Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 19 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

50 nci Birleşim

23 . 1 . 1997 Perşembe


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ve Millî Eğitimde yer değiştirme işlerinde keyfiliğin önlenmesine ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Kahramanmaraş Milletvekili Ali Şahin'in, Kahramanmaraş Andırın ve Nurhak İlçelerinin yol ve diğer altyapı sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın cevabı

3. - Ankara Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, Alman basınındaki Türkiye Cumhuriyetinin itibarını zedeleyici yayınlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker ve 34 arkadaşının, İstanbul Şişli'de meydana gelen ve iki kişinin ölümüyle sonuçlanan patlama olayının aydınlığa kavuşturulması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/143)

2. - İçel Milletvekili Oya Araslı ve 29 arkadaşının, eğitim veya dinî amaçlı ev, yurt, tarikat, dergâh gibi kuruluş, örgüt ve yerlerin faaliyetlerinin araştırılarak Atatürk ilkelerine ve cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı eylemlerinin önlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/144)

3. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 23 arkadaşının, Burdur İlinin ekonomik, sosyal ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145)

4. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 22 arkadaşının, şeker üretimi ve şeker fabrikaları ile şeker pancarı üreticisinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146)

V. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VI. -  ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VII. - SEÇİM

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2. - Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı : 175)

IX. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, dinlendiği iddia edilen telefonlara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1681) (1)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu Saat 13.30'da açılarak üç oturum yaptı.

Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın, Ege tütün üreticilerinin sorunlarına ve Ege ekici tütün piyasasının açılmasına ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Nafiz Kurt,

Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün'ün, özelleştirme ve kamu mallarının satışına ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Nevzat Ercan,

Cevap verdiler.

Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu da, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallarının kiralanması işlemlerine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

İzmir Milletvekili Metin Öney'in, (6/379) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği açıklandı.

Konya Milletvekili Lütfi Yalman ve 56 arkadaşının, bir doktorun türbanlı olduğu gerekçesiyle bilimsel çalımalarının engellendiği iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/142) Genel Kurulun Bilgisine sunuldu; önergenin gündemde yerini alacağı, öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı bildirildi.

Antalya Milletvekili Arif Ahmet Denizolgun'un, (10/90)esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçilerek;

1 inci sırada bulunan, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın (6/148),

2 nci sırada bulunan, Van Milletvekili Fethullah Erbaş'ın (6/149),

3 üncü sırada bulunan, Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun (6/184),

Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol'un :

4 üncü sırada bulunan (6/187),

6 ncı sırada bulunan (6/189),

5 inci sırada bulunan, Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın (6/188),

Esas numaralı sözlü sorularının, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından, yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları bildirildi.

7 nci sırada bulunan, Manisa Milletvekili Tefik Diker'in (6/190),

Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın'ın;

8 inci sırada bulunan (6/192),

9 uncu sırada bulunan (6/193),

10 uncu sırada bulunan (6/195),

12 nci sırada bulunan, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın (6/199),

Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın;

14 üncü sırada bulunan (6/202),

15 inci sırada bulunan (6/203),

16 ncı sırada bulunan (6/205),

17 nci sırada bulunan (6/206),

18 inci sırada bulunan (6/207),

19 uncu sırada bulunan (6/208),

20 nci sırada bulunan (6/209),

21 inci sırada bulunan (6/210),

22 nci sırada bulunan (6/211),

23 üncü sırada bulunan (6/212),

24 üncü sırada bulunan (6/214),

25 inci sırada bulunan (6/215),

26 ncı sırada bulunan (6/216),

29 uncu sırada bulunan (6/219),

30 uncu sırada bulunan (6/220),

31 inci sırada bulunan (6/221),

32 nci sırada bulunan (6/222),

33 üncü sırada bulunan (6/223),

34 üncü sırada bulunan (6/224),

35 inci sırada bulunan (6/225),

36 ncı sırada bulunan (6/226),

37 nci sırada bulunan (6/228),

38 inci sırada bulunan (6/229),

39 uncu sırada bulunan (6/230),

Esas numaralı sözlü soruları, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

11 inci sırada bulunan, Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu'nun, Bodrum'da yaptırdığı iddia edilen villaya ilişkin Başbakandan (6/197)

40 ıncı sırada bulunan, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı-Doğubayazıt İlçesi Yalınsız Köyünde yapılan afet konutlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından (6/221)

Sözlü sorularına Devlet Bakanı Lütfü Esengün,

13 üncü sırada bulunan, Şanlıurfa Millevtekili Abdülkadir Öncel'in, Kur'an kursu hocası sınavını kazananların atanmalarına (6/200),

28 inci sırada bulunan, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı'nın Hamur İlçesinde Kur'an kursu açılmasına (6/218)

İlişkin sözlü sorularına Devlet Bakanı Nevzat Ercan,

27 nci sırada bulunan, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı'nın bazı köylerine cami ve minare yapıımına ilişkin (6/217) sözlü sorusuna Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç,

Cevap verdiler.

Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu ve Manisa Milletvekili Hasan Gülay da üç birleşim içerisinde cevaplandırılmayan, yazılı soruya çevrilip gündemden çıkarılan sorularıyla ilgili birer konuşma yaptılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan 23,

2 nci sırasında bulunan 132,

3 üncü sırasında bulunan 164,

4 üncü sırasında bulunan 168

Sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

5 inci sırada bulunan, 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 20 nci Maddesinin 2 nci Fıkrasının Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının (1/527) (S. Sayısı : 129) görüşmelerine devam olunarak, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

6 ncı sırada bulunan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı : 175) üzerinde bir süre görüşüldü.

23 Ocak 1997 Perşembe günü Saat 13.30'da toplanmak üzere, birleşime 20.56'da son verildi.

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

Ahmet Dökülmez Ünal Yaşar

Kahramanmaraş Gaziantep

Kâtip Üye Kâtip Üye

Fatih Atay Ali Günaydın

Aydın Konya

Kâtip Üye Kâtip Üye


II. - GELEN KÂĞITLAR

23 . 1 . 1997 PERŞEMBE

Teklifler

1. - Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/670) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)(Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

2. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun; 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Yasa Teklifi (2/671) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

3. - Bartın Milletvekili CaferTufan Yazıcıoğlu'nun; 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişin Yasa Teklifi (2/672) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

4. - Niğde Milletvekili M. Salih Katırcıoğlu ve 14 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Ek 22 nci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/673) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.1997)

5. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın; 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 90 ıncı Maddesinin 2 nci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/674) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.1997)

6. - Bolu Milletvekili Abbas İnceayan'ın; Bazı Kurumlara Kadro İhdası Hakkında Kanun Teklifi (2/675) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Yüksel Aksu'nun, öğretmen atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1952) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

2. - Bursa Milletvekili Yüksel Aksu'nun, yeni makam arabaları alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1953) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

3. - İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, özel tim görevlilerinin Gazi Mahallesi Olaylarına katılıp katılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1954) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

4. - Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül'ün, Konut Edindirme Yardımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1955) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

5. - İzmir Milletvekili Zerrin Yeniceli'nin, Dokuz Eylül Üniversitesine ait bir sosyal tesisin satılıp satılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1956) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

6. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, özelleştirilen kuruluşlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1957) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

7. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Hawk füzesi alımına yönelik çalışma olup olmadığına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1958) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

8. - Adana Milletvekili Erol Çevikçe'nin, belediyelerin vergi borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1959) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

9. - Adana Milletvekili Erol Çevikçe'nin, bakanlıkların eczanelere olan ilaç borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1960) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

10. - Adana Milletvekili Erol Çevikçe'nin, Adana - Yüreğir Sofulu Belediyesinin eleman ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1961) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

11. - Adana Milletvekili Erol Çevikçe'nin, Akaryakıt fiyatlarına yapılan zamma ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1962) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

12. - Adana Milletvekili Erol Çevikçe'nin, Adana - Karaisalı'ya bağlı bazı köylerin içme suyu ve yol sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1963) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

13. - Antalya Milletvekili Yusuf Öztop'un, Antalya ve bazı ilçeleri arasındaki karayollarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1964) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

14. - Adıyaman Milletvekili Celal Topkan'ın, Sağlık Eğitimi Genel Müdürünün görevden alınmasının nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1965) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.1.1997)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker ve 34 arkadaşının, İstanbul Şişli'de meydana gelen ve iki kişinin ölümüyle sonuçlanan patlama olayının aydınlığa kavuşturulması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/143) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.1997)

2. - İçel Milletvekili Oya Araslı ve 29 arkadaşının, eğitim veya dinî amaçlı ev, yurt, tarikat, dergâh gibi kuruluş, örgüt ve yerlerin faaliyetlerinin araştırılarak Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı eylemlerinin önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/144) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.1.1997)

3. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 23 arkadaşının, Burdur İlinin ekonomik, sosyal ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.1.1997)

4. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 22 arkadaşının, şeker üretimi ve şeker fabrikaları ile şeker pancarı üreticisinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.1.1997)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Kayseri Milletvekili İbrahim Yılmaz'ın, eşinin basında yer alan bazı beyanlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1660)

2. - Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz'ın, yaptığı bir açıklamaya ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1699)

3. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, ekmek fiyatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1700)

4. - Sıvas Milletvekili Mahmut Işık'ın, TMO'nin zararına ve buğday stoğuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1701)

5. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, hayvancılık kredilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1710)

6. - Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz'ün, ekmek, et ve süt ürünlerine uygulanan K.D.V. oranına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1713)

7. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, belediyelerin korunmaya muhtaç çocukların istihdamıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1715)

8. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, Üniversitelerin korunmaya muhtaç çocukların istihdamıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmedikleri iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1716)

9. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, pratisyen ve uzman doktorların iller itibariyle dağılımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1720)

10. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, Ankara DGM'nin verdiği kararlar doğrultubunda bazı telefonların dinlendiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1722)

11. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, Manisa İl Emniyet Müdürlüğünde bazı gençlerin maruz kaldığı işkence olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1724)

12. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, faili meçhul cinayetlere ve OHAL Bölgesindeki terör olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1726)

13. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, ceza ve tutukevlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1730)

14. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, iç ve dış borca ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1731)

15. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Artvin Trafik Denetleme Müdürlüğünde görevli bir şahsa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1739)

16. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın, Kültür Bakanlığı yetkililerince İstanbul 3 üncü İdare Mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararına uyulmadığı iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1744)

17. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, görevden uzaklaştırılan İstanbul Emniyet Müdürüne ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1747)

18. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, bazı hastanelerin memurlara kalp ameliyatı yapmaktan kaçındıkları iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1748)

19. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, yeni tip plaka uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1755)

20. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, İstanbul Üniversitesinde giriş - çıkış kontrollerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1756)

21. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Ağrı İl Sağlık Müdürlüğünce açılan personel sınavını kazananlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1759)

22. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Avusturya Hükümetinin Türk tır kamyonlarının geçişini engellediği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1760)

23. - Denizli Milletvekili Hilmi Develi'nin, İçişleri Bakanı Meral Akşener ve bir yakınına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1761)

24. - Denizli Milletvekili Hilmi Develi'nin, İçişleri Bakanı Meral Akşener ve bir yakınına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1762)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.30

23 Ocak 1997 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; milletvekili arkadaşlarımın, Genel Kurul salonunda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayımız yoktur; 14.30'da tekrar toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.01


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.30

BAŞKAN: Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, Genel Kurul salonunda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ederim.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Görüşmelere başlamadan önce, son üç gün içerisinde, Denizli İlimizde, başta Güney İlçesi merkezi ile Eziler, Kerimler ve Aydoğdu Köylerinde olmak üzere, Hatay İlimizde, Antakya şehir merkezinde, deprem felaketine uğrayan vatandaşlarımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına geçmiş olsun diyor, bu deprem felaketinde, Hatay'da hayatını kaybeden vatandaşımıza Cenabı Hak'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, gündeme geçmeden önce, üç milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ve Millî Eğitimde yer değiştirme işlerinde keyfiliğin önlenmesine ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı ilk söz, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'a verilmiştir. Sayın Yalçınbayır, mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ve millî eğitimde yer değiştirme işlemlerinde keyfîliğin önlenmesi konusunda, gündemdışı söz isteminde bulunmuşlardır.

Buyurun Sayın Yalçınbayır. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum; konuşma fırsatı veren Sayın Başkana da, ayrıca teşekkür ediyorum.

5 dakikalık gündemdışı konuşma süresi içerisinde, hukuk devleti, mahkemelerin bağımsızlığı, yargı kararlarının bağlayıcılığı ve uygulamada -özellikle Bursa'da- millî eğitimde yaşanan hukuk dışı işlemler konusunda görüşlerimi arz edeceğim.

Bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir ve kuvvetler ayrılığı rejimini benimsemiştir; yasamanın yargıya, yargının yürütmeye karşı üstünlüğü yoktur; aralarında, belli bir işbirliği ve işbölümü var ve burada önemli olan, Anayasada belirtildiği üzere, Anayasanın üstünlüğü ve kanunların üstünlüğüdür. Bu çerçevede meselelere baktığımızda, bunun zorunlu sonucu olarak, mahkemelerin bağımsızlığı kuralı Anayasamızca kabul edilmiştir.

Bağımsız mahkemelerin bağımsızlığını temin eden unsurların başında, onların, Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdanlarına uygun karar vermesi, yasamaya karşı, yürütmeye karşı bağımsız olması, taraflara karşı bağımsız olması ve mahkemece verilen kararlara uyulma zorunluluğudur. Bu kararlara uyulmadığı takdirde, hukuk devleti, şüphesiz ki yara alacaktır.

Bursa'da, Orhaneli Termik Santralıyla ilgili, yıllardır süren dava sonucunda alınan karar, maalesef, hâlâ, çiğnenmektedir; mahkeme kararına uyulmamaktadır. 53 üncü Hükümet döneminde alınan mahkeme kararına rağmen, çalıştırma kararı, 54 üncü Hükümet döneminde de yürürlüğe konulmuştur ve uygulanmaktadır.

Bursa'da, millî eğitimde, özellikle 1992 yılından bu yana, apaçık, hukuka aykırı biçimde, sürekli yer değiştirmeler yapılmaktadır. Kişi, Bursa'dan Kağızman'a, Kağızman'dan Ardahan'a, Ardahan'dan Kocaköy'e, Kocaköy'den bir başka yere... Mahkeme kararını alır, yerine oturur, ertesi gün bir başka yere tayin edilir. Bunu, bu uygulamaları, hukuk devleti ilkesiyle bir tutmak mümkün değildir. Bu zulme son vermek gerekir. Bizim, bu tür eylem ve işlemlerden mutlak surette arınmamız, toplumsal barış için de gereklidir.

Bu kişilerin almış olduğu mahkeme kararlarına rağmen, böylesine işleme tabi tutulmasından, millî eğitimdeki bütün çocuklarımız ve ailelerimiz muhatap olmakta, bundan zarar görmektedir. Bu tür hizmeti arz eden kişiler, çeşitli sağlık kuruluşlarında tedaviler görmektedir.

Bursa'da, Osmangazi İlçe Millî Eğitim Müdürü Mehmet Zeki Şimşek 10 kez, İl Teftiş Kurulu Başkanı 9 kez, ilçe millî eğitim müdürleri 7, 6, 5, 4 kez, arka arkaya, mahkeme kararlarının mevcudiyetine rağmen, oradan oraya sürülmektedir. Bunu, vicdanların kabul etmesi mümkün değildir. Böylesine uygulamalar hukuk devletini yaralamaktadır; halkın, devlete ve idareye olan güvenini şiddetle sarsmaktadır. Bunun, mutlak surette önüne geçilmesi gerekmektedir.

1991 yılında, Danıştayın açılış konuşmasında, Sayın Ekrem İspir'in sözünü ettiği hususları bir daha arz etmek istiyorum: “Belirtilen Anayasal ve yasal duruma karşılık, uygulamada, idarenin, özellikle kamu personeliyle ilgili konularda, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan uygulamalar içerisine girdiği gözlemlenmektedir. Görevine son verilen veya naklen bir başka yere atanan kamu personelinin açtığı davalarda verilen yürütmenin durdurulması veya iptal kararları idarece hiçe sayılmakta, neticesiz hale getirilmek için her türlü eylem ve işlem yapılmaktadır. Hemen uygulanmakta, şeklen uygulanmakta; ertesi gün, kişiler, başka başka yerlere yine sürülmeye devam edilmektedir.

Böylesine uygulamalar, adalete kesilmiş birer aciz vesikasıdır. Bu tür uygulamalardan tüm kurum ve kuruluşlarda şiddetle kaçınılmalıdır.

İşte bu nedenlerle, idarî yargı kararlarına karşı yürütmede vuku bulacak keyfî ve haksız bir direnişin hukukî tazminat...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Sayın milletvekilleri, umudumuz odur ki, yasalarda yazılı “hukuk devleti” fiilen de gerçekleşir. Bu, toplumsal barışın da bir vasıtasıdır, garantisidir, hak ve özgürlüklerin teminatıdır; çünkü, kişileri, güçlü olan Yasamaya, yürütmeye ve idareye karşı koruyacak olan yargı bağımsızlığıdır, mahkemelerin bağımsızlığıdır ve bu kararlara uyulma zorunluluğudur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'a teşekkür ediyorum.

2. - Kahramanmaraş Milletvekili Ali Şahin'in, Kahramanmaraş Andırın ve Nurhak İlçelerinin yol ve diğer altyapı sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın cevabı

BAŞKAN - Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Şahin, Kaharamanmaraş İli Andırın ve Nurhak İlçelerinin yol ve diğer altyapı sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz istemiştir.

Buyurun Sayın Şahin. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş'ın Andırın İlçesinin sorunlarına, zamanım kaldığı takdirde diğer ilçelerin sorunlarına değinmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclise saygılar sunarım.

Kahramanmaraş'ın, merkez ilçeleriyle birlikte, 10 ilçesi vardır. Bunlar içerisinde en eski ve geri kalmış olanlardan birisi Andırın İlçesidir. Andırın İlçesinin 54 köyü, 2 kasabası bulunmaktadır. Kuzeyde kalan köyler orman köyleri olduğu için, yeterli tarım arazisi bulunmamaktadır. 1980 yılından önce odun ve tomruk istihsalinden köylüye yeterli pay ve ücret ödenirken, son yıllarda bu imkânlar kısıtlanmıştır. Andırın, devlet ormanı bakımından son derece zengin ve her yıl binlerce metreküp kerestelik orman emvalinin idarece satıldığı bir ilçedir. Fakat, halkımız orman içinde ikamet etmek zorunda olduğu için, ormandan bir çalı kaldırsa mahkemeye düşüyor, ceza alıyor; fakat, ormandan yeterince yararlanamıyor, istifade edemiyor; içinde yaşadığı orman başkaları tarafından kesiliyor, kaldırılıyor, götürülüyor. Andırınlıların istediği, Andırın'da, orman ürünlerine dayalı bir sanayi tesisinin kurulmasıdır. Bununla halka iş verilecek ve millî ekonomiye katkıda bulunulacaktır.

Andırın'ın kendi ili olan Kahramanmaraş'la arasında asfalt yol bağlantısı yoktur. Bu nedenle, Andırınlı, kışın kendi iline gitmek için Kadirli-Osmaniye-Nurdağı gibi üç vilayet hudutlarından gidip gelmek, 400 kilometre yol kat etmek zorunda kalmaktadır. Tüm ısrar ve zorlamalarımızla, bu yolun yapımına 1991 yılında başlanmış olmasına rağmen bitirilememiştir. Bugün için yolun ancak yüzde 80'e yakın bir bölümü yapılmış, yolun geri kalan kısmının bitirilmesi için 800 milyar liraya ihtiyaç olduğu bildirilmiştir. 1997 yılı içerisinde, Andırın-Kahramanmaraş yolu için ayrılan ödenek 260 milyardır. Bu parayla, yolun birkaç yıl daha bitirilemeyeceği gözükmektedir.

Halbuki, önceleri Adana ve Osmaniye'yle ilişki kurulduğu için, Andırın'da ekonomiden yoksun, çalışma imkânı olmayan halk, kendi vilayeti olan Kahramanmaraş'a değil, daha çok, Kadirli'ye, Osmaniye'ye göç etmiş, oraya yerleşmiştir.

Ayrıca, Andırın İlçemizin en yakın hudut komşusu Göksun İlçesidir; bununla arasında 60 kilometrelik bir yol vardır. Yol üzerinde Geben Kasabası ve 20'ye yakın köy bulunduğu halde, bu yolun yaptırılması da mümkün olmamaktadır. Bölge halkı, hastalarını sırtında taşımak zorunda kalmaktadır. Bu yolun yapımı için bu sene ihale yapılmamıştır; sadece 7 kilometrelik asfalt yol yapılacağı bildirilmiş, bunun için 21 milyar 500 milyon para ayrılmıştır ki, bu parayla 3-5 kilometreden fazla yol yapmak mümkün değildir.

Andırın İlçesinin Çokak Bucağı vardır; bu bucağın 15 kilometrelik yolu yirmi yıldır Karayollarının programındadır; fakat, bir türlü yapılamamıştır. Bu yoldan 15 köy yararlanmaktadır. Bu yolun yapımı için tüm ısrarlar boşa çıkmış, 1987'den sonra 18 inci Dönem Milletvekilliğimde verdiğim bir yazılı önergeye, Bakan, bu yolun asfaltlandığını bildirmiştir; fakat, bir kuruş para ayrılmamış ve bu, programda yoktur; halk, kışın çamura, yazın toz yutmaya terk edilmiştir.

Birkaç gün önce, Nurhak-Kapıdere yolunun Gölbaşı-Kapıdere bölümünün bu yıl ihale edildiğini memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu konuda Sayın Bakana teşekkür ediyorum; yalnız, ayrılan ödenek 10 milyar civarında bir paradır ki, bu, ancak bir şantiye kurmaya yetecek niceliktedir.

Değerli arkadaşlarım, Andırın İlçemizin diğer sorunları da vardır, onlara değinmek istiyorum. Andırın'da birçok köylerimizin içmesuyu yoktur; halk, kuyulardan çekilen ve derelerden akan, içilmeye müsait olmayan suları kullanmak zorunda kalmıştır. Andırın'da bir hastane vardır; fakat, bir tek operatör doktor bulunup başka doktor olmadığı için yeterince hizmet alınması mümkün olmamaktadır. Bunun için, dahiliye, kadın doğum ve çocuk doktoruna ihtiyaç vardır.

Bu yıl, Andırın'a meslek yüksekokulu açılmış, Andırın halkı bundan son derece mutlu olmuştur. Bu okulun hizmet vereceği kendine ait bir ana binanın yapılmasında yarar görüyoruz. Millî Eğitim Bakanımız Sayın Mehmet Sağlam Andırın İlçesine Anadolu Lisesi ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ALİ ŞAHİN (Devamla) - ...genel lise açmış, bunlar için kendisine teşekkür ediyorum; ancak, son derece büyük öğretmen sıkıntısı vardır, bunların temin edilmesini bekliyorum.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak, Andırın İlçesi, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan daha çok Kadirli ve Osmaniye'ye endekslidir. Zaten, Kahramanmaraş'a yol olmadığı için Andırınlının büyük bir bölümü göçmüş, Osmaniye'ye yerleşmiştir. Osmaniye'nin il oluşumunda, Andırın, Osmaniye'ye bağlanmak için gayret sarf etmiş, bağlanmamış; Kadirlili, bağlanmayacağım demiş, bağlanmıştır. Şimdi, 40 köy, 2-3 belediye, il genel meclisi üyeleri ve tüm parti başkanları, Andırın'ın Osmaniye'ye bağlanması yolunda imza toplamışlar, Yüce Meclise gelmek üzereler.

