Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 26 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

91 inci Birleşim

8 . 5 . 1997 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – YOKLAMALAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kastamonu Milletvekili M. Hadi Dilekçi’nin, Gökırmak’ın taşması neticesinde meydana gelen tabiî afete ve bu bölgedeki çiftçilerin sıkıntılarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Trafik Haftası ve trafik kazalarına karşı alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, eğitimin önemi ve Türkiye’nin eğitim sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Polonya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Nevzat Ercan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Mehmet Salim Ensarioğlu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/788)

2. – Polonya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Ahmet Demircan’a dönüşüne kadar Devlet Bakanı. T. Rıza Güneri’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/789)

3. – Irak’a gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim Adak’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/790)

4. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin (6/390, 391) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/179)

5. – Bazı milletvekillerine izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/791)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 23 arkadaşının, NATO genişlemesi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13)

2. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 20 arkadaşının, Flash-TV’ye yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/185)

3. – İçel Milletvekili Mustafa İstemihan Talay ve 30 arkadaşının, Flash-TV’ye yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186)

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – 306 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin gündemdeki yerine ve (10/18), (10/27), /10/30), (10/113), (10/170), (10/185), (10/186) ve (10/25) esas numaralı Meclis araştırması önergeleri ve (9/13) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemdeki yerleri, görüşme gün ve çalışma saatleri ve 13.5.1997 Salı ile 20.5.1997 Salı günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerileri

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215)(S. Sayısı : 23)

2. – 17.7.1964 Tarihli 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı : 250)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Antalya Milletvekili Sami Küçükbaşkan’ın, Antalya Bölgesinde yaşanan don olayının afet kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin cevabı (7/2356)

2. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın;

– Et ithalatına,

– Pamuk üreticilerinin desteklenmesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin yazılı cevabı (7/2384, 2385)

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Umurbey Belediyesine yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2422)

4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine ihracat yapan Türk firmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın yazılı cevabı (7/2437)

5. – Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan’ın, Yayladağ Tütün İşleme Fabrikasına işçi alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nafiz Kurt’un yazılı cevabı (7/2440)

6. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, İstiklâl Harbi gazilerine ödenen maaşlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2443)

7. – Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, 1997 bütçesi ek ödeneğinden iktidar milletvekillerine kaynak ayrıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2460)

8. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, 54 üncü Hükümet döneminde belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2491)

9. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, vergi borcu olan kişi ve kuruluşlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2493)

10. – İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in, İstiklâl Marşının çalışmasında kadın sesinin yer almamasıyla ilgili bir talimat verilip verilmediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/2496)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Yapılan yoklamalar sonucunda toplantı yetersayısı bulunamadığından,

Gündemdeki konuları görüşmek için 8.5.1997 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 16.33’te son verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

Ali Günaydın Fatih Atay

Konya Aydın

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

8 Mayıs 1997 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Fatih ATAY (Aydın), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşimini açıyorum.

Çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalara başlıyoruz.

Önce, gündemdışı söz vereceğim.

Sayın Akın Gönen, hazır mı efendim? Sayın Gönen hazır değiller.

Diğer konuşmacıya gündemdışı söz vereceğim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kastamonu Milletvekili M. Hadi Dilekçi’nin, Gökırmak’ın taşması neticesinde meydana gelen tabiî afete ve bu bölgedeki çiftçilerin sıkıntılarına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubumuzun Kastamonu Milletvekili Sayın Hadi Dilekçi, Taşköprü'de husule gelen tabiî afetlerle ilgili olarak söz talep etmişti; dün söz verme imkânımız olmadı.

Dün kendilerine söz vermeyi ifade ettiğim arkadaşlarıma bugün o sözü vermiş oluyorum; bugün, yeniden, başka arkadaşıma söz verme fırsatım olmadı.

Sayın Dilekçi, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yağışlar nedeniyle, Kastamonu tarımının candamarı olan Taşköprü Ovasındaki tarım alanları su altında kaldı. Gökırmak'ın taşması neticesinde meydana gelen felaketi ve bu bölgede yaşayan çiftçimizin sıkıntılarını dile getirmek üzere, gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlarken, sel felaketine uğrayan Taşköprü ve Hanönü'nde yaşayan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletirim. 0

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçimini tarımdan elde eden dargelirli insanların yaşadığı, işsizliğin ve fakirliğin had safhaya ulaştığı, devletin, hizmet açısından Ilgaz Dağının öbür yakasına ulaşamadığı, yıllar boyu, sağ hükümetlerin ihmaliyle, Türkiye'de en fazla göçün yaşandığı Kastamonu yöresinde, yoğun yağışlar ardından Gökırmak taştı. Germeç, Taşköprü ve Hanönü İlçelerine bağlı tüm köyleri etkisi altında bırakan sel, köylümüzü sıkıntı içerisinde bıraktı. Germeç yakınlarından Hanönü'ne kadar Taşköprü Ovasında binlerce dönümlük arazi sular altında kaldı. Sel baskınında en büyük zararı, Taşköprü'nün Acıgişe Mahallesi görürken, Çoroğlu, Bükköy, Kıranköy, Yeşilyurt, Masatlar, Donalar, Tekeoğlu, Akdoğan, Akdoğan-Teke, Alamakayış, Alamabatar, Alamaşişli, Yukarıçayırcık, Aşağıçayırcık, Aşağıemerce, Yukarıemerce, Çördük, Kornapa, Kuyluş, Böcü, Kadıköy, Çaykirpi, Yazıköy ile Etem Mahallesi, Teke Mahallesi ve Taşköprü'nün içmesuyunu karşılayan Keson kuyuları da zarar görmüştür.

Taşköprü Ovasında 15 bin hektarlık alanı kapsayan sel suları, sarmısak, kendir ve pancar ekili alanlarda 10 trilyon lirayı bulan büyük bir zarara yol açmıştır. Bu felaket, yörede yaşayan çiftçimizi büyük sıkıntıya sokmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karaçomak, Ersil ve Daday Çayı ile Karadere sularının birleştiği Gökırmak'ın taşması sonucu meydana gelen felaketten dolayı, Hükümet ilgisiz kalmış, bu bölgeye, bugüne kadar, inceleme yapmak üzere bir heyet göndermemiştir. Vilayetçe zarar tespiti yapılmaya çalışılmıştır. Ne yazık ki, yöre milletvekilleri de yöreye gitme tenezzülünde bulunmamışlardır.

Su altında kalan tarım alanlarında ekili olan kendir ve pancar, şeker fabrikasının ve kâğıt fabrikasının hammadde ihtiyacının yüzde 60'ını karşılamaktadır. Dünyanın en kaliteli sarmısağının yetiştiği ekim alanlarında yaşayan köylümüz mağdur durumdadır.

Bölge, afet bölgesi ilan edilmeli, Keson kuyuları korumaya alınmalı ve Gökırmak Taşkın Projesi derhal faaliyete geçirilmelidir.

Yöreyi taşkından korumak için Karadere Barajı ve sulama projesinin en kısa sürede tamamlanması gerekmektedir. Karadere Barajı 1997 yılı ödeneği yok denecek kadar azdır; bu ödenek, mutlaka artırılmalıdır.

Sel felaketinden etkilenen çiftçilerimizin Ziraat Bankasına olan borçları mutlaka ertelenmeli, zarar gören Taşköprü ve Hanönü Belediyesine mutlaka parasal yardımda bulunulmalıdır. Felakete uğrayan çiftçilerimize, tohumluk ve sunî gübre yardımında bulunulmalıdır.

Doğu ve güneydoğuda yaşayan insanlarımızın sıkıntılarını biliyoruz. Oralara hizmetin taşınmasına da canı gönülden katılıyoruz; ama, Başkentin 230 kilometre yakınındaki sefaleti de, artık, Hükümetin görmesini arzu ediyoruz. Yöre insanı, açlıktan, evini barkını terk etmiş, okullar kapanmış, çalışma gücü olan insanlarımızın tamamı Kastamonu dışına göç etmiştir. Yörede, köyler boşaltılmış; köylerde çocuğa rastlamak mümkün değil, çocuk yapacak insanı bulmak mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, Kastamonu basınından öğrendiğimize göre, Sayın Cumhurbaşkanımız "yaralar sarılacak" demişler. Yıllar boyu duyduğumuz laflar bunlar... İnşallah, bu sefer, bu yaraya parmak basarlar.

Yine, Kastamonu basınında "Sel Felaketine Çiller Sözü" denilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dilekçi, ne kadar efendim?..

M. HADİ DİLEKÇİ (Devamla) – 1 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN – 1 dakika. Lütfen, toparlarsanız memnun olurum.

Buyurun.

M. HADİ DİLEKÇİ (Devamla) – Sayın Çiller'in, yöre için, daha önce de verilmiş sözleri vardı, ki, bugüne kadar, hiç, ama hiçbir tanesi yerine getirilmedi. Yöre için daha önce verilen sözler gibi olmamasını temenni ediyoruz. Bu konunun takipçisi olacağım, bu konuyu, her dönemde, burada gündeme getireceğim.

Değerli arkadaşlar, yukarıda bahsetmiş olduğum çiftçimizin, bir nebze de olsa, sıkıntıdan kurtarılmasını, devletin yanında olduğunu hissetmesini ve mağduriyetin giderilmesi açısından, ilgili bakanlarımızın ve Hükümetin, bölgedeki afetten etkilenen çiftçilerimizin ellerinden tutmasını arzu ediyor; hepinize saygılar sunuyor; mağdur Taşköprü, Germeç ve Hanönü'nde yaşayan çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dilekçi, dileklerinize katılıyoruz.

M. HADİ DİLEKÇİ (Devamla) – Sağolun efendim.

2. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Trafik Haftası ve trafik kazalarına karşı alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Sayın Akın Gönen, ilk söz sırası sizindi ve aradığımda yoktunuz; ama, ben, konuşma hakkınızı muhafaza ettim.

Sayın Gönen, trafikle ilgili konuşacaklar. Hepimizi çok yakından alakadar eden ve çok üzen bir olay; inşallah çare olur.

Buyurun efendim.

AKIN GÖNEN (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trafik Haftasının başladığı; ama, maalesef, yarın biteceği bu haftada, az kazalı, az ölümlü, az yaralanmalı bir hafta olması dileğiyle, saygılar sunarak sözlerime başlıyorum.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Kazasız ve ölümsüz...

AKIN GÖNEN (Devamla) – Ölümsüz bir hafta olsun diyorum; ama, maalesef, günde 20'ye yakın, bazen 20'yi aşkın insanımız telef oluyor, yüzlerce insanımız yaralanıyor; bir yılda ölen insan sayısı, âdeta, bir meydan savaşında ölen insan sayısı kadar. Bu derece önemli bir konuda, bu derece insan hayatıyla iç içe olan bir konuda, ben, günlük siyaset yapmanın ötesinde, bir teknisyen gözüyle, bu, devlet politikası olması gereken ve Yüce Parlamentomuzda da, altı ay önce bütün partilerin iştirakiyle kabul ettiğimiz kanun üzerinde birkaç kelime söyleyerek, iyi temennilerimi, az kaza olsun temennilerimi sunmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, bir yılda 10 bine yakın insan telef oluyor. Dün de, yine 20'ye yakın insan, ondan önceki gün de 20'ye yakın insan telef oldu. Geçtiğimiz bayramda, dört gün içerisinde 200 insanımız hayatını kaybetti. Bu derece önemli bir olay... Parlamentomuz, altı ay önce, çok güzel bir tasarıyı kanunlaştırdı; ama, maalesef, o Kanunun emrettiği kurumlar, bugün, tam olarak tamamlanamadı. Bugün, hâlâ, o Kanunun amacına uygun yapılanmayı yerine getiremediğimiz için, sıkıntılar devam ediyor. Bu demek değildir ki, bu, böyle gidecek... Bu, böyle gitmeyecek; mutlaka, Batı ülkelerinde olduğu gibi, biz de, trafik kazalarını en aza indireceğiz.

Kanun çok güzel hükümler getirmişti. Bu getirdiğimiz hükümlerle, trafik olayını bir polisiye olay olmaktan çıkaralım, eğitim yönünü, mühendislik yönünü, sağlık yönünü öne çıkaralım, polisiye kısmını, acı kısmını, kaza kısmını en aza indirelim diye sona bırakmıştık. Tabiî, bunların yapılması zaman isterdi; bu zaman da, Kanunda, altı ay olarak belirlendi. Altı ay içerisinde aşağı yukarı 31'e yakın yönetmelik çıkarılacak, yapılması gereken işlem yapılıp, birtakım kurumlar kurulacaktı. Ne olacaktı mesela: Sağlık konusu, bugün, trafikte en önemli konu. Kaza oluyor; daha hastaneye yetişemeden, yollarda, insanlarımızın, kazazedelerimizin yarısı telef oluyordu. Bu iş, kanunda, özel düzenlemeyle halledilmeye çalışıldı. Hazine Müsteşarlığımız, Sağlık Bakanlığıyla müşterek bir çalışma yapacak, Garanti Fonu ve Sağlık Bakanlığımızdaki Dönersermaye Saymanlığı, yaralananı, sigortası olup olmadığına bakmaksızın, güvencesi olup olmadığına bakmaksızın, derhal -devlet ve üniversite hastanelerinde; özel hastaneler dahil- hemen tedavi ettirecekti.

Şimdi, memnuniyetle görüyoruz ki, Hazine Müsteşarlığımız, bu Garanti Fonunu, Kanunun amacına uygun olarak düzenlemiş, Sağlık Bakanlığı da, saymanlığı rötuşlayarak bu yönde hizmet verir hale sokma çabası içerisinde; ama, maalesef, Karayolları Güvenliği Üst Kurulu, bu özel hastane ve üniversite hastanelerinin fiyat tarifesini onaylayacak; bu tarife, üst kurul çalışmaya başlayamadığı için, bu tarife onaydan geçmediği için bilmiyorum nasıl olacak... Eğer Kanunun sağlıkla ilgili bu en hayatî müessesesi işlemezse, yazık olur diyorum.

Sayın Başbakan bugün -sanırım- Kabine toplantısı yaptı. Kabine toplantısında bu kilit konu, Karayolları Güvenliği Üst Kuruluna hayatîyet verecek olan yönetmelik, inşallah imzadan geçmiştir. Eğer, geçmemişse, altı ay önce büyük ümitler besleyerek yaptığımız değişikliğin getirdiği birçok kurum hayatiyet bulamayacak, sıkıntı devam edecek.

Mesela, bugün, emniyette personel sıkıntısı çekiliyor. Bu personel sıkıntısını gidermek için fahrî müfettişlik kurumu geldi. Bu fahrî müfettişleri de üst kurulun belirleyeceği kişiler arasından valiler atayacak. Bunların işlerliğe geçebilmesi için, Bakanlar Kurulu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gönen?..

AKIN GÖNEN (Devamla) – 2-3 dakika müsaade ederseniz tamamlayacağım efendim.

BAŞKAN – 2 dakikada toparlarsanız memnun olurum.

AKIN GÖNEN (Devamla) – Toparlamaya çalışacağım; teşekkür ediyorum.

Onun için, bu Bakanlar Kurulundan çıkacak olan yönetmelik hayatîdir. Bu Kanunun arzulanan hedefe ulaşabilmesi için, Kanun Koyucunun, yani, Yüce Meclisin düşüncesi doğrultusunda, kamu görevlilerinin de, sayın bakanlarımızın da heyecanla işlerini yapmaları gerekiyor.

Bugün, çıkması gereken 31'e yakın yönetmelikten, ancak 10 civarında olanı çıktı; 20'ye yakın yönetmelik, maalesef, Millî Eğitim Bakanımızın, Sağlık Bakanımızın, diğer bakanlarımızın ve Sayın Başbakanımızın ilgisini bekliyor. İnşallah, geç de olsa, ben, bu hafta içerisinde onların geçeceğini tahmin ediyorum.

Ayrıca, değerli grup başkanvekillerimiz tarafından, Meclis Genel Kurul gündeminde bulunan, çıkan Kanunun bir iki eksik kısmını tamamlayacak olan teklifin veya Genel Kurulda, önergelerle, Kanunun bütünlüğü bozulmuş kısmının da bir an önce gündeme alınıp, kanun bütünlüğünün sağlanmasında zaruret var. Değerli grup başkanvekilleri, inşallah, Genel Kurul gündeminde bekleyen o teklifi de, bu hafta geçmeden gündeme alırlar ve eksiklerimiz giderilir.

Bu eksikliklerden en büyüğü şuydu: Emniyet, bugün, 15 bin personelle Türkiye'de bu işi yapmaya çalışıyor. Bu 15 bin personelin 4 bini, tescil bürolarında, Millî Eğitimin verdiği ehliyeti değiştiriyor, araç devir-teslim işlemi yapıyor, ki, bu işlerin hiçbiri Emniyetin trafik işiyle ilgili değil. Bırakalım bu işi noterler yapsın, bırakalım, Millî Eğitim Bakanlığı, imtihanını yaptığı gibi, sürücü belgelerini de versin, takibini yapsın; biz de, bu 4 bin personelimizi canlı denetime yollayalım diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKIN GÖNEN (Devamla) – Bağlıyorum efendim.

BAŞKAN – Efendim, buyurun.

AKIN GÖNEN (Devamla) – Sayın Bakan, Trafik Haftasını bu yıl İstanbul'da, bir kapalı salon toplantısı şeklinde kutladılar; onu da yanlış buluyorum; Karayolları Güvenliği Üst Kurulunun Başkanı olan Sayın Başbakanımızın önderliğinde, Ankara'da, görkemli tarzda açılması daha yararlı olurdu. İnşallah, Sayın Başbakanımız, yarın hiç olmazsa haftayı kapatır; haftanın önemini, trafiğin önemini, Yüce Türk Milletine duyururlar diyorum.

Bu vesileyle, karayolları güvenliği açısından, trafik açısından emek veren polislerimizi, sağlık personelimizi, bu işe gönül verenleri gönülden kutlar; az kazalı, az yaralanmalı, az kanlı bir dönem diler, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gönen, teşekkür ediyorum.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, dil sürçmesi olsa gerek, sayın konuşmacı "telef olmak" sözcüğünü kullandı. Umarım sayın konuşmacı da bana katılacaktır; insanımız için insanlar için bu pek yakışık almıyor. O nedenle, kayıtlarda "can verdi" veya benzeri bir sözcüğün kullanılmasını dikkatinize sunmak istiyorum.

BAŞKAN – Çok doğrudur; elbette kastı o değildir.

AKIN GÖNEN (Niğde) – Benim kastım, araç, mal kısmı içindir.

BAŞKAN – O faslına...

AKIN GÖNEN (Niğde) – İnsanla ilgili kısmı tartışma götürmez; sayın milletvekilim haklıdır.

BAŞKAN – Doğrudur, ona biz de katılıyoruz. (DSP sıralarından alkışlar) Yani, Sayın Gönen bu konulara çok vâkıftır ve hassastır.

Teşekkür ediyorum.

Size de teşekkür ediyorum.

"Telef" ve "itlaf"ın neye kullanıldığını hepimizi biliriz. Elbette, o, o maksatlı değildir.

3. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, eğitimin önemi ve Türkiye’nin eğitim sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın cevabı

BAŞKAN – Sayın Ünaldı, bir öğretim üyesi olarak eğitim sorunlarıyla ilgili olmak üzere söz istemişlerdir.

Buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitimin önemi ve Türkiye'deki problemleri üzerine gündemdışı söz almış bulunuyorum. Önce, Heyetinizi saygıyla selamlıyor, söz verdiği için de Sayın Başkana teşekkür ediyorum.

Aslında, eğitimin önemi herkes tarafından kabul edilir ve bilinir; ama, en çok hata da bu konuda yapılır ve yapılıyor. Affınıza sığınarak bir kere daha hatırlatmalarda bulunma görevini üstlenmiş bulunuyorum.

insan kalitesini yükseltmeye yönelik bir çalışma olan eğitimin, sıkıntısını çektiğimiz birçok problemimizle, hatta, bütün problemlerimizle, gerek oluşumu bakımından gerekse çözümü bakımından, yakından ilgisi vardır. Eğitimde, hem bireye yönelik hem de topluma yönelik hedefler vardır; birey yönünden, kişinin çevreyi algılamasını artırmak, doğru algılamalarda bulunmasını sağlamak gibi verilerle, onun mutluluğuna katkıda bulunmak gibi önemli bir etkisi vardır. Aileden devlete kadar tüm toplumsal örgüt içindeyse, bir vasıflı eleman olarak her türlü olumlu katkıları sağlamak, olumsuzluklara mâni olmak da eğitimin toplumsal hedefleridir. Toplumsal sıkıntılarımızdan kurtuluşumuzda eğitim ve öğretimimiz en önemli etken olacakken, bu konuda, ciddî, bilimsel, verimliliğinden emin olduğumuz çalışmalar yaptığımızı söyleyemeyiz. Çok kere, ani alınmış kararlarla, zaten el yordamıyla bozuk düzen giden sistemi, daha da bir perişan ederiz. Yabancı dil dersleriyle ilgili konu böyle olmuştur, kredili ders sistemiyle ilgili kararlar böyle alınmıştır. Uzatmak istemiyorum, buna benzer örnekler çok.

Eğitimci ve araştırmacı yetiştirme yönünden önce üniversiteyi ele almak gerekirken, genellikle, tepe taklak ehram gibi, tersinden başlamakla, işi içinden çıkılamaz hale getirmekteyiz. Üniversite reformu, en öncelikli reform olmalıdır.

Milletimizin, çağın imkânlarını yaşayabildiğini söylemek saadetinden maalesef mahrumuz. Halbuki, çağın imkânlarını yaşamak, bu milletin hakkıdır. Onu sağlayacak olan, doğru tespitlerle, iyi reforme edilmiş üniversiteler olacaktır. Maalesef, böyle bir çabayı görmek isterken, son günlerde, bir 8 yıllık kesintisiz eğitim gürültüsü almış gidiyor. 8 yılı anladım da, şu "kesintisiz" iddiası ve ısrarını anlamakta güçlük ve sıkıntı çekiyorum. İnsanımızın mutluluğuna, ülkenin geleceğine, oldukça önemli, zararlı etkileri olacak böyle bir iddiayı, zararlarını bilerek dile getirdiklerini söyleyemem. Öyleyse, bir yanlış değerlendirme söz konusudur. Böyle bir gelişme, her şeyden önce, zaten var olduğunu söylemekte sıkıntı çektiğimiz eğitimde kalite mefhumunu tamamen ortadan kaldıracaktır; öyle ki, 8 yıla çıkarmanın hedefini de şaşırtacaktır.

Eğitimi 8 yıla çıkarmakta maksat, toplumda eğitimi, eğitim oranını artırmaktır. Millet, bu konuda, yönetimlerin çok çok önündedir. Yönetimler, yönetenler, yöneticiler, milletin önüne ayak bağı olmasın yeter.

Yönetimler, her türlü okullaşmayı sağladı da, bu millet "okumam" mı dedi?!. Siz, şu millete 25-30 kişilik sınıflar hazırladınız da "yok; ben, 100 kişilik sınıflarda okuyacağım" mı dedi, yoksa, 25-30 kişilik sınıfları doldurmakta mı sıkıntı çekti?!. Yöneticiler, sabah akşam okula gitme imkânı verdi de, yoksa bu millet "hayır; ben, ikili sistem isterim" diye mi dayattı?!. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – İktidardasın, iktidarda...

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Yönetimler, her sınıfa 1 öğretmen buldu da, millet "hayır, istemem; ben, 5 sınıfa 1 öğretmen istiyorum" mu dedi?!. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

"Gölge etme, başka ihsan istemem" diye bir söz vardır. Millet, şimdi, bu sözü tekrar ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünaldı, toparlar mısınız efendim.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Efendim, teşekkür ederim.

Bu millet, ilme de, irfana da değer verir, baş üstünde tutmasını bilir, ah bir sahip çıkan olsa... Bırak sahip çıkmayı, engelleyenler çıkmasa...

8 yıllık eğitimin kesintisiz olmasında ısrar etmenin birçok sakıncası vardır: Birincisi; tek tip adam yetiştirmektir. Tek tip adam yetiştirmek, sadece bunu arzu edenleri mutlu eder, hatta bu bile şüphelidir; memlekete bir şey sağlamaz, sadece ufkunu karartır. Tek tip adam yetiştiren sistemler ve kesintisiz 8 yıllık eğitim, totaliter rejimlerle geri kalmış ülkelerde vardır. (RP sıralarından "Bravo" sesleri)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Dünyanın neresinde var?

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Tabiî, 8 yıllık kesintisiz eğitimin zararları bununla kalmıyor; fizikî imkânsızlıklar, öğretmen yetersizliği, 1 katrilyondan fazla olan kaynak ihtiyacının karşılanamaması gibi sebeplerle eğitimin yozlaşması, kalitenin gittikçe daha berbat bir duruma gelmesi söz konusudur.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Hiç faydası yok mu?

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Bunun yanında, biyolojik, psikolojik, pedagojik birçok problemle karşı karşıya kalınacaktır. Mevzuata aykırı olarak bir gelişme sağlanacağından, hukuk devleti ilkesi zedelenecektir. Kırsal kesimde eğitim daha da bozulacağından, zaten mevcut olan fırsat eşitsizliği daha da artacaktır.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Hiç faydası yok mu?

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Eğer, söylendiği gibi, bununla maksat, imam-hatip liselerinin orta kısımlarını kapatmak, eğitimde manevî değerleri elimine etmekse, bu, hepsinden daha büyük bir zarara yol açacaktır; tüm musibetler karşısında muhtaç olduğumuz devlet-millet kaynaşmasına zarar verecektir.

Dünya, manevî değerlere ve dinî inançlara koşarken, tersine gitmek olur Mersin bizdeyken.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, lütfen son cümlenizi ifade buyurunuz.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İngiltere seçimleri, hiç olmazsa bu yönden bize bir ders vermeliydi. Manevî değerlere karşı çıkmak, aynı zamanda başarıya karşı çıkmaktır. Son üniversite sınavını ve son yılların üniversite sınavlarını değerlendirenler herhalde bunu teslim ederler.

Meseleyi, şurada gündemdışı konuşma süresi içerisinde toparlamak elbette mümkün değildir, özetle ifade etmeye çalıştım. Soru şu: Ne yapılmak isteniyor? Bu sorunun cevabını bulmak mecburiyetindeyiz.

"Şimdi bunun çığırtkanlığını yapanlar, iktidarlarında bu meseleye niye sahip çıkmadılar" sorusuna cevap aramak mecburiyetindeyiz.

Özellikle mesajlarını anlamakta sıkıntı çektiğimiz veya çelişkili bulduğumuz Sayın Millî Eğitim Bakanımızın ve heyetinizin ıttılaına arz ediyor, tekrar saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ünaldı, teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Millî Eğitim Bakanı Sayın Sağlam. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; değerli arkadaşımızın, eğitimle ilgili konuşmasını dinledik. Şimdi, ben, kısaca, en son sorusundan, "ne yapılmak isteniyor?" sorusundan başlayarak arkadaşımıza cevap vermek istiyorum.

Birincisi, "ne yapılmak isteniyor"un cevabı çok özetle şudur: Dünyanın bütün uygar ülkelerinde ve başvurduğumuz Avrupa Birliğinde zorunlu eğitim süresi 9 yılla 12 yıl arasında değişiyor. Türkiye Cumhuriyeti de zorunlu eğitimini 8 yıla çıkarmak istiyor. Burada yapılan iş, bütün eğitim kademesini üç yıl yukarıya çıkarmaktan ibarettir. (RP sıralarından alkışlar)

Gelelim eğitimle ilgili reforma: İlk önce, biz, millî eğitimde değerli arkadaşımızın belirlediği gibi, böyle rastgele değişiklikler filan yapıyor değiliz; bizden öncekiler de öyle rastgele değişiklikler yapmadılar. Bu, sık sık konuşulur; ama, millî eğitimdeki değişmeler, Talim Terbiye Kurulunun, üniversitelerin, ilgili dairelerin görüşü alınarak yapılır. Çünkü, millî eğitim, adı üzerinde, politika yapılacak bir yer değildir. Millî eğitimde asıl olan, milyonlarca çocuğumuza çağın eğitimini vermektir.

