Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 63 YASAMA YILI : 4

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

6 ncı Birleşim

13 . 10 . 1998 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, 20 nci Avrasya Maratonuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’in cevabı

2. – Ankara Milletvekili Aydın Tümen’in, Ankara’nın başkent oluşunun 75 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, kamu çalışanlarının malî sorunlarına ve alınması gerekli önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Polonya Parlamento Başkanı Maciej Plazynski ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1724)

2. – (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1727)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 20 arkadaşının, Emlak Bankası ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığıyla ilgili yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/288)

2. – Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 19 arkadaşının, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim uygulamalarıyla ilgili sorunlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/27)

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkındaki güvensizlik önergesinin oylamasının gündemdeki yerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

2. – (9/33), (9/34) ve (9/35) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve Genel Kurulun çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1.— Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 55 Arkadaşının, Denizcilik Müsteşarlığına Ait Bazı İşlerin İhalelerinde ve Personel Alımıyla İlgili Konularda Görevini Kötüye Kullanma, İhaleye Fesat Karıştırma ve Evrakta Sahtecilik Suçlarını İşlediği ve Bu Eylemlerinin TürkCeza Kanununun 240, 339 ve 366 ncı Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Devlet Bakanı Burhan Kara Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/29)

2. —Malatya Milletvekili Ayhan Fırat ve 54 Arkadaşının, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 Aralık Ayında Gerçekleştirilen Personel Sınavında Usulsüzlük Yapılmasına Yol Açarak Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin TürkCeza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Çalışma ve SosyalGüvenlik Eski Bakanı Necati Çelik Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/31)

3. —Konya Milletvekili Veysel Candan ve 57 Arkadaşının, Petrol Ofisi A.Ş. (POAŞ)’ın Özelleştirilmesinde İhaleye Fesat Karıştırdıkları ve Usulsüzlük Yapmak Suretiyle Görevlerini Kötüye Kullandıkları ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 339 ve 240 ıncı Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Işın Çelebi Haklarında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/32)

VI. —SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.—Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

I.—GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu, Kültür Bakanlığının Muğla’daki yatırımlarına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Aydın Milletvekili Muhammet Polat’ın, pamuk üreticilerinin sorunlarına,

Adana Milletvekili Mehmet Halit Dağlı’nın da Çukurovalı üreticilerin ekonomik sıkıntılarına,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez, cevap verdi.

Moldova Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Kars Milletvekili Sabri Güner ve 26 arkadaşının, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle usulsüzlük yaptığı ve devleti zarara uğrattığı iddiasıyla Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkında verdikleri ve Genel Kurulca 6.10.1998 tarihli 2 nci Birleşimde gündeme alınması kabul edilen gensorunun (11/18) görüşmeleri tamamlandı; İçel Milletvekili Turhan Güven, Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın verdikleri gerekçeli güvensizlik önergesinin, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bir tam gün geçtikten sonra oylanacağı açıklandı.

Gensoru görüşmeleri sırasında :

Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan ve İstanbul Milletvekili Ali Topuz, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun şahıslarına sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

13 Ekim 1998 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, Birleşime 18.25’te son verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

Ali Günaydın Hüseyin Yıldız

Konya Mardin

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

GELEN KÂĞITLAR No. : 6

13.10.1998 Salı

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Kars Milletvekili Zeki Karabayır’ın, Ardahan-Merkez-Hacıali Köyünün içme suyu sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1204) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Ceylanpınar Devlet Hastanesinde bir kadının doğum sırasında görevlilerin ihmali sonucu öldüğü iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1205) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, Muğla’ya yeni bir hava meydanı yapılıp yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6221) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

2. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, orman kesim sahalarında pazarlık usulü yaptırılan işlere ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6222) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

3. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, elektrik sektörünün yeniden yapılandırılması projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6223) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

4. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Van’a bağlı Sağmalı Beldesi ile Trabzon’a bağlı Beşköy Beldesinde yaşanan sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6224) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

5. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Side Belediye Başkanı hakkındaki tahkikatlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6225) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

6. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Side Belediye Başkanının mal bildirimlerini zamanında yapıp yapmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6226) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

7. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Marmara Ereğlisi Belediyesince sit alanı olan bazı parsellerin yapılaşmaya açıldığı iddialarına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6227) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

8. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın,Eskişehir-İnönü İstasyon Trafosuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6228) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

9. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Eskişehir İli, İnönü İlçesi ile Kandilli Köyü arasındaki yolun ne zaman asfaltlanacağına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/6229) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

10. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Türk-Telekom görevlilerine gizli olarak bir form imzalatıldığı iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6230) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

11. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Konya-Ereğli İlçesi, Kargacık Köyü merasının maden arama alanı olarak verildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6231) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

12. – Ordu Milletvekili Mustafa Hasan Öz’ün, Kur’an kurslarına ilişkin Devlet Bakanından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/6232) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

13. – Ordu Milletvekili Mustafa Hasan Öz’ün, Ünye ve Fatsa Organize Sanayi Bölgelerine ve fındık ihracatına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6233) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

14. – Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici’nin, İlköğretim Müfettişlerinin ek ders ücretlerinin ödenmemesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6234) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

15. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, pamuk fiyatına ve üreticilerin Çukobirlikten alacaklarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6235) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

16. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Acarlar Holding tarafından otopark yapıldığı iddia edilen orman alanına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6236) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

17. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İstanbul Avrupa Yenişehir Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6237) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

18. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, bankalara sağlanan vergi muafiyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6238) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

19. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Ankara’da imam-hatip liselerinde görev yapan bazı öğretmenlerin istek dışı başka okullara atamalarının yapıldığı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6239) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

20. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, başörtülü fotoğraf nedeniyle üniversitelere kayıt yaptıramayan öğrencilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6240) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

21. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6241) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

22. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Türkiye genelinde imam hatip liselerine ve meslek liselerine kayıt yaptıran öğrenci sayısına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6242) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

23. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Trabzon-Merkez ve ilçelerindeki imam hatip ve meslek okullarına kayıt yaptıran öğrenci sayısına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6243) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

24. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, üniversitelere giren öğrencilerin liselere göre dağılımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6244) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

25. – Kayseri Milletvekili Osman Çilsal’ın, T.M.O’nin Kayseri-Pınarbaşı bölgesinde yaptığı alımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6245) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

26. – Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın, yurt dışındaki üniversitelerden mezun olan öğrencilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6246) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

27. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, Çambalı üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6247) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

28. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, İller Bankasının iller itibariyle köy kalkınma payı tahsisine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6248) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

29. – Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, Düzce SSK Hastanesinin cihaz ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6249) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

30. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Bağ-Kur Tarım Sigortalılarının sağlık hizmetlerinden yararlandırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6250) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

31. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılan yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6251) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

32. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, TRT-1’de yayınlanan bir programda okunan gazetelerin nasıl seçildiğine ilişkin Devlet Bakanından (Cavit Kavak) yazılı soru önergesi (7/6252) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

33. – Adana Milletvekili İbrahim Ertan Yülek’in, pamuk üreticilerinin sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6253) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

34. – Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, Fiskobirlik tarafından yapılan fındık alımlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6254) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

35. – Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, Bolu Dağı Tüneli inşaatına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6255) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

36. – Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Hopa-Sarp Hudut Kapısından yapılan motorin ithalatına ilişkin Devlet Bakanından (Rıfat Serdaroğlu) yazılı soru önergesi (7/6256) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.1998)

Genel Görüşme Önergesi.

1. – Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 19 arkadaşının, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim uygulamaları ile ilgili sorunlar konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/27) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.1998)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 20 arkadaşının, Emlak Bankası ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile ilgili yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/288) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.1998)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, İzmit Körfezinde bulunan SEKA fidanlığının özel bir firmaya devredilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5643)

2. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman-Sarıveliler İlçesi Merkez Sağlık Ocağının sağlık personeli ve malzemesi ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5659)

3. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman-Sarıveliler İlçesinin Sağlık Ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5665)

4. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, SEKA’ya ait fidanlığın özel bir firmaya bedelsiz olarak tahsis edildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5682)

5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, İstanbul-Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığınca açılan bir ihaleye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5684)

6. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Erzurum’da meydana gelen sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5686)

7.– İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, A.B.D.’de çocuk bakıcılığı yapan bir Türk vatandaşının haksız suçlamalara maruz kaldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5687)

8. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, belediyelere ve yerel yönetimlere yapılan ayni ve nakdi ödemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5691)

9. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman-Sarıveliler Göktepe’nin Sağlık Ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5697)

10. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın’ın, Siirt-Merkez-Bağtepe Mahallesi Sağlık Ocağının personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5708)

11. – Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana 5 Ocak Stadyumunun özel bir firmaya kiralanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5713)

12. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Devlet protokolüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5715)

13. – Aydın Milletvekili Muhammet Polat’ın, Başbakanlık Merkez binasının tadilatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5761)

14. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, İvedik Organize Sanayi Bölgesi projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5764)

15. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bir koruma görevlisinin öğrencilere davranışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5769)

16. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, başörtülü öğrencilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5772)

17. – Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’ın, Yozgat-Sorgun İlçesinin kapalı spor salonu ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Yücel Seçkiner) yazılı soru önergesi (7/5782)

18. – Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey’in, İstanbul-Kemerburgaz’da bulunan huzurevi ve rehabilitasyon merkezinin bir holdinge kiralandığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5786)

19. – Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir Öncel’in, Şanlıurfa ve Akçakale-Suruç yoluna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5795)

20. – Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın, Devrek İlçesinde meydana gelen sel felaketinde zarar görenlere yapılacak yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5798)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

13 Ekim 1998 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin YILDIZ (Mardin), Ali GÜNAYDIN (Konya)

 

BAŞKAN – Çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ederek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 ncı Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısının mevcudiyeti bilmüşahede anlaşıldı ve çalışmalara geçildi. Yani, kısaca, Türkçe manası, toplantı yetersayımız vardır.

Şimdi, gündeme geçmeden önce, gündemdışı söz talebinde bulunan üç sayın arkadaşıma söz vereceğim. Bugün kendilerine gündemdışı söz verememiş olduğum arkadaşlarımdan özür dileyeyim. Malum, çok talep var, otuzun kırkın üzerinde talep var. Başkanlık, takdirini kullanırken, özellikle güncelliğini, genelliğini ve gündemdışı söz verdiği -ki, hepimiz zannediyorum öyle değerlendiriyoruz- o arkadaş daha önce söz almış mı, az mı almış, onları hep dikkate alıyor. Bu ölçüler içerisinde arkadaşlarıma söz verme imkânını buldum; imkân bulamadığım arkadaşlarım için de, inşallah, en yakın zamanda o imkânı buluruz diye düşünüyorum.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, 20 nci Avrasya Maratonuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’in cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı birinci sırada kendisine söz verdiğim Sayın Mustafa Baş, Avrasya Maratonuyla, yani Asya ile Avrupa'nın kucaklaşmasıyla ilgili olarak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Baş, bir dakikanızı rica edeyim efendim; şunu bir başlatalım.

Efendim, alkışlarınızı bir dakika bekletirseniz, hebaen mensura olmasın; yani, boşa gitmesin demek istiyorum.

Evet, Sayın Baş, nihayet makineden izin çıktı; buyurun efendim.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; pazar günü yapılan Kıtalararası Avrasya Maratonuyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kıtalararası Avrasya Maratonu ilk defa 1979 yılında yapıldı; o zaman, Atletizm İl Temsilciliği, Atletizm Federasyonu ve Türkiye Millî Olimpiyat Komitesinin organizasyonunda yapılıyordu; Sayın Nurettin Sözen'in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden itibaren, 1991 yılından bugüne kadar da Büyükşehir Belediyesinin organizasyonunda düzenlenmiştir.

Avrasya Maratonu, bir taraftan, dünyanın tanınmış atletlerinin ülkemizde misafir edilmesini, yarışa katılmasını sağlamaktadır, diğer taraftan da, Türkiye'de en iyi atletlerin yetişmesine sebep olmaktadır. Bu çerçevede, Mehmet Terzi, Mehmet Yurdadön, Hanefi Atmaca, Aydın Çeken, Gazi Aşıkoğlu, Cihangir Demirel gibi meşhur atletlerimiz, bu yarışmalarda dereceye girmişler, birinci olmuşlardır.

Bu yıl yapılan maratona, 5 kıtadan 104 ülkeden davet edilenler, davete icabet edeceklerini bildirmişler ve katılmışlardır. 1993 yılına kadar 3 500 kişinin katıldığı bu halk koşusuna ve maratona 1994'te 12 500 kişi, 1995'te 24 bin kişi, 1996'da 50 bin kişi, 1997'de 100 bin kişi ve bu sene, kayıtlı 150 bin, gözlemcilerin raporuna göre ise 200 bin kişi katılarak ülkemizin en büyük organize spor hareketi olarak atletizm tarihine geçmiştir. Ayrıca, bu yıl, ilk defa, atletlerin ayaklarına küçük bir cihaz bağlanmış, hiçbir karışıklığa sebebiyet vermeden, sonuçlar, bilgisayar vasıtasıyla anında tespit edilebilmiştir. Bu yılki koşunun bir başka önemi de, Cumhuriyetimizin 75 inci yılına rastlamış olmasıdır. Halkımızın, toplumumuzun büyük kesimi, bütün kesitlerinden insanlar bu yarışa coşkuyla katılmışlardır ve koşmuşlardır. 1996 ve 1997 yıllarında, TRT-1'den naklen verilen bu yayın, bu yıl Eurosport kanalıyla 150 ülkeye duyurulmuş, naklen verilmiş ve dünya spor gündemine girmiştir. Diğer taraftan, başta Reuters, CNN ve AP Ajansları olmak üzere birçok ünlü ajans, önemli haberler başlığı altında bu yarışı dünyaya duyurmuştur.

Bu yarışta hiçbir güvenlik sorunu yaşanmamıştır, hiçbir problem yaşanmamıştır ve hiçbir sağlık sorunu yaşanmamıştır. Dereceye giren insanlara her kategoride, 10'ar kişi olmak üzere, 20 bin dolardan 5 bin dolara kadar hediyeler verilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu yarışla ilgili, maalesef, kamuoyunda, birkısım köşe yazarları, basın ve hükümet çevrelerinde, istemediğimiz, olmaması gereken sözler veya davranışlar olmuştur. 19 yıldır yapılan bu yarışta hakem ücretleri Atletizm Federasyonu tarafından ödenmiş olmasına rağmen, ilk defa, Atletizm Federasyonu Asbaşkanı, hakem yolluk ve ücretleri Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmadığı için, hakem veremeyeceklerini bildirmişlerdir. Böylelikle, bütün dünyanın dikkatini çeken ve bütün dünya ülkelerinde önemli bir spor olarak geçen bu yarışma, maalesef, sabote edilmek istenmiştir.

Değerli arkadaşlar, yine İstanbul Büyükşehir Belediyemizin sporla ilgili faaliyetlerine baktığımız zaman, başta Burhan Felek Spor Salonu olmak üzere, yaklaşık 10 trilyona bitmesi beklenen Bağcılar Olimpik Spor Salonu, içerisinde yüzme havuzundan tenis kortlarına, voleybol, basketbol sahalarına, olimpik yüzme havuzlarına kadar birçok spor salonu ve saha yapılmıştır ve hatta bunların bir kısmı Federasyonun istifadesine sunulmuştur. Şu anda Beylerbeyi'nde yapılan, Federasyonun zaman zaman iftiharla bahsettiği çim sahanın bütün altyapı harcamaları -250 milyar liranın üzerinde- Büyükşehir Belediyesi tarafından spora katkı olarak yapılmaktadır.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, voleybolde süper ligde oynamaktadır ve Türkiye'yi Avrupa kupalarında temsil etmektedir.

(Mikrofon otomatiz cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baş, 1 dakika eksüre veriyorum, istesem de başka zamanım da, imkânım da yok...

MUSTAFA BAŞ (Devamla) – ... grekoromende Avrupa şampiyonu, masatenisinde de Türkiye şampiyonu olmuştur ve Avrupa kupalarında üçüncü tura yükselmiştir; judo takımı, Türkiye'de birinci olmuş, karatede de Avrupa ve dünya şampiyonu olmuştur; futbolda da, geçen sene son maçta, 84 üncü dakikada yediği talihsiz bir golle birinci lige çıkamamıştır; yani, Büyükşehir Belediyesi, spor noktasında önemli yatırımlar yapmaktadır, büyük başarılar elde etmektedir ve bu hizmetleri yaparken de hiçbir şekilde politize hareket etmemektedir. Ben de, bu yarışta koşan bir arkadaşınız olarak söylüyorum ki, yarış boyunca hiçbir siyasî gösteri yapılmamıştır, hiçbir siyasî propaganda yapılmamıştır; ama, yaklaşık 200 bin insan, elbette ki, seçmiş olduğu başkanına her gördüğü yerde gönlünü açmıştır ve her gördüğü yerde sevgi gösterilerinde bulunmuştur.

200 bin insan koşuyor, hiçbir sağlık sorunu olmuyor; 200 bin insan koşuyor, hiçbir güvenlik sorunu olmuyor ve bu 200 bin insanın içerisinde, sakatından, 7 yaşından 70 yaşına kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baş, süreniz bitti efendim.

MUSTAFA BAŞ (Devamla) – Bitiriyorum... Toparlıyorum...

BAŞKAN – Efendim, lütfen... Toparlamayı bırakın efendim...

MUSTAFA BAŞ (Devamla) – Hemen bitiriyorum...

BAŞKAN – Efendim, lütfen, saygı sunun...

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Cümlesini bitirsin...

MUSTAFA BAŞ (Devamla) – Son cümlemle bitiriyorum Sayın Başkan.

Halkın bütün kesimlerinden, bütün kesitlerinden 200 bin insan -bütün kıyafetiyle- birlik içerisinde koşmuşlardır ve hiçbir sorun yaşanmamıştır. Bu organizasyonu yapanı tebrik etmek ve teşekkür etmek gerekirken, maalesef, birkısım çevreler kıskanmışlardır. Kıskananlar ve "Tayyip şov yaptı" diyenler, hodrimeydan, buyursunlar İstanbul'da koşsunlar bakalım, arkalarından değil 200 bin kişi, 200 kişi koşacak mıdır?!

Hepinize saygı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Baş, teşekkür ediyorum.

REFİK ARAS (İstanbul) – Sonunda siyasete mal ettiniz...

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bakan, davet edeceğim efendim zatıâlinizi. (FP ve ANAP sıralarından karşılıklı konuşmalar)

Sayın milletvekilleri... Efendim, sayın... Beyler, beyefendiler... Sayın milletvekilleri, efendim, Sayın Hükümetimizin çok değerli üyesini şimdi davet edeceğim, varsa bir cevap, o, gereken cevabı verir.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Varsa versin...

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Var var...

BAŞKAN – Varsa söyleyecek efendim, müsaade buyurun.

Değerli milletvekilleri, bir hususu arz etmek istiyorum -tabiî, diğer başkanvekili arkadaşlarım da buna katılırlar mı katılmazlar mı bilmiyorum- biz, gündemdışı söz vereceğimiz zaman -bana göre en büyük faktör, en önemli faktör- acaba süreye bu arkadaşımız ne kadar riayet eder diye hep düşünürüz. Bizim en büyük handikabımız, süreye riayet edilip edilmemesidir; yani, buradan ne demek istediğimi herhalde ifade edebiliyorum.

Efendim, spordan sorumlu Devlet Bakanımız, şimdi, gündemdışı konuşmayla ilgili görüşlerini ifade buyuracaklar.

Buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama, futbol millî takımımızı tebrik etmekle başlamak istiyorum ve bu konuşmama fırsat verdiği için de İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mustafa Baş'a teşekkür ediyorum.

Tarih boyunca insanlar ve toplumlar arasında dostluk, barış, kardeşlik ve centilmence mücadelenin sembolü olan spor, günümüzde sağlıklı yaşam ve başarılı bir nesil yetiştirmenin en sihirli eğitim aracı haline gelmiştir. Beden ve ruh gelişiminin yanı sıra, sporun birleştiriciliği, yoksul, zengin, din, dil, ırk, milliyet ayrımı gütmemesi, sporun birleştirici ve bütünleştiriciliğinin en büyük göstergesidir.

Büyük Önder Atatürk, sporun önemi üzerinde durduğu kadar, sporun aktif unsuru olan sporcuların nitelikleri üzerinde de durmuştur, "Ben, sporcunun zekî, çevik, aynı zamanda ahlaklısını severim" diyerek, sporcuda bulunması gereken nitelikleri belirlemiş, hem de nasıl bir nesil istediğini açıklamıştır. Bu hedef doğrultusunda 7'den 70'e bütün halkımızı sportif organizasyonlara çekmek, sporun birleştirici ve bütünleştirici gücü altında millî birlik ve beraberliğin en güzel anlarını yaşamak hepimizin en büyük arzusudur.

Bu amaçla, iki kıtanın birleştiği yerde, İstanbul'da, sporun, yaş, sınır, dil, din, ülke tanımayan beraberliği içerisinde, yıllar önce başlatılan, aralıksız devam ettirilen ve bu yıl 20 ncisi yapılan Avrasya Maratonu, yıllarca yüzbinleri bütünleştirmiş ve aynı sportif heyecanı kitlelere yaşatmıştır.

Teknolojinin başdöndürücü bir hızla geliştiği günümüzde spor en önemli tanıtım aracı olmuş, milyarlarca dolar harcanarak yapılması mümkün olmayan tanıtımlar, sportif organizasyonlarla oldukça etkili bir hale gelmiştir.

Spor, etkin bir reklam öğesi olduğu kadar, kitlelere ulaşma yolunda sağladığı kolaylıklarla da, ne kadar acıdır ki, zaman zaman politikaya da alet edilmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Olimpiyat Hazırlık Düzenleme Kurulunun işbirliği içerisinde yapılması kararlaştırılan bu yarış için, spor teşkilatı olarak, 320 bin Amerikan Doları taahhüt etmiştik. Ancak, uygulamada, 20 nci Avrasya Maratonu, Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Hazırlık Düzenleme Kurulunun hedeflerine tamamen ters düşen bir hale dönüşmüştür. Bu maraton, uluslararası nizamî bir maraton müsabakası ve halkın spora katılımından çıkarak, siyasallaşmış ve konuyla ilgisiz bir siyasî zincir gösterisiyle birleştirilerek izinsiz bir toplugösteriye dönüşmüştür.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – İnsaf... İnsaf...

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Devamla) – Bu nedenle de, 2 bin yerli ve yabancı maratoncunun katıldığı yarışmada, büyük organizasyon bozuklukları yaşanmış, Avrasya Maratonunun geleceğine gölge düşürülmüştür. 20 nci Enternasyonal İstanbul Avrasya Maratonudur adı, IAF'ye kayıtlıdır. Gelen temsilciye ne diyeceğimizi bilemiyoruz; bu maratonla çok kötü durumda kalınmıştır.

Halk koşusu ise, halkın spora katılımından çıkmış, 200 bin insanın yürüyüş yapıp slogan attığı bir gösteriye dönüşmüştür. Asıl amaçtan uzaklaşıldığı, ülkenin sportif tanıtımına ve İstanbul'un olimpiyat adaylığına halkın katılımına faydadan çok zarar verir hale geldiğinin görülmesiyle, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce sağlanan hakem, gözlemci vesaire teknik yardımla, Hazırlık Düzenleme Kurulunun maddî desteğinin kalan bölümü çekilmiştir.

Tüm kamuoyunun malumları olduğu üzere, daha yarışa günler kala, basından da takip edildiği gibi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu yarışı siyasî şov haline getirmiştir. (FP sıralarından alkışlar [!]) İstanbul'da bilboardlarda ve basında "Tayyip Erdoğan için koşalım..." İstanbul'a gidenler görmüştür, buyurun "Tayyip Erdoğan için koşalım..." Bundan evvel Sayın Dalan da belediye başkanlığı yaptı, Sayın Nurettin Sözen de belediye başkanlığı yaptı. Bu, hepimizin eseridir. Partilerüstü yapılması gereken spora siyaseti açıkça bulaştırdığı, siyasî emellerine alet ettiği, birçok yayın organında çıkan yazılar incelendiğinde görülecektir. Bir klasör yazı var; buyurun: "Maratona siyaset bulaştı", "Avrasya Maratonunda 100 binlerce kişi, spor ve kardeşlik için değil, Tayyip Erdoğan için koşacak."

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Bravo, gazeteci Bakan[!]

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Devamla) – Buyurun "Tahrike dikkat." Binlerce yazı çıktı.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Bravo, gazeteci Bakan[!]

BAŞKAN – Sayın Emmioğlu...

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Devamla) – Maratondan bir gün evvel, GAP İdaresi, Olimpiyat Komitesi, DSİ ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün işbirliğiyle Atatürk Barajında gerçekleştirilen GAP Su Sporları şöleni başarıyla gerçekleştirilmiştir; ama, hiçbir zaman, ne Sayın Başbakan Mesut Yılmaz'ın ne herhangi bir siyasî parti veya kuruluşun malı haline getirilmemiştir. Orada, Urfa Belediye Başkanımız, çıkıp, konuşmasını rahatlıkla yapmıştır.

Hükümetimiz ve gençlik ve spordan sorumlu Devlet Bakanlığımız, dün olduğu gibi bugün ve yarın da, amacına uygun olarak gerçekleştirilen tüm sportif faaliyetlerin içinde ve destekcisi olacaktır.

Belediyenizin yaptığı bu işler belediyenin bütçesinden çıkmıyor, İstanbul Olimpiyat Komitesine vereceği paraya karşı yapmaktadır, belediye kendisi yapmıyor. Hükümetimiz...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Hayır, böyle bir şey yok, yanlış bilgi.

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Devamla) – Ben, biliyorum; ben, İstanbul Hazırlık Komitesi Başkanıyım. O hesabı ben tutuyorum; İstanbul Belediyesinden bugün alacağımız 8 trilyon lira para vardır.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Yanlış bilgi bu.

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Devamla) – Spor, evrensel kurallara göre idare edilen, siyaset ve partilerüstü bir olgudur. Her fırsatta belirttiğimiz gibi, spor, partilerüstüdür; tek bir politikası vardır, o da, gençliğe ve insanlığa hizmettir.

Saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Siz, söyleceğinizi ifade ettiniz Sayın Baş.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – İçtüzüğe göre, yerimden bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Siz, söyleyeceğinizi bu kürsüden ifade ettiniz Sayın Baş..

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Hayır efendim; İçtüzüğe göre, benim bu hakkım vardır, yerimden bir şey söyleyebilirim.

BAŞKAN – Efendim, o, benim takdirim.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden...

BAŞKAN – Sayın Baş, rica ediyorum...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Rica ediyorum Sayın Baş...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Bakanın söylediği "Tayyip için koşuyorlar" afişi kesinlikle yanlıştır, Sayın Bakan yanıltılmaktadır. Gazete haberleriyle burada konuşulmaz. Kesinlikle böyle bir haber yoktur, eğer, varsa, böyle bir afiş varsa...

BAŞKAN – Sayın Baş, Sayın Bakan da...

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Sayın Başkan, ben söylemiyorum, İstanbul'daki bilboardlarda yazıyor.

BAŞKAN – Sayın Bakan, rica ediyorum...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sizi gazete haberleriyle yanıltıyorlar, böyle bir bilboard afişi yoktur "Tayyip için koşuyorlar" diye bir afiş yoktur...

BAŞKAN – Sayın Baş...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – ...Artı, tek bir organizasyon bozukluğu yoktur.

BAŞKAN – Sayın Baş, birleşime ara veririm. (FP sıralarından "ver" sesleri) İstirham ediyorum...

Sayın Baş, efendim, Sayın Bakan da yanılmaz, millet de yanılmaz; niye telaşlanıyorsunuz? Rica ediyorum...

Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Gazete haberleriyle konuşmak bir bakana yakışmıyor Sayın Başkan.

2. – Ankara Milletvekili Aydın Tümen’in, Ankara’nın başkent oluşunun 75 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Sayın Aydın Tümen, Ankara'nın Başkent oluşuyla ilgili gündemdışı söz talebinde bulunmuştur; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

AYDIN TÜMEN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Ankaramızın Başkent oluşunun 75 inci yıldönümü olması sebebiyle şahsım adına söz aldım; bana gündemdışı konuşma olanağı sağlayan Sayın Başkana teşekkür eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bundan yetmişbeş yıl önce, 13 Ekim 1923 yılında Malatya Milletvekili İsmet İnönü ve 14 arkadaşınca hazırlanıp Yüce Meclise sunulan kanun tasarısıyla, Ankaramız, Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti ilan edilmiştir. Ankara, Kurtuluş Savaşı süresinde ve daha sonra kurulan Türkiye Cumhuriyetinin daima kalbi olmuş ve buradan çağdaş cumhuriyetin temelleri atılmıştır.

Anadolu'nun işgalinden sonra, Büyük Önder Atatürk'le beraber, yurdun dört bir yanında başlayan millî mücadele Ankara'da da vücut bulmuş ve Ankaralılar, işgal devletlerinin buyruğundaki İstanbul Hükümetini tanımadıklarını duyurmuşlar ve zamanın işbirlikçi valisini tutuklayarak, yerine, kendi valilerini atamışlar, İstanbul Hükümetinin yeni bir vali göndermesine karşın, yeni valiyi Ankara'ya sokmamışlar ve direnişlerini sonuna kadar sürdürmüşlerdir. Vatanperver ve yürekli Ankaralının bu davranışları Atatürk'ün dikkatinden kaçmıyor ve Ankara'daki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Bu arada, Ankaralılar ise, Önderlerini sabırsızlıkla bekliyorlardı. Ulusal uyanış, Ankaralının yüreğine bir kor olarak düşmüştü; sabırsızdı, inançlıydı ve herşeyden önce, kararlıydı.

