Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

T.B.M.M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 4

 

41 inci Birleşim

20 . 4 . 1996 Cumartesi

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2)

A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü

1. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

B) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

b) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Karayolları Genel Müdürlüğü

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

D) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – Dışişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

E) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. – Ulaştırma Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Telsiz Genel Müdürlüğü

1. – Telsiz Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

F) ORMAN BAKANLIĞI

1. – Orman Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Orman Genel Müdürlüğü

1. – Orman Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

G) TURİZM BAKANLIĞI

1. – Turizm Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

H) SAĞLIK BAKANLIĞI

1. – Sağlık Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

IV. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün, Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2. – Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal’ın, Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak üç oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturum

Rusya Federasyonuna gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı H. Hüsnü Doğan’a, dönüşüne kadar; Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’nun,

Romanya’ya gidecek olan :

Devlet Bakanı Yaman Törüner’e, dönüşüne kadar; Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ın,

Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin,

Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Ölüm cezasına hükümlü :

Taner Keleşoğlu ile Murat Katrağ haklarındaki dava dosyalarının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu; Adalet Komisyonunda bulunan dosyaların Hükümete geri verildiği açıklandı.

Konya Milletvekili Mehmet keçeciler’in :

(2/669), (2/762), (2/1251), (2/1252), (2/1253), (2/1254) ve (2/1349) esas numaralı kanun tekliflerini geri çektiğine ilişkin önergesi okundu; ilgili komisyonlarda bulunan kanun tekliflerinin geri verildiği açıklandı.

1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarılarının (1/285, 1/286) (S. Sayıları : 1, 2) görüşmelerine devam olunarak;

Vakıflar Genel Müdürlüğü,

Diyanet İşleri Başkanlığı,

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,

Adalet Bakanlığı,

Yargıtay Başkanlığı,

Çevre Bakanlığı,

1996 malî yılı bütçeleri kabul edildi.

Millî Savunma Bakanlığı,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

1996 malî yılı bütçeleri üzerindeki görüşmelere devam edildi.

H. Uluç Gürkan

Başkanvekili

Salih Kapusuz M. Fatih Atay

Kayseri Aydın

Kâtip Üye Kâtip Üye

Üçüncü Oturum

1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarılarının (1/285, 1/286) (S. Sayıları : 1, 2) görüşmelerine devam olunarak;

Millî Savunma Bakanlığı,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

İçişleri Bakanlığı,

Emniyet Genel Müdürlüğü,

Jandarma Genel Komutanlığı,

Sahil Güvenlik Komutanlığı,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,

1996 malî yılı bütçeleri kabul edildi.

Cenevre’de yapılan 82 nci Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 176 sayılı Sözleşme ve 81 sayılı İş Teftişi Hakkında Sözleşmenin genişletilmesini öngören Ek Protokolle ilgili olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından, bütçe müzakereleri sırasında, TBMM’ne bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Uluslararası Çalışma Teşkilatı Anayasası gereğince, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul, tezkere eki üzerinde, Genel Kurula bilgi verdi.

20 Nisan 1996 Cumartesi günü saat 10.00’da toplanmak üzere, Birleşime 23.51’de son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Ünal Yaşar M. Fatih Atay

Gaziantep Aydın

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

II. – GELEN KÂĞITLAR

20 . 4 . 1996 CUMARTESİ

Sözlü Soru Önergeleri

1. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in ilaçtan alınan KDV’nin kaldırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/56) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, bekçilerin ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/631) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)

2. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, bozulan otoyollar için alınacak tedbirlere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/632) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)

3. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, Rize-Çayeli Madenli Beldesinde işletilmekte olan madene ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/633) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)

4. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, polislerin çalışma saatlerine ve ücretlerinin iyileştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/634) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)

5. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale İline bağlı köylerin yollarına, içme sularına ve kanalizasyon çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/635) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)

6. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, gıda imalathanelerinin ruhsatlandırılması ve denetimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/636) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)

7. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, gıda imalathanelerinin ruhsatlandırılması ve denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/637) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)

8. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Belediye Zabıtalarına silah taşıma izni verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/638) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 49 arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman Mercümek ile bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin araştırılarak iddia edilen hukuk dışı malî kaynaklarının tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/63) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.4.1996)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 10.00

BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Zeki ERGEZEN (Bitlis)

BAŞKAN – Çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyor; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşimini açıyorum.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) (1)

A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü

1. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

B) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

b) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz. Daha önce alınan karar gereğince, turlar biçiminde görüşülen bütçenin, dokuzuncu turunun müzakerelerine başlıyoruz.

Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet hazır.

Sayın milletvekilleri, dokuzuncu turda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ve bu bakanlıklara bağlı kuruluşların bütçeleri yer almaktadır.

Dokuzuncu turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Dokuzuncu turda söz alan sayın grup temsilcileri: Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Mete Bülgün, Sayın Hayrettin Uzun; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Evren Bulut, Sayın Mehmet Ali Yavuz; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Küçük, Sayın Metin Arifağaoğlu; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Turan Bilge, Sayın Osman Kılıç; Refah Partisi Grubu adına, Sayın Latif Öztek, Sayın Cemal Külahlı.

Bu turda, şahısları adına; lehinde, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; aleyhinde, Sayın Hanefi Çelik, Sayın Ayhan Fırat, Sayın Nezir Büyükcengiz.

Birinci sırada, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Mete Bülgün; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Şimdi, iki çok değerli üye arkadaşımız konuşacaksınız; aranızda görüştünüz mü, sürenizi yarı yarıya mı kullanacaksınız?

(1) 1, 2 S. Sayılı Basmayazı 17.4.1996 tarihli 38 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

METE BÜLGÜN (Çankırı) – 10'ar dakika kullanacağız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki... 10 dakikalık sürenizin bitimine 2 dakika kala sizi uyaracağım; ama, sözümü kesmeyin derseniz, tam 10 dakika bitince sözünüzü zaten makine kesecek.

METE BÜLGÜN (Çankırı) – 1 dakika da ek süre istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ANAP GRUBU ADINA METE BÜLGÜN (Çankırı) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1996 yılı Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak, bütçenin lehinde konuşmak üzere, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığımız, 3 katrilyon 568 trilyon konsolide bütçe tutarından, ancak 22 trilyon 924 milyar 502 milyon lira pay almaktadır. Konsolide bütçenin binde 64'ü olan bu miktar bütçe imkânıyla, Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısı olan köylümüze hizmet götürmeye çalışmaktadır. Bu rakamların, sizlerin de takdir edeceği gibi, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının bütçesi için yetersiz olduğunu söylemek zorundayım. Yine, 22 trilyon 924 milyar 502 milyon liralık Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı bütçesinin yüzde 73'ü personel harcamalarına, binde 40'lık bölümü transfer harcamalarına, binde 28'lik bölümü dış proje giderlerine harcanmaktadır. Bütçenin ancak yüzde 20'lik bölümü, Bakanlığın ana hizmetleri olan tarımın korunması, geliştirilmesi ve araştırılması hizmetlerine ayrılmıştır. Bir an önce tarımda yeniden yapılanmayı gerçekleştirmesi gereken Bakanlığın bütçesinin küçüklüğünün üzerinde durulmasını, Yüce Heyetinizin dikkatine sunmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, son yıllarda, tarım sektöründe kendisinden en fazla söz edilen, ancak popülist politikalar dışında radikal hiçbir tedbir alınmayarak, perişan bir hale sokulmuş bulunan hayvancılık sektöründen söz etmek istiyorum.

Ülkemiz doğal şartları itibariyle hayvancılığa müsait olup, hayvancılık, ülkemiz ekonomisinde de önemli bir yer tutmaktadır. Diğer yandan, gerek millî ekonomiye katkısı gerekse ulusal gelir, istihdam, dışticaret, tarıma bağlı ve tarıma dayalı sanayileri destekleme ve tüketim harcamalarındaki payıyla ve stratejik temel ihtiyaç maddeleri üreten bir sektör olarak hayvancılık, özel olarak ilgi gerektiren bir tarımsal alandır.

Sağlıklı toplumların oluşumunda beslenme önemli bir yer alır. Beslenmenin en önemli yapıtaşı ise, hayvansal proteindir. Son yirmibeş yıllık dönemde fert başına et tüketimi 15,2 kilogramdan 24,5 kilograma; süt ve mamülleri tüketimi 106 kilogramdan 170 kilograma; yumurta tüketimi de 2,3 kilogramdan 7 kilograma yükselmiştir.

Bu sektörde verimliliğin artırılması için, planlı dönemlerde ıslah çalışmaları hızlandırılmaya çalışılmıştır. Bugüne kadar bu çalışmaların tamamına yakını devlet tarafından yürütülmüştür; ancak, arzu edilen seviyede başarıldığını söyleyemesek de, bu çalışmalar sonucunda, 1973 yılında saf ve melez genotiplerin sığır varlığının içinde yüzde 9,42 olan oranı; 1983 yılında yüzde 25,43; 1987 yılında yüzde 32,7'ye ulaşmış; son yıllarda ise, yüzde 40'ları aşmıştır. Verimlilik açısından incelendiğinde, 1974 yılında 60 kilogram olan karkas ağırlığı, 1994 yılında 170 kilograma çıkmıştır. 1974 yılında birim başına yılda 580 litre olan süt üretimi, 1994 yılında 1 600 litreye çıkmıştır. Bir gelişme olduğu inkâr edilemez; ancak, 5 bin litre olan Avrupa ortalaması hatırlanınca, hayvan başına elde edilen verim düzeylerinin, hâlâ yetersiz olduğu görülür.

Ülkemizde, 3,6 milyon tarım işletmesinin yüzde 86'sında, bitkisel ve hayvansal üretim, birlikte, karma şeklinde yapılmaktadır. Sadece, hayvancılık yapılan işletme sayısının oranı ise, yüzde 3'tür. İşletmelerin çoğu, rasyonel olmayan bir büyüklük arz etmekte, çoğunluğu, 1 ilâ 9 büyükbaş hayvana sahip işletmeler oluşturmaktadır. Bu nedenle, çok küçük kapasiteli ve ekstansif çalışan bu işletmelerde, üretimin ekonomik verimlilik seviyelerine ulaştırılması mümkün olmamaktadır.

İşletme büyüklüğü yanında, ülkemiz hayvancılığında, hayvancılıkta belirleyici unsur olan bazı sorunlar mevcuttur. Bu sorunları, yem, ıslah, sağlık, örgütlenme, pazar ve fiyat politikaları başlıkları altında toplamak mümkündür. Bu konu başlıklarıyla özetlenmeye çalışılan, girdiden fiyata kadar, hayvancılıkla ilgili her türlü faaliyetlerde, Tarım Bakanlığımızın, ikibuçuk yıldan beri Bakanlar Kuruluna sevk ettiği 5 kararname bulunmaktadır. Temennim, bu kararnameler ile TİGEM'e ait çiftlikler ve Bakanlık bünyesindeki üretme istasyonlarının özelleştirilmesi veya ortak kullanımına cevaz veren kararnamelerin bu yıl içerisinde çıkarılarak, hayvansal faaliyetlerin hızlandırılmasına bir ivme kazandırılmasıdır.

Yüce Mecliste iki kez, basın ve medyada defalarca dile getirdiğimiz ve ülkemizin millî bir problemi haline gelmiş bulunan iki önemli hususu, yeniden, Yüce Meclisin huzurunda dikkatlerinize sunuyorum.

Ülkemizde, ilk olarak, 1992 yılında ortaya çıkan ve iki ayda söndürülen sığır vebası hastalığı, maalesef, 1993 yılında yeniden, yurda kaçak girişine göz yumulan Pakistan ve İran orijinli hayvanlar vasıtasıyla ortaya çıkmış olup, o tarihten beri yapılan mücadelenin gayri ciddî olması ve üretilen aşılardan netice alınmamış olması nedeniyle, veba, maalesef, söndürülememiştir. Bu hastalığın dört yıldır söndürülememesinin en büyük nedeni, üretilen aşıların çalışmamasıdır. Bunun da sebebi, aşı üretiminde tecrübe kazanmış personelin, partizanca yapılan tayinlerle, rasgele tayin edilmesidir.

Veba, mücadelesi çok kolay olan bir hastalıktır, şap virüsü gibi alt grupları yoktur; ama, eğer, etkin tedbirlerle hızla ortadan kaldırılmazsa, kronikleşir ve aynen grip gibi kalıcı bir hale gelir; korkarım ki, Türkiye, bir yıl içerisinde bu noktaya gelebilir.

Hiçbir zaman felaket tellalı olmadım; ama, konunun içerisinden gelen bir teknisyen olarak, veba probleminin boyutlarını çok iyi biliyor ve yakın gelecekte nelerin olacağını az çok görüyorum ve yine, bir teknisyen olarak, Sayın Tarım Bakanına öneriyorum: Sığır vebasını ortadan kaldırabilmeniz için, aşağıdaki tedbirlerin kesinlikle uygulanması gerekmektedir:

1. Canlı hayvan sınır ticareti yasak olmasına rağmen, sınır illeri valilerinin, insanî nedenlerle, komşu ülkelerden, özellikle vebanın odak noktası haline gelmiş İran'dan, kaçak hayvan girişine göz yummalarına mani olunmalıdır.

2. Kesinlikle, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 2678 sayılı Kanunla değişik, veba ile ilgili hükümleri çok ciddî bir şekilde uygulanmalıdır.

3. En önemlisi, 1992 yılında, Tarım Bakanlığı aşı üretim merkezlerinde çalışan teknisyenler, mutlaka, aynı görevlere geri getirilmelidir. Zira, şu anda, aşı üretim merkezleri ehil olmayan insanların elindedir. Sayın Koruma Kontrol Genel Müdürünün çok iyi bildiği gibi, şu anda, üretilen veba aşısı etkili olmamaktadır.

Son günlerde, ülkemiz hayvancılığında, hiç yoktan sebeplerle ortaya çıkmış bir ekonomik deprem yaşanmaktadır. "Deli dana" adı altında, 21 Mart 1996 tarihinde basında yer alan sansasyonel haberlerle ilgili olarak, Tarım Bakanlığı tarafından, halkımıza yeterli ve doğru açıklamalar zamanında yapılmamış ve buna mukabil, görev alanına girmediği halde, Sağlık Bakanının, halkımıza "et yemeyin, tavuk yiyin" diye beyanat vermesine, Tarım Bakanlığı hiç tepki göstermemiş ve yine, Sağlık Bakanının "İngiltere'den gelen 40 ton et turistlere yedirilmiş" diyerek, aynı zamanda, turizme darbe vurmasına, Tarım Bakanlığımız yine seyirci kalarak, tüm besicilerin, et sanayicilerinin ve turizmin mağduriyetine sebep olmuştur. Zaten, can çekişen hayvancılığımız, sorumsuz Sağlık Bakanının, talihsiz beyanatıyla yıkılmış; buna mukabil de, Tarım Bakanlığı, çiftçisini çaresizliğe terketmiştir. Besicilerin cinnet getirmesine sebep olan, turizm alanında ciddî boyutlarda rezervasyon iptaline neden olan Sağlık Bakanının, koltuğunu, halen muhafaza etmesi ibret vericidir. "Bir deli, bir kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış" atasözü, Türk besicisinin, halen içinde bulunduğu durumu açık olarak ifade etmektedir. Halkımız, et yemekten korkuyor, bunun sonucunda, besici, hayvanını satamıyor ve maalesef, Tarım Bakanlığı, halkımızın, bu korkusunu giderecek bir kampanya faaliyetini halen başlatmamıştır. Gündemi, Sağlık Bakanına terk eden Tarım Bakanımız, bu tutumuyla, besicilerimizi bu sene için sefalete mahkûm etti.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET ATTİLA (Afyon) – Yok öyle bir şey!.. Laf bu!..

METE BÜLGÜN (Devamla) – Sefalet içinde kalan bu insanlar, kimden ve neden medet umacaklardır; bunu, açıkça, Tarım Bakanına soruyorum.

Sayın Tarım Bakanımız, geçiminin tamamına yakınını hayvancılıktan sağlayan Orta Anadolunun bir ilinden milletvekili seçilmiştir; ama, maalesef, bu tutumuyla, Sayın Tarım Bakanımız, hangi ilden milletvekili seçildiğini unutmuş gibi görünmektedir.

Senede 365 gün -sabahın köründe ahıra girip gece yarılarına kadar- güvencesiz, sigortasız çalışan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

METE BÜLGÜN (Devamla) – Bir dakika rica ediyorum, bağlayacağım sözlerimi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

METE BÜLGÜN (Devamla) – ...çoluk çocuğunun geçimini sağlamak için, iki ineğinin boynuzuna bakan, geçimini sağlamak için başka hiçbir alternatifi olmayan bu insanları, nasıl, daha ne kadar bu sefalete mahkûm edebilirsiniz!..

Kırmızı et tüketimi, Amerika'da kişi başına 70 kiloğram, dünya ülkelerinde ortalama 40 kiloğram, Türkiye'de ise, son veriler 6,5 kiloğramı göstermektedir. Kırmızı et yiyen insanlar, enayi midir?!. Kırmızı et yemeyen, gelişmiş, refah içinde yaşayan toplum var mıdır?!.

Gelişmiş ülkelerde, millî gelirin hayvancılıktan sağlanan kısmı, bitkisel üretimden sağlanan kısmının yüzde 50 ilâ 70 arasıdır, tavukçuluğun payı ise sadece yüzde 5'tir. Avrupa Birliği ülkelerinde verilen sübvansiyonların yüzde 60'ı sığırcılığa dönüktür, tavuk için bir sübvansiyon söz konusu değildir. Avrupa Birliğ ülkeleri cahiller midir ki, sığırcılığa bu kadar önem verip yardım ediyorlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, bu durumda bütçeyi gece yarısına kadar bitiremem ki; rica ediyorum Sayın Bülgün.

METE BÜLGÜN (Devamla) – Bağlıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Bülgün, lütfen, lütfen; teşekkür edin.

METE BÜLGÜN (Devamla) – Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben zatı âlinize teşekkür ediyorum.

Bunu, bir gündemdışı konuşmayla ileride telafi ederiz efendim.

Sayın Uzun, bakiye 10 dakikanızı tamamlamak üzere buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA HAYRETTİN UZUN (Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmaya başlamadan önce, saygılarımı sunuyorum ve 10 dakikalık bu süreyi iyi değerlendirmek istiyorum. Enerji konusunu 10 dakika içinde konuşabilmek de, son derece zordur.

Özetle söylemek gerekirse, enerjide geçen dönemden bir açık meydana gelmiştir; hesaplara göre 5 milyar dolarlık eksik yatırım bulunmaktadır ve bu açığı kapatmak için -geleceğin karanlıkta kalmaması açısından- yılda en az 2 milyar dolarlık bir yatırım gerekmektedir. Ama, her şeyden önce karar verilmesi gereken husus şudur :Enerji yatırımlarını hangi kaynaklardan sağlayacağız ve bu yatırımları kimler yapacak?.. Uzun süredir devam eden imtiyaz tartışmaları ile, enerjinin ve ekonominin gerekleriyle, hukukun ihtiyaçlarını çatıştırmamak gerekir; bunları bir anlamda bağdaştırmak gerekir. Fatih, İstanbul'a girerken, papazlar "melekler dişi mi erkek mi" diye tartışıyorlardı; biz de, Türkiye karanlığa doğru hızla yol alırken "enerji yatırımlarında özel teşebbüsün yatırım yapması, imtiyaz mıdır değil midir" tartışmaları içerisinde, karanlığa doğru yol almayalım.

Bunun yanında, enerji konularını konuşurken, Türkiye'nin içinde bulunduğu bölge ve konumu itibariyle, Türkiye'nin dış politikasını da konuşmak gerekir; konuyu, bundan ayrı düşünmek mümkün değildir. Şu anda, stratejik konumu ve enerji konularında enerji köprüsü olma durumunda olan Türkiye'nin, bunu iyi değerlendirmesi gerekir. Bugüne kadar uygulanan politikalarda, bunun öneminin yeterince kavranamadığı ve tam olarak algılanamadığı ve bundan yararlanılmadığı anlaşılmaktadır. 53 üncü Hükümetin, enerji politikalarını yeniden değerlendirerek ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına, bölgenin ihtiyaçlarına, bölgede meydana gelen Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının devam edip etmemesinin buna bağlı olduğunu bilerek, uygun politikaları geliştirmeleri gerekir.

Sayın Başbakanımız, iki gün önce bu Meclis kürsüsünden konuşurken, “kararların, bilhassa, Türkiye için önemli kararların bazı bürokratlarca alındığını ve 53 üncü Hükümetin, bundan böyle kararlarını kendi alacağını, siyasîlerin kararlarına hâkim olacağını ve yanlış kararların yanlış yerlerde alınmayacağını ve bunun için gerekli olanın yapılacağını” belirtmişti. O dönem içerisinde, Türkiye'de petrol politikası yürütülürken, maalesef, Sayın Başbakanın söylediği gibi olmuştur; devletin kurumları ve devletin siyasî mekanizmaları devre dışı bırakılmış, birimler dışında oluşturulmuş, dar, küçük bir grupla Türkiye'nin politikası yanlış yönlendirilmiş ve yanlış noktalara vardırılmıştır.

Değerli Parlamenterimiz Sayın Hikmet Uluğbay tarafından yazılmış güzel bir kitap var. Bu kitabın, sadece son kısmını okumak bile hepimize belli bir fikir verir; o günkü ve bugünkü Türkiye'yi yönetenlerin, yanlış adamların yanlış neler yaptıklarını görmek açısından önemli, o bakımdan.

“Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden, İngiltere ile ihtilaf çıkarmayınız. Bu ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi faydamız olabilir. Kuveyt ve Katar'ı, İngiltere'ye bırakmaya ve zengin Irak Vilayetimizle uğraşmaya karar verdim" diyor Sadrazam Mahmut Şevket Paşa (11 Mart 1913). Aynı dönemde ise "bizim nihaî politikamız, donanmamızın akaryakıt ihtiyacını karşılamada, bu maddenin bağımsız üreticisi ve petrol sahalarının sahibi olmaktır" diyor İngiltere Donanma Bakanı Churchill (17 Temmuz 1913). Yine, aynı tarihlerde "şimdi, Kürdistan'ın ünlü petrol yatakları nedeniyle, yabancı entrikalar başladığı için, kuşkusuz, ciddî sorunlar çıkabilir. İngilizler, her halde, Kürdistan'ı denetimleri altına alabilmek için, Kürtleri Türklere karşı kullanmak isteyeceklerdir" diyor Amerikalı Amiral Bristol(1922). Yine, İngiliz Kabine toplantısının bir tutanağını okuyorum: "Türklerle sorun başladığında, Araplarla dost olacaksın" deniliyor.

Bütün bunlara baktığınız zaman, o günden bugüne, Türk dış politikasının benzer yanlışlıklarla götürüldüğünün örneğini, yine, 2 Mayıs 1995 tarihli bir tutanakta, Amerikalı bir yetkili, Türk Dışişleri yetkilisine şöyle diyor "Peki, Gürcistan üzerinden Bakü-Ceyhan'a destek vermeyi Türkiye lehine açıklarsak, uygun olur mu?" ve Dışişleri yetkilimiz de, "Gürcistan üzerinden Ceyhan'a gidecek hatta işaret etmeyiniz, onu şu anda telaffuz etmeyiniz; Bakü-Supsa'ya desteğinizi açıklayınız" diyor; yani, Türk projesinin aleyhinde olan bir projeye desteği, Amerika'nın Türkiye'ye vereceği desteği önleyici, -bırakın Türkiye'yi, Türk kamuoyunu- Amerika yönetimini de yanıltıcı bir beyanla, Türkiye'nin aleyhine bir sonucun doğmasına yol açılıyor.

Bir yıl boyunca, Türk kamuoyu, yabancı bir firma tarafından geliştirilen bir yanlış projenin peşinde koşturulmuştur, Türk tezi haline getirilmiştir. Türkiye'nin hedefi, petrolün Akdenize taşınmasıyken, Karadenizi hedefleyen bir boru hattına destek verilmiştir; Allah'a çok şükür ki, mâni olunmuştur; yoksa, üste de 250 milyon dolar para verilip, bu projenin yerine getirilmesi sağlanacaktı.

Bu dönem içerisinde baktığımız zaman, gerçekten, çok büyük yanlışlıklar yapılmıştır. 19 Şubatta, “Türk teklifi” diye sunulan teklif, konsorsiyum tarafından reddedilmiştir; son derece basit olan üç şartı kabul etmedikleri için reddetmişlerdir. Bunun karşılığında, yine, devleti yönetenlerin, siyasîlerin -yeni hükümet kurulmakta olduğu dönemde- kimsenin haberi olmadan, yine bir bürokrat, 29 Şubatta bir mektup yazıyor "8 Marta kadar cevap vermezseniz, teklifimiz geri çekilmiş sayılır" diyor; fakat, tatmin olmuyor, 4 Martta, tekrar bir mektup daha yazıyor "eğer, bizimle, önkoşulsuz görüşmeye hazırsanız, gelin görüşelim" diyor. Böyle şey olur mu? Önce, teklifler, şartlar sunuyorsunuz, şartlarınız reddedilince “önkoşulsuz görüşelim” diyorsunuz!.. Bir yıl içerisinde, Türkiye'nin prestiji, bölgede, dünya petrol camiasında Türkiye petrol şirketlerinin, TPAO ve BOTAŞ'ın prestijleri büyük oranda sarsılmıştır.

Rus tezine karşı olan şirket tezleri, Türk tezi gibi yutturularak, ortada bir Türk-Rus rekabeti varmış gibi, Türk-Rus ilişkilerinin gerginleşmesine yol açılmıştır. Türkiye, bu dönem içerisinde, bütün komşularıyla kavga eder hale getirilmiştir.

Şimdi, 53 üncü Hükümetin Başbakanı, bölge ülkelerine, barış çağrısı yapıyor, bozulmuş ilişkilerin, benzer şekilde onarılması gerekiyor.

Benzer yanlışlıklar, şimdi enerji tercihlerinde oluyor. Dediğimiz gibi, Türkiye, nükleer enerji mi kullanacak, hidrolik enerjiden mi yararlanacak, termik enerjiden mi yararlanacak, yoksa doğalgaza dayalı santrallarla mı götürecek, ki, doğalgazın yaygın kullanımı 1987'de başlamıştır ve bırakın şehirleri, ilçelerde, hatta köylerde talep edilir hale gelmiştir. 1987'de başlayan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uzun, kusura bakmayın, çok kısa, ancak 1 dakikalık bir süre verebileceğim. Toparlar mısınız...

HAYRETTİN UZUN (Devamlı) – Bağlıyorum Sayın Başkan, çok önemli, teşekkür ederim.

Evet, Türkiye'nin 2010 yılına doğru 35-40 milyar metreküp gaza ihtiyacı vardır; şu anda, ise 9 milyar metreküp, uzun vadeli kontratlara bağlı gaz anlaşması vardır. Türkiye, bu gaz ihtiyacını tek kaynaktan değil, çeşitli kaynaklardan sağlamalıdır ve bununla ilgili anlaşmalar yapılmıştır. Bu yapılan anlaşmaların gereğinin yerine getirilmesi lazımdır. İran ile yapılan 9 milyar metreküplük bir anlaşma vardır; ama, bu da, yine, benzer şekilde, belirli kesimlerce engellenmeye çalışılmaktadır. Türkiye, İran ile olan siyasî ilişkilerini düzeltsin; çünkü, Türkiye'nin bu doğalgaza ihtiyacı vardır. Ayrıca, bu doğalgaz İran doğalgazı değil, Türkmenistan'ın doğalgazıdır; Türkmenistan İran'a, İran da Türkiye'ye satmaktadır; bu, hem Türkmenistan'ın lehinedir hem de Türkiye'nin lehinedir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum Sayın Uzun.

Sayın milletvekilleri, şimdi Sayın Evren Bulut'u davet edeceğim; ancak, bir hususu belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, sorularımızın takdimi ve cevaplandırılması için, Yüce Kurulun kararıyla belirlenen süre 20 dakikadır. Buna göre, ya sorularınızı alırız, okuturuz, 20 dakika dolunca cevap beklemeden o faslı kapatırız -ki, maslahata uygun olan bu değildir- ya da sorularınızı takdim ederiz, cevaplarını alırız -ki uygun olan budur- ama, bu defa süre yetmeyebilir. Onun için, benim ricam şudur: Arkadaşlarımızın soruları, İçtüzükte de belirlendiği üzere, gerekçesiz, kısa, net olmalı. Şimdi, bazı soruları, biz biliyoruz geçmişten, cevabı tahtında müstetir sorular geliyor; yani, cevabı da içinde var onun. Sadece isimlerinin, işte, falan sayın milletvekili soru önergesi verdi dedirtmenin bence bir anlamı yok; politik anlamı da yok. (Alkışlar) Yani, hem soru sahibi olduğu bilinmeli hem de hükümete, bu noktada, hangi suali yönelttiği bilinmelidir. Ee, onun da zamana ihtiyacı var; birbirimizin hukukuna saygı göstermek suretiyle, çok kısa, çok önemli, çok mübrem gördüğünüz iki soruyu, üç soruyu kısaca sorarsanız, burada beraber okuruz, zabıtlara geçer, belki, sayın bakanlar cevap verme fırsatı bulurlar; ama, cevap vermez... Tabiî, yazılı cevap verme imkânları her zaman vardır. Ben, rahat bir çalışma ortamı olsun diye istirham ediyorum; yoksa, süre kâfi gelmezse, soru sahiplerinin isimlerini zapta geçiririz, sonra, zabıtları inceleyenlerin kafasında, yahu, bu zat acaba ne sormuştu ki diye bir soru da uyanmasın. Yani, hem sualimiz cevaplanmayacak hem de zabıtları okuyanın kafasındaki sual, o istifham kalıp, devam edip gidecek. (Alkışlar)

Ben, teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Evren Bulut; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bulut, uyarmamı ister misiniz efendim?

EVREN BULUT (Edirne) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Süreyi 10 dakika mı kullanacaksınız?

EVREN BULUT – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA EVREN BULUT (Edirne) – Sayın Başkan, sayın üyeler; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, tüm Parlamentoyu, arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Türk tarımının, cumhuriyetten bu tarafa bir yere geldiği söylenemez. Burada da, bunları 10 dakikada anlatma imkânımız yoktur; yalnız, gündeme gelen konular ülkede sansasyon oluyor, gündemden düşünce yine unutuluyor.

Şimdi, Türkiye'de hayvancılık, onbeş senedir kan kaybeden bir meseledir; istatistikî bilgiler de önümdedir, ilim adamlarının da önündedir; ama, en önemlisi, bu işten ekmek kazanan çiftçinin onbeş senedir gündemindedir; süt problemi vardır, yem problemi vardır, hayvan sağlığı problemi vardır, veterinerlik konusu tartışılır, sunî tohumculuk oturmamıştır... Avrupa Birliğine gireceğimiz bugünlerde, bakın Tarım ve Köyişleri Bakanlığının -Sayın Bakanımızı burada uyarıyorum- gümrük birliğine hazırlığı var. Bütün ilgili bakanlıklarda gümrük birliği genel müdürlükleri kurulmuş; yalnız Tarım ve Köyişleri Bakanlığında bir teknik daire başkanlığı seviyesinde yürütülüyor. Tarım eski Bakanı Sayın Hüsnü Doğan zamanından beri -ben, o zaman Trakya Birlik Başkanıydım- kendisiyle tohumculuk üzerinde bazı çalışmalarımız olmuştu. Dünyada komünist sistem yıkıldıktan sonra, tarım terk edildi. Türkiye'de de bu yeni sistemden dolayı, tarımın gerekli tedbirleri alınmadı. Ben, hiç olmazsa gelecekte, burada yaptığımız birkaç yasal düzenlemeden istifade edelim diyorum.

Kasım ayında, Doğru Yol Partisinin azınlık hükümeti zamanında bir hayvancılık kararnamesi çıktı ve yürürlüğe girdi; bu, cumhuriyet tarihinin en kropsiyonsuz (croption); yani, çıkan kredinin direkt hayvan sahibine gideceği bir sistemdir. Eğer, bu sistem, eski sistem gibi olup, 3-5 insanın menfaat sağlayacağı bir sistem olsaydı, takip edilirdi; fakat, görüyorum ki, bu sistemi kimse takip etmiyor.

Bu kararnameyle, hayvancılıkla ilgili olarak 18 trilyon lira kredi çıkmış oldu; 9 trilyonu ferdî kredilere, 9 trilyonu da kooperatiflere verilecekti... Bugün, Kars'ta 107 kooperatif kurulmuştur, Edirne'de 16, şurada bu kadar... Bu sisteme sahip çıkmamız lazım. Hayvancılık, 200-300 trilyon kaynak bulunarak ancak iki senede sağlıklı yere gelebilir. Bakın, biz, bunun 2 trilyonunu bir aydır çıkaramıyoruz. Nereye gidecek bu; her ile gidecek, kooperatiflere gidecek. Yani, yalnız süt mamulü satmak, yalnız et satmak çiftçiyi bundan sonra geçindiremez. Mutlaka, orada kendi sistemlerini kuruyor bunlar, bunların bazılarının süt işletme fabrikaları var; ama, görüyoruz ki, ne milletvekilleri ne hükümetler bu sisteme sahip çıkıyor.

Bunun yanında, hayvan soy kütüğü kanunu çıkardık. Türkiye'de hayvan soy kütüğü yok. Bunun yanında, kapılardan...

Aytaç'ın sayın sahibine buradan söylemek istiyorum -kendisi, belki o zaman bu fabrikayı kurmamıştı- Edirne Gümrüğünden, yıllarca, çürük etler girdi, yıllarca, otobüs kanalıyla etler girdi, sağlıksız hayvanlar girdi; ama, şimdi hiçbir şey yokken bir delidana hastalığı çıkarıyor basın; ne ispatı var ne işareti var.

Biz, Edirne'de Dokuzuncu Canlı Hayvan ve Hayvan Ürünleri İhtisas Gümrüğünü kurduk; ama, maalesef, bir senedir bunu uygulamaya geçiremiyoruz. Orada veteriner oluyor, et kontrolü oluyor. Bunun, batıda olduğu gibi bir de doğuda olması lazım. Yani, buradan, ben, delidanayı önlerim, işte, vebayı önlerim diyemezsiniz. Bu sistemleri kurmadığınız müddetçe, dünyada ne rant yapıyorsa, bu sınırlardan girer; eroin gibi girer, silah gibi girer; çünkü, bu insanlar, bunları para kazandığı için yapıyor.

Fazla vaktim yok, benim söylemek istediğim, birincisi Hükümetimize, ikincisi Meclisimize, üçüncüsü de Bakanlığımıza: Buğday fiyatları gündeme geliyor. Geçen sene buğday fiyatları, Türk çiftçisini ve ülkemizi zarara sokmuştur; çünkü, buğday fiyatları ekmeğe yansımamaktadır; buğday fiyatı ayrı bir şeydir, ekmek ayrı bir şeydir. Kişi başına 200 kilo buğday tükettiğimiz kabul edilirse, ülkemizin, insanlarımızın yalnız 12 milyon ton buğday ihtiyacı vardır. 2 milyon ton tohumluk için, 2 milyon ton da yemek için, 16 milyon ton buğday üretmemiz lazım. Geçen seneki rakamlara göre, 18 milyon ton -afakidir bunlar- buğday üretilecekti; bunlar, millî geliri artırmak için senelerdir yüksek tutulan rakamlardır. Esasında geçen sene, 15,5 milyon ton civarında buğday üretilmiştir; yani, ihtiyacımızı karşılamamıştır.

Şimdi bakalım, çiftçi buğdayı 7 bin liraya sattı da, yiyen kaç liraya yedi?.. 1 kilogram undan, 1 kilo 200 gram ekmek olur, yani, suyu havası derken 4 ekmek olur. Demek ki, geçen sene 12 bin liradan olursa, buğday 48 bin liraya gitti; yani, çiftçi 7 bin liraya sattı, tüketici 48 bin liraya aldı. Bu olay, ayrı bir sistemdir; o, fırıncı, bayi, pazar işi; ama, buğday fiyatları bugün 18 bin liradır, kepek 15 bin liradır. Geçen dönem bunlar sanayiciye alınıyordu -devlet politikaları karma ekonomi olduğu için, birlikler, Ofis, malı alıyordu; ithalat ihracat rejimi de böyle değildi- o zaman çiftçi -bugün kepek 15 bin lira olunca- diyordu ki "benimki enayi ürünü, onunki sanayi ürünü." Şimdi iş değişmiştir; şimdi sanayici de mağdur durumdadır; çünkü, bizim, bugün, dört önemli mahsulü desteklememiz lazımdır. Bu sene, Hükümetin pancar politikası yanlıştır; 4 400 liraya kimse pancar ekmez. Bugün 500 milyon dolar, şeker ithalatına vereceksin, 400 milyon dolar, yağ ithalatına vereceksin, 300 milyon dolar, pirinç ithalatına vereceksin ve bu insanlar da, ekipmanlarıyla, tarlalarıyla, her şeyiyle bunu yetiştirmeye hazır olacak... Bu, bir yanlış politika; çünkü, hayvancılığın temelinde, pancar küspesi ve ayçiçeği küspesi vardır. Bu iki hammaddeyi veremediğin zaman, istediğin kadar hayvan kredisi ver, istediğin kadar hayvan besle, bu protein yüksekliğini hiçbir şeyde yakalayamazsın. Onun için de, yem fabrikaları, mermer tozu, vitamin koymuyor, kepekle hallediyor ve hayvancı da, dünyadaki karkas ağırlıklarını yakalayamıyor.

Tarım politikasına gelince; Tarım Bakanlığımızın elinde bir buğday var, bir de çeltik var. Tarım Bakanlığı, bugün bir KİT olmuş; 54 ziraî araştırma kurumu çökmüş. Mutlaka, bunların sayısını 10'a indirip, bazılarını kapatmak lazım. 58 ziraat çiftliği var; bunlar ne iş yapıyor? TİGEM, bugün, tohum yetiştiriyordu. Zirai Donatım, bugün, bir şeye kavuşmamış; bütçeden 7 trilyon lira götürüyor. 2,5 milyon ton kapasiteli kapalı depoları var, duruyor ve Ofis de, buğdayı yere atıyor. Yani, sisteme başlamışız...

Ben, bugün, Tarım Bakanlığının durumuna üzülüyorum; 23 trilyonun 20 trilyona yakını cari giderler... Yalnız süne ilaçlaması için 1 trilyon 200 milyar lira lazımdır. Eğer, sen, hastalıklarla mücadele edemezsen, Türkiye'de alacağın bütün ürünü de değerlendiremezsin. Geçen sene bunların sıkıntısını gördük. Bu sene, Sayın Bakanımız bu konuya öncelik tanıdı. Türkiye'nin çiftçisi, ne hastalıklarla mücadele edecek bilgiye ne de imkâna sahiptir; çünkü, bu mücadelenin çoğu uçakla yapılır. Eğer sen bugün o buğdayı ilaçlamazsan, yarın karşına süneli bir buğday çıkacak; tüccar almayacak, fabrika sahibi almayacak, fırıncı "buğday yayılıyor" diyecek ve bir kaos yaşanacak; ama, işte, bütçeler 3 trilyon lira ile hayvancılığı halledecek, bütün biyo-ilaçlamayı halledecek, mücadeleyi yapacak... Bu mümkün değildir. Bütçelerimizden, buna daha çok kaynak aktarmamız lazımdır.

Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız buradayken, şunu söylemek istiyorum: Türk çiftçisini, tarımsal sulamalarda desteklemeliyiz. Dört senedir, Adana'da, Ege'de, Urfa'da, Trakya'da, tarımsal sulama sistemleri kurulmuştur. Geçen sene, bu sulamalar, mazotun onüçte birine yapıldı; yani, 13 milyar liralık mazot yerine 1 milyar liralık elektrik yakılıyordu. Bundan vazgeçildiği görülüyor. Bunlardan büyük şikâyet var. Binlerce pancar motoru çalışıyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EVREN BULUT (Devamla) – Sürem bitti mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Efendim, gönlümdeki süreniz bitmedi; ben şimdi, onu tamamlayacağım.

Size, 1 dakika daha süre veriyorum; buyurun.

EVREN BULUT (Devamlı) – Şimdi, ben, şunu söylemek istiyorum: Zorunlu tarım sigortasını Hükümet Programına koyduk. Türkiye, açık bir şemsiye; işte, bazen Gaziantep'te, Maraş'ta, Ege'de sel oluyor, dolu oluyor; bazı arkadaşlarımız çıkıyor, “devletin böyle bir kaynağı yok” diyorlar. Hükümetin programında tarım sigortası vardır.

Gübre sübvansiyonunu biz, kasım ayında, yüzde 50'ye çıkardık. Bunun Ziraat Bankası tarafından ödenmesi lazımdır. Bakanımıza da şunu söylüyorum: Eğer, Türkiye'de, tarım politikası desteklenmezse, Türkiye'nin yüzde 44 olan bu nüfusu İstanbul'a hücum edecek, İzmir'e hücum edecek, soyluların da huzuru kaçacak; onun için, bizi destekleyin, biz toprakta kalalım.

Bize yardım edenlere, hepinize, Türk çiftçisi adına teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bulut, teşekkür ediyorum.

METE BÜLGÜN (Çankırı) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili, firmamın ismiyle bana hitap etti; çok kısa bir cevap verme zarureti hâsıl olmuştur.

BAŞKAN – Efendim, yerinizden buyurun; lütfen iki cümleyle...

METE BÜLGÜN (Çankırı) – Firmam Aytaç, ithalata kökten karşıdır; bunun için yatırım yapmıştır; 116 milyon dolarlık hayvancılık yatırımı yapmıştır; ithalata kökten karşıdır; ama, bu ithalat, hükümet politikasıdır; durması için de her türlü çabayı gösteriyorum; burada da gösteriyorum, sosyal hayatta da gösteriyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bülgün.

Şimdi, siyasî literatürümüze bir de “kökten karşıcılık” girdi.

Efendim, bakiye süreyi tamamlamak üzere, Sayın Mehmet Ali Yavuz; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı kuruluşlarda, bugüne kadar emeği geçen herkese, hizmetlerinden dolayı, şükranlarımı sunuyor; ölenleri de rahmetle anıyor, bu duygularla sözlerime başlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde, ANAP Grubu adına konuşan arkadaşlarımız, şahsî hesaplarını bir kenara bırakmalıydılar; ortak bir hükümetin bütçesini gruplarımız adına savunuyoruz. Eleştirmek güzel bir şey; benim de geçmişle ilgili eleştireceğim çok şey vardır; ama, burada, bunları konuşmamalıydık. (DYP sıralarından alkışlar) Bu arkadaşlarımın konuşmalarını talihsizlik olarak yorumluyorum.

Hazar Petrolleri Anlaşmasıyla, Çiller Hükümeti, Türkiye'yi, dünya petrol devleri arasına sokmuştur; ayrıca, Türkiye'yi, denizlerde petrol arayan ülkeler grubuna dahil etmiştir. Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İngiltere, Norveç ve Azerbaycan'la birlikte bir anlaşma imzalamıştır. Bunun kadar önemli olan bir husus da, konsorsiyumda her üyenin, hisse nispetlerine bakılmaksızın bir oya sahip olmasıdır. Bu nedenle, doğudan batıya gidecek boru hatlarının Anadolu'dan geçirilmesi son derece önemli bir avantajdır. Bütün bunlar görmezlikten gelinerek, küçük, parti hesaplarıyla konuşulması, yalnız konuşanların değil, ülkenin ve hükümetin de talihsizliğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de enerji sektörünün görünümüne bakmak istiyorum. Türkiye'nin enerji anapolitikası, ülke enerji ihtiyacının, amaçlanan ekonomik büyüme, sosyal kalkınma hamlelerini desteklemek ve yönlendirmek üzere, zamanında, yeterli, güvenilir şekilde ekonomik koşullar ve çevresel etki de göz önüne alınarak sağlanması olarak belirlenmiştir. Ülkemizin, gelişmiş ülkeler arasında layık olduğu noktaya gelebilmesi, sosyal ve ekonomik kalkınmayı sağlayabilmesi için, gerekli olan enerjiyi, zamanında ve yeterli olarak sunması şarttır. Bunun sağlanabilmesi ise, sektörde gerçekçi politikaların saptanmasına ve politikaların gereklerinin yerine getirilmesine bağlı bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, görüşlerimi, Grubum adına arz etmek istiyorum. Ülkemizde, su ve toprak kayıplarının geliştirilmesi amacıyla, kalkınma planları gereğince yapılan yatırımların büyük bir bölümü DSİ tarafından gerçekleştirilmekte olup, kuruluşun faaliyet alanına giren konular teknik karakterleri bakımından büyük su işleri projeleri ile küçük su işleri denilen taşkın koruma, kurutma, yerüstü ve yeraltı suyu sulamalarıyla alçak baraj, yani göletler yapımı olarak adlandırılmaktadır.

Ülkemiz, 26 adet akarsu havzasına ayrılmış olup, bu havzalarda yapılan etütler sonucu, tarım arazisi, 28,05 milyon hektar olarak tespit edilmişse de, bu miktar alanın ekonomik olarak sulanabilir kısmı 8,5 milyon hektardır. Halen, 1996 yılı başı itibariyle net 4 091 152 hektarlık tarım alanı sulamaya açılmış, bunun gerçekleştirilmesi, DSİ, Köy Hizmetleri ve halk sulamaları şeklinde devam etmektedir.

Hidroelektrik enerji potansiyeli olarak inşaatı sürdürülen baraj ve HES projelerinin ikmal edilmesi ile mevcut 36 354 milyar kilovatlık enerji üretimine 2 013,6 megavat kurulu güçteki santralla, yılda ortalama 5 921 milyar kilovat katkıda bulunulacaktır.

Yeraltı suyu olarak da Genel Müdürlüğümüzce, 1995 yılında, sulama kooperatifleri adına 231 adet işletme kuyusu ile 8 615 hektar alan, DSİ sulamaları kapsamındaki 16 adet işletme kuyusu ile de 920 hektar olmak üzere, toplam 9 535 hektar alan işletmeye açılmıştır. Bu faaliyetler 1996 yılında da devam edecektir.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (1996–2000 yılları arasında) DSİ ve Köy Hizmetleri olarak, toplam 735 bin hektarlık alanın sulamaya açılması planlanmış olup, bu alanın 625 bin hektarının DSİ Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. Planın hedefine ulaşması bakımından, kuruluşça, 1996 yılında hedeflenen 60 bin hektar alanın sulanması için ihtiyaç duyulan ilave ödenek temin edilmelidir. Böylece, 50 bin hektar alan daha sulamaya dahil edildiğinde 110 bin hektar alan sulanabilir duruma gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP konusundaki görüşlerimi arz etmek istiyorum. GAP, Fırat ile Dicle Nehirleri üzerinde yapımı öngörülen barajlar, hidroelektrik santralları ve sulama tesislerinin yanı sıra, kentsel ve kırsal altyapı, tarımsal altyapı, ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık ve konut gibi konulardaki yatırımları da içine alan, sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesini değil, tüm ülkemizi etkileyecek değişimleri de beraberinde getirecek, çok yönlü entegre bir kalkınma projesidir.

Bu bölgedeki baraj ve sulama çalışmalarının bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Çünkü, ekonomiye olan katkısı çok büyük olacaktır. Bugün, mahsulde, ekonomiye katkı yönünde 1'e 3 oranında bir artış sağlanmıştır. Burada, tohum, gübre, ilaç, taşımacılık, tasnif ve depolama konularındaki hızlı bir gelişmeyle, bölge ekonomisine büyük bir katkı sağlanmış olacaktır. Böylece, GAP kapsamında, sulamadan beklenen sosyal ve ekonomik etkiler, bölge bazında kendini hızla gösterecektir. Tüm faydaları gözetildiğinde, GAP içinde yer alan tüm projelere gereken önem verilmelidir.

GAP kapsamındaki tesislerin yapımı için, 1995 fiyatlarıyla, toplam 544 trilyon harcanacak olup, halihazırda yüzde 49'luk gerçekleşmeyle, 264 trilyon lira harcanmış bulunmaktadır.

Türkiye'nin en büyük ve çok yönlü bir gelişme projesi olan GAP, bölgedeki ekonomik ve sosyal yaşamı büyük ölçüde etkileyerek, tarım ve sanayi alanlarında geniş iş olanakları sağlayacaktır. GAP, aynı zamanda, ulusal ekonomiye -1995 değerleriyle- sulama faydası olarak yılda 42 trilyon TL, enerji faydası olarak da 56 trilyon TL olmak üzere, toplam 98 trilyon TL katkı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP'tan sonra, ülkemizin gözbebeği olan en büyük projelerden biri de Konya Ovası Sulama Projesidir. Konya Ovasını, Beyşehir Gölü sularıyla sulama fikri Osmanlı devrinde gündeme gelmiş ve Almanlar, 1900'lü yıllarda, 200 kilometrelik kanalla, Beyşehir Gölünün sularını Konya Ovasına akıtmışlardır.

Konya Ovasında, bunun dışında, Demokrat Parti İktidarı döneminde başlanan barajlar yapılmış; ancak, ovanın büyüklüğü karşısında, yine de yeterli su kaynağı olamamışlardır. Yapılan etüt ve planlama çalışmaları sonucunda Beyşehir Derebucak Barajı, Suğla Gölü Depolaması Barajı ve Göksu Nehrinden Konya Ovasına su akıtılması projeleri gündeme gelmiştir. Bunların bir kısmı ihale edilmiş, bir kısmı da ihale edilmektedir. Burada özellikle Göksu Nehri havzasından 543 milyon metreküp suyun Konya Ovasına akıtılmasıyla 100 bin hektar alan sulamaya açılacaktır.

Ülkemizde GAP'tan sonra en büyük sulama projeleri de, Konya Ovası sulama projeleridir. Harran'ın Fıratla bütünleşmesi ne ise, Göksu Nehrinin de Konya Ovasıyla bütünleşmesi odur.

Ayrıca, Orta Anadolu'nun 11 ilini kapsayan Fırat Nehrinden Kızılırmak aracılığıyla yılda 10 milyar metreküp su getirilmesi projesi de gündeme getirilmelidir ve etüt ve planlama çalışmalarına başlanılmalıdır.

DSİ'nin Enerji Bakanlığına bağlanmasını da çok olumlu bir tasarruf olarak görüyoruz. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün tekrar yuvaya dönmesinden ötürü memnun olduğumu, özellikle üstüne basa basa belirtmek istiyorum.

Sayın Başka, değerli milletvekilleri; küçüksu işlerinden gölet ve sulama kooperatiflerinin kuyu açım çalışmalarına özellikle hız verilmelidir. Milletimizin, özellikle köylümüzün, fakir fukaranın yüzünü güldüren bu hizmetler desteklenmelidir.

Burada nükleer enerji üzerinde de bazı görüşlerimi arz etmek istiyorum. Nükleer enerji, mutlak surette ülkemize gelmelidir ve nükleer enerji santralları kurulmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Nükleer enerji santralları ülkemizde kurulmalıdır. Bu projenin kapsamında çevre tedbirleri de vardır. Çevreye zarar verecek diye bu santrallardan vazgeçemeyiz. Uluslararası yüksek teknoloji, sağlıklı çevre ve halkın güvenliğini ön planda tutan nükleer santrallar kurulmalıdır. TEAŞ yatırım programında yer alan 1 000 megavatlık nükleer enerji santralının kurulmasını özellikle istiyor ve destekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TEDAŞ' ın tarımsal sulamaya yönelik çalışmalarını takdirle karşılıyoruz. Son yılların çok kurak geçmesi, yerüstü suyu bulunmayan yörelerde çiftçimizi, yeraltı suyundan faydalanma yoluna itmiştir. Yeraltı suyu bulunan yörelerimizde, DSİ'den ruhsat alınarak açılan özel sondaj kuyularına elektrik enerjisi verilmesi, çiftçimize büyük ekonomik faydalar sağlamaktadır. Çiftçimizin yüzünü güldürecek olan bu tür çalışmalar, ekonomiye büyük faydalar sağlamaktadır. Susuzluktan kavrulan yörelerimize can ve hayat veren bu tür kuyuların enerjisinin sağlanmasına devam edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Lütfen...

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Ege ve Orta Anadolu Bölgelerinde, bu çalışmalar başarıyla devam etmektedir. Ayrıca, TEDAŞ'ın sulama kooperatiflerine ucuz elektrik vermesi de tekrar gündeme gelmelidir.

Bu duygularla, Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yavuz, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, istirhamıma rağmen, sualler çok uzun geliyor.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Refahtan geliyor...

BAŞKAN – Efendim, ben, 550 kişilik Sayın Genel Kurula hitap ediyorum.

Sayın Küçük, siz de süreyi ikiye bölüyorsunuz değil mi ?..

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Küçük.

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bütçesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimi sizlere sunmadan önce, Yüce Meclisimizi ve televizyonları başında bizi izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, yeryüzünde yarattığımız tüm zenginliklerin temelinde, tarım ve hayvancılık vardır; çünkü, insanoğlunun ilk öğrendiği üretim biçimi, doğada beslenme sorununu çözmek için topladığı bitkilerin tohumlarını ekmek suretiyle toprağı işlemektir ve o bitkileri çoğaltarak, ilk katma değeri yaratmıştır. Daha sonra da, avlanmak suretiyle etinden yararlandığı bazı hayvanları evcilleştirmekle, onları, kontrolü altında çoğaltmış, elde ettiği fazla üretimi, başka malların değişiminde kullanmıştır. Dolayısıyla, sahibi olduğumuz, insanoğlunun bugün sahibi olduğu tüm zenginliklerin kaynağında, tarım ve hayvancılık vardır. Bugün yaratılan zenginliğin, tarım ve hayvancılığa kesinlikle borcu vardır. Bu borç hiç mi hiç bitmeyecektir; çünkü, insanoğlunun beslenme sorunu hiç bitmeyecektir.

Ülkemiz, 78 milyon hektar toprakla, çok az ülkeye nasip olan iklim yapısıyla, önemli bir tarımsal potansiyele sahiptir. Sulanabilir topraklarımız 8,5 milyon hektardır; ama, bugün, maalesef, bu toprakların yarısını bile sulayamıyoruz.

Tarım, ülkemiz için ekonomik ve sosyal açıdan çok önemlidir; hatta, sosyal hayatımızın sigortasıdır. Kuru tarım, artık, insanları geçindirememektedir. İnsanların kuru tarımla yaşamlarını devam ettirebilmesi için hayvancılığa ihtiyaç vardır; hayvancılık da tarımın sigortasıdır. Ülkemizde, tarım ve hayvancılıktaki gelişme verileri, maalesef, ya gerilemekte ya da genel gelişmenin çok altında kalmaktadır.

Bugün, Türkiye'yi, onbeş yıldır tarım ve hayvancılığa üvey evlat muamelesi yapan, tarımı desteklemeyi neredeyse ilkellikle eşdeğer kabul eden bir anlayış yönetmektedir. Planlamadan vazgeçilmiştir. Bu nedenle, Türkiye'de, çiftçimiz ne ekeceğini bilememekte, istikrarlı bir büyümeyi de, maalesef, yakalayamamaktadır. Daha önce, kendi kendine yeten bir tarım ülkesi olan ülkemiz, bugün, potansiyel bir bitki ve hayvan ithalatçısı ülke konumuna düşmüştür.

Tarımsal üretime elverişli olan ülkemiz, en büyük zenginlik kaynağımızdır. Ülkemizin coğrafyası müsaittir, iklimi uygundur, insangücü fazlasıyla bulunmaktadır, bilgi altyapımız vardır; hatta, işsiz 20 bin adet de ziraat mühendisimiz vardır; teknik altyapımız mevcuttur. Tüm bu birikimlere rağmen, nedense bir türlü helvayı yapamıyoruz.

Ülkeyi onbeş yıldır "tarım da olmadan ülkeyi yönetebilirim" zihniyeti idare etmektir. Sanayi toplumu olmak elbette güzeldir, en büyük katmadeğer oradadır; ama, var olan zenginliğimizi maksimum üretime dönüştürmeden sanayimize hammadde ve kaynak bulabilmemiz mümkün müdür?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;bugün, toplam tarımsal üretimdeki bitkisel üretimin payı yüzde 67'dir; hayvansal üretimin payı ise, sadece yüzde 25'tir. Gelişmiş ülkelerde bu oran tam tersidir. Ülkemiz, bu dengeyi süratle tersine çevirmelidir. Ot ve sanayi bitkileri üretimini artırarak, bitkilerini yem yapıp ete, süte çevirmeli, daha çok katma değer yaratarak, köylünün daha da zengileşerek daha çok üretmesini mutlak surette sağlamalıdır.

Hayvancılıkta, son yıllarda, tüm üretim verileri olumsuz gelişmektedir. Bir tek süt üretimi göreceli bir artış göstermiştir, bu da ırk ıslahı çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Ülkemizde, olağanüstü bir çalışmayla yaratılan bu imkânı, veteriner sağlık teknisyenleri ve veterinerler, Türk çiftçisine sunmuşlardır. Mesailerini zorlayarak yaptıkları bu özverili çalışmadan dolaylı, Türk çiftçisi adına, kendilerine teşekkürü borç biliyorum. Maalesef, suni tohumlama paralı hale getirilerek, bu iyi gidişin de duracağı anlaşılmaktadır. Bu karardan dönülemeyeceğine göre, suni tohumlama ücretlerinin, köylüye geri ödenmesini ve bu konuda sübvansiyon sağlanması gerektiğine inanıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hayvancılık politikasının özü, süt politikasıdır. Süt, hayattır. Süt değerlendirildiği ölçüde hayvancılık gelişir. Süt üretimi teşvik edilmeli; ama, bugün kişi başına süt tüketiminin 12 litre/yıl olduğu ülkemizde, bu oran, çok kısa bir sürede 25-30 litrelere çıkarılmalıdır. Çünkü, süt tüketimi ve süt ürünleri tüketimi alışkanlıklarını geliştirmeden ülkemizi, hayvancılığı ihya etmenin ve insanlarımızı sağlıklı beslemenin imkânı yoktur. Çünkü, bu, gelişmiş ülkelerde 150 litre/yıl dolayındadır. Süt üretiminin devam edebilmesi için 1 litre sütle 1,5 kilogram sanayi yemi alınabilmelidir. Bu oran da, süt fiyatının asgarî 32-35 bin lira olmasını gerektirmektedir. Bugün için 3 bin Türk Lirası olan destekleme priminin, asgarî 10 bin Türk Liraya çıkarılması, hayvancılıkta gerilemenin durması için şarttır.

