Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 23

69 uncu Birleşim

18 . 3 . 1997 Salı


İÇİNDEKİLER

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

1. - Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı'nın, Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması

2. - Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı'nın, Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması

3. - Ankara Milletvekili Agah Oktay Güner'in, Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İtalya ve Fransa'ya gidecek olan Orman Bakanı M. Halit Dağlı'ya, dönüşüne kadar, Sanayi ve Ticaret Yalım Erez'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/715)

2. - Finlandiya'ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e, dönüşüne kadar, Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/716)

3. - Kazakistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/717)

4. - Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in, (6/428) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/148)

5. - Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in İsrail ve Filistin'e yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/718)

6. - Konya Milletvekili Ahmet Alkan'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Teklifinin (2/124) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/149)

7. - Nevşehir Milletvekili Abdulkadir Baş'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 Sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/281) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/150)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 28 arkadaşının, Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/175)

2. - Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 22 arkadaşının, Çernobil kazasının yurdumuzda meydana getirdiği etkilerin araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/176)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - 192 sıra sayılı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin gündemdeki yerine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun 19.3.1997 Çarşamba ve 20.3.1997 Perşembe günlerindeki çalışma süresine ilişkin RP ve DYP gruplarının müşterek önerisi

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. - Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy'de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/67) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 179)

2. - Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 16 arkadaşı ile Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici ve 9 arkadaşının, taşkömürü üretimindeki sorunların çözüm yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/13, 53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 180)

VI. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili M. Cevdet Selvi'nin, İstanbul Milletvekili Ali Oğuz'un şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, Elazığ-Kovancılar'da bulunan bir fabrikanın Etibank tarafından satın alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez'in yazılı cevabı (7/1912)

2. - İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar'ın, Anadolu Liseleri seçme ve yerleştirme kılavuzuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/2056)

3. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa Doğalgaz Dağıtım Şebekesi Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/2068)

4. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, SSK sınavına katılan bir kişiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/2078)

5. - Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık'ın, kamuda çalışan avukatların ücretlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/2087)

6. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemi hakkındaki beyanına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/2092)

7. - Antalya Milletvekili İbrahim Gürdal'ın, uyuşturucu madde kaçakçılığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2095)

8. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, Jandarma ve Olağanüstü Hal Bölgesinde meydana gelen faili meçhul cinayetlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2101)

9. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Oral Çelik'in askerliğini 4 ay yapacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Burhan Tayan'ın yazılı cevabı (7/2107)

10. - Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız'ın, SSKGenel Müdürünün bazı yargıçlara verdiği iftar yemeğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/2119)

11. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, Burdur BAĞ-KUR İl Müdürlüğünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/2158)

12. - Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, OYAK'ın üyelerine yaptırmak istediği konutlarla ilgili birim fiyatına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın yazılı cevabı (7/2215)

13. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, SSK'nın Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine olan borcuna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/2231)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin, gazilerimizin ekonomik durumunun düzeltilmesine;

Bolu Milletvekili Mustafa Karslıoğlu, 14 Mart Tıp Bayramı ve ülkemizin sağlık sorunlarına;

Hatay Milletvekili Mehmet Sılay, Ahıska Türklerinin son durumuna;

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

13.3.1997 tarihli "Gelen Kâğıtlar" da yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (10/67) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 179 sıra sayılı İstanbul Kadıköy'de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylar konusundaki raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve görüşmelerinin Genel Kurulun 18.3.1997 Salı günkü birleşiminde yapılmasına;

13.3.1997 tarihli "Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (10/13, 53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 180 sıra sayılı taşkömürü üretimindeki sorunlar konusundaki raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci sırasında yer alması, görüşmelerinin Genel Kurulun 18.3.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına;

İlişkin Danışma Kurulu önerileri kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının;

1 inci sırasında bulunan 23 S. Sayılı kanun tasarısının görüşülmesi, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının (1/569) (S. Sayısı : 209) görüşmelerine devam edilerek 4 üncü ve 5 inci maddeleri kabul edildi, 6 ncı maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

1 Mayıs olayları ve taşkömürü konularındaki Meclis araştırması komisyonları raporlarıyla diğer denetim konularını görüşmek için 18 Mart 1997 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.06'da son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Mustafa Baş Zeki Ergezen

İstanbul Bitlis

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. - GELEN KÂĞITLAR

14 . 3 . 1997 CUMA

Teklifler

1. - Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/730) (İçişleri ve Anayasa komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.1997)

2. - Sıvas Milletvekili Mahmut Işık'ın; Kurtlapa Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/731) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.1997)

3. - Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/732) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.1997)

Rapor

1. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün; 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 30 uncu Maddesinin Dördüncü Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/318) (S. Sayısı : 252) (Dağıtma tarihi : 14.3.1997) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan'ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da görev yapan polislere ödenen operasyon tazminatına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2290) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

2. - Tokat Milletvekili Hanefi Çelik'in, İlköğretim Müfettişlerinin özlük haklarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2291) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1997)

17 . 3 . 1997 PAZARTESİ

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in, kanunların Anayasaya uygun hale getirilmesi için yapılan çalışmalara ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/470) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

2. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, Erzincan'a bağlı bazı beldelerin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/471) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

3. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, Erzincan'a Sol Sahil Sulama Kanalının yenilenme projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/472) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa - Kapalıçarşı Piriçhanı'nın restorasyonuna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2190) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

2. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, otomobillerde LPG dönüşüm projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2292) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

3. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, MKEGenel Müdürünün görevden alınmasının nedenine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2293) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

4. - Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu'nun, Sinop Yalı Köyünde heyelandan zarar gören vatandaşlar için yaptırılacak afet konutlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2294) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

5. - Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu'nun, Sinop'a bağlı bazı yerleşim birimlerinin balıkçı barınağı ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2295) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

6. - Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu'nun, Sinop'a - Ayancık -Avdullu ve Babaköy'de heyelandan zarar gören vatandaşların afet konutu ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2296) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

7. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Keçiören Belediye Başkanının yasadışı uygulamalar yaptığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2297) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

8. - Antalya Milletvekili Yusuf Öztop'un, Antalya Cam Pramit Kongre Merkezi projesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2298) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

9. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, Kalkınma Bankasınca Doğu Halk Holding Mermer Fabrikası için açılan kredilere uygulanan faiz oranına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2299) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

10. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa İlinin kültürel ve tarihî zenginliğinin korunmasına ve tanıtılmasına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/2300) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

11. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu ve İsa'nın doğuşunu kutlamak için çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2301) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

12. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, İznik Gölü ve çevresini kirleten faktörlere karşı alınacak tedbirlere ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/2302) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

13. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa'ya bağlı bazı ilçelerin Devlet hastanesi projelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2303) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, Tarım Kredi Kooperatiflerince belirlenen girdi fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2050)

2. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, İran'ın Ankara Büyükelçisi'ne ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2051)

3. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Almanya'daki Türk vatandaşlarının dini nikâh kıymaya zorlandıkları iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2055)

4. - İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar'ın, Ankara toptancı halinin Belediye hizmet alanına dönüştürüleceği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2057)

5. - Bursa Milletvekili Yahya Şimşek'in, Sincan Belediyesince düzenlenen Kudüs gecesine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2058)

6. - İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, Sincan Belediye Başkanının düzenlediği Kudüs gecesinde İran Büyükelçisinin yaptığı konuşmaya ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2059)

7. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, bir uyuşturucu kaçakçısının Başbakanlık Özel Kalemi ile telefon konuşması yaptığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2060)

8. - İzmir Milletvekili Birgen Keleş'in, İran Büyükelçisinin, Sincan Belediyesince düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmaya ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2065)

9. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa Uludağ Üniversitesinin 1997'de bitecek olan projelerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2066)

10. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa - Gürsu Ağaköy, Bursa - Gemlik Salamura Zeytin tesisi projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2067)

11. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, bazı projelerin gerçekleşme oranına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2077)

18 . 3 . 1997 SALI

Raporlar

1. - 17.7.1964 Tarihli, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli, 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı : 250) (Dağıtma tarihi : 18.3.1997) (GÜNDEME)

2. - Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 49 Arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman Mercümek ile Bağlantılarının ve Maddî İlişkilerinin Araştırılarak İddia Edilen Hukuk Dışı Malî Kaynaklarının Tespiti Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve (10/63) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 195) (Dağıtma tarihi : 18.3.1997) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in, Malkoçlar Gümrük Kapısının yeniden hizmete açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/473) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)

2. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, Erzincan -Merkez -Sütpınar Köyünün sulama kanalı ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/474) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)

3. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, zeytin üreticisinin kredi borçlarının ertelenmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/475) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Yüksel Aksu'nun, Türk Telekom tarafından yapılan bir ihaleyi kazanan firmalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2304) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)

2. - İstanbul Milletvekili Mehmet Tahir Köse'nin, "Yeşilvadi Baraj Projesi"ne ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2305) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)

3. - Kars Milletvekili Y. Selahattin Beyribey'in, Sağlık müdürleri, başhekimler ve il başkanları ile gizli bir toplantı yapıldığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2306) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)

4. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, Karayolları Trafik Kanununun uygulanmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2307) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)

5. - Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, MGKkararlarının uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2308) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)

6. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa Çelik Palas Oteli'nin özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2309) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.3.1997)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 28 arkadaşının, Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/175) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.3.1997)

2. - Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 22 arkadaşının, Çernobil kazasının yurdumuzda meydana getirdiği etkilerin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/176)(Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

18 Mart 1997 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Sayın milletvekilleri, bugün, Çanakkale Destanının yıldönümü; bu nedenle, gündemdışı konuşmaları, bu konu üzerinde söz talebinde bulunan arkadaşlarımıza verdik; ancak, Sayın Ömer Özyılmaz'ın talebini, başvurusu dördüncü sırada olduğu için karşılayamadım; kendisinden özür diliyorum.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

1. - Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı'nın, Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı ilk söz, Çanakkale Savaşlarının yıldönümü konusunda Tekirdağ Milletvekili Sayın Bayram Fırat Dayanıklı'nın.

Buyurun Sayın Bayram Fırat Dayanıklı. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Dayanıklı, söz süreniz 5 dakikadır.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü nedeniyle gündemdışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlarım.

Çanakkale Savaşları, Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından çok önemli bir yere sahiptir; çünkü, çağdaş, demokratik, laik, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna giden yolda önemli bir aşamadır. Bağımsızlık ve egemenlik mücadelesinin temelleri Çanakkale Zaferiyle atılmıştır.

19 uncu Yüzyılın sonlarında ve 20 nci Yüzyılın başlarında politik gelişmelerini tamamlayan Avrupa devletleri arasında tırmanan rekabet, yayılmacı arayışlara dönüşmüştü. Avrupalı devletler büyük bir hammadde krizine girdiklerinden, yeni pazarlara ve hammadde kaynaklarına sahip olmak için emperyalist politikalar izlemeye başlamışlardı. Bu politikalar sonucunda Birinci Dünya Savaşı patladı ve insanlık, tarihin görmediği, yaşamadığı açılarla tanıştı.

Giderek zayıflamakta olan Osmanlı İmparatorluğunun elinde bulunan Ortadoğu Bölgesinin zengin petrol kaynakları Avrupa devletlerinin dikkatini çekmekteydi. Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşına girmesiyle birlikte, ittifak kuvvetleri, Osmanlı Devletine karşı şiddetli bir saldırıya geçti.

Birinci Dünya Savaşında açılan cepheler içinde, kuşkusuz, Çanakkale, en önemli yeri teşkil etmektedir. Başlangıçta, Çanakkale'nin kısa zamanda ele geçirileceğini düşünen ittifak kuvvetleri, zaman ilerledikçe, hiç ummadık bir savunmayla karşılaştılar. Kahraman Türk askerinin bütün yoksulluk ve yoksunluklara rağmen cansiparane şekilde savaşması ve Mustafa Kemal'in dehası, ittifak devletlerinin hiç ummadıkları bir bozguna uğramasına sebep oldu; ruh, maddeyi; toprak tabyalar, çelik kaleleri yendi; Çanakkale geçilemedi.

Sayın milletvekilleri, 18 Mart 1915'te düşmanın püskürtülmesiyle sonlanan Çanakkale Savaşlarının sonuçları, hem kendi tarihimiz hem de dünya tarihi açısından önemli sonuçlar doğurmuştur. Boğazlardan yardım alamayan Çarlık Rusya, iç çelişkilerine yenik düşmüş ve tarihe karışmıştır. Böylelikle, Bolşevik devrimi başarılı olmuş, tarihin akışı değişmiştir.

Çanakkale Zaferinin diğer önemli bir sonucu ise, diğer sömürge durumundaki ülkelere örnek olması ve onların da bağımsızlık mücadelesine girişmelerine yol açmasıdır. Emperyalizme karşı girişilen bağımsızlık ve özgürlük savaşımlarında, Çanakkale Zaferi, örnek oluşturan, cesaret verici bir emsal olarak kabul edilmiştir.

Çanakkale Savaşları, Kurtuluş Savaşının başlangıcına neden olmasından dolayıdır ki, Türk tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Tüm yoksulluk ve yoksunluklara karşı "Çanakkale geçilmez" sözünün gerçeğe dönüşmesi, Türk Milletinin Kurtuluş Savaşına kalkışmasında önemli bir işlev görmüştür. Çanakkale'de bozguna uğrayan ittifak devletleri, Kurtuluş Savaşına direkt olarak müdahale edememişlerdir. Çanakkale Zaferi, Lozan'da pazarlık gücümüzü artırmıştır. Ayrıca, Gazi Mustafa Kemal, Çanakkale Zaferinden aldığı güçle, millî mücadelenin başına geçerek, ulusu etrafından toplamıştır.

Sayın milletvekilleri, tarihsel gidişe böylesine ağırlığını koyan Çanakkale Savaşlarının başlangıcında, ittifak devletlerinin niyeti, Anadolu topraklarını ele geçirmekti, Anadolu topraklarını sömürgeleştirmekti. Bugün, içinde yaşadığımız dönemde, Türkiye'de, yine bazı güçler, birtakım hayaller peşinde olsalar dahi, hiçbir güç, Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet var olmasını engelleyemeyecektir. (DSP sıralarından alkışlar) Çünkü, Türkiye Cumhuriyetinin üniter devlet olma şeklindeki tarihî tercihi ve ulusal anlaşmamız; Türkiye'nin her köşesinden, her yaşta, her cinste, her kökenden insanımızla kazanılan İstiklal Savaşımız sırasında olmuştur.

Etnik köken ve mezhep ayrılıklarını ön plana çıkaranlar, din duygularını sömürenler, ülke içerisinde karmaşayı hedefleyenler, bu hedeflerine ulaşamayacaklardır; çünkü, Büyük Türk Ulusu, en zor şartlarda dahi, kendine yönelik içten ve dıştan gelen saldırılara göğüs germiş, Atatürk'ün etrafında birleşmiştir. İşte, bu yüzden, Atatürk ilke ve devrimleri, ulusumuzun güvencesi ve garantisidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dayanıklı, lütfen, 1 dakika içerisinde toparlayınız.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) - Sayın milletvekilleri, kim ki, Atatürk ilke ve devrimlerini yok etmeye, laik düzeni yıkmaya çalışırsa, karşısında Yüce Türk Milletini bulacaktır. Atatürk ilke ve devrimleri üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyetini hedef alanlar, kim olurlarsa olsunlar, bu hedeflerine ulaşamayacaklar ve sonları hazin olacaktır.

Çanakkale Zaferinin kazanılmasında canlarını hiçe sayarak vatan uğruna şehit olanları, bugün, rahmetle anıyoruz.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fırat Dayanıklı.

2. - Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı'nın, Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, aynı konuda, Amasya Milletvekili Sayın Cemalettin Lafçı'nın.

Buyurun Sayın Lafçı. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Lafçı, süreniz 5 dakikadır.

CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şanlı tarihimizde büyük bir yeri olan Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şanlı tarihimiz, zaferlerle süslü bir maziye sahiptir. Ecdadımız, milletimizin sesini dünyaya duyurmuş, ta Kafkaslardan Tuna'ya kadar, her geçtiği yerde muazzam gücünü konuşturmuş ve bunu devam ettirmiştir.

Mehmet Akif'in "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda/ Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda" mısralarıyla dile getirdiği, her köşesi ve bucağı şehit kanlarıyla yoğrulu bu cennet vatan, düşman ayaklarıyla kirletilmiş olduğu, tehlikeli devirleri yaşadığı zamanlarda, ölürsem şehit, kalırsam gazi inancı ve ruh aksiyonu içerisinde bulunan ecdadımız; din, vatan ve hürriyet uğruna yapmış olduğu mücadelede yılmadan, usanmadan; her şeye ve her tehlikeye göğüs gererek savaşmış ve vatan uğrunda, hürriyet ve istiklal bayrağını dalgalandırarak şehit düşmüş ve ölmezliğe ermiştir.

Değerli milletvekilleri, bu millet öyle büyük kahramanlar yetiştirmiştir ki... Mesela, bunlardan birisi; Anadolu'yu bize vatan yapan Alparslan, 26 Ağustos 1071 tarihinde, ordusuyla birlikte cuma namazını kılıp, tarihe geçen şu veciz konuşmasını yapmıştır: "Askerler, sizin gibi kahraman bir askerin hükümdarı bulunduğumdan dolayı büyük bir sevinç duymaktayım. İlk hükümdarlığım zamanında, memleketin her tarafını kaplayan ihtilal bulutlarını, yıldırımlar saçan oklarınız sayesinde ortadan kaldırarak vatanı kurtardınız. Bugün de, bütün İslam âlemi, düşmana karşı kendilerini korumanızı ve kurtarmanızı bekliyor. O halde, hem vatanımızı korumak hem de Ulu Allah'ın büyük adını yüceltmek gibi iki kutsal vazifeyi birden yapmış olacaksınız." Ta bidayetten beri, bizim askerimiz, bu ruhu ve bu gayeyi her şeyin üzerinde tutarak destanlar yazmış ve ebediyete kadar da yazmaya devam edecektir. Bu destanı yazan yüce bir millet; cesur, kahraman ve fedakâr bir ordu, dinine, devletine ve vatanına bağlı insanlar, hürriyet ve istiklale aşık bir toplum; işte, bu, Müslüman Türk Milletidir. Tarihte kazandığımız birçok zaferde olduğu gibi, Çanakkale Zaferini de milletimizin şanlı tarihine yazdıran kahraman Mehmetçiğimizdir.

Değerli milletvekilleri "Mehmetçik" deyince, Mehmetçiğin o mümtaz vasıflarından birkaç cümle de olsa bahsetmeden geçemeyeceğim. Mehmetçik, Müslüman Türk evladının askerde aldığı mütevazı unvanıdır; Mehmetçik, mücessem Türk Bayrağıdır; Mehmetçik, asırlarca İslamın şan ve şerefini omuzlarında taşımış ve taşıyacak olan şehadet zümresidir; Mehmetçik, Çanakkale'de milletimizin namus şanını kanı ile ilâ eden mansur Allah ordusudur; Mehmetçik, gittiği her yere sükûn, nizam ve intizamı da beraber götürendir; Mehmetçik, inayeti Hak'la İstiklal Savaşında düşmanı harîmi ismetinde boğan Anadolu'nun aziz yavrusudur; Mehmetçik, kanlı gömleğiyle, yarın huzuru ilahide mazharı iltifat olacak zümrei mağfuredir; Mehmetçik, İslamın nurunu iman savleti ile geçmişe ve geleceğe nakşeden Allah ordusudur.

Değerli milletvekilleri, şu anda zaferinin yıldönümünü idrak etmekte olduğumuz Çanakkale Savaşı esnasında, milletimiz, acılı günler yaşıyordu, gencecik evlatları vatan toprağına sapır sapır dökülüyordu; toprak, onların aziz kanlarıyla sulanıyordu. Bu kanlı muharebeleri bizzat yönetmiş olan Gazi Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Ünaydın'a duygularını şöyle anlatıyordu: "Biz, ferdî kahramanlık sahneleri ile meşgul olmuyoruz; yalnız, size, bomba sırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Lafçı, lütfen; 1 dakika içerisinde konuşmanızı toparlayınız.

CEMALETTİN LAFÇI (Devamla) - "...karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre; yani, ölüm muhakkak. Birinci siperlerin hiçbiri, kurtulmamacasına kâmilen düşüyor, içindekiler onların üzerine gidiyor; fakat, ne kadar şayanı gıpta bir itidal ve tevekkül biliyor musunuz; öleni görüyor, 3 dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur göstermiyor, sarsılmak yok; okuma bilenler, ellerinde Kur'an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar; bilmeyenler, kelimei şahadet getirerek yürüyorlar. İşte bu, askerimizdeki ruh kuvvetini gösteren, şayanı hayret, tebrik edilecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Zaferlerini kazandıran, bu yüksek ruhtur."

Değerli milletvekilleri, bütün bunlara rağmen, tarihini bırakıp efsaneler arayanlara; kalplerinde, kahramanlık ve iman duygusunun yerine, korkaklık ve fitne taşıyanlara; yıkıcı kültür emperyalizminin şehvet ve miskinliğe götüren zehirleyici rüzgârına kapılarak, kendinden uzaklaşıp içimize karışmış...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Lafçı, biliyorsunuz benim tutumumu...

Lütfen; Genel Kurulu selamlayalım.

CEMALETTİN LAFÇI (Devamla) - Aziz şehitlerimizi rahmetle anarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Lafçı.

3. - Ankara Milletvekili Ağâh Oktay Güner'in, Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Çanakkale şehitlerini anma gününün 82 nci yıldönümü hakkında gündemdışı üçüncü konuşma, Ankara Milletvekili Sayın Agâh Oktay Güner'in.

Buyurun Sayın Güner. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Güner, süreniz 5 dakikadır.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; bu eşsiz, bu muhteşem zaferi, benden önce kutlayan arkadaşlarımla aynı gönül ve şuur birliği içerisinde idrak ediyor, bu vesileyle, bu zaferi bize hediye edenlerin hepsini rahmetle yâd ederek sözlerime başlıyorum.

Türk Milletinin büyüklüğü, yüce kubbeye yükselen, âdeta sınırsız bir ihtişam görüntüsündedir. Bu muhteşem görüntünün, hiç şüphesiz ki, zirvelerinden birisi, Çanakkale Muharebeleri ve Çanakkale Zaferidir.

Değerli arkadaşlarım, 253 bin vatan evladının toprağa verilmesiyle bedeli ödenen ve bize, bir imparatorluğu kaybettirirken, eşsiz bir zaferin gururunu tattıran bu muhteşem muharebeleri, bugün, çok ciddî bir şuurla görmek zorundayız.

İngiltere'nin sanayileşmesi ve dünya pamuk pazarlarını eline geçirmesi, sanayileşme yoluna İngiltere'den sonra giren Almanya'yı, hızla, dünya pamuk pazarlarına itti. Alman Genelkurmayının hazırladığı ve Alman devlet adamlarının dikkatle takip ettiği 5-B planı, bugün, Muhterem Heyetinizin değerli üyelerinin çok ciddî bir biçimde gündemlerine getirilmesi icap eden tarihî belge ve ufuklardan birisidir.

Almanlar, Berlin, Belgrad, Bosfor ve Bombay'ı hedef almışlardı. Bu emellerine ulaşabilmek için, bir cihan harbini de göze aldılar. İngiltere, Fransa ve Rusya ittifak kurmuş, bunun karşısında, Almanya ve Avusturya müşterek hareket kararı almıştı. Devletin temel siyaseti -özellikle Sultan Abdülhamit döneminde- bir cihan harbinde kesinlikle tarafsız kalmak, harbe girmemek ve devletin yaralarını sarmaktı. Ne yazık ki, İttihat ve Terakki yönetimi, kof ihtiraslar uğruna, Enver Beyin ısrarı, ona uyan Talat Beyin ve Cemal Beyin gayretiyle, bu triumvira, memleketin padişahına, hükümdarına, sadrazamına, mevcut parlamentosuna haber vermeden harp kararı aldılar. Harbin temeli, Almanya'nın bir yıldırım savaşla Fransa'yı çökertmesi, sonra, dönüp Rusya'ya vurmasıydı; ama, ne yazık ki, Almanlar, Marne Meydan Muharebesinde 300 bin ölü verip, oraya çakılıp kalınca, harbin kaderi kendiliğinden değişti.

Kendisini ziyaret eden Enver Beye, Sultan Abdülhamit, sürgünde bulunduğu zamanda "çıkacak bir dünya savaşını, dünya denizlerine hâkim olan kazanacaktır, planınızı buna göre yapınız" demişti. Onlar, aksine, kara devletleriyle birlikte savaşa girdiler ve savaş, bizim için, yetkisiz, ehliyetsiz, sorumsuz bir siyasî iktidarın elinde, otuz senede yetiştirilmiş, çok ciddî eğitim reformlarıyla Batı dillerinden birisini, doğu dillerinden Arapça ve Farsça'yı mükemmel öğrenmiş aydın kadroların Çanakkale'ye, Galiçya'ya, Sarıkamış'a, Sina Çöllerine gömülmesi gibi acı bir netice verdi.

Değerli arkadaşlarım, Çanakkale Savaşında, biraz önce ifade edildiği gibi, bütün zaferlerimizin ve milletimizin büyüklük kubbesinin eşsiz sütunu Mehmetçiğin şahsiyeti, tarihe unutulmaz bir biçimde tescil edilmiştir. Dünya askerî tarihinde, dünyadaki savaşların hiçbirisinde, bir kumandanın "cephanemiz bitti" diyen askerlerine "cephaneniz bittiyse süngünüz var" dediği ve sonra, arkasından "ben, size, taarruz etmenizi değil, ölmenizi emrediyorum" dediği görülmemiştir. İşte, bu Yüce Meclisin üzerinde durması gereken hakikat budur. Bu, nasıl bir insandır; bu, ne muhteşem bir şahsiyet sağlamlığıdır ki, kendisine "taarruz etmenizi değil, ölmenizi emrediyorum" diyen kumandanına sonuna kadar bağlı kalmıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güner, 1 dakika içinde lütfen; toparlayınız.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Zannediyorum, bugün, Türkiye'yi yöneten bütün kadroların, Türkiye'nin yönetilmesine talip olan kadroların, bu eğitimdeki büyük sırrı ve o insanların kültür yapılarını, iman yapılarını, ebedî hayat anlayışlarını, bağlı oldukları manevî değerleri, çok ciddî bir biçimde düşünmesi lazımdır. Aziz arkadaşlarım, bunu hep birlikte düşünmeye mecburuz. Bugün, bu ülkenin hapishaneleri, artık, insan alamıyor; bugün, bu ülkenin kahveleri, okul sayısının 5 katına çıkmış; bugün, bu ülkenin diplomalılarından 100 kişiden 32'si işsiz; bugün, bu ülkenin çalışabilecek nüfusunun yüzde 20'si sahipsiz!.. O zaman, çok ciddî bir biçimde, bu toprağı vatan yapanların, haysiyetiyle bu yolda can verenlerin huzurunda, içimiz yanarak, yüzümüz kızararak "biz nerede hata yapıyoruz" diye sormamız gerektiğine inanıyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Çanakkale Zaferi, Türk Milletine, Mustafa Kemal'i ve arkadaşlarını hediye etti. Bu zaferin temelinde, Vehib Paşanın, Esad Paşanın ve bütün müstesna kumandanların büyük hakkı var. Hepsini, rahmetle, minnetle yâd ediyor; aziz millletimize, Allah'tan, Çanakkale şuuru niyaz ediyorum.

Hepinizi, hürmetle selamlarım. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güner.

Göründüğü kadarıyla, gündemdışı konuşmalar vesilesiyle Hükümetin ilave bir söz talebi yok.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının üç adet tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İtalya ve Fransa'ya gidecek olan Orman Bakanı M. Halit Dağlı'ya, dönüşüne kadar, Sanayi ve Ticaret Yalım Erez'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/715)

11 Mart 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 13 Mart 1997 tarihinden itibaren İtalya ve Fransa'ya gidecek olan Orman Bakanı M. Halit Dağlı'nın dönüşüne kadar; Orman Bakanlığına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

2. - Finlandiya'ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e, dönüşüne kadar, Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/716)

13 Mart 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 14 Mart 1997 tarihinde Finlandiya'ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Tansu Çiller'in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına, Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

3. - Kazakistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/717)

14 Mart 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 15 Mart 1997 tarihinde Kazakistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

4. - Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in, (6/428) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/148)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 148 inci sırasında yer alan (6/428) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Kâzım Üstüner

Burdur

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

İki adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

Sayın milletvekilleri, birinci önerge 500 kelimeden fazla olduğu için özetini okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 28 arkadaşının, Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/175) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Boğazlar ve Marmara Denizinde seyir yapan gemilerin, yerleşim merkezleri için oluşturduğu büyük tehlikeler, acı tecrübelerle her zaman belleğimizdedir. 13 Şubat 1997 tarihinde Tuzla tersaneler bölgesinde meydana gelen TPAO tanker yangını, Boğazlar ile Marmara Denizinin karşı karşıya bulunduğu büyük tehlikeleri bir kere daha gündeme getirmiştir.

Bir daha, bu ve buna benzer faciaların yaşanmaması için, Boğazlar ile Marmara Denizinin karşı karşıya bulunduğu sorunların tespiti ile olası tedbirlerin alınmasına ve politikaların belirlenmesine ışık tutacak bir Meclis araştırması yapılmasını, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, arz ve teklif ederiz.

1. Temel Karamollaoğlu (Sıvas)

2. Mehmet Gözlükaya (Denizli)

3. Ali Oğuz (İstanbul)

4. Ekrem Erdem (İstanbul)

5. Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

6. Azmi Ateş (İstanbul)

7. Hayri Kozakçıoğlu (İstanbul)

8. Bahri Zengin (İstanbul)

9. Mukadder Başeğmez (İstanbul)

10. Hasan Ekinci (Artvin)

11. Muzaffer Arıkan (Mardin)

12. Mehmet Gölhan (Ankara)

13. İsmail Karakuyu (Kütahya)

14. Mehmet Fuat Fırat (İstanbul)

15. Ertuğrul Eryılmaz (Sakarya)

(1) (10/175) esas numaralı Meclis araştırması önergesi tutanağa eklidir.

16. Fethi Acar (Kastamonu)

17. Osman Yumakoğulları (İstanbul)

18. Şevki Yılmaz (Rize)

19. Muhammet Polat (Aydın)

20. Naci Terzi (Erzincan)

21. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

22. Yasin Hatiboğlu (Çorum)

23. Zülfikar Gazi (Çorum)

24. Mehmet Emin Aydınbaş (İçel)

25. Saffet Benli (İçel)

26. Feti Görür (Bolu)

27. Bekir Sobacı (Tokat)

28. Yaşar Canbay (Malatya)

29- Abdullah Arslan (Tokat)

Gerekçe:

Bilindiği gibi, 13 Şubat 1997 tarihinde Tuzla tersaneler bölgesinde meydana gelen TPAO tanker yangını, ülkemizin denizlerinde, özellikle Türk Boğazlarında karşı karşıya bulunduğu tehlike ve uluslararası konvansiyonlar karşısındaki sorumluluklarını yeniden gündeme getirmiştir.

Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin, yerleşim merkezleri için oluşturduğu büyük tehlikeler bulunmaktadır. Yakın geçmişte İstanbul'un tümünü tehdit eden ve ülke gündemini uzun sürelerle işgal eden büyük gemi kazalarının unutulması mümkün değildir. Ayrıca, çarpışmalar ve çarpmalar nedeniyle ortaya çıkan can ve mal kayıplarına yol açan kazalar da sıkça görülmektedir. Bunlara ilaveten, İzmit (Gölcük) Rafinerisi ve deniz üssü bölgesi ile Bandırma-Gemlik, Tekirdağ (Haramidere) petrol dolum tesisleri bölgesi gibi, kıyı sahil şeridi ve sanayi tesislerinin bulunduğu yerlerde vuku bulacak gemi kazalarının büyük felaketlere yol açması kaçınılmaz görünmektedir.

Boğazlar ve Marmara Denizinden geçen gemilerden, aşağıda belirtilenler en büyük risk grubunu oluşturmaktadır: Kimyasal ve biyolojik madde taşıyan gemiler; yanıcı, parlayıcı, patlayıcı madde taşıyan gemiler; akaryakıt ve LPG taşıyan gemiler; radyoaktif ve sanayi artığı taşıyan gemiler; askerî ve askerî maksatlı gemiler.

Bu gemilerde çıkması muhtemel bir yangın veya çarpışmanın denizlerimizde, özellikle söz konusu Türk Boğazları ile Marmara Denizinde büyük can ve mal kayıpları ile büyük boyutlarda çevre kirliliğine sebep olacağı bir gerçektir.

Montreux Anlaşması gereği, Türkiye'nin 1994 yılında yürürlüğe koyduğu Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük ve uygulamaları, ülkemize seyir güvenliğini sağlamak üzere bu güzergâhtan geçişleri düzenleme yetkisiyle birlikte, büyük yükümlülükler getirmektedir.

Boğazlarla ilgili teknik düzenlemeleri yapacak, finanse edecek kurum Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ)'dir. Boğazlardaki kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri, seyir güvenliğiyle ilgili kıyı tesisleri, gemi kurtarma ile yangın söndürme görevleri bu kuruluşça yürütülmektedir; ancak, bu Kurum, özelleştirme kapsamındadır. Bu Kurum, diğer faaliyetleri yanında, Montreux Sözleşmesinden doğan fener, tahlisiye hususlarınca büyük paralar tahsil etmekte; ancak, özelleştirme mevzuatı ve mevcut yapılanma gereği olarak, bu gelirleri, Türk Boğazlarındaki seyir düzeninin iyileştirilmesi için kullanamamaktadır.

Boğazlarda seyir güvenliğiyle ilgili teknik yükümlülüklerini yerine getiremediği gerekçesiyle, ülkemiz; başta, üyesi bulunduğumuz Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) olmak üzere, pek çok uluslararası platformda sert tenkitlere uğramakta ve Montreux Anlaşmasının Türkiye'ye Boğazlarla ilgili olarak tanıdığı haklar yeniden tartışmaya açılmaya çalışılmaktadır.

Bunlara ilaveten, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) petrolünü, dünya pazarlarına, daha ekonomik olduğu gerekçesiyle, boru hatları yerine tankerlerle ve Türk boğazlarını kullanarak sevk etmek istemektedir. Bu talep, ülkemiz için can ve mal güvenliği açısından kabul edilemez niteliktedir.

Türk boğazları ile Marmara Denizinden geçişler konusunda uluslararası anlaşmaların kendine tanıdığı hak ve vecibelerin idamesinde ülkemizin büyük sıkıntıları olduğu, sektörde görülen yetki kargaşası ve koordinasyon eksikliklerinin uluslararası platformlarda da Türkiye'yi sıkıntıya soktuğu görülmektedir.

Ortaya çıkan tablo, denizciliğin bir ülke politikası olarak ele alınmasının gerekliliğini açıkça göstermektedir. Üyesi olduğumuz veya olmadığımız uluslararası organizasyonlarda izlenecek politikalar dahil olmak üzere, denizciliğin büyük ekonomik potansiyelinin değerlendirilmesini de mümkün kılacak, çok boyutlu, bir millî denizcilik politikasının oluşturulması ve denizcilikle ilgili yetkilerin bir idarede toplanarak yetki kargaşasının acilen önlenmesinin, ülkemiz için kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Yukarıda belirtilen hususların Yüce Mecliste yapılacak bir araştırmaya konu edilmesi için, araştırma komisyonu kurulmasını, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. - Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 22 arkadaşının, Çernobil kazasının yurdumuzda meydana getirdiği etkilerin araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/176)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

26 Nisan 1986 yılında Ukrayna'daki Çernobil kazasının meydana gelmesinden sonra yurdumuzdaki etkileri ve alınması gereken sağlık ve eğitim sorunlarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması gereksiniminin zorunlu olduğu yaptığımız araştırmalarla anlaşıldığından, bu önergeyi vermiş bulunmaktayız.

Biliyoruz ki, dünyamız bir bilgi çağı yaşamaktadır. Bizim de yurdumuzda atom santrallarının devreye girdiği bugünlerde, herhangi bir kaza neticesinde, vatandaşlarımızın, özellikle sağlık açısından ne gibi tedbirler alacaklarını bilmeleri, en tabiî haklarıdır. Kazaların olmasını, kesinlikle, kimse istemez; ama, bizler bu konuda neler biliyoruz? Öyle inanıyoruz ki, özellikle sağlık yönünden bu konuda halkımızın hiçbir bilgisi olmadığı bir gerçektir.

Çernobil kazasından sonra yurdumuzda birçok çalışmalar yapılmıştır; fakat, bunlar, patlamanın hemen akabinde olduğu için, insanlar üzerindeki hastalık oranı belirlenememiştir. Uzmanların verdiği bilgilere göre, atomda etkilenme, olay tarihinden on yıl sonra başlamakta, yaklaşık olarak kırk elli yıl veya daha fazla sürelerde kendini göstermektedir. Halbuki, bizde görüyoruz ki, bazı kurumların çalışmaları bu ilk yıllarda yapıldığından ve halkımıza da panik olmaması açısından gerçek veriler saklanmıştır veya çok iyi bir çalışma yapılamamıştır. Kaldı ki, kemiğe yerleşen ve yarı ömrü kırk yıl olan sezyum 137 kan yapıcı organ olan çocuk kemik iliğini kırk yıl sonra radyasyona uğratır. Yine biliyoruz ki, İsveç, ilerlemiş teknolojisine rağmen patlamadan 4 gün sonra bu olayı dünyaya ilan etti ve bizler de, yurdumuzda, ancak ondan sonra çeşitli tedbirler almaya başladık. Demek ki, bu işle ilgili kuruluşlarımızın, pek gerekli alet, edevat veya teknolojik bilgilerinin yeterli olmadığıdır. Bu da, bu önergemizi vermekte ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir.

Ayrıca, o zamanın Atom Enerji Kurulu Başkanı "bu verileri kamuoyuna yansıtırsak, her uzman kendisine göre yorum yapacak, kimi doğru, kimi yanlış; radyoaktivitenin ne olduğunu bilmeyen halkımız bunları ne yapsın; onların öğrenmek istediği, tehlike var mı yok mu? Ben de, uzmanlara ve elimizdeki verilere dayanarak hiçbir tehlike olmadığını sürekli söyledim" diyor. Böyle önemli bir konuda Türk Halkının bilgilendirilmemesi düşüncesi ne kadar sorumsuzluksa, yine, zamanın Bakanı televizyonlara çıkıp çay içtiğinde tehlike olmadığını halkımıza beyan etmesi de yanlıştı. Ancak, her ikisinin de çok iyi bildikleri bir gerçek vardı ki, radyasyona yakalanan insanların hastalıkları on yıl sonra kendini göstermesiydi.

Havaya çıkan bu zehirli gazlar doğanın dengesini bozarak insanları, hayvanları, bitkileri ve suları etkilemektedir. Onun için, bu olayı önemsizmiş gibi göstermek büyük yanlışlık olur. Işınım, hem ışınım hastalığı verdiği gibi hem de tiroit kanseri yapmaktadır. Özellikle anne, hamileliğin dölütün organlarının geliştiği dönemde ışınıma uğramışsa, bebeğin zarara uğraması kaçınılmazdır. Radyoaktif buluttan yağmurla yeryüzüne inen radyoaktif maddeler, mevcut bitki örtüsünü, özellikle çay ve fındık bahçelerini etkileyerek, bunları kontamize etmiştir. Hatta, Trakya ve Karadeniz kıyılarında çevresel doğal gamma radyasyon düzeylerindeki yükselmeler, Atom Kurumunca da belirlenmiştir. Karadeniz kıyısındaki, en yüksek, Karasu bölgesinde tespit edilmiştir. Yine, Trakya bölgesinde Büyükismailce ile Tekirdağ bölgeleri karşılaştırıldığında, oranın 19,5 kat radyasyon farkı olduğu görülür. Yine, Büyükismailce ile Karadeniz kıyısı olan Fındıklı'yı karşılıştırırsak, Fındıklı'da Büyükismailce'ye göre 4,2 kat daha fazla olduğunu görmekteyiz. Eğer, tüm ortalama değerleri göz önünde tutarsak, kirlilik oranının çok daha fazla olduğunu tespit etmiş oluruz. İşte, bu tespitler tek tek elde edilmiş; ama, sağlık yönünden, buralarda etkilenen insanlarımız periyodik olarak kontrol altına alınamamışlardır. Bu yörelerde insanlarımızı ve yurdumuzun tüm insanları sağlıklı yaşamaları en tabiî hakları olduğu bir gerçektir; çünkü, yaşam, şakaya gelmez. Devletimiz de, bu konuda her türlü tedbiri almak ve aldırmak mecburiyetindedir. Bu bölgelerdeki insanlarımız bugünden itibaren hemen kontrol altına alınmalıdır; çünkü, sağlıklı nesillerin yetişmesini sağlamak hepimizin görevidir. Ayrıca, insanlarımızın eğitilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı tarafından okullar açılması, öğrencilerimizin bu konuyla ilgili bilgilenmeleri gerektiği inancındayız.

Sonuç olarak, Türk Halkının sağlığını ilgilendiren bu olayı araştırıp, alınması gereken sağlık ve eğitim konularının belirlenmesi açısından bir Meclis araştırması açılması gereği bir gerçektir. Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması hususunu müsaadelerinize arz ve teklif ederiz. 12.03.1997

1. Fevzi Aytekin (Tekirdağ)

2. Ayhan Gürel (Samsun)

3. Abdullah Turan Bilge (Konya)

4. Müjdat Koç (Ordu)

5. Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)

6. Bayram Fırat Dayanıklı (Tekirdağ)

7. Mehmet Cevdet Selvi (İstanbul)

8. Fikret Uzunhasan (Muğla)

9. Tuncay Karaytuğ (Adana)

10. Mehmet Aydın (İstanbul)

11. Emin Karaa (Kütahya)

12. Yüksel Aksu (Bursa)

13. Bekir Yurdagül (Kocaeli)

14. Metin Bostancıoğlu (Sinop)

15. Mustafa İstemihan Talay (İçel)

16. Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın)

17. Mustafa Karslıoğlu (Bolu)

18. Çetin Bilgir (Kars)

19. Necati Albay (Eskişehir)

20. Ali Ilıksoy (Gaziantep)

21. Atilla Mutman (İzmir)

22. Hikmet Sami Türk (Trabzon)

23- Hilmi Develi (Denizli)

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - 19 uncu Dönemde, 1994'te, Çernobil'in geç ve erken, sağlık ve eğitime olan tesirleri konusunda bir araştırma komisyonu kurulmuş; rapor hazırlanmış, Büyük Millet Meclisinde de okunmuş, tasvip görmüş ve kaldırılmıştı. Şimdiki araştırma önergesi, sanki böyle bir şey yapılmamış veya az yapılmış, eksik yapılmış havasında verilmektedir. O araştırma dörtbuçuk ay sürmüş, tüm olaylar baştan aşağı tetkik edilmiş, sorumlular hakkında her türlü inceleme yapılmış ve dosyasına konulmuştur. Yeniden ele alınmasını anlamak mümkün değildir.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Yetersayıda sayın milletvekili böyle bir talepte bulundular; normal, İçtüzüğümüze uygun prosedürü, süreci işletiyoruz.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Arka arkaya böyle açılırsa olmaz ki...