Beklenen haber Ankara'ya ulaştı, Mustafa Kemal ve arkadaşları geliyordu. Sıvas'tan, Kayseri yoluyla Ankara'ya ulaşılacaktı. Ankaralı, yollara döküldü. Balâ İlçemizin Beynam Köyünde konaklayan Mustafa Kemal ve arkadaşları, 27 Aralık 1919'da Ankara'ya doğru yola çıktığında, Ankaralı, geçilecek güzergâhta çoktan yerini almıştı. Ankara'da görülmemiş bir bayram yaşanıyordu. Artık, Ankaralı için hasret bitmişti. Onbinlerce Ankaralı, başı dik ve gururla Büyük Önderini bağrına basıyordu. Millî mücadelede yeni bir dönem başlıyordu. Mustafa Kemal, Ankara'yı ve Ankaralıyı gördüğünde, verilen mücadelenin başarıya ulaşacağı inancını bir kez daha pekiştiriyor ve kuvvetlendiriyordu. Ankara, artık, millî mücadelenin yüreği ve yönetim merkezi olmuştu.

Atatürk, 27 Aralık 1919'da Ankara'ya ilk geldikleri gün, Ankaralıların yurtsever insanlar olduklarını sezmiş ve bunu görmüştü. Ankaralının kahramanlığını yakından gören Atatürk, en küçük bir şüphe yok ki, gönlünün en derin yerinde ona yer vermişti. Bunu, her fırsatta, gerek büyük Söylevinde gerekse zaman zaman yaptıkları konuşmalarında belirtmiştir. Milletvekilliği adaylığını Ankara'dan koyması için Ankaralıların çağrılarını kabul etmekle, Atatürk'ün bu sevgisi bir kez daha kendisini göstermiştir.

Sayın milletvekilleri, Ankaralılar, aradan geçen yetmişbeş yıl süresince olduğu gibi, bugün de, Büyük Önder Atatürk'e ve onun mirası olan cumhuriyete sahip çıkmaya ve sonsuza dek yaşatmaya kararlıdır.

Ankara'nın Başkent oluşunun 75 inci yıldönümünü tüm Ankaralı hemşerilerim adına kutlar, bu duygu ve düşüncelerimi tüm Ankara milletvekili arkadaşlarımın da paylaştığı inancıyla, en içten sevgi ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tümen, teşekkür ediyorum; özellikle de süreye riayetiniz sebebiyle.

Efendim, Sayın Tümen'in bu beyanlarına, tabiî, hepimiz katılıyoruz; o sebeple de, bir sayın bakandan cevap bekleme ihtiyacı zaten yok.

3. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, kamu çalışanlarının malî sorunlarına ve alınması gerekli önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Üçüncü sırada, kamu çalışanlarının sorunlarıyla ilgili olarak, Sayın İsmail Özgün. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Özgün.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1999 yılı bütçesinin hazırlandığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun 75 inci yılını kutladığımız bugünlerde kamu çalışanlarımızın Hükümetten ve Meclisten beklentileri hususunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bana bu imkânı veren Sayın Başkana teşekkür ediyor, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ekonomik sıkıntılarla baş başa kalarak, gerek çalışma yaşamında gerekse emeklilikte devlete hizmet etmeyi kendilerine şiar edinmiş olan kamu çalışanlarının içinde bulundukları malî sıkıntılar, maalesef, bugün, dayanılmaz boyutlara gelip dayanmıştır.

Bugünkü Hükümet, işbaşına geldiğinde, kamu çalışanlarını ve emeklilerini enflasyona ezdirmeyeceğini taahhüt etmiş ve yıl sonunda da enflasyonun yüzde 50'nin üzerine çıkması durumunda aradaki farkın ödeneceğini söylemişti. Şimdi, bütün bu taahhütler ve söylenenler, yıl sonuna yaklaştığımız şu günlerde acaba gerçekleşmiş midir? Hiç şüphe yok ki -üzülerek ifade etmek durumundayız- bu taahhütler ve sözler yerine gelmemiştir. Maalesef, bugün, kamu çalışanlarımız ve emeklilerimiz enflasyona yenik düşmüş, ezdirilmiştir. Enflasyon rakamları da açık bir şekilde ortada durmaktadır; eylül ayı sonu itibariyle yıllık yüzde 80 civarında, yıl sonu itibariyle yapılan hesaplamalara göre de yüzde 85-90 civarında olacağı tahmin edilmektedir. Esasen, mutfaktaki asıl enflasyona da bakarsanız, her zaman yüzde 100 mertebesinde veya üzerinde seyretmektedir.

Bütün bu rakamlar, sizin, kamu çalışanlarını enflasyona ezdirdiğinizi göstermektedir; çünkü, siz, memur ve emeklilere -son yapılan yüzde 10'luk zammı da hesaba katarsak- ortalama yıllık yüzde 60 civarında ücret artışı yaptınız ve bu kesimlerimizi, maalesef, enflasyon karşısında perişan ettiniz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bunları bir tarafa bırakıyorum. 1999 bütçesi hazırlanıyor. Peki, 1999 bütçesi, kamu çalışanları ve emeklilerine ne getiriyor? Acaba, 1998'de yaşanan sıkıntılar 1999'da da devam edecek midir diye 1999 yılı bütçe rakamlarına baktığımızda, maalesef, üzülerek ifade ediyorum ki, 1999 yılında da aynı sıkıntıları kamu çalışanlarımız yaşamak durumunda olacaklar; çünkü, enflasyon hedefi yüzde 35 olarak hesaplanıyor, deflatörün de yüzde 45 olacağı söyleniyor; dolayısıyla da kamu çalışanlarına ve emeklilerine 1999 Ocak-Haziran dönemi için yüzde 20 nispetinde bir zam yapılacağı söylentileri ortalıkta dolaşıyor ve üstelik, 1999 yılı, KİT'lerde de sözleşme dönemi.

Değerli arkadaşlar, buradan Hükümete sesleniyorum. Geliniz, cumhuriyetimizin 75 inci kuruluş yıldönümünü kutladığımız bugünlerde, kamu çalışanlarına ve emeklilerine sahip çıkalım. Bunu hep beraber yapalım. Hiç olmazsa, 75 yılın hatırına, kamu çalışanlarımıza biraz daha fazla kaynak aktaralım.

Kamu çalışanlarının, bizden, Meclisten ve Hükümetten birçok beklentileri vardır. Öncelikle, 75 yıldır geliştirilmesine çalışılan insan hakları, özgürlük ve demokrasi konularında geriye doğru adım atılmamasını, bu konudaki olumsuz girişimlerin başarıya ulaşmamasını; ülkemizi, özgürlükçü, çağdaş, demokrat ülkelerin gerisine taşıyacak gelişmelere Meclisin izin vermemesini istemektedirler; ama, maalesef, daha dün akşam, iki gazetemizin başyazarının gözaltına alınmış olduğunu bugün gazete sayfalarından öğreniyoruz ve böyle bir uygulamanın, 2000'li yıllara taşındığımız şu günlerde yapılmış olmasını antidemokratik bir uygulama olarak görüyor ve buradan bunu tenkit ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir bölümü görüşülen Kamu Görevlileri Sendika Yasa Tasarısının da, ILO sözleşmelerine uygun şekilde yeniden düzenlenerek kanunlaştırılmasını, yine kamu çalışanlarımız bizden beklemektedir. Sendikal çalışmaların önünü tıkayan kanunlardaki engeller ortadan kaldırılmalıdır. Yine, kamu çalışanlarımız, Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur'un tek çatı altında toplanmasını ve çalışanlar arasındaki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özgün, süreniz bitti efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Efendim, 1 dakika...

BAŞKAN – Üzgünüm efendim; siz Özgün'sünüz; ama, ben de maalesef üzgünüm.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Efendim, 1 dakika rica edeyim.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – 2 dakika süre veriniz.

BAŞKAN – Buyurun, size 1 dakika eksüre verdim efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

ASLAN POLAT (Erzurum) – 40 ıncı saniyeden başlıyor...

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun, rica ediyorum.

Buyurun efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Cumhuriyetimizin 75 inci kuruluş yıldönümünü kutladığımız bugünlerde, hiç olmazsa, kamu çalışanlarımıza, emeklilerimize bir maaş ikramiye ile bir derece verilmesini ve disiplin cezalarının kaldırılması yönündeki, kamu çalışanlarının taleplerini gözardı etmemeliyiz ve bu konuda, Hükümet, üzerine düşen görevi yapmalıdır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, gelin, cumhuriyetin 75 inci yıl kutlamalarına atfen, hiç olmazsa, biraz önce ifade ettiğim gibi, memur ve emeklilerimize bir maaş ikramiye verelim, bir derece kazandıralım, disiplin cezalarını kaldıralım. Zaten, bu konularda kanun teklifleri verilmiştir; gelin, bunları yapalım ve kamu çalışanlarına, emeklilerimize daha fazla eziyet etmeyelim diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özgün, teşekkür ediyorum.

Sayın Hükümetten cevap talebi?.. Yok.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Hükümet, kamu görevlilerini zaten unuttu Sayın Başkan; cevap bile vermiyorlar. (ANAP sıralarından gürültüler)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yok yahu!..

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Cevap veren yok.

BAŞKAN – Müsaade buyurun...

Efendim, sayenizde, ben de ne söyleyeceğimi unuttum...

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sayın Başkan, önemli olan, Hükümetin ne söyleyeceği...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir hususu, yüksek bilgilerinize, izninizle arz etmek istiyorum.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Boşa konuşuyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Aykaç, siz de pek doluya konuşmuyorsunuz bu halinizle...

Bir hususu arz ediyorum. İki seferdir, arkadaşlarımızdan işaret geliyor; 1 dakika...

ASLAN POLAT (Erzurum) – 40 saniye...

BAŞKAN – Sayın Polat!..

Bir arkadaşımız 5 dakikalık süreyi doldurduğu zaman, süre orada işlemeye devam ediyor. Ben "1 dakika veriyorum" dediğim zaman, o, zaten, 15-20 saniyesini kullanmış olduğu için, panoda 38 saniye gözüküyor yahut ne bileyim, 26 saniye gözüküyor. Arkadaşlarımız, zannediyorlar ki, ben "1 dakika" dedim; ama, 30 saniye verdim... Hayır; ben, burada 1 dakika veriyorum; fakat, o arada, zaten, konuşmaya devam ettiği için ve süre de çalıştığı için, hatip, 5 dakika artı 1 dakika süre kullanmış oluyor. Netice itibariyle, lütfen...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan,ona ince ayar lazım, ince ayar...

BAŞKAN – Efendim, biz, daha kalın ayarı bulamadık, inşallah ince ayarı da buluruz!..

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Polonya Parlamento Başkanı Maciej Plazynski ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1724)

13 Ekim 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanının 30 Eylül 1998 tarih 93 sayılı kararıyla, Polonya Parlamento Başkanı Sayın Maciej Plazynski ve beraberinde bir Parlamento heyetiyle 13-17 Ekim 1998 tarihleri arasında ülkemizi ziyareti kararlaştırılmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir başka Meclis araştırması önergesi vardır; 500 kelimeden fazla olduğu için, özetini okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 20 arkadaşının, Emlak Bankası ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığıyla ilgili yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/288) (1)

(1) (10/288) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin tam metni tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Emlak Bankasının ve Toplu Konut İdaresinin bağlı bulunduğu Devlet Bakanı Refaiddin Şahin'in istifasıyla sonuçlanan süreç, pek çok soru işaretini de beraberinde getirmiştir.

DTP milletvekillerinin, kendi partilerinin mensubu Bakan Şahin hakkında, Hükümette parti ilkelerini savunmadığı ve saptığı gerekçesiyle güvensizlik önergesi vermesiyle, sorun, grup dışına taşınmıştır. Şahin, bu önerge kabul edilirse partiden ve Bakanlıktan istifa edeceğini açıklamış; fakat, önerge kabul edildikten sonra, istifa etmemekte direnmiştir.

Kamuoyu önünde, aynı parti mensubu siyasîlerin yaptıkları açıklamalar, olayın gerçek nedenlerinin "parti ilkelerini savunmama"nın ötesinde olduğu kanısını güçlendirmiştir.

Şahin, önergeyle ilgili olarak "milletvekillerinin, ihalelerin yandaşlarına verilmesi, personel atamalarında torpil yapılması konusunda üzerinde baskı kurmaya çalıştıkları" açıklamasını yapmış; parti yöneticilerini, milletvekillerini basın önünde tartışmaya çağırmıştır.

Güvensizlik kararından sonra, DTP Genel Başkanı, Bakanın istifasını beklediğini belirtmiştir. İstifa gelmeyince, Başbakana, Şahin'in Bakanlık görevinden azledilmesi için mektup göndermiştir. Başbakanın azil yolunu işletmemesi üzerine "gensoru" dahi telaffuz edilmiştir.

Siyasî yaşamda pek rastlanılmayan bu tabloya karşın, Bakanın direnişi ve karşılıklı suçlamalar devam etmiştir.

DTP Grup Başkanı Mahmut Yılbaş, Başbakanlık Teftiş Kurulunun harekete geçirilerek, Şahin dönemi hakkında soruşturma başlatılmasını; Emlak Bankasından, bazı basın kuruluşları dahil, kimlere kredi verildiğinin açıklanmasını istemiştir. Ayrıca, Bakanın döneminde yapılan personel alımıyla ilgili olarak, bölgecilik yapıldığı, torpille, yasalara aykırı adam alındığını belirten yazılı açıklamalar yapılmıştır.

Şahin'in tüm suçlamalara "Bakanlıkla bu kadar oynanmaz. Gelenler, başka birinin talep ve isteklerine peşkeş mi çekecek?.. Benim derdim, burada bir gün daha fazla oturmak değil; devleti savunmak. İbreti âlem olsun istiyorum. Bir gün sussunlar, bugünün yarını da var..." cevabı, Bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluşlarda olup bitenlerle ilgili kuşkuları artırmıştır.

İstifa eden Devlet Bakanı Şahin'e bağlı olan Emlak Bankası, yaklaşık yirmi yıldır, yolsuzluk, çete, mafya ilişkileriyle Türkiye'nin gündemini işgal etmektedir. Bu nedenle, Şahin'in Bakanlıktan istifa etmiş olmasına karşın, yapılan suçlamaların ortada kalması kabul edilemez.

Ne Bakan, kredi, personel alımı konularında, kendisine, kimler tarafından, nasıl ve neden baskı yaptığını açıklamıştır ne de partisinin yetkilileri, neden kendi bakanlarının döneminin teftiş edilmesini istediklerini açıklamışlardır.

Emlak Bankasını rant yeri yapamayacağını açıklayan Bakan, geçmiş dönemlerle ilgili yolsuzluk iddialarını araştırmamıştır; tam tersine, rant yeri yaptığı iddiaları ortaya atılmıştır. Öyleyse, Bakan, bu rantı, kimlere, hangi çevrelere, kimlerin talimatıyla dağıtmıştır?

Şahin döneminde Emlak Bankasından kimler ne miktarda kredi ve teminat mektubu almıştır? Bunların akıbeti ne olmuştur? Bankanın, Gürcistan ve diğer yurtdışı şubelerinden kimlere kredi ve teminat mektubu kullandırılmıştır? Bunların akıbeti nedir?

Parti grubunda atanmasına karşı çıkılan genel müdürü atamakta ısrar edip, birkaç ay sonra neden görevden almıştır? Kendi döneminde üç kez genel müdür değişikliği neden yapılmıştır?

Emlak Bankasının kaç aracı kayıptır? Banka araçları kimlere tahsis edilmiştir?

Toplu Konut tarafından yapılan inşaat ihaleleri kimlere verilmiştir? Kendi partisi, bu ihalelere neden karşı çıkmıştır?

Toplu Konut İdaresinin yaptığı bina ve arsa satışlarında kayırma olmuş mudur? Toplu Konutun verdiği ilanlar adil bir şekilde dağıtılmış mıdır?

Eleman alımında, bölgecilik, partizanlık yapılmış mıdır? Yasalara aykırı eleman alınmış mıdır?

Parayla iş takibi yapılmış mıdır?

Tüm bu sorular hızla cevaplanmayı beklemektedir.

Mevcut iddiaların, Bakanın istifasıyla gerçekleştirilemeyecek ciddiyette ve ortadaki kavganın sadece koltuk kavgasından ibaret görülmemesi, soruna Yüce Meclisin el koymasını zorunlu kılmaktadır.

Bu gerekçelerle, istifa eden Devlet Bakanı Refaiddin Şahin döneminde Emlak Bankası, bankanın bağlı kuruluş ve iştirakleriyle Toplu Konut İdaresinin faaliyetlerinin incelenmesi, Emlak Bankasının yurtiçi ve yurtdışı tüm şubelerinden kredi ve teminat mektuplarının kimlere verildiğinin, akıbetlerinin ne olduğunun; bankaya ve bağlı şirketlere ait araçların kimler tarafından kullanıldığının; Toplu Konut İdaresi tarafından açılan ihalelerin, yapılan satışların ve verilen ilanların araştırılması, ortaya atılan iddialar ve suçlamalarla ilgili gerekçelerin ortaya çıkarılması için Anayasanın 98 inci, Meclis İçtüzüğünün 103 ve 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1- Mehmet Sevigen (İstanbul)

2- Fatih Atay (Aydın)

3- Algan Hacaloğlu (İstanbul)

4- Adnan Keskin (Denizli)

5- İsmet Atalay (Ardahan)

6- Atilâ Sav (Hatay)

7- Eşref Erdem (Ankara)

8- Erdoğan Yetenç (Manisa)

9- Celal Topkan (Adıyaman)

10- Ahmet Küçük (Çanakkale)

11- Birgen Keleş (İzmir)

12- Altan Öymen (İstanbul)

13- Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)

14- Nihat Matkap (Hatay)

15- Orhan Veli Yıldırım (Tunceli)

16- Yılmaz Ateş (Ankara)

17- İrfan Gürpınar (Kırklareli)

18- Ali Rıza Bodur (İzmir)

19- Ayhan Fırat (Malatya)

20- Bülent Tanla (İstanbul)

21- Fuat Çay (Hatay)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergenin tamamı ayrıca tutanağa eklenecektir.

Önerge, gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme; sırasında yapılacaktır.

Şimdi, bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

2. – Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 19 arkadaşının, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim uygulamalarıyla ilgili sorunlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/27)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim uygulamaları ile ilgili sorunlar konusunda Anayasanın 98, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

1- Ömer Özyılmaz (Erzurum)

2- Mustafa Köylü (Isparta)

3- Yakup Budak (Adana)

4- Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

5- Nedim İlci (Muş)

6- Abdullah Gencer (Konya)

7- Ömer Vehbi Hatipoğlu (Diyarbakır)

8- Naci Terzi (Erzincan)

9- Tevhit Karakaya (Erzincan)

10- Celal Esin (Ağrı)

11- Bekir Sobacı (Tokat)

12- Abdulhaluk Mutlu (Bitlis)

13- Mehmet Emin Aydın (Siirt)

14- Musa Okçu (Batman)

15- Suat Pamukçu (Bayburt)

16- Saffet Benli (İçel)

17- Ahmet Demircan (Samsun)

18- Nezir Aydın (Sakarya)

19- Hayrettin Dilekcan (Karabük)

20- Seyyit Haşim Haşimi (Diyarbakır)

Gerekçe:

Ülkemizde 4306 sayılı Sekiz Yıllık Zorunlu Temel Eğitim Kanununun uygulanmasının üzerinden 1 yıl geçmiş; uygulamalar ilk ürünlerini vermeye başlamıştır; fakat, uygulamalar ve ürünleri toplumda tartışılmaktadır. Bir ülkenin geleceğini en çok ilgilendiren temel eğitim gibi önemli bir konunun kamuoyu tarafından hâlâ tartışılır olması, gerek uygulamada gerekse programda birtakım aksaklıkların olduğunu göstermektedir.

Prensip olarak 21 inci Yüzyılın eşiğindeki günümüz insanının 5 yıllık eğitimle, alması gereken asgarî eğitimi alamadığı inancındayız. Temel eğitim 8 yıl, hatta 11 yıl olmalıdır. Ancak, gelişmiş bütün ülkelerdeki gibi bilimin ve eğitimin pedagojik ilkeleri doğrultusunda, ülkemizin hem coğrafî hem ekonomik hem de sosyolojik şartlarına uygun bir sistemle uygulanması gerektiğini, kanunun görüşüldüğü günden bu yana savunmaktayız. Bu da, bizim kademeli eğitim diye adlandırdığımız, halkımızın da kısaca 5+3 diye formüle ettiği sistemdir.

Sekiz yılık kesintisiz temel eğitim uygulamasının bir yıllık sonuçları, bizi bir kez daha konu üzerinde durmaya, yapılan çalışmaları irdelemeye, aksaklıkları gidermeye ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmaya sevk etti. Bu çerçevede yapmış olduğumuz araştırma ve gözlemlerde aşağıdaki problemleri tespit etmiş durumdayız:

1. Ülkemizde binlerce köy okulu kapalıdır. Halen bu okulların masa, sandalye, derslik vesair araç gereçleri çürümeye terk edilmiş durumdadır.

2. Büyük şehirlerde 20-30 kişilik olacak diye reklamı yapılan sınıf mevcutları 70-80 kişi haline gelmiştir.

3. Hâlâ onbinlerce ilköğretim okulu, bir derslik ve bir öğretmenle eğitim öğretime devam etmektedir. Bu ise, başarının yükselmesini engellemektedir.

4. Zorunlu eğitim 5 yıl olduğu zaman ortaokula başlama oranı yüzde 65'iken, bugün yüzde 50'ye düşmüştür.

5. "Okullarda bilgisayarlı eğitime geçilecek" denilmiş idi; halbuki, normal, sade ve rutin okul araç gereçleri dahi temin edilememiştir.

6. Zaten zor durumda olan ülkemiz, meslekî ve teknik eğitimi, 4306 sayılı Kanunla ölme noktasına getirilmiş, fonksiyonunu yerine getiremeyen meslek liseleri, aynen düz lise gibi, sadece üniversite önüne öğrenci yığan kurumlar haline düşürülmüştür.

7. Eğitimde demokratik süreçler bir bir ortadan kaldırılarak, insan hakları, özellikle de ana, baba ve çocuk hakları ihlal edilmiş, dünyanın gelmiş olduğu noktaya zıt olarak, tek tip insan ve tek tip eğitim hedeflenmiştir.

8. Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere, Türkiye'nin birçok bölümünde kış mevsiminin ağır şartları sebebiyle iki üç ay taşıma yapılmadığından, öğrenciler okula gidememektedir.

9. İhtiyaç duyulan okul sayısı arttığından, çok ilkel, baraka tabir edilen mekânlarda, hatta, hayvanların kaldığı yerlerde eğitim yapılmaktadır.

10. 200 bin yeni öğretmen ihtiyacı karşılanamamış; bu sebeple, öğretmenlikle alakası olmayan meslekteki insanlar ders verir hale gelmiştir.

11. 30 trilyona hallederiz denilen bu uygulamanın, 2,5 katrilyona bile halledilemeyecek büyüklükte olduğu, artık, iktidar tarafından da ifade edilmektedir.

12. 4306 sayılı Kanun çerçevesinde toplanan para 156 trilyona ulaşmış olmasına rağmen, bu paralar bugüne kadar yatırıma dönüştürülememiş, aradan bir yıl geçtikten sonra yapılan okul yapımı ihalelerinde pis kokular gelmeye başlamıştır.

13. Bu kanun sebebiyle din eğitimi en büyük darbeyi almıştır. Bugün, imam hatip liselerinin orta kısmı kapatılmış, lise kısmı ise riske edilmiştir. Öte yandan, Kur'an kursları da birer birer kapatılmaya başlanmıştır.

14. Anadolu liselerinin orta kısımları kapatılarak, kırsal bölgelerdeki ekonomik durumu zayıf olan zeki çocukların önü kesilmiş, fırsat eşitliği zedelenmiştir.

15. Bütün bu uygulamalar, halkımızı, devlete karşı küskünlüğe sürüklemiş, bu ise, devlet millet kaynaşmasını engelleyen önemli bir etken olmuştur.

Bütün bu problemlerin değerlendirilerek çözümlerinin üretilmesi, yapılan yanlışlardan dönülmesi ve devlet millet kaynaşmasının yeniden sağlanması için, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim uygulamalarının Meclis Genel Kurulunda bir genel görüşmeyle tartışılması zorunlu hale gelmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak, genel görüşme açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Karadeniz sahil yolunun devamı olan yolların ihalesinde usulsüzlük yaparak devleti zarara uğrattığı iddiasıyla Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu hakkında açılan (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. – (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1727)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz 12.10.1998 tarihli toplantısında, Komisyonun çalışma süresinin 21.10.1998 tarihinden itibaren 2 ay uzatılmasına karar vermiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Şükrü Yürür

Ordu

Komisyon Başkanı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu komisyon, daha önce 2 ay süre kullanmıştır. Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 110 uncu maddeleri, soruşturmasını 2 ay içinde bitiremeyen komisyona 2 aylık yeni ve kesin süre verileceği hükmünü içermektedir.

Bu nedenle, komsiyonun süre talebini bilgilerinize sunuyorum. Yani, komisyon, 2 ay daha çalışabilecektir.

Danışma Kurulunun önerileri vardır, okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Birinci öneriyi okutuyorum:

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkındaki güvensizlik önergesinin oylamasının gündemdeki yerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 138 Tarih: 13.10.1998

Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkındaki güvensizlik önergesinin oylamasının, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında yer almasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Abdullatif Şener Ülkü Güney

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Turhan Güven Ali Ilıksoy

CHP Grubu Başkanvekili DTP Grubu Başkanı

Nihat Matkap Mahmut Yılbaş

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu öneriyle ilgili söz talebi?.. Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri, okunduğu şekliyle kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi daha vardır. Önce birlikte okutup müzakere açacağım, sonra ayrı ayrı oylayacağım.

2. – (9/33), (9/34) ve (9/35) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve Genel Kurulun çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 133 Tarih: 29.9.1998

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Salih Kapusuz Ülkü Güney

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya Metin Bostancıoğlu

CHP Grubu Başkanvekili DTP Grubu Başkanı

Nihat Matkap Mahmut Yılbaş

Öneriler :

1- Genel Kurulun 28.7.1998 tarihli 129 uncu Birleşiminde okunmuş bulunan, Başbakan Mesut Yılmaz hakkındaki (9/33) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 20.10.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

2- 28.7.1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Mustafa Kul hakkındaki (9/34) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 3 üncü sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma açılıp açılmaması hususudaki görüşmelerin, Genel Kurulun 20.10.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

3- 28.7.1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan hakkındaki (9/35) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 4 üncü sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 20.10.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerilerle ilgili söz talebi?.. Yok.

Önerileri tekrar ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

1 inci öneriyi okutuyorum:

1- Genel Kurulun 28.7.1998 tarihli 129 uncu Birleşiminde okunmuş bulunan, Başbakan Mesut Yılmaz hakkındaki (9/33) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 20.10.1998 Salı günkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Bu öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci öneriyi okutuyorum:

2- 28.7.1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Mustafa Kul hakkındaki (9/34) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 3 üncü sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 20.10.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Okunan öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü öneriyi okutuyorum:

3- 28.7.1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan hakkındaki (9/35) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 4 üncü sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 20.10.1998 salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Okunan öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, daha önce, bu soruşturma önergelerinin müzakereleriyle ilgili olarak gruplararası varılan -ona, modern ifadesiyle "centilmenlik mutabakatı" diyorlar- mutabakata göre, her sayın grup, arzu ederse, 10 kişilik isim veriyor. Biz, kendilerine, saatin, şimdi 16.00 olduğunu varsayarsak, 16.15'e kadar...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Hayır, Başkanım, 30 tane isim vereceğiz; 15 dakika yetmez.

BAŞKAN – Peki, yarım saat olsun; biz, buradayız.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – 1 saat olsun.

BAŞKAN – İzin veriniz de, bunun ortasını bulalım.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Mümkünse...

BAŞKAN – 45 dakika, Sayın Esengün.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Fazilet ağır gitmeye başladı Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, "sen bilirsin" denince kavga olmazmış.

Evet, 45 dakika içerisinde, arkadaşlarımız isim lütfederlerse, 10'ar, 15'er, 3'er, 5'er neyse; kura çekeceğiz inşallah.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – 10'ar tane...

BAŞKAN – Efendim, fazla da verebilir.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Eksik verebilir, fazla veremez.

BAŞKAN – İsterse eksik verebilir; yani, illâ 10 üye vermeyebilir; 10'u aşmamak üzere... Şimdi, taban fiyat, tavan fiyat var ya; işte, galiba öyle bir şey. Bu, tavanı işin...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Yarın belli olacak o iş; yarın gündeme getiririz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, hayırlısıyla, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" bölümüne geçiyoruz.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1.— Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 55 Arkadaşının, Denizcilik Müsteşarlığına Ait Bazı İşlerin İhalelerinde ve Personel Alımıyla İlgli Konularda Görevini Kötüye Kullanma, İhaleye Fesat Karıştırma ve Evrakta Sahtecilik Suçlarını İşlediği ve Bu Eylemlerinin TürkCeza Kanununun 240, 339 ve 366 ncı Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Devlet Bakanı Burhan Kara Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/29)

BAŞKAN – Genel Kurulun 6.10.1998 tarihli 2 nci Birleşiminde alınan karar gereğince bu kısmın birinci sırasında yer alan, Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşının, Denizcilik Müsteşarlığına ait bazı işlerin ihalelerinde ve personel alımıyla ilgili konularda görevini kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve evrakta sahtecilik suçlarını işlediği ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240, 339 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Devlet Bakanı Sayın Burhan Kara hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç sayın üyeye ve son olarak da hakkında soruşturma istenilmiş bulunan Devlet Bakanı Sayın Burhan Kara'ya söz verilecektir. Konuşma süreleri herkes için 10'ar dakikadır.

Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 15 Temmuz 1998 tarihli 122 nci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır; bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

Şimdi, şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Sayın miletvekilleri, önergede birinci imza sahibi olan Sayın Bacanlı, söz hakkını Sayın İrfettin Akar'a devretmiştir; dolayısıyla, önerge sahibi sıfatıyla Sayın Akar konuşacaklar, milletvekili olarak bu yer değiştirmelerden sonra sonra, binnetice, Sayın Recep Mızrak, Sayın İrfettin Akar, Sayın Levent Mıstıkoğlu konuşacaklardır.