Etin maliyeti de bugün 300 bin Türk Lirası dolayındadır. Son günlerde ortaya çıkan hastalık söylentileri, 280 bin Türk Lirası olan et kesim fiyatlarını, maalesef, 200 bin Türk Lirasına geriletmiştir. Bu, Hükümetin yanlış politikasından ve net politika koyamamasından kaynaklanmıştır. Bedelini de, hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız ve hayvancılık sektörü ödemektedir. Bu nedenle, Hükümet tarafından, üretimin 80 bin Türk Liralık kaybının, destek olarak, üreticilere mutlaka ödenmesi gerekmektedir.

Hayvansal ve tarımsal ürün ithalinden, zorunluluk olmadıkça mutlaka vazgeçilmelidir. Bu, hem dövizimizin dışarıya gitmesine neden olmakta hem de daha sonra, canlı hayvan ithaline neden olarak, yarın gümrük birliğinde yarışacağımız ülkelerin çiftçilerine kan vermektedir.

Ülkemiz, damızlık üretimi için yeterli bilgi ve deneyime sahiptir. Damızlıkları, mutlaka kendimiz üretmeli ve hayvancılara, düşük faizli ödeme koşullarıyla satmalıyız. Bu dalda faaliyet gösteren sektörün kaymağını yiyen sanayi kuruluşlarına, damızlık üretimi yapma konusunda ciddî dayatmalar ve zorunluluklar getirilmelidir.

İşsiz ziraat mühendisi kardeşlerimize, sektör içinde yatırım ve üretim yapmak kaydıyla, düşük faizli krediler verilmeli, gerekirse, kamuya ait üretme çiftlikleri, bu kardeşlerimize, üretim yapmak kaydıyla kiralanmalıdır.

Tavukçuluk, günümüzde olumlu gelişen tek sektördür. Ülkemiz, Avrupa standartlarında piliç ve yumurta üretimi yapmaktadır; bunu da, sözleşmeli yetiştiricilik geliştirmiştir. Bu anlayışın, büyükbaş hayvancılıkta da uygulanması için, sektörün büyük firmalarına bu konuda destek verilirken, bir yandan da, bazı dayatmalar içine mutlaka girilmelidir. Böylece, elinde sermaye birikimi olmayan; ama, üretim için yeterli tesisi olan üreticiler, yeni bir iş alanı bulacaklar ve önemli bir istihdam alanını da, bu insanlara yaratmış olacağız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin sanayi ülkesi olması için tarımdan vazgeçmesine kesinlikle lüzum yoktur. Bugün, Hollanda'nın büyük sanayi devletlerinden biri olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün, Hollanda, 30 milyar dolarlık, tarım ve hayvancılığa dayalı ürün ihraç etmektedir. Bu, bizim toplam ihracatımızın neredeyse birbuçuk katıdır. Hollanda'nın coğrafyasıyla ülkemizi karşılaştırdığımızda, ülkemizin, ne kadar büyük bir tarımsal zenginlik potansiyeline sahip olduğu da çarpıcı bir şekilde görülmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin tarım potansiyeli, yeraltında petrolleri yatan; ama, fakirlik çeken Orta Asya ülkelerinin çektiği fakirlikten hiç de farklı değildir. Bizim, görülen bu zenginliğimizi mutlaka ortaya çıkarmamız gerekmektedir. Süratle tarıma destek ve kaynak aktarılmalıdır. Üretim ve tüketim mallarındaki KDV oranı derhal yüzde 1'e indirilmelidir. Devlet, özellikle süt fiyatlarına mutlaka olumlu yönde müdahale etmelidir. SEK'in özelleştirilmesiyle, devletin fiyatlara müdahale imkânı kalmamıştır. Böylece, Türkiye'de süt politikası, maalesef, dört beş büyük holdingin keyfine bırakılmıştır.

9 Ağustos 1995 tarihli ve 22369 sayılı Resmî Gazeteyle, Damızlık Süt Sığırları Yetiştiricileri Birliği kurulmuştur. Bu birlik, ivedilikle, fonksiyonel bir nitelik kazanmalı ve süte mutlaka taban fiyat verilmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım Bakanlığının, bu bütçesiyle bunları gerçekleştirmesi elbette mümkün değildir. Hükümet Programında, tarım ve hayvancılığa, zaman içerisinde, desteklerden vazgeçilerek, dünya rekabetine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN – Hayır efendim, lütfen saygılarınızı sunun.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Efendim, herkese 1 dakikalık ek süre veriyorsunuz, ben de 1 dakika ek süre rica ediyorum.

BAŞKAN – Zaten ben de 1 dakika süre veriyorum efendim.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – 1 dakika bana yeterli.

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Bugün, gelişmiş ülkeler tarım ve hayvancılığa, yüzde 100'lere varan destekleme yapmaktadır. Eğer, gerekli önlemler alınmazsa, ülkemiz tarım ve hayvancılığı Avrupa Birliğine kurban edilecektir. 25 milyon insanın feryadı kulaklarımızı çınlatıyor. Bu çığlığa kulak verin, milletin efendisi köylümüzü Gümrük Birliğine kurban etmeyin.

Ülkemiz bitkileri açtır, yeterli sulama ve gübreleme yapılamamaktadır. Yeterli bitki yetiştiremediğimizden hayvanlarımız da açtır. Bu gidişle, bu hayvanlar galiba bu insanları yiyecektir; ama, bu insanların kimi yiyeceğini de zaman gösterecektir. Ülkemizde, yeterli hayvan yetiştiremediğimizden insanımız açtır; insanlarımız yeterli et, süt ve yumurta tüketememektedir. İnsanlarımız, protein ihtiyacının yüzde 50'sini ekmekten karşılamaktadır. Üreticimiz perişandır.

Son olarak şunu belirtmek istiyorum; günlerdir kamuoyunu meşgul eden deliinek hastalığı ülkemizde var mıdır yok mudur? Yoksa, bu konuda Hükümet doyurucu bir açıklama yapamadı. Bence bu hastalık ülkemizde yoktur. Olmaması için de, canlı hayvan ve parça et ithalatı yapılmaması gerekmektedir. Ülkemizde, inekler ve danalar delirmedi; ama, eğer aynı anlayış devam ederse -ki, öyle gözüküyor- tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanlar delirecektir...

Yüce Meclise ve halkımıza saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Küçük, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Metin Arifağaoğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 1996 malî yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yüce Meclisin sayın üyelerini ve televizyonları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımı sevgilerle, saygılarla selamlıyorum. Bir hafta sonra, 27 Nisan günü başlayacak olan Kurban Bayramını, tüm vatandaşlarımın sağlık, mutluluk ve huzur içinde kutlamalarını diliyorum.

Enerjinin, ülke gelişmesi, sanayileşmesi ve ferdin huzuru açısından önemi oldukça büyüktür. Türkiye'yi karanlıkta bırakmaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Elektrik, uygarlıktır, sanayileşmedir, her şeydir. Fert başına düşen elektrik tüketimi, ülkelerin gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olmuştur; bu nedenle, enerji üretim ve tüketim oranları uygar dünya düzeyine çıkarılmadığı sürece, gelişmişlikten söz etmek olanaksızdır.

Ülkemizde, enerji tüketimi, üretimden daha hızlı artmaktadır. Ülkemizi bu tehlikeli durumla karşı karşıya bırakmamak için, inşaat halindeki barajları bir an evvel bitirmek ve yeni barajlara başlamak, ana hedefimiz olmalıdır. Ancak, bütçenin olanakları yetersizdir gerekçesiyle, ülkeyi enerji sıkıntısına veya karanlığa boğmaya hakkımızın olmadığı da gerçektir.

Türkiye'nin enerji üretimine baktığımızda, taşkömürü üretimi düşmekte, linyit artmaktadır; hidroelektriğin payı yükselmektedir; güneş enerjisinin payı, oldukça azdır; jeotermal enerjinin kullanılmasından ise söz edemiyoruz. Bu tablo karşısında, Türkiye'nin, gelecekte, enerji darboğazına girme, ciddî finans sıkıntısı ve çevre sorunları yaşayacağı ihtimali kaçınılmazdır. Hem çevreyi koruyabilmeli hem de enerji ve üretimini artıran enerji politikasını, katılımcı, demokratik bir yaklaşımla oluşturabilmeliyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; enerjide, ekonomide, temel tercihlerde akılcı yeni düzenlemeler yapılmadığı sürece, sorunları aşmamız mümkün değildir. İthal kaynaklı girdilerle yapılacak enerji üretim tesislerinden kaçınmanın ve hidroelektrik santrallarının, linyit santrallarının yapımına devam etmenin uygun olacağı aşikârdır.

Barajlardaki duyarlılığı ve çalışmalarından ötürü, Devlet Su İşlerini kutluyorum. Bütçe olanaklarının dışında, bazı konsorsiyumların kredi temini olanaklarıyla çalışmalar yapmış ve bazı projeleri önemli seviyeye getirmiştir. Bunlardan biri de, Artvin Deriner Barajıdır. Bu baraj, sadece enerji üretimiyle kalmayacak, ekonomik, sosyal, kültürel yönleriyle büyük bir bölgesel kalkınma projesini oluşturacak ve Artvin'i, göç verir bir il olmaktan kurtaracaktır.

Bu ve buna benzer projeleri desteklediğimizi, açık ve net olarak ifade etmek istiyorum; ancak, anahtar teslimi, dolar bazında fiyat verilen bu projelerde, keşif bedellerinin sağlıklı yapılması ve yapımı üstlenecek konsorsiyuma, kabul edilebilen bir tenzilat uygulanarak, bulunacak yapım bedelinin dolara dönüştürülmesi esas olacaktır.

Çoruh Nehri üzerinde 11 adet baraj projesi bulunmaktadır. Bu projelerden birincisini oluşturan Deriner Barajına, bütçe olanaklarının imkân vermemesi nedeniyle, kredi bulma veya borçlanma modeliyle, bundan önceki hükümetin ve özellikle Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün çalışmalarını takdir ve şükranla karşılıyor, 53 üncü Hükümetin, bu projeyi devam ettirmesini ve üç dört ay içinde inşaata başlanmasını bekliyoruz, istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, çok kısa olarak istimlak bedellerine değinmek istiyorum. Vatandaşın gayrimenkulünü istimlak edeceksin, yıllarca süren tezyidi bedel davası sonucu hak ettiği, ilama dayalı parasını ödemeyeceksin, sıraya koyduk, bekleyin diyeceksin. Bu, son derece haksızlık, vatandaşın mülkiyet hakkının devletçe gaspıdır. Yüzde 30 kanunî faizle, vatandaşın parasını çalıştıracaksın, diğer taraftan, büyük rantiyecilerden, devlet tahvili karşılığı aldığın paralara, yüzde 120 veya yüzde 150 faiz ödeyeceksin!.. Bu, çifte standart değil midir?.. Devletin, vatandaşa olan borcunun acilen ödenmesi gerekmektedir.

Biraz olsun elektrik fiyatlarına değinmek istiyorum. Mevcut elektrik fiyatlarıyla, bölgelerarası gelişmişlik farkını ortadan kaldıramazsınız. Kalkınmada öncelikli illerde 1 kilovat/saat elektriğin fiyatı, meskenlerde 4 500 lira; saat 06.00 ve 17.00 arasında, sanayide 4 010; diğer illerde, meskende 5 250 lira, sanayide 4 685 liradır. Bu fiyatlardan, şuraya varmak istiyorum: Kalkınmada öncelikli illerde, diğer illere göre, elektrik, yüzde 17 daha ucuzdur. Bu yeterli midir; hayır, yeterli değildir.

Elektrik üretiminin büyük bir kısmı doğudadır. Elektrik, doğudan batıya taşınmaktadır. Enerji nakil hatlarındaki kayıpları, doğuda yaşayanların vermemesi gerektiğini düşünürsek, kalkınmada öncelikli illerle diğer iller arasında bir fark kalmamaktadır.

Doğuyu, göç verir durumdan kurtarmak, sanayileşmeyi bu tarafa yöneltmek ve özel sektörün, kalkınmada öncelikli yörelere yatırımını teşvik için, hiçbir şey veremediğimiz doğuda yaşayan cefakâr ve vefakâr halkımıza, hiç değilse elektiriği yüzde 50 ucuz verelim. Muhalefet olarak, önemli bulduğumuz bu konunun takipçisi olacağımızı belirtmek istiyorum. Bu uygulamayla, sanayinin doğuya gitme imkânlarını artırmış olacağız.

Doğuda yaşam standardını yükseltmek ve hava kirliliğini önlemek maksadıyla, Doğu Anadolu ve özellikle Ardahan, Kars, Erzurum İllerinin talebinin karşılanması amacıyla, Gürcistan-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı Projesini desteklediğimizi belirtmek istiyorum.

Kamu çalışanları ve teknik personelimizi ihmal ediyoruz. Yetişmiş insangücünden yararlanmak istiyorsak, çalışmalardan randıman ve verimlilik bekliyorsak, kamu çalışanlarımıza, teknik personelimize, daha rahat yaşam koşulları sağlamalıyız. Bunların da, kendi demokratik haklarını kullanabilmelerinin önünü açmalıyız. Tüm çalışanları, emekli dul ve yetimleri, geçen yıla göre daha iyi duruma getireceğiz diyebilecek misiniz? Bu insanların yaşam standartlarını azıcık da olsa yükselttiğinizi söyleyebilecek misiniz? Enflasyon, yıllardır, çalışanların, dargelirlilerin aleyhine çalışmıştır. İktidar olur olmaz zam üstüne zam yaptınız. Bu enflasyon canavarından bu milleti nasıl kurtaracaksınız?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kalkınmamızda sanayileşmemizde önemli yeri olan enerjiyle ilgili kuruluşların işlemleri hakkında, usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının üzerine gitmekte çok yarar görüyoruz.

Vatandaş, Parlamentoya ve parlamenterine şüphe ile bakıyor. Halkımız, milletvekiline güvenmiyor. Bu konunun üzerinde durmalıyız. Seçmen, milletvekiline inanmalı ve güvenmelidir. Bunun için de, dokunulmazlık zırhını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu, bunun için, size 1 dakika süre vermem gerekiyor galiba; buyurun.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – ... gelin, bir an evvel, hep birlikte kaldıralım. Gelin, "devlet malı deniz" anlayışını hep beraber kaldıralım; gelin, Yüce Meclisin onur ve şerefini korumakta birleşelim; gelin, Yüce Meclisi, şefaf duruma hep beraber getirelim.

1996 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Yüce Meclise ve izleyenlere saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu, teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Turan Bilge; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Eğer, aranızda başka türlü bir kararlaştırma yoksa, süreniz 10 dakika.

DSP GRUBU ADINA ABDULLAH TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, Meclisin değerli üyeleri; Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi ve hizmetleri üzerinde bir değerlendirmeye geçmeden önce, genel bir durum saptaması yapmayı ve önemli göstergeleri bilgilerinize sunmayı uygun görüyorum.

Tüm dünya ülkeleri, kendi tarım kesimlerini koruyup kollarken, Türkiye'yi yönetenler, tarımı, serbest piyasanın acımasız şartlarına teslim etmişlerdir. Sektöre yönelik sermaye yatırımları, örneğin, son iki seçim döneminde artmamış, yüzde 8'lerden yüzde 1.5'lere inmiştir.

Girdi kullanım düzeyi yeterince gelişememiş, örneğin, gübre tüketimi, son on yılda, hemen hemen sabit kalmıştır. Bunlara bağlı olarak, sektörün büyüme hızı, dönem boyunca, ancak, yılda ortalama yüzde 1,27 düzeyinde gerçekleşebilmiştir.

Et ve yumurta tavukçuluğu, örtüaltı tarım ve çiçekçilik gibi kimi alanlar dışında, üretimdeki geleneksel ivme yükselememiştir. Örneğin, aynı dönemde, süt üretimi yılda yüzde 3, et üretimi ise, yılda yüzde 0,5 dolayına, buğday üretimi, nüfus artışının da altında kalarak, yüzde 2'ler civarına yükselebilmiştir.

Tarım ve işlenmiş tarım ürünü ihracı, yılda, ancak, yüzde 5,9, ithali ise yılda yüzde 23 dolayında artmış, buna bağlı olarak, sektörün ihracattaki payı, göreceli olarak yüzde 60 civarına gerilemiş, yüzde 65'lerden yüzde 25'lere inmiştir.

Dönem başına, ithalatın 33 katı olan ihracat, ithalat ile eşit hale gelmiştir.

Hayvancılık ülkesi Türkiye, son alınan kararlarla, hayvan ürünü ithalatçısı olmuş, 1995'te tek sığır satamamanın yanı sıra, kırmızı et tüketiminin üçte birinden çoğunu dışarıdan satın almıştır. Bu yetmiyormuş gibi, toplum sağlığının gündemine "veba ve delidana" gibi, yeni karabasanlar getirilmiştir.

Sektörde, nüfus artışı, hızla devam ederken, toplumun yarısı bu sektörde çalışırken, sektörün ulusal gelirden aldığı pay, on yılda yüzde 30'lardan yüzde 15'lere düşmüş, tarım üreticisi on yılda yüzde 100 oranında gelir yitirmiş ve o oranda fakirleşmiştir.

Avrupalının üçte biri düzeyinde hayvansal besin tüketen toplumumuzun yeterli ve dengeli beslenebildiğini söylememiz mümkün değildir. Devletin, 1987'de yaptığı gelir dağılımı araştırmasına göre, protein ve enerji ihtiyacının yarısını ekmekten karşılayan; yani, sadece, ekmekle doyabilen bir toplum haline gelmiş bulunmaktayız.

Gelinen nokta vahimdir. Gelinen nokta, hayvancılığın bütünüyle iflası ve çöküşüdür. Bu nokta, 60 milyonun, et, süt, peynir tüketmek için dışarıya, açıkça, mahkûm edilmesidir. Türkiye'nin, buna tahammülü yoktur. Türkiye'nin, 60 milyonu beslemek için, sürekli, dışarıdan mal alacak ekonomik gücüyse, hiç yoktur. (DSP sıralarından alkışlar) Varılan nokta, hayvansal üretim açısından olduğu kadar, bitkisel üretim bakımından da tam bir çöküştür.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, tarım, ekonominin temel dinamiğidir. Sayın Genel Başkanımız Bülent Ecevit'in söylediği gibi, kalkınma, köylüden başlar. (DSP sıralarından alkışlar) Ülkemiz, satılabilir sanayi malını, bugün de tarım ürünlerine bağlı olarak üretecek, yarın da bu, böyle olacaktır. Sanayie işgücünü, tarım sektörü vermekte, sanayinin ürettiği malın önemli bir bölümüne de, bu kesim müşteri olmaktadır.

Tarım ürünleri ithalatı arttığı oranda, sektörün çöküşü de, o oranda hızlanacaktır. Bütün bunlar şunu göstermektedir: Gelecekte, dünyanın gündeminde, ciddî biçimde açlık tehlikesi vardır. Türkiye'nin gündeminde de benzer sorunlar, 2000'li yıllara doğru, artarak devam edecektir.

Demokratik Sol Partinin, gümrük birliğine karşı olmadığı biliniyor. Sübvansiyonlar, yeni kısıtlamalar, yeni öngörüler getiren GATT ve gümrük birliği gibi mekanizmalar, tarımın gelişim ve atılım zorunluluğunun, artık, vazgeçilmez bir nokaya geldiğini gözler önüne sermektedir. Bu koşullarda, ayakta durmak, çökmemek ve rekabet gücü sağlamak için, ulusal üretim dinamiğini ateşlemek ve çağdaş üretim yöntem ve tekniklerini egemen kılmak gerekmektedir. Bu atılım, doğaldır ki, sanayi ve diğer sektörlerin ihmali anlamına gelmez.

Aile işletmeciliğinin, ekonomik tarım işletmeciliğine dönüşmesi gerekmektedir. Tarım, sanayinin rakibi değildir; aksine, sanayinin itici gücüdür. Önemli olan, sektörleri birbirine rakip sayan çarpık anlayışlar yerine,birbirini destekleyen, birbiriyle, girdi, çıktı; hammadde, mamul madde alışverişi yapan, birlikte gelişen, bir bütünlük içerisinde kalkınma anlayışını oluşturmak gerekmektedir.

Tarım sektörünün sorunlarının yalnızca kendi yapısından doğmadığı, ekonominin tümünden etkilendiği ve gelişmesinin temelinde çağdaş bir yapı oluşturulmasının etkisi göz ardı edilemez bir gerçektir. Bize göre, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, böyle bir modernizasyonu üstlenmek durumundadır. Hiç kuşkusuz, çok saygıdeğer yöneticilerin, merkez ve taşra çalışanlarının, Bakanlığınızın, iyi niyetli ve özverili hizmet gördüklerinden eminiz.

Bitkisel üretimi geliştirme projelerinden ciddî kullanımın geliştirilmesi çabaları, hayvansal üretimde sunî tohumlama, damızlık dağıtımı, soy kütüğü oluşturulması, besi ve süt sığırı kooperatifleri ve birlikleri kurulması, hayvan sağlığı çalışmalarından gıda kontrolü çalışmalarına kadar birçok hizmet dalı ve disipliniyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, son derece önemli fonksiyonlarını bugün de sürdürmektedir.

Kanaatimizce, artık, geleneksel ve rutinle yetinmekten derhal vazgeçilmelidir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, toplulaştırmadan iskâna, toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinden, optimum işletme ölçeklerinin sağlanmasına kadar kırsal yapıyı tüm öğeleriyle sahiplenmelidir ve sektörün problemlerine bir bütünlük içerisinde yaklaşmalı, ona göre politikalar üretmelidir.

Tarım sektörünün ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla ülke geleceğindeki konumu, iç ve dış koşullar gözetilerek doğru biçimde yapılmalıdır. Üretici gelir ve refahıyla, tüketici-sanayici ihtiyacının yararları bir arada sentezlenmelidir. Hammadde üretimi, işlem ve pazarlama zinciri bir arada ele alınmalıdır. Ülkenin ekolojik şartları gözetilerek gerçekçi bir bitkisel ve hayvansal üretim dengesi kurulmalıdır. Hayvancılık öncelik kazanmalıdır. Toplum ihtiyaçları, sanayi ve hayvancılık gerekleri açısından, bitkisel üretimde, yağ bitkileri, yem bitkileri ve turfanda nitelikli bitkilerin üretimiyle örtüaltı tarım, seracılık özendirilmelidir.

Borsa mekanizması geliştirilmeli, üretimi yönlendirecek vadeli işlem borsası oluşturulmalıdır. Sözleşmeli üretim modeli yaygınlaştırılmalıdır. Toprak Mahsulleri Ofisi bu yıl devreye girmelidir. Süne ve kımıl mücadelesi ciddî bir şekilde yapılmalıdır. Ekim öncesi fiyatlar bilinmelidir. Teknoloji kullanımına yönelik seçici destekler uygulanmalıdır. Gübre, süt, tütün iade ödemeleri geciktirilmemelidir. Kırsal nüfusun yoğunluğunun uzun zaman devam edeceği düşünülerek, tarımda üretici örgütlenmeleri ön plana alınmalıdır.

Sulamada kullanılan elektriğin fiyatı astronomik şekilde artmaktadır; 1993 yılında kilovatı 232 lirayken, 1996 yılında, yüzde 2 300 artarak, 5 276 liraya yükselmiştir. Sulama kooperatifleri ve çiftçiler, ödeme güçlüğüne düşmüşler, halen TEDAŞ'tan elektrik alamamaktadırlar. Bu duruma çözüm getirecek tedbirler acilen alınmalıdır. Tarımda, ürün sulama yatırımlarına teşvik verilmeli, çiftçiye ucuz kredi sağlanmalıdır.

Önemli bir tarım potansiyeline sahip olan ülkemizde, ziraat mühendisliği ve veteriner hekimliğinde, eğitilmiş tarım adamının işsiz kalması ayıbını daha fazla yaşamamalıyız.

Tüm bu çalışmaların gerçekleşmesi için, doğru yapılanmış, güçlü bir kamu örgütlenmesine ihtiyaç vardır. Geçen yasama döneminde, Genel Kurul gündemine kadar ulaşan Bakanlığın kuruluşuyla ilgili yasa tasarısının, zaman geçirilmeden yeniden gündeme getirilmesinde yarar olduğu kanaatinini taşıyoruz.

Yeni yasal düzenlemeyle, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bünyesinde, toplulaştırma ve toprak reformu gibi mevcut hizmetlerin yanında, bugün, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapsamında olan toprak-su hizmetleri ve iskân hizmetleri de birleştirilmelidir. Kırsal yapının iyileştirilmesi için, merkezî bir planlamayla yönetilmesi zorunlu olan bu teknik hizmetler, genelleşme adına, ilgisiz çevrelerin eline bırakılmamalıdır.

Hayvancılıkta uygulanacak politikaların tutarlı ve uzun vadeli olması gerekir. Optimum yükseklikteki nüve ve damızlık işletmelerinin kurulması konuları ele alınmalı ve en az beş yıllık bir projeyle gerçekleştirilmelidir.

Ülkemiz, su ürünleri yetiştiriciliğinde de önemli bir potansiyele sahiptir. On yıl içerisinde, üretilen balık miktarı, 1 000 tondan, 21 bin tona yükselmiştir. Ancak, bu üretimin daha başarılı olması için, su ürünleri genel müdürlüğü kurulmalı ve yaklaşık on bakanlık devreden çıkarılarak, bu konunun sorumluluğu, çeşitli yasal düzenlemelerle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına verilmelidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, 1 dakika ek süre veriyorum; toparlarsanız, memnun olurum.

ABDULLAH TURAN BİLGE (Devamla) – Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yatırım bütçesinde de, reel olarak, önemli düşüşler olmuştur.

Hal böyleyken, bu kuruluşun, ülkenin nüfusunun yüzde 45'ine nasıl hizmet götüreceğini, beklenen atılımları nasıl yapabileceğini takdirlerinize bırakıyorum.

Bugün bile büyük ölçüde kendine yeterliğini sürdüren bir Türkiye yaratılmasına katkıda bulunmuş tüm meslektaşlarımı saygıyla anıyorum. Araştırma ve ıslah çalışmalarıyla yeni çeşitler geliştiren, çağdaş yöntemleri geçerli kılarak yeni geliştirme tekniklerini uygulamaya sokan; 10 milyonluk bir Türkiye'ye yetmezken, 60 milyona birçok ürün açısından yetebilen; sanayie kaynak aktaran; ihracatımızın, bugün bile omurgasını oluşturan bir sektöre çabalarıyla damga vuran ziraat mühendislerimize, veteriner hekimlerimize, tarım teknisyenlerimize, vefakâr ve cefakâr tarım üreticimize şükran duygularımı sunar, saygı ve sevgilerimle, Sayın Bakana başarılar dilerim.

Saygılarımla... (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bilge, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Öncel, galiba, Genel Kurula bu gülün anlamını ifade edeyim diye, Başkanlığa bir gül göndermişsiniz; teşekkür ediyorum.

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Sayın Başkanım, göremiyoruz...

BAŞKAN – Efendim, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle, timsalen, gül... Kutlu Doğum Haftasının milletimize, İslam âlemine, özellikle Filistin'de, Lübnan'da zulme maruz kalan insanlara yardımcı olmasını diliyorum; teşekkür ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

DSP Grubu adına, Sayın Osman Kılıç; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Kılıç, 10 artı 1 dakikanız var efendim; süreyi rahat kullanın.

OSMAN KILIÇ (İstanbul) – Konuşmaya başlayalım da...

BAŞKAN – Yani, tabiî, hamiyette yarışın önü açıktır; isterseniz, illa 5 dakika diyorsanız 5 dakika vereyim.

Buyurunuz.

DSP GRUBU ADINA OSMAN KILIÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum

Değeri üyeler, ülkemizi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmak, insanlarımızın yaşam koşullarını iyileştirmek, hızlı, dengeli ve tutarlı bir kalkınma süreci içerisinde bölgelerimiz arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, insanlarımızı ve toplum katmanları arasındaki gelir dağılımı adaletsizliğini gidermek, hakça, insanca bir sosyal, ekonomik düzen tesis etmek ülküsünün hepimizin ortak ideali olduğu inancımı öncelikle vurgulamak istiyorum.

Bu ideale ulaşmakta hepimize görev düşmektedir; ancak, yürütme yetkisi sahibi olan Hükümet, uygulamadan ve sonuçlarından öncelikle sorumlu olacaktır. Bizler, uyarıcı, yapıcı, yol gösterici olarak gereken katkıları yapacağız. Uyarılarımızdan yararlanma isteği ve becerisi, Hükümetimizin yaklaşımıyla belirginleşecektir.

Değerli üyeler, bütçesini görüşmekte olduğumuz Bakanlığımızın öne çıkan çalışma alanı enerji sektörüdür. Bu sektörde temel amaç, artan nüfusun ve gelişen ekonominin enerji ihtiyaçlarının sürekli, kesintisiz ve güvenilir bir şekilde, mümkün olan en düşük maliyetle karşılanabilmesidir.

Yakın geçmişte, enerji sektörünün gelişimine ve bu alandaki yaklaşımlara bakıldığında görülenler şöyledir: 1980 öncesi yaşanan elektrik sıkıntıları, bu alanda köklü enerji yatırımları yapmayı zorunlu hale getirmiştir. Elektriğin sosyoekonomik yaşamımızın en önemli ihtiyacı olduğunun bilinciyle, 1980-1990 döneminde yapılan çalışmalarla, Türkiye'de santralların kurulu gücü, 16 bin 480 megavata ulaşmıştır. Bu dönemde, yüzde 40'a varan bir kapasite fazlalığına ulaşılmıştır. Ne var ki, 1990-1995 döneminde elektrik enerjisi yatırımları yavaşlamıştır. Bu dönemde, kapasite yüzde 23'lük bir artış göstermesine karşın; elektrik enerji tüketimi artışı yüzde 43 olmuştur. Bunun sonucu, 1990 yedeklik kapasitesi yüzde 40'dan, 1995'te yüzde 5'e düşmüş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 1996'da kendini gösterecek ve 1997'de iyice ağırlaşacağı görülen elektrik enerjisi sıkıntıları, bir yandan kısa sürede kurulacak doğalgaz ve fuel-oil santrallarının TEAŞ tarafından ihalesiyle, bunun yanı sıra, özel kesimin de katkılarının sağlanması yoluyla aşılabilir. 1998 yılında ise, yıl sonunda işletmeye alınacak 1 440 megavatlık Bursa Doğalgaz Çevrim Santralı ile elektrik sıkıntısı bir yıl sonraya atılmış olacaktır; ancak, 1999'dan sonraki yıllarda çıkabilecek sıkıntılara karşı, bu yıl içinde, her biri 1 000 megavatlık, en az 3 adet, 24 ayda kurulabilir doğalgaz ya da fuel-oil santralının ihalesini bağlamak gerekecektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin su kaynaklarını, enerji ve sulamaya dönüştürmekte yeterli olamamaktayız. Oysa, enerji santrallarının kullanılan yakıta göre dolar cinsinden kurulu güç yatırım maliyeti karşılaştırıldığında; doğalgaz için 680 dolar/kilovat, linyit için 1 600 dolar/kilovat, ithal kömür için 1 450 dolar/kilovat, nükleer için 2 700 dolar/kilovat, hidrolik için 1 200 dolar/kilovat olduğu görülmektedir.

Yedinci Beş Yıllık Plan verilerine göre, halen, ülkemizde, birincil enerji tüketimi ve kaynakları oranına bakıldığında 1995 yılı için; doğalgaz yüzde 9,2; linyit yüzde 17,3; petrol ürünleri yüzde 39,5; hidrolik enerji yüzde 12,3; taşkömürü yüzde 10'dur.

Görüldüğü gibi, hidrolik enerji tüketimi payı yüzde 12,3 gibi düşük bir seviyededir. Oysa, ülkemizin potansiyeli gözlendiğinde, bu alanda son derece şanslı olduğumuz görülecektir. Şu anda, elektrik potansiyelinin yüzde 29'u işletmede, yüzde 8'i inşa halinde, yüzde 8'i inşaata hazır durumda, yüzde 55'i ise etüt halindedir; yani, Türkiye'de el atılmamış yüzde 55'lik bir hidroelektrik potansiyeli mevcuttur. Maliyetlerin uygun olmasının dikkate alınmasının yanında, diğer taraftan, kullanmadığımız suyun denizlere akıyor olması ve bu kaynağı bir daha kullanma şansımızın olmadığı düşünüldüğünde, bu hidroelektrik potansiyelin vakti geçirilmeden değerlendirilmesi gereklidir.

Bu kaynaklara, küçük kanal santrallar dahil değildir. Yerel tüketim açısından çok ekonomik olan küçük santrallarda yap-işlet modeline ağırlık veren bir uygulamaya gidilebilir.

Değerli milletvekilleri, sektördeki tüm bu sorunlar aşılmayı beklerken, belki de iyi niyetle başlatılan uygulamalar yeni sorunlar doğurmaktadır. Örneğin, özelleştirme politik tercihi ve uygulamaları, her alanda olduğu gibi, bu alanda da karmaşalara, spekülasyonlara ve yer yer ciddî yolsuzluk iddialarına konu olmuştur. Bu bazda yapılan elektrik dağıtım işletmeciliğinin özelleştirilmesi bir rant devri anlamındadır. Âdeta, devlet, gelirlerini toplamakta acze düşmüş ve bu gelir toplama işini özel şirketlere devretmiştir. Bu olayda ortaya çıkan en önemli rahatsızlık, yatırımlardaki belirsizliktir, aksaklıktır. Şirket altyapı işletmekte, altyapının mülkiyeti devlete ait olmaktadır. Mülkiyeti devlete ait olan altyapının ne şekilde kullanılacağı, yenileme, tevsi ve bunun gibi yatırımların kimin tarafından yapılacağı açıklığa kavuşturulmamıştır.

Değerli üyeler, elektrik sektöründe özelleştirme çalışmalarının iki hedefi vard:. Birincisi, tüketicinin korunması, rekabet ortamı içinde daha ucuz daha kaliteli ve kesintisiz enerji sağlanması; ikinci amaç ise, yeni enerji yatırımlarının bu sayede yapılabilmesiydi. Ne yazık ki, her iki amaç da gerçekleşmemiştir. Öyle ki, devlet, elektriğe sürekli zammı bir alışkanlık haline getirmiştir. TES-İŞ Sendikasının bu konuyla ilgili raporlarına göre, elektrik fiyatları, meskenler için 1994 yılında kilovatsaati 1 206 TL iken, 1996 başında 4 690 TL olmuştur. İki yıl arasındaki artış yüzde 280'dir ve 1 Nisan 1996'da elektriğe yüzde 12’lik yeni bir zam daha yapılmıştır. Zaten, büyük bir sıkıntı içinde olan halkımız, bu zamlarla daha da bunalmaktadır. Bu nedenle, özellikle dargelirli halkımızca kullanılan elektriğin fiyatının yükseltilmesinden kaçınılmalıdır.

Sanayide üretimin temel girdilerinden biri olan enerjinin pahalılığı, rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. Örneğin, TİSK inceleme raporlarında, 1995 yılı verilerinde, satın alma gücü paritesi esasına göre, sanayide elektriği en pahalı kullandıran ülkeler kıyaslamasında, 16 OECD ülkesi içinde 0,18 dolar/kilovat fiyatıyla, Türkiye, birinci sıradadır. Gelişmenin, kalkınmanın göstergesi sayılan kişi başına elektrik tüketimi ise, 1995 yılı için 1 300 kilovat/yıl iken, bu, Yunanistan'da 3 000, Almanya'da 7 000, Amerika'da 10 000 kilovat/yıldır.

Tüm bu hususlar dikkate alınarak, sanayimizin rekabet gücüne katkı sağlamak için, sanayicimize, küçük ve orta boy işletmecilerimize, sanatkârlarımıza mutlaka ucuz enerji sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, konuyla ilgili uzmanların belirttiği üzere, Türkiye'nin, 2000 yılına kadar, elektrik üretimi için, yılda 2 milyar dolar yatırım yapması gerekmektedir. Yine, Sayın Bakanın Komisyondaki ifadeleriyle, yıllık 3 milyar dolar veya daha fazla bir kaynağın bu sektöre fiilen yatırılmış olması gerekmektedir. Oysa, bağlı bütçelerle birlikte, tüm kaynağı yaklaşık 98 trilyon TL olan Bakanlığın bütçesinin; tüm diğer işlerini bir yana bıraksa, salt enerji kaynaklarını kullansa, 1996 yılı yatırım programından tahsis edilen ödenekleri de dikkate alsak, yine de yeterli olmayacağı görülmektedir. Ayrıca, 3096, 3974 ve 4046 sayılı özelleştirmeyi düzenleyen yasalardan doğan zorluklar, uyumsuzluklar nedeniyle, özel kesimin bu alana yatırım yapması önünde geciktirici bir süreç bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kısa sürede ancak bazı çalışma alanlarına değinebildiğim Bakanlığımız bütçesiyle ilgili olarak, her şeye rağmen, bazı önerilerle sözlerimi bitirmek istiyorum.

Türkiye, bugün, enterkonekte sistemde değerlendirebileceği hidroelektrik potansiyelin üçte birini kullanmaktadır. Bunun dışında, bölgesel olarak değerlendirilebilecek 10 megavatın altında hidroelektrik potansiyeller de bulunmaktadır. Bunların tahmin edilen rezervi 800 megavat dolayındadır. Bu kapasite, Keban Barajı kapasitesinin yüzde 80'ine eşittir. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi bu potansiyelin yüzde 40'ına sahiptir.

Kamu kuruluşlarının proje listesinde yer alan yatırımlar, ucuz enerji kaynağı oluşları, işletmeye alınabilme süreleri ve kaynak gereksinim boyutları, yenilenebilir olmaları yönünden öncelikleri belirlenerek uygulamaya konulmalıdır.

Özel kesim ve yabancı sermayenin de enerji yatırımlarında aktif yer almaları özendirilmelidir.

Türkiye, enerji üretiminde, doğal potansiyelini henüz kullanmamışken, çeşitli enerji seçenekleri varken, nükleer enerjinin önceliği olmamalıdır. Ancak, teknolojik gelişmeleri yakından izleyecek, laboratuvar olarak kullanılacak, araştırma amaçlı bir nükleer enerji santralı kurulmasında geç kalınmıştır.

Bakanlık teşkilatına bağlı yerel birimlerin çalışmaları daha yakından ve etkin olarak izlenmeli ve denetlenmelidir Sayın Bakanım. İşletmelerde bürokrasi en aza indirilmeli, usulsüzlük ve yolsuzluklara karşı son derece duyarlı olunmalıdır. Özellikle, vatandaşların elektrik faturası ödemekteki sıkıntıları dikkate alınmalıdır.

Sanayide ve toplumsal yaşamın her kesiminde, enerji yoğunluk değerlerinin aşağıya çekilmesi, verimliliğin artırılması ve tasarruf programlarının hayata geçirilmesi gereklidir.

Sektörde, elektrik arzında yetersizliğin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

OSMAN KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülkemizin ekonomik olarak sulanabilir 8,5 milyon hektar arazisinden ancak 4,5 milyon hektarı DSİ tarafından değerlendirme kapsamına alınabilmiştir. Bunun, 2 milyon hektarı halen kullanılmakta, 2 milyon hektarı da inşaat ve etüt safhasındadır.

Değerli üyeler, geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu'daki sulama projelerine öncelik verilmelidir. Bu bölgedeki halk yığınları, ekonomik sıkıntıları yüzünden, bütün sosyal problemleriyle batıya göç etmekte, büyük kentlerde çarpık yapılaşmaya neden olduğu gibi, kültür farklılıkları nedeniyle sosyal problemler doğmaktadır.

Bu yörelerdeki projelere öncelik verilmekle bitki çeşidi artacaktır; tarıma dayalı sanayi gelişecek, iş olanakları artacaktır; tarım ve hayvancılıkta büyük gelişmeler sağlanacaktır; çiftçinin gelir düzeyi artacaktır; tarımdan, tarıma dayalı sanayie, lokantacılıktan otelciliğe, ulaşımdan pazarlamaya kadar ekonomik yaşamda bir canlılık olacak; bunun doğal sonucu olarak, çiftçi, köylü kendi bölgesinde refah içinde yaşayacaktır.

Sayın Bakanım, bu zor koşullarda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, emin olun, bu zor koşullarda daha fazla süre vermem gerçekten mümkün değil.

Lütfen toparlar mısınız...

Buyurun.

OSMAN KILIÇ (Devamla) – ...yürüteceğiniz çalışmalarınızda, size ve çalışma arkadaşlarınıza içtenlikle başarılar diliyorum.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçemizin, milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor; bu vesileyle, milletimizin ve tüm İslam âleminin mübarek Kurban Bayramını kutluyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Sayın milletvekilleri, bir grup kaldı; şimdi, Refah Partisi Grubu sözcülerini çağıracağım. Refah Partisi Grubundan sonra, kişisel görüşmelere geçtiğim noktada, soru alma işlemini kapatacağım. Onun için, bu iki bakanlıkla ilgili olarak soru soracak arkadaşlarımız, sorularını, lütfen, Refah Partisi Grubu sözcülerinin konuşmaları bitinceye kadar Başkanlığa göndersinler.

Refah Partisi Grubu adına, birinci konuşmacı, Samsun Milletvekili Sayın Latif Öztek; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Bakanlığımızın kıymetli temsilcileri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 1996 malî yılı bütçesi üzerinde, Refah Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; Grubum adına, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izlemekte olan aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama geçmeden önce, bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Benden önce, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşan dört milletvekili arkadaşım da, bütçenin aleyhinde konuştular. Bunlardan, Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokratik Sol Parti sözcülerinin konuşmalarının Hükümeti tenkit edici yönde olması normaldir, doğal karşılarız; ancak, Hükümet sözcüsü arkadaşlarımız da bütçenin aleyhinde konuştular. Bu durum, sanıyorum, tarımımızın içerisinde bulunduğu durumu en güzel bir şekilde göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, insan faaliyetlerinin asıl amacı, eşrefi mahlûkat olarak yaratılmış olan insanları, daha mutlu ve daha müreffeh bir yaşam düzeyine ulaştırmaktır. İnsanın vazgeçemeyceği üç temel ihtiyacı vardır; bunlar, yiyecek ihtiyacı, giyecek ihtiyacı ve barınma ihtiyacıdır. Tarım, insanın bu üç temel ihtiyacından gıda teminini tamamen, yiyecek teminini de kısmen sağlaması bakımından, tüm insanları ilgilendirmektedir. Bu yüzden, tarım, sadece, bu sektörde çalışan ve nüfusumuzun yüzde 41'ini, yani, 25 milyonu değil, 60 milyonun tamamını ilgilendiren bir sektördür.

Türkiye'nin 1996 yılı bütçesi, 3 katrilyon 511 trilyon lira olarak belirlenmiştir. Bu bütçe içerisinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına 22 trilyon 924 milyar 502 milyon lira ayrılmıştır; yani, bütçenin binde 6,4'lük kısmı Tarım Bakanlığına ayrılmıştır. 1995 yılı bütçesinde bu oran, binde 9,8'dir; yani, bu yıl, tarıma daha düşük bir oranda pay ayrılmıştır. Ayrılan paranın da 17 trilyon 380 milyar lirası cari harcamalara, 4 trilyon 628 milyar lirası yatırıma ve 916 milyar 502 milyon lirası da transfer harcamalarına ayrılmıştır ki, yatırıma ayrılan payın çok düşük olduğu görülmektedir.

1995 yılına göre, ayrılan para azaldığından, bu yıl, Türk köylüsüne, Türk çiftçisine daha az hizmet götürülecektir. Tarım Bakanlığı, direkt olarak 25 milyona, endirekt olarak 60 milyona hitap ettiğine göre, bu Bakanlığa bütçeden ayrılan payın azaltılması değil, artırılması gerekirdi. Yani, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, 1996 yılını daha başlangıçta kaybetmiştir. Tarım Bakanlığı, bu bütçeyle 1995 yılındaki kadar da hizmet götüremeyecektir.

Değerli milletvekilleri; hep söylenilir "Türkiye, bir tarım ülkesidir." Evet, ülkemizde tarımla uğraşanların çok olduğu doğrudur. Yine bir doğru vardı; bugün, bu doğru yoktur maalesef, Türkiye, altı yedi yıl öncesine kadar, gıda üretimi bakımından, dünyanın kendine yeten yedi sekiz ülkesinden birisiydi; bunu, övünerek söylüyorduk; ama, şimdi söyleyemiyoruz.

Türk tarımının kötü duruma düştüğünü veya düşürüldüğünü, Sayın Başbakanımız da, bütçenin tümü üzerinde yaptığı konuşmada açıklıyordu ve Türkiye'nin, diğer ürünler yanında şeker ithal ettiğini, hem de 250 milyon dolarlık şeker ithal ettiğini belirtiyordu.

Yıllardan beri bir tarım ülkesi olarak tanınan Türkiye, bugün, niçin, buğday, şeker, yağ, et, peynir, tereyağı gibi temel gıda maddelerini ithal etmektedir? Bu sualin tek bir cevabı vardır; üretim, tüketimi karşılamıyor. Evet, sekiz on yıl öncesine kadar, et ve canlı hayvan, peynir, buğday, şeker ihraç eden Türkiye, bugün, bu sayılan malları ithal ediyorsa, bunun sebebini aramak, sorgulamak gerekir. Bunun sebebi, bize göre, yönetim ve yöneticilerdir; yoksa, Türkiye'nin kaynakları kaybolmamıştır, yerindedir. Yöneticilerin konuyu bilmemesi veya yetersiz olmaları, bu durumu ortaya çıkarmıştır.

Henüz, ikinci ayını doldurmamış Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisi Koalisyon Hükümetini ve onun Tarım Bakanını, kendilerinden önceki hükümetlerin uygulamaları sonucu ortaya çıkan durumdan sorumlu tutmak belki haksızlık olur; ama, unutmamak gerekir ki, Anavatan Partisinin tek başına yönetimde bulunduğu dönemde, 1985-1986 yıllarından itibaren başlattığı ve daha sonra DYP-SHP, sonra da DYP-CHP Koalisyon Hükümetlerinin devam ettirdiği yanlış politikalardan dolayı, Türk tarımı bu duruma düşmüştür. O yıllarda, Türkiye'nin sanayi ürünleri ihracatı artmaya başlayınca, tarım ihmal edilmeye başlandı ve taban fiyatlar düşük tutuldu, sübvansiyonlar kaldırıldı. 90'lı yıllarda hata anlaşıldı; ama, hayvancılıkta, bu hatanın telafisi kısa sürede ve kolaylıkla mümkün olmaz. Tarla bitkileri yetiştiriciliğinde üretim bir iki yılda artırılabilir. Mesela, Türkiye, 1991 yılında bunu yaşamıştır. 1991 yılı seçim yılı idi, tütüne yüksek taban fiyatı verildi. 1991'de 240 bin 881 ton olan tütün üretimi, bir sonraki yılda 334 bin 276 tona yükseldi. Tabiî, gereğinden fazla üretilen tütün, daha sonraki yıllarda devletin başına dert oldu, bela oldu. Milyarlarca lira ödenerek alınan fazla tütün yakıldı, daha sonraki yıllarda da tütüne kota konuldu; benim Samsunlu, Bafralı, Çarşambalı kardeşlerim mağdur edildi. Kısacası, Hükümetin hatalı uygulamalarının cezası, yine, köylüye çektirildi.

Diğer tarla ürünleri için de durum aynıdır; ama, hayvancılıkta üretim bir iki yılda artırılamaz diyoruz. Bugün uygulamaya başlanan bir iyileştirme tedbirinin sonucu, en erken, beş ya da altı yılda alınabilir. Unutmayalım, olumsuzlukların etkisi ise çok kısa zamanda görülür. Uygulanan politikaların yanlışlığı, hayvancılığı da, bitkisel ürünlerin yetiştiriciliğini de kârlı olmaktan çıkarmıştır.

Hayvancılığın gerilemesinde, son yıllarda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde artan terör olayları da etkili olmuştur. Bütün bunların sonucu olarak, Türkiye'nin hayvan varlığı azalmış ve sonuçta, dışarıdan canlı hayvan ve et ithal etme mecburiyeti hâsıl olmuştur. Bakınız, 1982'de 83 milyon olan koyun, keçi, inek ve manda gibi etinden istifade ettiğimiz toplam hayvan sayısı, 1994'te 57 milyona düşmüştür.

Değerli milletvekilleri, şunu unutmamamız gerekir: Ekonomik faaliyetlerin amacı, verilen emeğe karşılık en yüksek kârı sağlamaktır; tarımda bunun temini için iki yol vardır : Birincisi, üretime iştirak eden girdi fiyatlarını düşük tutmak; ikincisi, üretilen ürünlere yüksek taban fiyatı vermek. Her iki husus da, köylünün kontrolü dışında gerçekleşmektedir; bunları, devletler -millî politikaları gereği- kontrol ederler. Amerika Birleşik Devletleri de, Avrupa Topluluğu ülkeleri de, üreticilerini, yani tarım sektörünü sübvanse etmektedirler, bu yüzden, üretimlerinde kararlılık vardır. Bizim ülkemiz de ise, hükümetler, maalesef, millî politika izlemediklerinden, üretimimizde bir kararlılık bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, vaktimiz çok sınırlı olduğu için, konunun daha fazla detayına girme imkânımız bulunmamaktadır; bu yüzden, Türk tarımının geliştirilmesi için, alınması gerekli önlemleri, üst başlıklar halinde sıralamak istiyorum. Bu sıraladığım hususları, biraz önce bahsettiğim gibi, bundan sonraki dönemde takip edeceğimi, göreve henüz yeni başlamış olan Tarım Bakanımızın da bilmesini istiyorum.

Birinci husus; bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretim, değerlendirme ve pazarlanması, entegre bir proje kapsamında ele alınmalıdır. Sadece "üretelim, değerlendirmeyelim" ya da "elde edilen ürünlerin pazarlanmasına karışmayalım" şeklindeki bir değerlendirme, bugüne kadar uygulanan yanlış politikaların devamı olur; Türk köylüsünü ve çiftçisini mağdur eder.

İkinci husus; çiftçinin ve yetiştiricinin emeğinin karşılığı, tam ve geciktirilmeden, zamanında verilmelidir. Bunun için, taban fiyatı ve teşvik primi gibi uygulamalar etkin bir biçimde sürdürülmelidir. Özellikle toplumumuzun çok fazla ihtiyaç duyduğu et, süt gibi hayvansal ürünlerle, buğday, pirinç, şekerpancarı, çeşitli yağlı tohumlar, baklagiller gibi bitkisel ürünlerin taban fiyatları yüksek tutulmalıdır; aski halde, düşük taban fiyatı, köylüyü, çiftçiyi, yetiştiriciyi zarara sokar; zarar eden üretici de bu işi yapmaktan vazgeçer; tıpkı devletin KİT'lerde yaptığı gibi. Sonuçta, Türkiye, ne olduğu belli olmayan etleri ithal etmek veya buğday, şeker, peynir, tereyağı gibi gıda maddelerini, diğer ülkelerden satın almak mecburiyetinde kalır. Kısaca, Türk köylüsüne vermediğimiz parayı, döviz olarak, yabancı ülkelerin çiftçisine, yetiştiricisine vermiş oluruz.

Üçüncü husus; bitkisel ve hayvansal ürünlerin işlenerek değerlendirildiği işletmelerin, özel sektör tarafından kurulması teşvik edilmelidir. Özel sektör tesislerinin bulunmadığı yörelerimizde, devletin elinde bulunan tesisler verimli bir şekilde çalıştırılmalıdır. Bu konuda, özellikle, süt işletmelerini vurgulamak istiyorum. Bu tesisler “özelleştirme” adı altında eşe dosta hediye edilmemelidir.

Dördüncü husus; ihracata yönelik üretim yapan büyük işletmeler, desteklenmelidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim 1 dakikanız var. Lütfen...

LATİF ÖZTEK (Devamla) – Beşinci husus; modern teknolojiyi uygulayarak, üretimlerini artırabilmeleri için, büyük kapasiteli hayvancılık işletmelerinin kurulması teşvik edilmelidir. Teşvik kapsamında, hayvancılık işletmesi kuracaklara, faizsiz, kontrollu kredilerin verilmesi uygulaması yaygınlaştırılarak sürdürülmelidir.

GAP, yakın bir gelecekte devreye girecektir. Sulu tarımın başlaması, bölgede, tarla ziraatinin gelişmesini teşvik ettiği gibi, hayvancılığın gelişmesine de yardımcı olacaktır. Bu durum, diğer bölgelerimizdeki ürün çeşitlerini de etkileyecektir. Bu husus dikkate alınarak, ülke genelinde, bölgeler ve hatta, iller bazında alternatif ürünlerin yetiştirilmesi çalışmaları başlatılmalı ve bir an önce uygulamaya konulmalıdır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, yedi sekiz yıldan beri, ziraat mühendisi, veteriner hekim, gıda mühendisi ve su ürünleri mühendisi gibi teknik eleman almamaktadır. Teşkilattaki elemanlar emekliye ayrıldıkça, boşalan kadrolara yenilerinin alınması, hem Bakanlığın dinamizmini artıracak hem de sayıları 20-25 binin üzerinde olan işsiz ziraat mühendisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LATİF ÖZTEK (Devamla) – Sayın Başkan, cümlemi tamamlayıp konuşmamı bitiriyorum.

BAŞKAN – Peki efendim.

LATİF ÖZTEK (Devamla) – ...gıda mühendisi, su ürünleri mühendisi ve veteriner hekimlere çalışma imkânı sağlayacaktır. Unutmayınız, yetişmiş elemanlar, millî üretimi artırarak ülke ekonomisine katkıda bulunurlar, yük olmazlar. Hiç değilse, yılda 500-600 eleman alınarak, bu mesleklerde eğitim görmekte olan öğrencilere çalışma şevki verilmelidir.

Sözlerimi tamamlarken, 1996 yılı bütçesinin tüm milletimize, özellikle, köylümüze, çiftçimize, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çalışanlarına hayırlı olmasını Yüce Allah'tan diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztek teşekkür ediyorum.

Refah Partisi Grubu adına, bakiye süreyi kullanmak üzere, Sayın Cemal Külahlı; buyurun efendim.

RP GRUBU ADINA CEMAL KÜLAHLI (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 1996 yılı bütçesi üzerinde, Refah Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzda bulunmaktayım; bu vesileyle, Sayın Başkana ve siz değerli arkadaşlarıma saygılarımı sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, ben, bu Parlamentoda, bu sıralarda 1980 yılına kadar -1965-1980 yılları arasında- dört dönem, Bursa Milletvekili olarak bulundum. 12 Eylül ihtilali oldu, aradan onbeş sene geçti; şimdi, takdirî ilahî; tekrar, bu sefer Refah Partisi milletvekili olarak aranızdayım.

Sevgili arkadaşlarım, biz, 550 milletvekili olarak, bu dönem, temel meselelerde anlaşmaya, uzlaşmaya varmalıyız; Anasaya değişiklikleri, mahallî idarelerin güçlendirilmesi, milletimizin bünyesine uygun seçim kanunu, Meclis İçtüzüğünün çıkarılması...

Sevgili arkadaşlarım, benden önce konuşan parlamenter arkadaşlarımından bazıları da eleştirdiler, milletvekili ne demek?.. Milletin vekili... Biz öyle miyiz?.. Beş lider, 550 kişiyi tayin etti; geldik, şu sıralarda oturuyoruz. Bunu, Türk demokrasininin bir ayıbı olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum; gelin, bunu düzeltelim.

Sayın Genel Başkanım Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 17 Nisanda yapmış oldukları bir davetle "şu anda bir azınlık hükümeti huzurumuzda; bu azınlık hükümetiyle işler yürümüyor, üçlü hükümet kuralım, diyor, daha iyi olur; bu azınlık hükümeti çıkmaz sokaktır” diyor.

Efendim, partiler anlaşamasa bile, bizler, milletvekilleri olarak, eğer, rejimin temel konularında uzlaşmaya varamazsak, hiçbir konuda başarıya ulaşmamız mümkün değildir; enerji konusunda olduğu gibi, tarım konusunda olduğu gibi... Evvela Parlamento güçlü olacak, evvela Türk demokrasisi güçlü olacak, evvela bu Parlamento milletin hakikî temsilcisi olacak, milletin seçtiği milletvekilleri bu sıralarda oturacak.

Sevgili arkadaşlarım, ben, 1953'ten 1965 yılına kadar -o zaman elektrik işleri Etibanktaydı- elektrik yüksek mühendisi olarak, dağ, bayır, dere, tepe, Türkiye'nin elektrifikasyon hizmetlerinde çalıştım. 1965 yılından 1980 yılına kadar da, parlamenter olarak, milletvekili olarak, enerji politikasını yakından takip ettim; ondan sonra da, bu takibim devam etmiştir. Şimdi, satırbaşları halinde, karşılaştığımız darboğazlara değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 27 Mayıs ihtilalini yapanların ilk icraatı, Soma Santralını stop etmek olmuştur. Neden, biliyor musunuz; çünkü, 1960 yılından önceki muhalefet, o zaman, Demokrat Partinin yapmış olduğu eserleri kötülemek yoluna gidiyor "bunlar, seçim fabrikaları, bunlar seçim barajları" diyordu; Seyhan Barajı bitmişti, "efendim, Seyhan Barajını tarla fareleri alttan delmiş, su kaçırıyor" diyordu. Bu, eskinin tesirinde kalan 27 Mayıs ihtilalcileri, Soma Santralını "lüzumsuz" diye kapattılar. Evet, Ege'de, santral bittiği anda bir sıkıntı yoktu; ama, Marmara Bölgesinde bir sıkıntı vardır. Yapılacak iş, Balıkesir-Bursa arasındaki 154 kilovatlık hattı bitirip, enterkonnekte (ınterconnecte) sistemdeki eksikliği, noksanlığı tamamlamaktı.

