Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 2

T.B.M.M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 24

 

73 üncü Birleşim

26 . 3 . 1997 Çarşamba

 

 

İÇİNDEKİLER

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, İran’dan gelecek doğalgaz ile buna bağlı olarak Erzurum’da yapımı düşünülen doğalgaz çevrim santralına ilişkin gündemdışı konuşması

2. – İçel Milletvekili Abdulbaki Göknel’in, muhtarların sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu’nun, Hatay İlindeki çiftçilere kiralanan hazine arazilerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Giresun Milletvekili Burhan Kara ve 57 arkadaşının, Fiskobirlik yönetimince usulsüz fındık satışı yapıldığı iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/178)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt, Şırnak ve Van İllerinde devam eden olağanüstü halin, 30 Mart 1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/729)

IV. – ÖNERİLER

A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun, yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yükleri konusundaki raporunun (S. Sayısı : 242) gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep İlindeki öğretmen açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/2131)

2. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, meslek birlikleri tüzüğünün ne zaman çıkarılacağına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2192)

3. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Çerkezköy-Kapaklı beldesindeki postanenin personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2197)

4. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar Çok Programlı Lisesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/2202)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Kocaeli Milletvekili Halil Çalık’ın, öğretmenevlerinin satışına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam,

Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in, TBMM Parlamento Heyetinin Türk cumhuriyetlerine yaptığı geziye ilişkin gündemdışı konuşmasına da Devlet Bakanı Nevzat Ercan,

Cevap verdi.

Yozgat Milletvekili Lutfullah Kayalar, ekonomik alandaki son duruma ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Bosna-Hersek’e gidecek olan Devlet Bakanı Sabri Tekir’e, dönüşüne kadar, Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın,

Almanya’ya gidecek olan Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in,

Pakistan ve Bangladeş’e gidecek olan :

Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın,

Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri’nin,

Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’in,

Romanya’ya gidecek olan İçişleri Bakanı Meral Akşener’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bekir Aksoy’un,

Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna,

Pakistan ve Bangladeş’e gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine,

İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu’nun (6/439),

Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un (6/454), (6/455), (6/456),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

TBMM Başkanının, Yunanistan Meclis Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, Başkanlıkça havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasının, İçtüzüğün 36 ncı maddesi gereğince Komisyona tavsiye edilmesine; Genel Kurulun 26.3.1997 ile 11.4.1997 tarihleri arasında salı, çarşamba, perşembe ve cuma günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine, salı ve çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine, cuma günleri yalnızca kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin RP ve DYP Gruplarının müşterek önerileri kabul edilmedi.

İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/173) İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 49 arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman Mercümek ile bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin araştırılarak iddia edilen hukuk dışı malî kaynaklarının tespiti amacıyla kurulan (10/63) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 195) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen bir üyeliğe, Kırşehir Milletvekili Ömer Demir seçildi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçilerek;

1 inci sırada bulunan (6/275),

2 nci sırada bulunan (6/276),

3 üncü sırada bulunan (6/277),

4 üncü sırada bulunan (6/278),

5 inci sırada bulunan (6/281),

6 ncı sırada bulunan (6/282),

7 nci sırada bulunan (6/267),

8 inci sırada bulunan (6/268),

9 uncu sırada bulunan (6/279),

10 uncu sırada bulunan (6/283),

11 inci sırada bulunan (6/284),

12 nci sırada bulunan (6/285),

13 üncü sırada bulunan (6/287),

14 üncü sırada bulunan (6/289),

15 inci sırada bulunan (6/290),

16 ncı sırada bulunan (6/291),

17 nci sırada bulunan (6/292),

18 inci sırada bulunan (6/293),

19 uncu sırada bulunan (6/294),

20 nci sırada bulunan (6/297),

21 inci sırada bulunan (6/298),

22 nci sırada bulunan (6/299),

23 üncü sırada bulunan (6/300),

24 üncü sırada bulunan (6/301),

25 inci sırada bulunan (6/302),

26 ncı sırada bulunan (6/303),

27 nci sırada bulunan (6/304),

28 inci sırada bulunan (6/305),

29 uncu sırada bulunan (6/306),

30 uncu sırada bulunan (6/307),

31 inci sırada bulunan (6/308),

32 nci sırada bulunan (6/309),

Esas numaralı sözlü soruların, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından, yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları açıklandı.

Rize Milletvekili Ahmet Kabil, 10 ve 11 inci sıralarda bulunan ve üç birleşim içinde cevaplandırılmayan (6/283) ve (6/284) esas numaralı sözlü soruları üzerinde görüşlerini açıkladı.

Olağanüstü halin uzatılmasına dair Başkanlık tezkeresi ile gündemde yer alan diğer konuları görüşmek için, 26 Mart 1997 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, 19.00’da birleşime son verildi.

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

Ahmet Dökülmez Kadir Bozkurt

Kahramanmaraş Sinop

Kâtip Üye Kâtip Üye

Kemalettin Göktaş

Trabzon

Kâtip Üye

 

 

 

II. – GELEN KÂĞITLAR

26 . 3 . 1997 ÇARŞAMBA

Teklifler

1. – Antalya Milletvekilleri İbrahim Gürdal ile Sami Küçükbaşkan’ın; Alanya Adı ile Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/740) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.1997)

2. – Edirne Milletvekili Evren Bulut ile Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün; Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/741) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.1997)

3. – Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün; 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/742) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.3.1997)

Rapor

1. – Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 24 Arkadaşının, Yurt Dışında Açılan Temsilcilikler ve Buralarda Görevlendirilen Personel ile Çeşitli Nedenlerle Yurt Dışına Gönderilen Kamu Görevlilerinin Nicelik, Nitelik ve Malî Yüklerinin Bütün Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve (10/90) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 242) (Dağıtma tarihi : 26.3.1997) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, Diyanet İşleri Başkanlığından başka kurumlara geçiş yapan personele ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2351) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.3.1997)

2. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, Doğu Türkistan’da meydana gelen olaylara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2352) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.3.1997)

3. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in, esnaf ve sanatkârlara düşük faizli kredi verilip verilmeyeceğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2353) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.3.1997)

4. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Tekirdağ - Hayrabolu ve Köylere Hizmet Götürme Birliği’ne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2354) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)

5. – Antalya Milletvekili Sami Küçükbaşkan’ın, pamuk üreticilerinin fiyat farklarının ne zaman ödeneceğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2355) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)

6. – Antalya Milletvekili Sami Küçükbaşkan’ın, Antalya Bölgesinde yaşanan don olayının afet kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2356) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Giresun Milletvekili Burhan Kara ve 57 arkadaşının, Fiskobirlik yönetimince usulsüz fındık satışı yapıldığı iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/178) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

26 Mart 1997 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER : Kemalettin GÖKTAŞ (Trabzon), Zeki ERGEZEN (Bitlis)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73 üncü Birleşiminin Birinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, İran’dan gelecek doğalgaz ile buna bağlı olarak Erzurum’da yapımı düşünülen doğalgaz çevrim santralına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – İlk sırada, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, İran’dan gelecek doğalgazın ve buna bağlı olarak Erzurum’da yapımı düşünülen doğalgaz çevrim santralının ekonomik ve sosyal faydalarıyla ilgili olarak söz isteminde bulunmuştur.

Buyurun Sayın Polat. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Polat, konuşma süreniz 5 dakikadır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Ülkemizin birincil enerji talebinin yüzde 41’i yerli üretimle karşılanmakta olup, bu oran, bugün için tespit edilmiş olan rezervler ve üretim değerleriyle 2010 yılında yüzde 38 olacaktır. Buradan ise, enerji talebinin güvenilir olarak karşılanmasında ithalatın kaçınılmaz olduğu görülmektedir. 1996 yılı sonu itibariyle, Türkiye toplam kurulu gücünün yüzde 57’si termik, yüzde 42’si ekonomik kaynaklardan temin edilmiştir. Elektrik enerjisi talebimiz, 1996 yılı için, yüzde 11 oranında artış göstermiştir. Elektrik enerjisi ihtiyacımızdaki bu hızlı artışa mukabil, enerji üretimimiz içerisinde doğalgazın payı daha hızlı artmakta -1995’te yüzde 18,3; 1997 yılı için de yüzde 22’ye ulaşması beklenmekte- toplam termik enerji üretiminin 1/3’ünden fazlasını sağlamaktadır. 1994 yılında Türkiye’de doğalgaz tüketimi 5,3 milyar metreküp iken, 1997 yılında 10 milyar metreküp olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. Doğalgaz talebinin, 2015 yılında ise 45 milyar metreküpe ulaşması öngörülmektedir.

Doğalgaz ithali, komşu ülkelerden ya boru hatlarıyla veya denizden tankerlerle sıvı halinde gelmektedir. Bir hesap mukayesesinde, boru hatlarıyla doğalgaz naklinin daha ucuza geldiği görülmektedir. Ayrıca, enerji talebinin ithalinde tek ülkeye bağlı kalmayıp, alternatif merkezlerin olması, stratejik açıdan son derece önemlidir. 1997 yılında 10 milyar metreküp olarak tahmin edilen doğalgaz ithalinin 6 milyar metreküpünün boru hatlarıyla Rusya’dan, 4 milyar metreküpünün sıvılaştırılmış doğalgaz olarak, ağırlıkla Cezayir’den tankerle ithali öngörülüyor. Bu noktada, İran ve Türkmenistan doğalgazı, boru hatlarıyla ithal edileceği için, tanker nakline göre daha ucuz olması ve alternatif doğalgaz ithal merkezi olması bakımından, hem stratejik açıdan hem de ekonomik açıdan son derece önemlidir. Doğalgaza ilişkin, İran-Türkiye ilişkileri, geçmişte uzun yıllara dayanmasına rağmen, İran-Türkmenistan doğalgazının Türkiye’ye sevkıyatına ait somut adımlar atılmamıştı. Nihayet, Ağustos 1996 yılında imzalanan anlaşmayla iş resmiyet kazanmıştır. Bu gelişmeler doğrultusunda, 1997 yılı nisan ayı içerisinde inşaatına başlanacak olan 40 inçlik boru hattının takriben 300 kilometrelik bölümüyle, doğalgazın, Erzurum’un kurtuluş günü olan 12 Mart 1998 tarihin kadar Erzurum’a, 1999 yılı ekim veya kasım aylarında ise önce Ankara’ya, sonra Trakya üzerinden -anlaşma olur ise- Macaristan’a ve daha sonra, Orta ve Güney Avrupa’ya uzanması beklenmektedir.

Doğalgaz sevkıyatının, 1999 yılında 3 milyar metreküple başlayıp, tedricen artarak, 2005 yılında 10 milyar metreküpe çıkarılması kararlaştırılmıştır. Toplam olarak 20 milyar dolarlık bu doğalgaz alımı anlaşmasının, bedelinin yarısının, İran’a satılacak mal bedeli olarak karşılanacak olması, bilhassa Doğu Anadolu Bölgesi için son derece önemlidir.

İran - Türkiye doğalgaz boru hattı yapımının tahminen 700 milyon dolar, Doğubeyazıt - Erzurum bağlantısının ise 120 milyon dolar civarında olması beklenmektedir. Bu 120 milyon doların, tahminen yüzde 65’inin yani 78 milyon dolarlık kısmının malzeme bedeli olmasına mukabil, yüzde 35’inin yani 42 milyon dolarlık kısmının işçilik artı akaryakıt artı yiyecek vesaire şeklinde bölge insanına gidecek olması, bölgemiz ekonomisine son derece olumlu katkıda bulunacaktır. Ayrıca, boru hattı inşaatında tahminen 300 işçinin çalışacak olması, bunun, en az 250’sinin, bölge insanının teşkil edeceği işçi grubunun olması da, istihdam açısından son derece önemlidir.

Ayrıca, Erzurum’a, 2 X 150 megavat = 300 megavatlık, toplam 2 adet doğalgaz çevrim santralı yapılması planlanmaktadır. Bu da, doğalgaz çevrim santralının, tahminen, 200 milyon dolarlık bir yatırım maliyetinin olması ve bu santralların işletilmesi halinde 150 - 200 işçinin çalışacak olması, ayrı bir iş kapısıdır.

Erzurum İlimizde, ekim-nisan ayları arasında yedi ay ısınma ihtiyacı hissedilmekte, kasım ayından mart sonuna kadar bir günün ortalaması tamamen eksi derecede olmakta, dolayısıyla da, bu ilimiz, ülkemizin en soğuk şehri olmaktadır. Hava kirliliği yapmayan ve ucuz ısınma aracı olan doğalgaz, bölge için son derece önemlidir.

Şu anda, Erzurum’un, 1996 tahmini nüfusu 330 bin, konut sayısı 60 bin, işyeri sayısı 10 bin, bina başına konut sayısı 1.83, cadde sayısı 227, sokak sayısı 1 360 kabul edilerek yapılan bir hesaplamayla, doğalgaz şebeke yatırımının tahminen 40 milyon dolar olacağı, cadde ve sokak trafiği dikkate alınarak, üç yıl içinde altyapının tamamlanacağı, yine, İstanbul için hane başına 1 500 metreküp olan doğalgaz sarfiyatının Erzurum’da en az 2 000 metreküp olacağı hesaplanmaktadır.

Bireysel bağlantılı bina başına ortalama 1 250 dolar dönüşüm maliyeti hesabından 60 bin konut ve 10 bin işyeri için, tahminen, 80 milyon dolarlık bir dönüşüm maliyeti çıkmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Polat, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) – Teşekkür ederim.

Netice olarak, altyapı işçilik giderlerinin 20 milyon dolar olacağı ve bu işçilik bedelinin elimizde kalacağı; evlerdeki dönüşüm bedelinin yüzde 35’inin işçilik olacağı, bunun da 28 milyon dolar tutacağı; toplam 48 veya 50 milyon dolarlık bir altyapı dönüşüm bedelinin işçilik olarak memleketimize kalacağı; ayrıca, işletme faaliyetinden dolayı yılda 7,5 milyon dolarlık sürekli bir iş alanı açılacağı; belediyenin, gaz satışından, tam kapasiteye ulaştığı zaman yıllık 5 milyon dolar civarında brüt kâr edeceği, bu da yatırımın son derece rantabl olacağını göstermektedir.

Ayrıca, hem doğalgazın kömüre göre ucuz, randımanlı ve temiz olması, en önemlisi, kömür gibi, peşin para verilip beş altı aylık depo edilerek sonra kullanılmayıp, elektrik enerjisi gibi önce kullanılıp, bedeli sonra, kullanıldıkça ödendiğinden oldukça ekonomiktir.

Ayrıca, gerek planlaması gerekse yapım anında önemli mühendislik hizmetleri gerektireceğinden, teknik personel için de son derece önemli bir iş sahası olacaktır.

Netice olarak, temiz, ucuz bir enerji olan doğalgaz, ısınma ihtiyacının yanında, böylece, hem geliş anında hem de geldikten sonra sanayii destekleyip geliştireceği için önemli bir gelir kaynağı ve sanayiin itici gücü olacağı gibi, doğunun makûs talihini değiştirecek bir yatırım olarak görülmektedir.

Son günlerde İran ile aramızda beliren diplomatik kriz, bölge halkında büyük bir endişeyle izlenmekte olup, inşallah, o hayırlı ve umut dolu yatırım vaktinde gerçekleşerek Doğu Anadolu üzerine ekonomik bir güneş gibi doğacaktır. Unutmayalım ki, Türkiye’yeye başka hangi bölgeden doğalgaz alınırsa alınsın, bunun doğudan ve ilimizden geçme şansı çok azaldığı için, bölgemizde, yine hüsran hâkim olacaktır. Onun için, İran-Türkmenistan doğalgazının zamanında bölgeye gelmesini büyük bir sabırla bekliyor ve hepinizi bu duygularla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşan Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat’a teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmaya Hükümet sıralarından cevap talebi?.. Yok.

2. – İçel Milletvekili Abdulbaki Göknel’in, muhtarların sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – İkinci sıradaki arkadaşımıza geçiyoruz.

İçel Milletvekili Sayın Abdulbaki Gökçel, Türkiye’deki muhtarların sorunlarıyla ilgili söz isteminde bulunmuştur.

Buyurun Sayın Gökçel. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ABDULBAKİ GÖKÇEL (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekileri; Türkiye’deki tüm muhtarların sorunlarını arz etmek üzere, gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Bu konuşmamı, buradan, muhtarlarımıza bir mesaj olsun diye değil, uzun yıllar muhtarlık yapmış, il genel meclisi üyeliği görevinde bulunmuş birisi ve şimdi de bir milletvekili olarak, muhtarlık kurumunun sorunlarını Türkiye Büyük Millet Meclisinde dile getirmeyi, üzerime düşen bir görev saydığım için yapıyorum ve mutlaka çözümlenmesi gereken bu sorunlara bir çözüm getirileceğine inanıyor, Yüce Meclisin desteğini bekliyorum. (DSP ve RP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, muhtar kavramı, muhtariyet -yani özerklik- anlamını içerir; ancak, günümüzün demokratik platformunda, özerklik ifade eden bir muhtarlık anlayışı, maalesef, söz konusu değildir. Günümüzde, muhtarlık kurumu, dinamizmi olmayan, günümüzün özlem ve taleplerine cevap veremeyen bir konumdadır. Devlet ile halk arasında birinci derecede köprü olan muhtarlık kurumu, yerel yönetimlerin temel birimini oluşturması açısından taşıdığı öneme karşın, bugün, yapılan yanlışlıklar sonucu, zorluklar yaşamakta ve çok doğaldır ki, bu zorlukları, direkt olarak halka yansıtmak zorunda kalmaktadır.

Kurumun sorunlarının tespiti, teşhisi ve tedavisi, ülkemizdeki demokratik anlayışın sağlıklı gelişmesi için çok önemlidir. Seçim ve seçmen ilişkisinin ilk muhatabı olan muhtarın daha fonksiyonel olabilmesi bakımından, yıllardır ihmal edilmiş olan muhtarlarımızın bu sorunlarına, bizler, mutlaka sahip çıkmalıyız; çünkü, muhtar, demokrasinin temel taşıdır. Her görüşe mensup insanların oylarını alarak binlerce insanı temsil ederler. Muhtarlarımıza verilmeyen değer, dolayısıyla halkımıza verilmemiş olur.

Büyük Önder Atatürk’ün çağdaş Türkiye’sinde, ne yazık ki, yerel yönetim bazında, özellikle muhtarlık makamında yaşanan sorunların giderilmesi için, yapılan önerilere sırtların dönülmesiyle karşılaşılmaktadır. Bu sorunlara çözümler getirilmedikçe, halkımızın problemlerinin her geçen gün daha da artacağı bir gerçektir.

Türkiye’de, şu anda, 36 bini köy, 14 bini mahalle olmak üzere 50 bin muhtarımız, büyük bir özveriyle görevlerini yapmaktadırlar; hem de aylık 6 milyon 630 bin liralık maaşlarına karşın. 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasası, günün koşullarına göre yeniden düzenlenmeli, ödeneğin, asgarî işçi ücretlerinden az olmaması sağlanmalıdır.

Muhtarlarımızın görevlerini devlete yaraşır yerlerde sürdürebilmeleri için mutlaka muhtarlık büroları sağlanmalıdır. Muhtarlık bürolarının giderlerinin de karşılanabilmesi dikkate alınarak, muhtarlar tarafından tahsil edilen harçların kendilerine bırakılması ya da harçların tahsili için kolaylıklar sağlayan, var olan yasalar iyileştirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mahalle muhtarlarımız, belediye meclislerinde, kendi mahallesini temsilen oturuma katılmalı, bölgesiyle ilgili kararlarda oy sahibi olmalıdır; bir nevi belediye meclis üyeliği sıfatı verilmelidir. Görev alanı köyler olan il genel meclisinde, her muhtar, her ilçeden kendi aralarında seçecekleri bir muhtarla temsil edilmelidir. İl genel meclisinde muhtarın olmayışı, köyler için alınan kararlar açısından büyük bir eksikliktir.

Köy idarelerinin güçlendirilmesi ve yerel yönetim uygulamalarının çağdaş bir anlayışla yeniden düzenlenmesi sağlanmalı, muhtarların görev yapmalarına imkân veren 442 sayılı Köy Kanunu...

(Mikofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gökçel, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ABDÜLBAKİ GÖKÇEL (Devamla) – ...yeterli hale getirilmelidir.

Tüm yurda dağılmış ve sayıları oldukça çok olan köylerimizin, herhangi bir ayırım yapılmaksızın, tek tip bir yasayla, sağlıklı olarak düzenlenmesi olanaksızdır; yörelerin özel koşulları göz önüne alınarak düzenlemeler yapılmalıdır. Köylerimize, genel bütçe vergi gelirlerinden pay ayrılmalıdır. Doğal gelirlerin yarısı köy tüzelkişiliğine verilmeli; köy sınırları içerisinde kalan arazilerin Emlak Vergileri, muhtarlıklara bırakılmak suretiyle köylerin desteklenip, muhtarların yatırım yapabilmeleri sağlanmalıdır. Muhtarların yetki ve sorumluluklarıyla ilgili yasa, günün koşullarına göre yeniden düzenlenmelidir.

Şu anda, muhtarların, bir federasyon veya konfederasyonu olmadığı için, bazı muhtar olmayan kimseler, 2908 sayılı Dernekler Kanununu kullanarak, bir dernek kurup muhtarları temsil etmeye çalışmaktadırlar. Bu gibi insanlara muhtarlık camiasından el çektirilebilmesi için, Türkiye muhtarlar birliğiyle ilgili yasa önerisinin kanunlaşması konusunda Yüce Meclisin desteğini bekliyoruz; çünkü, en alt basamaklarda yaşanan problemler, çözülmedikçe, daha da büyüyerek, devletin ve halkın karşısına çıkmaktadır.

Sonuç olarak, bu kurumun sorunlarının teşhisi ve tedavisi, ülkemizdeki demokrasi anlayışının ne kadar sağlıklı geliştiğinin de bir göstergesi olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşan İçel Milletvekili Sayın Abdülbaki Gökçel’e teşekkür ediyorum.

3. – Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu’nun, Hatay İlindeki çiftçilere kiralanan hazine arazilerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı son konuşma, Hatay Milletvekili Sayın Levent Mıstıkoğlu tarafından yapılacaktır.

Sayın Mıstıkoğlu, Hatay’da, topraksız köylüye kiralanan arazilerle ilgili olarak söz isteminde bulunmuştur.

Sayın Mıstıkoğlu, konuşma süreniz 5 dakikadır.

LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, 24 Mart Pazartesi günü Hatay’ın Erzin İlçesinde PKK teröristlerince şehit edilen dört vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Bu olayı şiddetle telin ediyorum. Diliyorum ki, bu olayların önlenmesi için ciddî tedbirler alınsın, acil tedbirler alınsın.

Değerli milletvekilleri, Hatay İlimizdeki hazine arazilerinin bir kısmı 1974 yılında, bir kısmı da 1985 ve 1989 yıllarında, Hatay İlindeki topraksız, fakir çiftçilerimize, 10’ar dönüm olmak üzere, defterdarlık ve millî emlak müdürlükleri tarafından kiralanmıştır.

Bu araziler, bataklık ve tarıma elverişli olmayan arazilerdi; ancak, Hatay’ın cefakâr insanları, cefakâr çiftçileri, yaklaşık yirmi yıl boyunca, bu arazileri imar ederek ekilebilir duruma getirdiler; fakat, maalesef, zaman zaman, birtakım siyasî çıkarlar adına, siyasete alet edilerek “bu köyde oturmuyor” veya “bu beldede oturmuyor” denilerek, bu arazileri imar eden, bu arazileri zor şartlarda ekerek geçimini sağlayan insanlarımızın elinden bu araziler alınmak istenildi, birkısım insanların elinden de bunlar alındı. Bu arazileri dişiyle tırnağıyla, ayağında çarığıyla imar eden insanlarımızın elinden, onbeş sene, yirmi sene sonra, bu araziler alınır duruma gelmiştir.

Bu da yetmemiş, bu araziler 1996 yılında 5 milyon lira bedelle Hataylı topraksız çiftçilerimize kiraya verilirken, bu kira bedelleri, yüzde 300 artışla, 1997’de 15 milyon liraya çıkarılmış. Hatay çiftçisinin çektiği eziyetlere, çektiği sıkıntılara bu da kâfi gelmemiş herhalde, yıllardır iskâna tabi tutulan Hatay İlimize, yine, Atatürk Barajı sahasından 375 aileyi getirerek Hassa İlçemize iskân ettirilmek üzere ihaleler yapılmış, inşaatlar başlamak durumunda kalmıştır. Bu getirilecek insanlarımıza -yıllardır yapıldığı gibi- iskâna tabi tutulan ailelere, yine, Hatay çiftçisinin, zor şartlarda geçimini sağlayan çiftçimizin elindeki kiralık araziler alınarak 20’şer dönüm olarak dağıtılmaktadır. Bu olaylar, Hatay’da, ciddî rahatsızlık, ciddî tedirginlikler yaratmaktadır. Hatay’ın, artık, göç alacak ve arazi dağıtacak imkânı yoktur; çünkü, Hassa İlçesine 375 insanımızı yerleştirirken, unutmayalım ki, Hassa’nın Karafakılı Köyü İslimağara Mahallesinde, halen, bu devirde -televizyonlarda da çıktığı gibi- mağarada yaşayan insanlarımız vardır. Bu mağarada yaşayan insanlarımıza konut yapamazken, Hatay’da evsiz binlerce insanımıza konut yapamazken, dışarıdan insan getirip, dışarıdan vatandaşlarımızı iskâna tabi tutup, bu vatandaşlarımıza Hatay çiftçisinin kullandığı arazileri dağıtmak, ne derece adaletle bağdaşır, anlamakta zorluk çekiyoruz.

