Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 19 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

51 inci Birleşim

28 . 1 . 1997 Salı


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa'ya gidecek olan Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç'a dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Sacit Günbey'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/656)

2. -İsrail'e gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin Yücel'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/657)

3. -Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Ahmet Demircan'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/658)

4. -(10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/659)

IV. -ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.-Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile Genel Kurulun 28.1.1997 Salı, 29.1.1997 Çarşamba, 30.1.1997 Perşembe, 4.2.1997 Salı, 5.2.1997 Çarşamba ve 6.2.1997 Perşembe günlerindeki çalışma saatlerinin yeniden belirlenmesi ve 28.1.1997 Salı, 29.1.1997 Çarşamba, 4.2.1997 Salı ve 5.2.1997 Çarşamba günlerinde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin RP Grubu Önerisi

V. -SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. -(10/86) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

VI.-GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1.-İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 58 Arkadaşının, TURBAN İmkanlarını Kişisel ve Siyasî Menfaatlerine Alet Ettiği ve Yolsuzlukların Üzerine Gitmeyerek Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin TCK'nun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Tansu Çiller Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin önergesi (9/10)

2. -İzmir Milletvekili Sabri Ergül ve 19 arkadaşının, polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108)

3. -Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 22 arkadaşının, Hükümetin izlediği dış politika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/6)

VII. -SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.-Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan'ın, Yozgat eski Kapalı Cezaevine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1770)

2.-Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, limanların özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez'in yazılı cevabı (7/1772)

3. -Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın;

- Bursa Mustafakemalpaşa Belediyesi Elektrik İşletmesinde çalışan bir personele,

- Bursa Orhaneli Termik Santralının, faaliyetlerinin durdurulmasıyla ilgili mahkeme kararının uygulanmadığı iddiasına,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1773, 1776)

4. -Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bulgaristan'dan zorunlu göçle gelen soydaşlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1781)

5. -Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, Hazine arazileri üzerinde bulunan otellere ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in yazılı cevabı (7/1782)

6. -Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, Afyon-Uşak Kırsal Kalkınma Projesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1786)

7.-Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, hava kirliliği sorununa ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar'ın yazılı cevabı (7/1793)

8. -Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, Afyon havaalanı inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1794)

9.-Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, belde belediye başkanlarına yeşil pasaport verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1797)

10.-Bursa Milletvekili Yüksel Aksu'nun, Kültür Bakanlığı ile Mimarlar Odası arasında imzalanan bir protokole ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/1802)

11. -Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, Burdur İlinde telefon konuşmaları için ihtiyaç duyulan fiberoptik kablo miktarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1812)

12.-Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, BAĞ-KUR sigortalılarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/1821)

13.-Adana Milletvekili Erol Çevikçe'nin, Adana-Solaklı Beldesi PTT hizmet binası ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1826)

I. -GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.30'da açılarak üç oturum yaptı.

TBMM Başkanvekili Hasan Korkmazcan, Denizli ve Hatay'da meydana gelen depreme ilişkin “başsağlığı dileği ve geçmiş olsun” temennilerinde bulunan bir konuşma yaptı.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır, mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ve Millî Eğitimde yer değiştirme işlerinde keyfiliğin önlenmesine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Kahramanmaraş Milletvekili Ali Şahin'in, Kahramanmaraş İli Andırın ve Nurhak İlçelerinin yol ve diğer altyapı sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan;

Ankara Milletvekili Agâh OktayGüner'in, bir Alman mahkemesindeki duruşma nedeniyle Alman basınındaki, Türkiye Cumhuriyetinin itibarını zedeleyici yayınlara ilişkin gündemdışı konuşmasına Adalet Bakanı Şevket Kazan;

Cevap verdiler.

Ankara Milletvekili Agâh Oktay Güner, Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın, konuşmasında kendisine sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Manisa Milletvekili Tevfik Diker ve 34 arkadaşının, İstanbul Şişli'de meydana gelen ve iki kişinin ölümüyle sonuçlanan patlama olayının aydınlığa kavuşturulması, (10/143)

İçel Milletvekili Oya Araslı ve 29 arkadaşının, eğitim veya dinî amaçlı ev, yurt, tarikat, dergâh gibi kuruluş, örgüt ve yerlerin faaliyetlerinin araştırılarak Atatürk ilkelerine ve cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı eylemlerinin önlenmesi, (10/144)

Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 23 arkadaşının Burdur İlinin ekonomik, sosyal ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi, (10/145)

Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 22 arkadaşının, şeker üretimi ve şeker fabrikaları ile şeker pancarı üreticisinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi; (10/146)

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulun, 21.1.1997 tarihli 48 inci Birleşiminde okunmuş bulunan, eski Başbakan Tansu Çiller hakkında (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 28.1.1997 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

DYPGrubuna ait olup açık bulunan Anayasa Komisyonu üyeliğine İçel Milletvekili Turhan Güven,

ANAPGrubuna ait olup açık bulunan Çevre Komisyonu üyeliğine Rize Milletvekili Ahmet Kabil,

Gruplarınca aday gösterilerek seçildiler.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1 inci sırasında bulunan, 23 S. Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin kanun tasarısı, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

5 inci sırasında bulunan ve daha evvel görüşmelerine başlanılan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (S. Sayısı :175) (1/543) görüşmelerine devam edilerek maddelerine geçilmesi sırasında istem üzerine yapılan yoklama devam ederken çalışma süresi dolduğundan,

Alınan karar gereğince, eski Başbakan Tansu Çiller hakkında, Turban konusunda verilmiş bulunan (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması önergesini görüşmek ve polis tarafınadan dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaların araştırılması konusundaki (10/108) esas numaralı Meclis araştırması ile Hükümetin izlediği dış politika konusundaki (8/6) esas numaralı genel görüşme önergelerinin öngörüşmelerini yapmak için, 28 Ocak 1997 Salı günü saat 13.30'da toplanmak üzere birleşime 21.00'de son verildi.

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

Ünal Yaşar Mustafa Baş

Gaziantep İstanbul

Kâtip Üye Kâtip Üye

Ahmet Dökülmez

Kahramanmaraş

Kâtip Üye

II. -GELEN KÂĞITLAR

24.1.1997 CUMA

Teklif

1. -Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 291 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/676) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :23.1.1997)

Rapor

1.-Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı :209) (Dağıtma tarihi :24.1.1997) (GÜNDEME)

28.1.1997 SALI

Teklifler

1.-Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ile Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve Denizli Milletvekili Ramazan Yenidede'nin; 2762 Sayılı Vakıflar Kanununun 4103 Sayılı Kanunla Değişik 27 nci Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/677) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :22.1.1997)

2. -Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatanî Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/678) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :23.1.1997)

3. -Erzurum Millevtekili Zeki Ertugay ve 14 Arkadaşının; Tarihi Türk Ocağı Binasının Kamu Yararına Çalışan TürkOcakları Umumî Merkezine Devrine Dair Kanun Teklifi (2/679) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :24.1.1997)

Sözlü Soru Önergesi

1.-Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, Artvin, Hopa ve Borçka ilçelerinin spor salonu ihtiyacına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/417) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1.-Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, bazı itirafçıların polis olarak görevlendirildiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanınadan yazılı soru önergesi (7/1972) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

2.-Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale Devlet Hastanesince yapılan bazı harcamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1973) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

3. -Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep İlindeki kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1974) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

4. -Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, zorunlu tasarruf hesabında biriken paranın miktarına ve nemalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1975) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

5.-Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep'in telefon santrali ihtiyacına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1976) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

6. -Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep DSİBölge Müdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1977) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

7. -Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, GAPİdaresi yasa tasarısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1978) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

8.-İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, öğrenci servis araçlarının yarıyıl tatilinde de ücretlerini almaya devam edip etmeyeceklerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1979) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

9.-Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Afyon Çay Seka Fabrikasının kamış alım fiyatına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1980) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

10.-Bolu Milletvekili Abbas İnceayan'ın, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi bünyesinde bazı yeni bölümler açılmasını öngören kararnameye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1981) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

11. -İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya'nın, Telekom'un, Yönetim Kurulu kararlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1982) (Başkanlığa geliş tarihi :21.1.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.30

28 Ocak 1997 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Ali GÜNAYDIN (Konya), Kâzım ÜSTÜNER (Burdur)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.

“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” bölümüne geçiyoruz.

Üzülerek ifade edeyim ki, gündemdışı söz talebinde bulunan çok değerli arkadaşlarıma söz verme imkânım olmadı. Bugün, takdir buyurulacağı üzere, bir soruşturma önergesi, bir araştırma önergesinin öngörüşmesi ve bir genel görüşme müzakeresi yapılacaktır. Çok zamana ihtiyacımız olacaktır; o bakımdan, gündemdışı söz verme imkânım olmadı.

Şimdi, Cumhurbaşkanlığının 3 adet tezkeresi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa'ya gidecek olan Devlet Bakanı Ahemet Cemil Tunç'a dönüşüneu kadar, Devlet Bakanı Sacit Günbey'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/656)

24 Ocak 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 25 Ocak 1997 tarihinden itibaren Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa'ya gidecek olan Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç'un dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Sacit Günbey'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2. -İsrail'e gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin Yücel'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/657)

24 Ocak 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 26 Ocak 1997 tarihinde İsrail'e gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in dönüşüne kadar; Turizm Bakanlığına, Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

3. -Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Ahmet Demircan'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/658)

24 Ocak 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk-Gürcü I. Dönem Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) Toplantısına katılmak üzere, 27 Ocak 1997 tarihinde Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Dr. Ahmet Demircan'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, yurtdışında çalışan temsilcilikler ve buralarda görevlendirilen personel ile çeşitli nedenlerle yurtdışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yükleri konusundaki (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun çalışma süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

4. -(10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/659)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yurt Dışında Açılan Temsilcilikler ve Buralarda Görevlendirilen Personel ile Çeşitli Nedenlerle Yurt Dışına Gönderilen Kamu Görevlilerinin Nicelik, Nitelik ve Malî Yüklerinin Bütün Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla kurulan Komisyonumuz, üç aylık süre içerisinde çalışmalarını tamamlayamamış olduğundan, 9 Şubat 1997 tarihi itibariyle bir aylık ek sürenin Genel Kurulunuzca uzatılmasına dair 22 Ocak 1996 tarihli 7 nci toplantısında karar alınmıştır.

Karar ilişikte sunulmuştur.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Kâmran İnan

Bitlis

Komisyon Başkanı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu Komisyon, daha önce üç ay süre kullanmıştır. İçtüzüğün 105 inci maddesi, araştırmasını, üç ay içerisinde bitiremeyen komisyona, bir aylık kesin süre verileceği hükmünü içermektedir.

Bu nedenle, Komisyonun süre talebi yerine getirilmiş ve bilgilerinize sunulmuştur.

IV. -ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.-Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile Genel Kurulun 28.1.1997 Salı, 29.1.1997 Çarşamba, 30.1.1997 Perşembe, 4.2.1997 Salı, 5.2.1997 Çarşamba ve 6.2.1997 Perşembe günlerindeki çalışma saatlerinin yeniden belirlenmesi ve 28.1.1997 Salı, 29.1.1997 Çarşamba, 4.2.1997 Salı ve 5.2.1997 Çarşamba günlerinde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin RP Grubu Önerisi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Refah Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 28.1.1997 Salı günü yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerilerinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Salih Kapusuz

RP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 76 ncı sırasında yer alan 209 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına; 67 nci sırasında yer alan 183 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci sırasına, 65 inci sırasında yer alan 181 sıra sayılı kanun teklifinin 9 uncu sırasına, 11 inci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına alınması önerilmiştir.

2. Genel Kurulun, 28.1.1997 Salı, 29.1.1997 Çarşamba, 30.1.1997 Perşembe, 4.2.1997 Salı, 5.2.1997 Çarşamba, 6.2.1997 Perşembe günleri çalışmalarını 13.30-16.00 ve 19.00-24.00 saatleri arasında sürdürmesi; 29.1.1997 Çarşamba ve 5.2.1997 Çarşamba günlerinde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

3. 28.1.1997 Salı ve 4.2.1997 Salı günlerinde sözlü soruların görüşülmemesi ve diğer denetim konularının tamamlanmasından sonra, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerileri sırayla...

ÖNDER SAV (Ankara) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun, ben bir okutayım...

Öneriler:

1. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 76 ncı sırasında yer alan 209 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 67 nci sırasında yer alan 183 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci sırasına, 65 inci sırasında yer alan 181 sıra sayılı kanun teklifinin 9 uncu sırasına, 11 inci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneri üzerinde, Sayın Sav'ın söz talebi var.

Sayın Sav, lehte mi, aleyhte mi?..

ÖNDER SAV (Ankara) - Aleyhte Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aleyhte, Sayın Sav; buyurun.

Başka söz talebi varsa kaydedeceğim.

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; İktidar Partilerinden Refah Partisi Grubumuzun, Danışma Kuruluna getirilip benimsenmemiş, görüş birliğine varılmamış olan kimi konuları Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirmiş olduğunu biraz önceki önergeden izlemiş bulunmaktayız.

Aslında, Meclis İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesinde tanımı yapılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında fevkalade önemli bir kurul niteliğinde olan -bence, kurulu da aşan- bir organ niteliğinde olan bir oluşum, sık sık, bu türden, zamanlı zamansız girişimlerle, maalesef, yozlaştırılma noktasına geliyor. Aslında, İçtüzüğün 19 uncu maddesinde tanımlanan Danışma Kurulu, belli zamanlarda gereksinim duyulan, önemli kimi konularda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partiler arasında anlaşmayı önplana alan bir organdır; ama, belli bir zamandır, anlaşamamayı önplana alan, Danışma Kuruluna getirip “nasıl olsa diğer siyasî partiler bu konuda gerekli direnişi göstereceklerdir; o nedenle, anlaşılamayacaktır; biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirelim; oylamayla bu işi çözeriz...” şeklinde Meclisin iradesi üzerine, Meclis toplantısından önce bir ambargo koyma girişimidir. Şimdi, Refah Partisi Grubu tarafından böyle bir öneriyle karşılaşmış bulunuyoruz.

Ne değişti geçen haftaki önerilerinden bu yana? Geçen hafta, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 13.30 ilâ 16.00, 18.30 ilâ 21.00 saatleri arasında çalışmalar yaptı. Tabiî, kimi yasa önerileri konusunda, Mecliste grubu bulunan siyasî partiler, muhalefet partileri belli direniş gösterdiler ve bu nedenle, çalışma saatleri dar geldi. O zaman, Meclisteki siyasî partilerin, Meclisteki parlamenterlerin duyarlılığı göz önünde bulundurulup, bu direnişi yaratmayacak bir yapılaşmayla öneriler getirilse, elbette, burada, zaman kaybı olmazdı.

Şimdi, yine bu türden, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önündeki çalışma gün ve saatlerinde zaman kaybı yaratacak önerilerle karşımıza geliniyor; Danışma Kurulunda birkaç kez görüş birliğine varılamamış kimi konular, üçüncü, belki de dördüncü kez tekrar buraya getiriliyor ve üzerinde anlaşma sağlanamamış olan konu, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda reddedilmiş olduğu halde, öncelikle görüşülmesi benimsenmemiş olduğu halde, yine, karşımıza öneri olarak getiriliyor.

“76 ncı sıradaki” deniliyor; 76 ncı sıra, henüz önümüzdeki gündemde yok. Ben, geçen hafta perşembenin gündemine bakıyorum, 76 ncı sıra yok; yani, 76 ncı sıraya girdiği varsayılıyor. Nedir 76 ncı sıraya girdiği varsayılan tasarı; sıra sayısı 209 olan ve parlamenter arkadaşlarımızın henüz eline ulaşıp ulaşmadığı şüpheli bulunan, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık Aile Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu. Öyle sıradan bir yasa tasarısı da değil; fevkalade önemli, toplumun, yurtdışında çalışan insanlarını çok yakından ilgilendiren bir tasarı. Dikkat ettim, baktım, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundaki çalışmalarda tüm muhalefet partilerinin karşı oy yazıları var; yani, bir komisyonda da üzerinde anlaşma sağlanan, konsensüs sağlanan bir yasa tasarısı değil. Biz, şimdi, böyle bir yasa tasarısını Refah Partisi Grubunun önerisi üzerine gündemin ilk görüşülecek maddelerine çekeceğiz. Tabiî ki, muhalefet partileri, sözcüleri vasıtasıyla, üyeleri vasıtasıyla, daha komisyonda anlaşamadıkları konular üzerinde, burada belli derinişi gösterecekler.

Bunun da ötesinde, bu kanun tasarısında, kanun yapma tekniği bakımından aksaklık var. Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmemiş, orada görüşülmemiş bir tasarıdır. Devletin malî kaynaklarını yakından ilgilendiren, yeni yapılaşmalar öneren, yeni kasalar öneren, devlete yeni bir malî birim olarak eklenen kimi düzenlemeler var. Böyle bir düzenleme, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundan geçiyor; daha henüz elimize sıra sayısı olarak dağıtılıyor; Meclis gündemindeki yerini bile almamış; geçen hafta perşembe gündeminde yok... Böyle bir tasarıyı, Refah Partisi Grubunun önerisi üzerine biz hemen bugün görüşeceğiz! İnsaf ediniz! Daha milletvekillerinin eline ulaşmamış veya yeni ulaşmış bir metin... Lütfedin de, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine birazcık çalışma şansı verin. Lütfedin de, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine ve üyeliğe birazcık gereken önemi gösterin. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğini, önemsiz bir unsur haline koymakla eşdeğerdir. Üye hazırlığını yapmamış; bu konu üzerinde hazırlığını yapsa, belki gelip burada düşüncelerini söyleyecek, belki Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, dikkatten kaçan kimi konuları gündeme getirecek. Burada alelusul, yangından mal kaçırır gibi neyi görüşeceğiz, neyi konuşacağız?! Danışma Kurulu önerisinin sakat, aksak yönlerinden birisi budur. Bence, sadece İçtüzük hükümlerini zorlamakla kalmıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin biraz da sabrını zorlamaya yönelik gibi görünüyor.

Bir diğer öneri, gündemin 67 nci sırasındaki Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükümünde Kararnameyle ilgili öneri. Konuşmamın başında söylediğim gibi, iki üç kez, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna, Danışma Kurulunda görüş birliğine varılmayan bir konu olarak getirildi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda öncelikle görüşülmesi reddedildi. Yine, zorlanıyor; o kadar acele, hemen çözüm beklentisi içinde olan bir kurumlaşmayla ilişkili de değil.

Bir diğer öneri, 65 inci sıradaki, yine buraya gelmiş olan ve reddedilmiş olan, arsa ofisiyle ilgili bir düzenleme. Bir diğeri, 11 inci sırada bulunan, sanıyorum, Ceza Kanunu ile Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının görüşülmesiyle ilgili. Bu dört yasa tasarısı gündemin ilk sıralarına çekilerek görüşülmek isteniliyor.

Bunun dışında, hem bu haftaki salı, çarşamba, perşembe günleri hem önümüzdeki haftaki salı, çarşamba, perşembe günlerinin çalışma saatleri de 19.00 ilâ 24.00 arasında düzenleniyor. Peki, haberiniz yok muydu?.. Ramazan ayının durumuna göre bu çalışma saatlerini düzenleyip, belli bir zaman parçası ayrılarak çalışmalarda verimlilik düşünülmüştü. Şimdi, 18.30-21.00 arasındaki çalışma düzenini 19.00 ile 24.00 arasına çekmenin temelinde yatan gerekçe nedir; sadece bir tek kelimeyle ifade edilebilir: Refah Partisi Grubunun çalışma düzenindeki aksaklık ve temposundaki ayarsızlıktır. Bir grubun, temposundaki ayarsızlığını, çalışma düzensizliğini Türkiye Büyük Millet Meclisine tescil ettirmeye hakkı yoktur.

Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sav, teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi?.. Yok.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Oylamaya geçtim Sayın Uluğbay.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Elim görülmedi efendim.

BAŞKAN - Arkasından bir öneri daha var efendim.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Evet, öneri kabul edilmemiştir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) - İtiraz ediyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Neye itiraz ediyorsunuz Sayın Asiltürk?

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) - Oyların yanlış sayıldığına, yeniden sayılmasına... İçtüzüğe göre itiraz ediyoruz.

BAŞKAN - Efendim, Divanda, ufacık bir tereddüt olsa, onu ben kullanacağım zaten. Rakamları... (Gürültüler)

İkinci öneriyi okutup, oylarınıza sunacağım:

2. Genel Kurulun 28.1.1997 Salı, 29.1.1997 Çarşamba, 30.1.1997 Perşembe, 4.2.1997 Salı, 5.2.1997 Çarşamba, 6.2.1997 Perşembe günleri çalışmalarını 13.30-16.00 ve 19.00-2400 saatleri arasında sürdürmesi; 29.1.1997 Çarşamba ve 5.2.1997 Çarşamba günlerinde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, öneri üzerinde söz talebi var mı ?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Var efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Sayın Kapusuz, lehte mi aleyhte mi efendim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Lehte. (ANAP sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN - Efendim, sormak benim görevim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Genel Kurulda, arkadaşlarımızın elbette görüşlerine saygı duyuyoruz, alınan sonuçları da hiçbir zaman -bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da- tartışma konusu yapmadık. Biraz önce konuşan değerli bir sözcü arkadaşımız, özellikle değerlendirmeleri yaparken, Genel Kurulun iradesine ambargo koymak gibi bir yaklaşımdan söz ettiler. Bunu ifade eden sayın sözcünün, neyi, nasıl, hangi kasıtla söylediğini anlamak, âdeta mümkün bile değil. Şimdi, düşünebiliyor musunuz, Genel Kurula bir konu getiriliyor, ister Danışma Kurulu önerisi olarak gelsin isterse bir grubun veyahut da grupların önerisi olarak gelsin, Genel Kurulda bu konu okunuyor, gerekirse konuşulup tartışılıyor, daha sonra oylanıyor. Peki, siz, bu oylama yapılmadan öncesine nasıl ambargo diyebilirsiniz?! Bu, herşeyden önce, şık olmayan bir tavırdır. Genel Kurula yakışan şey, buradaki kararına saygı göstermektir; hem grup sözcülerinin bu karara saygı göstermesi hem milletvekillerinin saygı göstermesi gerekir. Saygı duyulacak kararın da Genel Kurulun vermiş olduğu karar olduğunun altını çizmek istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sonra, bir grubun çalışma temposuna Genel Kurulun uyması veyahut da uymaması yaklaşımına gelince; elbette, İktidar gruplarından biri olarak biz, Meclis daha çok çalışsın isteyeceğiz, buna ilave olarak, Hükümetin önceliklerinin, bu Genel Kurulda öncelikle görüşülmesi için, İçtüzük gereği, Danışma Kurulu önerisi olarak veyahut da grup önerisi olarak ne yapacağız; mutlaka Genel Kurula getireceğiz. Zaten, bu, İçtüzükte var olan bir kurum, alınması gerekli olan bir karardır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, biz, grup önerisi olarak neyi getirdik? Dikkat buyurun; hepinizin elinde var olan ve basım tekniği de Meclis Başkanlığı tarafından tespit edilen bir usule göre gündemler basılıyor ve Genel Kurulda milletvekillerine dağıtılıyor.

Şimdi, Genel Kurulda, salı günleri denetim konusuna ayrıldığı için, gündemde, israf olmasın diye, sadece, denetimle ilgili konular basılıyor. Dolayısıyla, kanunlar ve sözlü sorular, bugün dağıtılan Genel Kurul gündeminde yer alamıyor. Bu nedenle, siz, bunu bahane ederek “gündemde basılıp yerini almamış bir konu dahi buraya getirilip teklif ediliyor” diyemezsiniz. Bu bir suiistimaldir, bu bir takdim yanlışlığını ihtiva etmektedir; daha başka şekilde ifade etmek istemiyorum.

Dolayısıyla, basılmış, gündemin son sırasında yer almış, yurtdışı emekliliğiyle ilgili olarak gündemde var olan bir konunun, elbette, sıralamada yerini alması kadar tabiî olan başka bir şey söz konusu değildir. Anayasanın 62 nci maddesine göre, Türkiye'yle bağlarının devam etmesi amir hükmüne istinaden, yurtdışındaki vatandaşlarımızın Türkiye'den de emekli olma taleplerine Hükümetimiz ilgi ve alaka göstermiş, bu konuyla ilgili bir tasarı hazırlamıştır. Biz de, bunun görüşülmesini, bu Genel Kuruldan, sıralamada öncelik olarak arz ettik; görüşülmesini gündeme getirmiş olduk.

Sonra, büyükşehirlerle ilgili, bütün grupların -ki, bir iki grubun bu konuda farklı düşünceleri söz konusu- ilave olarak mutabakat sağladığı bir metin üzerinde, vatandaşlarımızın büyükşehirlerle ilgili sıkıntılarını halletmek istiyoruz. Bir büyükşehirde, büyükşehir anakent belediyesiyle ilçe belediyeleri arasında birtakım sıkıntılar oluyor; zamanlaması gecikebiliyor; buna ilave olarak, planlama açısından vatandaşlarımız da mağdur ediliyor; bu konuları içeren bir teklif hazırlandı. Hazırlanmış olan teklifin Genel Kurulda görüşülmesi ki, bu görüşmede, İktidar gruplarının görüşlerini tenkit edebilirsiniz, katılabilirsiniz, reddedebilirsiniz; bu konuda da serbestsiniz; ama, mühim olan, asıl olan şey, bu milletin problemlerini, sıkıntılarını çözmekle mükellef olan bir Hükümet var, bu konuda öncülük yapan bir Parlamento var; bunları burada görüşmek, bu problemleri çözmek için yasalar çıkarmak kadar tabiî olan bir şey söz konusu değildir.

Sonra, zaman zaman, çıkılıyor, deniliyor ki: “Genel Kurulun, Parlamentonun itibarı konusunda bu tip uygulamalar uygun düşmüyor.” Aksine, bu Parlamento, bu memleketin problemlerini çözmek için ne kadar çok çalışırsa, gece gündüz ne kadar gayet ederse, bundan, hem milletimiz hem devletimiz hem de Parlamentomuz kıvanç duyar, memnuniyet duyar ve bundan hepimizin memnun olması lazım.

Biz ne istemişiz; ülkenin problemlerinin hal noktasında, öncelikleri bizim tarafımızdan tespit edilen şu şu şu kanunlar görüşülsün ve problemler çözüme kavuşturulsun; bunu yaparken de, eğer süreler yetersiz olursa, biraz daha fazla çalışalım... Ne olur sanki; salı, çarşamba ve perşembe günleri dört beş saat çalışırken, altı saat veyahut da sekiz saat -şartlarımız buna müsaittir, geceler uzundur, bunu fırsat bilerek- çalışalım istiyoruz. Genel Kurulun 24.00'e kadar çalışmasını, İktidar partilerinin, Refah Partisinin istemiş olmasını, özellikle, biraz önce konuşan değerli sözcünün “efendim, grubun temposundaki ayarsızlıktan dolayı bu tip tekliflerle karşılaşıyoruz” gibi bir yaklaşım içerisinde bulunduğunu, elbette, milletimiz ve biz, ibretle dinledik, takip ettik.

Bizim istediğimiz şey şudur: Bugün olmazsa yarın, yine bu Parlamentoda, Hükümetin ve Hükümete mensup grupların önceliklerini ihtiva eden yasa teklif ve tasarılarının, burada, gündemde sıralamasını yapacağız; bu çalışma saatleri içerisinde, milletimizin beklemiş olduğu bu kanunları, özellikle, kaynak paketini ilgilendiren bir maddelik, iki maddelik, üç veyahut da azamî beş maddelik bu kanun teklif ve tasarılarını, gece gündüz çalışarak, aralık vermeksizin, gayret ederek, bu Parlamentodan çıkaracağız; çünkü, bunda milletimizin büyük bir menfaatı söz konusudur. Milletimiz de, bizi buraya vekil olarak, bize hizmet etsinler, bizim ekonomik alandaki sıkıntılarımızı, borç batağına batmış, hayat pahalılığı altında ezilen büyük milletin problemlerini çözsün diye gönderdiler. İşte, bizim buraya getirmiş olduğumuz kanun tasarı ve teklifleri, milletimizin bu ihtiyaçlarını gidermeye yönelik olan teklif ve tasarılardır. Dolayısıyla, bizim Grubumuz, bunda ısrar edecektir. Allah'ın izniyle, bugün yarın, gece gündüz, Meclisimizi çalıştırıp, ihtiyaç duyulan bu teklif ve tasarıları bu Genel Kuruldan geçireceğiz ve milletimize layık olan hizmetleri yerine getirmek için gece gündüz koşturacağız.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Önce Meclise gelin siz... Çoğunluğu sağlayamıyorsunuz...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyor, bunu, böylece değerlendirmenizi huzurlarınızda size arz ediyor, teşekkür ediyorum efendim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi yok.

Sayın milletvekilleri, bu ikinci öneriyi oylayacağım.

Efendim, lütfen, hareketi durduralım. Ayakta bulunan sayın milletvekilleri, oturur musunuz efendim. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Oyla” sesleri)

Oylayacağım efendim.

Sayın milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir. (ANAP, DSP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, eğer, 1 ve 2 numaralı öneriler kabul edilmiş olsaydı 3 numaralı önerinin bir anlamı olacaktı, pratiği kalmadığı için 3 numaralı öneriyi oylamaya sunmuyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

V. -SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. -(10/86) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN - Uğur Mumcu cinayetinin açıklığa kavuşturulması amacıyla, Genel Kurulun 14.1.1997 tarihli 45 inci Birleşiminde kurulan (10/86) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup, oylarınıza sunacağım.

Uğur Mumcu Cinayetinin Açıklığa Kavuşturulması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (10/86)

(9)

Adı ve Soyadı Seçim Çevresi

RP (3)

Ersönmez Yarbay Ankara

Abdullah Özbey Karaman

Fethullah Erbaş Van

ANAP (2)

Refik Aras İstanbul

Tevfik Diker Manisa

DYP (2)

Ahmet Bilgiç Balıkesir

Yusuf Bahadır Trabzon

DSP (1)

Ahmet Piriştina İzmir

CHP (1)

Eşref Erdem Ankara

BAŞKAN - Efendim, sayın üyelerin kabulünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hayırlı ve uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 30 Ocak 1997 Perşembe günü saat 11.00'de, ana bina, zemin kat, PTT karşısındaki 172 No'lu Meclis soruşturması toplantı salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca ilan tahtalarına da asılmıştır.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” bölümüne geçiyoruz.

VI.-GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1.-İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 58 Arkadaşının, TURBAN İmkanlarını Kişisel ve Siyasî Menfaatlerine Alet Ettiği ve Yolsuzlukların Üzerine Gitmeyerek Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin TCK'nun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Tansu Çiller Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin önergesi (9/10)

BAŞKAN - Genel Kurulun 23.1.1997 tarihli 50 nci Birleşiminde alınan karar gereğince, İstanbul Milletvekili Sayın Halit Dumankaya ve 58 arkadaşının, TURBAN imkânlarını kişisel ve siyasî menfaatlarına alet ettiği ve yolsuzlukların üzerine gitmeyerek görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin TCK'nın 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Sayın Tansu Çiller hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşülmesine başlıyoruz.

Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç sayın üyeye ve son olarak da, hakkında soruşturma istenmiş bulunan eski Başbakan Sayın Tansu Çiller'e söz verilecektir. Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.

Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 21.1.1997 tarihli 48 inci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır; bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

İlk söz, önerge sahibi olarak Sayın Dumankaya'nın.

Sayın Dumankaya, zatıâliniz mi konuşacak efendim?..

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bundan önceki birleşimde söz talebinde bulunan arkadaşlarımız arasında bir kura çekilmişti ve bu kuraya göre konuşma yapacağı belirlenen sayın üyelerin isimlerini sırasıyla okuyorum: Sayın M.Kemal Aykurt, Sayın Halit Dumankaya, Sayın Ali Rıza Gönül.

Önerge sahibi olarak Sayın Dumankaya'dan sonra bu arkadaşlarıma sırasıyla söz vereceğim.

Buyurun efendim.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarken, bizleri televizyonları başında izleyen değerli vatandaşlarımızın da ramazanlarını kutluyorum ve bir TURBAN rezaletini burada görüşeceğiz; o vatandaşlarımızın da, bu milletvekili arkadaşlarımızın da bizi dikkatli dinlemesini istirham ediyorum.

Bu TURBAN rezaletini KİT Komisyonunda, Meclis Genel Kurulunda, defalarca...

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, sürenizi durduruyorum, bir dakikanızı rica ediyorum...

Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri...

Sayın milletvekilleri, bir arkadaşımız görüşlerini ifade ediyor... Ben, isim telaffuz etmemeye gayret ediyorum; yani, şimdi Sayın Arıcı desem olmayacak; onun için, demiyorum...

Buyurun efendim.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - ...izah etmiş, yazılı ve sözlü önergelerle o zamanki Hükümeti ikaz etmiş ve savcılıklara suç duyurusunda bulunmuştuk.

KİT Komisyonunda TURBAN görüşülürken, iktidar partisinin oylarıyla, bir ara, TURBAN'ın üzeri örtülmeye çalışıldı. Değerli muhalefetle -şu anda iktidarda olan, o zaman muhalefette bizimle beraber olan Refah Partili kardeşlerimle- beraber “Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu burayı bir denetlesin” dedik; bunun için bir önerge verdik, mücadele ettik; ama, o zaman İzmir Milletvekili olan Sayın Şenbaş aynen şöyle diyordu: “Ne fark eder, onun başında da bir DYP adayı vardır.” Ben -KİT tutanaklarından okuyorum- şöyle dedim: “Evet, belki orada istenilen karar alınmayacaktır; ama, onları da vebal altında bırakalım.”

Değerli arkadaşlarım, bununla yetinmedik; Anavatan Partili Milletvekili arkadaşım Yüksel Yalova, Yüksek Denetleme Kuruluna bir ihbarda bulundu. Sayın Yüksel Yalova, Başbakanlık Teftiş Kuruluna 17 maddelik soru sordu; ama, o 17 sorudan bir tanesine dahi olumlu cevap verilmedi, âdeta üzerleri örtüldü. Öyle ki, bu görüşlerimiz üzerinde, KİT Komisyonunda, gecenin geç saatlerine kadar iki defa mücadele ettik; ama, bu mücadelemizde, oy çokluğu nedeniyle netice alamadık.

Ben, Çeşme Otelinde sahte faturalar bulunduğu iddiasıyla cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundum. TURBAN olayı, neredeyse her gün basında çıkıyordu; basında çıkmadığı gün bir olaydı. Hükümet buna aldırmıyordu, niye aldırmıyordu; çünkü, TURBAN bunların ballı kovanıydı; çünkü, DYP, seçim mitinglerini TURBAN'dan faydalanarak yapacaktı, adamlarını TURBAN'da karşılayacaktı, Genel Başkanının yatlarının, katlarının masrafları, bu fakirin, bu fukaranın parasıyla orada karşılanacaktı, faturası da TURBAN'a çıkacaktı.

Değerli arkadaşlarım, Yüksek Denetleminin raporları elimdedir. KİT Komisyonunda Yavuz Köymen arkadaşım “yahu, TURBAN'da bu kadar olay var, bunları, Yüksek Denetleme niye almıyor” diyor ve peşinden de “sizin çocuklarınız burada çalışıyor, siz burayı nasıl denetlersiniz” diye soruyor. Oradan da bir netice alınmıyordu değerli arkadaşlarım. Ama, biz, olayın peşini bırakmadık, bırakmayacaktık; çünkü, burada, tüyü bitmedik yetimlerin hakkı vardı.

Bakınız değerli arkadaşlarım, şunları kısaca özetlemek istiyorum. Geçen sefer söylemiştim, demiştim ki, bir tabağa, Bolu-Abant'ta, bir öküz bir deve sığdırmışlar; sahte faturalarla sahte faturaları değiştirmişler. Aynı şekilde, olaylar, bir biri ardına devam etti. Yolsuzluklar öyle boyutlara geldi ki, tarifi kabil değildir.

Bakınız değerli arkadaşlarım, 139 tane suç duyurusunda bulunmuştuk TURBAN'ın genel müdürleri, müdürleri hakkında; 9 kişi, şu anda tutuklanmıştır. Daha yeni tutuklananlardan birisi ve o tutuklanan kişilerin her birisi Sayın Çillerlerin, DYP'nin mitinglerinde bulunan kişilerdir. Son olarak Çeşme Müdürü Sabri Bayraktar tutuklandı. Gazetelerde okuyorsunuz ya; kendi ceza alıyor, yerine bir başkasını yatırtıyor... Ne yapılıyor biliyor musunuz; bu kişinin diploması sahtedir, sahte diplomayla bu kişiye işbaşı yaptırıyorlar. Bu kurum, Bakanlığı ve Başbakanlığı zamanında Sayın Tansu Çiller'e bağlıdır. Bu sahte diploma, üniversiteden tasdiklidir; yani, diploması sahtedir.

Değerli arkadaşlarım, bu kişi, TURBAN Çeşme Otelinde, 35 firmanın sahte faturalarını düzenlemiştir. Bu sahte faturaların miktarı 55 milyar liradır. Bizim bulduğumuz, sadece yüzde 5'idir. Bu 55 milyar lirayı bu kişi yememiştir; “benim param yoktur” diye beyanatı vardır. Bu, içeride duruyor; ama, bu paraların geldiği kişiler şu anda bu kutsal çatı altındadır. İşte, ben size diyorum ki, kim olursa olsun, bu fakirin, bu fukaranın, bu yetimin hakkını yiyenlere bu çatı altında yer vermeyeceğiz. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Bu raporları, el yazılarını, polis krimonoloji enstitüsünden, jandarmanın aynı enstitüsünden aldık; belgeleri buradadır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Sabri Bayraktar'ın tayinini size izah etmek istiyorum. 7.5.1992 tarihinde kasa memuru olarak işe başlıyor. Dikkat edin!.. Size de söylüyorum değerli Refah Partili kardeşlerim; dikkat edin ki, oy kullanacaksınız. 17.6.1992'de, yani, bir ay sonra Belek Müdürü oluyor; dört ay sonra, birinci derecede imza yetkisi veriliyor. 16.2.1993'te, müdür olarak, terfien atanıyor. 27.10.1993'te, Beldibi Müdürlüğüne, naklen atanıyor. 27.10.1993'te, Beldibi'nde, birinci derecede imza yetkisi veriliyor.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Mikrofona yaklaş.

BAŞKAN - Efendim, mikrofona yaklaşması meseleyi çözmüyor.

Sayın Dumankaya, süreniz doldu; toparlar mısınız lütfen.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Bir 10 dakika daha verin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, bir 10 dakika daha mı?!. Allah!.. Allah!..

Sayın Dumankaya, size 2 dakika süre veriyorum; toparlar mısınız.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, işte, bu atamalar böyle devam ediyor ve Çeşme Müdürlüğüne, en son noktaya kadar geliyor. Orada ne yapıyor; sahte teklif mektupları yazıyor ve devleti dolandırıyor. Çeşme'de dört aylık evrak bulabildik; diğerlerini bilgisayardan siliyorlar; diğer evrakları kaybediyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bu olaylar bu şekilde devam ederken, buradan, Sayın Tansu Çiller'e hitaben bir konuşma yaptım ve dedim ki: “Ey Sayın Tansu Çiller, bu genel müdür, bir taraftan kocanızın içki arkadaşı olabilir, bir taraftan Sayın Cumhurbaşkanına dayanabilir; ama, bunu görevden alın; görevden alın ki, göreceksiniz, burada, İSKİ'den büyük, İLKSAN ayarında, İSKİ ayarında yolsuzluk vardır.”

Değerli arkadaşlarım, yaptığımız araştırmalar göstermiştir ki, TURBAN'daki yolsuzlukların boyutları, İSKİ'yi çok aşmıştır.

Şimdi, şuraya gelmek istiyorum: Sayın Çiller hakkındaki bu soruşturma önergesini niye verdik; çünkü, biz, savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Biraz sonra, o konuya da geleceğim. Savcı, fezleke düzenledi ve “tamam, doğrudur” dedi; ama, Sayın Çiller, altı ay, bu fezlekeye müsaade etmedi; ilgili kişiyi milletvekili yaptı ve milletvekili yaptıktan sonra da fezlekeyi reddetti değerli arkadaşlarım.

Soru önergeleri verdik, dedik ki: “TURBAN, bir çiftlik halinde kullanılıyor.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, efendim, lütfen... Sizin, bir başka konuşma hakkınız daha var, orada kullanırsınız efendim. Sadece, bir selam, saygı sunasınız diye 1 dakika veriyorum; buyurun Sayın Dumankaya.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Tabiî, 10 dakikada, bunları anlatmak çok zor; o kadar olaylar var ki; ama, ben, bu milletvekili arkadaşlarıma, 150 tane dosyanın yukarıda beklediğini söylemiştim; inşallah, onları incelemişlerdir. 10 dakika sonra da, Çiller'le ilgili bölümünü anlatacağım; o zaman daha da rahatlayacaksınız. Şubatta araştırma önergesi vermiştik, ittifakla oy vermiştiniz; o, hayırlı bir gündü, ramazan günüydü; bugün de soruşturma önergesi veriyoruz; inşallah, buna da ittifakla kabul ederiz. Bu milletin hakkını yiyenden, milletin hakkını er geç alacağız.

Saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, teşekkür ediyorum.

Efendim, kişisel görüşmeler bölümünde ilk söz, Sayın Mustafa Kemal Aykurt'un.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi milletvekilleri tarafından, eski Başbakan Sayın Tansu Çiller hakkında verilmiş bulunan soruşturma önergesi üzerinde görüşlerimi arz etmek için huzurlarınıza geldim. Bu vesileyle, Sayın Başkanlık Divanını, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Sayın Dumankaya ve arkadaşları tarafından, aynı konuda ve aynı sebeplerle, TURBAN Genel Müdürlüğü hakkında bir araştırma önergesi verilmiş ve bu önerge, Meclisimizin 24 Aralık 1996 tarihli 39 uncu Birleşiminde bu kürsüde görüşülmüş idi. Bu defa, aynı konuda ve aynı sebeplerle, Sayın Tansu Çiller hakkında bir soruşturma önergesiyle karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, evvela, bu TURBAN nedir; bunun hukukî statüsünü bir çizelim. TURBAN, özelleştirme portföyüne alınmış ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş bir anonim şirkettir. Bu itibarla, şirketin her türlü faaliyeti, şirket hissedarlarının, şirket murakıplarının ve şirket genel kurulunun mutlak ve periyodik denetimlerinden geçmektedir. TURBAN Genel Müdürlüğünün 1992, 1993 ve 1994 yılları muamelat ve faaliyetleri hakkında, yasaların suç saydığı ve takibat icrasını gerektirir hiçbir usulsüzlüğün bulunmadığı, bu denetim organlarınca saptanmıştır. Ancak, KİT Komisyonunun bazı üyelerince, konunun bir defa da Başbakanlık Teftiş Kurulu eliyle denetlenmesi istenmiş ve Başbakanlık Teftiş Kurulu, bu istem gereğince 12.3.1995 tarih ve 44 sayılı -19 sayfadan ibaret- raporunda ileri sürülen iddiaların hiçbirinin gerçek olmadığına karar vermiştir.

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - O zaman Başbakan kimdi?

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Aykurt, onları ben izah ettim.

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, herkes sizi sükûnetle dinledi!..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - İşte, Başbakanlık Teftiş Kurulunun raporu; ileri sürülen iddialar burada teker teker incelenmiş, irdelenmiş ve iddia edilen suçlamaların hiçbirisinin mevcut olmadığına karar vermiş.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Başkanın adı ne? Başkan Kim?

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Sayın Dumankaya bununla da yetinmemiş, ileride açacağı davaya esas olmak üzere, Sarıyer Asliye İkinci Hukuk Mahkemesine müracaat ederek, bu defa, aynı iddiaların mahkeme marifetiyle tespitini istemiş. Sarıyer Asliye İkinci Hukuk Mahkemesi, 1995/2 ve 3 sayılı değişik işler dosyasıyla ve bilirkişi marifetiyle, yine ileri sürülen iddiaları yerinde tahkik etmiş ve yine mahkeme marifetiyle yapılan tespitlerde de ileri sürülen iddialar hakkında hiçbir ciddî belge bulamamıştır. İşte, Sarıyer Asliye Hukuk Mahkemesinin kararları: 1995/2 ve 3 sayılı tespiti delail dosyaları; burada bir şey yok.

Değerli arkadaşlarım, TURBAN Genel Müdürlüğünün birtakım yoksuzluklarının varlığını kabul edelim; diyelim ki, böyle bir usulsüzlük var; şimdi soruyorum: Bu fiillerin, suç teşkil edici fiillerin, zamanın Başbakanı Sayın Tansu Çiller ile ne alakası var? (ANAP sıralarından “var, var” sesleri)

Hayır, efendim, şimdi hukukî tartışma yapıyoruz.

Bakınız, Türk Ceza Kanunu tatbikatında, uygulamada ve doktrinde, fiilin, memura isnadı için, eylem ile sonuç arasında illiyet bağının mevcudiyeti lazım. Sayın Tansu Çiller, bu anonim şirketin yönetim kurulu üyesi midir, ortağı mıdır, denetçisi midir, nesidir ki, böyle bir fiilden, hangi irtibat sebebiyle sorumlu olabilir?

AHMET KABİL (Rize) - Şaibeli genel müdür görevde altı ay kaldı.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) -Bu, hukuk mantığına, yerleşmiş içtihatlara ve uygulamaya aykırı. Böyle bir şey olur mu; mümkün değil. Böyle bir iddia da yok, böyle bir delil de yok.

Kaldı ki, arz ettim; bütün denetim kurullarından süzülerek geçmiş, herhangi bir yolsuzluğun saptanmadığı da tespit edilmiştir.

AHMET KABİL (Rize) - O zaman DYP'nin mitinginde ne işi var?

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Onlar raporlarda var.

Değerli milletvekilleri, TURBAN Anonim Şirketinin bütün muamelat ve faaliyetlerinin denetlendiği ve takibat icrasını gerektirir bir suç unsuru bulunmamış olmasına rağmen, Sayın Tansu Çiller hakkında verilen önergeyle acaba ne yapılmak isteniyor, gelin bunu tartışalım; nedir amaç? Bunun altında bir şey var.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; siyasî rekabeti, kan davası haline getirmemek lazımdır. Bu, bir kan davasıdır; bunun altında bu yatar. Bu, kin ve husumet kampanyasıdır.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) -Ne alakası var...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Siyaset ve siyasetçi düşmanlığının yapıldığı ve bu kampanyanın müşteri bulduğu ülkemizde, siyasî hoşgörü ve uzlaşma arayışlarının yapıldığı bu günlerde, siyasî rekabeti kan davası haline getirmek acaba kimin işine yarar, soruyorum? Kimin işine yarar?..

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Amerika'nın...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) -Üzülerek ifade etmeliyim ki, siyasî rekabetin kan davasına dönüştürülmesinde, Anavatan Partisinin fıtratında mevcut bir maraz vardır. O da şudur: Anavatan Partisi, kişinin temel hak ve hürriyetlerinden olan seçme ve seçilme hakkını yok etmek için, şu insanların siyasî haklarını yok etmek için, 1987'de referanduma gitmiştir; yani, siyasî rakiplerini boğmak için, temel hak ve hürriyetleri referanduma götüren ve sokaklarda “no no” tişörtleriyle tepinen bir partinin adıdır. Böyle bir partinin haktan, hukuktan, dürüstlükten bahsetmeye hakkı yoktur. (ANAP sıralarından gürültüler)

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - TURBAN'a gel, TURBAN'a!...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Sebebini arz ediyorum.

Temel hak ve hürriyetler, kişinin doğuştan kazandığı, devredilemez, vazgeçilemez haklarındandır; mülkiyet hakkı gibi, evlenme hakkı gibi, kişinin yaşam hakkı gibi... Kişinin yaşam hakkı referanduma götürülür mü?!. Bakınız, tarihte bu hakları ortadan kaldırmak isteyenler vardır, bunlar, diktatörlerdir; Saddam gibi, Castro gibi ve Kaddafi gibi...

HASAN GÜLAY (Manisa) - TURBAN'a gel, TURBAN'a!..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Geleceğim, bekleyin...

Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, siyasî rakiplerini yok etmek için, seçme ve seçilme hakkını referanduma götüren hiçbir siyasî parti yoktur. Yeryüzünde, bu ayıp, sadece size aittir ve bu, siyasî bir sabıkadır.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Neden bahsediyorsun!... TURBAN'a gel, TURBAN'a!..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla)- Bu siyasî sabıka, sizin boynunuzda, ömrünüzün sonuna kadar asılı kalacaktır. Şimdi, böyle bir ekibin kalkıp, haktan, hukuktan, dürüstlükten bahsetmesini anlamak mümkün değildir.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - O zaman yoktun sen, ne zaman çıktın ortaya?.. Geldin, milletvekili olmak için yalvardın!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aykurt, efendim, süreniz doldu. Size, 2 dakika eksüre veriyorum; toparlar mısınız.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Sayın Tansu Çiller'i seçim meydanlarında yenemeyenler, şimdi, yalan ve iftira kampanyasına müracaat ettiler, ondan medet umar hale geldiler. (DSP sıralarından gürültüler)

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Güldürme!.. Güldürme!..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Hükümeti düşürmek için başlatılan bu çamur atma yarışı, Türkiye'yi, Avrupa'ya gammazlamaya kadar ileri gitti. Türk düşmanı, PKK sözcüsü Madam Roth'la kol kola giren Susurluk basınının kalemşörleri, bu kampanyada rol aldılar.

