DÖNEM : 20 CİLT : 6 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 61 inci Birleşim 12. 6. 1996 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR 1. – Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Pamukkale’nin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner’in cevabı 2. – Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, kamulaştırma eylemleri, işlemleri ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner’in cevabı 3. – Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı’nın, Amasya Tamiminin yıldönümü ve Amasya İlinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Lüksemburg’a gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/333) 2. – Belçika’ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’ya, dönüşüne kadar, İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/334) 3. – 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin öncelikle görüşülmesi talebine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/335) 4. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun (6/181) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/36) 5. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in (6/53) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/37) 6. – Ortak üyesi bulunduğumuz Batı Avrupa Birliği (BAB) ile operasyonel alanda işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan fiilî ortak askerî tatbikatlara katılımını sağlamak üzere, Hükmetçe takdir ve tespit edilecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının yabancı ülkelere gönderilmesine ve Türkiye’nin bu nitelikteki tatbikatlara ev sahipliği yapmasına izin verilmesine dair Başbakanlık tezkeresi (3/323) C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz ve 23 arkadaşının, MKEKurumunun içinde bulunduğu durumun tespit edilmesi ve tam kapasite ile çalıştırılmasını sağlamak için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87) 2. – Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23 arkadaşının, EBK ve SEK’in özelleştirilmeleri sonucunda meydana gelen Devlet kayıplarını belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88) IV. – OYLAMASI YAPILACAK İŞLER 1. – Milletlerarası Finansman Kurumuna Katılmak İçin Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı (1/309) (S. Sayısı : 21) V. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın yazılı cevabı (7/756) 2. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/784) 3. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/786) 4. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in; – Sıvas’ın bazı köylerinin köprü ihtiyacına, – Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına, – Sıvas’ın bazı ilçelerine bağlı bazı köylerin sulama kanalı ihtiyaçlarına, – Sıvas’ın Germenek İlçe merkezi ve Yenibuçuk kasabasına su ileten toprak kanallarının betona dönüştürülmesine, – Sıvas-Hafik İlçesinin su ihtiyacının giderilmesine, – Sıvas Akıncılar İlçesine bağlı iki köy arasındaki bir derenin ıslahına, – Sıvas’ın Gölova İlçesine bağlı bazı köylerin kanalizasyon yapımlarına, – Sıvas’ın Gölova İlçesine bağlı bazı köy yollarının bakımı ve asfaltlanmasına, – Sıvas’ın Gölova İlçesine bağlı bazı köylerin sulama kanallarının yapımına, – Sıvas’ın bazı İlçelerine bağlı bazı bölgelerde tatlı su ve tarla balıkçılığının geliştirilmesi projesine, – Sıvas’ın bazı İlçelerine bağlı bazı köylerin köy yerleşme planlarına, – Sıvas’ın Koyulhisar İlçesine bağlı bazı köylerin yıkılan köprülerinin yapımına, – Sıvas’ın Koyulhisar İlçesine bağlı bazı köylerin köprü ihtiyacına ve bazı köy yollarının asfaltlanmasına, – Sıvas-Ulaş İlçesine bağlı bazı köy yollarının altyapı, genişleme, kumlama ve asfaltlanmasına, – 1995 ve 1996 yıllarına ait Köy Hizmetleri bütçesinin ne kadarı Sıvas İline tahsis edildiğine, – Sıvas’a bağlı Suşehri İlçesine Köy Hizmetlerince bir şube açılmasının düşünülüp düşünülmediğine, – Sıvas’a bağlı Divriği İlçesine bir Köy Hizmetleri Şantiye şefliğinin kurulmasına, – Sıvas’a bağlı Doğanşar-Hafik arasındaki yola, – Gökpınar Göleti Sulama Projesine, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı İ. Yaşar Dedelek’in yazılı cevabı (7/755, 788, 789, 790, 791, 792, 793, 794, 795, 796, 797, 798, 799, 800, 801, 802, 803, 804, 805) 5. – Diyarbakın Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, Diyarbakır Merkez Bağıvar Beldesi Karakol Komutanının belde halkına baskı yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/807) 6. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan-Merkez-Uluköy’e teröristlerce yapılan baskından sonra ne gibi tedbirler alındığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/830) 7. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Etibank’ın bazı giderleri ile kârına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’nun yazılı cevabı (7/864) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMMGenel Kurulu saat 15.00’te açıldı. Ağrı Milletvekili M. Ziyattin Tokar ile, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun; Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansına (Habitat II) ilişkin gündem dışı konuşmalarına, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz, Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, millî eğitimin ve çalışanlarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan, Cevap verdiler. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Mehmet Halit Dağlı’nın; İsviçre’ye gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın, İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı Ersin Taranoğlu’na, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in, Vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna; Bakanlar Kurulunun yeniden teşkili için, Anayasanın 109 uncu maddesi uyarınca, Konya Milletvekili ve Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın görevlendirildiğine, İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleriyle, Moldova Meclisinin vaki davetine icabet edecek Parlamento heyetine ilişkin Başkanlık ve, Önceki yasama döneminde hazırlanıp TBMMBaşkanlığına sunulan ve İçtüzüğün 78 inci maddesi uyarınca hükümsüz sayılan, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığı ile Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Kanun Tasarısının yenilenmesinin Bakanlar Kurulunca uygun görüldüğüne ve öncelikle görüşülmesi talebine; TBMMİçtüzüğünün değişik 78 inci maddesine göre, Genel Kurul ve komisyonlarda bulunan tasarı ve tekliflerden hangilerinin öncelikli olarak görüşülmesi talebine ilişkin Başbakanlık; Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu. İçel Milletvekili Oya Araslı ve 20 arkadaşının, Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın mal varlığının ve kaynaklarının tespit edilmesi; Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 25 arkadaşının, yurt dışında bulunan öğretmen ve öğrencilerimizin sorunlarının, Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 22 arkadaşının, otomotiv sanayiinin sorunlarının ve devrim otomobilinin üretilmemesinin nedenlerinin, Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir Öncel ve 28 arkadaşının, GAPİdaresi ile yabancı firmalar arasında yapılan anlaşmalardaki usulsüzlük iddialarını araştırmak ve GAP’ın kısa sürede bitirilebilmesi için gerekli yöntemlerinin, İzmir Milletvekili Ahmet Piriştina ve 59 arkadaşının, kumarhanelerin daha iyi denetlenebilmeleri için alınması gereken tedbirlerinin, Ankara Milletvekili Eşref Erdem ve 26 arkadaşının, dengeli kalkınmayı olumlu etkileyecek bir ulaştırma politikasının, Denizli Milletvekili Adnan Keskin ve 28 arkadaşının, Uğur Mumcu cinayetinin açıklığa kavuşturulmasının, Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi, Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/80, 10/81, 10/82, 10/83, 10/84, 10/85, 10/86) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında, yapılacağı açıklandı. Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy’un (6/102), Kütahya Milletvekili Metin Perli’nin (6/178), İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın (6/169), Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin (6/170), Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un (6/155, 6/157, 6/159, 6/160, 6/161, 6/163, 6/165, 6/166, 6/183) Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi. (10/6) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin 11.6.1996 tarihinden itibaren bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi ve, 4.6.1996 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 4.6.1996 tarihli 57 nci Birleşiminde okunmuş bulunan eski Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkındaki (9/6) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1 inci sırasında; (9/7) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin 2 nci sırasında; eski Başbakan Tansu Çiller hakkındaki (9/8) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin 3 üncü sırasında; eski Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkındaki (9/9) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin 4 üncü sırasında yer almasına ve görüşmelerinin Genel Kurulun 18.6.1996 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; dört Meclis soruşturması önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, Kabul edildi. (10/67) ve (10/63) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonları üyeliklerine parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler; Başkanlıkça, Meclis Araştırma Komisyonlarının başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak için toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu. Milletlerarası Finansman Kurumuna Katılmak İçin Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının yapılan açık oylama sonucunda, bu defa da Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; Başkanlıkça, grupların da mutabakatı alınmak suretiyle, 12 Haziran 1996 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 17.23’te son verildi. Uluç Gürkan Başkanvekili Salih Kapusuz Kadir Bozkurt Kayseri Sinop Kâtip Üye Kâtip Üy II. – GELEN KÂĞITLAR 12 . 6 . 1996 ÇARŞAMBA Tasarılar 1. – Belediye Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/454) (Plan ve Bütçe ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 2. – Muhafazasına Lüzum Kalmayan Evrak ve Malzemenin Yok Edilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/455) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 3. – Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/456) (Adalet ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 4. – Vakıflar Umum Müdürlüğü Vazife ve Teşkilatı Hakkında Kanuna Üç Ek Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı (1/457) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 5. – Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı (1/458) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 6. – Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı (1/459) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 7. – Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/460) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 8. – 3167 Sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/461) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 9. – Devlet Mezarlığı Dışında Defnedilen Bazı Devlet Büyüklerinin Mezarları Hakkında Kanun Tasarısı (1/462) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 10. – Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/463) (Millî Savunma ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 11. – Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/464) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 12. – Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/465) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 13. – Er Kazanından İaşe Edileceklere İlişkin Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/466) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 14. – Eski Yugoslavya’da İşlenen Bazı Suçların Kovuşturulması Hakkında Kanun Tasarısı (1/467) (Dışişleri ve Adalet komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 15. – Belediye Kanununun 127 nci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/468) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 16. – Telgraf ve Telefon Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/469) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 17. – İl İdaresi Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/470) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 18. – Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunun Yürürlükten Kaldırılması, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Hak Sahiplerine Yapılacak Ödemelerin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/471) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 19. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çek Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/472) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 20. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/473) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 21. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/474) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 22. – Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/475) (Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) Teklifler 1. – Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay ve İstanbul Milletvekili Hüsamettin Özkan’ın; 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/320) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.5.1996) 2. – İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 9 Arkadaşının; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Adının ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/321) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996) 3. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner ve 11 Arkadaşının; 5.1.1961 Tarihli ve 237 Sayılı Taşıt Kanununa Bağlı (1) Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/322) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1996) 4. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın; 1319 Sayılı Emlak Vergisi ile 2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/323) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1996) 5. – Konya Milletvekili Ali Günaydın ve 2 Arkadaşının; Konya Ovası ve Orta Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/324) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1996) 6. – Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın; 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/325) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Millî Savunma komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1996) 7. – Konya Milletvekili Ali Günaydın’ın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/326) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1996) 8. – Konya Milletvekili Ali Günaydın’ın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/327) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1996) 9. – Eskişehir Milletvekilleri Mustafa Balcılar, Demir Berberoğlu, İ. Yaşar Dedelek, Mahmut Erdir, Hanifi Demirkol ve Necati Albay’ın; Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında 78 Sayılı ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/328) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1996) 10. – Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 19 Arkadaşının; 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesine Bir Ek Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/329) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 11. – Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 6 Arkadaşının; 28.5.1988 Tarihli ve 3466 Sayılı Uzman Jandarma Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/330) (Millî Savunma ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 12. – Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 14 Arkadaşının; 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 2 nci Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/331) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 13. – Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in; Denizli İli Merkezinde Sevindik, Gökpınar ve Gümüşler Adıyla Üç İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/332) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 14. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın; Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/333) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 15. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay ve 8 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/334) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 16. – Bursa Milletvekilleri Yüksel Aksu, Hayati Korkmaz, Ali Rahmi Beyreli ve 41 Arkadaşının; Millî Akreditasyon Konseyi Kuruluş Kanunu Teklifi (2/335) (Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 17. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkındaki 3046 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/336) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 18. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın ve 18 Arkadaşının; 2813 Sayılı Telsiz Kanununun Bir Fıkrasının Değiştirilmesiyle Bir Fıkra Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/337) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) Rapor 1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23) (Dağıtma tarihi : 12.6.1996) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Diyadin İlçesinin spor sahası ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/228) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 2. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Diyadin İlçesinde bulunan kaplıcaların, sosyal tesis ihtiyacına ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/229) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 3. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Şekerova Barajı projesine Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/230) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 4. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Doğubeyazıt İlçesi Yalınsaz köyünde yapılan Afet konutlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/231) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 5. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, E-80 karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/232) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 6. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Doğubeyazıt İlçesinde yapımına başlanan sağlık ocağına ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/233) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 7. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı ve İlçelerinde yapımı devam eden hastane ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/234) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 8. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Eleşkirt İlçesindeki Devlet hastane ve sağlık ocaklarındaki Sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/235) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 9. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Eleşkirt İlçesindeki İl kütüphanesinin hizmet binası ihtiyacına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/236) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 10. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Doğubeyazıt ilçesinde yapımı sürdürülen kültür sitesi inşaatına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/237) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 11. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı İlçelerinde öğretmen evi yapılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/238) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 12. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı Eleşkirt İlçesinde yapımı devam eden İmam Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/239) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 13. