Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 26 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

92 nci Birleşim

13 . 5 . 1997 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Adana Milletvekili Orhan Kavuncu’nun, Dışişleri Bakanlığından istenilen bir yazının kopyasının verilmemesi ve TBMM aracılığıyla gönderilen soru önergelerine verilen cevaplara ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın cevabı

2. – Karabük Milletvekili Erol Karan’ın, Safranbolu ve çevresindeki tarihî ve kültürel birikimlerin korunmasına ve yöre turizminin geliştirilmesine ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, son günlerde medyaya yapılan saldırılar ve Hürriyet Gazetesi binasının silahla basılmasına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Küba’ya gidecek olan Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel’e, dönüşüne kadar Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/792)

2. – Fransa’ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/793)

3. – Fransa’ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/794)

4. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’a, dönüşüne kadar, Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/795)

5. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim Adak’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/796)

6. – Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan Cumhuriyetlerine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/797)

7. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/798)

8. – (10/108) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/799)

9. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in (6/514) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/180)

10. – Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 9 uncu Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/62) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/181)

11. – Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın, İmrenler, İsmil ve Yeniceoba Adıyla Konya İlinde Üç Yeni İlçe Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifinin (2/288) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/182)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu ve 40 arkadaşının, Hatay İlinin sorunlarının araştırılarak kamu hizmetlerinden daha fazla yararlandırılması için alınması gereken önlemleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187)

2. – İstanbul Milletvekili Necdet Menzir ve 20 arkadaşının, Türk polis teşkilâtının sorunlarının araştırılarak yeniden yapılanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/188)

3. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül ve 20 arkadaşının, “itirafçı” kişilerle istihbarat örgütleri ve kolluk güçleri arasındaki ilişkiler hakkında ileri sürülen iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile 14.5.1997 Çarşamba günü Genel Kurulun çalışma süresine ve sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 12 arkadaşının, ülke kaynaklarının tespit edilmesi ve değerlendirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/18)

2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 39 arkadaşının, ülkemizdeki sıcak su kaynaklarının daha verimli kullanılmasını sağlayacak yöntemleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/27)

3. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış ve 13 arkadaşının, madencilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/30)

4. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 22 arkadaşının, ülkemizdeki petrol ve doğalgaz rezervlerinin tespit ve işletilmesi konusunda millî bir petrol politikasının oluşturulması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

5. – İzmir Milletvekili Veli Aksoy ve 20 arkadaşının, altın işletmeciliğinde kullanılan yöntemler incelenerek bu konuda alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/113)

6. – Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy ve 21 arkadaşının, mermerciliğin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/170)

7. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 20 arkadaşının, Flash Televizyonuna yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/185)

8. – İçel Milletvekili Mustafa İstemihan Talay ve 30 arkadaşının, Flash Televizyonuna yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın;

– Adıyaman-Besni İlçesindeki güçsüzler yurdunun bir bölümünün vakfa kiraya verildiği iddiasına,

– Personel atamalarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Sacit Günbey’in yazılı cevabı (7/2390, 2395)

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İstanbul-Tuzla İlçesi sınırları içinde bulunan Balık Gölüne ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’ın yazılı cevabı (7/2392)

3. – Iğdır Milletvekili Adil Aşırım’ın, Iğdır-Dilucu Sınır Kapısı gümrük binaları inşaatına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2414)

4. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Tekirdağ-Çerkezköy-Bahçeağıl Köyündeki hazine arazilerinin köylülere satılıp satılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2419)

5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Gemlik Umurbey Belediyesi park ve çocuk bahçesi projesine destek sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2420)

6. – Tokat Milletvekili Hanefi Çelik’in, Hatay-İskenderun-Bekbelen Beldesinden geçen otoyolun istimlak bedellerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2434)

7. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Tariş’in üreticiye olan borcuna ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2449)

8. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Emniyet Genel Müdürünün görevden alınmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2463)

9. – Hatay Milletvekili Atila Sav’ın, SSKKaraağaç Dispanserinin doktor ve personel açığına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2480)

10. – Hatay Milletvekili Atila Sav’ın, Trabzon Belediyesinin çöpleri Karadenize döktüğü yolundaki gazete haberine ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’ın yazılı cevabı (7/2482)

11. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, SSK - Balıkesir Hastanesinin Bölge Hastanesine dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2483)

12. – Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün’ün, Tekirdağ-Çorlu ve Çerkezköy’de hızlı sanayileşmenin neden olduğu çevre sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’ın yazılı cevabı (7/2508)

13. – Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, TÜLOMSAŞ’a işçi alımlarında usulsüzlük yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2512)

14. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, bakanlıkta ve ilgili kuruluşlarda görev yapan genel müdür, yönetim kurulu üyeleri ve denetçilere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2529)

15. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, bakanlıkta görev yapan bazı unvanlı personelin sayısına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2562)

16. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, kamu personel atamalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2574)

17. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, bakanlıkta görev yapan bazı unvanlı personel sayısına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2587)

18. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, bakanlıkta görev yapan bazı unvanlı personel sayısına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdullatif Şener’in yazılı cevabı (7/2589)

19. – Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Denizli İli Güney Şelalesine ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Bahattin Yücel’in yazılı cevabı (7/2623)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Kastamonu Milletvekili M. Hadi Dilekçi, son yağışlar nedeniyle Gökırmak’ın taşması neticesinde meydana gelen tabiî afete ve bu bölgede yaşayan çiftçilerimizin sıkıntılarına,

Niğde Milletvekili Akın Gönen, Trafik Haftası ve trafik kazalarına karşı alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, eğitimin önemi ve Türkiye’nin eğitimle ilgili sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam cevap verdi.

Polonya’ya gidecek olan :

Devlet Bakanı Nevzat Ercan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Mehmet Salim Ensarioğlu’nun,

Devlet Bakanı Ahmet Demircan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı T. Rıza Güneri’nin,

Irak’a gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim Adak’ın,

Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin (6/390, 6/391) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 23 arkadaşının, NATO genişlemesi konusunda bir genel görüşme;

Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 20 arkadaşı ile,

İçel Milletvekili M. İstemihan Talay ve 30 arkadaşının,

Flash-TV’ye yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla birer Meclis araştırması,

Açılmasına ilişkin önergeleri (8/13; 10/185, 10/186) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 1 inci sırasında yer alan (10/18) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 9 uncu sırasında yer alan (10/27), 12 nci sırasında yer alan (10/30), 47 nci sırada yer alan (10/68), 86 ncı sırasında yer alan (10/113) ve 137 nci sırasında yer alan (10/170) esas numaralı, ülke kaynaklarının tespit edilmesi konusundaki Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 13.5.1997 Salı günkü birleşiminde ve birlikte yapılmasına;

7.5.1997 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan (10/185) ve (10/186) esas numaralı Flash-TV’ye yapılan saldırı ve kapatma olayları konusundaki Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 13.5.1997 Salı günkü birleşiminde, 2 nci sırasında ve birlikte yapılmasına; görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine;

29.4.1997 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 29.4.1997 tarihli 86 ncı Birleşiminde okunmuş bulunan İçişleri Bakanı Meral Akşener hakkındaki (9/13) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve soruşturma açılıp açılmayacağı konusundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 20.5.1997 Salı günkü birleşiminde yapılmasına;

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşeler” kısmının 7 nci sırasında yer alan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri konusundaki (10/25) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 20.5.1997 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine;

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 155 inci sırasında yer alan 306 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, bu kısmın 7 nci sırasına alınmasına;

İlişkin Danışma Kurulu önerisi ile,

Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesi,

Kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan 23 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

5 inci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam edilen, 17.7.1964 Tarihli, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli, 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/573) (S. Sayısı : 250) kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Alınan karar gereğince, ülke kaynaklarının tespit edilmesi ve Flash-TV’ye yapılan saldırı ve kapatma olayları konularındaki Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerini yapmak için 13 Mayıs 1997 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 20.01’de son verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

Fatih Atay Ali Günaydın

Aydın Konya

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

II. – GELEN KÂĞITLAR

9 . 5 . 1997 CUMA No. : 128

Tasarı

1. – Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

Teklifler

1. – Kütahya Milletvekili Emin Karaa’nın; Kütahya İline Bağlı Emet İlçesine Gazi Unvanı Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/783) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.1997)

2. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın; 3152 Sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi, Bazı Maddelerin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/784) (Plan ve Bütçe ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.1997)

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın; 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/785) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.1997)

4. – Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir’in; Dövize Endeksli Konut Kredisi Alan Kişilerin Borçlarını Ödemede Kolaylık Getirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/786) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

5. – İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur’un; Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/787)(İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

Rapor

1. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan ve 4 Arkadaşının; İstiklâl Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatanî Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/388) (S. Sayısı : 308) (Dağıtma tarihi : 9.5.1997) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan’ın, sanatçıların ödediği vergilere ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/527) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

2. – İçel Milletvekili Halil Cin’in, Trablus Büyükelçiliğinden gönderilen kriptoların içeriğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/528) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

3. – İçel Milletvekili Halil Cin’in, T.C. Trablus Büyükelçiliğinden gönderilen kriptoların içeriğine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/529) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, Kocaeli-Gebze’de sanayi tesisleri kurulması için kamulaştırılan yerlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2689)(Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

2. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Bakanlık ve bağlı kuruluşlarında görev yapan personel sayısına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2690) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.1997)

3. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İstanbul-Bağcılar Belediyesinin faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2691) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İstanbul-Sarıyer-Baltalimanı mevkiinde bulunan lokale ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2692) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

5. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, bazı sporcu, yönetici, hakem ve teknik personele yapılan saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2693) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

6. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Türk Lirasının Dolar karşısındaki değer kaybına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2694) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

7. – Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan’ın, “Bakım, Rehabilitasyon ve İş Öğrenim Vakfına” ve Zübeyde Hanım Vakfına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2695) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

8. – Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan’ın, hayvancılık kredisi faizlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2696) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

9. – İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in, görevlerinden alınan bürokratlarla ilgili yargı kararlarının uygulanmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2697) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

10. – Aydın Milletvekili Fatih Atay’ın, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısının eşine THY uçağında özel muamele yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2698) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

11. – Aydın Milletvekili Fatih Atay’ın, Beykoz Belediyesince yasalara aykırı inşaat izni verildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2699) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

12. – İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in, Gürcistan’dan ithal edilen elektrik enerjisine ve enerji yatırımlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2700) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

13. – Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, Flash TV’nin yayınının durdurulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2701) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

14. – Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, Flash TV’ye yapılan saldırı olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2702) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

15. – Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Flash TV’nin yayınının durdurulmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2703) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

16. – Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Konya-Ilgın-Argıthanı Kasabasında inşaatı devam eden Endüstri Meslek Lisesine ilişkinMillî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2704) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

17. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep Nurdağı İlçesindeki işsizlik sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2705) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

18. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep İli Nurdağı İlçesinin Adliye binası ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2706) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

19. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, İMKB Başkan Danışmanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2707) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

20. – Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu’nun, evcil domuz eti ithaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2708) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

21. – Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu’nun, sağlık personelinin fiili hizmet süresi zammından yararlandırılması için bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2709) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

22. – Rize Milletvekili Avni Kabaoğlu’nun, Ankara Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünün faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2710) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

23. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, İzmit Körfez Geçişi İhalesine ilişkin Başbakadan yazılı soru önergesi (7/2711) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1. – Niğde Milletvekili Akın Gönen, uluslararası İslamcı bir örgütün üyesi olduğu iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesini 8.5.1997 tarihinde geri almıştır. (7/2653)

12 . 5 . 1997 PAZARTESİ No. : 129

Raporlar

1. – Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili M. Seyfi Oktay’ın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/576, 2/137) (S. Sayısı : 303) (Dağıtma tarihi : 12.5.1997) (GÜNDEME)

2. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 16 Arkadaşının; 28.3.1983 Tarih ve 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/149) (S. Sayısı : 305) (Dağıtma tarihi : 12.5.1997) (GÜNDEME)

13 . 5 . 1997 SALI No. : 130

Rapor

1. – Yurt Dışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında 20.3.1997 Tarih ve 4230 Sayılı Borçlanma Kanunu ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı : 313) (Dağıtma tarihi : 13.5.1997) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Türkiye genelinde ve Ankara’daki öğrenci sayısının okullara göre dağılımına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/530) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

2. – Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Ankara’ya bağlı bazı yerleşim birimlerinin yollarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/531) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.5.1997)

3. – Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın, Petlas’ın Kombassan’a devrine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/532) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

4. – Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın, Zonguldak İlinde Tekel bayilik ihalesi sırasında meydana gelen silahlı çatışmaya ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/533) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

5. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in, uygulama imkânı kalmayan kanunlara ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/534) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

6. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in, Türk Ceza Kanunu ve Medenî Kanunda yapılacak değişikliklere ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/535) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Necdet Menzir’in, Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü arasında imzalanan AŞTİ’yle ilgili protokollere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2712) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

2. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Bursa’da temeli atılan 2 nci SSK hastanesi inşaatına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2713) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

3. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Turzim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2714) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

4. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, adlî ve idarî dava dosya sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2715) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

5. – Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Başbakanlıkta bulunan müşavir kadrosu sayısına ve bu kadrolara yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2716) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

6. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, İmam Hatip Liselerinde öğrenim gören öğrenci sayısına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2717) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

7. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, 1970 yılından bu yana hacca giden kişi sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2718) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

8. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, sürücü belgelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2719) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

9. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Başbakanlık ve Devlet Bakanlıklarında görevli müsteşar ve genel müdür sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2720) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

10. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an kurslarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2721) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

11. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan polis ve sivil memurların öğrenim düzeylerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2722) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

12. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, burs ve kredi alarak yurtdışında öğrenim gören kişi sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2723) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

13. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Millî Gençlik Vakfına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2724) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

14. – Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya’nın, görevden alınan ve başka bir ilde görevlendirilen il müdürlerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2725) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

15. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Haziran 1996 tarihinden bugüne kadar yapılan hazine bonosu ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2726) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

16. – Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu’nun, Doğanözü Sulama Barajı projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2727) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

17. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep-İslahiye Meslek Yüksekokulunun hizmet ve yurt binası ihtiyacına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2728) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

18. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep İli İslahiye İlçesinin öğrenci yurdu ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2729) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

19. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep İli İslahiye İlçesinin Yatılı Bölge İlköğretim Okulu ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2730) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

20. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep İli İslahiye İlçesinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2731) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

21. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, İslahiye Devlet Hastanesinin tıbbî malzeme ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2732) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

22. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, İslahiye Devlet Hastanesinin uzman hekim ve bazı sağlık ocaklarının pratisyen hekim ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2733) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

23. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bazı basın organlarında çıkan haberlere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2734) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

24. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, TES-İŞ Sendikasına ait Atatürk posterlerinin bazı partililerce zor kullanılarak indirildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2735) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

25. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, TEAŞ sınavında usulsüzlük yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2736) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

26. – Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un, öğretmenlerin Emniyet Müdürlüğü tarafından fişlendikleri iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2737) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

27. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, siyasî partilerin kayıtlı üye sayılarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2738) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

28. – Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu’nun, bürokratların M.G.K. Akademisinde eğitime tabi tutuldukları iddialarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2739) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

29. – Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu’nun, korucuların askerlik hizmetine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2740) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

30. – Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu’nun, Doğu ve Güneydoğuda güvenlik nedeniyle boşaltılan köylere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2741) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

31. – Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu’nun, İHD tarafından organize edilen Barış ve Demokrasi Panelinin iptal nedenine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2742) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

32. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, 822’li hatlara kontür uygulanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2743) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. – Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu ve 40 arkadaşının, Hatay İlinin sorunlarının araştırılarak kamu hizmetlerinden daha fazla yararlandırılması için alınması gereken önlemleri belirlemek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

2. – İstanbul Milletvekili Necdet Menzir ve 20 arkadaşının, Türk polis teşkilatının sorunlarının araştırılarak yeniden yapılanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/188) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

3. — İzmir Milletvekili Sabri Ergül ve 20 arkadaşının, “itirafçı” kişilerle istihbarat örgütleri ve kolluk güçleri arasındaki ilişkiler hakkında ileri sürülen iddiaları araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Tekirdağ-Hayrabolu ve köylere hizmet götürme birliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2354)

2. – Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Pamukkale Elektrik Dağıtım A.Ş. adıyla bir şirket kurulmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2358)

3. – İzmir Milletvekili Zerrin Yeniceli’nin, ilaçtan alınan K.D.V.’nin kaldırılmasına ve ilaç reklamlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2361)

4. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, Türkiye-İsrail Askerî Eğitim Anlaşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2371)

5. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, Kürt Parlamentosu adı altındaki toplantıların önlenmesi için yürütülen çalışmalara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2372)

6. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, Irak’taki Türkmenlerin durumlarına ve Türkiye’ye gelenlerin oturma ve çalışma izinlerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2373)

7. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, Kuzey Irak’ta insanî yardım adı altında faaliyet gösterdikleri iddia edilen casusluk kuruluşlarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2374)

8. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, gayrisemî RP’li bir heyetin Suriyeli yetkililerle görüştükleri iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2375)

9. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, RP’li bir heyetin İran’ı Dışişleri Bakanlığının bilgisi dışında ziyaret ettiği ve yetkililerle görüştüğü iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2376)

10. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, Devlet televizyonunun bir kanalında Kürtçe yayın için hazırlık yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2386)

11. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, Güllük Karakolunun İran askerlerince tarandığı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2388)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

13 Mayıs 1997 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Kadir BOZKURT (Sinop)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşimini açıyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Adana Milletvekili Orhan Kavuncu’nun, Dışişleri Bakanlığından istenilen bir yazının kopyasının verilmemesi ve TBMM aracılığıyla gönderilen soru önergelerine verilen cevaplara ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı birinci sözü, Dışişleri Bakanlığından istenilen bir yazının kopyasının verilmemesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla gönderilen soru önergelerine verilen cevaplar üzerinde, Sayın Orhan Kavuncu'ya veriyorum.

Buyurun Sayın Kavuncu.

Süreniz 5 dakikadır.

ORHAN KAVUNCU (Adana) – Değerli Başkan, bana konuşma imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Muhterem milletvekilleri, bugün, sizlere, milletvekillerinin saygınlığı ve etkinliğiyle ilgili olarak yaşadığım bir olayı aktarmak için söz almış bulunuyorum.

1996 yılının Ocak ayı sonlarında, Dışişleri Bakanlığı Latin Amerika, Pasifik ve Uzakdoğu Ülkeleriyle İlişkiler Genel Müdürlüğünce, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilmiş olan, İstanbul Eminönü İsa Yusuf Alptekin Parkıyla ilgili yazının bir suretini, Dışişleri Bakanlığının ilgili Genel Müdürlüğünden istemiştim. Genel Müdür, önce, yazının gizli olduğunu, "gizli" ibareli olduğunu söyledi; sonra, "ivedi" ibareli olduğunu bildiğimi söyleyince, ilgili Genel Müdür Yardımcısının iznini almak gerektiğini, onun da yurt dışında olduğunu, dönmesini beklememiz gerektiğini ifade etti.

On günlük bir bekleme ve uğraş sonunda yazı tarafıma gönderilmeyince, ilgili Genel Müdüre, yazıyı göndermemeleriyle ortaya çıkan gecikmenin zararının telafi edilemeyeceğini ve bunun sorumluluğunun da kendilerine ait olduğunu bildiren bir mektup gönderdim. Mektup, Dışişleri Bakanlığı evrakına, ilgili sayı ve tarihle kaydedildi ve sonra da, bu mektubu, bir üst yazıyla, 9 Şubat 1996'da, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı özel kalem müdürlüklerine gereğinin yapılması için verdim. 1 yıl kadar bekledikten sonra, Dışişleri Bakanından, yazıma niçin cevap verilmediğini ve sorumlular hakkında bir işlem yapılmadıysa bunun sebebini, bir soru önergesiyle sordum. Gelen cevapta, yazının "gizli" ibareli olduğu, onun için verilemediği yazılıydı. İkinci bir soru önergesiyle, yazının "gizli" ibareli olmadığını; "ivedi" ibareli olduğunu söyledim ve "ivedi" ibareli bir yazıya "gizli" ibareli diyerek, Bakanı da, yanlış bilginin altına imza atmak zorunda bırakan ilgililer hakkında ne yapmayı düşündüklerini Dışişleri Bakanından sordum. Gelen cevapta, ısrarla, yazının "gizli" ibareli olduğu, onun için, değerli milletvekillerimizin hizmetinde olan bürokratlara verilemediği yazılıydı.

Değerli milletvekilleri, maksadımız, kimseyle kötü olmak değildir; ancak, ihmal ve kusurlar kim tarafından kime karşı işlenmiş olursa olsun, müeyyidesinin uygulanması gerektiğini vurgulamaktır. Milletvekilini savsaklayacaksın, Bakanına yanlış bilgi imzalatacaksın, sonra da evine gidip huzur içinde yatacaksın!.. Bu kişi cezalandırılmalıdır. Aksi takdirde, milletvekilinin saygınlığından ve etkinliğinden bahsetmeye hakkımız yoktur.

Huzurunuzda, soru önergelerime muhatap olan Dışişleri Bakanımız Sayın Tansu Çiller'i kınadığım gibi, ilk yazıyı gönderdiğim 9 Şubat 1996 tarihinde Meclis Başkanı olan, Başbakan olan ve Dışişleri Bakanı olan değerli arkadaşlarımı da kınadığımı ifade etmek istiyorum.

Bir milletvekili arkadaşımız, bir bürokrata karşı, böyle ihmalkâr, tezyif ve tahkir edici bir davranış içerisine girerse, o bürokratı korumak ve kollamak ilgili bakanın görevidir.

Aynı işlem, benim yaşadığım olayda olduğu gibi, bir bürokrat tarafından bir milletvekiline yapılmışsa ve durum ilgili bakana iletilmişse, herhalde o bürokratın soruşturmaya tabi tutulması gerekir. İşte, böyle bir soruşturma ihtiyacı duyulmadığı için kırgınım, hepinizin adına kırgınım. Soru önergelerime, belki de muhatabım olan Genel Müdürün hazırladığı cevap, hemencecik, hiçbir araştırma ihtiyacı duyulmadan, tam bir güvenle imzalandığı için kırgınım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kavuncu, 1 dakika içerisinde lütfen toparlayın.

ORHAN KAVUNCU (Devamla) – 30 saniye de yeter efendim.

Yani, milletvekiline değil de, ilgili bürokrata itimat edildiği, benim iddialarım hiçe sayıldığı için kırgınım. Ben de dahil, hiçbir milletvekili arkadaşımız, bostan korkuluğu sayılmamalıdır.

Sayın Bakandan, Genel Kurul huzurunda, konuyu ciddiye almasını, ilgili Genel Müdür hakkında soruşturma açmasını ve uygun görülecek cezayı uygulamakta tereddüt etmemesini istiyorum. Milletvekilinin, dolayısıyla Parlamentonun etkinliğini ve saygınlığını artırmanın ancak böylelikle mümkün olacağını düşünüyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kavuncu.

Gündemdışı konuşmaya, Hükümet adına yanıt?.. Verilmeyecek.

2. – Karabük Milletvekili Erol Karan’ın, Safranbolu ve çevresindeki tarihî ve kültürel birikimlerin korunmasına ve yöre turizminin geliştirilmesine ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci konuşma, Safranbolu ve çevresindeki tarihî ve kültürel birikimlerin korunması ve turizmin geliştirilmesi konusunda, Sayın Erol Karan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Karan, süreniz 5 dakikadır.

EROL KARAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Safranbolu ve çevresindeki tarihî ve kültürel birikimlerin korunması ve turizmin geliştirilmesi konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, doğal güzellikler, tarihsel ve arkeolojik değerler açısından oldukça zengin bir ülkedir. Çok çeşitli uygarlıkların yerleşim yeri olan ülkemiz, bu uygarlıkların, sosyal, kültürel, tarihsel ve yapısal değerlerini içerisinde barındıran ender ülkelerden biri olup, dünyadaki çoğu insanın ilgi odağı konumundadır. Böylesi zengin bir tarihsel mirasa sahip olan ülkemizde, bu değerlere ne kadar önem verildiği ve korunması için ne kadar çaba harcandığı da tartışma konusudur.

Ülkemizin, hatta dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri olmaya aday Safranbolu İlçesini örnek olarak gündeme getirmek istiyorum. Safranbolu, ülkemizde ve dünyada, günümüz öncesi insan yerleşimlerinin, çevresel dokusu içinde korunabilmiş en üstün örneklerinden biridir. Korumanın, kent ölçeğinde başarılmış olması, Safranbolu'yu, korumanın başkenti unvanına kavuşturmuştur.

Safranbolu, çok eskilere dayanan bir tarih ve kültür birikiminin ve Osmanlı İmparatorluğunun en güçlü dönemlerinde elde edilen ekonomik zenginliğin ürünüdür.

Bugünkü haliyle Safranbolu, geleneksel Türk toplum yaşantısının tüm özelliklerini taşıyan, onun tarihî ve kültürel ürünlerini orijinal çevresi içerisinde dünya insanına sunan ender bir kent özelliği taşımaktadır.

Sahip olduğu zengin kültürel miras ve bu mirası korumadaki başarısı, Safranbolu'yu, Türkiye'de ve dünyada üne kavuşturmuş olup, 1994 yılında UNESCO tarafından dünya miras listesine alınması sağlanmıştır.

Safranbolu'da, 1 008'i koruma altında olan sayısız kültürel eser bulunmaktadır. Orijinal haliyle korunmakta olan bu eserler, Safranbolu'yu bir açık hava müzesi, bir müze kent haline getirmiştir.

Başlangıçta, geleneksel Türk evleriyle dikkatleri üzerine çeken Safranbolu, tarihî boyutuyla, doğa güzellikleriyle ve kent ölçeğinde korumacılıkla örnek olması açısından, gün geçtikçe, yerli ve yabancı turistlerden daha fazla ilgi görmekte olup, kültür turizminin en önemli odaklarından birini oluşturmaktadır.

Yöreye büyük bir ekonomik girdi sağlayan Karabük Demir-Çelik Fabrikasının özelleştirilmesinden olumsuz etkilenen yöre halkı, umudunu turizme bağlamıştır. Safranbolu ve yöre halkının, turizmin geliştirilmesi konusunda Hükümetten, özellikle, Kültür ve Turizm Bakanlıklarından istekleri vardır; bunları kısaca açıklamaya çalışacağım.

İlçede bulunan ve hukuken koruma altında olan 1 008 eser, gerektiği gibi korunamamaktadır. Bu nedenle, Safranbolu, geçmişte yaşanan örneklerinde görüldüğü gibi, tarihî eser hırsızları için çekim merkezi durumuna gelmiştir. Bunu önlemek için ivedî olarak bir müze açılmalıdır. Şu anda âtıl durumda bulunan tarihî Cezaevi ve Kaymakamlarevi müze olarak düşünülebilir.

1976 yılında yanan eski Hükümet Konağının restorasyonuna hemen başlanmalı; bu tarihî eser, çirkin görüntüsünden kurtarılarak bir kültür merkezine dönüştürülmelidir. Yine, ilçede bulunan önemli eserlerden Cinci Hanının restorasyonu hızlandırılarak, bir an önce bitirilmelidir.

İlçede turizm altyapısının hızla geliştirilmesine ihtiyaç vardır. İlçe sınırlarında bulunan ve önemli turistik değere sahip kayamezarlara, mağaralara, kanyonlara, ormanlara ve İncekaya Sukemeri gibi önemli eserlere ulaşım imkânı sağlanmalıdır.

İlçede Kültür ve Turizm Bakanlıklarına bağlı olarak oluşturulmuş birimler yetersizdir. Turizm Müdürlüğüne atanma yapılmalı, rehber ve diğer yardımcı personel verilmelidir. Kültür Bakanlığı, çevresel korumanın gerekliliğini yerine getirmek amacıyla, evlerin dışında, önemli tarihî eserleri de restore etmelidir. Ayrıca, evlerini restore etmeyi düşünenlere restorasyon kredisi verilmeli ve ucuz kereste tahsis edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karan, lütfen toparlayınız.

EROL KARAN (Devamla) – Tabiî.

Uzun yıllar Karabük'te yaşamış, Karabük'ün ekmeğini yemiş ve Bakanlığı sırasında iki kez yöreyi ziyaret etmiş olan; ancak, Safranbolu'nun sorunlarına çözüm getirmeyen Kültür Bakanımız Sayın İsmail Kahraman'ı Karabük ve Safranbolu halkı yadırgamaktadır.

Sonuçta, devletin katkısı, yöre halkının özverisiyle Safranbolu ve çevresi, ülkemizin, hatta dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri olacağına inanıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karan.

Hükümet adına yanıt için bir söz talebi?.. Yok.

3. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, son günlerde medyaya yapılan saldırılar ve Hürriyet Gazetesi binasının silahla basılmasına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü konuşma, son günlerde medyaya yapılan sözlü ve fiilî saldırılar ile Hürriyet Gazetesinin silahla basılması konusunda Sayın Yaşar Okuyan'ın.

Buyurun Sayın Okuyan. (ANAP sıralarından alkışlar)

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinize saygılar sunarım.

Bildiğiniz gibi, son günlerde, medyaya ve gazetecilere karşı giderek artan fiilî saldırılara sahne olmaktayız. Bu noktada en son fiilî saldırı, dün İstanbul'da Hürriyet Gazetesinin bir şahıs tarafından basılması ve ta 13 üncü kata kadar çıkarak gazeteyi silahla taraması ve bir kişinin de yaralanmasına sebep olması hadisesiyle, en son güncel bir duruma gelmiştir.

Daha bir hafta öncesinde İstanbul'un göbeğinde, en işlek caddesinde, 40-50 kişilik bir şehir eşkıyası grubu Flash–TV'yi basmış, onlarca mermi sıkmış ve ellerini, kollarını sallaya sallaya televizyon binasından ayrılmışlardır. Bugüne kadar, göstermelik olarak, 50'ye yakın bu grubun içinden sadece 5 kişinin yakalandığı ifade edilmiş ve her ne hikmetse, görgü şahidi gazeteciler, yakalandığı ifade edilen bu insanları tanımadıklarını söylemişler.

Daha, yine, geçen hafta, Türkiye Gazetesinin Ankara temsilcisi Sabahattin Önkibar'ın arabası kurşunlanmış; yine, geçtiğimiz hafta, Show-TV'deki Program Yapımcısı Kadir Çelik'in, evinin önünde arabası kurşunlanmış ve nihayet, dün de Hürriyet Gazetesi basılmıştır.

Bu fiilî tecavüzler, acaba, niye, son günlerde giderek yoğunlaşmış? Acaba, medyanın yazdıklarından, birtakım çevreler, birtakım kimseler, kendi gelecekleri açısından son derece kaygı verici olan bazı durumların kamuoyunca bilinmesinden endişeye mi düşmüşler? Tabiî ki, bu noktada hakikat payının olduğu açık.

Eğer, bir ülkede, ülkeyi yönetenler, başbakanlar, başbakan yardımcıları, bazı bakanlar, iktidar milletvekillerinin bazıları, sürekli biçimde medyayı hedef gösterirse ve hele hele, en son geçtiğimiz cumartesi günü Sultanahmet Meydanındaki mitingte isim vererek "Doğan grubu, Sabah grubu, Koç grubu" diyerek ve gerçekleri tersyüz edecek biçimde, bu gruplar, halkın önünde, kamuoyunun önünde suçlanırsa, hedef gösterilirse, akabinde gazetelerin basılması da beklenmedik bir olay değildir.

Hele bu kışkırtıcı konuşmalar, efendim "devletin kesesinden 7 katrilyona varan imkânlar bu gruplara aktarıldı, ben, işte bunları kestiğim için, şimdi bu çevreler bana hasım hale geldiler" diye, âdeta, doğru yerine, yalan noktasında bir kavramı öne çıkaranlar...

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Doğru olup olmadığını nereden biliyorsun?

YAŞAR OKUYAN (Devamla)– Efendim, doğru mu, yalan mı, gelir Hükümetiniz burada cevap verir.

Bu kışkırtıcı konuşmaların sonunda da, eğer birileri gidip, Hürriyet Gazetesini basıyorsa ve bastığı sırada da "7 katrilyonun hesabını sormaya geldim, Aydın Doğan'ı öldürmeye geldim" diye slogan atabiliyorsa, durumun vahameti açık bir şekilde ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Okuyan, lütfen toparlayınız.

YAŞAR OKUYAN (Devamla)– Şimdi, bir defa, ifadelerdeki çelişkiye değinmeyeceğim; sadece, yapılan açıklamalardaki yanlışa değinmek istiyorum: Mesela, bu gruplara verilen ve "teşvik" diye ifade edilenlerin yüzde 84'ünün altında Sayın Tansu Çiller'in imzasının olduğu açık bir gerçektir. Yani, kendisinin verdiği teşvikleri, Sayın Çiller, kendisi kesiyor ve bunu da "devletin Hazinesinin hortumlanması" şeklinde, bütün sanayi kuruluşlarını ve ilgili medya kuruluşlarını suçlama konusu yapabiliyor. Bu işaretten sonradır ki, saldırılar meydana geliyor. Eğer önümüzdeki günlerde de, söz konusu bu kuruluşlara, medya kuruluşlarına saldırılar devam edecek olursa, bunun kışkırtıcısının Sayın Çiller olduğu açıktır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Okuyan.

YAŞAR OKUYAN (Devamla)– Ben de teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) – Sayın Başkan, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın İçişleri Bakanı gündemdışı konuşmayı yanıtlamak üzere söz istediler.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yalova Milletvekili Sayın Yaşar Okuyan'ın, medyaya yapılan saldırı olayıyla ilgili olarak yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Hürriyet Gazetesine yapılan saldırıdan büyük üzüntü duyduğumu içtenlikle belirtmek istiyorum; olay nedeniyle, Hürriyet Gazetesinin tüm mensuplarına geçmiş olsun diyor, olayda yaralanan Hüseyin Alkır'a da şifalar diliyorum.

Fikirlere tahammül gösteremeyen bir şahıs tarafından yapılan bu menfur saldırıyı nefretle kınıyorum. Bu kurşunları sıkanın esas amacı belirlenecek ve şayet var ise, arkasında olanların, kimliklerinin tespit edilerek yakalanmaları, mutlaka sağlanacaktır; zaman da alsa bu işin peşini asla bırakmayacağız. [CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar (!)]

İSMET ATALAY (Ardahan) – Arkasında enişte var, enişte!..

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (Devamla) – İstanbul Valisi ile Emniyet Müdüründen aldığım bilgiler doğrultusunda ifade etmem gerekirse, olayın cereyanı ana hatlarıyla şöyledir: 12.5.1997 günü saat 08.00 sıralarında, İstanbul E5–E6 bağlantı yolu üzerinde faaliyet gösteren Hürriyet Gazetesi kompleksine, İzmir İli Ödemiş İlçesi Türkmen Köyü nüfusuna kayıtlı 1975 Ödemiş doğumlu Hüseyin Vuran isimli şahsın, elinde kurusıkı tabanca ve bıçakla birlikte gazete binasına giderek, özel güvenlik görevlisinin elinde bulunan MP–5 silahı gasp ederek, bina içerisinde sağa sola rastgele ateş etmesi sonucu, gazete binasında temizlik işçisi olarak çalışan Hüseyin Alkır adlı şahsın bacağından kurşunla yaralandığı, aynı binada güvenlik görevlisi olarak çalışan Hakan Memiş ile Murat Yüksel isimli şahısların da, kırılan camlardan hafif şekilde yaralandığı anlaşılmıştır.

Adı geçen şahsın, 30 Kasım 1994 tarihinde İzmir Atatürk Devlet Hastanesinin Psikiyatri Kiliniğinde tedavi gördüğü, Marmara Üniversitesi Hastanesinin 29.12.1994 gün ve 4552 sayılı raporuyla da "Compulsive obsession " bozukluğu teşhisinin konulduğu belirlenmiştir.

Bu çirkin saldırı, çok yönlü olarak devlet ciddiyeti içerisinde büyük bir hassasiyetle soruşturulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, düşünceyle kazanılamayan haklılığa, öfkeyle, şiddetle, terörle erişmek, haklı sesi şiddetle susturmak, beğenilmeyen görüşü kaba kuvvetle söndürmek mümkün değil. Hükümetimiz, göreve geldiği günden bu yana, her zaman, Anayasamızın 28 inci ve müteakip maddelerinde ifade edildiği üzere "Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak, izin alma ve maî teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Süreli veya süresiz yayın, önceden izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz. Süreli yayınlar, devletin ve diğer kamu tüzelkişilerinin veya bunlara bağlı kurumların araç ve imkânlarından eşitlik esasına göre yararlanır. Basın hürriyetinin sınırlamasında Anayasanın 26 ncı, 27 nci maddelerinin hükümleri uygulanır" yolundaki anlayışın savunucusu ve uygulayacısı olmuştur, olmaya da devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, bu memleketi seven, birlik ve beraberlikten yana olan ve demokrasinin erdemine inanan herkes bu tür olaylara tavır koymalıdır; terör örgütünün şiddet ve korkuya dayalı eylem ve kararlarına karşı, devletin ve güvenlik kuvvetlerinin yanında yer almalıdır. Cumhuriyetimize ve demokrasimize hep birlikte sahip çıkalım. Kökeni ne olursa olsun hepimiz bu vücudun ayrılmaz parçalarıyız, sonsuza dek, misakımillî hudutları içerisinde demokrasiye sıkı sıkıya bağlı kalarak varlığımızı devam ettireceğiz; bundan hiç kimsenin en küçük bir şüphesi olmasın.

Basını susturmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Türkiye'nin her yerinde, her vatandaş istediği gazeteyi ve diğer yayınları almaya, okumaya devam edecektir. Basın özgürlüğünü kısıtlamaya, vatandaşın haber alma özgürlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik tehdit ve eylemler sonuçsuz kalmaya mahkûmdur.

Şu hususu içtenlikle belirteyim ki, göz korkutarak, düşünceyi sindirerek, dehşet havası yaratılarak ülkede terör ve şiddeti egemen kılacaklarını düşünenler çok yanılıyorlar. Devlet ve onun güvenlik güçleri, hukukun içinde, insan haklarına saygılı davranarak, masum vatandaşlarımıza herhangi bir zarar gelmemesi hususuna büyük hassasiyet göstererek, terör ve şiddet eylemleri ile bunları yaratanların üstesinden gelecek güçtedir. Bu yolda önemli sayılabilecek başarılar sağlanmış, büyük mesafeler katedilmiştir.

Basına yönelik bu eylem, aynı zamanda demokrasiyi de hedef almaktadır. Ancak, basını bu yollarla susturmak asla mümkün değildir. Terör ve şiddetten yana olanların bu çağdışı düşüncelerini, basınımızın ve toplumumuzun, hoşgörü, barış, sevgi, saygı ve adalet duygularıyla, doğru fikri usanmadan savunarak, doğruları herkese anlatarak ve benimseterek yeneceğine, bunun da demokrasinin bir zaferi olacağına yürekten inanıyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Ben de, uzun yıllarını basına adamış bir arkadaşınız olarak, hiçbir gerekçenin, medyayı tehdit ve yıldırma girişimlerini haklı kılmaması gerektiği biçimindeki duygularımı sizlerle paylaşmak isterim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

1. – Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın, Adana Milletvekili Orhan Kavuncu’nun, Dışişleri Bakanlığından istenilen bir yazının kopyasının verilmemesi ve TBMM aracılığıyla gönderilen soru önergelerine verilen cevaplara ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam)

BAŞKAN – Birinci gündemdışı konuşmayı, Dışişleri Bakanı Vekili olarak Sayın Mehmet Sağlam yanıtlamak istediler.

Buyurun Sayın Sağlam.

MİLLî EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adana Milletvekilimiz Profesör Orhan Kavuncu'nun gündemdışı konuşmasını ikinci sırada yapmasını beklerken, birinci sıraya alınınca, geç kaldığım için, Sayın Başkanı rahatsız ettiğimden dolayı, önce özür diliyorum. Sonra, değerli arkadaşımızın, daha önce, Dışişleri Bakanlığına sorduğu bazı sorulara cevap alamadığı yolundaki serzenişiyle ilgili bilgi arz etmek istiyorum.

Önce, değerli arkadaşımızın Doğu Türkistanl'a ilgili sorularına, Dışişleri Bakanlığı, 18 Mart 1997 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Amerika, Pasifik ve Uzakdoğu Ülkeleriyle İlgili İlişkiler Genel Müdürlüğünce cevap gönderilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edeyim.

Bir yanlış anlamaya meydan vermemek için arz ediyorum; Sayın Kavuncu, cevap alamadığından yakınmadı, aldığı cevapların baştansavma ve yetersizliği konusunda Genel Kurulun dikkatini çekti.

Buyurun efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakanlıkça, 18 Mart 1997'de, değerli milletvekili arkadaşımıza iletilmek üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilen cevapta, Sincan- Uygur Özerk Bölgesindeki gelişmelerin, Dışişleri Bakanlığınca yakından izlenen gelişmeler olduğu, esasen, Çin Halk Cumhuriyetiyle her düzeyde yapılan temaslarda, o bölgede yaşayan Uygurların bizim akrabalarımız olduğu, bu nedenle de, kendilerinin refah ve mutluluklarıyla ilgilenmemizin normal karşılanması gerektiği ifade edilmiştir.

Bu çerçevede, bölgede meydana gelen olayların, kamuoyumuzun ve dünya kamuoyunun dikkatini çekmek üzere de 17 Şubat 1997'de bir açıklama yapılmıştır. Bu açıklamada, Türkiye'nin, Sincan-Uygur Özerk Bölgesini, Çin Halk Cumhuriyeti topraklarının bir parçası olarak görmekte olduğu ve fakat, Çin Halk Cumhuriyetinin toprak bütünlüğünün korunmasına gösterilen saygı kadar, aynı zamanda, Türkiye ve Türk Halkı ile Sincan-Uygur Özerk Bölgesinde yaşayan Uygur kökenli halk arasında yakın kültürel bağlar bulunduğunun ve ayrıca, ülkemizde Uygur kökenli Türk vatandaşlarının da yaşadığının göz önünde tutularak, Türkiye'nin, bu bölge halkına ilgi duyması ve bölgede meydana gelen gelişmeleri yakinen izlemesinin doğal olduğu bildirilmiştir.

Ayrıca, Türkiye, Sincan-Uygur Özerk Bölgesinde yaşayan halkı, Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında bir dostluk köprüsü olarak görmekte olduğu; dolayısıyla, bu halkın, kalkınmasını, refah ve mutluluk içerisinde sürdürmesini her zaman istediği belirtilmiştir.

Ayrıca, bu bölgede, yani Sincan-Uygur Özerk Bölgesinde -bir başka deyişle Doğu Türkistan'da- kanlı ve ölümle sonuçlanan gelişmelerin derin bir endişe ve üzüntüyle izlendiği; bu çerçevede, olayların daha fazla tırmanmasının önüne geçmek için, ilgililerce itidal ve sağduyu gösterilerek, bölgede, bir an önce sükûnet ve huzurun tesisini arzu ve temenni etmekteyiz şeklinde, Dışişleri Bakanlığınca, Türk ve dünya kamuoyuna bir açıklama yapılmıştır.

Arkadaşımızın sorusu üzerine de, biraz önce arz ettiğim mektupla, değerli arkadaşımıza, ilgili daireler tarafından hazırlanan ve bu arada, özellikle İstanbul'daki İsa Yusuf Alptekin Parkı hakkında, Dışişleri Bakanlığınca İçişleri Bakanlığına gönderilmiş bulunan yazının, evvelce de belirtildiği gibi, gizlilik kaydı taşımakta olduğu, dolayısıyla da Sayın Kavuncu'ya bu nedenle gönderilemediği bildirilmektedir. Milletvekilimizin, Bakanlığın işini ciddîye almadığı ya da milletvekilimizin sorusuna ilgisiz kaldığı, lakayt kaldığı gibi endişelerine yer olmadığını burada belirlemek istiyorum.

Ayrıca, değerli arkadaşımızın belirlediği gibi, eğer, herhangi bir Dışişleri mensubu tarafından milletvekilimizin sorusuna cevap vermekte şu veya bu şekilde bir savsaklama söz konusu ise, bunun da gereğinin yapılmasının tabiî olacağını Yüce Meclise arz etmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, sunuşlar oldukça uzun; onun için, Sayın Divan Üyesi arkadaşımızın, sunuşları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; birinci tezkereyi okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Küba’ya gidecek olan Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel’e, dönüşüne kadar Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/792)

6 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 11 Mayıs 1997 tarihinde Küba'ya gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in dönüşüne kadar; Turizm Bakanlığına, Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2. – Fransa’ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/793)

6 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(BAB) Batı Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi Toplantısına katılmak üzere, 11 Mayıs 1997 tarihinde Fransa'ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Tansu Çiller'in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına, Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Mehmet Sağlam'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

3. – Fransa’ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/794)

6 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(BAB) Batı Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi Toplantısına katılmak üzere, 12 Mayıs 1997 tarihinde Fransa'ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın dönüşüne kadar; Millî Savunma Bakanlığına, Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Dördüncü tezkereyi okutuyorum:

4. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’a, dönüşüne kadar, Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/795)

6 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Olağanüstü Zirve Toplantısına katılmak üzere, 12 Mayıs 1997 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın dönüşüne kadar; Bayındırlık ve İskân Bakanlığına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Beşinci tezkereyi okutuyorum:

5. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim Adak’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/796)

6 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Olağanüstü Zirve Toplantısına katılmak üzere, 12 Mayıs 1997 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Recai Kutan'ın dönüşüne kadar; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, Devlet Bakanı Fehim Adak'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Altıncı tezkereyi okutuyorum:

6. – Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan Cumhuriyetlerine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/797)

6 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Olağanüstü Zirve Toplantısına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere, 12 Mayıs 1997 tarihinden itibaren Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Yedinci tezkereyi okutuyorum:

7. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/798)

9 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkmenistan Cumhurbaşkanı Saparmurad Türkmenbaşı'nın davetlisi olarak, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Olağanüstü Zirve Toplantısına Türkiye'yi temsilen katılmak üzere, 12–14 Mayıs 1997 tarihlerinde Türkmenistan'ı ziyaret edeceğimden, dönüşüme kadar, Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Doç.Dr. Mustafa Kalemli vekâlet edecektir.

Bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

8. – (10/108) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/799)

9.5.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaları araştırmak amacıyla kurulan (10/108) Esas Numaralı Araştırma Komisyonumuz, 8.5.1997 tarihinde yaptığı toplantısında; Komisyon çalışmalarının süresinde tamamlanamayacağı görüşüyle çalışma süresinin bitim tarihi olan 29.5.1997 tarihinden itibaren, TBMM İçtüzüğü 105 inci madde hükmüne göre 1 aylık eksüre istenmesi kararı almıştır.

Gereğini arz ederim.

Suat Pamukçu

Komisyon Başkanı

Bayburt

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz önce okunan tezkereyle ilgili, Komisyona, daha önce üç ay süre verilmişti; İçtüzüğün 105 inci maddesi, araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verileceği hükmünü içeriyor.

Bu nedenle, Komisyonun süre isteme talebini bilgilerinize sunuyorum.

9. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in (6/514) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/180)

BAŞKAN – Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin 147 nci sırasında yer alan (6/514) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı olarak cevap geldiğinden, sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 9 Mayıs 1997

Metin Öney

İzmir

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması önergeleri vardır; birinci önergeyi okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu ve 40 arkadaşının, Hatay İlinin sorunlarının araştırılarak kamu hizmetlerinden daha fazla yararlandırılması için alınması gereken önlemleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hatay İlinde programa alınacak kamu yatırımlarında seçici davranılması, programa alınan projelerin termin programları içinde tamamlanabilecek şekilde programlanması ve ödeneklerin de yeterli miktarda ayrılması, değişen ekonomik şartların yakından izlenmesi, devletin meydana gelen yeni şartları hızla değerlendirip, özel sektörün, bu ilimizde daha ayrıcalıklı bir yaklaşımla desteklenmesi ve Hatay İlinin kamu hizmetlerinden daha fazla yararlandırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını sayglarımızla arz ederiz.

1- Levent Mıstıkoğlu (Hatay)

2- Edip Safder Gaydalı (Bitlis)

3- Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

4- Miraç Akdoğan (Malatya)

5- Cengiz Altınkaya (Aydın)

6- Uğur Aksöz (Adana)

7- Muzaffer Arslan (Diyarbakır)

8- Rasim Zaimoğlu (Giresun)

9- Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)

10- Yavuz Köymen (Giresun)

11- Esat Bütün (Kahramanmaraş)

12- Abbas İnceayan (Bolu)

13- Mustafa Küpeli (Adana)

14- Şükrü Yürür (Ordu)

15- Akın Gönen (Niğde)

16- Süleyman Hatinoğlu (Artvin)

17- Şerif Bedirhanoğlu (Van)

18- Mete Bülgün (Çankırı)

19- İrfan Köksalan (Ankara)

20- Adil Aşırım (Iğdır)

21- Nizamettin Sevgili (Siirt)

22- Naim Geylani (Hakkari)

23- Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

24- ismail Durak Ünlü (Yozgat)

25- Mahmut Oltan Sungurlu (Gümüşhane)

26- H. İbrahim Özsoy (Afyon)

27- İbrahim Çebi (Trabzon)

28- Ahmet Alkan (Konya)

29- Mehmet Ali Bilici (Adana)

30- Ali Talip Özdemir (İstanbul)

31- Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

32- Ahat Andican (İstanbul)

33- Halil Cin (İçel)

34- Yılmaz Karakoyunlu (İstanbul)

35- Ali Doğan (Kahramanmaraş)

36- Halit Dumankaya (İstanbul)

37- Tevfik Diker (Manisa)

38- Refik Aras (İstanbul)

39- Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak)

40- Bülent Akarcalı (İstanbul)

41- Enis Sülün (Tekirdağ)

Gerekçe:

Yurdumuzun güneyinde, zengin tarımsal kaynakları gelişmiş ve yeniliklere açık insan potansiyeli ve coğrafî konumu itibariyle de sosyoekonomik açıdan hızlı bir gelişme şansına sahip olan Hatay İli, gelişmesinde karşılaştığı sorunlar ve bu sorunların çözüm yolları açısından, bölgenin ve ülkenin diğer yöreleriyle benzerlikler göstermektedir.

Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, ilin gelişmesiyle ilgili sorunların başında kaynak sıkıntısının geldiği görülmektedir.

Kamu altyapı yatırımlarının öngörülen süreler içerisinde tamamlanamamasının yarattığı hizmet noksanlıkları, hem ekonomik hem de sosyal alanda olumsuz etkilerini göstermektedir.

Kamu yatırımlarında karşılaşılan kaynak yetersizliğinin doğal olarak ortaya çıkardığı en belirgin sonuç, yatırımların zamanında tamamlanamaması ve yeterince yatırım yapılamaması olmaktadır. Yatırım projeleri arasında uzun bir süredir devam eden sulama projelerine rastlandığı gibi, teknik olarak basit yapılar sayılabilecek balıkçı barınaklarının dört beş yıldan önce tamamlanamadığı, il ve ülkemiz ulaştırması açısından önem taşıyan bazı karayolları inşaatlarının da 10-12 yıllık yapım süreleri içerisinde bitirilmediği görülmektedir.

Dünya Bankasınca finanse edilerek yapımına başlanan İskenderun kanalizasyon ve arıtma tesisleri yapımı, belediyenin ödeme zorlukları, Dünya Bankasınca ayrılan ödeneğin ana projeye göre düşük tutulması nedeniyle darboğaza girmiştir. İskenderun'da bu yatırımın yarım kalması, kent yaşamı ve İskenderun Körfezinin kirliliği yönünden sıkıntılar yaratmaktadır.

İller Bankasınca yürütülmekte olan şehir kanalizasyon ve içmesuyu yatırımlarının da ayrı sorunlarla karşı karşıya olduğu görülmektedir.

Millî eğitim ve sağlık sektörleri yatırımları içerisinde yer alan okul, sağlık ocağı, hastane gibi yatırımların 7-8 yıllık sürelerde dahi tamamlanamayarak hizmete girememesi de, kaynak yetersizliği sorununun en açık örnekleridir.

Halen yatırımları devam eden Antakya, İskenderun, Reyhanlı, Altınözü, Hassa, Kırıkhan ve Erzin devlet hastanelerinin yapımlarının hızlandırılması için yeterli ödenek ayrılmasında zaruret bulunmaktadır.

Özellikle, 1936 yılında yapılan, bugün için hizmet veremez halde bulunan Antakya Devlet Hastanesi yerine, 1990 yılında yapımına başlanan hastanenin bir an önce tamamlanması için gerekli önlemler alınmalı ve bitirilerek hizmete girmesi sağlanmalıdır.