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Kapansın mı, onu söyle?!.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Basını suçlama, basın göznurumuz.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Devleti, mafya ve çeteyle özdeşleştiren bu kampanya, Avrupa'da meyvelerini vermeye başladı. Avrupa, Türk basınını mehaz göstererek, Türkiye'yi, uyuşturucu kaçakçılığını himaye eden ülkeler arasına aldı, gözünüz aydın!..

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Türkiye'nin en büyük meselesi bu...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - ...Gözünüz aydın!.. Mübarek olsun!.. (ANAP sıralarından gürültüler)

REFİK ARAS (İstanbul) - Soyguna devam edin!..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Bu kürsü, yalan ve iftira için kullanılmamalıdır. Bu kürsüde milletin meseleleri konuşulmalıdır, yapacağımız yatırımlar konuşulmalıdır, milletin beklentileri konuşulmalıdır, özelleştirme konuşulmalıdır, buraya projeler getirilmeli, tartışılmalıdır.

Meclis içerisinde Hükümeti yıkma ümidini kaybedenler, çareyi Meclis dışında, sokakları tahrik etmeye, Hükümet ortakları arasına nifak sokma yarışına başlamışlardır, tekelci Susurluk basınını da arkalarına alarak, ararejim özlemlerini bile dile getirmeye başlamışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aykurt, 1 dakikayla lütfen saygı sunar mısınız Genel Kurula.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Bitiriyorum efendim, son cümlemi söylüyorum.

Siyasî ikbal ve çıkar uğruna devletin değerlerini sokaklara dökmekten çekinmemişlerdir.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Siyasî ikbal uğruna yetimin hakkını yiyenler ne olacak?..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Şu, iyi bilinmelidir ki, üstün seziş kabiliyetine sahip Türk Milleti, bu senaryoları yazanları, bu senaryonun aktörlerini ve figüranlarını çok iyi bilmekte ve çok iyi takip etmektedir.

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Hırsızları da takip edin...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Hangi yöntemi seçerseniz seçiniz, hangi senaryoyu yazarsanız yazınız, Hükümet ortakları arasına ne çeşit nifak sokmak isterseniz isteyiniz, bu kervan yürüyecektir.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Hayırlı olsun!.. Mübarek olsun!..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Bu Hükümet, inanç ve ihlas ile 2000'li yıllara kadar ülkeye hizmete devam edecektir ve göreceksiniz, yapılacak ilk seçimlerde, sizler, yine, birkaç milletvekili olarak oturacak, bizler de, buralarda iktidar olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aykurt...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Son cümlem efendim...

BAŞKAN - Efendim, o süreniz de bitti...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - ...ülkemize hizmetimize devam edeceğiz.

Umuyorum ve tahmin ediyorum ki, Yüce Meclisimiz, aslı astarı olmayan bu önergeye olumsuz oy verecektir.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aykurt, teşekkür ediyorum.

Kişisel görüşmeler bölümünde, Sayın Dumankaya; buyurun.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; böyle konularda, buraya, hep, konuşan bu değerli arkadaşımı çıkarırlar; Mercümek için verilen, elimdeki bu dosyada da, Erbakan'a “eroinci” demişti -tutanaklar buradadır- “paralarını yemiştir” demişti. Dolayısıyla, bu şekilde konuşmak âdetidir, ben, kendilerinin o âdetini değiştiremem.

Değerli arkadaşlarım, ben, burada, belgelerle konuşurum, öyle, itidalli konuşmam.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Mahkeme dosyalarından bahsettim; buyurun, belgeler burada.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - İşte, şimdi, Çiller'in dosyasını açıyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “aç, aç” sesleri)

Değerli arkadaşlarım, biz, burada, düşmanlık yapmıyoruz, bizim yaptığımız şey şudur: Ben, dedim ki, “eğer, burada yolsuzluk yoksa, ben -ne İçtüzükte var ne Anayasada var- milletvekilliğinden istifa edeceğim. Çünkü, kendimi, dürüst bir Başbakana, dürüst bir genel müdüre iftira etmiş kabul edeceğim.” Bu Mecliste böyle bir olay olmuş mudur; hayır.

Şimdi, bakınız; 9 müdür tutuklandı; eğer, şu anda -huzurunuzda söylüyorum- Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı olmasın, milletvekili olmasın, ilk tutuklanacaklardandır.(DYP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Dumankaya... Sayın Dumankaya... Dosyalar...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlarım...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Takipsizlik kararı...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, sizi dinledim, siz de beni dinleyin.

Önergemde dedim ki, “Sayın Tansu Çiller'in mitinglerini, DYP'nin mitinglerini TURBAN personeli düzenledi.” Uçak biletlerine bakıyorsunuz; Diyarbakır'a uçak bileti... Orada TURBAN'ın tesisi yok; ama, gazetelere bakıyorsunuz, orada DYP'nin mitingi var. Şimdi, bunları savcılarımız ele alacaktır; o günkü bantları dinleyecektir ve görecektir ki, o mitingleri düzenleyenler şu anda içeride yatanlar, Tansu Çiller'in yanında olan kişilerdir, onların resimlerini göreceklerdir.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) -Mahkeme takipsizlik kararı vermiş, ondan da bahset...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, takipsizlik kararı değil.

Bakınız, Sayın Çiller için demiştik ki “arabalar tutuluyor...” Sayın Salih Kapusuz, bana şu belgeyi göndermişti, nedir bu belge: Adam, Salih Kapusuz'a “benim arabamı tuttular, 8 milyon 625 bin lirayı bana ödediler, işte sana faturası.” diyor. TURBAN'da çalışanlar DYP'nin mitinglerini yapıyor. İşte, belge burada.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - İşçi mi, memur mu?

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Bu belgeyi, Salih Kapusuz bana gönderdi, Sayın Kapusuz burada yok; ama, bu belgeyi sizlere göstermek istiyorum. (ANAP sıralarından “geldi, geldi” sesleri) Aksini söylemez, ben biliyorum Sayın Kapusuz'u; bu belgeyi o göndermiş bana.

Bakınız, TURBAN'ın telefonları... TURBAN'da çalışan adamları oturtuyorlar başına, otomatiğe bağlanmış 6 tane telefon... Isparta'ya telefon açılıyor, “Sayın Çiller sizi arıyor” diyorlar. Aralık ayında 6 982 telefon ediliyor, 5 946'sı Isparta'ya... Kimin malını kullanıyorsun, kimin malıyla seçim kazanıyorsun? Sayın Tansu Çiller, Sayın Ömer Bilgin, bu konuşmaları devletin telefonuyla nasıl yapar, bu Seçim Kanunuyla nasıl yapılır?

Değerli arkadaşlarım, 13 200 oda free, tutarı 1 milyon dolar, 1 milyon dolar da yedikleri içtikleri; 2 milyon dolar... Kimler kalmış; Ömer Bilgin, 343 oda, 29 056 dolar; DYP Grubu; 41 oda, 2 829 dolar; DYP mitingi; 75 oda, 5 175 dolar ve DYP'nın namlı kişileri...

Değerli arkadaşlarım, zaman kısa; onun için çok süratli gitmek zorundayım. Bakınız, DYP'nin bayrakları, Ömer Bilgin'in posterleri TURBAN'da bastırılıyor, araba tutuluyor, bunlar Isparta'ya naklediliyor; ama, fatura Yalova'ya kesiliyor. Adam geliyor diyor ki “vicdanım rahat etmiyor, bana bu para haram olur; ben bunları Yalova'ya götürmedim, Isparta'ya götürdüm.”

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Yalova'yı o işe karıştırma...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Kimin parası; fakirin fukaranın parası.

Değerli arkadaşlarım, muhtarlara yemek veriliyor... Bunu, KİT Komisyonuna getiriyoruz. Ispartalı muhtarlara yemek veriliyor; orada, ilgili genel müdür diyor ki “kendi paralarını ödediler.” Soruyoruz, yazılı soru soruyorum; adam diyor ki “hayır, kendileri değil, Muhlis Bal ödedi.” Muhlis Bal kim biliyor musunuz; 17 milyar lirayı zimmetine geçirmiş adam. Yani, muhtarların parasını da, onun cari hesabından ödüyorlar. Kimin cari hesabından ödüyorlar; TURBAN'ın cari hesabından, fakirin cari hesabından, fukaranın cari hesabından değerli arkadaşlarım...

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Öküzü nasıl yemişler, öküzü?!.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çalışmadan maaş alanlar, aynı şekilde, DYP mitinglerine katılanlardır. Yine, aynı şekilde, ilgili ifadeler vardır, DYP mitinglerine gidenler vardır havayoluyla. Dosyaları oradadır, bunlar soruşturulacaktır. Eğer, bu komisyon kurulursa, o zaman göreceksiniz ki, havayoluyla mitinglere gidilmiş; belgeleri oradadır. Değerli arkadaşlarım, bakıyoruz, Kastamonu'ya, Sinop'a, Çorum'a, Adana'ya, hem yemek parası hem araba parası alınarak, hem de fakir fukaranın parasından harcırahlar alınarak mitinglere gidiliyor.

Bedeli ne oluyor; bedeli şu oluyor: Ertekin Durutürk, önseçime giriyor; Ertekin Durutürk, ikinci sıradan atılıyor ve onun yerine, önseçimde, Ömer Bilgin, kazanacak sıraya getiriliyor değerli arkadaşlarım. O, bir partinin iç işi, beni alakadar etmez; ama, bu milletin paraları oralara çarçur ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Aykurt, geçenlerde konuşmuştu ve “işte size belgeler; belgeler konuşuyor” demişti. Bu belgeler neydi: Elimdeki şu fatura için “85 450 markı ödedik” demişti. Niye ödediniz? Borcunuz yoktu?!. “İhtiyati kaydı şartıyla ödedik”... Bakınız, değerli arkadaşlarım, onun “ödedim” dediği, Özer Çiller'in “ödedim” dediği, Çillerlerin “ödedim” dediği dört tane belge sahtedir. Bunları düzenletenler de sahtekârdır diyorum. Eğer, bunlar sahte değilse, bunları düzenleyenler sahtekâr değilse, beni mahkemeye vermeleri lazım, hakkımda tazminat davası açmaları lazım, hakkımda ceza davası açmaları lazım. Dokunulmazlık zırhına bürünmeyeceğim, dokunulmazlığımın hemen kaldırılmasını sizden rica edeceğim.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Hakkında açılan davalar ne oldu?..

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakınız, şöyle bir yazı verildi: “Limanımızda konaklayan Marmara Holding A.Ş'ye ait President isimli teknenin hiçbir borcu yoktur.” Ankara'dan telefon ediyor “basın, Özer Çiller'in üzerine gidiyor, bize böyle bir yazı gönderin hemen” Marina Müdürü “mecburduk, böyle bir yazı gönderdik” diyor. Bu yazı da sahtedir; bunu da buradan söylüyorum. Bunu da düzenleyenler sahtekârdır.

Değerli arkadaşlarım, Özer Çiller, sadece kendi yatlarıyla ilgili borçlu değil. Bir de yandaşları vardır, onların yatını da burada şey yapmıştır. Onun da belgesi buradadır.

REFİK ARAS (İstanbul) - Yazıklar olsun!.. Yazıklar!..

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım -oğlunun tenis hocası Okan Ünalmışer- oğluna tenis hocası tutuyor ve bu tenis hocasının parasını da TURBAN'a ödetiyor. Değerli arkadaşlarım, böyle bir devlet olmaz, böyle bir milletvekilliği olmaz, böyle bir insanlık olmaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, sürenizi 2 dakika uzatıyorum; toparlayın lütfen.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, faks olayı vardır; arkadaşım, buraya bir faks getirmişti. Buraya getirdiğiniz faks olayı şudur: Elbette, Özer Çiller'in birçok faksı vardır; ama, sizin dediğiniz faks, o değil; müfettiş raporunda olan fakstır.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Hakkında açılan davalar ne oldu?

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Siz, hiç laf atmayın... Siz, laf atmayın, çok fena yaparım sizi!.. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, şimdi, olayın sonuna geliyoruz. Bakınız, bütün partilerdeki Diyarbakırlı milletvekilleri, sizlere sesleniyorum, siz, beni iyi dinleyin; fakir bölgelerin milletvekilleri, sizler de beni iyi dinleyin. Bakınız, 14 Ocak 1997'de, Diyarbakır'da bir vatandaş, fakir fukaraya bir şeyler gönderiyor. Benim vatandaşım, o 500 bin liralık şeyi alabilmek için mücadele veriyor; alamayan ağlıyor. Bu, bizi yaralıyor.

Değerli arkadaşlarım, ama, şimdi okuyacağıma bir bakınız; Sayın Özer Çiller ve korumalarına verilen yemekler: Karışık ızgara 63 porsiyon, şiş 55 porsiyon, köfte 41 porsiyon, bonfile 23 porsiyon; hülasa, 869 porsiyon, on günlük!.. (ANAP sıralarından “Vay vay vay” sesleri, gülüşmeler)

Değerli arkadaşlarım, içtikleri; rakı, Buzbağ Şarap, kalite viski, kanyak tek; bunları yatta içiyorlar ve faturalarını devlete ödetiyorlar.

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, 2 dakika da doldu efendim. Lütfen... Toparlar mısınız...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Saygı sunun...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Şimdi, size soruyorum; siz, bu fakir fukaranın hakkını mı koruyacaksınız; yoksa, içtikleri içkileri, yedikleri yemekleri mi şey yapacaksınız... Devlete ödettiler... (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, süreniz bitti efendim.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben inanıyorum ki, Yüce Heyetiniz, bu soruşturmayı açacaktır. Bu soruşturmayı açmakla, bu olayları adalet terazisinde bir daha tartacaktır ve bu, adalet terazisinde tartıldığı zaman göreceksiniz ki -belki de, TURBAN bir dönüm noktası olacak, Susurluk bir dönüm noktası olacak-Türkiye'yi bu gibi insanlardan temizleyeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Dumankaya'ya teşekkür ediyorum efendim.

Kişisel söz talebinde bulunan Sayın Ali Rıza Gönül; buyurun efendim.

Sayın Gönül, süreniz 10 dakikadır.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Soruşturma Komisyonu raporu öncesi, önergenin Türkiye Büyük Millet Meclisine verildiği ve öngörüşmenin yapıldığı gün, TURBAN'ın hukukî yapısını irdelemiş ve ilgili bakanın sorumluluğunun ne olduğunu, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 39 uncu ve 40 ıncı maddeleri gereğince, Yüce Heyetinize, yine, bendeniz arz etmiştim.

Ben, tabiî ki, o konuya tekrar girmiyorum; girmiyorum; ama, biraz evvel, burada, kişisel söz alıp, görüş ve düşüncelerini ifade eden Sayın Dumankaya'ya, hukukî bilgimizi genişlettikleri için teşekkür ediyorum.

Burada, hem savcı hem de yargıç olarak Sayın Çiller'e suç tasniinde bulundu, yargıladı ve sonunda da mahkûm etti. Ben, Sayın Dumankaya'yı, mimar, mühendis, müteahhit bilirdim; ama, demek ki, kendileri hukukçuymuş!.. (ANAP, DSP, CHP sıralarından gürültüler)

Hele hele, pirzolalardan filan başlayıp da, kuru fasulyelerden, bulgurlardan çıkınca, mutfak kültürümüzü de artırdılar; kendilerine teşekkür ediyorum!..

TURBAN konusu yakın bir geçmişte tartışılmış ve araştırma komisyonu raporu üzerindeki görüşler bu kürsüden dile getirilmişti. Ortaya konulan iddia ve isnatlara soyut cevaplar değil; somut belge ve delillerle, resmî kayıt ve makbuzlarla cevap verilmiştir.

Sayın sözcü, biraz evvel, yine burada, bizim ibraz ettiğimiz belgelerin, delillerin ve makbuzların sahte olduğunu ifade ettiler.

AHMET KABİL (Rize) - Doğrudur!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Şimdi, buna “doğru” diyorsunuz, bu sözde olan iddialara doğru diyorsunuz da, buradan, bu kürsüden belirttiğimiz, ibraz ettiğimiz ve gösterdiğimiz yazılı metinlere, yazılı belgelere hangi hukuk duygusu içerisinde “sahte” deme cesaretini ve vicdansızlığını gösteriyorsunuz?!. (ANAP sıralarından “sahte, sahte” sesleri)

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Doğru değilse beni mahkemeye verin.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bakın, burada, bizim iddialarımız bilgi, belge ve makbuzlara dayanıyor; ama, siz, hâlâ iddia ediyorsanız, sizi ikna etmemiz mümkün değil. Herhalde, önergeyi hazırlayan arkadaşlarımız ikna olmamışlar ki, konu, Sayın Çiller hakkında Meclis soruşturması talebiyle Yüce Heyetinizin huzuruna getirilmiş bulunmaktadır.

Tabiî ki, amacı siyasî olunca, gerçeği ne kadar ifade etsek de, bazı vicdanları ve insanları ikna etmek mümkün olmuyor ve olamıyor; çünkü, özde, doğruyu aramak, bulmak, onu ifade etmek niyeti yerine, gerçeği saptırmak, kişileri karalamak, siyasî zeminde küçük düşürmek amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, önergeye şöyle bir göz attığımızda, doğruyu bulmak, hak ve hukuku kaim ve daim kılmak adına, siyasî husumet ve kinin nasıl dizeler halinde önümüze getirildiğine tanık olmaktayız.

Hak ve hukuk kavramları, insanoğlunun yaşam kadar değer verdiği temel öğelerdir. İnsanoğlu, bu iki kelimeyi, bazen tek tek, bazen de -pekiştirmek için- yan yana, birlikte kullanır. Eğer, hak ve hukuk kelimeleri, anlamlarına uygun bir değer ifade edecekse veya etmesi isteniyorsa, her şeyden önce, vicdanlarda kaynağını bulmak zorundadır. Vicdanlarda kaynağını bulamıyor ve değer alamıyorsa -herhangi bir kelime gibi- anlamını yitirmiş, sıradan bir kelime olmaktan öteye geçemez.

Değerli milletvekilleri, dildeki selâseti, hitabeti ve belâgat ustalığıyla maruf milletvekili arkadaşımızın zabıtlardan okuyacağım şu cümleleri, bu önergedeki iddialara ve isnatlara ne derece uyum sağlıyor, takdirlerinize bırakıyorum: “Siyasette rivayet kadar tehlikeli silah yoktur. İslam hukukunda rivayet, ravinin ahlakı kadar sahihtir. Dolayısıyla da, suçlamanın zemini siyasal olunca, tartışmada ahlakın kapısından geçmek masal olur; çünkü, ravi müşteki olursa, rivayet gıybete döner.” Doğru mu değerli arkadaşlarım?.. (ANAP sıralarından gürültüler)

Doğru tabiî...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Bir daha oku...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu sözün sahibi, çok değerli bir Anavatan milletvekili arkadaşımız. Evet... Güzel bir cümleyle, güzel bir tespit. Arkadaşımın bu güzel tespitinden yola çıkarak, yine, onun ifadesiyle “rivayet torbası” bu önergeyi açtığımızda, zihinlerde nasıl tereddütler yaratmayı amaçlamak için iddialara yer verilmek istendiğini hayretle görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri -tekrarı olacak; ama, hoşgörünüze sığınıyorum- bakalım, bu önergede neler rivayet edilmiş: “DYP'nin Genel Başkanı Sayın Çiller'in yaptığı mitingler TURBAN imkânlarıyla organize edilmiş, düzenlenmiştir” deniliyor. (ANAP sıralarından “doğru, doğru” sesleri, gürültüler) Yapmayın... “Doğru” demeyin... Yapmayın değerli arkadaşlarım...

YAVUZ KÖYMEN (Giresun) - Sen biliyorsun... İspat edildi bunlar... Sen yapma bunu, sen konuşma...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sonra, bizim teşkilatlarımız, bizim imkânlarımız, bizim gayretlerimiz, bizim çalışmalarımız ne oldu diye bizim yakamıza yapışırlar. (ANAP sıralarından gürültüler)

Yani, Sayın Bilgin'in başında bulunduğu TURBAN ve ilgilileri, meydanlara yirmibin, otuzbin, ellibin, altmışbin kişiyi toparlıyorsa, yığıyorsa, önce kendilerini kutlamak lazım, teşekkür etmek lazım. (ANAP sıralarından “Et!.. Et!..” sesleri, gürültüler)

Marsan şirketine ait iki yatın bakım ve onarımları nedeniyle doğan borçların ödenmediği iddia ediliyor...

YAVUZ KÖYMEN (Giresun) - Doğru!.. Yalan mı?!.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Aykurt hem araştırma komisyonu raporu üzerinde hem de bugün, Genel Başkanımız Sayın Çiller ailesinin ödemelerine ait makbuzlarını ve hatta kurumdan alınmış borç bulunmadığına dair olan belgeleri huzurlarınızda okudu...

YAVUZ KÖYMEN (Giresun) - Kendileri kabul ediyorlar, sen niye kabul etmiyorsun?!.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bütün bunlara rağmen, hâlâ bu belgelere inanmıyorsanız ve bu makbuzların sahte olduğunu iddia ediyorsanız, hukukun temel kuralını hatırlatmak isterim. Aksini ispat eden siz misiniz? İddianızı ispat ile yükümlüsünüz.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - İşte, onu ispat ediyorum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - İspat etmezseniz müfteri olursunuz... Müfteri olursunuz...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Kabul ediyorum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Artezyen kuyusunun kimin tarafından kazıldığı ve parasının kimin tarafından alındığı da ortadadır. Yalnız, hatırlatayım; bu sefer, son anda faks meselesini ortaya getirdiniz. Siz, faksın düzenleyicisi olan, buradan soyadını ifade edeceğim Kuşadalı Sayın İstanköylü'nün düzenlediği bu belgeye de mi “sahte” diyorsunuz? Ona diyemezsiniz.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Hayır... O, başka bir belge... Faks... Faks...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Herhalde, öğrendiniz ki, geçmiş dönemde sizin yönetim kurulu üyenizdi bu arkadaşınız, bu değerli arkadaşınız. Onun için, onu gündeme...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gönül, süreniz doldu. Size 2 dakika süre veriyorum; buyurun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Onu gündeme getirmekten özenle kaçındınız.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Bu konuşmadan sonra bakanlık hakkın!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Siyaseten, Genel Başkanımız aleyhine birtakım iddia ve isnatlarda bulunuyorsunuz. Hani, eski kelimeyle “istiskal” dediğimiz küçük düşürücü iddiaları ileri sürüyorsunuz; bunu anlıyoruz; ama, değerli imza sahibi arkadaşlarımdan sormak istiyorum; Çiller, yalı komşularının yatları için de, aynı usulle, marina imkânlarını sorumsuzca kullandırmıştır diye bir iddiada bulunuyorsunuz. (ANAP sıralarından “İddia değil, doğru” sesleri)

Değerli arkadaşlarım, işte, bu, olmadı; bu, fevkalade yanlıştır. Bu sözlere “insaf” denir. Size sormam gerekir; kimdir bu komşular? Bu komşuların adını soyadını vermiyorsunuz.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sedat Özbaş...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ama, birtakım insanları komşuluk sıfatıyla töhmet ve şaibe altında bırakıyorsunuz.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Dosyaya bak; isimleri orada var...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - İster siyasî inat, ister siyasî kin ve hesaplaşma, ne derseniz deyin; sıfatı, adı belli Sayın Genel Başkanımıza birtakım isnat ve ithamlarda bulunabilirsiniz ve cevabını da bizden alırsınız; ama, her şeyden habersiz komşularını karalamaya, rivayet ve dedikodunun içine çekmeye ne hakkınız var.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Belge orada, belge...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Onlar, siyasî rakibiniz değil ki veya biz bilmiyorsak, ne zamandan beri sizin siyasî rakibiniz oldular? Hele hele, devamla “Özer Çiller'in helikopterlerle...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN - Sayın Gönül; lütfen efendim... Toparlar mısınız.

Buyurun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - “...yaptığı seyahatlerin, oğullarının ve arkadaşlarının yaptığı harcamaları TURBAN'a ödettirilmiştir” derseniz inandırıcılığınızı külliyen kaybedersiniz.

Değerli arkadaşlarım, TURBAN, 233 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye bağlı bir kuruluştur. Sayın Bakanın, 40 ıncı madde gereğince sorumluluğunu bir illiyet bağıyla tespit etmeniz lazım; eğer, bunu etmiyorsanız, o zaman, buradan da ben derim ki; bir zamanlar, bir dönemler başbakanlık yapmış kişi ve kişilerin de, ortada müşahhas mahkûmiyet kararları olan Selim Edesler, Engin Civanlarda da aynı illiyet rabıtasıyla sorumlu olduğunu kabul etmeniz gerekir; arasında fark yoktur değerli arkadaşlarım. (DYP sıralarından alkışlar) Onun da sorumluluğunu kabul etmeniz gerekir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN - Sayın Gönül, saygı sunar mısınız Genel Kurula.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ben, bütün bunların dışında, takdiri Yüce Heyetinize bırakıyorum. Kişisel oyun, safsata dolu, gerçeklerin dışında iddia ve ithamlarla dolu bu soruşturma önergesine ret oyu vereceğimi belirtir; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gönül teşekkür ediyorum.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Dumankaya.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Bir şey söylemek istiyorum; bu 4 belgenin sahte olduğunu söyledim; düzenleyenlerin sahtekâr olduğunu söyledim. Eğer, aksi varitse beni mahkemeye versin.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, kişisel konuşmalar tamamlanmıştır.

Son söz, hakkında soruşturma istenen eski Başbakan Sayın Tansu Çiller'e aittir.

Sayın Çiller?.. (Bakanlar Kurulu sıralarından “Görevle yurt dışında” sesleri)

Söz talebi yok.

Sayın milletvekilleri...

YAVUZ KÖYMEN (Giresun) - Duyamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben duydum; zabıtlar da duydu Sayın Köymen.

Sayın bakanlarımız, oylamada kolaylık olması bakımından uygun bir yere otururlar mı; sayın milletvekilleri, sayın bakanlara ait sıraları lütfen boşaltsınlar ve uygun bir yer bulsunlar; çünkü, sayın bakanlar öyle işaret ediyorlar.

Efendim, bayrama daha çok var; muayede gibi toplanıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri...(ANAP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

Hayır ola efendim, bir şey mi var?!

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Müsaade buyurun efendim; oylamayı ben yapacağım, müsaade buyurun...

Sayın milletvekilleri, oylama yapacağım; ancak, oylamaya geçmeden önce, verilmiş bir açık oylama talebi vardır; onu okutup talepte bulunan sayın üyelerin Genel Kurulda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.

Sayın milletvekilleri, lütfen... Yerlerinizi değiştirmeyiniz. Bize yardımcı olun biraz.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan soruşturma önergesi oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN - Sayın Ali Rıza Gönül?.. Burada.

Sayın Hasan Ekinci?.. Burada.

Sayın Mehmet Gölhan?.. Burada.

Sayın Nahit Menteşe?.. Burada.

Sayın Sabri Güner?.. Burada.

Sayın Saffet Arıkan Bedük?.. Burada.

Sayın Cevdet Aydın?.. Burada.

Sayın Cihan Paçacı?.. Burada.

Sayın Abdulkadir Akgöl?.. Burada.

Sayın Yahya Uslu?.. Burada.

Sayın Hasan Denizkurdu?.. Burada.

Sayın Zeki Ertugay?.. Burada.

Sayın İsmail Köse?.. Burada.

Sayın Osman Çilsal?.. Burada.

Sayın İsmet Attila?.. Burada.

Sayın Nuri Yabuz?.. Burada.

Sayın Tekin Enerem?.. Burada.

Efendim, yeteri sayıda imza var.

KÂTİP ÜYE ALİ GÜNAYDIN (Konya) - Tamam olmadı Sayın Başkan, 20 imza olacak.

BAŞKAN - Hayır efendim, açık oylama için 15 üye kâfi, yoklama için 20 üyeye ihtiyaç var; yeteri sayıda imza bulunmaktadır.

Şimdi, oylamanın şeklini belirleyeceğiz; kupalar sıralar arasında mı dolaştırılsın, yoksa kürsü önüne mi konulsun diye...

Kupaların sıralar arasında dolaştırılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Başkan, bir talebimiz var.

BAŞKAN - Efendim, yerlerinize oturun; lütfen... Lütfen...

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Bir dakika, Sayın Başkan; 24 bakan var; hepsi çift oy kullanıyor.

BAŞKAN - Efendim?!.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Sayın Başkan, 22 bakan var burada.

BAŞKAN - Efendim, sayın bakanların sayısını 37 olarak alacağız; sayıya 37 ilave edeceğiz.

YAVUZ KÖYMEN (Giresun) - Sayın Başkan, 52 bakan var...

BAŞKAN - Kabul etmeyenler_

Efendim, bir Divan Üyesi arkadaşımız tereddüt buyurdular; bir daha sayacaklar. (ANAP sıralarından gürültüler)

Efendim, müsaade buyurun_

Sayın milletvekilleri, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle oylama yapılacağı hususu kabul edilmiştir. (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, yanında basılı oy pusulası bulunmayan sayın üyeler, beyaz bir kağıda, adını, soyadını, seçim çevresini ve oyunun rengini yazıp, imzalamak suretiyle oyunu kullanabilirler; aksi halde, oy geçersiz sayılır.

Kupalar dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN - Salonda bulunup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylama sonucunu açıklıyorum:

Eski Başbakan Sayın Tansu Çiller hakkında TURBAN konusunda verilmiş olan (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması önergesiyle ilgili yapılan açık oylamaya 492 sayın üye iştirak etmiş; 242 oy kabul istikametinde, 247 oy ret istikametinde kullanılmış, 3 oy geçersiz sayılmıştır. (DYP sıralarından alkışlar) (*)

Sayın milletvekilleri, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz ve daha önce alınan karar gereğince, bu kısmın 83 üncü sırasında yer alan (10/108) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 85 inci sırada yer alan (8/6) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerini yapacağız.

2. -İzmir Milletvekili Sabri Ergül ve 19 arkadaşının, polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108)

BAŞKAN - Şimdi, 83 üncü sırada yer alan, İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül ve 19 arkadaşının, polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaları araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.

Sayın Hükümet hazır mı efendim?.. Hükümet hazır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, saat 16.00'ya geliyor...

BAŞKAN - Efendim, bari Hükümeti konuşturalım; hiç olmazsa, başlamış oluruz.

Önerge daha önce okunduğu için tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, Sayın Hükümete, siyasî parti gruplarına, önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği diğer bir imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri Hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahibi için 10 dakikadır.

Şu ana kadar gruplar adına bir söz talebi gelmedi.

İlk söz, Hükümet adına...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, süre saat 16.00'da bitiyor...

BAŞKAN - Gruplar ne buyurur efendim; ara verelim mi?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ara verelim Sayın Başkan.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, ara verelim.

BAŞKAN - Peki efendim.

Grupların temayülünün de bu istikamette olması hasebiyle, oturumu, saat 18.30'da yeniden toplanmak üzere kapatıyorum.

Kapanma Saati : 15.50


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.30

BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Ali GÜNAYDIN (Konya), Kâzım ÜSTÜNER (Burdur)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Müzakerelere kaldığımız yerden inşallah devam edeceğiz.

Bundan önceki oturumda, zannediyorum “gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmına geçiyoruz” demiştim; ama, tekrarında mahzur yoktur; ifade edilmemesinde mahzur vardır fehvasınca, bir kere daha okuyorum.

Daha önce alınan karar gereğince, bu kısmın 83 üncü sırasında yer alan (10/108) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 85 inci sırasında yer alan (8/6) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerini yapacağız.

VI.-GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

2. -İzmir Milletvekili Sabri Ergül ve 19 arkadaşının, polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, 83 üncü sırada yer alan, İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül ve 19 arkadaşının, polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaları araştırmak amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, önerge daha önce okunmuştu; o sebeple, zaman ekonomisi açısından yeniden okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla Hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, Hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahibi için 10 dakikadır.

Gruplar adına, şu ana kadar, öngörüşmeyle ilgili söz talebi gelmemiştir.

Ben, konuşmak istiyorsa, Sayın Hükümete söz vereceğim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Söz istemiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - İstemiyorsunuz.

Gruplar adına söz talebi var mı efendim?

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Ergül, zatıâliniz mi efendim?

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Evet.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ergül; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ergül, süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA SABRİ ERGÜL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi içten saygılarla selamlıyorum.

Önergemizi eylül ayında vermiştik. Önergenin görüşülmesi için grup başkanvekilleri Danışma Kurulunda oybirliğiyle karar vermişler; üzerinde birleştikleri için, kendilerine, ayrıca Grubum adına teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın İkinci Kısmında “Temel Haklar ve Ödevler” başlığı altında bulunan maddelerinden 20 nci maddesi, özel hayatın gizliliğini düzenliyor ve “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Adlî soruşturma ve kovuşturmanın gerektirdiği istisnalar saklıdır” diyor. Madde devam ediyor...

Aynı şekilde, 22 nci madde, haberleşme hürriyetini temel haklar içerisinde sayıyor ve “Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır” diyor ve “Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz” temel hükmünü getiriyor.

Değerli arkadaşlarım, araştırılmasını istediğimiz konuda verdiğimiz bu önerge, Türkiye'de kurulu bütün mobil ve sabit telefonların Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından istenildiği şekilde ve istenilen sürede dinlenilmesine ilişkin, öncelikle Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinin verdiği -daha sonra da diğer bölgelerdeki devlet güvenlik mahkemelerinin verdikleri- kararın, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından uygulanılmasına ilişkin bir araştırma önergesi.

Elbette ki, bu temel hak ve ödevler, belirli ahvalde, yasalarla sınırlandırılabiliyor. Bunu, Anayasamız düzenlemiş, yasalarımız düzenlemiş. Terörle mücadele için, suçluların takibi için bu hakların nasıl kısıtlanabileceği, yine, Anayasamızda ve yasalarımızda belli. Özellikle özel hayatın gizliliğini ve haberleşmenin gizliliğini temel alan bu maddelere ilişkin olarak, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzda da hükümler var.

Elbette ki, terörle, suç örgütleriyle, suçlularla mücadele için bu yetkilerin kullanılması gerekiyor; ama, bunları yaparken, kendimizi, hukukla ve yasayla bağlı kabul etmek durumundayız; hukuk devletinin temel ilkesi bu.

Bunların nasıl kısıtlanabileceği konusunda, özellikle, CMUK dediğimiz, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 97 nci maddesi, bunun hâkim kararıyla olabileceğini söylüyor. Elbette ki, bir suçu, suç örgütünü takip ederken, terörle mücadele ederken, ortada belirli emareler, kanıtlar varsa, savcı, bu konuda yargıca başvurarak “şu kişinin evini arayacağım, şu mekânda bir arama yapacağım, şu telefonu dinlemek durumundayım, şu şu deliller var, bu örgütü, bu suçluyu, sanığı, suç işlediği konusunda emareler olanı takip etmek durumundayım; bana, bu arama yetkisini, dinleme yetkisini verin” diyebilir. Yasalarımız bunu düzenlemiş; ama, burada, bunun, olay, kişi, yer, mekân, telefon, olası telefonlar olarak tadat edilmesi gerekiyor; bununla yargıca başvurursunuz, bu konuda bir karar alırsınız.

Şimdi, araştırılmasını istediğimiz bu olay, böyle bir karar değil. Nerede, kimin, nasıl, hangi sürede, hangi nedenle dinlenileceği meçhul ve dinleyenlerin insafına kalmış bir karar. Olay, basında yer aldı. Sonraki araştırmalarımızdan anlaşıldı ki, 1994 yılı sonu ve 1995 yılı başlarında, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi, Emniyet Genel Müdürlüğünün talebi ve oradan savcılığın talebiyle yedek hâkim yoluyla iki karar vermiş. Birincisinde, dinleme konusunda bir genel yetki vermiş; yetmemiş; ikincisinde, Telekom tesislerinde, PTT'de, kurulu telefon tesislerinin yanına, Emniyet Genel Müdürlüğünün tesislerini kurarak ve bütün hatların oradan geçirilmesi koşuluyla, geniş, soyut bir karar vermiş.

Şimdi, burada, bu kararı en sonunda uygulayan insan; kararda açıkça bir olay, bir telefon veya şu bölge, şu iletişimi dinleyeceğiz diye bir şey yok. Tamamen soyut, genel, bütün telefonları dinleme hakkı vermiş; yetmemiş; orada tesis kurarak, bütün hatların da Emniyet Genel Müdürlüğünün kuracağı bu dinleme tesislerinden geçme zorunluluğunu koymuş.

Bakınız, aynı zamanda karar gizli. Bir hukukçu olarak söylemek istiyorum. Mahkemeler gizli karar vermez, mahkemelerin temel karar verme şekli alenîdir. Eğer, bir konuda gizli karar vermeyi düşünüyorsanız, yayın yasağı koyarsınız; artı, hazırlık tahkikatının gizli olması nedeniyle başvurursunuz, bir savcı başvurur, mahkemeden karar alır; o tahkikat sırasında, o karar gizlilik özelliğini korur; ama, o tahkikat bittiğinde, dava açıldığında aleniyete kavuşur.

Şimdi, olay, basında geniş şekilde yer alınca, dönemin Sayın Bakanı “evet, dinliyoruz” dedi ve kararı savundu.

Arkadaşlarım, sözlerimin başında da belirttim, tabiî ki, devletin, yaygın terör hareketleri karşısında ulusal bütünlüğümüzü sağlayabilmek adına, ülkemizde huzuru sağlayabilmek adına, belirli yetkili organların kararıyla belirli ölçülerde telefon dinleme hakkı vardır ve bu olmalıdır; ama, burada, hukuka, Anayasaya çok açıkça aykırı, temel hakların özünü zedeleyen ve kimin, ne zaman, nasıl kullanıldığı meçhul ve denetimi olmayan bir kararı Sayın Bakan savunarak “büyük kentlerde huzuru böyle sağlıyoruz” dediler.

Arkadaşlarım, kendi adıma söylüyorum, bazı kamu görevlileri ve sayın bakanlar da zaman zaman bunu yapıyorlar; biz, bazı konularda yanlış düşünüyoruz diye aklıma geliyor ve onu ifade etmek istiyorum.

Elbette ki, bu kararların hukuka uygun olmasını savunmak, terörle mücadeleyi zafiyete uğratmak amacını taşımıyorum; bilakis, eğer, siz, hukuk içerisinde kalarak terörle mücadele ederseniz, onunla ilgili olarak mücadele yöntemini Anayasamız ve yasalar düzenlemiş; önemli olan, kişilerin sübjektif değerlendirmelerine, uygulamalarına olanak bırakmamaktır. Kamu hukukunda sübjektif değerlere yer yok.

Sayın Bakan “bu çocuklar çok namuslu; dinliyorlar, ama kimseye de sır vermezler; bunlar ehlinamustur; biz, bunları dinlemek zorundayız” diyor.

Sayın Bakanım, katılıyorum, belki iyi niyetle bunu söylüyorsunuz; ama, her bakanın, alt kademelerini çok kolay kontrol edemediği, kimin ne yaptığı, sonraki olaylarda ortaya çıktı. Biz, hukuk çerçevesinde, Anayasaya ve yasalara uygun olarak alınmış, yetkili mercilerce verilmiş, kontrolü mümkün olan kararların uygulanmasına karşı değiliz.

Şimdi, burada bunu söylediğimiz zaman “efendim, terörle mücadeleyi zafiyete uğratıyorsunuz” gibi bir yaklaşım gerçekçi bir yaklaşım değildir. Elbette ki, devlet -bu ülke kolay kurtulmadı- bu ülkenin ulusal bütünlüğü için, huzuru için, eline silah almış kim varsa onunla mücadele edecek; ama, bunu yaparken, hukuka uygun hareket edecek; bunu yaparken, temel insan haklarını zedelemeyecek. Bunu yaptığınız zaman hukuk devleti olursunuz; hukuk devleti ile aşiretin, eşkıya ile hukuk devletinin farkı burada başlar. Terörün bedeli, temel hakların, özgürlüklerin sınırlandırıldığı, demokratik hakların kullanılamadığı bir ülke olmamak gerekir. Hukuk içinde kalırsak terörü önleyebiliriz; bunu ileri, çağdaş ülkeler başarmışlar; biz de bunu böyle başarmak zorundayız.

Şimdi, bakınız, bu konularda, bu karara dayanarak o telefonları dinlemek durumunda olan memurlar iyi niyetli de olabilirler; ama, bunları dinlerken, alınan istihbarî bilgilerin nerede kullanıldığı, hangi amaçla kullanıldığı, kimin kime ne bilgi verdiği son olaylarda açığa çıktı. Eğer, bunları hukuk içerisinde bir mücadeleye, Anayasanın ve yasaların öngördüğü tarzda bir esasa oturtamazsak, devlet başka bir anlamda zafiyete düşüyor. Kolay değil, 20 bin insanımızı kaybettik, binlerce şehit verdik, askeriyle, polisiyle, korucusuyla; ama, buna rağmen Türkiye, terörle mücadelede arzu ettiği başarıyı sağlayamamışsa, bir eksikliğimiz var; bunu, bu Meclis elbirliğiyle bulmak durumundadır. Terörle sonuna kadar etkin ve yetkin bir şekilde, yasal çerçeve içerisinde mücadele edilmelidir; ama, bunu yaparken, terörle mücadele ediyoruz diyerek, bunun arkasına sığınarak, hukuk dışı, yasada yeri olmayan birtakım yetkileri kişilere verirseniz, onların sonradan neler yaptığı son olaylarda ortaya çıktı.

Şimdi, hukuku değil de, kişilerin kendi değerlerini, sübjektif kabullerini ölçü olarak kabul ettiğiniz zaman -öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki, bunlar basında da yer aldı- o bilgilerin nerede, nasıl kullanıldığını, hangi iç rekabetle kullanıldığını, hatta, hangi şantajlara araç olduğunu basında birçoğumuz okuduk.

Değerli arkadaşlarım, iki şeyi ayırt etmek durumundayız: Terörle, suçla mücadele ederken, bunu, hukukun çerçevesinde, yasaların öngördüğü düzenlemeleri kollayarak, dikkat ederek yapmadığımız zaman, bilakis, bunun sonra, devletin zafiyeti açısından belirli sonuçları oluyor.

Bakınız, o iyi niyetli ve terörü önleme adına bu görevi yaptığını söyleyen ve bu yetkileri kullanan insanların, bir süre sonra... Belki, onlar vatanını seviyorlar, inanıyorum; ama, vatanı sevmenin ölçüsü konusunda anlaşabilmek... Enver Paşa da seviyordu vatanını; koca imparatorluğu batırdı. O, vatanını seven ve haklarında “bunlar hukukun dışına çıkmazlar, bunlar çok dürüst çocuklar, hiçbir yere de sır vermezler” denen kişilerin, bir süre sonra, o ekipler içerisinde yer alanların -ki, Söylemez Çetesiyle yakalanlardan biri, o elektronik muhaberat bölümünde görevliydi- o bilgileri nerede kullandıklarını ve giderek birbirlerini dinlemeye başladıklarını... Çünkü, siz, hukuk dışılığı kural olarak benimsiyorsanız, kişilerin inisiyatifine bırakıyorsanız ve onları denetleyemiyorsanız, onların nerede, kimin, hangi bilgiyi nasıl kullandığını kontrol edemezsiniz. Bugün, Türkiye, bu durumla karşı karşıya. Bunun, bu kamu yetkisini kullananların denetleneceği, bu icranın denetleneceği yer Yüce Meclis. Çok içten söylüyorum, bütün gruplar da bu konuda anlaştığı için söylüyorum: Geliniz, bunun yerindeliğini incelemek durumunda olalım. Terörle mücadeleyi zafiyete uğratmadan, bu gerekli olanı yasal çerçevede yerine getirerek; ama, kişilerin inisiyatifine bırakarak, istismarın söz konusu olduğu bir ortamda -üzerine basa basa söylüyorum- hele hele, bu son olaylardan ders alması gereken kamu görevlileri olarak, Parlamento olarak, bunu, Türkiye'de, hukuka uygun bir tarzda işletebilelim.

Bakınız, bu konularda, araştırma önergesini verdikten sonra -her şeyden evvel bir yurttaş olarak, bir parlamenter olarak, ben, bu ülkenin insanları adına, bu ülkenin insanlarının ikinci sınıf demokrasiye ve ikinci sınıf özgürlüklere müstahak olmadığı inancındayım- olayı izledim, bilgiler topladım. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bu kararın yanlış olduğunu anlatarak, başvurularım oldu, Sayın Adalet Bakanına da yazılı soru önergelerim oldu; birkaç kez de kendisiyle görüştüm ve -iznini aldığım için söylüyorum- şunu gördüm: Belki, nedenleri konusunda farklı düşünebiliriz; ama, bu kararın genişliği, bu kararın hukukî olmadığı, istismarlara müsait olduğu konusunda, Sayın Adalet Bakanının da şikâyetçi olduğu izlenimini edindim; eğer, yanlış düşünüyorsam ki, bugün, gazetelerde bir demeci yer aldı; Sayın Bakana, bu demeci kendisinin verip vermediğini sordum “evet, ben verdim” dedi.

Şimdi, arkadaşlarım, Sayın Bakan bu konuda, kendi Teftiş Kuruluna olayı incelettirmiş ve yüksek yargıçlardan oluşan Teftiş Kurulunun görüşü, bu kararın hukuka uygun olmadığı ve düzeltilmesi gerektiği yönünde ve Sayın Bakan -kendilerine teşekkür ederim- İçişleri Bakanına başvurarak, bunun düzeltilmesini istemişler.

Tabiî, burada, tercih edilecek yollardan biri şu olabilirdi: Esasında bu, DGM yedek yargıçlığının verdiği bir karar, geçici olması gereken bir karar; çünkü, o konudaki tahkikatın, savcının yürütmekte olduğu tahkikatla sınırlı olması gereken bir yetki bu; ama, öyle değil karar. İlanihaye, istediğiniz kadar dinleyebileceğiniz ve süresiz bir karar. Bu karar, kesinleşmiş bir karar değil, hatta, bu karar, bir mahkeme kararı da sayılmayabilir; idarî sonuçlar da doğuran bir karar. Bu karara göre, Türkiye'deki uygulamalarda, geniş şekilde, her ildeki, her bölgedeki Telekom tesislerinde, halkımızın deyimiyle, basında da yer alıyor, telefonun telleri emniyetten geçiyor; geçsin; ama, bu bilgiler nerede kullanılıyor, kim, kime, neyi veriyor? En yetkili ağızların söylediği gibi -son zamanlarda Susurluk Komisyonunda bilgi verdiler- herkes, herkesi dinliyor; yani, bir bakıma, bağışlayın beni, kimin eli kimin cebinde belli değil. Buna bir çözüm bulmak durumundayız. Ulusal bütünlüğü, ülke huzurunu da koruyarak, güvenlik güçlerinin böyle zor bir görevi de üstlendiklerini bilerek, onları da zafiyete uğratmadan; ama, hukuk içerisinde kalarak bunu sonuçlandırmak için, bu konuda icrayı denetlemek durumunda olan Yüce Meclisin bir araştırma komisyonu kurarak -aynen Susurluk Komisyonunda olduğu gibi- bu olayın üzerine gitmesi gerektiği görüşündeyim.

Arkadaşlarım, bakınız, eski Başbakan, Anamuhalefet Partisi Lideri “telefonlarım dinleniyor” diye feryat ediyor. Öbür taraftan, MİT yetkilisi geliyor “evet, birbirimizi dinler hale geldik” diyor. Böyle bir ortamda, bu yetkiye de dayanarak -ki, bu yetkinin dışında fiilen dinlemeler de söz konusu olabilir; önergemiz onu da içeriyor- bu tür yetkilerin hangi anlamda kullanıldığı ve edinilen bilgilerin ne maksatla kullanıldığı konusunda bir araştırma önergemiz var. Olayların bu kadar vahim bir boyut aldığı ülkede -kimse sanmasın ki- bugün o tarafı dinliyorsa yarın öbür tarafı dinliyor; şimdi dinlediklerini deklare etmiyorsa, o belki iktidar gücündendir; onları şimdi istifliyorlar, sonra, bir uygun yerde, o dinlediklerini de çıkarırlar. Çok içten söylüyorum, Yüce Meclisi bu konuda temin etmek isterim, bu yetkilerin hukuka uygun kullanılıp kullanılmadığı konusunda, bir denetim mekanizması olarak; yani, yapanların yaptıklarının -eğer hukuk dışıysa- yanlarına kalmayacağını anlatmak durumunda bu Yüce Meclis.

Bakınız, Susurluk Komisyonunda kamuoyunun desteğini aldık, o araştırma komisyonu; ama, kamuoyunun öylesine desteğini aldı ki, belki bilgi vermek durumunda olmayan insanlar -herkes vermek durumunda; ama “vermeyeceğim” dese, getirmek, icbar etmek durumunda olmadığımız insanlar- bile gelip bilgi vermek durumunda kaldılar. O, istisna olarak vermeyen birkaç kişinin de verebilecekleri bir ortama ulaşacağımızı umuyorum. Kamuoyunun böylesine desteğini almış bir komisyon, Parlamentoya da saygınlık kazandıran bir işlev gördü. Dilerim, güzel şeyler yaptı, sonucu da güzel olur.

Örnekler vermek istemiyorum; kişisel amaçlarla, rekabet için, şantaj için kullanıldığı, işadamlarının şikâyetçi olduğu, ticarî sırların birbirinden alınıp verildiği ve özel hayatın gizliliğine rağmen, bu çağdaş dünyada, bu teknolojik gelişmelerde en önemli araç olan iletişimin, haberleşmenin, kimin tarafından nasıl kullanıldığı belli olmayan bir ortamda yaşıyoruz. Buna, ne biz müstahakız ne de bu ülkenin insanları müstahaktır diye düşünüyorum.