Şimdi, son yapılanları veya millî eğitim reformu olarak düşündüğümüzü arz etmeye çalışayım: Eğitimi beş aşamada kabul ederseniz, ilk önce, anaokulunu eğitim olarak kabul etmemişiz Türkiye'de; bunu yerleştirmeye çalışıyoruz. Bütün dünya 3 yaşla 6 yaş arasındaki çocuklarına anaokulu eğitimi veriyor ve bu, çocukların bütün tahsil hayatını, zekâ gelişimi, insan ilişkisi vesaire bakımından etkiliyor. Anaokulunda ne kadar iyi eğitim verirseniz, çocuk, bütün eğitim hayatı boyunca başarılı oluyor. Türkiye'de yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor. Gerek Anadolu liselerinin sınavında gerek üniversite sınavında, fen lisesi sınavında, buralara en yüksek derecede öğrenci sokan illerimiz, anaokulundaki okullaşma oranı en yüksek olan illerimiz. Şimdi bunu yapmaya çalışıyoruz ve son 10 ayda, anaokulundaki öğrenci sayısını yüzde 50 artırdık; yüzde 7,4 idi, şu anda, hiçbir ilave ödenek almaksızın, yüzde 9,6'dır; buna devam edeceğiz.

İkinci olarak, son günlerde çok tartışılan ilköğretim geliyor. İlköğretim demek, iyi vatandaş, iyi insan yetiştirmeye yönelik genel bir eğitim demektir. Bizde bu, 5 yıldı; 1973 yılında çıkan bir kanunla 8 yıl olarak kabul edildi ve sonra bir kanun maddesiyle ertelendi. Bu erteleme maddeleri kaldırıldığı anda, herkesin üzerinde ittifak ettiği 8 yıllık zorunlu eğitimi hayata geçireceğiz.

Bunun kolay bir şey olmadığını biliyoruz; ama, 20'ye yakın ilimizde -ki, Türkiye nüfusunun çoğunluğunu teşkil ediyor- zaten gönüllü olarak, vatandaşın, çocuğunu, ortaokul düzeyinde eğitmek üzere gönderme oranı yüzde 90'lara çıkmış; İzmir'de yüzde 95, Ankara ve İstanbul'da, büyük illerimizde yüzde 90 civarındaki öğrencimiz, ilkokul artı ortaokul şeklinde eğitim görüyor.

Dolayısıyla, kırsal alanda problemlerimiz olabilir; bunun tedbirini alıyoruz. Ne yapıyoruz; yatılı ilköğretim bölge okullarını çoğaltmaya çalışıyoruz, mevcutları bitirmeye çalışıyoruz, mevcut ilköğretim okullarına pansiyon kurmaya çalışıyoruz ve birleştirilmiş okullarda okuyanları ise, taşımalı eğitimle biraz daha fazla eğitmeye çalışıyoruz.

Önümüzdeki yıl 8 yıllık eğitime geçince, neler gerektiğini, nasıl bir ödenek miktarı gerektiğini, ne kadar ilköğretim okulu gerektiğini hazırlıklarımızla ortaya koyduk, Bakanlar Kuruluna sunacağız.

Şimdi, tartışma, 8 yıllık zorunlu eğitim kesintisiz mi, yoksa 3 artı 1 şeklinde mi olacak noktasındadır. Burada, elbette ki, üç dört kanun maddesinde değişiklik yapılacağı için, Hükümet tasarısı olarak Meclise geldiğinde, Yüce Meclisin kararı neyse, o uygulanacaktır. Bunun üzerinde, bunun dışında yapılanların tamamı spekülasyondur.

Son duruma gelince: Millî Güvenlik Kurulunun bildiğiniz kararı -tavsiye kararı- Bakanlar Kuruluna gelmiştir. Bu tavsiye kararını da, Sayın Başbakanımız, bir yazıyla ilgili bakanlıklara havale etmiştir gereğini yapın diye. İşte, biz de, o yazı muvacehesinde, o kararlar doğrultusunda hazırlıklarımızı tamamladık. Yüce Meclise, kanun tasarısı şeklinde götürüldüğünde, Meclisin kararı neyse, o uygulanacaktır. Şimdi, bunun üzerinde, şöyle veya böyle yorum yapmak, spekülasyonda bulunmak, efendim, "Millî Eğitim Bakanı tereddüt ediyor, kafası karışık" demek... Benim kafam berrak. (Alkışlar) Bana, Sayın Başbakanımızın imzasıyla gönderilen Millî Güvenlik Kurulu tavsiyesi neyse, bu doğrultuda hazırlık yaptık, Yüce Meclise gelecek. Bunun, bulanık tarafı, berrak tarafı yok; benim kafamda bir istifham yok...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayın Bakan, Bakanlar Kurulundan geçti mi bu?

MİLLî EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Bakanlar Kuruluna henüz gelmedi, Bakanlar Kurulundan geçmedi.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Bu yüzden mi Bakanlar Kurulu toplanamıyor?

MİLLî EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Bir arkadaşımız söyledi; bugün Bakanlar Kurulu toplantısı da yapılmadı. Dolayısıyla, ne zaman istenirse, geçerse Yüce Meclise gelecektir...

BAŞKAN – Sayın Bakan, cevabınız lütfen efendim...

MİLLî EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gelelim lise kısmına: Daha evvel söyledik, amaç, hazırladığımız eğitim reformunda, meslekî ve teknik eğitime ağırlık verip, buradaki mezunların, meslek yüksekokullarına sınavsız geçmesini sağlayarak, üniversite önündeki yığılmayı engellemek. İşte, bu sene de sonuçlar açıklandı; her yıla göre, daha da az öğrencimiz ikinci sınava girme hakkına sahip olmuştur. Bu çocuklarımıza meslek yüksekokullarında imkân hazırlamak, başarılı olanlarını, şimdi yapılan uygulamayı biraz daha genişleterek, üniversitenin üçüncü sınıflarına sınavsız almak gibi bir hazırlığın içerisindeyiz.

Üniversitelere gelince: Arkadaşımız söyledi, üniversite reformundan başlarmış eğitim reformu. Böyle bir karar yok, böyle bir ilmî araştırma da yok...

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Bazı personel böyle biliyor demek ki.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Reformun, anaokulundan itibaren, aşama aşama, ilköğretimde, ortaöğretimde ve üniversitede yapılması... Üniversitede ne yapmayı düşünüyoruz; 37 kampus inşa halinde, 20'sine göçüldü, halen eğitim veriyor. Diğer 17'sini bir an evvel bu hale getirmek bir; meslek yüksekokullarını genişletmek iki; öğretim üyesi yetiştirmek üç...

Öğretim üyesi ve kampuslar hayatî önem taşıyor, burada görev yapan arkadaşlarımız bilir, geçen yıl aksadı, 170 kişi gönderildi, bu yıl, 3 000 öğrenciyi yurtdışına göndererek, öğretim üyesi yetiştirme faaliyetini sürdürüyoruz, Türkiye'de de, bunun, büyük üniversitelere ağırlık vermek suretiyle faaliyeti sürüyor.

Eğitim reformunda bir önemli konu da, yaygın eğitime, yani, okuldışı kalmış çocuklarımıza hizmet getirmek, çıraklık eğitimini daha da genişleterek devam etmek ve giderek, meslekî eğitimi, meslek edindirmeyi kadınlarımıza da vermek suretiyle, özellikle kadınların, kızlarımızın okula gönderilmediği yörelerden başlayarak, ağırlık vererek, bunlara hem okuma yazma öğretmek hem meslek öğretmek ve Halk Bankası kredileriyle bunları doğrudan doğruya takviye ederek, aile bütçesine katılmalarını sağlamaktır.

Eğitim konusunda, arkadaşlarımızın, eğer, şu veya bu şekilde tereddütleri varsa, bizim yaptığımız, 20-25 yıllık eğitim şûralarının, 20-25 yıllık eğitimle ilgili toplantıların, eğitim konusuna kafa yormuş insanların bugüne kadar ileri sürdükleri fikirlerin muhassalasını -tabiî, çoğunluğunun, tamamının ittifak halinde olması mümkün değil- almak, özetini almak ve bu şekilde bir rapor hazırlamak oldu. Zinhar politika karıştırmadık hazırladığımız rapora; pedagojiktir, bilimseldir. Bu işe aklı eren arkadaşlarımıza, yarın Bakanlar Kurulundan geldiği zaman da, istedikleri izahatı vermeye hazırız, bilimsel ve pedagojik yapılacak her türlü katkı yönünde de değişiklik yapmaya hazırız.

Yüce Meclis şunu bilmeli ki; millî eğitim, millî düzeyde kalacaktır; ama, Türkiye Cumhuriyetine, çağdaş, Atatürkçü ve bu milletin geriye değil, ileriye gitmesini sağlayıcı insanlar yetiştirecektir, bundan emin olabilirsiniz.

Saygılar sunuyorum. (DYP, ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Bakan, ağzına sağlık.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır, okutacağım; ancak, Sayın Divan Üyemizin bir mazereti var; bu sebeple, oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Polonya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Nevzat Ercan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Mehmet Salim Ensarioğlu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/788)

6 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 7 Mayıs 1997 tarihinde Polonya'ya gidecek olan Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı M. Salim Ensarioğlu'nun vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir başka tezkere var; okutuyorum:

2. – Polonya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Ahmet Demircan’a dönüşüne kadar Devlet Bakanı T. Rıza Güneri’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/789)

6 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 7 Mayıs 1997 tarihinde Polonya'ya gidecek olan Devlet Bakanı Dr. Ahmet Demircan'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir başka tezkere var; okutuyorum:

3. – Irak’a gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim Adak’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/790)

6 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 7 Mayıs 1997 tarihinde Irak'a gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın dönüşüne kadar; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, Devlet Bakanı Fehim Adak'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

4. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin (6/390, 391) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/179)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 42 ve 43 üncü sırasında yer alan (6/390) ve (6/391) esas numaralı sözlü soru önergelerimi, güncelliğini yitirmesi itibariyle geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Ali Rahmi Beyreli

Bursa

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 23 arkadaşının, NATO genişlemesi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına

NATO genişlemesinin gündemde bulunduğu bilinmektedir. İki yıldan beri konu münakaşa edilmekte, kamuoyu oluşturulmaktadır. Yaratılan hava, verilen ümit neticesi, şimdiye kadar, tam üyelik için 12 memleket müracaat etmiş bulunmaktadır.

7-8 Temmuz 1997 tarihlerinde Madrid'te yapılacak Zirve Toplantısında NATO genişlemesinin kesin karara bağlanarak bazı memleketlerin tam üyelik müzakerelerine davet edileceği belirtilmektedir.

NATO genişlemesi, her bakımdan, büyük önem taşımaktadır. Tarihin en büyük ve başarılı ortak savunma teşkilatına dokunmanın sakıncalı olacağı görüşünü savunanlar var. Rusya Federasyonu genişlemeye karşı çıkmakta, yeni kutuplaşma, soğuk savaş tehlikesine işaret etmektedir. Rusya'yı tatmin düşüncesiyle hazırlanan ve 27 Mayısta Paris'te imzalanması beklenen Şart ile Rusya'ya, NATO üzerinde, âdeta, söz hakkı tanınmaktadır. Sayın Hükümet bu Şart hakkında Meclis ve Türk kamuoyuna bilgi vermiş değildir.

NATO genişlemesinin en çok Türkiye'yi etkileyeceği yabancı kaynaklarca da kabul edilmektedir. Genişleme Türkiye'nin teşkilat içindeki yer, rol ve imkânlarını daraltacaktır. Türkiye'nin, NATO genişlemesi konusunda oluşturulmuş, açıklık kazanmış bir politikası yoktur. Bazı yetkililer, Avrupa kuruluşları genişlemesi arasında bağ kurar, NATO genişlemesini, Avrupa Birliği genişlenmesiyle irtibatlandırırken, diğer çevreler, Romanya'nın üyeliğini desteklemekle genişleme prensibini kabul etmiş olmaktadır. Bu hayatî meselede dahi, Meclis, kamuoyu devre dışı tutulmaktadır. Bakanlar Kurulunda konunun görüşüldüğünü söylemek zordur. Dolayısıyla, Hükümet, Temmuz Madrid Zirvesine de, her zamanki gibi hazırlıksız gidecek, korkarız ki, zararla çıkacaktır.

Konunun taşıdığı önem ve müstaceliyet karşısında, NATO genişlemesi hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri çerçevesinde genel görüşme açılmasını yüksek müsaadelerine saygılarımızla arz ederiz.

1. Kâmran İnan (Bitlis)

2. İ. Kaya Erdem (İzmir)

3. Safa Giray (Balıkesir)

4. Halil Cin (İçel)

5. Yılmaz Karakoyunlu (İstanbul)

6. Necdet Menzir (İstanbul)

7. İbrahim Gürdal (Antalya)

8. Rifat Serdaroğlu (İzmir)

9. H. İbrahim Özsoy (Afyon)

10. Abbas İnceayan (Bolu)

11. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

12. Burhan Kara (Giresun)

13. Mehmet Sağdıç (Ankara)

14. Cavit Çağlar (Bursa)

15. İsmet Sezgin (Aydın)

16. Eyüp Cenap Gülpınar (Şanlıurfa)

17. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)

18. İrfan Köksalan (Ankara)

19. İlker Tuncay (Ankara)

20. Ataullah Hamidi (Batman)

21. Avni Kabaoğlu (Rize)

22. Yusuf Ekinci (Burdur)

23. Cemil Çiçek (Ankara)

24. Ali Doğan (Kahramanmaraş)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak, genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Meclis araştırması önergeleri vardır, ayrı ayrı okutup bilgiye arz edeceğim:

2. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 20 arkadaşının, Flash-TV’ye yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/185)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Altı aylık bir zaman geçmesine rağmen, Susurluk olayı üzerindeki sis perdesi henüz aydınlığa kavuşmadan, Türk kamuoyu, bundan daha vahim sonuçlar doğurabilecek çarpıcı ilişkilerin ortaya atıldığı, inanılmaz iddia ve hukukdışı uygulamalarla bir kez daha sarsılmıştır.

Önceki gün İstanbul'un göbeğinde, ilçe emniyet müdürlüğü yakınında ve kapısında 3 polisin görev yaptığı Flash Televizyonunu basan 40-50 kişilik silahlı bir grup, onbeş dakikaya yakın bir süre çalışanları kurşun yağmuruna tutmuş, binadaki eşyaları tahrip ettikten sonra, tehditler savurarak kayıplara karışmışlardır. Ertesi gün, hafta sonu tatili olmasına rağmen, Ulaştırma Bakanlığına bağlı Telsiz Genel Müdürlüğünce, Flash TV'nin, yayın araç ve gereçlerini izinsiz kullandığı gerekçesiyle, merkez şubesine ikiyüze yakın Çevik Kuvvet Polisi eşliğinde gidilerek yayına engel olunmuştur.

Dünya Basın Gününün kutlandığı bir günde meydana gelen bu hukuk dışı baskın ve kapatma eylemlerini haklı gösterecek hiçbir gerekçe olamaz.

Telsiz Genel Müdürlüğünün yaptığı icraatın hiçbir şekilde içinde olmadığını iddia eden Ulaştırma Bakanının, uygulama, "kanunun yerine getirilmesinden ibarettir. Sayın Genel Başkanın suçlanmasıyla bir ilgisi yoktur" şeklindeki beyanı da inandırıcılıktan ve yasal dayanaktan uzaktır. Zira, Telsiz Genel Müdürlüğünün televizyonlara ilişkin yetkileri, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunla, üç yıl önce, Radyo Televizyon Üst Kuruluna devredilmiştir. Söz konusu televizyon kuruluşu, altı yıldan beri, yayını, bu şekilde RTÜK'ün bilgisi dahilinde sürdürmeyte iken, bir gün önce televizyondaki bir canlı bağlantıda, Çiller Ailesiyle ilgili ağır suçlamaların ardından bu gelişmelerin yaşanması pek çok kuşkuyu da beraberinde getirmektedir.

Kanunen aranmakta olan bir şahsın, televizyon kanallarından yayına katılarak, Hükümet üyesi sıfatıyla özel sorumluluk taşıyan Sayın Tansu Çiller'in özel hayatına ilişkin iddia ve isnatlarda bulunmasını tasvip etmek mümkün değildir. Bu tür yayınların önüne geçmek amacıyla gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılması gerektiği inancındayız. Ancak, bu kişinin ortaya attığı Türk Ticaret Bankasının satışı ve Özer Çillerlerle ilgili 20 milyon dolarlık rüşvet iddiaları, daha önce de çeşitli kesimler tarafından ileri sürülmüş, Susurluk Komisyonunda ifade veren bazı emniyet yetkililerince de iddia edilmiştir.

Tüm bu gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde, televizyon saldırısının siyasî iktidarın koruması altında gerçekleştirildiği, çeteciliğin devlet yönetiminden hâlâ destek gördüğü, ilgili bakanların kendilerini bu olayın dışında tutarak sorumluluktan kaçmalarından, sorumluluk almamalarından anlaşılmaktadır.

Başta medya kuruluşları olmak üzere, toplumun tüm kurumlarıyla kavgalı olan bu İktidar, suç unsurlarını devlet içinden temizleyeceğine, yalı çetelerinin emriyle baskın düzenleyen zorbaları ortaya çıkaracağına, hukukdışı talimatlarla televizyon kapatırken, İçişleri Bakanı yayını kesmeye giden emniyet güçlerinden haberi olmadığını, Ulaştırma Bakanı böyle bir emri vermediğini iddia etmekte, Susurluk olayıyla ilgili 2 milletvekili hakkında düzenlenen fezlekeler üçbuçuk aydır Başbakan tarafından bekletilmektedir. Bu durum karşısında, temiz toplumdan ve demokratik hukuk devletinden söz etmek mümkün değildir.

Toplum vicdanında demokratik rejime olan güvenin sağlanması, ancak suçluların cezasız kalmayacağına dair inancın yerleşmesiyle mümkündür. Ülkede yaşanan son olaylar ve gelişmeler bu inancı sarsacak boyutlara ulaşmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, hukukdışı yollara başvuran herkesi hukuk içerisine çekmek, Türkiye'nin, çeteler ülkesi değil, bir hukuk devleti olduğunu ortaya koymak görevimizdir. Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, kamu vicdanını büyük ölçüde rahatsız eden, toplumsal huzuru bozan bu tür hukukdışı eylemlerin ve siyasî destekçilerin ortaya çıkarılması ve bunların devlete verdiği zararın tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz

Saygılarımızla.

1- Yaşar Okuyan (Yalova)

2- Emin Kul (İstanbul)

3- Ahmet Alkan (Konya)

4- Biltekin Özdemir (Samsun)

5- Ömer Ertaş (Mardin)

6- Ataullah Hamidi (Batman)

7- Adil Aşırım (Iğdır)

8- Uğur Aksöz (Adana)

9- Avni Kabaoğlu (Rize)

10- Şükrü Yürür (Ordu)

11- Yusuf Ekinci (Burdur)

12- İbrahim Özsoy (Afyon)

13- Yüksel Yalova (Aydın)

14- Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

15- Enis Sülün (Tekirdağ)

16- Recep Mızrak (Kırıkkale)

17- İsmail Durak Ünlü (Yozgat)

18- Safa Giray (Balıkesir)

19- Yücel Seçkiner (Ankara)

20- Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

21- Şinasi Altıner (Karabük)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3. – İçel Milletvekili Mustafa İstemihan Talay ve 30 arkadaşının, Flash-TV’ye yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye 2.5.1997 günü, hiçbir demokratik ülkede görülmesi olanaklı olmayan bir olaya tanık oldu.

İstanbul'un merkezinde, elleri silahlı bir grup şehir zorbası, yayınından rahatsız oldukları ulusal düzeyde yayın yapan Flash TV'nin İstanbul stüdyolarını basarak, silah kullanmak suretiyle yayın merkezini tahrip etti.

Bu saldırı, söz konusu televizyonda Çiller ailesi ile ilgili bazı iddiaların bir canlı yayında dile getirilmesinin hemen arkasından meydana geldi.

Saldırganlar, on-onbeş dakika süren baskını gerçekleştirdikten sonra, güvenlik güçlerinin hiçbir müdahalesiyle karşılaşmadan olay yerinden uzaklaştı.

Oysa, Flash Televizyonu, Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne bir dakika uzaklıkta bulunuyordu ve emniyet, saldırıdan haberdar edilmişti.

Bu baskını izleyen gün ise, Flash Televizyonunun Bursa'da bulunan merkezi, Telsiz Genel Müdürlüğünün elemanları tarafından, güvenlik güçleri desteğiyle basılarak, uyduya çıkış ve radyolink cihazlarının yurda izinsiz sokulduğu gerekçesiyle yayını kesilmiştir.

Doğal olarak, hukuk devletinde, televizyon yayınları sırasında suç oluşturacak iddia ve isnatların olması halinde, ilgili kurumlar ve yargı gerek şikâyet üzerine gerekse resen hareket ederek yasaların gereğini yerine getirecektir. Nitekim, Radyo Televizyon Üst Kurulu, şikâyet üzerine olağanüstü toplanarak aldığı kapatma kararıyla bu görevini yerine getirmiş, televizyon merkezini basarak yayını kesen Telsiz Genel Müdürlüğünün ise yetkisizliğini belirtmiştir.

Bir yayın organına karşı gerçekleştirilen bu iki saldırıda, demokratik hukuk devletinin saygınlığı açısından ortaya çıkarılması gereken bazı gerçekler bulunmaktadır.

1- Kamu yönetiminin başında bulunanların saldırıyı gerçekleştiren zorba grubunu yüreklendiren söz ve davranışları olmuş mudur? Bu saldırgan gruplarla devleti yönetenler arasında bir ilişki bulunmakta mıdır?

2- Kişilik hakları araştırma dışında tutulmak koşuluyla, canlı yayında ileri sürülen iddialar, bir yayının tehditle durdurulmasına yol açacak ciddiyetteki iddialar mıdır? Canlı yayında dile getirilen bir bankaya yönelik iddialar ne ölçüde doğrudur? Televizyon yayınından sonra saldırıyı gerçekleştirenler ile yayın arasında bazı iddiaları dile getirenler arasında bir çıkar çatışması söz konusu mudur?

3- Telsiz Genel Müdürlüğü yetkililerinin gerçekleştirdikleri yayın kesme işlemi bu Müdürlüğün yetkisi dahilinde midir? Yapılan işlem yasalara uygun mu gerçekleştirilmiştir? işlemi gerçekleştirenler görevlerini kötüye kullanmışlar mıdır?

4- İşlemin gerçekleştirilmesinde yasalara aykırı emir söz konusu mudur? Varsa, bu emri verenlerin sorumluluğu hangi boyutlardadır?

5- İstanbul'daki televizyon stüdyosu baskını sırasında 1 dakika uzaklıktaki emniyet güçlerine haber verilmesine karşın, 15 dakika süren olaya, emniyetçe neden müdahale edilmemiştir?

6- Bu saldırıyı gerçekleştirenlerin herhangi bir siyasal kurum ya da kuruluşla ilgisi var mıdır?

Tüm bu soruların yanıtlanması, olayın tüm boyutları ile araştırılmasını zorunlu kılmaktadır. Böyle bir araştırmanın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılması, demokratik sisteme olan güveni pekiştirecek, iktidar erkini kullananların keyfî davranışlarda bulunmasının olanaklı olamayacağını bir defa daha kanıtlayacaktır.

Bu nedenlerle, Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1- Mustafa İstemihan Talay (İçel)

2- Hikmet Uluğbay (Ankara)

3- H. Hüsamettin Özkan (istanbul)

4- Metin Şahin (Antalya)

5- Zekeriya Temizel (İstanbul)

6- İsmail Cem (Kayseri)

7- Mehmet Büyükyılmaz (Adana)

8- Şükrü Sina Gürel (izmir)

9- Metin Bostancıoğlu (Sinop)

10- Halil Çalık (Kocaeli)

11- Yalçın Gürtan (Samsun)

12- Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)

13- Ayhan Gürel (Samsun)

14- İhsan Çabuk (Ordu)

15- Sema Pişkinsüt (Aydın)

16- Fevzi Aytekin (Tekirdağ)

17- Hasan Gülay (Manisa)

18- Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın)

19- Aydın Tümen (Ankara)

20- Ali Ilıksoy (Gaziantep)

21- Nami Çağan (İstanbul)

22- Abdullah Turan Bilge (Konya)

23- Atilla Mutman (İzmir)

24- Cihan Yazar (Manisa)

25- Teoman Akgür (Sakarya)

26- Hadi Dilekçi (Kastamonu)

27- Ali Günay (Hatay)

28- Hilmi Develi (Denizli)

29- Zerrin Yeniceli (İzmir)

30- Ali Rahmi Beyreli (Bursa)

31- Hayati Korkmaz (Bursa)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması önergesi gündemde yerini alacak; araştırma açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun, biraz önce okunan Meclis araştırması önergelerinin görüşme gününü de içeren önerileri vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – 306 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin gündemdeki yerine ve (10/18), (10/27), /10/30), (10/68), (10/113), (10/170), (10/185), (10/186) ve (10/25) esas numaralı Meclis araştırması önergeleri ile (9/13) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma saatleri ve 13.5.1997 Salı ile 20.5.1997 Salı günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerileri

Danışma Kurulu Önerisi

No: 67 7.5.1997

Danışma Kurulunun 7.5.1997 Çarşamba günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Uluç Gürkan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı V.

Salih Kapusuz Murat Başesgioğlu

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya Hikmet Uluğbay

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Önder Sav

CHP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1- Gündemin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmının 1 inci sırasında yer alan (10/18) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 9 uncu sırasında yer alan (10/27), 12 nci sırasında yer alan (10/30), 47 nci sırasında yer alan (10/68), 86 ncı sırasında yer alan (10/113) ve 137 nci sırasında yer alan (10/170) esas numaralı, ülke kaynaklarının tespit edilmesi konusundaki Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 13.5.1997 Salı günkü birleşiminde ve birlikte yapılması önerilmiştir.

2- 7.5.1997 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan (10/185) ve (10/186) esas numaralı Flash Televizyonuna yapılan saldırı ve kapatma olayları konusundaki Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 13.5.1997 Salı günkü birleşiminde 2 nci sırada ve birlikte yapılması; görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

3- 29.4.1997 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 29.4.1997 tarihli 86 ncı Birleşiminde okunmuş bulunan İçişleri Bakanı Meral Akşener hakkındaki (9/13) esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesinin, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı konusundaki görüşmelerin Genel Kurulun 20.5.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

4- Gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmının 7 nci sırasında yer alan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da boşaltılan yerleşim birimleri konusundaki (10/25) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 20.5.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması, görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

5- Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 155 inci sırasında yer alan 306 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, bu kısmın 7 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Efendim, öneri, grupların ittifakıyla gelmiştir.

Öneri üzerinde söz talebi?.. Yok.

Önerileri, sırasıyla okutup oylarınıza sunacağım.

Buyurun:

Öneriler:

1- Gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmının 1 inci sırasında yer alan (10/18) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 9 uncu sırasında yer alan (10/27), 12 nci sırasında yer alan (10/30), 47 nci sırasında yer alan (10/68), 86 ncı sırasında yer alan (10/113) ve 137 nci sırasında yer alan (10/170) esas numaralı Ülke Kaynaklarının Tespit Edilmesi Konusundaki Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 13.5.1997 Salı günkü birleşiminde ve birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – 1 inci ve şu anda okunan öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

2 nci öneriyi okutuyorum:

2- 7.5.1997 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan (10/185) ve (10/186) esas numaralı Flash Televizyonuna yapılan saldırı ve kapatma olayları konusundaki Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 13.5.1997 Salı günkü birleşiminde 2 nci sırada ve birlikte yapılması, görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – 2 nci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Üçüncü öneriyi okutuyorum:

3- 29.4.1997 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 29.4.1997 tarihli 86 ncı Birleşiminde okunmuş bulunan İçişleri Bakanı Meral Akşener hakkındaki (9/13) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı konusundaki görüşmelerin Genel Kurulun 20.5.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – 3 üncü öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan söz istiyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Önce ben kalktım.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan söz istiyorum.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan...