BAŞKAN - İlgili imza sahibi arkadaşlarımız, herhalde, sizin yaptığınız uyarıyı da dikkate alacaklardır; ancak, biz, bu önergeyi Genel Kurulun bilgilerine sunmak ve önergeye gündemdeki yerini aldırıp, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmenin de sırasında yapılacağını duyurmak durumundayız.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

5. - Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in İsrail ve Filistin'e yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/718)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 26-28 Ocak 1997 tarihlerinde İsrail ve Filistin'e yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmeleri uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

LİSTE:

Cefi Jozef Kamhi (İstanbul)

Mukadder Başeğmez (İstanbul)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - 192 sıra sayılı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin gündemdeki yerine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 59 Tarihi: 18.3.1997

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 72 nci sırasında yer alan 192 sıra sayılı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin bu kısmın 7 nci sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Hasan Korkmazcan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

Temel Karamollaoğlu Zeki Çakan Ali Rıza Gönül

RP Grubu ANAP Grubu DYP Grubu

Başkanvekili Başkanvekili Başkanvekili

Hikmet Uluğbay Nihat Matkap

DSP Grubu CHP Grubu

Başkanvekili Başkanvekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Doğru Yol Partisi ile Refah Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerisi vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım:

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun 19.3.1997 Çarşamba ve 20.3.1997 Perşembe günlerindeki çalışma süresine ilişkin RP ve DYP gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 18.3.1997 Salı günü yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Gruplarımızın aşağıdaki müşterek önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını, saygılarımızla arz ederiz.

Ali Rıza Gönül Temel Karamollaoğlu

DYP Grup Başkanvekili RP Grup Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun 19.3.1997 Çarşamba ve 20.3.1997 Perşembe günlerinde çalışmalarını saat 23.00'e kadar sürdürmesi önerilmiştir.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, önerinin aleyhinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Matkap.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce okunan, Refah Partisi Grubu ile Doğru Yol Partisi Grubunun, Meclis İçtüzüğünün 19 uncu maddesine göre vermiş bulundukları öneriye neden karşı olduğumu izah etmek üzere söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iki grup tarafından verilmiş bulunan öneri, Genel Kurulun çarşamba ve perşembe günleri saat 15.00'ten 23.00'e kadar çalışmasını öngörüyor.

Değerli arkadaşlarım, Meclis çalışma saatlerinin uzamasına karşı olmadığımızı, öncelikle belirtmek isterim.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Bravo!

NİHAT MATKAP (Devamla) - Ancak, Danışma Kurulunda bu öneriye katılmamamızın bir gerekçesi var. Eğer, bu öneriye katılmış olsaydık, bir anlamda "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" bölümünün 5 inci sırasında yer alan, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısına, dolaylı da olsa, örtülü de olsa destek vermiş olurduk.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının kanunlaşıp uygulamaya geçmesi halinde ne kadar sakıncalarla karşı karşıya kalacağımızı defalarca burada izah ettik, diğer gruplar da izah etti. İşçi kesimi, işveren kesimi, halen, her gün, bu tasarıyla ilgili aleyhte görüşlerini açıklıyor.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle tekrar hatırlatmak istiyorum; bu tasarının mutlaka geri çekilmesi gerekir. Belki de tasarının kanunlaşıp uygulamaya geçmesinden sonra geçecek beş altı yıl içerisinde herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmayacağız; ancak, beşinci altıncı yıldan sonra, bu uygulama, hem sosyal güvenlik sistemimizi felce uğratacak hem bütçemiz için çok ciddî bir tehdit unsuru oluşturacaktır. Bütçedeki gelirlerimizin önemli bölümünü, belki de bu düzenleme nedeniyle bu fona aktarmak durumunda kalacağız; ancak, değerli İktidar grupları, eğer bu tasarıyı geri çekerlerse veya bu tasarıyı atlayarak diğer kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine dair bize bir söz verirlerse, bu öneriyi biz de destekleriz. Bizim amacımız, çalışma saatlerinin uzatılmasına karşı çıkmak değildir, tekrar ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konudaki düşüncelerimizi açıklamak ve bu öneriye neden karşı olduğumuzu sizlere tekrar arz etmek üzere bu sözü aldım; hepinize teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Önerinin lehinde, Sayın Karamollaoğlu; buyurun.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; bu önerinin lehinde söz aldım.

Sayın Matkap'a teşekkür ediyorum öncelikle; çünkü, prensip itibariyle, Meclisin çalışma saatlerinin uzatılmasına itirazlarının olmadığını belirterek, "ancak, şu anda gündemde bulunan, yurt dışında çalışanların emeklilikleriyle ilgili kanun tasarısına da böylece bir öncelik tanınmış olacağından dolayı, bugün için iştirak edemedik" dediler. Tabiî, buna da saygı duyuyorum; ancak -elbette, biz, bütün kanunların ittifak içerisinde geçmesini arzu ederiz, gönlümüz bunu arzu eder- her yerde bu ittifakı sağlamamız mümkün olmayabilir; bu konuda da sağlayamadık; bundan dolayı, esas itibariyle, Meclisin daha verimli çalışmasını sağlayacak bir teklifin reddedilmesini pek uygun bulmadığımı arz etmek istiyorum.

Önümüzdeki hafta için -aslında, arkadaşlarımız buna da sıcak bakmışlardı; bir bilgi vermek maksadıyla söylüyorum- aslında, prensip itibariyle, Meclis Genel Kurulunu salı, çarşamba, perşembe günlerine ilaveten cuma günleri de çalıştırmak istiyoruz. Bütün gruplar, bu konuda hemen hemen ittifak ettiler; fakat, bu hafta için cuma günü erken olur; arkadaşlarımızın birtakım programları ve randevuları olabilir diye, biz, bunu daha sonra gündeme getirmeyi uygun bulduk. Bundan dolayı, arkadaşlarımıza bir bilgi kabilinden bunu da arz etmeyi faydalı gördüm. Çalışmaların başarılı olmasını temenni ediyorum.

Grupların bu önerimize müspet oy vereceklerini ümit ediyor; saygılar sunuyorum efendim. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uluğbay.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Zabıtlara muntazam geçirilmesi için ifade etmek istiyorum; Genel Kurulun cuma günü çalışması, gelecek pazartesi günü Danışma Kurulunda tekrar müzakere edilip karara bağlanacak; alınmış bir karar yoktur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Başka söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi Gruplarının ortak önerisini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş, iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup, işleme koyacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

6. - Konya Milletvekili Ahmet Alkan'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Teklifinin (2/124) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/149)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımca hazırlanarak 14.3.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabülüne Dair (2/124) esas numaralı Kanun Teklifim, 5.6.1996 tarihinde sevk edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda, görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.

Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre doğrudan doğruya gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.

Saygılarımla. Ahmet Alkan

Konya

BAŞKAN - Sayın Ahmet Alkan, teklif sahibi olarak; buyurun.

Sayın Alkan, süreniz 5 dakikadır.

AHMET ALKAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Konya, tarihi içinde, hep üniversite şehri, bir ilim irfan şehri olagelmiş. Şu anda da, Selçuk Üniversitesiyle 38 bin öğrenciye hizmet vermekten gurur duyuyor. Ancak, gerek Konya'nın sahip olduğu potansiyel, gerekse, bir üniversitenin, 38 bin öğrenci, 3 bin öğretim üyesi gibi kontrolü, denetimi oldukça zor boyutlara gelmiş olması, aşırı büyümüş olması, Konya'nın gündemine ikinci bir üniversiteyi getirmiş bulunmaktadır.

Özellikle de, Konya'nın son yıllarda hızla sanayileşmeye başlaması, 1970 yılında kurulan, daha sonra Selçuk Üniversitesi bünyesine mühendislik-mimarlık fakültesi olarak katılan Konya Devlet Mühendislik-Mimarlık Akademisinin, Üniversite bünyesi içerisinde, 15 bölüme, 4 bini aşkın öğrenciye, 200'ün üzerinde öğretim elemanına sahip hale gelmesi, artık, mevcut fakülte bünyesinin Mühendislik Fakültesine dar gelmeye başlaması, yine Konya'nın gündemine ikinci bir üniversiteyi, özellikle de teknik üniversiteyi getirmiş bulunmaktadır.

Biz, bu konuda, sadece siyasî bir karar olsun diye ya da sadece siyaseten bir kanun teklifi hazırlamadık. 1994 yılında, bütün sivil toplum kuruluşlarının iştirakiyle kurduğumuz Konya'ya Teknik Üniversite Kazandırma Komitesi bünyesinde, gerek Konyalı hemşerilerimizi, sivil toplum örgütlerini, dernekleri, vakıfları, meslek odalarını gerekse siyasî partileri bir araya getirerek, şu anda elimde bulunan ciddî bir çalışmayı, bir araştırmayı yaptırdık ve gördük ki, Konya, gerek potansiyeli itibariyle gerekse teknik üniversitenin nüvesini teşkil etmesini arzu ettiğimiz Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, akademik potansiyeliyle, öğrenci potansiyeliyle bir teknik üniversiteye dönüşebilecek hazır altyapıyı oluşturmaktadır. Bu konuda, bütün siyasîlerimizle -başta Sayın Başbakan ve Sayın Bakan olmak üzere- ittifak içerisindeyiz. Ümit ediyor ve umuyorum ki, Yüce Heyetinizden, teknik üniversite kurulması yolundaki teklifimizin doğrudan gündeme alınması kabul edilir ve akabinde kuruluş kanunu da çıkarsa, gerek Konya'ya gerekse Konya'nın çevresinde yaşayan insanlarımıza çok büyük bir hizmet yapılmış olacaktır.

Bilinmektedir ki, bugün, bir küçük devlet memurunun maaşı, dışarıda okuyan bir öğrencinin rutin masraflarını dahi karşılayamaz duruma düşmüştür. Bu bakımdan, gerek Konya içerisinde okuyan gerekse Konya'ya yakın çevreden gelen öğrencilerimizin, ucuz, kolay ve huzurlu bir şehir olan Konya'da okuma imkânlarını temin etmek de Yüce Meclisimizin görevleri arasındadır diye düşünüyorum. Ümit ediyor ve bekliyorum ki, teklifimiz, bütün milletvekillerimizin, bütün siyasî partilerimizin katılımıyla Yüce Meclisin gündemine alınacak ve sonra da, Konya, hak ettiği bir teknik üniversiteye kavuşacaktır.

Bu dilekle, hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlıyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Başka söz talebi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

7. - Nevşehir Milletvekili Abdulkadir Baş'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 Sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/281) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/150)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımca hazırlanarak 6.5.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin (2/281) esas numaralı Kanun Teklifim, 3.6.1996 tarihinde sevk edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda, görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.

Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, doğrudan doğruya gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.

Saygılarımla.

Abdulkadir Baş

Nevşehir

BAŞKAN - Sayın Baş, teklif sahibi olarak, buyurun efendim.

ABDULKADİR BAŞ (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nevşehir İlinde "Damat İbrahim Paşa Üniversitesi" adıyla yeni bir üniversite kurulmasına dair kanun teklifimizin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için söz almış bulunuyorum; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime, Çanakkale şehitlerimizi rahmetle anarak başlamak istiyorum.

Birçoğunuzun gezip gördüğünü ümit ettiğim Nevşehir, tabiî ve tarihî güzellikleri bağrında taşıyan bir ilimizdir; 2 milyona yakın yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği önemli bir turizm merkezidir.

İç Anadolu'nun ortasında, kültürel zenginliği olan ve sosyal yönden gelişmiş bir ilimizdir. Hava ve karayoluyla ulaşım imkânı olan, Ankara, Kayseri ve Konya gibi önemli kültür ve eğitim merkezlerine yakın olan bir ildir. Ayrıca, Hacı Bektaş Veli gibi büyük bir düşünürü bağrında taşıyan ve onun aydınlığını yaşayan bir ilimizdir.

Dünyanın sayılı turizm merkezlerinden birisi olması sebebiyle, geleceğin önemli bir dinlenme ve eğitim merkezi olarak düzenlenmesinde zaruret vardır.

Eğitim ve öğretim bakımından önemli mesafe alan ilimizde, 53 916 öğrenci eğitim görmektedir.

Nevşehir'de, Erciyes Üniversitesine bağlı Turizm İşletmeciliği Yüksekokulu ve Sağlık Yüksekokulu bulunmaktadır.

Bu yıl, üniversite imtihanı için 3 500 öğrencimiz başvurmuştur.

Nevşehir Halkı, üniversitenin kurulmasını fevkalade arzulamaktadır. Bu itibarla "Nevşehir İli Kalkınma ve Üniversite Yaptırma, Yaşatma Vakfı" adı altında bir vakıf kurulmuştur. Üniversite için, 6 033 226 metrekaresi tahsisli olup, toplam 6 227 907 metrekare arsa temin edilmiştir. Erciyes Üniversitesi Rektörlüğüyle irtibat kurulurak, mutabık kalındığı şekilde, bedelleri vakıf ve Nevşehirli işadamları tarafından karşılanmak üzere, bu yıl, fakülte için hazırlanan üç ayrı binanın temeli atılacaktır. 750 milyara mal olacağı tahmin edilen bu binaların bedeli taahhüt edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, Nevşehirliler bu hususta çok azimlidirler. Nevşehir, üniversiteye layıktır. Nevşehir'in, Nevşehir olarak kuruluşunu ve ilk imarını temin eden, Türkiye'de ilk matbaayı kuran Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın adını taşıyan bir üniversitenin kurulmasına ilişkin kanun teklifimin, Genel Kurulun gündemine alınması lehinde oy kullanılmasını Yüce Heyetinizden istirham ediyorum. Biraz önce, Konya'ya teknik üniversite kurulmasıyla ilgili kanun teklifinin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili önergenin kabulü de bu ümidimizi artırmıştır.

Şahsım ve Nevşehirli hemşerilerim adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Başka söz talebi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Genel Kurulun 13.3.1997 tarihli 68 inci Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan, 1 Mayıs günü meydana gelen olaylar konusundaki 179 sıra sayılı ve taşkömürü üretimindeki sorunlar konusundaki 180 sıra sayılı Meclis araştırması komisyonları raporlarını görüşeceğiz.

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. - Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy'de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/67) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 179) (1)

BAŞKAN - Şimdi, 1 inci sırada yer alan, Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 Arkadaşının, İstanbul Kadıköy'de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerinde kurulan (10/67) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Sayın Komisyon?.. Burada.

Sayın Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki görüşmede ilk söz hakkı, Meclis araştırması önergesi sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri, Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu, 179 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi olarak söz talebi yok. Grupları adına, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Necati Çetinkaya, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Eşref Erdem.

Önerge sahibi söz istiyor mu?.. İstemiyor.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Necati Çetinkaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Çetinkaya, süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, 18 Mart Çanakkale Zaferinde, başta, büyük komutan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ve aynı zamanda, Çanakkale Müstahkem Mevkiler Komutanı Cevat

(1) 179 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Paşa ve onun komutasında görev alan 253 bin şehidi ve geride kalan gazileri rahmet ve minnetle anıyor ve büyük Akif'in, onlar için yazdığı çok güzel şu şiiri okuyorum:

"Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;

Bir Hilâl uğruna, ya Rab, ne Güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...

Bedir'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

'Gömelim gel seni tarihe!' desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitap...

Seni ancak ebediyetler eder istiâp.

'Bu, taşındır' diyerek Kâbe'yi diksem başına;

Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namiyle,

Kanıyan lâhdine çeksem bütün ecramiyle;

Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile âvizeni lebrîz etsem;

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber."

Ruhları şad olsun. (Alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Partim adına, geçtiğimiz yıl İstanbul'da yaşanan ve hepimizi üzen, 1 Mayısta meydana gelen olaylarla ilgili söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, yıkıcı ve bölücü unsurların ortak amacı, ülkemizdeki mevcut rejimin tüm kurumlarıyla yıkılmasını sağlamak ve yerine, kendi ideolojisine uygun bir yönetim biçimi getirmektir. 12 Eylül 1980 öncesi, özellikle Marksist ve Leninist ideolojiye sahip örgütler bu yönde birçok eylemlerde bulunarak, ülkeyi kargaşaya ve terör ortamına sokmuşlardır. 1990 ve 1991 yıllarında, Sovyet Rusya'daki komünist rejimin çökmesiyle, bu gruplar destek ve kaynağını kaybederek, eskisi gibi taban bulamamaya başlamıştır.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, yıllardır kaynağını milletimize yabancı ideolojilerden alan yıkıcı faaliyetlerden olan Marksist ve Leninist düşünceye sahip bazı hainler ve bölücü unsurlar, ülkemiz insanlarını Türk-Kürt, laik-antilaik, Alevî-Sünnî olarak kamplara bölerek çatışma ortamını hazırlamaya çalışmışlardır; ancak, halkımızın sağduyusu, kendilerine çatışma ortamını yaratacak zemine her zaman engel olmuş, bu yıkıcı mihraklar da kendi yazdıkları senaryoları uygulama fırsatı bulamamışlardır.

Hepinizin bildiği gibi, Türkiye'nin en büyük sanayi, ticaret ve aynı zamanda eğitim merkezi durumunda olan İstanbul İlimiz, sanayileşmeye dayalı olmayan, kırsal alandan göçlerin şişirdiği bir değişimin tabiî sonucu, sosyolojik ve yönetsel olarak birçok sorunların temerküz merkezi haline gelmiştir.

Geçtiğimiz yıllar içinde, kanlı toplumsal olaylar ya da kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşleri, her türlü başkaldırı niteliğindeki kitlesel hareketler, yine bu şehrimizde meydana gelmiştir. Legal görüntüde teşekkül ettirilen birtakım çevre ve kuruluşlar ile bazı mihraklar, sözde yıldönümü kutlamalarıyla, sükûn ve huzur isteyen milletimizin ve ülkemizin istikrarını bozma faaliyetlerini, bazı dış kaynaklı demokrasi havarilerinin -ama, sahte havarilerin-yönlendirmeleriyle de destek bularak sürdürmüşlerdir.

Saygıdeğer milletvekilleri, işçi bayramı olarak bilinen 1 Mayıslar daha önceki yıllarda da kutlanmıştır; ancak, 1977 yılının 1 Mayısı tam anlamıyla bir faciaydı. Zira, hatırlanacağı gibi, 36 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan bu kutlamanın bir benzeri 1996 Mayıs ayında da tezgâhlanmak istenmiştir. Nitekim, 1996 yılı 1 Mayıs kutlamalarının tertip edildiği Kadıköy meydanı, 52'si emniyet mensubu olmak üzere, 69 kişinin yaralandığı, 3 kişinin de hayatını kaybettiği bir arenaya dönüşmüştür. Ülkemizdeki iş hayatının geliştirilmesi için azamî gayret içinde olduklarını takdirle gördüğümüz Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK gibi önemli işçi teşekküllerinin organizesiyle başlayan; ancak, bazı örgütlerin militanlaşmış uç kadrolarının tahrik ve provokasyonlarıyla isyana dönüştürülen Kadıköy'deki 1 Mayıs kutlamaları, düzenleyici işçi kuruluşlarının inisiyatifinden çıkarak, görev alan emniyet güçlerinin de kontrolünü zorlaştıran kitlesel bir tedhiş hareketine dönüşmüştür. Böylece, Kadıköy'de dükkân ve mağazaların tahrip edilmesi, yağmalanması, bazı araçların ateşe verilmesi, güvenlik güçlerine ellerindeki her türlü vasıtalarla saldırıda bulunulması, zedelenen bazı değerler bir yana, gelişme gayreti içinde bulunan ülkemizi 27 milyarlık maddî bir zarara da sokmuştur. Bu yasadışı unsurların maksadı, devlete olan güveni azaltmak, aslında, tükenmiş bulunan ideolojilerinin hâlâ devam ettiğini göstermek ve gerekirse şiddeti de kullanarak, geniş halk kitleleri üzerinde varlıklarını ispat etmektir. Ancak, bu şer güçler, sağduyulu milletimizin vicdanında ve güçlü devletimizin karşısında hiçbir zaman arzu ettikleri sonuca ulaşamayacak ve hak ettikleri cezaya çarptırılacaklardır.

Arz ettiğim gibi, bu olaylar öncesinde de İstanbul'un Gazi Mahallesi, Ümraniye, Esenyurt, Maltepe-Gülsuyu gibi bazı hassas bölgelerinde Marksist Leninist terörist gruplardan Devrimci Halk Kurtuluş Partisi, Marksist-Leninist Komünist Partisi, Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist ve Türkiye İşçi-Köylü Kurtuluş Ordusu Partizan gibi örgütler, işçi kesimi ve üniversite öğrencileri arasında 1 Mayısın kanunsuz hale dönüşmesi için çalışmalarını hızlandırmışlardır.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülke genelinde 19 ayrı merkezde kutlama ve gösteri yürüyüşü şeklinde 1 Mayıs etkinliklerinin yapılmak istendiği, ilgililer tarafından, mülki amirliklere başvurularla gündeme getirilmiştir.

İstanbul'da yapılacak mitinge, işçi sendikaları ve konfederasyonları ile diğer demokratik kitle örgütleri, geleneksel 1 Mayıs kutlamalarını yapmak ve bugünde sosyal ve ekonomik sorunlarını kamuoyuna duyurmak amacıyla 2911 sayılı Yasa çerçevesinde mülki amirliklere başvuruda bulunmuşlardır.

İşçi sendikalarının, ideoloji ayırımı yapmaksızın bir araya gelmesi dikkat çekicidir. Ayrıca, KESK'in, diğer kitle örgütleriyle birlikte ilk eylem birliğidir. Kamuoyuna mesaj verme açısından 1 Mayıs önemli bir fırsattır. Hakikaten, o günlerde, 1 Mayısa gelmeden bir gün önce bu dört konfederasyonun el ele vererek bu şekilde bir harekete girişmesi, ülke genelinde barışın müjdecisi olarak kabul edilmişti. Gelin görün ki, kötü niyetliler, maalesef, buna fırsat vermediler.

Nitekim, İçişleri Bakanlığımız, 1 Mayısı açık hava toplantılarıyla kutlamak isteyen bu 19 ilimizle beraber, bütün valiliklerimizi, 28.2.1996 tarihinde yayınladığı genelgeyle, yasadışı unsurların, bu etkinlikleri provoke edebileceklerinden bahisle, işçi ve öğrenci kesiminin yoğun olduğu iller başta olmak üzere, kanunsuz olaylara karşı uyarmış, mevcut emniyet tedbirlerinin artırılarak uygulanması yönünde talimatlandırmıştır. 19 Nisan 1996 gününden itibaren, kutlama yapılacak illere, istihbarat dairesince, gerekli her türlü bilgi akışı ve geri destekleme yapılmıştır. Bu raporlarda, örgütlerin giyiminden taktiklerine kadar, her türlü bilgi mevcuttur. Bütün bu bilgi akışından sonra, 1977 yılı 1 Mayısında yaşanan olayların tekrar etmemesi için, İstanbul Valiliğince 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu ve aynı zamanda 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile yönetmeliğine uygun olan yetkiler tam olarak başlangıçta kullanılmış ve askerî makamlardan da, anılan gün, ihtiyat kuvvetlerinin hazır bulundurulması istenmiştir.

Olay gününden önce, İstanbul Emniyet Müdürü de bu toplantının kanunsuz hale dönüşmemesi için ilçe emniyet müdürleri ve şube müdürleriyle değerlendirme toplantısı yapmış ve bu değerlendirmede Kadıköy alanı dışında oluşabilecek diğer kanunsuz toplantılar için alınacak tedbirler dizisi de görüşülmüştür. Vali yardımcısı başkanlığında, askerî yetkililer ve MİT temsilcilerinin de hazır bulundukları toplantıda, yönetmeliğe uygun olarak bir asayiş harekât merkezi oluşturulmuştur. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Kadıköy İskele Meydanı civarındaki yerlerden Kadıköy Söğütlüçeşme Belediye önü, Haydarpaşa köprüaltı ve çevresi, Kadıköy Altıyol Meydanı yanında, ilde hassas olan alanlardan, özellikle, Taksim Meydanı, Sultanahmet Meydanı, Ümraniye, Maltepe-Gülsuyu, Gaziosmanpaşa-Gazi Mahallesi gibi 18 meydanda da emniyet güçlerince alınacak tedbirler doğrultusunda 30 Nisandan itibaren arama ve kontrol noktalarında aramalar yaptırmıştır.

Bir ucu Kocaeli il sınırında, diğer ucu Tekirdağ il sınırında olan bu geniş alanda kolluk hizmetlerinde görevlendirilen memur sayısına göre, eldeki mevcut imkânlarla görev ifaya gayret edilmiştir. İstanbul İlinin yüzölçümüyle orantılı memur görevlendirme ve kuvvet kaydırmalarının, o gün için, 32 ilçe emniyet müdürlüğüne paylaştırılmış olduğu görülecektir. Asayiş, trafik ve diğer güvenlik hizmetlerini bekleyen 12 milyonluk İstanbul'un, 25 bin polisinin o gün için Kadıköy alanında görevlendirilmesinin mümkün olmadığı hepimizce de malumdur. Bu nedenle, takviye kuvvetlerle beraber Kadıköy Meydanında 1 300'ü çevik kuvvet olmak üzere -İstanbul'un toplam çevik kuvvetinin sayısı 2 500'dü o sırada; haddizatında TMK'ya göre asgarî 6 bin olması gerekir- 4 bin civarında güvenlik görevlisinin tedbirlerde görevlendirilmesi ve 2 500 civarındaki çevik kuvvetin yarısının, hem miting yapıldığı alanda hem de diğer alanlarda görevlendirilmiş olması, bu gibi kuvvet zaafiyetini meydana getirmede etken olmuştur. Toplumsal olaylarda çevik kuvvet polisi, kanunsuz toplantılardaki toplulukları dağıtmada en önemli güçtür ve deneyimleri sayesinde o gün meydanda bulunan ve saldırı olaylarını gerçekleştiren illegal örgüt mensuplarıyla -az sayıda olmalarına rağmen- etkin bir şekilde mücadele etmişlerdir. Çevik kuvvet polisi, diğer güvenlik güçleriyle beraber, olayları, saldırıları önlemiş, bu arada, 52 emniyet görevlisi yaralanmıştır; yaralananlar arasında çevik kuvvetten sorumlu müdür yardımcısı da bulunmaktadır. Miting Düzenleme Kurulunun da bazı tedbirleri yeterince alamaması, illegal örgütlerin kürsüyü ele geçirmelerine sebep teşkil etmiştir.

İstanbul İli Emniyet Tedbirleri Planı incelendiğinde, görevlendirme ve uyarıların ayrıntılı yapıldığı görülmektedir. İstanbul kadrosunda 24 bin görevli bulunduğu halde, miting alanında 4 bin, diğer noktalarda da 2 bin olmak üzere, toplam 6 bin güvenlik görevlisinin görevlendirildiği anlaşılmıştır.

Netice itibariyle, 6 bin görevli Kadıköy mitingiyle ilgili olarak görevlendirilmiş, diğer görevliler de, Taksim, Sultanahmet, Gaziosmanpaşa-Gazi Mahallesi, Ümraniye ve diğer yerlerde görevlendirilmiştir. Netice itibariyle, güvenlik kuvvetleri, gerekli tertip ve tedbirleri almış, olaylar sırasında da gayret ve fedakârlıkla görev yapmıştır. Milletimiz, halkının huzuru için canını feda eden güvenlik güçlerinin, bu olayda da gösterdiği gayret ve çalışmaları görmüştür; bu husus, yakinen komisyonca da tespit edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, özetle, söz konusu iddialarla ilgili olarak, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun uygulanmasında, Kanunda gösterilen usul ve hükümlere uygun hareket edilmiştir. Yalnız, umulanın ötesinde, 40 bin kişilik topluluğun kontrole alınmasında, düzenleme kurulunun yeterince emniyet güçlerine yardımcı olmaması ve gerekli miktarda elemanıyla kürsü güvenliğini sağlayamaması, meydanın terörist gruplara terk edilmesi sonucunu getirmiştir. Düzenleme kurulu, inisiyatifi tamamen elden kaybetmiştir.

Yine, miting alanı yanlış tespit edilmiştir. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda "kamu binalarında, halkın huzur ve güvenini ihlal edecek ana arterlerde; yine, devamlı olarak trafiğin yoğun olduğu yollar ve meydanlarda toplantı ve gösteri yürüyüşleri yapılamaz ve bu gibi yerlere izin verilemez" denilir; ama, her nedense, devamlı olarak, hep, bu şekildeki yerler zorlanarak alınmak istenir ve nihayet, o gün işte, Söğütlüçeşme ve Kadıköy Belediyesi önünde toplanılarak, yürüyüş müsaadesi olmadığı halde yürüyüşe geçilmiş; yalnız oradan değil, birkaç koldan yürüyüşe geçilerek, güvenlik kuvvetlerinin, değişik yönlere bölünerek, kuvvet zafiyetine sebebiyet verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, o gün, ilin valisinin 27-30 Nisan tarihleri arasında izinli olması ve 1 Mayıs günü, sabah erken saatte, görevinin başında bulunamaması, teknik arızadan dolayı uçağının kalkmamasından kaynaklanmıştır; ancak, öğle saatlerinde intikal etmiştir. Bu nedenle, zamanında görevinin başında...

BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, 2 dakikanız var.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Oldu efendim.

Değerli arkadaşlar, olay günü, mevcut imkân ve personelden 1 384 çevik kuvvet personeli ve 966 personel ile alandaki toplam kuvvet 2 354, ihtiyat kuvveti de 1 655'tir ve 24 komiser yardımcısı, 1 şube müdürü, 1 emniyet müdürü, 9 emniyet amiri, 4 başkomiser, 4 komiser dahil olmak üzere, toplam 4 009 personel, 18 alanda ve 45 arama noktasında görevlendirilmiştir. Biraz önce arz ettiğim gibi, miting alanının son derece uygun olmadığı, miting alanına 45 giriş arama noktasından da kendisini göstermektedir.

Değerli arkadaşlar, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün planladığı emniyet tedbirlerine göre; dağıtmada en yakın boyalı su ihtiva eden panzer kullanılacağı, boyalı su kullanan araç, sis, göz yaşartıcı ve ses bombası kullanılmasında ve barikat kurmak için lüzumlu malzemenin ikmalinde en hassas bölgeye intikal ettirilmesinin düşünülmüş olduğu, yeterli miktarda panzer görevlendirileceğinin ve kuvvesinde 4 adet zırhlı su püskürtücü araç, 797 gaz maskesi ve 799 gaz süzgecinin hazır tutulduğu anlaşılmış; ancak, toplumsal olaylar sırasında gaz maskesi takılmasındaki aksaklıklardan dolayı, gaz bombasının kullanılması halinde, zaman zaman güvenlik güçlerinin de bundan zarar gördüğü ve zehirlenmeler nedeniyle personelin kuvvetinin azalacağı ve moralinin bozulacağı düşünülerek kullanılmaması, o anki değerlendirmedir; yetkililerin, olay esnasındaki değerlendirme hatası olarak da düşünülebilir.

Yine, yukarıda isimlerini zikrettiğimiz yasadışı örgütlerin, özel üniformalar, bayraklar, flamalar, maskeler, taş, sopa ve silahlarla topluluğu provoke edecekleri yolunda bilgiler alınmış; ancak, bu grupların önceden organize olarak ve Kadıköy istikametine minibüslerle, hazırlanmış taş ve sopalarla geldikleri ve arama noktalarında, taşlı, sopalı saldırılarda bulunmaları nedeniyle arama yaptırmadıkları, dar sokaklarda güvenlik kuvvetlerinin dağılması nedeniyle miting meydanına sızabildikleri, alınan duyumlara rağmen engellenemedikleri anlaşılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, lütfen toparlayınız.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Burada 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda görülen aksaklıklar, Bakanlığımızca hazırlanan tasarıyla -inşallah yakında Komisyonumuza gelecek ve bu aksaklıklar- düzeltilecektir.

Yine, toplumsal olaylarda bizzat görev alan polis memurundan emniyet müdürüne kadar herkes, bu mitingde risk altına girmiş; fakat, yukarıda belirtilen sebepler ve provokasyonların etkinliği nedeniyle, maalesef, bazı talihsiz olaylar meydana gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul İlinin toplumsal olaylardaki hassasiyeti göz önüne alınarak, Emniyet Müdürlüğünün personel yönünden takviyesi Bakanlığımızca da değerlendirilmiş ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha rica edebilir miyim.

BAŞKAN - Lütfen, Genel Kurulu selamlayalım; süreniz doldu.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Netice itibariyle, ülkemizin Avrupa Birliğine üye olacağı şu günlerde, olayların sebeplerini sadece polisiye tedbirlerdeki eksikliklerde aramamak, bunun sosyoekonomik boyutunun yanında, kimlik arayışı bulunan bu varoşlarda faaliyet gösteren örgütlerin sokağa hâkim olmak konusundaki aşırı isteklerini de göz önüne alarak, caydırıcı her türlü önlem ve tedbirleri almamız gerekir.

BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, teşekkür ediyoruz efendim.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) - Bu konuda teşekkül eden Meclis Araştırma Komisyonu, görevini bihakkın yapmıştır.

Temenni ederiz ki, bundan sonra, böyle günlerde alınacak tedbirlerle, inşallah bir daha bu tür talihsiz olaylar tekerrür etmeyecektir.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Eşref Erdem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Erdem, süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA EŞREF ERDEM (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçen yıl 1 Mayıs günü İstanbul Kadıköy Meydanında meydana gelen olayları araştırmak üzere, Genel Kurulun 14 Mayıs 1996 günkü toplantısında bir komisyon kurulmasına karar verilmişti; (10/67) esas numaralı Komisyon, süresi içinde çalışmalarını tamamlamış ve raporunu hazırlayarak Genel Kurula sunma noktasına getirmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuya geçmeden önce, bilindiği gibi, bugün, 18 Mart 1915 yılında Çanakkale'de, emperyalizme karşı Türk ordularının verdiği ve zaferle sonuçlandırdığı bir harekâtın 82 nci yıldönümüdür. 18 Martı, sadece, düşman kuvvetlerinin Çanakkale'nin karanlık sularına gömüldüğü gün olarak değil, bir başka açıdan da değerlendirmekte yarar var: O Çanakkale Savaşıdır ki, bugünkü laik, demokratik cumhuriyetimizin temelini atan Mustafa Kemal'in, bir büyük devlet adamının, bir büyük komutanın, bir büyük dehanın ortaya çıkmasına vesile olmuştur; bu vesileyle, başta, Mustafa Kemal Atatürk ve O'nun yakın silah arkadaşlarını ve vatanı uğrunda Çanakkale'de şehit olan yurttaşlarımızı, kahramanlarımızı şükran ve saygıyla anmayı da bir görev biliyorum.

Sayın milletvekilleri, geçen yıl 1 Mayıs günü İstanbul Kadıköy'de meydana gelen olaylar ve aynı gün televizyonlarda yayınlanan ürkütücü görüntüler, hepimizi derinden etkilemiş ve üzmüştü. Önce, konuyla ilgili olarak, kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum: Siyaset adamları olarak, sorunu, duygusal ve önyargılı olmaktan uzak, sağduyulu ve soğukkanlı bir şekilde ele almamızın doğru olacağına inanıyorum. Olayın, üzerinde durulması gereken iki boyutu vardır: Biri, terör, diğeri ise demokrasidir. Terör ve demokrasi, bir arada zaten düşünülemez; terörün olduğu yerde demokrasi, demokrasinin olduğu yerde de terör olmaz. Şiddet yoluyla sonuç alınamayacağını, artık, herkes kavramış olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şiddeti hiçbir şekilde benimsemediğimizi ve reddettiğimizi açık ve berrak bir şekilde, burada, huzurunuzda, bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, terörü reddetmek, terörün ortadan kaldırılmasına yetmez; demokrasiyi içimize sindirmek, onu, bütün kurumlarıyla yaşama geçirmek; kafalarımızdaki önyargıları, tabuları yıkmak, ifade özgürlüğünün önündeki bütün engelleri ortadan kaldırmak gerekir.

1 Mayıs, yüzyılı aşkın bir süredir, emeğin ekonomik, sosyal ve siyasal taleplerinin dile getirildiği bir gündür. İsteyenler, bu günü, bahar veya çiçek bayramı olarak kutlayabilir; ancak, 1 Mayısın, emeğin birlik ve dayanışma günü olarak kutlanmasına da hiç kimsenin karşı çıkmaya hakkı yoktur zannediyorum.

Geride bıraktığımız 1 Mayıs, bu önemine ve anlamına uygun olarak bir kez daha yaşatılmak istenmişse de, ne yazık ki, dört büyük sendika konfederasyonunun istediği ve planladığı biçimde kutlanamamıştır. 1977'den sonra ilk kez bu kutlamalar sırasında silah kullanılmış ve üç yurttaşımız yaşamını yitirmiştir. Saat 11.00'de başlayacak olan kutlamalar öncesi -09.15'te- silah kullanılmış olması, tansiyonun, daha sabahın erken saatlerinden itibaren yükselmesine neden olmuştur. Burada, yürüyüşü düzenleyen konfederasyonlarımızın yöneticilerinin ve işçilerimizin, çalışanlarımızın, emekçilerimizin gösterdiği sorumluluk bilinci ve sağduyu takdire şayandır. Güvenlik güçlerinin de büyük bölümünün itidali, olayın daha vahim bir boyut almasını önlemiştir. Buna karşılık, toplumda süren huzursuzluktan beslenen toplum ve demokrasi düşmanları da her zaman var olagelmiştir.

Ne yazık ki, yıllardır polis politize edilmiş, belli bir ideolojinin sempatizanı olanlar buraya alınmış ve âdeta bu anlayış özendirilmiş, ortaya bir dev çıkarılmıştır. Bugün bu deve hâkim olunamamaktadır. Her kitle gösterisinde, polislerin bir kısmına hâkim olmaya çalışan amirlere sıkça rastlanmaktadır. 1 Mayıs deyince tüyleri ürperen, gençlik, öğrenci deyince saldıran, işçi sözünü duyunca en sert şekilde tepki gösteren -açıkça, radikal sağ eğilimlerden yana- bir emniyet gücü yaratılmıştır. Ne acıdır ki, bu tablo, Susurluk olayıyla biraz daha günyüzüne çıkmıştır. Üzerinde durmamız gereken temel nokta budur. Çağdaş, aydınlık kafalı, olaylar karşısında taraf olmayan, sorgulamalarda işkenceyi, insan haklarıyla bağdaşmayan yöntemleri reddeden ve ne yapılması gerektiğini çok iyi bilen bir güvenlik örgütü hepimizin ortak hedefi olmalıdır.

Sayın milletvekilleri, haftalar öncesinden de giderek yoğunlaştırılan kampanyalarla 1 Mayısın amacı dışına taşınacağının ve doğrultusundan saptırılacağının kanıtlarına kimi yazılı basında bolca rastlanmasına karşın, güvenlik güçlerince gerekli ve zorunlu duyarlılığın gösterilmediği açıkça anlaşılmaktadır. Emniyet güçlerinin olaylara bilerek seyirci kaldığı kuşkuları ciddî şekilde dile getirilmiş ve sonuçta, bu kuşkular, İstanbul Emniyet Müdürlüğünün açıklamalarıyla daha da haklılık kazanmıştır. Bazı örgütlerin propaganda amacıyla güçlerini alabildiğince sergileyebilecekleri ve bu yolla kamuoyu oluşturmaya çalışacakları konusunda yeterli istihbaratın yapılmadığı da veya yapıldıysa bundan yararlanılmadığı da açıkça ortaya çıkmıştır.

Kutlamaların düzenleniş amacının dışına çıkılarak bir şiddet gösterisi haline dönüştürülmesini kimse onaylayamaz ve eylemin terör karakterini hiç kimse gözardı edemez. Toplumsal belleğe kaydedilen görüntülerin unutulması ve bugünden yarına silinmesi olanağı da yoktur; ancak, güvenlik güçlerinin savsamasını da anlamak mümkün değildir. Bu kuruluşun görevi, koruyucu hekimlik gibi, olayların gerçekleşmesini bekledikten sonra onu bastırmak değil, ortaya çıkmadan önlemektir; oysa, 1 Mayıs mitinginde bunun tam aksi yapılmıştır. Nitekim, İstanbul Emniyet Müdürünün "fazla müdahaleci olmadık, kamuoyu bunları görsün istedik; vatandaşlarımız da haklılığımızı nihayet gördü" yolundaki açıklaması, bu iddiayı haklı gösterecek ipuçlarını vermektedir. Bu tutum, beraberinde pek çok soruyu da akla getirmektedir.

Ülkemizin sorunu, 1982 Anayasasının getirdiği yasakçı ve baskıcı anlayışın, antidemokratik düzenleme ve uygulamaların tümünün ortadan kaldırılması, çağdaş, demokratik devlet ve topluma ulaşılmasıdır. Özgürlüklerin kimilerince kötüye kullanılması ve kötü örnekler gerekçe gösterilerek, insan haklarına dayalı hukuk devletinin tüm kurumlarıyla yaratılması ve yaşatılması gereğine aykırı düzenlemeler için yapay nedenler yaratılmamalıdır.

12 Eylül 1980 darbesiyle susturulan, örgütlenme hakkından yoksun bırakılan, politika yapması yasaklanan ve acımasızca ezilen emekçilerin ve çalışanların, demokratik kitle örgütlerinin giderek yükselen bilinçlenmesinin ve buna bağlı taleplerinin nasıl geriletileceğinin hesaplarının yapıldığını sezer gibi oluyorum. Oysa, sivil toplumu güçlendirmek ve demokratik katılımı gerçekleştirmek için, sendikal yaşamı düzenleyen yasaların ivedilikle, gerçek demokratik usul ve esaslara bağlanarak yeniden düzenlenmesi, sendikalara demokratik örgütlenme haklarının verilmesi gereklidir. Böylece, sendikalar güçlenecek ve 1 Mayıslarda şiddeti amaçlayan grupların karşısında, güçlü bir demokratik sendika yapısı ve gücü oluşturulacaktır. Bu şekilde de, bu alanlar, şiddeti kendileri tasfiye edeceklerdir.

Aynı şekilde, kamu sendikalarının da iç hukuk düzenlemesi bir an önce gerçekleştirilmeli, gerçek bir sendikal yapı ortaya çıkarılmalıdır. Böylece, legal örgütlenme genişledikçe illegal örgütlenme de gerilemiş olacaktır. Unutulmamalıdır ki, çağdaş, demokratik bir toplum yaratma, demokrasiyi kurumlaştırma, daha çok baskıyla değil, daha çok demokrasiyle mümkündür.

Sayın milletvekilleri, 12 Eylül sonrası uygulamaya konulan kültürel, sosyal ve ekonomik politikalar, yeni bir insan tipi yaratmaya yöneliktir; çevresinde gelişen olaylara duyarsız, bireyci, çıkarcı, tüm moral değerleri yadsıyan ve bunların yanına da, bedeli nasıl ödenmiş olursa olsun, sadece kazanmak amacını koyan bir insan tipi.