Sevgili arkadaşlarım, 12 Mart askerî müdahalesi olunca, bir Enerji Bakanı geldi "Türkiye'de enerji konusunda atıl kapasite var" dedi. Keban barajı bitmiş, 4 ünite devreye girmiş çalışıyor, ikinci 4 ünitenin yeri hazır, türbin jeneratörü getirilip konulacak; ama, Enerji Bakanı, "Enerji konusunda atıl kapasite var" dediği için, bu proje sallandı, bu proje uzatıldı ve Türkiye, tekrar enerji sıkıntısına girdi.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda, büyük bir açık yüreklilikle, yıl sonundan itibaren, elektrik sektöründe darboğaza gireceğimizi ifade ettiler. Sayın Bakanı, bütçe konusunda yapmış oldukları konuşmalarından dolayı tebrik ediyorum. Meseleyi, bir siyasetçi olarak değil, bir teknik kişi olarak, teknik boyutlarıyla, teknolojik boyutlarıyla ortaya koymuştur. Sayın Bakanın planlama tecrübesi var, yabancı sermaye tecrübesi var, devlette bu hizmetleri gördü, milletvekilliği tecrübesi var, daha önce bakanlık tecrübesi var, şimdi de Enerji Bakanı... Bunu, enerji konusunun halli hususunda bir şans olarak görüyorum. Enerji konusundaki düşüncelerini, çözümlere yaklaşımlarını isabetli buluyorum.

Şimdi, yine, Sayın Bakanın bütçe konuşmalarında gayet açık yüreklilikle ifade ettiği mühim bir konuya geçmek istiyorum. 1985-1990 yıllarında, yani 6 yılda, enerji alanına 12 milyar dolar yatırım yapılmış. 1991 gelmiş, 1995 gelmiş, şimdi 1996'dayız, ikinci 6 yıl için 7,6 milyar dolar yatırım söz konusu; yani, 4,5-5 milyar dolar eksik var, bu da, bugünkü fiyatlarla 3 000-3 500 megavatlık bir kurulu güce tekabül etmektedir. Bursa'da yapılması düşünülen 1 400 megavatlık doğalgaz santralından, bu fiyatlarla, 5 tane, 6 tane yapmak mümkün.

Şimdi, Sayın Bakan ifade edemediler, biz ifade edelim; ben, 1991'den sonraki koalisyon hükümetlerini, bu beceriksizliklerinden dolayı, bu ihmallerinden dolayı suçlu buluyorum, kusurlu buluyorum.

Sayın milletvekilleri, elektrik enerjisi, kalkınmamızın, sanayileşmemizin, medenileşmemizin temel unsurudur. Bu gaflete nasıl düşülmüştür?!. O zamanki koalisyon hükümetlerinin, yani 1991-1995 yılları arasındaki Doğru Yol Partisi-SHP/CHP hükümetlerinin bu ihmalini, huzurlarınızda dile getirirken, hakikaten üzülüyorum. Bu ne gaflettir?!. Ve içimden, haykırıp, “suçlular, ayağa kalkın” demek geliyor. (RP sıralarından alkışlar) Büyük suç işlenmiştir

AYHAN FIRAT (Malatya) – TEK'in özelleştirilmesi...

CEMAL KÜLAHLI (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, şimdi, bu açığı nasıl kapatacağız?!. Sayın Bakanın yakasına yapışmak mümkün değil; o, konuyu önümüze getirdi.

Sevgili arkadaşlarım, bundan sonraki tedbirleri süratle almakta yarar var. Enerji konusunda iki büyük devlet adamımız var; Özal ve Demirel; ikisi de başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı görevlerini üstlendi, bu konuları çok iyi bilirler. Ben, rahmetli Özal'ın, Cumhurbaşkanıyken, elektrik enerjisi konusunda TEK Genel Müdüründen telefonla bilgi aldığını bilirim. Barajlar kralı Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel'in, Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı zamanında enerji darboğazına neden ve nasıl girdik?.. Doğru Yol Partili arkadaşlarımın, bu konuyu, enine boyuna düşünmeleri lazım.

Sayın milletvekilleri, 1976 yılında, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde, Adalet Partisi Grubu adına Prof. Mustafa Parlar, yaptığı konuşmada bir enerji enstitüsünün kurulması konusunda teklifte bulunmuştu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Külahlı, size 1 dakika ek süre veriyorum.

CEMAL KÜLAHLI (Devamla) – Sayın Bakanım -bir enerji enstitüsü mü kurarsınız, Elektrik İşleri Etüt İdaresine mi bu görevleri verirsiniz, bilmiyorum- enerji konusunu, teknik ve teknolojik boyutlarıyla, bu Parlamentoya ve efkârıumumiyeye mal etmekte fayda var. Öncelikle, su potansiyelimizi değerlendirmek lazım; altı-sekiz sene sürüyor... Boşa giden bir enerji... Sanayici, bir-iki sene içinde fabrikasını kurup elektrik istiyor.

İkinci öncelik, kömür ve linyit santrallarını kurmaktır. Bunların tesis süresi üçbuçuk-dört sene sürüyor; sanayicinin talebine yetişemiyoruz.

Üçüncü öncelik, doğalgaz santrallarıdır; birbuçuk-ikibuçuk senede kurulabiliyor.

Sevgili arkadaşlarım, çok az bir sürem kaldı; Sayın Başkanın müsamahasına sığınarak, nükleer santrallar konusuna da temas etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, Sayın Külahlı'yı, tabiî, tekzip etme hakkım yok ama,süreniz var efendim; buyurun.

CEMAL KÜLAHLI (Devamla) – Sayın milletvekilleri, önce, 50 megavatlık bir nükleer santral fikri ortaya atıldı; görelim, nedir, öcü müdür filan diye... Sonra, bu fikirden vazgeçildi. 12 Eylülden sonra, askerî hükümet zamanında, üç firmaya niyet mektubu verildi; Amerikan firması vazgeçti, Almanların Siemens ve Kanadalıların Atomic Energy of Canada Limited firmaları, müzakereleri TEK'le götürdüler. Yüzde 85 kredi getireceklerdi. Başbakan rahmetli Özal "bunu yüzde 100'e çıkarın" dedi, "peki" dediler. Ondan sonra, Sayın Başbakan --gayet iyi hatırlıyorum- Almanya'da bir dernek toplantısına gitmişlerdi; orada, yap-işlet-devret modelini ortaya attı; Almanlar çekildi, Kanada firmasıyla ile Türkiye Elektrik Kurumu arasında sözleşme imzalandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMAL KÜLAHLI (Devamla) – Her şey bitti derken, Kanadalılar kredi için devlet garantisi istediler . Bu, yap-işlet-devret modeline aykırıydı ve nükleer santral işi buzdolabına konuldu. Kimbilir, belki de bazı çevrelerce, Türkiye'ye nükleer teknolojinin girmesi sakıncalı görüldü. Nükleer teknolojiye sahip Müslüman ve güçlü Türkiye'nin bu projesine çomak sokulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın, nükleer teknoloji ve nükleer santral konusundaki gayretlerine, Refah Partisi Grubu olarak yardımcı olacağız, destekçi olacağız.

Anayasa Mahkemesince yap-işlet-devret modeli imtiyaz sahibi kabul edildiği için, yap-işlet-devret modeli projesiyle ilgili sözleşmelerin Danıştay incelemesine tabi tutulması... 1 000 megavat kurulu güç, 2,6 milyar dolarlık yatırım bekliyor.

Bu konularda, Sayın Bakanın, süratle, gereken yasal değişiklikleri ve tekliflerini getirmesinde fayda var.

Küçük su kaynaklarını ihmal etmemeliyiz. EİEİ, bu konuda görevlerine devam etmeli.

Sayın Uzun, doğalgaz konusundaki politikaları ve devlet bünyesi içindeki yanlış uygulamaları dile getirdi. Buna imkân ve fırsat vermemeliyiz.

Elektrik enerjisinin üretim, iletim ve tüketiminde tasarruf... Sayın milletvekilleri, eğer gereken tasarrufu yapabilirsek, eski tesisleri revize ederek ve bazı ilaveler yaparak; Keban'ın ürettiği enerjiyi tasarruf etme imkânımız var. Sayın Bakan, bu konuyu gayet iyi biliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMAL KÜLAHLI (Devamla) – Sayın Başkanım, sözlerimi bitiriyorum.

BAŞKAN – Sayın Külahlı, nasıl bitiriyorsunuz efendim; sizin sürenizi iki defa uzattım ben...

CEMAL KÜLAHLI (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Hayır efendim; ama, Genel Kurulun hukukuna, Genel Kurulun...

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, onbeş senenin özlemi...

BAŞKAN – Buyurun efendim, son cümlenizi söyleyin.

CEMAL KÜLAHLI (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, emrinizde çalışan çok değerli teknisyen arkadaşlara sahip çıkınız; devlet yönetiminde tecrübeye ağırlık veriniz; bilenlere sahip çıkınız; bilgiye sahip çıkınız ve tasarruflarınızı bu yönde kullanınız.

Ben, Refah Partisi Grubu adına, bütçenin, ülkemize, Bakanlığımıza ve çalışanlara hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın Başkan, size de müsamahalarınızdan dolayı teşekkür ediyorum.

Sevgi ve saygılar sunuyorum; sağ olun, var olun. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Külahlı, teşekkür ediyorum.

Gruplar adına yapılacak konuşmalar, yapılmış, tamamlanmıştır. Şimdi, kişisel görüşmelere geçiyorum.

Daha önceki uyarım istikametinde, soru işlemi tamamlanmıştır. Bundan sonra, 9 uncu turla ilgili gönderilecek soruları, Başkanlık kabul etmeyecektir.

Kişisel görüşmelerde, birinci sıra, Sayın Ahmet Demircan'ın.

Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Demircan, süreniz 10 dakikadır.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce Yüce Heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmeleri nedeniyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçeleri hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Benden önceki konuşmacılar, bütçe hakkında konuştular. Lehte konuşmalar dahi bütçelerin yetersizliğini vurguladı; lehinde konuşmakta zorlanırsam, mazur görülsün.

Tarımın, bir ülkenin ekonomisindeki hayatî önemini tekrar etmeyi gereksiz buluyorum. Ülkemiz nüfusunun yaklaşık yüzde 50'sinin tarımda çalıştığı, bu nüfusun gayri safî millî hâsıladan yüzde 14 pay aldığı, genel ihracatımızın yaklaşık yüzde 14'ünü tarım ürünlerinin oluşturduğu; ancak, ihracatımızın yüzde 63'ünün hammaddesinin tarıma dayalı ürünlerden olduğu göz önüne alınırsa, durum, daha da önem arz etmektedir.

Kendi kendisine yeten yedi ülkeden biri olmakla övündüğümüz günler, maalesef, mazide tatlı bir anı olarak kaldı. Son yıllarda uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu, ülkemiz, önemli miktarlarda tarım ürünü ithal eder duruma geldi. Kendi insanımıza verilmeyen paralar, yabancı ülke üreticilerine kaptırıldı. Konuttan, fakslarla, et ithali tebliği yayımlandı. Biz, mevcut Hükümetin, bu şekilde yönetilmemesini temenni ediyoruz.

Bakanlığın bütçesi, 1995 yılında 13 trilyon lira iken -enflasyonun yaklaşık yüzde 80'lerde seyrettiği 1995 yılı sonunda- 1996 bütçesi, yaklaşık 23 trilyon lira... Reel bir artış olmadığı gibi, tersine, bütçe içi payı düşmüş bulunuyor.

Tarım desteklenmeli, üreticinin millî gelirden aldığı pay artırılmalıdır. Ciddî ve ülke gerçekleriyle tutarlı bir planlama yapılmalı, sulama yatırımları ve uzun süredir başlanıp bitirilemeyen pek çok sulama projesi, mutlaka, süratle tamamlanmalıdır; bu da bir ekonomik kayıptır. Bu cümleden olarak, Samsunumuzda, Bafra ve Çarşamba Ovaları sulama kanallarının daha fazla geciktirilmeden tamamlanmasının ülke ekonomisine katkıda bulunacağını belirtmek istiyoruz.

Tohum ıslahı ve hibrit tohum desteklenmeli, tarımda eğitim çalışmalarına hız verilmeli ve ziraat mühendisleri -ki, büyük bir kapasite, yetişmiş insangücü- mutlaka tarım üretimine kazandırılmalıdır.

Üzerinde durulması gereken bir diğer konu, ülkemizde, tarım arazilerinin bölünmüşlüğü sorunudur. Bu konunun da mutlaka, göz önüne alınıp, halledilmesi gerekir. 20 dönüm arazisi ve dört çocuğu olan bir babanın öldükten sonra arazisi dörde bölünüyor; çocuklarının da dörder çocuğu olsa, varın siz konuyu hesaplayın.

Toprak ıslahı ve erozyon konusu ciddî bir şekilde ele alınmalıdır. Bu cümleden olarak, TEMA Vakfını, Yüce Meclisimizin ve milletimizin huzurunda şükranla anmak istiyorum. Toprak ıslahı konusunda, milletimizin, bilinçlendirilmesi lazım ve bu konudaki yatırımların, bu konudaki desteklerin, mutlaka sağlanması lazım.

Hayvancılık desteklenmeye devam edilmeli; ancak, bu destekleme konusu, son zamanlarda -daha önceki araseçimlerde de- olduğu gibi, medyaya konu olmuş şekliyle yapılmamalı. Bakın, daha 11 Nisan 1996 tarihli bir gazetemizde "Ziraat'ın inekleri seçim rüşveti oldu" diyor. Böyle tarım desteklemesi olmaz; eğer siz, bu ülkenin önemli bir konusu olan tarımı, pek çok konuda olduğu gibi, siyasete, seçim rüşveti gibi alanlara alet ederseniz, ülkenin geleceğiyle ilgili ciddiyetinizin ne durumda olduğu ortaya çıkar. Biz, yeni yönetimin, bu tür olaylara, bu tür seçim rüşveti yollarına başvurmayacağına inanmak ihtiyacını hissediyoruz.

Delidana hastalığı konusunda, üretici ve tüketicinin, mutlaka, bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi lazım. Bilinçsiz bir şekilde ithal edilen bu hayvanların, ülkedeki hayvancılık potansiyelimizi tehdit ettiği ortadadır.

Köylerimize her türlü altyapının ulaştırılması gereğini de, burada, vurgulamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı konusunda ise, görüşlerimizi, şöyle özetlemek istiyoruz: Bilindiği gibi, insan, canlılar içerisinde, bulunduğu ortamda, tabiî enerjisi dışında ek enerji kullanan tek canlıdır. Uygarlığın başlangıcı da, ek enerjiyi kullanma noktasıyla; yani, insanın ateşi yaktığı gün başlamıştır. Bu sayede, insan, yaşadığı ortamı genişletebilmiş, aklı kullanarak bilgiyi geliştirmiştir.

Enerji tüketimi, ülkelerin medeniyet düzeyini belirler; enerji tüketimi, insanın eşyaya ve olaylara hâkimiyet yönünü; yani, maddî medeniyetini gösterir. Maalesef, ülkemiz, dünya ortalamasının yarısından da aşağı bir düzeydedir. Bunu artırdığımız düzeyde kalkınmış olacağız ve kalkınmamız da bunu artırmamıza bağlı.

Ben, burada, geniş bir şekilde konuyu irdeleme imkânına sahip değilim; ancak, biraz evvel, benden önce konuşan değerli konuşmacı arkadaşımızın da belirttiği gibi, nükleer enerji konusunda ben de vurgulamalar yapmak istiyorum.

Bugün, dünya elektrik enerjisi tüketiminin yaklaşık yüzde 17'leri nükleer enerjiyle karşılanmaktadır. Ülkemiz, çok kısa zamanda bir enerji darboğazına girmek üzeredir. Türkiye'nin, kullanılabilir elektrik enerjisi potansiyeli sınırı bellidir; hidroelektrik potansiyelinin üst sınırı 120 milyar kilovat/saattir; kömürün tamamı iyi bir şekilde değerlendirilebilirse, 90 ilâ 100 milyar kilovat/saatlik bir enerji üretimi de o alanda sağlanabilir. Bunun yanında, ülkemizde, enerji tüketiminde, yılda yüzde 8 ilâ 10 oranında artış mevcuttur. Bu, iyi bir işarettir; ancak, bu iyi gelişmeyi de karşılamamız gerekiyor. Bu hesaba göre, 2000'li yıllarda üçte bir oranında enerji açığımız mevzubahistir ve 2010 yılında hesaplanan enerji tüketimimiz 270 ilâ 300 milyar kilovat/saate ulaşacaktır. Eğer, bugünlerden tedbir alınmazsa -ki, bu tedbir, bugünlerde alınsa bile gecikmiş bir tedbir olacaktır; onun için, olaya çok ciddî bir şekilde yaklaşmak lazım- yakın gelecekte ciddî sıkıntılar yaşarız. Geçmişte olduğu gibi, gaz lambalarıyla romantik tablolar, mum ışığı altında çalışmalar sergilemek durumunda kalırız. Bunun yollarından bir tanesi de, ülkemizde, mutlaka, nükleer enerjinin üretime katılmasıdır.

Değerli milletvekilleri, nükleer enerjinin birtakım avantajları yanında dezavantajları da vardır. Elbette ki, her nimetin bir külfeti olacaktır; insan, ateşi bulduğu gün de elini yakmıştır, belki ayağını da yakmıştır; aynı risk, nükleer enerjide de, tabiî ki, daha yüksek oranda olabilir; ama, biz, görüyoruz ki, dünyamızda ,gelişmiş ülkelerin pek çoğu, enerjilerinin büyük bir kısmını nükleer enerjiden temin ediyorlar. Fransa, neredeyse yüzde 70 elektrik enerjisini nükleer enerjiden temin ediyor.

Risk konusunda da olayı şu şekilde değerlendirmekte yarar var: Bugün, çevremizde, nükleer enerji santralları pek çok sayıda kurulmuştur ve kurulmaya da devam etmektedir. Bilindiği gibi, Bulgaristan, Ukrayna, Rusya, Ermenistan'da nükleer santral vardır, Romanya'da şu anda 5 tane santralın tamamlanması mevzubahistir, İran'da 2 santralın yapımı devam etmektedir, Irak'ta yapılmakta olan bir santral durdurulmuş, belki gelecekte o da gerçekleşecektir; İsrail'de de hem nükleer silah hem santral mevcuttur. Etrafımızda bu kadar nükleer santral varken, bizim ülkemizde nükleer santralın sadece risklerinden bahsederek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demircan, 1 dakika ek süre veriyorum; lütfen toparlar mısınız... Lütfen...

AHMET DEMİRCAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Biz de, nükleer santralın risklerini çok iyi bir şekilde araştırıp, bu nimetten ülkemizi yararlandırmak mecburiyetindeyiz.

Gerek enerji gerekse üzerimizdeki tehditleri bertaraf etme açısından, nükleer enerjiye ve nükleer güce sahip olmamız gerekmektedir. Bunun yanında, etrafımızdaki petrol havzalarını da göz önünde bulundurarak, ülkemizde, petrol arama ve üretim faaliyetlerini mutlaka hızlandırmalıyız ve bu alandaki çalışmalara da gerekli desteği vermeliyiz. Ancak, bunu yapabilmemiz için, bugün önümüze gelmiş olan bu dar bütçelerle bir yere varmamız mümkün değil. Ülkemizin enerji darboğazının aşılması konusunda, yeni yönetimin gerekli ciddî çalışmaları yapacağına inanmak istiyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demircan, lütfen toparlar mısınız.

AHMET DEMİRCAN (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Her iki bakanlığın bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını, hayırlara vesile olmasını diliyor; her iki bakanlığın bütün çalışanlarının, bu bütçelerle, milletimize en iyi hizmetleri vereceklerine inanıyor, bu temennimi iletiyor; Yüce Meclisimizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Demircan, teşekkür ediyorum efendim.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Attila; buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET ATTİLA (Afyon) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, yürütmekte olduğu tarımsal faaliyetleriyle, ülkemizin, iktisaden faal nüfusunun yarısına yakın kısmını doğrudan, tüm nüfusunu da dolaylı olarak ilgilendirmektedir. Tarımsal faaliyetler, tabiatı icabı olarak, gelişmesini, bir zaman dilimi içerisinde, tedricen göstermektedir. Nitekim, cumhuriyet dönemindeki gelişmeleri göz önüne aldığımız zaman, buğday ekim alanının 1,2 kat artmasına karşılık, üretimin 4 kat; arpa ekim alanının 0,6 kat artmasına karşılık, üretimin 3,2 kat; pamuk ekim alanının 0,7 kat artmasına karşılık, üretimin 7,3 kat arttığını görmekteyiz. Bu artışlar, diğer ürünlerde, sebze ve meyve üretiminde de aynı şekilde olmuştur. Hayvansal ürünlerdeki artış da aynı mahiyette bulunmaktadır.

Ülkemizde, hepinizin bildiği üzere, 1980 yılından itibaren toplam hayvan sayısında azalmalar meydana gelmesine rağmen, üstün vasıflı hayvan sayısındaki artışlarla, hayvan başına elde ettiğimiz verimlerde de artışlar sağlanmıştır.

Nitekim, et üretimimiz, 480 bin tonlardan 1,4 milyon tona; tavuk eti üretimi 400 bin tona; süt üretimi, 4 milyon tondan, yaklaşık, 10 milyon tona ulaşmış bulunmaktadır. Et ve süt üretimindeki artışların sebebi, hayvan popülasyonumuz içinde yüksek nitelikli kültür ırkı ve melez hayvan oranının yükselmesidir.

Tabiî, bunu ifade ederek, bugün hayvancılığımızın içinde bulunduğu durumu, burada ifade edilen ve önceki Hükümetler zamanından beri tedbir alınmasına çalışılan konuları da, yeniden, bu bütçe dolayısıyla gözden geçirmek suretiyle, alınması gereken tedbirlerin alınması yolunda, Hükümet olarak ve Bakanlık olarak gerekli gayretleri göstereceğimizi, bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Şunu ifade edeyim ki, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlığım bütçesi görüşülürken ifade edilen fikirler ve gerekse, burada, gruplar adına ve kişisel konuşma yapmak suretiyle, Bakanlığımız bütçesi hakkındaki tenkitler, öneriler, tarafımızdan mutlaka değerlendirilecek ve bu konudaki tedbirlerin alınması yönüne de gidilecektir. Tabiî, bu tedbirlerin alınmasında, Yüce Meclisin, bize destek olmasına ihtiyacımız vardır; çünkü, ifade edildiği gibi, ülkenin bütçe imkânsızlıkları dolayısıyla, Maliye Bakanlığının bütçedeki sıkıntıları dolayısıyla, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın bütçesi de, gerçekten, hizmetlerimizi görmeye yeterli bulunmamaktadır; ama, biz, buna rağmen, bütün imkânlarımızı zorlamak suretiyle, bu işlerin üstesinden gelmeye çalışacağız.

Keza, ülkemizde, son yıllarda alınan tedbirler ve özel sektöre getirilen teşvikler sonucunda, yüksek verim potansiyeline sahip, çeşitli hibrit ve standart tohumlukların kullanılmasında önemli artışlar olmuş ve uluslararası tohumculuk firmalarıyla yapılan ortak üretimler sonucu, tohumluk ihracatımızda ciddî artışlar kaydedilmiştir.

Yine, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında öngörüldüğü gibi, yatırım politikaları, Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşmasının tarımla ilgili hükümleri çerçevesinde, ülkemizin yükümlülüklerine ve Avrupa Birliği ortak tarım politikasında beklenen gelişmelere uygun olarak desteklenecektir. Tarımsal destekleme politikaları, üretimin serbest rekabet şartlarına, pazar sinyallerine uygun gelişmesi ve bu amaçla ayrılan kamu kaynaklarının daha rasyonel kullanılması esas alınarak yeniden yapılandırılacaktır.

Diğer taraftan, tarımsal politikaların yeniden düzenlenmesi amacıyla, küçük çiftçilere öncelik tanınarak, doğrudan gelir desteği sağlanmasına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir.

Çıplak alanların, bitki örtüsüyle korunması, hayvancılığımız için gerekli olan kaba yem üretimine de hizmet edeceğinden, mera kanununun, bu dönemde, sizlerin de tasvibinden geçirilerek yürürlüğe konulacağını ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı desteğiyle, Bakanlığımızca yürütülen ürün borsaları projesi çerçevesinde başlatılan çalışmalarla, mevcut 18 ticaret borsasının gelişmesi sağlanarak, tarım ürünleri fiyatlarının serbest piyasada oluşması, tarımsal ekonominin kayıt altına alınması amaçlanmaktadır.

Avrupa Birliğine uyum çalışması çerçevesinde, tarımsal amaçlı üretici birlikleri projesi hazırlanmış olup, üretici birlikleri kanun tasarısının yürürlüğe girmesiyle, üretici birliklerine kuruluş aşamasında devlet yardımı sağlanacaktır. Bu konuda da Yüce Meclisin desteğine ihtiyaç duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.

MEHMET KORKMAZ (Kütahya) – Sayın Başkan, Divanda kâtip üye yok.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET ATTİLA (Devamla) – Sayın Başkan, sayın üyeler; sözlerime son vermeden önce, Bakanlığımızda, mevsim itibariyle üzerinde yoğunlaştığımız hizmetler için gerekli tedbirleri aldığımızı belirtmek istiyorum. Bu cümleden olarak, süne ve kımıl mücadelesi için 1 trilyonun üzerinde ödenek ayrılmış bulunmaktadır. Bu mücadeleye, 80 adet uçak, 3 500 adet yer aleti, 800 adet taşıt ve 1 500 adet teknik eleman ile mayıs ayı başında başlıyoruz.

Ayrıca, Kurban Bayramı öncesinde, vatandaşlarımızın, gönül rahatlığı içinde, hastalıksız, sağlıklı kurban alabilmeleri için her türlü tedbirin alındığını da ifade ediyorum.

Diğer taraftan, zeytinsineği mücadelesiyle ilgili olarak gerekli ödenek bütçeye konulmuş bulunmaktadır. Bunu da zamanında yapacağımızı burada ifade ediyorum.

Gene, ülkemizde, hiç yoktan, delidana hastalığı adıyla ifade edilen ve amiyane tabiriyle, bir bardak suda fırtına koparılmaya çalışılan konuda da, ülkemizde, gerçekten, herhangi bir risk, herhangi bir zararlı durum bulunmamaktadır. Bunu, muhtelif basın toplantılarında, sizlerin de hatırlayacağı üzere, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda, gerekse Yüce Meclisimizde gündemdışı yapılan konuşmalar esnasında verilen cevaplarla, keza, Türkiye Odalar Birliğinde, Ticaret Borsası başkanlarıyla yaptığımız toplantılarda ifade etmiştik.

Yine, sizlere, delidana hastalığı konusunda Bakanlık olarak her türlü tedbiri aldığımızı, bu konuda herhangi bir risk taşımadığımızı, taşınmadığını, kırmızı et yemenin hiçbir zararlı tarafı olmadığını, bu vesileyle ifade ediyorum.(DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bundan sonra da bu tedbirlere devam edeceğiz.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum ve süreye riayetiniz itibariyle, bir kere daha teşekkür ediyorum.

Bakiye süreyi, Hükümet adına, Sayın Enerji Bakanı kullanacak.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

MEHMET KORKMAZ (Kütahya) – Sayın Başkan, Divan eksik, kâtip üye yok.

HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Sayın Başkan, Divana sual gönderiyoruz, almıyorsunuz; olur mu öyle şey?!

BAŞKAN – Efendim, biz, daha önce ilan ettik ve sual alma süresini ikmal ettik.

HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Suali alırsınız, sonra Sayın Bakan yazılı olarak cevap verir.

BAŞKAN – Efendim, Genel Kurulun mesaisi saat 10.00'da başladı ve bendeniz, Genel Kurula, gerekçelerimi de ortaya koyarak arz ettim "şu zaman süreci içesinde sorular verilebilir, ondan sonra sual alma işlemini tamamlayacağım" dedim. Şu anda bile 110 adet sual geldi ve çoğu sualler 30'ar satır.

HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Peki, efendim, anlaşıldı.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI H. HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdiye kadar, görüşlerini, temennilerini ve tenkitlerini izhar eden bütün milletvekillerine teşekkürlerimi sunuyorum.

Ülke kalkınması, hızlı nüfus artışı, sanayileşme ve sosyal gelişmenin doğal sonucu olarak enerji talebimiz hızla artmaktadır. Bu talebi karşılamada ana hedef, ihtiyacımız olan enerjinin zamanında, güvenilir, ucuz ve kaliteli olarak temin edilmesidir.

Bu çerçevede, ülkemiz talebinin mümkün olduğu ölçüde yerli kaynakların değerlendirilmesiyle karşılanmasının yanı sıra, arz güvenliğinin sağlanması için dışarıdan getirmek zorunda kaldığımız enerjide, kaynak ve ülke çeşitlendirmesi esasları doğrultusunda faaliyetlerimiz hızlandırılacaktır.

Enerji politikasında ve tabiî kaynakların kullanımında bütünlüğü sağlamak bakımından, Hükümetimizin kurulmasıyla birlikte, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü de Bakanlığıma bağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, yurdumuzdaki enerji ihtiyacı, yılda, yaklaşık olarak 8-8,5 nispetinde artmaktadır. Bunun da, gayri safî millî hâsılayla bir ilişkisini ararsak; enerji talebi, gayri safî millî hâsıla artışının aşağı yukarı iki katı kadar bir artış göstermektedir.

Bu talebin karşılanması için, enerji sektöründe, 1985-1990 yılları arasında -başı ve sonu dahil olmak üzere- toplam 12 milyar dolar yatırım yapılmışken, 1991-1996 yılları arasında, bu yıl muhtemelen yatıracağımız 1,2-1,3 milyar doları da dahil ederek, bu rakamı, son altı senede, ancak 7,7 milyar dolara çıkarabileceğimizi tahmin ediyorum. Bu bakımdan, son altı yılla bundan evvelki ilk altı yılın mukayesesinde, enerji sektöründe takriben 5 milyar dolarlık bir açık bulunmaktadır; bunu, daha evvelki konuşmalarımda dile getirdim. Bu, sadece bir durum tespitidir; buna göre neler yapacağımızı tespit bakımından da önemlidir.

Son yıllarda, enerji üretim imkânlarının artırılmasında yap-işlet-devret formülü bir çare olarak görülmüştür; ancak, yap-işlet-devret modelinin uygulanmasında karşılaşılan hukukî sorunlar, sistemin arzu edildiği ölçüde çalışmasını engellemiştir.

Talebin karşılanmasında, mevcut tesislerin tam kapasiteyle çalıştırılmasıyla ilgili yaşanan ve çevre sorunlarına bağlanarak durdurulan Orhaneli Termik Santralı ile yine bu nedenlerle inşaatı tamamlanıp devreye alınamayan Kemerköy Termik Santralının üretime geçirilememesi, elektrik enerjisi arz imkânlarını kısıtlamıştır. Bu santralların bir an önce -gerekli tedbirler alınarak- üretime başlamaları büyük önem arz etmektedir.

Elektrik sıkıntısının yaşanmaması için, enerji sektöründe kamunun yanı sıra özel kesimin ve yabancı sermayenin yatırım payının artırılmasına yönelik gerekli düzenlemeler üzerinde çalışıyoruz; muhtemelen de getireceğimiz formül, doğrudan doğruya özel sektörün veya yabancı sermayenin enerji sektöründe yatırımına imkân veren ve "devret" sözünü ortadan kaldıran bir sistemin geliştirilmesi, bu sistemin çalışır hale getirilmesidir.

Diğer taraftan, özel sektörün kendi enerji ihtiyacını karşılayabilmesi için, uygulanmakta olan otoprodüktör sisteminin geliştirilerek, sektörü destekler hale getirilmesi sağlanacaktır. Bu amaçla, sistemin esaslarını belirleyen yönetmelik değişikliği bu ay içerisinde yapılmış ve yürürlüğe konulmuştur.

Değerli milletvekilleri, elektrik enerjisinin yurtiçi üretimi ve yetersizliği halinde de, gerektiği takdirde, ithal edilerek, ekonomimizin ve vatandaşımızın istifadesine sunulması yoluna gidilecektir.

Diğer taraftan, enerji iletim ve dağıtım sistemimizdeki büyük kayıpların da giderilmesi büyük önem taşımaktadır. Takdir edersiniz ki, bu kayıpların aza indirilmesi hayli zaman alacaktır; ancak, şunu ifade edeyim ki, iletim ve dağıtım kayıplarının normale indirilmesi dahi, en azından bir Keban, bir Karakaya'nın üretimi kadar enerjinin sisteme dahil edilmesi demek olacaktır.

Enerji sektörüyle ilgili açıklamalarımı bitirmeden evvel, müsaadenizle, bugün, enerjinin dünyadaki durumu hakkında bazı genel bilgiler arz etmek istiyorum: 1994 yılı itibariyle, dünyada, yılda 8 milyar ton petrol eşdeğeri enerji tüketilmektedir. Bu enerjinin, yüzde 40'ı petrol, yüzde 23'ü doğalgaz, yüzde 27'si kömür, yüzde 7,2'si nükleer ve yüzde 2,5'i hidroelektrik kaynaklarından temin edilmektedir.

Diğer taraftan, bu enerjinin kullanımında da, tabiatıyla, dünyada büyük farklılıklar bulunmaktadır. Dünyada kullanılan petrolün yüzde 60-61'ini, dünyadaki tabiî gazın yüzde 53'ünü, nükleer enerjinin de yüzde 84'ünü OECD ülkeleri, dünyanın zengin ülkeleri kullanmaktadır. Toplam olarak, dünyada kullanılan 8 milyar ton petrol eşdeğeri enerjinin yüzde 55'ini, dünya nüfusunun sadece yüzde 15'ine sahip olan OECD ülkeleri kullanmaktadır.

Buradan, şu hesabı yapabilmemiz, pekâlâ mümkündür. Şayet, teorik olarak, bugün dünyanın bütün nüfusu -mevcut nüfus halinde, artış olmadan- OECD ülkeleri seviyesinde enerji kullanma durumuna gelse, dünyadaki bütün fosil kaynakları, insanlığa, ancak ve ancak, 30 yıl yetebilecektir. Bunun böyle olmayacağını, bunun tedricî olarak gelişeceğini dikkate alırsak, o takdirde de, dünyadaki bütün fosil kaynakları -ki, dünya toplam enerji tüketiminin yüzde 90'ını meydana getirmektedir- dünyanın bütün enerjisi, dünyaya, ancak 50-55 sene yetecek kapasitede görünmektedir. Tabiatıyla bu, şu soruyu getirmektedir: Bu, yeni keşifleri, yeni icatları, özellikle nükleer enerjinin dünyada daha fazla, daha emin bir şekilde kullanılmasını da, tabiatıyla zorlayacaktır. Onun için, bu rakamları çok önemli görüyorum ve bu rakamları, sadece bizim için değil, dünyanın da enerjide hangi yönde gelişeceğinin en önemli göstergesi olarak Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım sektörünün geliştirilmesi için en önemli etkenlerden birisi, sulanabilir arazinin bir an önce suya kavuşturulmasıdır. Devlet Su İşleri yatırım programında yer alan enerji, sulama ve içmesuyu projelerine, 1996 yılı içerisinde, 21 trilyon Türk Lirası Kamu Finansman Genel Müdürlüğü kaynaklarından olmak üzere, toplam 86 trilyon lira kaynak tahsis edilmiştir. Ancak, bu rakamın, genel yatırımlar içerisinde önemli bir yer işgal ettiğini bilmemize rağmen, elimizdeki projeler bakımından, bu rakamların kesinlikle kifayetli olmadığını da Heyetinize arz etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, doğalgaz talebi giderek artmaktadır. 1995 yılında, gaz ve LNG, yani sıvılaştırılmış tabiîgaz olarak, doğalgaz olarak, toplam 6,9 milyar -yaklaşık 7 milyar- metreküp ithalat yapılmıştır. Artan talebin karşılanması için, orta ve uzun vadede, doğalgaz, LNG ve LPG arz imkânlarının -orta vade dediğim de aşağı yukarı 5-6 yıllık bir dönemdir- 20 milyar metrekübe çıkarılması yönünde de girişimlerimiz sürdürülmektedir. Doğalgaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, efendim, 2 dakika süre verdim zatı âlinize; lütfen, toparlar mısınız.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekileri; tabiatıyla, Bakanlığımın sorumluluğunda, bunun dışında, madenler, petrol ve diğer önemli işler, çeşitli sorumluluklar bulunmaktadır. Bunların hepsini, tabiî, bu kısa zamanda, size arz etmem mümkün değil; ancak, şunu özellikle ifade etmek istiyorum ki, -konuşmamda ifade ettim- enerji, bugün en önemli problemimiz olarak görünmektedir; özellikle elektrik enerjisi. Biz, kamu kaynaklarına ilaveten, yerli ve yabancı sermayeyi de, tabiî bir şekilde, orada kullanmanın imkânlarını ve şartlarını getirmek zorundayız. Sadece şu hususu ifade etmek istiyorum: Mademki, biz, sıkıştığımızda, Rusya'dan, Bulgaristan'dan ve diğer ülkelerden enerjiyi kolaylıkla ithal edebiliyoruz; o halde, yerli ve yabancı sermaye de, aynı şartlarda, Türkiye’de, aynı kolaylıkla elektrik enerjisini üretebilmelidir; işin mantığı da bunu gerektirir. Nitekim, dünyadaki uygulamalar da bu istikamettedir, gelişmeler de bu istikamettedir. Diğer taraftan, bu, sadece üretim bakımından değil -hemen değil tabiî, bir süre sonra- bu sistemin kurulmasıyla, enerji fiyatlarının halka intikalinde, rekabetin sağlanmasının da önemli bir aracı olacaktır; çünkü, bunu başka türlü halletmemiz de mümkün görünmemektedir.

Ben, Bakanlığımın bütçesi için görüşme yapan bütün arkadaşlarıma, Yüce Heyetinize teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (Devamla) – Bütçemizin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim.

Kişisel görüşünü ifade etmek üzere, Sayın Hanefi Çelik.

Sayın Çelik, buyurun.

HANEFİ ÇELİK (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi, şahsım ve Büyük Birlik Partisi adına saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ülkemiz, elektrik enerjisi açısından karanlık günlere doğru gitmektedir. Biraz evvel Sayın Bakanın da söylediği gibi, ülkemiz, komşularına elektrik satan bir ülke durumundan, şu anda, elektrik ithal eden bir ülke durumuna gelmiştir.

Bu noktaya gelişimizin, mutlaka, değişik sebepleri vardır; ancak, temel yanlış, son yıllarda izlenen yatırım politikasındaki uygulamalardan kaynaklanmaktadır.

Son onbeş yılın yatırım değerleri incelendiğinde, özellikle 1990 yılından sonra, enerji yatırımlarının toplam yatırımlardaki payının düştüğünü görmekteyiz. 1980-1990 yılları arasında, yüzde 10'ların üzerinde seyreden enerji yatırımlarının, toplam yatırımlara oranı, 1990 yılında 7,3, 1991 yılında 6,2, 1992 yılında 5,1, 1993 yılında 3,7’dir; 1994 yılında ise 2,8'e kadar düşmüştür. Bugün, elektrik sıkıntısı çekmemizin asıl nedeni de burada yatmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün, elektrik tüketiminde, maalesef, dünya ortalamasının da altında bulunmaktayız. Kişi başına elektrik tüketimi, 1987 yılı itibariyle, Norveç'te 24 811 kilovat, Amerika Birleşik Devletlerinde 11 918 kilovat, Yunanistan'da 3 485 kilovat iken, dünya ortalaması 2 085 kilovattır. 1993 yılı itibariyle, ülkemizdeki elektrik tüketimi, kişi başına 1 224 kilovat olarak gerçekleşmiştir. Bu da, yaklaşık olarak, dünya ortalamasının yarısına eşittir.

Hidrolik potansiyelinin önemli bir kısmını kullanmış ülke olarak, Türkiye, kısa süreli çözüm olarak doğalgaza dayalı santrallara yönelme eğilimine girmiştir. Ancak, çözüm, darboğaza girmeden talebin karşılanmasına yönelik olmalıdır. Bu nedenle, Türkiye, henüz kullanılmamış hidrolik potansiyelinin yanında, yerli kaynağa dayalı termik santrallara yönelmeli, nükleer enerji üretimini de en kısa sürede gerçekleştirmelidir. Hiç kimsenin, bu ülkeyi karanlığa gömmeye hakkı yoktur.

Bugün kalkınmış bir ülke olarak görünen Almanya'da bile, toplam elektrik üretiminin yüzde 30'u nükleer enerjiden sağlanmaktadır; ama, buna rağmen, Almanya'daki çevre kirliliği Türkiye'deki kadar değildir. Öyle ise, nükleer santral kurmak illâki bir çevre kirliliğini gerektirmiyor.

Değinmek istediğim bir diğer konu ise Beypazarı civarında bulunan tabiî soda yataklarıdır. Cam ve deterjan sanayiinde temel girdi olarak kullanılan soda, bugün, sentetik olarak üretilmektedir. Sentetik soda üretimindeki enerji kullanımı yüzde 40 gibi oldukça yüksek bir orandadır. Bu enerji de fuel oil olarak ithal edilmektedir ve Türkiye, dışarıya döviz ödeyerek bu enerjiyi almaktadır. Bu soda yataklarının yaklaşık olarak 200 milyon ton görünür rezerve sahip olduğu ve atıl olarak tutulduğu bilinmektedir. Bu kaynağın işletilmesi için, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa kökenli firmalarla yapılan görüşmeler uzun yıllardan beri sonuca ulaşamamıştır.

İşletmeye açıldığı zaman, özellikle sentetik sodaya dayalı, Avrupa pazarına rahatlıkla girebilecek tabiî soda üretim projesinin bir an önce ekonomiye kazandırılmasının, bu memleketin faydasına olacağı kanaatindeyiz.

Değerli milletvekilleri, tarım politikamıza gelince:

Ülkemizde dört mevsim birden yaşanmaktadır. Çok verimli topraklara sahip olduğumuz herkes tarafından biliniyor. Otoriteler, ülkemizin, söz konusu özellikleri itibariyle, halihazırdaki mevcut nüfusunun çok üzerindeki nüfusları dahi besleyebileceğini belirtiyorlar. Ancak, buna rağmen, hükümetler, çiftçi ve köylü kesimin aleyhine olacağı belli olan politikalarıyla, Türkiye'yi, kendi kendine yetebilen bir ülke konumundan, buğday ve et ithal eden bir ülke konumuna getirmişlerdir.

Tarımın ihmal ve ilgisizliğe tahammül göstermeyecek bir sektör olduğu, ortaya çıkan somut sorunlarla, açık bir şekilde görülmeye başlanmıştır.

Kırsal kesimin yoksulluk ve çaresizlik içinde olması, insanların doğup büyüdükleri toprakları olan köylerini boşaltmaları, büyük şehirlere göç etmeleri ve bunun neticesi olarak ortaya çıkan çarpık şehirleşme, çevre kirliliği, toplumsal huzursuzluklar gibi, pek çok, geniş boyutlu ve derin sorunlar, artık, anlamamız gerektiği üzere, söz konusu yanlış politikaların sonuçlarıdır.

Bir zamanlar, meydanları "benim çiftçim, benim köylüm" ifadeleriyle inletenlerin, köylüyü ve çiftçiyi ne hale getirdikleri ortadadır. Bu kesimin, yoğun bir şekilde hissettiği yoksulluk, eğitim ve sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar, işsizlik, hatta beslenme eksikliği sorunlarını anlamak ve uzun vadeli kalıcı çözümler getirmek bu Yüce Meclisin görevidir.

Çiftçinin, kırsal kesim insanının gelir seviyesi gittikçe düşmekte, bu seviye, yoksulluk sınırlarının çoğu kere altına inmektedir. Milyonlarca çiftçi ailesi, yılın belli dönemlerinde, çoluk çocuk çalıştıkları halde, geçimlerini sağlayabilmekten mahrumdurlar. Bu insanlar, emeklerinin karşılığını alamamaktadırlar; gübreye, ekipmana, tohuma, ilaca verecek para bulamamaktadırlar. Ülkemizdeki verimlilik oranının, dünya ortalamasının altında olmasının asıl sebebi, çiftçimizin, tarım teknolojisini kullanma imkânından mahrum olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, devletin destek verdiği bazı sektörlerde, ciddî olarak netice aldığımız açıktır. Turizm sektörü de, destek verilerek kalkınan sektörlerden bir tanesidir; ama, ülkemiz hükümetleri, turizm sektörüne sağladıkları desteği, tarım sektöründen, özellikle, hayvancılıktan esirgeyerek, önemli bir kesimi oluşturan insanlarımızı, çok ağır bir bedel ödemek zorunda bırakmışlardır.

Ülkemiz, her ne kadar arzu edilen seviyenin altında seyrediyorsa da, kalkınmaktadır; ama, bunun bedeli, sesi çıkmayan, organize olmamış kırsal kesim insanlarına ve devletin elinin altındaki dargelirli işçi ve memura ödetilmektedir. Bu durum ise, sosyal adalete olduğu kadar, toplumsal barışa da zarar vermekte, Anayasa ilkelerine de aykırılık teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde serbest piyasa ekonomisi uygulanmaktadır. Ancak, bu ekonominin şartlarının uygulanmadığı tek bir kesim vardır; tarımla uğraşan çiftçi kesimi.

Köylü ilaç alırken fiyatı satıcı belirlemektedir; yani, pazarlık etme şansı bulunmamaktadır. Aynı şekilde, çiftçi, ürününü satarken de pazarlık etme şansına sahip değildir. Buğdayın, pancarın, tütünün, fındığın fiyatını, yine, devlet belirlemektedir; yani, bu defa da belirleyici olan alıcıdır.

Değerli milletvekilleri, köylü vatandaşımız, hayvanına yedirdiği yemin kilosunu 20 bin liradan alırken, maalesef, sütünü, en fazla 17 bin liraya satabilmektedir. Bu şartlar altında, hayvancılığın gelişmesi mümkün müdür? Ucuz kredilerle kurulmuş modern tesislerde bile, sütün maliyeti 25-30 bin liradan aşağıya düşmezken, köylü, sütünü 20 bin liradan satmanın mücadelesini vermektedir. Bunun sonucu olarak da, nüfusun artmasına rağmen, ülkemizdeki hayvan sayısı azalmaktadır.

Bazı rakamlar vermek gerekirse:

1991 yılında, 40 milyon 433 bin olan koyun sayısı, 1994 yılında 35 milyon 646 bine; yine, 1991 yılında 10 milyon 764 bin olan keçi sayısı, 1994 yılında 9 milyon 564 bine; 1991 yılında 11 milyon 973 bin olan sığır sayısı da 1994 yılında 11 milyon 901 bine düşmüştür.

Sayın Bakanımız, biraz evvelki açıklamasında, Türkiye'de, süt veriminin arttığını söylemiştir. Mutlaka ki, Türkiye'de, kültür ırklarının gelmesiyle, süt verimi artacaktır; fakat, süt veriminin artması hayvan sayısının azalmasıyla izah edilemez.

Değerli milletvekilleri, biz, Büyük Birlik Partisi olarak, sadece, eleştiri yapmak istemiyoruz. Bu çerçevede, yeni Hükümete, konuyla ilgili tavsiyelerimiz de olacaktır.

Her sistemin hedefinin insan olduğu gerçeğinden hareketle, tarımla ilgili problemleri çözmek ve üretimi artırmak, insan eğitimine ağırlık vermekle mümkündür. Bu noktada, sayıları 20 binlere ulaşan işsiz ziraat mühendisleri değerlendirilebilir.

Çiftçilerin kooperatif ve çiftçi birlikleri şeklinde örgütlenmeye kavuşturulması bir an önce sağlanmalıdır. Bu konuda kolaylıklar getirilmelidir. Örgütlenmenin tavandan olması yerine, tabandan tavana doğru geliştirilmesi hedeflenmelidir. Bu yapılanma, Partimizin de sıkça belirttiği gibi, sivil toplum unsurlarından biri olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size ek süre verdim Sayın Çelik, toparlar mısınız.

HANEFİ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yani, çiftçi, tabandan başlayan bir örgütlenmeye giderek, hür iradesiyle, kendi yönetimini belirlemelidir.

Tarım Bakanlığı mevzuatı derhal değiştirilmeli, tarımda çok başlılığa son verilmelidir. Bugün, çiftçi vatandaş, karşısında 15 tane merci bulmaktadır; Tarım Bakanlığından tutun da Dış Ticaret Müsteşarlığına kadar. Öyleyse, tarımla ilgili, gümrüklemeden kredilendirmeye kadar bütün işlemler, Tarım Bakanlığı bünyesinde toplanmalıdır.

Yem ve yağ bitkileri tekrar destekleme alımları kapsamına alınmalıdır. Gerek gübre, ziraî ilaç, su, tohumluk gibi tarım girdilerinin ve gerekse tarım ürünlerinin fiyatlarının belirlenmesinde, çiftçinin de en az devlet kadar söz sahibi olması sağlanmalıdır.

İki bakanlığın da bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (BBP, RP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çelik, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, dokuzuncu tur müzakereler üzerinde, gruplar adına ve kişisel konuşmalar ile Sayın Hükümetin cevabî konuşması tamamlanmıştır.

Ben, müsamahanıza sığınarak, Millî Egemenlik Bayramının da arifesinde olmamız hasebiyle, İskilip'ten gelen lise öğrencilerine "hoşgeldiniz" demek istiyorum. (RP sıralarından alkışlar)

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – İskilip nereye bağlı Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın Filiz, İskilip'in özelliği var, çok iyi bilirsiniz; dünyanın merkezi olan Çorum'a bağlıdır!.. (Gülüşmeler)

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Haftaya da Osmancık'ı çağır, onlar darılır sonra!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, öğleden önceki süremiz tamamlanmış oldu. İzninizle, ben, bu sorular hakkında kısa bir maruzatta bulunayım.

Sayın milletvekilleri, hepinizin çok iyi bildiği üzere, sorular Tüzüğümüzde iki ayrı başlık altında düzenlenmiştir; birisi, Genel Kurul çalışmalarıyla ilgili; diğeri, denetim yollarıyla ilgili. Şimdi kullanılan soru hakkı, Genel Kurul çalışmalarıyla ilgilidir. Zannediyorum bu, denetimden çok tenevvüre yönelik, aydınlanmaya yöneliktir; yani, soru, Hükümetten sorulur, Hükümet bir cevap verir ve sayın milletvekilinin oy istikameti ve oy rengi bu karşılıklı soru-cevaptan sonra teşekkül eder ya da, bu uygulama, oy istikametinin teşekkülüne yardımcı olur. O halde, buna göre, ne yapmamız lazım; her soruyu okumamız ve Sayın Bakandan hemen cevap almamız lazım. Peki, bunun için ne lazım; bunun için de, 20 dakikaya sığacak sorular lazım.

Şu anda, 110 adet soru kâğıdı var... (DSP sıralarından "kura çekin" sesleri)

Hayır, kuraya tabi tutamayız. Yapacağım şu: 20 dakikayı, belli yöntemle kullanacağız. Ondan sonraki sorularda, sadece, soru sahiplerinin isimlerini okuyacağım. Yeni bir uygulamaya yapmayı da düşünüyorum. Soruları, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile Tarım Bakanlığına göre iki dosyaya ayırttım. Huzurunuzda, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığıyla ilgili soruları Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımıza, Tarım Bakanlığıyla ilgili soruları da Sayın Tarım Bakanımıza, dosyalı olarak takdim edeceğim. Emin olasınız ki sorular ulaşacak ve cevaplarını da alacaksınız. (RP sıralarından alkışlar)

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Diğerlerini de aynı şekilde yapalım.

BAŞKAN – Efendim, saat 14.00'te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.04

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Zeki ERGEZEN (Bitlis)

–––––0–––––

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) (Devam)

A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü

1. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

B) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)

1. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

b) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

BAŞKAN – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere, kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Dokuzuncu turda bütçesi bulunan Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçelerine kaldığımız yerden devam edilerek görüşmeleri tamamlanacaktır.

Sayın Komisyon hazır.

Sayın Hükümet hazır.

Zannediyorum sorularda kalmıştık.

Şimdi, Sayın Bakanlarımızdan bir hususu öğrenmek istiyorum: Efendim, burada sözlü cevap vermeyi düşünecek misiniz; yazılı mı cevaplayacaksınız? Daha önce de arz ettiğim gibi, ben, iki bakanlığa da dosyalar hazırlattım. Eğer burada cevap verecekseniz, ben süreyi ikiye böleceğim; 10 dakika soruları okutacağım, 10 dakika da size cevap verme fırsatı tanıyacağım. Yok, zaten yazılı alıyoruz, yazılı cevaplayacağız diye buyurursanız, o takdirde, 20 dakikayı soru okutmaya kullanacağım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, genel olarak yazılı cevap vermeyi tercih edeceğim; ancak, genel mahiyet arz eden, burada cevap verilmesi mümkün olan sualler varsa, onlara burada cevap verebilirim.

BAŞKAN – Peki efendim.

O zaman, biz, önce soruları okutalım.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla ilgili olarak 47, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığıyla ilgili de 63 soru sorulmuştur.

Şimdi, usulümüz veçhile, soru sahibini arayacağız; buradaysa, sorusunu işleme koyacağız, yoksa koyamayacağız; ama, yine de biz dosyayı Sayın Bakana vermiş olacağız.

Sayın Kâzım Üstüner?.. Burada.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın ilgili Sayın Bakan tarafından yanıtlanmasını arz ederim.

Kâzım Üstüner

Burdur

1. Ulusal beslenmemizde ve ulusal kalkınmamızda çok büyük önemi haiz olan hayvancılık sektörümüz, 1980 yılında hayvansal üretimimizin yüzde 15’ini yurtdışına satabilirken, 1995 yılında yüzde 2’sini yurtdışından almak zorunda kalmasının sebepleri nelerdir?

2. 30 Kasım 1995 tarih ve 22479 sayılı Resmî Gazetede; yani, seçimlerin hemen öncesinde “süte litre başına 3 bin lira teşvik primi müteakip ay içerisinde ödenir” denilmişti. Aradan beş altı ay geçmesine rağmen, niçin ödenmemiştir, ne zaman ödenecektir?

3. Hayvansal üretime 1996 yılı bütçesinde ne kadar sübvansiyon ayrılmıştır?

4. Üreticilerimizin besi hayvanlarını kestirebilmesi için, Et ve Balık Kurumu kombinaları aylar sonraya sıra verirken, hâlâ niçin yurtdışından kasaplık besi hayvanı getirilmektedir? 1995 yılında kaç dolar tutarında hayvansal ürün ithalatı yapılmıştır?

5. Hayvancılık hizmetlerinin tek elde birleştirileceği bir hayvancılık müsteşarlığının kurulması düşünülmekte midir?

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET ATTİLA (Afyon) – Sayın Başkanım, yazılı cevap arz edeceğiz.

BAŞKAN – Peki.

Soru yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Hakan Tartan, burada mı efendim?

HAKAN TARTAN (İzmir) – Buradayım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Tartan burada...

Sayın Tartan, iki ayrı önergeniz var; birinin başlığını okutacağım; ama, ikisindeki soruları okutturacağım, zamanı iyi kullanmış olalım diye.

Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkankanlığına

Aracılığınızla aşağıdaki sorularımın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın İsmet Attila tarafından cevaplandırılmasını arz ve talep ederim.

Hakan Tartan

İzmir

Sorular :

1. İzmir’de pamuk future borsası kurulmasını gerçekleştirmek üzere mevzuattan kaynaklanan sorunlar giderilecek mi?

2. Batı bölgelerinde damızlık üretebilecek nüve sütçülük işletmeleri teşvik edilecek mi?

3. İzmir-Balçova, Narlıdere ve Güzelbahçe İlçelerindeki ağaçların kurumasının önlenmesi için ne gibi önlemler alınıyor?

4. Elektrik kesintileri yaşamamak için ve sanayimizin orta ve uzun dönemli elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamaya yönelik ne gibi yatırımlar planlanıyor?

5. 1991 yılında planlanmakla birlikte, gerçekleşmeyen İzmir’e doğalgaz projesi ne zaman hayata geçirilecek?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET ATTİLA (Afyon) – Sayın Başkanım, Bakanlığımızla ilgili konuda yazılı cevap arz edeceğiz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğiz.

BAŞKAN – Sorular yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Hasan Gemici?.. Burada.

Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından cevaplandırılmasına aracılığınızı arz ve talep ederim.

Hasan Gemici

Zonguldak

Sorular:

1. Zonguldak Türkiye Taşkömürü Kurumunda yeraltı üretim işçisi açığı, üretimi olumsuz etkilemektedir. Bu açığı kapatmak üzere işçi alınması düşünülüyor mu?

2. Zonguldak Türkiye Taşkömürü Kurumunun işleyişini olumsuz etkileyen mevcut örgüt yapısı ve yönetim şekline köklü değişiklikler yapılması düşünülüyor mu?

3. Amasra ve Armutçuk işletmelerinin toz kömürlerini değerlendirerek Zonguldak TTK’nın satış gelirlerini önemli ölçüde artıracak olan biriketleme tesisleri kurulması düşünülüyor mu?

4. Yabancı ortaklı bir konsorsiyum tarafından Zonguldak’ta ithal kömüre dayalı bir termik elektrik santralı ve yanında bir liman yapımı projesi konusundaki başvuru ile ilgili gelişmeler hangi aşamadadır?

5. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapımı planlanan Filyos Taşkın Koruma Projesinin kaç yılda bitirilmesi planlanmaktadır?

6. Yüksek Planlama Kurulunun 1.3.1996 tarih ve 96/1 (2b) sayılı kararı gereğince, sözleşmeli personelin ücretlerinde yapılması kararlaştırılan iyileştirmeler TEAŞ’ın sözleşmeli personeline uygulanmış mıdır?

7. Halen, TTK’nın uhdesinde bulunan, verimli işletilmesi durumunda önemli iç ve dışticaret hacmine sahip olabilecek Ereğli ve Zonguldak Limanlarının, işletmesi karşılığında tüm bakım ve işletme giderlerini üstlenmeyi taahhüt eden yerel yönetimlere devri düşünülmekte midir?

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğiz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Necdet Tekin?.. Burada.

Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın ilgili Sayın Bakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.

Prof. Dr. Necdet Tekin

Kırklareli

1. 5 Nisan kararlarıyla özelleştirme ve kapatılma kapsamına alınan TTK Amasra ve Armutcuk kömür ocakları için alınan kararlarda değişiklik düşünülmekte midir? Bu ocakların kömürleri için, briketleme tesisi kurulması programınızda var mıdır?

2. TTK çalışanlarının 1995 yılına ait toplusözleşme ile alınan işveren ikramiyeleri ne zaman ödenecektir?

3. 1992 yılında TTK’ya alınan sözleşmeli kazı işçilerinden yeraltında kazalanan ve sakat kalanlar için kazıda çalışamaz raporu verdiklerinde, işlerine son verilmektedir. Bu sözleşmenin ilgili maddesinin değiştirilmesini planlıyor musunuz?

4. TTK’nın Karadeniz Ereğli Limanının daha aktif çalıştırılması için düşünceleriniz nelerdir? Karadeniz Ereğli Belediyesinin kiralama isteğine sıcak bakılmakta mıdır?

5. TEAŞ’taki görevli sözleşmeli güvenlik görevlileri, TTK’da çalışan güvenlik görevlileri ve yine TEAŞ’ta çalışan işçi statüsündeki güvenlik görevlilerinden farklı ücret veya maaş almaktadırlar. Eşit işe eşit ücret politikasını uygulamayı planlıyor musunuz?

6. Devlet Su İşleri Zonguldak il Müdürlüğü tarafından yaptırılmakta olan Kozlu Dere Ağzı Taşkın Önleme Projesi Temmuz 96’da bitirilebilecek midir?

7. Karadeniz Ereğli’de, 1994 yılında, sel baskınına neden olan Pences Deresi ile Kabasakal Deresinde dere yataklarının temizlenmesi başlamış mıdır? Bu derelerin taban ve yan duvarlarının betonlanması gerekmektedir. Porjeleri varolan bu işlere tahsisat verilecek midir?

8. Gümeli Belediyesinin 22.3.1996 tarih 1145 sayı ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yazıları Bulanık Deresi Taşkın Su Projesi tamamlanmıştı. Projenin, onayı ve ihalesi ne zaman tamamlanacaktır?

9. 1996 yılı yatırım programında olmayan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ait, Alaplı Deresi işi, APK Dairesine gönderilmiştir. 80 milyar liralık keşif bedeli olan bu işe, 1996 yılında 20 milyar liralık harcama öngörülmektedir. Bu işe başlanılacak mıdır?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı olarak cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Bunun, başka çaresi de yok zaten Sayın Bakan .

Sayın milletvekilleri, bir sayın üye, zannediyorum, bu bütçe görüşmelerinde söz almış olsaydı, bundan daha uzun zamanı olmazdı; bir. İçtüzüğün 94 üncü ve 61 nci maddelerine dayanarak, bunu işleme koymasam hakkımdır; ama, anlatabilme imkânım yok; onun için, işleme koyuyorum.

FİKRET UZUNHASAN (Muğla) – Efendim, bu, memleket meselesi...

NECDET TEKİN (Kırklareli) – Sayın Başkan, bu tür bir yoruma hakkınız yok...

BAŞKAN – Var efendim; İçtüzüğün 94 üncü maddesine göre işleme koymam. İçtüzüğün 94 üncü maddesi gayet açık; sorular, gerekçesiz ve kısa olur.

MEHMET KORKMAZ (Kütahya) – Soru sahibi itiraz ettiği için, işleme koymama hakkınız doğdu Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır efendim, Genel Kurulun aldığı karar bu istikamette; yani, Yüce Kurul, kısa olsun, gerekçesiz olsun, herkese, hem sorma hem cevap alma imkânı olsun diye...

Evet, soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

Sayın Cafer Turan Yazıcıoğlu?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

Bartın

Bartın İli Kirazlıköprü Barajı yapımı için, çok cüzi ödenek ayrılmıştır. Acaba, bu barajın yapımından vaz mı geçilmektedir?

Bartın İline, Devlet Su İşleri şube müdürlüğü kurulacak mıdır?

BAŞKAN – Sayın Yazıcıoğlu, size, özellikle teşekkür ediyorum; 1996’nın sorusu, bu.

Sayın Bakan, ne buyurursunuz?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı olarak cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

Sayın Dikici?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Hasan Dikici

Kahramanmaraş

1. Ekinözü-İğde pompaj sulaması 1996 yılı ödeneği nedir? İnşaat, 1996 yılında bitirilecek midir?

2. Adatepe Barajının 1996 yılı ödeneği nedir? Baraj hangi tarihte tamamlanacaktır?

3. Ayvalı Barajının 1996 yılı ödeneği nedir? 1996 yılında işletmeye açılacak mıdır?

4. Kartalkaya sulaması ikmal inşaatının 1996 yılı ödeneği ne kadardır? Hangi tarihte tamamlanacaktır?

5. Orta Ceyhan-Menzelet ikinci merhale projesi içerisinde yer alan Kılavuzlu Barajının 1996 ödeneği nedir? Baraj, hangi tarihte hizmete açılacaktır?

6. Kati projesi bitmiş olan Karakuz Barajı hangi tarihte programa alınacaktır? Yapımı kaç yıl sürecektir?

7. Ön incelemesi biten Sisne–Geben Barajının son durumu nedir? 1996 prgramında var mıdır? Yoksa, hangi yılın programına girecektir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Remzi Çetin?.. Burada.

Sayın Çetin, 4 tane sorunuz var; birinin başlığı altında diğerlerini de okutacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumuzun ilgili bakan tarafından açıklanması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Remzi Çetin

Konya

Anadolu’nun tarım ambarı olan Konyamızda, yeraltı suyundan istifade edilerek, bir miktar arazide sulu tarım yapılmaktadır. Sulamada kullanılan enerji ücretleri, yıllar itibariyle ciddî artışlar göstermiştir. Çiftçilerimizin, bu enerji fiyatlarıyla, üretim yaparak ülke ekonomisine katkı sağlaması mümkün değildir. Sulama kooperatifleri çiftçileri ile sulama yapan çiftçilerimizin mağduriyetlerini önlemek için elektrik enerjisi fiyatlarında indirime gidecek misiniz?

Konya ovasında sulu tarıma geçilebilecek arazi, şu anda, sulanabilen arazinin 8 katıdır. Bu arazinin sulu tarıma açılması, tarımda büyük bir artış sağlayacaktır. Kop ve benzeri projelerin zaman içerisinde gerçekleşebileceği göz önüne alınınca, hemen mümkün olabilen uygulamalara imkân tanımamız gerekir; şu anda, en pratik uygulama, yeraltı sularıyla olmaktadır. Eğer, uygun yeşil hat projelerini devreye sokarsak hem daha ucuz hem daha pratik bir sulama imkânına kavuşacağız.

Bu konuda bir proje hazırlandı mı ve bu maksatla tahsis edilen ödenek ne kadardır? Bu para, hangi kuruluşumuzun bünyesindedir?

Mevcut araştırma tekniklerimiz ile petrol ve madenlerimizi tam tespit edebilmiş değiliz. Uzaydan yapılan modern araştırma teknikleri başta olmak üzere, arama faaliyetlerimize nasıl bir hamle kazandırmayı planlıyorsunuz?

Ülkemiz, nükleer enerjide çok geride kalmıştır. Faydasız siyasî ve sosyal mülahazalarla hiçbir atılım yapamadık. Halbuki dünyada, toryuma dayalı nükleer santrallar devreye girmeye başlamıştır. Dünyanın en zengin toryum kaynakları Eskişehir bölgemizde bulunmaktadır. Nükleer enerji konusunda ne gibi bir planlama yapıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

Sayın Katırcıoğlu?.. Burada.

Sorunuzu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz ederim.

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Niğde

Niğde’de, İç Anadolu Bölgesinde olduğu gibi, sulu tarım için derin kuyu su pompalarıyla sulama yapılmaktadır. Devlet Su İşlerinden yeraltı su kullanma izni alınmadan kuyulara elektrik tesisatı çekilememektedir. Bu, çiftçimiz ve üreticimiz için ciddî bir zorluktur. Sulu tarım için, Devlet Su İşleri ve TEK koordinasyonu sağlanarak, çiftçinin mağduriyeti nasıl giderilebilir?

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Soru, yazılı cevaplandırılacaktır.

Teşekkür ediyorum.

Sayın İlhan Sungur?.. Burada.

Sorularınızı okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

İsmail İlhan Sungur

Trabzon

1. Doğu Karadeniz Bölgesinde yatırım programına alınmış kaç baraj vardır? Bunlara, 1996 yılında verilecek ödenekler ne kadardır? Hangi yılda bitirilmesi planlanmaktadır?

2. 2000’li yıllarda ortaya çıkacak enerji açığı hangi santralların devreye girmesiyle kapatılacaktır? Nükleer santral kurmayı planlıyor musunuz? Planlıyorsanız nereye kuracaksınız, projesi var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Soru, yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Şaban Selvi?..

ŞABAN ŞEVLİ (Van) – “Şevli” olacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika efendim; Şevli, evet.

Yani böyle, servi görmüş olmak, kusur olmamalı.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sorumun, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Şaban Şevli

Van

Van şehir merkezindeki elektrik şebekesi 150 bin nüfusa göre çekilmiş olup, bu şebekenin yetersiz olduğu görülmektedir. Nüfusu 500 bine çıkan Van’ın, elektrik şebekesini yenileyecek misiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Evet; soru, yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Sabahattin Yıldız?..Burada.

Soruyu okutuyorum : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Sabahattin Yıldız

Muş

Muş Alpaslan-II Barajı inşa edilirse, 77 bin hektar araziyi sulayacak, Muş tarımına önemli canlılık getirecektir. Kırsal alana yönelik bir yatırım olması nedeniyle, Muş’un kırsal alanından kentsel alana olan göçünü önlemek bakımından da etkili olacak ve yılda ortalama 450 kilovatsaat enerji sağlayacak enerji üreterek, ülke ekonomisine carî fiyatlarla yıllık 2 trilyon lira gelir getirecektir; Muş İlinde işsizliği önleme bakımından da büyük katkı sağlayacaktır.

Çocukluk yıllarımdan beri hep yapılacağı söylenen, Muş’un kaderini değiştireceğine inandığım, planlanması tamamiyle bitmiş olan Muş Alpaslan-II Barajına, Hükümetiniz döneminde başlamayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, ne buyurursunuz efendim?..

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Soru, yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Osman Hazer?.. Burada.

Sayın Hazer, dört ayrı sorunuz var; birinin başlığı altında diğerlerini de okutacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın İsmet Attila tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim.

Osman Hazer

Afyon

Ülkemiz, tarım ülkeleri arasında sayılmakla beraber, ne yazık ki, buğday ve şeker başta olmak üzere bazı tarım ürünlerini ithal eder duruma gelmiştir. Bu gidişe dur demek için, tarım politikamızı yeniden değerlendirecek misiniz?

Deli dana hastalığı, kamuoyunun gündeminde ilk sıralardadır. Ne yazık ki, et ithal eden bir ülke olarak, bu durum bizi yakından etkilemektedir. Et ithaline mani olmak için, hayvancılıkla ilgili ne gibi politikalar üretilmektedir?

İşsiz ziraat ve orman mühendisleriyle, veteriner hekimlerin sayıları on binleri bulmaktadır. Bu meslekler ve bunlara yardımcı mesleklerin mensupları için istihdam sahaları düşünülmekte midir?

Afyon Devlet Su İşleri Müdürlüğünün sondaj bölümünde 81, teknik bölümünde 86 kişi geçici işçi olarak çalışmakta olup, geçimlerini buraya bağlamışlardır. Bu işçiler, daha önceki yıllarda daha uzun süre çalıştırılmalarına rağmen, son yıllarda ancak 5 ay gibi kısa bir süre çalıştırılmaktadırlar ve halen işe başlatılmamışlardır. Bu işçiler, Devlet Su İşleri Müdürlüğü tarafından 1996 yılında işe alınacaklar mı; hangi ayda işe başlayacaklar ve ne kadar süre çalıştırılacaklardır? Bu işçilere devamlı işçi kadrosu verilebilir mi?

Afyon İli Sinanpaşa İlçesine bağlı Akdeğirmen, Sandıklı İlçesine bağlı Yavaşlar Barajlarının ihale müsaadelerinin ne zaman verileceği?

Bolvadin-Eber sulamasının ihale müsaadesinin ne zaman verileceği?

Afyon İlinde daha önce başlamış ve devam etmekte olan sulama kanalı ve sulama göletleri, Afyon tarımının geliştirilmesi için son derece önemlidir. Yarım kalan işlerin bitirilmesine öncelik tanınacağına inancım tamdır. Bu konudaki sorularım şunlardır:

Afyon İli Sandıklı İlçesi Örenler sulaması için, yeterli ödeneğin ayrılıp ayrılmayacağı?

Afyon İli Sincanlı İlçesi Kırka ve Taşoluk Göletleri; Afyon İli Sandıklı İlçesi Karacaören Göleti için, yeterli ödeneğin ayrılıp ayrılmayacağı ve ne kadar ödeneğin ayrılacağı?

BAŞKAN – Sayın Bakan, yazılı mı cevaplayacaksınız efendim?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET ATTİLA (Afyon) – Ben de yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN – Sorular yazılı cevaplandırılacaktır.

Efendim, sorular ve cevaplara ayrılan sürenin dolmasına 2 dakika var. Şimdi, bir arkadaşımızın sorusunu daha okutacağım; sonra, sorusu olan diğer arkadaşlarımızın yalnız isimlerini okuyacağım.

Sayın Maliki Ejder Arvas, burada mı efendim? Burada.

Soruyu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bu suallerimin Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

Maliki Ejder Arvas

Van

1. Van İl merkezinde, ilçe ve köylerinde elektrik voltajının çok düşük olduğu, bu voltaj düşüklüğünün vatandaşa çok büyük zararlar verdiği ve bu voltaj düşüklüğünün trafoların kâfi gelmemesinden olduğu anlaşılmaktadır. Bu İlimizin 1996 enerji istihkakı için ne kadar meblağ ayrılacaktır ve bu sıkıntılar ne zaman giderilecektir?

2. Yine olduğu gibi, Van’ın Erciş İlçesinin elektrik şebekesi ihalesi 1992 yılında yapılmıştır. İstihkak ödemeleri düzenli şekilde yapılmadığı için bu şebeke yarım kalmıştır. Bu yarım kalan şebeke ne zaman bitirilecektir? Sayın Bakanın bunu açıklamasını istiyorum.

3. Van İli Erciş İlçesi hudutları içerisinde bulunan, projesi yapılmış ve ihale safhasına gelmiş Morgedik Barajının;

a) İnşaatı ne zaman başlayacaktır?

b) Kaç sene sürecektir?

c) 1996 yılı bütçesinde bu işe ne kadar tahsisat ayrılmıştır?

d) Ödenek yeterli midir?

e) Bu barajın altında 17 bin dönüm sulamaya müsait ziraat arazisi bulunmaktadır ve şekerpancarı üretimine müsait olması karşısında, ilgililer isticali düşünmezler mi?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Evet, soru yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın milletvekilleri, sorular ve cevaplara ayrılan 20 dakikalık süre tamamlandı. Ben, şimdi, 1 dakika içerisinde, soru önergesi vermiş; ama, soruları okunamamış arkadaşlarımızın isimlerini zabıtlara geçsin diye okuyacağım ve hazır sorularını Sayın Bakanlara göndereceğim:

Sayın Mehmet Sıddık Altay.

Zamandan kazanmak için, her arkadaşımızın isminin başında bir kere daha “sayın” nitelemesini ifade etmiyorum; kusura bakmayın; hepsine birden “sayın” nitelemesini eklediğimi bilesiniz.

Ertuğrul Yalçınbayır, Mehmet Emin Aydınbaş, Tevhit Karakaya, Ömer Naimi Barım, Ayhan Gürel, Hasan Gülay, Aslan Polat, Ersönmez Yarbay, Muhammet Polat, Ahmet Küçük, Remzi Çetin, Mehmet Emin, Muhammet Polat, Hilmi Develi, Mustafa Kemal Ateş, Ömer Ekinci, Yaşar Canbay, Remzi Çetin, Mahmut Erdir, Fikret Uzunhasan, Ekrem Erdem, M. Ziyattin Tokar, Saffet Benli, Lütfü Esengün, Muhammet Polat, Mehmet Emin Aydınbaş, Hilmi Develi, Osman Hazer, Mustafa Kemal Ateş, Hayati Korkmaz, Ahmet Küçük, Nezir Büyükcengiz, Hasan Belhan, M.Ziyattin Tokar, Ömer Naimi Barım, Memduh Büyükkılıç, M.İstemihan Talay, Aslan Polat, Metin Arifağaoğlu, Feti Görür, Hayati Korkmaz, Musa Demirci, Mehmet Emin, İ. Önder Kırlı, İbrahim Halil Çelik, Necati Albay, Suat Pamukçu, İhsan Çabuk, Sıtkı Cengil, Mustafa Köylü, Yüksel Aksu, Nurettin Aktaş, Avni Doğan, Cihan Yazar, Sıtkı Cengil, Mustafa Köylü, Mehmet Bedri İncetahtacı, Mehmet Büyükyılmaz, Sıtkı Cengil, Ertuğrul Yalçınbayır, Yakup Budak, İsmail Coşar, Mehmet Ali Şahin, Yakup Budak, Ersönmez Yarbay, Ahmet Derin, Mehmet Elkatmış.

Şimdi, soruları okunmayan arkadaşlarımın ve soruları okunan diğer arkadaşlarımın sorularını, dosyalar halinde, biri Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanına, diğeri Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına ulaştırılmak üzere veriyorum.

Sayın milletvekilleri, sorularla ilgili işlemler tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi ve bölümlerin ayrı ayrı okunup oylarınıza sunulması işlemine geçiyorum.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 17 493 282 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

111 Tarımın Korunması Geliştirilmesi ve 4 113 732 000 000

Araştırılması Hizmetleri

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 772 452 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 545 035 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 22 924 502 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü

1. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 84 820 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

111 Tarımın Reformu Uygulamaları 394 780 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 88 000 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 567 600 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

(B) Cetvelini okutuyorum :

B – CETVELİ

Gelir

Türü Açıklama Lira

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 6 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet 561 600 000 000

Katkısı

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 567 600 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu suretle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi ile Bakanlığa bağlı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü katma bütçesi kabul edilmiştir; milletimize hayırlı hizmetlere vesile olmasını temenni ediyor, hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, dokuzuncu turda yer alan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı kuruluşları bütçelerinin bölümlerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Bölümlere geçilmesi kabul edilmiştir.

Şimdi, bölümleri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

B) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 132 210 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

111 Maden ve Enerji Kaynaklarının İşletilmesi 3 950 920 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 3 385 000 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 37 320 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 7 505 450 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi bölümleri okutuyorum:

a) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 40 395 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

111 Petrol Faaliyetleri ve Akaryakıt Politikası 39 105 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 501 800 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 581 300 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

(B) Cetvelini okutuyorum :

 

 

B – CETVELİ

Gelir

Türü Açıklama Lira

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 450 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 580 850 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 581 300 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

b) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 22 443 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

103 Makine İkmal Hizmetleri 3 549 500 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyeler...

Kabul edilmiştir.

111 İşletme ve Onarım Hizmetleri 874 500 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

112 Büyük Su İşleri 52 475 600 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

113 Küçük Su İşleri 6 270 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

114 Yardımcı Tesis Yapımı Hizmetleri 356 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 355 000 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

999 Dış Proje Kredileri 3 564 700 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 89 888 300 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

(B) Cetvelini okutuyorum :

B – CETVELİ

Gelir

Türü Açıklama Lira

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 2 041 950 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 87 846 350 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 89 888 300 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile bu Bakanlığa bağlı kuruluşların 1996 malî yılı genel bütçeleri ile katma bütçeleri oylanıldı ve kabul edildi; hayırlı hizmetlere vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum ve hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar)

Onuncu tura başlayabilir miyiz?..

CEMİL ERHAN (Ağrı) – Sayın Başkan, izin verir misiniz tebrik edelim.

BAŞKAN – Sayın Erhan, madem izin istediniz, rica edeyim; Sayın Enerji Bakanımızdan, bizim bu Obruk Barajı ile Alaca Koçhisar Barajı ne olacak; onu da orada bir sorun!..

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Yazılı cevap verecek!..

BAŞKAN – Yazılı cevap verecekler!..

Dokuzuncu tur görüşmeler tamamlanmıştır.

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Karayolları Genel Müdürlüğü

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

D) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – Dışişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

BAŞKAN – Şimdi, onuncu tur görüşmelere başlıyoruz.

Onuncu turda, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı bütçelerinin müzakereleri var.

Sayın Komisyon?.. Hazır.

Sayın Hükümet?.. Hazır.

Grupları ve şahısları adına söz almak üzere kayıt yaptırmış olan arkadaşlarımın isimlerini okuyorum:

Gruplar adına: Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Tahsin Irmak, Sayın İrfan Demiralp; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Eşref Erdem, Sayın Ali Dinçer; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Çetin Bilgir, Sayın Şükrü Gürel; Refah Partisi Grubu adına, Sayın Süleyman Metin Kalkan, Sayın Temel Karamollaoğlu; Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Pamuk, Sayın Bülent Akarcalı.

Sayın Akarcalı burada mı efendim?

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Şu anda yok Sayın Başkan.

Sayın Akarcalı en son konuşacak efendim.

BAŞKAN – Efendim, en son konuşacağını biliyorum da, Sayın Akarcalı, dün, Başkanlıktan bir ricada bulunmuştu. İstanbul’da bir toplantısının olduğunu, oraya katılacağını; onun için, acaba, kendisine, Grup adına en önde söz verip veremeyeceğimi ifade edip, yardım talebinde bulunmuştu; ben de, kendisine söz verecektim; o niyetle arıyorum.

Sayın Akarcalı?.. Yok.

Peki, Sayın Akarcalı’yı binnida bulamadık.

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Sayın Başkan, şahısları adına söz isteyenleri zikretmediniz.

BAŞKAN – Affedersiniz efendim. Sayın Örnek, örnek davranışınızdan dolayı sizi kutluyorum ve hemen okuyorum:

Şahısları adına, lehinde Sayın Hüseyin Kansu, aleyhinde Sayın Aslan Polat, Sayın Ercan Karakaş söz istemişlerdir.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Irmak; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, hepinizi ve şu anda bizi izlemekte olan bütün vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi ülkemiz, nüfus bakımından dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden biridir. Bir ülkenin geleceğinin sağlam olması, planlı, düzenli ve disiplinli bir yönetim anlayışıyla mümkün olur. Altyapısını teknik imkânların yardımıyla sistemli bir şekilde kuran ve geliştiren ülkelerde, genel ekonomik büyüme de ivme kazanacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin attığı dev adımların, ülkemizin çehresini nasıl değiştirdiğini, hepimiz biliyoruz. Dünya ülkeleri nezdinde Türkiye, 21 inci Yüzyılın süper güçlerinden biri olmaya adaydır. Türkiye’nin yurtdışında gözlemlenen büyüklüğünü, birkısım sorunlara takılarak görmezlikten gelemeyiz. Zira, her alanda büyük güç olan ülkemizin, çevresine kazandıracağı şeyler, bizlere heyecan ve şevk verecektir.

Ülkemizin jeopolitik konumu, bize, başka hiçbir ülkede olmayan imkân ve fırsatlar veriyor. Biz, bir yandan Asya, Afrika ve Avrupa arasında geçiş bağlantısı noktasını oluşturuyoruz, diğer yandan bu üç kıtayla çok zengin tarihsel bağlarımız var. Afrika ülkeleri, Arap ülkeleri ve Kafkaslardaki Türk toplulukları, bizlerle olan tarihsel ve kültürel bağlarını ve ilişkilerini unutmamaktadırlar.

Ayrıca, Türkiye olarak, Avrupa’ya açılmış olmamız ve Avrupa ile ekonomik, teknolojik alanda yakın temasta bulunmamız, güneyimiz ve doğumuzda bulunan toplumlara, çağdaş dünyanın imkânlarını aktarma fırsatını bize sunmuştur.

Bu çerçevede, bayındırlık ve iskân hizmetlerinin, diğer devlet hizmetleri arasındaki kıymeti ve önemini vurgulamak gerekir. Elbette, Bakanlığımız, bugüne kadar, elindeki kaynakları mümkün olan en iyi verimlilik düzeyinde kullanmak için gereken her şeyi yapmıştır. Ancak, gereken her şeyin yapıldığını söylemek bizi asla tembelliğe itmemeli; çünkü, her alanda olduğu gibi, bayındırlık ve iskân hizmetlerinin, bütün devletlerde ulaşabileceği çok daha etkin seviyeler vardır. Bu çerçevede, Bakanlığımızın, en son teknolojik gelişmeleri, ilgili birimleri vasıtasıyla takip edeceğine, her seferinde gelişen yeni hizmet teknikleriyle Türkiye’yi çok daha ileriye götüreceğine inanıyorum.

Ekmeğini alınteriyle kazanan 65 milyon insanımız, hiç kuşkusuz, her seferinde daha iyi hale getirilen hizmetleri, gönülden takdir edecektir. Ayrıca, milletimizin takdiri, bize karşı kötü emeller besleyen bazı komşularımız hariç, tarihsel ve kültürel bağlılığımız olan herkesin takdiriyle takviye olacaktır. Türkiye’de bayındırlık ve iskân hizmetlerinin başarısını takdirle birlikte, daha mükemmel çalışmaların gerçekleşmesi açısından bazı tavsiyelerimiz olacaktır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; öncelikle, Avrupa gümrük birliğiyle ilişkilerimizi Gümrük Birliği Anlaşmasıyla artırdığımız bu dönemde, mevzuat uyum çalışmalarının bir an önce tamamlanarak uygulamaya aktarılması, projelerin, Avrupa Birliği standartlarına uygun bir şekilde hazırlanması ve yürütülmesi gereğini vurgulamak isterim.

Ülkemizin üzerinde bulunduğu fay hattının hassasiyeti nedeniyle, sık sık afetler yaşıyoruz. Afet olayları karşısında, acil tedbirlerin alınabilmesi için, uzmanlaşmış özel birimlerin oluşturulması ve bu arada vatandaşlarımıza söz verilen, programda olan 4 bin konut ile programa alınması istenen 32 bin konut inşaatının tamamlanarak, mağdur vatandaşlarımızın hizmetine sunulması gerekmektedir.

Türkiye’nin ekonomik gelişimine paralel olarak trafik yoğunluğu da her geçen gün artmaktadır. Coğrafî konumumuz sebebiyle Asya ve Avrupa kıtaları arasında yük ve yolcu trafiğinin yoğunluğunu da Türkiye çekmektedir. Bu çerçevede, karayollarımız yüzde 85 itibariyle asfaltlanmış olsa da bu rakamın üzerine çıkılmalıdır. Ayrıca, yük taşımacığılı açısından, Batı standartlarında olan yollarımızın oranı, mevcut yüzde 10 seviyesinin üzerine çıkarılmalıdır.

Uluslararası taşımacılık açısından, ülkemiz, daha kısa yollar sunması açısından tercih edilmesi gerekirken, Rusya’nın tercih edilmesi, ülkemizin batısından Akdenizin doğusuna kadar uzanan, Batı standartlarına uygun otoyolu inşa edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Bir an önce, Karadeniz Otoyolu Projesi bitirilmeli, Avrupa’dan Kafkaslara ve Ortadoğuya Türkiye üzerinden uzanan Batı ölçülerinde otoyollarımız olduğunu dünyaya göstermeliyiz.

Ülkemizde şehirlerarası yolcu ve yük taşımacılığı büyük ölçüde karayolunda odaklanmıştır. Bu durum, hem karayollarındaki yükün artmasına hem yollarımızın ekonomik ömrünün hızla kısalmasına yol açmaktadır. Aynı durum, aşırı ekonomik maliyete yol açmaktadır. Ülkemiz, bu yönde yeni politikalar geliştirmeli, Avrupa’da olduğu gibi, şehirlerarası yolcu ve yük taşımacılığında, hızlı deniz ve özellikle demiryolu ağı projeleri hazırlamalı ve uygulamaya koymalıdır.

Bu çerçevede, Ulaştırma Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı arasındaki yakın işbirliği ve koordinasyonun önemini vurgulamak istiyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, otoyol yapımlarında, devlet yükünün azaltılması ve işlerin daha kısa sürede bitirilmesi açısından, mevcut projelerin uygun olanlarının yapımını özel sektöre devretmelidir. Özel sektör, bu tür yatırımların gerçekleşmesine, yap-işlet modeliyle dahil edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, kentsel altyapı sorunlarından içmesuyu arıtma ve kanalizasyon tesislerinin finansmanı için Bakanlığımız ilgili birimlerinden kaynak aktarılmakta; kaynakları sınırlı olan belediyelerimiz, bu yolla desteklenmektedir. Ancak, ülkemiz genelinde içmesuyu konusunda görev alan kuruluşlar arasında bilgi akışı ve işbirliği yeterli düzeyde olmamaktadır. Ayrıca, yeterli düzeyde kentsel altyapı haritaları bulunmamaktadır. Bu durum, yatırımda önceliklerin belirlenmesi ve şebekelerde bakım ve onarım aksaklıklarına yol açabilir. Maliyetleri artırarak hizmet veriminin düşmesine yol açan bu durumun giderilmesi için, ilgili kurumlar arasında koordinasyon oluşturulup gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Hizmetlerin gerçekleştirilmesinde, devletin aşırı yükünün azaltılması için, özellikle, içmesuyu tesislerinin yapım, bakım ve onarımlarında, yine, yap-işlet modeliyle, özel sektör devreye sokulmalıdır. Bunun için gerekli özendirici düzenlemeler yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, diğer bakanlıklarımız gibi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı da altyapı yatırımlarını planlayıp, programlamakta ve bunları çoğunluk itibariyle, ihalelere çıkararak gerçekleştirmektedir. Bu noktada, kamu ihale sisteminin verimli ve etkin biçimde kullanımı, büyük önem arz etmektedir. Devlet ve milletimize sunulan hizmetlerin daha iyi gerçekleştirilmesi için yapılabilecek bir şey varsa, bunun sorumluluğu, 65 milyon vatandaşımız adına, herkesten önce bize aittir. İktidarı ve muhalefetiyle hepimiz, kesinlikle, bu gerçeğin bilincindeyiz.

Bu çerçevede, geçtiğimiz yasama döneminde Meclisimize sunulan ve gümrük birliği mevzuatı da dikkate alınarak hazırlanan kanun tasarısı, görüşmeleri tamamlanmamış olduğundan hükümsüz kalmıştır. Bakanlıkça yeniden düzenlenmekte olan ve Meclisimize yeniden sunulacak bu tasarıya, gereken titizliği göstereceğinize inanıyorum.

Kıymetli milletvekilleri, burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum: Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ilgili birimleri, hizmetlerin büyük bölümünü, teknik personel marifetiyle yürütmektedir. Takdir edersiniz ki, her yıl yeni projelere imza atan bu Bakanlığın, teknik personeli de, tecrübeli, birikimli ve üretken olmalıdır. Teknik personel, her defasında daha iyi projelerin geliştirilmesini sağlayacak düzeyde tutulmalıdır. Bakanlığımız, nitelikli teknik elemanlardan yeterince iyi hizmet bekliyorsa, bu personel için tatminkâr bir ücret politikası izlenmelidir. Esasen, bu durum, bütün kurumlarımızın uzman personeli için geçerli olmalıdır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığında nitelikli teknik eleman eksikliği olduğunu biliyoruz. Ücretlendirmede yapılacak iyileştirme, Bakanlık bünyesinde nitelikli teknik personel istihdamını kolaylaştıracaktır. Ayrıca, teknik elemanlar, ülkemizin bütün bölgelerinde dengeli dağıtılmalı, memleketimizin aynı derecede değerli olan bütün bölgelerinde hizmetler sağlıklı yürütülmelidir.

Sayın milletvekilleri, son olarak, yarım kalmış, henüz tamamlanmamış olan işlere temas etmek istiyorum. Birkısım projelerin tamamlanmamış olmasında, kaynak eksikliği önemli bir faktör olmakla birlikte, işlerin yarım kalmasının ülke ekonomisine verdiği kayıp da malumlarınızdır. Çok yönlü projelere finansman ve emek harcanmasına rağmen, bu yatırımlardan yararlanamıyoruz. Bu kapsamda, şahsımın seçim bölgesinde Sıvas-Zara-Suşehri yolunun 10 yıldır bitmemiş olmasını, Yozgat-Sıvas arasındaki çalışmaların çok gecikmeli ilerlemiş olmasını, örnek olarak göstermek istiyorum. Bu çalışmalar bir an önce tamamlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen, toparlar mısınız...

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Saygıdeğer arkadaşlarım, tanınan süre içerisinde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1996 bütçesi üzerindeki düşüncelerimi, Grubum adına, yüksek huzurlarınızda aktarmaya çalıştım. Bu vesileyle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarıdan alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Irmak, teşekkür ediyorum.

Efendim, grup konuşmasını bölmemek için, Doğru Yol Partisi Grubunun diğer sözcüsünü davet ediyorum.

Buyurun Sayın Demiralp.

DYP GRUBU ADINA İRFAN DEMİRALP (Samsun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmeden önce, Yüce Heyetinizi ve yüce milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Özellikle son yıllarda Türkiye’nin dış politika konuları öylesine yoğunluk kazandı ki, âdeta, Türkiye, sorunlarla kuşatılmış bir ülke görünümü kazandı. Türkiye’nin bütün bu yoğun dış politika konularını, bu yıl uygulamaya konulan 10’ar dakikalık bir bütçe görüşmesi içerisinde ifade etmek, elbette mümkün değildir. Türkiye’nin dış politikaları, 20 nci Dönemde, dörtbuçuk aylık süre içerisinde de, Genel Kurulun önüne, bugüne kadar getirilmemiştir. Ben, Dışişleri Bakanlığından ve Genel Kuruldan, değerli arkadaşlarımdan, şu konuyu bilhassa istirham ediyorum: Bu yoğunlukta dış politika gündeminin yaşandığı bir dönemde, dış politika konuları, süratle, bir genel görüşmeyle, Yüce Mecliste ele alınmalı ve yüce milletin önünde -Türkiye’nin karşılaştığı konular- enine boyuna tartışılmalıdır.

Türkiye’nin Kıbrıs’ta izlemiş olduğu politika, bugüne kadar, değişen hükümetlere rağmen, esasından sapmamıştır; bunu, şükranla karşıladığımızı ifade ediyorum. Ancak, özellikle, son zamanlarda, Kıbrıs’ın da içinde bulunduğu pek çok dış politika konusunun, bazı çevrelerce bir kamburmuş gibi tanıtılması, Türkiye’nin bu kamburdan kurtulması gerekir şeklinde tanıtılması, son derece yanlıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin almış olduğu kararlar çerçevesinde, Kıbrıs’ta, şartlar ne olursa olsun, nereden, ne türlü telkin gelirse gelsin, iki bölgeli, iki toplumlu ve iki toplumun siyasî eşitliğinin dışında herhangi bir görüşe, herhangi bir telkine kesinlikle iltifat edilmemelidir.

Ayrıca, özellikle son yıllarda, Güney Kıbrıs’ın çok süratli bir şekilde silahlandığı gözönüne alınmalı ve yine, herhangi bir şekilde gelecek olan telkinler karşısında, Ada’da mevcut Türk Silahlı Kuvvetlerinin sayısında herhangi bir indirim söz konusu dahi edilmemelidir.

Burada, şunu da ifade etmek isterim ki, Yunanistan ile olan ilişkilerimizin, Yunanistan ile olan problemlerimizin hiçbirisi, Türkiye’nin ver kurtul politikasıyla halledebilecek problemler değildir. Taviz vermekle, hakkımız olan bir şeyi vermekle, Türkiye’nin, Yunanistan ile olan politikalarını düzlüğe çıkaracağını, problemlerini halledeceğini iddia edenlerin yanıldığını burada ifade etmek isterim. Esas olan, dengeli ve Türkiye’nin, hakkı olanı, haklı olduğu konuları sonuna kadar savunmasıdır.

Batı Trakya’da yaşayan Türk soydaşlarımız, özellikle son yıllarda, her türlü baskı altında tutulmakta; eğitim şartlarından, dinî vecibelerini yerine getirmelerine, günlük yaşamlarını sürdürmelerine kadar her konuda büyük güçlüklerle karşı karşıya bırakılmaktadırlar. İlkokul öğretimi sonrasında, Batı Trakya’daki soydaşlarımızın büyük bir bölümü, orta, lise öğrenimi imkânını bulamamaktadır. Özellikle yükseköğrenim imkânı bulabilen soydaşlarımızın sayısı son derece sınırlıdır. İnsan hakları konusunu her zeminde dile getiren, Türkiye’yi insan hakları konularında yerli yersiz suçlayan çevrelerin, bu konuda dikkatleri süratle çekilmelidir. Batı Trakya’daki soydaşlarımızın, bugüne kadar çekmiş oldukları, çekmekte oldukları eğitim ve dinî baskı çilesine, bir an önce son verilmelidir. Lozan Antlaşmasıyla, Batı Trakya’daki soydaşlarımıza tanınmış olan hakların ve kolaylıkların, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde uygulanması yönünde, Dışişleri Bakanlığımızın gereken çabaları her zeminde göstermelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkilere de değinmek istiyorum. Suriye, kontrolü altındaki Bekaa Vadisinde beslediği, Türkiye’ye yönelik, Türkiye’nin çok büyük insan, zaman ve enerji kaybına sebep olan bu teröristleri, Türkiye’ye sokarak, 1984 yılından beri Türkiye’nin başını ağrıtmaktadır.

Şimdi, rakamların korkutucu boyutları ortada iken, bugüne kadar 3 500 civarında askerimiz, polisimiz, güvenlik görevlimiz şehit olmuşken, binlerce masum sivil vatandaşımız hayatını kaybetmişken, Suriye’nin bu temayülünü hâlâ sürdürmesi, maalesef, anlaşılamamaktadır.

1989 yılında 270 kişinin ölümüne sebep olan Lockerbie uçak faciasından sonra, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerinin, bu facianın zanlısını sakladığı gerekçesiyle, Libya’ya karşı yapmış olduğu reaksiyon dikkate alındığında, Türkiye’nin, uluslararası standartların ötesinde bir sabır gösterdiğini anlıyoruz. Sabrın bu kadarı olamaz; her sabrın bir sonucunun olması gerekir. Türkiye, 1984 yılından beri göstermiş olduğu bu sabrın, 3 500 güvenlik görevlisini, askerini, polisini şehit vermesine rağmen, neticesini alamamıştır.

Burada özellikle vurgulamak istiyorum, Bekaa’daki terör bataklığının kurutulması için, gereken tüm önlemler, her zeminde süratle alınmalıdır. Çünkü, bu bataklıkta yetişen teröristleri, burada tek tek avlamakla terörün önünü almamız, terörü engellememiz mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, Suriye’nin ve Irak’ın, Dicle ve Fırat suları üzerinde iddia etmiş oldukları haklara da değinmek istiyorum. Dicle ve Fırat, Türkiye’nin tabiî kaynaklarıdır, Türkiye’nin millî kaynaklarıdır; Türkiye’de doğarlar ve Türkiye’de büyürler; sadece, sınır aşarlar. Türkiye’nin, bu suların şu kadarını bu ülkelere bırakacağı şeklinde, herhangi bir uluslararası zorunluluk yoktur. Buna rağmen, üzülerek ifade ediyorum, 1987 yılında çok yanlış bir anlaşma yapılmış, Suriye ve Irak’a, dakikada 500 metreküp su verileceği taahhüt edilmiştir. Nasıl, petrol ve doğalgaz, Irak’ın ve Suriye’nin tabiî kaynaklarıysa, Dicle ve Fırat’ın suları da, Türkiye’nin tabiî kaynaklarıdır; ama, Türkiye, insanî mülahazalarla bu ülkeleri mağdur etmeyecek ölçüde, hatta, onların arzu ettiğinden daha fazlasını, onların ihtiyacı olandan daha fazlasını bu ülkelere akıtmaktadır. Ancak, eğer, bu ülkeler, bugün verilenin üzerinde, verilenin çok daha fazlasını istiyorlarsa, o zaman, exchange of national resource; yani, millî kaynakların, tabiî kaynakların karşılıklı olarak değişimi gündeme gelmelidir.

Eğer, biz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Eğer, biz, konuşmamızı süresinde tamamlamazsak, ne olur; ancak, 1 dakika hak olur.

Buyurun.

İRFAN DEMİRALP (Devamla) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. Tabiî çok konu var; başında da arz ettiğim gibi, bu konuların, en kısa zamanda, Yüce Heyetin önünde bir genel görüşmeyle enine boyuna görüşülmesi gerekir.

Sayın Başkan, 1 dakika mı süre verdiniz?

BAŞKAN – Evet efendim; buyurun.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Yarım dakikası bitti.

BAŞKAN – Peki efendim, takviye ederim; ama, lütfen toparlayın.

İRFAN DEMİRALP (Devamla) – Bir önemli konuya daha değinmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz aylarda, Sovyet Halk Meclisi Duma, Sovyetler Birliğini dağıtan 21.12.1991 tarihli kararını iptal etmiştir; bu, çok önemli bir gelişmedir, Batı Avrupa’da ve ilgili ülkelerde çok ciddiyetle, kaygıyla izlenmektedir. Yani, bu yılın ikinci yarısında yapılacak olan genel seçimlerde, şayet, aşırı milliyetçi veya komünist bir lider, Rusya Federasyonunun başına gelirse, bu takdirde istenilmeyen bazı maceracı davranışların ortaya çıkabileceği endişesi vardır.

Sözlerimi tamamlamadan önce, yurtdışındaki temsilciliklerimizde çalışan sözleşmeli personelle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, lütfen toparlar mısınız.

İRFAN DEMİRALP (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Yurtdışında sözleşmeli olarak çalışan personelin durumu gerçekten kötüdür. Aldıkları maaş, yaşadıkları ülkerlerdeki şartların, standartların çok altındadır. Bu konuda, Dışişleri Bakanımızın özel bir çalışma başlatmasını ve şevkle çalışan personelin bu ihtiyaçlarını gidermesini bilhassa temenni ediyorum.

Dışişleri Bakanlığı bütçesinin memleketimize, milletimize, Dışişleri Bakanlığına hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyeti saygılarımla selamlıyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Demiralp, teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, önce de arz etmiştim; Sayın Akarcalı arkadaşımızın İstanbul’da bir toplantıya katılması zarureti var. Diğer gruplar da izin verirlerse, Anavatan Partisi Grubu sözcüsünü önce konuşturmak istiyorum. Evet, sükût ikrardan gelir; buyurun.

Efendim, yarısını mı kullanacaksınız?

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – 10 dakikasını kullanacağım.

BAŞKAN – Tabiî, işiniz acele olduğuna göre yarısını kullanın.

Buyurun.

ANAP GRUBU ADINA BÜLENT AKARCALI (İstanbul)– Değerli milletvekili arkadaşlarım, Dışişlerinin mümtaz mensupları, bizleri izleyen değerli vatandaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, her şeyden önce hoşgörünüze teşekkür etmek isterim. Milletvekillerine yönelik olan, sizdeki bu engin hoşgörünün de Meclisteki tüm çalışmalarda hâkim olmasını dilerim ve diğer parti grup başkanvekillerine de, bana bu anlayışı gösterdikleri için teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, Dışişleriyle ilgili olarak saatlerce konuşsak yetmeyecek; dolayısıyla, ben de, bir önceki arkadaşımın görüşüne katılarak, Sayın Bakanımıza şunu önermek istiyorum: Mecliste, en kısa zamanda, rahat bir ortam içerisinde bir genel görüşme yapmak ve bu genel görüşmede, tüm milletvekillerimizi olabildiğince bilgilendirmek, sorulabilecek tüm sorulara cevap verilerek, Meclisin yeni döneminde, milletvekillerimizin ve Meclisteki tüm yurtdışı konularla ilgili komisyonların bilgiyle donatılması, son derece yararlı olacaktır. Bunu arz ettikten sonra konuşmama geçiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 6-7 Temmuz 1990 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri ile eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği arasında imzalanan Londra Antlaşmasıyla, iki süper güç, İkinci Dünya Harbinden sonra aralarında sürdürdükleri soğuk savaşa son verdiklerini açıkladılar; yarım asrı aşkın bir süreden sonra, iki kutuplu denge politikası ömrünü tamamladı. Yeni dönem, artık iki kutuplu değildi, çok kutuplu sanırken, bu sefer, tek kutuplu olma durumuna dönüştü. Bunun yanında, birleşen Almanya ile Uzakdoğu’daki Japonya ve Çin de, yeni güç merkezleri olma gayreti içine girdiler.

Soğuk savaşın sona ermesiyle, dünyada, bir rahatlama ve barış beklenirken, bunun yerini etnik problemler, tarihten gelen ihtilaflar aldı; dünyanın birçok yerinde, bölgesel çatışmalar kendini gösterdi ve çatışmaların en fazla olduğu bölgeler de Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu olarak pekişti. Türkiye’de, bu üçgenin ortasında kendini bulma durumundadır.

Dışişleri Bakanlığımızdan, bu sıcak çatışmalardan ülkemizi uzak tutmaları beklenirken, hayatî derecedeki önemli dış sorunlarımızı, ülke çıkarlarımız doğrultusunda çözmelerini de, ayrıca ummak durumunda olmaktayız.

İçinde yaşadığımız bu üçgenin yarattığı sıcak çatışmalar dışında, Dışişleri Bakanlığının karşı karşıya kaldığı ve ülke yararı açısından uğraşmak durumunda olduğu sorunları şöyle bir listelediğimiz takdirde, bakın neler görüyoruz: Başta Kıbrıs olmak üzere, Ege Denizi ve hava sahası, Batı Trakya’da soydaşlarımıza yapılan baskıdan dolayı Yunanistan’la olan ihtilaflarımız; Suriye’nin, hem PKK korumacılığı yapıp hem fazlasıyla verdiğimiz su konusunda yaygara koparması; Kuzey Irak’taki durum; Irak genelinde Türkmenlerin korunması; İran’la malum ilişki ve sıkıntılar; Ermenistan’ın, Azerbaycan topraklarının yüzde 30’unu işgal etmiş olması; petrol boru hattı; Türk cumhuriyetleriyle ekonomik, sosyal, kültürel, dinî her türlü ilişkilerimizin geliştirilmesi; Kafkas ülkelerine yardımcı olmak; Bulgaristan’daki Türk azınlığına sahip çıkmak; Batı’yla olan ilişkilerde, başta çıkmaza girdiği görülen gümrük birliği olmak üzere, yurtdışındaki bölücü terör örgütü uzantıları ve destekçilerinin yarattığı sorunlarla uğraşmak; yine, yurtdışında, Avustralya’dan Kanada’ya kadar yerleşmiş olan vatandaşlarımızla çok yakından ilgilenmek; Bosna-Hersek’in her sorun ve sıkıntısına koşmak; bunların yanında, Birleşmiş Milletler, UNESCO, ILO, Dünya Sağlık Teşkilatı, OECD, NATO, Batı Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, AGİK gibi uluslararası kuruluşlarda etkinliğimizi sağlamak... Saydıklarım dışında, daha birçok önemli sorun olduğu da muhakkak. Dışişleri Bakanlığımızın, bütün bu işleri, sayısı 700’ü geçmeyen ya da 700’ü bulmayan diplomat sayısıyla ve 20-30 milyon dolarlık bir bütçeyle, çok yetersiz ortamlarda, odası kalmamış binalarda çalışarak yapması da, diğer bir sorunudur.

Değerli arkadaşlarım, Dışişleri Bakanlığı bütçesindeki 20 trilyonluk rakam kimseyi aldatmasın. Bu rakam, Dışişleri Bakanlığına verilmiş bir bütçe değildir. Dışişleri Bakanlığı, bu rakam üzerinden, yurtdışında çalışan, kendisiyle ilgili olmayan, kendisine bağlı olmayan çok sayıda personelin maaşını öder; yani, bir nevi saymanlık görevi yapar. Bunların içerisinde, yurtdışında görev yapan öğretmenlerden din görevlilerine kadar herkes bulunmaktadır. Bu arada, Dışişlerinin harcamalarının çok büyük bir kısmı dolarla olduğu için de, bu TL olarak yapılmış olan tahsisler, yıl içerisinde de, güneş görmüş kar gibi erir. İnşallah, Hükümetimiz, Türk parasının değerini, bu kez, biraz daha sağlam tutar, Dışişleri Bakanlığının da sorunları, o ölçüde azalmış olur. Sorunlar her geçen gün artarken ve ağırlaşırken, Dışişlerine çok yakın ilgi göstermemek imkânsızdır. Biraz önce saydığım sorunlar, Dışişlerinin üzerinde olan yükler, ülkemizin, ne derecede geri dönülmez hayatî menfaatlarıyla uğraştığını, çok açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır. Dışişlerinden esirgenen her para, her imkân, ülkemizin millî menfaalarının geleceğinden verilmiş olan tavizdir değerli arkadaşlarım; bunu, çok iyi bilmemiz gerekir.

Benim, bu dar vakit içerisinde özet önerilerim şunlardır: Kısa sürede, Dışişlerinin, hem merkezde hem de dış temsilciliklerindeki mekân, personel, maaş ve donanım sıkıntılarını kesinlikle gidermek gerekir.

Değerli arkadaşlarım, içinde yaşadığımız şu dünyada, Dışişleri Bakanlığına, ülkenin bu mümtaz bakanlığına, gerekli ihtimamı göstermemek, cepheye gönderdiğimiz askerimize, subayımıza silah ve cephane vermemekle eşdeğerdir. Dışişleri Bakanlığının, önce, merkezde yeni bir binaya kavuşturulması gerekir; çünkü, göçebe gibi, gecekondu bir binada yaşamaktadırlar. Diplomasi mesleğini tekrar cazip hale getirecek maaş düzenlemelerini yapmak ve lojmanı olmayan tek bakanlık olma konumundan kurtarılması gerekmektedir. Yurtdışındaki tüm elçilik, konsolosluk, müşavirlik, ataşelik bürolarına -Ankara merkez olmak üzere, on-line sistemiyle birbirine bağlayacak- bilgi alışveriş, bilgisayar düzeninin kurulması şarttır.

Değerli arkadaşlarım, bilgi dünyasında yaşamaktayız. Bilginin doğru olması yanında, çabukluğu şarttır. Türkiye, güneydoğuda, Irak’ta haklı bir operasyon yaptığında veya Kardak’ta haklı bir operasyon yaptığında, bu bilginin, eğer, tüm dünyaya, çabuk bir şekilde, yurtdışındaki temsilciliklerimiz aracılığıyla iletilme imkânı yoksa, o zaman, buradaki, hukukî ve askerî haklılığımız kısa bir süre içerisinde haksızlığa dönmekte. Bunu gidermek için -nasıl ki, bankalarda on-line deniliyor, aynı şekilde- ülkenin tüm sorunlarıyla ilgili bilgilerin bir merkezde -âdeta bir Türkiye interneti gibi- toplanması ve bu merkezden de -tabiî, belirli şifreler aracılığıyla- yetkili kişilerin, yetkili oldukları bilgileri alabilmeleri sağlanabilir. Bunu yapmak, teknik açıdan son derece kolaydır; maddî açıdan da, sanıldığının çok çok altındadır.

Böylece, ülkemizi ilgilendiren her konuda, (dışişlerinden turizme, turizmden gümrük birliğine kadar) ülkemizi temsil edenlerin, tam ve eksiksiz bilgiyle teçhiz edilmeleri ve bu bilgilerle, bulundukları ülkelerdeki kamuoyunu donatmaları sağlanır.

Değerli arkadaşlarım, bir eksiğimiz de şudur: Komşu ve dost ülkelerle, kendi dillerinde konuşamayan tek ülke konumunda olan da biziz; bu da, Dışişlerinin kendi eksiğidir.

Ankara’da, büyük devletlerin dahi büyükelçileri Türkçe bilirken, Türkçe öğrenmek için yarış ederken, biz, Almanya’ya, Almanca bilen büyükelçi tayin edememe durumu içerisindeyiz.

Bunun yanında, millî çıkarlarımız açısından, Dışişlerinde olduğu kadar, devletimizin her biriminde, Farsça, Arapça, Rusça, Ermenice, Rumca, Bulgarca dillerini çok iyi bilen, konuşan, yazan, okuyan elemanlara kesinlikle ihtiyaç vardır. Benim, bizzat şahit olduğum çeşitli konularda, devletimizin bakanları, yetkili kişileri, tercüman olarak, karşı ülkenin milliyetine mensup insanları kullanma durumunda olmuşlardır.

Bugün, Türkiye, eğer, büyük devlet olma yolunda hızını geliştirmek istiyorsa, komşu ülkelerin dillerini çok iyi bilen elemanlara sahip olma durumundadır. Bu, bir ihtiyaç olduğu kadar, asgarî bir kültürel ihtiyaç gereğidir.

Bu arada, Dışişleri Bakanlığının, sınav koşullarını yenilemesi gerekmektedir. Kimse alınmasın; ama, hâlâ, kırk yıllık sınav sistemi, Ankara’da, Siyasal Bilgiler Fakültesinin bir şubesindeki ders programına göre ayarlanmıştır. Kişilerin, yalnız, yabancı dilde yazı yazması yetmez, belagat, yani, konuşma sanatı da önemlidir.

Bunun dışında, ülkemizde, çeşitlenen üniversitelerin sayılarına ve yurtdışındaki öğrencilerimizin sayısına baktığımız zaman, bu şansın, eşit bir şekilde, diğer öğrencilere de, diğer adaylara da tanınması, kesinlikle gerekir.

Değerli arkadaşlarım, Silahlı Kuvvetlerimiz ve güvenlik kuvvetlerimizden sonra en çok şehit vermiş, menfur saldırılara...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akarcalı, son cümleniz lütfen.

Buyurun.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) – ... uğramış, göğüs germiş bu Bakanlığın bütçesinin, milletimize ve Hükümetimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akarcalı, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, müzakeremize konu Bayındırlık ve Dışişleri Bakanlığımızın ve bağlı kuruluşlarının bütçeleriyle ilgili soru önergelerini grup konuşmaları bitinceye kadar alacağım; ondan sonra soru alma işlemini tamamlayacağım. Onun için, arkadaşlarım soru soracaklarsa, lütfen, yazılı olarak Başkanlığa göndersinler. Grupların konuşmaları bittikten sonra soru almayacağız.

Anavatan Partisi Grubunun ikinci süresini kullanmak üzere, Sayın Yusuf Pamuk; buyurun.

ANAP GRUBU ADINA YUSUF PAMUK (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesiyle ilgili Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, kamu binalarının inşa ve esaslı onarımlarını gerçekleştirmek, doğal afetler nedeniyle ortaya çıkan iskân ve acil yardım faaliyetlerini yürütmek, imar planlarını ve şehir altyapı tesislerinin standartlarını hazırlamak, gerektiğinde, imar planlarının hazırlanması, değiştirilmesi ve onaylanmasını sağlamak; bütün bu hizmetlerle ilgili tüzük, yönetmelik ve benzerlerini hazırlamak, yayınlamak ve karayolu ağındaki yolların yapım, bakım ve oranımlarını yaptırmak, belediye, özel idare ve köylere, bu idarelerin kuracakları birliklerin imar ve altyapı işleriyle uğraşmak ve onları malî ve teknik yönden desteklemekle görevlidir.

Bayındırlık Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Teknik Araştırma Genel Müdürlüğü, bağlı kuruluş olarak Karayolları Genel Müdürlüğü, ilgili kuruluş olarak da, İller Bankası Genel Müdürlüğü vasıtasıyla hizmet vermektedir.

Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün, 1995 yılı yatırım bütçesi, diğer kuruluşlar adına yürüttüğü yatırımlar için Genel Müdürlük bütçesine aktarılan ödenekle birlikte 7 trilyon 694 milyar lirayken, bu ödenekle 2 338 adet iş ve 42 yatırım projesi üzerinde çalışma yapılmış, ödeneğin harcanmasındaki gerçekleşme oranı yüzde 84 olmuştur.

Aynı Genel Müdürlüğün, 1996 yılı ödeneği ve diğer kurum ve kuruluşlar adına yürütülen yatırımlar için aktarılacağı tahmin edilen ödenekle birlikte 35 trilyon olan 1996 bütçesinin harcama yüzdesinin, yüzde 100 olması dileğimizdir.

Üzerinde çalışılan iş ve projelerin gerçekleşme yüzdesini artırmanın, ilgili birimlerde çalışanların motivasyonu ile mümkün olacağı kanaatini taşımaktayız.

Afyon İli Dinar İlçesi ve çevresinde meydana gelen deprem sonucu, yıkılan kamu binaları ve lojmanlarla birlikte, 5 bin afet konutunun, bu sene sonuna kadar yapılacak olması, memnuniyet vericidir. Orada canlarını kaybedenleri rahmetle anıyor, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Evlerini kaybedenlere konutlarının verilmesi tesellimiz olacaktır.