Hatay İli, vergi yükü bakımından, iller bazında ön sıralarda yer almaktadır. Buna rağmen, ile götürülen kamu hizmetleri istenilen ölçüde değildir. Sağlık, yol ve içmesuyu yatırımları son derece yetersizdir. Antakya-Altınözü, Antakya - Yayladağı, Kırıkhan - Hassa yollarının yapımı bir an önce gerçekleştirilmelidir. Bu, ilçelerin ekonomik ve sosyal kalkınması için oldukça önemlidir.

İskenderun Limanının rehabilite edilmesi, Reyhanlı Sulama Barajının bir an önce yapılması, Hatay esnafının sıkıntılarına çareler aranması, Antakya Organize Sanayiinin desteklenmesi ve bir an önce faaliyete geçirilmesi, Arsuz bölgesinin turizm alanı ilan edilmesi, Samandağ - Arsuz yolunun, turistik önemi nedeniyle bir an önce yapılması gereklidir. Amik Ovasında topraksız çiftçilerimize kiralanan hazine arazilerinin, kullanan köylüye satılması için gereken girişimler yapılmalıdır.

Hatay İlinde programa alınacak kamu yatırımlarında seçici davranılması, programa alınan projelerin termin programları içinde tamamlanabilecek şekilde programlanması ve ödeneklerin yeterli miktarda ayrılması için alınacak tedbirleri, kalıcı çözüm yollarını araştırmak için, Anayasanın 98 inci maddesi ve TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması son derece yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. – İstanbul Milletvekili Necdet Menzir ve 20 arkadaşının, Türk polis teşkilâtının sorunlarının araştırılarak yeniden yapılanması için alınması gereken önlemlerin belirlemesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/188)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk Polis Teşkilatının sorunları, ihtiyaçları ve yeniden yapılanması için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ve talep ederiz.

1- Necdet Menzir (İstanbul)

2- Rıfat Serdaroğlu (İzmir)

3- Refaiddin Şahin (Ordu)

4- İsmet Sezgin (Aydın)

5- İbrahim Gürdal (Antalya)

6- İsmail Köse (Erzurum)

7- A. Hamdi Üçpınarlar (Çanakkale)

8- Esat Kıratlıoğlu (Nevşehir)

9- Kâmran İnan (Bitlis)

10- İ. Kaya Erdem (İzmir)

11- Emre Gönensay (Antalya)

12- Ünal Erkan (Ankara)

13- Mehmet Ağar (Elazığ)

14- Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

15- İ. Cevher Cevheri (Adana)

16- Mahmut Yılbaş (Van)

17- Doğan Güreş (Kilis)

18- Mehmet Gözlükaya (Denizli)

19- Yusuf Bacanlı (Yozgat)

20- İsmet Attila (Afyon)

21- Ümran Akkan (Edirne)

Gerekçe:

1845 yılında askerî teşkilattan ayrılarak kurulan Türk Polis Teşkilatı, esas gelişmesini cumhuriyetle birlikte sağlamıştır. Çok partili hayata geçilmesinin ardından 1961 Anayasasıyla görevleri çok daha geniş boyutlara ulaşmıştır.

152 yıl önce, o günlerin şartlarında göreve başlayan Türk Polisi, günümüzde, hem personel hem teknolojik açıdan güçlenmiş bir şekilde, ülkenin dört bir yanında, gece gündüz, çeşitli mevsim şartlarında vazifesini sürdürmüştür. Yeni bir yüzyıla hazırlanan dünyada Türkiye'nin hak ettiği yeri alabilmesi, dünyadaki gelişmeleri takip etmesine bağlıdır. Türk Polis Teşkilatı da üstün hizmet ve görev aşkı içerisinde çağın bize sunduğu en üstün teknolojiyi ve teknikleri kullanmak zorundadır.

Güvenlik sağlanmadan hiçbir sosyal ve ekonomik faaliyetin olamayacağı kesindir. Güvenlik güçleri, suçluların veya suç örgütlerinin imkânlarından daha fazlasına sahip olmalıdır; ancak bu yolla caydırıcılık özelliğine sahip olunabilir. Bu bağlamda, Teşkilat Kanununda çeşitli güncelleştirmeler yapılmış olsa da, günün şartlarına uygun değildir. Polise yetki veren tüm yasalar, çağa uygun iyi bir teşkilat oluşturmak için gözden geçirilmeli ve bu zor görevi yapanların, çeşitli idarî, sosyal ve meslekî problemlerini çözmek üzere bir reorganizasyona gidilmelidir.

BAŞKAN – Üçüncü önergeyi okutuyorum:

3. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül ve 20 arkadaşının, “itirafçı” kişilerle istihbarat örgütleri ve kolluk güçleri arasındaki ilişkiler hakkında ileri sürülen iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

3216, 3419, 3618, 3853 ve 4085 sayılı "Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun" kapsamında işlem gören, bu yasalardan yararlanan (itirafçılar) ile Olağanüstü Hal Yasası ve olağanüstü hale ilişkin KHK'larr gereğince ceza infaz kurumlarından veya tutukevlerinden zabıtaca alınan tutuklu ve hükümlülerin, gerek tahliyeleri ve gerekse ifade ve araştırma için zabıtaca alındıkları dönemlerde ve diğer zamanlarda çeşitli suçlar işledikleri, suç işletildikleri, yasadışı bir şekilde bazı örgütlü suç çeteleri tarafından ve hatta kimi resmî devlet görevlileri tarafından kullanılarak, onlarla birlikte ve ayrı bir şekilde uyuşturucu, silah kaçakçılığı, gasp, adam kaçırma, fidye, silahlı tehdit, hırsızlık, kundaklama, ateş etme, adam yaralama ve öldürme gibi kanunsuz eylemlere girişerek suç işledikleri, birçok faili meçhul olay ve cinayete karıştıkları; kamuoyunda "Susurluk Komisyonu" olarak bilinen TBMM Araştırma Komisyonuna, Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonuna ve çeşitli cumhuriyet başsavcılıklarına, bu itirafçı kişilerce ve dinlenen kamu görevlileri ve ifadelerine başvurulan diğer kişilerce ifade edilmiş, bunlar medyada da geniş şekilde yer almıştır ve almaktadır.

Türkiye ve Avrupa kamuoyu bu tür haberlerle çalkalanmakta ve dehşete düşmüş bulunmaktadır. İddialar, anlatılanlar ve medyada yer alanlar çok vahim ve mutlak araştırılması gereken önem ve boyuttadır. Tüm güvenlik güçlerimizin, devlet istihbarat örgütlerinin ve de Türkiye'nin saygınlığı için gerçeklerin araştırılarak saptanması, varsa suç ve suçluların ortaya çıkarılması; yoksa, araştırma sonucu olmadığının açıklanması, endişelerin giderilmesi kaçınılmaz olmuştur.

Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde bu konudaki iddialar havada kalamaz, görmezlikten gelinemez, geçiştirilemez.

Bu nedenlerle;

a) 3216 ve 3419 sayılı yasalar ve bu yasaları yeniden yürürlüğe koyan ve değiştiren diğer yasalara göre haklarında itirafçı işlemi yapılan, itirafta bulunan, bulunmak için başvuran ve başvuracak olan itirafçı kişiler ile olağanüstü hale ilişkin yasa ve KHK'lar gereğince ceza infaz kurumları ve tutukevlerinden zabıta tarafından tahkikat, ifade ve araştırma gerekçesiyle alınan tutuklu ve hükümlü kişilerle ilgili olarak zabıta kuvvetlerince ve devletin istihbarat teşkilatlarınca yapılan işlemlerin, uygulamaların neler olduğunu, uygulamaların yasalara uygun olup olmadığını ve her türlü iddiaları araştırmak,

b) Bu itirafçı kişiler ile ceza ve tutukevlerinden zabıta kuvvetlerince tahkikat ve araştırma için alınan kişilerin, bu arada ve tutuklu, hükümlü ve serbest oldukları sürelerde veya diğer zamanlarda kendi başlarına veya devletin her derece ve sıfatta görevli bazı kişi veya kişileri eliyle ve birlikte suç işleyip kullanıldıkları iddialarını araştırıp açığa çıkarmak, gerçeği saptamak,

c) Bugüne değin beş kez yenilenen ve altıncı kez yenilenip, uzatılması için TBMM gündeminde bulunan 3216, 3419, 3618, 3853 ve 4085 sayılı yasaların ve OHAL mevzuatı ile Terörle Mücadele Yasası, Türk Ceza Yasası ve CMUK'un ilgili hükümlerinin "itirafçılar" ile zabıtaca tahkikat ve araştırma amacıyla cezaevi ve tutukevinden alınan, aylarca zabıta elinde kalan hükümlü ve tutuklular yönünden nasıl işlediğinin, İçişleri Bakanlığı, zabıta kuvvetleri ve devletin istihbarat teşkilatlarınca bu konularda yapılan her türlü işlemlerin yerindeliğini ve yasalara uygunluğunu ve gerek TBMM araştırma komisyonlarında ve gerekse medyada bu konularda yer almış her türlü iddia, ifade ve anlatımları araştırmak, TBMM ve kamuoyunu doğru bilgilendirebilmek amacıyla, Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğümüzün 104 üncü maddeleri gereğince, bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1- Sabri Ergül (İzmir)

2- Yahya Şimşek (Bursa)

3- Celal Topkan (Adıyaman)

4- Yılmaz Ateş (Ankara)

5- Algan Hacaloğlu (İstanbul)

6- İ. Önder Kırlı (Balıkesir)

7- Fatih Atay (Aydın)

8-Bekir Kumbul (Antalya)

9- Yusuf Öztop (Antalya)

10- Mustafa Yıldız (Erzincan)

11- Ahmet Küçük (Çanakkale)

12- Fuat Çay (Hatay)

13- Mahmut Işık (Sıvas)

14- M.Seyfi Oktay (Ankara)

15- Ali Haydar Şahin (Çorum)

16- Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)

17- Atilâ Sav (Hatay)

18- Erdoğan Yetenç (Manisa)

19- Haydar Oymak (Amasya)

20- Mehmet Sevigen (İstanbul)

21- Ayhan Fırat (Malatya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulan önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile 14.5.1997 Çarşamba günü Genel Kurulun çalışma süresine ve sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No.68 Tarih:13.5.1997

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 51 inci sırasında yer alan 122 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 17 nci sırasına, 93 üncü sırasından yer alan 220 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına alınmasının; 14.5.1997 Çarşamba günkü birleşimde, gündemin 22 nci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının ve 14.5.1997 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Uluç Gürkan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

Salih Kapusuz Cumhur Ersümer

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya Hikmet Uluğbay

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Önder Sav

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş, doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır. Bu önergeleri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

10. – Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 9 uncu Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/62) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/181)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adalet Komisyonunda bulunan (2/62) esas numaralı "1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 9 uncu Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında" vermiş olduğum kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre 45 günlük sürede Meclis gündemine sevk edilmediği için, Meclis gündemine alınması gereğini saygılarımla arz ederim.

Zeki Çakıroğlu

Muğla

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi?..

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakıroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 7.2.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğum, 1086 sayılı Yasanın, davaların bakılmakla yetkili bulunduğu mahkemeyi belirleyen 9 uncu maddesine bir fıkra eklenmesine ilişkin yasa değişiklik teklifim, süresi içerisinde Adalet Komisyonunda görüşülüp, Yüce Meclisin gündemine sevk edilmediği için, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre söz almış bulunuyorum; bu nedenle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Trafik Haftamızın son günü; bu nedenle de, sayın yurttaşlarımıza, değerli şoförlerimize kazasız seyahatler ve trafikte görevli kamu çalışanlarımıza da, görevlerinde başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, kanun teklifimin özetini sunmak istiyorum: Ülkemizde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 9 uncu maddesine göre, davaların, davalının ikametgâhında görülme ilkesi benimsenmiştir; ancak, bir dava türü var ki, bu, 9 uncu maddenin ikinci fıkrasındaki "davalılardan birinin ikametgâhında görülür" ifadesinden faydalanarak, davacıların ikametgâhında görülme uygulamasını ortaya getirmektedir. Bu da, trafik kazalarında, kazaya karışan araçlardan bir tanesinin kaskolu olması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Mecburî malî mesuliyet sigortasına tabi bir aracın kaskolu bir araçla kaza yapması durumunda, davalılardan birinin ikametgâhı... Ki, mecburî mesuliyet sigortası şirketlerinin tamamının merkezi İstanbul'da olduğu için, bu tip davalar sürekli İstanbul'da görülmekte, yapılan yetki itirazları da bu nedenle reddedilmektedir. Düşünün, Kars'ta böyle bir kaza olmuş, Urfa'da olmuş, Kayseri'de olmuş, Sıvas'ta olmuş, Edirne'de olmuş ya da Anadolu'nun, ülkemizin herhangi bir yerinde olmuş; bu tip davalar mecburen İstanbul'da ve yoğunlukla da Beyoğlu mahkemelerinde görülmek durumundadır. Bu, iki mahzur doğurmakta; bir, davalı açısından, davalıyı, hakkını savunma zorluğuna itmekte; öte yandan, İstanbul Beyoğlu mahkemelerinde aşırı derecede iş yoğunluğuna neden olmaktadır. Bu kez, gerçekten, davaları zorunlu olarak o mahkemelerde görülmek durumunda olan yurttaşlarımızın davalarının da, o mahkemelerdeki iş kabarması nedeniyle, uzun süreler sürüncemede kalmasına neden olmaktadır.

Yine, istinabe yoluyla keşif yapılmak durumunda -kusurlu tarafı belirlemeden tazminat takdiri mümkün değildir- bu nedenle de, aynı dosya... Örneğin, İstanbul'da ikamet edilmekte, kazanın olduğu yerde, diyelim ki Urfa'da keşif yapılmakta, git geller çoğalmaktadır. Bunun önüne geçilmesi için, verdiğim yasa önerisinde "davanın müddea bihi, yani kıymeti, mecburî mesuliyet sigortasından daha fazla ise, bu davalar, mutlak surette kaza mahallinde ya da davalıların ikametgâhında görülür; bu yetki belirlemesinde, mecburî mesuliyet sigorta şirketlerinin ikametgâhı esas alınmaz" diye açıklık getirici bir maddedir. Milletvekili olmadan önce, yirmibir sene avukatlık yaptım. Bu süreçte, gerek benim başımdan gerekse Anadolumuzun değişik yörelerindeki birçok meslektaşımızın başından geçen bu tip olaylarda, yurttaşlarımızın, kendini savunmada, adalet aramada, gerçekten yaşadıkları zorluğu bilerek gelen, bir milletvekiliyim. Bu düzenleme, ülkemizdeki bütün yurttaşlarımızı, araç kullanan insanları rahatlatacak siyasî amacı olmayan bir düzenlemedir ve onun ötesinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, 1 dakikada tamamlıyorum...

BAŞKAN – Lütfen toparlayınız.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) – Aynı kazayı düşünün; Urfa'da ya da bir başka yerde gerçekleşiyor; İki taraf da kaskolu değil; o dava zorunlu olarak Urfa'da ya da özel kişinin, yani mülk sahibi veya şoförün ikametgâhında görülüyor. Oysaki, bu açıklık, bu önerdiğim düzenleme gelmediği takdirde, davalarını görme açısından, bundan sadece kasko şirketleri yararlanmaktadır. Diğer türlü, demin söylediğim şekilde, bir sürü mahzur ortaya çıkmakta.

Bu yasa tasarısına sıra geldiğinde, elbette ki, irdelemesini bütün sayın milletvekillerimiz yapacaklardır. Teklifimin -ki, sayın grup başkanvekillerine de dünden bilgi arz etmiştim, olurlarını, en azından olmazlarını bana bildirmediler- gündeme alınarak, Türkiye'nin bu sorununun çözülmesinde büyük yarar görüyorum.

Hepinize, şimdiden, vereceğiniz destek için teşekkür ediyor; saygı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakıroğlu.

Başka söz talebi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

11. – Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın, İmrenler, İsmil ve Yeniceoba Adıyla Konya İlinde Üç Yeni İlçe Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifinin (2/288) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/182)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımızca hazırlanarak 27.02.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan (2/288) esas numaralı "İmrenler, İsmil ve Yeniceoba adıyla Konya İlinde Üç Yeni İlçe Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifi" miz, 03.06.1996 tarihinde sevk edildiği İçişleri Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.

Teklifimizin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, doğrudan doğruya gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.

Saygılarımla.

Ahmet Alkan

Konya

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi?..

Buyurun Sayın Alkan.

AHMET ALKAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Merkez Karatay İlçesine bağlı İsmil, Cihanbeyli'ye bağlı Yeniceoba ve Hüyük İlçesine bağlı İmrenler Kasabalarının ilçe yapılmasıyla ilgili kanun teklifinin sahibi olarak huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizim kültürümüzde, yönetimi yönlendiren ve milletin devletten beklentisini ifade eden veciz sözlerin başında "adalet mülkün temelidir" sözü gelir. Bu talep, bir başka şekilde -Bizim inancımız- "insanlar arasında hakem tayin edildiğiniz takdirde, adaletle hükmediniz" sözüyle taçlandırılmıştır. Şimdi, ben, Yüce Meclisi ve bu ülkeyi yönetenleri en büyük hakem olarak kabul ediyorum. Bir beldenin ilçe veya il yapılmasının da bu adalet ilkelerini yansıtması gerektiğine inanıyorum. Yeniceoba, İmrenler, İsmil Kasabalarımızın da ilçe yapılmasını, bu ölçüler içerisinde değerlendiriyor ve talep ediyorum.

Bugüne kadar, nüfusu 2500-3000'lerde olan, hatta bu nüfuslara bile erişmeyen birçok yerleşim yerinin ilçe yapıldığını biliyoruz. Şimdi, bu ilçelerimizden yüzlercesi, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünün kapısında, tarım kredi kooperatiflerinin kapısında, PTT'nin kapısında, hizmet alabilmek, şube açtırabilmek için sıra beklemektedirler.

Halbuki, hadiseye, aynı adalet ölçüleri ve altyapı açısından baktığınız zaman, bir Yeniceoba'nın nüfusunun, merkez nüfusu itibariyle 13 bine, kendisine bağlanabilecek, şu anda fiilen birlikte yaşadığı çevre nüfusu itibariyle 60 bine, yaz aylarında Avrupa'dan gelen nüfusla 80 bine çıktığını görürsünüz.

Ziraat Bankası ve Halk Bankası şubeleriyle, 70 bin tona varan tahıl üretimi, 260 bin tona varan şekerpancarı üretimiyle, lisesi, ortaokulu, ilkokullarıyla, geniş hayvancılık imkânlarıyla zaten ilçe görünümünü kazandığını ve fiilen çevresine bu hizmeti verdiğini görürsünüz. Ama, idarî olarak ilçe olamadığı için, en küçük evrak tasdiki için, ya 33 kilometre mesafedeki Cihanbeyli'ye ya da 130 kilometre mesafedeki Konya il merkezine gitmek mecburiyeti vardır.

Potansiyel itibariyle Polatlı'dan Cihanbeyli'ye, Kulu'ya kadar olan geniş bir alana da ticarî hizmetleri fiilen sunmaktadır. Bu açıdan baktığınız zaman, bugün, mevcut ilçelerimizin pek çoğundan daha gelişmiş, ilçe olmayı çoktan hak etmiş bir konumdadır Yeniceoba.

İmrenler Kasabamız ise, merkez nüfusu itibariyle 7 binlerde, çevre nüfusu itibariyle 17-18 bin civarında bir nüfusa sahip, Konya il merkezine 130 kilometre mesafede bir kasabamız.

Yine, Konya platosunda, geniş alan üzerinde gelişmiş tabiî bir merkez görünümünü kazanmış; o bakımdan, ticarî ve tarımsal potansiyeliyle, eğitim kurumlarıyla, sahip olduğu belediye altyapısıyla ve belediyeye bağlı olarak geliştirilen misafirhanesi, sosyal tesisleri, oteli, ticarethaneleri, sanayi çarşısıyla zaten gelişmiş bir ilçe görünümündedir.

Şimdi, Yüce Meclise düşen, sadece, gerçekten ihtiyacı olan bu beldelerimize, bu kasabalarımıza, bir yasayla kaymakamlığın verilmesini temin etmek ve vatandaşlarımızın yüzlerce kilometreye varan mesafeleri, çok basit işlemler için, tepmelerini, katetmelerini engellemektir.

Başlangıçta ifade ettiğim adalet duyguları içerisinde, Yüce Meclisin bu teklife katkıda bulunacağını umuyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önerge üzerinde başkaca söz talebi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Genel Kurulun 8.5.1997 tarihli 91 inci Birleşiminde alınan karar gereğince, bu birleşimde, ülke kaynaklarının tespit edilmesi ve Flash Televizyonuna yapılan saldırı ve kapatma olayları konularındaki Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerini yapacağız.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 12 arkadaşının, ülke kaynaklarının tespit edilmesi ve değerlendirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/18)

2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 39 arkadaşının, ülkemizdeki sıcak su kaynaklarının daha verimli kullanılmasını sağlayacak yöntemleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/27)

3. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış ve 13 arkadaşının, madencilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/30)

4. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 22 arkadaşının, ülkemizdeki petrol ve doğalgaz rezervlerinin tespit ve işletilmesi konusunda millî bir petrol politikasının oluşturulması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

5. – İzmir Milletvekili Veli Aksoy ve 20 arkadaşının, altın işletmeciliğinde kullanılan yöntemler incelenerek bu konuda alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/113)

6. – Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy ve 21 arkadaşının, mermerciliğin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/170)

BAŞKAN – Şimdi, 1 inci sırada yer alan, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 12 arkadaşının (10/18); 9 uncu sırada yer alan, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 39 arkadaşının (10/27); 12 nci sırada yer alan, Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış ve 13 arkadaşının (10/30); 47 nci sırada yer alan, Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 22 arkadaşının (10/68); 86 ncı sırada yer alan, İzmir Milletvekili Veli Aksoy ve 20 arkadaşının (10/113) ve 137 nci sırada yer alan, Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy ve 21 arkadaşının (10/170) esas numaralı, ülke kaynaklarının tespit edilmesi konusunda, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmelerine başlıyoruz.

Hükümet?..

Sayın milletvekilleri, Hükümet geçen birleşimde de temsil edilmemiş olduğundan konunun görüşülmesi bir defa ertelenmişti; bu nedenle, öngörüşmeye başlıyoruz.

Önergeler daha önce okunduğu için tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, Hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.

Hükümeti tekrar arıyorum; var mı?.. (ANAP, CHP ve DSP sıralarından "Hükümet zaten yok" sesleri)

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Sayın Başkan, buradayım.

BAŞKAN – Sayın Bakan, konuşmanız zorunlu değil; ama, istiyorsanız Hükümeti temsil edin, istiyorsanız konuşun. Yani, tercihiniz ne yönde? Sayın Hükümetin konuşma mecburiyeti yok.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Biliyorum; fakat, arkadaşlar konuştuktan sonra söz almak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bunu yapamayız Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Peki, o zaman şimdi konuşayım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 12 arkadaşı tarafından, ülke temel kaynaklarının tespit edilmesi ve değerlendirilmesine ilişkin olarak Meclis araştırması açılmasına ilişkin verilen önerge üzerinde, Hükümet adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkelerin kalkınması, sahip olunan doğal kaynakların harekete geçirilmesiyle yakından ilgilidir.

Madencilik sektörü de, ülkelerin sanayileşmesinde lokomotif görevini üstlenen bir sektördür.

Güçlü devletlerin kalkınmasına baktığımızda, bu kalkınmanın temelinde bu sektörün yatmakta olduğunu ve bunun bilincinde olan ülkelerin de, kendi kaynaklarını kullanırken, özellikle kaynak açıklarını diğer ülkelerden kiralayarak, hatta satın alarak giderdikleri görülmektedir.

Hükümetimiz, madencilik ve bağlı üretim sanayiine ayrı bir önem vermekte, sektörün istenilen seviyeye çıkarılması, ülke ekonomisi içindeki payının artırılması için, aramadan pazarlamaya kadar, bir program dahilinde, yeni politika belirlemek amacıyla çalışmalar yapmaktadır.

Çeşitlilik ve rezerv açısından oldukça zengin olan ülkemiz, madenciliğimizi, hammadde üretip satan bir kaynak olmaktan çıkarıp, bağlı üretim sanayiiyle birlikte, dünya pazarlarında, katmadeğeri ve rekabet gücü yüksek uç ürünlerde söz sahibi bir konuma getirme hedefini benimsemiş bulunmaktadır.

Ülkemiz özel sektör madenciliğinin, madencilik faaliyetleri içerisindeki payının son derece düşük olduğu bir gerçektir. Bunun nedenlerini tetkik ettiğimiz zaman, özel sektörümüzün yeterli rezervlere sahip olmaması, madenciliğin ilk yatırım masraflarının yüksek, yapılan yatırımın geri dönüş süresinin uzun olması görülür. Hükümetimiz, madencilik faaliyetlerine yeni bir ivme kazandırmayı ve sektörde özel-kamu dengesini kurmayı amaçlayan bir politika takip etmektedir. Bu amaca ulaşmak için, madencilik sektörüyle ilgili olarak yapılan çalışmaları kısaca şu şekilde özetlemek istiyorum:

Değişik nedenlerden dolayı madencilik faaliyetlerine kapalı, 112 bin kilometrekarelik alanı kapsayan, 12 bin adet, hukuku düşmüş ruhsat alanlarının ekonomiye yeniden kazandırılabilmesi için yapılan ihale işlemlerinin 8 bin adedi tamamlanmış ve yıl sonuna kadar geriye kalan kısım tamamlanacaktır.

1978 yılında devlet tarafından aranması ve işletilmesi öngörülmüş asfaltit sahalarının eski sahiplerine iade edilmesi için hazırlanan kanun tasarısı Bakanlar Kuruluna sunulmuş bulunmaktadır. Büyük bir bölümü Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan asfaltit sahalarının eski sahiplerine iade edilmesiyle, bu bölgelerin sosyal ve ekonomik sorunlarına belirli bir çözüm getirileceğini ümit etmekteyiz.

Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü uhdesinde bulunan ve madencilik faaliyetlerine kapalı yaklaşık 13 bin kilometrekarelik "havza-i fahmiyeye" olarak isimlendirilen alanın -yani, kömür alanlarının- 11 bin kilometrekarelik bölümünün madencilik faaliyetlerine açık hale getirilmesi için hazırlanan tasarı da kanunlaştığı takdirde, Zonguldak havzası, kömür madenciliğinin yanı sıra, diğer madencilik faaliyetlerinde de son derece önemli bir merkez haline gelmiş olacaktır.

Kömüre dayalı enerji santrallarının ihalelerinde, santrallar için gerekli kömürün üretildiği devletin elindeki mevcut kömür sahalarının işletme haklarının devredilmesiyle ilgili ihale teklifleri alınmış ve değerlendirilmektedir. Bu çalışmayla birlikte, enerji santralları ile kömür sahalarının büyük bir bölümü özel sektöre verilmiş olacaktır.

2000'li yıllarda, demir-çelik sektöründe üretimin 17 milyon tona, şu anda, toplam üretim içerisinde yüzde 16 olan yassı ürün oranının yüzde 35'e çıkarılarak, kendimize yetecek hale gelmemiz hedeflenmektedir. Ülkemiz demir-çelik sektörünün üretim, tüketim, ithalat, ihracat, kalite ve fiyatlandırma konularında çalışma yapması amaçlanan Türk demir-çelik birliğinin kurulması için hazırlanan kanun tasarısı da Bakanlar Kurulunda bulunmaktadır.

Bakanlığımızın, makro seviyede ülkemizin kömür politikasının tespiti için başlattığı çalışma sonuçlandırılmıştır. Bu çalışma kapsamında, kömür üretim, tüketim, ithalat ve satış politikaları yeniden tespit edilmiştir. Bu çalışmaya, ilgili birimlerin görüşleri alınarak son şekli verilecektir.

Bu arada, özellikle ekonomik kaynaklar içerisinde son derece önemli bir yer tutan madencilikle ilgili şu hususları ıttılaınıza arz etmeyi bir görev olarak kabul ediyorum:

Yürürlükteki 3213 sayılı Maden Kanunundaki aksaklıkları giderecek,; tuz, taş ocakları ve jeotermal kaynakları da içeren yeni bir maden kanunu tasarısı hazırlanmış ve bakanlıkların görüşüne sunulmuş bulunmaktadır. Yeni bir dönem açacağına inandığımız taslakta, yeni teşviklere yer verilmiş; sektörün, yol, su, elektrik gibi altyapı sorunlarının çözümlenmesi öngörülmüştür.

Ayrıca, yüzde 30 oranındaki rezerv tüketim payıyla, madencilik sektörünün diğer sektörlere göre yüzde 15 oranında ödediği fazla verginin dengelenmesi amaçlanmaktadır ve böylece, teşvik edilecek olan madencilik sektörünün ülke ekonomisine katkısının azamî seviyeye çıkarılması hedeflenmektedir.

Hazırlanan maden kanunu tasarısının kanunlaşması halinde, madenciliğimize ve madencilerimize yerinde ve hızlı hizmet vermek amacıyla, Maden İşleri Genel Müdürlüğünün tüzelkişiliğe sahip katma bütçeli bir genel müdürlük olması ve yedi adet taşra teşkilatının kurulması için bir kanun tasarısı hazırlanmış, ilgili birimlerin görüşlerine sunulmuştur.

1985 yılında sektöre finansal destek vermek amacıyla kurulmuş Madencilik Fonu, 1993 yılında bütçe kapsamına alınmış, Fonun kısıtlı olan kredi imkânları daha da azaltılmış bulunmaktadır. Yüksek riskli ve yatırımın geri dönüş süresi uzun olan madencilik sektörünün finansal olarak desteklenmesi gerektiğine inanan Hükümetimiz, maden kanunu taslağı içindeki teşviklere ilave olarak, Madencilik Fonunun tüzelkişilik kazanması ve böylece kredi imkânlarının artırılması için bir kanun tasarısı hazırlamış ve bu tasarı Meclise sevk edilmiş bulunmaktadır.

1997 yılında verilecek kredi miktarı, Hükümetimiz tarafından, yaklaşık 5 kat artırılarak 3,5 trilyon TL'ye çıkarılmış, kredi faiz oranları yüzde 35-45'e, kredi verilmesi için istenilen banka teminat mektubu, kullanılacak kredinin 1,4 katına indirilmiştir.

Özellikle jeotermal kaynaklara gelince: Bugün için, jeotermal kaynaklara dayalı, Denizli-Kızıldere'de 12,5 megavat gücünde santral çalışmaktadır. Ayrıca, Aydın-Germencik, Çanakkale-Tuzla, Kütahya-Simav, İzmir-Seferihisar, Afyon-Alıyazı, önemli havzalar olarak görülmektedir. MTA Genel Müdürlüğünce, 1997 yılı içerisinde, jeotermal alanlarda, 9 bin metresi ücretli olmak üzere, 255 milyon TL harcanarak, 17 250 metre sondaj yapılacaktır.

Başta hampetrol olmak üzere, ülkemizde gerçekleştirilen maden üretimi, ihtiyacımızı karşılayamamaktadır. İhtiyacın büyük bir bölümü ithalatla karşılanmakta olup, ithalatın büyük bir bölümünü hampetrol oluşturmaktadır. Sektörün en önemli ihraç ürünü bor tuzları olmakla birlikte, kriyolit, manyezit ve mermer, diğer önemli ihraç madenlerimizdendir.

Ülkemiz gerçek bir petrol ülkesi olmamakla birlikte, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tarafından 1954 yılında başlatılan arama faaliyetleri aralıksız bir şekilde sürdürülmekte olup, 1996 yılı eylül ayı sonu itibariyle, 2 024 adet arama tespit ve üretim kuyusu açılarak, 4 054 110 metre sondaj gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde, ülkemizde, 15 adet doğalgaz, 4 adet karbondioksit ve 91 adet petrol olmak üzere, toplam 110 saha keşfedilmiştir.

Ülkemizde, 1995 yılı itibariyle, yaklaşık 36 milyon ton, kalan, üretilebilir petrol rezervi olup, bunun 30 milyon tonu -yaklaşık 200 milyon varildir bu- Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına aittir. Doğalgaz rezervimiz ise, 8 milyar metreküp olup, bunun 3,7 milyar metreküpü, yine Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına aittir. Bugünkü şartlarda, ülke petrol ihtiyacının yüzde 15'i yerli üretimle karşılanırken, yüzde 85'i ithalat yoluyla sağlanmaktadır.

Bu çerçeve içerisinde bir değerlendirme yapıldığı zaman, ülkedeki petrol arama faaliyetlerinin ne denli önemli olduğu görülecektir. Bu anlamda, petrol kaynaklarının bulunması ve değerlendirilmesi, bu çerçevede yapılacak en önemli faaliyetler içerisinde yer almaktadır. Petrol arama ve üretim yatırımlarının artırılması, yatırım riskinin dağıtılması ve yeni teknolojilerin transferi amacıyla yurtdışı petrol arama faaliyetleri, 1992 yılından sonra, hızla artan bir tempoyla Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tarafından sürdürülmektedir.

Hükümet olarak, madenciliğin ekonomimiz içerisinde layık olduğu yere ulaşması ve payının artırılması için, sektöre her türlü desteğin verilmesi planlanmıştır. Sektör olarak, uç ürünlerde dünya pazarlarında söz sahibi olmak hedeflenmektedir.

Hedefe ulaşmak için en önemli unsurlardan biri de teknolojidir. Uluslararası pazarlarda varlığımız ve varlığımızın sürekliliği, teknolojinin yakından takip edilerek üretimde ileri teknolojilerin kullanımına ve bilgi birikimlerinin üretim için paylaşımına bağlıdır. Bu görev, sektörü omuzlarından taşıyan, başta maden mühendislerimiz olmak üzere, sektörde görev alan tüm teknik elemanlarımıza düşmektedir.

Kısaca, şöyle bir sonuçla konuşmamı bitirmek istiyorum:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hiçbir ülke, tüm tüketim alanlarında kendi kendisine yetmek zorunda olmadığı gibi, bu, aynı zamanda mümkün de değildir. Ayrıca, mevcut tüm doğal kaynakların bugün işletilmesi de zorunlu değildir; gerçekten stratejik olanlar ve rekabet şansı olanlar üretilmelidir. Kamuda, özellikle, ithal ikamesi yaratacak, sanayi tesislerine hammadde sağlayacak veya ihraç edilebilecek kaynakların aranmasına ağırlık verilmesinin gerektiği, burada vurgulanması gereken bir husustur.

Mevcut işletmelerde kârlılık ve verimliliğin artırılması amacıyla, özelleştirmeye esas olacak yapılanmalar sürdürülmekte olup, ekonomik olmayan, kaynak tüketir durumda olan işletmeler küçültülmekte, rehabilite edilmekte ve kapatılmaktadır. Hükümetimizin hedefi, en önemli sektör konumunda olan madenciliğin en yüksek seviyede verimli hale getirilmesini temin etmektir.

Bu çerçeve içerisinde, Sayın Mustafa Ünaldı ve 12 arkadaşı tarafından verilen, ülke temel kaynaklarının tespit edilmesi ve değerlendirilmesine yönelik araştırma önergesinin, bu konuların daha detaylı bir şekilde Yüce Meclisimizde işlenmesini temin edeceğinden dolayı takdirle karşılıyoruz.

Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, gruplar adına konuşmalara geçiyoruz.

Gruplar adına ilk söz talebi Cumhuriyet Halk Partisinden geldi.

Buyurun Sayın Algan Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Hacaloğlu, süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemde olan 6 adet araştırma önergesinin birleştirilerek tek bir önerge haline getirilmiş şekli üzerinde, genel anlamıyla, ülkemizdeki doğal kaynakların değerlendirilmesine ilişkin bir konuda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuya girmeden evvel, bir hususun altını çizmek istiyorum. Son zamanlarda, demokrasilerin vazgeçilmez kuralı olan basın özgürlüğünü kısıtlamaya, basın ve medya kuruluşlarını sindirmeye yönelik baskı politikalarının artmakta olduğunu gözlemlemekteyiz. Basına, basın özgürlüğüne, medyaya yönelik her türlü şiddet ve baskı politikasını, inanıyorum ki, burada mevcut tüm milletvekillerinin paylaşacağı bir anlayışla, nefretle kınıyoruz. (CHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Cumhuriyet Halk Partisi adına, Hürriyet Gazetesine yapılmış bulunan saldırıyı da kınadığımızı belirtmeyi bir görev biliyorum.

Değerli arkadaşlarım, verilmiş bulunan, (10/170), (10/30), (10/68) ve (10/27) No'lu Meclis araştırması önergeleri, genel anlamda doğal kaynaklarla ilgili.

(10/170) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge, ülkemizdeki mermer kaynaklarının konumunu, durumunu saptamak, geliştirmek ve mermer üretiminin artırılmasına yönelik teşvik politikalarının yeniden belirlenmesine yönelik bir istemle ortaya çıkmakta.

(10/30) esas numaralı, Sayın Mehmet Elkatmış ve 13 arkadaşı tarafından, genel anlamda maden rezervlerinin belirlenmesine ve daha verimli işletilmesine yönelik politikaların geliştirilmesi çerçevesinde verilmiş olan bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeyle karşı karşıyayız.

Keza, Sayın Şevket Kazan ve 22 arkadaşı tarafından verilmiş olan, petrol yataklarımızın en verimli şekilde işletilmesi ve değerlendirilmesi, millî petrol politikamızın tespiti çerçevesindeki Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge de yine tartışacağımız genel paketin içerisindedir.

Sayın Mustafa Ünaldı ve 39 arkadaşının vermiş olduğu Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir diğer önerge de, jeotermal enerji, sıcak su kaynakları, bunların geliştirilmesi ve ekonomik açıdan değerlendirilmesini kapsamakta.

Bu dört önergenin ortak tarafları var; dördü de, genel anlamıyla, doğal kaynakların geliştirilmesine ilişkin; âdeta, madencilik sektörüne, genel anlamda, kaynak, rezerv, potansiyel, politikalar belirleme ve işletmeciliğin, üretimin teşvikine yönelik yeni alanların açılması, politikaların geliştirilmesi çerçevesinde önergeler.

Beşinci önerge, Sayın Mustafa Ünaldı ve 12 arkadaşı tarafından verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge de, Türkiye'nin temel kaynaklarının belirlenmesi, tespit edilmesi, imkânlarının ve faydalanma yollarının belirlenmesi, bunların ülke yararına değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin saptanması şeklinde.

Bu ifadeden de anlayacağınız gibi, nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan; ancak, gerekçesinde, maden kaynakları, petrol kaynakları, tarım kaynakları, orman kaynakları ve hatta beşerî kaynakların, insan kaynaklarının, değerlendirilmesini de kapsayacak şekilde, âdeta, Meclisimizden yeniden bir beş yıllık plan yapılmasını bekleyen, hedefleyen bir önerge.

Altıncı, son önerge ise, zannederim, yine, herkesi rahatsız etmesi gereken, temel insan hakları arasında yer alan çevre hakkının ihlali boyutuna ulaşan, Bergama'da siyanürlü altın üretiminin yaratmakta olduğu sorunları kapsayan bir Meclis araştırması önergesi.

Değerli arkadaşlarım, saydığım bu ilk beş önergenin dördü Refah Partili değerli milletvekili arkadaşlarımız tarafından, Refahyol Hükümeti kurulmadan evvel verilmiş. Ancak, bu önergelerin Refahyol Hükümeti kurulmadan evvel verilmiş olması, bu önergelerin özündeki önemi azaltmıyor; aksine, bir anlamda, artırıyor. Bilindiği gibi, Refahyol Hükümeti, Hükümet Programında ve sonraki açıklamalarında sık sık vurguladığı gibi, zam yaparak değil, yeni vergiler çıkararak değil, yeni borçlanmalara yönelerek değil, ülkedeki kaynakları daha verimli değerlendirerek, ülkenin, bütçenin makroekonomik dengelerini sağlayacağını ifade etmiş, o ciddî iddiayla ortaya çıkmıştı.

Aradan on ay geçti, denk bütçe delindi; Sayın Başbakanın ifadesiyle delindi; delindiği kabul edildi. Daha üçüncü ayında bütçe açık verdi; ama, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, anlayamadığımız bir husus var: Aradan on ay geçti; evet, bu önergeler Refahyol hükümette değilken verilmişti, bu önergeleri veren arkadaşlarımızın bazıları -en azından bir tanesi de şu anda bakan; bakmam lazım gerisine- Hükümette de yer almakta. Pekâlâ, bu önergeleri geri çekme imkânları vardı; ama, önergelerin Mecliste görüşülmesini yeğlediler. Yani, içtenlikle, samimiyetle, milletvekilleri olarak ülkenin kaynaklarının bilinmediği ve Sayın Başbakanın ve Refahyol Hükümetinin "Türkiye'nin kaynaklarını değerlendirerek ülkeyi düzlüğe çıkaracağız, 1997 yılında açık vermeyeceğiz" iddiasının altında yatan temel anlayış, yani, kaynakları saptama anlayışında, aradan on ay geçtiği halde, milletvekillerinin tatmin olmamış olduğu anlaşılıyor. Sayın Refah Partili milletvekilleri, belli ki, kendi Hükümetlerine ve kendi Başbakanlarına güvenmiyorlar.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Güveniyoruz.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Eğer, bir partinin milletvekilleri kendi hükümetine güvenmezse, halk, nasıl güvensin, nasıl inansın?!

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Ne alakası var...

ALGAN HACALOĞLU ( Devamla) – Alakası çok açık.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Biz, sizin fikirlerinizden istifade etmek istiyoruz, o kadar.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Şimdi, tabiî, Türkiye sıkıntılı bir noktada; bu sıkıntıya da sadece Refahyol'un son on aylık Hükümeti neden olmadı. Refahyol'un demokrasimizde yarattığı başka alanda çok ciddî sıkıntılar var; ama, kaynakların değerlendirilmesi ve ekonominin düzlüğe taşınması açısından, sıkıntılar, ülkemizde 1980'den günümüze, Özalizmle, Çillerizmle ve şimdi de -belki bir tanımlama olarak- takıyyeizmle, yani, Sayın Erbakan'ın sahiplendiği, bu onyedi yıllık çarpık, rantçı, köşe dönmeci ekonomi yönetimi anlayışının halen devam etmekte oluşu, ne yazık ki, madencilik sektörümüzü, diğer reel ekonomiyi ve üretim sektörlerini olduğu gibi, temelinden çökertti.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Tabiî kaynaklarla, bunun ne alakası var?!

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Ülkemizin içinde bulunduğu kuralsızlık, hukuksuzluk, köşeyi dönme anlayışı ve âdeta gerçekleri saptırmak -yalan söyleme demeye dilim varmıyor- anlayışı, ne yazık ki, diğer sektörlerde olduğu gibi, burada tartışmakta olduğumuz madencilik sektörünü de, diğer temel kaynak yaratacak olan sektörleri de, gerçekten tıkanmaya zorlamış bir konumda.

Kaldı ki, Anayasamız, bilindiği gibi, 168 inci maddesiyle, tabiî servetler ve kaynakların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu ve bunların aranması ve işletilmesi hakkının devlete ait olduğunu belirtmekte. Oysa, ne yapıldı: Birçoğu, sürekli olarak Anayasa Mahkemesinden dönen, hukuk temeli zayıf özelleştirme yasalarıyla, bugün, saptanmaya çalışılan imaden yataklarımız, ne yazık ki, eşe, dosta, yabancılara peşkeş çekildi; peşkeş çekilme anlayışına, son özelleştirme uygulamalarıyla, ne yazık ki devam ediliyor.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) – Hesaplar, hesaplar... Ona da değin...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Evet, bütçe delindi, denk bütçe kavramı artık yok ortada. Gemi su alıyor. Gemiyi yüzdürmek için, ne yazık ki, yapay gündemler oluşturuluyor.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) – Siz de gemidesiniz Sayın Hacaloğlu!..

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Evet, ben de gemideyim; o nedenle, bu gemiyi yola çıkarmış olan, bundan yetmişdört yıl evvel bu gemiyi yüzdürmüş olan, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde yüzdürmüş olan Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak, bu geminin batmasına engel olacağız ve o nedenle, bu kürsüde, sizleri bazı doğru noktalara getirebilmek için...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Doğru... Bazı doğru!..

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – ...bu önerge çerçevesinde görüşlerimi dile getiriyorum. O nedenle, yapay gündemler derken... Bakınız, Sayın Başkan, belki konuyla ilgili değil; ama, içime oturduğu için belirtmek istiyorum: Mecliste diyalogları geliştirmek, milletvekilleri arasında hoşgörüyü artırmak, Meclisi, bir barış, bir sevgi, bir hoşgörü platformuna dönüştürmekle görevli olan bir milletvekilinin geçenlerde "kan dökülecek, şeriat gelecek; fıstık gibi olacak" şeklindeki beyanlarını anlayabilmek, burada hiçbir milletvekilinin bunu anladığını zannetmek, mümkün değil.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Doğru değil, doğru değil, Sayın Hacaloğlu.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Kendisini, eğer bunları söylediyse, şiddetle kınadığımı bir daha belirtiyorum.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Yalanladı yalnız...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir önemli nokta: Burada, sayın milletvekilleri her konuda Meclis araştırması isteyebilirler; ancak, Meclis araştırmasının amacı Meclisi çalıştırmaktır; Meclisin ortaya koyacağı çalışmayla, Hükümetimizin ve Meclisimizin, ilgili alanlarda, yasal mevzuatta veya uygulamada daha verimli, daha etkin kararlar almasına, yeni mevzuat geliştirmesine ve devletimizin sıkıntılarından arınmasına yardımcı olmaktır; ama, bakınız, ülkemizde, her ülkede olduğu gibi, bir anayasa var. Anayasamız ne diyor: Anayasamız, kaynakların belirlenmesini, belirlenen kaynaklar çerçevesinde, ülkenin, dengeli, sağlıklı gelişmesini temin edecek planların ve programların yapılmasını, Devlet Planlama Teşkilatının kurulmasını ve o kuruluş bünyesinde bunların yapılmasını öngörmekte.

Buradaki arkadaşlarımın önemli bölümünün katılımıyla, 1995 yılında, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanmış olan Yedinci Beş Yıllık Plan, Hükümetin sunuşu sonucunda, tartışıldı ve kabul edildi.

Yedinci Beş Yıllık Plan ve onunla entegre, uyumlu, onun uzantısı olan 1996 ve 1997 yılı planları, özünde, temelinde, burada tartışmakta olduğumuz konuların üzerinde çalışma yapmak, kaynakları belirlemek ve kaynakların en verimli şekilde değerlendirilmesini sağlamaya yönelik politikaları oluşturmakla görevli olan Devlet Planlama Teşkilatına ve özellikle, kaynaklar konusunda, madenler konusunda görevli olan, enerji konusunda görevli olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına görevler vermektedir; yani, plan ve programlar ilkeleri belirlemektedir ve Devlet Planlama Teşkilatı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ve o Bakanlığa bağlı Maden Dairesi, Maden Genel Müdürlüğü, Enerji İşleri Genel Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bölümleri de bu çalışmaları yapmakla görevlendirilmiştir. Keza, ilgili kuruluşlar, Elektrik İşleri Etüt İdaresi, MTA, burada bizden istenen çalışmaları yapmakla görevli olan kuruluşlardır; keza, işletmeci olan kuruluşların da benzeri görevleri vardır.

Değerli arkadaşlarım, kısaca, belli ki, bazı arkadaşlarımız, Refahlı arkadaşlarımız, kendileri görevde değilken gündemi doldurmak için, belki de, kulaklarına fısıldanan, yarınlarda belki hükümet olursak, biz, kaynakları belirleyip, kaynaklar üzerinden denk bütçe kurma çabası içinde olacağız; geliniz, bu konuda Meclisi bir uyaralım diye iyiniyetli bir çıkış yaptılar; ama, belli ki, ya Hükümet uyuyor veyahut da devletin, kuruluşların bu konuda yapmakta olduğu çalışmalardan Hükümet bihaber. Kaynağa gidiniz, o kaynaklar, o kuruluşların çok değerli uzmanlarının çalışmaları sonucu orada var; önemli olan, devletin farklı kuruluşlarının yapmakta olduğu çalışmaları bir araya getirmek ve onları değerlendirerek, gerçekten, ülkenin, ekonominin düzlüğe çıkarılmasını sağlamak.

Bakınız, MTA'nın yatırım programında 1992 yılında başlayıp 1997 yılında bitmesi öngörülen Türkiye maden envanteri hazırlanması ve değerlendirilmesi projesi var;, bu yıl bitiyor. Yani, bildiğiniz gibi, MTA, her yıl rezervleri, yeni katkılarını belirleyip, onları raporlarla duyururken, ayrıca, tam bugün tartışmamız istenen konuda da uzun vadeli bir projeyi de uygulamaya koymuş vaziyette.

Değerli arkadaşlarım, bu arada Sayın Mustafa Ünaldı ve 12 arkadaşının Türkiye'nin temel kaynakları konulu araştırma önergesinde, insan kaynakları da söz konusu ediliyor. Bildiğiniz gibi, ülkemizin nüfusunun yüzde 46,5'i 21 yaşından gençtir ve yüzde 31,7'si ise, 0-14 yaş grubundadır ve Türkiye'nin temel sorunu eğitimdir, eğitimdir, eğitimdir; aynen, Clinton'un Amerika'da, Tony Blair'in İngiltere'de söylediği gibi.

Eğer, beşerî kaynaklarımızı geliştirmek istiyorsak, gençlerimizi, çağdaş, laik, demokratik cumhuriyetimizin temel değerlerine duyarlı, üretken yurttaşlar olarak, gençler olarak yetiştirmenin anlayışı, bilinci ve kararlılığı içinde olmalıyız; ama, Değerli Hükümetimizi ve bu araştırma önergelerini sunan Refah Partili değerli milletvekillerimizi anlayışla karşılamak istiyorum; çünkü, onlar, sadece doğal kaynaklarla ilgili, planda, programda ve ilgili kuruluşların çalışmalarında mevcut olan raporlardan bihaber değiller, onlar, aynı zamanda planda yer alan, 1997 Programında yer alan 8 yıllık temel zorunlu eğitime ilişkin Meclis kararından da bihaberler; o nedenle olacak ki, bu Meclisin, sizi yönetmekle görevli olan bir Sayın Başkanvekili de, Meclis kararını yaşama geçirmeye yönelik sorumluluğunu bir kenara bırakabiliyor ve bugüne değin demokrasinin söylemlerinin, özgürlüğün söylemlerinin estirildiği Sultanahmet Meydanında, çok farklı bir Türkiye...

YAŞAR CANBAY (Malatya) – Şaşırma...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Şaşırmadım.

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, lütfen toparlayınız.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bir dakikada toparlıyorum.

MURTAZA ÖZKANLI (Aksaray) – Niye rahatsız oluyorsunuz?

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Türkiye'yi çağdaşlığa taşıyacak düşünceleri değil, Anayasanın, planın ve programın öngördüğü ilkeleri yaşama geçirecek kararlılığı değil; Türkiye'yi geriye götürecek bir anlayışı sergileyen bir mitingde konuşabiliyor.

ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Doğru!.. Camlar kırılmadı, vitrinler aşağıya indirilmedi!..

BAŞKAN – Sayın milletvekili...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bu daha da kötüsü...

ZEKİ KARABAYIR (Kars) – O sana göre!..

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Eğer, siz gençlerimizi kıyarsanız, gençlerimize eğitimi önünde, gençlerimize yönelik 8 yıllık temel eğitimin, planda yer alan, programda yer alan o eğitimin gereğini yapmayıp da, gençlerimizi bir farklı dünyada esir almak isterseniz, o Türkiye'ye yapılacak en büyük kötülüktür.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi bağlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, süreniz bitti; lütfen...

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – O kadar insanı esir almak kolaysa, bir de siz esir alın, yürüyüş yapın!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen laf atmayalım, lütfen sakin dinleyelim.

Evet, Sayın Hacaloğlu...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına ikinci söz, Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Mehmet Büyükyılmaz'ın.

Buyurun Sayın Büyükyılmaz.

DSP GRUBU ADINA MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli üyeler; ülkemizin ekonomik varlıklarının tespit edilmesi, değerlendirilmesi ve işletilmesindeki sorunlara ilişkin altı farklı Meclis araştırması önergesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bilim adamları, sanayi devriminden bu yana ekonomik ve sosyal kalkınmaya yön veren unsurlar üzerinde yoğun araştırmalar yapmışlardır. Bunlar da, hepinizin bildiği üzere işgücü, doğal kaynaklar ve sermaye olarak tanımlanmıştır.