Değerli milletvekilleri, Hatay çiftçisinin sıkıntıları çok büyük, Hatay insanının sıkıntıları çok büyük. Bugün, iskâna tabi tutulacak olan, iskân yapılmaya çalışılan Hatay İlinin, iskâna verebilecek bir karış bile arazisi yok; çünkü, Hatay’daki insanlarımız topraksız, Hatay’da yaşayan hemşerilerimizin evleri barkları yok. Bunlar, ciddî problemler yaratmakta ve Hatay’da ciddî şekilde tedirginlikler yaratmaktadır. Şimdiden ilgilileri uyarmak istiyoruz, eğer, bu iskânlar gerçekleşirse, eğer, bu çiftçilerimizin elindeki 10’ar dönümlük araziler alınırsa, Hatay’da çok büyük olaylar yaşanacaktır, çok büyük rahatsızlıklar yaşanacaktır, sonradan bu olayların önlenmesi mümkün olmayacaktır. Onun için, değerli Hükümet üyelerinden, İktidar Partilerinden, bunların önlenerek, Hatay’da, yirmi yıldır imar ettikleri 10’ar dönem arazileri de kullanan çiftçilerimize uygun bedellerle, uygun taksitlerle satılmasını sağlayarak Hatay çiftçisinin, Hatay insanının bu sıkıntılarına çare bulmalarını diliyoruz. Bu konuda tedbir alınmadığı takdirde -tekrar söylüyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Mıstıkoğlu, konuşmanızı tamamlayın efendim.

LEVENT MISTIKOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

_tekrar uyarmak ihtiyacını hissediyorum- bu iskân olayı engellenmediği takdirde, Hataylı çiftçilerimizin, yirmi yıldır imar ettiği arazilerin tapularının kendilerine verilmesi sağlanmadığı takdirde, Hatay’da çok ciddî olaylar yaşanacaktır ve bu olaylar, kıvılcımlarını göstermeye başlamıştır. Hassa İlçesinde yapılacak iskânla ilgili müteahhidin çalışmalarını engellemek isteyen köylülerle jandarmalar çatışmaya girmiştir. Bunların önlenmesi gereğini; bunlar önlenmediği takdirde, olacak olayların sorumlusunun Hatay’da yaşayan insanlar olmadığını belirtmek istiyorum; hepinize, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşan Hatay Milletvekili Sayın Levent Mıstıkoğlu’na teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmaya Hükümet adına cevap verilecektir; Sayın Maliye Bakanı söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu’nun gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, saygıyla selamlıyorum.

Hazineye ait tarım arazileri, topraksız veya yeterli toprağı olmayan çiftçilere, 6.11.1994 tarihine kadar, 20.6.1980 tarih ve 106 sıra sayılı Millî Emlak Genel Tebliğine göre kiraya verilmekteydi. Bu tarihten itibaren, söz konusu yerler, 198 sıra sayılı Millî Emlak Genel Tebliği esaslarına göre kiraya verilmektedir. Tebliğin asıl amacı, arazinin olduğu yerde oturan, hiç toprağı olmayan veya yeterli toprağı olmayan çiftçilere Hazine arazilerinin kiraya verilmesidir. Bu amaçla, kiracılarda, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olmak, çiftçi olmak, aile başkanı olmak, en az üç yıldan beri o köyde veya belde de ikamet etmek, topraksız veya yeterli toprağı bulunmamak koşulları aranmaktadır.

Kiraya verilecek hazine taşınmaz malları, kiralama işleminin yapılacağı ilgili mahalle veya köy halkına duyurularak ilan edilmektedir. Başvuru süresi içerisinde, idarece belirlenen arazi kira istek beyannamesi doldurularak idareye yapılan müracaatlar, muhtaç çiftçi tespit komisyonunca değerlendirilmektedir. Kiraya verilecek arazi miktarı ve norm oranı da dikkate alınmak suretiyle belirlenecek muhtaç çiftçilere, beş yıl müddetle kiralama işlemi yapılmaktadır. Hatay İlinde, Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan tarım arazileri ile Suriye uyruklulara ait olması nedeniyle Hazinece idare edilen tarım arazileri de bu genel tebliğ çerçevesinde değerlendirilmektedir. Sözleşme sona erdikten sonra, önceki kiracıların veya kullanımcıların muhtaç çiftçi olduklarının tespiti halinde, kendilerine aynı yerlerin kiraya verilmesi sağlanmaktadır.

Türkiye’nin diğer bölgelerinden kamusal nedenlerle göç eden kişilerin, baraj yapımı nedeniyle köyleri su altında kalan veya göç etmek zorunda kalanların iskânı amacıyla, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne tahsis edilen araziler, anılan genel müdürlüğe bağlı Hatay İl Müdürlüğünün 27.9.1989 gün ve 839-9109 sayılı yazılarıyla bu taşınmaz malların tahsis amacında kullanılacağı belirtilerek tahliyelerinin sağlanması istenmiş ve valilikçe tahliyeler sağlanarak taşınmaz mallar ilgili müdürlüğe teslim edilmiştir; ancak, tahsis amacında kullanılmayan taşınmaz mallar, eski kiracıları tarafından, ecri misilleri tahsil edilmek üzere, kullanılmaya devam edilmektedir.

Bilgilerinize saygıyla sunulur. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşmayı cevaplayan Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener’e teşekkür ediyorum.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Giresun Milletvekili Burhan Kara ve 57 arkadaşının, Fiskobirlik yönetimince usulsüz fındık satışı yapıldığı iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/178)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Karadeniz Bölgesinin tamamında üretimi yapılan, bilhassa Giresun, Ordu ve Trabzon’un büyük bir kesiminde halkın yegâne geçim kaynağı olan fındık üzerinde ve fındık üreticilerinin kooperatifi olan Fiskobirlik üzerinde bazı karanlık oyunlar oynandığı sık sık gündeme gelmektedir.

Yıllık ihracatı 600 milyon dolar civarında bir kuruluş olan Fiskobirlik, bir yıla yakın süredir, tedviren atanmış bir Genel Müdür Vekili tarafından yönetilmektedir. Ayrıca, bu vekilin, yine, bu süre içerisinde, hiçbir yardımcısı olmaması, kurumu tek başına yönetmesi, yönetim kurulunun feshedilerek atama bir yönetim kuruluyla ve vekil Genel Müdür ile bu dev kuruluşun yönetilmek istenmesindeki ısrar, bu kurumun satışlarında ortaya çıkan olumsuz dedikoduları güçlendirmektedir.

Nitekim, 18 Şubat 1997 tarihinde Fiskobirlik tarafından, belirli bazı firmalardan, 1995 ürünü kavrulmuş iç fındık için 1 200 tondan ve fındık füresi için 1 000 tondan az olmamak üzere fiyat teklifi istenmiştir. Birkısım firmaların daha düşük miktarlarda ve daha yüksek fiyat teklif etmiş olmasına rağmen, kavrulmuş ve fındık füresi olarak 9 650 tonun tamamı iki firmaya verilmiştir. Böylece ürün fiyatı kapalı kapılar ardında belirlenmiştir.

Bu satıştan Fiskobirlik’in eline natürel esasına göre kentalde 380 dolar geçmektedir. Üstelik dört ayda teslim alınacak olan bu fındıkların bedeli, teslim günündeki kurdan değil, satış tarihindeki kur üzerinden tahsil edilmek suretiyle alıcılara ayrıca büyük avantaj sağlanmıştır. Bu satıştan hemen sonra, 1996 ürünü natürel iç fındık fiyatı 550 dolar olarak ilan edilmiştir. Bir yıllık eski fındıklarla yeni fındık arasında, kentalinde 20-30 dolar fiyat farkı olması gerekirken, 1995 ürünü fındıklar, natürel bazında, 1996 ürününe nazaran kentalde 150 dolar noksan fiyatla satılmış olmaktadır. Bu fiyat farkının tutarı, yaklaşık 15 milyon dolar; yani, 2 trilyon Türk Lirası civarındadır.

Fiskobirlik tarafından 1995 ürünü için fiyat teklifi istenirken, bu malların alıcı tarafından dört ay içinde teslim alınabileceği ve bedelinin satış tarihindeki sabit kur üzerinden tahsil edileceği hususunun ayrıca belirtilmemiş olması ve satış gününde, 1996 ürünü için, kentaline 550 dolarlık fiyatın açıklanmamış olması, bugün herkesin kafasını bulandıran bir husustur.

Gerçek şudur: 1995 ürününü alan birkaç firmaya, 1996 ürününün 550 dolardan noksana satılmayacağı garantisi verilmiş ve onların bu fındıklardan büyük kârlar yapması garanti edilmiştir.

Devlet, elindeki stokları, fındık politikasındaki istikrarı sağlamak için kullanmalıdır. Zaten, Fiskobirlik anasözleşmesi, kuruluş amacında, piyasadaki fiyat dalgalanmalarından üreticiyi korumak üzere kurulduğunu ifade etmektedir.

1995 mahsulü, birilerinin yönlendirmesi ve menfaatı gözetilerek piyasa fiyatından düşük özel şartlarla, alıcı önceden haberdar edilerek, âdeta peşkeş çekilerek birkaç firmaya verilmiş, hemen akabinde 1996 fındığı 550 dolar olarak açıklanarak, ucuza satılan 1995 fındığını alıp kullanan firmalara trilyonlarca lira, haksız kazanç olarak aktarılmıştır.

Yukarıdaki açıklamaların ışığında satış ilanı yapılırken 1 200 tondan aşağı satış yapılmaması, 1995 mahsulü kavrulmuş fındık satışı yapılırken 1996 yılı mahsulünün kavrulmamış fiyatının açıklanmamış olması, satışta kurun dört ay sabit tutulması ve yardımcıları dahi atanmamış bir Genel Müdür vekili ve atama bir yönetim kurulu ile bu satışın yapılması açıkça kuşku uyandırmaktadır. Görülmektedir ki, bu satışta iyi niyet mevcut değildir.

Bu nedenle, yukarıda bahsi geçen konuların açıklığa kavuşturulması amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını, saygılarımızla arz ve talep ederiz.

1. Burhan Kara (Giresun)

2. İlker Tuncay (Ankara)

3. Eyüp Aşık (Trabzon)

4. Nabi Poyraz (Ordu)

5. Ali Doğan (Kahramanmaraş)

6. Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

7. İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)

8. Bülent Atasayan (Kocaeli)

9. İbrahim Çebi (Trabzon)

10. Mehmet Ali Bilici (Adana)

11. Nizamettin Sevgili (Siirt)

12. Yusuf Pamuk (İstanbul)

13. Rasim Zaimoğlu (Giresun)

14. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

15. Ali Çoşkun (İstanbul)

16. Bülent Akarcalı (İstanbul)

17. Süleyman Çelebi (Mardin)

18. Ali Kemal Başaran (Trabzon)

19. Mahmut Oltan Sungurlu (Gümüşhane)

20. Mustafa Bahri Kibar (Ordu)

21. Uğur Aksöz (Adana)

22. Levent Mıstıkoğlu (Hatay)

23. Metin Öney (İzmir)

24. Abdulkadir Baş (Nevşehir)

25. Abdullah Akarsu (Manisa)

26. Avni Akyol (Bolu)

27. Yusuf Ekinci (Burdur)

28. Halit Dumankaya (İstanbul)

29. Yıldırım Aktürk (Uşak)

30. Sami Küçükbaşkan (Antalya)

31. Yaşar Topçu (Sinop)

32. Ülkü Güney (Bayburt)

33. Hayrettin Uzun (Kocaeli)

34. Şerif Bedirhanoğlu (Van)

35. Sümer Oral (Manisa)

36. Yaşar Eryılmaz (Ağrı)

37. Cemil Çiçek (Ankara)

38. Abbas İnceayan (Bolu)

39. Eyyüp Cenap Gülpınar (Şanlıurfa)

40. Nejat Arseven (Ankara)

41. Lutfullah Kayalar (Yozgat)

42. Süleyman Hatinoğlu (Artvin)

43. Mustafa Rüştü Taşar (Gaziantep)

44. H. Avni Kabaoğlu (Rize)

45. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)

46. Şadan Tuzcu (İstanbul)

47. Yusuf Namoğlu (İstanbul)

48. Ersin Taranoğlu (Sakarya)

49. Refik Aras (İstanbul)

50. Tevfik Diker (Manisa)

51. Miraç Akdoğan (Malatya)

52. Şinasi Altıner (Karabük)

53. İrfan Demiralp (Samsun)

54. Erkan Mumcu (Isparta)

55. İbrahim Gürdal (Antalya)

56. Yüksel Yalova (Aydın)

57. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

58. Ali Er (İçel)

BAŞKAN – Meclis araştırması önergesi bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

Şimdi, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunağım:

IV. – ÖNERİLER

A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun, yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yükleri konusundaki raporunun (S. Sayısı : 242) gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 61 Tarih: 26.3.1997

26.3.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 242 sıra sayılı, yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yükleri konusundaki raporunun, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasının ve görüşmelerinin Genel Kurulun 1.4.1997 Salı günkü birleşiminde yapılmasının ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Yasin Hatiboğlu

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

Salih Kapusuz Mustafa Cumhur Ersümer

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Ali Rıza Gönül Hasan Hüsamettin Özkan

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Nihat Matkap

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 30.3.1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum:

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt, Şırnak ve Van İllerinde devam eden olağanüstü halin, 30 Mart 1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/729)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

30 Kasım 1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 9 ilde dört ay süreyle uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28.11.1996 tarihli ve 476 sayılı Kararı ile onaylanmış bulunan olağanüstü halin; Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt, Şırnak ve Van İllerinde, 30 Mart 1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 8.3.1997 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açılacaktır. Bu görüşmede gruplara, Hükümete ve kişisel olarak iki milletvekili arkadaşımıza söz vereceğim. Hükümet ve gruplar adına konuşmalar 20’şer dakika, kişisel konuşmalar ise 10’ar dakika sürelidir.

Tezkere hakkında Hükümet açıklama yapmak isterse, başlangıçta kısa bir söz verebiliyorum.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan, Hükümet adına, tezkere hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Bekir Aksoy, Hükümet adına tezkere üzerinde açıklama yapacaktır.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin, özellikle güneydoğu bölgesinde gerçekleştirilmeye çalışılan silahlı terör eylemleriyle, ülke bütünlüğümüzü yıkmaya yönelen terör odaklarına karşı daha etkili bir mücadele yürütebilmek amacıyla ihdas olunan ve Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van olmak üzere, halen 9 ilde devam etmekte olan olağanüstü hal uygulamasının 30 Mart 1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılması amacıyla huzurlarınızdayım.

Ülkemiz, milletlerarası ilişkilerin kuruluşundan günümüze, sürekli, dünyanın önde gelen odak bölgelerinden biri olmuştur. Jeopolitik konumu dolayısıyla, Türkiye, tarihi boyunca Asya ve Avrupa arasında stratejik bir bölge olma vasfını da korumuş, korumaktadır. Avrupa, Asya, Afrika kıtaları arasındaki içdenizler üzerindeki konumuyla giriş-çıkışlarda hareketlere köprü olma özelliği, bu coğrafyada müessir olma ve üstünlük politikası izleyen veya hayal eden herkesi Türkiye coğrafyasıyla ilgilenmeye yöneltmiştir. Günümüzde bu ilgi, total sıcak yöntemler yerine dolaylı yöntemleri kullanma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu yöntemlerden biri de silahlı tedhiş, yani, terördür. Korku ve endişe yaratarak güvensizlik ortamı oluşturmak, halk ile devlet güçlerini karşı karşıya getirmek ve sonuçta Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını bozmak amacıyla, 15 Ağustos 1984 tarihinde, terör örgütü PKK, silahlı ve kanlı terör eylemlerini ilk kez açıkça ortaya koymuş ve başlatmıştır. Hadisenin başladığı ilk günlerde ve sonrasında olayın küçümsenmesi, hadiselerin yaygınlaşmasına ve kontrolden çıkmasına sebep olmuştur.

Netice itibariyle, görülen bu gelişmelerin ve ülkemizin içinde bulunduğu şartların değerlendirilmesi sonucunda, devlet, 19 Temmuz 1987 tarihinden itibaren, anayasal bir yönetim şekli olan olağanüstü hal rejimini uygulamaya koymuştur. Bu tarihten itibaren, Yüce Meclisimiz, ülkemizin şartlarını ve tehdidin boyutlarını dikkatle inceleyip, bölücü terör hareketi karşısında birlik ve beraberliğini göstererek 29 kez bu uygulamanın devamına karar vermiştir.

Muhterem milletvekilleri, Türkiye, bölücü terörle karşı karşıya kalmış bir ülkedir ve terörle mücadelesinde haklı bir ülkedir. Bu mücadele, meşru savunmadır. Türkiye, toprağını, sınırını, milletini, insanını savunacaktır. Bütün hakların ve hürriyetlerin kaynağı hayattır. Kişilerin yaşama hakkını korumak herkesin görevidir; fakat, bu, en başta devletin görevidir. Bu, devlet olmanın şartlarındandır. Demokratik düzenlerin hepsinde temel amaç insanları huzur içerisinde yaşatmak, insanlar arasında zorun ortalığı sarmasını önlemektir. İnsanların birbirlerine zor kullanmalarını önlemek için kuvvet kullanmaya yalnız devletin hakkı vardır. Zoru ve zorbalığı yasaklayan ve önlemeye çalışan devletin, bu kurallara, kanunlara ve hukuka uygun olarak müdahale etmesi gerektiğinin şuurundayız. Meşru zeminlerde kalarak, hukukun üstünlüğünü savunarak, anayasal, meşru yollardan mücadeleyi yürütmeye kararlıyız; insanın en temel hakkı olan yaşama hakkına saldıran eşkıya şebekesi PKK’nın bütün kalıntıları temizleninceye kadar bu süreç devam edecektir.

Olağanüstü hal uygulaması içerisinde sürdürülen mücadele sonucunda, özellikle son yıllarda, yasadışı PKK terör örgütünün büyük darbeler yediği malumlarınızdır. Uzun bir süredir, yol kesme, geceleri sokağa çıkamama, kent merkezlerindeki had safhada suikast ve soygun olayları artık görülmemektedir. Lojistik destek kırılmış, örgütün kitle üzerindeki zorba baskısına son verilmiştir. Örgütte çözülme ve çöküntü başlamış, eşkıya, dışarı çıkamaz hale gelmiştir.

OHAL bölgesinde meydana gelen son dönemdeki olaylara istatistikî açıdan bakmak gerekirse, 1 Aralık 1996 ile 24 Mart 1997 tarihleri arasında, olağanüstü hal bölgesi ile mücavir illerimizde 215 olay meydana gelmiş; bu olaylarda, 2 polis memurumuz, 18 askerimiz, 6 geçici köykorucumuz şehit olmuş, 20 vatandaşımız da hayatını kaybetmiştir; 2 polis, 84 asker, 19 geçici köykorucusu ile 33 vatandaşımız da yaralanmıştır. Buna karşılık, örgüte yönelik operasyonlarda 502 terörist ölü, 3 terörist yaralı ele geçirilmiş, 998 militan, sempatizan ve örgüte yardım, yataklık eden kişi yakalanmış, 53 terörist kendiliğinden teslim olmuştur.

Devletimizin, bölücü terör örgütüyle mücadele ederken, demokratik prensiplerden ve insan haklarını önplana çıkaran hukukun üstünlüğü anlayışından asla uzaklaşması mümkün değildir. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda yapılan düzenlemelerle, OHAL uygulanan illerde, devlet güvenlik mahkemesi kapsamındaki münferit suçlarda gözetim süresi 4 günden 48 saate, toplu suçlarda 30 günden 48 saate indirilmiştir.

Bölgede terörün tamamen yok edilmesi için, güvenlik güçlerimiz, büyük bir fedakârlık içerisinde ve kararlılıkla çalışmaktadır. Yaşadığı köyünden, evinden terör sebebiyle ayrılmak zorunda kalan insanlarımız, tekrar, yaşadıkları yerlere ve evlere dönmeye başlamışlardır.

Muhterem milletvekilleri, hiçbir devlet ve hükümet, ülkesinin bir bölümünü olağanüstü hal yöntemiyle idare etmek hevesinde değildir, olamaz; ancak, Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını hedef almış, huzur ve güven ortamını bozmayı amaçlamış teröre müsaade edilmesi de düşünülemez.

Bölgede huzur ortamının yakalanmasındaki başarıda, olağanüstü hal hukukunun tanıdığı imkânlar tesirli olmuştur. Olağanüstü hal ilanından bugüne kadar, devletin bütün kurumları koordineli bir mücadele yürütmüşlerdir. Bu mücadelenin şu anda çok olumlu bir noktaya ulaşması, devletimizin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne gönülden inanmış halkımızın ve millî iradenin sembolü Yüce Parlamentomuzun destekleri sayesinde olmuştur. Ne var ki, uzun bir mücadele sonucu gelinen bu olumlu noktada, yine de ideal huzur ortamına ulaştığımızı ifade edemeyiz.

Dünyanın en istikrarsız yerlerine komşu bölgemizde, kışkırtma, tahrik ve provokasyon tehdidi ortadan kalkmış değildir. Türkiye’nin dünyayla entegrasyonunu engelleyerek, rekabet imkânlarını kendi lehlerine döndürme gayretinde olan odakların terörden faydalanma niyetlerinin devam ettiği bilinmektedir. Bu problemin, halen, sınırötesi boyutları da mevcuttur. Bu mücadelenin gevşetilmesi ve teröriste taviz verilmesi asla düşünülemez.

Muhterem milletvekilleri, terörü gündeminden acilen çıkarıp, ülkemizin, kalkınma yolunda devam etmesi gerekmektedir. Topyekûn ekonomik kalkınma için, doğu ve güneydoğu bölgelerimizde ekonomik kalkınmanın gerekliliğinin şuurundayız. Bölgedeki ekonomik aktivitenin yeniden canlandırılması, Türkiye’nin diğer bölgeleriyle ekonomik entegrasyonunun güçlendirilmesi, bölgenin sahip olduğu potansiyelin tam olarak hayata geçirilmesi mutlaka sağlanacaktır. Doğu ve güneydoğu bölgelerimizde yaşayan vatandaşlarımıza refah ve huzur getirecek ekonomik ve sosyal tedbirler alınmaktadır. Tarım, eğitim, sağlık, ulaştırma, konut, imalat gibi alanlarda çok sayıda proje, 1997 yılında hayata geçirilecek, yarım kalmış tesislerin tamamlanması sağlanacaktır.

Yörede yatırımları artırmak için, devlet imkânlarının yanı sıra, özel kesim de daha etkin bir şekilde devreye sokulacaktır; ancak, takdir edilir ki, projelerin uygulanabilirliği, ekonomik ve sosyal tedbirlerin müessiriyeti, terörist tehdidin tamamen ortadan kalkmasıyla mümkün olacak, müspet sonuçları daha iyi görülecektir.

Olağanüstü hal uygulamasını gerektiren şartlar bütünüyle ortadan kalkmamıştır. Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliklerinin devamı yanında, güvenlik kuvvetlerimizin çalışmalarını kolaylaştırmak mecburiyeti vardır. Terör örgütü PKK’yla yapılan mücadelede son yıllarda yakalanan başarının devam ettirilmesi, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün korunmasındaki azmimiz ve devletin devamlılığıyla mümkündür.

Ülkemize yönelik tehdidin, henüz, tam anlamıyla bitmemiş olması gerçeği karşısında, bölgede yürürlükte olan olağanüstü halin, 9 ilimizde -Hükümet Programında belirtilen esaslar doğrultusunda- bir müddet daha devam ettirilmesinden yana olduğumuzu ifade ediyor, bu münasebetle Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresi üzerinde Hükümet adına açıklama yapan Devlet Bakanı Sayın Bekir Aksoy’a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, tezkereyle ilgili söz isteminde bulunan arkadaşlarımın isimlerini okuyorum:

İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Esat Bütün.

Gruplardan şu ana kadar söz istemi olmadı...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın İsmail Köse konuşacaklar.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın İsmail Köse’nin konuşacağı belirtildi.