Karayolları Genel Müdürlüğü, 16 Şubat 1950 yılında, 5339 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Osmanlı Devletinden miras kalan 14 bin kilometre dolayında şose ve 4 500 kilometre dolayında toprak yol olmak üzere, toplam 18 500 kilometre olan bu yollar üzerinde, 94 adet köprünün mevcut olduğu bilinmektedir. Türkiye’de karayolu yapımı, Genel Müdürlüğün kurulmasını takip eden yıllarda olmuştur.

Karayolları Genel Müdürlüğünün, 1995 verilerine göre, toplam 61 250 kilometre olan karayolu ağının 31 427 kilometrelik kısmını devlet yolları, 28 577 kilometrelik kısmını il yolları, 1 246 kilometrelik kısmını ise otoyollar oluşturmaktadır. Köy yolları ise, 345 bin kilometredir.

Karayolları Genel Müdürlüğünün, 1995 yılı bütçe harcamalarındaki gerçekleşmenin, yüzde 96 olduğunu görmekteyiz.

1996 malî yılında, Karayolları Genel Müdürlüğüne, genel bütçeden, Kamu Ortaklığı Fonundan, bütçe dışı kaynaklarından ayrılan payın, 106 trilyon 533 milyar lira olduğu görülmektedir.

Bu bütçeyle, devlet, il yollarında sanat yapısı, toprak tesviyesi, stabilize bitümlü sıcak karışım kaplama asfalt yapımı, 3 250 kilometre yolda asfalt takviye ve yenileme çalışması ve köprü onarım ve yapımına ilave olarak 213 kilometre otoyolun daha hizmete girmesinin planlandığı görülmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; otoyollar denilince, 17 Nisan 1993’te kaybettiğimiz, Anavatan Partisi kurucumuz, ANAP Hükümetleri Başbakanı ve Türkiye Cumhuriyetinin Sekizinci Cumhurbaşkanı Sayın Turgut Özal’ı rahmetle anmak istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi İktidarları döneminde (1983-1991 döneminde) üzerinde hassasiyetle durduğumuz konu, devletin yatırımlarını, daha ziyade altyapı yatırımlarına yönlendirmek; yönlendirmede de en lüzumlu, en faydalı -kendi kendisini ödeyecek- projelere ağırlık vermek olmuştur. Bu suretle, ödenen paranın karşılığını en kısa zamanda geri almak düşüncesinden hareket edilmiştir.

İzmit-Gebze yolu, 1975 yılında başlamış; ANAP, iktidara gelince, iki üç sene daha devam etme ihtimali olan yolu, 1984’te hizmete açmıştır ve ödenen parayı, bir senede geri almıştır.

O zaman, hedeflenen, 2000 yılında 3 bin kilometrelik otoyoldu. Bugün, 1 250 kilometre civarında olan otoyolumuzun, bu süre içinde, belirtilen hedefe ulaşması dileğimizdir.

Bu yatırımların gerçekleşmesi, kaynak temini ve yatırımların hızlandırılması için, ülkemizde, o güne kadar yaygın bir şekilde kullanılmayan fon sistemi devreye sokulmuştur. Eleştirilen bütün yönlerine rağmen, eğer fon devreye sokulmasaydı, şu ana kadar gerçekleştirilen GAP ve otoyollar gibi projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmayacaktı.

Otoyol güzergâhlarındaki istimlak edilen yerlerin sahiplerine istimlak bedellerinin ödenememiş olması, hak sahiplerini mağdur etmektedir. Daha önce, köprü ve otoyol gelirlerinin Kamu Ortaklığına giden miktarının yüzde 10’u, otoyol üzerindeki teknik donanımları sağlamak amacıyla kullanılmaktaydı. Bu dönem, Bakanlığın, otoyol ve köprü gelirlerini, Karayollarına, istimlak bedellerini karşılamak üzere talep etmesini olumlu karşılamaktayız.

2000 yılında 50 milyar dolarlık ihracat yapmayı düşünüyorsak, diğer altyapı yatırımlarında olduğu gibi, Samsun-Sarp Kapısı arasındaki Karadeniz Otoyolu, Çanakkale Köprüsü gibi temel yatırımların bitirilmesi gerektiği görüşündeyiz. Turizm gelirlerini artırmak istiyorsak, Akdeniz sahillerindeki ulaşım sıkıntılarını aşmak durumundayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eskiden, bütçenin yüzde 3’ünün, Belediyeler Fonu olarak Bayındırlık Bakanlığı kanalıyla belediyelere dağıtılması onlara imkân sağlamaktayken, 1992 yılında bu fonun bütçe içerisine alınmasıyla ve 5 Nisan kararlarıyla belediye gelirlerinin kısılması sonucu belediyelere yapılan yardım daha da azalmıştır.

27 Mart 1995’ten bugüne hiç yardım almayan 900’e yakın belediyenin büyük çoğunluğunun ANAP’lı olmasını adaletli bulmuyoruz; dengenin sağlanmasını beklemekteyiz. 5 Nisan kararlarından sonra bu ödeneğin yüzde 70 ve yüzde 30 gibi paylaşımlarla o günün iktidar partilerince kullanılmasını da düşündürücü bulmaktayız.

Bayındırlık Bakanlığında yapılan tahkikatları takip etmekteyiz. Ancak, dört yılın bitiminde, iktidar değişikliğine dört gün kala, 40 üst düzey yönetici ve 150-200 müteahhit hakkında tahkikat açılmasını ibret verici bulmaktayız.

Devlet İhale Kanununun muhakkak gözden geçirilmesi gerektiği inancını taşımaktayız. Belediye gelirlerini düzenleyen kanunun da, bu dönem çıkarılması gerektiği düşüncesini taşımaktayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, devlet yapısı içerisinde, kendine göre gelenekleri ve kurumlarını oluşturmuş köklü bir örgüt olduğunu ifade etmenin yanında, gerek deneyim birikimi gerekse bilgi birikiminin mevcut olduğunu da bilmekteyiz. Geçen dönemde, Bakanlık her ne kadar hırpalanmışsa da, Sayın Bakanın kimliğine olan güvenimiz tamdır; onun, meselelere bakışındaki serinkanlı tutumunu ve önem derecelerini belirlemedeki yeteneğini, bu bakanlık için şans olarak görmekteyiz.

Bu düşüncelerle sözlerimi bitirirken, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin, çalışanlarına ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Pamuk, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bütçeleri müzakere edilen sayın bakanlara yönelik sorularınızı, grupların konuşmaları bitinceye kadar kabul edeceğiz; ondan sonra kabul etme imkânımız olmayacak. Bu hususu, bir kere daha, arkadaşlarıma arz ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Eşref Erdem; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EŞREF ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini aktarmak üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Bayındırlık Bakanlığı, daha doğrusu, yeni ismiyle Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, cumhuriyetten de eski, köklü bir bakanlıktır. Bakanlığın faaliyetlerini, 10 dakika gibi kısa bir sürede eleştirmek, değerlendirmek gerçekten zor bir iş.

Bakanlık, genelde, kamu yapılarını inşa etmek, büyük onarımları gerçekleştirmek, konut yapmak, yapı malzemeleri araştırması ve afet hizmetlerini yürütmek, imar işlerini yürütmek, karayollarını yapmak, müteahhit sicillerini tutmak, müteahhitlik karnesi tanzim etmek ve vermek; şartname, rayiç, birim fiyatları ve birim fiyat analizlerini hazırlayıp yayımlamak; İller Bankasının yürüttüğü, kentlerle ilgili altyapı hizmetlerini gerçekleştirmekle görevlidir.

Bu faaliyetlerin tümünü, bu kısa süre içerisinde değerlendirmek zor. Ben, izin verirseniz, özet olarak, burada daha çok, Karayolları Genel Müdürlüğünün faaliyetlerine ve ülkedeki ulaştırma politikasının esaslarına dönük, Grubumuzun düşüncelerini aktarmak istiyorum.

Karayolları Genel Müdürlüğü, ülkemize çok büyük hizmetler yapmış bir kuruluştur; ama, ne yazık ki, kuruluşundan bugüne kadar, her seferinde, her yıl, konsolide bütçe içerisindeki payı düşmektedir; bu yıl -sizleri çok rakama boğmak istemiyorum ama- aşağı yukarı, konsolide bütçe içerisindeki yatırım payı yüzde 1,7’lere kadar düşmüştür.

Karayolları Genel Müdürlüğümüzün sorumluluğunda, aşağı yukarı, kaba rakamla 60 bin kilometre civarında yol ağı vardır. Bunlar, devlet ve il yollarıdır; son yıllarda da, 1 200 kilometre otoyol gerçekleştirmişiz.

Karayolları Genel Müdürlüğü, ne yazık ki, son yıllarda, üzerine düşen görevi yeterince yerine getirememektedir; kendi sorumluluk ağı içerisinde olan 60 bin kilometre civarındaki devlet ve il yollarında yeterli hizmeti yapamamakla karşı karşıyadır. 60 bin kilometre içinde, zannediyorum -Sayın Bakanın bütçe sunuş konuşmasında da ifade ettiği gibi- 7 bin kilometre civarında stabilize yol vardır. Aşağı yukarı, bin küsur kilometre henüz ulaşılamayan yol vardır.

Türkiye gibi, aşağı yukarı 780 milyon kilometrekare genişlikte olan bir ülkede, 60 bin kilometre karayolları ağının çok küçük olduğunu ifade etmek istiyorum. Gerçi, Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında “arkadaşlarımız lütfen böyle bir talepte bulunmasınlar, 60 bin kilometreyi korumak istiyoruz; genelde de, illerle ilçeler arasındaki bağlantıyı yapmakla görevliyiz” dediler. Oysa, Karayolları Genel Müdürlüğünün kuruluş yasasının ilgili maddesinde, bucak, nahiye, belde gibi kavramlar da geçmektedir. Bence, Karayolları Genel Müdürlüğü, önüne önemli bir projeksiyon açmalı, bir ufuk koymalı, bu 60 bin kilometrenin Türkiye’ye yetmediğini söylemeli ve kaynaklarının büyük bölümünü önce buraya seferber etmelidir. Tabiî, bu, bir başka şeyle bağlantılıdır; bu, otoyollarla da bağlantılıdır. Aşağı yukarı son yedi sekiz yıldır Türkiye’nin otoyollara aktardığı kaynakla, hem bu otoyollar ağını büyütmek mümkündü hem Türkiye’yi, biraz sonra da açıklayacağım şekilde daha derli toplu bir yol ağına ulaştırmak mümkündü.

Türkiye karayolları 8 ton dingil ağırlığına göre dizayn edilmişken, aşağı yukarı 1985’lerde birdenbire, yurtdışından, bu değiştirilerek dingil ağırlığının 13 tona çıkarılması, Türkiye yollarını büyük oranda tahrip eden ilk girişimdir ve işte gözümüzün önünde, Ankara-Konya arasındaki yol, üzerinde -Sayın Bakanın da memleketidir; neredeyse Türkiye’nin ana arterlerinden biridir- seyredilemez hale gelinmiştir.

Tabiî, karayollarından söz edince, bence asıl önemlisi, ulaştırma politikasından, ulaştırma sistemlerinden bir miktar bahsetmek lazım. Nedir; bir ülkede ne yapılır, nasıl yapılır; yaptım oldu diye mi yapılır; yoksa, bir ülke, zaten kıt olan kaynaklarını buraya aktarırken, ulaştırma altyapısı gibi önemli yerlere aktarırken çok dengeli ve planlı bir anlayışla mı götürmelidir? Önce tercihi yapılması gereken temel nokta budur. Eğer, kıt olan bu kaynaklarımızı kötü kullanırsanız, bu, kalkınmayı yavaşlatıcı ve enflasyonu körükleyici bir faktör haline dönüşebilir. Nitekim, 1994 yılında, Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı bir araştırmaya göre, sadece otoyollara yapılan yatırımlar -kabaca söylüyorum- aşağı yukarı yüzde 13,6 oranında, enflasyonu tahrik etmiştir ve yine, sadece otoyollara, son yıllar içerisinde, ulaştırma alt yatırımlarına yapılan gerçek yatırım, ulaştırma yatırımlarının tümü içerisinde aşağı yukarı, yüzde 49’a ulaşmıştır

Ülkeler, bunun için, bu kaynaklarını dengeli ve planlı kullanmak için bir ulaştırma anaplanı yaparlar. 1983 ile 1993 yılları arasını kapsayan 10 yıllık bir ulaştırma anaplanı yapılmıştır ve bu planda, sadece metropol kentlerin civarında 226 kilometrelik otoyol yapılması gerekirken; bu öngörülmüşken, birdenbire bu ulaştırma anaplanı rafa kaldırılmış ve kimi rakamlara göre 3 bin, kimilerine göre 5 bin kilometre otoyol yapacağız sevdasına kapılınmıştır ve şu anda 10 milyar doların üzerinde bir kaynak buraya aktarılmıştır. Elimizde sadece 1 246 kilometre yol vardır. O yolların bir bölümünde de seyredilemez noktadayız. Bir sürü yanlışlıklarla dolu yoldur.

Bir ulaştırma anaplanı yaparken neye dikkat edilir, önce, biraz onlara bakmak lazım. Tabiî, bütçe dediğimiz şey, kaynak yaratmaktır ve bu kaynakları da ülkenin önceliklerine göre tahsis etmektir. Geçmiş dönemlerde bunun tam tersi yapılmıştır. Halk tabiriyle bütçe, ayağınızı yorganınıza göre uzatmaktır.

Biraz sonra da ifade edeceğim -Sayın Bakan haklı olarak, Plan ve Bütçe Komisyonunda şikâyet etti- yanlış hatırlamıyorsam, Bakanlığın, aşağı yukarı 12 trilyon civarında, otoyollardan gelen kamulaştırma borcu var, 2 trilyon civarında da devlet ve il yolları kamulaştırmasından gelen, toplam 14 trilyon civarında -veya küsuratlı- bir borcu var ve ne yazık ki, aşağı yukarı yedi sekiz yıldır bunlar yurttaşa ödenememektedir.

Tabiî, bugün vardığımız sonuçtan şikâyet etmek doğrudur da, bu sonucu hazırlayan temel nerededir; onu görmek lazım. İşte, bu sonucu hazırlayan temel, 1985’lerden, 1986’lardan başlayarak girdiğimiz bir süper yol sevdasıdır.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak otoyollara karşı değiliz. Elbette, bir ülkede, insanlar çok iyi yollarda seyretmek isterler. Zaten, otoyolun tarifi de sürat ve konfor yoludur. Elbette, öyle yapmak isterler; ama, kaynaklarınız kıt ise, kaynaklarınızı buraya tahsis etmemelisiniz. Önce, henüz köylerinden ilçelerine, kasabalarından ilçelerine, illerine ulaşılamayan alanlara, Türkiye’nin önemli, büyük devlet ve il yollarına yatırım yapmanız gerekir.

Bir ulaştırma anapolitikası bir bütündür. Bu bütünde temel ilkeler şunlardır:

Ulaştırma sistemleri en az maliyetle gerçekleştirilmelidir.

Sistemler, hizmeti en az enerjiyle görmelidir.

Sistemler, dışa en az bağımlı olmalıdır.

Sistemler, birbirleriyle yarışan değil, birbirlerini tamamlar nitelikte olmalıdır.

Sistemler, en az yatırımı gerektirmelidir.

Oysa, bunun tam tersi yapılmıştır.

Herkesin söylediği gibi -Sayın Bakan da konuşmasında söylüyor ve şikâyet ediyor- yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 90’ların üzerindeki bölümü, bugün, Türkiye’de, karayollarına yüklenmiştir. Elbette, bu kadar ağır bir yükün altından kalkmak kolay değildir. Oysa, dünyanın her yerinde, bu yük, kara, deniz, demiryolu, havayollu ve hatta bunların alt türleri olan -boru hatları da dahil- alt modlarla gerçekleşirilen bir şeydir. Türkiye’de bu yapılamamıştır, hem yük taşımacığı hem yolcu taşımacılığı, karayollarına yüklenmiştir.

Demiryolları tam bir perişanlıktır. Türkiye, Osmanlıdan, 4 bin kilometre civarında otoyol devralmıştır. Cumhuriyetin ilk otuz yılında, o kıt koşullara ve kaynaklara rağmen, bu ülke 4 bin kilometre demiryolu daha eklemiştir onun üzerine; ama, ne yazık ki, 1950’den sonra bugüne kadar yapılabilen demiryolu tulü uzunluğu aşağı yukarı 500 kilometre civarındadır. O da büyük oranda varyant değişiklikleri biçimindedir. Tam bir kaynak israfı yaşanmıştır burada.

Otoyollara -demin dedim- karşı değiliz; ama, düşünün ki, 1986-1987 yıllarında burada konuşulurken, sayın bakanlar, o günün bakanları arkadaşlarımız “canım bu solcuların aklı ermez böyle şeylere, bu otoyol dediğiniz, önünde sonunda 1 milyon dolara mal olacak bir yoldur” diyorlardı. Bugün, 7-7,5 milyon dolar civarındadır 1 kilometre otoyol ve Türk parasına çevrirseniz, 1 kilometre otoyol 500 milyar Türk Lirasının üzerinde bir maliyetle gerçekleştirilmektedir. Bizim konumumuzda gelişmekte olan bir ülke için, bu kaynağın ne kadar tahrip edici olduğunu herhalde takdir edersiniz.

Ben, buraya çıkmadan önce, şöyle bir, geçmişteki tutanakları irdeledim. 1989 yılında, yine bu kürsüden, o günün Sayın Bakanına şöyle demişim: “Bakanlığınızın plansız gidişe dur demesi gerekmektedir. Projesi olmayan işleri ihale etmekle başınıza dert açtınız. Bedeli belli olmayan otoyol ihalelerinde büyük fiyat artışlarına mâni olamayacaksınız. Bugüne kadar teknolojik ve teknik yeniliklere büyük katkısı olan Karayolları Genel Müdürlüğünü devre dışı bırakarak, bu Kuruma yapılabilecek en büyük kötülüğü yaptınız. Müşavirlik ve kontrollük hizmetlerinin de yabancı firmalara verilmiş olması, projeler üzerinde hiçbir denetiminizin kalmaması anlamındadır. Projelerin yapımcı firmalara bırakılması, fiyatlarda bir spekülasyon yaratacağı gibi, müteahhidin kendi yapım gücüne uygun proje değişikliği talepleri, tüm yönetimi zan altında bırakacaktır. İşlerin 1/25 binlik bir haritada tespit edilen güzergâh üzerinden ihale edilmesi nedeniyle, kamulaştırma bedellerinin, tahminlerin ötesinde yeni yükler getirmesi kaçınılmazdır. Bu da, işin uzun süre sürüncemede kalmasına ve istismarına yol açacaktır.” 1989 yılında söylemişiz bunları ve ne yazıktır ki, bugün, bunlar, tümüyle gerçekleşmiştir; umarım, bundan böyle bu yapılmaz, edilmez.

Şimdi, bunun karşısında ne yapmak gerekir... Türkiye’de karıştırılan bir şey var; otoyol ile duble yol karıştırılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, 1 dakika... Sayın Genel Kurula selam sunup iner misiniz...

EŞREF ERDEM (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, zamanı çok iyi ayarlayamadım herhalde. Bir iki önerimi Genel Kurula kısaca aktararak kürsüden inmek istiyorum.

Bayındırlık Bakanlığı ve İskân Bakanlığı birbirinden ayrılmalıdır; iki ayrı bakanlık haline dönüşmelidir, eskiden olduğu gibi; doğrusu budur.

Burada, ulaştırma politikasından söz ediyoruz; ama, Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü bir başka Bakanlığa, işletmeci bir Bakanlığa bağlıdır. DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü, bu politikanın bütünlüğünü görmek açısından Bayındırlık Bakanlığına bağlanmalıdır.

Karayolları, aşağı yukarı 60 bin kilometre; 250-300 bin kilometre de, hesabı pek bilinmeyen köy yolumuz vardır. Köy yolları ve köy yollarıyla ilgili makine parklarının tümü, 1965’ten önce olduğu gibi, Karayolları Genel Müdürlüğü emrine ve köy yolları dairesi başkanlığı olarak, merkezî bir planlama anlayışı içinde ve Türkiye’ye bir master karayolu planı hazırlamak için verilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, elbette, söyleyecek çok şeyimiz var; ama, Sayın Başkanın bu uyarısına uyarak Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve Bayındırlık Bakanlığı bütçesinin ülkemiz için, ulusumuz için hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Erdem, teşekkür ediyorum efendim.

Ulusal egemenliğimiz diyoruz ya... Egemenliğimizin asıl bekçileri ilkokul öğrencilerimiz var.

FEVZİ ARICI (İçel) – Egemenlik kayıtsız şartsız onlarındır.

BAŞKAN – Milletindir tabiî; milletin geleceği de, çocuklarımız.

İstanbul Arel İlkokulu burada. (Alkışlar) Tabiî, Arkın ve Okan da dedelerini selamlıyor burada, öyle zannediyorum.

Efendim, dedelerin ömrü -Allah uzun ömür versin de- babalarına göre kısadır; onun için, o, selamlanmalıdır.

FEVZİ ARICI (İçel) – Bravo Sayın Başkan, biz de dedeyiz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ikinci konuşmasını yapmak üzere, Sayın Dinçer; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına saygı sunar, başarılar dilerim.

Türkiye, konumu itibariyle, oldukça karmaşık bir bölgede; hemen hemen komşularının tümünde iç sorunlar var. Bunlar, Türkiye’ye de yansıyor; fakat, Türkiye, bütün bunlara rağmen, yıllardır çok dikkatli davrandı. Tüm komşularının, hatta komşularının da komşularının içişlerine karışmama, toprak bütünlüklerine saygı duyma ilkelerinden hiç vazgeçmedi. Bu gerçekçi, tutarlı dış politikalarıyla, yakın geçmişte, hem çağdaş Türkiye Cumhuriyetini kurma çalışmasını yaptı hem de Balkan Paktıyla, Balkanlara, istikrar, barış gelmesine katkıda bulundu, Sâdabâd Paktıyla da Ortadoğu’ya, bir ölçüde, barış gelmesine katkıda bulundu; Yunanistan’la, İran’la, Sovyetler Birliğiyle bile çok yakın iyi ilişkiler kurulabildi.

Biz, komşularımıza bu kadar dikkatli yaklaşıyoruz, komşularımıza karşı bu kadar dikkatli yaklaşıyoruz, komşularımıza karşı bu kadar saygılı davranıyoruz da, bunun karşılığını alabiliyor muyuz; hayır. Suriye’yle ilgili sorunları biliyoruz; Kafkasya’daki sorunları biliyoruz; zaman zaman, Bulgaristan’la bile, soydaşlarımıza yönelik baskılardan dolayı problemlerimiz oldu. Bunların en kronik hale geleni, Yunanistan’la olan ilişkiler. İç politikada olsun dış politikada olsun, Türkiye’yle sorun çıkarmak, sanki, Yunanistan için bir gıda haline geldi. Her platformda, Komşumuz, aleyhimize davranıyor. Komşumuz böyle yapıyor da, biz, kendisine karşı, ölçüsünü gösterecek gerçekçi ve tutarlı davranışlarda bulunuyor muyuz; zaman zaman, bulunuyoruz. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında olduğu gibi...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – O zaman MSP vardı...

ALİ DİNÇER (Devamla) – ...en son da, Kardak krizi sırasında olduğu gibi.

Değerli milletvekilleri, Kardak kayalıklarının Yunanistan’a ait olmadığı, uluslararası otoritelerce de kabul edilmiş. Dışişleri Bakanlığımızın çok değerli elemanları, bu konuda, önemli bir çalışma yaptılar; üçü, engin deney birikimi olan büyükelçilerden, ikisi de çok değerli uzmanlardan oluşan beş kişilik bir kurul, enine boyuna bu konuyu tartıştı, raporunu hazırladı. Türkiye, buna göre, son derece gerçekçi ve tutarlı bir politikayla, Kardak krizini aştı. O kriz sırasında sınıfta kalan Yunanistan oldu ve Yunanistan, Genelkurmay Başkanını görevden almak durumunda kaldı. Biz, bu kadar haklı olduğumuz bir konuda, son Hükümetle, şu andaki Hükümetle, sanki, hatalıymışız gibi bir pozisyona geldik.

Şimdi, sormak istiyorum; Sayın Bakan, Dışişleri Bakanlığını Dışişleri Bakanı mı yürütür; Türkiye’yi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden güç alan Hükümet mi yürütür, bürokratlar mı yürütür? Bürokratlar, ancak, politikacılara, bakanlara, Bakanlar Kuruluna servis verirler. Nedir bu, son günlerde Kardak’la ilgili ortaya çıkan olay?

Siz, hiç duydunuz mu, Yunanistan’da, bir politikacının, bir devlet adamının, bir diplomatın, hatta, sade bir vatandaşın dahi “Yunanistan, Ege Adalarını, Lozan Antlaşmasına rağmen silahlandırmıştır” dediğini... Hepsi, Yunanistan’ın menfaatlarını savunuyor.

Biz, çağdaş Türkiye Cumhuriyetiyle birlikte, çok nitelikli kadrolar yetiştirdik; o kadrolardan biri, Dışişleri Bakanlığı kadrosu. Başka otoritelerin dahi, niteliğini takdir ettiği, dünyanın sayılı Dışişleri kadrolarından birine sahibiz. Son günlerde, Hükümet eliyle, Sayın Başbakan eliyle, bu kadroyu zayıflatmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Asılsız ithamlarla bu kadronun üzerine gidiyoruz. Bu, kime, ne fayda getirecek? (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi sormak istiyorum; Dışişleri Bakanlığı kadroları niçin suçlanıyor? Kardak’ta, Türkiyenin hakkını, menfaatını korudular diye mi(!) Sizce, Kardak, hiçbir hakları olmadığı Dışişlerimizce saptandığı halde, Yunanistan’a mı bırakılmalıydı! Altı üstü bir kayalık, varsın, Yunan askeri ve bayrağı orada dursun mu denmeliydi!

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – 12’leri nasıl bıraktık Ali Bey!..

ALİ DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Kardak konusunda, Dışişleri bürokrasisi için söylenenleri kabullenmek mümkün değil. Kardak konusunda, Dışişleri bürokrasinin, o günkü Bakanı, Başbakanı, Hükümeti yanılttığı iddiaları var. Nereden geliyor bu iddialar? Hangi dedikodulara dayalı bunlar? Kim, bu iddialarda bulunuyor?

Devletin hayatında süreklilik söz konususudur. Bir Başbakan göreve başladı mı, süreklilik ilkesi gereği, çok önemli gördüğü konularda bir önceki Başbakanla konuşur. Hele şimdiki Başbakan, bir önceki Başbakanla şu anda koalisyon ortağı... Tansu Çiller’e mi sordular da, böyle bir bürokrasi yanıltmasını öğrendiler!..

Zamanın Dışişleri Bakanı, Genel Başkanımız Sayın Baykal, daha geçenlerde, burada, Kardak’la ilgili uygulanan tüm politikaların sorumluluğunu üstlendiğini, açık açık, net bir şekilde söyledi. Sayın Dışişleri Bakanımız, Sayın Başbakan, bu konuyu, Sayın Baykal’a mı sordular da öğrendiler?.. Nereden öğrendiler, kimden öğrendiler, nasıl öğrendiler?..

Değerli arkadaşlarım, kendilerince malum kişilere dayalı söylentilerle, dedikodularla, Dışişleri Bakanlığının çok seçkin bürokrasi kadrosunu yıpratmak, kanımca, hiç kimse tarafından, kasıtlı olarak yapılmaz. Görülüyor ki, Sayın Başbakan aldatılmış, yanlış bilgilerle donatılmış; ama, bu yanlış bilgilerin ortaya çıkmasıyla, deklare edilmesiyle birlikte,Türkiye, şu ana kadar çok şey kaybetti. Bunları bir an evvel durdurmak gerekiyor.

İnsanın aklına, uluslararası ilahlar, süper ilah Zeus’un başkanlığında, Atina’daki Olympia Dağında bir araya geldiler de, Yunan Genelkurmay Başkanının, Kardak krizi nedeniyle görevden alınması üzerine, Dışişleri Bakanlığının değerli Müsteşarının kellesini mi istemeye kalktılar diye, geliyor.

Değerli arkadaşlarım, biz, Yunanistan’a karşı barış taarruzunda bulunduk. Ne kazandık?!. Ne kazanacağız?!. Bazılarının “Kıbrıs, Türkiye’ye ayakbağı oluyor, keşke bir şekilde halletsek” diye söylediği, düşündüğü gibi, diyelim ki, Kardak kayalıklarını da verdiniz, zannediyor musunuz ki, sorun çözülecek; çözülmeyecek sorunlar yine devam edecek!..

“Uluslararası kurumlara gidelim” denildi. Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanlığı ilgilileri, Sayın Bakan; Musul örneğini hiç hatırladınız mı?!. Misakımillî sınırları içinde olan Musul’u, Lozan Antlaşmasıyla çözememiştik; daha sonra, bu, uluslararası kurumlara kaldı. Bu uluslararası kurumlar, baskı altında, Türkiye haklı olduğu halde, Musul’u bizden kopardı.

Şimdi “canım, bu bir kayalıktır, önemli değil; Musul’un başına gelen gelse de, ne olacak, altı üstü bir kayalık” diye mi düşünülüyor acaba?.. Öyle düşünmek, Türk Hükümetinin şanına yakışır mı; Türkiye Büyük Millet Meclisi, böyle düşünmeyi kabul edebilir mi?..(CHP sıralarından alkışlar)

SADİ SOMUNCUOĞLU (Aksaray) – Kim düşünüyor öyle?..

ALİ DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, teröre karşı, Ermeni terörüne, PKK terörüne karşı pek çok şehit vermiş olan, buna rağmen büyük bir gayretle ülkemize hizmet etmeye çalışan, uğraşan Dışişleri kadrosunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dinçer, buyurun.

ALİ DİNÇER (Devamla) – Evet Sayın Başkanım.

... daha fazla yıpratmamak gerekiyor. Politikacılar hesaplarını politikacılarla görmelidirler.

Ayrıca, sormak istiyorum: Sayın Bakan, İran Dışişleri Bakanı Velayeti’nin Türkiye’de işi ne?..Kinkel, Velayeti ile görüşmek istedi, Alman Parlamentosu, İran teröre bulaştığı için “olmaz” dedi, görüşemedi. Bizim çok değerli aydınlarımızı, gazetecilerimizi suikastla öldüren teröristlerin arkasında İran var, bunun oldukça güçlü kanıtları var. TIR şoförlerimiz, diplomatlarımız, işadamlarımız İran’da dünyanın eziyetini görüyor; PKK’nın önemli vurucu timlerinin, İran’da üstlendiğini biliyoruz. Terörle gölgelenmiş, terörle karanlığa itilmiş, eli kanlanmış İran’ın Dışişleri Bakanının elini sıkarken içiniz sızlamadı mı; Çetin Emeç’in kemikleri sızlamadı mı, Turan Dursun’un kemikleri sızlamadı mı?.. Biz, Almanya kadar, Alman Parlamentosu kadar tutarlı davranamaz mıyız, onurlu davranamaz mıyız?.. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Biraz da İsrail’den bahset Sayın Dinçer.

ALİ DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, terörün dini imanı olmaz, sağcısı solcusu olmaz.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – İsrail’den de bahset biraz.

ALİ DİNÇER (Devamla) – Nereden gelirse gelsin, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti, laik Türkiye Cumhuriyeti teröre karşı çıkmalıdır.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – İsrail’den de bahset.

ALİ DİNÇER (Devamla) – İsrail’in de, yaşama hakkını, barış hakkını kollarken, Güney Lübnan’da meydana getirdiği şiddet olaylarını, terör olaylarını hep birlikte kınamalıyız; ama, açık net bir şekilde İran’ı da kınamak lazım.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Doğru... Doğru...

ALİ DİNÇER (Devamla) – Eğer, bugünkü Hükümet İran’ı kınamıyorsa, İran yanlısı olan sizlerle, Anayol bittikten sonra, Anarefah formülü mü düşünüyor diye düşüneceğiz, yahut gazetelerde bahsedildiği gibi Refah-DYP formülü mü düşüneceğiz?... (RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Bakan, siz hükümet değil miydiniz?

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Biz sadece Türkiye’den yanayız.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz... Sayın Korkutata... Rica ediyorum...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – İsrail’den bahset, İsrail’den...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Millet ibretle dinliyor, konuş!.. Konuş!..

METİN PERLİ (Kütahya) – Sataşma var...

BAŞKAN – Sayın Dinçer, son olarak bir selam, saygı sunar mısınız.

ALİ DİNÇER (Devamla) – Sayın Başkan, konuşma süremi tamamlamama müsaade etmedi arkadaşlarımız. Yarası olanlar, gocunma durumunda oldular. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Aman efendim... Sayın Dinçer... Sayın Dinçer...

ALİ DİNÇER (Devamla) – İsterseniz, onlara, gocunmalarına gerek olmadığını da anlatmam için bana bir fırsat verin.

BAŞKAN – Sayın Dinçer, zatı âlinize 3 dakika ilave süre verdim ben.

ALİ DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk döneminde olduğu gibi, bütün komşularıyla, komşularının komşularıyla da barış içerisinde, dayanışma içerisinde, işbirliği içerisinde yaşamanın yollarını aramalıdır; ama, bunları yaparken gerçekçi ve tutarlı olmalıdır, Türkiye’nin gücüne, ağırlığına uygun davranmalıdır. Komşularımız da olsa çizgi dışına çıkanlar, Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atanlar, Türkiye’den gerekli yanıtı her zaman alabilmelidir.

Bir şey daha söylüyorum, sizin eleştirdiğiniz Ulusal Kurtuluş Savaşı dönemi, Mustafa Kemal dönemi olmasa, siz burada olamazdınız. (CHP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Ne alakası var!

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Musul’u, Trakya’yı siz verdiniz...

BAŞKAN – Sayın Dinçer, efendim, süreniz 3 dakika ilaveyle tamamlandı. Rica ediyorum...

ALİ DİNÇER (Devamla) – Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Dinçer, teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Çetin Bilgir; buyurun efendim...

METİN PERLİ (Kütahya) – Sayın Başkan, sataşma var...

BAŞKAN – Kime sataşma var efendim?..

METİN PERLİ (Kütahya) – Refah Partisine efendim... İstiklal Savaşına biz ne zaman karşı çıktık! (RP sıralarından gürültüler)

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – 12 Adaları siz sattınız... Onları satan sizin rejiminizdir.

BAŞKAN – Sayın Çelik, zatı âliniz İdare Amirisiniz...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – İyi ama, Kurtuluş Savaşında benim dedem şehit olmuş...

BAŞKAN – Lütfen, siz buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA ÇETİN BİLGİR (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, DSP Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, hazırlanan bütçenin yatırıma yönelik olmadığını, sadece günü kurtarmak kaygısıyla hazırlandığını hepimiz bilmekteyiz. Oysa ki, bu bütçenin, ülkemizin, sosyal, ekonomik, endüstriyel, turistik ve diğer alanlara ait altyapısının gereken düzeye çıkarılması, ana hedefi olmalıdır.

Bu aşamada, çalışma alanı karayollarımız olan Karayolları Genel Müdürlüğü, şu anda, standart yol yapımında yetersiz kalmaktadır. Her yıl, trafiğe yüzbinlerce araç girmekte; ancak, bunların geçeceği yol yapılmamaktadır, yol uzunluğu ve standardizasyon artmamaktadır. Bunun sonucunda, birçok trafik kazası oluşmakta, hem can hem de mal kaybına neden olmaktadır. Çözüm, vasıta sayısı azaltılamayacağından, çoğalan sayıya göre yol yapmaktır. Karayolları Genel Müdürlüğünün rasyonel çalıştığı, bu anlamda söylenemez.

Son yıllarda, otoyol yapımına ağırlık verilmiştir. Bizler çağdaş insanlarız; elbette ki, otoyol yapımına karşı değiliz; ancak, yüzde 3 kapasiteyle çalışan Ankara-Gerede Otoyolunu görünce, ülkenin kıt kaynaklarının ne kadar yanlış ve savurgan kullanıldığını tespit etmek mümkündür.

Diğer yandan, bozulmuş ve standardizasyonunu kaybetmiş yolların bakımına bile yeterince para ayıramadığımız ortadadır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kalkınması, ulaştırmayla sıkı sıkıya bağlıdır. Oysa ki, geçmiş ve şimdiki Hükümet uygulamalarına baktığımızda, Bakanlar Kurulu kararıyla, 1993 yılı mayıs ayında, Doğu Anadolu Bölgesinde dört ili kapsayan Karayolları 18 inci Bölge Müdürlüğü kurulmasına karar verilmesine rağmen, bugüne kadar, bu, hayata geçirilememiştir. Bu konu hakkında, bütçede, tek kelimeyle dahi bahsedilmemiş olmasını, bütçenin eksiği olarak görmekteyiz. Düşününüz ki, Doğu Anadolu’da bir bölge müdürlüğü var; ama, bölge müdürü Ankara’da oturmaktadır. Devlette laçkalık olmaz; bölge müdürlüğünün gerekliliği ortadayken, alt organizasyonun olmayışını anlamak mümkün değildir.

Ulaşım, Türkiye’nin sorunudur; ancak, karayolları bir bakanlığa, denizyolları başka bir bakanlığa, havayolları başka bir bakanlığa bağlıdır. Bütün bu kurumlar, ulaştırma açısından benzer hizmetleri üretirler. Bu kurumların koordinasyonunun sağlanması durumunda, hem verimlilik hem de azamî tasarruf sağlanacaktır.

Yine, Orta Asya bağlantısı için, Gürcistan-Aktaş karayolunun bir an önce bitirilmesi durumunda, açılmış olan sınır kapısı aracılığıyla, Türkî cumhuriyetlerle, ulaşımın ve ticaretin, rahat ve güvenli biçimde yapılması sağlanacak; bu da, ülke ekonomisine büyük katkıda bulunacaktır.

Burada, az önce kamulaştırmadan, kamulaştırmanın sorun olduğundan, otoyol gelirlerinin oraya aktarıldığından bahsedildi. 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası kapsamında, Karayolları Genel Müdürlüğünün borç miktarının hayli fazla olduğunu herkes bilmektedir; ancak, bu borç, mahkeme kararından doğmaktadır. Yasal faizin yüzde 30 olması nedeniyle, devlet, bu borcunu ödemekten kaçınmakta ve böylelikle ucuz para kullanılabilmektedir. Halktan zorla alınan taşınmazın bedelini ödememek, devlete yakışmaz. Bu bağlamda, Kamulaştırma Yasasının yeniden düzenlenerek, bu tür davalara meydan vermemeye ve takdir kıymet komisyonu aşamasında, olayın çözümlenecek biçimde gerçek değerinin saptanmasında zorunluluk vardır.

Devlet İhale Yasasının, bir an önce, herkesi tatmin edecek şeffaflığı getirecek şekilde çıkarılması gerekmektedir. Bu yapılmadığı takdirde, birçok bürokrat, birçok siyasî şaibelerden kurtulamayacak ve dolayısıyla, verimli çalışma sağlanamayacaktır. Özellikle, Avrupa Topluluğu Gümrük birliğine girme sürecinde oluşumuz sebebiyle, ihale şekilleri, Batı’daki sistematiğiyle alınarak, ulusallığımızla uyumlu hale getirilmelidir; dünyanın en mükemmel yasaları bile, uygulama alanı bulamadıktan sonra, hiçbir işe yaramazlar. Eğer, bu yasalar etkin bir şekilde uygulanır ve hele halkın çoğulcu ve katılımcı denetimi sağlanırsa, maliyet sorununu da asgarîye indirmek mümkün olabilir.

Örneğin, kamu inşaatlarının, genellikle keşif maliyetiyle, bitim maliyetleri arasında farklar çok büyük olmaktadır. Bu nedenle, öncelikli olarak, ödenekler, yöresel özelliğe, inşaat sezonuna göre düzenlenip ödenmelidir. Bu bağlamda, kış aylarının uzun sürdüğü doğuda, inşaat ödenekleri, yılbaşından itibaren ödenir halde olmalıdır.

Son dönemlerde, geçmiş dönemlere ilişkin müfettiş dosyalarının ve yolsuzlukların saklandığı konusunda çeşitli tartışmalar var. Tabiî, burada yolsuzluklardan bahsederken, yapılan inşaatın kalitesi hemen ön plana çıkmaktadır. Türkiye’de ne zaman deprem olsa, ilk çöken binalar, devlet binaları ve hastaneler olmaktadır. Bunu önlemenin yolunun, yapımcı firmaya sigortalandırma zorunluluğunun getirilmesi olduğunu düşünmekteyiz.

İller Bankası, ortağı olan belediyelere, il özel idarelerine, köy idarelerine ve bu idarelerin kurdukları birimlere teknik ve malî yönden hizmet vermektedir. 1963 yılından itibaren, kaynaklarının tümünü, yerel yönetimlerin, içme suyu, kanalizasyon tesis ve projeleriyle, harita, imar planı ve diğer tesislerin yapımında kullanmakta olan İller Bankası, bu sahada başarılı çalışmalar yaptı; ancak, bu kuruluşun daha fazla hizmet verebilmesi için, daha fazla kaynağa ve yeniden organizasyona ihtiyacı vardır. İller Bankası, Karayolları ve belediyelerle ortaklaşa olarak, altyapı hizmetlerini yürütmelidir. Az gelişmişlik kriterlerinden birisi, aynı işe mükerrer para ayırmaktır. Bu, ortadan kaldırılmalıdır.

Mevcut İktidarın göreve başlamasından evvel, DYP’li belediyelerin İller Bankasınca doyurulduğunu biliyoruz. Yeni Hükümetin partizanca ödenek dağıtmayacağına, kaynak dağıtmayacağına inanmak istiyoruz. Belediyelerin hizmet götürdükleri yerler, sonuç olarak halktır, partizanlık yapılmamalıdır. İller Bankası, ayırımsız olarak, halktan aldığını halka vermek zorundadır. Bu bağlamda, İller Bankasının ödeneği artırılmalıdır.

Belediyeler, kendi yöreleri için hazırladıkları altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde ve denetiminde etkili olmalıdırlar. İyi bir organizasyonla, bazı konulardaki işler, İller Bankası kaynaklı işlerin bir kısmının belediyelere bırakılması gerekmektedir; ancak, bankanın yetişkin personel kadrosundan da istifade edilmelidir.

Doğu ve Güneydoğu’da köyleri boşaltılan ve kent merkezlerine gelen insanlarımız, burada her türlü altyapı hizmetlerinden yoksun, çok zor şartlar altında, basit, derme çatma yapılarda, naylon çadırlarda, ahırlarda yaşama savaşı vermektedirler. Bu insanlarımıza, devlet, şefkatli ve sıcak elini uzatarak, gereken sosyal hizmetlerle beraber, sosyal konutlar yapmalıdır.

Âfet İşleri Genel Müdürlüğünde, bildiğimiz kadarıyla, 4 bine yakın insan çalışmaktadır. Buna rağmen, âfetlerde ilk müdahale Silahlı Kuvvetlerden gelmektedir. Bizce, Âfet İşleri, Sivil Savunma örgütlenmesi, organizasyonu gibi, çekirdek kadronun etrafında, tüm kamu ve özel birimlerin organizasyonuyla, stratejik bir plan dahilinde çalışacak bir biçimde örgütlenmelidir. Bunun için de, öncelikle, yurdumuzun büyük bölümünün deprem kuşağı içerisinde kalması nedeniyle, gerçekçi bir deprem haritası çıkarılmalı ve bağlı olarak, ön tedbirler alınmalıdır.

Afet İşleri, her türlü afetten doğan konut borçlarını -konut borçlarını özellikle belirtiyorum- konunun afetten kaynaklandığını göz önüne alarak ifa etmelidir.

Başkentin bile yüzde 72’sinin gecekonduda yaşadığı ve mafyanın türediği bir sektörde, diğer her türlü idareden ayrık olarak, adı “İskân” olan Bakanlık, çözüm üretmek durumunda ve zorundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konut, düzenli yol, altyapı, uygarlık göstergelerindendir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının, mevcut bütçe yatırım programının yüzde 30’una yakınını almış olmasından dolayı, Bakanlık çalışmalarının, Hükümet çalışmalarıyla özdeşleşeceğini düşünmekteyiz.

Önerilerimizin göz önüne alınması dileğiyle kolaylıklar diliyoruz.

Yüce Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Kalan sureyi kullanmak üzere, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Gürel; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Demokratik Sol Parti Grubunun, Dışişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

1990’lı yılların başlarından beri, uluslararası yapıda öylesine köklü değişiklikler yaşandı ki, bu yapının yerine bir yenisinin oluşmakta olduğunu hepimiz gördük ve bu geçiş dönemi süresince, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede istikrarsızlıklar, belirsizlikler ve çatışmalar kol gezdi. Dolayısıyla, bu iki kutuplu yapının sona erdiği ve bundan sonraki uluslararası yapının hazırlandığı bu geçiş dönemi içerisinde, Türkiye, soğuk savaş döneminden daha fazla tehdit algılamaya başladı. Ancak, bu geçiş döneminin ve bundan sonra oluşacağını beklediğimiz yeni uluslararası yapının, Türkiye için yeni ufuklar açmaya başladığı, yeni olanaklar hazırlamaya başladığı da, yine, aynı şekilde görüldü.

Eğer, Türkiye, bu olanakları kullanabilseydi, o zaman, Türkiye’nin önündeki olanaklar, Türkiye’nin bölgesindeki çatışmaların sona erdirilebilmesinde, belirsizliklerin ortadan kaldırılmasında ve bölgesinde, uluslararası işbirliğinin gerçekleştirilmesinde en önemli rolü oynayabilmesini sağlayabilecekti. Ancak, Türkiye, maalesef, bu olanakları ve önünde açılan bu fırsatları, şimdiye kadar kullanabilmiş değildir; neden böyle olduğunu; neden, Türkiye’nin dış politikasında, önünde açılan yeni ufuklara ve olanaklara rağmen başarısız olduğunu, bu kısa süre içerisinde değerlendirmek, bunun bir çözümlemesini yapmak da mümkün değildir.

Ancak, şunu hatırlayalım ki, cumhuriyetin ilk yirmi yılında, Atatürk Türkiyesi, bugünkü Türkiye’nin olanaklarıyla hiçbir şekilde kıyaslanamayacak kadar kıt imkânlarla, çevresinde bir dostluk ve işbirliği kuşağı yaratmayı, bölge merkezli bir politika izleyerek, uluslararası alanda saygınlık kazanmayı başarabilmişti. 1970’lerde de, Kıbrıs ve Ege’de de somut olarak görüldüğü gibi, demokratik sol düşünce ve önderlik, ulusal çıkarlarımızı her şeyin üzerinde tutan bir dış politika izleyebilmişti. Oysa, 1980’lerde, Türkiye, dış politikasında iki uçta gezindi; ya kendi çıkarları yokmuş gibi, bölge dışı devletlerin politikalarının ardından sürüklendi ya da çok büyük söylemlerle, Rusya’yı, hatta Çin’i bile işkillendirmeyi başarabildi.

Bu konuya daha çok zaman ayırmak yerine, bu sınırlı konuşma süresi içerisinde başka somut konulara da değinmek istiyorum; ama, bölgesel ilişkilerimizle ve politikamızla ilgili olarak son bir söz söylemek niyetindeyim.

Artık, Türkiye’nin, bölgesinde, kalıcı, güvenilir, kendi çıkarlarını hedefleyen gerçekçi bir politika izlemesi gerekmektedir. Bugün, örneğin, Türkiye’nin, kendisine özgü bir Irak politikasını oluşturması gerekmektedir. Başkalarının çıkarlarını değil, öncelikle kendi çıkarlarını düşünerek bir Irak politikası oluşturması gereklidir. (DSP sıralarından alkışlar)

Bugün, örneğin, Türkiye’nin, Rusya’yla işbirliği olanaklarını yeniden göz önüne alarak, Rusya ile ilişkilerini yeniden düzenlemesi; ama, bunu yaparken de, bu devletin, bölgede bir “arka bahçe politikası” uygulamasına da izin vermemesi gereklidir ve böyle bir politikayı izlemek de mümkündür.

Birkaç somut dış politika konusuna değinmek gerekirse; öncelikle, gümrük birliği konusundan ve Avrupa ile ilişkilerimizden başlamak istiyorum. Demokratik Sol Parti, gümrük birliğini, 1963 Ankara Antlaşmasının doğal bir sonucu olarak görmektedir. Ancak, bu, gümrük birliği düzenlemesinin bir değerlendirmesinin ve eleştirisinin yapılmasına da engel değildir. Biz, zaten, Gümrük birliği düzenlemesini, bu düzenleme bir iç politika malzemesi olarak kullanılmak istendiği için ve alelacele, müzakeresi iyi yapılmadan gerçekleştirildiği için eleştirdik ve eleştiriyoruz. Bu konudaki görüşlerimizi de değiştirmedik.

Öncelikle belirtilmeli ki, gümrük birliği düzenlemesinin Türkiye’nin çıkarlarıyla bağdaştırılabilmesi için bu düzenlemenin yeniden müzakere edilmesi ve özellikle 16 ncı ve 64 üncü maddeler dahil olmak üzere, bir dizi hükmünün de yeniden düzenlenmesi, düzeltilmesi gereklidir. Eğer, böyle yapılmazsa, Türkiye, hem kendi küçük ve orta ölçekli girişimcilerini büyük zarara uğratmak hem de hep söylendiği gibi, Avrupalılarla birlikte yol almak yerine, kendisinin içerisinde yer almadığı karar mekanizmalarında oluşturulan kararlarla, Avrupalıların peşi sıra sürüklenmekle yetinecektir.

Şunu da unutmamak gerekir: Avrupa Birliği, bugün, Türkiye’ye karşı pek çok yükümlülüğünü yerine getirmemektedir. 1987 yılında gerçekleşmesi gereken serbest dolaşım hakkımızdan vaz mı geçtik?.. Avrupalılar, neden, 1980’den bu yana, Türkiye’ye karşı, malî yükümlülüklerini yerine getirmiyorlar? Neden şimdi, gümrük birliği çerçevesinde, bizim hiç de yeterli bulmadığımız malî yükümlülüklerini, Avrupalılar hâlâ savsaklıyorlar? Bunların da ötesinde, bu gümrük birliği düzenlemesiyle, Türkiye ile siyasal diyalog yükümlülüğü üstlendiklerini Avrupalılar unutuyorlar mı?

Bu Avrupalı tutumunu, yalnızca Yunanistan etmenine, Yunanistan’ın vetosuna bağlamak da doğru değildir; çünkü, Yunanistan’ın, Avrupa Topluluğuna -Avrupa Birliğinin o günkü adı- 1975’te yaptığı tam üyelik başvurusu gününden başlayarak 1975, 1976 ve 1980’de, hem Avrupa Topluluğunun kendi karar organlarında aldığı hem de Türkiye ile Ortaklık Konseyinde aldığı birtakım önemli kararlar vardır ve bu kararlarla, Avrupa Birliği, Türkiye’ye karşı, Yunanistan etmeni karşısında bazı yükümlülükler üstlenmiştir. Bu kararlarla, ilk olarak, Avrupa Birliği, Türk-Yunan sorunlarında taraf olamayacağını ve olmayacağını belirtmiştir.

İkincisi, yine bu kararlarla, Avrupa Birliği, Türkiye’ye dönerek, şunu söylemiştir: “Yunanistan’ın Avrupa Birliğine tam üyeliği, hiçbir şekilde, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin sürdürülmesini ve geliştirilmesini engellemeyecektir.”

Şimdi, neden, Türk Hükümeti, Avrupalılara bunları hatırlatmak yerine, sanki, Yunanistan engelini aşmak kendi sorumluluğuymuş gibi, Yunanistan’ı bazı girişimlerle ve tutum değişiklikleriyle ikna etmeye çalışıyor? (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinin Türkiye’ye karşı yükümlülükleri vardır ve eğer, bunların yerine getirilmesine engel olan Yunanistan ise, bu engeli aşmak, Avrupalıların sorumluluğudur.

İşte bu bakımdan, Sayın Başbakanın, Yunanistan’a yönelik olarak, mart ayı sonlarında yaptığı kapsamlı açıklama, zamanlaması ve özü açısından oldukça talihsiz olmuştur. Bu açıklamanın, 26 Martta, toplanması beklenen ve Yunanistan engeli aşılırsa toplanacağı beklenen Ortaklık Konseyi toplansın diye yapıldığı; bu açıklamanın, 26 Mart toplantısının tarihinden iki gün önce yapılmasından bellidir ve bunu tevil etmek mümkün değildir; bu bakımdan, zamanlaması talihsizdir.

Üstelik, aynı açıklama, özü açısından da çok önemli sakıncaları içermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gürel, lütfen, iki dakikada toparlayın; süreyi daha fazla uzatamayacağım.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. Hemen bağlıyorum Sayın Başkan.

Türkiye, şimdiye kadar, Ege sorunlarının bir bağlantılı bütünlük içerisinde ele alınması gerektiğini belirtmişti ve bunda haklıydı. Şimdi, Sayın Başbakanın ve Sayın Dışişleri Bakanının son açıklamalarından, bu bağlantılı bütünlük yaklaşımından vazgeçildiği izlenimi çıkarılabilir; çünkü, sorunların ayrı ele alınabileceği ve ayrı yöntemlerle çözüm aranabileceği ifade ediliyor. Hatta, bazı konularda, Uluslararası Adalet Divanına gidilebileceği söyleniyor. Bu, son derece sakıncalı bir tutum değişikliğidir.

Aynı biçimde, Kardak Adalarını ve bunlarla ilgili sorunları hafife almak da son derece sakıncalı bir yaklaşımdır; çünkü, bu Adalar -Kardak Adaları- kendi boylarını aşan bir öneme sahiptir ve Kardak Adalarının egemenliğinin kararlaştırılması, Ege’deki, öteki egemenlik sorunlarıyla son derece yakından ilgili sonuçlar doğuracaktır.

Burada belirtmeliyim ki, Demokratik Sol Parti, Kardak Adalarının egemenliğiyle ilgili görüşlerini, başından beri korumuştur; bugün de değiştirmemiştir. Kardak Adalarının egemenliğinden, Türkiye’nin vazgeçtiğini belirten, geçerli bir uluslararası belge, bugün yoktur. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, hoşgörünüze sığınarak bir iki cümleyle hemen bağlıyorum.

Yakın gelecekte, Kıbrıs ile ilgili yeni girişimlerde ortaya çıkabileceği için belirtmek gereğini duyuyorum: Türkiye’nin bir tutum değişikliğine girmesi, bu konuda da önemli sakıncalar getirecektir. Kıbrıs konusu, Kıbrıs Türk halkının egemenlik ve eşitliği kabul edilmeden çözülemez. Kıbrıs konusunun, şimdiye kadar ele alındığı, Birleşmiş Milletler çerçevesinin dışına çıkarılması, Avrupalıların eline teslim edilmesi de kabul edilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, Sayın Gürel, saygı sunar mısınız; programımız çok yüklü.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) – Peki efendim.

Sabrınız için çok teşekkür ederim. Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DSP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gürel, teşekkür ederim efendim.

IV. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN – Sayın Asiltürk, bir talebiniz var; buyuruyorsunuz ki, “Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün, Partimizi kastederek ve dönüp eliyle de işaret ederek yaptığı ithamları cevaplandırmak üzere, zabıtları aldıktan sonra söz istiyorum”

Efendim, zabıtları getirtme ihtiyacı duymuyorum; çünkü, konuşmaları ben de takip ettim.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Efendim, ifadeleri nedir, çek etmek lazım.

BAŞKAN – Efendim, onu siz alabilirsiniz. Ben ifade edeyim; konuşmaları çok yakından ve ciddî takip ediyorum.

Sayın Dinçer, konuşmasında, Grubunuzu da işaret ederek... (DSP sıralarından “Duyulmuyor” sesleri)

BAŞKAN – Efendim?..

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Sayın Başkan, sesiniz duyulmuyor efendim.

BAŞKAN – Peki, yüksek sesle söyleyeyim.

Sayın Dinçer, konuşmasında, Refah Partisi Grubunu işaret ederek “Kurtuluş Savaşı ve Kurtuluş Savaşındaki başarılar olmasa idi, siz, şimdi burada olamazdınız” dediler.

Kurtuluş Savaşında olmak, Kurtuluş Savaşındaki başarıyı sahiplenmek kimsenin tekelinde değildir. Hiçbir grup, hiçbir kimse, bir başka kişiyi veya grubu da dışlama hakkına sahip değildir.

Şimdi, bu sataşmadan dolayı, size, Grubunuz adına söz veriyorum Sayın Asiltürk, buyurun. (RP sıralarından alkışlar; CHP ve DSP sıralarından gürültüler)

RP GRUBU ADINA OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Mecliste uzun süre beraber çalıştığımız Ali Dinçer arkadaşımızın, böyle bir şeyi söyleyebileceğini şahsen düşünmemiştim. Zannediyorum, maksadını da aştı. Belki, bir sataşma dolayısıyla, heyecandan, ifade etmeyi kendisinin de uygun görmediği şeyler söyledi; ama, bir kere, bu, Mecliste söylenince, elbette, bunu tashih etmek gereği de var. Bunun için söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, İstiklal Savaşının temelinde, inanan insanlar vardır; İstiklal Savaşının temelinde, vatan sevgisini iman bilen insanlar vardır, vatan sevgisinin imandan olduğuna inanan insanlar vardır. İşte, o insanların görüşü, millî görüştür. Şu anda da, onu, Refah Partisi temsil etmektedir. (RP sıralarından alkışlar, CHP ve DSP sıralarından gürültüler)

Hiç kimseyi... (CHP ve DSP sıralarından gürültüler)

Gayet net olarak ifade ediyorum, İstiklal Savaşını yapanların içerisinde bir tane solcu yoktu. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP ve DSP sıralarından gürültüler) Çünkü, solculuğu, sonradan siz icat ettiniz. (CHP ve DSP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) İstiklal Savaşı sırasında solculuk da yoktu.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Atatürk vardı başında...