Birinci sırada, üzerinde durmak istediğim konu, sermaye olacaktır. Sermayenin temelini, hepinizin de bildiği üzere, gönüllü tasarruflar oluşturur. Bu durumda, cevap aranacak sorulardan bir tanesi, ülkemizde gönüllü tasarruf hacmi ve gösteregeldiği gelişme eğilimi, ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınmasını sağlıklı bir kaynağa dayandıracak boyutta mıdır? Bu sorunun yanıtını hepimiz biliyoruz ki, yetersizdir. Bu durumda, araştırılması gereken husus, gönüllü tasarrufları yeterli düzeye ulaştırmada alınması gerekecek önlemlerin neler olması gerektiğidir.

Ülkemizde, enflasyon muhasebesinin uygulanmaması ve vergi kanunlarımızın, faiz ödemelerini sınırsız biçimde gider kabul etmesi, girişimcilerimizi, kuruluşlarının özkaynaklarını yükseltecek tutum izlemekten caydırmaktadır.

Kredi kullandırabilmek için bankaların belirli bir özkaynak-yabancı kaynak ilişkisini zorunlu olarak aramaması da girişimciyi, işletmesine sermaye koymaktan caydırmaktadır.

Ayrıca, bankaların kredilendirmede gayrimenkul ipoteğine öncelik ve ağırlık vermesi de girişimcileri, işletmeye koyabilecekleri kaynaklarla gayrimenkul satın almaya itmektedir.

Hükümetlerin uygulamaya koydukları özendirme politikaları çerçevesinde belli bir özkaynak-yabancı kaynak ilişkisi öngörülse bile, uygulamada konunun takipçisi olunmaması, bu özkaynak hedeflerinin kâğıt üzerinde kalmasıyla sonuçlanmaktadır.

İşletmesine kaynak aktarmayan girişimci, genelde, spekülatif amaçlı gayrimenkul alımına kaymaktadır.

Bireylerin özel tasarruflarının yükseltilmesini engelleyen unsurların başında, gelir dağılımı bozukluğu gelmektedir. Ayrıca, tasarruf hesaplarına reel faiz ödenmemesi, bireyleri tüketime özendirmektedir.

Bunlara ek olarak, sigortacılık sektörünün gelişmesini sağlayacak önlemlerin alınmamış olması da, gönüllü tasarrufların yeterli düzeye çıkarılmasının önündeki bir engel olmuştur.

Gelişmiş ülkelerin bugünkü düzeylerine ulaşmalarını sağlayan unsurların başında, gönüllü tasarrufları yükseltme yolundaki becerileri ve kararlılıkları yatmaktadır. Yurtiçi gönüllü tasarrufların, ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmada yeterli düzeye ulaşmasına değin, gelişmiş ülkelerin yurtiçi gönüllü tasarruf fazlalarının, gelişmenin emrine, yabancı sermaye ve borç olarak, sunulması gereği ortaya çıkmaktadır. Bu konuda başarılı olabilmek de, siyasî iktidarın yanında, hükümetlerin, kısa, orta, uzun vadeli, sağlıklı, tutarlı ve sürdürülebilir ekonomik politikaları kararlı bir biçimde uygulama basiret ve yeteneğini sergileyebilmeleri halinde mümkündür. Ülkemizi uzun süredir yöneten hükümetlerin, bu alanda gereken yetenek ve basireti sergileyebildiklerini savunmak bir yana, söyleyebilmek dahi olası değildir. Hatta, bu konuda, hükümetlerimizin, ulusal çıkarlara ters düşen ve ülkenin dış kredi itibarını ciddî şekilde zedeleyen yanlış politikalar uyguladıkları da görülmüştür. Bu hatalı politikalardan, aklıselim sahibi iktisatçıların ve bu Meclisin uyarılarına rağmen vazgeçmeyen hükümetler, ülkeyi, yurtdışına net borç öder konuma düşürmüşlerdir. Bu net borç ödemesini finanse edebilmek için de, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen biçimde, iç ve dış spekülatif kaynaklara, döviz bazında, zaman zaman yüzde 30-40'lara ulaşan faiz ödemek zorunda kalınmıştır. Bu politikaları inatla uygulayanlar, ülkemiz ekonomisine olduğu kadar, siyasetine de yüksek bedel ödetmişlerdir ve ödetmeye devam etmektedirler.

Bu konuda yapılan hataları, Meclisimiz, bu araştırma komisyonunun dışında, ayrıca saptamaz ve yetenek düzeyi belirlenmiş bu kişilere ekonomi yönetimini emanet etmeye devam ederse, ülkenin, taşınması mümkün olmayan bir yükün altında ezilmesi vebalinin de altına girmiş olacaktır.

Yurtiçi gönüllü tasarrufları mobilize edemeyen kadrolar, bu beceriksizliklerinin yanında, diğer ülkelerin gönüllü tasarruflarını da en pahalı, en tehlikeli şekliyle ülkenin kullanımına sunmuşlardır. Böylece de, ülkenin kaynakları, iç ve dış rantiyenin emrine sunulmuştur.

Sermayeden sonra üzerinde durmamız gereken diğer önemli ekonomik faktör de doğal kaynaklarımızdır. Kurulması gerekecek araştırma komisyonu, geniş ölçüde bu alanda faaliyet gösterecektir.

Üzülerek belirtmek gerekir ki, ülkemizin doğal kaynak envanterinin sağlıklı bir biçimde yapıldığını ileri sürmek mümkün değildir. Varlığı bilinen kaynaklarımızı da, aklın ve bilimin belirlediği ilkeler doğrultusunda, dengeli bir biçimde insanlarımızın emrine sunduğumuz, ciddî bir biçimde tartışmaya açıktır.

Doğal kaynaklar konusunda görüşlerimizi sunarken, öncelikle, karşı karşıya bulunduğumuz çok ciddî bir tehlikenin altını çizmek isterim. Ülkemizin sahip olduğu en zengin varlıkların başında gelen toprak varlığımız, çok ciddî bir erozyon tehdidi altındadır. TEMA'nın bilimsel bazda ortaya koyduğu gibi, ülkemizin büyük bir bölümü -bugünkü aymazlığımızda devam ettiğimiz takdirde- elli yıl içerisinde çöl olacaktır. O nedenle, komisyona seçilecek değerli arkadaşlarımızın, diğer konuların önünde,, bu olguyu ele almaları uygun olacaktır.

Ülkemizin sahip olduğu en büyük doğal zenginliklerin başında ormanlarımız gelmekle birlikte, yıllardır bu varlıkları, tarla açma uğruna, dikkatsizliğimizle, bilinçsiz biçimde yok edegeldik. Bu konu üzerinde daha ayrıntılı konuşmak isterdim; ancak ormanlarımızla ilgili olarak ayrı bir Meclis araştırması açılması için birçok önerge bulunduğundan, o konudaki görüşlerimizi şimdilik erteliyoruz.

Ülkemizin maden kaynaklarının envanteri henüz tatminkâr düzeyde tamamlanmamıştır. Bu alandaki noksanlarımızı, kurulacak komisyonun sağlıklı bir biçimde tespit edeceğine güveniyorum.

Madencilik konusuna girdiğimizde, üzerinde durmamız gereken en önemli unsurlardan birisi, bu madenleri işletirken ve ürünlerini kullanırken çevre unsuruna verdiğimiz veya vermediğimiz önemdir.

Bugün, birleştirilerek görüşülen önergelerden bir tanesi de Demokratik Sol Parti milletvekillerinin verdiği, Bergama - Ovacık yöresinde siyanürlü altın işletmeciliğiyle ilgili olandır. Ülkemizin neresinde yaşarsa yaşasın, tüm vatandaşlarımız, yörelerinin ve bölgelerinin gelişmesi ve zenginliğinin artmasıyla yakından ilgilidir. Ancak, vatandaşlarımız, artık, ekonomik gelişmenin yanında, o gelişmenin o çevreyi yaşanabilir bir ortam olmaktan çıkarmasına da razı değillerdir.

Altın madeninin işletileceği çevrede yaşayan vatandaşlarımız, bu madenin siyanürle işletilmesine karşı son derece duyarlıdırlar; bu konudaki tepkilerini birinci günden itibaren koymuşlardır. Kendi aralarında bir halkoylaması da yapıp, karşı çıkış boyutlarını net bir biçimde sergilemişlerdir. Bununla da yetinmemiş, seslerini uygar yöntemlerle duyurmak için her fırsatı değerlendirmişlerdir. Bu çerçevede, son olarak, bin kişiyi aşkın yöre halkı otobüslerle Ankara'ya gelmiş, siyasî partiler ve Hükümet nezdinde tepki ve isteklerini uygarca dile getirmişlerdir.

Yöredeki vatandaşlarımızı, katılımcı demokrasinin gereğini yerine getirdikleri için de gönülden kutluyorum.

Yöredeki altın madeninin siyanürle işletilmesinin beraberinde getireceği sakıncalara da kısaca değinmek istiyorum.

Bu maden sahasının siyanürle işletilmesi sonucu, birkaç yılda şu kadar milyon dolar ekonomik değer elde edilebilir; ancak, biraz önce değindiğim gibi, yörede, endişe edilen tahribat gerçekleşirse, o bölgede kaç yıl süreyle tarım yapılamayacaktır; bu durumda, kaybedilecek ekonomik değeri gözönünde bulunduruyor muyuz? Ayrıca, yöredeki vatandaşlarımız, biz, böyle risk almak yerine tarımsal faaliyetle normal bir gelişmeyi arzu ediyoruz tercihinde kararlıysalar, Hükümet, özel bir şirketin altın üretmesini dayatmalı mıdır? Bizce, bu, yanlış olur. Zira, yapılacak yatırım faaliyeti, bir baraj inşaatı gibi kamu yararını önplana çıkaran bir proje değildir.

Üzerinde kısaca durmak istediğim diğer bir konu da, ülkemizin petrol ve doğalgaz zenginliklerinin belirlenmesidir. Komisyonca, bu alana da gereken önem verilmelidir. Ülkemizde, petrol ve doğalgaz zenginliklerini sağlıklı bir şekilde belirleyecek bilimsel ve saha araştırmaları yeterince yapılmamıştır.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, yurtiçi arama çalışmalarına yeterli önemi vermeden yurtdışı aramalarına da başlamıştır. Demokratik Sol Parti olarak, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının yurtdışında petrol arama çalışmalarına girmesine karşı değiliz; hatta, bunun daha da özendirilmesinden yanayız; ancak, bu, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının yurtiçi arama çalışmalarını ihmal etmesi sonucunu doğurmamalıdır.

Diğer taraftan, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının yurtdışı çalışmalarından bazılarının malî ödemeleri ve sözleşme uygulamaları bakımından sağlıklı denetlenmediği; hatta, bazı denetim raporlarında açıkça eleştirilen konuların hasıraltı edildiği iddiaları mevcuttur. Kurulacak komisyon, bu iddiaları araştırmalı ve sonucunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirmelidir.

Zaman kısıtlı olduğu için yeraltı zenginlikleri konusunda daha fazla açıklamada bulunmayacağım.

Sözlerimin son bölümünde, bütün bu kaynaklar ülkede varsa, akıllıca değerlendirecek, yoksa da akılcı yollarla ekonominin emrine sunacak olan insan unsuru üzerinde durmak istiyorum. İnsan unsurunu, çağdaş bilgiye dayatmadığımız sürece, diğer kaynaklarda dünyanın en zengin ülkesi de olsak, geri kalmışlık kısır döngüsünü kırabilmemiz mümkün değildir.

Çocuğunu okula gönderen her Türk vatandaşı, yazılı olarak sözleşme imzalamasa da, Millî Eğitim Bakanlığıyla yazıya dökülmüş bir anlaşma içerisindedir; çocuğunu, bu anlaşmanın güveniyle okula gönderir. O anlaşmanın metni, Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkeleridir. Bu da "Türkiye Cumhuriyeti, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir..." Çocuklarımız, Türkiye Cumhuriyeti temel ilkelerine sıkı sıkıya bağlı insanlar olarak o okullardan mezun olmuyorlarsa, Millî Eğitim Bakanının ne iş yaptığını sorarım.

Son nüfus sayımı verilerine göre, Türkiye'nin yaş ortalaması 26,5 olarak görülmektedir. Acaba, bu genç nüfusa gerektiği gibi eğitim verebiliyor muyuz? Hâlâ, temel eğitimi sekiz yıla çıkaramayan üç,dört ülke arasında olmamız üzücü, aynı zamanda bir kaynak kaybıdır; çünkü, ülkelerin kalkınmışlık durumuna, artık eğitilmiş insangücüne bakılarak karar veriliyor.

Eğitim sisteminin, soran, sorgulayan insangücünü yetiştirmesi gerekiyor. Eğitilmiş insan sorar (neden, niçin, kimden, kimin için?) sordukça cevap arar ve bu da iyiye, güzele götürür, ilmi doğurur. Sorar: Batı neden kalkınmıştır; Batılı insanlar neden insan onuruna daha yakışır bir biçimde yaşıyor? Sorar: İnsanca yaşamın temelinde demokrasi mi yatıyor? Peki, demokrasiden uzaklaşan ve uzaklaştırmak amacında olanlar ne istiyor? Tüm bunları sorar ve sorgular. Eğitimimizdeki temel hedef nedir; denileni yapan, fazlasına kafa yormayan insan yetiştirmek mi; yoksa, soran, sorgulayan, düşünen insan yetiştirmek mi? Biz, Demokratik Sol Parti olarak, sorgulayan, düşünen insan diyoruz.

Eğitim sisteminde sorgulamamız gereken birkaç konu da şöyle: İhtiyaç olan alanlarda insan yetiştiriyor muyuz? Yetiştirdik dediğimiz insanlar yeterli niteliklere sahip mi? Okulda, belli bir alanda eğitim alan kişi, o alanda yeterli donanım ve beceriye ulaşıyor mu?

Gelin, bunları kısaca özetleyelim:

İhtiyaç olan alanlarda değil, olmayan alanlarda insan yetiştiriyoruz. Örneğin, iki yıllık sosyoloji yüksekokulu mezunu bir insan nerede çalışır? İşte, size, eğitilmiş bir işsiz. İki yıllık sağlık meslek yüksekokulu mezunları da aynı durumda, hepsi boşta geziyor.

Yetiştirdiğimizi düşündüğümüz insanların da yeterli beceri ve donanıma sahip olduklarına inanmıyorum. Kendi meslek alanımdan bir örnek vereyim: İki yıllık diş teknisyenliği yüksekokulu mezunlarına yeteri kadar bilgi ve beceri verilmemektedir. Meslek alanımda olduğu için, bunu çok iyi biliyorum.

Burada şunu vurgulamak istiyorum: Yeterli donanım ve beceriyi kazanmış bir insan, çok daha kolay iş bulur; kendisine ve topluma sıkıntı yaratmaz. O halde, okullarımızda, mutlaka, verilen teorik bilgileri yaşama geçirmek için de eğitim verilmelidir; insanlara, alanlarında beceri kazandırılmalıdır; ara eleman yetiştirilmesine önem verilmelidir.

Üniversiteler, bilginin üretildiği, depolandığı yerlerdir; yalnız, kullanılmayan, yaşama geçirilmeyen bilgi, bilgi değildir. Bilginin halka ulaşması, üretime dönüşmesi gerekmektedir; yalnız, bu, her nedense, Türkiye'de, bir türlü olamamaktadır. Üniversiteler, kampusların içerisinde, tecrit edilmiş durumdadırlar. Halbuki, üniversiteler, birer kuluçka merkezi gibi çalışmak, öyle olmak durumundadırlar. Örneğin, küçük işyerleri kurarak girişimcilere önayak olmak ve bazı üretim alanlarını yaygınlaştırmak durumundadırlar. Üniversitelerden mezun olan çocuklarımız, aldıkları eğitimle iş arayan insanlar olarak değil, birer küçük işveren, üretici, danışman; kısaca, istihdam yaratabilen insanlar olmalıdırlar.

Bütün bunların olabilmesi için de, üniversite - toplum bütünleşmesinin sağlanması gerekmektedir. Valilikler, belediyeler, sivil toplum örgütleri, rektörler ve dekanlar sürekli bir diyalog içerisinde olmalıdırlar. Ayrıca, üniversitelere, devlet bütçesinden pay ayrılırken, mezunların üniversite dışında ne kadar istihdam yaratabildiği, ne kadar başarılı olduğu araştırılmalı ve ona göre ödenek verilmelidir.

Türkiye'nin yerkürede onurlu ve kendisine yakışan yeri alabilmesi için, bilimi üretip teknolojiye çevirmesi, onu da sanayie dönüştürebilmesi gerekmektedir. Bilim, teknoloji, sanayi üzerine kurulmuş olan toplumsal sistemler sancı çekmezler. Türkiye'de, bir buzdolabı veya otomobil fabrikası kurmaktan öte, fabrikaları üreten bilimi, teknolojiyi yakalamak önemli. Yani, açıkçası, fabrika yapan anafabrikaları kurabilecek düzeye gelmişsek, durumu kurtardık demektir. Bunun da yolu, eğitimden geçer.

Gelin, temel eğitimin 8 yıl olmasını değil, en kısa zamanda 16 yıla nasıl çıkarırız diye tartışalım der, hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Büyükyılmaz.

Gruplar adına üçüncü konuşma, Anavatan Partisinin.

Buyurun Sayın Aşırım. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye'nin temel kaynaklarının tespit edilmesi, imkânlarının ve faydalanma yollarının ortaya konulması ve bunların ülke yararına göre değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hakkında verilen (10/18, 27, 30, 68, 113, 170) sayılı araştırma önergeleri üzerine, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, 20 nci Yüzyılın başlarına kadar, bir ülkenin zenginliği, toprak büyüklüğüyle oluyordu. 20 nci Yüzyılın ilk yarısında, bir ülkenin zenginliğinde toprağın büyüklüğü yüzde 60'lara indi; sanayi devrimi başladığında, bir ülkenin zenginliğindeki hammaddenin oranı yüzde 25'e indi ve günümüzde -önümüzdeki yüzyılda, hatta önümüzdeki bin yılda; yani, bilgi çağında- bir ülkenin büyüklüğünde hammaddenin değeri yüzde 5'e inmiştir. Çok kısa bir süre sonra -yani, 2000'li yıllarda- bütün ülke kaynaklarının, bütün ülke kazanımının bilgi teknolojisiyle olacağı bilincindeyken, bugün, 1997 yılında, hâlâ, Türkiye'nin temel kaynaklarının tespit edilmesiyle ilgili bir araştırma önergesinin verilmesi de, genç bir milletvekili olarak, beni kahrediyor.

Türkiye'nin temel kaynakları -yani, yerüstü, yeraltı ve insan kaynakları- günümüzde de tespit edilmediyse, o zaman, gerçekten de, bir yere gelemediğimizin gerekçesi ortaya çıkıyor. Bakınız, cumhuriyetimizi kuranların hedefi, gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşmaktı; birçok kanun ve reform da bu amaca yönelik olarak yapılmıştı. Çağdaş ülkeler seviyesine ulaşmak tarımla mümkün olmadığı için, bunun yanı sıra, ana hedef de sanayileşme olarak belirlenmişti. Sanayinin lokomotifi de madencilik; yani, yeraltı kaynaklarımızın tespiti, onların üretilmesi...Onlar üretilirken, üretim teknolojilerinin geliştirilmesi ve yeraltından çıkardığımız hammaddenin işlenip, katmadeğeri memleketimize kalarak, nihaî ürün -yani, uç ürün- olarak ihraç edilmesi hedeflenmişti; fakat, biz, hâlâ kaynaklarımızı tespit edememişiz ve gerçekten de, sadece hammadde olarak ihraç edip, ara ürünler olarak gelişmiş ülkelere ihraç edip, sadece bu ihracatta da milyon dolar mertebesinde kalmışız.

Eğer, hammaddemizi 1950'li yıllarda tespit edip ve bunların çıkarılmasıyla ilgili teknolojileri geliştirseydik; yani, bir otomobili elinize aldığınızda, otomobil üretimindeki bütün kalemler bu hammaddelerin nihaî ürünü olsaydı; biz, şimdi, bütün kazanımını, yüzde 90 kazanımını bilgi teknolojisinden elde eden ülke haline gelirdik; ama, şimdi, biz, sadece hammaddesini 1950'li yıllarda üretip, hammaddesinden nihaî ürün üretip satan ülkelerin pazarı konumundayız. Hatta, bu ülkeler daha ileri gitmiş, artık pazara yerinde ulaşmak için de, yabancı sermaye mevzuatımızla -iyi ki yabancı sermaye mevzuatımız da var- buralara getirdikleri otomotiv sektöründeki teknolojiyle haberleşme sektöründeki teknolojiyle, hem ilgili Türk mühendislerinin bilgi derinliğine kavuşmasını sağlamışlar hem de bizim hammaddemizi yerinde kullanmışlar.

Saygıdeğer milletvekilleri, bizim, hammaddemizin nihaî ürüne dönüştürülmesi, hammaddemizin işlenmesi gibi işlerden -örneğin, camda ve seramik sektöründe olduğu gibi- kesinlikle, devletin elini çekmemiz lazım. Devletin bu işlerde hakem olması lazım. Devlet, bu konuyla ilgili yabancı sermaye mevzuatını düzenlemeli ve sadece, hakem olmalı. Bakınız, Türkiye'de, bütün Avrupa'nın, bütün Uzakdoğu'nun, Amerika'nın otomobilleri, artık, yabancı sermayeyle, buradan edindiği ortaklarla üretilmeye başlandı. O otomobillerdeki bütün parçaların hammaddesi, hem bizim ülkemizde hem diğer ülkelerde var; sadece hammadde ithal edilerek ya da yerinden üretilerek bu sektörlerde kullanılıyor. İşte, otomobil, yeraltı kaynaklarının ya da haberleşmede kullandığınız çipten tutun da -yani, tümdevreden, tümleşik devreden tutun da- kabloya, bakıra kadar olan hammaddelerin nihaî ürünüdür. Fakat, yabancı sermayeyi teşvik mevzuatını da düzenlerken hakem rolünü iyi üstlenmek lazım. Yabancı sermaye mevzuatı gereği, teşvik mevzuatı gereği bir yabancı sermaye ortaklığına para verirken de, onu, gidip, orada burada anons etmemek lazım. Bu, yabancı sermayenin de önünü keser. Yazıktır bu memlekete.

Saygıdeğer milletvekilleri, peki, ülkemiz gerçekten de neler yapmış: Ülkemiz, 1924'te, maden mühendisi nasıl yetişirle başlayarak, 1950'li yıllarda, 1970'li yıllarda ve 1985'te, madenle ilgili kanunlar düzenlemiş ve MTA'nın -yani, Maden Tetkik Arama- Etibank'ın Karabük Demir ve Çelik Fabrikasının, -Zonguldak havzasının millileştirilmesi- 1954'ten sonra TKİ'nin, 1960'lı yıllarda Erdemir'in, 1970'li yıllarda Çinkur'un kurulması, 1970'li yılların sonundan itibaren bor madenciliğinin öneminin artması da, bu gibi kanunların Meclisten çıkarılması sonucunda olmuştur; fakat, çıkarılan bütün kanunlar, yıllarca tartışılmış, hâlâ bir maden bakanlığı kurulmamış... Halen, Meclisteki bununla ilgili komisyonumuzun en az on ismi var; aynı komisyon sanayiyle ilgili, ticaretle ilgili, petrolle ilgili, madenle ilgili, bilgiyle ilgili, teknolojiyle ilgili... 1954'te 6309 sayılı Yasa çıkarılmış; otuz yıl tartışıldıktan sonra, 1985'te, 3213 sayılı mevcut Yasa çıkarılmıştır. Geçen sene, 3213 sayılı Yasanın 34 üncü maddesinin değiştirilmesi teklif edilmiş; ama, halen, Meclisten çıkarılmamış ki, bu 34 üncü maddedeki değişiklikle, madencilikle ilgili fon idaresi kurulacaktı, madencinin kendi parasının toplanacağı bu fonla ve gerekli teşvik mevzuatıyla madenciliğin de önü açılacaktı; fakat, bu kanun değişikliği, halen Meclisimizde durmaktadır.

Şimdi, bu tabloyla; yani, maden kanunu çıkarmakla, maden işleri genel müdürlüğü kurmakla, taş ocaklarının, ta 1900'lü yılların başında çıkarılan nizamnamesinin değiştirilmesiyle neler hedeflenmiş: Demin dediğim gibi, aldığımızda bir daha yerine koyamayacağımız bu kaynaklarımızın iyi değerlendirilmesiyle, hammadde ve ara ürün olarak kullanılması değil, nihaî ürün olarak kullanılıp katmadeğerin memleketimizde kalması ve nihaî ürün olarak da ihraç edilip, daha büyük para kazanmak. Bir örnek vereyim: Bakın, tonunu 11-12 dolardan ihraç ettiğimiz sodyum feldispat, kil ve kuvarsla seramiğe veya kuvarsla cama dönüştüğünde, değeri en az 10 kat artmaktadır. İşte, buradaki cam ile seramik nihaî üründür. Değeri 10 kat artıyor. Dünya çapında da biz bu alanda gerçekten belli bir büyüklüğe ulaştık; ama, aynı şey, maalesef, mermerde olmamış. Mermer, gerçekten de, dünya mermer rezervlerinde iddialı olduğumuz bir yeraltı kaynağımızdır. Dünya mermer rezervlerinin yüzde 38'ine biz sahibiz ve 630 mermer çeşidiyle de en zengin mermer çeşidine sahip olan ülkeyiz; fakat, İtalya, mermer yatağını tükettiği halde, hem bu konudaki ihracat değeri 5 milyar dolar -bizimki de sadece 70 milyon dolar- hem de mermerin işlenmesiyle ilgili teknolojiyi geliştirmiş; mermerin aranmasıyla ilgili, mermerin işlenmesiyle ilgili teknolojiyi de bütün ülkelere satıyor. Yani, mermer bulunduktan sonra İtalya'da canlanan mermerle ilgili yan sanayi, artık o kadar büyümüş ki, mermer teknolojisini üreten firmaların arzını İtalya karşılayamıyor; işte getirip, Türkiye'de falan satıyorlar.

Bizim, bu konudaki önerimiz, gerçekten de bir özel mermercilik programının oluşturulmasıdır. Zaten, önerge sahibi, Afyon Milletvekili arkadaşımız da, daha sonra önerge hakkında söz alıp, bu konuyla ilgili konuşacak.

Dedim ki, hedef, nihaî ürün olarak saptanmalı. Sanayicinin ihtiyacı karşılandıktan sonra, bu hammaddenin kullanılması için, kesinlikle yabancı sermaye mevzuatımızın gözden geçirilmesi lazım. Yani, biz, teknolojimizle bu hammaddeyi bulup çıkaramıyoruz, bu hammaddeyi işleyemiyoruz, başka ülkelere hammadde ya da ara ürün olarak satıyoruz. Yabancı sermaye gelmeli, ortaklığını bizim işadamlarıyla kurup, nihaî ürün üretmeli.

Bakın, Enerji Bakanlığı araştırdı mı bilmiyorum; ama, bizim, en iddialı olduğumuz hammaddede 40 yıllık ömrümüz var. Yani, hepsini çıkarıp satsanız, 40 yıllık bir ömrümüz var. 40 yıldan sonra ne yapacağız? Sadece, hammadde satan bir ülke olarak kalamayız, 2000'li yılları böyle karşılayamayız; hammaddeyi kullanmamız lazım.

Elbistan Termik Santralını gezdiniz mi bilmiyorum; oradaki teknolojiyle linyit rezervi tespit edilmiş ve çok iyi bir teknolojiyle toprak kazınarak ve tekrar kazanılarak, linyit konveyörlerle -o taşıyıcı bantlarla- elektrik üreten Elbistan Termik Santralına gidiyor. Aslında, kükürt oranı itibariyle çevre kirliliğine çok büyük katkısı olan linyit, orada, çok verimli (efficient) bir şekilde kullanılıyor. Türkiye elektriğinin yirmide birini üreten Elbistan Termik Santralının bacasında filtre sistemi yok; böyle şey olur mu?!. Yani, nihaî ürün, burada, elektriktir. Linyit de çevre kirliliğine neden olur; ama, bacalarda filtre sistemi yok ve Elbistan Termik Santralının da ömrü on yıl; biliyorsunuz, özelleştiriliyor. Bizim memleketimizde de -tabiî, bu son yıllarda böyle oldu- özelleştirince, yap-sat-kurtul anlaşılıyor ya da nasıl olsa özelleştirilme kapsamında, terk edin diye anlaşılıyor. Türkiye elektriğinin yirmide birini üreten Elbistan Termik Santralı terk edilmiş, çöplükten geçilmiyor; hem enerji ihtiyacımız, sıkıntımız var hem de hammaddemizi nihaî ürüne çeviren bir fabrika, özelleştirilecek diye terk edilmiş.

Konuşmamın başında da söyledim; artık, bir ülkenin zenginliği, hammaddesiyle, çıkarılamayan hammaddesiyle ve toprak büyüklüğüyle ölçülmüyor. Japonya, biliyorsunuz, adacıklardan oluşmuş bir ülke; bizlerden, bizim gibi ülkelerden aldığı hammaddeleri -ki, bu, bütün sanayiinin yüzde 90'ını oluşturuyor- nihaî ürüne dönüştürüp, daha pahalı bir şekilde bize satıyor. Ha, biz, bundan sonra Japonya gibi mi olacağız; hayır; ama, yabancı sermayenin önünü açarsak, onların teknolojilerini getirip nihaî ürüne dönüştürürsek, biz, buradaki gençlik potansiyeliyle, bir Japonya, hatta daha dev bir ülke olabiliriz.

Yeraltı kaynaklarımızdan sonra, biliyorsunuz, yerüstü kaynaklarımız var; tarım... Tarımı kime teslim etmişiz; istihdamımızın yüzde 47'si tarım sektöründe. Tarım sektörü, kesinlikle, ülkenin gelirinin artırılması için kullanılmıyor. Sadece, devlet, çok kolaycı bir şekilde, tarım sektörünü, ücretsiz aile işçilerine teslim etmiş. Yani, zavallı çiftçim, geçinmek için evladıyla, eşiyle beraber, sadece boğaz tokluğuna çalışıyor. Gelişmiş ülkelerde, tarım sektörünün istihdamdaki payı yüzde 6-7'dir; yani, uzman çalıştırıyor, ücretsiz aile işçisi çalıştırmıyor.

Demin bir arkadaşım da dedi; genç nüfusumuz, yani 21 yaş ve altındakiler, ülke nüfusunun yarısını oluşturuyor. Yani, biz, bu potansiyeli kullanacağımıza, ülke kaynağı olarak belirlediğimiz yerüstü kaynaklarından olan tarımı, sadece ve sadece, geçimini sağlamak isteyen, sadece babasından gördüğü gibi yetişen çiftçiye, evladına veya hanımına teslim etmişiz.

1970'li yıllardaki petrol krizinden sonra kömür madenciliğine verilen önemle, buradaki üretimimiz, gerçekten de 5-10 kat artmıştır. Bizlerin buradaki teklifi, kömür ve çeşitlerinden elde ettiğiniz bütün hammadde, çevre temizliği için, mutlaka ve mutlaka termik santrallarda kullanılmalı; oradan elde ettiğiniz enerjiyi, elektriği, götürün, demir-çelikte de, bütün sanayilerde de kullanın; çünkü, oradaki filtre sistemiyle çevrecilerle de barışırsınız. Yani, kömür -taşkömürü ya da diğer çeşitleri- sadece ısınmak için değil; ısınmak için, daha temiz olan nükleer enerjiyi de kullanabilirsiniz, doğalgazı da kullanabilirsiniz...

Maalesef, 1996 yılında, ihtiyacımız olan 8 milyon 600 bin ton taşkömürünün 2 milyon 800 bin tonunu biz üretiyoruz, 5 milyon 800 bin tonunu ise ithal ediyoruz. Niye ithal ediyoruz; sözde, taşkömürü ve kömür çeşitleri bakımından ülkemiz çok zengin; yanlış kömür ithalatı mevzuatıyla bu olmuş. Yani, kömüre sadece ısınma olarak bakarsanız ve burada kömürün gazını çıkaracak, çevreye zarar vermeyecek şekilde dönüşümünü sağlayan teknolojiyi üretmezseniz, ithalatçılar, yerli madencinin de önünü keser. Tabiî, buna neden olarak, hava kirliliği gösterilmişti; halbuki, hava kirliliğini ortadan kaldıracak teknolojiyi oluşturabilirdik. Bununla ilgili önerilerimiz şunlardır:

Bir kere, konuşmamda da bahsettiğim, bu yasal problemler çözülmeli. Yani, maden bakanlığı kurulmalı. Demin, ilgili bakanımız konuştuğunda, madenle ilgili bütün kanunların hazırlandığını, ilgili devlet bakanlıklarına verildiğini söyledi.

Maden İşleri Genel Müdürlüğünün bütün bölgelerde teşkilatlanması sağlanmalı.

Madenci için -parası olan- madenle ilgili bir fon idaresinin kurulması lazım. Bununla ilgili olarak, Anayol Hükümetinde, Sayın Başbakanın, 34 üncü maddeyle ilgili değişiklik teklifi vardı.

Rezervler, kesinlikle üç boyutlu olarak belirlenmeli; teknik, teknolojik özellikleri iyi saptanmalıdır.

Aramalara kaynak ayrılmalı -bu da, fon idaresinin kurulmasıyla olur- ve arama, kesinlikle bir altyapı hizmeti olmalı. Kesinlikle, aranıp bulunduğunda, bu işe ihracat olarak bakılmamalı; o zaman, milyon dolar seviyesinde kalırsınız.

Teknolojik yatırımlar teşvik edilmeli, ucuz kredi sağlanmalı.

Madencilikte vergi oranları düşürülmeli.

Mühendise önem verilmeli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, toparlayınız.

ADİL AŞIRIM (Devamla) – Bakın, cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra maden mühendisi yetiştirmeye başlamışız; ama, maden mühendislerimizin hepsi işsiz. Madencilikte, özel sektörün önünü açarsanız, sadece Maden İşleri Genel Müdürlüğünde bulunan otuz-kırk maden mühendisiyle bu işi yapmaktan vazgeçerseniz, maden mühendislerimize de iş bulunur.

Biz, hammaddeyi bulup, ondan sonra sanayileşme trenini kaçırdık. Bunu, kesinlikle ve kesinlikle yabancılarla beraber yapmamız lazım. Böyle Bedelsiz İthalat Kanunuyla falan da, yabancıların buraya getirdiği otomotiv sektörünün önünü kesmemeliyiz. Ayrıca küçükten büyüğe vermek zorunda olduğumuz teşviği de, sanayicinin, yatırımcının başına kakmamalıyız; kimse kimseye babasının parasını da vermiyor.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yaman Törüner; buyurun.

DYP GRUBU ADINA YAMAN TÖRÜNER (Afyon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin temel kaynaklarının tespit edilmesi, imkânlarının ve faydalanma yollarının ortaya konulması, bunların ülke yararına göre değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hakkında Meclis araştırması açılması konusunda verilen önergeler üzerinde DYP Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Dünya nüfusu bütün beklentilerin üzerinde bir hızla büyüyor. 1950 ilâ 1987 yılları arasında ikiye katlanarak 5 milyar kişiye ulaşan dünya nüfusunun, 1998 yılında 6 milyar kişiye ulaşacağı tahmin ediliyor. Son yirmibeş yılda kişi başına düşen yiyecek üretimi artmış olmasına rağmen, hâlâ dünya nüfusunun yaklaşık beşte biri açlık tehlikesiyle karşı karşıya.

Ülkemiz, en azından bu çeşit sorunlarla karşılaşmamış. 19 milyon hektara yakın işlenen tarım arazimiz ve 20,2 milyon hektar civarında da orman alanımız mevcut. Yıllık 170 milyar dolara ulaşan gayri sâfi millî hâsılamız, kişi başına 2685 dolara yakın bir gelir yaratıyor. Bu rakam, 1994 krizi sırasında 2184 dolara kadar düşmüştü; ama, bu büyüklüklerle bile, Cezayir'in, Güney Afrika'nın, Meksika'nın, Arjantin'in, Venezuela'nın, gerisinde kalmışız. Daha 1986 yılında kişi başına 3 680 dolarlık millî geliri olan Yunanistan bile, bu konuda 9 bin dolarlara yaklaşıyor. Sorunlarımızı fazla büyütmek istemiyorum; ama, şunu görüyorum ki, rakiplerimiz bizi geçiyor; gelişmiş ülkelerle aramızdaki fark gittikçe artıyor. Doğal kaynaklarıyla, endüstriyel üretimiyle, insan kaynaklarıyla kendi kendine yeten nadir ülkelerden biri olduğumuz halde, Birinci Dünya Savaşından beri savaş yüzü görmemiş olmamıza ve ülkemizin coğrafî konumuna rağmen, neden hâlâ bocalıyoruz?!

Ülkemiz, doğal kaynakları bakımından çok zengin. Tarımsal ürünlerin en önemli üç ürünü olan buğday, pirinç ve mısır üretiminde ülkemiz kendi kendine yetiyor. Aslında, insanımızı yalnız doyurmuyor, giydirebiliyor ve barındırabiliyoruz.

Buğday üretiminde ülkemiz, ihracat yapabilen ilk 10 ülke arasında. 1992 yılında 3 milyon 805 bin ton, 1993'te 693 bin ton ve 1994 yılında da 980 bin ton buğday ihraç edilmiş; ama, etrafımız denizlerle çevrili olduğu halde, ticarî balıkçılık ve balık çiftlikleri pek de o kadar geliştirilememiş; ancak, ülkemiz coğrafî bakımdan en şanslı ülkeler arasında bulunuyor. Sanılanın aksine, ülkemiz, dünyanın en dağlık ülkeleri arasında yer almıyor. Tarih boyunca büyük medeniyetlerin de, coğrafî açıdan çok dağlık olmayan bölgelerde gelişmiş olduğunu görüyoruz. Bu özellikleriyle Anadolu, birçok eski medeniyeti barındırmış olmakla tanınıyor; ancak, ülkemiz, deprem bölgeleri içinde bulunuyor; yüzyılın en büyük 81 depreminden 8'i Anadolu'da gerçekleşmiş; yine, tarihin en çok hayat kaybı verilen 27 depreminden 2'si Anadolu'da, diğer 2'si de İran ve Suriye'de oluşmuş.

Su kaynakları bakımından da iyi sayılan ülkeler arasındayız. Tarih boyunca birçok medeniyetin beşiği sayılan Mezopotamya'nın önemli bölümünün sınırlarımız içinde bulunması da, tarih boyunca Anadolu'nun su kaynakları bakımından zengin olduğunu gösteriyor.

Öte yandan, komşularımızda bol miktarda bulunan petrol ve doğalgaz bakımından kaynaklarımız oldukça kıt. Uzmanlara göre, bu konuda ülkemiz, denizde bir ada gibi.

Gerçek şu ki: Ülkemizin doğal kaynaklarından yeterince faydalanamıyoruz, heyelanları ve toprak kayıplarını azaltamıyoruz, hava ve deniz kirliliklerini önleyemiyoruz.

Ülkemizin temel kaynaklarını yeterince koruyup onlardan fayda elde edemeyişimizin iki ana sebebi var: Bunlardan birisi parasızlık, diğeri yeterli eğitimin olmaması. Bu konuya yeterince kaynak ayırabilmek için de enflasyonu düşürüp, rant ekonomisinden kurtulmak gerekiyor.

Ülkemizin temel kaynaklarının en verimli biçimde değerlendirilmesi için yapılacak yatırımları da özel sektöre yaptırmak mecburiyeti var. Her sorunun çözümünün temelde ekonomik sorunlarımızın çözümünde olduğu gibi, bu sorunun çözümü de ekonomik tedbirlere bağlı görünüyor. Aslında, bizim gibi ülkelerde enflasyonist beklentiler, siyasal istikrar sağlanmadan düşmez.

Az gelişmiş ülkelerin amacı, ilk çemberde yer alabilmek, global pazarın kurallarını anlayıp hazmedebilmek, uluslararası pazarlık tekniklerini çok iyi bilen kişiler yetiştirebilmektir. Çünkü, bu olguları gerçekleştirebilenler üretimin artı değerinden aslan payını alırlar. Yine onlar, üretim araçlarından artı değeri en yüksek olanlarının mülkiyetini ellerinde tutarlar. Gelişmiş ülkeleri takip etmeye karar vermiş gelişmekte olan ülkeler, onlara bir türlü yetişemezler. Amerika'yı yeniden keşfetmeye değmez. Gelişmiş ülkelerdekini aynen kopyalayalım görüşü, gelişmekte olan ülkeleri atalete, tembelliğe, araştırma ve yeni icatlar yapamamaya sürükler. Önündekinin hedefini, gideceği ya da gitmek istediği yeri bilen, önündekine yetişebilir, ancak belki de geçebilir. Çünkü, global arenada yollar çok çetrefilli ve çeşitli kestirmelerle, short cut'larla doludur. Aslında, çıkarını bilen bir ülke, önündekini değil, en öndeki ülkenin hedefini tahmine çalışır. Kısacası, gelişmiş ülkelerin yalnız yaptıklarını değil, ne yapmak istediklerini, hatta ne yapmaları gerektiğini kestirmek zorundayız. Bunun için, her konuda, uluslararası ve ulusal teori ve pratiği bilen, ama aynı zamanda düşünüp yaratabilen, karar verip uygulayabilen kişilere ihtiyacımız var. En önemli ekonomik kararımız, eğitim sistemimizi bu ilkeler ışığında yeniden organize etmek olmalıdır. Aslında, muasır medeniyetler seviyesine değil, muasır medeniyetlerin henüz ulaşamadığı ama hedeflediği seviyeye ulaşmalıyız, en azından bunu hedeflemeliyiz; Japon mucizesi dediğimiz şey bundan başka bir şey değildir.

Birinci çembere üye olmaya aday ülke olmak için bile, asgarî üç şey gereklidir:

Bunlardan birincisi, içeride ve dışarıda barışı sağlamak ve devam ettirmektir; yani, terörü engelleyip, siyasî istikrarı kurmak, arkasından da, en azından, komşularımızla olan sorunlarımızı çözmektir. Barış, aslında, en önemli uluslararası uzlaşma ve ortak yan sağlama çabasıdır; hatta, barış, bu olguları gerçekleştirmenin önkoşuludur.

İkinci şart, politik ve ekonomik istikrardır. İstikrarsızlık, piyasa oluşumunu güçleştirir, çok yüksek reel faiz seviyeleri oluşturup rant ekonomisini teşvik eder.

Üçüncüsü, ülkemizdeki kurallar bütününü global pazara benzetmek, yani, oyunun kurallarına uyum sağlamaktır. Örneğin, oyunun kurallarından sadece birisi sayılabilecek gümrük yasası Parlamentomuzda öncelikle görüşülebilmelidir.

Yine, bu areneda kalmak istiyorsak, artık, şu enflasyon mutlaka düşürülmelidir; dünyanın en yüksek enflasyonlu ülkesinde yaşamak çok şeye katlanmamızı gerektiriyor.

Sayın milletvekilleri, görüldüğü gibi, uzlaşma, her şeyden fazla çaba, bilgi, altyapı ve uzakgörüş gerektirmektedir. Uluslararası arenada ortak yan sağlanması da, ortak çıkarlarımızın açık seçik başkalarına anlatılabilmesiyle mümkündür.

Gelişmekte olan ülke insanının, gelişmiş ülke insanı gibi davranmasını bekleyemeyiz. Öncelikle, gelişmekte olan devlet, vatandaşlarına asgarî yaşam şartlarını sağlayamamıştır. İkincisi, gelişmekte olan ülke insanı, gerçek çıkarını bilebilecek şekilde, yani, kapitalist düşünce biçimine uygun eğitilmemiştir; rekabet ortamından haberi yoktur; her işe torpille girebileceğine emindir; ona göre, tanıdığı yoksa, hastanelerde tedavisi mümkün değildir; kendinden zengin herkes hırsızdır. Gelişmekte olan ülke insanına göre, gemisini kurtaran kaptandır; kurallara uymayan, vergi kaçıran kazançlıdır. Çok haksız da değildir; kurallar da azgelişmiş olduğundan, birçok halde bu olasılıklar da vardır.

Gelişmekte olan ülke insanının bütün manevî değerleri zedelenmiştir. Basındaki taraflı ve yanlış haberler, iftiralar nedeniyle, kişi, neye ve kime inanacağını şaşırmıştır. Gelişmekte olan ülkede işin içinden en çıkılmaz tarafı, bir mutlu azınlığın varlığı ve en ilginci, bu mutlu azınlığın çıkarını biliyor oluşudur. Üretim ve propaganda araçları mülkiyeti bu mutlu azınlığın elinde olduğundan, gelişmekte olan ülke insanı, gerçek çıkarını çoğu zaman görememektedir; ama, çözüm yine kapitalist sistemin içerisindedir. Devletin vatandaşlarına asgarî yaşam şartlarını sağladığı ortamın yaratılması gerekir. İşte, devlet gibi devlet, bu en büyük harcama kaleminin bile özel sektör tarafından yapılabilmesini sağlamıştır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin temel kaynaklarının tespiti ve bunların ülke yararına değerlendirilebilmesi -yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi- ekonomik gelişmeye ve bu konulara para aktarmaya bağlı. Para aktarmalarının önemli bölümünün ise, özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Diğer konularda olduğu gibi, bu konularda da, yap-işlet, yap-işlet-devret ya da özel sektöre doğrudan satış programlarına ihtiyaç var. Doğal olarak yapılacak ilk iş de, bu konularda teknik elemanlar yetiştirip, teknik yenilikler yapabilmektir.

Bilindiği gibi, Türkiye'nin temel kaynaklarının tespiti ve bunlardan faydalanma yollarının ortaya konulması konusunda daha önce de bir genel görüşme açılmış ve konular bildirilmişti; ancak, Grubumuz, ülkemize de faydalı olacağını düşünerek, bu Meclis araştırmasının açılması yönünde olumlu görüştedir. Konuyu takdirlerinize arz eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Törüner.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Azmi Ateş; buyurun.

RP GRUBU ADINA AZMİ ATEŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Prof. Dr. Mustafa Ünaldı ve 12 arkadaşıyla, ilgili diğer 5 önerge konusu olan Türkiye'nin temel kaynaklarının tespit edilmesi ve değerlendirilmesi hakkındaki Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesinde, Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, sizleri, bizleri televizyonları başında izleyen sevgili vatandaşlarımızı, en kalbi duygularla selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bu araştırma önergemizi, 7.2.1996 tarihinde, muhalefetteyken verdik. 54 üncü Refahyol Hükümeti kurulduktan hemen sonra, bu defa Hükümetimiz, ülkemizin özkaynaklarının geliştirilmesi konusunda, Meclisimizde bir genel görüşme açılması talebinde bulundu, bu talepten bir hafta sonra da genel görüşme yapıldı.

Muhalefette iken araştırma önergesini vermekteki amacımız, ülke kaynaklarının daha verimli ve milletimizin menfaatları doğrultusunda kullanılmasını temin etmek; bir anlamda, iktidarın işini kolaylaştırmak içindi. Hükümet olduktan sonra ise, böyle bir genel görüşme talebimizin altında, muhalefetin iktidarı denetleme görevini layıkı veçhile yapabilmesine imkân tanımak, varsa, millet adına güzel fikirlerinden istifade etmek içindir. Yani, biz, bu davranışımızla halkın yegâne temsil yerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu, aynı zamanda, bu Meclisin, hükümetlerin üzerinde bulunduğunu teyit etmiş bulunmaktayız. Bir başka amacımız da, ülkemizin sunî gündemlerle meşgul edilmesine mâni olmaktır.

2 Nisan 1997 tarihinde, Türkiye ihracatının yüzde 40'ını yapan sektörün, Türkiye İhracatçılar Meclis Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerini, Sayın Başbakanımızla görüştürdüğümde, Sayın Başbakanımıza ilk söyledikleri şey; sektörlerine gösterdikleri ilgi ve alakadan çok memnun olduklarını, teşekkür ettiklerini, sunî meselelerle işgal edilmekte olan Türkiye gündemine ihracat seferberliğinin yerleştirilmesini arzu ettikleri olmuştur.

Ekonomik göstergelerin, iki ay öncesine kadar, her geçen gün daha iyiye gittiğini; kriz senaryoları yüzünden kısmî bir duraklama gösterdiğini görmekteyiz. Mesela, ticarî kredi faiz oranları, Temmuz 1996'da yüzde 120-130 iken, Şubat 1997'de yüzde 85-95'e geriledi; içborç stoku -milyar dolar olarak- Temmuz 1996'da 35,7 iken, Şubat 1997'de 20'ye düştü; borsa indeksi, Temmuz 1996'da 550'den, Şubat 1997'de 1 700'e yükseldi; kaynak paketleri geliri -milyar dolar olarak- 1996 sonu itibariyle 11, 783, 12.5.1997'de ise 14,024 olarak gerçekleşti. Ayrıca, maliyede de iyileştirmeler yapıldı; faizler vergilendirildi, bavul ticaretine vergi düzeni getirildi, vergi tabanı yaygınlaştırıldı, içte ve dışta istikrar ve güven sağlandı; Dünya Bankası 1997 yılı kalkınma raporunda, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 10 ülke dünyanın yükselen devleri arasında gösterildi; Dünya Ticaret Örgütü, Türkiye'nin, dışticaret hacmi en hızlı artan 21 ülkesinden biri olduğunu ilan etti; Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD, Türk ekonomisinin çok dinamik bir görünüm sergilediğini bildirdi. Londra'da düzenlenen ve Güneydoğu Avrupa ile Balkanlardaki yatırım imkânlarının ele alındığı -Regent Pasific adlı finans kuruluşunun düzenlediği- uluslararası konferansın açılışında yapılan konuşmada, Türkiye'nin, bölgenin olanakları en geniş, en güvenli ve istikrarlı ülkesi olduğu vurgulandı. Halkımız da, bu Hükümetten memnuniyetini, 3 Kasım 1996 seçimlerinde ve anketlerde desteğini artırarak göstermektedir. Sevgili Hacaloğlu'na hatırlatmakta yarar görmekteyim.

Bu tespitleri yaptıktan sonra, konuşmamın bu bölümünde, ülkemizin ekonomik durumunun diğer bazı ülkelerle mukayesesini yaparak, bugün, neden layık olduğu yerde olmadığını ortaya koymaya çalışacağım.

Ülkemiz, yüzölçümlerine göre, dünya ülkeleri sıralamasında 779 bin kilometrekareyle 36 ncı; nüfus sıralamasında -1995 yılı itibariyle- 61,6 milyonla 15 inci sırada, gayri safî millî hâsılada ise 167 milyar dolarla 24 üncü sırada yer almaktadır.

Kırk yıl önce, 1955 yılında, Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası 6,8 milyar dolar, Güney Kore'nin gayri safî millî hâsılası 2,3 milyar dolardı; yani, Türkiye'nin gayri safî millî hâsılasının üçte biri kadardı. Oysa, 1995 yılında Güney Kore'nin gayri safî millî hâsılası 456 milyar dolar; yani, Türkiye'nin 2,7 katı kadar artmış; kırk senede Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası 25, Güney Kore'ninki ise 198 misli artmıştır. Oysa, Güney Kore'nin yüzölçümü 99 bin kilometrekare; nüfusu, 1995 yılında 45 milyon civarındadır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Ne kadar yabancı sermaye girmiş?

AZMİ ATEŞ (Devamla) – Bugün Amerika Birleşik Devletlerine kafa tutan Japonya'ya bir göz atalım. 1950 yılında Japonya'nın gayri safî millî hâsılası 11 milyar dolar, Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası ise 3,5 milyar dolardı; yani, Japonya'nın gayri safî millî hâsılası bizim gayri safî millî hâsılamızın 3 katı kadardı.

Gelelim 1995 yılına; Japonya'nın gayri safî millî hâsılası 5,1 trilyon dolar, Türkiye'ninki 167 milyar dolar; yani, bizim yaklaşık 30 katımız kadar artmış. Japonya'nın nüfusu 125 milyon, yüzölçümü 378 bin kilometrekare; yani, Türkiye'nin yarısı kadar. Üstelik, İkinci Dünya Harbinden, mağlup ve perişan vaziyette çıkmış.

Ayrıca, 1995 yılında Türkiye'nin dışticaret hacmi 57 milyar dolar iken, Güney Kore'ninki 250 milyar dolar, Japonya'nınki 720 milyar dolar, Malezya'nınki 146 milyar dolar -20,1 milyon nüfusu, 330 bin kilometrekare yüzölçümü var- ve bir Avrupa Birliği üyesi Almanya'nınki ise 952 milyar dolardır.

Bütün bu gerçekleri dikkate alan Hükümetimizin güvenoyu alır almaz yaptığı ilk iş, ülkemizin özkaynaklarının geliştirilmesi konusunu Genel Kurula getirmek olmuştur.