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sayın Başkan...

MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Sayın Başkan söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Yazıyorum... Herkesi birden yazamam ki...

Sayın Gözlükaya, Sayın Hatipoğlu, Sayın Mikail Korkmaz, Sayın Bedük, Sayın Dumankaya, Sayın Büyükkılıç, Sayın İrfan Gürpınar, Sayın Ayhan Fırat, Sayın Yusuf Öztop, Sayın Aykaç, Sayın Sıddık Altay, Sayın Ekinci...

Biz, bir taraftan yazalım bir taraftan da çalışmamızı sürdürelim.

4 üncü öneriyi okutuyorum:

4- Gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmının 7 nci sırasında yer alan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da boşaltılan yerleşim birimleri konusundaki (10/25) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 20.5.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması, görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Bu okunan 4 üncü öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

5 inci öneriyi okutuyorum:

5- Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 155 inci sırasında yer alan 306 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 7 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – 5 inci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri (9/13) Esas Numaralı Meclis soruşturması üzerinde söz talebinde bulunan sayın arkadaşlarımın -bizim kaydedebildiğimiz- isimlerini okuyorum: Sayın Mehmet Gözlükaya, Sayın Aslan Ali Hatipoğlu, Sayın Mikail Korkmaz, Sayın Saffet Arıkan Bedük, Sayın Dumankaya, Sayın Ali Rıza Gönül, Sayın İrfan Gürpınar, Sayın Yusuf Öztop, Sayın Memduh Büyükkılıç, Sayın Bedri İncetahtacı, Sayın Mehmet Aykaç.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, Sayın Dumankaya, Sayın Hatipoğlu ile beraber aynı anda el kaldırdı.

BAŞKAN – Efendim, biz, Sayın Dumankaya'ya, adil davrandığımızı gösteremedik ki bir türlü!..

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Hiç olmadı ki...

AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, önce ben istedim...

BAŞKAN – Sayın Ayhan Fırat, kusura bakmayın; ben zikrettim, ama, kaydetmemiş arkadaşlar; düzeltiyoruz efendim.

MUSTAFA KUL (Erzincan) – Sayın Başkan, ben de söz istemiştim.

BAŞKAN – Sayın Kul'u da yazıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

5. – Bazı milletvekillerine izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/791)

7 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 5.5.1997 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

"Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük; hastalığı nedeniyle 2.3.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 35 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Bilecik Milletvekili Şerif Çim; hastalığı nedeniyle 20.3.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci; mazereti nedeniyle 11.4.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 14 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu; mazereti nedeniyle 11.4.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün."

BAŞKAN – Efendim, burada, zannediyorum, bir hata var -belki benim beyanımdan kaynaklanan bir hata- düzeltiyorum; 11 Nisan 1997 günü ayrıldım, 23 Nisan 1997 günü yapılan Genel Kurula iştirak ettim; yani, kullandığım izin süresi 12 gündür.

Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Şadan Tuzcu; mazereti nedeniyle 11.4.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İzmir Milletvekili Gencay Gürün; mazereti nedeniyle 4.4.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 27 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Konya Milletvekili Hüseyin Arı; mazereti nedeniyle 11.4.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 14 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Konya Milletvekili Remzi Çetin; hastalığı nedeniyle 7.3.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 25 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Malatya Milletvekili Metin Emiroğlu; hastalığı nedeniyle 10.3.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Tokat Milletvekili Metin Gürdere; mazereti nedeniyle 11.4.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 14 gün."

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" bölümüne geçiyoruz.

Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER

1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215)(S. Sayısı : 23)

BAŞKAN – 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Hazır değil.

Müzakere ertelenmiştir.

2. – 17.7.1964 Tarihli 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı : 250) (1)

BAŞKAN – 17.7.1964 Tarihli, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli, 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısının müzakaresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Hazır.

Hükümet? Hazır.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Müzakereye, kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Geçen birleşimde, tasarının 3 üncü maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmış ve 3 üncü maddenin oylanmasında kalmıştık.

Sayın milletvekilleri, müzakeresi tamamlanan 3 üncü maddeyi_

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Efendim, dikkate alacağız.

Sayın milletvekilleri, maddenin müzakeresi tamamlanmıştır; madde üzerinde değişiklik önergesi yoktur.

Maddeyi, bu haliyle oylarınıza sunuyorum; karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. – 17.10.1983 tarihli, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre prim borcu bulunan sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların haksahipleri, aynı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle hesaplanacak birikmiş prim borçlarının % 50’sini bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takibeden aybaşından itibaren on ay içinde taksitler halinde ödedikleri takdirde prim borçlarının bakiyesi terkin edilir. Bu fıkra hükmüne göre ödeme yapanların 31 Aralık 1996 tarihine kadar birikmiş prim borçlarına ödeme dönemi içinde aynı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş primler geri verilmez ve mahsup edilmez.

Bu maddede belirtilen esaslar ve süreler içerisinde ödenmeyen primler ile ilgili olarak 1 Ocak 1997 tarihinden itibaren 2926 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanır.

BAŞKAN – Bu maddeyle ilgili olarak, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Aslan Ali Hatipoğlu'nun söz talebi var.

Kişisel söz talebinde bulunanlar: Sayın Kul, Sayın Yurdagül, Sayın Dumankaya, Sayın Aslan, Sayın Katırcıoğlu.

Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Hatipoğlu'nu kürsüye davet ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ANAP GRUBU ADINA ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal güvenlik kurumlarımızda yıllardır yaşanan sıkıntılar gittikçe içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştır. 1992 yılından itibaren açık vermeye başlayan SSK ve Bağ-Kur'un şu anki açığının 1997 yılı bütçesinin yüzde 15'ine yakın olduğu dikkate alınırsa, sorunun hiç de yabana atılır bir yanının olmadığını görürüz. Bu kuruluşlarımızın mevcut ciddî sorunlarının böyle tasarılarla aşılamayacağını, aksine, uzun vadede daha büyük sıkıntılara neden olabileceğini vurgulamak istiyorum. Gerek bu sahada ve gerekse diğer sahalarda, eğer sorunlar ciddîye alınmayıp, günü kurtarmak amacıyla politikalar yapılırsa, ülkemiz, 21 inci Yüzyıla büyük bir kaosla girecektir, bunu göze alamayız. Bu nedenle, mevcut sorunlara köklü çözümler getirmek zorundayız.

Söz konusu tasarıya benzer birçok tasarı -hepinizin bildiği gibi- değişik dönemlerde denendi; ancak, sonuçta, bu sosyal güvenlik kurumlarımız yarar görmediği gibi, daha da büyük sıkıntılara sürüklendi ve bugün, SSK ve Bağ-Kur'un 419 trilyon gibi büyük bir alacağının birikmesine neden oldu. Aynı zamanda, prim ve sosyal yardım zammı ödeyenler ile ödemeyenler arasında haksızlığa sebep oldu. Bugün, yine bir tasarıyla kurumun sıkıntılarının giderileceği iddia edilse bile, 1992 yılından bugüne kadar olan süreç dikkate alındığında, bunun haklı bir gerekçeye dayanmadığı apaçık ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik, genel anlamıyla, devletin, bireylerinin geleceğini güvenceye alması ve onları muhtemel bütün risklere karşı koruması demektir; yani, devlet, hem bu sahada kanun düzenlemekle hem de kanunların sağlıklı işleyişini denetlemekle yükümlüdür.

"Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" diyen Anayasamızın 60 ıncı maddesine rağmen, maalesef, sosyal güvenlik kurumlarımız hâlâ büyük eksiklikler içerisindedir; bugün, Batı dünyasıyla mukayesesi dahi yapılamayacak düzeydedir.

Anayasal hak olan sosyal güvenlik hakkına ilk kavuşması gereken kesimin köylümüz olmasına rağmen, 1983 ANAP İktidarına kadar bu gerçekleşmemiştir. Anavatan Partisi, 1983 yılında iktidara gelir gelmez, milletimizin efendisi olan köylümüzün yıllardır uğradığı haksızlığı ve içerisinde bulunduğu mağduriyeti gidermek üzere hemen çalışmalara başlamış ve onları sosyal güvenceye kavuşturacak bir dizi önlemler almaya başlamıştır.

2925 ve 2926 sayılı Yasalarla, tarım kesimimiz, sosyal güvenceyle tanışmıştır. 10 milyonu aşkın olan tarım işgücümüzün yüzde 10'u güvenceye alınabilmiş; fakat, bizden sonraki siyasî iktidarlar bu konuda bir çivi dahi çakmamışlar ve maalesef, köylümüz, yine kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Oysaki, gerekli çalışmalar yapılıp, daha fazla tarım işgücümüz sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmalıydı. Bırakın bu sigortalı oranının artırılmasını, bizim dönemimizde sigortalı olması sağlanan yaklaşık 1 milyon vatandaşımız, uygulanan yanlış politikalar yüzünden malî darboğaza girmiş, primlerini dahi ödeyememiştir.

Şimdi, bu noktada, meseleyi çok iyi tahlil etmek gerekir.

Tasarının 4 üncü maddesi, Meclisten geçse ve birkaç ay sonra yürürlüğe girse bile, mağdur olan çiftçilerimizin bu tasarıdan yararlanamayacağı açıktır; çünkü, çiftçi, ürününün para etmediğinden şikâyetçidir. Çiftçi birlikleri, Hükümet destek çıkmadığı için, çiftçinin ürününü alamamakta, aldığı ürünün ise parasını ödeyememektedir.

Sayın Çiller'in ramazan bayramından önce ödeyeceğini söylediği pancar paralarını, pancar üreticisi, kurban bayramından sonra dahi alamamıştır. Sayın Erbakan, çiftçinin kredi borçlarıyla ilgili faizi affedeceğine ilişkin sözünü tutmamıştır. Yine, Sayın Erbakan, çiftçiye zam yapmayacağına ilişkin vaadini de unutmuş ve iktidarından bu yana, önemli bir tarım girdisi olan mazota yapılan son zamla, mazot fiyatı, Refahyol İktidarında yüzde 100 artarak 32 bin Türk Lirasından, maalesef, 64 bin Türk Lirasına çıkmıştır. İlaç ve gübrede de aynı artış söz konusudur; buna rağmen, ürün fiyatlarında aynı oranda artış söz konusu değildir.

Sayın Erbakan'ın, gübrede bahsettiği yüzde 50 indirimli satış, uygulamada halen gerçekleşmediği gibi, çiftçimiz, gübrede, ilaçta ve yemde hak ettiği iadeleri de, maalesef alamamaktadır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Maddeyle ilgili...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Devamla) – Maddeyle ilgili... Çiftçilerin problemi değil mi; çiftçilerin prim borçlarını affedeceğiz, işte, bakın bakalım.

Refahyol Hükümetinin, çiftçi sorunlarına karşı vurdumduymaz tavrı ve Sayın Erbakan ile Sayın Çiller'in tarım kesimine yönelik vaatlerini unutmaları, çiftçi kesimini büyük sıkıntıya sokmuştur. Cumhuriyet tarihinde, çiftçi kesiminde belki ilk defa bu kadar geniş bir memnuniyetsizlik söz konusudur. Çiftçilerimiz kendiliğinden meydanlarda toplanmakta ve memnuniyetsizliğini haykırmaktadır. Sayın Erbakan ve Çiller'i, Eskişehir'de, Çorum'da ve en son da Polatlı'da meydanları dolduran çiftçilerimizin sesine bir an evvel kulak vermeye davet ediyorum. Milletimizin sağduyulu, sabırlı ve fedakârca hali suiistimal edilmemelidir; zira, bizim insanımız, bizim köylümüz, bizim çiftçimiz hizmetlerin en güzeline layıktır.

Şunu vurgulamak isterim: Eğer siz, siyasî iktidar olarak, iktisadî ve siyasî istikrarı sağlayamazsanız, üretim ve hizmet sektörümüzün temel sorunlarını çözüp, mevcut problemlerini gideremezseniz, yapacağınız rutin tasarılar hiçbir şeye yaramayacaktır.

Değerli milletvekilleri, önce, tarım sektörümüzün sorunları çözülmeli, çiftçilerimizi her açıdan güvenceye alacak tedbirler alınmalı, kredi, borç ve faizlerine çare bulunmalı ki, bu sektörde uygulanan 2926 sayılı Yasa kapsamına güvenle girilebilsin, bu insanlarımız primini ödeyebilsin ve sosyal güvenlik hakkından faydalanabilsin. Aksi takdirde, çoğu itibariyle yarı aç, yarı tok durumuna düşürülen çiftçimiz, bu tasarıdan yararlanabilecek durumda değildir. Sağlıklı tarım politikaları uygulanmazsa, Türkiye'de, yakın bir gelecekte tarım sektörü diye bir kesim dahi kalmayacaktır.

Sayın Başbakan, tarım kesiminin temel sorunlarını çözeceğine ekmek fiyatıyla uğraşmış, her yerde ekmeğin 15 bin lira olacağını haykırmasına rağmen, 18 bin lira olmuştur; ancak, ekmeğin gramajı ise, maalesef, 350 gramdan, 250 grama düşmüştür. Sonuçta, bu olaydan da vatandaş zararlı çıkmıştır. Demek ki, sorunun temeline inmeden bir şeyi çözmek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Hükümetin icraatını ibretle, üzüntüyle takip ediyoruz. Bir tarafta, ücretlere üç beş kuruş zam yapıyor; fakat, diğer taraftan, yaptığı ücret artışından daha fazla, mallara, zam yapılıyor. Sonra da, hiç sıkılmadan, vatandaşın gözünün içine baka baka, zam yapılmadığından bahsediliyor.

Siyasî iktidar "denk bütçe" diye bir kavramla her gün değişik tablolar çiziyor. Şubat ayı bütçesinin denkliğini sağlamak için, ihracatçının ve işadamlarımızın 150 trilyon liradan fazla hakedişini ödemiyor; yine, çiftçilerimizin trilyonlarca liralık alacağını da, mart ve nisan ayı bütçelerinin denkliğini sağlamak amacıyla ödeyemiyor olsa gerek. Böyle süflî bir politikayla bir yere varmamız mümkün değildir. "Yalancının mumu yatsı vaktine kadar yanar" der atasözümüz; ama, artık, mum devri bittiği için, yatsıyı beklemeye de gerek yok. Hükümetin denk olduğunu iddia ettiği bütçe, üç ay gibi kısa bir sürede, maalesef, 450 trilyonluk açık vermiştir; yani, Hükümet, her konuda olduğu gibi, bu hususta da açıkça yalan söylemiştir. Biz, insanlarımızın yararına olacak hiçbir tasarıya ve icraata karşı değiliz; ancak, sorunların temeline inmeden yapılan yanlışlıklara karşıyız.

Siyasî iktidar, aylar önce, Bağ-Kur'da basamak yükseltmesi yoluyla büyük oranlarda sıcak para akışı sağlayacağını sanmıştı; ancak, bu sukutu hayalle sonuçlandı; çünkü, çoğu esnafımız kirasını, elektrik, su, doğalgaz ve benzeri giderlerini dahi karşılayamıyor ve hatta, kimi günler siftah bile yapmadan dükkân kapatıyor. Aynı şekilde, geçmiş yılların tohum ve gübre borç ve faizlerini ödeyemeyen çiftçilerimizin yüzde 50...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, 2 dakikalık süre verirseniz...

BAŞKAN – Tabiî, neden olmasın. Size vermediğim 2 dakikayı kime vereceğim.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Devamla) – Teşekkürler sayın hemşerim.

BAŞKAN – Bir kere, soyaddaşız.

Buyurun.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Devamla) – Sağ olunuz, teşekkür ederim.

Aynı şekilde, geçmiş yılların tohum ve gübre borç ve faizlerini ödeyemeyen çiftçilerimizin yüzde 50 oranındaki prim borçlarını on ay gibi bir sürede ödemeleri de mümkün değildir. Sayın Bakanın ifade ettiği rakama göre, Bağ-Kur'un, tarım sigortalılarından 50 trilyon lira alacağı vardır. Bu meblağ ise, 1992 yılından bugüne kadar olan siyasîlerin ortak vebalidir. Çiftçilerimiz, primlerini daha iyi bir şekilde ödeyemeyecek duruma düştülerse, oturup, bundan bir ders çıkarmak gerekir.

24 Aralık 1995 seçimleri öncesi, çiftçimizin kredi ve faiz borçlarını affedip binbir yalanda bulunan siyasî iktidara ve bilhassa Sayın Başbakana bir tavsiyemiz olacaktır ve şunu teklif ediyoruz: Kamu kurum ve kuruluşları ile mahallî idarelerin SSK'ya olan 150 trilyon liradan fazla borçlarını genel bütçeden bu kanunla karşılayacaksınız; geliniz, burada, çiftçiye vermiş olduğunuz sözü de yerine getirmek üzere; çiftçilerin, 50 trilyon lira olan bu borcunu da genel bütçeden karşılayınız veya 180 trilyon liranın en az 100 trilyon lirasını çiftçilerimize düşük faizli kredi olarak veriniz ve çiftçilerimizi bir an olsun rahatlatınız. Aksi takdirde, binbir vaatlerle oylarını gaspettiğiniz ve oyları sayesinde geldiğiniz insanlarımız, zamanı geldiğinde size gereken cevabı verecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletin efendisi olması gereken köylümüz, maalesef, çok zor duruma düşürülmüştür. Bu insanlarımıza yapılan haksızlığın en kısa zamanda giderilmesi ve özür dilenmesi gerekir. Bu bağlamda, tasarıyı ve tasarının 4 üncü maddesini, tarım sektöründe çalışan insanlarımızın sosyal güvenliğini sağlamaya yönelik bir tasarı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hatipoğlu...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Devamla) – Efendim, toparlıyorum, 10 saniye kâfi.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Konuya gel, konuya...

BAŞKAN – 10 saniye!..

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Devamla) – Kâfi efendim.

BAŞKAN – Peki efendim; buyurun.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Devamla) – ...sosyal güvenliğini sağlamaya yönelik bir tasarı olmadığı düşüncesiyle, sağduyunuza havale ediyor, Grubum ve şahsım adına Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hatipoğlu, teşekkür ediyorum.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubumuz adına Sayın Mustafa İlimen; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA İLİMEN (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 250 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.

Sayın milletvekilleri, öncelikle, kanun tasarısının ilgili maddesi ne getiriyor bunu belirtmek isterim: "17.10.1983 tarihli, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre prim borcu bulunan sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak sahipleri, aynı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle hesaplanacak birikmiş prim borçlarının yüzde 50'sini bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren on ay içinde taksitler halinde ödedikleri takdirde, prim borçlarının bakiyesi terkin edilir."

Öncelikle belirtmek isterim ki, bu kanun tasarısı, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, prim ödememeyi alışkanlık haline getirecektir. Ayrıca, primlerini zamanında ödeyen şahıslara büyük bir haksızlık yapılmaktadır. Bu gibi affa yönelik kanunlar daha önce de çıkarılmıştır. Örneğin, 1992-1995 yılları arasında, çiftçi borçları, dört yıl içerisinde iki defa affedilmesine rağmen, ne çiftçinin durumu düzeltilebilmiş ne de Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri gibi kuruluşların durumu. Aksine, bu gibi af beklentilerinin artmasına neden olmuş ve borç ödeme alışkanlığını olumsuz etkilemiştir. Hatta, Sayın Başbakan'ın "çiftçi borçlarını affedeceğiz" türünden demeç vermesi, bu yıl da borçların çok düşük düzeyde tahsilatına sebep olmuştur. Affa gerek duyulduğuna göre, demek ki ortada bir hastalık vardır. Bunun iyi teşhis edilip, tedavi yollarının araştırılması gerekirken, sizler, aspirin tedavisiyle kanseri önlemeye çalışıyorsunuz.

Hastalık nedir; hastalık, çiftçinin ekonomik durumunun çok kötü oluşudur. Tarımda yaşayan 2,5 milyon insan, açlık sınırında yaşam mücadelesi vermektedir. Yine, kırsal alanda yaşayan insanların yüzde 56'sı, bugün, asgarî ücretin altında gelir elde etmektedir. Bu insanlar, hangi parayla borçlarını ödesinler!

2926 sayılı Kanun, diğer ülkelerde örneği olmayan ve çiftiçiyi ikinci sınıf insan yerine koyan bir kanundur. Çıkarılırken hiçbir çiftçi kuruluşunun görüşü alınmadığı gibi, çiftçilerin sattıkları ürünlerden yüzde 1 Bağ-Kur kesintisi yapılmasını öngören uygulama da, sadece Bağ-Kur'u kurtarma operasyonunun bir parçasıdır; zira, Bağ-Kur il müdürlükleri, ne personel ne de teknik yönden, bu şekilde prim tahsilatını takip edecek düzeyde değildir. Bugün, birçok ilimizde, tahsitlatların ancak 1994 yılına kadarki kısmının takibi yapılabilmektedir. Bu da büyük karışıklığa neden olmaktadır; borcu olmadığı halde, birçok kişiye milyonlarca lira borç çıkarılabilmektedir.

Yine, çiftçilerin sattıkları maldan kesilen yüzde 1'lik primlerin, malı satanlarca, kurum hesabına intikal ettirilip ettirilmediğinin tespiti zor yapılmakta, hatta hiç yapılamamaktadır. Bu nedenlerden dolayı, bugün, Bakanlığımız elinde bulunan çiftçi Bağ-Kur'lularıyla ilgili bilgiler tamamen yanlıştır, sağlıklı değildir ve ödeme, çok daha fazla rakamlardadır.

Şimdi, çok önemli bulduğumuz bir konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Sözlerimin başında, tarımda çalışan insanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapıldığını belirttim. Neden; çünkü, bugün, kaçak çalıştırılan işçiler haricinde, sadece tarımla uğraşan insanlar sağlık hizmetlerinden faydalanamamaktadır. Bunun mantıklı bir açıklaması olamaz! (DSP sıralarından alkışlar)

İşte, Bağ-Kur'a tabi sigortalı çiftçilerin borçlarını zamanında ödeyememesinin birinci nedeni, ekonomik sıkıntı içerisinde bulunmaları; ikinci nedeni de, ödediğinin karşılığını alamamasıdır; yani, sağlık hizmetinden faydalanamamasıdır; sadece, kadın ise 50, erkek ise 55 yaşında olanların emeklilik hakkını elde ediyor olmasıdır. Prim ödediği sürece, bugün en ufak bir sağlık operasyonunun 100 milyon lira olduğu düşünülürse, çiftçi, hastalık halinde, elindeki malını, tarlasını, ineğini satmak zorunda kalmaktadır. Bedenen çalışan, tarlası olmayan biriyse, yeşil kart alabilmek için kapı kapı dolaşmaktadır.

Demokratik Sol Parti olarak, bizim, bu konuyla ilgili olarak verdiğimiz kanun teklifimiz, henüz, komisyonlara dahi gelmemiştir. Hastalandığı zaman tarlasını, traktörünü, hayvanını satan vatandaşa, siz, nasıl "prim öde" diyebilirsiniz. Çünkü, bu hale düşen insan için devlet yoktur, devlete güveni sarsılmıştır.

Diğer bir konu: Kanunun kendisi eşitlik ilkesine aykırıdır. Bugün, 1972 yılından beri Bağ-Kur kapsamında olan esnafın ödediği prim tutarı ile 1984 yılından beri Bağ-Kur kapsamında prim ödeyen çiftçilerin toplam ödemeleri karşılaştırıldığında, çiftçiler lehine; yani, az sürede daha fazla ödeme olmasına rağmen, sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkının olmayışı, eşitlik ilkesini bozmaktadır. Bunun hiçbir mantıklı açıklaması olamaz.

Gerçi, bugün, esnafımızın durumu da çiftçilerden farklı değildir; onlar da, ağır vergilerle ve enflasyon karşısında gün geçtikçe küçülmektedirler; ama, hiç olmazsa, biraz olsun imkânı varsa, kendisi ve çocukları sağlık hizmetlerinden yararlandıkları için, primlerini, imkânları dahilinde ödemektedirler. Oysa, çiftçilerimize siz, "25 yıl ben senden prim alacağım; ama, karşılığında hiçbir hizmet vermeyeceğim; 25 yıl sonra, öldüğün zaman, geriye kalanlara maaş bağlayacağım" diyorsunuz. Bu konu üzerinde önemle durulması gerekmektedir.

Bu kanun çıktığı takdirde, prim borcu olanlara büyük haksızlık yapılacaktır. Diğer maddelerde, ödemelerin, on ay içerisinde, eşit taksitler halinde olması hükme bağlanırken, tarımda çalışanlarla ilgili bu maddede, ödemelerin "on ay içinde taksitler halinde yapılacağı" ibaresi yer almaktadır; buna açıklık getirilmelidir. Siz, rantiyecilerle çiftçileri bir mi tutuyorsunuz?!. Çiftçinin, mayıs, haziran ayları, en fazla sıkıntı çekilen aylarıdır; bu yüzden, çiftçiler için, ödemenin, Ağustos 1997 ve Ağustos 1998'de olmak üzere, iki eşit taksitte olması gerekir.

Tekrar ediyorum, af, sorunun çözümü yerine, çözümsüzlük getirecektir. Çiftçilerimizin devlete olan güveninin sarsılmasına ve insanlar arasında eşitsizliğe yol açacaktır. Borcunu ödeyen insanların cezalandırılması anlamına gelmektedir.

Sorunun çözümü için;

1- Çiftçinin ürettiği mala gerçek fiyatını vererek gelir durumunu düzeltmek,

2- Tarım kesimi çalışanlarını, yani çiftçi Bağ-Kur'lularını, derhal sağlık sigortası kapsamına almak,

3- Bağ-Kur'un teknik ve personel sorunlarını çözerek, çiftçi Bağ-Kur'unda yaşanan kargaşayı derhal önlemek gerekir.

Zira, bugünkü yapısıyla Bağ-Kur'un, kimin, ne kadar borcunun bulunduğunu sağlıklı olarak tespit etmesi mümkün değildir. Bu nedenle, biz, Demokratik Sol Parti olarak, sorunun, geçici değil, gerçek ve kökten çözümünden yanayız. Bu da, konuya samimî olarak bakmaktan ve bunun çözümünü gönülden istemekten geçer.

Bugün, 5 milyona yakın çiftçi ailesi sağlık sigortası kapsamı dışında dururken, sizler, Yüce Meclisi, böyle, geçici ve günübirlik uygulamalarla oyalıyorsunuz. Çiftçilerimizin bugün beklediği, sorunlarına kökten çözümdür; o da, Bağ-Kur kapsamındaki tarım sigortalılarının sağlık sigortasından yararlandırılmasından geçmektedir. Bu yönde bir tasarı getirin, biz de sizlerle birlikte hareket edelim.

Bugün, çiftçi, ürününü ekecek para bulamıyor, traktörüne mazot alamıyor. Eğer, siz, onun ürününün değerini verir ve parasını zamanında öderseniz, o çiftçi, Bağ-Kur'a da Ziraat Bankasına da borcunu öder.