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) – İstiklal Savaşı sırasında, herkes aynı inanca sahipti. Siz, ecdadınızın yoluna giderseniz, o zaman, hiçbir ihtilaf kalmaz. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler) Ben, bunu, sadece bize hasretmiyorum; sadece, bizim, bunu inihisarımıza aldığımızı da söylemiyorum. İstiklal Savaşını yapanların solcu olmadığını, hiçbir şekilde solculukla ilgilerinin olmadığını tarihler yazıyor. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Millete hakaret edemezsin.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) -Onlar imanlı insanlardı; onlar, vatan sevgisini, iman sayan insanlardı. Bu mücadeleyi böyle yaptılar. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Atatürk, kendi hatıralarında bakınız ne diyor... (DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum...Rica ediyorum...

ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) – Atatürk’ün fikirlerine saldıran adamsınız.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) – Hiç rahatsız olmayın; aynı şeye sahip çıkın, siz de takdir edilirsiniz.

“Saflarda duran insanlar, biraz sonra kendilerinin öleceklerini biliyorlardı.” (CHP ve DSP sıralarından gürültüler) Bakın, Atatürk’ün sözlerini söylüyorum. “Kur’an okumayı bilenler Kur’an okuyorlardı, bilmeyenler Allah’ı zikrediyor, şahadet getiriyorlardı. Biraz sonra onlar da şahadet şerbetini içiyorlardı.” İşte, bu insanlardı bunlar; bunların da temsilcisi şimdi Refah Partisidir. (RP sıralarından alkışlar; DSP ve CHP sıralarından “Yuh” sesleri, sıra kapaklarına vurmalar; gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum...

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) – Tabiî, söz söylerken dikkat edeceksiniz; itham ederken dikkat edeceksiniz... Çıkar, size, bunları böyle gösterirler!.. Bundan sonra sözlerinize dikkat edin... (RP sıralarından alkışlar; DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Lütfen, Atatürk’ün resmini asın.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, tamamen bu ithamları reddediyorum ve bir kere daha, böyle bir şey olmamasını temenni ediyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar; DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın Asiltürk, teşekkür ediyorum.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Asiltürk, benim sözlerimi çarpıtarak...

BAŞKAN – Hayır “maksadını aşmış bir sözdür” dedi; yani, sizi itham etmedi. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ DİNÇER (Ankara) – Hayır efendim, çarpıtarak konuşmuştur.

BAŞKAN – Efendim, sizin sözünüzü de, Sayın Asiltürk’ün sözünü de ben takip ettim, Sayın Dinçer.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, açıklama getirmek gerekir.

BAŞKAN – Efendim, yeteri kadar açık; sataştınız, cevap verdiler.

Buyurun. (DSP ve CHP sıralarından “Taraflı davranıyorsun” sesleri, gürültüler)

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, İstiklal Harbi...

Refah Partisi Grubu adına Sayın Metin Kalkan, buyurun...(DSP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler; RP sıralarından alkışlar)

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, inananlar, kimsenin tekelinde değildir...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Taraflı davranıyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben, gerekli açıklamayı yaptım efendim. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar; RP sıralarından alkışlar)

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, Atatürk’ün kabrini bile ziyaret etmeyen İranlıları savunanlar, Atatürk’ün Ulusal Kurtuluş Savaşına nasıl sahip çıkıyorlar?!.

BAŞKAN – Sayın Dinçer lütfen yerinize buyurun...

Sayın Dinçer, oturur musunuz yerinize...

Sayın Kalkan, siz buyurun efendim.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Atatürk’ü mahkemeye verenler sizin içinizden çıkmadı mı?!. Laik düzeni tartışan sizler değil misiniz?!.

BAŞKAN – Sayın Dinçer... Sayın Dinçer... Rica ediyorum... Yahu, müsaade buyur be kardeşim...

Sayın Kalkan, siz buyurun efendim.

ABDULLAH TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, taraflı davranıyorsunuz...

BAŞKAN – Sayın Dinçer, rica ediyorum...

Sayın Kalkan, buyurun efendim.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, Refah Partisi üyesi olabilirsiniz; ama, taraflı davranamazsınız. (Gürültüler)

Benim söylediğim sözleri çarpıtarak yanıtlama durumunda oluyor; ayrıca konuşmak bizim de hakkımız olarak ortaya çıkıyor. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Dinçer, taraflı davranmıyorum. (Gürültüler)

Sayın Dinçer, rica ediyorum, sayın hatip kürsüde...

Sayın Kalkan, buyurun efendim.

MUSA OKÇU (Batman) – Sen ne zaman Atatürkçü oldun!..

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, zabıtları getirteceğim...

CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Bölücü ifadeler kullandı; ulusal birliğe ve bütünlüğe aykırı söz söyledi; siz de burada oturuyorsunuz!.. (Gürültüler)

MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – “Sol” sözünü kullandığı için çıkıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Soysal, kürsüde hatip var efendim.. Siz usulü bilirsiniz; kürsüde hatip var...

Buyurun.

MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Ama, “sol” sözünü kullandı, Sayın Başkan...

ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan taraf oldunuz, tartışmalara katıldınız, Başkanlığın tarafsızlığını ihlal ettiniz...

ALİ DİNÇER (Ankara) – Neredeyse “Cumhuriyet Halk Partililer, İstiklal Harbinde yoktu” diyecekler.. Asıl onlar, İngiliz muhipleriyle beraber... (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Dinçer, görüyor musunuz ne hale geldik sabahtan bu tarafa!.. (Gürültüler)

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, bana 2 dakika açıklama yapma fırsatı verin...

BAŞKAN – Sayın Dinçer, lütfen... Rica ediyorum...Kürsüde hatip var...

CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Yazıklar olsun size...

ALİ DİNÇER (Ankara) – Siz, bana, 2 dakika açıklama fırsatı verin; sadece, Atatürkçülüğümüz üzerine cevap vereceğim ve bitecek!..

BAŞKAN – Sayın Dinçer, rica ediyorum; kürsüde hatip var..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, Sayın Asiltürk konuşmasında “istiklal mücadelesini yapan kişilerin temsilcisi sadece Refah Partisidir” sözünü tashih etsinler... Lütfen zabıtları getirtin...

BAŞKAN – Hayır efendim, öyle bir şey söylemedi ve ölçüsünü koydu.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Zabıtları getirtin, özür dilemek zorunda kalacak.

ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Milliyetçilik, Atatürkçülük sadece Refah Partisinin tekelinde değildir.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, ulusal bağımsızlık, din, diyanet nasıl onların tekelinde oluyor?!.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, programımız yüklü; kürsüde hatip var.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, son defa söylüyorum; yanlış yapıyorsunuz...

BAŞKAN – Sayın Dinçer... Lütfen... Oturur musunuz yerinize... Rica ediyorum...

ALİ DİNÇER (Ankara) – Yanlışlık yapıyor Oğuzhan Bey; bu yanlışlığı; düzeltmesi lazım.

BAŞKAN – Efendim, lütfen... Oturur musunuz yerinize. Hatip kürsüde, rica ediyorum...

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) (Devam)

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Karayolları Genel Müdürlüğü

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

D) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. – Dışişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına Sayın Kalkan; buyurun.

RP GRUBU ADINA SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı adına partimin görüşlerini belirtmeden önce, öz yurtlarında, bir emperyalist saldırıyla kan gölüne çevrilmiş odalarında ölen insanlara rahmet dileyerek ve onlara bu katliamı yapanlara karşı da sessiz ve seyirci kalanları telin ederek sözlerime başlıyorum. (RP sıralarında alkışlar)

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gibi, Türkiye’nin, imar, plan, proje, müteahhitlik hizmetleri, altyapı düzenlemesi, şehircilik, devlet binaları, karayolları ve afet işleriyle ilgili her türlü denetim, yol gösterme görevini üstlenen bir kuruluşun 1996 yılı bütçesi üzerinde Refah Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere huzurlarınızdayım.

Türkiye’nin yatırımlarının dolaylı ve direkt, yaklaşık yüzde 50’sini gerçekleştiren veya denetleyen bu kuruluşun bütçesini, elbette 10 dakikada tam ifade etmek mümkün değildir. Bu bakanlık, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, Türkiye’nin imar ve inşasını, ülkeyi bir uçtan bir uca yol ağıyla örme, barajlarla kaplama gayesiyle kurulmuşken; giderek, bu imkânlarını da, teşkilatlarını tek tek kaybederek, heyecanıyla birlikte yitirmektedir. Sistemin en açık çöküş örneğini bu bakanlıkta görmekteyiz.

Bütçesi, bir evvelki yıla göre, devamlı ve kamusal olarak yüzde 40-50 artmasına rağmen, yüzde 100’den aşağıya düşmeyen enflasyondan dolayı, devamlı, bir evvelki seneden yüzde 30-40 oranında daha düşük yatırım gerçekleşmektedir.

Önünü boş bulmuş yolsuzlukçuların, yatırım imkânlarını daha çok oranda talan etmeleri neticesi, fizikî gerçekleşme, imar ve inşa oranı, yapım miktarı, daha da düşmektedir. Bu Bakanlık, âdeta, müteahhitlerin insafına kalmış duruma niye düşmüştür? Kamulaştırma bedelleri niye ödenememektedir? Bakanlığın yapması gereken âfet konutları neden bitirilememektedir? Teşkilatın ihtiyacı olan araç ve gereçler niye temin edilememektedir? Bırakın yeni yol ağlarını genişletmeyi, eskilerin bakımı niye tam olarak yapılamamaktadır? Genel ekonomik iflas ve müteahhitlere haksız ödemeler, yanlış ihale sistemi ve pahalı, hantal imalat yöntemi, ülke özkaynaklarını daha ne kadar tüketecektir?

Bakanlığın, müteahhitlere olan borcunu bir an evvel ödemeye çabaladığı görülmektedir. Şu anki borç miktarı 280 milyon dolar civarındadır; bu, büyük bir borçtur. Ben, şimdi, burada, devlete, bu borcunu ödeyecek sihirsiz bir imkân teklifinde bulunacağım: Bu, devletin borcu; peki, devletin, müteahhitlerden alacağı yok mudur? Bundan evvelki iktidar döneminde, otoyol müteahhitlerine kaptırılan 100 milyonlarca doların geri alınabilmesi için birçok dava açılmıştır. Ne yazık ki, ne o Hükümet ne de ondan sonra gelen hükümetler, bunları doğru dürüst takip etmedikleri için, bu davaların çoğu kaybedilmek üzeredir. Yani, fazla ödeme yapıldığı için devletin, müteahhitlerden alacağı 300 milyon dolar civarındaki para, heba olmak üzeredir. Evet, müteahhitlerin attıkları kazık orta yerde durmakta; otoyol işlerinde, birtakım analizlerle ödenip durulan paralar bunlar... Müfettişlerin raporlarıyla, açık ve net olarak ortadadır. Şimdi, -bunların geri alınması için müfettişlikçe hazırlanan raporlara istinaden- bunlardan STFA 33 milyon dolar, Doğuş 20 milyon dolar, Astaldi 10 milyon dolar, ENKA 82 milyon dolar, TEKFEN 33 milyon dolar, ENTE 8,6 milyon dolar Bakanlığa borçlu durumdadır; ama, bu, takip edilmediği için, paralar müteahhidin kesesinde kalmakta ve davaları da kaybedilmekle yüz yüze gelinmiştir.

Hükümet, kuruluşunda, bu Bakanlığın yıllardan beri beraberce hizmet götürdüğü Devlet Su İşlerini ayırıp Enerji Bakanlığına devretti; bunun mantığını anlamak da mümkün değildir. Bu gidişle de, tüm ünitelerini kaybedeceğe benzemektedir; yatırım yapma gücünü kaybettiği gibi, dürüst iş yapma, yönlendirme işini kaybettiği gibi.

Bakanlığın, batı illerinde son derece kalabalık bir memur ve işçi kitlesi personeli yığılmasına rağmen, doğuda, âdeta, çalışacak eleman bulunanamaktadır. Bu yanlış personel politikasının acilen düzenlenmesi gerekmektedir.

Ayrıca, personeline az para vermek, devleti kâra geçirmiyor. Sanıldığı gibi, birkaç yüz milyarlık, hatta, trilyonluk inşaatların kontrolörünü 25 milyon liraya çalıştırırsanız, bu kontrolörün işinde biraz ciddî olmaması, devlete neye mal olur düşünmek zorundayız.

Uygulanan ihale sistemi iflas etti. Önce, birim fiyatlarını Bakanlık kendi belirliyor, daha sonra da yüzde 25 kâr haddi eklenerek ilan ediliyor. Ardından, serbest kırıma bırakılan ve yüzde 50’lik kırımlarla iş ihale ediliyor ki, bu durumda, yüzde 25 kâr haddi olan bir işte, yüzde 50 kırımın nasıl karşılanacağını düşünmemiz gerekmektedir.

Sistem, yolsuzluk ve hırsızlık üretiyor; bunun değiştirilmesi gerekli. Bu Bakanlıkta, yıllardır, 44 üncü maddeye göre ihale yapılıyor. Müteahhit çağrılıyor, beğenilerine göre, devlet tarafından ihale veriliyor. Bunların da kokuları, medyayı, basını aşıp Anadolu’yu bunaltıyor.

Şimdi, halka ve devlete tam güvence verecek, zanlara ve kuşkulara yer vermeyecek, şeffaf bir yol ile ihaleleri, geniş katılımlı yapmak, artık zor olmasa gerek.

Yapım usulü olarak da, çok yanlış uygulamalara yol açan, ağır ve hantal birim fiyat metodu terk edilmelidir. Projesi tam, şartnamesi tam, teknik detay ve kaliteleri tarif edilmiş bir şartnameyle, anahtar teslim yöntemine girilmelidir.

Birim fiyat tarifelerinden dolayı, önce para kazanılacak maliyetsiz kalemler yapılmakta ve keşif miktarı burada bitirilip, ikinci, üçüncü ihalelere haksız kazanç yollarına tevessül edildiği teknik elemanlarca sabit olan bu sistemin, acilen terk edilmesi gerekmektedir.

Müteahhit seçiminde, dünyanın en zor ve karmaşık yolunu; ama, en haksız yolunu tatbik ediyoruz ve ikide bir çıkan af kararnameleriyle, yüksek kırımla iş almış olanları da koruma yoluna gidiyoruz. Şimdi, bunlardan dolayı ve gittikçe düşen bütçe imkânlarından dolayı veyahut politik hesapların da katkısıyla, yatırım programları gerçek dışı bir şekilde şiştiğinden, pek çok ihale yarıda kalmaktadır. Devlet, âdeta, batakçı bir tüccar durumuna daha fazla düşürülmemelidir.

Bütün bu söylediklerim nedeniyle, elbette, inşaatların kalitesi de çok düşmektedir. Bunu ispatlamak için çok uzun konuşmaya gerek yok; hangi deprem olsa, ilk olarak, devlet konutlarının yıkıldığını görmekteyiz. Mevcut otoyol müteahhitleri boş kalmasın diye, oraya buraya, gelişigüzel otoyol yapılmaz. Daha geçen yıl, bir sayın bakan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) – Epey...

BAŞKAN – Epey mi; hayır “epey” diye bir şey yok efendim. “Epey” diye bir şey yok... Sizden sonra konuşacak bir arkadaşınız daha var.

Size 1 dakika daha süre vereceğim. Eğer, çok “epey” varsa, diğer arkadaşımızdan süresini alırsanız, olur.

Buyurun; süre başladı.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) – Özetlemek zorunda kalıyorum.

İller Bankasının, sadece iktidar partilerine servis yapan bir genel müdürlük durumundan kurtarılması ve muhalif partilerin belediye seçimini kazandığı yerlerde, kendi partilerinden olan insanların da yaşadığının unutulmamasını tavsiye ederek, oradaki insanlara da hizmet götürme imkânının ketmedilmemesini diliyor, Partim adına, tüm Meclise saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kalkan teşekkür ediyorum.

Bakiye süreyi tamamlamak üzere, Sayın Karamollaoğlu; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; televizyonlarının başında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dışişleri konusunda sözlerime başlarken, önce, bu bütçe görüşmelerinin usulü hakkındaki infialimi dile getirmek istiyorum. Bu Parlamentonun en mühim vazifelerinden bir tanesi, bütçeyi görüşmektir. Bütçe görüşmeleri esnasında da, mutlaka ilgili bakanlığın politikası tartışılır. Ancak, bakanlık bütçeleri üzerinde, gruplara 10 dakika söz veriliyor, sayın bakanlar da kendi politikalarını 10 dakika içinde anlatmak mecburiyetinde kalıyor. Böyle bütçe görüşmesi olmaz. Bu, Parlamentonun tutumuna dışarıda gölge düşürür. Bu arkadaşlar, bu politikayı tespit ederken, bu gündemi getirirken büyük hata yapmışlardır.

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Sizin grup başkanvekiliniz de imzaladı.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Hayır, bizim grup başkanvekilimiz imzalamadı; ben okudum, 4 grup başkanvekilinin imzası var; ama, içinde, bizim grup başkanvekilimizin imzası yok. Biz itiraz ettik...

Şimdi, ben, bu 10 dakika içinde, Dışişleri politikası üzerinde ne söyleyeyim, Sayın Bakan kürsüye geldiği zaman neye cevap versin? Bu mümkün değil.

Muhterem arkadaşlarım, ikinci olarak hemen şunu belirtmek istiyorum: Biz, Dışişleri Bakanlığı bütçesini görüşürken, bugün, dünyada, Dışişleri Bakanlığıyla ilgili, maalesef, çok ciddî hadiseler meydana geliyor.

Birkaç gün önce, İsrail, kendi ülkelerinde yaşayan, kendi ülkelerinin bağımsızlığından başka hiçbir gayeleri olmayan insanları hunharca katletti. 111 kişi katledildi ve şu anda da, bu katliam, maalesef, devam ediyor.

Dün, Sayın Bakanımızı kısaca dinledik; ancak, Bakanımız, konuşmaları esnasında, İsrail Dışişleri Bakanını aradıklarını, sadece üzüntülerini beyan ettiklerini söylediler.

Muhterem arkadaşlarım, üzülmek yetmez. Bu katliamın, mutlaka, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri tarafından telin edilmesi icap eder. (RP sıralarından alkışlar) Biz, Grubumuz adına bu katliamları telin ediyoruz.

Bu sözleri söylerken, şu hususun gözden ırak tutulmaması gerektiğine inanıyorum; biz, gerek Ortadoğu’da gerek Avrupa’da gerekse dünyada çok yanlış bir politika izliyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, bize en yakın olması icap eden insanları dışlamış, hasım haline getirmişiz; bize hasımkârane tavır sergileyen, bu ülke toprakları üzerinde hak iddia eden ülkeleri de dost edip, bağrımıza basmaya kalkmışız.

Sayın Bakan, 70 yıl önce, İsrail’de İsrailli olarak Yahudilerden kimse yaşamıyordu, hiçkimse... 1918 yılından 1945 yılına kadar sürdürülen, maalesef, terörist faaliyetlerle bir devlet kuruldu. O devlet, bizim inancımızı paylaşan, 70 sene öncesine kadar bizim tebaamız olan insanların kanları üzerine inşa edildi ve bu inşadan sonra, o devleti kurduran Birleşmiş Milletler dahi, İsrail’in tatbikatını telin ettiği için, işgal ettiği toprakları terk etmesini kendisine ihtar ettiği için, biz, maalesef, bu tatbikatların hiçbirisinde, Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanmasını sağlayamadık.

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, Genel Kurula hitap eder misiniz efendim.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Elbette.. Genel Kurula hitap ediyorum. Sayın Bakanımız, neticede, mutlaka, bazı konulara açıklık getirecektir; onun için de, Sayın Bakanımızın, bu konulara dikkatini çekmek istiyorum.

Muhterem arkadaşlarım, tabiî, burada çok konuyu dile getirmemiz mümkün değil; üzülüyorum, başlıklar halinde söyleyeceğim.

Türkiye Cumhuriyetinin laik bir devlet olduğu, bugüne kadar iddia ediliyor; ancak, Türkiye’deki anlayış -üzülerek söylüyorum ki- inançlara baskı tarzında bugüne kadar geldi.

İsrail, Ortadoğu’da, dine dayalı olarak kurulan bir devlettir. Cumartesi günü İsrail’e giderseniz, otellere girdiğiniz zaman, asansörlerin, kimse zahmet edip parmak basmasın diye otomatiğe bağlandığını görürsünüz. Sigara içen insanlara otel lobilerinde resmen müdahale edildiğini, mani olunduğunu görürsünüz. Kendi inançlarına bu kadar sahip olan bir ülkeyle temas kurarken, biz, laikliği hiç dile getirmiyoruz. Baskıcı, zorba, barbar bir idare... Ama, öbür tarafta, bir de bakıyoruz ki, mangalda kül bırakmıyoruz...

Sayın Bakanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; biz, düşüncelerimizde, politikalarımızda istikrarlı olmaya mecburuz. Biraz önce birtakım sözler söylendi; İstiklal Harbinden bahsedildi. Biz “hodri meydan” diyoruz; İstiklal Marşının tamamını, her gün, şurada okutalım; eğer, varsanız, biz, bunu, her gün okutmaya razıyız. (RP sıralarından alkışlar) Ama, ilk iki kıtasını söyleyip gerisini gözardı etmek, bize yaraşmaz, yakışmaz.

Atatürkçülükten bahsediliyor; tamam... Gençliğe Hitabesini alalım; bağımsızlıkla ilgili hükümleri, bugün, burada tatbik edelim. (RP sıralarından alkışlar) Ama “Atatürkçülük” denildiği zaman, kimse bu konuları ele almıyor. Bu ülkeyi idare edenler, O’nun tabiriyle, gaflet ve delâlet ve hatta hıyanet içerisinde bulunabilirler; itham ediyor, bizi ikaz ediyor... Bugün, biz, dış politikamızı, tamamıyla Avrupa’ya endekslemiş vaziyetteyiz. (RP sıralarından “Amerika’ya da” sesleri) Elbette, Amerika’ya da birlikte endekslemiş vaziyetteyiz; elbette, biz, bunun taraftarı olamayız.

İsrail ile ilgili olarak yapılan anlaşmalar... Yine söyleniyor ki, efendim bu anlaşmalar askerî eğitim sahasında yapılmış, istihbarat sahasında yapılmış, ekonomik sahada yapılmış; kimseyi karşıya almıyormuş... Sayın Bakanım, kim bu sözlere inanacak? Biz, kendimiz bile inanamayız. Bu yapılan anlaşmaların, Türkiye’ye hiçbir faydası yok; sadece, İsrail’e faydası var ve maalesef, Ortadoğu’daki diğer ülkelerle bizim aramızı açacak bir mahiyettedir ve bu Parlamentonun, hâlâ, bu anlaşmalardan hiçbir haberi yok; metinler yok önümüzde.

Kısaca, buradan, Yunanistan konusuna değinmek istiyorum: Yunanistan meselesi, bizim için, hakikaten, her seferinde çok abartılan bir meseledir; Yunanistan bizim hasmımız... Şöyle söyleyelim; Türkiye toprakları üzerinde, eskiden beri hak iddia eden üç tane ülke var. Biri, Yunanistan; megalo idea; vazgeçmediler... Karşılığında, bizim bir politikamız yok... Biz, sadece, Ayasofyayı müze yaparak, onlarla hoş geçinmeye çalışıyoruz.

İkincisi, Türkiye toprakları üzerinde İsrail’in hak iddiası var; ta Fırat’a kadar ve bizim Başbakanımız, İsrail’i ziyareti esnasında da, hiç çekinmeden veya bilmeden, arzı mevudu teyit ettiğini söylüyor; yani, Fırat’a kadar, buyurun, gelin demek istiyor...

Öbür taraftan da, Ermenistan var... Topraklarımız üzerinde hak iddia eden üç tane devlet...

YUSUF BACANLI (Yozgat) – Suriye de var.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Hayır... Geleceğim...

Muhterem arkadaşlarım; bakın, Suriye ile aramızda ihtilaf var, Irak’la var, İran’la var; ancak, 7 milyonluk Suriye, Türkiye ile hiçbir sahada karşı karşıya gelme cesaretini gösteremez. (RP sıralarından alkışlar) Irak, Türkiye ile hiçbir zaman silahlı bir mücadeleye giremez. İran, zaten, 300 yıldır sınırlarımızda problem olmayan tek ülke.

Biz, Amerika’nın menfaatlarına hizmet edebilmek, İsrail ile yapılan anlaşmaları başka bir noktaya dikkatleri çekerek örtebilmek için, suni ihtilaflar üretiyoruz. Kimin namına? Amerikan politikasının, Türkiye’de rahatlıkla icra edilebilmesi namına! Tasvip edemeyiz bunu. Eğer, ciddî, güçlü bir hükümet olsa, yarın Suriye ile anlaşır; eğer, Bekaa Vadisinde Türkiye’ye karşı birtakım hareketler varsa, yarın onların hepsi durdurulabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, lütfen, toparlar mısınız efendim... Lütfen...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Toparlayacağım Sayın Başkan.

Eğer, İran’la, hakikaten bir ihtilaf varsa, bunların önüne geçilebilir.

Hele, şu, Kuzey Irak’taki hale bir bakın. Artık, Irak’a bir şey diyemiyoruz. Neden? Çünkü, Kuzey Irak’ta doldurulan boşluk, Amerika vasıtasıyla, bizim aleyhimize kullanılıyor. Şu garabete bir bakın; Amerikalılar, Körfez’deki menfaatlarını korumak için harp çıkarıyor; biz onlara destek veriyoruz!.. Arkasından, Kuzey Irak’ta bir boşluk çıkarabilmek için, Çekiç Güç’ü Türkiye’ye getiriyor; biz onaylıyoruz!.. Sonra, kendi yetkili makamlarımızdan, Çekiç Güç’ün terörü desteklediğini beyan ediyoruz ve ondan sonra da çıkıp, Türkiye’deki terör için başka bahaneler arıyoruz.

Muhterem arkadaşlarım, bu, en hafif tabirle, gayri ciddîliktir; hiç kimseyi inandıramayız.

Dış politikada, inanıyorum ki, Dışişleri Bakanlığı mensupları, çok kıymetli insanlardan meydana geliyor; ancak, Dışişleri mensupları, kendilerine çizilen politikayı tatbik etmek üzere proje üretirler; onlara verilen hedef yanlış, bugüne kadar yanlış oldu. Biz, sadece ve sadece, başka ülkelerin menfaatlarını koruyabilmek için, ne pahasına, Avrupalı olduğumuzu ispat edebilmek için, birtakım politikalar izliyoruz. İşte, bu politikalar neticesinde de, bugün, dünyada, dost iddia ettiklerimiz dahil, hiçbir ülkeyle ciddî manada dost değiliz; ne geri kalmış ülkeler ne İslam ülkeleri ne gelişmekte olan ülkeler ne Batılılar ne kuzeydeki Ruslar, hiçbirisine güvenemiyoruz. Nereye gitsek, kendi menfaatları zedelendiği zaman, bizi yarıda bırakıyorlar. Biz, bu konuda hangi politikaları ürettik; hangi politikaları geliştirdik?.. Bir Avrupa Topluluğuna üye olma...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakikada toparlıyorum.

BAŞKAN – Rica ediyorum efendim... Lütfen...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN – Son saygılarınızı sunun.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Son sözlerimi söylüyorum.

Biz, bu politikalara alet olma uğruna, maalesef, birçok şeyi feda ediyoruz.

Sözlerimi, iki konuya temas ederek tamamlıyorum.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Meclisin aldığı karar var...

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Sayın Filiz, müsaade buyurun...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Bir tanesi Bosna, öbürü de Çeçenistan ile ilgili politikamızdır.

Bosna’da, sekiz bin insan öldü, şehit oldu, bizim tutumumuzun yanlışlığı yüzünden.

Bu sözlerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, bütçenin, her şeye rağmen, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyor, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum efendim. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Karamollaoğlu, teşekkür ediyorum efendim.

Soru göndermek isteyen sayın üye var mı?.. Soru sormak isteyenleri belirleme işlemi tamamlanmıştır. Bundan sonra soruları alamayacağız.

Sıra, kişisel konuşmalara geldi.

Sayın Hüseyin Kansu; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) – Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Dışişleri Bakanlığı bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen tüm bürokrat ve milletvekillerimize teşekkür ediyor, Bakanlık bütçesinin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye, dış politika açısından belki de tarihinin en bunalımlı dönemlerinden birisini yaşıyor. Etrafımızdaki ateş çemberi giderek daralırken, Türkiye, kendisinden beklenen inisiyatifi gösteremiyor. Soğuk savaş döneminden sonra ortaya çıkan yeni duruma intibak etmekte zorlanan ve bir süre bocalayan ülkemiz, kendisine çok daha aktif bir politika izlemesini sağlayacak geniş bir inisiyatif serbestisi tanıyan bu yeni konjonktürün fırsat ve avantajlarını değerlendirememektedir.

Yine, dış politikamızın oluşturulmasında belli adreslerden ilham alınıyor. Özellikle, büyük patron Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’nin dış politikasında belirleyici rol oynamaya devam ediyor. Ne yazık ki, bunun son örneği, geçtiğimiz günlerde Türkiye - İsrail yakınlaşmasıdır; bununla, Amerika Birleşik Devletleri, Ortadoğu’daki çıkarlarının selameti açısından elzem gördüğü bir senaryonun son perdesini sahneye koymaktadır. Kökü, Amerika Birleşik Devletleri eski başkanlarından Eisenhower’ın, 1957 yılında, Amerika Birleşik Devletlerinin Ortadoğu Bölgesine resmen girişini açıkladığı doktrinine kadar uzanan bu yaklaşıma göre, Amerika Birleşik Devletlerinin, Doğu Akdeniz hattı açısından, anahtar önemde gördüğü iki ülke, İsrail ve Türkiye’dir.

Özellikle, soğuk savaş döneminin resmen bittiği 1991 yılından sonra somutluk kazanan bu senaryonun uygulanmasıyla, Körfez Savaşından sonra değişen dengelerin de etkisiyle, Arap dünyasını manipüle etmede zorlanan ABD, İsrail–Türkiye–Doğu Akdeniz hattıyla Arap ülkelerini dengeleyecek, böylece, İsrail ile barış sürecinde bulunan Ortadoğu barışının kilit ülkesi Suriye kontrpiyede kalacak ve neticede, ABD’nin, Ortadoğu barışı açısından en büyük tehlike gördüğü İran nötralize olacaktır.

Evet, bu senaryo, ABD açısından oldukça makul; ya, Türkiye açısından makul mu?.. ABD çıkarlarına uygun bir senaryonun içerisinde yer almak pahasına, tarihî ve kültürel bağlarla bağlı olduğu, Ortadoğu İslam ülkelerini karşısına alan Türkiye, böylece, geleceğine de ipotek koymuş olmuyor mu?..

İki kutuplu dünya düzeninde, Batı ittifakı içerisinde yer alan Türkiye, sahip olduğu jeopolitik konumu sayesinde, nispeten nimet–külfet dengesine uygun bir politika izleyebiliyordu. Örneğin, bu dönemde, ABD ve NATO’nun Sovyetler Birliğini çevreleme politikasında önemli bir mevki taşıyan Türkiye, buna karşılık olarak da, NATO’nun nükleer şemsiyesi altında, Sovyetler Birliğine karşı belli bir güvenlik sağlayabiliyordu. Oysa, şimdi, ABD’nin lehine İsrail ile işbirliğine girmek gibi önemli külfetler alan Türkiye, öte yandan, AKKA Anlaşmasını açıkça ihlal ederek yeniden dişlerini gösteren kuzey komşusu Rusya’ya göz yuman Batı ittifakının desteğinden, bugün, mahrum bulunuyor.

Türkiye, izlediği bilinçsiz politikalar, angajmanlar sebebiyle, düşmanlarını dost, dostlarını da kendisine düşman yapmaktadır. ABD’nin, bölgedeki çıkarları açısından en tehlikeli düşmanı gördüğü İran, Türk basınının da üstün çabaları sayesinde düşman kılınmıştır. Körfez Savaşı sırasında Irak’ı son İsrail işbirliğiyle de tüm Arap dünyasını karşısına alan Türkiye, acaba, bundan sonra, söz gelimi, Kıbrıs konusunda, bu ülkeler nezdinde nasıl bir destek elde edebilecektir?.. Türkiye, ABD’nin başına sardığı Çekiç Güç ve Kuzey Irak sorunundan nasıl kurtulacaktır?..

Balkanlar... Balkanlarda, istikrarlı ve işbirliğine dayalı bir bölgesel yapılanmanın gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bunun için de, soğuk savaş sonrası ortaya çıkan ve sıcak çatışma potansiyeli taşıyan sorunların ikili ve bölgesel düzeydeki müzakereler yoluyla çözüme kavuşturulması, bölgenin karmaşık kültürel yapısının korumasını ve azınlıkların kimliklerini muhafaza etmelerini garanti altına alacak bir uluslararası hukuk zemininin oluşturulması ve bölge için ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini sağlayacak bir güven ortamının kurulması, büyük önem taşımaktadır. Bu hedefler açısından, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Makedonya gibi dış tehdit altında bulunan ülkelerin iç ve dış güvenliklerinin reel teminat altına alınması; Sancak, Kosova, Bulgaristan ve Yunanistan’daki azınlıkların kültürel ve siyasî haklarının korunması ve yeni bir Balkan savaşına yol açacak bölge içi bloklaşmaları engellemek üzere, bütün taraf ülkelerle dengeli ilişkiler geliştirilmesi, Balkanlar politikamızın temelini oluşturmalıdır. Başka bir deyişle, Balkanların güvenliği, Türkiye’nin batı sınırları doğrultusundaki güvenlik parametreleriyle, gittikçe, özdeşleşmektedir. Soğuk savaş döneminde, Doğu Trakya’da oluşturulan güvenlik hattı, Balkanlar düzeyinde, çok taraflı ve ikili güvenlik anlaşmalarıyla, daha batıda bir düzlemde gerçekleştirilmeye çalışılmalıdır.

Bu genel çerçeve içerisinde, Bosna-Hersek bunalımının, bu ülkenin Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış sınırlar içerisinde, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini esas alan bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bu ülkede, son yıllarda yaşanan insanlık dramının ve etnik kıyımın başka bölgelere de sıçramaması için, bir taraftan, her düzeydeki savaş suçlularının cezalandırılmasını; diğer taraftan, bölgedeki uluslararası hukukun temelini teşkil eden insan haklarının garanti altına alınmasını sağlayacak bir bölgesel anlaşma zemininin oluşturulması gerekmektedir. Dost ve kardeş Bosna-Hersek Cumhuriyetinin yeniden imarına yönelik uluslararası girişimlere öncülük etmek ve bu ülkede siyasî istikrarın yerleşmesi, kültürel ve ekonomik kalkınmanın sağlanması için her türlü desteği vermek, vazgeçilmez prensibimiz olmalıdır.

Türkiye, genel özellikleri itibariyle Balkanlara benzeyen Kafkaslarda da, soğuk savaş şartlanmalarının dışına çıkarak, daha etkin ve dinamik bir politika takip etmek zorundadır. Kafkasların, gerek Karadeniz üzerinden Balkanlarla gerekse Doğu Anadolu üzerinden Ortadoğu’yla bağlantılar kurmasında, uzun dönemli diplomatik ve ekonomik bir strateji takip edilmesi gerektiği açıktır.

Kafkaslar, Doğu Anadolu ve Körfez - Doğu Akdeniz hattını kapsayan Kuzey Ortadoğu, jeopolitik olarak; Azerî petrolü, Doğu Anadolu’nun su kaynakları ve Kuzey Irak petrolleriyle de jeoekonomik olarak gittikçe birbirine yakınlaşan bir bütünlük arz etmektedir. Bu jeopolitik ve jeoekonomik hat üzerindeki gelişmeler, koordineli bir şekilde yakından takip edilmelidir. Kuzey Kafkasya’da, Çeçenistan’da toplu imha hareketi haline dönüşen savaşın, bu bölgede yaşayan toplumların iradelerini yansıtacak ve haklarını koruyacak şekilde bir çözüme kavuşturulması, temel dış politikamız olmalıdır.

İstikrar ve süreklilik, dış politikada başarının temel unsurlarından birisidir. Siyasî iradedeki zaaflar, karar alma mekanizmasındaki zikzaklarda birleşince, dış politikada bugünkü durumumuz ortaya çıkmaktadır. Zikzaklar bir yana, hele yakınlardaki hükümet boşlukları sırasında ortaya çıkan fetret durumları, sefaletin boyutlarını göstermektedir. Siyasî partiler küçük politik hesaplarla, ayak oyunlarıyla vakit kaybederken, aylarca hükümetsiz bırakılan ülkemizi adım adım kuşatan tüm hayatî sorunlar askıda kalmış, bürokrasinin inisiyatifi şansa bırakılmıştır. Halbuki, asla boşluk kaldırmayan dış politika, Kardak ve benzeri olaylarda olduğu gibi, ülkenin başına beklenmedik çoraplar örer.

Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Türkiye’nin kaderini etkileyecek son İsrail ile işbirliği kararı kamuoyundan gizlice alınmış, bu konuda Meclis denetimi tamamiyle devre dışı bırakılmıştır. Bu, özellikle, geçtiğimiz asırda altın çağını yaşayan klasik İngiliz diplomasi tarzıdır; yani, kamuoyuna haber vermeden, kapalı kapılar ardında yapılan gizli diplomasi... Oysa, duvarların yıkıldığı, her şeyin şeffaflaştığı, küresel bir köye dönüşen günümüz dünyasında, ulusların kaderlerinin belirlendiği kapalı kapılar arkası kararlarının geçerliliği artık kalmamıştır.

Dış politika kısmen özelleştirilmeli ve halka açılmalı; birçok konu, halka anlatılarak, görüşü ve desteği alınmalıdır. Böylece, dış politikada, daha da güçlü olacağız.

Bakınız, geçtiğimiz yıl Bosna-Hersek’le, askerî alanda eğitim ve işbirliği anlaşması imzaladık. Bu anlaşmayı, tüm milletimiz, büyük bir yüreklilikle desteklemiştir. Ancak, bugün, milletimize bir referanduma gitmiş olsak, Bosna-Hersek’le yapılan askerî anlaşmaya mı evet diyorsunuz, İsrail’le yapılan anlaşmaya mı evet diyorsunuz diye sorsak, hiç şüphesiz, milletimiz, Bosna-Hersek’in yanında yer almış olmamız dolayısıyla, bu anlaşmayı yürekten desteklerdi! (RP sıralarından alkışlar)

Türkiye, acil olarak, Balkanlar, Kafkasya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kansu, 1 dakika ek süre veriyorum; lütfen toparlayın.

HÜSEYİN KANSU (Devamla) – ...Ortadoğu, Orta Asya, İslam dünyası için, uzun vadeli politikalar ve planlar hazırlamalıdır. Dış politikada başarının en önemli şartı, bu politikayı hayata geçirmek ve toplumsal motivasyondur. Bunun için de, dış politika yapı ve uygulama süreci, sadece, bürokratik bir karar mekanizmasının eseri olarak görülmemelidir. Aksine, dış politika kararlarının oluşması ve uygulanmasında toplumsal katılımın artmasını öncelikli bir şart olarak görüyoruz. Bu çerçevede, Parlamentonun, daha etkin bir şekilde devrede olması ve dış politika alternatiflerinin artırılması için, üniversiteler ve diğer araştırma kurumları desteklenmeli ve bu kurumların dış politikaya katkısı artırılmalıdır.

Türkiye, sahip olduğu tarihî birikim, jeopolitik ve jeoekonomik özellikleriyle, beş yıl sonra gireceğimiz yeni yüzyılda, etkin bir uluslararası konum elde etme imkânına sahiptir. Hükümetin temel hedefi ve misyonu, bu büyük potansiyeli, rasyonel ve tutarlı bir dış politika stratejisine dönüştürmek olmalıdır.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Geçtiğimiz ay içerisinde, Gürcistan Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze’nin, Parlamentomuza gelerek, ülkesinin sorunlarını bir komşu ülke olarak anlatmış olmasını, kendilerine bu fırsatın verilmiş olmasını takdirle karşılıyoruz; ancak, niçin, Çeçenistan’daki sorunlar yaşanırken, daha bu harp başlamadan önce, bundan iki yıl önce, güzel ülkemize ziyaret için gelmiş olan Sayın Cahar Dudayev’e böylesi bir fırsat verilmediğinin -yanlışlık olduğunun- altını çizmek istiyorum.

Dışişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor; hepinize hürmetlerimi sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kansu, teşekkür ediyorum.

Sayın Hükümet söz talep ediyor...

Sayın Sav, bir talebiniz oldu; ben, tutanakları getirtiyorum efendim. Şimdi bir ara vereceğim; ama, oturum içinde mütalaa ediyorum onu.

ÖNDER SAV (Ankara) – Oturum bitmeden önce sizin bunu karara bağlamanız lazım. Tutanaklar gelmezse...

BAŞKAN – Efendim, şimdi tutanaklar gelecek; bakacağım; iddianız vaki ve varit ise ve Grubunuz hedef alınmışsa, gereğini yapacağım.

ÖNDER SAV (Ankara) – Usulün gereğini yapın Sayın Başkan!

BAŞKAN – Efendim, biz de esastan söz etmedik, usulden söz ettik zaten.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Bekliyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet adına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler; buyurun. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreyi iki bölüm halinde mi kullanacağız efendim, Sayın Dışişleri Bakanı da mı kullanacak?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Evet efendim.

BAŞKAN – Peki; buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerime, bugün burada söz alarak Bakanlığımızın bütçesiyle ilgili değerli görüş ve önerilerini açıklayan, eleştirilerini yapan arkadaşlarımıza ve Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bakanlığımız bütçesine 12 trilyon lira civarında bir ilave yapmak suretiyle Bakanlığımızın çalışmalarına katkıda bulunan değerli Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine teşekkür ederek başlamak istiyorum.

Gerçekten de, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, kuruluşundan bugüne kadar, memleketimizin imar ve inşa faaliyetleriyle meşgul olmuş ve bu hizmetleri başarıyla yürütmeye çalışmış, tarihi olan, özellikleri olan bir bakanlıktır.

Aslında, arkadaşlarımızın yapmış oldukları tenkitlerde haklılık payı olan noktalar olduğu gibi, biraz bizi itham eden, ölçüyü kaçıran noktalar da vardır; izniniz olursa, arkadaşlarımızın tenkitlerine başlıklar halinde temas etmek istiyorum.

Sayın Pamuk, Dinar depreminin, bu yıl sonuna kadar, yaralarının sarılmasını ifade ettiler, temenni ettiler. Bakanlığımızın çalışmaları bu istikamettedir. Dinar depreminin meydana getirdiği yaraları sarmak için ihale çalışmaları son aşamasına gelmiştir. İnşallah, bu ayın 27’sinde, yani, Kurban Bayramının arifesinde, Dinar’da, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın da katılacağı bir törenle temeller atılacak; Cumhuriyet Bayramından evvel de anahtarların depremzede vatandaşlarımıza teslim edilebilmesi için hazırlıklar süratli bir şekilde yürütülmektedir. Böylece, Dinar konusunda arkadaşlarımız müsterih olsunlar.

Sayın Pamuk’un, Belediyeler Fonunun bütçe içerisine alınması konusundaki temennilerine, Bakanlık olarak biz de aynen katılıyoruz.

“Belediyelere yapılan yardımlarda ANAP’a vaktiyle haksızlık yapılmıştır; bu haksızlık giderilmelidir” diyor. Diğer partilere mensup arkadaşlarımız da aynı ifadeyi kullandılar. Şunu hemen ifade edeyim; 27 Marttan bu yana belediyelere yapılan yardımlarda yardım almamış 960 civarında belediye vardır; yıl sonuna kadar bu belediyelerin tamamına ve öncelikle yardım almayan belediyelere yardım yapılmak suretiyle, bu, telafi edilecektir. (RP sıralarından alkışlar)

AZMİ ATEŞ (İstanbul) – Taahhüt kabul ediyoruz Sayın Bakanım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Gayet tabiî.

Böylece, bütün belediyeler Bakanlığımızdan yardım almış olacaklardır. Yardım alan belediyelere, bu belediyelere yapılacak yardım bitmeden herhangi bir yardım gönderilmesi söz konusu değildir; ancak, bu belediyelere Bakanlığımızca yapılacak yardım da çok fazla değildir. Yönetmeliğimiz gereğince, kasaba belediyelerine 150, ilçe belediyelerine 300, il belediyelerine de 400 milyon liralık sembolik bir yardım yapılmaktadır; onu da ayrıca ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Eşref Erdem, karayollarının bütçe içerisindeki payının düştüğünü ifade ettiler. Doğrudur. 1950’lerde yüzde 13 olan Karayollarının payı, bugünkü bütçemizde yüzde 1,7 civarındadır. Bu payın düşmesinden, Bakanlığımız ve Karayolları teşkilatımız da şikâyetçidir. Bunun artırılması, yükseltilmesi, temel hedeflerimizden birisidir; ama, bu, bir kaynak meselesidir, millî bir meseledir; Hükümetimiz, bu kaynağın artırılması yolunda gereken çalışmaları yürütmektedir.

Dingil ağırlığının 13 tona çıkarılması meselesine temas ettiler. Bu ağırlık, zaten bütün Avrupa ülkelerinde aynı standart içerisinde gitmektedir. Hem Avrupa Birliğine üye olacağız hem Avrupalılarla beraber olacağız hem transit ülke olacağız ve hem de uluslararası transit taşımacılığının gerektirdiği standartları, biz, ülkemizde uygulamayacağız!.. Nereden geçerseniz geçin; benim yolum kötüdür; ben, bu ağırlıktaki vasıtaları yollarımdan geçirmem deme noktasında değilsiniz. O halde, ne yapacaksınız; dünyayla bütünleşeceksiniz; dünyayla bütünleşirken de, dünyanın standartlarına, siz de, uygun hareket etmek zorunda kalacaksınız.

Efendim, Sayın Erdem otoyolların tam bir israf olduğunu ve hatalı bir seçim olduğunu savundular. Bu görüşe katılmıyoruz. Otoyollar, her şeyden evvel, bu ülkenin, yapması gereken ve mutlaka tamamlaması gereken yatırımların başında gelmektedir. Türkiye, Asya ile Avrupa arasında bir köprü konumundadır. Eğer, köprü konumundaki bu ülke transit taşımacılıktan gereken payı almak istiyorsa -ki, alabilecek durumdadır- mutlaka, otoyol politikasını geliştirmek mecburiyetindedir, otoyolları tamamlamak zorundadır. Efendim, yer seçimi yanlıştır... Neresi yanlış?.. Bugün, Türkiye’nin sahip olduğu 1 246 kilometrelik otoyolun asıl uzunluğu Kapıkule’den Ankara’ya kadar olan kısımdır. Ankara ile İstanbul arasında otoyol olmasa- ki, nitekim, Bolu tüneli sebebiyle tamamlanamayan 30 kilometrelik bir kısım var; oraya, vatandaşlarımız azap geçişi, ölüm geçişi adını takmaktadırlar ve oradan geçememektedirler- büyük sıkıntı olur. Eğer, otoyollar yapılmamış olsaydı -Ankara-İstanbul otoyolu yapılmamış olsaydı- bugün, bizim vatandaşımız Ankara’dan İstanbul’a fiilen karayoluyla gitme imkânına sahip olamazdı. Otoyola karşı olmak ile matbaaya karşı olmak arasında fark yoktur; bunu unutmayın!.. (ANAP, DYP ve RP sıralarından alkışlar) Otoyola karşı olamazsınız...

İSMET ATALAY (Ardahan) – Karşı olan kim?.. Karşı olan var mı?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Otoyol, modern dünyanın kabul ettiği taşımacılık sistemlerinden birisidir, altyapı esaslarından birisidir, Türkiye’nin iftihar edeceği yollardan birisidir ve yatırımlardan birisi olmak zorundadır.

Bugün, yeterince kaynak sağlayamıyorsak, yeterince kazanç sağlayamıyorsak, otoyol ağımızı tamamlamamış olmamızdan dolayıdır. Gelip Ankara’da körbağırsak gibi tıkanmaktadır; denizlere ulaşmamaktadır. Buradan denize ulaşımı sağlamak zorundasınız, Kapıkule’den girip Habur’dan çıkacak otoyolu tamamlamak zorundasınız. Sistem tamamlanmadığı için, elbette ki, arzu edilen ölçüde gelir sağlama imkânı olmamaktadır.

Efendim, tenkit ettikleri bir diğer konu da, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı birbirinden ayrılmalıdır görüşünü savundular. Bayındırlık Bakanlığı ile İmar ve İskân Bakanlığını birleştiren, bizim 1984’teki iktidarımızdır; 1983’te işbaşına gelir gelmez, ilk haftalarda yaptığımız icraattır. Lügatta, “Bayındırlık” kelimesinin karşısına bakarsanız “imar” yazar; “imar” kelimesinin karşısına bakarsanız “bayındırlık” yazar. Aynı iş için aynı hizmet için birden fazla teşkilat kurulması düplikasyona sebep olur; dolayısıyla, yanlıştır. Bayındırlıkla ilgili bir işi olan vatandaş bakanlıktan içeriye girdi mi, işi o bakanlıkta bitmelidir. Çalışma Bakanlığı ayrı, Sosyal Güvenlik Bakanlığı ayrıydı; birleştirdik; işçi, şimdi, bir bakanlığa giriyor, işi orada bitiyor. Sanayi Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı ayrı ayrıydı, birleştirdik; sanayici, tüccar işini bir bakanlıkta görecek dedik. Dolayısıyla, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının birleştirilmesi politikası doğrudur ve bu politikada Hükümetimiz ısrar edecektir.

Değerli arkadaşlarım, “Türk karayollarının standartları düşüktür” dedi Çetin Bilgir Bey; doğrudur. Bu standartları yükseltmek lazım. Yollarımız bozuktur; kıştan yeni çıkıyoruz ve Plan ve Bütçe Komisyonumuzun verdiği ek ödeneğin 3 trilyon liralık bölümü, sadece bu maksatla kullanılacaktır; onu da arkadaşlarımıza duyurmak istiyorum.

Devlet İhale Kanunu bir an evvel çıkarılmalıdır görüşüne aynen katılıyoruz. Bakanlığımızdaki çalışmalar süratle sürdürülmektedir. Zaten, Hükümetimizin protokolünde ve programında bu konu yer almıştır. Bu yasama yılından evvel, Devlet İhale Kanunu, Yüce Meclisin huzuruna getirilecektir.

Kamulaştırma borçlarının sorun olması bizi de sıkıntıya sokmaktadır. Bir an evvel bunları ödemek maksadıyla, bu yıl, şu müzakere ettiğimiz bütçemizdeki köprü gelirleri, otoyol gelirleri Karayolları idaremize bırakılmaktadır. Karayolları idaremiz, bu gelirlerle hem otoyolların bakımını yürütecek hem de borcumuz olan vatandaşlarımızın kamulaştırma bedellerini bir an evvel ödemeye gayret sarf edecektir. İki yıllık bir süreç içerisinde kamulaştırma bedellerini tasfiye etmeyi planlıyoruz.

Ayrıca, bir diğer tenkitte, Afet İşleri, ilk afet anında müdahale edecek şekilde teşkilatlanmalıdır diyor arkadaşlarımız. Afet İşleri Genel Müdürlüğü, ilk afet anında müdahale eden kuruluş değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan... 3 dakikanızı rica ediyorum... Bazı üyelere 3 dakika verdiniz de...

BAŞKAN – Hayır efendim...

Çorum çevre yolunu yapmaya söz verirseniz süre veririm efendim, niye vermeyeyim...

Buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – İlk müdahale, Sivil Savunma İdaresi tarafından yapılır. Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzün bu konuda bir görevi yoktur. Afet işleri Genel Müdürlüğü, daha sonra, afetin yaralarını sarmaktan kanunen sorumludur. Dolayısıyla, bizim, müdahalemiz daha sonra olmaktadır.

Sayın Kalkan şunu ifade ettiler: “Devlet ihale sistemi... Müteahhitler çağırılarak ihaleye veriliyor...” Bakanlık olarak, bu konudan biz de şikâyetçiyiz. Bakanlığa geldiğimden bu yana böyle bir uygulama olmamıştır, olmayacaktır da; sadece, yarışmaya, şeffaflığa ve serbest rekabete dayalı sisteme uygun bir ihale modelini, huzurlarınıza getirmeye çalışacağız.

Bakanlığımızın yaptığı Dinar ihaleleri, tamamen serbest rekabete dayalı esasa göre yapıldığından, herhangi bir şikâyete de, bu manada, yol açılmamıştır.

Şunu hemen ifade edeyim: Hangi deprem olsa, ilk defa kamu binaları yıkılıyor deniliyor. Bu görüş yanlıştır arkadaşlar. İşte, son deprem, Dinar depremidir. Dinar depreminde 44 kamu binası hasar görmüştür; bunlardan 39’u hafif hasarlıdır, 2’si ağır hasarlıdır, 3’ü orta hasarlıdır; yıkılan 2 bina vardır. Şimdi, buna mukabil, eğer özel sektörün yaptığı, vatandaşların kendi yaptıkları binalara bakılırsa, ağır hasar nispeti çok daha fazladır. Maalesef, bir depremden sonra, bir kamu binasının önüne kameramanlar veya fotoğrafçılar gidiyorlar, oranın resmini çekip veya görüntüsünü alıp, kamuya yansıtıyorlar; netice itibariyle, sanki bütün kamu yatırımları çürük yapılmış, bütün kamu yatırımlarında usulsüzlük varmış imajı, dalga dalga bütün Anadolu’ya yayılıyor.

Dinar depremindeki rakamlar, biraz evvel arz ettiğim şekildedir ve yıkılan o 2 yapı da, 1968 Deprem Yönetmeliğinden evvel yapılmış yapılardır. Bunu, bu şekilde, devamlı yaymak, bir ölçüde, Bakanlığı haksız yere itham etmek manasına da gelmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şunu hemen ifade edeyim ki...

BAŞKAN – Sayın Bakan, 3 dakikayı falan çok geçti efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kâğıtlarınızı toparlıyorsunuz da...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Sözü de toparlıyorum efendim.

BAŞKAN – Evet, lütfen...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Bayındırlık ve İskân Bakanlığımıza, bu yıl, bütçeden tahsis edilen kaynağın, elbette ki, kifayetsiz olduğunu bütün arkadaşlarımız biliyor, biz de ifade ediyoruz; ama, sizlerin onayından geçtikten sonra, sağlanan bu kaynakları en iyi şekilde değerlendireceğimizden ve kuruşunu israf ettirmeyeceğimizden emin olmanızı diliyor; hepinize, bu duygularla saygılar sunuyorum. (ANAP, DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Bakiye süreyi kullanmak üzere, Dışişleri Sayın Bakanı...

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) – Bakiye süreyi mi?..

BAŞKAN – Sayın Bakan, yöntemimizde icbar yoktur...

Efendim, diplomaside, nasıl olsa, çok az sözle, çok şey ifade edilir; buyurun.

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) – Sayın Başkan, bakiye süreden kastınız, 10 dakikadan da mı az efendim?..

BAŞKAN – Hayır efendim, 10 dakika; artısı vardır belki, eksisi yoktur.

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) – Çok teşekkür ederim.

Şimdi, sayın milletvekilleri, eleştirilerini bile 10 dakikaya sığdırmakta güçlük çektiklerini söylediler; ben, bütün bu kadar sözcünün eleştirilerini 10 dakikada nasıl cevaplayacağım, onun sıkıntısı içerisindeyim.

Zannediyorum, şu anda, güncelliği olan önemli konularda sizlere cevap vermekle konuşmamı sınırlayacağım. Dağıtılmış olan konuşma metnimde, daha geniş bilgi vardır. Plan ve Bütçe Komisyonunda, Dışişleri Bakanlığının bütçesiyle ilgili, yaptığımız tartışmalarda, çok daha geniş bir zaman diliminde sorulmuş olan sorulara, gerek şifahî gerek yazılı cevaplarım vardır; bunlar da tutanaklarda vardır; buradan da bilgi edinilmesi mümkündür.

Biz, dış politikanın, geniş bir mutabakat çerçevesinde yürütülmesine önem vermekteyiz. Dış politikada hedeflerimize ulaşabilmek için, milletimizin ve Yüce Meclisin yardım ve desteğine her zaman güveniyoruz. Yalnız, bir iki sözcü tarafından ifade edildiği gibi, çok karmaşık dış politika sorunlarımızın hepsinin birden, bu Meclis çatısı altında, bir genel görüşmeyle, verimli bir şekilde görüşülebileceği konusunda şüphelerim var. Zannediyorum, bu konuda, Meclis Dışişleri Komisyonunu kullanmamız; benim ve Dışişleri bürokratlarının, bu komisyonla sık sık toplantılar yapma yolunu seçmemiz lazım. Ayrıca, her zaman ifade ettiğim ve dün, Dışişleri Komisyonunda da ifade ettiğim gibi, ben, önemli dış politika girişimlerinden evvel, sayın parti liderlerine, gelip, bilgi vermek için, kendilerinden izin isteyeceğim.

Evvela, Kardak sorunuyla başlamak istiyorum. Yine, bu konuda, Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediklerim zabıtlarda mevcuttur; burada tekrarlamak ve durumu özetlemek istiyorum.

Bizim, ülkemizin, Türkiye’nin, Kardak’ta egemenliğimizi devrettiğimize dair, uluslararası, onaylanmış herhangi bir anlaşma yoktur. Kardak krizi esnasında, krizin sürmesiyle beraber, eşzamanlı olarak yapılan belge taramaları da, bu durumu, bu temel durumu hiçbir zaman değiştirmemiştir. Binaenaleyh, bugünkü Hükümetin tutumu da aynıdır; Kardak’taki egemenliğimizi devrettiğimize dair herhangi bir uluslararası anlaşma mevcut değildir; bundan evvelki Hükümetin tutumu da buydu; biz, aynı politikayı, aynı tutumu devam ettiriyoruz.