Buradaki ana gaye, parasal ekonomiden, rant ekonomisinden vazgeçerek, reel ekonominin temellerini atmaktır. Daha açık bir ifadeyle, sermayenin repoya, faize değil de, üretime kaydırılmasıdır; üretime, istihdama ihracata ağırlık verilmesidir.

Bir ülkenin kalkınmışlığının en önemli göstergelerinden birisinin de dışticaret hacmi olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Türkiye'nin dışticaret hacmi, konumu ve imkânlarına göre, çok, ama, çok düşüktür. Neden; çünkü, uzun yıllar boyunca kendi sınırları içerisine kapandığını, demirperdenin, aslında Rusya'nın değil, Türkiye'nin etrafına örülmüş olduğunu görmekteyiz. Çok uzun yıllar boyunca, hatta yakın zamana kadar, Alma-Ata'da, Bosna'da neler olup bitiyordu, bilmiyorduk. Demirperdeyle çevrelenmiş ülkemizde tek açık pencere Avrupa oldu; uzun yıllar boyunca da öylece kaldı. Oysa, küçülen, bilgi çağını yaşadığımız, ekonomik sınırların kalktığı dünyamızda, ihracatımızı, millî menfaatlar merkezli olarak, jeoekonomik konumumuza da öncelik vererek dünyaya açmalıyız. Komşularımızla münasebetlerimizi geliştirmeliyiz; bunun da en önemli vasıtaları, ekonomik ve kültürel münasebetlerimizin geliştirilmesinden geçmektedir.

AB, dışticaret hacminin yüzde 60'ını kendi içerisinde yapmaktadır. Böylece, beş asır boyu aralarında devam eden savaşlara ve huzursuzluklara son verdiler. Ekonomik merkezli başlayan birlikteliği, siyasî birliktelik olarak geliştirmeye devam etmektedirler.

Ülkemiz ihracatında yüzde 50'den fazla pay sahibi olan Avrupa Birliğinin, özellikle Almanya ve Fransa'da yaşanan durgunluk, ülkemiz ihracatında, 1996 yılı için hedeflenen artışın gerçekleşmesine engel olurken, bu ülkelerin, iç talep daralması sonucu ihracata yönelmeleri, AB'den yapılan ithalatımızda artışa neden olmuştur. Oysa, komşu ülkeleriyle dışticaret hacmimiz çok düşüktür. Yani, Türkiye, bugüne kadar, geoekonomik avantajını kullanamamıştır. Hatta, en temel girdi ithal kalemi olan petrol, 1995 yılında 4,3 milyar dolar gibi bir yekûn tutmaktadır. İran ve Suudi Arabistan'dan 1,8 milyar doları petrol olmak üzere toplam 2,1 milyar dolar ithalat yapılmasına karşılık, bu iki ülkeye toplam 738 milyon dolarlık ihracat yapmış bulunmaktayız. Ayrıca, Irak'a 6 yıl boyunca uygulanan ambargo dolayısıyla da ülkemizin çok büyük maddî ve manevî kayıpları olmuştur. Bu durumu değerlendiren Hükümetimiz, bir taraftan dünyaya açılırken, diğer taraftan, bizim için çok önemli bir ekonomik potansiyele sahip olan D-8'ler projesini geliştirmektedir. 1995'te 800 milyon nüfus, toplam 378 milyar dolar dışticaret hacmine sahip olan bu ülkelerle dışticaretimiz, sadece 2,84 milyar dolardır. Ayrıca, dünya üretim ve ticaret hacmindeki dengeler değişmektedir. Bu değişimde geçen her zaman diliminde Avrupa Birliği ve NAFTA'nın payı azalırken, Asya-Pasifik ülkelerinin payı artmaktadır.

1992 yılı itibariyle dünya üretiminde en büyük 10 ülke, sırasıyla, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Çin, Almanya, Fransa, Hindistan, İngiltere, İtalya, Rusya, Brezilya; 4'ü Avrupa Birliğinden, 3'ü ise Asya-Pasifik'ten. Bu durum, 2020 yılında, sırasıyla, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Hindistan, Endonezya, Almanya, Güney Kore, Tayland, Fransa, Tayvan olarak değişecektir; yani, 1992 yılında 4 ülkeye sahip olan Avrupa Birliği, 2020'li yıllarda 2 ülkeye düşecek; 1992 yılında 3 ülkeye sahip olan Asya-Pasifik ise, 7 ülkeye çıkacaktır; D-8'ler içinde bulunan Endonezya da, 2020'li yıllarda, dünya üretiminde 5 inci sırada yerini alacaktır. Bu durum, bize, gelecekte Asya-Pasik'in, dünya üretim ve ticaretinde çok önemli bir yer işgal edeceğini göstermektedir; ayrıca, Rusya, hammadde açısından çok zengin olduğu için, çok önem arz etmektedir.

2005'li yıllarda 100 milyar dolarlık ihracatı gerçekleştirebilmemiz için, katmadeğeri yüksek, bilgi yoğun ürünlerin üretimini sağlamamız lazım. Bu hedefi tespit eden Hükümetimiz, sayacağımız ortak fırsatları değerlendirmek için, âdeta seferberlik ilan etmiştir. Nedir bu ortak fırsatlar; dünyaya açılmayı ve ticaret hacminin artmasını sağlamak, coğrafî konumu değerlendirmek, Anadolu'daki yatırımları artırmak, KOBİ'lerin desteklenmesi ve gelişmesini sağlamak, GAP'ın devreye girmesini hızlandırmak, sanayideki artan kurumsallaşma, girişimci genç kuşak, eğitilmiş insan gücünü devreye sokmak, işbirliklerini geliştirmek; ayrıca, ihracatımız önündeki ulaşım, enerji gibi altyapı yetersizliği, eğitim ve teknoloji eksikliği gibi ortak tehditleri de gidermek için elinden geleni yapmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu izahatlardan sonra, üretim ve ihracat hedeflerimizi yakalayacağımız diğer ülke kaynaklarımızın tespitine geçebiliriz. Elbette, burada ayrıntıya girmek mümkün değildir; onun için, özetle, önemli kaynaklara temas edeceğim.

Ülkemizde, yaklaşık 28 milyon hektar sahada tarımsal faaliyette bulunulmaktadır. Ülkemizde, tarım, genelde tabiat şartlarına bağlı olarak yapılmaktadır. Sulanan saha çok azdır; yaklaşık 4,2 milyon hektardır. Halbuki, 8,5 milyon hektar saha, ekonomik olarak sulanabilecek durumdadır. Nadasa bırakılan saha 5,2 milyon hektardır. Yılda 2-2,5 milyar dolar gelir sağlanabilir. GAP, DAP, KOP (Konya Ovası Projesi) devreye girerse, sulama sahası artacaktır. Aslında, yeterli su rezervi bulunan ülkemizde, Hükümetimiz, su kaynaklarını verimli bir şekilde değerlendirmek üzere ele almıştır.

Hayvancılık sektöründe ise, Hükümetimiz, ölmek üzere olan hayvancılığı, aldığı isabetli tedbirlerle ayağa kaldırmaya başlamıştır.

Ormancılık sektöründe, bugün, Türkiye ormanlarının parasal değeri 25-30 milyar dolardır. 8,8 milyon hektar verimli, yüzde 44'e tekabül eden; 11,3 milyon hektar verimsiz, yüzde 56'ya tekabül etmek üzere, toplam 20,1 milyon hektar orman sahasından, istenilen verimde ürün alabildiğimizi söyleyemeyiz. Bu konuda da, Orman Bakanlığımız, çok yoğun ve ciddî çalışmanın içerisindedir. 1995'te 122 milyon dolarlık orman ürünü ithal edilmiştir.

Madenler sektöründe, Maden Tetkik Arama Enstitüsünün araştırmasına göre, ülkemiz, maden çeşitliliği yönünden dünyada 10 ülke arasındadır. MTA'ya göre, ülkemizde 3 trilyon dolar maden rezervi vardır. Biz, ancak, bunun binde 1'ini değerlendirebilmekteyiz. Hükümetimizin kararlı çalışmasıyla, 2000 yılında 10 milyar dolarlık gelir sağlanacağı hedeflenmiştir.

Bütün bu kaynakların değerlendirilmesi, rantabl işletilmesi, yoğun bir şekilde enerji ihtiyacını da gündeme getirecektir. Şu anda büyük enerji açığı olan ülkemizde kaynakların değerlendirilmesi incelenirken, enerji politikamızın da ciddî biçimde gözden geçirilmesi gerekmektedir. Hükümetimiz, bu sahada da ciddî çalışmalar yapmaktadır.

Sonuç olarak, ülke kaynaklarımızın ciddî bir şekilde araştırılıp faaliyete geçirilmesi neticesinde çok büyük miktarda millî gelir artışı temin edeceğimiz aşikârdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanının önündeki demokrasi engellerinin kaldırıldığı, sunî gündemlerin olmadığı, bütün insanların bilgi ve üretim ekonomisine katkıda bulunduğu, kültür düzeyi en üst seviyeye çıkarılmış özgürlükler ülkesi Türkiye için, değerli milletimizin siz temsilcilerini bu güzel hedeflerde işbirliğine davet ediyor saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Şimdi, önerge sahibi olarak Sayın Veli Aksoy, buyurun. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AKSOY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizdeki altın işletmeciliği konusunun incelenerek, ulusal çıkarlarımıza uygun hale getirilmesi amacıyla açılmasını istediğimiz Meclis araştırması üzerinde önerge sahipleri adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son iki yıldan beri Çamköy, Ovacık, Narlıca ve çevre köylerin, İzmir'in Bergama İlçesine bağlı köylerin kararlı ve ısrarlı direnişi sonucu siyanürlü yöntemlerle altın işletmeciliği, önce Bergama'nın sonra da ülkemizin gündemine yerleşmiştir. Yöre halkının sürekli tepkileriyle Türkiye'nin gündemine yerleşen bu konu Hacı-Bacı iktidarının vurdumduymaz tutumu nedeniyle Parlamentonun kalın duvarlarını aşıp, bugüne kadar Meclis gündemine girememiştir...

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Gazete tabirleriyle konuşmayın.

VELİ AKSOY (Devamla) – Sorunun boyutu ülkemizi bütün olarak ilgilendirecek düzeye şimdiden erişmiştir. Bergama-Ovacık yöresinde olduğu gibi, Gümüşhane-Mescitli, Eskişehir'de Kaymaz, Artvin'de Cerrattepe, Balıkesir'de Edremit bölgelerinde ekonomik olarak işletilebilir altın rezervleri tespit edilmiştir. Bu rezervlerin yanı sıra İzmir, Çanakkale, Ankara, Kayseri, Trabzon gibi illerimizde de altın arama çalışmaları ciddî biçimde sürdürülmektedir. Ülkemizin 560 bölgesinde siyanürlü yöntemlerle işletilmek üzere altın madenleri izin beklemektedir. Yanlış duymadınız, ülkemizin 500'ü aşkın yerinde siyanür çukurları açmak için izin bekleyen madenler bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yöre halkı sınırlı imkânlarıyla yaptığı araştırmaları sonucunda siyanürlü yöntemlerle altın işletmeciliğinin ortaya çıkaracağı risklerden yörelerini ve kendilerini koruyabilmek için, bugüne kadar, akla gelen ya da gelmeyen her demokratik tepkiyi gösterdiler. Referandum yaptılar, olmadı; dövündüler, olmadı; kendilerini zincire bağladılar, yine olmadı. Bu konuyu, Türkiye'nin gündemine yerleştirdiler; ama, altın ışıltısından gözleri kamaşan vicdanı karalara ulaşamadılar.

Ulaşamazlar, değerli milletvekilleri, ulaşamazlar; çok meşguller... Çünkü, Sayın Çiller'in mal varlığı dosyalarını aklamaktan, çeteleri korumaktan; dini istismar için laik cumhuriyeti araplaştırmak amacıyla VIP salonlarını Cağaloğlu hamamına çevirmekten; tarafsız medyayı susturmak için televizyon merkezlerini basmaktan; Sultanahmet Meydanında yeşil bayrak sallandırarak şeriat gösterileri yapmaktan vakit bulamıyorlar değerli arkadaşlarım, vakit bulamıyorlar.

Bütün uyarılara rağmen daha dün, medyaya korku salmak, özgür basını susturmak için kiralık adamlarıyla Hürriyet Gazetesini basmak hiçbir iktidara güç kazandırmaz, hiçbir iktidarı da kurtaramaz.

Değerli arkadaşlarım, geçen hafta sonunda Sayın Teoman Rıza Güneri bölgeye bir ziyaret yaptı; orada halkımızı dinlediği için kendilerine burada teşekkür ediyorum; ayın 21'ine kadar da bu sorunun çözülmesi konusunda katkı koyacağını bir ölçüde ifade etmeye çalıştılar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; o bölgenin insanı olarak, halk sağlığının tehlikeye girmesi, yörenin ekolojik dengesinin bir daha düzelmeyecek şekilde bozulması, üçbin yıllık tarihsel ve kültürel değerlerin zarara uğraması riski karşısında suskun kalmamız düşünülemez. Çünkü, Avrupa Birliği ülkelerinde yasaklanan yöntemlerle ülkemizde altın madeni işletmeye izin verenler, şunu hiçbir zaman unutmamalıdırlar ki, bu memleket sahipsiz değildir ve biz, bu memleketi sokakta bulmadık.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Biz Rusya'dan mı geldik?!

VELİ AKSOY (Devamla) – Bu değerler, bize atalarımızdan miras kalmadı; çocuklarımıza emanet olarak bırakıldı.

Sayın milletvekilleri, siyanürlü yöntemlerle altın madeni işletilmesi konusundaki tartışma, Bergama halkının mücadelesiyle bu boyuta yükselmiştir. Bu açıdan, Bergama'da işletilmesi düşünülen altın madeni konusunda da kısa açıklamalar yapmak, konunun anlaşılması açısından yararlı olacaktır.

Ovacık altın madeninin işletilebileceği bölge, yılda 1 milyona yakın turistin ziyaret ettiği, üçbin yıl eskiye dayanan tarihî kalıntıları ve doğal güzellikleriyle, turistik bir merkez durumundaki Bergama'ya 7 kilometre, ülkemizin önemli turistik sahil kasabaları olan Dikili ve Çandarlı'ya 5 kilometre uzaklıktadır. Madenin 100 metre yakınından ise, yoğun trafiği bulunan Çanakkale-İzmir karayolu geçmektedir. Bu bölge, 200 bin kişinin geçimini sağladığı ve 15 bin insanın yaşadığı, dünyanın en ince lifli pamuğunu üreten ve ülkemizin en verimli ovalarından birisi olan Bakırçay Ovasında bulunmaktadır.

Halen, ülkemizin 560 yerinde siyanürlü yöntemle çalışmak için izin bekleyen ve işletmecilerinin çoğu yabancı şirketler olacak altın madeni rezervleri bulunmaktadır. Bergama Ovacık altın madeni konusunda verilen kararın diğerlerine örnek olacağı düşünüldüğünde, ülkemizin siyanür kullanılarak işletilebilecek altın madenleriyle ilgili vereceği karar, büyük önem taşımaktadır. Verilecek sorumsuz ve acele bir kararın, ülkemizin siyanür çukurlarıyla kaplanmasına yol açması olanaklıdır. Bu önemli kararı vermeden önce, ulusal maden politikasının belirlenmesi, madenlerimizin ülke ekonomisine en yüksek katkıyı koyacak şekilde, bilimsel normlara uygun olarak işletilmesi yanında, halk sağlığının ve gelecek kuşakların karşılaşabileceği ciddî tehlikelerin de tümüyle giderilmesini içeren her türlü önlemin alınmasını sağlayan yasal ve yönetsel düzenlemelerin hazırlanması gerekmektedir.

Siyanürlü yıkama yöntemiyle altın üretimi yapılacak olan Ovacık Altın Madeninde, 2 milyon tondan fazla toprak, 4 bin ton siyanürle karıştırılarak altın elde edilecektir; bu işlem sonucu, topraktaki 3 bin ton arsenik ve her biri 2 000-2 500 ton dolayında civa ve kurşun gibi zehirli maddeler, tuz halinden kurtularak, tehlikeli biçimde, serbest element haline geçecektir. Altını alınan ve içerisinde siyanür, arsenik, civa ve kurşun gibi öldürücü ve kanser yapıcı ağır metaller bulunan çamur, siyanürünün bir kısmı arıtıldıktan sonra, bir deponi alanında tutulacaktır. Bu atık, havuzunun altında, kil ve jeomebram içeren sızdırmaz tabaka oluşturacağından, tehlikeli maddelerin yeraltı sularına sızmayacağı kabul edilmektedir. Birinci derecede deprem bölgesi olan bu deponi alanın bütünlüğü, deprem, sel gibi beklenmeyen olaylarla bozulursa ya da sızdırma gibi nedenlerle, siyanür, arsenik, civa, kurşun gibi maddeler yeraltı suyuna karışırsa, bunların, içmesuları ve zehirli sularla sulanan sebzeler yoluyla insan sağlığını doğrudan etkilemesi söz konusudur. Ayrıca, insan vücudunda uzun yıllar biriken ağır metallerin çeşitli hastalıklara yol açması mümkündür.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde, zehirli ve tehlikeli maddelerin kullanılması ve depolanması konusunda yaşanan boşluklar, ÇED yönetmeliğinin uygulanmasında karşılaşılan aksaklıklar ve ilgili bakanlıklararası koordinasyonun oluşturulmaması nedeniyle, altın madenciliği konusu, yıllardan beri tartışılmakta, bu konuda, halkın ve devletin arasında güvensizlik oluşmakta ve devletin yıpranmasına neden olan bir ortam yaratılmaktadır. Ülkemizdeki altın işletmeciliği konusunun incelenerek, ulusal çıkarlarımıza uygun hale getirilmesi için, bir Meclis araştırması açılması, tüm maden rezervlerimizin de bu konu içerisinde değerlendirilmesi ve bu araştırmayla, altın madenciliği konusundaki ulusal politikanın belirlenmesi yararlı olacaktır.

Sayın Başkan, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aksoy teşekkür ediyorum.

Önerge sahibi olarak, Sayın Halil İbrahim Özsoy, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şubat ayı başlarında 21 arkadaşımla beraber vermiş olduğumuz mermercilik sektörüyle ilgili araştırma komisyonu kurulması önergesinin gündeme alınmasında tercihini kullanan Danışma Kurulana teşekkürle sözlerime başlıyor; bu vesileyle de Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, mermer, hepinizin bildiği gibi, kalkerlerin metomorfoza uğraması neticesinde meydana gelen kaya parçalarıdır. İlk çağlardan beri mermer rezervleri Ege Bölgesinde işletilmektedir; dolayısıyla, Ege Bölgesi, ülkemizin zengin mermer rezervlerine sahip bir bölgesidir. Tüm ülke rezervinin yüzde 70'i bu bölgededir. Ülke genelinde mermer rezervi 5,16 milyar metreküptür. Bu rezervin 3,4 milyar metreküpü Ege Bölgesinde bulunmaktadır; bunun da yüzde 57'si Afyon İscehisar İlçesi sınırları içerisindedir.

Ege Bölgesinde, başta Afyon olmak üzere, Denizli, Muğla, Balıkesir ve İzmir gibi illerimizde mermer rezervleri vardır ve pek çoğu da işletilmektedir. Afyon İscehisar mermerleri Romalılar devrinden beri işletilmektedir, hatta Roma İmparatoru Ogust'ün "ben Roma'yı kerpiçten bir şehir olarak aldım ve mermer şehir yaptım" dediği tarihî bir gerçektir. İlk çağlarda İscehisar mermerleri, Denizli–Eskihisar yoluyla Efes Limanına götürülüyor, buradan da gemilerle Atina'ya ve Roma'ya naklediliyordu. İmparator Adriyen tarafından yaptırıldığı bilinen Atina'daki meşhur Atena Tapınağı'nın sütunları ve mermer kaplamaları da yine Afyon mermerlerindendir. Ayrıca, Vatikan'ı ziyaret edenler görecektir ki, en eski kiliselerden biri olan Saint Pierre Kilisesi'nin girişindeki sütunlar ve kaplamalar Afyon İscehisar mermerlerinden götürülmüştür. Bunun ifadesi olarak da orada küçük bir yazıt vardır.

Mermercilik ve mermer işletmeciliği, tarihi süreci içerisinde, Selçuklu döneminde, Osmanlı döneminde özellikle, cami, medrese, saray, mezar ve türbe yapımında kullanılmıştır. Cumhuriyetten sonra sekteye uğrayan bu sektör, daha sonra, 1945'lerden sonra Anıtkabir ve içerisinde bulunduğumuz Büyük Millet Meclisinin yapımıyla tekrar canlanmış ve Afyon mermerleri bu iki eserde de yerini almıştır. Bugün hızla gelişen teknolojiyle büyük işletmelerin kurulduğu, modern teknolojinin kullanıldığı, ihracata yönelik çalışmaların hızla geliştiği bir sektördür. Yalnız ve yalnız Afyon İscehisar ilçesinde 456 mermer fabrikası ve atölyesi bulunduğu göz önüne alınırsa, sektörün ne kadar büyük yer işgal ettiği anlaşılmış olur.

Değerli milletvekilleri, bugün mermercilik sektörü, kendi imkânlarıyla boğuşa boğuşa bir seviyeye gelmiştir. Bu gelişmeyle beraber bu sektörde pek çok ana sorun da ortaya çıkmıştır. Bu sorunları başlıklar halinde şöyle özetlersek:

Mermer rezervleri tam olarak bilinmemektedir. Son teknolojik gelişmelere rağmen Türkiye'nin ve özellikle Ege Bölgesinin bir mermer haritası henüz çıkarılmamıştır.

İkinci olarak en büyük sorun eğitim sorunu ve işgücü titizliğidir. Bu cümleden olarak; ocaktaki üretim bozuklukları ve kayıpları, kesimdeki bozukluklar ve blok yüzlerinin pürüzü, kalınlıkların eşit olmaması, cilalama sırasında meydana gelen bozukluklar, imalattan sonra renklerin ayrılması ve ambalaj gelmektedir. Bunlar için bugün kalifiye eleman yetiştirilmesi amacıyla Afyon Kocatepe Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesinde mermercilik eğitimi veren birimler vardır; ancak, bu sektörün, bu eğitim kurumlarında, bu birimlerde çalışan öğrencilere hem maddî hem de pratik yapma yönünden imkân sağlaması gerekmektedir.

Üçüncü olarak, modern teknoloji kullanımı gelmektedir. Günümüzde her işletme sahibinin istediği bir olgudur modern teknoloji kullanımı. Üretimde, bugüne kadar tarihî gelişim içerisinde pek çok yöntem kullanılmıştır. Elle üretimden tutun da patlayıcı maddeyle yarma yöntemine kadar, basınçlı havadan tutun da kanal açma makineleriyle üretime veya taş kesme makineleriyle üretim yöntemine kadar, teltaş kesme makineleriyle üretim veya karma üretim usulleri gibi çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Ocakların kullanımı, mermer atıklarının kullanımı, verim düşüklüğünü önleme bakımından bu yöntemler yüksek maliyete sebep olmaktadır. Bugün, ultrason ve lazer gibi teknolojiye sahip işletme sayısını artırmak için, bu konuya eğilmek gereği vardır.

Mermercilik sektörünün sorunları bunlarla bitmemektedir. Altyapı sorunlarının başında, ucuz ve devamlılık arz eden enerji sorunu gelmektedir. Ayrıca, ulaşımı kolaylaştırıcı karayolu ve ihracatı kolaylaştırıcı liman sorunlarını da saymak mümkündür.

Geleceğini bu sektöre bağlamış yüzbinlerce kişinin çalıştığı sektörde, mermerin inşaat malzemesi, yapı malzemesi, mutfak malzemesi, estetik sanatlarda hammade olarak kullanılması ve bunların işlenmiş olarak ihraç edilmesi göz önüne alınırsa, ekonomimizdeki yerinin ne kadar büyük olduğunu ifade etmiş oluruz.

Bugün, üretilen mermerin yüzde 68'i Ege Bölgesi illerinden, yüzde 32'si diğer illerden sağlanmaktadır. Bugün, Türkiye'nin mermer ihraç ettiği ülkelerin başında yüzde 20 ile Almanya, yüzde 19 ile Amerika, yüzde 10 ile Suudi Arabistan, yüzde 9 ile İsrail, yüzde 5 ile İtalya gelmektedir. 1994 yılında sadece Afyon'dan ihraç edilen mermer tutarı 15,5 milyon dolardır.

Sektörün, diğer önemli sorunlarından birisi de pazarlama sorunudur. Pazarlama sorununda rastlanan problemleri, isim birliğinin olmayışı, fiyat birliğinin olmayışı, örgütlenme noksanlığı, mermer üretiminin her safhasındaki kalite kontrolünün olmayışı, ambalaj standardizasyonunun olmayışı, zamanlama, reklam ve işgücü titizliğindeki eksiklikler olarak sayabilirsiniz.

Bugün, mermer sektörünün işletmelerini bir araya toplamak için, Türkiye'de, son olarak Afyon İşçehisar'da "Organize Mermer Sanayii Bölgesi" adı altında bir bölge ilan edilmiş ve çalışmalar süratle devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu sektör ile devlet ilişkilerine bir göz atarsak, en büyük problemlerin ocak işletme imtiyazı alınmasında olduğunu görürsünüz. Ayrıca, yeni Maden Kanununda ifadesini bulan ve bu sektörün gelişmesini önleyici maddelerin bir an evvel kaldırılması, mermercilikte ocaktan atölyeye, atölyeden fabrikaya kadar her kademesinde çevre sorunları, çevre kirliliği ve bürokratik engellerle ÇED raporu önem taşımaktadır.

Devletin, altyapı sorunları dışında mermer sektörüne verebileceği katkılar yeniden tespit edilmelidir. Diğer taraftan, işletmecileri özendirecek teşvikler -yalnız bu teşvikler verildikten sonra da meydanlarda teşhir edilmemelidir- verilmesi; ihracatta, ihracatçı ve imalatçı firmalara sağlanan destek kredilerinin artırılması; diğer ülkelere göre ihracatta kullanılan gemi kiralama ücretlerinin yüksek olması nedeniyle devletin, gemi kiralamasındaki sübvansiyonu artırması; dış rekabeti sağlamak için, uluslararası sergi ve fuarlara katılacak mermercilere kolaylık sağlanması gibi maddeleri sayabilirsiniz.

Bu sektörde sermaye ve teknoloji maliyetinin yüksek olmasını ve diğer madenlerde çalışanları gözönünde tutarak maden bankası kurulması gibi geniş bir perspektif içerisinde konunun incelenerek, bir rapora dayandırılması en halisane arzumuzdur.

Yüce Heyetinizin katkılarıyla kurulacak olan araştırma komisyonunda, mermercilik sektörünün yer alacağı konular itibariyle, mermercilere bir nefes aldırma imkânı bulunacaktır.

İlginize teşekkür eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özsoy.

Önerge sahibi olarak, Sayın Mustafa Ünaldı, buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Ünaldı, sizin iki önergeniz var; süreniz, iki önerge için bir aradadır.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Teşekkür ederim; mümkün mertebe kısa toparlayacağım Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli üyeler; önerge sahibi olarak huzurlarınızdayım; önce, Heyetinizi en samimi duygularla selamlıyor, başarı dileklerimle saygılar sunuyorum.

Görüşülen önergelerden ikisinin ilk imza sahibiyim. İmza sahibi olarak, arkadaşlarımızla beraber düşündük ki, ülke imkânlarıyla insanımızın içerisinde bulunduğu şartlar hiç de olumlu ve uyumlu değildir. İnsanlarımızın dertlerini, sıkıntılarını biliyoruz. Bu dertler ve sıkıntılarla ülke varlıklarının birbirine paralel olmadığı kanaatindeyiz; bundan dolayı, böyle bir önerge verdik.

Gerekçemizi de aynen okuyorum: Türkiye'nin, gerek gayri safî millî hâsıla gerekse fert başına düşen millî gelir ve diğer ekonomik göstergeleri itibariyle değerlendirildiğinde, her yönden verimli ve bereketli kaynaklarıyla mütenasip bir durumda olmadığı görülmektedir. Tarımsal alanlarımız, ormanlarımız, petrolümüz, madenlerimiz ve her yönden verimli olması beklenen insan gücümüz, doğru olarak ortaya konulamamakta ve doğru olarak değerlendirilememektedir. Bütün bu değerlerin ortaya konulup, ülkemizin zengin, insanımızın mutlu olması mümkünken, yönetimlerin basiretsizliği, beceriksizliği ve çeşitli dış müdahalelerle bundan mahrum bırakıldığımız, çeşitli yayınlarla ileri sürülmektedir.

Ülke varlıklarını doğru olarak tespit etmek, ortaya çıkarılmasını engelleyen faktörleri belirlemek ve en verimli şekilde işletilmesini sağlayacak yol ve yöntemleri araştırmak ve bunları bir an evvel geçerli kılmak hususu tartışılmayacak kadar açıktır. İşte, bunu sağlamak için, böyle bir araştırmaya, imza sahipleri olarak bizler tarafından ihtiyaç duyulmuştur.

Özellikle, önergeyi verdiğimiz günlerde, işsizlik, dargelirlilik, geçim sıkıntısı gün geçtikçe bizi sıkıyordu. İnsanımızın çektiği sıkıntıları, ülkemizin halini bilmeyen birisine anlatsak, zanneder ki, bu ülke baştan aşağı çöl veya baştan aşağıya taştan ibarettir; ama, petrolsüz bir çöl, cevhersiz, mücevhersiz bir taştan ibaret.

Gerçek böyle mi? Gerçeğin böyle olmadığı kanaatiyle bu önergeyi verdik ve istedik ki, gerçek durumu Meclis olarak tespit edelim. Aslında, kaynaklarımızın olduğundan eminiz; eminiz de, çok net bilgilerle, ülke insanının mutluluğuna, zenginliğine katkıda bulunacak şekilde kullanılabilmesi önemli olduğu için, bunu ortaya koyabilmek gayreti içerisinde bu önergeyi verdik.

Tarım ve orman alanları, demiriyle, çeliğiyle, bakırıyla, altınıyla, petrolüyle, boraksıyla, fosfatıyla maden kaynakları, üç tarafı denizlerle çevrili ülkede, dağlarımızda enerji yüklü olarak bulunan kar sularının akıp gittiği üç çevreye akan suları, belki de diğer yönlerden değerlendirilecek çok sayıda gölleri, güneş enerjisi, insan varlığı, bütün bunlar, değerlendirilmesi gereken kaynaklardır. Sık sık sözünü ettiğimiz; ama bir türlü değerlendiremediğimiz veya gerçek manada değerlendiremediğimiz turizm de aslında bu kaynaklardan birisidir.

Ülkemizin, çok çeşitlilik içerisinde, zengin tabiat varlıklarına, güzelliklerine, belki birçok ülkede bulunması mümkün olmayan tarih varlıklarına sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunları da tam manasıyla turizm yönünden değerlendirebildiğimizi söyleyemiyoruz. Hele hele coğrafî yakınlığımız itibariyle petro dolarlara sahip çıkabildiğimizi söylemek de zannediyorum mümkün değildir.

Bunun yanında, insan varlığını iyi değerlendirmek suretiyle bilim ve teknolojide yapılabilecek atılımlarla bunun da bir kaynak olarak ortaya konulması herhalde mümkündür.

En önemli kaynak insandır; tabiî ki, yetiştirilmiş, eğitilmiş, verimli insandır, başarılı insandır. Başarıda, manevî değerler, millî heyecan çok etkin faktörlerden birisidir.

Bundan evvelki bir gündemdışı konuşmamda ifade ettiğim gibi, yalnız üniversite giriş sınavları incelenip değerlendirilse, bu apaçık ortaya çıkar. Nitekim, en son sınavda da birincilik ve ikinciliği, manevî değerlere önem veren bir lisenin öğrencilerinin kazanmış olması, bu kaynağın da iyi değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Öyle ise, bir başka cümleyi ifade edebiliriz: Maneviyat düşmanlığı yapmaya çalışmak, aslında başarı düşmanlığı olarak görülebilir.

Ben, buraya çıkmadan evvel, Hükümet adına ve gruplar adına arkadaşlarımız konuştular, çok önemli tespitlerde bulundular, tabiî ki bir hazırlıkla bu tespitler ortaya konulmuştur; ama yine de şu kadar kısa zamanda ifade edilmiştir. Ben, bir araştırma komisyonunun, belli bir süre içinde çalıştığında, ülkenin menfaatlarına gelişmeler sağlayacak önemli katkıları olacağı kanaatindeyim. Onun için, zaten, böyle bir araştırma önergesini verdik. Ona rağmen, ifade edilen bazı şeylerin üzerinde durmak istiyorum.

Sayın Bakan konuşurken, ülke kaynaklarının, aramadan pazarlamaya değerlendirilmesinin önemini vurguladı. Bu, çok önemlidir; yalnız, varlığını bilmek; hatta, ortaya koymak yeterli değil; onu, ülke için bir değer haline getirmek ve bunun engelleri varsa, onları da ortaya çıkarmak gerekir diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünaldı, 1 dakika lütfen.

Sayın milletvekilleri, lütfen, cep telefonlarıyla konuşmayalım. Genel Kurul salonundaki görüşmelerimiz naklen yayımlanıyor.

Buyurun Sayın Ünaldı.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanın, bu konuda, birkaç kanun tasarısından bahsederek, hazırlıkların olduğunu söylemesi, elbette, teşekküre şayandır. Umarım ki, araştırma sonunda ortaya çıkacak bilgiler, bu tasarılara katkıda bulunacaktır.

Benim önergelerimden birisi, aslında, jeotermal kaynakların da değerlendirilmesini ortaya koymaktadır. Bu, aslında, genel kaynaklardan birisidir. Sayın Bakanın, jeotermal kaynakların çalışmasıyla ilgili, mevcut durum hakkında verdiği bilgiler sevindiricidir; ama, ben, bunun da yeterli olduğu kanaatinde değilim; daha güzel tesisler kurmak, daha çok verimli sonuçlar almak mümkündür kanaatindeyim.

Yine, Sayın Bakan, konuşmasında, yerli petrolün yüzde 15 olduğunu, dolayısıyla, geriye kalan yüzde 85'lik oranın önemli bir düşünceyi ortaya koyduğunu söyledi; elbette, önemlidir. İşte, bundan dolayı, bu araştırma, bu önemliliği de ortaya koyacaktır.

Böylece, Sayın Bakanın konuşması ve diğer grup sözcüsü arkadaşlarımızın konuşmaları, bizim gerekçemizi destekler verileri ortaya koymaktadır. Bundan dolayı, hem Sayın Bakana hem de konuşmacılara teşekkür etmek istiyorum. Ancak, cevap verilmesi gereken -özellikle, benim önergem dolayısıyla- bir iki söz söylenildi; onları da huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Sayın Hacaloğlu önergemizi irdelerken "milletvekilleri hükümetlerine güvenmiyorlar" dedi. Bir kere, bu önergeyi, biz, kendi Hükümetimiz zamanında vermedik. Ülkeye katkısı olur diye muhalefette olduğumuz zamanda verdik, o günkü hükümetlere katkıda bulunmak ihtiyacı içerisinde verdik; bugün Hükümet bizimse, elbette kendi Hükümetimize de katkıda bulunmak ihtiyacı ortadadır, yine o katkıya devam etmek istiyoruz. Doğrusu, böyle bir değerlendirmeyi yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

"Değerli uzmanlarımız var" dedi; elbette vardır. Değerli uzmanlar vardır, her çeşit bürokrasi gruplarında değerli elemanlarımız vardır; ama, siyasî yönlendirmeye, siyasî aktivasyon kazandırmaya ihtiyaç vardır; onun için, Meclisimiz, bu aktivasyonu sağlama durumunda olmalıdır.

Eğitilmiş insanın önemini vurguladı. Ben de onu vurgulamak istiyorum; ama, Tony Blair örneğini inşallah anlamışlardır diye de bir temennide bulunmak istiyorum.

Tabiî, bu arada, eğitim konusunu konuşurken söylediği sözler, doğrusu yine yadırganacak sözlerdi ve tersine değerlendirilmiş sözlerdi. Sultanahmet Meydanını buraya getirdi, bir arkadaşımız da, oradan, gayri ihtiyarî bir cevapta bulundu. İki söz, çok önemli bir değerlendirmeyi ortaya koyuyor: Geçen yıl 1 Mayısta meydanlarda toplananlarla, bu Pazar Sultanahmet'te toplananların yan yana konulması, yine bir ülke kaynağını, eğitilmiş, manevî değerlerle eğitilmiş insan kaynağının ne anlama geldiğini, iki olay, iki meydan, çok açık olarak ortaya koymaktadır. Umarım, araştırma komisyonu, bu kaynağı çok daha güzel bir şekilde ortaya koyar.

Ben, Sultanahmet Meydanındaki toplumu, medenî bir toplum olarak görüyorum ve değerlendiriyorum. Cam kırmayan, vitrin kırmayan, devirip dökmeyen, herkese saygılar sunan, topluma saygısını ifade eden insanlar olarak görüyorum.

DSP sözcüsü arkadaşımızın, belki bizim kaynaklarda belirtmediğimiz; ama, çok güzel bir şekilde tespit ettiği bir ifadesine katılıyorum ve teşekkür ediyorum; sermaye tespiti bakımından "gönüllü tasarruflar" dedi. Buraya, bir kelime olarak girmiştir; inşallah, komisyonda, daha güzel olarak değerlendirilir. Böyle bir tespiti yaptığı için, arkadaşımıza teşekkür ediyorum.

ANAP sözcüsü arkadaşımızın "hâlâ, araştırma önergesi verilmesi beni kahrediyor" diye başladığı sözleri, sanki araştırma önergesini tenkit eder gibi geldi; ama, sonundaki cümle inşallah teşvik manasını taşıyor.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) – "Teşvik edilmesi" anlamında o söz.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – "Hâlâ bir yere gelemediğimiz de anlaşılıyor" dedi; bu da, teşvik edilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Böyle, katıldığı için ve şimdi, yerinden de aynı ifadeyi tekrarladığı için, kendisine teşekkür ediyorum.

Yalnız, teşviklerle ilgili bir sözünü tersine mi anladım bilemiyorum; ama "kimseye babasının malını vermiyor" dedi. Bu değerlendirmeleri, karşılıklı oturup, iyi yapmamız gerekir. Bence, babamızın malını istediğimiz gibi verebiliriz; milletin malını, devletin malını veremeyiz; devletin malını, milletin malını, daha bir dikkatle vermek durumundayız; onu, özellikle vurgulamak istiyorum. Bu, sorumluluğu azaltmaz; aksine, bir başka kaynağı belki hatırlattınız bu sözünüzle değerli arkadaşım; ülkenin mevcut kaynaklarının iyi değerlendirilememesinin sebeplerinden birisi, vurgunların, soygunların olmasıdır. Bunların önlenmesi, israfların önlenmesi de, herhalde önemli bir kaynak teşkil edecektir diye düşünüyorum.

Sayın Azmi Ateş, baştan aşağı katıldığım, birçok şeyi zaman zaman zaten tartıştığımız, yakın olduğum bir arkadaşımdır; onun için, hepsini tekrarlamadan, güzel tespitleri için teşekkür ediyorum. Herkese duyurmak istediğim bir husus var; geçen ay, Parlamentolararası Birlik üyesi olarak Kore'deydik. Kore'yle ilgili verdiği örneği, bizzat yaşayarak, görerek gelen bir arkadaşınız olduğum için, bir kere daha vurgulamak istiyorum. Bundan çok yakın bir zaman önce, Türkiye'nin üçte biri kadar bile gelire sahip olamayan bir ülkenin, bugün Türkiye'nin 7 katı gelire sahip olması, herhalde bizim için düşündürücü olması gereken ve kaynaklarımızı iyi değerlendirmemiz gerektiğini bir kere daha ikaz eden bir olaydır diye düşünüyorum. Bunu, oradaki insanların gayretleri, maddesiyle, manasıyla, çalışma azmiyle yan yana gelen, birbirine saygı duyan insanlar grubu oluşturmasıyla meydana getirilmiş bir hadise olarak gözlerimle gördüm, anlatılanları da dinledim; bu çerçeve içerisinde, bir kere daha ifade ediyorum. Sayın Ateş'in, Asya - Pasifik tespitleri ve bu konudaki politika anlayışlarına da katılıyorum.

Jeotermal kaynaklar ikinci önergemin konusudur demiştim. Hakikaten, Türkiye, jeotermal kaynaklar bakımından zengindir; ama, ben, yalnız zenginliğini vurgulamak istemiyorum; bu kaynakların, aynı zamanda, zenginleştirilebilir kaynaklar olduğu kanaatindeyim; yani, mevcudun çok üstünde, kat kat fazlasıyla değerlendirilebilecek olan, çevre yönünden de kirliliği olmayan, dolayısıyla, bir başka kaynak oluşturan bir unsurdur diye düşündüm. Onun için ayrı önerge olarak vermiştim; ama, Başkanlık Divanı bunu birleştirmeyi uygun görmüş. Çok önemli bir kaynak olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Seracılıkta, şehir ısıtmacılığında ve bazı noktalarda da soğutma alanlarında kullanılabilecek bir kaynak olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Bütün arkadaşlarımızın burada yaptığı konuşmalardan umduğum şekliyle, önergemiz, inşallah, kabul görecek ve bu araştırma komisyonu kurulacak; zaman geçecek, araştırma komisyonu buraya gelecek, raporunu takdim edecek. İnşallah, o gün, hep beraber, sağlıkla, afiyetle o raporu okurken bir kere daha mutluluk duyacağımız umudunu taşıyorum; ülkemiz bakımından, insanımızın mutluluğu bakımından.

Bundan dolayı, gerek konuşmalarıyla şimdiye kadar yapılan çalışmalara katılan arkadaşlarıma gerekse bundan sonraki araştırma komisyonunda çalışacak olan arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ediyorum; Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünaldı.

VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Kaç önerge var Sayın Başkan?

BAŞKAN – 6 önerge var. Önerge sahiplerinden bir Sayın Bakan arkadaşımız şimdilik burada yoklar; gelirler ve söz talep ederlerse, söz vermek durumundayız.

Önerge sahibi olarak, Sayın Mehmet Elkatmış, buyurun.

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

19 uncu Dönemde, madenlerimizin değerlendirilmesi yönünden millî bir politika geliştirmek ve madencilerimizin problemlerini tespit ederek çareler aramak ve uygulamaya koymak için bir Meclis araştırması önergesi vermiştim; ancak, maalesef, o dönemde, bu Meclis araştırması önergemiz gündeme alınamadı. 20 nci Dönemde; yani, bu dönemin başında, bu önergemizi yeniledik, şimdi, bu önergemizin diğer değerli arkadaşlarımızın önergeleriyle birlikte gündeme alınmasından mutluluk duyduğumu belirtmek isterim ve bu önergelerimizi gündeme alan Başkanlık Divanına teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkenin zenginliği, diğer etkenlerin yanında, genellikle tabiî kaynakların zenginliğiyle ölçülür. Özellikle, günümüzde sanayileşmenin artması ve kaynakların azalması neticesinde, tabiî kaynakların önemi daha da artmıştır. Aslında, dünyadaki harpler, kaynakların bölüşümünden dolayı çıkmıştır. Nitekim, en son Körfez krizinin altında yatan neden, petrol değil midir...

Türkiye, tabiî kaynaklar bakımından şanslı bir konumdadır; çünkü, ülkemiz, yerüstü ve yeraltı madenleri yönünden çok zengindir. Dünyada bilinen bütün madenler, ülkemizde hemen hemen az veya çok miktarda vardır; hatta bazı madenler yönünden ülkemiz dünyada sayılı ülkeler arasındadır. Maden yönünden, dünyada ilk 10 ülke arasında olduğumuzu değerli bir konuşmacı arkadaşımız beyan etmişti.

Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrilidir; ayrıca, ülkemizde birçok göl, nehir ve su kaynağı bulunmaktadır.

Ülkemiz, zengin bir jeotermal enerji potansiyeline de sahiptir. Ülkemizde çeşitli yerlere dağılmış vaziyette toplam 4 500 megavatlık elektrik üretimine ve 31 000 megavatlık ısıl amaçlı kullanıma elverişli jeotermal potansiyel vardır.

Dünya üzerinde güneşleme müddetinin en uzun olduğu kuzey-güney enlemleri arasında bulunan ve coğrafî konumu açısından güneş enerjisinden yararlanmaya oldukça elverişli olan Türkiyemizde, doğal güneş enerjisi potansiyeli, 88 milyar ton petrol eşdeğeri olarak belirlenmiştir.

Birincil enerji kaynaklarından taşkömürünün, bugün için ülkemizde bilinen toplam rezervi 1 milyar tonun üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Keza, linyit rezervinin 80 milyar tondan fazla olduğu, yine, tespit edilmiştir. Önemli bir hidrolik enerji potansileyimiz vardır, petrolümüz de vardır ve ihtiyacımızın yüzde 15'ini de kendi özkaynaklarımızdan karşılamaktayız. Dünya bor üretiminde Amerika Birleşik Devletlerinden sonra ikinci sıradayız. Yine, dünya krom üretiminde önemli bir payımız vardır. Mardin-Mazıdağı'nda zengin fosfat yataklarımız vardır. Ülkemizin tarım ülkesi olduğu düşünüldüğünde ve GAP'ın da devreye girmesiyle bu Mardin-Mazıdağı'ndaki zengin fosfat yataklarının ne kadar önem arz ettiği herhalde izahtan varestedir.

Kastamonu-Küre'de zengin bakırlı pirit, Elazığ'ın Maden ilçesinde Ergani bakır madenleri, Kütahya-Gümüşköy'de gümüş madenleri, İzmir-Beydağı'nda antimuan, İzmir-Menderes'te perlit madenleri, Muğla-Milas'ta diosperit, Konya-Beyşehir'de barit, Beypazarı'nda trona cevher yatakları 161 milyon ton üretilebilir rezerviyle dünyanın ikinci büyüklükte rezervidir ve memnuniyetle belirtmek isterim ki, 54 üncü Hükümet, bu bor, trona cevher yataklarının işletilmesi için faaliyete geçmiş ve temelini de atmıştır. İnşallah, bu, en kısa zamanda da faaliyete geçer.

Yine, Rize-Çayeli bakırlı pirit yatakları, Sıvas'ta asbest, Toros Dağlarında boksit, Turgutlu-Çaldağ'da nikel, Sıvas-Divriği'de demir cevheri ve biraz evvel konuşan değerli arkadaşımızın belirttiği gibi, Ege Bölgesinde ve diğer birçok ilimizde çok zengin mermer yataklarının olduğu hepimizce malumdur; yani, madenlerimizi saymakla bitiremeyiz. Ancak, maden arama ve geliştirme projelerinin yüksek risk, yoğun sermaye, teknoloji ihtiyacı ve yatırımlarının uzun vadede verimli olması nedeniyle, maalesef, madencilik yeterli gelişme gösterememiştir.

Madencilik konusunda, Maden Tetkik Arama Enstitüsü, Enerji Bakanlığı Madencilik Dairesi, Etibank ve başka kuruluşlar da yetkili ve görevlidir. Bu durumda, yetki ve görev kargaşası vardır. Bu kargaşayı önlemek ve madencilik konusuna işlerlik kazandırmak için, bir madencilik bakanlığı kurulması gerekiyordu ki, 54 üncü Hükümetin bu konuda kararlı olması ve çalışmalara başlaması, ülkemiz için çok sevindiricidir. Hükümete teşekkür eder, çalışmalarının başarılı olmasını dilerim.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz maden ve diğer doğal kaynaklar bakımından zengin olmasına rağmen, maalesef, bundan faydalanamamaktayız. Maden ve taş ocaklarından dolayı, 1993 yılında 238 milyon dolarlık gelirimiz olmuş, ihracat yapmışız. Bu rakam, 1994 yılında 272 milyon dolara, 1995 yılında ise 406 milyon dolara çıkmış; yani, ihracattaki pay 1993 yılında 1,6; 1994 yılında 1,5 ve 1995 yılında 1,9 olmuştur.

İthalata gelince: 1993 yılında 3 041 milyon dolar, 1994 yılında 2 975 milyon dolar, 1995 yılında da 3 479 milyon dolar ithalat yapmışız ki; bu da, ithalattaki pay olarak, yüzde 10,3; 12,8 ve 9,7 olarak belirlenmiştir; yani, sattığımızdan fazla mal almışız, ithalat yapmışız. Bu, ülkemiz yönünden düşündürücüdür. Madenciliğin gayri safî millî hâsıladaki payı ise, yok hükmündedir.

İnşallah, bu araştırma önergeleri kabul edilerek, bu konularda çok hayırlı adımlar atılır ve maden ülkesi olan Türkiye, madenlerini değerlendirir ve ülkemize de büyük kaynak sağlanmış olur.

Kurulacak araştırma komisyonuna başarılar diliyor, saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elkatmış.

Meclis araştırması önergeleri üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunu oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 9 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçim tarihinden başlamak üzere 3 ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun, gerektiğinde, Ankara dışında da çalışabilmesi konusunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bir Meclis araştırması önergemiz daha vardır; öngörüşmelerine başlamadan önce, saat 19.00'da yeniden toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.51

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 19.05

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Kadir BOZKURT (Sinop)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

7. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 20 arkadaşının, Flash Televizyonuna yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/185)

8. – İçel Milletvekili Mustafa İstemihan Talay ve 30 arkadaşının, Flash Televizyonuna yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186)

BAŞKAN – Genel Kurulun 8.5.1997 tarihli 91 inci Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 154 üncü sırasında yer alan, Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 20 arkadaşının (10/185) ve 155 inci sırasında yer alan, İçel Milletvekili Mustafa İstemihan Talay ve 30 arkadaşının (10/186) esas numaralı, Flash-TV'ye yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla, Anayasının 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, birlikte yapılacak öngörüşmelerine başlıyoruz.

Sayın Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, önergeler daha önce okunduğu için tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda, sırasıyla Hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine söz verilecektir. Konuşma süreleri, Hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.

Sayın Bakan, Hükümet adına konuşacak mısınız?

DEVLET BAKANI T.RIZA GÜNERİ (Konya) – Hayır, söz almıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet adına söz almıyorsunuz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Yahya Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Flash-TV'ye yapılan saldırı ve kapatılması eylemlerine ilişkin Meclis araştırma önergeleri hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak için söz almış bulunuyorum; sizleri, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Flash-TV'ye yapılan saldırı ve ardından kapatma olayını tek başına ele alıp irdelediğimizde, bunun, sağlıklı bir sonuç vermeyeceğini düşünüyorum. O nedenle de, bugüne kadar -özellikle son zamanlarda- birbiri peşi sıra yaşanılan şiddet olaylarını kısaca gözden geçirip irdeleyerek sonuca gitmenin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.

Son günlerde, birbiri peşi sıra meydana gelen ve de bir kişinin ölümüyle sonuçlanan şiddet olayları, gerçekten, ibretle ve dehşetle izlenmektedir. Bu şiddet olaylarında, hepimizin çok iyi bildiği gibi, barmen Oğuz Atak, tüyler ürpertici bir şekilde öldürülmüş; bir başka şiddet eyleminde, Flash-TV silahlı saldırıya uğramış; dün de, Hürriyet Gazetesi, aynı şekilde, silahlı bir saldırıya uğramıştır.

Konuşmamın bu bölümünde, Hürriyet Gazetesine yapılan saldırıları da, bundan evvelki saldırılar gibi, şahsım ve Grubum adına, şiddetle ve nefretle kınıyor; Hürriyet ailesine geçmiş olsun dileklerimizi sunuyorum.

Bir taraftan şiddet eylemleri böylece devam ederken, bir başka taraftan da şiddet söylemleri gündeme gelmektedir. Refah Partili bir milletvekilinin, açık ve net kışkırtma içeren şeriat düzeni çağrısı, tüyler ürpertici olayların bir başka halkasını oluşturmaktadır.

Olaylar yaşanıyor; ama, olayları yaşatanlar ne yazık ki ele geçirilemiyor. Birkaç zaman sonra yakalanan sanıklar, başlangıçta ne söyleyecekleri belli olan sanıklar durumunda oluyorlar. Nitekim, Flash-TV'ye yapılan saldırıdan sonra -birçok değerli arkadaşım gibi, ben de- Flash-TV'ye geçmiş olsun mesajlarımı iletirken demiştim ki, bu televizyona yapılan saldırının saldırganları güvenlik güçlerince bir an önce yakalanmalıdır, spekülasyonlar da böylece önlenmelidir. Aradan bir hafta geçmiş olmasına rağmen, 50 tane saldırganın KDV'si oranında, 5 kişi yakalanmış ve o 5 kişi de -evvelce tahmin edildiği gibi- kahvede televizyonu izlerken yayındaki programa sinirlenerek, tepkilerini Flash-TV'ye saldırarak gösterdikleri şeklinde ifade vermişlerdir.