DGM'nin kararı Anayasaya açıkça aykırı. Esasında, bunu, ben söylemiyorum; Sayın Bakanın verdiği bilgiler doğruysa -ki, bunu, Sayın Kazan'a sordum; “evet, o demeci ben verdim ve İçişleri Bakanlığına başvurdum” dedi- bu kararı düzeltiniz, bu kararı sınırlandırınız; bu karar, çok genel bir karar şeklinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ergül, 2 dakika süre veriyorum; lütfen toparlayın.

SABRİ ERGÜL (Devamla) - Teşekkür ederim, bitiriyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanın da tespiti bu. Türkiye'de, hukukçu olanların, hukukla yakından uzaktan ilişkisi olan herkesin de saptadığı bir olay var ki, bu karar, Anayasanın temel haklar konusundaki ve özel yaşamın gizliliği konusundaki temel hükümlerini tadil edici nitelikte bir karar. Bu bakımdan, bunu düzeltebilmek, bu konuda yürütmenin uygulamalarını denetleyebilmek için -bu yetki, bu karar alınmış, bu kararın hukukîliği tartışma konusu; bir taraftan prosedür yürüyor- alınan bu kararın uygulamasının yerinde olup olmadığı, yerindeliği konusunda, bu Yüce Meclisin bir araştırma yapması gerektiği düşüncesindeyiz; önergemiz bunu içeriyor. Biz, Grup olarak, önergemizin -grup başkanvekillerinin ortaklaşa kabulle Genel Kurula indirdikleri gibi- Yüce Meclis tarafından kabul edilmesini diliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, grup başkanvekillerinin mutabakatı içerisinde Yüce Meclisin huzuruna getirilen bu araştırma önergesiyle ilgili, ulus adına görev yapan en yüce organ olan Meclisin, tartışılan bu konuyu araştırma yönünde bir irade koyacağına inanıyorum; bu dilekle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ergül, teşekkür ediyorum.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; telefonların dinlenmesiyle ilgili olarak verilmiş olan Meclis araştırması önergesi üzerinde, Refah Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konu, çok önemli bir konu. Türkiye'de 15 milyon telefon abonesi var; her telefonu 4 kişinin kullandığını kabul edersek, 60 milyonu, aşağı yukarı nüfusumuzun tamamını ilgilendiren bir konu. 60 milyon insan telefonla iletişim sağlıyor ve bütün özel görüşmelerini bu telefonlarla yapıyor; ancak, Türkiye'de, Cumhurbaşkanından, Başbakandan, Anamuhalefet Partisi Liderinden, savcılardan hâkimlere kadar herkes, telefonunun dinlenildiğinden bahsediyor. Dolayısıyla, böyle önemli bir konuda partilerimizin anlaşarak bir Meclis araştırması açılması konusunu erken gündeme almalarını çok anlamlı buluyor ve bu sebeple de bütün partilere teşekkür ediyorum.

Teknolojik gelişmeler sebebiyle, artık, insanoğlu, teknolojinin bir yerde esiri haline gelmiş bulunuyor. Teknoloji o kadar gelişti ki, eğer biz bu teknolojiyi iyi niyetle kullanmayıp kötü niyetle kullandığımız takdirde, insanların -faydasından çok- zararına olan bir duruma gelir. Telefonların dinlenmesi -dinleme cihazları ve her türlü aygıt kullanılarak- insanın özel hayatının son derece sınırlı kalmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla, bugün, istenildiği zaman, istenilen kişinin telefonunun hemen dinlenebilmesi mümkündür; bu da, insanın özel hayatına bir saldırı, bir tecavüz niteliğindedir. O sebeple, bu konuda yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Telefon hattına girmeden, santraldan dinleme yapılabilmektedir. Bir istihbarat üssü, dakikada 22 bin telefonu dinleyip kaydetmektedir. Türkiye'de teknoloji bu kadar geliştiği halde, yasal düzenlemeler, maalesef, bu hızla gelişememiştir. Anayasamızın 22 nci maddesinde “Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir “ deniliyor; ancak, bizim kanunlarımızda -Anayasamızda böyle söylenmesine rağmen- “telefon” kelimesi geçmiyor. 1924'te çıkarılan Posta Telgraf Kanununda mektuptan bahsediliyor, telgraftan bahsediliyor, telefondan bahsedilmiyor; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa atıf yapılıyor, orada da telefondan bahsedilmiyor; Ceza Kanununda da telefondan bahsedilmiyor ve Anayasamızın bu maddesi, en azından telefonla ilgili bölüm, askıda kalmış bulunuyor; sadece, mektup, telgraf ve sair evraklara el konulması gibi, telefon konuşmalarının içeriğine de kamu yararı gerektirdiği zaman el konulabileceği şeklinde bir yorum yapılıyor bir maddenin içerisinde.

Telefonların dinlenmesi, iki konuda... Bir, kişinin kişiyi dinlemesi; bir kişinin diğer bir kişinin telefonunu dinlemesi, taciz etmesi. Bu olayda, Türkiye'de, hukuka uyuluyor. Eğer bir kişi bir başkasını telefonla taciz ederse, rahatsız ederse, o kişiyi savcıya şikâyet ettiğiniz zaman -şikâyete bağlı bir olay- savcılık o telefonu dinlemeye alıyor, takip ediyor ve suçlu bulunuyor; olay mahkemeye intikal ediyor, ceza da alıyor. Bu konuda bir problemimiz yok, Türkiye'nin bu konuda bir problemi yok. Esas problem, kişi ile kamu ilişkilerinde açığa çıkıyor. Biz, Türkiye'de -tabiî yıllardır- insan merkezli bir demokrasi kurmamız gerekirken devlet merkezli bir demokrasi kurmuşuz, her şeyi devlete göre tanzim etmişiz. Halbuki, devletin varlık sebebi, bizzat, vatandaşlarına, insanlarına hizmet etmektir. Böyle olduğu halde, bizde, aksine, hepimiz devletin hizmetindeyiz, hepimiz devlet için varız, devlet için çalışıyoruz. Dolayısıyla, vatandaşın devlet karşısındaki hakları her zaman kontrol altında ve vatandaş, devlet karşısında çok zayıf, hukuken de korunmuyor,her zaman ve her yerde devlet korunuyor. O sebeple, insanların bu korumasızlığı bir an önce sona ermelidir. Artık, biz, 60 milyon insanı potansiyel suçlu olarak göremeyiz. Herkes birbirinden daha milliyetçidir, birbirinden daha halkçıdır, birbirinden daha Müslümandır. Bu değerleri kimse tekeline almamalı ve sahiplenmemelidir. Biz, bu konuda, insanlarımızın, vatandaşlarımızın haklarını güvence altına alan yasal düzenlemeleri, mutlaka, yapmak zorundayız.

Telefon dinleme olayı, Abdülhamit dönemine kadar uzanıyor. 1947 bütçe görüşmelerinde, Adnan Menderes ve Recep Peker, telefon dinleme konusunu Mecliste tartışıyorlar. 1960 darbesinden sonra -Demokrat Parti Cumhuriyet Halk Partisinin telefonlarını dinlemiş, Cumhuriyet Halk Partisi Demokrat Partinin telefonlarını dinlemiş- bu konular, Yüce Divanda zabıtlara girmiş. 1961'de, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, telefonları dinlendiği için birtakım tedbirler almaya çalışmış. 1977'de Bülent Ecevit, telefonunun Millî İstihbarat tarafından dinlendiğini tespit etmiş. 1980'de, tutuklanan liderlerin telefonları dinlenmiş. 1982'de, zamanın sıkıyönetim komutanı Necdet Üruğ, Uğur Mumcu'nun telefonlarını dinlemiş. 1984'te, Başbakan Özal'ın konutundaki telefonlara dinleme cihazları yerleştirilmiş ve bunlar tespit edilmiş. 1994'te, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının konutunda dinleme cihazları tespit edilmiş. 1995 yılında, Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Nusret Demiral “benim telefonlarım da dinleniyor” demiş. Yine 1994'te, zamanın Başbakanı Sayın Tansu Çiller ve iki bakanın konuşmaları -Genelkurmay Başkanının görev süresinin uzatımıyla ilgili- basında tam metin yayımlanmış. 1995'te, Anamuhalefet Partisi Lideri Sayın Mesut Yılmaz'ın ve Türk-iş Genel Başkanı Bayram Meral'in telefonlarının da dinlendiği iddia edilmiş. Ancak, bütün bu dinlemeler neticesinde, hiçbir olay mahkemeye intikal etmemiş. Esas dikkatimi çeken nokta odur. Herkes, telefonum dinleniyor diyor; ama, kimse mahkemeye başvurmuyor. Bazı milletvekilleri de telefonlarının dinlendiğini iddia etmişler.

Bu konuşmayı hazırlarken, Telekom Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi bazı kuruluşlara başvurdum. Tabiî, bu kuruluşlardaki arkadaşlarımız, bürokratlarımız, bunların sır olduğunu, gizli olduğunu, telefon dinlemediklerini; sadece yasal çerçeve içerisinde, bir vatandaş savcıya başvurursa, savcı da hâkime başvurursa, hâkim de bu yönde karar verirse telefonları dinlediklerini, başka hiç bir şekilde telefon dinlemediklerini söylemişlerdir. Ancak, tabiî, bütün bu bilgiler, bürokratlarımızın verdiği bu bilgiler, maalesef, gerçeklerle çelişmektedir; çünkü, bir defa, bürokrat arkadaşlarımız, sadece kendilerininin vatan dostu, milletvekillerinin de her zaman vatan haini olabileceği gibi bir düşünceden bir an önce kurtulmalıdır. Onun için, özellikle, iktidar partilerinden bir milletvekili gittiği zaman, bu bilgiler, açık seçik ortaya konmalıdır diye düşünüyorum.

Bütün bu olaylar neticesinde, herhangi bir mahkemeye başvuru olmadığı gibi, bir karar da çıkmamış ve hiçbir yasal düzenleme de yapılmamıştır. O sebeple, en kısa zamanda, bu Meclis araştırmasının açılması ve neticesinde, mutlaka, bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğine de işaret etmek istiyorum.

Bu araştırma önergesinin verilmesine dayanak olan, Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1994 yılı sonunda vermiş olduğu karar ile daha sonra, 12 Ocakta vermiş olduğu karar, Türkiye'de, bütün telefonları dinlenebilir hale getirmiştir. Bu konuda çok geniş bir yetki verilmiştir. Bu yetki, Anayasamızın ilgili maddesiyle çelişmektedir. Potansiyel suçlular, terör suçluları, uyuşturucu kaçakçıları gibi insanların telefonlarının dinlenmesi konusunda, şahsa münhasır olmak üzere, mahkeme kararları alınabilir; ancak, bu kararla, kapsam çok genişletilmiş, Türkiye'deki bütün telefonların dinlenebilmesi yetkisi verilmiştir.

Adalet Bakanımız, bu konuda, bu kararı veren hâkim ve savcı hakkında bir inceleme raporu düzenletmiştir. Bu inceleme raporu neticesinde, teftiş kurulu, hâkim ve savcı hakkında “soruşturmaya gerek olmadığına” karar vermiştir.

Tabiî, burada, Anayasanın 22 nci maddesinde bahsedilen haberleşme hürriyeti, Anayasanın 14 üncü maddesiyle geri alınıyor. Bizim Anayasamızın bir özelliği de bu; başlangıçta çok geniş hürriyetler veriyor -herkes din konusunda hürdür, çalışma konusunda hürdür, eğitim konusunda hürdür, özel hayatının dokunulmazlığı konusunda hürdür; hürriyetler sonsuz- ilk okuduğunuz zaman cümleler çok iyi; ancak “ama” diye başlayan bölümler var, bütün hürriyetleri geri alıyor, hiçbir hürriyet ortada kalmıyor. Anayasanın 22 nci maddesi haberleşme hürriyetini sağlamış; fakat, Anayasanın 14 üncü maddesi var, bütün hürriyetleri ortadan kaldırıyor. Anayasanın 14 üncü maddesine göre, hürriyetler, devletin nizamını yıkmak için kullanılamaz; dolayısıyla, bu zihniyetle gittiğimiz zaman, altmış milyon insan potansiyel suçludur, herkes devlet düşmanıdır ve o nedenle, devletin yıkılmaması için, devletin bekası için, biz, onbeş milyon telefon abonesini dinleyebiliriz... Mahkeme de bu yönde karar veriyor ve bunu, hürriyetlerin tahdit edilmesi olarak algılamıyor; bilakis, devletin bekası için bu kararın alınmasının gerekli olduğuna inanıyor. Başka yasal düzenleme de olmadığı için, mahkemenin bu kararı halen yürürlüktedir. Ancak, bu karar alındıktan sonra, bütün telefonların telleri Emniyet Genel Müdürlüğünden geçiyor. Artık, bütün telefonların dinlenmesi için, Emniyet Genel Müdürlüğünde, santrala konulan özel cihazlarla, istenilen telefonlar dinlenebilir hale geliyor ve başka bir telefonun dinlenebilmesi için, ayrıca özel bir izin almaya gerek kalmıyor.

Bu konuda, Adalet Bakanımız, İçişleri Bakanlığına da bir yazı yazarak, bu kararın şümulünün çok geniş olduğu ve bu şümulün, bu kapsamın daraltılması için gerekli tedbirlerin alınmasını talep etmişlerdir. İnşallah, yakın bir zamanda bu talep yerine gelir diye ümit ediyoruz.

Tabiî, bu arada “telefon dinlemenin faziletleri de var, bunun faydaları da var” diyorlar. Bu faydaları şimdi size arz ettikten sonra, bu faydalar üzerinde hep beraber düşüneceğiz.

Faydaları neymiş -bir yetkilimiz “telefon dinlemenin faydaları var” diyor- faydaları şunlarmış:

1. 1993 yılında, özellikle sahilde patlayan bombaların önüne dinleme sayesinde geçilmiştir.

Bu, şunu gösteriyor: 1995'te karar alınmış; ama, 1993 yılında telefonları dinlemeye başlanmış. Onun için, 1993 yılında sahilde patlayan bombalar, telefon dinleme sayesinde önlenmiştir. (!)

2. Dinleme sayesinde büyük şehirlerde üç dört senedir patlama olmamaktadır; terör yoktur.

3. PKK ve uyuşturucular, dinleme sayesinde yakalanmaktadır.

4. Dinleme sebebiyle bugüne kadar hiçbir siyasîye şantaj yapılmamıştır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Bir o eksikti!

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) - Tabiî, şu ana kadar şantaj yapılmaması, bundan sonra şantaj yapılmaz anlamına da gelmiyor. Bu konuda, bugüne kadar ne kadar şantaj yapıldı, kamuoyuna ne kadarı sızdı bilmiyoruz. Belki, bazı olaylarda şantaj yapıldı, neticeye varıldı; ama, şu anda, biz, kamuoyu olarak duymadığımız için, belki, bunu cevaplandırmıyoruz.

Yine, burada, bu yetkilimizin ifadesi var; diyor ki “bu sistemin detaylarını anlatmak vatana ihanettir.” Eski Adalet Bakanı Sayın Mehmet Topaç'ın katillerinin de dinleme sayesinde yakalandığı belirtiliyor. Türkiye'de, bu işi çok dar bir kadronun yürüttüğü, dolayısıyla, bu dar kadronun da çok vatansever olduğu belirtiliyor. Tabiî, bu konuda, biz, bütün insanlarımızı vatansever olarak kabul ediyoruz; ancak, ileride içlerinden kötü insanların çıkmayacağını kimse garanti edemez. O sebeple, bu konuda da, derhal, bu mahkeme kararı kapsamının daraltılmasını ve bu konunun enine boyuna araştırılmasını, herkesin telefonla konuşurken rahat olmasını, bütün vatandaşlarımızın rahat olmasını sağlamak, Hükümetimizin ve Büyük Millet Meclisinin en önemli görevleridir diye düşünüyorum.

Bir konuya da dikkatlerinizi çekerek sözlerime son vermek istiyorum. Anamuhalefet Partisi Sayın Genel Başkanı, grup konuşmasında, 1983'ten önce devlette birtakım düzenlemeler yapıldığını, bu düzenlemelere Anavatan Partisinin devam ettiğini, daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi-Doğru Yol Partisi döneminde de bu düzenlemelerin devam ettirildiğini; ancak, son senelerde bu sistemin bozulduğunu söylüyor; tabiî, bu sistemin ne olduğunu da anlatmıyor. Bu sistemin ne olduğunu, biz, milletvekilleri olarak, vatandaşlar olarak mutlaka öğrenmek istiyoruz. Yani, nedir bu anlatılan sistem... Sadece bahsediliyor; ancak, sonunda bu sistemin bozulduğundan, kirlendiğinden de söz ediliyor.

İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı, 1980'den sonra, mühim araç ve gereçlerle donatılmıştır. Bu, terörle mücadelede önemli bir olaydır; ancak, İstihbarat Dairesinin faaliyetleri, mülkî müfettişler tarafından teftiş edilememektedir. Mülkî müfettişler her konuyu denetliyor; fakat, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığına vardıkları zaman veyahut da illerde istihbarat şube müdürlüklerine gittikleri zaman, diyorlar ki “burası size kapalıdır, burası denetim dışıdır.” Bu durum, tehlikeli bir durumdur. Devletin bütün birimleri denetim elemanlarına açık olmalıdır. İstihbarat konusu bile olsa, biz, ya mülkî müfettişlerimize güvenmek durumundayız veyahut da güvenmediğimiz mülkî müfettişler varsa, onları da görevden uzaklaştırmak durumundayız; yoksa “efendim, birtakım yerleri kontrol edebilirsiniz, birtakım yerleri de kontrol edemezsiniz” şeklindeki bir anlayış, bağımsız adacıkların oluşmasına vesile oluyor. Bu alınan istihbarat, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesinde toplanıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü, istediği bilgileri Sayın Bakana veya Başbakana ulaştırıyor, istediği bilgileri de ulaştırmayabiliyor; çünkü, kontrolü ve denetimi yok. Onun için, bu konuda da, Hükümetin, istihbarat birimleri üzerindeki denetimini artırması ve bütün bilgilerin tek merkezde, Başbakanlıkta toplanması konusunda gerekli çalışmaların yapılması gerektiğine de işaret etmek istiyorum.

Bir diğer aksayan yön de şudur: Telekom, Ulaştırma Bakanlığına bağlı; ancak, Emniyet Müdürlüğü, Ulaştırma Bakanlığını atlayarak, direkt Telekom'la işlerini yürütüyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Saygı mı sunuyorsunuz Sayın Yarbay.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) - Bu da, Türkiye'de, bir bakanlığın devre dışı kalmasına sebep oluyor. O sebeple, bütün bunların araştırılması, vatandaşlarımızın telefonda rahatça konuşabilmeleri ve Anayasamızın öngörmüş olduğu haberleşme özgürlüğünün tam manasıyla sağlanması için, bu araştırma önergesinin açılmasını destekliyoruz. Bu konuda, Grubumuz “kabul” oyu verecektir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yarbay, teşekkür ediyorum.

Sayın Yarbay, bir zata atfen tırnak içi ifade buyurduğunuz, dinlemenin faziletleri konusundaki o zatın beyanları, zannediyorum, bir kara mizahtır; o, bir fazilet değil, rezalettir. Faziletli dinleme, aboneler arası meşru dinlemelerdir. Zabıtlar, bu şekilde düzeltilsin diye ifade ediyorum.

Teşekkür ederim; buyurun.

MURAT KARAYALÇIN (Samsun) - Sayın Başkan, bir açıklamada bulunmak istiyorum; kürsüye gelebilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun efendim, yerinizden dinleyelim.

MURAT KARAYALÇIN (Samsun) - Sayın Başkan, sayın konuşmacı, saptamış olduğu telefon dinleme olaylarını sıralarken, 1994 Martında Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanlık konutunun da telefonlarının dinlendiğini ileri sürdü. Ben, o dönemde, o dönemden önce belediye başkanlığı yapmış birisiyim. Sayın konuşmacının yapmış olduğu bu açıklamanın doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. O nedenle de, söz talebinde bulunmak istiyorum.

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) - Nereden biliyorsun?

MURAT KARAYALÇIN (Samsun) - Hatta “Nereden biliyorsun” diye sorulduğuna göre, belki biraz daha geniş bir açıklama yapmak yararlı olabilir.

BAŞKAN - Sayın Karayalçın, siz meramınızı ifade ettiniz. Zatıâlinize yönelik hiçbir beyan olmadı, ben dikkatle takip ettim. Kaldı ki, 1994 yılı, oniki aya yaygın bir yıldır. Onun için, zatıâlinizin belediye başkanlığının bitiminden sonra da süreler vardı. Zaten, zatıâlinizin isminden de söz edilmedi. Konutta bazı aletlerin bulunduğu ifade edildi ve bir tarihî süreç içerisinde, 1950'li yıllardan başlanarak, o seyir esnasında ifade edilmiştir. Zatıâlinizi rencide edecek, alakadar edecek bir husus yoktur diye düşünüyorum. Zaten, zatıâlinizin beyanı da zabıtlara geçmiş oldu.

Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Adil Aşırım'da.

Buyurun Sayın Aşırım. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ADİL AŞIRIM (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül ve 19 arkadaşının, polis teşkilatımızca telefonların dinlenmesiyle ilgili tüm iddiaların araştırılması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin doğru bilgilendirilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını arz eden önergesi hakkında Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergede, bu konuyla ilgili dört önemli iddiada; 1- Polis teşkilatımıza, tüm Türkiye'de kurulu sabit ve mobil telefonların -aslında, sabit, mobil telefonları ve cep telefonları- santrallarına dinleme aygıtı kurarak, dilediği telefonları dilediği gibi dinleme, konuşmaları kayda alma imkânı veren Anayasanın 20 nci -yani, özel hayatın gizliliği- ve 22 nci -yani haberleşme hürriyeti- maddelerine açıkça aykırı bir karar olduğu,

2. Ankara 2 No'lu DGM'nin 10 Ocak 1995 tarihli ve 1995/5 sayılı kararıyla polise bu yetkinin verildiği ve sonraki benzer kararlarıyla diğer devlet güvenlik mahkemelerinin aynı yönde kararlarının olduğu,

3. Bu kararın alınmış olduğu tarihten itibaren Anayasa ve yasalara uygunluğu ilgili zeminlerde tartışılacak da olsa, bu kararlara göre uygulama yapan ve yürütme organı içinde olan bir polis teşkilatının olduğu,

4. Bu kararların İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü Teşkilatınca nasıl uygulandığı; kararlara ve maksata uygun davranılıp davranılmadığı; nerede, ne zaman, kimlere ait telefonların nasıl ve ne süre dinlendiği ve elde edilen raporların ne şekilde kullanıldığı vurgulanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, izin verirseniz, bu iddialarla ilgili görüşlerimize geçmeden önce, sabit telefonlar nasıl dinleniyor, mobil telefonlar, cep telefonları gerçekten de dinlenebiliyor mu, bunlar hakkında kısaca açıklamada bulunmak istiyorum.

Telefonların dinlenmesinin en basit yöntemi, en ilkel yöntemi, abonenin hattından direkt paralel çekilmesidir. Bu durumda, telefonun konuşma için açılmasıyla birlikte, paralel bağlamayla araya konulan bir dinleme cihazı ve benzeri unsurları harekete geçirerek, dinleme, devamlı yapılabilmektedir. Diğer bir yöntem ise, sayısal santrallarda, bilgisayar donanımının ve yazılımının verdiği yetenekle, terminal aracılığıyla, sadece talk to line komutuyla -yani, tek bir komutla- istediğiniz insanı, saniyede 2 megabaytlık bir hattan, santralda dinleyebilirsiniz. En gelişmiş yöntem ise, keza, merkezî bir yöntem olarak da, transit santrallarda dinleme yapılabilmektedir. Bu yöntem, dinlenecek kişi sayısı arttığında kullanılmaktadır. Dinlenecek kişilerin nereleri aradığı bilindiğine göre, dinleme cihazı, transit santrallarda o yöne bakan trankların (trunk) üzerine takılmaktadır. Burada, trank dediğimiz, saniyede 2 megabaytlık transmisyon hattıdır; yani, sayısal iletişimi sağlayan transmisyon hattıdır. Tabiî, normal olarak, dinlenebilme mantığı, hattan geçen sinyalin çözülebilirliği ve belirli kodu olacağı varsayımına dayanmaktadır. Bu nedenle, analog abone hattından veya trank üzeri dinlemeler kolaylıkla yapılabilmektedir. Bu yöntemlerin hepsi, sabit telefonlar ya da telli şebekeler içindir.

Değerli arkadaşlarım, bunları anlatmamın nedeni, biraz sonra açıklayacağım DGM'nin iki kararının da, gerçekte, Anayasanın ilgili maddelerine karşı olup olmadığını ispat içindir. Bunun yanı sıra, gerçekten de mobil telefonlar ile cep telefonları dinlenebiliyor mu; cep telefonlarının havadan dinlenebilme ihtimali, hemen hemen sıfırdır. Bu, güçlü algoritma sayesinde mümkün olur. Yani, ses, çok güçlü bir matematiksel denkleme yüklenerek ha bire değişen bir mantıkla şifrelenmektedir. Dolayısıyla, cep telefonu konuşmalarını havadan dinlemek hemen hemen imkânsızdır. Peki, cep telefonu nereden dinlenebilir; cep telefonu, işte buradan, cep telefonu santralından, şu hattan veya şu hattan dinlenebilir. Cep telefonuyla konuştuğunuzda, telefon açıkken ya da konuşma esnasında, ana antene sinyal gider. Şurada, ana antenleri kontrol eden anten denetleyicisi var. Anten denetleyicisinin, cep telefonunu yönlendirmek için, çözülmesi gerek; çözmek için de, saniyede 2 megabaytlık, yani, 30 konuşmayı ileten transmisyon hatları aracılığıyla, cep telefonlarının bu santralına gelir. Bu santraldan, normal telefon arandıysa, bu, ya bildiğimiz şebekeye gider ya da tümleşik servise, sayısal şebekesine gider veya faks çekiyorsanız ya da bilgisayar haberleşmesi yapıyorsanız buraya veya buradan başka cep telefonuna gider.

Şimdi, bunları anlatmamın nedenini açıklayacağım: DGM tarafından alınan iki karar var. Kararın birincisi, işte bu santralda, araya girme ya da zorla yönlendirme denilen bilgisayar donanımı ve yazılımıyla ilgili. Buraya o sistemler kurulup, istenilen kişi istenilen süre, hiçbir denetleme olmadan ve hiç farkına varılmadan dinlenebilir.

Peki, telefonlar dinlenmeli mi? Bence, Anayasamızın 14 üncü maddesine, yani temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmamasına uymayan herkesi, devletimizin asayişiyle ilgili kurumlar -yani, Millî İstihbarat Teşkilatımız, Emniyet Genel Müdürlüğümüz- dinleyebilmelidir.

Bu, Avrupa'da da böyledir. Hatta, Avrupa'nın, Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda gibi bellibaşlı ülkelerinin, uyuşturucuyla mücadele etmek için tespit ettikleri cep telefonlarından yapılan konuşmaları, sınırları dışında olsa bile, dinlediklerini biliyoruz. Özellikle Almanya, uyuşturucu kaçakçılığına engel olmak için, mobil telefonla konuşma yapan şirketlerle üç yıl süren müzakereler sonucunda, demin bahsettiğim araya girme ya da bilgisayar aracılığıyla yönlendirme metoduyla herkesi dinleyebilir; hatta, telefon santralı ve detay bantlarının, adres kütüklerinin periyodik incelenmesini ve bilgisayar bantlarının telefon şirketlerinden alınıp incelenmesini kabul ettirmiştir. Yani, bu konuda, Avrupa -orada telekom sanayii özel şirketlerde olduğu için- özel şirketlerle üç yıl süren bir müzakere sonucu, başka ülkelerde dahi olsa, cep telefonlarını dinleyebiliyor.

Sonuçta, cep telefonlarının dinlenmesinden kimler korksun; 1) Anayasının 14 üncü maddesine uymayanlar, 2) Yasadışı faaliyetlerle ilgili işi olanlar.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin parti liderleri, siyasîleri dinlenebilir. Bu, her işi halkın önünde olan parti liderlerini rahatsız etmez; ama, yine de bir hakkın suiistimali vardır; yani, bir istisnaî halin -bu anlattığım sistemle, bu araya girme ve yönlendirme metoduyla- genel bir hale dönüştürülmesi vardır. İnanır mısınız, demin anlattığım bu transit santrallarda, teknisyenler bile, canları sıkıldığında sizleri dinleyebiliyor. Onun için, teknolojinin verdiği bu sınırsız yetkiyle, sınırsız imkânla, bence:

1. Karar, haberleşmenin gizliliği ilkesini sınırsız olarak ihlal ettiği için Anayasaya aykırıdır.

2. Karar, kapsamı itibariyle de Anayasaya aykırıdır.

Demin anlattığım iki karardan dolayı, hem bilgisayar desteğiyle dinleyebiliyor, o teknolojik yapıyı sağlayabiliyor hem de bütün bilgisayar bantlarını ve bütün adres kütüklerini istediği zaman alabiliyor; yani, kim, kiminle, ne kadar süre konuştu ve bu telefon numaraları hangi adreslere aittir; bunların hepsi bilgisayarda gizlidir; DGM'nin almış olduğu ikinci karar da budur.

Karar gizli olduğuna göre, yani, Resmî Gazetede de yayımlanmadığına göre, itiraz yolu kapalıdır. Halbuki, iki karar da, itiraz yolu açıktır diye verilmiş.

Değerli milletvekillerim, biraz önce anlattığım yöntemlerin en basit, en ilkel şeklinin MİT tarafından kullanıldığı, MİT Müsteşarımızın Susurluk Komisyonuna verdiği ifadeden anlaşılıyor. Telefon dinleme olayını, birisinin iltisaklarını, yani, bağlantılarını tespit etmek çerçevesinde yaklaştıklarını ve 15 milyon hattı dinlemek için 15 milyon ek hat lazım geldiğini söyleyerek geçiştiriyor. Bence, ya geçiştiriyor ya bu teknolojiyi bilmiyor ya da bu teknolojinin kullanılmış olduğunu Komisyona söylemek istemiyor; çünkü, eğer, Türkiye'de 15 milyon telefon ve cep telefonu abonesi varsa, 15 milyon hat için 15 milyon ek hatta gerek yok bu sistemle, yani, son derece gelişmiş bu üst düzey santrallarla; çünkü, siz, telli sabit telefonları dinlemiyorsunuz ki her hatta paralel bir telli hat çekesiniz. Ama, biz, çok teknik bir kuruluş olan MİT'e -sadece siyasî değerlendirmelerle- Başbakanlıktan personel atandığını ve bu personel marifetiyle MİT'e, ASELSAN'dan, Türk Telekom'dan uzmanlar getirttirilip, teknolojinin sınırlarını zorlayarak, bunların telefonları dinleme yoluna itildiğini de biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı en önemli bir kurum. Türkiye'de, cumhuriyet döneminde, ne zaman ki başbakan ve etrafı hukuktan uzaklaşırsa, işte bu teknoloji, o başbakana diktatörlük yetkileri de sağlar.

Başbakanlık görevi, ilgi ve yetki alanlarıyla, en geniş bir görev. Hukuka ve devletin oturmuş geleneklerine bağlı başbakanlar, ehil ve yetkili kişileri ya da ilgili bakanları yetkilendirerek, üzerindeki iş yükünü, dolayısıyla sorumluluğu paylaşırlar; hukuk dışına taşanlar ise, altındaki memurlara ve bakanlara görev vermeyip, devlet için stratejik önemi haiz personel tayini, kamu yöneticilerinin saptanması gibi işleri çok yakın bildiği birilerine -mesela eşine- hiçbir idarî ve siyasî sorumluluğu olmamasına rağmen havale edebilir. İşte, siz, hukuktan uzaklaşan, devletin oturmuş geleneğinden uzaklaşan bir başbakana ulaşamazsanız, onun etrafı, başbakanlığın bu çok güçlü yetkilerini dört duvar arasına sıkıştırır ve devletin çok önemli kurumları, bazı kararları oradan geçirmek için ha bire ona ulaşmaya çalışırsa, bir gün gelir, işte, başbakanın yetkilerini kullanan sorumsuz kişileri diktatör seviyesine bile götürür. İşte bu teknoloji, ona her şeyi yaptırır, herkesi dinletebilir; basit teknisyenlerin bile dinlediğini, o, istediği zaman istediği adama yaptırır. Bunun kötü sonuçlarının son üç yıldır yaşandığı ve Susurluk kazasıyla da doruk noktasına çıktığı bütün kamuoyunun malumudur.

Gelelim DGM'ce verilen bu iki kararın polis teşkilatımıza sağladığı yetkiye ve konuşmama başlamadan önce değindiğim önergedeki iddialara.

Emniyet Genel Müdürü, bütün illerde istihbarat birimlerinin olduğunu; teknik yapılanmanın olduğu 1993 veya 1994 yılına kadar, bu birimlerin, kim hakkında istihbarat yapılacaksa, o kişi hakkında mahkeme kararı aldırıp, daha sonra PTT'ye gidildiğini; kararın verilip, ses cihazlarıyla dinleme yapıldığını; ancak, bütün dünyada olduğu gibi, asayiş hizmetlerinde, yani terör, organize suçlar ve uyuşturucu konusunda teknik yapılanma zaruretinin olduğunu ve bunun ödeneğinin sağlanmasının yasal dayanağı için, DGM'den böyle bir karar aldırıldığını söylüyor. Evet, yasal dayanak için; ama, demin anlattığım teknolojiyle hem bütün adres kütüklerinin hem bütün telefon numaralarının nereye ait olduğunu kaydeden bilgisayar bantlarını hem de bütün transit santrallara bu teknolojiyi kurma yetkisi veren iki karar aldırıyor.

Değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi Grubu olarak, devletimizin ve milletimizin güvenliğiyle ilgili bütün kurumlarımızın, mikroelektroniğin gelişmesiyle, yüksek haberleşme teknolojisinin bütün imkânlarından yararlanmasını, hatta, bunun için bir DGM kararına bile gerek olmamasını, bunun, hükümetlerin bir geleneği olması gerektiğine inanıyoruz; ancak, bu, Anayasanın 14 üncü maddesine karşı çıkanlar içindir. Nitekim, DGM'ce emniyet teşkilatımıza verilen bu yetki kamuoyuna yansıdığında, bütün ilgili kişiler ve parti liderleri, karara karşı değil, yetkinin suiistimal edileceği ve istisnaî halden genele çevrileceği endişesini dile getirdiler. Hatırlarsanız, dönemin bakanı Sayın Ağar da, bu konuda liderleri ziyaret ederek güvence verdi.

Tabiî bu arada, Sayın Ağar'a, kızı Allah'ın rahmetine kavuştuğu için, sabır diliyorum; o kızcağızımızın da, inşallah yeri cennet olur.

Yalnız, o dönemlerde, hatırlarsanız, özellikle eylül ayının sonlarına doğru bütün büyük gazetelerde bununla ilgili haberler çıktı. O zaman “bu teknolojiyle terörde krizin önünü kestik. Yasadışı da hiçbir şey yok burada. Bu iş, başka şeyler için kullanılır mı? Kullanıldıysa kim mağdur oldu? Bugüne kadar bir tane örneğini kimse gösterebilir mi? Kimin hakkında ne yapıldı? Böyle bir şeyden dolayı hangi siyasîye veya şuna buna, kime ne yapıldı?” diyerek bu kararı savunan yetkili kişiler de oldu. Ama, şimdi ben soruyorum, belki hepiniz de kabul edersiniz; şimdi, görüyoruz ki, bu işin mağdurları konuşamaz vaziyette bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, burada hepimizin dikkat edeceği tek şey var -onun için bu teknolojiyi detayıyla anlattım- o da, devletin -demin anlattığım- hukuku hiçe sayan, devletin oturmuş geleneklerini toz duman eden siyasilerin ve etrafının eline geçtiğinde, DGM tarafından alınan kararın polise verdiği bu peşin yetkiden -demin bütün arkadaşlarım da söyledi- 65 milyon halkı kim koruyacak? Yargının teknik olarak verdiği bir yetkiyi, amacından saptırarak, uluorta, hukukun prensiplerine aykırı olarak kullanınca, hukuk devletinin yerini kanun devleti alır veya çok ileride zorbalık alır. Zaten, Emniyet Genel Müdürümüz de, Susurluk Komisyonunda, DGM kararının, dinlemeye değil, teknolojik yapılanmaya taalluk eden bir karar olduğunu, bu yapılanmanın, istenilen herkesi değil, terör ve uyuşturucu olgusu içinde, mahkeme kararlarına dayalı olarak şüphelilerin dinlenmesinde kullanılması gerektiğini ifade etmiştir; yani, sadece ödenek için yasal dayanak olsun diye bu kararlar alınmış. Hayır; bu teknojiyle o mümkün değil. İsteyen bir operatör, isteyen bir emniyet mensubu, istediği kişiyi, özellikle cep telefonlarında, hiç fark ettirmeden dinleyebilir. Telli telefonlarda, hattın empedansı, yani direnci yarıya indiği için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

Efendim, 2 dakika...

BAŞKAN - Sayın Aşırım, toparlar mısınız. Ben size 2 dakika süre vereyim; ama, lütfen toparlayın.

ADİL AŞIRIM (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Yani, cep telefonları, özellikle bu iki kararla çok rahat dinlenebilir, hiçbiriniz fark edemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, teknolojinin her türlü iletişim aracını dinlemeye müsait olduğunu, bunun, hukuk dışı usullerle halkın özel yaşamını tahrip edici bir şekilde kullanılmasının doğuracağı sonuçların neler olduğunu bilerek hareket etmeliyiz; benim ispat etmeye çalıştığım da odur.

Ayrıca, yasalarla yetkilendirilmiş kurumlar ya da kişiler dışındaki etkili şahsiyetlerin fiil ve eylemlerinin de araştırma kapsamında değerlendirilmesinin ve devlet geleneklerinin, bilinen, sağlam temellere yeniden oturtulmasının Yüce Meclisin ana görevlerinden biri haline geldiğini -parti ayırımı gözetmeksizin- artık görmeliyiz.

Bu düşüncelerle, bir Meclis araştırması açılmasını Anavatan Partisi olarak destekliyoruz.

Sözlerime son verirken, Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aşırım, teşekkür ediyorum.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

1. -İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 58 Arkadaşının, Turban İmkânlarını Kişisel ve Siyasî Menfaatlerine Alet Ettiği ve Yolsuzlukların Üzerine Gitmeyerek Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin TCK'nun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla eski Başbakan Tansu Çiller Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin önergesi (9/10) (Devam)

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, izniniz olursa, TURBAN'la ilgili Meclis soruşturma önergesi için yapılan açık oylamanın sonuçlarını Tutanak Müdürlüğünden almış bulunuyorum; bu oylama sonuçlarında, DSP Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit'in oy kullanmadığı kayıtlıdır; oysa, Sayın Genel Başkan bizlerle beraber burada oyunu kullandı; bunun, tutanaklara geçirilmesini istiyorum.

Ayrıca, bu konudaki oylamanın sonuçlarına itirazımızı Meclis Başkanlığı nezdinde yapacağımızı ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Efendim, Yüce Heyetin huzurunda, Divanımız -bir açık oylama kararı çıktığı için- açık oylamaya gitti ve açık oylama, sıralar arasında kupalar dolaştırılmak suretiyle yapıldı. İçtüzüğümüzün 144 üncü maddesinde belirtildiği biçimde, Divan Üyelerimiz, sayımı ve tasnifi yaptı; Başkanınız olarak bendeniz de, Yüce Genel Kurula bilgi arz ettim.

Gayet tabiî, itirazlarınız zabıtlara geçirilmiştir.

Elbette, varsa bir haksızlık, bunu gidermek, tüm kurum ve kuruluşlardan önce, bizim görevimizdir.

Teşekkür ediyorum.

2.-İzmir Milletvekili Sabri Ergül ve 19 arkadaşının, polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaları araştırmak amacıyala Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108) (Devam)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yılmazyıldız...

Sayın Yılmazyıldız, takdir sizin, ben bir şey demiyorum; ama, öyle anlaşılıyor ki, galiba, bu Meclis araştırması önergesi kabul edilecek; zamanı biraz hesaplı kullarsanız... Çünkü, arkasından, bir de genel görüşme var; ama, takdir sizin.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Müsaade ederseniz, Partimizin görüşlerini eksiksiz dile getirmek istiyorum; çünkü, çok önemli bir konu.

BAŞKAN - Peki efendim, eksik kalmasın...

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül ve 19 arkadaşının, polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaları araştırmak amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması önergesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek üzere, huzurlarınızda bulunuyorum. Öncelikle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Anayasamızın 5 inci maddesinde belirtildiği üzere, devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun huzur ve mutluluğunu sağlamaktır. Yine, Anayasamızın diğer bazı maddelerinde, kişilerin temel hak ve hürriyetleri sayılmıştır. Ülkemizde yaşayan bütün insanların temel hak ve hürriyetlerini en iyi şekilde kullanabilmeleri, birçok gerekliliğin yanı sıra, takdir edilir ki, huzurun, asayişin ve güvenliğin sağlanmış olmasına bağlıdır. Diğer bir deyişle, temel hak olan can ve mal emniyeti sağlanmadan, insanlarımızın diğer haklarını rahat kullanabileceklerinden söz etmek mümkün değildir.

Demokratik her ülkede olduğu gibi, ülkemizde de can ve mal güvenliği, kamu düzeni, kanun ve nizam hakimiyeti, hukukun içinde kalınarak sağlanmaya devam edilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir. Yetkili hiçbir kişi ve kuruluş, Anayasamızda gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamaz.

Değerli milletvekilleri, Türkiyemiz, uzun bir zamandan beri terörle mücadele süreci yaşamaktadır. Terör, insanımıza çok acılar çektirmiş, memleketimizde psikolojik, sosyal ve ekonomik derin yaralar açmıştır. Terörist faaliyetler ve arkasındaki güçler, anarşi ve terörü, demokratik rejimleri zayıflatıcı bir tehdit olarak kullanmaktadırlar. Ayrıca, anarşi ve terörle, toplumun yapısında patolojik birtakım bozukluklar oluşturularak, normlar ve kuralların bozulması, böylece devletle toplum, toplumla fert arasındaki dayanışmanın yıkılması, güvenin sarsılması amaçlanmaktadır. Zihinleri bulandırıp toplumsal gerginliği tırmandırarak, insanları, mensubu olduğu topluma yabancılaştırma gayretleri vardır. Terörist, kaçakçı, uyuşturucu taciri, kısaca kanun dışı yaşayanlar, böyle bir ortamda daha rahat at oynatacaklarını hayal etmektedirler.

Hata varsa, gayet tabiî eleştireceğiz, eleştirileceğiz. Sistemde ortaya çıkacak hata ve suiistimallere karşı işleyen mekanizmalar mevcuttur. Herhangi bir şüphede gerekenin yapılacağından kimse endişe etmesin; ama, birtakım hesaplarla, yapılan olumlu işleri, alınan tedbirleri de kimse istismar etmesin; Türkiye, uluslararası platformda, asılsız iddialarla, bilerek veya bilmeyerek, zor durumlara düşürülmesin. Değilse, bunun olumsuz sonuçları herkese bir şekilde yansımaktadır.

Bu noktada, toplum olarak hayatımızı huzur ve güven içerisinde devam ettirebilmemiz için, bütün kurum ve kuruluşlara, her insanımıza görev düşmektedir. Herkesin, kendisine ve topluma karşı mesuliyeti vardır.

Emniyet Genel Müdürlüğümüz de, Anayasanın ve ilgili yasaların kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde, millî birlik ve bütünlüğümüze yönelik saldırılar ile terör, uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığıyla organize suç örgütlerinin faaliyetlerinin önlenmesi için gerekli faaliyetleri yürütmek, suçu önlemek ve işlenen suçların faillerini bularak adlî mercilere iletmekle görevli ve yetkili kılınmıştır.

Terör örgütleri, uluslararası uyuşturucu ve silah kaçakçılarıyla organize suç şebekelerinin, modern teknoloji ürünleri haberleşme araçları sayesinde artırdıkları imkân ve kabiliyetleriyle daha fazla tahribata yöneldikleri görülmüştür.

Bilindiği gibi, haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliğini öngören Anayasamızın 22 nci maddesi, bu esasın istisnaî durumunu da hüküm altına almıştır. Suç şebekelerinin modern teknolojiye bağlı faaliyetlerinin klasik yol ve yöntemlerle denetlenmesi mümkün değildir. Ancak, özel teçhizat ve yöntemler kullanılarak önceden kurulacak teknik bir altyapı gereği ortaya çıkmıştır. Diğer bir deyişle, söz konusu teknik altyapıya sahip değilseniz, yasal izin alınsa dahi, teknik olarak bu yöntemi ve yetkiyi kullanmanız mümkün olmayacaktır. Bu sebeple, Emniyet Genel Müdürlüğümüz, suç ve suçluların tespiti, izlenmesi, yakalanması ve delil elde etmede teknolojik gelişmelerden faydalanabilmek amacıyla, bir dizi altyapı çalışmaları başlatmıştır. Yüksek teknoloji ürünü ve oldukça pahalı olan bu teçhizatın kurulması için, ödenek tahsisi, özel ekipmanların alınması, aynı zamanda bu sahada faaliyet gösteren diğer kurum ve kuruluşların teknik desteğinin sağlanabilmesi amacıyla, öncelikle, meşru dayanağa ihtiyaç duyulmuş; bu nedenle, 10 Ocak 1995 günü devlet güvenlik mahkemesine müracaat edilmiştir.

Konu, abartılı bir biçimde yansıtılmaya çalışılmaktadır. Gelişigüzel ve çok sayıda telefonun dinlenmesi söz konusu değildir. Çok sınırlı ve yasal gerekleri yerine getirilerek yapılan uygulama, Anayasamızın haberleşme hürriyetiyle ilgili hükümlerine aykırı kabul edilemez. Her olay için mahkemelerce verilecek kararların ifa edilebilmesi için gereken altyapıyı kurmaya yönelik bir uygulama mevcuttur. Bu, ülke içerisindeki herhangi bir telefonun keyfî olarak dinlenmesi faaliyetini kapsamamaktadır. Konu edilen uygulama, istihbarî nitelikte bilgi derlenmesinde, diğer yasal metotlarla birlikte kullanılmak suretiyle tamamlayıcı, vazgeçilmez bir rol oynamaktadır. Böylece, suçun önlenebilmesi, suç işleyen sanık ve şüphelilerin tespiti ve olayların kısa sürede aydınlatılması sağlanmaktadır.

Diğer birçok demokratik ülkede de bu yöntemler daha yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Amerika Birleşik Devletlerinde, FBI'ın yaptırdığı çiplerin tüm mobil telefonlara takılması mecburiyeti getirilmiştir. Yine aynı ülkede, kullanılacak tüm telekomünikasyon sistemlerinin devletçe denetlenebilme imkânları firmalarca sağlanmaktadır. Federal polisin denetimini engelleyecek kriptolu sistemlerin ülke içerisinde satışı yasaklanmıştır.

Ülkemizde de, bahse konu altyapı çalışmalarına bağlı olarak, alınan münferit yasal izinler ışığında, güvenlik kuvvetlerince yürütülen operasyonlar sonucu, önemli miktarda suç örgütü, materyal ve delilleriyle birlikte ele geçirilmiştir.

Terörist mihraklarca yoğun faaliyet yürütülmesine rağmen, ülkemizde, 1995-1996 yıllarında turizm hedeflerine yönelik önemli hiçbir olay olmamıştır. Büyük metropol illerimizde, önceki yıllara nazaran, daha huzurlu bir ortam sağlanabilmiş, birçok önemli faali meçhul cinayet aydınlatılarak, failleri, delilleriyle birlikte yargıya intikal ettirilmiştir.

Polisimizin teknik usul ve yöntemleri kullanarak çözdüğü birçok olaydan sadece birkaç örneği dahi, bu çalışmaların önemini çok daha iyi ortaya koyacaktır.

21 Nisan 1995 tarihinde, İstanbul İli Sultanahmet Meydanında kalabalık bir bölgede patlatılmak istenen bomba yüklü çalıntı bir oto, park yasağı nedeniyle Sarayburnu'na çekilirken patlamış, çekici şoför ölmüştür. Katliama teşebbüs eden PKK militanlarından, çalıntı otoyu satın alan, bombayı yapan ve otoyu olay yerine bırakan kişiler de içerisinde olmak üzere, eylemin bütün failleri ve örgütün diğer üyeleri, benzeri yeni eylemlerin hazırlığı içerisindeyken, olaydan bir hafta sonra tüm delil ve dokümanlarıyla birlikte, 8 adet silah, 6 adet bomba, 10 adet dinamit lokumu ve benzeri maddelerle yakalanarak, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesine sevk edilmişlerdir. Aynı sanıkların, 30 Aralık 1994 tarihinde The Marmara Oteli lobisine bomba koyarak, gazeteci-yazar Onat Kutlar ile Yasemin Cebenoyan'ın ölümüne sebebiyet verdikleri anlaşılmıştır.