Diğer gruplar da, sözcülerini yazıyla bildirirlerse memnun olurum.

Buyurun Sayın Köse.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılması hususundaki tezkere üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşmak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, uzun süreden bu yana devam eden ve tüm Meclisimizin, milletimizin, sona erdirilmesini heyecanla beklemiş olduğu olağanüstü halin, üzülerek ifade edeyim ki, bugün, yine, sona erdirilmesi hususu değil, yeniden dört ay daha uzatılması konusu görüşülmektedir.

Biz, burada, üzüntümüzden ve vicdanî mesuliyetimizden dolayı konuşuyoruz; ne angarya kabilinden ne de yasak savma kabilinden böyle bir millî mesele üzerinde konuşmak mümkün değildir.

Ancak, bir üzüntümü daha ifade etmek istiyorum: Olağanüstü hal gibi bir uygulamanın görüşüldüğü bir anda, hepimizi alakadar eden, ekonomik, sosyal, siyasal çok önemli boyutları olan böyle bir millî meselede, Yüce Meclisimizin, bütün milletvekillerimizin bu konuya hassasiyet göstermemeleri de, yine üzüntü verici bir olaydır. “Bu mesele, birlikte halletmemiz gereken önemli bir millî meseledir. Bu meselenin partisel yönü de yoktur ve ancak millî bir mutabakat sonucunda bu olaya bir çare buluruz” diye, yıllardan bu yana konuşuyoruz, üzüntülerimizi ifade ediyoruz.

Şehitlerimiz vardır; güvenlik görevlilerimiz, bu topraklar için, Bayrağımız için, orada yaşayan vatandaşlarımızın huzura kavuşması için kanlarını akıttılar, canlarını verdiler; kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Mağdur olan insanlarımız, yaralılarımız, sakatlarımız vardır. Şu anda, ancak devletin arşivlerinde bulunan ve rakamları önümüze koyduğumuzda hepimizi fevkalade üzen ekonomik sonuçları vardır. Bu sonuçları göz önüne getirdiğimizde, düşmanlarımızın, milletimizi ve devletimizi iki yönüyle vurduğunu bir daha üzüntüyle görmekteyiz. Bir taraftan canımızı aldılar, bir taraftan malımızı aldılar; maalesef, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin kalkınmasını, o süratli kalkınma sürecindeki yolunu kestiler. Tabiî, bu, bilinçli ortaya konulan bir senaryo idi. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin büyük bir devlet olmasını, milletimizin büyük bir millet olmasını kıskanan ve istikbalini ta elli yıl önce gören ve elli yıl sonrasında, bölgesinde ve dünyada nasıl bir devlet olacağı konjonktürünü hesaplayan düşmanlarımız, işte böyle bir senaryoyu, can alıcı noktamızı yakalamak suretiyle, etnik yapımızı kaşımak suretiyle, binlerce yıldan bu yana kardeşçe yaşamış olan bu insanlarımızı, kalleşçe planlar, programlar, senaryolar ortaya koymak suretiyle bölme faaliyetine giriştiler.

Tabiî, Sayın Bakanın da belirttiği gibi, devlet bu işe seyirci kalamazdı. Kendisine tanınan hukuk kuralları içerisinde, hatta, dünyanın tanımış olduğu Birleşmiş Milletler yasalarının öngörmüş olduğu, en son Paris Anlaşmasının dahi öngörmüş olduğu, kendi ülke toprakları içerisinden ya da dışarıdan -bu terör olayı da dahil- herhangi bir tecavüz vaki olursa, içeride ve dışarıda bunun söndürülmesi için, devlet, güvenlik kuvvetleriyle, meşru güçleriyle bu belayı defetmek durumundadır. Hiç kimse ve hiçbir devlet buna mâni olamaz. İşte, Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz de, bu amaçla, zaman zaman sıkıyönetimle, zaman zaman da olağanüstü hal dediğimiz, yine anayasal bir kurum olan bu müessese vasıtasıyla bu belayı defetmek için mücadelesine devam etmiştir.

Tabiî, bu arada, suçluların yanında, yanlışlıkla bazı insanlarımız da mağdur edilmişlerdir; hatta, mağdur edilmeye de devam edilmektedir. Öyle hadiseler olmuştur ki, bir cenazede bulunmak suç sayılmıştır; öyle zamanlar olmuştur ki, selam vermek suç olmuştur; devletin görevini yapan memurlarımızın görevlerine son verilmiştir.

Şimdi, o bölgelerde görev yapan değerli temsilcilerimizin, devletin temsilcilerinin bu hassasiyete özellikle dikkat etme mecburiyeti vardır. Milletimizin ve devletimizin düşmanı terör örgütü de, devletimizi ekonomik yönden çökerttiği takdirde daha fazla mesafe alacağını bildiği içindir ki, zaten onbeş yirmi seneden bu yana ekonomik sıkıntıları olan o insanlarımızı, ekonomik yönden daha da mağdur edecek çok kötü noktaya getirmiştir.

İşte, oradaki insanlarımızın, bir taraftan ekonomik problemleri, sıkıntıları varken; diğer taraftan da, yine, oradaki insanlarımız, eğer, devletten müşfik bir müzaheret görmez ise, gerekli yardımı görmez ise, en azından bir güleryüz görmez ise, maalesef, devletin yanında değil; PKK terör örgütünün yanında yer alma mecburiyetinde kalır. Bu bakımdan, milletimiz de, devletimiz de, çok zor günler geçirmiştir, çok sıkıntılı günler geçirmiştir.

Şimdi, inşallah, sonuna gelmiş bulunmaktayız. Güvenlik kuvvetlerimizin başarılı mücadelesi sonucunda, bu PKK terör örgütü, artık, Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle mücadele edemeyeceğini, özellikle, hedef seçmiş olduğu noktaya ulaşamayacağını bilmektedir. Bilmektedir; ancak, bizi de meşgul etmektedir. Biz de, her yıl ekonomik meselelerimize tesir eden ve maalesef, yılda 7-8 milyar dolara varan bir güvenlik harcamasını yapmaya devam etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, yılda 7-8 milyar dolar, eğer Türkiye’nin kalkınması için, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki 30-35 ilimizin değil, 80 ilimizin ekonomik yönden kalkınması için harcanabilmiş olsaydı, bugün Türkiye’de, ne enflasyondan ne hayat pahalılığından ne de istihdam sıkıntısından bahsetmemiz mümkün olurdu. İşte, zaten, mesele burada düğümleniyor; yani, hiçbir şekilde ihtiyacımız olmayan helikopterleri, uçakları, silahları, mermileri alacağız; ama, aynı silahı satan aynı devletler, karşımızdaki o terör örgütüne de satacaktır.

Mesele, çok boyutlu, çok önemli, çok hassas... Dün, aynı ittifak içerisinde olduğumuz devletler, ikili anlaşmalar yaptığımız, dost dediğimiz devletler, daha iki üç sene öncesine kadar PKK terör örgütünü, bir terör örgütü olarak dahi kabul etmemişlerdir. Hatta, kendi devletlerinde, bunlara maddî imkân verebilecek şekilde, üçyüzün beşyüzün üzerinde dernekler, cemiyetler kurdurmak suretiyle, kendi gözlerinin önünde, hem silahları satmışlardır hem de ekonomik imkânların sağlanması için bu fırsatlar verilmiştir.

Tabiî, bunu, Türk Milleti biliyor, bunu devletimiz de biliyor. Burada, çok iyi bir politikayla, önce, PKK’nın bir terör örgütü olarak ilan edilmesi kabul ettirilmiş, daha sonra, sınırötesi operasyonların yapılmasında, hiç kimsenin sesini çıkaramayacağı şekilde başarılı bir dışpolitika ortaya konulmuştur. Ondan sonra da, dışarıdan lojistik desteği, siyasî desteği kesilerek zafiyete uğratılan PKK örgütü, Türkiye topraklarında, nihayet, bugünkü zayıf noktaya getirilmiştir.

Tabiî, olay, tam bitmemiştir. Gönül isterdi ki, bugün, bu olay bitmiş olsaydı, daha değişik şeyler konuşmuş olsaydık; ama, bir ihtiyaçtır. Orada, yine, canını hedef olarak ortaya koymuş olan değerli güvenlik kuvvetlerimizin moral gücünü yükseltmek ve devletimizin prestijini sarsmamak için, terör örgütünün de çökertildiği, çözüldüğü bu ortamda -sonuna gelmiş olduğumuz bu ortamda- bu mücadelenin, hedefine varıncaya kadar devam etmesi icap ettiğinden dolayı, olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasından yana olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Tabiî, Türkiye’nin, bir de, bulunduğu noktada önemli bir yapısı vardır. Türkiye’yi bu noktaya getiren, büyük bir devlet olma durumudur. Büyük devlet olmanın da riskleri vardır; yani “büyük devlet olacağım” diyorsanız, onun risklerini de muhakkak surette göz önünde bulundurmanız gerekiyor. O istikametteki politikaları gözardı edemezsiniz.

Nedir bu; gelişen ve değişen şartlar içerisinde, Yüce Mevla, önümüze 5 Türk cumhuriyetini getirdi. Kafkaslar’da ve Ortadoğu’da yeni şekillenmeleri, yeni oluşumları, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve milletinin önüne getirdi. Şimdi, bu nimetlerden istifade etmemiz gerekiyor. Çok önemli nimetlerdir bunlar. Bunlar, hükümetimizin de, içerisinde yıllardan bu yana mücadele etmiş olduğu doğalgaz ve petrol kaynaklarının; yani, Türk cumhuriyetlerinde var olan bu kaynakların, Akdenize getirilmek suretiyle Türkiye üzerinden dünyaya pazarlanmasıdır. Bu önemli bir olaydır.

İşte, şu anda, dünyanın petrol kaynaklarını elinde bulunduran, bunu pazarlayan ve kullanan devletler, bu imkânı Türkiye’nin kullanmaması için yeni bir senaryo hazırlamışlardır. Dün etnik yapımızı kaşıyanlar, bugün milletimizin inançlarını kaşımaktadırlar. Allah’a şükürler olsun, yüzde 99’u Müslüman olan ve hiç kimsenin karşısında bulunmadığı, hiçbir siyasî partinin herhangi bir şekilde karşı olmadığı...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Daha açık konuşabilir misiniz?.. Daha net konuşabilir misiniz?..

İSMAİL KÖSE (Devamla) – İzin ver... Sizi rahatsız edecek herhangi bir şey söylemiyorum.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Ne ilgisi var!.. Kimmiş onlar?..

İSMAİL KÖSE (Devamla) – “İnanç” dediğimizde eğer rahatsız oluyorsanız, o zaman sıkıntıya girersiniz Sayın Hacaloğlu_

Neyi getirmek istiyorlar: 65 milyon insanımız azamî müşterekte birleşmiş olmasına rağmen, detayları önümüze koyarak, dün PKK terör örgütü senaryosunu önümüze koyanlar, bugün de içimizdeki insanlarımızın din ve vicdan hürriyetini istismar ederek, inanç hürriyetini istismar ederek, fikir ve düşünce özgürlüğünü istismar ederek, yeni bir oyun sahneye koymaya çalışmaktadırlar. Buna, Türk Milleti de, Yüce Meclisimiz de fırsat vermeyecektir. Bizim, düşmanı dışarıda aramamıza lüzum yok...

Eğer, biz, kendi birlik ve bütünlüğümüzü, kendi inançlarımızla, millî kültürümüzle, milletimizin talepleri istikametinde ortaya koyar, o projeksiyondan bakarsak; ona da, eğer demokrasi; onun kaynağına da millî irade diyorsak, o millî iradeye saygı duymanız lazım. İşte, oradan, “inançlarımız” dediğimiz zaman yanlış bir şekilde anlamak suretiyle... Değerli Hacaloğlu’nun millî iradeye saygısı varsa, o zaman dışarıya doğru bir bakın, o millî irade ne talep ediyor, ne istiyor, neye inanıyor_ Bu bakımdan, meseleyi bu yönüyle algılamamız lazım.

Değerli milletvekilleri, Türk cumhuriyetleriyle beraber Türkiye’nin, bugün Birleşmiş Milletlerde 6 tane hazır oyu vardır, Kıbrıs meselesini hallettiğinizde 7 tane oyu vardır; bu, önemli bir olaydır. Bunu, komşularınız da takip ediyor, dışarıdaki büyük devletler de takip ediyor ve sizin hedeflemiş olduğunuz, ama zamanı geldiğinde de söyleme noktasında olduğumuz Adriyatik’ten Çin’e kadar olan varlığınızı -üzülerek ifade ediyorum, belki şuurlu olarak, bunu tam anlamıyla Türkiye’de daha henüz anlamamış olan zavallılara rağmen- yüz yıl sonra veya elli yıl sonra Türkiye’nin hangi konuma geleceğini, hangi güçte olacağını diğer devletler biliyor ve bu, onların hesaplarında kitaplarında vardır.

Bu bakımdan, onların hesaplarını altüst edecek, onların bu senaryolarını ortadan kaldıracak ve menfi yönde sonuçlandıracak senaryoyu bizim üretmemiz lazım; yani, Türkiye Cumhuriyetinin, milletimizin iradesiyle burada temsilcisi olan Millet Meclisimizin ortaya koyması gerekiyor. Bu olay onunla alakalıdır, bu olay millî bir olaydır.

Hangi yönüyle bakarsanız bakınız, hiçbir vatandaşımızın burnunun kanamasından yana değiliz. Oradaki insanlarımızın, hür iradeleriyle istedikleri yere gitmelerinin ya da istedikleri yerde rızıklarını temin etmelerinin imkânlarını ortaya koymamız lazımdır.

Bunun için, Hükümet, PKK olaylarının sona ermesi dolayısıyla, bugüne kadar yapılan ekonomik faaliyetlerin yanında çok önemli ekonomik tedbirler almıştır. 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetimiz, Doğru Yol Partisi-Refah Partisi Koalisyon Hükümeti, yeni bir hayvancılık projesi ortaya koymuştur. 400 trilyona varacak, 40 trilyonluk ilk dilimi, 1997 yılında başlayan ve boş kalan meraların, yaylaların yeniden canlandırılması suretiyle, oradaki insanlarımızın, coğrafyamız itibariyle asıl uğraşı alanı olan hayvancılığın hayata geçirilmesi konusunda yeni bir proje ortaya konulmuştur ve hayata geçirilmiştir.

İkinci bir proje; kapalı olan fabrikaların devreye girmesi ya da çalışma durumunda olmayan, işletme kredisine ihtiyacı olan fabrikalara gerekli desteğin verilmesi konusunda, yine, 5 trilyona yakın bir kaynak ortaya konulmuştur. Onun dışında yeni yatırım yapılabilmesi için, bir cazibe kazandırılması amacıyla, Hazine arazilerinin, fabrika yapmak isteyen vatandaşlarımıza, devletin ortaya koyacağı ölçüler içerisinde intikali sağlanacaktır. En önemlisi de vergi muafiyeti getirilecektir; oralarda sanayi tesisi yapacak olan işadamlarımıza beş yıl, on yıl vergi muafiyeti getirilecektir. Enerji tüketim ücretleri, muhakkak surette, çok aza indirilecektir. SSK primlerinde indirim yapılacaktır ve dolayısıyla, oralarda iş yapmak isteyen ya da batıda iş sahibi olup da sanayi tesisleri olan insanlarımıza, o bölgede, bu imkânlardan istifade etmek suretiyle istihdam yaratacak, iş yaratacak ve o mahallin doğal kaynaklarını ortaya çıkaracak sanayi tesislerinin yapılması imkânı doğacaktır. Tabiî, biz bu tedbirleri aldıkça, PKK terör örgütü, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bunların hayata geçirilmemesi için bu mücadeleyi de devam ettirecektir. Onun içindir ki, bir an önce, ekonomik yönden, o insanlarımızı iyi bir noktaya getirmek mecburiyetindeyiz.

Bir başka konu: -tabiî, Hükümetimizden rica ediyoruz- Doğu Anadolu Bölgesiyle Güneydoğu Anadolu Bölgesini ayırmamız gerekiyor. Yani, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin coğrafyası, illeri, tabiî varlığı, kaynakları farklıdır, Doğu Anadolu Bölgesinin coğrafyası, sınırları, doğal kaynakları farlıdır, hatta, kalkınması da farklıdır. Öyleyse, şu anda Meclisimizin gündeminde bulunan, GAP modeline bir alternatif olarak değil; ama, Doğu Anadolu’nun bir gerçeği olarak, oradaki 17 ilimizi alakadar eden, Doğu Anadolu Kalkınma Projesini içeren kanun teklifimizi de, inşallah, gruplarımızın desteğiyle, burada değerli milletvekillerimizin desteğiyle hayata geçiririz ve yeni bir oluşumla, yeni bir teşkilatla, Doğu Anadolu Bölgesinin de kendine münhasır şartları içerisinde, yeni bir projeye kavuşturulmak suretiyle böyle bir teşekkülü ortaya çıkarmış oluruz.

Oradaki gerikalmışlığı süratle bertaraf etmemiz gerekiyor. Çünkü, dikkat ederseniz, 30 ilden başladı, terör örgütüyle mücadelesi devletimizin, Allah’a şükür, 9 ile indirdik; inşallah, ümit ediyoruz ki, dört ay sonra bunları sıfırlarız ve burada bitirilmiş olduğunun müjdesini hep beraber de dinleriz.

Bugün 9 ile inmiştir, yarın daha da aza inecektir. Demek ki, 30 ilimizin içinden 21 ilimiz de, artık, terör baskısı altında olmadığı halde, terörle ilgili bir durum olmadığı halde; maalesef, terör varmış gibi, bu gözlükten bakıldığı içindir ki, hiç günahı olmayan insanlarımız mağdur edilmektedir. Hükümetimizden istirhamımız, ricamız; demin bahsetmiş olduğum hayvancılık, sanayi ve KOBİ’ler olmak üzere bu projelerin ve diğer taraftan da, DAP dediğimiz Doğu Anadolu Kalkınma Projesinin, muhakkak surette, bir an önce hayata geçirilmesi konusunda gerekli hassasiyeti ve sürati göstermesidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üzerine düşen görevini yapmıştır; oradaki vatandaşlarımızın, insanlarımızın can güvenliğini ve ekonomik faaliyetlerinin devamını sağlamak için, vatandaşlarımızın hayatlarını devam ettirmek için, tabiî ki, güvenlik tedbirlerini alacak ve ekonomik tedbirlerini yürütecektir.

Bütün arzumuz, bu meselenin kısa süre içinde bitmesi ve hiçbir insanımızın canını kaybetmemesi, hiçbir görevlimizin şehit olmamasıdır. Dolayısıyla, bu meselenin gündemden kaldırılması için, yine ümit ediyoruz ki, milletimizin hassasiyetle takip etmiş olduğu bu meseleye Meclisimizce de aynı hassasiyet gösterilerek, olağanüstü halin, şartlar oluşmadığı için, bir dört ay daha uzatılması hususu tasviplerinize muhakkak surette mazhar olacaktır.

Bendeniz, bu duygularla, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygılarla selamlarken, olağanüstü halin dört ay daha, 9 ilde uzatılması hususunda müspet oy vereceğimizi arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Doğru Yol partisi Grubu adına konuşan Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse’ye teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gruplar adına ikinci konuşma, Demokratik Sol Parti Grubunun.

Grup adına, İzmir Milletvekili Sayın Sina Gürel konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Gürel. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Demokratik Sol Partinin, olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgli görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım, Grubum adına sizleri saygıyla selamlarım.

Değerli üyeler, Olağanüstü Hal Kanunu, 25 Ekim 1983 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmişti ve bu yasayla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kimi illerinde başlatılan olağanüstü hal uygulaması; bugüne değin, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından tam 41 kez uzatılmıştır, bugün, eğer, Meclisimiz bir yeni uzatmaya karar verirse, bu, 42 nci defa olacak. Yani, neredeyse, ondört yılda 42 kez, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu konuyu görüşmüş ve olağanüstü hal, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kimi illerinde, neredeyse sürekli hale getirilmiş.

Olağanüstü halin uygulamaya sokulması için kabul edilen Olağanüstü Hal Yasası Meclisten geçtiği gün doğan bir çocuk, bugün 14 yaşında. Demek ki, bu illerimizde doğan çocuklarımız, gençlerimiz, 14 yaşına gelmiş gençlerimiz, henüz olağan bir halle tanışmaya, olağan bir hali tanımaya, görmeye fırsat bile bulmadan büyümüşler. Olağanüstü halin uzatılmasının kırkı çıkmış; ama, biz, bir türlü, bu olağanüstü hali normalleştiremiyoruz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak.

Şimdi, Refahyol Hükümeti, Meclisin önüne yeni bir uzatma istemiyle geliyor. Olağanüstü hal uygulamasının bu kadar uzun süredir devam etmesi ve bugün de uzatılmak istenmesi akla iki olasılığı getiriyor: Ya olağanüstü hal, bölgedeki koşulların giderilmesi yönünde bir fayda sağlamamıştır ya da olağanüstü hal uygulamaları işlevini yerine getirdiği halde, Hükümet tarafından yine de uzatılmak istenmektedir. Bu ikinci olasılığı, tabiî ki, biz, aklımıza bile getirmek istemiyoruz; çünkü, hiçbir hükümet, temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağına ilişkin hükümler içerdiğini, 2 nci maddesinde belirten bir yasaya dayanarak oluşturulan bir olağandışı rejimi bazı illerimizde sürekli kılmayı düşünemez, aklına getiremez. O zaman, geriye bir tek olasılık kalıyor; demek ki, olağanüstü hal uygulamaları, şimdiye kadar beklenen faydayı sağlayamamıştır.

Anayasamıza göre, olağanüstü hal uygulaması, olağanüstü sorunlara ve koşullara, ancak sınırları belli edilmiş bir zaman süresi içinde acil çözümler getirmeyi öngören ve geçiciliği -kanımızca- en önemli unsuru olan bir yönetim biçimidir. Eğer, bu yönetim uygulaması, ondört yıla yakın bir zamandır sürdürülüyor ve hâlâ uzatılması isteniyorsa, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, olağanüstü olanı, olağan hale getirmesini istemek demektir.

3 Temmuz 1996’da, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Refahyol Hükümeti Programında aynen şöyle deniliyor: “Doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaşayan insanlarımıza refah ve huzur getirecek bütün ekonomik ve sosyal tedbirler alınacaktır.”

Değerli milletvekilleri, eğer, bu tedbirler şimdiye kadar alınmış olsaydı, bu bölgelerimizde, sınırlı yiyecek yardımı yapılırken birbirini ezerek bir somun ekmeğe ulaşmak isteyen insanlarımızın yürek parçalayıcı açlık görüntüleri, bugün bize utanç veriyor olmazdı. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Hükümet Programında şu da söyleniyor: “Güvenlik nedeniyle köylerini terk etmiş vatandaşlarımızın güvenliği tekrar tesis edilerek, isteyenlerin geri dönüşlerinin temini ve mağduriyetlerinin giderilmesi için her türlü imkân seferber edilecektir.”

Sayın Başbakan, gerçekten, Hükümet kurulduktan hemen sonra da, köylerini boşaltmış yüzbinlerce vatandaşımızın köylerine dönmelerini yakında sağlayacaklarını, bir müjde verir gibi hepimize duyurmuştu ve bu müjde de daha sonra öteki müjdelerin yanında yerini aldı; çünkü, Sayın Başbakan, söylediklerini bugüne kadar gerçekleştiremedi.

Refahyol Programını okumaya devam edersek, şu kesin ifadeye de rastlıyoruz: “Olağanüstü hal, gerekli tedbirler alınarak kaldırılacaktır.” Bu gerekli tedbirler ne idi Refahyol Hükümetine göre; bu gerekli tedbirler, daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilerek yasalaştırılan İl İdaresi, Terörle Mücadele, Ateşli Silahlar ve Kimlik Bildirme gibi yasaların Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılarak, Hükümet tarafından bu bölgede uygulanmasıydı. Bu yasalar, hepimiz biliyoruz, geçtiğimiz yaz içinde, 29 Ağustosta Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçti; ama, bu önlemlerin, Hükümet tarafından, olağanüstü halin sona erdirilmesi için yeterli bulunmadığını şimdi görüyoruz.

Yaklaşık sekiz ay önce, Refahyol Hükümeti, kendi dönemlerinde, kendi İktidarlarında, ilk kez olağanüstü halin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uzatılmasını isterken, Hükümet sözcüleri “gerekli önlemler alınıncaya kadar, son kez, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, olağanüstü hal uygulamasını uzatmasını istiyoruz.” demişlerdir. Bugüne kadar geçen sekiz aylık süre içinde hem de istedikleri yasa değişikliklerini de yapmalarına rağmen, demek ki Refahyol Hükümeti, hâlâ gerekli önlemleri almayı başaramamıştır ve bugün, olağanüstü halin uzatılmasını isteyerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne geldiğine göre Hükümet, aslında, bütün yasal düzenlemeleri bu Meclis, Hükümetin istediği gibi yapmış olmasına rağmen, yine de, olağanüstü hali gereksiz kılacak önlemleri alamadığını itiraf için bu Meclisin önüne gelmiş demektir.