Çiftçinin onuruyla oynamaya hakkınız yoktur. Çiftçiler borcuna sadık insanlardır; çünkü, onlar, sömürü nedir, haksız kredi nedir bilmezler; bunlarla işi yoktur. Parası olsa, borcunu hemen öder; ama, bu İktidar çiftçiyi perişan etmiş ve tefecinin kucağına itmiştir. Tekrar ediyorum, çiftçi Bağ-Kur'luları için çözüm istiyorsanız, onlara sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkını veren düzenlemeleri yapmak zorundasınız; ama, sizin amacınız, işçinin sırtından geçinen rantiyecilerin, işçiden kestiği parayı gasp etmesini sağlamaktır. Size, bu hakkı işçi veriyor mu?! Affedilen bu paranın bir kısmı da işçinin parasıdır; bunu, işçilerimiz çok iyi bilmektedir. Asıl amacınız içinde, çiftçileri de kandırmak yatmaktadır. Bu tasarıyla, yine, her zamanki gibi, takıyye yapıyorsunuz. Eğer amacınız çiftçiye hizmet ise, onun yolu, özgür ve demokratik kooperatifçilikten geçer. Siz, daha, hâlâ, kanunen bir engel olmamasına rağmen, tarımsal amaçlı kalkınma kooperatiflerine üst birlik kurma imkânı vermiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki efendim; buyurun.

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) – Çiftçinin kurtuluşunun, güçlü ve özgür kooperatifçilikten geçtiğini biliyor; ama, onun kalkınmasını istemediğiniz için, sunî gündemlerle çiftçimizi oyalıyorsunuz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İlimen, teşekkür ediyorum efendim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Kumbul; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Efendim, sizin süreniz de 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; ülkemizdeki primli sosyal güvenlik sistemlerinin ödenmeyen primlerinin tahsilinin hızlandırılmasıyla ilgili yasa tasarısının 4 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı, biliyorsunuz, kaç gündür, kaç haftadır tartışıp geliyoruz ve diğer maddelerindeki eksikliklerini, yanlışlıklarını, hatalarını söyledik, geldik. 4 üncü maddesi de, 17.10.1983 tarihli, 2926 sayılı Kanuna göre, kendi adına ve hesabına çalışan tarım sigortalılarını ilgilendirmektedir. Bu kanun, 1983 yılından bu yana, güya, sosyal güvenlik adına -bunun, bir sosyal güvenlik olup olmadığını biraz sonra izah edeceğim- uygulanagelmiş; ama, yerli yerine oturmamıştır; çünkü, gerçekten, bunu, bir sosyal güvenlik olarak görebilmek pek mümkün değildir. Bazı tespitleri yaptıktan sonra, sizlere, neden bu noktaya geldiğini izah etmeye çalışacağım.

Bugün, tarımda kendi adına çalışan kesimin borcu, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle 50 trilyon liradır. Değerli arkadaşlarım, bunların ödeyeceği para, ayda, 1 inci basamaktaki bir kişi için 900 bin liradır; yani, 1 milyonun altındadır; 6 ncı basamaktaki bir kişinin ödeyeceği para 1,5 milyon lira civarındadır. Kişi, kendi adına para yatırıyor, geleceğini güvence altına almaya çalışıyor. Yani, sosyal güvenliğin anlamı budur. Sadece kendisinin değil, bakmakla yükümlü olduklarının da hem bugününü hem yarınını güvence altına alması lazım.

Şimdi, arkadaşlar, 1 inci basamaktaki bir kişinin yatırdığı para 900 bin, 6 ncı basamaktaki bir kişinin yatırdığı para 1,5 milyon lira civarındadır. Emekli olduğu zaman, 1 inci basamaktaki bir şahsın alacağı para 3,5 milyon lira -bu, bir sosyal güvenlikse, geleceğinin garantisiyse- 6 ncı basamaktaki bir şahsın alacağı para da 7 milyon lira civarındadır. Devletin de herhangi bir katkısı yoktur; yani, bu, sosyal güvenlikse, birincisi, devletin de katkısının olması lazım; ikincisi, gerçekten, kişinin yarınını kontrol altına alır durumda olması lazım. Düşünün arkadaşlar, günümüzde, 7 milyon lirayla veya 3,5 milyon lirayla, gelecek -sadece kendiniz de değil, bakmakla yükümlü olduklarınız da var- garanti altına alınabilir mi, güvence altına alınabilir mi?.. Zaten, bu bir komikliktir; mümkün değildir, olamaz... Peki, o zaman, devletin katkısının olması gerekir mi; olması lazım; ama, devletin katkısı da yok; onu görüyoruz. Şimdi, işin bir tarafı bu.

Değerli arkadaşlar, onbeş yirmi yıldır devam eden bir enflasyon, yüzde 70-80'lerde devam eden bir enflasyon ve bundan etkilenen çiftçi kesimi... Girdilerin fiyatları bir taraftan kat kat artar; ama, çiftçinin sattığı ürününün fiyatı o derecede artmaz. Dolayısıyla, çiftçi, her yıl biraz daha fakirleşmektedir. Bunu zaten biliyoruz; bu, yeni de değildir; o nedenle, kabahati sadece son, 54 üncü Hükümete yüklemek istemiyorum; yalnız, 54 üncü Hükümetin ortağı, Refahyol'daki Refah Partisi değişik söylemlerle geldi; ama, o da çiftçi politikasını aynı şekilde yürütmektedir. O, bir yanlıştır ve çiftçi, gerçekten, her gün biraz daha fakirleşmektedir; bunu görüyoruz; ama, buradaki temel yanlış... Büyük bir ihtimalle, bu 900 bin lirayı bu çiftçi elbette öder; ama, sonuçta, 900 bin lirayı ödediği zaman, geleceğini garanti altına alması gerekir. 3,5 milyon lirayla geleceğini garanti altına alması mümkün mü veya 7 milyon lirayla sosyal güvenliğini sağlaması mümkün mü?.. Artı, sağlık güvencesi de yoktur.

Hepiniz, gittiğiniz yerlerde, elbette köylere de uğruyorsunuz; diyorlar ki: "Mademki bizden prim kesiliyor, Bağ-Kur yüzde 1 prim kesiyor, neden bizim sağlığımıza bakılmıyor? Keşke, bu, gelecekteki emeklilik primi şeklinde olmasaydı da, bugünümü ve yarınımı kontrol etmek için sağlığımın güvencesi olsaydı." Bu 2926 sayılı Yasada sağlık güvencesi yoktur; sadece, güya emeklilik güvence altına alınıyor gözüküyor; ama, o da değil...

Değerli arkadaşlarım, bugün, sosyal güvenliğin ne anlama geldiğini ve geçmiş günlerde, gerçekten, en çok konuştuğumuz konulardan birisi belki de sosyal güvenlik sistemleri. Anlamını biliyoruz, önemini biliyoruz; tüm insanlarımızın sosyal güvenliğe kavuşturulması gerektiğini hepimiz söyleyip geliyoruz; ama, bakıyoruz, ülkemizde, hâlâ 21 milyonun üzerinde insanımız sosyal güvenlikten mahrumdur; var olan sosyal güvenlik sistemlerimiz de ağır aksak gitmektedir ve primleri -baştan beri söyleye geldik- ciddî şekilde ödenmemektedir. Bugün, 2926 sayılı Yasaya tabi tarımda kendi adına çalışanların birikmiş primleri 50 trilyon liradır.

Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlikte -eğer primliyse- bunun bir aktuaryel hesabı yapılır. Baştan yatırırsınız, yarın neyi harcayacaksanız, o kadar primi toplamanız gerekir. Kişi yatırır, artı, devletin katkısı olur. Şimdi diyoruz ki, bu birikmiş olan 50 trilyon liranın yüzde 50'sini affedelim.

Değerli arkadaşlar, baktığımız zaman, incelediğimiz zaman şunu görüyoruz: Şimdiye kadar, bu kesimdeki, ancak 800 bin civarında insan bundan yararlanmış; ancak yüzde 1'i tam olarak primini yatırmış, yüzde 37'si kısmen yatırmış, geri kalanı hiç yatırmamış. Her şeyden önce, belki de, bu sosyal güvenliğe insanlarımızı -önce biz inanmamışız belki de- inandıramamışız. Biliyorlar ki, yatırdıkları prim, yarın onlar için gerçekten bir sosyal güvence olmuyor; onun için de primlerini yatırmıyorlar. Biliyorlar ki, yarın alacakları ayda sadece 3,5 milyon liradır. Ne olur 3,5 milyon liraya; ekmek parası olmaz. O zaman, ciddî prim yatırılır, devletin katkısı eklenir; ama, yarın, gerçekten zorda kaldığı zaman, emekli olduğu zaman, onu geçindirecek düzeyde olur, o zaman bunun bir anlamı olur. Artı, mademki bunu yapıyoruz, sağlık yönünden de yararlanması gerekir; o da yok. Zaten, geçmişte yarım yamalak çıkarılmış bir yasadır. O nedenle, gerçekten, baktığımız zaman, inandırıcılığı da olmayan bir yasal düzenleme yapılmış. Bugün de diyoruz ki, bunun yarısını almayalım; ama, diğer yarısını siz yatırın, bu şekilde geri kalanını affedelim... Yani, orada ciddî şekilde yatıran da vardı. Peki, onlar enayi miydi? Ciddî şekilde yatıran o kesim, yarın, canım nasıl olsa üç beş sene sonra tekrar bir af yasası gelir, affedilir; öyleyse, biz de yatırmayalım noktasına gelmeyecek midir?

Değerli arkadaşlarım, diğer maddelerde de izah ettiğimiz gibi, bu, gerçekten, sosyal güvenliği kurtarmaya yönelik bir yasa tasarısı değildir. Ciddî yasa tasarıları üzerinde hep birlikte konuşalım, biz de katkı sağlayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR KUMBUL (Devamla) – Teşekkür edip, bitireceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

BEKİR KUMBUL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

O nedenle, biz, bu yasa tasarısına, Cumhuriyet Halk Partisi olarak "hayır" diyoruz; çünkü, sosyal güvenlik sistemlerini, bırakın iyileştirmeyi, daha çok zora sokan bir yasal düzenleme olacaktır.

Bu vesileyle, ben, tekrar, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kumbul, teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Kişisel söz talebinde bulunan; Sayın Kul?.. Yok.

Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül?.. Yok.

Sayın Dumankaya, buyurun. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri, bizleri televizyonlarının başında izleyen aziz vatandaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada görüştüğümüz bu kanun tasarısı, tıpkı, Refahyol Hükümetinin altın stokçularını affettiği gibi, parası olup da sigorta paralarını ödemeyen kişileri affedecek bir kanun tasarısıdır. Bu kanun tasarısında, trilyonlarca lira borcu olanlar affedilecektir. Aksesuar olarak da, işte, bu 4 üncü madde gibi bazı eklentiler yapılıyor; bu yapılan eklentilerle de "benim vatandaşlarım, çiftçilerim, işte, size af çıkardık" diyerek, yine, köylerde bunlar kandırılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, DYP-SHP Hükümeti döneminde de, yine, vergi affı çıkarılmıştı. O zaman da, biz, Refah Partisiyle beraber, 18 gün, bu affın çıkmaması için mücadele vermiştik; ama, gelin görün ki, ev sahibi olduğu zaman başka kiracı olduğu zaman başka hareket eden Refah Partisi, bu sefer de, borçlarını ödemeyen sigortalı kişilere, zenginlere bir af getiriyor; tıpkı altın stoku affı gibi.

Değerli arkadaşlarım, bu af, toplumda, büyük bir yara meydana getirecektir. Bu yara nedir? Anavatan Partisi döneminde de aflar çıkarılmıştı; ama, biz, onda bir tavan getirmiştik; şimdi, bu afta tavan yoktur. Niye tavan yoktur; sonsuz bir af çıkarılıyor... İşçiden, bordrodan; yani, şu, çocuğuna elbise alamayan, ayakkabı alamayan, köyünde gübre alamayan, okul defteri alamayan kişilerin bordrosundan...

MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) – Hastaneden ilaç alamayan...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) – ...Hastaneden ilaç alamayan kişilerin bordrosundan peşin olarak bu para kesiliyor. Bunu, işveren, bu paranın fiyatlı olduğu bir dönemde, 20 gün kullanıyor; ondan sonra, gelip bunu devlet kasasına yatıracağı yerde kendi kasasına yatırıyor ve diyor ki: "Nasıl olsa bu hükümetler geliyor ya... " "Bizi deneyin" dedi. İşte Refahyol da geldi, onlar da bu affı çıkarınca -değerli arkadaşlarım, bundan sonra, dürüst insanları cezalandırmış oluyorsunuz, dürüst insanları kötü yola itmiş oluyorrsunuz- bundan sonra, dürüst insan, işveren, niye vergisini yatırsın, niye onu bankadan kırarak, yüzde 180 faizle borç para alarak vergisini, sigortasını ödesin?! Değerli arkadaşlarım, bu vergiyi ve bu sigorta primini bundan sonra ödemesi mümkün değildir.

Geliniz buna bir tavan getirelim. Dargelirli için, parası olup da ödemeyen için, 200 milyon liralık, 300 milyon liralık veya 500 milyon liralık bir sınır koyalım ki, ondan sonrası, 1 milyar lira, 10 milyar lira, 1 trilyon lira borcu olan da 500 milyon liralık kısımdan istifade etsin. Sabit gelirli, işte o Bağ-Kur'lu çalışan, o kendi adına sigorta pirimini ödeyenlerin borcu ancak o seviyede olur ve bu dosyaları o şekilde kapatmış oluruz. Yoksa, burada, bunun akabinde olacak şey, yine bu Hükümet -eğer kalırsa, eğer ömrü yeterse- vergi affı getirecektir. Ne olacaktır; bu aflarla, faizin yüzde 180 olduğu bir dönemde, milyarlarca lira sigorta primi yatıracak işveren...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dumankaya, bir selam ve saygı için süre versem, yeter mi efendim?

HALİT DUMANKAYA (Devamla) – 2 dakikalık bir zaman verin, herkese verdiğinizi bana da verin; istiyorsanız vermeyin, selam ve saygı sunmak için gerekli süreyi de vermeyin.

BAŞKAN – Hayır, öyle müstağni davranırsanız vermem.

Buyurun.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Ben, hiçbir zaman Meclis Başkanına karşı müstağni davranmam; onu hemen söyleyeyim.

BAŞKAN – Buyurun efendim, 2 dakika süre veriyorum.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, olay şudur: Burada, daima, devlet aleyhine, kanun aleyhine davrananlar, kanun tanımayanlar affedilmektedirler. Eğer bu şekilde devam ederse -ki, görünen o, böyle devam edecektir- bundan sonra hiç kimse prim yatırmayacaktır.

Bakınız, sizden önceki Hükümet, yani 19 uncu Dönemdeki Hükümet bir vergi affı getirmişti. Bu vergi affıyla 1 milyon 568 bin kişi, 5,5 milyar lira istifade etmişti; ama, sadece 1 047 kişi de 9,5 trilyon lira istifade etmişti!..

Değerli arkadaşlarım, demek ki, bu aflar, sırtı kalın kişilere, omuzu kalın kişilere, adamı olan kişilere çıkarılıyor. O nedenle, ben, özellikle Refah kanadına seslenmek istiyorum: Muhalefette söylediklerinizin tümünü iktidarda unuttunuz. Bu, yanlış yoldur, bunda devam etmeyin. Burada bir sınır koyun, 500 milyon lira sınır koyun, 1 milyar lira sınır koyun, ondan sonra da "dargelirliler için bu affı çıkarıyoruz" diyelim; ama, bu af -milyarlarca lira- işte o rantiyeciler için çıkan aftır. Bununla rantiyecileri korursunuz.

Yüce Heyete saygılar sunuyorum. (ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dumankaya, teşekkür ediyorum.

Sayın Kâzım Arslan?.. Vazgeçtiniz.

Sayın Katırcıoğlu?.. Vazgeçtiniz.

Madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Önergeler vardır, geliş sırasına göre okutup sonra işleme tabi tutacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

250 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıda yer verilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Emin Kul Mustafa Balcılar İbrahim Özsoy

İstanbul Eskişehir Afyon

Hüseyin Yayla Hüsnü Doğan Refik Aras

Hatay İstanbul İstanbul

MADDE 4.– 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre prim borcu bulunan sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak sahipleri, işbu Kanunun yürürlük tarihine kadar tahakkuk etmiş bulunan prim borçlarının aslını, yürürlük tarihini izleyen altı ayın sonuna kadar ödemeleri halinde, anılan Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılması gereken tahsilat tutarı yirmidört ayda eşit taksitlerle tahsil edilir. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş primler geri verilmez ve mahsup edilmez.

BAŞKAN – Öbür önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 250 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi Anayasaya aykırıdır. Bu nedenle, yasa tasarısından çıkarılması gerekir.

Hikmet Sami Türk Zekeriya Temizel Mustafa Güven Karahan

Trabzon İstanbul Balıkesir

Fevzi Aytekin Ayhan Gürel

Tekirdağ Samsun

BAŞKAN – Bir başka önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 250 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Ali Günay Mehmet Yaşar Ünal Mustafa İlimen

Hatay Uşak Edirne

Emin Karaa Tuncay Karaytuğ

Kütahya Adana

17.10.1983 tarihli, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre prim borcu bulunan sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak sahipleri, aynı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle hesaplanacak birikmiş prim borçlarının yüzde 50'sini Ağustos 1997 ve Ağustos 1998 tarihlerinde iki eşit taksitte ödedikleri takdirde prim borçlarının bakiyesi terkin edilir. Bu fıkra hükmüne göre ödeme yapanların 31 Aralık 1996 tarihine kadar birikmiş prim borçlarına ödeme dönemi içinde aynı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş primler geri verilmez ve mahsup edilmez.

BAŞKAN – Önergeleri aykırılığına göre işleme koyacağım; ancak, bir Anayasaya aykırılık iddiası var, öncelikle onu işleme tabi tutacağım.

Önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 250 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi Anayasaya aykırıdır. Bu nedenle, yasa tasarısından çıkarılması gerekir.

Hikmet Sami Türk (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon ne buyuruyor ?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet ?..

DEVLET BAKANI AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Sayın Türk, gerekçeyi mi okuyalım, burada mı ifade buyuracaksınız?

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Kürsüde ifade edeceğim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar)

Efendim, önergeye Sayın Komisyon ve Hükümet katılmadı. Önerge sahibi, gerekçesini kürsüden ifade buyuracaklar.

Buyurun.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının yürürlük maddeleri dışında bütün maddeleri, yani, ilk dört maddesi Anayasaya aykırıdır. Gerçi, ilk üç maddesi hakkında vermiş olduğumuz Anayasaya aykırılık önergelerimiz Yüce Meclisinizce kabul edilmemiştir; ancak, biz, Anayasaya aykırı gördüğümüz noktaları belirtmeyi bir görev sayıyoruz. Bu anlayış içerisinde, 4 üncü maddede Anayasaya aykırılık noktalarını ifade etmeye çalışacağım.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, Anayasaya aykırılık hakkında gerekçe açıklanıyor; arkadaşlarımız dinlemiyorlar.

BAŞKAN – Sayın Türk, ben, bir dakikanızı rica edebilir miyim efendim; sürenizi durdurdum.

Sayın milletvekilleri, bir değerli arkadaşımız, Anayasaya aykırılık iddiasıyla verdikleri önergenin gerekçesini ifade buyuruyorlar. Rica ediyorum, sükûnetle dinleyelim.

Buyurun efendim.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu madde, her şeyden önce, Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır. Gerçekten, bu madde, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle hesaplanacak birikmiş prim borçlarının yüzde 50'sini affetmektedir. Oysa, bundan önceki maddelerde -1 inci ve 3 üncü maddede- prim borçlarının tamamının ödenmesi koşuluyla, gecikme zammı, idarî para cezası ve gecikme faizinin belirli oranlarda terkini öngörülüyordu. Öte yandan, bu maddede, prim borçlarının yüzde 50'si ödendiği takdirde, gecikme faizi uygulamasının, gecikme zammı uygulamasının yapılmayacağı da hükme bağlanmaktadır. Böylelikle, prim borçlarının yüzde 50'si ve gecikme zamlarının tamamı affedilmektedir. Bu, önceki maddelerdeki düzenlemelerle eşitsizlik yaratmaktadır. Aynı konumlardaki sigorta primi yükümlüleri arasında, böylelikle eşitsizlik meydana gelmektedir.

Öte yandan, tasarı, daha önce tahsil edilmiş olan primlerin geri verilmeyeceğini ve mahsup edilmeyeceğini de hükme bağlamaktadır. Böylelikle, prim borçlarını daha önce ödemiş olan yükümlüler ile prim borçlarını hiç ödememiş olanlar arasında çok büyük bir fark yaratılmaktadır. Sigorta primi borçlarının ödenmesi yükümlülüğünü, bundan böyle, yaratılacak örnekle, tamamıyla tehlikeye düşürecek olan bu hüküm, Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır.

Düşünülebilir ki, "Çiftçi Bağ-Kur'u" olarak adlandırılan bu sosyal güvenlik kuruluşunun özelliği dolayısıyla böyle bir uygulama yapılmıştır. Aslında, bu sosyal güvenlik kuruluşunun çekiciliğini, böyle, ödeme alışkanlığını ortadan kaldıracak ve borcunu zamanında ödemeyenleri ödüllendirecek olan hükümlerle değil; fakat, bu sosyal güvenlik kuruluşunu, örneğin, sağlık hizmetleri de vermek suretiyle, daha çekici duruma getirme yolunda düzenlemelerle sağlamak gerekir.

Tasarının bu hükümleri, aynı zamanda, planlı kalkınma ilkesine de aykırı düşmektedir; çünkü, bundan önce ilk üç maddeyle ilgili Anayasaya aykırılık önergelerimde de belirtmiş olduğum gibi, 1996 ilâ 2000 yıllarını kapsayan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, Sosyal Sigortalar ve Bağ-Kur'da şimdiye kadar ödenmeyen prim borçları ve gecikme zammı aflarının, kurumların bünyesini ne kadar tahrip ettiği belirtilmiş ve bundan böyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türk, 1 dakika yeter mi efendim?

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Yeter efendim.

...Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde bu tür uygulamalara yer verilmeyeceği kesin bir ilke olarak belirtilmiştir. Aynı yönde açıklamalar ve aynı yönde ilkeler, 1997 yılı Programında da yer almaktadır. Böylece, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ve 1997 yılı Programında benimsenen ilkelerin tam tersine bir uygulama getirilmektedir.

Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, görüşülmekte olan kanun tasarısı, ilk dört maddesinde Anayasaya aykırı hükümler getirmiştir. İlk üç maddedeki Anayasaya aykırılık önergelerimiz benimsenmedi; hiç olmazsa, bu son maddedeki Anayasaya aykırılık önergemizin benimsenmesini ve maddenin reddini saygıyla arz ederim. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Türk, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasaya aykırılık önergesine Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet katılmadılar; önerge sahibi görüşlerini ifade buyurdular.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Bir başka önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

250 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıda yer verilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Emin Kul (İstanbul) ve Arkadaşları

Madde 4.– 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre prim borcu bulunan sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak sahipleri, işbu Kanunun yürürlük tarihine kadar tahakkuk etmiş bulunan prim borçlarının aslını, yürürlük tarihini izleyen altı ayın sonuna kadar ödemeleri halinde, anılan Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılması gereken tahsilat tutarı yirmidört ayda eşit taksitlerle tahsil edilir. Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş primler geri verilmez ve mahsup edilmez.

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahibi, gerekçeyi mi okuyalım, zatıâliniz mi beyan edeceksiniz?

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 250 sıra sayılı, SSK, Bağ–Kur Kanunlarında Hükümet tarafından af getirilmek istenen bu kanun tasarısının ilgili 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu madde üzerinde, prensipte katılmadığımız için bir önerge hazırladık; önergem üzerinde bilgi vermek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının tümü üzerinde yaptığımız görüşmelerde ve maddeleri üzerinde yapılan görüşmelerde, Hükümetin "bir af getirmiyoruz; sadece, faiz, gecikme zamlarının ve prim gecikme cezalarının ertelenmesi şeklinde ve buradaki enflasyon farkını giderecek şekilde bir düzenleme yaptık" demesine rağmen, kanun tasarısı, kamuoyunda af niteliği taşımaktadır, af kanaati getirmektedir.

Biz, sosyal güvenlik kuruluşlarımızın sigortalılarına yardımcı olmaya prensipte karşı olmadığımızı konuşmalarımızda ifade ettik; ama, bunun, af kanaati taşıyacak şekilde düzenlenmesinin, ileride o sosyal güvenlik kuruluşunun aktuaryasını menfi yönde etkileyeceği ve netice itibariyle de, o sosyal güvenlik kuruluşunun sigortalılarının, zaman içerisinde, aleyhine olacağını ifade ediyoruz. Yani, af kanaati taşıyan bir tasarıda, yine başka hükümetler gelir, buna benzer aflar, af kanunları getirirler kanaati sigortalılarda yerleştiği zaman, prim ödeme alışkanlığı zayıflamakta, prim tahsilat oranları düşmekte "nasıl olsa bir hükümet gelir, bir af tasarısı getirir" düşüncesi ve kanaatiyle, vatandaş, sigortalı, primlerini ödememektedir. Dolayısıyla, bu alışkanlığın sigortalılara kazandırılmasının fevkalade yanlış olduğunu ifade ettik. 1993'te getirilen, yine buna benzer bir af tasarısı, sosyal güvenlik kuruluşlarımızın -1992'den itibaren- çöküşünün ana nedeni olmasa bile, ana nedenlerinden birisi olmuştur; prim tahsilat oranları düşmüştür, sosyal güvenlik kuruluşlarının aktuaryaları bozulmuştur; aktuaryası bozulan sosyal güvenlik kuruluşları, kişinin aktif sigortalılığında almayı arzu ettiği sağlık gibi hizmetleri veremez duruma gelince, çöküş daha katmerli bir şekilde ortaya çıkmıştır. "Ben, aktif sigortalılığımda hiçbir şey alamıyorum, nasıl olsa hükümetler de af kanunlarını getiriyor" kanaati daha pekişmiştir.

Dolayısıyla, biz, prensipte, özellikle 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına giren ve tarımda kendi nam ve hesabına çalışan vatandaşlarımızın, diğer bölgelere ve diğer sigortalılara göre, alım güçlerinin düşüklüğünün ve dolayısıyla prim ödeme zorluklarının bilincindeyiz. Eğer, bir yardım yapılması gerekiyorsa, bu kesime daha da fazla yardım yapılmasından; sosyal güvenliğin daha az yaygınlaşmış olduğu bu kesimde sosyal güvenliğin yaygınlaşmasına -Anayasanın ilgili 60 ve 61 inci maddelerine göre- devletin, cumhuriyet hükümetlerinin destek vermesinden yanayız; ama, bu destek verme şekli, prim affı kanaati oluşturacak şekilde olmamalıdır düşüncesindeyiz. Diğer maddelerde verdiğimiz buna benzer önergelerimiz de maalesef reddedilmiştir.

Burada, bir başka nokta daha vardır; diğer maddelerde gecikme zammı ve faizlerin bir kısmı affedilmektedir, 2926 sayılı Kanuna tabi olanlar için anaparadan af söz konusudur. Bu, sosyal güvenlik sistemine ve yasalarına kökten aykırı bir düzenlemedir. Yine, 2926 sayılı Kanuna bağlı, tarımdaki sigortalılarımıza daha fazla imkân verelim, bu imkân, daha uzun sürede ödeme şeklinde olsun. Dolayısıyla, para değerini kaybettikten sonra ödeyeceği imkân, bu imkândan daha fazla olacak bir düzenlemeyi getirdik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tabiî, buyurun efendim.

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Bu önergemiz kabul edilirse, endişemiz olan, prim ödememe alışkanlığı kazanılmayacak, bugün Hükümetin bu af maddesiyle getirdiği imkândan daha fazla imkân -ama "af" adı altında değil, geç ödeme, uzun vadede ödeme şeklinde- kırsal kesimde yaşayan Bağ-Kur'lularımıza verilmiş olacaktır.

Önergemizi desteklerseniz memnun oluruz.

Saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Balcılar, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı.

Önerge sahibi, gerekçesini ifade buyurdu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Önerge kabul edilmemiştir.