İzmir İli Tansaş Mağazası kafeteryasındaki çöp kutusuna konulan saatli bombanın 17 Eylül 1995 tarihinde patlatılması neticesi 5 vatandaşımız ölmüş, 25 vatandaşımız yaralanmıştır. Bu olayın failleri olan 9 PKK militanı sanık, bomba yapımı için hazırlanmış 20 adet TNT kalıbı, 12 adet fünyeyle birlikte yakalanmıştır. Yakalananların, kitlesel katliam niteliğindeki bazı olayların hazırlığı içerisinde oldukları belirlenmiştir.

PKK terör örgütünün 4 mensubu, Antalya İlimizdeki turistik tesislerimizi bombalamak üzere hazırlık içerisindeyken, 2 Temmuz 1996 tarihinde, 10 adet TNT kalıbı, 10 adet fünyeyle birlikte yakalanmıştır.

1996 yılı içerisinde yapılan 3 ayrı operasyonda, komşumuz bir ülkede bomba eğitimi görerek sabotaj yapmak üzere ülkeye giren PKK militanlarıyla, bunlara yataklık yapan 85 sanık, 12 silah ve cephanesi, 49 adet plastik tipi ametol patlayıcı, 32 kalıp TNT, 95 adet fünyeyle birlikte, eylemlere başlamadan yakalanarak İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesine sevk edilmiştir.

1995 ve 1996 yıllarında İstanbul İlinde, DHKP-C adlı terör örgütüne yönelik olarak yapılan 4 ayrı operasyonda, 191 militan, 30 silah, 1 law silahı, 13 el bombası, 49 fünye, 100 dinamit lokumu, 7 944 adet mermiyle birlikte yakalanmıştır. Yapılan soruşturmalarda, 8'i güvenlik görevlisi olmak üzere 10 kişinin öldürülmesi eylemlerinin failleri oldukları ve yeni suikast eylemleri hazırlığı içerisinde bulundukları ortaya çıkarılmıştır.

1995 yılından günümüze kadar, Diyarbakır İlinde yapılan üç ayrı operasyonda, 109 Hizbullah militanı, 28 silah, 14 bomba ve benzeri malzemeyle yakalanarak, yapılan soruşturmalar sonunda, bölgedeki birçok faili meçhul cinayet aydınlatılırken, bölgede Hizbullah-PKK çatışması şeklinde devam eden seri cinayetler önlenmiş ve örgütün bölgedeki etkinliği kırılmıştır.

Uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesi amacıyla, 1995 ve 1996 yıllarında yapılan operasyonlarda ülke genelinde ortaya çıkarılan uyuşturcu kaçakçılığı olaylarının çok ciddî bir bölümü, teknik tespit yöntemleri sayesindedir.

Değerli milletvekilleri, terör, organize suçlar ve uyuşturucuyla mücadelede istihbarata çok önemli katkısı olan teknik hizmetlerin doğacak anlaşmazlıklar ve engellemeler nedeniyle atıl kalması, telafisi güç ve hatta onarılması mümkün olmayan atalete yol açacaktır. Polisin teknik uygulamalarına kolaylık sağlayan bir altyapı oluşturma çalışması, polise dilediği tüm telefonları dinleme yetkisi verme anlamında değildir. Bu yönde başlatılacak bir eleştiri, bizi, polisimize, güvenlik kuvvetlerimize, silah, mermi, araç, gereç ve benzeri malzemelerin de verilmemesi gerektiği şeklinde mantık dışı bir sonuca götürür.

Polis, kendisine verilen silahı, nasıl, ancak yasal çerçevede ve kanunî şartlar oluştuğunda kullanmak durumundaysa, diğer yetkilerini de aynı hassasiyet içerisinde kullanmak durumundadır. Her konuda olduğu gibi, bu konularda da, herhangi bir suiistimal durumunda, gereğinin titizlikle yerine getirileceğinden, herkes emin olsun. Mevcut durumu, teşkilatlanmayı ve uygulamaları, olması gereken noktaya ulaştırma gayretinde ve kararlılığındayız.

Hiç kimse, hukuk devletinin gerekleri dışına çıkamaz; ancak “Türkiye'nin tamamı dinleniyor, haberleşme özgürlüğü yaralanmaktadır” veya “herkesin telefonu alenî dinleniyor” gibi haksız isnatlar ve iddialar yanlıştır. Malum söylemler ardına gizlenip, güvenlik kuvvetlerini sindirmeye, hukukî uygulamaları baskı altına almaya kimsenin hakkı yoktur.

Tekraren ifade ediyorum; bahsedilen mahkeme kararı, sadece, teknik bir altyapı çalışmasına yöneliktir. Her şey, her olay için münferit olmak üzere, alınacak hâkim kararına göre uygulama yapılmaktadır. Bu, Anayasamıza, yasalarımıza uygun bir uygulamadır.

Biraz önce birkaç örneğini saydığım teknik çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan, önlenen olaylardan biri bile, bu uygulamayı ciddiyetle desteklemek ve onaylamak için yeterlidir.

Uygulamayı tasvip etsin veya etmesin, bu uygulamanın önlediği olaylar sonucu yaşıyor olanlardan birinin, yakınımız veya tanıdığımız olabileceğini, yakınımız olsun olmasın, ama, mutlaka, birçok insanımızın bu uygulama sonucu yaşıyor olduğunu düşünüyoruz. Buna muktedir iken, istismar korkusuyla hareketsiz kalmanın vicdanî sorumluluğunu kim yüklenebilir?!.

Emniyet teşkilatı hakkında konuşan herkes, polisimizin, çağın teknolojisinden faydalanmasını, delilden sanığa gitmesini savunmaktadır. Bu defa, polisin maksada uygun kullandığı teknik çalışmaya karşı olmak, bu düşüncelerle çelişmektedir.

Burada, bir noktayı daha ilave etmek istiyorum. Sayın Aşırım, galiba, konuşmasının bir bölümünde, Genel Başkanımızı kastederek, kendi deneyimlerini aktardı ve “son üç yıl” dedi. Kendisi, son üç yılın içinde iki yıl, Sayın Genel Başkanımızın çok yakın çevresindeydi; özellikle, o “dikta” diyerek suçladığı eşinin himayesindeydi. Fakat, ANAP'lı milletvekili arkadaşlarımı uyarmak istiyorum; bir başka partiye geçtiği zaman, sonra, sizi de şikâyet edebilir. Onun için, bu konuya dikkat etmek lazım. (DYP sıralarından alkışlar)

Özellikle, Sayın Araslı'nın “Özel Yaşamın Gizliliği Hakkı ve T.C. Anayasasında Düzenlenişi” isimli bir kitabı var; doçentlik tezim için üzerinde oldukça çalıştım. Orada da değişik argümanlar gündeme getiriliyor “iki kişi hakkındaki bir konuyu, onay alınmadan tek yönlü açıklama olmaz; bu da, kişisel, özel hayatın gizliliğiyle ilgilidir” diyor. Konuşmalarında, bu tür konular sık sık yer aldığı için bu konuya değinmek ihtiyacı duydum.

Ben, sadece, kişilerin ne günlerde olacağı belli olmadığı için, o anki durumuna göre eskiyi karalamanın doğru olmadığı kanaatindeyim.

Bu düşüncelerle, konuyu, Yüce Meclisin takdirlerine arz ediyor, Yüce Heyetinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yılmazyıldız, teşekkür ediyorum.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - Sayın Başkan, Sayın Yılmazyıldız, demin isim vererek bahsetti... Söz alabilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun efendim; nedir?

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - O zaman dinlememişsiniz!

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Rica ediyorum...

Her hatibin sözünü, mümkün olduğunca dikkatle takip ederim. Şimdi kalksam, ben, zatı âlinize, siz de İçtüzüğü okumamışsınız desem uygun düşmez; onun için demiyorum.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN - Müsaade buyurun.

İçtüzük açık, diyor ki: “Bir sayın milletvekili, hangi konuda rencide olduğunu, neden dolayı söz istediğini Başkana açıklar, ifade eder.” Onun için soruyorum ki, konu nedir?

Buyurun.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - Efendim, kendisi, bana atfen “iki yıl kadar Sayın Çiller'in müşavirliğini yaptığımı, onun çok yakınında olduğumu, her şeyi bilip, sonradan da Anavatan Partisi milletvekili olduktan sonra...”

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Önce DSP...

BAŞKAN - Müsaade buyurun efendim, arkadaşımız beyanda bulunsun.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - “...onların dönemine ilişkin olarak onları ifade ettiğimi” söylediler.

Efendim, ben, memur olarak, Başbakanlık Müşaviri olarak kendisinin müşaviri oldum.

BAŞKAN - Gayet tabiîdir o.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - Kendisinin müşaviri olduğumu ve Sayın Yılmazyıldız, benim, onun çok yakını olduğumu söyledi. Eğer, onun çok yakını olduğumu söylüyorsa, o zaman, benim söylediklerim doğrudur.

Yalnız, orada isim vermedim; ama, şunu söylemek istiyorum: Hukuktan uzaklaşan başbakanlar bazen yetkiyi etrafına veya -mesela- eşine verebilir ve bunu da tekrar söylüyorum, iddia da ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Zaten, burada da fazla birşey söyleyecek değiliz...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Ne ilgisi var!.. Ayıp oldu bu senin söylediğin.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - Sen ne bilirsin bu işleri!..

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun... Sayın Gözlükaya... Sayın Aşırım... Efendim, müsaade buyurun...

Müşavirler, kimin müşaviriyse ona en yakın insanlardır; bu, müşavirliğin doğasında vardır. Rica ediyorum...

1.-İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 58 Arkadaşının, TURBAN İmkânlarını Kişisel ve Siyasî Menfaatlerine Alet Ettiği ve Yolsuzlukların Üzerine Gitmeyerek Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin TCK'nun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Tansu Çiller Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin önergesi (9/10) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce, Sayın Uluğbay, itiraza esas olmak üzere bir beyanda bulunmuştu; ben de, Başkanlık olarak fevkalade üzüldüğümü, bir haksızlık varsa, bunun giderilmesinin her şeyden önce, her kurum ve kuruluştan önce bizim görevimiz olduğunu ifade etmiştim ve inanın, Divan olarak, bir yük altında olduğumuzu ifade edeyim; ama, şükrediyorum Allah'a ki, o yükten kurtulduk; şöyle: O hususun zabıtlara geçmesinden sonra, arkadaşlarımdan, kupaları, yerlerİ, sehpa ile lambrinin arasında yapım itibariyle boşluklar var; oraları, lütfen, bir kere daha -tabiri caizse- didik didik arayınız diye ricada bulundum ve Kanunlar ve Kararlar Daire Başkanlığında görevli arkadaşımız, Sayın Bülent Ecevit Beyefendiye ait 267 numaralı oy pusulasını -galiba, kupaların boca edilmesi esnasında, sehpa ile lambrinin arasına girmiş olacak ki, tasnifte görülmemiş- sonradan arkadaşlarımız buldular; şimdi, bu oy pusulasını Tutanak Müdürlüğüne gönderiyorum; rengine göre...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, belki, bir tane daha vardır; çünkü, bir oy fark kaldı...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Allah Allah!..

BAŞKAN - Onu mu, o farkı mı bulalım Sayın Hacaloğlu!.. Efendim, o farkı bulmak bana düşmez...

Şimdi, bu oy pusulasını Tutanak Müdürlüğüne gönderiyorum; oy pusulası, rengine göre, sayılar içerisindeki yerini alacak...

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, bu belirttiğiniz husus, oylamanın neticesini etkileyecek niteliktedir. İki kişi, ayrıca, burada bulunmadıkları halde kupaya oy attıkları yolunda size müracaatta bulunuyorlar; oylama sonucu bu şekilde iki farkla bitiyor. Sayın Bülent Ecevit'inki düşmüş; öteki iki kişi burada yok; bu oylama üzerinde yeniden durmak lazım. Bence, usule davet açısından, usul açısından İçtüzüğe göre bir görüşme açsanız çok yerinde olur.

BAŞKAN - Sayın Öymen, ben sizi anlıyorum efendim. Tabiî, arkadaşlarımızın 13 üncü maddeye göre Divana müracaat etme, Divanın bunu araştırma, inceleme imkânı vardır. Şu anda birleşimi yöneten Başkan olarak benim yapabileceğim bir husus yoktur; ama, Divana müracaat etme her zaman mümkündür. Zannediyorum zaten o müracaat da yapılacaktır.

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Oylama sonucu ne olacak?

BAŞKAN - Efendim ?..

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Oylama sonucu, başlangıçta 5 farklı olarak ilan edilmişti, sonra yeni durum ilan edilmedi; bunu ne zaman ilan edeceksiniz?

BAŞKAN - Efendim, tutanağı gönderdim, tutanakta düzeltme yaparız.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gözlükaya.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, biz, Divanın kasıtlı davranmasını hiçbir zaman kabul edemeyiz, düşünemeyiz de; ancak, oylama sonuçları ilan edildikten sonra bu oyun “efendim, lambirin arasına sıkışmış” gibi bir gerekçeyle geçerli addedilmesi, kullanılmış addedilmesi bize göre yerinde değildir, itiraz geçersizdir. Bu bakımdan, tutanağa geçmemesini istirham ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, Sayın Ecevit burada bir genel başkandır; “ben, oy kullandım” dediler; tasnifte de oy pusulasının çıkmadığını Tutanak Müdürlüğünden bana bilgi olarak getirdiler; burada da Sayın Ecevit'e ait bir pusula bulundu, bendeniz de zaten, Tutanak Müdürlüğüne gönderdiğimi, tutanakta yerini alacağını ifade ettim; ama, netice şöyle oldu diye bir beyanda bulunmadım. Zaten, Demokratik Sol Partili arkadaşlarımız itirazda bulunacaklarını ifade ettiler. Divanda görüşülecektir efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Onun yeri ayrı efendim...

BAŞKAN - Tabiî, efendim ben onu ifade etmeye çalıştım.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) -İtirazı kabul etmiyoruz.

2.-İzmir Milletvekili Sabri Ergül ve 19 arkadaşının, polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108) (Devam)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Talay; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Talay, beni siz bari anlayın; nasıl olsa komisyon kurulma kararı verilecek.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; telefonların dinlenmesi konusu, uzun zamandan beri Türkiye'nin gündeminde bulunmaktadır. Teknolojik gelişmelerle birlikte, telefon dinleme imkânları daha da arttığı için, dinlenen kişilerin sayısında da büyük artışlar olduğu iddiaları vardır. Demokratik Sol Parti olarak, biz, konuya anayasal ve yasal bir çerçeve içerisinde ve objektif değerlendirmelerle yaklaşmayı uygun görmekteyiz; çünkü, konu, çok yönlüdür, çok önemlidir ve bütün bu yönleriyle açıklanmasında da büyük yararlar vardır. Demokratik Sol Parti, bu doğrultuda, konuya çok hassas bir şekilde yaklaşmış ve İzmir Milletvekilimiz Sayın Hakan Tartan'ın soru önergesiyle, çok önceden bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmiş ve Sayın İçişleri Bakanının vermiş olduğu cevapları da, maalesef yeterli bulmamıştır.

Konuya ilk olarak, yasal ve anayasal açıdan yaklaştığımızda, Anayasanın “Temel Haklar ve Ödevler” bölümünde yer alan “Özel hayatın gizliliği ve korunması” çerçevesinde değerlendirilen üç önemli kişisel haktan biri olarak görüyoruz haberleşme özgürlüğünü.

Demokratik bir ülkede, özel hayat ve aile hayatı gizlidir; herkes, bu hakkına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Aynı şekilde, kimsenin konutuna dokunulamaz ve üçüncü önemli hak olarak da, herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir ve haberleşmenin gizliliği esastır. Bu özgürlüklerin, kanunun açıkça gösterdiği hallerde hâkim kararı olmadan veya kanunen gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, kanunla yetkili kılanın merciin emri bulunmadıkça engellenemeyeceği ve gizliliğine dokunulamayacağı bir gerçektir; ancak, savaş ve sıkıyönetim ve olağanüstü hal durumlarında bu hakların tamamen veya kısmen durdurulması söz konusu olabilmektedir.

Yasalarımız açısından, muhaberenin gizliliğinin ihlalinin, Türk Ceza Kanununda bir suç olarak düzenlendiğini görüyoruz. Haberleşme özgürlüğünü engelleyen veya muhabere gönderilerini imha eden veya diğer tarafın rızası olmadan muhabereyi açıklayan veya gizliliği ihlal eden PTT memurları, Türk Ceza Kanununda cezalandırılmaktadır; ancak, aynı eylemi, aynı fiili işleyen diğer kişiler hakkında soruşturma yapılması, ilgililerin şikâyetine bağlı bulunmaktadır.

Bu noktada karşımıza ilginç bir örnek çıkmaktadır. Hepinizin hatırladığı gibi, Çankaya zirvesinde Sayın Başbakan Erbakan, 24 Aralık 1996 tarihinde Milliyet Gazetesinin verdiği habere göre, önündeki dosyalardan bir kâğıt çıkarıyor ve Sayın Mesut Yılmaz'a dönerek “İstanbul DGM Savcısı ile görüşmek istemişsiniz, kendisinden, elinizdeki belgelerle ilgili olarak, nereye verebileceğinizi öğrenmek istemişsiniz. Sayın Savcı da, sizinle özel görüşmek istediğini belirtmiş” diyerek, elindeki belgeden bu telefon konuşması metnini okuyor.

Bu örneği, haberleşmenin gizliliğinin ihlali açısından ve yukarıda verdiğimiz yasal ve anayasal bilgiler açısından değerlendirdiğimiz zaman, Başbakan Sayın Erbakan, Başbakan değil de PTT memuru olsaydı, Türk Ceza Kanununa göre, bir haberleşmeyi ilgili tarafların rızası olmadan açıkladığı ve gizliliği ihlal ettiği için, savcılar tarafından resen kovuşturulacaktı ve tabiî bunun sonucunda da mahkeme tarafından cezalandırılacaktı; ama, biliyoruz ki, Sayın Erbakan PTT memuru değil; Başbakan. Yerleşik gelenekleri olan, oturmuş demokrasisi olan bir ülkede, Sayın Erbakan Başbakan olsaydı veya Amerika Birleşik Devletlerinde Başkan olsaydı, bu belgeyi okuduktan sonra koltuğunda bir gün bile oturması mümkün olmayabilirdi, istifa etme zorunluluğu gündeme gelebilirdi.

Hepiniz hatırlıyorsunuz; Amerika Birleşik Devletlerinde, Watergate skandalı denilen olayla; yani, Demokrat Partinin genel merkezinin dinlenmesine yönelik eylem nedeniyle, o dönemin en güçlü Başkanlarından Nixon istifa etmek zorunda kalmıştı ve ardından yargılanmak durumunda kalmıştı. Bu bilgileri verdikten sonra...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Ne ilgisi var?

M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla)- İlgisi var Sayın Emmioğlu; yani, bu bir ilişki meselesi.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Tabiî, sizin ilişkiniz öyle olabilir.

M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok önemli bir görevi de, sadece yeni yasa çıkarmak değil, aynı zamanda, Türk Ceza Kanunu, Medeni Kanun gibi, yaklaşık 70 yıldan beri yürürlükte olan bazı temel kanunları günün şartlarına göre yeniden değerlendirmek ve çağın ihtiyaçlarına cevap verecek hale getirmektir. Adalet Bakanlığında uzun zamandır devam eden ve hâlâ sonuçlanmayan Türk Ceza Kanunu öntasarısının, hem yukarıda belirttiğimiz çağdışı hükümlerinin bir an önce düzeltilmesi hem de özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarının Türk Ceza Kanunu kapsamına alınması ve savcılar tarafından resen kovuşturulan bir suç niteliğine getirilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde önemli bir görev olarak bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda, telefonların dinlenmesiyle ilgili basına yansıyan bir skandal, 29 Nisan 1994'te, o zamanki Sayın Başbakan Tansu Çiller'in, Devlet Bakanları Sayın Bekir Sami Daçe ve Sayın Necmettin Cevheri ile yaptığı üçlü telekonferans konuşmasının banda alınarak Yeni Günaydın gazetesinde yayınlanması olayıdır. Konu, her bakımdan ilginçtir. Eski Genelkurmay Başkanı Sayın Doğan Güreş'in, yasalara göre, artık emekliliği kesinleşmekte ve yeni bir uzatma mümkün olmamaktadır. Kamuoyunda ve Hükümette bir gerilim vardır. Sayın Çiller, bu üçlü konuşmada, Sayın Güreş'in görev süresinin uzatılması için her türlü çabanın gösterilmesini istiyor, bakanlarına bu işin gizli olduğunu ve üçünün arasında kalmasını söylüyor ve ne hikmetse, çok kısa bir süre sonra bir bant kaydı olarak bu görüşmeler Yeni Günaydın Gazetesinde yayımlanıyor. Bu telefon kaydı kimler tarafından alınmıştır? Neden ve nasıl basına sızdırılmıştır? Yani, bu konu, sadece muhalefetle ilgili bir olay değil; iktidarda da yaşanan bir olay. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bugün, bu konuyu araştırması, Türkiye'deki haberleşmenin gizliliğini sağlayan anlayış bakımından, ilkeler bakımından bir gereklilik haline gelmiştir. Bu anlattığım örnekler de bunu ortaya koymaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunlara ilaveten, Anamuhalefet Partisi Liderinin veya diğer milletvekillerinin uzun süredir telefonlarının dinlendiğinden şikâyet etmesi de, kamuoyunda sık sık işitilen yakınmalar haline gelmiştir. Bu çerçevede, hepimiz, Türkiye'nin, iç ve dış terör odaklarının hedefi olduğunu biliyoruz. Terörle mücadele için, Meclisimiz ve milletimiz, maddî manevî hiçbir fedekârlıktan kaçınmamakta ve terör mücadelesinde hükümetlere daima destek vermektedir. Diğer taraftan, demokratik batılı ülkelerde de adlî ve idarî amaçlı dinleme, bir davada delil toplamak, ulusal güvenlik ve kamu düzenini korumak amaçlarıyla yapılabilmektedir. Örneğin, 1968 yılında, Amerika Birleşik Devletlerinde, Sokakların Güvenliği ve Suçun Kontrol Yasasıyla, ilk kez, federal dinleme mekanizması yasal bir zemine oturtulmuştur. Aynı şekilde, 1995 Ocak ayında, Fransa'da Güvenlik ve Programlama Yönelim Yasası çıkarılmış ve idarî amaçlı dinleme yasallaştırılmıştır.

Türkiye'de ise, bu konuda yasal bir boşluk olduğunu yukarıda belirtmiştik. Anayasada, usulüne göre verilmiş hâkim kararı ve yetkili merci kararlarının, kanunun açıkça belirttiği hususlara dayanması öngörülmüştür. Dolayısıyla, haberleşmenin gizlice dinlenmesi, somut ve özel durumlar için geçerli olacaktır.

Türkiye'de, Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi, gizli bir kararla, Emniyet Genel Müdürlüğüne, telefonları, vatanın ve milletin bütünlüğünü tehdit eden suç odaklarının faaliyetlerinin önlenmesi gerekçesiyle dinleme yetkisini vermiştir; ancak, biraz önce belirttiğim yakınmalardan da anlaşıldığı gibi, bu yetkinin, bu çerçeveyi aşan bir şekilde kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın da, bu konuda hassasiyet göstererek, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunu, bu gelişmeleri, bu kararları incelemeyle yetkilendirdiğini ve mevzuata aykırı durumlarda Yargıtaya başvuracağını belirtmesini, olumlu bir gelişme olarak, burada, vurgulamak istiyorum.

Şimdi, bütün bu bilgileri özetlersek, Türkiye'nin terörle mücadelesini dikkate almamızın gereği ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan, uygulamanın terörle sınırlı olması şarttır. Bu kadar geniş ve yaygın bir dinlemenin, Anayasaya ve kişi haklarına aykırı olduğu da açıktır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Sayın Şevket Kazan'ın başlattığı incelemeden haberdar olması, bu aşamada yararlı olacaktır.

Ayrıca, idarenin, bu tür yetkilerini, kısa zamanda meşru yasal zeminler üzerine oturtmak zorunluluğu vardır. Hükümetin, eskiyen yasaları yeni koşullara uygun hale getirmek ve haberleşmenin gizliliği ilkesini yeni yasal zeminlere dayandırmak konusunda gerekli çalışmaları yapması da zorunludur.

Bunlara ek olarak, en son Anayasa Mahkemesi kararıyla da ortaya çıkan bir gerçeği belirtmek istiyorum. PTT'nin T'sinin özelleştirilmesi durumunda, bu ilişkilerin daha da karmaşık hale gelmesi beklenmelidir. Şimdiye kadar, kamu ajanlarının yönetim ve denetimindeki telefon muhaberesinin özel yabancı şirketler tarafından yönetilmesi durumunda, hem ulusal güvenliği hem de kişilerin temel haklarına yönelen başka uygulamaları gündeme getireceği endişesini taşıyoruz.

Basit bir örnek vermek gerekirse, özel kişilerin sırlarının ifşası, bir bankanın ticari sır niteliğindeki telefon görüşmelerinin sızdırılması, tamiri mümkün olmayan sonuçlar yaratabilecektir. Daha da önemlisi, şu andaki duruma bile cevap veremeyen bir mevzuat eksikliği varken, telefonun, özel şirketlerin yönetiminde daha büyük yasal boşluklarla karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mevzuat çalışmalarının hızlandırılması ve sonuçlandırılması şarttır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; telefon haberleşmesinin güvenilirliğini gerçekleştirmek, yasal olmayan telefon dinlemesinin önlenmesini sağlamak, terör mücadelesine yönelik dinlemenin sınırlarını saptamak yanında, Türk Ceza Kanununda yeni koşulları dikkate alan ve özelleştirme durumunda PTT'nin sorumluluğunu belirleyen düzenlemelere ışık tutacak şekilde bir Meclis araştırmasının açılmasını, Demokratik Sol Parti olarak, biz de olumlu karşılıyoruz.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Talay, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesiyle ilgili müzakereler tamamlanmıştır.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, önerge sahipleri adına söz vermediniz.

BAŞKAN - Efendim?..

OYA ARASLI (İçel) - Önerge sahipleri adına söz istiyorum.

BAŞKAN - Affedersiniz Sayın Araslı... Bir dakikanızı rica edeyim efendim...

Ben, Sayın Ergül önce konuşunca, sanki önerge sahibi konuştu diye düşündüm; halbuki, önerge sahibinin sonda konuşması lazım. Sayın Ergül, grup adına konuştu.

Önerge sahipleri adına, birinci imza sahibi Sayın Ergül; zatıâliniz...

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Ergül'ün izniyle ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

Efendim, özür diliyorum, kusura bakmayın.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. (10/108) sayılı bu Meclis araştırması önergesi hakkında, önerge sahiplerinden birisi sıfatıyla söz almış bulunuyorum.

Bu Meclis araştırması önergesinin konusu, herkesin bildiği gibi, Ankara 2 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 10 Ocak 1995 tarih ve 1995/5 sayılı kararı ve bunu izleyen bir dizi kararıyla, polise, telefon dinleme yetkisini vermesi ve bu yetkiye dayalı olarak gerçekleştirilen telefon dinlenmesi olaylarıdır.

Bilindiği gibi, haberleşme, kişinin özel yaşamının çok önemli bir parçasıdır. Günümüzün bütün anayasaları gibi, bizim Anayasamız da, önce kişiyi bir fizik varlık olarak ele almış ve kişinin yaşam hakkına, beden bütünlüğüne güvence getirmiştir; ikinci olarak, kişinin, manevi varlığı ve kişiliği korunmuş; üçüncü olarak da, kişinin, çevreyle ilişkileri içerisinde güvence altına alınmasına çalışılmıştır; bu da, özel yaşamının, konutunun ve haberleşmelerinin güvence altına alınması yoluyla gerçekleştirilmiştir.

Kişinin özel yaşamına sağlanacak dokunulmazlık, kişinin gelişmesi, ruh ve beden sağlığının korunması açısından da büyük önem taşır.

Bu gerçekleri göz önünde tutan anayasamız, 20 nci maddesinde özel yaşama, 21 inci maddesinde konuta, 22 nci maddesinde de haberleşmeye bir gizlilik getirmiştir. Nedir bu gizlilik: Gizlilik, kişinin özel yaşamı, konutu ve haberleşmeleri hakkında, başkalarının, ancak kişinin izin verdiği ölçüde, izin verdiği süreler içerisinde, izin verdiği zaman dilimleri çerçevesinde bilgi sahibi olabilmesinin koruma altına alınmış olması demektir.

Bu gizliliğin bozulması, çok sınırlı hallerde mümkündür. Bizim Anayasamız, gerek 20 nci maddesinde gerek 21 inci maddesinde gerek 22 nci maddesinde, bu gizliliğin bozulmasının mümkün olabileceği halleri, özel yaşamın gizliliği hakkının istisnaları olarak, gayet açık ve seçik bir biçimde ortaya koymuştur. Haberleşme için bu istisna, kanunun gösterdiği hallerde, yargı kararıyla gerçekleşebilir ve kanun, bu halleri gösterirken, Anayasanın 13 üncü maddesinin belirlediği sınırlar içerisinde kalmalıdır; demokratik bir toplum düzeninin gereklerine uygun bir istisna boyutu tespit etmelidir; yine, Anayasanın 13 üncü maddesinde gösterilen amaçlara ulaşmaya yetecek ölçüde bu sınırlamanın yapılmasına imkân tanımalıdır.

Ancak, önümüze gelen olayda, bu gereklerin yerine getirilmediğini görüyoruz. Gerçi, ortada bir yargı kararı var; ama, bu, istisna boyutlarını aşacak ölçüde geniş, toplu bir dinleme yetkisi veren bir yargı kararı. Bir hukuk devletinde, bir demokratik devlette ve Anayasamız ilkeleri karşısında, böyle bir genel dinleme yetkisinin, yargı kararıyla polise verilmemesi gerekir. Elbette ki suç önlenecektir, elbette ki suçlular takip edilecektir; ama, bu yapılırken, kişilerin özel yaşamlarının gizliliği, bu haktan artakalacak bir parça geriye bırakmayacak bir biçimde tehlikeye atılamayacaktır. Bu yargı kararında, bu gereğe uyulmamıştır. Bu karardan yola çıkılarak herkesin haberleşmesi dinlenebilir. Bu, bir demokratik düzenin kabul edemeyeceği bir durumdur ve bu durum karşısında, ben, Amerika Birleşik Devletlerinde Federal Yüksek Mahkemenin yıllarca önce almış olduğu bir kararı burada sizlere anımsatmak istiyorum; bu kararda yargıç şöyle diyor: “Devletin görevi, suçları takip etmek ve suçluları cezalandırmaktır; ama, bunu yaparken, devletin kendisi, hukuka aykırı yollara sapmaktan kaçınmalıdır; çünkü, devletin hukuka aykırı yollara sapmasından toplumun göreceği zarar, bir suçlunun cezalandırılmamasından doğacak zarardan çok daha büyüktür.”

Bu kararı burada dile getirirken, suçlular cezasız bırakılsın demek istemiyorum; ama, suçlular takip edilirken, devlet, bu takibi, hukuk kurallarına sadık kalarak yapsın diyorum. Bir devlet olmanın, hele, bir hukuk devleti olmanın yolu, hem hukuk ilkelerine bağlı kalmaktan hem de suçluları cezasız bırakmamaktan geçmektedir ve marifet, bu hassas dengeyi kurabilmek, bu iki amacı, birlikte, çok mükemmel bir şekilde gerçekleştirebilmektir; ama, önümüzdeki karar, maalesef, böyle bir dengenin kurulabilmesine, bu her iki amaca birlikte ulaşılmasına elvermeyecek nitelikte bir karardır.

Ben, hukuk devleti dediğimiz zaman şunları anımsıyorum, şunları söylemek istiyorum: Hukuk devleti, yanlışlardan doğruların, haksızlıklardan adaletin, hukuka aykırılıklardan hukuka uygun sonuçların doğmasının beklenmediği ve beklenemeyeceği, toplum yaşamının her aşamasında, kişilerin, devletin ve tüm kurumların hukuk düzenine saygı gösterdiği bir devlet biçimidir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, acaba bu yargı kararıyla, Anayasa hükümlerine hiç uygun olmayan bir yargı kararıyla, bu hukuk devleti ilkesini nasıl gerçekleştirebiliriz, suçluların takibini hukuk kuralları çerçevesinde nasıl yapabiliriz? Aslında, doğrusu, yargı kararının her somut olayda, ne kadar süreyle dinleme yapılacağının ortaya konularak verilmesiydi; bu verilmemiştir. Genel bir dinleme yetkisi verilmiştir ve bu yolla, belki çok olumlu birtakım icraatlar yapılabilmiştir, bazı büyük tehlikeler önlenebilmiştir; ama, bunun karşılığında toplumun bütün bireylerinin haberleşmesi, özel yaşamının gizliliği Anayasada öngörülen boyutların çok dışında, geniş bir biçimde, herkesin dinlemesine ve bilgilenmesine açık hale getirilmiştir. Bunu, bir hukuk devletinde, bir demokratik devlette kimsenin bu hale getirmeye hakkı ve yetkisi yoktur.

İçişleri Bakanımızın dünkü haber bültenlerinde yer alan bir beyanatı var: “Evet, gizli dinleme yapıldı; ama, kimlerin telefonlarının dinlenildiğini ben bilmiyorum; bunun istatistiğini de tutmadım.” Bu, insanın kanını donduran bir açıklama. Bu beyanat karşısında insan sormak istiyor; o zaman, siz, makamınızda neyin sözcülüğünü yapmak, neyi korumak için bulunuyorsunuz Sayın Bakan? Bunları bilmiyorsunuz, o zaman neyi bilmeye, neyi sormaya, neyi öğrenmeye gerek görüyorsunuz? Bu, öncelikle sizin bilgi sahibi olmanızı gerektiren bir husus. Ve Sayın Bakan devam ediyor “bu, çok doğal bir olay; suçluların takibi için bütün dünya ülkelerinde bu olay yapılıyor” diyor. Evet, yapılıyor; ama, belli ölçüler içerisinde, somut olayların sınırları içerisinde tutularak, belli sürelerle sınırlandırılarak yapılıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, lütfen toparlar mısınız.

OYA ARASLI (Devamla) - Bu nedenle, ben, bu Meclis araştırmasına, bütün bu hususlar dikkate alınarak olumlu oy verilmesi gerektiğinden yanayım; çünkü, bu araştırma sonucunda, Hükümetin bu olaylardaki siyasî sorumluluğunu belirleyen olaylar ortaya çıkacaktır; bu araştırma sırasında, hukuk düzenimizdeki bir boşluk, telefon dinlemeleri, gizli dinlemelerle ilgili bir boşluğu giderecek birtakım bilgiler ortaya konulabilecektir ve gizli dinleme olayının, toplumun bütün fertlerini rahatsız eden bu gizli dinleme olayının boyutları hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi sağlıklı bir bilgi edinebilmek imkânını bulacaktır.

Bütün değerli milletvekillerinin, bu Meclis araştırması önergesine olumlu oy vermesini dileyerek sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Araslı, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, önerge sahibi sıfatıyla Sayın Araslı görüşlerini ifade ettiler.

Bu suretle, Meclis araştırması önergesi üzerindeki öngörüşme tamamlanmış oldu.

Şimdi, araştırma açılıp açılmaması konusunu oylayacağım. Meclis araştırması açılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Meclis araştırması açılması kabul edilmiştir.

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, bir önergemiz var.

BAŞKAN - Bu araştırmayla ilgili mi efendim?

ÖNDER SAV (Ankara) - Meclis soruşturmasının oylamasıyla ilgili.

BAŞKAN - Efendim, önümüzde bir iş var; onu takip ediyoruz; izin veriniz.

Meclis araştırması yapacak komisyonun 9 üyeden kurulması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3. -Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 22 arkadaşının, Hükümetin izlediği dış politika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/6)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 85 inci sırada yer alan, Bitlis Milletvekili Sayın Kâmran İnan ve 22 arkadaşının, Hükümetin izlediği dışpolitika konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.

Sayın Hükümet hazır.

Önerge daha önce okunduğu için yeniden okutmuyorum.

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, bizim önergemizi ne zaman değerlendireceksiniz?

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun da şunu bir bitereyim Sayın Sav.

ÖNDER SAV (Ankara) - Bu konu bitti, öbür konuya geçtiniz de onun için.

BAŞKAN - Bir inceleyelim efendim, talep nedir -el yazısıyla yazmışsınız- bir okuyalım; burada çözümü mümkünse çözeriz; ama, burada çözümü mümkün değilse, bir yolu vardır herhalde.

ÖNDER SAV (Ankara) - Ama bu konu bitti.

BAŞKAN - Onu da ifade edeceğim efendim; yani, okuyacağım, zabıtlara geçireceğim, Başkanlığın bu konudaki kararı nedir onu ifade edeceğim.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) - Ne zaman Sayın Başkan?

BAŞKAN - Bugün efendim...

İçtüzüğümüze göre, genel görüşme açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, Hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergedeki ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri Hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahibi için 10 dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Gruplar olarak, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Kâmran İnan; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Birgen Keleş söz talebinde bulunmuşlardır.

İlk söz, Sayın Hükümetindir.

Hükümet adına, Millî Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan; buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bitlis Milletvekili Sayın Kâmran İnan ve 22 arkadaşının Hükümetin izlediği dışpolitika hakkında genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi üzerinde, Hükümet adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, önergenin kapsamını ve üslubunu yadırgadığımızı belirtmek isterim. Bu tarz bir önergeyle, dışpolitika gibi son derece önemli ve elbirliğiyle yürütülmesi gereken bir konuda, bir genel görüşme açılmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Bu önergeyi, dışpolitikaya katkıda bulunma düşüncesinin ürünü olarak görmemize de, üzülerek ifade edeyim ki, imkân yoktur. Hükümetimizin dışpolitikanın yürütülmesinde muhalefetin görüş, telkin ve yapıcı eleştirilerine gösterdiği özeni, muhalefetin de Hükümete karşı göstermesini beklemek en doğal hakkımızdır.

Sayın Başkan, arkadaşlarımıza istirham etsek...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, efendim, bir genel görüşme talebi var ve Sayın Hükümet o konuda bilgi veriyor.

Sayın milletvekilleri, sükûnete davet ediyorum ve rica ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Dışpolitikamız, emin ve yetenekli ellerdedir; ülkemizin itibarını, ciddiyetini ve güvenilirliğini en üst seviyede gözetecek şekilde yürütülmektedir ve yürütülecektir. Türkiye'nin hiçbir millî çıkarı zedelenmiş değildir ve zedelenmesine de, Hükümetimizce asla müsaade edilmeyecektir.

Konuşmamda, önergede yer alan iddiaları bana ayrılan zaman ölçüsünde sırayla cevaplandırarak, Yüce Meclise bilgi arz edeceğim. Hükümetimizin dışpolitikası, Koalisyon Protokolünde, Yüce Meclisin güvenine mazhar olan Hükümet Programında belirtilen ilkeler uyarınca yürütülmektedir. Bu dışpolitika, tarihimizi, coğrafyamızı, ahde vefa ilkesini, bölgesel ve uluslararası şartları göz önünde tutan, Büyük Atatürk'ün “yurtta ve dünyada barış” ilkesine dayalı, tutarlı ve devamlı, çok yönlü ve devletin bütün kurumlarının elbirliğiyle yürütülen bir politikasıdır; dolayısıyla, tek bir politikadır. Çok yönlü dışpolitikayı, çok başlı dışpolitika olarak algılamak hatasına kimse düşmemelidir.

Sayın Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımızın 1996 Eylül ayında Amerika Birleşik Devletlerine yaptığı ziyaretin amacı, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 51 inci dönem çalışmalarına katılarak, genel müzakereler çerçevesinde söz almak; bu vesileyle, çeşitli ülkelerin yöneticileri ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteriyle temaslarda bulunmaktı. Sayın Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımız bu programı eksiksiz yerine getirmiştir.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Sayın Başkan, otursunlar lütfen!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, efendim, rica ediyorum... Sayın Bakan konuşuyor.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Sayın Çiller'in New York'ta bulunduğu sırada, Kudüs'te meydana gelen olayların hızla büyük boyutlar kazanması üzerine Güvenlik Konseyi acilen toplanmıştır. Konseyde konuşma önceliği, Konseyin 15 üyesinin ve toplantının konusunu teşkil eden sorunun taraflarınındır. Sayın Çiller, çok arzulamasına rağmen, bu nedenle Güvenlik Konseyinde bizzat söz alamamış ve bu konuşmasının metni, Birleşmiş Milletlerdeki Daimî Temsilcimizce Konseyde okunmuştur. Bununla birlikte, Sayın Çiller, Kudüs'teki olaylara ilişkin tutumumuzu, telefonla görüştüğü Sayın Arafat'a, New York'ta bir araya geldiği İsrail Dışişleri Bakanına ve temas ettiği ilgili devletlerin yetkililerine iletmiştir.

Gümrük Birliğinde uyum konusuna gelince; mevzuatımızın, Avrupa Birliği mevzuatına uyumlu hale getirilmesi için kabul edilen yasaların daha iyi uygulanabilmesini teminen ihtiyaç duyulan tamamlayıcı önlemlere ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir. Nitekim, tüketici mahkemeleri ve Gümrük Kanunu gibi hususlar, halen Yüce Meclisin komisyonlarında ele alınmaktadır.

Avrupa Kömür Çelik Teşkilatıyla 25 Temmuz 1996 tarihinde imzaladığımız Serbest Ticaret Anlaşması ve Menşe Kuralları Protokolü, bütünleşme sürecinde, gümrük birliğinden sonra ikinci önemli adımı oluşturmuş ve 1 Ağustos 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Ayrıca, gümrük birliği kararının 16 ncı maddesi çerçevesinde, çeşitli ülkelerle serbest ticaret anlaşmalarının imzalanmasına ilişkin müzakerelerde önemli mesafeler kaydedilmiştir. Bu izahatta görüldüğü gibi, gümrük birliğinde uyum yılı olması gereken 1996 yılında, bu yönde ciddî hiçbir adım atılmadığı yolundaki iddia, gerçeği yansıtmamaktadır.

Avrupa Parlamentosuyla ilişkilerimizde karşılaştığımız güçlükler Yüce Meclisin malumudur ve bunlar yeni güçlükler değildir. Yer almadığımız bu Parlamento, kararlarını gıyabımızda vermektedir. Gümrük birliğinin kabulü hariç, Parlamentonun, lehimize herhangi bir karar aldığı da, her neredeyse vaki değildir. Karma Parlamento Komisyonu toplantılarının yeniden başlamasıysa, olumlu bir gelişme olmuştur.

Avrupa Parlamentosuna yönelik geniş kapsamlı bir bilgilendirme ve aydınlatma kampanyası başlatılması amacıyla çalışmalarımız sürdürülmektedir. 1997 yılını, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin geleceği bakımında en iyi şekilde değerlendirmek için gayretlerimiz çok yönlü olarak devam edecektir.

Kuzey Irak'ta hedefimiz, bu bölgeden topraklarımıza ve vatandaşlarımıza yönelebilecek, her türlü tehdidin önlenmesi, bölgede huzur ve istikrarın tesisi ve ihtilafların, Irak'ın bağımsızlık, birlik ve toprak bütünlüğü içerisinde giderilmesidir. Aldığımız inisiyatifle, Kuzey Irak'ta çatışan gruplar arasında ateşkes sağlanmıştır. 31 Ekim 1996 tarihinde başlattığımız Ankara süreci, Kuzey Irak'ta huzur ve istikrarın tesisinde belirleyici rol oynamıştır. Üçüncüsü 14 ve 15 Ocak 1997 tarihlerinde yapılan Ankara süreci görüşmelerinde, karşıt iki grup, ateşkese bağlılıklarını ve güvenlik endişelerimizin giderilmesine ilişkin taahhütlerini de yinelemişlerdir.

Yoğun gayretlerimiz sonucu, Türkmenlerin Kuzey Irak denkleminde yer almaları sağlanmış, hak ve hukuklarının korunması, muhtemel bir geçici yerel yönetime katılmaları gündeme sokulmuştur. Türkmenlerin, Kuzey Irak için oluşturulan ateşkes izleme gücünde ağırlıklı olarak yer almaları temin edilmiş; bu gücün çekirdeğini teşkil edecek Türkmen grubunun eğitimi de tamamlanmıştır. Ateşkes izleme gücü, yakında, bölgede konuşlandırılacaktır.

1990 yılının ağustos ayından beri, Birleşmiş Milletler yaptırımları nedeniyle kapalı olan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı, Güvenlik Konseyinin 986 sayılı Kararının uygulamaya girmesiyle, 16 Aralık 1996 tarihinde yeniden açılmıştır. Bu sonuç, büyük ölçüde, izlediğimiz etkili dışpolitikanın eseridir. 986 sayılı Kararın uygulanmasından azamî yararı sağlamaya çalışmaktayız. Yaptırımların sona ermesini takiben, Irak'la ilişkilerimizin eski düzeyine yükseltilmesini hedefleyen hazırlıklara da başlanmıştır. Irak'a mal sevkıyatının hızlandırılması için, Habur Gümrük Kapısının yirmidört saat süreyle çalışması da sağlanmıştır. Bu gayretlerimizin olumlu sonuçları şimdiden alınmaktadır.

PKK terör örgütünün yuvalandığı Kuzey Irak'taki Atruş kampından, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin himayesi, kararlı çalışmalarımızla, 21 Ocak 1997 tarihinden itibaren kaldırılmıştır. Bu tarihten beri, Atruş kampı, artık, bir mülteci kampı değildir.

Bazı sakıncaları görülen Huzur Harekâtı, Hükümetimizin girişimiyle, Yüce Meclis tarafından 31 Aralık 1996 tarihinde sona erdirilmiştir. Sadece Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin hava unsurlarının yer alacağı yeni ve kısıtlı bir düzenleme aynı tarihte yürürlüğe girmiştir; bu yeni düzenleme, tamamen, egemenlik haklarımız çerçevesinde yürütülecektir.

Bütün bu gelişmeleri, önergedeki gibi, çaresizlik olarak niteleyebilmek herhalde mümkün değildir.

Önergedeki bir diğer talihsiz iddia da, Sayın Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımız için Alman Hükümetinden randevu alınamadığı iddiası; bu iddia, tamamen gerçekdışıdır. Hükümetimizin, Alman Hükümetiyle temaslarında herhangi bir güçlüğü bulunmamaktadır. Nitekim, Sayın Çiller, Avrupa Birlğinin önde gelen beş ülkesinin dışişleri bakanlarıyla, yarın, Roma'da yapacağı istişarelerde, Almanya Dışişleri Bakanıyla da bir araya gelecektir.

Batı ile ilişkilerimizin tehlike altına sokulduğu iddiasını kabul etmemiz de mümkün değildir. Türkiye, Batı dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır.

Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerimiz, geliştirilmiş ortaklık anlayışına dayalı olarak sürdürülmektedir. İkili işbirliğimizin yanı sıra, birçok, bölgesel ve uluslararası konuda da, bu ülkeyle yoğun bir işbirliği içindeyiz.

Batı Avrupa ülkeleriyle ilişkilerimiz de, son derece yoğun bir şekilde yürütülmektedir; karşılıklı ziyaretler normal seyrini izlemektedir; yeni ziyaretler de planlanmaktadır.

Sayın Çiller'in, halen Roma'da yapmakta olduğu temaslar ve yarın, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya Dışişleri Bakanlarıyla yapacağı istişareler de, Batı ile ilişkilerimizin tehlike altına sokulduğu iddiasını tekzip etmektedir.

Avrupa Birliğine tam üyeliğimizin gerçekleşmesi, öncelikli bir hedef olarak izlenmektedir. Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinin NATO içinde geliştirilmesi, bu kimliğin parçası olan Batı Avrupa Birliğindeki konumumuzun güçlendirilmesine de katkıda bulunacaktır. Batı Avrupa Birliği bünyesinde kurulan Batı Avrupa Silahlanma Örgütüne eşit haklarla ve tam üye olarak katılmamız da önemli bir kazanım teşkil etmektedir.

Tarihî, manevî ve kültürel bağlarımız bulunan İslam ülkeleriyle ilişkilerimiz gelişmeye devam etmektedir; ancak, bu ülkelerle ilişkilerimizin güçlendirilmesi politikası, yeni bir politika da değildir. Çeşitli İslam ülkeleriyle gerçekleştirilen karşılıklı ziyaretler ve imzalanan anlaşmalar, İslam Konferansı Örgütü bünyesindeki faaliyetlerimiz ve bu Örgütün Başkanlığını yürütmekte olduğumuz Ekonomik ve Ticarî İşbirliği Daimî Komitesi içerisindeki çalışmalarımız, İslam ülkeleriyle ilişkilerimizin güçlendirilmesi politikasının unsurlarındandır. Bu gerçekler karşısında, İslam ülkeleriyle yakınlaşma politikasının fiyaskoya dönüştüğü iddiasını inandırıcı bulamıyoruz.

Hükümetimiz, kardeş Orta Asya Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerimizin her alanda daha da genişletilmesi, geliştirilmesi yolundaki çabalarını sürdürmektedir. Geçen ekim ayında, Taşkent'te düzenlenen Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Dördüncü Zirvesi, kardeş Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerimizin çok taraflı bir işbirliğine dönüştürülmesi sürecinde yeni bir merhale teşkil etmiştir. Nitekim, Taşkent'te, zirveler sürecinin, oluşturulacak bir sekreteryayla kurumsal bir altyapıya kavuşturulması öngörülmüştür. Bu ülkelerle yapılan karşılıklı ziyaretler de, olağan seyrini izlemiştir.