Üçüncü sıradaki arkadaşımızdan -muhtemeldir ki, ilk üç sıradaki arkadaşlarımız gelmeyebilir, söz istemeyebilirler- Sayın Kabil, Sayın Irmak, Sayın Pehlivan, Sayın Güven, Sayın Güllülü, Sayın Gözlükaya, Sayın Balcılar, Sayın Bedük, Sayın Sıvalıoğlu, Sayın Sağlam, Sayın Pamuk, Sayın Filiz, Sayın Bütün, Sayın Ekinci, Sayın Neidim, Sayın İyimaya, Sayın Baran, Sayın Ayrım'ın da söz talepleri vardır.

Şimdi, önerge sahibi sıfatıyla, Sayın İrfettin Akar; buyurunuz. (DYP sıralarından alkışlar)

İRFETTİN AKAR (Muğla) – Sayın Başkan, iki konuşma süremi birleştiriyorum.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Müsaade buyurun da, onu ayarlayalım o zaman.

Sizden önce Sayın Mızrak var, Sayın Mızrak birinci sırada. Sayın Mızrak ikinci sıraya kalmayı uygun görürlerse, Sayın Akar'ın sürelerini birleştireceğim.

RECEP MIZRAK (Kırıkkale) – Olur Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum Sayın Mızrak'a.

Ben, sıranızı değiştiriyorum; böylece, konuşma süreniz 20 dakika oldu.

Şimdi, buyurunuz efendim.

İRFETTİN AKAR (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son birkaç aydır kamuoyunun gündemini sürekli meşgul eden Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığındaki yolsuzluklar ve usulsüzlüklerle ilgili olarak, Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşı tarafından, denizcilikten sorumlu Devlet Bakanı Burhan Kara hakkında verilen soruşturma önergesi üzerinde imza sahipleri ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, soruşturma önergesi incelendiğinde dört önemli hususun karşımıza çıktığı açıkça görülmektedir.

Birincisi, Denizcilik Fuarıdır. Portekiz'in Lizbon Kentinde 22 Mayısta başlayan ve 30 Eylül 1998 tarihinde sona eren EXPO-98 Fuarına Türkiye de iştirak etmiştir. Fuar, bu yılın başlarında, Bakan Burhan Kara'nın yakın arkadaşı olan Enver Yücel'in sahip olduğu Ar-Ge Yapı Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine ihale edilmiştir. Genel anlamda şirketin iştigal ettiği konu, inşaat sektörüdür ve bugüne kadar hiçbir fuar organizasyonu işiyle uğraşmamıştır. Bu fuar, kendi alanında, cumhuriyet tarihimizde en büyük bütçeyle katılımı gerçekleştirilen bir fuar olup, 8 milyon dolar bedelle ihale edilmiştir.

Sayın Bakan, fuar ihalesini alan kişiyle hiçbir yakınlığınızın olmadığını beyan etmenize rağmen, basında fuar ihalesini alan Enver Yücel isimli kişiyle birlikte, 1991 yılında çekilmiş fotoğraf yer almıştır. Fuar ihalesini alan kişinin Bakanın hemşerisi olması ve ailece bir arada çekilmiş fotoğrafının bulunması tesadüf müdür?! İşte, beyler, fotoğraf burada, isterseniz sizlere dağıtırız.

Türkiye'de fuar işleriyle iştigal eden, kendi konusunda ihtisaslaşmış uluslararası birçok firma varken, ihalenin bir inşaat firmasına verilmesi ne kadar mantıklıdır anlamış değilim.

Mevzuatlara uygun olarak ihale gerçekleştirildiyse, fuarcılık alanında ihtisası olmayan bir firmaya nasıl yeterlilik belgesi verilmiştir? İhaleye kaç firma katılmıştır; bunların fuarcılık alanında ihtisas ve referansları var mıdır? İhaleyi en düşük fiyatı veren firma mı aldı? İhalenin fiyat analizleri ve piyasa etütleri yapılmış mıdır? İhaleyi alan firmanın bu işi yapamayacağına dair, müsteşarlığa, ihtisas sahibi firma veya kişilerden herhangi bir uyarı yazısı yazılmış mıdır?

İhaleye giren yüksek mimar Ragıp Buluç, ihaleden niçin ve ne karşılığı çekilmiştir? Buluç, bu organizasyonda daha evvel görev yapmış mıdır?

Göreve geldiğiniz tarih olan 1 Temmuz 1997 ile ihalenin gerçekleştirildiği Ocak 1998 tarihleri arasındaki süre, böyle bir ihaleyi gerçekleştirmek için yeterli bir süredir. İhaleyi yapmak için niçin son ana kadar beklediniz?

İhaleyi kazanan firmaya, Başbakanlık Tanıtma Fonundan ne kadar avans verdiniz? Avansın verilmesiyle ihaleyi kazanan firmanın belirlendiği tarih arasında geçen süre ne kadardır? Verilen avans kanunî prosedüre uygun mudur?

Denizcilik Müsteşarı Reşat Özkan'ın 5 Mart 1998 tarihinde; yani, ihaleden hemen sonra, istifasını basın yoluyla açıklayarak emekliye ayrılması tesadüf müdür?

Denizcilik Müsteşar yardımcılarından Ergun Acar'ın, görev taksimatında kendisine bağlı olmayan ve bu ihaleleri gerçekleştirmekle yükümlü birimin işlerine müdahale ederek, süratle ihaleyle ilgili işlemleri başlatıp bitirmesi ve Başbakanlık Tanıtma Fonundan 3 milyon dolarlık bir meblağın firmanın banka hesabına yatırılması talimatını vermesi sadece bir tesadüf müdür? Zikredilen Müsteşar Yardımcısı, bu şekilde yetki ve sorumluluklarını aşarak, işi süratle sonuçlandırması için hangi makamdan talimat almıştır? Ergun Acar, ne zaman bu göreve getirilmiştir; Acar, hemşeriniz midir; bu bürokratik işlemleri yapmaya yetkisi var mıdır?

Değerli arkadaşlarım, bununla ilgili ikinci önemli konu, İstanbul'da yapılan Denizcilik Şûrasıdır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Kara'nın sorumlu olduğu Denizcilik Müsteşarlığındaki yolsuzluk ve usulsüzlükler sadece fuar ihalesiyle sınırlı değildir. Sayın Bakan, fuar ihalesinde olduğu gibi, 25 Eylül 1997 tarihinde yapılan Denizcilik Şûrasının ihalesini de yakın arkadaşı ve hemşerisi olan Enver Yücel'e vermiştir. Denizcilik Şûrası için hazırlıklarına başlanmış ve yer seçimi yapılmıştır; şûranın İstanbul Atatürk Kültür Merkezinde ve ücretsiz olarak gerçekleştirilmesi için Kültür Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunulduğu ve kararlar alındığı da belirtilmektedir. Şûranın, 27, 28 ve 29 Eylül 1997 tarihlerinde, Atatürk Kültür Merkezinde yapılacağına dair, şûraya katılacak kişi ve kurumlara, 1997 yılı temmuz ayı itibariyle duyurular yapılmıştır.

Sayın Bakan, her nedense, şûranın, Atatürk Kültür Merkezinde yapılması fikrinden vazgeçiyor ve Anavatan Partisi İstanbul İl Başkanının sahibi olduğu Conrad Otelde yapılmasına karar veriyor. Şûrayla ilgili yaklaşık bir yıl süren tüm hazırlıklar, şûranın, Atatürk Kültür Merkezinde gerçekleştirilmesi yönündedir; fiyat tespiti, maliyet analizleri buna göre yapılmıştır. Böyle bir şûranın 10 - 11 milyar liraya gerçekleştirileceği ortaya çıkmış; bu maliyeti de, büyük oranda Deniz Ticaret Odasının koordinatörlüğünde denizcilik sektörü finanse edecekti ve Denizcilik Müsteşarlığından sadece 1 milyar lira para çıkacaktı.

Tüm hazırlıklar bitirildikten sonra, şûranın başlamasından yaklaşık 15 - 20 saat önce, şûranın ihaleyle yapılmasına karar veriliyor, şûranın yapılacağı yer değiştiriliyor ve alelacele bir komisyon oluşturuluyor değerli arkadaşlarım. İhale komisyonunun tanzim ettiği evraklar, âdeta, yapılan yolsuzluğu açıkça ortaya koymaktadır.

Bundan sonraki cümlelerimi, azamî dikkatle dinlemenizi istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, ihalenin, tarihi 24 Eylül 1997, saati 14.00'tür; yani, şûradan bir gün önce, bu şûrayla ilgili ihale yapılıyor. Bununla ilgili bütün belgeler ve evraklar buradadır değerli arkadaşlarım. Şurada gösteriyorum; işte, ihale komisyonunun kararı; yani, 24.9.1997 tarihinde, saat 14.00'te komisyon oluşturuluyor.

İhaleye 6 firma çağrılıyor; en düşük fiyatı, Yeni Ajans Tanıtım Hizmetleri Limitet Şirketi veriyor. İhaleye çağrılı katılan firmalar profesyonel firmalar olmayıp, böyle bir ihaleye ilk kez katılmaktadırlar. Süre darlığı sebebiyle, bir fiyat araştırması yapılmıyor ve muhammen bedeller de tespit edilmiyor. İhale komisyonu sorumluluk almamak için, keyfiyeti Bakanlık makamının takdirlerine arz ediyor. Görüleceği üzere, sadece ihale komisyonunun raporu, her şeyi açıklamaya yetmektedir.

Değerli arkadaşlarım, burada çok enteresan bir konu da vardır. Zaman darlığı nedeniyle, düşük fiyat tespit eden Yeni Ajans Tanıtım Limitet Şirketi sahibine ihale veriliyor; bütün belgeler buradadır.

Sayın Bakan bu tarihte makamında bulunmamaktadır, müsteşar da makamında bulunmamaktadır. EXPO-98 Fuarı işini de talimatlarınızla halleden Müsteşar Yardımcısı Ergun Acar, bu defa da kendi elyazısıyla mesuliyeti üzerine alarak, zaman darlığı nedeniyle, Yeni Ajans Tanıtım firmasına ihaleyi verdiğini de burada ifade ediyor.

Kimdir bu ihaleyi alan firma; bu firma kimindir; firma sahibinin Sayın Bakanla arkadaşlığı var mıdır? İhaleye çağrılan firmaların ticaret siciline kayıtlı olup olmadıklarına da bakılması gerekmektedir.

Bu firma, ihaleyi alacağını önceden bilmiştir ki... Değerli arkadaşlarım, burada çok önemli bir konu var. Bakın, ihale bir gün önceden yapılıyor; ancak, ihaleyi alan firmanın sayın yetkilileri, 11 Eylül 1997 tarihinde Conrad Otelinden yerlerini ayırtıyorlar; belgeler burada. İhale bir gün önce yapılıyor;ancak, ihalenin alınacağı sanki daha önceden belliymiş gibi, 11 Eylül 1997 tarihinde, firma, İstanbul'daki Conrad Otelde rezervasyonlar yaptırıyor.

Değerli arkadaşlarım, devlete maliyeti azamî 1-1,5 milyar liraya mal olacak bir şûra için devlet kasasından yaklaşık 100 milyar lirayı aşkın bir para çıkmıştır; bu, maalesef, çok üzücü bir olaydır. Değerli arkadaşlarım, bütün bu belgeler, elimizde mevcuttur; isteyen her milletvekili arkadaşıma bu belgeleri rahatlıkla verebilirim.

Değerli arkadaşlarım, bahsi geçen üçüncü önemli konu; Sayın Bakanın keyfî uygulamalarıyla personel alımlarıdır. Sayın Bakan, kendisine bağlı birimlere yakınlarını yerleştirdiğini ve bundan da gurur duyduğunu basın yoluyla açıklamaktadır. İşe yerleştirirken ehliyet ve liyakat esasına dikkat edilmemekte, sadece yakını olması yeterli olmaktadır.

Denizcilik Müsteşarlığında sınav yapılacağı, 14 Ekim 1997 tarihli Resmî Gazetede ilan edilmiş, başka hiçbir duyuruda bulunulmamıştır. Duyurulmasına da gerek görülmemiştir; çünkü, işe, zaten, Sayın Bakanın yakınları alınacaktır.

Şimdi, Yüce Heyetinize, bu iddiamı ispat eden delilleri arz etmek istiyorum: 14 Ekim 1997 tarihindeki ilanda, sınava katılacakların, müracaatlarını 30 Ekim 1997 tarihine kadar yapmaları gerektiği, bundan sonra yapılacak müracaatların dikkate alınmayacağı ifade edilmektedir; ama, Sayın Bakanın emrindeki bürokratlar, hukuk devleti anlayışını çiğneyerek, zamanında müracaat etmemiş, müracaat tarihini geçirmiş kişilerin evraklarını, kayıtlarda sahtecilik yaparak ve sahte evrak tanzim ettirerek sınava kabul etmişlerdir.

Uygulama şu şekilde gerçekleşmiştir: Müsteşarlığa bağlı İzmir Bölge Müdürlüğünden Müsteşarlık Eğitim Dairesi Başkanlığına gönderilen 21 Ekim 1997 tarih ve 7556 sayılı, İsmail Bİilgin'in İstanbul Bölge Müdürlüğüne naklen atanmasının tebliğ ettirildiğine dair yazı, aynı bölge müdürlüğünün 24 Ekim 1997 tarih ve 7621-7622 sayılı Süleyman Erhan ve Yaşar Işıkhan hakkındaki yazıları gelen evrak giriş kayıtlarından çıkarılarak, bu evraklara verilen numaralar, 27 Ekim 1997 tarih ve 12390, 12392 ve 12393 nolu evraklara verilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, işte size kayıtlar, bu kayıtlar da burada vardır; bu personel alımlarıyla ilgili belgeler de buradadır, isteyen milletvekili arkadaşıma, istediği anda verebilirim.

Müracaat etme süresini geçiren ve yasal olarak hiçbir hakka sahip olmayan bu kişiler, Anavatan Partili milletvekilleri ve Sayın Bakanın yakınlarıdır. İsimleri ise, Abdurrahman Hakan Çoban, Soner Şen ve Ümit Kabil'dir. Bu arkadaşlar, şu anda da, Denizcilik Müsteşarlığında çalışmaktadırlar.

Bu sahte işlemler o kadar aceleye getirilmiştir ki, 21 Ekim 1997 tarihinde İzmir'den gönderilen ve 27 Ekim 1997 tarihinde Müsteşarlığın bilgisayar kayıtlarına giren yazıların tarihi 30 Ekim 1997 olarak değiştirilmiştir.

Bu sahte işlemleri, bürokratlar kendilerini tehlikeye atarak niçin yapsınlar? İşlemler, Sayın Bakanın dostları için yapılmıştır. Öyleyse, Sayın Bakanın bunlarla ilişkisi yoktur denilebilir mi?

Bunu, sadece biz değil, Bakanın göreve getirdiği, daha sonra da, yapılan çirkinliklere tahammül edemeyerek görevinden istifa eden emekli Tümamiral Varol Atalay, sizlere göstereceğim beyanlarında belirtmektedir.

Devlet Personel Daire Başkanı da aynı şeyleri söylemektedir. Devlet Personel Daire Başkanının olumsuz görüşlerine rağmen, ömründe bir gün devlet memuru dahi olmayan; ama, Bakanın hemşerisi olan bir kişi müsteşar yardımcılığı görevine getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, soruşturma önergesinde bahsi geçen dördüncü önemli konu da, hizmet binası konusudur. Önceleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığının eski hizmet binası olarak kullanılmakta olan bina, bilahara Denizcilik Müsteşarlığına tahsis edilen binadır. Tadilat işleri için, Devlet İhale Kanununa aykırı bir şekilde, ORTAŞ İnşaat Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine verilmiştir. ORTAŞ İnşaat Sanayii ve Ticaret Limitet Şirketine, bu işin, usulsüz bir şekilde verildiğine dair çok somut belgeler mevcuttur. Devletin âli menfaatları hiçe sayılarak eş dost kayrılmış, devlet milyarlarca lira zarara uğratılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, işin ihalesi ilana çıkmamıştır; işin, Bakan tarafından onayı yoktur, keşif özetleri bulunmamaktadır. Kaldı ki, bu ihale, gizliliği gerektiren bir ihale de değildir. Açıklık ve rekabet sağlanmamıştır. Elimdeki belgelerden de anlaşılacağı üzere, ORTAŞ İnşaat Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi doğrudan çağrılarak, binanın katları, hiçbir ihale yapılmadan, firmaya teslim edilmiş ve tamiratına başlatılmıştır.

Binanın üçüncü katının tamiratı, zikredilen firmaya -dikkatinizi çekiyorum- 18.7.1997 tarihinde, hiçbir yasal işlem yapılmadan teslim edilmiştir ve belgeleri de buradadır değerli arkadaşlarım.

Yine, binanın dördüncü katı, hiçbir yasal işlem yapılmadan, 10.10.1997 tarihinde, söz konusu müteahhite teslim edilmiş; bu defa, kurum personeli zorlanarak, bir tutanak tanzim ettirilmiştir; ancak, bu arada, birileri Sayın Bakanı uyarmış olacak ki, 25 Ağustos 1997 tarihinde, yani onarımlara başlandıktan çok sonra, emanet usulü ile tadilat ve onarım yapılması onayının alındığı görülmektedir. Söz konusu onayda, işlerin aciliyeti nedeniyle, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 81 inci maddesi gereğince ilan edilmeksizin emanet usulüyle yapıldığı hususlarından bahsedilmektedir. Emanet usulüyle yapılan ihalelerde aciliyetten maksat, yedi gün ilan süresi ve tekliflerin değerlendirilmesi için geçecek ilave süreye, işin bekletilmeye tahammülünün bulunmaması gerekir ki, buna "acil iş" densin. Yapılan iş, nihayetinde, büyük bir onarımdır. Usulüne uygun ihale yapılır, rekabet sağlanabilir, devlet menfaatları korunabilirdi; ancak, Sayın Bakan buna hiç gerek görmemiştir; çünkü, ihaleyi alan kişi Sayın Bakanın çok yakın bir arkadaşıdır. Bu nedenle, bizzat kendisi müteahhit firmayı çağırarak, 18.7.1997 tarihinde bakım ve onarımı başlatmıştır. Yasal kılıf ise, müteahhit işi teslim alıp, çalışmalara başladıktan üç ay sonra hazırlanmaya çalışılmıştır; yani, 31.10.1997 tarihinde tutanaklar tutulmuş ve iş bitmiş, ihalesi üç ay sonra yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet döneminde hiçbir iş bu şekilde yapılmamıştır. Binanın beşinci ve altıncı... Burada çok önemli bir konu var. Sayın Bakan, bu, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ait eski bina. Bu bina sekiz katlıdır. Şunu anlamış değilim: Binanın üçüncü katından ihaleye başlanıyor. Binanın dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci -yani, üçüncü katından sonraki- katlarından başlanılmıyor ve bir gerekçe gösteriliyor: Yağışlardan dolayı ve binanın çatısına da izolasyon yapılma gereği olduğundan dolayı, binanın üçüncü katından başlanılması öngörülmektedir... Bina sekiz katlıdır. Acaba, neden, sekizinci, yedinci veyahut altıncı katından başlanılmamıştır da üçüncü katından başlanılmış; bunu da anlamış değilim!..

BAŞKAN – Sayın Akar, 1 dakikanız kaldı efendim.

İRFETTİN AKAR (Devamla) – Çok değerli milletvekilleri, EXPO-98 Fuarı ihalesinin, firma kayırılarak, fahiş fiyatlarla yaptırıldığını söylüyor ve ispatlıyoruz. İhalenin, Tanıtım Fonu bütçesinden yapılıp yapılmadığını ve bunun kararının kimler tarafından alındığını sormuyoruz. Keza, bu ihalenin hangi kanunî mevzuata göre yapıldığıyla da ilgili değiliz. Biz, ihaledeki usulsüzlükleri ve kayırmacılığı ortaya koyuyoruz.

EXPO-98 Fuarının başarılı olup olmadığını tartışmıyoruz. Evet, iyi bir fuar olmuş, başarılı bir fuar olmuş, Türkiye iyi tanıtılmış; bunlar, Türkiye için gurur verici şeyler. Bu fuar organizasyonunun eşe dosta yüksek fiyatlarla verilerek, devlet parasının peşkeş çekildiğinden dolayı sizleri sorguluyoruz.

Sayın Bakan, EXPO-98 ihalesinde Denizcilik Şûrası organizasyonunu yapan firmaya, paravan bir firmaya bilerek ve yine, peşkeş çekilerek verildiğini ortaya koyuyor, her iki firmanın da çalışanlarının aynı kişiler olduğunu ifade ediyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akar, efendim, süreniz bitti.

İRFETTİN AKAR (Devamla) – Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; burada, İstanbul'daki...

BAŞKAN – Sayın Akar, 1 dakika eksüre veriyorum; bunu, lütfen, kullanın. Zaten, baştan 21 dakika kullandınız efendim.

Buyurun.

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Verdiğiniz süre bitiyor efendim.

BAŞKAN – Ben ne yapayım Sayın Irmak; süreyi sayın hatip kullanacak.

İRFETTİN AKAR (Devamla) – Çok değerli arkadaşlarım, burada, Sayın Bakan arkadaşım böyle bir kitapçık hazırlamış; maalesef, bu kitapçıkta ifade edilen şeylerin hiçbiri doğru değildir ve konuları çarpıtmaktadır. Bunu, burada söylemek istiyorum. Aynı zamanda, İstanbul'daki bez afişlerin bu ihale içerisinde olduğu ifade ediliyor; ancak, İstanbul Conrad Oteliyle yapılan listelerde -bu, 69 uncu sayfada- 2 420 dolarlık bir bez parasının ödendiği de ifade ediliyor. Bunları da, burada söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akar, efendim, süreniz bitti. Ben çok üzülerek ifade ediyorum. Lütfen, saygılarınızı sunun, Genel Kurula; çünkü, siz, çok dikkat edersiniz böyle şeylere.

İRFETTİN AKAR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, hepinize, beni dinlediğinizden dolayı, şahsım adına, saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akar, teşekkür ediyorum.

Sayın Mızrak, buyurunuz efendim, kişisel görüşlerinizi ifade etmek üzere.

RECEP MIZRAK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşının, Devlet Bakanı Sayın Burhan Kara hakkında, Denizcilik Müsteşarlığınca yapılan bazı ihalelerle ilgili olarak verilen soruşturma önergesi üzerine, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, önergede yer alan hususları inceledim. İhale dosyalarını, yazışmaları, tüm belgeleri Devlet İhale Kanunu çerçevesinde tetkik ettim. İlgililerden aldığım ilave bilgiler ve söz konusu belgeleri incelemem sonucunda, tabiî ki, muayyen bir kanaate de ulaştım.

EXPO-98 Fuarının ülkemizin tanıtımında oldukça başarılı olduğunu gördüm; 2 milyon kişi ziyaret etmiş ve en başarılı üç fuar arasında gösterilmiştir.

Birinci Ulusal Denizcilik Şûrası, ülkemiz için hakikaten faydalı bir toplantı olmuştur. Bugün, dünyada yapılan yolcu ve özellikle yük taşımacılığının önemli bir kısmı denizyoluyla yapılmaktadır. Deniz taşımacılığı, büyük miktarlı ve maliyeti en ucuz, günümüzün korkunç uluslararası ticarî rekabetinde üstünlük sağlayabilmek için de en avantajlı bir taşıma biçimi; ama, maalesef, bu taşımacılık biçiminden ülke olarak yeterince istifade edememekteyiz. Bugün, dünyada toplam yük taşıma kapasitesi; yani, gemi taşıma kapasitesi 716 milyon 654 bin dwt'dur. Ülkemiz, deniz yükü taşıma kapasitesi ise, 10 milyon 814 bin. Bu miktar ise, dünya deniz taşımacılığında kapasite olarak yüzde 1,5 paya tekabül etmektedir. Büyüklük itibariyle yapılan sıralamada 17 nci sırada bulunmaktayız. Komşumuz Yunanistan, dünyada 3 üncü sırayı işgal etmekte ve yüzde 6,39 payla, ülkemiz kapasitesinin 4,2 katı bir kapasiteye sahip bulunmaktadır. Kıbrıs Rum Kesimi bile, 5 inci sırada ve Türkiye'nin 3,5 katı bir kapasiteye sahiptir.

İşte, üç tarafı denizlerle çevrili ve kaynaklarını rasyonel bir biçimde kullanmak durumunda bulunan ülkemizde, denizcilik sektörünü geliştirmek ve bunu sağlamak üzere uygulanacak politikaları belirlemede yardımcı olur kanaatiyle denizcilik şûrası yapılması düşünülmüş, 54 üncü Hükümet tarafından, 17 Nisan 1997 tarih ve 1896 sayılı Bakan oluruyla, bu düşüncenin tatbik safhası başlatılmıştır.

Bakanlık olurunda, Birinci Ulusal Denizcilik Şûrasının, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı öncesi İstanbul'da düzenlenmesi uygun görülmüş olmasına rağmen, bu tarihe kadar gerekli ve yeterli adımlar atılamamıştır. 55 inci Hükümet işbaşına geldikten sonra, ilgili bakan konuyu aynen benimsemiş, ancak, 1 Temmuz tarihinin geçmiş olması dolayısıyla, yine, Türk tarihinde mümtaz bir yeri olan Preveze Deniz Zaferinin yıldönümü olan 27 Eylüle, şûra tarihi olarak karar verilmiş ve çalışmalar buna göre başlatılmıştır.

Değerli arkadaşlar, şûra düzenleme hizmetlerinin de, reklam, tanıtım gibi özellik arz eden hizmetler grubundan olması ve ayrıca, zamanın da kısıtlı bulunması dolayısıyla, ihalenin, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 51 inci maddesinin (i) bendine göre yapılması talebinde bulunulmuştur. Maliye Bakanlığına yapılan bu talep, 29.8.1997 tarihinde söz konusu bakanlığa gönderilmiş ve bu talebin içeriğinde, idarenin bu faslıyla ilgili 20 milyar Türk Liralık ödeneğinin 80 milyar Türk Liraya çıkarılması da, ayrıca istenilmiştir. Maliye Bakanlığınca, her iki talebe de, 19.9.1997 tarihli yazıyla uygun görüş bildirilmiştir.

Bilahara, bu konuda hizmet verebilecek firmalardan teklif istenilmiş, ihaleye katılan 6 firmadan 2'si teşekkür ederek fiyat verememiş, 4 firmanın teklifleri ise verilen fiyatlara göre sıralanmış ve en ucuz fiyatı veren firmanın teklifi uygun görülmüştür. Tabiî, bir taraftan da, zaman kazanmak üzere ihaleye katılan firmalar, şûra düzenlemesini ihaleye almaları halinde yapacakları ve daha ziyade hizmet karakterli muhtemel taahhütler için hazırlıklara başlamışlardır.

Burada, ihaleyi alan firmanın müşteri listesine bakıldığı zaman, taahhüdünü yerine getirebilecek tecrübede olduğu görülmüş ve nitekim, şûrada vermiş bulundukları hizmetlerle de bunu teyit etmişlerdir. 4 firmadan en ucuz teklifi veren firmanın teklifinin kabul edilmesi, fiyat analizinin yapıldığını göstermektedir ve biraz önce değerli arkadaşımızın ifade ettiği gibi, 51/i maddesine göre yapılan ihalelerde, muhammen bedel tespiti ve sözleşme yapılması da şart değildir.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husus da, Müsteşarlığın üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci katlarının tamir, bakım ve bölüm ilave etme, düzenleme işlemlerinin usulüne uygun bir şekilde yapılmadığı iddiasıdır. Halbuki, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci katların tamir, bakım ve diğer inşaat işleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından yaptırılmıştır; Denizcilik Müsteşarlığıyla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Üçüncü katın bir kısmının tamir, bakım ve bölüm ilave etme işinin Denizcilik Müsteşarlığı tarafından yaptırılması ise, işin aciliyetinden kaynaklanmıştır.

Müsteşarlığımızın Personel ve Eğitim Daire Başkanlığı, ana binanın dışında, uzakta ve ayda 3,5 milyar lira gibi kirayla oturulan kiralık bir binada faaliyette bulunmaktaydı. Yılbaşından itibaren kira miktarı, yüzde 80 oranında artışla, yaklaşık 6,5 milyar Türk Lirasına ulaşacaktı. Bu durumu gören, idare, hem ilgili daire başkanlığının da ana binada faaliyet göstermesini ve hem de yılbaşından itibaren daha da yüksek bir kira ödeneceğini düşünerek, üçüncü katın acele olarak onarılmasına ve ilgili daire başkanlığının buraya taşınmasına karar vermiştir. Tahminî bedelin 9 milyar Türk Lirasından aşağı olması ve 1997 yılında emanet usulün üst sınırının da 10 milyar Türk Lirası olması ve bunun altında kalması dolayısıyla, 2886 sayılı Kanunun 81/l maddesi uyarınca ve usulüne uygun bir biçimde bu ihale tamamlanmıştır. Soruşturma önergesinde olduğu gibi, yer teslimi de sözleşmeden üç ay önce değil, bir gün sonra yapılmıştır.

"Sayın Bakanın, İstanbul-Kavaklı Belde Belediye Başkanına talimatlar vererek, kardeşlerine ve yakınlarına menfaat temin ettiği iddia edilmektedir" denilerek, sadece -varsa bile- iddialara dayanılarak ithamda bulunulmasını bir haksızlık olarak mütalaa ediyorum. Bir husus hakkında ve hele hele bu husus bir menfaat ise, bu konuda iddiada bulunmak ya da iddialara itibar etmek, ancak, kuvvetli bilgi, belge ve karinelere dayalı olmalıdır. Tecrübeli siyasetçi arkadaşlarımın, Sayın Bakanın belde belediye başkanlarıyla telefon konuşması yapmasını bir menfaata dayandırmak istemelerini, hiçbir zaman kabul edilebilir olarak göremiyorum.