Artık, bu şekildeki sanık yakalamaları ve alınan ifadeler hiç kimseye yabancı gelmemektedir; çünkü, biraz evvel de dediğim gibi, olayların üzerine etkin bir biçimde gidilmemekte, yakalanması gereken sanıklar zamanında yakalanmamakta, aradan geçen süreç içerisinde bazı kişiler sanık olarak ortaya çıkarılmakta, çıkmakta ve onların alınan ifadeleriyle soruşturmalar yürütülmektedir. Tıpkı, aylarca yürütülen soruşturmalar sırasında ortaya çıkıp gelişmeler hakkında bildiklerini hiç açıklamayan Yaşar Öz'ün, sonradan ortaya çıkıp birtakım belgelerin altındaki imzaların kendisine ait olduğunu söylemesi gibi... O ne derece inandırıcıysa, Flash-TV'ye yapılan saldırıda sanık olarak yakalananların açıklamaları, ifadeleri de o derece inandırıcı olmaktadır.

Burada, dikkat çeken bir yön var: Siyasî iktidarın bir bölümü, şiddet eylemlerini, hukukdışılığı ne yazık ki alışkanlık haline getirmiştir. Bu olaylar zinciri içerisinde konuya baktığımızda, en başta, Emniyet Genel Müdürünün görevden alınması olayı, bu tür olayların örneğini oluşturmaktadır. Emniyet Genel Müdürünün görevden uzaklaştırılma yöntemi, hukuka indirilen en büyük darbelerden biri olmuştur. Flash-TV'nin saldırıya uğramasından sonra, yetkili olmayan bir kuruluş tarafından kapatılması da, aynı şekilde, hukuka indirilen bir başka darbe olmuştur. İktidarın bir kanadı, bu şekilde şiddet eylemlerini hukukdışılığa taşarak uygularken, diğer yandan, iktidarın diğer kanadına mensup bazı milletvekilleri de, biraz evvel söylediğim gibi "bu ülkede kan akacak; kan akıtılmasını istiyorum; fıstık gibi olacak" şeklindeki şiddet söylemlerini, açık ve net, çekinmeden, âdeta şımarık bir ifadeyle söyleme cesaretini kendisinde görebilmiştir.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – 50 kere yalanlanan bir şeyi söylemenin mantığı yok canım...

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Biz, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini savunuyoruz ve savunmaya da devam edeceğiz.

ŞİNASİ YAVUZ (Erzurum) – Savunmayan kim?

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla)- Şiddet söyleminde bulunan Refah Partili milletvekili arkadaşım bilmelidir ki, demokratik hukuk devletinin, laik cumhuriyetin oluşturulmasında yeterince kan akmış, yeterince can verilmiştir. Bilmelidirler ki, eğer, laik cumhuriyetin korunması ve kollanması konusunda akıtılıcak kan varsa, kanımızın akıtılmasına, verilecek can varsa, canımızın da verilmesine hazırız. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Biz, bu ülkeyi sokakta bulmadık; ama, sokakta da bırakmayacağız, hele hele bir avuç saldırgana da hiç, ama hiç teslim etmeyeceğiz.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Hayalî düşmanlar yaratmayın!..

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Açıklayın bakalım, kimmiş onlar!..

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Sizin arkadaşlarınızca, belediye başkanlarınızca ülkede söylenilen sözlerin, ortaya konulan eylemlerin hangisini kabul ettiniz ki, bunu kabul edeceksiniz... Hiç olmazsa, gerçekten, falanca belediye başkanımızın yaptığı yanlıştır, filanca milletvekilinin söylediği yanlıştır diyebilseydiniz, inanıyorum ki, bu konudaki samimiyetinizi de ortaya koymuş olurdunuz.

BAŞKAN – Sayın Şimşek... Sayın Şimşek, lütfen, karşılıklı konuşmayalım; Genel Kurula hitap edelim.

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda meydana gelen bu olaylar, hep hedef gösterme sonucunda oluşmaktadır. Dikkat çeken bir yön de odur. Sayın Tansu Çiller, Sultanahmet Meydanında, bazı medyaya veryansın ediyor, ardından da, o medyalar hedef gösterilmiş olmalı ki, saldırılar düzenleniyor. Bazı basın da, yine hedefler gösterme gayreti içinde. Neye karşı; Flash-TV'de yayınlanan bir program var, hepinizin izlediği gibi, Sabah Kahvesi Programı... Günlerden beri, o programı yöneten iki değerli sanatçı, o basın tarafından sürekli olarak hedef gösteriliyor.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Onlar da o basını hedef gösteriyorlar.

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Bu kadarla kalınmıyor; yine, aynı basın, kesintisiz 8 yıllık temel eğitimi savunanları da hedef almış, onları da hedef olarak gösteriyor.

Kirli ilişkilerin, nüfuz suiistimallerinin ortaya çıkmasından rahatsız olanlar, basını, medyayı sindirme gayreti içerisine giriyorlar, ülkede demokratik, laik, hukuk devletinin savunucularını da, sözümona, sindirme gayreti içerisinde hedef olarak göstermeye çalışıyorlar.

MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) – Hüsnükuruntu bunlar... Hiç öyle bir şey yok.

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Tabiî, biraz evvel söyledim; bazı milletvekili arkadaşlarımız, deneyimleriyle, peşin yargıyla bu düşünceleri reddedeceklerine, anlayışla yaklaşsalar, yanlışlara da karşı çıksalar, umuyorum ki, diyaloğu daha sağlıklı kurabileceğiz.

Şimdi, bir başka konu; hukukdışı eylemler oluyor, Hükümet Protokolüne ters düşen davranışlarda bulunuluyor -verdiğim örneği tekrarlıyorum- Emniyet Genel Müdürü görevden alınıyor; yani, prosedüre uygun olmayan şekilde görevden alınıyor. İktidarın diğer ortağı buna karşı çıkıyor "olmaz öyle şey" diyor, tepki gösteriyor. Bir an için umutlanıyoruz, diyoruz ki, hakikaten, demokratik, hukuk devletini savunuyorlar; ama, gelin görün ki, bir süre sonra, her zaman olduğu gibi, o düşüncelerinden de vazgeçiyorlar, bu hukukdışı eylemi âdeta şantaj olarak kullanıp, bir valiler kararnamesinde kendilerine yönelik ödün olarak almanın gayreti içerisine giriyorlar. Düşünün gelinen noktayı!..

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Bunlar tam bir hayal!

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Vallahi, hayal konusunu Sayın Erbakan çok daha iyi bilir; onun hayaline bizim hayalimiz yetişmez. Onun için, bizi hayalcilikle suçlamayın, bu gerçekleri de biraz göz önünde bulundurun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konumuzla ilgili olan Flash-TV'ye saldırı ve kapatma olayına gelince: Flash-TV'nin Bursa'daki stüdyolarının kapatılması olayında Bursa Milletvekilleri olarak ben, Anavatan Partisinden Sayın İbrahim Yazıcı, Demokratik Sol Partiden Sayın Hayati Korkmaz ve Refah Partisinden Sayın Ertuğrul Yalçınbayır olay yerindeydik. Emri uygulayacak olan Telsiz Genel Müdürlüğünün yetkilileri, bir emir gösteremiyorlar; diyorlar ki "Biz, emri sözlü aldık." Sözlü emrin ne olduğu da açık ve net belli değil. Daha sonra, bazı girişimler, verilen emrin, uydu hatlarıyla, kablolu yayınların kapatılmasına yönelik olduğunu, kara link hatlarıyla yapılan yayına yönelik olmadığını ortaya koyuyor. Yani, emir net değil; ama, emri uygulayıcılar, kafalarında kapatmayı düşündükleri için, gitmişler, hepsini birden kapatmışlar. Bu kapatmanın yanlış olduğunu belirledik, yanlış olduğunu söyledik. Tabiî, onların bu uygulamalarının yanlışlığını, kendilerinin söylemeleri olanaklı değil; tersine, güvenlik güçlerini de yanlarına almak suretiyle, yanlış emri uygulayıcıları koruma gibi bir durumu da gerçekleştirmişler. O zaman, yanlış uygulanan, yani emri yetkisiz bir makam vermiş; ama, verilen emir de, emrin sınırlarını aşarak uygulanmış. Böyle bir anlayışı ortadan kaldırmak için Bursa Milletvekilleri, orada bulundukları halde, kara link hatlarıyla Flash-TV'nin yayınının tekrar başlamasını sağlamışlardır.

Bakınız, burada, bizler, milletvekili olarak haksız bir uygulama karşısında sorular sorabiliyoruz, cevaplar alabiliyoruz. Türkiye'de, acaba, hukukdışı ne tür uygulamalarla ne kadar vatandaşımız mağdur oluyor, hiç belli değil. Yani, öyle bir anlayış pekişmiş ki, icra memuru geliyor vatandaşın evine, hacze; burnundan kıl aldırmıyor; ne haczi yapacağı, ne kadar borç için haciz yapacağı konusunda sorulan soruya bile cevap vermiyor. Yolda, trafik polisi vatandaşı çeviriyor, ehliyet, ruhsat diyor. Niçin?.. Niçinini söylemiyor. Gözaltına almaya gelen güvenlik güçlerine karşı vatandaş o kadar bezgin ki, niçinini soramıyor; böylesine sinmiş.

Tabiî, bunları söylerken, bütün güvenlik güçlerimiz, bütün trafik polislerimiz, bütün icra memurlarımız aynı anlayış içerisinde görev yapıyorlar demiyorum; gerçekten, görevlerinin gereğini layıkıyla yapan memurlarımızı, güvenlik güçlerimizi, bu gelişmelerin dışında tutuyorum.

İşte, böyle bir anlayış içerisinde, haklar ziyan oluyor gidiyor ve vatandaş bir türlü o hakkını koruyamıyor. O halde, ne yapılması gerekir? Şeffaf olunması gerekir. Emri veren şeffaf olacak, emri alan, uygularken şeffaf davranacak, herkese, orada bulunanlara emrin ne olduğunu, ne yaptığını açık ve net bir biçimde ortaya koyacak; devlet memurluğu sıfatına sığınarak, burnundan kıl aldırmaz bir tavır içerisinde de olmayacak.

Bu şekildeki davranış, bu şekildeki şeffaflık, elbette ki, demokratik, hukuk devleti olabilmenin özelliğidir.

Ben, bütün bunları anlatırken, İktidarın her iki kanadı içerisinde de, hukuktan yana, hukukun üstünlüğünü savunan arkadaşlarımın var olduğunu biliyorum, inanıyorum; ama, o arkadaşlarımdan biraz cesaret bekliyorum; cesaretle davranarak, hukukdışılığa hep birlikte karşı çıkmalarını bekliyorum.

Şimdi, bütün bu saldırıların, Flash-TV'ye yapılan saldırının altında yatan nedir diye bir soru akla geliyor . Bu konuda ben cevap vermiyorum; bu konuda Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Sayın Tufan Türenç gerekli yanıtı veriyor. Diyor ki: "Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu, sinirli insandır; tepesi atınca, gözü hiçbir şey görmez; Karadenizli olmanın karakteristik bir özelliğidir bu. Ne kadar inkar ederse etsin, Flash-TV'nin fişini Telsiz Genel Müdürlüğüne çektiren kendisidir."

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yalan!..

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – "Kapatma kararını uygulamaya giden yetkililer 'sözlü emir aldık' diyerek, Bakanı ele verdiler. Bizim tanıdığımız Ömer Bey, böyle bir olayda yazılı emir vermeyecek kadar akıllı bir insandır; işi sözle bitirir ve Tansu Ablası ile Özer Ağabeyine küfür edilmesine izin veren kanala yaşam hakkı tanımaz. Peki, ya hukuk devleti, ya yargı diyeceksiniz... Geçin bir kalem... Eski çamlar çoktan bardak oldu; o hak, hukuk devirleri çoktan geride kaldı." Bu, bayağı uzun bir yazı; tabiî Sayın Bakan isterlerse bunu kendilerine de verebilirim.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Ben okudum...

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Okudunuz mu; o zaman, ben, okumayanlar için söylemiş olayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şimşek, toparlıyoruz efendim.

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Toparlıyorum.

Son bölümünde "Bakan oluncaya kadar Çiller ve eşine küfürler savuran Ömer Barutçu'nun yaptıklarını biz yadırgamadık" demiş. "Meslek yaşamımızda, bu tip olaylara çok tanık olduk. Bize göre, bunlar, olağan işler. Barutçu, Bakanlık koltuğuna oturtulmanın diyetini ödüyor, hepsi bu" diye Tufan Türenç yazısını bitirmiş.

Şimdi, herkes diyet ödeyebilir, bizim kimseye diyet borcumuz yok. Biz, demokratik, sosyal, laik, hukuk devletini savunmak zorundayız; çünkü, hukuk, gün gelir, hepimize gerekir.

Saygılar sunuyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Öyle bir baskını solcular yapsa, anasından emziği bıraktığı günü sorarsınız, bunları ise hemen ilk günden mahkemeye sevk ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Ergül...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Solcu mu kaldı...

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen...

Sayın Ergül, lütfen, oturduğunuz yerden, Genel Kurul adabına uymayan biçimde karşı sıralara laf atmayın.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Meczup diyerek kapatıyorsunuz...

BAŞKAN – Sayın Ergül, bu son ihtarım... Lütfen, beni, size ceza uygulamak zorunda bırakmayın

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Affedersiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gruplar adına ikinci konuşmacı, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Mustafa İstemihan Talay.

Buyurun Sayın Talay. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 Mayısta Flash-TV'ye, İstanbul'da bir silahlı saldırı yapıldı. 3 Mayısta da, devlet güçlerinin, kanunsuz emri uyguladığı bir yöntem içerisinde, Flash-TV'nin merkez stüdyoları kapatıldı ve yayından alıkonuldu.

Bu, gerçekten, basın tarihimiz açısından, demokrasi tarihimiz açısından, son yıllarda yaşadığımız en çirkin, en utanç verici ve en düşündürücü olaylardan birisidir.

Şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu çirkin olayın perde arkasını aralamak ve nedenlerini saptayabilmek açısından bir müzakere yürütüyor; ama, ne yazık ki, Türkiye'de can ve mal güvenliğini koruması gereken, iktidar olarak, ülkede huzur ve güveni sağlaması gereken Hükümetin iki sayın bakanı, bu müzakerelerin başında, bu saldırıların üzerinden on gün geçmiş olmasına karşın ve bu on günlük sürede ortaya çıkan gelişmeler nedir; bunlarla ilgili bazı bilgileri kamuoyuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna vermek gibi bir sorumluluğu, maalesef, düşünmüyor, düşünmek istemiyor ve burada, sadece, bir dinleyici olarak bulunuyor. Bu, her şeyden evvel, Hükümetin iktidar refleksini kaybettiğini, kendisini savunmak güdüsünden bile yoksun bulunduğunu gösteren çok tipik ve çok ilginç bir örnek olarak ifade edilmesi gereken bir husustur.

Değerli milletvekilleri, Flash Televizyonuna yönelen bu saldırı, Susurluk olayı kadar önemli ve onun kadar, arkasında karanlık ilişkilerin bulunduğu bir olay olarak değerlendirilmesi gereken bir hadisedir. Susurluk olayının üzerinden altı ay geçti; ama, bugüne kadar hâlâ tatmin edici bir sonuç alınamadı. Diliyoruz ki, bu olay da, Susurluk Komisyonunun uygulamaları ve değerlendirmeleri biçiminde değil; ama, gerçekten, nedenleriyle, failleriyle ortaya çıkarılacak bir araştırmanın sonucunda, kamuoyuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Demokratik Sol Parti, bu önergeyi, bu amaçla vermiş bulunmaktadır.

Öncelikle, objektif bir yöntem içerisinde, bu hadisenin, kamuoyuna bir kez daha anlatılması gerektiğini düşünüyorum. Flash-TV, hepinizin bildiği gibi, İstanbul'un ortasında; kapısında emniyet görevlileri görev yapıyor ve bu televizyon stüdyosu, İngiltere ve Amerikan Başkonsolosluklarına çok yakın, oralarda görevliler var ve ayrıca, emniyete birkaç dakikalık mesafede bulunuyor. Olay günü, eli silahlı 40-50 insan -artık, bunlara şehir eşkıyası demek daha doğru olur kanısındayım- stüdyoyu basıyor, sağa sola ateş ediyor, televizyon çalışanlarını tartaklayıp, kameraları tahrip ederek 15 dakika süren bir eylemi tamamladıktan sonra olay yerinden ayrılıyor. Bu süre içerisinde, televizyondan emniyete telefonlar ediliyor. Bir baskınla karşı karşıya oldukları bildirilmesine rağmen, emniyet güçleri, baskın ve eylem sona erdikten sonra gelebiliyor.

Demokratik hukuk devletine saygılı hiçbir ülkede görülmesi mümkün olmayan bu olaylar, maalesef, Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Hükümeti zamanında ortaya çıkıyor ve bir gün sonra da, sudan bahanelerle, polislerin gözetimi altında, yetkisiz kişiler tarafından, Telsiz Genel Müdürlüğünün bazı görevlilerince, Bursa'daki Flash Televizyonu merkezi mühürleniyor.

Değerli arkadaşlarım, bu olayın çirkinliğini ve vahametini artıran unsur, Alaattin Çakıcı'nın, Flash Televizyonunun canlı yayınında, Çiller Ailesi hakkında bazı açıklamalar yapmasından sonra ortaya çıkıyor.

Sayın Ulaştırma Bakanı, daha önceki konuşmalarında, bazı gerekçeler ileri sürerek, neden kapatıldığını belirtiyor; ama, o gerekçelerin hepsi, Alaattin Çakıcı'nın, Çiller Ailesi hakkında verdiği ifadelerin ve açıklamaların öncesinde de olmasına rağmen, Flash Televizyonu, o ana kadar, herhangi bir uygulamayla karşı karşıya kalmamış oluyor. Demek ki, esas saik, esas neden, canlı yayında, Çiller Ailesine yönelik bazı açıklamalar...

Yine herkes biliyor ki, canlı yayında, bir konuşmacının ne konuşacağını denetlemek mümkün değildir. Eğer, ortada bir suç varsa, bunu takip edecek yargı, güvenlik güçleri ve yetkili kurullar var; fakat, burada, maalesef, canlı yayında konuşan o kimse -yani, Alaattin Çakıcı- yıllardan beri birçok suçtan arandığı halde ve kendisi, istediği an, istediği yere ulaşabildiği halde ve yine, isteyen gazeteci de, istediği anda, Alaattin Çakıcı'ya ulaşabildiği halde, ne hikmetse, devlet güçleri, Alaattin Çakıcı'ya yıllardır ulaşamıyor. Hükümet, Alaattin Çakıcı'ya ulaşamamanın ve onun söylediklerini yasal yoldan takip edememenin, bir anlamda, aczini kapatmak için Flash Televizyonunu, devlet güçlerinin de gözetimi altında basıp, bu Televizyonun susturulması yoluna gidiyor. Oysaki, hukuk devletinin görevi, bu tür tehditlerde bulunan kişilerin peşine düşmektir; fakat, Flash Televizyonunu basanlar da, bu şehir eşkıyalarını görevlendirenler de ve Bursa'daki bu hukukdışı televizyon kapatma eylemini gerçekleştirenler de hınçlarını televizyondan alıyorlar.

Çakıcı'nın, Çiller Ailesini canlı yayında tehdit etmesi, elbette çirkin bir olaydır; fakat, Sayın Çiller'in bundan yakınmaya hakkı yoktur; çünkü "vatan, millet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir; onlara şükran borçluyuz" diyen Tansu Çiller'dir. Bu sözler ve bu zihniyet, bazı mafya babalarını, yargısız infazcıları ve tetikçileri, kuşkusuz ki, cüretlendirmiştir.

Yine, hepinizin bildiği gibi, kısa bir süre önce, Sayın İçişleri Bakanı, Çiller'i eleştirmeleri nedeniyle, Hürriyet ve Milliyet Gazetelerine gözdağı vermek için "bugünden sonra, Tansu Çiller fanatiği gençlerimizi tutmakta zorluk yaşayacağımız kanaatindeyiz. Sizleri son defa uyarıyoruz" demişti. Sayın Akşener, gazete sahibi Sayın Aydın Doğan'a karşı da "sanmayın Çillerler sahipsiz, sizi ve sizin gibileri sustururuz" diyen bir mektup kampanyası başlatmıştı. Şimdi, bu saldırıyla, Sayın Akşener'in örgütlemek istediği tehdidi yan yana koyduğumuz zaman, aralarında, eylem haline dönüşmemesi hariç, çok büyük benzerlikler olduğu bir gerçektir ve ne yazık ki, bugün, Sayın Akşener İçişleri Bakanıdır ve bu konuların takibini yapmak yerine, kendisini bu mevkie getirenlerin elini öpmektedir. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Öptü mü hakikaten?!.

M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Bu olay, Türkiye'de hukuk devletinin iflasını; hukukun yerini ise şehir eşkıyalığının ve yargısız infazların aldığını bir kez daha göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada çok ilginç bir durum da, bu emri kimin verdiğinin bir türlü anlaşılamamış olmasıdır. Telsiz Genel Müdürü "emri ben vermedim" diyor.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Ben verdim!.. Ben verdim!..

M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Sayın Ulaştırma Bakanı, Sayın İçişleri Bakanı, Başbakan ve Sayın Başbakan Yardımcısı, bu emirleri kendilerinin vermediğini ifade ediyorlar. Biraz evvel, acaba, Sayın Ulaştırma Bakanı bu emri verdi mi şeklinde bir konuşma yapıldı. O, hiç olmazsa, yetkili ve sorumlu bir kişinin, kanunsuz da olsa, vermiş olduğu bir emir niteliğine girebilirdi; ama, bizim endişemiz odur ki, şu anda devletin dışında olan, yetkisiz ve sorumsuz bir kişi veya kişiler bu emirleri vermekte ve ülkeyi onlar yönetmektedir; bu, bence, Ulaştırma Bakanının bu emiri vermesinden daha da tehlikeli bir durumdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda, iktidar, bütün başarısızlıklarını basından bilmektedir ve basının üzerine yıkmaktadır; hatta, Sayın Erbakan, ekonomideki kötü gidişi bile medyaya yüklemek yoluna gitmektedir ve Hükümet, sistemli bir şekilde medya ve basın düşmanlığı yapmakta, âdeta, şiddete destek çıkmaktadır. Sayın Erbakan, en son gönderdiği tasarruf genelgesiyle, yerel yönetimler de dahil olmak üzere, bütün kamu kurumlarında, tüm gazete, kitap ve dergi alımlarını yasakladığı gibi, bu kuruluşlara, ellerindeki tüm radyo, televizyon ve video cihazlarını da derhal satmaları talimatını vermiştir.

Bu, gerçekten, basına karşı bir savaş görüntüsüdür ve bu görüntü, işte, Flash Televizyonu olayında olduğu gibi veya dün çok üzülerek yaşadığımız, Hürriyet Gazetesine yapılan silahlı eylemde olduğu gibi, kitleleri birbirine düşman eden, birbirine karşı şiddet uygulayan bir noktaya doğru götürmektedir ve ayrıca, bugüne kadar, bu Hükümetin, Promosyon Yasasıyla, basına sansür getirmeye yönelen uygulamalarıyla, basın üzerindeki baskıları devam ettirme niyetinde olduğu anlaşılmaktadır ve hele, son zamanlarda, bazı gazetecilerin, köşe yazarlarının, suç duyurusuyla "darbe çığırtkanlığı yaptıkları" şeklinde mahkemeye verilmeleri de ayrı bir baskı unsuru olarak ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzülerek tekrar ifade ediyorum; bugün, Hükümet, ülkeyi, dengeli bir şekilde, tüm kurumlarıyla barışçı bir ortam içerisinde yönetme yeteneğini kaybetmiştir. Hükümet, medyayla, basınla kavgalıdır; Hükümet, işçilerle barışık değildir; Hükümet, işadamlarıyla karşı karşıyadır; Hükümet, üniversitelerle karşı karşıyadır ve daha da kötüsü, Hükümet, bugün, devletle kavga etmektedir. Bir emniyet genel müdürü, şu ana kadar, yasal olarak atanabilmiş değildir. Emniyetin tabanındaki polis memuruna kadar uzanan bir çizgide, bunun, ne kadar yıpratıcı sonuçlar yarattığını, acaba, Sayın Hükümet ve yetkililer değerlendirebiliyorlar mı?!.

Hükümet, yargıyla kavgalıdır; tüm yargı organları iktidarın uygulamalarına karşı tepki içerisindedir. Hükümet, Türk Silahlı Kuvvetleriyle barışık değildir. Hükümet, bütün bu güçleri, bir uyum içerisinde yürütmesi gerekirken, bunlarla sürekli bir çatışma ve kavga ortamında görev yapmaya çalışmaktadır ve bu, elbette, Hükümetin etkinliğini ve başarısını, artık, yozlaştıran ve giderek azaltan bir sonuç doğurmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Demokratik Sol Parti olarak, Flash Televizyonuna saldırıda bulunan zorba grubunun hangi siyasal kurumlarla ilişki içerisinde olduğunu, saldırının olduğu saatlerde, orada bir parti minibüsünün bulunduğunu ifade eden bir gazeteci var, bu ifadelerin ne ölçüde gerçeği yansıttığını öğrenmek istiyoruz ve bunu Türkiye'nin de öğrenmesinde yarar var diye düşünüyoruz.

Kişilik hakları saklı kalmak kaydıyla, kişiliklere yönelik bütün sözleri bir kenara bırakarak, canlı yayında ileri sürülen iddialar ne ölçüde doğrudur? Bu olayların çok öncesinden beri, Türk Ticaret Bankasının özelleştirilmesiyle ilgili birtakım karanlık ilişkiler kamuoyuna yansımıştı. Flash TV olayıyla Türk Ticaret Bankası arasındaki bağlantı nedir?

Telsiz Genel Müdürlüğü, televizyon kapatma yetkisine sahip midir? Radyo Televizyon Üst Kurulu, bu yetkinin yasal olarak kendisinde olduğunu ifade etmektedir. Bu kanunsuz emri kim vermiştir ve bunu kimler gerçekleştirmiştir?

Bu eylemde emniyetin sorumluluğu nedir? Televizyon kuruluşuna çok yakın bir mesafede olmakla birlikte müdahalede neden gecikilmiştir?

Bütün bu soruların aydınlatılmasını, kamuoyuna yansıtılmasını ve ülkede suçların ve suçluların her zaman takip edileceği, bulunacağı ve bunların gerekli cezalara çarptırılacağı kararlılığının gösterilmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İstemihan Talay.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yalova Milletvekili Sayın Yaşar Okuyan ve 21 arkadaşı ile İçel Milletvekili Sayın İstemihan Talay ve 31 arkadaşı tarafından, Flash-TV'ye yapılan saldırı ve Flash-TV'nin kapatılması olaylarının araştırılması için Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Başkanlık Makamına sunulan Meclis araştırma önergeleri üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlarım.

2.5.1997 tarihinde, İstanbul Beyoğlu'nda faaliyet gösteren Flash-TV stüdyosu kimliği meçhul şahıslar tarafından tahrip edilmiştir. Yapılan soruşturmada, olay saatinde binaya giren 15-20 kişilik şahıslardan birkaçının etrafa rastgele ateş açtıkları ve saldırganların daha sonra 2 otomobille kaçtıkları belirlenmiştir. Gerçi, burada rakam 50-60 deniliyor; ama, 2 otomobile 50-60 kişi nasıl sığıyor; onu da bilemiyorum. Herhalde, bunlar bebek olsa gerek!..

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Diğerleri de sotadadır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Önemli değil; önemli olan, olayın vahametidir.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – 4 garibana yıkıyorsunuz; nerede diğerleri?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Olayın görgü tanıklarından alınan bilgiler doğrultusunda sanıkların robot resimleri çizilmiştir.

Olayın haber alınması üzerine, İçişleri Bakanımız, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürüyle toplantı yaparak, kendilerine, gereğinin yapılması talimatını vermiştir. Bu çirkin saldırı çok yönlü olarak, büyük bir titizlikle araştırılmıştır. Nitekim, yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen bilgilerin ışığında şu ana kadar 5 kişi yakalanmış ve bunlardan 4'ü tutuklanmıştır. Bu kişilerin üzerlerinde 2 adet ruhsatsız tabanca ele geçirilmiştir...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Onlar kiracı canım, evsahibi değil...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Taşeron onlar...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Vallahi, devletin güçlerine güvenmezseniz, kime güveneceksiniz...

Soruşturma, halen, derinleştirilerek sürdürülmektedir.

Flash Televizyonuna yapılan bu çirkin saldırıyı tasvip etmemiz mümkün değildir. Bu tür kaba kuvvetle bir yere varılamayacağı açıktır. Gerekçesi ne olursa olsun, bu saldırıyı kınıyoruz. Bu meyanda, Hürriyet Gazetesine yapılan saldırıyı da kınıyoruz. Basın, toplumun hür sesidir, hiçbir zaman susturulmamalıdır ve susturulamaz.

Ancak, bu ülkede Başbakanlık yapmış bir kişi hakkında, terbiye sınırlarını aşan bir yayının tasvip edilmesini de anlamakta güçlük çekiyorum. Verilen demeçlerde çifte standart kullanmak, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da kimseye fayda getirmeyecektir.

Nitekim, az önce konuşan bir sayın hatip, nerede ise, bir basının, basının diğer tarafını jurnalladığı gibi, böyle garip açıklamalara girdi. Yani, hem bir taraftan "basın, diğerini jurnallıyor"diyeceksiniz, bir taraftan da "basın haber veriyor" diyeceksiniz; bu, nereye kadar haber, nereye kadar jurnallama, nereye kadar iftira; bunun, mutlaka, objektif kıstaslarla anlaşılabilmesi lazım.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – En iyisi kapatmak!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Çifte standart, kimseye yaramaz. Bugün, başkaları için "oh"derken, bir gün bakarsınız, aynı silah size dönmüş...

Türkiye'de, bu saldırının, Hükümetin desteğiyle yapıldığını savunmak ve hayalî senaryolar yazmak, devlet ciddiyetine yakışan bir tavır değildir; bunun adı "siyaset yapmak" hiç değildir. Türkiye, içinde bulunduğu şartlar dikkate alındığında, bilhassa, dünya şartları ve komşularının durumu dikkate alındığında, bölgesinde istikrarlı bir şekilde kalkınmakta olan bir ülkedir. Türkiye'nin istikrar içinde kalkınması, şüphesiz, bazı güçleri rahatsız etmektedir. Nitekim, Türkiye, dünyada en hızlı gelişen 10 ülkeden biri olarak tescil edilmiştir. Bundan böyle de, pek farklılık gösterilmesi düşünülemez; ama, Türkiye güçlü bir devlettir, her türlü zorluğu yenmeye muktedirdir. Demokrasiye yönelen bu gibi hareketleri katiyen müsamahayla karşılamayacağı gibi, bunun üstesinden de mutlaka gelecektir. Bu gibi hareketlerin faillerinin, her türlü imkânlar seferber edilerek yakalanıp, adalet önüne çıkarılmak suretiyle, mutlaka hesap verilmesinin sağlanacağına inanıyorum.

Güvenlik kuvvetlerimiz, olaya yönelik çalışmalarını büyük bir hassasiyetle sürdürmektedir. Hükümetimiz başta olmak üzere, Doğru Yol Partisinin, tüm demokratik kuruluşların ve milletimizin, bu gibi hareketlerin karşısında olduğu herkesce bilinmelidir. Nereden gelirse gelsin, kim tarafından desteklenirse desteklensin, bu eylemlerin üstesinden, en kısa sürede gelinecektir.

Bir de, bu saldırının dışında, Flash Televizyonunun, gayri kanunî kurulan linklerinin kapatılmasıyla ilgili konular hakkında, Partimizin görüşünü açıklamak istiyorum.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Hangi kanal kanunî?!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Burası dağ başı değil, burası Türkiye Cumhuriyeti.

BAŞKAN – Sayın Ateş...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Her önüne gelen...

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Yılmazyıldız...

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Hangi kanal kanunî?!.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Her önüne gelen, her yere bir radyolink kurarsa...

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Yılmazyıldız, bir dakika efendim...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – ...yarın, havada, uçağı nasıl uçuracaksın?

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Hangisi kanunî?!.

BAŞKAN – Sayın Ateş...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Nasıl haberleşeceksin?

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Hepsi aynı...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Yapmayın lütfen!...

BAŞKAN – Bir dakika...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Birazcık, bildiğiniz konuda konuşun, bilmediğiniz konuyu da bize bırakın.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, bir dakika...

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Hepsi aynı...

BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, yerinizden müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Olay gayet kolay...

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Hangi kanal kanunî kurulmuş?

BAŞKAN – Lütfen, siz de karşılıklı konuşmayın Sayın Yılmazyıldız.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Hangi kanalın...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Eğer dinlerseniz, sabrınız varsa anlatacağım. Kanuna göre... Lütfen not alın, öğrenmiş olursunuz.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Açıklayın, bekliyorum...

BAŞKAN – Sayın Ateş, rica ediyorum; lütfen, yerinizden müdahale etmeyin...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Ama, lütfen, dinleyin...

20 Nisan 1994 tarih ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kuruluşunu ve bu kuruluşun görev, yetki ve sorumluluğunu tanımlamakta, çeşitli teknik araç ve elektromanyetik dalgalar yoluyla yapılan radyo ve televizyon yayınlarıyla ilgili hususları kapsamaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi, bu yasada, radyo televizyon kuruluşlarının yapısı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun görevleri, yetkileri, yapılan yayınların kendisi, yeri ve vericileriyle ilgili hususlar kapsanmakta, teknik hususlar ise, 3984 sayılı Yasanın diğer maddelerinde tadat edilmektedir.

İşte, bu, Flash-TV hakkında yapılan işlemle ilgili olarak, 3984 sayılı Yasanın 8 inci maddesinin -ki, bu, Üst Kurulun görev ve yetkileriyle ilgili maddedir- (d) fıkrası aynen şunu ifade etmektedir: "Bu kanun hükümlerine uygun olarak radyo ve televizyon kuruluşlarının ulusal ve yerel yayınlarına imkân verecek, ulusal kanal ve frekans bandı planında öngörülen radyo ve televizyon vericileri ile sabit veya hareketli yayın yerleri arasında mevcut telekomünikasyon şebekesi yanında, uydu aracı ile bağlantı kurabilmeleri amacıyla ve öngörülen amaçlar için kullanılması kaydıyla uçlinkleri kurabilmesi için 5.4.1983 tarihli ve 2813 sayılı Telsiz Kanunu hükümlerine uygun şekilde telekomünikasyon tesisleri kurma ve işletme izni vermek ve tesislerin bu Kanunda öngörülen izin esaslarına uygun olarak işletilmesini denetlemek" Burada da ifade edildiği gibi, uyduyla bağlantı kurmak için kullanılacak aplink (uplink) ve diğer maksatlar için kullanılacak uçlinkler için, radyo ve televizyon yayın kuruluşları, Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan izin almak zorundadırlar. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda, kendilerine, bu benzer teçhizatı kurmak için müracaat edenlere, yine, ilgili yasanın geçici 6 ncı maddesi çerçevesinde yazılı belge verilmektedir. Nitekim bu işlemleri yerine getiren Flash Televizyonu sorumluları, 30 Ocak 1997 tarihli müracaat yazılarıyla, Telsiz Genel Müdürlüğüne, 18 Şubat 1997 tarihinde uplink sistemi ithal etmek üzere müracaatta bulunmuşlardır; çünkü, Telsiz Kanununun 29 uncu maddesi, her türlü verici, çevirici, alıcı cihazlarının ithal ve imalini Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenen standartlara uygunluğu bakımından izne tabiî kılmıştır. Bu çerçevede, gümrük tarife pozisyonlarında da bu kapsama giren cihazlar yer almış ve gümrüklerden ithal işlemi sırasında Telsiz Genel Müdürlüğünün izni gümrüklerce aranır olmuştur.

Radyo Televizyon Üst Kurulu yasasının kapsamı dışında kurulan karasal ana radyolinklerin devletin tekelinde olması ve bu tekelin Türk Telekom tarafından kullanılmasının Telsiz Kanununun 13 üncü maddesine göre izne ve ruhsata tabi olması sebebiyle mühürlenmesi gerektiği, uydudan yayın yapmak için kullanılan uplink verici cihazının Telsiz Kanununun 29 uncu maddesi gereği ithalinin standartlar yönünden izne tabi olması ve Radyo ve Televizyon Yayın İzni ve Lisans Yönetmeliğinin 28 inci maddesi gereği ilgili kurumla sözleşme yapma mecburiyetinde yer almasına rağmen transponder sözleşmesi yapmamış olması, yayın şebekesinin dışında olan radyolinklerle ilgili hükmün yerine getirilmemiş olması... Daha önemlisi, Radyo Televizyon Üst Kurulunun 2 Ağustos 1994 tarihinde Ulaştırma Bakanlığına yazdığı bir yazı var Sayın Emin Başer imzalı; Radyo Televizyon Üst Kurulu Başkan Yardımcısı aynen şunu söylüyor...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Flash için mi?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Söyleyeceğim...

2 Ağustos 1994 tarihli bu yazıda aynen şunu söylüyor ve diyor ki "halen, ihtisas komisyonlarınca sürdürülen kanal ve frekans planlama çalışmaları tamamlanıp, radyo ve televizyon kuruluşlarına yayın izni ve ruhsat verilme aşamasına gelininceye kadar, söz konusu yayınlarla ilgili olarak 2813 sayılı Telsiz Kanunu hükümlerinin, eskiden olduğu gibi, Genel Müdürlüğünüzce uygulanmasına devam edilmesine Üst Kurulumuzca karar verilmiştir." Yani, Telsiz Genel Müdürlüğünce; kastettiği bu. Şu ana kadar da kanal ve frekans tahsisi yapılmamıştır, bugüne kadar da bu yazıyı ortadan kaldıracak bir yazı Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından yayınlanmamıştır. Az önce, yine bir sayın konuşmacı, işte, Radyo Televizyon Üst Kurulu, yetki bizdedir diyor; ama, galiba, Radyo Televizyon Üst Kurulu, yazdığı yazıyı unutmuş olsa gerek; bunu da hatırlatmak isterim.

Bu çerçevede, bu sebeplerden dolayı, Telsiz Genel Müdürlüğünce, Telsiz Kanununun 19 uncu maddesi gereği uplink ile ana radyolink cihazları mühürlenmiştir. Bu, bir televizyon yayınını kapatma veya durdurma işlemi olmayıp, 406 sayılı PTT ve 4000 sayılı Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin Kuruluş ve Hizmetleri Kanunu ile 2813 sayılı Telsiz Kanunu hükümlerine göre, konu, telekomünikasyon cihazlarının uydu uplink ve radyolink cihazlarının mühürlenme işlemidir. Malumları olduğu üzere, Flash Televizyonu, halen, televizyon olarak, yayınlarına, ulusal bazda devam etmektedir.

Öncelikle şunu da ifade etmek istiyorum; yine bir sayın hatip dedi ki, Hükümet, onunla barışık değildir, bununla barışık değildir, şununla barışık değildir; ama, bana göre, bu ifadeleri kullanan muhalefet, milletle barışık değildir. (DYP ve RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Size ait o... Millete rağmen yapıyorsunuz!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Evet.

İlk defa, bu yıl, 800 bin işçi ile greve gidilmeden, gönüllerin rızası alınarak toplusözleşme yapılabilmiştir; yine, yayımlanan istatistikler göstermektedir ki, grev ve lokavt yüzünden en az işgücü kaybı bu yıl olmuştur; bu Hükümet döneminde olmuştur; bu, bir başarıdır. Eğer, bir hükümet, işçisiyle barışık olmasa; eğer, bir hükümet, çiftçisiyle barışık olmasa... (CHP sıralarından gürültüler)

OYA ARASLI (İçel) – Cebine girmeden aldınız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Nasıl alacak; yani, Hükümet... Şu andaki Refahyol Hükümetinden bahsediyorum...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Nerede?..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Ben bir şeyi merak ediyorum; hani, muhalefet nerede; vatandaş onu soruyor. Sadece, bekliyor ki, şu Hükümet gitse de sıra bana gelse. Merak etmeyin, sıra size gelmez. Bu Hükümet, bu ülkeye hizmet etmeye devam edecektir; bu Hükümet, desteğini Meclisten almıştır; bu Hükümet, desteğini milletten almıştır.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Hangi millet, millet mi kaldı?..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Vallahi, milleti tanımayanlara, millet bir gün öyle bir şamar atar ki, hangi millet olduğunu öğrenirsiniz, merak etmeyin!.. Türk Milleti tabiî ki; hangi millet olacak. Günü geldiğinde, size, hangi millet olduğunu öğretir, hiç merak etmeyin.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız; lütfen... Genel Kurula hitap edin.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bütün bu açıklamalar ışığında, gördüğünüz gibi, bu açıkladığım nedenlerden dolayı Yüce Meclise sunulan önergelerde yer alan konularda... (CHP sıralarından "yakında bakan olacak, yağ yakıyor" sesleri)

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Geç kaldın...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Meclis araştırması açılmasını, Doğru Yol Partisi Grubu olarak Yüce Meclisin takdirlerine arz ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

SABRİ ERGÜL (izmir) – "Evet" de.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın İsmail Yılmaz. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yalova Milletvekilimiz Sayın Yaşar Okuyan ve 20 arkadaşının ve yine, İçel Milletvekili Sayın Mustafa İstemihan Talay ve 30 arkadaşının imzalarıyla Meclis Başkanlığımıza tevdi edilen Flash Televizyonunun kapatılması ve yapılan çirkin saldırıyla ilgili araştırma önergesi üzerinde, Refah Partisi Grubumuz adına, görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Sayın Başkanımızı, değerli milletvekillerimizi ve bizi televizyonları başında izleyen değerli milletimizi saygıyla selamlıyor, hürmetlerimi arz ediyorum.

Şu anda görüşmekte olduğumuz araştırma önergesinin incelenmesinde üç konuyu muhakkak değerlendirmek gereğini arz etmeyi bir görev biliyorum. Bunlardan birincisi, 1 Mayıs akşamı, anılan televizyon kanalında yapılan bir program; ikincisi, 2 Mayıs günü, anılan televizyonun İstanbul merkezine yapılan menfur saldırı ve üçüncüsü, 3 Mayıs günü Telsiz Genel Müdürlüğü yetkilileri tarafından yine Flash Televizyonunun bazı cihazlarının mühürlenmesi olayıdır.

Bunları teker teker irdelemek, sebeplerini ve sonuçlarını değerlendirmek gereğini hissediyorum; ancak, bundan önce, kürsüye gelen muhalefet partisine mensup değerli milletvekili arkadaşlarımız, sözcülerimiz, konuyu, daha ziyade gazete haberleri üzerine, biraz dramatize ederek, siyasî şov ilave ederek, gerçeklerden uzak, varsayımlar üzerine bina etmelerini de yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Olay, teknik bir konudur "kapatılma" diye ifade edilen konu, öncelikle, teknik bir konudur. Merkeze yapılan saldırı ise, hiç kimsenin tasvip etmediği, hiçbir siyasî partinin, hiçbir Türk vatandaşının tasvip etmediği menfur bir saldırıdır; herkes kınamıştır, kınamaya devam etmektedir; biz de, bu vesileyle, tekrar kınıyoruz. Sebep ve gerekçeler ne olursa olsun, böyle bir saldırıyı haklı kılacak hiçbir sebebi tanımıyoruz ve bugüne kadar yapılmış olan saldırıların ve bundan sonra yapılması düşünülen saldırıların da, milletimiz tarafından, muhakkak, gerekli tepki ile karşılaşacağı inancımızı ifade etmek istiyoruz.

Bu vesileyle, dün akşam Show TV'ye yapılan menfur saldırı münasebetiyle de, üzüntülerimizi ve nefretimizi, şahsım ve Refah Partisi Grubumuz adına da ifade etmeyi bir görev biliyorum.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Show TV değil, Hürriyet...

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Hürriyet... Özür diliyorum.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Belki gündemdedir; ama, henüz olmadı!..

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Yok... Sürçülisan olabilir Yaşar Bey; sürçülisan olmuştur.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, devam edin; lütfen...

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Düzelttiğiniz için teşekkür ediyorum.

Şimdi "kapatma" diye ifade edilen olayı, biraz evvel, benden önce kürsüye gelen Doğru Yol Partisinin sözcüsü arkadaşım, gerekli kanun maddelerini de ilave ederek açıkladı; ancak, ben de, olayın teknik boyutunun açıklığa kavuşması açısından, birkaç cümleyle görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Türkiye'de şu anda yayın yapmakta olan televizyon kuruluşlarını üç grupta toplayabiliriz: Bunlardan bir tanesi, bulunduğu ilde yayın yapan yöresel televizyonlar; diğeri, bulunduğu ilden bölgeye yayılmış, birkaç ili kapsayan bölgesel televizyonlar ve bir diğeri de, uydu kanalıyla tüm ülkeye veya uydunun kapsadığı dünya ülkelerine yayın yapan ulusal televizyonlar. Şimdi, Flash TV, 1992 yılında kurulduktan sonra, Bursa'da, yöresel yayınlarını, bir vericisiyle veya birkaç vericisiyle yöresel bazda sürdürmüş, 1994 yılında Telekom'la yaptığı bir sözleşme neticesinde kablolu sisteme girerek, İstanbul, Ankara, İzmir ve bunun gibi bazı merkezlerde yayınlarını sürdürmüştür.

Bir televizyon, bölgesel yayın yapabilmek için, yayınını ilden ile aktarmada birkaç yöntem kullanabilir; mesela, Telekom'un işletiminde ve gözetiminde olan "fiberoptik" dediğimiz sistemi kullanabilir veya yine, Telekom'un tekelinde olan, başka hiçbir özel kurum ve kuruluşun kuramayacağı radyolink sistemiyle yayın yapabilir bölgesel televizyon durumunda. Bunun ötesinde, başka bir tazda yayın yapma imkânı; ancak, aktarıcılarla mümkündür, bunun da izin alınarak yapılması gerekir.

Flash-TV, 1994'te yayına girdiği kablolu sistemde, şehirden şehire aktarımı, aktarıcılarla yaptığını Telsiz Genel Müdürlüğü veya Telekom yetkililerine zaman zaman bildirmiştir; hatta ve hatta bu bildirimler neticesinde, Telekom Genel Müdürlüğünün bazı istasyonlarından da enerji almıştır; ama, bildirimi "biz, burada, aktarıcı kullanıyoruz" şeklinde olmuştur. Tabiî, bu beyanı esas kabul eden Telekom yetkilileri, bu şekilde enerji vermeye devam etmişlerdir; fakat, Flash-TV, kanunen, sadece ve sadece Telsiz Genel Müdürlüğünün yetkisinde olan bu yayını; yani, ilden ile kara nakil hattını, kaçak radyolink sistemini kurmakla yapmıştır. Bu, tamamen hukukdışı bir davranıştır; kesinlikle ve kesinlikle, şu anda Telsiz Genel Müdürlüğünün yetkisinde olan bir yetkiyi almaktır; yasadışı bir işlemdir, kaçak bir sistem kurmaktır; ama bu olay, 30 Nisan akşamına kadar, maalesef, yetkililer tarafından fark edilememiştir.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Tesadüfen o akşam...

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Anlatacağım efendim, müsaade edin...

Burada, birinci olay, Flash Televizyonunun radyolink sistemini kurmasıdır. Daha sonra, Flash Televizyonu, 30 Nisan akşamı, yayınlarının altında "ulusal yayına geçiyoruz, uyduya geçiyoruz" diye, bizzat kendisi halka deklare etmiştir.

Halbuki, aynı Flash Televizyonu, 18 Şubatta Telsiz Genel Müdürlüğüne yazdığı yazıda, uydu yayına geçebilmek için, yurt dışından, belirli bir firmadan ithal edeceği uplink cihazı için izin istemektedir; yazılı belgesi vardır. Telsiz Genel Müdürlüğünün 4 Mart günündeki "birtakım eksikliklerin olduğu, bu eksikliklerden bir tanesinin de, uydu yayını yapabilmesi için Türk Telekom'la transponder anlaşmasını yapması" gerektiğini belirten cevabî yazısını almıştır; ama, ondan sonra, herhangi bir şekilde bu işlemi tamamladığını kesinlikle belgeleyerek veya ikinci bir izin için müracaat yapmadan, alt yazıyla "uyduya geçiyoruz" demesi, bir ölçüde, kendi kendisini yetkililere ihbar etmesi demektir.

Bunu gören Telsiz Genel Müdürlüğü yetkilileri, kendilerinin vermemiş olduğu ithalat iznine rağmen, uplink cihazını kullanmalarını ihbar kabul ederek, Telsiz Genel Müdürü, 2 Mayıs günü, İstanbul bölgesine; yani, Bursa'dan sorumlu İstanbul bölgesine "ilgili televizyonun uplink cihazını kaçak olarak kullandığını ve bunun mühürlenmesi gerektiğini ve bu arada, araştırmalarla tespit ettikleri kaçak radyolink sisteminin de mühürlenmesi gerektiği" şifahî talimatını vermiştir. O gün akşam talimatı alan yetkililer, ertesi gün, cumartesi günü -3 Mayıs günü- görevlerini yerine getirmek üzere Flash - TV'ye giderek, birtakım zorluklardan sonra, saat 17.00 civarında... İfade ediyorum; bu, yayın durdurma olayı değildir, tamamen ithal izni ve de imal izni Telsiz Genel Müdürlüğü yetkisinde olan, uplink cihazının izinsiz bir şekilde kullanılması ve Türkiye'ye sokulması neticesinde, Telsiz Genel Müdürlüğünün derhal müdahale etmesidir.

İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – O güne kadar neredeydiniz?.. Bir görev ihmali yok mu?..

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – İkincisi, izinsiz radyolink sisteminin kurulduğu tespit edildikten sonra, bu radyolink sisteminin mühürlenmesi olayıdır; yani, burada, yetki gasbı veya hukuk dışı bir davranış söz konusu değildir.

Türkiye'ye gelen her türlü telsiz cihazının, Uluslararası Haberleşme Birliğinin (International Telecomünication Union) standartları ölçüsünde ve muhakkak, Telsiz Genel Müdürlüğünün bilgisi ve izni içerisinde olması gerekir.

"Telsiz" denildiği zaman, akla, sadece el telsizlerinin gelmemesi gerekiyor. Telsiz kavramının içerisinde, aralarında herhangi bir fizikî bağlantı olmaksızın elektromanyetik dalgalar yoluyla, açık veya kodlu veya kriptolu ses, data ve resimleri vermeye, almaya veya yalnızca vermeye ya da almaya yarayan sistemler vardır; radyo ve televizyon vericileri, uplinkler, radyolinkler ve her türlü teknik teçhizat bunun içerisine girmektedir.

Dolayısıyla, burada, Telsiz Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu uygulamada hukuk dışı bir olay yoktur; olay, anında müdahaledir.

Şimdi, burada getirilecek eleştiri şu olabilir: Neden hemen müdahale etti; geciktirebilirdi, daha sonra yapabilirdi, göz yumabilirdi; ama, burada bir genel müdür, kendi yetkisini, sorumluluğunu kullanmış ve kendisine, kaçak kullanım esnasında derhal müdahale etme görevini veren Telsiz Kanununun 19 uncu maddesine göre hareket etmiştir. Burada, bir genel müdürün "kendi yetki ve sorumluluklarını zamanında kullandı" diye suçlanması da, bürokratların bundan sonra yapacakları önemli hizmetlerde ellerinin kollarının bağlanması anlamına gelebilir. Aksi takdirde, bir başka konuda, yine, herhangi bir partimizin mensubu bir milletvekilimiz "niye bu genel müdür görevini zamanında yapmadı" diye genel müdür hakkında görevini ihmal ettiği veya kötüye kullandığı yönünde bir araştırma veya soruşturma önergesi de verebilir; yani, bu noktadan hareketle genel müdürün tavrını yadırgamamak gerekir. Bu arada, yine, Telekom Başmüdürlüğü, Flash-TV ile yapmış olduğu kablolu yayın sözleşmesinin 10/1 maddesinin ihlalini gördüğü için, o da kablolu yayınını kesmiş ve sözleşmeyi feshetmiştir.

Bunlar, hukuk içerisinde olaylardır; ama, bunun ötesinde, yetkililerin ihmali varsa, bu konuda hukuk dışı olaylar varsa, tabiî ki bunlar idarî yargının denetimindedir, mağdur olan taraflar yargıya gideceklerdir, haklarını arayacaklardır. Eğer, burada bir araştırma açılacak olursa, muhakkak, bu araştırmanın sonucunda da bu gibi konular aydınlığa kavuşacaktır; ama, burada, yetki gasbı vardır, hukuksuz bir işlem vardır gibi, sadece siyasî şov maksatlı, tamamen gazete kupürlerine yönelik bir suçlamada bulunmak insaf ölçüleriyle bağdaşmaz.