Bu vesileyle, şu hususu vurgulamakta yarar görmekteyim: Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı düzeyindeki ziyaretler, ilişkilerin seyri -ziyaret sırası ve yapılan davetler dikkate alınarak- Dışişleri Bakanlığı tarafından planlanmakta ve önerilmektedir. Bu çerçevede, 1997 yılında, bu düzeylerde gerçekleştirilmesi öngörülen ziyaretlerle ilgili çalışmalar da sürdürülmektedir. Bu itibarla, Sayın Başbakanın, Türk cumhuriyetlerine ilgi duymadığı yolundaki iddiaların haksız olduğu aşikârdır.

Kardeş Bosna-Hersek'in haklı davasına desteğimiz, Dayton Barış Antlaşmasının uygulanmasına katkılarımız, Bosna-Hersek'te savaşın yol açtığı tahribatın giderilmesine yardımlarımız da sürdürülmektedir.

Hükümetimiz, Amerika Birleşik Devletleriyle işbirliği halinde, Bosna-Hersek Federasyonu ordusunun savunma yeteneklerinin artırılmasına yönelik eğit-donat programını uygulamaya koymuş ve başarıyla yürütmüştür.

Geçen aralık ayında, Barışı Uygulama Gücünün yerini alan İstikrar Gücüne katılmaktayız, Barışı Uygulama Konseyinin Yönlendirme Kurulunda yer almaya da devam etmekteyiz.

Bosna-Hersek için öngörülen 80 milyon dolarlık Eximbank kredisinin 20 milyon dolarlık bölümünün hibe olarak verilmesi, 26 Ağustos 1996 tarihinde imzalanan bir anlaşmayla kararlaştırılmıştır. Bunun 2,2 milyon dolarlık kısmı nakit olarak ödenmiş, geri kalan bölümün kullanılmasına yönelik çalışmalar da sürdürülmektedir.

Bosna-Hersek'te, devletin ortak kurumları oluşmaya başlamıştır. Cumhurbaşkanlığı Konseyi, Bakanlar Kurulu ve iki kanatlı parlamento faaliyete geçmiştir. Ortak kurumların başarıyla işlemesi, Bosna-Hersek'in yaşayabilirliği bakımından büyük önem taşıyacaktır.

Hırvatistan ile mevcut iyi ilişkilerimize ilaveten, barış sürecinde kaydedilen olumlu gelişmelere paralel olarak, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ile ilişkilerimiz de, normalleşme sürecine girmiş, Belgrad'a büyükelçi atanmıştır. Bu iki ülke ile ilişkilerimiz, Bosna-Hersek'te barışın güçlendirilmesine yönelik çalışmalarımıza da yardımcı olmaktadır.

Hükümetimiz, bütün komşularımızla olduğu gibi, Yunanistan ile de dostluk, işbirliği ve iyi komşuluk ilişkileri içinde bulunmayı arzulamaktadır. Yunanistan ile aramızda mevcut sorunların barışçı yöntemlerle, diyalog ve müzakerelerle çözümlenebileceğini savunduk; bugün de bunu savunuyoruz. Bu anlayışla Yunanistan'a müteaddit defalar çağrılarda bulunduk. Yunanistan ise, Simitis Hükümeti döneminde de bu çağrılarımızı, maalesef, yanıtsız bırakmıştır.

Türkiye'ye karşı bir husumet politikası izlemek, Türkiye'nin, Avrupa Birliğiyle ilişkilerini engellemek, bölücü teröre deste vermek, Kıbrıs Rumlarını tahrik etmek, Batı Trakya'da Müslüman Türk azınlığının haklarını ihlal etmek, uluslararası anlaşmaları çiğneyerek Doğu Ege adalarını silahlandırmak ve oldubittilere kalkışmak, Yunanistan'a hiçbir şey kazandırmayacaktır. Bunlar, geri tepebilecek silahlardır. Temennimiz, Yunanistan'ın, mevcut sorunların çözümü için diyalog ve müzakere yolunu daha fazla kapalı tutmamasıdır. Yunanistan, Türkiye'nin, hak ve çıkarlarını koruyacak güç ve kararlılıkta olduğunu kavramalı, yanlış hesaplardan kaçınmalıdır.

Tarihî dostluk ilişkilerimiz bulunan Afganistan'da çatışmaların sürmesinden ve buna bağlı can ve mal kaybından derin üzüntü duymaktayız. Afganistan'da bütün tarafların katılmasıyla kurulacak geniş tabanlı bir uzlaşı hükümetinin teşkilini savunmaktayız. Birleşmiş Milletlerin, ülkede barışın tesisine yönelik çalışmalarını da destekliyoruz. Bu anlayışla, Birleşmiş Milletler himayesinde, bütün grupların katılacakları bir toplantıya ev sahipliği yapmaya hazır olduğumuzu da ilan ettik. New York'ta, Tahran'da, Aşkabat'ta düzenlenen toplantılara da katıldık. İran ve Pakistan Dışişleri Bakanlarıyla birlikte, 5 Ocak 1997 tarihinde İstanbul'da üçlü bir toplantıyı düzenledik. Afganistan'a insanî yardımlarımızı da ayrıca sürdürdük. Afganistan'daki kardeş kavgasına son verilmesine yönelik çalışmalarımızı devam ettirmeye kararlıyız.

Azerbaycan ile mevcut kardeşlik bağlarımızı her alanda geliştirmek azmindeyiz. Azerbaycan'ın her türlü sorunuyla yakından ilgilenmekteyiz. Ermeni işgalinin sona erdirilmesinin, Azeri göçmenlerin evlerine dönmelerinin, Yukarı Karabağ sorununun Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü içerisinde çözümlenmesinin sağlanması, politikamızın esaslarını oluşturmaktadır. Bu anlayışla, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve Minsk Grubu çerçevesinde yoğun bir gayret içerisindeyiz. Ermenilerin uzlaşmazlığı, sorunun çözümüne yönelik çabaların sonuç vermesini engellemeye maalesef devam etmektedir. Bunun son örneği, geçen ay, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının Lizbon zirvesinde görülmüştür. Lizbon zirvesinde, Ermenistan, teşkilatın diğer 53 üyesinin kabul ettiği; Azerbaycan'ın toprak bütünlüğüne saygı, Yukarı Karabağ'a geniş özerklik verilmesi, güvenlik garantileri sağlanması ilkelerini reddedince, bu konuda bir karar alınamamıştır. Bununla birlikte, aynı ilkeler, aktif desteğimizle, Teşkilat Dönem Başkanının 53 ülke adına yaptığı bir açıklamayla kabul edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız efendim.

MİLLî SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Bitiriyorum.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev, sağladığımız bu destek nedeniyle şükranlarını ifade etmiştir.

Hükümetimiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ve Kıbrıs Türk Halkının yanındadır ve yanında olmaya da devam edecektir. Son füze krizi, Rum ve Yunan tarafının gerginlik ve tahrik politikalarının yeni bir örneğini teşkil etmiştir. Bu krizde, kararlılığımız son derece açık bir şekilde ortaya konulmuştur. Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş'ın, Sayın Cumhurbaşkanımızın daveti üzerine ülkemizi ziyareti vesilesiyle 20 Ocak 1997 tarihinde yayımlanan ortak deklarasyon, kararlılığımızın doruk noktasını teşkil etmiştir. Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki tutumu, bu deklarasyonla, ilk kez böyle bir netlikle vurgulanmış olmaktadır. Yüce Meclisin de aynı yönde bir deklarasyonu kabul etmiş olması, Hükümetimizce şükranla karşılanmıştır. Bu da göstermektedir ki, Kıbrıs politikamız millî bir politikadır.

Yavruvatanın ekonomisinin güçlendirilmesine yönelik önlemleri de hızla almaktayız. Nitekim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle 3 Ocakta bir ekonomik işbirliği protokolü imzalamış bulunmaktayız.

Ortadoğu barış sürecinde, kaydedilen gelişmelere paralel olarak, İsrail ile ilişkilerimizde de bir normalleşme süreci başlamış, bu süreç çerçevesinde, İsrail ile karşılıklı çıkarları gözeten çeşitli anlaşmalar aktedilmiştir. Bunlardan biri de 28 Ağustosta imzalanan Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasıdır. Bir çerçeve anlaşması niteliğindeki bu anlaşma uygulamaya girmiştir.

14 Mart 1996 tarihinde imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması, özel anlam, özel önem taşımaktadır; zira, bu anlaşmayla, İsrail'in ihraç ürünlerimizden aldığı gümrükler hızla düşecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Bu nedenle, anlaşmanın bir an önce onaylanmasında yarar görmekteyiz. Filistin pazarıyla ekonomik ilişkilerimizin güçlendirilmesi de bu anlaşmaya bağlıdır; çünkü, bu pazarla ticaret, ancak İsrail üzerinden yapılabilmektedir.

İsrail ile ilişkilerimiz hiçbir ülkeye karşı değildir; aksine, bu ilişkiler, hem Ortadoğu'da adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın tesisine hem de ekonomik ve ticarî işbirliği yoluyla, bölgedeki normalleşmeye katkıda bulanacak mahiyettedir.

Öte yandan, İsrail kuvvetlerinin El-Halil Kentinden çekilmelerine ilişkin anlaşmanın ardından, El-Halil'de konuşlandırılacak uluslararası gözlemci grubunun teşkili yeniden gündeme gelmiştir. Ülkemiz, Norveç, İsveç, Danimarka, İtalya ve İsviçre ile birlikte, hem Filistin yönetimi hem İsrail tarafından bu gruba katılmaya davet edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum; bir iki satır kaldı.

Bu davet, Türkiye'ye duyulan güvenin önemli göstergelerinden biri olmuştur. Bu konudaki çalışmalarımız sürmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerek konuşmamın başında vurguladığım hususlar gerek arz ettiğim bilgiler ışığında, Hükümetimiz, Bitlis Miletvekili Sayın Kâmran İnan ve 22 arkadaşının, Hükümetin dışpolitikası üzerinde genel görüşme açılmasına ilişkin verdikleri önergeyi Yüce Meclisin takdirine sunmaktadır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

1.-İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 58 Arkadaşının, TURBAN İmkânlarını Kişisel ve Siyasî Menfaatlerine Alet Ettiği ve Yolsuzlukların Üzerine GitmeyerekGörevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin TCK'nun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Tansu Çiller Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/10) (Devam)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, kısa bir arzım olacak; konunun önemine ve aciliyetine binaen, özür dileyerek ifade etmek istiyorum.

(9/10) esas numaralı, TURBAN'la ilgili, eski Başbakan Sayın Çiller hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergenin oylanması, malum, çok kritik bir şekilde cereyan etmiştir. Daha henüz kesinleşmeyen tutanaklarda bu sayı 244'e karşı 242'dir. En son da, DSP Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit'in kullanmış olduğu oyun bulunmasıyla beraber, bu sayı 243'e ulaşmıştır.

Bunun ötesinde, Genel Kurulda hazır bulunmayan; fakat, maalesef, üzülerek ifade edeyim ki, yerine oy kullanıldığı ifade edilen -bize bu şekilde duyumlar ulaştı- Giresun Milletvekili Sayın Ergun Özdemir (ANAP sıralarından “Şu anda Giresun'da, iftar yemeği veriyor” sesleri) yine, Niğde Milletvekili Sayın Ergun Özkan hasta olduğu halde (ANAP sıralarından “Hastanede yatıyor” sesleri) ve en son bize gelen duyumlara göre, yurtdışında olan Sayın Şamil Ayrım'ın da (ANAP sıralarından “o da şu anda yurtdışında” sesleri) şu oy dökümüne göre oy kullandığı ortaya çıkmış bulunmaktadır. (ANAP sıralarından “Ramazanda olur böyle şeyler!” sesleri)

EYÜP AŞIK (Trabzon) - Her şeyleri sahte...

NEJAT ARSEVEN (Ankara ) - Resmen sahtekârlık...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Yüksek Başkanlıktan, İçtüzüğümüzün gerek 63 gerekse 13 üncü maddeleri muvacehesinde bu konunun tezekkür ettirilmesini ve açıklığa kavuşturulmasını arz ediyoruz efendim.

BAŞKAN - Efendim, madem zatıâliniz ifade ettiniz, Sayın Sav'ın da bu istikamette bir talebi oldu.

Sayın Sav, tezkereyi okuyayım mı efendim?

ÖNDER SAV (Ankara) - Lütfen.

BAŞKAN - Peki.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 58 arkadaşının, TURBAN imkânlarını kişisel ve siyasî menfaatlarına alet ettiği ve yolsuzlukların üzerine gitmeyerek görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin TCK'nın 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Tansu Çiller hakkında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin oylanması sırasında ret oyu kullandıkları açıklanan Giresun Milletvekili Ergun Özdemir'in Ankara dışında olduğu, Niğde Milletvekili Ergun Özkan'ın ise hastanede yatmakta bulunduğu öğrenilmiştir.

DSP Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit'in oy kullanmadığı açıklanmasına rağmen, sonradan oyunun bulunması, oylama sonuçlarını tartışılır hale getirmiştir.

Bu durumların dikkate alınarak ve toplantı ve karar yetersayısının göz önünde bulundurulması gerekir.

Bu kuşkulu durumlardan başka, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluna 491 üyenin katıldığı; 244 ret oyu kullanıldığı bilinmektedir.

Anayasanın 96 ncı maddesine göre, toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verilmesi gerekir. Buna göre, karar için 246 oy gereklidir. Anılan oylamada, bu sayıya ulaşılamamıştır. İçtüzüğün 13 üncü maddesine göre usul görüşmesi açılmasını, usulsüzlük ve yanlışlığın düzeltilmesini saygılarımla arz ederim.

Önder Sav

Ankara”

Sayın Sav, sizin de beyanınız aynı istikamettedir.

Burada da ifade edildiği gibi, Sayın Anavatan Partisi Grup Başkanvekili arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, bazı milletvekillerinin Genel Kurul salonunda olmadığı, bizzat oy kullanmadığı halde, yerine oy kullanıldığı iddiaları vardır.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - İddia değil gerçek; çünkü...

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun... Siz söylüyorsunuz onu. Benim açımdan iddia efendim; ben bilmiyorum ki...

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Belgeler var Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, benim açımdan iddia, ben bilmiyorum... Müsaade buyurun...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Tespit edilmiştir Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tabiî, onu söyleyeceğim efendim...

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Yani, iddia mı hakikat mi, görür Yüce Meclis...

BAŞKAN - Efendim, ben de onu söyleyeceğim... Müsaade buyurun...

Şimdi, bunların tespiti gerekir. Bunun için de, şu anda bir usul müzakeresiyle benim bunları tespit etmem, Başkanlığın bunları tespit etmesi mümkün değildir; bir.

İki, kaldı ki, Sayın Anavatan Partisi Grubumuz ile Sayın Demokratik Sol Parti Grubumuzun, bana gelen bilgiye göre, bürokratlarımızın verdiği bilgiye göre, Başkanlık Divanının toplanması için Başkanlığa vaki müracatları üzerine, Sayın Başkanlığımız, Başkanlık Divanını, 30 Ocak 1997 Perşembe günü saat 10.30'da toplantıya çağırmıştır. Dolayısıyla, mesele orada görüşülecek, konuşulacak, çözümlenecektir. Benim, şu anda yapabileceğim herhangi bir işlem yoktur.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkanım... Sayın Başkanım...

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Kâmran İnan; buyurun efendim.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkanım, bir şeyi tespit etmek istiyorum...

BAŞKAN - Efendim müsaade buyurun...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz?..

BAŞKAN - Sayın Hoşver, hoş gör... Lütfen hoş gör... (Gürültüler)

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkan, bir şeyi tespit etmek istiyorum... Lütfen...

BAŞKAN - Efendim, neyi tespit edeceksiniz Sayın Hoşver?

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Efendim, bakın, mükerrer oy kullanan 2 bakan, 1 milletvekili var.

BAŞKAN - Evet... Kim diyor efendim, siz diyorsunuz onu.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Bakanların vekâleti var, onlar kullanabilir; ama, milletvekilinin herhangi birisine vekâlet verme hakkı yok. Anavatan Partili bu milletvekili arkadaşım için -Akın Gönen için- mükerrer oy kullanılmış. Bu da Anavatan Partisi tarafından...

BAŞKAN - Efendim, işte bunlar araştırılacak...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Anavatan Partili arkadaşlar tarafından, gelmeyenlerin yerine oy verilmiştir; bunu tespit etmek istedim.

BAŞKAN - Sayın Hoşver, Divan bunları inceleyecek...

Sayın Hoşver... Sayın Hoşver...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkan, zabıtlara geçirilmesi için söyledim.

BAŞKAN - Sayın Hoşver... Sayın Hoşver... Efendim, Divan bunu inceleyecek...

Sayın Kâmran İnan, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar; CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, Grup Başkanvekilimiz söz istiyor.

BAŞKAN - Efendim, ben dinledim...

Buyurun efendim.

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, bizim dilekçemizde bir başka usulî işlem eksikliği de yazılı; 491 kişinin katıldığını, 244 kişinin ret oyu kullandığını, bu nedenle, yarıdan bir fazla oyun oluşmadığını söylüyoruz. Anavatan Partisi Grubunun ifade ettiğinin dışında, bir de usulsüzlük diyoruz. Eğer, söz verilip bir usul tartışması açılmış olsaydı, birbirinin yerine vekâleten oy kullanmış olan bakan arkadaşlarımızın da niçin vekâleten oy kullanamayacaklarını kürsüden izah edecektik; ama, böyle bir olanak yaratılmadı. Şayet, zatı âliniz, bu birleşimde, İçtüzüğün 13 üncü maddesinin size verdiği yetkiyi kullanamam diyorsanız, ona saygı duyarım. Böyle bir dilekçe verilirse, biz, o dilekçemize ek olarak, kürsüde söyleme olanağı bulamadığımız bir isteği Meclis Başkanına ileteceğiz efendim.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim efendim.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan, efendim, karar yetersayısı olmadığını ifade ediyoruz. Başkanlığınızın da -eğer karar yetersayısı yoksa- bu oylamayı, bu oturumda iptal etme yetkisi var. Bu yetkiyi kullanacak mısınız kullanmayacak mısınız?

BAŞKAN - Ben öyle demedim efendim “böyle bir iddia var” dedim.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bu yetkiyi kullanacak mısınız kullanmayacak mısınız?..

BAŞKAN - Sayın İnan, buyurun efendim.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Efendim, karar yetersayısından bahsediyorum Sayın Başkan. Konuyu açıklığa kavuşturmadan...

3.-Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 22 arkadaşının, Hükümetin izlediği dış politika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/6) (Devam)

BAŞKAN - Sayın İnan, buyurun; ben, sürenizi başlattım.

KÂMRAN İNAN (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dışpolitikanın millî karakterine tamamıyla bağlı kalarak ve en iyi duygularla ve bilhassa dünyanın bugünkü şartları ve gelişmeleri karşısında daha da önem kazanan bir önergenin Yüce Mecliste görüşülmesi talebimiz karşısında, Sayın Dışişleri Bakan Vekilinin gösterdiği gerginliği yadırgadığımı ifade etmeliyim. Dünyanın bu kadar hassas gelişmeleri karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk Milletinin desteğini takdir ve memnuniyetle karşılaması gereken Sayın Hükümet Bakanının, bir nevi ön müdafaaya geçmesini, bir güçlü dışpolitikanın ifadesi olarak göremediğimi üzüntüyle ifade etmek isterim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bu, huzurunuzda halen öngörüşmelerini yaptığımız önerge, aslında, muhalefetin, denetim hak ve görevini aşarak bir zaruret halini almıştır. Neden almıştır; çünkü, bugünkü mevcut Sayın Hükümet -ki, bugün itibariyle yedinci ayını dolduruyor; 28 Haziran 1996'da kuruldu ve 8 Temmuz 1996'da güvenoyu aldı- bu 210 gün içerisinde, kendi teşebbüsüyle, hiçbir milletlerarası konuda, dış seyahatlarda temas ve görüşmeler hakkında Yüce Meclisin huzuruna gelmiş değildir. İki vesileyle bu konular görüşülmüştür. Biri, Sayın Başbakanın 2-8 Ekim 1996 tarihlerinde Afrika'ya yaptığı ve bir yönüyle talihsiz olan ziyaretten sonra muhalefet partilerinin verdikleri gensorunun 16 Ekim 1996'da görüşülmesi vesilesi; ikincisi ise, Kıbrıs'ta patlak veren füze bunalımı karşısında, Hükümetin üst üste yaptığı, belki bir bakıma aşırı, hatta, tedirginlik ve gerginlik yaratan beyanları neticesi, bizim Meclis Başkanımızdan ricamız ve kendilerinin devreye girmesiyle, 14 Ocak'ta burada Sayın Millî Savunma Bakanımız bilgi vermişler ve bu, partilerin 10'ar dakikayla görüşlerini serdetmelerine bir vesile olmuştur. Bunun dışında hiçbir inisiyatif yoktur. Ama, arada ne olmuştur; Sayın Başbakanın iki önemli dış gezisi olmuştur. 10-21 Ağustos 1996'da, yani, iktidar olduklarından hemen bir ay sonra, Asya'yı kapsayan; İran'dan başlayıp, Pakistan, Singapur, Malezya ve Endonezya'yı kapsayan bir ziyaret ve bilhassa bu ziyaretin birinci ayağıyla ilgili içeride ve dışarıda yapılan münakaşalar. Bunlar hakkında hiçbir bilgi, ne parti liderlerine ne Meclise ne de siyasî seviyede Dışişleri Komisyonuna verilmiş değildir.

Sayın Dışişleri Bakanı, halen bulunduğu dış seyahatle, 10 uncu seyahatini tamamlıyor. Bu seyahatlerin içerisinde, Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetine yapılan ziyaretleri saymıyorum.

Bu 10 seyahat içerisinde, önemli olanları var; 24 Eylül 1996'da New York'a yaptığı seyahat vardır, ziyaret vardır ve orada, 51 inci Dönem Birleşmiş Milletler görüşmelerine katılma, Washington'a geçme ve on günlük temaslar... En ufak bilgi verilmiş değildir.

Daha sonra yaptığı seyahatler arasında önemlilerini sunuyorum: Brüksel'e yaptıkları bir seyahat vardır, 10-14 Aralık 1996 tarihlerinde. Evvela, orada, NATO Bakanlar Konseyine katılarak, NATO'nun genişlemesi konusunda, bu sene, temmuz ayında Madrid'de yapılacak olan toplantı görüşülmüş, esasları geliştirilmiştir -ki, NATO'nun genişlemesi, Türkiye bakımından, bana göre, en önemli konulardan biridir- ve bu konuda da, henüz, Hükümetin açıklık kazanmış bir tutum ve politikası da maalesef yoktur. Bu konuda da gelip Meclise en ufak bilgi vermemiştir.

Oradan, ayın 14'ünde, İrlanda'ya, Dublin'e geçmişlerdir. Orada, Avrupa Birliği Zirve Toplantısı...

Bakınız, buradaki bir üzüntümüzü ifade etmek isteriz. Sayın Başbakan davetliydi bu zirveye; kendi takdirleriyle gitmediler, bir Türk Hükümeti ve Devletinin jestini sergilemek istediler. Bunu saygıyla karşılıyoruz; ama, Sayın Başbakanın gitmediği yere, Yardımcısı Sayın Dışişleri Bakanı gitti. O zaman, Sayın Başbakanın jesti, Türk Devletinin jesti olmaktan çıkıyor, kendilerinin şahsî tepkisi oluyor ve bu mevcudiyet, Dublin'de, aslında, Türk Devletini zayıflatmıştır, Hükümeti zayıflatmıştır ve bundan üzüntü duyarız.

Sayın Dışişleri Bakanı, 17-19 Aralıkta bir Moskova ziyaretinde bulunmuştur. Moskova ziyaretinin basınımıza yansıma tarzı üzerinde duracak değilim; ama, önemli bir ziyaretti ve bu ziyaret neticesinde, Kıbrıs'ta daha sonra başgösteren gelişmelerin önlendiği mesajı verildi. Sonra, aradan bir hafta ancak geçti; Kıbrıs'ta, malum füze krizi, bunalımı başgösterdi ve Türkiye'nin bugün karşı karşıya bulunduğu, bizi her bakımdan rahatsız eden bir tablo ortaya çıktı ve bunun arkasından yapılan bütün ziyaretlerden hiçbiri bu Meclisin huzuruna getirilmiş değildir.

Sayın Millî Savunma Bakanımızın üç tane önemli ziyareti var; o da, 24 Eylülde, Norveç'te Bergen'e gitti ve orada, Rusya Federasyonu Savunma Bakanı bu toplantıya katıldı ve NATO'nun muhtemel genişlemesi karşısında Rusya'nın politikasını etraflı bir şekilde ortaya koydu. Bu da önemli bir hadisedir. Kendilerinin, dönüşünde en ufak bir beyanları olmadı. Ondan sonraki iki ziyaretleri, 16 Aralıkta yine Brüksel'e, NATO Savunma Bakanları toplantısına oldu. O konuda da, en ufak, bu huzura getirilmiş bir izahat yoktur.

Değerli milletvekilleri, bir bakıma, kendileri, Hükümet ve İktidar, yeri geldiğinde, demokrasinin, sistemin fevkalade iyi çalıştığını ve Meclisle el ele memleketin idare edildiğini ifade etmekte, bir yerinde de en hayatî konularda, dış meselelerde, Meclis, Dışişleri Komisyonu, tümüyle devre dışı bırakılmaktadır. Size üzülerek söyleyeyim, bundan en çok kaybeden Türkiye'dir, sonra Sayın Hükümettir. Arkasına kamuoyunu ve parlamentosunu almayan bir hükümetin, dışarıda ve bilhassa demokratik memleketlerde güçlü olması mümkün değildir; düşünülemez de; uygulamada da bu yoktur. Kendi parlamentosunun güvenoyuyla iktidar olan bir sayın hükümetin, daha sonra parlamentodan kopması ve bir nevi, Meclisi, âdeta icranın emrinde, gönderdiği bütün tasarıları oylamakla görevli bir organ şeklinde göstermesi ve telakki etmesi, demokrasimiz bakımından, kırkyedi yıllık geçmişimiz bakımından pek büyük bir ilerleme sayılmaz ve bu tatbikat, ayrıca, Hükümetin, Meclis çalışmalarına katılmasında da çok acı bir şekilde görülmekte. Sayın Hükümet Üyelerini, Sayın Başbakan ve Yardımcısını Mecliste görmek, aslında, bir hadise haline geldi. Bundan da üzüntülerimizi ifade etmek isteriz. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, geçen yaz ortasında, Kuzey Irak'ta bir harekât oldu; bir gelişme, Türkiye'yi doğrudan doğruya ilgilendiren bir gelişme. Sayın Hükümetin bu konuda hiçbir hazırlığı olmadığı anlaşıldığından, bir politika sergilenmedi. Kuzey Irak'taki gelişmeler, Saddam ordularının Erbil'e girmesi, İran'ın gelip de Talabani'yi desteklemesi, Barzani'nin bir kere daha Bağdat'a dönüşü ve Türkiye'nin durumu.

Bu gelişmeler, bildiğiniz gibi, Huzur Harekâtı veya bizdeki tanınan şekliyle Çekiç Güç'ün mevcudiyetine son verildi; ama, arkasından bir Keşif Güç çıktı.

Değerli milletvekilleri, bu Keşif Güç'ün birincisinden bir tek farkı, Fransa'nın çekilmesi; neden çekildi; Fransa'nın, NATO'nun yeniden yapılanması, Napoli Başkomutanlığı dolayısıyla Amerika ile ihtilafı var; Ortadoğu barış sürecine iştirak etme arzusu bakımından ihtilafı var. Gerisinde, İngiltere, Amerika ve Türkiye aynen devam ediyor. Ama, bunun neticesinde, Birleşmiş Milletler kararı ve şemsiyesi kalkmış oldu. Bir NATO şemsiyesi de bunun yerine ikame edilmeyince, bu Güç'ün kullanılması, mevcudiyetinin bütün siyasî sorumluluğu bize yöneliktir, Türkiye'ye yöneliktir ve bu Güç Kuzey Irak'ta harekât yapmakta; Amerikalılar, oradaki kendi politik ve stratejik menfaatları bakımından bunu kullanmakta; ama, bunun faturası siyaseten Türkiye'ye yazılmaktadır ve bu, son derece riskli bir gelişme olmuştur. Bunu da burada ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ve onun, 1995 yılının, Türkiye kamuoyu bakımından bir nevi gümrük birliği yılı haline getirilmesi, bunun çok abartılması, toplumun büyük bir bekleyiş içine sokulması, bir nevi tam üyeliğin alternatifi görülmesi; el emeğinin serbest dolaşacağı, ithalatın ucuzlayacağı ve birçok vaatlerle ortaya konulan gümrük birliğinin uygulamasını 96'da yaşadık. 2,5-3 milyar dolar gelecekti, şimdiye kadar 3 cent gelmedi.

Ne oldu bir yıllık uygulama; ithalatın patlaması 42 milyar dolar, ihracatın çok cılız ilerlemesi... İthalatımız yüzde 59 artmıştır, ihracatımız yüzde 6 artmıştır, 22 milyar dolar olmuştur; 20 milyar dolar açık vermiştir. Biz, bunu, 1994'te, 1995'te bu kürsülerden çok açık ifade ettik. Bu şekilde buraya girmeyin, bunun teminatını alın; yaptığınız pazarlık yanlıştır. Bugün 1996 uygulamasını gördük. Sayın Hükümetin bir değerlendirmesi var mıdır? Hiçbir şey duymadık.

Avrupa Birliğinin genişlemesi gündemde. Biliyorsunuz, Türkiye, 1959 yılı 31 Temmuzunda ilk adımını atmış, 12 Eylül 1963 Ankara Anlaşmasıyla, bu alanda hukukî bağını tesis etmiş, 14 Nisan 1987'de tam üyelik için başvuruda bulunmuş, arkadan ne olmuş; Türkiye, bugün, 11 aday memleketin dışında... Önümüze kimler geçmiş; Kıbrıs geçmiş, Romanya geçmiş, Bulgaristan geçmiş -isabet, yeni Malta Sosyalist Hükümeti “biz, ilgilenmiyoruz” dediği için, o bizim önümüzdeki tercihini bırakıyor- ve Türkiye'nin listede yeri bile yok. Batı Avrupa Birliğinde, yine, aynı uygulama Türkiye'ye karşı yürütülmektedir. Hükümetin tutumu nedir; Sayın Dışişleri Bakanımız, yarın Roma'da yapılacak olan görüşmelerde Hükümetin tutumu olarak, acaba, “Türkiye, Bulgaristan ve Romanya gibi eski Varşova Paktı memleketlerinin gerisinde bırakılmayı hiçbir şekilde kabul etmeyecektir” diyebilecek mi? Yunanistan'ın politikasındaki tutarlılığa bakınız: Yunanistan, açıkça beyan ediyor ve tekrar ediyor, diyor ki: “Kıbrıs, Avrupa Birliğinin tam üyesi olmadıkça, Avrupa Birliğinin genişlemesini veto ederiz; gayet net bir şekilde ederiz.” Türkiye'nin, bilhassa NATO'nun genişlemesi bakımından sergilediği bir politikası ve tutumu yoktur.

Değerli milletvekilleri, NATO'nun genişlemesi hakkında değişik görüşler var: Bir görüşe göre, NATO genişlememeli; bu Avrupa Birliğine girecek olan memleketler, onun savunma teşkilatı olan Batı Avrupa Birliğine girmelidir diyor, ki, bu, mantıkîdir. İkinci bir görüş, Avrupa Birliğinin genişlemesiyle NATO'nun genişlemesinin eşzamanlı yapılmasıdır diyor, ki, bu, Türkiye için en uygun olanıdır; çünkü, o zaman bizim, Avrupa Birliğine girmemize mukabil, diğer memleketlerin de NATO'ya girmesinin yolunu açarız; ama, bunların ikisi yapılmazsa, o zaman, Türkiye'nin, NATO'da genişlemeye karşı veto hakkını kullanmasının şartları doğar.

Değerli milletvekilleri, son bir yayın var; Foreign Affairs Dergisi, yani dışişler dergisinin Kasım-Aralık 1996 tarihli sayısında, meşhur profesör Samuel Huntington, yazdığı -ki, Samuel Huntington, 1993 yaz döneminde “Medeniyetlerin Çatışması” adlı makalesiyle tanınmıştı; Harvard Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezinin Başkanıdır- bu yeni yazısında diyor ki: “NATO'nun genişlemesi, Yunanistan'ın ve Türkiye'nin NATO'yla olan ilişkilerini zayıflatacak ve Türkiye'yi belki NATO dışında bırakacaktır. Yunanistan belki şeklen kalacak; ama, önceliğini, Rusya'yla olan ittifakına verecektir.” diyor.

Burada önemli bir nokta var; maalesef, Türkiye bunu çabuk unuttu: Yunanistan 25 Temmuz 1994'te Rusya'yla bir askerî işbirliği anlaşması yaptı, ki, bu, NATO'da ilk örnektir; Rusya'nın o zamanki Savunma Bakanı Graçov ile o zamanki Yunan Savunma Bakanı Arsenis tarafından yapıldı. Aslında, Rus füzelerinin Kıbrıs'ta görülmesi hadisesiyle bu askerî işbirliği anlaşmasını bir arada mütalaa etmek lazımdır değerli milletvekilleri.

Yine bir arada mütalaa edilmesi gereken, Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı Balkanlar'da çizdiği Ortodoks kiliseler zinciri; bunun Rusya'ya kadar uzanması, Ermenistan'a kadar götürülmesi ve bu siyasî çemberin askerî çember şekline dönüştürülmesi... Türkiye ne yapmıştır bunlar karşısında?

Daha sonra, Türkiye, Rusya'nın üç tümeninin getirilip Gürcistan'a yerleştirilmesine ne tepki göstermiştir? Silahsızlaşma Anlaşmasının (AKKA'nın) çiğnenerek 58 inci Ordunun Kafkaslar'da kurulmasına karşı Türkiye, NATO, Amerika ne tepki göstermiştir? Bizim güvenliğimize karşı bir tümenin Ermenistan'a uçaklarla birlikte yerleştirilmesi karşısında, Hükümet olarak Türkiye, NATO, Amerika ne tepki göstermiştir; hiç.

Daha acısı var; beni bağışlasınlar, Sayın Bakanın beyanları bunun çok uzağında kaldı; 210 gününü dolduran Sayın Hükümetin ne Sayın Başbakanı ne de Yardımcısı Kafkas memleketleri ve Orta Asya'ya en ufak bir ziyarette bulunmuş değildir. (ANAP sıralarından alkışlar) Bunlar, listeden çıkarıldı, coğrafyanın dışına atıldı. Bu, sağlıklı bir gelişme değildir değerli milletvekilleri.

Değerli milletvekilleri, bir de, başka konulara bakmak lazım. 4 Ocakta Sayın Hükümet, İstanbul'da “D-8” diye bir toplantı yaptı. Biz, buna karşı değiliz, işbirliğine karşı değiliz; ama, burada da bir gümrük birliği, milletin beklentilerini aşacak şekilde bir abartmalı şekle sokulmamalıdır. Gelişme halinde bulunan memleketlerin işbirliği yeni değildir. Birleşmiş Milletler içerisinde 77'ler Grubu senelerce bunu denedi, bir şey alamadı. Türkiye'nin tecrübesi çoktur; CENTO'yla beraber RCD olarak; yani, Bölgesel Ekonomik ve Kalkınma İşbirliği ne netice verdi -merkezi hâlâ Tahran'da- hiç... Sonra, bunu, 10 üyeye çıkardık ECO yaptık; Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, ne netice aldık; hiç... Sonra, senelerden beri, Türkiye'nin başkanlığını yaptığı İslam örgütü çerçevesindeki İSEDAK; maliyeti Türkiye'ye milyarlar ve milyarlardır, tantanalı yapılır; bugüne kadar en ufak bir karar çıkmış mıdır, en ufak bir netice çıkmış mıdır?!. Bunu, huzurunuzda üzülerek hatırlatmak isterim değerli milletvekilleri: Paranın, petrolün, menfaatın dini yoktur; bunu gayet iyi, açıklıkla bilmek lazım. Eski Fransız meşhur devlet adamı Kardinal Richelieu der ki: “Devletlerarası ilişkilerde, inançlardan ziyade menfaatlar önplanda gelir” De Gaulle bunu daha sonra tamamladı “Milletlerarası ilişkilerde ideolojiler değil, menfaatlar hâkimdir” ve meşhur İngiliz Palmerston da “Milletlerarasında, devletlerarasında ebedî düşmanlık ve dostluklar yok, yalnız menfaatlar vardır” dedi. Bunu, çok iyi bilmek lazım ve yine kabul etmek lazım; bugüne kadar dünyada, ne millî seviyede ne milletlerarası seviyede fakirler şirketinin başarılı olduğu görülmemiştir.

MALİKİ EJDER ARVAS (Van) - Değişmez kanunlar mı onlar?..

KÂMRAN İNAN (Devamla) - Bunun daha fazla detayına girmek istemem.

8 memleketten 7'siyle olan ticaret, onların dünya dışticareti 170 milyar dolardır. Türkiye'nin buradaki payı yüzde yarımdır. Bu memleketlerden, mesela Mısır: Mısır, bugünkü ekonomik askerî yaşamının yüzde 90'ını Amerika ile yürütmektedir; senede 2,5 milyar dolar; İsrail'den sonra ikinci planda alır, NATO üyesi de değil. Bize, 170 milyon dolar reva görülürken, Amerika, onun birikmiş 7 milyar dolarını affetmiştir. Biz ise, eski FMS kredilerini, 1 dolarını 3 dolar olarak iade ederken, şimdi, Mısır'ın, bir noktada Amerika ile olan menfaat ve ilişkilerini ihmal edip de, Türkiye ile beraber şu veya bu alanda vazife alması veya tutum almasını düşünmek biraz hayalci olur ve dahasını size arz edeyim: Bu işbirliğinde en büyük sıkıntı bizden gelecektir. Neden gelecek; çünkü, benim taahhütlerim var; ben, NATO üyesiyim; ben, Gümrük Birliği üyesiyim; ben, Avrupa Konseyi üyesiyim; ben, OECD üyesiyim; ben, AGİT üyesiyim; bunları bir tarafa iterek, 8'ler içerisinde yeni bir politika geliştirmeniz ve bunları aşarak, o politika istikametinde yürümeniz mümkün değildir. O zaman, tercih yapacaksınız, tercih yaptığınızda da neyle karşılaşacağınız malum. 52 Müslüman memleketin oluşturduğu, senelerden beri devam eden, bir milyar Müslümanın bir teşkilatı var; Türkiye, anayasası gereği buraya özel bir formülle girdi. Ne yapıldı şimdiye kadar değerli milletvekilleri; çünkü, bunların 45'inin yöneticileri, iktidarda bulunmalarını, sanayileşmiş memleketlerin ekonomik, bazı hallerde askerî desteğine borçludur. Bunların bizi tutması veya başka birilerini tutması, maalesef, mümkün değildir; mümkün olsaydı, 250 bin Boşnak Müslüman öldürülür müydü? Petrol üreticisi memleketler, iki gün vanayı kesseydi, o insanlar kurtulmaz mıydı? (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Eğer, başka türlü olsaydı, bu milyar ve milyar petrodolarlar gidip İngiliz, Amerikan, İsviçre bankalarında mı yatardı; yok, Cidde'deki İslam Bankasında yatması beklenirdi veya Türkiye bankalarında... Bir kuruşu geliyor mu?..

Değerli milletvekilleri, milletlerarası ilişkilerde gerçekçi olmak lazımdır. Bakınız; gelecek yüzyılın dengeleri çok farklı olacaktır. Gelecek yüzyıl dengelerinde askerî faktörden ziyade, din, kültür ve ekonomik bütünlük gözönünde bulundurulacak. Amerika'yla Avrupa'nın iki boyutlu ilişkisi, gelecek yüzyıl bakımından yeterli görülmüyor; buna Latin Amerika'yı da katmak istiyorlar. Biliyorsunuz, Amerika, Mexico ve Kanada'yla NAFTA denilen Kuzey Amerika Serbest Mübadele...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KÂMRAN İNAN (Devamla) - 10 dakikamı da kullanayım isterseniz, önerge sahibi olarak...

BAŞKAN - Efendim, benim onu birleştirme imkânım yok. Keşke en son...

KÂMRAN İNAN (Devamla) - Var, var...

BAŞKAN - Hayır... En son zatıâliniz alsaydınız; ama, ben, bir süre vereyim size efendim.

KÂMRAN İNAN (Devamla) - Lütfedin...

BAŞKAN - Ben size süre vereyim; ama, onunla birleştirmem mümkün değil.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Konuşsun, konuşsun, milletin kültürü artsın.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

KÂMRAN İNAN (Devamla) - NAFTA'yı kurdu, sonra NAFTA'yı bu sefer AFTA olarak bütün Amerika kıtasına 32 devlete teşmil etme kararı aldı. Bu defa, Avrupa'daki serbest mübadele ve Avrupa Birliği ile bunlar arasında bir ekonomik serbest mübadele bölgesi müzakereleri başladı.

Öbür tarafta, bir kutup, Çin olacaktır, 2010 yılının yalnız nüfus bakımından değil, askerî bakımdan, politik ve ekonomik bakımdan en büyük gücü; bir Japon'ya...

Rusya'ya sınırlı bir rol tanınacağı hiç kaçınılmazdır, kendi iç dengelerinin bozukluğu itibariyle.

Tabiî, durum, Türkiye bakımından çok özellik kazanıyor. Türkiye'nin güvenliği bakımından hassasiyetle -Sayın Savunma Bakanımız burada oturuyorlar- üzerinde durulması gereken noktaların birincisi, nükleer silahların bölgemizde yayılması hadisesidir.

Eğer, 1981'de, Irak'ta yapılan nükleer santrala müdahale olmasaydı, daha önce nükleer güç olurdu. İran, bugün, o yolda çalışıyor.

Yine, bölgemizde, Libya'dan başlayarak, Irak, Suriye ve İran'da 2 300 kilometreye kadar giden Kuzey Kore mamulatı füzeler bulunmakta; Scud füzelerinin her çeşidi bulunmakta ve bu füzeler, maalesef, kimyasal ve biyolojik başlık taşıyacak güçte olmaktadır. Bunların çoğu, Kuzey Afrika'dan Güney Avrupa'ya ulaşabilecek mesafede füzelerdir. Bu, tabiatıyla, savunma dengeleri bakımından problem doğurmaktadır. Gelecek yüzyılın, bilhassa, mahallî ihtilaflara daha açık bir yüzyıl olacağı da gayet açıktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiyemiz, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Harekâtıyla, o zamana kadar çok sakin gelen milletlerarası ilişkilerinden çıkarak dünya vitrinine yerleşmiştir, dikkatler üzerimize çekilmiştir.

Dikkat ederseniz, aradan 23 yıl geçmesine rağmen, Kıbrıs, gündemde tutulmakta, hem de, şu sıralarda önplana getirilmektedir. Buna mukabil, daha dün işgale uğrayan Azerbaycan unutulmuş vaziyette; beşte bir toprağı gitmiş, 1 milyon da göçmeni bulunuyor ki, Türkiye de unuttu, bu meseleyi milletlerarası forumlara hiç getirmiyor, bahsini dahi etmiyor.

Türkiye, kendi meselelerinin -maalesef, beni bağışlasınlar- âdeta o kadar uzağında kalıyor ki, bir taraftan, Rusların, füzeleri Kıbrıs'a yerleştirilirken, bir taraftan da Ege adaları, milletlerarası anlaşmalarla, Lozan, Londra ve Paris Anlaşmaları ile silahlardan arındırılması gereken adalar, 1963'ten başlayarak silahlanmış. Şimdi son olarak, Fransızların en modern Exocet füzeleri getirildi, Mirage 2000 uçakları getirildi, F-16'lar getirildi. Düşünebiliyor musunuz, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer bazı memleketler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnan, efendim, inanın, ben sizi, ilgiyle ve istifadeyle izliyorum; ama, ne yapayım ki, daha fazla imkânım yok; 1 dakika daha verdim, sonra konuşma hakkınız var efendim.

KÂMRAN İNAN (Devamla) - Yalnız, takip buyurursanız, muhalefet yapmıyorum, Türkiye meselelerini konuşuyorum; bu açıdan değerlendirmenizi rica edeceğim.

BAŞKAN - Hayır, efendim... Sayın İnan, keşke, grup adına en son konuşmayı siz alsaydınız, o zaman birleştirme imkânım vardı; maalesef, şimdi yok; toparlarsanız efendim...

KÂMRAN İNAN (Devamla) - Peki, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biz, milletlerarası anlaşmalardan, Zürih ve Londra'dan doğma hakkımızla Kıbrıs'ta var iken bize karşı çıkılıyor ve mevcudiyetimizin oradan çıkarılması isteniyor. Buna mukabil, milletlerarası demin saydığım anlaşmalarla silahlardan arındırılması gereken adalara, Yunanistan, en ağır silahları getiriyor, hiçbir devlet buna yönelip, bunu nasıl yaparsın demiyor, sormuyor, Türkiye de demiyor, Türkiye de sormuyor. Bizim, füzelere karşı gösterdiğimiz tepkiye karşı biraz aşırı asabiyet gösteren...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen...

KÂMRAN İNAN (Devamla) - Bu cümleyi tamamlamam lazım Sayın Başkanım.

...Amerika'nın sözcüsü Nicolas Burns, kendisinin hatırlaması lazım, hergün uçakları İncirlik'ten kalkıp da, Kuzey Irak'ta uçan kuşları vurmuyor mu; vuruyor. Benim güvenliğimi tehdit edecek füzeler karşısında kendi tedbirimi almama karşı bu asabiyet nereden geliyor?.. 1962 Ekim ayında Küba füzeleri yerleştirilirken, stratejik füzeler, dünyayı kendi savunması bakımından nükleer savaşa götürmüyor muydu; götürüyor. Terörist memlekettir diye, dört teröristi ararken Libya'yı vurdu, İran'a vurmak için vesile arıyor; ee, peki, Yunanistan ve Güney Kıbrıs da milletlerarası terörizmin merkezi... Türkiye'ye yönelik en aşırı teröristlerin bulunduğu memleketlere karşı en ufak bir uyarısı var mı; yok. Hükümetin bu konularda bir hatırlatması var mı; yok. Sayın Hükümet, tamamıyla, dünya gelişmelerinden kopuk ve yeni oluşan bu dünyada, âdeta Türkiye'nin yeri yokmuşçasına içeriye dönük bir manzara sergiliyor ki, bu, bizi üzüyor, rahatsız ediyor.

Sizi temin ederim, yeni dünyanın gelişmesi, oluşumuna doğru ilerleyen ve demin ana hatlarını biraz konsantre ederek size sunmaya çalıştığım bu gelişmelerin birinci derecede ilgilendirdiği memleketler, güvenliği bakımından, ekonomisi ve geleceği bakımından Türkiye'dir. Bir projesi var mı Sayın Hükümetin, bir planı var mı? Bunlar karşısında bir tedbiri var mı? 2000 yılı dünyasının, 2005 yılı, 2010 yılı dünyasının dengeleri bakımından Türkiye'nin yerinin ne olacağı hakkında, şimdi sorsam Sayın Savunma Bakanına ve yanındaki Dışişleri mensuplarına, Türkiye'nin bir çalışması var mı değerli milletvekilleri? Olması lazım efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) Bunları yapsınlar yüzde yüz yanlarındayız.

Bizim yapmaya çalıştığımızı da aslında yanlış anlıyorlar. Biz, bazen anemi işaretleri veren bir bedene kan veriyoruz efendim, bu kanı reddederseniz aneminiz artar ve bundan Türkiye ıstırap görür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnan...

KÂMRAN İNAN (Devamla) - Ben sizin anemik durumunuzdan pek rahatsız olmam; ama, Türkiye'nin anemik duruma düşürülmesine karşı tepkiyi gösteririm.

Sayın Başkanım, madem böyle emrettiniz, son 10 dakikayı kullanmak zorunda kalacağım; çünkü, Yüce Meclise daha arz edeceklerim var.

Saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın İnan, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın İnan, efendim, kürsüden inerken ilave sürelerden tatmin olmadığınız anlaşılıyor; üzüldüm...

KÂMRAN İNAN (Bitlis) - Minnettarım Sayın Başkan.

BAŞKAN - ..ama, 20 dakika yerine 29 dakika kullandığınızı bilin.(ANAP sıralarından “az bile, az...” sesleri, gürültüler)

Helal olsun efendim, bir şey demiyorum, helal olsun...

1.-İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 58 Arkadaşının, TURBANİmkanlarını Kişisel ve Siyasî Menfaatlerine Alet Ettiği ve Yolsuzlukların Üzerine Gitmeyerek Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin TCK'nun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Tansu Çiller Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/10) (Devam)

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Arseven.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın İnan'a söz hakkını başlatmanız dolayısıyla arzımı tamamlayamadım; şimdi onu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Anayasanın 96 ncı maddesine göre, bugün sizin ifade etmiş olduğunuz ve açıklamış olduğunuz oy sayılarına göre o toplantıda karar almaya yetersayı yoktur ve bunu en çok, mensubu olduğunuz siyasî parti, Anayol Hükümetinin, güvenoyunu Anayasa Mahkemesine götürdüğü zaman, Anayasa Mahkemesinin bu konudaki kararı da ortada. Hal bu iken, zatıâlinizin, bu oturumda, mutlaka; ama, mutlaka bu konuda bir karar ittihaz etmeniz gerekmekte; bunu, Başkanlık Divanına götürüp, o konuda bir karar almanız doğru değil; çünkü, kararınızı bu oturumda açıklamanız lazım.