Sayın Başkana bu fırsatı verdiği için teşekkür ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Şahin'e teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmayı Hükümet adına cevaplandırmak üzere, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Kahramanmaraş Milletvekili değerli arkadaşımızın, Kahramanmaraş ve özellikle de Andırın-Göksun yolu ve diğer yollarla ilgili yapmış olduğu konuşmaya cevap vermek üzere, Bayındırlık Bakanı olarak söz almış bulunuyorum.

Andırın-Göksun yolu, Kahramanmaraş milletvekilleri ve Andırın, Göksun Belediye Başkanları ve o çevre insanları tarafından yakından takip edilmektedir. Bu yola, 1996'da asfalt çalışmaları yapılmış, 1997'de de devam edilecektir. Andırın ile Göksun arasındaki bu yol, umut ederim, 1997'de asfalt olarak hizmete açılacaktır. Yeterli ödenek de tahsis etmekte imkân bulacağımızı tahmin ediyorum; global ödenekler listesinden, yapım onarımdan, bu yola gerekli olan imkânlar tahsis edilecektir.

Diğer taraftan, yine, değerli milletvekili arkadaşımızın bahsettiği Kahramanmaraş-Andırın, Kahramanmaraş-Nurhak yollarıyla ilgili de şunları söylemek istiyorum: Kahramanmaraş-Andırın arasındaki yola, 1997'de 260 milyar lira ödenek tahsis edilmiştir ve 620 milyar yatırım bedeli olan bir yoldur. 1997'de, bu yolda çalışmalar devam edecektir.

Kahramanmaraş-Nurhak arasında, Gölbaşı-Kapıdere arasındaki 22 kilometrelik yolun inşaı için de -kendilerinin de ifade ettikleri gibi- üç gün önce 20 Ocak 1997'de, 487 milyar keşif bedeliyle ihalesi yapılmıştır. 1997 ödeneği az görülmektedir; ancak, yıl içinde aktarmalarla ve umut ederim, Hükümetimizin Karayollarına tahsis edeceği ek yatırım kaynaklarıyla, bu yola da daha fazla kaynak ayırma gayreti içinde olacağız.

Ben, bu vesileyle, Kahramanmaraş'ın, özellikle son yıllarda, önde tekstil olmak üzere, süratle sanayileşen bu ilimizin yol meselelerini yakından takip ettiğimizi arz etmek istiyorum. Kahramanmaraş'ın çok yakınında otoyol var; Gaziantep-Adana otoyolu var, Tarsus otoyolu var. Bu otoyola, Kahramanmaraş'ın, yüksek standartlı yolla bağlanması için de çalışmalar yapmaktayız. Bunlardan biri, Kahramanmaraş'ın Narlı noktasında otoyola bağlantısı ve o otoyoldan Gaziantep'e daha yüksek standartta bir ulaşım imkânıyla ulaşmasıdır. Bununla ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.

Diğer taraftan, Kahramanmaraş'ın, Adana'ya, Çukurova'ya bağlantısı, Nurhak bölgesine bağlantısı için, 10 metre genişliğindeki mevcut karayolunun platform genişliğinin, yüksek standartta, 12 metreye yükseltilmesi için de yine çalışmalar devam etmektedir. Yakında, inşallah, Kahramanmaraş'ı ziyaret de edeceğim Bayındırlık ve İskân Bakanı olarak ve gerek Bakanlığımızın gerekse diğer birimlerin hizmetlerini yerinde görme imkânına kavuşacağım. Kahramanmaraş'ın, hemen, Gaziantep'le Adana arasında ticarî ve sınaî yönden süratle gelişme istidadı olan bir ilimiz olduğunu yakinen müşahede ediyoruz, takip ediyoruz.

Kahramanmaraşlıların, bir de, Ankara'dan güneydoğuya akan, İstanbul'dan güneydoğuya akan trafiğin, Kahramanmaraş-Kayseri arasındaki yolun standardının yükseltilerek, Çukurova'dan dolaşması yerine, çok uzun bir güzergâhtan dolaşması yerine, doğrudan doğruya Kahramanmaraş üzerinden seyri için yol standardının yükseltilmesi talepleri vardır; bunun da üzerinde duruyoruz.

Bunları ifade fırsatı verdiği için değerli milletvekilimize teşekkürlerimizi arz eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmayı cevaplayan Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan'a teşekkür ediyorum.

3. - Ankara Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, Alman basınındaki Türkiye Cumhuriyetinin itibarını zedeleyici yayınlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın cevabı

BAŞKAN - Gündemdışı son konuşmayı, Ankara Milletvekili Sayın Agâh Oktay Güner istemişlerdir.

Sayın Güner, Alman basınında yer alan Türkiye Cumhuriyetinin itibarını zedeleyici yayınlar konusunda gündemdışı söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Güner. (ANAP sırarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Güner.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Huzurlarınıza, milletimizi derinden yaralayan, devletimizin itibarını rencide eden Alman Mahkemesinin eroin kaçakçılığıyla ilgili kararı ve bu kararın Batı basınında yayın tarzıyla ilgili üzüntülerimi ifade etmek ve bu acıyı sizlerle bölüşmek için gelmiş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Almanya'da bu gibi haberlerin çıkması Türk Milletini ve inanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyelerini derinden yaralamıştır. Dost bildiğimiz, NATO bünyesinde müttefikimiz olan, tarihte pek çok ortak noktalarımız bulunan ve milletimizin kader çizgisinin kendi kader çizgileriyle zaman zaman kesiştiği Almanya'nın bu tavrından üzüntü duymamak mümkün değildir. Dostluklar, hele Türkiye'nin dostluğu çok ciddî bir değerdir. Alman dostlarımızı bu konuda dikkatli olmaya, dikkatli hareket etmeye davet etmenin, hakkımız olduğuna inanıyorum.

Ayrıca, tarafsızlığıyla ün yapan Alman yargı organlarından Türkiye'ye yönelik bu ağır iddia ve ithamlar şayet kesin delillere dayanmıyorsa, son derece düşündürücü ve üzücüdür. Sayın Hükümetin, böylesine ciddî bir mesele burada konuşulurken sohbete devam etmesi de aynı ölçüde üzücüdür. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, üzüntümüz derindir; devletimiz, Hükümetimiz itham altındadır. Şanlı Bayrağımız, Sayın Başbakan Mısır'a gittiği zaman göndere çekilmemişti; duyduğumuz elemi bu kürsüden ifade etmiştik.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) - Ne alakası var!..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, şanlı Bayrağımız bir eroin iğnesiyle temsil edilmektedir... Bundan üzüntü duymamak, elem duymamak, bu Bayrağın ne ifade ettiğinin şuurunda olmayanların işi olabilir. Ben, bu çatının altında, bu şuurdan nasipsiz bir arkadaşımızın bulunduğuna inanmıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, bu konuşmayı muhalefet gayretiyle yapmıyorum. Devletimizi yaralayan, milletimizi yaralayan Alman mahkemesinin bu kararı karşısında, devletimizin ve milletimizin haysiyetini korumanın ortak inancımız olduğu şuurundan hareketle sözlerimi ifade ediyorum. Hükümetin şahsında milletimize ağır bir itham yöneltilmiştir. Bu iddiaların Hükümetçe süratle açığa kavuşturulması gerekmektedir. Almanya'da da yargı bağımsızdır ve Alman mahkemeleri bağımsızlık konusunda son derece hassastırlar; ancak, Alman Hükümetinin, olayları dikkatle araştırması gerekmektedir. Eğer, Alman mahkemesinin iddiası doğru değilse, Alman Hükümeti, Türk Devletini, Türk Milletini yaralayan bu karar sebebiyle bizden özür dilemelidir. Kendi içinde gerekli tahkikatı yaparak, suçluları cezalandırmak Alman Hükümetinin sorumluluğudur.

Bizim Hükümetimize gelince; devleti yaralayan bu mahkeme kararıyla ilgili olarak, Hükümet, gerekli araştırmaları yapmalı ve yaptırmalıdır; çünkü, ağır bir itham vardır; Alman mahkemesi “Türk Hükümeti bilgi almamızı engellemiştir” demektedir. Şimdi, burada, Hükümete yakışan, hakikati tespittir. Alman mahkemesine bilgi verilmiş, gerekli bütün dokümanlar gönderilmişse, Hükümet, bu meseleyi kürsüye getirmelidir. Zamanında Alman mahkemesine gerekli bilgiler verilmemişse, o zaman, yine Hükümet, bu işin suçluları, ihmalkârları şunlardır demelidir. Hükümet, dünya kamuoyu önünde, devletimize yöneltilen bu ağır ithamlar karşısında, varsa, suçluları, zaman kaybetmeden gün ışığına çıkarmalıdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güner, konuşmanızı tamamlayın efendim.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Takdir buyurulacağı gibi, devletin itibarını zedeleme pahasına, varsa bazı siyasîleri korumak, Hükümetlere hayır getirmez. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri)

Böyle gayretlerin millî itibarımızı yaralamasına, öncelikle Hükümetin karşı çıkacağını ümit ediyor; aziz Bayrağımızın nice milyon şehitle rengini almış güzelliğine eroin iğnelerinin gölgesini düşürtmemenin, öncelikle Hükümetin sorumluluğu olduğunu ifade ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan Ankara Milletvekili Sayın Agâh Oktay Güner'e teşekkür ediyorum.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmayı Hükümet adına cevaplandırmak üzere, Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Kazan. (RP sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce, gündemdışı söz alarak, Almanya'da bulunan bir mahkemenin, Türkiye'yi yöneten kişilerle ilgili, vatandaşlarımızla ilgili bir kararında dile getirdiği, fevkalade hassas bir konu nedeniyle konuşan Sayın Agâh Oktay Güner'e, önce teşekkür ediyorum; gösterdikleri millî duygulara olan hassasiyetinden dolayı, ki, bu, hepimizin vazifesi.

Yalnız, Sayın Başkan, şu anda, bizim elimizde bir gündem var; Meclis Başkanlığı tarafından bastırılmış bir gündem. Bu gündemde, gündemdışı konuşmalar yazılı. Burada, bu gündemdışı konuşmalarda yazılı olan birinci arkadaşımız konuştu, ikinci arkadaşımız da geldi konuştu; üçüncü arkadaşımız olarak Sayın Abbas İnceayan yazılı ve Bolu'da bulunan vakıflar hakkında konuşacak. Tabiî, Meclisin bir usulü var... (ANAP sıralarından gürültüler)

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Bakan, bu çok önemli.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Lütfen dinleyin... Lütfen dinleyin...

Meclisin bir usulü var: Meclis Başkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde o gün yapılacak olan gündemdışı konuşmalardan, ilgili bakanları haberdar eder ve o ilgili bakanlar da hazırlanırlar; gelirler, burada, Yüce Mecliste konuşan arkadaşın konuşmasına cevap verirler. Bu, bu Parlamentonun kurulduğu günden beri bir teamüldür. (RP sıralarından alkışlar)

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Ne ilgisi var!..

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Bizim, vakıflardan sorumlu Devlet Bakanımız, Sayın Abbas İnceayan'ın konuşmasına hazırlık yapıyor. Beklerken, birdenbire, Sayın Abbas İnceayan değil, tamamen şova müstenit, Sayın Agâh Oktay Güner çıktı ve burada, konuştu.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Başkan...

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sana mı soracağız?!.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Bunu sen yapıyorsun!..

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Agâh Oktay Güner Beyefendinin, her gün, herhalde, Türkiye'de çıkan gazeteleri büyük bir titizlikle takip ettiklerini, herhalde manşetlerini okuduklarını, ben, en başta düşünenlerin başında geliyorum.

Hükümetimizin bu konuda duyarsız olduğunu, tepkisiz olduğunu, özellikle Bonn Büyükelçimizin, Dışişleri Bakanlığımızın, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarımızın bu konudaki açıklamalarını, herhalde, dünkü ve bugünkü gazetelerde okumuş olmaları lazım. Bu, Hükümetin bir duyarlılığıdır. (ANAP sıralarından gürültüler)

AHMET KABİL (Rize) - Şov yapma...

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Siz, Hükümeti, burada, duyarsızlıkla itham edemezsiniz; bu bir.

İkincisi, Sayın Agâh Oktay Güner Beyefendi, burada konuşurken, kendilerinin konuşması sırasında, iki bakanın konuştuğundan bahsettiler. (ANAP sıralarından gürültüler) Sizi konuşuyoruz.

Bu, gündemde bulunmayan gündemdışı konuşmaya kim cevap verecek?.. Henüz bu konu Adalet Bakanlığına intikal etmemiş, henüz konuyu takip eden Dışişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanlığı. Dolayısıyla, Dışişleri Bakanlığının takip ettiği bir konuda, acaba, Dışişleri Bakanının bulunduğu taraftan bir bakan, mesela Millî Eğitim Bakanı gibi bir arkadaşımız mı konuşacak, yoksa ben mi konuşacağım; bu konu bizim aramızda nezaketen konuşuldu.

Şimdi, aramızda nezaketen ve tamamen sizin sorunuza cevap verebilmek için yaptığımız bu konuşmayı da, sizin konuşmanıza ilgisizlik gibi göstermek, önce size yakışmaz Sayın Agâh Oktay Güner. Biz, size değer verdik. (RP sıralarından alkışlar, ANAP sıralarından gürültüler)

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Bana millet değer verdi...

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Şunu hemen ifade ediyorum... (ANAP sıralarından gürültüler)

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Ben, milletin oyuyla buraya geldim...

BAŞKAN - Yerinizden müdahalede bulunmayın...

Sayın Bakan... Sayın Bakan...

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - ...demagojiyi bırakın, ciddiyete dönün...

(Başkan tarafından hatibin mikrofonu kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan... Sayın Bakan... (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Biz, bu konuda, Hükümet olarak, fevkalade titiziz, fevkalade hassasız. Temsil bakımından da ...

BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofonu kapattım efendim.(RP sıralarından gürültüler)

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Saygılar sunuyorum.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Niye kapatıyorsunuz ki?..

BAŞKAN - Sayın Bakan, son cümleleriniz, mikrofonu kapattığım için geçmedi; mikrofona konuşabilirsiniz...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Niye kapatıyorsunuz?..

BAŞKAN - Şunun için kapattım: Karşılıklı konuşmayacaksınız efendim... (RP sıralarından gürültüler)

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Başkanın böyle bir hakkı yok...

BAŞKAN - Bir de, İçtüzüğün belirttiği lisanla konuşacaksınız. (RP sıralarından gürültüler)

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Usulle ilgili konuşacağım efendim.

SITKI CENGİL (Adana) - Sayın Başkan, kürsüye yakışmıyorsunuz maalesef.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, müsaade eder misiniz... Sizden önce bir başka milletvekili arkadaşım talepte bulundu, onun istemlerini tespit edeceğim. (RP sıralarından gürültüler)

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Ayıp, ayıp! Bir Bakana olmaz...

BAŞKAN - Şimdi, bir milletvekili arkadaşımızın Başkanlıktan bir istemi var; onu tespit edeceğim.

Buyurun Sayın Güner.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Bakan benim konuşmamı cevaplandırırken sataşmada bulunmuşlardır; amiyane tabiriyle, üzerime gelmişlerdir, onun için söz istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Kapusuz, siz ne talepte bulunuyordunuz?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, şu Parlamentonun hüviyetine yakışır bir tarzla, yakışan bir uygulamanın ortaya konulması lazım. Bir hatip kürsüde konuşuyor; hem de bir Bakan, siz...

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Bakan konuşuyor efendim, Bakan... (RP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Müsaade buyurun efendim; benimle ilgili konuşuyor... Karşılıklı konuşmayın.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, böyle bir ortamda, galiba, hatırlatmayı, kürsüde konuşan Bakana değil de aşağıdan sataşan milletvekillerine yapmalısınız. Susturulması gerekli olan onlar, susturulması gerekli olan, kürsü değil.

Arz eder, teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) - DYP'liler, siz savunun Genel Başkanınızı!..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya'nın bir istemi var; onu tespit edeyim efendim.

Buyurun Sayın Gözlükaya.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Elbette, Alman mahkemesinin ve Alman gazetelerinin tutumunu kınıyoruz. Yalan yanlış birtakım beyanlarda bulunmuşlardır; tüm Türk Milleti olarak kınıyoruz. Yalnız, bunun politik malzeme yapılmasına karşıyız. Şimdi, bu millî meselede gündemdışı söz vermişsiniz; bizim bundan haberimiz yok, ilgili Bakanlığın haberi yok. Bu bakımdan, bunu niçin yaptığınızı izah etmenizi istirham ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Başka görüş beyan etmek isteyen arkadaşımız olmadığına göre, öncelikle, Sayın Adalet Bakanının bugünkü gündemdışı konuşma usulüyle ilgili ifadelerine cevap vermem gerekiyor; çünkü, işin o bölümünün, konuyu kürsüye getiren milletvekili tarafından değil, benim tarafımdan cevaplandırılması iktiza eder.

Değerli arkadaşlarım, gündemdışı konuşmalar, bildiğiniz gibi, İçtüzüğün 59 uncu maddesince düzenlenmiştir. 59 uncu maddede “Meclis Genel Kuruluna duyurulmasında zaruret görülen olağanüstü acele hallerde beşer dakikayı geçmemek üzere, Başkanın takdiriyle en çok üç kişiye gündemdışı söz verilebilir” denilmektedir.

Gündemdışı konuşmaların esas özelliği, olağanüstü acele hallerden birinin bulunmasıdır. Bunun bulunup bulunmadığı hususunu takdir edecek olan da, o günkü Meclis Genel Kurulunu yöneten Başkandır.

Ben, Meclis Başkanı olarak, bugün, çalışma programımıza göre, haftanın da son günü olması dolayısıyla, bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden birisi, bir tepki konulması gerektiğini düşünüyor ise, onu, acele hallerden, olağanüstü hallerden olarak takdir ettim. Aksi halde, bu konuda, ancak, salı günü konuşma yapılabilirdi, zaman geçmiş olabilirdi.

Burada, Türk toplumunda doğmuş olan millî hassasiyeti bir milletvekili arkadaşımız dile getirmek isterse, benim, her şeyden önce bu hassasiyeti dikkate alarak gündemdışı söz vermem gerekir; ancak, dün yaptığım ve Sayın Bakanlara da haber verilmiş olan duyurularda, söz hakkı almış bir milletvekili arkadaşımız vardı. Sayın Agâh Oktay Güner benden söz talebinde bulununca, “gündemdışı söz isteyen arkadaşlarımı belirledim; dosyamda daha birçok isim var, onların arasında bu üç arkadaşımı belirledim; onlardan herhangi birisi söz hakkından feragat ederse sizin konuşma imkânınız olur” dedim. Sayın Abbas İnceayan söz hakkından feragat etmiş; onun üzerine, Agâh Oktay Güner Beyefendiye söz verme imkânı doğdu. Bu sebeple, daha önce basılıp dağıtılan metinde bulunmayan bir sözcü, kürsüye gelmiş oldu; ama, bu, zaten gündemin içerisinde değildir değerli arkadaşlarım; adı üstünde, gündemdışı konuşmadır. Meclisi açtığımız anda, kapıdan girerken dahi, çok acele bir durum olur; bir milletvekili arkadaşım söz isterse, ona dahi söz vermek icap eder. O kabilden durumu değerlendirmeniz lazım.

Sayın Kapusuz'un itirazına gelince, ben, burada, Meclis kürsüsündeki...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, oraya geçmeden önce, bir konuyu belirtmek istiyorum.

BAŞKAN - Ben, bir şey konuşuyorum Sayın Grup Başkanvekili. Ben, konuşmamı tamamlayayım... Yerinden beyanı olan arkadaşlarımın beyanlarını tespitte titizlik gösterdiğimi siz de biliyorsunuz.

Kürsüdeki hatiplerden istediğimiz bir tek şey vardır; Meclis Genel Kuruluna ve Başkanlığa hitap etmeleri. Hatta, ben, bazen, Meclis kürsüsünden, televizyonları başındaki izleyicileri selamlayan arkadaşlarıma dahi ihtarda bulunuyorum; burada, İçtüzüğe göre, sadece Başkana ve Genel Kurula hitap edilir; karşılıklı konuşma yapılmasın diyorum.

Sayın Bakan bir karşılıklı konuşmaya girdi; ben, karşı tarafa da ikazlarımı yapabilmek amacıyla, kendisini sükûnete davet ettim; sözüne devam ettiği için, ondan fırsat bulup ikazlarımı yapabilmek bakımından sözünü kesmek zorunda kaldım.

Şimdi, benim, burada, birinci görevim, kürsüde konuşan, İçtüzüğe göre söz hakkı bulunan -ister bakan olsun ister milletvekili olsun- arkadaşımızın görevini kolaylaştırmaktır; birinci görevim odur; kürsünün sükûnetini sağlamaktır. Bu konuda, her türlü tedbiri alma yetkisini de, burada oturduğum sürece, kendimde görüyorum.

V. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Başkan, sataşma sebebiyle...

BAŞKAN - Sataşma konusuna gelince: Ben, Sayın Bakanın konuşmasında, aslında -bütün Meclisin de tasvip ettiği- burada gösterilmiş olan duyarlılığa ilişkin cevaplar bekliyordum; ama, bu konuyu gündeme getiren Sayın Agâh Oktay Güner'e önce teşekkür etmesine rağmen, sonra “şovmen” ve “demagoji yapıyorsun” sözleriyle sataşmada bulunmuştur. (RP sıralarından “şovmen demedi” sesleri)

Sataşma vardır; onun için, Sayın Agâh Oktay Güner'e, sataşmadan dolayı söz veriyorum.

Buyurun Sayın Güner. (ANAP sıralarından alkışlar, RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Söz verdim; daha sonra görüşünüzü alacağım efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim...

BAŞKAN - Kürsüde hatip varken başkasına söz imkânı tanımam mümkün değil; daha sonra görüşünüzü tespit edeceğim Sayın Hatiboğlu.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri... (RP sıralarından, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Dışarı mı çıkmak istiyorsunuz sayın milletvekili? (RP sıralarından gürültüler)

AHMET DERİN (Kütahya) - Çıkarız, çıkmayız... Sen işine bak...

BAŞKAN - Sükûnetle dinleyin efendim... (RP sıralarından gürültüler) Sükûnetle dinleyin; sükûneti sağlamak için tedbir almak zorunda kalmayalım.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Niye ortalığı alevlendiriyorsunuz Sayın Başkan?