Televizyonun İstanbul stüdyosuna veya merkezine yapılan saldırıya gelince; tabiî ki böyle bir şeyi tasvip etmemiz mümkün değil. Böyle bir şeyi hiç kimse tasvip edemez. Sadece Flash-TV değil, hangi televizyon olursa olsun, bunu tasvip etmek mümkün değildir. Hiçbir gerekçe ve mazeret böyle çirkin bir saldırıyı meşru kılamaz ve bu kabil yöntemler hiçbir zaman çözüm olmamıştır ve olamayacaktır da.

Bu saldırının faillerinin bir kısmı yakalanmıştır, diğerleri de yakalanacaktır; bu olay, muhakkak, açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bu konuda, güvenlik güçlerimize güvenimiz tamdır; olayın, en iyi şekilde açıklanacağını ve milletimizin bu konuyu net bir şekilde öğreneceğine inancımız tamdır; ancak, tabiî ki, bu olayı değerlendirirken, tek yönlü değerlendirmemek lazım. Acaba, önerge sahiplerinin iddia ettiği gibi, bu olay siyasî bağlantısı olan bir olay mıdır?

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Acaba?!.

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Yani, bir siyasî partiyi hedef alarak, tamamen o şekilde yönlendirilmiş bir olay mıdır...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Şüphen mi var?

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – ... veya televizyon programlarından rahatsız ve tahrik olan birtakım kişilerin, kendi inisiyatifleriyle tertiplemiş oldukları bir olay mıdır...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Aynı anda?!.

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Sabırlı olun Sayın Okuyan.

...ya da, programda isimleri geçen yeraltı dünyasının elemanlarının, birbirlerine misilleme yapması ve mesaj vermesi midir; yoksa...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Yoksa!.. Oraya gelelim...

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – ... bir gün önceki programda geçen konuların arkasından, fırsatı ganimet bilerek, ortalığı daha da karıştırarak gerginliği artırmak amacıyla yapılmış bir provokasyon mudur? Tabiî ki, bunların araştırılması gerektiğine inanıyoruz. Bunlar araştırılmalı ve bu ortaya çıkmalıdır; ancak, olayı, sadece tek bir cihetiyle ele alarak, siyasî şov haline getirmeyi kabul etmek mümkün değil.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Onları, Hükümet çıkaracak ortaya.

İSMAİL YILLAZ (Devamla) – 1 Mayıstaki olaya gelince: 1 Mayıs akşamı, anılan televizyonda, gece, 23. Saat Programında, hepinizin bildiği, kanun kaçağı, yeraltı dünyasının, mafyanın elemanlarından Alaattin Çakıcı, canlı yayına çıkarılmıştır telefonla. Böyle bir kanun kaçağının, Türkiye Cumhuriyetinin hukukuna, kanunlarına karşı gelen ve bunu açıkça ifade eden böyle bir kanun kaçağının televizyon ekranına çıkarılması doğru mudur; yayıncılık ilkeleriyle bağdaşır mı? Önce, bunu değerlendirmek lazım. Artı; haydi bunu yaptınız, canlı yayın esnasında, Sayın Başbakan Yardımcısı hakkında sarf ettiği hakaret dolu ve ahlakdışı sözlerin engellenmemesine ne diyeceksiniz?

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – O da doğru değil.

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Elinde her türlü imkânı olan televizyonun yapımcısı, anında, bu kişiyi susturabilirdi; ama, buna özellikle imkân sağlamış, zemin hazırlamıştır.

Üçüncüsü, bu tür kişileri televizyonlara çıkararak, toplum kesimlerini rahatsız etmek ve tahrik etmek doğru mudur?

Dördüncüsü, bu araştırma önergesine konu olmamasına rağmen, bazı kişi ve kurumlara karşı halkı tahrik etmek, özel yaşantılarına gizli kameralarla girip insanların bunalıma girmelerine ve hatta intiharlarına sebep olmak yayın ahlakıyla bağdaşır mı? Hatta, bazı kişi ve kurumları hedef göstererek, kişilerin infazına ve kurumların işgal ve zararına neden olmak, yayıncılık ahlakıyla bağdaşır mı?!. Yalan haber ve maksatlı yayınlarla kişilerin şahsiyetlerine leke sürmek ve iftiralarda bulunarak kişilik haklarına tecavüz etmek, sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaşır mı?!. Toplumda kutuplaşmaya ve gerginleşmeye neden olacak ve halkı huzursuzluğa itecek sunî gündemleri oluşturmak ve ellerindeki medya gücünü kullanmak suretiyle, halka rağmen, Meclis iradesinin de üzerinde birtakım siyasî gelişmeleri dayatmak, hangi sorumlu yayıncılık ilkesi ve anlayışıyla bağdaşır?!. Tabiî ki, bunların da araştırılması, bunların da net bir şekilde ortaya çıkarılması lazımdır.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Faydalı olur.

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bütün bu gerçekler ışığında, bu olayın, araştırılmaya değer bir olay olduğunu ve tüm yönleriyle araştırılmasını, konunun aydınlığa kavuşması açısından, kafalardaki birtakım istifhamların ortadan kalkması açısından gerekli görüyoruz, yerinde görüyoruz; ancak, bütün bu konuları da, araştırma grubunun içerisinde bulunan arkadaşlarımızın hassasiyetle araştırmalarını, yayıncılık ilkelerinden tutun da, halkı tahrik etmeye kadar, olaylara sebebiyet vermeye kadar, bütün konuların, muhakkak, bu araştırmanın içerisine alınmasını, sadece lokal konuda kalmaması gerektiğini de buradan ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ancak, buradan; konuşması sırasındaki beyanlarını talihsiz beyan olarak kabul ettiğim çok değerli arkadaşımız İstemihan Talay'ın ifadelerine üç beş cümleyle cevap vermek istiyorum. "Bu Hükümet, halkla, orduyla, yargı organlarıyla kavgalıdır" ifadesini kullandı. (ANAP sıralarından "Doğru" sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, toparlayınız...

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, bu Hükümet, ne halkıyla kavgalıdır ne ordusuyla kavgalıdır ne yargı organlarıyla kavgalıdır; ne işçisiyle ne memuruyla ne köylüsüyle ne dargelirlisiyle kavgalıdır. Bu Hükümet hiç kimseyle kavgalı değildir; ama, bu Hükümet, bir şeyi yapmakta kararlıdır; o da, bu Hükümet, halkın yanında olacaktır, hakkın yanında olacaktır ve rantiyecilerin karşısında olacaktır; rantiyecilerin karşısında olmaya devam edecektir. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yüksel Yalova; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Muhterem Başkanım, muhterem milletvekilleri; Sayın Yaşar Okuyan ve arkadaşları, Sayın İstemihan Talay ve arkadaşları tarafından verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin, Anavatan Partisi olarak da kabul ettiğimiz bir görüşle ilgili olarak, Anavatan Partisinin konuya yaklaşımını ve bakışını sunmak üzere yüksek huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

"Bir gün gelecek, bir gün kalacak" diyor bir Mevlevî dedesi. Türkiye'de o bir gün geldi; daha önce birbirlerini hırsızlıkla, şerefsizlikle, ahlaksızlıkla, hatta eroincilikle, hatta hatta PKK'lı olmakla suçlayan insanlar, birleştiler. İşte, biraz önce de gördük, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi temsilcilerini... Ben, arkadaşlarımı da, cesaretlerinden ötürü tebrik etmek istiyorum; ayrıca, tutarlı davrandılar... Her iki parti temsilcisi, sözcüsü arkadaşlarımız, ta o bir gün gelip de, iki partinin birbirlerini onca suçlamasından sonra, bir araya geldiklerindeki tutumunu aynı şekilde sürdürdüler. Şimdi, bakıyoruz...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Siz yapmadınız değil mi!..

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – "Bir gün kaldı" diyorum... İşte, o bir güne kaldı!.. O bir gün, bu Hükümetin gitmesiyle ilgili bir gün!..

Böyle bir noktada, birazcık, sadece yargıç gibi bakmadan, konunun adlî yönlerini ele almadan, sadece bir polisiye olay gibi bakmadan, işin çerçevesini, o zihniyetin çerçevesini burada sunmak istiyorum ve sözlerimin hemen başında, Sultan Hamid'e yapılmış olan, istibdat rejimini getirmekle suçlanan Sultan Hamid'e yapılmış olan bir haksızlığı da dile getirmek istiyorum. "Sansürcü Padişah" olarak adlandırıldı, hep öyle adlandırıldı; ama, Allah için hakkını teslim edelim ki, hiçbir yeri de bastırmamıştı, hiçbir gazeteyi filan da bastırmamıştı.

Şimdi, bakıyorsunuz, bu Hükümet mensuplarının tebrike hak sahibi olduğu bir ikinci konu var. Sayın Yaşar Okuyan ve Sayın İstemihan Talay, arkadaşlarıyla birlikte bir Meclis araştırması hazırlıyorlar. Konu ne; Flash-TV ile ilgili, Flash-TV baskınıyla ilgili; diyelim, bir televizyon kuruluşunun can ve mal güvenliğinin korunmasına yönelik bir tehditle ilgili konuda Meclisin devreye girmesini istiyorlar. Daha Meclise gelip de araştırma önergesine ilişkin görüşmeler yapılmadan bir başka Meclis araştırmasını, hatta Meclis soruşturmasını gerektirecek bir başka husus, bu defa, hürriyet düşmanları tarafından, Hürriyet Gazetesinin basılması hadisesi gündeme geliyor ve orada da Hürriyet Gazetesinin sahibi Sayın Aydın Doğan'ın esas hedef olduğu iddiaları gündeme geliyor.

Peki, nasıl geldik buraya?.. Biraz önce iki arkadaşımı dinledim. Ben yargıç olsam, sadece ikisinin buradaki sunuşunu alırım ve aleyhlerinde delil olarak kullanırım. Niye; biz bu haltı ettik; ama, şundan şundan... Peki kardeşim, yani "hırsızın hiç mi suçu yok" diye bir Nasrettin Hoca fıkrasını hiç duymadınız mı?.. Tamam; ahlaka aykırı olmamalıymış...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Anlat, anlat...

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Siz anlattınız... Anlatamadınız hatta; 16 ncı dakikada inmek zorunda kaldınız. Ayrıca, size de bir başka tebrikim olacak; hep Egelilere düşüyor, ne yazık ki, böylesi konularda savunma yapmaya çalışmak .

Bakın, bu iş nereden nereye geldi sayın milletvekilleri; 1994 tarihli -20 Ekim falan olması lazım- Le Nouvel Observateur adlı bir Fransızca dergi var. Orada, Doğru Yol Partisi -mensubu bulunduğunuz partinin- Genel Başkanının bir demeci var; aynen "atalarımızın kim olduklarını dahi tam olarak bilmiyoruz" diyor. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı, atalarının kim olduklarını dahi tam olarak bilmediklerini söylüyor. Şimdi, biraz önce, bu bakanların atanmasıyla ilgili gördük, yaşadık... Afrika'nın kabile reisleri bile, kendilerini mutlaka bir soyağacına dayandırma ihtiyacını hissederler. Siz, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı olarak, kendi konumunuzu böyle görürseniz... Şimdi, Refahlıların hoşuna gittiğini biliyorum; ama, biraz sonra, bir başka Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının, kimlerle, yine bir Fransızca dergide nasıl konuştuğunu sunacağım.

Aksiyon adlı bir dergi var. Aralık 1996 sayısında, Ömer Lütfü Topal cinayetinden üç gün önce, çok önemli bir siyasetçinin eşinin başkanlığındaki bir toplantıdan bahsedilir. Aralık 1996 sayısı diyorum; merakınız varsa, birer fotokopisini de size sunarım.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – İçişleri Bakanı nerede! Dinlesin bunları...

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Şimdi, oraya geleceğim... Tek bir açıklama yok...

Bizim Aydın'da Atçalı Kel Mehmet vardır; İstiklal Savaşının ölümsüz kahramanlarından biri. Osmanlının o merkezî idaresinin istibdadına, zulmüne karşı vilayeti ele geçirdiğinde şunu söyler: "Vali-i vilayet, hademe-i devlet, Atçalı Kel Mehmet." Düşünün, vilayeti basmış, artık vali o; valiyken bile, kendi fonksiyonunu devletin hademesi olarak görmekte.

Biraz önce burada olan Sayın İçişleri Bakanımız, gecenin üçbuçuğunda Emniyet Genel Müdürlüğünü bastığı zaman, o hareketini legalize etmek amacıyla padişahlardan örnek verirse -"ben padişahsam, böyle" gibi- padişahlık tutkusuyla yaptığı işi legalize etmeye kalkarsa, o zaman, oradaki üç beş şehir eşkıyasının bu cüreti gösterebilmesinin, hukukî demiyorum; ama, ahlakî, sosyal, kültürel, hatta, hatta bağlantıların siyasî kısmı, üzeri açıldığı takdirde görülecektir, hukukî kısmı da çıkacaktır.

Değerli milletvekilleri, Refah sözcüsü arkadaşım, DSP ve CHP adına konuşan arkadaşlarımızın savunmasını dramatik buldu, siyasî şov olarak adlandırdı. Acaba, böyle bir hadise karşısında, basın özgürlüğünden yana tavır alamayarak, basın hürriyetini savunan bir şekilde, böylesi bir baskını yapan insanları kınamanın ötesinde, karşılarında açık tavır alarak, Meclis organları içerisinde işlem yapılmasını savunmak mı dramatik, savunamamak mı dramatik! Şimdi, nereden geldik diye anlatırken, Hükümetin DYP kanadının olaya bakışını, zihniyetini söylemiştim. Burada, sadece, Ulaştırma Bakanı ile İçişleri Bakanına ilişkin, işte, bir sürü zavallı bürokratın "böyle, bilmem ne kanununa uygundur, değildir, yok o zamana kadar öyleymiş de şöyleymiş..." Peki, aklınız neredeydi filan da demiyorum; onlar, sonuçta, orada, "ben devletteysem, devleti istediğim gibi kullanırım" zihniyetiyle kendisini, siyasal kültürünü yaşatmış bir partinin siyasî temsilcilerinin oradaki emir komuta çerçevesinde çalışan ajanları.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – O anlattığın ANAP'a benziyor; çünkü, anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz diyorlar.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız...

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Geleceğim, geleceğim... Ona da geleyim. Eğer istiyorsanız ona da geleyim. Yani, böylesi bir noktada kendinizi savunma konusunda zayıf buluyorsanız, geçmişten bir şeyle konuyu saptırmaya filan kalkıyorsanız... O sözün söylenip söylenmediğini...

Evet, şimdi bir başka belge sunacağım size: Ocak 1997, numarası 304, Le Mondedu Renseignement... Başlığı: "Integrisme" "Bütünleştirmecilik" diyebilir miyiz; evet. Konuşmanın tutanakları alınmış. Bu dergi özel bir dergidir; kuryeyle özel abonelerine dağıtılır. Kimler katılmış; Suriye'nin, Mısır'ın, Ürdün'ün Müslüman Kardeşler Örgütlerinin temsilcileri katılmış. İstanbul'da bir toplantı; ocak ayı başında. Toplantıyı Sayın Abdullah Gül organize etmiş. Toplantıda, Suriye Müslüman Kardeşler Örgütünün Lideri Amin Yakan, Mısır Müslüman Kardeşler Örgütünden Mustafa Maşur, Ürdün İslamik Eylem Cephesi Genel Sekreteri İzak Farhan, bir başka Ürdünlü Ali Sadrettin Albironi, Sayın Erbakan'a soruyorlar; neyi soruyorlar; Refah programı ile iktidara geldiğinden bu yana uyguladığı politika arasındaki zıtlıkların izahını soruyorlar.

ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Ne alakası var!

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Niye rahatsız oluyorsunuz.

YÜSEL YALOVA (Devamla) – Ne alakası olduğunu söyleyeceğim.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen sessiz dinleyelim.

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Sayın Erbakan'a göre, Türkiye'de üç kurum var, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının uyum içerisinde çalışması mecburî olan. Bunlardan birincisi ve en önemlisi, ordu. Orduyla ilgili de "Amerikan modeline göre örgütlenmiş" ifadesini kullanıyor ve "bu ordunun görünen ve görünmeyen hatırı sayılır birtakım yerlerde ağırlıkları var" diyor. İkinci kurum, siyasal sınıf; "class-politik" demiş. Üçüncüsü, işadamları. "Bu işadamları, en etkili olanları, politikacılar ve mafyacılarla dar, sınırlı ilişkilere sahiptirler" diyor ve buradan da, 3 Kasım tarihli Susurluk kazasına gelmiş. Bu hadisenin Doğru Yol Partisi Liderine kadar çıktığını, ulaştığını -bu hadiseyle ilgili ilişkilerin demeyeyim de- bu hadiseyle ilgili olarak Doğru Yol Partisi Liderinin de gündemde olduğunu söylüyor ve bu kazanın...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Yorumsuz söyleyin Sayın Yalova...

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Yorumsuz söylemeye çalışıyorum.

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Yorum sizden mi?..

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Yorumsuz söylemeye çalışıyorum; hayır. Tercüme var; istersen, Fransızca söyleyeyim Muhammet... Türkçesini anlamıyorsun...

İkincisi, İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar'ın, bu kaza neticesinde istifasının sonuçlandığını söylüyor.

Burada, Abdullah Çatlı'yla ilgili, Sayın Erbakan'ın son derece ilginç görüşleri var.

"Ben, orduyla olan ilişkimi, ordunun bana düşmanlığını, bana karşı olan düşmanlığını düzenleyebilmek, ayarına sokabilmek için, sadece onların maaşlarını artırmakla kalmadım, aynı zamanda da bunu dolara bağladım" diyor, "Amerikalılara karşı döndük" diyor ve devam ediyor: "Yalnız, bu işi İsrailliler yaptı; onlar bize bu tavsiyede bulundu" diyor ve "Anadolu'da askerî bir üssün kurulması meselesi görüşüldü; İsrailli Bakan David Ivri bunu bizden istedi, bunu tartıştı" diyor ve askerî işbirliği yanında ekonomik protokolün bu şekilde imzalandığını söylüyor. "Bu anlaşmaları da dikte edenler Amerikalılardı" diyor. "Ben, buna karşı çıkamazdım; karşı çıksaydım -önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan siyasî organizasyonlara ilişkin öngörüleri var- burada, İsmail Hakkı Karadayı (Genelkurmay Başkanı) ve onun yerine geçecek olan Hüseyin Kıvrakoğlu var" diyor "bunlar, bizim elli küsur resmî görevlimizi, bize yakın olan, partimize yakın olan görevlimizi pasifize ettiler, dışladılar" diyor. "Buna da karşı çıkamazdım..." (RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Flash-TV'ye gel!.. 13 dakika oldu... Zamanına yazık oluyor.

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Ha, şimdi, bakın, nereye getireceğim... "Tahran ve Tripoli'ye gittiğim gibi, Damas'a da gitmek istedim" diyor, "ama, Genelkurmayın içerisindeki ve MİT'teki önemli ağırlığa sahip insanların etkisiyle bu arzuma nail olamadım" diyor; daha sonra "Tahran'a gittim" diyor.

Şimdi, Sadabad Sarayında... Bir şov filan dediniz ya, esas siyasî şov orada; orada başı öne eğip de gelip burada farklı anlatmaktır esas siyasî şov.

Sadabad Sarayında, bakın karşısında kim var; Ali Akber Haşimi Rafsancani; konu ne; PKK terörü, Suriye sınırı, İran'da PKK'nın üslenmesi. Sayın Erbakan, bu konuda, buna karşı, Öcalan'a karşı mücadelede yardımcı olunmasını, terörist Öcalan'ın eylemlerine bir son verme arzusunu dile getirdiğinde, Rafsancani "mümkün değil, İran sınırlarında PKK üyesi yok; eğer bana inanmıyorsanız, işte arabalar, işte uçaklar, hepsi emrinizde; gidin, kendi gözlerinizle görün" diyor.

Sayın Erbakan ilave ediyor: "Benim delegasyonumda, bana eşlik eden, sıfatı genel direktör -Emniyet Genel Müdürünü kastediyor- Sayın Alaaddin Yüksel var."

İran Birinci Başkan Yardımcısı Hasan Habibi'ye bakarak şunu söylüyor Alaaddin Yüksel: "Hangi tepede, hangi ovacıkta PKK'lının olduğunu, PKK kampının olduğunu biliyoruz. Hatta, sizin sınırınızın hemen içindeki bu ayrılıkçıların tüm telefon numaralarını, isimlerini ve adreslerini de biliyoruz, sahibiz" diyor.

İlgisini sordunuz... İran'da, Birinci Başkan Yardımcısının gözünün içine baka baka bunları söyleyen zatın adı Alaaddin Yüksel, yani Emniyet Genel Müdürü; şimdi, fuzulî şagil olarak, yerine, doğru dürüst, hukuka uygun atama yapamadığınız, gece yarısı üçbuçukta basarak yerinden ettiğiniz, haysiyetiyle oynadığınız Alaaddin Yüksel...

ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Flash'la ne ilgisi var bunun?!

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Sebebi işte bu. Bu zihniyet işte bunu buraya getiren. Ne ilgisi var demeyin!

ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Demagoji yapma!..

Sayın Başkan, ne ilgisi var bunun?

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Yalova...

ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Allah'tan korkun yahu!.. Ne ilgisi var...

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen, müdahale etmeyin. Eğer izlediyseniz, Emniyet Genel Müdürlüğü olayını uzun anlatmış olabilir; ama, bu olaya yol açan mantığı başında söylemişti Sayın Yalova.

RIZA ULUCAK (Ankara) – Sayın Başkan, yorum yapmayın.

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Sayın Halit Dumankaya'nın, Ümraniye'de, sizlere, yüzlerce, şu baskında kimlerin bulunduğuna ilişkin şahit gösterebileceği bir ortamda, eğer, oradaki İstanbul Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi, ona bağlı olarak Sayın İçişleri Bakanı, orada, elli kişi, altmış kişi diye... DYP sözcüsü diyor ki: "İki otomobil var; nereye sığar bu?" Söze bak!.. Mantığa bak!.. Yanıta bak!.. Peki, o otomobillerle olan belge nerede, bilgi nerede?! Nerede?!. Halit Dumankaya'nın "ben biliyorum" dediği, "DYP teşkilatında, Ümraniye'de, birçok insanın bu konuyla ilintisi var" dediği failleri siz bulamazsanız...

Bakın, iki gün önce -bu olay meydana geldikten sonra- Flash-TV'deki o iki sunucu, iki programcı var ya; Bahadır ve Turgay, geldiler; Sayın Uluç Gürkan, büyük bir -ne diyeyim- insaniyet örneği verdi. Artık, bu iş, siyaseti falan çoktan geçti; Mecliste diğer milletvekili arkadaşlarımız da katıldılar; hiç değilse o korkularını ortadan kaldırma yönünde, yanlarında olduğumuza ilişkin, beraber olalım dedik. Aradık İçişleri Bakanlığı Müsteşarını; çocuklar dilekçe verecekler... Aynı gün bir gazete yazmış "tetikçilerin bu kadar bol olduğu bir dönemde, şunları, şunları, şunları unutmayın" demiş. İşte, o rahmetli barmen Oğuz, aynı şeyle gitmedi mi, bir yayınla?..

Tamam, basın organlarının, bilmem, televizyonların, medyanın şöyle şöyle olması gerekir dediğiniz yönleri var; bunun yeri burası mı?! Önce, burada bir şeye karar vereceğiz; insanların can ve mal güvenliğinden yana mısınız, değil misiniz?.. Türkiye Cumhuriyetinde, Anayasanın, medya organlarına verdiği, basına, televizyona, gazeteye verdiği haklardan yana mısınız, karşısında mısınız?.. İşte, tavrınızı buna göre koyacaksınız.

Dün, muhalefet döneminizde, kapı kapı dolaşıp, düğünlerdeki o leblebiciler gibi, aman bizi televizyona çıkarsınlar, aman bizim bir lafımızı gazetede yazsınlar diye baktığınız o kişileri, bugün, elinizdeki, hukuken bile olmayan, siyaseten çoktan meflûç, çoktan iflas etmiş siyasal iktidarla, şu siyasal iktidarınızın son günlerinde sürdürebileceğinizi zannediyorsanız, size, tarihten bir şey söyleyeyim, tarihten örnek vereyim: Bugün, insanlar, Atçalı zihniyetindeki insanları saygıyla anıyorlar; ama "ben padişahım" diyen, kendisini padişah gibi sayan, gecenin üçbuçuğunda "ben bakansam, istediğimi yapabilirim" diyen, yapabileceğini zanneden insanları da, tarihin siyaset çöplüğüne fırlatır atar.

Sayın Bakana, son kez söyleyeceğim bir şey var: Kendinizi Fatih Sultan Mehmet'in o sözüyle, padişah yetkileriyle harekete, eğer ille Fatih Sultan Mehmet'ten örnek almayı arzuluyorsanız, Fatih Sultan Mehmet, sadece Akşemsettin'in, yani hocasının elini öperdi, eniştesinin değil!..

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalova.

Gruplar adına konuşmalar bitti.

Sayın Ulucak, yanlış anladınız galiba; ben, bu kürsünün yorumu olarak değil, Sayın Yalova'nın mantığı ve o mantık silsilesinde neden sözüne müdahale etmediğimin gerekçesi olarak açıkladım.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Yalova, gazeteler sizin için neler söylüyordu...

BAŞKAN – Sayın Oğuz, lütfen!..

Şimdi, önerge sahipleri adına, Sayın Uğur Aksöz; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın Aksöz.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Flash–TV olayıyla ilgili olarak verilen Meclis araştırması önergesi üzerinde, önerge sahipleri adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konumuz Flash-TV olayı olunca, konuşmamıza da, günün anlam ve önemini çok iyi belirten ve tüm Türkiye'de âdeta "Dağ Başını Duman Almış" marşı gibi söylenmeye başlanan, Flash-TV'nin iki sanatçısı Bahadır ve Turgay'ın şarkısının ilk satırlarıyla başlıyorum:

"Atatürk bu yurdu kurtardı,

Siz yiyip bitiresiniz diye,

Çal Hacı, çal Bacı,

Çal çal çal!.. " (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Halk, bu şarkıyı marş gibi söylüyor. Türkiye'de saat 21.00'de, ışıklar, ateş böcekleri gibi yanıp yanıp sönüyor; insanlarımız, ellerinde tencere, tava, ağızlarında protesto düdükleri, yollara dökülmüş, herkes "çal Hacı, çal Bacı" diyor. (RP sıralarından alkışlar!) Siz de alkışlayın bakalım...

Peki, değerli arkadaşlar, bu Yüce Meclis, bu Atatürk'ün Meclisi ne yapıyor; bu şarkıya böyle tempo tutup, alkışlayacak mıyız; yoksa, Susurluk olayını gündeme getirip, mutlaka çözecek miyiz?.. Flash-TV'yi basanların yanına mı bırakacağız?.. Yalanı peynir ekmek gibi yiyen bu iktidarın, bugünümüzü değil, yarınımızı da yemesine izin mi vereceğiz?! Ne yapacağız?..

Değerli arkadaşlar, bu Meclisin en büyük görevi, ne enflasyondur ne işsizliktir ne şudur ne budur. Bu Meclisin en büyük görevi, Sayın Erbakan'ın kendi ağzıyla itiraf ettiği gibi, ayarı bozuk bu iktidarı görevden uzaklaştırmaktır.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – O, size hitap etti, yanlış anlamışsınız!

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Efendim, havaalanında onu ben karşılamadım, siz karşıladınız, size dedi "hepinizin ayarı bozulmuş" diye. (ANAP sıralarından alkışlar)

Bakın, arkadaşlar, eğer, biz, Meclis olarak bu iktidarın ayarını düzeltseydik, ordunun yurt dışına gidip "demokrasinin balans ayarını yaptık" demesine gerek kalmazdı.

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Hayda!..

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Hayda!.. Tabiî, biraz sonra oynayacaksınız...

Bakın, DYP'deki değerli arkadaşlarımız, eğer, Sayın Çiller'in yanlışlarının arkasına takılmasalardı, Sayın Çiller'in, Genelkurmay Başkanına gidip, ortağını yemek için destek istemesine gerek kalmayacaktı.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Orada mıydınız?!

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakınız, ben bu kürsüden defalarca uyardım; bugün, sizleri, iktidarı son defa uyarıyorum; çünkü -bakın, son defa diyorum- artık, demokrasi kalesi düşmek üzeredir. Ne halkın ne kurumların ne de dünyanın, artık, bu iktidara tahammülü kalmamıştır.

Bakın, gelin, ne lazımsa yapalım, elbirliğiyle yapalım; gerekirse, bir daha aday olmayalım, bir daha seçilmeyelim, önemi yok; ama, mademki bugün görev bizdedir, Hitler'in arkasına takılıp da, ondan sonra saçını başını dövenlerden olmayalım, Marcos'un peşine takılıp da, sonra intihar edenlerden olmayalım. Gelin, Atatürk'ün peşine takılıp, şerefli bayrağımızı göndere çeken şehitlere, gazilere yakışan milletvekilleri olalım! (ANAP, DSP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Nasıl milletvekilisin? Utan!.. Utan!..

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, halk bizimledir. Bize gerekli olan, sadece halkın sesini dinlemektir. Gelin, birlikte bu İktidarı düşürelim. Bakın, göreceksiniz, bu İktidar düştüğü gün, çeteler nasıl birer birer çözülecek, çetebaşları nasıl birer birer ele geçecek, ülkenin kanını emen sülükler nasıl birer birer ortaya çıkarılacak.

Bakın, anketlere bakın biraz, halkı dinleyin, esnafa gidin, çarşıya gidin, pazara gidin, her yerde darbe lafı konuşuluyor; niye başınızı kuma sokuyorsunuz? Biz, bu Mecliste çözüm bulsak, bu İktidara, bu yalan İktidarına son versek darbe lafı olur mu arkadaşlar?! (DYP sıralarından gürültüler)

Bakın, Sayın Erbakan, 8 gazeteciyi, darbe kışkırtıcılığı yapıyor diye savcılığa vermiş. Sayın Erbakan, gazetecileri darbe kışkırtıcılığı yapıyor diye savcılığa veriyor; ama, kendi ortağı, bizzat Genelkurmay Başkanına gidip, az şekerli kahve isteyeceğine, az destekli bir darbe rica ediyor.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Orada mıydın?!.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Siz, nerede yaşıyorsunuz arkadaşlar?.. Siz, bu ortaklıktan ne bekliyorsunuz?.. (DYP sıralarından gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ayıp, ayıp; yakışmıyor!

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Şimdi, size de geliyorum canım, acele etmeyin, size de geliyorum.

İktidar kanadındaki arkadaşlar, hiçbir şeye bulaşmamış, tertemiz arkadaşlar, peki, sizin, ülkeyi perişan eden bu Hacı-Bacı ortaklığına devamdan ne beklentiniz var Allahaşkına?.. Sadece parti disiplini veya vefa duygusu... Biliyorum; ama, ben, şimdi, size soruyorum; ülkenin batması, halkın kanının emilmesi, hukukun yok olması, çetelerin ortalıkta cirit atmasının hiç mi vebali yok arkadaşlar, hiç mi vebali yok?! (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bakın, gelin, biraz sağduyulu, biraz da serinkanlı düşünün; öyle, hemen telaş etmeyin, fevri davranmayın; halka sorun, evinize gidin, eşinize, çoluk çocuğunuza sorun, bu İktidarın bir gün bile devam etmesini isteyen var mı?.. Bu İktidarın bir saat bile devam etmesine yapacağınız her katkının altında uzun yıllar ezileceksiniz; bunu da unutmayın.

Bakın, size bir tek örnek vereceğim; gerçeği kabul edecekseniz. Susurluk için soruşturma açmadık mı, fezlekeler düzenlenmedi mi?.. Çözüldü mü, Susurluk olayı çözüldü diyen var mı?.. Çözülmez. Niye çözülmez biliyor musunuz; anahtar, iki kelime; Sayın Mesut Yılmaz'ın dediği iki kelimede çözülmemesinin sırrı gizli. Ne dedi Sayın Genel Başkanım; hiçbir şey çözülmez; çünkü eşkıya iktidardadır. (ANAP sıralarından alkışlar, RP ve DYP sıralarından gürültüler)

Peki, şimdi, Susurluk'u unutmayın; elinize birer bez bağlayın ve onunla yaşayın; Susurluk'u unutmayın; her şey oraya bağlı.

Şimdi Flash-TV'ye geliyorum.

Susurluk'ta ne vardı, siyasetçi, devlet memuru, silahlı birisi... (RP ve DYP sıralarından gürültüler)

Dinleyin!. Bakın; ders veriyorum yahu; iyi dinleyin!

Şimdi, gelelim Flash-TV'ye. Arkadaşlar, Flash-TV'ye geliyorum. Flash-TV'de ne var; aynı üçgen, aynı şeytan üçgeni!..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, üslubuna bakın!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir dakika...

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Arkadaşlar, tekrar ediyorum, kafalara girsin diye tekrar ediyorum, Susurluk'u unutturmayacağız... Tekrar ediyorum...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Biz de unutturmuyoruz.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Susurluk'ta ne vardı; siyasetçi, devlet memuru, silahlı çete. Flash-TV'de ne var; siyasetçi emir veriyor, devlet memuru mühürlüyor, silahlılar basıyor! İşte, aynı senaryo!.. Aynı senaryo!.. (DYP sıralarından gürültüler)

Bakın, eğer Susurluk'u çözmezseniz, bu senaryo devam eder. Yarın, bir başka yer, aynı şekilde, emir komuta zinciri içinde basılır arkadaşlar.

Arkadaşlar, bakın, böyle bir ortamda, hiç kimsenin güvencesi yoktur...

LÜTFİ YALMAN (Konya) – Çok ayıp!.. Çok ayıp!..

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Haklısın... Bakın ne güzel itiraf ediyor; çok ayıp... Hakikaten çok ayıp. Hükümet varken, bu çetelerin ortada cirit atması çok ayıp; hakikaten çok ayıp.

Bakın arkadaşlar, siz, bu olayı çözmek istiyor musunuz? Oturun, bu çeteler emri kimden alıyor, bu çeteleri kim koruyor; işte bu iki soruyu kendinize sorun, olayı çözersiniz; bu kadar basit ve bakın, sakın ola ki, yahu, bu Hükümeti düşüren biz olmayalım diye bir düşünceye kapılmayın; bu Hükümet zaten yok. Bu Hükümet, 28 Şubattaki Millî Güvenlik Kurulu toplantısında alnının çatından vurulmuş, yere serilmiştir; hükümet yoktur.

Mart ayındaki toplantıda Hükümetin yedi mevlidi okunmuştur, nisan ayındaki toplantıda kırk mevlidi okunmuştur, bu ay elliiki mevlidi okunacak ve siyaset mezarlığına gömülecektir. Siz isteseniz de gömülecek, istemeseniz de gömülecektir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Olmadı, olmadı; şu falı bir daha aç!..

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Ama, gelin, şu işi biz temizleyelim diyorum.

Bakın, dışarıda halk bağırıyor. Halk ne diyor: "Susma, susarsan sıra sana da gelecek!" Duymuyor musunuz; duyuyorsunuz!

Bakın, Sayın Başbakan, Susurluk olayında sustu, Flash-TV'de sustu, sıra ona geldi. Nasıl geldi; işte ortağı gitti Genelkurmaya "bana destek verin, şu ortağımı yiyeyim" dedi; İşte, sıra Başbakana geldi... (DYP sıralarından gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Öyle bir şey yok!..

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Öyle bir şey yoksa, yalanlayın beyler; öyle, palavrayla olmaz; tekzip edin!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Onun cevabı verildi.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Şimdi, bakın arkadaşlar, eğer biz, bu Hükümeti düşürmezsek, sıra bize gelecek, bu Meclise. Bakın, görevini yapmayanı görevden alırlar; çalışmayan arabayı değiştirler; ateş etmeyen silah, silah değil, sadece bir demir parçasıdır; Hükümeti değiştiremeyen bir Meclis de Meclis değil, lacivert elbiseli bir tiyatro seyircisidir... Gelin, görevimize sahip çıkalım, inisiyatifi ele alalım! (DYP ve RP sıralarından gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Meclise hakaret ediyor Sayın Başkan!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın!

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu İktidar... (DYP ve RP sıralarından gürültüler)

Bağırın, daha, çok bağıracaksınız... Çok bağıracaksınız!.. (DYP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar) Bu İktidardan düştüğünüz zaman çok bağıracaksınız... Bağırın!.. Sese iyi gelir, bağırın! (DYP ve RP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, bu İktidar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Siz kim, iktidar kim!

YAKUP BUDAK (Adana) – Başkan, burası tiyatro sahnesi mi!

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aksöz, devam edin.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Süreme ilave edecek misiniz?

BAŞKAN – Lütfen devam edin.

YAKUP BUDAK (Adana) – Tiyatro mu yönetiyorsunuz?!.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Siz kim, iktidar kim!

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Aksöz...

Sayın milletvekili, lütfen, bu birleşimi terk eder misiniz!

YAKUP BUDAK (Adana) – Etmiyorum!

BAŞKAN – Lütfen terk edin!

YAKUP BUDAK (Adana) – Tiyatro diye vasıflandırıyor burayı!

BAŞKAN – Lütfen terk edin birleşimi!

YAKUP BUDAK (Adana) – Meclis tiyatro değil ki; "tiyatro" diyor.

BAŞKAN – Size, İçtüzük gereğince ceza veriyorum!.. Lütfen, grup başkanvekili...

Bu sözü... Lütfen...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – "Tiyatro" diyenleri...

YAKUP BUDAK (Adana) – Meclis tiyatro mu; "tiyatro" diyor!

BAŞKAN – Kimin, neyi yönettiği belli oluyor! Lütfen Meclisi terk edin!

YAKUP BUDAK (Adana) – Meclis tiyatro mu Başkan!

BAŞKAN – Lütfen bu birleşimi terk edin!

YAKUP BUDAK (Adana) – Etmiyorum!

BAŞKAN – Sayın İdare Amirleri, lütfen...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Tiyatro diyenleri çıkarın.

YAKUP BUDAK (Adana) – "Tiyatro" diyor adam; tiyatro mu burası!

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen terk edin; ben ne anladığımı da açıklarım!

Lütfen, sayın grup başkanvekilleri...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, kürsüde bir arkadaşımız varken... Ben size yardımcı olmak isterim; arkadaşımdan istirham edeceğim; ancak, bu Parlamentoyu, bu şekliyle itham eden ve böyle bir konuşma yapan arkadaşı ikaz etmek de sizin görevinizdir...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz...

Bakın, arkadaşın konuşma süresi bitti.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bu görev de sizindir.

BAŞKAN – Ben görevimi yaparım. (RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Lütfen, bu görevinizi yapın.

BAŞKAN – Başkanlığı tiyatro yönetmekle itham edemez. Lütfen, terk etsin birleşimi. (RP sıralarından gürültüler)

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika, grup başkanvekillerinizle konuşacağız.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, bakın, Meclisi tiyatro olarak yorumlayan Sayın Sözcünün, burada, bu Meclise, bu hakareti yapmaması icap eder.

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, ben, süre bittiği zaman ne yapacağımı, ne konuşacağımı bilirim; ama, bir sayın milletvekili, buradan, Başkanlığa "siz tiyatro mu yönetiyorsunuz?!" diye laf atamaz! (RP sıralarından gürültüler)

YAKUP BUDAK (Adana) – Ben sizi kastetmiyorum, bu arkadaşımı kastediyorum.

BAŞKAN – Beni kastettiniz sayın milletvekili; lütfen... (RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, ben, arkadaşımıza sordum, sizi kastetmediğini söylüyor ve düzeltiyor; buyurun, bir daha sorabilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, ne söylediğinizi söyler misiniz?

YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, burası tiyatro sahnesi değil, siz de tiyatro yönetmiyorsunuz; arkadaşımız "tiyatro sahnesi" diyor, ben, onu ifade etmek istedim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sizi kastetmemiş efendim. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika, sayın milletvekilleri.

Sayın milletvekili, benim kulaklarım doğru duyuyor; ama, bu sözünüzü, yaptığınız yanlıştan geri dönmeniz olarak algılıyorum. (RP sıralarından gürültüler)

YAKUP BUDAK (Adana) – Yanlış anlıyorsunuz.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – "U" dönüşü.

BAŞKAN – Hayır, ben, ne dediğinizi biliyorum, ne dediğinizi de duydum. (RP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN ARI (Konya) – Sahibinin sesi!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, yersiz yere oturumu gerginleştirmeyin. Sayın Aksöz'e anında müdahale ederdim; ama, lütfen, sözcükleri -tutanakları da getirdiğimizde göreceksiniz- cümlenin bütünü içinde alın, "eğer, bu Meclis görevini yapmaz ise..."

MUHAMMET POLAT (Aydın) – "Hükümeti de değiştirmeyen" dedi...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, biz de sizden şunu istiyoruz...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, benim sözümü bitirmemi bekler misiniz.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Tarafsız olun, tarafsız!

BAŞKAN – "Eğer, bu Meclis görevini yerine getirmezse, lacivert elbiseli bir tiyatro seyircisi durumuna düşer" dedi; şarta mütealliktir... (RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır... Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bu Mecliste şarta bağlı hiçbir değerlendirmeyi kendi üstümüze almadık.

Sayın Aksöz, konuşma süreniz doldu, toparlamanız için 1 dakika eksüre veriyorum.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) – Tiyatro bitti, rol yapma süresi bitti.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu İktidar halkın kanını emmiştir, halk harap ve bitap düşmüştür; ekonominin kanını emmiştir, ekonomi iflas etmiştir; hukukun kanını emmiştir, hak, hukuk yok olmuştur. Bu İktidar, çeteleri kollayarak, cumhuriyetin kanını emmiştir ve İktidar mensupları her yerde kandan bahsetmektedirler. Bu nedenle, ben onlara, hep kandan bahsettikleri için, kan emici manasına "vampir iktidar" adını takıyorum. (RP sıralarından "bak, bak" sesleri, gürültüler) Biliyorsunuz, gözünü kan bürümüş vampirler sadece bir şeyden korkarlar; ışıktan korkarlar... (RP ve DYP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Ben, bu İktidarın her şeyi bırakıp arkasına bakmadan kaçması için, şayet biz bir...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yuh!..

BAŞKAN – Bir dakika...

Sayın Aksöz, lütfen, vampir sözünü geri almanızı istiyorum. (RP sıralarından gürültüler)

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Peki efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, burada İçtüzüğü uygulayın.

BAŞKAN – Bir dakika, sayın milletvekilleri...

Sayın Aksöz, lütfen "vampir" sözünü geri alın.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – "Kan emici" diyemez miyim?

BAŞKAN – Lütfen!.. Yani, gereksiz...

Buyurun.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Sayın Başkanın ricası üzerine "vampir" sözünü geri alıyorum; yalnız, size şunu söyleyeyim: Bu İktidar karanlıktan medet umuyor, ışıktan korkuyor. Onun için, size, Flash-TV'nin iki sanatçısı Bahadır ile Turgay'ın son sözünü söylüyor ve ayrılıyorum: "Geliyor bak Mustafa Kemaller; kaç Hacı, kaç Bacı; kaç, kaç, kaç!.." (ANAP, DSP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; RP ve DYP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Tuh!..

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – İşte, seviyeniz bu!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir şey arz edebilir miyim efendim...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri... Bir dakika...

Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, İçtüzükteki ilgili madde açık ve ortadadır; orada, konuşmanın nasıl yapılacağının ölçülerini size görev olarak da tevdi etmiştir. Lütfen, bu arkadaşımızın bütün oturumlardaki konuşmalarını incelerseniz, aynı tavırda konuştuğunu, buraya yakışmadığını siz de görürsünüz. Arz ederim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, müdahale edilecek yerde ettim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim...

BAŞKAN – Evet... Burada söylenmemesi gereken, eleştiri sınırlarını aşan sözcüğü de geri alması temin edildi; ama, üslubu...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, burada ikili diyalog yapmıyoruz.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Diyalog değil. Ancak, bakın... Müsaade ederseniz...

BAŞKAN – İkili diyalog yapmıyoruz...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Bu Meclisten güvenoyu alan Hükümeti eşkıya olarak tavsif eden bir insan, bu Meclise saygısızlık yapmıştır. En azından...

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu "eşkıya" lafını nereden çıkardınız?

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Kendisi öyle diyor...

BAŞKAN – Hayır efendim... Öyle bir şey demedi... (RP sıralarından gürültüler)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Bu Hükümeti vampirlikle suçlayan bir insan bu kürsüye yakışmıyor.

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, İktidara "eşkıya" gibi bir tanımlamada bulunmadı. Sadece arkadaşın konuşmasına müdahale etmek için, burada konuşulmayan şeyleri siz gündeme getirmeyin lütfen...

Önerge sahipleri adına, Sayın Hayati Korkmaz; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

HAYATİ KORKMAZ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde Flash-TV'de meydana gelen olaylarla ilgili olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesi konusunda, önerge sahipleri adına, görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinize saygılarımı sunarım.

Son aylarda, Türkiye gündeminin başında, Anayasamızın ilk iki maddesinde ifadesini bulan "Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir" ilkelerinden verilen tavizler yer almaktadır. Yolsuzluklar, çeteler ve hukuk ihlalleri konusundaki iddialar çoğalırken, bunları örtmeye ve susturmaya yönelik baskılar da artmaktadır.

Son günlerde, Hükümetin üst düzey yetkililerinin medyaya yönelik demeçleri bunun açık göstergesi olup, yaşananları açıkça ortaya koyan Flash-TV olayı, en az Susurluk olayının perde arkası kadar kaygı verici ve ürkütücüdür. 2 Mayıs günü, İstanbul'un merkezinde, elleri silahlı bir grup şehir zorbası, ulusal düzeyde yayın yapan Flash-TV'nin İstanbul stüdyolarını basmıştır. Saldırının, bu televizyonda, bir gün önce, canlı yayında, kanunen aranmakta olan bir şahsın, hem çeşitli yolsuzluk olaylarını hem de Çiller Ailesi hakkındaki iddiaları dile getirmesi sonrası meydana gelmesi düşündürücüdür.

Kamuoyu bu saldırıyı kınarken ve suçluların en kısa sürede yakalanmasını beklerken, 3 Mayıs Cumartesi günü Flash-TV kapatılıyor. Olay yerinde yapmış olduğumuz incelemelerde, televizyonun kapatılmasını gerektiren açık bir ihbar, mahkeme kararı veya idarî bir karar olmadığını tespit etmiş bulunuyoruz. Kapatma eylemi, Telsiz Genel Müdürlüğü tarafından, yetkisiz makam tarafından, hukuka aykırı bir şekilde icra edilmiştir; çünkü, 5.4.1983 tarihli 2813 sayılı Telsiz Kanununun yerine, 13.4.1994 tarihli RTÜK Kanunu geçmiştir. Bu Kanuna göre, ülkemizde radyo ve televizyon yayınlarıyla ilgili olarak, kanal ve frekans bandı tahsisi ile yayınları gerçekleştirebileceği her nevi teknik teçhizatın uygunluğunun tespit ve tesisi görevi Üst Kurula verilmiştir. Ayrıca, RTÜK'ün, 5 Mayıs günü olağanüstü toplanarak aldığı "teknik denetimi 3984 sayılı Kanun gereğince Üst Kurulumuza ait radyo ve televizyon kuruluşları arasında bulunan ve 29.4.1995 tarihi itibariyle lisans başvurusunu yaparak yayınını sürdürmekte olan Flash-TV tesislerinde, Üst Kurulumuza bilgi verilmeksizin ve herhangi bir bilgi alışverişine dahi lüzum görülmeksizin gerçekleştirilen mühürleme işlemini, yetki sınırlarını aşan bir uygulama olarak görmekteyiz" kararına rağmen, Telsiz Genel Müdürlüğü, RTÜK Kanununu açıkça ihlal etmeyi sürdürmüş ve 9 Mayıs Cuma günü, Flash-TV'yi tekrar kapatma girişiminde bulunmuştur; ancak, Bursa Valisinin, bu işlemin yetkisiz makam tarafından yapılmak istendiğini gerekçe göstererek, kolluk kuvveti vermemesi sonucu gerçekleştirememiştir.

Diğer taraftan, 3 Mayıs günü, Telsiz Genel Müdürlüğü, mühürleme işlemi sonucu televizyonun yayınını kapattığı anda, Türk Telekom Genel Müdürlüğü, uydu yayınını ve kablolu yayını kesmiştir. Hukukdışı olan bu uygulamayı gören yetkililer, uydu yayınını 5 Mayısta açmalarına rağmen, kablolu yayını yanlış uygulamada, bugüne kadar ısrarcı olmuşlardır. Kablolu yayını durdurmaları konusunda yetkinin RTÜK'e ait olduğunu fark eden Türk Telekom Genel Müdürlüğü, 5 Mayıs tarihli ve 5698 sayılı yazıyı gönderiyor ve kablolu yayınla ilgili olarak yarattıkları fiilî durumun devamı konusunda görüş isteminde bulunuyor. RTÜK, 8 Mayıs tarihli ve 0217-1903 sayılı yazıda, özü itibariyle "3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun gereğince, kablolu yayının durdurulmasını gerektirecek herhangi bir husus Kurulumuza intikal etmemiştir" diyerek yanıt veriyor. Bu yanıta rağmen, Türk Telekom Genel Müdürlüğünün, kablolu yayını kapalı tutmakla ne denli bir keyfî uygulama içerisinde olduğu açıkça görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer önemli bir konu, Ulaştırma Bakanı ve Telsiz Genel Müdürlüğünün kamuoyunu yanıltıcı bilgiler vermeleridir. Bunların başında, Flash-TV'nin kapatılmadığı beyanı gelir. Oysa, yaptıkları işlem, teknik olarak, bu televizyonun, yaklaşık beş saat süreyle hiçbir şekilde yayın yapamaması sonucunu ortaya çıkarmıştır. RTÜK Yasası çıkmadan önce, radyo ve televizyon yayınıyla ilgili olarak ithal edilen bütün cihazların farklı isimler altında, Telsiz Genel Müdürlüğü tarafından uygunluk belgesi almadan getirildiği herkes tarafından bilinmesine rağmen göz yumulmuştur. Yasa çıktıktan sonra, Telsiz Genel Müdürlüğü bu eksikliği giderme konusunda RTÜK'e yardımcı olmak yerine, bugüne kadar hiçbir şey yapmadığı gibi, bu eksiklikten yararlanıp, bütün yayın kuruluşlarını kapatma tehdidi altında tutmak istemektedir. RTÜK'ün, bu konuda kalıcı çözümler için acil kararlar alması gerektiğini düşünmekteyiz.

Aynı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu, 6 Mayıs tarihli gündemdışı bir konuşmayı yanıtlarken, Flash-TV'nin uyduya çıkış izni olmadığı, ayrıca, 1994 yılından beri kablolu yayında bulunmasına rağmen borcunu ödemediği doğrultusunda beyanda bulunmuştur. Flash-TV yetkilileri, bu beyanların doğru olmadığını söylemektedirler. Bakanın, uydu kanal tahsisinde Türk Telekom AŞ'nin tekel olduğu ve başka hiçbir kuruluştan bant tahsisi yapılamayacağı doğrultusundaki beyanı, daha sonra, bizzat, Türk Telekom AŞ Genel Müdürünün, yurt dışındaki bir kuruluştan veya yerli bir televizyon kuruluşunun belli bir frekans aralığını başka bir şirkete kiralayabileceği şeklindeki açıklamasıyla çelişkilidir. Nitekim, Flash-TV, kullanmakta olduğu uydu bandını, sözleşmeyle, Kanal-7-TV'den, gerekli bildirimi yasal süre içerisinde yaparak, kiralama yöntemiyle yayınını sürdürdüğünü beyan etmiştir.

Ayrıca, burada, Refah Partisinin değerli sözcüsü Sayın Yılmaz "uplink cihazlarının dışarıdan getirildiğini, gümrük işlemlerinin yapılmadığını ve kaçak olduğunu" söyledi. Oysa, Türkiye'de yerli piyasadan da temin etme olayı olduğunu herkes biliyor. Kendisinin de özel bir aracı var; bilemiyorum, eğer birinci elden değilse, onun da...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) – O cihazlar kaçak.

HAYATİ KORKMAZ (Devamla) – Araştıralım, tabiî ki.