Bugün, ülkemizde, toplumsal gelirin dağılımındaki adaletsizlik artarak gidiyor, millî gelir hakça bölüşülmüyor; üretmeden kazanmanın, ülkesini ve insanını soyarak zenginleşmenin adı, iş bitiricilik sayılıyor; rant ve faiz âdeta özendiriliyor; bütün ahlâkî değerlerin ve kavramların içleri boşaltılıyor, insanlar erdemlerinden özveride bulunmaya zorlanıyor, soylu davranışlara dudak bükülüyor; işkence olayları, yargısız infazlar devam ediyor ve kurumlaşıyor; insan hakları, giderek hız kazanan ve yoğunlaşan bir biçimde ihlal ediliyor; ceza ve tutukevleri çağdışı; çalışanların tamamı örgütlenme, grev hakkına sahip değil; yükseköğrenimin eşiğindeki gençler huzursuz ve güvensiz; işsizlik çığ gibi büyüyor; hayat pahalılığı çekilmez bir hal alıyor; kırsal alandaki yaşam koşullarının yetersizliği sonucu kentlere akan insanlarımız başlarını sokabilecekleri, elektriksiz, yolsuz, susuz bir odacık için canlarını veriyor; şehirlerin etrafında yeni yeni halkalar oluşturan gecekondu kentleri büyüyor, yeni kültürler ortaya çıkıyor; kent, kırsal kesim ve gecekondu kültürüyle insan arasında uyum sağlanamıyor.

Pek çok noksanıyla özetlenmeye çalışılan bu tablo içinde, 1 Mayısta sergilenen şiddet, insanlarımızda, kaygılara ve korkulara yol açmıştır; ancak, bilinmelidir ki, bu olaylar, içinde bulunduğumuz toplumun koşullarına ve doğasına bir parça da uygundur. Topluma egemen kılınan ekonomik, kültürel, politik ve hukuksal koşulların suç ve suçlu yaratmaya ne denli elverişli iklim oluşturduğunu görmeliyiz; toplumun, her an patlamaya hazır bir barut fıçısı haline getirildiğini farketmeliyiz. Hepimiz biliyoruz ki, suçluyu kazırsanız altından insan çıkacaktır.

Ne var ki, polis devletine özgü baskıcılıktan, insanı kul gören devlet anlayışından, yurttaşlarını potansiyel suçlu gibi gören devlet anlayışından, insanları etnik kökenlerine ve mezheplerine göre bir şablona oturtan çağdışılıktan, hukuk devletiyle kanun devletini birbirine karıştıran görüşten, uzlaşmayı, anlaşmayı, konuşmayı, hoşgörüyü reddeden, sevgiyi reddeden kısırlıktan ve sığlıktan uzaklaşamadığımız sürece, emeğin hakkını veremediğimiz sürece, insan gibi yaşamanın asgarî koşullarını sağlayamadığımız sürece, hepimizin kınadığı olayların azalmasını beklemek ve umut etmek, pek de haklı bir beklenti olmayacaktır.

İnsanlarımıza hayal kurma olanağı dahi vermiyorsunuz ve ondan sonra da, umutsuzca girişilen şiddet karşısında şaşkınlığa düşüyoruz. Olaylar, basında ifadesini bulduğu gibi, varoşların kente inmesi değildir; o insanlar, az önce çizilen koşullar içerisinde yaşamaktadır, kimsenin de bir yere indiği yoktur, iç içe geçmiş sorunlar yumağıyla yine iç içe yaşamaktadırlar.

Bu olaylar rastlantısal değildir; ama, kaderimiz de değildir. Dürüst, ahlaklı, emeğe saygılı, insan haklarına saygılı, hak ve özgürlüklerin özüne saygılı bir yönetim eliyle sorunların üstesinden gelmek hiç de zor değildir.

Sayın milletvekilleri, olayı yalın değil, bütün boyutlarıyla, sosyolojik, politik, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla ve yukarıda özet olarak sunmaya çalıştığım karmaşık tabloyla birlikte ele alır ve irdelersek, sağlıklı çözümler bulmak mümkün olur.

Sonuç olarak, terör çıkar yol değildir; bunun vurgulanması ve altının çizilmesi önemlidir; ama, çağdaş bir demokrasiyi kurumlaştırmak, çağdaş bir güvenlik konsepti oluşturmak da en az o kadar önemlidir.

Bu genel değerlendirmeden sonra, komisyon raporuna hangi noktalarda muhalefet ettiğimi kısaca açmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, Kadıköy İskele Meydanının, etkin güvenlik tedbirlerinin alınmasını güçleştirecek fizikî yapıda olmasına rağmen miting alanı olarak neden tespit edildiği anlaşılamamıştır.

Çok önceden, mitingi sabote edecek illegal örgütler, yapacakları eylemler, kıyafetlerine ve sloganlarına varıncaya kadar bütün ayrıntılarıyla istihbar edilmiş ve hatta kendi yayın organlarında ilan edilmiş olmasına rağmen, olay öncesi tahriklerde ve saatlerde, güvenlik güçlerince, yeterli önlem alınmamış, grupların miting alanına girmeden çok önce, uzak noktalarda ve birleşmeden etkisiz hale getirilmeleri mümkünken, böyle bir yola başvurulmamıştır.

Havadan kontrol, zamanında ve yeterince yapılamamıştır.

Tek tip üniforma giyerek, ellerinde sopalarla, askerî bir düzen içerisinde miting alanına gelen militanlar, önceden görüldüğü halde, gelişleri engellenmemiş ve etkisiz hale getirilmemişlerdir.

Aranarak bırakılan kişilerin taş ve sopalarla saldırıda bulunduğu, Emniyet Genel Müdürünün de taş ve sopaların önceden miting alanına getirildiğini belirttiği, kısacası, güvenlik güçlerinin, olay öncesi ve sonrasında, yeterince arama ve inceleme yapmadığı ortaya çıkmıştır.

Kamuya ve özel kişilere ait araçlara saldırılar yapılırken güvenlik güçlerinin hiç müdahale etmedikleri, eldeki panzer, su sıkma aracı, itfaiye aracı gibi araç ve gereçleri etkin bir şekilde kullanmadıkları anlaşılmıştır.

Mevcut güvenlik güçlerinin, sayıca ve araç gereç bakımından yetersiz oldukları, gereken düzeyde eğitilemedikleri ve deneyimsiz oldukları açıkça ortaya çıkmıştır.

Telsiz muhaberesinin yeterli ve sağlıklı olması için gerekli tedbirler alınmamıştır.

Ölen kişilerin neden ve ne şekilde öldükleri konusunda yeterli bilgi ve belge bulunamamış ve tatmin edici bir açıklama yapılamamıştır.

Polisin, personel araç gereç, eğitimi gibi yetersizliklerinin, yetkililerce, zamanında, tam takdir edilemediği anlaşılmıştır.

İçişleri Bakanlığı, başta Vali olmak üzere, olay öncesinden itibaren takdir hataları gösteren, sevk ve idareyi etkili bir şekilde yapamayan, özellikle askerî birliklerle koordinasyonu sağlayamayan yetkilileri suçsuz bulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, hepiniz hatırlarsınız, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ronald Reagan'a bir suikast düzenlenmişti. Suikastın hemen sonrasında, Beyaz Sarayda, Başkanı korumakla görevli, sayıları dörtyüzün üzerinde olan koruma görevlilerinin tümü görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Bu bir zihniyettir, bu bir anlayıştır. Bu yaptırımı uygulamazsanız, bunları, bu olayları önleyemeyiz.

Görülüyor ki, raporda, olayların sebepleri, sorumluları sağlıklı bir şekilde tespit edilememiştir.

Bakanlığın, polisin yetiştirilmesi, eğitimi, yeterli araç gereç sağlanması konularındaki politikası yanlış olduğu gibi, İstanbul Valisinin yanı sıra, buradaki emniyet yetkililerinin, askerî birlik komutanlarının da ihmalleri ve yanlış değerlendirmeleri, olayların bu boyutlara ulaşmasına sebep olmuştur. Unutulmamalıdır ki, 1977 yılının 1 Mayısında katledilen 37 yurttaşımızın, hâlâ, failini bulabilmiş değiliz. Ne yazık ki, 1996 yılı 1 Mayısında da, bunlara, 3 yurttaşımız daha eklenmiştir ve öyle görünüyor ki, faili meçhul cinayetler zincirinde bunlar da yerlerini alacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, yukarıda sayılan gerekçelerle Komisyon raporuna muhalefet şerhi koydum. Bu vesileyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Nejat Arseven; buyurun.

ANAP GRUBU ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de, 18 Mart Çanakkale Zaferinin yıldönümünde, Kurtuluş Savaşı destanımızın ilk sayfası, başlangıcı olarak değerlendirilebilecek bu günde, Çanakkale'yi geçilmez kılan ve şehadet mertebesine erişen tüm memleket evlatlarımıza, bütün Anavatan camiası adına, Tanrı'dan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul-Kadıköy'de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün de 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine açılmış bulanan (10/67) numaralı Meclis araştırmasıyla ilgili Komisyon raporu üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini Yüce Heyetinize arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi de en içten duygularımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 1 Mayıs günü, İstanbul-Kadıköy'de Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK'in 1 Mayıs işçi bayramı kutlamalarıyla ilgili olarak düzenlemiş oldukları toplantıya karışmış bulunan yasadışı örgütlerin meydana getirmiş oldukları olayların bütün milletimizi ve tabiî, Yüce Meclisimizi yürekten yaraladığı, hepinizin malumlarıdır.

Maalesef, bu olaylarda 3 sivil vatandaşımız ölmüş, 30 sivil ve 58 polisimiz yaralanmış, bu yasadışı örgütlerce araçlar ateşe verilmiş, mağazaların cam ve çerçeveleri kırılmış, mallar yağmalanmış ve maalesef, yüzmilyonlarca liralık maddî bir zarar da ortaya çıkmıştır.

Yine, Yüce Heyetinizin 14.5.1996 tarihli ve 51 inci Birleşiminde alınan 422 sayılı kararla kurulan (10/67) esas numaralı Komisyon, aynı zamanda, benim de Anavatan Partisi temsilcisi olarak üyesi bulunduğum bu komisyon, Yüce Meclisin kararından hemen sonra çalışmalarına başlamış ve fevkalade olumlu, ciddî, olayları büyük bir hassasiyetle inceleyen uzun çalışmalardan sonra, bugün huzurunuzda görüşülmekte olan raporunu, 4.12.1996 tarihli 11 inci Birleşiminde aldığı karar üzerine hazırlamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1 Mayıs olaylarıyla ilgili olarak kurulmuş olan bu Komisyonun çalışmaları sırasında, konunun önemini de dikkate alarak, başta dönemin İçişleri Bakanı olmak üzere, konuyla ilgili bulunan toplantının düzenleyicisi konfederasyonlarımızın başkan ve yöneticileri ile birçok sendika yöneticilerinin, emniyet yöneticilerimizin, idarecilerimizin ifadelerine başvurulmuş; bahse konu kişilerin yazılı ve sözlü ifadelerinin yanında, yine olayla ilgili birçok kişi dinlenmiş, yazışmaları ve raporları incelenmiştir.

Komisyonun yapmış olduğu bu çalışmalar ve elde edilen bilgi ve belgelere göre, 1996 yılı nisan ayının başından itibaren, illegal aşırı sol örgütlerin yayın organı olan çok sayıda dergi tarafından, memurlar, işçiler, öğrenciler, köylüler gibi çeşitli toplum kesimlerinin 1 Mayıs mitingine katılmaya, direniş, savaşma, dayanışma ve mücadeleye davet edildiği; çeşitli illegal gruplar tarafından da, aynı doğrultuda bildiriler dağıtıldığı anlaşılmıştır.

1996 yılı 1 Mayıs kutlamalarının, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümlerine göre, toplantı alanı olarak tespit edilen Kadıköy İskele Meydanında yapılması amacıyla, yine, Türk - İş, DİSK, Hak - İş ve KESK yöneticileri bir mutabakata varmışlar ve bu doğrultuda, 19.4.1996 tarihinde de İstanbul Valiliğine başvurmuşlardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yasal bütün prosedürüne uyulmak suretiyle bahse konu konfederasyonlarımızın düzenlemiş oldukları 1 Mayıs kutlamasıyla ilgili bu toplantıda olayların meydana gelmesi ve gelişmesindeki etkin unsur ve suçlular, elbette, taş ve sopalarla bu hain eylemlerini gerçekleştiren illegal örgütler ve teröristlerdir. Bu olayda, işçinin sosyal ve ekonomik sorunlarının duyurulmak istendiği böyle bir günde, kürsülerde konuşmak isteyen sendika temsilcilerinin dahi militan gruplarca taşlanmalarını ve neticede kürsünün işgali suretiyle konuşturulmamalarını kabul etmek mümkün olmadığı gibi, bundan sonra olabilecek bu ve benzeri toplantılarda ilgililerin daha hassas davranmaları gerektiği de açıktır.

Bununla esas ifade etmek istediğimiz, 1 Mayıs 1996 tarihinde ülkedeki anarşi ve terörün gelmiş olduğu noktanın tespiti ve yaklaşan 1 Mayısta, geçen 1 Mayısın da tecrübesiyle -Hükümetin ve ilgililerin, tüm hassasiyeti göstererek- gerekli tedbirlerin alınmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, aslında, o gün, yani geçen 1 Mayısta, güvenlik kuvvetlerimizin itidalli davranışı, belki -hatta, belki değil mutlaka- Kadıköy Meydanının kana bulanmasının ve aslında o kargaşa anında ayırt edilmesi fevkalade zor olan yüzlerce değerli işçi kardeşimizin de yok yere kanlarının dökülmesinin önüne geçmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizin kararı üzerine kurulmuş bulunan bu Komisyonun gerek çalışmaları sırasında gerekse huzurunuzda bugün görüşülmekte olan raporundan açıkça ve bir kere daha anlaşılmıştır ki, asıl olan, anarşi ve terör konularının istismarı değil, doğru tespit ve teşhislerle üzerine gidilmesidir. Bu konu, aslında, yalnız hükümetlerin değil, hükümetler tarafsız ve objektif bir şekilde görevini yaptıkları sürece, tüm Parlamentonun da ortak sorumluluğundadır. Asıl olan, bu ve benzeri olaylara -olayımızda olduğu gibi- hükümet görevini yaptığı sürece, Yüce Parlamentonun yekvücut olarak karşı çıkması ve bu olayları bir siyaset malzemesi haline getirmemesidir. Parlamentonun açıkça ortaya koyacağı bu tavır, sokağa hâkim olma istek ve eylemlerinde aşırı ısrarlı oldukları görülen şiddet yanlısı grupların bu davranışlarını da, arzularını da mutlaka caydıracaktır.

Değerli arkadaşlarım, Anavatan Partisi Grubu adına, bu ve benzeri olaylarda görevini layıkıyla, büyük bir özveriyle yaptığına inandığımız tüm güvenlik güçlerinin ve özellikle özel tim görevlilerinin, yani, bütün emniyet güçlerimizin etkisiz gösterilmesini ve yıpratılmasını da son derece yanlış bulduğumuzu, burada, huzurunuzda, bir kere daha ifade etmek istiyorum. Yine, Komisyon çalışmaları ve rapordan açıkça anlaşılmaktadır ki, illegal güçlerin, teröristlerin, sanki polisten sâdır oluyormuş gibi, çok sert bir davranışını, aslında, orada fevkalade halisane duygularla bulunan, vatanın birliğini ve bütünlüğünü her şeyin üzerinde tutan ve tuttuğuna Anavatan Partisi olarak bizim de yürekten inandığımız işçi kardeşlerimize yönelik bir olay gibi gösterme gayretleri de, burada, asil Türk polisinin, emniyet güçlerinin olgun ve bilinçli davranışıyla neticesiz kalmıştır. Yani, her zaman olduğu gibi, bu olayda da çok basiretli davranan ve olayda büyük ölçüde can kaybına sebebiyet vermeyen güvenlik güçlerimizi, Anavatan Partisi adına bir kere daha takdir ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, bu olay, Türkiye'de, tüm anayasal kuruluşların ve özellikle icranın başı olan Hükümetin, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne kastettikleri yolunda hiçbir tereddüt bulunmayan bu eşkıyanın yok edilmesi ve tabiî, toplumumuzda bu gibi yeni insanların -yani, ülkesine ve milletine kasteden insanların- ürememesi, çoğalmaması konusunda gerekli her türlü ekonomik ve sosyal tedbirleri alma sorumluluklarını da ortaya koymuştur.

Çok değerli arkadaşlarım, yine, burada, bizim önemli tespitlerimizden birisi, bu toplantıyı düzenleyen ve orada fevkalade halisane niyetlerle bulunan işçi kardeşlerimizin, olay sırasında, bu kötü niyetli kişilere karşı göstermiş oldukları tepki ve yine, toplantıyı düzenleyen değerli konfederasyonlarımızın başkan ve yöneticilerinin olayla ilgili beyan ve ifadeleridir. Olayımızda büyük bir açıklıkla görülmüştür ve bir kere daha tespit edilmiştir ki, işçi kardeşlerimiz ve onların değerli yöneticileri, bu gibi olayların ve bunları meydana getirenlerin kesinlikle karşısındadır.

Değerli milletvekilleri, yine, bu Komisyon çalışmaları ve raporu açıkça göstermektedir ki, söz konusu araştırma önergesinde ifade edilen ve bizim o gün de, bugün de katılmadığımız, devletin acz içinde olduğu ve acz içinde kaldığı beyanı fevkalade gerçekdışı olup, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihinden bu yana hiçbir dönemde acz içinde olmamıştır. Soruşturma raporu da açıkça göstermektedir ki, devlet, olaylarla ilgili bütün tedbirleri yerinde ve zamanında almıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür; aynı zamanda, çok büyük ve güçlüdür. Dün olduğu gibi, bugün de, yarın da, hiçbir zaman, hiçbir güce, hele böyle, bu gibi çapulculara karşı acz içinde olmamıştır ve olmayacaktır da.

Değerli arkadaşlarım, yine, araştırma önergesindeki "polisimize, güvenlik güçlerimize, devrin İçişleri Bakanı tarafından yetkilerini kısıtlayıcı müdahalelerde bulunulduğu" ifadesinin de gerçekle bir alakasının bulunmadığı, gerek komisyon çalışmaları sırasında ve de gerekse huzurunuzda bugün görüşülmekte olan raporla ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu gibi, bütün toplumu ilgilendiren ve Anavatan Partisinin iktidarda veya muhalefette olmak gibi bir tefrik yapmadan üzerine gidilmesini ifade ettiği konularda Anavatan Partili Sayın İçişleri Bakanımızın böyle bir tavır içinde olmayacağını, o günde bu araştırma önergesinin açılıp açılmamasının görüşüldüğü gün de bu kürsüden ifade etmiştik. Araştırma Komisyonunun çalışmaları ve raporunda, Sayın Bakanın böyle bir dahlinin bulunmadığının tespitinden de, Anavatan Grubu adına, büyük bir memnunluk duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, nasıl ordumuz milletimizin gözbebeğiyse, Türk polis teşkilatı da, özellikle 1980 sonrası, tarafsız tutumuyla, gerek eğitim ve de gerekse teknolojik gelişmesiyle devletimizin en değerli kurumudur. Hepimizin evlatlarından oluşan, bizim içimizden çıkan ülkede huzur ve nizamın sağlanması için gece gündüz çalışan ve hatta siyasî partilerimizin il, ilçe teşkilatlarının veya genel merkezlerinin önünde nöbet tutarken hayatını kaybeden polisimizi rencide etmek yerine yüceltmek ve ona sahip çıkmak, bu Parlamentonun ve her bir milletvekilinin de görevidir. Bu olayda da, devlet ve onun güvenlik güçleri, hadisenin seyri içerisinde, büyük bir basiretle olayın önlenmesi ve özellikle, hepsi birbirine karışmış miting sahasındaki insanlar içinde can kaybının az olması için elinden geleni yapmıştır.

Önergede ifade olunan "kasıt" ve "bilinçsiz müdahale" ifadelerinin de gerçekdışı olduğu, yine bu komisyon çalışması ve raporla ortaya çıkmış bulunmaktadır. Olay sırasında güvenlik kuvvetlerinin davranışlarında bilinç vardır, şuur vardır; orada toplanan suçsuz, kusursuz onbinlerce işçi kardeşimizin hayatını riske atmama basireti vardır.

Değerli milletvekilleri, üyesi bulunduğum Komisyonun huzurunuzda görüşülmekte olan raporu, ben ve bu Komisyonda Anavatan Partisini temsil eden İstanbul Milletvekili Sayın Yusuf Pamuk tarafından, herhangi bir muhalefet şerhi de olmadan imzalanmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, Anavatan Partisi olarak, bugün huzurunuzda bulunan raporda ifade edilen hususlara katıldığımızı, huzurunuzda, bir kere daha ifade ediyorum.

Ayrıca, bu komisyon çalışmalarına katılan bütün Komisyon üyesi arkadaşlarıma ve komisyon çalışmalarını büyük bir basiretle yöneten Komisyon Başkanımıza, huzurunuzda, Anavatan Partisi adına bir kere daha teşekkür ediyor; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi en içten duygalarımla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arseven.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ekrem Erdem; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Erdem, süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA EKREM ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1 Mayıs 1996 tarihinde İstanbul Kadıköy'de 1 Mayıs işçi ve emek bayramı kutlamaları sırasında meydana gelen olayları araştırmak üzere Yüce Heyetinizin tensibiyle kurulan Komisyonun hazırladığı rapor üzerinde Refah Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere, huzurlarınızda bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de, her yıl, 1 Mayıs, işçi ve emek bayramı olarak kutlanmaktadır. Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK, İstanbul-Kadıköy'de 1 Mayıs işçi ve emek bayramını birlikte kutlamak üzere miting yapma kararı alırlar. 1 Mayıs 1996'da bu miting gerçekleşir.

Hepimizin malumu olduğu üzere, sayıları 5 bini geçmeyen illegal örgüte mensup birtakım provokatörlerin gayretiyle miting alanı bir savaş alanına döndürülmüştü. Olaylarda 3 vatandaşımız hayatını yitirmiş ve 50'si emniyet görevlisi olmak üzere, takriben 70 vatandaşımız da çeşitli yerlerinden yaralanmışlardı. Olaylar sırasında çok sayıda işyeri tahrip edilmiş; olayda, olaylarla uzaktan yakından ilgisi olmayan birçok esnafımız milyarlarca lira zarara sokulmuş ve kamuya ait birçok yer de tahrip edilmişti.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, günlerce ülkemizin en önemli gündem maddesini bu olaylar oluşturmuş ve medyada konuyla ilgili çeşitli iddialar yer almıştı. Konuyla ilgili olarak sendikalar emniyeti suçlarken, emniyet de sendikaları suçlamıştı. Hatta, İçişleri Bakanımızın polisin yetkilerini kısıtladığı ve böylece olaylara sebebiyet verdiği iddiaları da basınımızda yer almıştı.

Bunun üzerine, o günkü Anamuhalefet Partisi Grup Başkanvekili Sayın Şevket Kazan ve 15 arkadaşı, konunun araştırılması, iddialara açıklık getirilmesi, varsa birtakım kusur ve ihmallerin ortaya çıkarılması, bu ve buna benzer hadiselerin olmaması için, alınması gereken tedbirlerin tespiti amacıyla 3.5.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir araştırma önergesi vermişlerdi. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşiminde -yani, 14.5.1996 tarihinde yapılan Genel Kurul toplantısında- bu talep yerinde bulunmuş ve araştırma komisyonu kurulmasına karar verilmişti.

Benim de içerisinde yer aldığım Komisyon, çalışmalarının büyük bir kısmını Ankara'da yapmış, dokuz günlük bir çalışmayı da, İstanbul'da gerçekleştirmişti.

Komisyon, çalışmalarına, İçişleri Bakanı Sayın Ülkü Güney'i ziyaretle başlamış, bilgisine müracaat edilmiş, konuyla ilgili Bakanlıkta bulunan bilgi ve belgeler talep edilmiş, daha sonra, Emniyet Genel Müdürü başta olmak üzere, konuyla ilgili emniyet mensupları, sendika başkanı ve yöneticileri dinlenmişti. İstanbul'daki dokuz günlük çalışmada da İstanbul Valisi, vali yardımcıları, İstanbul'da bulanan emniyet görevlileri ile sendika mensupları ve mağdur olan esnaf dinlenmiş; ayrıca, olay mahalline de giderek, olay, bizzat, yerinde incelenmişti. Konuyla ilgili çeşitli kurum ve kuruluşların ellerinde bulunan bilgi ve belgeler de istenilmiş ve bir kısmı temin edilmiştir. Neticede, toplanan bilgi ve belgelerin ışığı altında hazırlanan rapor, Yüce Heyetiniz önüne getirilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1 Mayısı Kadıköy İskele Meydanında yapacakları bir açık hava toplantısıyla kutlama kararı alan Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK, DİSK Genel Sekreteri Kemal Daysal başkanlığında, Ömer Faruk Büyükkucak, Şenol Oğuz, İrfan Erdemoğlu, Atilay Ayçin, Hüseyin Hulusi Karlı ve Orhan Artuğ'dan oluşan bir düzenleme heyeti de oluştururlar. Söz konusu heyet, 19.4.1996 tarihinde İstanbul Valiliğine başvuruda bulunur. İstanbul Valiliği de, 22.4.1996'da olurunu verir. Ayrıca, 29.4.1996 tarihinde, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği hükümleri gereğince, tertip heyetinin görev ve sorumluluklarını belirleyen hususlar maddeler halinde belirlenerek, tebliğ ve tebellüğ belgeleri şeklinde tertip heyeti başkanı Kemal Daysal'a tebliğ edilir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî İstihbarat Teşkilatınca, çeşitli illegal örgütlerin İstanbul'un çeşitli bölgelerinde, özellikle de Kadıköy'deki açık hava toplantısında olay çıkaracakları, meydanda bulunan kitleyi polisle karşı karşıya getirmeye çalışacakları önceden tespit edilmiş ve ilgili birimler bu konuda uyarılmış. Geçmiş yıllarda yaşanan üzücü hadiselerin bir daha yaşanmaması, herhangi bir nahoş hadiseye meydan verilmemesi için, gerek İstanbul Valiliğinde gerekse İstanbul Emniyetinde 1 Mayıs günü öncesi ve 1 Mayıs günü yapılması gereken tedbirlerle ilgili olarak çeşitli toplantılar yapılmış ve çeşitli kararlar alınmış. Bu cümleden olarak, 1 Mayıs günü ilde meydana gelebilecek olayları takip ve kontrol amacıyla Vali Yardımcısı Osman Demir başkanlığında asayiş harekât merkezi oluşturulmuş. Kadıköy Belediyesi önünde toplu yürüyüş yapılacağı yönünde duyumlar alındığı, bu nedenle, belediye binası önünden başlayarak, güzergâh üzerindeki cadde, sokak girişleri ve miting alanı çevresinde toplam 45 arama noktası ve yürüyüş güzergâhı ile miting alanında 12 hâkim nokta tespit edilerek planlama yapılmıştı.

Mitingle ilgili olarak alınacak tedbirler belirlenmiş, görevliler arasında işbölümü ve sorumluluk dağılımı yapılmış, 1 655'i sevke hazır olmak üzere takriben 4 bin emniyet görevlisi görevlendirilmiştir. Yine, Kadıköy dışında, Taksim Meydanı ile diğer önemli meydanlarda da izinsiz toplantı ve yürüyüşlerin de yapılacağı ihtimali üzerine, olası kanunsuz toplantıları engellemek, kamu düzenini sağlamak için gerekli tedbirlerin yanı sıra, ilçe emniyet müdürlükleri de konuyla ilgili olarak uyarılmış ve gerekli tedbirlerin alınması istenmiş. Personelin uyması gereken hususların "Genel Talimatlar" başlığı altında tespit edildiği; elinde kesici, vurucu, kırıcı ve öldürücü silahlarla yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı madde bulunan toplulukların mütecaviz olmaları ve uyarılara uymadıkları hallerde, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ve Nizamnamesi ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanun ve Yönetmeliğindeki şartların oluşması durumunda, amirin emriyle, dereceli olarak zor kullanılacağı, emir alınmadan kesinlikle silah kullanılmayacağı, dağıtmada, en yakın boyalı su ihtiva eden panzerin kullanılacağı kararlaştırılır.

1 Mayıs 1996 günü, saat 8.00'de Kadıköy Rıhtım ve Karaköy Rıhtımında emniyet kuvvetlerinin sevk ve naklinde kullanılmak üzere birer deniz otobüsünün, ayrıca, gerek emniyet kuvvetlerinin nakli gerekse mitinge katılan vatandaşın ulaşım ihtiyaçlarının karşılanması için, Kadıköy minübüs durakları, Salı Pazarı ve Rıhtım Caddesi-Haydarpaşa istikametinde toplam 100 adet belediye otobüsünün hazır bulundurulması kararlaştırılıp, İstanbul Büyükşehir Belediyesinden talep edilmiş.

3 üncü Kolordu Komutanlığından görevlendirilecek ihtiyat kuvvetin bir taburunun Fenerbahçe Stadyumunun yanında, bir bölüğünün GATA bahçesinde, bir bölüğünün Göztepe kavşağı Karayolları bahçesinde, bir bölüğünün Taksim Gezi Parkında, saat 9.00'da bulundurulması istenmiş.

Komite Başkanı Kemal Daysal'dan, arama noktalarına gelen gruplarda sürtüşme yaşanmaması için, düzenleme kurulundan, 45 arama noktasında tanıtıcı kıyafetli en az ikişer kişinin, mitingin seyri esnasında kürsü ve çevresinde özel tanıtıcı kıyafetli en az 2 bin kişinin görevlendirilmesi de istenmiştir.

Kısacası, 1 Mayıs işçi ve emek bayramı nedeniyle yapılacak olan mitingin huzur içerisinde geçmesi, mitinge katılanların kolayca dağılmalarını sağlamak üzere her türlü kararlar alınmış, uygulamaya da konulmuştur.

1 Mayıs 1996 günü, görevliler, erken saatlerde görevli oldukları mahallerde yerlerini almaya başlamışlar; o gün, saatler 9.30'u gösterene kadar herhangi bir olay olmamış. Mitinge gelenler, kontrol noktasında kontrolden geçirilmiş, her şey seyrinde giderken, ilk çatışma 3 numaralı arama noktasında meydana gelmiş ve arama yapan görevlilere, güvenlik kuvvetlerine arama yaptırmak istemeyen, takribî 500 kişilik maskeli bir grubun saldırısıyla başlamış. İkinci çatışma ise, Ziverbey Caddesi girişinde bulunan 1 numaralı arama noktasında meydana gelmiş; saat 09.45'te, yaklaşık 1 500 kişilik yasadışı pankartlar taşıyan maskeli bir grup 1 numaralı arama noktasına gelmiş; polisin ikazlarına rağmen kendilerini arattırmamak için polise taşlı ve sopalı saldırıda bulunmuşlardır. Bu sırada, daha önce alana giren grupların da, bu 1 500 kişilik gruba destek vermek amacıyla polise saldırdığı, orada bulunan bir banka şubesinin camlarını kırdıkları, çevik kuvvete ait panzeri tahribe çalıştıkları, polis otosuna zarar verdikleri, Emniyet müdür yardımcıları ile iki polis memurunun yaralanmasına da yol açtıkları tespit edilmiş. Bu arada, iki kalabalık yasadışı grup arasında kalan görevlilerin, müessif bir olaya meydan vermemek için, iyi niyetli olarak arama noktası üzerindeki sokaklara doğru çekildikleri, takviye kuvvetlerinin gelmesinden sonra durumun normale döndüğü tespit edilmiştir. Takviye kuvvetlerinin gelmesinden önce ve arama yapan görevlilerin çekildiği sırada, kimin tarafından ve ne şekilde atıldığı tespit edilemeyen silah sesleri duyulmuş; bunun sonucunda da, yaralanan üç vatandaşımız, kaldırıldıkları hastanede hayatlarını kaybetmiştir.

Diğer bir çatışma da, saat 10.00 civarında, Kadıköy Evlendirme Dairesi yanında bulunun 5 numaralı arama noktasında meydana gelmiştir. Polise arama yaptırmak istemeyen 20-30 kişilik diğer bir grubun da desteğiyle polise saldırıya geçmiş; görevlilerin, olayı büyütmemek için Söğütlüçeşme tren istasyonu çıkışında oluşturulan 4 numaralı arama noktası görevlilerinin yanına çekilmesine rağmen, saldırı devam etmiş; tren istasyonunun, bazı emniyet otoları ile belediyeye ait bir aracın camları kırılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sendika temsilcileri ve tertip komitesi üyeleri, olayların bu boyuta gelmesinden, yasadışı grupların taşkınlıklarını, sayılarını ve topluluğa hâkimiyetlerini gördükten sonra, mitingin bittiğini ilan etmenin uygun olacağını düşünmüşler; ancak, daha büyük gerginlikler yaratacağı endişesiyle böyle bir karar almaktan vazgeçerek mitingin bir an önce başlatılmasına karar vermişler.

Miting alanına girişte yaşanan olaylara bakıldığında, polisin, aramalarda çok zayıf kaldığı ve zor anlar yaşadığını görmekteyiz; zaman zaman kendi mensuplarını bile koruyamama noktasına gelmiş, sayısal olarak polisimiz yetersiz kalmış, binlerce illegal örgüt mensubuna karşı 50-100 kişilik görevli grubu azınlıkta kalmış. Herhangi bir olayın yaşanmaması için emniyet görevlileri olağanüstü gayret göstermiş; zor anlar yaşamasına rağmen silah kullanmamış; bütün tahriklere rağmen, elinden geldiğince çatışmaya girmemiş; sağduyusuyla, olası daha büyük olayları önlemiştir.

Kalabalığın toplandığı alanda yaşanan gerginlikler, sendikacıları ve tertip komitesini, mitingi, belirlenen saatten önce başlatmaya sevk etmiştir. Saat 12.00 civarında saygı duruşu ve İstiklal Marşıyla miting başlatılmış, türküler okutulmuş; DİSK Genel Sekreteri Kemal Daysal ve Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer tarafından konuşmalar yapılmış; sanatçı Haluk Özkan'ın kürsüye davet edilmesi sırasında 30-40 kişilik bir grup kürsüye çıkmak istemiş, bu grup sendika görevlilerince engellenmeye çalışılmış, bu sırada kürsü hâkimiyeti kaybedilmiş; Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi ve DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak konuşturulmamış.

Saat 13.00'te mitingin sona erdiği ilan edilmiş; bunun üzerine, işçiler alandan ayrılmaya başlamış; sayıları 5 bini bulan saldırgan topluluk kürsü hâkimiyetini tamamen ele geçirmiş, saat 15.00'te onlar da dağılmaya başlamışlar. Bütün ikazlara rağmen, saldırgan gruplar, dağılma sırasında da, Rıhtım Caddesi ve Söğütlü Çeşme Caddesi üzerinde bulunan işyerlerini tahrip etmişler, yaklaşık olarak 10 araca hasar vermişler, 2 otoyu yakmışlar, takriben 105 işyerinde 27 milyarlık hasar meydana getirmişlerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sonuç olarak ifade edilmek istenirse, Millî İstihbarat Teşkilatının da önceden tespit ettiği gibi, o gün, İstanbul'un çeşitli yerlerinde, özellikle Kadıköy'de, illegal örgütlerin, toplulukla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirecekleri biliniyordu. Bunun bilinmesine rağmen, illegal örgütlerin, İstanbul'un çeşitli semtlerindeki toplanma noktalarında ve miting alanına geliş yolu güzergâhında tedbirlerin yeterince alınamadığı gibi, yanlış bir alan seçimi, ayrıca, 45 arama noktasının planlanması, zaten yetersiz olan emniyet güçlerini daha da yetersiz hale getirmiştir.

Neticede, yukarıda da ifade edildiği gibi, kalabalık grupların saha girişlerinde yeterli kontrolleri yapılamamış, komisyonumuzun yaptığı araştırmalarda da, özel kıyafetli illegal örgüt militanlarının, alana nasıl girdikleri ve söz konusu kıyafetleri nasıl soktukları kesin olarak tespit edilememiştir. Bu konuda muhtelif rivayetler söz konusudur. Kimisine göre, bu kişiler, bir sendikanın özel aracıyla girmişler, bir başka rivayete göre, gün öncesi bölgeye sokulmuş, kimine göre de, bu kıyafetler daha önceden Kadıköy Belediyesinde saklanmıştır. Daha önce de ifade ettiğim gibi, bu tür iddialar olmasına rağmen, kesin bir belge ve bilgiye ulaşılamamıştır.

Gerçek olan bir şey varsa, o da, bu alan mitinge elverişli değil; nitekim, akabindeki günlerde de, bu alan miting alanı kapsamından çıkarılmıştır. İstanbulumuzun en önemli sorunlarından bir tanesi de, uygun miting alanlarının olmayışıdır.

Bir başka gerçek de, emniyet görevlilerimizin bütün imkânsızlıklarına rağmen olağanüstü bir gayret göstermiş olmalarıdır. Emniyet mensupları, olayın daha fazla büyümesini önlemişler, bütün tahrik ve saldırılara rağmen başarılı olmuşlardır.

Bir başka gerçek de, İstanbul'un asayişinden sorumlu emniyetimizin, gerek sayısal gerekse donatım olarak yetersizliğidir; bunun da telafi edilmesi gerekir.

Bir başka gerçek de, katılımın yeterli olamayacağı kanaatiyle, başlangıçta, herkesin gelmesini hoşgörüyle karşılayan sendika yöneticilerimizin de, olaylar sırasında sağduyulu hareket ettikleri ve olayların daha fazla büyümemesi için olağanüstü gayret gösterdikleridir.

Bir başka gerçek de, olayla hiçbir ilgisi olmayan esnafımızın mağduriyetidir. Bu tür olaylarda mağdur olan esnaflarımızın mağduriyetini giderici tedbirlerin de alınması gereklidir.

Gerek emniyet görevlilerimizin gerekse sendika yöneticilerimizin, özellikle mitinge katılan işçilerimizin sağduyuyla hareket etmiş olmaları olayların büyümesini önlemiştir. Bu sağduyu ve gayretlerinden dolayı tüm emniyet görevlilerimizi, sendika yöneticilerimizi, işçilerimizi tebrik eder, bir daha 1 Mayısların, huzurumuzu bozan, bizleri üzen olaylara sahne olmadan, millî birliğimize katkıda bulunan gerçek bayramlardan olmasını diler, saygıyla hepinizi selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Gruplar adına son konuşma, Demokratik Sol Partiden Sayın Cevdet Selvi'nin.

Buyurun Sayın Selvi. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Selvi, konuşma süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ilk önce, hepinizi saygıyla selamlarım.

Bugün, İstanbul Kadıköy'de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarla ilgili Araştırma Komisyonu raporu üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini ve düşüncelerini sunmak üzere huzurunuzdayım.

Sayın milletvekilleri, 1 Mayıs, işçilerin, emekçilerin birlik ve dayanışma günü olarak bir asırdan fazla süredir bütün dünyada, özellikle demokrasinin var olduğu, kısmen var olduğu bütün ülkelerde kutlanan bir işçi bayramıdır. Türkiye'de de işçi var ise, Türkiye'de de emek, kısmen de olsa önem taşıyor ise, 1 Mayıs Bayramı işçilerin birlik ve dayanışma gününün kutlanması da o kadar doğaldır; çünkü, biz de, dünyanın bir üyesiyiz, ayrılamayız.

İşte, 1 Mayıslar, böylesine evrensel bir gün olmasına rağmen, Türkiye'de, her seferinde ve her vesileyle istismar edilmiş, belirli grupların, belirli görüş sahiplerinin o toplantılarda yeni sorunlar yaratarak, o toplantıları provoke ederek, Türk Halkını, tüm yurttaşlarımızı üzer hale gelmiştir.

İşte, 1996 yılının 1 Mayısında, İstanbul Kadıköy'de bu günü kutlamak üzere yapılan toplantıda da 3 yurttaşımızın ölmesi, 30-40 vatandaşımızın yaralanması, 105 araç ve dükkânın tahrip edilmesi tüm ülkede büyük bir üzüntü yaratmış, bütün insanlarımızın huzurunu kaçırmış ve kaygı doğurmuştur.

1 Mayısta yaşanan bu olaylar mutlak bir kez daha incelenmeliydi; çünkü, Türkiye, bu acı 1 Mayıslara yabancı değildi. O olay medyada yansıdığı an, Türkiye'de, bütün yurttaşlarımızın aklına, biz, bu filmi eskiden de görmüştük diye bir düşünce geldi; çünkü, 1977 yılında, hâlâ, daha faili bulunmayan onlarca kişi öldürülmüş; Türkiye, âdeta, o birtakım insanların istediği, özlediği noktaya çekilmişti. Onun için, tüm yurttaşlar, üniversitelerde nasıl bazı olaylar olduğu zaman, biz, bu filmi bir kere daha gördük diye vicdan azabı çekiyorsa, 1 Mayıs da tüm kafalarda bu soru işaretini yaratmış, o geçmişteki olayı anımsatmıştı.

Elbette, o tarihte anamuhalefet partisi olan Refah Partisi bu konunun önemini kavradığı için, sanıyorum -ki, saygıyla söylüyorum- 3 Mayısta Meclisimizin gündemine, alınması gereken tedbirlerin alınmadığı iddiasının araştırılması gerekçesiyle bir Meclis araştırması önergesi getirdi, saygı duyduk, önemliydi; çünkü, bu toplumsal olaylarda provokasyonun çok önem taşıdığını, ülkedeki huzurun kaçırılarak, demokrasinin askıya alınmasına âdeta bir katkı sağladığını bildiğimiz için, biz de, bunun önemini kavrayarak oylarımızı verdik, bunun araştırılmasını istedik.

İşte, o zaman Susurluk olayı çıkmamıştı, o manzara, o, insanları üzen, hâlâ çözümünü umutla beklediği o olay, o kaza meydanda değildi. Toplumsal olaylarda Türkiye'ye pek çok zarar verildiğini, hak etmeyen insanların haksızlığa uğratıldığını, rejimimizin tehlikeye sokulduğunu ve bunda, yanlış uygulamaların, kolay yolun seçildiğinin de önemli rolü olduğunu söylememize rağmen, anlatamamıştık; ama, Susurluk olayı, bunu, tüm halkın gözünün önüne serdi. Öyle ki, çoluk çocuğunun nafakasından kesen, geçimini sağlayamayan insanların aldığı silahların bile hesabının verilmediğini gördük. Kimlerin kimlerle beraber olduğunu üzüntüyle gördük. Hukuku yok saymanın âdet olduğunu, kanıksandığını gördük ve faili meçhul cinayetlerin birkısım ucunu gördük; ama, bu, 1 Mayıs olaylarıyla ilgili araştırma önergesi verildikten sonra oldu. İşte, bunları görünce, olayların daha net ortaya çıkması, birtakım istismarların eskisi kadar geçerli olmadığı açıkça görüldü. İşte, o nedenle 1 Mayıs çok önemliydi. Bugün, okullarda, geçmişteki yanlışların, bugün, gençlerin birbirine düşürülmesinin önüne geçilebilecek bir araştırmaydı. Onun için, biz, parti grubu olarak, bu araştırmayı, ülkenin geleceği açısından da, tedbirlerin alınması bakımından da gerekli gördük ve oylarımızı verdik; teşekkür ederiz. Genel Kurul, 14 Mayısta bu Komisyonun kurulmasına karar verdi ve biz de, görev taksimi yapmak üzere, tüm siyasî partilerin üyeleriyle, temsilcileriyle içtenlikle, samimiyetle, bu kaos yaratacak ve tehlike geliştirecek olayı araştırmaya başladık; memnuniyet vericiydi.