Uluslararası Adalet Divanı, gidilecek en nihaî merhaledir. Biz, sorunlarımızda haklı olduğumuza inanıyoruz; sorunlarımızda, meselelerimizde haklı olduğumuza inandığımız için de, uluslararası hukuktan ve uluslararası hukukun kurumlarından kaçmak için hiçbir sebep görmüyoruz.

Sorunları yok saymakla da bir yere varamayız. İki ülkeyi, Yunanistan ve Türkiye’yi sıcak savaşın eşiğine getiren Kardak krizi, bunun en somut örneğini oluşturmuştur.

Ege’de, Yunanistan’la ilgili sorunlarımızı, her zaman bir bütün içerisinde, bir paket içerisinde, birbirine bağlantılı olarak, uluslararası hukuka ve uluslararası hukukun çeşitli kurumlarına götürebileceğimizi söyledik; bu sorunlardan bir tanesi veya iki tanesini ayırıp götürme gibi bir tutum içinde değiliz, bu konuyu da, zannediyorum çeşitli vesilelerle ifade etmiştik.

Bu sürece başlayıp, -nihayette uluslararası hukuka gitmek de dahil olmak üzere- bu süreç içerisinde, aslında hiçbir zaman siyasî irade elden bırakılmayacaktır. Kararların, Yunanistan’la müşterek alınması söz konusudur. Her ülke, son dakikaya kadar, siyasî iradesini ve millî menfaatlarını gözetme durumunu elden bırakmayacaktır; bu konuda hiçbir endişeniz olmasın.

Diğer bir konu, Dışişleri bürokrasisi; hem güncelliğini hem, bence, önemliliğini koruyan bir konu; onun için bu meselenin üzerinde durmak istiyorum. Dışişleri bürokrasisinin, medyada polemik konusu yapılmasını, büyük bir üzüntüyle karşılıyorum. Maalesef, özellikle müsteşarlarla ilgili olarak bu gibi polemikler, üç dört yıldan beri, âdet haline gelmiştir. Hafızalarınızı zorlarsanız, bu konularla ilgili gazete manşetlerini sizler de hatırlayacaksınız. Dışişleri bürokrasisindeki arkadaşlar, birer teknokrattır, hepsi birer bürokrattır, hiçbir siyasî vasıfları yoktur. Böyle olduğu için de, kamuoyunun kendileriyle bu kadar ilgilenmesine hiçbir sebep yoktur. Dışişleri Bakanlığında çok sayıda, hepsi birbirinden yetenekli büyükelçilerimiz, bürokratlarımız vardır; bunlar dönüşümlü olarak her görevi layıkıyla yaparlar ve bu değişimler, bu dönüşümler ne dış politikamızı ne de herhangi bir bakanın çalışma veya bilgilendirme düzenini etkiler. Bu bakımdan, ben Bakanlığım süresince, elverdiği ölçüde, kamuoyunu bu ilgiden yavaş yavaş uzaklaşmaya telkin edeceğim ve bununla ilgili gerekli tedbirleri de alacağım.

Gümrük Birliği, çok uzun süre ve iyi bir şekilde müzakere edildikten sonra nihaî karara getirilmiş bir süreçtir. Bildiğiniz gibi, yirmiiki yıllık listeler dolayısıyla, 1963 ortaklık anlaşmamız, 1973 katma protokolu dolayısıyla, belli bir kronolojiye tâbidir ve o kronolojiye uygun olarak, onun sonunda tamamlanmıştır. Siyasî mülahazalarla çabuklaştırılmış olması, alelacele, yanlış müzakere edilmiş olması, eksik müzakere edilmiş olması söz konusu değildir; kendi kronolojisine göre, hedeflerine göre, uzun bir zaman dilimi içinde, en iyi şekilde müzakere edilerek, neticelendirilmiştir.

Avrupa Birliği kararlarına iştirak etmeyip, sürüklendiğimiz iddiası doğru değildir; bu konuda vaktim müsaade etmediği için, bunu burada açıklayamıyorum, fakat Sayın Şükrü Gürel’e, bu konudaki teknik bilgiyi yazılı olarak vereceğim. Zannediyorum Plan ve Bütçe Komisyonunda da yazılı olarak, bu bilgiyi, aynı şekilde vermiştik.

Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi Gümrük Birliği süreciyle ilgili gelişmeleri, hiçbir zaman, Yunanistan’la ilişkilerimize endekslemedik, hiçbir zaman bağlantı kurmadık; aksine, Avrupa Topluluğunun bu yöndeki girişimlerini engelledik. Bu işe karışmamalarını, Yunanistan’la aramızdaki meselelerin bir ikili mesele olduğunu ve bunların Avrupa Birliği dışında tutulması gerektiğini en açık bir şekilde Avrupa Birliği üyelerine söyledik ve onların bu gibi girişimlerini engelledik.

Yine, Gümrük Birliğinin Türkiye’ye karşı olan yükümlülüklerinin yerine getirilmesi hususunda da, Yunanistan’la ilgili meselelerini aşmanın da kendi sorunları olduğunu ve bir an evvel, bu sorunları aşmak için de çaba göstermeleri gerektiğini, onlara en açık ve en net bir şekilde söyledik. Başbakan Sayın Mesut Yılmaz’ın, Yunanistan’la ilgili açılımı, Ortaklık Konseyiyle yakın bir tarihe isabet etmiş olmasına rağmen, onunla ilgili değildir; aslında, Kardak Kriziyle ilgilidir. Kardak Kriziyle ortaya çıkmış olan tehlikeli durumun, bir an evvel bertaraf edilmesi için yapılmış bir girişimdir.

BAŞKAN – Sayın Bakan, efendim, süreniz doldu. Ben, 2 dakika zatı âlinize süre vereyim; toparlayın lütfen.

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Devamla) – Hay hay efendim, teşekkür ederim.

İran’ın Dışişleri Bakanı Sayın Velayeti’nin ziyaretiyle ilgili olarak şu görüşteyiz: El sıkışmadan, görüşmeden hiçbir sorun aşılamaz. Biz, ülkeler arasındaki, devletler arasındaki ilişkileri hissiyatımıza, üzüntülerimize bağlayamayız, bağlayacağımız tek yer millî menfaatlarımızdır. Onun için, Türk dış politikasını da, iç dinamiklerin heyecanına kapılmadan, soğukkanlı bir şekilde götürmek mecburiyetindeyiz. Sayın Velayeti’nin buradaki ziyareti esnasında, Türkiye’nin sıkıntıları ve İran’ın uyması gerektiği prensipler gayet açık bir şekilde kendisine ifade edilmiştir.

Ortadoğu meselelerine geliyorum. Türkiye, Ortadoğu’da, daima gerçekçi ve dengeli politikalar izlemiş, uyuşmazlıklar ve çekişmeler karşısında, bölge ülkeleriyle olan tarihsel ve kültürel ilişkilerini gözetmeye özen göstermiş, Ortadoğu barış sürecini de desteklemiştir. Ortadoğu barış sürecinin başlamasından bu yana, İsrail ile ilişkilerimizin giderek gelişmesi iki ülkenin yararına olduğu kadar, bölge barışına ve istikrarına da katkıda bulunacak niteliktedir.

Bu arada, hatırlatmak istiyorum ki, İsrail, Ürdün, Mısır, Filistin gibi Arap ve Müslüman ülkelerle anlaşmalar imzalamış, Suriye ile de nihaî bir anlaşma imzalamak üzere, müzakereleri sürdürmektedir. Binaenaleyh, bizim, İsrail ile muhtelif anlaşmalar imzalamamızın, Arap ve Müslüman ülkelere karşı bir tutum olarak yorumlanması yanlıştır.

Türkiye ile İsrail arasında 23 Şubat 1996 tarihinde imzalanan Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması hakkında, bazı Ortadoğu ve Arap ülkelerinde yapılan haksız ve yanlış değerlendirmeleri de üzüntüyle karşıladık. Bu anlaşmanın, bu anlaşmaların, diğer ülkelerle, 16 diğer ülkeyle yapılan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, saygı sunmak üzere, 1 dakika süre veriyorum efendim.

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Devamla) – ...bir anlaşma olduğunu, Türkiye’nin savunma gücünü artırmaya yönelik olduğunu ve hiçbir ülkeyi hedef almadığını belirttik.

Vaktim kalmadığı için, Lübnan ile ilgili olarak, yaptığımız girişimleri size özetleme imkânını bulamıyorum. Meseleyi en başından beri takip ettik, bugünkü boyutlara tırmanacağından dolayı endişelerimizi belirttik ve gerek İsrail Dışişleri Bakanlığı gerekse Lübnan Dışişleri Bakanlığı gerek buradaki elçiler nezdinde, çarpışmaların bir an evvel durdurulması için girişimler yaptık ve çeşitli vesilelerle, Dışişleri Bakanlığı olarak, bütün bu hadiseleri infialle karşıladığımızı belirttik; bunların, yazılı metinleri de buradadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, bugün, dünyada ağırlığı olan, görüşlerine büyük önem verilen, dostluk ve işbirliği aranan, bölgesel barış, güvenlik ve istikrar açısından...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan...

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Devamla) – Bitiriyorum efendim, son cümlem.

BAŞKAN – Yani, sıkıntılarımın izharı güç, ızmarı güç...

Buyurun efendim.

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Devamla) – ...kilit konumda bir ülkedir. Bakanlığımın, bu konumun gereklerini yerine getirebilmesi için, yeterli olanaklarla teçhiz edilmesinin taşıdığı hayatî önemi takdirlerinize sunmak isterim ve bu hususu dile getirmiş olan sayın milletvekillerine de teşekkürü bir borç bilirim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başesgioğlu, efendim, Sayın Asiltürk’ün konuşmalarına atıfta bulunarak, Kurtuluş Savaşımızın, topyekûn, milletimiz tarafından icra olunduğunu, zaferin, topyekûn milletimize ait olduğunu belirterek, bunun, zabıtlarda böyle düzeltilmesini arzu buyurmuşsunuz; doğrudur, hepimizin söylediği odur, tarihî gerçek de odur.

Teşekkür ediyorum.

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Maksadını aşan ifade kullandı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim.

Sayın Önder Sav’ın bir önergesi var; okuyorum:

“Sayın Başkanlığa

Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Oğuzhan Asiltürk, konuşmasında, sosyaldemokrat anlayışlı milletvekillerinin oturdukları sıraları işaret ederek ve Partimizi de kastederek “İstiklal Savaşında hiçbir solcu yoktur” deyip, gelmiş geçmiş tüm sol anlayışlı insanlar ve partileri hedef almıştır. Meclis İçtüzüğünün 70 inci maddesine göre, söz istiyorum” diyor, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Önder Sav.

Aynı istikamette, “Sayın Başkanlığa” başlıklı ve Sayın Soysal imzalı bir önerge var, okuyorum:

“Sayın Asiltürk’ün, Sayın Dinçer’in konuşması üzerine söz alma sırasında, ‘İstiklal Savaşında solcular yoktu’ mahiyetinde bir cümle kullanmış olması, adında ‘Sol’ kelimesi bulunan partimiz milletvekillerini rencide etmiştir. Görüşmelerin müsait bir aşamasında, Grubumuz adına söz almama ve kısa bir açıklama yapmama müsaadelerinizi rica ederim.”

Efendim, her iki önergede de ifade olunan şu: Ben de zabıtları getirttim, zabıtlarda da aynen işaret buyurduğunuz biçimde ifade olunuyor. Şimdi, Sayın Asiltürk’ün, konuşmasının bir yerinde, “hiç kimseyi...” şeklinde bir cümlesi başlıyor; tahmin ediyorum ki “hiç kimseyi kastetmiyorum” diyecek; ama, zabıtlarda, “DSP sıralarından gürültüler” yazıyor. O gürültülerde anlaşılamadığı anlaşılıyor.

Aşağısında, “Gayet net olarak ifade ediyorum, İstiklal Savaşını yapanların içerisinde bir tane solcu yoktu” diyor.

İ. ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Nereden biliyor?!.

BAŞKAN – Efendim müsaade buyurun, ben zabıtları okuyorum.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Çünkü, o zaman dünyada sol yoktu; sonradan çıktı.

BAŞKAN – Efendim müsaade buyurun.

“Çünkü, solculuğu, siz sonradan icat ettiniz” diyor ve devam ediyor “İstiklal Savaşı sırasında solculuk da yoktu...” diyor. Sayın Asiltürk’ün söylediği bu.

Şimdi, bunu kabullen... (DSP ve CHP sıralarından “Devamı var, okuyun” sesleri, gürültüler)

Efendim, müsaade buyurun... Zabıtlar bu. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Efendim, müsaade buyurun ki, ben bir şey söyleyeceğim...

M. CAVİT KAVAK (İstanbul) – Hayır, bilerek söylüyor, devamı var.

BAŞKAN – Efendim, gönderilen önergelerde de ifade olunan budur.

Şimdi, Başkanlık, bunlarda sataşma olmadığı kanaatindedir... (CHP ve DSP sıralarından “Devamını okuyun” sesleri, gürültüler) Müsaade buyurun... Eğer aksinde ısrarlıysanız, yani, “İstiklal Savaşı zamanında solcu vardı, o savaşa katıldı” diye ısrarınız varsa, direnmeden dolayı söz vereceğim... (CHP ve DSP sıralarından gürültüler)

İ. ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Sonunu oku Sayın Başkan. Bu nasıl Müslümanlık, bu nasıl Başkanlık?!.

BAŞKAN – Direniyor musunuz?.. (CHP ve DSP sıralarından gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Müsaade buyurun Sayın Matkap...

Sayın Sav...

ALİ DİNÇER (Ankara) – İstiklal Savaşında Refah Partisi mi vardı?..

BAŞKAN – Sayın Sav, söz talebinizde direniyor musunuz efendim? (DSP ve CHP sıralarından “Sataşma var” sesleri)

ÖNDER SAV (Ankara) – Evet direniyorum.

BAŞKAN – Direniyorsunuz...

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (DSP ve CHP sıralarından “Neyi oyluyorsun?” sesleri)

Efendim, direnmeyi oylarınıza sunuyorum...

Sayar mısınız lütfen...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Refah Partisini niye oylamadın?

BAŞKAN – Kabul etmeyenler... (DSP ve CHP sıralarından “Neyi oyluyorsun” sesleri)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Kaldırın Atatürkçüler, kaldırın ellerinizi...

BAŞKAN – Kabul edilmemiştir... (DSP ve CHP sıralarından gürültüler; sıra kapaklarına vurmalar)

Sayın Soysal, direniyor musunuz efendim?

MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Evet... (DSP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun.... Ben, Tüzüğü uyguluyorum...

Sayın Soysal, direniyor musunuz efendim?

MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Evet...

BAŞKAN – Efendim, Sayın Soysal direndiler; Başkanlığın kanaatine göre sataşma yoktur...

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Sayar mısınız... (DSP ve CHP sıralarından “Neyi oyluyorsun?” sesleri)

Efendim, sataşma olup olmadığını oyluyorum...

Sayar mısınız... (DSP ve CHP sıralarından gürültüler, “Neyi oyluyorsun” sesleri)

Efendim, neyi oyladığım biliniyor... Şimdi, Sayın Soysal direniyor...

Sayar mısınız lütfen...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Neyi sayıyorsun?

BAŞKAN – Efendim, sataşma olduğunu kabul etmeyenler...

Sayar mısınız lütfen... (DSP ve CHP sıralarından “Neyi sayıyorsun sen?” sesleri)

Efendim, İçtüzüğün 70 inci maddesini bir okuyun; neyi saydığımı görürsünüz.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Say, say da, ne olduklarını biz de bilelim, millet de bilsin.

YÜKSEL AKSU (Bursa) – Artırıyorsunuz... Artırıyorsunuz...

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Sayı belli; iki arkadaşımız sayıyor...

FEVZİ ARICI (İçel) – Sayın Başkan, aslında, bu oylamayı en son bölümde yapmanız lazım; çünkü, Refah Partili konuşmacı “biz, millî mücadelenin temsilcileriyiz” dedi.

BAŞKAN – Sayın Arıcı, bir oylama yapıyoruz... Efendim, oylama yapıyoruz...

FEVZİ ARICI (İçel) – Yanlış orada efendim...

BAŞKAN – Evet, buyurun efendim.

Sayın Soysal, efendim, size söz vereceğim; yalnız, ricam şudur: Yeni bir sataşmaya fırsat vermeyelim; neden?..

AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, demin niye söylemediniz?..

YÜKSEL AKSU (Bursa) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Siz, bir defa, müsaade buyurun efendim...

Sayın Soysal, buyurun efendim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, bir dakika...

BAŞKAN – Hayrola Sayın Sav!..

ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, bir hususa değineceğim.

BAŞKAN – Tabiî, buyurun efendim.

ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, aynı konuda, ilk önce ben söz istedim. Saymadan, bu Meclisin üyelerine haksızlık ederek...

BAŞKAN – Sayın Sav, ben anlıyorum zatı âlinizi...

ÖNDER SAV (Ankara) – ...tamamen tarafgir bir başkanvekilliği yaparak; saymadan “sataşma yoktur” dediniz.

BAŞKAN – Aman efendim, Sayın Sav...

ÖNDER SAV (Ankara) – Aynı konu üzerinde...

BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim... Anladım ben sizi efendim...

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Anlamıyorsunuz... Niye söz vermiyorsunuz?..

ÖNDER SAV (Ankara) – Oylamayı tekrarlamadınız.

BAŞKAN – Yaptım efendim. Rica ediyorum, yaptım...

Sayın Sav, oylamayı yaptım. Sonradan gelen arkadaşlarla sayı arttığı için Sayın Soysal’a söz veriyorum.

IV. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. – Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal’ın, Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ÖNDER SAV (Ankara) – Saydırdınız mı efendim?

BAŞKAN – Efendim, ikisi de saydılar.

Sayın Soysal, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

ÖNDER SAV (Ankara) – Niçin bana söz vermekten gocunuyorsunuz?..

BAŞKAN – Sayın Sav, rica ediyorum... Sizi saygıya davet ediyorum. Lütfen...

ÖNDER SAV (Ankara) – Ben sizi saygıya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Soysal, buyurun. (CHP sıralarından “Oylamanın sonucunu istiyoruz” sesleri)

Eğer, yetersayı olsaydı, size de verirdim; diğer oylamada yetersayı olduğu için; yani, direnmenin haklılığına parmak kaldıran arkadaşlarımın sayısı fazla olduğu için...

CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Pes!.. Bu kadar ikiyüzlülük olmaz.

BAŞKAN – Otur yerine be!.. Otur be kardeşim! Rica ediyorum... (CHP sıralarından gürültüler)

Efendim, müsaade buyurun... Sayın hatip kürsüde. Hatibe saygı gösterin lütfen.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Size saygı göstermiyoruz.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Soysal, siz münasip bir şekilde, bir hocalık gereğini... Lütfen...

Buyurun.

MÜMTAZ SOYSAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başkanın da rahat etmesi gerekir. Çünkü, biraz önceki tartışmayı da sona erdirecek bir biçimde, zannediyorum, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın da hissiyatına tercüman olacak şekilde konuşacağım.

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Tüm Meclisin hissiyatına tercüman olunmalı efendim.

MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Çünkü, yalnız, Partim adına değil, yalnız, yanımızdaki parti adına değil, belki de, Türk İstiklal Savaşı tarihinin şerefi, şanı adına konuşmak istiyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

Yalnız, biraz önce, sol ve sağ kavramları tartışma konusu oldu. Sol sözü söylendiği zaman biz niçin rencide olduk, onu açıklayayım. Elbette, o zaman, Türkiye’nin siyasal sahnesinde sağ ve sol kavramları, belki kıyıda köşede ediliyordu ama, genellikle ülkenin ağızlarında dolaşmıyordu; ama, ülkenin ağızlarında dolaşan bir kavram vardı; bütün o hareketin önderi, Mustafa Kemal’di. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ve Mustafa Kemal, Tanzimatla başlayan, meşrutiyetlerle devam eden, hatta bir bakıma, İttihat Terakkiden geçerek, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetlerinde son bulan bir çizginin adamıydı. Ve Mustafa Kemal, ilerlemeyi, değişmeyi temsil ediyordu; zaten, “sol” da bu demektir. (DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sol, Fransız ihtilalinden beri, durumları değiştirmek, daha iyiye, daha ileriye doğru götürmenin adıdır ve onun için, ilericiliğin de adıdır. (RP sıralarından “Sağ” sesleri)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum... Rica ediyorum değerli milletvekilleri...

Buyurun efendim siz.

MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Ben, sağ hakkında bir şey söylemedim arkadaşlar.

Onun için, İstiklal Savaşında “sol yoktu” demek, İstiklal Savaşının mayasında, ilericilik, değişme arzusu, Türkiye’yi ve o zamanki Türk toplumunu daha iyiye götürme arzusu yoktu demektir. İstiklal Savaşında, elbette, ülkedeki inançlı insanların, hocaların, imamların da -Sütçü İmam gibi- büyük katkıları vardır. (RP sıralarından alkışlar) Ve İstiklal Savaşı, bütün ulusun savaşıdır. Sağından soluna, bugünkü terimleri kullanmak gerekiyorsa, sağından solundan; ama, o zamanki terimleriyle, hacısından, hocasından, paşasına kadar, toplumun bütün kesimlerini, bir yabancı işgale karşı ayaklandıran bir savaştır. Ve o savaşın içerisinde “sol yoktur” demek, tarihe karşı bir yanılgı içerisine düşmek demektir.

ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Yoktur işte.

MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Onun için -Sayın Başkan, sizin ibarelerinizle söyleyeyim- sıkıntımızı izhar etmek ihtiyacıyla buraya geldim; yoksa, yeni bir tartışmaya yol açmak arzusunda değilim.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Soysal.

MÜMTAZ SOSYAL (Devamla) – Zaten, o tartışmayı tarih yapmıştır ve İstiklal Savaşının şerefi, şanı, bütün millete; ama, her halde, bizim partilerimizi bir anlamda devamı saydığımız, Mustafa Kemal’e aittir.

Teşekkür ederim. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, ayakta alkışlar; ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Soysal, teşekkür ediyorum efendim.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) (Devam)

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Karayolları Genel Müdürlüğü

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

D) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. – Dışişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

BAŞKAN – Görüştüğümüz bütçelerin aleyhinde olmak üzere kişisel söz talebinde bulunan Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Nene Hatun’dan başla...

BAŞKAN – Sayın Polat, bir dakikanızı rica edeyim...

Konunuz, Dışişleri Bakanlığı ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığıdır. Rica ediyorum...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerindeki görüşlerimi açıklamadan önce, hepinizi saygıyla selamlarım.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi, yatırıma yalnızca bütçenin yüzde 7,04’üne tekabül eden 251 trilyon 53 milyar 771 milyon TL’nin ayrıldığı 1996 yılı bütçesinde, Bayındırlık Bakanlığı ve Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesi 77 trilyon 973 milyar TL ile toplam yatırımların 1/3’üne tekabül etmekte ve bu haliyle, kıt bütçenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.

Bu bütçe üzerindeki detaylara geçmeden önce; genel tabloya baktığımızda, şu nokta çok açık olarak dikkat çekmektedir: Toplam yatırımlara ayrılan miktar 251 trilyon 53 milyar 771 milyon TL’dir ve bu miktar yatırım, tüm ülke insanının istifadelerine ayrılan miktardır. Hatta, yalnızca ülke insanı değil, bu ülkeye turist olarak gelen insanlar da az veya çok bu yatımlardan istifade ederler. Halbuki, bu bütçede içborç faizi olarak ayrılan, 1 katrilyon 140 trilyon lira, yalnızca çekirdek kadrosu birkaç bini geçmeyen, toplamı 20 bini bulmayan, bizim rantçı kesime, bazı sosyal grupların “mutlu azınlık” dediği bir kesime ayrılmıştır; yani, bu bütçeyle sayıları, azamî 20 bini bulmayan rantçı kesime ayrılan pay, 65 milyon ülke insanın istifadesine ayrılan payın 4,5 katı kadardır. İşte, bu hesaba bakılınca, tek bir şey söylenir: Bu hesapta ve hesap mantığında bir yanlışlık vardır; yanlışlığı da düzeltiniz. Bu yanlışlık düzeltilmediği müddetçe, bu bütçe üzerinde sağlıklı bir müzakere yapmak da tamamen imkânsız olur.

Bu bakanlık bütçesi üzerinde görüşülürken, kamu kesiminde çalışan teknik personel ile kamu kesiminin taahütlerini yapan müteahitlik firmalarının genel meselelerini de incelemekte yarar vardır. Bir ülkenin yatırım, üretim, sanayileşme ve kalkınmasının en temel unsuru mühendis ve mimarlardır. Bu grubun ekonomik durumu, son yıllarda üretim süreçlerindeki konumlarına, üstlendikleri sorumluluklarına ve sahip oldukları eğitime uymayan bir düzeye gerilemiştir. Ücret artışları, 1995 yılında yüzde 20 ilâ yüzde 35; 1996 yılı içerisinde ise yüzde 45 ilâ yüzde 50 dolayında kalmıştır; bu ücret artışlarıyla teknik personel, son derece mağdur edilmiştir. Örneğin; 1993 yılında, ortalama 730 dolar olan mühendis ve mimar aylığı, bugün, ortalama 375 dolar seviyesine inmiştir. Yıllarca, uygulanan yanlış ücret politikaları sonucu, trilyonlarca liralık yatırımların planlanmasından yaşama geçirilmesine kadar sorumluluk üstlenen, denetleyen, yapan, tasarlayan, hakedişlere imza koyup sorumluluk üstlenen teknik personelin ücretleri, onur kırıcı bir duruma düşmüştür ve bunun, mutlaka düzeltilmesi gerekir.

Bir ülkede teknik eleman, gerek yetenek gerekse eğitim yönünden ne kadar özlenen seviyede olursa, o ülkede yatırımlar o kadar sağlıklı, planlı ve ekonomik olur. Unutmayalım ki, kıt imkânlarla azamî verim alınması, teknik personelin kalitesiyle doğru orantılıdır ve teknik personel, maddî yönden ne kadar tatmin edilir, eğitim ve becerisi artırılırsa, yatırımlar o kadar sağlıklı ve ekonomik olur.

Bugün, normal şartlarda, 100 metrekarelik bir dairenin piyasa fiyatı 3 milyar lira civarındadır. Bugünkü şartlarda, 25 yıl hizmet veren bir teknik personelin, emekli olunca, eline ortalama 700-800 milyon TL emekli ikramiyesi geçmektedir. 25 yıl boyunca çalışan ve çalıştığı sürece, şehirlerde, imarı olan her türlü konutta, projeden yapımına kadar her türlü safhada emeği geçen bir teknik personel, emekli olunca bir de bakıyor ki, herkesin ev sahibi olmasında olmazsa olmaz şartı vardır; fakat, kendisi, bir mütevazı evin yalnızca 1/4 ünü alabilecek bir paraya sahiptir. İşte, rant ekonomisinin hüküm sürdüğü bir ülkede, bir teknik personelin durumu budur.

Kamu kesiminde faaliyet gösteren müteahhitlik kesiminin sorunlarını ise şöyle özetlemek mümkündür:

1- İnşaat ve tesisat müteahhitleri odasının kurulması,

2- Yüksek enflasyon sonunda yetersiz kalan, yıl içerisinde sabit birim fiyat ve rayiç yerine, yıl içerisinde değişen fiyat sistemine göre ödemeyi esas alan birim fiyat uygulamasına geçilmesi,

3- 2886 sayılı İhale Kanununun, objektif olmayan puanlama sisteminin yeniden gözden geçirilerek, rasyonel hale getirilmesi,

4- Haksız uygulamaya sebep olan davet usulünü esas alan 44 üncü madde uygulamasının sınırlarının daraltılması veya tamamen kaldırılması,

5- Kamu yatırımları için ayrılan ödeneklerin çok kısıtlı olması ve ödeneklerin zamanında serbest bırakılmaması.

1996 yılı bütçesinde tüm yatırımlara ayrılan miktar 251 trilyon 53 milyar 771 milyon Türk Lirasıdır. “Kamu Yatırımları Proje Stoku” başlıklı Devlet Planlama Teşkilatı raporuna göre, 4 239 adet yarım kalmış kamu projesi için gerekli görülen 4 katrilyon 343 trilyon Türk Lirası tahsisatın takriben yüzde 5’i seviyesindeki bu meblağın sembolik olduğu, basit bir hesap ile, bir yatırıma, ihtiyacının yüzde 5’i verilirse, o yatırımın, bu uygulamayla, ancak 20 yılda bitirilebileceği, bunun da ne kadar gayri ekonomik olduğu ortadadır. Onun için, mevcut yatırımların, öncelik sıralamasına göre envanteri yapılarak açıklanmalı ve çok önemli zorluklar dışında yeni ihaleler açılmadan mevcutların bitirilmesi hedeflenmelidir.

Bu genel mütalaalardan sonra, Karayolları Genel Müdürlüğü bütçemize bakarsak, dünyada toplu taşımacılığa önem verilir ve demiryolu taşımasına geçilirken, ülkemizde yapımı, yatırımı ve bakımı açısından çok daha pahalı olan karayollarına önem verildiği, istatistiklerden çok açık bir şekilde belli olmaktadır.

1995 yılında, karayollarında, 574 milyon kişi ve 284 milyon ton yük taşınmıştır. Buradan da anlaşılmaktadır ki, yük ve yolcu taşımacılığı esasını karayolları almaktadır.

Karayollarımız, devlet yolu olarak 31 427 kilometre, il yolu olarak 28 577 kilometre, otoyol olarak 1 246 kilometre, toplam olarak 61 250 kilometreyi -bağlantı yollarıyla beraber- bulmaktadır. Ayrıca, toplam 344 796 kilometre köy yollarımız mevcuttur. Bugünkü fiyatlar ile maliyet açısından baktığımızda, birinci sınıf devlet karayolları ki, 12 metre genişlikte olup, dalgalı arazide, 1 kilometresi 35 milyar 427 milyon Türk Lirasına, bölünmüş duble yollar ise, yine dalgalı arazide, 70 milyar 441 milyon Türk Lirasına mal olmaktadır. Halbuki, otoyollar, ortalama 8 milyon dolara, bugünkü fiyatlarla 1 kilometresi, 5 trilyon 888 milyar Türk Lirasına mal olmaktadır; Doğu Karadeniz gibi dağlık bir kesimde ise, 1 kilometresi 17 milyon dolara, takriben 12 trilyon 512 milyar Türk Lirasına mal olacağı hesaplanmaktadır.

Bir karşılaştırma yaparsak; normal 1 kilometre otoyol yapım bedeli olan 5 trilyon 888 milyar TL ile birinci sınıf devlet yolu olarak (12 metrelik) dalgalı bir arazide 166 kilometre, bölünmüş duble yol olarak ise, yine dalgalı arazide 84 kilometre yol yapmak mümkündür.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – 5 trilyon değil, 500 milyar; sıfırın birini fazla koydun.

ASLAN POLAT (Devamla) – 1996 yılı bütçesinde Karayollarına ayrılan tüm meblağ 58 trilyon 348 milyar TL olduğuna göre, bu parayla sadece normal şartlarda otoyol yapmak istesek, 9,91 kilometre; yani, yeniden 10 kilometre dahi normal şartlarda otoyol yapmaya yetmeyen Karayolları bütçesiyle yılların sorunları nasıl çözelecek!.. Problem budur.

Zaten kıt olan ödenekler de büyük ölçüde otoyollara harcandığından, ihmal edilen karayollarının üstyapıları bozulmaktadır. Bunda, 1985 yılında dingil ağırlığının 10 tondan 13 tona çıkarılması da etkili olmuştur.

Dünya Bankası kredisiyle finanse edilen Karayolları İyileştirme Projesinin (KİP) yeniden canlandırılarak, kamulaştırmadaki ödenek darboğazı çözülmeli ve vatandaşların istimlak bedelleri bir an önce ödenmelidir.

Netice olarak, otoyollar, bir ülkenin kalkınmışlığının temel göstergesidir; süratli ve emniyetli seyahat edilen, fakat o derece de pahalı yollardır. Bir teknik eleman olarak otoyollara karşı çıkmak mümkün değil; fakat, ülke ihtiyaçları ve mevcut kaynakları da göz önünden uzak tutmamak gerekir.

Yukarıda verilen örneklerde görüldüğü gibi, 1 kilometre otoyol bedeliyle 166 kilometre birinci sınıf devlet yolu, 84 kilometre duble yol yapılabilmektedir. Bu noktadan sonra, plan ve program yaparken, bu noktaları göz önünden uzak tutmamak gerekir.

Bölgesel sorunları ele alacak olursak; devlet yollarında, geçit vermeyen yol bırakmamak başta gelen amaç olduğu gibi, il yollarını dahi her mevsimde geçit verir duruma getirmek ve asfalt yol uzunluğunu artırmak amaçlanmaktadır.

Bu bilgiler ışığında, Erzurum-İspir-Rize yolunu ele alırsak, Erzurum ayrımı İspir arası karayolu toplam 111 kilometre olup, önceki yıllarda çeşitli ödeneklerden temin edilen parayla 23 kilometrelik kesimin asfaltlama işlemi yapılmıştır. Bu yolda, 1996 yılında yapılan yapım çalışmaları için pür emanet olarak toplam 50 milyar Türk Lirası ödeneğe ihtiyaç vardır. Ayrıca, bu yol, Karayolları Genel Müdürlüğünce ihale izni alınan projeler listesinde olduğundan, ihale edildiği takdirde, 100 milyar Türk lirası ödeneğe ihtiyaç vardır.

Bu yolun gerekli hizmetleri verebilmesi için, gerekli ödenekler, kısıtlanmadan ve acilen verilmelidir. Bölge iklim şartları göz önüne alınarak, ödenekler öncelikle serbest bırakılmalı ve ihale yapılacaksa, ihaleye hemen başlanmalıdır. Aksi halde, ülkemizin en soğuk iklimine sahip olan bölgemizde, süre kısıtlılığı dolayısıyla, geç verilen ödeneklerle istenilen hizmetler verilememektedir.

Bu yolun esas önemli kısmı, İspir-Rize arasıdır. Yolun bu kısmı toplam 90 kilometre olup, emanet ihaleli işler arasında 1993-1996 yılları arasında bitirilmesi planlanmış, 1994 yılı fiyatlarıyla 429 milyar 200 milyon Türk lirasına çıkması planlanan Ovit Dağı kar tünelleri için, 1994 sonuna kadar 26 milyar 600 milyon Türk lirası harcanmış; 1995 yılındaysa, 7 milyar ödenek konmuştu.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yolun, yıllara sâri mukaveleli olarak bir an önce ihale edilip, tüm mevsim işletmeye açılmasının bölge için ekonomik ve sosyal faydalarını saymaya kalksak, 10 dakikalık süre, sadece, bu yolun lüzumuna işaret eden gerekli sebepleri saymaya yetmez...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, lütfen toparlar mısınız.

ASLAN POLAT (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

GAP bölgesinin, sulamayla, pamuk ve diğer ürünlerde önemli miktarda artış sağlanacağı görülmektedir. Bu ürünlerin dış ülkelere ihracı için, Erzurum üzerinden Karadeniz limanlarına getirilmesi gerekmektedir. Bunun için, İspir-Rize karayolunun yapılarak karayolu taşımacılığına açılması, bölgede acilen beklenmektedir.

Ayrıca, Palandöken Dağlarında başlayan ve gelişen kış turizmiyle birlikte, bu yol, Palandöken Dağları kış turizm merkezini toplam üç saat içerisinde Karadenizin ılıman iklimine bağlayarak turizme büyük katkıda bulunacaktır. Bu yol ile sadece iki il değil, Doğu Karadeniz Bölgesi, Karadenize, GAP ürünleri, ihracat için, en kısa yoldan deniz ulaşımına kavuşacaktır. Ayrıca, bu merkezler arasındaki İspir, Pazaryolu, İkizdere İlçelerine hayatiyet kazandırılacaktır. Aksi halde, bu bölgede göçü durdurmak imkansızdır.

İspir-Rize yolu için bu yıl büyük bir şans vardır. Rahmetli Rize Belediye Başkanı Ekrem Bey, Rize sahil şeridini doldurup trafiğe açmış; fakat, en büyük rüyam diye vasıflandırdığı bu yolu, Karayolları Bölge Müdürlüğü sırasında da tamamlayamamıştı. Şimdi ise, Sayın Başbakan Mesut Yılmaz’ın, Rizeli olması dolayısıyla, bu yol için gerekli çabayı göstereceğine inanıyoruz. Bu yıl, kesinlikle, Karayolları Genel Müdürlüğünün “1996 yılında ihale izni alınan projeler” kapsamına alınıp, bu yolun ihalesi yapılmalıdır. Aksi halde, 7 milyar liralık ödeneklerle ve yıllık emanet ihalelerle bu iş bitmez; fakat, ne yazık ki, bu yıl, bütçede bu iş için 1 milyon Türk Lirası ödenek ayrılmıştır. Bu ödeneğin iş yapılabilir bir meblağa çıkarılması en büyük dileğimizdir.

Ayrıca -vakit kalmadığı için hepsini ifade edemiyorum- Narman Ayrımı-Pasinler Ayrımı Yolu, Çobandede-Söylemez-Hınıs Yolu, Erzurum şehir geçişi için de gereken ödeneklerin bir an önce verilmesini istemekteyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dikkat ederseniz, yukarıda yapımı devam eden bu devlet yollarında toprak hafriyatından, alt temel malzemesi naklinden ve kışın trafiğe kapanması dolayısıyla kar tünelleri yapımı gereken yollardan bahsetmekteyiz. Bu yollarda süratli ve konforlu seyahatten vazgeçtik, gideceğimiz yere salimen varabilmek en büyük özlemdir.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Başkan, saati durdurun.

ASLAN POLAT (Devamla) – Bu bakımdan, bu yollar için gerekli ödeneklere öncelik verilmesi en büyük dileğimizdir.

Bu duygu ve düşüncelerle, 1996 yılı Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin tüm milletimize hayırlı olmasını Yüce Rabbimden diler, hepinize saygılar sunarım. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Polat, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 10 uncu tur içerisinde bulunan bakanlık ve bağlı kuruluşlar bütçeleri üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır. Şimdi, sorularla ilgili işleme başlayacağım.

Ancak, saat 18.20’de toplanmak üzere 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.09

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.20

BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Zeki ERGEZEN (Bitlis)

——-0——-

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) (Devam)

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Karayolları Genel Müdürlüğü

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

D) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. – Dışişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sayın Komisyon ?.. Burada.

Sayın Hükümet?.. Burada.

Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet yerlerini aldılar.

Sorularla ilgili işlemlere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başkanlık arzu ediyor ki, ne kadar çok sayın milletvekilinin sorusu okunursa, onu başaralım. Onun için, izniniz olursa, birden fazla soru kâğıdı olan arkadaşımın burada bir sorusunu okutayım, öbür sorusunu zaten bakanlığa veriyoruz. Böylece, onun yerine de bir başka arkadaşımızın sorusu okunmuş, yani, daha çok arkadaşımızın sorusu okunmuş olur diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Divan Üyemizin, soruları, oturarak Genel Kurula arz etmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir de, bizim tespit ettiğimiz kadarıyla, sorular arasında bu bakanlıklarla; yani, 10 uncu tur içerisindeki bakanlık bütçeleriyle ilgisi olmayan, başka bakanlıklarla ilgili olan sorular vardır. Onların ismini okuyacağız; ama, işleme koymayacağız.

Sayın Hasan Dikici?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Hasan Dikici

Kahramanmaraş

1. Yaklaşık 18 yıldır devam eden 48 kilometrelik Kahramanmaraş-Andırın yolu için ayrılan 1996 yılı ödeneği, sadece 55 milyar liradır. Bu ödeneği yeterli buluyor musunuz? Yolun, 1996 yılı sonunda trafiğe açılması mümkün olacak mıdır? Yolun bitmesi için ne kadar ödeneğe ihtiyaç vardır? Bu ödeneğin bulunması mümkün olacak mıdır?

2. Kahramanmaraş-Göksun–Küren tünelinin fizikî standardının yükseltilmesi 1996 yılı içinde mümkün olacak mıdır? Çevre koruma hizmetlerine hangi tarihte başlanacak, hangi tarihte bitirilecektir?

3. Kahramanmaraş-Narlı-Gaziantep Projesi iki ilimiz için önemli bir projedir. 1996 ödeneğini yeterli buluyor musunuz? Projenin ek ödenek ihtiyacı nedir? Kahramanmaraş- otoyol arası 1996 yılında hizmete açılacak mıdır?

4. Andırın-Geben-Göksun karayoluna sadece 1 milyon ödenek konmuştur. 67 kilometrelik yolu, bu durumda kaç yılda tamamlayacaksınız; ek ödenek aktarmak mümkün müdür; mümkün olacaksa toplamı nedir?

5. Andırın-Akifiye-Çokak karayolu 1996 yılı ödeneği nedir? Yolun asfaltlanmasına hangi tarihte başlanacaktır? Hangi tarihte trafiğe açılacaktır?

6. Çardak-Kabaağaç asfaltının büyük oranda bakım, onarım ve tamirata ihtiyacı vardır. Yolun bakım, onarım ve tamiratı için 1996 ödeneği nedir? 1996 içerisinde bitirilmesi mümkün müdür?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, sualler son derece spesifik ve araştırmayı gerektiriyor, yazılı cevap arz edeceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Efendim, Sayın Bakanlarımızın, sadece “yazılı cevap vereceğiz” demesi bile yeter bize.

Sayın Nurettin Aktaş?..Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle, Dışişleri Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Nurettin Aktaş

Gaziantep

1. İsrail, devlet terörü estirmek suretiyle, Güney Lübnan’daki masum halk ve çocukları katlederken, Dışişleri Bakanlığı olarak, İsrail’i kınamayı düşünüyor musunuz?

2. İsrail ile yapılan anlaşmayı tek taraflı olarak feshetmeyi düşünüyor musunuz? Yoksa, sessiz kalarak, İsrail’in bu zulmüne ortak olacağımızı, tarih önünde nasıl savunacaksınız?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) – Yazılı olarak cevap vereceğiz.

Bu hadiselerden dolayı, Lübnan olaylarından dolayı, infial duyduğumuzu, çeşitli vesilelerle belirttik; onu da tekrar hatırlatmak istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Memduh Büyükkılıç burada?..Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bayındırlık ve İskân Bakanımızca cevaplandırılmak üzere, aşağıdaki sorular saygıyla arz olunur.

Memduh Büyükkılıç

Kayseri

1. Hacılar– Erciyes Yolu Projesi hangi aşamadadır?

2. Yahyalı– Kapuzbaşı yolu ne zaman bitirilecektir?

3. Yahyalı Kanalizasyon İnşaatı Projesi ne zaman uygulanacaktır?

4. Sindelhöyük–Develi kanalizasyon inşaatı ne zaman yapılacaktır?

5. Develi kanalizasyonu arıtma inşaatı yapılacak mıdır?

6. Ürgüp–Boğazköprü Yolu Projesi hangi aşamadadır?

7. Develi Çevre Yolu Projesi ne zaman yapılacaktır?

8. Yahyalı Beşinci Bölge Hududu Projesi ne zaman bitirilecektir?

9. Boğazköprü–Kayseri–Ankara Yolu Projesi ne zaman yapılacaktır?

10. Yeni Kayseri Çevre Yolu Projesi ne zaman yapılacaktır?

11. Kayseri merkez kanalizasyon inşaatı ne zaman bitirilecektir?

12. Kayseri atık su arıtma tesisi ne zaman yapılacaktır?

13. Kayseri–Pınarbaşı yolu düzenlemeleri hangi aşamadadır?

14. Kayseri–Kahramanmaraş yolu ne zaman bitirilecektir?

15. Ankara–Aksaray E5 karayolunu gözden geçirip, yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, Kayseri–Elbaşı–Pazarören ayırımı, Yahyalı beşinci bölge hududu yolu, 1996 yılında bitirilecektir.

Ankara–Kayseri yolunun bakımı gözden geçirilecek ve yapılacaktır.

Diğer suallere yazılı cevap arz edeceğiz.

BAŞKAN –Sorular kısmen cevaplandırılmıştır, kısmen yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Hakan Tartan?... Yok.

Sayın Celal Topkan?..Yok.

İçel Milletvekili Sayın Abdülbaki Gökçel?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim

Abdülbaki Gökçel

İçel

1. İçel İlinin kuzeyinden geçen otoban yol nedeniyle yapılan kamulaştırmaların bedelleri, aradan çok zaman geçmesine rağmen ödenmemiş olup, arazi sahipleri mağdur edilmiştir. Bu kişilerin daha fazla mağdur edilmemeleri bakımından, kamulaştırma alacaklarının ne zaman ödenmesi düşünülmektedir?

2. İçel İlimizin Fındıkpınarı Beldesinin, 1995 yılında tamamlanamayan yol onarım çalışmalarının yarım kalan kısmı 1996 yılı içinde tamamlanabilecek midir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Fındıkpınarı yol onarım çalışmaları 1996 yılında tamamlanacaktır.

Kamulaştırma bedelleri -konuşmamda da ifade ettiğim gibi- 1997 yılı sonuna kadar tasfiye edilecektir.

BAŞKAN – Soru cevaplandırıldı.

Sayın Gökçel, ikinci sorunuz Orman Bakanlığını ilgilendirdiği için işleme tabi tutmuyorum.

Sayın Hazer?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Osman Hazer

Afyon

1. Afyon-Evciler İlçesinin Baraklı Köyünün 310 hanesinin 307’si son Dinar depreminde zarar görmüştür, 3 hane az zarar görmüştür. Zarar gören aileler yeni yerleşim bölgesine aktarılacaktır; ancak, bunlardan 62 tanesine, tapusuz olduğu için, Komisyon, yeni yerleşim bölgesinde yer tahsis etmeme temayülündedir. Halbuki, muhtar ve köy halkı, bunlara da yer tahsisinde ısrarlıdır.

A) Tapusu olmayan mağdur vatandaşlar için, yeni yerleşim bölgesinde yer tahsisi için, Bakanlık olarak her türlü kolaylığı gösterecek misiniz?

B) Az hasar görmüş 3 hanenin de yeni yere nakli için yardımcı olacak mısınız?

C) Aynı durumda az hasarlı evlerin sayısı az olan diğer köylerde de bu hususu dikkate alacak mısınız? Kaç haneye kadar bu hususta kolaylık gösterilecektir?

2/A)- Afyon-Şuhut-Karadilli,

B) Çay-Dinar,

C) Bolvadin-Emirdağ yolları dar ve ihtiyaca cevap vermemektedir ve sık sık kaza olmaktadır.

Bu yolların genişletilip, uygun bir hale getirilmesi düşünülüyor mu?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Yazılı cevap arz edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru, yazılı cevaplandırılacak.

Sayın Hazer, sizin bir önergenizi okuttum; öbürünü, Sayın Bakana, dosyayla, adınıza takdim edeceğim, bir başka arkadaşa sıra gelsin diye.

Sayın Fikret Karabekmez?.. Burada

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından cevaplandırılmasını talep ediyorum, saygılarımla.

Fikret Karabekmez

Malatya

Malatya-Adıyaman karayolunun yapımı kaç yıldır devam ediyor? Söz konusu karayolu, bu yıl tamamlanacak mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan, ne buyurulur efendim?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Yazılı cevap arz edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yazılı cevap verilecek.

Sayın Karabekmez, zatı âlinizin üç sorusu var; biri cevaplandırıldı ya da cevaplandırılacak; iki tanesini, dosyayla, Sayın Bakana takdim edeceğim.

Sayın Yaşar Canbay?.. Burada

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Dışişleri Bakanı tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi istirham ederim.

Yaşar Canbay

Malatya

Ortadoğu’nun terörist ülkesi İsrail tarafından bombalanan, çoğu sivil mazlum Filistin halkının, bu saldırılardan korunması için bir girişimde bulunulmuş mudur?

BAŞKAN – Sayın Bakan, ne buyurulur efendim?..

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) – Kürsüde konuşurken girişimlerimizi anlattım efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, mukadder suali tahmin ederek, kürsüde ifade ettiğini buyuruyorlar.

Sayın Suat Pamukçu?.. Burada

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Bayındırlık ve İskân Bakanınca cevaplandırılmasını delâletlerinize arz ederim.

Suat Pamukçu

Bayburt

Bayburt-Çaykara yolunu asfaltlamayı planlıyor musunuz? 1996 yılı içerisinde kaç kilometresi asfaltlanacaktır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Yazılı cevap arz edeceğiz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soruya, yazılı cevap verilecek.

Sayın Abdullah Örnek?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın ilgili Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Abdullah Örnek

Yozgat

1. Yozgat-Eymir-Aydıncık yolunun, karayolları ağına alınması için yapılan müracaatlara, bugüne kadar cevap verilmemiştir. Aydıncık İlçemizin Yozgat’la direkt irtibatını sağlayan bu yol, ne zaman yapılacaktır?

2. Yozgat-Sıvas karayolu, bu yıl içerisinde yapılacak mıdır?

3. Yozgat-Atatürk yolu ne zaman tamamlanacaktır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, 1996 yılı içerisinde karayolları ağına yeni yol alınması düşünülmemektedir. Dolayısıyla, Yozgat-Aydıncık yolu da karayolları ağına alınmayacaktır.

Diğer sorulara, yazılı cevap arz edeceğim.

BAŞKAN – Evet, bu soru cevaplandırıldı; diğerlerine yazılı cevap verilecek.

Sayın İbrahim Halil Çelik?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı tarafından cevaplandırılmasını delaletlerinizle arz ederim.

İbrahim Halil Çelik

Şanlıurfa

1. Kardak krizinde, Bakanı yanıltan bürokratları Sayın Başbakan Meclise şikâyet etti. Bu bürokratlar hakkında ne işlem yaptınız; yapmadıysanız, işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

2. İsrail ile yapılan askerî anlaşmadan, Dışişleri olarak bilginiz var mı; varsa, Meclise bilgi vermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, ne buyrulur?

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) – Sayın Başkan, yine, birinci soruya, kürsüdeki konuşmamda cevap vermiştim.

İkinci konuda, askerî anlaşmayla ilgili bilgimiz var, Dışişlerinin bilgisi var. Bu konuda da, kamuoyuna yaptığımız açıklamalara ilave edeceğim bir husus yok.

BAŞKAN – Evet, soru bu suretle cevaplandırıldı.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Tatminkâr olmamak şartıyla...

BAŞKAN – Sayın Çelik... (RP sıralarından “Böyle cevap olmaz” sesleri)

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) – Yazılı cevap da arz ederiz efendim.

AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, böyle cevap olmaz. Basından izlemedik biz. Kalksın çıksın cevap versin ya da yazılı cevap versin. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Hayır, değer vermiyor gibi bir tavır içerisinde cevap veriyor.

BAŞKAN – Hayır efendim; Sayın Bakanı öyle bir tavırdan tenzih etmek isterim; olur mu öyle şey!

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) – Sayın Başkan, birinci suale, kürsüde konuşurken cevap vermiştim.

Askerî anlaşmalarla ilgili olarak, Dışişleri Bakanlığının bilgisi var; kamuoyuna da bu konuda açıklamalar yaptık. Israr ediyorsanız, yazılı açıklama da yaparım.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bakan, gayet tabiî, Sayın üye, bilgi alma hak ve yetkisine sahiptir; o halde, yazılı cevap vereceksiniz.

Teşekkür ediyorum.

Sayın Mustafa Kemal Ateş burada mı efendim? Burada.

Sayın Ateş’in sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda sorulan sorumun ilgili Bakan tarafından cevaplandırılmasına tavassutunuzu saygıyla arz ederim.

Mustafa Kemal Ateş

Kilis

Kilis’in Musabeyli İlçesini İslâhiye’ye bağlayan, 1958 yılında açılmış bulunan güzergâhında 25 yerleşim yerine uğrayan çok önemli bu yolun 15 kilometrelik asfaltsız kısmının asfaltlanması için tahsisat ayrılmış mıdır? Kış mevsiminde ulaşımı engelleyen bu bölüm için bir planınız var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, yazılı cevap arz edeceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Yazılı cevap verilecek soruya.

Sayın Mustafa Kemal Ateş, sizin, iki sorunuz daha var; usulü uyguluyoruz; sizin bu sorularınız, Sayın Bakana takdim edilecektir.

Sayın Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, tavassutunuzla, Sayın Bayındırlık Bakanımızca cevaplandırılmasını arz ve talep ederim.

Mustafa Yünlüoğlu

Bolu

1. 1991 yılında ihalesi yapılan Bolu Dağı tüneli ne zaman bitirilecek?

2. E-80 karayolunun Bolu Dağı bölgesinin genişletilmesine ne zaman başlanacak?

3. Otoyol istimlak bedellerini ne zaman ödeyeceksiniz?

4. Otoban-Yeniçağa, otoban-Dörtdivan bağlantılarını ne zaman gerçekleştireceksiniz?

5. Bir turizm bölgemiz olan Bolu-Yedigöller yolunu yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, Bolu Dağı tünelindeki çalışmalar devam etmektedir. Yalnız, bu tünelin bir fay hattında olması sebebiyle, teknolojik bazı yenilikler yapılmaktadır. Bu sebeple, yapımı ağırlaşmıştır; ama, bu teknolojik problem yenice çözülmüştür; süratli bir şekilde devam ettirilecektir.

Otoyol istimlakleriyle ilgili olarak, konuşmamda da arz ettiğim gibi, bu yıl, köprü ve otoyol gelirleri Karayollarımıza bırakılmıştır. Ayrıca, bütçemizde, 11 trilyon liralık otoyol istimlak bedellerini ödemek için ödenek mevcuttur. Bizim, otoyol sebebiyle, vatandaşlara, 12 trilyon lira borcumuz vardır, Karayollarından da borcumuz vardır. Bu borçların, iki yıl içerisinde; yani, 1997 yılı sonuna kadar tasfiye edilmesi söz konusudur. Onu ifade ediyorum.

Diğer sorulara da yazılı cevap arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Sorular kısmen cevaplandırıldı; teşekkür ediyorum.

Sayın Yünlüoğlu, sizin de, bunun dışında iki sorunuz var; dosyayla, ilgili Bakana takdim edeceğim efendim.

MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) – Efendim, bir tanesi Dışişleri Bakanlığı ile ilgili...

BAŞKAN – Efendim, konularına göre ayırdık sizin adınıza, zahmet çekmeyeseniz diye; biri Bayındırlık Bakanlığının, biri Dışişleri Bakanlığının...

Adana Milletvekili Sayın Sıtkı Cengil?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Dışişleri Bakanı Sayın Emre Gönensay tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Sıtkı Cengil

Adana

Son zamanlarda, Bakanlığınız, personel alımı için açmış bulunduğu sınavlarda, istenen belgeler bölümünde, yüksekokul diplomasıyla birlikte lise diploması da istemektedir. Bunun sebebi nedir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) – Yazılı açıklama yapacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, cevap, yazılı verilecektir.

Sayın Cengil, sizin de, bir başka sorunuz var; dosyayla, ilgili Bakana takdim edeceğiz efendim.

Sayın Celal Esin?.. Burada

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın ilgili Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

1. Ağrı, Hamur, Tutak, Patnos yolları kullanılamayacak derecede kötüdür. Bu yollarda, 1996 yılı içinde asfaltlanma yapılacak mı?

2. Ağrı - Taşlıcay - Diyadin - Doğubeyazıt - Gürbudak yolu, transit yol olup; İran, Türkî cumhuriyetlerine yapılan taşımacılık bu yoldan yapılmaktadır. Bu yol 1996 yılında uluslararası yol standardına getirilecek mi?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Bahsi geçen her iki kesimde de 1996 yılı içerisinde çalışmalar yapılacaktır ve yolların standardı yükseltilecektir.

BAŞKAN – Soru cevaplandı.

Sayın Ertuğrul Yalçınbayır?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bayındırlık Bakanına aşağıdaki sorumun yöneltilmesini arz ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Halkın ihtiyaçları önünde gidilemediği ve yeterli plan üretilmediği ve yine mevzuattan kaynaklanan diğer nedenlerle kaçak inşaat sayısında büyük artış olduğu bir gerçektir. Zaruretler nedeniyle, kaçak yapılar yıkılmamaktadır. İmar Kanunundan doğan para cezalarının tahsil edilmeyen tutarı da çok yüksektir. Bu alacaklar da tahsil edilmemektedir. Kaçak inşaatları yapanlar, yıkım tehdidi altındadır. Para cezaları nedeniyle, borçlular, hacizlere muhataptırlar. Kaçak yapılaşma ve çarpık kentleşme, ruhsatlı yapılarda oturanların yaşam kalitelerine de tesir etmekte ve çevre, haklarında olumsuz etkiler yapmaktadır. Yasadışılığın istikrar kazandığı bu ortamda, yukarıda belirtilen sorunların aşılmasında ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?

Kente ve kentliye karşı işlenen suçların arttığı ve yasadışılığın yaygınlaştığı bu dönemde devlete olan inancı ve istikrarı nasıl sağlayacaksınız?

REFİK ARAS (İstanbul) – 20 dakikalık süre bitti.

BAŞKAN – Sayın Bakan...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Yazılı cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Süre doldu.

REFİK ARAS (İstanbul) – Sayın Başkan, süre bitti, 20 dakika doldu.

BAŞKAN – Bitiriyorum efendim... Biz oturuyoruz... Lütfen yani... Müsaade buyurun.

Arkadaşlarımız “bizim de sorularımız var” diyorlar, yardımcı olalım istiyoruz. Müsaade buyurun...

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – 20 dakika bitti efendim.

AHMET KABİL (Rize) – Böyle giderse, saat 03.00’te de bitmez Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yalçınbayır, sizin dört sorunuz daha var; onları, dosyasıyla, ilgili sayın bakana arz ediyorum.

Son soruyu okutacağım.

Sayın Demirci?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

Musa Demirci

Sıvas

Sorular:

1. Sıvas Doğanşar İlçesi yeni ilçe olmuştur. Bu ilçe ile Sıvas İli bağlantısı, bozuk ve stabilizedir. Bu yıl, yolun ıslahı ve asfaltlanması düşünülmekte midir?

