parasını ödeyip çiftçiye- yakmıştır. Bugün, kendisine yine sormak isterim. Kendisi Eskişehirlidir; 4 tane hububat borsamız vardır -dünya hububat borsalarını kurmamız lazımdır- biri Konya'dır, biri Eskişehir'dir, biri Polatlı'dır, biri Edirne'dir; Eskişehir'de dünya hububat borsasının olduğundan, tahmin ediyorum, haberi yoktur.

BAŞKAN – Sayın Bulut, konunun üzerinde konuşun efendim; ona cevap vermeyin. Yeniden bir sataşmaya sebep olacaksınız.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Zaten yok burada Sayın Başkan.

BAŞKAN – Biz, halihazıra bakalım efendim.

EVREN BULUT (Devamla) – Şunun için söylüyorum Sayın Başkan: Burada, nasıl, Büyük Atatürk'ü tartıştın ya, tarım da Türkiyemizin sorunudur, tüm partilerin sorunudur, tüm insanlarımızın sorunudur. Hepimiz çıkarız, geliriz, Bakanımızı, Bakanlığı tenkit ederiz; ama, hiçbir yol söylemeden çıkıp gidersen, işte, Meclisin de, bu kanunun elli sene sonra buraya gelmesinde, bu Türk çiftçisi de bunu seyrederek "demek ki, benim meselelerim, burada, demagoji yapılarak, istismar edilerek senelerce kullanılıyor... "

Geçen sene yine afet oldu, 1998 senesinde; devletimiz karar aldı. Bu kanunlar bizim sorunlarımızı halletmez; bizi kurtaracak, tarım sigortasıdır. Tarım sigortasını çıkarmadığımız müddetçe, burada 70 000 ton buğdayımız, muhtaç çiftçimize... Ben, çiftçinin muhtaç olduğunu da kabul etmiyorum bir çiftçi olarak. Çiftçi, muhtaç hale senelerdir getirilmiştir. Muhtaç hale getiren, bu seçilmiş insanlar... Bu muhtaç halden bu insanları kurtarmak için, herkesin fikrini getirip buna yardımcı olması lazımdır. Türk çifisi, o partinin, bu partinin adamı değil. Türk çiftçisi, her dönemde, bu memlekette, üreten, devletine bağlı bir kitledir; biz, bunları bu şekil görüyoruz. Geçen sene, Bakanlar Kurulunda, 1 400 ton çeltik tohumuyla ilgili karar alındı; Edirne çiftçisi zarar etti ve -Tarım ve Köyişleri eski Bakanı Sayın Mahmut Erdir arkadaşım da burada- mart ayında bu 1 400 ton çeltik, bu çiftçilere verilecekti; verilmedi. Çiftçi ne yaptı; ne bulursa onu ekti. Ne oldu; biz, 400 000 ton pirinç tüketir, 180 000 ton da üretir hale geldik. Eğer tohum iyi olsaydı, üretimde, 200 000 ton pirinci yakalardık; çünkü, eski ektiğimiz pirinç... Hem KDV'si var; pirinci kırıyorsun, birincisini daha lüks insanlar alıyor, ikincisini daha fakir insanlar alıyor, üçüncüsü pazarda çorbalık olarak satılıyor, dördüncüsü mama oluyor, beşincisi kepek oluyor ve bu para burada kalıyor; ama, o eski çeltikleri ektiğimiz için, işte tanesi kırmızı oldu, şu oldu, fabrikacılarla Bakanımızı da zorladık, yüzde 40'a kadar randımanın düşürülmesini sağladık. Bu, ofise de zarardır, insanımızı da koruyamadık; ama, 1 400 ton çeltik, bugün, devlet için çok cüzi bir paradır. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 19 trilyon faiz ödediği bir günde, çifçiye vereceğimiz, o gün, 3 milyar, 5 milyar,
10 milylardı. İşte, bunları düzeltelim.

Tarım meselesi günlerce konuşulsa bitmez. Ben, Tarım Bakanlığı bütçesi görüşülürken bütün Meclise dedim ki, gelin, tarım için özel bir gündem yapalım; çünkü, tarım sıkıntıda. Bugün, bizim buğday ve hububat rekoltemizi artık, Amerika, uzaydan ölçüyor; geçen sene başladı. Biz hâlâ burada tohum tartışması yapıyoruz, senin zamanında böyleydi, benim zamanımda böyleydi... Arkadaşımın dediği zamandaki dönemde gübrede yüzde 50 sübvansiyonu ben yaptırdım; ama, bugün, o gübrenin de, Türk çiftçisine yararlı mı yararsız mı olduğunu tartışmamız lazım. İşte havalar kurak gidiyor, atılan gübreler erimiyor, sıvı gübreye geçmemiz lazım; bunları araştırmamız lazım.

Bugün hayvancılıkla ilgili iki tane daha yasa teklifimiz var. Hayvan yetiştirici birliklerini kurduk, hayvan ithalatını önledik, hayvan soy kütüğünü çıkardık. 100x2, fakir köylere 200 inek, yüzde 20 faizli_ Yasalar, Bakanlığın önünde, bütçesi geldiği zaman parayı aktaralım, Sayın Tarım Bakanı çiftçinin dertlerini bir günde çözsün; ama, siyaset, bizi almış götürmüş. Ben, yedi sene Trakyabirlik Başkanlığı yaptım. Bu işi, içi yanmayan insan bilmez. Çiftçinin siyaset yapmaya ihtiyacı yoktur; çiftçi örgütlenememiş, işte yasaları çıkmamış...

Bugün, tarım satış kooperatifleri bizim malımız, paralar bizden kesiliyor; ama, seçilen insanlar, genel müdür atamıyor. Tarım kredi kooperatiflerinin 2 000 000 ortağı var, para pul bizden, 2 700 birim kooperatifi, 16 bölge kooperatifi, merkez birliği_ Bunları, birim kooperatiflere, bölgelere verelim ve Türkiye'de, tarım kredi kooperatifleri ve Bakanlığımızın araştırma enstitüleri, bu tohum işini iki senede halletsin; çünkü, sözleşmeli tohum diye bir iş vardır. Bunu, zaman zaman tarım kredi kooperatifi yaptı; Edirne'de tarımsal araştırma kooperatifi çiftçilere sertifika verir hale geldi. Yani, bu çiftçi tohum yetiştirebilir; ama, 1 000 tona kadar çıkabildi. Bunu, Türkiye geneline yaymamız lazım, devletin de sırtından bunu almamız lazım.

Tarım kredi kooperatiflerinin 16 bölgesi vardır; 2 700 kooperatifi kanalıyla bütün köylere iner, o kooperatifin bölgesinde yetişecek tohumu, o bölgenin insanı ekeceği için, o tohumu takip eder. O tohuma vereceği para, kendi parasıdır. Sözleşmeli tohumculuğu geliştirerek, tarım kredi kooperatifi ve Türkiye zirai araştırma enstitüleri kanalıyla ana-baba adlarını iyi tespit edip, bu kuruluşlar kanalıyla tohum işimizi halletmemiz lazımdır.

Tarım, Türkiye'de, çileli insanların yaptığı bir iştir. Bugün, biliyorsunuz, 55 ilimizde her sene afet olan bir bölgedeyiz_

BAŞKAN – Sayın Evren_

EVREN BULUT (Devamla) – _onun için sözlerimi tamamlarken, hükümetimizin programında olan 3 tane konumuz vardır tarımla ilgili; biri prim sistemidir, ikincisi tarım sigortasıdır, üçüncüsü de kadastronun tamamlanmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, bu hükümetimiz, 21 inci Dönemde bu üç konuyu tamamlayıp, Türk çiftçisine armağan ederse, işte, bugün andığımız Atatürk'ün ruhu da şad olur.

Bize yol gösterenlere, yardım edenlere saygılar sunuyorum; hepinize teşekkür ediyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, şahsıma sataşma var; cevap vermek istiyorum müsaade buyurursanız. 2 dakika efendim...

BAŞKAN – Ne demiş efendim?

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Efendim, Eskişehir'de borsa olduğunu benim bilmediğimi ve çiftçiye, Doğru Yol Partisinin değil de, kendisinin sahip çıktığını, yüzde 50 sübvansiyonu kendisinin verdiğini söylemektedir. Kabul etmiyorum; ona cevap vereceğim müsaade buyurursanız efendim.

BAŞKAN – Tabiî efendim.

Ama, esas sorun ne biliyor musunuz Sayın Bulut... Esas sorun, 2000 yılı projeksiyonu içerisinde tarım nüfusunu yüzde 10'a indirmemiz gerektiğini söyleyip de, bugün, Türkiye'deki tarım nüfusunu hâlâ yüzde 52'de tutanlardır.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sataşma yok ki Sayın Başkan.

BAŞKAN – Var efendim... Ne münasebet... Siz burada yoktunuz bir kere, nasıl bilirsiniz!..

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Yukarıda izledim...

BAŞKAN – Hayır efendim... İstirham ederim... Rica ederim...

Sayın Bulut'a, konuşması sırasında, sataşmaya sebep veriyorsunuz demiştim. İstirham ederim... Siz, burada, bizim uyuduğumuzu sanıyorsunuz; aşkolsun yani... (Alkışlar)

Buyurun efendim.

VI. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım’ın, Edirne Milletvekili Evren Bulut’un, konuşması sırasında kendisine sataştığı iddiasıyla konuşması

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi sözcüsünün konuşmalarını kabul etmiyorum; çünkü, sebebi şu: Üç senedir kendileri iktidardadır. Temmuz ayında 50 000 liraya, 60 000 liraya buğdayını veren çiftçi; şimdi 120 000 lira... Daha ne, çiftçiyi sizin koruduğunuzdan bahsediyorsunuz! Ne hakkınız var! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Memlekette, 50 000 liraya, 55 000 liraya buğday verildi, halen parasını alamadım ben şahsen. Sorabilirsiniz, bugün 120 000 lira... Başka, daha ne diyeyim size... Demek ki, siz, daha, çiftçinin tohuma ihtiyacı olmadığını söylüyorsunuz. Bakınız Türkiye'de -Tarım Bakanlığından aldığım bilgi- 390 000 ton, 80 vilayetten talep gelmiş, sadece 100 000 tonunu; yani, 4 000 tonunu...

BAŞKAN – Doğru değil mi efendim, doğru söylüyor...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Konya'da dekarına 4 kilogram tohum verilmiş.

EVREN BULUT (Edirne) – Beni ilgilendirmez...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Traktörler hacizde...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Perişan olmuş çiftçi, hâlâ diyorsunuz ki "biz çiftçiden yanayız." Sanki, Türkiye de güllük gülistanlık olmuş. Herkes perişan olmuş, hükümetten herkes şikâyetçi. Sizin buraya gelip de bir de bizi tenkit etmeye hakkınız bile yok.

Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederim efendim.

Esasında, Sayın Bulut da, zaman zaman aynı sizin gibi eleştirilerde bulunuyor ama...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, az önceki hatip Sayın Bulut, aslında çiftçi sorunlarını dile getirir; ama, şu anda oturduğu sıralar müsait değil; Doğru Yol Partisi...

BAŞKAN – Yoo, hayır hayır efendim... Burada partilerarası rekabet yok. Hayır efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Çünkü, Sayın Tarım Bakanına yazılı olarak soru sordum, yazılı olarak da cevap aldım. Konuşmasında dedi ki, "Bandırma'da alınan 40 000 ton buğday yakılmıştır." Sayın Bakan bana verdiği yazılı cevapta, 1 gram bile buğdayın yakılmadığını, yaptırdığı incelemeler sonucunda, o embriyo kararmasına sebep olan, Sayın Taşar'ın zamanında kanser yapar diye ifade ettiği embriyo kararmasının kanser yapmadığını iddia ederek, sadece çiftçileri mağdur etmişlerdir; ama, o buğdaylar yakılmamıştır, şimdi, hepimizin midesindedir afiyet olsun.

Teşekkür ederim, düzeltmek istedim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Size de sataştı efendim; buyurun. Karşılıklı rekabet içinde bakalım nereye kadar gidecek.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Yılmazyıldız, nerede oturduğunun herhalde farkında değil, Sayın Evren Bulut, çiftçiye, köylüye, Türkiye'ye hizmet eden, 1983 yılından bu yana Türkiye'ye çağ atlatan bir siyasî partinin koltuğunda oturuyor, onunla da iftihar eder; kendisi nerede oturuyor ben sormak istiyorum.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Doğru Yol Partisi sıralarında oturuyorum ve çiftçiye her zaman sahip çıkan bir partidenim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – O sizin düşünceniz .

BAŞKAN – Valla, anlaşılan, siz ikiniz...

İki partinin rekabetinden diğer üyeler konuşmalarını da unutacaklar, müsaade ederseniz konuşmalara devam edelim efendim... (ANAP sıralarından gürültüler)

Olur mu efendim; çiftçinin durumu meydanda... Yani, beni konuşturmayın; bendeniz de çiftçiyim... (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Rica ederim yani...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan hangi koltukta oturuyor?!

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/468) (S.Sayısı: 140) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hasan Kaya; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA HASAN KAYA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ölümünün 61 inci yıldönümünde, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü rahmetle, minnetle, saygıyla anarak sözlerime başlıyorum.

Benden önceki konuşmacılar konuşurken, havada, tarımla ilgili, biraz gerginlik oldu. Esasında, gerçekten, tarımın bugünkü geldiği nokta iç açıcı değil; ama, bunu, bugüne kadar iktidar olanlara sormak lazım.

Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında 5254 sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında 5254 sayılı Kanun, kuraklık, don, sel, haşere, yangın gibi çeşitli tabiî afetlerden mahsulü en az yüzde 40 ve daha fazla nispette zarar gören, elinde tohumluğu kalmamış ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından veya tarım kredi kooperatiflerinden tohum kredisi alamayacak halde bulunan; ayrıca, mahsulü yüzde 40'tan daha az nispette zarar gördüğü halde, elinde tohumluğu kalmamış, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından veya tarım kredi kooperatiflerinden tohum kredisi sağlayamamış ve bu yüzden, ziraî işletmesini yürütemeyecek hale gelmiş bulunan; mahsulü zarara uğramamış olmakla beraber, elinde olmayan, herhangi bir sebeple fakru zarurete düşen, tohumluğunu almaya gücü yetmeyen, bankalardan tohum kredisi alma imkânı olmayan ve bu sebeple çiftçiliği bırakacak hale düşen çiftçilere, devletçe, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası eliyle ödünç ve faizsiz olarak hububat ve diğer çeşit tohumlukları dağıtmayı, bu konuda Tarım ve Köyişleri Bakanlığını yetkili kılmayı, bu suretle çiftçilerin zararını bir ölçüde telafi edip, yeniden üretken duruma geçirerek, ülke ekonomisinin tabiî afetlerden göreceği zararı asgarîye indirmeyi hedef almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, ülkemizin içinde bulunduğu yüksek enflasyon nedeniyle tohum fiyatları, her yıl, artan bir seyir takip etmektedir. 14.7.1948 tarihinde yürürlüğe giren 5254 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi, 30.5.1991 tarihinde 3750 sayılı Kanunla değiştirilerek Ziraat Bankasının açmış olduğu kredi, yıllık 20 milyarı geçmemek kaydıyla, üç yılda üç taksitte kullanmak kaydıyla 60 milyar liralık tohum kredisi açılma imkânı getirilmişse de, son yıllardaki yüksek enflasyon nedeniyle, bu miktar oldukça yetersiz hale gelmiştir. Bu nedenle, Ziraat Bankasınca açılan kredi miktarı yetersiz kalmakta ve çıkarılan kararnamelerle bu eksiklik giderilmeye çalışılsa dahi, çoğu zaman, kararnamelerin zamanında çıkarılmaması nedeniyle, afetzedelerin eline tohumluk zamanında geçmediği için, üreticilerimiz zor durumda kalmaktadır. Afetlerin yaygın olduğu olağanüstü yıllarda da, bu zorluklar katlanarak artmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1988 ve 1998 yılları arasında 5254 sayılı Kanun gereği dağıtılan tohumluk miktarı yıllar itibariyle aşağıdaki gibidir:

Küsuratlarını söylemiyorum, 1988'de 21 000 ton, 1989'da 25 000 ton, 1990'da 30 000 ton, 1991'de 54 000 ton, 1992'de 97 000 ton, 1993'te 20 000 ton, 1994'te 56 000 ton, 1995'te 44 000 ton, 1996'da 28 000 ton, 1997'de 83 000 ton, 1998'de 80 000 ton.

Tablo incelendiğinde tohumluk ihtiyacı yıllara göre değişiklik gösterdiği halde, olağanüstü yıllar hariç, genelde 50 000 ton ile 90 000 ton arasında değişmektedir; son on yılın ortalaması ise, yaklaşık 71 000 ton civarındadır. Hükümetimizin 5254 sayılı Kanun kapsamına giren çiftçilere karşı yükümlülüğünü yerine getirebilmesini temin için, kredi miktarını günün şartları ölçüsünde tutmayı hedef almak üzere kanunda gerekli değişikliği yapma zarureti ortaya çıkmaktadır. Yapılacak bu değişiklikle, Ziraat Bankasınca açılacak kredi enflasyondan etkilenmemelidir. Bunun tek bir yolu bulunmaktadır; bu da, açılacak kredinin, dağıtılacak tohumluğun o yılki bedeli üzerinden hesaplanmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonundan geldiği şekliyle, tabiî afetten mağdur olan çiftçilerimizin bu husustaki sorunlarını çözeceğine inanmaktayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı, kanunlaşması halinde üreticilerimiz için çok önemli iki fayda getirecektir. Bunlardan birincisi: 5254 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi "Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, 1 inci maddede öngörülen amacı gerçekleştirmek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının emrine, her türlü tohumluk alımlarında kullanılmak üzere, her yıl
70 000 ton 1 inci grup ekmeklik sertifikalı buğday tohumluğunun o yılki toplam bedeli tutarı esas alınarak tohumluk kredisi açar. Belirlenen limitin büyük afetler dolayısıyla yetersiz kalması halinde, söz konusu limit, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararıyla üç katına kadar artırılabilir" şeklinde değiştirerek, yukarıda sunmuş olduğum tabloda tohum dağıtımına uygun bir değişiklik yapılmıştır. Ayrıca, olağanüstü yıllarda verilen tohumluğun 3 katına kadar artırma imkânı getirilerek, olağanüstü yıllarda olabilecek sıkıntılar da giderilmiştir.

Yine aynı kanunun 2 nci maddesine eklenen "hasar tespit işlemlerinde çiftçinin ürün deseni içerisinde yer alan her bitki türü için ayrı ayrı değerlendirme yapılır" fıkrasıyla, hasar tespitinde, çiftçinin hangi ürünü zarar görmüş ise, o ürün için borç erteleme ve tohumluk yardımı yapma gibi, yasanın getirdiği birtakım hizmetlerden faydalanma imkânı getirilmiştir.

Tarım sektörü, ülke nüfusunun beslenmesi, istihdama katkı sağlaması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılaması, ihracata katkı yapması, sanayi ve hizmet sektörlerinin büyük alıcısı olması dolayısıyla en önemli sektörlerden bir tanesidir. Bu kadar önem arz eden tarımın nüvesini -büyük Atatürk "ülkenin gerçek efendisi üretici olan müstahsillerdir" demiştir- hakikaten, bugün, üreticiler teşkil etmektedir.

İnsan hayatında bu kadar önem arz eden tarım, çok çileli ve tabiat şartlarına bağlı olduğu için riskli bir sektördür. Burada, hepimizin bildiği gibi -benden önceki konuşmacı Sayın Evren Bulut, biz, kendisiyle Trakya Birlikte çalıştık, kendisi de çiftçidir, tarımı çok iyi bilir ve tarımdan gelmektedir- hakikaten, tarımımız çok riskli bir sektördür. Ben, her zaman, her yerde şunu söylüyorum: Bu kadar riskli bir sektörde uğraşan köylülerimiz dünyanın en cesur, en yürekli insanlarıdır. Çünkü, yağmur yağmaz mahsul olmaz, dolu olur mahsul olmaz, çok yağmur olur yine mahsul olmaz ve bu arada, köylümüz, tohumunu toprağa saçar, bu tohum yeşerecek mi, filizlenecek mi diye gece gündüz düşünür; ondan sonra, bunun hasadı bir dert, üretmesi bir dert, satması bir dert, parasını alması da, yine, büyük bir dert. Bu sıkıntılara rağmen bizim çiftçilerimiz toprağından hiçbir zaman kopmamış, toprağına bağlı kalmıştır. Burada, ben, bütün çiftçilerimizi kutluyorum.

Gelişmiş ülkelerde, gıda güvencesini garanti altına almak için tarım sektörü devamlı öncelikli sektörler arasına alınmıştır. Onun için de, bizim ülkemizde halen tarım desteklensin mi, desteklenmesin mi konuşmaları yapılıyor ve ben, burada, diyorum ki, bu kadar riskli bir sektörü ve dünyanın en önemli gıdası olan, insan yaşamının en önemli gıdası olan buğdayı üreten bu köylüler, bugün de desteklenecek, yarın da desteklenecek ve desteklenmesi daha da artacaktır. Çünkü, ülke nüfusumuzun yarısına yakın kısmı geçimini tarımdan sağlamaktadır. Bunun için, tarım çok önem arz etmektedir. Tarımla uğraşanların gelir düzeyini ve refahını artıramadığımız müddetçe, ne ülkemizi kalkındırabiliriz ne de ekonomimizi darboğazdan kurtarabiliriz. Ülkemizde, tarım alanları tabiî afetlerden fazlaca etkilenmektedir. Gerek kurak geçen gerekse çok yağış alan ve dolu yağan mevsimlerde, çiftçlerimiz, çok mağdur olmaktadır. Teknoloji ne kadar ilerlemiş olursa olsun, afetler ve felaketler karşısında, insanoğlu güçsüz kalıyor. Bunun için, insanların önceden tedbir alması gerekmektedir. Günümüz Türkiyesinde bunun yapılabilmesinin tek yolu, çiftçilerimizin, artık, ürünlerini sigorta yaptırmasıdır.

Demin ANAP Grubu adına konuşan Sayın Evren Bulut da değindi, 1948 yılında 5254 sayılı Kanun çıkmış; fakat, bugünün şartlarına cevap vermediği için, elli yıl sonra, bu kanun tasarısı buraya gelmiştir. Bu kanun tasarısını getiren Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanını huzurlarınızda kutluyor ve tebrik ediyorum.

Bugün, bu kadar riskli bir sektörde -her zaman, çiftçiyi destekleyelim mi desteklemeyelim mi, bu afetleri nasıl karşılayalım diye düşünürken- en önemli diğer bir hadise olan tarım sigortası kanununun bu Meclisten en kısa zamanda çıkarılması lazım.