Amacımız, elbette İçtüzüğün gösterdiği çerçeve içerisinde, Genel Kurulun vermiş olduğu görevi ciddiyetle, sorumlulukla yapmaktı. Maksadımız, kişileri suçlamak değil; hedefimiz, birtakım -siyasî amaçla dahi olsa- partileri ve kesimleri rahatsız etmek, mahkûm etmek değildi. Bu, Türkiye'nin sorunuydu. Tüm partilerin vazgeçemeyeceği gerekli önlemlerin alınması gerekirdi diye düşündük. Bu anlayışla işe başladık; ancak, Hükümet değişti, 54 üncü Hükümet geldi. Bunu açıkça itiraf edeyim ki, sadece 1 Mayıs değil, diğer komisyonlarda da, hep katıldığım Refah Partisinin araştırma ve soruşturma önergelerinde, nasıl bizi inandırıcı gerekçeler söylenmiş, bu yolsuzlukların, usulsüzlüklerin mutlak belgeleri ortaya konulmuş, kamuoyunda anlatılmış ise, bu 1 Mayıs için de böyle yapılmıştı; ancak, 54 üncü Hükümet kurulunca, Refah Partisi üyelerinden istenilen sonucu alamamanın üzüntüsünü duyduk.

Maksadım, hiç kimseyi eleştirmek değildir; çünkü, bu komisyonun görevi ceza vermek değildir; bu komisyonun görevi, savcılık, hakimlik yapmak değildir; ama, gerçekleri ortaya çıkarıp, çok ciddî önlemlerin alınmasına imkân sağlamaktır, bu rahatsızlıkların ve beklenen daha büyük rahatsızlıkların önlenmesi için yasal düzenlemelerin, yasal değişikliklerin yapılmasını sağlamaktır. İşte, bu anlayışla baktık.

Fakat, gördüğümüz, özellikle benim gördüğüm, maalesef, başka komisyonlarda da rastladığım birkaç olaya temas etmek istiyorum. Ortada, dükkânları yıkılmış, araçları yakılmış, sadece 1 Mayıs olayında 27 milyar 270 milyon lira civarında zarar etmiş, hiçbir günahı olmayan esnaf var. Hukuk devletlerinde, hiç kimsenin, yargılamadan kimseyi öldürmeye hakkı yoktur; 3 yurttaş ölmüş, pek çok insan da yaralanmıştır. Hatta, hiç hak etmediği halde, kolluk kuvvetlerimiz, kamuoyunda küçük düşürülmüştür. Ancak, biz, gerek İstanbul'da gerekse Ankara'da yaptığımız bütün araştırmalarda, sanki bu olaylar olmamış gibi, bir tek sorumluya, olayı gören, anlayan bir tek kişiye rastlamadık. Hiç kimse bir şey bilmiyor, amiri bilmiyor, memuru bilmiyor, yasaların sorumluluk verdiği mülkiye amirleri bilmiyor, onların görevlendirdiği kişiler bilmiyor, insanların öldüğü yerde görev yapan kimse bilmiyor. Sonradan öğrendik ki, âdet bu, yapanın yanına kâr kalıyor. Susurluk Komisyonunda da olduğu gibi, hiç kimse bilmiyor; ama, ölenler orada, umudu kırılan vatandaş burada, ne yazık ki, güveni sarsılan Türkiye ortada; bunu gördük. Ancak, bu olayda bir incelik vardı. Ben, üzülerek şunu söyleyeyim, Genel Kurula sunulan şu rapor, ne yazık ki, bir çelişkiler manzumesi ve bir ibret tablosudur, vesikasıdır. Bunu söylemek kolay değil, hemen söyleyeyim; işte, başta Refah Partisinin ısrarla gündeme getirip, önlemlerin alınmasını istediği araştırma önergesine baktığımızda, bizden daha önce, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin olaya müdahil olduklarını ve orada rapor hazırladıklarını gördük. İşte bu rapor; yani, o müfettişlerin hazırladığı rapor, bu komisyonun raporu içerisinde.

Yine, Sayın ve Değerli Valiye sorulan soruları aldık. Bu raporda, hemen, birkaç konuya değineyim. Sayın Vali "özel giyimli grup, THKP-C Örgütüne mensup 50-60 kişi civarındadır. Bu özel giysiler, bu alanlara, polisimizin tespitine göre, ses düzeni aracıyla sokulmuşlardır" demektedir.

Sayın Vali, o, yasal, 2911 sayılı Yasaya uygun olarak o günün iznini alan sendikaları suçlamaya çalışmaktadır, çalışmıştır -daha yarısına gelmeden, vaktimin hızla geçtiğini gördüğüm için, rapordan tek tek okumayacağım- sendikaları suçlamıştır.

2911 sayılı Yasa, bu gibi olaylarda kimlere görev ve sorumluluk verdiğini açıkça ortaya koymuştur; ancak "çelişki" dediğim şu: Sayın Vali, diğer bütün 14 soruya cevap verirken, âdeta, hiçbir şey yokmuş, her şey sütlimanmış, sanki, oradaki olaylar, kendiliğinden abartılmış gibi cevaplar vermiştir; ama, bu söylediğim iki olay önemlidir.

Sendikaları, o hazırlık dönemini, yasaya uygun, evrensel bir günü kutlama istediğini gerçekleştiren sendikaları suçlayan Vali, ne yazık ki, sorumluluğunu yerine getirmemiş, İstanbul'da bulunmamaktadır.

Sayın Vali, "ses düzeni aracıyla getirildiğini" söylemektedir; bizim İstanbul MİT Başkanının, çok ciddî, saygı duyduğum araştırması ve söylemesine göre, buna lüzum olmadığını, biz, bunu peşinen, zaten ilgili yerlere bildirdik; bizim bildirmemizin ötesinde, bütün bu olaylar dergilerde yazıldı; biz de önlemlerin alınmasını söyledik ve orada biraz yanıltıldık; bu üniformaları nereye sakladılar diye baktığımızda, Sayın MİT Başkanı "yanlış yapıyorsunuz; bunlar düzenli bir şekilde, kol kola, el ele mitinge girdi; siz miting yerinde üniforma arıyorsunuz" diye söyledi; doğru; bunun belgeleri var; ama, vali, "ses düzeni aracıyla getirildiğini" söylüyor.

İşte, bu, kendi görevini yerine getirmeyen bir valinin yanlışlarından bir tanesi.

Size, bu rapor hakkında -bilgi vermesi için- kısaca bir olayı söyleyeyim. Sayın Vali, görevli, Türkiye gibi bir yerde, 1 Mayıstan önce izin alıp gidiyor; yerine vali muavinini bırakıyor; vali muavini de izin alıp gidiyor; yerine başka bir vali muavini geliyor; o görevin acemisi; ön hazırlıklardan haberi yok, etkisi yok, yetkisi yok -konuştuğumuz için söylüyorum- ve arkasından, Sayın Vali geri geliyor; geldiği saati ve günü Bakanlığa yanlış bildiriyor; yani "30 Nisan günü geldim" diye İçişleri Bakanlığına bilgi veriyor; müfettişler aradığında -ne yazık ki, basında da yer aldığı için- 1 Mayıs günü saat 13.50'de geldiğini anlıyorlar ve derhal, tekrar İçişleri Bakanlığına "ben, geldiğim günü sehven yazmışım" diye onu düzeltmek zorunda kalıyor. Müfettişler bunu araştırıyorlar, hiç de uygun olmayan, kamu görevlilerine ve memurlara, hele üst düzeyde bir görevliye uygun düşmeyen bu davranışın, mutlak disiplin cezasıyla ve aylık kesme cezasıyla cezalandırılmasını istiyorlar; İçişleri Bakanlığı -belki de yeni olduğu için- buna ihtiyaç bile duymuyor.

İşte, sorumlusu yok...

A. TURAN BİLGE (Konya) -Sayın Vali, hâlâ vali değil mi efendim?!.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Yeni 1 Mayısı bekliyordur...

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Bir ara dişini çektirmek için helikopterle Bursa'ya gidip gelen vali.

Bunlar -kimseyi küçültmek için değil; bizim yazdığımız rapor değil- devletin memurlarının yaptığı ciddî araştırmalar sonunda, hiç kimseye, -nedenini pek kavrayamadığım- yaptığı yanlışın demokratik bir biçimde cezasının verilmediğini, âdeta, bu yanlışların fazlalaşmasını teşvik ederek, yapanın yanına kâr kaldığı anlayışının, ülkeyi tehlikeye götürdüğünü göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu tedbirler alınmamıştır. O kadar ilginç ki, "burada üç kişi kurşunlanarak öldü; nasıl öldü?" diye gidip sorduğumuzda, "aratma yapılmadığı için" denilmekte. Peki, basında da yer aldı; bu kurşunların balistik raporu hazırlandı mı? Yok. Peki, hukuk devletlerinde savcılar vardır; ne iş yaparlar, buna nasıl uygulama yaptılar?; bilgi yok. İşte, burada, beni huzursuz eden, biraz üzen, o gün, hassasiyetle, eğer şantaj için yapmamışsa, eğer siyasî nedenle bu araştırmayı vermemişse, Sayın Şevket Kazan'dan -Adalet Bakanı oldu- Sıvas'taki o insanların yakılmasının sonucundaki olaylara gösterdiği hassasiyeti, Sayın Adalet Bakanının, en azından kendi araştırma önergesine sahip çıkmak için, Sincan'daki Belediye Başkanına gösterdiği ilginin yüzde birini o olayları araştırmak için, Meclise kendi getirdiği araştırmasının selameti bakımından ilgilenmesini isterdik. (DSP sıralarından alkışlar) Bu evraklar yok. Nerede bunlar, bu araştırma ne?..

Sayın İçişleri Bakanımız Hanımefendi geldi -biraz da üzülerek söylüyorum; ama, arka arkaya geldiği için dikkatimi çekti- birdenbire halkın arasına girdi, çok mutluluk duyduk. Ancak, bir İçişleri Bakanının halkın arasına biraz daha farklı girmesini arzu ederdik; çünkü, İçişleri Bakanlığı ateşten gömlek, çocuk oyuncağı değil Türkiye'de. Bunun bilincinde olarak hareket etmenin gereği olduğuna inanıyoruz.

Varsa aksaklıklar ve eksiklikler onları derhal gidermesi gerekirdi. Ne yaptı; iyi langırt oynadığını 65 milyona gösterdi. Ne yaptı; dominoyu gösterdi. Kusura bakmayın -bunu, biraz da benim samimiyetime verin- insanlar bildiği şeyi yapmalı. Istakayı bile tutmasını bilmeden bilardo oynamaya kalktı. Bu, İçişleri Bakanlığı değil, onun ayrı bir özelliği var.

İşte, sonra da öğrenci olaylarına geldik. Öğrenciler medyada... Yalanı yok; bugünkü olaylar, geçmiş tarihlerdeki acı olayları hatırlatıyor, 16 mart 1978 tarihini hatırlatıyor .

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, lütfen toparlayalım.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

Geçenlerde, yine, bir televizyonda bir genç kız "biz, T cetvelini, herhangi bir aracımızı ve gerecimizi üniversiteye sokarken polisler engellediği halde, silahlar nasıl sokuluyor; burası yol geçen hanı oluyor" diye söylüyor. Dikkat ediniz, devletin görevi provoke etmek değildir; devletin görevi, sebep ve gerekçe ne olursa olsun, taraf tutmak, birtakım insanlara güç vermek, diğerlerini köşeye sıkıştırmak değildir. Geçmişte yapılan bu yanlış yapılmamalıdır. O gün yapılan yanlışın sonucunu acıyla izliyoruz. Bu yöntemden vazgeçilmelidir.

"Ülkücü" dediğiniz insanların bir bölümü -işçi çocukları, memur, emekli, köylü çocukları- ölürken, bir kısmı mafya babası oldu, devletin içerisinde bazı kişilerle ortak oldu. Bunlar, bunu, inançları doğrultusunda yapmıştı. "Solcu" dediğiniz insanlar -işçinin, memurun, köylünün çocukları- birbirlerine düşürüldü. Onun için, devletin görevi, tarafsızlık olmalıdır; bu kanın altından hiç kimse kalkamaz. Üniversitelere tekrar dönüp bakılmalıdır.

İşte, ben, komisyonumuzun bu yanlışlarını gördüm ve sonra önlemler bile yazılmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, süreniz doldu efendim.

M.CEVDET SELVİ (Devamla) - Rejim, sistem ne olursa olsun, kolluk kuvvetlerine ihtiyacımız var; güven kaynağımız polisimize ihtiyaç var, Onların özlük hakları üzerinde durulmadı, onların çalışma koşulları üzerinde durulmadı, eğitimleri üzerinde durulmadı. Ama, biz, işte böyle bir geçiştirme anlamı taşıyan, içinde çelişki dolu olan, aylarca çalıştığımız, gördüğümüz olayları, sizlerin huzuruna, yeni önlemler alabilecek biçimde, yeni öneriler getirebilecek biçimde rapor getiremedik.

Bu nedenle, vaktim dolduğu için de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, lütfen toparlayın.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Özür dilerim, hemen toparlıyorum.

...yazılı olarak Komisyona da vermiş olmam nedeniyle, biz, bütün bunları kapsayan, yararlı sonuç verebilecek bir çalışma ve rapor olmadığı için muhalefet ettik; muhalefet şerhimizi yazılı olarak verdik.

Ben diliyorum, komisyonlar ciddî çalışsın. Bu Meclisin itibarını ancak biz koruyabiliriz; çifte standart yaparak, biz, bu itibarı koruyamayız.

Beni dinlediğiniz için, hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

Sayın Komisyon, buyurun. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

(10/67) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ OĞUZ (İstanbul) - Muhterem Başkanım, değerli muhterem arkadaşlarım; 1 Mayıs 1996 günü Kadıköy'de vaki olan olaylar sebebiyle, Şevket Kazan ve arkadaşları tarafından verilmiş bir araştırma önergesi üzerine, Yüce Meclisimiz karar aldı ve bizleri de bu konuda görevlendirdi. Burada, huzurlarınızda, çıkıp görüşlerini ifade eden arkadaşların hepsine şükranlarımı arz ediyorum. Bunlar, bu Komisyonda beraber seçildiğimiz ve vazife taksimi sebebiyle görevlerimizin gereğini yapmak hususunda titizlik gösterip, gayret ettiğimiz arkadaşlarımızdır.

Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerini ifade eden Eşref Bey kardeşime ve diğer partilerin görüşlerini ifade eden ve özellikle müspet olarak görüşlerini burada ifade eden kardeşlerime teşekkür ediyorum; hepsinden Allah razı olsun. Tabiî ki, tenkitlerini de bu arada ifade ettiler; ama, en çok merakımı mucip olan, biraz önce, benden önce konuşmasını yapmış olan Cevdet Bey kardeşime şaşıyorum.

MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Beğenmedin mi?!.

(10/67) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) - Bu kardeşimiz, sanki, Merihten, Aydan gelmiş ve bu Komisyonun raporuna, neredeyse şurada yeni muttali olmuş gibi akla hayale gelmedik laflar etti. Yani, dikkat çekmek ve bir şeyler söyleyerek başkalarını itham etmek bir meziyetse, ben kardeşime bir şey söylemem; ama, ben Başkansam, bu kardeşimiz de Başkan Yardımcısı. İki ay beraber çalıştık, iki ay; insan Allah'tan korkar!.. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Neyini beğenmediniz?!.

(10/67) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) - Ne yapmış peki?!. Ne yapmış; hangi teklifte bulunmuş da, Komisyon olarak, biz, onun karşısında olmuşuz?!. Suçlamadığı insan bırakmadı; yani, bu marifet mi?!.

Diğer arkadaşlar demek ki bu işleri örtbas etmişler, bu mücahit, kahraman, vatansever kardeşim, işçisever kardeşim, burada; yani, vatanı, milleti, polisi, herkesi... Olmaz böyle şey arkadaşlar...

ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) - Kişisel konuşmaya giriyor bu.

BAŞKAN - Sayın Oğuz, hitabınızda, biraz Genel Kurulda konuşmanın adabı içinde lütfen...

(10/67) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) - Siz ikaz etseydiniz keşke... Keşke, deseydiniz ki "sen, Komisyon Başkan Yardımcısısın, bu Komisyonda emeği geçmiş bir insansın; yani olur mu?.."

BAŞKAN - Sayın Oğuz, muhalefet şerhi olan bir komisyon üyesini ikaz etmek Başkanlığın görevi değil; ama, Başkanlığın görevi, kürsüde kullanılan üsluba dikkat çekmektir. Lütfen...

10/67 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) - Asıl onun üslubuna müdahale etseydiniz Sayın Başkanım. Bu kardeşimiz, bizimle birlikte iki ay çalıştıysa...

BAŞKAN - Sayın Oğuz, lütfen, bu konuda polemiğe girmeyelim.

VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) - Bizi aydınlatıyor efendim.

10/67 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) - Rica ediyorum... Bu konuda beraber çalıştıysak, tekliflerinin ve getirdiği önergelerin hepsi de araştırıldıysa...

BAŞKAN - Şahsa yönelik aşağılamaları lütfen yapmayalım.

10/67 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) - ... bu üslup üzerinde burada olmayı ben yadırgıyorum.

MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Biz Refah Partili gibi konuşamayız.

10/67 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ OĞUZ (Devamla) - Açıkça ifade ediyorum ki, o günün İçişleri Bakanı Ülkü Güney Beyi ziyaret ettiğimizde ve onun dışında, getirilen teklifleri bütün gücümüzle değerlendirdiğimizde işte böyle bir rapor ortaya çıktı. Komisyonumuz, her türlü teklifi ve gereken incelemeleri iki ay içerisinde yapmıştır. Komisyonumuz, seçildikten sonra, hemen zamanın İçişleri Bakanı Ülkü Güney Beyi ziyaret etmiştir, kendisinden gerekli görüşleri almıştır, hadiseyi bizzat dinlemiştir, elinde olan bilgi ve belgeleri istemiştir. Öyle mi Sayın Bakan?

Bundan sonra, emniyetin yetkililerini, Genel Müdürü çağırmış ve onu dinlemiştir. Hadise günü emniyette görevli olan polis amirlerini ve görevli arkadaşları dinlemiştir. Bununla da kalmamış, sendikalarımızın yetkililerini, temsilcilerini ve o günlerde görev başında olan arkadaşlarımızı da tek tek dinlemiştir ve bu dinleme esnasında değerli arkadaşım Cevdet Bey de yanımızda olmuştur.

İstanbul'a gidilmiş ve İstanbul'daki polis yetkilileri, vali, emniyet müdürü dinlenilmiştir ve o gün görev başında olan polis amirleri ve hatta polis memurlarına kadar bilgisi olan herkesin bilgisine müracaat edilmiştir.

Netice itibariyle, mahallinde keşif icra edilmiştir ve bu hadiseden zarar gören, bu hadisede hizmet kusuru sebebiyle zarar gördüğüne inandığımız insanların zararı tespit edilmiştir. Mahallinde keşif yapılarak, Kadıköy Kaymakamı, Kadıköy itfaiye yetkilileri dinlenilmiştir. Velhasıl, hadiseyle ilgili bilgisi ve belgesi olan herkesin bilgisine müracaat edilmiş ve şu rapor ortaya çıkmıştır.

Bu arada, yaralanan ve vurulan insanların, kimler tarafından yaralandığı, kimler tarafından vurulmuş olabileceği hususu hassasiyetle araştırılmıştır, özellikle, araştırılmıştır. Yetkililer, tekrar tekrar Ankara'ya çağrılarak, bilgilerine müracaat edilmiş ve ondan sonra, şu rapor ortaya çıkmıştır.

Ben, arkadaşlarımın muhalefet şerhi yazmalarına saygı gösteriyorum; onların muhalefet ederek görüşlerini burada izhar etmelerine de bir şey demiyorum; ama, beni asıl şaşırtan, arkadaşımın, sanki, bu komisyonun dışında, bu bilgilere yeni muttali olmuş gibi bir üslup içerisinde olmasıdır. Bunu yadırgadığımı ifade ediyorum ve diyorum ki, burada komisyonun çalışmasında emeği geçen bütün parti temsilcilerine ve özellikle, bu hadiselerde canını verme noktasına gelmiş olan polis yetkililerine ve polislerimize şükranlarımı arz ediyorum ve bu fedakârlıklarından dolayı kendilerini takdir ediyorum. Hepiniz ekranlarda seyrettiniz; bir polis memuru kardeşimiz, yavrumuz yere düştü; onu öldüresiye dövdüler ve ancak bir ölü noktasına geldiği zaman terk ettiler ki, Allahtan ölmedi.

Ben, ölenlerin ailelerine taziyetlerimi ifade ediyorum. Onların, kimler tarafından öldürüldüğünü keşke araştırıp, bulabilseydik; ama, ben kırk yılını, hatta, elli yılını -talebelik de dahil ifade edersem- hukuk hayatında geçirmiş bir kardeşiniz olarak ifade ediyorum ki, şu araştırma önergesinin görevi ne hâkimliktir ne savcılıktır; biz, Meclisin bize verdiği görevi yaptık ve netice itibariyle, ortaya şu rapor gelmiştir. Onu, Kadıköy Savcılığı ve açılan davalar sebebiyle ilgililer araştıracaklar; bundan dolayı kimseyi itham etmemiz de mümkün değil; ancak, İstanbul polisinin ve polis yetkililerinin cansiparane bir gayretle, fevkalade üstün bir başarıyla görev yaptıklarını burada ifade etmek istiyorum ve bunun yanında, İstanbul Valisi için, hele, en büyük şehrimizin, belki, Avrupa'nın 10 tane büyük devletin büyük bir şehrimizin valisi hakkında böyle, incitici sözler söylemeyi de uygun bulmadığımı da bir Komisyon Başkanı olarak ifade ediyorum.

Şunu da ifade edeyim ki; Valimiz o gün izinliymiş; olabilir, insan hali bu; onun yerine vakâlet edecek insanın da o gün mazereti çıkmış olabilir; ama, İstanbul'da Vali var, görevine devam eder; devlette devamlılık asıldır. Vali muavini var, o da görevine devam eder ve nitekim etmiştir. Valinin, hadise günü, saat 13.00'te İstanbul'a gelip kriz masasının kurulduğu emniyet müdürlüğünde görevinin başına geçip, akşama kadar ve onu devam eden günlerde de görev yaptığını, açıkça yetkililer ifade etmişlerdir.

Arkadaşım burada ifade etti; ama, çok üstü kapalı ifade etti; keşke, daha açık ifade etseydi. Valinin, hakkında ceza istemiyle yapılan kovuşturma neticesinde, bir disiplin cezasının dahi verilmesinin uygun olmayacağı hususu ifade edilmiştir ve dosyalarımızda mevcut.

Ben, insaflı olmamızın doğru olacağı kanaatindeyim. Bu raporda emeği geçen kardeşlerime ve grupları adına görüşlerini ifade eden bütün arkadaşlarıma şükranlarımı ve Cevdet Bey kardeşime de üzüntülerimi arz ediyorum..

Hepinize şükranlarımı ve saygılarımı sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Oğuz.

VI. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili M. Cevdet Selvi'nin, İstanbul Milletvekili Ali Oğuz'un şahsına sataşması nedeniyle konuşması

M. CEVDET SELVİ (İstanbul) - Sayın Başkan, yanlış anlaşılma oldu. Sayın başkan, çok dikkatli olmama rağmen, son derece sert, hak etmediğim şeyleri söyledi. Galiba yanlış anlaşıldı; izin verirseniz düzeltmek istiyorum; çünkü, hak etmedim.

BAŞKAN - Sayın Selvi, yeni bir sataşmaya meydan vermemek, çok kısa olmak şartıyla, size yönelik sözleri yanıtlamak üzere İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz veriyorum; buyurun.

M. CEVDET SELVİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci kez vaktinizi almak zorunda kaldığım için üzgünüm; ancak, Sayın Komisyon Başkanını hayretle izledim, dikkatle dinledim; hep korktuğum, kuşku duyduğum bu tip yaklaşımlardı ve bunu da burada sergilemiş oldu.

Ben, bu Komisyonun ilk gününden itibaren, diğer komisyonlarda olduğu gibi Genel Kurulun verdiği görevi ve Partimin verdiği görevi son derece samimiyetle günü gününe yaparım. Bu raporun hazırlanmasının başından beri orada idim; dinledim. Ben, kimseyi özel olarak suçlamadım.

Sayın Komisyon Başkanı, ben, kırmamak için bir başka arkadaşımı suçlamadım. İstanbul'daki toplantıda hiçbir sonuç alınmadığı zaman "ben, bunu kabul etmem, savcılıkla konuşalım, nerede bunun raporları" diye size sorduğumda, üstü kapandı. Ben, o zaman söyledim...

İki: Değerli milletvekilleri, bu rapor elinizde. Rica ediyorum; ben, hiçbir kimseyi suçlamadım. Bu raporun içinde hem yazıp dağıtacaksınız hem de ondan sonra "yok muydun; nasıl insanları suçluyor" diyeceksiniz... Biz vermedik bu araştırma önergesini -ihmalleri siz verdiniz, sonradan caydınız- Valiyi, İçişleri Bakanlığının müfettişleri denetlemiş, teftiş etmiş; onun raporundan okudum. Yaptığı yanlışları da açık seçik ortada; ama, öbür tarafta da, bizim raporumuza baktığınızda, gelen bürokratlara da, değiştirtildiğini -çağırırız, konuşuruz, Cevdet Selvi belgeyle konuşmaz, söylediği kesindir- sonucu ve değerlendirmeyi, değiştirtildiğini görünce "kesinlikle kabul etmeyeceğimi" söyledim; benim ihtiyacım yok. Herkesle görüştük; ben, görüşmedik demedim. Madem görüştük de, olayı gören bir tek kişiyi buraya yazdık mı?! "Belirli sorumlunun, dürüstçe ve düzgünce bilgi verdiğini, bundan yararlandığımı" söylemedim mi?! Benim maksadım kimseyi suçlamak değil; ama, Allah, iki türlü davranan; söylenenleri, kendi rahatsızlığını örtmek için saptıranlardan hepimizi, milletimizi korusun.

Teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

(10/67) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ OĞUZ (İstanbul) - Saptıran sizsiniz...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Selvi.

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1. - Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy'de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/67) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 179) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet adına, Sayın Bakan; buyurun. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, 18 Mart 1915'te Çanakkale'de, dünya dillerine "Çanakkale geçilmez" sözünü kazandıran Büyük Atatürk ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyor, aziz ruhları önünde saygıyla eğiliyorum. (Alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli Milletvekili Sayın Şevket Kazan ve 15 Arkadaşının, İstanbul Kadıköy'de 1 mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeye istinaden kurulmuş olan Komisyonun hazırlamış olduğu raporla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; öncelikle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, 1 Mayıs 1996 günü İstanbul'da, 3 vatandaşımızın ölümü, 52 emniyet mensubu ve 17 vatandaşımızın yaralanmasıyla sonuçlanan olaylar, hepimizi, son derece üzmüş; ayrıca, devletin, gerektiğinde zor kullanmasının sınırlarıyla, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanım biçimini müzakereye sebep olmuştur.

Ülkemizde ilk kez 1906 yılında kutlanan ve İşçi Bayramı olarak bilinen 1 mayıslar, önceki yıllarda da, çeşitli sendikalar önderliğinde kutlanmıştır; ancak, 1977 yılında 36 kişinin hayatını kaybettiği feci olay halen hafızalarımızdadır. 1996 yılında yapılan 1 Mayıs kutlamaları da, İstanbul, İzmir, Ankara, İçel, Kocaeli gibi işçilerimizin yoğun olduğu 19 ilimizde kutlanmış, İstanbul'un dışındaki diğer illerimizde herhangi bir üzücü olay yaşanmadan, sağduyu sahibi işçilerimizin ve milletimizin arzu ettiği şekilde bitmiştir. Ne var ki; İstanbul'da 1 Mayıs 1996 günü, milletçe hepimizi derin üzüntülere sevk eden, hiç arzu edilmeyen olaylar meydana gelmiştir. Yasadışı örgütler, İstanbul Kadıköy'de banka ve mağazalara, oto galerilerine saldırılarda bulunmuşlar, binaları yağmalamaya çalışmışlar, 2 otoyu yakmışlar, 10 araca ve 105 işyerine de milyarlarca lira tutarında zarar vermişlerdir.

Bu olaylar nedeniyle 354 kişi gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınanlardan yasadışı örgütlere mensup olduğu anlaşılanların yüzde 41'inin 19-24 yaş grubunda, yüzde 40'ının 15-18 yaş grubunda, yüzde 15'inin 25-30 ve yüzde 4'ünün ise 31-36 yaş grubunda oldukları tespit edilmiştir. Profesyonel terör örgütlerinin özellikle gençlerimizi kullanmaya çalışarak oynamaya çalıştıkları oyun, yakalananların yaş gruplarından bir kez daha anlaşılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 1 Mayıs 1996 günü İstanbul'da çıkan olaylarda, meydandaki sağduyu sahibi işçimiz alanı kendiliğinden terk ederek, illegal örgüt üyelerini yalnız bırakmışlar ve provokasyonlara alet olmamışlardır; böylece, güvenlik güçlerimizin çalışmalarını kolaylaştırmış olmaları son derece takdire şayan bir tavırdır.

Kanaatim odur ki, çağdışı kalmış totaliter rejimlerin simgesini taşıyan bezlerle yüzlerini örterek şiddet ve terör havası estirmek isteyen illegal örgütler, demokratik gösteri haklarını yasal çerçevede kullanmak isteyen çoğunluğun bu hakkını engellemektedir. Huzur içinde, gerçek bir bayram havası içinde geçebilecek toplantılar, illegal örgütlerce sabote edilmektedir. Terörist örgütler, demokratik amaçlarla toplanmış kitleleri, kendileriyle amaç birliği içerisindeymiş gibi gösterme gayretkeşliğindedir.

Bu arada, vatandaşımız ile güvenlik güçlerimiz kışkırtmalarla karşı karşıya getirilmek istenmektedir. Böylece, devleti, kendi hayal ettikleri mecralara, demokrasi dışı uygulamalara sürüklemeye çalışmaktadırlar; ancak, ülkemizin bu oyunlara düşmeyecek engin tecrübeleri vardır. Güvenlik güçlerimiz, kendisine düşen görevi fedakârlıkla ve hukuk içerisinde kalarak kararlılıkla ifa edecek, bu oyunlara düşmeyecektir. Takdir edilir ki, burada, bu oyunu engelleme görevi sadece güvenlik kuvvetlerine düşmez; sorumluluk sahibi herkesin, demokratik hakların yasal kullanımına, hukukî kullanımına, diğer vatandaşlarımızın haklarını ihlal etmeden kullanımına sahip çıkması, titizlikle bu hakların üstüne titremesi gereği vardır. Demokratik rejimler, hukuka ve önceden onaylanmış kanunlara dayanır. Hukuk ve kanunlar herkes için vardır. Demokratik hakları kullanırken yasal çerçevenin dışına çıkılıyorsa, bunun hukukî neticelerine katlanmak da herkes için geçerlidir. "Ben haklıyım; yasal çerçeve dışına çıkma hakkım var" zihniyeti sadece böyle düşüneni bağlar. Buna müsaade edilmesini istemek, rejimde keyfîliğe müsaade edilmesini istemek demektir ki, bu kanaat, insanı, ister istemez, demokratik rejimlerde, ilkelerin, plan ve prensiplerin geçerli olmadığı, herşeye bir keyfîliğin hâkim olması gerektiği intibaına sevk eder. Oysa, demokratik rejimlerde, istisna işlemlere, ayrıcalık yaratan davranışlara yer yoktur.

Diğer yandan, şiddete, tahribata, tedhişe, anarşiye maruz kalma durumunda olan vatandaşın, can ve mal emniyeti ile, diğer temel hak ve hürriyetlerini de korumak devletin temel amaçlarındandır.

Değerli milletvekilleri, raporda da irdelendiği gibi, asayişi korumakla görevli emniyet mensubu sayısı, ülkemizde, bazı Batı ülkelerine oranla eksiktir; özellikle büyükşehirlerimizde bu konuda sıkıntılar vardır. Bu sebeple, bir süredir, polisimizin sayısının artırılması sağlanırken, eğitim ve teçhizat bakımından da yeterli düzeye getirilmeye gayret edilmektedir. İstanbul İlinin toplumsal olaylardaki hassasiyeti gözönüne alınarak, emniyet müdürlüğü personeli yönünden takviyesi Bakanlığımızca değerlendirilmiş ve söz konusu olay tarihinden günümüze kadar, Çevik Kuvvet de dahil olmak üzere, komiser sınıfından 247, memur sınıfından 3 027 olmak üzere, 3 274 personelle takviye edilmiştir. Yine, aynı tarihler arasında, araç gereç yönünden; taşıt olarak 112 binek, 12 minibüs, 33 küçük otobüs, 2 panzer; teçhizat olarak 20 çelik yelek, 500 kalkan, 50 gaz maskesi ve 90 robokok elbisesiyle takviye edilmiştir. Ayrıca, Çevik Kuvvet personelinin devamlı eğitimi çalışmaları yeniden başlatılmış ve süratle devam etmektedir.

Ayrıca, Bakanlığımızca, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleyen 23 üncü maddesinin (b) bendini değiştiren kanun tasarısı taslağı Başbakanlığa sunulmuştur. Söz konusu taslakla suç işlemek maksadıyla kurulmuş veya kurulduğu varsayılan örgütlere ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmak, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun yasakladığı haller kapsamına alınmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızda ve yasalarımızda ifadesini bulan din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve kanaat hürriyeti ile, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti doğrultusunda, herkese, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, belirli amaçlarla bir araya gelerek düşüncelerini açıklayabilme hakkı tanınmıştır.

Anayasamızın 34 üncü maddesi ve buna göre düzenlenen 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü maddesinde, kişilerin, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız olarak, kanunun suç saymadığı amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir; ancak, güvenlik kuvvetlerine saldırılmasını, vatandaşlarımızın işyerlerinin tahrip edilmesini, demokratik, masum birtakım isteklerin meşruiyetiymiş gibi göstermeye kimsenin hakkı olamaz. Yasalarla tanınan hak ve özgürlüklerin kullanılması sırasında yasaların çizdiği çerçevenin dışına çıkılması veya kanunların suç saydığı fiillere dönüşmesi halinde, güvenlik kuvvetleri, hukukî prosedür içerisinde yetkilerini kararlılıkla kullanacaktır.

Bu arada, 1 Mayıs 1996 tarihindeki üzücü olaylarda zarar gören vatandaşlarımızın da hasarlarının tazminiyle ilgili işlemlerin sürdürüldüğünü, olayların yargıya intikal ettirilmiş olduğunu ve davaların devam ettiğini belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclis Araştırması Komisyonunu teşkil eden arkadaşlarımız, milletimizin huzuruna, emniyetine yönelik bu olay hakkında güzel ve yapıcı bir rapor getirmişlerdir. Komisyon raporunda tespit edilen sorunlar ve önerilerin dikkat ve hassasiyetle izleneceğini; ayrıca, Yüce Meclis çatısı altında ifade edilen önerilerden faydalanacağımızı belirtir, hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahısları adına söz talebi?..Yok.

Sayın milletvekilleri, İstanbul Kadıköy'de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla kurulan (10/67) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

2. - Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 16 arkadaşı ile Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici ve 9 arkadaşının, taşkömürü üretimindeki sorunların çözüm yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/13, 53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 180) (1)

BAŞKAN - Şimdi, 2 nci sırada yer alan, Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 16 arkadaşı ile Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici ve 9 Arkadaşının, taşkömürü üretimindeki sorun-

(1) 180 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ların çözüm yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/13,53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

Komisyon?..Burada.

Hükümet?..Burada.

İçtüzüğümüze göre Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı Meclis araştırması önergeleri sahiplerine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde komisyon ve hükümete de söz verilecek, bu suretle Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri, komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu, 180 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Ali Yavuz, Refah Partisi Grubu adına Sayın Necmettin Aydın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Metin Arifağaoğlu.

Önerge sahiplerinin söz talebi var mı?

NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) - Ahmet Derin konuşacak.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Derin.

AHMET DERİN (Kütahya) - Saygıdeğer Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önerge sahibi olarak söz almış bulunmaktayım.

Yıllardan beri, zarar eden KİT'ler sıralamasında, belki ilk sıralarda bulunan; fakat, bulunduğu bölgenin ekonomik potansiyelini oluşturan, monokültür bir bölge olan Zonguldak'ın, belki de ekonomik tek dayanağı olan bir kuruluş o yörenin ekonomik zarardan kâra dönmesi, monokültür bir bölge olması, her dönemdeki milletvekillerinin, bizatihi de yöre milletvekillerinin, değişik ekonomik dallar oluşması noktasındaki talebi üzerine gündeme gelir.

Araştırma Komisyonu, çok güzel önerileri içeren bir rapor hazırlamış ve Yüce Meclise takdim etmiştir. Bugün, bu komisyon raporunu görüşüyoruz. Her şeyden önce, bu raporun hazırlanmasında katkısı olan tüm milletvekili arkadaşlara ve onlara yön veren bürokratlara teşekkür ediyorum, onları tebrik ediyorum.

Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi Hükümeti, Türkiye'de bugüne kadar gerçekleşemeyen bir millî maden politikasını gerçekleştirmek için, öncelikle Parlamentoda görüşülmesini istediği ve ihdas edilmesini istediği madencilik bakanlığının tüm hazırlıklarını bugün tamamlamak üzeredir. Türkiye Taşkömürü Müessesesi, Türkiye'de, hakikaten, bugüne kadar çalıştırıldığı halde, işletildiği halde rantabl bir işletmeciliğe dönüşememiş ve bunun yanında, bir maden müzesi olan ülkemizde, gerekli olan çalışma, yeraltı servetlerimizin ülke ekonomisine katkısı noktasında yeterli olan çalışma gösterilmemiş; ancak, bugünkü Hükümet, bunu fark ederek, millî bir maden politikası oluşturabilmek için, madencilik bakanlığının ihdası çalışmalarına başlamıştır.

Ayrıca, son günlerde, Başbakanlık genelgesiyle, bu yöreyi ilgilendiren -sadece TTK'yı değil, bu yöreyi ilgilendiren- özel bir çalışma grubu oluşturulmuştur ki, bu açıdan da, mevcut Hükümeti buradan tebrik ediyor, kendilerine, bir milletvekili olarak teşekkürlerimi sunuyorum.

Ülkemizde, görünür rezerv olarak, aşağı yukarı 1,5 milyar ton taşkömürü rezervimiz var. Aslında, küçümsenecek bir rakam değil bu miktar. Bugün, Türkiye'de, yılda 10 milyon ton taşkömürü tüketildiğine göre, görünür rezervimiz bile 150 yıllık. Bugünkü rakamlarla 150 yıl; ancak, 2010 yılına geldiğimizde, taşkömürü tüketiminin 50 milyon tonlara yaklaşacağı da hesaba katıldığında, hem elimizdeki mevcut taşkömürünü en güzel şekliyle değerlendirmek hem de o yörede, tekrar, taşkömürü aramalarıyla, derin sondajlarla, ülkemizdeki bugüne kadar tespit edilememiş -varsa- madenlerin ve taşkömürü rezervlerinin de bir an önce ortaya çıkarılması gerektiğine inanıyorum; çünkü, ilerlemiş toplumlarda, sanayi ilerlemesini gerçekleştirmiş toplumlarda, demir-çelik ve enerjinin altyapısını oluşturacak temel girdilerden biri olan taşkömürünün, Almanya'da ve gelişmiş ülkelerdeki tüketim miktarları göz önüne alındığında, daha da fazla ehemmiyet arz edeceği görülecektir.

Bugün, Almanya'da, yıllık taşkömürü tüketimi 79 veya 80 milyon ton civarındadır; çünkü, demir cevherinden demir çelik üretilebilmesi için mutlaka elzem olan temel girdidir. Metalurjik kok olabilecek taşkömürü, demir-çelik sektörü için elzem bir maden faktörüdür. Büyük Türkiye'yi yeniden tesis edecek bir hükümetin, buna gerekli önemi ve hassasiyeti mutlaka göstereceğinden biz eminiz.

1970'lerde 4,5 milyon ton, yıllık, satılabilir kömür üretebilen bu kuruluş, millî bir maden politikası olmadığından dolayı, yıllarca kendisine bir hedef verilemediğinden dolayı -1989 yılından sonra bütün KİT'lerin başına gelen bu kuruluşun da başına gelmiş- 1989 yılından sonra, zarar eder hale getirilmiş; Enerji Bakanlığıyla Devlet Planlama Teşkilatı ve hükümetin diğer bakanlıkları arasında diyalog kopukluğu başlamış; Enerji Bakanlığının hedefi, Devlet Planlama Teşkilatınca, âdeta reddedilmiş veya gözardı edilmiştir. Kuruluşa bir hedef çizilmesi gerekiyordu. 1970'lerde 4,5 milyon ton civarında satılabilir kömür üreten bir işletmenin, dünyadaki gelişen teknolojilerle, bugün, tükettiğimiz 10 milyon tonluk, satılabilir, koklaşabilir kömür üretimini gerçekleştirmesi gerekirdi. Ne yazık ki, bugün, 7,5 milyon ton civarında, yaklaşık 300 milyon dolarlık taşkömürü ithal etmek mecburiyetinde kalmışız. Halbuki, yıllarca, bu müessese ihmal edilmeseydi, gerekli tevsi yatırımları ve teknolojik yatırımlar gerçekleştirilmiş olsaydı, bugün, finansman darboğazına düşmüş ve 35 trilyona yakın zarar eden bir kuruluşla karşı karşıya kalmayacaktık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Derin, lütfen, 1 dakika içerisinde toparlayınız.

AHMET DERİN (Devamla) - Ülkemizde, sadece taşkömürü için değil, diğer 8,5 milyar ton kömür rezervi olan linyit işletmeleri için de aynı problemlerle karşı karşıyayız ve bugün, elimizde yüzde 1'in altında kükürt içeren kömür olmasına rağmen, bu kaynakları, yeraltı zenginliklerimizi çalıştıramıyor, çıkaramıyor ve yurt dışından da yaklaşık 500 milyon dolarlık linyit ithal ediyoruz.

Bugün, bir maden bakanlığı kurulmak üzeredir. Başbakanlığın genelgesiyle özel bir çalışma grubu oluşturulmuştur.

Ayrıca, ülkemizde, gerek taşkömürü için gerek linyit için yapılması gereken bir konu daha vardır ki, bu da tüketim planlaması ve satış planlamasıdır. Tüketim planlaması... Kükürdü yüzde 1'in altında olan taşkömürünü götürüyoruz, rekabet edebilme şansı olmayan demir-çelik sektöründe 6,5 milyon liraya satmaya çalışıyoruz; halbuki, daha düşük kalori ve daha yüksek kükürdü olan linyit kömürünü Ankara'da 16 milyon liraya satıyoruz; kendi kömürümüzü, taşkömürümüzü 6,5 milyon liraya satmak mecburiyetinde kalıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Derin...

AHMET DERİN (Devamla) - Bu kömürü getirsek teshin için satsak, mutlaka, o işletme, belki, bu kadar zararına...