Yine, işe ya da sınava girmek için yapılan müracaatlar; eğer varsa, buradaki birtakım usulsüzlüklerden, bakanlığın temel politikalarını tayin, tespit, uygulama birimlerini koordine etme ve gözetlemeyle yetkili tepede bulunan bir bakanın ne derecede sorumlu olabileceğini, doğrusu anlayabilmiş değilim. Kaldı ki, böyle bir husus olduğu şeklinde iddia kulağa gelir gelmez, konu Teftiş Kuruluna intikal ettirilerek soruşturma başlatılmış ve düzenlenecek rapora göre gerekli işlemler de yapılmış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, başarılı çalışmalarını çok yakından bildiğimiz ve takdirle izlediğimiz Sayın Bakan hakkında ileri sürülen bu iddiaları, verilen soruşturma önergesinin kabul edilmesine sebep olabilecek nitelikte görmemiz mümkün değildir. Önerge sahibi sayın milletvekillerinin bu kanaate ulaşmalarında, yanlış ve eksik bilgiler sebep teşkil etmiş olabilir.

Aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisi soruşturma müessesesi, maalesef, maksadından çıkarılmıştır. 20 nci Dönemde 37 soruşturma önergesi verilmiş, bunlardan 12'si için komisyon kurulmasına karar verilmiş, halen 18'i gündemde bulunmaktadır. 18 adet gensoru önergesi ve 287 adet de araştırma önergesi verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir taraftan yasama görevini yaparken, diğer taraftan da yürütmeyi denetleme yetki ve görevine sahip bulunmaktadır. Yürütmeyi, hükümetleri elbette denetleyeceklerdir; ancak, bu görev öyle bir noktaya indirilmiştir ki, kurumların kendi denetleme elemanlarınca yapılabilecek bir inceleme, soruşturma konusu bile Yüce Meclisin gündemine taşınır hale gelmiştir.

Türkiye'de, bürokrat ve denetim elemanları dürüst, üstün vazife anlayışına sahip ve güvenilirdir. Bunlara güvenmek ve itibar etmek zorundayız. İlgili kuruluşlardan da öte, Başbakanlığın, Cumhurbaşkanlığının denetim elemanları vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Mızrak, 1 dakika eksüre de size veriyorum.

RECEP MIZRAK (Devamla) – Bunlar, son derece iyi yetişmiş, güvenilir kamu görevlileridir. Bir konu hakkında tereddüt mü hâsıl oldu; yazılı ya da sözlü önergeler verilerek, bu kanallar vasıtasıyla inceleme ya da soruşturma başlatılabilir ve sonuca göre de, eğer siyasî sorumluluğa doğru gidiyor kanaatine ulaşılır ise, konu, Yüce Meclisin gündemine taşınır. Bu şekilde, bu Yüce Meclis de boşu boşuna meşgul edilmemiş olur.

Meclisin açıldığı 1 Ekimden itibaren, bugünle birlikte, 1 gensoru, 5 soruşturma önergesi Meclis gündemine getirilmiştir ve önümüzdeki günlerde de sürekli gelmeye devam edecektir. Mesele, bir aşiret kavgasına, bir kan davasına dönüştürülmüştür. Vatandaşımızın işiyle, maddî ve manevî ihtiyaçlarıyla ilgili düzenlemeler, beklemektedir. Diğer taraftan, her gün, birbirini hak etmediği bir biçimde suçlayan, birbirine usulsüz ve yolsuz işlemler yapıldığı iddiasında bulunan Yüce Meclisin değerli üyelerinin vatandaş nezdinde itibar kaybetmesi, son derece tabiî değil midir?!

Bir diğer husus da şu: Bir atasözü vardır; marifet iltifata tabidir. Yani, bu Yüce Meclis ve Hükümet, hiç mi iyi hizmetleri, memleketin ve milletin hayrına düzenlemeleri, çalışmaları yapmamıştır ki, hiç bahsedilmiyor! Bu politik üslubun mutlaka değiştirilmesi gerektiği kanaatindeyim. İyi şeylerden de bahsedilsin ki, bu hizmetleri yapanlara verilecek olan şevk ve yüksek moralle daha güzel şeyler yapmaya devam edilebilsin.

Değerli Bakan hakkında verilen soruşturma önergesi üzerindeki oyumu bu duygu ve düşünceler doğrultusunda kullanacağımı ifade eder, Yüce Heyetinizi tekraren saygıyla selamlarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Mızrak, teşekkür ediyorum efendim.

Söz hakkını kullanmak üzere, Sayın Levent Mıstıkoğlu; buyurun efendim.

LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşının, Devlet Bakanı Sayın Burhan Kara hakkında, denizcilik ihaleleriyle ilgili verilen önerge üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, verilen soruşturma önergesini en ince detayına kadar inceledim. Bununla ilgili, hem bakanlık bürokratlarından hem kamuoyundan ciddî bilgiler topladım.

Denizcilik Müsteşarlığının 1998 bütçesinin 1 trilyon olmasına rağmen, 2 trilyonluk ihale yapıldığı, soruşturma önergesinde iddia edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan bu ihale, Denizcilik Müsteşarlığı bütçesinden değil, Başbakanlık Tanıtma Fonu Bütçesinden yapılmış olup, bu ihalenin Tanıtma Fonu Bütçesinden yapılma kararı da, o zaman hükümette olan Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Tansu Çiller'in teklifi ve zamanın Başbakanı Sayın Necmettin Erbakan'ın onayıyla olmuştur.

Öne sürülen diğer bir iddia da, ihalenin Ar-Ge Firmasına verilmesinde, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunununun pazarlık usulü şartlarını düzenleyen 51 inci maddesinin uygulanmasıyla ilgilidir. İddia edildiği gibi, ihale, Devlet İhale Kanununun 51 inci maddesinin (c) bendine göre değil, Fonlar İhale Yönetmeliğinin 44 üncü maddesinin (b) ve ( e) bentlerine göre yapılmış olup, ihalenin bu şekilde yapılmasına, 17.4.1997 tarihinde, Başbakan Vekili sıfatıyla Sayın Tansu Çiller onay vermiştir. Sayın Çiller'in onay verdiği belge buradadır. Bu belgede, bakın, Sayın Tansu Çiller neye onay vermiştir:

"Ülkemizin en iyi düzeyde temsil edilmesini sağlamak, millî katılım için ortaya çıkan zaman darlığını ortadan kaldırmak ve işin özelliği sebebiyle, araştırma, etüt ve proje işleri de dahil olmak üzere, tüm hizmetler ve alımların pazarlık usulüyle yaptırılması ve bu işlerle ilgili olarak sözleşme akdedilmesi hususunda EXPO-98 Millî Kuruluna yetki verilmesini, Fonlar İhale Yönetmenliğinin 44 üncü maddesinin (b) ve (e) madddelerine göre izinlerinize arz etmiş olup...

Olur

17.4.1997

Prof. Dr. Tansu Çiller

Başbakan Vekili"

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilen önergede diğer bir iddia da, ihale, 1997 Ekim ayında, denizcilikten sorumlu Devlet Bakanlığına devredilmiş ve ihalesi 1998'de yapılmıştır. Fuar ise 22 Mayıs 1998'de açılmıştır. Bu durumda, organizasyonun, denizcilikten sorumlu Devlet Bakanlığına devri ile fuarın başladığı tarih arasında 8 ay, ihale tarihi ile fuarın başladığı tarih arasında da 6 ay vardır. İhalenin acil olarak yapılmasını gerektirecek bir durumun olmadığı iddia edilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti ile Portekiz Hükümeti EXPO-98 Genel Sekreteryası arasında 28 Kasım 1996 tarihinde imzalanan anlaşmaya göre, projelerin 22 Mayıs 1997 tarihinde teslim edilmesi ve fuar sahasının 22 Kasım 1997 tarihinde teslim alınması gerekmektedir. Bu sebeple, Sayın Tansu Çiller, ihale yapılan tarihten 1 yıl önce; yani, 23 Aralık 1996 tarihinde ihalenin ivedilikle yapılması kararını almıştır. İşte, ivedilikle, ilgili Sayın Tansu Çiller'in almış olduğu kararı aynen okuyorum:

"EXPO-98 hazırlıklarına ivedilikle başlanması gerekmektedir. Zira, 1 300 metrekarelik pavyonumuzun dizayn ve dekorasyonuna ilişkin projelerin 22 Mayıs 1997 tarihine kadar EXPO sekreteryasına teslim edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, projenin, bu yıl sonu veya 1997 Ocak ayının ilk yarısı içerisinde ihale edilmesi, kesin zorunluluk arz etmektedir.

Prof. Dr. Tansu Çiller

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı"

Yani, Sayın Tansu Çiller "1997 yılının ocak ayının ilk yarısında acilen bu ihale yapılması gerekir" demiştir; ancak, iktidarı aldıktan sonra, 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin Bakanı Ocak 1998'de bu ihaleyi yapmasına rağmen, "bu ihale ivedi değildir, acil değildir" diye, soruşturma önergesine, arkadaşlarımız ,soruşturma konusu yaparak bunu Yüce Meclise getirmişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soruşturma açılması için öne sürülen iddialardan birisi de, ihalenin Ar-Ge Anonim Şirketine verilmesi için 2886 sayılı Kanunun 51 inci maddesi uygulanmaya çalışılmış, bu yolla, 1 milyon dolara mal olacak organizasyonunun 8 milyon dolara ihale edildiği ve devletin 7 milyon dolar zarara uğratıldığı şeklindedir.

54 üncü Hükümet tarafından tensip edilen Millî Yürütme Kurulu, 19 Kasım 1996 tarih ve 97/1 toplantısında, fuar organizasyonunun 13 milyon 400 bin dolara mal olacağını öngörmüştür. Daha sonra da, ihale bedeli, zamanın Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Tansu Çiller tarafından 10 milyon 500 bin dolar olarak onaylanmıştır. 55 inci Hükümetin işbaşına gelmesinden sonra bütçe, Dışişleri Bakanlığınca 8 milyon dolar olarak hazırlanmış ve Dışişleri Bakanlığının hazırladığı bu fizibilite baz alınmış, böylece, Sayın Tansu Çiller'in hazırladığı bütçeye göre, devletin 2 milyon 500 bin dolar tasarrufu sağlanmıştır.

Şimdi, Doğru Yol Partisi Sözcüsü Sayın İrfettin Akar, önerge sahipleri adına konuşurken, bu ihalede yolsuzluklar olduğunu, suiistimal olduğunu belirtmişlerdir. Eğer, bu ihalede soruşturmayı gerektiren bir yolsuzluk varsa, bir koku geliyorsa, bu soruşturma önergesinin verilmesi gerekiyorsa, Sayın Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşı; bu imzaları atan, bu ihalenin acilen yapılması gerektiğini söyleyen, bu ihale için 10 milyon 500 bin dolar ayıran ve bunu, anılan Fonlar İhale Yönetmeliğinin 44 üncü maddesinin (b) ve (e) bentlerine göre yapılması onayını veren Sayın Tansu Çiller için vermeleri gerekirdi.

Öne sürülen iddialardan birisinde de, EXPO-98 Fuar Organizasyonu için, Sayın Bakanın, hemşerisi ve yakın arkadaşının sahip olduğu deneyimsiz ve yetersiz Ar-Ge Firmasına verilebilmesi için Devlet İhale Kanununun 51 inci maddesini uyguladığı ve görevini kötüye kullanarak çıkar sağladığı iddia edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce de belirttiğim gibi, ihale, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 51 inci maddesine göre değil, Fonlar İhale Yönetmeliğinin 44 üncü maddesinin (b) ve (e) fıkralarına göre yapılmış olup, ihalenin bu şekilde yapılması Sayın Çiller tarafından tespit ve tensip edilmiştir. İhaleyi alan firmanın Sayın Burhan Kara'yla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ayrıca, firmanın deneyimsiz ve yetersiz olduğu iddiaları da tamamen asılsızdır. O tarihlere ait elimdeki gazete haberleri ve fuarı gezen ziyaretçilerin görüşü, fuarın ne kadar başarılı geçtiğini bize kanıtlamaktadır.

İşte, Hürriyet Gazetesinin manşetleri: "Bu Türkiye Avrupa'ya Yakışır", "Portekiz'de Türkiye Şovu", "Lizbon'da Muhteşem Final"

Yine, Akşam Gazetesinde: "Türk Çıkarması"

Zaman Gazetesinde: "Türkiye İlgi Rekortmeni"

Posta'da: "Türkiye'ye Yoğun İlgi", "Lizbon'da Türk Günü Yürüyüşü", "EXPO 98'e Türk Damgası"

Milleyet: "Fuarda Saltanat"

Cumhuriyet: "Türkiye'nin Sesi Lizbon'da"

Yine, Hürriyet'te: "EXPO-98'e Türkiye'nin Kattığı Kültür Zenginliği"

Hürriyet: "Lizbon'da Zafer Günü"

Hürses: "EXPO-98 Fuarında Türk Pavyonuna İlgi"

Yeni Şafak: "EXPO-98'de En Fazla İlgi Türk Standına"

Cumhuriyet: "Türkiye, Tarihinin En Büyük Sanat Çıkarmasını Yapıyor"

Sayın Akar'ın da ifade ettiği gibi, fuar, son derece başarılı bir organizasyonla gerçekleştirilmiştir; ama, yine, Sayın Akar diyor ki, deneyimsiz bir firmaya verilmiştir. Peki, bu firma deneyimsiz ise, bu kadar kısa sürede, bu kadar başarılı bir organizasyonu acaba nasıl gerçekleştirmiştir?.. Fuara ilginin ne kadar büyük olduğunu ve organizasyonun çok başarılı olduğunu, sanırım bu gazete haberleri yeterince anlatmaktadır; ama, Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşı belki bu haberlere inanmayabilirler.

İçel Milletvekili Sayın Ayfer Yılmaz, fuarla ilgili düşüncelerini fuar defterinde şöyle ifade etmiştir: "Ülkemizin hak ettiği şekilde tanıtımı için tüm emeği geçenleri kutluyor ve başarılar diliyorum."

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Özfatura ise şöyle demiş: "Ülkemizi bu kadar harika temsil eden pavyonumuza emeği geçen herkesi kutluyoruz; gerçekten yüzakı bir tanıtım ortamı sağlanmış."

Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay ise izlenimlerini şöyle ifade etmiş: "Fuardaki en güzel pavyonlardan birisinin Türk pavyonu olması bizi son derece gururlandırdı."

Sayın Esat Kıratlıoğlu ise, fuarı tek kelimeyle özetlemiş: "Harika."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; EXPO-98 Fuarının ne kadar başarılı organize edildiğini, sayın milletvekilleri bu ifadelerinde belirtmişlerdir ve bu fuarı gezen 2 milyon kişinin bu fuardaki başarıyı görmesi ve bunu dünya ülkelerine anlatmamız, başarının görünen yönlerinin çok daha ilerisindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Mıstıkoğlu, eksüre olarak size de 1 dakika veriyorum.

LEVENT MISTIKOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

EXPO-98 Fuarıyla ilgili iddialar, hiçbir dayanağı olmayan iddialardır. Hatta, önerge sahipleri, Sayın Bakanın başka konularını da, soruşturmaya girmesi gerekmeyen, Anayasanın 107 nci maddesinin kapsamına girmeyen konuları da bu önergeye koymuşlardır.

Denizcilik Müsteşarlığınca açılan sınava, başvuru tarihinden sonra evrak girişi yapıldığını belirtmişlerdir. Sayın Bakanın, bu olaylarla ilgisi olmadığı gibi, bu olayları duyar duymaz, 5 Haziran 1998'te soruşturma açmıştır.

Bütün bu iddiaların Sayın Burhan Kara'nın başarılı çalışmalarını gölgeleme gayreti içerisine girmek gibi bir yöntemle getirip Meclisin bu denli meşgul edilmesini anlamak mümkün değildir. Sayın Burhan Kara'yı karalama kampanyasının bir sonucu olduğu belgelerle ortaya çıkan ve inandırıcı olması hiçbir şekilde mümkün olmayan, hiçbir ciddî araştırmaya dayanmayan bu soruşturma, sadece kulaktan dolma haberlerle hazırlanmış ve Yüce Meclisin önemli bir zamanını almıştır. Asıl amaç, önergeyi verenlerin de yakından bildiği gibi, transfer pazarlığının bir sonucudur. Bu tutumunuz, bu davranışınız ve Yüce Meclisi alet etme girişiminizden dolayı, sadece üzüntü duyuyorum.

Bu soruşturmaya ret oyu vereceğimi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Mıstıkoğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Sayın Bakanı davet edeceğim; yalnız, bir ricam var: Bu kritik oylamalarda zorlanıyoruz. Bu koltukların yapılış biçimi, salonun düzenleniş biçimi, elektronik oylamaya göre planlanmış; buradan sayabilmek, sayıma hâkim olmak mümkün olmuyor. Gerçi, elimizde bir salon planımız var; ama, yardım rica ediyorum. Bir kere, sayın bakanlar Bakanlar Kurulu sıralarında otursunlar; rica ediyorum. 18 ve daha yukarı sayın bakan burada hazırsa, onu 36 olarak kabul edeceğiz.

Şimdi, hiçbir boş sıra kalmasın diye Başkanlığın ricası var; sayımı başka türlü yapmamız mümkün değil. Lütfen, sıraları dolduralım.

Sıralar belli; 14 koltuk var, arkasında 10 koltuk var, sonra 34, sonra 16, sonra 34, arkasında 48, 48, 48, 48; bu şekilde sıralar düzenlenmiş. Bir kolaylık olur. Lütfen, boş sıra kalmasın.

Şimdi, Sayın Bakanı davet ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisin, halk adına, millet adına yaptığı önemli görevlerden birisi, denetim görevidir. Denetim görevi, ciddî, sorumluluk bilinci içinde, araştırma isteyen bir görevdir. Bu görevi siyasî propaganda malzemesi yapıp, küçük hesaplarla, kişileri yıpratmaya yönelik, âdeta siyasî şantaj aracı olarak kullanıp, bu önemli denetim mekanizmasının işlerliğine gölge düşürmek, ne siyasetçiler ne siyasî partiler ne de Yüce Meclisimiz için artı bir puan olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı ve 55 arkadaşının vermiş olduğu soruşturma önergesi de, bu siyasî mantık altında verilmiş bir önergedir. Öyle tahmin ediyorum ki, önerge sahibi ve önergeye imza atan milletvekillerinin çoğu, içeriğini okumadan imza atmışlardır. Eğer,Sayın Bacanlı bu önergeyi iyi okusaydı, kendi genel başkanının sorumlu olduğu ve imza attığı birçok karardan dolayı beni suçlamaya kalkmazdı. Eğer, Sayın Bacanlı yargısız infaz ihtiyacı hissetmeseydi, EXPO Fuarının ne amaçla yapıldığını araştırır, dünya fuarlarının ülkelerin tanıtımında önemli rol oynadığını kavrar, resim sergisi ile EXPO Fuarını birbirine karıştırmazdı.

Değerli milletvekilleri, bu önergede, hedef, EXPO Fuarıdır. Diğer suçlamalar, sadece kılıf bulmaya yönelik asılsız ithamlardır. Zaten, bu önergenin amacı, Doğru Yol Grubu yöneticileri ve milletvekilleri tarafından da çok iyi bilinen, bir milletvekili transferi pazarlığının ilk maddesidir.

Önergedeki iddiaları tek tek cevaplandırarak zamanınızı almak istemiyorum. Arkadaşlarım çeşitli konulara değindiler. Ayrıca, Yüce Meclisin ve değerli milletvekillerinin de zamanını almak istemiyorum. Onun için, sadece birkaç noktaya değinip, takdiri, Yüce Meclise bırakmak istiyorum.

Önergede, benim, İstanbul-Kavaklı Belediye Başkanına telefon ederek yakınlarıma menfaat temin ettiğim iddia edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu kadar tutarsız, muğlak, siyasî ahlaka yakışmayan ithama maruz kalmak, beni son derece rahatsız etmiştir. Bu suçlama bile, önergeye yön verenin amaçlarının ne kadar tutarsız olduğunu göstermeye yeterlidir.

Değerli milletvekilleri, belediye başkanına telefon etmeyen milletvekili, acaba, aranızda var mıdır? Belediye başkanına telefon etmemin, yakınlarıma ne gibi menfaat sağladığını da anlamış değilim.

Ben, Yüce Meclisin ve Türk Milletinin huzurunda açıkça şunları söylemek istiyorum: Sadece Kavaklı Belediyesinden değil, bakanlık görevinde bulunduğum onaltı ay ve milletvekilliği yaptığım onbeş yıl boyunca, aileme, kardeşlerime, birinci, ikinci ve üçüncü derece yakınlarıma, devletten veya başka bir yerden bir kuruşluk menfaat temin ettiğim ispat edilsin, değil bakanlığı, milletvekilliğini ve siyaseti bırakmayı taahhüt ettiğimi huzurlarınızda açıklamayı bir borç biliyorum!.. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Ayrıca, bu ithamı yapan arkadaşlarımı, aynı duyarlılığı göstermeye de davet etme hakkım olduğuna inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, EXPO-98 Fuarı, Türkiye'nin gururu olmuştur. Ülkemiz pavyonunu 1 958 000 bin kişi izlemiştir. Dörtbuçuk ay içerisinde, EXPO-98 Fuarını izlemeye gelen her 100 kişiden 24'ü, Türk pavyonunu ziyaret etmiştir. Ayrıca, çeşitli otoriteler ve EXPO yönetimince yapılan değerlendirmede de, 156 ülke ve 30 uluslararası kuruluş arasında, Türk pavyonu, ilk üç pavyon arasında gösterilmiştir.

Türkiye, uzun zamandan beri özlediği uluslararası tanıtımda böyle bir başarıyı ilk defa yakalamıştır. Portekizli sayın bakanın "payvonunuzu gezmek, Türkiye'yi gezmeye bir davettir" sözleri, yine, ulusal basınımızda "bu Türkiye, Avrupa'ya yakışır" manşetleri, ülkemizin bu konudaki başarısının da bir göstergesidir. Ulusal ve uluslararası kamuoyunda övgüler almış böyle bir fuarın soruşturma önergesine konu edilmesini ise, anlamak mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bu konuda, bir yazarımızın makalesini okuyarak konuşmamı tamamlamak istiyorum: "Katılmayabilirdik tabiî; dışında kalmak da bir politikadır; politika gereği, Birleşmiş Milletlere, NATO'ya da katılmayabilirsiniz; Avrupa Birliğine girmek için onca uğraş da gerekmeyebilir; ama, o zaman, dışında kalmanın sonuçlarına da katlanırsınız; tıpkı, aralarında, denizlere kıyısı olmayan kara ülkeleri de dahil 156 devletin katıldığı 20 nci Yüzyılın en büyük son uluslararası organizasyonuna katılmadığınızda dışında kalacağımız gibi. Böylesine bir başarı, etki ve imajdan yoksun kalmanız da cabası. Bırakın, Türk pavyonunun görkemini ve muhteşem lirik gösterisini bir yana, sadece Savarona'nın varlığı bile, ziyaretçilere, Türkiye'nin sıradan bir ülke olmadığını kanıtladı. Yüzyıllardır dünya denizlerine adını yazdıran Portekizlilere, Lizbon aristokrasisine, creme de la creme sosyetesine parmak ısırttı. Pavyonda birbiri ardına doldurulan defterlerin birinde şöyle bir satır var: 'Türkiye, Portekiz'in Brezilya'dan sonra en büyük keşfi.' Önemli mi; hem de çok... Bir kere, EXPO'lar, öncelikle ticarî fuarlar değil, organizasyon türleri ve temalar sadece şapka... Konu ne olursa olsun, hepsinin altında esas amaç, tanıtım; daha doğrusu, ülkelerin çağdaşlık ve Batılılık boyutunu sergilemek. EXPO-98'de her yönüyle dört dörtlük bir tanıtım yapıldı. Türkiye, son on yıldır hangi uluslararası kültür etkinliğinden böyle bir başarıyla döndü. Mayıs ayından bu yana, rkiye, Lizbon'da en çok konuşulan ülkeydi ya da en çok konuşulan üç ülkeden biri. Önemli mi; hem de çok... Bir kere, Portekiz'le aramızdaki ticarî ilişkilerin çapı şimdilik küçük olabilir; ama, son altı aylık ticaret hacmi göz önüne alındığında, geçen yıldan bu yana yüzde 77 oranında bir artış var. Hızla gelişen ihracatımız önemli. Üstelik Portekiz, yıllardır, kapılarını zorladığımız Avrupa Birliğinin üyesi, yıllardan beri NATO'da müttefik, ayrıca, Güvenlik Konseyi üyesi ve ayrıca, 2000 yılının ilk yarısında Avrupa Birliğinin dönem başkanı.

EXPO-98'e katılanlar, tanıtım için milyonlarca dolar harcayanlar arasında, bizim gerimizde, Portekiz'le bu tür ilişkileri olmayan en az 120 ülke var. Dahası, mayıs ayından bu yana EXPO 98'i gezenler arasında, Portekizliler değil, yüzbinlerce turist, fuar alanında günün neredeyse 18 saatini geçiriyor. Önemli mi; hem de çok... Zira, bundan böyle dünya fuarları daha sık aralıklarla düzenlenecek; 2000'lerin ilk yedi yılında 3 dünya fuarı var: Almanya'da, Filipinler'de, Japonya'da... Şimdiden düşünülmeli, şimdiden planlamaya başlanmalı. Çıta bir kez bu konuma geldi mi, ne olursa olsun, aşağı indirilmemeli."

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Devlet Bakanı Sayın Burhan Kara hakkında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu birazdan oylarınıza sunacağım; ancak, ricamı tekrar ediyorum: İsabetli sayım yapabilmemiz için, oylamada hata olmaması için, sayın bakanlar, Bakanlar Kurulu sıralarını teşrif ederlerse memnun olurum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Burhan Kara'yla ilgili Meclis soruşturması önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması açılması kabul edilmiştir.

Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma, siyasî partilerin, güçleri oranınında komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için, ayrı ayrı, adçekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir.

Soruşturma komisyonunun görev süresi 2 aydır.

Bu sürenin, komisyon başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. —Malatya Milletvekili Ayhan Fırat ve 54 Arkadaşının, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 Aralık Ayında Gerçekleştirilen Personel Sınavında Usulsüzlük Yapılmasına Yol Açarak Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin TürkCeza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Çalışma ve SosyalGüvenlik Eski Bakanı Necati Çelik Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/31)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, Genel Kurulun, 6 Ekim 1998 tarihli 2 nci Birleşiminde alınan karar gereğince, Malatya Milletvekili Ayhan Fırat ve 54 Arkadaşının, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 Aralık ayında gerçekleştirilen personel sınavında usulsüzlük yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eski Bakanı Sayın Necati Çelik hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına İlişkin Önergesinin görüşülmesine başlıyoruz.

Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine; şahısları adına üç üyeye ve son olarak da, hakkında soruşturma açılması istenmiş bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Sayın Necati Çelik'e söz verilecektir.

Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.

Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 23 Temmuz 1998 tarihli 127 nci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

Şimdi, şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Önerge sahibi olarak, Sayın Ayhan Fırat konuşacaktır. Değişikliklerden, söz devirlerinden sonra konuşacak olan arkadaşlarımızın listesi şudur: Sayın Doğan Baran, Sayın Yılmaz Ateş, Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu.

Söz talebinde bulunmuş olanlar: Sayın Polat, Sayın Irmak, Sayın Bostancıoğlu, Sayın Karahan, Sayın Özgün, Sayın Güven, Sayın Karabayır, Sayın Ilıksoy, Sayın Kumbul, Sayın Terzi, Sayın Gözlükaya, Sayın Karaa, Sayın Yurdagül, Sayın İnceöz, Sayın Bedük, Sayın Piriştina, Sayın Aydın, Sayın Sağlam, Sayın Aktaş, Sayın Arslan, Sayın Filiz, Sayın Şahin, Sayın Erdem, Sayın Ekinci, Sayın Tan, Sayın Cengil, Sayın İyimaya, Sayın Tümen, Sayın Akar, Sayın Bilgir.

Şimdi, önerge sahibi sıfatıyla, Sayın Ayhan Fırat'ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerime başlarken, mensubu bulunduğum Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Sayın Necati Çelik'le ilgili Yüce Meclise sunmuş olduğum Meclis soruşturması önergesi hakkında görüşlerimi arz edeceğim.

1996 yılı sonuna doğru SSK'ya kadro karşılığı alınacak 2 500 personel için açılan sınavın, kamuoyunda, medyada "skandal", "büyük rezalet" gibi sıfatlarla nitelendirildiği hepimizce malumdur. Şimdi, ben, bunun evrelerini size arz etmek istiyorum:

Sınav ilanı 9 Kasım 1996 günü çıkan 22812 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Müracaatlar ve sınav Ankara'da yapılacaktır. Bu imtihana girmek için yurdun dört bir köşesinden, ineğini satan, keçisini satan, anasının bileziğini satan bu memleketin evladı gençler, 88 022 kişi Ankara'ya gelmiştir. Bu 88 bin genç, 26.11.1996 günü sınava girecekken, hava şartlarının kötü olması nedeniyle sınavın ertelendiği duyurulmuştur.

Ben, bu aşamada, 28.11.1996 günü Mecliste yaptığım gündemdışı bir konuşmada, Sayın Bakandan, bu sınavı ÖSYM'ye yaptırın ve adil bir sınav olsun diye rica ettim; ancak, Sayın Bakan, yaptığım gündemdışı konuşmaya verdiği cevapta, bu sınavı ÖSYM'ye yaptıramayacağını söyledi; fakat, Türk Milleti önünde, Yüce Meclis önünde, sınavın şeffaf ve adil olacağına dair söz verdi.