Yüce Meclisimizin bu kanun değişikliğini kabul etmesiyle, her şeyin en güzeline ve en iyisine layık olan çiftçilerimizin tabiî afetler karşısında kendilerini biraz daha güvencede hissedeceklerine inanmaktayım.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu tasarının, hem Türk tarımına hem Türk köylüsüne hayırlara vesile olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Efendim, şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Necati Albay'da.

Sayın Albay, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Altmışbir yıl önce aramızdan ayrılan, devletimizin kurucusu, büyük insan Atamızı ve ülkemize hizmet eden değerleri saygıyla anıyor, Tanrı'dan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 5254 Sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunun iki maddesini değiştiren 140 sıra sayılı kanun tasarısıyla ilgili, Demokratik Sol Partinin görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tarım sektörü, benden evvelki arkadaşlarımın da bahsettiği gibi, ülkemizin önemli sektörlerinden biridir. Kalkınmanın altyapısı tarımla başlamıştır. Tarım sektöründen artan değerler sanayi sektörünün gelişmesine aktarılarak, ülkelerin sanayileşmesi sağlanmıştır. Ancak, tarım sektörü, her şeye rağmen, doğal koşullara, doğal risklere açık bir sektördür; bu sektörün, mutlak surette desteklenmesi gerekmektedir. Yurdumuzdaki tarımsal üretimin doğa koşullarına açık olması sonucu, üreticilerimiz, ürettikleri ürünlerini ambarlarına koyamamakta ve ürettikleri ürünler telef olup, gitmektedir; elbette, bu koşullarda çalışan üreticilerin desteklenmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının özünde getirdiği iki konu vardır: 8 Temmuz 1948 tarihinde çıkarılan 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesiyle İlgili Yasa ellibir yıldan beri yürürlüktedir; ancak, bu yasanın uygulamada, pratikte birtakım sıkıntılar meydana getirdiği görülmüştür ve 57 nci hükümetimizden evvelki hükümetler döneminde de -55 inci hükümette, 56 ncı hükümette- bu yasanın değiştirilmesiyle ilgili tasarılar hazırlanmıştır. Ancak, yapılan seçimler nedeniyle hükümetlerin değişmesi, 20 nci Dönemin kapanmasıyla, bu tasarının bu dönemde Meclise gelerek yasalaşması sağlanacaktlır.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın pratikteki eksiklikleri, 5254 sayılı Yasanın tarifinde, doğal afetlerden, ürünleri yüzde 40 hasar gören üreticilerimizin bu hasarlarına karşılık kendilerine ödünç tohumluk verilmesiyle ilgilidir. Bu ödünç tohumluk verilmesi konusuyla ilgili olarak, her yıl, Ziraat Bankasından Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın emrine kredi verilerek çiftçilerimizin bu mağduriyetinin önlenmesine çalışılmaktadır.

Ancak, ne var ki, yine, ülkemizde meriyette bulunan 2090 sayılı bir yasamız daha vardır. 2090 sayılı Yasada da, aynı şekilde, tarımla iştigal eden üreticilerimizin herhangi bir doğal afet karşısında elindeki varlıklarının yüzde 40'ını kaybettiği anlaşılıp tespit edildiği takdirde, bu üreticilerimize de faizsiz kredi verilmesi veya borçlarının faizsiz ertelenmesi söz konusudur. Ancak, 5254 sayılı Yasanın 2090 sayılı Yasadan farkı, sadece tarımsal üretimde zarar gören çiftçilere, tohumunu karşılayamayacak olan çiftçilere, Ziraat Bankası kaynaklarından Tarım ve Köyişleri Bakanlığına aktarılacak paralarla temin edilebilecek olan ödünç tohumluk verilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, ancak, bunun, pratikte, tatbikatta aksamaları meydana gelmektedir. İllerimizde, ilçelerimizde devletimizin resmî kurumları tarafından oluşturulan; Tarım Bakanlığı ekipleri, Ziraat Odası temsilcileri, mülkî idare temsilcileri, Maliye Bakanlığı temsilcilerinden oluşan bir kuruluş, hasar gören yerlerde, hasar tespitlerini yapmaktadır.

Yüzde 40 ve üzerinde hasar gören çiftçilerimize, çiftçiliği devam ettirebilmeleri için, üretimi devam ettirebilmeleri için, kaynağı Ziraat Bankasından temin edilen paralarla ödünç tohumluk verilmesi, 1948 yılında çıkarılmış olan bu kanunla devam edip gelmektedir. Ancak, çiftçinin elindeki varlığının tamamının yüzde 40 oranında zarar görmesi karşılığında ödünç tohumluk verilmesi uygulaması, pratikte, birtakım kargaşalara neden olmuştur. Bunun önlenmesi için, bu getirilen 140 sıra sayılı yasa tasarısında, ürün desenine göre, her bir ürünün görmüş olduğu zarar miktarı yüzde 40 ve yukarısında ise, bu çiftçilerimize ödünç tohumluk verilmesi öngörülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının 2 nci maddesi de, yine, zarar gören üreticilerimize dağıtılacak olan tohumluğun miktarı ve bunun bedeliyle ilgilidir. Devletimiz, yıllar itibariyle -benden evvelki arkadaşlarım, burada, bunun miktarlarını söylediler- çiftçimizin talebinin, ihtiyaç duyduğu tohumluk miktarının ancak yüzde 30'unu, yüzde 20'sini, zaman zaman da yüzde 40'ını karşılayabilmiştir. Tasarıyı incelediğiniz zaman, tasarının içerisinde bu miktarlar tespit edilmiştir. Demek ki, bu konuda ayrılan kaynaklar yetersiz olmakta, dolayısıyla, çiftçilerimiz tohumluk bulamadığı için, üretimde eksilmeler meydana gelmektedir. Bunun yolu ve yöntemi de, tasarı Komisyonumuzda incelenirken değerlendirildi; çiftçilerimizin yıllık gereksinim duyduğu tohumluk miktarının, ortalama 70 000 ton civarında olduğu görüldü. Dolayısıyla, bu, 70 000 tonun o günkü, tohumluk bedeli ile çarpılarak elde edilenmiktar kadar paranın Ziraat Bankasından, Tarım Bakanlığına aktarılması gerekecek. Dolayısıyla, bugüne kadar süre geldiği gibi, her afet görülen yıllarda Bakanlar Kurulu kararnamesi beklenilmeden, bu sorun, otomatik bir şekilde, o yılki tohumluk fiyatıyla, gereksinim duyulan 70 000 tonun çarpılmasıyla bulunacak rakam, Ziraat Bankası kaynaklarından, Tarım Bakanlığına aktarılacaktır. Dolayısıyla, çiftçilerimizin gereksinim duyduğu tohumluk miktarı, bu şekilde temin edilecek, bununla da yurdumuzda üretimde aksama olmayacak, üretim değerlendirilmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının özü budur; ancak, Türkiyemizde tarımın sorunları pek çok. Bunu, benden evvel, bu kürsüde konuşan değerli milletvekili arkadaşlarım da dile getirdiler. Maalesef, Türkiye’de tarımın sorunlarına çare bulmuş değiliz. Her şeyden evvel hükümetler popülizmden uzaklaşmak zorundadırlar. Biraz evvel, burada tartışıldığı gibi, ülkemizde tarıma destekler verilmiştir; ancak, bu destekler yerinde kullanılmamıştır, ülke kaynak israf etmiştir.

Geçmiş yıllarda, tarımda en büyük girdi olan gübreyle ilgili Zirai Donatım Kurumumuz vardı. Bu kuruluşumuz, Türkiye’de çiftçimizin ihtiyaç duyduğu tüm tarımsal gübreleri ve tarımsal ihtiyaçları tespit eder ve bunları çiftçilerimize ulaştırır idi; ama, biz bu kuruluşu devredışı bıraktık ve bu kuruluş, bugün, personel sayısı eksilmemesine karşın, ne hikmettir anlaşılmayan bir tarzda kapatılma yoluna gidilmiştir. Halbuki, Ziraî Donatım Kurumu devrede olduğu süre içerisinde kendisine verilen görevle, Türkiye'deki tüm tarım kredi kooperatiflerinin, tüm kalkınma kooperatifleri üyesi çiftçilerin ve Türk tarımının ihtiyacı olan tüm gübreyi kaliteli bir şekilde temin ederek çiftçilerimize intikal ettirir idi. Bugün bundan yoksunuz. Dolayısıyla, gübrede, daha sonra, destekleme ödemeleri adı altında birtakım yolsuzluklar, birtakım yanlışlıklar yapılmaktadır, devlet kaynak israf etmektedir.

Keza, aynı şekilde, 1959 yılında kurulmuş olan, tarımın altyapısını yapan Topraksu kuruluşu yok edilmiştir. Türkiye tarımına 1983 yılına kadar hizmet veren Köyişleri Bakanlığı kapatılarak, aynı bakanlık, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne dönüştürülmüştür. Burası da, siyasîlerin istihdam merkezi haline dönüştü maalesef. Hizmet verebilen bu Köyişleri Bakanlığı yok edildi. Topraksu çalıştığı süre içerisinde, Toprak İskân Genel Müdürlüğü çalıştığı süre içerisinde, YSE çalıştığı süre içerisinde, köyün altyapısının yapılmasında pek çok olumlu hizmetler olmuştur ülkemize. Ancak, bu hizmetler bu bakanlığın kapatılmasıyla beraber bitmiştir. Bugün 200 000 insanın yaşayabileceği şehirlerimiz, maalesef, 500 000 - 600 000 nüfusa ulaşmıştır; altyapısı yoktur, şehirlerimiz köye dönüşmüştür. Doğaldır. Şehirlerimize gelen bu nüfus kırsal alandan akmıştır. Kırsal alanda tarımın bugünkü sorunları içerisinde kendisine çözüm bulamayan, kendi geçimini temin edemeyen üreticiler, çaresiz, şehirlere akın etmişler, şehirlerimiz de, gerçekten yığınlar haline dönüşmüştür. Her şeyden evvel, en kısa sürede kırsal alanın sorunlarını çözmek hepimizin görevidir. Eğer biz kırsal alanın sorunlarını çözebilirsek, dolayısıyla tarımın sorunlarını çözmüş olacağız, üretimin sorunlarını çözmüş olacağız, şehirlerimizdeki bugünkü yığılmaların sorunlarını çözmüş olacağız ve bugünkü sosyal yapıdaki bozuklukların önüne geçilmiş olacaktır. El birliğiyle bu konulara çareler getirmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, ben, burada, diğer arkadaşlarımın değindiği bazı konulara da değinmek istiyorum. 57 nci hükümetimiz, üreticilerimize, çiftçilerimize büyük destekler vermektedir; bu, zorunludur da. 1996 yılında, Toprak Mahsulleri Ofisi veya Tarım Bakanlığımız, hububat fiyatını
18 000 lira, 20 000 lira ilan etmişken, Ofise kaynak temin edilemediği için, üreticiler, buğdaylarının kilogramını 10 000-12 000 liradan tüccara satmak zorunda kalmışlardır. Bu, destekleme değildir; bu, Türk çiftçisini öldürmek demektir.

1997, 1998 ve 1999 harman mevsiminde devletimizin ilan ettiği hububat fiyatları, Toprak Mahsulleri Ofisine kaynak temin edilerek çiftçilerimizden alınmıştır. Ancak, biraz evvel buradaki konuşmacı arkadaşımız, bugün 80 000 liradan, üreticimizin, buğdayını Ofise verdiğini, piyasada buğday fiyatlarının 115 000 lira olduğunu söyledi. Bu, doğru değildir. Ofis, satın almış olduğu buğdayı, 94 700 liradan, ihtiyaç duyan fırıncılara veya fabrikalara satmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye'deki buğday fiyatı, hububat fiyatı 100 küsur bin lira değildir. Eğer, devletimiz kaynak temin edememiş olsaydı, ilan edilen 80 000 liradan hububat fiyatları ödenmemiş olsaydı, alınamasaydı, işte, o zaman, köylü, gerçekten perişan olacaktı. İlk başlangıçta, Ofisin, buğdaya peşin para verememesi sonucu, piyasada hububat fiyatları 50 000 liradan alıcı bulmuştu; ancak, ödemelerin başlamasıyla beraber, çiftçimiz, buğdayını, Toprak Mahsulleri Ofisine teslim etti. 1997 ve 1998 yıllarında, gecikmesiz ödenen bu hububat bedellerinde, bu yıl içerisinde yaşamış olduğumuz tabiî afetten -depremden- dolayı birtakım gecikmeler olmuştur, doğrudur; ancak, değerli arkadaşlarım, yaptığımız görüşmeler sonucunda, Türkiye'deki hububat bedellerinin tamamının ödenmesi bir haftalık bir sürece tabidir; bu süreç içerisinde de, yatırdığı buğdayın bedelini alamamış çiftçimizin kalacağını sanmıyorum.

Değerli arkadaşlarım, dedik ki, tarım üretimi riskli bir üretim ve devletimiz, bu konuda, üreticilerimize büyük destekler vermektedir; ancak, bu sistemden de vazgeçmenin, sanıyorum, zamanı geldi. Türkiye'de, her ne pahasına olursa olsun, en kısa sürede, tarım sigortasını getirmek zorundayız. Bugün, yüzde 40 hasar gören çiftçilerimize, bedelsiz tohum veriyoruz, faizsiz borçlarını erteliyoruz. Bu, Türkiye'de, gerçekten, birtakım kaynakların israf edilmesine neden olmakta. Dolayısıyla, bu sistem yerine, tarım sigortasını, mutlak surette getirmiş olmamız lazım; eğer, tarım sigortasını getirirsek, devletimizin gereksiz kaynak tüketmesinin önüne geçilecek, çiftçilerimiz de artan değerlerle daha fazla diğer konularda desteklenmiş olacaktır.

Bugün, ülkemizde, maalesef, hasar gören çiftçilerimizin hasar miktarlarını tespit eden komisyonlarda gecikmeler olmaktadır. 5254 sayılı Yasanın amir hükmü gereği, afet olan bölgelerde, bir ay içerisinde, afet komisyonları çalışarak, hasarları tespit etmiş olması gerekir. Bu konuda da, Tarım Bakanlığımızın daha hassas davranacağının beklentisi içerisindeyiz. Hasar tespit komisyonları, hasar tespitlerini, bir ay gibi bir süre içerisinde tamamladıktan sonra, mutlak surette, Ziraat Bankasına ulaştırmaları gerekir; bu bir aylık süre çok önemli bir süredir. Eğer, zamanında tespit edilen bu hasarlar Ziraat Bankasına intikal ettirilirse, çiftçimizin ekimden evvel gereksinim duyduğu tohumluklar, kendilerine kısa sürede ulaştırılır; aksi takdirde, çiftçimiz, ekmesi gereken tohumu zamanında alamamaktadır; bu da, bürokrasideki, komisyonlardaki çalışmaların geciktirilmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, bu konuda, Bakanlığımızın, daha titiz ve daha hassas davranması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, eğer, biz, tarım sigortasını ülkemizde gerçekleştirebilirsek, Türk tarımını, bu içerisinde bulunduğu sıkıntılardan kurtaracağımız bellidir; bunun da, bir an evvel tatbikata geçmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir ülkesinde, tarım desteksiz değildir. Amerika Birleşik Devletlerinin bitkisel üretim fazlalığı vardır, Avrupa Birliği topluluğunun hayvansal üretim fazlalığı vardır. Avrupa Birliği topluluğunun, tarıma, yıllık ayırmış olduğu destekleme miktarı 40 milyar dolar civarındadır. Tabiî, bunu, ürün bazında yapmak lazım. İhracata giden ürün bazında desteklemeler yapılırsa, bundan, üreticilerin yararlanmaları daha fazla olacaktır. Bugünün dünya konjonktüründe, Avrasyalaşan dünyamızda, Türkiye'nin, tarımdaki ve sanayideki önemi, apaçık orta yerde durmaktadır. Dolayısıyla, elli yıl evvel, altmış yıl evvel çıkan bu yasalarımızın üzerinde hassasiyetle, titizlikle durup, geleneksel, babadan görme tarımdan vazgeçerek teknik tarıma yönelmek ve o teknik tarımın altyapısını hazırlamak hepimizin görevidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın efendim...

NECATİ ALBAY (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bana ayrılan süre doldu.

Demokratik Sol Parti Grubu olarak, 5254 sayılı Yasanın iki maddesinde değişiklik yapılmasıyla ilgili bu tasarıya olumlu oy kullanacağımızı belirtir, sizleri saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Albay.

Şimdi söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Musa Demirci'de.

Buyurun Sayın Demirci. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 140 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında Fazilet Partisi adına görüşlerimizi arz edeceğim; bu vesileyle, Sayın Başkanı ve sayın milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1948 yılında yürürlüğe giren 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkındaki Kanun, tabiî bugüne gelene kadar, muhtelif zamanlarda bazı değişikliklere uğramış; ancak, bugün gerçekten değişiklik yapılması arzu edilen 1 inci madde fevkalade önemli. Çünkü, tatbikatta sıkıntılar meydana getiriyordu. Bu sıkıntıların giderilmesi bakımından isabetli bir karar verilmiş ve bu değişiklik yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tarımda üretim, bildiğiniz gibi, bazı unsurlarla olur. Nedir onlar: Mutlaka, tarımda sulamanın olması lazım; ziraî mücadelenin olması lazım; toprağın iyi işlenmesi lazım; ama, bunun yanında, en önemli olanı da, mutlaka, iyi tohumluğun, kaliteli tohumluğun, vasıflı tohumluğun kullanılması gerekir. Tohumlukta fiyat hiçbir zaman münakaşa edilmez, edilmemelidir; tabiî, edilmeyecek; ama, tohum mutlaka gereklidir diye de fiyatı yüklememek gerekir. O bakımdan, Türk tarımı için tohumculuk fevkalade önemli.

Bugünkü konumuz daha çok hububat tohumluğu. Türkiye'de hububat tohumluğu belirli bir seviye kazanmıştır; yani, bundan yirmi sene önce dekardan 80 kilogram elde ediyorsak, bugün Türkiye ortalaması 180 kilograma gelmiştir. Bu kâfi midir; elbette kâfi değil. Tabiî, bugün, Ege Bölgesinde, Güneydoğu Anadolu'nun bazı yörelerinde tarla ortalaması 500-600 kilograma çıkan çeşitler vardır; ama, buna rağmen, Türkiye ortalaması değil mi ki 190-200 kilogram arasındadır, öyleyse biz burada kalamayız, kalmamız mümkün değil. Araştırmalardan elde edilen bulgular, elde edilen çeşitler, mutlaka daha da geliştirilmek suretiyle Türkiye ortalamasını 300-400 kilograma çıkarmak mecburiyetindeyiz. Bu takdirde, Türkiye'nin, bugün 17-18 milyon tonda seyreden üretimi, mutlak surette 25-30 milyon tona yükselecektir. Bunun manası nedir; bunun manası, Türkiye, hububatta ihracatçı bir ülke olacaktır.

Türkiye, bugün hangi şartlarda olursa olsun, bugüne kadar devamlı dışarıdan hububat ithal etmiştir ve hakikaten çok büyük paralar ödemiştir; bunu önlemenin yolu, mutlak surette, araştırmalara önem vermekten, araştırmaları geliştirmekten, araştırmaları desteklemekten ve böylece üretimi artırmaktan geçer.

5254 sayılı Kanunun 1 inci maddesi gereği, bugüne kadar, çiftçilerin mahsulleri yüzde 40 oranında zarar gördüyse, bütün varlığı nazarı itibara alınmak suretiyle bu çiftçilerin borçları erteleniyordu veya ertelenmiyordu. Bu da büyük bir sıkıntıydı. Bugün, yapılan şey, değişikliklerle beraber, mahsuller tek tek ele alınmak suretiyle, hububata mı zarar geldi veya dikili arazilerdeki zeytine mi zarar geldi, bu zarar eğer yüzde 40'ın üzerindeyse, bu takdirde, o çiftçilerin hem borçları ertelenecektir hem de o çiftçilere faizsiz kredi verme imkânı doğacaktır. Bu bakımdan, Bakanlığı, bunu getirdiği için kutluyorum. Ancak, bu kanunun şu anda çıkmasının 1999 yılına herhangi bir faydası yoktur. Neden?.. Çünkü, hasar olduysa olmuş ve bitmiştir; olacaksa, bundan sonra hububata, ekili dikili araziye zaten bir zarar söz konusu değildir. Bu bakımdan, 2000 yılı için, yani gelecek yıl için herhangi bir zarar tevlit olursa, o takdirde, bu kanun yürürlüğe girecektir.

Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda raporu incelediğimizde, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin, bu Kanunun, besicilik zarar görürse, aynı zamanda ona da teşmil edilmesi konusunda tavsiyeleri var. Ancak, bu tohumlukla ilgili kanun olduğu için, besicilikte, bilhassa et üretiminde bir sıkıntı meydana geldiği zaman, bunun işleme konması bu Kanunla mümkün değil; ama, buna rağmen, bugün yürürlükte olan 2090 sayılı bir Kanun var. Bu kanun fevkalade önemli bir kanun. Bu kanunla, herhangi bir mevsimde, ne zaman olursa olsun, hangi ay olursa olsun; ister ocakta, ister şubatta, isterse aralık ayında herhangi bir zarar meydana gelsin, yani çiftçinin samanlığı yanabilir, ahırlarında büyük bir zarar meydana gelebilir, buna benzer bir zararı olabilir, o takdirde bu çiftçinin zararını karşılamak mümkündür. Ama, gelin görün ki, bu Kanunun işlerlik kazanabilmesi için, mutlaka, Tarım Bakanlığının o yılki bütçesinin yüzde bir kısmının, bu ayrılması lazım. Bugüne kadar o kanun işlemedi. Mesela, 1997'de, bizim zamanımızda, çok cüzî bir para konuldu ve diyelim ki, arıları yanan, hayvanları yangından dolayı telef olan, samanlığı yanan, yemliği yanan kimslere, çiftçilere buradan yardım edildi; ama, bu yeterli değil. Şu günlerde tabiî, Tarım Bakanlığımızın -tahmin ediyorum- 15'inde, 16'sında bütçesi görüşülecek; o bakımdan, mutlaka bu yılki bütçesinin en az yüzde 10'u kadar bir meblağın ayrılması suretiyle, buraya bir 10 trilyon, 15 trilyon gibi bir para konulursa, çiftçilerimizin gelecekte mağduriyetleri önlenmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar, şu saate, şu dakikaya kadar söylediğimiz, arkadaşlarımızın belirttikleri, bu kanunun mahiyeti aslında çiftçilerimize yapılan bir desteklemedir. İster hasar görmüş olsun isterse -Kanunun özünde şu da vardır- hasar görmemiş olsun, eğer bir çiftçi, çiftçiliğini sürdüremeyecek durumda ise, yine bu kanuna göre yardım yapılır der. O bakımdan, bu nedir; bir desteklemedir. Destekleme de, işte bugün görüyoruz; sayın DSP sözcüsü kardeşimiz de söyledi "efendim, bu ülkenin bütçesi, ilanihaye, destekleri kaldıramaz." Bu, fevkalade yanlıştır; ama, geriye döndü, konuşmasının sonunda söyledi ki, "bütün ülkelerde tarım desteklenir." Doğrusu da budur; bütün ülkelerde tarım desteklenir.