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir mübarek ramazan vaktinde, ramazanın kutsallığını herkesten iyi bildiğini iddia eden arkadaşlarımızın üslubu çok düşündürücüdür. (RP sıralarından gürültüler)

Sayın Hükümet diyalog talebinde bulunmuştur; diyalog talebinde bulunan bir hükümetin, muhalefetle ilişkilerimizi daha iyiye götürmek istiyoruz diyen bir iktidarın Sayın Adliye Bakanının, mesleği de hukukçu olan Sayın Kazan'ın, bana dönerek “size değer verdiğim için cevap veriyorum” demesi, onun açısından son derece üzüntümü mucip olmuştur. (RP sıralarından gürültüler)

Biz milletvekilleri, burada, bakanların takdiriyle değil, milletin iradesiyle bulunuyoruz. Bunu iyi bilin; bunu çok iyi bilin! (ANAP sıralarından alkışlar, RP sıralarından “ne bağırıyorsun” sesleri)

AHMET DERİN (Kütahya) - Burada herkes öyle... Şovmen!..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bu mikrofon çok güçlü; benim sesim de gür...

BAŞKAN - Sakin olun...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - İkincisi, değerli arkadaşlarım, devletin itibarı yara alıyor, Hükümet ağır bir itham altında, bu üzüntüyle buraya geldim diyorum, şovmenlikle itham ediliyorum... Sayın Bakan zannediyorum çok yorgundurlar; akşam, evlerine gittiklerinde, başucu kitaplarından olması gereken bir lügatı açarak, şovmen kelimesinin manasını öğrenirlerse, utanç duyacaklarına inanıyorum.

Beni şovenist olmakla itham ettiler...

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Demedi...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Zabıtlarda var...

Sayın Bakan, biz, hep bu milleti sevdik; bu milletin evladı olduğunuz için sizi de seviyorum ve sizin gibi bir şahsiyetin Adliye Bakanı olması sebebiyle, baht utansın diyorum.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (ANAP sıralarından alkışlar; RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, bugün, dünden itibaren, özellikle, Alman mahkemesinde görev yapan bir hâkimin fevkalade çirkince ve adice yapmış olduğu bir değerlendirme sonucunda, hepimizi yaralayan ve Türk hükümetlerini de hedef alan beyanı sebebiyle, bir gündemdışı konuşmaya izin verdiniz.

Bu konuşmaya izin verdiğiniz için size teşekkür ediyoruz; ancak, burada geleneklere aykırı bir tutum var; bizim hassasiyetimiz orada. Konunun hassasiyetine gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ediyoruz; ancak, buna cevap vermeye imkân sağlayacak, gerek Hükümete ve gerekse gruplara duyuruyu sağlayan böyle bir gündemin dağıtılmasına imkân vermediğinizden dolayı üzüntü duyuyoruz.

Bu bakımdan, geçmişteki geleneklerimize, bugüne kadarki Meclis geleneklerine bakarsak, daha evvelden yapıldığı gibi, bize de bu imkânı vermiş olsaydınız, o takdirde, biz, değerli milletvekillerini, hiç olmazsa bu konuda uyarmış, aydınlatmış olurduk.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Değerli arkadaşlarım, şu anda, gündemdışı olarak, konu, Meclise getirilmiştir. Diğer gruplarımızın da aynı duyarlılığa katıldıklarını tespit ediyorum. Sayın Adalet Bakanı da, gündemdışı konuşmaya cevap verirken bu konuda Hükümetin duyarlılığını ve şu ana kadar yapmakta olduğu, yapmış olduğu, bundan sonra yapacağı işlemlerle ilgili bilgi verdi. Böylece, tüm Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konudaki duyarlılığı bir kere daha ortaya çıkmış oldu.

Şimdi, Sayın Yasin Hatiboğlu'nun istemlerini tespit edeceğim.

Buyurun Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, demokrasilerde, takdir edersiniz, yönetim, kurallarla olur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetimini belirleyen iki kural vardır; bunlar, ya İçtüzük hükümleri ya da yerleşmiş teamüllerdir. Doğrudur; Sayın Başkanlığınızın, yönetimde bulunan Sayın Başkanlığınızın, bırakın önceden tespit etmeyi, gündeme geçmeden önce, hemen, buracıkta, bir sayın üye gündemdışı söz istese ona söz verme hakkı, yetkisi vardır. (ANAP sıralarından “Öyle değil” sesleri, gürültüler; RP sıralarından “Adam ol da dinle” sesleri)

Müsaade buyurun... Ben, kendimi ifade edecek durumdayım... Müsaade buyurun...

59 uncu maddede “Meclis Genel Kuruluna duyurulmasında zaruret görülen olağanüstü acele hallerde beşer dakikayı geçmemek üzere, Başkanın takdiriyle en çok üç kişiye gündemdışı söz verilebilir. Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir” denilmektedir. Acele ve olağanüstü hallerde meseleyi Genel Kurula duyurmak değil, Genel Kurulun bilgisine, Hükümetin cevabıyla birlikte iletmek esastır. O cevaba fırsat verebilmek için bütün teamüllerde, uygulamalarımızda olduğu gibi, gün öncesinden veya aynı gün, Hükümet, gruplar, talepte bulunanların haberdar edilegelmiş olduğu, Yüksek Başkanlığınızca da malumdur. Buradaki eksiklik şudur: Sizin de ifade ettiğiniz gibi, Hükümet haberdar edilmemiş, kendisini cevaba hazırlama, Genel Kurulu tatmin edecek bir cevap hazırlama fırsatını bulamamıştır. Ben, bu hususun uygulamada böyle olduğunu, zabıtlara da geçmesi açısından ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu çok teşekkür ediyorum. Bu konuda hiçbir fikir ayrılığımız yok. Ben de hangi zaruretler dolayısıyla böyle bir uygulamaya geçmek zorunda kaldığımı biraz önce ifade ettim. Yoksa, elbette, Hükümete yeterli hazırlanma zamanı verecek bir durum olsaydı, Hükümete de duyuracaktık; ama, İçtüzükteki hüküm gereğince, Hükümet, her zaman bu konuşmalara cevap verebilir. Bazı hususlarda da önceden bildirmiş olmamıza rağmen cevap verme hakkını kullanmıyor, o da Hükümetin takdirindedir.

Teşekkür ederim açıklamalarınız için.

Buyurun Sayın Kazan.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, tabiî, deminki davranışınız dolayısıyla ben kürsüye çıkmak istemiyorum; şuradan, yerimden ifade etmek istiyorum: Ben, Sayın Agâh Oktay Güner'in şov yaptığını söyledim; ama, kendisine şovmen demedim; bu, zabıtlara geçsin. (ANAP sıralarından gürültüler)

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Ne demek... Dediniz!..

BAŞKAN - Tamam efendim, Sayın Bakan açıklamalarını yapıyor...

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Kendisi hakkında “şovenist” tabirini kullanmadım ben. Önce, bütün bu ifadelerden dolayı benim söz hakkım vardır; ama, kullanmak istemiyorum. Değer vermek eğer bir eksiklikse, ben, o eksik tarafını geri alıyorum.

Saygılar sunuyorum. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Meclis araştırması önergeleri vardır; okutuyorum:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker ve 34 arkadaşının, İstanbul Şişli'de meydana gelen ve iki kişinin ölümüyle sonuçlanan patlama olayının aydınlığa kavuşturulması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

27.9.1995 tarihinde Abide-i Hürriyet Caddesi Hattat Sokak Numara 1 Şişli/İstanbul adresinde meydana gelen, İstanbul Bankası Genel Müdürü iken Özer Uçuran Çiller'in yanında görevli bulunan ve sonra Matild Manukyan'ın yanında görev alan Mehmet Urhan ve olay anında arabada bulunan sürücü Necati Akçay'ın ölümüyle sonuçlanan patlama olayının nedenleri hakkında resmî makamların birbiriyle çelişen ve yalanlayan açıklamalarının ve olayın açıklığa kavuşturulması için, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, Meclis araştırmasını arz ve teklif ederiz.

1. Tevfik Diker (Manisa)

2. Enis Sülün (Tekirdağ)

3. Adem Yıldız (Samsun)

4. Zeki Çakan (Bartın)

5. Refik Aras (İstanbul)

6. Muzaffer Arslan (Diyarbakır)

7. Yaşar Okuyan (Yalova)

8. Miraç Akdoğan (Malatya)

9. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)

10. Abbas İnceayan (Bolu)

11. Yusuf Ekinci (Burdur)

12. Adil Aşırım (Iğdır)

13. İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)

14. İrfan Demiralp (Samsun)

15. Biltekin Özdemir (Samsun)

16. Işın Çelebi (İzmir)

17. Ahmet Kabil (Rize)

18. Selahattin Beyribey (Kars)

19. Cemal Alişan (Samsun)

20. Abdullah Akarsu (Manisa)

21. Mete Bülgün (Çankırı)

22. Mahmut Bozkurt (Adıyaman)

23. İbrahim Çebi (Trabzon)

24. Metin Gürdere (Tokat)

25. Burhan Kara (Giresun)

26. Nabi Poyraz (Ordu)

27. Kaya Erdem (İzmir)

28. Avni Akyol (Bolu)

29. Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)

30. Emin Kul (İstanbul)

31. Süleyman Çelebi (Mardin)

32. İlker Tuncay (Ankara)

33. Yüksel Yalova (Aydın)

34. Cemal Özbilen (Kırklareli)

35. Eyüp Aşık (Trabzon)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Diğer Meclis araştırması önergesini okutuyorum:

2. - İçel Milletvekili Oya Araslı ve 29 arkadaşının, eğitim veya dinî amaçlı ev, yurt, tarikat, dergâh gibi kuruluş, örgüt ve yerlerin faaliyetlerinin araştırılarak Atatürk ilkelerine ve cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı eylemlerinin önlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/144)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasamız, Türkiye Cumhuriyetini, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamış ve bu niteliklerin değiştirilemeyeceğini; değiştirilmesinin bile önerilemeyeceğini açıkça ifade etmiştir.

Buna rağmen, son zamanlarda cumhuriyetin bu temel niteliklerine ve özellikle laikliğe aykırı tutum ve davranışların ivme kazandığı görülmektedir.

Teokratik devlet özlemi içerisindeki gerici ve şeriatçı kimi kişi, kuruluş ve gruplar, siyasî çıkarları ve karanlık birtakım emelleri için vatandaşlarımızın dinî inançlarını istismar etmeye yönelmişlerdir.

Anayasamızın 174 üncü maddesi ile korunan inkılap kanunları çiğnenmekte; 30 Kasım 1925 tarihli Tekke ve Zaviyelerle, Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unsurların Men ve İlgasına Dair Kanunun yasakladığı tarikatlar serbestçe faaliyetlerini yürütmekte, şeyhlik, müritlik, dedelik, seyitlik, babalık, emirlik kurumları varlığını sürdürmektedir.

Kimi tarikat mensupları, Anayasa ve laik düzeni kabul etmediklerini, şeriat düzenini istediklerini açıkça ifade etmektedirler.

Anayasamızın güvence altına aldığı medeni nikah esası ayaklar altına alınarak, medeni nikah gerçekleşmeden yapılması yasaklanmış olan imam nikahı ile genç kızlar avlanmakta, iffet ve namusları birtakım tarikat buyrukları ile kirletilmektedir.

1934 tarih ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanuna aykırı bir biçimde, sarıklı, cüppeli kimseler sokaklarda dolaşmaktadır.

Kimi genç kızlarımızın beyni, türbanı, dinî inanç gereğinden çok bir inatlaşma, şeriat ve siyaset yandaşlığı simgesi olarak taşıma konusunda zehirlenmektedir.

Bu tablo karşısında kimi bakanların susması, kiminin ise açıktan destek vermesi, gerici ve şeriatçı akımları cesaretlendirmektedir. Hele Başbakanın, irticanın mimarlarını sarık ve cüppeleriyle onur konukları olarak kabul etmesi, onları inanılmaz boyutlarda şımartmış ve cumhuriyetin ortak değerlerini yok etmek için cesaretlendirmiştir.

Din ve vicdan özgürlüğünün en geniş anlamda ve Anayasa güvencesi altında var olduğu laik ve demokratik Türkiye'de, özellikle siyasal İktidardan cesaret alınarak sergilenen, ülkemizi ortaçağ karanlıklarına çekmeye yönelik bu gerici davranışlar karşısında hareketsiz kalınamaz.

Bu gerici akımlara, tekke, zaviye, dergâh ve tarikatları yeniden hortlatarak, dinî inanç sömürüsüne yönelen sahte din adamlarına karşı ulusumuzu ve cumhuriyetimizi korumak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en başta gelen ve ertelenemez görevidir.

Bu neden ve amaçlarla:

1) a- Okulöncesi dahil, eğitimin her derecesindeki ve türündeki öğrencilerin barınmalarına, beslenmelerine, iaşe ve ibatelerine, ikame, eğitim ve öğrenimlerine yardım amacı güden resmî veya özel, gerçek veya tüzelkişilerce ve kurumlarca, tarikat, vakıf ve derneklerce çeşitli örgütlerce işletilen, kiralanan, desteklenen yurt, lokal, barınma yeri, imarethane ve benzeri kurum ve kuruluşların,

b- Dinî eğitim ve dinî amaçlı kurs veren resmî veya özel, gerçek veya tüzelkişilerin, çeşitli örgütlerin,

c- Cemaat, tarikat ve kişilere bağlı tekke, zaviye, dergâh ve benzeri kuruluş ve yerlerin aynî ve nakdî gelir kaynaklarının, çalışmalarının tespiti;

2- Atatürk ilkeleri ve cumhuriyetin temel niteliklerine karşıt ve aykırı eylem ve görüntülerin kaynağının, nedenlerinin, niteliklerinin ortaya konulması ve bunların önlenmesi için gerekli tedbirlerin belirlenebilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile kamuoyunun bu konularda doğru bilgilendirilmesi amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1. Oya Araslı (İçel)

2. Önder Sav (Ankara)

3. Nihat Matkap (Hatay)

4. Birgen Keleş (İzmir)

5. Sabri Ergül (İzmir)

6. Mustafa Kul (Erzincan)

7. Altan Öymen (İstanbul)

8. Yusuf Öztop (Antalya)

9. Yahya Şimşek (Bursa)

10. Algan Hacaloğlu (İstanbul)

11. Zeki Çakıroğlu (Muğla)

12. Ayhan Fırat (Malatya)

13. Atilâ Sav (Hatay)

14. Mustafa Yıldız (Erzincan)

15. Ali Rıza Bodur (İzmir)

16. İrfan Gürpınar (Kırklareli)

17. Nezir Büyükcengiz (Konya)

18. Bekir Kumbul (Antalya)

19. Ali Topuz (İstanbul)

20. Ercan Karakaş (İstanbul)

21. Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)

22. Ahmet Küçük (Çanakkale)

23. Mahmut Işık (Sıvas)

24. Murat Karayalçın (Samsun)

25. Mehmet Moğultay (İstanbul)

26. Hikmet Çetin (Gaziantep)

27. Haydar Oymak (Amasya)

28. Mehmet Sevigen (İstanbul)

29. Orhan Veli Yıldırım (Tunceli)

30. Celal Topkan (Adıyaman)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusudaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Şimdi, diğer bir Meclis araştırması önergesi var; okutuyorum:

3. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 23 arkadaşının, Burdur İlinin ekonomik, sosyal ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/145)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Burdur İlimiz 9 bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Burdur ve ilçeleri zengin kültür varlığı ve güzel doğasıyla Batı Akdeniz Bölgesinin en güzel yörelerinden birisidir.

Burdur, kırsal alandan göç alan, öte yandan çevre illere göç veren bir il konumundadır.

Burdur İlimizin ekonomik, sosyal ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1. Yusuf Ekinci (Burdur)

2. Ahmet Alkan (Konya)

3. Zeki Çakan (Bartın)

4. İsmail Durak Ünlü (Yozgat)

5. Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)

6. Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

7. Nabi Poyraz (Ordu)

8. Enis Sülün (Tekirdağ)

9. Ömer Ertaş (Mardin)

10. Refik Aras (İstanbul)

11. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

12. Emin Kul (İstanbul)

13. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

14. Metin Emiroğlu (Malatya)

15. İrfan Demiralp (Samsun)

16. Ünal Yaşar (Gaziantep)

17. Ahmet Kabil (Rize)

18. Sümer Oral (Manisa)

19. İrfan Köksalan (Ankara)

20. Abbas İnceayan (Bolu)

21. Ahmet Neidim (Sakarya)

22. İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)

23. Tevfik Diker (Manisa)

24. Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)

Gerekçe:

Burdur, nüfusu göç sebebiyle eksilme noktasında olan bir ilimizdir.

Türkiye'de kişi başına düşen gayri safî yurtiçi hâsıla 2,173 Amerikan Doları iken, Burdur'da bu miktar 1,842 ABD Doları düzeyindedir.

Burdur İlimizde bitkisel üretimi artırmak için şart olan tarımsal sulama yatırımları yeterli düzeyde değildir. Burdur ilimizin ekonomisinde hayvancılık büyük bir yere sahiptir. Özellikle, süt inekçiliği ileri düzeydedir. Bu sebeple, Burdur'un ilçelerindeki üreticiye ve süte dayalı kooperatiflere destek sağlanmalı, kendi yemlerini üretmeye, sütü işlemeye teşvik edilmelidir.

Açıklanan bu sebeplerle, Burdur İlimizin ekonomik ve sosyal sorunlarının incelenerek gerekli çözüm önerilerinin ortaya konulmasına aracı olacak olan bir Meclis araştırması komisyonu kurulmalıdır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Son Meclis araştırması önergesini okutuyorum:

4. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 22 arkadaşının, şeker üretimi ve şeker fabrikaları ile şeker pancarı üreticisinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/146)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Şeker üretimi, şeker fabrikaları ve şeker pancarı üreticisinin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1. Yusuf Ekinci (Burdur)

2. Ahmet Alkan (Konya)

3. Zeki Çakan (Bartın)

4. İsmail Durak Ünlü (Yozgat)

5. Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)

6. Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

7. Nabi Poyraz (Ordu)

8. Enis Sülün (Tekirdağ)

9. Ahmet Kabil (Rize)

10. Ömer Ertaş (Mardin)

11. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

12. Refik Aras (İstanbul)

13. Yavuz Köymen (Giresun)

14. Ünal Yaşar (Gaziantep)

15. Emin Kul (İstanbul)

16. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

17. Metin Emiroğlu (Malatya)

18. Sümer Oral (Manisa)

19. İrfan Köksalan (Ankara)

20. Abbas İnceayan (Bolu)

21. İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)

22. Tevfik Diker (Manisa)

23. Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)

Gerekçe:

Türkiye'nin şeker üretimi, olması gereken düzeyin çok altındadır. Şekerpancarı üreticisi oldukça zor durumdadır. Üreticinin paraları zamanında ödenmemektedir. Üreticinin yeterince teşvik görmemesi ve şekerpancarı üretiminin ekonomik açıdan yeterince değerlendirilmemesi yüzünden, Türkiye, şeker ihraç edebilecek bir potansiyele sahipken, şeker ithal eder bir duruma düşürülmüştür. Devlet tarafından yapılan alımlarda, ürün bedelleri gecikmeli olarak ödenmektedir.

Şeker fabrikalarının kapasitesi yeterli düzeyde değildir. Fabrikalar modernleştirilmeli ve kapasite artırıcı önlemler alınmalıdır. Şekerpancarı, şeker üretebilecek diğer ürünler ve bunların tohumları için üretim planlaması yapılmalı, fazla üretimden kaynaklanan değer kayıpları önlenmelidir. Ayrıca, yan ürünlerin ve artıklarının değerlendirilmesi için gereken çalışmalar bir an önce yapılmalıdır.

Uygulanan yanlış politikalarla, çiftçilere sağlanan desteklerin azalması, pancar rekoltesinde düşüşe yol açarak, şeker ithal edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu duruma son verilmesi için, öncelikle bir Meclis araştırması komisyonu kurularak inceleme yapılmasında zaruret vardır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, sunuşların bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

VI. -  ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 49 Tarih: 23.1.1997

Genel Kurulun 21.1.1997 tarihli 48 inci Birleşiminde okunmuş bulunan eski Başbakan Tansu Çiller hakkında (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasının ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 28.1.1997 Salı günkü birleşiminde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Mustafa Kalemli Salih Kapusuz Zeki Çakan

Türkiye Büyük Millet Meclisi RP Grubu ANAP Grubu

Başkanı Başkanvekili Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya Hikmet Uluğbay Oya Araslı

DYP Grubu DSP Grubu CHP Grubu

Başkanvekili Başkanvekili Başkanvekili

BAŞKAN - Kabul eden...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Söz istiyoruz...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Söz istiyoruz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Söz istiyoruz...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Söz istiyoruz...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Söz istiyoruz...

HÜSNÜ SIVALIOĞLU (Balıkesir) - Söz istiyoruz...

BAŞKAN - Daha bitmedi efendim... Daha bitmedi... Müsaade buyurun, henüz oylama yapacağım .

Danışma Kurulu önerisini okuduk; Danışma Kurulu önerisinin Genel Kurulca kabul edilip edilmeyeceği belli değil.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Arkadaşlarımızın hepsi aynı anda söz istediler; onun için, kura çekeceğim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, önce biz istedik.

BAŞKAN - Ben görüyorum buradan efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Oylamadan önce de, sonra da, önce biz söz istedik.

BAŞKAN - Divandaki arkadaşlarımız da görüyorlar.

Ben, oylama esnasında ayakta bulunan arkadaşlarımı görüyorum efendim; oylamadan sonra...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkanım, oylamadan sonra da biz istedik.

BAŞKAN - Şimdi tespit edeceğiz efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz; şöyle yapalım...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, ilk defa biz istedik... Rica ederim...

BAŞKAN - Sayın Bedük, Sayın Gözlükaya, Sayın Sülün, Sayın Beyribey...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Ama, bu tutum yanlış Sayın Başkan.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Biz ayaktayken söz istedik...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz de istedik...

BAŞKAN - Efendim, burada fotofinişimiz yok... Biz, söz talebinde bulunan arkadaşların hepsinin aynı anda ayağa kalktığını biliyoruz.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Arkadaşlar oturmadılar ki...

BAŞKAN - Siz, biraz evvel, oylamadan önce aynı şeyi söylediğinizde ben onlara “oturun” diye işaret ettim, ne maksatla kalktıklarını da biliyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Boyumuz kısa diye...

BAŞKAN - Başka söz isteyen var mı efendim?.. Turhan Güven.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, arkadaşlarımızın isimlerini tespit ettiniz değil mi?

BAŞKAN - Tamam efendim.

Şimdi, isimleri tespit edip kura çekeceğim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Madem kura çekeceksiniz, isimleri okuyun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Benim ismimi de yazdınız mı?

BAŞKAN - Yazıldı efendim.

Şimdi, müsaade edin... Eksik var mı anlarız efendim.

Söz talep eden arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Sayın Bedük, Sayın Gözlükaya, Sayın Enis Sülün, Sayın Selahattin Beyribey, Sayın Avni Kabaoğlu, Sayın Halit Dumankaya, Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu, Sayın Emin Kul, Sayın Mehmet Gölhan, Sayın Turhan Güven.

Bu arkadaşlarımız...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Ayağa kalkanlar arasında ben de vardım efendim.