Bilahara, 2.12.1996 günü SSK yetkilileri, bir basın toplantısıyla, sınavın, 6, 7 ve 8 Aralık tarihlerinde yapılacağını açıkladılar. Halbuki, SSK Personel Yönetmeliğinin 32 nci maddesine göre, sınavın ilanı ile yapılacağı tarih arasında en az 15 gün geçmesi gerekirken, bu lazimeye riayet edilmemiştir.

İmtihanı takiben, şeffaf ve adil bir imtihan yapılıp yapılmadığı hususu, o zamanın Müsteşarına, basın tarafından, sorulduğunda, aynen "adil ve objektif bir imtihan yapıldığını söyleyemem. Benim de 15-20 yakınım imtihana girdi. Kocaeli'nden de çok kişi geldi. Bakan Bey de 'o yöreye sahip çıkmadım' derse gerçekçi olmaz; Bakan da adamlarına sahip oldu" demiştir ve bu beyan tekzip edilmemiştir.

İmtihandan sonra, 25.12.1996 günü Yüce Mecliste yaptığım ikinci gündemdışı konuşmada, dost, ahbap ve akrabaların imtihan kazandığını, listelerin aralıksız devam ettiğini ileri sürdüm. O konuşmama cevap veren Sayın Çelik, aynen şöyle dedi: "Bir kişinin benimle, birinci derecede değil, onuncu derecede yakınlığını tespit ederseniz, görevi bırakmaya, istifa etmeye hazırım."

Ben de, onun üzerine, yaptığım tetkik sonucu, Meclis Başkanlığına iki soru önergesi verdim ve dedim ki: "Baba adı Arif, ana adı Emine olan, 1971 Gölcük doğumlu Semih Bora kayınbiraderiniz değil mi? Baba adı Remzi, ana adı Neriman olan, 1959 Gölcük doğumlu Semih Mat kardeşinizin kayınbiraderi değil mi? Baba adı Yusuf İzzettin, ana adı Seyhan olan, 1975 Gölcük doğumlu Şeniz Denizman yeğeniniz değil mi? Yine, Gölcük Hamidiye doğumlu, cilt no 008/04, sayfa 47 ve 90 kütük no'da kayıtlı Zehra oğlu Ahmet Çelik akrabanız değil mi?"

Diğer bir önergemde de "Kamil ve Hacer oğlu, 1964 Gölcük Hamidiye doğumlu İsmail Ellibeş ile Ahmet ve Zehra oğlu, 1956 Gölcük Hamidiye doğumlu Osman Nuri Gür'le bir akrabalığınız var mıdır" dedim. Bu sorularıma, maalesef, cevap alamadım. Sayın Bakan, sözünün gereğini de yerine getirmedi; istifa etmesi gerekirken, etmedi.

Neticede, 1998 yılında, Bakanlık, bir araştırma heyeti kurdu ve 2 başmüfettiş olmak üzere, 4 müfettişten teşekkül eden bu heyet, altı ay çalıştıktan sonra bir rapor tanzim etmiş ve bu rapor Meclise de gelmiş. Mecliste gördüğüm bu rapordan aldığım kısımları, bir kelime ilave etmeden, aynen, Yüce Meclis huzurunda arz ediyorum:

"1. Devlet Memuru Olarak Atanacaklar İçin Mecburî Yeterlik ve Yarışma Sınavları Genel Yönetmeliğinin 15 inci maddesine aykırı davranıldığı,

2. Sınava gireceklerde yaş üst sınırı konmayarak, personel yönetimi genel ilkelerine aykırı hareket edildiği,

3. 28.11.1996 tarihinden itibaren yapılacağı ilan edilen sınavın, hava koşulları nedeniyle ertelendikten sonra, 2.12.1996 tarihinde yapılan bir basın toplantısıyla 6,7 ve 8 Aralık 1996 tarihlerinde yapılacağının duyurulduğu, bu nedenle, uzak yerlerden gelecek olanların, ulaşım güçlüğü nedeniyle gelemediği, 12 793 adayın yazılı sınava katılamamasında bu durumun etkili olduğu,

4. SSK Personel Yönetmeliğinin 37 nci maddesine göre, taşrada yapılması imkânı bulunmasına rağmen, sınavın yalnızca Ankara'da yapılması, düzenli ve güvenli bir ortamda yapılamamasına neden olmuş ve dolayısıyla, zamanın yönetiminin kontrolünde istenilen sonuçları elde etmek maksadına matuf olduğu,

5. Yalnızca adayların veya birinci derece yakınlarının getirecekleri iş talep formlarının kabul edileceği talimatı verildiği halde, zaman zaman, bazı kurum personeli ile düzeni sağlamakla görevli polis memurlarının getirdiği talep formlarının kabul edildiği,

6. Sınav kazandığı anlaşılan çok sayıda adaya ait iş talep formunun Refah Partisi ve Bakanlık Özel Kalem Müdürlüğü aracılığıyla SSK Genel Müdürlüğüne intikal ettirildiği bu formlar ile Genel Müdürlük üst düzey yöneticileri tarafından ilgililere iletilen formların, mesai saatleri dışında, Genel Müdürlükte toplu halde başvuru defterlerine kaydedildiği,

7. Bakanlık Özel Kalem Müdürlüğüne gönderilen çok sayıdaki giriş belgesinin, öğrenim grupları itibariyle, burada tasnifi yapılıp, sıra numarası verilerek, bilgisayara yüklendiği ve daha sonra adaylara dağıtıldığı, bu suretle, Refah Partisi, Bakanlık ve SSK Genel Müdürlüğü yetkilileriyle bağlantı kuran adayların kayıtlarının yapıldığı,

8. Sınav kâğıtlarının bilgisayarda değerlendirilmesi mümkün iken, istediklerini kazandırabilmek için, bu yola başvurulmadığı, sınav kazanan 2 042 adayın numaralarının ara vermeden art arda birbirini takip ettiği; bunlardan 155 aday numarasının Kocaeli Refah Partisi İl Başkanlığından bildirildiği (kayıt defteri imza yeri boş veya sahte imzalı),

9. Sınav kazandırılmak istenen ve Bakanlık Özel Kalem Müdürlüğünden SSK Genel Müdürlüğüne gönderilen listede bulunan adayların, Bakan, Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Özel Kalem Müdürü, SSK Genel Müdürü ve Genel Müdür Yardımcılarının ve çalışanların yakınları olduğu,

10. Değerlendirmeden önce sınav kâğıtlarının -çok mühim burası- kimlik bölümlerinin açıldığı, sınav kâğıtlarında düzeltmeler yapıldığı, örnek olarak bilirkişiye verilen 435 adet sınav kâğıdının hiçbirinde sınav kurulu üyelerinin el yazısıyla verilmiş puana rastlanmadığı, buna karşılık, ilgileri bulunmayan, memur İsmail Anayurt tarafından 56 sınav kağıdına puan verildiği,

11. Sözlü sınavın birer kişiyle yapıldığı, verilen notun kurul notu olarak gösterildiği, göstermelik bir sınav olduğu her halinden belli olduğu ve itirazların, personel yönetmeliği gereğince, sınav kurulunca değerlendirilmesi gerekirken, itiraz ettirilen ve sahte imzalarla deftere geçirilen 80 adaya ait sınav kâğıdının hiçbirinde sınav kurulu üyelerine ait verilmiş puan olmadığı, 23 adayın puanının memur İsmail Anayurt, 15 adayın puanının ise, memur Muhlis Güllü tarafından verildiği,

12. Yapılan inceleme ve beyanlardan, 80 adayın sözlü sınava hiç girmedikleri; sözlü sınav tutanaklarının puanlarının 37'sinin memur Muhlis Güllü, 29'unun memur Murat Aktaş, 1'inin de İsmail Anayurt tarafından verildiği..."

BAŞKAN – Sayın Fırat, süreniz bitti efendim. Ben, size 1 dakika eksüre veriyorum.

AYHAN FIRAT (Devamla) – Toparlıyorum.

"Ayrıca, 5 047 ve 20 720 nolu ilkokul diplomalı ve 21 013 numaralı ortaokul diplomalı adayların okuryazar olmadıkları; bir adayın da yerine kardeşinin girdiği tespit edilmiştir."

Raporun sonunda "Bakanın, genel müdürün ve müsteşarın Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesinde, diğerlerinin 339 uncu maddesinde belirtilen -resmî evrakta sahtekârlık- suçları işledikleri; hepsi hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulması gerektiği; bu sınavda, başından sonuna kadar usulsüzlük, sahtecilik, kayırmalar yapıldığı ve siyasî kadrolaşma maksadıyla kullanıldığı tespit edilmiştir" denilmektedir.

Sayın Bakan bir konuşmasında "at binenin, kılıç kuşananın" demişti. İşte, hukuku ve hakkı değil, kuvveti ve hileyi üstün tutan bir anlayış karşısında, biraz sonra yapılacak oylamada, hakkı yenen 88 000 gencin mi, yoksa o günlerde hukuku çiğneyen güçlünün mü yanında olacağınızı göreceğiz.

BAŞKAN – Sayın Fırat, o süre de bitti efendim.

AYHAN FIRAT (Devamla) – Bağlıyorum.

Sınırda, eksi 30 derecede sırt sırta vererek nöbet tutan Mehmetçiklerin kardeşleri arasında bu ayırımı yapmayı ve yaptırmayı hedefleyen, kul hakkı yiyen eski Bakanın bu durumuna, vaziyetine göz yumanları bu millet asla unutmayacaktır. Sizden rica ediyorum; haklının yanında, hakkı yenenin yanında yer alın.

Yüce Meclise en derin saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Fırat, teşekkür ediyorum.

Kişisel görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Doğan Baran; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DOĞAN BARAN (Niğde) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Malatya Milletvekili Sayın Ayhan Fırat ve 54 arkadaşının, 1996 Aralık ayında gerçekleştirilen personel sınavında usulsüzlük yapılmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Sayın Necati Çelik hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Sosyal Sigortalar Kurumu, 1946 yılında kurulmuş ve hizmet aktine dayanarak, bir veya birkaç işveren yanında çalışanlara sosyal güvenlik sağlayan bir sosyal güvenlik kuruluşudur. Kurum, bugün, elli yıllık bir dönemi geride bırakmıştır. Maalesef, siyasî iktidarların partizan yönetim anlayışları sonucu, bugün, işçi, emekli, dul ve yetim ile hak sahiplerine gelecek bakımından sosyal bir güvence sağlayamayacak noktaya gelmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumunun mevcut personel açığının giderilerek hizmetin daha verimli bir şekilde sağlanması amacıyla, Kuruma, sınavla eleman alınmıştır; ama, ne yazık ki, medya kuruluşları ile bazı politikacı arkadaşlarımızca, konu istismar edilmeye çalışılmıştır. Bu konu, daha önce, Malatya Milletvekili Sayın Ayhan Fırat ve 38 arkadaşının vermiş oldukları gensoru önergesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmiştir. 14.1.1997 tarihli 45 inci Birleşimde, bütün siyasî parti temsilcilerinin görüşleriyle ortaya konulan ve her boyutuyla tartışılan konu, aynı gün yapılan oylamada reddedilmiştir. Bu nedenle, konunun yeniden gündeme getirilişini doğru bulmuyorum. Ülkemizin bu kadar yoğun iç ve dış sorunları ortadayken ve bu sorunlar Yüce Meclisten çözüm beklerken, yakın bir geçmişte tartışılan ve karara bağlanan bir konuyu buraya getiren arkadaşlarımızın bu tutumunu haklı görmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, soruşturma önergesinde bahsedilen sınavla ilgili iddiaların her aşaması yargı denetiminden geçmiştir. Şöyle ki: İdare mahkemelerinde açılan davalarda, yapılan sınavlar, usul ve mevzuata uygun bulunmuştur; Sosyal Sigortalar Kurumu Personel Yönetmeliği hükümlerine göre işlem yapıldığı açıkça vurgulanmıştır. Söz konusu sınavın iptali ile yürütmenin durdurulması talepleri ise, Ankara 1. ve 7. İdare Mahkemelerince reddedilmiştir. Ankara 1. İdare Mahkemesinin 5.6.1997 tarih ve 698 sayılı ret kararı; Ankara 7. İdare Mahkemesinin, 14.11.1997 tarih ve 1143 sayılı red kararı. Her iki idare mahkemesi de, dava konusu sınavın, yasa ve yönetmeliklere uygun, objektif ve eşit koşullarda yapıldığı sonucuna vardığından, yütmeyi durdurma istemini reddetmiş; ayrıca, bu sınav adlî yargıya da intikal ettirilmiştir. Konuyla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlık tahkikatı açılmış, konu, bilirkişilere incelettirilmiş ve sonuçta, cevap anahtarlarıyla çok kısa bir sürede kâğıtların okunabileceği, kâğıtların 70 puan ve üzeri puanla değerlendirildiği, bunun altında puan alarak sınavı kazanan kişi olmadığının tespit edildiği belirtilerek, tahkikata yer olmadığına karar verilmiştir.

İşte, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının kararla ilgili olan yazısı; isteyen arkadaşıma arz ederim.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Tarihine bak.

DOĞAN BARAN (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu müfettişlerince yapılan soruşturmada, ifadelerine başvurulan memur adaylarının, odalara kapatılarak saatlerce tehdit ve hakaretlere maruz bırakıldığı, gerçek dışı beyana zorlandıkları iddiaları yer almaktadır. Yoğun şikâyetler üzerine, Başbakanlık Teftiş Kurulunca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince düzenlenen rapor değerlendirilmiş, söz konusu raporun siyasî amaçla, önyargıyla zorlama yorumlar yapılarak, eksik incelemeler ve yanlış sonuçlar taşıdığı, uygulanması halinde, ilgili kişileri haksız yere mağdur edeceği açıkça ortaya konulmuştur.

İşte, Başbakanlık Teftiş Kurulunun 3.7.1998 tarih ve 84 sayılı yazıları.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı 6 müfettiş tarafından hazırlanan raporun eksik ve yanlışlıklar taşıdığı, zorlama ve yorumlar yapıldığı, kısaca, adil bir rapor olmadığı hususu, bizzat kendi Bakanlığının Teftiş Kurulu Başkanı tarafından Sayın Bakan Nami Çağan'a sunulan onayda da ortaya konulmuştur. Nitekim, Sayın Bakan Nami Çağan, bu rapora şerh düşerek, kısmen de olsa, Bakanlığına bağlı müfettişlerin yanlışlığını ve raporun kusurlu olduğunu tespit etmiştir.

Sonuç olarak, bahse konu sınav, Kurum Personel Yönetmeliğine uygun olarak yapılmıştır. Söz konusu yönetmelik, 1987 yılında yürürlüğe konulmuş ve daha önce de, defalarca, aynı yönetmeliğe göre sınav yapılmıştır.

657 sayılı Yasada ve Personel Yönetmeliğinde, memuriyete giriş için asgarî yaş öngörülmüştür. Bu nedenle, yayımlanan ilanda, asgarî yaş belirtilmiştir.

Yine, Sosyal Sigortalar Kurumu Personel Yönetmeliğinin "Sınav Şekilleri" başlıklı 38 inci maddesinde "sınav soruları, başvuranların girecekleri sınav ve kadronun gerektirdiği konularda ve öğrenim seviyelerinde olmak üzere..."

BAŞKAN – Sayın Baran, süreniz doldu; ben, zatıâlinize de 1 dakika eksüre veriyorum.

DOĞAN BARAN (Devamla) – Hemen bağlıyorum efendim.

"...bilgilerini, yetenek ve becerilerini ölçecek sınav kurulunca düzenlenir" denilmektedir.

Sınav ilanının 13 üncü maddesinde, sınav konularının, tahsil durumuna uygun olarak, genel kültür kapsamında olacağı da ilan edilmiştir. Nitekim, yargı kararlarında bu konu kabul görmüştür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; soruşturma önergesi, hiçbir gerçek iddiaya dayanmadan, önyargılı ve maksatlı olarak hazırlanmıştır. Bu nedenle, önerge ve içeriğine katılmadığımı ifade eder; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Baran, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Yılmaz Ateş, kişisel görüşlerinizi ifade etmek üzere, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Bundan yaklaşık ikibuçuk üç yıl önce yapılan sınav, belki bir süreyi geride bıraktı; ama, maalesef, kamuoyunun vicdanında bıraktığı yara, halen kabuk bağlamış değildir. Bugün, bu konudaki kişisel görüşlerimi açıklarken, bunun, bir eski sendikacı sayın milletvekilinin bakanlığı döneminde yapılmış olmasından da ayrıca büyük bir üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum. Sendikacılar toplumda ezilmişin, sendikacılar toplumda hakkını alamamışların sözcüsü konumundadırlar. Oysa, eğer 2 500 işsizimize istihdam olanağı -keşke- hakkına hukukuna göre sağlanmış olsaydı, bizim buna bir itirazımız olmayacaktı.

Bir an için, o sınav koşullarını şöyle bir gözlerimizin önüne getirelim. Orada yapılan ilk sınav gününden önce, 90 bin işsiz yurttaşımız, Ağrı'dan, Hakkâri'den, kışın o çok zor koşullarında, yurdun dört bir tarafından Ankara'ya gelmişlerdir; günlerce kuyrukta beklemişlerdir, sadece başvuru formunu alabilmek için; ancak, bununla da kalmamış, sınava girişte, ne kimlik tespiti yapılmıştır ne de sınav giriş belgesi istenilmiştir. Öylesine laçka bir düzen içerisinde yapılmıştır ki, tıpkı esir kamplarında gördüğümüz gibi, onbinlerce insanımız kapalı spor salonlarının içerisine doldurulmuştur. Bu laçkalığı denemek için de, bir gazeteci arkadaşımız, hiçbir kontrole tabi tutulmadan, sınav giriş belgesi olmadan, memur adayıymış gibi o sınava girmiş, sonuna kadar da o sınavda kalmıştır; 75 bin kişinin sınav güvenliğini, maalesef, 950 kişinin sağladığını söylemiştir.

Sınav soruları da çok ilginçtir. Yönetmeliğe göre genel kültür sorularının olması gerekirken, şimdi, size, 75 bin işsiz arkadaşımıza sorulan şu soruyu okuyorum: "Tuz oranı yüzde 45 olan 12 gram su ile tuz oranı yüzde kaç olan 18 gram tuzlu su karıştırılırsa, karışımın tam oranı yüzde 18 olur?" Şimdi, bu, ilkokul, ortaokul, lise mezunu olan işsiz vatandaşlarımıza, güya genel kültür sorusu olarak sorulan soru. Oysa, bu sınavda genel kültür soruları bir tarafa bırakılmış; fizik, kimya, biyoloji, matematik soruları sorulmuştur.

Bu sınav, kesinlikle, Sosyal Sigortalar Kurumunun ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak yapılmamıştır. Bakın, bu sınav, tamamen, demokrasiye inanmayan, laikliğe inanmayan bazı kişileri devlet kadrolarına doldurmak amacıyla yapılmıştır. (FP sıralarından gürültüler) Belgesi burada... Hiç rahatsız olmayın; belgesi burada.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sen lisede matematik okumadın mı?

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sosyal Sigortalar Kurumuna 2 500 memur alınacak; ama, bakın, Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulunun 2 değerli üyesi, 20 Kasım 1996 tarihinde, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğüne başvurarak, böyle bir sınavdan haberlerinin olmadığını, böyle bir ihtiyacın tespit edilmediğini belirterek, konunun ne olup ne olmadığını genel müdürden soruyorlar -soranlar da, İşveren Temsilcisi olan Sayın Kubilay Atasayar ve yine sendikacı kökenli olan Sayın Enver Toçoğlu- ama, bu 2 üye dahi, kendi sorularına yanıt alamamışlardır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Siz, 18 bin işçiyi niye alıyorsunuz?

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sınav sonuçlarının değerlendirilmesi ise, tam bir rezalet. Sevgili arkadaşlar, bu sınav ÖSYM'ye yaptırılmamıştır; gerekçe olarak da zaman darlığı gösterilmiştir. Bu kurum, 130 bin kişinin sınav sonuçlarını değerlendirebilecek bilgisayar donanımına sahiptir; ama, maalesef, bu bilgisayarlardan da yararlanılmamıştır, kâğıtlar elle doldurulmuştur, elle değerlendirilmiştir. Bir sınav kâğıdının, şurada adı kapalı olan bölümünün açılması, değerlendirilmesi ve arkasından da komisyon üyeleri tarafından değerlendirilip imzalanması 12 saniyeye sığdırılmıştır. Şimdi, eğer Sayın Bakan gelir, tek başına bu işlemi 12 saniyede yaparsa, biz, Meclis soruşturması önergemizi geri çekebiliriz; ama, bu böyle yapılmamıştır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Nasıl yapılmıştır?

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – 5 bin memur adayı kazandırılmış.

Sevgili arkadaşlar, bu 5 bin memur adayının –5 039 kişi yazılı sınavı kazanmış– 2 042'sinin aday numaraları, ya ara verilmeden ya da art arda gelen isimlerden oluşmaktadır. Bunlar, kazananlar. 2 500 kişinin işe başladığını kabul edersek, hemen hemen tamamına yakınının art arda geldiğini görüyoruz.

Şimdi, bu art arda gelenlerden kimler var sevgili arkadaşlar... Örneğin, lise mezunu olanların 95'i, İzmit, İzmit, İzmit diye başlıyor; arkasından da -Sayın Bakanın değerli dostu Şevki Yılmaz'ın da hatırı kırılmamış- 20 tane, Rize, Rize, Rize diye sıralanmış.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Mesut Yılmaz nereli?!

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Bakan çok iddialı bir söz söylemiş ve "benim bir tane yakınımın sınavı kazandığını tespit ederseniz, ben bakanlıktan -veya milletvekilliğinden- istifa ederim" demişti.

Sevgili arkadaşlar, öyle bir parselleme yapılmış ki, Sayın Genel Müdürün yakın ve akrabalarının sayısı 65, dönemin Sayın Müsteşarının yakınlarının sayısı 33, Sayın Bakanın akraba ve yakınlarının sayısı 44.

NACİ TERZİ (Erzincan) – Bunları nereden tespit ettiniz, nasıl tespit ettiniz?

ASLAN POLAT (Erzurum) – Nereden tespit ettiniz?

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Hepsi burada... Hepsi burada...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Söyle, söyle...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – O konuda bir itirazınız olursa, biz bunun belgelerini de getiririz.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Getir... 44 tane nereden akrabası...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bakın, bu nasıl adil düzen ki, 453 adet yazılı sınav cevap kâğıdının hiçbirinde sınav kurulu üyelerinin elyazısıyla verilmiş puan tespit edilemediği, buna karşılık, 56 cevap kâğıdındaki puanın, Personel ve Eğitim Dairesi Başkanlığı Memuru İsmail Anayurt tarafından yazıldığı... Bunlar bizim iddiamız değil; bunlar, açılan teftiş sonucu, müfettişlerin raporu.

Sevgili arkadaşlar -çok ilginç- bu adil düzen, Refah'ın, Fazilet'in anlayışının bir diğer belgesi şudur: Soruşturma sırasında, ilkokul diplomalı görünen 5 047 aday numaralı Halil Kılıç ve 20 720 aday numaralı Kerim Uzun ile ortaokul diplomalı görünen 21 013 aday numaralı Hamza Şahin'in okuryazar olmadığı görülmüştür. Bu sınav sonunda ne olmuştur? Sevgili arkadaşlar, bakın, Türkiye'nin dört bir tarafından gelip, burada, o çamurun ortasında yatma pahasına, kışın o dondurucu soğuğunda tir tir titreyenler günlerce Ankara'da oyalanırken, tam 1 390 kişi Ankara'ya gelmeden, o yazılı formları, burada, bir başkası tarafından SSK Genel Müdürlüğüne teslim ediliyor.

BAŞKAN – Sayın Ateş, süreniz dolmak üzere. 1 dakika eksüre de size veriyorum; bu suretle bitirmiş olun lütfen.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tam 1 390 kişi gelip bu eziyete katlanmadan, başvuru formları gelmiş, SSK Genel Müdürlüğünde işleme tabi tutulmuş ve başvuru kayıt defterinde de imzaları yok. Bunların rakamları, dokümanları da, yine, burada.

Ne olmuştur; o dönemin SSK Genel Müdürü ve yöneticileri hakkında, Ankara Cumhuriyet Savcılığı, kamu davası açmıştır ve şu anda da ağır cezada yargılanmaktadırlar.

Tabiî, bu Hükümeti de anlama olanağımız yok. Az önce, Sayın Baran, bir kısmını medyaya yıktı; ama, medya olmasa, herhalde, memleketi iyi idare edecekleri zannediliyor.

Başbakanlık Teftiş Kurulu da bu konuda bir işlem yapmış. Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazıyor; Başbakanlık Teftiş Kurulu diyor ki: "Bu Genel Müdür ve yöneticiler hakkında kanıt, belge ve dosyaları bize gönderin." Bunu birkaç kere tekrarlamış; sonunda, Başsavcı, şöyle bir yazıyla Başbakanlık Teftiş Kurulunu uyarmak durumunda kalmış; diyor ki: "Cumhuriyet Başsavcılığımıza teslim edilen kanıtların Başkanlığınıza iadesinin yasal olarak mümkün olmadığının bilinmesini; bu nedenle, sebepsiz yazışmalara meydan verilmemesini önemle rica ederim."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN– Sayın Ateş, süreniz...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi, bu Hükümetin tavşana kaç tazıya tut politikası burada da görülmektedir.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ateş, teşekkür ediyorum.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, bir noktayı söyleyebilir miyim müsaade ederseniz?

BAŞKAN – Buyurun.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Bir önceki konuşmacıya 1,5 dakika eksüre verdiniz; herhalde bir yanlışlık oldu. Onu da belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, 2 dakika eksüre verebilir misiniz; tekrar devam etsin.

BAŞKAN – Sayın Fırat, zannediyorum, Genel Kurul salonunda hazır değillerdi. Ben, daha önce arz ettim. Konuşan hatip, süresi dolduğu halde konuşmaya devam ederken, zaten, o süreyi kullanıyor. Biz, burada 1 dakika eksüre verdiğimiz zaman, bazen 30 saniye gözüküyor, bazen 43 saniye gözüküyor; o yanılma oluyor. Dediğim gibi, inşallah, tam olarak full-time devreye girerse, zatıâliniz tereddütten, endişeden, ben de zatıâlinizi üzmüş olmaktan dolayı üzülmekten kurtulacağım.

M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Nezaketinize hayranız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Estağfurullah.

Şimdi, Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nu, kişisel görüşlerini ifade etmek üzere kürsüye çağırıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; (9/31) esas numaralı Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Sayın Necati Çelik hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge hakkında söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından, 1996 Aralık ayında, Ankara'da, personel alımları için yapılan sınavda usulsüzlük yapıldığına dair iddialar bulunmaktadır ve bu iddialar da adlî mercilere, hukuka intikal etmiş bulunmaktadır. Halbuki, Sosyal Sigortalar Kurumu sınavlarıyla ilgili yapılan bütün bu iddialara karşın, bakınız, -belgesi önümüzde- Ankara 1. İdare Mahkemesine açılan dava, aynı mahkemenin 23.1.1997 tarih ve 1472 sayılı, 5.6.1997 tarih ve 1472 sayılı ve 997/698 sayılı kararında "Dava konusu sınavın, yasa ve yönetmeliklere uygun, objektif ve eşit koşullarda yapıldığı sonucuna varıldığından, davalı idare işleminde hukuka aykırılık görülmemiştir" denilmek suretiyle reddedilmiştir.

Yine, Ankara 7. İdare Mahkemesine açılan dava, olayda, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Yasayla değişik 27 nci maddesinde öngörülen idarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç ve imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmediği anlaşıldığından, aynı mahkemenin 5.3.1997 tarih ve 96/1520 sayılı kararıyla da reddedilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, işte, mahkemenin karar suretini de sizlere takdim ediyorum; görmek isteyenlere de verebiliriz.

Ayrıca, Cumhuriyet Başsavcılığınca, 25.6.1997 tarih ve 97/1206 sayılı kararıyla, bilirkişi incelemesi sonucu, bilirkişi raporlarında aynen şu ifadeler var: "Sınav kayıtlarındaki isimler, sınavı kazanan listedeki isimlerin aynı olduğu, puanların barajın üstünde olduğu, listedeki puanlarla cevap kâğıdındaki puanların aynı olduğu, puanların cevap anahtarındaki doğru cevaplara göre değerlendirildiği, puanlamada cevapların yanına çarpı konulmak suretiyle yapılan işaretlemelere uyulduğu, her sınav kâğıdının imtihan komisyonu üyelerince eksiksiz imzalandığı, sözlü sınav tutanağındaki puanların aynı kalemle yazılmış olduğu, puanların ilgili hanelerine yazılmış olduğu ve toplamlarının doğru yapılmış olduğu ve imzalarının da eksiksiz atılmış olduğu tarafımızdan tespit edilmiştir" denilmek suretiyle, mahkeme tarafından takipsizlik kararı verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, soruşturma önergesine dayanak yapılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince düzenlenen raporu çürüten ve raporu düzenleyenleri ağır bir dille suçlayan, Başbakan imzalı, Başbakanlık Teftiş Kurulunca hazırlanan raporda, ne denli basit, sıradan ve gerçekdışı iddialarla, siyasî amaçla hazırlanmış olduğu ortaya çıkarılarak, iddialar da çürütülmüştür. İşte, bununla ilgili tutanak da elimizdedir. Ayrıca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince hazırlanan rapora ve şikâyetlere sessiz kalan Sayın Bakan Nami Çağan bile, bu rapora şerh düşerek, kısmen de olsa müfettişlerin yanlışlığını ve raporun kusurlu olduğunu tescil etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, zaten, bu önergenin tekrar aynı kişiler tarafından, aynı şahıslar tarafından bir soruşturma önergesi olarak tekrarındaki amacın da siyasî bir intikam olduğu açıkça ortadadır.