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Doğubeyazıt ilçesinde yapımı devam eden İmam Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/240) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 14. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, bazı Enerji nakil hatlarının ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/241) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 15. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Köy korucularına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/242) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 16. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Türkiye’ye çeşitli kaynaklardan yapılacak yardımlardan Doğu ve Güneydoğu bölgelerine bir pay ayrılıp ayrılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/243) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 17. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı Sigorta Hastanesinin Sağlık Personeli ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/244) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 18. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı’nın Hamur İlçesinin bazı köylerinin imam ihtiyacına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/245) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 19. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Mersin Gümrüğü ve limanındaki bazı kamu görevlilerinin rüşvet aldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/246) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, yurt dışı master ve doktora öğrenim esaslarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/939) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 2. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Tekirdağ-Çerkezköy-Veliköy çevresindeki Hazine arazilerinin satışına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/940) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 3. – Kayseri Milletvekili Memduh Büyükkılıç’ın, Kablo TV yayınlarından alınan ücrete ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/941) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996) 4. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Çorlu’ya yapılması planlanan SSK Hastanesine ve SSK Şube Müdürlüğü ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/942) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Genelevlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/943) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 6. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, Gazete promosyonlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/944) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 7. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, Yozgat-Çekerek İlçesi Beyyurdu Köyünün telefon santrali ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/945) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) Meclis Araştırması Önergeleri 1. – Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz ve 23 arkadaşının, MKE Kurumu’nun içinde bulunduğu durumun tespit edilmesi ve tam kapasite ile çalıştırılmasını sağlamak için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996) 2. – Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23 arkadaşının, EBK ve SEK’nun özelleştirilmeleri sonucunda meydana gelen Devlet kayıplarını belirlemek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN: Uluç GÜRKAN KÂTİP ÜYELER: Fatih ATAY (Aydın), Zeki ERGEZEN (Bitlis) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşimini, çalışmalarımızın ülkemize ve ulusumuza iyilikler getirmesi dileğiyle açıyorum. Görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Pamukkale’nin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner’in cevabı BAŞKAN – Gündemdışı birinci söz, Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi'nin. Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Develi, süreniz 5 dakikadır. HİLMİ DEVELİ (Denizli) – Sayın Başkan, sayın üyeler; ülkemizin doğal güzelliklerinden biri olan Pamukkale'nin kurtarılmasına yönelik çalışmalar hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Denizli, Ege Bölgemizin, İzmir'den sonra sanayileşmeyi yakalamış, binlerce küçük ve orta ölçekli işletmelerin bulunduğu bir ilidir. Denizli'nin çalışkan insanları, devletimizin altyapı konusundaki cimriliğine rağmen Türkiye'mizin kalkınmasında öncülük yapmaktadır. Örneğin, ihracatta 1 milyar doları yakalamıştır; ülkemizde, vergi tahakkukunda, dördüncü sırada yer almıştır; yurdumuzun 500 büyük firmasından 14'ü Denizlimizdedir. Denizlimizde olması gereken kamu kuruluşlarının bölge müdürlükleri, maalesef, başka illere kaydırılmaktadır. Örneğin, TEDAŞ. Denizli, KOBİ'lerin fidanlığıdır. Burada kurulması gereken menkul kıymetler borsası da, Hükümet ortağı bir partimizin iç çekişmesi nedeniyle, bir başka ile kaydırılmıştır. Denizlimiz, sanayi ve ticaretin yanı sıra, karayolları ve havayolları ulaşımının yetersiz olmasına karşın, turizmde de, müteşebbislerimizin çabasıyla, güzel bir noktayı yakalamayı başarmıştır. Ülkemiz, doğal ve kültürel varlıkların yoğun olarak bulunduğu, birçok uygarlığın ürün verdiği, doğu ile batı arasında köprü olan bir yerdir. Türkiye'nin doğal ve kültürel değerlerinin korunması görevi, sadece o değerlerin bulunduğu yöre halkının değil, tüm insanlarının ve giderek tüm dünyanındır; çünkü, geçmişten kalan bu mirasın korunarak gelecek nesillere iletilmesi, bizim neslimizin sorumluluğuna bırakılmıştır. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO'nun "Dünya Kültürel ve Doğal Mirasını Koruma Sözleşmesi" de, dünyanın, olağandışı evrensel değerlere sahip doğal ve kültürel varlıklarının korunması için özel önlemler alınmasını öngörmektedir. Taraf olduğumuz bu sözleşmeye göre oluşturulan dünya miras listesinde, ülkemizden sekiz yer bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de, gerek doğal oluşumları gerekse arkeolojik değerleriyle önem taşıyan Pamukkale'dir. Pamukkale, travertenleri, termal su kaynakları, doğal güzellikleri ve Hierapolis antik kentiyle, dünyada, türünde tek örnektir. Özellikle, termal suyun yüzyıllardır yamaçlardan serbestçe akmasıyla oluşturduğu beyaz travertenler âdeta doğanın gelinidir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu özelliklerinden dolayı, yalnızca ülkemizin değil tüm insanlığın ortak mirası kabul edilen Pamukkale ve çevresinde turizm gelişmekte; bu gelişmeyi aşan özelliklerde düzensiz ve karmaşık bir yapılaşma oluşmakta, termal su kirlenmekte, travertenler kararmakta ve bu yanlış oluşumlar nedeniyle, Pamukkale, yok olma sürecini yaşamaktadır. Doğal, tarihsel ve kültürel çevreye sahip bu yerin korunması turizmin yalnızca ekonomik boyutuna indirgenemez. Hem turizmin hem de koruma ve geliştirmenin kültürel boyutu gözardı edilemez. Kaldı ki, turizm, ekonomik boyutun ötesinde, yerli halkımız ile gelen ziyaretçilerin birbirleriyle tanışmalarını, kültür alışverişinde bulunmalarını da sağlayan ve barışa uzanan köprüdür. Pamukkale'nin çeşitli sorunları vardır. Bu sorunların başında, antik Hierapolis kentinin korunması, onarılması ve travertenlerin beyazlığının sağlanması gelmektedir. Bu amaçla, Pamukkale Koruma ve Geliştirme Projesi çalışmaları 1989 yılında başlamış; bu koruma amaçlı planı, Denizli Valiliği ve Kültür Bakanlığı, birlikte, bu projenin koruma amaçlı imar planını hazırlama çalışmalarına başlamıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1990 yılı mayıs ayında Denizli Mimarlar Odasınca düzenlenen Pamukkale Sempozyumunda koruma ve geliştirmenin temel ilke ve kararları belirlenmiş; bu ilke ve kararlar, plancıların verilerini ve programını oluşturmuştur. Hazırlanan bu plan, Kültür Bakanlığınca 1991 yılı haziranında düzenlenen uluslararası çalışma grupları toplantısında tartışılmış, genel bir kabul görmüştür. Bu planda istenilen ve düzenlenenler şunlardır: Hierapolis kentinde arkeolojik alan düzenlenmesi; doğal SİT travertenler ve termal su kaynakları düzenlemesi; doğal ve arkeolojik SİT alanı ile yakın çevre arasında yeni bir ulaşım-dolaşım sistemi ilişkisinin kurulması; doğal ve arkeolojik SİT alanı içerisinde yer alan her türlü turistik tesislerin, yapıların, piknik alanlarının, asfalt yolların kaldırılması. Bir çerçeve plan olarak kabul edilen koruma amaçlı imar planının işlerlik kazanabilmesi için alt planların mutlaka yapılması ve öncelik sırasına göre uygulanması gerekirken, öncelik gözetilmeksizin uygulamaya başlanılmıştır. Bu durum, koruma planı konusunda, bazı çevrelerde, plan aleyhine yeni bir ortam yaratılmasına, maalesef, neden olmuştur. Yapılması gereken, şu anda çalışan 5 motelin ve diğer tesislerin kaldırılmasıdır. Sayın Başkan, sayın üyeler; Pamukkale'de, bugün, ciddî sıkıntılar yaşanmaktadır. Araçların giriş-çıkış zorlukları, mevcut motellerin çalışması nedeniyle suyun kirliliğinin devam etmesi, iç dolaşım ve gezi güçlükleri ile beyazlaştırma uygulamasında yaşanan sorunlardır. Traverten teraslarını beyazlatacak ve büyütecek termal su kanalları, Hacettepe Üniversitesince yürütülen projeye göre, mevcut tesislerin olduğu yerden geçmesi gerekmektedir. Ne var ki, yapılan kanallar, mevcut tesisler nedeniyle, tesislerin ya önünden ya da arkasından geçmek zorunda kalmış ... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Develi, konuşmanızı tamamlamanız için, 1 dakika eksüre veriyorum. HİLMİ DEVELİ (Devamla) – ... tarihsel ve doğal sit alanı betonlaşarak çirkin ve maliyeti yüksek kanallara dönüşmüştür. Projede yer alan kuzey ve güney kapılarının tarihi dokuya uygun olmayan bir şekilde uzay kafes konstrüksiyon biçiminde yapılması, tarihe saygısızlıktır. Yapımı, özel birim fiyat uygulamasıyla yapılmış ve fahiş rakamlara mal olmuştur. Sayın Bakandan, bugüne kadar yapılan harcamaların ve yapılan işlerin neler olduğunu açıklamasını bekliyorum. Sonuç olarak: Koruma projesine engel olan 5 motel kaldırılmalıdır. Japon Hükümetinin, UNESCO Kültürel Katkı Fonu vasıtasıyla yaptığı hibe araç ve gereç, bu projede kullanılmalıdır. Kültür Bakanlığı, zaman geçirmeksizin projenin uygulamasına devam etmelidir. Gerek Pamukkale Sempozyumunda gerekse çalışma grubu toplantısında önerilen yönetim modeli, özerk ve demokratik temele dayanan "Koruma Geliştirme Birliği" hayata geçirilmelidir. Kültür Bakanlığınca, Pamukkale koruma yasası bir an önce Yüce Meclise getirilmelidir. Bu arada, Denizli Valisi Sayın Yusuf Aksu'nun iyi niyetli çalışmalarına, Mimarlar Odası ve diğer sivil toplum örgütlerine huzurlarınızda teşekkür ederim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. HİLMİ DEVELİ (Devamla) – Sözlerimi, "Pamukkale sonsuza kadar beyaz kalacak" söylemiyle bitirirken, hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Develi. Hükümet adına, gündemdışı konuşmayı yanıtlamak üzere, Kültür Bakanı Sayın Agâh Oktay Güner; buyurun efendim. KÜLTÜR BAKANI AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi'nin Pamukkale ile ilgili yapmış olduğu konuşmaya cevap sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilimizin çok haklı, çok ciddî ve çok tutarlı gerekçelere dayanan konuşmasını büyük bir dikkatle takip ettik. Kendilerini kutluyorum. Fevkalade haklıdırlar. Ne yazık ki, Türkiye'nin dünya çapındaki büyük tabiî servetlerinden olan bir Tuz Gölü, Konya sanayi bölgesi atıklarını taşıyan akarsuyun Tuz Gölüne bağlanmış olması sebebiyle kararmaya başlamış; Denizli'deki Pamukkalemiz de, bir seri ihmal ve hata yüzünden, kararmaya yüztutmuştur. Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilimizin de ifade buyurdukları gibi, 1991 yılında, Kültür Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Denizli Valiliği, Denizli'deki yerel yöneticiler ve belediye başkanlarının katıldığı bir danışma ve yönlendirme kurulu teşkil edilmiş, bu kurul bir plan hazırlamış ve bu planın ilk adımı olan proje, 1991 yılı ekim ayında, yetkili kurullardan geçerek tasdik edilmiştir. Yapmış olduğumuz çalışmalarda, bu projenin, bir nevi, Pamukkale'yi koruma planı niteliğinde olduğunu gördük. Plan, bütünüyle tutarlıdır ve isabetlidir; ancak, plan ve projedeki tutarlılığa rağmen, uygulamada büyük yanlışlar yapılmıştır. Birinci büyük yanlış şudur: Asırlardan beri Pamukkale'deki travertenlere beyaz rengini veren su, tarihî kanallarla nakledilirken, bu tarihî su boruları, Romalılardan önceki devirde yapılmış bu su kanalları dinamitlenmiş, bunların yerine, tarla sulayan beton su dağıtım şebekesi ihdas edilmiştir; tabiî, suyun kimyevî yapısı havayla daha çabuk temas ettiği için, karakterinde büyük değişme olmuş ve kararma başlamıştır. Sayın milletvekilimiz son derece haklıdır; bu yörenin tarihî kimliğine hiç uymayacak bir biçimde, uzay araçlarını andıran, demirden kapılar inşa edilmiş; bu kafeslerle, Pamukkale'nin kimliğiyle -âdeta- son derece zıt bir manzara ortaya çıkmıştır. Halbuki, Pamukkale'de yapılacak birinci iş, bu tarihî su kanallarını korumak, sonra Pamukkale içindeki kullanma yollarını yapmaktı. Siyasî iktidarların ve bütün siyasîlerin dikkat etmeleri gereken bir kuralın, burada da acı bir biçimde karşımıza çıktığını görüyoruz. Basının önem verdiği, sadece alkış toplayan işleri yapma kolaylığına saptığımız zaman, projelerin ciddî unsurları ihmal ediliyor. Pamukkale'de de, ne yazık ki, böyle olmuştur. Şova hiç imkân tanımayan, altyapının önemli bir bölümü olan yollar, bugüne kadar yapılamamıştır. 1996 yılında, biz, bu yollarla işe başlıyoruz. Projede, 800 metre olan bembeyaz renkli travertenlerin 2 800 metreye çıkması, 2 kilometre daha artırılması vardı. Ne yazık ki, antik su kanalları tahrip olduğu için, şu anda, bu hedefe ulaşmak fevkalade zor görünüyor. Ayrıca, Pamukkale, fevkalade kötü kullanılıyor; travertenler çiğneniyor, piknik yapılıyor, ateş yakılıyor, çöplük maddeleri terkediliyor. Bütün bunları derli toplu bir biçimde ele almak için, valilikte, istimlak kararlarını, yerinde, mahallî idarecilerle görüşmek için, bu ayın 23'ünde, bütün Denizli milletvekillerini de davet ederek, mahallî idarelerin temsilcilerinin de katılacağı bir toplantı yapacağız. Bu toplantıya katılacak ilim adamları, proje müellifleri de, bu düğümleri teker teker kendi gerçeğinde görmemize imkân verecek. Pamukkale'yi, biz, her türlü siyasî endişenin üstünde ve ötesinde, kendi gerçeği içerisinde ele almanın ve merkezî hükümet teşkilatının, mahallî idarelerin; dolayısıyla, Parlamentomuzun ve belediyelerimizin bütün güçlerinin bu projede seferber edilmesinin, milletimizin büyük bir zenginliğini kurtarmaya hizmet edeceğine inanıyoruz. Değerli Milletvekilimize, huzurunuzda tekrar teşekkür ediyor, bu konuyla ilgili bütün maddî harcamaları kendilerine yazılı olarak sunacağımı beyan ediyor; ayrıca, ayın 23'ündeki toplantıdan sonra, Pamukkale konusunda, daha geniş, bütün tarafların üzerinde anlaştığı bir kurtarma stratejisini huzurunuzda arz etmek üzere, durumu bilgilerinize sunuyorum. Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum efendim. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. 2. – Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, kamulaştırma eylemleri, işlemleri ve sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner’in cevabı BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, Muğla Milletvekili Sayın Zeki Çakıroğlu'nun. Sayın Çakıroğlu, kamulaştırma eylemleri, işlemleri ve sorunları üzerine konuşacaklar. Buyurun Sayın Çakıroğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Çakıroğlu, süreniz 5 dakikadır. ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; asıl konuma girmeden önce kısa bir sitemle bir gerçeği yurttaşlarımızla paylaşmak, değerli takdirlerinize sunmak istiyorum. 6.4.1996 tarihinde, gündemdışı söz alabilmek için, Sayın Meclis Başkanlığına başvurdum. O günden bugüne de bütün Başkanvekillerine, yine, resmen ve şahsen, söz isteme istemimi gününden çok önce bildirmeme karşın, ne yazık ki, bu konuşma hakkı, bu hafta görevi yürüten Sayın Uluç Gürkan'ın anlayışları sayesinde, bugün gerçekleşebilmiştir. Anayasamızın hak arama özgürlüğü, fırsat eşitliği ilkesine uymayan bu tür yaklaşımlar yerine, Başkanlık yönetiminin, bundan böyle, bu hür kürsüyü milletvekillerine, ilkelere uygun olarak ve fırsat eşitliği tanınarak kullandırmasını öneriyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; anayasal hukukumuzda ve özel hukukumuzda, özel mülkiyet korunmaktadır. Bunun tek sınırlaması, kamu yararı kararıyla mümkündür. Uygulamada en belirgin şekli, kamulaştırmadır. 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasına göre, kamulaştırılacak taşınmazın ederinin, takdir kıymet komisyonlarınca belirlenmesi ve muteber bir devlet bankasına peşin olarak yatırılması, kamulaştırmanın sıhhat ve geçerlilik şartı olarak benimsenmiş ve düzenlenmişti. Genellikle, takdir kıymet komisyonu kararları ve eder raporlarında, taşınmazlar, gerçek bedelinin çok altında takdir edildiğinden, taşınmazları kamulaştırılan malikler tarafından kamulaştırmanın artırımı davası açılmakta, uzunca süren yargılamalar sonucunda, yurttaşlarımız -ki bunlar, genellikle gelir düzeyleri az olan insanlardır- aldıkları mahkeme kararını infazda zorluklarla karşılaşmaktadırlar; paralarının tahsili yılan hikâyesine dönmektedir. Bunun nedeni, yasal boşluktur. Bu olumsuz uygulama nedeniyle, yurttaşlarımız, devletimizin yapısıyla sürekli sorun halinde ve çatışık vaziyette yaşamaktadır. Yurttaşlarımız, genellikle, yatırımcı bakanlıklar ya da onların kamulaştırma yapan kurumlarını hedef almakta ve onlara karşı güvensizlik duymaktadır. Oysaki, malî bütçeye yeterli ödenek konulması halinde, bu sorunun çözümleneceği açıktır. Bu bakımdan, 2942 sayılı Kanuna bir madde eklenmesine dair yasa teklifini Yüce Meclis Başkanlığına sunmuş bulunmaktayım. Ümit ediyorum ve öneriyorum ki, Hükümetimiz, yurttaşlarımızın açmaz yarası olan bu durumun giderilmesi için, bir an önce, konuyla ilgili bu teklifi komisyonlardan geçirip Yüce Meclisin huzuruna getirir ve böylelikle, malı elinden alınmış yurttaşlarımızın senelerdir süren rahatsızlıkları giderilmiş, sorunları çözümlenmiş olur. Hepiniz bilmektesiniz ki, istemlenmesi koşuluyla -davada istemlenmesi koşuluyla- taşınmaza fiilen el konulduğundan itibaren yüzde 30 yıllık faiz uygulanmakta; oysa, kamu alacaklarına yüzde 180, nakit para bulma konusunda da yüzde 140 faiz ödenmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çakıroğlu, 1 dakikalık eksüre veriyorum; buyurun. ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) – Oysaki, borç para alınan kişilere ya da rantçılara yüzde 140 veren devletin, kamu yararına malını elinden aldığı yurttaşlarımıza yüzde 30 gibi bir faiz tahakkuk ettirerek kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı bir uygulamayı sürdürmesi, Anayasaya da aykırılık teşkil etmektedir. Bu konuda sunduğumuz yasa teklifinin bir an önce Meclisten geçirilerek, bundan böyle, bu sorunun herhangi bir bakanın ya da Devlet Planlama Teşkilatında çalışan uzmanların yetkisinden çıkarılıp, devletin yasal düzenlemesinin sağlanmasını öngörüyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakıroğlu. Öncelikle şunu vurgulamak istiyorum: Meclis Başkanvekilleri, gündemdışı konuşmaları, 30 ilâ 40 arasındaki talep arasından değerlendirmek zorunda kalıyorlar. Bunun, büyük bir güçlüğü var. Bu çerçevede, bir de, arkadaşlarımızın şöyle bir yanılgısı oluyor: Daha önce yaptıkları başvurunun, diğer başkanvekillerine aynen devredeceğini düşünüyorlar. Maalesef, böyle bir devir işlemi olmuyor, olsa da pek dikkate alınmıyor. Onun için, dilekçelerini, mutlaka, her hafta yinelemelerinde büyük yarar var. Bu açıklamayı, Sayın Çakıroğlu'nun başlangıçtaki sitemleri nedeniyle yapmak gereğini duydum. Sayın Çakıroğlu'nun gündemdışı konuşmasına Hükümet adına cevap vermek üzere, Kültür Bakanı Sayın Agâh Oktay Güner; buyurun efendim. KÜLTÜR BAKANI AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Muğla Milletvekili Sayın Zeki Çakıroğlu arkadaşımızın, istimlak bedellerinin ödenmesiyle ilgili şikâyetleri ve vatandaşlarımızın bu konudaki haklı taleplerini huzurunuzda ifade eden beyanlarına aynen katılıyorum. Bu vesileyle, bu gerçeğin bir diğer yönünü de huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Kültür Bakanlığı görevine geldiğim günden bu ana kadar, vatandaşlarımızdan, SİT alanı içerisindeki mülklere tarihî eser denilerek istimlak bedeli ödenmediğini, daha doğrusu, mevzuatımızda böyle bir boşluk olduğu için, çektikleri sıkıntıları ifade eden binlerce dilekçe aldım. Mülkiyet hakkının, modern hukukta, modern toplumda, toplum yararına sınırlandırıldığı bir gerçektir ve hukukun gelişmesi, mülkiyeti sınırlandıran bir niteliktedir; ancak, Türkiye'de, mülkiyet, vatandaş için bir yük haline getirilmiştir. Tarihî eser yaftasını bastığınız ve asla kullanılmasına izin vermediğiniz, kendi tarihî kimliğinin dışında yapılanmasına, yeniden elden geçirilmesine müsaade etmediğiniz binalar, özellikle orta sınıf vatandaşlarımızın veya daha düşük gelir seviyesindeki vatandaşlarımızın büyük acısı halindedir. Birinci planda, konuyu, Sayın Çakıroğlu'nun ifade ettiği çapta ele alarak hızla vatandaşın istimlak bedelinin ödenmesini sağlamak, elbette ki, Hükümetin görevidir. İkinci planda da, biz, Kültür Bakanlığının bünyesinde bir fon ihdas ederek, vatandaşın, tarihî eser denilen, dokunulmasına müsaade edilmeyen gayrimenkullerinin rayiç bedelle kamu yönetimi tarafından satın alınması imkânını getirecek bir yasa tasarısının hazırlığını bitirdik. Hükümetin gündeminde görüşüldükten sonra Yüce Meclise gelecek olan bu tasarı da kanunlaştığı zaman, bu tip haklı şikâyetler son bulacaktır. Unutmayalım ki, rejimleri vatandaş nezdinde haklı kılan, onların adalete olan saygısıdır. Bu ölçüyle, Yüce Heyeti hürmetle selamlıyorum, teşekkür ediyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. 3. – Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı’nın, Amasya Tamiminin yıldönümü ve Amasya İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü söz, Amasya Sayın Lafçı'nın. Kendileri, Amasya Tamiminin yıldönümü nedeniyle gündemdışı bir konuşma yapacaklar. Buyurun. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Lafçı, süreniz 5 dakikadır. CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurtuluş Savaşımızın temel ilkelerini belirleyen Amasya Tamiminin yayınlanışının 77 nci yıldönümü nedeniyle geleneksel olarak düzenlenen 12 Haziran Kültür ve Sanat Haftası münasebetiyle, Amasya İlimizin bazı sorunlarını dile getirmek için gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Amasya İli, kurulduğu günden beri çeşitli medeniyetlere kültür merkezliği yapmış, bağrında çok sayıda devlet ve bilim adamı yetiştirmiş, şehzadeler diyarı bir ilimizdir. Osmanlı döneminde ayrı bir yere sahip olan Amasya, kültür ve eğitim fonksiyonunu medreselerde sürdürmüş, haklı olarak da "Anadolunun Oxford'u" unvanını almıştır. Ülkemizde, bugüne kadar uygulanan yanlış ekonomik politikalar yüzünden, birçok ilimiz gibi, Amasya İli de hak ettiği yatırımlardan nasibini alamamıştır. Değerli milletvekilleri, tarıma dayalı ekonomiye sahip olan Amasya, henüz sanayi bakımından istenen düzeye ulaşamamıştır. Bugünlerde acilen halledilmesi gereken birçok sorunun birkaçından kısaca bahsetmek istiyorum. Amasya İli, Güney Anadolu Bölgesini Karadeniz'e bağlayan kavşak noktasında bulunmaktadır. Mersin, Adana, Kayseri, Sıvas ve Tokat üzerinden Samsun'a ulaşan karayolu, şehir merkezinden geçmektedir. Bu transit karayolu taşımacılığının şehir merkezinden geçmesi, yeteri kadar ihtiyaca cevap veremeyen elverişsiz şehir içi yolu trafiğini felç etmektedir. Ayrıca, bu durum, il merkezinde, hiç de iç açıcı olmayan görüntülere de sebep olmaktadır. Şehir merkezi trafiğini felç eden bu durumdan kurtulmak için çevre yolu yapımına acilen ve şiddetle ihtiyaç vardır. Bugüne kadar, bu konuda, hiçbir girişimde bulunmayan yetkililerin, bu konuya el atarak, Amasya İline bir çevre yolu kazandırma bahtiyarlığına ulaşmalarını ilimiz halkı beklemektedir. Tarihte kültür merkezliği yapmış Amasyamıza Yüksek Öğretim Kurulunca "Yeşilırmak Üniversitesi" adıyla bir üniversite kurulması uygun görülmesine rağmen, maalesef, bugüne kadar gerçekleşmemiştir. Büyük ölçüde bunun altyapısı tamamlanmıştır. Bir an önce bu üniversitenin kurulmasını ve bu üniversiteye bir ilahiyat fakültesinin eklenmesini, halkımız, yetkililerden beklemektedir. Suluova İlçesi, ovasıyla beraber, Amasya'nın tarım ambarı durumundadır. Gerek tarım sulaması gerekse ilçenin içmesuyu yeterli değildir. Bu ihtiyacı gören ilgililer, ilçenin içmesuyuna ve tarım sulamasına cevap verecek Derinöz Barajını planlamışlar ve bu barajın yapımına başlanmıştır; fakat, yeteri kadar ödeneğin zamanında gönderilmemesi, barajın bitirilmesini geciktirmektedir. Bir an önce, bu yatırım planının bitirilip, susuzluktan canı yanmış ilçe insanının kurtarılması zorunludur. Ayrıca, ülkemizde olduğu gibi, Amasyamızın bütün ilçelerinde de besicilik yapan vatandaşlarımız, yapılan yersiz et ithali münasebetiyle zor durumda kalmışlardır. Zor durumda kalan bu besicilerimiz, Ziraat Bankasına olan kredi borçlarının ertelenmesini veya kredi faizlerinin affedilmesini yetkililerden beklemektedirler. 21 inci Yüzyıla ulaşmakta olduğumuz ve bilgi çağı dediğimiz şu günlerde, bilgi çağına hiç de yakışmayan, geri kalmışlık izlerini taşıyan ve aklı başında herkesi üzen durumlar hâlâ görülebilmektedir. Amasya İl Merkezine sadece 5 kilometre mesafede bulunan Yeniköy'de kadınlar, hâlâ, içmesuyunu, evlerine, omuzlarında taşımaktadırlar. Ayrıca, Merzifon İlçesinin Mahmutlar Köyü, Gümüşhacıköy İlçesinin Kağnıcı Köyü, Göynücek İlçesinin Alan Köyü ve Karaşar Köyünün de hâlâ içmesuyu problemi halledilememiştir. Zaten çok zor şartlar altında yaşam ve işsizlikten canı yanmış bu halkımızın içmesuyu problemini çözmek, onları bu sıkıntıdan kurtarmak, geçmiş ve gelecek bütün hükümetlerin başlıca görevidir. Umarım, yetkililer, en kısa zamanda, bir adım atıp, bu köylerimizin su problemlerini çözer. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Lafçı, bir dakika içinde sözünüzü tamamlamanız gerekiyor. CEMALETTİN LAFÇI (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan. Yatırımların, ülke genelinde, adil, eşit ve her ilin önemli ihtiyaçlarına göre yapılması, adaletin gereğidir. Kurulacak olan yeni hükümete, vatanımızın her bölgesini aynı seviyede tutup, ona göre kaynak ayırmasını, Yüce Meclisin huzurunda hatırlatıyor; bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer vatandaşlarımı ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Lafçı. Hükümet adına yanıt talebi yok. Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığının iki adet tezkeresi vardır; okutuyorum: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Lüksemburg’a gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/333) 10 Haziran 1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Hükümetlerarası Konferans konusunda düzenlenecek olan bilgilendirme toplantısına katılmak üzere, 11 Haziran 1996 tarihinde Lüksemburg'a gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay'ın dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe'nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. İkinci tezkereyi okutuyorum: 2. – Belçika’ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’ya, dönüşüne kadar, İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/334) 10 Haziran 1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 1996 İlkbahar Dönemi DPC/NPG Savunma Bakanları Toplantısına katılmak üzere, 12 Haziran 1996 tarihinde Belçika'ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı M. Oltan Sungurlu'nun dönüşüne kadar; Millî Savunma Bakanlığına, İçişleri Bakanı Ülkü Güney'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutuyorum: 3. – 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin öncelikle görüşülmesi talebine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/335) 12.6.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: 10.6.1996 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.-2241-2/319-2030/5458 sayılı yazınız. İlgide kayıtlı yazınız ekinde alınan, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün "657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"nin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün değişik 78 inci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında ve Genel Kurulunda öncelikli olarak görüşülmesine devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür. Gereğini arz ederim. A. Mesut Yılmaz Başbakan BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Meclis araştırması açılmasını öngören 2 adet önerge vardır; okutuyorum: C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz ve 23 arkadaşının, MKEKurumunun içinde bulunduğu durumun tespit edilmesi ve tam kapasite ile çalıştırılmasını sağlamak için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemiz savunma sanayii açısından fevkalade öneme sahip olan ve bugünkü durumda kapasitesinin çok altında üretim veren ve personel istihdam eden, özelleştirme kapsamı dışında tutulan Makina Kimya Endüstrisi Kurumunun, yeniden eski işlevini kazanması için, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1. Mikail Korkmaz (Kırıkkale) 2. Kemal Albayrak (Kırıkkale) 3. Hüseyin Arı (Konya) 4. Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş) 5. Abdullah Örnek (Yozgat) 6. Veysel Candan (Konya) 7. Hasan Belhan (Elazığ) 8. Ahmet Karavar (Şanlıurfa) 9. Cafer Güneş (Kırşehir) 10. Kahraman Emmioğlu (Gaziantep) 11. Mehmet Bedri İncetahtacı (Gaziantep) 12. Hasan Hüseyin Öz (Konya) 13. Cemalettin Lafçı (Amasya) 14. Fethullah Erbaş (Van) 15. Salih Kapusuz (Kayseri) 16. İsmail İlhan Sungur (Trabzon) 17. Ramazan Yenidede (Denizli) 18. Muhammet Polat (Aydın) 19. Maliki Ejder Arvas (van) 20. Şinasi Yavuz (Erzurum) 21. M. Ziyattin Tokar (Ağrı) 22. Ömer Özyılmaz (Erzurum) 23. İlyas Arslan (Yozgat) 24. Musa Uzunkaya (Samsun) Gerekçe: Bilindiği üzere, ülkemiz, dünyadaki diğer ülkeler gibi, gerek iç ve dış barışın muhafazası ve devamlılığı ile iç ve dış mihrakların saldırılarına karşı koyabilme veya caydırıcılık sağlamak maksadıyla savunma sanayiine önem vermek zorundadır. Makina Kimya Endüstrisi Kurumu ise, şüphesiz, yalnızca savunma sanayiine yönelik üretim yapmayıp, kendi içerisinde entegre bir sanayi kompleksine sahip bir kuruluştur. Ancak, asıl gayesi, kendisine 5591 sayılı Kanunla verilmiş "Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah, mühimmat, araç ve gereçlerini karşılamak ve bu amaçla tesis, personel ve malzemeyi hazır halde bulundurmaktır, görevini yerine getirmektir." Bu amaçla; Makina Kimya Endüstrisi Kurumu bünyesindeki tezgâhların pek azı özel maksatlı, çoğu üniversal tezgâhlardır. Üniversal tezgâhlar, oldukça modern ve yüksek kapasiteli tezgâhlardır. Fakat, kendi protokolüne veya iç mahallî piyasaya duyarsız ve sağırlığından dolayı bugün, kurum, kapasitesinin çok altında çalıştırılmakta, bu yüzden Kırıkkale Fabrikalarında bugün için 4 bin kişiye yakın işçi çalıştığı halde, eğer, şu andaki tezgâhlarla dış ve iç piyasadan sunulan siparişler kabul edilse, bu rakam sadece Kırıkkale için en az 8 bin kişiye çıkabilecektir. Bu da 4 bin yeni kişiye iş imkânı demektir. Örnek: 120 mm Havan Mühimmat Üretim Hattı: M.S.B. Ted. ve Tekno. Başkanlığının 30 Kasım 1981 tarihli yazısıyla yılda 60 bin adetten 100 bin adede çıkarılması istenilmiştir. 100 bin adet kapasite ile üretime 1983 yılından itibaren başlanmış, ancak kısa sürede sipariş sıfıra inmiştir. Bu yıl ise bin adet sipariş alınabilmiştir. Buna benzer örnek diğer fabrikalarda da çoktur. Kurumun en önemli sorunlarından biri de deneyimsiz ve kuruma yabancı kişilerin yönetim kademelerine getirilmeleridir. Ziraat Mühendisi Makina Kimya Kurumuna atanabilmektedir. Bunlar da üretim sorumluluğunu alt seviyedeki işçi düzeyinde personele aktarmışlardır. Hal böyle olunca, yönetimin beceriksizliği ve ilgisizliğini fırsat bilen ve bir noktada kızan işçiler, gerek operasyon kademesine atlayarak ve gerekse kısa zamanda işi bitirmek gayesiyle tezgâha aşırı yüklemeler yaparak kalitesiz ve verimsiz iş çıkarmışlar veya tezgâhı hırpalayarak, saf dışı bırakarak hiç iş çıkaramamışlardır. Bunun sonucunda da, buraların hesabını soracak yönetimde bulunan bilgiden mahrum bu kişiler, uyduruk raporlarla tüm bu olayları örtbas etmişlerdir. Örnek: Reddedilen 35 mm.lik ve 106 mm.lik kovan bunlardan sadece iki tanesidir. Bölge Müdürlüğünün durumu daha da farklı. Asıl gayesi sosyal hizmetler olan bu müessesede hizmetler yetersiz, buna karşılık ücretler ise çok yüksektir. Asıl önemli olan da ücretlerin yüksekliği değil, bu paraların nerelerde değerlendirildiğidir. Ayrıca, buralarda yapılacak hizmetler olmayınca, yöneticileri de siyasî danışmanlık yapmaktadır. Bilindiği üzere, tüm gelişmiş ülkeler, bu tür üretimleri üçüncü dünya ülkelerine kaydırmaktadırlar. Stratejik konumundan dolayı Türkiye, bu yatırımlar için oldukça elverişlidir ve savunma sanayii üretimlerine de bütçeden önemli paylar ayrılmaktadır. Hemen hemen kurumu her hafta yeni yeni heyetler ziyaret etmekte ve ortak üretim teklifleri yapmaktadırlar. Bu tekliflerin geçtiğimiz dönemlerde olanlarına göre çok cazip ve bizim için de bulunmaz fırsat olmasına karşın, yönetimin ve hükümetlerin duyarsız kalması ile bu imkânlar başka ülkelere kaymaktadır. Bu nedenle, kısa vadede üretim hatlarını çalıştıracak acil siparişlerin alınması, yönetim kadrosunun sil baştan yenilenmesi, kurumu tanıyan hırslı, özel sektör mantığı ve pratikliği ile karar verebilecek, dünyaya entegre kişilerin getirilmesi, kurumun Sanayi Bakanlığından çıkarılarak, Milli Savunma Bakanlığı bünyesine sokularak, Savunma Sanayi Müsteşarlığı ile ortak çalışabilir statüye getirilmesi, bunların sonucunda da birçok kişiye iş sağlanmalıdır. Özetleyecek olursak, Kırıkkale şehri bu fabrikalara endeksli olarak kurulmuş ve büyümüştür. Şehrin nüfusu bir zamanlar 18 bin işçiye göre yoğunlaşmıştır. Bu fabrikalar bugünkü haliyle özelleştirme kapsamı dışında tutulmakta, yarın da ne olacağı belli değildir. Bir dönem Türkiye Savunma Sanayiine yönelik üretimleri en uç noktada yaparak zarar etmeden 18 bin işçiyi bünyesinde istihdam edebilmiştir. Bugün ise bu işçi sayısı Kırıkkale fabrikalarında 4 bin işçiye indirilerek, bu fabrikaların tezgâhları durmuş, buralarda üretilen silah ve mühimmat ithal yoluyla temin edilmektedir. Yapılan akademik bir inceleme neticesinde şu andaki işçi sayısını ikiye katlayarak bu fabrikaları verimli hale getirmek hiç de zor değildir. Türk Savunma Sanayiinin can damarı olan bu müesseseleri yeni bir organize ile Kırıkkale halkının hizmetine sunduğumuzda, şehirde ekonomi yeniden canlanacak, şehirden göçler duracak, Türk ekonomisi de bu fabrikalardan yeteri ölçüde faydalanacaktır. Ayrıca, bu gerekçelerle, ülkemiz savunma sanayii açısından fevkalade öneme sahip olan Makina Kimya Endüstrisi Kurumunun içinde bulunduğu durumun tespit edilmesi ve bir an önce tam kapasite çalıştırılmasını sağlamak amacıyla alınması gerekli tedbirleri tespit ve uygulamaya geçirilmesini sağlamak amacıyla, Meclis araştırması açılmasının gerekli olduğu düşüncesindeyiz. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır. İkinci önergeyi okutuyorum: 2. – Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23 arkadaşının, EBK ve SEK’in özelleştirilmeleri sonucunda meydana gelen Devlet kayıplarını belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Şu soruların cevabının araştırılması gerekmektedir. – Özelleştirilen Et ve Balık Kurumu ve Süt Endüstrisi Kurumu işletmelerinde üretim azalmış mıdır; ne kadar azalmıştır? – Özelleştirme, bu kuruluşlarda istihdamı artırmış mıdır; yoksa, kaç işçi işinden olmuştur? – Zorunluluklara uyulup uyulmadığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca araştırılmış veya denetlenmiş midir? – Devletin muhtemel azalan üretim ve istihdamdan kaynaklanan toplam vergi ve prim kayıpları ne kadardır? Tüm bu soruların, Türkiye Büyük Millet Meclisince araştırılarak, sonuçlarının belirlenmesi ve millî ekonominin özvarlıkları olan bu KİT'lerin özelleştirilmeleri konusunda yapılan çalışmaların perde arkasının kamuoyuna açıklanması bakımından, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca, bu konuda Meclis araştırması açılmasını yüksek müsaadelerinize arz ederiz. 1. Necati Çelik (Kocaeli) 2. Musa Demirci (Sıvas) 3. Ömer Özyılmaz (Erzurum) 4. Mehmet Recai Kutan (Malatya) 5. Hüseyin Olgun Akın (Ordu) 6. Abdulkadir Öncel (Şanlıurfa) 7. Ömer Vehbi Hatipoğlu (Diyarbakır) 8. Mustafa Hasan Öz (Ordu) 9. Yakup Budak (Adana) 10. Lütfü Esengün (Erzurum) 11. Musa Okçu (Batman) 12. Abdulhaluk Mutlu (Bitlis) 13. Ahmet Doğan (Adıyaman) 14. İ. Ertan Yülek (Adana) 15. Kahraman Emmioğlu (Gaziantep) 16. Süleyman Arif Emre (İstanbul) 17. Hüsamettin Korkutata (Bingöl) 18. Azmi Ateş (İstanbul) 19. Fethi Acar (Kastamonu) 20. Bülent Arınç (Manisa) 21. Mustafa Köylü (Isparta) 22. Abdullah Gül (Kayseri) 23. Naci Terzi (Erzincan) 24. Zülfikar Gazi (Çorum) Gerekçe: Kuruldukları yıldan bu yana Türkiye'de tarıma bilgi ve teknoloji aktarımı, büyük ölçüde Et ve Balık Kurumu ve Süt Endüstrisi Kurumu aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Kırsal toplumun gerek duyduğu kaynaklar, önemli oranda bu kuruluşlar aracılığıyla aktarılmıştır. Tarımsal girdilerin üretimi ve dağıtımından, tarım ürünlerinin işlenmesi ve değerlendirilmesi süreçlerine kadar çok sayıda fonksiyonla, denilebilir ki, bu kuruluşlar, tarımsal gelişmenin öncülüğünü üstlenmişlerdir. Süreç boyunca, tarım politikalarının uygulanmasında, sektörün ürünlerine güvenceli pazar oluşturularak, üretimin gelişim doğrultusunun belirlenmesinde son derece etkili ödevler üstlenmiş bu kuruluşları, tarım sektöründen ve tarım toplumundan bağımsız değerlendirmek mümkün değildir. Toplum için sağlık koşullarına uygun besin üretimi, besinlerin elverişli fiyatlarla tüketiciye sunuluşu ve bu piyasaların regüle edilmesi gibi, yaşamsal fonksiyonlar yüklenmiş bu kuruluşları, sağladıkları toplumsal yararı gözardı ederek düşünmek, son derece yanlıştır. Sorunları, KİT'lerin yalnızca mülkiyet yapısına bağlamak ve buna bağlı özelleştirme politikalarına dayatmak, haklı ve doğru değildir. Bu tür yaklaşımlar, toplumun sağlıklı besin tüketimi ve tarım kesiminin gelişimi açısından yaşamsal roller üstlenmiş sosyal ve stratejik fonksiyonlu KİT'ler bakımından daha da yanlıştır. Süt Endüstrisi Kurumunu 34 fabrika, Et ve Balık Kurumunu 40 kombina olarak algılayan ve malî bünyeleriyle değerlendiren; bu kuruluşların, aslında, üreticiden tüketiciye ulaşan bir sistem bütünlüğünün temel taşları olduğunu kavrayamayan anlayışların değişmesi zorunludur. Ancak, Et ve Balık Ürünleri Anonim Şirketi, özelleştirme kapsamına alındığı 20 Mayıs 1992 tarihinden bugüne kadar 3 defa özelleştirilmek üzere satışa çıkarılmıştır. Bilindiği gibi, ilk iki ihale iptal edilmiş, 23 Nisan 1995 tarihinde Özelleştirme Yüksek Kurulunca Et ve Balık Kurumuna ait 15 kombina satışa çıkarılmıştır. 