BAŞKAN - Sayın Aslan Ali Hatipoğlu'nu da ilave ediyoruz.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, ben de söz istemiştim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Hasan Karakaya da var.

BAŞKAN - Tamam efendim.

Değerli arkadaşlarım, gündemimizde bulunan meseleleri görüşmeye devam etmek üzere, birleşime...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, çok özür diliyorum efendim; birleşimi kapatmadan önce, kurayla ilgili bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, görülüyor ki, iki gruptan beş altı arkadaşımız müracaat etti; bir bizden, bir de onlardan; iki... Üçüncü kişi için, söz isteyenler arasından kura çekelim.

BAŞKAN - Efendim, kurayla ilgili usulü grup başkanvekili arkadaşlarımız görüşsünler, mutabık kalabilirlerse, öyle yaparız; değilse, hiçbir kayda şarta tabi olmadan, Başkanlık Divanında kurasını çekeceğim.

Gündemimizdeki maddeleri görüşmeye devam etmek üzere, birleşime saat 18.30'a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.05


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.30

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere, kaldığımız noktadan itibaren devam ediyoruz.

VI. -  ÖNERİLER (Devam)

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ (Devam)

1. - (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi (Devam)

BAŞKAN - İkinci Oturumun sonunda Danışma Kurulu önerisi kabul edilmişti. Danışma Kurulu önerisinin kabulü üzerine, soruşturma komisyonu raporu üzerinde söz almak isteyen çok sayıda milletvekili arkadaşımız aynı anda söz talebinde bulundukları için, kura çekilmesi kararına varmıştık. Bu arada gruplar uzlaşabilirse kuraya gerek olmayacaktı; şu ana kadar, Başkanlığımıza, grupların uzlaştığına dair bir bilgi ulaşmadığından, şimdi, Genel Kurulun...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Görüşeceğiz Sayın Başkan; isterseniz kurayı biraz sonra yapın.

BAŞKAN - Görüşüyor musunuz... Ama, gündemin bu bölümündeyim ve diğer görüşmelere geçeceğim...

Şimdi, kura torbasına, söz isteminde bulunan arkadaşlarımın isimlerinin yazılı olduğu pusulaları atıyorum... Saffet Arıkan Bedük, Hasan Karakaya, Ahmet İyimaya, Aslan Ali Hatipoğlu, Turhan Güven, Mehmet Gölhan, Emin Kul, Hüsnü Sıvalıoğlu, Halit Dumankaya, Avni Kabaoğlu, Selahattin Beyribey, Enis Sülün, Mehmet Gözlükaya.

Söz isteminde bulunan bütün arkadaşlarımızın isim pusulaları torbaya atılmıştır; şimdi, üç ismi çekip belirleyeceğiz...

Saffet Arıkan Bedük, Enis Sülün, Ahmet İyimaya.

İki isim daha çekiyorum... Avni Kabaoğlu, Selahattin Beyribey.

Diğerleri tutanağa girdiğine göre, eğer vazgeçen olursa, sıradan konuşabilirler.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz

VII. - SEÇİM

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen bir üyelik için, İçel Milletvekili Turhan Güven aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven, Anayasa Komisyonu üyeliğine seçilmiş bulunmaktadır; kendisine başarılar diliyorum.

2. - Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Çevre Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen bir üyelik için, Rize Milletvekili Ahmet Kabil aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil, Çevre Komisyonu üyeliğine seçilmiş bulunmaktadır; kendisine başarılar diliyorum.

Gündemin “Kanun ve Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

BAŞKAN - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Komisyon hazır bulunmuyor.

Tasarının müzakeresi ertelenmiştir.

2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı : 175) (1)

BAŞKAN - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

(1) 175 S. Sayılı Basmayazı 22.1.1997 tarihli 49 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır

Geçen birleşimde, tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokratik Sol Parti grupları adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Turhan Güven'dedir.

Buyurunuz Sayın Güven. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Güven, konuşma süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, dün Denizli ve Çukurova yöresinde vuku bulan depremden ötürü hayatını kaybeden vatandaşımıza Tanrı'dan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, bu felakete uğrayan tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.

Sayın Başkan, 4 Nisan 1929 Tarih ve 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile 18 Haziran 1983 Tarih ve 2845 Sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18 Kasım 1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle huzurlarınızdayım. Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüksek malumları olduğu üzere, 1929 tarihinde kabul edilen ve Türkiye dışından, bir ecnebi memleketten, Almanya'dan alınan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, geçen süre zarfında değişikliklere muhatap olmuştur. Aslında, yapılması gereken en olumlu iş, böyle büyük yasaların, bir sistem oluşturduğu görüşü içerisinde ve bu gerçekten hareketle, demokrasinin bütün evrelerini geçirmiş olan Avrupa ülkelerinden ya aynen alınmaları gerekmektedir veya orada, bu kanunlarda ne değişiklikler yapılıyorsa, bu değişikliklerin, sistemi bozmamak amacıyla, aynen iktibas edilmesi söz konusu olmalıdır. Bu suretle, hem daha gerçekçi hem de uygulaması Türkiye'de de daha uygun olan ve şartları elverişli bir kanun yapmış oluruz. Bunun sonucunda, uzun süre, bu kanunlarda değişiklik de yapılmamış olur. Böylece, dışarıda, kanunlarımızın demokratik olmadığını iddia ederek Türkiye'yi kötülemeyi bir alışkanlık haline getiren ve çifte standart uygulamasını bir marifetmiş gibi önümüze çıkaran sözde insan hakları savunucularının karşısında, biz, o durumda “siz ne diyorsunuz; bizim şu kanunumuz, sizin şu kanunuzun aynı, aynen sizden alınmadır ve uygulaması da aynen sizinki gibidir” deme durumunda oluruz. Açıkçası, mehaz kanun Almanya'dan alınmış ise, demokratikleşme süreci içerisinde vaki değişiklikleri de oradan alma, hem kanunun sistematiğini korumuş olur hem de yukarıda açıkladığım imkânı yaratır; ama, gerçek böyle mi oluyor; bir de ona bakalım.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda son değişiklik, bilindiği üzere, Yüce Meclisçe, 1992 yılında, 3842 sayılı Kanunla yapılmıştır. Halk arasındaki deyimiyle “CMUK” diye adlandırılan ve önemli değişikliklere muhatap olan bu kanunun uygulamasında birtakım tereddütler ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de, bu değişikliklerin yorumu da değişik olmuştur. Bundan bir hafta evvel Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına seçilen değerli dostum Vural Savaş'ın kitabında da ifade ettiği üzere, hukukçular, bu değişiklikleri hazırlatan ve ısrarlı bir takiple Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaşmasını sağlayanların heykeli dikilmelidir diye de ifade ediyorlar; ama, bazı hukukçular da, öğretide -Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları'na göre genel bir değerlendirme yapılırsa- değişikliklerin, kanun koyucunun bilgisizliğinin şaheseri olduğunu ifade ediyorlar. Demek ki, son Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yapılan değişiklikler üzerinde de çeşitli ve ayrık görüşler bulunmaktadır.

Yine, bu arada, son yıllarda, özellikle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, değerli bilimsel çalışmaları ve özellikle de terör ve anarşiyle mücadelede değerli araştırmaları bulunan Prof. Dr. Feridun Yenisey de, bu kanun için “trafiğin sağdan aktığı bir ülkede, bir kişinin soldan akan bir trafiğe göre araç kullanması nasıl olumlu sonuç doğurmazsa, kıta Avrupası sistemi içine Angloamerikan sistemine ait bazı öğelerin yerleştirilmesi, yasa değişikliklerinden beklenen olumlu sonuçları belli ölçüde engelleme tehlikesi taşımaktadır” demektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunları niye anlatıyorum... Kıta Avrupası, yani Batı, Avrupa Konseyi ve Parlamentosu, özellikle ceza muhakemesi yönünden, gaye olarak, insan haklarına saygılı bir şekilde “maddî gerçek araştırılmalıdır” noktasından hareket etmektedir. İşte, biz de, 1992 yılında, 3842 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle, belki bir ölçüde bu gayeye ulaşmak istedik; hatta, daha da ileri gittik; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 135 inci ve 254 üncü maddeleriyle, kara Avrupası hukuku yanında, Angloamerikan sisteminin bazı öğelerini sistemin içine monte etmeye çalıştık ve bir ölçüde de mevcut sistemi bozduk. Nitekim, uygulamada, özellikle, bugün, 135 inci maddeyle, ortaya değişik görüşler de çıkmıştır ve ayrıca, 254 üncü maddenin son fıkrasında yapılan değişiklik, ortaya, bir ölçüde, büyük bir karışıklık getirmiş bulunmaktadır.

Hukuka aykırı delillerin ne olduğu, bugün, halen tartışılagelmektedir. Bu kavram yeterince açık değildir. Bir delilin hukuka aykırı olması ile bunun mahkemede değerlendirilmesi ayrı bir konudur. Hukuka aykırı delillerin elde edilişi, mevcut uygulamadaki zorluklar da gözetilerek yeniden gözden geçirilmeli ve hukuka en uygun ne ise, o ortaya çıkarılmalıdır.

Bugün, Türkiye'de, uygulamada hâlâ bir netliğe kavuşmamış olmanın sıkıntısını çekiyoruz. İhlal edilen hak kavramının, daha açık ve hukukî bir düzenlemeye ihtiyacı vardır. Örneğin, hâkimden, usulüne uygun, bir arama kararı almaksızın, sanığın beyanına dayanılarak, geceleyin evinde yapılan aramada, suçun maddî delili olan, örneğin bir tabancanın ele geçirilmesi hususu, acaba hukuka uygun mudur, hukuka aykırı mıdır; bugün, bu tartışılıyor. Niye tartışılıyor; çünkü, hâkim kararı olmadan arama yapıldığı için tartışılıyor. Bu sistem, Avrupa kara hukukunda yok; fakat, bu sistem, Angloamerikan hukukunda bulunmaktadır. Maddî delil ve vakıa olsa bile, bunun hukuka uygunluğu tartışılageldiği sürece, bu uygulamanın sıkıntısını, bir ölçüde, Türkiye daha çekecektir.

Bizce burada işin normali, ihlal edilen hak ile kamu düzeni arasında yapılacak mukayese sonucunda hangisinin ağırlığı varsa, o kabul edilmelidir. Yani, delil olarak kabulü veya yok sayılması olayı, doğrudan doğruya buradaki ağırlık ölçüsüne bağlı olmalıdır.

1992'den bugüne kadar yapılan değişikliklerin uygulamalarında ortaya çıkan bu aksaklıkların dışında, insan haklarına saygılı şekilde gerçeğin araştırılmasında, bazı Batı standartlarının da bir kere daha uygulamaya yansıtılması gerçeğini gözardı etmemek gerekir.

Bugün önümüze getirilen tasarı, Avrupa Konseyini oluşturan devletlerdeki gözaltı süresinin bize en uygun biçimde aktarılmasının sağlanmasına matuftur.

Tasarının getirdiği bir başka değişiklik ise, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçları belirleyen 9 uncu maddesinin (a) bendinde yazılı bazı suçların madde kapsamından çıkarılmasını sağlayacak biçimde düzenlenmiştir. Yani, bu, bir görev alanının daraltılması hususudur ve burada, devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlara hasredilmesi olayı önem kazanmaktadır. Burada esas olan olay, normal dönemlerde, bütün suçların, tabiî hâkim ilkesine bağlı olarak, bidayet mahkemelerinde görüleceğinin kuvvetli bir karinesi olması olayıdır. Yani, Türkiye'de, tabiî hâkim ilkesi içerisinde, suçun işlendiği yer mahkemesi önemlidir; aslolan budur. Oysa, devlet güvenlik mahkemeleri, normal dönem mahkemeleri değildir. Anayasal bir kuruluş olmasına karşın, ileride, Türkiye'nin normal bir döneme geçmesi halinde, belki de devlet güvenlik mahkemelerine hiç iş gitmeyecektir ve devlet güvenlik mahkemelerinin de görev sahası fevkalade daraltılacaktır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bu yeni düzenlemeler yapılırken, asıl maksadı hiçbir zaman gözardı etmemek gerekir. Bu, nedir; bu düzenlemeler ve iyileştirmeler bazıları istiyor diye değil; gerçekte, Türk toplumunun gereksinmesi ve demokratikleşme süreci içerisinde yapılması uygun olduğu için değiştirilmektedir. Yoksa, Avrupalılar istiyor veya Amerikalılar istiyor veya yabancılar istiyor diye Türkiye'de kanun değiştirilmesi söz konusu değildir; bugüne kadar da böyledir, bundan sonra da böyle olacaktır.

Burada, bir noktaya da parmak basmakta yarar görmekteyiz. Bugün, devlet güvenlik mahkemelerinin bakmakla yükümlü oldukları suçlarla ilgili davalar, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinde tadat edilmiş olmakla birlikte, bu yasa değişikliğiyle, bunlardan 313 üncü ve 314 üncü maddelerin normal mahkemelere aktarılması söz konusu olmuştur.

Şimdi, bugüne kadar “bütün bu suçlar, devlet güvenlik mahkemelerinde görülsün” diyen görüşe karşı, “devlet güvenlik mahkemelerine zaten gerek yoktur; bütün bu suçlar, normal, tabiî mahkemelerde görülsün” diyen zihniyetin, buradan bunun çıkarılmasına karşı bir tavır içerisinde olmalarını anlamak da mümkün değildir. Burada ne olmaktadır? Suç mu değişiyor; hayır. Vasıfları mı değişiyor; hayır. Hâkim mi değişiyor; hayır; tabiî hâkim ilkesine uygunluk getiriliyor.

Peki, buradaki değişiklik nedir; olaya devlet güvenlik mahkemesinin bakması yerine, normal bir mahkemenin, yani bidayet mahkemesinin bakması sağlanacaktır. Burada başka bir yorum getirmenin hukukî olduğunu farz etmek, fevkalade yanlış olur.

Eğer, bunu böyle iddia ediyorsanız, o zaman, bu iddiada bulunan kişilere şunu sormak lazım: Eğer, bu görüşünüz bu kadar kuvvetli ve hukukî ise, siz, niye, 6 Haziran 1991 tarihinde -yani, hükümetiniz döneminde- 3756 sayılı Kanunla, 313 ve 314 üncü maddelerdeki cezaları indirdiniz?.. Eğer, bir cezalandırmada, bunların, ille de bir olağanüstü hal mahkemesinde görülmesini istiyorsanız ve bunun devamında ısrarlıysanız, size, o zaman, bu maddelerdeki, yani -elimdeki metinden de görüldüğü üzere- 313 ve 314 üncü maddelerdeki, hapis cezalarını, bir yıldan iki yıla kadar olan hapse çevirdiğinizi hatırlatmak isterim. Halbuki, eskiden, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası vardı. Yani, siz, 1991 yılında “her ne suretle olursa olsun, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirenlerden her biri, yalnız teşekkülü meydana getirmekten dolayı, iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılır” hükmünü değiştirerek, bu şekilde teşekküllere katılanlara bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası vermek suretiyle, cezayı azaltmışsınız; yani, bu iyileştirmeyi yapmışsınız. Bu iyileştirmeyi yapmışken, bugün, bunların, halen devlet güvenlik mahkemeleri kapsamı içerisinde kalmasını iddia etmenin ve bunu ısrarla sürdürmenin yanlışlığını ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, aynı işi, 314 üncü maddede de yapmışlar. Bakınız, 1979 yılında, 2245 sayılı Kanunun hükmüne göre, 1979'dan sonraki düzenlemeyle verilen cezalarda bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası söz konusu olduğu halde, yapılan değişiklikle, bu, altı aydan bir yıla kadar hapis cezasına indirilmiştir. Demek ki, o günün hükümeti, o günün yaklaşımları ve düşüncesi içerisinde... Ben, yanlış yaptıkları iddiasında değilim; ama, bugün, niye böyle ısrarlı olduklarının yanlışlığını ispat etmeye, daha doğrusu, ifade etmeye çalışıyorum. Yani, bugün, eğer, normal mahkemeye intikal ettirilmesi keyfiyetini, başka durumlar içinde açıklamaya çalışırsanız, yanlış düşünürsünüz demeye getiriyorum.

Bir de şu var: Bugün, normal mahkemelerde görülmesi gereken suçları da, devamlı olarak devlet güvenlik mahkemelerine aktarmak suretiyle, devlet güvenlik mahkemelerini çalışamaz hale getirmiş bulunmaktayız. Bugün, devlet güvenlik mahkemeleri, yüzlerce dosyayla, sabahtan akşama kadar -biliyorsunuz, bu mahkemeler kanunen, belli yerlerde kurulmuştur- bu dosyaları incelemek, irdelemek ve gerektiği şekilde, layıkı veçhile bir hüküm vermek durumundan yoksundurlar. Bu itibarla, bu yükü azaltmak gerekmektedir. Kaldı ki, yalnız devlet güvenlik mahkemelerinin değil, Türkiye'de artık, ilkeli davranışlar içerisine girerek, bidayet mahkemelerinin de yükünü hafifletmek lazım gelmektedir. Bugün, Yüce Meclisten çıkan her kanunda bir ceza hükmü varsa, bu, yargıya bir görev yüklemek demektir. Türkiye'de ne oluyor; her kanun içinde, bir veya iki maddede bir ceza hükmünü getiriyor ve bunun, doğru mahkemeye intikalini sağlamaya çalışıyoruz. Artık, bundan vazgeçmenin zamanı çoktan gelmiş geçmiştir; bunları, idarî cezalar haline dönüştürmek lazım. Bakınız, Avrupa, ondan örnek almaya çalıştığımız Avrupa, ta otuz sene evvel, kabahat suçlarını kendi ceza kanunlarından çıkarmıştır. Ne yapmıştır; bunların içinde, cürüm niteliğinde olan kısımları almış, kanunlarının diğer kısmına aktarmıştır; yani, bizim Türk Ceza Kanununda 526 ncı maddeden başlayarak devam eden kabahat suçlarını, idarî dava niteliğine, idarî suçlar niteliğine, idarî para cezaları niteliğine çevirmiştir; ama, Türkiye, daha bunu yapamadı. Yapması lazım; çünkü, buradan çıkan her kanunla... Örneğin, sadece para cezası ödemeyi gerektiren; yani, sigorta primini süresinde ödememek... 19 uncu maddeyle ön ödeme getirilmiştir. Peki, bunu ödemediği zaman ne yapıyorsunuz; bunu ödemediği zaman, yine, savcı tarafından iddianameyle dava açıyorsunuz. Niye?.. Bir mahkeme, bir sigorta priminin zamanında ödenmemesi olayından ötürü günlerce niye meşgul olsun?.. Olay bu. Bunu, devletin idarî mekanizmasıyla çözmek gerekli ve o zaman, bakın, yargının yükü de hafifler. Yargının yükü hafiflerse, şimdi, son zamanlarda moda olan şey, yani itimatsızlık, yargıya karşı şüphe de ortadan kalkar.

Aslında, o noktaya da gelmek isterim. Yani, devlet güvenlik mahkemelerinde dava görüldüğü zaman, ona itimat edeceksiniz; ama, yargı içerisinde bir başka mahkemeye bu davayı naklettiğiniz zaman, ona hayır diyeceksiniz! Bu, doğrudan doğruya, adlî mekanizmaya, bir noktada, itimatsızlık gibi bir sonuç doğurur ki, fevkalade hatalıdır. Türk yargısına herkes itimat etmelidir. Elbette, onun da sıkıntısı vardır; ama, onun sıkıntısı, güzel karar vermeye, hukukî karar vermeye engel değildir. Bugün, Türk yargısında çok güzel kararlar verilmektedir; hatta, bazen de gazetelerimiz “bizde de hâkim vardır” diye, iki gün evvel, manşet atmışlardır, manşet atma durumunu hissetmişlerdir.

313 ve 314 üncü maddelerdeki önemli olan şey, çete... Son günlerde, hani, çete lafı çokça geçiyor; ama, çete kurmak, bakınız, 313'e göre olursa niçin önemlidir... Kız kaçırmak için de çete kurulur, hırsızlık yapmak için de teşekkül husule getirilmez mi?.. Peki, bunlar da devlet güvenlik mahkemesine mi gitsin?.. Yani, çok basit unsurlardan oluşabilen bir çete kurma olayını ille de devlet güvenlik mahkemesi görsün demek de, bir noktada, büyük hatayı getirecektir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; aslında, yapılması gereken şey; böyle, birkaç madde değiştirerek değil, sistemini bozmadan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun tümüyle gözden geçirilmesidir; bu, fevkalade iyi olacaktır. Çünkü, Türkiye'nin buna ihtiyacı vardır. Bugün aldığım habere göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bu çalışma başlatılmıştır; yani, bir ceza muhakemeleri usulü kanun tasarısı taslağı hazırlığına başlanılmıştır. Umut ediyorum ki, kısa sürede olgunlaştırılır ve değerli hukukçuların katkısıyla da, Türkiye'ye layık bir ceza muhakemeleri usulü kanun tasarısı Yüce Meclisin önüne gelir ve sizlerin de himmetiyle ve gayretiyle, Türkiye'ye de yaraşır bir Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununu buradan çıkarma imkânına sahip oluruz.

Bu arada, muhalefete mensup bazı sözcülerin, bu kürsüden ifadede bulunurken bir yanlışlık içerisinde olduklarını -beni bağışlasınlar- tespit ettim. Örneğin, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 128 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi değiştirilmekte, ikinci cümlesi yerinde durmaktadır. Dün, bir arkadaşımız, burada “siz, artık, soruşturma esnasında avukat alınmaz hale getirdiniz, avukat almayacak mısınız” dedi. Bu yanlışlığı düzeltmek ihtiyacı içindeyim; beni bağışlasınlar; ikinci cümle yerinde duruyor; değiştirilen, sadece birinci cümledir. Bu itibarla, yine, eskiden olduğu gibi, avukatlar orada bulunacak.

Yine, 7 günden 10 güne çıkarılması olayında da bir ufak hata olduğu endişesini taşıyorum. Bu süre, eskiden çok daha fazlaydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güven, konuşmanızı tamamlayın efendim.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkanım, sözlerimi bağlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, amaç, insan haklarına saygılı; fakat, gerçekten, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda gerekli değişikliği yapmaya matuf bir çalışma içindir. Bunun yapılmasında, bir normal döneme erişinceye kadar, iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin aynı gayret içerisinde olmamız, hepimizin çok değerli katkılarını buna aktarabilecek bir çalışma içerisinde olmamız söz konusudur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Turhan Güven'e teşekkür ediyorum.

Söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Uğur Aksöz'de.

Buyurun Sayın Aksöz. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır Sayın Aksöz.

ANAP GRUBU ADINA UĞUR AKSÖZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa ve Bu Yasalarda Değişiklik Yapılmasını Öngören 175 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde konuşmak üzere, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ancak, asıl konumuza girmeden önce, dün bütün milletimizi derinden yaralayan bir olaya ilişkin görüşlerimizi de burada aktarmayı millî bir görev saymaktayım.