Sayın milletvekilleri, hal böyle iken ve konuyla ilgili kesinleşmiş yargı kararları ortadayken, tamamen politik amaçlarla bu tür iddialar ortaya atılmış ve aslı olmayan suçlamalarla, konu, Yüce Parlamentonun bir gününü boşa harcamasına kadar getirilmiştir. Söz buraya gelmişken, değerli milletvekili arkadaşlarıma bir istatistikten bahsetmek suretiyle sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 20 nci Dönem milletvekilleri olarak bizler, o günden bugüne, bugün dahil olmak kaydıyla, üçbuçuk sene içerisinde 424 gün çalışmış bulunuyoruz. Bu 424 gün içerisinde 1 906 saat çalıştık ve ortalama çalışma süremiz gün olarak 4,5 saattir ve bu 424 gün içerisinde, maalesef, araştırma ve soruşturma önergesi olarak, Parlamentonun gündemine, kayıtlı gündemine, biraz önce konuştuğumuz ve kabul edilen soruşturma önergesi de dahil, 343 adet önerge verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunda bu Parlamento hakkında söylenen, ifade edilmek istenen birtakım zaafların meydana gelmesinin sebeplerinden birinin de, partilerin, partilere karşı yapmakta oldukları bir önerge savaşından kaynaklandığına inanıyorum ve bu inancımı da istatistiklerle size takdim ediyorum, arz ediyorum. Bu Parlamentonun biraz daha dikkatli bir şekilde kendini gözden geçirmesinin gerekliliğine inanıyorum.

Burada biraz önce konuşan arkadaşımız haktan hukuktan bahsettiler; işte size, hukukî belgeleri; işte size, haklının hakkını, haksızın hakkını veren belgeler... Eğer siz, kendi yargınıza inanmayacaksanız, kendi yargınıza güvenmeyecekseniz...

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sizin değil mi bu yargı?!

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – ...ve özgürlük adına, hürriyet adına, laiklik adına gelip burada bu konuyu istismar edecekseniz, çok özür dilerim ama, millet de sizi...

AYHAN FIRAT (Malatya) – Millet sizi seyrediyor!..

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – ...sandıkta bu ifadelerinize göre hapsedecek ve cezalandıracaktır.

Sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum, polemiğe daha fazla yer vermek de istemiyorum.

Sayın Fırat, anlaşılıyor ki, 21 inci Dönemde inşallah burada olursanız, herhalde yine böyle bir önerge vereceksiniz. Bunu millet değerlendirecek ve sizi buna göre mahkûm edecek.

AYHAN FIRAT (Malatya) – O, 88 bin gencin hakkını yediniz. 88 bin gencin hakkını arıyoruz.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarıma ve bu konuşma fırsatını veren Sayın Başkanımıza saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu, ben de size teşekkür ediyorum efendim.

Kişisel görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, aleyhinde soruşturma önergesi bulunan Sayın Necati Çelik'i kürsüye davet ediyorum.

Sayın Çelik, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

NECATİ ÇELİK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşların şahsımla ilgili vermiş oldukları soruşturma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuyla ilgili peşinen söyleyeceğim şudur: Cumhuriyet tarihinde, benim dönemimde -1996 Aralığında- yapılan SSK sınavları kadar, kamuoyu denetimine ve yargı denetimine açık ikinci bir sınav yoktur ve Allah'a şükürler olsun, bu sınavdan, bütün iddiaların aksine yüzakıyla çıkılmıştır. İddia edildiği gibi, burada hile yoktur, şaibe yoktur; kuvvetin hukukuyla bu sınavlar yapılmamıştır.

Özellikle, Cumhuriyet Halk Partililerin sıkça kullandıkları hukuka saygı ve hukukun üstünlüğüne kendilerini davet ediyorum. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ben burada, hiç, şahsen, kendi düşüncelerimle bu soruşturma önergesi hakkında beyanda bulunmak istemiyorum, belgeleri konuşturacağım. Burada birkısım arkadaşlarım da bu belgeleri sizlerin huzuruna getirdiler.

Değerli arkadaşlarım, iki tane yargı kararı var: Ankara 1. ve 7. İdare Mahkemelerinin kararları, ki, biri de kesinleşmiştir. Dolayısıyla, burada bakana ve Hükümete düşen, kesinleşmiş yargı kararıyla amel etmektir. Onun hilafına bir soruşturma yürütmek esasen de suçtur ve "bu sınavla ilgili olarak, Sayın Necati Çelik, zamanın bakanı olarak neden soruşturma açtırmadı? Açtırmadığına göre, görevini kötüye kullandı" iddiası asılsızdır. Kanaatim odur ki, bu yargı kararları ortadayken - bir tane değil, iki tane ve kesinleşmiş- soruşturmayı yürütenler suç işlemişlerdir, görevlerini kötüye kullanmışlardır, bu bakanlık raporunu düzenleyenler görevlerini kötüye kullanmışlardır ve suç işlemişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, ancak, bu sınavlarla ilgili olarak -arkadaşlarım ifade ettiler- cumhuriyet başsavcılığının bilirkişi raporuna dayanarak vermiş olduğu takipsizlik kararı, iki mahkeme kararı size yetmiyor; sizin güvenoyu verdiğiniz bu Hükümetin Başbakanlık Teftiş Kurulunun da raporu var -milletvekili arkadaşlarıma, bilgilendirmek için gönderdim- sizin güvenoyu verdiğiniz bu Hükümetin Başbakanlık Teftiş Kurulunun raporu da sizi tatmin etmiyor.

Yargı kararları sizi tatmin etmiyor, güvenoyu verdiğiniz Hükümetin Başbakanlık Teftiş Kurulunun raporları sizi tatmin etmiyor -ki, o rapor, Sayın Başbakan tarafından da onanmıştır- gensoru verdiniz, reddedildi, bu da sizi tatmin etmiyor. Beyler, sizi tatmin etmek için ne yapmamız lazım, onu bir söyler misiniz?!. Onu bir söyler misiniz, ne yapmamız lazım?!. (FP sıralarından alkışlar) Yargı kararlarını yok sayıyorsunuz, cumhuriyet başsavcılığının takipsizlik kararını yok sayıyorsunuz, Başbakanlık Teftiş Kurulunun Başbakan olurlu raporunu yok sayıyorsunuz; ne yapacağız sizi tatmin etmek için?!

Yenilen, doymaz... Siz, bu mantıkla hareket ediyorsunuz. Bir arkadaşım da istihza etti sizlerle; gelecek dönem, korkarım, yine aynı konuyu ısıtıp getireceksiniz; ayıptır, günahtır! Bakınız Cumhuriyet Halk Partililer "cumhuriyeti kuran partiyiz" övünmeleriyle bugün büyük olunmaz; büyük düşüneceksiniz; büyük hedeflere koşmakla büyük olunur. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

AYHAN FIRAT (Malatya) – Yetim hakkı yediniz; günah!

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Bakınız, benim endişem, burada beni yargılamıyorsunuz, kendinizi yargılıyorsunuz. Siyaseti, bu ve benzeri önergelerle -üzülerek ifade ediyorum- ayağa düşürdünüz ve bugün, siyasete ve siyaset adamına güven yoksa, bunun müsebbibi sizlersiniz. (FP sıralarından alkışlar)

AYHAN FIRAT (Malatya) – Sizsiniz!

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Bunun müsebbibi sizlersiniz.

Bakınız, bir arkadaşım, hemen buraya gelirken not gönderdi; 9 bin marka...

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Hatip Meclise hitap etsin efendim.

NECATİ ÇELİK (Devamla) – ...9 bin marka, 10 bin marka kadrolar satılıyor. Allah'a şükürler olsun, bize, hırsızlık yaptınız diyemediniz... (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik...

NECATİ ÇELİK (Devamla) – ...vurgun yaptınız diyemediniz, soygun yaptınız diyemediniz; geldiniz ne dediniz; akrabalarınızı işe aldınız veya almadınız...

Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben sizi rahatlatayım; ben, iddia edildiği gibi, 43 veya 2 yakınımı işe almadım; Bakanlığım dönemimde, 7 500 -hekim, hemşire, ebe, laborant, daktilograf, memur, hizmetli- akrabamı işe aldım!.. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) 40 veya 2 değil, 7 500 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını işe aldım, temiz Anadolu çocuklarını işe aldım, temiz Anadolu çocuklarını!.. (FP sıralarından alkışlar)

AYHAN FIRAT (Malatya) – Açıkça söyle "akrabam yok" de; milletvekilliğinden istifa etmezsem namussuzum!

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben, sizi, hiç laf atmadan, büyük bir sükûnetle dinledim.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Niye yalan söylüyorsun?!

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Sabredin efendim, daha bir şey söylemedim.

BAŞKAN – Sayın Fırat...

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Daha bir şey söylemedim, biraz sabredin... Daha neler söyleyeceğim...

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sosyal Sigortalar Kurumu dün de eleman aldı, benim bakanlığım dönemimde de eleman aldı, şimdiki Hükümet döneminde de eleman alıyor; burada bir yanlış yok. Eleman alımıyla ilgili sınavlarda bir usulsüzlük, bir şaibe var mı; işte, size yargı kararlarını gösteriyorum.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Ağır cezada yargılanıyorlar.

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Bunları okuma şansım yok. Bakınız, sadece, -yargılanıyorlar diyorsunuz da- Başbakanlık Teftiş Kurulunun bir raporunu bilgilerinize sunmak istiyorum -değerli milletvekileri, erbabı bilir; bakınız, bu ifadeler bir müfettiş için çok ağırdır- ne deniliyor Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda: "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince düzenlenen mezkûr raporun kısmen eksiklikler ve yanlış sonuçlar taşıdığının anlaşıldığı..."

Sayın Fırat, dinliyor musunuz?

AYHAN FIRAT (Malatya) – Dinliyorum... Dinliyorum...

NECATİ ÇELİK (Devamla) – "... ve eksik işlemlere ve yanlış sonuçlara dayanılarak anılan soruşturma raporunun uygulanmasının ileride ilgili kişileri haksız yere mağdur edebileceği" diye devam ediyor.

Şimdi, ikincisi, işin disiplin boyutuyla -mahkemede devam eden konu-yani sınav komisyonuyla ilgili iddianız... Onunla ilgili de Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda bakınız ne deniliyor: "Konunun disiplin boyutuyla ilgili olarak ise, raporda getirilen önerilerde, haklarında işlem yapılması istenilenlerin aleyhine olmak üzere zorlama yorumlar yapılarak -dikkatlerinize sunuyorum- disiplin suçlarında cezaların ağırlaştırıldığı, önerilen disiplin cezalarına konu fiillerin disiplin yönetmeliklerindeki ilgili hükümlerle uyumsuz olduğu..."

Değerli milletvekilleri, Meclis Genel Kuruluna hitap ediyorum, dikkatlerinize sunuyorum: Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu ortada iken, yargı kararları ortada iken, bu soruşturma önergesini vermenin hiçbir mantığı yoktur, hiçbir haklı gerekçesi yoktur. O halde niye verildi? Bakınız, şimdi, size, niye verildiğini de bir iki cümleyle anlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Çelik, süreniz dolmak üzere; herkese olduğu gibi, size de 1 dakika eksüre veriyorum.

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, bu Bakanlık, dört yıl CHP'li değerli arkadaşlarım tarafından yönetildi; ben de onun üzerine geldim. Sadece ben değil, benden önceki ANAP'lı bakan, değerli arkadaşım Sayın Emin Kul da, o dönemde yapılan sınavlarla ilgili inceleme başlattı; bir kısmı benim dönemimde bitti ve o raporlarda da, o sınavlarla ilgili olarak çok şey iddia edildi, söylendi; hiçbiri de, yargı kararıyla ortadan kaldırılmadı.

Şimdi, CHP'lilerin -daha doğrusu bu soruşturma önergesini verenlerin- sıkıntısı nedir? Değerli arkadaşlarım, sıkıntıları şudur: Yargı kararları ortada iken, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu ortada iken, niye verildi? Ben, bir değerlendirme yapmıyorum; ama, şu kupürleri bilgilerinize sunuyorum: "SSK'da PKK izleri büyüyor", "SSK'da PKK operasyonu." Bu çalışmaları biz başlatmasaydık, bunların hiçbiri gün yüzüne çıkmayacaktı.

Değerli arkadaşlarım, size dahasını söyleyeyim...

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – PKK bayrağı altında, resmi kimin partisinin çektirdiği ortada!..

M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Fethullah'a sor, o daha iyi biliyor.

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, süreme bunları ilave edersiniz herhalde.

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Siz görüşünüzünü ifade edin.

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Konuşturulmuyorum ki efendim.

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Sayın Başkan, 1 dakika fazla verdiniz süreyi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum efendim...

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – PKK bayrağı altında sizin arkadaşlarınız resim çektirdi.

BAŞKAN – Sayın Çelik, görüşünüzü beyan edin de, toparlayın lütfen; o süreniz de doluyor.

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben bir şey söylemiyorum; dönemin müsteşar muavini, sizin çok iyi tanıdığınız, güvendiğiniz Kemal Kılıçdaroğlu, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğüne 11 Temmuz 1997'de bir yazı yazıyor "eski Bakanımız Sayın Necati Çelik de, basında çıkan demeçlerinde aynı ifadeleri kullanmaktadır, kurumda bu izlerin olduğuna. Dair durum nedir?" diye soruyor. Genel Müdürlük de cevap veriyor, işte elimde listeler: Dev-Yol üyesi, Dev-Sol üyesi, aşırı örgüt mensupları... Aşırı örgüt mensupları, 1992'de, 1994'te, 1995'te... Değerli arkadaşlarım, saymaya vaktim yok, onlarca Dev-Yol, Dev-Sol üyesi insan kuruma alınmış.

BAŞKAN – Sayın Çelik...

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Bu önerge niye veriliyor; işte, arı kovanına çomak soktum da onun için... (CHP sıralarından gürültüler, FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik... Sayın Çelik...

Süreniz tekrar bitti Sayın Çelik...

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Sözlerimi tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, tamamlıyorum değil, saygı sunun, lütfen!..

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Bir cümleyle sözlerimi tamamlıyorum.

BAŞKAN – Lütfen efendim...

NECATİ ÇELİK (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlara, bu önergeyi veren arkadaşlara bir şey söylemiyorum; ama, Demokratik Sol Partili ve Anavatanlı milletvekili arkadaşlarıma, yargı kararlarını ve güvenoyu verdiğiniz bugünkü Hükümetinizin Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz'ın olurlu raporunu bilgilerinize sunuyorum, takdirlerinize sunuyorum ve vicdanınıza danışarak oy kullanacağınızı umut ediyorum.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylamaya geçeceğim; ancak, oylamaya iştirak etmek üzere kulislerdeki arkadaşlarımızı ikaz ediyoruz.

Lütfen, boş yerleri doldurur musunuz efendim.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Sayın Necati Çelik hakkında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Soruşturma açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, oylama neticesinde, Sayın Necati Çelik aleyhinde verilmiş olan soruşturma önergesi kabul edilmiştir.

Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma, siyasî partilerin, güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı adçekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir. Soruşturma komisyonunun görev süresi iki aydır.

Bu sürenin, komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

IV. – ÖNERİLER (Devam)

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ (Devam)

2. – (9/33), (9/34) ve (9/35) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemdeki üçüncü konuya geçmeden önce, önümüzdeki hafta görüşülecek soruşturma önergeleriyle ilgili, grupların verdikleri listelerden tespit ettiğimiz söz sahiplerinin isimlerini arz ve ifade ediyorum:

İzmit Körfez Geçiş Projesi konusunda Başbakan Sayın Yılmaz hakkındaki (9/33) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi üzerinde, Doğru Yol Partisinden 10, Anavatan Partisinden 10 sayın üyenin söz talebi vardır. Çekilen kura sonucunda, ilk üç üye şöyle tespit edilmiştir: Sayın Cengiz Altınkaya, Sayın Mehmet Gözlükaya, Sayın İrfan Köksalan.

SSK Genel Müdürlüğünce 1996 yılında gerçekleştirilen özürlülerin memuriyet sınavı konusunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Mustafa Kul hakkındaki (9/34) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinden 2, Doğru Yol Partisinden 10, Fazilet Partisinden 10 sayın üye söz talebinde bulunmuştur. Çekilen kura neticesinde, ilk üç sırada şu arkadaşlarımızın isimleri belirlenmiştir: Sayın Bekir Kumbul, Sayın Kemal Albayrak, Sayın Bekir Yurdagül.

Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996'daki sınavla göreve başlatılan personel hakkında yapılan işlemler konusunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Nami Çağan hakkındaki (9/35) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi üzerinde, Demokratik Sol Partiden 10, Doğru Yol Partisinden 10, Fazilet Partisinden 10 sayın üye söz talebinde bulunmuştur. Çekilen kura neticesinde, ilk üç sıra şöyle tespit edilmiştir: Sayın Metin Bostancıoğlu, Sayın Hayri Doğan, Sayın Metin Şahin.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü sıradaki soruşturma önergesinin müzakeresine başlayacağız; ancak, saat 18.50'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.37

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.52

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin YILDIZ (Mardin), Ali GÜNAYDIN (Konya)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

3. —Konya Milletvekili Veysel Candan ve 57 Arkadaşının, Petrol Ofisi A.Ş. (POAŞ)’ın Özelleştirilmesinde İhaleye Fesat Karıştırdıkları ve Usulsüzlük Yapmak Suretiyle Görevlerini Kötüye Kullandıkları ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 339 ve 240 ıncı Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Işın Çelebi Haklarında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/32)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 6 Ekim 1998 tarihli 2 nci Birleşiminde alınan karar gereğince, yine, bu kısmın 3 üncü sırasında yer alan, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan ve 57 arkadaşının, Petrol Ofisi AŞ (POAŞ)'ın özelleştirilmesinde ihaleye fesat karıştırdıkları ve usulsüzlük yapmak suretiyle görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 339 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç üyeye ve son olarak da, hakkında soruşturma istenmiş bulunan Sayın Mesut Yılmaz ve Sayın Işın Çelebi'ye söz verilecektir.

Konuşma süreleri, tüm konuşmacılar için 10'ar dakikadır.

Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun, 23 Temmuz 1998 tarihli 127 nci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

Şimdi, şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini arz ve takdim ediyorum:

Önerge sahibi Sayın Veysel Candan.

İlk üç konuşmacının isimleri kurayla tespit edilmiştir. Bu arada, tabiî, söz sırası devri de söz konusu olmuştur. Buna göre arz ve takdim ediyorum: Birinci sırada Sayın Yaşar Okuyan, ikinci sırada Sayın İsmet Attila, üçüncü sırada Sayın Abdullah Akarsu, daha sonra sırasıyla, Sayın Köymen, Sayın Irmak, Sayın Arseven, Sayın Güven, Sayın Yalova, Sayın Gözlükaya, Sayın Altınkaya, Sayın Sağlam, Sayın Güllülü, Sayın Filiz, Sayın Ayrım, Sayın Ekinci, Sayın Namoğlu, Sayın İyimaya, Sayın Neidim, Sayın Baran, Sayın Akar, Sayın Aras ve Sayın Bedük.

Önerge sahibi sıfatıyla Sayın Candan'ı davet ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Petrol Ofisinin özelleştirilmesiyle ilgili olarak verdiğimiz soruşturma önergesi hakkında bilgi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

KİT Komisyonunda, üç yıldır, Petrol Ofisinin hesaplarını inceliyoruz ve ayrıca, Petrol Ofisiyle ilgili yolsuzluk komisyonunun başkanlığını da yaptım. Şu anda Yüce Heyetinize arz edeceğim bilgiler de, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarından alınmıştır. Bu bakımdan, ben, burada vakti de iyi değerlendirmek amacıyla, öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Bu verdiğimiz soruşturma önergesi aslında, Özelleştirme Yüksek Kuruluyla da ilgilidir; yani, Sayın Başbakandan ve Sayın Işın Çelebi'den ayrı olarak, Sayın Ecevit, Sayın Yalım Erez ve Sayın Maliye Bakanını da yakından ilgilendirmektedir.

Değerli arkadaşlar, Petrol Ofisi 1940'lı yıllarda kurulmuş ve 1990'da da özelleştirme kapsamına alınmıştır. Görevi, petrol ürünlerinin alım satımını yapmaktır. Sermayesinin yüzde 93,3'ü kamuya aittir. 3 643'ü işçi, 2 584'ü sözleşmeli personel olmak üzere, toplam 6 227 çalışanı, 6 300 bayii vardır. Şu anda, 170 bin ton kapasiteli madenî yağ fabrikalarına sahiptir. 1996 yılı kârı, 21 trilyondur. Askerîyeye, NATO ikmal birliklerine akaryakıt vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerine, geçen yıl itibariyle 2 milyon ton akaryakıt vermiştir. TÜPRAŞ üretiminin yüzde 40'ını pazarlamaktadır.

Petrol ürünlerinde POAŞ'ı özelleştirirken, TÜPRAŞ'ı devredışı bırakmak mümkün değildir; TPAO ve BOTAŞ dahil, bunlar, bir zincirin halkalarını teşkil etmektedirler. Eğer, burada, yalnızca POAŞ satılırsa, hem TÜPRAŞ'ın değeri düşecek hem de Türkiye'nin petrol ihtiyacı karşılanamaz hale gelecektir. Sebebine gelince, TÜPRAŞ'ın sermayesi tamamen devlete aittir ve Batman, Kırıkkale, İzmir ve İzmit olmak üzere 4 rafinerisi vardır ve şu anda Türkiye'de üretim payı yüzde 85'tir. Yabancı sermaye, ATAŞ Rafinerisi, Mobil ve Shell sermayesiyle yüzde 15 sermayeye sahiptir; bu demektir ki, Petrol Ofisinde yapılacak bir yanlış uygulama, yanlış satış, Türkiye'de, hem hampetrol ithalatını krize sokacak hem de devleti krize sokacaktır.

Şu anda durum nedir; Petrol Ofisinin para ve mal varlığı itibariyle değeri 100 trilyondur. Bilançodaki bütün değerler 1 Türk Lira izbedelle tespit edilmiştir. Şu anda, burada, 3 567 işçinin işine son verileceği, 2 097 sözleşmeli memurun da diğer devlet dairelerine nakledileceği söylenmektedir; ancak, işçi ve sözleşmeli personelin özlük haklarının kimin tarafından ödeneceği de belli değildir.

Değerli arkadaşlar, satış bedeli -POAŞ'ın yüzde 51 hissesi blok halinde satılmış- 1 milyar 160 milyon dolardır; alan firmalar, İş Bankası, Bayındır, Park ve PUAŞ'tır; PUAŞ, son anda devreden çıkmıştır. Değerli arkadaşlar...

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – PÜİS...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – PÜİS değil PUAŞ'tır. PÜİS'in (Petrol İşverenleri Sendikası) kurduğu şirketin adı PUAŞ'tır.

Değerli arkadaşlar, Avrupa'da yabancı dağıtım şirketi ortalaması 4'tür; Türkiye'de 15'tir. Şu anda, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, Türk devletleri -Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan- petrolleri, ancak, PUAŞ kanalıyla Türkiye'ye aktarılabilir. Bu meşhur POAŞ, özelleştirme kapsamındayken, 1996'da çok trajikomik bir özelleştirme yapılmıştır; bir tankeri vardır -Öncü Tankeri- 1 milyon 160 bin dolara satılmıştır; 290 bin dolar peşin, 12 ay, 72 bin dolar taksitle... Bu şekilde satıldığı halde, aynı tanker, aylık 93 bin 700 dolara kiralanmıştır; yani, bu yapılan işi, Özelleştirme İdaresinin yaptığı işe bir örnek olması için söylüyorum. Aslında, bugün, Özelleştirme İdaresini de ayrıca özelleştirmek lazım kanaatimce.

POAŞ'a neden ihtiyaç var değerli arkadaşlar? Yıl 1974; Kıbrıs Barış Harekâtı; ATAŞ Rafinerisi bakıma alınıyor; ihtiyacı İPRAŞ karşılıyor; ATAŞ mal vermiyor. Yıl 1990; Körfez Krizi; yabancı şirketler zam yapıyor, POAŞ eski fiyattan satıyor, yabancı şirketler indirme durumunda kalıyor. Yıl 1994-1996; ATAŞ, zarar ediyor gerekçesiyle üretimi durduruyor ve yüzde 15'lik Akaryakıt İstikrar Fonunun kaldırılmasını istiyor; o zamanki hükümet de mecbur kaldırıyor; petrole yüzde 15 zam geliyor. Türkiye-Yunanistan Kardak krizinde de Petrol Ofisi derhal devreye giriyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan akaryakıtı, müşterilerinin depolarından almak suretiyle veriyorlar.

Şimdi, özelleştirmeye karşı değiliz; onu ifade edelim; burada yapılan yanlış özelleştirmeye karşıyız.

Şimdi, evvela, DSP burada; Sayın Ecevit de bu kurulun içinde, imza atanlardan. İşçilerin kıdem tazminatlarının, sosyal haklarının ne olacağı belli değil; kimin ödeyeceği belli değil. 3 500 insan ortada kalıyor. Her zaman işçi haklarını savunan parti temsilcilerine de bunu sormak istiyorum. Bir kere, hukuk, bu özelleştirmede tamamen askıya alınmıştır. Özelleştirmeyle ilgili 4046 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre, maalesef, değer tespitinde açıklık yoktur; ancak, 10 bin dolar ödeyeceksiniz, alacağınız raporla öğrenebileceksiniz.

Efendim, ihale televizyonda yapıldı, çok şeffaf değil mi; şeffaf değil. Televizyonda, sadece, verilen rakamlar konuşuldu. Şartnamelerin hiçbirisine, şu anda milletvekili olarak ben bile ulaşamadım şahsen.

4046 sayılı Kanuna göre, özelleştirme öncesi alınması gereken tedbirler var. Biraz sonra Sayın Çelebi buraya çıkıp söyleyecek. Üç ay önce de aynı şeyi, gündemdışı konuşmama cevabında bana söylemişti. NATO askerî tesisleriyle ilgili kanun çıkarılmamıştır, şu anda POAŞ'a bağlı bir daire başkanlığı şeklinde çalışmaktadır. Bunun kanunu yoktur, şu anda da çıkmamıştır. Sayın Çelebi, biraz sonra gelecek, o kanun tasarısını biz hazırlıyoruz, getireceğiz diyecektir. Halbuki, Rekabet Kurulu da buna takmıştır; bu yapılmadan bir şey yapmak mümkün değildir.

Ayrıca, imtiyazlı hisselerle ilgili olarak, POAŞ Yönetim Kurulu toplanıp altın hisselerle ilgili görüşünü belirtmesi lazımdır, belirtmemiştir; bu da Rekabet Kurulu maddeleri içerisinde vardır. 27 Ekimde iş bittikten sonra POAŞ Yönetim Kurulu toplanacak, altın hisseleri görüşecekler.

Değerli arkadaşlar, yine, özelleştirmede, 4046/18-B maddesine göre, ihale, önce değer tespiti yapılır, sonuçlanınca onaylanmadan açıklanmaz; maalesef, bu da yapılmıştır.

Değerli arkadaşlar, yine, Anayasanın 167 ve 172 nci maddelerine aykırılık söz konusudur. 167 nci maddede "Devlet, piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler" denilmektedir. Burada -açık ve net ifade edeyim- yüzde 51 hisseyi satmak demek, dağıtımda, devlet tekelinden özel sektör tekeline devretmek demektir.

Değerli arkadaşlar, ihale, Rekabet Kurulu kararı alınmadan açılmış, Rekabet Kurulu kararı beklenmeden sonuçlandırılmıştır. Bu da, ayrıca yasaların ihlalidir.

Değerli arkadaşlar, yüzde 51 hisse, 1 milyar 160 milyon ABD Dolarına verildi, yarısı peşin. Peki, bu peşin para nereden alınacak; Deutschebank deniliyor. Buna kim kefil olacak; Emlak Bankası kefil olacak. Peki değerli arkadaşlar, madem Emlak Bankası kefil olacaksa ve bu para devletin kefaletiyle olacaksa -devletin parasıyla- burayı satmanın mantığı nedir söyler misiniz?! Şu anda yapılan özelleştirmenin tamamını ifade ediyorum. Bu konsorsiyumdaki şahsın bir tanesinin, holdingin bir tanesinin devlete olan kefaleti ve borcu 1,5 milyar dolardır. Dua edin de ölmesin, yurt dışına kaçmasın; yoksa, her işi ortada bırakacak demektir.

Değerli arkadaşlar, demin ifade ettim, çok mühim iki noktanın altını çizmek istiyorum. TÜPRAŞ, üretimini azaltmak ve hatta durdurmak zorunda kalabilir. TÜPRAŞ'ın üç günlük üretimini depolama kapasitesi yoktur. POAŞ'ı alan özel sektör "malı TÜPRAŞ'tan almıyorum" dediği an TÜPRAŞ üretimi durduracak, ithalatı da durduracak ve tamamen yabancı tekele gidecek demektir.

Değerli arkadaşlar, demin de ifade ettim, petrol ürünleri rafinerisinde TÜPRAŞ'ın payı yüzde 85, üretimde İzmit rafinerisinin payı yüzde 40. Bugün bu boru hatlarından Türkiye'de -birçokları boruyla geldikten sonra tankerle taşınmaktadır- Antalya'dan Çorlu'ya kadar uzanan devletin sadece bir boru hattı vardır, bu da askerî hizmetlerde kullanılmaktadır. Özetle söylemek gerekirse, burada, asker-sivil birtakım hizmetlerin ihlali söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, madenî yağ açısından Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün ihtiyacının yüzde 90'ı POAŞ tarafından karşılamakta, yüzde 10'u ithal edilmektedir. Halbuki, bu özelleştirmeden sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri, madenîyağını... Bu özel bir imalattır ve Türkiye'de...

BAŞKAN – Sayın Candan, size 1 dakika ilave süre veriyorum efendim. Süreniz doldu; lütfen, toparlayın.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Tamam efendim.

...ve yüzde 10'u ancak ithal edilmektedir; yani, madenîyağ piyasasının da tamamı Shell ve Mobil'e gidecektir.

Değerli arkadaşlar, Batman... Bakın, tapular da, tamamen POAŞ'a ait değildir; dolayısıyla, tapuların devri de söz konusu değildir.