26-28 Temmuz 1995 tarihinde gerçekleştirilen ihalelerde 12 kombina satılmıştır. Et ve Balık Kurumunu satın alanlar, 3 yıl süreyle üretimi sürdürme koşulunu kabul etmiş olacaklardır. Bunlar, zaten, sözleşmelerle tazminat ve taahhüde bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu kurumları alanların asgarî 3 yıl süreyle üretime devam etme koşulunu kabul etmeleri gerekmektedir. Bu ifadelerin üzerinden dokuz aylık bir süre geçmiştir. Aynı uygulama, SEK konusunda da yürürlüğe konulmuştur. Bu iki özelleştirme örneği de göstermektedir ki, ülkemizde özelleştirme konusunda ortaya konulan ilkeler ile yapılan uygulamalar ve sonuçları arasında tam bir çelişki yaşanmaktadır. Halkımıza özelleştirmenin ilke ve yararları anlatılırken şu argümanlar kullanılmıştır. – Özelleştirme ile bu kuruluşlar (EBK ve SEK) daha verimli olarak çalışacaktır. – Özelleştirme, Et ve Balık Kurumu ve Süt Endüstrisi Kurumunu ekonomiye kazandıracak, üretim ve istihdam artışı sağlanacaktır. – Ekonomi yeni bir canlılık kazanacak, tüketicilere, daha kaliteli, ucuz mal ve hizmet sunulacaktır. – Ülkeye çağdaş teknoloji transferi hızlanacak, dış rekabet gücü ve buna bağlı olarak ihracat artacaktır. Oysa, son on yıllık özelleştirme uygulamaları ve sonuçları değerlendirildiğinde, yukarıda ifade edilen yararların hiçbirisi gerçekleşmemiştir. Daha düne kadar, hukukî altyapısı bile oluşturulmadan, yanlış temel tercihler doğrultusunda yapılan Et ve Balık Kurumu ve SEK özelleştirmeleri, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük zararlar oluşturmuştur. Türkiye'de özelleştirme, üretim ve istihdamın ortadan kalkması ile eşanlamlı hale gelmiştir. Et ve Balık Kurumu ve SEK satışı için yapılan ihalede, alan kişi ve kuruluşlar ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı arasında imzalanan satış sözleşmelerine, satın alınan işletmelerin üç yıl süreyle üretim faaliyetlerine devam etmesi hükmü konulmuştur; ancak, bu hükümde geçen "üretim"den ne anlaşılması gerektiğiyle ilgili olarak üretimi tanımlayan herhangi bir ibare konulmadığı gibi, bu hüküm aleyhine davranışlara da etkin bir yaptırım da getirilmemiştir. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır. Sözlü soru önergesinin geri alınması istemli iki adet önerge vardır; okutuyorum: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 4. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun (6/181) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/36) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 73 üncü sırasında yer alan (6/181) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Ömer Vehbi Hatipoğlu Diyarbakır 5. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in (6/53) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/37) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 104 üncü sırasında yer alan (6/53) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Metin Öney İzmir BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir. Sayın milletvekilleri, ortak üyesi bulunduğumuz Batı Avrupa Birliği ile işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan fiilî ortak askerî tatbikatlara katılmamızı sağlamak amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının yabancı ülkelere gönderilmesine ve Türkiye'nin bu nitelikteki tatbikatlara ev sahipliği yapmasına Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutuyorum: 6. – Ortak üyesi bulunduğumuz Batı Avrupa Birliği (BAB) ile operasyonel alanda işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan fiilî ortak askerî tatbikatlara katılımını sağlamak üzere, Hükümetçe takdir ve tespit edilecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının yabancı ülkelere gönderilmesine ve Türkiye’nin bu nitelikteki tatbikatlara ev sahipliği yapmasına izin verilmesine dair Başbakanlık tezkeresi (3/323) 7.6.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye'nin ortak üyesi bulunduğu Batı Avrupa Birliği (BAB) ile operasyonel alanda işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan fiilî ortak askerî tatbikatlara katılımını sağlamak üzere, Hükümetçe takdir ve tespit edilecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının yabancı ülkelere gönderilmesine ve yine Hükümetin takdiri üzerine, Türkiye'nin bu nitelikteki tatbikatlara ev sahipliği yapmasına, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim. A. Mesut Yılmaz Başbakan Gerekçe: 1. Bir taraftan BAB'ın geçirdiği evrim ve Maastricht sonrası ulaştığı konum, diğer taraftan Avrupa güvenlik ve savunmasının bölünmezliği ve ülkemizin bu sistemin ayrılmaz bir parçası olduğu dikkate alınarak, Türkiye'nin, Avrupa bütünleşme sürecinin ve hele Avrupa'ya mahsus bir savunma örgütünün içinde olması gereği kendini hissettirmektedir. Dolayısıyla, Türkiye, BAB'a ortak üyelik davetini, ulusal çıkarları, AT ve BAB'a tam üyelik yönündeki temel hedefleri doğrultusunda ve Avrupa ile ilişkilerimizin genel çerçevesinde değerlendirerek kabul etmiştir. Ancak, Türkiye, ortak üyelik statüsünü, BAB'ın tam üyeliğinin gerçekleşmesi yolunda geçici bir aşama olarak kabul etmektedir. 2. 19 Haziran 1992 tarihli Petersberg Deklarasyonu ile yapılan daveti takiben, Türkiye, Norveç ve İzlanda, 20 Kasım 1992 tarihinde BAB üyesi ülkelerle Ortak Üyelik Belgesini imzalamıştır. Anılan üç ülkenin ortak üyelik statüsü, Yunanistan'ın tam üyeliğiyle birlikte 6 Mart 1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarihe kadar, üç ülke aktif gözlemci statüsünde idiler. 3. Petersberg Deklarasyonu ile BAB'ın operasyonel rolünün güçlendirilmesine ilişkin ilkeler tespit edilmiş ve BAB komutası altında üye ülkelerce tahsis edilecek kuvvetlerin, ortak savunmadan ayrı olarak, insanî yardım ve kurtarma, barışı koruma, bunalım yönetimi gibi görevler için kullanılması benimsenmiştir. BAB'ın yukarıda sayılan bu görevleri yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu savunma imkân ve yeteneklerinin, BAB ülkelerinin katkıları ve NATO ortak imkânlarının, NATO'nun Avrupa bacağının güçlendirilmesi anlayışıyla, BAB'ın kullanımına verilmesi yoluyla karşılanması konusunda genel bir mutabakat bulunmaktadır. 4. Türkiye, esasen, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinin oluşumu çabaları ve bu çerçevede BAB'ın operasyonel boyutunun geliştirilmesi yönündeki çalışmaları desteklemektedir. Bu çabalara, BAB'taki ortak üyelik statüsünün imkân verdiği ölçüde katkıda bulunmak iradesine de sahip olup, bunu çeşitli vesilelerle açıklamıştır. 5. Sahip olduğu ortak üyelik statüsü uyarınca, Türkiye, kuvvet tahsis edeceği BAB askerî harekâtlarına, üye ülkelerle aynı esaslar çerçevesinde katılacaktır. "Kuvvet tahsisi" ifadesinin kapsamına, kayda değer ölçüdeki lojistik katkılar ile tesis kolaylıkları da girmektedir. 10 Mayıs 1994 tarihinde Lüksemburg'da düzenlenen bakanlar toplantısında, Türkiye gibi ortak üyelerin BAB'taki statüleri açısından bazı iyileştirmeler de getirilmiş bulunmaktadır. Bu iyileştirmelerin temel mantığını, Türkiye'nin BAB operasyonlarına katılabilmesini kolaylaştırmak teşkil etmiştir. Lüksemburg'da, ayrı bir deklarasyonla kamuoyuna açıklanan iyileştirme tedbirlerinin en önemli unsurunu, bir tür güvenlik garantisi öngörülmesi teşkil etmektedir. Buna göre, BAB'ın Petersberg Deklarasyonu uyarınca başlatacağı operasyonlara katılacak ortak üyelerin, bu nedenle bir tehditle karşılaşmaları halinde, klasik anlamda savunma kavramının dışında kalan ve "alan dışı" tabir edilebilecek bir çerçevede ortaya çıkacak güvenlik gereksinmelerinin karşılanması açısından, tam üyelerle aralarında hiçbir fark olmayacaktır. Yine, Lüksemburg'da benimsenen diğer iyileştirme önlemleri çerçevesinde, ortak üyelerin, BAB haberleşme şebekesine bağlanmaları; keza, planlama hücresine 3 subaya kadar personel atayabilmeleri kabul edilmiştir. Halihazırda 2 subayımız planlama hücresinde görev yapmaktadır. BAB tatbikatlarının planlanmasında role sahip bu hücrede subay bulundurma hakkının bize tanınmış olması, bu tatbikatlara iştirakimiz bakımından da olumlu bir gelişme teşkil etmektedir. 6. BAB'ın operasyonel boyutuna ülkemizin aktif iştirakinin sağlanmasının, zaman zaman, bizim gibi ortak üye statüsündeki ülkeleri dışlayıcı tarzda ortaya çıkabilen yaklaşımların bertarafı çabalarına da destek oluşturacağına inanılmaktadır. 7. Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan müşterek değerlendirme sonucunda, BAB tatbikatlarına katılımın; a) Türkiye'nin BAB savunma yapısı içerisinde yer alma konusundaki kararlılığının gösterilmesi, b) Türkiye'nin bu yapıdan dışlanmasının önlenmesi ve entegrasyonu için uygun koşulların sağlanması, c) Yunanistan'ın katılacağı veya ev sahipliği yapacağı BAB tatbikatlarında gerçekleştirmeye çalışacağı, millî hak ve çıkarlarımızı tehdit edecek oldubittilere engel olunması (Yunanistan'ın NATO çerçevesinde düzenlenen tatbikatlarda bu yöndeki çabaları ve bizim engelleyici girişimlerimiz malumlarıdır. Yunanistan'ın, son zamanlarda, BAB çerçevesinde İtalya, Portekiz ve Fransa ile Akdeniz güvenliği için ortak tatbikatlar düzenlenmesi çabası içinde olduğu da bilinmektedir). d) Ev sahipliği yapacağımız BAB tatbikatları ile çokuluslu kuvvetlerin Ege'ye girmesini sağlayarak, Ege'deki hak ve menfaatlarımıza katkıda bulunulması bakımından yararlı olacağı sonucuna varılmıştır. 8. 20 Nisan 1995 tarihinde Lizbon'da düzenlenen BAB Genelkurmay Başkanları toplantısında, Portekiz Genelkurmay Başkanı, Ekim 1996'da 5 gün sürecek bir buhran yönetimi ve tahliye konularının ağırlıklı olarak uygulanacağı LUSIADA–96 tatbikatına tüm BAB ülkelerini davet etmiştir. Anılan tatbikata iştirakimizin yararlı olacağı düşünülmektedir. 9. Sonuç olarak, Anayasamızın 92 nci maddesi uyarınca gerekli takdir hakkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinde olacak şekilde, BAB çerçevesinde düzenlenecek fiilî ortak askerî tatbikatlara Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının iştiraki amacıyla yurtdışına gönderilmesine ve bu tür tatbikatlara Türkiye'nin ev sahipliği yapabilmesine imkân verecek iznin Türkiye Büyük Millet Meclisinden istihsali önem taşımaktadır. BAŞKAN – Okunan Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre, görüşme açacağım; gruplara, Hükümete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10 dakikadır. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzde açık bir hüküm bulunmamasına rağmen, bu tür tezkerelerde bugüne kadar yapılan görüşmelerde, Yüce Meclisin aydınlatılmasını teminen Hükümete, görüşmelerin başlangıcında kısa bir söz verme usulümüz teamül haline gelmiştir. Şimdi, Sayın Hükümet temsilcisine soruyorum; bir aydınlatma konuşması yapacak mısınız? DEVLET BAKANI ALİ TALİP ÖZDEMİR (İstanbul) – Daha sonra Sayın Başkan... BAŞKAN – Daha sonra... Gruplar adına bize intikal etmiş bir söz talebi yoktur; gruplar adına konuşmalar... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – DSP Grubu adına söz istiyorum. BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına, Grup Başkanvekili Sayın Mümtaz Soysal... Buyurun Sayın Soysal. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Başkan, biraz önce Hükümete hitaben ortaya attığınız soruya, Hükümet canibinden hiç cevap gelmemiş olması, beni hemen söz almaya sevk etti. Önümüze gelen konu, daha sunuş aşamasında, Hükümetin açıklama yapmasını gerektiren bir konudur; çünkü, önümüze gelmemesi gereken bir konudur, Hükümet önümüze bunu niçin getirdiğini izah etmelidir. Nedir Hükümet tezkeresiyle bizden istenen: BAB anlaşmasına, Batı Avrupa Birliğine Türkiye'nin ortak üye olmasına ilişkin antlaşmaya dayanarak, yurtdışına askerî kuvvet yollanmasına ya da yurtdışından askerî kuvvet gelmesine müsaade isteğidir. Peki, o antlaşma nerededir? Sayın Başkan, asıl sorulması gereken soru budur. Hükümetin, bu antlaşma bu Meclise niçin gelmemiştir, onu izah etmesi gerekir. (DSP sıralarından alkışlar) Bu antlaşma, bizim ortak üye olduğumuz Batı Avrupa Birliğinin bütün parlamentolarından geçmiştir ya da en azından, bazı parlamentolarından geçtiğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisine yazılar gelmiştir Dışişleri Bakanlığından. Bir tanesi var bende; İspanya Parlamentosu kabul etmiş bizim ortak üyeliğimizi; fakat, ortak üyeliğimizi, bizim, yani Türk Milletinin, Türk Milletinin temsilcisi olan Meclisin kabul edip etmediği daha henüz belli değil ve bu antlaşma, ayrıntılarına girmek gerekirse söyleyebiliriz ki, ortak üyelik antlaşması, Avrupa Birliğinin ortak üyeliğine benzer bir biçimde, hatta, ondan daha kötü bir biçimde, -gümrük birliği ilişkimize benzer bir biçimde- içinde karar yetkisine sahip olmadığımız, daha doğrusu, karar alınırken oy hakkına sahip olmadığımız organlar tarafından alınacak kararlara -hem de hangi kararlar; askerî kararlar, yani, insanlarımızın canını ilgilendiren kararlar- uymamızı gerektirmektedir. Şimdi, önümüze getirilen Hükümet talebi, zannediyorum yurtdışında -Hükümet izah etmediği için söylemek zorundayım- bir ülkede, Portekiz'de yapılacak olan deniz tatbikatına ilişkin olarak, bizim, bir ya da birkaç -ayrıntılarını bilmiyorum; çünkü, Hükümet açıklamadı- savaş gemimizin gönderilmesine ilişkin bir istek üzerine, bizden istenen ve bundan sonrasında da geçerli olacak olan bir açık çektir. Biz, burada, nasıl bir açık çeke, niye imza atmış olacağız; bundan sonra, Batı Avrupa Birliğinin, dışarıda yapacağı tatbikatlara ya da Türkiye'de yapacağı tatbikatlara imza atmış olacağız. Diyeceksiniz ki, NATO için buna benzer; Meclise bile getirilmeden kuvvetler gönderilip, getiriliyor; ama, NATO Antlaşması (Kuzey Atlantik Paktı Antlaşması) Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiş olan bir antlaşmadır. Ona dayanarak imzalanan antlaşmalar, uygulama antlaşmalarıdır. Bazıları çok ayrıntıya ilişkin olduğu için Meclise bile gelmeyebilir; ama, Meclis bu konuda yürütme organına genel bir yetki vermiştir; çünkü, Türkiye, Kuzey Atlantik Antlaşmasına üye olurken, bunun girdisi, çıktısı ve bu konuda gerekli olabilecek olan yetkiler, bu Mecliste zaten konuşulmuştur. Şimdi, bu antlaşmaya, yani Batı Avrupa Birliğine bizim ortak üye kabul edilişimize ilişkin, zannediyorum, 20 Kasım 1992 tarihli Antlaşmaya dayanılarak, genel bir kuvvet gönderme yetkisi istenmektedir. Bu konuda Hükümet, açıklama yapmayacak da, ne yapacak? Hem antlaşma getirilmemiş hem bu antlaşmaya dayanılarak istenen kuvvet konusunda Meclise açıklama da yapılmamış; şimdi, bizden konuşma isteniyor. Ben, beklerdim ki, Hükümet üyesi bir bakan, bu konuda açıklama yapsın, bu konuşmayı ondan sonra yapayım; ama, o konuşma yapıldığı zaman dahi, yapacaklarımı, söyleyeceklerimi şimdiden söyleyebilirim ve Grup adına söyleyebilirim. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmemiş olan bir antlaşmaya dayanarak dışarıya kuvvet yollamayız, dışarıdan da kuvvet kabul etmeyiz. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri ve alkışlar) Çünkü, bunun sorumluluğu büyüktür. Düşünün ki, usulüne çok uygun olarak Meclisten geçirilmiş bir antlaşmaya dayanılarak yapılan bir tatbikat sırasında bile -çok yakın bir tarihte- çok değerli deniz subaylarımız hayatlarını yitirmişlerdir. Bir muhribimiz bir manevra sırasında, kumanda köprüsüne isabet eden mermi dolayısıyla birçok şehit vermiştir. Böyle bir durumda bile olabilen bir olay, Meclise getirilmemiş bir antlaşma dolayısıyla, bizim, gözlerimiz kapalı, hukuka ve Anayasaya aykırı olarak vereceğimiz bir müsaadeyle aynen tekrarlanabilir. Allah göstermesin, yine, birkaç denizcimizin başına böyle bir şey geldiği zaman, biz, halkın önünde, ulusun önünde ne söyleyebileceğiz... Hepsi gelip yakamıza yapıştıkları zaman haklı olacaklar. Diyecekler ki "siz, bizim evlatlarımızı bu manevraya yolladınız, neye dayanarak yolladınız" bunu sordukları zaman, verecek cevabımız yoktur. Bu, işin hukukî yönü. Ha, bu antlaşma şimdiye kadar Meclise niçin getirilmedi? Sanıldığı gibi, sadece Hükümetin bir ihmalinden dolayı değil, bu antlaşmanın 20 Kasım 1992 tarihinde Roma'da imzalanan -daha doğrusu, açıklanan bir belgenin, resmen bir antlaşma niteliği taşımasa bile, antlaşma gibi, Meclise getirilmesi gereken bir belgedir- bu belgenin Türkiye'ye tanıdığı statü, Türkiye'nin kendi diplomasisi içerisinde bile tartışma konusu olmuştur; yalnız kendi diplomasisi içerisinde değil, kendi Meclis üyeleri arasında da tartışma konusu olmuştur. Bilmiyorum, içinizde, şimdi göremiyorum; ama, Batı Avrupa Birliği Asamblesine, bu Meclisin delegesi olarak giden arkadaşlarınız var mı? Varsa, onlar bilirler ki, Batı Avrupa Asamblesinde, ortak üye durumunda olan Türk üyelere tanınan statü, asla kabul edilebilecek bir statü değildir ve oraya giden üyelerimiz, bu statünün değiştirilmesi için, yani, kendimize yakıştırmadığımız bu statünün, oy hakkı olmadan orada, parlamentoda oturma biçiminde özetlenebilecek olan bu statünün değiştirilmesini sağlamak için, son üç ya da dört yıldır -1992 yılından beri- bütün Avrupalı meslektaşlarına şunu söylemişlerdir: "Bu statüyü değiştirin, bu ortak üyeliği değiştirin, bize Batı Avrupa Birliğinde tam üyelik verin, Roma Antlaşması -ya da Roma Belgesi- yanlıştır, biz, onu, Meclise getirirsek hemen reddedilecek, onun için, bunu değiştirin, yeni bir antlaşma olsun, öyle getirelim, yoksa, Meclisimiz reddeder." Meclisimiz reddeder, o, kötü bir antlaşma ve ondan dolayı, Türk diplomasisi bu antlaşmayı değiştirebilmek için de Meclis önüne getirmemiştir; yani, iki yönlü özelliği var konunun: Bir, bu kadar yıldır Meclis önüne getirilmemiş olması; iki, getirilmemiş olmasının bir de diplomatik yönü var. Şimdi, biz, kendi elimizle, hem Meclise getirilmemiş olan bir antlaşmaya dayanarak kuvvet gönderilmesine müsaade vereceğiz hem de diplomasimizin dışarıda kullandığı bir silahı diplomasimizin elinden alacağız. Beni asıl hayrete düşüren budur ve açıklama gerektiren nokta da budur. Hükümet, bu konuda büyük bir politika değişikliğine mi gidiyor; belki... Niçin?.. O zaman, şu noktaları biraz daha açıklamam gerekir: Batı Avrupa Birliği dediğimiz kuruluş, Avrupa Birliğinin veya daha genel adıyla Batı Avrupa'nın, kendi savunma mekanizmalarını NATO'dan ayrı olarak oluşturabilmek niyetiyle ta 1940'ların sonundan beri ve daha kesin olarak 1954'ten beri, Avrupa'da beslenen bir projedir; Avrupalıların kafasında, Batı Avrupa'nın kafasında, böyle bir düşünce eskiden beri olmuştur: Niye hep Atlantik ötesi kuvvete bağlı kalalım; biz Avrupalı isek kendi savunma mekanizmalarımızı da geliştirelim. Son yıllara gelinceye kadar bu konuda pek de başarılı olamamışlardır; çünkü, Batı'nın savunması bir bütündür ve bizim tezimiz de odur; bir bütün olan savunmanın böylesine parçalanması yanlıştır. Onun için, Batı Avrupa Birliği ile NATO arasında, NATO'nun kuvvet kullanımı arasında çok yakın ilişki, son zamanlara kadar, devam edegelmiştir. Nitekim -herhalde yakın tarihi hatırlayacaksınız- Bosna-Hersek konusunda, gerek Avrupa kendisi gerekse teker teker devletler olarak -İngiltere, Fransa, Almanya olarak- hem başlatıp hem de çözmek istedikleri bir sorunu çözebilmek için sıra kuvvet kullanmaya gelince, yetersiz kalmıştır ve -yine biliyoruz- Bosna-Hersek sorunu, ne yazık ki, sonuçta, Amerika'nın askerî ağırlığını koymasıyla az çok bir çözüme getirilmiştir; en azından, geçici, görüntüde de olsa, bir barış sağlanmıştır. Avrupa, bunu sağlamakta da yetersiz kalmıştır. Başka hangi noktalarda yetersiz kalmıştır: Örneğin, Sırbistan'a karşı uygulanan ambargonun sürdürülmesinde yetersiz kalmıştır; çünkü, Avrupa'nın kendi elinde henüz bu niyeti, bu hayali gerçekleştirebilecek ölçüde, iyi örgütlenmiş yeterli kuvvet yoktur. Yine, Avrupa içerisinde Fransızlarla Almanlar bir ortak Avrupa Kolordusu kurmaya kalkışmışlarsa da, o bile ciddî bir girişim olarak kimsenin gözünü doyurmamıştır; ama, son olarak, geçen ay yapılan Berlin toplantısıyla Avrupa, Maastricht'ten sonra önemli bir adım atmıştır. Maastricht'te bu düşünce ortaya atılmış ve Batı Avrupa Birliğinin, Avrupa'nın ciddî bir kuvveti olması yönünde geliştirilmesi önerilmiştir; ama, o alanda da son Berlin toplantısına kadar fazla bir gelişme sağlanmamış, yalnız, son Berlin toplantısında, bu konuda daha açık politikaların izlenmesi ve NATO ile Batı Avrupa Birliği arasındaki bu iç içeliğin biraz daha açıklığa kavuşturulması ve ayrı ayrı varlıkların oluşturulması yönünde çaba harcanması kararı alınmıştır. Şimdi, bu, bizim bu konudaki kozumuzu biraz zayıflatmıştır; çünkü, biz diyorduk ki, Batı Avrupa'nın savunması bir bütündür, şimdiye kadar, o konuda, NATO ile iç içelik vardır ve NATO'nun vazgeçilmez üyesi olan Türkiye'yi, Avrupa'nın savunması bakımından da vazgeçilmez üyesi olarak gördüğünüz Türkiye'yi, sırf Avrupa Birliğine tam üye değil diye böyle bir savunma mekanizmasının dışında tutamazsınız; ya alırsınız -aldığınız zaman tam olarak almanız gerekir- ya da biz, seni Avrupalı saymıyoruz, kuvvetine de ihtiyacımız yoktur dersiniz, bunu da bizim bilmemiz gerekir; ama, bunu da söyleyemiyorlar. Hem bir taraftan iş Avrupa Birliğine geldiği zaman Avrupalı saymıyorlar hem de topraklarının, Avrupa'nın, Kıtanın savunması gerektiği zaman Türkiye'den de vazgeçemiyorlar. Onun için, Batı Avrupa Birliğinde bize lütfedilen ortak üyelik, böyle bir uzlaşmanın, zihinlerdeki böyle bir uyuşmanın, uyuşturmanın ürünüdür; yani, bizi kısmen tatmin edecekler, kendileri de, ortak üyeyi gerektiği zaman kullanabilecekler. Şimdi, işte böyle bir durumla karşı karşıyayız. Diplomasimiz düşünmüş olabilir ki, biz, bundan sonra, Meclisten geçmiş olsun olmasın -ki, geçmemiş- böyle bir antlaşmayla Meclisten yetki alalım, gemilerimizi şimdiden yollayalım - antlaşma henüz Mecliste onaylanmamışken- ve gösterelim ki, biz, Avrupa'nın savunmasında heyecanlıyız, teşneyiz ve biraz daha göze girelim, biraz daha göze girelim, beğenilelim ki, belki, bizi tam üyeliğe kabul ederler; bunlar, sahiden vazgeçilmez ve sadık bir Avrupa devleti, onun için, bunlara tam üyelik verelim... Zannediyorum, eğer varsa -ki, var olduğu hissediliyor- politika değişikliğinin tek mantığı bu olabilir; ama, bu mantık, yanlış bir mantıktır; çünkü, bunun tam tersine bir mantığı da, diplomasinin çok ustaca kullanması mümkündür. Avrupa'ya, siz, bizim Avrupa'nın savunmasında vazgeçilmezliğimize inanıyorsanız, bu vazgeçilmezliğimizin ispatı, bizim tam üye yapılmamızdır. Tam üye yapılıncaya kadar da, size bir gemi değil, kayık bile yollamıyoruz diyebiliriz. (DSP sıralarından alkışlar) Bu da bir diplomasidir ve Türkiye'nin, bundan sonra böyle bir diplomasi yürütmesi gerekirken, şimdi, hiçbir izahat olmaksızın hiçbir açıklama yapılmaksızın, bizden, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, kendi onaylamadığı bir antlaşmaya dayanarak ve değişikliği izah edilmeyen bir yeni diplomasiye dayanılarak, kuvvet gönderilmesine müsaade istenmektedir. Biz, buna, çekimser falan kalmayacağız hiç merak etmeyin, aleyhte oy vereceğiz, şimdiden söylüyorum. Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Sedat Aloğlu; buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA M. SEDAT ALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin kıymetli üyeleri; hepinize saygılarımı ve en iyi dileklerimi sunuyorum. İkinci Dünya Savaşı, milyonlarca insanın hayatına son vermiştir ve bir anlamda, Avrupa kıtasını, baştan başa yakıp yıkmıştır. Böyle büyük bir olayın ertesinde çeşitli reaksiyonların olması kaçınılmazdı. Nitekim, NATO ve Batı Avrupa Birliği, bu büyük savaşın ertesinde, savunma amacıyla oluşturulmuş olan iki kurumdur. Türkiye, NATO'nun önde gelen üyeleri arasındadır ve bu oluşumun içerisinde hayatî bir rol oynamaktadır. Batı Avrupa Birliği ise, -herhalde NATO'nun kazanmış olduğu başarıdan dolayı- uzun yıllardır, 1940'lı yılların sonunda, 1950'li yıllarda, 1960'lı yıllarda, hatta 1970'li yıllarda, bir anlamda, ismi var cismi yok konumunu muhafaza etmiştir. 1950'li yıllarda oluşan bir oluşumdan daha bahsetmek istiyorum: Bu da, yine, bir manada, İkinci Dünya Savaşının Avrupa'da yaratmış olduğu, gerek sosyal gerek siyasî ve gerek ekonomik yıkılmaya karşı olan bir reaksiyon hareketidir; o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu, bugünkü adıyla Avrupa Birliği oluşumudur. Türkiye, gerek NATO'ya gerekse Avrupa Birliği oluşumuna, gayet hızla ve olumlu yönde reaksiyon gösteren ülkelerin başında gelmiştir. Avrupa Birliğinin oluşumuna, 1959 yılında, bugün Doğru Yol Partisinin kökeni olan Demokrat Parti zamanında olumlu yönde tavır koyan ve biz de, bugün, bunun içerisinde olan bir hareketin temsilcileriyiz. Avrupa Birliği, bilindiği gibi, bu yıllar içerisinde gelişmiş, ekonomik yönden güçlenmiş ve bugün, dünyanın en büyük ekonomik gücü haline gelmiştir. Bu ekonomik güç, değişen dünya dengeleri, özellikle, Sovyetler Birliği'nin dağılması sonucunda, 1940'lı yılların sonunda kurmuş olduğu savunma amaçlı Batı Avrupa Birliğini de harekete geçirmeyi amaçlamıştır. Dolayısıyla, 1980'li yıllarda, Batı Avrupa Birliğinin fonksiyonel hale gelmesi için birçok kararlar alınmıştır. 1990'lı yılların başında, Türkiye'ye de, bu kuruluşa ortak üye olmak üzere davette bulunulmuştur; Türkiye, bunu kabul etmiş ve bu anlaşmayı 1992 yılında imzalamıştır, 1995 yılında da bu anlaşma resmiyet kazanmıştır. Yani, biz, bugün, Avrupa Birliğinin bir savunma organı olan Batı Avrupa Birliğinin ortak ülkesiyiz. Bu konuda da tek değiliz; yani, Türkiye'ye layık görülen muamele diyerek, Türkiye'yi bunun içerisinden ayırmak doğru değildir. Türkiye, ortak üyelik konumunda, başka ülkelerle aynı ve başka ülkelerle eşit statüdedir. Atatürk'ün çizmiş olduğu yolda, Batı ile, yani, Batı derken, muasır medeniyetlerle yakınlaşma sürecinde her zaman olumlu düşünen; ama, bu olumlu düşüncesini gayet tabiî ki Türkiye'nin menfaatlarını birinci planda tutarak icraata koyan Doğru Yol Partisi, Başbakanlığın bu konusunda da olumlu düşünmektedir. Bu konuyu, sadece Avrupa'nın savunması olarak ele almak, kanımızca yanlış bir yaklaşımdır. Değişen dünya koşulları altında, kanımca, Avrupa'nın savunması kadar, belki de daha önemli, Türkiye'nin savunması söz konusudur. Bulunduğu bölge açısından gayet kritik bir noktada olan ve çeşitli ülkelerin tehditleriyle karşı karşıya kalma durumunda olan Türkiye'nin savunma bakımından çıkarları, zayıflayan bir NATO içerisinde, kuvvetlenen bir Batı Avrupa Birliğinin yanında olmaktan geçmektedir. Bu konuda bir başka düşünce de, bu kurumun içerisinde tam üye olmamamızdan kaynaklanmaktadır. Ben, ya hep ya hiç düşüncesine karşıyım; gerek Avrupa Birliği gerek Batı Avrupa Birliği gerek NATO, çok uzun yıllar süren pazarlıklar, anlaşmalar, anlaşmazlıklar üzerine kurulmuştur. Türkiye de bu konuda, muhakkak ki, kendi menfaatları çerçevesinde gerekli süreci yaşayacaktır; yani, tam üye olmadık diye ortak üyeliği de reddetme durumunda olmamalıyız diye düşünmekteyiz. Bir başka konu da, bu anlaşmanın Meclisten geçip geçmeme konusudur. Bu, derin tartışılması gereken hukukî bir durumdur. Bu konuda, bu etapta yorum yapmayı gereksiz görmekteyiz. Ancak, şunu söylemek durumundayız ki, Türkiye'nin, Batı Avrupa Birliğinin tam üyesi olmasını, Doğru Yol Partisi Grubu adına gayet tabiî ki destekliyoruz ve o gün geldiği takdirde, muhakkak ki, bu oluşumun, yani tam üyelik konusunun Yüce Meclisten geçmesi bizim için de doğru olan yoldur ve gereklidir. Tüm bu düşüncelerle, Sayın Başbakanlığın bu izin talebine olumlu oy kullanacağımızı bildirir, hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aloğlu. Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Safa Giray, buyurunuz. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aslında, Hükümet tezkeresiyle istenen bu iznin, Avrupa Birliğine ortak üye olmuş bir ülke olmamız bakımından fazla konuşulacak tarafı yok diye düşünüyordum, o şekilde kendimi hazırlamıştım; ama, Sayın Soysal'ın yaptığı konuşma üzerine, ben de bazı şeyler söylemek ihtiyacını duydum. Yoksa, bir birliğe, bir organizasyona şu şekilde veya bu şekilde üye olmuşsanız, o organizasyona üyeliğin gereklerini yapmanız lazım. Eğer, çocuğu mektebe gönderir, fakat, çocuğa kalem almaz, defter almaz, sıra vermez, çalışmasına müsaade etmezseniz, yahut yemekhanede yemek yemesine müsaade etmezseniz, o çocuğu o mektebe göndermemeniz daha iyidir. Şimdi, evet, biz de arzu ediyorduk ki -Sayın Soysal'ın bahsettiği Meclis içerisindeki konuşmaların arasında, elbet, bizler de vardık- Avrupa Birliğine tam üye olalım. 1992'de bu ortak üyelik mevzubahis olduğunda tenkit edenlerin, karşı çıkanların, bu laflara karışanların arasında bizler de vardık, herhalde, Sayın Soysal da vardı. O antlaşmayı Hükümet, Meclise o günden -dört seneden beri- getirmedi. Meclise getirmezken, Sayın Soysal'ın söylediği faktörler de var olabilir; ama, şunu da unutmamak lazım; Dışişleri diplomatik çevreleri, Avrupa Birliğine ortak üye olunurken, itiraz etmediler; herhalde, Dışişleri, o sırada Bakan olan arkadaşımıza "bu iş olmaz" diyerek getirseydi, olmazdı; onlar getirdiler. Şimdi, sonradan akıllarına geldi "yahu, bu olmazmış" diyorlar; olabilir... Türkiye'nin dış politikasında, bu çeşit şeyleri, geçmiş Hükümete, bugünkü Hükümete, o şahsa, bu şahsa bağlamanın imkânı yoktur. Getirmeyenlerin arasında Sayın Soysal da vardır, onun zamanında da gelmedi; ama, ona öyle bir izah buluyor Sayın Soysal... Şimdi, bakınız, Batı Avrupa Birliği, başlangıçta, sadece Batı Avrupa diye kendini tarif edenler -yani, Fransa, İngiltere, İspanya- arasında kurulmuştur, Almanya da yoktur; çünkü, Almanya, İkinci Dünya Harbine sebebiyet vermiştir; İtalya, İkinci Dünya Harbinde, Batı Avrupa'ya karşı savaşmıştır; o bakımdan, onlar yoktur. Batı Avrupa Birliği -NATO olmadan da- Avrupa'da, bu belli ülkelerin savunmasını birlikte yapmak amacıyla kurulmuş bir birliktir; ama, başarısız olmuştur; çünkü, hem Avrupa'daki içyapı hem savaşın kendi aralarında çıkmış olması hem teknolojik gelişme yönünden, Amerika'ya ihtiyaç duymuşlardır. Bakınız, 1991 yılındaki NATO zirvesinde, o zaman "bu Batı Avrupa Birliği vasıtasıyla, Avrupa'nın savunmasını biz yapalım, Amerika'yı devreden çıkaralım" gibi konuşmaların kuvvetlendiği bir zamanda -toprağı bol olsun- Mitterand'ın Avrupa'da beslediği rüzgârlar tahtında bir hava çıkmıştı. O günkü toplantıda ben vardım. O zamanki Amerika Başkanı Bush konuşmaya direkt şöyle girdi: "Beyler, eğer Avrupa'nın savunmasında bize ihtiyacınız yoksa, bizi istemiyorsanız, günüdür, bugün bunu açıkça söyleyin, biz gideriz; lafı kıvırıp durmanın manası yok, biz gideriz. Yoksa, böyle, olur olmaz lafları ortalıkta dolaştırıp durmayın" dedi. Açıkça böyle konuştu ve bütün o iddiaların hepsi söndü. Şimdi, bakın, vazgeçilmezlik budur. Bugün, Türkiye olarak, Avrupa'nın karşısına çıkıp da, ben vazgeçilmezim diyebiliyor musunuz; bunu diyemiyorsunuz; vazgeçilmez olduğunuzu iddia ediyorsunuz ve iknaya çalışıyorsunuz... Gerçekleri konuşalım, NATO'ya böyle girmedik mi; NATO'ya girişimizde, o zamanki Rus tehdidi altında, Kore'ye asker göndererek vazgeçilmez olduğumuzu göstermeye çalışmadık mı... NATO içerisinde, hâlâ, her yıl aynı gösterileri yapmak zorunda kalmıyor muyuz; gerek Birleşmiş Milletlerde gerek NATO'da. Gerçekleri doğru ifade etmezseniz, o zaman, doğru şeyler de yapamazsınız. Şimdi, Avrupa Birliğinde de durum odur. Batı Avrupa Birliği -dediğim gibi- orada, en batıda, sadece üç dört ülke marifetiyle kurulmuş; ama, Amerika'nın şemsiyesi altında bir türlü varlık görterememiş, gelişmeye de ihtiyaç duymamış; fakat, son zamanlarda, Avrupa'da "biz, artık, kendi ayaklarımızın üstünde durmalıyız" gibi iddiaların sonucu olarak, Batı Avrupa Birliğini, Avrupa Birliğinin askerî kuvveti gibi görmek arzusu gelişmiştir. Ha şimdi, Avrupa Birliği, Türkiye'yi çeşitli sebeplerle tam üyeliğe almıyor. Bunda, belki politikalarımızın belki Müslüman ülke oluşumuzun -çeşitli birtakım sebeplerin- etkileri vardır. Biz istiyoruz, ama onlar almıyor, bizi kenardan üye olarak tutuyor; biz "bakın, biz, vazgeçemeyeceğiniz adamız, içinde bulunmazsak, sizin de zararlarınız olur" tarzında iknaya uğraşıyoruz... Batı Avrupa Birliğinde de bu böyle. Biz, belki diplomasi zafiyetimizden Batı Avrupa Birliğine tam üye olmamışız, olamamışız ve ondan da kesin emin değiliz. "Ben girmiyorum" dediğin zaman "aman gel kardeşim, sen vazgeçilmez adamsın" diyecek mi acaba; ondan şüpheliyim, hepiniz şüphelisiniz; ama, kendi istikbalinizi de Avrupa içinde görüyorsunuz. Etrafınızda, çok olay var, etrafınızda her türlü oyun oynanıyor, her türlü politik riskler var, askerî riskler var, güvenlik riskleri var; bu, içinde bulunduğumuz coğrafyanın getirdiği, tarihin getirdiği bir sürü risk var. Bu riskler içerisinde bir tarafta olalım diyorsunuz. Belki Avrupalılar da diyor ki, "yahu, onlar Türktür, Allah'tan başka yardımcıları yoktur, onları almaya lüzum yok" Aslında vazgeçilmez ama... Şimdi, bakın, böyle değerlendirmeler yapmayalım. Şimdi, burada Hükümetin istediği bir şey var ve -bu, isterseniz bizim onlara vazgeçilmez olduğumuzu göstermek bakımından olsun, isterseniz onların bizi vazgeçilmezdir diye düşünüyor olmalarından olsun, sebebi ne olursa olsun- Hükümetimiz diyor ki, "bu Batı Avrupa Birliği birtakım tatbikatlar yapacak, bu tatbikatlarda ben de bulunayım; bunun çeşitli faydaları var." İşte, bir kısmını da açıklamış ve demiş ki, "ben, bunları Ege'ye getirirsem, bir çeşit propagandamı yaparım, bir çeşit olayların gerçeğini diğerlerine gösterme imkânını bulurum. Eğer, Yunan, bunu yalnız başına yaparsa, benim yokluğumda aleyhimde çalışır" Doğru. Yahut, "Portekiz'de yapılacak tatbikata ben de gidersem, benim de fikirlerim ve görüşlerim, orada başkalarına anlatılabilmiş olur; ayrıca, onların dediklerinden de ben haberdar olurum. Zaten şimdiden işte onların planlama grubunda iki subayım çalışıyor" Şimdi, bunlar önemli şeyler. Bugünkü değişken politik ortamda ileriye baktığınız zaman her şeyin çok fazla değiştiği ortamda "ben burada yokum, olmam" demenin lüzumu yok, Meclisin bu şekle de ihtiyacı yok. Efendim, Hükümet demiyor ki, "ben bunu, o anlaşmaya dayanarak istiyorum" Hükümet diyor ki, "bu tatbikatlara katılımı sağlamak üzere Hükümetçe takdir ve tespit edilecek şekilde ve yine, Hükümetin takdiri üzerine, ben bunlara katılacağım, katılmayacağım; bunun, Batı Avrupa Birliğine Ortaklık Anlaşmasına bağlı olması da şart değil." MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Öyle yazmıyor ama... İSMAİL SAFA GİRAY (Devamla) – Öyle yazıyor; ben, buradan okuyorum. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – En baştaki cümleyi oku!.. İSMAİL SAFA GİRAY (Devamla) – Bakın Sayın Soysal, "Avrupa Birliği ile operasyonel alanda işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan fiilî ortak askerî tatbikatlara katılımını sağlamak üzere, Hükümetçe takdir ve tespit edilecek şekilde, Türkiye'nin ortak üyesi bulunduğu Batı Avrupa Birliği ile operasyonel..." MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Ortak üyesi miyiz şu anda?.. İSMAİL SAFA GİRAY (Devamla) – Mecliste, bu şekil tamamlanmamış; doğrudur. Ben de, sizinle beraberim orada (DSP sıralarından alkışlar) ama, bakınız, bu farketmez diyorum. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Nasıl fark etmez? İSMAİL SAFA GİRAY (Devamla) – Hükümetin istediği bu izni vermek gerekir; onun eli serbest olsun; gitsin ve buradan diyelim ki "bizi, tam üye yapmanın gayreti içerisinde ol arkadaş" ve orada, tam üye yapmak için çalışsın, doğru çalışsın; amacımız odur diyelim ve anlaşmayı yap, getir bu Meclise; tamam; ama, bu izni, ben, senden, bu anlaşmayı getirmedin diye sakınıyorum; bu yanlış; doğru değil. Anlaşmayı getirmedi diye izni sakınmanın yanlışı var. İcabında, Hükümet, hiçbir anlaşma olmadan da, tamamen enstantane bir konuda, gelip böyle bir izni istemeli, Meclisten almalıdır. Meclis, hükümetin müracaat merciidir, üst merciidir; elbette, Anayasamıza göre, buradan izinler isteyecektir; anlaşmayı tasdik etmek lazım geldiğinde de, getirip isteyecektir. Şimdi, bence, bu anlaşmanın uygulanması şeklinde istenmiyor bu; ben, bu tatbikatlara katılayım diyor ve bu müsaadenin verilmesi lazım olduğu kanaatindeyim. Elini kolunu bağlayarak, Hükümetten iş bekleyemezsiniz. Saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Giray. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Murat Karayalçın; buyurun. CHP GRUBU ADINA MURAT KARAYALÇIN (Samsun) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin güvenliği için son derecede önem taşıyan bir konuda, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sizlere sunmak amacıyla söz almış bulunuyorum; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizleri sevgiyle selamlıyorum. Grup sözcüleri, tartışmakta olduğumuz konuyla ilgili olarak, tavırlarını, partilerinin tavırlarını, yaklaşımlarını açıklamaktalar. Cumhuriyet Halk Partisi, şimdiye kadar açıklanmış olan tavırlardan, yaklaşımlardan daha farklı bir öneriyi sizlere sunmayı düşünmektedir. Sayın milletvekilleri, konunun yalnızca Batı Avrupa Birliği, NATO ilişkileri çerçevesinde, o sınırlar içinde değerlendirilmesinin mümkün olmayacağı, doğru olmayacağı kanısını taşımakta olduğumuzdan, önce savunma kavramıyla ilgili olarak, güvenlik kavramıyla ilgili olarak, önümüzde bulunan gelişmeleri, çok özetle sizlere sunmak istiyorum, bu konudaki düşüncelerimizi sizlerle paylaşmanın uygun olacağı kanısını taşıyorum. Gerçekten, güvenlik alanında çok önemli değişiklikler, kavram farklılıkları ortaya çıkmış bulunmaktadır. Klasik düşman, düşmanlık, tehdit kavramları, içinde bulunduğumuz zaman diliminde değişiklik geçirmektedir. Eskiden, düşman dediğimizde, tehdit dediğimizde önümüzde çok belirgin ülkeler, ülke grupları ya da bloklar, paktlar olabilmekteydi; şu ülke düşmanınızdır, şu ülkeler düşmanınızdır ya da şu pakt size düşmandır... Bunu bilirdiniz, buna göre gerekli olan önlemleri alırdınız. Ancak, içinde bulunduğumuz zaman diliminde çok önemli değişiklikler ortaya çıktı; artık, belirgin olmayan, yaygın hatta bazı değerlendirmelere göre, anonimleşmiş düşmanlıklar ve tehditlerle karşı karşıya bulunmaktayız. Çok önemli bir Avrupalı Yazar Edgar Gorin, artık, düşmanın etnik olmadığını, hegemonik bir düşmanlıkla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmektedir. Onun ilginç değerlendirmesine göre sayın milletvekilleri, bu etnik olmayan, hegemonik olan düşman ya da tehdit, aynı zamanda ideolojik olabilmekte, aynı zamanda bürokratik olabilmekte... Bu yazarlar ve bu düşünürler teknikleşmiş düşmanlık kavramını bile dile getirmekteler; ancak, bunların, yani belirsiz olan, anonimleşmiş olan tehditlerin ortaya çıkmaya başlaması, bizim bildiğimiz klasik düşmanlıkların tümüyle geçersiz olduğu anlamına gelmiyor, ortadan kalktığı anlamını taşımıyor; klasik tehditler de bir yandan varlıklarını sürdürebilmekte. Gazete haberlerinden bir iki örneği, sizlerle paylaşmak istiyorum sayın milletvekilleri. Bakın, İran İslam Cumhuriyeti, bu bölgede, çok yoğun bir silahlanma içerisine girmiş bulunmaktadır. Gazete haberlerine dayalı olarak söylüyorum, İran, Kuzey Kore'den, bin kilometre menzili olan füzeler almaya başlamıştır. Bu füzelerin tünelleri ve yerleştirileceği yuvaların inşaatı, Basra'da tamamlanmış bulunmaktadır; ilginç bir gelişme. Yine, gazete haberlerine göre, İran, Rusya'dan, yalnızca Rusya'dan, 4 milyar dolarlık silah siparişinde bulunmuştur; bu, bir komşumuz. Bir başka komşumuzdan da örnek vermek gerekiyor: Yunanistan. Yunanistan, 1980 yılından bu yana, en yoğun modernleşme paketini hazırlamıştır. Buna göre, 5 milyar dolarlık bir silah siparişi verilecektir. Yunan Savunma Bakanı Arsenis, bu ay, hükümeti adına, Yunan Meclisine, bu 5 milyar dolarlık silahlanma paketini, özellikle hava kuvvetlerinin yenilenmesini öngören silahlanma paketini sunacaktır. Sayın Savunma Bakanımız burada yok; yurtdışında olduğunu, biraz önce okunan tezkereden öğrenmiş bulunuyoruz. Sayın Savunma Bakanımızın, 16 Mayıs 1996 tarihinde, Cumhuriyet Gazetesine verdiği bir demeç var. Bu demeç, Türkiye'nin, klasik tehdit açısından karşı karşıya olduğu olumsuzlukları çok açık bir biçimde gözler önüne sermektedir. Sayın Bakan Sungurlu'nun demecine göre "komşularımız, atom bombası yapma noktasına gelmişlerdir." (RP sıralarından "İsrail'de zaten var" sesleri) İşte, ne kadar komşun varsa... Bakın, ne diyor Sayın Sungurlu: "Komşularımız, atom bombası yapma noktasına gelmişlerdir; uzun menzilli toplar yapıyorlar; kıtalararası füzeler yapmaktalar." Sayın milletvekilleri, tüm bu gelişmeler, hiç kuşkusuz yeni güvenlik şekillenmelerini gündeme getirme durumundadır. Lafı, BAB'a -Batı Avrupa Birliğine- getirmek istiyorum. Yeni güvenlik şekillenmelerinin temeli olan bazı bilgileri sizlerle paylaşmak amacıyla ayrıntıya indim. Bu gelişmelerin, bir yandan, örneğin, Ortadoğu'da olduğu gibi -Ortadoğu'da görüldüğü gibi- kimi devletlerin bölge içinden, bölge dışından; kimi devletlerin ikili anlaşmalar yaparak bir bütünsel anlaşma yoluna gitmesine neden olduğunu -böyle bir yolun seçilmesini getirdiğini- kimi yerlerde de, var olan güvenlik örgütlenmelerinin içinde yeni şekillenmelerin filiz vermeye başladığını görüyoruz; Batı Avrupa Birliği, bunun örneği. Sayın milletvekilleri, Batı Avrupa Birliğinin tarihçesine inmeyeceğim; Sayın Soysal ve öteki arkadaşlarım değindiler. Türkiye'nin Batı Avrupa Birliğiyle ilişkilerine de değinmek istemiyorum, bunları atlıyorum; ancak, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde duran konu açısından önem taşıyan bir iki hususa değinmekte yarar görüyorum. Avrupa Birliği 1 Ocak 1996'dan bu yana -kendisiyle Gümrük Birliği ilişkisini kurmuş olduğumuz Avrupa Birliği- bir ortak dış politika ve ortak güvenlik politikası geliştirmeye çalışmaktadır. Avrupa Birliğinde çok önemli bir çalışma yapılmakta; bu, "İkinci Maastricht" diye adlandırılıyor. Hükümetlerarası konferans çalışmaya başladı. Hükümetlerarası konferans çalışmaları sırasında, bu konuda yapılan çalışmalar da değerlendirilmekte, konuya ilişkin görüşler ortaya konulmakta, tartışmalar yapılmaktadır. Tartışılan konulardan birisi şu sayın milletvekilleri: Acaba, Batı Avrupa Birliği, Avrupa Birliği tarafından verilecek görevleri yerine getirmek durumunda olan bir örgüt olarak mı işlemelidir, Batı Avrupa Birliğinin işlevi bu mu olmalıdır; yoksa, Batı Avrupa Birliği, bağımsız bir örgüt olarak çalışmalarını yürütmeli, kendi yapısında alınacak kararlar uyarınca "Petersberg Görevleri" diye de adlandırılan, barışın korunması, insanî amaçlı operasyonların yapılması, askerî kuvvet gönderilmesi de içinde olmak üzere, arama ve kurtarma faaliyetlerinin yapılması gibi askerî harekâta girebilmeli midir? Bu, Avrupa Birliği ile Batı Avrupa Birliğinin ilişkileri bağlamında yapılan bir tartışma; tartışmanın bir yanı bu. Bir de, Batı Avrupa Birliğinin, NATO ile ilgili olarak, NATO bağlamında yapılan değerlendirmesi var. Bunların önünde, hatta, bunların özünde, Avrupa'nın savunma ve güvenlik kimliğinin tanımlanması yatmaktadır değerli milletvekilleri. Türkiye, bu tartışmayı, öteki tartışma konularında olduğu gibi, kendi güvenliği açısından, kendi çıkarları açısından, çok yakından izlemek durumundadır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkileri yeterli düzeyde, daha doğrusu istenilen düzeyde görmüyoruz; bu ilişkinin, istenilen, olması gereken nitelikleri taşıdığı inancında değiliz. Gerçi, biraz önce ifade edildiği gibi, bazı önemli kazanımlar elde edilmiştir. 