Değerli milletvekilleri, rengini şehitlerimizin kanından alan şanlı bayrağımız, belki de tarihinde ilk defa, üzerinde bir uyuşturucu şırıngasıyla birlikte bir Alman televizyonunda gösterildi. Bayrak bizim için candan azizdir, bayrak şereftir; biz, yüzbinlerce şehidimizi bayrağımızı yere düşürmemek için verdik, üzerine şırınga resmi konulsun diye değil. Biz, bayrağımız şanla şerefle dalgalansın diye yaşayan bir millletiz; onun üzerine şırınga resmini koyan hangi devletin televizyonu olursa olsun, onu koyuş sebebi ne olursa olsun böyle bir iğrençliği kabul edemeyiz. Biz yabancılar gibi, bayraktan elbise, don yapamayız; biz, bayrağımızı şehitlerimizin tabutuna sarar, onları öyle uğurlarız. Bu nedenle, bizi bilmeyen, bayrağımıza sevdamızı bilmeyen bu televizyonu ve o ülkeyi şiddetle kınıyoruz...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Hükümet istifa etsin...

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Yalnız onları değil, ülkemizi bu hallere düşüren, bayrağımızın üzerine şırınga resmi konulmasına sebebiyet veren, bu ülkenin asla hak etmediği kötü politikacıları da kınıyoruz (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar) ve diyoruz ki, her şeyi kurutemizleme fabrikası gibi, 7'ye 8 formüllü deterjanla temizleyen Sayın Refah Partisi, şanlı bayrağımız üzerindeki bu şırınga lekesini nasıl temizleyecektir merak etmekteyiz?!.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ne alakası var?! Konuyla ne ilgisi var?!

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Alakasını söyleyeyim Beyefendi. Türkseniz alakası var. Senin bayrağına uyuşturucu şırıngası konuluyor; ne demek ne alakası var?!. Bu, hangi Türkü ilgilendirmez arkadaşlar?! Rica ederim; bu, hepimizi birinci derecede ilgilendirir.

BAŞKAN - Sayın Aksöz, hem Genel Kurula hitaben konuşacaksınız hem de gündemdeki konuyla ilgili olarak konuşacaksınız.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Peki, konumuza dönüyorum efendim; sadece, tüm milletimizi ilgilendirdiği için, kısaca bahsettim.

Efendim, dün gece bu kanun tasarısının görüşmelerine başlandı; ama, acaba konunun önemi yeterince anlaşıldı mı ve kaç kişi bu yasanın önemini biliyor; bu yasayla iktidar partilerinin ne yapmak istediklerini kaç kişi biliyor; bunu anlatmak lazım.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı, öyle sıradan bir tasarı değildir; çok ince düşünülmüş, Refah Partisinin devleti ele geçirme planının bir parçasıdır. Bakın, halk tarafından da açıkça anlaşılması için, teknik ayrıntılara girmeden önce, tasarıyı bir bütün olarak inceleyelim.

Bu tasarıyla, Susurluk çetesi ve diğer çeteler ve de Refah Partisinin korumaya pek meraklı olduğu, belki de onlardan oy beklediği cinci hocaların tarikatları, devlet güvenlik mahkemesinin yargı alanından çıkarılıyor. Niye çıkarılıyor? Durup dururken, bayram değil seyran değil, bu tasarı niye getirildi?

Şimdi, bakınız, Refah Partisi, teftiş kurullarına emir verdi; emir-komuta zinciri içinde, tıpkı Meclis soruşturma komisyonları gibi, ısmarlama zabıtlar tutuldu; sipariş üzerine, ısmarlama ayakkabı yapılır gibi sipariş raporlar tutuldu; böylece ortak da kurtulacaktı, koalisyon da. Ama, bu arada hiç ummadıkları bir şey oldu; devlet güvenlik mahkemeleri arka arkaya tutuklamalar yapmaya başladı; eyvah ki eyvah!.. Refah Partisinin bütün planları, devlet güvenlik mahkemesinin bu tutuklamalarıyla bozuluverdi. Şimdi, tutup da, bu devlet güvenlik mahkemelerini kaldırsalar, kıyamet kopacak; buna güçleri de zaten yetmiyor. O zaman ne yapmak lazım; bacının çetelerini ve hacının cinci tarikatlarını bu DGM'lerden kurtarmak lazım; olay bu kadar basittir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, işte, bu tasarı, bu nedenle önümüze getirildi. Hani, atalarımız derler ya: “Takke düştü, kel göründü.” İşte, bu tasarı da geldi, niyetler ortaya çıktı efendim.

Değerli milletvekilleri, Refah Partisinin takıyyelerine, artık, milletçe alıştık. “Zehiri çikolataya sarıp vereceksin” diyen zihniyetlerini de biliyoruz; ama, bu kadar açık seçik, kendi ifadeleriyle, suçüstü yakalanacaklarını doğrusu biz de ummuyorduk. Sonuçta, her kötü niyetli gibi, Refah Partisi de, üç büyük yerde, üç büyük açık verdi ve kendi ifadeleriyle, bu açıklarıyla da suçüstü yakalandılar.

Birinci açıkları: Tasarıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunan Sayın Başbakan, tasarının hemen başında, bakın, ne diyor: “Adalet Bakanlığınca hazırlanan bu tasarı” diyor ve devam ediyor. Şimdi, bu tasarıyı kim hazırlamış; Sayın Adalet Bakanı. Kim bu Sayın Bakan; işte, Sayın Bakanımız Şevket Kazan. Peki, biz, Sayın Şevket Kazan'ın, Sayın Adalet Bakanımızın hazırladığı bu tasarıya güvenmek, inanmak zorunda mıyız?!. Nasıl inanalım ki, TOFAŞ'ı ağza alınmayacak suçlamalarla getiren o, aklayan o; TEDAŞ'ı aynı sözcüklerle getiren o, aklayan o; mal varlığını, yine, getiren o, aklayan o.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Şinasi Altıner'i kim akladı?!.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Refah Partisi hakkında fezleke düzenledi diye, DGM savcısına soruşturma açtıran yine o; dokunulmazlık fezlekesini, imzadır, şudur budur diye iade eden yine o. Öte yandan, cezaevinde İBDA-C pankartları onun zamanında asılıyor, Aczmendiler onun zamanında kayırılıyor, cinci tarikat mensupları, ortaçağ kıyafetleriyle, onun döneminde, mahkeme huzurunda defile yapıyorlar ve bunları seyreden, yine, Sayın Adalet Bakanımız. “Birkaç sure okuyan suçlunun cezası indirilebilir” diyen de o ve maalesef, anneler, lisede okuyan çocuklarının ardından “ama benim çocuğum daha çok küçük” diye, onun zamanında ağlıyorlar. Türkiye, adalet beklediği Sayın Adalet Bakanından, sonunda neyi görüyor; işte bu tasarıyı görüyor. Şimdi, siz olsanız, Sayın Bakanımızın hazırladığı ve niçin hazırlattığı da -demin izah ettiğim gibi- çok açık olan bu tasarıya destek verir misiniz? Belki, Refah Partililer verebilirler, belki, liderleri rehine olan DYP'liler de verebilirler; ama, bir gün bunun hesabını da verirler...

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) - Ayıp be!.. Ayıp denen bir şey var!.. (RP ve DYP sıralarından gürültüler)

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bak sevgili arkadaşım...

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) - Ayıp!.. Kürsü adabını bil.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bir dakika...

BAŞKAN - Sayın Aksöz...

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Şimdi, arkadaşım, ayıp nedir biliyor musun; ayıp “uyuşturucu ticareti yapıyorsun” diyen adamla ortak olanadır, ayıp onadır... (DYP sıralarından gürültüler) Ayıp bize değil, ayıp size!..

BAŞKAN - Sayın Aksöz, sizin...

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan lafını geri alsın lütfen! Burada esir kimse yok!..

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, müsaade buyurun...

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) - Ayıp be!.. Kürsüye saygılı ol be!..

BAŞKAN - Şimdi, kürsüde...

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) - Kürsüye saygılı olması lazım!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, kürsüde, bir siyasî parti grubu adına bir sözcü konuşuyor. Biraz sonra, Refah Partisi Grubu sözcüsü de konuşacak, bu eleştirilerin cevabını yine kürsüden verir; ama, yerinde oturan arkadaşların...

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) - Kürsüye saygılı olsun biraz!

BAŞKAN - ...müdahale hakkı yok. (RP sıralarından gürültüler) Müsaadenizle... Kürsüdeki arkadaşımızın konuşmasına saygı göstereceksiniz, gereken cevabı kürsüdeki sözcünüz verecek efendim.

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; arkadaşımın Türkçesi zayıf galiba...

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) - Türkçe dersi veririm sana!

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - ...çünkü, ayıp diyor. Ayıp nedir: Sayın Çiller, Sayın Erbakan'a, seçimden önce “sen uyuşturucu ticareti yapıyorsun” dedi; şimdi ortak oldu. Ayıp hangisi?! Benimki mi ayıp?! (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, RP sıralarından gürültüler) Neyse, geçelim arkadaşlar, dinleyin, Sayın Bakanımız cevap verecek biraz sonra.

Peki, Refah Partisi, ikinci açığı nerede verdi; onu da, yine, bu yasa tasarısının takdiminin ikinci paragrafında görüyoruz. Bakın orada, yine ne diyorlar: “Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca Başkanlığınıza arzı 6 Kasım 1996 tarihinde kararlaştırılan...”

Bu tasarıyı Bakanlar Kurulu ne zaman görüşmüş arkadaşlar; 6 Kasım 1996'da. Peki, Susurluk olayı ne zaman oldu; 3 Kasım 1996'da. Yani, sihirbazın şapkasından tavşan çıkarması gibi, 3 Kasımda Susurluk, 6 Kasımda kurnazlık!..

İnsan ne zaman şemsiye alır arkadaşlar; yağmur yağınca. İnsan ne zaman tasarı hazırlar; tasaya düşünce... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Peki, Refahın tasası ne; Hükümet düşmesin. Hükümet ne zaman düşer; çeteler peçete olunca, muskacı tarikatlar İslamın hakikatiyle yerlere serilince. Peki, ne yapmak lazım; avantacı çeteleri ve muskacı tarikatları DGM'nin pençesinden kurtarmak lazım. 3 Kasımda Susurluk, 6 Kasımda Bakanlar Kurulu ve tasarı huzurlarınızda...

Değerli milletvekilleri, şimdi de, Refah Partisinin üçüncü açığını anlatacağım, yine kendi ifadeleriyle. Bakın, tasarının gerekçe kısmında ne diyorlar hemen takdim yazısının başında, aynen okuyorum: “Bilindiği gibi, bu konu, Batılı ülkeler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosunca üzerinde hassasiyetle durulan bir konudur ve yapılan bu düzenleme Avrupa standartlarındadır.”

Gördünüz mü Refah Partisini?!. Daha birkaç hafta evvel gâvur icadıdır diye yılbaşını kutlamayı reddeden Refah Partisi “Batı batıldır” diyen Refah Partisi, şimdi, işine gelmiş, bir numaralı Batıcı, hatta, Batı'nın kölesi olmuş. Batı istiyor diye özel yasa yapıyor; üstelik, büyük Türk Milletinin arzusu olduğu için değil, halkın ihtiyacı olduğu için de değil, sırf Batılı ülkeler istiyor diye bu tasarıyı getirmiş; çok şükür, Refah Partisi de Batılı olmuş. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, hani, adam gümrükten bavulla geçerken sormuşlar “ne var bavulda?” “Tavuk yemi” demiş. Açmışlar ki, ağzına kadar kaçak saat dolu. “Yahu, hani bunlar tavuk yemiydi” demiş gümrükçü. Bizimki cevap vermiş: “Vallahi, ben, bunları tavuklara yem diye atıyorum, yerlerse.”

Arkadaşlar, Refah Partisinin yaptığı bu. Yerseniz, bu Batı'ya ait bir düzenlemedir; yerseniz, Avrupa standartlarıdır; bu, gözaltı süresinin kısaltılmasıdır; ama, yemezseniz, bu, bal gibi, çeteleri ve muskacı tarikatçıları DGM'den kurtarma operasyonudur. (ANAP, DSP, CHP sıralarından alkışlar) Biz, ANAP Grubu olarak bunu yemiyoruz. Koalisyon ortakları yiyebilirler; ama, o zaman sağlıkları bozulur; gerçi, sağlıkları bozulursa, Sayın Dışişleri Bakanımız onlara yardımcı olur; çünkü son günlerde hastanelere pek merak sardı; oradan yardımcı olabilirler. (ANAP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Çok muhtevalı konuşuyorsun!..

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; koalisyon ortaklarını böylece suçüstü yakaladıktan sonra, işin teknik yönüne gelelim; çünkü, işin özünü bilmeyenler -işin özünü bilmeyenlerin sesleri geliyor kulağıma- bana şu soruyu sorabilirler: Peki, kardeşim, doğru söylüyorsun, bunların niyeti kötü; belli de, neden Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerini DGM'nin kapsamından çıkarıyorlar; niye, bu maddeleri çıkarıyorlar cımbızla seçip, ne olacak bunlar çıkınca?

Bunu izah için şu iki konuyu bilmek lazım. Birincisi şu: DGM yargıç ve savcılarını Adalet Bakanı dilediği zaman görevden alamaz; onları, istediği zaman, istediği gibi tayin de edemez. DGM'ler çok hızlı çalışırlar, nerede olursa olsun, olay yerinde inceleme yapabilirler; kısacası, Adalet Bakanı DGM'lere söz geçiremez. Nitekim, hatırlayınız, Teftiş Kurulunun “çete yok” dediğinin ertesi günü, DGM bunları hiç dinlemedi, tutuklama yaptı. Demek ki, söz geçmiyor, olmuyor bu iş, istedikleri yöne gitmiyor. Adalet Bakanımız, Aczmendilere cezaevinde özel kolaylık sağlarken, DGM ne yaptı: Saç sakal kestirmeye kalktı, kıyafetlerini çıkartmaya kalktı; demek ki, DGM'ye söz geçmiyor. Yani, Refah Partisi DGM'yi, bakanlıklarda olduğu gibi, eline geçiremedi, komisyonlarda olduğu gibi 7'ye 8 deterjanı da orada sökmedi. Tek çare kalmıştı ellerinde; o çare de, madem, DGM'yi elimize geçiremiyoruz, o zaman, koruduğumuz insanları DGM'nin elinden kurtaralım. İşte, formül budur.

Şimdi, bu yasa tasarısının bunun için özel düzenlendiğini, maddeleri okuyunca hep beraber göreceğiz. Bakın, çıkardıkları bu 313 ve 314 üncü maddeler ne diyor; 313 üncü maddeyi okuyorum, madde sanki bugün için yazılmış, bakınız ne diyor; lütfen bu maddeyi iyi dinleyelim, DGM'den çıkardıkları madde:

“Cürüm işlemek için teşekkül oluşturanlar veya bu teşekküllere katılanlar, halk arasında korku, endişe ve panik yaratanlar, siyasî veya sosyal görüşten kaynaklanan amaçla adam öldürenler, adam kaldıranlar, iki veya daha fazla gruplar halinde silah taşıyanlar veya buluşma yerlerinde ya da emin bir yerde silah saklayanlar...” Bu size bir şey hatırlatıyor değil mi?

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Susurluk...

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Şimdi, 314 üncü maddeye geliyorum, orada da şöyle diyor: “... ve bu teşekküllere yardım edenler, onlara silah tedarik edenler...” Hatırlıyorsunuz bir şeyler...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - O da Susurluk...

UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Tamam.

Şimdi, daha açık söyleyelim, kulağımızı böyle göstermeyelim, çok net söyleyelim: Yani çeteler, yani Susurluk, yani cinci tarikat bozuntuları, yani gruplar kurarak cinayet işleyenler, adam kaldıranlar...

İşte, bu yasa maddeleri, bu tür suçların DGM'lerde yargılanmalarını düzenliyor idi ve suçluların cezalarını, DGM etkin ve hızlı bir şekilde veriyor idi.

Şimdi, etrafımıza bakalım, Türkiye'ye bakalım; çetelerden geçiliyor mu arkadaşlar?! Ha, şimdi, bakın, eğer, İktidar iyi niyetliyse, eğer, İktidar hukuka saygılıysa, İktidar adalet düşünüyorsa, bu kadar çeteler cirit atarken ne yapması lazım; bu maddeleri DGM'den çıkarması mı lazım, daha mı güçlendirmesi lazım? Ne yapması lazım? Bu maddeleri daha da güçlendirmesi gerekirken, ne yapıyorlar, bu maddeleri DGM kapsamından çıkarıyorlar.

İşte, bizim baştan beri anlattığımız gibi, bize en çok lazım olduğu bir zamanda ve toplumun temiz yönetim, temiz siyaset beklentisi bu kadar ortada iken, bu maddeleri kaldırmanın ve bu teşekkülleri DGM'nin elinden kurtarmanın bir âlemi var mı, bir manası var mı, haklı bir gerekçesi var mı, bir nedeni var mı? Neden çıkarıyorsunuz bunları DGM kapsamından? Ortada bir sıkıntı mı var, halktan gelen bir şikâyet mi var? Neden, neden, neden?.. 100 kere soruyorum, bir tekinde -Adalet Bakanı da dahil- bunun nedenini bize izah edemezsiniz. Niye izah edemezsiniz; bu İktidar, zaten birçok şeyi bize izah edemiyor, ileride de edemeyecek, tarihte de edemeyecek. Soruyorum size: TEDAŞ'ın aklanmasını izah edebilir misiniz? (RP sıralarından gürültüler) Kendiniz istediniz... TOFAŞ'ı?.. Hangisini izah edebildiniz? Refah Partililer laf atıyorlar; ben dönüp “şu aziz, mübarek ramazan günü, işte Kur'an-ı Kerim; bunları vicdanen rahat olarak akladığınıza haydi yemin edin” desem, ne yapacaksınız?! Edemeyecekler... (DSP ve CHP sıralarından “ederler, ederler” sesleri) Hayır, edemezler; edemeyecekleri için, ben onu teklif etmiyorum; yemin edemezler. Kendilerini vicdanları ve Allahları ile baş başa bırakıyorum; ama, bir şey söylüyorum:

Değerli arkadaşlarım, değerli Refah Partililer; bakın, Türkiye'de tüm değerlerle oynadınız, yürütmeyi rehineniz ile birlikte teslim aldınız, yasamayı parmak hesabı sonucu kilitlediniz; ama, size bu kürsüden ikazda bulunuyorum, lütfen yargıyla oynamayın, hukukla oynamayın; bari orası kalsın, orayla oynamayın.

Elbette, son hesap verilecek yer Yüce Allah'tır; ama, ondan önce hesap verilecek yer yüce milletimizdir. Bu millet sonra sizi hiç affetmez. Bunu size hatırlatıyor, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Uğur Aksöz'e teşekkür ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, Refah Partisi Grubu adına Sayın Hayrettin Dilekcan konuşacak.

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına, Sayın Hayrettin Dilekcan; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Dilekcan, konuşma süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Refah Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak için huzurlarınızdayım.

Hükümet tarafından hazırlanıp Meclisin huzuruna getirilen bu kanun tasarısıyla ilgili olarak yapılan konuşmaları, maalesef, üzüntüyle izledim. Getirilen kanun tasarısı, gerçekten neyi içeriyor; teknik olarak buna baktığımız zaman söyleyeceğimiz üç söz var:

Bir, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasada, tutuklama süresine ilişkin olarak bir değişiklik getiriliyor.

Yine, avukatla, müdafiyle, sanıkların, zanlıların görüşmesine ilişkin bir hüküm getiriliyor.

Bir de, Devlet Güvenlik Mahkemesine gidecek suçlarda, yani kapsamda bir daraltma meydana getiriliyor. Ben, bu çerçevede sözlerimi devam ettirmek istiyorum.

Bilindiği gibi, kişinin gözaltına alınması, onun hürriyetiyle yakından alakalı bir hadise; dolayısıyla, insan haklarıyla ilgili bir konu. Bu konuda, demokratik ülkeler arasında çeşitli düzenlemeler mevcut; ancak, ileri demokrasiye geçmiş ülkelerde, bu süreler, mümkün mertebe kısa olmakta. Türkiye de, demokrasi yolunda ilerleyen bir ülke olarak, elbette, gözaltı sürelerinin kısaltılmasına ilişkin olarak bazı düzenlemeler yapmak mecburiyetindeydi.

Gözaltından maksat nedir: Birincisi, zanlıların ve sanıkların deliller üzerinde oynama imkânını ortadan kaldırmak, delillerin karartılmasını önlemektir.

İkincisi de, hakkında, gerçekten, mahkûmiyetine yeterli derecede kuvvetli deliller mevcuttur ve sanığın kaçma tehlikesi vardır; bunun önüne geçmektir. Bunun önüne geçerken de, ne yapmak lazım: “Beraatı zimmet asıldır” ilkesini de gözardı etmemek lazım. Bu dengeyi iyi sağlamak gerekir. Mümkün mertebe, gözaltı süresini kısa tutmak açısından, hazırlık aşamasında, zabıta aşamasında bazı tedbirlerin alınması gerekir. Bu da, polisin eğitiminden, polisin imkânlarının artırılmasından, polisin ihtisaslaşmasından başlar; adlî zabıtanın kurulmasının gerekliliğini ortaya koyar. Esas olan, delillerin ilk tahkikatta, hazırlık aşamasında toplanmasıdır. Türkiye, çok şükür, gerek emniyet teşkilatı açısından gerek adlî teşkilat açısından, gerçekten, delilleri zamanında ve yerinde toplayabilecek bir ülke konumuna gelmiştir. Bu konuma gelen bir ülkenin, elbette, gözaltı sürelerini kısaltması gerekirdi. Getirilen tasarı, gözaltı sürelerinin normal yargılama usulünde bir gün, olağanüstü hal ve DGM kapsamında da, yeni bir düzenleme olarak, gerçekten önemli kısaltmalar meydana getirmiştir. Bu gözaltı süresi dikkate alınırken de, bazı özellik arz eden toplu suçlarda da, yine, ayrı bir düzenlemeye gidilme imkânı tanınmıştır. Biz, yeni düzenlemeyi -gözaltı süresiyle ilgili olarak- gerçekten, Türkiye'nin şartlarına uygun bir düzenleme olarak görüyoruz.

Bir başka konu, müdafi ile sanıkların ve zanlıların görüşmesi meselesi. Bir arkadaşımız, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundan, sanıkların müdafiyle görüşmesinin ortadan kaldırıldığına dair bir söz sarf etti. Eğer, bir sürçülisan değilse, bir yanılma söz konusudur. Zira, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan milletvekili arkadaşımız da bu hususu açıkladı; maddenin birinci cümlesi değiştirilmiş, ikinci cümlesi aynen devam etmektedir. İlaveten, devlet güvenlik mahkemesine tabi olan suçlarda da, sanıkların müdafileriyle görüşme imkânları getirilmiştir. Şimdiye kadar olmayan bir husus, bu tasarıyla gündeme girmiştir. İnşallah, kanunlaşırsa, DGM kapsamında yargılanan sanıklar da, daha sorgu aşamasında, hâkim nezaretinde de olsa, avukatlarıyla görüşme imkânına kavuşacaklardır.