BAŞKAN - Sayın Arseven, lütfen... Bir başka konu görüşüyoruz; müzakere açmadım...

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - İçtüzük var.

BAŞKAN - Sayın Arseven, ben bir hususu hatırlatayım; Grup Başkanvekiliniz Sayın Başesgioğlu ile bu konuyu bir istişare etseydiniz, bu zahmeti ihtiyarınıza gerek kalmazdı. Sayın Arseven, Başkanlığa vaki talebinde buyuruyor ki “oylamada 2 oyluk bir fark...”

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Arseven benim efendim.

BAŞKAN - Sayın Başesgioğlu, efendim...

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Onu düzeltmek istedim.

BAŞKAN - Aman ne büyük düzeltme!.. Teşekkür ederim efendim.

“Oylamada 2 oyluk -bak, ben bu cümleyi düzeltmiyorum; ama, böyle yazmışlar- bir fark bulunduğu da dikkate alınarak, bu 2 sayın üyenin durumlarının araştırılması, oy pusulalarının tetkiki gerekir” diye Grubunuzun talebi var.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Efendim, müsaade buyurur musunuz...

BAŞKAN - Efendim, o konuda kararımı ifade ettim.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - O ifade, benim söylediğim manada olayı değiştirmez. Ben, size, Anayasanın 96 ncı maddesinden bahsediyorum. Benim söylediğimle Grup Başkanvekilinin yazmış olduğu şey tamamen birbirinden farklıdır.

BAŞKAN - Sayın Arseven, ben o konudaki kararımı ifade ettim, gerekçesini de koydum.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan, çok yanlı davranıyorsunuz. Bu konuda mutlaka bir karar ittihaz etmeniz lazım bu oturumda.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gözlükaya.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın arkadaşın itirazı yersiz. Başkanlığınız, İçtüzük hükümlerine göre olumlu bir karar verdi ve bu konunun Başkanlık Divanında görüşülmesine karar verildiğini belirtti. Biz de, bizim tespitlerimize göre, burada olmadığı halde muhalefetten oy kullananlar var, bunları da itirazen belirttik...

BAŞKAN - Efendim, talep geldi. Talebiniz...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Daha itirazlarımız olacaktır. Başkanlığın tutumunu onaylıyoruz.

BAŞKAN - Efendim, sizin talebiniz...

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Arseven, müsaade buyurun...

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Efendim, müsaade eder misiniz... Tutumunuz hakkında söz talep ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya'yı dinledim, müsaade buyurun cevap vereyim.

Sayın Gözlükaya, talebiniz geldi, inceledim. Sayın Pakdemirli'nin burada bulunmadığı halde yerine oy kullanıldığı yolunda bir iddianız var. Bunu ben bilemem... (ANAP sıralarından “buradaydı, buradaydı” sesleri) Başkanlık Divanına gönderdim, o da tetkik edilecektir.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Efendim, sayıların değişmesi...

3.-Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 22 arkadaşının, Hükümetin izlediği dış politika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/6) (Devam)

BAŞKAN - İzmir Milletvekili Sayın Birgen Keleş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Kâmran İnan ve arkadaşlarının, Hükümetin izlediği dışpolitika konusunda verdikleri genel görüşme önergesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Sayın İnan, önergesinde yer alan hatalar ile, fevkalade önemli olan dışpolitika konusunu gündeme getirmiş olduğu için, kendisine teşekkür ediyorum; ama, bu hataların, Başbakanın ve Yardımcısının beceriksizliğinden ve yeteneksizliğinden kaynaklandığını ifade eden... (Gürültüler)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Birgen Hanım, milletvekilleri salonu boşaltsınlar da ondan sonra konuşun...

BAŞKAN - Sayın Keleş, sürenizi durdurdum efendim. Bir dakikanızı rica edeyim... Sayın milletvekillerimiz fazla mesaiden dolayı yoruldular; galiba, salonu boşaltıyorlar.

Sayın milletvekilleri, efendim, lüften, sayın hatibi dinleyelim; konu çok önemli ve sayın hatip, Grup adına görüş ifade buyuruyor.

Sayın milletvekilleri, Sayın Arseven, Sayın Gözlükaya, Divan'da görüşürsünüz efendim; müsaade buyurun...

Sayın Keleş, sürenizi tekrar başlattım; buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önergesi nedeniyle bu fırsatı verdiği için Sayın İnan'a teşekkür etmiştim; ama, değerlendirmesine katılmadığımı söylemiştim. Sayın İnan önergesinde hataları sıralıyor ve bu hataların Başbakanın ve Yardımcısının beceriksizliğinden ve yeteneksizliğinden kaynaklandığını söylüyor. Ben de buna katılmadığımı söylüyorum; çünkü, bence, böyle bir değerlendirme yapmak, sorunun boyutlarını küçültmek anlamında bir hareket olur ve gerçeği yansıtmaz. Sayın İnan'ın önergesindeki hatalar doğrudur, onlara işaret etmesi haklıdır, yerindedir; çünkü, önemlidir; fakat, bu, Başbakanın ve Yardımcısının beceriksizliğinden ve yeteneksizliğinden değil, İktidarın, dışpolitikanın temel doğrultusunu değiştirme çabalarından kaynaklanmaktadır, o nedenle de önemlidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, içerisinde bulunduğumuz dönem dışpolitika açısından fevkalade önemlidir. İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan düzen, bu yüzyılın sonuna doğru, çeşitli nedenlerle değişmiştir, dağılmıştır ve içerisinde bulunduğumuz günlerde yeni bir düzen oluşmaktadır. Sayın İnan'ın çok yetkiyle anlattığı gibi, fevkalade heyecan verici, mevcut düzenden farklı yeni düzen oluşmakta, yeni dengeler kurulmaktadır. Bu oluşum sırasında, ne yazık ki, Türkiye, çeşitli konularda fevkalade olumsuz bir görüntü vermektedir. Son onbeş yılda ekonomik ve sosyal sorunlarını çözememiş, insan hakları ve demokratikleşme konusunda gerekli adımları atamamış bir ülke durumundadır. Şimdi de, bu İktidar döneminde, dışpolitika doğrultusunu belirleyememiş bir ülke konumundadır. Ayrıca, tabiî, yıllardır fevkalade başarılı, çok etkili bir karalama kampanyasıyla karşı karşıyadır. (CHP sıralarından alkışlar)

Dünyada dengeler oluşurken ve bu dengeler Türkiye açısından çok önem taşırken, Türkiye'nin, dışpolitikada yönünü belirleyememiş durumda olması, bence büyük bir talihsizliktir. Ayrıca, bu sıralarda, uluslararası kuruluşlarda yapılan toplantılarda konuşulanlar veya çeşitli nedenlerle başka ülkeler yetkilileri tarafından yapılan açıklamalar, Türkiye'nin, yurtdışında etkinliğini ve saygınlığını büyük ölçüde yitirdiğini göstermektedir.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hangi kuruluşlar?..

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Gerçek şudur ki; Hükümet, cumhuriyet tarihinin başından itibaren Türkiye'nin dışpolitikada edindiği birikimleri tehlikeye atmakta ve dışpolitika doğrultusunu değiştirmek için çalışmaktadır. Bugüne kadar, istikrarsız ve yetersiz hükümetler tarafından yönetilmenin yol açtığı, insan hakları ve demokratikleşme konusunda gerekli adımların atılmamasının yol açtığı, ekonomik bakımdan güçsüz olmanın yol açtığı olumsuzluklara, bu kez, dışpolitika doğrultusunu doğru olarak belirleyememekten, saptayamamaktan kaynaklanan bir olumsuzluk eklenmektedir.

Çeşitli dengeler kurulurken, yeni bir düzen oluşurken, Avrupa Birliğinin ve Amerika Birleşik Devletlerinin, Türkiye'yi, bugünkü durumuyla değil, uzun yıllar boyunca dışpolitikada gösterdiği istikrarlı tavırla, ekonomik bakımdan içerdiği büyük potansiyelle, insangücünün nitelikleriyle ve toplumun yüzde 80'inin laik ve çağdaş bir dünyada, bir ülkede yaşama kararlılığıyla değerlendirmesi gerekir. Körfez'de istikrarın sağlanması, Avrupa Birliğinin eksiksiz bir bütün oluşturması, ancak, Türkiye'nin, hak ettiği yeri almasıyla mümkündür.

Değerli arkadaşlarım, yalnız, bir şeyi kabul etmemiz gerekir: Türkiye, bu İktidar döneminde kaydettiği zikzaklarla ve yönünü belirleyememiş ülke konumuyla, ileriye doğru tutumunun ne olacağı kolayca saptanamayan, bir anlamda, kendisine güvenilemeyen; çünkü, nerede ne yapacağı belli olmayan- bir ülke durumundadır.

Bakın, iki gün önce, Sayın Gül “rotayı değiştiririz” dedi. Başbakan Yardımcısı da, gümrük birliği ilişkisini donduracağımızdan bahsetti.

Rotayı değiştirme tehdidi yapan Gül, nereden yetki alıyor; bir defa, onu anlayabilmiş değilim; ama, bildiğim bir şey şu: Bu yetkiyi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayladığı Hükümet Programından almıyor; çünkü, Hükümet Programında bu tür zikzaklar çizilmesine yer verilmiyor.

Gümrük birliğini dondurma işine gelince: Eğer “dondurma” kelimesi bilinerek kullanılıyorsa, o, bugüne kadar verilen tavizlerin muhafaza edilmesi, bundan sonra bir gelişme sağlanmaması demektir. O da, sadece Türkiye'nin zararına işler. Eğer, bugüne dek verilen tavizler geri alınmıyorsa -ki, alınmayacaktır- o zaman, bu dondurma süreci, sadece, gümrük birliğini yaptığımız ülkelerin yararına işleyecektir.

Tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisinde herhangi bir açıklama yapılmadığı için, biz, son gelişmeleri çok iyi bilemiyoruz; ama, izlediğimiz kadarıyla, Hükümetin, Türkiye'nin izlediği dışpolitikanın doğrultusunu değiştirme çabaları, Türkiye'yi, dengelerin oluştuğu, fevkalade kritik bir dönemde, aktif tavır almaktan alıkoymakta ve etkin girişimlerde bulunmasını engellemektedir. Türkiye, en cerbezeli olması gerektiği bir zamanda, en aktif olması gerektiği bir zamanda bundan uzak durmakta, âdeta felce uğramaktadır. Diğer bir deyişle, yanlış zamanda yanlış politikalar izlenmektedir.

Sayın milletvekilleri, kuşkusuz, bir ülkenin dış itibarı, yurtiçinde uygulanan politikalarla ve yapılan işlerle de çok yakından ilgilidir. Düşünün ki, Türkiye, üç aydır, bazı bürokratların ve bazı politikacıların mafyayla olan ilişkisini konuşuyor; ama, üç aydır bu konu gündemde olduğu halde, henüz yargıya intikal ettirilmesi için ciddî hiçbir adım atılmış değildir. Başbakanlık Teftiş Kurulunun hazırladığı rapor, her gün gazetelerde gördüğümüz ilişkileri ve ileri sürülen bazı kanıtları gözden uzak tutmaya, sorunun boyutlarını küçültmeye yönelmiştir.

Başbakan, hiç de doğru olmayan gayri ciddî ifadelerle konuyu değerlendirmiş, Başbakan Yardımcısı ise, suçlu olan kişileri, saygıdeğer kişiler olarak nitelendirmiştir.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Hastane kontrol ediyor.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - İki fezleke, aradan aylar geçmesine rağmen hazırlanamamıştır. Daha doğrusu, biri hazırlanmış; ama, Adalet Bakanı tarafından geri çevrilmiştir. Şimdi, böyle bir durumun, dışarıda, o ülkenin etkinliğini, saygınlığını etkilememesi mümkün müdür?..

Kuşkusuz, Rusya'da olan gelişmelerden çok etkilenen ve bunu sürekli olarak metheden, ayrıca demokratikleşme ve serbest pazara geçiş hareketlerini kredilerle destekleyen Avrupa Birliği ülkelerinin, Türkiye'deki demokratikleşme hareketlerine karşı, serbest pazar ekonomisine geçiş hareketlerine karşı aynı şekilde davranmadığı ve bunları gözardı ettiği bir gerçektir. Yine bu ülkelerin, bizde kaydedilen gelişmeleri gözardı ederken, eksikleri, abartarak gündeme getirdiği, zaman zaman, hiç dayanağı olmayan birtakım suçlamalarda bulunduğu da bir gerçektir.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki ihtilaflarda taraf oldukları, Türkiye'ye verdikleri sözleri tutmadıkları, Kıbrıs konusunda yanlış bir tutum izledikleri de doğrudur ve bütün bunlar, Türkiye'ye karşı büyük bir haksızlıktır; ama, bunların Türkiye'ye karşı haksızlık olması, tam ters yönde hareket etmeyi ve Türkiye'nin temel niteliklerine saygısızlık yapan, Atatürk'e, Atatürk ilke ve devrimlerine hakaret eden devlet ve hükümet başkanlarını davet etmemizi, coşkuyla ağırlamamızı, o ülkelere ziyaretler yapmamızı ve o ülkeleri ziyaretlerde yapılan hakaretleri içimize sindirmemizi beraberinde getirmemelidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, aslında, Toplulukla olan ilişkilerini kendisi değiştirebilir ve düzeltebilir; ama, bunu değiştirmesi ve düzeltmesi, Türkiye'nin, kendi belirleyeceği politikalara bağlıdır. Eğer eksiklerini kabul ederse ve bir an önce düzeltirse, eğer ekonomik bakımdan güçlenmek için gayret sarf ederse ve eğer istikrarlı bir dışpolitika izlerse, Batı ülkelerinin kendisiyle olan ilişkilerinde yapılan haksızlıkları aşması, bunları gidermesi ve dünyada hak ettiği yeri alması mümkündür; ama, Türkiye, ters yönde hareket etmektedir ve ortak özellikleri “Müslüman olmak” olan ülkelerle ilişkilerini geliştirerek sorunlarını çözebileceğini düşünmektedir. Bu ülkeler, farklı gelişmişlik düzeyindedir; bu ülkeler, farklı coğrafî yerlerdedir ve Türkiye'yle ilişkileri de -Sayın İnan'ın da söylediği gibi- çok düşük düzeydedir. Bakın, Mısır, Libya ve İran dışında, Başbakanın koşarak ziyaret ettiği ülkelerin Türkiye'yle olan ihracat ve ithalatı, yüzde 1'in çok altındadır; Mısır, Libya ve İran'ın da, yüzde 1'in biraz üzerindedir. Dış ekonomik ilişkiler emirle geliştirilemeyeceği için, bu ülkelerle olan ilişkilerin hızlandırılması, AB ile yüzde 40'lara, yüzde 50'lere varan ilişkilerin yerini alması söz konusu olamaz. Kaldı ki, çok eskiden denenen uygulamalar gözümüzün önündedir; örneğin, Bölgesel İşbirliği Teşkilatı (RCD) bunlardan bir tanesidir. Son birkaç yıldır daha farklı bir çehreye bürünmüştür ve daha başka ülkeler de katılmıştır; ama, bugün, İran'ın ihracatımızdaki payı yüzde 1,2'dir; dostumuz olan, gerçekten kardeşçe duygular içerisinde olduğumuz Pakistan'ın ihracatımız içindeki payı ise binde 4'tür. Dolayısıyla, gerçekçi olmalı, hayale kapılmamalı ve bu tür ülkelerle olan ilişkiler sıklaştırarak sorunu aşabileceğimiz ve bu ilişkileri, mevcut ilişkilerin yerine ikame edebileceğimiz düşünülmemelidir. Kuşkusuz, bu ilişkiler geliştirilebilir, mevcut ilişkilere ek olarak geliştirilebilir; ama, mevcut ilişkilerin alternatifi olarak, onların yerine geçecek şekilde gelişmelerini beklemek tam bir hayalciliktir.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Ne zararı var size?..

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - D-8 için de bu böyledir; çünkü, mevcut ilişkilerin yerini, bu tür ülkelerle geliştireceğiniz ilişkiler alamaz. O boyutta gelişmesi, o önemi kazanması Türkiye açısından, mümkün değildir.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Yanılıyorsunuz... Yanılıyorsunuz...

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Yanılmıyorum, sadece rakamlarla konuşuyorum ve sizin yanıldığınızı söylüyorum.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Tarih sizi yanıltacak.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Ama, bu sözünüze memnun oldum; çünkü, dışpolitikanın doğrultusunu değiştirme konusundaki kararlılığınızı da böylece itiraf etmiş oluyorsunuz. Benim de, sakat olduğunu, yanlış olduğunu söylediğim şey budur işte.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Yanılıyorsunuz...

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Hükümet, gümrük birliği ilişkisini âdeta gündem dışına çıkarmış durumdadır. Hükümetlerarası konferans toplantıları söz konusu olduğunda bu konuya değinmekte ve bazı girişimlerde bulunmaktadır; ama, bütün bu girişimler, yurtiçine karşı durumu kurtarmaya yöneliktir; bunlar da, son seferde olduğu gibi, reddedilmektedir. Ayrıca, Federal Alman Hükümetinden yapılan randevu talepleri de, biliyorsunuz, reddedilmişti; çünkü, Türkiye'nin itibarının bu kadar zedelendiği ve Türkiye'den gelen taleplere karşı diğer ülkelerin bu kadar duyarsız olduğu bir başka dönem olmamıştır.

Ben, bu genel görüşme önergesinin kabul edilmesinin çok doğru olduğunu düşünüyorum; çünkü, birçok nokta bu şekilde aydınlanabilir. Bir defa, Dışişlerindeki iki başlılık herhalde biraz aydınlanabilir; yoksa, üç başlılık mı demeliyim; çünkü, Sayın Tayan da, zaman zaman, Dışişleri Bakanı gibi hareket ediyor, Dışişleri Bakanının olması gereken yerde kendisi bulunuyor ve konuşuyor. Bir de Sayın Gül var... Sayın Gül, Sayın Tayan ve Sayın Çiller... Dolayısıyla, üçlü bir Bakanlık söz konusu. Bunun neden böyle olduğu, gerekli olup olmadığı ve nereye kadar böyle devam edeceği, sanıyorum, açıklığa kavuşacaktır. Ayrıca, neden Dışişleri Bakanlığının sık sık dışlandığı, Irak'ın durumu, terör ve su durumu gibi çok önemli konuların bile, neden, bu konuda birikimi, deneyimi olmayan kimseler tarafından yönlendirilmeye çalışıldığı mutlaka anlatılmalıdır.

Yine, yapılacak olan genel görüşmede, Rafsancani'nin özelliği açıklanmalıdır. Türkiye'ye, Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkelerine hakaret eden bir Başkan neden çağrıldı ve bu kadar coşkuyla ağırlandı; bunu anlamamız gerekir. Yine, Cezayir neden ilk defa gidilen ülkelerden bir tanesi oldu, hemen gidilen ülkelerden bir tanesi oldu?

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Cezayir'e gidilmedi canım.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Cezayir, neden acaba ziyaret edilmekle birlikte, aynı zamanda da, Başkanının hakaretleri sineye çekildi? Ne gibi bir şey var aramızda ve neden hem Cezayir'in hem Mısır'da karşılaştığımız durumu, biz...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Hanımefendi, Cezayir değil Nijerya, karıştırmayın!..

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Efendim, Başbakandan bahsediyorum, ne diyorsunuz...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Libya, Libya...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Pardon... Doğru... Başka şey düşünerek başka şey söyledim. Evet, başka şey düşünerek söyledim... Pardon...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Para var; kolay değil o kadar!..

BAŞKAN - Sayın Keleş, siz buyurun efendim.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Aklımdaki Libya olarak söyledim... Pardon... Ama, bu, laf atmanızdan kaynaklanıyor.

BAŞKAN - Sayın Keleş, sürenizi siz kullanın efendim.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Başka bir yanlış yaptığımı sanmıyorum; ama, Libya konusunda; evet... Laf atmanızdan kaynaklanıyor.

Neden, ilk ziyaret edilen yerlerden bir tanesi oldu ve neden, burada yapılan hakaretlere ses çıkarılmadı Mısır'la birlikte? Bu, anlatılmalıdır. Ayrıca, neden, Kuzey Irak'taki güvenlik bölgesi oluşturulması konusu karar altına alınırken, bunun yapılabilirliğini tartışmadık ve bunun sonucunda da askerlerin de “evet” dediği bir kararı gerçekleştiremez duruma düştük? Bunu da anlamamız gerekir. Neden, İran'ın terörle olan ilişkisi çok açık olarak belliyken ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN - Sayın Keleş, toparlar mısınız.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - ...belgelerle tespit edilmişken, biz, bunu “yok canım yapmamışlardır” diye...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Rafsancani iyi bir insandır canım...

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - ...gündem dışına çıkarmaya çalıştık ve bunu mazur göstererek, acaba kendi kendimizi güç duruma düşürmedik mi; kendi tezlerimizi hafifletmedik mi? Bunların hepsi görüşülmelidir.

Türk-Yunan ilişkilerinin ilerlediği, boyutlarının arttığı bu dönemde, biz, bunda ne düşünüyoruz; Hükümetin önerisi nedir; Rodos, Girit, Meis Adalarındaki gelişmeler karşısında ne öneriliyor ve buradaki gelişmeleri ne kadar görmezden geleceğiz? Bunlar görüşülmelidir. Kardak'la başlayan kayalıkların iskân edilmesi ve adacıkların iskân edilmesi doğru mudur; bunların karşısında ne yapılmak isteniyor? Bunlar, görüşülmelidir.

Değerli arkadaşlarım, S-300'lerle başlayan bir karar vardı ve bu kararı biz hep alkışladık.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Hükümet, iyi yoldadır.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Cumhurbaşkanımız, Sayın Denktaş'la birlikte bir açıklama yaptı. Biz de Meclis olarak bunu destekledik. Bu da gösteriyor ki, eğer Türkiye'nin yararı söz konusuysa, eğer Türkiye'nin millî davaları söz konusuysa, bu Parlamentoda olan partiler hep bir araya gelip tek vücut halinde hareket edebiliyorlar; ama, 1996 yılında, yapılan dışpolitikayla ilgili girişimlerde böyle bir yarar yoktur. Tam tersine, Türkiye, dışpolitikanın yönünü değiştirme çabaları nedeniyle etkili olarak hareket edemez hale gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Bir satır daha var.

BAŞKAN - Tamam, bir satır...

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - O nedenle, bu Meclis genel görüşmesinin açılmasına Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy vereceğimizi söylüyor; saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Keleş, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, yüksek müsaadelerinizle, saat 22.20'de toplanmak üzere, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 22.09

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.20

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Ali GÜNAYDIN (Konya), Ünal YAŞAR (Gaziantep)


BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

VI. - GENSORU GENEL GÖRÜŞME MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMERE (Devam)

3. - Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 22 arkadaşının, Hükümetin izlediği dış politika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/6) (Devam)

BAŞKAN - Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sayın Hükümet?.. Burada.

Şimdi, sıra, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Sina Gürel'de.

Buyurun Sayın Gürel. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Partinin dışpolitikayla ilgili genel görüşme açılması isteğiyle ilgili görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Biz, Demokratik Sol Parti olarak, gerek Sayın Genel Başkanımız gerek Grup sözcüleri olarak, şimdiye kadar, bu Hükümetin dışpolitikasının gerçekçi temellere dayanmadığını ve doğru yürütülmediğini, nedenleriyle, ayrıntılarıyla huzurunuzda açıklamaya çalıştık ve eleştirilerimize karşı, Hükümetten -daha önce de bir konuşma vesilesiyle belirtmek fırsatını bulduğum gibi- doyurucu bir cevap da hiçbir zaman alamadık. Onun için, bu eleştirileri yinelemek yerine; yeniden huzurunuzda tekrarlamak yerine; kısaca, bu Hükümetin dışpolitikasının neden bir Meclis genel görüşmesi konusu yapılması gerektiğini anlatmaya çalışacağım.

Sayın milletvekilleri, eğer, din temeline dayalı siyaseti genel anlamıyla yürütmeye kalkışırsanız, ateşle oynarsınız; çünkü, din temeline dayalı siyaset toplumları böler ve şimdiye kadar Türkiye'nin karşılaşmadığı birtakım tehlikeleri önümüze getirir. Eğer, din temeline dayalı bir dışpolitika yürütmeye kalkışırsanız, o zaman da, hiç gerçekçi olmayan, ayakları yere basmayan, başarılı olması mümkün olmayan; yani, hayalci olan bir dışpolitika yürütmüş olursunuz ki, bunun da, yine, Türkiye'nin bugünü ve geleceği için büyük sakıncaları vardır.

Sayın Başbakan iktidarının ilk yüz gününün yaklaşık yirmi gününü yurt dışında geçirmişti ve yurt dışına gittiğinde de -kendi deyimiyle- Müslüman ülkeleri ziyaret etmeye ve bu ülkeler arasında bir işbirliği oluşturmak için çalışmalar yapmaya gitmişti ve bu çalışmalarının sonunda, bu Hükümetin somut bir gelişme olarak, ülkemizin, halkımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirebildiği tek gelişme, önce “Müslüman 8'ler” kısaltması olarak “M-8'ler” dediği; ama, ondan sonra onu değiştirerek, İngilizce gelişmekte olan anlamına gelen sözcüğün baş harfini, D'yi alarak “D-8'ler” dediği bir grubu kurmak oldu. Tek somut gelişme bu oldu.

Şimdi, bu D-8'ler grubu, eğer, bu Hükümetin tek somut yapabildiği, gerçekleştirebildiği dışpolitika gelişmesiyse, o zaman bakmak gerekir, acaba bu D-8'ler grubu, Türkiye'nin dışpolitikasına, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerine ne gibi katkılar yapacak diye.

Aslında, benden önceki değerli konuşmacılar, grup sözcüleri de belirttiler. D-8'ler grubundan Türkiye'nin hayrına bir gelişme beklemek ve Türkiye'nin rotasını bu D-8'ler grubuna göre yeniden çizmeye kalkışmak, büyük bir hayalciliktir; çünkü, bu grup devletler arasında önemli siyasal konularda bir anlaşma olmadığı gibi, dünyaya ortak bir bakış olmadığı gibi, bunlar birbirini bütünleyen, tamamlayan ekonomilere de sahip olmadıkları için, bu gruptan, ne siyasal ne de ekonomik bir başarı beklenebilir. Örneğin; ben, şimdi, tabiî ki, burada, Hükümetin Dışişleri Bakanı olsaydı, ona yöneltebileceğim bir soru olacaktı ve diyebilirdim ki, acaba bu D-8'ler grubundan biz, en temel dışpolitika sorunlarımızla ilgili olarak ne gibi bir destek alıyoruz; acaba, Kıbrıs konusunda bu D-8'lerden ne gibi bir destek umuyoruz? (DSP sıralarından alkışlar) Önümüzdeki dönemde acaba bu D-8'lerden hangisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımaya hazır olacak? O zaman eğer, Sayın Dışişleri Bakanı burada olsaydı -ki zaten burada olmasını beklemiyorduk- buna olumlu bir cevap veremeyecekti, ne cevap vereceğini de belki bilemeyecekti; ama, tabiî, Sayın Dışişleri Bakanı, bu Meclisin huzuruna hiçbir zaman gelmemeyi âdet haline getirdi... Eminim, bu görüşmenin; yani, genel görüşme açılmasına ilişkin olan bu öngörüşmenin tutanaklarını da isteyip okumayacaktır, bununla da ilgilenmeyecektir. Onun için, değerli milletvekillerinden benim ricam; eğer, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin civarında Sayın Dışişleri Bakanını herhangi bir oylamaya koşar adım gelip giderken görürlerse, bu görüşmede dışpolitikayla ilgili neler konuştuğumuzu ve bu Hükümetin dışpolitikasından nasıl kaygılar duyduğumuzu kendisine aktarsınlar. (DSP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu Hükümetin hem dışpolitikası bir hayal temeline dayalı hem de bu Hükümet, hayalî dışpolitika başarıları yaratmış olarak da görünmek istiyor, birtakım dışpolitika başarıları yarattığını söylüyor. Aslında, bunlar, hayalî başarılar; çünkü, bakın, örneğin; Sayın Başbakan “Çekiç Güç'ü kaldırdık” dedi ve Çekiç Güç'ün kaldırılmasının, bu Hükümetin millî ve şahsiyetli dışpolitikası sonucunda gerçekleşebildiğini söyledi. Şimdi, hep birlikte bakalım, acaba bu böyle mi oldu; bir kere, geçtiğimiz ağustos ayı sonunda, Irak'ta ciddî bir değişiklik ortaya çıktı; eylül ayının ilk haftasında da Irak'ta öylesine ciddî değişiklikler oldu ki, Amerika Birleşik Devletleri, artık, Kuzey Irak'ta tutunamaz oldu, Amerika Birleşik Devletlerinin Kuzey Irak politikası iflas etti; hatta, Amerika Birleşik Devletleri, artık, Kuzey Irak'taki kendi ajanlarını, kendi adamlarını bile koruyamaz duruma düştü ve işte, onun için, Amerika Birleşik Devletleri Kuzey Irak'tan elini ayağını çekti, Zaho'daki o koordinasyon komuta merkezini kapattı ve Kuzey Irak'tan çekildi.

Bundan sonra, Kuzey Irak'ta olanlar şuydu: Kuzey Irak, Barzani ve Talabani güçleri arasında bir çatışmaya sahne oldu. Önce, Barzani güçleri Kuzey Irak'ın bütününe, tamamen hâkim oldular, ondan sonra Talabani biraz daha kazanım elde etti ve şimdi, Kuzey Irak'ta, bu iki güç arasında bir denge var. Yani, Kuzey Irak, Irak meşru hükümetinin denetiminde bir yer değil, Kuzey Irak, uluslararası güçlerin denetiminde bir yer de değil; Kuzey Irak, Irak'ın bütününden kopartılmış ve birtakım silahlı grupların denetimine bırakılmış bir yer.

Şimdi, bu Hükümet, eylül ayında böyle bir gelişme ortaya çıktığı zaman, inisiyatifi, girişimi ele alıp, Kuzey Irak'ta yeni bir düzenleme yapılmasını ve Kuzey Irak'taki bütün insan gruplarını, insanca yaşayabilecekleri, demokratik bir yapı içerisinde yaşayabilecekleri ve Irak merkezî otoritesiyle bir diyalog içerisinde, kalıcı bir çözüm oluşturabilecekleri bir ortama doğru Türkiye'yi yöneltebilirdi; ama, bu Hükümet, bunu gerçekleştirememiştir ve Kuzey Irak'ın, Irak'tan kopuk bir şekilde ve bizim çıkarlarımızı da tehdit eder bir şekilde; yani, Türkiye'deki bölücü PKK terörüne hâlâ üs oluşturabilecek bir şekilde ve belki de bundan sonra, PKK'nın sözde Kürt parlamentosuna da bir merkez oluşturabilecek bir şekilde, yanıbaşımızda, bir huzursuz yer, bir denetimsiz yer olarak bulunmasına izin vermiştir. Bu mudur değerli arkadaşlarım, bu Hükümetin şahsiyetli ve millî bir dışpolitikayla elde ettiği başarı?!

Üstelik, bu Hükümet, Huzur Harekâtının 31 Aralıkta sona ermesinden hemen önce, 25 Aralıkta, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne bir tezkere getirmiştir ve bu tezkerede, bundan sonra da, bir Çokuluslu Güç'ün, Kuzey Irak'taki durumu denetlemek ve önlemler almak için Türkiye'de konuşlandırılmaya devam edeceğini belirtmiştir ve bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisinden yetki istemiştir. Yalnız, burada, önemli bir şey unutulmuştur; Anayasamızın 92 nci maddesi uyarınca, Türkiye'den yabancı ülkelere asker gönderilmesi veya yabancı askerî kuvvetlerin Türkiye'de konuşlandırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iznine bağlıdır.

Eğer, Huzur Harekâtı sona erdiyse, o zaman, Huzur Harekâtı bağlamında Türkiye'de konuşlandırılan Çokuluslu Güç'ün görevi de bitmiş demektir. Bundan sonra, ister aynı işlev için olsun, ister aşağı yukarı aynı doğrultuda işlev için olsun -hatta, hiç değişmeden devam edecek de olsa- yine de, bundan sonra burada konuşlandırılmaya devam edecek olan askerî gücün, Çokuluslu Güç'ün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açık izniyle burada görev yapması gerekirken, bu açık izin, bu Meclisten istenmemiştir. Dolayısıyla, 1 Ocaktan itibaren -adı ne oldu; bizim ona verdiğimiz ad örtülü Çekiç Güç'tü ve sanırım, doğrusu da odur- bu örtülü Çekiç Güç'ün; yani, üstü örtülerek, yine aynı şekilde, aynı işlevi devam ettirmeye devam edecek olan bu Çekiç Güç'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yetkili kılınması, Anayasaya uygun bir şekilde gerçekleştirilmemiştir, sakat bir işlem olmuştur.

Şimdi, Kuzey Irak'taki bu duruma Türkiye göz yumarken; hatta, Kuzey Irak'ın Irak'tan kopartılmasına, uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına açıkça aykırı bir şekilde kopartılmış olarak devam etmesine, Irak'ın toprak bütünlüğünün gözardı edilmesine Türkiye göz yumarken, hatta önayak olurken, aslında, Irak'la ilişkilerimizi de hiç hesaba katmamıştır.

Bir de, bu Hükümetin bize bir başarı olarak sunmak istediği, aslında, yine yaratılmak istenen hayalî bir başarı olan, bu petrol boru hattının açılması işi vardır. Onun ayrıntısına girmeyeceğim. Bunun kararı daha önce Birleşmiş Milletler tarafından alınmıştır, bu Hükümet zamanında bu kararın uygulanmasına imkân bulunmuştur ya da şartlar onu getirmiştir. Kaldı ki, son haberler onu gösteriyor ki, 2 milyar dolarlık ihracat izni var Irak'ın; bu 2 milyar dolarlık ihracat izninin karşılığında, Irak, ilaç ve gıda alımları yapacak ve bunun için uluslararası ihaleler açıldı. Şimdi, ilk 150 milyon dolarlık ihaleden Türk firmalarının alabildiği pay 30 milyon doları geçmiyor ve bu işte aslan payını almaya başlayan kimlerdir biliyor musunuz değerli arkadaşlar; bir tanesi, Çekiç Güç'ten, bu örtülü Çekiç Güç'ten çekildiğini açıklayan Fransa'dır, öteki de Almanya'dır ve Türk firmalarının, bundan sonra, bizim büyük umutlar bağladığımız o 2 milyar dolarlık ticaret pastası içerisinde çok büyük bir yeri olmayacağı şimdiden anlaşılmaktadır ve Türkiye, herhalde, petrol boru hattının ulaşım gelirleriyle yetinmek zorunda kalabilecektir.

Eğer, Demokratik Sol Partinin 15 Nisan 1996 tarihli barış planını, bu Hükümet, 1996 Eylülüne kadar okuyup, değerlendirip, kendisi için uygun görebilmiş olsaydı, o zaman, Türkiye'nin Kuzey Irak konusunda ön alması ve Irak'la ilişkilerimizi de normalleştirmesi bugüne kadar mümkün olabilecekti. (DSP sıralarından alkışlar)

İkinci bir konuya değinmek istiyorum: Gümrük birliğiyle ilgili gelişmeler.

Sayın milletvekilleri, ben, gümrük birliği konusunda da ayrıntılara girmek istemiyorum, zaten zaman elvermeyecek; ama, bu Hükümetin bir kanadına mensup olan bir sayın devlet bakanı, geçenlerde, “Rekabet Kurulunun oluşturulmasında geç kaldık; Gümrük Kanununun ve diğer düzenlemelerin uygulamaya konulması konularında geç kaldık ve gümrük birliği konusunda yapmamız gerekenleri yapamadık” dedi ve bunu itiraf etti. Kaldı ki, gümrük birliği çerçevesinde, Avrupa Birliğinin de taahhütlerine uymadığını pekâlâ biliyoruz. Yalnız, Hükümetin öteki üyesi Refah Partisi, seçimden önce, gümrük birliği düzenlemesiyle ilgili çok temel yakınmalar ve eleştiriler yöneltmesine rağmen, seçimden sonra değil; ama, iktidar olduktan sonra, bu eleştirilerini tamamen unutmuşa benziyor ve bizim, gümrük birliği konusundaki bütün eleştirilerimizi, uyarılarımızı ve “siz, seçimden önce söylediklerinizi unuttunuz mu” diye sorduğumuz sorularımızı, sineye çekmeye devam ediyor. Şimdi, o zaman, gümrük birliği konusunda, Hükümetin bir kanadı yakınıyor, bir kanadı, daha önce söylediklerini unutmuş, hiçbir şey söylemiyor. O zaman, gümrük birliği çerçevesinde Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimizi kim yeniden gözden geçirecek; kim bu konuda Hükümet içerisinde düşünce üretiyor; bunu da merak ediyoruz ve bu genel görüşme açılırsa, sanırım, bunları da öğrenme fırsatımız olacak.

Kıbrıs konusundaki gelişmelere de çok kısa değinmek istiyorum. Kıbrıs konusunda son gelişmeler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararlı tutumuyla sonuçlandı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Cumhurbaşkanımızla ortak bir deklarasyon da yayımladı. Bütün bunlar olumlu gelişmelerdir, doğru yönde atılan adımlardır; ancak, yeterli adımlar değildir. Yeterli bir adım, ancak, Sayın Genel Başkanım Ecevit'in çok uzun bir süreden beri önerdiği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye arasında yapılacak bir anlaşmayla atılabilir, son adım böyle atılabilir ve böylece, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin hem dış güvenliğinden hem de dış temsilinden, hukuken de -yani, fiilen olduğu gibi- sorumlu duruma gelebilir. Bu, Kıbrıs konusunda önemli bir sıçrama olur, önemli bir atılım olur ve bundan sonra, Kıbrıs konusunda, Türkiye'nin, Kıbrıs'ın bütünüyle ilgili söz söyleme yetkisini, hiç kimse, erozyona uğratamaz. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim, ülke olarak, başkaları tarafından nasıl algılandığımız çok önemlidir. Nesnel olarak ne olduğumuz kadar, hatta, belki zaman zaman ondan da çok, başkalarının bizimle ilgili değerlendirmeleri, uluslararası ilişkilerde bulabileceğimiz saygınlık ölçüsünü de belirler. Üstelik, bu iletişim çağında, herkesin her şeyi bilebildiği bu dünyada -hadi ben doğrusunu söyleyeyim- kol kırılıp yen içinde kalmaz; kolumuza, kanadımıza başkalarının kırık not vermesini de engelleyemez, zor duruma düşeriz.

Son birkaç gündür, Türkiye, Almanya, İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletlerindeki resmî ve yarı resmî kişi ve kuruluşların, Türkiye'nin uyuşturucu kaçakçılığını devletin üst kademelerindeki kişilerin desteğiyle yürüttüğüne ilişkin ve Avrupa'ya giden uyuşturucunun büyük bir bölümünün de Türkiye üzerinden Avrupa'ya gittiğine ilişkin birtakım değerlendirmelerle sarsılıyor. Biz, dışarıdan yapılan bu değerlendirmelerle, Türk Halkı olarak sarsılıyoruz.

Diyelim ki, bunun büyük bir kısmı PKK propagandasıdır; ama, biraz da -tabiî- insaflı olup şunu düşünelim: Bu değerlendirmelere temel oluşturan olgular, olaylar, Susurluk'tan beri çevremizde uçuşup durmuyor mu?! Biz, Türkiye olarak hızla harekete geçip; bu Türk Hükümeti hızla harekete geçip, Demokratik Sol Partinin önerdiği gibi, yargı bağımsızlığını tam anlamıyla sağlayan yasaları çıkarabildi mi?! Yüksek Denetleme Kurulunu özerkleştirip ya da Devlet Denetleme Kurulunu, hemen soruşturmayla görevli kılıp, bütün bu kirli, kanlı olayları ve ilişkileri gün yüzüne çıkarmayı başarabildik mi değerli arkadaşlarım?! Sorumluları yargıya teslim edebildik mi?! Uyuşturucu kaçakçılarına devletin resmî belgeler verdiği kanıtları ortada dolaşırken, bunların hesabını sorabildik mi?! Ya da, bizim Sayın Başbakanımızın, yaz aylarında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Bana da süre vereceksiniz değil mi...

BAŞKAN - Tabiî efendim, niye vermeyeyim.

Buyurun.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla)- Teşekkür ederim.

Ya da bizim Sayın Başbakanımızın, yaz aylarında Libya ve Nijerya gibi kara para aklamak ihtiyacında olan, uluslararası alanda terörist olarak ilan edilmiş bulunan devletlere, hem de bütün uyarılara karşı yaptığı ziyaretler, Türkiye'nin, hem bir yön değişikliği aradığı hem de acaba böyle birtakım karanlık ilişkiler ağına da takıldığı izlenimini vermedi mi?!

Şimdi, dışarıdan bize yöneltilen suçlamalara nasıl bir tepki gösterelim istersiniz...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Sayın Ecevit de gitmiş oraya.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - İsterseniz şunu yapalım: Şu Alman yargıcın Nazi sempatizanı ve Türk düşmanı olduğunu söylemekle ve bu Batılıların, zaten, bize karşı bir haçlı zihniyeti içerisinde olduğunu söylemekle yetinelim ve bununla avunalım.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Değil; yok öyle bir şey. O, sizin kabulünüz.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Hatta, isterseniz, Refah Partisi gibi, eğer, Türkiye'nin yönünü değiştirmek için yola çıktıysanız, bu tutumu daha da ileriye götürüp, Refah Partisinin dış ilişkilerinden sorumlu Sayın Devlet Bakanının yaptığı gibi, büyük bir memnuniyetle “Türkiye kendisine başka yol bulur” diye devam edebilirsiniz ve takıyyeyle, yavaş yavaş, uyandırmadan, din temeline dayalı bir siyasal yapının taşlarını üst üste koymakla meşgulseniz, aynı demecin içine, türban, karayoluyla hac yasağı ve kurban derilerinin Türk Hava Kurumu tarafından toplanma zorunluluğu, demokratik hukuk devletine yakışmayan, anormal uygulamalardır diyebilirsiniz. (RP sıralarından gürültüler) Belki, cuma yerine pazar günü hafta tatili yapılmasını ya da laik eğitimin, hâlâ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Devam et!.. Devam et!..

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun... Müsaade buyurun...

Son sözünüzü ifade buyurur musunuz... Son cümlelerinizi rica edeyim...

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Sayın Başkan, öteki konuşmacılara tanıdığınız hoşgörüyü bana da tanımanızı istirham etsem...

BAŞKAN - Efendim, Sayın İnan'a farklı bir süre uyguladım; bu konularda, ben, Sayın İnan'ı bu konunun duayeni kabul ettiğim için; ama, diğer üyelere 2'şer, 3'er dakika verdim; zatıâlinize de verdim...

Buyurun efendim.

AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) - Sayın Hatip de profesördür efendim...

BAŞKAN - Efendim, bu konunun...

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - İsterseniz, dışarıdan gelen bu suçlamalara karşı tepki biçiminiz başka türlü olabilir; Başbakan Yardımcısı Çiller gibi “bizi arkamızdan bıçaklayanlar var” diyebilirsiniz ve böylece, ortaya çıkan rezaletlerden çok, bunların konuşulmasından rahatsız olduğunuzu belirtebilirsiniz ve her şeyi örtmek isteyebilirsiniz; ama, bunun sonucu, bu tutumun sonucu, değerli arkadaşlarım, uygar dünyadan dışlanan, gelişmiş dünyayla yalnızca marjinal ilişkileri olabilen ve gelişmiş dünyayla belki de kendi istedikleri kadar bir ekonomik entegrasyona girmiş ve yalnızca askerî ilişkileri olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen son sözünüzü söyleyip, saygınızı sunar mısınız Genel Kurula...

A. TURAN BİLGE (Konya) - Mesajı aldılar onlar!..

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - ...böyle bir Türkiye yaratmaktır ve bunun büyük bir sakıncası vardır; böyle bir Türkiye, dışarıda da en haklı davalarını savunamaz duruma gelir, en haklı davalarımızı bile savunmakta güçlük çekeriz. Çünkü, başkaları, sapla samanı birbirine karıştırma olanağı elde eder ve Türkiye'yi, bugün, böyle ciddî bir tehlike beklemektedir.

Bunun için, sayın milletvekilleri, dışpolitikayla ilgili bu genel görüşmenin yapılmasında, Demokratik Sol Parti Grubu olarak sayısız yararlar gördüğümüzü belirtir, saygılar sunarım. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gürel, teşekkür ediyorum.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Arif Ahmet Denizolgun; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA ARİF AHMET DENİZOLGUN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kâmran İnan ve 22 arkadaşının, Hükümetin izlediği dışpolitika konusunda genel görüşme açılmasıyla alakalı önergeleri hakkında, Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi arasında kurulmuş olan Hükümetin dışpolitikası, Koalisyon Protokolü ve Hükümet Programında kayıtlı olan ilkeler doğrultusunda aynen devam etmektedir.

Değerli konuşmacı arkadaşlarımızın üsluplarını ve özellikle önergedeki gerekçeleri incelediğimiz zaman; çok değer verdiğimiz politikacı Sayın İnan'ın bu kürsüden yapmış olduğu konuşmasında özellikle “Sayın Hükümet” diye hitap etmesi, ancak, yine kendisinin imzalamış bulunduğu gerekçelere baktığımız zaman, hakikaten, arada çok büyük bir tezat arz etmektedir ve gerçekten, bunun altına imza atmış olmasından dolayı üzüldüğümü ifade etmek istiyorum; çünkü, burada, çok ağır, yanlış, pesimist, karamsar ve Türkiye politikasının gerçeklerini göstermeyen, maalesef, çok yanlış değerlendirmeler vardır.

Konumuz dışpolitika; ancak, dışpolitikanın içpolitikaya nasıl alet olduğunu huzurlarınızda teker teker görmüş bulunuyoruz. Dışpolitikayı konuşurken, tamamen, tribünlere yönelik, avam ifadeyle veyahut da diğer ifadeyle, seçmenlere selam şeklinde yollanılan mesajların yüzde yüz yanlış olduğunu ve bu tespitten de üzüntü duymuş olduğumu huzurlarınızda ifade ediyorum; çünkü, değerli politikacıların isimlerini görüyorum; bu gerekçelerin altına imza atmış olmalarından dolayı da tekrar üzüntülerimi belirtmek istiyorum.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Bir daha size sorarlar.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) - Hükümetimizin dış politikası, Hükümet Programında belirtildiği üzere, tamamen ve tamamen lider ülke olması hesaplanarak yapılmış, uydu ülke olmaktan çıkarılmak için yapılan çalışmaların bir yansımasıdır. Bütün konuşmacı arkadaşlarım, kesinlikle, kazanılmış başarıları hep gözardı ederek, konuyu sadece ve sadece iç politikaya alet etmek maksadıyla değerlendirmeler yapmışlardır.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Konuya gel.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) - Değerli arkadaşlarımın konuya geldikleri gibi ben de geleceğim.

İmkân ve yeteneklerimizi dünya coğrafyasına yayabilmek için çok güzel adımlar atılmıştır; bunlardan bir tanesi de D-8 projesidir. D-8 projesinin büyüklüğünü, ileride gelişmeleriyle anlatmak durumunda olacağız; çünkü, bu projemiz, 2020 yıllarının, 2050 yıllarının gerçeklerine göre hazırlanmıştır. Dünya ülkelerinin, özellikle Avrupa'daki iki kutuplu dünyanın tek kutba dönüşmesinden dolayı dengelerinin değiştiği şu günlerde yapılan çalışmaların, gerçekten, çok kayda değer gelişmeleri, neticeleri alınmaktadır; ama, muhalefet bunları görmek istemiyorsa, kendi problemleridir.

Diğer bir arkadaşım, burada, Yumurtalık-Kerkük boru hattının açılması konusundan bahsettiler, “daha önce yapılan çalışmalardan dolayı bugüne kalmıştır” dediler; ancak, bu çalışmaların niçin bizim Hükümetimize nasip olduğunu izah etmekten çekindiler.

Diğer bir değerli konuşmacı arkadaşım, ülkelerin isimlerini karıştırdı.

İşte, bu ilgisizlikten dolayıdır ki, bizim memleketimiz Türkiye, çok büyük ortak tarihî, kültürel zenginliklere sahip ülkelerden uzak kalmış, kopmuş ve D-8 ile yapmış olduğumuz 800 milyonluk -1 milyara yakın- çok büyük bir nüfus potansiyelini görmezlikten gelmiş; Avrupa Birliği ve Amerika ikilemi arasında kalmış ve maalesef, bir alternatif geliştirememiştir. Alternatifi, Avrupa veya Amerika'dan uzaklaşmak anlamında almamak lazım. Ekonomik ilişkilerinizi, dünyayla entegrasyonunuzu ne kadar fazla sağlarsanız, o kadar güçlü olursunuz, arkanızda o kadar ekonomik güç olur ve çok daha fazla söz sahibi olma şansına sahip olursunuz.

Ben, burada, genel bir tablo çizmeden önce; Kıbrıs konusunda, yine, çok şeyler söylendi; yine, Sayın İnan, Kıbrıs konusunda çok değerli fikirler arz ettiler; o konuya değinmek istiyorum.