Öyleyse, bakın, bugün, belki IMF, bütçedeki olumsuzlukları giderebilmek için "efendim, çiftçiye sübvansiyonları, destekleri kaldırın" diyebilir. O bakımdan, şu kanun tasarısının şu zamanda görüşülmesi fevkalade önemli. Biz desteklerimizi, dolaylı desteklerimizi -direkt destekleri demiyorum- işte bu kanun tasarısında olduğu gibi, mutlaka artırmak mecburiyetindeyiz. Bakın, belki Amerikan çiftçisine Amerikan hükümeti veya Alman çiftçisine Almanya hükümeti, bizde olduğu gibi, direkt destek yapmıyor; ama, dolaylı olarak fevkalade güzel destekler yaptığı için, onlar görünmüyor; ama, bizim gübrede yaptığımız yüzde 50 destek veya tohumculukta yaptığımız destekler nazarı itibara alınıyor; sanki biz yapıyoruz onlar tarımda destek yapmıyor gibi görünüyor. Bu, fevkalade yanlıştır; bunun mutlaka düzeltilmesi ve mutlaka da desteklerin devam etmesi lazım.

Desteklerden bir tanesi de, çiftçilerin mahsullerinin fiyatlarının belli edilmesi suretiyle, taban fiyatı dediğimiz şekilde desteklemedir. Maalesef, 1997 yılındaki destek, çiftçiye tam destek olmamıştır. Ne verilmiştir; yüzde 60; "geçen yılki fiyatlara göre, fiyatlara yüzde 60 bir destek veriyoruz" denilmiştir.

Burada açıklandı; Toprak Mahsulleri Ofisi zamanında parayı ödemediği için çiftçi, mahsulünü, açıklanan 82 liradan, 80 liradan değil, 50 liradan verdi; ama, bugün fiyatlar birdenbire yükseldi, 1 Temmuzda mahsullerini Toprak Mahsullerine veren çiftçiler, bugün itibariyle, paralarını raha yeni almaya başladılar. Bu, çiftçilerimiz açısından fevkalade büyük bir haksızlıktır; bunun mutlaka bir noktada giderilmesi lazım.

Siz, çiftçinin parasını sürüncemede bırakırsanız ne olur; bakın, şu olmuştur: Çıkın, Anadolu'ya bakın; Anadolu'da çiftçiler, zamanında paralarını alamadıkları için akaryakıt istasyonlarından bir kısmı iflas etmiştir, esnaflardan bir kısmı sıkıntıya girmiştir; yani, bu, zincirlemedir. Çiftçinin parasını zamanında vermediğiniz takdirde, akaryakıt satıcıları, esnaflar, böyle zincirleme büyük sıkıntının içerisine girmişlerdir ve bugünkü tablo da budur.

Değerli milletvekilleri, gübrede yüzde 50 bir sübvanse vardı. Üretim için gübre kullanımı, şu memlekette birkaç sene oluyor ki, daha yeni başladı. Bu memleketin çiftçisine gübrenin kullanılması, inanın, böyle, reçete yazılırcasına öğretilmiştir. Bugün, çiftçi, gübreyi kullanmayı öğrendi. Yüzde 50 sübvanse yapmak suretiyle, hem üretim artışını sağladı hem de bu vesileyle, çiftçilerimiz destek aldılar; ama, bugün itibariyle destek miktarı yüzde 20'ye kadar düştü; bu yanlışlıktır, mutlaka bunu, tekrar yüzde 50'ye çekmek gerekir; bu, Bakanlığın yetkisindedir; ama, görüyoruz ki, Bakanlık, kararname çıkarmak suretiyle, bunu yükseltmek durumunda olmuyor, yükseltmiyorlar.

Bakın, Türkiye'de, hububat üreticilerinden bir kısmı da mısır üreticileridir. Yani, hububat derken, ben, bunu toptan söylüyorum; mısırdır, çavdardır, yulaftır; elbette, bildiğiniz gibi, hepsi hububat olarak mütalaa edilir. Mısır üreticisinin bugünkü sıkıntısı nedir; elinde mahsul vardır, satamıyor; sebebi, bugüne kadar bütün hükümetler, gelmiş geçmiş bütün Tarım Bakanları, üreticiyi fevkalade iyi takip ettikleri için -bilhassa, mısır üreticisinin- böyle hasat başlamadan önce, Gümrük Vergilerini yükseltilmek suretiyle dışarıdan girişi önlemişlerdir; ama, bu sene o olmamıştır; dolayısıyla, geç kalınmıştır. Geç kalındığı için, dışarıdan mısır girişi olmuş, ne zaman ki çiftçi hasadını yapmış, mısırını tüccara veya Toprak Mahsullerine götürdüğü zaman tüccar almamıştır; bu şekilde bir sıkıntı vardır. O bakımdan, zamanında bunun kararını almak lazım. Şimdi, burada, cevap hakkı kullandıkları zaman diyecekler ki: "Efendim, biz bunu yükselttik." Gördüm, kararnameyi yayımlamışsınız; ama, zamansız yayımlamışsınız, zamansız karar almışsınız; bu bakımdan giriş olmuş, bu bakımdan, çiftçi, şu anda, fevkalade mağdur olmuştur.

Değerli milletvekilleri, şimdi, sıkıntı çeken çiftçilerimizden birkısım üreticiler de patates üreticileridir; bunun için de tedbir alınmamıştır. Bakın, bugün, tarlada 1 kilogram patatesin maliyeti 50 000 Türk Lirası olmasına rağmen, 30 000 liraya alıcı bulamıyorlar. Bu nereden kaynaklanıyor? Aynı şey, soğan için de söz konusudur. Soğanlar tarlada kaldı, patates tarlada kaldı. Neden?.. Nedeni şudur: Bakın, siz, öyle hissî olarak, sınır ticaretini ani bir kararla kapatırsanız, birden bire yığılma olur. İşte yığılma oldu, şimdi patates elde bekliyor, soğan elde bekliyor. Onun için, mutlaka, sınır ticaretinin açılması gerekirdi. Ha şunu söyleyeceksiniz, diyeceksiniz ki, efendim çok fazla miktarda kaçakçılıık yapılıyordu; hayvan kaçakçılığı yapılıyordu, bundan dolayı durdurduk... Şimdi ona geleceğim.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, beş vilayetimizde -bu, burada tartışıldı, Sayın Bakan bunlara cevap verdi- hayvan pazarları kapatıldı. Neden; hastalık var denildi. Şimdi, gerçekten hastalık var mı, yok mu, bunu bilmiyoruz. Eğer hastalık yoksa, bu, fevkalade yanlış olmuştur. Yani, siz, kaçakçılığı bitireceğim, yok edeceğim diye, beş şehrimizin, vilayetimizin hayvan pazarlarını kapatamazsınız, bu yanlıştır, başka tedbirler alacaksınız. Bizim, sınırlarımızı koruyan emniyet kuvvetlerimiz var, askerî gücümüz var; nasıl oluyor, nereden geliyor yani bu kaçakçılık; böyle havadan uçarak mı geliyor? Hayır. Bunun bir yolu vardı, bu, mutlaka engellenebilirdi. Siz, durup dururken o beş vilayetin birden pazarlarını kapattınız, işte orada hayvancılığı öldürdünüz. Ben şimdi soruyorum, yerine ne getirdiniz? Yerine ne koyuyorsunuz? Tamam, diyelim ki, siz pazarları kapattınız; kapatmakla bir olumsuzluk meydana geldi, nedir o; bakın, olumsuzluklardan bir tanesi, o bölgede şu anda pazarlar kapalı olduğu için, satış olmadığı için, giriş çıkış olmadığı için, yem fiyatları yükseldi. Kurusamanın fiyatı 15 000-20 000 liradan 45 000 liraya çıktı. Kar yağışı hâlâ olmadı, kar yağışıyla beraber, o bölgede, yalnızca kurusamanın fiyatı 100 000 lira olacaktır. Belki de toplu ölümler meydana gelecektir, bu besi yapılamadığı için, hayvanlar kuruda kaldığı için. O bakımdan, yerine bir şeyler koymanız lazım; ne koyacaksınız? Projeniz varsa, bu belirsizliğin mutlaka giderilmesi lazım. Nedir projeniz; diyelim ki, efendim biz ahır besiciliğini geliştireceğiz, tamam; yemde sübvanse yapacağız, o çiftçilerin mağduriyetlerini gidereceğiz, tamam; o bölgede hastalık yok; ama, buna rağmen, bu sıkıntıyı gidermek için Et ve Balık Kurumuna alım yaptıracağız, tamam; ama, bunları göremiyoruz. Göremediğimiz için, o bölgede sıkıntı var.

Bakın, ben, şuna katılıyorum; o bölgede vahşi bir hayvan girişi, kaçak hayvan girişi olduğu için Orta Anadolu'nun ve Ege Bölgesinin hayvancılığı hakikaten perişan oldu; bu arada, hakikaten, besicilerden batanlar oldu. Öyleyse, biz, hem burayı düşünmek hem de o çiftçileri; yani, Doğu ve Güneydoğu Anadolu çiftçilerini düşünmek mecburiyetindeyiz; ama, bunu göremiyoruz, göremedik. O bakımdan, diyoruz ki, mutlaka önemli tedbirleri alınız; gönderiniz Et ve Balık Kurumunun TIR'larını, belirleyiniz oradaki kesim yerlerini; satmak isteyenlerin hayvanları Et ve Balık Kurumu tarafından alınmak suretiyle, orada kesim yapılsın ve gönderilsin.

O bölgede yaygın olarak hastalık vardır, şap vardır diyorsanız, o zaman da, gelin, açıklayın. Siz, zaten, bunu, Bakanlık olarak açıkladınız, yanlış yaptınız. Neden; hiçbir ülkenin tarım bakanlığı "benim ülkemde hastalık var" diye dünyaya deklare edemez; ederseniz yanlış olur. O bakımdan, varsa hastalığı söndürene kadar tedbiri alırız, kendi içimizde kalır ve böylece, diğer ülkeler bizden gıda alışını engellemezler. O bakımdan, yanlışlık olmuştur; bu yanlışlık düzeltilmelidir. Ben inanıyorum ki, o bölgede yaygın hastalık yoktur. Olan yer varsa, bu, iki aydır devam ediyor, mutlaka hastalık söndürülmüştür; bunun tedbirlerinin alınması lazım. Sınır ticaretinin gözden geçirilmesi lazım.

Onun için, gerçekten kaçak hayvan giriyorsa, bunun tedbirini alınız; ama, sınırı açınız ki, patates üreticisi mağdur olmasın, diğer mahsullerin üreticileri mağdur olmasın.

Bakın, Türkiyemizde bakliyat bakımından şu anda iyi bir durumdayız, üretim fevkalede güzel oldu; ama, satamıyorlar, elde kaldı. Yine, oradan, çiftçilerimiz, kendi ihtiyaçları için 300 litre petrol getiriyorlardı; şimdi, bunu da getiremiyorlar.

BAŞKAN – Sayın Demirci, sürenizin bitmesine çok az bir zaman kaldı; toparlayınız lüften.

MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Peki efendim.

Bu bakımdan, bu tedbirlerin alınması lazım. Bakın, hayvancılığımızın bir kolu nedir; yumurta tavukçuluğumuzdur. Çorum'da olan arkadaşlarımız bilir veya yumurta üretimi yapılan yerlerin milletvekilleri biliyorlar. Bu yaz Çorum'da, en az üç beş vatandaşımız intihar etmiştir. Neden; ihracatın önü açılmadığı için, tedbir alınmadığı için... Mutlaka, ihracatın önünün açılması lazım.

Sayın Bakanlık takdir ettiğimiz bir proje getirdi ve bütün Türkiye'ye deklare etti, büyükbaş Hayvancılığı Geliştirme Projesi; ama, ne oldu bilmiyoruz. 40 trilyonluk, 50 trilyonluk da kaynak ayrıldı denildi; o kaynak da, herhalde bir yerlere gitti. O kaynak da şimdi kullanılmıyor. Dolayısıyla, işte, bunları getirin. Güneydoğu Anadolu'da, Doğu Anadolu'da, hatta Orta Anadolu'da bu projenin uygulanması lazım. Aksi takdirde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lüften.

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de kuruluşlar var; Pankobirlik var, yetiştirici birlikleri var; yeni kuruldu. Bunlar fevkalade görevlerini yapıyorlar. O bakımdan, bu Hayvancılığı Geliştirme Projesinin onlara tevdi edilmesi lazım. Demin, yetiştiriciler birliğinin çıkarmış olduğu dergilerinde okudum. "Hayvancılığı Geliştirme Projesini Bakanlık gündemden kaldırdığı için teşekkür ediyoruz" diyorlar. Bu iyilik değil. O projeye kendilerini de ortak etmek suretiyle, Pankobirlik'e ortak etmek suretiyle -bunlar çok önemli kuruluşlarımız- ziraat odalarına ortak etmek suretiyle, mutlaka geliştirmemiz lazım; aksi takdirde, Türkiye hayvancılığı daha da geriye gidecektir. Bu bakımdan, Sayın Bakanlık tahmin ediyorum ki, bunun üzerinde dura-
caktır.

Ben, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Tarımda, tarımın üzerinden politika yapılmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın efendim lütfen... Vaktimiz azalıyor; bu kanun bugün çıkmalıymış.

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tarımda politika yapılmaz. Tarımın üzerinde, çiftçinin üzerinde politika yapılmaz. Bunu yapmıyoruz. O bakımdan, benim burada arz etmek istediğim, Bakanlığın gündeme getirdiği projelerdir veya tedbir almadığı konulardır. O bakımdan, bu belirsizliklerin giderileceğine inancım tamdır.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; sağ olun, var olun. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirci.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının tümü üzerinde grupları adına söz alan milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Müsaade ederseniz, maddelere geçmeden önce, çok kısa olarak, bir iki hususu burada açıklığa kavuşturmak istiyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan sayın milletvekilimize şu açıklamayı yaparak, Genel Kurula bilgi vermek istiyorum: Sayın Kaya da konuşmasında yıllara göre dağıtılan tohumluk miktarını belirtti; ben, o rakamlara girmek istemiyorum.

Bu yıl 380 000 ton buğday tohumuna ihtiyaç olduğu Bakanlığımıza bildirildi; evet, bu doğru. Biz, 100 000 tonun üzerinde tohumu hazırladık ve tahsis ettik; bunun tahsis tarihi 8 Eylüldür; ancak, bu tohumluğun alınabilmesi için çiftçilerimizin Ziraat Bankasında senet imzalamaları gerekiyor. Bugüne kadar bu mükellefiyeti yerine getirenlere tohumları verilmiştir. Biz, 108 000 ton tohum ayırdığımız halde, ancak 66 000 ton tohum dağıtabildik, geri kalan tohum tenkis edildi. Tohum var; isteyene mükellefiyetini yerine getirdiği takdirde tohum verilecektir. Bu yıl tohumu verme tarihimiz de ekimlerin başlamasından çok öncedir, tarih 8 Eylüldür, hiçbir zaman geç kalınmamıştır; bunu belirtmek istiyorum.

Diğer taraftan, Toprak Mahsulleri Ofisinin aldığı ürünlerin parası ödenmiştir, çok az bir borç kalmıştır. Bugüne kadar toplam ödenen miktar 387 trilyon liradır, kalan borç 30 trilyon liranın altına inmiştir.

Değerli milletvekilleri, bütçe imkânlarını her zaman burada dikkatlerinize arz ediyoruz.

Diğer taraftan, buğday fiyatları 80 000 lira olarak açıklanmış ve Toprak Mahsulleri Ofisi kendisine gelen buğdayın hepsini de almıştır; 5 600 000 ton ürün alınmıştır ve kati surette, orta kalitedeki ekmeklik buğday 50 000 liraya alınmamıştır.

Bütün milletvekillerimizin üzerinde birleştiği bir husus var; bu afetten zarar gören çiftçilerin yardımına devlet olarak yetişmeye çalışıyoruz; ancak, yıllarca gördüğümüz aksaklık şu ki, belki gecikme oluyor, tamamını karşılamada sıkıntılarla karşı karşıya kalıyoruz. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, milletvekillerimizin belirttiği, tarım ürünleri sigortası kanun taslağı hazırdır, çok yakında hükümetimize ve daha sonra da Yüce Meclisimize sunulacaktır.

Tohumculuk çok önemli. Toprak ne derecede iyi hazırlanırsa hazırlansın oraya kaliteli tohumun ekilmesi gerek. Bu nedenle, biz tarımsal araştırma enstitülerimiz ile Tarımsal İşletmeler Genel Müdürlüğümüz arasındaki koordinasyonu artırarak ıslah edilmiş, geliştirilmiş, sertifika almış tohumları TİGEM çiftliklerinde çoğaltıp, oradan köylüye ulaştırma konusuna daha da önem vereceğiz.

Yine, Sayın Evren'in ve diğer arkadaşlarımızın belirttiği gibi, tohumculuğu özele açmamız gerekli, özel tohumculuk yapanların desteklenmesi gerekli. Şu anda, YPK'da, TIGEM'in özelle ortak iş yapması konusunda bir karar var. Bizim, 38 büyük devlet üretme çiftliğimiz var, çok sayıda tarımsal üretim istasyonlarımız var. Tarımsal üretim istasyonlarının -bakanlık yetkisi olarak- özelle iş yapma, ortak iş yürütme, kiraya verme, ortak yatırım yapma kararını aldık. TİGEM'in de aynı şartlarda çalışması hususunda YPK kararı imzadadır, gerekli konsensüs sağlanmıştır. Yakında bu da işlerliğe açılacaktır.

Tabiî ki, bizim, burada tohumdan kastımız, yalnız buğday tohumu değil, hububat tohumu değil; önümüze gelen kanun tasarısına dikkat edilirse, 70 000 ton orta kalitede ekmeklik buğday karşılığı tohumdur. Bu, hububat tohumunu da kapsayacak, sebze tohumunu da kapsayacak. Şimdiye kadar, genelde, hububat tohumuydu; buğday, çavdar, arpa tohumuydu. Biz, bunu, tüm tohumlara teşmil etmeye çalıştık.

Bir de, burada, afetler özellikle ürün bazında tespit edilmiyordu, toplam bazda bakılıyordu. Çiftçinin dört çeşit ürünü var, buğdayı zarar görmüş; ama pamuğu zarar görmemiş, pancarı zarar görmemiş; buğdayda yüzde 100 zarar var; üçünü topladığınız zaman, zarar yüzde 40'ın altına iniyordu ve "yok, siz afetten zarar görmemişsiniz" deniyordu. Biz, bunu, ürün bazına getirerek, afetin ürün bazında değerlendirilmesini gündeme getiriyoruz. Bu, tabiî ki, çok büyük bir rahatlık getiriyor.

Diğer bir husus da şu: Bu işler, şimdiye kadar genelde kararnamelerle yapılıyordu ve tohumluk kredisi erteleniyordu, tohum borcu erteleniyordu, ekili alanlarla ilgili borçlar erteleniyordu; biz, burada ekili ve dikiliyi getiriyoruz. Mesela, meyve bahçesi zarar görmüş, zeytinliği zarar görmüş veya elması, şeftalisi, vişnesi zarar görmüş. Bunları, bu sene yaşadığımız afetler olduğu için özellikle söylüyorum; Amasya'da elma bahçeleri zarar gördü. Ama, kararnamelerde genelde ekili alan şeklindeydi; biz, buraya dikiliyi ekleyerek, bunu da afet kapsamına almış oluyoruz.

Şimdi, Sayın Musa Demirci'ye -meslektaşımdır, hürmetim vardır, hemşerimdir- Tarım ve Köyişleri Bakanlığında yaptığı hizmetlerden dolayı, yaptığı kadarına da teşekkür ediyoruz. Yalnız, bir iki hususa açıklık getirmek istiyorum, Sayın Bakanımız tarafından yanlış anlaşılmış olabilir. Sınır ticaretini kapattığımız zaman patetes, soğan tarlada nasıl kalıyor; bunu anlamakta zorluk çekilebilir. Sınır ticaretine baktığımızda, ülkemize 52 çeşit ürün giriyor; soğan, patates, sarmısak, patlıcan, biber, kahve, hurma, muz... 52 çeşit ürün giriyor. Sınır ticareti yoluyla ithal ettiğimiz ürün miktarı 100 küsur trilyonların üzerindeyken, bizim dışarıya sattığımız ürün miktarı 16 trilyon; yani, beşte 1, altıda 1 bile değil; aldığımız çok fazla. Sınır ticaretini kontrol ettiğimde, tarım ürünleri çıkışı çok çok az, belki de yok gibi ve sınır ticaretiyle -siz de biliyorsunuz ki- giren ürünler sınır ticareti olmaktan çıkıyor. O sınırdaki illerin ihtiyacı için girmiyor bu ürünler. Geçen gün 25 Ekimde, milletvekili arkadaşımız Ankara halinden nar aldığında bakıyoruz ki, bu nar sınır ticaretiyle girmiş, çünkü biz nar girişine belge vermiyoruz; ama Ankara halinde satılıyor, menşeine de bakıyorsunuz İran narı. Artık, sınır ticaretiyle giren ürün, o sınır illerinin ihtiyacının 10-15 katı olarak giriyor. bu nedenle, sınır ticaretini muhakkak surette bizim çiftçimizin, bizim üreticimizin lehine olacak rakamlara çekmemiz gerekli. Bu nedenle, biz, sınır ticareti konusunda kalemleri, çeşidi azaltıyoruz, birkaç kaleme indiriyoruz ve o sınır illerinin ancak ihtiyacı kadar alınması hususunu getiriyoruz. Bir de şimdiye kadar sınır ticaretinde hangi tarım ürünlerinin gireceği, ne kadar gireceği o illerdeki komisyonlar tarafından belirleniyor, Dış Ticaret Müsteşarlığının okeyinden, imzasından geçiyordu; biz, yeni aldığımız kararla Tarım ve Köyişleri Bakanlığının da imzasından geçme kaydını getirdik.

Beş ilde hayvan pazarlarının kapatılmasına gelince: 8 Eylül 1999 tarihinde İran'da Asya 1 virüsünün olduğu belirlendi. Bu virüs şap hastalığına neden oluyor ve Londra'daki Dünya Bulaşıcı Hastalıklar Örgütü Laboratuvarı olan Pirbright Laboratuvarı tarafından belirlendi. Sayın Bakanımız da çok iyi bilir ki, uluslararası anlaşmalarda, bizim sınır bir ülkemizde böyle bir hastalık belirlenmişse, biz, dahilde gerekli tedbirleri alma mecburiyetindeyiz ve sınırdan da hayvanı sokmamamız gerekli ve bu hastalık Türkiye'de de belirlendi. Ağrı Eleşkirt'te bu hastalık çıktı, Nevşehir'de çıktı, milletvekillerimiz biliyor, hatta, 100 küsur holştayn ineğimiz bu hastalıktan telef oldu, Bursa İnegöl'de çıktı, Sakarya'da çıktı, Bilecik'te çıktı ve görülüyor ki, bu virüs, sınırdan kontrolsüz geçen kaçak hayvanlardan geliyor.