En fazla konuşulan mesele, bu tasarının kapsamıyla ilgili. Tasarının kapsamında, Türk Ceza Kanununun 312, 313, 314, 384 ve 385 inci maddelerinin DGM kapsamından çıkarılması söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, devlet güvenlik mahkemeleri niçin kurulmuştur, nasıl bir mahkemedir? Öncelikle bunu değerlendirmek lazım. Devlet güvenlik mahkemeleri olağanüstü mahkemelerdendir; yani, normal mahkemelerin dışında yargılama usullerine tabi mahkemelerdir. Demokrasilerde, olağanüstü mahkemelerin de varlığı elbette mümkündür; ama, çok olağanüstü dönemlere, olağanüstü olaylara hasredilebilir ancak. Oysa, mevcut düzenlemeye baktığımız zaman, olağanüstü olaylara da, olağanüstü olmayan olaylara da devlet güvenlik mahkemesi baksın der gibi bir zihniyeti, maalesef üzüntüyle görüyoruz ve kamuoyunun huzurunda da, meseleler çarpıtılarak anlatılıyor, deniliyor ki: Hükümet, bu tasarıyla, Susurluktu, yok cinci hocasıydı, falcı hocasıydı, tarikatçı hocasıydı, bütün bunları devlet güvenlik mahkemesinin hışmından kurtarmak için hareket ediyor. (CHP sıralarından “Doğru” sesleri)

Değerli arkadaşlar, doğru olan bir şey var, kamuoyunu aldatmayalım, bu maddeler, Ceza Kanununun hükümleri içinde aynen kalıyor.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Onu da kaldırsaydınız bari!..

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Aynen kalıyor.

Acaba, siz şunu mu söylüyorsunuz: Biz, devlet güvenlik mahkemesi kapsamında kalan suçların dışındaki suçları yargılayan mahkemelerin hiçbirine güvenmiyoruz mu diyorsunuz?..

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - DGM'leri kaldıralım o zaman!..

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Adalete güvenmediğinizi mi ifade etmek istiyorsunuz?! Böyle bir saçma düşünceyi bu Meclisin üyelerinin hiçbirisinin kabul ettiğine inanmıyorum. Sizler de kabul etmiyorsunuz.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Size güvenmiyoruz, sizin Hükümetinize güvenmiyoruz, mahkemelerimize güveniyoruz.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Bu Hükümete bu Meclis güvenmiş, güvenoyu vermiş.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Biz güvenmiyoruz.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Bu Parlamento, bu Hükümete -bu milletin güvendiği şekliyle- 276'nın üzerinde vermek suretiyle, kime güvenip kime güvenmediğini de ortaya koymuş. (RP sıralarından alkışlar)

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - O zaman bizi ikna et.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanununun 312 ve 313 üncü maddeleri çete kuranlara verilecek cezalarla ilgili hükümleri düzenliyor. Ancak, devlet güvenlik mahkemelerinin varlık sebebine baktığımız zaman, Türk Ceza Kanununu teknik olarak irdelemek lazım. Türk Ceza Kanunu üç kitap halindedir. Birincisi genel hükümler, ikincisi cürümler kitabı, üçüncüsü kabahatler kitabıdır.

Cürümler kitabının birinci babı, devletin şahsiyetine karşı işlenen cürümlerle ilgili hükümleri düzenlemektedir. İkinci babı ise, kamu düzenine, amme düzenine yönelik suçlarla ilgili hükümleri düzenlemektedir. Burada kamuoyu aldatılmak isteniyor. Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile kamu düzeni farklı farklı şeylerdir. Her suç, kamu düzeninin ihlalidir. O zaman, kamu düzenini bozdu diye, her suçu, sarhoşu da, kumar oynayanı da, hırsızı da devlet güvenlik mahkemesinde mi yargılayalım?! Böyle bir mantığı nasıl kabul edebiliriz?! Bu mümkün değil.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Böyle bir mantık zaten olmaz.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Yine, çetelerle ilgili, Türk Ceza Kanununun 168 ve 169 uncu maddeleri eğer okunmuş olsaydı, burada çetelerle ilgili konuşma yapılırken biraz daha dikkatli ve teknik konuşulurdu. Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesi -yani, devletin şahsiyetine karşı işlenen cürümler başlığı altındaki maddelerde- aynen “Her kim, 125, 131, 146, 147, 149 ve 156 ncı maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede aktif olarak görev alırsa” diye devam ediyor, çeteyi tarif ediyor.

Yine 169 uncu maddede, devletin şahsiyetine karşı suç işlemek için oluşturulmuş olan çetelere üye olmayı cezalandıran hükümler getirmiş. Üye olmanın cezası da onbeş yıldan başlıyor.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - 312'de, 313'de...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - 312'de... 10 çocuk bir araya geldi, 5 tane arabayı soymak için çete oluşturdu. Onbeş yaşındaki 10 çocuğu, devlet güvenlik mahkemesinde, çete oluşturmak suretiyle araba hırsızlığı yapmaktan yargılayacak mısınız; yoksa, normal mahmekeye mi sevk edeceksiniz?

312 nci maddeyi yorumlamaya kalkarsanız, 313 üncü maddeyi yorumlamaya kalkarsanız, iştirak halinde işlenen her suç, aynı zamanda bir çete ifadesidir; dolayısıyla, iki ve daha çok sayıda insanın suç işlemesiyle birlikte, sen çete kurdun, haydi, devlet güvenlik mahkemesine gönderelim seni... Böyle bir mantığı kabul etmek mümkün değil arkadaşlar.

Yine, devlet güvenlik mahkemeleri, her yerde kurulu mahkemelerden değildir, olağanüstü mahkemelerdir; kuruldukları yerlerin sayısı bellidir. Bir sanığı yargılamak için devlet güvenlik mahkemesine getiriyorsunuz. Sevklerle ilgili olarak, bu hususta, ülkenin gündemi işgal edilmedi mi? Bir vatandaşı Elazığ'dan alacaksınız Erzurum'a getireceksiniz, bir vatandaşı Sakarya'dan alacaksınız İstanbul'a getireceksiniz, bir başka vatandaşımızı alacaksınız bir yerden, Adana'ya... Peki, tabiî hâkim ilkesini kim savunacak? İşte, gerçek anlamda demokrasiyi savunan Refah Partisi ve bu Hükümet, en tabiî hâkim ilkesini savunur hale gelmiştir. Muhalefetin tabiî hâkim ilkesini İktidara karşı savunması gerekirken, maalesef, muhalefet, olağanüstü mahkemeleri savunur hale gelmiş. Bu, bir ülke için en üzülünecek hadiselerden birisidir.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - DGM'yi kapatın o zaman.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Tam zamanında getirdiniz.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Devlet güvenlik mahkemelerinin kapatılması gerekir. Ancak, ben, şunu, cümlemin başında belirttim...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - DGM'yi kaldırın, sizi alkışlayalım.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Devlet güvenlik mahkemeleri, olağanüstü mahkemelerdir; olağanüstü hallere münhasır olmak üzere, demokrasilerde ihtiyaç duyulabilir. Türkiye'nin olağanüstü durumların söz konusu olduğu yerlerinde bu mahkemelerin varlığını sürdürmesi elbette mümkündür, buna bir itirazımız söz konusu değil; ama, esas olan, DGM değil, normal mahkemelerdir, tabiî hâkim ilkesidir. Bunu nereye koyacaksınız?..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - DGM'yi kaldırın, alkışlayalım.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Ağır ceza mahkemesine güvenmeyeceksiniz, asliye ceza mahkemesine güvenmeyeceksiniz, sulh ceza hâkimine güvenmeyeceksiniz; bunların hepsi Adalet Bakanının emrindeki memurlardır diyeceksiniz...

Bu Hükümet, altı aylık bir hükümettir. Peki, şimdiye kadarki hükümetler neredeydi de, bu hâkimleri, Adalet Bakanlığının emrinden kurtarmadı?!

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Uyuyorlardı.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Neredeydiniz şimdiye kadar? (RP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bazı muhalefet sözcüleri, gerçekten, kanun tasarısıyla ilgili konuşurken, hiç de Meclise, milletvekillerine uygun bir üslup kullanmadılar. “Hükümet, Susurluk hadisesini, çeteleri örtbas etmek için böyle bir kanun tasarısını gündeme getirdi” dediler.

İnsaf ölçüleri içerisinde konuşmak lazım. Siz, hükümet olduğunuz zamanlar, kanun tasarılarını üç gün içerisinde mi hazırlıyordunuz? Demek ki, öyle hazırlıyordunuz ki, ülkenin geldiği nokta bu... Ülkeyi, yıllarca, üç günlük kanun tasarılarıyla, kararnamelerle yönettiniz; ülkenin geldiği konum bu.

Adalet Bakanlığı, Susurluk hadisesinden önce bir tasarı hazırlamış; 6 Kasımda, bunu, Hükümete, Bakanlar Kuruluna takdim etmiş. Eğer dediğinizde samimiyseniz, o zaman, Adalet Bakanımız Sayın Şevket Kazan'ı takdir etmeniz gerekir; keramet göstermiş Susurluk'un olacağının farkına varmış. Öyle mi diyorsunuz?..

Bu tür bir mantıkla eleştiri, gerçekten ölçüsüz, insafsız bir eleştiridir. Bu Hükümetin çalışmalarını, milletimiz, çok yakından görüyor, kimin hangi maksatla hareket ettiğini yakinen takip ediyor. Diyorsunuz ki “bu Hükümet, rehin aldığı...” Kastettiğiniz de, Sayın Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller Hanımefendi.

Değerli arkadaşlar, peki, sizler bu hanımefendiyle hükümet kurmak için sise yakalanmadınız mı? Bayram arifesinde, bu hanımefendiyle hükümet kurmak için sise yakalanan sizler, şimdi, anlaşamadığınızdan dolayı, ortağınızın habire kuyusunu kazmanızdan dolayı, yıkılan hükümetin yerine memlekete, vatandaşa hizmet etmek için kurulmuş bir Hükümeti her ne pahasına olursa olsun damgalamak için, gerçekten parlamenterlerin ağzına yakışmayacak üsluplarla, Hükümeti yıkacağız diye umut bekliyorsunuz. (RP sıralarından alkışlar) Hiç boşuna umutlanmayın, o tren kalktı. (ANAP sıralarından gürültüler) O tren kalktığı için, şimdi, her tren düdüğünü duyuşunuzda, acaba o tren yine mi geliyor diye istasyona koşuyorsunuz. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

“Devleti ele geçirmenin bir operasyonudur” diyorsunuz. Değerli arkadaşlar, devlet hepimizin. Bu Parlamento, meşru bir parlamento. Bu milletvekillerinin hepsi de, millet iradesiyle bu Parlamentoya girmiş insanlar. Millet iradesiyle Parlamentoya girmiş, hükümet olmuş, iktidar olmuş insanları, “devleti ele geçirmek” mantığıyla “çete” mantığıyla itham etmek, kötü söz sahibine aittir düsturuyla, aynen iade edilir.

Bu yasa niye çıkarılıyor; bu yasa, demokratik Türkiye'yi savunan Refah Partisinin ve bu Hükümetin, ülkeyi, demokratikleşme yolunda bir adım daha ileri götürmek için çıkarılıyor; başka hiçbir mantığı yok. (RP sıralarından alkışlar)

Yine suçluyorsunuz; diyorsunuz ki “cinci hocasıydı, falcı hocasıydı, çetesiydi...” Peki, size soruyorum arkadaşlar: Kanun niçin var; kanun kimlere uygulanır? Kanun, bir ülkenin kendi fertlerine uygulamak için koyduğu normlar topluluğudur. Bu ülkedeki insanlar sizin insanınız değil mi? İtham ettiğiniz insanlar da sizden adalet bekliyor; kanunu, doğru dürüst uygulamanızı bekliyor. Onlar da, suçlu olsalar bile, adalet noktasında, suçlarından daha fazla bir cezayla cezalandırılmama hususunda sizlerden merhamet bekliyor. Bunlar, başka bir ülkenin insanları değil. Elbette, suçluysa cezasını vereceksiniz; ama, siz, daha hâkimlerin önüne çıkmadan mahkûm ettiniz. Hangi mantıkla, hangi demokratik anlayışla, hangi insan haklarıyla?!. Yıllardır insan haklarının tellallığını yapıyorsunuz -tellallığını yapmak hepimizin görevi, tellallığı bu anlamda söylüyorum- ama, icraata koyma noktasında, daha hâkimin önüne, savcının önüne çıkmadan damgalıyorsunuz. Bir parlamentoya mensup insanların, kendi vatandaşlarını, hâkimlerin hükmü olmadan damgalamaya kalkması, mahkûm etmesi çok yanlıştır. Nitekim, bazı televizyon programlarında, rating kazanmak uğruna suratına tükürülen insanlar, gizli kameralarla filmleri çekilip televizyonlarda yayınlanan, televizyonların bu yayınları nedeniyle de intihar eden insanlar var. Ne malum, sizin bu suçlamalarınız nedeniyle, haksızlığa uğradığını düşünüp de intihar etmeyecekleri. Niye itiyorsunuz onları böyle bir psikolojik buhrana?

AHMET KABİL (Rize) - Onlarda o yüz yok.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Bir kere, insan haklarını savunan insanların bu hususta da samimî olması gerekir.

AHMET KABİL (Rize) - Onlar yüzsüz.

REFİK ARAS (İstanbul) - Onları niye savunuyorsun; normal vatandaşı savun bari.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - En vahşi insanın bile, hukuk önünde, bir avukata ihtiyacı vardır ve o avukat da bunu savunabilir.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sizin yaptığınız gibi...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Nedir, biliyor musunuz; gerçekten, işlediği suçun cezasını alsın diye, beraat etsin diye değil. Bu noktada, hukuk, insanların en suçlusunun dahi, hak ettiği cezadan fazlasına uğramamasının temel ilkesidir, onu koymuştur. Biz, bunu anlatmaya çalışıyoruz.

Takıyyeciler diyorsunuz... Kıymetli arkadaşlar, bir dernek çıkıyor, bir başka dernek çıkıyor, demokrasiyle ilgili, insan haklarıyla ilgili beyanatta bulunuyor, raporlar sunuyor; çıkıyorsunuz, bu raporlara diyorsunuz ki, biz destekliyoruz; o raporlarda istenenlerin pratiğe aktarılması geliyor, çeteci diye suçluyorsunuz. Takıyyeyi kim yapıyor; halkın karşısında başka türlü, burada başka türlü... Takıyye budur. Bu Hükümet, halkın karşısına çıktığı şekilde icraat gösteriyor. Takıyye, bu Hükümeti eleştirirken başka türlü, halkın karşısına çıktığınız zaman başka türlü konuşmaktır. Bu Hükümete kimse takıyyeci diyemez; hele hele, Refah Partisine hiç kimse takıyyeci diyemez. (ANAP sıralarından “Aaa” sesleri, gürültüler) Refah Partisi, takıyyeci olmadığını seçimlerde göstermiştir.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Takunyacı...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - O zaman, Refah Partisine bu kadar rey veren insanları takıyyeci olarak suçluyorsunuz, bu milleti takıyyecilikle itham ediyorsunuz. (ANAP sıralarından “Ne alakası var” sesleri, gürültüler) Bu millet de, kendisine takıyyeci diyenlere, seçim sandığında gereken cevabı veriyor. Bu seçim mağlubiyetinden kurtulmanın yolu nedir; çeteydi, Susurluk'tu, şunu konuşalım, bunu konuşalım... Allah razı olsun, bir kamyona bir taksi çarptı; yoksa, perişan olduk diye konuşuyorsunuz. İşte, takıyyecilik mantığı budur. Refah Partisi, söylediklerini bir bir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın Sayın Dilekcan.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sözlerimi tamamlarken bir hususu daha burada belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, birbirimizi itham ederken kullandığımız cümleler de çok ölçülü olmalı. “Gâvur icadı nedeniyle” diye bir iddia geçti. Oysa, en ileri teknolojiyi, en ileri tekniği, en çağdaş pratiği seçimlerde uygulayan, teşkilat çalışmalarında uygulayan, parti çalışmalarında uygulayan partinin de Refah Partisi olduğunu bütün kamuoyu teslim etti. Demek ki, Türkiye'nin en çağdaş, en ilerici partisi, Refah Partisi.

Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına konuşan Karabük Milletvekili Sayın Hayrettin Dilekcan'a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Dilekcan, konuşmasının bir bölümünde, bundan önceki sözcünün, çetelerden bahsederken Meclisin de bu kapsamda anlaşılabileceğini ima eden bir eleştiride bulundu. Ben, bundan önceki sözcüyü dikkatle takip ettim; böyle bir beyanı olsaydı, ona anında müdahale ederdim. Meclise hiç kimse öyle bir sıfat yöneltemez.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ben, Meclis anlamında söylemedim, kamuoyunda yanlış anlamalara vesile olabilir anlamında söyledim.

BAŞKAN - Evet, böyle bir hususu tespit etmiş olsaydım, zaten, anında müdahale ederdim.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, Hükümetin söz talebi mi var?

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Evet.

BAŞKAN - Tasarı üzerinde, Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan; buyurun. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır Sayın Bakan.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunda değişikliği öngörün Hükümet tasarısı üzerinde, şu ana kadar grup sözcüleri konuşmalarını yaptılar. Bendeniz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Seyfi Oktay'a, Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Ayhan Gürel'e, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Turhan Güven'e ve Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Hayrettin Dilekcan'a teşekkürlerimi sunuyorum. (RP sıralarından “ANAP da var” sesleri)

Müsaade ederseniz, teşekkürü kime edeceğimi ben takdir edeyim.

Değerli arkadaşlarım, 30 Kasım 1991 tarihinde kurulan Sayın Demirel Hükümetinin programlarından bugüne kadar, bütün hükümet programlarında, hep demokratikleşme konusunda birtakım çalışmaların yapılacağı ve birtakım kanunların çıkarılacağı dermeyan edilmiştir. Bu demokratikleşme çalışmaları, 51 inci, 52 nci Hükümetler zamanında bir ölçüde gerçekleşmiştir ve o günün muhalefet partisi olarak Refah Partisinin de buna katkıları olmuştur. 1995 yılında Anayasa değişikliği yapılmıştır. Bu Anayasa değişikliğinde Refah Partisinin katkısı olmamıştır. Bunu bütün milletimiz bilmektedir. Neden olmamıştır, onu da bilmektedir. Sözcülerimiz, bunu, o gün için anlatmışlardır. 24 Aralık seçimlerinden sonra, bugünkü 20 nci Dönem Parlamentosu oluşmuştur ve bu Parlamentonun aslî görevleri arasına, 1995 yılında yapılan Anayasa değişikliğine paralel olarak, uyum yasalarının çıkarılması konusunda bir hedef konulmuştur. Hükümet Programında, bu hususta, uyum yasalarının süratle hazırlanacağı, Parlamentoya sevk edileceği taahhüdünde bulunulmuştur; fakat, bu arada, bildiğiniz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de Sayın Meclis Başkanı tarafından, yine Anayasaya uyum istikametinde birtakım çalışmalar başlatılmıştır.

Bugün huzurunuzda müzakere ettiğimiz kanun taslağı, bizim, gerek demokratikleşme açısından ve gerekse uyum yasaları açısından çalışmalar yaptığımız günlerde ele aldığımız bir konudur. Bizim bu konuyu eylül ve ekim aylarında ele almış olduğumuzun gazete kupürleri de burada mevcuttur. Basını yakından takip eden arkadaşlarımız, bizim hangi kanunlar üzerinde çalıştığımızı, neler yapmak istediğimizi, o tarihteki beyanlarımızdan kolaylıkla takip edebilirler. Yani, bu, Susurluk olayından sonra ele alınmış bir konu değil, daha önce ele alınmış bir husustur. Gazete kupürleri buradadır; okuyarak vaktinizi almak istemiyorum.

Cezaevi olayları sırasında, gerçekten, bir durumla karşı karşıya kaldık. Cezaevlerinde, şu anda 56 bin hükümlü ve tutuklu var. Bu 56 bin hükümlü ve tutuklunun takriben 9 bini terörle mücadele kapsamı içinde kalan suçlardan dolayı tutuklu bulunmakta ve cezaevleri içindeki huzursuzluk da bu kişilerin davranışlarından, hareketlerinden neşet etmektedir. İşte, bu durum üzerinde dikkatli bir araştırma yapan Bakanlığımız, devlet güvenlik mahkemelerinin, hem yerleşim durumları itibariyle hem de dosya yükleri itibariyle, mutlaka bir iyileştirmeye ihtiyacı olduğunu görmüştür ve bunu gördükten sonra da, bildiğiniz gibi, 13.11.1996 tarihinde, Yüce Meclisten çıkarılmış olan 4210 sayılı Kanunla devlet devlet güvenlik mahkemelerinin, kaldırılan üç yerine ilaveten kurulan üç yerine dair kanun çıkmıştır. İnşallah, 1 Nisandan itibaren yürürlüğe girecek olan bu kanunla, devlet güvenlik mahkemelerimizde daha adil bir dosya tevzii yapılmış olacak ve bununla, davalar, süratle neticelendirilmeye çalışılacaktır.

Bunun yanında, devlet güvenlik mahkemelerindeki dosya yükünün de, gerçekten, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçların kapsamındaki genişlikten kaynaklandığını, açık seçik müşahede ettik. Bunun üzerine, Bakanlığımızda bir çalışma başlattık. Başlatmış olduğumuz bu çalışmalar, devlet güvenlik mahkemelerinin görev kapsamının daraltılması istikametinde idi. Bunun için, araya, herkesin kabul edebileceği bir çizgi çekmek istedik.

Bildiğiniz gibi, Ceza Kanunumuz, 125 inci maddeden 174 üncü maddeye kadar, devlet aleyhine işlenen suçları tanzim etmektedir; daha sonraki maddeler ise, diğer suçları tanzim etmektedir. Şu anda kapsam dışına çıkarmayı düşündüğümüz maddeler de, kamu düzeniyle ilgili olan maddelerdir; yani, devlet güvenliği aleyhine işlenen suç değil, kamu düzeniyle ilgili olan suçlara müteallik olan hususlardır. Dolayısıyla, mademki bir mahkemenin adına devlet güvenlik mahkemesi demişiz, o zaman, bu mahkemede görülecek olan suçlar da, devlet güvenliğiyle ilgili suçlar olsun.

İşte, bu noktadan hareketle bir araştırma yapmışız. Bakınız, şu anda, kapsam dışına çıkardığımız suçlar nedeniyle, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde 24 dosyadan 198, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde ise, 328 dosyadan 1 029 tutuklu var, daha doğrusu sanık var. Demek oluyor ki, bu, devlet güvenlik mahkemesinin kamu düzeniyle ilgili suçlarda fevkalade mahmul olduğunu ortaya koyuyor. Biz ise, bu mahkemelerdeki yük hafiflesin diyoruz. Neden hafiflesin; çünkü, bu yük ağır olduğu için, iki seneden beri tutuklu olup da daha davası neticelenmemiş insanlar var. Bu insanların davaları bir an önce görülsün ve neticelensin. İşte, bu noktadan hareketle, bu düzenlemeyi yaptık. Devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanından 312'den 315'e kadar olan maddeleri çıkardık ve onlara müteallik bazı maddeler daha var, onları da çıkardık.