Bir başka önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 250 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Mustafa İlimen (Edirne) ve arkadaşları

17.10.1983 tarihli 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre prim borcu bulunan sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak sahipleri, aynı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle hesaplanacak birikmiş prim borçlarının yüzde 50'sini Ağustos 1997 ve Ağustos 1998 tarihlerinde iki eşit taksitte ödedikleri takdirde prim borçlarının bakiyesi terkin edilir. Bu fıkra hükmüne göre ödeme yapanların 31 Aralık 1996 tarihine kadar birikmiş prim borçlarına ödeme dönemi içinde aynı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş primler geri verilmez ve mahsup edilmez.

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Önerge sahibi?..

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak, gerekçesini ifade etmek üzere; buyurun Sayın İlimen. (DSP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önerge üzerinde önemle durulması gerektiği inancındayız. Tasarıda ne deniliyor, ona tekrar bir bakalım: "17.10.1983 tarihli, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre prim borcu bulunan sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak sahipleri, aynı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle hesaplanacak birikmiş prim borçlarının yüzde 50'sini bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren on ay içinde taksitler halinde ödedikleri takdirde prim borçlarının bakiyesi terkin edilir. Bu fıkra hükmüne göre ödeme yapanların 31 Aralık 1996 tarihine kadar birikmiş prim borçlarına ödeme dönemi içinde aynı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş primler geri verilmez ve mahsup edilmez."

Sayın milletvekilleri, şimdi, bu kanunun, bugün çıktığını ve önümüzdeki hafta onaylanarak yürürlüğe girdiğini düşünelim. Hangi çiftçi, hangi parayla borcunu ödeyecek? Çiftçi, mayıs ayında, haziran ayında neyini satacak? Çiftçinin cebinde mazot alacak, traktörünü tarlaya götürecek parası yok. Siz, çiftçiyi aydan aya cebine para giren biri mi sanıyorsunuz? Ama, doğru; siz, tarım kesiminin içinde yaşadığı zorlukları bilseniz, zaten, dokuz aydır bu yanlış politikaları izlemezdiniz. (DSP sıralarından alkışlar) Siz, çiftçiyi, sadece seçimden seçime tanıyorsunuz. Sorunlarını o zaman öğreniyor ve ona göre onlara vaatlerde bulunuyorsunuz; ama, artık, çiftçinin, sizin bu boş vaatlerinize karnı tok, sizin af olarak gördüğünüz, böyle anlamsız uygulamalara da.

Eğer, bu hafta çiftçinin borcunu ödemesini istiyorsanız, gelin bu maddeyi değiştirin. Çiftçi, prim borcunu, Ağustos 1997 ve Ağustos 1998 tarihlerinde olmak üzere, iki eşit taksitte ödesin.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Olur!..

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) – Biraz sonra parmağını kaldırmazsan, neyle suçlayacağımı görürsün.

Bu Kanunu çıkarırken -yani, 2926 sayılı Kanunu- çiftçilere sorulmadı, herkesin kanun kapsamına girmesi mecbur edildi; ama, çiftçi, yine de, bugüne kadar sesini çıkarmadı; çünkü, hep, sağlık hizmetlerinden de yararlanırım düşüncesi vardı.

O nedenle, eğer, çiftçiye gerçekten yararlı bir hizmet getirmek istiyorsanız, onu hastane kapılarında sürünmekten, rehin kalmaktan kurtarmak istiyorsanız, böyle ufak işlerle uğraşmayınız.

Çiftçinin cebinde parası olsa ve bu kanundan istediğini alsa; yani, sağlık hizmetlerinden yararlansa, o da, işçi gibi, memur gibi, esnaf gibi, primlerini zamanında ve noksansız öder; ama, bugün, 5 milyon çiftçi ailesi, maalesef, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir. Gelin, hep birlikte buna çözüm bulalım; Demokratik Sol Parti milletvekillerince verilen çiftçi Bağ-Kur'lularının sağlık sigortası kapsamına alınmasıyla ilgili teklifi çıkaralım.

Bu İktidarın, çiftçinin derdine çare olmayacağı anlaşılmıştır. Çiftçi, ancak, programında "kalkınma köylüden başlayacaktır" iddiası yer alan ve bunu gönülden arzulayan Demokratik Sol Parti iktidarında rahat bir nefes alacaktır; (DSP sıralarından alkışlar, RP sıralarından alkışlar [!] ) çünkü, tarım kesiminin sorunlarını en iyi bilen ve çözüm üreten tek partidir.

Sizleri, önergemiz üzerinde düşünmeye ve çiftçiye saygıya davet ediyorum.

Bugün, çiftçi, tarlasını nasıl ekeceğini süreceğini düşünürken, siz ondan borcunu isterseniz, büyük haksızlık yapmış olursunuz. Şu anda yapılması gereken...

Dört ay oldu ekileli, pancar fiyatı açıklanmadı; on gün sonra buğday hasadı başlayacak, henüz fiyat açıklanmadı; gübredeki yüzde 50 desteklemenin ne olacağı -Başbakan söz verdi- henüz açıklanmadı.

Burada bizi halk da dinliyor, çiftçi de dinliyor. Sizin sözlerinizi de duyuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, 1 dakika yetiyor mu?

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) – Lütfen, siyasî istismarı bir tarafa bırakın, düşünün ve bu kanun tasarısını çiftçinin ödeyeceği şekilde çıkaralım.

Siz de biliyorsunuz, çiftçinin eline ancak ağustos ayında para geçer. Onun için, bunu, gelin, iki taksitte ödeyelim. Eğer, siz, işveren ile, esnaf ile, memur ile çiftçiyi bir tutarsanız, o da sizin takdirinizdir; halk, buna gereken cevabı verecektir.

Saygılar sunarım. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İlimen teşekkür ediyorum.

Efendim, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım; ancak, İçtüzüğün 57 nci maddesine göre, 4 üncü maddenin oylanması esnasında bir yoklama talebi var; şimdi, bunu okutacağım ve imza sahiplerini arayacağım.

Buyurun.

II. – YOKLAMA

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçtüzüğün 57 nci maddesi uyarınca, 4 üncü maddenin oylanmasından önce yoklama yapılmasını saygıyla arz ederiz.

BAŞKAN – Hikmet Uluğbay?.. Burada.

Hasan Gülay?.. Burada.

Mustafa Karslıoğlu?.. Burada.

Şükrü Sina Gürel?.. Burada.

Hikmet Sami Türk?.. Burada.

Mustafa İlimen?.. Burada.

Halil Çalık?.. Burada.

Ziya Aktaş?.. Burada.

Nami Çağan?.. Burada.

Teoman Akgür?.. Burada.

Turan Bilge?... Burada.

Mehmet Ünal?.. Burada.

Fikret Uzunhasan?.. Burada.

Aydın Tümen?.. Burada.

Mahmut Erdir?.. Burada.

İhsan Çabuk?.. Burada.

Mustafa Güven Karahan?.. Burada.

Erol Karan?.. Burada.

Kâzım Üstüner?.. Burada.

Bayram Fırat Dayanıklı?.. Burada.

Yoklama talebine yeterli sayı mevcut.

Şimdi, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; salonda hazır bulanan sayın üyeler, lütfen, yüksek sesle işaret buyursunlar.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, isimleri okunduktan sonra salonu teşrif eden sayın üyeler lütfen pusula göndersinler.

Yoklamada hazır bulunmayan sayın üyeler, pusula gönderiniz lütfen. Hazır olduğu halde işaret etmeyen sayın üyeler de pusula göndersin.

Sayın milletvekilleri, yoklamada hazır bulunmayan sayın üyeler ile yoklamada hazır olduğu halde işaret etmeyen sayın üyeler pusula göndersin.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Sayın Başkan, pusula gönderenlerin isimlerini okuyacak mısınız?

BAŞKAN – Efendim, izin veriniz, bir görelim bakalım, nedir.

Efendim, Meclisi ahir teşrif edenler pusula göndersin lütfen.

Sayın milletvekilleri, şu anda toplantı yetersayımız yoktur; onu bir ifade edeyim; ancak, süre için bir mutabakatınız, anlaşmanız varsa, ben o kadar ara vereceğim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, 10 dakika...

BAŞKAN – Efendim, şimdi, bakınız, 10 dakika diyorsanız, 10 dakika ara vereceğim, sonra açacağım. Yoklamamız normalde yarım saat devam ediyor.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – 10 dakika ara verelim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

Efendim, toplantı yetersayımız yoktur; 10 dakika sonra, yani 18.20'de yeniden toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

             Kapanma Saati : 18.10

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.20

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Fatih ATAY (Aydın), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Hatadan dönmek fazilettir; yanlış hesap Bağdat'tan döner. Biz, bundan önceki oturumda vaki talep üzerine bir yoklama yapmış ve yetersayının olmadığını ifade etmiş idik; ancak, buradan yapılan sayım toplamasındaki hatayı, ara verdikten sonra bize ifade ettiler; Divandaki üye arkadaşlarımızla görüştük; 202 hesabı yapılacağına -defterden, yanlışlıkla- 102 olmuş. Dolayısıyla, daha bundan önceki oturumda çoğunluğumuz, yetersayımız var idi; var olmasına rağmen, bir yanlış hesaplama neticesi "yok" diye ifade ettik; yani, çoğunluğumuz vardır, çalışmalara devam ediyoruz.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, usul hakkında...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uluğbay.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkanım...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Daha söylenilecek laf var mı?!

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Dinlerseniz...

BAŞKAN – Sayın Oğuz... Sayın Oğuz... Zaman harcamayalım efendim.

Buyurun Sayın Uluğbay.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebi üzerine yoklamayı yaptınız; o arada, ısrarla, 2 veya 3 dakika "gelen arkadaşlarımız kâğıt göndersinler" dediniz.

BAŞKAN – Tabiî derim; benim vazifem efendim.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Gayet tabiî; ben ona itiraz etmiyorum.

O ara, bizler, sonradan gelip de kâğıt gönderen arkadaşlarımızın salonda olup olmadığını arayacaksınız herhalde dedik; o aramayı yapmadınız...

BAŞKAN – İhtiyaç duymadım efendim.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, ben fikrimi ifade ediyorum; izninizle...

BAŞKAN – Tabiî efendim; buyurun.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Oturumu "çoğunluğumuz yoktur" diye kapattınız ve bunlar zapta geçti.

BAŞKAN – Tabiî...

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Türkiye Büyük Millet Meclisinde esas, zabıtta ne yazıyorsa odur Sayın Başkan; bu bir.

İkincisi, Refah Partili arkadaşlarımızın itirazı, oturum kapanmadan önce ifade edilip zabıtlara geçmemiştir ve dolayısıyla, oturum dışında bir durum tespiti yapıyorsunuz.

İçtüzüğümüzün amir hükmü gereğince, yoklamada karar yetersayısı bulunmadığı takdirde, yeni oturumda da yoklama yapacaksınız. Dolayısıyla, Başkan olarak sizin, oturum dışında cereyan etmiş olaylar müvacehesinde "yeterli çoğunluğumuz vardır" diye oturumu açmanız mümkün değildir.

Arz ederim.

BAŞKAN – Efendim, ben beyanınızı aldım, ifade ediyorum: Yoklama esnasında burada olduğunu ifade eden her sayın üye deftere işaret edilir, sonradan gelen sayın üye pusula gönderir; ikisinin toplamı yetersayıyı bulduğu halde, bu toplamayı yapan bürokrat arkadaşlarımızın hatalı toplaması neticesinde, bana vaki beyanı ifade ettim. Sonra gördük ki, yeniden bunların toplanmasında anlaşıldı ki, yetersayı olduğu halde, yokmuş gibi beyanda bulunduk; bir hata yapılmıştır. Divanda muhalefetten ve iktidardan üyeler var; Divanda da mutabakat vardır.

Buna göre, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalara başlıyoruz. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Tutumunuz hakkında söz istiyorum.

İSMET ATALAY (Ardahan) – Siz "çoğunluk yoktur" diye ara verdiniz; bu, zabıtlara geçmiştir; oturumu açamazsınız!

BAŞKAN – Efendim, bürokratlar yanlış toplama yapmışlar; bir hatayı düzeltmeyelim mi?.. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

İSMET ATALAY (Ardahan) – Hatayı bu şekilde düzeltemezsiniz!

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

2. – 17.7.1964 Tarihli 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı : 250) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi okunduğu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.– Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi var mı? Yok. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) –Var... Var...

OYA ARASLI (İçel) – Var efendim.

BAŞKAN – Sayın Araslı, zatıâliniz mi konuşacaksınız?

OYA ARASLI (İçel) – Hayır; Grubumuz adına Sayın Yılmaz Ateş konuşacak.

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Siz oldubitti haline getiriyorsunuz; burada söz istiyoruz, görmüyorsunuz.

BAŞKAN – Efendim "var mı" diye soruyorum, sonra tekrar bir de ismen soruyorum "Sayın Araslı, var mı" diye.

Maddelerin görüşülmesi belli Sayın Altan; talepler önceden gönderilse ne olur?

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Oturum şimdi açıldı Sayın Başkan; kavas yok burada, ben kendi elimle getiriyorum.

BAŞKAN – Efendim, biz alalım, gelmenize gerek yok; siz beyan buyurun, alırız.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ateş; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 250 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, Sayın Başkanın bu uygulamasını yadırgadığımızı belirtmek istiyorum. Sayın Başkan karar veriyor, o kararının gereğini yapması gerekirken, bir oldubittiyle, neredeyse maddeler üzerinde muhalefete dahi söz vermeden, maddeyi bir oldubittiyle geçirmeye çalışıyor; bu tavır doğru bir tavır değil.

İktidar partilerinin bu milletin yüzüne bakamayacak duruma düştüğünü biliyoruz, işçinin karşısına çıkamıyorsunuz, memurun karşısına çıkamıyorsunuz, esnafın karşısına çıkamıyorsunuz, bu görüşülmekte olan tasarı 25 milyon vatandaşımızı ilgilendirmesine rağmen, söyleyecek tek sözünüz yok; ama, gelip, burada, sayısal üstünlüğünüzü, çoğunluğunuzu, hukukun yerine ikame etmeye çalışıyorsunuz; bu yanlıştır, bu tavrınızdan vazgeçin. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

BAŞKAN – Sayın Ateş, madde üzerindeki görüşünüzü ifade edin.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi, madde üzerindeki görüşlerimize geliyorum Sayın Başkan.

Bu tasarı yasalaşmamalı ve yürürlüğe girmemelidir; çünkü, bu tasarı, kendi içinde çelişkilerle doludur. Komisyonda söyledik, daha önce görüşülen maddeler üzerinde konuşurken görüşlerimizi dile getirdik; ama, her ne hikmetse, muhalefetin bütün olumlu görüşlerinin hiçbirini dikkate almıyorsunuz. Bu tasarı, kendi içinde çelişkilerle dolu.

Bakın "bu tasarı af getirmiyor" dediniz; ama, burada rakamlarıyla siz kendiniz ortaya koydunuz, SSK'nın 70 trilyon liralık alacağını affediyorsunuz.

Arkasından, belediyelerin sorunlarını gerekçe gösteriyorsunuz "efendim, belediyelerimiz ödeme güçlüğü içerisinde, SSK'nın primlerini ödeyemiyorlar. O nedenle biz, bu tasarıyla, belediyelerimizi içine düştüğü sıkıntılardan kurtaracağız" diyorsunuz. Siz, bütün belediyelerin bundan sonraki primlerini de ödeseniz, belediyeleri bu sıkıntıdan kurtaramazsınız. Belediyelerin, yerel yönetimlerin, kendi yapısal sorunları var. Toplantılarda, yalnız biz değil, sizin partinize bağlı belediye başkanları dahi, göreve geldiğiniz günden bugüne kadar, yerel yönetimleri rahatlatacak, onların sorunlarını çözecek hiçbir girişimde bulunmadığınızı, en az bizim kadar, net bir şekilde dile getiriyorlar.

Şimdi, bu çelişkilerin yanı sıra, bu tasarının gerekçesinde "SSK'nın prim alacaklarını tahsil etmek için..." diyorsunuz. Bu tasarı, altı aydır gidip gidip geliyor, bu belediyeler ve bağlı şirketler, SSK'ya altı aydır tek kuruş prim ödemedikleri gibi, 1997 yılı sonuna kadarki prim borçlarını da ödemeyeceklerdir. Peki, Hazine bunu nasıl ödeyecek; bir gerekçe bulmuşsunuz, diyorsunuz ki: Maliye Bakanlığı, Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkilileri bir araya gelecekler, bu prim borçlarının SSK'ya nasıl ödeneceği konusunu, güya, bir çözüme bağlayacaklar. Şimdi, tasarıda, diğer şahıslar için, diğer kurumlar için, bu SSK prim borçlarının nasıl ödeneceğine dair yer vermişsiniz; ama, belediyelerin ödemediği, şirketlerin ödemediği borçları nasıl ödeyeceklerine ilişkin bir tek düzenlemeniz yok. Ayrıca, siz, Hükümetin her iki ortağı parti, hep köylü edebiyatı yaparak bu oyları topladınız. Geçen hafta, bu tasarı görüşülürken -Sayın Maliye Bakanı burada mı, bilemiyorum- Sayın Maliye Bakanının ili Sıvas'tan, bir vatandaşımız, gece 11.00'de beni aradı. "Şimdi, bu emeklileri kategoriye ayırdılar. Elinde ağır silahı olanlara yüzde 70; hafif silahı olanlara yüzde 45; biz silahsız olan memurlara da, yüzde 20 zam yaptılar; fakat, şimdi, ona rağmen, dört aydır bunu ödemiyorlar. 20 milyon lira maaş alıyoruz, pazara, sokağa çıkamıyoruz. Bizim bu farklarımızı dört aydır ödemiyorlar; ama, biz, telefon parasını iki gün geç ödesek yüzde 15 ceza alıyorlar. 'Adil düzenleri bu mu' diye kürsüden sorun" dedi bana. Elçiye zeval olmaz; buradan, sayın Sıvaslı milletvekillerine, Sayın Maliye Bakanına soruyorum: Emekli vatandaşlarımıza yaptığınız zamları ne zaman ödeyeceksiniz?

Sayın milletvekilleri, diğer konu şu. Siz, bu tasarıyla, bu köylüleri, Bağ-Kur'a bağlı esnaf vatandaşımızı ikinci sınıf vatandaş statüsüne koyuyorsunuz. Belediye ve bağlı şirketlerin borçlarını 31.12.1997'ye kadar erteliyorsunuz; yani, belediyeler, o tarihe kadar prim borçlarını ödemezlerse, onlar, bu yasa tasarısının kapsamına giriyorlar, bundan yararlanıyorlar; ama, aynı hoşgörüyü Bağ-Kur'a üye esnafa göstermiyorsunuz, Bağ-Kur'a üye köylüye göstermiyorsunuz, üreticiye göstermiyorsunuz...

Peki, siz, hangi mantıkla, hangi yaklaşımla, Bağ-Kur'a üye olan arkadaşlarımızın bu prim borcundan yararlanma süresini de 31.12.1996 tarihine göre ayarlıyorsunuz? Yani, bu yasa tasarısının içerisinde 2 nci maddesi ile 3 üncü maddesi birbiriyle çelişiyor; maddenin birinde bu tasarıdan yararlanma süresi 31.12.1996 tarihine göre düzenlenmiş; ama, birisinde de,31.12.1997 tarihine göre ayarlanmış.

Şimdi, bu tasarı, kendi içerisinde çelişkilerle doludur, kendi içerisinde eşitsizliklerle doludur; Anayasanın eşitlik ilkesine de çok açık bir şekilde aykırıdır. O nedenle, getirdiğimiz önerileri kabul etmiyorsunuz, verilen önergeleri kabul etmiyorsunuz; Anayasaya aykırı, hukukun eşitlik ilkesine aykırı maddelerle doldurup, getiriyorsunuz. Getiriyorsunuz da ne oluyor; şu oluyor: Yanlış hesap Bağdat'tan döner; ama, Bağdat'a gitmeden Çankaya'dan dönüyor. Çankaya'yı da aşacağınızı zannediyorsanız, bu kez Anayasa Mahkemesinden döner.

Bu maddelerin neden yürürlüğe girmemesi gerektiğini izah ediyorum. Tabiî, size komisyonlarda anlattık, anlamadınız; Meclis Genel Kurulunda anlatıyoruz, onu da anlamıyorsunuz; yanlış tavrınızda halen ısrar ediyorsunuz. O nedenle, kendi içerisinde tutarlı olmayan, yasa tekniğine uymayan, vatandaşlarımızın bir kısmını birinci sınıf, bir kısmını ikinci sınıf statüsüne koyan bu tasarı yasalaşmamalıdır, yürürlüğe girmemelidir. Yasalaşmasında ısrar ederseniz, bu yanlışları düzeltmeden yine oy vermeye devam ederseniz, yaratacağınız, ortaya çıkaracağınız yasa, yasa olmaktan çıkar.

Şimdi, geçen oturumda Sayın Bakan vardı; bu oturumda, bakıyorum, yok.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Hasta...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Bakana sormuştum: "Siz, bu tasarıyı gündeme getirdikten bugüne kadar, geçen yıllara göre kıyaslayalım. Acaba, SSK'nın prim gelirlerinde azalma mı var, yükselme mi var?" Şimdi, güya prim alacaklarını, prim alacağınızı hızlı tahsil etmek için hazırlanan bir tasarı; bırakın hızlandırmayı, bir de o kurumun gelirini daha da azaltıyorsa, bunun adı, SSK'nın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ateş, son cümlenizi ifade eder misiniz.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Tamam efendim.

...prim gelirini artırma olmaz, rantiye kesimine prim vermek olur. Şu anda, sizin yaptığınız, rantiye kesimine prim vermektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Yaşar Ünal; buyurun efendim.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, kürsüye üye davet ettim.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, usul hakkında...

BAŞKAN – Ne usulü efendim?!. Hangi usul?!.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Usul hakkında söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Nedir efendim; talebiniz ne?..

A. TURAN BİLGE (Konya) – Talebim, deminki sayımla ilgili bir iki kelime...

BAŞKAN – Efendim, onu hallettik...

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, hayır, halletmedik...

BAŞKAN – Efendim, onu hallettik biz...

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, siz, kendinize göre hallettiniz...

BAŞKAN – Efendim, o işi Genel Kurulunun bilgisine arz ettim ve hallettik...

Siz buyurun efendim...

A. TURAN BİLGE (Konya) – Usulsüzlüklerinize bir yenisini daha ilave ediyorsunuz; kanunsuzluğa bir yenisini daha ilave ediyorsunuz...

A. ZİYA AKTAŞ (istanbul) – Haksızlık ediyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, süreniz işliyor; buyurun.

DSP GRUBU ADINA MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; sizlere ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımıza, şahsım ve DSP Grubu adına saygılar sunarak sözlerime başlıyorum.

Az önce yaşadığımız olayda, Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtları buradaki çalışmalara esas olmak suretiyle, zabıtta yer alan husus, toplantı yetersayısının olmadığı şeklindedir. Başkanın, re'sen, zabıtları ve yoklama sonuçlarını değiştirme yetkisi yoktur.

BAŞKAN – Sayın Ünal, size maddeyle ilgili söz verdim.

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Devamla) – Yapılan bu işlem, Meclis teamüllerine uymayan yanlış bir davranıştır; bunu kınıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Ünal, arkadaşlarım maddî bir hata olduğunu tespit ettiler, onu düzelttik.

Size maddeyle ilgili söz verdim; buyurun.

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Devamla) – Bildiğiniz üzere, Demokratik Sol Parti Grubu adına, yürürlük ve yürütme maddeleri üzerinde çok seyrek olarak söz almaktayız. Bu davranışı sergilemek zorunluluğunu hissettiğimiz durumlar, sadece, yasaların veto edilme veya Anayasa Mahkemesince iptal edilme olasılığını çok yüksek gördüğümüz hallerdir. Görüşmesini tamamlamak üzere olduğumuz yasa tasarısı da böyle bir akıbete uğramaya adaydır; o nedenle bu konuşmayı yapma zorunluluğunu duyduk. Bu yasanın yürürlüğe girme ve girse de uygulanma şansı hemen hemen yok gibidir. Meclisimiz bu tasarıyı bu şekliyle kabul ederse, yasalaşacak metnin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilme olasılığı çok yüksektir. Cumhurbaşkanı veto etmez ise Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi çok kuvvetle muhtemeldir.

Bu yasa tasarısının tüm maddelerinin Anayasaya aykırılık boyutları, hemen hemen tüm konuşmacılar tarafından dile getirildi. Bu konuda verilen önergelerimiz üzerinde sözcümüz de, duraksamaya yol açmayacak nitelikte Anayasaya aykırılıklar olduğunu açıkladı; ancak, Hükümet ve iktidar partileri bütün bu uyarılara kulaklarını tıkadılar. Hükümet, bu uyarıları duymazlığa gelmenin ötesinde, yasanın sakıncalarını azaltacak önergelere de inatla karşı çıktı.

İktidarın dayatması ve parmak hesabıyla bir yasa daha Meclisten çıkmış olacak. Böylece, toplumun önünde, demokrasimizin temel kurumları olan Meclis, Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa Mahkemesinin bir kez daha karşı karşıya gelme görüntüsü sergilenmiş olacaktır.

Sayın milletvekilleri, 20 nci Dönem Parlamento göreve başladığından bu yana birçok yasanın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesi ve veto edilenlerin noktası virgülü değiştirilmeden tekrar kabul edilmesi ve ayrıca bir çok yasanın da Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Hükümete, demokrasinin iki kurumu olarak toplum önünde ne kazandırmıştır; bunu sizlerin takdirine sunuyorum ve bu sorun üzerinde hepimizin ciddî şekilde düşünmesi gerekmektedir. Meclisten yasa çıkarmak, toplumun sorunlarına çözüm üretmek yerine, Hükümetin görüşlerinin dayatma şeklinde algılandığı sürece, ne içerisinde bulunduğumuz kurumun saygınlığını yüceltiriz ne de toplumu, Meclisin bir çözüm yeri olduğuna inandırabiliriz.

O nedenle, Hükümete ve Hükümetin arkasındaki siyasî partilere bir çağrıda bulunmak istiyorum: Geliniz, bu yasa tasarısını geri çekiniz. SSK yüzsüzlerini bir de siz ödüllendirmeyiniz. Belediyelerin birikmiş borçlarına ilişkin sorunu da, belediye gelirlerini sağlıklı yapıya ve tabana dayandıracak ayrı bir yasayla düzenleyiniz. Dayatma zihniyetini sürdürdüğünüz takdirde, bu tasarı yasalaştıktan sonra -biraz önce de belirttiğimiz üzere- ya Cumhurbaşkanı tarafından veto edilecektir ya da Anayasa Mahkemesince iptal edilecektir.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Kendi adına konuş!..

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sen Cumhurbaşkanının avukatı mısın?!

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Devamla) – Konunun bu boyutuna değindikten sonra, bu yasayla ihlal edilen diğer bir yasal durumu dikkatlerinize sunmak istiyorum: Bu yasayı uygulama fırsatını bulduğunuz takdirde, 1997 yılı bütçesinin transfer ödenekleri arasında "sosyal güvenlik kuruluşlarına yardım" adı altında yer alan ödeneği, belediyeler üzerinden dolaştırarak SSK'ya ödeyeceksiniz ve böylece, belediyelerin borçları silinmiş olacak. Peki, bu işlemi yaparken, o ödeneği 1997 yılı bütçesine niçin koyduğunuz hiç aklınıza gelmeyecek mi?