Bu nedenle, mevzuat gereği, biz, sınırdaki 5 ilde hayvan pazarlarını kapatmak, hayvan giriş ve çıkışlarını yasaklamak mecburiyetindeydik. Bu bir mevzuattır, bu nedenden dolayı yasaklanmıştır ve bu yasaklama, aynı zamanda, açık ve net söylüyorum, kaçak hayvan girişini durdurmuştur. (MHP sıralarından alkışlar) Bu yasaklamanın arkasında, çok iyi bir tesadüf, tabiî, bir hastalığın çıkmasına iyi denilmez de, o açıdan söylüyorum, hastalık için söylemiyorum, Allahü Teala da yardımcımız oldu, evet, kaçakçılığı da durdurmak için yasakladım, açık ve net söylüyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu kaçakçılık devam ediyor, Sayın Bakanım, siz de biliyorsunuz, yılda 250 000 sığır giriyor buradan. Hatta, giren sığırlar, artık, komşu ülkelerin sığırları da değil, Afganistan'dan, Hindistan'dan, kuzey ülkelerden sığırlar İran'a iniyor, Romanya'dan, Polonya'dan hayvanlar geliyor. Hatta, şu anda zebular var, besleniyor içeride, Türkiye'de zebular var; ve bunlar, sınırdan, kontrolsüz olarak girebiliyor.

Sayın Bakanımızın, Sayın Musa Demirci'nin dikkate getirdiği bir husus var; sınırlardan niye giriyor? Bizim oradaki emniyet güçlerimiz, genelde, insan girişi konusunda, anarşistlerin girişinin engellenmesi konusunda görevlendirilmiş ve deneyimli. Öyle bir sınır ki, şu anda, o sınırlara elektronik sistemler de konuyor, Emniyet tedbirleri için, orada görev yapan emniyet mensuplarına da teşekkür ediyorum, gereken hassasiyeti gösteriyorlar; ama, bir gerçek var ki, bu hayvanlar giriyor...

Ben, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak, Van pazarında, Hakkâri pazarında, Ağrı pazarında, Şırnak pazarında, Iğdır pazarında, benim belge vermediğim hayvan var mı yok mu, ben bunu bilirim. Benim belge vermediğim hayvan var mı pazarda; buna bakarım. O halde, bu hayvan girişlerini durdurmamız gerekliydi.

Şimdi, bunu açık ve net konuşalım, bu hayvanlar, buradan, kamyonlarla Anadolu'ya taşınıyordu. Bu kararı aldıktan sonra, hayvan girişini yasakladıktan sonra, açık söylüyorum, biz göreve geldiğimizde süt fiyatları 60 000 ile 80 000 lira arasındaydı. Bugün, özellikle batı bölgelerinde, en düşük süt fiyatı 120 bin liradır; bu, 150 000-160 000 liraya kadar çıkmıştır. Şundan dolayı; hayvancılık öldüğü için süt de para etmiyordu; çünkü, giren kaçak hayvan damızlık yetiştiriciliğini öldürüyordu.

Yine, eylül ayı başında 1 600 000 lira olan karkas etin kilo fiyatı, bu karardan sonra, 300 000 lira artarak, 1 900 000 liraya çıkmıştır. Bunun, tüketiciye yansımaması için de gerekli tedbirleri alıyoruz.

Açık ve net söylüyorum, bu kaçak hayvan girişinden istifade edenler, iki elin parmak sayısını geçmez. FAO'nun Genel Kurul toplantısından sonra ben Van'a gideceğim, isteyen herkesi davet ediyorum; gidelim, Van'da bir kamuoyu yoklaması yapalım. Bugün, Van'da ahırlara hayvan konulmaya başlandı, Ağrı'da ahırlara hayvan konulmaya başlandı, Şırnak'ta ahırlara hayvan konulmaya başlandı. Vanlının yüzde 85'i bu olaydan memnun. Ben, Tarım ve Köyişleri Bakanıyım, biliyorum; bundan memnun olmayan, kaçakçılar, açık söylüyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, onun için, bu konuda sizi temin edeyim ki, köylü memnundur, üretici memnundur ve bu hastalık söndürülüne kadar da bu uygulamaya devam edeceğiz.

Sayın Musa Demirci'nin şu cümlesini, şu açıklamasını özellikle yadırgadığımı, burada belirtmek istiyorum ve altını çiziyorum "Tarım ve Köyişleri Bakanları ülkede hastalık olduğunu açıklamamalıdır" dedi. Tamamen yanlıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, eğer bir ülkede hastalık varsa, deklare etmek mecburiyetindedir. Açıklamadığımız için, hayvancılıkta Avrupa Birliğiyle bu hale geldik. Avrupa Birliğinde bize diyorlar ki "Allah, Allah! sizde hiç hastalık yok." Bakıyorlar, 1995'te hastalık yok, 1994'te yok, 1993'te yok. Dünyanın her tarafında, atlarda, tektırnaklılarda ruam hastalığı var; Türkiye'de yok!.. Onun için, bizim atlarımız Avrupa'ya yarışa gidemiyor, Avrupalılar da bize yarışa gelmiyor. Diyorlar ki "siz, şimdiye kadar doğrusunu söylemediniz" ve bize "Türkiye'de şap hastalığı yok mu" diyorlar, biz de, şimdiye kadar "yok" demişiz...

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz doluyor, toparlayın lütfen.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Bu, uluslararası mevzuatlara aykırıdır. Bakınız, bunları açıklamadığımız, şimdiye kadar gönderdiğimiz belgeleri, formları, "yok... yok... yok..." diye doldurduğumuz için hiçbiri bize inanmadı "hayır efendim böyle olmaz" dediler ve bu durumlara geldik.

Şimdi, biz, nerede hastalık varsa açıklıyoruz; filan yerde şu hastalık var, filan yerde şu hastalık var, şu tarihte çıkmıştır, şu tarihte söndürüyoruz diyoruz ve güvenirlilik kazanmaya başladık. Nitekim, geçmiş yıllarda kapanan at ihracatını da aşmak üzereyiz. Su ürünlerindeki konu da böyle oldu.

Şap hastalığı varsa, bunu gizleyemeyiz. Bunu kimden gizlersiniz?! 21 inci Yüzyıla giriyoruz; internetler, televizyonlar çalışıyor, biz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, kalkıp diyoruz ki, hastalık yok. Hastalık varsa, bunu söyleme mecburiyetindeyiz. O nedenle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, toparlar mısınız lütfen.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Ben, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak şunu söylüyorum, Mecliste söylüyorum, dünya bizi seyrediyor: Bursa'da şap hastalığı vardı, Sakarya'da var, Bilecik'te var, Ağrı Eleşkirt'te var; ama, söndürmek de bizim görevimiz ve söndüreceğiz.

Hepinize saygı sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, sorum var...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, soru sormak istiyoruz.

BAŞKAN – Efendim, sual soracaksanız, lütfen, oylamadan evvel sorarsınız.

Önce, şahısları adına...

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bu şap hastalığıyla alakalı ve benim oradan ifade ettiğim, "hastalıklar açıklanmamalıdır" fikrimi, burada, ne için söylediğimi...

BAŞKAN – Yerinizden efendim. Çok kısa, yerinizden, rica edeyim.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Müsaade ederseniz, mikrofondan açıklayayım.

BAŞKAN – Efendim, oradaki mikrofonu açalım, yerinizden buyurun lütfen.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkanım, tabiî, şap hastalığı Türkiye'de yeni oluyor değil; muhtelif zamanlarda, muhtelif vilayetlerimizde şap hastalığı meydana gelir. Bu, o vilayetin komisyonu tarafından, valinin başkanlığındaki komisyon tarafından tespit edilir ve şu bölgede şap hastalığı vardır denilir, giriş-çıkış yasaklanır; ancak, tedbir alınır, bu hastalık söndükten sonra, Ankara'ya; yani, yetkililere bilgi verilir. Bu, ülkemizin menfaatı açısından da bugüne kadar böyle devam etmiştir, böyle devam etmelidir.

BAŞKAN – Efendim, affedersiniz, Sayın Bakan da tersini söylüyor. Tabiî...

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Bakan da tersini söylüyor. Diyor ki, "benim ülkemin Bursasında, şurada, burada bir hastalık meydana geldimi, ben, bütün dünyaya deklare ederim."

BAŞKAN – Takdir kendilerinin efendim.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Efendim, edemezsiniz. O takdirde, Bursa'dan gıda ürünlerini gönderemezsiniz. Eğer bu onbeş günde sönecekse, yirmi günde sönecekse, orada söndürürsünüz. Ülkenin menfaatı bunu gerektirir ve böyle hareket edilmelidir. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim, konu anlaşılmıştır; ama, takdir, yine Sayın Bakanın. Hocamızın bir bildiği vardır belki...

Efendim, şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, ölüm yıldönümü vesilesiyle saygıyla anıyorum ve O'nun, çiftçilerimizle ilgili "Köylü, yurdun efendisidir" sözünü de hatırlıyorum; ama, maalesef, baktığımız zaman, köylü, yurdun efendisi değil; köylü, yurdun kölesi, ırgatı haline getirilmiştir. Zira, köylünün hali perişandır. Köylü, mazota para yetiştirememekte, gübreye para yetiştirememekte, tarlasını ekimden aciz hale gelmiş bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, muhtaç çiftçilere ödünç tohumluk verilmesiyle ilgili kanun tasarısını görüşüyoruz. 5254 sayılı Kanunun 1 inci maddesi, mahsulünün yüzde 40'ını kaybedip, tohum alma imkânı olmayanlara ve yine yüzde 40'ın altında mahsulünü kaybettiği halde ekim yapmakta aciz kalanlara yardım yapma imkânı getirmektedir. Ancak, Kanunun 2 nci maddesine göre, hasar tespitinde mahsulün tamamı dikkate alınmakta ve bu da çiftçilerin aleyhine olmaktaydı, Sayın Bakan da izah ettiler. Şimdi, her bitki türü için uygulama getirilmektedir. Bu, beklenen bir uygulamaydı; iyi olmuştur, isabetli olmuştur.

Ancak, burada, uygulamada bir problem var, bana bir vesileyle intikal etmişti; köylü, kredi almış, pancar ekimi için kullanmış bu krediyi; ama, bir başka mahsulü zarar görmüş. Kredinin ödemesini ertelemiyorlar; yani, bunu da düzeltmek lazım. Eğer, uygulamada, Ziraat Bankasında, Tarım Kredi Kooperatiflerinde bir yanlış yorum varsa bunu düzeltmek lazım. Bu, bana intikal eden bir münferit hadiseydi, bunu da not etmekte fayda görüyorum.

Tasarının 2 nci maddesiyle, mevcut 5254'ün 3 üncü maddesi tamamen değiştirilmektedir. 5254'ün 3 üncü maddesinde, her yıl için 20 milyar olmak üzere, 3 yıl için 60 milyar liralık bir tohumluk kredisi imkânı getirilmişti ve bu, her yıl, yeniden değerlendirme katsayısına göre, Vergi Usul Kanununa göre artırılmaktaydı. Bu kifayet etmediği için –tasarı ekinde tabloları da koymuşlar– para olarak değil de, miktar olarak tohumluk tarif edilmekte, 70 000 tona çıkarılmakta ve 3 misli artırma imkânı da Bakanlığa verilmektedir.

Tabiî, taleplere baktığınız zaman ekli tabloda, 600 000 tona kadar varan talepler var bazı ekstrem yıllarda. Bakanlık burada 3 katıyla –210 000 ton yapar– tıkanacaksa, nasıl olsa bu artırma yetkisi Bakanlar Kurulunda olduğuna göre, tasarının müzakeresinde, bunu 3 kat değil de 5-6 kata yükseltmek şimdiden bir tedbir olur diye söylüyorum; çünkü, bazı yıllarda 600 000 tona yakın talep olmuş, Bakanlık 250 000 ton civarında tohumluk dağıtabilmiş.

Değerli arkadaşlar, tabiî, tasarının müzakeresi yapılırken, çiftçimizin genel durumuna şöyle bir bakmakta fayda var. Türkiye'de 27 000 000 hektarda ekim yapılır; bu alanda 29 000 000 ton hububat (tahıl) üretilir, 1,8 milyon ton baklagil üretilir, 15-20 milyon ton mertebesinde endüstriyel bitkiler –pancar dahil olmak üzere– üretilir, 2,2 milyon ton yağlı tohum üretilir, 7 000 000 ton soğan patates gibi yumru bitkiler üretilir ve 20 000 000 ton sebze üretilir, 600 000 000 ton civarında da meyve üretilir. 33 000 000 baş hayvanımız var koyun olarak, 12 000 000 baş da sığır var. Kullanılan gübre takriben 9 000 000 ton, eşdeğer tondur, müessir madde olarak ve 807 000 adet de traktör var; tarımın ana yapısı bu. Bu yapıda, aşağı yukarı 30 milyar dolar yıllık üretim var tarımda. Millî gelirin takriben yüzde 14'üdür tarımda üretilen. 30 milyar doları takriben 30 milyon nüfusa böldüğünüz zaman, demek ki, tarımda kişi başına ortalama millî gelir 1 000 dolardır; yani, Türkiye'de millî gelir ortalama 3 200 dolar olduğu halde, gelinen noktada, tarımda bu 1 000 dolardır. Çiftçi, genel ortalamaya göre üç defa daha fakirdir. Tarıma giden destekleri bu gözle görmekte fayda vardır diye söylüyorum.

Tarımı desteklemeye mecburuz. Bakın, sanayileşmiş ülkeler, tarımı destekliyorlar değerli arkadaşlar. Amerika, Avrupa Topluluğu, tarıma çok büyük destek veriyor. Yüzde 3'ü-5'i tarımla meşgul olan bu ülkeler hem kendini besliyor hem bütün dünyayı besliyor. Avrupa Topluluğu, bugün, yılda 40-45 milyon ton hububat ihraç eder, et ihraç eder; bütün tarım ürünlerinin hepsinde fazlası vardır. Bu desteklerle bu noktaya geldi. Amerika, bütün dünyayı besler tarım ürünleriyle. Tabiî, bunlarda producer subsidy ve consumer subsidy dediğimiz, yani, üretici desteği ve tüketicinin de tarım ürünlerini ucuz alması için yine orada sübvansiyon var. Bunun miktarı da aşağı yukarı -Avrupa Topluluğu için söylüyorum- yılda 140 ile 160 milyar dolar mertebesindedir.

Biz ne ayırıyoruz tarıma; bizim ayırdığımız çok çok düşüktür. Ben, oturdum hesapladım. Bakın, Avrupa Topluluğunda, üretici ve tüketici için tarım desteğinin toplamı, yılda, fert başına, tarım nüfusu başına aşağı yukarı 5 700 dolardır. Aileyi dört kişi olarak alsanız, tarım ailesi başına
22 000 - 23 000 dolar yapar. Bizde ise, fert başına 366 dolardır; bunu dörtle çarparsanız, işte, aşağı yukarı 1 400 dolar falan yapar aile başına; yani, biz, tarıma destek vermeye mecburuz. Çiftçiyi desteklemezsek şehre akar, banliyöleri doldurur, işsizler ordusuna katılı
r, gecekondu bölgelerine yığınak yapar. Nasılsa bu insanları besleyeceğiz, geçinecekler; ama, köyde üretimi desteklersek, tarıma destek verirsek, bunlar, millî gelire de 30 milyar dolar mertebesinde katkıda bulunurlar; desteklemezsek, tarlalar, araziler boş kalır. Maalesef, IMF'nin, Dünya Bankasının, daha 1999'un mart ayında Türkiye'de yapılan bir sempozyuma katıldım ben de, Hazinenin düzenlediği bir toplantıydı, Dünya Bankası yetkilileriyle beraber. Onların, olmazsa olmaz şartı şimdi de, bu IMF ile yapılacak olan stand-by anlaşmasının olmazsa olmaz şartı şudur: Tarım kredilerinde sübvansiyonu kaldıracaksınız, ticarî kredi olarak alacaklar; gübre sübvansiyonunu kaldıracaksınız -gübre desteğini kaldıracaksınız- destekleme alımlarını kaldıracaksınız... Karşılığında ne koyacaksınız; belli değil. Bütçeye konulan, 1 katrilyon mertebesinde, tarıma destek var. 1 katrilyon demek, bugünkü parayla
2 milyar dolardır. Bununla siz, çiftçinin nesini halledeceksiniz?! Hükümetin bu tuzağa düşmemesini tavsiye ediyorum. Çiftçi
için bu intihar demektir, tarım için bu intihar demektir. Hiçbir hükümet bunu taşıyamaz, hiçbir siyasî parti de bunu taşıyamaz değerli arkadaşlar. Nitekim, bir Batı basınında bir başlık, bizim bu bütçe için diyor ki, "IMF'nin dişine göre bir bütçe yapıldı." Biz de "afiyet olsun, buyurun yiyin" diyemiyoruz; çünkü, yenecek olan, çiftçidir, köylüdür.

Değerli arkadaşlar, tabiî, çiftçinin sıkıntıları var. Çiftçinin hizmete ihtiyacı var, yola ihtiyacı var, suya ihtiyacı var; köydeki hayat için söylüyorum; ama, buna para yok. Bakın, bugün, Köy Hizmetleri bütçesini görüştük. Değerli Bakan ağlamaklıydı Bütçe Komisyonunda, "Benim mazotum, yedek parçam altıncı ayın sonunda bitiyor, altı ay boş yatıyorum. Şimdi mazot borcumu ödersem, 2000 yılındaki paradan ödeyeceğim, yetmeyecek" diyor. Bu tablodan köye ne hizmet götüreceksiniz?! Hayvancılık batıyor, tarım batıyor...

Bu işleri çok dikkatle ele almaya mecburuz; aksi takdirde, Türkiye, dışarıdan beslenmeye mecburdur. Bakın istatistiklere, bundan bir süre önce, tarımda ihracatın, ithalatı karşılama oranı 7-8 mislidir; yani, 1 alıyorsak 7-8 ihraç ediyoruz. Bugün, başabaş noktasındayız; hatta, başabaşın da altındayız. Niye; tarımda gerileme var; onun için, tarıma destek vermeye mecburuz. Tarım hayatını geliştirmeye mecburuz. Köye ve çiftçiye destek vermeye mecburuz.

Hayvancılık, Avrupa ve Amerika'nın, gelişmiş ülkelerin, ithalat tehdidi altındadır şu veya bu şekilde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bunu, bizim taşımamız mümkün değil. Ben bugün, Sakarya'nın ziraat odası başkanıyla görüştüm, afet bölgesidir. Afet bölgesinde, 11 Eylülde, ilin milletvekilleri olarak Sayın Başbakanı ziyaret etmiştik. Dedik ki, bu bölge iktisaden çökmüştür; hükümet, bölgenin kalkınmasını arzu ediyorsa, bu bölgede tarım ürünlerinin bedelini peşin ödeyin. Fındık var, mısır var, pancar var; ama, görüyoruz ki, fındığın parası kırk-elli gün gecikmeyle ödeniyor, vatandaş parasını alamıyor. 1 020 000 lira olan fındığı, 600 000 liraya, 650 000 liraya götürüp tüccara veriyor, üçte 2 fiyatına veriyor. Aynı şekilde, mısır paralarını alamıyor. Aynı şekilde, Adapazarı Şeker Fabrikamız yıkıldı, pancar, Alpullu'ya ve diğer fabrikalara nakledilme durumunda. Kötü bir ihale yapıldığı için, müteahhit taşıyamıyor. Bugüne kadar yapılan taşıma 70 000 tondur,
600 000 ton pancar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan_

CEVAT AYHAN (Devamla) – Tamamlıyorum Muhterem Başkan.

Bunun nakli mümkün olmuyor, darboğazdır. Nisana kadar pancar tarlalarda kalır, çürür, kilo kaybeder, çiftçi perişan olur. Hükümetin, bunun acilen tedbirini alması lazım. Bunu ifade edeyim dedim.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Şimdi, söz sırası, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'da.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 140 sıra sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunun amacı, çeşitli tabiî afetlerden mahsulü en az yüzde 40 nispetinde zarara uğrayıp, elinde tohumluğu kalmamış ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından veya Tarım Kredi Kooperatiflerinden tohum kredisi alamayacak durumda bulunan ve bu durumları, il hasar tespit ve ihtiyaç komisyonlarınca tespit edilen çiftçilere, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası kanalıyla ödünç ve faizsiz olarak hububat ve diğer tohumları dağıtmak, bu suretle, üreticileri yeniden üretken duruma getirmeyi hedeflemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanımızın çiftçiyle ilgili getirmiş olduğu bu kanun tasarısını takdirle, sevgiyle karşılıyoruz ve size, burada teşekkür ediyoruz; ancak, mensubu olduğunuz hükümetinizin çiftçi ve köylüyü destekleyen fiilî bir politikasının olmadığını siz de anlıyorsunuz ve bundan dolayı üzüntü duyuyorsunuz.

Sayın Bakanım, bu yıl, hasat bayramını, İlim Aksaray'ın Koçaş Çiftliğinde başlattınız. O çiftliğin etrafında olan Yeşiltepe, Yeşilova, Yenikent, Sultanhan kasabalarına bağlı insanlarımızın hepsi, sizi, bayram yerinde sevgiyle, saygıyla karşıladılar. Ne yazık ki, bu haftasonu gittiğimizde gördük ki, aynı yörede, 20 Temmuz itibariyle, buğdayını, arpasını Ofise teslim eden çiftçilerimiz, halen bedellerini alamamışlar.

Sayın Bakanım, şimdi, size arz ediyorum: Bayramla, şenlikle açtığınız yerde, insanlarımız bu sıkıntılar içerisinde kıvranırken, bayramsız, seyransız hububat alımı yaptığınız diğer bölgeler olan, Antakya Amik Ovasında, Ankara Polatlı Ovasında, Konya Ovasında, nasıl sıkıntı yaşandığını da hepimiz görüyoruz ve işitiyoruz. İnsanlarımız, tarlalarını, bölgelerini terk ediyor, intihar ediyor; şimdi, biz, ödünç tohumluk verilmesini tartışıyoruz.

Bu kanun tasarısı, komisyona sekizinci ay itibariyle geldi; ekim ayı, onuncu ay... Tasarı, öncelikli olarak buraya getirilmiş olsaydı, bu yıl zor durumda olan, hububat bedellerini ödemediğiniz bu çiftçilere hiç değilse böyle bir kolaylık tanısaydık da ekimlerini rahatlıkla yapmış olsalardı.