BAŞKAN - Sayın Derin, lütfen... Süreniz bitti.

AHMET DERİN (Devamla) - Biter mi efendim?!.

BAŞKAN - Saati durdurdum, sözünüzü kesmeyeyim diye. Onun için uyarıyorum.

AHMET DERİN (Devamla) - Bir cümleyle bağlıyorum.

BAŞKAN - Bağlayın lütfen.

AHMET DERİN (Devamla) - Bakıyorum, önümde 53 saniye; 7 saniyede bir şeyler söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Ben durdurdum, sözünüz kesilmesin diye.

AHMET DERİN (Devamla) - Peki.

Nasıl olsa taşkömürünü ithal ediyorsak; en azından, bu kömürümüzü, metalurjik olmayan, koklaşamayan bölümünü birinci derecede kirli illerimizde satsak, bu müessesenin zararını asgariye indirebileceğimize inanıyorum ve böyle bir çalışmayı, çalışma raporunu bizlere takdim eden komisyon üyelerini tekrar tebrik ediyorum, kendilerine teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Derin.

Şimdi, gruplar adına konuşmalara geçiyoruz.

İlk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Ali Yavuz'un; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferinin Yıldönümü münasebetiyle, Yüce Milletimizin bu zafer gününü kutlar; bu vesileyle, burada şehit düşen 250 bin Mehmetçiğin aziz ruhlarını minnetle ve şükranla anarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 16 arkadaşı ile Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici ve 9 arkadaşının, taşkömürü üretimindeki sorunların çözüm yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan araştırma komisyonunun raporu üzerine, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Zonguldak Havzasında, taşkömürü, Ereğli'nin Köşeağzı - Neyzenderesi mevkiinde, 8 Kasım 1829'da, Uzun Mehmet tarafından bulunmuştur. Buranın işletmeye ilk açılışı, Hazine-i Hassa İdaresi adı altında, Galatalı Yahudilerce kurulan bir şirket tarafından, 1849 yılında gerçekleştirilmiştir. Bunlar, 1854 yılına kadar çalıştırmışlardır. 1854 - 1900 yılları arasında da, Fransız şirketlerinin hissedar olduğu bir dönem yaşanmıştır. 1908'de, Maden-i Osmanlı Anonim Şirketi bu havzayı devralmış ve 1914 - 1920 yıllara arasında da, Fransız sermayeli Ereğli Şirketi kurulmuştur. 1940'ta, Ereğli Kömür İşletmeleri burayı devralmıştır. Tesis, 1957'ye kadar Etibank'a ve 1983'e kadar da Türkiye Kömür İşletmelerine bağlı olarak işletilmiştir. 1983'te, Türkiye Taşkömürü Kurumu kurulmuştur.

Taşkömürü, ülkemiz için, oldukça önemli bir hammaddedir. Petrol yataklarının elli, doğalgaz yataklarının da altmış yıllık ömrü göz önüne alınırsa, ikiyüzkırk yıllık ömrü olan kömür yataklarının, dolayısıyla kömür havzalarının, tüm dünya için gelecekteki önemi dikkat çekici olmalıdır.

Zonguldak Kömür Havzası, 1849'dan beri İngilizlerin, Rusların, Fransızların, Almanların kullandıkları yanlış teknikler sonucu, delik deşik edilmiş bir havzadır. Ayrıca, jeolojik yapı olarak, sayısız faylar, kırılmalar ve basınçlarla, son derece bozuk bir yapıya sahiptir. Bu havzanın rezervi de yaklaşık 1 milyar 26 milyon tondur; damar şartları 0-90 derece meyilli olup, 1 metreden 20 metreye kadar değişik kalınlıkta, yangına büyük ölçüde müsait, uçucu gaz oranı yüksek damarları ihtiva etmektedir.

Zonguldak kömür havzası, dünyada, taşkömürü madenciliğinin zor koşullarda yürütüldüğü havzaların başında gelmektedir. Düzensiz topografya, şehirleşmenin de imalat sahalarının üzerine gelmesi, bazı rezervlerin denizaltı ve su taşıyan tabakalar altında bulunması değişik problemler yaratmaktadır.

Geçmişte programlanan verime ulaşabilmek için, o günkü teknik imkânlar ve verim anlayışıyla oldukça yüksek kayıplarla üretim yapılmış ve daha üst kotlardaki damarlara tekrar girilmiştir. Bunun sonucu daha sonraki yılların üretimine yansımış, üretimin daha da gerilemesine neden olmuştur.

Ocak açıklığı 250 metreyi bulan yer altındaki üretim faaliyetinde nakliyat çok önemli bir husustur. Havzadaki karışık nakliyat yapısı da karşımıza önemli bir sorun olarak çıkmaktadır. Altyapının yeniden düzenlenmesi çözüm olarak görünse de, kuyuların derinleştirilmesi zamanında yapılmayınca, bu kotlarda üretim oldukça zayıflamış ve maliyete yansımıştır.

Türkiye Taşkömürü Kurumunda, nakliyatın yanı sıra, madencilik teknolojisi ve kullanılan enerji bakımından da önemli handikaplar yaşanmaktadır.

Bu arada, üretimi artırmaya yönelik olan yatırım projelerine de değinmek istiyorum: TTK'da üretimin idamesi, makine ve teçhizatın yenilenerek modernleştirilmesi, istikbal vaat eden işletmelerin modernize edilerek gerekli makine ve teçhizatın donatımı, çalışanların daha da bilinçlendirilmesi için, eğitim projelerinin mutlaka uygulanması gerekmektedir.

Bu arada, derin yeraltı madenciliğinin, açık işletmelere nazaran pahalı ve riskli olması hepimizin malumudur. Bu sahalarda yeni yatırım yapılması çekiciliğini kaybetmiştir. Derin yeraltı madenciliği maliyetinin açık işletme maliyetiyle aynı olması imkânsızdır.

Kurumun ürettiği taşkömürünün ticarî maliyetini teşkil eden altı önemli girdi vardır: İşçilik, malzeme, elektrik, memur aylıkları, amortisman ve finansman giderleri. İşçilik, yüzde 49'a varan maliyet payına sahip bulunmaktadır; bunun da satış fiyatlarına yansıtılmaması yüzünden, burada, zarar, daha da artmış bulunmaktadır. Burada, işçi sayısı, yerüstünde 6 707, yeraltında da 12 471, memur olarak da 2 508'dir. Yerüstünde ve yeraltında çalışan memur ve işçilerin sayısının azaltılması uygun olacaktır. Üretimi artırmak için de, yeraltında çalışan kalifiye işçi sayısını artırmak gerekir.

TTK'nın borç-alacak hanesine baktığımızda, şubat sonu itibariyle, alacak 790 milyar, borç 34,5 trilyon TL olarak gözükmektedir. Kurum, 1996 yılında 33,5 trilyon zarar etmiştir. 1997 yılı zararı da 52 trilyon olarak tahmin edilmektedir. Bu da gösteriyor ki, bu Kurumun, mutlak surette, zarardan kurtarılması gerekiyor.

Burada, üretim, randıman, pazarlama ve maliyet konularına da kısaca değinmek istiyorum. Ocak-şubat itibariyle tuvönan üretim 516 673 ton, satılabilir üretim ise 373 646 tondur. Randıman, 401 kilogram yevmiyedir. Bu havzanın 0-10 milimetrelik kömür alıcısı demir-çelik fabrikaları, parça kömür teshin amaçlı, filitrasyon ürünü kömür Çatalağzı Santralına pazarlanmaktadır. Burada, 1 ton kömürün maliyeti 28 milyon 675 bin TL'dir.

Bu bilgilerin ışığında, görülüyor ki, rehabilitasyon çalışmalarının kesin olarak yapılması gerekmektedir; raporda da bu belirtilmiştir. İşletmenin mevcut darboğazlarının giderilmesi ve verimli, dinamik, üretken bir yapıya kavuşturulması için hızlı bir yapılanma sürecine girilmelidir. Bu nedenle, işçilik giderlerinin kesenkes azaltılması, aslî görev olan kömür üretim faaliyetleri dışında işçiliğin özelleştirilmesi gerekmektedir; ayrıca, çalışanların işgücünden azamî şekilde istifade edebilmeleri amacıyla, yeni unvan düzenlemeleri yapılmalı ve prim usulleri yeniden gözden geçirilmelidir.

Taşkömürünün önemli bir enerji hammaddesi olma özelliğinin yanında, birbuçuk asırdır kömür üreten Zonguldaklıların yerleşik üretim kültürünün, zaman içinde değişik sanayi ve üretim alanlarına döndürülmeden, diğer bir ifadeyle, yeni istihdam alanları yaratılmadan, tamamen taşkömürüne bağlı ekonomik hayatın sürdürülmesi imkânsız hale gelirdi.

Elbette, TTK'nın bugünkü malî yapısıyla ayakta kalması zordur. Zararın devamı da mümkün değildir. Kurum rehabilite edilerek, zararın en aza indirilmesi gerekir; ancak, bu şekilde kurum ülke ekonomisine katkısını sürdürebilir.

Ayrıca, Zonguldak yöresinde yeni iş sahalarının açılmasına çeşitli teşvik uygulamalarıyla yardımcı olunması zorunludur.

TTK, birbuçuk asırdır, ekonomik işlevini binbir emek, zahmet, alınteri ve en önemlisi can pahasına sürdürmektedir.

Zonguldak Havzasında 1,1 milyar ton jeolojik rezerv vardır. Bugün, yüzde 40'ı işletiliyor. Havzada elli yıllık üretim söz konusudur. Şu anda, yılda 2,7 milyon ton üretim yapılmaktadır; bu bile ekonomiye çok önemli bir katkıdır.

Rehabilitasyon ve modernizasyon çalışmaları çerçevesinde verimi artırmaya yönelik delme, patlatma sistemi, kazı ve cardox patlatma sistemli kazı çalışmalarına devam edilmelidir. Uzun vadeli projeler kapsamında, Kozlu 560-630 kat projeleri, Armutçuk 400-450-500 kat projeleri; Karadon, Gelik Kuyu dahili bürler kat galerileri projeleri çalışmalarına hızla devam edilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, rehabilitasyon çalışmaları kapsamında, merkez atölyelerinin, müstakil çalışmalarını sağlayacak bağlı ortaklık şekline dönüştürülmesi memnuniyet vericidir. Bu atölyelerdeki araçların ve iş makinelerinin modernizasyonu mutlaka yapılmalıdır.

Biriket kömür üretimi için de Amasra'da 0-10 milimetre kömürleri üçüncü şahıslara biriket olarak satılmalıdır. Bu işin ihaleye verilmesi de sevindirici bir durum olmuştur.

Havzada mevcut santrala ilave olarak 700 megavatlık bir santral yapım çalışmaları ÇATES tarafından yapılıyor. İlave santrala yeterli kömür üretmek üzere, hazırlık projelerinin de gündeme gelmesi memnuniyet vericidir.

0-10 milimetre TTK kömürlerinin daha yüksek fiyatta satılabilmesi için kok üretimiyle ilgili etüt çalışmalarının devam etmesi de sevindirici bir durum olarak gözükmektedir.

Rödovanslı sahalarda, 1996'da 250 314 ton üretim elde edilmiştir. Bu da önemli bir gelişmedir.

Özetlersek, mevcut yapı içindeki sorunlar, üretimin artırılması, özellikle üretim işçisi eksikliği, üretim dışı işçi fazlalığı, finansman gideri, faiz karşılıkları yükü olarak karşımıza çıkmaktadır.

TTK'nın iyileştirilmesinde önemli çözüm noktaları şöyle olmalıdır: Üretim işçisi ihtiyacının kesinlikle karşılanması, üretim dışı işçiliklerin tasfiyesi, finansman ihtiyacının, bir defaya mahsus, son kez ve tamamının karşılanması, faiz yükünün karşılanması -bu da yaklaşık 32 trilyon TL'dir- ve sosyal yardım yükünün Hazineye devri gerekmektedir. Amele birliği katkı payının kaldırılması, enerji hatlarının TEDAŞ'a devri, mevcut ocakların bir kısmının üçüncü şahıslara satılması gerekmektedir.

Zonguldak Taşkömürü Havzası, Türkiye'nin taşkömürü ihtiyacının karşılanması için, bugün ve gelecekte stratejik bir öneme sahiptir.

TTK, mutlaka üretimini artırarak devam etmelidir.

TTK için, işletme, rezerv itibariyle ekonomik olmayan sahalar, özel sektöre, rödövanslı olarak açılıp, havzanın ve Türkiye'nin taşkömürü üretimine katkıda bulunması sağlanmalıdır.

Türkiye'de yeni taşkömürü yataklarının bulunması için, acilen bir araştırma programı geliştirilip uygulanmalıdır.

Kömür İşletmelerinin, maliyetini düşürmek için, optimal ölçekte yapılanması gerekmektedir.

Dünya taşkömürü piyasasını elinde tutan ve kolay jeolojik şartlarda üretim yapan ülkelerin düşük fiyatla taşkömürünü pazarlaması, derin taşkömürü madenciliği yapan ülkemiz dahil, tüm benzer ülkelerde, taşkömürünün, maliyetinden düşük fiyatla satılmasını; yani, zararla satılmasını gündeme getirmiş, bu ülkeler, zararı sübvanse etmek yoluna girmişlerdir.

TTK'nın, işçilik giderlerini dolar bazında koruyarak ve işçi sayısını artırmayarak, yapılacak yatırımlar sonucu, satılabilir taşkömürü miktarı, 1970'li yıllardaki satılabilir üretimi olan yılda 4,6 milyon/ton seviyesine yükseltilmesi halinde, taşkömürü sübvansiyon oranı, şu andaki yüzde 80'lerdeki seviyesinden yüzde 20'lere inmektedir. Bu hesaplamada finansman giderleri dikkate alınmamaktadır. Ayrıca, briketleme, kok üretimi, termik santrallara ortaklık veya termik santrallara verilen kömür birim fiyatının artırılması gibi kömürün katmadeğerinden, taşkömürü üreticisi olan TTK'nın, gelişmiş batı ülkelerindeki gibi yararlanması halinde sübvansiyon oranı daha da düşecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; derin taşkömürü madenciliği yapan Avrupa ülkeleri, taşkömürü zararlarını azaltmak için, işçi sayılarını azaltmakta, üretimi belli ağırlık noktalarına yoğunlaştırmakta ve fon yaratmak için elektrik enerjisine belli oranda katkı payı koymaktadır. Türkiye benzer bir yol izlemiş, 1990-1995 döneminde toplam 20 909 işçi TTK'dan ayrılmış; ancak, işçi ayrılması zararı azaltmamış, özellikle finans giderleri içinde gecikme zammı, tecil faizleri hadlerinin aşırı derecede yükselmesi zararı artırmış, 1993 yılında 770,5 milyon dolara kadar çıkarmış, son iki yılda işçilik giderlerinin dolar bazında azalmasıyla, toplam zarar da dolar bazında azalmaya başlamıştır.

TTK'nın orta ve uzun vadede kârlı bir kuruluş haline gelmesi, TTK için yeni bir kuruluş yasasının çıkarılmasıyla mümkün olacaktır. Bu konu, TTK'nın yeniden yapılanmasını sağlayan yeni bir kuruluş yasasıyla sağlanmalıdır. Özetle, aşağıdaki önerilerin gerçekleşmesi sağlanmalıdır.

TTK, üretimini artırarak yaşamalıdır.

TTK, yeniden yapılanmalıdır.

Siyasî müdahalelerin asgarî seviyede tutulduğu ve denetim düzeyinde kaldığı bir yapı oluşmalıdır.

TTK'nın kısa, orta ve uzun vadede yapacağı işlerin planlaması, kömürün katmadeğerinin TTK'da kalacağı ve pazarlama biriminin güçlendirildiği bir yapılanma olmalıdır.

Bütün olumsuzluklara karşın, TTK'nın, en kısa zamanda bir master plan hazırlaması ve bu planda hangi üretim bölgelerinden ne miktar üretimin ne miktar yatırım ve maliyetle gerçekleştirilebileceğini objektif bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir.

Bu plan, sanayi, teshin, enerji amaçlı üretilecek taşkömürü miktar ve kalitesini vermekle kalmamalı, oluşturulacak enerji planlamasında ilgili kuruluşlarca bir baz olarak alınmalıdır.

TTK, toplam rezervlerini en kısa zamanda görünür rezerv kategorisine sokmak için, gerekli sondaj çalışmalarını bir an önce yapmalıdır.

Üretimin düşmesine etkili olan galeri hazırlık çalışmalarının bir an önce hızlandırılarak sürdürülmesi gerekmektedir.

Yatırım kalemlerinin en büyüklerinden olan galeri, kuyu açma gibi hazırlık çalışmalarının hızlandırılması, üretimde hızlandırıcı etki olacaktır; ancak, galeri sürme çalışmalarında bulunan ekip sayısının giderek azalması, galeri sürme hızının ve dolayısıyla, üretim sürdürme hızının azalması anlamına gelmektedir. Hazırlık çalışmalarında programın sürekli gerisinde kalındığından, kısa dönemde üretimde ani artışlar beklenmemelidir. Hazırlık çalışmalarının ihale edilerek müteahhite verilmesi, daha hızlı ve ekonomik galeri sürülmesini sağlayacaktır; ancak, galeri sürme işinin müteahhite verilmesi sırasında TTK'nın, aynı galeriyi, üretim veya başka bir amaçla kullanıyor olması, TTK'nın üretiminde bir gecikme olmayacak şekilde çalışmalarının sürdürülmesi, hazırlık çalışmaları sırasında müteahhit tarafından uyulması zorunlu olan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümlerine olan bağlılığın TTK tarafından izlenmesi de gereklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TTK'nın üretimini devam ettirebilmesi için, acilen üretim işçisine ihtiyaç vardır. Bu sayı 3 bin civarındadır. Havzada 150 yıldan beri oluşan taşkömürü üretim kültürü yaşatılmalıdır. İşe alınmalar ve işten ayrılmalar, belli bir işgücü planlamasına göre yapılmadığı için, bazı meslek gruplarında işçi sayısı yok olma durumuyla karşı karşıyadır. Örneğin; merkez atölyelerinde halen çalışanların yarısının emekliliği gelmiştir. Bunlar emekli olduğu takdirde bu atölyelerde büyük bir kriz yaşanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işçilere yapılan "seyyanen zam" uygulamasından derhal vazgeçilmeli, yeni baştan, sendikayla birlikte hazırlanacak norm kadro ve gerçekçi prim sistemi hayata geçirilmelidir.

TTK'da güçlü bir pazarlama biriminin de oluşturulması şarttır.

Yeraltında ağır işçiliklerde çalışanlar, zaman içinde, yardımcı işçiliklere kaydırılmalı; ancak, kaydırılmadan önce mutlaka eğitilmelidir. Ağır işçiliklerde çalışanlar, diğer işçiliklere kaydırıldıkça, boşalan kadroların genç işçilerle doldurulması sağlanmalıdır. İşe yeni alınanların eğitim düzeyinin yüksek olmasına önem verilmeli, işçilik tranferi bir eğitimden sonra gerçekleştirilmelidir.

Özellikle yerüstü elemanlarından büyük tasarruf sağlayacak olan ve taşkömürü üretimiyle doğrudan ilişkisi bulunmayan, özel sektör tarafından kolaylıkla daha ucuz ve etkin şekilde yapılabilecek olan yemekhane gibi sosyal tesislerde çalışanların dışarıdan teminine gidilmelidir. Bu hizmetlerin özel sektörce sağlanması durumunda, bu hizmeti yapan TTK görevlilerine de ücret ödendiğinden kısa vadede maliyeti artırıcı bir etki yaratsa da, orta vadede, bu hizmetleri yapan görevlilerin emeklilikleri nedeniyle veya ihtiyaç duyulan başka yerüstü hizmetlere tranferleriyle giderlerde azalma başlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yavuz, lütfen toparlayınız.

MEHMET ALI YAVUZ (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak lavvarının modernizasyonu için yatırım yapılması ya da üstenciler vasıtasıyla hizmet alımı yoluyla yararlanılması konusunda çalışmaların karara bağlanarak derhal hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Maden makineleri sanayii sadece TTK için değil, Türkiye madenciliği için de çok önemlidir. Merkez atölyeleri, TTK'nın veya diğer maden üreten kamu kuruluşlarının ortak olacağı yeni bir yönetim anlayışıyla özerk bir kuruluş haline dönüştürülmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TTK'nın özerk bir kuruluş olarak yapılanması, bunun gerçekleştirilmemesi halinde, zararı en az düzeye indirmek için, araştırma raporunda da belirtilen çözüm önerilerinin özellikle dikkate alınması gerektiğine inanıyor; bu duygularla Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yavuz.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Necmettin Aydın; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Aydın, süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; taşkömürü üretimindeki sorunların çözüm yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu durumun araştırılarak, alınması gereken tedbirler konusunda kurulan Meclis Araştırma Komisyonumuzun raporu üzerinde, Refah Partimizin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 18 Mart 1997, Büyük Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümünü yaşıyoruz. Dünyada hiçbir milletin tarihinde, gerçekten böyle büyük bir zaferin olmadığını görüyoruz. Elbette ki, böyle bir günde, Çanakkale şehitlerimizi -ki, bütün şehitlerimizi- rahmetle anıyor; huzurlarında saygıyla eğiliyoruz.

Ayrıca, yıllardır, özellikle ülkemizde en büyük, en yoğun iş kazasının olduğu taşkömürü madenciliğindeki çalışmalar sırasında hayatını kaybetmiş madenci kardeşlerimizi de, yine bu konunun görüşülmesi vesileyle, rahmetle anıyoruz ve şu an, yine, madencilikte çalışan tüm işçi kardeşlerimize de kazasız belasız, esenlikli çalışmalar nasip etmesini Cenabı Hak'tan niyaz ediyoruz.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, taşkömürü, sanayi devriminde çok önemli bir fonksiyon ifa etmiş ve halen de, başta demir-çelik, enerji sektörü olmak üzere, çimento, kâğıt gibi sanayilerin vazgeçilmez önemli bir unsurudur. Petrol ve doğalgaz yataklarının kıt olması münasebetiyle, zaman içerisinde, özellikle koklaşabilir taşkömürünün önemi azalmamıştır; bilakis, sanayileşmiş ülkeler üretime devam etmektedirler. Hatta, taşkömürü tüketimi, enerji gibi, demir-çelik gibi, sanayileşmenin, ekonomik gelişmişliğin temel ölçeklerinden sayılmıştır.

Yine, bugün, yeryüzünde, takriben 3,5 milyar tona yakın töşkömürü üretiminin 500 milyon tonunun Amerika Birleşik Devletlerinde, 250 milyon ton civarındaki kısmının Avrupa'da, 400 milyon tonluk üretim kısmının da Bağımsız Devletler Topluluğunda olduğunu gördüğümüzde, sanayileşmeyle, gelişmişlikle taşkömürü arasında fevkalade bir orantının, doğru bir orantının olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, bugün, 2,5 milyon ton gibi fevkalade düşük bir üretim seviyesiyle, ülkemizdeki sanayileşmenin ne durumda olduğunu da, elbette ki, görmek mümkündür.

Bugün, dünyadaki sanayileşmiş ülkelerin hemen hemen tamamında taşkömürü üretimi devam etmektedir; kesinlikle, herhangi bir tasfiye söz konusu değildir. Almanya'nın 60 milyon ton, İngiltere'nin 50 milyon ton, İspanya'nın takriben 20 milyon ton taşkömürü üretimi yaptığını, bu üretime her türlü şartlarda devam ettiğini ve hatta, ton maliyetlerinin hemen hemen bize yakın olduğunu görürsek; bu konuda, özellikle dünyadaki taşkömürüyle ilgili stratejiler hakkında bir bilgi ve fikir sahibi oluruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; özellikle, Zonguldak İlinin taşkömürüyle ilgili bağımlılığı bu kürsüde çok iyi bir şekilde ifade edildi, hep beraber dinledik. Hakikaten, son onbeş yıldır, Türkiye Taşkömürüne bağlı olarak, bölgemiz, 1970'li yıllara kadar Türkiye'nin en kalkınmış, sanayileşmede en örnek bölgelerinden biriyken, maalesef, 1980'li yıllardan sonra, dünyadaki birtakım gelişmelere paralel olarak ve ülkemizde de yanlış birtakım politikalar yüzünden fevkalade büyük bir psikolojik sıkıntı içerisine girmiştir; Zonguldak ve Zonguldak halkı, maalesef, Türkiye'nin bir nevi kamburu gibi lanse edilmeye çalışılmıştır. Bu ise, takriben 1 milyon insanın yaşadığı havzada fevkalade büyük bir rahatsızlık sebebi olmuş; dolayısıyla, bu Meclis araştırması, böyle tarihî bir dönüm noktasında, fevkalade önemli bir gerçeğin tespitinde, fevkalade önemli bir görev ifa etmiştir. Bu münasebetle, bu raporun, bölgemiz açısından, ülkemiz açısından fevkalade sevindirici birtakım gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olduğunu görüyoruz. Ancak, bugüne gelişte, elbette ki, birkaç hususun altını çizmekte fayda görüyoruz; o da, maalesef, ülkemizde kamu işletmeciliğinin mutlaka yeniden ele alınması gerçeğidir. Bir KİT genel müdürünün -sanıyorum televizyonda dinledim- bir olayını burada nakletmek, bugünkü kamu işletmeciliğiyle ilgili bir fikrin ortaya çıkmasında faydalı olacaktır.

Yeni göreve başlayan bir genel müdür veya bir yetkili "kızım, bana kurşunkalem ile silgi getirir misin" der; kendisine, hemen bir kurşunkalem ve bir silgi getirilir; kendisi "hayır, böyle değil; ben, sizden, resmî yoldan, evrakı, zimmetiyle beraber bunu istiyorum" der ve görevli kızımız gider. Tam üç ay sonra, elinde iki evrakla gelir; "efendim, depomuzda kurşunkalem kalmamıştır, dolayısıyla getiremedim; silgiyi ise, tasarruf genelgesine takıldığından dolayı alamıyoruz" der.

Buradan, şu gerçeği görüyoruz. Hakikaten, ülkemizde, kamu işletmeciliği, maalesef, özelleştirme stratejileri noktasında, fevkalade ihmal edilmiş, ıslah edilmemiştir. Bugün, önümüze çıkan KİT'lerdeki -kamu teşebbüslerindeki- bu halin sebebi de, geçmişteki, işte bu yanlış yaklaşımlardır ve özelleştirmenin gereği olarak, bu müesseselere, mutlaka zarar etmesi, hantal hale gelmesi zarureti varmış gibi bir anlayışla yaklaşılmasıdır. Bugün, ülkemizde, Türkiye Taşkömürü Kurumuyla ilgili olarak, hep beraber bir gerçeği görüşürken, yeniden, kamu iktisadî teşebbüslerimizin daha dinamik, daha rantabl, daha rasyonel işleyebileceği bir yapıya mutlaka kavuşturulması lazımdır.

Elbette ki, bu rapor, bölgemiz açısından fevkalade faydalı sonuçları da içermiştir. Bu rapor, az önce Doğru Yol Partisinin çok kıymetli sözcüsü tarafından da ifade edildi, hakikaten, TTK ile ilgili yapılabilecekleri hemen hemen lanse etmektedir. Bu açıdan, bizim açımızdan da fevkalade sevindiricidir.

Geçmişte, tabiî, belki en önemli yanlışlıklarımızdan biri de şudur: Özellikle, kamu iktisadî teşebbüslerinde, yanlış istihdam politikalarının uygulanması nedeniyle buralara gelinmiştir. Az önce, raporumuzdaki tespiti, Doğru Yol Partisinin sayın sözcüsünün de ifade ettiği gibi, hep beraber dinledik. Bugün, Türkiye Taşkömürü Kurumunun yeraltında çok ciddî anlamda işçi açığı vardır. Hatta, takriben 5 000 civarında çok ciddî olarak açığı vardır; ancak, bir başka gerçek var. Bakınız, Zonguldak'ta -tüm ilçeler dahil- emniyete mensup polis sayısı 850'dir; Türkiye Taşkömürü Kurumundaki bekçi sayısı ise 951'dir... Hakikaten, böyle bir istihdam politikasıyla, bu kurumun bugünlere nasıl geldiğine şaşmamak mümkün değildir. Elbette ki, süratle, bu kurumlarda çok ciddî anlamda personel politikaları mutlaka uygulanmalıdır. Dolayısıyla, bugüne gelinen çizgideki yanlışlıklar süratle düzeltilmek mecburiyetindedir.

Yine, aynı şekilde, kurumda takriben 2 700 sözleşmeli personel ve memur vardır ki, bu noktada da lazım olan personel sayısı ya 500 ya da 700'dür. Dolayısıyla, kurumun ihtiyacı olan istihdam noktasındaki ihtiyaçları karşılanamamış, bilakis, birtakım hizmetlerde ve hatta fevkalade gereksiz, lüzumsuz noktalarında ise personel fazlalıkları meydana gelmiştir. Dolayısıyla, kurumun bugünlere gelmesindeki en önemli hususlardan birisi de belki bu olmuştur.

Bu raporun, belki, tek cümleyle ifade edilebilecek sonucu, bölgemiz açısından ve ülkemiz açısından şudur: Zonguldak Taşkömürü Havzası, Türkiye'nin taşkömürü ihtiyacının karşılanması için, bugün ve gelecekte stratejik bir öneme sahiptir, TTK, mutlaka üretimini artırarak devam etmelidir. Elbette ki, raporun, az önce kürsüde ifade edilen diğer teknik sonuçları da fevkalade önemlidir; ancak, bu gerçeğin tespit edilmesi, elbette ki, ülkemiz açısından da, bölgemiz, havzamız açısından da fevkalade verimli, fevkalade olumlu bir havayı oluşturmuştur.

Çok şükür, Zonguldak halkı, bu raporla beraber, artık, Türkiye'nin sırtında bir kambur olmadığını görmüştür, görecektir ve inşallah, Zonguldak Havzası, yine, yüz yıla yakındır, Türk ekonomisine, ülke kalkınmasına yaptığı katkıyı devam ettirecektir.

Esas sevinilecek husus ise, 54 üncü Hükümetin, hakikaten, bir itfaiyecinin yangına yetişmesi gibi, bölgemizle ilgili problemlere çok ciddî anlamda eğilmesi ve el atmasıdır. Bir noktada, bölgemiz, 54 üncü Hükümetin de, bu rapor çerçevesindeki görüşler istikametinde doğru yaklaşımlarıyla, inşallah, içine düştüğü sıkıntıdan, bunalımdan kurtulacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye taşkömürleri bazında olması itibariyle, bir tabloyu özellikle huzurlarınızda arz etmek istiyorum: Bakınız, az önce burada birtakım rakamlar telaffuz edildi. Aslında, Türkiye'deki kamu iktisadî teşebbüsleri bilançolarının çok ciddî bir analize tabi tutulma mecburiyeti vardır. Bu bilançolar bu noktaya nasıl gelmiştir; bu kurum, geçen sene, nasıl 23 trilyon lira zarar etmiştir; bu sene öngörülen 52 trilyon liralık zarar nedir, ne değildir?.. Elbette ki, vaktimiz elvermediği için, çok fazla teferruatına girme imkânımız yok; fakat, karaelmasın, Türkiye Taşkömürünün, bu siyah kömürün beyaz bilançosu, işte şu gösterdiğim tablodur. Bu tabloda, bu yeni dönemde, 54 üncü Hükümetin -özellikle Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımıza ve bürokratlarına huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum- önümüze koyduğu perspektif, hakikaten, Zonguldak ile ilgili o rakamların ne kadar yanlış olduğunu da ortaya koymuştur. Bakınız, bu tablo, bu kurumun, önümüzdeki üç dört sene içerisinde, en geç 2000 yılında, doğru politikalarla kâra geçebileceğini bize göstermektedir; şu andaki 2,5 milyon ton üretimin, çalışan sayısı 21 binde sabit kalmak üzere, 6 milyon ton civarında üretimle, takriben 2 trilyon lira civarında bir kârla 2000 yılında böyle mükemmel bir bilançoya ulaşılabileceğini rasyonel olarak önümüze koymuştur.

Yine, bu rapor çerçevesinde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımızın almış olduğu doğru kararlarla, başta, Amasra biriket kömür ihalesinin süratle verilmesine, yeraltı işçi açığının süratle giderilmesine yönelik çalışmalarla ve fiyatlandırma konusunda, taşkömürünün daha iyi pazarlanması konusunda yapılan çok ciddî çalışmalarla, önümüzdeki en yakın süre içerisinde, bu kurumun, hakikaten, Türkiye'nin en dinamik, en rantabl, en rasyonel çalışan kurumlarının içerisinde olacağı işaretlerini bize vermektedir.

Bir diğer sevindirici husus ise, Hükümetimizin bölgemizle ilgili sıcak yaklaşımıdır. Özellikle, Sayın Başbakan tarafından yayınlanan genelgedeki şu cümleyi huzurlarınızda tekrar ifade etmek istiyorum: "Zonguldak Havzası ekonomisini canlandırarak, havza ekonomisinin sadece taşkömürüne ve bu kömürü işleten Türkiye Taşkömürü Kurumuna bağlı olmaktan kurtarmak, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarını çözmek, havzanın ekonomik ve sosyal kalkınması sağlanmak üzere, Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin koordinasyonunda bir çalışma grubu oluşturulmuştur." Dolayısıyla, huzurlarınızda, tekrar, 54 üncü Hükümete bu çerçevede teşekkür ediyoruz.

Bu genelge çerçevesinde, yine, Devlet Bakanımızın koordinasyonunda şu gördüğünüz tablodaki çalışma şeması ortaya çıkarılmış ve özellikle, ilgili bakanlıklarda ve ilgili kuruluşlarda oluşan komisyonlar, ilk toplantısını Zonguldak'ta yapmış, bölgenin ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun kurtarılması noktasındaki çok ciddî gelişmeler ve bu gelişme süreci başlamıştır. İnşallah, bu genelgeyle ve bu çalışmayla, Zonguldak'ta yeni bir dönem, yeni bir tarih başlamıştır. Her şeyden önce, bu kurum, yeniden, Türkiye'nin en rasyonel, en rantabl çalışan kurumu haline getirilecektir.

Bu çerçevede, elbette ki, bölgenin, özellikle ekonomik gelişmesinin, Sakarya'dan Samsun'a kadar bir hinterlandı ilgilendirdiğini düşünürsek ve bu vilayetin, taşkömürü işletmelerine bağlı kurulan işletmelerle bugüne kadar 50'ye yakın vilayetten göç almış bir bölge olduğunu düşünürsek, bu bölgedeki ekonomik hareketlerin ülkemizin genelini de fevkalade ilgilendirdiğini ve etkilediğini düşünmemiz mümkündür.

Dolayısıyla, inşallah, önümüzdeki dönemde, bu bölgedeki yatırımlarla ilgili birkaç cümleyi, birkaç başlığı da huzurlarınızda arz etmek istiyorum: Özellikle, bölgemizde Türkiye Taşkömürü Kurumunun inisiyatifindeki maden aramacılığında, Havza-i Fahmiye Kanununun Meclisimize sevk edilmesiyle çok ciddî bir adım atılmıştır. Artık, bu bölge, taşkömürünün dışındaki madenlerin araştırılması açısından da, özel sektöre, işletmecilere açılmaktadır.

Bir diğer önemli gelişmeyse, özellikle, bu havzanın, yine, Sakarya'dan Samsun'a uzanan çizgide, hakikaten, bölgenin, hatta Türkiye'nin en süratli, en dinamik ekonomik kalkınmasını gerçekleştirecek birtakım temel adımlar da atılmaktadır. Bunların başında ise, Filyos Limanı gelmektedir. Bugün, Türkiye'nin en büyük boşaltma kapasiteli limanı Haydarpaşa'dır; takriben 5 milyon ton boşaltma kapasiteli Haydarpaşa Limanının iki misli büyüklüğünde, 10 milyon ton boşaltma kapasiteli Filyos Limanı ihaleye çıkarılmıştır. Bu gördüğünüz, ihale şartnamesidir; 4 Nisanda teklifler açılacak ve Türkiye'nin, deniz limancılığında, belki en büyük olayı, yine, bölgemizde gerçekleştirilecektir. Bu noktada, Ulaştırma Bakanlığımızın bu bölge açısından yapmış olduğu çalışma münasebetiyle, elbette ki, kendilerine, teşekkürlerimizi arz etmeyi bir borç kabul ediyoruz.

Yine, özellikle, Enerji Bakanlığımızın, bölgemize yönelik çok ciddî alternatif yatırımları, bilhassa, taşkömürüyle bağlantılı yatırımlarla ilgili çalışmalarını da özellikle burada zikretmek istiyorum

Termik santrallara gelince; şu andaki mevcut 2x150 Çatalağzı Santralına ilaveten; yine, ikinci bir 2x350 Çatalağzı Santralı; Filyos'daki 1 000 mevgavatlık santral; yine, Amasra B bölgesi için düşünülen 2x350 santrallarla, bölgemizde, takriben, 2 bin megavat gücünde bir santrallar zinciri programı üzerinde çok ciddî bir çalışma yapılmaktadır.

Ben, belki Bakanımız yine burada zikreder diye teferruatına girmek istemiyorum; ancak, Filyos ve ileride düşündüğümüz Ereğli serbest bölgesiyle ilgili çalışmalarımız; Bartın, Karabük, Ereğli, Çaycuma organize sanayi bölgelerinin süratle bitirilmesine yönelik çalışmalarımızla; yine "Filyos vadisi" dediğimiz, takriben 64 kilometrelik Filyos Çayının yatağının ıslahıyla ortaya çıkacak takriben 10 bin dönümlük büyük vadi arazisinin sanayileşmeye açılması çalışmalarımız, bölgemizin, ekonomik olarak, Türkiye'nin, hatta, belki Balkanların en süratli, en dinamik kalkınmaya hazır bir bölgesi haline geleceğinin işaretleridir. Özellikle, karayollarıyla bölgemizin, vadimizin TEM'e bağlanarak; Bartın'a bir demiryolu bağlantısıyla, Bartın Limanının daha fonksiyonel hale gelmesi için yapılan çalışmalar da, bölgemizin, hakikaten gelişmesine yönelik fevkalade önemli adımlardır.

Yine, bir diğer önemli husus, Türkiye Taşkömürü Kurumunun, inşallah, önümüzdeki günlerde yapacağı çalışmaları hep beraber takip edeceğiz. Yalnız, bu 6 milyon ton, 2000 yılındaki üretim hedefi değildir. Daha da ileriye giderek, Türkiye'nin, 2000'li yıllarda, 2010 yıllarında ihtiyaç kapasitesi olarak düşünülen 30-40 milyon ton taşkömürü ihtiyacını karşılayacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, lütfen toparlayınız.

NECMETTİN AYDIN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İnanıyoruz ki, hakikaten, taşkömürüyle beraber -az önce ifade ettiğim entegre alternatif yatırımlarla- yüz yıldır, ülkemize en önemli ekonomik katkıyı sağlayan bu bölge, inşallah, çok yakın bir zamanda, yine, Türkiye'nin en önemli, dinamik bir bölgesi haline gelecektir. Bölgemiz, yeniden sanayileşmenin merkezi olacaktır; bölgemiz, yeniden, 2 000 megavatlık gücüyle, enerjinin başkenti olacaktır; bölgemiz, yeniden, ulaşımın, sanayinin merkezi olacaktır ve bölgemiz, zaten, emeğin başkentidir, emeğin başkenti olmaya da devam edecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Metin Arifağaoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Arifağaoğlu, süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 16 arkadaşı ile Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici ve 9 arkadaşının, taşkömürü üretimindeki sorunların çözüm yollarının tespiti ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi, en içten sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.

Çanakkale Zaferinin yıldönümü nedeniyle "Çanakkale geçilmez" dedirten 250 bin şehidimizi ve bunların eşsiz komutanı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü, sevgiyle, saygıyla, rahmet ve şükranla anıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Taşkömürünün, demir-çelik ve enerji sektörü için vazgeçilmez bir hammadde, ülkemiz için stratejik bir maden olduğu gerçektir. 1848 yılından bugüne kadar, 149 yıllık kömür üretimiyle, Zonguldak, daima, Türkiye'nin sanayileşme hamlelerinin itici gücü olmuştur.

Dünyada toplam taşkömürü rezervleri ve mevcut üretim seviyesi göz önünde bulundurulduğunda, taşkömürü rezervlerinin 170 yıllık, linyit rezervlerinin 400 yıllık, hampetrolün 45 yıllık ve doğalgazın da 60 yıllık ömrünün kaldığı söylenebilir. Bu tabloya bakıldığında, kömürün ne kadar önemli bir maden olduğu ortaya çıkmaktadır.

Demir-çelik endüstrisi, Türkiye Taşkömürü Kurumunun ikinci büyük alıcı grubudur. Demir-çelik fabrikaları, Türkiye Taşkömürü Kurumundan aldıkları kömürü, bünyelerinde bulunan tesislerde, kok ve yan ürün olarak çeşitli kömür kimyasal türevlerini üretmekte ve kârlı olarak pazarlamaktadırlar. Böylece, taşkömürünün koka dönüşümü esnasında, katma değeri, demir-çelik endüstrilerine kalmaktadır.

Yakın bir gelecekte, Türkiye'nin, koklaşabilir kömür açısından tamamen dışa bağımlı bir ülke haline gelmesinden ve bu hususun demir-çelik endüstrisi açısından son derece stratejik olmasından dolayı, bir araştırmanın yapılması gerekmektedir.

Diğer bir nokta şudur: Koklaştırma işlemi esnasında, ısıtmada ulaşılan sıcaklık koklaştırması olmak üzere üç yöntemle yapılmaktadır. Düşük ve orta sıcaklık koklaştırmasında oluşan gaz ve sıvı ürünlerin kimyasal hammadde olarak, kokun ise dumansız yakıt olarak endüstride kullanılması olanağı varken, yüksek sıcaklık koklaştırmasında amaç, demir-çelik endüstrisi için gerekli koku üretmektir.

Koklaşma özelliği iyi olan taşkömürlerinden metalurjik kok üretilirken, koklaşma özelliği kötü taşkömürleri ile hiç olmayan taşkömürlerinden ise kok tozu ya da form kok üretiminde yararlanılabilir.

Böylece, düşük sıcaklık koklaştırılmasıyla, dumansız yakıt üretimi, gaz ve sıvı bozunma ürünlerini kimyasal hammadde olarak kullanabilme olanakları vardır.

Amasra kömürleri gibi, hiç koklaşamayan veya Armutçuk kömürleri gibi az koklaşan kömürlerin daha yüksek katma değer yaratacak şekilde doğrudan briketlenmesi yerine, bir başka alternatif olarak, düşük sıcaklık koklaştırma yöntemiyle koklaştırılarak, konutlar ve sanayi için kaliteli yakıt ve kimyasal ürünleri (örneğin, naftalin, benzol, katran gibi) elde edebilme imkânları mevcuttur.

ÇATES-B termik santralına verilen kömür fiyatının yeniden değerlendirilmesi gereklidir. Türkiye Kömür İşletmelerine bağlı Orta Anadolu Linyitleri İşletmesinden Çayırhan Termik Santralına verilen kömür fiyatlarıyla asıl bazda karşılaştırılması yapıldığında, TTK'nın, ÇATES-B'ye yaptığı satıştan yıllık kaybı, protokol değerlerine göre, haziran 1996 fiyatlarıyla, yaklaşık 997 milyar liradır.