Bir Refah Partisi sözcüsünün -tabiî ki, muhalefetteki bir Refah Partisi sözcüsünün- şu sözleri ise hâlâ kulaklarımızda, diyordu ki bu sözcü: “biz geleceğiz ve olağanüstü hali kaldıracağız. Kalkar mı kalkmaz mı; bir gün bile devam ettirilir mi ettirilmez mi onu göstereceğiz.” Siz gösterdiniz, biz de gördük ki, bir gün değil, aylardır olağanüstü hal devam ediyor ve üstelik şimdi, aylarca daha sürdürülmesini bizden istiyorsunuz.

Gerçi, Refah Partisinin geçmişteki sözlerini uzun uzadıya huzurunuzda yorumlamak belki anlamsız; çünkü, Refah Partisi sözcülerinin muhalefetteyken ve iktidardayken aynı konuda farklı sözlerle, farklı düşünceleri savunduklarını, o kadar, başka örneklerle de gördük ki, şimdi bu örnek üzerinde durmak anlamsız görünüyor.

Olağanüstü hal uygulamasının sürdürülmek istendiği illerimizde ekonomik ve toplumsal sorunlar, çözüm bulunması bir yana, daha da ağırlaşmış bulunmaktadır. Biraz önce, Doğru Yol Partisinin değerli sözcüsü, hayvancılıkla ilgili, atıl duran fabrikalarla ilgili bazı projelerden ve özel girişimin Güneydoğu Anadolu’ya ve Doğu Anadolu’ya yönlendirilmesiyle ilgili bazı projelerden söz etti; ama, bu Hükümetin, bu projeleri, yalnızca kağıt üstünde tutmak ve bizlere sunmak için değil, aynı zamanda uygulamaya geçirmek için de zamanı vardı ve bu zaman süresince, bu projelerin uygulamaya geçirildiğini, maalesef, göremedik.

Bugün, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, olağanüstü halin uzatılmasının Hükümetçe istendiği illerimizde binlerce okul kapalıdır. Açık okullarda da binlerce öğretmen açığı vardır. Bu yüzden, onbinlerce çocuğumuz, gencimiz eğitim olanaklarından mahrum bulunmaktadır. Körfez Savaşından sonra, Irak’la birlikte, âdeta, bizim doğu bölgelerimize de uygulanan ambargoyla başlayan ekonomik kriz, bugün, bu bölgelerimizde, daha da ağırlaşarak devam etmektedir. Bırakınız, bölgeye, devletimizin ve özel girişimcimizin yatırım yaparak bölge ekonomisini canlandırmasını, bu bölgelerimizde var olan tesisler bile çalıştırılamamaktadır. Tarım ve hayvancılık gibi geleneksel ekonomik dallarda da büyük bir kriz yaşanmaktadır. Şu anda, sayıları 60 bini geçen köy korucularına, Refahyol Hükümetince 10 trilyon lirayı aşkın bir ödenek ayrılmıştır; ama, bugün, Refahyol Hükümeti, bölgedeki atıl üretim kapasitesinin harekete geçirilmesi için, bunun yarısı kadar bile bir ödenek ayırmayı düşünememektedir.

Bu arada, köy boşaltmaları ve öteki insan hakkı ihlalleri, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar uyarınca, uluslararası yargıya götürülmeye başlanmıştır ve devletimiz, bazı davalarda, maalesef, mahkûm olmuştur. Bu mahkûmiyetler, ağır tazminat yükümlülükleri getirmenin yanı sıra ve belki ondan da önemlisi, devletimizin dışarıdaki itibarını sarsmaktadır. Bugünlerde de, bazı davalar hakkında verilen kararlar, örnek kararlar olarak gösterilerek, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle ilgili -onun aleyhine-uluslararası yargıda yeni davalar açılmaktadır ve bu davaların sayısı artmaktadır.

Susurluk rezaletiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan olaylar zinciri şunu göstermiştir: Devlet adına güç sahibi kılınanlardan bazıları, bu güçlerini, kötüye kullanarak çeteler oluşturmuşlardır. Anayasamızdaki hukuk devleti ilkesini ihlal etmekle kalmayan bir biçimde, aynı zamanda da, devletin saygınlığını ve güvenilirliğini de zedeleyecek bir şekilde ortaya çıkan bu olaylar ve olgular, bu Hükümetin, maalesef, gerekli önlemleri alamaması ve bu olaylar ve olguların üzerine giderek, Devlet gücünün kötüye kullanılmasının önüne geçememesiyle sonuçlanmıştır; Refah Yol Hükümeti, bu konuda etkili olmamış, aciz kalmıştır. Dolayısıyla, özellikle olağanüstü halin sürdürüldüğü illerimizde, Devletin güvenilirliğinin ve saygınlığının halel görmemesi için, özellikle bugünden başlayarak, bugünden tezi yok, Devlet gücünün kötüye kullanılması olaylarının üstüne gitmenin zamanıdır; bu zaman gelmiştir ve geçmektedir.

Ülkemizi bölmeye yönelen terör örgütüne karşı büyük bir özveriyle mücadele eden güvenlik güçlerimizin çabalarını takdir ve şükranla karşılıyoruz. Ancak, yalnızca güvenlik önlemleriyle sınırlı kalarak terörün kökünü kurutmak, terörün kötüye kullandığı hoşnutsuzluk ortamını sona erdirmek mümkün değildir.

Körfez Savaşından beri, yanlış dışpolitika uygulamalarıyla ağırlaşan bölgesel koşullar düzeltilmedikçe, Kuzey Irak’taki otorite boşluğunun, silahlı çeteler tarafından doldurulması engellenemedikçe ve bizim Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz, uluslararası bağlantılarla nefes alabilir duruma getirilmedikçe, bu bölgelerimizdeki toplumsal ve ekonomik koşullar da iyileştirilemez, bölücü terörün de kökü kazınamaz.

Demokratik Sol Parti olarak biz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki güvensizlik ortamının kökten düzeltilmesi için, ekonomik ve toplumsal koşulların mutlaka düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Devlet ve devletçe özendirilecek olan özel girişimcinin Doğu ve Güneydoğu Anadolumuza yatırıma yönlendirilmesi gerekir. Özellikle devletin, öncü ve doğurgan yatırımlarla, bölgedeki istihdam ve üretim sorunlarına bir an önce çözüm oluşturması gerekir. Okulsuz ve işsiz gençler, eğitimsizlikten de, işsizlikten de kurtarılmalıdır. Bölücü terör, feodal yapının yarattığı eşitsizlikten, işsizlikten, yoksulluktan, eğitimsizlikten beslenir. Devlet, buna çare bulmalıdır.

Hükümetler, olağanüstü hali olağanlaştırma gayretleri yerine, devletin bütün olanaklarını Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki olumsuz ekonomik ve toplumsal koşulları değiştirmek için kullanmalıdır. Biz, Demokratik Sol Parti olarak bunları söyleyebiliyoruz; çünkü -Sayın Genel Başkanım Bülent Ecevit’in deyimiyle- feodal yapıya hâkim olanlara, bizim diyet borcumuz yoktur. (DSP sıralarından alkışlar)

Bütün bu neden ve gerekçelerle, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, olağanüstü hal uygulamasının yeniden uzatılmasında bir yarar görmediğimizi belirtir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan İzmir Milletvekili Sayın Şükrü Sina Gürel’e teşekkür ediyorum.

Gruplar adına, üçüncü sırada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sözcüsü konuşacak.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hal uygulamasının 4 ay süreyle yeniden uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini aktarmak için söz almış bulunmaktayım; sizleri, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Benden önceki değerli konuşmacı Sayın Sina Gürel’in de belirttiği gibi, olağanüstü hal, bugün de uzatılırsa, 42 nci kez, Türkiye Büyük Millet Meclisinde uzatılmış olacak; yani, 42 defadır, bu konu, bu Mecliste görüşülüyor ve Anayasanın 120 nci maddesine göre de uzatılması isteniliyor, uzatılıyor.

Galiba, 42 defadır, bu uzatılma durumu, sadece ve sadece, halkımızın, Anayasanın 120 nci maddesinin ne olduğu konusunda bilinç sahibi olması sonucunu doğurdu; yani, şimdi “Anayasanın 120 nci maddesi nedir” diye kime sorsanız, hemen, cevapları hazır “olağanüstü hal uygulaması” diyebiliyorlar.

Aslında, Anayasının 120 nci maddesindeki olağanüstü hal uygulaması, bize göre, bu şekliyle, olağanüstü hal uygulaması anlamında değil. Anayasanın 120 nci maddesinde ifadesini bulan, olağanüstü hal uygulaması, hepinizin bildiği gibi, geçici bir zamanla sınırlıdır; ancak, 42 defa uzatılmış; neredeyse, sıkıyönetimlerle birlikte, onyedi, onsekiz yıldan beri devam eden bu uygulamanın geçici bir uygulama olduğunu söylemek ve Anayasanın 120 nci maddesine uyan bir uygulama olduğunu belirtmenin hukuk mantığıyla bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır; ama, ne yazık ki, Anayasanın 120 nci maddesinde ifadesini bulan bu olağanüstü hal uygulamasıyla ilgili yasal yollara; yani, Anayasaya aykırılığı da iddia edilemediğinden, Anayasanın geçici 15 inci maddesi gereğince yasal yolları da denemek olanaklı olmamakta; dolayısıyla, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da uygulanan olağanüstü hal uygulaması, onsekiz yıldan bu yana olağan hal uygulamasına dönüşmüş bulunmaktadır.

Galiba, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, artık, bunu, olağan olarak kabul etti ki -yine bir konuşmacı arkadaşımın belirttiği gibi- şurada, böylesine ciddî bir konunun tartışıldığı şu ortamda, çok az sayıda milletvekili arkadaşımız hazır bulunuyor. Geçmiş dönemleri hatırlıyorum -o zaman milletvekili değildim- SHP-DYP Koalisyon ortaklığı döneminde, olağanüstü hal uygulaması gündeme geldiğinde, şu Meclisin sıraları tıklım tıklım oluyor ve bayağı canlı tartışmalara sahne olunuyordu; ama, bu, olağanlık arz etmiş olsa gerek ki, pek ilgi bulamıyor. Sanıyorum, oylamaya yakın yine kalabalıklaşacağız; çünkü, anlaşılan o ki, herkesin oyu hazır; gelecek, burada, oylama konusunda görevini yapacak ve işi de bitmiş olacak.

Değerli milletvekilleri, olağanüstü hal uygulamasının anayasal bir yönetim şekli olduğunu Sayın Bakan ifade ettiler; doğru. Anayasada yer almış; ama, biraz evvel saydığım gerekçelerle, Anayasanın ruhuna aykırı bir gelişme göstermiştir. Her defasında, olağanüstü halin uzatılması gündeme geldiğinde, yetkili bakanlarımız kürsüye çıkıyor, diyorlar ki “Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da, PKK bölücü terör örgütüne karşı yürütülen operasyonlar etkin sonuçlar doğurmuş ve terörün beli kırılmıştır. Çok az bir şey kalmıştır. Bir kez daha uzatıldığı zaman, o işin de üstesinden gelinecektir.”

Geçen, bu kadar süre içerisinde, elbette ki olumlu yönde mesafeler alınmaktadır; ancak, çok az bir şey kalmış ise, az kalan bu şeyle mücadele edebilmek, acaba, demokratik kurallar içerisinde söz konusu olamamakta mıdır ki, hâlâ, olağanüstü halin 4 ay süreyle daha uzatılması gündeme gelmektedir? Bize göre, orada, bir an evvel demokrasiye geçiş; o, çok az kalmış denilen terör örgütünün de sonu olacaktır.

Gerek Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, gerekse diğer güvenlik güçlerimiz, bugüne kadar, kendilerine düşeni, cansiparane bir şekilde, büyük özveriyle yerine getirdiler; canlarıyla ödediler, kanlarını akıtarak yerine getirdiler. Bu uğurda canlarını yitirenlere Tanrı’dan rahmet diliyoruz, geride bıraktıkları ailelerine başsağlığı diliyoruz. Diliyoruz ki, bundan böyle, bu tür olaylar gelişmez, yeni yeni acılar da yaşamayız.

Olağanüstü halin 4 ay süreyle uzatılması konusu gündeme geldiğinde; daha, bundan birkaç gün önce -ki, bugünkü gazetelerde de yer almış- Sayın Başbakan ile Sayın Başbakan Yardımcısı, terörün sona erdiğini belirtiyorlar; oysa, Genelkurmay Başkanı Sayın İsmail Hakkı Karadayı “tamamen bitmiş değil; ama, en düşük düzeye indirildi” diyor. Galiba, bu ikinci açıklama daha doğru, daha gerçekleri ifade ediyor. Tabiî, Sayın Başbakan ile Sayın Başbakan Yardımcısının her konuda, bugün söylediklerinden yarın vazgeçiyor olmaları, bu konuda söylediklerinin de doğru olup olmadığı konusunda gerçekten tereddüt yaratıyor; söylediklerinin hangisi doğru hangisi yanlış... Sanıyorum, bu konunun aydınlanması yakında sona erecek; çünkü, dışarıdan getirilmeye çalışılan o yalan makinelerini; sanıyorum, doğru olup olmadıklarını; onların, sağlıklı olup olmadıklarını -Sayın Mustafa Yılmaz’ın önergesinde de belirttiği gibi- öncelikle onlar üzerinde denemek suretiyle, bu gerçeği tespit etmek mümkün olacaktır.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Makineyi de bozar onlar!..

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; elbette ki, mücadeleler, terör olaylarını belirli bir noktaya getirmiştir; ancak, olaya, sadece terör boyutuyla bakmak da yeterli değildir.

Yaklaşık onsekiz yıldan bu yana olağanüstü hal uygulaması içinde bulunan yörelerimizde yaşayan insanların durumu ne haldedir... Her defasında, bu konular, değişik şekilde dile getiriliyor. Biraz evvel, İktidar Partisi adına konuşan değerli sözcü arkadaşımız, oranın ekonomik sorunlarıyla ilgili çözümler konusunda da önemli mesafeler alındığını; ekonomik tedbirlerin de terörle mücadeleyle birlikte yürütüldüğünü ifade etmiş; ancak, Olağanüstü Hal Bölge Valisinin, yine, birkaç gün önce gazetelerdeki açıklamalarında, bölgede, 3 bine yakın köyün güvenlik nedeniyle boşaltılmış olduğunu; bu köylerdeki insanların göç ettikleri yerlere de buradaki sorunlarını taşıdıklarını ifade etmiştir. Bu konudaki hangi resmî açıklamalar doğru; bunun da, halkımız tarafından, Meclisimiz tarafından, öncelikle ve özellikle bilinmesi gerekir. Gerçekler neyse burada açıklanmalıdır; artık, bu konuda, halktan, gerçeklerin saklanması için hiçbir neden kalmamıştır.

Orada, insanların evleri boşaltılıyor, arazilerine el konuluyor; ama, hiçbir ödeme yapılmadığı gibi, göç ettikleri yerlerde de, sorunların çözülmesi için hiçbir yardımda bulunulmuyor. Çöplüklerden ekmek toplayan insanların, dağıtılan gıda maddelerinden yararlanmak için birbirlerini ezenlerin varlığını -ki, Hakkâri ve Diyarbakır bunun en somut örnekleridir- televizyon ekranlarından izliyoruz.

Devlet, hiçbir zaman, yurttaşlarını kaderleriyle baş başa bırakmamalıdır; onlara, her an, her zaman sahip çıkmak zorundadır. Göç nedeniyle bölgedeki kentler alabildiğine kalabalıklaşmış, Diyarbakır 1,5 milyon, Van 800 bin, Hakkâri 100 bin nüfuslu kent haline gelmiş, bu kentlerdeki belediyelere Hazineden yardım daha önceki nüfusa göre verildiğinden, bölgedeki belediyeler, borca ve sorunlara batırılmıştır. Neredeyse, bu belediyeler, personel maaşlarını bile ödeyemez duruma gelmiştir. Altyapı hizmeti yürütülmediğinden, salgın hastalık sağlığı tehdit eder boyutlara varmıştır. Göç nedeniyle artan kent nüfusu saptanarak, yardımlar, mutlaka, bu saptamalara göre yapılmalıdır.

Boşaltılan köylerdeki okuma çağındaki çocuklar ne yapıyor? Eğitim sorunları büyük açmazlarla karşı karşıya. Eğitim sorunlarına çözüm bulunmalı, aksi takdirde, ileride, bunlar, terörü besleyen, teröre eleman kazandıran kaynakları oluşturacaktır. Okulların kapatılıp kışla yapılması uygulamalarına da, derhal son verilmelidir.

Bu yörelerde işsizlik çığ gibi büyümüştür. Köyünden, toprağından edilen insanlar, işsizler ordusu oluşturmuştur. DYP-SHP Koalisyonu döneminde, bu insanlardan, Köy Hizmetleri, DSİ, İller Bankası, Bayındırlık ve Karayollarına alınan olağanüstü hal bölgesi geçici işçilerinin, ne yazık ki, işine son verilmiş; binlerce işçi açlığa terk edilmiştir. Mutlaka ve mutlaka bu insanların tekrar işe alınmaları sağlanmalıdır.

Olağanüstü hal bölgesinde bulunan yerlerde, partilerin, aşiret reisleriyle angajmana girmesi, feodal yapının güçlenmesine neden olmaktadır. Bir de, aşiretlerdeki insanların, hemen hemen tümünün, koruculuk göreviyle görevlendirilmiş olması, oradaki feodal yapıyı daha da güçlendirmektedir. Bunların, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da, PKK ile mücadele ederken, birçok suçlara da adlarının karışmış olması; birçoğunun mahkemeler önünde yargılanıyor ve bir kısmının da cezalar almış olması, bunun en somut kanıtıdır. Bir an önce, demokratik ortama geçilmelidir.

Yargı hizmetlerinden yararlanma olanakları da kısıtlanmış; cezaevleri dolup taşmıştır. Özellikle Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemelerinde duruşmaları olan tutuklular, Muş, Mardin, Gaziantep, Batman, Siirt cezaevlerinden duruşmalara getirilmekte; duruşma sonrası tekrar aynı cezaevlerine götürülmektedir. Tutuklu yakınları da bu nedenle perişan durumdadırlar. Ayrıca, tutuklular, bu tür uygulamaların zorluğundan dolayı gerekli savunmalarını da yapamamaktadırlar; mağdur olmaktadırlar. Davaları da yıllarca sonuçlanamamaktadır.

Bir taraftan bu gerçekler yaşanıyor; diğer taraftan, bu gerçeklere rağmen, olağanüstü halin bir kez daha uzatılması isteniyor. Bilinen o ki, görünen o ki, olağanüstü hali bir kez daha uzatmak, olağanüstü hali bundan sonra uzatmayacağız anlamına gelmeyecektir; çünkü, konuşan tüm ilgililer, tüm yetkililer “az kaldı, belini kırdık, bitiriyoruz” demelerine karşın “şu kadarlık bir süre sonra tamamen bitecektir” gibi bir sözü de verememektedirler; yani, bu uzatma son bir uzatmadır şeklinde söz de söyleyememektedirler. Geçmişte, gerçi “son bir kez daha uzatalım” demiş olanlar da vardı; ama, o son, ne yazık ki, bir türlü gelemedi; yine uzatıyoruz. Herhalde, bu gidişle, daha çok kez, buralarda, bu söylediklerimizi söylemek durumunda kalacağız.

Değerli arkadaşlarım, eğer, gerçekten terörün beli kırıldıysa ve asgarî düzeye düşürüldüyse, tabiî ki, varılan bu nokta sevindiricidir. Bu uğurda şehit olanlarımız, yani Silahlı Kuvvetler mensupları ve güvenlik güçlerimiz kendilerine düşeni yapmıştır. Şimdi, inanıyorum ki; artık, görev biz siyasetçilerdedir. Gelin, biz de, yıllardan beri esirgediğimiz demokratik haklarını, Güneydoğu ve Doğu Anadolu insanına bir an önce verelim. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Değerli Başkan, değerli arkadaşlarım; olağanüstü hali bir an evvel bitirelim de, Güneydoğu Anadolu’da ve Doğu Anadolu’da bir an evvel ekonomik olağanüstü hal ilan edelim. Oranın ekonomik açıdan kalkınması için elimizde gelen çabayı bir an önce gösterelim. Olağanüstülük olacaksa, ekonomik kalkınma anlamında olağanüstü hal söz konusu olsun. Bu gelişmeler olmadıkça, bugün “hafiflettim” dediğiniz; bugün “yok ettim” dediğiniz “belini kırdım” dediğiniz terörü, o ortamı koruduğunuz sürece, tamamen yok etmeniz de söz konusu olmayacaktır. Artık, yatırım alanları açılmalıdır, devletimiz oradaki insanlarımıza şefkatle kollarını açmalıdır.

Korucuların terörle mücadele konusunda çok başarılı sonuçlar almadıklarını, tersine, orada, hem feodal yapıyı güçlendirdiklerini hem de birçok suça katıldıklarını biraz evvel söyledim. Artık, mademki terörün beli kırıldı, önemli mesafeler alındı; gelin, korucuları da bir an evvel tasfiye edelim.

Ayrıca, bu yörede yerlerinden yurtlarından olan insanlara, devlet, maddî tazminatını bir an evvel ödesin. Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesinin mutlaka değiştirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Oradaki insanların tekrar yerleşimlerini sağlamak, iskânlarını sağlamak için, devlet, her türlü yardımı, her türlü tedbiri bir an evvel almak durumundadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şimşek, konuşmanızı tamamlayın efendim.

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Bunun dışında, resmî dil Türkçedir, elbet bu değiştirilemez. Orada yaşayan insanların da kendi dilleriyle konuşmasına, artık, izin verilmelidir; kendi kültürlerini geliştirmesine izin verilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan, Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşek’e teşekkür ediyorum.

Sırada, Anavatan Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Mustafa Balcılar’ın konuşması var.

Buyurun Sayın Balcılar. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; bu Koalisyon Hükümeti tarafından, hiçbir tedbir alınmadan; ileriye dönük ve ne zaman kaldırılacağı konusunda hiçbir taahhütte bulunulmadan, olağanüstü halin ikinci kez uzatılmasına ilişkin tezkere üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, DYP sözcüsü arkadaşımızı konuşmasındaki “bunu, tekrar uzatmak düşüncesiyle önünüze getirmekten üzüntü duyuyorum” ifadesinden dolayı; kabahatlerinin bilinci içerisinde olduklarından dolayı kutluyorum.

Bu arada, Hükümet adına konuşan Sayın Bakan bazı bilgiler verdiler; ama, biz, muhalefet partileri olarak, yeterli bilgi sahibi olma imkânına sahip değiliz. Biz, ancak, medya bilgileriyle bilgilenebiliyoruz ve bu tür uzatılma taleplerinde, Hükümetin daha detaylı bilgi vermesini, Meclisi, parti gruplarını bilgilendirmesini bekliyoruz. Mesela, konuşmasında hiç kapalı okullardan bahsetmedi; acaba, Güneydoğuda, olağanüstü hal bölgesinde, mücavir alanında bütün okullar açık mı?! Sayın Bakan, hiç boşaltılmış köylerin sayısından bahsetmedi; acaba, olağanüstü hal bölgesinde, mücavir alanında, hiç, boşaltılmış köy yok mu?! Dolayısıyla, bu bilgilerin eksik olduğunu ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, 1978’de, bir dernek statüsüyle kurulan PKK, 1984’te Eruh, Şemdinli baskınlarıyla, kanlı bir terör örgütü olduğunu ispatlamıştır. Zaman içerisinde dış mihrakların da, dış devletlerin de, dış güçlerin de destekleriyle azan ve artan ölçüde terör faaliyetlerini, özellikle güneydoğu bölgemizde devam ettirmiş, zaman zaman bu eylemler büyük şehirlerin varoşlarına kadar taşmıştır.

Beşikteki çocuktan, yetmiş yaşındaki ihtiyara kadar, çoluk çocuk demeden insanları gaddarca öldüren bu terör örgütü, özellikle “ben, bir Kürt devleti kurmak istiyorum” demesine karşın, çoğunlukla güneydoğu bölgesinde Kürt kökenli vatandaşlarımızın yüksek oranda yaşaması dolayısıyla, en fazla da Kürt kökenli vatandaşlarımızı öldürmektedir; bunu, vatandaşımıza anlatmamız gerekmektedir.