1994 yılında ortak üyelik statüsünün geliştirilmesi doğrultusunda önemli adımlar atılmıştır. Bu bağlamda, yaklaşık iki yıl önce, Mayıs 1994'te Lüksemburg'da alınan kararları önemsiyoruz, hep birlikte önemsememiz gerektiğine de inanıyoruz. Değerli milletvekilleri, bugün, Hükümetin, Anayasamızın 92 nci maddesi uyarınca onayımıza getirdiği, tartışmamıza getirdiği konuyu da destekliyoruz. Önemli olan Türkiye'nin çıkarıdır, önemli olan Türkiye'nin savunma gereksinmelerinin karşılanmasıdır. Türkiye'nin savunma gereksinmelerinin karşılanması için -Sayın Hocamdan hareketle söylüyorum- gerekirse gemi gönderilir, gerekirse kayık gönderilir. Önem taşıyan konu, Türkiye'nin savunma gereksinmesine katkıda bulunulmasıdır. Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; biz, Türkiye - NATO ilişkilerini göz önünde bulundurarak, Türkiye - NATO ilişkilerini esas alarak, oradan hareketle; ülkemizin, Batı Avrupa Birliğiyle ilişkilerinin, artık bir değerlendirme noktasına geldiğine ya da gelmesi gerektiğine inanıyoruz. Konuşmamın başında, düşmanlıkların, tehdit faktörünün artık eskisi gibi belirgin olmadığını söylemiştim. Bir belirsiz ortam var; düşmanlıkların, tehdidin belirsiz olduğu, anonimleştiği, kollektifleştiği bir zaman dilimini yaşamaktayız. Şimdi, kim, kalkıp Türkiye'nin, NATO ile tam üyelik ilişkisini, Türkiye'nin Batı Avrupa Birliğiyle yarım üyelik ilişkisiyle, ortak üyelik ilişkisiyle karşılaştırabilir ve buradan hareketle, Türkiye ile Batı Avrupa Birliği arasındaki ortaklık ilişkisinin yeterli olduğunu savunabilir... Eğer, böyle bir ortamda yaşıyorsak, Türkiye'nin NATO'yla ilişkisinin tam üyelik statüsünde olmaması da söz konusu olabilmeli. Eğer, Türkiye'nin, NATO'yla tam üyelik ilişkisini gerektiren bir ortam içerisindeysek, bir tehdit faktörü varsa, o zaman, Türkiye'nin Batı Avrupa Birliğiyle yarım yamalak ilişkilerini açıklamak ve bunu savunmak mümkün olmaz. Türkiye, bugüne kadar, biraz önce ifade edildiği gibi, Batı Avrupa Birliği ile tam üyelik ilişkisini kurabilmek amacıyla, çeşitli argümanları kullanmıştır sayın milletvekilleri. Bunların başında hukukî ilişki gelmektedir. Konuya hukukî açıdan baktığımızda, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle, Batı Avrupa Birliğiyle bu ilişkisini, bir antlaşma olarak nitelememiz mümkün değildir. Bunu, bir güvenlik sistemini, böyle antlaşma niteliğini taşımayan ya da antlaşma niteliğini taşıyıp taşımadığı tartışılan bir çerçeveye oturtamayız. Eğer, böyle bir çerçeveye oturtuyorsak, bu güvenlik sisteminin çok ciddî zaaflarla karşı karşıya olacağını kabul etmek durumundayız. Türkiye bu argümanı kullanmıştır. Türkiye, öte yandan, güvenliğin bölünmezliği, bölünemezliği argümanını kullanmıştır. Bunları, doğru yaklaşımlar, doğru argümanlar olarak kabul ediyoruz. Ancak, içerisinde bulunduğumuz zaman diliminde, Türkiye'nin kullanması gereken bir başka argümanı da hatırlatmanın yararlı, gerekli olduğu düşüncesindeyim. O da, savunmanın zamana yayılamayacağı ilkesidir; savunmanın aciliyeti, ivediliği ilkesidir. Neden, Türkiye, Batı Avrupa Birliğiyle böyle bir ilişki içerisinde; söylenen, burada, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkisinin esas alınmasıdır. Türkiye, Avrupa Birliğiyle ortak üye ilişkisi içerisinde; dolayısıyla, bu dikkate alınarak, BAB'la ilişkisi de bu çerçeveye oturtuluyor: Bu mantığı kabul edemeyiz. Her ilişkinin kendi çerçevesi vardır, her ilişkinin kendi mantığı vardır; o ilişki setini bir başka ilişkiler setiyle, bir başka sistemle karşılaştırmak, ona endekslemek mümkün olamaz. Tehdit, ya vardır ya yoktur. Eğer, tehdit varsa, bir tehdit ortaya çıkmışsa, bunun, ancak, tam üyelik sağlandığında savuşturulabileceğini ileri sürmek mümkün olamaz: Biz, bunu kabul etmiyoruz. Buradan hareketle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, önerimiz, Türkiye'nin, hükümetlerarası konferans bağlamında, içerisinde bulunduğumuz çalışma döneminden yararlanarak, Batı Avrupa Birliğine bir süre tanımasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Hükümete bu iznin verilmesini ülkenin savunması için yararlı, gerekli görüyoruz; ama, bununla yetinmiyoruz; Hükümetin, Batı Avrupa Birliğine bir süre tanıması gerektiğine inanıyoruz. Bu süre, hükümetlerarası konferansın sonuna kadar olabilir. Biraz önce, Dışişleri eski Bakanlarımızdan Sayın Çetin tarafından bana söylendi; zaten, başlangıçta da Türkiye, bu konudaki düşüncesini ifade etmiş. Şimdi, bunu netleştirelim, süreyi belirginleştirelim. Bizim önerimiz, hükümetlerarası konferansın tamamlanmasına kadar geçecek zaman dilimidir; o süre içerisinde, Türkiye, Batı Avrupa Birliğine tam üye olmalıdır. Türkiye, eğer o süre içerisinde tam üye olmayacaksa, o sürenin sonunda Batı Avrupa Birliğinden çekilmelidir. Hiç kuşkusuz, bunu yaparken -ifade etmek ihtiyacını duyuyorum- Türkiye, kendi savunma tutarlılığını da mutlaka sergilemek zorundadır değerli milletvekilleri. Eğer Türkiye'nin Millî Savunma Bakanı, Türkiye'nin Silahlı Kuvvetlerinin Irak'a yaptığı harekâttan haberi olmadığını basın mensuplarına söyleyebiliyorsa, bu vahimdir. Sayın Savunma Bakanımız, Türkiye Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak'a yaptığı harekâtla ilgili olarak, bilgi sahibi olmadığını basın mensuplarına söylemiştir. Bunu vahim görüyorum Sayın Bakan; ama, daha vahimi şu: Bunu, basın mensupları Sayın Başbakana soruyorlar "Sayın Savunma Bakanı, haberi olmadığını söylüyor" diyorlar, Sayın Başbakan da "doğaldır" diyor. Daha vahiminin bu olduğunu ifade ederek... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Karayalçın, 1 dakikalık eksüre veriyorum; buyurun. MURAT KARAYALÇIN (Devamla) – Sayın Başkan, daha vahiminin de bu olduğunu ifade etmiştim. Bu tür örneklerin yaşanmaması dileğiyle, hepinize, tekrar, şahsen ve Grubum adına en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karayalçın. Gruplar adına son konuşmacı, Refah Partisi Grubu adına Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar) RP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Hükümetin, Batı Avrupa Birliğinin operasyonel faaliyetlerine katılmasına müsaade verilmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu talebini müzakere etmekteyiz. Muhterem arkadaşlar, Batı Avrupa Birliğiyle bizim münasebetimiz, 1992'de, Petersburg Deklarasyonundan sonra başlamış; 19 Haziran 1992 tarihinde, Türkiye'yi ortak üyeliğe davet etmişler; 20 Kasım 1992'de, Batı Avrupa Birliği üyesi ülkelerle ortak üyelik belgesi imzalanmış ve Türkiye, aktif gözlemci üye olmuş, nihayet, 6 Mart 1995'te de, ortak üyelik statüsüne geçmiş; yani, Türkiye, bir uluslararası kurumla, bir uluslararası antlaşma imzalamış. Bakın, Anayasamızın 90 ıncı maddesi, milletlerarası antlaşmaları uygun bulmayla ilgili hususu düzenlemektedir. Anayasamızın 90 ıncı maddesinin ilk fıkrasında "Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır" denilmektedir. İkinci fıkrada ise "Ekonomik, ticarî veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan antlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu antlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur" hükmü vardır. Müteakip fıkrada ise "Milletlerarası bir antlaşmaya dayanan uygulama antlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticarî, teknik veya idarî antlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticarî veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren antlaşmalar yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz" denilmektedir. Birinci fıkrada uluslararası antlaşmalar dercolunmakta ve bu da uluslararası bir antlaşmadır BAB'la. Bu antlaşmanın, Anayasaya göre, Meclise getirilmesi gerekirdi. 1995'te tam üyeliğe geçilmiş; aslında, ilk imza 1992'nin kasım ayında atılmış; ama, bugüne kadar bu antlaşma Meclise gelmemiş. Şimdi Hükümet ne istiyor; diyor ki Hükümet: Siz, lütfen, bu antlaşmaya göre bana yetki verin; ben, Hükümet olarak -hükmî şahsiyet olarak tabiî- Batı Avrupa Birliğinin operasyonel faaliyetlerine katılayım. Nedir bu operasyonel faaliyetler; ortak savunma, insanî yardım ve kurtarma faaliyetleri -Hükümetin gerekçesinde zaten zikredilmiş- barışı koruma, bunalım yönetimi ve benzeri birtakım faaliyetler. Muhterem arkadaşlar, bir antlaşmanın esası Meclise gelip Mecliste tasdik edilmemiş, Meclis tarafından müzarere edilmemiş; şimdi, Hükümet, temeli olmayan, esası olmayan -ki, Meclis tasdik etmediğine göre böyledir bu- bir antlaşmaya istinaden, gelip, bizden, yurtdışına, askerlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin gönderilmesini istemekte veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'ye getirilmesi için izin talep etmektedir. Bu, bir kere, Anayasaya aykırı bir taleptir. Önce, Hükümetin, getirip, Mecliste bu antlaşmayı müzakereye açması, Meclisin tasdikini aldıktan sonra böyle bir taleple önümüze gelmesi gerekir. (RP sıralarından alkışlar) Muhterem arkadaşlar, tabiî, bu taleple ilgili meseleye baktığımız zaman, Hükümetin, talebinin gerekçesinde de ifade ettiği üzere "biz, Batı Avrupa Birliğine tam üye değiliz; ama, tam üyelik istikametinde gayret sarf ediyoruz, bir gün bu olacaktır" mealinde ifadeler var. Şimdi, gerekçeye bakıyorum, gerekçede bakın ne diyor: "Buna göre, BAB'ın Petersburg Deklarasyonu uyarınca başlatacağı operasyonlara katılarak, ortak üyelerin bu nedenle bir tehditle karşılaşmaları halinde, klasik anlamda savunma kavramının dışında kalan ve alan dışı tabir edilebilecek bir çerçevede ortaya çıkacak güvenlik gereksinimlerinin karşılanması açısından tam üyelerle aralarında hiçbir fark olmayacaktır." Yani, esasını tasdik etmediğimiz bir anlaşmaya istinaden, Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetlerini, Batı Avrupa Birliği ülkelerinin dışında da alan dışı herhangi bir sahadaki bir müdahalesine, güç olarak katacaktır. Bu Parlamentonun bunu tasvip etmesi mümkün değildir. Neymiş efendim; bizim orada, planlama hücresinde 3 tane subayımız olacakmış; şimdi, halen 2 tane subayımız çalışmaktaymış; ama, siz Batı Avrupa Birliğinin hiçbir kararına, esasa taalluk eden müzakerelerine katılamıyorsunuz ve orada oy kullanamıyorsunuz, oy kullanmadan, dışarıdan gözlemci bir üye olarak, onun her türlü sorumluluklarına katılacaksınız, silahlı kuvvetleri oraya göndereceksiniz... Yine, burada, 6 ncı maddede, gerekçede "ortak üye statüsündeki ülkeleri dışlayıcı tarzda ortaya çıkabilen yaklaşımların bertarafı çabalarına da destek oluşturacaktır" diyor Hükümet. Yani, biz, Batı Avrupa Birliğinin operasyonel faaliyetlerine katılırsak -acıkça söylememiş- Yunanistan'ın, bizim ortak üyeliğimizi engelleyici, operasyonlara katılıcı birtakım tavırlarını da bertaraf ederiz diyor. Yine, burada, bakınız, 7 nci maddenin, (c) bendinde "Yunanistan'ın katılacağı veya ev sahipliği yapacağı, BAB tatbikatlarında gerçekleştirmeye çalışacağı, millî hak ve çıkarlarımızı tehdit edecek oldubittilere engel olunması..." Yunanistan'ın NATO çerçevesinde düzenlenen tatbikatlarda bu yöndeki çabaları ve bizim engelleyici girişimlerimiz malumlarıdır. Yunanistan'ın, son zamanlarda, BAB çerçevesinde, İtalya, Portekiz ve Fransa ile Akdeniz güvenliği için ortak tatbikatlar düzenlemesi çabası içinde olduğu bilinmektedir. Yine, tabiî, devamında da, (d) bendinde "Ev sahipliği yapacağımız BAB tatbikatlarıyla çokuluslu kuvvetlerin Ege'ye girmesini sağlayarak, Ege'deki hak ve menfaatlarımıza katkıda bulunulması bakımından yararlı olacağı sonucuna varılmıştır" deniliyor. Ben şimdi, soruyorum: Tabiî, Hükümet temsilcisi yok; Hükümet de burada açıklama yapmadı. Siz, çokuluslu kuvvetleri Ege'de ihtilaflı sahalara getirerek Türkiye'ye ne fayda sağlayacaksınız? (RP sıralarından alkışlar) Zaten, bu Çokuluslu Güç, Avrupa Birliği, BAB; bunların hepsi Yunanistan'ın arkasında destektir. İşte, en son Ege'deki ada krizinde, Batı Avrupa Birliği de, Avrupa Toluluğu da bütün kararlarında Yunanistan'ı destekliyici istikamette tavır almıştır. Yani, bu cümleyi buraya nasıl koyarsınız?!. Bunu anlamak mümkün değil. Neymiş efendim; 1996 Ekiminde bir deniz tatbikatı olacakmış; Portekiz'de yapılan BAB Genelkurmay Başkanları toplantısında bu tatbikata katılmamız istenilmiş. Niye katılacaksınız; katılsanız ne olacak; katılmasanız ne olacak?!. Zaten, sizi, eşit seviyede görmüyorlar, sizi ortak bir üye olarak görmüyorlar. Muhterem arkadaşlar, bu, Batı Avrupa Birliği dediğiniz, Avrupa Topluluğu dediğiniz ve NATO'ya eşdeğer seviyede, Avrupa'nın güvenliği için, savunma için, bir silahlı güç oluşturmak isteyen bu Birliğin Bosna'da ne yaptığını gördük. Bosna'da 1992'den 1995 sonuna kadar, oradaki Müslümanlar katledilirken sadece seyirci kaldılar; bilakis Sırplara destek oldular. Vaktaki, NATO'da bir karar alındı ve müessir bir operasyona geçildi; bu durumda, insanın, keşke, başlangıçta NATO bu operasyonu yapmış olsaydı demesi geliyor; yani, Batı Avrupa Birliğinin işte bu meselelere bakış tarzı, Topluluğun bu meselelerdeki gücünün de ne kadar zafiyet içinde olduğunu söylemek gerekir. Muhterem arkadaşlar, Hükümetin, alelusul, böyle, yabancı silahlı kuvvetlerle, yabancı ülkelerle müşterek tatbikata ve askerî işbirliğine gitmesini, biz, endişeyle takip ediyoruz. En son Türkiye ile İsrail arasında yapılmış olan anlaşma, bize ve milletimize büyük endişe vermektedir. Ortadoğu'da bir hançer gibi bulunan ve Ortadoğu'daki milyonlarca Müslümanın malına, canına kasteden, en son Birleşmiş Milletler karargâhına sığınmış olan masum insanları dahi füzelerle katleden bir ülkeyle, Türkiye'nin askerî birliğe, ortak tatbikatlara girmesi, kendi sahalarını onların tatbikatına açması affedilir bir olay değildir muhterem arkadaşlar. (RP sıralarından alkışlar) Yine, Türkiye, mensubu olduğu, taa Tanzimattan beri her bakımdan içinde olmayı arzu ettiği ve Batılı her kuruluşa iştiyakla katıldığı halde, bakın, Türkiye'yi ilgilendiren meselelerde, Batılılar, Türkiye'nin ortaklık zımnında taşımış olduğu sorumluluklara, yüklere, mütenasip bir muamele yapmamaktadırlar. En son, AKKA Antlaşmasını size hatırlatmak isterim. AKKA Antlaşması çerçevesinde, kuvvet indirimine, Ruslar, Kafkasya bölgesinde riayet etmeyeceklerini ifade etmişler ve gerek NATO çerçevesinde gerekse Batı Avrupa çerçevesinde, Rusların bu talepleri makul görülmüş ve Ruslar, Kafkasya bölgesinde kuvvet indirimine gitmemekte ve bölgede, Türkiye ile Rusya arasındaki güç dengesi, Türkiye'nin aleyhine olarak gelişmektedir. En son, yine, NATO'nun doğuya doğru yayılması zımnında Rusya ile yapılmış olan anlaşmalarda -tabiî, bunu ilgili birimler daha yakın takip ediyorlardır- gerek Kafkasya için gerek Orta Asya'da istiklaline kavuşmuş olan oradaki Müslüman devletler için, Rusya lehine birtakım tavizler verildiği istikametinde endişelerimiz bulunduğunu ifade etmek isterim. Muhterem arkadaşlar, 1952'den beri NATO içinde bulunmamıza rağmen, NATO'da en fedakâr görevleri yapmamıza rağmen, Sovyet gelişmesine karşın güney kanadında emniyet sağlamamıza rağmen, maalesef, Türkiye'nin en haklı meselelerinde, Batılı müttefiklerimiz, hiçbir zaman dostane olmayan ve hasmane olarak vasıflandırılabilecek olan birtakım tavırlar ortaya koymuşlardır: 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, Türkiye üzerinde güvenlikle ilgili birtakım teçhizat teminlerimize koydukları ambargolar... Bakın, burada, en son "Firkateyn Fiyaskosu" diye bir kupür var; ne diyor bu... Hatırlarsanız, Saratoga-Muavenet Gemileri meselesinde, Saratoga'dan, sarhoş Amerikalı subayların, astsubayların attıkları veya kasten attıkları -bilemiyoruz, tahkik imkânımız yok- birtakım füzelerle bizim Muavenet Firkateynini batırdılar, subaylarımızı, erlerimizi, Mehmetçikleri şehit ettiler. Buna karşılık da 3 tane firkateyn vereceklerdi. Anlaşma yapıldı; Deniz Kuvvetleri mensubu 480 subay, astsubay, er, Amerika'da aylarca bekledi. Bunun için de, Türkiye Cumhuriyeti, 40 milyon dolar masraf yapmış. Amerikan Senatosu -Meclisi- "biz bunları size vermiyoruz, hadi bakalım dönün geri" dedi; oradaki 480 kişilik kuvvetimiz gerisin geriye döndü, geldi. Bu, Batı'nın, bizimle olan münasebetlerinde, savunma meselelerinde hiç de dostane olmayan, hasmane olan tavırlarını ortaya koymaktadır. Şimdi, bu genel çerçeve içerisinde, tam üye olmadığımız, tam üyelik statüsüne ulaşmamızın da mümkün olmadığı şartlarda, biz, bunların operasyonlarına katılmaya mecbur muyuz; bundan faydamız nedir; varsa, Hükümet gelsin, burada açıklasın. Muhterem arkadaşlar, eşit statüde olmadığımız bir yere, bizim, silahlı kuvvet göndermemiz ve kabul etmemiz mümkün değildir. Muhterem arkadaşlar, asıl, bizim, savunmamızı güçlendirmek için, Avrupa Topluluğunun, NATO'nun, BAB'ın kuruluşları içinde ortak savunma imkânları arayacak yerde, kendi millî savunmamızı güçlendirecek tedbirleri süratle almamız gerekmektedir. İthal silahla savunma olmaz. (RP sıralarından alkışlar) Eğer, siz, savunma sanayinizi geliştiremediyseniz, memleketi savunmanız mümkün değildir. Türkiye'nin savunma meseleleri, maalesef, askerlerimizin, Ordumuzun bütün kahramanca gayretine rağmen, yüksek seviyede eğitim gücüne rağmen, hükümetler tarafından layıkı veçhile sevk ve idare edilmemektedir. Bakın, en son, size, şunu söylemek istiyorum: Türkiye'nin sahip olduğu şu F-4 uçakları... Yıllardan beri kullandığımız uçaklarımızın modernizasyonu için şu İsrail'e, 3-5 milyon nüfuslu İsrail'e 600 milyon dolar vermek istiyorsunuz. Bu anlaşmayı yürürlüğe koymak... Buna ne hakkımız var?!. Türkiye'de kuruluşlar var; ASELSAN var, Eskişehir Hava ikmal Merkezi var. Ben, geçen dönemde, dört yıl, Millî Savunma Komisyon üyeliği yaptım; bu meselelerin