Diğer taraftan, Sayın Bakan, söz konusu televizyon kanalının kablolu yayın için 9 milyarlık borcu olduğunu bu kürsüden açıklamıştır. Buna karşılık, Flash-TV yetkililerinin açıklamaları, kendilerine tahakkuk ettirilen veya tebligatı yapılmış hiçbir borçları olmadığı şeklindedir. Kanaatimizce, birbiriyle çelişen bu açıklamaların hangisinin doğru olduğunu bilmek hepimizin hakkıdır.

Hatırlatmakta yarar gördüğümüz önemli bir konu da, Flash-TV'nin kapatılma girişiminden sonra yapılan bu açıklamaları doğrulamaya yönelik olarak yürütme tarafından atılacak adımların yeni hukukî sorunlar yaratacağı kuşkusudur. Dileğimiz, bu aşamadan sonra, herkesin sağduyulu davranıp yasalara saygılı olmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, demokrasinin gelişmesi açısından, halkımızın haber alma hakkının korunması büyük önem taşımaktadır; bunun sağlanması için tarafsız, bağımsız ve her türlü baskıdan arındırılmış medya kuruluşlarına ihtiyaç vardır. Bu kuruluşlardan, radyo ve televizyonların denetiminin, kanunla kurulmuş olan ve yetkilerini bu kanundan alan özerk yapıya sahip RTÜK tarafından yapılması gerektiğini düşünmekteyiz. Flash-TV'de yaşananlar, bunu, bize, bir kez daha açıkça göstermiştir. Bu gibi olayların bir daha yaşanmaması için, vermiş olduğumuz önergeyi desteklemenizi ve desteğinizle kurulacak komisyonun yaşanan sorunların ardında yatan gerçekleri açığa çıkararak, Yüce Meclisi doğru bilgilendirme yanında, önerilerini sunarak, soruna kalıcı çözüm üretilmesine katkı koyacağı inancındayız.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Meclis araştırması önergeleri üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunu...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, Sayın Bakan söz istiyor.

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Maalesef, size söz verme imkânım yok Sayın Bakan. Görüşmelerin en başında konuşabilirsiniz. İçtüzüğümüz buna müsait değil.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, Hükümetle ilgili, Bakanlıkla ilgili hakaretamiz birtakım sözler söylediler; bir. Ayrıca, Hükümetin manevî şahsiyetine yönelik sataşma sebebiyle söz istiyor Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Grup Başkanvekilim, herhalde Sayın Bakan kendisi söyleyecektir niçin söz istediğini.

VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Bakan adına konuşuyor efendim.

BAŞKAN – Bir dakika, izninizle...

VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Hükümet ayrı, bakan ayrı...

BAŞKAN – Sayın Bakan, Hükümet adına, Meclis araştırmalarında, söz verebilmemiz, İçtüzüğümüze göre, görüşmelerin en başında, ilk sıradaydı. Siz burada yoktunuz, Hükümeti temsil eden Sayın Bakan, Hükümet adına konuşulmayacağını söyledi; ancak, yerinizden, çok kısa birkaç söz, buyurun, söyleyebilirsiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yalova Milletvekili Sayın Yaşar Okuyan ve 20 arkadaşı ile İçel Milletvekili Sayın İstemihan Talay ve 30 arkadaşı tarafından Flash-TV'ye...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşma yapıyor.

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) – Cevap vereceğim efendim. Gayet kısa bir cevap vereceğim.

Sadece, Hükümet olarak, bu araştırma önergesini uygun bulduğumuzu ifade etmek istiyorum; bir. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) İkincisi ise, Hükümete ve şahsıma yönelik sataşmaları cevaplandırmak istiyorum.

Flash-TV'ye yapılan baskınla ilgili gereken çalışmalar yapılmıştır; 5 kişi ele geçirilmiştir; 1'i tutuksuz yargılanacaktır, 4'ü tutuklu olarak yargılanmak üzere gözaltına alınmıştır. (DSP sıralarından gürültüler)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, dinleyecekler mi?

BAŞKAN – Sayın Bakan, devam eder misiniz?

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) – Devlet görevlileri, başta Emniyet Müdürümüz ve Valimiz olmak üzere, gerekeni yapmaktadırlar. Devlet ciddiyeti içerisinde, Flash-TV'ye yapılan saldırı incelenip araştırılmaktadır ve gereğinin kesinlikle yapılacağını da buradan söylüyorum. (DSP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeksizin dinleyelim.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) – Yalnız, bir çifte standarda da dikkat çekmek isterim. Flash-TV'ye yapılan saldırıyı hem Hükümet olarak hem şahsım olarak hem de partimiz olarak, bütün arkadaşlarımız, tek tek kınadık; ama, Başbakanlık yapmış bir hanımın namusuna kadar uzatılan, terbiye sınırlarını aşan, nezaket sınırlarını aşan o terbiye dışı sözlerin de kınanmasını arzu ederdim doğrusu. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Bu çifte standardı da buradan kınadığımı ve bu konuya dikkat çekmek istediğimi belirtmek istiyorum.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, eşkıyalar da yakalanacaktır, saldırganlar da yakalanacaktır; nereye giderse gitsin, kime uzanırsa uzansın yakalanacaktır; bu sözü de ben veriyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Tansu Hanımın Başbakanlığı döneminde hediye ettiği silahlar ne oldu?

BAŞKAN – Sayın Ergül... Sayın Ergül...

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Tansu Hanımın hediye ettiği silahlar var; onları balistik muayeneye gönderdiniz mi?

BAŞKAN – Sayın Ergül... Sayın Ergül... Lütfen...

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Başbakanlığı döneminde kime silah gönderdiğini açıklayın.

BAŞKAN – Sayın Ergül... Sayın Ergül... Lütfen... Yerinizde sakin durur musunuz.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Buna ilişkin ihbar var; o silahları balistiğe gönderdiniz mi?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, arkadaşı alkol muayenesine gönderir misiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (Alkışlar)

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 9 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun, gerektiğinde, Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için 14 Mayıs 1997 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.24

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın;

– Adıyaman-Besni İlçesindeki güçsüzler yurdunun bir bölümünün vakfa kiraya verildiği iddiasına,

– Personel atamalarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Sacit Günbey’in yazılı cevabı (7/2390, 2395)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Sacit Günbey tarafından yazılı cevaplandırılmasına aracılığınızı arz ederim.

Saygılarımla.

Celal Topkan

Adıyaman

Adıyaman İli Besni İlçesindeki mevcut Yetiştirme Yurdu arsası Güçsüzler Yurdu yapılmak amacıyla bağış olarak verilmiştir. Uzun yıllardan beri Yetiştirme Yurdu Bakanlığınıza bağlı olarak hizmet vermektedir. Sizin Bakanlığa gelişinizle beraber;

1) Yurt binasının bir bölümünün ilçede faaliyet gösteren Fatih Vakfına kiraya verildiği doğru mudur?

2. Bu kiraya verilme işleminden Bakanlığınızın oluru alınmış mıdır, ya da siz bu işleme olur verdiniz mi?

3. T.C. Devletine bağışlanmış olan kimsesiz ve yardıma muhtaç insanların hizmetinde kullanılsın diye bağışlanmış olan bu kurumun belli bir siyasî görüşün eğitimini veren Fatih Vakfına kiraya vermek hakkına Bakanlığınız sahip midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Sacit Günbey tarafından yazılı cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Dr. İmren Aykut

Adana

Sorular :

1. TBMM’de 11 Mart 1997 günü yaptığınız konuşmada;

“... Bakan olduğumdan beri açıktan, dışarıdan bir tek eleman almadım” dediniz.

Bu ifadeniz doğru mudur? Açıktan hiç atama yapmadınız mı? Açıktan atama yaptığınız kanıtlanırsa, istifa etmeyi ve TBMM’de özür dilemeyi düşünür müsünüz?

2. Kadın personelin görevden alınmasına ilişkin olarak;

“Teftiş Kurulu raporlarına göre hareket edilmiştir..” ifadesi ile tüm bu atamaların Teftiş sonucu olduğunu belirttiniz. Görevden aldığınız, dilekçe vermeye zorladığınız çok sayıdaki kadın personelden hangileri hakkında Teftiş raporu ve kesinleşmiş idarî-adlî ceza vardır?

3. Teftiş raporlarını hassasiyetle uyguluyorsanız;

Genel Müdür Yardımcılığı görevine- yine bir kadın Genel Müdür Yardımcısını alarak getirdiğiniz Sabri Yalın hakkında “idarecilik görevi verilmemesinde yarar görüldüğü” ibareli müfettiş raporu var mıdır? Aynı personel kuruma ait malları usulsüz olarak satıp, gerçeğe aykırı belge düzenlemekten yargılanmakta mıdır?

4. 3418 sayılı fon kaynaklarını kullanarak makam aracı tamiri yaptırmak yasal mıdır?

Aracınız bozulmuş mudur? Kaza mı yapmıştır?

5. 3418 sayılı fon kaynakları ile Seyranbağları Huzurevinde verdiğiniz yemek yasal mıdır? Bu parayı Sn. Güler İleri gibi geri ödemeyi düşünüyor musunuz?

6. Sınav izni benden önceki Sn. Bakan A. Ateş döneminde alınan, Bakanlığım döneminde tüm eksikliklerinin tamamlanması için yoğun bir çalışma yürütülüp, size açılışa hazır olarak bırakılan, Sn. Sakıp Sabancı’nın üstün gayretleriyle yapılmış ve ülkemiz için gurur kaynağı İstanbul Metin Sabancı Spastik Özürlü Çocuklar Rehabilitasyon Merkezi için atamalarını yaptığınız (sosyal çalışmacı, psikolog, çocuk gelişimi uzmanı, fizyoterapist, diyetisyen, hemşire, öğretmen) personelin sayısı TBMM kürsüsünde ifade ettiğiniz gibi 200 civarında mıdır? Kaç kişidir? Bunun yarısından daha az ise, bu ifadenizi nasıl düzeltmeyi düşünüyorsunuz? Yanlış mı bilgilendiriliyorsunuz? Devlet anlayışınız nasıl dır ki, bu atamaları yapmış olmayı, çok önemli ve alışılmamış birşeyi yapmışcasına ifade ediyorsunuz?

7. 1996 yılında Burdur Döner Sermaye İşletmesinde kaç adet ayakkabı üretilmiştir? Bu ayakkabılar çocuklara dağıtılmış mıdır? Bu işletmenin 1996 yılı kâr-zarar durumu nedir?

8. Ankara’da sosyal çalışmacı ve müdür yardımcısı kadrosunun fazla olduğunu söylüyorsunuz. Bakan olduğum dönemde Devletin kayıtları elinizde olduğuna göre kaç sosyal çalışmacı tayini yapılmıştır? Sizin Bakan olduğunuz dönemde Ankara’ya kaç sosyal çalışmacı tayini yapılmıştır? Bir yandan Ankara’da sosyal çalışmacı sayısı fazla derken, diğer yandan Ankara’ya atama yapıyor musunuz? Ankara’da daha önce fiilen kaç kuruluş müdür yardımcısı vardı? Örneğin Seyranbağları Huzurevinde, Atatürk Çocuk Yuvasında göreve geldiğinizde kaç müdür yardımcısı vardı? Şimdi kaç müdür yardımcısı var?

9. Bayramda yuvalarda dağıttığınız oyuncakların bedelini şahsen mi ödediniz? Bir hekim olarak bu tür etkinlikleri medyanın ışıkları altında yapmanın çocukların psikolojik gelişimine yarar sağladığını düşündüğünüz için mi yapıyorsunuz?

10. Bakanlığım döneminde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde açıktan kaç atama yapılmıştır?

11. 1997 yılında tamamlayıp, hizmete açmayı planladığınız yatırımlarınız hangileridir? Kapatmayı düşündüğünüz kuruluş var mıdır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.4.1997

Sayı : B.02.0.018/01796

Konu : Soru Önergesi

T.C.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 3.4.1997 tarih ve 6122 sayılı yazınız.

Adıyaman Besni İlçesindeki Güçsüzler Yurdunun bir bölümünün Vakfa kiraya verilmesi ile ilgili 7/2390 nolu Adıyaman Milletvekili Celal Topkan ve Adana Milletvekili İmren Aykut’un personel atamalarına ilişkin 7/2395 no.lu soru önergeleri incelenmiştir.

Sözkonusu soru önergelerle ilgili cevaplar yazımız ekinde gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Sacit Günbey

Devlet Bakanı

Adıyaman Milletvekili Sn. Celal Topkan Tarafından Adıyaman-Besni İlçesinde Bulunan ve Besni Huzurevi Olarak Bilinen Binanın Fatih Vakfına Kiralanması ile İlgili 7/2390 No.lu Soru Önergesine İlişkin Cevaplar Aşağıda Belirtilmiştir.

Adıyaman Milletvekili Sn. Celal Topkan tarafından Adıyaman-Besni İlçesinde bulunan ve Besni Huzurevi olarak bilinen binanın Fatih Vakfına kiralanmasına ilişkin verilmiş olan ve Bakanlığımca cevaplandırılması istenilen soru önergesi incelenmiştir.

Adıyaman İli, Besni İlçesi Kehta Mahallesinde tapuda 1 parselde kayıtlı 10 000 m2 yüzölçümlü taşınmaz üzerine yapılan bina 1987 yılında huzurevi olarak hizmete girmiştir. Bu hizmete yönelik yeterli talep olmaması nedeniyle kullanım aracı değiştirilerek, Yetiştirme Yurdu olarak yeniden faaliyete geçirilmiştir. Ancak talebin yine kapasitenin çok altında kalmış olması nedeniyle binanın sadece % 20’lik kısmının kullanılmasına devam edilmiştir. Geri kalan kısımlarda ise kullanılmamaktan dolayı tahribatlar olmuştur.

Besni Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığı 3.9.1996 tarih ve 252 sayılı yazısı ile binanın kullanılmayan bölümlerinin Orta Öğretim Yurdu yapılması, mutfak yemekhane, tv odası ve banyo gibi müştemilâtında ortak kullanılması amacıyla kendilerine bir protokol ile verilmesini talep etmişlerdir.

Bakanlığıma bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünce 31.10.1996/258 sayılı Genel Müdürlük onayı ile düzenlenecek olan protokole göre ortak kullanımı uygun görülmüştür. Besni Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının da kamu tüzelkişiliği olması, hizmetlerinde kamu yararı görülmesi nedeniyle 4.2.1997 tarihinde 9 maddelik protokol imzalanmıştır. Daha sonra Vakfın binanın kullanımını protokole aykırı olarak Fatih Vakfına devrettiğine dair Adıyaman Sosyal Hizmetler Müdürlüğünden alınan bilgiler üzerine 24.2.1997/44 sayılı Genel Müdürlük oluru ile protokol ve eski onay iptal edilmiş olup, binanın boş olarak teslim olması talimatı verilmiştir.

Fatih Vakfı ile Bakanlığım ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü arasında herhangi bir ilişki yoktur. Görev, yetki ve sorumlulukları yasalarla belirlenen Bakanlığım ve Bakanlığıma bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün herhangi bir siyasî görüşe imtiyaz sağlamak gibi bir durumu sözkonusu edilemez. Vatandaşlarımıza yönelik hizmetlerimiz büyük bir sorumluluk ve görev bilinci içerisinde hiçbir kişi, kuruluş veya zümre arasında ayırım yapılmaksızın sürdürülmektedir.

Bundan sonraki çalışmalarımız da bu görev ve sorumluluklarımızın bilinci ile devam edecektir.

Adana Milletvekili Sn. İmren Aykut Tarafından Personel Atamaları İle İlgili 7/2395 No.lu Soru Önergesine İlişkin Cevaplar Aşağıda Genel Olarak Belirtilmiştir.

TBMM’de 11 Mart 1997 günü yaptığım konuşmada Sn. İ. Aykut’un Bakanlık yaptığı süre ile kıyaslama yapılarak o süre içerisinde (Bakanlık görevine başladığım 18 Temmuz - 8 Kasım 1996 tarihleri arasında) dışarıdan kimse alınmadığı vurgulanmıştır.

Dikkat edilirse Bakanlık görevine başladığım Sn. Aykut’un görev yaptığı dört aylık süre ile kıyaslanan kendi döneminde sınavla açıktan personel alınmadığı ifade edilmiştir.

Sn. İ. Aykut’un 16.4.1996 gün ve B.02.0.008/31/00246 sayılı talepleri doğrultusunda Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Genel Teftişe alınmıştır. Teftiş sonucunda Sn. İ. Aykut imzalı 7.6.1996 gün ve B.02.0.008/00670 sayılı yazılarında bir kısım kurum personelinin görevden alınması istenilmiştir. Bu doğrultuda da ilgililer hakkında işlem yapılmıştır.

Ayrıca Başbakanlık Teftiş Kurulunun 14.2.1997 gün ve B.02.0.TKB.006/0130 sayılı yazılarında “Kurumun Merkez ve Taşra Teşkilâtında görevli bir kısım personelin şahsî sicil dosyalarının incelenmesi sonucunda yasa dışı örgüt üyesi oldukları yönünde (Adalet ve İçişleri Bakanlığı kaynaklı) kayıt ve belgelerin mevcut olduğu görüldüğünden, ülkenin millî politikası hilafına hareket ederek kanunsuz işlemler ve illegal örgütlere katılan şahısların Genel Müdürlük kurmay birimlerinin istihdamını sağlandığı” ifadeleriyle bir kısım merkez ve taşra teşkilatında görevli idarî personelin görev yerlerinin değiştirilmesi istenilmiştir.

Kurum Teftiş Kurulu Müfettişlerince yapılan çeşitli soruşturmalarda da kusurlu bulunan ve idarî görevlerden alınmaları önerilen kişiler hakkında da gerekli işlemler yapılmıştır.

İdarî görevlere atanan bayanların da yukarıda açıklanan soruşturmalara dayalı olarak görevden alındıklarının bilinmesinde fayda mütalaa etmekteyim.

Genel Müdür Yardımcılığı görevine atanan Sabri Yalın’ın hakkında adlî ve idarî tahkikatın olup olmadığı daha önceki görev yaptığı kurumdan sorulmuş sicil özeti istenilmiştir. Kuruma gelen cevabî yazıda ise adıgeçen hakkında adlî ve idarî bir tahkikatın bulunmadığı bildirilmiştir.

Bakanlığıma tahsis edilen makam aracı sözkonusu tarihte arızalanmıştır. Aracın kaza yapması sözkonusu değildir.

Bakanlığımın ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün bütçe ödenekleri serbest bırakılmadığından ve arızayı onaran kişilerin ise alacaklarını almak için süre beklemeye tahammülleri bulunmadığından aracın onarımı için 3418 sayılı yasanın 3558 sayılı Yasa ile değişik 39 uncu maddesinin (b) bendi uyarınca Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne ayrılan paydan harcama yapılmak zorunda kalınmıştır.

Esasen, Bütçe Kanununa bağlı “R” cetvelinde belirtilen tüm harcama kalemlerine ait harcamaların gerektiğinde sözkonusu Fondan yapılabileceği mevzuata uygun bulunmaktadır. Yapılan bu harcama şahsî ve özel olmayıp Devlete ait bir aracın resmî görevdeki arızasına aittir.

Bakanlığıma bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu hizmetin her aşamasında sorumluluk alanına giren korumaya muhtaç, çocuk, genç, özürlü, yaşlı ve ailelerine hiçbir şekilde ayırım yapmadan kendisine sağlanan imkânları ölçüsünde birleştirici, bütünleştirici ve kaynaştırıcı bir yaklaşımla çalışmalarını sürdürmektedir.

Bu anlamda 31.1.1997 günü Ankara Seyranbağları Huzurevinde Kurumun hizmet sunduğu çocuklarımız ve yaşlılarımıza zaman zaman yapıldığı gibi bir yemek verilmiştir. Yemeğin Ramazan ayına rastlaması dolayısı ile de bu yemeğin iftar yemeği şeklinde verilmesi planlanmıştır.

Çocuklarımız ve yaşlılarımızla birlikte yeniden (mutat olduğu üzere de, her günkü gibi yenilecek olan) bu yemeğe Devlet büyüklerinin yaşlılarımız, gençlerimiz ve çocuklarımızın yanında olduklarını, onları önemsediklerini ve değer verdiklerini hissetmelerini sağlayarak özgüvenlerine katkı sağlamak amacıyla Başbakanımız ve Bakanlar Kurulu üyeleri ile Devletimizin ileri gelenleri davet edilmiş çocuk, genç ve yaşlılarımızla sıcak bir ortamda kaynaşmaları sağlanarak, sosyal ve duygusal açıdan sevinç ve mutluluk duyguları ile birlikte yaşamaları amaçlanmıştır. Bu durumu yansıtan konuşmalara ise bu yemeğe katılan bütün davetlilerimiz şahit olmuşlardır.

Yukarıda bulunduğum açıklamalar göstermektedir ki sözkonusu yemeğin dönemin Devlet Bakanı Sn. Güler İleri’nin tasarruf ve uygulamaları ile hiçbir ilgisi ve benzerliği bulunmamaktadır.

Sn. Sakıp Sabancı’nın üstün gayretleri ve katkıları ile İstanbul’a kazandırmış olduğu Metin Sabancı Spastik Özürlü Çocuklar Rehabilitasyon Merkezinden dolayı kendisine şükranlarımızı sunuyoruz.

Sn. İmren Aykut’tan önceki Devlet Bakanı Sn. Abdulkadir Ateş döneminde açıktan atama izni alınan 244 kadrodan kullanılmayan 215 kadro ile Sn. İmren Aykut’un Bakanlığı döneminde başlatılıp, sonuçlandırılan 80 kadro olmak üzere toplam 295 kadrodan 146’sı için Sn. İmren Aykut’un Bakanlığı döneminde açılan sınavda başarılı olan kişilerin atamaları Bakanlığım döneminde hiçbir müdahale yapılmaksızın uygulanmıştır.

1996 yılında Burdur Döner Sermaye İşletme Müdürlüğünde 7025 çift ayakkabı imal edilmiş ve karşılığında 11 413 520 000.- TL. gelir elde edilmiştir. Yıl içinde üretilen ayakkabılar Sosyal Hizmetler ve bulunan çocuklarımızın ihtiyaçları karşılanmak üzere kuruluşlarımıza dağıtılmıştır.

Sözkonusu işletme 1996 yılı sonu itibariyle 660 314 111.- TL. zarar etmiştir. Diğer taraftan çocuklarımıza herbirinin hiçbir seçme, beğenme hakkı tanınmaksızın aynı tip ayakkabı giydirilmesi onların sosyal ve psikolojik gelişmelerini olumsuz yönde etkileyeceği de açık bir durum olarak düşünülmektedir. Esasen çocuklarımız da bu ve benzeri uygulamalardan şikâyetlerini zaman zaman Genel Müdürlük yetkilileri ile Bakanlığıma da iletmektedirler. Çocuklarımızın ayakkabı, giysi vb. ihtiyaçlarının, çocuklarımızın isteği, beğenisi ve zevklerine göre karşılanması imkânı da sürekli zarar eden bu işletmenin kapatılması ile belli bir ölçüde sağlanmıştır.

Ankara’da sosyal çalışmacı ve müdür yardımcısı kadrosu standartlar ve ülkemizin imkânları açısından oldukça fazla bulunmaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı kuruluşlarımızın genel kapasite durumları incelenmiş ve her 100 kapasiteye 1 müdür yardımcısı kadrosu tahsisi yönünde çalışma yapılmıştır. Bu anlamda hiç müdür yardımcısı bulunmayan ve ülkemizin diğer bölgelerinde acil idareci ve personel ihtiyacı içinde bulunan kuruluşlarımıza Ankara’da ihtiyaç fazlası olarak görülen kuruluş genel müdür yardımcısı kadroları lüzum görülen illere dağıtılacaktır.

İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerimizde toplam İl Sosyal Hizmetler Müdürlüklerimizle birlikte 214 kuruluşumuzda 186 sosyal çalışmacı istihdam edilmişken, İl Müdürlüğü ile birlikte 19 kuruluşumuz bulunan Ankara’da toplam 163 sosyal çalışmacı görev yapmaktadır. Bu sayıya Genel Müdürlük Merkez Teşkilâtında görev yapan 47 sosyal çalışmacıyı da eklersek sadece Ankara’da 210 sosyal çalışmacının istihdam edilmiş olduğunu, meslek elemanı dağılımının nasıl adaletsiz bir şekilde geliştirildiği, önemli ve çözülmesi gereken bir problem olarak önümüze konulduğu takdir edilecektir.

Ankara’da diğer illerimizin aleyhine sonuçlar çıkaracak bu tür uygulamaların önüne geçmek için azamî gayreti gösteriyoruz ve göstermeye devam edeceğiz.

Bayram ve önemli günlerde çocuklarımıza dağıtılan oyuncak vb. hediyelerin bedeli, bundan önceki teamül haline gelen uygulamalarda olduğu gibi tarafımdan ödenmemiştir.

Bu tür uygulamalar, Sn. İmren Aykut’un Bakanlığı döneminde; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından düzenlenen 1996 GAP Konulu Resim, Şiir, Komposizyon yarışmalarında dereceye giren çocuklarımıza verilmek üzere alınan tükenmez kalem, dolma kalem takımları ile Türkiye haritalı Atatürk Büstü alımında da aynı yolun izlendiği görülmektedir.

1997 yılında 6 çocuk yuvası ve yetiştirme yurdu, 7 bakım ve rehabilitasyon merkezi, 9 huzurevi, 1 yaşlı danışma merkezi, 11 toplum merkezi, 3 kadın sağınma evi ve 8 adet sokak çocukları merkezinin hizmete açılması planlanmıştır.

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İstanbul-Tuzla İlçesi sınırları içinde bulunan Balık Gölüne ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’ın yazılı cevabı (7/2392)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre Bakanı Sayın Ziyattin Tokar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

İstanbul Tuzla İlçe sınırları içinde bulunan Balık Gölü ile ilgili olarak;

1. Yarı tuzlu bir lagün gölü olan bu gölün yaşaması için mutlaka denizle bağlantısı olması gerekirken, denizle bağlantıyı sağlayacak olan büz neden deniz seviyesinin üstünde kalmaktadır?

2. Gölle deniz arasındaki bu dolgu kısım, halen yayalara tahsis edilmişken, buraya çift şeritli bir otoyol yapılacağı doğru mudur?

3. Göl havzası üzerinde göl-deniz bağlantısının olduğu yer de dahil olmak üzere, Eczacılar Yapı Koop.’nin inşaat yaptığı doğru mudur?

4. Yüksel İnşaat ve İSKİ’nin gölü zamanla dolduracak tortulu atık sularını göle boşalttıkları doğru mudur?

5. Tuzla’nın tüm atık suları neden bu göle boşaltılmaktadır?

6. Göl çevresindeki yeşillikler neden çöplük olarak kullanılmaktadır?

7. Binlerce yabanî kuşun yuva yaptığı, barındığı bu gölü kurtaracak ne gibi önlemler almayı düşünürsünüz?

T.C.

Çevre Bakanlığı 8.5.1997

Çevre Koruma Genel Müdürlüğü

Sayı : B.19.0.ÇKG.0.11.00.04/806-2996

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi : 3.4.1997 tarih ve 2392-5969-16781 sayılı yazınız.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yöneltilen yazılı soru önergesine hazırlanan cevap metni ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Ziyattin Tokar

Çevre Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı Tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Yöneltilen Yazılı Soru Önergesine Cevap :

İstanbul İli Tuzla İlçesi sınırları içerisinde bulunan Tuzla Lagün Gölü ve hinterlandının korunması amacıyla başlatılan koruma planı çalışmaları Bakanlığımız koordinatörlüğünde sürdürülmektedir. Bu çalışmalar kapsamında öncelikle korunacak alan sınırları ilgili kuruluşların katılımıyla belirlenerek 1/5000’lik pafta üzerinde işaretlenmiştir. Ayrıca göle ait kıyı kenar çizgisinin eksik kalan kısmı tamamlanarak bu alan içerisinde kalan kamuya ait araziler tespit edilmiştir. Daha sonra kıyı kenar çizgisi içerisindeki arazilerin kamulaştırılması gündeme gelmiştir. Bu konuda Maliye Bakanlığınca 2942 sayılı Kanun hükümlerine göre kamulaştırma yapılması gerektiği belirtilerek yapılacak kamulaştırma işlemlerinde Bakanlıklarınca, kamulaştırılan taşınmaz malların tapuda hazine adına tescilinin sağlanması şeklinde bir katkı sağlanmasının mümkün olabileceği ifade edilmiştir. Ancak ilgili kuruluşların bütçelerinde yeterli ödenek ayrılmadığından kamulaştırma işlemleri yapılamamıştır.

Sonuç olarak 19.3.1997 tarih ve 458/1802 sayılı yazımızla Tuzla Belediye Başkanlığına alınan kararlar çerçevesinde; gölle deniz arasındaki yolun rekreaktif amaçlı yaya yolu olarak muhafazası, gölün denizle bağlantısının geniş bir köprülü menfezle sağlanarak gölün tatlısu gölüne dönüşmesinin engellenmesi, denizden göle kirli su girişinin önlenmesi için Umurbey Deresinin ıslah edilmesi, Eczacılar Yapı Kooperatifi ile ilgili olarak mahkeme kararının uygulanması, gölün çevresine çöp dökülmesinin önlenmesi ve özellikle İstanbul’un reaksiyon ihtiyacına cevap verecek nadir alanlardan biri olarak bu bölgenin doğal yapısına uygun olarak koruma ve kullanma esasları çerçevesinde planlanması gerektiği belirtilmiştir.

Diğer taraftan ilgi yazınız kapsamında yer alan soruların cevapları aşağıda verilmektedir.

1. Bayındırlık ve İskân Bakanlığına yazılan 5.3.1993 tarih ve 034/1663 sayılı yazımızda; konu ile ilgili yapılan toplantılarda alınan karar gereğince, göl ile deniz arasındaki bağlantının geniş bir köprülü menfezle sağlanarak gölün tatlısu gölüne dönüştürülmesinin engellenmesi ve kefal balığının göl ile deniz arasındaki yaşama bağlantısının devam ettirilmesi için mevcut savağın kaldırılması gerektiği belirtilmiştir.

2. Tuzla Belediyesine yazılan 19.3.1997 tarih ve 458/1802 sayılı yazımızda gölle deniz arasındaki yolun rekreaktif amaçlı yaya yolu olarak muhafaza edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

3. İkinci maddede bahsi geçen yazımızda daha önce mahkeme kararı ile durdurulan Eczacılar Yapı Kooperatifi ile ilgili olarak mahkeme kararının uygulanması gerektiği belirtilmiş; Tuzla Belediyesinden alınan bilgiye göre de göl havzası üzerinde yapıldığı iddia edilen Eczacılar Yapı Kooperatifinin inşaatının devam etmediği anlaşılmıştır.

4. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi tarafından gönderilen 16.4.1997 tarih ve 492 sayılı yazıda Yüksel İnşaat ve İSKİ’nin gölü zamanla dolduracak tortulu atık sularını göle boşalttığı hususunun doğru olmadığı, İSKİ’nin bölgede biyolojik atıksu arıtma tesisi inşaatına devam ettiği, 1997 yılında inşaatın tamamlanacağı deniz deşarjının tamamlandığı ve kurulan sistemler ile atıksuların denize deşarj edileceği belirtilmiştir.

5. Dördüncü maddede bahsi geçen yazıda Tuzla’nın atıksularının şu anda göle verilmediği bildirilmiştir.

6. Tuzla Belediyesine yazılan 19.3.1997 tarih ve 458/1802 sayılı yazımızda gölün çevresindeki çayır alanlarına çöp dökülmesinin önlenmesi ve bu tür çöpler için mevzuata uygun alanlar belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir.

7. 11.1.1993 tarihinde Bakanlığımızda yapılan toplantıda alınan karar gereğince; Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü İstanbul II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 26.1.1993 tarih ve 3019 sayılı Kurul Kararı ile 1/5000 ölçekli paftalarda sınırları belirlenen alanlardan; Sakız Adasının üzerinde bulunan anıtsal sakız ağaçlarının kaya formasyonu ve arkeolojik değerleri açısından I inci derece doğal ve arkeolojik sit olarak tesciline; Tuzla Kamil Abduş Gölünün (Tuzla Balık Gölü) barındırdığı flora ve fauna değerleri açısından 1 inci derece doğal sit alanı olarak tesciline karar verilmiştir.

Ayrıca yukarıda da belirtildiği gibi Bakanlığımız koordinatörlüğünde yürütülen çalışmaların neticelendirilebilmesi için Tuzla Belediye Başkanlığınca yapılacak plana daha önce alınan tüm kararlar gereğince yapılan çalışma sonuçlarının aktarılması gerekmekte olup Bakanlığımızca gelişmeler takip edilmektedir.

3. – Iğdır Milletvekili Adil Aşırım’ın, Iğdır-Dilucu Sınır Kapısı gümrük binaları inşaatına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2414)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sn. Cevat Ayhan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.3.1997

Adil Aşırım

Iğdır

1994 yılında ihale edilen Iğdır Dilucu Sınır Kapısı Gümrük binalarının uzun süredir tamamlanmaması Iğdır ve Doğu Anadolu bölgesindeki vatandaşlarımızın sınır ticareti yapmasını engellemektedir. Ülkemizde gelir kaybına neden olan bu tesisler ne zaman bitirilecektir?

T.C.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 12.5.1997

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/844

Konu : Iğdır Milletvekili Adil Aşırım’ın

yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM’nin 4 Nisan 1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6137-7/2414 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan, Iğdır Milletvekili Adil Aşırım’ın Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Soru : 1994 yılında ihale edilen Iğdır Dilucu Sınır Kapısı Gümrük Binalarının uzun süredir tamamlanmaması, Iğdır ve Doğu Anadolu bölgesindeki vatandaşlarımızın sınır ticareti yapmasını engellemektedir. Ülkemizde gelir kaybına neden olan bu tesisler ne zaman bitirilecektir?

Cevap : 6.10.1993 tarihinde % 8,10 indirimle müteahhit firma Yıldız İnş. San. ve Tic. Ltd. Şirketine ihale edilmiş bulunan 18 000 000 000.- TL. keşif bedelli Iğdır-Aralık Dilucu Gümrük Binası inşaatının, Iğdır İl Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünce tanzim ve tasdik edilen mukayeseli keşiflerine göre ilk keşfinin % 30 ilavesi ile de tamamlanmasının mümkün olamayacağı anlaşıldığından; sözleşmesi, 2886 sayılı Kanunun 63 üncü maddesi gereğince Bakanlığımızın 11 Nisan 1997 gün ve 1552 sayılı oluru ile tasfiye edilmiştir.

İkmal keşiflerinin hazırlanarak Genel Müdürlüğümüze intikal ettirilmesi hususunda Iğdır Valiliğine (Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü) gerekli talimat verilmiş olup, ikmal ihalesinin bir an önce yapılmasının temini için konu Merkez Teşkilatımızca da takibe alınmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Cevat Ayhan

Bayındırlık ve İskân Bakanı

4. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Tekirdağ-Çerkezköy-Bahçeağıl Köyündeki hazine arazilerinin köylülere satılıp satılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2419)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa Taşar

Gaziantep

Soru : Tekirdağ İli, Çerkezköy İlçesine bağlı Bahçeağıl Köyündeki Hazine arazilerinin , tarım yapılması amacıyla köylülere satılması düşünülmekte midir? Eğer düşünülüyorsa, Hazine arazilerinin köylülere taksitle ve makul bir fiyat üzerinden satışı konusunda Hükümetinizin politikası nasıl olacaktır?

T.C.

Maliye Bakanlığı 8.5.1997

Millî Emlak Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.MEG.0.34/3303-92584/18094

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 4.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/2419-6028/16896 sayılı yazınız.

Sayın Başbakanımız tarafından yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa Taşar tarafından sorulan ve Sayın Başbakanımızca benim cevaplandırmam uygun görülen soru önergesinde belirtilen sorulara verilen cevaplarımız aşağıda sunulmuştur.

Tekirdağ İli, Çerkezköy İlçesi, Bahçeağıl Köyünde Hazineye ait taşınmaz mallardan 3 adet ile ilgili olarak 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanuna göre satış talebi olup bu talepler Valilikçe (Defterdarlık) incelenmektedir.

İnceleme sonucu 4070 sayılı Kanundan yararlanacaklar; aynı Kanunun 10 uncu maddesine göre satış bedellerini peşin veya taksitle ödeyebileceklerdir.

Taksitle ödeme durumunda satış bedelinin 1/4’ü ile vergi ve resimlerin tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenmesi, ödemeyi izleyen en çok 24 ayda ve idarenin belirleyeceği en fazla 8 eşit taksitle kanunî faizleri ile birlikte ödenmesi mümkün bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Gemlik Umurbey Belediyesi park ve çocuk bahçesi projesine destek sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2420)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 28.3.1997

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular :

1. 3 üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın memleketi olarak bilinen Bursa İli, Gemlik İlçesi, Umurbey Beldesi halkının yararlanacağı “Park ve Çocuk Bahçesi” projesine 18.3.1996 gün ve 2046 sayılı dosya ile istenen desteği vermeyi düşünüyor musunuz?

2. Umurbey Belediyesine İller Bankasından bugüne kadar ne kadar yardım yapılmıştır?

İller Bankasından anılan Belediyeye 1997 yılında yardım düşünülmekte midir?

T.C.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 12.5.1997

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/910

Konu : Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın

Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM’nin 4 Nisan 1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6137-7/2420 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan, Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Soru 1. 3 üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın memleketi olarak bilinen Bursa İli Gemlik İlçesi, Umurbey Beldesi halkının yararlanacağı “Park ve Çocuk Bahçesi” projesine 18.3.1996 gün ve 2046 sayılı dosya ile istenen desteği vermeyi düşünüyor musunuz?

Cevap 1. Bursa İli Umurbey Belediyesinin imar uygulamaları nedeniyle yapacağı “Park düzenlenmesi” işine ait projesine 11.6.1996 gün ve 7495 sayılı talimatımızla 150 000 000.- TL. ödenek tahsis edilerek gönderilmiş olup; 1997 yılına ilişkin yardım talepleri bütçe imkânları ölçüsünde değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Soru 2. Umurbey Belediyesine İller Bankasından bugüne kadar ne kadar yardım yapılmıştır?

İller Bankasından anılan Belediyeye 1997 yılında yardım düşünülmekte midir?

Cevap 2. Umurbey (Bursa) Belediyesine 1996 yılında tahakkuk eden 9 325 026 000.- TL paydan İller Bankasına olan borçları düşüldükten sonra 2 884 175 000.- TL. gönderilmiş olup; 1997 yılının ilk dört ayında tahakkuk eden 4 684 499 000.- TL.’den de 500 000 000.- TL. Bankaca havale edilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Cevat Ayhan

Bayındırlık ve İskân Bakanı

6. – Tokat Milletvekili Hanefi Çelik’in, Hatay-İskenderun-Bekbelen Belediyesinden geçen otoyolun istimlak bedellerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2434)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların aracılığınızla Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ve talep ederim.

Hanefi Çelik

Tokat

BBP Gen. Sek. Yrd.

1. Hatay İli İskenderun İlçesi Bekbelen Beldesinden geçen ve halen inşaatı devam eden otoyol inşaatının istimlâk bedelleri 1991 yılından bu yana ödenmemiştir. Bu istimlâk paralarının ödenmesi çalışmaları ne durumdadır. Bu istimlâk paralarını ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

2. Halen devam eden yol inşaatı Beldenin içinden geçmektedir. İnşaatın yürümesi için atılan yüklü miktardaki dinamitler hemen hemen bütün evlerde tahribat yapmıştır ve büyük çatlaklar oluşturmuştur. Özellikle yol inşaatına yakın olan evler yıkılma ve kayma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu konuda ne tedbir almayı düşünüyorsunuz?

T.C.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 12.5.1997

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/888

Konu : Tokat Milletvekili Hanefi Çelik’in

Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM’nin 7 Nisan 1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2434-6058/16989 sayılı yazısı.

Soru 1. Hatay İli İskenderun İlçesi Bekbelen Beldesinden geçen ve halen inşaatı devam eden otoyol inşaatının istimlâk bedelleri 1991 yılından bu yana ödenmemiştir. Bu istimlâk paralarının ödenmesi çalışmaları ne durumdadır. Bu istimlâk paralarını ne zaman ödemeyi düşünüyor sunuz?

Cevap 1. Hatay İli İskenderun İlçesi Bekbelen Beldesinden geçen ve halen inşaatı devam eden otoyol kesiminde iki üstgeçit arasında yan yol yapılması gerektiğinden, 1996 yılı sonunda ilave kamulaştırma yapılmıştır. Söz konusu ilave kamulaştırma bedelleri 832 833 834 bordro no.lu kesimlere ait olup; toplam tutarı 74 milyar TL.’dir. Ödenek temin edilemediğinden halen kamulaştırma bedelleri ödenememiştir. Bu durumda ise kamulaştırma içinde kalan binalar boşaltılamadığından, dinamit alımları sırasında vatandaş mağdur olmaktadır. Bu mağduriyetin ortadan kalkması ve yapım çalışmalarına devam edilebilmesi için 74 milyar TL. kamulaştırma ödeneğinin acilen temin edilmesi gerekmektedir.

Soru 2. Halen devam eden yol inşaatı Beldenin içinden geçmektedir. İnşaatın yürümesi için atılan yüklü miktardaki dinamitler hemen hemen bütün evlerde tahribat yapmıştır ve büyük çatlaklar oluşturmuştur. Özellikle yol inşaatına yakın olan evler yıkılma ve kayma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu konuda ne tedbir almayı düşünüyor sunuz?

Cevap 2. Söz konusu kesimde otoyol, kaya türü zeminden geçtiğinden hafriyat çalışmaları dinamit atımıyla yapılabilmektedir. Atımlar Kaymakamlığın bilgisi dahilinde her türlü tedbir alınarak kontrollu bir şekilde yapılmaktadır. Atımlara başlamadan önce bu kesimdeki çalışmalardan etkilenebilecek binaların durumu bir komisyon tarafından tespit edilmiş olup, çalışmalar neticesinde meydana gelebilecek zarar ve ziyanlar sözleşmesi gereği müteahhit firma tarafından giderilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Cevat Ayhan

Bayındırlık ve İskân Bakanı

7. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Tariş’in üreticiye olan borcuna ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2449)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 2.3.1997

Ahmet Küçük

Çanakkale

1. Bu yıl zeytinyağı üreticisinin fazla üretim başına dert olduğu, Tariş’in yağ alımını yavaş yaptığı ve paraları zamanında ödemediği yolunda üreticilerden yoğun şikâyetler almaktayız.

Şu anda Tariş’in üreticiye 5,5 trilyon borcu olduğu ifade edilmektedir. Bu miktar doğru mudur? Doğru değilse ne kadardır?

2. Ham yağ ihracatında fon kalktığı halde tüccar Tariş’in para ödememesi nedeniyle üretici ürününü peşin 170-180 bin liraya satmak zorunda kalmaktadır. Bu paralar ödenmediği takdirde fonun kalkması amacına hizmet etmeyeceğine göre bu paraları derhal ödemeyi düşünüyor musunuz?

3. Serbest piyasa ekonomisi uygulandığını söyleyen Hükümetiniz alacaklarına uyguladığı oranda bir gecikme faizi ödemesi gerekmez mi?

T.C.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1.5.1997

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B 140 BHİ 01-176

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 9.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2449-6106/17094 sayılı yazınız.

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Tariş’in üreticiye olan borcuna ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/2449) esas no.lu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Halit Dağlı

Sanayi ve Ticaret Bakanı (V)

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün Yazılı Sorularına Cevaplarımız :

Geçen yıl zeytinyağı üretimimiz 52 000 ton iken, zeytinyağı fiyatları da son derecede yükselmişti. Bu yıl ülkemiz zeytinyağı üretimi rekor seviyede olduğu gibi (25 000 ton) dünya fiyatları da düşmüştür. Bu durumda, geçen yılın zeytinyağı fiyatlarının, serbest piyasada enflasyon oranında artmasının beklenmesi ekonomik gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Yüksek rekolte ve dünya fiyatlarının üretici fiyatlarına yapacağı bu kaçınılmaz baskıya rağmen, Tariş, üretici açısından son derece uygun bir fiyatla piyasaya girmiş; Tariş’in tarihinde olmayan miktarda, 39,546 ton yağ almıştır. Geçmiş yıllarda Tariş’in aldığı yağ miktarı en fazla 20 bin ton civarındadır, bu da son 11 yılda iki defa gerçekleşmiştir. Üreticiden 11.5 trilyon liralık zeytinyağı alınmış, bunun 6.7 trilyonluk kısmı ödenmiş durumdadır. Kalan 4.8 trilyonluk kısmın ödenmesi için de çalışmalar yapılmaktadır.

Tariş bir üretici kuruluşudur. Öncelikle ortaklarının ürününü almak zorundadır. Bu konuda imkânlar zorlanarak, yapılabileceğin azamisi yapılmıştır. Üreticilere ödemeler kademeli olarak yapılmakta, üreticiler de ürün tesliminde bu durumu bilmektedir. Tariş bugüne kadar yapmış olduğu en fazla alımı gerçekleştirmişken, alımları yavaş yaptığının ileri sürülmesi de gerçekçi görünmemektedir.

Esasen Tariş tüm borcunu ödemiş olsa dahi, 250 000 ton civarındaki tüm ürünü alamayacağına göre, sonuç olarak fiyatlar piyasada oluşmaktadır.

Zeytinyağı ihracatındaki fonun kalkması ise ihraç imkânlarının artırılmasına yönelik olup, Tariş alım ve ödemeleriyle ilişkilendirilmemesi gerektiği düşünülmektedir.

Diğer taraftan; soru önergesinde de ifade edildiği gibi, üreticinin ürünü piyasada 180 bin liradan fiyat bulurken Tariş’çe 280 bin liraya alındığına göre, Tariş’in uyguladığı fiyat serbest piyasa ekonomisi fiyatı olarak değerlendirilerek, faiz istenmesi yerinde olmayacaktır.

8. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Emniyet Genel Müdürünün görevden alınmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2463)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 4.4.1997

Tevfik Diker

Manisa

Sorular :

1. Emniyet Genel Müdürlüğü yaparken görevden alınan Sayın Alaattin Yüksel’in makam odasını (özel çalışma odası) Sayın Yüksel olmaksızın çilingire açtırarak yeni atanan Genel Müdür Kemal Çelik’e teslim ettiniz mi?

2. Yapılan bu işlem Devlet geleneklerine uygun mudur?

3. Alaattin Yüksel’in şahsî eşyalarını odayı çilingir marifetiyle açtırarak çıkardınız mı? Eşyalar için tutanak tutulmuş mudur? Sayın Yüksel’in şahsî eşyalarında eksiklik var mıdır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 9.5.1997

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-096883

Konu : Yaılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 10.4.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2463-6147/17194 sayılı yazısı.

Manisa Milletvekili Tevfik Diker tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Emniyet Genel Müdürlüğü görevinden alınan Sayın Alaaddin Yüksel’in makam odasına çilingir marifetiyle zorla girilmesi sözkonusu olmadığı gibi şahsî eşyaları da eksiksiz ve sağlam olarak kendisine iade edilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

9. – Hatay Milletvekili Atila Sav’ın, SSKKaraağaç Dispanserinin doktor ve personel açığına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2480)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

SSK Karaağaç Dispanseri ile ilgili aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanınca yazılı olarak yanıtlanmasını takdirlerinize sunarım.

Saygılarımla.

Atila Sav

Hatay

Soru : İskenderun İlçesine bağlı Karaağaç beldesinde 4000 kadar sigortalı bulunmaktadır. SSK’nın beldede bir dispanseri varsa da daimi personel bulunmadığından hizmet verememektedir. Sigortalılar en basit başvurular için dahi İskenderun ilçe merkezine gitmek zorunda kalmaktadır. Günde yaklaşık 80 hastanın başvurduğu Karaağaç dispanserine yeterli hekim ve personel tayini düşünülmekte midir? Bu yolda bir girişim varsa atama işlemleri hangi aşamadadır?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 13.5.1997

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/3553-012823

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 16.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6340 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Atila Sav tarafından hazırlanan “Sosyal Sigortalar Kurumu Karaağaç Dispanserinin doktor ve personel açığına ilişkin” 7/2480 esas no.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu İskenderun Hastanesine bağlı olarak faaliyetini sürdüren Karaağaç Dispanserinde halen kadrolu 1 tabip, 1 eczacı, 2 hemşire ile 1 hizmetli görev yapmaktadır. Ayrıca, İskenderun Hastanesinden 1 tabip geçici olarak görevlendirilmiştir.

Diğer taraftan; Karaağaç dispanseri, İskenderun Hastanesine 3 km. mesafede olup, mevcut personeli de yeterli olduğundan sigortalıların ihtiyacına cevap vermektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

10. – Hatay Milletvekili Atila Sav’ın, Trabzon Belediyesinin çöpleri Karadenize döktüğü yolundaki gazete haberine ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’ın yazılı cevabı (7/2482)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

7.4.1997

Trabzon Belediyesinin çöpleri Karadenize döktüğü yolundaki gazete haberiyle ilgili olarak aşağıdaki sorularımın Çevre Bakanınca yazılı olarak yanıtlanmasını takdirlerinize sunarım.

Saygılarımla.

Atila Sav

Hatay

Sorular :

1. 29 Mart 1997 günlü Hürriyet Gazetesinde yayımlanan “İbadet Aşkıyla Hareket Ettik” başlıklı ropörtajda Trabzon Belediyesinin günde 260 ton çöpü denize döktüğüne ilişkin bilgi doğru mudur?

2. Bu haber doğruysa Bakanlığınızca bu konuda bir girişim düşünülmekte midir?

3. Karadenizin Kirlenmeye Karşı Korunmasına İlişkin Bükreş Sözleşmesinin üyesi bulunan Devletimizin yükümlülükleri nedeniyle bu konuda alınması gereken önlemler arasında belediyelerce yapılan bu türlü atık bırakmaların engellenmesi bulunmamakta mıdır?

4. Değinilen ropörtajda, Trabzon Belediyesi önceki başkanının görev döneminde yapılan çöp düzenleme alanının kullanılması ve bir çöp arıtma tesisinin yaptırılması konularında Bakanlık bir çalışma yapmakta mıdır? Özetle Karadenizde kıyılardaki yerleşimler bakımından kullanılması düşünülen yeni teknolojiler nedir?

T.C.

Çevre Bakanlığı 9.5.1997

Çevre Kirliliğini Önleme ve Kontrol

Genel Müdürlüğü

Sayı : B190ÇKÖ00080001/1414-3005

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği, Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 16 Nisan 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2482-6199/17289 sayılı yazısı.

İlgi yazı ile Bakanlığıma yöneltilen Hatay Milletvekili Atila Sav’a ait yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar Ek’te sunulmaktadır.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

M. Ziyattin Tokar

Çevre Bakan

Soru 1. 29 Mart 1997 günlü Hürriyet Gazetesinde yayınlanan ‘İbadet Aşkıyla Hareket Ettik’ başlıklı röportajda Trabzon Belediyesinin günde 260 ton çöpü denize döktüğüne ilişkin bilgi doğru mudur?

Cevap 1. Karadeniz Bölgesinde coğrafik şartlar ve yerleşim düzeni nedeniyle katı atık yönetimi, belediyeler tarafından yeterli düzeyde yapılamamaktadır. Bölgenin çöp bileşimi ve iklim şartları bertaraf yöntemlerinin uygulanmasında sorunlar çıkarmaktadır. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde, coğrafik yapı ve yerleşim düzeni, düzenli katı atık depolama alanlarının tespit edilmesinde büyük zorluklara sebep olmaktadır. Bu nedenle, sadece Trabzon Belediyesi tarafından değil diğer kıyı belediyeleri tarafından da hergün yüzlerce ton atık yıllardan beri deniz kıyılarına boşaltılmaktadır. Keza, Trabzon Belediyesi deniz kıyısına yaptırmış olduğu bir taş tahkimat duvarının iç kısmına atıklarını depolamaktadır. Yıllardan beri uygulanmakta olan bu yöntemin insan sağlığı ve çevre kirliliği açısından uygun olmadığı ve yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı yöreye özgü bir katı atık yönetim modelinin tespit edilmesi gerektiği Bakanlığım tarafından bilinmektedir.

Soru 2. Bu haber doğruysa Bakanlığınızca bu konuda bir girişim düşünülmekte midir?

Cevap 2. Bu bilgiler doğrultusunda; Dünya Bankası desteği ile ülkemizde yürütülmekte olan METAP(Akdeniz Çevresel Teknik Yardım Programı) Türkiye Katı Atık Yönetimi Projesine, Trabzon-Rize Katı Atık Bertaraf Modeli Fizibilite Proje çalışmalası da ilave edilmiştir. Söz konusu çalışma, bölgenin yukarıda belirtilen olumsuz şartları nedeniyle Bakanlığımca teklif edilmiş ve proje kapsamına dahil edilmiştir.