Bölge halkı, genelde, devletinin yanındadır, misakımillî hudutlarına saygılıdır; ama, terör olayı -bütün dünyada olduğu gibi- korku ve sindirmeyle vatandaşı yanına alma gayesiyle hareket eden bir sistemdir; burada, devlet, etkili olmadığı takdirde, vatandaşına güven veremediği takdirde, bazı vatandaşlarımızın da, istemeye istemeye, korkudan, bu terör örgütüne yardımcı olduklarını görürüz.

Güneydoğu bölgemizde okulların kapatılmasına sebep olan, öğretmenlerimizi öldüren, kamu binalarına ve kamu malzemelerine sabotajlar yapan bu terör örgütüne, devletin ve bütün vatandaşlarımızın, partilerin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir millî politika içerisinde, karşı koyması gerekmektedir.

Devlet güvenlik güçlerimiz, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, görevlerini, cumhuriyet hükümetleri döneminde, layıkı veçhile yapmışlardır. Eksi 40 derecede, dağın başında, en ücra yerlerde, vatandaşlarımızın, bizlerin, burada güvenliği için; sağlıklı, salim bir şekilde yaşabilmemiz için şehit olmuşlardır, kanlarını akıtmaya hazır bir şekilde hareket etmişlerdir. Bugüne kadar, bu konuda, bu gayede, bu uğurda şehit olmuş olan tüm Silahlı Kuvvetler mensuplarımıza, polislerimize, geçici köy korucularımıza, vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı dilemeyi bir görev olarak görüyorum.

Değerli milletvekilleri, 1983’te Anavatan Partisi iktidara geldiğinde, bölgedeki idare şekli, sıkıyönetimdi. Zaman içerisinde, bazı partilerin -zaman zaman bu görüşmelerde- Anavatan Partisi hiçbir şey yapmadı gibi tenkitlerine rağmen, olayın sosyal, ekonomik ve kültürel boyutları düşünülmek suretiyle, bazı tedbirler aldık. Bu tedbirler sayesinde, 1987 yılında, sıkıyönetimden, daha yumuşak bir anayasal idare şekli olan olağanüstü hale geçme imkânını Anavatan Partisi sağlamıştır.

Bu dönemde, Terörle Mücadele Kanunu çıkarılmıştır; Olağanüstü Hal Bölge Valiliğiyle ilgili mevzuat çıkarılmış ve uygulamaya konulmuştur; Olağanüstü Hal Jandarma Asayiş Bölge Komutanlığı kurulmuştur; geçici köy koruculuğu, bugünkü bütün dejenerasyonuna rağmen, kurulmuştur ve -bu tarihe kadar da değişik koalisyon hükümetleri kaldıramadığına göre- gereklidir; dolayısıyla, Anavatan Partisi doğrusunu yapmıştır. Özel timler -askerde ve jandarmada- yine Anavatan Partisi döneminde kurulmuştur; Pişmanlık Yasası çıkarılmıştır; 141 inci, 142 nci ve 163 üncü maddeler kaldırılmıştır; az önce, konuşmacı arkadaşlarımızın ifade ettiği, Kürtçe konuşma yasağıyla ilgili 2932 sayılı Kanun kaldırılmıştır; tüm güvenlik güçlerimize, bölgenin şartlarına göre, o bölgede, PKK’nın anlayacağı güçte, konumda mücadele verebilmesini sağlayacak şekilde -teçhizat yönünden, silah yönünden, her yönden- gerekli destekler verilmiştir.

Devlet yatırımları devam etmiş, bölgede teşvikler artırılmış, telekomünikasyon ilk önce bu bölgeden başlatılmıştır. 1984’ten öncesini düşünün; batıda bile, bir ilçeden ile telefon edebilmek için bir saat, iki saat beklenilmek durumundayken, bugün, teknolojinin en üst seviyedeki telekomünikasyon sistemi, Türkiye’ye Anavatan döneminde getirilmiş ve öncelikle bu bölgeden başlatılmıştır. Elektrifikasyon, keza, yine, öncelikle bu bölgeden başlatılmıştır.

Şırnak, Batman il yapılmıştır.

Bu bölgede çalışan personele güvenlik tazminatı getirilmiş, televizyon izleme oranı yüzde 60’tan yüzde 95’e çıkarılmıştır.

GAP Projesi, dolar bazında yüzde 85-90’ı ANAP döneminde harcanarak belli bir seviyeye getirilmiştir.

Bölgeye 90 bin kadro ayrılmış, sınır ticareti, Irak Savaşına kadar devam ettirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi (1983-1991) döneminde bunlar yapılarak, sıkıyönetimden olağanüstü hale, yani daha yumuşak bir idare şekline geçilmiş; olağanüstü hal kapsamında olan il sayıları yavaş yavaş azaltılmaya başlanmış ve vatandaşa da kamuoyuna da zaman içerisinde olağanüstü halin kaldırılacağı mesajı verilmiştir; ancak, olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili taleplerimize, o tarihteki muhalefet partileri, katı muhalefet anlayışıyla, makul olmayan gerekçeler göstermek suretiyle tamamen karşı çıkmışlar, Olağanüstü Hal Bölge Valiliğine, özel time, geçici köy koruculuğuna karşı olduklarını ifade etmişlerdir.

Yıl 1991 olmuş, Anavatan Partisi muhalefette; bunu söyleyenler, o tarihte tenkit edenler ve “biz gelirsek bunları kaldıracağız” diyenler, “biz gelirsek olağanüstü hali kaldıracağız” diyenler iktidar olmuşlar, koalisyon hükümeti kurmuşlar; ama, ne görmüşüz; bir (u) dönüşü!.. Daha evvelki söylediklerini, ekonomik konularda olduğu gibi, yine unutmuşlar; yine, olağanüstü halin devamıyla ilgili taleplerle Meclise gelmişler ve Anavatan Partisi, o zaman “biz sorumlu mahalefetiz” demiş; 1995’in altıncı ayına kadarki bütün uzatma taleplerine müspet oy vermiş, desteklemiş; ama, ANAP sözcüleri burada, bu kürsüde, vatandaşa, o tarihteki koalisyon hükümetlerine demiş ki: “Bizi tenkit ediyordunuz zamanında, Anavatan Partisi olarak getirdiğimiz tedbirleri tenkit ediyordunuz, ‘bu tedbirleri değiştireceğiz, kaldıracağız ve daha sonra da olağanüstü hali kaldıracağız’ diyordunuz. Bu getirdiğimiz tedbirlerden hangisini değiştirecekseniz, biz, destek olmaya hazırız. 1995’e kadar, o tarihteki koalisyon hükümetinin ortakları, Anavatan döneminde getirilen bir tane tedbiri değiştirememiştir; çünkü, Anavatan Partisi döneminde getirilen tedbirler, gerekli tedbirlerdi, terörle mücadelede faydalı tedbirlerdi, doğru tedbirlerdi; değiştirememeleri de ANAP’ın yaptıklarının doğru olduğunu tespit ve tescil etmiştir.”

1995’in altıncı ayına kadar, daha evvel katı muhalefet yapanların tersine, sorumlu muhalefet anlayışıyla bunları söylemişiz, tenkit etmişiz; hükümet adına konuşmacılar ve ilgili hükümet yetkilileri hiçbir öneri getirmemişler, hiçbir değişiklik yapmamışlar, her seferinde “son defa, son defa” diye uzatma talepleriyle gelmişler. Yine, sorumlu muhalefet anlayışıyla, madem sizin tedbirleriniz yok, ilave tedbir olarak da biz, Anavatan Partisi olarak, İl İdaresi Kanunu gibi, Terörle Mücadele Kanunu gibi, 6136 sayılı Ateşli Silahlarla İlgili Kanun gibi, 442 sayılı Köy Kanunu gibi kanunlarda değişiklikler yapılması halinde, olağanüstü hal bölgesinde, olağanüstü halin kaldırılması halinde bir boşluk doğmayacaktır, dolayısıyla, bu kanunları getirmeniz halinde biz size destek olacağız taahhüdünde de bulunmuşuz. Buna rağmen de hiçbir öneri gelmemiş, yine uzatma talepleri devam edince, hükümeti ikaz etmek amacıyla, 1995’in altıncı ayındaki uzatmada ANAP olarak ilk defa ret oyu kullanmışız.

1995 seçimlerinden evvelki -onbirinci aydaki- uzatmada, seçimin sağlıklı bir ortamda yapılabilmesi, güvenli bir ortamda yapılabilmesi için yine müspet rey vermişiz.

1995 seçimleri olmuş, bu sefer ANAP’la DYP bir Koalisyon Hükümeti kurmuş. ANAP-DYP Koalisyonu üçüncü ayın 13’ünde güvenoyu alabilmiş; olağanüstü halin süresi 18.03.1995’te doluyor, üç gün süre var... Güvenoyu almışız, üç gün sonra olağanüstü halin süresi dolacak, ayın 14’ünde uzatma talebiyle gelmişiz; ama gelirken, bugünkü Hükümetin yaptığı konuşma gibi, bugünkü İktidar Partileri yetkililerinin, sözcülerinin yaptıkları konuşma gibi, yuvarlak laflarla geçiştirmemişiz; dün biz muhalefette size ne diyorsak -şu şu kanunların çıkarılması halinde olağanüstü halin kalkmasında bir boşluk doğmayacak, altyapının yapılması halinde olağanüstü hal kaldırılabilir- devran döndü, biz iktidar olduk, bu dediklerimizi yapacağız ve olağanüstü hali kaldıracağız diye taahhütte bulunmuşuz, ilgili bakanımız taahhütte bulunmuş, ben o gün sözcüymüşüm, ben aynı taahhütte bulunmuşum. Süre yedinci ayda dolacak; fakat, İçtüzükle ilgili Meclis kararının iptal edilme ihtimaline binaen, altıncı ayda, biz, uzatma talebiyle tekrar geldik; ama, o zaman dedik ki, biz, şu şu şu kanun tasarılarını Meclise sevk ettik, 442 sayılı Köy Kanununda değişiklik yapılmasıyla ilgili tasarıyı Meclise sevk ettik, İl İdaresi Kanununda değişiklik yapılmasıyla ilgili tasarıyı Meclise sevk ettik, Kimlik Bildirme Kanununda değişiklik yapılmasıyla ilgili tasarıyı Meclise sevk ettik, 6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanununda değişiklik yapılmasıyla ilgili tasarıyı Meclise sevk ettik; süre dolmadan evvel, boşluk doğmasın diye, zorunlu olarak bir uzatma talebiyle geliyoruz; taahhüdümüzün takipçisiyiz, bundan sonraki uzatmada biz kaldıracağız.

Aradan zaman geçmiş; zaten, TEDAŞ, TOFAŞ oylamalarıyla hükümet düşürülme aşamasındayken, yine, Anayasa Mahkemesinin kararıyla hükümet istifa etmek durumunda kalmış ve bugünkü Koalisyon Hükümeti kurulmuş.

Sekizinci ayda Meclis olağanüstü toplantıya çağrılmış. İşte bizim sevk ettiğimiz, olağanüstü halin kaldırılması halinde, o bölgede idarede boşluk doğmayacak şekilde bizim hazırlayıp Meclise sevk ettiğimiz, valilere yetki vermeden tutun da diğer kanunlarla ilgili altyapı kanun tasarıları Yüce Meclisimiz tarafından kabul görmüştür, kanunlaşmıştır, altyapıyla ilgili problem kalmamıştır.

Biz iktidardayken, Refah Partisi sözcüleri -zabıtlar oradadır; diğer konuşmacı arkadaşlarımız da ifade etti- demişlerdir ki: “Biz, iktidar olalım, bir gün dahi tutmayacağız, olağanüstü hali kaldıracağız.” Demediniz mi Sayın Refah Partililer?

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Dedik...

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Ama, o, o zamandı...

Öbür taraftan, DYP’nin Sayın Genel Başkanı “bu terör ya bitecek ya bitecek... Sıra ekonomiye geldi” gibi ifadeler, sloganlar atmıştır. O da doğru mu efendim?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Doğru... Doğru...

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Bu iki parti; yani, terörün bittiğini; dolayısıyla, olağanüstü hale gerek kalmadığını ifade eden Doğru Yol Partisi ile, bir gün dahi olağanüstü hali devam ettirmeyeceğiz diyen Refah Partisinin kurduğu Koalisyon Hükümeti, 1996’nın onbirinci inci ayında Meclise uzatma talebiyle gelmiştir. Bu iki partinin o günkü sözcülerinin konuşmaları 20 dakika devam edememiştir, 5 dakikada bitmiştir; çünkü, mahcubiyetleri vardı; ama, biz, Anavatan Partisi olarak, yine, sorumlu muhalefet anlayışıyla grup kararı almadık, parti grubumuzu serbest bıraktık, hükümete bir avans verdik. Bu Hükümetin ikinci kez uzatma talebidir bu. Altyapı dediğimiz konularla ilgili kanunlar çıkarılmıştır; muhalefet olarak kendilerine gerekli avans verilmiştir. O müzakerelerde “almak istediğiniz başka tedbirler varsa, biz, bu tedbirler konusunda size destek olmaya hazırız; her türlü kanunî düzenlemede ve uygulamada varız” demişizdir. Buna rağmen, bu Koalisyon Hükümetinin hâlâ olağanüstü halin uzatılması talebiyle gelmesi, daha evvelki sözlerinden rücu etmeleri, “u” dönüşü yapmaları bizi ilgilendirmez; biz, muhalefet olarak görevimizi, gerekli özveriyi yapmışız.

Değerli milletvekilleri, bölge, konuşmacı arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi -hele 1978’i sayarsanız- onsekiz yıldır buna benzer idareyle; yani, olağan olmayan idare şekliyle yönetiliyor. Bu bölgede, bu idare şekli olağan halde karşılanmaya başlanmıştır. Oysa, getirilen İl İdaresi Kanunuyla herhangi bir yasal boşluk kalmamıştır. Olağanüstü hal kaldırıldığı takdirde, idarî yönden, inzibatî yönden herhangi bir problem olmayacaktır, bir boşluk olmayacaktır. Sadece, olağanüstü hal tazminatıyla ilgili konularda, ekonomik konularda bazı problemler olabilir. Bu konuyu, Maliye Bakanlığı kendi idarî tasarrufuyla halledebilir, halledemediği takdirde, bir kanun tasarısı getirmeniz halinde, burada, Anavatan Partisi olarak ifade ve taahhüt ediyoruz ki, her türlü desteği vermeye hazırız. Dolayısıyla, bu olağanüstü halin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Bir cümle Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Balcılar, konuşmanızı tamamlayın efendim.

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Dolayısıyla, artık, bu olağanüstü halin esprisi kalmamıştır. Olağanüstü halin, şu andaki İktidar Partilerinin de daha evvelki taahhütleri doğrultusunda, Anavatan Partisinin de ifade ettiği altyapıyla ilgili kanunların çıkarılmış olması dolayısıyla terörle mücadelede bir boşluk olması da söz konusu olmadığından, Anavatan Partisi olarak, bugün olağanüstü halin devamının gerekmediği, gerekliliğinin ortadan kalktığı inancıyla, bu süre uzatma tezkeresine ret oyu vereceğimizi ifade eder, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Eskişehir Milletvekili Sayın Mustafa Balcılar’a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, tezkere üzerinde, gruplar adına son konuşmayı, Refah Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen yapacaklardır.

Buyurun Sayın Ergezen. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Ergezen, konuşma süreniz 20 dakikadır.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Zeki Bey, sen oy vermeyeceksin, niye konuşuyorsun?!

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Bekle gör canım, bakalım ne diyeceğiz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Seni yakacaklar, bölgeye nasıl gideceksin?!

RP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasıyla ilgili tezkereyi görüşüyoruz.

Muhalefeti dinlediğimiz zaman, gördük ki, muhalefet, doğu ve güneydoğu olaylarıyla ilgili, olağanüstü halle ilgili hazırlıksız; geçmişte olduğu gibi, birtakım klasik ifadelerle, bir alışkanlıkla burada konuştu. Gönül arzu ederdi ki, muhalefet, burada konuşmadan önce, güneydoğuya gitsin, valilerle görüşsün, komutanlarla görüşsün, halkla görüşsün; eksiler nelerdir, artılar nelerdir, getirsin buraya koysun. Geçmiş yıllara oranla eğitimde iyileşme mi var, kötüleşme mi var; geçmiş yıllara oranla sağlıkta iyileşme mi var kötüleşme mi var; geçmiş yıllara oranla -özellikle altı yedi aylık bu Hükümet döneminde- faili meçhul cinayetlerde artma mı var, eksilme mi var; ekonomide düzelme mi var, bozulma mı var... Gönül arzu ederdi ki, muhalefet, en azından, müşahhas örneklerle, İktidara ışık tutacak, İktidarı eleştirecek ve köşeye sıkıştıracak bir bilgi birikimiyle buraya gelsin. Burada, yumuşak koltuklarda oturup, televizyon ekranınından, gazete kupürlerinden alınan bilgilerle doğu ve güneydoğu meselesini değerlendirmek yanlıştır.

NABİ POYRAZ (Ordu) – Sen ne iş yapıyorsun orada?!

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bakın, biz, size söyleyelim: Geçtiğimiz dönem...

NABİ POYRAZ (Ordu) – Sen ne iş yapıyorsun; yani, değişik bir yöntem mi uyguluyorsun?!

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bakın, ben, size, muhalefeti söyleyeyim...

NABİ POYRAZ (Ordu) – Sen, bir defa, akıllı olsan, oraya çıkmazsın; bölge milletvekilisin.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Sayın milletvekilim, ben size söyleyeceğim ve eleştireceğim.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sen yap muhalefet!

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bakın, Hükümeti ben eleştireceğim, siz eleştiremezsiniz; eleştirecek yüreğiniz de yoktur. (ANAP sıralarından gürültüler)

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Önce kendine bak!

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Ben eleştireceğim... Bakın, bekleyin... Sabırlı olun...

Bakın, biz, geçen dönem, 38 milletvekiliyken, her hafta güneydoğuya heyetler gönderir, köy köy gezer, olağanüstü hal uygulamalarını, devletin, hükümetin yaptığı yanlışlıkları, halkın içine düşmüş olduğu sıkıntıları değerlendirirdik ve burada, iktidar köşeye sıkıştırılırdı. Muhalefet böyle olur.

Şimdi, bizim kaderimiz...

NABİ POYRAZ (Ordu) – Sen bölgeye nasıl gideceksin, onu söyle!

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Ben bölgeye gideceğim, hem de, ağa paşa gibi gideceğim; bu sefer gittiğimde de dört tane geleceğim; sen size söyleyeyim. (RP sıralarından alkışlar) Çünkü, benim seçmenim bizi biliyor.

NABİ POYRAZ (Ordu) – Bir git de gel bakayım...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bizim kaderimiz, hayatımız, çocukluğumuzdan beri, olağanüstü hallerle, muhtıralarla, ihtilallerle veyahut da sıkıyönetimlerle geçmiş, âdeta onlarla eşit hale gelmiştir, yaşantımızın bir parçası olmuştur. Bu anlayış, bu uygulamalar, insanımızın karakterinin erozyona uğramasında etkili olmuştur; korkak, ürkek, doğrular karşısında yalpalayan kişiliklerin oluşmasına zemin hazırlamıştır; bu da, beraberinde, güvensizliği getirmiştir.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sen de mi öylesin?

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Olağanüstü hal çekilir gibi değil. Olağanüstü hali, ancak, yaşayanlar bilir; olağanüstü halin sıkıntılarını biz biliriz; çünkü, geçmişi bir kenara bırakacak olursak, 1980’den beri olağanüstü hali biz yaşıyoruz.

Olağanüstü halde, kural ve kaidelerde bir keyfîlik vardır; birçok konu vicdanlara havale edilmiştir. Düşünün, vatandaşımız, gece, terörün baskısı, propagandası, talep ve tehditleri karşısında kıvranırken, gündüz de, vakitli vakitsiz sorgulamalar ve her şeyi emirle yaptırma anlayışıyla karşı karşıyadır.

Terör, geçmişte çok küçümsendi; hemen bu işi orduya havale ederiz ve üç beş günde hallederiz zannedildi. Sizin hükümetiniz o zaman işbaşındaydı. Birkaç ilde, en büyük gruplar, 10-15 kişilik gruplardı; ama, bu işin boyutunu göremediniz, terörle mücadeleyi yanlış zemine oturttunuz; olağanüstü hal şartlarını yanlış zemine oturttunuz ve yanlış bir siyasetle, yanlış politika izlediniz ve bu da yetmiyormuş gibi, terörü destekleyen komşularımızla diyaloga geçerek terörün azaltılması yerine, âdeta, komşularımızla düşmanlığı pekiştirmenin yanlışlığını yaptınız. Sanki, terörü destekleyen sadece Suriyeymiş, sadece Irakmış, sadece İranmış gibi, Kıbrıs Rum kesimini gündeme getirmediniz, ASALA’yı gündeme getirmediniz, Yunanistan’ı gündeme getirmediniz, Rusya’yı gündeme getirmediniz; insan haklarında sınıfta kalmış, yüzü kara Batı medeniyetini gündeme getirmediniz.

Olağanüstü halin sıkıntılarını biz yaşıyoruz.

NABİ POYRAZ (Ordu) – Siz ne yaptınız?!.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Oraya geleceğim; Hükümetin yaptığı başarıları elbette anlatacağım; ama, bir değerlendirme yapmam lazım.

Yol yapacaksınız, karşınıza terör çıkıyor; köprü yapacaksınız, terör çıkıyor; doktor tayin edeceksiniz, terör ve olağanüstü halin şartları çıkıyor; tarlaya gideceksiniz, olağanüstü hal yetkililerine haber vereceksiniz; dönerken, yine haber vereceksiniz; köyden gelirken, köye dönerken aranacaksınız. Bunları geçtiğimiz onbeş yıl için söylüyorum. Örnekler vermek istemiyorum, genel ifadelerle değerlendiriyorum. Doktor tayin edeceksiniz, ben gitmem diyecek; çocuklarımı mektepte okutacağım; okul yok diyeceksiniz. İşte, Refah Partisi, bu dediğiniz eksiklikleri orta yerden kaldırmanın adımlarını atmıştır, tedbirlerini almıştır.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Bugüne gel, bugüne!..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bakın, sizin dönemde neler oldu... ANAP’ın ve ortağımız ile Cumhuriyet Halk Partisinin Koalisyonu döneminde, jandarma...

HASAN GÜLAY (Manisa) – Buraya bakma!...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Ben “Cumhuriyet Halk Partisi” dedim sevgili kardeşim Hasan!... Cümlelerimi bile anlamıyorsun sevgili kardeşim!...

Bakınız, jandarma, vatandaşı çağırdı, silahını verdi ve dedi ki, sen, köyü koruyacaksın. Ama, silah ruhsatsız... İki gün sonra o vatandaş şikâyet edildi, dört yıl, beş yıl hapis cezası giydi; jandarma bu kişiye sahip çıkamadı. Biz, böyle bir hukuksuzluğu, keyfiliği, yıllardır yaşaya yaşaya geliyoruz; biz, bunun acılarını gerçekten yaşıyoruz. Birine canın mı sıkıldı; PKK’lı demek, suç için yeterlidir.

Bunları niçin söylüyorum; olağanüstü halin getirdiği sıkıntılar gerçekten çok büyüktür ve acıdır. Bunları milletvekili olarak biz de yaşıyoruz.

Terörü hiç kimse benimseyemez, savunamaz, göz yumamaz; ancak, terör var diye de, milletin çocuklarını keyfi uygulamalara itaat etmeye zorlayamazsınız, göz yumamazsınız, potansiyel suçlu muamelesi yapamazsınız, işsizliğe, yoksulluğa terk edemezsiniz.

Geçmiş hükümetlerin yaptığı en önemli yanlışlardan birisi, özel sektörün gitmediği doğu ve güneydoğuda devletin kurumlarını satmasıdır. Sattı; ama, alan kişiler de çalıştıramadı, özel sektör de yatırım yapmadı; milletin çocukları perişan oldu; ama, hemen şunu belirteyim ki, altı yedi aylık bu Hükümet döneminde çok ciddî mesafeler alındı. Çekiç Güç’ün Olağanüstü halle ilişkisi var diyen halkımız, Çekiç Güç’ün taşlarının yerinden oynatıldığını gördü; Amerika’nın Kuzey Irak’taki 10 bin ajanı yurt dışına gönderildi; milletimizin ekonomisinin düzelmesine yardımcı olan petrol boru hattı açıldı. Bunu ağzına alamayanlar karşısında, gelir gelmez, benim ülkemi 40 milyar dolar zarara sokan petrol boru hattı, bu Hükümet döneminde açılmış ve bu, bölgenin ekonomisine destek vermiştir. (RP sıralarından alkışlar)

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Ayıp be ayıp!.. Birleşmiş Milletler kararıyla açıldı; Hükümetin ne alakası var!