Bakınız, ekilmiş olan buğdaylar, ekin tarlaları, araziler neredeyse yeşermeye başladı. Şimdi, yine, aynı çiftçilerimiz, sıkıntı içerisinde kıvranıyor. Pancar alımları, pancar sökümleri başlamıştır. Pancar çiftçiliği, pancar işçiliği, buğdaya göre oldukça soğuk bir mevsimde başlar; mart ayında ekimi yapılır, kasım-aralık aylarında sökümü yapılır. Kasım-aralık ayları sökümü başladı, bitmek üzere, daha ikinci çapa avansını, pancar çiftçimiz almadı. Ne kadar zorluk içerisinde olduklarını buradan hepimiz anlamalıyız. Halbuki, söküm avanslarını; yani, üçüncü avansı alıp, dördüncü avansa başlanması lazım.

Çiftçilerimizin, köylülerimizin cebine senede iki kez para girer; bir, hububatın satışıyla birlikte; ikincisi de, pancarların teslimiyle birlikte. Hububat teslimleri çiftçiye o kadar iyi bir imkân getirmez; çünkü, çiftçi, onunla ancak zarurî ihtiyaçlarını karşılayabilir. Pancar hasadıyla birlikte, pancar bedellerini almakla birlikte, çiftçilerimiz, bir tasarrufta bulunabilir, ihtiyaçlarını daha geniş kapsamda karşılayabilir. Ne yazık ki, hububat bedellerini zamanında ödemediğimiz için, ödeyemediğimiz için çiftçilerimiz, ekimini gübresiz yapmıştır, akaryakıt istasyonlarına mazot paralarını ödeyememiştir. Şimdi, Sayın Bakanımıza soruyorum: Siz, hububat alımlarında, muhtelif yerlerde ifade ettiniz, dediniz ki "teslimde birinci taksidini, kırkbeş gün sonra da ikinci taksidini vereceğiz." Aradan geçti yüz gün. Sizin bu ifadeniz bir akittir, çiftçiyle yapılan bir sözleşmedir, şeklen de olsa, yazısız da olsa bir sözleşmedir. Bu sözleşme çerçevesinde, çiftçimiz, getirdi, hububatını ofise teslim etti. kırkbeş günden sonra geçen süre -aşağı yukarı altmış-yetmiş günlük bir zamanı kapsamaktadır- bu zaman için, acaba, çiftçilerimize bir vade farkı ödeyecek misiniz? İşte, bu durum gündeme geldiği zaman "kaynak bulamadık" diyoruz; ama, köylü, çiftçi, Mehmet Ağa, Ahmet Ağa soruyor: "Holdinglere kaynak buluyorsunuz -biraz daha ileri gidiyor- siz milletvekilleri maaşlarınıza kaynak buluyorsunuz da, biz çiftçilere gelince mi kaynak bulunmuyor?"

Değerli milletvekilleri, 1998 yılında uygulanan yanlış tarım politikası sonucunda 1999'da tarım sektörü hangi noktaya gelmiş; işte, 18 Eylül 1999 tarihli, Planlamanın çıkarmış olduğu konjonktür değerleme raporundan bir bölüm okuyorum: "1999 yılının ikinci çeyreğinde tarım katmadeğerinde yaşanan düşüş, büyük ölçüde, hububat ve bakliyat üretimindeki azalmadan kaynaklanmıştır. Bu dönemde, hububat ve bakliyat ürünlerinin yer aldığı çiftçilik ve hayvancılık kesimi katmadeğeri yüzde 8,6 oranında, ormancılık katmadeğeri yüzde 3,1 oranında azalırken, balıkçılık katmadeğerinde yüzde 5,9'luk bir artış olmuştur."

Değerli milletvekilleri, şimdi, 1999'un ikinci çeyreği için ifade ediyorum...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, süremiz dolmuştur; hatibin konuşması bitinceye kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edil-
miştir.

Buyurun efendim.

MURAT AKIN (Devamla) – ...Hububatta eksi 21,3; bakliyatta eksi 23,6; meyvelerde eksi 3,1; hayvancılıkta eksi 1,7; ormancılık katmadeğeri eksi 3,1; tarım sektöründeki katmadeğeri eksi 7,8."

Şimdi, size, burada, şunu ifade etmek istiyorum: Bu sene verilen hububat bedelleri zamanında ödenmediği için, birçok çiftçimiz, tohumunu gübresiz ekmiştir. Bu ekimin hasat neticesi 2000 yılında ortaya çıkacaktır. 2000 yılı tarım sektöründeki katmadeğer, biraz önce ifade ettiğim 1998'in yanlış politikasının 1999 yılında vermiş olduğu neticeden daha kötü olacaktır. Bunun için, bilhassa pancar üreticileri için, hükümetimizin, hububatta olduğu gibi, avanslarda ve bedellerde gecikme yapmadan, gecikmeye sebebiyet vermeden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız lütfen...

MURAT AKIN (Devamla) – Pancar üreticilerine kota getirdik, kotayı kaldırmadık. Pancar teslim bedellerinin zamanında ödenmesi suretiyle, çiftçilerimizin sıkıntılarının asgarîye indirilmesi bu Meclisin görevi olduğu gibi, hükümetimizin de görevidir. Bunu ihmal etmemesini bilhassa hükümetten istirham ediyor; hepinizi saygı, sevgi ve hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akın.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmuştur.

Sualleri de yarın sorarsınız.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 11 Kasım 1999 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.02

 

 

VII. —SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, kaçak canlı hayvan girişlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/473)

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Aslan Polat

Erzurum

İçişleri Bakanlığınca Jandarma Genel Komutanı Namına 11 Ağustos 1999 günü tarafımıza verilen cevapta, sınırlarımızdan her türlü giriş ve çıkışların önlenebilmesi için sınır birliklerinde gerekli tedbirlerin alındığını, sınır birliklerine termal kamera, nikon dürbün, gece görüş cihazları ve kara gözetleme radarları verilerek gece ve gündüz görüş ve hedef tespit imkânlarının sağlandığı belirtilmektedir.

Ayrıca, verilen çizelge ile son 5 yılda 729 olayda 1745 sanık yakalandığı toplam 17 721 büyükbaş ve 119 355 küçükbaş hayvan yakalandığı belirtilmiştir.

Yine, verilen cevabın 4 üncü maddesi ile sınırlarımızdan yasa dışı geçiş ve hayvan kaçakçılığı konularına ilişkin olarak bugüne kadar görevinde ihmali veya kusuru görülerek hakkında yasal işlem yapılan personel bulunmamaktadır, denmektedir.

Sayın Bakanımdan sormak istediğim sorum şudur;

—Jandarma birliklerimizin teçhizat bakımından bu kadar güçlendirilmelerine ve yeterli sayıda sınırlarımızda mevcut olmalarına rağmen nasıl oluyor da Tarım Bakanının ifadesi ile günde 3-4 bin, yılda 1 milyon ilâ 1.2 milyon hayvan, gazetelere ve diğer kaynaklara göre ise yılda 3 milyon civarında kaçak hayvan yurda girerken ve bu kaçak hayvanlar Sayın Bakanın ifadesi ile Ankara’nın Çubuk ilçesine kadar getirilip beslenirken, sınır illerimizdeki meselâ Erzurum canlı hayvan pazarını hıncahınç doldurup yerli üreticileri perişan edip satışa sunulurken, 5 yılda takriben Sayın Tarım Bakanının ifadesine göre en az 5-6 milyon basının ve canlı hayvan yetiştiricileri ve borsa yetkililerine göre ise bu rakamın kat kat fazlası canlı hayvan ülkemize kaçak olarak girerken, tek bir personelin dahi görevinde ihmali veya kusuru görülerek hakkında yasal işlem yapılmamasının izahını nasıl yapıyorsunuz?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Jandarma Genel Komutanlığı 8.11.1999

HRK:0111-1-99/Kaç.Org. Suç. Müc. D. Snr. Ş. (318181)

Konu :Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 1 Kasım 1999 gün ve Kan. Kar. Md. Sayı :A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/473-1633/4275 sayılı yazısı.

1. İlgi ile, Erzurum Milletvekili Aslan Polat tarafından TBMM Başkanlığına verilen soru önergesinde belirtilen konulardan J. Gn. K.’lığını ilgilendiren hususlara ilişkin cevaplar müteakip maddelere çıkarılmıştır.

2. Jandarma Genel Komutanlığının İran sınırında (390) km., Irak sınırında (378) km. ve Suriye sınırında (83) km. olmak üzere coğrafî özellikleri sert karaktere sahip toplam (851) km.’lik sınır sorumluluğu mevcut olup, kara sınırlarının kalan bölümü Kara Kuvvetleri Komutanlığının sorumluluğundadır.

3. Jandarma; sorumlu olduğu sınır hattında sınırların korunması ve güvenliğinin sağlanması görevini, Şırnak ve Yüksekova’da konuşlu (2) adet Jandarma Sınır Tümeni ve Van’da konuşlu (1) adet Taktik Jandarma Sınır Alayı (yaklaşık 21 500 personel) ile sağlamaktadır.Ayrıca Jandarma Genel Komutanlığı sorumluluğunda bulunan sınırlarda Kara Kuvvetleri Komutanlığının (6) adet İç Güvenlik Piyade Taburu sınır güvenliğine katkıda bulunmaktadır.

Sınır Birlikleri, sınırların korunması ve güvenliğinin sağlanması maksadıyla gece ve gündüz modern görüş ve hedef tespit vasıtalarıyla teçhiz edilmiş olup, üstün vuruş gücü olan silah sistemlerine sahiptir. Alınan tedbirlere ilave olarak terörle mücadele amacıyala bölgede görevli diğer birliklerin operasyonel faaliyetleri de devam etmektedir.

4. Jandarma personeli hakkında yapmakta oldukları görevleri sırasında ihmal veya kasıtla işledikleri tüm suçları ve fiilleri ile ilgili olarak idarî ve yasal işlemler yapılmaktadır. Ancak, şimdiye kadar sınır hizmetleri ve yurt içindeki hayvan kaçakçılığının önlenmesi görevlerinde ihmal veya kusurdan dolayı hakkında işlem yapılan personel bulunmamaktadır.

Sınırlarımızda ve iç bölgelerde alınan tedbirler çerçevesinde Jandarma tarafından son (5) yılda yakalanan küçükbaş ve büyükbaş kesim hayvanı miktarları ile meydana gelen olaylar ve bu olaylarda yakalanan sanıkların miktarı Ek’te sunulmuştur.

5. Sınırlarda alınan tedbirlere karşılık, ülkemizin doğu ve güneydoğudaki komşuları olan ülkelerde kaçakçılıkla mücadele anlamında alınan tedbirler yok denecek kadar azdır. Hatta zaman zaman teşvik edilmekte olduğu değerlendirilmektedir.

6. Yurt içinde hayvan sevkiyatında tanzimi zorunlu olan, Menşei Şahadetnamesi ile Veteriner Sağlık Raporu 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu esaslarına göre tanzim edilmektedir.

Sözkonusu kanunun 22 nci maddesinde; “.................... hayvan ve hayvan maddelerinin memleket içinde nakli köylerde muhtar, şehir ve kasabalarda belediyeler tarafından verilecek menşei şahadetnameleri ile yapılır.”

23 üncü maddesinde; “Polis, Jandarma, Belediye Zabıta memurları ile iskele ve liman memurları, köy muhtarları, koruma bekçileri, köy ve mahalle bekçileri görevli bulundukları bölgelerde her türlü hayvan ve hayvan maddelerinin Menşeî Şahadetnamesi veya veteriner sağlık raporunu aramakla ve Menşeî Şahadetnamesiz veya raporsuz olanları alıkoyarak en yakın mülkî idare amirine bildirilmekle yükümlüdür.” denilmektedir.

Aynı kanunun 44-56 ncı maddeleri ise cezaî hükümleri içermektedir.

7. Görüldüğü üzere, yasa ile, yurt içinde hayvan ve hayvan maddelerinin naklî esaslara bağlanmış, bu esasların ihlali durumunda cezaî müeyyideler getirilmiştir.

Ancak, uygulamada; bölgede kolluk güçleri dışında, anılan kanunun 23 üncü maddesinde belirtilen ve mücadele ile yükümlü olan birimlerin aynı hassasiyeti göstermedikleri ve hatta kaçak yollardan sınıra yakın bir köye getirilen hayvanlara ilgililerce kolaylıkla menşe şahadetnamesi ve sağlık raporu tanzim edilebildiği bilinmektedir. Buna mukabil Madde 44 ve Madde 45’te belirtilen ceza hükümleri caydırıcılıktan çok uzaktır.

8. Muhtarlık veya belediyeler tarafından verilen menşe şahadetnamelerinde usulsüzlüklerin önlenmesi ve gerçeğe uygun olmayan menşe şahadetnamesi ve Veteriner Sağlık Raporu veren memurlar ile hayvan kaçakçılığı yapan sanıklara verilen cezaların caydırıcı hale gelebilmesi için Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca hazırlanan “3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın bir an önce yasalaşması gerekmektedir.

Arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

JANDARMA SORUMLULUK BÖLGESİNDE SON BEŞ YIL İÇİNDE MEYDANA GELEN CANLI HAYVAN KAÇAKÇILIĞI OLAY, SANIK VE ELE GEÇİRİLEN CANLI HAYVAN MİKTARINI GÖSTERİR ÇİZELGE

Büyükbaş Küçükbaş

Sıra Yakalanan Miktarı Miktarı

No. Yıl ve Dönem Olay Sanık (Adet) (Adet)

1 1995 255 551 7 328 46 139

2 1996 47 71 297 5 447

3 1997 71 168 1 082 9 381

4 1998 143 276 1 817 17 587

5 1.1.1999-

5.11.1999 356 977 8 902 59 531

TOPLAM 872 2 043 19 426 138 085

Ferhat Konya

J. Kd. Bnb.

Sınır Şube Müdürü

2.—Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, Giresun Limanının tamir ve onarımının ne zaman yapılacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun cevabı (7/488)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın içtüzük hükümleri gereğince Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılar sunarım. 25.8.1999

Rasim Zaimoğlu

Giresun

20.2.1999 tarihinde meydana gelen doğal deniz felaketi sonucunda zarar gören Giresun limanının zararı halen giderilememiş ve ihtiyaca yönelik olarak geliştirilmesi yapılmamıştır.

16.7.1999 tarih ve 2913 TBMM Genel Evrak sayısı ile verdiğim soru önergesinin Ulaştırma Bakanı tarafından cevaplandırılmasında; Giresun limanının özelleştirilmesi sonucu ilgili firma ile Türkiye Denizcilik İşletmesi A.Ş. arasında yapılan devir sözleşmesinin 17 nci maddesine atıfla ilgili hassas konu şirketlerin sorumluluğuna bırakılmaktadır.

Karadeniz Giresun ekonomisine ve dolayısıyla Türk ekonomisine katkı sağlamakta önemli olan Giresun Limanının optimum verimlilik haddine ulaşması için felaketten doğan zararlarının bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda sorularım şunlardır?

1. Giresun Limanının zararının giderilmesi için muhatap kurum veya kuruluşların harekete geçirilmesini hangi merci ne zaman sağlayacaktır?

2. Bu konuda hükümetin ve Ulaştırma Bakanlığının sorumlulukları nelerdir?

3. Özelleştirme uygulamalarında genel ekonomik ve toplumsal esenliğe yönelik hassas konularda yetki ve sorumluluk uyuşmazlıklarının oluşmaması veya giderilmesi için ne gibi önlemler alınmıştır, veya alınacaktır?

4. Giresun Limanının doğan zararlarının tamir ve onarımı hangi kurum veya kuruluş tarafından ne zaman yapılacaktır?

5. Özelleştirme çerçevesinde yapılan devir sözleşmelerinde konu hizmetlerinin aksaması durumunda doğacak maddî ve manevî zararların tazminine yönelik önlemler var mıdır, varsa nelerdir?

T. C.

Devlet Bakanlığı 9.11.1999

Sayı :B.02.0.011/01092

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi :6.9.1999 tarih ve B.020,KKG.0.12/106-66-7/4281 sayılı yazı.

Başbakanlık Kanunlar ve KararlarGenel Müdürlüğünden alınan ilgi yazı ekinde yeralan Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği soru önergesinde cevaplandırılması istenilen hususlar ile ilgili cevaplar ekte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Ramazan Mirzaoğlu

Devlet Bakanı

Ek —1

Giresun Limanı İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi

İşbu İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi Özelleştirme Yüksek Kurulunun 7.4.1997 tarih ve 97/13 sayılı kararına istinaden T. C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Türkiye Denizcilik İşletmeleri A. Ş. ile Çakıroğlu Giresun Liman İşletmesi A. Ş. arasında tanzim ve imza edilmiştir.

Tanımlar

Bu Sözleşmede yer alan;

İdare :T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığını,

TDİ:Türkiye Denizcilik İşletmeleri A. Ş.’yi,

İşletici :Giresun Limanının işletme hakkının verilmesi ihalesi üzerinde kalan Çakıroğlu İnşaat Taahhüt, Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin, bu işyerlerinin işletilmesine yönelik olarak kurduğu, Çakıroğlu Giresun Liman İşletmesi A.Ş.’ni,

Liman :Giresun Limanını,

İşletme Hakkı :

a) Fiili teslim tarihi itibariyle TDİ’nin ve Limanın kullanımında olup devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar ile TDİ’nin mülkiyetinde bulunan diğer taşınmazlar ve bunların altyapı tesisleri, yerüstü yapıları ve bütünleyici parçalarının (mütemmim cüz’ü),

b) Limanda TDİ tarafından kiraya verilmiş tesis ve gümrüksüz mağazaların (Bu tesis ve gümrüksüz mağazaların tüm hak ve yükümlülükleri, TDİ ile olan sözleşme süresi bitimine kadar TDİ’ye ait olacaktır. Bu sözleşmeler sona erinceye kadar yeni gümrüksüz mağaza yapımı TDİ’nin yazılı onayına bağlı olacaktır.)

c) Fiilî teslim tarihinden sonra işletici tarafından inşa edilerek, kiraya verilebilecek açık ve kapalı alanların (bu alanlar TDİ ve İşletici arasında belirlenecek esaslar çerçevesinde kiraya verilecektir.),

kullanım hakkının 30 yıl süreyle İşletici’ye devredilmesini,

ifade eder.

İşletme hakkı, TDİ tarafından limanda verilen barınma, yükleme, boşaltma şifting, limbo, terminal, kılavuzluk (pilotaj), römorkaj, palamar, gemilere su verme, atık alma, yolcu salonu işletmeciliği ve bakım-onarım, iaşe vb. diğer hizmetleri kapsar.

Madde 1. —Giresun Limanının işletme hakkı 30 yıl süreyle, yıllık 80 000 (Seksenbin) ABDDoları üzerinden, yıllık bileşik % 4 vade farkıyla toplam 3 203 774 (Üçmilyonikiyüzüçbinyediyüzyetmişdört) ABDDoları bedelle Çakıroğlu Giresun Liman İşletmeleri A.Ş.’ne devredilmiştir.

Madde 2.—Giresun Limanı için toplam işletme hakkı bedeli işlemiş vade farkı ile birlikte, 15 yıl içinde, yıllık eşit taksitler halinde ödenecek, ilk taksit sözleşme imza tarihine kadar, müteakip taksitler her yıl peşin olarak sözleşme imza tarihine karşılık gelen günde ödenecektir. Giresun Limanının fiilî teslimi, bu sözleşmenin imzalanmasını müteakip en çok 10 gün içinde TDİ tarafından işleticiye yapılacaktır. Bu maddede yer alan yükümlülüklere işletici tarafından uyulmaması durumunda vadeye bırakılan bakiye için alınan teminat mektubu irat kaydedilecektir.

Madde 3. —Vadeye bırakılan taksitler, her yıl ABDDoları bazında yıllık bileşik % 4 oranında artırılacak ve bu suretle belirlenecek vade farkı taksit tutarıyla birlikte ödenecek, vadeye bırakılan işletme hakkı bedelinin ilk iki taksidi için vade farkı ile birlikte banka teminat mektubu alınacak ve borcun tamamı ödenene kadar teminat dönüşümlü (rötatif) olarak uygulanacaktır.

Madde 4. —Giresun Limanından, işletici tarafından ilgili vergi dairesine ibraz edilecek malî tablolardaki rakamlar esas alınmak üzere; yolcu, yük ve araç taşıma hizmetleri; liman hizmetleri (pilotaj ve romorkaj hizmeti satışı, barınma yerleri hizmet satışı, tatlı su satışı, yükleme hizmet satışı, boşaltma hizmet satışı, atıkların alınması hizmet satışı, tartı hizmeti satışı, ardiye ve terminal hizmet satışı, eşya dondurma ve muhafaza hizmet satışı, yolcu salonu hizmet satışı ve diğer liman hizmetleri) ile devir teslime konu limanın açık ve kapalı alanlarında kiraya verilmiş yerlerden işletici tarafından alınacak kiralardan elde edilecek hâsılattan her yıl için % 25, devir teslimi yapılacak olan limanın kullanımında bulunan kapalı ve açık alanlar içinde yapılacak faaliyet dışı işlemler ile faiz, komisyon vb. diğer faaliyet dışı gelirlerden elde edilecek hâsılattan % 2 (akaryakıt satış hâsılatından %0,5) pay alınacak bu yolla elde edilecek tutardan, sabit işletme hakkı bedeli (sabit işletme hakkı bedeline ilave edilecek, limanda TDİ tarafından kiraya verilmiş tesis ve gümrüksüz mağazaların kiraları dahil olmak üzere) mahsup edilecek, bu işlemden sonra sabit işletme hakkı bedelini aşan kısım işletici tarafından yıllık malî tabloların ilgili vergi dairesine ibrazını müteakiben 30 gün içerisinde TDİ’ye ödenecektir.

Örnek :

Net Satış Hâsılatı 500 000 000 000 TL.

Faaliyet İçi Gelirler 300 000 000 000 TL.

— Yolcu, yük ve araç taşıma hizmetleri; denizde can ve mal emniyeti hizmetleri; liman hizmetleri; (pilotaj ve romorkaj hizmeti satışı, barınma yerleri hizmet satışı, tatlı su satışı, yükleme hizmet satışı, boşaltma hizmet satışı, atıkların alınması hizmet satışı, tartı hizmeti satışı, ardiye ve terminal hizmet satışı, eşya dondurma ve muhafaza hizmet satışı, yolcu salonu hizmet satışı ve diğer liman hizmetleri)

Limanda TDİ tarafından kiraya verilmiş tesis ve

gümrüksüz mağazalarından elde edilen kira gelirleri 50 000 000 000 TL.

İşletici tarafından kiraya verilebilecek açık ve kapalı

alanlardan elde edilen kira gelirleri 50 000 000 000 TL.