Pilot proje çalışma alanında yer alan belediyeler; Trabzon İlinde Darıca, Kavaklı, Akçaabat, Söğütlü, Yıldızlı, Akyazı, Trabzon, Çukurçayır, Yalıncak, Maçka, Yomra, Arsin, Araklı, Sürmene, Yeniay, Çamburnu, Of ve Kıyıcık, Rize İlinde ise İyidere, Derepazarı, Rize ve Güneydoğu’dur.

Ekim 1995 tarihinde başlatılan projenin amacı; mevcut kontrolsüz çöp döküm uygulamalarının kademeli olarak kaldırılması ve teknik açıdan uygun bertaraf tesislerinin teminidir.

Proje kapsamında; çalışma alanındaki katı atıkların toplanması, taşınması ve bertarafı konusunda mevcut problemler tespit edilmiş ve katı atık bertarafının geleceğe yönelik olarak verimli bir şekilde yönetimini sağlamak amacıyla bir katı atık yönetim modeli oluşturulmuştur.

Trabzon-Rize Katı Atık Bertaraf Modeli Fizibilite Projesi;

* Belediyelerdeki mevcut katı atık yönetim sistemi ile tesis, araç ve ekipmanlarının gözden geçirilmesi,

* Çalışma alanında atık yönetimi için bölgesel stratejik seçeneklerin geliştirilmesi ve tercih edilen seçenekler üzerinde belediyeler arası işbirliği de dahil olmak üzere önerilerde bulunulması,

* Düzenli depolama sahası ve transfer istasyonları için yer seçimi,

* Seçilen strateji kapsamında önerilen tesisler için kavramsal bir tasarımın geliştirilmesi,

* Tercih edilen strateji için ilk yatırım ve işletme maliyetleri ile özel sektörün rolünün değerlendirilmesi ve

*Önerilen tesisler için ön çevresel değerlendirme çalışmalarının yapılması,

çalışmalarını içermektedir.

Belediyeler Birliği modelinin önerildiği bu pilot çalışma Karadenizde kıyısı bulunan diğer belediyelere de örnek teşkil edecektir. Özellikle yöre belediyelerinin bu ortak sorunda birlik oluşturarak çözüme gitmeleri olumlu bir gelişmedir. Projenin sonuç raporu Başkanlığıma sunulmuş olup, inceleme ve değerlendirme çalışmaları devam etmektedir.

Soru 3. Karadenizin Kirlenmeye Karşı Korunmasına İlişkin Bükreş Sözleşmesinin üyesi bulunan Devletimizin yükümlülükleri nedeniyle bu konuda alınması gereken önlemler arasında belediyelerce yapılan bu türlü atık bırakmaların engellenmesi bulunmamakta mıdır?

Cevap 3. Karadenizin Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesine göre, belediyelerce yapılan bu türlü atık depolamaların engellenmesi Devletimizin yükümlülükleri arasında yer almaktadır. Ayrıca, bu tür depolama faaliyetleri, 2872 sayılı Çevre Kanunu doğrultusunda hazırlanarak 14.3.1991 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan “Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği”ne de aykırı bir durum oluşturmaktadır. Ancak, yöre belediyelerinin katı atık sorununu kendi başlarına çözemeyecekleri gerçeği de gözönünde bulundurularak; yukarıda bahsedilen proje çalışması, Bakanlığım ve yöre belediyelerinin işbirliği ile koordineli olarak gerçekleştirilmektedir.

Soru 4. Değinilen röportajda, Trabzon Belediyesi önceki başkanının görev döneminde yapılan çöp düzenleme alanının kullanılması ve bir çöp arıtma tesisinin yaptırılması konularında Bakanlık bir çalışma yapmakta mıdır? Özetle Karadenizde kıyılardaki yerleşimler bakımından kullanılması düşünülen yeni teknolojiler nedir?

Cevap 4. Daha önceki Belediye Başkanının görev yaptığı dönemde, planlanan atık yönetimi modeli, yöre halkından gelen yoğun tepki üzerine Trabzon Belediyesi tarafından uygulamaya geçirilememiştir. Bakanlığım tarafından koordine edilen yeni proje kapsamında, müşavir firma tarafından Sürmene-Kutlular sahasının düzenli çöp depolama sahası olarak kullanılması öngörülmektedir.

Özetle; Karadenizde kıyısı bulunan yerleşim birimleri için yeni teknolojileri de içeren bir fizibilite çalışması yaptırılmıştır. Bu çalışma neticesinde; yöre için en uygun atık bertaraf modeli, düzenli depolama olarak tespit edilmiştir. Proje için gerekli finansmanın bulunması durumunda projenin uygulamaya geçirilmesi söz konusu olacaktır. Finansman temini ile ilgili çalışmalar devam etmektedir.

11. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, SSK - Balıkesir Hastanesinin Bölge Hastanesine dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2483)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygıyla dilerim. 7.4.1997

İ. Önder Kırlı

Balıkesir

1. SSKBalıkesir Hastanesi ek bina inşaatının tamamlanmasına rağmen ara bağlantı tüneli ve logar onarımı ile mefruşat eksikliği nedeniyle hizmete açılamadığı belirtilmektedir. Hastanenin mefruşatı ne zaman tamamlanacak ve hizmete ne zaman açılacaktır?

2. SSKBalıkesir Hastanesi, bugünkü statüsüyle bir hizmet hastanesidir. Bu nedenle, bölgedeki tüm hizmet hastaneleri (Çanakkale, Edremit, Bandırma, Balıkesir gibi) bölge hastanesi olarak Bursa ve İzmir SSKHastanelerine sevk yapmaktadır. Diğer yandan, bina açısından yeterli bulunmasına rağmen, statüsü sonucu, çağdaş tıbbın gerektirdiği pekçok alet tahsisi yapılamamaktadır.

Bütün bu nedenlerle :

a) Balıkesir SSKHastanesinin gerek bölgesel konumu, gerekse ek inşaatın yarattığı kapasite dikkate alınarak Bölge hastanesine dönüştürülmesi düşünülmekte midir?

b) Böyle bir uygulama, bölgedeki hastanelerin (Çanakkale, Edremit, Bandırma, Soma gibi) ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle, daha etkin, daha çabuk ve daha masrafsız hizmet sağlamayacak mıdır?

c) Bu yolla Bursa başta olmak üzere çevredeki bölge hastanelerinin yükü azalacağından bu hastanelerin daha iyi hizmet vermesi sağlanmış olmayacak mıdır?

d) Geçtiğimiz yıl hizmet hastanesi olarak 15 000’i acil olmak üzere poliklinik sayısı 150 000’e, 755 küçük, 693 orta ve 476 büyük ameliyatla toplam ameliyat sayısı 1 924’e tahlil sayısı 90 000’e ulaşan ve 8 000 hastaya yataklı tedavi veren 24 000 röntgen çekilen Balıkesir SSKHastanesinin yetenekli ve çalışkan personelini takviye ederek ve çağdaş tıbbın araç ve gereçlerini onların hizmetine vererek bir bölge hastanesi konumu içinde sağlık sorunlarının yerinde çözümü ve hastalarla ailenin yaşadıkları sıkıntı ve eziyetin ortadan kaldırılması yolunda etkin bir çözüm olarak görüyor musunuz?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 13.5.1997

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/3552-012822

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 16.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6340 sayılı yazınız.

Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı tarafından hazırlanan “Sosyal Sigortalar Kurumu Balıkesir Hastanesinin, Bölge Hastanesine dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğine ilişkin” 7/2483 esas no.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Balıkesir Hastanesi Tevsiî İnşaatının tevsiî bloku, hemşire yatakhanesi ve ameliyathane bloku tamamlanma aşamasındadır. Mevcut poliklinik binasının onarımı ile ısı merkezi tamamlanmış olup, tevsiî inşaatının tamamlanmasını müteakip, mevcut hastanenin onarımına başlanacaktır. Ayrıca yeterli tahsisatın sağlanması halinde, sözleşmesine göre işin bitim tarihi 31.12.1997’dir.

Diğer taraftan; Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük illerimizdeki Kurumun Eğitim Hastaneleri; bu şehirlerdeki kalabalık sigortalı nüfusa verdikleri sağlık hizmetlerini karşılamanın yanında taşradan sevk ile gelen hastalara da sağlık hizmeti vermektedir. Bu şekilde oluşan hasta sayısındaki artışın; hastane yeterliliğini etkilediği, bakım düzeyinin düşük kalitede ve eksik olmasına yol açtığı, sonuçta da haklı şikâyetlere sebebiyet verildiği, ayrıca sigortalıların bölgelerinde tedavi olamamaları, o hastaya yapılan tedavi maliyetlerini yükselterek Kurum zararına sebebiyet verildiği, bundan da önemlisi tedavi süresinin uzamasına, hastaların mağduriyetleri ile zaman ve emek kaybına yol açtığı, dolayısıyla sevki yapan hastanenin, poliklinik hizmeti veren bir dispanserden farklı bir görev yapmadığı müşahade edilmiştir.

Bu hususlar gözönünde bulundurularak;

- Aktif ve pasif sigortalı sayısı yoğun olan,

- Ek inşaat yapabilmeye uygun bina ve arazisi olan,

- Yatak sayısı, çevrede hizmet vereceği sigortalıların ihtiyacı karşılayabilecek kapasitede olan,

- Yol durumu, çevre illere ve diğer yerleşim merkezlerine ulaşımı kolay ve rahat olan,

- Günlük poliklinik hasta sayıları yüksek olup norm kadro kısıtlamalarına göre personel durumu en uygun olan,

- Tıbbî donanımı kısmen tamam olan ve/veya ufak ilavelerle tıbbî donanımları kolayca tamamlanabilecek olan,

Kurum hastaneleri arasında yapılan değerlendirme sonucunda ekli listede belirtilen (18) Kurum hastanesinin bölge hastanesine dönüştürülmeleri uygun görülmüştür.

Ancak, bölge hastanesi olarak belirlenen bu hastanelerin tıbbî cihaz, alet ve personel bakımından eksikliklerinin giderilmesi için, tasarruf tedbirleri nedeni ile bugüne kadar tahsisleri gerçekleştirilememiştir.

Bu nedenle, öncelikle 29.9.1995 tarihinde bölge hastanesi konumuna getirilmeleri uygun görülen 18 adet kurum hastanesinin eksiklikleri giderilememişken Kurumun Balıkesir Hastanesinin de içinde olduğu diğer hastanelerin bölge hastanesi konumuna getirilmeleri şu an için uygun görülmemektedir.

Ayrıca, Sosyal Sigortalar Kurumu Balıkesir Hastanesinin personel ihtiyacı da mevzuat ve imkânlar ölçüsünde giderilmeye çalışılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

Not : Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.

12. – Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün’ün, Tekirdağ-Çorlu ve Çerkezköy’de hızlı sanayileşmenin neden olduğu çevre sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’ın yazılı cevabı (7/2508)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre Bakanı Ziyattin Tokar tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususu tensiplerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Enis Sülün

Tekirdağ

Tekirdağ İline bağlı Çorlu İlçemiz Türkiye’nin birçok ilinden büyük bir ilçedir. Tahminlere göre, nüfus 300 bin sınırını aşmış bulunmaktadır. Trakya’nın merkezi durumunda olan Çorlu, konumu itibariyle gerek iç göç olgusu, gerekse sanayileşme ile birlikte kabuğunu zorlamaktadır. 423 fabrikanın faaliyet gösterdiği bu ilçemiz, sosyal alanda olduğu gibi şehirleşme ve Tarım açısından da sıkıntılarla karşı karşıyadır.

Sanayici cazibesi haline gelen Çorlu ve Çerkezköy ilçelerimiz haliyle bazı problemleri de aşmak zorundadır. 1990 yılı sonrası gerekli tedbirlerin alınmamış olması, ilimizde olumsuz etkiler yaratmıştır. Tarımsal araziler gelişi güzel parsellendiği gibi, sanayinin çevresinde olumsuz yönde etkilenmesi, geçimi tarıma dayalı olan bölge insanımız gelecek açısından karamsarlığa sürüklenmektedir.

a) Yeni sanayinin, yeni nüfusu da birlikte getirdiği düşünülürse, normal ve sanayi atıklarının depolanması, imha edilmesi ve atık suların arıtılması için gerekli kontroller yapılmakta mıdır?

b) Trakya’da başlıca akarsuları oluşturan Çorlu suyu, Ergene sularını şu anda tarımda sulama amaçlı kullanılmadığı bilinmektedir. Bu derelerin ıslahı için Bakanlık olarak bir çalışmanız mevcut mudur?

c) Çorlu-Karıştıran-Muratlı Sanayi Bölgesi (2400 ha) tarım toprağı üzerinde yer almaktadır. Amaç, dışı kullanımlar bölgesindeki doğal kaynakların kuruması ve su seviyelerinin çok aşağılara çekilmesine sebep olmuştur.

Bundan dolayı meydana gelen çevre problemlerine ne gibi bir çözüm getirmeyi düşünüyorsunuz?

d) Arıtma tesisi kuruluşlara 1997 yılı içinde, arıtma tesislerini tamamlanması konusunda yaptırım uygulayacak mısınız?

e) Evsel ve evsel kökenli endüstriyel katı atıklar için merkezi çöp depo alanı ile tehlikeli atıklar için bölge ihtiyacını karşılayacak atık bertaraf tesisleri kurmayı planladınız mı?

f) Doğayla barışık, tabiat dengesini koruyan sanayinin geliştirilmesi için Bakanlık olarak yaptığınız veya yapmayı hedeflediğiniz projeler var mıdır?

T.C.

Çevre Bakanlığı 12.5.1997

Çevre Kirliliğini Önleme ve

Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı : B.19.0.ÇKÖ.0.06.00.02/1426-3055

Konu : Tekirdağ Milletvekili Sn. Enis Sülün’ün

soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 24.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2508-6244/17387 sayılı yazınız.

İlgi yazınızda Tekirdağ Milletvekili Sn. Enis Sülün’ün Tekirdağ-Çorlu ve Çerkezköy’deki hızlı sanayileşmenin neden olduğu çevre sorunlarına ilişkin yazılı soru önergesinin cevaplandırılması istenmektedir.

Soru önergesinde yer alan hususlarla ilgili bilgiler ve Bakanlığımca yapılan çalışmalar aşağıda verilmektedir :

a) Bakanlığımca Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsüne “Meriç Havzasında Kirlenme Durumlarının İncelenmesi ve Kalite Durumlarının Tespiti” projesi yaptırılmıştır. Gerek proje verileri, gerekse zaman zaman Bakanlığım elemanlarınca yerinde yapılan tespitler, Ergene Nehrinin, başta Tekirdağ yöresi olmak üzere havzada yer alan çok sayıdaki kuruluşun evsel ve endüstriyel nitelikli atıksularının deşarjı nedeniyle kirlendiğini, işletmelerin büyük bir kısmının 2872 sayılı Çevre Kanunu ve bu kanun çerçevesinde çıkarılan yönetmeliklerde öngörülen hükümlere ve yükümlülüklere yeterince uymadıklarını ortaya çıkarmıştır.

Bu doğrultuda Bakanlığımca çeşitli tarihlerinde yayınlanan genelgeler, yazılı talimatlar ve yerinde yapılan incelemelerle yöredeki ilgililer uyarılarak, gerekli tedbirlerin alınması istenmiştir. Bugüne kadar sürdürülen çalışmalar sonucunda;

- Tekirdağ-Çorlu ve Çerkezköy’de, arıtma tesisi olmayan ve zamanında devreye almayarak kirliliğe neden olan 92 adet sanayi kuruluşuna çeşitli tarihlerde 2872 sayılı Çevre Kanununa göre idarî para cezası, 6 adedine de değişik sürelerde faaliyeti durdurma cezası verilmiştir.

- 88 adet sanayi kuruluşunun bulunduğu Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi Merkezi Arıtma Tesisi tamamlanarak devreye alınmıştır.

- 85 sanayi kuruluşunun yeraldığı Çorlu Deri Sanayi Bölgesinde 2 adet toplu arıtma tesisi kurularak devreye alınmıştır.

- 1992 yılı sonunda bölgede 7 adet arıtma tesisi mevcutken bugün için bu sayı 51 adete ulaşmıştır.

- 49 adet işletmeden arıtma tesisi inşaatıyla ilgili iş termin planları alınmış olup bu plan çerçevesinde arıtma tesislerini kurmaları yönündeki çalışmalar takip edilmektedir.

- Tekirdağ Çevre İl Müdürlüğümüz bünyesinde kurulan laboratuvarda, sanayi kuruluşları deşarjlarından numuneler alınarak sürekli analizleri yapılmaktadır.

b) Ergene ve Çorlu suları, tarımsal kaynaklı kirlenme yanında önemli oranda bölgede yer alan işletme ve yerleşim birimlerinin evsel ve endüstriyel nitelikli atıksularının arıtılmadan deşarjından kirlenmektedir. Kirlenme devam ettiği sürece yapılacak ıslah çalışmaları bir sonuç vermeyecektir. Bu nedenle yukarıda da örnekleri verildiği gibi, öncelikle mevcut kirlilik kaynaklarının giderilmesi yönünde çalışmalara ağırlık verilmektedir. Bu cümleden olarak; bölgenin çevre düzeni planlarının hazırlanabilmesi içi Bakanlığımca bir ön çalışma başlatılmıştır. Buna paralel olarak da, Bakanlığım sürekli kurulları arasında yer alan Tekirdağ Mahallî Çevre Kurulunda örneği ekte sunulan bir dizi karar alınarak uygulama çalışmaları başlatılmıştır.

c) Bakanlığımca 4-6 Aralık 1996 tarihinde Antalya’da düzenlenen 3 üncü Çevre Şurâsında 1997 yılının ülkemizde Çevre Yılı ilan edilmesi oybirliği ile kararlaştırılmıştır. Çevre Yılı nedeniyle Bakanlığımca planlanan çalışmalardan birisi de, ülkemizdeki çevre sorunlarının su havzaları boyutunda bir bütünlük içinde ele alınarak değerlendirilmesi ve bir yönetim modelinin ortaya konulmasıdır. Bu çerçevede Haziran ayı sonunda Ergene ve Meriç dahil olmak üzere Marmara Havzasındaki Valilerimiz, Kaymakamlarımız, Belediye Başkanlarımız ve diğer ilgililerin katılımı ile gerçekleştirilecek toplantıda havzadaki çevre sorunları ile çözüm önerileri tartışılarak, alınan kararların uygulamaya geçirilmesi sağlanacaktır.

d) Arıtma tesisi olmayan veya yapımı devam eden sanayi kuruluşlarının arıtma tesislerini 1997 yılı sonuna kadar tamamlamaları yönünde, Tekirdağ Mahallî Çevre Kurulunca karar alınmıştır. Sözkonusu kararın takibi yapılarak, uymayanlar hakkında 2872 sayılı Çevre Kanununun ilgili maddeleri çerçevesinde yaptırımlar uygulanacaktır.

e) Bilindiği gibi, çöp depo alanları ve merkezî atık bertaraf tesisleri kurma ve işletme yükümlülüğü, belediyeler ve yetkilerini devrettiği kişi ve kuruluşlara verilmiştir. Bakanlığımca sözkonusu tesislerle ilgili teknik ve idarî düzenlemelere yönelik yönetmelikler çıkarılarak yürürlüğe konulmuştur. Bölgedeki katı atıklar için merkezî çöp deponi alanı ile tehlikeli atıklar için atık bertaraf tesisinin kurdurulması yönünde Tekirdağ Mahallî Çevre Kurulunca karar alınmıştır. Alınan kararların en kısa sürede uygulamaya geçirilmesi hususu Bakanlığımca titizlikle takip edilecektir.

f) Kirlettikten sonra temizlemenin maliyeti, kirletmeden önce alınacak tedbirlerin maliyetinden çok daha yüksek olmaktadır. Bu itibarla teknoloji ve proses seçiminden başlanarak, doğayla uyumlu, çevreyi az kirleten sanayinin teşvik edilerek geliştirilmesi büyük önem kazanmaktadır. Bu yönde ulusal ve uluslararası düzeyde sürdürülen gelişmeler Bakanlığımca yakından takip edilerek, başta sanayicilerimiz olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerini kapsayacak yönlendirme ve bilgilendirme çalışmaları yapılmaktadır.

Başta üniversitelerimiz olmak üzere çeşitli kuruluşlarla işbirliği yapılarak, ülkemizde çevre ile uyumlu yerli sanayii ve teknolojilerin geliştirilerek yaygınlaştırılması, Bakanlığımın geleceğe yönelik çalışmalarında öncelikli hedef olarak yer alacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Ziyattin Tokar

Çevre Bakanı

Tekirdağ Valiliğinden :

Mahallî Çevre Kurulu Kararı

Karar No. : 2

Karar Tarihi : 6.3.1997

İlimiz Çerkezköy, Çorlu ve Muratlı İlçeleri civarındaki sanayi kuruluşları ile yerleşim alanlarından kaynaklanan endüstriyel ve evsel atıksuların Ergene Nehri ve kollarına olan deşarjı sonucu oluşan kirliliğin öncelikle artmasının önlenmesi ve geriye çekilebilmesi, ayrıca tarım topraklarının rasyonel kullanımı amacıyla;

- Ergene Havzası ve Trakya Bölgesini kapsayacak çevre düzeni planının Edirne-Kırklareli ve Tekirdağ valiliklerinin koordinatörlüğünde yaptırılmasına,

- Çevre düzeni planları tamamlanıncaya kadar il genelindeki organize sanayi ve sanayi bölgeleri dışındaki alanlarda kurulacak sanayi amaçlı tesislere izin verilmemesine,

- Belediyelerce oluşturulmuş sanayi bölgelerinde genişletme yapılmamasına,

- Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği ve Gayrî Sıhhî Müesseseler Yönetmeliği kapsamında gerekli izinleri almamış planlamalara yapı izni verilmemesine,

- Arıtma tesisi olmayan veya devam eden sanayi kuruluşlarının arıtma tesislerini 1997 yılı sonuna kadar tamamlamalarına,

- Evsel ve evsel kökenli endüstriyel katı atıklar için merkezî çöp deponi alanı ile tehlikeli atıklar için bölge ihtiyacımızı karşılayacak atık bertaraf tesisi kurdurulmasına,

karar verilmiştir.

Tebliğ olunur.

13. – Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, TÜLOMSAŞ’a işçi alımlarında usulsüzlük yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2512)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Nihat Matkap

Hatay

Bakanlar Kurulunun 96/9628 sayılı Kararname Eki Kararın 4 üncü Maddesi Çerçevesinde Yapılacak Uygulamalara İlişkin Usul ve Esaslar Genelgesinin 4 üncü maddesi “KİT ve bağlı ortaklıklarına 1997 yılında bu çerçevede verilecek açıktan atama izinlerine ilişkin işlemler, 399 sayılı KHK’nın 6 ncı, 7 nci ve 8 inci maddelerine uygun olarak yerine getirilecektir. Bu kapsamda açılacak sınavlara ilişkin duyurular ile sınav sonucuna göre yapılan personel atamaları (unvan ve atandıkları birimler itibariyle) Hazine Müsteşarlığına ayrıca bildirilecektir” denmektedir.

1. Bakanlığınıza bağlı Eskişehir’de bulunan TÜLOMSAŞ Kuruluşuna 1997 yılında gerçekleşen geçici işçiler ataması aşamasında yukarıda belirtilen genelge maddesi hükümleri ve diğer yasal hükümler gözönünde bulundurulmuş mudur?

2. Eğer bulundurulmamışsa ilgililer hakkında yasal işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

3. TÜLOMSAŞ kuruluşuna yapılan geçici işçi atamaları eğer usulüne göre yapılmışsa, atamaları iptal edip bu işe alımları yasalara, genelgelere ve usullere uygun şekilde yenilemeyi düşünüyor musunuz?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 9.5.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.0/677-9156

Konu : Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın

yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 24.4.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6041 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın 7/2512-6266 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın 7/2512-6266 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı :

Sorular :

Bakanlar Kurulunun 96/9628 sayılı Kararname Eki Kararın 4 üncü Maddesi Çerçevesinde Yapılacak Uygulamalara İlişkin Usul ve Esaslar Genelgesinin 4 üncü maddesi “KİT ve bağlı ortaklıklarına 1997 yılında bu çerçevede verilecek açıktan atama izinlerine ilişkin işlemler, 399 sayılı KHK’nın 6 ncı, 7 nci ve 8 inci maddelerine uygun olarak yerine getirilecektir. Bu kapsamda açılacak sınavlara ilişkin duyurular ile sınav sonucuna göre yapılan personel atamaları (unvan ve atandıkları birimler itibariyle) Hazine Müsteşarlığına ayrıca bildirilecektir” denmektedir.

1. Bakanlığınıza bağlı Eskişehir’de bulunan TÜLOMSAŞ Kuruluşuna 1997 yılında gerçekleşen geçici işçiler ataması aşamasında yukarıda belirtilen genelge maddesi hükümleri ve diğer yasal hükümler gözönünde bulundurulmuş mudur?

2. Eğer bulundurulmamışsa ilgililer hakkında yasal işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

3. TÜLOMSAŞ kuruluşuna yapılan geçici işçi atamaları eğer usulüne göre yapılmışsa, atamaları iptal edip bu işe alımları yasalara, genelgelere ve usullere uygun şekilde yenilemeyi düşünüyor musunuz?

Cevaplar :

399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 6 ncı, 7 nci ve 8 inci maddeleri kamu kuruluşlarına alınacak sözleşmeli personelin işe alma, işe alınacaklarda aranacak şartlar ve sınavlarına ilişkin esasları kapsamaktadır. Oysa TÜLOMSAŞ Genel Müdürlüğüne sözleşmeli personel değil, geçici işçi alımı yapılmıştır.

TÜLOMSAŞ Genel Müdürlüğünün acil geçici işçi ihtiyacı için 18.10.1996 tarih ve 22791 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 96/8628 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında belirtilen prosedüre uyulmuştur.

Hazine Müsteşarlığının 13.1.1997 tarih ve 1782, 29.1.1997 tarih ve 4294 sayılı görüşleri dikkate alınarak Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığının 4.2.1997 tarih ve 01180 sayılı yazıları ile 3 000 adam/ay geçici işçi vizesi alınmıştır.

TÜLOMSAŞ Genel Müdürlüğünün acil personel ihtiyacı nedeniyle İş ve İşçi Bulma Kurumu (Eskişehir Şube Müdürlüğü) kanalı ile işe alımlar prosedür ve talimatlara uygun olarak yapılmış, personelin göreve başlama tarihleri yasal süre içerisinde ilgili kuruma bildirilmiş ve tescil işlemleri tamamlanmıştır.

14. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, bakanlıkta ve ilgili kuruluşlarda görev yapan genel müdür, yönetim kurulu üyeleri ve denetçilere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2529)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül

İzmir

1. Bakanlığınızda ve Bakanlığınıza bağlı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında, kamu iktisadî teşebbüslerinde, sermayesi tamamen ve kısmen Devlete ait kamu iktisadî kuruluşlarında, bankalar, şirket ve tarım, kredi, satış, üretim kooperatif ve kooperatif birliklerinde, vakıflarda, fonlarda ve yönetimi vesayeti size ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili her sıfat ve türdeki kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi Kamu İktisadî Teşebbüsü, banka ve ortaklıklarca, kooperatif birliklerince kurulmuş, iştirak edilmiş kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi kurum, kuruluş, banka, ortaklık ve vakıflarda görev yapan, çalışan atanmış ve/veya seçilmiş, atanması ve/veya seçimi Bakanlığınızın iznine, onayına tabi yukarıda sayılan yerlerde görevli;

Genel Müdür;

Yönetim Kurulu (İdare Meclisi) Üyesi,

Denetçi (murakıp) kişilerin isimleri ve görev yaptıkları yerler nerelerdir?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 9.5.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.E/689-9198

Konu : İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün

yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 29 Nisan 1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2529-6291/17498 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün 7/2529-6291 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün 7/2529-6291 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı :

Soru :

1. Bakanlığınızda ve Bakanlığınıza bağlı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında, kamu iktisadî teşebbüslerinde, sermayesi tamamen ve kısmen Devlete ait kamu iktisadî kuruluşlarında, bankalar, şirket ve tarım, kredi, satış, üretim kooperatif ve kooperatif birliklerinde, vakıflarda, fonlarda ve yönetimi vesayeti size ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili her sıfat ve türdeki kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi Kamu İktisadî Teşebbüsü, banka ve ortaklıklarca, kooperatif birliklerince kurulmuş, iştirak edilmiş kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi kurum, kuruluş, banka, ortaklık ve vakıflarda görev yapan, çalışan atanmış ve/veya seçilmiş, atanması ve/veya seçimi Bakanlığınızın iznine, onayına tabi yukarıda sayılan yerlerde görevli;

Genel Müdür;

Yönetim Kurulu (İdare Meclisi) Üyesi,

Denetçi (murakıp) kişilerin isimleri ve görev yaptıkları yerler nerelerdir?

Cevap :

Ulaştırma Bakanlığı ile Bağlı ve İlgili Kuruluşlarında görevli Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyelerinin isim ve görev yerleri aşağıda verilmiştir

Ulaştırma Bakanlığında Görevli Bulunan Genel Müdürler

Birimi Adı Soyadı

Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları

İnşaatı Genel Müdürlüğü Faruk Balcı

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Kayıhan Kabadayı

Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü Yaşar Çoban

Haberleşme Genel Müdürlüğü Hayrettin Soytaş

Ulaştırma Bakanlığı Bağlı Kuruluşu Telsiz Genel Müdürlüğü

Genel Müdür Kamil Ergenekon

Yönetim Kurulu Üyesi Yok

Ulaştırma Bakanlığı İlgili Kuruluşu DHMİ Genel Müdürlüğü

Genel Müdür M. Turan Özatamer

Yönetim Kurulu Üyesi Metin Gönen

” ” ” İ. Taner Küçükünsal

” ” ” Oktay Baloğlu

” ” ” Ahmet Yağcıoğlu

” ” ” Erkan Yazgan

Türk Telekom A.Ş. Genel Müdürlüğü

Genel Müdür M. Cengiz Bulut

Yönetim Kurulu Üyesi İhsan Fevzibeyoğlu

” ” ” Cengiz Anık

” ” ” Şevki Develioğlu

” ” ” Nevzat Saygılıoğlu

” ” ” Murat Kural

” ” ” Mustafa Horata

Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü

Genel Müdür Veli Bettemir

Yönetim Kurulu Üyesi Aydemir Akkayaoğlu

” ” ” Turgay Üçöz

” ” ” Yılmaz Göral

” ” ” Vedat Tuncer

” ” ” Nuri Alagöz

TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü

Genel Müdür Tekin Çınar

Yönetim Kurulu Üyesi Aydıner Sarıkaya

” ” ” A. İhsan Birincioğlu

” ” ” Naci Mimaroğlu

” ” ” Faik Koç

Türkiye Vagon Sanayii A.Ş. Genel Müdürlüğü

Genel Müdür Halil Özkan

Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Kızılay

” ” ” Nurbülent Erandaç

” ” ” Refik Oktaş

” ” ” M. İzzet Babaoğlu

Türkiye Lokomotif Sanayii A.Ş. Genel Müdürlüğü

Genel Müdür Mithat Yüzügüllü

Yönetim Kurulu Üyesi A. Fatih Yağcı

” ” ” Sadri Yıldırım

” ” ” Halil İbrahim Öztetik

” ” ” Yaşar Tuncer

Türkiye Demiryolu Makinaları Sanayii A.Ş. Genel Müdürlüğü

Genel Müdür Hakkı Coşar

Yönetim Kurulu Üyesi Ergün Kızılılgın

” ” ” Aytekin Akdevelioğlu

” ” ” Turan Çınar

” ” ” Hulusi Sırmacı

15. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, bakanlıkta görev yapan bazı unvanlı personelin sayısına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2562)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Orman Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül

İzmir

1. Bakanlığınızda ve Bakanlığınıza bağlı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında;

a) Müsteşar sayısı nedir?

b) Genel müdür sayısı nedir?

c) Müsteşar ve genel müdür derece ve statüsünde olup ta, başkan veya başka bir sıfatla yüksek dereceli personel sayısı nedir?

2. Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilâtında ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında, kamu iktisadî teşebbüslerinde, banka ve şirketler ile her türden tarım, kredi, satış ve diğer kooperatif birliklerinde, başmüşavir, müşavir, danışman adı altında görev yapan daimi geçici personel sayısı nedir?

3. Kadrosu Bakanlığınızda, veya yukarıda 2 nci maddede sayılan Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında ve yahutta kadrosu diğer TBMM, Başbakanlık, bakanlık, belediye, banka, KİT, şirket ve benzeri kamuya ait kurum ve kuruluşlarında, fon yönetimlerinde olup ta, Bakanlığınızda görevlendirilen Bakan olarak size bağlı, size hizmet sunan Bakan, bakanlık başmüşaviri, bakan özel müşaviri, danışman adı altında görev yapan geçici ve daimi, tam mesai ve/veya kısmî mesai vererek çalışan kişi, personel sayısı nedir?

T.C.

Orman Bakanlığı 13.5.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı

Sayı : KM.1.SOR/321-1522

Konu : Sn. Sabri Ergül’ün

Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 29.4.1997 tarih ve A.01.0.0.GNS.0. 10.00.02-7/2562-6363/7628 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül’ün “Bakanlıkta görev yapan bazı unvanlı personelin sayısına ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

M. Halit Dağlı

Orman Bakanı

İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül’ün 7/2562 Esas No.lu “Bakanlıkta Görev Yapan Bazı Unvanlı Personelin Sayısına İlişkin Yazılı Soru Önergesi” Hakkında Orman Bakanlığının Cevabı :

1. Bakanlığımız ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında görev yapan üst düzey yöneticileri;

a) 1 adet müsteşar,

b) 3 adet ana hizmet birimi genel müdürü,

1 adet bağlı kuruluş genel müdürü mevcuttur.

c) Müsteşar ve genel müdür derece ve statüsünde olup ta, başkan veya başka bir sıfatta çalışan yüksek dereceli personel yoktur.

2. 29 adet Bakanlık müşaviri,

3 adet kadrosu Başbakanlıkta olup, Bakanlığımızda danışman olarak görev yapan eleman mevcuttur.

3. Kadrosu Başbakanlıkta olup, Bakanlığımızda danışman olarak görev yapan 3 eleman mevcuttur.

16. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, kamu personel atamalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2574)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül

İzmir

1. Türkiye Cumhuriyeti 54 üncü Hükümetinde Bakan olarak görevlendirildiğiniz tarihten günümüze kadar; Bakanlığınız merkez ve taşra teşkilâtlarına, Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi kamu iktisadî teşebbüs, ortaklık ve iştirakleri sayılan kurum, kuruluş, banka, şirket, tarım, kredi, satış, üretim ve diğer türden kooperatif birlikleri ile bu kuruluşlarca kurulmuş, iştirak edilmiş, yönetimi ve vesayeti Bakan olarak size ve Bakanlığınıza ait kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi kamu kurum ve kuruluşları, vakıf, fon’lar ile atanması için onay, izin verme yetkisi size ve Bakanlığınıza ait kuruluşlara verilen, tahsis edilen her derece ve sıfattaki daimi ve geçici memur, işçi ve sözleşmeli personel kadro sayısı nedir? Kaç atama yapılmıştır?

Yeni verilen bu kadrolar ile eskiden kadrosu olup ta münhal bulunan yerlere atanma işlemi yapılan personel sayısı nedir?

2. Bakanlığınızın Başbakanlıktan; ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili yukarıda sayılan kurum ve kuruluşların direk ve/veya Bakanlığınız yoluyla Başbakanlıktan yeni kadro verilmesi ve mevcut münhal kadrolara atama yapılması için talepte bulundukları, izin, onay istedikleri kadro ve atama izin taleplerinin kadro, kişi olarak sayısı nedir?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 9.5.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.E/690-9199

Konu : İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün

Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29 Nisan 1997 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2574-6375/17641 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün 7/2574-6375 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün 7/2574-6375 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı :

Sorular :

1. Türkiye Cumhuriyeti 54 üncü Hükümetinde Bakan olarak görevlendirildiğiniz tarihten günümüze kadar; Bakanlığınız merkez ve taşra teşkilâtlarına, Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi kamu iktisadî teşebbüs, ortaklık ve iştirakleri sayılan kurum, kuruluş, banka, şirket, tarım, kredi, satış, üretim ve diğer türden kooperatif birlikleri ile bu kuruluşlarca kurulmuş, iştirak edilmiş, yönetimi ve vesayeti Bakan olarak size ve Bakanlığınıza ait kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi kamu kurum ve kuruluşları, vakıf, fon’lar ile atanması için onay, izin verme yetkisi size ve Bakanlığınıza ait kuruluşlara verilen, tahsis edilen her derece ve sıfattaki daimi ve geçici memur, işçi ve sözleşmeli personel kadro sayısı nedir? Kaç atama yapılmıştır?

Yeni verilen bu kadrolar ile eskiden kadrosu olup ta münhal bulunan yerlere atanma işlemi yapılan personel sayısı nedir?

2. Bakanlığınızın Başbakanlıktan; ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili yukarıda sayılan kurum ve kuruluşların direk ve/veya Bakanlığınız yoluyla Başbakanlıktan yeni kadro verilmesi ve mevcut münhal kadrolara atama yapılması için talepte bulundukları, izin, onay istedikleri kadro ve atama izin taleplerinin kadro, kişi olarak sayısı nedir?

Cevaplar :

Türkiye Cumhuriyeti 54 üncü Hükümetinde Ulaştırma Bakanı olarak görev aldığım süre içindeki Bakanlığımız, bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki kadro sayısı yapılan atama ile bunlara dair bilgiler aşağıda verilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı Mevcut Kadro Durumu

Statüsü Dolu Boş Toplam

Memur 1 233 1 279 2 512

İşçi 1 313 747 2 060

Genel Toplam 2 546 2 026 4 572

6.6.1996 tarihinden günümüze kadar alınan açıktan atama izinleri

Kullanılan Açıktan Atamanın Şekli Adeti

Belediyelerden Naklen Atamalar 5

Kamu İktisadî Kuruluşlarından Naklen Atanan 2

Emekli veya Açıkta Olanlardan 4

Toplam 11

Ulaştırma Bakanlığı Bağlı Kuruluşu Telsiz Genel Müdürlüğünün Mevcut Kadro Durumu

Statüsü Dolu Boş Toplam

Memur 220 207 427

Uzman Sözleşmeli 100 30 130

Genel Toplam 320 237 557

Telsiz Genel Müdürlüğü Açıktan Atama İzni Almamıştır.

DHMİ Genel Müdürlüğünün Mevcut Kadro ve Pozisyon Durumu

Statüsü Dolu Boş Toplam

Sözleşmeli 3 920 1 456 5 376

Geçici İşçi 287 33 320

Genel Toplam 4 207 1 489 5 696

6.6.1996 tarihinden bugüne kadar alınan açıktan atama izinleri

Alınan Toplam Adet Kullanılan

Sözleşmeli olarak alınan yetki 537 63

Koruma Güvenlik Görevlisi 21 21

Genel Toplam 558 84

Türk Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürlüğünün Mevcut Kadro ve Pozisyon Durumu

Statüsü Dolu Boş Toplam

Sözleşmeli 45 931 8 245 54 176

Kadrolu 907 467 1 374

Genel Toplam 46 838 8 712 55 550

Dolu Boş Toplam

Geçici İşçi (Adam Ay) 62 360 283 521 344 881

6.6.1996 tarihinden bu güne kadar alınan açıktan atama izinleri

Alınan Toplam Adet Kullanılan

Sözleşmeli olarak alınan yetki 299 263

Koruma Güvenlik Görevlisi 240 226

İşçi 4 143 3 609

Genel Toplam 4 682 4 098

Posta İşletmesi Genel Müdürlüğünün Mevcut Kadro ve Pozisyon Durumu

Statüsü Dolu Boş Toplam

Sözleşmeli 34 978 11 143 46 121

Kadrolu 2 219 355 2 574

İşçi 2 713 — 2 713

Genel Toplam 39 910 11 498 51 408

6.6.1996 tarihinden bu güne kadar alınan açıktan atama izinleri

Alınan Toplam Adet Kullanılan

Sözleşmeli olarak alınan yetki 153 133

Daimi İşçi Kadrosu 4 4

Genel Toplam 157 137

TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğünün Mevcut Kadro ve Pozisyon Durumu

Statüsü Dolu Boş Toplam

Pozisyon (Sözleşmeli) 24 743 4 351 29 094

İşçi 16 895 12 201 29 096

Geçici İşçi 1997 yılı için 45 600 Adam/ay

6.6.1996 tarihinden bu güne kadar alınan açıktan atama izinleri

Alınan Toplam Adet

Sözleşmeli olarak istihdam edilmek üzere 153

Askerlik Dönüşü 119

Daimi İşçi Kadrosu 4 964

Genel Toplam 5 236

Ayrıca 45 600 Adam/ay olarak geçici işçi kadrosu alınmış, kullanılmıştır.

Başbakanlıktan 1997 yılı için aşağıda belirtilen sayıda açıktan atama izni istenmiş olup henüz müsaade alınmamıştır.

Liman işyeri için 890 adet pozisyon

Diğer işyerleri için 1 034 ” ”

Güvenlikle ilgili olarak 2 442 ” ”

TÜVAS A.Ş. Genel Müdürlüğünün Mevcut Kadro ve Pozisyon Durumu

Statüsü Dolu Boş Toplam

Sözleşmeli Personel 270 288 558

Daimi İşçi 1 078 — 1 078

Geçici İşçi 343 — 343

Genel Toplam 1 691 288 1 979

6.6.1996 tarihinden bu güne kadar alınan açıktan atama izinleri

Alınan Toplam Adet

Sözleşmeli Askerlik Dönüşü 5

Naklen İşçi 5

Geçici İşçi 338

Genel Toplam 348

TÜLOMSAŞ A.Ş. Genel Müdürlüğünün Mevcut Kadro ve Pozisyon Durumu

Statüsü Dolu Boş Toplam

SözleşmeliPersonel 93 11 104

Daimi İşçi 362 — 362

Genel Toplam 455 11 466

Geçici İşçi (Adam Ay) 1 665 dolu 435 adet boş mevcuttur.

6.6.1996 tarihinden bu güne kadar alınan açıktan atama izinleri

Alınan Toplam Adet

Sözleşmeli Askerlik Dönüşü 1

Geçici İşçi 360

Daimi İşçi 1

Genel Toplam 362

TÜDEMSAŞ Genel Müdürlüğünün Mevcut Kadro ve Pozisyon Durumu

Statüsü Dolu Boş Toplam

Sözleşmeli Personel 268 202 470

Daimi İşçi 1 430 520 1 950

Genel Toplam 1 698 722 2 420

TÜDEMSAŞ Genel Müdürlüğü açıktan atama izni alamamıştır.

17. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, bakanlıkta görev yapan bazı unvanlı personel sayısına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2587)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül

İzmir

1. Bakanlığınızda ve Bakanlığınıza bağlı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında;

a) Müsteşar sayısı nedir?

b) Genel müdür sayısı nedir?

c) Müsteşar ve genel müdür derece ve statüsünde olupta, başkan veya başka bir sıfatla yüksek dereceli personel sayısı nedir?

2. Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilâtında ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında, kamu iktisadî teşebbüslerinde, banka ve şirketler ile her türden tarım, kredi, satış ve diğer kooperatif birliklerinde, başmüşavir, müşavir, danışman adı altında görev yapan daimi geçici personel sayısı nedir?

3. Kadrosu Bakanlığınızda, veya yukarıda 2 nci maddede sayılan Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında veyahutta kadrosu diğer TBMM, Başbakanlık, bakanlık, belediye, banka, KİT, şirket ve benzeri kamuya ait kurum ve kuruluşlarında, fon yönetimlerinde olup da, Bakanlığınızda görevlendirilen Bakan olarak size bağlı, size hizmet sunan Bakan, bakanlık başmüşaviri, bakan özel müşaviri, danışman adı altında görev yapan geçici ve daimi, tam mesai ve/veya kısmî mesai vererek çalışan kişi, personel sayısı nedir?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 12.5.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.E/692-9239

Konu : İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün

Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 2.5.1997 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2587-6355/17620 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün 7/2587-6355 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün 7/2587-6355 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı :

Sorular :

1. Bakanlığınızda ve Bakanlığınıza bağlı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında;

a) Müsteşar sayısı nedir?

b) Genel müdür sayısı nedir?

c) Müsteşar ve genel müdür derece ve statüsünde olup da, başkan veya başka bir sıfatla yüksek dereceli personel sayısı nedir?

2. Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilâtında ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında, kamu iktisadî teşebbüslerinde, banka ve şirketler ile her türden tarım, kredi, satış ve diğer kooperatif birliklerinde, başmüşavir, müşavir, danışman adı altında görev yapan daimi geçici personel sayısı nedir?

3. Kadrosu Bakanlığınızda, veya yukarıda 2 nci maddede sayılan Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında veyahutta kadrosu diğer TBMM, Başbakanlık, bakanlık, belediye, banka, KİT, şirket ve benzeri kamuya ait kurum ve kuruluşlarında, fon yönetimlerinde olup da, Bakanlığınızda görevlendirilen Bakan olarak size bağlı, size hizmet sunan Bakan, bakanlık başmüşaviri, bakan özel müşaviri, danışman adı altında görev yapan geçici ve daimi, tam mesai ve/veya kısmî mesai vererek çalışan kişi, personel sayısı nedir?

Cevaplar :

1. Bakanlığımız ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında :

a) Müsteşar sayısı 1’dir.

b) Genel Müdür sayısı 12’dir.

c) Bunlara ilaveten 4 müsteşar yardımcısı, 3 müşavirlik (Hukuk, Basın-Yayın ve Enformasyon), 2 kurul başkanlığı, 7 müstakil daire başkanlığı, 1 savunma sekreterliği bulunmaktadır.

2. Bakanlığımız merkez ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında müşavir olarak görev yapanlar şu şekildedir :

- Bakanlık Merkezi : 9

- TCDD İşletmesi Gen. Müd. : 31

- DHMİ Genel Müdürlüğü : 18

- Posta İşletmesi Gen. Müd. : 15

- Türk Telekom Gen. Müd. : 19

3. Bakanlığımızda 9 adet kadrolu Bakanlık müşaviri ile kadrosu bağlı ve ilgili kuruluşlarda olup, Bakana hizmet veren 2 adet danışman bulunmaktadır.

18. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, bakanlıkta görev yapan bazı unvanlı personel sayısına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdullatif Şener’in yazılı cevabı (7/2589)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Maliye Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül

İzmir

1. Bakanlığınızda ve Bakanlığınıza bağlı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında;

a) Müsteşar sayısı nedir?

b) Genel müdür sayısı nedir?

c) Müsteşar ve genel müdür derece ve statüsünde olup da, başkan veya başka bir sıfatla yüksek dereceli personel sayısı nedir?

2. Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilâtında ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında, kamu iktisadî teşebbüslerinde, banka ve şirketler ile her türden tarım, kredi, satış ve diğer kooperatif birliklerinde, başmüşavir, müşavir, danışman adı altında görev yapan daimi geçici personel sayısı nedir?

3. Kadrosu Bakanlığınızda, veya yukarıda 2 nci maddede sayılan Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında veyahutta kadrosu diğer TBMM, Başbakanlık, bakanlık, belediye, banka, KİT, şirket ve benzeri kamuya ait kurum ve kuruluşlarında, fon yönetimlerinde olup da, Bakanlığınızda görevlendirilen Bakan olarak size bağlı, size hizmet sunan Bakan, bakanlık başmüşaviri, bakan özel müşaviri, danışman adı altında görev yapan geçici ve daimi, tam mesai ve/veya kısmî mesai vererek çalışan kişi, personel sayısı nedir?

T.C.

Maliye Bakanlığı 8.5.1997

Personel Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.PER.0.01/021247

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 2.5.1997 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2589-6357/17622 sayılı yazısı.

Tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmak üzere ilgili yazı ekinde gönderilen, İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül’e ait yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar madde halinde aşağıda sunulmuştur.

1. Bakanlığımızda ve Bakanlığımıza bağlı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında;

a) Müsteşar sayısı 1,

b) Genel Müdür sayısı 10,

c) Müsteşar ve genel müdür derece ve statüsünde olup da, başkan veya başka bir sıfatla yüksek dereceli personel sayısı 4’tür.

2. Bakanlığımız Merkez Teşkilâtında 23 asil ve 3 vekil müşavir görev yapmaktadır. Bağlı ve ilgili kuruluşlarımızdaki müşavir sayısı 3’tür.

3. Kadrosu diğer kurumlarda olup, Bakanlığımızda müşavir veBakan özel danışmanı olarak görevli personel sayısı 3’tür.

Bilgilerinize arz ederim.

Doç. Dr. Abdullatif Şener

Maliye Bakanı

19. – İzmir Milletvekili Hilmi Develi’nin, Denizli Güney Şelalesine ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Bahattin Yücel’in yazılı cevabı (7/2623)

Aşağıdaki sorularımın Turizm Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla. 23.7.1996

Hilmi Develi

Denizli

Konu : Denizli Güney Şelalesi.

Soru 1. Denizli İli Güney İlçesinin Büyük Menderes havzasındaki doğa harikası şelaleden daha verimli şekilde yararlanılabilmesi için herhangi bir çalışmanız var mıdır? Var ise ne aşamadadır?

Soru 2. Bu yöreyi Bakanlar Kurulu kararı ile “Turizm Alanı ve Merkezi” ilan ederek, Türkiye turizmine katmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

Turizm Bakanlığı 9.5.1997

Hukuk Müşavirliği

Sayı : B.170.HKM.0.00.00.00/615-13913

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi)

İlgi : a) 5 Mayıs 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2623-2979/7926 sayılı yazınız.

b) 2.8.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/317-2979/2926 sayılı yazınız.

c) 18.3.1997 tarih ve 357-8192 sayılı yazımız.

İlgili (a) yazınız ile Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi’ye ait Bakanlığıma verilen sözlü soru önergesinin yazılı soru önergesine çevrildiği belirtilerek 15 gün içinde cevaplandırılması istenilmiştir.

Sayın Milletvekili Hilmi Develi’ye ait 06/316 esas numaralı önergeye ilgi (c) yazımızla cevap verilmiştir.

Yazılı cevabımızın bir örneği ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Bahattin Yücel

Turizm Bakanı

T.C.

Turizm Bakanlığı 18.3.1997

Hukuk Müşavirliği

Sayı : B.170.HKM.0.00.00.00/357-8192

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 6/3171 sayılı soru önergesi.

Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi tarafından Başkanlığınıza sunulan sözlü olarak tarafımdan cevaplandırılması istenilen soru önergesi incelenmiştir.

Denizli İl sınırları dahilinde turizm ve rekreasyon amaçlı kullanılabilecek kaynakların tespiti, daha başarılı kullanılabilmesi, kullanılmayan kaynakların da devreye girebilmesi için teknik düzeyde öneriler geliştirilmesi amacıyla hazırlanan Denizli İl Turizm Envanteri ve Turizmi Geliştirme Planı 1996 yılında tamamlanmıştır.

Denizli İli, Güney İlçesine yönelik envanterde yeralan öneriler Ek : 1’de iletilmektedir.

Ayrıca, sözkonusu alan, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca Bakanlar Kurulunca ilan edilen herhangi bir turizm bölge, alan ve merkezi kapsamında kalmamaktadır.

Turizm merkezi ilan edilecek yerleşim alanlarının tesbitinin, İl Turizm Envanteri ve Turizmi Geliştirme Planının öngörüleri veya fiziksel planlama kararları doğrultusunda tespitler yapılarak Bakanlığımızın yetki almasında yarar görülen ve bu yetkinin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirebileceği saptanan yerler turizm alanı veya merkezi ilanı için gerekli prosedürden geçirilerek Bakanlar Kuruluna önerilmektedir.

Turizm yatırımları, turizm alan ve merkezleri dışında da aynı oranda kredilendirilmekte, altyapı sorunlarına da ülke ve bölge bazında yürütülen projeler ile Bakanlığımızca doğrudan katkıda bulunulmakta, tüm yurtta turizm yönünden önem arzeden yörelerde eksik altyapının tamamlanabilmesi yolunda kamu desteğinin sağlanmasına çalışılmaktadır.

Bu açıdan da bu yörede turizmin geliştirilebilmesi ve yatırımların gerçekleştirilmesi için mutlaka o yörenin turizm bölgesi, alan veya merkezi ilan edilmesi gerekmemektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Bahattin Yücel

Turizm Bakanı

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.