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Irak ve İran hudut kapılarımızda, şoförlerimizin karşılaştığı zorluklar orta yerden kaldırılmıştır; yanlış uygulamalar orta yerden kaldırılmıştır; ticarî ilişkilerimiz çok rahat devam etmektedir. (DSP sıralarından “Bunları bize söyleme” sesleri)

Yani, ben, bunları DSP’ye söylemiyorum; sizi çok seviyorum da onun için size bakıyorum. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Köye dönüşlere gerçekten çok sıcak bakılıyor. Bakınız, benim ilimde 14-15 köyün vatandaşı köyüne döndü, köyüne yerleşti. Dün, Siirt Milletvekiliyle görüştüğümde, bir ilçede, 10 köyümüzün vatandaşının köyüne dönebildiğini söyledi. Valilerimiz buna sıcak bakıyor, komutanlarımız sıcak bakıyor; ancak, tedbirli gidiyorlar; bir anda bütün vatandaşları köylerine döndürmek belki de arzu edilmeyen sonuçlar doğurur diye tedbirli gidiyorlar; biz de bunu takdirle karşılıyoruz; kendilerine yardımcı oluyoruz.

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Doğru konuş!.. Hiçbir köy halkı dönmemiş!.. İsmini ver bakayım!..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Evet, benim vilayetimde 14 köy...

Bakınız, bütün bunlar, vatandaşımızın devlete sıcak baktığını, bütün vatandaş...

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Yahu, ismini versene!..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Hepsini kalkıp söyleyemezsin... Bitlis Valisini ara, Jandarma Komutanını ara, Zeki Ergezen buradan böyle konuştu, Bitlis’te kaç köy halkı geri döndü diye sor. Benim vilayetimin köylerini ben bilirim Beyefendi, sen Diyarbakır’la ilgilen!..

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Söyle isimlerini de zapta geçsin!

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Ayrıca, iki gün önce Bakanlar Kurulunda güneydoğunun ve doğunun ekonomik seferberliği için toplantı yapıldı, bunun altyapısı oluşturuldu. Özel sektörün orada yatırım yapması için gerekli kararlar alınmıştır. Bunu vatandaşımız biliyor; vatandaşımızın yüzü gülüyor.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Bu halinize gülüyor vatandaş!..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Yüzü güldüğü için, vatandaşımızın, hükümete ve devlete bakışı değişmiştir.

Bakınız, iyi bir gelişme daha oldu; bunu, burada iftiharla söylüyorum... (ANAP sıralarından “oraya söyle” sesleri)

Ben, size bakacağım, muhalefet sizsiniz, orası iktidar... Bir, iki, üç...

NABİ POYRAZ (Ordu) – Olağanüstü halin kaldırılması için oy verin...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bakınız, Refah-Doğru Yol İktidara gelir gelmez, orada görev yapan kolluk güçlerinin, vatandaşımıza davranışı, bakışı ve muamelelerinde müspet yönde çok ciddî gelişmeler vardır; biz, bunları yaşıyoruz, görüyoruz.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Eskiden yanlış mı yapıldı?..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Ama, bunlar yeterli mi?.. Sizin gibi muhalefet olursa, burada daha çok (U) dönüşleri olur.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Hocadan öğreniyoruz, hocadan...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Evet, daha çok (U) dönüşleri olur. 24 Aralıktan şu saate kadar söylenenleri, tarih, siyah leke olarak yazacaktır, siyah leke olarak değerlendirecektir.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Dün dediklerinizin hepsinin tersini yapıyorsunuz.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Milletin hür iradesine indirilen darbeler kulaklarımızdan hâlâ gitmemiştir.

Evimizde televizyonları kapatıyoruz, çoluk çocuğumuz yanlış beyanatlardan zehirlenmesin diye. (ANAP sıralarından “vah vah...” sesleri)

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Hocanın beyanatlarını dinleyin!..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bu millet kavga istemiyor, terör istemiyor, itilmek kakılmak istemiyor; insanca insan gibi yaşamak istiyor, huzur istiyor; evinde, işinde, yolculuğunda, tarlasında güven içinde olmak istiyor; alnının teriyle kazandığını, çoluk cocuğuyla, ağız tadıyla yemek istiyor.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Bölgenizde güzelce inşaatlar yaparsınız; müteahhitleri de sizler olursunuz!..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Milletimiz, çocuklarının terörist olmasını istemedi. Anneler çocuklarını, bomba taşımak, banka soymak, askerle, polisle çatışmak, çoluk çocuğu öldürmek için yetiştirmedi. Onlar, yanlış eğitimin, yanlış politikaların, keyfî dayatmaların, ekilen kin ve nefret tohumlarının kurbanı oldular. 1980 öncesini unutmayalım; sağcılık solculuk adına ya öldüler ya öldürdüler ya öldürüldüler. Güneydoğuda olanlar da bundan farksızdır. Bunların sebepleri üzerinde akıllıca durmak lazım. His, duygu ve dayatmaların kurbanı olmamalıyız. Akılcı olmamız ve ilmin gereklerini yapmamız lazım. Hele hele kin ve nefret tohumları ekmekten şiddetle kaçınmalıyız.

Bana göre, ülkenin sorunu pompalı silahlar değil; ülkenin sorunu, genç dimağların kalbine kin ve nefret tohumları pompalayanlardır. Bana göre, bu ülkenin sorunu budur. (DSP sıralarından alkışlar [!] )

AYHAN GÜREL (Samsun) – Pompalı tüfekler size lazım!..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Bu ülkenin ateisti benim vatandaşımdır, bu ülkenin içkicisi kumarcısı benim vatandaşımdır; sağcısı solcusu, Alevîsi Sünnisi ve Hıristiyanı benim ülkemin vatandaşıdır; ben, onunla kardeşçe yaşamak mecburiyetindeyim, onun haklarına riayet etmek mecburiyetindeyim, ona insanca davranmak mecburiyetindeyim.

Televizyon ekranlarında konuşurken, gazetelerin başlığını atarken, kapalı salonlarda konuşurken, televizyonun başında oturan çocuklarımızın bir başka gruba kin gütmesine sebep olacak konuşmalardan, davranışlardan şiddetle vazgeçmeliyiz, kaçınmalıyız; birlik ve beraberliğimizin tohumlarını atmalıyız. Hiç kimsenin evinde oturan çocuğunu zehirlemeye, bir başka gruba düşman yapmaya kimsenin hakkı yoktur.

Gençliğimiz üzerinde kumar oynanıyor; Kürt-Türk, Alevî-Sünni, sağcı-solcu, laik-antilaik kışkırtmalarına alet ediliyorlar. Ama bütün bunlara rağmen, Sünnisiyle Alevîsiyle, Türküyle, Kürdüyle, Çerkezini topyekûn milletimizi tebrik ediyoruz; bu oyunlara gelmemiştir. Milletimiz, özellikle 1970’ten bugüne kadar başarılı bir sınav vermiştir; sınıfta kalan, ülkeyi yönetenler olmuştur. (RP sıralarından alkışlar)

Milletimizin basireti, sağlam direnci oynanan oyunları bozmuştur.

Bakınız, doğu ve güneydoğuda sıkıntıda olup göç edenler batıdaki Türk kardeşlerinin yanına gelmişlerdir. Türk kardeşleri de onlara kucak açmış, çocukları orada şehit olurken orada mazlum olan doğulu kardeşlerine kamyonlarla yiyecek ve malzeme göndermişlerdir; çünkü, kardeşliğin gereği budur. Biz, bu kültüre sahibiz, bu tarihe sahibiz, bu inanca sahibiz; çünkü, bu millet, Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Çanakkale’yi beraber korumuş, Yemen’de beraber olmuştur. Bu millet, İstiklal Savaşını, çocukları terörist olsun diye değil, lisanları yasaklansın diye değil, saçıyla, sakalıyla, kılık-kıyafetiyle uğraşılsın diye değil, düşmanın namahrem eli iffetine dokunmasın diye izzetli bir yaşam tarzı için savaşmıştır.(RP sıralarından alkışlar)

Bakınız, güneydoğunun insanı asildir, devletine bağlıdır, yapısında o vardır. İngilizler, Kürt büyüklerine padişahlarımıza karşı savaşmaları için, katırlar sırtında altın götürdüler; ama, o Kürt büyükleri, İngilizlerin yüzüne tükürdüler. Orada olanlar da onların çocuklarıdır, bir yanlışlığa kurban gitmişlerdir; tarihlerine döneceklerine, ecdatlarına layık olacaklarına inanıyoruz ve bu milletin çocuklarından da onu bekliyoruz. (RP sıralarından alkışlar)

Bir devlette her ırktan insan olabilir, birçok lisan konuşulabilir, birçok din mensubu olabilir, birçok mezhep olabilir; bunların çeşitliliği kardeşçe yaşamamıza engel teşkil etmemelidir. Osmanlıda durum böyleydi, Selçukluda durum böyleydi, günümüzün birçok devletinde de durum bundan farklı değildir. Bizim dikkat etmemiz gereken, vatandaşın kılığı, kıyafeti değil, vatandaşın lisanı ve ırkı değil, vatandaşın devlete bağlılığı, vatandaşlık görevlerini yerine getirmenin şartlarını oluşturmaktır bizim görevimiz...

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Konuya gel, konuya...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Evet, esas konu bu; eğer anlayabiliyorsan, idrak edebiliyorsan, tarihini biliyorsan esas konu bu; sen ne zannediyorsun!.. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Abbas Efendi, ben bu işi çok iyi biliyorum...

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Bugüne gel, bugüne...

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (istanbul) – Daha evvel söylediklerin ne oldu?!

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Devlet, 70 milyonun devletidir; 70 milyonun her ferdine eşit mesafede olmalı, hiçbir konuda taraf olmamalıdır; sadece, hak, hukuk, adalet, insan hakları, eşitlik gibi...

HASAN GÜLAY (Manisa) – Evet mi, hayır mı?..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Yani, devlet, devlet olmanın faziletini sergileyecek konularda öncü olmalı, güvenilir, itimat edilir baba olmalı; yani benim devletim adildir, incitmez, ezmez, dayatmaz, içte ve dışta güvenliği sağlar dedirtmelidir...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Oy verecek misin, oy?..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Hiçbir grubun diğer bir grubu incitmesine müsaade etmez. İster dinî farklılık ister mezhepsel farklılık ister etnik farklılık ister kabile, aşiret farklılığı olsun, hepsine eşit mesafededir. “Benim devletim” fikri hâkim olmadıkça daha çok acılar çekeriz. Devlet, milletin sıkıntılarını ithal dayatma projelerle değil, kendi coğrafyasının, kendi dinini, kültürünü, tarihini, örf, âdet ve geleneklerini önplana çıkararak projeler hazırlamalıdır. Bütün bunların ana sebebi, yaşadığımız coğrafyada millet ve milleti yönetenlerin aynı yer kürede farklı dünyaları yaşamış olmalarıdır, farklı iklimi teneffüs etmiş olmalarıdır, farklı iklimi dayatmayla millete kabul ettirmelerinden kaynaklanmaktadır.

İkinci önemli sebep, milleti tek tip elbiseye zorlamalarıdır. Nitekim, biraz önce buradan konuştunuz, ANAP’ın sözcüsü kardeşim “efendim, Kürtçe lisanın yasak edilmesini kaldırdık.” dedi. İşte, bu tek tip elbise giydirme mantığının sonucu, ölüm, kan ve acıdır; ama, bu kadar ölümden sonra bu işlerin farkına varmak pek de akıllı bir iş değildir.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Sen ne yapacaksın?..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Milletinin tarihine, inancına, kültürüne, yaradılışındaki hukukuna ölçü biçmeye kalkan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ergezen, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Konuşmasından bir şey anlamadım.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – ...kendini ilahî kudretin yerine koyan anlayış, yanlış bir anlayıştır.

Bakınız, biz, kendi değerlerimize sahip çıksaydık... Yani, Allah, bölünmeyi reddediyor; Allah, zulmü de reddediyor; Allah, ırkçılığı yasak ediyor; Allah, ırkların inkârını da yasak ediyor.

AHMET KABİL (Rize) – Allah, yalanı da reddediyor.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) – Tabiî, tabiî, doğrudur; doğru söylüyorsun. “Lânetullahi alel kâzibin” Allah’ın laneti, yalan söyleyenlerin üzerine olsun. Allah, çoluk çocuğun, masum insanların, savaşmayanların ve kadınların öldürülmesini de reddediyor; Allah, yargısız infazları da reddediyor. Bu ülkede bütün bunlar olmuştur; bu, bir yanlışlığın sonucudur.

Bir başka yanlışlığımız, komşularımıza sırtımızı döndük, onları hep suçladık; biz, kendi suçumuzu görmedik, komşularımızın da suçlu olmalarını önlemek azim ve gayretinde olmadık; komşuluk ilişkilerimizi, düşmanlık ölçüleri içinde devam ettirmeye çalıştık.

Devlet yanlışlardan kendini kurtarmalı, kendini aşmalıdır. Osmanlıdan sonraki devleti küçültecek, milleti incitecek yanlış yolun açılmasına sebep olan dayatmalardan, saplantılardan, dar ufuklardan vazgeçmeliyiz. İnsan hakları evrimle, mücadeleyle insanlığın elde ettiği bir hak değildir; insan hakları, ilahîdir, Yaradan’ın emridir. Bizde insan hakları sorunu yoktu eskiden; ne zamanki kendi değerlerimize sırtımızı döndük, o zaman, bizde insan hakları iddiası gündeme geldi; biz, zehiri kendi elimizle içirdik, kan dökerek ödüyoruz. Biz, kendi değerlerimize, kendi tarihimize, kendi kültürümüze sahip çıkmaz, onu kalplere yerleştirmezsek, bu sıkıntılardan kurtulamayız.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) – Evet mi, hayır mı?..

BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına konuşan, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen’e teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gruplar adına tezkere üzerinde yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Üç konuşmacının arka arkaya değindikleri bir konuda, yanlış değerlendirme olabilir düşüncesiyle, kısa bir açıklama yapmak istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşek, olağanüstü halin kaldırılması yönündeki dileklerini ifade ederken “Kürtçe konuşma imkânı da getirilmelidir” tarzında bir temenni ifade etti; Anavatan Partisi Grubu sözcüsü Sayın Mustafa Balcılar “Kürtçe konuşmayla ilgili kanun kaldırılmıştır” diye onu cevapladı. Şimdi de Sayın Ergezen, yine, bu konuşma yasağına değinince, sanki bugün, Kürtçe konuşmayı yasaklayan bir kanun yürürlükteymiş gibi bir anlam çıktı. Aslında, daha önce, ihtilal döneminde çıkarılmış olan bu kanun, Anavatan Partisi İktidarı döneminde yürürlükten kaldırılmıştır, hiçbir vatandaşımızın, hiçbir bölgemizde, kendi özel hayatında anadilini konuşmasına mâni bir kanun hükmü bugün yürürlükte değildir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, kişisel söz isteyen arkadaşlarımı tekrar okuyorum: İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Esat Bütün, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sebgetullah Seydaoğlu kişisel söz isteminde bulunmuşlardır; bu arkadaşlarımızdan, sırasıyla, ikisine söz verme imkânım var.

Sayın Algan Hacaloğlu burada mı efendim?

Buyurun Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Hacaloğlu, konuşma süreniz 10 dakikadır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; olağanüstü halin 4 ay uzatılmasına ilişkin Hükümet tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Öncelikle, benden evvel söz almış olan Sevgili Zeki Ergezen arkadaşıma -yani, şahıslara yönelik soru yöneltilmez ama- bir soru yöneltmek istiyorum: İyi, güzel, hoş konuştunuz da; oyunuz ne renk, kime oy veriyorsunuz; uzasın mı, uzamasın mı; bunu ne diye söylemediniz? (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bazı gerçekleri konuşmamız lazım, Güneydoğuda 3 000 köy ve mezra boşaltılmış halde, buralardan, bu köylerden, güvenlik nedenleriyle, köylerinden, mezralarından çıkarılmış olan bu 350 bini aşkın yurttaşımızın temel hak ve özgürlükleri çiğnenmektedir; barınma hakları, çalışma hakları, sağlık hakları, eğitim hakları, yaşam hakları çiğnenmektedir.

CELAL ESİN (Ağrı) – Sizin zamanınızda olmadı mı?

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Hükümetler geliyor, gidiyor ve bu sorun devam ediyor.

Biraz evvel “Bitlis’te geri döndüler” dediler. Elimde listeler var, Sayın Ergezen’e sormak isterim: Hizan’ın Kayadeler, İçgeçit, Erencik, Kolludere; Tatvan’ın Dönertaş, Yukarı Ölek Köylerine yurttaşlarımız döndüler mi, dönebildiler mi; önce bunları konuşalım.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, keyfî yönetim, kuralsız yönetim, hukuksuz yönetim, âdeta, ülkenin genel kuralı haline dönüştü ve özellikle OHAL Bölgesininin genel kuralı haline dönüştü. Son ondört yılda, ülkemizde mevcut olan terör, şiddet, baskı ortamında 25 bin insanımız yaşamını yitirdi, 4 882 şehit verildi; acımasız bir çatışma, ölülerin yaralılardan fazla olduğu, belki dünya tarihinin kaydetmediği bir çatışma. Bu, böyle devam edemez, bu kanama böyle devam edemez. Bir tarafta ekonomi kanamakta, bir tarafta Susurluk’ta ortaya çıkan devlet-servet-şiddet ilişkilerinin uzantısında polis, mafya ve aşiret üçgeninde odaklanmış çeteleşmeler, bir tarafta teokratik devlete yönelik yapılanmalar... Böyle bir ortamda, güneydoğu ve doğudaki kanama dinmeden, iç barış gelmeden Türkiye’nin sağlığa taşınabilmesi mümkün değildir.

Bugün, önümüze, OHAL’in 42 nci kere uzatılmasına ilişkin bir tezkere geliyor. Biliyoruz ki, bu güvenlik mücadelesini ağırlıkla yürütmekte olan jandarma kuvvetlerimizin bildiği gibi, Jandarma Genel Komutanımızın bildiği gibi, OHAL’in varlığı, OHAL’in sürdürülmesi, bölgede teröre karşı güvenlik boyutunu güçlendiren bir uygulama değildir. Ben, çok iyi anımsıyorum, bir Millî Güvenlik Kurulu toplantısında, Jandarma Genel Komutanımız OHAL’in uzatılmasına karşı çıktılar. OHAL, bugün, orada yapılanmış olan bir sistemin, türlü mihraklara kaynak aktaran, türlü şekilde bir siyasî yapılanmanın önünü açan bir anlayışın sürdürülmesinin gerekçesidir ve bedeli, yörede yaşamakta olan insanlarımız ödemekte, Kürt kökenli yurttaşlarımıza bu bedel ödettirilmekte.

Değerli arkadaşlarım, bu bölgede, biliyorsunuz ki, ekonomi çökmüş vaziyette; ülkenin kişi başına millî geliri 1000 dolardan az olan 15 ilinin 12 tanesi bu bölgeye aittir. Bölgeye, her yıl 8 milyar doların üzerinde askerî kaynak aktarılmakta, Acil Destek Fonuyla, çoğu kez nereye gittiği belli olmayan, kaynaklar aktarılmakta ve sadece bu yıl, bütçeye 30 trilyon TL karşılığı operasyon primi ödeneği verdik; bölgeye yönelik normal destek dışında, normal tazminat dışında.

Tabiî, bu böyle gidemez, bunun aşılması lazım. Türkiye’de, polis, mafya ve aşiret üçgeni çerçevesinde gelişen yargısız infaz nitelikli eylemlerin, faili meçhul cinayetlerin, kayıpların önünün alınması gerekiyor. İnsanlarımıza, Türkiye’nin her bölgesinde olduğu gibi, bu bölgede de yaşam hakkının, can güvenliğinin sağlanması gerekiyor. Birçok aydınımızın, hâlâ, kimler tarafından öldürüldüğü saptanamadı. O bölgede de, bir Vedat Aydın’ın, bir Musa Anter’in, bir Mehmet Sincar’ın kimler tarafından öldürüldüğü, hangi karanlık güçler tarafından öldürüldüğü bu devlet tarafından ortaya çıkarılamadı.

LÜTFİ YALMAN (Konya) – O zaman siz Hükümettiniz!..

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bunlar aydınlatılamadığı sürece, hukuk devletinin varlığından söz edilemez.

Evet, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Komisyonunda dosyası en kabarık ülkelerden biri haline geldi. Şu anda, o Komisyonda mevcut 2 500 dosyadan, yaklaşık yüzde 20’si Türkiye’ye aittir.

Değerli arkadaşlarım, ülkede terör örgütleriyle mücadele, insan hakları ihlallerinin gerekçesini oluşturamaz. oniki yıldır 90 öğretmenimiz, yüzlerce kadınımız, çocuğumuz, terör örgütlerince hunharca katledildi; ancak, bu dahi, hukuk devletinin temel ilkelerinden vazgeçmemize, bölgede hukukun üstünlüğünü geriletmemize neden teşkil edemez; törere karşı, demokratik kurallar içinde, mücadeleden ödün vermemizin gerekçesini oluşturamaz. Bugüne değin çözüm, âdeta taşeron kullanırcasına, güvenlik güçlerine havale edilmiştir. Çözümün sorumlusu güvenlik güçleri değil, siyasetçilerdir, bizleriz değerleri arkadaşlarım. Siyasetçiler olarak, buna kapsamlı bir şekilde nasıl bir çözüm bulacağımızı yıllardır, bugüne değin, bir gün olsun burada oturup tartışmadık.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sizlerdiniz... Çok doğru, Hükümetteydiniz...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Evet, biz de Hükümetteydik, burada bir özeleştiri yapıyorum; beş yıl biz de Hükümetteydik; ama, herkes biliyor ki, bizi izlemekte olan yurttaşlarımız da biliyor ki, Türkiye’de, 1980 yılından beri, güvenlik politikalarından sağ siyasetçiler, hükümetlerin sağ unsurları sorumlu olmuşlardır. Biz, SHP olarak Hükümetteydik; ama, o yörede etkin olan güçleri biz mi atadık; biz mi emir verebildik; biz mi yönlendirebildik? O yörede görev üstlenmiş olan tüm valilerin, tüm emniyetçilerin hangi partinin temsilcisi olduklarını, Mecliste hangi partide bugün saygın görev yapmakta olduklarını hepimiz bilmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, teröre, baskıya, şiddete ödün verilemez. Her cumhuriyet, her ülke kendi varlığını korumakla sorumludur. Silahla, silahlı çatışmayla sorunlar çözümlenemez. Ülkenin bölünmez bütünlüğü hiçbir şekilde tartışma konusu yapılamaz; hiçbir cumhuriyet bunu yapmaz. İnsan hakları ihlallerine göz yummak, hukukun üstünlüğünden geri adım atmak hiçbir gerekçeyle kabul edilemez.

Son olarak, akmakta olan kardeş kanı durmadıkça, dindirilmedikçe, ne yörede ne de ülkede huzurun sağlanamayacağının bir gerçek olarak kabul edilmesi gerekir.

Dolayısıyla, bizim, bir başka zeminde -olağanüstü halin uzatılmasının dışında bir zeminde- bizim sorumluluk alanımızda çözüm geliştirmemiz lazım.

Çözüm, çoğulcu demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının ve eşitliğin, ülkenin her bölgesinde ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşama geçirilmesidir.

Terörle Mücadele Yasası, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi ve diğer yasalar çerçevesinde, düşünceyi ifade, toplantı ve gösteri yürüyüşü ve yataklık yapma kapsamında olup, doğrudan teröre bulaşmamış tüm yurttaşlara kısmî genel affın sağlanması, bir genel barış, hoşgörü, demokrasi, eşitlik ve sorunu çözümlemeye yönelik rehabilitasyon projesinin temel taşlarından biri olmalıdır.

Özel tim ve koruculuk kaldırılmalı, devreden çıkarılmalıdır.

Çözüm, etnik duyarlılıklarda demokratik çözümdür, Kürt kimliğinin tanınmasıdır. Kürtçenin, diğer çoğulcu demokrasilerde olduğu gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Kürt dilinin, eğitimde, görüntülü medyada; yani, televizyonda ve enstitülerde -Kürt kültürünün- geliştirilmesi ve derinleştirilmesine yönelik, önünün açılması, yasakların kaldırılması gerekir. Türkiye, çok kültürlü, etnik bir toplum olmanın, çoğulcu demokrasiye yönelmenin gereğini yerine getirmelidir.

Çözüm, bölgesel ekonomik gelişmedir, sosyal adalettir, eşitsizliklerin giderilmesidir, fırsat eşitliğinin sağlanmasıdır, feodalizmin tuzağına düşmüş olan insanlarımızın o tuzaktan kurtarılması ve gerçek anlamda köye dönüş projesinin yaşama geçirilmesidir, çöken eğitimin ve sağlık hizmetlerinin yörede ayağa kaldırılmasıdır.