O Kıbrıs konusunda, geçtiğimiz hafta, Sayın Denktaş'ın da katılımıyla, biliyorsunuz ki, ortak bir bildiri yayımlanmıştır. Bu bildiride, 1963'ten beri, yine Sayın İnan'ın dediğine göre, Yunanistan, anlaşmalara rağmen, tehlikeli şekilde adaları silahlandırmaya devam ederken, niçin günümüze kadar böyle bir deklarasyon yapılmamıştır; ben de bunu kendilerine arz etmek istiyorum. Bu zamana kadar, defalarca hükümete gelinmiştir; ama, günümüzde, böyle, ortak bir tavırla, tüm partilerin tek yumruk, tek bilek şeklinde yapmış oldukları bu deklarasyonla, Kıbrıs'a yapılmış olan bir saldırının Türkiye'ye yapılmış olduğu kabul edilerek, bir ortak harekete girişilme konusundaki kararlılığın ifadesi, acaba niçin Hükümetimize nasip olmuştur; bunun da izahını, yine sayın muhalefete bırakıyorum.

Bu arada, yine, Kıbrıs Türk Halkının ekonomik açıdan güçlendirilmesine ve kendi ayakları üzerinde durmasına vesile olacak Ekonomik İşbirliği Protokolü, 3 Ocak 1997 tarihinde imzalanmıştır ve sonuna kadar da bu, takip edilecektir.

Huzur Harekâtının, 31 Aralık 1996'dan itibaren sona erdirilmesi ve sadece ve sadece hava unsurlarının katılacağı yeni ve kısıtlı bir düzenlemenin gerçekleştirilmesi de yine Hükümetimiz zamanında atılmış bir adımdır.

Yine, değerli arkadaşlarım, Türkmenlerin hak ve hukuklarının korunması konusunda hiçbir şey yapılmadığını söylemişlerdir; ancak, burada, Kuzey Irak'ta çatışan gruplar arasında ateşkes sağlanması, yine bizim dönemimizde gerçekleşmiştir ve Türkiye, bölgede huzur ve istikrarın tesisinde önemli rol oynamıştır. Bölgeden kaynaklanan güvenlik endişelerimizin giderilmesi yolunda, kendi yaptıklarımıza ilaveten, diğer tarafların da taahhüt altına girmeleri sağlanmıştır ve yine, Kuzey Irak'taki iki grup ile -altını iki kere çizerek söylüyorum- Türkmen cephesinin birlikte bir koordinasyon komitesi teşkil etmeleri kararlaştırılmış ve böylelikle, Türkmenlerin, Kuzey Irak'a ilişkin bir komiteye, ilk defa, eşit haklarla katılmaları da sağlanmış bulunmaktadır.

Yine -daha önce söylediğim gibi- altı yıldır kapalı bulunan Irak boru hattının açılmış olması, yine Hükümetimiz zamanını... Değerli konuşmacılardan bazıları, bunun, daha önce değişik platformlarda yapılmış çalışmalar zamanının tesiri olarak açıldığını söylemişlerse de, acaba, niçin Hükümetimizin zamanında bu gerçekleştirilmiştir; bu konunun da üzerinde durmaları gerekmektedir.

Yine, Sayın İnan'ın, Bosna'daki 250 bin Bosnalının katledilmesiyle alakalı konuda; acaba, niçin petrol boru hatlarına ağırlığımızı koyarak kapatmadık da, onların orada harekât yapmalarına engel olamadık konusundaki suçlamaları da, yine, daha önce, Körfez Savaşı sırasında, acaba, bir koyup beş alma taktiğini uyguladığımız dönemlerde, bir koyup beş kaybettiğimiz, elli kaybettiğimiz ya da daha fazla kaybettiğimiz dönemlerde niçin bu konuların gündeme gelmediğini, huzurlarınızda bir defa daha sormak istiyorum. (RP sıralarından alkışlar)

Tabiî ki, böyle bir şey söz konusu değildi; çünkü, o dönemlerde, unuttuğumuz Ortadoğu'yla, unuttuğumuz diğer ülkelerle, sınır birliği ettiğimiz ülkelerle, komşularımızla hiçbir münasebetimiz yoktu. Bunu, şuradan çok kolay anlamak mümkün: Bir arkadaşım, Cezayir ile Libya'nın adını dahi ayırt edemeyecek kadar telaş içerisinde ve herhalde hiç ilgileri olmadığı için, değil bu ülkelerle münasebetleri geliştirmek, yerlerini dahi bilmemekle, bence çok büyük bir hata yapmaktadırlar.

Biz, Ortadoğu'da bulunuyoruz. Ortadoğu ile Avrupa'nın kapısı olarak gördüğümüz ülkemizin, tüm dünyada lider ülke olmasının hesapları içerisindeyiz. Biz, ülkemizi bir Ortadoğu içerisine de hapsetmek niyetinde değiliz. Avrupa Birliği içerisinde yaşanan savaşın da farkındayız. Avrupa Birliği ile Amerika arasındaki çeşitli mücadeleleri yaşıyoruz. Yine, Sayın İnan'la birlikte NATO içerisinde görev yaptığımız için çok iyi biliyorum, yaşıyorum; NATO'da, NATO'nun kuzey kanadı ile güney kanadı arasında yaşanan, özellikle güney kanadında, Amerika ile Fransa arasında yaşanan sıkıntıları, mücadeleleri de beraber yaşıyoruz. Tabiî ki, 6 ncı Filo dolayısıyla, güney kanadını bırakmamak için, Amerika ile Avrupa arasında çok büyük bir mücadele yaşanıyor; biz de, bu mücadeleleri adım adım izliyoruz.

Yine, dediğim gibi, ben burada çok daha değişik düzeyde bir tartışma içerisine gireceğimizi tahmin ederek çok farklı hazırlanmıştım; ancak, arkadaşlarım, yine, kısır bir politika içerisinde, yine, konuyu içpolitikaya alet etme kaygıları içerisinde -çok değerli bilgiler vermiş olmalarına rağmen- bu görüntü içerisinde, maalesef, kayboldular. Bu, bizleri ve şahsen beni çok rahatsız etti.

Avrupa Birliğiyle münasebetlerin yetersiz olduğunu söyleyen arkadaşlarım için söylüyorum, Avrupa Birliği kaynaklı beş malî yardım imkânı ülkemizin kullanımına açılmıştır. Bunlardan bir tanesi de, Akdeniz meda fonlarıdır. Bu fonların kullanımımıza açılması döneminde, maalesef, birtakım basın kuruluşları ve onların başyazarları -isim vermek istemiyorum- gidip, ülkemizin aleyhine, haksız olan, sansür yasası vesair gibi, gerçekle hiç alakası olmayan örneklerle, Yunanistan'la işbirliği yaparak veyahut da sosyalist birkaç partinin Avrupalı milletvekilleriyle birlikte el ele vererek, ülkemizi kötülemek yolunda, bu fonların ülkemize akması yolunda çok ciddî, menfi çalışmalar yapmışlardır; ancak, bu çalışmalar başarılı olmamıştır. Niçin başarılı olmamıştır; bu da, Hükümetimizin, Avrupa Birliği nezdinde, Avrupa nezdinde değerli olduğunun, bir kenara itilememesinin, gözden uzak tutulmaması gereken önemli bir ülke olduğunun ispatıdır.

Ben, burada teker teker söylemek istemiyorum. 375 milyon ECU'lük hibe, 750 milyon ECU'lük Avrupa Yatırım Bankası kredisi; yine, 300-400 milyon ECU'lük bir Akdeniz Programı; yine, 375 milyon ECU'lük MEDA Programı... Bunların hepsi Avrupa Birliği kaynaklı yardımlardır ve bu yardımların toplamı 2 milyar ECU'ye ulaşmaktadır.

Bu ne demektir; bu, Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye'nin itibarı hakkında hiçbir itirazları olmadığının, bizim Avrupa Birliği ülkeleri nezdinde itibarımızın ne kadar yüksek olduğunun ve -her ne kadar sizler aleyhte söylüyor iseniz de- bizim, Avrupa Birliğiyle de, aynı ilişkiye, aynı ilgiye devam ettiğimizin bir göstergesidir.

Bu arada, Türkiye'nin, Kafkaslar ve Orta Asya cumhuriyetlerine sağladığı teknik yardımlar vardır; niçin bunları gözardı etmek istiyorsunuz, onu da anlamak mümkün değildir. 61,5 milyon dolarlık Amerikan insanî yardımları, zamanımızda 148,7 milyon dolara çıkmıştır. Yine Türk Eximbank kredileri var. Ticarî şartlarda, Türk cumhuriyetlerinin uluslararası kredi bulamadıkları zamanlarda -bunu özellikle söylüyorum- kredi verilmekte ve Hazine garantisi olduğundan, bunlar bir yardım mahiyeti taşımaktadır. Bu da, Türkiye'nin, Kafkaslar ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerine ne derece yakın olduğunu, onları ne derece önemsediğini açıkça ortaya koymaktadır.

Yine aynı şekilde, Hükümetimiz, Avrupa Topluluğu Komisyonu ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası işbirliğiyle, Taşkent, Kazakistan, Tacikistan ve Türkmenistan'ın yararlanacağı bölgesel bir bankacılık eğitim merkezi kurulmasını kararlaştırmış ve çalışmalarını, bir koordinasyon, entegrasyon yapma şeklinde devam ettirmektedir.

Burada söylenmiş olan birtakım şeyler vardır; işte, Avrupa'da, Alman Hükümetinin yaptığı aleyhte propagandalar... Ben, bu propagandaların yüzde yüzünün, tamamının, maalesef ve maalesef, basından alınmış birtakım haberlerden kaynaklandığını Avrupa'daki şahsî münasebetlerimden, şahsî ilişkilerimden dolayı çok iyi bilmekteyim; aslında, bunu, Sayın İnan ve diğer arkadaşlar da çok iyi bilmekteler; belki, benden daha da iyi bilmekteler; ancak, tabiî, yansıtılması konusunda tereddütlerim var. Orada, eyalet kriminal dairesinin hazırlanmış raporlarının, tamamen ve tamamen Türk gazetelerinden alınmış olduğu itiraflarını görmezlikten gelemezsiniz.

Dünyada gerçekleşmiş birçok gelişme var. Batı Şeria'daki El Halil'in İsrail kuvvetlerince boşaltılmasından sonra, burada konuşlandırılacak olan uluslararası gözetim gücüne katılmamız hem Filistin hem de İsrail tarafından talep edilmiştir ve bu bölgede, bu güce katılımcı olan tek bölge ülkesi olmamızın, herhalde bu konuda yapılan çalışmaların bir ürünü olduğunu söylemek durumundayım. Bosna-Hersek federasyon ordusunun eğitilmesi ve donatılması konusunda, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleriyle birlikte -özellikle bunun altını çiziyorum, Amerika'yla birlikte- çalışmalar Hükümetimizce uygulamaya konulmuştur, başarıyla yürütülmektedir ve sonuna kadar devam edecektir. Yine, Bosna-Hersek'te, barış uygulama gücünün yerini alan istikrar gücüne katılmaktayız.

Ben, Sayın İnan'ı, NATO'daki görevi dolayısıyla, yakinen tanıyorum ve çok değerli fikirlerinden istifade ediyorum. Ancak, burada, NATO'daki bazı -yanlış değil de, eleştirileri olabilir- eleştirilere her zaman açığız; ancak, haksız eleştirilere, siyasî polemik olmaya açık olan eleştirilere her zaman karşıyız ve sonuna kadar da bunun karşısında mücadelemizi vermeye devam edeceğiz; çünkü, aynı şekilde, Avrupa'da, çeşitli komisyonlarda, diğer partili arkadaşlarımızla beraber, aynı amaçla, aynı uğurda mücadele ediyoruz.

Mesela, komitelerin karar tasarısıyla ilgili Bosna'daki barışın tesisi konusunda AN-226 rapor vardı; bu raporun maddesi alakasıyla söylüyorum; Dayton Anlaşmasıyla uyumlu değildir; işte, bu anlaşmaları uyumlu hale getirme konusunda ne yapabiliriz; bunları görüşmek için ben hazırlanmıştım; maalesef, bu konuda hiçbir şey gelmedi veyahut da harp suçlularının iadesiyle alakalı mesele... Yine o konuda da, maalesef, Daimî Komitede bulunan Sayın İnan'ın yapmış olduğu çalışmaların netice vermemiş olduğunu üzülerek hep birlikte yaşadık. Netice vermedi; çünkü, buradaki savaş suçlularının iadesi konusunda, Avrupalı bazı, müttefik diye düşündüğümüz parlamenterlerin ikazları oldu “savaş suçlularını ismen bildirin” dediler. Tabiî, ismen bildirilmesi demek... Onların reddedileceğini önceden biliyorlardı -benim tahminim bu- bir tuzaktı bu ve maalesef, bu tuzağa da biz düştük. Ben o komitede değilim; ama, duyduğum kadarıyla, ismen bildirdiğimizi zannediyorum. Neticede, bu bildirgeye bunlar alınmadı. Bu da, yine, tabiî, ortak başarısızlıktır; yani, muhalefet ve iktidar olarak hep birlikte düzeltmemiz gereken konulardır. Ben, bu konularla alakalı bazı şeyler bekliyordum.

Yine, biliyorsunuz, dünyanın her tarafındaki ülkeler arasında biyolojik silahsızlandırma konusunda bazı çalışmalar var. Bazı ülkeler, bu Kimyasal Silahsızlanma Antlaşmasını imzalamak istemiyorlar, Nükleer Silahsızlanma Antlaşmasını imzalamak istemiyorlar; çünkü, nükleer enerji ürettikleri için buna ihtiyaçları var. Bu arada, biz de yakın zamana kadar imzalamamıştık; şu anda durumu bilmiyorum; fakat, biz hiçbir tepki almadık. Niye almadık; çünkü, bundan önceki hükümetler döneminde, daima, uydu ülke olma konumundan çıkmadığımız için; yapılan anlaşmaları daima uslu çocuk gibi, uslu uslu, hiçbir itiraz göstermeden, bölgesel menfaatlarımızı ortaya koymadan kabul ettiğimiz için hiçbir tepki görmedik. Çünkü, müttefik dediğimiz ülkeler, bizim aleyhimize de olsa -malumdur, Irak'ta olan hadiseler- petrol boru hattındaki parası ödenmiş petrolden vazgeçtiğimiz gibi, ondan da vazgeçeceğimizi, hiçbir şahsiyetli politika ortaya koyamayacağımızı bildikleri için çok rahattılar. Hindistan, Afganistan ve Çin gibi ülkeler bunu imzalamadığı zaman yer yerinden oynuyor; ama, biz imzalamıyoruz, Avrupa veya Amerika'dan hiçbir tepki yok. Bu niçin böyle oluyor; çünkü, biz, yıllardır, daima takip eden, lider konumunda olmaktan çok uzak, uydu ülke durumuna düştüğümüz için, bu politikanın sıkıntılarını çekiyorduk. “Çokbaşlı Hükümet” diye defalarca burada ifade edildi; çokbaşlı Hükümet değil bu, çok yönlü, çok alternatifli, çok ufku geniş olan bir Hükümet olarak bunu düzeltmek istiyorum. Arkadaşlarımız, çok yönlü Hükümete alışık olmadıkları için, dünyanın her tarafındaki ülkelerle ekonomik işbirliğini geliştirme yönündeki hizmetlerimizi, çalışmalarımızı hazmedemedikleri için veyahut da böyle bir konuma alışık olmadıkları için, bunu yadırgadılar; ama, zaman içerisinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) - Sayın Başkan, son sözlerimi...

BAŞKAN - Sayın Denizolgun, buyurun.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu duruma alışık olmadığımızdan dolayı, bunları yadırgamış olduğumuzu söylemek istiyorum. Aslında, ben, zamanla gelişmeleri gördükçe arkadaşlarım, hep birlikte gördükçe, bu konuma alışacağımız ümidi içerisindeyim. Lider ülke olmanın hesaplarını şimdiden yapmak durumundayız. Endekslere bakıyorsunuz, 2020 yılında yapılacak çalışmalara, dünya ticaretinin dağılımına bakıyorsunuz, 2020 yılında dünya ticaretinin dağılımı Doğu Asya'da yüzde 44 olacakmış; Avrupa Birliğinde yüzde 36'ya düşüyor maalesef; NAFTA'da ise yüzde 10'a düşüyor; diğer ülkelerde yüzde 10. İşte biz uzakgörüşlü Hükümetiz; işte biz lider ülke olmanın hesaplarını yapan Hükümetiz ve bu konuda da kararlı adımlarla ilerliyoruz. İnşallah, Türkiye'yi lider ülke olma durumunda görmek ümidiyle, hepinizi bu vesileyle tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Denizolgun, teşekkür ediyorum efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Tekin Enerem; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HASAN TEKİN ENEREM (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 54 üncü Hükümetin dışpolitikası hakkında Bitlis Milletvekilimiz Sayın Kâmran İnan ve arkadaşlarınca verilen genel görüşme önergesi vesilesiyle, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisimizi Grubum ve şahsım adına en içten saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi-Refah Partisi Koalisyon Hükümetinin izlediği dış politikanın temelini, tüm cumhuriyet hükümetlerinde olduğu gibi, ulusal çıkarlarımızın en iyi şekilde korunması teşkil etmektedir. Bu politika, Hükümet Programında da vurgulandığı üzere, tarihimizi, coğrafyamızı, bölgesel ve uluslararası koşulları göz önünde tutmakta, bölgede ve dünyada barış ve istikrarın tesisine ve ekonomik kalkınmamıza katkıda bulunmayı, tüm ülkelerle dostluğu ve karşılıklı yararlara dayalı iyi ilişkilerin kurulmasını hedeflemektedir.

Günümüz dünyasında çok hızlı gelişmeler yaşanmakta, uluslararası toplumu en çok ilgilendiren gelişmelerin ve olayların çoğu, bölgemizde cereyan etmektedir. Türkiye, çok önemli bir coğrafyanın merkezindedir. Hükümetimiz, bir yandan Batı dünyasıyla ilişkilerimizin ve işbirliğimizin giderek daha da yoğunlaşması için adımlar atarken, diğer yandan kendi bölgemizdeki ülkelerle ilişkilerimizin güçlendirilmesine çalışmakta, ayrıca, yeni açılımlarla, bölgemizin ötesindeki ülkelerle de işbirliğimizin geliştirilmesine gayret etmektedir. Bölgemizdeki ve dünyadaki şartlar da esasen böyle bir politikanın izlenmesini gerektirmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümetimiz, Türkiye'nin temel dışpolitika tercihlerinden biri olan Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin geliştirilmesi ve tam üyelik hedefinin gerçekleştirilmesi amacıyla büyük çabalar sarf etmektedir. Avrupa Birliğiyle 1 Ocak 1996 tarihinde başlatılan gümrük birliği, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır. Avrupa Birliğinin, başta malî işbirliği olmak üzere, tüm yükümlülüklerini yerine getirmesi ve mevcut güçlüklerin aşılması için yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Avrupa Birliğinden talep ve beklentilerimiz, her vesileyle kararlılıkla dile getirilmekte, tam üyelik hedefimiz ısrarla izlenmekte, Ortaklık Konseyinin bir an önce toplanmasına da gayret sarf edilmektedir. Nitekim, Sayın Genel Başkanımız Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımız, Avrupa Birliğinin, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya gibi önemli 5 üyesiyle danışmalarda bulunmak üzere, bugün İtalya'dadır. Bu danışmaların ilk gündem maddesini de, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin geliştirilmesi oluşturmaktadır. Hükümetimizin, gerek Avrupa Birliği ülkeleri gerek Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizi, karşılıklı yarar ve çıkar anlayışı içinde, daha da güçlendirmeye yönelik çalışmalarından duyduğumuz memnuniyeti burada ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, bölgesinde ve dünyada bir denge, istikrar ve güvenlik unsurudur. Çevremizde, kendi elimizde olmayan nedenlerle ortaya çıkan bazı gelişmelerin istenmeyen mecralara sürüklenmesi, Türkiye'nin çabalarıyla önlenmektedir. Bunun en açık örneklerinden birini, bugün, Kuzey Irak'ta görmekteyiz. Türkiye, komşumuz Irak'ın toprak bütünlüğünü, egemenliğini ve bağımsızlığını savunmakta, uluslararası camiayla yeniden bütünleşmesi için gerekli adımları bir an önce atmasını temenni etmektedir.

Körfez Savaşı, maalesef, bölgemizde büyük sıkıntılara yol açmıştır. Bu sıkıntılardan biri de, Kuzey Irak'taki mevcut otorite boşluğu ve bölücü terör örgütünün, bu boşluktan yararlanarak bölgede yuvalanmasıdır. Hükümetimiz, Kuzey Irak'tan kaynaklanan güvenlik endişelerimizin giderilmesi amacıyla, askerî önlemler dahil, çeşitli önlemler ve inisiyatifler almıştır. Bölgede istikrarsızlığın devamı herkesin aleyhinedir. Hükümetimizin başlattığı girişimler sonucu, çatışan gruplar arasında ateşkesin sağlanması memnuniyet vericidir. Hükümetimizin, milletimizin Irak konusundaki duyarlılığını da göz önünde tutan dikkatli politikası, gerek bölge gerek dünya barışı açısından büyük önem taşımaktadır. İyi niyetli bütün taraf ve ülkeler, bu politikamızın başarısını teslim etmektedir.

Irak'taki Türkmen unsuru, yine Hükümetimizin girişimleriyle, ilk kez bölgedeki denklemlerde yer almaya başlamıştır. Türkmen cephesi, ateşkesin izlenmesinde ve denetiminde önemli rol üstlenmiştir. Ankara'daki son görüşmelerde de, iki grup ile Türkmen cephesi tarafından, bir koordinasyon komitesi kurulması kararlaştırılmıştır. Türkmenler, artık, varlıkları kabul edilen, kendilerine güven duyulan bir unsurdur.

Bölücü terör örgütünün meşum amaçlarla yararlandığı Atruş Kampı üzerindeki uluslararası himayenin, yine Hükümetimizin yoğun girişimleri sonucunda kaldırılmasıyla, terör örgütüne yeni bir darbe vurulmuştur. Bu başarısından ötürü Hükümetimize şükranlarımızı sunmak istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, hakkında çeşitli şikâyetlerin dile getirildiği Huzur Harekâtının süresinin 31 Aralık 1996 tarihinde sona erdirilmesini de sağlamıştır. Hükümetimizin teklifiyle, Yüce Meclisimiz, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanmasını sağlamak üzere, 31 Aralık 1996 tarihinden itibaren altı ay süreyle, Amerika Birleşik Devletleri hava unsurları ile İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı olan bir düzenleme için, Anayasamızın 92 nci maddesi uyarınca, Hükümetimize yetki vermiştir. Yeni düzenleme, Huzur Harekâtından tamamen farklı ve bu harekâtın sakıncalarını bertaraf eden bir düzenlemedir. Böylece, milletimizin beklentilerine de cevap verilmiştir.

1990 yılının ağustos ayından beri kapalı olan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının açılmasında, Hükümetimizin kararlı ve yoğun girişimleri belirleyici rol almıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 986 sayılı Kararının uygulanmasından elde edeceğimiz kazanç, öncelikle Güneydoğu Anadolu Bölgemizde ferahlık sağlayacaktır.

Türkiye, diğer komşularıyla olduğu gibi, İran ile de, içişlerine karışmama, iyi komşuluk ve karşılıklı yarar esaslarına dayalı olarak ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmeyi ve mevcut ekonomik işbirliği potansiyelinden tam olarak yararlanmayı arzulamaktadır. Bu bakımdan, Sayın Başbakanımızın ağustos ayında İran'a yaptıkları ziyaretin yerinde ve isabetli olduğu kanaatindeyiz; bunda yadırganacak hiçbir şey yoktur.

Türkiye, bağlı olduğu evrensel değerler itibariyle, elbette Batı camiasının ayrılmaz bir parçasıdır; ancak, gerçekçi bir politika, çok yönlü ilişkileri, mevcut dostlukların güçlendirilmesini, yeni dostlukların kazanılmasını gerektirir. Türkiye, hem Batı ülkeleriyle hem diğer ülkelerle ilişkilerini geliştirmeye şüphesiz ki devam edecektir.

Hükümetimizin, Türkiye'nin ağırlığını, küçülen dünyada, bölgesinin ötesinde de hissettirmesine, yeni işbirliği alanları yaratılmasına, Türkiye'nin dış ilişkilerinin zenginleştirilmesine yönelik bu gayretlerinin, Batı dünyasıyla ilişkilerin tehlikeye girdiği şeklinde yorumlanmasını üzüntüyle karşılamaktayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kardeş Orta Asya cumhuriyetleriyle ilişkilerimiz somut bir işbirliği dönemine girmiş bulunmaktadır. Ekonomi, ticaret, müteahhitlik hizmetleri ile eğitim ve kültür alanlarında gerçekleştirilen adımları, katedilen önemli mesafeyi küçümsememeliyiz. Özel sektörümüzün, bu bölgedeki yatırımlarının ve ikili ticaret hacminin hızla arttığını memnuniyetle görmekteyiz.

Azerbaycan ile sağlam kardeşlik ve işbirliği ilişkilerimiz daha da güçlenerek devam etmektedir. Yukarı Karabağ uyuşmazlığında Azerbaycan'a en güçlü desteği veren ülke Türkiye'dir. Bu desteğimiz, Azerbaycan tarafından da takdirle karşılanmaktadır. Hükümetimizin, Yukarı Karabağ sorununun, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Minsk Grubu çerçevesinde, adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması için yoğun girişimlerde bulunduğunu memnuniyetle görmekteyiz.

Azerbaycan topraklarının beşte birinden fazlasının Ermeni işgali altında olması, 1 milyondan fazla Azerî kardeşimizin yerinden yurdundan edilmiş bulunması, milletimizi derinden üzmektedir. Bu duruma son verilmesi amacıyla her türlü gayret gösterilmekte, Ermenistan'a karşı da kararlı ve tutarlı bir politika izlenmektedir. Hükümetimizin de girişimleri sonucunda, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü ve Yukarı Karabağ'ın Azerbaycan'ın ayrılmaz parçası olduğu, hem Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının Lizbon Zirvesinde hem de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilmiş bulunmaktadır; bunun önemli bir kazanım olduğu, herhalde, takdir edilecektir.

Türkiye, Afganistan'daki kardeş kavgasından üzüntü duymakta, iç savaşın sona ermesi amacıyla girişimlerde bulunmakta, Birleşmiş Milletlerin bu yoldaki çalışmalarına aktif bir şekilde katılmaktadır. Nitekim, 18 Kasım 1996 tarihinde New York'ta Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan Etkili Ülkeler Konferansına iştirak etmiştir. Afganistan'a insanî yardımda da bulunmuştur. Afganistan'da kalıcı bir barışın, ancak geniş tabanlı bir hükümetin oluşturulmasıyla sağlanabileceği görüşündeyiz. Türkiye, tüm ilgili tarafların iştirakiyle tertiplenecek uluslararası bir konferansa evsahipliği yapmaya hazır olduğunu da açıklamış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Kıbrıs sorununun son zamanlarda Rum ve Yunan tahrikleriyle yeni bir safhaya girdiğini görmekteyiz. 1963'ten 1974'e kadar onbir yıl süreyle Rum mezalimine kahramanca göğüs geren Kıbrıs Türk Halkının bu acı günleri tekrar yaşamasını istemiyoruz. Rumların, Rum-Yunan ortak savunma doktrini çerçevesinde, Güney Kıbrıs'ta ağır silahlar konuşlandırmaya başlaması, sürekli bir gerginlik ve tahrik politikası izlemesi, Yunanistan'a Güney Kıbrıs'ta hava ve deniz üsleri vermesi, sadece, Ada'da değil, Doğu Akdeniz'de de güvenliği tehdit etmektedir. Rusya'dan S-300 füze sistemi satın alınmasının kararlaştırılması, bu çılgınca silahlanma gayretlerinin son halkasını oluşturmaktadır. Hükümetimiz, ilgili bütün ülkelerin ve uluslararası kuruluşların dikkatini bu tehlikeli gidişata çekmiş, gerekli önlemlerin alınmasını istemiştir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın Türkiye'yi ziyareti vesilesiyle 20 Ocak 1997 tarihinde yayınlanan ortak deklarasyon, Türkiye'nin, Kıbrıs Türk Halkına desteğinin en somut örneğini teşkil etmiştir. Ortak deklarasyonda, 1960 ittifak ve garanti antlaşmalarının ve Kıbrıs'a ilişkin hak ve yetkilerimizin aşındırılmasına ve Kıbrıs Türk Halkının can ve mal güvenliğinin tehlikeye düşmesine hiçbir şekilde izin verilmeyeceği, Rum-Yunan tarafının attığı hiçbir adımın karşılıksız bırakılmayacağı açıkça ortaya konmuştur. Kıbrıs Rumlarının, 1960 antlaşmalarına aykırı olarak, Avrupa Birliğine yaptıkları tek yanlı tam üyelik başvurusunun geçersizliği de bu ortak deklarasyonla herkese ilan edilmiş bulunmaktadır.

Hükümetimiz, yavru vatanın ekonomik gelişmesine ve refahına verdiği önemi de 3 Ocak 1997 tarihinde imzalanan Ekonomik İşbirliği Protokolüyle ortaya koymuş bulunmaktadır.

Kıbrıs, bizim ulusal davamızdır; kimse yanlış hesap yapmamalı, yanlış yollara başvurmamalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümetimizin tüm dışpolitika açılımlarını ve Türkiye'ye yaraşan sorumlu ve vakur tutumunu destekliyor, ülkemizin itibarına, onuruna ve menfaatlarına gösterdiği hassasiyetten herhangi bir tereddüt duymuyor, bu yöndeki gayretlerini takdirle izliyoruz.

Mevcut önergenin, dışpolitika üzerinde yapılacak bir genel görüşmenin boyutlarını aşarak, gerek üslubu gerek içeriği bakımından üzüntümüze neden olan son derece haksız hususları içeren bir önerge olduğunu vurgulamadan geçemeyeceğim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk dışpolitikası, takdir edersiniz ki, iktidarıyla muhalefetiyle, hepimizin dikkat ve hassasiyetle katkıda bulunmaya çalışmamız gereken bir alandır. Türk dışpolitikası hakkında, bu üslup ve içerikteki bir önergenin ciddîye alınmasında zorluk çekerken, böyle bir yaklaşımdan Türk dışpolitikası adına katkı ve fayda beklenmesi maalesef mümkün değildir.

Doğru Yol Partisi Grubu olarak, Hükümeti zor durumda bırakmayı amaçladığı, ardında içpolitikaya ilişkin beklentilerin de yattığı belirgin olan böyle bir genel görüşme önergesini maalesef tasvip etmiyoruz. Bu değerlendirmemiz, tabiatıyla, muhalefetten de kaynaklansa, iyiniyetli ve dışpolitikamıza gerçek anlamda katkıda bulunmaya yönelik yapıcı görüşmelere açık olmadığımız anlamına gelmemektedir.

Doğru Yol Partisi Grubunun, Hükümetimizin dışpolitikasının, geleneklerimiz uyarınca, milletimizin ve Yüce Meclisimizin, destek, yardım ve katkılarıyla, güçbirliği içinde yürütülmesine atfettiği önemi de bu vesileyle yeniliyor, Yüce Meclisimizi Grubum ve şahsım adına en içten saygılarımla selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Enerem, teşekkür ediyorum efendim.

Önerge sahibi sıfatıyla, Sayın Kâmran İnan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

KÂMRAN İNAN (Bitlis) - Sayın Başkanım, yüksek teveccühünüzle benim mahcubiyetimi artırdınız; teşekkürde gösterdiğim ihmalden dolayı affınızı rica ediyorum ve müsamahanıza gerçekten teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah.

KÂMRAN İNAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu geç saatte tekrar huzurlarınızı işgal ettiğimden dolayı sizlerin de affını diliyorum.

Beni buraya getiren iki üç önemli konu var. Birincisi; iktidarı oluşturan sayın parti sözcülerinin, bir bakıma, genel görüşme açılmasındaki tereddütlü havalarını yadırgadığımı arz etmeliyim. Böyle bir genel görüşmenin amacı, muhalefet görevi değil, hayatî meselelerde Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü sergilemektir. Kaldı ki, Sayın Hükümet, resen, bundan önce bir iki konuda, Mecliste genel görüşme talebinde bulunarak, Parlamentonun eğilimini tespit etmek ve bundan faydalanmak arzusunu izhar buyurmuştu. Bu defa, biz böyle bir imkânı kendilerine getiriyoruz; bunu kullanmazlarsa, zannediyorum, bir ufak tezat meydana çıkar; buna da işaret etmek istedim.

Değerli milletvekilleri, bizim dışpolitikadaki en büyük sıkıntımız, kamuoyu ve halkla ilişkiler konusudur. Bu, bugünün işi değil; eskiden beri, bu alanda pek başarılı olduğumuz, maalesef, söylenemez; üzülerek bunu arz etmek isterim. Biz, bunu, 1974'te yaşadık. 20 Temmuz 1974 harekâtı, yüzde yüz haklı bir harekât olmasına rağmen, Eylül 1974'te Ankara'daki siyasî bunalım neticesi, Amerika'daki Rum lobisinin oluşmasıyla, fevkalade ağır bir durum yaratıldı ve bizim haklı tavrımız, hareketimiz haksız bir hale getirilerek, Amerikan Kongresinden Türkiye aleyhine bir ambargo kararı çıkarıldı; 5 Şubat 1975'ten Eylül 1978'e kadar. O sıralarda, belki on defa Atlantik'i geçerek bunun mücadelesini vermiş bir arkadaşınız olarak, nasıl bir hava oluşturulduğunu, büyük bir ıstırapla yaşadım. Bugün de, bizim iki firkateynimizin verilmesini durduran, Senatodaki Rum asıllı Senatör Sarbenas'tır ve helikopter anlaşmasının yapılmasını geciktiren de, yine Rum lobisidir.

Bugün de, Avrupa'da ve bütün Batı dünyasında Türkiye aleyhine yoğun bir kampanya açılmış bulunuyor. Buna karşı, Sayın Hükümetin bir hareket, aksiyon planı oluşturması lazım; süratle dünya kamuoyuna giderek, bize yöneltilen bu haksız iddia ve ithamları ve propagandayı göğüslemek ve cevaplandırmak lazım. Bunda dış misyonlarımızın, temsilcilerimizin ayağı olacaktır, Parlamentonun burada bir rolü olacaktır, özel sektörün rolü olacaktır ve de basın ve yayın organlarının rolü olacaktır. Bunda, vakit kaybetmeye tahammülümüz ve hakkımız yoktur.

İkinci arz etmek istediğim husus şudur: Son günlerde, arka arkaya, üç müttefik memleketimizden -başta Almanya, arkasından Fransa ve İngiltere'den- bize yönelik ağır ithamlar geldi. Bu ithamların Kıbrıs'taki füze bunalımıyla eşzamanlı olması dikkat çekicidir. Bana göre, yaratılmak istenen hava, Kıbrıs'ın tam üyeliğini bu gürültü içerisinde gerçekleştirmek, Türkiye'den ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden tavizler koparmak ve Türkiye'yi olabildiğince baskı altına almak. Burada ifade ettik, tekrar etmekte fayda görürüm. Bu tecavüz ve ithamlar karşısında, devletin ve Sayın Hükümetin yabancılar tarafından dövülmesine müsamaha etmemiz mümkün değildir. Bu konuda yekvücut olarak Hükümeti koruyacak ve devlete leke getirilmesini kabul etmeyeceğiz; ama, bu demek değildir ki, bu gibi iddialar konusunda, kendi memleketimizde ve Meclisimizde hesap sorulmayacaktır. Bu meselelerin görüşüleceği yer, Alman mahkemesi, bir İngiliz bakan yardımcısı veya Fransa'da yayımlanmış bir rapor değil, Türk kamuoyudur, Türkiye Büyük Millet Meclisidir; eğer karar verilmesi gerekiyorsa, Alman mahkemesi değil, Türk mahkemeleridir. Bunun altını çizmek isterim.

Değerli milletvekilleri, soğuk savaşın son bulmasıyla blok sistemleri kalktı; fakat, bu alandaki kavram kargaşası devam ediyor. Doğudan olmak, batıdan olmak, batıdan kopup kopmamak, kuzeyden güneyden olmak... Zannederim, bunlar, bugünkü şartlar içerisinde, eski geçerliliğini kaybetmeye başlamıştır.

Şunu size arz ederek huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum: Türkiye'nin yeri, ne doğudur ne batıdır ne kuzey ne de güneydir, Türkiye'nin yeri Türkiye'dir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Türkiye, kendi ayakları üzerinde durabilecek büyük bir devlettir, güçlü bir devlettir ve bunu ifade ettikten sonra, ümit ederim ki, size sunduğumuz genel görüşme açılması önergesine olumlu oy vermek suretiyle, Türkiye dış politikasında Parlamento ve kamuoyunun beraberliğini arz ve ifade etmiş oluruz; dünyaya verilecek çok güzel bir mesajdır. Sayın Hükümet ve İktidar partileri böyle bir mesajdan kaçarlarsa, kaybedecek olan kendileri; ama, daha çok Türkiye olacaktır. Buna gönlümüz razı değildir.

Saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın İnan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, oylamaya geçeceğim; oylamada sayım kolaylığı açısından, sayın bakanlar için ayrılmış sıraları lütfen boşaltır mısınız.

Sayın milletvekilleri, müzakeresini yaptığımız genel görüşme üzerindeki görüşmeler, konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, oylama yapacağım.

Genel görüşmenin açılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Genel görüşme açılması kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 29 Ocak 1997 Çarşamba günü saat 13.30'da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.38




VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan'ın, Yozgat eski Kapalı Cezaevine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1770)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep etmekteyim.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 16.12.1996

Dr. Kâzım Arslan

Yozgat

1. Eski Yozgat Kapalı Cezaevinin bina ve arsalarının durumu ne olacaktır?

2. Herhangi bir şekilde değerlendirilecek midir?

3. Buraların yarı açık cezaevi olarak kullanılması mümkün müdür?

T.C.

Adalet Bakanlığı 23.1.1997

Bakan : 675

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 24.12.1996 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10. 00.02-7/1770-4651/12871 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan ve Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan tarafından verilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenen soru önergesine verilen cevap iki nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Bakan

Sayın Dr. Kâzım Arslan

Yozgat Milletvekili

TBMM

Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenen 7/1770 Esas No.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesine konu edilen eski Yozgat Kapalı Cezaeviyle ilgili olarak yaptırılan araştırma sonucunda, 1991 yılında Yozgat E Tipi Cezaevinin hizmete açılmasıyla, tahsis amacına uygun olarak kullanılma niteliğini kaybeden eski cezaevinin bina ve arsasının Kıymet Takdir Komisyon Raporuna istinaden satışının yapılmasının istenildiği, ancak 1994 tarihinde yapılan ihalesinde talipli çıkmadığından satışın yapılamadığı bu yer Cumhuriyet Başsavcılığından alınan 1.8.1996 gün ve 1864 sayılı yazıdan anlaşılmıştır.

Diğer taraftan,

- Kapatılan cezaevinin kullanılmaya elverişli olmaması ve çok eski bir bina olması nedeniyle herhangi bir şekilde değerlendirilmesi,

- Yeni hizmete sokulan E Tipi cezaevinde halen terzilik, fotoğrafçılık, bakım, onarım, torna işleri, inşaat işleri, nakliye işleri, kunduracılık, fırıncılık, ciltcilik ve halıcılık gibi çeşitli işkolları faaliyette bulunduğundan, eski cezaevinin yarıaçık cezaevi olarak kullanılması,

düşünülmemektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

2. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, limanların özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez'in yazılı cevabı (7/1772)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Ufuk Söylemez tarafından yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle aşağıdaki sorularımı arz ediyorum. 16.12.1996

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular :

Zafer Şahin tarafından Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanlığı, Yargıtay - Danıştay - Sayıştay Başkanlıkları ve tüm milletvekillerine yazılan mektupta ileri sürülen :

1. Limanların özelleştirilmesinde limanların birilerine peşkeş çekileceği,

2. Türkiye Denizcilik İşletmelerine ait İstanbul'da Boğaza bakan arsaların Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca Ömer Lütfi Topal'a satılması işleminde kurum Genel Müdürü ile Ömer Lütfi Topal arasında paylaşım birliği olduğu,

3. Limanların Ufuk Söylemez ve Genel Müdür Kenan Öner tarafından menfaat karşılığı birilerine peşkeş çekileceği, hangi limanın kime verileceğinin daha şimdiden belli olduğu iddialarına sayın Bakan ne demektedir?

4. Sayın Bakan iddialar hakkında; gerçek dışı, yalan, iftira, hakaretamiz beyanlar diyorsa Zafer Şahin imzalı ancak adresi belli olmayan iddia sahibi hakkında araştırma yaptırmış mıdır? Zafer Şahin isimli kişi var ise bu kişi hakkında cezaî takibat yapılması için talimat vermiş midir?

T.C.

Başbakanlık 24.1.1997

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

Sayı : B.02.1.ÖİB.0.65.00.00/564

Konu : Önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 24.12.1996 tarih ve 7/1772-4673/12944 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır tarafından tevcih edilen 7/1772-4673 esas sayılı soru önergesine verilen cevaplar aşağıdadır.

Zafer Şahin tarafından Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanlığı, Yargıtay-Danıştay-Sayıştay Başkanlıkları ve tüm milletvekillerine yazılan mektupta ileri sürülen;

Soru 1. Limanların özelleştirilmesinde limanların birilerine peşkeş çekileceği,

Cevap 1. İşletme hakkı verilmesi yöntemiyle özelleştirme ihalesi yapılan sekiz limanla ilgili özelleştirme; Özelleştirme Yüksek Kurulunun 30.10.1995 tarih ve 95/81 sayılı kararı çerçevesinde gerçekleştirilmiş olup, yeterince açık ve şeffaf davranılmış, ayrıca tüm ihale turlar itibariyle kapalı devre sistemiyle videoya kaydedilmiştir.

İhale sonuçları 4046 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde Özelleştirme Yüksek Kurulunun onayına sunulma aşamasında olup ihalenin kesinleşmesi Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile olacaktır.

Bu anlamda Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tamamen mevzuat hükümleri doğrultusunda hareket etmekte olup, ihaleler bağımsız komisyoonlar tarafından açık ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmekte ve peşkeş çekme iddialarına imkân verecek bir prosedür izlenmemektedir.

Soru 2. Türkiye Denizcilik İşletmelerine ait İstanbul'da Boğaza bakan arsaların Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca Ömer Lütfi Topal'a satılması işleminde kurum Genel Müdürü ile Ömer Lütfi Topal arasında paylaşım birliği olduğu iddialarına Sayın Bakan ne demektedir?

Cevap 2. Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.'nin, çeşitli nedenlerle bozulan malî yapısı kuruluşu her yıl artan oranda zarar eden bir şirket haline getirmiş, Kuruluşun içine düşmüş olduğu darboğazdan çıkartılarak sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için aktifinde atıl duran varlıklardan gayrimenkullerin satışı suretiyle kaynağa dönüştürülmesi planlanarak, 19.9.1994-30.9.1994 tarihleri arasında toplam 58 adet gayrimenkul için Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. tarafından satışa çıkılmıştır.

Gayrimenkul satışları tirajı yüksek dört gazetede (Sabah, Milliyet, Hürriyet, Türkiye) birer gün arayla ilan edilmiş ve ihale önce kapalı zarfla teklif alınması ve bilahara açık artırma usulü ve yazılı-görüntülü basına ve halka açık olarak yapılmış, ihalede Özelleştirme İdaresi Başkanlığından bir gözlemci bulunmuş ve ayrıca ihalenin tüm safahatı Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.'nce videoya kayıt edilmiştir.

İhalenin önemine binaen İhale Komisyonunun Başkanlığı Şirket Yönetim Kurulundan bir üye (Sn. Yılmaz Hastürk) tarafından yürütülmüş ve ihale sonucunda 58 adet gayrımenkulden 40'ının satış işlemi tamamlanarak 357 604 000 000.- TL. (satış tarihi itibari ile 10 552 771.- $) gelir elde edilmiştir.

İhale işlem ve sonuçları, Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.'nin tabi olduğu mevzuat çerçevesinde başta kendi bünyesindeki Teftiş Kurulu Başkanlığı olmak üzere Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve TBMM Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu tarafından denetlenmiştir.

Soru 3. Limanların Ufuk Söylemez ve Genel Müdür Kenan Öner tarafından menfaat karşılığı birilerine peşkeş çekileceği, hangi limanın kime verileceğinin daha şimdiden belli olduğu iddialarına sayın Bakan ne demektedir?

Cevap 3. Birinci soruya verilen cevapta da belirtildiği gibi ihaleler bağımsız komisyon tarafından açık ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmiş olup bu yöntemle yapılan ihalelerde ihaleyi önceden kimin kazanacağının belirlenmesi mümkün değildir. Özelleştirme İdaresi Türkiye'nin en şeffaf ve açık ihalelerini gerçekleştiren bir kurumdur. Hatta son dönemde tarafımdan başlatılan yeni bir uygulamayla, özelleştirme ihalelerinin noter ve basının önünde yapılmasıyla yetinilmeyip, bu konuda bir ilk daha gerçekleştirilerek ihaleler TV'den naklen yayımlanmaya başlamıştır.

Hal böyleyken, bu konuda ortaya atılan peşkeş iddiaları, özelleştirmeyi istemeyen, KİT'lerin bugünkü durumundan fayda sağlayan, devletin hâlâ ticaret ve üretim ile uğraşmasını isteyen çağdaş gelişmelere aykırı bir zihniyeti sergilemektedir.

Soru 4. Sayın Bakan iddialar hakkında; gerçek dışı, yalan, iftira, hakaretamiz beyanlar diyorsa Zafer Şahin imzalı ancak adresi belli olmayan iddia sahibi hakkında araştırma yaptırmış mıdır? Zafer Şahin isimli kişi var ise bu kişi hakkında cezaî takibat yapılması için talimat vermiş midir?

Cevap 4. Asılsız iddia ve karalamalarda bulunan Zafer Şahin imzalı yazının sahibi hakkında gerekli araştırma yapılmış ancak, adres belirtilmemesinden de anlaşılacağı üzere Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.'de Zafer Şahin adlı herhangi bir şahsın çalışmadığı ve yazının sahte isimle kaleme alındığı tespit edilmiştir. Özelleştirme ihalelerini televizyondan naklen yayımlayan, yaptığı her uygulamayı anında tüm kamuoyuna duyuran Türkiye'nin en şeffaf açık kurumu olan Özelleştirme İdaresi uygulamalarına yönelik peşkeş iddialarında bulunarak özelleştirmeye gölge düşürmeye çalışanların hevesleri boşa çıkacaktır. Bu gibi asılsız ve gerçek dışı iddiaların sahipleri ve bunları destekleyen belirli çevrelere mensup gruplar özelleştirme uygulamalarını asla engelleyemeyeceklerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

H. Ufuk Söylemez

Devlet Bakanı

3. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın;

- Bursa Mustafakemalpaşa Belediyesi Elektrik İşletmesinde çalışan bir personele,

- Bursa Orhaneli Termik Santralının, faaliyetlerinin durdurulmasıyla ilgili mahkeme kararının uygulanmadığı iddiasına,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1773-1776)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun yazılı olarak cevaplandırılması için Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına yöneltilmesini arz ve talep ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Soru : Bursa Mustafakemalpaşa Belediye Başkanlığında görevli iken memuriyetten ihraç edilen ancak mahkeme kararıyla ihraç işlemi iptal edilen Kurtuluş Bolcal, iptal kararından sonra Belediyedeki görevine dönememiştir. Belediye Başkanı mahkeme kararını uygulamama gerekçesi olarak; anılan personelin çalıştığı Belediye Elektrik İşletmesinin 2705 sayılı Kanun gereği kadrosunun TEK'na devrini göstermiştir. Kurtuluş Bolcal'ı ne belediye ne de TEK kabul etmektedir. Ancak Kurtuluş Bolcal, fiilen çalışmadığı halde açtığı tazminat davaları ile belediyeden tazminat alma yoluna başvurmak zorunda kalmaktadır. İki kurum arasındaki uyuşmazlığın faturasını vatandaş mı ödeyecektir? Belediye ile TEK arasındaki bu uyuşmazlık giderilecek midir?

İçişleri Bakanlığının, 4.5.1987 gün ve Sayı: Mah.İd.Gn.Md.lüğü 557.07/74030 sayılı, Kurtuluş Bolcal konulu kararda ilgilinin talebinin TEK'ce yerine getirilmesi gerektiği belirtilmekte ise de bugüne kadar bu doğrultuda işlem tesis edilmeme sebebi nedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına yöneltilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. 17.12.1996

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular :

1. Bursa Orhaneli Termik Santral Davasında Bursa I. İdare Mahkemesinin 1992/277 E. 1994/469 K. sayılı kararı Danıştaydan da geçerek kesinleşmiştir. “Orhaneli Termik Santralının desülfürizasyon tesisleri kurulup çalıştırılıncaya kadar faaliyetinin durdurulması, zorunlu bulunmaktadır.” şeklindeki mahkeme kararı; hukukumuz gereği uyulması zorunlu; yasama, yürütme organları ile idareyi ve herkesi bağlayan ve hiçbir suretle değiştirilemeyen ve yerine getirilmesi geciktirilemeyen kararlardan değil midir?

2. Anılan kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen, Orhaneli Termik Santralının Bursa Orhaneli Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/33E sayılı tespit dosyasındaki rapora göre 6 Eylül 1996 tarihinden itibaren çalıştırılmasına ne diyorsunuz?