Değerli üyeler, o ödenek, 1997 yılı bütçesine, yıllardır SSK'nın sırtına yıkılan sosyal yardım zammını doğru kaynaktan ödemek için konulmuştu; şimdi, o ödenek, belediye borçları için kullanılınca, sosyal yardım zammı, yine, SSK'nın sırtına yıkılmış olmayacak mıdır? Şimdi, Sayın Bakan kalkıp "söz konusu sosyal yardım zammını 286 sıra sayılı yasa tasarısını görüştüğümüzde zaten kaldıracağız" diyebilecektir. O tasarı yasalaşıncaya değin doğacak boşluk ve yükümlülükler ne olacaktır? Bu, nasıl bir yasa yapma mantığıdır? Eski bir sendikacı, işçinin alınteri ve göznurundan kesilen primleri yıllardır bedava kullanan SSK yüzsüzlerini nasıl affeder ve onların avukatlığını nasıl yapar, anlamak mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; İçtüzük gereği kullanabileceğimiz bu süre içerisinde, daha önce değinilmiş olan sorunlara, yine, özet olarak değinmekte fayda görüyoruz.

Çıkarılan af yasalarıyla, hükümetler, tahsil edemedikleri vergi, prim ve cezaları zamanında ödemekten kaçınmış olanları sevindirmektedir; zamanında, her türlü vergisini ve primlerini ödemiş olanları da enayi durumuna düşürmektedir. Peki, bundan sonra ne olacak; prim borçlarını zamanında ödeyenlerin bir kısmı, yine, aynı şekilde ödemelere devam ederken, bir kısmı da zamanında ödemeyenlere yapılan kolaylıkları görerek, onlar gibi ödemeleri aksatmak yolunu seçeceklerdir. Aftan yararlananlar ise, yine, eski alışkanlıklarını devam ettirecekler; ödeme işini askıya alarak, ödemeleri gereken parayı ucuz kredi gibi kullanmayı tercih edeceklerdir ve nasıl olsa yeni bir af yasası daha çıkar düşüncesiyle, bundan sonra tahakkuk edecek prim borçlarını ve cezalarını da ödemeyeceklerdir; bu da primlerin tahsilatının azalmasına neden olacaktır.

Oysa, çözümlenmesi gereken sorun, neden bazı mükelleflerin ödemelerini zamanında yapamadıklarıdır; bunun araştırılarak ve nedenleri ortadan kardırılarak, düzenli bir tahsilatın gerçekleşmesini sağlayacak düzenlemelerin yapılması yoluna gidilmelidir; zamanında ödenmeyen prim borçlarını ilgili kurumlar tahsil edebilecek duruma getirilmelidir; yasal boşluklar ya da yönetmelik eksiklikleri varsa, önce bunları giderecek ve bu sorunları temelden çözecek ciddî bir çalışmaya başlanılmalıdır. Oysa, getirilen af yasalarının bu sorunları çözmediği geçmişte görülmüştür. Bu yanlışlığa devam edilirse, sosyal güvenlik kurumlarının geleceği hiç de iyi değildir. Bu aflar, aynı zamanda, yasalara zamanında uymayı ve primlerini zamanında ödemeyi tercih etmiş olan yurttaşlarımızın, hükümetlere olan güvenini de azaltmaya devam edecektir. Hükümet, sigorta prim oranlarını belli ölçüde azaltarak, bunun yanında, kaçak işçi çalıştırmayı da kesin olarak önlemek yoluna gidebilirse, bu yeni uygulama, hem SSK gelirlerinde düzenli tahsilat ve gelir artışı sağlayabilir hem de kayıtdışı ekonominin bir kısmını kontrol ederek vergi gelirlerini de artırabilir; birikmiş Bağ-Kur primleri için de bu kural geçerli olmalıdır. Prim miktarları, vatandaşın rahatça ödeyebileceği miktarlara çekilmelidir. Eğer, bu yönde bir temel yasa tasarısıyla, halkın ve çalışanların yararına getirilecek bir yasa tasarısı önümüze gelirse, elbette, biz, buna destek oluruz. Köklü çözüm bunu gerektirdiği halde, anlaşılan, Refahyol Hükümeti, bunu çözecek siyasî kararlılık ve gücü kendinde bulamadığı için, pansuman tedbirlerle günü kurtarmaya bakmakta, uzun vadeli ve sağlıklı çalışmalara bir türlü yönelmemektedir.

Biz, Demokratik Sol Parti olarak, bu yasa tasarısına, primlerini düzenli ödeyenler ile düzenli ödemeyenler arasında, Anayasamızın eşitlik ilkesine uymaması, ters düşmesi, ayrıca sosyal güvenlik kurumlarına zamanında prim ödenmesinde azalmalara da neden olacağı düşüncesiyle ret oyu vereceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ünal, teşekkür ediyorum efendim.

Grup adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Kul?.. Hazır değil.

Sayın Yurdagül?.. Yok.

Sayın Kâzım Arslan?..

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Sayın Salih Katırcıoğlu?..

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Niğde) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Madde 6: Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına...

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan...

OYA ARASLI – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki efendim, vereceğim.

Sayın Uluğbay, Sayın Araslı...

Sayın milletvekilleri, maddenin müzakeresine başladık.

Bu maddenin ve tasarının bitimine kadar süre uzatımını teklif ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (DSP sıralarından gürültüler; RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Buyurun Sayın Uluğbay.

DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli üyeler; aslında, bu madde üzerinde söz almak gibi bir niyetimiz yoktu. Yalnız, Sayın Başkanın bugünkü oturumu yönetişi, bizi, bu maddede söz almaya mecbur etti. İçtüzük, Türkiye Büyük Millet Meclisinin birlikte hazırladığı, birlikte kabul ettiği ve buradaki çalışma esaslarını belirleyen bir belgedir. Eğer, bizim Başkanımız, bu İçtüzüğe riayet etmezse, bu Meclisin çalışmasının yasallığı...

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Maddî hata var.

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Geleceğim.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Maddî hata vardı, düzeltildi.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Konuşma, dinle!..

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sen sus!..

BAŞKAN – Sayın Öncel, siz bırakın efendim.

Sayın Uluğbay, lütfen, madde üzerinde konuşur musunuz; İçtüzük gayet açık. Zatıâliniz usulden ve İçtüzükten söz ediyorsunuz; İçtüzük gayet açık.

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sayın Başkan, siz İçtüzüğü ihlal ederseniz, o, bana ihlal etme hakkını doğurur. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uluğbay, bakın, bir maddî hata olduğunu, Divanda istişare ettiğimizi zabıtlara da geçirerek bitirdik.

ALİ ER (İçel) – Hatalısın, sen onu savunma!

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sayın Başkan, zabıtlara nasıl geçirdiniz?! Oturum kapandıktan sonra zabıtlara ne geçer?!

BAŞKAN – Sayın Uluğbay, buyurun efendim, siz maddeyi konuşun.

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Hayhay efendim.

İşte, bu madde, böyle bir zihniyetin arkasında olduğu siyasî partilerin iktidarı tarafından yürütülecektir. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Meclisin iradesini, Meclisin zabıtlarını gözardı eden, yarın, buradan çıkan kanun metnini de gözardı etmekte kendisini özgür hisseder. Bu zihniyettir; Türkiye'de demokratik rejime gölge düşüren, Meclisin saygınlığına gölge düşüren işte bu tarz tavırlardır.

Ben, hiçbir zaman, bu kürsüyü bu tür engellemeler için kullanmadım.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Bırakın da çalışalım o zaman.

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Çalışmak için, İçtüzük kurallarına, kendi koyduğumuz kurallara bizzat riayet etmek mecburiyetindeyiz. (RP sıralarından "Bravo" sesleri [!]) Keyfî idare böyle başlar. Keyfî idare Mecliste başladığı takdirde, bu, Hükümete de sirayet eder, Hükümetten her bir birime kadar gider. (RP sıralarından "Bravo" sesleri [!]) Keyfî idareye karşı bu kürsüden mücadele etmezsek nereden ve nasıl mücadele edeceğiz?! (RP sıralarından "Bravo" sesleri [!])

Siz, keyfî idareye burada "bravo" diyerek alkış tutarsanız, yarın bir başka keyfî idareye karşı savunma hakkınızı nereden bulacaksınız?! (DSP sıralarından alkışlar)

ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Sizden mi öğreneceğiz!..

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Hukukun üstünlüğünü, siz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak, bugün gözardı ederseniz, yarın, hukukun üstünlüğünü hangi yüzle bu kürsüye çıkıp da veya bir başka yerde savunma imkânına sahip olursunuz. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

Beyefendi, o tavrı sergilemeden önce, Allah'ın size lütfettiği beyni bir düşünceye sevk etmek suretiyle, söylediğinizi, davranışınızı tartınız!.. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Maddeyle ilgili konuş!..

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Bravo(!)

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Ben burada kendimi değil...

BAŞKAN – Sayın Öncel, efendim, lütfen...

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, maddî hata, hukukta her zaman olur; maddî hata düzeltilmiştir; daha da başka bir şey var mı!..

BAŞKAN – Sayın Öncel, size söz vermedim efendim!.. Size söz vermedim...

Sayın Uluğbay, siz buyurun efendim.

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sayın Öncel, maddî hata hukuka ve İçtüzüğe uygun olarak düzeltilmemiştir, keyfî şekilde düzeltilmiştir. Onun için ben buradayım...

BAŞKAN – Sayın Uluğbay, hâlâ, maddeye dönmemiş olmanız da sizin mantığınıza ve felsefenize göre -ki, doğru felsefedir- tüzük ihlalidir...

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Hangi tüzük Sayın Başkan?!

A. TURAN BİLGE (Konya) – Madde üzerinde konuşuyor.

BAŞKAN – Rica ediyorum, siz, maddeye dönün.

Buyurun efendim.

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sayın Başkanım, maddeye dönüyorum...

BAŞKAN – Ben usul tartışması açmadım Sayın Uluğbay...

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Doğru; ben hangi zihniyetin bu kanunu uygulayacağını söylüyorum; hangi zihniyetin bu kanunu yürüteceğini söylüyorum; maddenin içerisindeyim. Zihniyet, son derece önemlidir; kanunun yapılışındaki zihniyet yürürlüğe yönelik zihniyeti de sergiler; onun için, ben maddenin içerisinde konuşuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki Sayın Uluğbay, buyurun.

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihî bu maddî hatayı çok daha uygun bir şekilde düzeltebilirdi. O uygun şekil neydi biliyor musunuz arkadaşlar; Sayın Başkanın yoklamayı yenilemesiydi.

BAŞKAN – Sayın Uluğbay, o, düzeltme olmaz...

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Eğer, gerçekten, iddia edildiği gibi o çoğunluk var idiyse, burada tescil edilirdi, zabıtlara da geçerdi ve böyle bir olayı Türkiye Büyük Mİllet Meclisi yaşamamış olurdu. Ben, bugünün, bu talihsizliğin, bu olayı yaşamış olmanın üzüntüsüyle bu kürsüyü terk ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uluğbay teşekkür ediyorum.

Sayın Uluğbay, yani, yeni bir yoklama, düzeltme olmazdı. Halbuki, biz maddî hatayı düzeltmek zorundaydık. Yeni bir yoklama, düzeltme olmaz; tabiî olan işlemi devam ettirme olur.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Araslı; buyurun.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, benim talebim üzerine bu isimleri okumuş olsaydınız tartışma olmazdı. Görevinizin gereği okumanız gereken pusuluları okumamak suretiyle bu tartışmayı siz başlattınız.

BAŞKAN – Ah, Sayın Uluğbay, ah!.. Keşke bunu inanarak söylediğinize bir inansam... Bir maddî hata düzeltiyoruz.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – İnanmak zorundasınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tabiî efendim, inanıyoruz, bir şey demiyoruz. (DSP sıralarından gürültüler)

Efendim, tazeleyin, inancınızı tazeleyin... Ne yapayım?!.

Buyurun Sayın Araslı.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.

Söz konusu kanun tasarısının 6 ncı maddesi ile ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Biraz önce de belirtildiği gibi, bu 6 ncı madde ile ilgili görüşmelere, bu maddeyi ve bu kanunun tümünü nasıl bir zihniyetin yürüteceğini, ortaya olanca açıklığıyla koyarak başlamak gerekir. Bu kanun tasarısının kapsamı kadar, onun nasıl bir ortamda tartışıldığı, ele alındığı da önem taşıyan bir husustur. Burada, bundan önceki oturum içerisinde sonuçlanması, bağlanması, ne hususu ifade ettiği açıkça ortaya konulması gereken bir yoklama konusunun, ikinci oturumda tekrar öne alınarak maddî hata düzeltme adı altında, bundan önceki oturumda karara bağlanmış bir hususu ortadan kaldırır bir biçimde önümüze getirildiğini görmüş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, eğer, bir husus açıkça bu şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili tarafından dile getirilmişse, artık, bunun, bir daha maddî hata veya değil gerekçesiyle, değişik bir karar kapsamında ortaya konulmaması gerekir. Bunun, ne Anayasada ne İçtüzükte ne de şu güne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi geleneğinde yeri yoktur. Bu konuyu, bu usulsüzlüğü saptamak üzere, burada dile getirmiş bulunuyorum. Bunun, bu toplantıyla ilgili zabıtlarda yer almasını istiyorum.

Diliyorum ki, bu olay, bundan sonra birtakım yanlış uygulamaların başlangıcı olmaz; çünkü, burada, günlerden beri, yanlış uygulama örneklerine şahit oluyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisini yöneten Başkanvekili, gündemdışı konuşma niteliğinde birtakım konuşmalar yapma hakkını kendisinde buluyor, tartışmalara müdahale ediyor; hiç görevi olmadığı halde, dün yaptığı gibi, kamuoyuna, birtakım bildiri niteliğinde açıklamalar yapıyor ve sonra, biz, hukukun üstünlüğünden, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğundan söz ediyoruz ve bu uygulamaların ne kadar sakıncalı olduğunu ifade ederken de, birtakım arkadaşlarımız hiç dinlemiyorlar; çünkü, bu konuya, hukukun üstünlüğüne önem vermiyorlar.

Türkiye'de, uzun zamandan beri, Hükümetten başlamak üzere, hukuk kurallarına saygısızlık, her katta yaygın bir hale gelmeye başladı. Bugün, bunun bir örneğini, Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetiminde izlemenin üzüntüsü içerisindeyiz. Dileriz ki, bugünkü olaylar, bu, hukuka aykırı davranışların, en azından Türkiye Büyük Millet Meclisinde sona erdirilmesi gibi yararlı bir sonuç doğurur. Eğer, biz, burada, bu tür hukuka aykırılıklara göz yumacak olursak, hukuka uymasını beklediğimiz sokaktaki vatandaş hukuku çiğnediği zaman, ona, hukuk kurallarına uygun hareket etmesini nasıl öneririz, yaptığı işin yanlışlığı konusunda nasıl uyarırız, değerli arkadaşlarımın bu hususu çok ciddiyetle ve çok büyük bir önem vererek mütalaa etmelerini arzu ediyorum. Burada başlayan bir hukuka aykırılık, genişleyen halkalar halinde toplumun bütününe hâkim olur, onun için, hukuka uygunluğu, buralarda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve Hükümet katında sağlamak mecburiyetindeyiz; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinde oturumu yönetmekle sorumlu ve yetkili Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili, hukuka uygun olmayan davranışlar içerisinde olursa, buraya, cumhuriyet tarihinde eşini, örneğini görmediğimiz bir uygulamayı "maddî hata düzeltiyorum" gerekçesiyle getirirse, Hükümette, birbiri ardından hukuka aykırı birtakım davranışlar yer alırsa, Türkiye Cumhuriyetinin, bir hukuk devleti olduğunu bizler milletvekilleri olarak alnımız açık bir şekilde hiçbir yerde ifade edemeyiz, hukuk devleti ilkesine, hiçbir yerde yüzümüzü eğmeden sahip çıktığımızı söyleyemeyiz, eğer bu yanlışlıkları burada ifade etmekten çekinirsek ve bu yanlışlıklar burada yinelenirse, bunların hiçbirini yapamayız.

Bu yanlışlığı tescil etmek üzere bu sözü almış bulunuyorum...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Saygılar sun!..

OYA ARASLI (Devamla) – Sözümü ne zaman sona erdireceğimi ve saygılar sunacağımı, bana bu konuda öneride bulunan arkadaşlar lütfetsinler de, bana bıraksınlar; çünkü, sözümün bitip bitmediğini ben bilmek durumundayım; ama, değerli arkadaşlarım bu tip tavırlardan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde sergilenen bu sözlerin sahibi arkadaşım gibi birtakım arkadaşların sergilemiş olduğu tavırlardan, bir milletvekili olarak, cidden çok büyük bir üzüntü ve utanç duyuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını korumaktan söz ediyoruz; saygınlığı korumanın yolu bu davranışlardan geçmez. Bundan sonra kalmış olan birkaç dakikamı, bu yasa tasarısıyla ilgili diğer görüşlerime hasretmek istiyorum. Bu İktidar... (RP sıralarından gürültüler)

Bundan önceki hususlar da, en az bundan sonra söyleyeceklerim kadar bu maddeyle ilgilidir sayın milletvekili. Eğer, bunu anlamıyorsanız, hukuk devletine saygınızı başka hiçbir yerde telaffuz etmemeniz gerekir. (RP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, lütfen, konuşmamı rahat bir şekilde yapmama imkân sağlayınız ve süremi durdurunuz; konuşma imkânımı temin edin lütfen.

BAŞKAN – Uyarıyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, lütfen efendim.

Buyurun efendim, siz, sürenizi kullanın.

OYA ARASLI (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bu çıkacak olan yasayla, burada neyi yapmayı konuşuyoruz?.. Bu çıkacak olan yasanın bir af yasası olmadığı söyleniliyor; belki, af yasası olup olmadığını tartışabiliriz; ama, hiç tartışmasız olan konu, bu yasanın devletin birtakım gelirlerinin tahsiline engel olduğudur, Sosyal Sigortalar Kurumunu, birtakım gelirlerini elde etmekten mahrum bıraktığıdır. Ne için; birtakım işverenleri korumak için. İşverenleri koruyoruz değerli milletvekilleri; sıra, ne zaman emekçiyi korumaya gelecek, ben bunu merak ediyorum. İşverenlere, burada, yasalara, Anayasaya aykırı bir biçimde çıkar sağlayan, onlara yarar sağlayan çeşitli yasalar kabul ettik; pekçoğu da Anayasa Mahkemesinin kapısından döndü. Ben, şimdi, Türkiye'deki emekçileri düşünerek size şunu sormak istiyorum: Emekçilerin hakkını korumaya, sıra ne zaman gelecek? Sosyal Sigortalar Kurumuna bir gelecek güvencesi olarak bakan ve emeğinden başka hiçbir güvencesi, hiçbir sermayesi olmayan insanları korumaya sıra ne zaman gelecek? Lütfen, Anayasaya aykırı birtakım yasalarla, zaten varlıklı olan kesimleri prim borcunu ödememe konusunda heveslendiren bu tür yasalarla Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul etmeyiniz. Prim borcunu bugüne kadar ödemeyenler, bugüne kadar ödemiş olanlara göre farklı bir biçimde avantajlı duruma getiriliyorlar çıkacak olan bu yasayla; buna kimin hakkı var?!. Bu çıkacak olan yasaya göre, prim borçlarını ödemiş olanları biz cezalandırıyoruz, ödememiş olanları da, borçlarını silmek suretiyle, birtakım indirimler sağlamak suretiyle ödüllendiriyoruz; niçin ödüllendiriyoruz?.. Ödevlerini, SSK'ya karşı ödevlerini zamanında yerine getirmediler; aferin, prim borçlarını ödemediler, iyi ki, ödemediler diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Araslı, lütfen, toparlar mısınız efendim.

OYA ARASLI (Devamla) – Böyle bir tavra, Türkiye'nin şu bütçesiyle, Hazinenin düştüğü şu durum içerisinde kimin hakkı var değerli milletvekilleri?!. Bunu, çok ciddî olarak, bu yasa tasarısına olumlu oy vermek isteyen arkadaşların düşünmesi gerektiğini, bu millete borçlarını hatırlaması gerektiğini bir kere daha ifade etmekte yarar görerek, saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Araslı teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına başka söz talebi yok.

Kişisel söz talebinde bulunan Sayın Kul?.. Yok.

Sayın Yurdagül?.. Yok.

Sayın Arslan talepten vazgeçti, Sayın Katırcıoğlu talep etmedi.

Sayın Karamollaoğlu?..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, bir iki kelime söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; aslında, söz alma niyetinde değildim; ancak, bir iki konuya açıklık getirme ihtiyacını duydum son konuşmalar karşısında.

Bugünkü yoklama esnasında bir maddî hata yapılmıştır ve Divan, bu maddî hatayı fark etmiş, bunu da Meclise arz etmiştir.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Oturum içinde mi?!

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Bir maddî hata kavramını kabul etmeyen zihniyeti anlamak mümkün değildir. (RP sıralarından alkışlar) Maddî hata, basit bir maddî hatadır, bir toplama hatasıdır.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Toplamayı da mı bilmiyorsunuz?..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Muhterem arkadaşlarım, eğer, bunu, bir maddî hata kavramını, tutar da hukukun dışına çıkarmaya çalışırsak, hukuka en büyük darbeyi biz indirmiş oluruz. (RP sıralarından alkışlar) Bir yerde yapılan en basit hatayı dahi, şu Meclis çatısı altında kabul etmeyecek bir tutumu sergilemeyi, emin olun anlamakta güçlük çekiyorum. Elbette görüşülmekte olan kanun tasarısını benimsemeyebilirsiniz, bu tasarıyla ilgili olarak, bunu engellemek için her türlü yola başvurabilirsiniz; ama, konuyu mecraından çıkarıp, farklı bir tarzda yorumlamak ve bu Meclisi hukuka uygunsuzlukla itham etmek, kanaatime göre en büyük hatadır ve kesinlikle maddî de değildir. (RP sıralarından alkışlar)

Muhterem arkadaşlarım, bir noktayı daha belirtmek istiyorum: Bu tasarı, rantiyecileri korumak için getirilen bir tasarı değildir, SSK'yı batağa sürüklemek için getirilen bir tasarı değildir; tam tersine, yıllardır biriken, çözülemeyen, kangren olan bir meseleyi çözmek için getirilen bir kanun tasarısıdır ve göreceksiniz ki, SSK, bugünkünden çok daha iyi noktalara -bu tasarı sayesinde- gelecektir.

Emekçiyi korumaya gelince; size kısaca şunu arz edeyim...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Ne zaman korudular emekçiyi?

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Bakın, toplusözleşmeler yapılıyor -memur, emekli, dargelirli, zaten kendisine verilenleri biliyor; ama, emekçiden, işçiden bahsediyorum- 570 bin işçiyi alakadar eden toplusözleşmelerin yüzde 80'i tamamlanmıştır; hiç grev duydunuz mu? (RP sıralarından alkışlar) Siz, Hükümeti bu konuda tebrik edeceğinize, konuyla alakası olmayan bir meseleyi gündeme getirip, tenkit etmeye çalışıyorsunuz. Şunu bilesiniz ki, yarın, biz değil, muhalefetteki sevdiğimiz, itibar ettiğimiz arkadaşlar olarak siz, emin olun, seçmenin huzuruna çıkamayacaksınız.

Bu kanun tasarısının, SSK camiasına ve bütün camiamıza hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, teşekkür ederim.

Sayın Öymen, bir söz talebiniz var...

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kişisel söz talebinde bulunan Sayın Öymen, buyurun.

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; bu Kanunun, Bakanlar Kurulu tarafından yürütülmesine dair 6 ncı maddesinin Anayasaya aykırılığı dolayısıyla işlemesi ihtimali çok azalmıştır; bunu belirtmek için söz aldım.

Bir kere, tasarının diğer maddelerinin görüşülmesi sırasında, Anayasaya aykırılıkları arkadaşlarımız belirttiler; fakat, son defa, bu oturumun açılması sırasında, Başkanlık Divanının yaptığı muamele de usule aykırıdır. Bu da, tasarının, Anayasaya aykırı olduğunun teyit edilmesi istikametinde yeni bir unsur teşkil eder.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Ne alakası var...

ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Müsaade ederseniz anlatayım.

Şimdi, burada, daha önce konuşan Sayın Temel Karamollaoğlu ve diğer arkadaşlarım bir tartışma yaptılar. Bu tartışmada esas, oturumun açılıp açılmamasıydı.

İçtüzüğün ilgili maddesine bakılırsa çok açık bir durum var. Burada şu görülüyor: İçtüzüğün 57 nci maddesi "üyeler yoklama ister" diyor. Niçin yoklama istiyor arkadaşlarımız; bu da açık bir şey. Hepimiz biliyoruz, arkadaşlarımız, kanun tasarılarının veya tekliflerinin görüşülmesi sırasında fikirlerini belirtiyorlar, Anayasaya aykırılığı belirtiyorlar; fakat, bu konuda İktidar grupları, kendi oy çokluklarına dayanmaktan başka hiçbir şey yapmıyorlar. Öyle ki, burada, ilgili sayın bakan, tasarının maddeleri üzerinde izahat verme gereğini bile duymuyor. Yani, burada mesele, sadece şu sırada benim oyum daha fazladır, ben istediğimi yaparım, sizin söylediğinizi de dinlemem; ben, size izahat verme gereğini bile duymam anlayışıdır.

Şimdi, bu anlayışla hareket edilince, muhalefet -buradaki bütün uyarılarından bir sonuç çıkmadığına göre- İçtüzüğün kendisine verdiği hakka dayanarak engelleme yollarına başvuruyor. Yoklama istenmesi bu yüzdendir; sizi, bu konuda biraz daha düşünmeye yöneltmek içindir; bir uyarı mahiyetindedir; ama, bu uyarıyı da dikkate almıyorsunuz.

Onun için, burada, oturumun açılıp açılmaması, burada, arkadaşlarımızın bulunmadığı sırada yaptıkları şey, Meclisi boykot etmek falan değildir, sizi uyarmaktır. Haa, burada, ne yapacaksınız? -Refah Partililer olarak, geçen dönemde, beğenmediğiniz kanunlar karşısında siz de yapıyordunuz- İktidar grupları olarak, iktidar gruplarına düşen bir görev vardır; yoklama istendiği zaman zahmet edersiniz, 184 milletvekilini buraya getirirsiniz. Getirmediğiniz takdirde, bu zahmete de katlanmamak suretiyle bu görevinizi de ihmal ettiğiniz takdirde "Başkan, nasıl olsa usul imkânlarını zorlayarak ve usul hatası yaparak yahut da usulü ihlal ederek bu hadiseyi düzeltir" derseniz, işte böyle sonuçlar hâsıl olur.

Engelleme yapıldığı zaman -sizi uyarmak için, burada- 184 milletvekili niçin bulundurmuyorsunuz? 270 küsur milletvekilinin desteklediğini söylüyorsunuz; yok. (RP sıralarından "var" sesleri) Bundan önceki oturumda yoktu, bundan önceki oturumda olmadıktan sonra "bir maddî hata" diyor Başkan. Maddî hata olsa dahi, İçtüzüğün 57 nci maddesinin -ikinci defa oturum açılması için söylenen fıkra- son fıkrasında deniliyor ki: "Yoklama sonucunda, üye tam sayısının en az üçte birinin mevcut olmadığı anlaşılırsa, oturum en geç bir saat sonrasına ertelenebilir." Bu yapılmıştır, 10 dakika sonrasına... "Bu oturumda da toplantı yetersayısı yoksa, birleşim kapatılır."

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Varsa?..

ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Şimdi, "bu oturumda da toplantı yetersayısı yoksa..." diyor, geçen oturumdaki toplantı yetersayısını kastetmiyor.

Başkan, burada, daha sonraki oturumda, daha önceki toplantıda var olduğunu öne sürdüğü bir yetersayıyla bu oturumu açıyor. Şimdi, demin anlatmaya çalıştığım durum karşısında, yani, bu, İçtüzüğe dayanılarak yapılan, usulüne uygun olarak yapılan bir engelleme olduğuna göre, bunun niteliği, bu geçen oturumdaki yeter sayıya dayanarak burayı açma niteliği, Genel Kurulun o sıradaki iradesine aykırıdır; o sıradaki iradesinin var olup olmadığını tespit etmek için, Başkanın yeniden yoklama yapması lazımdı.