Doğu ve güneydoğuda özelleştirmeyi durdurun arkadaşlar. Doğu ve güneydoğuda yerel yönetimleri destekleyin, geçici istihdam projesini devreye sokun, besi projesinden sıradan yurttaşlarımızın yararlanmasını sağlayın, atıl haldeki kamu ve özel tesisleri ayağa kaldırın; kısaca, yörede durmuş olan ekonomiye kan verin,can verin, yöre insanlarına yaşam hakkı verin.

Çözüm, çoğulcu yerinden yönetim ve idarî reformdur. Yerinden yönetimi, hep beraber, bütün partiler olarak yasasıyla, kurumlarıyla yaşama geçirmek için çerçevesini oluşturmaya destek veriniz.

Çözüm, insana saygıdır, barışa tutkudur, sosyal demokrasidir.

Çözüm, solun birlikteliği altında ülkemizin iç barışa, demokrasiye, eşitliğe, adalete ve sosyal hukuk devletine taşınmasıdır.

Bu görüşlerle, bugüne değin olduğu gibi, bu defa da OHAL’in devamına “hayır” diyeceğimi belirtiyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tezkere üzerinde konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu’na teşekkür ediyorum.

Söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla’da. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Tanla, konuşma süreniz 10 dakikadır.

H. BÜLENT TANLA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğu olağanüstü hale ilişkin tezkere üzerinde kişisel olarak yapacağım konuşmaya başlamadan önce, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bölgeye yaptığım gezi, inceleme, araştırma ve çeşitli kesimlerle yaptığım görüşmeler sonucundaki görüşüm, olağanüstü halin kesinlikle sorunlara çare olmadığıdır. Olağanüstü hal, terörün kökünün kazınmasına yardımcı olmadığı gibi, halkı da devletten soğutmaktadır.

Bu uygulamanın yarattığı ortamda, devlet - vatandaş ilişkileri iyileşmemekte; devlet, halka beklediği güven duygusunu verememekte, keyfî hareketler artmakta, halkın adalet ve eşitlik duygusunu rahatsız eden tutum ve davranışlar sürüp gitmektedir. Olağanüstü hal, devletin vatandaşı kazanmasını engellemektedir. Oysa, Yüce Mecliste tekrar tekrar ifade edildiği üzere, terörün kökünün kazınması için, öncelikle, halkın kazanılması gerekir. Hükümetler, sorumluluklarını yerine getiremedikleri için, halkımıza verdikleri sözleri tutamadıkları için, olağanüstü hal perdesine sığınarak, olayları örtbas etme, vatandaşlarımızdan gerçekleri saklama ve onları oyalama yoluna gitmektedirler.

Ben, Sayın Bakan Akşenir’in, dört ay önce, bu kürsüden, olağanüstü halin yeniden uzatılmasını öneren konuşmasındaki görüşlerine de katılmıyorum. Bölücü terör örgütü PKK hakkında bir değerlendirme yaparken, konuyu tek boyuta irca etmek yanlıştır. PKK hakkında gerçekçi bir değerlendirmede, Türkiye’deki durumunun yanı sıra, Batı ülkelerindeki dış örgütlenmesinin, Kuzey Irak’taki gücünün ve konumunun ve terör örgütüne destek veren, başta Suriye olmak üzere, İran ve Yunanistan’ın tutumlarının da dikkate alınması gerekir.

Önce güneydoğuya bakalım: Devletimizin en deneyimli ve becerikli olduğu askerî alandaki güç ve olanakları azamî ölçüde seferber edilerek, bölgede, nispî ve suskun bir istikrar sağlanmış bulunmaktadır. Tabiî ki, bunun arkasında, güvenlik güçlerimizin özverili çabaları bulunmaktadır; ancak, durum bizi aldatmasın; güneydoğudaki bugünkü nispî sükûn ve istikrarda, buraya konuşlandırılmış bulunan 250 bin güvenlik görevlisinin çok büyük etkisi vardır. Esasında, bölge, kısır bir döngünün kıskacındadır. İşsizlik ve yoksulluk terörü, terör de yoksulluk ve işsizliği beslemektedir. Bu nedenle, Sayın Bakan Akşener’in belirttiği gibi, PKK’nın etki alanı küçülmemekte, bilakis büyümektedir.

Sorunun ikinci boyutu olan PKK’nın dış örgütlenmesi üzerinde kısaca durmak istiyorum. PKK’nın, bu alanda büyük yol katetmiş olduğunu vurgulamalıyız. Kürt diasporası tarafından bütün Avrupa ülkelerinde kurulan PKK’nın yan örgütleri, Türkiye aleyhinde, yoğun ve etkili propaganda kampanyaları yürütüyor ve PKK’ya önemli maddî kaynaklar sağlıyorlar. Ayrıca, PKK’nın siyasî kanadı olan ERNK’nın birçok Avrupa başkentinde büroları mevcuttur. Bunlar, demokratik temsilcilik gibi çalışmakta, mahallî makamlarla, basınla temasa geçmekte, insan hakları örgütlerini, Avrupa Parlamentosunu, Avrupa Konseyini ve bulundukları ülkeler parlamentolarının belirli kesimlerini Türkiye aleyhine etkilemekte ve ciddî başarılar sağlamaktadırlar. Ayrıca, sürgünde Kürt parlamentosu, Avrupa başkentlerinde toplantılar yapmakta, Türkiye aleyhine propagandalara yeni yeni boyutlar getirmektedirler.

PKK, bu örgütlenmeyi, Rusya’dan sonra, şimdi Amerika Birleşik Devletlerine de taşıdı. Washington’da, son zamanlarda kurulan iki yeni Kürt propaganda kuruluşu, Yunan ve Ermeni lobilerinin desteğiyle kısa zamanda seslerini duyurur hale geldiler. Gerçek şu ki, artık tüm komşularımız, PKK kartını, Türkiye’ye karşı politik bir silah olarak kullanmaktadırlar. Bu durumda, bölücü teröre gerçekçi bir bakış PKK’nın iç ve dış boyutlarının birlikte ele alınmasını gerektirmektedir. Güneydoğu sorunu, artık, köklü bir uluslararası sorun niteliğine kavuşmuştur.

PKK teröristlerinin, Kuzey Irak’ta yerleşmiş ve burada üsler kurmuş olmaları, sorunun üçüncü boyutunu oluşturmaktadır. Suriye ve İran, Türkiye’yi güneyden ve güneydoğudan bir terör ağıyla kuşatma stratejisini, bölgedeki 3 - 4 bin PKK teröristini kullanarak ve destekleyerek gerçekleştirme yolundadır. İran, PKK teröristlerinin kendi topraklarından geçerek, Türkiye’ye karşı saldırılarda bulunmasına izin veriyor. Barzani, artık, PKK ile çatışmayı göze almak şöyle dursun, kendi bölgelerinde barınan PKK güçlerini, Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanmaya bile yelteniyor. Öte yandan, PKK, Kuzey Irak’ta tutmuş olduğu köprü başlarını, Türkiye’ye saldırı için devamlı üsler haline dönüştürme çabası içindedir. Bu kaynağı kurutmadan, PKK’nın, Kuzey Irak’taki vurucu gücünü imha etmek mümkün değildir. Bu da, beni, sorunun dördüncü boyutu olan Suriye faktörüne getiriyor. Evet, yılanın başı Suriye’de; ama, nedense Türk hükümetleri bunu pek görmek istemiyorlar. Oysa, onüç yıldır bünyesinde barındırdığı, eğittiği ve silahlandırdığı PKK’yı kullanarak, Türkiye’ye karşı düşük düzeyli bir savaş politikası sürdüren Suriye’dir. Suriye, ülkemizdeki bu terörü, Fırat’ın suları konusundaki taleplerini Türkiye’ye kabul ettirmek, uzun vadeli bir su anlaşmasını Ankara’ya empoze etmek için kullanmaktadır.

Güneydoğu çatışmasının Türkiye’ye verdiği zarar, 4 bin asker, 4 bin de sivil şehidin yanı sıra, çok ağırdır; 3 milyon insanımız bölgeden göçmüştür, binlerce okul kapalıdır ve onbinlerce evladımız, yıllardır öğretmen yüzü görmemektedir. Bu işsiz ve aç vatandaşlarımız, bir parça ekmek için diz boyu çamurla da kıyasıya mücadele vermektedir. Güneydoğudan göçün, terörün tohumlarını kentlere taşıması, sadece, Adana, Mersin ve Antalya gibi illerimizin merkezlerini doğulaştırmakla kalmamakta; aynı zamanda, İzmir, İstanbul ve Ankara gibi kentlerimizin periferilerinde de müthiş bir gecekondulaşma ve gettolaşma yaratmaktadır. Bütün bunlar, büyük ölçüde, Suriye’nin Türkiye’de körüklediği terörden kaynaklanmaktadır. Suriye, bu şekilde, ülkemizi, adım adım, bölünmenin eşiğine sürüklemektedir. Ankara’da da, yıllardan beri, bu duruma seyirci kalınmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; güneydoğu sorunu, dört boyutu birlikte ele alındığı zaman, ülkemizin ulusal birliğinin ve bütünlüğünün karşı karşıya kaldığı tehlikeyi, tüm ağırlıklarıyla ortaya koymaktadır. Türkiye, güneydoğuda bir ölüm-kalım mücadelesi vermektedir.

Ben, şimdi, Sayın Hükümet üyelerine soruyorum: Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana karşılaşmış olduğu bu en vahim tehdidin, sözünü ettiğim her biriyle bağlantılı dört boyutunu da kapsayan, bunlara çözüm getiren, tutarlı, kaynakları hesaplanmış, uygulaması takvime bağlanmış bir planı var mıdır? İzninizle bu soruyu ben yanıtlayayım; yoktur. İşin en üzücü yönü de, Hükümetin, böyle bir planın ihtiyacının dahi farkında olmamasıdır. Benim Hükümete tavsiyem, çok geç olmakla birlikte, zararın neresinden dönülürse dönülsün kârdır anlayışıyla, böyle bir planın oluşturulmasına derhal başlanması ve bu önümüzdeki dört ay içerisinde Meclisin onayına ve bilgisine sunmasıdır.

Arkadaşlar, eğer, güneydoğuda huzur ve istikrar getirmek ve terörün kökünü kazımak istiyorsak, bunun iki önemli önkoşulu vardır. Birincisi, gerekli baskıya başvurarak, Suriye’yi, güneydoğuda, terörün lideri ile örgütünü ülkemizle ortak sınırları bulunmayan bir ülkeye sınırdışı etmeye zorlamak ve PKK’ya sağladığı desteği tam anlamıyla kestirmektir.

Silahlı Kuvvetlerimizin ve güvenlik güçlerimizin güneydoğuda büyük özveriyle sürdürdükleri mücadelenin tam anlamıyla etkili olmasını ve bu bölgede sağlanan nispî istikrarın gerçek huzur ve güven ortamına dönüşmesini istiyorsak, Suriye’nin PKK’ya sağladığı desteğe, mutlaka ve mutlaka, son verdirmek zorundayız.

İkincisi ise, güneydoğunun hızla kalkınması ve bölge insanının hayat standardının yükseltilmesidir. Bu yapılabildiği ve bölgede yaşayan vatandaşlarımızın ekonomik ve sosyal sorunlarına çözüm bulunduğu takdirde, terörle mücadeleye en büyük katkının bölge insanından geleceği açıktır. Bu amaçla, tüm Güneydoğu Bölgesini kapsayan bir bölgesel ekonomik ve sosyal kalkınma planı süratle hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır.

Bu planın dayanacağı temel unsurlar, temel yatırımlardaki KİT’ler aracılığıyla yatırım projelerine uygulanması, birbirine yakın köyler arasında iletişim ve işbirliği sağlanarak kamu hizmetlerinin güvenli, ekonomik ve çağdaş biçimde kullanılmasına imkân verecek toplu yerleşim düzenleri oluşturulması ve planın yönetilmesi ile uygulamasının, tamamen ve tamamen, bölge merkezli olmasıdır.

Ayrıca, hem göçü durdurmak hem de özel kesimi bölgeye çekmek için, bir dizi teşvik önlemleri alınması da gereklidir. Bunların başında vergi muafiyeti gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanla, konuşmanızı tamamlayın efendim.

Tabiî, arkadaşlarımız da biraz sükûneti sağlarlarsa, konuşma daha iyi anlaşılabilecek.

Buyurun.

BÜLENT H. TANLA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu açıdan, güneydoğuda, on yıl boyunca vergilerin kaldırılması uygun olmaktadır. Buna ilaveten, asgarî ücret vergidışı bırakılmalı ve işsizlik sigortası uygulanmalıdır.

Bölgedeki güçlü sermayedar kesimin büyük bölümü kendini güvende hissetmeyince, nesi var nesi yoksa satıp savmış ve diyarı terketmiştir. Bugün, bölgede elde edilen kazançlar, ülkemizin batı bölgelerine transfer edilmektedir. Bu fonların bölgede yatırımlara yöneltilmesi için, gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Önemle altı çizilmesi gereken bir nokta da, bölgesel kalkınma planına ilişkin kararların, bölgedeki feodal yapının tedricen tasfiyesine yönelik olması ve bir toprak reformu öngörmesidir. Zira, bölgenin geri kalmışlığının ve çağdışı geleneksel yapının temel nedeni, ağalık ve şeyhlik kavramlarına dayalı feodal düzendir. Güneydoğu insanını, bu vesayetten, daha doğrusu bu esaretten kurtarmanın, özgür, daha verimli ve ekonomik açıdan kendine yeterli yapmanın yolu, bu düzenin tasfiye edilmesiyle açılabilir.

Burada, önemli bir hususu dikkatinize getirmek istiyorum. Yukarıda belirttiğim kapsamlı önlemlerin süratle hayata geçirilmesi mümkün olmayabilir; ama, bu söylediklerim, hiç olmazsa, pilot bir bölgede, pilot bir şehirde, kısa sürede uygulamaya konulabilir. Örneğin, pilot olarak seçilecek bir il, iki yıl içinde, Bilecik örneğinde olduğu gibi, ikinci derecede gelişmiş bir il seviyesine çıkarılabilirse, bu pilot bölge, tedricen, bütün güneydoğuya yayılabilir kanaatindeyim.

Olağanüstü hal ve mücavir illerdeki yatılı bölge ilköğretim okullarından, bölge halkı çok memnundur. Bu tür okulların süratle çoğaltılması için elden gelenin yapılması ve bu amaca yönelik olarak da özel sektörden destek istenmesi yararlı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, güneydoğudaki sorunun, sadece bir asayiş sorunu olmadığını; çözümün, bölge halkını kazanmaktan geçtiğini; bunun için, bölgesel bir ekonomik ve sosyal kalkınma planının süratle uygulamaya konulması gerektiğini, bir kez daha vurgulamak isterim.

Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla’ya teşekkür ediyorum.

Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Bekir Aksoy; buyurun efendim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Sayın Aksoy, süreniz 20 dakikadır.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, gruplar adına konuşan arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bu konuşmalarda sorulan bazı sorulara cevap vermek üzere buraya geldim.

Muhterem arkadaşlarım, güneydoğu bölgesinde 9 vilayette olağanüstü halin uzatılmasıyla alakalı konu başlangıcında yaptığım sunuş konuşmasında, gerekçelerimizi izah ettik. Bu çerçevede, işin bir asayiş boyutu var, ikincisi...

CEMİL ERHAN (Ağrı) – Sayın Başkan, duyamıyoruz...

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın konuşmasını kürsüden ben dahi işitemiyorum. Genel Kuruldaki arkadaşlarımın sağlıklı bir karar verebilmesi için sükûneti muhafaza etmeleri gerekli.

Değerli arkadaşlarım, Genel Kurul salonundaki hareketliliği bir durduralım, herkes sükûnetle yerine otursun; önemli bir oylamanın arifesindeyiz.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) – İşin asayiş boyutu vardır, ekonomik boyutu vardır.

Asayiş boyutu: PKK terör örgütüne karşı silahlı mücadele, bu iş bitinceye kadar, kararlılıkla sürdürülecektir.

Ekonomik boyutu olarak, öyle zannediyorum, önümüzdeki hafta, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde bir ekonomik hamle programı açıklaması muhtemeldir. Bu konuyla alakalı, eğitim alanında, sağlık alanında, ulaştırma alanında, diğer yatırımlar konusunda detaylı açıklamalar yapılacaktır.

Muhterem arkadaşlarım, şimdi, boşaltılan köylerle ve kapalı okullarla alakalı birtakım bilgiler vereceğim. 1984-1997 yılları arasında, 1 016 köy, 1 725 mezra, 16 kom olmak üzere, toplam 2 757 yerleşim birimi boşaltılmıştır. Bunlardan, örgüt saldırısı sonucu 277, örgüt baskısı sonucu 1 954, diğer nedenlerle 526 köy boşaltılmış; ayrıca, 1995, 1996 yılları içerisinde 144 tane köyümüze geri dönüş uygulanmıştır.

Kapalı okullarla alakalı olarak da... Olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde toplam 4 155 okulumuz var; bunun 2 141’i açık, 2 014’ü kapalıdır. 2 mücavir ilimizde -Mardin ve Muş’ta- toplam 974 okul var; bunun 583’ü açık, 391’i kapalıdır. Olağanüstü hal bölgemizde 7 407 öğretmen, mücavir yerlerde de 1 336 öğretmen vardır. Bu okulların bir an önce açılması ve öğretmen verilmesi konusunda, Millî Eğitim Bakanlığının çabaları sürmektedir; en kısa zamanda da açılacaktır.

Muhterem arkadaşlarım, Sayın Algan Hacaloğlu, yapmış olduğu konuşmalarda bir iki şeye değindi; ben de onlara değinmek istiyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim: Hükümetimiz, insan haklarıyla ilgili önemli çalışmalar yapmıştır; bunun ilk örneği olarak, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri Hakkındaki Kanun gereği daha önce çok uzun olan gözaltı süreleri, 4 günlük süre 48 saate, 30 günlük süre de ilke olarak 48 saate indirilmiştir.

Yine, Sayın Hacaloğlu’nun -bunu özellikle dekullanıyor- polis-mafya-aşiret üçgeni şeklindeki bir tabirini şiddetle reddederim. Polisi, böyle bir şeye sokmanın manası yoktur. 150 bin kişilik teşkilat içerisinde üç beş kişinin adının geçmesi, böyle bir tabirin kullanılmasını icap ettirmez.

Diğer bir konu, bu devlet, terör başladığı andan itibaren meşruiyet çizgisinden ayrılmamıştır, güneydoğudaki mücadeleyi meşruiyet çizgisinde yapmıştır. Eğer, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, meşruiyet çizgisinden ayrılsaydı, bu işin hakkından iki ayda gelirdi Sayın Hacaloğlu, iki ayda gelirdi!..

Diğer taraftan, yine konuşmalarında “etnik esasa dayalı toplum ve Kürt kimliği tanınmalı” gibi beyanlarda bulundular. Şunu ifade edeyim: Eğer, kimlik arayarak toplumu ayakta tutmaya, bütünleştirmeye çalışıyorsak, bu çığın altında hepimiz kalırız, hepimiz kalırız... (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Şunu şöyle ifade edeyim; Sayın Hacaloğlu, bunu siz de bilin cümle alem de bilsin: Bu devletin sınırları içerisinde bir kimlik vardır, o kimliğin adı da Türk kimliğidir!

Hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hükümet adına konuşan Sayın Devlet Bakanına teşekkür ediyorum.

Sayın Hacaloğlu, bir isteğiniz mi var?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, konuşmasının son cümlelerinde, benim ifademin dışına çıkarak, âdeta, Türkiye’de, Türkiye Cumhuriyetini oluşturan bütün yurttaşların ortak kimliğine duyarsızlık ve sanki bir kimliği diğer kimliklerin önüne çıkarma gibi bir anlayışı aksettirdiğime ilişkin bir imada bulunmuştur; onu açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, Sayın Algan Hacaloğlu, Başkanlıktan, Sayın Bakanın konuşması üzerine bir istemde bulundu. Böyle bir istem ortaya geldiği zaman, Başkanlık ile istem sahibi arasında görüş ayrılığı belirirse, Genel Kurulun hakemliğine başvurulur. Siz dinleyebildiniz mi Sayın Hacaloğlu’nun ne istediğini? (RP ve DYP sıralarından “hayır, anlamadık” sesleri) Müsaade edin de dinleyelim, ben dahi anlayamadım arkadaşımızın söylediklerini.

MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Kürsüye davet edin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, benim tespitime göre, Sayın Bakan, sizin sözlerinizle ilgili cevap teşkil eden kendi karşı görüşünü ifade etti. O ifadeden sonra, sizi muhatap alarak değil, genel bir söyleşi içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisindeki anayasal bir tespiti ifade etti. Onun için, burada bir sataşma söz konusu değildir. Dolayısıyla, size söz verme imkânım yok. Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, İçtüzükteki son söz milletvekilinin kuralı gereğince, Sayın Bakanın konuşması üzerine, bir milletvekili arkadaşımıza daha söz hakkı doğmuş bulunuyor.

Söz sırası, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Esat Bütün’de.

Sayın Bütün?.. Yok.

Dördüncü sırada Diyarbakır Milletvekili Sayın Sebgetullah Seydaoğlu bulunuyor.

Buyurun Sayın Seydaoğlu. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Seydaoğlu, konuşma süreniz 10 dakikadır.

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1985’ten beri, yaklaşık onüç, ondört yıldır, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde, teröre endeksli, teröre gerekçeli olarak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde uygulanması kararlaştırılan olağanüstü hal, şu anda, şu birleşimde, 29 uncu kez görüşülmektedir.

Dünyanın hiçbir ülkesinde, dünyanın hiçbir devletinde, bir ülkenin üniter yapısı içerisinde iki ayrı uygulama biçimi görülmemiştir. Afrika’daki devletlerde bile, en olağanüstü şartlarda bile -terör olsun, doğal afetler olsun, savaşlar olsun- bir ülkenin bir coğrafyasında ayrı anayasal demokratik yönetim şekli, bir coğrafyasında ise ayrı yönetim şekli görülmüş değildir, benzeri yoktur.

Yaklaşık olarak onbeş yıldır, güneydoğunun kaderi, makûs talihi olmadığı halde, teröre endeksli olarak, teröre gerekçe gösterilerek, doğu ve güneydoğuda, olağanüstü hal yönetmeliği ve yasaları, sivil ve demokratik olmayan ölçülerde uygulanmaktadır. Bu olağanüstü hal uygulama ve yönetmeliklerinden yetki alan, güç alan olağanüstü halin, bugün, Türkiye’yi uluslararası normlarda, uluslararası hukuk kurallarında sıkıntıya soktuğu, bazı gerçeklerle ortaya çıkmıştır; vatan adına, bayrak adına, iman adına, vatanın birliği adına çıkıp, doğuda ve güneydoğuda insan hakları ihlallerini hergün belli bir boyutla, belli bir sınırla ortaya çıkaran bir tarihî gerçek... Bununla birlikte, Olağanüstü Hal Yasasından yetki alarak, güç alarak hukuk devletinde olmayan, dünya normlarında uygulanmayan gücü, yetkiyi kendinde kabul ederek, hergün gördüğümüz tarihî gerçekler ve olumsuzluklarla karşı karşıyayız. Çeteler, uyuşturucu ticaretleri, korucuların baskısı, insan hakları ihlalleri, faili meçhuller, köy boşaltmaları, tamamıyla bu olağanüstü hal uygulama ve yönetmelikleri esası içerisinde başını alıp gitmektedir. Sözüm ona, bugüne kadar bu uygulamayı, bu yönetmeyi demokratik görmeyen, bunu insan haklarıyla bağdaştırmayan bir düşünce, bir zihniyet, 27 kez buna karşı tavır koymuş, ret oyu vermiş, mazlum doğu ve güneydoğu insanına karşı bu uygulamayı reva görmeyen bir zihniyet, bugün, ne hikmetse, üç gün zevahiri kurtarma uğruna, kalkıp, burada, bütün tarihî gerçekleri çarpıtarak savunuyor ve kabul ediyor. Tabiî ki, hiçbir zaman, ne doğu ve güneydoğu insanı ne Türkiye insanı ne dünya insanları bu uygulama biçimini haklı, demokratik ve yerinde kabul edemez.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu demokrasinin uygulanmaması sürecini hep birlikte yaşıyoruz. Daha bu akşam Avrupa’dan gelen bir heyetin, Türkiye’nin önüne koyduğu dosyada, ya kendi demokrasini tamamla, insan haklarını yerine getir veyahut sen dünyada, globalleşen dünya düzeni içerisinde dışarda kalacaksın diye dayatmaları, hepimizin gördüğü, yaşadığı bazı gerçeklerdir. Sözüm ona, kendileri diyor ki: “Türkiye diyor ki: Bizi Avrupa Birliğine alın, ondan sonra demokrasimizi, insan haklarımızı tamamlayalım.” Biz diyoruz ki: Kendi insan haklarınızı ve demokrasinizi tamamlayıp da öyle gelin. Onlar hayır diyor.