3. Santralın çalıştırılma sebebi nedir?

4. Anılan santralın çalıştırılmasına dair karar metni nasıldır? ve Kararda kimlerin imzaları vardır?

5. Santralın çalıştırılmasına dair kararın uygulayıcıları ve sorumluları kimlerdir?

T.C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 24.1.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.120/1355

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 24.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10. 00.02-4753/12949 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın şahsıma tavcih ettiği 7/1773 ve 7/1776 sayılı yazılı soru önergeleri ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Soru : Bursa Mustafakemalpaşa Belediye Başkanlığında görevli iken memuriyetten ihraç edilen ancak mahkeme kararıyla ihraç işlemi iptal edilen Kurtuluş Bolcal, iptal kararından sonra Belediyedeki görevine dönememiştir. Belediye Başkanı mahkeme kararını uygulamama gerekçesi olarak; anılan personelin çalıştığı Belediye Elektrik İşletmesinin 2705 sayılı Kanun gereği kadrosunun TEK'na devrini göstermiştir. Kurtuluş Bolcal'ı ne belediye ne de TEK kabul etmektedir. Ancak Kurtuluş Bolcal, fiilen çalışmadığı halde açtığı tazminat davaları ile belediyeden tazminat alma yoluna başvurmak zorunda kalmaktadır. İki kurum arasındaki uyuşmazlığın faturasını vatandaş mı ödeyecektir? Belediye ile TEK arasındaki bu uyuşmazlık giderilecek midir?

İçişleri Bakanlığının, 4.5.1987 gün ve Sayı: Mah.İd.Gn.Md.lüğü 557.07/74030 sayılı, Kurtuluş Bolcal konulu kararda ilgilinin talebinin TEK'ce yerine getirilmesi gerektiği belirtilmekte ise de bugüne kadar bu doğrultuda işlem tesis edilmeme sebebi nedir?

Cevap : 17 Aralık 1982 tarihinde yayınlanan 2705 sayılı Yasa ile devranılan personel listelerinde Kuruluş Bolcal ismine rastlanmamış olup, ayrıca adı geçen şahsın veya Belediyenin de bugüne kadar bu konuda TEDAŞ Genel Müdürlüğüne bir başvurusu olduğuna dair hiçbir belge bulunmamaktadır.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/1776-4678)

Soru 1. Bursa Orhaneli Termik Santral Davasında Bursa I. İdare Mahkemesinin 1992/277 E. 1994/469 K. sayılı kararı Danıştaydan da geçerek kesinleşmiştir. “Orhaneli Termik Santralının desülfürizasyon tesisleri kurulup çalıştırılıncaya kadar faaliyetinin durdurulması, zorunlu bulunmaktadır.” şeklindeki mahkeme kararı; hukukumuz gereği uyulması zorunlu; yasama, yürütme organları ile idareyi ve herkesi bağlayan ve hiçbir suretle değiştirilemeyen ve yerine getirilmesi geciktirilemeyen kararlardan değil midir?

Soru 2. Anılan kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen, Orhaneli Termik Santralının Bursa Orhaneli Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/33E sayılı tespit dosyasındaki rapora göre 6 Eylül 1996 tarihinden itibaren çalıştırılmasına ne diyorsunuz?

Soru 3. Santralın çalıştırılma sebebi nedir?

Cevap 1,2,3. Santralın desülfirizasyon tesisinin tamamlanmasından sonra verimli olarak çalışabilmesi için, santralda uzun süre çalışmamaktan dolayı kaynaklanabilecek arızaların tespit edilmesi ve onarılması gerekmektedir. Bu maksatla santral, çevre şartlarını da gözönünde bulundurarak kısmî bir işletmeye alınmıştır.

Kaldı ki, Orhaneli Termik Santralının, ülkemizin içinde bulunduğu enerji darboğazı sebebiyle, gerekli önlemler alınmak kaydı ile, işletilebileceği Bakanlar Kurulu Kararıyla kararlaştırılmıştır.

1997 yılının ilk yarısında desülfürizasyon tesisi tamamlanmış olacaktır.

Soru 4. Anılan santralın çalıştırılmasına dair karar metni nasıldır? ve Kararda kimlerin imzaları vardır?

Cevap 4. : Orhaneli Termik Santralının çalıştırılmasına dair karar metni ve imzalayanlar ekte sunulmuştur.

Not : Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.

4. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bulgaristan'dan zorunlu göçle gelen soydaşlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1781)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular

1. Bulgaristandan 1 Ocak 1993 tarihinden bu yana Türkiye'ye çeşitli vesilelerle gelip geri dönmeyen soydaşlarımızın sayısı ne kadardır?

2. Anılan kişiler hakkında yapılan işlemler nelerdir?

3. Anılan kişiler Türkiye'de fiilen iş, güç ve mal sahibi olmuşlardır. Bu kişilerin gelecek endişesi taşımadan yaşamaları ve yasa dışı fiili durumların ortadan kaldırılması için ne gibi tedbirler düşünülmektedir.

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 22.1.1997 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-025345

Konu : Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 26.12.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4790/13001/7/1781 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekilli Ertuğrul Yalçınbayır tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Göç vizesi dışında, 1993 yılından sonra Türkiye'ye gelip geri dönemeyen ve polisten gizlenerek kaçak olarak Türkiye'de bulunan Bulgar uyruklu soydaşlarımızın sayısal durumunu kat'i bir rakamla belirlemek mümkün olmamaktadır.

5682 sayılı Pasaport Kanununun ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki Kanun hükümlerine göre; Türkiye'ye yasal yoldan gelen yabancılar, vize veya vize muafiyet süreleri kadar yurdumuzda kalabilirler bu süreler sonunda çıkış yapmayan yabancılar ile illegal şekilde gelen yabancılar hakkında gerekli yasal işlemler yapıldıktan sonra sınırdışı edilirler. Aynı uygulama illegal durumda olan soydaşlarımız için de geçerlidir.

Bulgar uyruklu soydaşlarımız ile ilgili ikamet izin kapsamının daha fazla genişletilmesi ve yurdumuzda ikamete bağlanmaları Başbakanlıkça bu konu ile ilgili çıkarılan talimat gereği mümkün değildir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

5. - Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, Hazine arazileri üzerinde bulunan otellere ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in yazılı cevabı (7/1782)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımı Turizm Bakanı Sayın Bahattin Yücel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygı ile arz ederim. 16.12.1996

Osman Hazer

Afyon

1. Hazine arazileri üzerinde kurulu bunan otellerin tasfiyesini ne zaman düşünüyor sunuz?

2. Beş yıldızlı otellerde kumarın kaldırılması konusundaki görüşleriniz nelerdir?

T.C.

Turizm Bakanlığı 23.1.1997

Hukuk Müşavirliği

Sayı : B.17.HKM.0.00.00.00.94-2333

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 26.12.1996 tarih ve 12985 sayılı yazınız.

Afyon Milletvekili Sayın Osman Hazer'in Başkanlığınıza vermiş bulunduğu ve yazılı olarak cevaplandırmamı istediği önerge incelenmiştir.

1. Bugüne kadar Bakanlığımızca 263 firmaya arazi tahsis işlemleri yapılmıştır. 136 adet orman arazisinin Anayasaya aykırılık nedeniyle satışı mümkün değildir. 9 adet eski eser niteliğinde, 5 adet mülkiyeti itirazlı ve 16 adet Hazine ve Orman Mülkiyetindeki arazilerinde satışı sözkonusu değildir. Tahsisli arazilerden 97 adedi hazine mülkiyetinde bulunmaktadır. Bu arazilerin satışına ilişkin çalışmalara Bakanlığımızca devam edilmektedir.

2. 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 19 uncu maddesinde değişikliği öngören bir kanun tasarısı hazırlanarak Başbakanlığa gönderilmiştir. Bu tasarı kanunlaştığında Turizm Bakanlığından belgeli tesislerin bünyesinde Talih Oyunları Salonları açılmasına izin verilmeyecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Bahattin Yücel

Turizm Bakanı

6. - Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, Afyon-Uşak Kırsal Kalkınma Projesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1786)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımı Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Musa Demirci tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygı ile arz ederim.

12.12.1996

Osman Hazer

Afyon

1. Daha önce gündeme gelmiş olan Afyon-Uşak Kırsal Kalkınma Projesi şu anda hangi aşamadadır? Niçin hayata geçirilmemiştir?

2. Afyon ve Sıvas'ta uygulanacak olan damızlık hayvan (ANAFİ) projesi bugüne kadar neden uygulanmamıştır?

3. İhalesi yapılmış 600 baş damızlık hayvan kredisinin kooperatiflerce yurt dışında temini sağlanacak mıdır?

4. İşsiz ziraat mühendisleriyle, veteriner hekimlerin sayıları on binleri bulmaktadır. Bu meslekler ve bunlara yardımcı meslek mensupları için istihdam sahaları düşünülüyor mu?

TC

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 21.1.1997

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : KDD.G-4-174-4462

Konu : Afyon Milletvekili Osman Hazer'in

yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 26.12.1996 tarih ve A.01.GNS.10.00.02-7/1786-4689/12989 sayılı yazınız.

İlgide tarih ve sayısı kayıtlı yazınızla Bakanlığımıza intikal eden, Afyon Milletvekili Sayın Osman Hazer'e ait yazılı soru önergesi incelenmiş olup, konu ile ilgili Bakanlığımız görüşü yazımız ekinde belirtilmiş bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Musa Demirci

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Soru : 1. Daha önce gündeme gelmiş olan Afyon-Uşak Kırsal Kalkınma Projesi şu anda hangi aşamadadır? Niçin hayata geçirilmemiştir?

Cevap 1. Bakanlığımızca Afyon-Uşak Kırsal Kalkınma Projesi ile ilgili olarak, anılan bölgede; toprak ve su kaynaklarının iyi yönetimi, doğru tarımsal uygulamalar ile toprak ve su kaynaklarının muhafaza edilmesi, sürekli kullanılabilir durumda tutulması ve proje alanında alt yapı hizmetlerinin etkinleştirilmesi amacıyla Afyon-Uşak Kırsal Kalkınma Projesi hazırlık çalışmaları devam etmektedir.

Soru 2. Afyon ve Sivas'ta uygulanacak olan damızlık hayvan (ANAFİ) projesi bugüne kadar neden uygulanmamıştır?

Cevap 2. TÜRK-ANAFİ Projesi 1989-1994 yılları arasında uygulanmış olan bir Süt Sığırcılığı Geliştirme Projesidir.

Sözkonusu projenin uygulama alanı olarak İtalyan uzmanlarla, süt sığırcılığının geliştirilmesi için işletme kapasitesi, yem bitkisi üretimi, eleman, yetiştirici gibi birçok kriterler dikkate alınarak, en uygun görülen Ege Bölgesinde başlatılmıştır. Projenin önemli hedefleri arasında soy kütüğü sisteminin kurulması ve yaygınlaştırılması bulunmaktadır.

Başarıyla uygulanmış olan ve başlangıçta 9 il'de başlatılan bu projeye 1995 yılında 5 il daha ilave edilerek il sayısı 14'e çıkarılmıştır. Bakanlığımız uygulamanın 17 il'e çıkartılarak II nci TÜRK-ANAFİ Projesi adı altında yeniden başlatılması için çalışmalarını sürdürmektedir. Anılan projeye ilave edilecek 3 il içinde Afyon ve Sivas İlleri de bulunmaktadır.

Soru 3. İhalesi yapılmış 600 baş damızlık hayvan kredisinin kooperatiflerce yurtdışında temini sağlanacak mıdır?

Cevap 3. Bilindiği gibi, hayvancılığın geliştirilmei ile ilgili 18.10.1995 gün ve 95/7418 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi kapsamında T.C. Ziraat Bankası kaynaklarından Ortaklar Mülkiyetinde Süt ve Besi Sığırcılığı Projesi uygulayacak kooperatiflere kullandırılmak üzere, Bakanlığımıza ayrılan 9 trilyon TL. ödenekten tahsis edilen 2.7 trilyon TL. nakit imkânı ile 81 kooperatif ihale programına alınarak, 79 kooperatifin ihalesi yapılmış olup, bu kooperatiflerden 8 tanesi Afyon İlinde bulunmaktadır. Bugüne kadar ihalesi yapılan bu 8 koooperatiften Sultandağı-Yeşilçiftlik ve İscehisar-Alanyurt kooperatiflerinin ithal damızlık hayvanları yüklenici firmalar tarafından getirilerek kooperatif ortaklarına teslim edilmiştir.

İhalesi yapılarak sözleşmeye bağlanan Şuhut-Yarışlı, Çay-Karamık, Şuhut-Altıhisar, Çay-Karacaören, Sandıklı-Sorgun, Çay-Devederesi kooperatiflerinin damızlık hayvanları; bazı hastalıklarla yapılmakta olan mücadele programlarını başarılı olabilmesi ve hayvan hareketlerinin kontrolünün temini açısından, Bakanlığımızın 21.8.1996 tarih ve 0337 yazısı ile yasaklanmış olup, halen bu yasak devam ettiğinden yüklenici firmalarca ithal edilerek kooperatif ortaklarına teslim edilememiştir.

Bu nedenle, koooperatiflerle yüklenici firmalar arasında yapılmış olan sözleşmelerden doğan yükümlülükler ithalat yasağı kalkıncaya kadar dondurulmuş olup, bu karar ilgili taraflara Bakanlığımızca bildirilmiştir.

Bakanlığımızca getirilen ithalat yasağının kaldırılması halinde kooperatifler ve yüklenici firmalar arasında yapılan sözleşmeler tekrar yürürlüğe girecek, henüz damızlık hayvanını alamamış kooperatif ortakları hayvanlarına kavuşacakladır.

Soru 4. İşsiz ziraat mühendisleri ile veteriner hekimlerinin sayıları on binleri bulmaktadır. Bu meslekler ve bunlara yardımcı meslek mensubları için istihdam sahaları düşünülüyor mu?

Cevap 4. Bakanlığımız teşkilatında ihtiyaç duyulan teknik hizmetler sınıfından 2250 adet mühendis, sağlık hizmetleri sınıfından 1195 adet veteriner unvanlı olmak üzere 16.10.1996 tarih ve K/113-13769-288654 sayılı yazımızla Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığından toplam 3445 adet kadro ihdası talebinde bulunulmuş olup, görüşmeler devam etmektedir. Aynı zamanda, işsiz ziraat mühendisi ve veteriner hekimlerinin üretime katkılarını sağlamak ve istihdamlarını temin etmek amacıyla, Bakanlığımızca bir proje hazırlanmaktadır.

Her yıl üniversitelerin yüksekokul ve fakültelerine ne miktar öğrenci alınacağı YÖK tarafından belirlenmektedir.

7. - Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, hava kirliliği sorununa ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar'ın yazılı cevabı (7/1793)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımı Çevre Bakanı Sayın M. Ziyattin Tokar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygı ile arz ederim. 16.12.1996

Osman Hazer Afyon

1. Artmakta olan hava kirliliği sorununa ne gibi çalışmalarınız var mı? Ne gibi önlemler düşünüyorsunuz?

2. Türkiye çöl oluyor. Bu gidişatı durdurmak için ne gibi tedbirler alıyorsunuz?

T.C.

Çevre Bakanlığı 23.1.1997

Çevre Kirliliğini Önleme ve Kontrol

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.19.0.ÇKÖ.007.002/110

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 26 Aralık 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1793-4697/12997 sayılı yazınız.

İlgi yazı ekinde gönderilen Afyon Milletvekili Sayın Osman Hazer'in hava kirliliği sorununa ilişkin soru önergesinde belirtilen konular Bakanlığımızca değerlendirilmiş olup hazırlanan cevabi yazı ilişikte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Ziyattin Tokar Çevre Bakanı

Soru 1. Artmakta olan hava kirliliği sorununa ne gibi çalışmalarınız var mı? Ne gibi önlemler düşünüyorsunuz?

Cevap 1. Hava da tıpkı su ve toprak gibi kirletilen bir ortamdır. Bunlardan farklı olarak insan günlerce aç-susuz yaşayabilir ama nefes almadan birkaç dakikadan fazla yaşayamaz. Bu yüzden hava içindeki tüm doğal bileşenleri ile yaşam için zorunludur. Ülkemizde çevre sorunlarının 1982 Anayasası ile ele alınıp toplumun güncel sorunları olarak tanımlanmasını ve buna bağlı olarak 1983 yılında 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle yasal tanımlar yapılmıştır. 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 8 inci Maddesi “Kirletme Yasağı” hakkındadır. İlgililer kirlenmeyi önlemek, durdurmak ve kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak ve gerekli tedbirleri almakla yükümlü kılınmıştır.

Aynı kanunun 15 inci Maddesi ve mahalin en büyük mülki idare amirlerine, yasaklara aykırı hareket eden ve kanunda belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen kurum, kuruluş ve işletmelere, esasları yönetmelikle belirlenen yeteri kadar süre verilerek yasaya uymayanların faaliyetlerinin kısmen veya tamamen, süreli veya süresiz olarak durdurulması görevini vermiştir.

Bu bağlamda, Çevre Kanunu'nun hükümlerine uygun olarak insan ve çevresini hava ortamındaki kirlenmelerden korumak, olumsuz etkileri gidermek ve bu etkilerin ortaya çıkmamasını sağlamak amacıyla 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun tanımladığı anlamda “Hava Kalitesi Korunması” konusu 2 Kasım 1986 tarihli Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği'yle incelenmiştir. Yönetmelik hava kirliliği sorununun çözümüne emisyon denetimi ile yaklaşmaktadır. Böylece her tesinin kendi üretim türü ve büyüklüğünü ile ilişkili olarak kirletici özelliklerini beyan etmesi esastır.

Çalışmaları ve yapısı uyarınca insan sağlığı ve çevre üzerinde olumsuz etkileri olan Yönetmelik Ek-8'de A ve B listeleri halinde verilen tesislerin kurulması ve işletilmesi izni, bu yönetmelik hükümlerine göre emisyon ön izninin ve emisyon izninin alınmasını gerektirmektedir. Bu konudaki düzenlemeler Yönetmeliğin 10. ve 15. maddeleri ile belirlenmiştir.

Bakanlığımız Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 443 sayılı KHK'nin 2. maddesi ile verilen yetkilere dayanılarak hava kirliliği sorununun çözümü konusunda hava kirliliği Kontrol tedbirlerini içeren genelgeler her yıl düzenli olarak Valiliklere gönderilmektedir. Söz konusu genelgeler çerçevesinde Valiliklerce Mahallî Çevre Kurul Kararları alınarak uygulamaya konulmaktadır. Bu kararlar doğrultusunda hava kirliliğinin azaltılması konusunda Valiliklerin yaptığı çalışmalar Bakanlığımızca mütemadiyen takip edilmekte ve ayrıca gerekli denetimler yapılmaktadır. Genelgeler çerçevesinde hava kirliliğinin önlenmesi için istenen çalışmalar aşağıda sıralanmaktadır :

1. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliğine göre emisyon izni alan tüm kuruluş ve işletmelerin sürekli denetlenerek baca gazı arıtma tesisi, toz tutma tesisi vb. tesislerini gerektiği gibi çalıştırmalarının sağlanması, buna uymayanlar hakkında kamu/özel sektör ayrımı yapılmaksızın yasal işlem yapılması,

2. Emisyon ön izni veya emisyon izni almak amacıyla yapılan müracaatların Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği çerçevesinde mahalli çevre kurullarında ivedi olarak görüşülerek, durumları uygun olanların işlemlerinin tamamlanması, uygun olmayanlara eksikliklerinin tamamlanması için tebligat yapılması, emisyon izni için müracaat etmemiş izne tabi tesislerin yetkililerinin uyarılması,

3. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği'ne göre baca gazı arıtma tesisi, toz tutma tesisi vb. kirliliği giderici tesisleri kurmak ve emisyon izni alma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kurum, kuruluş ve işletmelerin tespit edilmesi,

4. Söz konusu tesislere Yönetmelikte belirlenen esaslar çerçevesinde kuracakları baca gazı arıtma tesisi, toz tutma tesisi vb. kirlilik giderici tesisleri kurmaları için iş termin plan ve programlarının hazırlanması ve noter kanalı ile taahhütte bulunmaları için ivedi olarak tebligat yapılması,

5. Bu tesislerin kurulması ve hava kirliliğini önleyici tüm tedbirlerin alınması ile ilgili, iş termin planı alınan kurum, kuruluş ve işletmelerin durumlarının Mahallî Çevre Kurulları bünyesinde oluşturulacak bir komite tarafından değerlendirilmesi, iş termin planı vermeyen ve/veya taahhüdü uygun görülmeyenlerin faaliyetlerine son verilmesi,

6. Bakanlığımızca petrol koku kullanım izni verilen çimento fabrikaları ile uygun teknolojiye haiz kireç fabrikalarının sürekli denetlenerek petrol kokunun ısınma amaçlı kullanımına kaymasının engellenmesi,

7. Petrol kokunun ısınma amaçlı kullanımının kesinlikle engellenmesi,

8. İllerde ısınma amaçlı olarak kullanılacak kömürlerin kalitelerinin tespiti yapılırken Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından tüm Valiliklere gönderilen 1996-1997 yılı Isınma Dönemi Yerli Linyit Kömür Kullanımı ile ilgili 1996/1 sayılı genelgede belirtilen kömür özellikleri gözönüne alınarak, bu özelliklerin altına inilmeyecek şekilde yakıt programlarının hazırlanması ve titizlikle uygulanması,

9. Yakıt programlarında belirtilen evsafa uymayan yakıtların kentlere girişinin ve satışının yasaklanması için Valiliklerce denetimlerin hızlandırılması,

10. Kömürlerin sadece pazarlama aşamasında değil, üretim ve tüketim aşamasında da denetim altında tutulması,

11. Meskun mahal içerisinde bulunan sanayi tesislerinde özellikle kış aylarında 6 nolu fuel oil kullanımına izin verilmemesi, diğer durumlar için bölgenin hava kirliliği ve meteorolojik özellikleri de göz önüne alınarak konunun Valilikçe değerlendirilmesi ve Mahallî Çevre Kurul Kararına da bağlanarak gereğinin yapılması,

12. Doğalgazın ulaştığı şehirlerimizde bu yakıtın daha fazla kullanılmasını sağlayacak girişimlerde bulunulması, doğalgaz kullanımı uygulamalarına mümkün olan desteğin ilgili belediyelerce verilmesinin sağlanması,

13. Çöp, yanık yağ, lastik ve diğer atıkların bahçe, sokak ve caddeler vb. gibi yerlerde ve bu gibi atıkların uygun donanıma haiz yakma tesisleri dışında yakılmasının önlenmesi,

14. Yakıtı en büyük verimle yakabilen soba veya kalorifer kazanlarının kullanılması için, piyasada pazarlanan soba ve kalorifer kazanlarında TSE standartlarına uygunluğun aranması ve gerekli denetimin yapılması,

15. Mahallî Çevre Kurullarınca karara bağlanan yakıt programları çerçevesinde kullanılacak kömürlerin daha verimli yakılarak enerji tasarrufu sağlanması için Sanayi ve Ticaret Bakanlığının soba ve kalorifer kazanı verim yönetmelikleri ve tebliğlerine uyulmasının sağlanarak soba ve kalorifer kazanlarının usulüne uygun yakılması, kalorifer tesisatlarının iyi izole edilerek ısı kayıplarının önlenmesi, tüm ısıtma tesisatının bakımı ve temizliğinin gereği gibi yapılması, kazan dairelerinin yeterince havalandırılması ve işletme talimatlarına uygun olarak işletilmesi, bu amaçla ilgili makamlarca yapılan kaloriferci ve ateşçi eğitimlerinin denetlenmesi, bina yöneticilerinin eğitilmesi,

16. Yeni kurulacak toplu konut alanlarında ve büyük sitelerde merkezi ısıtma sistemlerinin kullanılmasının sağlanması,

17. Bakanlığımızca 22.10.1992 gün ve 21383 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 92/1 sayılı “Motorlu Taşıt Egzos Gazlarının Yol Açtıkları Kirlenmenin Önlenmesine ilişkin” tebliğ çerçevesinde;

- Taşıtların kirletici emisyonları açısından rutin muayenelerinin yapılmasının sağlanması, bu konuda Karayolları Bölge Müdürlükleri ve Emniyet Müdürlükleri ile işbirliği yapılması,

- Yağ yakan, egzozundan siyah duman çıkaran ve ilgili mevzuata uymayan motorlu taşıtların trafikten men edilmesi,

18. Yeni yapılan binalarda, 19.11.1984 gün ve 18580 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Isı Yalıtımı Yönetmeliğinin zorunlu hale getirilmesi, mevcut binalarda söz konusu yönetmeliğe riayet edilmesi için teşvik edici imkânların oluşturulması,

19. Halen illerde yapılmakta olan hava kalitesi ölçümlerine devam edilmekte olup ölçüm sonuçları aylık periyotlar halinde Bakanlığımıza gönderilmesi,

20. Mevcut hava kalitesi ölçümlerinde sadece kükürtdioksit ve partikül madde ölçümlerinin yapılması ile yetinilmeyerek diğer hava kirletici parametrelerinin (örneğin; karbonmonoksit, azotoksitleri, ozon, hidrokarbonlar gibi) de ölçülebilmesini ve ölçüm ağının genişletilmesini sağlayacak, cihazların temini konusunda İl Çevre Koruma Vakıfları bünyesinde gerekli çalışmaların yapılması, imkânların araştırılması,

21. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliğinin 53 üncü maddesi gereğince uyarı kademelerinde alınacak acil tedbirlerin, önceden belirlenerek, hava kirliliği bu seviyelere ulaştığında yürürlüğe konulması, böyle günlere ait ölçüm sonuçlarının alınır alınmaz Bakanlığımıza bildirilmesi,

22. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliğinin 49 uncu maddesine göre, Valiliklerce il sınırları içerisinde “Hassas Kirlenme Bölgesi” olabilecek bölgelerin tespit edilmesi, tespit edilen hassas kirlenme bölgeleri için söz konusu Yönetmeliğin 52. maddesi gereğince Temiz Hava Planlarının hazırlanması ve bu hususların Bakanlığımıza bildirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ülkemiz şartları gözönüne alınarak, hava kirliliği bakımından en yoğun illerden birisi olan Erzurum İli için Temiz Hava Planı Erzurum Alt Projesi yaptırılmış ve proje ile Erzurum İli için Emisyon Kadastroları çıkarılmış ve hava kirliliğinin olumsuz etkilerinin azaltılması için kısa ve uzun vadeli önlemler belirlenmiştir. Proje sonuçlarının uygulamaya geçirilmesi için yerel yönetimlerle çalışmalar sürdürülmektedir.

Yine aynı amaçla Temiz Hava Planı Bursa, Diyarbakır, İzmir (Aliağa-Bornova-Karşıyaka Bölgeleri) Alt Projeleri 1996 yılı Yatırım Programlarında yer almış ancak ödeneğinin yetersiz bulunması ve teknik şartname çerçevesinde yeterli teklif alınamaması nedeniyle projelerin ihalesi mümkün olamamıştır. Bu nedenle proje bedelleri yükseltilerek 1997 Yatırım Programına önerilmiştir.

Soru 2 : Türkiye çöl oluyor? Bu gidişatı durdurmak için ne gibi tedbirler alıyorsunuz?

Cevap 2 : Erozyon, çölleşme ve kuraklık Türkiye dahil dünya ülkelerinin büyük bir bölümünde de etkili olan ve global ölçekte mücadele ve işbirliğini gerektiren çok önemli bir çevre sorunudur. Çölleşme kavramına, 1972'de Stockholm'de yapılan Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevre Konferansında ağırlıklı olarak değinilmiştir. Haziran 1992 tarihinde Brezilya'nın Rio De Jenerio'da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansında alınan kararlar çerçevesinde, çölleşme ile mücadele konusunda uluslararası bir sözleşme hazırlanması için Hükümetlerarası Müzakere Komitesi kurulmuştur. Bu komite marifeti ile çölleşme ve kuraklık sorunlarının küresel bir nitelik taşıdığı, dünyanın bütün bölgelerini etkilediği ve çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerinin hafifletilmesi amacıyla uluslararası toplumun ortak hareket etmesi gerektiği kabul edilerek Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi hazırlanmıştır. Sözleşme Paris'te imzaya açılmış ve sözleşmeyi 14-15 Ekim 1994 ülkemiz adına dönemin Çevre Bakanı imzalamıştır. Sözleşme TBMM'ye sevk edilerek, 21.11.1996 tarihinde Çevre Komisyonunda kabul edilmiştir. TBMM Genel Kurulu gündeminde görüşülmesi beklenmektedir.

Ülkemizde çölleşme, erozyon ve kuraklık ile mücadelede önceden beri, Orman Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Başbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün başarılı faaliyetleri bulunmaktadır. Çeşitli bölgelerde arazi ıslahı ve mera çalışmaları, ağaçlandırma faaliyetleri yapılmaya devam edilmektedir. Ayrıca bazı gönüllü kuruluşların, halkı bilinçlendirme ve kamuoyu oluşturma hususunda yararlı çalışmaları da bulunmaktadır. Bakanlığımızca Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi kapsamında yer alan Çölleşme ile Mücadele Ulusal Eylem Planı Taslağı, ilgili kuruluşlardan gelen bilgilerle hazırlanmış olup, tekrar görüşe sunmak üzere ilgili Bakanlık, Kurum, üniversite ve gönüllü kuruluşlardan oluşan yönlendirme ve teknik komiteleri olmak üzere iki komite kurulmuştur.

8. - Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, Afyon havaalanı inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1794)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygı ile arz ederim. 16.12.1996

Osman Hazer

Afyon

1. Afyon İlinde Sivil Havacılık için gerekli olan havaalanı inşaatı devam etmektedir. İnşaat ne zaman bitecek ve ulaşıma açılacak?

2. 1996 yılı programına alınıp da tamamlanmayan santraller 1997 yılı programına alınıp tamamlanacak mı?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 23.1.1997

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.E.A-118-1445

Konu : Afyon Milletvekili Osman Hazer'in

yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 26.12.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4751/13036 sayılı yazısı.

Afyon Milletvekili Sayın Osman Hazer'in Bakanlığıma yönelttiği 7/1794-4698 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

Afyon Milletvekili Osman Hazer'in 7/1794-4698 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

Sorular :

1. Afyon İlinde Sivil Havacılık için gerekli olan havaalanı inşaatı devam etmektedir. İnşaat ne zaman bitecek ve ulaşıma açılacak?

2. 1996 yılı programına alınan santrallerin tamamlanmayanları 1997 yılı programına alınıp tamamlanacak mı?

Cevaplar :

1. Afyon Valiliğinin talebi üzerine Bakanlığımız DLH İnşaatı Genel Müdürlüğünce yapılan etütler sonucunda mevcut askeri havaalanına 720x24 m. bağlantı taksirutu ve 120x210 m. aprondan oluşan sivil tesisler altyapı projeleri hazırlanarak keşif ve şartnameler ile birlikte Afyon Valiliğine gönderilmiştir. Ayrıca dış hat yolcularına hizmet verecek nitelikte bir terminal binası ve hizmet binalarının projelendirme çalışmalarına başlanılmıştır.

2. Afyon İli merkez santralına planlanan 2048 hatlık ilave, 1997 yılının ilk aylarında tamamlanarak servise verilecektir. Afyon İlinde 1996 yılında 20 merkezde 8 756 hat kırsal alan santralı servise verilmiştir. 1996 yılında sevki veya transferi sağlanan toplam 8 merkezde 2535 hatlık santral 1997 yılı içerisinde servise verilecektir. Ayrıca 1997 yılı yatırım programı çerçevesinde 5 merkeze 2057 hatlık santralın sevk edilmesi planlanmıştır.

9. - Afyon Milletvekilli Osman Hazer'in, belde belediye başkanlarına yeşil pasaport verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1797)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygı ile arz ederim. 16.12.1996

Osman Hazer Afyon

İl ve ilçe belediye başkanlarına yeşil pasaport veriliyor. Fakat kasaba belediye başkanlarına Gri Hizmet Pasaportu veriliyor. Kasaba belediye başkanlarına da eşitlik olması yönünden yeşil pasaport verilebilir mi ?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 22.1.1997

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-025346

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 26.12.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.002-7/1797-4701/13001 sayılı yazısı.

Afyon Milletvekili Osman Hazer tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Halen yürürlükte bulunan 5682 Sayılı Pasaport Kanununun 14 üncü Maddesinin (A) bendi 3 üncü Fıkrası gereğince Büyükşehir, İl ve İlçe Belediye Başkanları hususi damgalı pasaport alabilmekte, Kasaba Belediye Başkanları bu haktan yararlanamamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

10. - Bursa Milletvekili Yüksel Aksu'nun, Kültür Bakanlığı ile Mimarlar Odası arasında imzalanan bir protokole ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/1802)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Kültür Bakanı Sayın İsmail Kahraman tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arzederim.

Yüksel Aksu Bursa

1 Aralık 1996 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan “Mimarların Mallarına El Konuldu” başlıklı habere istinaden “Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Mimarlar Odası, İstanbul Büyük Kent Şubesi” nin bilgisine başvurduk.

Bu başvurumuz sonucunda İstanbul İli Beşiktaş İlçesinde bulunan Yıldız Sarayı Dış Karakol Binası'nın bazı bölümlerinin Kültür Bakanlığı ile Oda arasında imzalanan 2.1.1996 tarihli protokol ile Mimarlar Odasına tahsis edildiğinin.

Ancak tahsis protokolünün Kültür Bakanlığı tarafından 17.5.1996 günü oluru ile tek taraflı olarak iptal edildiği İstanbul 3 üncü İdare Mahkemesinin 28.11.1996 gün ve 1996/877 Esas sayılı kararı ile Kültür Bakanlığı'nın dava konusu işlemlerini açıkça hukuka aykırı ve ileride telafisi güç olur nitelikte bularak dava sonuna kadar yürütmeyi durdurma kararı verdiğini öğrenmiş bulunuyoruz.

Soru : İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 28.11.1996 günü ve 1996/877 Esas Sayılı Kararını uygulamamayı “Hukuk Devleti” kavramı ile nasıl bağdaştırıyor sunuz?

T.C.

Kültür Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 27.1.1997

Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-17

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı'nın 26 Aralık 1996 tarih ve KAN. KAR. MÜD. 7/1802-4712/13048 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu'nun “Kültür Bakanlığı ile Mimarlar Odası arasında imzalanan bir protokole ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

İsmail Kahraman Bakan

Hazine Mülkiyetindeki Yıldız Sarayı ve ek yapıları Bakanlığımıza tahsislidir. 178 sayılı “'Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”nin 13/d maddesi uyarınca, Hazinenin Özel Mülkiyetindeki bir taşınmazın tahsisi Maliye Bakanlığının yetkisindedir. Bu sebeple Bakanlığımızca Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesine Dış Karakol Binasının bazı bölümlerinin 10 yıllığına protokol ile kullanımın devredilmesi mevzuata uygun değildir. Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan gayrimenkulün Mimarlar Odasına tahsisi hukuka aykırılık teşkil eder. Zira, Mimarlar Odası genel, katma veya özel bütçeli bir kurum değildir.

Ayrıca 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 23 üncü maddesinde de Devlete ait malların idare, Tahsis ve kiralama yetkisinin Maliye Bakanlığına verilmiş olduğu açıkça belirtilmiştir.

Diğer yandan 9.2.1995 tarihinde Koruma Kurulu izni alınmadan 2863 sayılı kanuna aykırı olarak Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesince binada duvar yıktırılmış, bazı tadilat yaptırılmış ve bu kanunsuz işlem tutanakla tespit edilmiştir. Bundan başka değişik tarihlerde benzer uygulamalar ve işlemler devam etmiştir.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 65 inci maddesinde, “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının yıkılmasına, bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarara uğramalarına kasten sebebiyet verenler iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve ağır para cezasıyla cezalandırılırlar” hükmü yer almaktadır. Yapılan uygulama Kanunun hükmüne girmektedir.

Bu nedenlerle, 17.5.1996 gün ve 1224 sayılı olur ile Dış Karakol Binasının bazı bölümlerinin Mimarlar Odasının bazı bölümlerinin Mimarlar Odasının kullanımına verilmesine ilişkin protokol iptal edilerek, sözkonusu mekanların Koruma Kurullarınca kullanılacak birim mekanları olarak Bakanlığımız Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğüne tahsis edilmesi uygun görülmüştür.

Bu onay üzerine, 13.6.1996 gün ve 2502 sayılı, 5.7.1996 gün ve 2983 sayılı, 15.8.1996 gün ve 3740 sayılı, 19.9.1996 gün ve 4271 sayılı yazılarımız ile İstanbul Valiliği, Beşiktaş Kaymakamlığı ve Mimarlar Odasından binanın tahliye edilerek teslim edilmesi istenmiştir.

İstanbul Valiliğince binanın boşaltılması için odaya 15 gün süre verilmiştir. 15 günlük sürenin bitim tarihi olan 29.11.1996 tarihinde boşaltma işleminin yapılmaması üzerine İstanbul Valiliğince bina boşaltılmış ve içindeki bütün eşya ve malzemeler Odaca teslim alınmadığından, Emniyet görevlerinin denetim ve kontrolünde teşkil edilen Yed-i emine 30.11.1996 tarihinde bir tutanakla teslim edilmiş ve tamamı Yıldız Sarayı Silahhane Binasında mühürlenerek muhafaza altına alınmıştır.

Bina Bakanlığımıza Valilikçe boş olarak teslim edilmiştir.

İstanbul 3 üncü İdare Mahkemesinin 28.11.1996 tarih, E: 1996/877 nolu yürütmenin durdurulması kararı binanın boşaltılmasından sonra, Bakanlığımıza 10.12.1996 tarihinde tebliğ edilmiştir.

Bilindiği üzere İdari mahkemelerde dava açılması, dava konusu İdari işlemin yürütülmesini durduramaz.

Binayı boşaltma işlemi sırasında Mahkemece henüz yürütmenin durdurulması kararı Bakanlığımıza tebliğ edilmemiş olduğundan ve boşaltma işlemi 2886 sayılı Kanuna göre gerçekleştirildiğinden tamamen mevzuata uygun bir işlemdir.

İstanbul Defterdarlığı Millî Emlak Denetim Bürosu Başkanlığının 10.12.1996 Tarih ve 1996/8 sayılı raporu ile de yapılan işlemlerin doğruluğu vurgulanmıştır.

İstanbul 1 inci Asliye Hukuk Mahkemesinin 5.12.1996 tarih ve 1996/23 nolu kararı ile T.M.M.O.B. Mimarlar Odasınca Bakanlığımız aleyhine istenen tespit talebi reddedilmiştir.

Bakanlığımızca yapılan işlem, daha önce kanuna aykırı olarak tesis edilen işlemi ortadan kaldırdığından tamamen Hukuka ve ilgili mevzuata uygundur.

Böylece Hukuk Devleti olmanın gereği yerine getirilmiştir.

11. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, Burdur İlinde telefon konuşmaları için ihtiyaç duyulan fiberoptik kablo miktarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1812)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı cevaplandırılması için delaletinizi arz ederim.

Dr. Yusuf Ekinci

Burdur

1. Burdur İlimizde telefon konuşmalarının sağlıklı yapılabilmesi için ihtiyaç duyulan fiberoptik kablo miktarı ne kadardır? Ne zaman karşılanacaktır?

2. Burdur İlimizin ilçe, belde ve köylerinde cep telefonu ne zamandan itibaren kullanılabilir hale gelecektir?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.E.A/119-1444 23.1.1997

Konu : Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin

yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 26.12.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1812-4735/13127 sayılı yazısı.

Burdur Milletvekili Sayın Yusuf Ekinci'nin Bakanlığıma yönelttiği 7/1812-4735 Sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin 7/1812-4735 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular :

1. Burdur İlimizde telefon konuşmalarının sağlıklı yapılabilmesi için ihtiyaç duyulan fiberoptik kablo miktarı ne kadardır? Ne zaman karşılanacaktır?

2. Burdur İlimizin ilçe, belde ve köylerinde cep telefonu ne zamandan itibaren kullanılabilir hale gelecektir?

Cevaplar :

1. Burdur İlinde ihtiyaç duyulan fiberoptik kablo miktarı 520 Km. olup yatırım yetkileri çerçevesinde hazırlanan 1997 yatırım programı doğrultusunda 150 Km. fiberoptik kablo tahsisi planlanmaktadır. İleriki yıllarda yatırım yetkileri çerçevesinde fiberoptik kablo tahsisine devam edilecektir.

2. Türk Telekom-Telsim ve Türk Telekom-Turkcell GSM sözleşmesi kapsamında Burdur Merkez ve Bucak İlçesine cep telefonu hizmeti götürülmüştür. Söz konusu sözleşme kapsamında yapılacak olan faz-3 protokolüne Burdur İlinin diğer ilçe, belde ve köyleri sözleşme şartlarına uymadığından dolayı dahil edilememektedir. Ancak söz konusu yerlerde abone potansiyelinin oluşması durumunda Telsim ve Turkcell Firmalarınca cep telefonu hizmeti getirilebilecektir.

12. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Bağ-Kur sigortalılarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/1821)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına aracılığınızı saygılarımla arz ederim.

24.12.1996

Nezir Büyükcengiz

Konya

Sorular :

1. Tarımda çalışan Bağ-Kur Sigortalılarının sağlık hizmetleri kapsamına alınması düşünülmekte midir?

2. Düşünülmekte ise bu uygulamayı ne zaman başlatmayı düşünüyorsunuz?

3. Yine Bağ-Kur üyesi çiftçilerimizin prim ödemeleri bölgelerine göre hasat mevsimlerinde ödemeleri gibi bir uygulamaya geçmeyi düşünüyor musunuz?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/641 28.1.1997

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 10.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4934-13269 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz tarafından hazırlanan “Bağ-Kur'a tabi tarım sigortalılarının sağlık sigortası kapsamına alınmaları ve çiftçilerin prim ödemelerini bölgelerine göre hasat mevsimlerinde yapmalarına ilişkin” yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Bilindiği üzere; 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Primlerinin ödenmesi başlıklı 36 ncı maddesinin 1 inci bendinde, “Sigortalı, 31 inci maddede belirtilen prim borcunu ait olduğu yıl içinde Bakanlar Kurulunca tespit edilen dönemlerde ödemek zorundadır.” hükmü yer almakta olup, 11 Şubat 1993 tarih ve 21493 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 92/4016 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 3 üncü maddesi gereğince tarım sigortalarının primleri 1.7.1993 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ait oldukları yılın Mart, Haziran, Eylül ve Aralık ayları sonu itibariyle 3'er aylık 4 dönem halinde tahsil edilmektedir.

Diğer taraftan; 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalıların durumlarının iyileştirilmesi, diğer sosyal güvenlik kanunlarıyla norm ve standart birliğinin sağlanması ve bu çerçevede sağlık yardımı yapılmasını da öngören Kanun Tasarısı hazırlık çalışmaları devam etmektedir.

Sözkonusu Tasarının yasalaşması halinde, 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalıların sağlık yardımından faydalanmaları mümkün olabilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

13.- Adana Milletvekili Erol Çevikçe'nin, Adana-Solaklı Beldesi PTT hizmet binası ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1826)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İletişimdeki tüm yenilik ve teknolojik gelişmelerin ülkemizde de süreklilik içinde aktarılmasının amaçlanması ve ülkenin her yöresi uydu aracılığıyla çağdaş iletişim olanaklarına kavuşturulması lazım iken; 1993 yılında Adana-Solaklı Belediye Başkanlığı, Solaklı Beldesine PTT Hizmet binası yapılması için, Adana PTT Bölge Müdürlüğü ile protokol yaparak, Ulaştırma Bakanlığı emrine 1100 metre arsa tahsis etmesine rağmen, bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmadığından, aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygı ile arz ederim.

Erol Çevikçe

CHP Genel Başkan Yrd.

Adana

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı

Haberleşme Genel Müdürlüğü 27.1.1997 Sayı : B.11.0.HGM.0.00.00.03-TBMM/148-904-1672

Konu : Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine

İlgi : 10.1.1997 gün ve Kan.Kar.Md.A.01.0.GNS.0.10.00.02-4936-13305 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Sayın Erol Çevikçe'nin, Adana-Solaklı Beldesi PTT hizmet binası ihtiyacı ve Tekirdağ Milletvekili Sayın Dr. Bayram Fırat Dayanıklı'nın, Çorlu Esenler, Malkara-Bulgurlu Köyü telefon santralı arızasının giderilmesi konularındaki ilgi yazınızı eki önergelerde yeralan hususlar aşağıda belirtilmiştir.

1. Adana Milletvekili Sayın Erol Çevikçe'nin soru önergesi ile ilgili cevaplar

a) Yüreğir-Solaklı beldesinde posta hizmetleri ve 1000 abonelik santral, kiralık binada hizmet vermektedir.

b) Solaklı Belediyesince verilen arsaya santral binasının tesisi Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin 1997 yılı revize yatırım programında emsalleriyle birlikte değerlendirilecektir.

2. Tekirdağ Milletvekili Sayın Dr.Bayram Fırat Dayanıklı'nın soru önergesi ile ilgili cevaplar.

a) Tekirdağ İli Çorlu İlçesi Esenler Merkezinde 500-A tipi santralı hizmet vermektedir. Santralda yaptırılan incelemede herhangi bir problemle karşılaşılmamıştır. Ancak sözkonusu santralda zaman zaman işletmeye yönelik bazı arızalar oluşmakta ve teknik personelce ivedilikle müdahale edilmektedir.

b) Esenler köyündeki santral 216 bağlı abone ile çalışmaktadır. Santralın yenilenmesi 1997 yılında emsalleriyle birlikte değerlendirilecektir.

c) Tekirdağ İli Bulgurlu merkezi; Şarköy İlçesi Uluman köyü santralından çalışmaktadır. Uluman köyünde Elif-1 santralı hizmet vermektedir. Santralda yaptırılan incelemede herhangi bir problemle karşılaşılmamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

TURBAN İmkânlarını Kişisel ve Siyasî Menfaatlerine Alet Ettiği ve Görevini Kötüye

Kullandığı İddiasıyla Eski Başbakan Tansu Çiller Hakkında Meclis Soruşturması

Önergesine Verilen Oyların Sonucu :

Üye Sayısı : 549

Kullanılan Oy : 492

Kabul Edenler : 243

Reddedenler : 244

Çekinserler : -

Mükerrer : 3

Geçersiz Oylar : 2

Oya Katılmayanlar : 60

Açık Üyelikler : 1

(Kabul Edenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Celal Topkan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kamran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Hasan Çağlayan

DENİZLİ

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Hikmet Çetin

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Fuat Çay

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atilla Sav

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

Erkan Mumcu

İÇEL

Oya Araslı

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Ahat Andican

Refik Aras

Mehmet Aydın

Ali Coşkun

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Algan Hacaloğlu

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Emin Kul

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Ahmet Tan

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüştü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Onur Kumbaracıbaşı

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Mehmet Keçeciler

KÜTAHYA

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Zeki Çakıroğlu

Fikret Uzunhasan

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Enin Sülün

TOKAT

Hanefi Çelik

Metin Gürdere

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lütfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

ADANA

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

AFYON

İsmet Attila

Osman Hazer

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

(Reddedenler)

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gülhan

Şaban Karataş

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

ARDAHAN

Saffet Kaya

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Abdülkadir Cenkçiler

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKARİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

Hayri Kozakçıoğlu

Ali Oğuz

Mehmet Ali Şahin

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Hasan Denizkurdu

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

KARS

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

Osman Pepe

KONYA

Hüseyin Arı

Veysel Candan

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Fikret Karabekmez

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Yahya Uslu

MARDİN

Fehim Adak

Muzaffer Arıkan

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Abdullatif Şener

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Ali Şevki Erek

Ahmet Fevzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

Şeref Malkoç

TUNCELİ

Kamer Genç

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Maliki Ejder Arvas

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

İSTANBUL

Namık Kemal Zeybek (Red)

(Mükerrer Oylar)

İZMİR

Işılay Saygın (Red)

NİĞDE

Akın Gönen (Kabul)

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya (Boş oy

Geçersiz oy)

(Geçersiz Oylar)



İZMİR

Turhan Arınç (Boş oy

Geçersiz oy)

ADANA

Cevdet Akçalı

İbrahim Yavuz Bildik

ADIYAMAN

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

AFYON

Sait Açba

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

ANKARA

Ali Dinçer

ANTALYA

Deniz Baykal

AYDIN

Sema Pişkinsüt

BALIKESİR

İ. Önder Kırlı (İ. A.)

BARTIN

Köksal Toptan

BİLECİK

Şerif Çim

BURSA

Cavit Çağlar

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇORUM

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DİYARBAKIR

Seyyit Haşim Haşimi

(Oya Katılmayanlar)

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Abdulilah Fırat

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

HATAY

Ali Uyar

İSTANBUL

Sedat Aloğlu

Mukadder Başeğmez

Metin Işık

Cefi Jozef Kamhi

Mehmet Tahir Köse

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

İZMİR

Mehmet Köstepen

Süha Tanık

Hakan Tartan

KARAMAN

Zeki Ünal

KAYSERİ

İsmail Cem

KONYA

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

MALATYA

M. Recai Kutan (B.)

MUĞLA

Lale Aytaman

MUŞ

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

ORDU

Mustafa Hasan Öz

Şükrü Yürür

SAMSUN

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

SIVAS

Temel Karamollaoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Zülfükar İzol

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

TRABZON

Kemalettin Göktaş

İsmail İlhan Sungur

VAN

Mustafa Bayram

ZONGULDAK

Osman Mümtaz Soysal

(Açık Üyelik)

KIRŞEHİR 1


TUTANAĞIN SONU
Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.