Merkez Atölye veya diğer adıyla Maden Makineleri Fabrikasında yetişmiş bir insangücü vardır. Bu yetişmiş kadroyla daha çok üretim yapmak mümkündür. Edinilen tecrübelerle, büyük debili dalgıç pompalar üretilebilmiştir. Bu kadar büyük ve önemli pompalar üretilmesine rağmen, ihtiyacı olan diğer kamu iktisadî teşebbüslerinin bundan haberi olmamakta, ihtiyaçlarını ithalatla gerçekleştirmekte ve döviz kaybına neden olunmaktadır.

Buradan şu neticeye varmak istiyorum. Maden Makineleri Fabrikası özel sektör gibi çalışamamış, üretim çeşitlerini iç piyasaya duyuramamıştır. Derin taşkömürü madenciliği yapan Avrupa ülkeleri, taşkömürü zararlarını azaltmak için işçi sayılarını azaltmakta, üretimi, belli ağırlık noktalarında yoğunlaştırmakta ve fon yaratmak için elektrik enerjisine belli oranda katkı payı koymaktadırlar. Türkiye de buna benzer bir yol izlemiş, 1990-1995 döneminde toplam 20 909 işçi TTK'dan ayrılmış; ancak, işçi ayrılması zararı azaltmamış, özellikle, finans giderleri içinde gecikme zammı, tecil faizleri hadlerinin aşırı derecede artması, zararı artırmıştır. 1993 yılında zarar 770,5 milyon dolara çıkmış. Son iki yılda işçilik giderlerinin dolar bazında azalması nedeniyle 1994 yılı zararı 515 milyon dolara, 1995 yılı zararı 443 milyon dolara inmiştir; 1996 yılı zararı 33 trilyon 360 milyar liradır.

Sıralanan örnekler TTK'nın içinde bulunduğu hukukî çerçeve içinde geçerli olmakla birlikte, TTK'nın sorunlarını tam anlamıyla çözmeye yeterli olmayıp, zararı, kabul edilebilir bir seviyeye çekebilecek önerilerdir; ancak, TTK'nın kuruluş kanununda belirtilen amaç ve faaliyetler konularının tam anlamıyla yerine getirilmesi suretiyle, mevcut zararlardan tamamıyla kurtulmak mümkündür.

TTK'nın, orta ve uzun vadede kârlı bir kuruluş haline gelmesi, TTK için yeni bir kuruluş yasası çıkarılmasıyla mümkün olacaktır.

TTK'nın yeniden yapılanması, yeni bir kuruluş yasasıyla sağlanmalıdır. Komisyon üyesi diğer arkadaşlarım, bu hususa özellikle değindiler. Bu olayı, çok memnuniyet verici olarak değerlendiriyorum ve yakın bir gelecekte, ilgili kanunların çıkacağını ümit ediyorum.

TTK, üretimini artırarak yaşamalıdır.

TTK, yeniden yapılanmalıdır. Bu yeniden yapılanmada, profesyonelce çalışan bir yönetim; çalışanların, yönetime sermayeyle eşit olarak katıldığı bir yönetim kurulu; siyasî müdahelelerden asgarî seviyede uzak tutulan denetim mekanizması; TTK'nın kısa ve uzun vadede yapacağı işlerin planlancağı; kömürlerin katma değerinin TTK'da kalacağı ve pazarlama birimlerinin güçlendirileceği bir yapılanma olmalıdır.

TTK, toplam rezervlerini, en kısa zamanda "görünür rezerv" kategorisine sokmak için gerekli sondaj çalışmalarına bir an evvel başlamalıdır.

Üretimin düşmesinde etkili olan galeri hazırlık çalışmalarının, bir an önce hızlandırılarak sürdürülmesi gerekmektedir.

Yatırım kalemlerinin en büyüklerinden olan galeri, kuyu açma gibi hazırlık çalışmalarının hızlandırılması, üretimi de hızlandırıcı yönde etki yapacaktır; ancak, galeri sürme çalışmalarında bulunan ekip sayısının giderek azalması, galeri sürme hızının, dolayısıyla, üretim sürdürme hızının azalması anlamına gelmektedir.

Hazırlık çalışmalarında programın sürekli gerisinde kalındığından, kısa dönemde, üretimde ani artışlar beklenmemelidir. Hazırlık çalışmalarının ihale edilerek üstleniciye verilmesi, daha hızlı ve ekonomik galeri sürülmesini sağlayacaktır; ancak, galeri sürme işinin üstleniciye verilmesi sırasında, TTK'nın, aynı galeriyi üretim veya başka bir amaçla kullanıyor olması, TTK'nın üretiminde bir gecikme olmayacak şekilde çalışmaların sürdürülmesi, hazırlık çalışmaları sırasında, üstlenici tarafından uyulması zorunlu olan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümlerine olan bağlılığın TTK tarafından izlenmesi ve kontrol edilmesi gerekmektedir.

Yönetim politikalarıyla ilgili olarak, idarî destek birimleri yerine üretim birimlerinin güçlendirilmesi, üretken sınıflara ağırlık veren bir istihdam politikasının yaşama geçirilmesi, en az üretim ve en az işçi sayısının ya da mülkiyet niteliğindeki bir değişimin iyileşme olacağı kabulünden vazgeçilmesi ve evrensel işletmeciliğin rasyonel kurallarına göre hareket edilmesi, tüccar gibi çalışabilecek bir pazarlama biriminin yaşama geçirilmesi uygundur; işçi ve teknik elemanların da temsil edilebileceği, politik baskılardan uzak bir yönetim yapısının kurulmasını gerekli görmekteyiz.

Zonguldak İlinde yaptığımız incelemeler esnasında, Zonguldak halkı ve TTK çalışanları, ocakların kapanacağını, Zonguldak'ın yaşanır bir il olmaktan çıkacağını belirttiler. Zongundak'ın işçisi, memuru, esnafı, köylüsü, kentlisi, hepsini, demoralize olmuş, çalışma şevki ve azmini kaybetmiş durumda gördük. Halkta, haklı olarak "TTK olmayınca Zonguldak olmaz" anlayışı bulunmaktaydı. Zonguldak üzerine, sanki ölü toprağı atılmış, halkın hoşnutsuzluğunu, her kesimde ve her noktada görmek durumunda kaldık. Bu nedenle, araştırma komisyonu raporuna oldukça önem veriyoruz. TTK'nın kurtulmasını Zonguldak'ın kurtulması olarak görüyoruz.

Araştırma komisyonu raporunda, kısa zamanda uygulanabilir tedbirlerin önerildiğini görüyoruz. 54 üncü Hükümetin bu önerilere nasıl baktığını öğrenmek istiyoruz.

Türkiye Taşkömürü Kurumu yeraltı ocaklarında inceleme yaparken, hazırlık ve üretim işçilerinin az olduğunu gördük. Ayrıca, 196 elektrik teknisyenine acil ihtiyaç bulunduğunu ilgililerden öğrendik. Netice olarak, yerüstünde eleman fazla, yeraltında eleman az. Hemen akla gelen çözüm şu oluyor; yerüstünde çalışanları eğitime tabi tutarak yeraltında istihdam etmek; ancak, mevcut ücret politikasıyla, yerüstünde çalışanları yeraltına çekmek hiç de öyle kolay bir iş gibi gözükmüyor. Yerüstünde çalışanları yeraltına çekmek için, ücret politikasını cazipleştirmek, her ne koşulda olursa olsun siyasîlerin yapılan işe müdahale etmemesi gerekmektedir. Bakınız, yeraltında ve yerüstünde çalışanların aldıkları ücretleri sizlere aktarmak istiyorum:

Yeraltında çalışan bir işçinin yıllık ortalama net ücreti 51 133 649 lira; oysa, yerüstünde çalışan bir işçinin ücreti ise 37 176 458 liradır. Bu ücret sistemiyle, yerüstünde çalışanları yeraltına çekmek zordur. Her bir işçi, torpil bulup, adamını bulup yerüstüne geçmektedir; nitekim de böyle olmuştur.

Yeraltında çalışan daimi işçi, yerüstünde çalışanın en az iki katı ücret almalıdır. İncelemelerimde, Avrupa'da bu ücret sisteminin uygulandığını gördüm. Yeraltında çalışan grup işçisinin, yani bir ay çalışıp bir ay dinlenen işçinin ise en az ikibuçuk katı maaş almasını uygun buluyoruz.

Burada yeri gelmişken bir ilave yapmak istiyorum. Faizi körükleyen, enflasyonu artıran sistem içerisinde ücretlere ne kadar zam yaparsanız yapın, enflasyon canavarından en çok etkilenen dargelirliler olmaktadır. Bugüne kadar yaşanan gerçekler budur.

Yıllardır enflasyon oranının yüksek olmasından dolayı Zonguldak'a özel sektör yatırımları girmemiş ve bu şirin ilimiz sadece kömür üretimine bağımlı kalmıştır. Yüksek faiz sistemi varken, sermaye sahiplerine yatırım yaptıramazsınız. Neden, niçin yatırım yapsın; risksiz, zahmetsiz faiz geliri varken sıkıntıya girmek istemezler. Özel teşebbüsün yeni tesisler kurması bu nedenle sağlanamıyor; ancak, devlete ait çalışır tesislerin satışı marifet sayılıyor.

Halk arasında "hükümet, işine geldiği kararları uygular, işine gelmeyenleri uygulamaz" anlayışı vardır. Gelecek seçim için çalışır, kadrolaşmaya gider; yeraltı için gerekli işçiyi siyaset uğruna vasıfsız alırsanız üretimi artıramazsınız, zararı katlayarak büyütürsünüz.

Araştırma Komisyonu raporunda belirtilen konuların uygulanması için yeni yasalara ihtiyaç vardır. Bu yasaları çıkarmak için üzerimize düşen görevi yapacağız; ancak, 54 üncü Hükümetin, gelecek seçim için değil, Türkiye'nin geleceği için çalışmalar yapmasını ve enflasyonu düşürmeye esas kesin kararlar almasını bekliyoruz.

Gelin, gelecek seçim için değil, güzel Türkiye için çalışalım; 20 nci Dönem olarak bunu başaralım.

Araştırma komisyonu, büyük gayretlerle ve her konuda ittifakla hazırladığı raporu, Genel Kurulumuza getirdi ve şu anda görüşmekteyiz. Bu rapor, rafa kaldırılmasın istiyoruz; Türkiye Büyük Millet Meclisinin aslî görevi olan denetimin yapıldığına bu halkı inandırmak ve olumlu kararların uygulandığını görmek istiyoruz.

Rapor için çok büyük miktarda mesai harcandı; değerli uzmanlardan yardım alındı; işyerlerinde incelemeler yapıldı ve karşınıza somut önerilerle gelindi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, raporda belirtilen tedbirlerin ve önerilerin uygulanmasını bekliyor, bu rapora emeği geçen değerli milletvekillerine, bürokratlara, uzmanlara şahsınızda teşekkür ediyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arifağaoğlu.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hasan Gemici; buyurun.(DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Gemici, süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın üyeler; Türkiye Taşkömürü Kurumunun içine düşürüldüğü durum ile sürekli zarar eder duruma gelmesine yol açan idarî ve siyasî nedenlerin araştırılması ve çözüm yollarının bulunması amacıyla, 4.4.1996 günü kurulan Meclis araştırması komisyonunun raporuyla ilgili, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bugün, Çanakkale Zaferinin yıldönümüdür; bu vesileyle, Çanakkale şehitlerimizi ve Ulu Önder Atatürk'ü rahmet ve şükranla anıyorum. Sizleri, tüm vatandaşlarımızı ve Zonguldak'taki tüm madencileri saygıyla selamlıyorum. Yine, bugün hayatta olmayan madencilerimizi rahmetle, şükranla anıyorum.

Öncelikle, başta, araştırma komisyon üyeleri olmak üzere; rapora emeği geçen, katkıda bulunan kişilere teşekkür etmek istiyorum.

Zonguldak, bir anlamda kömürle var olmuştur. Her türlü ekonomik ve sosyal hayat kömüre bağlı olarak şekillenmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuyla birlikte, havza, demir-çelik ve enerji sektöründe yapılan yatırımlarla, ülkemizin en önemli sanayi merkezi olmuştur. Havza, yıllarca demir-çelik ve enerji sektörüne ucuz kömür temin etmiştir; yıllarca, ülke sanayisine kaynak aktarmıştır.

Tarihsel süreç içinde önce Etibanka, daha sonra TKİ'ye bağlı bir kuruluş olan Ereğli Kömür İşletmeleri, bugünkü adıyla TTK (Türkiye Taşkömürü Kurumu) yakın zamana kadar, bölgede devletin yapması gereken yol, köprü, su ve benzeri altyapı; okul, cami ve benzeri sosyal hizmetleri de yapmıştır; bu toplumsal hizmetlerin yerine getirilmesini sağlamıştır.

1970'li yıllarda 42 bin kişiyi istihdam eden, yıllık satılabilir üretimi 4,5-5 milyon ton olan kuruluş, özellikle 1983 yılından sonra darboğaza girmiş, üretim ve istihdam giderek düşmeye başlamış, zararı her geçen gün biraz daha artmıştır. 1996 yılı sonu itibariyle, Kurumda istihdam, yaklaşık 20 bin kişiye, satılabilir üretim 2,4 milyon tona düşmüştür.

Bu duruma gelişin sebeplerini ana başlıklar altında şöyle sıralayabiliriz:

Birincisi; diğer kamu iktisadî kuruluşlarında olduğu gibi, Kurumun, siyasî karışmalara açık yönetim yapısıdır. İkincisi; idame yatırımlarının, zamanında ve yeterli şekilde yapılmamasıdır. Üçüncü neden; bozuk finansman yapısıdır. Dördüncü neden; yeraltı, yerüstü işçi dengesinin bozulması ve resen emekli uygulamaları ve yanlış ücret politikalarıdır. Beşinci neden ise; pazarlama politikalarının yetersizliğidir.

Araştırma Komisyonu raporu, bütün bu konuları en geniş bir şekilde incelemiş ve çözümler önermiş bulunmaktadır. Rapordan çıkan sonuç, ülkemizin sanayileşmesi ve uzun vadede enerji ihtiyaçları göz önünde tutularak Türkiye Taşkömürü Kurumunun mutlaka yaşatılması ve taşkömürü üretiminin artırılarak devam ettirmesi yönündedir.

Sayın Başkan, sayın üyeler; rapor, ülkemizde taşkömürü üretim ve maliyetin açık tutulması amacıyla önce, dünya kömür rezervlerini, kömür üretimi ve ticaretiyle, fiyatları belirttikten sonra taşkömür üretimini sübvanse eden tek ülkenin Türkiye olmadığını, Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin taşkömürü ocakları daha iyi yeraltı şartlarına sahip oldukları halde, taşkömürünü, ton başına 220 dolara mal ettiklerini ve ton başına 165-178 dolar sübvansiyonda bulunduklarını; düşük dünya fiyatlarına rağmen, üretimi azaltsalar dahi, bu ülkelerin hiçbir zaman üretimden vazgeçmediklerini ortaya koymaktadır.

Taşkömürünün, ülkemiz enerji ve demir-çelik politikası içerisinde ayrıcalıklı bir yeri olduğuna dikkat çeken rapor, acı bir gerçeği dile getirerek, sadece son altı yıl içinde -1990-1995 yılları arasında- taşkömürü, kok ve semi- kok gibi ürünler için, ülkemizin, yurt dışına 1,8 milyar dolar ödemede bulunduğunu, TTK'nın, bu son altı yılda, demir-çelik sektöründe kullanılan taşkömüründeki payının yüzde 27'den yüzde 15'e düştüğünü belirtmektedir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından yapılan Türkiye'nin enerji projeksiyonuna bakıldığında, 2000 yılında 10 milyon ton, 2005 yılında 21 milyon ton ve 2010 yılında 49 milyon ton taşkömürüne ihtiyaç vardır. Eğer, Türkiye Taşkömürü Kurumunun üretimi, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının uzun vadeli üretim projeksiyonunda belirtilen yıllık 5 milyon 578 bin ton seviyesinde kalacak olursa, ülkemizin ithal taşkömürüne ödeyeceği döviz miktarı, yıllık 2,8 milyar dolar olacaktır. Rapor, bu gerçekten hareketle, yatırımlara hız verilerek, üretim seviyesinin yukarılara çekilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Üretim kapasitesinin, şu andaki mevcut proje kapasitesi olan 4,5 milyon ton/yıl seviyesine getirilmesi ve bunun da üzerine çıkarılması önerilmektedir.

Rapor, ayrıca, Türkiye Taşkömürü Kurumunun, uzun vadeli projeleriyle, kok üretimi ve taşkömürü üretimi için elzem olan, merkez atölyelerine de dikkat çekmektedir. Türkiye Taşkömürü Kurumunun uzun vadeli projeleri arasında olan, Amasra, Göbü-Kazköy ve Bağlık-İnağazlı projeleriyle, toplam 2,8 milyon ton kömür üretilecek ve 9 bin kişiye istihdam sağlanacaktır. Toplam 600 milyon dolar finansman ihtiyacı olan bu projeler, TEAŞ tarafından planlanan santralların ihtiyacı olan kömürü sağlamakla kalmayacak, demir-çelik sanayiinin ihtiyacı olan kömüre yapılan dış ödemeleri de azaltacaktır.

Bilindiği gibi, dünyadaki kok fabrikalarının büyük bir kısmı 2000 yılında ekonomik ömürlerini doldurmaktadır. Bu durumda, demir-çelik sanayiinin kok talebinin karşılanmasında zorluklar yaşanacaktır. Bu nedenle, Türkiye Taşkömürü Kurumunun kok üretimine geçmesi halinde, dünya piyasalarında tonu 105 dolar seviyesinde satılan kokun katmadeğeri Türkiye Taşkömürü Kurumunda kalacak, ayrıca, yan ürün olarak katran, benzol, naftalin, kömürkarası ve benzeri ilaç ve kimya sanayiinde kullanılan çeşitli kömür türevlerinden de gelir elde edilmiş olacaktır.

Halen, kişi başına yıllık çelik üretimimiz 180 kilogramdır. Bu, son derece düşüktür. Avrupa ortalaması 350 kilogramdır. Sanayileşmek için demir-çelik üretimimizi artırmak zorundayız. Yıllık 800 bin ton döküm yapmaktayız. Bu üretim için 500 bin ton koka ihtiyacımız vardır. Büyüyen demir-çelik sektörümüz ve döküm sanayimiz için, önümüzdeki yıllarda daha çok kok ithal etmek zorunda kalacağız. TTK, kok ve semikok üretimini kendisi gerçekleştirdiği takdirde sağlayacağı gelir, koklaşabilir taşkömürü satışından elde ettiği gelirden daha fazla olabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merkez atölyeleri olarak da anılan Maden Makineleri Fabrikasında, Türkiye Taşkömürü Kurumunun bakım ve onarımları yanında, çok sayıda maden makinesi imalatı yapılmaktadır; özelleştirilmesi ya da kapatılması, kurum için son derece sakıncalıdır.

Bilindiği gibi, kömür üretimi son derece risklidir. Tamir ve bakım hizmetlerinin dışarıdan alınması, hizmetin satın alınması ve yerine getirilmesi süresini uzatacağından, üretimi aksatacağı gibi, can güvenliğini de tehlikeye sokacaktır. Havzada bunun birçok örneği yaşanmıştır.

İlk bakışta, Maden Makineleri Fabrikasının özelleştirilebileceğini, hatta kapatılabileceğini düşünenler, yer altındaki kömür üretimini ve bu fabrikayı inceledikten sonra, bu düşüncelerinden vazgeçmektedirler. Havzada görev yapan eski-yeni teknik elemanların ve konuyla ilgili uzmanların ortak görüşü, Maden Makineleri Fabrikası olmadan havzada kömür üretiminin sürdürülemeyeceği yönündedir. Maden Makineleri Fabrikasının özerk bir şekilde yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bilindiği gibi, halen, yıllık 1,5 milyar dolar olan maden üretimimizin, 2005 yılına kadar 10 milyar dolara çıkarılması hedeflenmektedir. Maden Makineleri Fabrikasında, mühendisiyle, işçisiyle son derece iyi yetişmiş işgücü vardır, teknik birikim vardır.

Anılan fabrikanın, ülkemizdeki madencilik sektörü ve savunma sanayiine makine ekipmanı üretecek şekilde yeniden yapılandırılması, hem ülke ekonomisi açısından hem de bölgede şu anda yaşanan işsizliğin önlenmesi ve sanayiinin geliştirilmesi açısından son derece önemlidir.

Maden Makineleri Fabrikasının kapanması, ülke ekonomisi açısından çok büyük bir kayıp olacaktır, Türkiye Taşkömürü Kurumundaki üretimi de riske sokacaktır. Orada oluşan üretim kültürünü ve teknik birikimi ülke yararına değerlendirmek zorundayız.

Sayın Başkan, sayın üyeler; Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu zararları en aza indirmek için, raporun öneriler kısmında, sırasıyla, yer altında çalışan işçi sayısının azlığı ve yaş ortalamasının yüksek olması ile randımanın düşmesinden dolayı en kısa zamanda yeni eleman alınması ve ağır işçiliklerin gençleştirilmesi, norm kadro ve prim sisteminin gerçekçi bazda yeniden oluşturulması gerektiği belirtilmektedir. Gerek mühendisler gerek işçiler için ücretler, yaptıkları işlerin zorluğu, çalışma koşulları ve aldıkları sorumluluğa göre adaletli bir şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Rapor, yine, kömür üretiminde düşüşün ve zararın artmasının ana sebebinin, zamanında ve yeterince yapılamayan yatırımlar olduğunu tespit etmektedir. 1972-1996 yılları arasında satılabilir kömür üretiminde ton başına yapılan ortalama yatırım 8,14 dolardır. Bazı yıllarda, bu rakam, ton başına 2, 3, 4 dolara kadar düşmektedir. Oysa, uluslararası deneyimlere göre, satılabilir kömür üretiminde ton başına 10-15 dolar yatırım yapılması gerekiyor.

Zonguldak'ta, madenciler arasında "taş çıkmadan kömür çıkmaz" deyimi vardır.

1996 yılında 5 000 metre galeri sürülmesi planlanmış; ancak, 1 000 metresi gerçekleşmiştir. Hazırlık yatırımlarının daha fazla gecikmesi zararı daha da artıracak ve fiilen kömür çıkarılamadığı için kurumu kapanma sonucuna götürecektir. Uzmanlarca, özellikle Karadon bölgesi için, iki üç yıl içerisinde böyle bir tehlike olduğu ifade edilmektedir.

Rapor, ayrıca, Doğru Yol Partisi sözcüsü Sayın Mehmet Ali Yavuz'un ifade ettiği gibi, Türkiye Taşkömürü Kurumunun termik santrallara ortak olmasını önermektedir; bu anlamda, Çatalağzı Termik Santralının, şu anda ihale kapsamında bulunan işletme hakkı devrinin iptali ve Türkiye Taşkömürü Kurumuna devri gerekmektedir.

Yapılan çalışmada, ticarî maliyet içerisindeki işçilik payının son iki yılda giderek azaldığını, buna karşılık, borçlara tahakkuk ettirilen faiz oranlarının çok yüksek olması sonunda, finans payının, ticarî maliyetin yüzde 50'sine çıktığını görmekteyiz. Burada dikkat edilecek nokta, finansman giderlerinde, dış kredi miktarının yok kabul edilecek kadar düşük olması, finansman giderlerindeki, örneğin 1995 yılı için, 12,3 trilyonun 3,9 trilyonu SSK sosyal yardım zammı ve yaklaşık 7 trilyonu ise geçmiş yıllar gecikme zammı olmasıdır. Gecikme zamları ise, sosyal yardım zammı, Hazine tahvili, stopaj ve Gelir Vergisi gibi kalemlere aittir. 1996 yılında, sosyal yardım zammı tutarı, gecikme faiziyle birlikte 10 trilyon liraya yakındır. Rapor, bu gerçeklere işaret ederek, gecikme zammı ve SSK sosyal yardım zammının kaldırılması durumunda, ticarî maliyetin, 146 dolar/ton gibi son derece makul bir seviyeye ineceğini göstermektedir ve alınacak diğer tedbirlerle, bu rakamın çok daha aşağıya çekilebileceğini kanıtlamaktadır.

Raporda, kurumun finansman yapısının düzeltilmesi, sosyal yardım zammından kurtulması, kömür üretimiyle doğrudan ilişkisi bulunmayan konularda özel sektör hizmetinden yararlanılması konuları da yer almaktadır.

Sayın Başkan, sayın üyeler; konuşmamın buraya kadar geçen süresi içerisinde, Araştırma Komisyonu raporunun, Türkiye Taşkömürü Kurumuyla ilgili tespitlerini ve çözüm önerilerini özetlemeye çalıştım.

Bu bölümde, ülkemiz ve Zonguldak için son derece önemli olan bu kuruluşumuzla ilgili mevcut Refahyol Hükümeti ve Türkiye Taşkömürü Kurumu Yönetimi tarafından neler yapılıyor, ne gibi tedbirler alınıyor konusuna değinmek istiyorum.

22.6.1996 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda, hazırlık yatırımlarının bir an önce yapılması, yeraltı üretim işçisi açığının kapatılması, Maden Makineleri Fabrikasının yeniden yapılandırılması, kurumun, sosyal yardım zammı ve finansman yükünden kurtarılması konularında aldığı tavsiye kararları doğrultusunda, Başbakanlık bünyesinde bir çalışma grubu oluşturulmuştur. Daha sonra, şubat ayında, Devlet Bakanı Sayın Teoman Rıza Güneri başkanlığında yeni bir çalışma grubu oluşturulmuş olup, çalışmalar sürmektedir.

Türkiye Taşkömürü Kurumuyla ilgili bugüne kadar çok sayıda rapor hazırlanmıştır. Görüştüğümüz bu Araştırma Komisyonu raporu da dahil olmak üzere, bütün raporlarda, hem bugünkü sıkıntılı günlere geliş nedenleri hem de çözüm önerileri hemen hemen aynıdır. Değişmeyen, bu raporların öngördüğü çözümler yolunda somut adımlar atılmamış olmasıdır. Teşhisler aynı; ancak, tedaviyle ilgili yapılan bir şey yoktur. Bu arada zaman geçmekte, sorunlar daha da ağırlaşmaktadır. Bu durum devam ettiği takdirde, yakın bir zamanda havzada üretim yapılamaz hale gelecektir.

Hükümetin Refah Partisi kanadı, havzada verimliliğin artırılması ve zararın daha makul, daha kabul edilebilir seviyeye çekilmesi için somut adımlar atmak yerine, kurumda siyasî kadrolaşmayı tercih etmektedir. Son üç aydır başmühendis ve daha yukarı görevlerde 90'dan fazla yeni atama yapılmıştır. Siyasî kadrolaşmanın giderek daha alt kademelere ineceği söylenmektedir. Atamalarda liyakat, bilgi, beceri, tecrübe ve kıdem gibi ölçüler yerine siyasî kimlikler belirleyici olmaktadır. Bu, Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Zonguldak için çok üzücü bir durumdur.

Geçmişten bu yana ülkemizdeki bütün KİT'leri ve bu arada TTK'yı batma noktasına getiren, bu siyasî tasarruflardır; artık, bundan vazgeçmemiz gerekiyor. Zira, bu kuruluşların, bu tür siyasî yanlışlara, olumsuzluklara daha fazla tahammül edecek güçleri kalmamıştır.

Sayın Ahmet Derin, konuşmasında, "geçmişte kamu iktisadî teşebbüslerinin genelde başına gelenler TTK'nın da başına gelmiştir" dedi. Üyesi bulunduğum Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda, TTK'nın ve diğer kamu iktisadî teşebbüslerinin kaderinin Refah Partisi Hükümeti zamanında da değişmediğini, her gün incelediğimiz iki üç kamu iktisadî teşebbüsünde, ne yazık ki, görmekteyiz.

Bu kuruluşlardan en çok şikâyetçi olan, bunlardan özelleştirerek kurtulmak isteyen partiler, bu kuruluşları, kendi siyasî çıkarları için kullanmaktan bir türlü vazgeçmiyorlar.

Beklenen radikal kararlar bir türlü alınmamaktadır. Radikal karar olarak tek yapılan, resen emeklilik yoluyla işçi sayısının düşürülmesidir. Geçmişte olduğu gibi, resen emeklilikler, bir planlama dahilinde yapılmadığı için, üretimi olumsuz etkilemektedir. Resen emeklilikte tek kriter, yeraltında 20 sene, yerüstünde 25 seneyi doldurmuş olmaktır. Bu şekilde, üretim için son derece gerekli olan tecrübeli işçi ve usta madenciler, genç yaşta üretim dışı kalmaktadırlar.

1997 yılı için, bu şekilde, 1 700 kişinin emekli olması öngörülmektedir. Şu ana kadar emekli edilen yaklaşık 1 000 kişinin 500'den fazlası yeraltı işçisidir. Bu, yeraltı-yerüstü işçi dengesini daha da bozmaktadır; yeraltı üretim işçisi açığı daha da artmaktadır.

Yeraltında şu anda en genç işçi 16 yıllıktır; emekliliğine 4 yıl kalmıştır. Üç dört yıl içinde yeraltı tamamen boşalabilir.

Yeni işçi alımı, madencilik sanatının yeni kuşaklara aktarılması açılarından da son derece önemlidir. Havzaya, acilen, yaklaşık 4 000 yeraltı işçisi alınmalıdır.

Amasra kömürlerinin birikitleme ihalesinin yapılmış olması olumlu bir gelişmedir. Bu şekilde, zararın düşürülmesi için ürün çeşitlemesine gitmekte yarar vardır.

Yine, mevcut yönetimce çözüm olarak görülen başka bir husus, havzada üretilen kömürün, Çatalağzı'nda yapılacak yeni bir termik santralde tüvenan olarak yakılmasıyla ilgili çalışmadır. Öncelikle, yüksek kalorili, koklaşabilir özelliği nedeniyle demir-çelik sektöründe kullanılması gereken, geçmişte, sanayileşmeye, ağır sanayie önem verdiğimiz dönemde sobalarda yakmaya kıyamadığımız taşkömürünün bu şekilde tüketilmesi, ülke kaynaklarının çarçur edilmesidir.

Nitekim, Refah Partisi Milletvekili Sayın Ahmet Derin de konuşmasında, taşkömürünün, demir-çelik sektörü için ne kadar elzem ve değerli olduğunu çok özlü bir şekilde ifade etmiştir. Bu çelişkinin giderilmesini ve bu yanlıştan dönülmesini diliyorum.

Sayın Başkan, sayın üyeler; Kurumda son onbeş yıl, özelleştirme ve kapatılma tartışmaları arasında geçmiştir. Kurumun geleceğiyle ilgili belirsizlik, yöneticileri ve çalışanları olumsuz etkilemiştir. Bu süre içerisinde, Demokratik Sol Parti dışındaki tüm siyasî partilerin Kuruma bakışları, iktidarda başka, muhalefette başka olmuştur. (DSP sıralarından alkışlar) Muhalefetteyken üretimin artmasını, çalışan sayısının artmasını savunan siyasî partiler, iktidara geldiklerinde tam tersini yapmışlardır. Hatta, 5 Nisan 1994 kararları sonrasında olduğu gibi, Kurum, bir gecede kapatılmaya çalışılmıştır. Muhalefetteyken, halen 2,5 milyon ton olan satılabilir üretimi 10 milyon tona, çalışan sayısını 40 binlere çıkarmayı savunan Refah Partisi, iktidarı süresince tam tersi uygulamalar içerisindedir. Türkiye Taşkömürü Kurumunun ve Zonguldaklıların Hükümetten beklediği, Kurumda üretimin ve istihdamın artması yönünde siyasî bir irade ortaya konulmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gemici, lütfen toparlayalım.

HASAN GEMİCİ (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Sonuç olarak, bu raporun ve önceki raporların öngördüğü doğrultuda, Kurumun, siyasî karışmalara olanak vermeyecek şekilde, özerk bir yönetim olarak yeniden yapılandırılması, ülkemizin enerji ve demir-çelik sektörünün ihtiyaçları göz önünde tutularak üretim hedeflerinin belirlenmesi, geciken yatırımların bir an önce gerçekleşmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın üyeler; Türkiye Taşkömürü Kurumunu yönetenler, Kurumda çalışanlar -mühendisiyle, işçisiyle- ve Zonguldak bölge halkı bu Kurum gelecekte ne olacak, bilmek istiyor.

Raporda yer alan hususların hayata geçirilmesi için vereceğiniz olumlu katkılardan dolayı hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gemici.

Gruplar adına son konuşma Anavatan Partisinin.

Sayın Zeki Çakan, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 180 sıra sayılı, (10/13,53) esas numaralı, Türkiye Taşkömürü Kurumuyla ilgili Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, bugün, 18 Mart, Çanakkale Zaferinin 82 nci yıldönümü. Başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere, tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

Refah Partisinden, önerge sahibi olarak konuşan arkadaşımız çok güzel sözler söyledi. Bugün, partisi iktidardır; geçmişte yapılamayanları yapabilmek için, fırsat ellerindedir. Zonguldak'lı ve Bartın'lı, söz değil icraat beklemektedir. Ancak, düşüncem odur ki, bu anlayış ve bu yönetimle, Kurum, kapanma noktasına gelmiş durumdadır.

Doğru Yol Partisi sözcüsü arkadaşımız da fazla olumsuz konuşmamıştır, kendisine teşekkür ediyorum. Dileğim odur ki, fikirleri, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Tansu Çiller tarafından da benimsenir.

Refah Partisi Grubu adına konuşan değerli kardeşimiz, kurşunkalem-silgi örneği verdi. Bu zihniyetle, TTK'da bu yapılanmayla, kendisinin söylediği kalem ve silgi üç ayda değil, altı ayda gelecektir.

Çalışan sayısı 21 binde sabit kalmak şartıyla, Bakanlığın hazırladığı tablodan bahsetti ve teşekkür etti. Ancak, seçim öncesi, Zonguldak'ta, 5-10 bin kişinin işe alınacağı söylenmekteydi; bundan vaz mı geçildi? Bunun kararını Zonguldaklıya ve Bartınlıya bırakıyorum.

Sayın milletvekilleri, hepinizin çok yakından bildiği meşhur 5 Nisan 1994 kararlarıyla, ilk defa, Türkiye Taşkömürü Kurumuna bağlı, Bartın'da bulunan Amasra ocakları ile Zonguldak'ta bulunan Armutçuk ocaklarının kapanması gündeme geldi. Bir şehrin ekonomik yönden çökertilmesinin başlangıcı olan bu kararlar, Zonguldaklının ve Bartınlının haklı tepkisiyle, başlangıçta kapatma kararı alan zamanın başbakanı tarafından durdurulmuş, ancak, o tarihten bu yana, havzaya önemli hiçbir yatırım yapılmamıştır. Komisyon raporundan da anlaşılacağı gibi, havzada işçi sayısı 40 binlerden 19 binlere düşmüş, buna paralel olarak, istihdamı azaltacak yeni teknoloji getirilerek üretim artırılmamış, günübirlik çözümlerle Türkiye Taşkömürü Kurumu âdeta kapanma noktasına gelmiştir.

Siyasîler, kendi siyasî gelecekleriyle ilgili olarak, havzayı, zaman zaman siyasete alet etmişlerdir. Ancak, bugünkü durum kadar hızlı ayağın baş, başın ayak olduğu bir yönetim sergilenmemiştir. İki yıllık vardiya mühendisi müessese müdürlüğüne getirilerek, stratejik önem arz eden kömürün üretimiyle ilgili bilgi birikimine, tecrübeye önem verilmemiş; özellikle, Koalisyonun Rafah Partisi kanadı, göreve geldiği günden bu yana, havzada, üretimi değil, siyaseti önplana çıkarmış; sadece üst düzey yönetiminde 146 kişinin görev değişimini yaparak, siyasî kadrolaşmada bugüne kadar görülmeyeni sergilemiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; siyaset, ülkeye hizmet için yapılır. Eğer, siyaseti, kendi yandaşlarınıza iş bulmak, hak etmeyeni fazla maaş alsın diye bir yerlere getirmek için kullanırsanız, ülkeye ihanet etmiş olursunuz. Bugün, Türkiye Taş Kömürü Kurumunda sergilenen manzara, maalesef, bu yöndedir.

Bakın, Refahyol, iktidara gelir gelmez, havzada tecrübe, bilgi birikimi, beceri, idarecilik, işletmecilik anlayışından uzak olarak hangi değişiklikleri yapmış, sizlere, tek tek sayıyorum: Genel Müdür (1 kişi) değişmiş, genel müdür müşaviri (2 kişi) değişmiş, Genel Sekreter (1 kişi) değişmiş, daire başkanı (5 kişi) değişmiş, yönetim kurulu üyesi (1 kişi) değişmiş, müessese müdürü (3 kişi) değişmiş, müessese müdür yardımcısı (8 kişi) değişmiş, işletme müdürü (6 kişi) değişmiş, işletme müdür yardımcısı (2 kişi) değişmiş, şube müdürü (11 kişi) değişmiş, baş uzman (16 kişi) değişmiş, teknik uzman (2 kişi) değişmiş, uzman (1 kişi) değişmiş, şef (2 kişi) değişmiş, amir güvenlik görevlisi (3 kişi) değişmiş, amir yardımcısı (1 kişi) değişmiş, grup şefi (3 kişi) değişmiş, -yıllarca tecrübeyle belirli yerde çalışan- baş mühendis (23 kişi) değişmiş; yani, 91 + 55 = 146 kişinin yeri değiştirilerek, âdeta, havzada terör estirilmiş.

Görevden alınan bu kişiler... (RP sıralarından "kim yapmış" sesleri) Onu, kimin yaptığını, Zonguldaklı, Bartınlı biliyor; icraat ortada; yetkililer, yani Sayın Bakan, Genel Müdür de burada; çıkar, bir tanesi yanlışsa, o yanlışlığı, burada, lütfen düzeltir.

DEVLET BAKANI T. RIZA GÜNERİ (Konya) - Hepsi doğru tayin.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Olabilir efendim. O, sizin değerlendirmeniz. Bizim değerlendirmemize göre de yanlıştır; ama, burada, biz, fikirlerimizi özgürce söyleme konumundayız.

Özellikle, Sayın Bakanım, sizin laf atmadan dinlemenizi, ben, daha uygun olarak telakki ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI T. RIZA GÜNERİ (Konya) - O zaman terör kelimesini kullanmamanızı rica ediyorum.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Görevden alınan bu kişiler, maalesef, tamamen pasifize edilmiş, üretim birimleriyle âdeta ilişkileri kesilmiştir.

FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) - Terör kelimesi kürsüye yakışmıyor.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Yerine gelenler ise, sadece kendilerine bağlı birimlerde kadrolaşmaya başlamışlardır. Dolayısıyla, havzada yatırım, üretim, pazarlama düşünülmeksizin ve havzanın kurtulması için yeniden yapılanmaya gerek duyulmaksızın, sadece kadrolaşma önplana çıkmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Taşkömürü Kurumu, Zonguldak ve Bartın'ın en önemli hayat damarıdır. Türkiye Taşkömürü Kurumunda, şu anda, 19 069 kişi çalışmakta, bunun 12 381'i yer altında, 6 688'i yer üstündedir. 1 Ocak 1997 ile 13 Mart 1997 tarihleri arasında, yer altından 704 kişi, yer üstünden 558 kişi olmak üzere, toplam 1 282 kişi ayrılmıştır. Yıl sonu itibariyle ayrılanların sayısı, böyle devam ederse, 3 bini bulacaktır.

1996 yılı satılabilir kömür üretimi 2 milyon 422 bin tondur. 1997 yılı programında ise, hedef, 2 milyon 700 bin tondur.

Bugüne kadar, Zonguldak ve Bartın-Amasra ocakları için birçok proje hazırlanmış, başta Amasra B Projesi olmak üzere, maalesef, gerekli ödenek ayrılmadığı için uygulamaya sokulamamıştır. Bu yıl da yatırım için ödenek söz konusu değildir. Geçmişteki iktidarlar da, özellikle 1991 yılından sonra, havzaya yatırımı düşünmemişler, üretimle fazla ilgilenmemişler; sadece işçi çıkarmayı meziyet saymışlar ve kurumu, devamlı üretimden düşürmüşlerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Refah Partisi, sadece Türkiye Taşkömürü Kurumunda değil, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı tüm genel müdürlüklerde aynı kadrolaşma harekâtına girişmiş, işe alımlarda, işe göre adam değil, adama göre iş bulma yarışı sergilenmeye başlanmıştır.

Bakın, çok açık olarak söyleyeyim, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında da ayın durum sergilenmiş; 450 il müdürü, şube müdürü, geçici görevle Ankara'ya çekilmiş, bunun yerine, 450 müdür, geçici görevle taşraya gönderilmiştir.

MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) - Yakında dönerler...

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Kararname de çıkarılamadığı için, bunların asaleten ataması da, bugüne kadar yapılamamıştır.

Türkiye Taşkömürü Kurumunda, bu zihniyetle, bu yönetim anlayışıyla hiçbir şey yapılamaz. Bir tek şey yapılır: Bu yönetim tarzıyla, Türkiye Taşkömürü Kurumu, en kısa sürede kapanır. Kapanınca ne olur? Bir şehir ki, tüm ekonomisi madene ve madenciye bağlıdır. Bugüne kadar da, istihdam sağlayacak, üretime dayalı hiçbir yatırım gerçekleştirilmemiştir. 5 Nisan 1994 kararlarından sonra, o günkü iktidar, göz boyamak için, Sümerbank demiş, Peugeot otomobil fabrikası demiş, nükleer santral demiş, hepsi de fos çıkmıştır. Dolayısıyla, Bartın ve Zonguldak'a hiçbir yatırım yapılmamıştır.

Durum böyle devam ederse ve havzaya, istihdam yaratacak yeni yatırımlar yapılmazsa, Türkiye Taşkömürü Kurumu hacim itibariyle küçültülüp, üretim itibariyle yatırımla desteklenerek büyütülmezse, Zonguldak ve Bartın, sosyal patlamalara neden olacak bir bölge haline gelecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, Zonguldak ve Bartın, Anavatan İktidarı döneminde, kalkınmada öncelikli bölge ilan edilmiştir. Bunda amaç, bölgeyi cazip hale getirip, yatırımcıyı teşvik etmektir. Maalesef, daha sonraki iktidarlar, bu cazibeyi de kullanamamışlardır.

Türkiye Taşkömürü Kurumunda düzelme, acil yapılması gerekenlerin yanı sıra, kısa, orta ve uzun vadede hazırlanacak projelerin uygulamaya sokulmasıyla mümkündür.

Acil yapılması gerekenler:

Kurum, derhal, profesyonelce çalışan, siyasî kadrolaşmadan uzak bir yönetime devredilmelidir.

Mevcuda işlerlik kazandırılarak, çalışanların, yönetime sermayeyle katıldığı bir yönetim oluşturulmalıdır.

Yeraltı ve yerüstü dengesi dünya standartlarına indirilmelidir.