Bizi aldıktan sonra, sanki, biz bu insanî olan, sivil ve demokratik olan ve bir ülkenin diğer bir ülkeye emrivakiyle, baskıyla, hiçbir zaman uygulamak istemediği bir yönetim biçimini, kendi ülkesi için reva kabul etmeyi hiçbir ülke örneğinde göremeyiz.

Değerli arkadaşlar, onbeş yıldır, bütün yanlış ve çarpık yapılaşmasıyla, yanlış uygulamalarıyla, bölge insanı, bir taraftan olağanüstü halin vermiş olduğu yetkiden dolayı silahlı korucu teşkilatının baskısı altındadır; diğer taraftan, sivil ve demokratik olmayan uygulamanın, yapısal çelişkilerin ve yapısal bozuklukların vermiş olduğu sıkıntıdan dolayı, halen güneydoğuda vuku bulan olaylardan dolayı, bu insanların sorunlarıyla ilgili binlerce dosya, Türkiye’nin hukuk yargısını aşarak, Türkiye Cumhuriyetinin sınırını aşarak Avrupa insan hakları boyutuna gitmiştir.

Bağımsız, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan bir ülkenin, bunca yıldır, kendi insanının acısını, feryadını dinlemeyip, sorumsuzca yaklaşmasından dolayı, maalesef, Türkiye’de, içinde bulunduğumuz bu tarihî gerçeklerin yaşandığı bir hakikattir. Bununla birlikte, olağanüstü hal uygulamasını, defalarca, bütün parti grupları, tedricen kaldıracaklarına dair söz verdikleri halde, altı ay önce İller İdaresi Yasası bu Meclisten çıktığı halde, şu anda, doğu ve güneydoğuda iki yasa uygulanmaktadır; biri, Olağanüstü Hal Yasası, diğeri İller İdaresi Yasası. Yani, dünyanın neresinde örneği görülmüştür ki, bir ülkenin bir coğrafyasında anayasal ve demokratik olmayan iki yönetim esası dayatılmaktadır. Yani, bu Türkiye için, demokrasi için, hukuk için bir insanlık ayıbıdır. Bu ayıbı, inşallah, biraz sonra, Yüce Meclisin takdirlerine oylamayla sunacağız; fakat, sırf iktidar olma hesabı uğruna, sırf günübirlik zevahiri kurtarma uğruna, üç beş gün daha hükümeti uzatma uğruna, maalesef, dün, karşı çıktığı, reva görmediği, yargıladığı, eleştirdiği bütün bu antidemokratik yasaları bugün, acımasızca savunuyor. Fakat, benim çağrım, şu Meclis içerisindeki doğu ve güneydoğu insanınadır. Türkiye’nin gerçekleri içerisinde, bugün, kendi halklarının kaderinin, insan haklarının oylanacağı bir süreçte, 100 milletvekiliyle temsil edilen o ülke coğrafyasında, insanlar, gerçekten, olağanüstü hal yasalarını, uygulamalarını kabul ediyor mu, etmiyor mu? Bugün, doğu, güneydoğu insanının gözü, kulağı, burada, bu Meclisin üzerinde olacaktır. İnşallah, biraz sonra sonuç çıkar. Hep birlikte karar vereceğiz.

Şunu demek istiyorum: Dünyanın hiçbir yerinde -tekrar ediyorum- sivil ve demokratik olan, anayasal teminat altında olan bir ülkenin yönetiminde, bir coğrafyasında ayrı esaslar, yönetmelikler, olağanüstü yasalar, diğer bir coğrafyasında anayasanın tüm kurum ve kuralları uygulanmaz; bu bir çelişkidir.

Bu duygularımla Yüce Meclise saygılarımı arz ediyorum ve parti grubu olarak, biraz sonra oylanacak olağanüstü halle ilgili Başbakanlık tezkeresine red oyu vereceğimizi buradan belirtiyorum.

Saygılarımı sunarım efendim. (ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Diyarbakır Milletvekili Sayın Sebgetullah Seydaoğlu’na teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Başbakanlık tezkeresini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

30 Kasım 1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 9 ilde dört ay süreyle uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28.11.1996 tarihli ve 476 sayılı Kararı ile onaylanmış bulunan olağanüstü halin; Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt, Şırnak ve Van İllerinde, 30 Mart 1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 8.3.1997 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylamanın açık oylama usulüyle yapılması istemiyle Başkanlığa bir önerge verilmiştir; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Müzakere konusu olağanüstü halin uzatılması talebinin oylamasının açık oyla yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN – Önerge sahiplerinin Genel Kurul salonunda hazır bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim:

Ali Oğuz?... Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Bahri Zengin?.. Burada.

Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Ömer Ekinci?.. Burada.

Süleyman Metin Kalkan?.. Burada.

Hüseyin Arı?.. Burada.

Suat Pamukçu?.. Burada.

Mustafa Hasan Öz?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Hüseyin Yıldız?.. Burada.

Murtaza Özkanlı?.. Burada.

Cafer Güneş?.. Burada.

Mikail Korkmaz?.. Burada.

İlyas Arslan?.. Burada.

Genel Kurul salonunda yeterli sayıda imza sahibi bulunmaktadır.

Şimdi, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun tasvibini alacağım.

Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin, kürsüye konulacak oy kutusuna oy pusulasını atması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin ayağa kalkarak “kabul” “ret” veya “çekimser” şeklinde oyunu belirtmesi suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Açık oylama, oy kutusu sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Salonda bulunup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oylama işlemi bitmiştir; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dokuz ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 30.3.1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin oylamasına 421 sayın milletvekili katılmış; 244 kabul, 176 ret, 1 mükerrer oy çıkmıştır.

Bu durumda, olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılması kabul edilmiş bulunmaktadır.

Tasnifi yapan Divan Üyeleri: Sayın Kemalettin Göktaş ve Sayın Mustafa Baş.

Değerli arkadaşlarım, kalan süre yeni bir işe başlamaya yeterli olmadığından, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 27 Mart 1997 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.44

 

 

 

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep İlindeki öğretmen açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/2131)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. Mustafa Taşar

Anavatan Partisi

Gaziantep

Soru 1. Gaziantep İli genelinde; başta sınıf öğretmenliği olmak üzere ingilizce, tarih, coğrafya, matematik, fizik, kimya, biyoloji, din kültürü ve ahlâk bilgisi branşlarında öğretmene ihtiyaç duyulmaktadır. Gaziantep genelinde bin dolayında öğretmene ihtiaç duyulurken, son öğretmen atamalarında Gaziantep’e atanan öğretmen sayısı ve branşları nedir?

Soru 2. Gaziantep gibi, GAP’ın merkezi olma durumundaki bir ilde, hayati derecede önem taşıyan sınıf ve branş öğretmeni açığı konusunda bundan sonra almayı, düşündüğünüz tedbirler nelerdir?

T.C.

Millî Eğitim Bakanlığı 25.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/785

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 27.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.02-7/2131-5465/5581 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa Taşar’ın “Gaziantep İli’ndeki öğretmen açığına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. Bakanlığımıza bağlı okul ve kurumların öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere öğretmen adaylarının atamaları illerin öğretmen ihtiyacı dikkate alınarak yapılmaktadır. Gaziantep’e 1996 yılı birinci atama dönemine ekteki listede belirtilen branşlarda toplam 885, ikinci atama döneminde 333 sınıf öğretmeni, 9 Türk Dili ve Edebiyatı, 22 İngilizce, 1 Müzik, 5 Elektrik, 3 Elektronik branşında olmak üzere toplam 373 öğretmenin atamaları yapılmıştır.

2. Gaziantep İli’nin sınıf öğretmeni ihtiyacı 257’dir. 1996 yılında atanan 333 sınıf öğretmeninden 304’ü göreve başlamıştır.

Diğer branşlardaki öğretmen ihtiyacı ise 1997 yılı yer değiştirme suretiyle yapılacak atamalarda dikkate alınacaktır.

Arz ederim. Prof. Dr. Mehmet Sağlam

Millî Eğitim Bakanı

1996 Yılında Atanan Öğretmenlerin İl ve Branş Bazında Sayıları

İl Adı Branş Adı Sayısı

Gaziantep Beden Eğitim 41

Beslenme ve Ev Yönetimi 2

Bilgisayar 2

Biyoloji (İng.) 2

Biyoloji/Fen Bilgisi 10

Coğrafya/Millî Coğrafya 11

El Sanatları Çiçek 1

Elektrik 4

Elektronik 3

Felsefe Grubu 3

Fizik (İng.) 4

Fizik/Fen Bilgisi 7

Giyim-Hazır Giyim 1

Görme Engelliler Sın. Öğr. 1

Kalıpçılık 1

Kimya/Fen Bilgisi 5

Matematik 6

Matematik (İng.) 4

Motor 2

Muhasebe Grubu 1

Müzik 11

İl Adı Branş Adı Sayısı

Gaziantep Okul Öncesi Öğretmenliği 10

Rehber Öğretmenliği 16

Resim İş 35

Resim-Grafik 1

Sınıf Öğretmenliği 545

Tarih/Millî Tarih 28

Tesisat Teknolojisi 2

Tesviye 1

Trikotaj 1

Türk Dili ve Edeb./Türkçe 57

Türk Halk Oyunları 3

İHL Mes. Der., Din Kül. Ah. B. 35

İHL. Arapça Meslek Dersi 1

İngilizce 24

İş Eğit. (İş ve Tek. Eğit.) 2

İş Eğitimi (Ev Ekonomisi) 1

İşitme Engelliler Sın. Öğr. 1

İl Toplamı 885

2. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, meslek birlikleri tüzüğünün ne zaman çıkarılacağına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2192)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın Kültür Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Ercan Karakaş

İstanbul

Sorular :

1. 5846 sayılı fikir sanat eserleri yasasının 6.7.1995 tarihinde, 4110 sayılı yasayla değiştirilen geçeci 5. maddesinin getirdiği “Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan meslek birlikleri, tip statülerin yayımından itibaren bir yıl içinde, Kültür Bakanlığının gözetiminde, kanunun ilgili hükümleri ve tip statü ilkeleri doğrultusunda yeni meslek birliklerine dönüştürülürler....” hükmü gereğince Bakanlığınız bugüne kadar hangi çalışmaları ve işlemleri yapmıştır?

2. Yukarıda belirtilen madde metni ile Bakanlığınıza verilen tip statülerin hazırlanması (Meslek Birlikleri Tüzüğünün hazırlanması) sonuçlandırıldı ise şimdi hangi aşamadadır?

3. Meslek Birlikleri Tüzüğü, tip statüler siz Bakanlık görevine başladığınızda hazırlanarak ilgili Bakanlıkların onayına sunulmuş muydu? Bakanlardan kaç tanesinin imzası alınmıştı? İmzalamayan Bakanlar kimlerdir?Bu işlemi siz neden devam ettirmediniz?

4. Yasanın açık, emredici hükmüne rağmen Meslek Birlikleri Tüzüğünün hazırlanmasıyla ilgili olarak Bakanlığınız neden gecikmiştir? Bu gecikmenin sorumlusu olan Bakanlık birimleri hangileridir? Sorumlu kamu görevlileri hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?

5. 5846 sayılı fikir sanat eserleri yasasının 4110 sayılı yasayla değiştirilen 42 nci maddesi gereğince eser sahipleriyle komşu hak sahipleri üyelerinin ortak çıkarlarını korumak için Kültür Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca onaylanan Tüzük ve tip statülerine uygun olarak meslek birlikleri kurabilirler. Ayrıca 42 nci maddenin 2 nci fıkrasına göre üst kuruluşlar da kurabilirler.

Türkiye’de sanatın ve sanatçının korunması geliştirilmesi anayasal bir buyruk iken (Anayasa madde 63-64), kültür ve sanatımız açısından tarihsel ve yaşamsal bir önemdeyken sanatçıların ve eserlerinin korunması için örgütlenmelerini hangi hakla, hangi gerekçeyle yasalara aykırı olarak engelliyorsunuz?

6. Meslek Birlikleri Tüzüğünü ne zaman çıkarcaksınız?

7. Çoğulcu esaslara göre ve yasanın getirdiği düzenlemeler çerçevesinde, meslek birlikleri ve üst kuruluşları ne zaman kurulacaktır?

T.C.

Kültür Bakanlığı 26.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-121

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 6 Mart 1997 gün, KAN.KAR.MÜD.7/2192-5589/15783 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Ercan Karakaş’ın, “Meslek Birlikleri Tüzüğünün ne zaman çıkarılacağına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

İsmail Kahraman

Kültür Bakanı

Cevap 1. Bakanlığımızın, “Fikir ve Sanat Eserleri ve Komşu Hak Sahipleri Meslek Birlikleri, Meslek Birlikleri Üst Kuruluşları ve Federasyon Hakkında Tüzük” ile ilgili yaptığı işlemleri şu şekilde sıralayabiliriz :

a) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 12.6.1995 tarihinde 4110 Sayılı Kanunla bazı maddeleri değiştirilmiştir.

b)Bakanlığımız Hukuk Müşavirliği 6.12.1995 tarihinde tüzük ile ilgili olarak Bakanlıklara görüşlerinin alınmasıyla ilgili yazı göndermiştir.

c) 9.2.1996 tarihinde Bakanlıklardan görüşlerinin acilen bildirilmesi talep edilmiştir.

d) 2.4.1996 tarihinde görüş bildirmeyen Bakanlıklardan görüşlerinin iletilmesi istenmiştir.

Cevap 2. Tüzük ve Tip Statü yayınlanmamış olup, çalışmalar devam etmektedir.

Cevap 3. “Fikir ve Sanat Eserleri ve Komşu Hak Sahipleri Meslek Birlikleri, Meslek Birlikleri Üst Kuruluşları ve Federasyonu Hakkında Tüzük” Bakanlık Görevime başladığımda Bakanlıkların görüşüne sunulmuştu.

Bakanlıklar görüş bildirmiş, ancak Devlet Bakanlığı (Sn. Ömer Barutçu), Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Tüzüğün bazı maddelerinde değişiklik yapılması teklifinde bulunmuşlardır.

Bakanlıkların talep ettiği görüşler doğrultusunda Tüzüğün hazırlanması devam etmektedir.

Cevap 4. Meslek Birlikleri tüzüğünün, hazırlanması ile ilgili olarak gecikme sebebi yukarıda belirtilen Bakanlıkların ve ilgili Meslek Kuruluşlarının değişiklik istemesinden kaynaklanmıştır.

Cevap 5. Türkiye’de sanatın ve sanatçının korunması Anayasal bir haktır. Sanatçıların ve eserlerinin korunması halen mevcut yasalarca ve Meslek Birliklerince yerine getirilmektedir. Sanatçıların örgütlenmeleri yürürlükte olan Kanun, Tüzük ve Yönetmelikler çerçevesinde devam etmektedir ve engelleyici herhangi bir durum da söz konusu değildir.

Cevap 6. Meslek Birlikleri Tüzüğü; değişiklik talebinde bulunan Bakanlıkların ve Meslek Kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda ve imza koyduğumuz uluslararası sözleşmelere uygun olarak kısa sürede hazırlanıp Bakanlar Kurulu’na sevk edilecektir.

Cevap 7. Tüzük ve Tip Statülerin çıkarılması ve yayınlanmasından sonra Meslek Birlikleri kurulacaktır.

3. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Çerkezköy-Kapaklı beldesindeki postanenin personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2197) 26.2.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

Dr. B. Fırat Dayanıklı

Tekirdağ

Çerkezköy’ün 18-19 bin nüfuslu Kapaklı Beldesindeki postanede sadece 1 adet görevli memur olduğu ve hizmetlerin eleman yetersizliği nedeniyle etkili ve verimli bir şekilde yürütülemediği konusunda bölge halkından şikâyetler gelmektedir. Bu problemin çözümü için bakanlığınız hangi girişimlerde bulunacaktır?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 24.3.1997

Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.EA/431-6364

Konu : Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 6 Mart 1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2197-5597/15796 sayılı yazısı.

Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın Bakanlığıma yönelttiği 7/2197-5597 sayılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim. Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın

7/2197-5597 Sayılı Soru Önergesi ve Cevabı

Soru :

Çerkezköy’ün 18-19 bin nüfuslu Kapaklı Beldesindeki postanede sadece 1 adet görevli memur olduğu ve hizmetlerin eleman yetersizliği nedeniyle etkili ve verimli bir şekilde yürütülemediği konusunda bölge halkından şikâyetler gelmektedir. Bu problemin çözümü için bakanlığınız hangi girişimlerde bulunacaktır?

Cevap :

Çerkezköy Kapaklı Belde Postanesinde, Çerkezköy Merkezine bağlı olarak 1 memur ve 1 dağıtıcı pozisyonundaki kadro ile hizmet verilmektedir. Ancak memurun emekli olması nedeniyle meydana gelen eksikliğin giderilmesi ve daha etkin hizmet verilmesi için Tekirdağ Posta İşletmesi Başmüdürlüğünden 1 memurun nakli yapılmak suretiyle Kapaklı Beldesi Posta Hizmetleri takviye edilecektir.

Ayrıca söz konusu şubeye, telefon tahsilatının yoğun olduğu günlerde Çerkezköy Merkezinden takviye eleman gönderilmesi talimatı da verilmiştir.

4. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar Çok Programlı Lisesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/2202)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Mustafa Kul

Erzincan

13 Mart 1992 yılında Erzincan’da meydana gelen depremde çok sayıda okulmuz yıkılmış, birçoğu eğitim hizmeti veremez duruma gelmişti. Çok kısa süre de onarımı mümkün olan okullar onarılmış, onarımı mümkün olmayan okullar ise yıkılarak yenisi yapılmış ve çok kısa sürede eğitim hizmetindeki eksiklikler giderilerek normal eğitim verilmeye başlanmıştır.

Erzincan Eğitim ve Öğretim altyapısı olarak deprem öncesi durumundan çok daha iyi bir noktada olmasına karşın, bölgesel olarak eksikliği bilinen ve ihtiyaç olarak tespit edilen Erzincan Fen Lisesi ile Ulalar beldesine Çok Programlı Lise yapılması konusu; Erzincan Valiliği, İl Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğü tarafından Bakanlığınıza teklif edilmiştir.

Daha önceki bu konuyla ilgili girişimlerimiz üzerine, her iki okulun DPT’na gönderildiği ifade edilmiş olmasına karşın, DPT’na böyle bir teklifin gönderilmediği ve söz konusu okulların yapılmasının da 1997 yatırım programında yer almadığını tespit etmiş bulunmaktayım.

1. Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar Çok Programlı Lisesinin yapımıyla ilgili teklifler DPT’na gönderilmişmidir?

2. Sözkonusu okulların yapımıyla ilgili DPT’nın görüşü Bakanlığınıza ulaşmış mıdır? DPT’nın bu konudaki görüşü nedir?

3. DPT’ndan olumlu görüş alındıysa bu okulların yapımını 1997 programına almak mümkün müdür?

4. 1997 programına almak mümkün ise; bu okulların inşaat ihalesi ne zaman yapılabilir?

5. Her iki okulun 1997 yılı fiyatlarıyla proje bedeli ne kadardır?

T.C.

Millî Eğitim Bakanlığı 25.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/784

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 7.3.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2202-5615/15843 sayılı yazısı.

Erzincan Milletvekili Sayın Mustafa Kul’un “Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar Çok Programlı Lisesi Projelerine ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Erzincan Fen Lisesi ve Ulalar Çok Programlı Lisesi yapımı, Bakanlığımızın Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına gönderdiği 19.8.1996 tarih ve B.08.0.APK.0.04.00.701/2177 sayılı 1997 Yılı Yatırım Programı teklifleri arasında yer almıştır. Ancak, söz konusu okul yapımları 1997 Yılı Yatırım Programında yer almamaktadır.

Arz ederim. Prof. Dr. Mehmet Sağlam

Millî Eğitim Bakanı

 

Dokuz İlde Uygulanmakta Olan Olağanüstü Halin 30.3.1997 Günü Saat 17.00’den Geçerli Olmak Üzere Dört Ay Süreyle Uzatılmasına İlişkin Başbakanlık Tezkeresine

Verilen Oyların Sonucu :

(Kabul edilmiştir.)

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 421

Kabul Edenler : 244

Reddedenler : 176

Çekinser : –

Mükerrer Oy : 1

Geçersiz Oy : –

Oya Katılmayanlar : 129

Açık Üyelik : 1

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Doğan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Nuri Yabuz

AĞRI

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Hasan Hüseyin Ceylan

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

ARDAHAN

Saffet Kaya

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

İsmet Sezgin

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

EDİRNE

Evren Bulut

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mehmet Batallı

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Lütfü Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdülkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Necdet Menzir

Ali Oğuz

Mehmet Ali Şahin

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Turhan Arınç

Hasan Denizkurdu

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

KONYA

Hüseyin Arı

Veysel Candan

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Yahya Uslu

MARDİN

Fehim Adak

Muzaffer Arıkan

Mahmut Duyan

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

Refaiddin Şahin

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Necmettin Cevheri

Zülfükar İzol

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şihanlıoğlu

ŞIRNAK

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Ali Şevki Erek

Ahmet Fevzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Kemalettin Göktaş

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Maliki Ejder Arvas

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kâzım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

(Reddedenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

Mehmet Büyükyılmaz

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

Celal Topkan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Eşref Erdem

Halis Uluç Gürkan

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

Sema Pişkinsüt

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BİNGÖL

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇORUM

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

ERZİNCAN

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Abdulilah Fırat

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Ali Ilıksoy

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Yavuz Köymen

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HATAY

Fuat Çay

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atilla Sav

IĞDIR

Adil Aşırım

İÇEL

Oya Araslı

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

İSTANBUL

Ziya Aktaş

Ahat Andican

Refik Aras

Mehmet Aydın

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Ercan Karakaş

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Mehmet Moğultay

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Ahmet Tan

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

İZMİR

Veli Aksoy

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Birgen Keleş

Metin Öney

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İsmail Cem

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Osman Pepe

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Mehmet Keçeciler

KÜTAHYA

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Ayhan Fırat

MANİSA

Hasan Gülay

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

MARDİN

Ömer Ertaş

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Zeki Çakıroğlu

Fikret Uzunhasan

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

ORDU

İhsan Çabuk

Müjdat Koç

Nabi Poyraz

RİZE

Avni Kabaoğlu

 

 

 

 

Ahmet Kabil

SAKARYA

Teoman Akgür

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

ŞANLIURFA

İbrahim Halil Çelik

Ahmet Karavar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

(Mükerrer Oy)

VAN

Mahmut Yılbaş (Kabul)

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Enis Sülün

TOKAT

Şahin Ulusoy

TRABZON

Ali Kemal Başaran

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Fethullah Erbaş

YOZGAT

Lutfullah Kayalar

ZONGULDAK

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

 

 

 

 

 

 

ADANA

M. Ali Bilici

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

AFYON

Kubilay Uygun

AĞRI

M. Sıddık Altay

AKSARAY

Nevzat Köse

Sadi Somuncuoğlu

ANKARA

Ahmet Bilge

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Agah Oktay Güner

Şaban Karataş

İrfan Köksalan

(Oya Katılmayanlar)

M. Seyfi Oktay

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

AYDIN

M. Fatih Atay

BALIKESİR

Tamer Kanber

BATMAN

Musa Okçu

BAYBURT

Ülkü Güney

 

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Zeki Ergezen

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

BURSA

Abdülkadir Cenkçiler

Cavit Çağlar

Ali Osman Sönmez

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

İsmail Coşar

DENİZLİ

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

DİYARBAKIR

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

GAZİANTEP

Hikmet Çetin

Mustafa R. Taşar

GİRESUN

Burhan Kara

Rasim Zaimoğlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Ali Günay

Hüseyin Yayla

ISPARTA

Ömer Bilgin

Erkan Mumcu

İÇEL

Halil Cin

Ali Er

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kâzım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ali Coşkun

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Aydın Menderes

Yusuf Namoğlu

 

 

Altan Öymen

Güneş Taner

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Gencay Gürün

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Ahmet Dökülmez

KARS

Y. Selahattin Beyribey

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

KAYSERİ

Osman Çilsal

Recep Kırış

KOCAELİ

Onur Kumbaracıbaşı

Hayrettin Uzun

KONYA

Remzi Çetin

Mustafa Ünaldı

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Metin Emiroğlu

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Sümer Oral

Erdoğan Yetenç

KIRŞEHİR

Açık Üyelik : 1

MARDİN

Süleyman Çelebi

MUĞLA

Lale Aytaman

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

Mustafa Bahri Kibar

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Ahmet Neidim

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Adem Yıldız

SIVAS

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Bayar Ökten

TEKİRDAĞ

Bayram Fırat Dayanıklı

Hasan Peker

TOKAT

Hanefi Çelik

Metin Gürdere

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

İbrahim Çebi

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

VAN

Mustafa Bayram

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Osman Mümtaz Soysal

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.