Faaliyet Dışı Gelirler 100 000 000 000 TL.

TDİ’nin Payı Faaliyet İçi

Gelir ve Kiralar 400 000 000 000*0.25 = 100 000 000 000 TL.

Faaliyet Dışı Gelirler 100 000 000 000*0.02 = 2 000 000 000 TL.

TOPLAM 102 000 000 000 TL.

Bu işlemden sonra TDİ payı, hâsılatın elde edildiği faaliyet dönemine ait T.C. Merkez Bankasınca belirlenecek yıllık ortalama döviz kuru üzerinden ABD Dolarına çevrilecektir, örneğin yukarıda belirlenen hâsılattan TDİ payına düşen tutarın yıllık ortalama döviz kuruna çevrilmesi halinde,

102 000 000 000.- TL/72.000 = 1 416 666 ABDDoları olacaktır.

Örneğin, işleticinin ihalede verdiği en son teklif 1 300 000 ABD Doları

Buna, ileriki yıllarda TDİ tarafından kiraya verilmiş

tesis ve gümrüksüz mağazalarından elde edilen

kira gelirleri olan 50 000 ABD dolarını sabit

işletme hakkı bedeline ilave edersek,

Toplam İşletme Hakkı Bedeli 1 350 000 ABDDoları

olacaktır.

Elde edilen bu miktarı hâsılattan elde edilen paydan mahsup edecek olursak

1 416 666 -1 350 000 = 66 666 ABD doları, işletici tarafından, yıllık malî tabloların ilgili vergi dairesine verilmesini müteakiben 30 gün içerisinde TDİ’ye nakden ödenecektir.

Yukarıdaki hesaplamada yer alan rakamlar tamamen örnek niteliğinde olup değer olarak tarafları bağlayıcı değildir.

Madde 5. —İşletici tarafından limanın kullanımında bulunan açık ve kapalı alanlar ile bunların doğal uzantısı olan deniz sahası içinde yapılacak yeni yatırımlardan elde edilecek muhtemel gelirler, işletme hakkı bedeli içinde olduğundan bunlar için ayrıca ilave herhangi bir bedel alınmayacak ancak bu nevi yatırımlardan ede edilecek hâsılat, yukarıda belirtilen çerçevede TDİ payına düşecek payın hesaplanmasına konu hâsılat içinde yer alacaktır.

Madde 6. — 4046 sayılı Kanunun 4105 sayılı Kanunla değişik 37 nci maddesinin (a) bendi gereğince Çakıroğlu Giresun Liman İşletmesi A.Ş.’nin Türk Ticaret Siciline tescil edilmiş olması, yabancı sermaye payının %49’u geçmemesi, idare ve temsil etmeye yetkili olanların ekseriyetinin Türk vatandaşı olması ve şirket anasözleşmesine göre oy ekseriyetinin Türk vatandaşlarında bulunması zorunludur.

Madde 7. —Çakıroğlu Giresun Liman İşletmesi A.Ş., en az beş kişiden oluşan bir yönetim kurulu tarafından yönetilecek olup bu şirketin yönetim kuruluna, TDİ personelinden bir üye ile denetim kuruluna ilgili valilik personelinden bir üye atanacaktır.

Madde 8.—Limanda çalışmakta olan kapsam içi personelin, fiilî teslim tarihine kadar gerçekleşecek ihbar ve kıdem tazminatlarının, 400 000 (Dörtyüzbin) ABDDoları, işletici tarafından üstlenilecek ve bu tutar, limanın fiilî teslim tarihinden önce Türkiye Denizcilik İşletmeleri adına açılacak özel bir hesaba, işletici tarafından nakden ve defaten yatırılacaktır.

Madde 9. —Limanın bilançosunun kasa, banka, borç, alacak hesaplarındaki hak ve yükümlülükler fiilî teslim tarihi itibariyle TDİ’ye ait olup, işletme hakkına konu edilmeyecektir.

Madde 10. —Bu sözleşmenin imzalanmasını müteakiben yapılacak fiilî teslim tarihinden önceki döneme ilişkin SSK, vergi dairesi, belediye ve diğer kamu kuruluşlarıyla ilgili vergi, harç, prim, su, elektrik, telefon, teleks ve benzeri borçlar ve bunların gecikme cezaları TDİ’ye, fiilî teslim tarihinden sonraki döneme ait olanlar işleticiye ait olacaktır.

Madde 11. —Limanın kullanımında olup Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar ile TDİ’nin mülkiyetinde bulunan diğer taşınmazlar ve bunların altyapı tesisleri, yerüstü yapıları ve bütünleyici parçalarının (mütemmim cüz’ü) kullanımı, fiilî teslim tarihinden itibaren işletme hakkı süresince işleticiye devredilecektir.

Madde 12. —İşletici, limanda kendisine teslim edilecek unsurları muhafaza ile yükümlüdür. Bunun için gerekli güvenlik, emniyet ve çevre tedbirlerini alacaktır.

Madde 13.—İşletme hakkı süresinin sonunda veya sözleşmenin herhangi bir sebeple feshi halinde, liman gayrimenkulleri ile devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan gayrimenkuller üzerinde bulunan altyapı tesislerinin, yerüstü yapılarının, gayrimenkule ait mütemmüm cüz ve teferruatların vb. nin, işletici tarafından ilave edilecek bütün unsurları ile birlikte her türlü borç, taahhüt ve mükellefiyetlerden ârî, bakımlı, çalışır ve kullanılabilir durumuda bedelsiz olarak TDİ’ye iadesinden işletici sorumlu olacak ve iade işleminde TDİ tarafından işleticiye devir ve teslim işleminde izlenen yol uygulanacaktır. Ancak işletici tarafından ilave olarak yapılacak taşınabilir yatırımlar işleticiye iade edilecektir.

Madde 14. —İşletici, limanın mevcut fizikî durumu ile önceden görerek devralmıştır.İşletici, fiilî teslim tarihinden sonra tamir, bakım veya başka bir gerekçe ile hiçbir maddî talepte bulunmayacaktır.

Madde 15.— Fiilî teslim tarihi itibariyle limanın kullanımında bulunduğu halde hazine ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlarla ilgili olarak ileride doğabilecek ecrimisil ve benzeri bedeller, Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.’nce üstlenilecek ancak fiilî teslim tarihinden sonra yapılacak yatırımlar sonucu denizden kazanılacak dolgu alanları için ortaya çıkması muhtemel bedeller, işletici tarafından üstlenilecektir.

Madde 16. —Limanda fiilen başlamış olan yatırımlar, (yatırım ve ihale kararı alınmış olup da ihalesi başlamamış olanlar hariç) TDİ tarafından tamamlanacaktır.

Madde 17. —Mendireklerde doğal afetler sonucunda oluşabilecek hasarlar, TDİ ile işletici tarafından giderilecek ve bu hususla ilgili maliyetler eşit olarak paylaşılacaktır.

Madde 18. —Limanda Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. tarafından tekel ücreti olarak alınmakta olan ücretler, özelleştirme sonrasında TDİ tarafından tahsil edilecek ve gerektiği zaman bu kapsam dahilinde alınan ücretler TDİ’ye ait olmak kaydıyla tahsil yetkisi TDİ ile işletici arasında varılacak mutabakat çerçevesinde işleticiye devredilebilecektir.

Madde 19.—Limanda bulanan makine, ekipman, teçhizat, alet, edavat ve bunların fiilî teslim tarihindeki yedek parçaları, pilotaj, römorkaj ve barınma hizmetlerine bağlı olarak bulunan deniz vasıtaları, (taşınmazlar ile bütünleyici parçaları hariç liman envanterinde kayıtlı her türlü menkul), Türkiye’de faaliyet gösteren klas kuruluşları arasından TDİ ve işleticinin müştereken belirleyeceği 3 klas kuruluşunca ABDDoları cinsinden değerlendirilecek ve 3 klas kuruluşunun belirlediği değerlerin ortalamasının alınmasıyla belirlenecek ABD Doları değeri üzerinden işletici tarafından satın alınacaktır. Satışa konu menkullerin değer tespitine ilişkin olarak TDİ, işletici ve 3 klas kuruluşu arasında sözleşme imzalanacaktır. Satın alma bedeli işlemiş vade farkı ile birlikte % 40’ı peşin, % 30’u fiilî teslim tarihinden 12, % 30’u 24 ay sonra TDİ’ye ödenecek, vadeye bırakılan bakiye için % 10 yıllık vade farkı uygulanacak ve işletici, bakiye ile vade farkı toplamı kadar banka kesin teminat mektubu verecektir. Vadeye bırakılan bakiyenin erken ödenmesi halinde erken ödeme tarihiyle vade tarihi arasındaki süre için vade farkı alınmayacaktır.

Bu çerçevede görev yapacak klas kuruluşlarının ücretleri, TDİve işletici arasında eşit olarak üstlenilecektir.

Bu maddede yer alan yükümlülüklere işletici tarafından uyulmaması durumunda bu yükümlülükler için alınan teminat mektubu paraya çevrilerek irat kaydedilecektir.

Bu maddede belirtilen menkullerin satışına esas değer tespitine ilişkin olarak, ilgili taraflarca imzalanacak sözleşme ve bu sözleşme gereğince işletici tarafından satın alınacak menkullerin devrinin, fiili teslim tarihinden sonraki bir tarihte gerçekleşmesi halinde, sözkonusu menkullerin kullanım hakkı fiilî teslim tarihine kadar TDİ tarafından işleticiye bedelsiz olarak verilecek ve bu süre içinde, bu menkullerin muhafazasından ve kullanımından doğan her türlü masraf, zarar vb. yükümlülüklerden işletici sorumlu olacaktır.

İşleticinin bu maddede belirtilen menkullerin değer tespiti amacıyla ilgili taraflarca yapılması gereken sözleşmeyi imzalamaktan kaçınması veya ilgili sözleşme imzalandıktan sonra değer tespit işlemlerinin tamamlanmasını müteakip TDİ tarafından belirlenecek süre içinde bu menkulleri satın almaktan, gerekli peşinatı TDİ’ye ödemekten ve bakiye borç ile vade farkı için verilmesi gereken teminat mektubunu vermekten kaçınması halinde işbu işletme hakkı devir sözleşmesi TDİ veya idare tarafından feshedilebilecektir.

Madde 20. —Limanda, daha önce TDİ tarafından kiraya verilmiş bulunan tesis ve gümrüksüz mağazaların, kira sözleşmelerinin bitim ve tahliye tarihindeki yıllık kira bedelleri, kiraya konu olan yerin işleticiye fiilen teslim edildiği tarih itibariyle işletme hakkı bedeline eklenecek ve bu durumda sabit işletme hakkı bedeli yeniden oluşacak bedel olarak geçerli olacaktır.

Örnek,

İhalede işleticinin vermiş olduğu en yüksek teklif 1 300 000 $

Kira sözleşmesinin bitim tarihi 3 yıl sonra

Kira sözleşmelerinin bitim tarihindeki son kira bedeli 50 000 $

Sözleşmelerin bitim tarihine kadar bu kira bedelleri TDİ tarafından tahsil edilecektir.

Kira sözleşmelerinin bitim tarihinde kiralık yerler işleticiye teslim edilecek ve fiilen teslim edildiği tarihte işletme hakkı bedeli 1 350 000 $ olacaktır.

Sözkonusu yerlerin fiilen tesliminden sonra işleticinin bu yerleri kiraya verememesi veya işletememesi, kira bedellerinin işletme hakkı bedeline eklenmemesi konusunda işleticiye herhangi bir hak sağlamayacaktır. Sözkonusu yerlerin fiilî teslim tarihi ile sözleşme tarihi arasında fark olması halinde; ilk yıl için kıstelyevm uygulanır ve bu esasa göre çıkacak bedel fiili teslim tarihinden sonra en geç bir ay içinde alıcı tarafından TDİ’ye ödenir. Ancak kira bedeli hiçbir kesintiye uğramaksızın gelen yıl sabit işletme hakkı bedeline ilave edilir.

Yukarıdaki hesaplamada yer alan rakamlar tamamen örnek niteliğinde olup değer olarak tarafları bağlayıcı değildir.

Madde 21. —Limanda kapsam dışı statüde çalışmakta olan personel ile 657 sayılı Kanuna tabi personel ve sözleşmeli personel, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi gereğince diğer kamu kurum ve/veya kuruluşlarına nakledilecektir.

4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi gereğince nakledilecek personelin aylık, ücret, sosyal hak ve yardımlar ile her türlü özlük hakları gibi tüm giderleri işletme hakkının devredilmesi sözleşmesinin imzalandığı tarihteki tutarlar üzerinden Özelleştirme Fonundan bilahare karşılanmak kaydıyla, TDİ tarafından ödenecektir.

Limanda fiilî teslim tarihi itibariyle 1475 ve 854 sayılı İş Kanunlarına tabi olarak çalışan kapsam içi personel, TDİ tarafından istihdam edilecektir.

Madde 22. —İşletici, limanın işletme hakkını 3 üncü kişilere devredemez. İşletici, TDİ’nin yazılı onayını almadan, limanın amaç ve faaliyetlerini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyecek veya engelleyecek şekilde ve liman işletmeciliği dışında faaliyetlerde bulunamaz.

Madde 23. —Fiilî teslim tarihinden sonra limanın faaliyetleri esnasında meydana gelecek ve 3 üncü şahıslara veya 3 üncü şahıslar tarafından limana ve ilgili diğer kişilere zarar ve ziyan verecek her türlü kusurlu hareketten dolayı oluşacak zarar ve ziyandan işletici sorumlu olacaktır.

Madde 24.—Limanda fiilî teslim tarihinden önce yapılmış ve yapılmakta olan bina ve inşaatların, inşaat ruhsatını alma yükümlülüğü TDİ’ye ait olacaktır. Ancak limanın esas faaliyetine engel olmadığı sürece TDİ’nin bu işlemleri yerine getirme hususunda herhangi bir süre sınırlaması olmamakla birlikte inşaat ruhsatının alınmamasından dolayı mahallî idareler nezdinde doğacak cezalar TDİ’ye ait olacaktır.

Madde 25. —Fiilî teslim tarihi itibariyle limanın faaliyeti için gerekli olan işletme ve gayrisıhhî müessese ruhsatı alma yükümlülüğü bir üst maddedeki işlemlerin tamamlanmasını müteakip işleticiye ait olacaktır.

Madde 26. —Limanın kullanımında bulunan gayrimenkullerle ilgili olarak fiilî teslim tarihinden sonraki döneme ilişkin emlak vergilerini ödeme yükümlülüğü işleticiye ait olacaktır.

Madde 27.—İşletici, liman hizmetlerine ilişkin ücret tarifelerini tespit etmeye yetkilidir.Ancak, ilk beş yıllık süre zarfında; bir yıl içinde tarifelerin döviz cinsinden % 20, Türk Lirası cinsinden Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE)’nin üzerinde artırılması durumunda değişiklik TDİ’nin onayı ile geçerlilik kazanacaktır. Bu süre sonunda fiyat ayarlamalarına ilişkin olarak TDİ’den onay alma şartı ortadan kalkacaktır.

Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) ait Harp ve Yardımcı Harp Gemileri Liman Tüzük ve Yönergeleri ile günün şartlarına göre Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile işletici ve TDİ ile yapılacak yıllık sözleşmeler gereğince yukarıdaki husus kapsam dışında tutulur ve ayrı bir sözleşme ile belirlenir.

Madde 28.—İşletici, işletme hakkının verildiği limanı yürürlükteki kanun, yönetmelik, tüzük, talimatnameler ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmiş uluslararası sözleşme ve kurallar ile ikili anlaşmalara uygun olarak işletecektir. TSKgemilerine, limanda barış, olağanüstü hal, seferberlik ve savaş hallerini de kapsayacak şekilde şamandıra, demirleme rıhtım/iskele tahsisinde öncelik sağlanır ve bu konuda liman, tüzük ve yönergelerinde değişiklik/düzeltmeler yapılabilir.

Madde 29.—İşletici, yürürlükteki ilgili mevzuata uygun olarak liman sahası içinde ve deniz vasıtaları ile yapılacak faaliyetlerle ilgili her türlü can ve mal emniyetini sağlayacaktır.

Madde 30.—İşletici, işletme hakkı süresi içinde, sözleşme ve ek sözleşmelerle TDİ’ye tanınan hak ve yetkilerin kullanılabilmesini teminen liman sahası içinde ve hizmet binasında yeterli sayıda TDİ çalışanına (en fazla 3 kişi -1 oda) yer tahsis edecektir. Bu yerlerle ilgili her türlü masraflar (ısınma, aydınlanma, yakıt, telefon vb.) işleticiye ait olacaktır. Bu çerçevede görevli kişiler, liman çalışanlarına verilen sosyal hizmetlerden (servis, yemek vb.), aynı şartlarla yararlanabileceklerdir.

Madde 31. —Yürürlükteki mevzuat çerçevesinde liman bünyesinde faaliyet gösteren kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis edilmiş yerlerdeki tahsisler mevcut şartlarla aynen devam edecektir. Ancak bu yerlerin işleticinin yapacağı yeni yatırımlar sonucunda limancılıkla ilgili faaliyetlerini engellemesi durumunda, tarafların karşılıklı rızasının olması şartıyla, işletici tarafından liman sahası dışında veya liman sahasının başka bir yerinde yer inşaası suretiyle bu yerlerdeki tahsisler işleticinin tasarrufuna bırakılabilecektir.

Madde 32. —Bu sözleşme hükümlerine aykırılık teşkil etmemek kaydıyla, işin gereği olarak ihtiyaç duyulması halinde tarafların mutabakatı ile işletme hakkı verilmesi sözleşmesinde değişiklikler yapılabilecek ve bu hususlarla ilgili olarak TDİ ile işletici arasında ek sözleşme/sözleşmeler imzalanabilecektir.

Madde 33. —İşletme hakkı sözleşmesi ile ek sözleşmelerdeki hususlara taraflardan birinin uymaması ve diğer tarafın yazılı ihtarına rağmen sözleşmeye aykırılığın en geç 60 gün içinde giderilmemesi halinde -tarafların yükümlülüklerini yerine getirmemelerinden dolayı zarar ve ziyan tazmini hakları saklı kalmak kaydıyla- bu sözleşme ihtarda bulunan tarafça feshedilebilecektir.

Madde 34. —İşletme hakkının süresi içinde, limanın esas faaliyetinin devamını 6 ay süre kesintisiz engelleyen savaş, ayaklanma, deprem, yangın, doğal afetler, grevler, lokavtlar, (mücbir sebep iddiasında bulunan tarafın önleyebileceği grevler, lokavtlar bu duruma dahil değildir) gibi mücbir sebebin doğması halinde taraflar işletme hakkı verilmesi sözleşmesini tek taraflı olarak feshedebilirler. Bu fesihten dolayı taraflar herhangi bir sorumluluk yüklenmezler.Ancak fesih tarihine kadar karşılıklı olarak doğan her türlü hak ve yükümlülükler taraflarca ifa edilecektir.

Madde 35.—İşletici limanı, sözleşmede belirlenecek süre sonunda bu sözleşme çerçevesinde teslim edecek, kesinlikle bu sürenin uzatılması yönünde bir talepte bulunma hakkı olmayacaktır.

Madde 36.— İşletici, TDİ’nin adını ve amblemini hiç bir şekilde kullanamayacaktır.

Madde 37.—Bu sözleşmenin uygulanmasından doğan her türlü ihtilafta taraflar öncelikle sulh yoluna gideceklerdir. İhtilafın taraflardan birinin diğerine yazılı olarak bildiriminin diğer tarafa tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde sulhen halledildiğine dair protokol tanzim olunmaması halinde tahkime gidilir.

Hakemini seçen taraf diğer tarafa bildirerek 7 gün içerisinde kendi hakemini seçmesini ister. Süresinde hakemini seçmeyen tarafın hakemi TDİ’nin merkezinin bulunduğu Ticaret Mahkemesi tarafından seçilir.

Hakemler kararlarında ittifak edemedikleri takdirde aralarında anlaşarak ismi üzerinde mutabık kaldıkları şahsı üçüncü hakem olarak tayin ederler.

Üçüncü hakemin seçiminde hakemler anlaşamazlarsa üçüncü hakem taraflardan birinin müracaatı üzerine TDİ’nin merkezinin bulunduğu Ticaret Mahkemesi tarafından seçilir.

Hakem Heyeti H.U.M.K.’daki hükümler çerçevesinde öncelik sırasıyla 4046 sayılı yasa, ilgili diğer mevzuat, İhale Şartları Belgesi, işletme hakkının verilmesi sözleşmesi ve ek sözleşme hükümlerine göre ihtilafı çözümler.

Madde 38. —İşletici, sözleşmede döviz cinsinden yükümlülük altına girdiği bedelleri, döviz cinsinden ödeyebileceği gibi vade tarihindeki T. C. Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden Türk Lirası olarak da ödeyebilecektir.

İşletici bu sözleşme uyarınca yapacağı ödemeleri vadesinde T. C. Ziraat Bankası nezdinde bulunan Özelleştirme Fonu Hesabında bulundurmakla yükümlü olup bu hususla ilgili her türlü tedbiri alacaktır.Ödemelerin vade tarihinde yapılmaması durumunda döviz bazında aylık % 1 gecikme faizi uygulanacaktır.

Madde 39.—Limanın ülke ekonomisine daha büyük katkı sağayabilmesi ve konteyner taşımacılığının teşviki için gerekli alt ve üst yapı çalışmalarının sağlanması ve limanın tevzii faaliyetlerinde TDİ tarafından, Devlet kurumları ve mahallî idareler nezdinde destek verilecektir.

Madde 40.—İdarece limanların özelleştirme sonrası verimliliğinin ve etkinliğinin izlenmesi, özelleştirme öncesi ve sonrası ekonomik karşılaştırmaların yapılabilmesi ve bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerin izlenmesi amacıyla idare tarafından bildirilecek formlara uygun olarak istenecek bilgiler (personel, yatırım, kâr/zarar, vs.) 6 aylık dönemler halinde gönderilecektir.

Bu maddede yer alan yükümlülüklere uyulmaması durumunda beher dönem için 1 000 ABDDoları tutarında cezaî şart uygulanacaktır.

Madde 41. —Tarafların tebligat adresleri şu şekildedir.

T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Hüseyin Rahmi Gürpınar Sokak, No. :2, Çankaya 06680 -Ankara

Türkiye Denizcilik İşletmeleri A. Ş. Genel Müdürlüğü, Karaköy -İstanbul

Çakıroğlu Giresun Liman İşletmesi A. Ş., Dereiçi Sokak No. :35 80880, Tarabya -İstanbul

Tebligat adreslerinde meydana gelecek değişiklikler 10 (on) gün içinde diğer tarafa bildirilmediği takdirde, belirtilen adreslere yapılan tebligatlar geçerli sayılacaktır.