Stratejik önem arz eden taşkömürünün pazarlama birimi yapılandırılmalı ve demir-çelik fabrikaları, dışarıdan çok daha pahalı aldıkları taşkömürünü Türkiye Taşkömürü Kurumundan almalıdır.

Yeni yatırımlar yapılmalı, üretim artırılmalı, yeni teknoloji mutlaka uygulanmalıdır.

Kısacası, Türkiye Taşkömürü Kurumu yeniden yapılandırılmalı ve hazırlanan projeler, kısa, orta ve uzun vadeli olarak, mutlaka uygulamaya sokulmalıdır.

Bölge, Türkiye Taşkömürü Kurumunun reorgazinasyonunun yanı sıra, mutlaka, yeni yatırımlarla desteklenmelidir. Zonguldak ve Bartın'a yeni yatırımlar yapılmadıkça, bölge dışa açılmadıkça, istihdam yaratılmadıkça, işsiz sayısı Türkiye ortalamasının üstüne çıktıkça, problem olmaya devam edecek ve önümüzdeki kuşaklara, bu problem, artarak devredilecektir.

Komisyonumuz, teknik olarak yapılması gerekenleri detaylı bir şekilde raporunda belirtmiştir. Dileğim odur ki, ilgililer ve yetkililer tarafından bu rapor dikkate alınır ve uygulamada veri olarak kullanılır.

Bu düşünce ve duygularla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakan.

Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükümet adına ve şahıslar adına söz talebi?.. Yok. Dolayısıyla, Taşkömürü Üretimindeki Sorunların Çözüm Yollarının Tespiti ile Türkiye Taşkömürü...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET RECAİ KUTAN (Malatya) - Sayın Başkan, ben söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, söz mü istediniz?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET RECAİ KUTAN (Malatya) - Evet.

BAŞKAN - Kusura bakmayın; görmedim. Kürsü, maalesef, zaman zaman, görmemize mani oluyor.

Buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET RECAİ KUTAN (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda, Zonguldak İlimiz için çok hayatî bir konuyu birlikte müzakere ediyoruz. Bilindiği gibi, Zonguldak İlimizin ekonomisi, büyük ölçüde, taşkömürü işletmesine bağlı. Benden evvel konuşan değerli hatipler, bu konunun altını ısrarla çizerek belirttiler. Bilindiği gibi, taşkömürü işletmesi, Bakanlığıma bağlı Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından yapılmaktadır. Bu Kurum, maalesef, her geçen yıl, çeşitli sebeplerden dolayı, zarar eden bir kuruluş halindedir. Dolayısıyla, büyük zararlar neticesinde, bazı kesimler, Zonguldak'taki bu taşkömürü işletmesinin kapatılmasını dahi teklif etmişlerdir; ancak, biz, meseleye, pürekonomik yönden değil, Zonguldak İlimizin aşağı yukarı tek ekonomik faaliyeti olduğu için, meselenin sosyal yönünü de nazarı itibara alarak bu ölçüler içerisinde değerlendiriyoruz ve her vesileyle ifade ediyoruz ki, bu ocakların kapatılması kesin olarak söz konusu değildir. Bu önemli konu, Meclis Araştırması Komisyonu tarafından enine boyuna incelenmiş ve hakikaten, önümüze çok güzel bir rapor getirilmiştir. Bu sebeple, bu Komisyonda görev alan bütün milletvekili arkadaşlarımıza hassaten teşekkürlerimi ve tebriklerimi arz ediyorum.

Şimdi, ben de, Bakanlığıma bağlı Türkiye Taşkömürü Kurumunun mevcut durumu, kurumun geleceğine ait yeniden yapılanma projesi kapsamında yapılacak düzenlemeler ve Araştırma Komisyonu raporunda belirtilen hususlarla ilgili görüşlerimi Muhterem Heyetinize arz edeceğim.

Arkadaşlarımız ifade ettiler, havzadaki işletme faaliyetleri 1848 yılında başlamıştır. Bugün için üretim faaliyetleri, 1983 yılında, ismi Türkiye Taşkömürü Kurumu olarak belirlenen bir kamu iktisadî teşebbüsü olan Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından yürütülmektedir. Yine, arkadaşlarımız ifade ettiler, ben de kısaca belirtiyorum: Armutçuk, Kozlu, Üzülmez, Karadon ve Amasra üretim alanlarından oluşan havzanın toplam rezervi 1 milyar 126 milyon tondur ve bu işletmede kadrolu ve sözleşmeli personel sayısı 2 508, toplam işçi sayısı ise 19 178'dir. Bu işçinin 6 707'si yer üstünde, 12 471'i yer altında çalışmaktadır. Bu personelin yerüstü ve yeraltı yönünden dağılımında, takdir edersiniz ki, büyük bir yanlışlık, büyük bir sakatlık vardır.

Konuşmalar sırasında bir arkadaşımız belirtti, Zonguldak İlinde İçişleri Bakanlığına bağlı 800 civarında bekçi mevcutken, bizim bu müessede sadece bekçi olarak 900'ün üstünde personel olduğu ifade ediliyor. Elbette, bu meseleleri hakikaten tarafsız ve soğukkanlı bir şekilde ve polemiğe girmeden müzakere etmek, acaba hangi tedbirlerle bu müesseseyi ayağa kaldıracağız; bu istikamette konuşmamızda zaruret var. Yoksa "efendim Refah Partisi geldi, şöyle yaptı" gibi polemiklere girersek, acaba 1990'dan evvel ne yapıldı, 1990'dan sonra ne yapıldı gibi, hakikaten, ülke ekonomisi, ülke millî menfaatları bakımından hiç de faydası olmayan, lüzumsuz müzakerelere gideriz. Ben, bu itibarla, meseleyi tamamen ilmî ve teknik ölçüler içerisinde takdim eden Refah Partisi temsilcisine, Doğru Yol Partisi temsilcisine, DSP ve CHP temsilcilerine, özellikle, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

REFİK ARAS (İstanbul) - Bir ANAP kaldı!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET RECAİ KUTAN (Devamla) - 1986 yılında 3,5 milyon ton olan üretim, gerekli düzenlemeler ve yatırımlar yapılmadığı için, 1996 yılında 2,4 milyon tona düşmüştür. 1997 yılı üretim programı ise, 2,75 milyon tondur.

Yıllar itibariyle, Devlet Planlama Teşkilatından, mevcut durumu ıslah için, yeni yatırım olarak çeşitli taleplerde bulunulmuş; ancak, bu talepler, hep istenenin altında gerçekleşmiştir. Nitekim, 1996 yılında yatırım 900 milyar civarında idi; 1997 yılı programında ise, yatırım için 1 trilyon 900 milyar civarında bir tahsisat ayrılmış durumdadır. Bizim ölçülerimize göre, bu 1 trilyon 900 milyar Türk Lirası dahi azdır. Bunun artırılmasında zaruret vardır.

Yapılan üretimin yüzde 24'ü demir-çelik sektöründe kullanılıyor; yüzde 56,3'ü termik santralda kullanılıyor; ancak yüzde 7,6'sı teshinde kullanılmaktadır. Sanayi sektöründe üretimin ancak yüzde 11,6'sı kullanılıyor.

Kömür maliyetinin yüzde 48'ini finans yükü, maalesef, teşkil ediyor; yüzde 6,4'ünü işçilik, yüzde 5'ini ise malzeme ve diğer masraflar teşkil ediyor.

Görüldüğü gibi, finans ve işçilik giderleri çok yüksektir. Nitekim, şu tip teklifler geliyor; deniliyor ki: "Hükümet bir fedakârlık yapsın, şu anda, Türkiye Taşkömürü İşletmesi üzerindeki finans yükünü kaldırsın." Finans yükünün kaldırıldığını bir an için kabul etsek, o zaman, 1 ton kömürün üretim maliyeti içerisinde işçiliğin ve memur maaşlarının payı yüzde 79 civarında olmaktadır; yani, bu da gösteriyor ki, personel meselesinde çok büyük bir yanlışlık vardır ve bunun mutlaka ıslah edilmesi lazımdır. Buna benzer müesseselerde üretim içerisinde işçiliğin payı aşağı yukarı yüzde 30-35 civarındadır. Finans yükü kaldırıldıktan sonra işçiliğin ve memura ödenen paranın payının yüzde 79 olması, tabiî, bir yanlışlığı, bir sakatlığı ortaya koymaktadır.

Şimdi, maliyetler içerisinde yer alan ve yüzde 48'i bulan finans yükünün halledilmesi, elbette, gerekmektedir. Bu yükün kurumun üzerinden alınması da gerekmektedir. Şu anda, kurumun, dışarıya 29 trilyon lira civarında bir borcu var; buna ilaveten de 67,5 milyon dolar dış borcu var. Kurumun 1990 yılı zararı 780 milyar lira idi, 1993 yılı zararı 7,5 trilyon lira, 1994 yılı zararı 15,5 trilyon lira, 1995 yılı zararı 20,6 trilyon lira, 1996 yılı zararı ise, 33,3 trilyon liradır. Eğer, ciddî tedbirler alınmaz ise ve aynı şekilde bir işletme devam eder ise, 1997 yılı zararının -çok üzülerek ifade edeyim- 50 trilyon civarına ulaşması kaçınılmaz olacaktır. Bunun için, mutlaka, süratle, ciddî tedbirlerin alınmasında zaruret vardır.

Şimdi, bu durumu halledebilmek, bu müesseseyi adım adım ekonomik bir ünite haline getirebilmek için neler yapmak lazım, Bakanlığımızın o husustaki görüşünü arz etmek istiyorum.

Memnuniyetle belirtmek isterim ki, Bakanlığımızca hazırlanan yeniden yapılanma projesi kapsamında uygulamaya koymayı düşündüğümüz hususların büyük bir bölümü, Araştırma Komisyonunun raporunda da yer almıştır.

Halen elimizdeki bilgilere göre, bilinen rezervlerin görünür hale getirilmesi için, sondaj faaliyetlerine devam etmek mecburiyetindeyiz. Onun için, 1997 yılında büyük potansiyel olarak görülen Amasra-Bartın ve TTK kömür havzasında, bu sene, MTA tarafından, 12 500 metre sondaj yapılacak ve böylece rezerv kesinleştirilmiş olacaktır.

Üretimi artırmak için alınacak tedbirler arasında, şu anda 150 bin ton -bir yıl içerisinde- olan rödövansla üretim faaliyetlerinin yaygınlaştırılmasından yanayız. Kurumun çalıştığı alanların bir bölümü, özel sektöre ihale edilecektir. Nitekim, ihale için ilana çıkmış durumdayız. Bu işlemle, rödövansla üretim miktarı, bir yılda 500 bin tona çıkabilecektir. Yer altında verimli alanlara konsantre olunarak hazırlanan yeni projelerle üretim artışı sağlanacaktır. Üretimin, ilk etapta, 2000 yılında 4 milyon tona, bilahara da; 5,5 ilâ 6 milyon tona çıkarılması hedeflenmiştir.

Bu bahsettiğim programın gerçekleşebilmesi için, 1997 yılından başlamak üzere, ortalama olarak her yıl 40 milyon dolar civarında yatırımın yapılması icap ediyor. Bu sene için ayrılan rakam 1,9 trilyon idi; yani, bu, aşağı yukarı 10 milyor dolar civarındadır. Demek ki, 1997 yılı için ayrılan para, ihtiyacın aşağı yukarı üçte birinden bir miktar fazladır.

1997 yılında emekliliği gelen 1 337 işçi emekli edilmiştir. Yer üstünde 158 işçi eğitilerek, yer altına direkt üretim birimlerine indirilmiştir. Burada konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, yer altında çalışan işçi sayısı ile yer üstünde çalışan işçi sayısı arasında tehlikeli bir dengesizlik mevcuttur. Nitekim, yer altında çalışmakta olanlar, emeklilikleri gelir gelmez resen emekli edilmeseler bile derhal ayrılmaktadırlar; ama, buna mukabil, yer üstünde çalışmakta olanlar tabiî hiç emekliliği düşünmüyorlar. Dolayısıyla, zaman içerisinde yer üstündeki işçi sayısında artış, yer altındaki işçi sayısında da azalmalar olabiliyor. Yer üstünde şu anda 1 500 işçinin maalesef bir işi mevcut değil; alınmış, maaşını alıyor; ama, belli bir işi yok. Ayrıca, yer üstündeki sosyal tesislerin, nakliye ve taşımanın, makine fabrikası ve diğer işlerin işletilmesi hizmet satın alımıyla yürütülmek mecburiyetindedir; bu işçi sayısındaki dengesizliği, daha doğrusu işçi dağılımındaki dengesizliği tashih edebilmek için. Dolayısıyla politikamız, çıkan işçilerin yerine sadece yer altına kazı işçisi almaktır; yer üstüne kesin olarak herhangi bir işçi alınması söz konusu değildir.

Şu anda üretimimizin yüzde 24'ü demir-çelik sektörüne verilmektedir. Yaklaşık 600 bin tondur koklaşabilir taşkömürü üretimi; şu anda 4,5 milyon ton koklaşabilir taşkömürü ithalatı yapan İsdemir, Erdemir ve Kardemir'in ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Biraz evvel bahsettiğim 2 küsur milyon ton üretimimizin ancak 600 bin tonu koklaşabilir kalitededir. Onun için aşağı yukarı 4,5 milyon ton ihtiyaç duyan İsdemir, Erdemir ve Kardemir'e, biz, ancak 600 bin tonunu verebiliyoruz, geriye kalan, takriben 4 milyon tonu ithal edilmek mecburiyetindedir.

Bizim teklif ettiğimiz fiyat, dışarıdan ithal edilen kömürden, beher tonu için, yaklaşık 10 dolar daha fazladır. Bu sebeple, bu kuruluşlar; yani, İsdemir, Erdemir ve Kardemir, TTK'nın ürettiği kömürü almak istememektedirler. Nitekim, ithal kömürün bu müesseselere maliyeti -yuvarlak hesap olarak söylersem- 61 dolar; buna mukabil, TTK'nın bu müesseselere verdiği kömürün maliyeti, yaklaşık 71 dolardır; yani, 10 dolar daha pahalıdır.

Ülkemiz elektrik enerjisi ihtiyacının, ithal kömüre dayalı santrallarla da giderilmesi düşünülmektedir. Nitekim, ihale ettiğimiz büyük santrallardan birisi, İskenderun'da; bu, dışarıdan ithal edilecek kömürle çalışacaktır. Türkiye Taşkömürü Kurumunun, tüm kömür üretiminin Çatalağzı Santralı yanında kurulacak olan 2x350 megavat gücünde; yani, toplam 700 megavat kurulu gücünde bir santralda tüvenan olarak; yani, herhangi bir işleme tabi tutulmadan değerlendirilmesi hususunda bir çalışma yapıyoruz.

Yaklaşık 45 dolar/ton fiyatla santral tarafından alındığında, proje ekonomik olmaktadır; yani, bu termik santral üretimleri ekonomik olmaktadır. Bu takdirde, üretimin, yani, yaptığımız 2 küsur milyon ton tüvenan kömürün pazarlanma sorunu diye bir sorun yok, bunu, dosdoğru termik santrallarımıza vereceğiz ve pazarlama sorunu ortadan kalktığı gibi, halen, lavvar tesisleri mevcut olan 2 taneden birisi kapatılacak, diğeri, yedek olarak tutulacaktır. Üretim maliyeti böylece düşecektir. Bu alternatif üzerinde, gerek Bakanlığımız uzmanları gerek Türkiye Taşkömürü Kurumu uzmanları dikkatle çalışmaktadırlar.

TEAŞ'la gerekli anlaşma yapılarak, mevcut Çatalağzı Santralına verilen kömürün tonu 37 dolara çıkarılmıştır; bundan evvel, 28 dolar idi; TEAŞ'ı ikna ettik; böylece, Türkiye Taşkömürü Kurumunun zararını bir miktar azaltma imkânımız oldu.

Amasra kömürlerine dayalı 80 bin ton/yıl kapasiteli briket tesisi ihalesi, yap-işlet modeliyle ihale edilmiştir. Aynı şekilde, Armutçuk tozkömürlerinin de briket ihalesine çıkılmıştır. Bu şekilde, tozkömürleri briket haline getirilerek, daha kaliteli yakıt haline gelmekte ve satış geliri artmaktadır. Amasra kömürlerine dayalı, ilk etapta, 1X300 megavat gücünde bir termik santralın da yap-işlet modeliyle yakında ihalesi yapılacaktır.

Bunun dışında, taşkömürü havzasının ruhsat alanı, 13 350 kilometrekaredir. Bu alan içerisinde, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün faaliyet gösterdiği ve yakın bir gelecekte faaliyet göstereceği alan ise, sadece 1 325 kilometrekaredir. Geriye kalan 12 bin kilometrekare alan, madencilik faaliyetlerine maalesef kapalıdır. Hükümetimiz döneminde, Bakanlığımca hazırlanan, taşkömürü havzasının küçültülerek aramaya açılması hakkındaki kanun taslağıyla, havza, diğer maden aramalarına da açılacaktır; hem kömür bu alanda değerlendirilecek, hem de özellikle bu bölgede bulunan kuvars kumu, mermer ve şiferton -ki, bu, alümine kilden özel bir isimdir- yönünden zengin olan bölgeye ekonomik aktivite gelecektir. Bu kanun taslağımız, Plan ve Bütçe Komisyonuna kadar gelmiş durumdadır.

Bu arada, Türkiye Taşkömürü Kurumunun kullanım dışı kalan taşınmazlarının da satışları hızlandırılmaktadır. Bu arada, çok değerli faaliyetler yapan bir maden makineleri fabrikası var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen toparlayalım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET RECAİ KUTAN (Devamla) - Hay hay efendim.

Bu fabrikanın da, yine özel sektör eliyle, bir nevi hizmet arz edecek tarzda özelleştirilmesi üzerinde çalışmalar yapılıyor.

Şimdi, bunun dışında, Zonguldak'ın ekonomisini sadece kömürle ayakta tutmak mümkün değil. Arkadaşlarımız ifade ettiler, şu anda, Değerli Devlet Bakanımız Rıza Güneri Beyin başkanlığında, bu kömür çalışmalarına ilaveten, acaba, Zonguldak ekonomisi nasıl düzeltilir diye ciddî bir çalışma yürütülmektedir. Bu çalışma içerisinde şu alternatifler özellikle gündeme getiriliyor:

Bir büyük liman tesisi; onun civarında bir organize sanayi bölgesi; yine o bölgede, Filyos Vadisi içerisinde bir serbest bölge; oraya, ithal kömürle çalışacak çok büyük, güçlü bir termik santral; bunun yanı sıra bir demiryolu yatırımı, karayolu yatırımı; Filyos Çayının ıslahı ve o arada da, mümkün olur ise, eskiden beri düşünülen, Karadenizde bir rafineri, muhtemeldir ki bu bölge içerisinde düşünülebilecek. Bunlar yapıldığı takdirde, bu ıslah edilen kömür çalışmalarına ilaveten, bu faaliyetlerle, ümit ediyoruz ki, Zonguldak ekonomisi çok daha güçlenecektir.

Sözlerimi şu şekilde kapatmak istiyorum: Komisyonun yaptığı çalışmalar hakikaten çok değerlidir; Hükümet olarak, bu Komisyon raporunda teklif edilen hususları dikkatle nazarı itibara alacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, taşkömürü hususunda yapmayı düşündüğümüz ve halen yapmakta olduğumuz çalışmalar hakkında kısaca bilgi arz ettim.

En kısa zamanda, Zonguldakımızın -gelişmiş diğer illerimizde olduğu gibi- gelişmiş bir sanayi ili haline gelmesini temenni ediyor ve Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, taşkömürü üretimindeki sorunların çözüm yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/13, 53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 19 Mart 1997 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.23

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, Elazığ-Kovancılar'da bulunan bir fabrikanın Etibank tarafından satın alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez'in yazılı cevabı (7/1912) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gerekli işlemin yapılmasını dilerim.

Adnan Keskin

Denizli

1. Etibank, Keban Plastik Holding'den alacağını tahsil edebilmek için adı geçen firma aleyhine icra takibine başvurmuş mudur? İcra takibi söz konusu ise, satış aşamasında satıştan niçin vazgeçilmiştir?

2. Satış aşamasına gelen icra takibinden vazgeçilerek Keban Plastik Holding'in Elazığ Kovancılar mevkiindeki sodyum bikromat fabrikası Etibank tarafından pazarlık yöntemi ile satın alınmış mıdır? Satış bedeli kaç paradır?

3. Fabrikada çalışanlar özlük hakları ile birlikte Etibank'a devredilmiş midir? Devredilen personel sayısı nedir?

4. Fabrikada, satın alındığı 1992'den bu yana hiç üretim yapılmış mıdır? Fabrika çalışmakta mıdır? Çalıştırılmıyorsa niçin satın alınmıştır?

T.C.

Başbakanlık 13.3.1997

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

Sayı : B.02.01.ÖİB.065.00.00/1528

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Denizli Milletvekili Sayın Adnan Keskin tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına tevcih edilen 7/1912-4957 esas sayılı yazılı soru önergesine verilen cevaplar aşağıdadır.

Soru 1. Etibank, Keban Plastik Holding'den alacağını tahsil edebilmek için adı geçen firma aleyhine icra takibine başvurmuş mudur? İcra takibi söz konusu ise, satış aşamasında satıştan niçin vazgeçilmiştir?

Cevap 1. Etibank Genel Müdürlüğünce, soru önergesinde yer alan Keban Plastik Holding ile ilgili işlem yapılmamış olup, unvanı Keban Holding ve Ortağı Demir Çelik Sanayii A.Ş. olan firmadan 1 232 629 635.- TL.'lık (28.2.1989 tarihi itibariyle) Banka alacağının tahsili için Elazığ 1 inci İcra Müdürlüğünün 1989 /520 esas sayılı dosyasıyla ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine geçilmiştir. Takibin kesinleşmesini müteakip kredinin teminatını teşkil eden ipotekli taşınmazlar satışa çıkarılmış olup, 28.12.1989 tarihinde İcra İflas Kanununun 129/2 maddesi uyarınca icra dairesinde yapılan ikinci ihalede söz konusu taşınmazlar, Etibank Genel Müdürlüğüne 9 620 911 000 TL.'ye ihale olunmuştur.

Firma aleyhine yapılan icra takibi sonuçlanmış olup, satış işlemlerinden vazgeçilmemiştir.

Soru 2. Satış aşamasına gelen icra takibinden vazgeçilerek Keban Plastik Holding'in Elazığ Kovancılar mevkiindeki sodyum bikromat fabrikası Etibank tarafından pazarlık yöntemi ile satın alınmış mıdır? Satış bedeli kaç paradır?

Cevap 2. Borçlu Keban Holding ve Ortağı Demir Çelik Sanayii A.Ş.'ne ait Sodyum Bikromat Fabrikası Elazığ İcra Dairesince yapılan satış sonucu, 28.12.1989 tarihinde İcra İflas Kanununun 129 uncu maddesi uyarınca ikinci ihalede 9 620 811 000.- TL. bedelle, Etibank Genel Müdürlüğünce satın alınmıştır. Fabrikanın satışında pazarlık yöntemi uygulanmamıştır.

Soru 3. Fabrikada çalışanlar özlük hakları ile birlikte Etibank'a devredilmiş midir? Devredilen personel sayısı nedir?

Cevap 3. Önergede yer alan bu soru, Etibank Genel Müdürlüğü (Madencilik) bölümünü ilgilendirmesi nedeniyle ve sadece Etibank Bankacılık Bölümü özelleştirme kapsamına alındığı için, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının görev alanına girmemektedir.

Soru 4. Fabrikada, satın alındığı 1992'den bu yana hiç üretim yapılmış mıdır? Fabrika çalışmakta mıdır? Çalıştırılmıyorsa niçin satın alınmıştır?

Cevap 4. Fabrikanın satın alınmasından bu yana hiç üretim yapılmamıştır. Bu fabrika, Etibank Genel Müdürlüğünün iştigal alanına girmesi ve firmanın başkaca mal varlığı bulunmaması sebebiyle banka alacağının tahsilinin sağlanması gayesiyle satın alınmıştır. 1993 yılında Etibank Bankacılık A.O.'nun Etibank Genel Müdürlüğünden ayrılmasını müteakip, söz konusu fabrika Banka uhdesinde kalmıştır. Gerek firmanın iştigal konusunun Banka ile ilgili olmaması, gerekse Bankalar Kanununun 50 nci maddesi gereğince edinilen gayrimenkullerin 3 yıl içinde elden çıkarılmasının zorunlu olması nedeniyle, fabrika aralıklarla satışa çıkarılmış fakat satılamamıştır. Bilahare, Ö.Y.K.'nun 18.11.1996 tarih, 96/32 sayılı Kararıyla Etibank Genel Müdürlüğüne (Madencilik) devri yapılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

H. Ufuk Söylemez

Devlet Bakanı

2. - İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar'ın, Anadolu Liseleri seçme ve yerleştirme kılavuzuna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/2056)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam tarafından yazılı olarak yanıtlanması hususunu saygılarımla arz ederim.

D. Fikri Sağlar

İçel

İlkokul beşinci sınıf öğrencilerini "Anadolu Liseleri seçme ve yerleştirme kılavuzu"nda belirtilen kurallar doğrultusunda yapılmaları istenen başvuru koşulları büyük eşitsizlikler içermektedir.

1. Söz konusu kılavuzda üç büyük şehrimizde ilkokul beşinci sınıf öğrencileri, bu üç şehirden yalnızca bir şehirdeki Anadolu Liselerinden en fazla beş adetini tercih etmek zorundadırlar denilmektedir. Ancak bu zorunluluk Anadolu İmam Hatip Liselerine başvuracak adaylar için istenmemekte ve seçimlerini herhangi beş ilden yapmalarına olanak tanınmaktadır.

Bu uygulamalar arasındaki farklılığın nedeni nedir? Bu eşitsizliği gidermek için bir girişiminiz olacak mıdır?

T.C.

Millî Eğitim Bakanlığı 14.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/689

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 14.2.1997 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2056-5276/5391 sayılı yazısı.

İçel Milletvekili Sayın D. Fikri Sağlar'ın "Anadolu Liseleri seçme ve yerleştirme kılavuzuna ilişkin" yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Anadolu Liseleri tercihlerinde, il merkezleri ile Anadolu Lisesi bulunan ilçeler ayrı ayrı mütalâa edilerek, büyükşehir belediye hudutları dahilinde bulunan ilçelerin büyükşehir il merkezi içerisinde, köy ve kasabaların bağlı bulundukları il merkezi veya ilçe merkezine göre değerlendirilmesi prensibi benimsenmiştir.

Bu nedenle öğrencinin öğrenim gördüğü ilkokulun bulunduğu yerleşim birimi esas alınmıştır.

Ankara, İstanbul ve İzmir illerinin sosyo-ekonomik ve kültürel imkânları gözönünde bulundurularak bu il merkezlerinde bulunan Anadolu Liseleri yurt genelindeki öğrencilerin tercihlerine diğer yerleşim birimindeki okullar ise sadece kendi yerleşim birimindeki öğrencilerin tercihlerine açık bulunmaktadır.

Büyük yerleşim birimlerinde öğrenim gören öğrenciler, küçük yerleşim birimlerindeki Anadolu Liselerini de tercih ettikleri takdirde; o bölgelerdeki öğrencilerin Anadolu Liselerine girme imkânlarını kısıtlayarak fırsat ve imkân eşitliğinden yararlanmalarını engelleyeceklerdir. Bu öğrenciler, bir süre sonra da velilerinin ikâmetlerinin bulunduğu büyük yerleşim birimlerindeki Anadolu Liselerine nakil talebinde bulunacaklardır. Bu uygulama sonucunda büyük illerdeki okullarda öğrenci yığılmaları olurken, küçük il ve ilçelerdeki okullarda büyük ölçüde kontenjan açıkları meydana gelecek, ayrıca öğrenci puanları düşeceğinden eğitim kalitesi olumsuz yönde etkilenecektir.

Anadolu İmam Hatip liseleri, imam-hatip liselerinin bünyesinde olup, bu okullarda yatılı olarak okuma imkânı bulunduğundan, öğrenciler tercihlerini ülke genelindeki okullardan yapabilmektedirler.

Arz ederim.

Prof. Dr. Mehmet Sağlam

Millî Eğitim Bakanı

3. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa Doğalgaz Dağıtım Şebekesi Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/2068)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın BOTAŞ Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına yazılı cevaplandırılması istemiyle yöneltilmesini arz ederim. 5.2.1997

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorularım :

1. 1989 yılında başlayan 89E050120 sayılı Bursa Doğalgaz Dağıtım Şebekesi yapımı ile doğalgazın konut ve ticaret ve sanayi sektörüne verilmesini amaçlayan Bursa Doğalgaz Dağıtım Şebekesi Projesinin 1997 yılında bitirilmesi hususu 1997 yılı yatırım programında öngörülmüştür.

Anılan projenin özellikleri nelerdir? Projenin şu anda gerçekleşme oranı nedir? İş takvimi nasıl planlanmıştır? Konut ve işyerlerini kapsayan abone sayısı ne kadardır? Abone olmak için gerekli işlemleri tekemmül ettiren kaç konut veya işyerine doğalgaz bağlanamamıştır? Doğalgaz bağlanmasındaki hizmetin gereği gibi arzedilememesinin sebepleri nelerdir? Proje 97'de tamamlanacak mıdır?

2. BOTAŞ'ın 1997 yılında Bursa'ya yatırım tutarı ne kadardır?

T.C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 14.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.15.0.APK.0.23.300-370

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 16.6.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2285 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın şahsıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/2068-5306 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/2068-5306)

Soru 1. 1989 yılında başlayan 89E050120 sayılı Bursa Doğalgaz Dağıtım Şebekesi yapımı ile doğalgazın konut ve ticaret ve sanayi sektörüne verilmesini amaçlayan Bursa Doğalgaz Dağıtım Şebekesi Projesinin 1997 yılında bitirilmesi hususu 1997 yılı yatırım programında öngörülmüştür.

Anılan projenin özellikleri nelerdir? Projenin şu anda gerçekleşme oranı nedir? İş takvimi nasıl planlanmıştır? Konut ve işyerlerini kapsayan abone sayısı ne kadardır? Abone olmak için gerekli işlemleri tekemmül ettiren kaç konut veya işyerine doğalgaz bağlanamamıştır? Doğalgaz bağlanmasındaki hizmetin gereği gibi arzedilememesinin sebepleri nelerdir? Proje 97'de tamamlanacak mıdır?

Soru 2. BOTAŞ'ın 1997 yılında Bursa'ya yatırım tutarı ne kadardır?

Cevap : Hızlı kentleşme ve sanayileşmenin meydana getirdiği yoğun hava kirliliğinin önlenmesi maksadı ile ana hat güzergahı üzerinde bulunan Bursa şehrinin doğalgaz dağıtım şebekesinin tesisi Bakanlar Kurulunun 13.11.1989/14740 tarih ve sayılı kararı ile BOTAŞ'ın yatırım programına alınmıştır.

Projenin tamamı kredili olarak ihale edilmiş ve ihaleyi alan Alarko-Bonatti Konsorsiyumu ile 12.9.1991 tarihinde sözleşme imzalanmıştır. Bilahare projenin inşaat işleri ile yerli malzeme temin işleri Akfen A.Ş.'ye devredilerek işe fiilen 9.7.1992 tarihinde başlanmıştır. Sözleşme bedeli 59 012 785 US $, işin süresi 30 ay olup, % 25'lik bir iş artışı ile projenin yeni bedeli 73 691 268 US $ olmuş ve süresi de 24 ay daha uzatılarak proje bitim tarihi 30.1.1997 olarak belirlenmiştir.

Proje; Bursa'da 90 bin adet konut ve ticarethane ile şehir içindeki sanayi kuruluşlarına gaz vermeyi amaçlamış, yapılan iş artışı ile halen 130 bin konuta gaz verilebilecek duruma gelinmiştir. Mevcut durumda 91 000 konut ve ticarethane gaz kullanmaktadır.

Projenin fizikî ve nakdî gerçekleşmeleri ile gaz kullanım ve abone sayıları aşağıda belirtilmektedir.

Fizikî Gerçekleşme Oranı :

Çelik Şebekede : % 100

Polietilen Şebekede : % 97,5

Harcama Gerçekleşmesi : 72 556 000 $ (% 98,5)

Kredi : (58 997 200 $)

Özkaynak : (13 558 800 $)

Gaz Kullanımı :

1995 Yılı : 81 752 000m3

1996 Yılı : 137 000 000 m3

Gaz Ulaştıran Konut Sayısı : 130 0000

Gaz Kullanan Aboneler :

Bireysel Konut : 46 250 Adet

Merkezî Konut : 32 700 Adet

Ticarethane : 4 850 Adet

Resmi Daire : 7 000 Adet

Vakıf/H. Kurumları : 300 Adet

TOPLAM : 91 100 adet

1996 yılında çelik ve polietilen dağıtım şebekesinin büyük oranda bitirilmiş olmasına rağmen, ithal malzeme olan servis regülatörlerinin temininde meydana gelen gecikme nedeniyle 1996 kış aylarında gaz talebinde bulunan abonelerde bir yığılma olmuştur.

Bu yığılmanın giderilmesi için servis hattı ekip sayıları artırılarak Ekim 1996 tarihine kadar BOTAŞ'a müracaat ederek sözleşme yapmış tüm abonelere gaz verilmiştir. Böylece 31.1.1997 tarihine kadar 4 200 adet servis regülatörü montajı yapılarak, gaz verme taahhüdünde bulunan tüm abonelere gaz arzı sağlanmıştır. Ekim 1996'dan sonra gaz talebinde bulunan abonelerin projeleri onaylanmış ve kendilerine 1997 yılında gaz verileceği bildirilmiştir.

Bu şekilde talepte bulunan ve 1997 bahar aylarından itibaren gaz verilmesi planlanan müracaat sayısı 5 500 adet civarında olup, bu da takriben 15 000 konuta tekabül etmektedir. Bu abonelerin tümüne gaz verilecek ve ayrıca dağıtım projesi kapsamındaki diğer bölgelerden gelecek tüm gaz talepleri de 1997 yılında tamamen karşılanacaktır.

Projede, Alarko-Bonatti Konsorsiyumu ve Akfen A.Ş. ile olan sözleşme 31.1.1997 tarihinde bitmiş olduğundan, yeni gaz taleplerinin karşılanması için "Servis Hattı Çekimi ve Polietilen Şebeke Tamamlama" işlerinin yaptırılması maksadıyla 1997 yılında yeni bir ihale yapılması planlanmaktadır.

1997 yılında BOTAŞ'ın bütçesinden "Bursa Doğalgaz Dağıtım Şebekesi Projesi" için ayrılan ödenek 7.505 milyon TL.'si dış para olmak üzere, toplam 95.369 milyon TL.'dir.

4. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, SSKsınavına katılan bir kişiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı  (7/2078)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın T.B.M.M. İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 6.2.1997

Tevfik Diker

Manisa

Sorular :

1. 1996 yılı Aralık ayı içerisinde Bakanlığınıza bağlı Sosyal Sigortalar Kurumuna Genel İdare Hizmetleri sınıfına eleman alımı için yapılan sınavlara Gölcük'ten Semih Bora isimli bir şahıs katıldı mı?

2. Yukarıda adı belirtilen Semih Bora bu sınavı kazandı mı?

3. Kazandı ise, işbaşı yaptı mı?

4. Yukarıda adı geçen Semih Bora ile sizin ya da eşinizin akrabalık bağı var mı?

5. Var ise, T.B.M.M. Genel Kurulunda değindiğiniz gibi Bakanlıktan ayrılmayı gerçekleştirecek misiniz?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 17.3.1997

Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/1760

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19.2.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5444 sayılı yazınız.

Manisa Milletvekili Tevfik Diker tarafından hazırlanan "Sosyal Sigortalar Kurumu sınavına katılan bir kişiye ilişkin" 7/2078 Esas No.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımızca incelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumunun Merkez ve Taşra Teşkilatının personel ihtiyacının karşılanmasını teminen açılan sınava 22.11.1996 tarihinde kayıt yaptıran Semih Bora 6.12.1996 tarihinde katıldığı yazılı sınavı kazanmıştır.

Sözlü sınavda da başarılı puan alan ilgilinin, Sosyal Sigortalar Kurumunca ataması yapılmış ve 3.2.1997 tarihinde görevine başlamıştır.

Sözkonusu sınav tamamen mevzuata uygun olarak, adil ve eşit şartlarda yapılmıştır. Sınavla ilgili olarak yargıya yapılan yürütmenin durdurulması başvuruları reddedilmiş, ayrıca, konuyla ilgili olarak Gensoru açılması teklifi de Yüce Meclis'ce kabul edilmemiştir. Böylece sınavla ilgili işlemler yasama ve yargı organlarının denetiminden de geçmiştir.

Kabul edileceği gibi yürürlükteki mevzuatta öngörülen şartları haiz her Türk vatandaşının sınava girme hakkı bulunmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 25 Aralık 1996 tarihli oturumunda gündem dışı yapılan bir konuşmaya verdiğim cevap ise, o günlerde bir gazetede yazılı sınavı kazananlar listesinde 50 "Çelik" soyadlı yakınım bulunduğu şeklinde yer alan haberle ve iddiayla ilgili olup, bu konuşmamda;

"... Şimdi, bu gazete kupürlerinde, Çelik soyadlı 50 adayın imtihanı kazandığı ifade edilmektedir. Değerli Arkadaşlarım, gayet açık ifade ediyorum, Çelik soyadlı 50 kişiden 1 tanesinin benimle yakınlığını tespit ederseniz, bu görevi bırakmak dahil her türlü kararı almaya varım."

dediğim, tutanaklar incelendiğinde görülecektir.

Konu, enine boyuna, akla gelebilecek tüm platformlarda tartışılmış ve sınav, Cumhuriyet tarihinin en fazla kamu denetimine açık olarak gerçekleştirilmiştir. Sınav, usule ve mevzuata uygun olarak tamamlanmış, kazananlar işbaşı yaptırılmış ve tüm iddialar cevaplandırılmış olup, konu bizim açımızdan Gensoru oylaması ve yargıya yapılan itirazların reddiyle kapanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

5. - Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık'ın, kamuda çalışan avukatların ücretlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdullatif Şener'in yazılı cevabı (7/2087)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Maliye Bakanı Abdullatif Şener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 3.2.1997

Tahsin Boray Baycık

Zonguldak

Soru : 657 sayılı Devlet Personel Kapsamında çalışmakta olan kamu avukatları, hiyerarşik kademede kurumlarının en üst amirinden sonra gelen bir konumda olmalarına rağmen, diğer personel sınıflarına yapılan özel iyileştirmelerden ayrı tutularak en alt seviyede ücretle çalışmaktadırlar.

Kamuda çalışan avukatların, yargı bütünlüğü içinde düşünülmesi ücretlerinin hâkim ve savcılarla denkleştirilmesi eşitlik ve adalet ilkelerinin gereğidir.

Kamuda çalışan avukatların malî durumlarının iyileştirilmesi amacıyla;

1. En azından eşitleriyle uyumlu hale getirilmesi amacıyla bir düzenleme yapılması düşünülüyor mu?

2. Yetki Kanunu çerçevesinde bu düzenlemeyi yapmak imkân dahilinde olduğuna göre konu bu kapsamda çözülebilir mi?

T.C.

Maliye Bakanlığı 14.3.1997

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.BMK.0.11.013/600

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 19.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2087-5356/15001 sayılı yazıları.

Zonguldak Milletvekili Sayın Tahsin Boray Baycık'ın 7/2087 esas nolu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

28.11.1996 tarihli ve 4214 sayılı "Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu" çerçevesinde yapılacak olan iyileştirmeler konusundaki çalışmalara Bakanlığımızca devam edilmekte olup; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak istihdam edilen avukatların durumu da bu çalışmalarda tüm kamu personeli ile birlikte ve bir bütünlük içerisinde değerlendirilmektedir.

Bilgilerinize arz olunur.

Doç. Dr. Abdullatif Şener

Maliye Bakanı

6. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemi hakkındaki beyanına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/2092)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 12.2.1997

Fuat Çay

Hatay

Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemine katılanlar için "Elektrikleri söndürerek, mum söndü oynuyorlar" diye basında bir açıklamanız yer almıştır.

Bu çerçevede;

1. Sarfettiğiniz bu sözle neyi kastediyorsunuz?

2. Mum söndü olayını gündeme getirerek zaten var olan toplumsal rahatsızlığı körüklemiyor musunuz?

3. Türkiye'de yaşayan milyonlarca alevi vatandaşa yıllardan beri yanlış olarak atfedilen mum söndü olayını gündeme getirerek Türkiye'nin temizleneceğine inanıyor musunuz?

T.C.

Adalet Bakanlığı 17.3.1997

Bakan : 1567

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2092-5371/15029 sayılı yazınız.

İlgi yazı ekinde alınan ve Hatay Milletvekili Fuat Çay tarafından verilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenen 7/2092 Esas No.lu soru önergesine verilen cevap iki nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

Sayın Fuat Çay

Hatay Milletvekili

TBMM

Şahsıma yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/2092 Esas No.lu soru önergesine verilen cevap aşağıda belirtilmiştir.

1. Soru önergesine konu olan sözlerle, muhalefet partilerinin Hükümeti protesto için muhalefet yapacakları yerde mum yakıp söndürerek vakit geçirmeleri kasdedilmiştir.

2. "Mum yakıp söndürme oyunu" sözü sadece geceleri yaşanan fizikî bir olayı tavsif için söylenmiş olup toplumsal rahatsızlık meydana getirmek amaçlanmamıştır.

3. Bir ömür boyu alevi vatandaşlarla birlikte yaşıyoruz, alışveriş ediyoruz. Hiçbir zaman alevi vatandaşlarla aramızda münaferet olmadı. Aksine dostluk ve kardeşlik içinde olduk. Türkiye'de birtakım pislikler varsa birlikte temizleyeceğimize inanıyorum.

Soru önergesine konu olan hususla ilgili olarak Anadolu Ajansına yapılan basın açıklaması metni örneği ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

7. - Antalya Milletvekili İbrahim Gürdal'ın, uyuşturucu madde kaçakçılığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2095)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

İbrahim Gürdal

Antalya

Uyuşturucu madde kaçakçılığı konusunda çeşitli yorumlar yapılmaktadır. Polisin yakaladığı uyuşturucu madde miktarındaki artışlar da dikkat çekicidir.

Sorular :

1. 1980 yılından bu yana ve yıllar itibariyle yakalanan uyuşturucu madde (türlerine göre) miktarı nedir?

2. Yine 1980 yılından 1997 yılına kadar ve yıllar itibariyle yakalanan kaçakçı sayısı nedir?

3. Türkiye'ye giren, (Afyon, Eroin ve Esrar) dışındaki uyuşturucu türlerinden yakalananların yıllar itibariyle miktarı ve kaçakçı sayısı nedir?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 14.3.1997

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-060589

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 19.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2095-5374/15033 sayılı yazısı.