Bu arada, gözaltı süreleri konusunda da birtakım rahatsızlıklar vardı. Bu sürelerin, özellikle sıkıyönetim devrinde olduğu gibi, fevkalade uzun olması, olağanüstü hal bölgelerinde sıkıntılar meydana getiriyordu. Bu sıkıntılar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gidiyordu.

Şunu hemen ifade edeyim: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Parlamentosuyla alakalı değildir, Avrupa Konseyiyle alakalıdır; Avrupa Konseyi ayrıdır, Avrupa Parlamentosu ayrıdır. Avrupa Konseyi 1948'de kurulmuş, Türkiye 1949'da üye olmuştur. Türkiye, 1949'dan beri Avrupa Konseyinin tam üyesidir; ama, Avrupa Parlamentosuna üye değildir. O nedenle, Türkiye'de, elbette, bu düzenlemelerin yapılması için bazı kıstasların göz önünde bulundurulması, bir eksiklik değil, bir tamamiyeti ifade eder.

Değerli arkadaşlarım, gözaltı süreleri konusunda da, elbette, sizlere kısa bir bilgi vermek istiyorum. Bakınız, CMUK'ta, zabıta ve cumhuriyet savcılığında süreyi dört güne indiriyoruz, mahkeme ancak üç gün uzatabiliyor; bunun yanında, devlet güvenlik mahkemelerinde fevkalede uzun olan süreleri, cumhuriyet savcılığında dört güne indiriyoruz, mahkeme de üç gün uzatabiliyor; olağanüstü halde, aynı şekilde, dört güne indiriyoruz ve mahkeme, buna, altı gün daha ilave edebiliyor. Böylece, bugünkünden çok daha insanî ve bugünkünden çok daha dikkatli çalışmayı gerektiren bir çözüm getiriyoruz.

Bunun yanında, müdafiyle görüşme konusunda bir değişiklik getiriyoruz. Bu hususta, Sayın Seyfi Oktay, konuşmaları sırasında “hâkimler gardiyan mıdır” tarzında bir ifade kullandılar. Evet, müdafiyle görüşme sırasında bazen hâkimlerin bulunması gibi birtakım durumlar, hiçbir zaman gardiyanlıkla ifade edilemez. Kaldı ki, bu, bugünkü CMUK'un tabiî metninde aynen mevcuttur; ama, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanı içerisinde, yine hâkimin nezaretinde olan hüküm, mevcudiyetini muhafaza etmektedir. Bu nedenle, Adalet Bakanlığı yapmış bir arkadaşımızın hâkimlerimiz hakkında, gardiyanlık yapıyor tarzındaki bir yakıştırması sürçülisan olabilir; ama, buna, elbette, burada, bu farklı uygulama nedeniyle cevap vermek mecburiyetindeyim.

Değerli arkadaşlarım, kanunun sevki, biraz önce arz ettiğim gibi, eylül ve ekim ayı çalışmalarıyla başlamıştır. Adalet Bakanlığında hazırlanan bu kanun, 6 Kasımda Başbakanlığa, 26 Kasımda Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiş ve 9 Aralıkta da Adalet Komisyonunda görüşülmüştür. Adalet Komisyonunda görüşülürken, bakınız, bazı arkadaşlarımız muhalefet şerhi koymuşlardır. Bu nokta fevkalade enteresandır. Adalet Komisyonunda 9 Aralıkta görüşülmüştür. Şimdi, muhalefet şerhlerine baktığımız zaman, arkadaşlarımız “muhalifim”, “muhalifim” demişler ve muhalif olduklarını belirtmişler; ama, neden muhalif olduğunu belirten Ayhan Gürel -ki DSP adına konuştu- arkadaşımız “Komisyonumuzda görüşülerek kabul edilen Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve bu kanunda değişiklik yapılmasına dair tasarıya muhalifim” demiş. Yani, muhalefet yapmak için Susurluk olayından falan bahsedilmemiş; bunu ifade etmek istedim. 9 Aralıkta, Susurluk olayından bir ay sonra görüşülmüş; ama, komisyonda bunlar hiç söylenmemiş, bunlardan bahsedilmemiş; çünkü, o gün ortam müsait bulunmamış, konuşulmamış; olabilir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, nereye muhalefet ediliyor; özellikle, 313 üncü maddeye muhalefet ediliyor. Yani, suç işlemek için, cürüm işlemek için çete oluşturma maddesine itiraz ediliyor; vay efendim, siz, bu kanunla, şimdi su yüzüne çıkan birtakım çeteleri ortadan kaldırmak istiyorsunuz, üstünü örtbas etmek istiyorsunuz deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, burada, elimde, bu 313 üncü maddenin, 6.6.1991 tarihinde Anavatan Partisi İktidarı zamanında değiştirilmiş olan eski metni var. Bu eski metinde, aynı madde “her ne suretle olursa olsun” falan filan dedikten sonra, birinci fıkrada cezayı 2 yıldan 5 yıla kadar, ikinci fıkrada 5 yıldan 8 yıla kadar, üçüncü fıkrada 7 yıldan 10 yıla kadar hapis olarak belirttiği halde, 1991'de, Anavatan İktidarı tarafından bu maddeler değiştirilerek bugünkü haline getirilmiştir ve bugünkü haliyle ne olmuştur diye soracak olursanız, özetle, o günkü cezalar yarı yarıya indirilmiştir.

Şimdi, şayet, siz, bize, bu kanun değişikliği münasebetiyle, vay efendim, Susurluk'u örtbas etmek için, DGM kapsamından çıkarmak için bunu yapıyorsunuz derseniz, bu mantıkla hareket ederseniz, birisi de bu kürsüye çıkıp, size, o gün hangi Susurluk'u affetmek için bu cezaları indirdiniz diye sormaz mı?!. (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - O zaman Susurluk da yoktu, çete de_

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Elbette sorar. Onun için, bu kürsüden konuşurken, birbirimiz hakkında konuşurken, sözlerimize dikkat edelim demek istiyorum.

Kanunlar, birtakım ihtiyaçlara cevap vermek için çıkarılır. Evet, acaba, siz ne için gerek gördünüz bu değişikliği yapmaya?

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Bu kılıf uymadı Sayın Bakan.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Evet, bunun cevabının burada verilmesi lazım. Siz, bu değişikliği yapmaya neden gerek gördünüz?

AHMET KABİL (Rize) - Şimdi, kapsamdan çıkarıyorsunuz; kapsamdan çıkarmayın.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - O nedenledir ki, herşey yerli yerinde konuşuluyor; şu anda da, ben, yerli yerinde konuşuyorum.

Şimdi, bunun yanında, bir şey daha var. Bakın, biz, bu kanunun kapsamından 312'yi de çıkarıyoruz tabiî; ama, bunu görmüyorsunuz.

Bakınız, arkadaşlar, şurada, gazete kupürleri var -açmayacağım, okumayacağım- Sayın Mesut Yılmaz'ın, Sayın Yaşar Kemal'i ziyaretleriyle ilgili kupürler.

ÖMER ERTAŞ (Mardin) - Ne alakası var?!.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Kısa bir zaman önceki ziyaretleriyle ilgili kupürler...

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) - Seni alakadar etmez.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Ne olmuş yani?..

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Ha, şimdi, ne olduğunu okuyacağım buradan.

Sayın Mesut Yılmaz, Başbakan; 10 Mart 1996 tarihinde, ANAP ve DYP Hükümetinin Başbakanı olarak bu kürsüden konuşuyor. Şimdi, bakınız, ne demiş: “Hükümetimin kuruluşundan bu yana meydana gelen iki üzücü olaydan -bu birincisi demiş- birincisi, Güven Parkta, sendikal haklarını talep eden öğretmenlerin polis tarafından dövülmesi. İkincisi, benim için daha üzücü bir olay; dünyaca ünlü yazarımız Yaşar Kemal, Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından uzun süreli hapis cezasına mahkûm edildi. Bunu, fevkalade üzücü bir gelişme olarak görüyorum. Benim Hükümetimin görevi, Yaşar Kemal gibi, dünyanın takdir ettiği bir yazarın düşünmesini engellemek değil; bizim görevimiz, onun düşünce hakkını kullanmasını teşvik etmektir -uzatmıyorum- Ben, onun, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü konusunda bizden daha az duyarlı olmadığını çok iyi biliyorum; Türkiye'yi bölme gibi bir kastının olmadığını biliyorum. Eğer, bu yasa, onu mahkûm ediyorsa, o yasanın bu Meclise gelip yeniden görüşülmesi lazım” diyor.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ne güzel söylemiş; ama, yapmamış...

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - İşte, biz, onu yapıyoruz. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Siz, demagoji yapıyorsunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Şimdi, bu arada, şunu da ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım. (RP sıralarından “Sayın Bakanım, anlayamadılar; bir daha anlatın” sesleri)

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Fikir suçuyla çeteciliği karıştırıyorsunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Efendim, iki defa konuşmaya vaktim müsait değil; 17 dakikamız olmuş.

Şimdi, tabiî, Cumhuriyet Halk Partili ve Demokratik Sol Partili arkadaşlarımız, gerçekten, çok seviyeli eleştiriler yaptılar. Elbette eleştirileceğiz; biz, burada, övgü dinlemek için bulunmuyoruz, onun için gelmedik; o eleştirilerden de mümkün olduğu kadar istifade edeceğiz.

Efendim, kanunun kapsamı içinden niye böyle parça parça çıkarılıyor deniliyor. Aslında, Demokratik Sol Parti de Cumhuriyet Halk Partisi de devlet güvenlik mahkemelerinin varlığına karşılar; ama, ne var ki, Anayasa, bunu bir anayasal müessese olarak kabul etmiş; Anayasa değişmediği sürece, bu kurum, varlığını burada muhafaza edecek.

Şimdi, kapsamından niye böyle parça parça ayıklama yapılmış diyorlar. Buyurun, 18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı Kanunla, siz de, birtakım parçaları bu kanun içinden çıkarmışsınız. Demek oluyor ki, sizler de bunu yapmışsınız; biz de buna benzer bir şey yapıyoruz ve de bugün için ihtiyaç duyulan bir vazifeyi yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, biz diyoruz ki, bu kanun tasarısıyla, hiçbir zaman, devlet aleyhine çete kurarak faaliyette bulunan bir örgütün muhakemesini devlet güvenlik mahkemesi kapsamı dışına çıkarmıyoruz. Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesi, devleti yıkmak için, devlet aleyhine çete oluşturanlarla ilgili bir maddedir; onun cezaları orada bellidir. Devlet aleyhine işlenen suçlarda, devlet aleyhine çete oluşturmanın müeyyidesi 168 inci maddededir.

313 üncü maddeye gelince, bu madde, herhangi bir cürüm işlemek için çete kuranlarla ilgilidir. Otomobil çalmak için de bir çete kurarsınız -bir hâkim arkadaşımız bana hatırlattığı için naklediyorum- kız kaçırmak için de bir çete kurarsınız; şimdi, bunların devlet güvenlik mahkemesinde yargılanmaları ne derece makuldür. Biz, burada, devlet ile kamu düzenini birbirinden ayırıyoruz; kız kaçırmak da kamu düzenini ihlaldir, otomobil çalmak da kamu düzenini, amme düzenini ihlaldir. Onun için, bizim yapma gayretinde olduğumuz şey, darmadağın olan kurumları, artık, yerli yerine getirip, oturtmaktır, tabiî mecraı içine sokmaktır. Bakın, şurada, biraz önce ifade ettim; 144 üncü madde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Devlet güvenlik mahkemelerinde uygulanan 144 üncü madde başka, normal mahkemelerde uygulanan 144 üncü madde başka. Bu böyle olmaz. Bunların hepsinin, artık, bir normal kalıp içerisine gelip girmesi gerekir.

O nedenledir ki, biz, bu kanun tasarısını, bir yandan, her şeyi yerli yerine oturtmanın bir adımı olduğu için yaptık, bir yandan, insan hakları konusunda, suçluların muhakemesi, sorgulanması sırasında biraz daha insanca davranışa zemin hazırlar diye yaptık ve nihayet, biz, bu çalışmaları, devlet güvenlik mahkemelerinin yükünü hafifletmek için yaptık.

Öyle zannediyorum, Yüce Meclis, huzuruna sevk ettiğimiz bu kanun tasarısını, bu görüşmeleriyle kabul edecektir. Bu inancımı belirtir, Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Yeşil pasaportlu çeteler ne olacak?

BAŞKAN - Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan'a teşekkür ediyorum.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan...

MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Sungurlu, bir isteminiz mi var?

MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) - Hayır efendim.

Sayın Bakan bizim dönemimizde çıkan bir kanun için, hangi çeteleri akladığımız sualini sordu; biz bilmiyoruz; Sayın Bakan, oradayken, kendisi açıklasınlar; hangi çeteleri aklamak için o kanunu çıkarmışız?

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Cevap ver... Açıkla...

BAŞKAN - Görüşmelerin sonunda Sayın Bakana soru sorma imkânı var; usulü içerisinde, o zaman değerlendiririz bunu.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uluğbay.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, konuşmaları sırasında, Demokratik... (Gürültüler)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, bir milletvekili arkadaşımızın, bir Grup Başkanvekili arkadaşımızın istemini, kürsüye çıkarmadan tespit etmek istiyorum. Onun için, biraz sükûnet rica ediyorum.

Buyurun Sayın Uluğbay.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanımızın, konuşmaları sırasında, Demokratik Sol Parti sözcüsünün konuşmalarına değindiği sırada “sizin zamanınızda da, şu şu maddeler değiştirilmiştir” tarzında bir beyanları oldu. Tabiatıyla, bizim, hükümet olup da, yaptığımız bir değişiklik yok. Onu tavzihen, zabıtlara geçsin diye düzeltiyorum.

BAŞKAN - Demokratik Sol Partinin, bu kanunların yürürlükte olduğu ve değiştirildiği süreç içinde herhangi bir iktidar sorumluluğu olmadı.

Tutanaklara geçti efendim.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Sayın Başkanım, o zamanki SHP'nin Adalet Bakanından söz ettim.

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti adına, bu itiraz yapıldı; tutanaklara geçti.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, kişisel söz talep eden arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Ilıksoy, Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşek, Sinop Milletvekili Sayın Yaşar Topçu, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Esat Bütün.

Bu arkadaşlarımızdan ikisine söz verebileceğim.

Sayın Ali Ilıksoy, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır Sayın Ilıksoy.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükümet tarafından hazırlanan yasa tasarısının genel gerekçesinde, Batılı ülkeler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosunun gözaltı süresine ilişkin olarak gösterdiği hassasiyetten bahisle bu düzenlemelerin yapıldığından söz edilmektedir. Oysa bizim amacımızın, Batılıların, Avrupalıların istemine göre değil, Türk insanının buna layık olduğundan bahisle bu düzenlemelerin yapılması gerekli olduğuydu ve o zaman bir anlam ifade eder diye düşünüyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

Hepinizin malumudur, insanlık, uzun mücadelelerden sonra birtakım hakları elde eder. Elbette ki, bu elde edilen haklar evrensel nitelikte ise, uluslararası boyutta ise ve ülkemiz de o uluslararası sözleşmelerin altına imza atmış ise, biz de o normları kendi hukukumuz içine çekme hakkını haiz oluruz.

Gerçekten, Avrupa Konseyine dahil ülkelerde gözaltı süresi, genellikle 24 saattir. Bazı ülkelerde bu süre azalmakta ise de, bazılarında uzamaktadır. Örneğin, Avusturya'da gözaltı süresi 18 saat, Portekiz'de ise 48 saattir. Olağanüstü haller ve terör suçlarında bu süreler uzayabilmektedir. Örneğin, 1989 tarihli İngiltere Terörle Mücadele Kanununun tutuklama ve gözaltı bölümünde, gözaltı süresinin en fazla 48 saat olacağı -terörle ilgili suçlarda- keza, bu sürenin de azamî 5 gün uzatılabileceği hükmü vardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği üzere, İngiltere de, uzun yıllardır terörle mücadele içerisindedir ve âdeta, terörle yaşayan bir ülkedir. Bizim Avrupa'da veya Batı'daki konumumuza en uygun ülke ise, bu normlar içerisinde İngiltere'dir. Eğer, gerçekten, gözaltı sürelerine ilişkin Batılı normları kendi mevzuatımıza aktarmayı düşünüyor ve bunu demokratikleşme olarak takdim ediyorsak, geliniz, normal, olağan dönemlerde İngiltere'de uygulanan süreleri bir yana bırakalım, İngiltere'de terör nedeniyle uygulanan ceza muhakemelerine ilişkin gözaltı süresi ve onun uzatılmasına ilişkin bölümleri kendi mevzuatımıza aktaralım; bırakın terörle ilgili bölümü, normal mevzuatımıza aktaralım. Getirilen yasa düzenlemesiyle, normal suçlarda bile, hâkim kararıyla 7 güne kadar uzatma yetkisi veriliyor. Oysa, İngiltere'de bu süre 5 gündür.

Eğer, biz, gerçekten, Avrupa normlarını yakalayacak düzenlemeleri kendi hukukumuza aktarırsak, o zaman, demokratikleşmedir diye inandırabiliriz insanlarımızı; aksi halde, söylediklerimiz havada kalır. Daha doğrusu, parça parça demokratikleşme olmaz. Geliniz, hep birlikte demokratikleşme yönünde toptan çaba sarf edelim. (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, 1991 yılından sonra kurulan Sayın Süleyman Demirel Başkanlığındaki Sosyaldemokrat Halkçı Parti ve Doğru Yol Partisi Hükümeti, demokratikleşmeyi gerçekten başaramadı; ama, Batılılara ters olan Refah Partisi, bugün, Batılı normları mevzuatımıza aktarmak isteyen bu demokratikleşme paketini bütün olarak getirsin, kendilerini kutlayalım. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Geliniz, devlet güvenlik mahkemelerini, olağandışı mahkemeler olmaktan çıkaralım; onları, ihtisas mahkemeleri haline getirecek düzenlemeleri yapalım. Biz, bunların hepsine varız diyoruz. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda bir hüküm vardır; Sayın Adalet Bakanım bilir, 3 üncü maddede, yedek hâkimlik müessesesi vardır. Geliniz, önce bu yedek hâkimlik müessesesini oradan çıkaralım. Hâkimin yedeği olmaz arkadaşlar; üye hâkim olur, yedek hâkim olmaz. Adalet Bakanı tarafından, bu düzenlemeyi yapacak bir metnin Meclis huzuruna getirilmesini öneriyorum.

Geliniz, devlet güvenlik mahkemelerini kaldıralım; ama, ondan önce de, yargı bağımsızlığını bütün hükümleriyle Meclisin gündemine taşıyalım. Demokratikleşmeden o zaman bahsedebilirsiniz. (DSP sıralarından alkışlar)

Şiddeti içermeyen düşünceyi suç olmaktan çıkaralım. Mahkemelerin, her türlü bilgi ve belgeyi, istediği yerde, en kısa sürede, en seri şekilde almasını sağlayacak hükümleri tartışalım. Faili meçhul cinayetleri ortaya çıkarmak için çaba sarf edelim, çareler bulalım. Keza, cezaların infazına ilişkin düzenlemeleri sağlamaya çalışalım.

Bugün, biliyoruz, terör suçlarında, devlet güvenlik mahkemelerinde verilen kararlarda, cezaların infazı için, yüzde 75'inin, yani 3/4'ünün infazı halinde şartlı salıverilme müessesesi işlemektedir; oysa, adi suçlarda, normal yargılamada verilen cezalarda, yüzde 40'lık bir bölümü infaz edildiğinde, şartlı salıverilme gerçekleşmektedir. Geliniz, bu çifte standardı kaldıralım, ülkemizin insanına iki ayrı infaz sistemi uygulamayalım. O zaman insanlarımızın büyük bir bölümüne haksızlık etmiş olmuyor muyuz? Geliniz, bu demokratikleşmeyi sağlayalım diyorum.

Yine, yetersiz bilgilere ve kanıtlara dayalı olarak polis veya güvenlik kuvvetleri tarafından gözaltına alınan insanlarımızın gözaltı sürelerini kısaltırken, polisimizin de, güvenlik kuvvetlerimizin de... Daha doğrusu, bilgi toplama konusunda oluşturulan farklı istihbarat birimlerinin hepsini bir havuzda toplayalım, elde edilen bilgileri, o havuzda belli süzgeçten geçirdikten sonra, en doğru bilgi hangisiyse, o yönde çaba sarf edelim ve gözaltını ona göre değerlendirelim. Yoksa, gerçeğe aykırı bilgilerle, kanıtlarla, yüzlerce, binlerce insanı cezaevine kapattığınız zaman, cezaevlerinin geldiği bugünkü duruma düşeriz. Bu durumu iyileştirmek için, gerçek bilgiyi toplayacak bu düzenlemeler yönünde çaba sarf edelim. Ayrıca, güvenlik kuvvetlerinin bilgi toplamasında gerekli teknik donanımı, teknik hizmetleri, eğitimi, anlayışı bir an önce onlara sunalım ve onların eğitimini sağlayalım.

Bugün, cezaevlerimiz tıka basa doludur -Sayın Adalet Bakanı biraz önce açıkladı ama- cezaevlerinin durumu pek de iyi değildir. Adalet Bakanımızın bu konuda zaman zaman beyanları olmaktadır.

Cezaevlerinde denetimi sağlayamıyoruz. Bugün, bazı bağımsız mahkemelerce tahliye kararı verilen insanlarımız -tahliye edilecek sanıklar, hükümlüler, her neyse- salıverilmemektedir. Kim salıvermiyor? Devlet değil. Cezaevinde bulunan bazı örgüt militanlarının salıverilmeye engel olduğuna ilişkin duyumlarımız vardır; bunların çarelerini arayalım diyorum.

Bakınız, 17 Ocak 1997 tarihli Milliyet Gazetesinde “Kilit Adam Kartal Konuştu” başlıklı yazıda, devreye giren Şadi Naci Özpolat şunları söylemektedir: “Ercan'ı buradan hiçbir güç alamaz. Ancak tüm tutukluları katlederlerse bunu yapabilirler. Sadece cesetlerimizi alabilirler. Şevket Kazan ölüm orucu sırasında da böyle laflar söylemişti. Böyle bir şeye girişmek için 300 kişiyi öldürmeyi göze almalıdırlar denmektedir.” Bu, cezaevlerimizin durumunu gösteren en acıklı tablodur. Devlet, cezaevlerine hâkim değilse, denetimi sağlayamıyorsa, devlet olma fonksiyonunu yerine getiremiyorsa, devlet, devlet olmaktan çıkmıştır değerli arkadaşlarım.

O nedenle, Sayın Adalet Bakanımıza buradan soruyorum: Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı maddesinde belirtilen koşulları haiz cezaevlerinin inşaı yönünde bugüne kadar kaç cezaevi inşaatı ihale edilmiştir veya inşaatı devam etmekte olan bu tipe uygun cezaevi var mıdır; varsa, sayısı kaçtır?

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bugüne kadar Adalet Bakanlığı sizdeydi...