Şimdi, bütün bu ve benzeri hususlar dolayısıyla, Anayasaya aykırılığı besbelli olan bu kanun tasarısının buradan çıkması, bir kere daha yanlış olacaktır; Meclisimiz, mütemadiyen Anayasaya aykırı kanunlar çıkarmakta olan –inat eder gibi- bir Meclis haline getirilmeye devam edecektir.

Sayın Başkan, size ve değerli arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, defaatle ifade ettik; yapılan yoklamada -Başkanlıktan kaynaklanmayan, ancak, toplama muamelesindeki hatadan... Bize yanlış intikal ettirildi ve öyle zabıtlara geçti- 166 sayın üye "buradayım" diyerek ve zabıtlara da sesleri geçerek yoklamaya katılmıştır; 42 sayın üye pusula göndermiştir. Arzu eden arkadaşlarımız, yarın, zabıtları da tetkik etmek suretiyle, bunu gayet rahat tespit edebilirler; tamamı 208'dir efendim.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz? Bir cümle söyleyeceğim.

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu buyurun, ne var; çok mu önemli bu cümle?..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Efendim, ben sadece zabıtlara geçmesi yönünden bir noktayı arz edeceğim.

BAŞKAN – 155 inci madde mi?

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Efendim, 57 nci maddeyi zikrettiler; ancak, bir noktayı atladılar: Yoklama, istendiği takdirde, Başkan lüzum gördüğü zaman ad okunmak suretiyle yapılır.

OYA ARASLI (İçel) – Nerede?.. Yok öyle bir şey.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Karamollaoğlu'nun konuşması zapta geçti; ben de bir hususu zapta geçireceğim.

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Ben de bir hususu zapta geçireceğim.

BAŞKAN – Buyurun efendim, siz de buyurun, zapta geçsin.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Refah Partisinin Sayın Grup Başkanvekilinin okuduğu 57 nci madde birinci yoklamaya yöneliktir. Dolayısıyla, birinci yoklamayı siz yaptınız zaten. Ondan sonra, ikincisinde size takdir hakkı vermiyor, yapmaya mecbur tutuyor.

Bir Grup Başkanvekilinin İçtüzüğü bu şekilde çarpıtarak zapta geçirmesi karşısında, ben de doğrusunu geçirmek mecburiyetindeyim.

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Ben de bir noktayı zapta geçireceğim.

BAŞKAN– Efendim, zapta geçti.

Buyurun Sayın Öymen.

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Grup Başkanvekilinin, hakikaten, İçtüzüğün ilgili maddesini yeterince dikkatle okumamış olması üzüntü vericidir; çünkü, yoklama yapıp yapmama konusundaki takdir hakkını "Başkan, lüzum gördüğü takdirde yoklama yapar" şeklinde düzenleyen fıkra, bundan önceki fıkradır; oturum açıldığı sıradaki muameledir. Ondan sonra, yoklama istenildiği takdirde, yoklama yapılması mecburidir.

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde müzakereler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili önerge yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (DSP ve CHP sıralarından gürültüler) Madde kabul edilmiştir

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var efendim.

BAŞKAN – Var efendim, dikkate alacağım. Daha, tümünü oylamadım Sayın Uluğbay. Burada efendim, dikkate alacağım.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Belli olmaz... Ne yapacağınız belli olmaz...

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, ben, yoklama önergesini tümü için değil, madde için verdim. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Dikkate alacağım efendim.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Ne yapacağınız belli olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre...

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, ben, maddenin oylanması için o yoklama önergesini verdim. (CHP sıralarından "Onu da mı hasıraltı edeceksiniz" sesleri)

BAŞKAN – İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz talebi var mı efendim?.. Söz talebi yok.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, var!.. Söz talebi var... Sayın Başkanım, söz talebi var...

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uluğbay, soruyorum efendim.

Buyurun efendim.

Sayın Uluğbay, oyunuzun rengini belirtmek üzere...

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Hangi konuda?..

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, ben, orada sizden.... (RP sıralarından "artık oturtun yerine, yeter " sesleri) Buyurun oturtun.

BAŞKAN – Sayın Uluğbay, muhatabınız benim efendim.

Buyurun.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Kendi arkadaşlarınızdan tepkiler aldınız...

BAŞKAN – Efendim, ben ne yapayım yani...

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, oylama yapmadan önce bir yazı göndermiştik.

BAŞKAN – Efendim "İçtüzüğün 57 nci maddesi uyarınca yoklama yapılmasını saygıyla arz ederiz" diyorsunuz.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, maddeyle ilgili olarak göndermiştik. Madde oylanmamıştı ki daha...

BAŞKAN – Efendim, şu geçenki talebinizi verir misiniz? Efendim, bakın, orada izah ediyorsunuz...

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, orada önergeler vardı, burada önergemiz yok.

BAŞKAN – Efendim, değerli kardeşim, yani, şuna bakacağım; bu konudaki kararımı ifade edeceğim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, 86 ncı maddeye göre daha önce söz talebinde bulunmuş Sayın Kul var.

Sayın Kul burada mı?.. Yok.

Sayın Dumankaya?.. Yok.

Söz talebi yok.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Var efendim, Sayın Hikmet Sami Türk konuşacak.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Türk, lehte mi, aleyhte mi efendim?..

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Aleyhte.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Türk, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz sonra oylarınızla kabul edilecek olan tasarı, sosyal güvenlik kuruluşlarının prim ve diğer alacaklarının hızlandırılması gerekçesiyle, gerçekte bu kurumların prim ve idarî para cezası, gecikme zammı, gecikme faizi gibi alacaklarının büyük ölçüde terkinini öngörmektedir. Bu yönüyle, tasarı, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ilkelerine aykırıdır; dolayısıyla, Anayasanın planlı kalkınma ilkesine aykırıdır.

Öte yandan, daha önce borçlarını ödeyenlerle ödemeyenler arasında ilerisi için kötü örnek olacak bir eşitsizlik yaratmaktadır. Bu yönüyle de, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır.

Kısacası, bu yasa tasarısı hukuka aykırı olduğu gibi, sigortacılık ilkelerine de aykırıdır; sosyal güvenlik kuruluşlarının, aktüarya dengesini altüst edecek bir tasarıdır. O nedenle, biz, bu tasarının aleyhine oy vereceğimizi, bir kere daha ifade etmek istiyoruz.

Yalnız, burada, başka türlü dile getirme olanağını bulamadığım bir konuya da değinmek istiyorum. Bu tasarıya tamamıyla karşı olduğumuzu ifade ettik; ama, bu tasarı, yalnız Anayasaya aykırı olmakla kalmıyor, Türkçe kurallarına da aykırı bir tasarıdır. Sayın Başkan izin verirlerse, bu Meclisten, hiç olmazsa, Türkçe kurallarına uygun bir kanun çıkabilmesi için, 1 inci maddede, 2 nci maddede ve 4 üncü maddedeki bazı Türkçe yanlışlıklarını dile getirmek istiyorum.

1 inci maddenin birinci fıkrasının birinci paragrafında "borcu bulunan işverenler" ibaresinden sonra, başka bir deyişle "topluluk sigortasına" ibaresinden önce "ile" sözcüğünün girmesi gerekiyor. Aynı paragrafta "isteğe bağlı sigortaya devam edenlerin" ifadesinin "isteğe bağlı sigortaya devam edenler" biçiminde düzeltilmesi gerekir. Yine aynı paragrafın devamında "prim borçlarının tamamı" ibaresinin "prim borçlarının tamamını" biçiminde olması gerekir. Birinci fıkranın ikinci paragrafında "sosyal yardım zammı borçlarının tamamı" ifadesinin de "sosyal yardım zammı borçlarının tamamını" biçiminde düzeltilmesi gerekir.

2 nci maddede anlamı değiştirebilecek bir virgül atlaması var. Maddenin başındaki "özel idareler ve belediyeler" ibaresinden sonra bir virgül konulması gerekiyor; aksi takdirde, döner sermayeli kuruluşların, özel idareler ve belediyelere ait olduğu düşünülecektir. Yine aynı madde içerisinde "Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşına kadarki tahakkuk etmiş bulunan" ibaresindeki "kadarki" kelimesinin sonunda bulunan "ki" ekinin anlamı yoktur; maddenin ifadesini bozmaktadır.

Son maddede, 4 üncü maddede ise, diğer bütün maddelerde geçen bir sözcük atlanmıştır. Diğer bütün maddelerde, eşit taksitler halinde ödeme öngörülmüştür. Burada ise sadece taksitler halinde ödeme ifade edilmiştir; bunun bir maddî hata olabileceğini düşünüyorum. Maddî hata üzerinde çok tartışıldı; ama, bunun da dil yönünden maddî bir hata olabileceğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, eğer, bu hususlar, İçtüzüğün 85 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre, Komisyonca, tasarı geri alınmak suretiyle düzeltilirse, o, bir yol olur ya da Başkanlığınız, ifade ettiğim hususları, redaksiyon yetkisi almak suretiyle düzeltilirse, hiç olmazsa, buradan, Türkçe kuralları itibariyle düzgün bir metin çıkmış olur. (Alkışlar) Ama, biz, getirilen tasarıya esas itibariyle karşıyız. Onu da bir kere daha Yüce Meclisin takdirine arz eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Türk, teşekkür ediyorum.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, yani, oyunun rengini belirtmek üzere başka söz talebi; yani, lehte söz talebi?.. Yok.

AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) – Sayın Başkan, Komisyon redakte mi edecek?

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun...

Ben, şu hususta Başkanlığa yetki istirham edeceğim: Redaksiyon için Başkanlığa yetki verirseniz... Tabiî, bu, sadece redakte için. Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tüm maddeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Komisyon söz istiyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) – Redaksiyon yetkisiyle, maksat hâsıl olmuştur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylayacağım; ancak, sayın milletvekillerimizden 20 değerli arkadaşımız -şimdi kendilerini arayacağım- yoklama talebinde bulundular. (RP sıralarından gürültüler) Efendim, müsaade buyurun...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, malum olduğu üzere, çalışma süremiz saat 19.00'da bitiyor. Zatıâliniz, biraz evvel, maddenin bitimine kadar ...

BAŞKAN – Zabıtları aldırırsanız...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Tasarıyı da ilave ettiniz. Bu ana kadarki geçmiş uygulamamız, ancak yarım kalan bir işi bitirmek için Başkanlığın bu konuda yetki istemesidir. Diğer hal, sizin, bu görüşme sürelerini uzatabilmeniz için bir teklif olması lazım. Başkanlığa şu ana kadar ulaşmış bir teklif olduğunu sanmıyorum. Zatıâlinizin, 25 dakikayı geçen bir sürede, Genel Kurul çalışmalarını resen bu kadar uzatma yetkisi içerisinde olduğunuzu teamüle uygun görmüyorum. Dolayısıyla, yoklama yapmaya da gerek olmadığı kanaatindeyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlarımız talep etmişler, ne yapayım ben yani...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hayır, çalışma süresinin uzatılmasıyla ilgili...

BAŞKAN – Efendim, şimdi...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Zatıâlinizin, 25 dakika konusunda resen bir yetkisinin olmadığını söylüyorum ve bu yetkiyi kullanmanız için de bir önerge olması lazımdır.

BAŞKAN – Anladım efendim. Ben yetkimi kullanmadım, Genel Kurulun iznini aldım, bitmek üzere olan bir iştir...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hayır efendim, bir talep olmadan resen siz uzatamazsınız.

BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, tamam efendim, zabıtlara geçti. Telebinizi de almış oldum.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hayır, bundan sonraki uygulamalara örnek olacak diye belirttim; yani, bir talep olmadan çalışma süresini resen uzatamazsınız.

BAŞKAN – Peki efendim, yol gösterici oldu; teşekkür ediyorum.

II.- YOKLAMA

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır. Önce, arkadaşlarımın burada hazır bulunup bulunmadıklarını arayacağım.

Hikmet Uluğbay?.. Burada.

Nami Çağan?.. Burada.

Sina Gürel?.. Burada.

Ali Ilıksoy?.. Burada.

Turan Bilge?.. Burada.

Mustafa İlimen?.. Burada.

Abdulbaki Gökçel?.. Burada.

Ziya Aktaş?.. Burada.

Çetin Bilgir?.. Burada.

Aydın Tümen?.. Burada.

Yaşar Ünal?.. Burada.

Teoman Akgür?.. Burada.

Mahmut Erdir?.. Burada.

Mustafa Güven Karahan?.. Burada.

Mustafa Karslıoğlu?.. Burada.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu?.. Burada.

Halil Çalık?.. Burada.

Cihan Yazar?.. Burada.

Emin Karaa?.. Burada.

Ali Günay?.. Burada.

Yoklama talebine yetersayımız vardır.

Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır.

(Yoklama yapıldı)

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, pusula sahiplerini aramanızı istirham edeceğim.

BAŞKAN – Sonradan gelen sayın üye varsa, lütfen, isimlerini göndersin.

Sayın Avni Doğan?.. Burada.

Sayın Bahri Zengin?.. Yok.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Dışarıda...

BAŞKAN – Efendim, dışarıdaysa getirin! (DSP sıralarından "Bravo Başkan" sesleri, alkışlar)

Sayın Tunç?.. Burada.

Sayın Remzi Çetin?.. Burada.

Sayın Aykon Doğan?.. Burada.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir şey arz edebilir miyim...

BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim... Müsaade buyurun...

Sayın Işık?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu saatten sonra bu yakışmaz artık!..

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Niye bu saatte?.. Ne var yani?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bakınız, burada çoğunluk olduğu halde, biz, yoklamaya evet dedik... (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Metin Işık?.. Burada.

Sayın İsmail Yılmaz?.. (DSP sıralarından "Yok" sesleri) Yok.

Sayın Mustafa Köylü?.. Burada.

Sayın Ali Rıza Gönül?.. Burada. (DSP sıralarından "Yok" sesleri)

İnsaf edin sayın milletvekilleri, Sayın Gönül "buradayım" diyor, siz "yok" diyorsunuz. (DSP ve RP sıralarından gürültüler)

Efendim, bu saatte, rica ediyorum...

Sayın Abdülkadir Aksu?..

Sayın Haşim Haşimi?.. (DSP sıralarından "Yok" sesleri)

Sayın İsmail Yılmaz?.. Yok.

Sayın Abdulhaluk Mutlu?.. Yok.

Sayın Mehmet Sılay?.. Yok.

Efendim, sonradan gelip pusula vermemiş olan arkadaşım pusula versin lütfen.

Sayın Bahri Zengin?..

Sayın İsmail Yılmaz?..

Sayın Abdülkadir Aksu?..

Sayın Haşim Haşimi geldi, burada.

Sayın İsmail Yılmaz?.. Yok.

Sayın Abdulhaluk Mutlu?.. Yok.

Mehmet Sılay?.. Sayın Sılay buradaydı. (DSP sıralarından "hani nerede" sesleri"

Neyse, yoksa yok efendim, yok yazıyoruz zaten.

İsmail Yılmaz?.. Yok.

Bahri Zengin?.. Yok. (RP sıralarından "geldi" sesleri)

A. TURAN BİLGE (Konya) – Nerede geldi?!.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

2. – 17.7.1964 Tarihli 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı : 250) (Devam)

 

BAŞKAN – Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.

Sayın Bakan, bir beyanınız olacak mı?.. Olmadığı görüldü.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, ülke kaynaklarının tespit edilmesi ve Flash Televizyonuna yapılan saldırı ve kapatma olayları konularındaki Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerini yapmak için, 13 Mayıs 1997 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.01

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Antalya Milletvekili Sami Küçükbaşkan’ın, Antalya Bölgesinde yaşanan don olayının afet kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin cevabı (7/2356)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Musa Demirci tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Sami Küçükbaşkan

Antalya

Sorular :

1. Antalya Bölgesinde çiftçiyi büyük zarara uğratan don olayını doğal afet kapsamına alacak mısınız?

2. Çiftçinin uğradığı zararı hafifletmek amacıyla Ziraat Bankası kredi faizlerinin silinmesi, borçlarının ertelenmesi hususlarında herhangi bir çalışma var mıdır? Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 5.5.1997

Kurulu Başkanlığı

Sayı : KDD. G-4/1142-31818

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 1.4.1997 tarih ve Kan.Kar.Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2356-5960/16730 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde gönderilen, Antalya Milletvekili Sami Küçükbaşkan’a ait 7/2356-5960 sayılı evrak numaralı yazılı soru önergesi incelenmiş olup, konu ile ilgili görüşümüz aşağıda belirtilmiş bulunmaktadır.

Soru 1 : Antalya Bölgesinde çiftçiyi büyük zarara uğratan don olayını doğal afet kapsamına alacak mısınız?

Cevap 1 : Antalya İlinde 3-5.2.1997 tarihinde meydan gelen don olayı ile ilgili hasar tespit çalışmaları devam etmektedir. İl Müdürlüğünden alınan 13.3.1997 tarih ve Des 544-257-1134 sayılı yazıda ön ihbar tespitlerine göre; Merkez İlçede 35 köy, Alanya İlçesinde 32 köy, Gazipaşa İlçesinde 16 köy, Manavgat İlçesinde 10 köy, Kemer İlçesinde 2 köy ve Serik İlçesinde 25 köy olmak üzere toplam 120 köyde 1 821 çiftçi ailesinin ekili ve dikili alanlarında zarar meydana gelmiştir.

Zarar Gören Alan (ha.) Zarar Gören Ürün Zarar %’si

3381 Cam, plastik sera ve tünel 5-80

236,9 Açıkta sebze 5-50

90 Karanfil 5-20

6501 Narenciye 20-80

1889 Meyve 20-50

1025 Buğday —

Soru 2 : Çiftçinin uğradığı zararı hafifletmek amacıyla Ziraat Bankası kredi faizlerinin silinmesi, borçlarının ertelenmesi hususlarında herhangi bir çalışma var mıdır? Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Cevap 2 : Don afeti nedeniyle ekiliş ve ürünleri en az % 40 oranında zarar gören ve durumları İl Hasar Tespit ve İhtiyaç Komisyonlarınca belirlenen çiftçilerin; T.C. Ziraat Bankası, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve T. Tarım Kredi Kooperatiflerine olan 1997 yılı vadeli ziraî kredi borçlarının vade tarihinden itibaren bir yıl süreyle faizsiz ertelenmesi ve kredi kuruluşlarından ziraî kredi almamış çiftçilerin aynı nedenle meydana gelen zararlarının % 40 ve üzerinde olması, bu durumların İl Hasar Tespit ve İhtiyaç Komisyonlarınca belirlenmesi halinde bu durumdaki çiftçilere T.C. Ziraat Bankasınca % 30 faizli ve bir yıl vadeli ziraî kredi verilmesi için Kararname Taslağı hazırlanarak Başkanlığa sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Musa Demirci

Tarım ve Köyişleri Bakanı

2. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın;

– Et ithalatına,

– Pamuk üreticilerinin desteklenmesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin yazılı cevabı (7/2384, 2385)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 23.7.1996

Yaşar Okuyan

Yalova

Sorular :

1. Yurt dışında hastalıklı hayvanlarla ilgili tehlike geçmediği halde et girişi neden sürmektedir?

2. Etin fiyatı Avrupa’da 2 milyon lirayı bulduğu halde, Türkiye’ye 80 bin, 100 bin lira gibi ucuz fiyattan nasıl et getirilmektedir?

3. Bu etler Türkiye’ye nasıl girmektedir?

4. Halkımıza hastalıklı et mi yedirilmektedir?

5. Rusya ve Ukrayna’dan ithal edilen ineklerin “nezleli” olduğu doğru mudur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 23.7.1996

Yaşar Okuyan

Yalova

Sorular :

1. Avrupa Birliği ile yapılan protokolde, tarım ürünleri anlaşma dışı bırakılmıştır. İşlenmemiş pamuğa gümrük ve vergi koyabildiğimiz halde, işlenmiş pamuğa gümrük ve vergi koyamamaktayız. Tarıma dayalı ürünler sıfır gümrükle ithal edildiği için Türkiye ithal ucuz pamuk cennetine dönüşmüştür. Bu durum pamuk üreticilerimizi perişan etmiştir. Pamuk üreticilerinin haklarını korumak için ne gibi önlemler alınmaktadır.

2. Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi pamuk üreticilerinin desteklenmesi düşünülmekte midir?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 5.5.1997

Kurulu Başkanlığı

Sayı : KDD. G-4/1145-31821

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 1.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6068 sayılı yazınız ve ekleri (7/2384 ve 7/2385 esas no.lu yazılı soru önergeleri)

İlgi yazınız eklerinde yazılı soru önergelerine çevrildiği bildirilen Yalova Milletvekili Sn. Yaşar Okuyan’a ait soru önergeleri ile ilgili cevaplarımız ekte sunulmuştur.

Bilgi ve gereğini arz ederim.

Musa Demirci

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yalova Milletvekili Sn. Yaşar Okuyan’a ait 7/2384 esas no.lu soru önergesi.

1. Yurt dışında hastalıklı hayvanlarla ilgili tehlike geçmediği halde et girişi neden sürmektedir?

Bazı Avrupa ülkelerinde görülen hayvan hastalıkları nedeniyle 1996 yılının Ağustos ayından itibaren et ve canlı hayvan ithal talepleri ile ilgili Kontrol Belgesi verilme işlemleri durdurulmuştur. 1996 Ağustos ayına kadar, Bakanlığımız tarafından et ve canlı hayvan ithalatını düzenleyen Tebliğlere ve İthalat Rejimi Kararlarına uygun olarak düzenlenen Kontrol Belgelerine istinaden hastalık riski taşımayan ülkelerden et ve canlı hayvan ithalatı kontrollü bir şekilde gerçekleştirilmiştir.

2. Etin fiyatı Avrupa’da 2 milyon lirayı bulduğu halde, Türkiye’ye 80 bin, 100 bin lira gibi ucuz fiyattan nasıl et getirilmektedir?

1996 yılında ithal edilen etlerin ortalama fiyatları 1 450 $/ton olup 1997 ithalat rejimine göre % 165 gümrük vergisi mevcuttur. Bu durumda etin maliyeti ise 499 000 TL./Kg. civarında gerçekleşmiştir.

3. Bu etler Türkiye’ye nasıl girmektedir?

Etler hayvansal ürün ithalatında yetkili olan gümrük kapılarından 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununa göre hastalıklar yönünden; laboratuvarlarda ise kalite, hormon ve antibiyotik yönünden yapılan kontroller sonucu girmektedir.

4. Halkımıza hastalıklı et mi yedirilmektedir?

Kalitesiz ya da hastalık riski taşıyan etlerin gümrükten girişine müsaade edilmemektedir.

5. Rusya ve Ukrayna’dan ithal edilen ineklerin “nezleli” olduğu doğru mudur?

Rusya ve Ukrayna’dan inek ithal edilmemiştir.

7/2385 esas no.lu soru önergesi.

1. Avrupa Birliği ile yapılan protokolde, tarım ürünleri anlaşma dışı bırakılmıştır. İşlenmemiş pamuğa gümrük ve vergi koyabildiğimiz halde, işlenmiş pamuğa gümrük ve vergi koyamamaktayız. Tarıma dayalı ürünler sıfır gümrükle ithal edildiği için Türkiye ithal ucuz pamuk cennetine dönüşmüştür. Bu durum pamuk üreticilerimizi perişan etmiştir. Pamuk üreticilerinin haklarını korumak için ne gibi önlemler alınmaktadır.

Türkiye ile AT arasındaki ilişkilerde geçiş dönemi şartlarını belirleyen Katma Protokolün 33-35 inci maddeleri gereğince tarım ürünlerinde serbest dolaşımın sağlanabilmesi için Türkiye’nin 22 yıllık sürede tarım politikalarını Topluluğun politikaları ile uyumlu hale getirmesi gerekmektedir.

Ancak Türkiye 22 yıllık sürede sözkonusu uyumu gerçekleştiremediği için tarım ürünleri Gümrük Birliği kapsamı dışında bırakılmış, tarım ürünlerinin serbest dolaşımı için gerekli uyumun sağlanabilmesi amacıyla ek bir süre öngörülmüştür.

Avrupa Topluluğunda tarım ürünleri; “Roma Antlaşmasının II sayılı ekinde yer alan temel tarım ürünleri ile bunların birinci derecede işlenmesinden elde edilen ürünler” olarak tanımlanmıştır. Ancak pamuk ayrıcalıklı olarak sanayi ürünü olarak kabul edilmiştir. Yunanistan ve İspanya’nın üyeliğinden sonra pamukda diğer tarım ürünleri gibi desteklenmeye başlamıştır.

Pamuk için her yıl bir amaç fiyat, bir de minimum fiyat belirlenmekte, amaç fiyat ile dünya fiyatı arasındaki fark kadar bir yardım, üreticilerden belirlenen minimum fiyatla pamuk alan çırçırcılara verilmektedir.

Küçük üreticiler için ayrıca bir yardım programı vardır. Üretimin istenilen düzeyin üstüne çıkmasını önlemek için de bir kota belirlenmiştir. Bu kotanın aşılması durumunda yapılan yardım miktarında indirime gidilmektedir.

Pamuğun sıfır gümrükle ithal edilmesi, toplulukta sanayi ürünü sayılmasından ileri gelmektedir.

Aynı durum, Gümrük Birliği kapsamındaki işlenmiş tarım ürünlerinin hammaddesi olan hububat, süt ve şekerpancarı üreticileri için de sözkonusudur.

Bu nedenle, Bakanlığımız üreticilerin tek tek sorunlarından ziyade hepsini ilgilendiren kapsamlı reformlar yapılması için gerekli çalışmaları sürdürmektedir. Bu amaçla ürün bazında kurulacak ve tamamen kâr/zarar prensibiyle çalışacak ve demokratik bir şekilde üreticilerin kendi kendini yönetecekleri üretici birlikleri kurulması için bir kanun tasarısı hazırlayarak kuruluşların görüşlerine açmıştır.

Bu çerçevede hazırlanan bir diğer kanun tasarısı da “Tarımsal Garanti ve Yönverme Fonu Kanunu” taslağıdır. Bu Kanun’la bütün tarımsal gelirlerin tek bir havuzda toplanması, bütün tarımsal harcamaların da bu Fondan karşılanması, tarımın yönetimindeki dağınıklığın giderilerek, kararların daha güçlü ve efektif olmasını sağlamak üzere tarımla ilgili bütün kuruluşların üst düzey yöneticilerinden oluşan bir Kurul oluşturulması ve bu Kurulun hem tarımla ilgili kararları alması, hem de Fonu yönetmesi böylece dublikasyonun önlenmesi amaçlanmaktadır.

2. Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi pamuk üreticilerinin desteklenmesi düşünülmekte midir?

Pamukta Avrupa Topluluğunda olduğu gibi bir prim sistemi bizde de uygulanmaya başlamış, ancak görülen aksaklıklar üzerine geçici olarak durdurulmuştur. Aksaklıkların giderilerek sistemin yeniden işletilmesi olanakları araştırılmaktadır.

Ancak diğer ürünler bakımından Avrupa Topluluğunun destekleme sistemi son derece pahalı bir sistem olup, bu bütçe imkânsızlıkları nedeniyle sistemlerin Türkiye’de aynen uygulanması zor görünmektedir.

Avrupa Topluluğunun, FEOGA (Avrupa Garanti ve Yönverme Fonu)ndan tarım kesimine yaptığı yardımlar Topluluk bütçesinin yaklaşık % 50’sine tekabül etmektedir. Türkiye’de ise bütçeden tarım kesimine ayrılan pay sadece % 10 civarındadır. Bunun da büyük kısmı Köy Hizmetleri ve DSİ yatırımlarına ayrılmaktadır. Böyle kısıtlı imkânlarla AT benzeri politikalar uygulanması hemen hemen imkânsızdır.

Türkiye, AT ile yaptığı anlaşmalar gereği tarımını Topluluğa uydurmak zorunda olmakla birlikte, bu uyum şu aşamada tarımsal altyapının güçlendirilmesi şeklinde olabilecektir. Ancak tam üyelikten sonra, Topluluk kaynaklarından da yararlanarak tam uyum sağlanabilecektir.