Antalya Milletvekili İbrahim Gürdal tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1980 yılında; 2 356 kg esrar, 118 kg eroin, 28 kg afyon ve 70 kg bazmorfin, 1981 yılında; 3 302 kg esrar, 140 kg eroin, 36 kg afyon ve 62 kg bazmorfin, 1982 yılında; 1 460 kg esrar, 55 kg eroin, 74,5 kg afyon ve 33,5 kg bazmorfin, 858 gr sentetik uyuşturucu, 35 şişe ilaç, 114 536 kök Hint keneviri ve 915 kök haşhaş bitkisi, 1983 yılında; 1 666 kg esrar, 288 kg eroin, 77 kg afyon, 58 kg bazmorfin, 35 gr kokain, 10 kg asitanhidrit, 2 386 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 192 486 kök Hint keneviri ve 1 690 kök haşhaş bitkisi, , 1984 yılında; 1 352 kg esrar, 195 kg eroin, 120 kg afyon, 79,6 kg bazmorfin, 730 kg asitanhidrit, 10 443 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç 2 210 699 kök hint keneviri ve 9 984 kök haşhaş bitkisi, 1985 yılında; 1 601 kg esrar, 101 kg. eroin, 120 gr. afyon, 75 kg bazmorfin, 1 134 kg asitanhidrit, 71 025 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 542 kök Hint keneviri ve 5 292 kök haşhaş bitkisi, 1986 yılında; 2 336 kg esrar, 166 kg eroin, 68.4 kg afyon, 46,6 kg bazmorfin, 701.6 kg asitanhidrit, 6 439 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 101 473 kök Hint keneviri ve 126 037 kök haşhaş bitkisi, 1987 yılında; 3 499 kg esrar, 1 332 kg eroin, 23 kg afyon, 349 kg bazmorfin, 51 gr kokain, 3 167 kg asitanhidrit, 2 021 737 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 4 015 912 kök Hint keneviri ve 13 218 kök haşhaş bitkisi, 1988 yılında; 5 911 kg esrar, 1 077 kg eroin, 15.5 kg afyon, 844 gr kokain, 388 kg bazmorfin, 273 kg asitanhidrit, 3 136 193 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 3 206 467 kök Hint keneviri ve 32 093 kök haşhaş bitkisi, 1989 yılında; 5 420 kg esrar, 755 kg eroin, 3.7 kg afyon, 106 kg bazmorfin, 153 gr kokain, 809.7 kg asitanhidrit, 27 779 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 1 700 993 kök Hint keneviri ve 8 397 kök haşhaş bitkisi, 1990 yılında; 11 997 kg esrar, 1 036 kg eroin, 4.3 kg afyon, 432 kg bazmorfin, 2 kg kokain, 4 058 kg asitanhidrit, 6 949 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 175 797 kök Hint keneviri ve 135 318 kök haşhaş bitkisi, 1991 yılında; 3 845 kg esrar, 1 026 kg eroin, 23.6 kg afyon,131 kg bazmorfin, 1.2 kg kokain, 22 742 kg asitanhidrit, 1 129 527 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 705 449 kök Hint keneviri ve 4 905 kök haşhaş bitkisi, 1992 yılında; 20 792 kg esrar, 1 068 kg eroin, 1.8 kg afyon, 1 422 kg bazmorfin, 1 399 098 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 1 863 605 kök Hint keneviri ve 13 520 kök haşhaş bitkisi, 1993 yılında; 26 268 kg esrar, 2 021 kg eroin, 47 gr afyon, 2 905 kg bazmorfin, 8.8 kg kokain, 185 kg asitanhidrit, 2 gr sentetik uyuşturucu ve ilaç ve 389 107 kök Hint keneviri, 1994 yılında; 18 235 kg esrar, 1 591 kg eroin, 86 kg afyon, 243 kg bazmorfin, 21 534 kg asitanhidrit, 4 570 270 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 1 799 597 kök Hint keneviri ve 6 956 kök haşhaş bitkisi, 1995 yılında; 9 755 kg esrar, 2 408 kg eroin, 114 kg afyon, 703 kg bazmorfin, 16 kg kokain, 52 kg asitanhidrit, 28 555 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 107 074 adet captagon, 1 989 215 kök Hint keneviri ve 1 508 kök haşhaş bitkisi, 1996 yılında ise; 7 074 kg esrar, 3 064 kg eroin, 201 gr afyon, 822 kg bazmorfin, 12 kg kokain, 25 266 kg asitanhidrit, 10 344 adet sentetik uyuşturucu ve ilaç, 245 275 adet captagon ve 2 459 155 kök Hint keneviri ele geçirilmiştir.

1980 yılında 3 920, 1981 yılında 3 414, 1982 yılında, 2 541, 1983 yılında 2 174, 1984 yılında 2 061, 1985 yılında 2 079, 1986 yılında 2 201, 1987 yılında 2 063, 1988 yılında 2 124, 1989 yılında 1 903, 1990 yılında 2 218, 1991 yılında 2 120, 1992 yılında 1 964, 1993 yılında 2 210, 1994 yılında 3 884, 1995 yılında 2 596 ve 1996 yılında ise 4 064 kişi narkotik suçlardan sanık olarak yakalanmıştır.

Türkiye'ye giren (afyon, eroin ve esrar) dışında; 1980 yılında; 70 kg bazmorfin (39 sanık), 1981 yılında; 62 kg bazmorfin (51 sanık), 1982 yılında; 33 kg bazmorfin (27 sanık), 52 993 adet sentetik ecza (40 sanık), 114 536 kök Hint keneviri (76 sanık), 915 kök haşhaş bitkisi (7 sanık), 1983 yılında; 58 kg bazmorfin (60 sanık), 35 gr kokain (8 sanık), 2 386 adet sentetik ecza (64 sanık), 10 kg asitanhidrit, 192 486 kök Hint keneviri (189 sanık), 1 690 kök haşhaş bitkisi (16 sanık), 1984 yılında; 79 kg bazmorfin (59 sanık), 10 443 sentetik ecza (64 sanık) 730 asitanhidrit (76 sanık), 2 210 699 kök Hint keneviri (189 sanık), 1 690 kök haşhaş bitkisi (16 sanık), 1985 yılında; 75 kg bazmorfin (34 sanık), 71 025 sentetik ecza (95 sanık), 1 134 asitanhidrit (16 sanık), 1 243 kök Hint keneviri (336 sanık), 5 642 kök haşhaş bitkisi (26 sanık), 1986 yılında; 46 kg bazmorfin (9 sanık), 6 439 sentetik ecza (126 sanık), 701 asitanhidrit (7 sanık), 101 473 kök Hint keneviri (402 sanık), 126 037 kök haşhaş bitkisi (148 sanık), 1987 yılında; 61 kg bazmorfin (40 sanık), 2 021 737 adet sentetik ecza (81 sanık) 2 037 kg asitanhidrit (4 sanık), 4 015 912 kök Hint keneviri (305 sanık), 13 218 kök haşhaş bitkisi (18 sanık), 1988 yılında; 44 kg bazmorfin (12 sanık), 844 gr kokain (23 sanık), 2 882 193 adet sentetik ecza (149 sanık), 28 kg asitanhidrit (2 sanık), 2 470 790 kök Hint keneviri (263 sanık), 31 583 kök haşhaş bitkisi (20 sanık), 1989 yılında; 106 kg bazmorfin (40 sanık), 153 gr kokain (6 sanık), 27 779 adet sentetik ecza (158 sanık), 809 kg asitanhidrit (10 sanık), 1 700 993 kök Hint keneviri (169 sanık), 8 397 kök haşhaş bitkisi (6 sanık), 1990 yılında; 374 kg bazmorfin (10 sanık), 1 kg kokain (40 sanık), 6 949 adet sentetik ecza (90 sanık), 9 kg asitanhidrit (5 sanık), 175 412 kök Hint keneviri (109 sanık), 134 043 kök haşhaş bitkisi (24 sanık), 1991 yılında; 131 kg bazmorfin (27 sanık), 1 kg kokain (86 sanık), 1 129 527 adet sentetik ecza (100 sanık), 22 742 kg asitanhidrit (4 sanık), 705 449 kök Hint keneviri (152 sanık), 4 905 kök haşhaş bitkisi (15 sanık), 1992 yılında; 1 408 kg bazmorfin (10 sanık), 6 kg kokain (44 sanık), 1 392 278 adet sentetik ecza (63 sanık), 234 513 kök Hint keneviri (117 sanık), 1 814 kök haşhaş bitkisi (4 sanık), 1993 yılında; 2 905 kg bazmorfin (35 sanık), 8 kg kokain (39 sanık), 294 524 adet sentetik ecza (57 sanık), 185 kg asitanhidrit, 389 107 kök hint keneviri (111 sanık), 1994 yılında; 243 kg bazmorfin (43 sanık), 16 kg kokain (101 sanık), 4 570 207 adet sentetik ecza (53 sanık), 21 534 kg asitanhidrit (29 sanık), 1 799 597 kök Hint keneviri (118 sanık), 6 956 kök haşhaş bitkisi (6 sanık), 1995 yılında; 703 kg bazmorfin (39 sanık), 56 kg kokain (141 sanık), 28 555 adet sentetik ecza (76 sanık), 51 153 kg asitanhidrit (143 sanık), 107 074 adet captagon (5 sanık), 75 kg Hint keneviri (104 sanık), 1 508 kök haşhaş bitkisi (2 sanık) ve 1996 yılında ise; 822 kg bazmorfin (17 sanık), 12 kg kokain (42 sanık), 10 344 adet sentetik ecza (105 sanık), 25 266 kg asitanhidrit (15 sanık), 245 275 adet captagon (13 sanık), 142 kg Hint keneviri (178 sanık) yakalanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

8. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, Jandarma ve Olağanüstü Hal Bölgesinde meydana gelen faili meçhul cinayetlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2101)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın İçişleri Bakanınca yazılı olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Sabri Ergül

İzmir

Daha önce 2.12.1996 tarihli Sayın Başbakana yönelttiğim yazılı soru önergeme ilgisi nedeniyle, Sayın İçişleri Bakanının verdiği 22.1.1997 gün ve 025347 sayılı yanıtda; "1990-1996 yılları arasında Türkiye genelinde Polis Bölgesinde 1 014 adî, 438 siyasî olmak üzere 1 452 faili meçhul cinayet olayı meydana gelmiştir" denilmektedir.

Gelen yanıt sadece Polis Bölgesinde meydana gelen faili meçhul cinayetlere aittir.

Soru 1. Son 10 yılda Türkiye genelinde Jandarma Bölgesinde ve ayrıca kaldırılan ve halen devam eden Olaganüstü Hal Bölgesi ve mücaviri illerde meydana gelen faili meçhul cinayet olaylarının adî ve siyasî olma ve bölge durumuna göre ayrı ayrı sayıları ve toplam sayıları nedir? Türkiye genelinde Jandarma Bölgesinde adî ve siyasî faili meçhul cinayet olaylarının ayrı ayrı ve toplam sayıları nedir?

Kaldırılan ve devam eden Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücaviri illerde meydana gelen faili meçhul cinayet olaylarının adî ve siyasî olarak ayrı ayrı ve toplam sayıları nedir?

Türkiye genelinde Polis Bölgesinde 1 014 adî, 438 siyasî olmak üzere 1 452 faili meçhul cinayet olayı meydana geldiğine göre; Türkiye genelinde Jandarma Bölgesi ve Olağanüstü Hal Bölgesinde son 10 yılda meydana gelen adî ve siyasî faili meçhul cinayet olaylarının ayrı ayrı ve toplam sayıları nedir? Türkiye genelinde Polis Bölgesi, Jandarma Bölgesi ve Olağanüstü Hal Bölgesi dahil adî ve siyasî ve toplam faili meçhul cinayet sayıları nedir?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 14.3.1997

HRK : 3090-2-97/ASYŞ.MÜES.OLY.(62090)

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Genel Sekreterliği)

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 25.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2101-5399/151-77 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün verdiği ve ilgi ile İçişleri Bakanlığınca cevaplandırılması istenilen soru önergesi hakkında gerekli incelemeler yapılarak, tespit edilen hususlar müteakip maddeye çıkarılmıştır.

Soru 1. Son 10 yılda Türkiye genelinde Jandarma Bölgesinde ve ayrıca kaldırılan ve halen devam eden Olaganüstü Hal Bölgesi ve mücaviri illerde meydana gelen faili meçhul cinayet olaylarının adî ve siyasî olma ve bölge durumuna göre ayrı ayrı sayıları ve toplam sayıları nedir?

Kaldırılan ve devam eden Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücaviri illerde meydana gelen faili meçhul cinayet olaylarının adî ve siyasî olarak ayrı ayrı ve toplam sayıları nedir?

Türkiye genelinde Polis Bölgesinde 1 014 adî, 438 siyasî olmak üzere 1 452 faili meçhul cinayet olayı meydana geldiğine göre; Türkiye genelinde Jandarma Bölgesi ve Olağanüstü Hal Bölgesinde son 10 yılda meydana gelen adî ve siyasî faili meçhul cinayet olaylarının ayrı ayrı ve toplam sayıları nedir? Türkiye genelinde Polis Bölgesi, Jandarma Bölgesi ve Olağanüstü Hal Bölgesi dahil adî ve siyasî ve toplam faili meçhul cinayet sayıları nedir?

Cevap :

a) Jandarma Sorumluluk Sahasında,

1. OHAL Bölgesinde; (621) terör, (288) adî,

2. Mücavir İllerde (203) terör, (67) adî,

3. Diğer İllerde; (199) terör, (999) adî,

olmak üzere Türkiye genelinde toplam (2 377) faili meçhul cinayet olayı meydana gelmiştir. Meydana gelen (2 377) olayın (1 023)'ü terör, (1 354)'ü adî olaydır.

b) Jandarma Sorumluluk Sahasında; OHAL Bölgesinde ve Mücavir İllerde (824) terör, (355) adî olmak üzere toplam (1 179) faili meçhul cinayet olayı meydana gelmiştir.

c) 1987-1996 yılları arasında Polis Sorumluluk Sahasında,

1. OHAL Bölgesinde; (294) terör, (516) adî,

2. Mücavir İllerde; (58) terör, (51) adî,

3. Diğer İllerde; (115) terör, (1 788) adî,

olmak üzere Türkiye genelinde toplam (2 822) faili meçhul cinayet olayı meydana gelmiştir. Meydana gelen (2 822) olayın (467)'si terör, (2 355)'i adî olaydır.

d) Türkiye genelinde Jandarma ve Polis Sorumluluk Sahasında (1 490) terör olayı, (3 709) adî olay olmak üzere toplam (5 199) faili meçhul cinayet olayı meydana gelmiştir.

Bilgilerini arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

9. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Oral Çelik'in askerliğini 4 ay yapacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın yazılı cevabı (7/2107)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 17.2.1997

Fuat Çay

Hatay

Çeşitli suçlardan yıllardır aranan ve cezaevinde yatan Oral Çelik'in 1980 öncesi çıkarılan bir düzenlemeden 17 yıl sonra yararlandırılarak, dört ay askerlik yapacağı basına yansımıştır.

1. Bu haber doğru ise, 17 yıl sonra bir kişinin şu an yürürlükte olmayan bir uygulamadan yararlandırılmasının yasal dayanağı nedir?

2. Bu kişi 80 öncesi ve sonrasında asker kaçağı durumuna düşmüş müdür?

3. Şayet bu durum sözkonusu ise, asker kaçağı olan bir kişinin, cezaevinden çıktıktan sonra, önceki uygulamaların tersine derhal askere alınmayarak, dilediği gibi hareket etmesine neden izin verilmiştir.

T.C.

Millî Savunma Bakanlığı 13.3.1997

Kanun : 1997/206-TÖ

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Bşk.lığının 25 Şubat 1997 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.02-7-2107-5424/15247

Hatay Milletvekili Fuat Çay tarafından verilen ve İlgi Ek'inde gönderilerek cevaplandırılması istenen "Oral Çelik'in askerliğini 4 ay yapacağı iddiasına" ilişkin yazılı soru önergesinin cevabı Ek'tedir.

Arz ederim.

Turhan Tayan

Millî Savunma Bakanı

Hatay Milletvekili Fuat Çay tarafından verilen 7/2107 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı

1. Çeşitli suçlardan yıllardır arandığı belirtilen Oral Çelik'in, askerlik durumunun açıklığa kavuşturulması hususundaki yazılı soru önergesi incelenmiş, adı geçenin askerlik safahatına ilişkin bilgiler aşağıda açıklanmıştır.

2. Malatya İli Hekimhan İlçesi, Girmana Köyü nüfusuna kayıtlı, Süleyman oğlu 1959 doğumlu Oral Çelik, 1978 yılında askerlik çağına girmiştir. Adına çıkarılan son yoklama çağrı pusulası babasına tebliğ edilmiş ve yoklamaya icabet etmemesi üzerine "yoklama kaçağı" durumuna düşmüştür. Bilahara Sivas Eğitim Enstitüsünden 27 Haziran 1980 tarihinde mezun olduğu belirlenen Oral Çelik, Malatya Askerlik Şubesine başvurduğu, 31 Ocak 1997 tarihine kadar yoklama kaçağı olarak aranmasına rağmen bulunamamıştır.

3. Askerlik şubesine müracaat ettiği 31 Ocak 1997 tarihinde, askerliğe elverişli olup olmadığını tespit için Malatya Askerî Hastanesine sevki yapılan ve bu hastane tarafından da Mevki Hastanesine psikiyatri bölümüne sevk edilen yükümlünün sağlık durumuna ilişkin işlemlerin henüz sonuçlandırılmamış olduğu belirlenmiştir.

4. Yukarıda da belirtildiği üzere Oral Çelik iki yıllık yüksek okul statüsünde olan, Sivas Eğitim Enstitüsünden 27 Haziran 1980 tarihinde mezun olmuştur.

1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanununun 12.11.1980 tarihli ve 2338 sayılı Kanun ile eklenen Geçici 6 ncı maddesi ise "31 Aralık 1980 (dahil) tarihine kadar yurt içi veya yurt dışı yüksek öğretim kurumlarından mezun olanlar er olarak askere sevk edilir ve dört aylık temel askerlik eğitimini müteakip terhis edilirler" hükmünü içermekte olup, Oral Çelik'in bu Geçici Madde hükmünden yararlanabilmesi için, 1076 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde sayılan ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılmayı gerektiren suçlardan biriyle mahkûm olmamış olması gerekmektedir.

5. Bu durumun tespiti için, ilgili hakkında yaptırılan güvenlik soruşturması sonucunda, "Başkası adına düzenlenmiş sabıka belgesini kullanmak" suçundan Fransa Versay 5 inci Asliye Hukuk Mahkemesince 30 Ağustos 1993 tarihinde, iki yıl altı ay hapis cezasına mahkûm olduğu belirlenmiş ve yurt dışında aldığı bu cezanın, yedek subay adayı olarak dört aylık hizmetten istifadesine engel olup olmadığının tespit edilebilmesi için, ilamın yurtdışından temini ve tercümesinin yapılması ile yabancı memlekette hükmolunan mahkûmiyet hükmünün Türkiye'de dahi geçerli olacağına ilişkin Türk Mahkemesince verilecek kararın gönderilmesi, Adalet Bakanlığından istenmiştir.

6. Yukarıda belirtilen işlemler sonuçlandıktan sonra, yükümlünün askerlik statüsü ile kaç aylık hizmete tâbi tutulacağı tespit edilebilecek ve hakkında gerekli işlem yapılabilecektir.

Arz ederim.

Turhan Tayan

Millî Savunma Bakanı

10. - Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız'ın, SSK Genel Müdürünün bazı yargıçlara verdiği iftar yemeğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/2119)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla,

Mustafa Yıldız

Erzincan

1. SSK Genel Müdürü, hangi gerekçeyle bazı yargıçlara iftar yemeği vermiştir?

2. Bu iftar yemeğinin bedeli nereden ödenmiştir?

3. Bu iftar yemeğine hangi yargıçlar davet edilmiştir?

4. Türk Ceza Yasasının 240 ıncı maddesine göre Ankara 17 nci Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanan SSKGenel Müdür Yardımcısı Fehmi Büyükkaragöz'e SSKHukuk Müşavirliği bağlanmış mıdır?

5. Böyle bir uygulama söz konusu ise, SSKavukatları görevini kötüye kullanmaktan yargılanan ve kendilerinin bağlı olduğu bir kişiyi mahkemede nasıl suçlayacaklardır?

6. Bu uygulama sizin "adil düzen" anlayışınıza uyuyor mu?

T.C.

Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı 14.3.1997

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/1715-006766

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 27.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2119-5451/15346 sayılı yazınız.

Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız tarafından hazırlanan "Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürünün bazı yargıçlara verdiği iftar yemeğine ilişkin" yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürünce yargıçlara mahsus bir iftar yemeği verilmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumunda 1956 yılından beri Ramazan aylarında kamu kurum ve kuruluş yöneticileri ile Kurum yöneticilerine, Kurumun sosyal tesislerinde iftar yemeği verilmekte ve yemek bedeli Kurum Bütçesinin tanıdığı kanunî yetkiye istinaden Kurum temsil tahsisatından karşılanmaktadır.

Bu çerçevede 6.2.1997 tarihinde Kurum sosyal tesislerinde iftar yemeği verilmiş ve 24 milyon lira yemek bedeli ödenmiştir.

Diğer taraftan; Kurum Genel Müdür Yardımcısı Fehmi Büyükkaragöz Kurum eski Genel Müdürü Mehmet Karaduman, Kurum eski Personel Dairesi Başkanı Yaşar Altunoğlu ve Kurum eski Atama Müdürü Şahin Yalçıntürk hakkında 1992 yılında açılan ve (1985-1990) yıllarındaki personel işlemleri hakkında, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 123 üncü maddesine göre sözleşmeli olarak Kurumda çalışan personelin G.İ.H. ve Y.H.S. kadrolarına geçmek üzere Kurum Personel Yönetmeliği hükümlerine göre yapılan sınavla ilgili olarak "Duyuru" yapılıp yapılmadığı hususunda Bakanlığımızca 1992 yılında hazırlanan rapor üzerine açılan kamu davasına, Sosyal Sigortalar Kurumu müdahil olarak katılmaktadır.

Bu kamu davası, Ankara 17 nci Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda 3.10.1995 tarihinde beraatle sonuçlanmıştır. Aynı dosya Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca incelenmiş, Genel Müdür Yardımcısı Fehmi Büyükkaragöz'ün Genel Müdür Yardımcılığına iadesine karar verilmiştir. (1992-1996) yılları arasında bu işlem Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca (4) defa uygun görülmüştür.

Ankara 17 nci Asliye Ceza Mahkemesinin beraat kararına müdahil olarak katılan Kurumca, Yargıtay nezdinde yapılan temyizde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 8.4.1996 tarihinde usül ve kanuna uygun olan hükmün onanması teklif edilmiş ancak, Yargıtay 4 üncü Dairesince, "Bilirkişi Raporu"na dayandırılmadan beraat kararı verilmesi uygun görülmeyerek, "Dosyanın oluşturulacak bilirkişiye incelettirilmesini müteakip karar verilmek üzere" bozulmuştur.

Halen derdest bulunan dava konusu hakkında Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulu Kararıyla görevine dönen ilgili Genel Müdür Yardımcısının, dava konusu itibariyle Türk Ceza Kanunu gereğince almış olduğu bir ceza bulunmadan, kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadan, sırf yargılanıyor diye bilgisinden tecrübesinden yararlanmamak, kamu yönetimi anlayışı ile bağdaştırılamayacağı gibi kanunen de suç sayılacaktır.

Öte yandan; Sosyal Sigortalar Kurumu Hukuk Müşavirliği çalışanları sicil ve disiplin amiri sıfatıyla doğrudan Genel Müdüre bağlı olarak hizmet vermektedir. Kurumun genel müdür yardımcılarına verilen görev, mevzuat itibariyle hizmette verimliliğin sağlanmasıdır. Hukuk Müşavirliğinin ilgili Genel Müdür Yardımcısına bağlı olarak çalışması, müşavirlik hizmetlerinde verimliliğin sağlanması açısındandır. Kurum avukatlarına hiçbir Genel Müdür Yardımcısının müdahalesi Hukuk Müşavirliği Yönetmeliği gereğince mümkün değildir.

Ayrıca, sözkonusu davaya müdahil olarak katılan Kurum avukatı dava ile ilgili savunmayı yapmıştır. Kurumun maddî ve manevî kaybı söz konusu değildir. 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve Hukuk Müşavirliği Yönetmeliği hükümlerine göre Kurumun dava ve icra işlemleri yürütülmektedir. Kanun ve mevzuat dışında Kurum avukatlarının çalışması da esasen mümkün bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Bakan

11. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, Burdur BAĞ-KUR İl Müdürlüğünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/2158)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. 24.2.1997

Dr. Yusuf Ekinci

Burdur

1. Burdur, Bağ-Kur İl Müdürlüğünde tevkifat listeleri personel ve bilgisayar kullanıcısı yetersizliği nedeniyle zamanında şahıs hesaplarına yüklenememekte ve sağlıklı tarama yapılamamaktadır. Bu nedenle İl Müdürlüğüne bilgisayar kullanıcı personel takviyesi yapılacak mıdır? Yapılacaksa ne zaman?

2. 2926 sayılı Kanun kapsamına alınması gereken sigortalılar, mevcut kanunda sağlık sigortasının bulunmaması ve emeklilik halinde aylık tutarın çok düşük olması yüzünden Bağ-Kur kapsamında sigortalı olabilmek için tarımsal faaliyetlerine son verilmektedir. Bu duruma bir çözüm bulmak için gerekli yasal değişikliği yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 17.3.1997

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/1767-006831

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3.3.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2158-5523/15642 sayılı yazınız.

Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci tarafından hazırlanan Bağ-Kur Genel Müdürlüğünün Burdur İl Müdürlüğünde yaşanan sorunlara ilişkin 7/2158 Esas No.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Bağ-Kur Burdur İl Müdürlüğüne 3 adet bilgisayar işletmeni kadrosu tahsis edilmiş olup, halen bu kadrolarda 3 personel görev yapmaktadır. Kurumda bilgisayar hizmetlerinin yoğunlaşması sebebiyle Kurum sigortalılarına daha iyi hizmet verilebilmesi için 1997 yılı içerisinde bilgisayar işletmeni kadrosu yetersiz olan Burdur İl Müdürlüğü de dahil diğer İl Müdürlüklerinde gerekli önlemler alınacaktır.

Diğer taraftan; 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi sigortalıların durumlarının iyileştirilmesi, diğer sosyal güvenlik kanunlarıyla norm ve standart birliğinin sağlanması ve bu çerçevede ilgililere sağlık yardımı yapılmasını da öngören Kanun Tasarısı hazırlık çalışmaları Bakanlığımızca sürdürülmektedir.

Sözkonusu Tasarının yasalaşması halinde, 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalıların sağlık yardımından faydalanmaları ve aylıklarının daha iyi düzeye getirilmesi mümkün olabilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

12. - Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, OYAK'ın üyelerine yaptırmak istediği konutlarla ilgili birim fiyatına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın yazılı cevabı (7/2215)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

OYAK'la ilgili sorumun Sayın Millî Savunma Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

M. Sıddık Altay

Ağrı

OYAK'ın üyelerine konut yapmak üzere 1996 Nisan ayında yaptığı duyuruda;

Ayazağa konutlarının birim fiyatının 49 milyon olduğu görülmektedir. Halbukî Bayındırlık Bakanlığının 1996 yılında konut birim fiyatı 16.5 milyon TL.'dır.

Tahmini maliyet farkının 60 aya kadar vadeli ödeme şartının kurum konut kredisi ve toplu konut kredisi beraber olduğunda aylık olarak 100 milyon TL.'yı geçeceği hesaplanmaktadır. Bu parayı hangi personel hangi maaşla, nasıl ödeyecek?

Bu konutların % 40 oranında daha az ödenti ile OYAK inşaattan daha kaliteli yapacak inşaat firmalarına yaptırmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

Millî Savunma Bakanlığı 13.3.1997

Kanun : 1996/513-TÖ

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Bşk.lığının 7 Mart 1997 tarihli ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.02-7/2215-2095/5617 sayılı yazısı.

Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay tarafından verilen ve ilgi ile yazılı soruya çevrildiği bildirilerek cevaplandırılması istenen "OYAK'ın üyelerine yaptırmak istediği konutlarla ilgili birim fiyatına ilişkin" yazılı soru önergesinin cevabı Ek'tedir.

Arz ederim.

Turhan Tayan

Millî Savunma Bakanı

Ağrı Milletvekili Sıddık Altay tarafından verilen 7/2215 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı.

l. Ordu Yardımlaşma Kurumu tarafından, üyelerine İstanbul-Ayazağa'da inşa ettirilmekte olan konutların yapımına 1996 yılı Temmuz ayında başlanmış olup, konutların 1998 yılında tamamlanması planlanmıştır.

2. Bilindiği üzere inşaat faaliyetlerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanlığı birim fiyatları; işçilik, makina, malzeme ve tesisat harcamalarından oluşan bina maliyetini içermekte olup, arsa ve altyapı harcamaları birim fiyata dahil değildir.

Ayazağa konutlarına ilişkin olarak üyelere dağıtılan broşürde belirtilen tahmini maliyet ise, 1998 yılına aittir ve bu maliyete; bina, arsa, yerel ve merkezi yönetim birimlerince yapılmayan ve kurumca üstlenilen altyapı giderleri de dahildir.

3. Önergeye konu olan konuların Haziran 1996 tarihi itibariyle peşin satış fiyatı 2 963 750 000.- TL.'dır. Bu bedelin 1 730 603 864.- TL.'sı bina, 1 233 146 136.- TL.'sı ise arsa ve altyapı bedeli olarak tespit edilmiştir.

İnşaat alanı 124.48 m2 olan konutların Haziran 1996 fiyatları itibarıyla bina metrekare maliyeti KDV dahil 13 902 666.- TL. olarak belirlenmiş olup; taksitle ödeme yapan üyeler açısından ise, bina maliyetinin 1998 yılında 26 571 000 TL./m2 olacağı öngörülmektedir.

4. Kaynak-maliyet farkı için 1998 yılında üyelerce ödenecek 100 milyon TL.'lık taksitlerin 1996 yılındaki reel tutarı 35 milyon TL.'dır ve konutların bugünkü kira bedeli, üyelerden talep edilen taksit tutarına yakındır. Bu nedenle söz konusu taksitlerin ödenmesinin herhangi bir sorun yaratmayacağı değerlendirilmektedir.

5. Kurumca inşa edilen konutların OYAK İnşaat A.Ş. dışındaki ciddî inşaat firmalarınca %40 daha ucuza yapıldığı görüşüne iştirak edilmemektedir. Zira 1996 Haziran ayı itibariyle Türkiye Emlak Bankasınca benzer kalitede inşa edilen konutların metrekare peşin fiyatları 33 ile 60 milyon TL. olarak belirlenmiş olup, aynı dönem için Kurumca inşa edilen en yüksek fiyatlı konutun bina, arsa ve altyapı dahil metrekare peşin fiyatı ise, 30 193 000.- TL. olarak tespit edilmiştir.

Arz ederim.

Turhan Tayan

Millî Savunma Bakanı

13. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, SSK'nın Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine olan borcuna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/2231)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 5.3.1997

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular : 1. SSKtarafından, 1996 yılında Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinden 450 milyar liralık sağlık hizmeti satın alınmıştır. Kurumun 1996 sonuna kadar ödediği 271 milyar dışında ödemesi olmuş mudur? Kurum borcu ne kadardır?

2. Satın alınan sağlık hizmeti karşılığında kesilen faturaların bedelleri bugüne kadar niçin ödenmemiştir? Fatura muhteviyatının bugüne kadar incelenememesi ve ödeme yapılmaması hizmetin ağır işlemesinden midir? Ödemede gecikenler veya bugüne kadar ödeme yapmayanlar hakkında herhangi bir idarî tahkikat yaptırmayı düşünüyor musunuz?

3. 1997 yılının başından bugüne kadar satın aldığınız ancak Bütçe talimatı çıkarılmadığı için size fatura edilemeyen yaklaşık 250 milyon TL.'lık hizmet bedeli borcunuzu geç ödemek nedeniyle vade farkı ödemeniz söz konusu mudur?

Borcunuzu geç ödemenize bağlanan sosyal, ekonomik ve hukukî sonuçlar nelerdir?

T.C.

Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı 17.3.1997

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/1761-006834

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 10.3.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2231-5667/15985 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır tarafından hazırlanan "Sosyal Sigortalar Kurumunun Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine olan borcuna ilişkin" yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumunca 1996 yılı içerisinde Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinden satın alınan sağlık hizmetlerinin fatura bedeli toplamı 460 771 000 000.- TL.'dır. Bu meblağın; paket programların tamamı olan 80 296 000 000.- TL.'sı ve diğer sevklerin % 70'i olan 274 555 000 000.- TL.'sı olmak üzere toplam 354 851 000 000.- TL.'lık bölümü ödenmiştir. Kalan yaklaşık 105 milyar TL.'lık kısmı ise fatura incelemeleri sonucu peyderpey ödenmektedir.

Fatura ödemelerindeki gecikmelerin bir kısmı Sosyal Sigortalar Kurumundan, diğer kısmı da Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yönetiminden kaynaklanmaktadır. Daha önceki hastane idaresi döneminde komisyon çalışması düzenli yapılmamış, arşivler düzenlenmemiş ve hatta 1995 yılı % 30'luk bakiye fatura ödemesi inceleme yapılmadan, Kurumun 15.10.1996 tarih ve 721664 sayılı talimatı ile % 15 kesinti yapılmak suretiyle ödenmiştir.

Bugün için iki doktor, bir eczacı ve dört memurdan oluşan fatura inceleme komisyonu, haftanın 6 günü 08.00-17.00 saatleri arasında fatura incelemesi yapmaktadır. Sevk ve fatura inceleme arşivi düzenlenmiştir. İnceleme işlemleri tamamlanan fatura bedelleri peyderpey ilgili fakülteye ödenmektedir.

Ayrıca, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesince mükerrer ve aşırı ilaç ve malzeme fatura edilmesi, sevk işlemlerinde istenilenlerin dışında tetkik ve tedavi yapılması, gelen faturalarla birlikte gönderilmesi gereken evraklardaki eksiklikler incelemeleri geciktirmektedir.

Öte yandan; Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce, 1997 yılının ilk 6 ayında tedavi hizmetlerine ait paket program fiyatlarının % 35 oranında artırıldığı 3.2.1997 tarih ve 84345 sayılı yazı ile Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesine iletilmiş ancak bugüne kadar konuya ilişkin herhangi bir cevap alınamamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

EK/2

Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 28 Arkadaşının, Boğazlar ve Marmara Denizinde Uluslararası Seyir Yapan Gemilerin Oluşturduğu Tehlikelerin Araştırılarak, Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis

Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi (10/175)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Boğazlar ve Marmara Denizinde seyir yapan gemilerin, yerleşim merkezleri için oluşturduğu büyük tehlikeler acı tecrübelerle her zaman belleğimizdedir. 13 Şubat 1997 tarihinde Tuzla Tersaneler Bölgesinde meydana gelen TPAO tanker yangını, Boğazlarla Marmara Denizinin karşı karşıya bulunduğu büyük tehlikeleri bir kere daha gündeme getirmiştir.

Bir daha bu ve buna benzer faciaların yaşanmaması için Boğazlarla Marmara Denizinin karşı karşıya bulunduğu sorunların tespiti ile olası tedbirlerin alınmasına ve politikaların belirlenmesine ışık tutacak bir Meclis Araştırması yapılmasını Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.

Temel Karamollaoğlu Mehmet Gözlükaya

Sıvas Denizli

Ali Oğuz Ekrem Erdem

İstanbul İstanbul

Mehmet Ali Şahin Azmi Ateş

İstanbul İstanbul

Hayri Kozakçıoğlu Bahri Zengin

İstanbul İstanbul

Mukadder Başeğmez Hasan Ekinci

İstanbul Artvin

Muzaffer Arıkan Mehmet Gölhan

Mardin Ankara

İsmail Karakuyu Mehmet Fuat Fırat

Kütahya İstanbul

Ertuğrul Eryılmaz Fethi Acar

Sakarya Kastamonu

Osman Yumakoğulları Şevki Yılmaz

İstanbul Rize

Muhammet Polat Naci Terzi

Aydın Erzincan

Mehmet Altan Karapaşaoğlu Yasin Hatiboğlu

Bursa Çorum

Zülfikar Gazi Mehmet Emin Aydınbaş

Çorum İçel

Saffet Benli Feti Görür

İçel Bolu

Bekir Sobacı Yaşar Canbay

Tokat Malatya

Abdullah Arslan

Tokat

GEREKÇE

Bilindiği gibi, 13 Şubat 1997 tarihinde Tuzla Tersaneler Bölgesinde meydana gelen TPAO tanker yangını, ülkemizin, denizlerinde, özellikle Türk Boğazlarında karşı karşıya bulunduğu tehlike ve uluslararası konvansiyonlar karşısındaki sorumluluklarını yeniden gündeme getirmiştir.

Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin, yerleşim merkezleri için, oluşturduğu büyük tehlikeler bulunmaktadır. Yakın geçmişte İstanbul'un tümünü tehdit eden ve ülke gündemini uzun sürelerle işgal eden büyük gemi kazalarının unutulması mümkün değildir. Ayrıca, çarpışmalar ve çarpmalar nedeniyle ortaya çıkan can ve mal kayıplarına yol açan kazalar da sıkça görülmektedir. Bunlara ilaveten İzmit (Gölcük) Rafinerisi ve Deniz Üssü Bölgesi ile Bandırma Gemlik, Tekirdağ (Haramidere) Petrol Dolum Tesisleri Bölgesi gibi kıyı sahil şeridi ve sanayi tesislerinin bulunduğu yerlerde vuku bulacak gemi kazalarının büyük felaketlere yol açması kaçınılmaz görünmektedir.

Boğazlar ve Marmara Denizinden geçen gemilerden aşağıda belirtilenler en büyük risk grubunu oluşturmaktadır;

- Kimyasal ve biyolojik madde taşıyan gemiler,

- Yanıcı, parlayıcı, patlayıcı madde taşıyan gemiler,

- Akaryakıt ve LPG taşıyan gemiler,

- Radyoaktif ve sanayi artığı taşıyan gemiler,

- Askerî ve askerî maksatlı gemiler.

Bu gemilerde çıkması muhtemel bir yangın veya çarpışmanın denizlerimizde, özellikle söz konusu Türk Boğazları ile Marmara Denizinde, büyük can ve mal kayıpları ile büyük boyutlarda çevre kirliliğine sebep olacağı bir gerçektir.

Türk Boğazları dünyanın en zor ve uzun deniz geçitlerinden birisidir. İstanbul Boğazının uzunluğu 18 mil, Çanakkale Boğazının 37 mil ve Marmara Denizi Geçidi 141 mil uzunluğundadır. Ayrıca bu güzergâh, âdeta bir karayolu görünümü arz etmektedir. Zira, her gün boğazlardan 100'ün üzerinde transit geçişi olmakta, Marmara sahilleri arasında ise 2 binin üzerinde gemi karşılıklı geçiş yapmaktadır. Akıntılar nedeniyle büyük seyir güçlükleri de olan Türk Boğazları Bölgesinin, düz ve sunî kanal ile Süveyş ve Panama kanalları gibi geçiş güzergâhları ile mukayese edilmesi mümkün değildir.

Buna rağmen, söz konusu bu düz geçiş kanallarındaki yaptırımların, bizdeki uygulamalara kıyasla çok daha ağır olduğu bilinmektedir.

Montrö Anlaşması gereği Türkiye'nin 1994 yılında yürürlüğe koyduğu "Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük" ve uygulamaları, ülkemize seyir güvenliğini sağlamak üzere ve güzergâhtan geçişleri düzenleme yetkisi ile birlikte büyük yükümlülükler getirmektedir.

Boğazlarla ilgili teknik düzenlemeleri yapacak, finanse edecek kurum Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ)'dir. Boğazlardaki kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri, seyir güvenliği ile ilgili kıyı tesisleri, gemi kurtarma ile yangın söndürme görevleri bu kuruluşça yürütülmektedir. Ancak bu kurum özelleştirme kapsamındadır. Bu kurum, diğer faaliyetleri yanında Montrö Sözleşmesinden doğan fener, tahlisiye hususlarınca büyük paralar tahsil etmekte ancak, özelleştirme mevzuatı ve mevcut yapılanma gereği olarak, bu gelirleri Türk Boğazlarındaki seyir düzeninin iyileştirilmesi için kullanamamaktadır.

Tüzükte öngörülen seyir güvenliğinin sağlanması ve daha etkin bir düzenleme için boğazlar bölgesinde tesis edilmesi gereken "Gemi Trafik Yönetim Hizmetleri Servisi" (VTS) bugüne kadar gerçekleştirilememiştir.

Türkiye Tüzük gereği, Türk Boğazları ve Marmara Denizi güzergâhında seyir güvenliğini sağlayıcı teknik düzenlemeleri gerçekleştirmek zorundadır.

Boğazlarda seyir güvenliği ile ilgili teknik yükümlülüklerini yerine getiremediği gerekçesi ile ülkemiz, başta üyesi bulunduğumuz Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) olmak üzere pekçok uluslararası platformda sert tenkitlere uğramakta ve Montrö Anlaşmasının Türkiye'ye Boğazlarla ilgili olarak tanıdığı haklar yeniden tartışmaya açılmaya çalışılmaktadır.

Bunlara ilaveten, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) petrolünü dünya pazarlarına, daha ekonomik olduğu gerekçesi ile boru hatları yerine tankerlerle ve Türk boğazlarını kullanarak sevketmek istemektedir. Bu talep ülkemiz için can ve mal güvenliği açısından kabul edilemez niteliktedir.

Ülkemizde denizcilikle ilgili olarak bugün 57 Kanun, 1 KHK, 29 Tüzük, 41 Yönetmelik ve 18 Kararname bulunmakta, uygulamalarda 8 Bakanlık yetki kullanmaktadır. Yaşanan yetki karmaşasına bağlı olarak ortaya büyük bir otorite boşluğu çıkmakta ve Türk Denizcilik Sektörünün gelişmesi için gerekli olan planlama ve koordinasyon sağlanamamaktadır.

Türk Boğazları ile Marmara Denizinden geçişler konusunda uluslararası anlaşmaların kendine tanıdığı hak ve vecibelerin idamesinde ülkemizin büyük sıkıntıları olduğu, sektörde görülen yetki kargaşası ve koordinasyon eksikliklerinin uluslararası platformlarda da Türkiye'yi sıkıntıya soktuğu görülmektedir.

Türkiye uluslararası konvansiyonlar gereği aldığı karar, kendi ülkesi ve milleti için de Türk Boğazları ve Marmara Denizinde seyir güvenliğini, can ve mal güvenliğini sağlamak zorundadır.

Ortaya çıkan tablo, denizciliğin bir ülke politikası olarak ele alınmasının gerekliliğini açıkça göstermektedir. Üyesi olduğumuz veya olmadığımız uluslararası organizasyonlarda izlenecek politikalar dahil olmak üzere, denizciliğin büyük ekonomik potansiyelinin değerlendirilmesini de mümkün kılacak, çok boyutlu bir "Millî Denizcilik Politikası"nın oluşturulması ve denizcilikle ilgili yetkilerin bir idarede toplanarak yetki kargaşasının acilen önlenmesinin, ülkemiz için kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Yukarıda belirtilen hususların Yüce Mecliste yapılacak bir araştırmaya konu edilmesi için "Araştırma Komisyonu" kurulmasını, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.

TUTANAĞIN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.