ALİ ILIKSOY (Devamla) - Onlar yapamadı, siz yapın.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, temel ve genel bir yasadır; yargılamada uygulanacak esasları, sorguyu, tutuklamanın ne şekilde olacağını, bu konulardaki bilgileri içerir; yine, yargı hizmetinin hızlı bir şekilde görülmesini sağlar; aksine hüküm yoksa, olağan dönemlerde uygulandığı gibi, olağanüstü dönemlerde de uygulanabilir; ama, esas durum, olağan dönemlerde uygulanmasıdır; devlet güvenlik mahkemeleri bunun istisnasıdır.

Hükümet tasarısının 1 inci maddesinde, 128 inci maddeyle ilgili olarak, hâkim huzuruna çıkarma...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ilıksoy, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ALİ ILIKSOY (Devamla) - Bu konuyu geçiyorum Sayın Başkan.

Hükümetin sunduğu tasarıda, DGM'lerin görev alanına giren suçlarda, zorunlu süre hariç en geç 48 saat içinde hâkim önüne çıkarılıp sorguya çekileceğini, üç veya daha fazla kişilerde, cumhuriyet savcısına 4 gün, hâkime 7 gün süre tanındığını belirtiliyor. Kısa geçiyorum... Biz, bütün bu sürelerin asgarîye çekilmesini, gerek ceza mahkemelerindeki çok sanıklı suçlarda gerekse devlet güvenlik mahkemelerini ilgilendiren çok sanıklı suçlarda tek süre uygulanmasını istiyoruz. Yani, geliniz, her ikisinde de 5 günlük düzenlemeyi uygulamaya sokalım ve bunun adına demokratikleşme diyelim.

Sanığın, müdafii ile gözaltında görüşmesi konusuna gelince; Sayın Bakanımız, yine dedi ki “hâkimlerimiz gardiyan değildir.” Doğrudur, hâkimlerimiz gardiyan değildir; ama, bununla, maalesef, bırakınız gardiyanlık görevini, bekçilik görevini yüklüyorsunuz. Oysa, sayın yargıçlarımızın görevi yargılamadır değerli arkadaşlarım; bunu herkes bilir. (DSP sıralarından alkışlar) O nedenle, bu tasarının bir an önce geri çekilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Devlet güvenlik mahkemelerinin bakacağı suçlar, gerek Anayasanın 143 gerekse Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş Yasasının 1 inci maddesinde belirtilmiştir. Bunlar; bir, devletin aleyhine işlenen suçlar -ki, o konuda pek bir şey yok- iki, Anayasada sayılan cumhuriyetin nitelikleri aleyhine işlenen suçlardır.

Şimdi, sokaklarda şeriat gösterisi yapan Aczmendiler veya diğer sahte tarikat şeyhleri veya müritleri suç işlemiyor mu?! Cumhuriyetin nitelikleri aleyhine suç işlemiyor mu?! (RP sıralarından gürültüler) Tabiî, hesabınıza gelmezse öyle.

O zaman, cumhuriyetin korunması yönündeki...

(Mikrofon otamatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ilıksoy, lütfen, son cümlelerinizi alayım; süreniz doldu.

ALİ ILIKSOY (Devamla) - Allah, hocamızı, cinci Alilerden, sahte tarikat şeyhlerinden, bacımızı çetelerden, milletimizi de bu her ikisinden korusun diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Ilıksoy'a teşekkür ediyorum.

Kişisel sözlerde, ikinci sırada, Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşek...

Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Şimşek, konuşma süreniz 10 dakikadır.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin hemen başında, iki gün önce Ege Bölgesinde, dün de Hatay'da meydana gelen ve merkez üssü Antakya olan ve halen devam eden depremden zarar gören tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum; ölenlere rahmet, ailelerine ve yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında yapılan değişiklikler, yani, bundan önceki değişiklikler, hepinizin bildiği gibi, Doğru Yol Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisinin -o zamanki Sosyaldemokrat Halkçı Partinin- koalisyon ortaklığı döneminde gerçekleştirilmişti. Bu değişiklikler gerçekleştirildiğinde, o zamanki bu değişikliklere yönelik eleştirileri bugünkü kadar canlı hatırlıyorum. O dönemde yapılan bu değişikliklere, başlangıçta güvenlik güçlerimiz karşı çıkmışlardı. Hatırlarsınız, bu değişiklikler, o dönemdeki Adalet Bakanı Sayın Seyfi Oktay zamanında yapıldığı için “CMUK Seyfi” dediler; hatta, şehitlerin cenaze törenlerinde de, Sayın Bakana karşı, güvenlik güçlerinin olumsuz tepkileri de olmuştu.

Şimdi, o dönemde uygulamaya giren bu değişiklikler üzerinden üç yılı biraz aşan bir süre geçti. Bu süre içerisinde, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının uygulamadan kaynaklanan aksaklıklarını ortadan kaldırmak ve daha demokratik hale getirmek için, çalışmalar, çabalar sürdürülmesi gerekirdi; çünkü, uygulamada, gerçekten çok önemli aksaklıkları görüldü. Bu Yasaya altyapı teşkil edecek yasaların çıkarılması konusunda gayret gösterilmesi gerekirdi ki, bu yasalardan en önemlisi, bildiğiniz gibi, adlî kolluk yasasıydı. Bu konuda gelişmeler yok; ama, gündemde, bu Yasada bazı değişiklikler yapılarak gözaltı süresinde indirim hedefleniyor. Ayrıca, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle de, bazı suçlar, devlet güvenlik mahkemesi kapsamından çıkarılmak isteniyor.

Tabiî, bu şekildeki kısmî değişikliklerin tam anlamıyla bir demokratikleşme olduğunu söyleyebilmenin elbette olanağı yok. Benden önce kişisel görüşlerini açıklayan değerli arkadaşımın da belirttiği gibi, bu Yasanın, daha demokratik olması, daha işlerlik kazanabilmesi için, öncelikle ve özellikle, bu Yasanın uygulamasıyla ortaya çıkan eşitsizliği ortadan kaldırmak gerekir. Nedir buradaki eşitsizlik; bu Yasanın uygulamasında, adi suçlarla ilgili hazırlık tahkikatı sırasında sanıklara veya gözaltına alınanlara avukatıyla görüşme imkânı tanınırken, devlet güvenlik mahkemesi kapsamına giren suçlardan gözaltına alınan kişiler bu imkândan yoksun bırakılmaktadır.

Oysa, bu değişikliklerin yapılmasının temel nedeni -hepinizin çok iyi bildiği gibi- yoğun işkence olaylarıdır. Gözaltına alınan kişilere yapılan işkenceler, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında bu değişikliklerin yapılmasını zorunlu kılmıştır; ama, bu Yasaya rağmen, işkencenin, kötü muamelenin önlendiğini söyleyebilmenin de, ne yazık ki, olanağı bulunmamaktadır. Kötü muamele öyle hale gelmiştir ki, sadece devlet güvenlik mahkemesi kapsamına giren suçlarla ilgili gözaltına alınanların değil, adi suçlarla ilgili gözaltına alınanların da, aynı şekilde, baskı yapma, şiddet kullanma suretiyle ifadeleri alınmakta, bunlara zorla imza attırılmakta ve yargıç önüne, bu zorla imzalatılan ifadelerle çıkarılmaktadır.

Çok iyi hatırlıyorum; bir asliye ceza mahkemesinde hırsızlık suçuyla yargılanan bir kişiye, yargılandığı suçla ilgili suçüstü yapılmış, yakalanmış; ama, gözaltında, faili meçhul sekiz tane hırsızlık suçu da bu söylemeye çalıştığım yöntemle kabul ettirilmiş. Mahkemeye çıkarıldığı zaman, dokuz ayrı suçtan dokuz ayrı tutuklama kararı verilmiş. Ama, o kişi feryat ediyor; sekiz suçla benim ilgim yok, ben bir suçu işledim; ama, diğer sekiz suçu bana yıktılar. Hâkim o anda değerlendirmemiş, dokuz tutuklama kararı vermiş. Cezaevine konulduğu zaman, cezaevindeki arkadaşlarına da aynı konuları anlatmış; onlar da, kendisine, tekrar mahkemeye çıktığın zaman yargıça o sekiz suçun tarihlerini sor, belki ispat edebileceğin bir yerdesindir diye akıl verince, o da, duruşmaya çıktığında, hâkime sekiz suçun tarihini sormuş, hâkim o suçların tarihini söylediğinde çocuk düşünmüş; o tarihlerde, başka suçtan dolayı Adana Cezaevinde tutuklu. Tabiî, bu, çok samimî, çok ciddî bir iddia, savunma. Bu savunmanın doğru olup olmadığı soruluyor savcılıklara; gelen yanıt, doğruluyor.

Hukuk, tıpkı teneffüs ettiğimiz hava gibi. İçtiğimiz suyun önemini, susuz kaldığımızda nasıl anlarsak, havanın önemini, havasız kaldığımız zaman nasıl anlarsak, hukukun önemini de, hukukun ortadan kaldırıldığı, ayaklar altına alındığı dönemlerde çok çok iyi anlarız ve de bunu, şimdiye kadar yaşadığımız olaylarla anlamış, gözlemlemiş olmamız gerekir. İşte, bu koşullarla Türkiye'de çok dönemler yaşandığı için, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasındaki değişiklik gündeme getirilmiş; hiç olmazsa, o dönem, adi suçlarla ilgili hazırlık soruşturmasında avukatıyla görüşme imkânı sağlanmıştı.

Şunu açıklıkla ifade etmek gerekir ki, hani o çok eleştirilen SHP-DYP dönemi var ya, o dönemde, koalisyonun yaptığı, Türkiye için çok önemli bir adımdır bu Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasındaki değişiklik. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, elbette ki, bu Yasa, ihtiyacı karşılamıyor, Yasada değişiklik yapılması lazım. Bu değişikliklerin yapılması, yani, köklü değişikliklerin yapılması, altyapıyı oluşturacak yasaların çıkarılması konusunda Hükümetin bugün getireceği yasalar olsaydı, bunları tartışsaydık; gönül bunu isterdi; gerçekten, buna, hepimiz gönülden de destek verirdik; ama, ne yazık ki, bugün, sadece, birkaç maddede değişiklik yapılmaya çalışılıyor. Şimdi, bu yapılmak istenilen değişiklikler iyi niyetli gerekçelere bağlanıyor, belki de iyi niyetli düşünülüyor; ama, yaşanılan olaylardan sonra bu şekildeki değişikliklerin hemen gündeme getirilmesi, benden evvel konuşmacı arkadaşlarımın da belirttiği gibi, ister istemez, kişileri, bu iyi niyetli girişimden, ne yazık ki, uzak düşürüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, şunu söyleyerek sözlerimi bitireyim: Bu yasa tasarısından çok daha acil olarak gündeme getirilmesi gereken, örneğin, İdarî Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Tasarısı acil olarak gündeme getirilmeden, bu şekildeki bir değişikliğin gündeme getirilmesinin nedenini anlamak pek güç olmasa gerek.

Bakın, diğer taraftan basın ne diyor; basın diyor ki: “DYP silahlı çetelerin, Refah Partisi de tarikat çetelerinin arkasında.” Ben demiyorum, basın diyor. (RP sıralarından “Hangi basın” sesleri)

Dünkü gazetelerde var. (RP sıralarından “Hangi gazete” sesleri)

Hürriyet, Milliyet; bakın onlara “hacının ülkeyi ele geçirme aracı tarikat çeteleri, bacının da, ülkeyi, devleti ele geçirme aracı silahlı çeteler” diye yazıyor.

MEHMET SILAY (Hatay) - Palavra.

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Okuyorum; yani, kaynak da veriyorum.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Ayıp!.. Ayıp!..

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Bana kızmayın; okuyun, değerlendirin, cevap verecekseniz, ona verin.

BAŞKAN - Sayın Şimşek, karşılıklı konuşmayın efendim. Süreniz bitti.

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Peki, bitiriyorum Sayın Başkan.

“Mercedes'in kamyona bindirmesiyle ortaya çıkan silahlı çeteler bacının, Müslüm Hoca'nın Fadime'ye toslamasıyla ortaya çıkan tarikat çeteleri de hacının başını ağrıtıyor. Birinin bahanesi iman, öbürünün bahanesi vatan. Vatanseverlerle imanseverlerin çeteleri şirketleşerek, sektörleşerek birleşiyorlar” diyor. (RP sıralarından gürültüler)

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Ayıp!.. Ayıp!..

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Şimdi, bu olaylardan sonra bu değişikliğin gündeme getirilmesini, kolay kolay iyi niyete yorumlamak, ne yazık ki, olanaklı değil.

MEHMET SILAY (Hatay) - Laf salatası, laf...

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşek'e teşekkür ediyorum.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Teessüf edilir, teessüf...

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım...

III. - YOKLAMA

(DSP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, yeterli sayı var.

BAŞKAN - İsimleri tespit edelim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, arkadaşlarımızın yoklama taleplerine saygı gösteriyoruz; ama, şöyle bütün olarak baktığınızda, 184 arkadaşımızın burada olduğu, herhalde gözüküyor.

Arz ederim.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, yoklama talebi ortaya konulduğu anda, tabiatıyla, salonda kaç kişi olduğunu gözle tespit etmemiz mümkün değil. (RP sıralarından gürültüler) Ben, bu arkadaşlarımızın orta koyduğu tereddüt dolayısıyla, yoklama yapmak zorundayım. Yoklamanın yapılabilmesi için, öncelikle, talepte bulunan arkadaşlarımızın yeterli sayıda olup olmadıklarını tespit edeceğim.

CEVDET AKÇALI (Adana) - Sayın Başkanım, Meclisimizde, şimdiye kadar uygulanan bir usul var. Bu gibi ahvalde, yoklama ile oylama aynı anda yapılabilir. Siz, oylamada üyeleri saymak suretiyle, burada çoğunluk olduğunu tespit edebilirsiniz. Çeşitli defalar, bu, tatbik edilmiştir. Lütfen, o usulü tatbik edin.

BAŞKAN - Bu, tereddüt anında yapılabilen bir usul değil. Eğer, açık oylama yapılacak olsaydı, zaten arkadaşlarımız da böyle bir talepte bulunmazdı; yani, İçtüzüğe göre, 20 milletvekili arkadaşımız, yoklama istedikleri zaman, Başkanlık yoklama yapar. Kaldı ki, şu anda da, salonda bulunan arkadaşlarımızın, yoklama sonuna kadar burada kalacaklarına dair Başkanlığın bir bilgisi olamaz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Öyle bir mecburiyet yok efendim.

BAŞKAN - Bildiğiniz gibi, İçtüzüğe göre, burada, çekimser oy veren arkadaşlarımızın bulunması halinde bile karar oluşamayabiliyor; onun için, yoklama yapmak durumundayız. Ancak, grup başkanvekili arkadaşlarıma bir hususu...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yapılsın efendim, yapılsın.

BAŞKAN - Peki.

Önce, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımı tespit ediyorum ve yoklamanın sonuna kadar salondan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Sayın Özkan, Sayın Uluğbay, Sayın Temizel, Sayın Bilgir, Sayın Karslıoğlu, Sayın Aytekin, Sayın İlimen, Sayın Üstüner, Sayın Gürel, Sayın Günay, Sayın Gökçel, Sayın Koç, Sayın Çalık, Sayın Baycık, Sayın Uzunhasan, Sayın Erdir, Sayın Ünal, Sayın Karahan, Sayın Bilge, Sayın Çabuk.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Yoklama istemekle aldığınız para helal olmaz sizin.

BAŞKAN - Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımız, İçtüzüğün aradığı yeterli sayıya sahiptirler.

Şimdi, yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Yoklamaya başlandı)

M. Ziyattin Tokar?.. Yok.

Mehmet Altınsoy?..

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, yoklama işlemi tamamlanıncaya kadar çalışma süremizin biteceğini dikkate alarak birleşimi kapatacağım. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Öyle şey olmaz!

BAŞKAN - “Öyle şey olmaz” değil; çıkıyorsunuz... Zaten süre de bitiyor. (DYP ve RP sıralarından gürültüler; DSP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, ne münasebet... Yoklama yapmak zorundasınız.

BAŞKAN - Gruplar olarak bir görüşün; yoklama işlemi, çalışma süremiz içerisinde bitmeyecek; süre yetmeyecek; yani, bu işlemi bitirsek dahi tamamlamamız mümkün değil... (DYP ve RP sıralarından gürültüler; DYP ve RP milletvekillerinin kürsü önünde toplanmaları)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, yoklama, sonuna kadar devam etmeli.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bugünkü sergilediğiniz yönetim, aslında, zaman müsait olsaydı müzakere konusuydu.

BAŞKAN - Onu da yapabiliriz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Özellikle, siz, yoklamayı sonuna kadar yapmak ve saat 21.00'e kadar Meclisin çalışmasını temin etmekle mükellefsiniz; birleşimi keyfî kapatamazsınız.

Burada yeterli çoğunluğun olduğunu söylediğimiz, sizi bu konuda ikaz ettiğimiz halde, buna iltifat etmediniz. Buradaki mevcut arkadaşlarımızı saydık 184 kişi vardı.

BAŞKAN - O zaman, yoklamanın sonuna kadar oturun, bu iddianızın yerinde olup olmadığı ortaya çıksın. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)

Sakin olun... Yerinize oturun lütfen. Yoklamaya devam etmem için yerinize oturun lütfen. Kargaşa içerisinde yoklama yapmıyorum. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)

ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) - O sizi alakadar etmez.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Oturmuyoruz.

BAŞKAN - Yerinize oturun. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)

Yerinize oturun efendim.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Oturmuyoruz.

BAŞKAN - Yoklama işlemini sağlıklı yapabilmem için önce yerinize oturun. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)

Oturun lütfen. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Yoklamayı sonuna kadar yapmaya mecbursunuz.

BAŞKAN - Bu kargaşa içerisinde yoklama yapmam efendim. Lütfen yerinize oturun efendim.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Yoklama yapmak zorundasınız.

BAŞKAN - Sayın Esengün, oturun lütfen... (RP ve DYP sıralarından gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, yoklama isteyenler otursun.

BAŞKAN - Onlar oturuyorlar zaten, buradalar... (RP ve DYP sıralarından gürültüler)

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) - Tarafsızlığınızı koruyun...

KÂTİP ÜYE ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) - Niye tarafsızlığı ihlal oluyor!..

BAŞKAN - Ne var tarafsızlığımızla ilgili...(RP ve DYP sıralarından gürültüler)

Efendim, yerinizden beyanınızı alayım, nedir tarafsızlığımıza... Ben bir yoklama işlemi yürütüyorum, bu yoklama işleminin bitmesi halinde dahi, Meclisin, ondan sonraki işlemlere geçebilme zamanı kalmamıştır; bunu tespit ediyorum... (RP ve DYP sıralarından gürültüler)

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) - O zaman niye başlattınız?..

BAŞKAN - Bu tespitte, gruplar da beraber; öyle anlaşılıyor, ayaklanıp buraya geldiklerine göre...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, biz, saat 21.00'e kadar çalışma kararı almışız. Danışma Kurulunun talebi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş. Dolayısıyla, Meclis Başkanı olarak...

BAŞKAN - O zaman önce sükûneti sağlayın, yoklama işlemine devam edebileyim. Lütfen, yerlerinize oturun... Lütfen, yerlerinize oturun, sükûneti sağlayalım ve ona göre yoklama yapalım.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Devam edelim Sayın Başkan, biz onu sağlarız.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Başkan, sen niye böyle oldun?.. Sen böyle değildin yahu!..

BAŞKAN - Ee, yoklama yapıyoruz.

KÂTİP ÜYE ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) - Siz, burada olsanız farklı mı davranacaksınız ki!..

BAŞKAN - Yerinize oturun lütfen...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Hâlâ duruyorsunuz Sayın Başkan, devam edin...

BAŞKAN - Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; yoklamaya devam edeceğiz; yerlerinize oturun lütfen...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Devam et kardeşim; ne bekliyorsun!..

BAŞKAN - Yoklamaya Aksaray İlinden devam ediyoruz.

Mehmet Altınsoy?.. Yok.

(Yoklamaya devam edildi)

(Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütün'e kadar yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince, Başbakan Tansu Çiller hakkında, TURBAN konusunda verilmiş bulunan (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması önergesini görüşmek ve polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaların araştırılması konusundaki (10/108) esas numaralı Meclis araştırması ile Hükümetin izlediği dışpolitika konusundaki (8/6) esas numaralı genel görüşme önergelerinin öngörüşmelerini yapmak için, 28 Ocak 1997 Salı günü saat 13.30'da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 21.00

IX. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, dinlendiği iddia edilen telefonlara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1681) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yazılı soruların, Başbakan Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, İçtüzüğün 96 ncı maddesince gereğini arz ederim.

Hakan Tartan

İzmir

1. DGM'den alınan gizli karar sonrasında kaç kişinin telefonu dinlendi?

2. Telefonu dinlenen kişilerden kaçı siyasî kimlikli?

3. 1990 yılından bugüne dek yıllar itibarı ile kaç kişinin telefonu dinlendi?

4. Milletvekili lojmanları ile Meclis'teki milletvekili odaları da dinlenme kapsamında mı?

5. Haberleşme özgürlüğü kısıtlanan insanların yoğun bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurması halinde bundan Türkiye'nin göreceği zarar hesaplandı mı?

6. Dünyada sadece belli ülkelerde ve kısa periodlar için ve terör ile uyuşturucu kaçakçılığı suçları ile ilgili kullanılan dinleme yönteminden vazgeçilmesi düşünülüyor mu?

(1) Ek cevap : 7.1.1997 tarihli 42 nci Birleşim tutatanağa ek cevap (7/1681)

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.0.EGM.0.12.01.01/025342 22.1.1997

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Devlet Bakanlığının 11.12.1996 gün ve B.02.0.0010/01370/7/1681-4361 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Hakan Tartan tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza yöneltilen Başbakanımızca da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesinde Bakanlığımı ilgilendiren hususlarla ilgili cevap aşağıya çıkarılmıştır.

Güvenlik birimlerince yürütülen teknik takip çalışmaları kişilerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik değil, Anayasamızın 22 nci maddesine istinaden verilen mahkeme kararlarına dayanılarak terör, uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suçlara münhasır olaylarda modern teknolojinin nimetlerinden yararlanmaktan ibarettir.

Bakanlığımızca siyasî kişi veya kişilerin telefonunun dinlenmesine yönelik olarak hiç bir faaliyet yürütülmemiştir.

Telefon dinleme ve benzerî işlemler adlî tahkikatın safhası olarak mahkeme iznine tabi olup idarî bir konu olmadığından herhangi bir istatistik tutulmamıştır.

Milletvekilleri lojmanlarıyla TBMM Başkanlığındaki Milletvekilleri odalarının dinlenmesi gibi bir durum kesinlikle sözkonusu değildir.

Güvenlik birimlerince yapılan dinleme faaliyetleri mahkeme kararına dayanılarak terör, uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suçlara münhasır olup belli kişi veya kişiler için uygulanmaktadır. Bu yüzden genel anlamda haberleşme özgörlüğünün kısıtlanması söz konusu değildir. Mahkemeler tarafından verilmekte olan dinleme kararına istinaden belli olay ve kişilerle ilgili belli sürelerle sınırlı bu tür faaliyetler batı ülkelerinde de uygulanmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

TUTANAĞIN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.