içine aktif katılan bir kardeşinizim. Yani, Türkiye'de birçok kuruluş, biz bu yenilemeyi, bu modernizasyonu konsorsiyum olarak yaparız, gerekirse, bazı cihazlarla ilgili dışardan bir de lisans alırız, işbirliği yaparız diye buna talip oldukları halde, hükümet nezdinde resmen bunu mektupla ifade ettikleri halde, maalesef, birtakım karanlık odalardan gelen telkinlerle, tavsiyelerle memleketin savunmasını İsrail'e ihale ediyoruz ve Türkiye, yıllardan beri kullandığı bu uçakların modernizasyonunu kendi gerçekleştireceği bir projenin de altına giremiyor. Bu, sadece siyasî iktidarların büyük bir ayıbıdır. (RP sıralarından alkışlar) Muhterem arkadaşlar, Türkiye, savunmasını Batı'nın ortak kuruluşlarına ihale edemez. Evet, işbirliği yaparız; ama, kendi savunma sanayimizi kendi kaynaklarımıza dayalı olarak geliştirmeye mecburuz. Bu anlayışı da, hükümetlerin benimsemesi ve Meclisin de denetlemesi en başta gelen bir husustur. Savunmada orta ve uzun vadeli istikrarlı tedarik programları yapılması, ortaya konulması, yerli savunma sanayimizin de bu programlara göre kendini teçhiz etmesi, imalat programlarına girmesi, güvenli bir tedarik ve satış programıyla savunma sanayiinin gelişmesi esas olmalıdır. Hükümetler, dış siyasetinde savunma sanayimize pazar bulma gayretinde olmalıdır. Bakın, şu 3-5 milyon nüfuslu İsrail, daha bundan yıllarca önce en mükemmel uçakları yapmış, en mükemmel silahları yapmış ve silah ihracatçısı bir ülkedir; ama, 60 milyonluk Türkiye, maalesef, 7 milyar dolarlık silah sipariş paketini veren ve en büyük silah ithalatçısı ülkelerden biridir. Şimdi, burada, bir arkadaşımız kalktı, dedi ki: "Efendim, biz Atatürkçüyüz; onun için, Batı'daki BAB'a gireceğiz." Yahu, Atatürk 1925'te, cumhuriyeti kurduğu dönemde, uçak sanayiini kurdu, Makine Kimyayı kurdu. Makine Kimyanın temelleri, taa Sultan Fatih zamanına, Tophane'ye dayanır. Siz, Makine Kimyayı batırmışsınız, uçak sanayiini kapatmışsınız, batırmışsınız; şimdi, kalkmışsınız, Atatürkçülük adına Batı Avrupa Birliğine gireceğiz diyorsunuz. Bu nasıl Atatürkçülük arkadaşlar?!. (RP sıralarından alkışlar) Atatürk, millî hedefleri gören, o millî hedefler istikametinde milleti güçlendirmek isteyen bir millî programın arkasında olan bir liderdi. Sizin Atatürkçülüğünüzü nereye oturtmak lazım, bunu, varın siz kendi kendinize izah edin. (RP sıralarından alkışlar) Muhterem arkadaşlar, yani, bir memleketin savunması, mutlaka, eğitiminin yanında, kendi silah sanayiine sahip olmasıyla mümkündür. Savunmayı, BAB'a, NATO'ya, şuraya buraya ihale edemezsiniz. Allah göstermesin, herhangi bir ihtilaf halinde, bunların hepsi arkamızdan çekilirler, bizi meselemizle başbaşa bırakırlar ve sadece Türkiye'nin ihtiyacı değil bu dediğim mesele; Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Asya'da, Ortadoğu'da bizim tarihten gelen manevî ve kültürel bütünlüğümüz bakımından, tarihî gelişimimiz bakımından, sorumlu olduğumuz sahalar için de bir taahhüdümüzdür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CEVAT AYHAN (Devamla) – Bitiriyorum; son cümlem Muhterem Başkan. BAŞKAN – 1 dakikalık eksüre veriyorum; buyurun Sayın Ayhan. CEVAT AYHAN (Devamla) – Bu millet, bu taahhütleri yerine getirecek gücü, bu orduya, bu devlete verir; ama, bu devleti, bu hedefler istikametinde yönetecek siyasî iktidarlara ihtiyaç var. İnşallah, yakında zaten Refah Partisi gelecek, bu meseleler kökten hal yoluna girecektir. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. Şahsı adına, Sayın Recep Kırış; buyurun. (BBP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. RECEP KIRIŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi, Büyük Birlik Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Muhterem arkadaşlar, şu anda, Bakanlar Kurulunun göndermiş olduğu bir tezkere görüşülmektedir. Bu tezkereyle, Türkiye'nin, ortak üyesi bulunduğu Batı Avrupa Birliği (BAB) ile operasyonel alanda işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan fiilî ortak askerî tatbikatlara katılımını sağlamak üzere, Hükümetçe takdir ve tespit edilecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının yabancı ülkelere gönderilmesi ve yine, Hükümetin takdiri üzerine, Türkiye'nin bu nitelikteki tatbikatlara ev sahipliği yapması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinden izin istenmektedir. Muhterem arkadaşlar, evvela, bu kadar hayatî bir konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinden izin istenmesi, elbette ki, fevkalade saygı duyulması gereken bir hadisedir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasanın 90 ıncı maddesine göre, gerçekten, uluslararası bütün antlaşmalara onay verecek yegâne makam durumunda ve konumundadır. Benim sürem az olduğu için, şahsım adına konuşma imkânına sahip olduğum cihetle, ben daha özetle ifade edeceğim. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda antlaşmaya onay vermesi isteniyor; ama, bu konu, onay istenirken, bizim Batı Avrupa Birliğiyle ilgili olarak yapmış olduğumuz antlaşmaya istinaden gündeme geliyor. Benden önce konuşan değerli arkadaşlarım da ifade ettiler, şimdi, Batı Avrupa Birliğiyle ilgili bu konuda yapılan antlaşma henüz Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulmuş değil; Türkiye, bu konuda, o antlaşmaya onay vermiş değil ve Batı Avrupa Birliğine dahil olan bütün ülkelerde, bu antlaşmalar, o ülkelerin meclislerinin onayından geçmiş olmasına rağmen, lütfedip, bu antlaşmaya imza koyanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına gerçekten itibar ederek, bunu dikkate alarak, bu antlaşmayı, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunmuyorlar, ondan sonra da "yaptığımız bu ortak üyelik antlaşmasına, sözleşmesine göre, şimdi şöyle bir şey düşünüyoruz; bu konuda onay verin" diyorlar. Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine gerçekten saygı gösteriliyorsa, bu, samimi olarak ortaya konulmalıdır. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına uygun, ona saygı gösteren bir davranış değil, tersine, Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılmış bir hakarettir; biz böyle değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, Batı Avrupa Birliği ile yapılan ortak üyelik antlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılmadan, bu konuda,Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayı alınmadan, bu antlaşmaya istinaden bundan sonra gelecek diğer birtakım anlaşmalara onay vermemiz mümkün değildir. Çünkü, şu anda, Batı Avrupa Birliği ile yapılan ortak üyelik sözleşmesi gereği, güya, biz de, ortak üyelik sıfatına layık görülmüşüz; -arkadaşlarımız yine ifade ettiler- şu anda Avrupa Birliği Parlamenterler Asamblesinde temsilcilerimiz var; ama onlar, hiçbir oylamada oy hakkı olmadan, sadece orada oturup, yapılan konuşmaları, tartışmaları izleme konumunda ve durumundadırlar. Ben burada parti ayırımı gözetmeksizin, hepinizin vicdanlarına ve bu Meclise gösterdiğiniz saygınlığa itimat ederek ve bu konuda hassasiyet göstereceğinize de inanarak sizlere soruyorum: Bir Yunanistan, orada her türlü hakka, yetkiye, oy kullanma hakkına sahip tam üye; ama, Türkiye, orada, orada hiçbir karar organında oy hakkı olmayan, yetkisi olmayan, etkisi olmayan bir konumda, oraya gidip gelip "bizi de acaba bir gün tam üye haline getirecekler mi" diye bekleyecek... Bu, sizin, milletimize, devletimize ve şu Yüce Parlamentoya verdiğiniz öneme uygun düşüyorsa, bu ve benzer anlaşmalara onay veriniz; ama, buna, artık "yeter" diyorsak... Parti ayırımı gözetmeden söylüyorum, hiçbir arkadaşımın, içinden gelerek, samimiyetle buna "evet" diyebileceği kanaatinde değilim. Değerli arkadaşlar, sözlerimin başında dedim ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda iznine başvurulması, bir yönü itibariyle takdir edilecek bir olaydır; ama, ben merak ediyorum ve soruyorum: Türkiye'de uzunca bir zamandan beri -sağcı solcu diye ayırtederek söylemiyorum- hangi görüşe mensup olursa olsun, aşağı yukarı, Türkiye'deki bütün köşe yazarlarımızın, dış politikayla ilgilenen hemen herkesin yazdığı, çizdiği, tartıştığı ve hâlâ da tartışmaya devam ettiği bir konu var, o da, Türkiye'nin, İsrail'le, bundan bir süre önce yaptığı askerî işbirliği anlaşmasıdır. Daha önceki konuşmalarımızda da ifade ettik ve ben, burada, Sayın Hükümet yetkililerine ve Sayın Bakana sordum, dedim ki, bir parlamenter olarak, biz, bu anlaşmayı bilmek istiyoruz; bu anlaşmayı, bütün maddeleriyle incelemek, tetkik etmek ve bu konudaki görüşlerimizi açıklamak istiyoruz. Bu anlaşmayı, biz, Meclis Dokümantasyon Merkezi aracılığıyla resmen de istedik; ama, şu ana kadar bizim elimize geçmedi ve gruplardan da edindiğimiz kanaat -çünkü, zaman zaman televizyonlarda tartışılıyor- bir yetkili çıkıp da, evet, biz bu anlaşmayı inceleme imkânına sahip olduk diyemedi. Muhterem arkadaşlar, mademki bu konuda Meclisten izin alınma yoluna gidiliyor, en azından bu konu görüşülüyor, tartışılıyor, bunun görüşülmesi, tartışılması güzel bir şey; ama, Türkiye'nin dış ilişkileri bakımından fevkalade önemli olan, komşularımızla ilişkilerimiz bakımından fevkalade önemli olan, İsrail'le yapılan bu anlaşmanın mahiyeti nedir, henüz, tam olarak hiçbiriniz bilmiyorsunuz, hiçbirimiz bilmiyoruz. Meclise böyle saygı olur mu!.. Muhterem arkadaşlar, bu şekilde, Parlamentonun saygınlığı yüceltilebilir mi!.. Ben, Hükümeti, Meclise saygılı olmaya davet ediyor ve İsrail'le yapılan bu anlaşmanın, bir an önce, eğer, açıklanmasında sakınca varsa, bir gizli oturumunda ele alınmasını, bu konuda Meclisin onayına başvurulmasını bir talep olarak ifade ediyorum. Muhterem arkadaşlar, bu anlaşmayla ilgili, Türkiye'de birtakım şeyler yazıldı, çizildi. En son, Wall Street Journalde bir yazı yayımlandı. Bakın, orada deniliyor ki: "Anlaşmaya yakın İsrail ve Türk yetkililere göre, Türkiye, İsrail'e, topraklarında, İran ve Suriye ile ilgili istihbarat çalışması yapma iznini verdi." Şimdi, Türkiye, bu anlaşmayla MOSSAD'a ve İsrail'in askerî istihbarat birimlerine, Türkiye'nin komşularıyla ilgili istihbarat yapma yetkisi verdi mi, vermedi mi; bilmiyoruz. Bilmiyoruz; çünkü, bunu, ancak dış basında yazılan birtakım belgelerden okuyoruz, bu konuda bir bilgi sahibi oluyoruz; ama, dış basındaki birtakım makale yazanlar bu konuda bilgi sahibi olabilirlerken, şu Meclisin 550 değerli üyesi bu konuda bir malumat sahibi olamıyor. Yarın bu anlaşmaya istinaden, sözgelimi, İsrail uçakları Türkiye'ye gelip, ondan sonra da -Türkiye'nin, Birinci Cihan Savaşına, bir oldubittiyle dahil edildiği gibi- Türkiye'nin birtakım komşularına saldırılar mı yapacak ve Türkiye'yi hazırlıksız bir noktada, istemediği bir noktada, bir savaşla karşı karşıya mı bırakacak bilmiyoruz. Muhterem arkadaşlar, biz, elbette ki, bütün komşularımızla iyi ilişkilerden yanayız. Bizim, bu meyanda, hiçbir devlete karşı, özel, hasmane bir tavrımız, tutumumuz yok; ama, Türkiye, dış ilişkilerini, elbette ki, kendi millî menfaatlarına ve şu Yüce Meclisin iradesine göre tanzim etmek durumundadır. Bizim gösterdiğimiz hassasiyet budur. Dolayısıyla, İsrail'le yapılan bir anlaşma, bugüne kadar, şu Meclisin bilgisine bile arz edilmez ve... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kırış, size, sözünüzü tamamlamak için 1 dakika eksüre veriyorum. RECEP KIRIŞ (Devamla) – Teşekkür ederim; bağlayacağım efendim... ...bu konuda Meclise bilgi verilmezken; şimdi, ele aldığımız konunun Meclise gelmesi; ama, dediğim gibi, karar mekanizmalarında söz sahibi olmadığımız bir anlaşmadan dolayı, bunun gelmesi ve bizden onay istenmesi, asla doğru değildir. Biz, buna onay verilmesinden yana değiliz. Şimdi, son olarak, İsrail Cumhurbaşkanı Sayın Weizman'a "Türkiye'de bir parti iktidara gelirse ne olur" diye sormuşlar, demiş ki "Sayın Demirel, dostum; ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri böyle bir şeye müsaade etmez." Ben, Sayın Weizman'a şunu hatırlatıyorum: Türkiye, İsrail değil; Türkiye, demokratik bir ülke. Bu memlekette kimin iktidar olacağına veya olmayacağına, İsrail Cumhurbaşkanı değil, Türk Milleti karar verir. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BBP ve RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kırış. Şahsı adına ikinci konuşma Sayın Kâmran İnan'ındır. Buyurun efendim. Sayın İnan, süreniz 10 dakikadır. KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte bulunan konu, son derece önem arz ettiğinden dolayı huzurlarınızı işgal ettim. Batı Avrupa Birliği, malumları olduğu üzere, yedi memleket tarafından 1954 yılında kuruldu. Altısı kıta Avrupası -Fransa, Almanya, İtalya ve üç Benelüx memleketi- bir de İngiltere olmak üzere. Bu teşkilat, tam otuz yıl uykuda bırakıldı; 1984 yılında, Roma'da, otuzuncu yıldönümü dolayısıyla yapılan bakanlar toplantısında, teşkilatın Avrupa'nın bir savunma kanadını ve NATO'nun bir nevi -1963'te Başkan Kennedy'nin ortaya attığı- Avrupa ayağını oluşturmak üzere, yeniden canlandırılması kararlaştırıldı. Bu canlandırma operasyonundan sonra, esasen Avrupa Birliğine girme müracaatı bulunan ve son kertesine gelmek üzere bulunan -malumları olduğu üzere, 1986 yılında girdi- Portekiz ve İspanya tam üyelik için başvurdular ve bunlarınkini süratle geliştirdiler. Türkiye, 13 Nisan 1987'de tam üyelik için başvurdu. Niye 13 Nisan; çünkü, 14 Nisan 1987'de Avrupa Birliği tam üyeliği için başvuruda bulunduk ve dolayısıyla, Avrupa'ya "sizin yalnız ekonomik ve politik entegrasyonunuza değil, savunmanıza da iştirake hazır olduğumuz" mesajını vermek için. Nitekim, daha sonra da, Avrupa'nın hazırladığı Lahey Savunma Platformunu da zamanın sayın hükümeti kabullendi; ama, ondan sonraki gelişmeler, maalesef, tıpkı Avrupa Birliği tam üyelik müracaatımızda olduğu gibi, askıda tutuldu ve sonunda da, 1992'de önümüze bir ortaklık formülü getirdiler. Değerli milletvekilleri, savunmada ortaklık olmaz; yani, ya tam üyesiniz ya değilsiniz; yani, ortaklığın manası ne ki... Bu konularda Sayın Soysal'ın söylediklerinin hemen hepsine katılıyorum. Yani, onlar bir kurşun sıkacak da, ortaklar yarım kurşun mu yahut da, toprak savunmalarında bir nevi sınırlama mı olacak?.. Bunun mantığı yoktur. Ben, bunu, 1995'in 26 Mayısında, Budapeşte'deki bir toplantıda, Alman Savunma Bakanı Sayın Ruhe'ye sordum: "Nedir bunun manası; yani, savunma kısmî mi olacak?" Bunun cevabı yok ve olması da mümkün değil... Çok daha acısı var: Batı Avrupa Birliği Parlamentosunda İspanyol raportör Rota'nın bir raporu var, diyor ki "ileride bizimle ittifaka katılacak olan Türkiye'ye çok büyük bir haksızlık yaptık; çünkü, bu anlaşmaya göre, bizim bir savaşa girmemiz halinde, Türkiye'nin bizi savunma mükellefiyeti var; ama, Türkiye'nin bir tecavüze uğraması halinde, bizim bir mükellefiyetimiz doğmuyor." Bu, olur şey değil efendim!.. Savunmada ortaklık... Bunun hiçbir mantığı yok ve hiçbir yerde emsali de yoktur; ama, müşahit üye olursunuz, hiçbir angajmanınız olmadan. O zaman, biz, Sayın Hükümete, burada, muhalefet olarak, ricada bulunduk, bu antlaşmayı kabullenmeyin, reddedin lütfen. Böyle bir antlaşma olmaz. Beni ya tam üye yaparlar -NATO tam üyesi olmam itibariyle, Avrupalı üyelerin, NATO üyelerinin buna girmesi kaydıyla- veyahut da, yapmazlarsa, bunu, tümüyle reddedin; ama, maalesef, Türk diplomasisi reddetmeyi bilmiyor. Önüne ne konulduysa şimdiye kadar, hep kabullenerek geldi ve sonunda ne oldu; Batı Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi toplandığında, onların bakanları bir yerde oturuyor, bizim iki sayın bakanımız, Dışişleri ve Savunma Bakanlarımız, strapontende yanda oturuyor ve onların konuşma hakkı var; ama, oy hakkı yok. Dolayısıyla, tıpkı gümrük birliğinde olduğu gibi, kararları onlar alacak, uygulamayı ben yapacağım... Şimdi, bir askerî manevra dolayısıyla beni çağırıyor, göstermelik olarak beni de bu işe iştirak etmiş gözükmek için. Kendilerinin savunmasına gelince bana, Silahlı Kuvvetlerime ihtiyaç duyuyor; ama, benim savunmam bahis konusu olduğunda ortada yok... Kaldı ki, Batı Avrupa Birliğini ve Avrupa'yı çok büyütmemek lazım. Amerika Birleşik Devletleri olmadan, bunların, nükleer gücünü, ne Fransa ne İngiltere'nin paylaşması da düşünülemeyeceğine göre, bir kuvvet oluşturması mümkün değil. Yugoslavya'daki aczleri söylendi. Daha başka bir örnek vereyim: İki Fransız pilotu Sırplar dört ay esir tuttu. Bunların eşlerine Fransız Televizyonu soruyordu "Kocalarınızdan haber alıyor musunuz" diye; "Washington'dan haber bekliyoruz" dediler ve inanır mısınız, bunların serbest bırakılması açıklamasını da Washington yaptı. Binaenaleyh, gerek gümrük birliğinde gerek bu konuda, Avrupa gücünün çok zayıflamakta bulunduğu bir dönemde, Türkiye'nin buna sarılmasını anlamak mümkün değil ve kaldı ki, esas antlaşmayı, Hükümetin, hangi sebeple olursa olsun, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmediği bir ortaklık ve acayip bir işbirliği şeklinin, ona dayanarak, dışarıya, Türkiye Büyük Millet Meclisi izniyle kuvvet gönderilmesinin Anayasanın ruhuna aykırı düşeceğini ve hiçbir mantığının bulunmadığını açıkça söylemek lazım. Hatta, bunu reddetmemiz halinde, Sayın Hükümeti güçlendiririz ve onlara "Bizi ya tam üye yaparsınız veyahut da benim Parlamentom, sizin, bu gibi muamelelerinize, hareketlerinize iştirak iznini bana vermiyor" der. Binaenaleyh, Hükümetin bu kozları kullanması lazım; ama, nedense, bizde, maalesef, hükümetlerin, Parlamentoyu dışa karşı kullanma alışkanlığı yoktur. Amerika idaresi ile başımız sıkıştığında, Amerika "Kongre böyle diyor" diyor. Hiçbir zaman hükümetlerimiz "senin Kongren varsa, benim de Türkiye Büyük Millet Meclisim var" demiyor; bunu demek lazım. (Alkışlar) Geçen gün çok tatsız bir vesile dolayısıyla, Amerikan Temsilciler Meclisinin münasebetsizliği dolayısıyla bunu söyledik, ileride de söyleyeceğiz. Arada, bir başka gelişme oldu -Sayın Soysal temas buyurdular ama, tam içine girilmedi- 1-2 Haziranda Berlin'de yapılan bir toplantıda, NATO'nun mahiyetini değiştirici gelişmeler oldu. Sayın Hükümet, gelip, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisine en ufak bir izahatta bulunmadı. NATO Başkomutanının şapkası altında, bir nevi, Avrupa Komutanlığı ihdas ediliyor. Nitekim, Fransa'nın 1966'dan sonra, otuz yıldan sonra, NATO birleşik sistemine ilk adımını atması ve yarın Brüksel'de yapılacak olan NATO savunma bakanları toplantısına, otuz yıldan beri ilk defa, Fransız Sayın Savunma Bakanı katılacaktır. Binaenaleyh, burada da gene bedeli biz ödüyoruz ve yarın NATO'nun genişlemesi gündemde, orada da bedeli biz ödeyeceğiz. NATO şemsiyesi altında, Amerika'nın komutası altında, ikinci bir Avrupa komutasının amacı, Avrupa ile ilgili dış operasyonlar, yani NATO'nun coğrafî bölgesini tayin eden 6 ncı maddeyi aşan, bir nevi, NATO bölgesi dışı operasyonlarda Avrupa'nın devreye girmesi, binaenaleyh NATO içerisinde ikinci şapkanın işlemesi... Bu, çok garip bir hadisedir. Esasen, NATO gelişmelerle muhtevasından çok şey kaybetmiş, zayıflamıştı. Şimdi bu değişikliklerle, NATO, daha da az güvenilir bir kuruluş haline gelmek yolundadır ve NATO içerisinde âdeta Amerika'yı geriye itmek ve Avrupa'yı ön plana çıkarmak... Hangi Avrupa; içinde Türkiye'nin bulunmadığı bir Avrupa. Burada, Sayın Türk Hükümetinin - bugün bir geçici Hükümet bulunuyor, umarım bu Yüce Meclisten çıkacak güçlü bir hükümetin- bu meseleleri, NATO ile Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği ile masaya oturup görüşmesi lazımdır. Artık, Türkiye, Avrupa ve Batı ile ilişkilerini, otuz, kırk sene önceki şartlarla devam ettiremez. Karşılıklı saygınlık ve menfaat esası üzerine oturtulmuş yeni ilişkilere ihtiyacımız vardır. Türkiye bu güce erişmiştir; yalnız, bu gücü görmemiz lazım, kabul etmemiz lazım. Bu vesileyle, Yüce Meclise şu tehlikeli gelişmeleri de arz etmek isterim; ümit ediyorum ki, Sayın Hükümet, bu konudaki teyakkuzu sürdürmektedir: Yunanistan, çok büyük tehlikeli bir oyunun içerisine giriyor. Kendi Savunma Bakanlarına -ki, Savunma Bakanı Arsenis, her hücresiyle, Türk aleyhtarı bir zattır- yeni bir emre ihtiyaç olmadan, gerektiğinde, Türkiye'ye karşı, Yunan Silahlı Kuvvetlerini kullanma yetkisi verildi. Bu çok vahim bir hadisedir. Aynı zamanda, bundan 3 gün evvel, Şam'da üçlü bir Arap zirvesinin -daha sonra büyüğünün- yapılması hadisesi, dikkat çekici bir hadisedir. Ben umardım ki, Şam'da toplananlar, Suriye'ye de dönüp sorsunlar; siz, neden Yunanistan ile bir askerî işbirliği anlaşması yaptınız; kime karşı yaptınız. Yine, aynı devletler, Suriye'ye, siz, neden, Türkiye'ye karşı ilan edilmemiş, size maliyeti sıfır bir savaş sürdürüyorsunuz diye sormalıydılar. Bunu, Sayın Hükümetin de sorması lazım, tepkisini göstermesi lazım. Bütün bunlar yokken ve Sayın Hükümetin, ortada henüz onaylanmış bir anlaşma ve hukukî bazı olmamasına mukabil, burada, bir tezkereyle, Türk kuvvetlerinin dışarıya gönderilmesi iznini Yüce Meclisten rica etmesi, belki hükümet ve icraat zihniyeti bakımından doğrudur, bunu kabullenirim; ama, genel Türk menfaatları ve bugünkü arza çalıştığım, diğer sayın sözcülerin de işaret buyurduğu hususlar itibariyle, boşluklar ve açıklıklarla doludur. Kaldı ki, yine kabul buyurun, devletin devamlılığı prensibine büyük saygım var; ama, bu derece hayatî bir konuyu, caretaker; yani, günübirlik işleri yürüten bir sayın hükümetin, bana göre, bu kararı üstlenmemesi lazım. Gelecek olan, daha geniş tabanlı, güçlü bir hükümetin, Meclisin güvenini almış bir hükümetin bu konuları götürmesi lazım. Biz, dikkat ederseniz, Kore'ye, Birleşmiş Milletler içerisinde bulunduğumuz ve onayladığımız antlaşma icabı gittik, Somali'ye ondan dolayı gittik; bugün, eski Yugoslavya, Bosna-Hersek'te ondan dolayı varız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın İnan, 1 dakika içerisinde, lütfen, bağlayın. KÂMRAN İNAN (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan. Yarın kuvvetlerimiz gittiği zaman, kamuoyu bize sorduğunda, peki, bunu neye istinaden, hangi milletlerarası anlaşma veya hangi ittifak paktının size verdiği bir yükümlülükle gönderdiniz dediğinde ne cevap vereceksiniz; hükümet olarak veyahut milletvekilleri olarak ne cevap vereceğiz... Binaenaleyh, benim istirhamım, ya Hükümet, bir koz olarak kullanmak istiyorsa, Meclisin tepkisini aldıktan sonra dışarıya karşı kullanır veyahut da kendi inisiyatifini kullanmak istiyorsa, tezkeresini geri alır. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnan. Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Ali Talip Özdemir; buyurun efendim. DEVLET BAKANI ALİ TALİP ÖZDEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin, ortak üyesi bulunduğu Batı Avrupa Birliği ile operasyonel alanda işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan, fiilî ortak askerî tatbikatlara katılımını sağlamak üzere, Hükümetçe takdir ve tespit edilecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının yabancı ülkelere gönderilmesine ve yine Hükümetimizin takdiri üzerine, Türkiye'nin, bu nitelikteki tatbikatlara ev sahipliği yapmasına, Anayasanın 92 nci maddesine göre, Yüce Meclisimizin izin vermesi konusunda Hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Sovyetler Birliğinin dağılması ve soğuk savaşın sona ermesiyle ortaya çıkan yeni koşullar, Avrupa'nın güvenlik kuruluşlarının yeniden yapılanmasına ve bu yapılanmanın değişik şekilde entegre edilmesine ihtiyaç doğurmuştur. Bu çerçevede, NATO'nun ortak savunması yanı sıra, alan dışı ve 5 inci madde dışı tabir edilen buhran yönetimi, bölgesel kriz ve çatışmaların önlenmesi, barışın uygulanmasıyla, barışın korunması görevlerini üstlenebilecek şekilde adaptasyon süreci başlatılmaktadır. Öte yandan, Türkiye'nin ortak üyesi olduğu ve çalışmalarına, tam katılım ilkesi çerçevesinde katıldığı Batı Avrupa Birliğinin, 1991'de Maastricht'de alınan karar uyarınca, Avrupa Birliğinin savunma boyutunu ve ittifakın Avrupa ayağını teşkil etmesi kararlaştırılmıştır. Gerek Fransa'nın 5 Aralık 1995 Kuzey Atlantik Konseyi Bakanlar Toplantısında, NATO'nun savunma ve askerî yapılarına kısmen geri dönme kararı, gerek son olarak 3-4 Haziran tarihlerinde NATO Bakanlar Konseyi toplantısında, ittifakın ortak imkân ve yeteneklerinin Avrupalılarca yürütülecek operasyonlar için tahsis edilebileceği yönünde varılan ilke mutabakatı, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinin ittifak içerisinde geliştirilmesi ve bu doğrultuda önemli bir karar alınmasına gerek duyulmuştur. Ortak üyelik belgesi uyarınca, Türkiye, kuvvet tahsis edebileceği BAB tatbikatları ve operasyonlarına, üye ülkelerle aynı esaslar çerçevesinde katılacaktır. Ayrıca, BAB'ın 1994 yılında aldığı kararlara göre, operasyonlara katılacak ortak üye ülkeler, BAB güvenlik şemsiyesinden yararlanacaktır. Aynı kararlar çerçevesinde, Türkiye, bu tür operasyonların hazırlık ve yürütme safhalarında önemli bir role sahip planlama hücresinde üç Türk subayı bulunduracaktır. Kırk yıldan fazladır NATO üyesi olan ve bu meyanda Avrupa güvenliği ve savunması için önemini kanıtlayan Türkiye'nin, Avrupa'nın yeni güvenlik mimarîsinin geliştirilmesi kapsamında, BAB'ın savunma boyutuna katkıda bulunması önem arz etmektedir. Türkiye, BAB'ın tüm ortak üyelerine, tam üyelik perspektifinin açılması gerektiğini ve Avrupa güvenlik ve savunma kimliği kavramının ancak inanılırlık ve tutarlılık kazanabileceğini savunmaktadır. Bu görüşümüz, BAB'a tam üyelik yönünde son olarak başlatmış olduğumuz siyasî girişimlerimizin de temelini oluşturmaktadır. Bu temelin güçlendirilmesi ve tam üyelik hedefinin sağlanmasındaki kararlılığımızın, somut ve pratik faaliyetlerle en inandırıcı şekilde ifade edilmesi önem taşımaktadır. BAB çerçevesinde düzenlenecek tatbikatlara katılmamız ve bunlara ev sahipliği yapmamız, daha geniş planda, Avrupa'nın bütün kurumlarıyla etkili ve bütünleşmeyi sağlamakla ilgili girişimlerimizin değerli bir parçası olarak görülmektedir. Öte yandan, Türkiye'nin, BAB'ın operasyonel boyutuna katkıda bulunması, bu örgüte tam üyelik talebimize ilave destek sağlayacaktır. Değerli milletvekilleri, sayın milletvekili arkadaşlarımızın ifadelerinden, bu konunun, Yüce Meclisimizde yeterli derecede vuzuha kavuşmadığı görülmektedir. Ancak, BAB'a asker göndermek veya burada, ülkemizde, Batı Avrupa Birliğiyle beraber askerî manevrada bulunmak, aslında, Batı Avrupa Birliği üyeliğiyle de pek fazla ilişkili bulunmamaktadır; bir askerî manevranın ülkemizde yapılmasına veya orada yapılmasına izin vermek anlamını taşımaktadır. Özellikle, biraz önce sayın milletvekillerimizin ifade ettiği gibi, 9 milyonluk komşumuz olan Yunanistan'ın, birtakım tereddüte neden olan hareketleriyle, NATO tatbikatlarında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerekli cevabı verebilme imkânına kavuşmaktadır. Aynı espri içerisinde, eğer, Yunanistan'da ve Ege'de, başka platformda, Batı Avrupa Birliği operasyonlarında veya tatbikatlarında, karşılıklı, Yunanistan'ın değişik tepkilerine de cevap verebilmek amacıyla, bu kararı, Yüce Meclise getirmiş bulunuyoruz. Bu yüzden, bu tereddütleri de tekrar ileride görüşmek amacıyla, bir hususu daha arz ettikten sonra, neticeyi size tekrar ulaştırmak istiyorum. Milletvekili arkadaşlarımın ifadesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve onun Ordusunun üretiminde, özellikle, Silahlı Kuvvetler dengesinde, dışarıya bağımlılığından bahsedildi. Hatırlayacağınız üzere, 1983 yılında, F-16'ların yapımıyla beraber, rahmetli Özal'ın katkılarıyla başlatılmış çok önemli bir devre vardır. Bu devrenin sonucunda "savaşan şahin" dediğimiz uçaklarımız üretilmiş ve bugün, Mısır dahil olmak üzere birçok ülkeye pazarlanma imkânına da kavuşturulmuştur. Bu yüzden, birtakım tereddütleri burada dile getirirken, kamuoyunda birtakım endişelere mahal verecek hususları çok dikkatle teemmül etmekte fayda mülahaza etmekteyim. Özetle şunu arz etmek istiyorum değerli milletvekilleri: Bu gök kubbe var olduğu süre içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun gözbebeği olan şerefli Türk Ordusu, mutlaka bu ülkeyi korumaya ve bu ülkenin milletini dışarıda müdafaa etmeye her zaman muktedirdir; bundan, hiçbir zaman kimsenin endişesi olmasın. O yüzden, bu kararın yeteri derecede anlaşılamadığı düşüncesiyle, Hükümet olarak, daha geniş platformda teemmül etmek, geniş bilgi vermek üzere, Yüce Meclise, bu kararı çekme niyetimizi arz etmek istiyorum. Takdirlerinize saygıyla sunuyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, Hükümet, Başbakanlık tezkeresini geri çekme niyetini açıklamıştır; bu niyet uyarınca, Başbakanlık tezkeresi geri verilmiştir. Teşekkür ederim. IV. – OYLAMASI YAPILACAK İŞLER 1. – Milletlerarası Finansman Kurumuna Katılmak İçin Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı (1/309) (S. Sayısı : 21) (1) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında yer alan, Milletlerarası Finansman Kurumuna Katılmak İçin Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının açık oylamasına başlıyoruz. Daha önce yaptığımız oylamada, açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılması kabul edilmişti. Kupalar, sıralar arasında dolaştırılsın. (Oylar toplandı) BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok. (1) 21 S. Sayılı Basmayazı 5.6.1996 Tarihli 58 inci Birleşim Tutanağına eklidir. Oy verme işlemi bitmiştir. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Milletlerarası Finansman Kurumuna Katılmak İçin Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısıyla ilgili açıkoylamanın sonucunu açıklıyorum: Oylamaya 236 sayın milletvekili katılmıştır; kabul oyu sayısı 232'dir; 4 oy da mükerreren kullanılmıştır. Bu sonuca göre, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçeceğiz; ancak, görebildiğim kadarıyla, yalnızca iki sayın grup başkanvekili burada; Refah Partisi Grubundan da bazı arkadaşlarımız var. Görebildiğim, tespit edebildiğim genel eğilim - salonun boşalması ve sürenin de kısalmış olduğu dikkate alınırsa- çalışmalarımızı ertelemek, kapatmak yönündedir. Bu nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 13 Haziran 1996 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma Saati: 18.09 Milletlerarası Finansman Kurumuna Katılmak İçin Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısına Verilen Oyların Sonucu : Kanunlaşmıştır. Üye Sayısı : 550 Kullanılan Oy : 236 Kabul Edenler : 232 Reddedenler : — Çekimserler : — Geçersiz Oylar : — Oya Katılmayanlar : 318 Açık Üyelikler : — Mükerrer Oylar : 4 (Kabul Edenler) ADANA İmren Aykut İbrahim Yavuz Bildik Mehmet Büyükyılmaz Veli Andaç Durak Tuncay Karaytuğ Orhan Kavuncu Arif Sezer ADIYAMAN Mahmut Nedim Bilgiç AFYON İsmet Attila H.İbrahim Özsoy AĞRI Cemil Erhan AKSARAY Nevzat Köse Sadi Somuncuoğlu ANKARA Nejat Arseven Saffet Arıkan Bedük Gökhan Çapoğlu Cemil Çiçek Mehmet Ekici Ünal Erkan Mehmet Gölhan Agah Oktay Güner İrfan Köksalan M. Seyfi Oktay Önder Sav Hikmet Uluğbay ANTALYA Osman Berberoğlu İbrahim Gürdal Metin Şahin ARDAHAN İsmet Atalay SaffetKaya ARTVİN Süleyman Hatinoğlu AYDIN M. Fatih Atay Ali Rıza Gönül Nahit Menteşe BALIKESİR Abdülbaki Ataç Ahmet Bilgiç Safa Giray Mustafa Güven Karahan Hüsnü Sıvalıoğlu İlyas Yılmazyıldız BARTIN Zeki Çakan Cafer Tufan Yazıcıoğlu BATMAN Faris Özdemir BAYBURT Ülkü Güney BİTLİS Edip Safder Gaydalı Kâmran İnan BOLU Avni Akyol Necmi Hoşver Abbas İnceayan BURDUR Mustafa Çiloğlu Yusuf Ekinci Kâzım Üstüner BURSA Yüksel Aksu Ali Rahmi Beyreli Abdülkadir Cenkçiler İlhan Kesici Hayati Korkmaz Feridun Pehlivan Ali Osman Sönmez Turhan Tayan Ertuğrul Yalçınbayır İbrahim Yazıcı ÇANAKKALE Hikmet Aydın Mustafa Cumhur Ersümer AhmetKüçük A.Hamdi Üçpınarlar ÇANKIRI Mete Bülgün Ahmet Uyanık ÇORUM BekirAksoy Ali Haydar Şahin DENİZLİ Hilmi Develi Mehmet Gözlükaya DİYARBAKIR Abdülkadir Aksu Muzaffer Arslan Sebgetullah Seydaoğlu EDİRNE Ümran Akkan Evren Bulut Mustafa İlimen Erdal Kesebir ELAZIĞ MehmetAğar Cihan Paçacı ERZİNCAN Mustafa Kul ERZURUM Zeki Ertugay Necati Güllülü İsmail Köse ESKİŞEHİR Necati Albay Mahmut Erdir GAZİANTEP Hikmet Çetin Ali Ilıksoy Mustafa R. Taşar Mustafa Yılmaz HAKKÂRİ NaimGeylani HATAY Fuat Çay Ali Günay Nihat Matkap Atila Sav IĞDIR Adil Aşırım ISPARTA A. Aykon Doğan Halil Yıldız İÇEL Oya Araslı Turhan Güven D. Fikri Sağlar Ayfer Yılmaz İSTANBUL Bülent Akarcalı Ziya Aktaş Sedat Aloğlu Tayyar Altıkulaç Ahat Andican Refik Aras Mehmet Aydın Ali Coşkun Nami Çağan Bülent Ecevit Hasan Tekin Enerem Cefi Jozef Kamhi Yılmaz Karakoyunlu Osman Kılıç Korkut Özal Ali TalipÖzdemir H. Hüsamettin Özkan Mehmet Cevdet Selvi Bülent Tanla Zekeriya Temizel Erdoğan Toprak İZMİR Veli Aksoy Turhan Arınç Işın Çelebi İ. Kaya Erdem Şükrü Sina Gürel Gencay Gürün Birgen Keleş Atilla Mutman Metin Öney Ahmet Piriştina Rüşdü Saracoglu Işılay Saygın Ufuk Söylemez Hakan Tartan Zerrin Yeniceli KAHRAMANMARAŞ Esat Bütün Ali Doğan Mehmet Sağlam Ali Şahin KARABÜK Şinasi Altıner Erol Karan KARS Y. Selahattin Beyribey Çetin Bilgir KASTAMONU Murat Başesgioğlu Hadi Dilekçi Nurhan Tekinel Haluk Yıldız KAYSERİ Osman Çilsal KIRIKKALE Hacı Filiz Recep Mızrak KIRKLARELİ A.Sezal Özbek Cemal Özbilen Necdet Tekin KIRŞEHİR Mehmet Ali Altın Ömer Demir KOCAELİ Bülent Atasayan Halil Çalık İsmail Kalkandelen Hayrettin Uzun Bekir Yurdagül KONYA AhmetAlkan Abdullah Turan Bilge NezirBüyükcengiz Necati Çetinkaya Mehmet Keçeciler Mehmet Ali Yavuz KÜTAHYA Emin Karaa MALATYA Miraç Akdoğan MANİSA Abdullah Akarsu Rıza Akçalı Hasan Gülay Sümer Oral Yahya Uslu Cihan Yazar MARDİN Muzaffer Arıkan Ömer Ertaş MUĞLA İrfettin Akar Mustafa Dedeoğlu Enis Yalım Erez Fikret Uzunhasan MUŞ NecmettinDede NEVŞEHİR Esat Kıratlıoğlu NİĞDE Doğan Baran AkınGönen Ergun Özkan ORDU İhsan Çabuk Müjdat Koç Nabi Poyraz Şükrü Yürür RİZE Avni Kabaoğlu Ahmet Mesut Yılmaz SAKARYA Teoman Akgür Nevzat Ercan Ertuğrul Eryılmaz Ersin Taranoğlu SAMSUN Cemal Alişan Ayhan Gürel Murat Karayalçın SİİRT Nizamettin Sevgili SİNOP Metin Bostancıoğlu Yaşar Topçu SIVAS Tahsin Irmak Nevzat Yanmaz ŞANLIURFA Necmettin Cevheri Seyit Eyyüpoğlu Eyüp Cenap Gülpınar M. Fevzi Şıhanlıoğlu ŞIRNAK Mehmet Salih Yıldırım TEKİRDAĞ Fevzi Aytekin Bayram Fırat Dayanıklı Nihan İlgün EnisSülün TOKAT Hanefi Çelik Şahin Ulusoy TRABZON Eyüp Aşık Ali Kemal Başaran İbrahim Çebi TUNCELİ Orhan Veli Yıldırım UŞAK Yıldırım Aktürk Hasan Karakaya Mehmet Yaşar Ünal VAN Mahmut Yılbaş YOZGAT Lütfullah Kayalar İsmail Durak Ünlü ZONGULDAK Veysel Atasoy Ömer Barutçu Hasan Gemici Mümtaz Soysal ADANA Cevdet Akçalı Uğur Aksöz M.Ali Bilici Yakup Budak Sıtkı Cengil (Oya katılmayanlar) İ. Cevher Cevheri Erol Çevikçe M. Halit Dağlı (B.) Mustafa Küpeli İbrahim Ertan Yülek ADIYAMAN Mahmut Bozkurt Ahmet Çelik Ahmet Doğan Celal Topka AFYON Sait Açba Osman Hazer Yaman Törüner (B.) Kubilay Uygun Nuri Yabuz AĞRI M.Sıddık Altay Yaşar Eryılmaz Celal Esin M. Ziyattin Tokar AKSARAY Mehmet Altınsoy Murtaza Özkanlı AMASYA AslanAli Hatipoğlu Ahmet İyimaya Cemalettin Lafcı Haydar Oymak ANKARA İlhan Aküzüm YılmazAteş Ahmet Bilge Hasan Hüseyin Ceylan Ali Dinçer Ömer Ekinci Eşref Erdem Halis Uluç Gürkan (Bşk.V.) Şaban Karataş Mehmet Sağdıç Yücel Seçkiner (İ.A.) Ahmet Tekdal İlker Tuncay Aydın Tümen Rıza Ulucak Ersönmez Yarbay ANTALYA DenizBaykal Arif Ahmet Denizolgun Hayri Doğan Emre Gönensay (B.) Bekir Kumbul Sami Küçükbaşkan Yusuf Öztop ARTVİN Metin Arifağaoğlu Hasan Ekinci AYDIN Cengiz Altınkaya Sema Pişkinsüt Muhammet Polat İsmet Sezgin Yüksel Yalova BALIKESİR Tamer Kanber İ. Önder Kırlı (İ.A.) İsmail Özgün BARTIN Köksal Toptan BATMAN Alaattin Sever Aydın Ataullah Hamidi Musa Okçu BAYBURT Suat Pamukçu BİLECİK Şerif Çim Bahattin Şeker BİNGÖL Kazım Ataoğlu Hüsamettin Korkutata Mahmut Sönmez BİTLİS Zeki Ergezen Abdulhaluk Mutlu BOLU Feti Görür Mustafa Karslıoğlu Mustafa Yünlüoğlu BURSA CavitÇağlar Mehmet Altan Karapaşaoğlu Cemal Külahlı Yahya Şimşek ÇANAKKALE Nevfel Şahin ÇANKIRI İsmail Coşar ÇORUM Mehmet Aykaç Hasan Çağlayan Zülfikâr Gazi Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.) DENİZLİ M. Kemal Aykurt Adnan Keskin Hasan Korkmazcan (Bşk. V.) Haluk Müftüler Ramazan Yenidede DİYARBAKIR FeritBora M. Salim Ensarioğlu Sacit Günbey Seyyit Haşim Haşimi Ömer Vehbi Hatipoğlu Yakup Hatipoğlu Salih Sümer ELAZIĞ Ömer Naimi Barım Hasan Belhan Ahmet Cemil Tunç ERZİNCAN Tevhit Karakaya Naci Terzi Mustafa Yıldız ERZURUM Lütfü Esengün Abdulilah Fırat Ömer Özyılmaz Aslan Polat Şinasi Yavuz ESKİŞEHİR Mustafa Balcılar Demir Berberoğlu İbrahim Yaşar Dedelek (B.) Hanifi Demirkol GAZİANTEP Nurettin Aktaş Mehmet Batallı Kahraman Emmioğlu Mehmet Bedri İncetahtacı Ünal Yaşar GİRESUN Turhan Arçelik Burhan Kara Yavuz Köymen Ergun Özdemir Rasim Zaimoğlu GÜMÜŞHANE Lütfi Doğan Mahmut Oltan Sungurlu (B.) HAKKÂRİ Mustafa Zeydan HATAY Abdulkadir Akgöl Süleyman Metin Kalkan Levent Mıstıkoğlu Mehmet Sılay Ali Uyar Hüseyin Yayla IĞDIR Şamil Ayrım ISPARTA Ömer Bilgin Mustafa Köylü Erkan Mumcu İÇEL Fevzi Arıcı Mehmet Emin Aydınbaş Saffet Benli Halil Cin Ali Er Abdülbaki Gökçel Mustafa İstemihan Talay Rüştü Kâzım Yücelen İSTANBUL Meral Akşener Yıldırım Aktuna (B.) Azmi Ateş Mustafa Baş Mukadder Başeğmez Tansu Çiller Gürcan Dağdaş Hüsnü Doğan (B.) Halit Dumankaya Süleyman Arif Emre Ekrem Erdem Mehmet Fuat Fırat Algan Hacaloğlu Metin Işık İsmail Kahraman Hüseyin Kansu Ercan Karakaş M. Cavit Kavak Ahmet Güryüz Ketenci Hayri Kozakçıoğlu Mehmet Tahir Köse Emin Kul (B.) Göksal Küçükali Aydın Menderes Necdet Menzir Mehmet Moğultay Yusuf Namoğlu Ali Oğuz Altan Öymen Yusuf Pamuk Mehmet Sevigen Mehmet Ali Şahin Ahmet Tan Güneş Taner Ali Topuz Şadan Tuzcu Osman Yumakoğulları Bahattin Yücel Bahri Zengin Namık Kemal Zeybek İZMİR Ali Rıza Bodur Hasan Denizkurdu Sabri Ergül Aydın Güven Gürkan Mehmet Köstepen Rıfat Serdaroğlu Süha Tanık Sabri Tekir İsmail Yılmaz KAHRAMANMARAŞ Hasan Dikici Avni Doğan Mehmet Dökülmez Mustafa Kamalak KARABÜK Hayrettin Dilekcan KARAMAN Abdullah Özbey Zeki Ünal Fikret Ünlü KARS Sabri Güner Zeki Karabayır KASTAMONU Fethi Acar KAYSERİ Memduh Büyükkılıç İsmail Cem Ayvaz Gökdemir (B.) Abdullah Gül Nurettin Kaldırımcı Salih Kapusuz Recep Kırış İbrahim Yılmaz KIRIKKALE Kemal Albayrak Mikail Korkmaz KIRKLARELİ İrfan Gürpınar KIRŞEHİR Cafer Güneş KİLİS Mustafa Kemal Ateş Doğan Güreş KOCAELİ Necati Çelik Şevket Kazan Onur Kumbaracıbaşı Osman Pepe KONYA Hüseyin Arı Veysel Candan Remzi Çetin Necmettin Erbakan Abdullah Gencer Ali Günaydın Teoman Rıza Güneri Hasan Hüseyin Öz Mustafa Ünaldı Lütfi Yalman KÜTAHYA Ahmet Derin Mustafa Kalemli (Başkan) İsmail Karakuyu Mehmet Korkmaz Metin Perli MALATYA Oğuzhan Asiltürk Yaşar Canbay Metin Emiroğlu Ayhan Fırat Fikret Karabekmez M. Recai Kutan MANİSA Bülent Arınç Tevfik Diker Ayseli Göksoy Ekrem Pakdemirli Erdoğan Yetenç MARDİN Fehim Adak Süleyman Çelebi Mahmut Duyan Hüseyin Yıldız MUĞLA Lale Aytaman Zeki Çakıroğlu MUŞ Nedim İlci Erkan Kemaloğlu Sabahattin Yıldız NEVŞEHİR Abdülkadir Baş Mehmet Elkatmış NİĞDE Mehmet Salih Katırcıoğlu ORDU Hüseyin Olgun Akın Mustafa Bahri Kibar Mustafa Hasan Öz Refaiddin Şahin RİZE Ahmet Kabil Şevki Yılmaz SAKARYA Nezir Aydın Cevat Ayhan Ahmet Neidim SAMSUN İrfan Demiralp Ahmet Demircan Yalçın Gürtan Nafiz Kurt Biltekin Özdemir Latif Öztek Musa Uzunkaya Adem Yıldız SİİRT Ahmet Nurettin Aydın Mehmet Emin Aydın SİNOP Kadir Bozkurt SIVAS Musa Demirci Mahmut Işık Temel Karamollaoğlu Abdullatif Şener Muhsin Yazıcıoğlu ŞANLIURFA Sedat Edip Bucak İbrahim Halil Çelik (İ.A.) Zülfükar İzol Ahmet Karavar Abdülkadir Öncel ŞIRNAK Bayar Ökten Mehmet Tatar TEKİRDAĞ Hasan Peker TOKAT Abdullah Arslan Ali Şevki Erek Metin Gürdere Ahmet Fevzi İnceöz Bekir Sobacı TRABZON Yusuf Bahadır Kemalettin Göktaş Şeref Malkoç İsmail İhsan Sungur Hikmet Sami Türk TUNCELİ Kamer Genç (Bşk. V.) VAN Maliki Ejder Arvas Mustafa Bayram Şerif Bedirhanoğlu Fethullah Erbaş Şaban Şevli YALOVA Cevdet Aydın Yaşar Okuyan YOZGAT İlyas Arslan Kazım Arslan Yusuf Bacanlı Abdullah Örnek ZONGULDAK Necmettin Aydın Tahsin Boray Baycık ADIYAMAN Mahmut Nedim Bilgiç BURSA Turhan Tayan İÇEL Ayfer Yılmaz İZMİR Ufuk Söylemez TUTANAĞIN SONU |
|