Şimdi, burada, birkaç önemli hususun altını çizmek istiyorum: Bu konsorsiyuma verilen parayla ilgili, Hükümetin IMF'ye verdiği bir rapor var; bu raporun 4 üncü maddesinde şöyle söyleniyor: Devlet, 1998 yılında özelleştirmeden 2 milyar dolar dışborç ödeyecektir -Hükümetin taahhüdünü söylüyorum- bunun 1 milyar doları Petrol Ofisinden, 1 milyar doları da GSM cep telefonlarındandır. Artık, 1999'daki 3 milyar dolar için de, devletin hangi birikiminin satılacağını da anlamak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi bağlarken, burada, mutlaka, bir soruşturma komisyonunun kurulması lazımdır; burada altyapı eksiklikleri vardır; personelle ilgili sıkıntılar vardır; kanunî, hukukî prosedürde eksiklikler vardır. Şu anda, sendika tarafından açılan iptal davası, esastan, devam etmektedir. Ayrıca, idarî mahkemede de konu devam etmektedir...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – İptal edildi...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Son günlerde, yapılan özelleştirmelerde bir tek şahsın, Türk Ticaret Bankası dahil, 1,5 milyar dolarlık alışveriş yapması, mafya, siyaset ve hükümet ilişkilerini yeniden gözden geçirmemizi gerektirmesi açısından çok önemlidir. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada, şunu ifade etmek istiyorum: Soruşturmaya, Hükümetin de oy vermesi lazım; ANAP' ın da oy vermesi lazım; neden; soruşturmadan kaçmak neyin nesi?! Diyoruz ki, burada, bir usulsüzlük var; gelin, bunu beraber bir kere daha soruşturalım. Bakın, size açık ve net söylüyorum: Altı ay veya bir sene sonra bu müesseseyi alan insanlar yurtdışına gidecekler; giderlerse, yapacağınız fazla bir şey kalmaz.

Değerli arkadaşlarım, özetle söylemek gerekirse, soruşturmadan amacımız, bu hukukî boşlukların giderilmesi ve POAŞ'ın Yönetim Kurulunda alınacak altın hisse kararlarının tamamlanması, Rekabet Kurulu da burada, maalesef, Hükümetin dümen suyunda, önce aldığı kararlarda, özetle baktığımız zaman, burası satılamaz derken, amiyane...

BAŞKAN – Sayın Candan....

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Bitiriyorum efendim, bitiriyorum...

BAŞKAN – Neyi bitiriyorsunuz efendim?! Lütfen...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Konuşmayı bitiriyorum.

BAŞKAN – Efendim, saygı sunun ve lütfen... Sayın Candan, ilave 3 dakika kullandınız. Rica ediyorum...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Tamam...

Değerli arkadaşlar, kısa ve özet...

BAŞKAN – Sayın Candan, hâlâ özete giriyorsunuz.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Özete girmiyorum, tamam efendim.

BAŞKAN – Saygı sunun lütfen.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Şimdi, son yıllarda yapılan özelleştirmede şaibe vardır.

Değerli arkadaşlarım, bu soruşturma komisyonunun kurulması yönünde müspet oy vereceğinizi ümit eder, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

Başkan bu kadar süre verdi, ne yapalım...

BAŞKAN – Efendim, ne buyurdunuz anlayamadım Sayın Candan.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Tamam dedik... 3 dakikaya tamam dedik, bir şey demedik.

BAŞKAN – Sayın Candan, soruşturmalarla ilgili kişisel görüşlerini ifade eden hiçbir arkadaşımız, sizin kadar uzun süre kullanmadı.

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Sayın Başkan, siz de biraz müsamahalı olun; arkadaşlar meramını ancak anlatıyor.

RECEP MIZRAK (Kırıkkale) – Kestiniz efendim benim konuşmamı...

BAŞKAN – Efendim, kesilmeyi kim ister ki... Zatıâliniz konuşurken kesilmek ister misiniz?

RECEP MIZRAK (Kırıkkale) – Kestiniz efendim benim konuşmamı...

BAŞKAN – Sizinki bekârın haline benziyor şu anda; hanım boşamak kolaydır ya...

Efendim, teşekkür ediyorum.

Şimdi, kişisel görüşlerini ifade etmek üzere, birinci sırada bulunan Sayın Yaşar Okuyan; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Petrol Ofisi Anonim Şirketinin özelleştirilmesiyle ilgili Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge sebebiyle huzurlarınızda bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu önergede, Petrol Ofisinin gerçek değerinin altında bir bedelle satıldığı öne sürülmektedir. Petrol Ofisinin satış değerini tespit eden Başbakan veya herhangi bir bakan arkadaşımız veya Hükümet değildir. Bu kuruluşun değeri, Özelleştirme Kanunu çerçevesinde oluşturulan değer tespit komisyonu tarafından belirlenmiştir. İhale, komisyonun tespitine göre belirlenen bedel üzerinden başlamış ve bu bedelin çok üzerinde bir rakamla sonuçlanmıştır. Bugünkü piyasa kapitalizasyon değeri 936 milyon dolar olan Petrol Ofisinin yüzde 51'lik hissesinin 1 milyar 160 milyon dolara satılmış olmasıyla, piyasa beklentilerinin üzerinde bir değere ulaşıldığı açıktır. Burada, devletin zarara uğratılması değil, tam aksine ilave bir gelire kavuşturulması söz konusudur; bundan dolayı da, bugünkü Hükümete, değil böyle soruşturma önergesi vermek, tam aksine...

NACİ TERZİ (Erzincan) – Madalya vermek lazım!

YAŞAR OKUYAN (Devamla) – Evet.

...teşekkür etmek lazımdır; fakat, bizim ülkemizde siyaset öyle bir hal almış durumdadır ki, maalesef, doğru yapılan işler bile yanlış tavırlarla karşılanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Petrol Ofisinin, değerinden düşük bedelle özelleştirildiği varsayımından hareketle, bu özelleştirmenin, aynı sektörün diğer bir önemli halkası olan TÜPRAŞ'ın değerini düşüreceği iddiası da, aynı şekilde geçersizdir. Eğer, TÜPRAŞ'ın bedeliyle, Petrol Ofisinin satışı arasında doğrudan bir illiyet bağı söz konusuysa, yapılan özelleştirmenin TÜPRAŞ'ın bedelini yükseltmesi beklenir.

Önergede, Petrol Ofisinin yalnız başına özelleştirilmesi de yine bu konuyla irtibatlandırılmıştır. Önerge sahipleri burada, petrol işiyle ilgili tüm şirketlerin tek kalemde özelleştirilmesi gerektiği yönünde zımmî bir kabule dayanmaktadırlar. Petrol Ofisi, 1990 yılında özelleştirme kapsamına alınmış olmasına rağmen, bu sürecin hemen tüm adımları Hükümetimiz döneminde atılmak suretiyle, ancak 1998 yılının Temmuz ayında özelleştirilebilmiştir.

Hal böyleyken, petrolle ilgili bütün kurumların tek kalemde özelleştirilmesini istemek, ya özelleştirme gerçeğinden bihaber olmaktır ya da esasen, bu işe, açıkça ifade edemeden, yani, özelleştirmeye karşı çıkmaktır. Türkiye, ipe un seren politikalardan ve politikacılardan bıkmıştır; kaybedecek zamanımız kalmamıştır. Buna rağmen, biz, hâlâ, bugün, özelleştirmeye doğrudan veya dolaylı olarak karşı çıkan bir zihniyetle uğraşıyoruz; bu durumu da üzüntüyle karşılıyoruz.

Değerli milletvekilleri, televizyonlardan naklen yayınlanarak gerçekleştirilen Petrol Ofisinin özelleştirme işleminin açıklık ilkesine aykırı olduğunu iddia etmek için de, izansız ve insafsız olmak gerekir. Yazık ki, soruşturma önergesinde böyle bir iddia da vardır.

Yapılan özelleştirme, tüm safhalarıyla kanunun öngördüğü aleniyet prensibine uygun olarak yürütülmüştür. Aksini iddia edenler, maalesef, önerge verdikleri konunun safahatı hakkında bilgi sahibi değildirler. Önergedeki iddialarıyla, esasen, bu noktadaki bilgi eksikliklerini ifşa ve ifade etmişlerdir.

1990 yılında, Kamu Ortaklığı İdaresi tarafından özelleştirilmesi kararlaştırılan Petrol Ofisi, 4046 sayılı Kanunun geçici 11 inci maddesiyle özelleştirme programı kapsamında mütalaa edilmiştir.

Yüzde 51'inin blok satışı yöntemiyle özelleştirilmesi kararlaştırılan Petrol Ofisi için 1997 yılı aralık ayında Değer Tespit Komisyonu kurulmuş, 1998 yılı Mart ayında da ihaleye çıkarılmıştır. İhale, 8 yerli ve 3 yabancı gazete ve derginin yanında, CNN'de de ilan edilmiştir.

Son teklif verme tarihi itibariyle, 10 yatırımcıdan teklif alınmıştır. Şirket hakkında detaylı olarak bilgilendirilen teklif sahipleri, 1998 yılı Haziran ayında birinci tur pazarlık görüşmelerine çağırılmıştır. Bu görüşmelerde, teklif sahiplerinin finansman kaynakları ve iş planları gibi konulardaki yaklaşımları idarece öğrenilmiştir. Ardından, revize tekliflerini sunan firmalar, 29 Haziran 1998 tarihinde nihaî pazarlığa davet edilmişlerdir.

Sonuçta, en yüksek fiyat veren 3 firmanın teklifleri Özelleştirme İdaresi tarafından ayrıntılı bir şekilde değerlendirildikten sonra, nihaî kararı verecek olan Özelleştirme Yüksek Kurulu gündemine getirilmiştir. Özelleştirme İdaresinin söz konusu üç teklife ilişkin karşılaştırmalı değerlendirmesi Özelleştirme Yüksek Kurulunda bütün yönleriyle ele alınmış ve nihaî karar verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Özelleştirme Yüksek Kurulunun aldığı bu karar, en yüksek teklifi verenin değil de, bir başka grubun tercih edilmiş olması nedeniyle de eleştiriye uğramaktadır. Her şeyden önce, Kurulun söz konusu kararı kanuna aykırı değildir; bunun altını çiziyorum. Kurul, sadece, kanun tarafından kendisine verilmiş bir yetkiyi kullanmıştır. Alınan kararın hukukî dayanağı 4046 sayılı Kanunun Özelleştirme Yüksek Kurulunun görev ve yetkilerini düzenleyen 3 üncü maddesidir; aynı Kanunun 4 üncü ve 12 nci maddeleri de, Özelleştirme Yüksek Kuruluna nihaî karar yetkisini vermektedir.

Ayrıca, Petrol Ofisinin özelleştirilmesiyle ilgili karar, Kurulun bu yönde aldığı ilk karar da değildir. Daha önceleri de, örneğin, Aşkale Çimento Sanayiinin, Kurtalan Çimento Sanayiinin ve Sıvas Demir Çelik İşletmelerinin özelleştirilmelerinde benzer yönde kararlar alınmıştır; yani, ihalede en yüksek teklifi veren firma değil, sıralamaya giren bir başka şirket tercih edilmiştir.

Mesele siyasîdir; önerge sahipleri, yapılan işin kanuna uygun olup olmadığını sorgulamanın peşinde değildir. Amaç, denetim değildir. Amaç, Sayın Başbakanı ve 55 inci Cumhuriyet Hükümetini yıpratmaktır.

Değerli milletvekilleri, Kurulun aldığı karar, yetkisi dahilinde olduğu gibi, keyfî de değildir, birtakım önemli gerekçelere dayanmaktadır. Petrol Ofisinin yüzde 51'lik hissesini blok olarak alan ortak girişim grubunda yer alan Türkiye İş Bankası, hisseleri borsada işlem gören, halka açık kuruluşlardır. Dolayısıyla, Türkiye İş Bankasının ortakları Petrol Ofisine de hissedar olmaktadırlar. Böylece, sermayenin tabana yayılması ve özelleştirmenin en önemli amaçlarından birinin gerçekleşmesi olanağı sağlanmıştır.

Diğer taraftan, Ortak Girişim Grubunun teklifi, ihalede verilen en yüksek teklif olan 1 milyar 160 milyon dolara çıkartılmak suretiyle, gelir kaybının da önüne geçilmiştir. Petrol Ofisinin özelleştirilmesi sürecindeki işlemler ve özelleştirmenin sonucu, Rekabet Kurulu tarafından da onaylanmıştır.

Değerli milletvekilleri, Petrol Ofisinin satışı ve diğer özelleştirmelerle bizim Hükümetimizin yaptığı, kronikleşmiş ve 12 yıldır onca edebiyata rağmen netice alınamamış bir sorunun çözümü yolunda önemli bir adım atmaktır. Bu adımı atarken de ülke ve millet menfaatının gözetildiği, belirlenmiş bütün hukukî kurallara tam manasıyla riayet edildiği hususunda hiçbir endişemiz yoktur. Buna rağmen, Hükümetimiz hakkında Petrol Ofisinin özelleştirilmesi dolayısıyla Meclis soruşturması açılmasının istenmesini, tamamen siyasî bir hadise olarak değerlendiriyorum. Gönül ister ki, bizim özelleştirme konusundaki kararlı ve netice almaya matuf gayretlerimiz, kamuoyunca olduğu gibi, Meclisteki partilerimizce de desteklensin.

Petrol Ofisinin özelleştirilmesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, bu soruşturma önergesine ret oyu vereceğimi arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Okuyan teşekkür ediyorum.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Candan, ben gönderdiğiniz pusulayı okudum, zatıâlinizi davet edeceğim efendim.

Konuşmayı ben de takip ettim "insafsız" sözü belki...

VEYSEL CANDAN (Konya) – "İzansız" dedi...

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun, ifade edeyim.

"İnsafsız" sözü belki politik literatürde kullanılabilir; ama "izansız" sözünü bir milletvekilinin diğerine yöneltmesi doğru değildir. Ben zatıâlinizi biraz sonra davet edeceğim.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bir ölçü içerisinde...

BAŞKAN – "İzansız", "insafsız" ın nitelemesi değildir.

Sayın milletvekilleri, Sayın İsmet Attila'ya söz veriyorum.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

İSMET ATTİLA (Afyon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan ve 57 arkadaşının, Petrol Ofisinin özelleştirilmesinde ihaleye fesat karıştırdıkları ve kanunsuz işler yaptıkları gerekçesiyle, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeleri hakkında söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Meclisin hatırında olduğu üzere, özelleştirmeler, DYP-SHP ve DYP-CHP hükümetleri zamanında, televizyonların ve basının önünde, şeffaf bir şekilde yapılmış ve yapılan bu ihaleler, hiçbir zaman, kapalı kapılar ardında değiştirilmemişti. Özelleştirme İdaresinin -TV'lerden naklen verilen, biraz evvel de konuşmacı arkadaşımızın, burada, sanki iftihar vesilesi gibi söylediği- bu uygulaması, ilk defa o dönemde yapılmıştı. Tekrar ediyorum; o dönemde, televizyonlara, basına ve kamuoyuna açık olarak yapılan bu ihaleler, hiçbir zaman, Özelleştirme Yüksek Kurulunda, kapalı kapılar ardında değiştirilmeye tabi olmamıştır. (DYP sıralarından alkışlar) Buradaki şekil bambaşkadır. Madem öyle, bu ihale, ahbap çavuş ilişkileri nezdinde, ahbap çavuş ilişkileri içerisinde Özelleştirme Yüksek Kurulunda değişecekti de, siz, bu ihaleyi, niye bu kadar açık şekilde yaptınız veya yapmak zorunda kaldınız?! Ayrıca, bu ihalede, yine bir sürü masraf yaparak, ihale ilanları vererek, devleti zarara soktunuz.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Konuttaki zarflar ne oldu?!

İSMET ATTİLA (Devamla) – Onların hesabı görüldü; şimdi, bu hesaptayız.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Hesabı mesabı görülmedi!

İSMET ATTİLA (Devamla) – Sonra, birinci gelen firmayı es geçiyorsunuz, ikinci gelen firmayı es geçiyorsunuz, ihaleyi, üçüncü gelen firmaya veriyorsunuz; esas bunun hesabının verilmesi lazım. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Peki, bu ihalede, Doğuş Grubunun kusuru neydi; Doğuş Grubundan ne istendi de, Doğuş Grubu "hayır" dedi ve Doğuş Grubunu es geçtiniz?! Sonra, ihaleyi neden yaptınız; yapmasaydınız!..

NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Konutta bitirseydiniz!

İSMET ATTİLA (Devamla) – Şartnameyi hazırlasaydınız, gerekçesini hazırlasaydınız ve hep yaptığınız gibi, özellikle de Anavatan Partisinin hep yaptığı gibi; çünkü, Anavatan Partisinin felsefesi odur, o felsefe "biz yaptık, oldu" felsefesidir. (DYP sıralarından alkışlar) Bu ihalede de, sizin bu bariz vasfınız ortaya çıktı. Yapacağınız şuydu: Madem, bu ihaleyi bu hale getirdiniz, bir fiyat belirleseydiniz, sonra da -bu ihalede olduğu gibi- kapalı kapılar ardında, uygun gördüğünüz firmaları çağırarak, işinize gelen bir firmayı belirleyerek ve de kendi usulünüze göre pazarlık yaparak -ki, bu usulü, siz, iyi biliyorsunuz- "gel, biz, bu fiyata, bu kuruluşu size verdik" deseydiniz, daha yiğitçe bir davranışınız olurdu.

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Sayın Bakan, biraz da Çakıcı'dan bahset!

İSMET ATTİLA (Devamla) – Anavatan Partisinin ve onun Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'ın ahbap çavuş ilişkisinin açık bir örneğini, bu ihalede, bir defa daha tescil ettirmiş oluyorsunuz. Aslında, bunlardan siz de rahatsızsınız, Meclis de rahatsız, ülke de rahatsız, dürüst işadamlarımız da rahatsız.

Petrol Ofisinin satış kararı açıklandığında, Özelleştirme Yüksek Kurulunun bir sayın üyesi, sözde gerekçeyi açıklarken, üçüncü gruba verilmesinin baş nedeninin -biraz evvel, burada da ifade edildi- sermayenin tabana yayılması olduğunu söyledi. Bu, tamamen, bu işe uydurulan bir kılıftır. Buna, hiç kimse inanmadı, biz de inanmıyoruz ve göreceksiniz ki, biraz sonra yapılacak oylamada, Yüce Meclisin üyeleri de, buna inanmadıklarını, oylarıyla gösterecekler.

Keza, Rekabet Kurulunu yok saydınız. İyi ki de, DYP iktidarlarında Rekabet Kurulu kurulmuş; onu yok saydınız, ondan görüş almadınız, daha sonra da, basında çıkan yazılar karşısında Rekabet Kurulu devreye girdi, kendi arasında müzakere yaptı ve PUAŞ'IN bu ihalede olmayacağı kararına vardı; işte, sonrası da, böylece kaos yarattınız. Ülkenin, keyfî gerekçelerle, kanuna ve usulüne uyulmadan yapılan bu tür uygulamalarla kaybedecek zamanı yoktur; bu şekilde, bu ülkeye de zaman kaybettiriyorsunuz.

Bu Hükümetin ve Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'ın yapmadığı bir hususu da burada yüksek sesle ifade etmek istiyorum; o da nedir: Tavsiyemiz, her sermaye grubu devlet önünde eşit olmalıdır; devlet, her yatırımcıya eşit mesafede olmalıdır; devlet, halkına, girişimcisine güvence vermelidir; ekonomide demokrasinin yolu bundan geçer.

Özelleştirme, bilerek, istenilerek sağlıksız yapılmıştır. Petrol Ofisinin gerçek değeri tespit edilerek, bu ihalede yer verilmemiştir ve finale kalan firmalara TV ekranları açılmış, çıkan neticeye uyulmamıştır, 4054 sayılı Kanun ihlal edilerek Rekabet Kurulunun görüşü alınmamıştır, hep yapıldığı gibi, Petrol Ofisi de oldubittiye getirilmeye çalışılmıştır. Özelleştirme Yüksek Kurulu, kararları, ancak, onaylar veya reddedebilir; eğer bir sıkıntı varsa, o da tekelleşme konusunda ise, o zaman mutlaka Rekabet Kurulunun görüşünü alması lazımdır. Daha önce yapılan ve burada ifade edilen özelleştirmelerde de Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bu konuda görüşü alınmış, tekel oluşturdukları sebebiyle ihalede kazanan firmalara verilmemiştir, bunu da ara bilgi olarak Yüce Meclise arz etmek istiyorum.

Sıra değiştirme ve yeniden fiyat düzenleme, Özelleştirme Yüksek Kurulunun yetkisinde değildir.

Tekrar ifade ediyorum, kamuoyuna, sözde, açık ihale yapılmış gibi gösterilmiş; ancak, kapalı kapılar ardında onaylanmıştır.

BAŞKAN – Sayın Attila, süreniz bitmek üzere, 1 dakika süre veriyorum efendim.

İSMET ATTİLA (Devamla) – Burada, yarışma nerededir, rekabet nerededir?! Bir şey vardır; o da, ahbap çavuş ilişkisidir. Bu ahbap çavuş ilişkisinin ortaya çıkması ve devletin kısıtlı imkânlarının belirli kesimlere peşkeş çekilmesinin önlenmesi için, Sayın Başbakan Mesut Yılmaz ile Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi haklarında soruşturmanın açılması yönünde oy kullanılması gerektiğini Yüce Meclise saygıyla arz ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Attila, teşekkür ediyorum.

Kişisel görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Abdullah Akarsu; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrol Ofisi Anonim Şirketinin (kısa adıyla POAŞ'ın) özelleştirilmesiyle ilgili verilen önerge hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ekonomik hayat, devletin değil milletin uğraş alanıdır. Devlet, işletmecilik yapmamalıdır. Devlet işletme kurduğunda, Sayın Başbakanımız Mesut Yılmaz'ın bir sözü hemen aklıma geliveriyor; o da, şu: "Devletin kurduğu sofrada haramzadeler çok olur." (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Çok teşekkür ediyorum. Güzel söz söyleyenleri alkışlamak, icraat yapanları alkışlamak size yakışır.

Bu da gösteriyor ki, özelleştirme, yalnızca ekonomik mülahaza değil, temiz toplum idealine ulaşma yolunda çok önemli bir adımdır. "Arpalık" kavramını siyasetten atmak istiyorsak, bunun tek yolu özelleştirmeden geçmektedir.

Değerli arkadaşlarım, aslolan devletin değil, milletin zenginliğidir; kaynaklar milletindir. İşte, bu düşüncelerle özelleştirme hakkındaki felsefemizi kısaca size özetleyebilirim.

Sayın milletvekilleri, POAŞ'ın değer tespit çalışmalarında ve özelleştirme işlemlerinde, iddia edildiği gibi, varlıkların gizlenmesi, değerlerin düşük gösterilmesi, bilanço değerlerinin esas alınması gibi durumlar asla söz konusu olmamıştır. İhale öncesinde potansiyel alıcılara fikir vermesi açısından, bağımsız denetçi Deloitte & Touche'ın Türkiye bürosunca, yeminli bir müşavirlik firmasına, şirket verileri, Amerikan Doları bazında güncelleştirilmiştir. Ayrıca, en önemlisi, POAŞ, halka açık bir kuruluştur, hisseleri de İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem görmekte ve her şirket gibi, bilançoları düzenli olarak, sıkı ve ayrıntılı bir denetim altında tutulmaktadır.

POAŞ'ın tanıtımı için hazırlanan ve potansiyel alıcılara sunulan information memorandumda şirketle ilgili bilgilere yer verildiği gibi, POAŞ Genel Müdürlüğünce, potansiyel alıcılara, ikili görüşmelerde, her türlü detaylı bilgi akışı sağlanarak bilgilenmeleri gerçekleştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ihaleye çıkarken, kanunun emrettiği şekilde, gerek ulusal gerek dünya basınında -bunun içinde CNN de var- ilanlar yapılmıştır. Şeffaf idare anlayışının gereği olarak, kamuoyu önünde, basına da açık olarak, fiyat tespiti yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, özelleştirme çok ciddî bir iştir. Özelleştirme yaparken, zarfları konuta götüremezsiniz; milletin huzurunda, Sayın Bakanın da biraz önce ifade ettiği gibi; televizyonların huzurunda açarsınız, sonra Özelleştirme Yüksek Kurulu gerekeni yapar; ama, zarfları toparlayıp, konuta götürüp, orada açamazsınız...

Bakın, burasını iyi dinleyin: Özelleştirmenin bir anlamı daha var; özelleştirme, sadece sattım-verdim zihniyetiyle yapılan bir iş değildir. Özelleştirmenin ciddiyeti, devletin, milletine ve çalışanlarına karşı sorumluluklarının bilincinde olmasıdır. Yani, kısaca, özelleştirme bir müzayede değildir, orası bir antika salonu değildir; orada, bütün realiteler göz önüne alınıp, devletin ve milletin haklarını en iyi şekilde değerlendirebilecek kuruluşlara satılması düşünülmelidir. (DYP sıralarından gürültüler)

Efendim, sizin bu noktada sabıkalarınız var; onlardan temizlenin, ondan sonra, sizinle karşılıklı da konuşuruz.

Özelleştirme sürecinde, kanun koyucu, milletin ve devletin yüksek menfaatlarını düşünerek hareket etmiş ve nihaî karar konusunda, Özelleştirme Yüksek Kurulunu da görevli kılmıştır; yani, kanuna mugayir bir iş yapılmamış, Özelleştirme Kanununda yazılı işlemler harfiyen yerine getirilmiş. Artı, özelleştirilecek müessese 2886 sayılı Kanuna da tabi değil.

Kurul, yaptığı incelemeler sonucunda, Türkiye'nin en çok ortaklı ve aynı zamanda, bünyesinde dünyanın sayılı şirketlerini bulunduran, İş Bankasının da içerisinde bulunduğu ortak girişim grubuna, ihalede ortaya çıkan en yüksek fiyata verme kararı almıştır. Yani, kurumun, şirketi, bir zarar sonucunda satması söz konusu değildir.

Dikkatlerinize bir noktayı da sunmak istiyorum. Özelleştirmede en önemli amaç, sermayenin tabana yayılmasıdır; zaten milletin olan değerleri, varlıkları, yine aslî sahiplerine iade etmektir. Aslolan, devletin değil, milletin zenginliğidir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti, bir kurumlar ve kurallar devletidir. Özelleştirme sürecinde, Özelleştirme İdaresi ve Yüksek Kurul yalnız değildir. Bu süreç içerisinde, özerk bir kuruluş olan Rekabet Kurulunun da aslî bir yeri vardır ve Rekabet Kurulu da, 30.7.1998 tarih ve 77 / 590 - 108 sayılı kararıyla, POAŞ'ın, ortak girişim grubuna devredilmesine oybirliğiyle karar vermiştir. Bu Kurul, bu işi titizlikle incelerken, yatay ve dikey olarak bayiliklerle ilişkisi olanların, PUAŞ içerisinde, POAŞ Yönetim Kurulunda yer almamasını ve halen PUAŞ'ın ortakları arasında bulunan POAŞ dışındaki dağıtım şirketleriyle bayiliği olanların PUAŞ yönetiminde olmamalarını oybirliğiyle kararlaştırmıştır. Değerli arkadaşlarım, Rekabet Kurulu, PUAŞ'ın, bu şartlara uymaması halinde de, ortak girişim tarafından oluşturulacak anonim şirket ortaklarının arasında yer almamasını oybirliğiyle kararlaştırmıştır. Gerçekler bunlardır ve olayın özü de budur.

Artık, bu ucuz politika ısrarından vazgeçmelisiniz. Türkiyemizin, siyasî kıskançlıklarla kaybedecek vakti yoktur.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – 1 milyar dolar, ucuz mu?..

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Arz edeceğim efendim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ihale sonucunda, 8 Ekim 1998 tarihi itibariyle, toplam piyasa değeri, yani yüzde 100'ünün değeri 260 trilyon Türk Lirası olan POAŞ'ın, sadece ve sadece yüzde 51 hissesi, 322 trilyon 420 milyar Türk Lirası bedelle özelleştirilmiştir. Fark, bu kadar açık bir şekilde ortadadır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bu tüccarlar, bu kadar akılsız mı yani?!.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Pardon?!.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bu tüccarlar, bu kadar çok para vermek için hevesliler mi yani?!. Mutlaka bunun bir çıkar tarafı vardır.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Biraz sonra ifade edeceğim cümlelerin içerisinde cevabınızı bulacaksınız Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Göreceğiz... Göreceğiz...

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Göreceksiniz...

Fark bu kadar açık bir şekilde ortadadır. İş bilenin, kılıç da kuşananındır. Bu hizmetleri gerçekleştirenlerin, bence, alnından öpülmesi gerekir. (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

Bakın, daha açık bir şey söyleyeyim, bunun ötesi yoktur: Eğer hâlâ itiraz ediyorsanız, sizleri, temel matematik bilgilerinizi tekrar gözden geçirmeye davet ediyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) – O matematik bilgileri neymiş, söyle de bir anlayalım.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Artık, sözlerin bittiği, işlerin başladığı bir dönemdeyiz. Türkiye artık, yaldızlı, yıldızlı ve makyajlı laflarla vakit kaybetme dönemini geçmiştir. Şimdi hızlı icraat zamanıdır, iş zamanıdır. Onbeş yılda yapılan özelleştirmeyi onbeş ayda yapan Hükümete...

BAŞKAN – Sayın Akarsu, süreniz doldu. Size de 1 dakika süre veriyorum efendim.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Onbeş yılda yapılan özelleştirmenin daha fazlasını onbeş ayda yapan 55 inci Hükümet ve onun Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'a şükranlarımı sunuyorum huzurlarınızda. (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, efendim, bir sayın grup üyesi, Genel Başkanına saygı sunamaz mı? Rica ediyorum... Müsaade buyurun.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Bakanlık boş mu, bakanlık?!.