Madde 42. —İşbu işletme hakkı devir sözleşmesi taraflarca üç nüsha olarak 30.6.1997 tarihinde imzalanmış olup aynı tarihte yürürlüğe girmiştir.

İşletici Türkiye Denizcilik İşletmeleri

Çakıroğlu Giresun Liman İşletmesi A.Ş. A. Ş. Genel Müdürlüğü

R. Murat Şen Muharrem Çakır Hücum Tulgar Kenan Öner

Yönetim Kurulu Üyesi Yönetim Kurulu Üyesi Genel Müdür Yardımcısı Genel Müdür

T. C. Başbakanlık

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

İsmail H. Karakaya

Başkan

Ek —2

T. C.

Başbakanlık

Denizcilik Müsteşarlığı 26.7.1999

Deniz Ulaştırma Genel Müdürlüğü

Sayı :B.02.1.DNM/0.06.02.01/L.1.8.3-03337

Konu :Giresun Limanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) DLHİ Genel Müdürlüğüne muhatap 25.2.1999 tarih ve 867 sayılı yazımız.

b) Trabzon Bölge Müdürlüğünün 1.3.1999 tarih ve 530 sayılı yazısı.

c) DLHİGenel Müdürlüğünün 12.4.1999 tarihli yazısı.

d) DLHİGenel Müdürlüğüne muhatap 4.5.1999 tarih ve 1960 sayılı yazımız.

e) Giresun Valiliğinin 25.5.1999 tarihli yazısı.

f) DLHİ Genel Müdürlüğünün 1.7.1.1999 tarih ve 596-13615 sayılı yazısı.

İlgi (a)’da kayıtlı yazımız ile, 20.2.1999 günü Karadeniz bölgesinde başlayan ve 3 gün süren fırtına neticesinde hasar gören Giresun Limanında gerekli incelemelerin yapılarak, gemilerin limana yanaşıp ayrılmalarında sakınca olup olmadığının Müsteşarlığımıza bildirilmesi DLHİGenel Müdürlüğünden istenmiştir.

Trabzon Bölge Müdürlüğünden alınan ilgi (b)’de kayıtlı yazıda, DLHİGenel Müdürlüğü ve TDİ Genel Müdürlüğü A.Ş. uzmanlarınca mahallinde yapılan incelemeler neticesinde belirlenen şartlara uyulması kaydıyla limanın deniz trafiğine açılmasının uygun görüldüğü ifade edilmektedir.

DLHİGenel Müdürlüğünden alınan ilgi (c)’de kayıtlı yazıda; Giresun Limanı ana mendireğinde (dalgakıran) meydana gelen hasarın onarımı yapılmadan limanın işletilmesinin sakıncalı görüldüğü, ilgi (f)’de kayıtlı yazıda ise ancak zorunlu olarak yükleme boşaltma yapılacağı durumlarda tüm işlemlerin bütün risk ve sorumluluğunun işletici kuruluşa ait olacağı, belirtilmektedir.

Diğer taraftan, Giresun Valiliğinden alınan ilgi (e)’de kayıtlı yazıda, Giresun İli ekonomisi için büyük önem arzetmekte olan limanın mendirek ve fener onarımının biran önce gerçekleştirilmesinin gerektiği, bu çalışmalar yapılıncaya kadar olumsuz hava koşullarının meydana gelebilme ihtimali olan kış ayları haricinde limanın faaliyete açık tutulması talebinde bulunulmaktadır.

Bu açıkalamalar ışığında, Giresun İli ekonomisi için önem arzeden limanın gerekli onarımının biran önce gerçekleştirilmesi, onarımı yapılana kadar hava muhalfetinin olduğu günler ile kış ayları haricinde; tüm risk ve sorumluluğun işletici kuruluşta olması ve her türlü tedbir alınması kaydıyla sadece zorunlu hallerde yükleme boşaltma yapılabileceği hususunda bilginizi ve gereğini rica ederim.

Çiğdem Sav

Bakan A.

Müsteşar V.

3. —Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Antalya Devlet Hastanesinin yapımının ne zaman tamamlanacağına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/660)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş tarafınadan yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

S. Metin Kalkan

Hatay

1. Yapımı 10 yıldır devam eden Antakya Devlet Hastanesi ne zaman hizmete girecektir?

2. Merkez nüfusu 200 bine yaklaşan ilimizde, insanımızın daha mağdur olmaması için hastanemize ek ödenek ayrılıp bir an önce bitirilemez mi?

3. Trilyonluk yatırım olan Antakya Devlet Hatanesi yıllarca tamamlanmamış olması, hem devletimizin hem de milletimizin büyük bir kaybı.

Böyle modern bir tesisin bir an önce açılması için neler yapılmalıdır?

4. %90 düzeyine gelmiş ve halen inşaatı devam eden hastanemizin bitirilemeyişinin sebepleri nelerdir?

T. C.

Sağlık Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 9.11.1999

Kurulu Başkanlığı

Sayı :B.100.APK.0000000/2727

Konu :Yazılı soru önergesi cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :25.10.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/660-2100/5625 sayılı yazıları.

Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan tarafından, Antakya Devlet Hastanesinin yapımının ne zaman tamamlanacağı ile alakalı olarak verilen yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Arz ederim.

Doç Dr. Osman Durmuş

Sağlık Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan’ın, “Antakya Devlet Hastanesinin yapımının ne zaman tamamlanacağına ve hastanenin ne zaman hizmete geçeceğine” ilişkin yazılı soru önergesinin cevabıdır.

Sorular :

1. Yapımı 10 yıldır devam eden Antakya Devlet Hastanesi ne zaman hizmete girecektir?

2. Merkez nüfusu 200 bine yaklaşan ilimizde, insanımızın daha mağdur olmaması için hastanemize ek ödenek ayrılıp bir an önce bitirilemez mi?

3. Trilyonluk yatırım olan Antakya Devlet Hatanesi yıllarca tamamlanmamış olması, hem devletimizin hem de milletimizin büyük bir kaybı.

Böyle modern bir tesisin bir an önce açılması için neler yapılmalıdır?

4. %90 düzeyine gelmiş ve halen inşaatı devam eden hastanemizin bitirilemeyişinin sebepleri nelerdir?

Cevaplar :

Antakya Devlet Hastanesi inşaatı, yatırım programımızda 90100/810 proje numarası ile 250 yatak kapasiteli olarak yer almaktadır.Fiziki gerçekleşmesi % 85 olup; 2000 yılında bitirilmesi planlanan yatırımlarımız arasında yer almaktadır.

İnşaatın bugüne kadar tamamlanmaması yatırım bütçesinden bakanlığımıza ayrılan ödeneğin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.

1999 yılı ödeneği olan 260 milyar liralık bütçe ödeneği ile 3418 sayılı Kanun uyarınca elde edilen gelirlerden; 110 milyar liralık ödenek, inşaatı yürütmekte olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığına gönderilmiştir.

Sözkonusu hastanemizin inşaatının tamamlanması, malî imkânların elvermesine bağlıdır. Bakanlığımca, bütçe imkânları ile diğer kaynaklar ölçüsünde, inşaatın en kısa sürede tamamlanması için azamî gayret gösterilmekte ve bu gayretimiz devam edecektir.

Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederim.

4.—Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Amasya bölgesindeki geçici Tekel işçilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/696)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın değerli bakanımız, Tekelden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinize arz ederim. 14.10.1999

Ahmet İyimaya

Amasya

Sorular :

1 Amasya İli çevresinde Tekele ait işyerlerinde sözleşmeli geçici olarak sona erdirildiği belirtilen işçi sayısı kaçtır?

2. Bu işçiler aynı statü ile hangi tarihte geri alınacaktır?

3. Geri alımda bu işçilerden herhangi bir tasfiye yapılacak mıdır?

4. Sendika ve işçi çevrelerinde, kadroya alım bakımından önceki dönemlerde bölgesel ayırım yapıldığı ifade edilmektedir. Mukayeselere göre bu iddianın doğruluk derecesi nedir?

5. Amasya bölgesindeki geçici tekel işçilerinin kısmen veya tamamen daimî işçi statüsüne kavuşmaları planlanmakta mıdır, bu konudaki bakanlık çalışmaları ne durumdadır?

T. C.

Devlet Bakanlığı 8.11.1999

(Sayın Rüştü Kâzım Yücelen)

Sayı :B.02.0.009/1203

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS. 0.10.00.02-7/696-2153/5767 sayılı yazınız.

Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya tarafından verilen 7/696-2153 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Gereğini arz ederim. Saygılarımla.

Rüştü Kâzım Yücelen

Devlet Bakanı

Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya’nın 14.10.1999 Tarih ve

7/696-2153 Sayılı Yazılı Soru Önergesine Verilen Cevap

Tekel Genel Müdürlüğünün 1999 yılı için talep edilen 179 132 Adam/ay geçici işçi pozisyonunun 24 000 Adam/ay eksiği ile 155 132 Adam/ay olarak vize edilmesi ve ek vize talebimizin karşılanmaması sebebiyle, mevcut geçici işçilerin tümünün 12 ay süreyle çalıştırılma imkânı ortadan kalkmıştır. Bu çerçevede :

Cevap 1. Amasya İli sınırları içinde bulunan ve 1998 yılında açıktan işe alınan Taşova Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünde 43, Merzifon Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünde 33 ve Gümüşhacıköy Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünde 44 olmak üzere toplam 120 geçici işçinin iş akdinin askıya alınması planlanmış olup; bu suretle çoğunluğu oluşturan kıdemli işçilerin iş akitlerinde süreklilik sağlanmıştır.

Cevap 2. İşçilerin iş âkitleri Kasım ve Aralık aylarında dönüşümlü olarak ve birer ay süreyle askıya alınacak ve aynı statüde tekrar işe başlatılacaklardır.

Cevap 3. Geri alınmada herhangi bir tasfiye sözkonusu olmayacak, davete uyan tüm işçiler işe başlatılacaktır.

Cevap 4. Geçici işçilerin daimî işçi statüsüne geçirilmeleri için 1990 yılında verilen onay, öncelikle önergede bahsedilen sözkonusu yerler için kullanılmıştır.

Cevap 5. Geçici işçilerin daimî kadroya aktarılması hususunda ilgili merciler nezdinde 1997 yılında girişimde bulunulmuş; ancak olumlu bir sonuç alınamamıştır. Bu konudaki girişimler önümüzdeki yıllarda da sürdürülecektir.

5.—Amasya Milletvekili Akif Gülle’nin, Amasya ve Taşova Tekel Müesseselerinde çalışan mevsimlik işçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/710)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Akif Gülle

Amasya

Sorular :

1. Halen Amasya Taşova, Merzifon ve Gümüşhacıköy Tekel Müesseselerinde çalışan 771 mevsimlik işçinin iş akitlerinin askıya alınması söz konusu mudur?

2. Kadrolu-geçici işçi oranlarında komşu illerimiz olan Samsun Tekel Müessesesinde kadrolu işçi % 93, geçici işçi % 7, Tokat Tekel Müessesesinde kadrolu işçi %86, geçici işçi % 14 iken Amasya Tekel Müessesesinde çalışan kadrolu işçi % 19, geçici işçi ise % 81’dir.

Önemli bir tütün işleme kapasitesi bulunan ilimizde bu durum çalışanlarımızı da olumsuz etkilemektedir.

Amasya Tekel Müesseselerimizde çalışan mevsimlik işçilerimizin kadroya geçirilmeleri konusunda herhangi bir çalışmanız var mıdır?

3. Taşova Tekel Müessesesinde çalışan işçilerimiz oldukça anormal ortamlarda görev ifa etmektedirler. Taşova Müessesemizin acilen ihtiyacı olan havalandırma sistemleriyle ilgili bir çalışmanız var mıdır?

T. C.

Devlet Bakanlığı 8.11.1999

(Sn. Rüştü Kâzım Yücelen)

Sayı :B.02.0.009/1205

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS. 0.10.00.02-7/710-2218/5913 sayılı yazınız.

Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle tarafından verilen 7/710-2218 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Gereğini arz ederim. Saygılarımla

Rüştü Kâzım Yücelen

Devlet Bakanı

Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle’nin 7/710-2218 Sayılı Yazılı Soru Önergesine

Verilen Cevaplar

Tekel Genel Müdürlüğünün 1999 yılı için talep edilen 179 132 Adam/Ay geçici işçi pozisyonunun 24 000 Adam/Ay eksiği ile 155 132 Adam/Ay olarak vize edilmesi ve ek vize talebimizin karşılanmaması sebebiyle, mevcut geçici işçilerin tümünün 12 ay süreyle çalıştırılma imkânı ortadan kalkmıştır.

Bu çerçevede;

Cevap 1. Amasya İl sınırları içinde bulunan ve 1998 yılında açıktan işe alınan Taşova Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünde 43, Merzifon Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünde 33 ve Gümüşhacıköy Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünde 44 olmak üzere toplam 120 geçici işçinin iş akdinin bir ay süreyle askıya alınması planlanmış olup, bu suretle çoğunluğu oluşturan kıdemli işçilerin iş akitlerinde süreklilik sağlanmıştır.

Cevap 2. Tekelin sözkonusu işyerlerinin daimi işçi kadrolarına uzun süredir açıktan işçi alım izni verilmediğinden, işgücü açığı geçici işçi alımlarıyla kapatılmıştır. Diğer taraftan, Samsun Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünde 1988 yılında yaklaşık 4500 geçici işçi Başbakanlık izniyle daimi işçi statüsüne aktarılmış bulunduğundan, bu işletmede daimi işçi sayısı geçici işçi sayısına nispetle fazladır.

Geçici işçilerin daimî kadroya aktarılması hususunda ilgili merciler nezdinde 1997 yılında girişimde bulunulmuş, ancak olumlu bir sonuç alınamamıştır.

Cevap 3. Taşova Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünde 1978 senesinde günün ve yörenin koşullarına göre yapılmış olan, kapasitesi düşük ve halihazırda özel sektör ve tekelin diğer işyerlerinde bulunmayan ekonomik ömrünü tamamen yitirmiş makinelerin yenilenmesi ve modernizasyonu işi ile sistemin kapasitesinin artırılması, işçilerimizin sağlığını olumsuz etkileyen tütün tozlarından arındırılması için de işleme salonlarının havalandırılması, klima tesisi yapılarak sağlıklı bir ortam sağlanması ile bölge kapasitesinin yarısıyla çalışan sistemi bölge kapasitesinin üstüne çıkarmak amaçlanmış olup, tav ünitesi ve açım makinaları modernizasyonu çalışmasının etüd ve projelendirilmesi için ilgili kuruluşça bir teknik heyet görevlendirilmiştir.Esasen, 1999 yılı Yatırım Programı çerçevesinde; Tokat Taşova Yaprak Tütün İşletmesi Müdürlüğü Tav Ünitesi ve Açım Makinaları Modernizasyonu işi 1999 yılı Destekleme Programı içerisinde 99 Tekel 690 proje numarasıyla yer almaktadır. Teknik heyet raporu doğrultusunda modernizasyon çalışmalarına başlanacaktır.

6. —Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa İlinde Merkez Bankası Şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/720)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize arz ederim.

Mehmet Yalçınkaya

Şanlıurfa

Şanlıurfa İlimiz GAP’ın kademeli olarak devreye girmesi nedeniyle yörede tarımsal alandaki hareketliliğe ve sınır kapısındaki gelişmelere paralel olarak banka ve kambiyo işlemlerinde belirli bir hareketlilik gözlenmektedir.

Bu nedenle sorularım :

1. Şanlıurfa İlimizde ithalat ve ihracat işlemlerinin kolaylaşmasına büyük katkı sağlayacak olan, Merkez Bankası şubesi açılacak mı?

2. Açılacaksa bu izin ne zaman verilecek?

T. C.

Devlet Bakanlığı 9.11.1999

Sayı :B.02.0.004/(16)-3289

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1.11.1999 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2340 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 5.11.1999 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-43-8/5486 sayılı yazısı.

Şanlıurfa İlinde Merkez Bankası şubesi açılıp açılmayacağı konusunda Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya tarafından verilen ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca yazılı soruya çevrilmiş bulunan önerge incelenmiştir.

İthalat ve ihracat işlemleri 1984 yılından bu yana ticarî bankalar tarafından yapılmakta olduğundan ve T. C. Merkez Bankası şubelerince bulundukları illerde yeterli hizmet verildiğinden, başka bir ilde yeni bir şube açılması düşünülmemektedir. Ancak, ticarî işlem hacminin yoğun olduğu illerde bankaların para hareketlerinin düzenli yapılabilmesi için, T. C. Merkez Bankasının yurt içi muhabiri olan T. C. Merkez Bankası nezdinde banknot deposu tesis edilmektedir. Bu amaçla, Şanlıurfa İlinde de bir depo tesisi kararlaştırılmış bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Recep Önal

Devlet Bakanı

7.—Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Akçakale Gümrük Kapısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/721)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize arz ederim.

Mehmet Yalçınkaya

Şanlıurfa

Şanlıurfa Akçakale Sınır Kapısı GAP’ın dünyaya açılan penceresidir.

Bu kapıdaki şartlarının iyi olamaması nedeniyle ithalat ve ihracat işlemlerinin verimli olmadığı görülmektedir.

Bu nedenle sorularım :

1. Akçakale Gümrük Kapısının sınıfı değişecek mi? Değişecekse ne zaman?

2. Gümrük binalarını ve gerekli alt yapısını ne zaman yapacaksınız?

T. C.

Devlet Bakanlığı 9.11.1999

Sayı :B.02.0.003/2.00-0781

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3.8.1999 tarih ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/121-1215/3339 sayılı yazısı.

b) 12.8.1999 tarih ve B.02.0.003/2.00-0981 sayılı yazımız.

c) 1.11.1999 tarih ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-2340 sayılı yazınız.

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın Akçakale Gümrük Kapısına ilişkin 6/121-1215 sayılı sözlü soru önergesi gündemin yoğunluğu nedeniyle ilgi (b) de kayıtlı yazımız ile cevaplandırılmıştır. İlgi (c) de kayıtlı yazınız gereği olarak cevap metni ilişikte sunulmuştur.

Gereği için bilgilerinize arz ederim.

Mehmet Keçeciler

Devlet Bakanı

Cevap :Gaziantep Gümrükleri Başmüdürlüğüne bağlı ve halen 3 üncü sınıf gümrük müdürlüğü olan Akçakale Gümrük Müdürlüğünün tesislerle ilgili projenin tamamlanmasına müteakip 1 inci sınıfa yükseltilmesi prensip itibariyle uygun görülmektedir.

Gümrük Müsteşarlığınca, 2000 yılı Yatırım Programına “Akçakale Gümrük Tesisleri Projesi” için teklifte bulunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Mehmet Keçeciler

Devlet Bakanı

8. —Siirt Milletvekili Takiddin Yarayan’ın, Siirt Merkez Küçük Sanayi Sitesi inşaatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/722)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların, Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda delaletinizi saygılarımla arz ederim. 27.7.1999

Takiddin Yarayan

Siirt

— Siirt Merkez Küçük Sanayi Sitesi için 1999 yatırım programında ne kadar ödenek konmuştur?

— 1984’te yapımına başlanan Siirt Merkez Küçük Sanayi Sitesini, bir 15 yıl daha kaderine mi terkedeceksiniz?

— 2000 yılında bitirilmesi planlanan Siirt Merkez Küçük Sanayi Sitesinin bugüne kadar faaliyete geçirilmemiş olması, kalkınmada öncelikli yöre olmasının bir ödülü müdür?

— Siirt Merkez Küçük Sanayi Sitesinin 128 esnafının çilesini ne zaman sona erdireceksiniz?

T. C.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 8.11.1999

Sayı :B.14.0.BHİ.01-442

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) 3.8.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/122-1233/3368 sayılı yazınız.

b) 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/722-2402 sayılı yazınız.

Siirt Milletvekili Takiddin Yarayan’ın, “Siirt Merkez Küçük Sanayi Sitesi İnşaatına” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (6/122) esas nolu sözlü soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından dolayı ilgi (b) de kayıtlı yazınızla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, sözkonusu önergeyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu

Sanayi ve Ticaret Bakanı

Siirt Milletvekili Sayın Takiddin Yarayan’ın Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

Cevap :128 işyeri, sosyal tesis ve çırak okulundan müteşekkil Siirt Merkez Küçük Sanayi Sitesinin 128 işyerine ilişkin üstyapı inşaatı 1996 yılında tamamlanmış, ancak, kooperatif altyapı için Maliye Bakanlığı Acil Destek Fonundan yardım alacakları gerekçesiyle, kredi kullanmak istememiştir.

Ancak sözkonusu yardım gerçekleşmeyince kredi için bakanlığımıza başvurmuşlar ve 12.11.1997 tarihinde altyapı ihalesi yapılmıştır. Altyapı işleri için Yatırım Programında yer alan projenin 1999 yılı ödeneği net 19 Milyar TL. olup, 72,9 Milyar TL. ek ödenek sağlanarak revize ödeneği 91,9 Milyar TL.’ye çıkarılmıştır. 1999 yılında 30,3 Milyar TL. kredi kullandırılmış ve kalan ödeneği 61,6 Milyar TL. olmuştur.

Devam eden altyapı (yol, içme suyu, yağmur suyu, kanalizasyon) inşaatının fizikî gerçekleşmesi % 27’dir. Projenin planlanan 2000 yılında tamamlanabilmesi için 1999 yıında gerekli olan ek ödenek ihtiyacının, kısıtlı bütçe imkânları çerçevesinde karşılanmasına çalışılacaktır.

Projenin üstyapı ve altyapısı için, bugüne kadar verildiği yılın fiyatlarıyla 160,3 Milyar TL. kredi kullandırılmıştır. Bu kredinin 1999 yılı fiyatlarıyla karşılığı 1,2 Trilyon TL.’dir.

9. —Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak’ın, Hakkâri-Elazığ karayolunda yapılan araç ve insan aramalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/733)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorumun Sayın İçişleri Bakanından sözlü sorulmasını takdirlerinize arz ederim. 4.8.1999

Evliya Parlak

Hakkâri

Soru :Yıllardan beri Hakkâri’den Elazığ’a kadar karayollarında genelde uyuşturucu ve silah kaçakçılığını önleyici amaçla çok sık aralıklarla ve yaz-kış şartlarına göre de çok rahatsız edici şekilde araç ve insan araması yapılmaktadır. Bu aramalar oldukça insanları canından bezdirici şekilde yapıldığından karayolu ile yolculuk yapmak bölge insanı için adeta korkulu bir rüya olmuştur.

Teknik araçlardan da yararlanılarak belli noktalarda daha medenî bir şekilde arama yaptırmayı; sadece ihbarlı araç ve insanların çok daha detaylı aranmasını sağlayıcı tedbirleri almayı düşünüyor musunuz? Bir çalışmanız var mıdır?

Arz ederim.

T. C.

İçişleri Bakanlığı 8.11.1999

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-248978

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 1.11.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/733-1391/3747 sayılı yazısı.

Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Bakanlığıma bağlı yetkili birimler, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği sınırlarına giren illerde kaçakçılığın önlenmesi, olası terörist eylemlerin engellenmesi ve genel asayişin sağlanması amacıyla sabit arama ve kontrol noktalarında şüpheli görülen araç ve şahıslar üzerinde arama yapmakta, ihbarlı şahıs ve araç aramalarında teknik personel ve teknik malzemeler kullanılmaktadır.Arama işlemi mümkün olan en kısa sürede herhangi bir yasal olmayan davranışa başvurulmaksızın sonuçlandırılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

10.—Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, ülkemizde düzenlenen güzellik yarışmalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/734)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu, saygılarımla arz ederim. 5.8.1999

Veysel Candan

Konya

Basına yansıyan haberlerden anlaşıldığına göre; bu yıl düzenlenen “Elit Model Look Turkey 99” yarışmasında Özel Eyüpoğlu Koleji 2. sınıf öğrencisi 14 yaşındaki Yıldız Mete birinci, 16 yaşındaki Melis Tekgözen’in ikinci olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple;

1. Güzellik yarışmaları yapma mecburiyeti var mıdır? Ülkemize ne gibi katkılar sağlamaktadır? Bu düzenlemelerle ilgili olarak bir yaş sınırı yok mudur?

2. Bu tür yarışmalar Bakanlığınızca denetlenmekte midir?

3. Henüz ilköğretim öğrencisi olan kız çocuklarının, bu tür yarışmalara katılması, pedagojik açıdan sağlıklı mıdır?

4. Konu ile ilgili herhangi bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

T. C.

İçişleri Bakanlığı 8.11.1999

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-248977

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 1.11.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/734 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Veysel Candan tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. İlgili mevzuatta yapılan incelemelerde; güzellik yarışmalarıyla ilgili etkinliklere katılacak kişilere ilişkin bir düzenleme olmadığı gibi belirli bir yaş sınırı da yoktur.

2. Bakanlığım birimlerince sözkonusu etkinliklere ilişkin doğrudan bir denetim yapılması mümkün değildir.

3. 4. 743 sayılı Türk Medenî Kanununun “Velayet” konusunu düzenleyen ilgili maddelerinde, çocuğun anne ve babasının velayeti altında olduğu ve onlara riayete mecbur bulunduğu belirtilerek çocukların güzellik yarışması ve benzeri gibi etkinliklere katılmalarında son sözün anne ve babalara ait olduğu belirtilmiştir. Zaten ilke olarak güzellik yarışmaları gibi kültürel boyutu olduğu ifade edilen bir konuda genel güvenlik ve asayişten sorumlu yürütme organı olan Bakanlığım birimlerinin bir düzenleme yapmasının mümkün olamayacağı değerlendirilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

11.—Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş’ın, Kayseri İlinde bulunan hastanelerin personel ve tıbbî cihaz ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un cevabı (7/744)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın sözlü olarak cevaplandırılması istemiyle Sağlık Bakanına yöneltilmesini saygılarımla arz ederim. 25.6.1999

Prof. Dr. Hasan Basri Üstünbaş

Kayseri

Sorular :

1. Kayseri ve civarında bulunan hastanelerde ve sağlık ocaklarında sağlık personeli ve tıbbî cihaz eksiklikleri bulunmaktadır. Bu eksikliklerin giderilmesi için yapılacak çalışmaları öğrenmek istiyorum.

2. Kayseri - Özvatan İlçemizde hayırsever bir vatandaşımız tarafından yaptırılan hastane uzun zamandan beri açılamamaktadır.Eksiklerinin tamamlanarak ne zaman açılacağını öğrenmek istiyorum.

T.C.

Sağlık Bakanlığı 10.11.1999

Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Sayı : B100THG0130001-4110-38/19169

Konu : Yazılı soru önergesi cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 1.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2406 sayılı yazıları.

Kayseri Milletvekili Sayın Hasan Basri Üstünbaş tarafından, Kayseri İlinde bulunan hastanelerin ve sağlık ocaklarının personel ve tıbbî cihaz ihtiyacı ile Kayseri Özvatan İlçesindeki hastanenin ne zaman açılacağı konularına ilişkin yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Arz ederim.

Doç. Dr. Osman Durmuş

Sağlık Bakanı

Kayseri Milletvekili Sayın Hasan Basri Üstünbaş’ın, “Kayseri İlinde bulunan hastanelerin ve sağlık ocaklarının personel ve tıbbî cihaz ihtiyacı ile Kayseri Özvatan İlçesindeki hastanenin ne zaman açılacağı” konularına ilişkin yazılı soru önergesinin cevabıdır.

Sorular :

1. Kayseri ve civarında bulunan hastanelerde ve sağlık ocaklarında sağlık personeli ve tıbbî cihaz eksiklikleri bulunmaktadır. Bu eksikliklerin giderilmesi için yapılacak çalışmaları öğrenmek istiyorum.

2. Kayseri Özvatan İlçemizde hayırsever bir vatandaşımız tarafından yaptırılan hastane uzun zamandan beri açılamamaktadır. Eksiklerinin tamamlanarak ne zaman açılacağını öğrenmek istiyorum.

Cevaplar :

1. İlişik listelerden anlaşılacağı üzere Kayseri İlinde şu anda 139 uzman hekim, 409 pratisyen hekim, 10 eczacı, 441 hemşire, 561 ebe, 718 sağlık memuru, 33 tıbbî teknolog ve 23 diş tabibi görev yapmaktadır.

Sağlık kuruluşlarımızın sağlık personeli eksikliğinin bir an evvel giderilmesi ve Bakanlığımıza bağlı sağlık kuruluşlarının personel eksikliğinin giderilmesi arzu edilmektedir. Ancak, Bakanlığımıza bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarımızın acilen sağlık ve yardımcı sağlık personeline ihtiyacı bulunmasına rağmen, 1995 yılından beri özellikle ebe, hemşire ve sağlık memuru gibi hizmetine daha fazla ihtiyaç olan unvanlarda Bakanlığımız için kadro ihdası yapılamadığından, mevcut personel eliyle hizmet sunulmaya çalışılmaktadır.

Bu sebeple, gerek önergede konu edilen Kayseri İlimizde bulunan sağlık kuruluşlarına ve gerekse diğer illerimize açıktan tayin yapılamadığı gibi, Başbakanlığın 13.1.1999 tarih ve 1999/9 sayılı genelgesi uyarınca tayin ve nakiller durdurulmuş olduğundan, eş durumu mazeretleri dışında diğer illerden nakil de yapılamamaktadır.

Sağlık meslek liselerinden mezun olup da atama bekleyen yardımcı sağlık personelinin ve sağlık meslek lisesi mezunları dışındaki diğer unvanlardaki sağlık personelinin tayinlerinin yapılabilmesi ve bu suretle Bakanlığımızın sağlık personeli ihtiyacının karşılanması maksadıyla, 35 641 kadronun ihdası için daha evvel hazırlanan ve evvelki yasama döneminde TBMM Başkanlığına sunulan ve fakat Meclis İçtüzüğünün 77 nci maddesi uyarınca hükümsüz sayılan Kanun Tasarısının yenilenmesi hususundaki talep Başbakanlığa arz edilmiştir.

Tasarının kabul edilmesi ve Başbakanlık ve Maliye Bakanlığınca açıktan atama izni verilmesi halinde, 17.10.1999 tarihinde yapılan Devlet Memurları Genel Sınavı sonuçlarına göre kazanan adayların tayinleri yapılarak, bütün ülke genelindeki sağlık personeli ihtiyacı büyük ölçüde karşılanacaktır.

Ülkemiz genelinde bazı illerde olduğu gibi, Kayseri İlinde de sağlık personeli arzu edilen sayıda değildir, sağlık personeli ihtiyacının karşılanması için Bakanlığımızca teklif edilen unvan ve sayıda sağlık personelinin açıktan atama yoluyla istihdamına imkân verilmesinin gerekli olduğu açıktır.

Tıbbî cihaz ihtiyacı ile ilgili olarak, 1998 yılında makine, teçhizat, yatırım maksadıyla Kayseri İlindeki Yataklı Tedavi Kurumlarından, Bünyan Devlet Hastanesine tahsis edilen 3 milyar 225 milyon TL. ile ameliyat masası, ameliyat tavan lambası; Kayseri Devlet Hastanesine tahsis edilen 25 milyar TL. ile 2 adet anestezi cihazı, 2 adet ameliyat tavan lambası, 2 adet ameliyat masası ve 1 adet kardiyak monitör; Pınarbaşı Devlet Hastanesine tahsis edilen 2 milyar TL. ile yatak, karyola, komidin; Yahyalı Devlet Hastanesine tahsis edilen 5 milyar TL. ödenekle buhar verme cihazı, etüv, hematokrit cihazı, alkolmetre, mikroskop ve otomotik rontgen film banyo cihazlarının temini sağlanmıştır.

1999 yılında; Kayseri Devlet Hastanesinin jeneratör, asansör ve ameliyathane cihazları, Göğüs Hastalıkları Hastanesinin muhtelif cihaz ve malzeme, Develi Devlet Hastanesinin jeneratör ve tıbbî cihaz, Sarız Devlet Hastanesinin spektrofotometre, Yeşilhisar Devlet Hastanesinin rontgen cihazı, otomatik film banyo cihazı, ultrasonografi cihazı, doppler, İncesu Sağlık Merkezinin rontgen ve elektrokardiografi cihazı talepleri kayıtlarımıza alınmıştır. Ancak mevcut bütçenin elvermemesi sebebi ile bugüne kadar ödenek tahsisi gerçekleşememiştir. Ancak, Kayseri İli Develi Devlet Hastanesine, kendi döner sermaye kaynakları ile ameliyat lambası, ameliyat masası, ultrasonografi cihazı ve doppler cihazı temini için izin verilmiştir.

Hastaneler haricindeki diğer sağlık kuruluşlarının ve sağlık ocaklarının tıbbî cihaz ve tıbbî malzeme ihtiyaçları İl Sağlık Müdürlüklerince temin edilmekte olup, Kayseri İlimizdeki sağlık ocaklarının makine ve teçhizat ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için, 1999 yılında Genel Bütçeden 19 milyar 200 milyon TL. ve 3418 sayılı Kanun gelirlerinden 2 milyar TL. olmak üzere toplam 21 milyar 200 milyon TL. ödenek tahsis yapılmıştır.

2. Kayseri İli Özvatan İlçesinde hayırsever bir işadamı Sayın Mehmet Ünlü tarafından yaptırılan 50 yataklı Devlet Hastanesinin kaba inşaatı tamamlanmış olup, fizikî gerçekleşmesi % 50’dir. İnşaatın tamamlanabilmesi için 11.10.1999 tarihi itibarı ile yaklaşık 70 milyar liraya ihtiyaç vardır.

3418 sayılı Kanun uyarınca Bakanlığımıza tahsis edilen gelirlerden ve Bütçe imkânları ölçüsünde Genel Bütçeden ödenek gönderilerek, 2000 yılı sonuna kadar inşaatın bitirilmesine ve hastanemizin hizmete açılmasına çalışılacaktır.

Gösterilen ilgiye teşekkür ederek başarılar dilerim.

KAYSERİ İLİ PERSONEL DURUMU

Standart Çalışan Standart Çalışan

Sağlık Müdürü 1 1 Okul Md. Yrd. 11 4

Sağlık Md. Yrd. 6 5 Bölüm Başkanı 7 0

Şube Md. 12 8 Sivil Sav. Uzm. 4 2

Baştabip 51 9 Mühendis 69 26

Baştabip Yrd. 19 11 Mimar 1 0

Kln. Şef Yrd. 0 4 Kimyager 4 5

Asistan 0 1 İstatistikçi 1 0

Uzman 298 139 Programcı 3 1

Pratisyen 486 409 Şef 68 22

Diş Tabibi 74 23 Ambar memuru 29 15

Veteriner 8 0 Ayni. Saymanı 25 18

Eczacı 44 10 Memur 242 126

Biyolog 14 7 Daktilograf 114 14

Psikolog 15 2 Şoför 225 88

Diyetisyen 17 5 B.İşletmeni 5 1

Fizyoterapist 10 3 Veri. H. K. İşlt. 144 8

S. Çalışmacı 16 0 Tekniker 24 4

Ç. Gelişimcisi 4 1 Teknisyen 197 37

T. Teknolog 44 33 Teknisyen Yrd. 0 24

Başhemşire 17 6 Öğretmen 201 96

Hemşire 1 073 435 Asistan 7 0

Ebe 853 561 İmam 3 1

S. Teknisyeni 500 2 Hizmetli 668 383

S. Memuru 958 718 Aşçı 48 17

S. Savaş Memuru 0 3 Terzi 14 5

Diş Prot. Tek. 22 8 Berber 6 1

S. Teknikeri 4 5 Bahçıvan 15 0

Hastane Müdürü 11 9 Bekçi 43 0

Hastane Md. Yrd. 16 11 Gassal 8 2

Okul Müdürü 4 2 TOPLAM 6 763 3 331

KAYSERİ İLİ UZMAN HEKİM DURUMU

KAYSERİ DEVLET HASTANESİ

Branş Standart Çalışan

Fizik Ted. 6 5

Deri -Züh. 4 5

Çocuk Cer. 3 1

Branş Standart Çalışan

Göz. Hast. 8 5

Genel Cer. 10 8

Biyokimya 4 3

Enf. Hast. 3 2

Gastroent. 3 1

Göğüs Cer. 4 1

Anestezi 8 2

B-Sinir C. 6 3

Çocuk Has. 7 6

K. B. B. 5 4

Mikrobiyoloji 4 2

Nöroloji 6 3

K-Damar C. 4 4

İç Hast. 10 7

Kardiyoloji 3 3

KAYSERİ A. Ç. S. VE A. P. MERKEZİ

Branş Standart Çalışan

Halk Sağ. 1 1

Kadın Doğum 2 1

KAYSERİ BÜNYAN DEVLET HASTANESİ

Branş Standart Çalışan

İç. Hast. 2 1

Çocuk Has. 2 1

Nöroloji 1 1

Genel Cer. 2 1

KAYSERİ DEVELİ DEVLET HASTANESİ

Branş Standart Çalışan

Genel Cer. 3 2

Göz. Hast. 2 1

İç. Hast. 3 2

Kadın Doğum 2 1

K. B. B. 2 1

Çocuk Has. 2 1

TABİP

Kurum Standart Çalışan

Kayseri Acil Yardım ve Kurtarma Komuta Kontrol Mer. 8 0

1 Nolu Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu 4 0

12 Nolu Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu 4 0

2 Nolu Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu 4 0

3 Nolu Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu 4 0

4 Nolu Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu 4 0

5 Nolu Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu 4 0

Kayseri Göğüs Hastalıkları Hastanesi 6 8

Kayseri Doğum ve Çocuk Bakımevi 8 7

Kayseri Devlet Hastanesi 20 33

Kayseri Fevzi Çakmak Semt Polikliniği 4 0

Kayseri Bölge Halk Sağlığı Laboravuarı 3 0

Kayseri A. Ç. S. ve A. P. Merkezi 4 6

Kayseri Verem Savaş Dispanseri 4 6

Kayseri Sağlık Müdürlüğü 16 12

Kayseri Kocasinan Amarat Sağlık Ocağı 3 2

Kayseri Kocasinan Argıncık Sağlık Ocağı 6 9

Kayseri Kocasinan Barbaros Sağlık Ocağı 6 8

Kayseri Kocasinan Beşparmak Sağlık Ocağı 6 6

Kayseri Kocasinan Erkilet Sağlık Ocağı 3 3

Kayseri Kocasinan Fevzi Çakmak Sağlık Ocağı 6 5

Kayseri Kocasinan Fuar Sağlık Ocağı 6 11

Kayseri Kocasinan Gaziosmanpaşa Sağlık Ocağı 6 10

Kayseri Kocasinan Güneşli Sağlık Ocağı 3 2

Kayseri Kocasinan Himmetdede Sağlık Ocağı 3 4

Kayseri Kocasinan Kuşçu Sağlık Ocağı 0 1

Kayseri Kocasinan Mahzemin Sağlık Ocağı 3 7

Kayseri Kocasinan Mithatpaşa Sağlık Ocağı 6 7

Kayseri Kocasinan Refik Saydam Sağlık Ocağı 6 8

Kayseri Kocasinan Yemliha Sağlık Ocağı 3 3

Kayseri Melikgazi Ağırnas (Nahide Yücel)Sağlık Ocağı 3 3

Kayseri Melikgazi Ahmet Gündeş Sağlık Ocağı 6 7

Kayseri Melikgazi Aydınlık Evler Sağlık Ocağı 6 8

Kayseri Melikgazi Caferbey Sağlık Ocağı 6 9

Kayseri Melikgazi Esenyurt (Latif Başkal) Sağlık Ocağı 6 10

Kurum Standart Çalışan

Kayseri Melikgazi Gesi Sağlık Ocağı 3 3

Kayseri Melikgazi Hacı Nimet Köseoğlu (Bel-Sin) Sağlık Ocağı 6 9

Kayseri Melikgazi Hisarcık Sağlık Ocağı 3 5

Kayseri Melikgazi Keykubat Sağlık Ocağı 6 7

Kayseri Melikgazi Mimar Sinan Sağlık Ocağı 3 5

Kayseri Melikgazi Nuh Hacı Yazgan (Kılıçaslan) Sağlık Ocağı 6 10

Kayseri Melikgazi Sarımsaklı Sağlık Ocağı 2 3

Kayseri Melikgazi Yıldırım Beyazıt Sağlık Ocağı 6 11

Kayseri Akkışla Gömürgen Sağlık Ocağı 3 2

Kayseri Akkışla Merkez Sağlık Ocağı 4 2

Kayseri Bünyan Devlet Hastanesi 6 7

Kayseri Bünyan Akçatı Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Bünyan Elbaşı Sağlık Ocağı 3 1

Kayseri Bünyan İğdecik Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Bünyan Karakaya Sağlık Ocağı 3 0

Kayseri Bünyan Koyunabdal Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Bünyan Merkez Sağlık Ocağı 4 3

Kayseri Bünyan Tuzhisar Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Develi Devlet Hastanesi 7 2

Kayseri Develi A.Ç. S. -A.P. Merkezi 3 2

Kayseri Develi Verem Savaş Dispanseri 3 1

Kayseri Develi Bakırdağ Sağlık Ocağı 2 2

Kayseri Develi Gaziköy Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Develi Gümüşören Sağlık Ocağı 2 2

Kayseri Develi Merkez Sağlık Ocağı 4 4

Kayseri Develi Sindelhüyük Sağlık Ocağı 3 2

Kayseri Develi Şıhlı Sağlık Ocağı 3 1

Kayseri Develi Zile Sağlık Ocağı 3 1

Kayseri Felahiye Devlet Hastanesi 4 1

Kayseri Felahiye Büyüktoroman Sağlık Ocağı 3 1

Kayseri Felahiye Kayapınar Sağlık Ocağı 3 2

Kayseri Felahiye Merkez Sağlık Ocağı 4 2

1 Nolu Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu 4 0

Kayseri Hacılar Merkez Sağlık Ocağı 4 5

Kayseri Hacılar Sami Boydak Sağlık Ocağı 4 3

Kayseri İncesu Sağlık Merkezi 4 2

Kurum Standart Çalışan

Kayseri İncesu Garipce Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri İncesu Kızılören Sağlık Ocağı 2 0

Kayseri İncesu Merkez Sağlık Ocağı 4 3

Kayseri İncesu Süksün Sağlık Ocağı 3 2

Kayseri Özvatan Alamettin Sağlık Ocağı 2 0

Kayseri Özvatan Merkez Sağlık Ocağı 4 4

1 Nolu Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu 4 0

Kayseri Pınarbaşı Devlet Hastanesi 6 3

Kayseri Pınarbaşı Verem Sağlık Dispanseri 3 2

Kayseri Pınarbaşı Aslanbeyi Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Pınarbaşı Aş. Kızılçevlik Sağlık Ocağı 2 3

Kayseri Pınarbaşı Karakuyu Sağlık Ocağı 2 0

Kayseri Pınarbaşı Kaynar Sağlık Ocağı 3 2

Kayseri Pınarbaşı Merkez Sağlık Ocağı 4 4

Kayseri Pınarbaşı Örenşehir Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Pınarbaşı Pazarören Sağlık Ocağı 3 2

Kayseri Sarıoğlan Çiftlik Sağlık Ocağı 3 3

Kayseri Sarıoğlan Ebulhayır Sağlık Ocağı 3 1

Kayseri Sarıoğlan Gaziler Sağlık Ocağı 3 2

Kayseri Sarıoğlan Gölova (Palas) Sağlık Ocağı 3 2

Kayseri Sarıoğlan Karaözü Sağlık Ocağı 3 1

Kayseri Sarıoğlan Merkez Sağlık Ocağı 4 4

Kayseri Sarız Devlet Hastanesi 6 1

Kayseri Sarız Kemer Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Sarız Merkez Sağlık Ocağı 4 5

Kayseri Sarız Söbeçimen Sağlık Ocağı 2 4

Kayseri Sarız Tavla Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Sarız Yeşilkent (Yalak) Sağlık Ocağı 3 1

1 Nou Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu 4 0

Kayseri Talas Başakpınar Sağlık Ocağı 2 2

Kayseri Talas Erciyes (Pembe Sabancı) Sağlık Ocağı 3 3

Kayseri Talas Kepez Sağlık Ocağı 2 0

Kayseri Talas Merkez 1 Nolu Sağlık Ocağı 4 7

Kayseri Talas Merkez 2Nolu Sağlık Ocağı 4 6

Kayseri Tomarza Devlet Hastanesi 4 2

Kayseri Tomarza Alakuşak Sağlık Ocağı 2 2

Kurum Standart Çalışan

Kayseri Tomarza Emiruşağı Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Tomarza Kapıkaya Sağlık Ocağı 2 2

Kayseri Tomarza Merkez Sağlık Ocağı 4 2

Kayseri Tomarza Özlüce (Taf) Sağlık Ocağı 3 1

Kayseri Tomarza Şıhbarak Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Tomarza Toklar Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Yahyalı Devlet Hastanesi 8 2

Kayseri Yahyalı Delialiuşağı Sağlık Ocağı 2 1

Kayseri Yahyalı Derebağ Sağlık Ocağı 3 1

Kayseri Yahyalı Merkez 1 Nolu Sağlık Ocağı 4 6

Kayseri Yahyalı Merkez 2 Nolu Sağlık Ocağı 4 3

Kayseri Yahyalı Yerköy Sağlık Ocağı 2 2

1 Nolu Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu 4 0

Kayseri Yeşilhisar Devlet Hastanesi 6 4

Kayseri Yeşilhisar Merkez Sağlık Ocağı 4 3

Kayseri Yeşilhisar Yeşilova (Eğriköy)Sağlık Ocağı 2 1

TOPLAM 483 408

 

BİRLEŞİM 17 NİN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.