Tarımsal altyapının güçlendirilmesi için de Bakanlığımız gerekli çalışmaları yürütmektedir.

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Umurbey Belediyesine yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2422)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 28.3.1997

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular :

1. 3 üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın anıt mezarının bulunduğu ve yoğun turist akını sebebiyle hizmet vermekte zorlanan Umurbey Belediyesine yardım etmeyi programınıza almayı düşünüyor musunuz?

2. Başbakanlık Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığından 30.5.1996 gün ve 004821 sayılı dosya ile yardım talebinde bulunan Bursa İli Gemlik İlçesi Umurbey Belediyesinin bu talebi değerlendirmeye alınmış mıdır?

T.C.

Maliye Bakanlığı

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü 8.5.1997

Sayı : B.07.0.BMK.0.11.013/600-8456

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 4.4.1997 tarih ve KAN.KAR.MD. A.01.0.GNS.0.10.00.02-6140 sayılı yazıları.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın 7/2422 esas no.lu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

1. Bakanlığım bütçesinin “Mahallî İdarelere Yapılacak Yardım ve Ödemeler” tertibinden belediyelere, nüfusları, malî kaynakları, bölgeleri gibi çeşitli kriterler dikkate alınmak suretiyle yardım yapılmaktadır. İlgili belediyenin Bakanlığımıza müracaatı halinde bu talebin değerlendirmeye alınacağı tabiî olup, sözkonusu belediyeye Bakanlığım bütçesinden 1996 yılında toplam 3 milyar liralık yardım yapılmıştır.

2. Umurbey Belediyesine 1992 yılında Yüksek Planlama Kurulunun 1.12.1992 tarih ve T-109 Sayılı Kararıyla Geliştirme ve Destekleme Fonundan 7.5 milyar liralık altyapı kredisi tahsis edilmiş ve tamamı kullandırılmıştır.

Umurbey Belediyesi daha sonra Geliştirme ve Destekleme Fonundan ikinci kez kredi kullanmak üzere 1996 yılında talepte bulunmuş ancak bu talep kaynak yetersizliği nedeniyle karşılanamamıştır.

Bilgilerine arz olunur.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine ihracat yapan Türk firmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın yazılı cevabı (7/2437)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sn. Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Genelde yurt dışında hizmet ve ürün veren şirketler, özelde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ticaret yapan Türk firmalarının kaliteli mal ve hizmet ihracı için uymaları gereken kurallar ve temel kriterleri belirlemek mümkün müdür?

2. Özel önem verdiğimiz bu kardeş ülkelerde mal satan firmaları ve ürünlerini denetleyen bir birim var mıdır?

3. Bu ülkelere kötü ve hileli mal satışını nasıl önleyebiliriz?

4. Gerekli tedbirlerin alınması için, bu ülkelerdeki Elçiliklerimizi ve Ticaret Müşavirliklerimizi uyarmayı düşünür müsünüz?

T.C.

Başbakanlık 8.5.1997

Dış Ticaret Müsteşarlığı

İhracat Genel Müdürlüğü

Sayı : İHR.IV.02/200-22815

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Sn. Lütfü Esengün’ün makamından alınan 16.4.1997 tarih ve 02662 sayılı yazı konusu, İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği 7/2437-6037 sayılı yazılı soru önergesine açıklama getiren ve Başbakanlığın (Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü) yanısıra Devlet Bakanı Sn. Lütfü Esengün’ün makamına iletilen notun bir örneği ekte sunulmaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Işılay Saygın

Devlet Bakanı

İstanbul Milletvekili Sn. Bülent Akarcalı’nın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan’a tevcih ettiği 7/2437-6073 sayılı soru önergesine getirilen açıklamalar :

Malumları olduğu üzere, ihracatta Türk ihraç ürünlerinin uluslararası pazarlardaki imajını korumak amacıyla yapılmakta olan zorunlu standart denetimleri, yalnızca yaş meyve ve sebze, kuru ve kurutulmuş meyveler, bakliyat, pamuk, tiftik ve bitkisel yağlar gibi geleneksel ihraç ürünlerimizi kapsamaktadır. Sanayi ürünlerinde ise, ihracatçılarımıza ek külfet getirmemek için ihracatta zorunlu standart denetimi uygulamasına gidilmemiştir. Esasen, ürün çeşidinin çokluğu ve standartlarda öngörülen testlerin zorluğu gibi faktörler dikkate alındığında, sanayi ürünleri ihracatında parti bazında zorunlu standart denetimi yapılması oldukça güçtür.

Öte yandan, TSE tarafından yayımlanmış bulunan yaklaşık 12 000 adet standarttan, büyük çoğunluğu sanayi ürünlerini kapsayan yaklaşık 900 adedi, iç piyasada zorunlu uygulamadadır. Bu standartlara uygunluk denetimi, Tüketicinin Korunması mevzuatı kapsamında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından yapılmaktadır.

Başta Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri (MDAÜ) olmak üzere, bazı ülkelere ihraç edilen sanayi ürünlerimizin “Türk Malı” imajını zedeleyecek derecede kalitesiz olduğu yolunda duyumlar alınmakla birlikte, yukarıda açıklanan sebeplerle, bugüne kadar sanayi ürünleri ihracatında kalite ve standart denetimi uygulaması getirilmemiş, şikâyet konusu ürünle ilgili standardın iç piyasada zorunlu uygulamaya konulabilmesini teminen keyfiyet, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, ihracatçılarımızın uyarılması amacıyla da ilgili İhracatçı Birliklerine bildirilmiştir.

Ancak, ihracata yönelik olarak yapılan üretimin, yerli tüketiciye intikal etmemesi sebebiyle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından Tüketicinin Korunması mevzuatı kapsamında yapılan denetimler ihracatta yeterince etkili olamamaktadır.

Diğer taraftan, son yıllarda, başta Orta Asya Türk Cumhuriyetleri olmak üzere, bazı BDT ve MDA ülkeleri, ithalatta kalite ve standart denetimi yapmakta ve bu bağlamda, TSE tarafından verilen belge ve markalar kabul edilmektedir. Bu uygulamalar, zaman zaman ihracatçılarımıza maddî açıdan yük getirmektedir.

Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, ülkemiz açısından gerek siyasî, gerek ekonomik yönden büyük önem arzeden bahse konu pazarlarda, “Türk Malı” imajının korunması amacıyla Müsteşarlığımızca;

– İlgili Ticaret Müşavirliklerimizden ve İhracatçı Birliklerinden derlenecek bilgilerle, “Türk Malı” imajını zedeleyen kalitesiz ürünler ile bunların üretici ve/veya ihracatçılarının belirlenmesi,

– Sözkonusu ürünlerle ilgili standartlardan, iç piyasada zorunlu uygulamada bulunmayanların zorunlu uygulamaya konulması, zorunlu uygulamada bulunanların da etkin bir şekilde denetlenebilmesi için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunulması,

– Standarda uygun ürün ihraç edilmesi için ihracatçı firmaların uyarılması, gerekirse İhracat ve/veya Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimleri kapsamında yaptırım uygulanması,

imkânlarının araştırıldığı bir çalışma başlatılmıştır.

Rusya Federasyonu başta olmak üzere BDT ülkelerinden ülkemizi ziyaret eden turistlerin beraberlerinde götürdükleri ve ülkelerinde ticarî emtia haline dönüştürmeyi amaçladıkları ucuz ve düşük kaliteli malların bu ülkelerde Türk malı imajını olumsuz yönde etkilediği malumlarıdır.

Ülkemizden yapılan bavul ticaretinin sözkonusu ülkelerde Türk malı imajını zedelemesini önlemek amacıyla, bavul ticaretinin yolcu beraberi mal çıkışında kayıt altına alınmış ihracat şekline dönüşmesinin özendirilmesi ve ihraç ürünlerimizin tanıtım ve pazarlamasının en etkin şekilde yapılması hedefimize yönelik olarak Rusya Federasyonu ve Ukrayna başta olmak üzere BDT ülkelerindeki önemli ticaret merkezlerinde depo ve satış mağazaları oluşturulmasını teminen Müsteşarlığımız koordinatörlüğünde Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, İhracatçı Birlikleri ve İstanbul Ticaret Odası ile müştereken gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda :

– Bavul ticaretinin belgeli mal ticaretine dönüştürülmesini teminen, Türkiye’de ikâmet etmeyenlere özel fatura düzenlenmek suretiyle yapılacak satışları ihracat kabul eden İhracat 97/5 sayılı Tebliğ 1 Mart 1997 tarihinden itibaren geçerli olmak suretiyle yürürlüğe girmiştir.

– Türk ticaret merkezlerinin ilk örneğinin Moskova’da gerçekleştirilmesi amacıyla, Müsteşarlığımız koordinatörlüğünde Moskova Belediyesi, Türkiye İhracatçılar Meclisi, T. Odalar Birliği ve Eximbank ile yapılan çalışmalar devam etmektedir. Bu projenin gerçekleştirilebilmesini müteakip diğer potansiyel ülkelerde de benzer Türk ticaret merkezleri kurulması hedeflenmektedir.

Bu çervede; bavul ticaretinde ortaya çıkan sorunların giderilmesi amacıyla özellikle ithalatın ve dahilî satışların sistemleştirilmesi ve geliştirilmesini sağlamak için yasal düzenlemeye gidilen ve üretici-ihracatçı-ithalatçı-nihaî satıcı (meslek erbabı) zincirinin oluşturulmasını teminen çalışmalar yapılan BDT ülkelerine paralel olarak Türkiye’de de bavul ticaretinin bir sistem içerisinde yürütülmesini sağlayacak mevzuat düzenlemeleri yapılmaktadır. Bu bağlamda, sözkonusu ülkelerle karşılıklı olarak yapılan ve yapılacak teknik düzenlemeler bavul ticaretinde yaşanan sorunları giderebilecektir.

5. – Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan’ın, Yayladağ Tütün İşleme Fabrikasına işçi alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nafiz Kurt’un yazılı cevabı (7/2440)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soru önergemin Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Feridun Pehlivan

Bursa

TBMM Çevre Komisyonu Başkanı

Hatay İlimiz sınır ilçesi Yayladağ’da Anavatan iktidarı döneminde kurulmuş bulunan “Yayladağ Tütün İşleme Fabrikası” yörede hem 400 kişilik bir istihdam yaratmış ve hem de dünyanın en kaliteli tütünlerinden biri olan yöre tütününün taban fiyatının yükselmesini sağlamıştı. Bu yörede ve işletmede yapmış olduğum incelemede, uyguladığınız yanlış ekonomi politikaları sonucu sadece 24 tütün işleme işçisi olduğunu, 56 adet büro memuru bulunduğunu, yörede üretilen 2.5 milyon ton tütünden işçi azlığı nedeniyle sadece 400 bin ton kadarının işlendiğini, kalan 2.1 milyon ton tütünün işlenmek üzere 3 700 000 TL./ton ücretle 1 400 km. uzaklıktaki İzmir’e nakil edildiğini bununda tütünde % 5 kadar fireye neden olduğunu tespit etmiş bulunmaktayım. Bu çerçevede :

1. Tütün işçisinin ücreti 118 100.- TL./saat olduğuna göre nakliyeye verilen ücretle işletmeye işçi alınması sizce daha ekonomik bir uygulama olabilir mi?

2. Böyle bir uygulama ülkemizdeki ve yöredeki işsizlik sorununa çare olur mu?

3. Depolama ve nakliye sırasında meydana gelen yüzde 5 firenin önlenmesi için sizce en uygun tedbir nedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 8.5.1997

Sayı : B.02.0.007-9/0422

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 16.4.1997 tarih ve B.02.0.00.10/02.660 sayılı yazınız.

7/2440-6081 sayılı ilgide kayıtlı yazınız ekinde gönderilen Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan’ın yazılı soru önergesi incelenmiş olup;

1. Yayladağ alım noktasında, son (4) yılın ortalaması olarak 2 300 ton tütün üretimi gerçekleştirilmekte ve bu üretimin tamamı Tekel’ce satın alınmaktadır.

Bölgede alım, bakım ve işletme faaliyetlerinin yürütüldüğü Yayladağ Y.T. İşletme Müdürlüğünde istihdam edilen üretim işçisi sayısı 1983 yılında 288 iken, bu sayı emeklilik vb. nedenlerle azalarak 1990 yılında 250’ye, 1997 yılı itibariyle ise işleme atelyesinde 37, bakım atelyesinde 41 olmak üzere toplam olarak 78’e düşmüştür.

Bölge tütünlerinin mahallinde ve zamanında işlenebilmesini teminen; Yayladağ İşleme Atelyesine 250 üretim işçisi, inşaatı tamamlanan ve makinalarının montajı beklenen Hatay İşleme Atelyesine 250 üretim işçisi olmak üzere toplam 500 üretim işçisinin alınması konusunda teklifte bulunulmuştur. Ancak, “Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünün 30.1.1995, 21.9.1995, 27.10.1995 tarih ve 1995/4, 1995/26, 1995/34 sayılı genelgeleri uyarınca, kamu kuruluşlarında boş bulunan ve daha sonra boşalacak olan memur, sözleşmeli, daimi ve geçici işçi pozisyonlarına eleman alınması da durdurulmuş bulunması..” nedeniyle konuyla ilgili taleplerimize olumlu yanıt alınamamış ve işçi eksikliği giderilememiştir.

Yayladağ İşleme Atelyesinin kapasitesi 440 ton/yıl’dır. Bu kapasite, bölgede üretimi ve alımı gerçekleştirilen 2 300 ton tütünün yılı içerisinde işlenmesinde yetersiz kalmaktadır. Gerek harmanlarımızdaki kullanımı gerekse ihracat kabiliyeti açısından önemli ve özel bir menşe olan Yayladağ tütünlerinin kapasite fazlası miktarının, bölge dışındaki işleme atelyelerinde işlenmeleri dışında bir çözüm yolu bulunamamaktadır.

Daha önce genellikle Adana İlimize nakledilerek işlenen yöre tütünlerinin İzmir’e gönderilmelerine bu tütünlerin ihracı konusunda son yıllarda gerçekleştirilen bağlantılar nedeniyle başlanılmıştır. Nakil dolayısıyla katlanılan fire miktarı % 5 olmayıp, % 1,5 civarındadır.

Önergede 118 100 TL. olarak belirtilen tütün işçilerinin ortalama saat ücretinin sonuçlandırılma aşamasına gelen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin bağıtlanmasını takiben birinci altı ayda 272 180 TL.’ya ikinci altı ayda ise 313 007 TL.’ya yükseleceği hesaplanmaktadır. Kaldı ki tütünler diğer illerimizdeki işletmelerde de Tekel işçileri tarafından işlenmekte veya işlenerek ihraç edilmek üzere tütün tüccarlarına satılmaktadır. Tütün tüccarlarının işleme maliyetleri yaklaşık Tekel’in yarısı kadardır.

2. Talep edilen işçilerin alımının ülke ve yöre işsizlik sorununa çare olacağı izahtan varestedir.

3. Depolama aşamasında meydana gelen firenin önlenmesi mümkün bulunmamakla birlikte, üretilen tütünlerin belli merkezlerde kurulacak modern makine ve klimalı işlemelerde mahallen işlenilmesi meydana gelen fire miktarını önemli ölçüde azaltacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Nafiz Kurt

Devlet Bakanı

6. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, İstiklal Harbi gazilerine ödenen maaşlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2443)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gazi maaşları ile ilgili aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 1.4.1997

Akın Gönen

Niğde

1. 1.4. 1997 tarihi itibariyle hayatta olan ve Gazi maaşı alan kaç İstiklâl Harbi Gazimiz vardır?

2. Halen uygulanmakta olan aylık asgari ücret net olarak kaç liradır?

3. İstiklâl Harbi Gazilerine halen ödenmekte olan aylık gazi maaşı toplam kaç liradır?

4. Bu ödenen maaşla çoğu 90 yaşın üzerinde ve bakıma muhtaç olan İstiklâl Harbi Gazilerimize asgarî ücretle bir bakıcı dahi tutmanın mümkün olmadığı tarafınızdan bilinmekte midir?

5. Bu vatanı vatan yapan kahramanlarımızı hemen maddî sıkıntıdan kurtaracak çalışmaları başlatmayı ve ivedilikle tamamlatmayı manevî bir görev olarak düşünür müsünüz?

T.C.

Maliye Bakanlığı 8.5.1997

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.BMK.0.11.013/600-8458

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 7.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2443-6084/17015 sayılı yazıları.

Niğde Milletvekili Sayın Akın Gönen’in 7/2443 esas no.lu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

1.4.1997 tarihi itibariyle hayatta olan ve Gazi maaşı olan İstiklal Madalyası sahibi ve aynı Kanuna tabi kişi sayısı 48 819’dur. İstiklâl Madalyası sahibi kişilere 1005 sayılı Kanun gereğince halen 2 000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktardan (2 000x3 315) 6 630 000.- TL. aylık ödenmektedir. Ödenmekte olan bu aylıklar katsayılardaki artış oranlarında artmaktadır.

Ayrıca, İstiklâl Madalyası sahipleri ile bunların eşleri ve dul eşleri askerî ve Devlet hastanelerinde ücretsiz tedavi edilmekte ve ilaç bedelleri de Devletçe karşılanmaktadır.

1005 sayılı Kanun kapsamında İstiklâl Madalyası sahiplerinin yanısıra, Kore Gazisi ve Kıbrıs Gazilerine de aylık ödemesi yapılmaktadır. Ödenen bu aylıkların yıllık malî yükü ise 3.9 trilyon liradır.

Bilgilerinize arz olunur.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

7. – Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, 1997 bütçesi ek ödeneğinden iktidar milletvekillerine kaynak ayrıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2460)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener tarafından yazılı cevaplandırılması için gereğini saygıyla arz ederim.

Av. Yahya Şimşek

Bursa

4 Nisan 1997 Cuma günkü Radikal Gazetesinin 17 nci sayfasındaki Ekonomi Bölümünde büyük puntolarla vekiller ödenek trilyoneri başlığı altında yayımlanan;

1. 1997 Bütçesindeki 55 trilyonluk ek ödeneğin dağıtımında Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunun 25 iktidar milletvekiline 1’er trilyon liralık kontenjan tanınması doğru mudur?

2. İktidar Partisine mensup 25 milletvekilinin ayrılan bu kaynağı kendi seçim bölgelerine yönlendirecekleri doğru mudur?

3. Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu Üyeleri, gazetede adı geçen İktidar Partileri mensupları milletvekilleri illerine bu ödeneklerden ne kadar yatırım yapmışlardır?

4. Böyle bir ayrım keyfiliği ve partizanlığı ön plana çıkarmıyor mu?

5. Refal Yol Hükümetinin “Havuz Sistemi” uygulamaları yargıdan geri dönerken bu vekillere ayrıldığı iddia edilen “Havuz Sistemi” uygulamasına devam edecek misiniz?

T.C.

Maliye Bakanlığı 8.5.1997

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.BMK.0.11.013/600-8461

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 10.4.1997 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2460-6144/17188 sayılı yazıları.

Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşek’in 7/2460 esas no.lu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı Anayasamızın 162 nci maddesi hükmü gereğince 17 Ekim 1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Tasarıda, bütçe giderleri ve bütçe gelirleri 6 katrilyon 255 trilyon olarak öngörülmüştür.

Tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmelerinde ise bütçe ödeneklerine yaklaşık 107 trilyon lira eklenmiştir. Ancak Plan ve Bütçe Komisyonunda kuruluş bütçelerindeki ödeneklerden, bazı istisnalar haricinde, yüzde 5’inin iptali kabul edilmiş ve böylece bütçe denkliği bozulmamıştır. Tasarı, TBMM’nce 18.12.1996 tarihinde kabul edilmiş ve 26 Aralık 1996 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

Görüldüğü üzere 1997 Malî Yılı Bütçe Kanun Tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi sırasında, bazı kuruluşların ödeneklerinde artışlar yapılırken, bazı kuruluşların ödeneklerinde de indirimler yapılmıştır. Plan ve Bütçe Komisyonunun bu yetkisi Anayasanın 162 nci maddesinden kaynaklanmakta olup, Komisyonun tasarı üzerinde her türlü değişiklik yapma yetkisi bulunmaktadır.

Bu çerçevede, Plan ve Bütçe Komisyonunda önceki yıllarda olduğu gibi bütçe ödeneklerine ilavelerde bulunulmuş ve bu ödeneklerin hangi hizmetlerde kullanılacağı da belirtilmiştir. Dolayısıyla, bütçe ödeneklerinin artırılması veya azaltılması, bu ödeneklerin hangi hizmetlere tahsis edileceğinin belirlenme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine ait bulunmaktadır. Soru önergesinde yer alan soruların da bu açıklamalar çerçevesinde değerlendirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

Bilgilerinize arz olunur.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

8. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, 54 üncü Hükümet döneminde belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2491)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

31.3.1997

Aşağıdaki sorularımın Sayın Maliye Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül

İzmir

1. Maliye Bakanı emrine, gerek genel katma bütçe ve gerekse fon hesaplarından ve gerekse diğer tertiplerden verilmiş, ödeme ve dağıtımları Maliye Bakanınca yapılan Maliye Bakanının ita amiri durumunda olduğu her nam altındaki ödenek, hesap, transfer, fon ve kaynaklardan 54 üncü Hükümet döneminde belediyelere yapılan ödemelerin miktarları ve ayrı ayrı her belediyeye yapılan ödemelerin parasal miktarı nedir?

T.C.

Maliye Bakanlığı 8.5.1997

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.BMK.0.11.013/600-8457

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 16.4.1997 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-6342 sayılı yazıları.

İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül’ün 7/2491 esas no.lu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Hükümetimizin göreve başladığı tarihten itibaren belediyelere Bakanlığım bütçesinden 1996 yılında toplam 7.3 trilyon liralık yardım yapılmıştır. 1997 yılının ilk iki ayında yapılan yardım miktarı ise 210 milyar liradır.

Bilgilerine arz olunur.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener.

Maliye Bakanı

9. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, vergi borcu olan kişi ve kuruluşlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2493)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Maliye Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül

İzmir

1. Her ne nam altında olursa olsun Maliyeye vergi borcu 1 000 000 000 TL.’dan fazla resmî, özel, gerçek ve tüzel kuruluş ve kişilerin isimleri ve vergi borçları kaç liradır?

2. Maliye Bakanlığının vergi alacaklarının toplamı kaç liradır?

Tahsil edilemeyen vergi miktarı nedir?

Tahsili gecikmiş vergi miktarı nedir?

T.C.

Maliye Bakanlığı 7.5.1997

Gelirler Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.GEL.0.82/8211-15/18963

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünün 16.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6342 sayılı yazısı.

Tarafımdan cevaplandırılmak üzere İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül tarafından verilen ilgi yazı eki 7/2493-6210 sayılı yazılı soru önergesinde belirtilen hususlara ilişkin cevabımız aşağıda açıklanmıştır.

1. Bilindiği üzere, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun İkinci Bölümünde yer alan Yasaklar ve Cezalar başkılkı 107 nci maddesinde;

“ Bu Kanunun tatbikinde vazifeli bulunan kimseler, bu vazifeleri dolayısıyla amme borçlusunun ve onunla ilgili kimselerin şahıslarına, mesleklerine, işlerine, muamele ve hesap durumlarına ait öğrendikleri sırları gizli kalması lâzım gelen diğer hususları ifşa ettikleri takdirde 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.

Bu sırları kendileri veya başkaları için menfaat temini maksadı ile ifşa edenler beş aydan iki seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar ve bu suçun failleri ile birinci fıkradaki suçun mükerrirlerinin bir daha Devlet hizmetinde kullanılmamalarına karar verilir.

Ödeme müddetinin bitim tarihinden itibaren altı ay geçmesine rağmen, Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi ve bunların fer’ileri ve cezaları ile bu vergiler dışında kalan ve vergi, resim, harç niteliğinde olmayan diğer amme alacaklarını ödemeyen amme borçlularının ad ve unvanları ile borç miktarları, yılda en çok bir defa Maliye Bakanlığınca topluca ilan edilebilir.

Bu ilan sırrın ifşaı ve Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre vergi mahremiyetinin ihlali sayılmaz.

Maliye Bakanlığı, ilan edilecek amme alacaklarını nev’ileri ve asgarî miktarı itibariyle sınırlamaya, ilanın şeklini, yapılacağı yer ve zaman ile diğer usul ve esasları tespit etmeye yetkilidir.”

hükmüne yer verilmiştir.

Madde hükmü ile Bakanlığımıza tanınan yetkiye istinaden 4.6.1996 gün ve 22656 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 394 Seri No.lu Tahsilat Genel Tebliği ile 1996 yılında Türkiye genelinde ilan edilecek amme borçlularının asgarî borç miktarı 1 milyar lira olarak belirlenmiş, ilan konusunda uyulacak usul ve esaslar tespit olunmuş, ihtilaflı alacaklar ile zor durumları nedeniyle takside bağlanan alacaklar ilan kapsamına alınmamıştır. Kapsama alınan toplam 11 512 mükellefe ait 195 088 353 559 000 TL. alacak 15.7.1996-12.9.1996 tarihlerinde 60 gün süreyle her bir vergi dairesi itibariyle topluca ilan edilmiştir.

Açıklanan bu hususlar uyarınca, 6183 sayılı Kanunun 107 nci maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden her yıl periyodik olarak yapılan ilanlar dışında amme borçlularının açıklanması yasal olarak mümkün değildir.

2. Vergi dairesine vergi borcu olan mükellefler, vergi dairesince izlenmekte ve haklarında gerekli tatbikat işlemleri yapılmaktadır.

Diğer taraftan, vergi alacaklarının takip ve tahsili vergi dairesince yapılmakta olup, bu alacakların tutarı, yeni tahakkuk ve tahsilatlar nedeniyle her gün değişmektedir. Ayrıca, vergi dairesi hesaplarının hergün Bakanlığımızca izlenmesini sağlayan bir sistem de bulunmamaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

10. – İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in, İstikâl Marşının çalınmasında kadın sesinin yer almamasıyla ilgili bir talimat verilip verilmediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün yazılı cevabı (7/2496)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Başbakan Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını istiyorum.

Gereğini arz ederim.

9.4.1997

Birgen Keleş

İzmir

1. Katıldığınız törenlerde kadın sesinin yer almadığı İstikâl Marşının çalışmasını talimat olarak verdiğiniz doğru mudur?

2. Ailede, eğitimde, çalışma yaşamında, siyasette, Türkiye’nin yurt dışında temsil edilmesinde, kısacası toplumsal yaşamın her alanında, kadınların erkeklerle eşit olarak, aynı hak ve özgürlüklerden yararlanarak yer almasını insan haklarının ve demokrasinin gereği olarak görmüyor musunuz?

3. Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik, sosyal hukuk devleti niteliğini bilerek Başbakanlığa aday olduğunuza göre kadın sesine İstiklâl Marşı söylenirken bile tahammül edememenizin gerekçesi nedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 7.5.1997

Sayı : B.02.0.0010/02764

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 24.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2496-6229/17372 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.’nün 29.4.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-518/1689 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Sayın Birgen Keleş’in; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen bilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği 7/2496 sayılı yazılı soru önergesi cevabı :

1. Sayın Başbakanımızın katıldığı bir törenle kadın sesinin yer almadığı İstiklâl Marşının çalınmasına dair talimat verdiği iddiaları tamamen yalan ve uydurmadır.

2. Kadınların erkeklerle eşit olarak aynı hak ve özgürlüklerden yararlanması hem insan hakları ve demokrasinin gereğidir, hem de Anayasal bir zorunluluktur, Hükümet olarak hedefimiz bu konudaki tüm engellerin kaldırılmasıdır.

3. Yanlış bilgiye dayalı bu soruya cevap verilmesine gerek görülmemiştir.

Bilgilerinizi rica ederim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.