BAŞKAN – Müsaade buyurun...

Sayın Akarsu, siz buyurun efendim.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Arkadaşlarımın niye alınganlık gösterdiklerini anlayamıyorum da...

İcraat ortada. Bana göre, kendilerine soruşturma önergesi değil, madalya verilmeliydi; kesin... (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!]) Bu madalya, bir hizmet madalyası olabilirdi ve bu madalya, onbeş ayda bu kadar işi başardığı için, cesaret madalyası da olabilirdi.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Mareşal mı olacak; nedir bu madalyalar?!.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Ben, bu kürsüde, cumhuriyet tarihinde yapılan en başarılı özelleştirmeyi ve onu gerçekleştirenleri savunmak zorunda kaldığım için sıkılıyorum.

Özelleştirme gibi, millî olması gereken bir konuyu, güdük ve günlük siyasete alet eden anlayışı, kavgacı zihniyeti kınıyor; Yüce Heyetinizi, bu düşünceler ve gerçeklerle, Meclis soruşturması açılmasının yersizliğini ifade ederek saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akarsu, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanı davet edeceğim.

VI. —SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.—Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sataşmadan dolayı söz istemiştim.

BAŞKAN – Sayın Candan, buyurun efendim.

Yalnız, rica ediyorum; sizi rencide eden bir söz oldu; size imkân tanıdım. Siz, rencide edecek bir söz söylemeyin lütfen.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ANAP sözcüsü, kendisine yakışan bir ifadeyle, bizi insafsızlıkla ve izansızlıkla suçladı. Şimdi, ben, birkaç örnekle, kimin insafsız, kimin vicdansız, kimin izansız olduğunu ifade etmek istiyorum.

SEKA arazisini bedava verip -20 trilyonluk araziyi- fabrikayı kapattınız; işçiler sokakta; biz, insafsızız, siz insaflısınız! (FP sıralarından alkışlar)

Mafyayla pazarlıklar yaptınız, bantları okudunuz; Devlet Bakanınız Eyüp Aşık istifa etti, birine de -Topçu'ya- yol göründü; siz insaflısınız, biz insafsızız!

Türk Ticaret Bankasına geçen yıl 635 milyon dolar verdiniz. Mafyayla pazarlık edip -devletin, fakirin, yoksulun parasını verdiniz- 600 milyon dolara mafya aracılığıyla sattınız; biz insafsızız, siz insaflısınız; öyle mi! Millet bunu dinliyor. (FP sıralarından alkışlar)

Kanunları hiçe saydınız. Tapu devri olmayan, Rekabet Kurulunun itirazı olan, ANT kanunu olmayan, POAŞ Yönetim Kurulu kararı olmayan, kanunî açıklıkları... Sizin kifayetiniz... Bu işi incelemeden burada edebiyat yaptınız. Ben bu işi inceledim de geldim. Yanlış söyledin, yalan söyledin, milleti aldatıyorsun. (ANAP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, POAŞ'ta 6 500 çalışanı sokağa koydunuz, 6 bin bayii belirsizliğe ittiniz, siz insaflısınız öyle mi?! Mal varlığı 2,1 milyar dolar olan bir müesseseyi 1 milyar dolara satacaksınız, siz insaflısınız öyle mi?! Petrol Ofisinin 1997 yılı kârı 144 milyon dolardır, halbuki sizin satışınızda yıllık taksidi 200 milyon dolardır; yani, yıllık kârının 2 misli taksitle sattınız, siz insaflısınız öyle mi?!

BAŞKAN – Sayın Candan...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz bu uygulamanızla...

BAŞKAN – Sayın Candan...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Müsaade buyurun, bitiriyorum efendim. (ANAP sıralarından gürültüler)

Siz, bu uygulamanızla özelleştirmeyi de batırdınız, mahvettiniz. Sebebine gelince; üçüncü sırada bir firmayı bire aldığınız zaman, madem milleti çok düşünüyorsunuz da, niye diğerleri 50 milyon dolar?..

BAŞKAN – Sayın Candan...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Efendim, cümlemi tamamlayayım Sayın Başkan. (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, yeni bir cümle kuruyorsunuz, rica ediyorum...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Cümlemi tamamlayayım.

BAŞKAN – Sayın Candan...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Böyle konuşma olur mu?..

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – Kesin sesini, böyle bir usul mü var, insafsızlık bu.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Böyle bir usul mü var?..

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Var işte; var işte; konuşuyorum ya, daha ne istiyorsun... Otur yerine... Otur yerine...

BAŞKAN – Sayın Candan...

Sayın milletvekilleri, efendim, müsaade buyurunuz lütfen...

ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Bu ne yahu!.. Yanlış konuşuyor...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Kendi milletvekiline söyle.

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurunuz.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Yanlış konuşuyorsun...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sen, onu kendi milletvekiline söyleyeceksin...

BAŞKAN – Sayın Candan, son sözünüzü söyleyin. lütfen... Saygı sunun inin efendim.

NABİ POYRAZ (Ordu) – 10 dakika oldu be!..

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Bakın, şimdi, bu bağırmalarınız neyi değiştirecek? Ben, burada söyledikçe suçlanıyorsunuz, millet bunu izliyor.

Konuşmamı tamamlamam için müsaade edin.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Konuşmaya hakkın yok ki!

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Bu konuşmayı, ben, önceki konuşmamda mı yaptım? Sen söyledin cevabını alacaksın, hepsi bu kadar.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Ne biçim konuşma bu?..

BAŞKAN – Sayın Candan....

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Neyi bitiriyorsunuz?!. İstirham ediyorum efendim... Efendim, siz, sataşmaya cevabınızı verin, inin.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Hangi konuda söz aldı?

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Siz orayı susturun, cümlemi tamamlayacağım.

BAŞKAN – Sayın Candan, tamamlayın cümlenizi. Ama, hiç doğru değil, Sayın Candan, bu yaptığınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Susturun efendim, susturun...

NABİ POYRAZ (Ordu) – 10 dakika oldu... Yakışmıyor Başkanlığa...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Kızmanıza gerek yok; yani, siz, kızınca iş değişmiyor; gerçekler burada, kızmaya hiç gerek yok...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Sana ne dediler, sen ne konuşuyorsun!..

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Siz, bu uygulamanızla...

Daha Özelleştirme Yüksek Kurulundan, Özelleştirme İdaresi Başkanlığından haberi yok, konuşmacınızın haberi yok... Özelleştirme İdaresi Başkanlığı hazırlar, Yüksek Kurul onu değiştirmez, onu kabul eder veya reddeder...

ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Böyle bir usul yok.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Madem, siz, memleketi...

(Başkan tarafından mikrofon kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Candan, sözünüzü kestim...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Tamamlıyorum.

NABİ POYRAZ (Ordu) – 10 dakika oldu be!

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan, yeter artık, kesin sözünü... Ayıp oluyor ama!..

BAŞKAN – Sayın Candan, sözünüzü kestim; kusura bakmayın.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – 10 dakika konuştu; olur mu?..

BAŞKAN – Efendim, kestim sözünü, daha ne yapayım?..

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sayın Başkan, sözümü kestiniz, iyi yaptınız, birtakım şeyler söyleyecektim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

3. —Konya Milletvekili Veysel Candan ve 57 Arkadaşının, Petrol Ofisi A.Ş. (POAŞ)’ın Özelleştirilmesinde İhaleye Fesat Karıştırdıkları ve Usulsüzlük Yapmak Suretiyle Görevlerini Kötüye Kullandıkları ve Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 339 ve 240 ıncı Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Işın Çelebi Haklarında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/32) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Petrol Ofisinin özelleştirilmesine ilişkin Sayın Başbakan ve benim için verilen bu soruşturma önergesi, 100 bin ortaklı İş Bankasına ve Garanti Bankasına bu özelleştirme ihalesinin niçin verildiği biçimindedir. Ayrıca, bu tartışmaların sonucunda, şu soruyu, 65 milyon insanın huzurunda bir kez daha sorma ihtiyacını duyuyorum: Özelleştirme gerekli midir; özelleştirmeye Türkiye'nin ihtiyacı var mıdır? Türkiye'de piyasaların gelişmesi, rekabet gücünün artması ve Türkiye'nin kalkınması için özelleştirmeye ihtiyaç vardır. Yeni bir düzenin ve tıkanan sistemin açılması için özelleştirmeye ihtiyaç vardır. Bu, benim, 3 üncü baskısını yapan bir özelleştirme kitabım; değerli arkadaşlara takdim etmek istiyorum. Kendilerinin, hem dünyadaki hem Türkiye'deki özelleştirmeleri buradan incelemelerini ve dünyada nasıl özelleştirme yapıldığını değerlerdirmelerini rica ediyorum. Her isteyene bir tane takdim edebilirim. (FP ve DYP sıralarından gürültüler)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Bakan, gönder de bakalım...

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edeyim efendim.

Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, efendim, bir Sayın Bakan suçlanıyor, görüşlerini ifade ediyor. Rica edeyim...

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Bu kitabı, şimdi bırakıyorum buraya, daha sonra, konuşmadan sonra alıp incelemenizi rica edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, partilerin tutumu benim çok dikkatimi çekiyor. Kamuoyu önünde özelleştirmeye "evet" deniliyor; ama, arka planda özelleştirmeyi engelleme misyonunun çok iyi üstlenildiğini görüyoruz. Oysa, tüm partilerin olduğu gibi gözükmesi gerekir. Özelleştirmeye karşı olabilirsiniz; saygı duyarım; ama "bu özelleştirmeye şu gerekçelerle karşıyım" demelerini beklerim. İktidarda ve muhalefette farklı davranışlar göstermek doğru değildir.

Bakın, bizim, 6 Aralık 1997'de, 1995'ten itibaren yapılan birçok özelleştirme uygulamasındaki yasal problemleri aşabilmek ve Türkiye'de özelleştirmede istikrar ve sürekliliği sağlamak açısından aldığımız çok önemli bir karar vardır. Fiilî durum, fiilî imkânsızlık karşısında bu kararların yürürlükte olduğunu belirten bir karardır; yani, parti farkı gözetmeksizin, bu uygulamaların istikrarını ve sürekliliğini temin etmek için önemli bir karardır. Aynı kararı, 1992 yılında, Sayın Demirel Başbakanken almıştır. Bu mesele, özelleştirmenin ideolojik bir tercih meselesi olmadığını, kim bu göreve gelirse, bu özelleştirmeyi yapması gerektiğini gösteren çok önemli bir göstergedir. Devlet adamlığı, siyasette görev alan herkesin yerine getirmesi gereken özelliklerdir. Devlet adamlığı, ülkenin çıkarları için parti farklılıklarının ötesinde davranabilme yeteneğidir, ülkenin çıkarlarının her koşulda desteklenmesinin önplana alınmasını gerekli kılar.

Petrol Ofisi konusunda, yasalara ve mevzuata uygun davranılmış ve uyum sağlanmıştır. Özelleştirme Yasasının 2 nci maddesi birtakım ilkeler sıralar, mülkiyetin tabana yaygınlığı, stratejik tercihler gibi... İhale Şartnamesinin 16 ncı maddesi de, ihalenin sonuçlarına göre Özelleştirme Yüksek Kurulunun son kararı vereceğini belirtir. 2 nci maddede der ki: "Yukarıda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda alınacak kararlarda öncelikler ile bunların tabi olacağı özelleştirme uygulamalarına ilişkin esas ve usuller, kuruluşların nitelikleri ve ülke ekonomisinin gerektirdiği şartlar da dikkate alınarak Özelleştirme Yüksek Kurulunca belirlenir."

Değerli arkadaşlarım, bu kanunda, en yüksek fiyatı verene, Özelleştirme Yüksek Kurulu, bu özelleştirme işlemlerini bitirip verir denilmiyor, Özelleştirme Yüksek Kuruluna, birtakım ilkeler çerçevesinde hareket etme talimatı veriliyor. Oluşabilecek tekelci bir yapının olumsuz etkilerinin önlenmesi, mülkiyetin yaygınlığının yanı sıra, yönetim, sorumluluk ve yetkilerini üstlenebilecek ortak grubun temini gibi birçok madde sayılıyor.

Yine, bu kanunun 12 nci maddesinde deniliyor ki: "Bu Kanunda yapılması öngörülen işlerde 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu hükümleri ve 832 sayılı Sayıştay Kanununun vize ve tescile ilişkin hükümler uygulanmaz." Yani, bu kanunu hazırlayan insanlardan biri olarak söylüyorum, kanunun ruhu çok önemlidir. Eğer, bu kanunun ruhunu anlamamışsak ve bilmiyorsak, böyle bir tartışmayı burada yaparız; ama, bu kanunun ruhu diyor ki "özelleştirmede tek kriter para değildir, paranın dışında kriterler vardır. "Özelleştirme basit bir alım satım işlemi değildir; para, tek kriter değildir." En yüksek fiyatı verene satılacak diye bir anlayış olmadığı için 2 nci madde kanunda yazılmış, 12 nci madde getirilmiş. İhale Şartnamesinin 16 ncı maddesinde deniliyor ki, "Özelleştirme İdaresi kararı vermekte yetkilidir."

Değerli arkadaşlarım, siz, tek kriterin para olmadığını, bu kanunun ruhunun para olmadığını anlattığı bir uygulamayı, "En yüksek fiyatı verene niçin vermediniz?" diye bizi soruşturma komisyonuna göndermek istiyorsunuz; yanlış yapıyorsunuz, hatalısınız...

Yıllarca, bugün toplam 6 milyar dolarlık özelleştirmenin yüzde 60'ından fazlasını yapmış Anavatan Partisi olarak bizi şöyle suçladınız "Haraç mezat kamu kuruluşlarını satıyorsunuz." Değerli arkadaşlarım, biz, bu anlamda, kriterin, para olmadığını bilerek, Özelleştirme Kanununun 2 nci maddesine ve diğer maddelere uygun uygulama yaptık.

Bugün, siyaset ve sistem tıkanmaktadır. POAŞ'ın özelleştirilmesine ilişkin karar 1994 yılında alınmıştır. Türkiye'de siyaset yapanlar, kendi seçim bölgelerindeki durumu değerlendirirlerken, dünyadaki gelişmeleri dikkate almamazlık edemezler. Dünyadaki gelişmeler, seçim bölgelerimizi etkilemektedir. Dünyadaki gelişmeler dikkate alındığında, ihracat gelirlerini, özelleştirme gelirlerini artırmanın millî ve ciddî bir mesele olduğunu anlamaları gerekir. POAŞ'ın, Telekomun, PETKİM'in, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmeleri için açıklık, güven ve istikrar önemlidir.

Buradaki siyasî nitelikli soruşturma önergeleriyle, kan davası kokan ve kan davası güden soruşturma önergeleriyle, biz, Türkiye'ye kötülük ederiz. Özelleştirmenin yüzde 60'ını gerçekleştiren Anavatan Partisini ve Sayın Başbakanı kötülemek için her şeyi söyleyebilirsiniz; biz, bunu, muhalefetin görevi olarak anlayışla karşılayabiliriz, anlayışla bakabiliriz ve biz, doğrusunu, bütün Türkiye'ye, adım adım dolaşarak anlatabiliriz; ama, sizin bu davranışınız, kan davası güden bu soruşturma önergeleri, hukuk devleti ilkelerini bir kenara bırakan bu kan davası anlayışı, ülkeyi sıkıntıya ve zarara sokmaktadır. Özelleştirme anlayışı ve kararı doğrudur.

Soruşturma önergesi, siyasî bir nitelik taşımamalıdır, taşımaması gerekir; ama, ne yazık ki taşımaktadır. Denetim mekanizması zayıflamaktadır. Değerli arkadaşlarım, bu Meclisin açıldığı günden bu yana, denetim mekanizmasının zayıfladığını görmüyor muyuz; hepimiz görüyoruz.

Hukuk devleti ilkelerinin geçerli olması gerekirken, bu tür anlayışlar sonucu, bu kan davası güden anlayışlar sonucu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, siyasetin ve siyasetçinin saygınlığının zarar gördüğü görülemiyor mu?!.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, size 2 dakika ilave süre veriyorum.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dünya krizinin derinleştiği bir dönemde, Meclisin zarar görmesinin ötesinde, özelleştirmenin de zarar görmeye başladığını ve bu Petrol Ofisi soruşturmasıyla ilgili talepten sonra özelleştirmenin hız kestiğini görmemek mümkün mü...

Değerli arkadaşlarım, bu tür anlayışlar, yabancı yatırımcıları kaçırmakta ve Türkiye'ye giren yabancı kaynak girişini zayıflatmaktadır. Burada, ciddî bir yanlış yapılmaktadır. Eğer, biz, özelleştirmenin hızlanmasına inanıyorsak, bu soruşturma önergesine "hayır" deriz. Eğer, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ciddî bir denetim yapmasını, hukuk devleti anlayışı çerçevesinde bu denetim işlevini götürmesini istiyorsak ve bu işi bir kan davası anlayışına dönüştürmek istemiyorsak, bu soruşturma önergesini reddederiz. Ben, ülkenin kalkınmasına gönül vermiş devlet adamları ne kadar çok artarsa, bu Parlamentonun çok daha verimli olacağına inanan bir insanım. Bu nedenle, özelleştirmenin hızlandırılması gerektiğine inanıyorum.

Burada, yasal altyapının tamamlanmadığından söz edildi. Rekabet Kurulunun şartları yerine getirilecektir ve getirilmektedir. Yasal altyapı tamamdır. Burada, yasal durumda bir problem yoktur. Rekabet Kurulu, bu uygulamanın uygun olduğunu, 30 Temmuz 1998 tarih, 77/5900 sayılı kararıyla kabul etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ben, burada, sözlerimi bitirirken, Petrol Ofisinin özelleştirilmesinde, on yıllık kârının bir seferde alındığına değerli arkadaşlarımın dikkatlerini çekerim. Burada, Sayın Candan "yıllık kârı 144 milyon dolar" dedi. Yaklaşık dokuz yıllık kârı bir satışta alınmıştır; bu para, Türkiye'nin kalkınmasında kullanılacak, okullar, yollar, hastaneler yapılacak; ülkenin kalkınmasına seferber edilecek; kamunun parası yine kamuya kullandırılacak; Petrol Ofisi verimli ve etkin çalışacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, rica ediyorum efendim.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, bana bu imkânı tanıdığınız için teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, soruşturma önergesi, hem Sayın Çelebi hem de Sayın Yılmaz hakkındaydı. Onun için, İçtüzük gereği, Anayasa gereği, Sayın Başbakanı da aramak zorundayım.

Sayın Başbakan Yılmaz?.. Yoklar.

Sayın milletvekilleri, böylece, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Sayın Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi haklarında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım; yalnız, bir ricam var.

Değerli milletvekilleri, gerçekten zorluk çekiyoruz... Şu sıraları bir doldurur muyuz efendim.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, orası doldurmuyor, her seferinde zorluk çıkarıyorlar.

BAŞKAN – Efendim?..

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Burası dediğinizi yapıyor, orası yapmıyor; o da Ali Günaydın Beyin işine geliyor.

BAŞKAN – Değerli kardeşim, orası da burası da yapmazsa, sayım yapamıyoruz; her iki taraf da yapacak.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Ali Günaydın'ın işine geliyor.

BAŞKAN – Sayın Filiz, ne yapmamızı istiyorsunuz?

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Tam dolsun efendim orası.

BAŞKAN – Efendim, önce "kabul edenler" diyeceğim, öyle bir oylama yapacağım; tahmin ediyorum, bu taraf sayılacak. Rica ediyorum efendim...

Sayın milletvekilleri, lütfen, boş sıra kalmasın, her iki taraf için de söylüyorum; buyurun, bekliyorum efendim.

Sayın Bakanlar da, lütfen, milletvekillerine mahsus sıralarda oturmasınlar, Bakanlar Kurulu sıralarını teşrif buyursunlar.

Sayın milletvekilleri, ya önleri dolduralım... Aslında, bize en kolay geleni, keşke önler boşalsa, arkalar dolsa; boş koltukları çok daha rahat sayacağız; ama, mutlaka, boş sıraları dolduralım efendim.

Sayın milletvekilleri, burada birlikte oturacağız, siz gideceksiniz de biz kalacak değiliz. Bir an önce bitirelim işimizi; lütfen, şu boş sıraları doldurur muyuz efendim.

Grup başkanvekillerinden rica edeyim, yardımcı olsunlar...

Efendim, önden geriye doğru dolduralım, boş sıra kalmasın.

Sayın milletvekilleri, aralarda boş sıra kalmasın...

Önergeyi kabul edenler lütfen işaret buyursunlar...Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, oylama, arkadaşlarımızın da mutabakatıyla neticelendirilmiş, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi hakkında verilmiş olan soruşturma önergesi kabul edilmiştir.

Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma, siyasî partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı adçekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir.

Soruşturma komisyonunun görev süresi iki aydır. Bu sürenin, komisyon başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu hakkında verilen güvensizlik önergesinin oylamasını yapmak, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Ekim 1998 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.15

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 20 arkadaşının, Emlak Bankası ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığıyla ilgili yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması

açılmasına ilişkin önergesi (10/288)

8.10.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Eski Devlet Bakanı Refaiddin Şahin hakkında, görevi sırasında, siyasî yaşamda pek örneği görülmedik bir biçimde mensubu bulunduğu parti grubunca muhtelif iddialar ortaya atılmış, grupta güvensizlik kararı verilmiş, bu karara rağmen Bakan görevinden uzun bir süre ayrılmamıştır. Bu arada kamuoyu önünde aynı parti mensubu siyasilerin yaptıkları tartışma, açıklamalar olayın gerçek nedenlerinin “parti ilkelerini savunmama”nın ötesinde olduğu kanısını güçlendirmiştir.

Mevcut iddiaların Bakanın istifasıyla geçiştirilemeyecek ciddiyette ve ortadaki tartışmanın sadece koltuk kavgasından ibaret görünmemesi soruna yüce Meclisin el koymasını zorunlu kılmıştır.

Bu gerçeklerle, istifa eden Refaiddin Şahin’in Devlet Bakanlığı döneminde Emlak Bankası, Bankanın bağlı kuruluş ve iştirakleri ile Toplu Konut idaresinin faaliyetlerinin incelenmesi, Emlak Bankasının yurtiçi ve yurtdışı tüm şubelerinden kredi ve teminat mektuplarının kimlere verildiğinin, akibetlerinin ne olduğunun; Bankaya ve bağlı şirketlere ait araçların kimler tarafından kullanıldığının, Toplu Konut İdaresi tarafından açılan ihalelerin, yapılan satışların ve verilen ilanların araştırılması, ortaya atılan iddialar ve suçlamalarla ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılması için Anayasanın 98 inci, Meclis İçtüzüğünün 103 ve 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

Mehmet Sevigen Fatih Atay

İstanbul Aydın

Algan Hacaloğlu Adnan Keskin

İstanbul Denizli

İsmet Atalay Atila Sav

Ardahan Hatay

Eşref Erdem Erdoğan Yetenç

Ankara Manisa

Celal Topkan Ahmet Küçük

Adıyaman Çanakkale

Birgen Keleş Altan Öymen

İzmir İstanbul

Ahmet Güryüz Ketenci Nihat Matkap

İstanbul Hatay

Orhan Veli Yıldırım Yılmaz Ateş

Tunceli Ankara

İrfan Gürpınar Ali Rıza Bodur

Kırklareli İzmir

Ayhan Fırat Bülent Tanla

Malatya İstanbul

Fuat Çay

Hatay

GEREKÇE

Emlak Bankasının ve Toplu Konut İdaresinin bağlı bulunduğu Devlet Bakanı Refaiddin Şahin’in istifasıyla sonuçlanan süreç pek çok soru işaretini de beraberinde getirmiştir.

Siyasî tarihimizde örneği görülmedik bir biçimde, bir Bakan hakkında mensubu bulunduğu parti grubunca muhtelif iddialar ortaya atılmış, grupta güvensizlik kararı verilmiş, bu karara rağmen Bakan görevinden ayrılmamış, karşılıklı suçlamalar yaklaşık iki ay tefrika halinde sürmüştür.

Demokrat Türkiye Partisi mensubu on milletvekilinin, koalisyon hükümetinde kendi partilerinin mensubu Devlet Bakanı Refaiddin Şahin hakkında “hükümette parti ilkelerini savunmadığı ve parti ilkelerinden saptığı gerekçesiyle” güvensizlik önergesi vermesiyle sorun grup dışına taşmıştır. Bakan Şahin, bu önerge kabul edilirse partiden ve bakanlıktan istifa edeceğini açıklamış fakat önerge kabul edildikten sonra istifa etmemekte uzun süre direnmiştir.

Bu arada kamuoyu önünde aynı parti mensubu siyasilerin yaptıkları tartışma ve açıklamalar olayın gerçek nedenlerinin “Parti ilkelerini savunmama”nın ötesinde olduğu kanısını güçlendirmiştir.

Bakan Şahin, önergeyle ilgili olarak “Milletvekillerinin ihalelerin yandaşlarına verilmesi, personel atamalarında torpil yapılması konusunda üzerinde baskı kurmaya çalıştıkları” açıklamasını yapmış, Parti yöneticilerini, milletvekillerini “basın önünde tartışmaya” çağırmıştır.

Grubun güvensizlik kararından sonra DTP Genel Başkanı, kendi partisine mensup Bakanın istifasını beklediğini belirtmiştir. İstifa gelmeyince, Başbakana Şahin’in bakanlık görevinden azledilmesi için mektup göndermiştir. Başbakanın azil yolunu işletmemesi üzerine, “gensoru” dahi telafuz edilmiştir.

Siyasî yaşamda pek rastlanılmayan bu tabloya karşın Bakanın direnişi ve karşılıklı suçlamalar devam etmiştir.

DTP Grup Başkanvekili Mahmut Yılbaş, Başbakanlık Teftiş Kurulunun harekete geçirilerek Şahin dönemi hakkında soruşturma başlatılmasını talep ederek, Emlak Bankasından bazı basın kuruluşları dahil, kimlere kredi verildiğinin açıklanmasını istemiştir. Ayrıca Bakanın döneminde yapılan personel alımıyla ilgili olarak, bölgecilik yapıldığı, torpille yasalara aykırı adam alındığını belirten yazılı açıklamalar yapılmıştır.

Devlet Bakanı Şahin tüm bu suçlamalara, “Bakanlıkla bu kadar oynanmaz. Gelenler başka birinin talep ve isteklerine peşkeş mi çekecek? Benim derdim burada bir gün daha fazla oturmak değil, devleti savunmak. İbreti alem olsun istiyorum. Bir gün sussunlar, bugünün yarını da var...” şeklindeki cevap, Bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluşlarda olup bitenlerle ilgili kuşkuları iyice artırmıştır.

Bilindiği gibi istifa eden Devlet Bakanı Şahin’e bağlı olan Emlak Bankası, yaklaşık 20 yıldır yolsuzluk, çete, mafya ilişkileriyle Türkiye’nin gündemini işgal etmektedir.

Refaiddin Şahin’in bakanlıktan istifa etmiş olmasına karşın, karşılıklı yapılan suçlamalar ortada kalmıştır!

Ne Bakan, kredi, personel alımı konularında kendisine kimler tarafından, nasıl ve neden baskı yaptığını açıklamıştır ne de partisinin yetkilileri neden kendi bakanlarının döneminin teftiş edilmesini istediklerini açıklamışlardır.

Emlak Bankasını “rant yeri yapmayacağını” açıklayan Bakan, geçmiş dönemlerle ilgili hiç bir yolsuzluk iddiasını araştırmamış, karanlık noktaları aydınlatmamıştır. Tam tersine “rant yeri yaptığı” iddiaları ortaya atılmıştır. Kendi parti grubu bile bu noktada isyan eden bir Bakan, bu rantı kimlere, hangi çevrelere, kimlerin talimatıyla dağıtmıştır?

Şahin döneminde Emlak Bankasından kimler ne miktarda kredi ve teminat mektubu almıştır?Bunların akibeti ne olmuştur?

Bankanın Gürcistan ve diğer yurtdışı şubelerinden kimlere kredi ve teminat mektubu kullandırılmıştır?Bunların akibeti nedir?

Parti Grubunda atanmasına karşı çıkılan Genel Müdürü atamakta ısrar edip bir kaç ay sonra neden görevden almıştır? Kendi döneminde üç kez Genel Müdür değişikliği neden yapılmıştır?

Emlak Bankasının kaç aracı kayıptır?Banka araçları kimlere tahsis edilmiştir?

Toplu Konut tarafından yapılan inşaat ihaleleri kimlere verilmiştir?Kendi partisi bu ihalelere neden karşı çıkmıştır?

Toplu Konut İdaresinin yaptığı bina ve arsa satışlarında kayırma olmuş mudur?

Toplu Konutun verdiği ilanlar adil bir şekilde dağıtılmış mıdır?

Eleman alımında bölgecilik, partizanlık yapılmış mıdır? Yasalara aykırı eleman alınmış mıdır?

Parayla iş takibi yapılmış mıdır?

Tüm bu sorular hızla cevaplanmayı beklemektedir.

Mevcut iddiaların Bakanın istifasıyla geçiştirilemeyecek ciddiyette ve ortadaki kavganın sadece koltuk kavgasından ibaret görünmemesi soruna yüce Meclisin el koymasını zorunlu kılmaktadır.

Bu gerekçelerle, istifa eden Devlet Bakanı Refaiddin Şahin döneminde Emlak Bankası, Bankanın bağlı kuruluş ve iştirakleri ile Toplu Konut idaresinin faaliyetlerinin incelenmesi, Emlak Bankasının yurtiçi ve yurtdışı tüm şubelerinden kredi ve teminat mektuplarının kimlere verildiğinin, akibetlerinin ne olduğunun; Bankaya ve bağlı şirketlere ait araçların kimler tarafından kullanıldığının, Toplu Konut İdaresi tarafından açılan ihalelerin, yapılan satışların ve verilen ilanların araştırılması, ortaya atılan iddialar ve suçlamalarla ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılması için Anayasanın 98 inci, Meclis İçtüzüğünün 103 ve 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.