2. Yine, yeni ilçe olan Altınyayla–Sıvas yolu, bu yıl, programa alınıp bitirilecek midir?

3. Şarkışla–Akçakışla yolunun yarım kalan asfaltı bu yıl bitirilebilecek midir?

4. Suşehri–Geminderesi yolu bitirilip Suşehri–Şerefiye yolu kalan asfaltı tamamlanacak mıdır?

5. Sıvas, Türkiye’nin, arazi olarak ikinci büyük vilayetidir. Bu konumuna göre, ödenek tefrik edilecek midir; yoksa, geçmişte olduğu gibi mi olacaktır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Zara–Geminderesi–Suşehri yoluna, bütçedeki ödeneğine ilaveten, Plan ve Bütçe Komisyonundan alınan ödenekle bir kat daha ilave yapılmıştır. Buradaki çalışma, geçen yıllara göre çok süratlenecektir. Önümüzdeki yıllarda bitirilmesine çalışılacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, sorularla ilgili süre tamamlanmıştır; soruları tartışmamız mümkün değildir.

HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Sayın Başkan, şu ana kadar okunan sorular, Refah Partili arkadaşlarımıza aitti. Bizden, tek Abdülbaki Gökçel’in sorusu okundu. Zannediyorum, o da, isminden dolayı. Bu bir tesadüf müdür Sayın Başkan?

BAŞKAN – Değerli kardeşim, sayın milletvekili, sorular, bana gelmiyor; sorular, Divan üyelerine de gelmiyor; Divana geliyor; geliş sırasına göre kaydediyorlar; Kanunlar ve Kararlar Dairesinde görevli arkadaşlarımız, numaralayıp, sıralayıp bana veriyorlar; ben de onu okuyorum değerli kardeşim. Ne yapabilirim, söyler misiniz bana?!.

HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Teşekkkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ne diyeyim!.. Sabır dilerim.

ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) – Tarafsızlığınızdan şüphe ediyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bana, Allah sabır versin; ne yapayım!..

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Bize sabır versin... Birbuçuk saati geçti.

BAŞKAN – Ben de sizinle beraber buradayım.

Sayın milletvekilleri, süratle, soru sahibi olan arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: Ersönmez Yarbay’ın 4 sorusu, Yakup Budak, Ömer Naimi Barım’ın 2 sorusu, Salih Katırcıoğlu’nun 2 sorusu, Ejder Arvas, Feti Görür’ün 2 sorusu, Olgun Akın’ın 4 sorusu, İsmail İlhan Sungur, Osman Hazer, Tevhid Karakaya’nın 2 sorusu, Memduh Büyükkılıç, Avni Doğan, Remzi Çetin’in 2 sorusu, Hayrettin Dilekcan, Nezir Aydın, Lütfü Esengün’ün 2 sorusu, Muhammet Polat’ın 2 sorusu, Aslan Polat, M. Ali Şahin, İsmail Coşar’ın 3 sorusu -sorularının biri Ulaştırma Bakanlığını ilgilendiriyor- M. Cihan Yazar, Atilla Mutman, Nezir Büyükcengiz, Hasan Gemici, Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Celal Topkan, Bekir Kumbul, Hasan Gülay, Mehmet Elkatmış’ın 3 sorusu, Yalçın Gürtaş, Fethullah Erbaş’ın 2 sorusu, Turan Alçelik, Sacit Günbay’ın 2 sorusu, Alaattin Aydın, Mehmet Aykaç’ın 3 sorusu, Yusuf Öztop, Fevzi Aytekin, Mustafa Köylü’nün 2 sorusu, Çetin Bilgir, Metin Perli, Naci Terzi, Erol Karan, Mahmut Erdir, Yılmaz Ateş’in 2 sorusu, Musa Uzunkaya, Abdulkadir Öncel, Temel Karamollaoğlu, Ertuğrul Yalçınbayır’ın 2 sorusu, Sait Açba, İsmail Özgün, Fethi Acar, Lütfi Doğan, Lütfi Yalman’ın 2 sorusu, Necati Albay.

Değerli milletvekilleri, bu İsimlerini okuduğum...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan, benim de bir sorum vardı?..

BAŞKAN – Efendim, olsa, burada olurdu. Grup görüşmelerinden sonra gelen soruları işleme koymadık. Sayın Korkutata, belki grup görüşmelerinden sonra geldiyse, o sebeple işleme koymamışızdır ve adalet yapmışızdır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, zaman gereği işleme tabi tutamadığımız sorular, ilgileri dolayısıyla, iki sayın bakana huzurunuzda takdim ediliyor.

Sayın milletvekilleri, onuncu turda yer alan bütçeler üzerindeki müzakereler ve soru işlemleri tamamlanmıştır. Şimdi, sırasıyla, onuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Birinci sırada, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin bölümlerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, bölümleri ayrı ayrı okutup oylayacağım; buyurun efendim.

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 5 755 989 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

111 Devlet Yapı İşleri 3 219 386 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

113 Doğal Afetlerin Zararlarını Önleme ve 409 865 000 000

Giderme Hizmetleri

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

114 Teknik Araştırma ve Uygulama Hizmetleri 325 160 000 000

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 9 765 006 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 150 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 19 625 406 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Bakanlığa bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Bölümlere geçilmesi kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) Karayolları Genel Müdürlüğü

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 21 870 150 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

111 Karayolları Plan, Proje ve Keşif Hizmetleri 462 500 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

112 Karayolları Yatırım Hizmetleri 30 751 100 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

113 Bakım ve İşletme Hizmetleri 2 905 850 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 275 000 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 2 083 400 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 58 348 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

(B) Cetvelini okutuyorum :

B – CETVELİ

Gelir

Türü Açıklama Lira

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 257 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 58 091 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 58 348 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

Sayın Milletvekilleri, Bayındırlık Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçelerinin bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olsun (Alkışlar)

Dışişleri Bakanlığı bütçesinin bölümlerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

D) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – Dışişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 2 390 437 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler

Kabul edilmiştir.

111 Dış Politikanın Yürütülmesi 3 099 902 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

112 Dış Temsil Görevlerinin Yürütülmesi 12 358 661 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 2 409 000 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 20 258 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri de kabul edilmiştir.

Her iki bakanlığın ve bağlı kuruluşların bütçelerinin hayırlı hizmetlere vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, saat 19.30’da bütçe görüşmelerine devam etmek üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.58

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.30

BAŞKAN: Başkanvekili H. Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER: Ali GÜNAYDIN (Konya), Salih KAPUSUZ (Kayseri)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) (Devam)

E) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. – Ulaştırma Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Telsiz Genel Müdürlüğü

1. – Telsiz Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

F) ORMAN BAKANLIĞI

1. – Orman Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Orman Genel Müdürlüğü

1. – Orman Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

BAŞKAN – Onbirinci turdaki görüşmelere başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Onbirinci turda, Ulaştırma Bakanlığı ve Orman Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır.

Bu turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Ayhan Fırat, Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Hayati Korkmaz, Bolu Milletvekili Sayın Mustafa Karslıoğlu; Refah Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Gürcan Dağdaş, Kütahya Milletvekili Sayın Metin Perli; Anavatan Partisi Grubu adına, Kars Milletvekili Sayın Selahattin Beyribey, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Doğan; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız, Kars Milletvekili Sayın Sabri Güner.

Şahısları adına; lehinde, Yozgat Milletvekili Abdullah Örnek; aleyhinde, Ağrı Milletvekili Ziyattin Tokar.

Sayın milletvekilleri, soru verme işlemini, gruplar adına konuşmalar tamamlandığında bitireceğiz. Soruların kısa, gerekçesiz yazılmasını özellikle rica ediyoruz.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ilk konuşmacı olarak Sayın Ayhan Fırat; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Fırat, süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz?

AYHAN FIRAT (Malatya) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

CHP GRUBU ADINA AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Bakanlık ve Bakanlığın bağlı ve ilgili kuruluşları mensupları; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Ekonominin, toplumsal gelişmenin, sosyal bütünleşme ve kalkınmanın en başta gelen itici gücü olan ulaştırma sektörü, deniz, hava ve kara ulaştırmasıyla haberleşme sektörlerini kapsar. 

Kara ulaştırmasını da iki başlık altında topluyoruz : Karayollarındaki ulaştırma ve demiryolları ulaştırması.

1983-1993 yılları arası yapılmış olan ulaştırma ana planında, yatırımların yüzde 46’sının karayollarına, yüzde 28’inin demiryollarına, yüzde 15’inin denizyollarına ve yüzde 9’unun da havayollarına yapılacağı planlanmıştır. Ancak, gelin görün ki, bilhassa otomotiv sanayi tarafından yapıldığını tahmin ettiğim bazı baskılar neticesi, karayolları taşımacılığı yatırımları, yüzde 46’dan yüzde 65’lere çıkmış, demiryolları yatırım hizmetleri payı yüzde 28,3’lerden yüzde 12’lere inmiştir.

Demiryolları ve denizyolları ulaştırması yatırımlarının hızla düşürülmesi, bu hizmet dallarında beklenen iyileşme ve atılımın gerçekleşmesini önlemiştir. Bugün, yılda takriben 1,5 milyar dolar navlun ücretini yabancı bayraklı gemilere veriyoruz. Ayrıca, karayollarında yolcu taşımacılığı 1990 yılında yüzde 94 iken, 1994’te yine yüzde 94’te kalmış; fakat, demiryollarında, 1990’da yüzde 5 olan yolcu taşıma yüzdesi, 1994 yılında yüzde 4’e düşmüştür. Ayrıca, yük taşımada, karayollarında ton/kilometre olarak 60 milyar ton yük taşınırken, 1994’te, bu, 95 milyar tona çıkmış, demiryollarında 8 milyar ton yük taşınırken, 1994’te 8,3 milyar ton olmuştur. Karayollarının yük taşımadaki oranı yüzde 88’den yüzde 92’ye çıkmış, demiryollarındaki yük taşıma oranı da yüzde 11’den 8’lere düşmüştür. Daha önce, genelde demiryoluyla taşınan cevher ve pancar ürünleri de artık karayoluyla taşınır hale gelmiştir.

Verilen izahatlardan da anlaşılacağı üzere, son yıllarda, trafiğin çok büyük bir kısmı, hele hele yük taşımacılığında, neredeyse yüzde 92’si karayollarından geçmektedir. Çok sayıdaki ağır vasıtanın yüklü olarak hızla seyretmesi, gerek normal karayollarında gerek otoyollarda büyük hasara sebep olmaktadır. Ayrıca, trafiğin yoğunluğu neticesi, kazaların boyutları hayret edilecek şekilde büyümüştür. Her yıl binlerce insanımız hayatını kaybetmekte, onbinlercesi yaralanmakta veya sakat kalmakta, milyarlarca liralık da maddî kayıp olmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; demiryollarındaki durum ise şöyledir: Dünyada demiryolu işletmeciliği 1835 yılında başlamıştır; Türkiye’ye ilk defa 1856’da Aydın-İzmir demiryoluyla girmiştir. İstanbul demiryolu 1890’da Fransızlar tarafından yapılmaya başlanmıştır. 1930 yıllarından sonra karayollarında hızlı bir gelişme başlamış, bu, 1973’lere kadar sürmüştür; ancak, 1973’ten sonra, dünyada, tekrar, demiryollarına hızlı bir dönüş başlamıştır; çünkü, o yıllarda petrol fiyatlarındaki hızlı yükseliş, daha ekonomik olan demiryollarında teknolojideki değişiklikler, hızın da artması neticesini getirmiştir. Mukayeseli olarak söyleyebiliriz ki, Türkiye 779 bin kilometrekare, 8 430 kilometre demiryolu vardır; Türkiye’nin üçte birinden daha küçük olan İngiltere’de -244 bin kilometrekare- 16 500 kilometre demiryolu vardır; Almanya 356 bin kilometrekaredir, 40 bin kilometrekare -Türkiye’nin beş misli- demiryolu vardır. Yukarıdan da görüleceği üzere, Avrupa ülkeleri hızla demiryolu yapımını sürdürürken, bizde, son kırk, kırkbeş senede neredeyse hiç demiryolu yapılmamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ayrıca, Avrupa ülkeleri mevcut demiryollarının teknolojisini yenileyip hızlı trene geçtiler; Paris-Londra arasını üç saatte gidebiliyorlar. Almanya’da 200 kilometre sürat yapan trenler varken, bir ay önce, 300 kilometrenin üzerinde sürat yapan trenler servise girmiştir. Ülkemizde, 1976’da ihalesi yapılan Ankara-İstanbul çift hatlı hızlı tren projesi -yirmi senede ancak yüzde 10’u bitmiş- karınca adımıyla ilerleyen bir projedir. Bu proje, ya durdurulmalıdır ya yapılmalıdır; eğer yapılırsa, İstanbul-Ankara arası iki saat, ikibuçuk saate inecektir ve 167 çift tren geçecektir. Ayrıca, tüm Türkiye’de mevcut demiryolları, belli bir program dahilinde kısım kısım ele alınmak ve yeni teknolojiler tatbik edilerek, gerek güven gerekse sürat yönünden daha ileri bir duruma getirilmelidir. İşte o zaman -yılda 25 trilyon; bu, geçen senenin zararıdır özkaynak- yabancı kaynak dengesi de kurulduğu takdirde, Devlet Demiryolları zarardan kurtulur.

Bir de, İstanbul Boğazını geçiş meselesi vardır. Bunun için de, Gebze-Halkalı arasında üçüncü bir demiryolu hattı ilavesi ile -iyi bir sinyalizasyonla, Boğazın altında yapılacak bir tüp geçit ve bunun için 750 milyon dolar, sinyalizasyon ve üçüncü hat için de 600 milyon dolar sarfıyla- 1,4 milyar dolara tek taraflı olarak, 70 bin kişinin, toplutaşımacılıkla, İstanbul’da, bir yönden bir yöne taşınması mümkün olacaktır. İstanbul’da, gittikçe artan trafiği, ancak, bu şekilde, toplutaşımayla çözmek mümkündür; bunu da, bir öneri olarak Bakanlığa sunuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; demokrasimizin hızla yaygınlaşmasına ve bireylerin özgürlüklerinin kazanılmasına büyük oranda yardımcı olan, tüketiciyi, üreticiyi, pazarlamacıyı yakından ilgilendiren, savunmasıyla, sanayisiyle, tarımıyla, tüm ülkenin hızla çağı yakalamasına etken olan ve haklı takdir kazanan, en başta gelen kuruluşların içerisinde, kolaylıkla PTT’yi söyleyebiliyoruz. Kısa bir süre önce, bu Genel Müdürlüğümüz ve bağlı kuruluşlarında değişiklikler olmuştur. PTT ikiye ayrılmıştır; birisi Posta İşletmeleri Genel Müdürlüğü, diğeri Türk Telekom A.Ş. Genel Müdürlüğü ismini almıştır. Bu kuruluşumuza bağlı bir, Teletaş Ar-Ge Laboratuvarı vardı; 1987 yılında özelleştirilmiş ve bilahara, bir yabancı ülkenin malı durumuna gelmiştir. O yabancı ülke de, burada çalışan kıymetli elemanları, tüm bilgileri alıp memleketlerine götürmüşlerdir. Teletaş’ın nüvesi 1958 yılında, Ankara’da bir odada kurulmuştur. PTT mühendis ve teknik elemanlarının gayret ve becerisiyle İstanbul’a taşınan bu Ar-Ge -yani, bir laboratuvar- büyük bir merkez haline gelmişti; otuzbeş kırk senenin mahsulü, bugün, ülkemizden bir başka ülkeye taşınmış durumdadır.

BAŞKAN – Sayın Fırat, son dakikanın içerisindeniz...

AYHAN FIRAT (Devamla) – Muhterem arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonunda da bazı arkadaşlarımız, PTT’deki gelişmeleri, zaman zaman, “1983 yılından sonra PTT’deki gelişmeler” olarak nitelediler; bu, öyle değildir; bu, PTT’de çalışan binlerce, yüzbinlerce insanı üzmektedir. PTT, Van’ı İstanbul’a; Kars’ı Erzurum’a, İzmir’i, Trabzon’a; Trabzon’u Van’a; Samsun’u Adana’ya; İstanbul’u İzmir’e, Muğla’ya ve Antalya’ya bağlayan kramportör sistemlerini, radyolink sistemlerini, yine, İstanbul’u, Edirne’yi Almanya’ya; İzmir’i, Atina ve Roma’ya; Ankara’yı Karaçi’ye ve ayrıca, Türkiye’yi Antalya üzerinden derin denizaltı kablosuyla Katania’ya ve dünyaya bağlayan bu projelerin hepsi 1980’den önce bitirilmiş ve servise verilmiştir. Tabiî, PTT, bu hızıyla devam etmiştir; gelen genç arkadaşlarımız, görevi alan arkadaşlarımız, aynı hızla PTT’yi devam ettirmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Fırat, ek süreniz yalnızca bir dakikadır; buyurun efendim.

AYHAN FIRAT (Devamla) – PTT’nin özelleştirilmesini anlamak mümkün değildir. Yılda 250 trilyon geliri olan bir müesseseyi özelleştirmek hakikaten son derece yanlıştır, onu söylüyorum.

1996 konsolide devlet bütçesi, 65 milyon nüfuslu Türkiye Cumhuriyetine dar gelmektedir. Sağ iktidarlar, yalnız, zamla bütçeyi büyütmeyi düşünmekte, yeni ve reform niteliğinde tedbirlere başvurmaya cesaret edememektedirler. Bu bütçelerle, ne köylünün tarlasına beklediği su gider ne köy yolları çamurdan kurtulur ne enerji darboğazı aşılır ne de ulaştırma hizmetleri beklenen ve özlenen seviyeye gelir.

Ben, yine de, bütçelerinin Ulaştırma Bakanlığına ve ülkeye hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise ve beni dinleyen vatandaşlarıma en derin saygı ve hürmetlerimi sunarım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Fırat.

Sayın Nezir Büyükcengiz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1996 malî yılı Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Sözlerimin başında, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini, televizyonları başında bizi izleyen sevgili yurttaşlarımızı, Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Orman Bakanlığı, ülkemizin en önemli ve çok yaygın hizmet alanı bulunan birkaç bakanlıktan birisidir. Önemi, her nedense, yıllardır gözardı edilen bu Bakanlığımızın, bütçe ödeneklerinin katrilyonlara ulaştığı günümüzde, payına 6,5 trilyon lira düşmesi, geçtiğimiz yıllara göre fazla bir değişiklik olmadığını ifade eder ki, bu da, Orman Bakanlığının öneminin, yine gözardı edildiğini gösteren düşündürücü bir olgudur. Üzülerek söylüyorum ki, Orman Bakanlığına ayrılan ödenekle, Bakanlık, ne tasarladığı hizmetleri gerçekleştirebilecek ne de orman köylülerinin beklentileri karşılanabilecektir.

Ormanların korunmasını, geliştirilmesini, orman köylülerinin kalkındırılmasını, orman ürünleri sanayiinin geliştirilmesini amaçlayan Orman Bakanlığının, çok ağır olan görevi, kendisine ayrılan ödenekle daha da zorlaşmıştır. “Vergi alma borç al, yatırım yapma borç öde” bütçesi diye adlandırdığımız, genel bütçenin bir parçası olan Orman Bakanlığının bu bütçesiyle, bütçe hedeflerinde gösterilen erozyon kontrol, mera ıslahı, fidan üretimi, tohum üretimi, orman içi yol yapımı, orman gençleştirme işleri ve ormanlarımızın kadastro çalışmalarının yürütülmesi olanaksızdır. Bütçenin yüzde 45’i carî harcamalara, yüzde 33’ü ormancılık hizmeti ve yatırımlara, yüzde 16’sı transfer harcamalarına ayrılmıştır. Yatırımlara ayrılan yüzde 33’lük payla, Bakanlıktan beklenen hizmet ve yatırımların, on yıllar boyunca gerçekleştirilemeyeceği açıktır. Ayrıca, bütçenin, yüzde 16’lık gibi önemli bir bölümünün -960 milyar Türk Lirası- fonlara transfer edilerek denetim dışına çıkarılması kaygı verici bir durumdur. Umarım ki, bu 960 milyar Türk Lirası, Sayın Bakanımız tarafından yerli yerince harcansın.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’deki ormancılığın, gelişmiş ülkelerdeki ormancılıktan çok farklı yönleri bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerde orman içinde yaşayan halk yoktur. Oysa ülkemizde, orman köylüsünün nüfusu 12 milyona ulaşmıştır ve bu insanlar, ulusal gelirden en az pay alan kesimdir. 12 milyon orman köylümüzün, ormanlarımıza zarar vermeden, refah ve mutluluğa ulaştırılması zorunluluğu vardır. Orman içi ve kıyısında yaşayan köylülerimiz, zor koşullarda ve perişan halde yaşamaktadırlar. Eğer ormanlar tahrip ediliyor ve yok oluyorsa, bunun altında perişanlık, sahipsizlik ve ilgisizlik yatmaktadır; bunu düzeltmenin yolu, orman köylüsünün durumunu iyileştirmekten geçer. Bu cümleden olarak, Orman Kanununun ilgili hükümleri uyarınca, devlet ormanlarında kesme, toplama, taşıma, imal gibi orman işleri, öncelikle işyeri civarındaki köylülere gördürülmektedir. Bu tür işler, birim fiyat -eski deyimiyle vahidi fiyat- usulüyle yapılmaktadır. Bu yöntemle çalışan yaklaşık, 500 bin kişi ve baklamakla yükümlü olduklarıyla birlikte yaklaşık 3 milyon insanımızın, çok zor koşullarda çalışıp, üretime katkıda bulunmalarına karşın, ne yazık ki, hiçbir sosyal güvenceleri yoktur.

21 inci Yüzyılın eşiğinde, Gümrük Birliğine girdiğimiz, Avrupa ve dünya ile entegre olmaya çalıştığımız bugünlerde, devletin kendi işinde çalışan işçileri sigortasız çalıştırması, akıl almaz bir davranıştır. Ormancılığımızın en büyük yükünü taşıyan bu insanlarımızın, en kısa sürede, Orman Bakanlığımızla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın, aralarında anlaşmak suretiyle, iş kazaları ve meslek hastalıkları sigortası, hastalık sigortası, analık sigortası, malullük sigortası, yaşlılık sigortası, ölüm sigortası gibi sosyal güvencelere, zaman yitirmeksizin kavuşturulması zorunludur.

Sayın milletvekilleri; ulusal varlıklarımız ve doğal kaynaklarımız arasında, ormanlarımız çok önemli bir yere sahiptir; bunlar aynı zamanda, doğanın denge unsuru ve ülkemizin gelir elde ettiği varlıklardır. Ancak ne hazindir ki, 1950 ile 1991 yılları arasında, genel orman miktarında 26 milyon dekar azalma olmuştur. Azalma nedenleri, yüzde 56 yasal düzenlemeler, yüzde 27,2 yangınlar, yüzde 7 tarla açma, yüzde 8,8 başarısız ormancılık çalışmaları, yüzde 1 yerleşme olarak tanımlanıyor; yani ormanlarımızın büyük bir bölümü, yasal düzenlemeler nedeniyle, bugüne kadar azaltılmıştır.

Ormanlarımızın muhafazası için, orman tanımında sık sık değişiklik yapılmakta, yeni yasal düzenlemeler getirilmektedir. Orman alanlarının yüzde 84’ü makiliktir. Her yeni düzenlemeyle, makiliklerin bir bölümü kapsam dışı bırakılmakta, bu uygulamayla ormansızlaşma körüklenip hiçbir yarar sağlanamamaktadır. Bu nedenlerle, makiliklerin kesinlikle kapsam dışına çıkarılmaması zorunluluğu vardır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz tarımının gelişmesinin sigortası olan erozyonu önleme çalışmalarına mutlaka hız kazandırılmalıdır. Yılda 500 milyon ton toprağımızın taşındığı ülkemizde, erozyonla birlikte 30 milyon ton doğal gübre yok olmaktadır. Sunî gübreye ödenen miktarın 45 trilyon lira olduğu düşünüldüğünde, erozyon sonucu trilyonlarca gübrenin sulara karıştığını görmekteyiz. Bu nedenle, erozyonla mücadele, ulusal bir görev anlayışıyla, tüm kamu kurumlarıyla ortaklaşa, birlikte yürütülmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ormanlarımızın kadastro çalışmaları da pek iç açıcı değil. 13,3 milyon hektar tescile hazır hale getirilmiş, 5,4 milyon hektar tapuya tescil ettirilmiş, geriye kalan 8,5 milyon hektar orman alanı tescil dışıdır. Ormanlarımızın tapu tescilindeki gecikmeler, işgal ve yağmalamaya veya çeşitli yollardan kişilerin haksız iktisabına yol açmaktadır. Kadastro hizmetlerinin hızla tamamlanması zorunludur; aksi halde, işgal ve yağmalama, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sürüp gidecektir.

Değerli arkadaşlarım, hizmetlerin yürütülmesinde bütçe ödenekleri çok önemli; ancak, tek başına sorunun çözümünü oluşturmuyor. Zaten, bütçelerinin görüşülmesi esnasında, sayın bakanlarımızın hepsi ödenek yetersizliğinden yakınarak, 1996 yılında çok fazla bir şey yapamayacaklarını ifade ettiler. Sorunlara yaklaşımımızdaki içtenlik, sorunların çözümüne getirdiğimiz çağdaş ve bilimsel yaklaşımlar da önem taşımaktadır. Ormanlarımızın ilgisiz kişi ve kuruluşlar -vakıflar, maden ocakları ve beş yıldızlı beton yığınları- tarafından yağma alanları haline getirilmelerini görmezlikten gelemeyiz.

Sayın milletvekilleri, orman eşittir hayat eşittir yaşam eşittir zenginliktir. Orman sayesinde havayı, suyu, toprağı insan sağlığına uygun bir şekilde kullanabilir, hem insanların hem de ekonominin hizmetine sunabilir, doğal çevremizi de en güzel şekilde koruyabiliriz.

BAŞKAN – Sayın Büyükcengiz, son 2 dakikanız kaldı.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) – Böylece, ekolojik denge kendiliğinden oluşur; bu bağlamda, orman olan yerde, erozyon önlenir, tarım faaliyetleri daha çok kazanç getirir; hayvancılık gelişir, yeraltı ve yerüstü sularımız zenginleşir, insanlarımız daha sağlıklı yaşar. Bu kadar zenginlik veren ve değerli olan ormanlarımızı en akıllı bir şekilde korumak, daha da fazlalaştırmak için, çocuklarımıza ağaç sevgisini aşılamalıyız; yani, eğitimde, ormancılık derslerine ağırlık vermeliyiz.

Sayın milletvekilleri, çevre sorunu, tüm ülkelerde, konunun bilincinde olan kimseler için birinci derecede önem taşımaktadır. Çevre sorunun en önemli unsurlarından birisi de ormanlardır. Gelişmiş ve daha fazla şeyler verebilen, sosyal adaletin sağlandığı, demokratik ve laik bir toplumsal yapıda, yaşama özlemimiz, ancak, temiz bir çevre anlayışıyla süslendiği zaman bir anlam ifade edecektir.

İnsanı ve emeği en yüce değer olarak algılayan Cumhuriyet Halk Partisi, insanı, temiz bir çevreyle bütünleştirmektedir. Orman politikasını, sadece çevre düzenlemesi olarak almıyoruz; bunun yanında, sanayimize gerekli hammaddeyi sağlayan ve tarımımızın sigortası olan varlıklar olarak algılıyoruz. Ormanlarımıza hak ettiği önemi vermeliyiz; ormanlarımıza gerekli önemi vermek, vatanını, milletini seven her kişinin boynunun borcudur.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ağaçlandırmayı, ulusal amaçlarımızdan biri olarak ele almaktayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; on yıllardır, ekonomiyi biz biliriz diyerek ülkeyi yöneten sağ iktidarlar, nasıl ki, ekonomiyi enflasyon batağına gömerek çıkmaza soktularsa, ormancılığımızı, ormanlarımızı da uçurumun kenarına getirmişlerdir.

Dileğimiz ve özlemimiz, ormanlarımızın ve ormancılığımızın, bir an önce gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşmasıdır; ancak, bugünkü hantal yapıyla ulaşması çok güç.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Büyükcengiz, ek süreniz 1 dakikadır.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) – Ormancılığımızda da yeniden yapılanma, reform şart.

Bütçenin tümüne olduğu gibi, Orman Bakanlığı bütçesine de güven duymuyoruz. Günü kurtarmak için hazırlanan bu bütçenin, hayalî bir bütçe olduğu görülüyor. Yine de, Orman Bakanlığı bütçesinin, ülkemize, ulusumuza, orman çalışanları ve orman köylülerimize hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Büyükcengiz.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hayati Korkmaz.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HAYATİ KORKMAZ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, sizleri, şahsım ve Grubum adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ulaşım sektörü, ekonomik sistemin temel unsurlarından biridir. Sosyal bütünleşmenin ve ekonomik kalkınmanın en büyük itici gücü ve aracıdır. Ülkemizin, Avrupa ve dünyayla entegrasyonu açısından da önem taşıyan ulaşım sektörü, kara, deniz, hava, demiryolu ve boru hatları olmak üzere, beş alan üzerine oturmuştur. Bu alanların, maliyet, güvenlik, zaman ve elverişlilik etkenlerine göre optimize edilmesi gerekmektedir.

1983-1993 yılları arasındaki ulaştırma ana planında, bu beş alanda yapılacak yatırımlarda karayolu taşımacılığı ağırlıklı olarak planlanmış ve bu on yıllık dönemde, toplam yatırımlardan, karayolu taşımacılığının yüzde 46, denizyolu taşımacılığının yüzde 15, demiryolu taşımacılığının yüzde 28,3 ve havayolu taşımacılığının yüzde 9,2 oranında pay alması öngörülmüştür; ancak, uygulama sonuçları, hiç de planlandığı gibi olmamıştır. Bu dönemde yapılan harcamaların yüzde 65’i karayollarında kullanılırken, denizyollarında yüzde 5, demiryollarında ise yüzde 12 dolayında harcama yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da karayolu yatırımlarının büyük payı sürmektedir. Artış oranı olarak değerlendirdiğimizde, demiryolu ve denizyolu yatırımlarında daha büyük artış görülmektedir. Planlamayı olumlu bulmakla birlikte, daha önceki kalkınma planlarının uygulamada gösterdiği sapmaları göz önüne aldığımızda, uygulamaya olan kuşkularımızı dile getirmekte yarar görmekteyiz.

Bizce, planlamada sapmaya neden olan etkenlerin bir kısmı şunlardır: Ulaştırma Bakanlığının örgüt şemasını incelediğimizde, 5 alandan yalnızca demiryolu ve havayolu taşımacılığının Ulaştırma Bakanlığında olduğunu görmekteyiz. Karayolları, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına; Denizyolları, Başbakanlığa; boru hatları ise, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlıdır. Biz, böyle bir devlet yapılanmasının yanlış olduğu, devletin ulaştırma politikasının bir bütün olarak ele alınıp, bir bütün olarak yürütülmesinin doğru olacağı görüşündeyiz. Özellikle, Karayollarının, Ulaştırma Bakanlığına bağlanması büyük önem taşımaktadır.

Bazı işlevlerin değişik birimlerce yürütülmesinde bir sakınca bulunmadığını savunmak, dünyanın kabul ettiği ve uyguladığı yalın yönetim ve üretim tekniklerini yadsımaktan başka bir anlamı yoktur. Ülkemizde, demiryolları, yıllardır ihmal edilmiş durumdadır. Bunun sonucunda, şu an, birçok önemli merkeze demiryolu bağlantısı kurulamamıştır. Bu nedenle, ülke çapında yaygın hizmet ağına sahip karayolu taşımacılığı öne çıkmıştır. Bu konuda verilebilecek en çarpıcı örnek, ülke ekonomisine sağladığı önemli katkı, gelişmişliği ve büyüklüğüyle ilk 5 içinde yer alan Bursa İlinin demiryolu bağlantısının olmaması, var olan havaalanı ve limanlarının yetersizliğidir.

Kara taşıma araçlarının, müsaade edilen yük ağırlıklarının Avrupa standartlarına göre fazla olması, karayollarımızın çok kısa sürede yıpranmasına yol açmaktadır. Böylece, ulaşım için ayrılan kaynaklarımızın çoğu, yol onarımına gitmekte, yıpranan yollar ve aşırı yüklemeden dolayı trafik akımı yavaşlamakta, beraberinde trafik kazaları meydana gelmekte ve araçların ekonomik ömrü azalmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda açıklamaya çalıştığımız olumsuzluklara karşın, gümrük birliği sürecinde, dünyayla yapacağımız ticarette dengeleri lehimize çevirebilmek için, ulaştırma politikalarımızı yeniden gözden geçirmemiz ve uzun dönemli stratejilerimizi buna göre hazırlamamız gerekir.

Mevcut durumu dikkate alarak, değişik ulaşım sektörleri için, bazı öneri ve yaklaşımlarımızı sunmak istiyoruz. Karayollarıyla ilgili yatırımlar, var olan kapasite kullanımı nedeniyle, sürdürülmek zorundadır; ancak, diğer ulaşım sektörlerinin gelişmesiyle, karayollarımızın yükü azalacak ve ek kapasite yaratılmış olacaktır. Karayollarına gösterilen bu ayrıcalığın yanlış olduğu görülerek, bu yaklaşımdan uzun vadede vazgeçilmelidir.

Ülkemizin üç yanının denizlerle çevrili olması, denizyolu gibi, maliyeti çok daha ucuz bir taşımacılığın yaygın bir biçimde kullanılması için bir avantajdır. Biz, elimizde olan bu imkânı, ulaştırma ve taşımacılık açısından en etkin ve verimli bir şekilde değerlendirmeliyiz. Uluslararası ticaretimizin yaklaşık yüzde 85’inin denizyoluyla yapılması nedeniyle, önümüzdeki yıllarda, yaşlanan deniz ticaret filomuzu uygun bir biçimde yenilemeli, liman kapasitelerimizi artırmalı ve yeni limanların yapılmasını teşvik etmeliyiz.

Demiryollarının durumuyla ilgili olarak yıllardır konuşulmakta; ancak, somut hiçbir gelişme sağlanamamaktadır. Son dönemde, dünyada ve özellikle Avrupa’da, yeni, yüksek hızlı demiryolu hatlarının yapımı ve işletimi konusunda önemli gelişmeler sağlanmıştır. Bu nedenle, öncelikle, var olan kapasitenin daha etkin ve verimli kullanılması için, planlanan yatırımlar gerçekleştirilerek, bu sektör, verimli duruma getirilmeli ve verimli çalışacak sistemin ülke düzeyinde yaygınlaştırılması için girişimler hızlandırılmalıdır; çünkü, gelecekte gereksinim duyulan kara ve 600 kilometre mesafeye varan havayolunun ucuz alternatifi olabilecek bir ekonomik ulaşım sistemi, ancak demiryolu ulaşımının geliştirilmesiyle sağlanabilir.

Diğer yandan, yerel yönetimlerin büyük çoğunluğunda toplutaşımacılık sorunlarına çözüm için, raylı taşımacılık projeleri üzerinde çalışmalar sürdürülmektedir. Ülkemizin kaynaklarını verimli kullanmak, hızlı servis, yedek parça hizmeti ve ileriki aşamalarda, bu hizmeti Türkî cumhuriyetlere sunarak, istihdam yaratmak için, yerli üreticilere fırsat tanınması büyük önem taşımaktadır.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, son 2 dakikanız.

HAYATİ KORKMAZ (Devamla) – Özellikle, TUVASAŞ ve TÜLOMSAŞ gibi kuruluşlar, raylı taşımacılık konusunda kırk yıllık bir bilgi ve deneyime sahiptirler. Bakanlığın, raylı taşımacılığa yönelen tüm belediyelerin çalışmalarında eşgüdüm sağlaması gerektiği inancındayız ve bunun, en kısa sürede gerçekleştirilmesini diliyoruz.

Bu anlamda, Ulaştırma Bakanlığının bütçesini değerlendirdiğimizde, yüzde 75’inin yatırım bütçesi olması çok olumludur; ancak, bunun 140 milyon dolara karşılık gelen bir değer olduğu ve önümüzdeki yıllarda ticaret hacmimizin 100 milyar doları aşmasının hedeflendiği düşünülürse, bu payın ne denli yetersiz olduğunu görebiliriz. Dileğimiz, önümüzdeki yıl için, Bakanlık bütçesinde, bu gereksinimlere göre yanıt verebilecek yatırımların öngörülmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının temel işlevlerinden biri de, haberleşme hizmetleridir. Bugün, Bakanlığın telekomünikasyon hizmetlerini, anonim şirket şekline dönüştürülen Türk Telekom AŞ üstlenmiştir. Türk Telekom AŞ, övünmekte haklı olduğumuz kurumlarımızdan biridir. Bu Kurum, çağdaş teknolojiye sahip, yatırım darboğazını aşmış, hem finansman hem de teknik açıdan yabancı teknoloji ve kaynağa gereksinme duymayan bir yapıdadır; en kârlı çalışan kuruluşlarımızdan biri olup, yıllık kârı yaklaşık 150 trilyonu bulmaktadır.

Türk Telekom AŞ, özelleştirilmek istenen kurumlarımızdan biridir. Özelleştirmenin gerekçeleri olarak, bazı kurumların eski teknolojiye sahip olması, bazılarının zarar ediyor olması, bazılarının ise verimsiz çalışması öne sürülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, eksüreniz 1 dakikadır.

HAYATİ KORKMAZ (Devamla) – Bunların hiçbiri, Türk Telekom AŞ için öne sürülememekte ve geriye bir tek neden kalmaktadır. Bu da, gelir elde etmek ve bu geliri de bütçeye bir şekilde yamamaya çalışmaktır. Yalnızca bu amaçlar için özelleştirme yapılacaksa, özelleştirmenin, Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi, Türk Devletinin bağımsızlığını zedeleyecek boyutlara varmaması gerekir. Eğer gelire gereksinim varsa, bu şirket paylarının belirli oranının, borsalarda ya da yabancı borsalarda satılmasıyla sağlanabilir. Blok satış yöntemiyle yapılacak satışların karşısındayız.

Değerli milletvekilleri, 21 inci Yüzyılın, bilgi ve iletişim çağı olduğunu hatırlayarak, ülkemizin, gelecekte gereksinimi olacak bilgi iletişim ağını kurmayı ve böylelikle, çağdaş dünya ağı içinde yerimizi almayı hedeflemeliyiz. Bu konudaki araştırma ve geliştirme çalışmaları, ülkemizin stratejik öneme sahip bir konusudur. Bu nedenle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, teşekkür ediyorum; süreniz doldu.

HAYATİ KORKMAZ (Devamla) – Sözlerime son verirken, Ulaştırma Bakanlığının, 1996 Malî Yılı Bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Sayın Mustafa Karslıoğlu; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Bakanlığı 1996 yılı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, ülkemiz, orman varlıkları bakımından fakir bir ülkedir. Yurdumuzun orman alanı 20,2 milyon hektar alandır. Bunun yüzde 56’sını teşkil eden 11,3 milyon hektarı bozuk ve verimsiz durumdadır; sadece yüzde 44’ü, yani, 8,7 milyon hektarı normal orman alanıdır. Orman ürünlerinin yüzde 15’inin üretildiği, topraklarının yüzde 60’ ının ormanla kaplı olduğu Bolu İlinin milletvekiliyim; yani, orman sorunlarının yoğun olduğu bir bölgeden geliyorum. Onun için, orman ve orman sorunlarını çok iyi biliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanların korunması, devamlılığının sağlanması, geliştirilmesi ve genişletilmesi; devlet ormanlarının, ülkemiz orman ihtiyacının temin ve gerektiğinde ihraç maksadıyla, sosyal, ekonomik ve teknik icatlara göre yönetilmesi ve işletilmesi, Orman Genel Müdürlüğünün genel işlevidir. Ayrıca, devlet ormanlarımızın sınırlarının belirlenmesi amacıyla, orman kadastro sınırlandırma çalışmaları yapılması, tespiti, takibi ve ayrıca, ormancılık hizmetinin yürütülmesi, yine bu Kurumun yerine getirmesi gereken görevlerdendir. Ancak, bu Bakanlığın görev alanları sorunlarla doludur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 18 bine yakın orman köyü vardır. 10 milyonu aşkın yurttaşımız da orman köylüsü olarak yaşamını sürdürmektedir; ekonomik durumları oldukça bozuktur; gelir dağılımı bakımından en alt düzeyde yer almaktadırlar. Bu insanlar, geçim zorluğu nedeniyle, kitleler halinde, büyük şehirlere göç ederek, oralarda, daha ağır şartlarda yaşamlarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar; ayrıca, büyük şehirlere de olumsuz katkıda bulunmaktadırlar.

Orman köylülerinin durumu yeniden ele alınarak, yaşam standartlarının yükseltilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Örneğin, Or-Köy kredileri, yöre koşullarına uygun şekilde verilmelidir. Bölgenin özelliklerine göre, hayvancılık, arıcılık veya orada yetişen tarım ürünleri ucuz krediyle desteklenmeli, orman köylülerinin ulaşım sorunları halledilmelidir. Bildiğiniz gibi, orman köylerinin birçoğunun ulaşımı, orman yollarıyla yapılmaktadır. Orman köylerinde kooperatifler güçlü bir hale getirilmeli; böylece, orman köylüleri, örgütlü bir toplum haline dönüştürülmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer sorun da erozyondur. Erozyon, ormanların; yani, bitki örtüsünün tahrip edilmesi sonucu ortaya çıkan bir olgudur. Ülkemiz, dağlık ve engebeli arazi yapısı ve kolay ayrışabilen ana kayasıyla dünyanın erozyona karşı en hassas bölgesinde yer almaktadır. Hassasiyetle korunması gereken ormanların ve bitki örtüsünün aşırı ve bilinçsiz bir şekilde tahrip edilmesi, ülkemizi, erozyon felaketiyle karşı karşıya bırakmıştır. Yurdumuzun en verimli topraklarından 500 milyon ton, her yıl, denizlere, göllere ve barajlara taşınmaktadır. Birim alanda taşınan toprak miktarı Avrupa’dan 17 kat, Kuzey Amerika’dan 6 kat daha fazladır. Her ne kadar bu yönde, yani, erozyonun önlenmesi için ciddî çalışmalar yapılıyorsa da, erozyon hızla devam etmektedir.

Üzülerek belirtmek isterim ki, ülkemiz, çölleşmeye doğru gitmektedir. Bu yönde halkımızı eğitmemiz gerekmektedir. Bu konuda ciddî önlem almamız kaçınılmaz hale gelmiştir. Ayrıca, gönüllü kuruluşlarla daha sıkı ve etkili işbirliği sağlanmalıdır. Son zamanlarda, başta TEMA Vakfı olmak üzere birçok gönüllü kuruluş, erozyona karşı çok yoğun bir çaba ve emek sarf etmektedirler; onu da, büyük bir mutlulukla belirtmek isterim. En başta, ağaçlandırabilecek her alan, hızla ağaçlandırılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunun yanında, uzun yıllardan beri yürütülen kadastro çalışmalarına rağmen, orman alanlarımızın ancak yüzde 66’sının kadastrosu yapılmış, yüzde 34’ünün kadastrosu yapılamamıştır. Bu durum, orman köylülerimiz için belirsiz bir ortam doğurmakta; ayrıca, orman alanlarının sağlıklı bir şekilde korunmasını engellemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz orman bakımından fakir bir ülkedir. Orman alanlarının artırılması, birçok nedenle kaçınılmaz hale gelmiştir.

Ormanların faydaları çok yönlüdür. Kamuoyunda, ormanların, sadece orman ürünleri üretim fonksiyonu bilinmekte ve ormanlara, sadece, orman ürünleri üretim kaynağı olarak bakılmaktadır. Bu bakış, hem yanlış hem de tehlikelidir. Ormanların toprağı ve çevreyi koruma fonksiyonu, üretim fonksiyonundan çok daha önemlidir. Ormanın, toprağı ve çevreyi koruyarak sağladığı fayda, maddî olarak ölçülemez. Ormanlar sellerin ve çığların oluşmasını, yağmur ve rüzgarın toprağı aşındırıp taşımasını önlemektedir. Bu bakımdan, ormanlar, yerleşim yerlerinin, tarım alanlarının, baraj ve göllerin bir çeşit sigortasıdır. Bu konuları da gözönüne alarak, Orman Genel Müdürlüğünün, kamuoyunu daha etkili bir şekilde bilinçlendirmesi, en başta gelen görevlerinden biridir.

Bugün, dünyada, çabuk yetişen ağaç türlerine büyük çapta bir kayış vardır. Bu yönde, yurdumuzda da birçok önemli çalışma yapılmıştır; fakat, yeterli değildir. Gerek odun olarak gerekse orman ürünü olarak kullanılan ağaç türlerinin yetiştirilmesinin desteklenmesi, kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu yönde gerekli teknik çalışmalar yapılarak, hangi ağaç türü nerede yetişiyorsa orada yetiştirmek gerekmektedir. Ülkemizde, özellikle kavakçılık, yaygın bir hale gelmiştir. Bu, olumlu bir gelişmedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman köylüsü gibi orman işçisinin de çok sorunları bulunmaktadır. Bu işçilerin ve geçici işçilerin sorunları, çözülmelidir. Geçici işçi tespitinde, tarafsızlık ilkesi korunmalı, objektiflik ilkeler gözönünde tutulmalıdır. Orman işçisinin ücretleri, orman ürünlerinin üretimindeki günün koşullarına göre ve enflasyon gözönüne alınarak tespit edilmelidir; hak ettikleri ücretler peşin ödenmelidir; çünkü orman köylüleri, orman üretiminde çalışırken bir girdileri vardır; zamanla, ödenen ücretler, enflasyonun gerisinde kalmaktadır. ORÜS’teki özelleştirme, yeniden gözden geçirilmelidir; çünkü, kurumlar, sadece arsalarının birim fiyatının altında satılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğü, orman yangınlarında, zararlı böceklerle mücadelede ve orman kaçakçılığında daha etkin ve teknik gelişmeleri sağlamak zorundadır; çünkü, orman yangınları, her sene, özellikle turistik yörelerimizde, yaz aylarında, yoğun bir şekilde artmaktadır. Son zamanlarda, ormanlarımızda, zararlı böcekler de büyük tahribatlar meydana getirmektedir. Son zamanlarda orman kaçakçılığı da yaygın bir hale gelmiştir.

BAŞKAN – Sayın Karslıoğlu, son iki dakikanız.

MUSTAFA KARSLIOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Orman Bakanlığı bütçesinin ulusumuza hayırlı olmasını ve başta değerli Orman Bakanımız olmak üzere Bakanlığın değerli personeline başarılar dilerim. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlar, teşekkür ederim. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karslıoğlu.

Refah Partisi Grubu adına Sayın Gürcan Dağdaş, buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA GÜRCAN DAĞDAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak üzere, Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ulaştırma, bir hizmettir. Bir hizmet üretilirken, realist ve pazarlanabilir olmalıdır; yeniliklere ve gelişmelere açık olmalıdır. Ulaştırma hizmetleri, gelişmiş ekonomilerin ve toplumsal gelişmenin temel dayanaklarının başında gelir; bu nedenle çok önemlidir.

Bütün gelişmiş ülkelerde yolcu ve yük taşımacılığı, büyük oranda, deniz, hava ve demiryolu ile yapılmaktadır. Karayolu ağırlıklı taşımacılık, hiçbir gelişmiş ülkede yoktur. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizdeki durum nedir; Türkiye’de, yolcu taşımacılığının yüzde 96’sı, yük taşımacılığının da yüzde 74’ü karayoluyla yapılmaktadır.

Ulaştırma Bakanlığı bütçesi içerisinde görüşeceğimiz konulara sırasıyla bakarsak, havameydanlarımızın durumu nedir; havaalanı yatırımlarında, turizm ve ihracat potansiyeli yüksek olan bölgelerin yatırımlarına önem verileceği Yedinci Beş Yıllık Planda ilke olarak belirtilmektedir. Fakat, son yıllarda, özellikle turizm sektöründe sağlanan sayısal artışlara paralel yatırımların, havayolu sektöründe sağlanmadığı görülmektedir. Ayrıca, dolu sezonlarda, İstanbul-Atatürk, Antalya ve Dalaman gibi havaalanlarımızda verilen hizmetlerin yetersiz olduğu, izdihama sebebiyet verildiği görülmektedir. Havacılık hizmetlerinin, uluslararası standartlara çekilmesi için, gerekli yatırımların, havaalanlarında otomasyon sağlanacak biçimde, gerekli teknolojileri ihtiva edecek şekilde planlanması ve insana bağlı hizmetlerde personel eğitimine önem verilmesi zorunludur.

Küçük havaalanlarındaki düşük kapasite oranları, yapılacak düzenlemelerle giderilerek daha fazla il ile ulaşım sağlama aracı olarak görülmelidir.

Ulaştırma Bakanlığı programında, Çeşme Havaalanının, 1996 yılı sonu itibariyle hizmete açılacağı belirtiliyor. Bütçe olarak öngörülen kaynak ve yüklenici firmanın taahhüdü, 1996 sonu itibariyle, Çeşme Havaalanının pist altyapısı olarak planlanmış. Şimdi, siz, pist altyapısı olarak planladığınız, öngördüğünüz kaynakla, yapımcı firmanın taahhüt ettiği tablo ortadayken, 1996 sonu itibariyle Çeşme Havaalanını açacağınızı söylüyorsunuz. Burada bir yanlışlık var. Bizim temennimiz, bu havaalanının açılmasıdır; ama, mevcut önümüzdeki tablo bunu göstermiyor. Sayın Bakan, inşallah, bu kürsüden bunun cevabını verir.

Kars Havaalanının eksikliklerini bu yıl bitirmelisiniz. Iğdır Havaalanı yapımını muhakkak başlatmalısınız.

Havaalanlarımızı konuştuğumuz zaman, son günlerde Türk kamuoyunu çok ilgilendiren bir konuya değinmeden geçmek mümkün değil. Nedir bu; İstanbul dış hatlar yeni terminal binasının ihalesi... Sayın Bakan buradayken, akıbetini çok merak ettiğimiz bu ihaleyle ilgili sormamız gereken şeyleri sormak durumundayız. Orada neler oluyor? 1988’de bu ihale yapılmış; ihaleyi kazanan yüklenici firma, beş yıl, taahhütlerini yerine getirmemiş; ama, bu beş yıl beklenmiş, niye taahhütlerinizi yerine getirmediniz diye sorulmamış, beş yıl sonra bu ihale iptal edilmiş. Bu beş yıldan sonra, 1993’te, bu ihale yeniden yapılmış; sonra, ne hikmetse, bir yıl sonra yeniden iptal edilmiş. 1995 yılında bu ihale yeniden yapılmış ve son günlerde kamuoyunda çok yaygın bir ifade var: Bu ihale yeniden iptal edilecek...

Yine, basından ve Sayın Bakanın, Ulaştırma Bakanlığı bütçesi komisyonda görüşülürkenki beyanlarından anlıyoruz ki, ihaleci genel müdürlük olan Devlet Hava Meydanları İşletmeleri Genel Müdürünün -şu andaki Genel Müdürünün- bu konudaki çalışmalarından, Sayın Bakan, bir güven, bir itimat sıkıntısı içerisinde ve bu Sayın Genel Müdürü görevden almak için çırpınıp duruyor; mensubu olduğu Hükümetin Başbakanını bir türlü ikna edemiyor. Şimdi, peş peşe iptal edilen ihaleler, görevden almak istediği Genel Müdürü bir türlü alamayan Sayın Bakan ve bu Genel Müdürle ilgili, Türk kamuoyunda, bu ihaleyle ilgili ciddî bir şüphe... Şimdi, biz buradan soruyoruz: Sayın Genel Müdür, Devlet Hava Meydanları İşletmeleri Genel Müdürlüğünde yapmadığı icraatlardan dolayı mı bir güven sıkıntısı içerisinde; yoksa, daha evvel başında bulunduğu DHL Genel Müdürlüğünde yaptığı icraatlarından dolayı mı bir güven sıkıntısı içerisinde?.. Umarım ki, Sayın Bakan, bu kürsüden bunun cevabını verir.

Yine, Ulaştırma Bakanlığı bütçesi içerisinde konuşacağımız önemli konulardan biri Telekom. Geçen hafta, yine, basına intikal eden ve hemen hemen tüm gazetelerimizde yer alan bir habere göre, Türkiye’de yaklaşık bir yıldır, bir milyona yakın insan, telefon aboneliği için sıra bekliyor. Ne oldu da bu Telekom, bir yıl evveline kadar her müracaatı kabul eder durumda idi, şimdi bu müracaatlara cevap veremez hale geldi ? Bir bakıyoruz, Telekomun teknolojisini yenileyememişsiniz, fiberoptiğe geçememişsiniz, güç ve kapasiteyi artıramamışsınız; yani, satışıyla ilgili alıcıların kuyrukta olduğunu iddia ettiğiniz malı, albenisini bozarak defolu hale getirmişsiniz. Siz, bu Telekomu satamayacaksınız; çünkü, müşteri bulamayacaksınız. (RP sıralarından alkışlar)

Yine, karşınızda, bilgi toplumu iddiası içerisinde olan bir Türkiye var. Internete bağlanabilmek için sırada bekleyen müracaatçıların sayısı hayli kabarık. Buna da cevap veremiyorsunuz; nasıl bilgi toplumu oluşturacaksınız? Nasıl çağı yakalayacaksınız ?

Demiryollarımızın durumu ise bir felaket. Ülkemizde ekonomik, sosyal ve bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltma bakımından büyük faydalar sağlayabilecek olan demiryollarımız ihmal edilmiş; yıllardır el atılmayı bekler durumda. 8 400 kilometre ana hat, 2 bin kilometre tali hat olmak üzere toplam, 10 400 kilometrelik demiryolu varlığımız, teknik ve işletmecilik bakımından da dünya standartlarının gerisindedir. Hazırlanması elzem olan ulaştırma ana planı içerisinde, ulaştırma sistemimiz içerisinde, demiryolunu gerekli yere getirmezsek, bir taraftan, giderek ulaştırmada rasyonallikten uzaklaşılacak, diğer taraftan, bu durum, ulaşım bağlantılarının güçlendirilmesi gerekli olan komşularımız Kafkasya, Orta Asya, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesi Ülkeleriyle ekonomik ilişkilerimizi artırmanın önünde en büyük engel olacaktır.

BAŞKAN – Sayın Dağdaş, bir dakikadan az bir süreniz kaldı.

GÜRCAN DAĞDAŞ (Devamla) – Hızlı tren projenizin akıbeti hakkında kuşkular var. Gelişmiş ülkelerde, şehirler arasında, saatte 250 ilâ 400 kilometre hızla giden trenler çalışıyor, siz, bu hızı yakalayamadınız. Bunun sebebi, Türkiye’yi kırk yıldır idare eden hükümetleriniz mi, yoksa, bahane olarak, herşeyde aklınıza gelen Refah Partisi mi!.. (RP sıralarından alkışlar) Ankara ile İstanbul arasındaki taşımacılık talebinin karşılanabilmesi için, çift hatlı, yüksek standartlı bir demiryolu yapımı zaruridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dağdaş, ek süreniz yalnızca 1 dakikadır.

GÜRCAN DAĞDAŞ (Devamla) – Programınızda “Kars-Tiflis Demiryolu Projesinin çalışmalarına başlanacaktır” diyorsunuz; proje çalışmalarıyla beraber, ihalesini, lütfen, 1996 yılı içerisinde yapınız.

İstanbul-Boğaz Tüpgeçiş Projesini realize eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen girişimleri ve çalışmaları destekleyiniz. Belediyenin, bu konuda çok önemli birikimi olduğunu biliyoruz.

Bakın, bu ülke adına biz neyi arıyoruz; yolları emin ve tehlikeden uzak, raylı sistemi ülke geneline yayılmış, denize cephe olan her yerleşim yerine deniz yoluyla ulaşılabilen, haberleşmesi hızlı ve sağlıklı, teknolojik gelişmeyi yakalamış bir Türkiye arıyoruz. Diyebilirsiniz ki, biz de bu Türkiye’yi arıyoruz; ama, burada, yöntem ve hedef farklılığımız var. Gelin, bizle beraber olun; bu Türkiye’yi, büyük Türkiye yapalım. (RP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dağdaş.

GÜRCAN DAĞDAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Metin Perli; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA METİN PERLİ (Kütahya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve Refah Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Gelişen ve değişen dünya şartlarında, ormancılığın ne kadar önemli olduğunu, ormanlarımızın çok büyük önem taşıdığını hepimiz biliyoruz ve çevrenin önem arz ettiği günümüzde, çevrenin en önemli unsurlarından biri olan ormanlarımızla ilgili Orman Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz. Bütçenin, milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, ormanlarımızın maddî ve manevî faydalarını saymakla bitiremeyiz; orman topraktır, orman sudur, orman hayattır, havadır... Ormanlar, en büyük millî kaynaklarımızdandır; dolayısıyla, böyle önemli bir Bakanlığın bütçesine baktığımızda, Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü bütçesini iki ayrı bölümde incelediğimizde, bütçenin, ilaveleriyle birlikte yaklaşık 60 trilyon lira olduğunu görüyoruz. Yatırımlara, 8 trilyon 739 milyar lirayla bütçenin yüzde 15’inin; cari giderlere, 41 trilyon 531 milyar lirayla bütçenin yüzde 70’inin; transfer harcamalarına ise, 5 trilyon 533 milyar lirayla bütçenin yüzde 9’unun ayrıldığını görüyoruz. Dolayısıyla, 1995 yılında, bütçede yüzde 27 olan yatırımların oranı, bu yıl, maalesef, yüzde 15’e düşmüştür. Bu tablo da açıkça gösteriyor ki, ormanlarımız bir felaketle karşı karşıyadır.

Yatırımlarına baktığımızda, ağaçlandırma, 1972-1981 yılları arasında 305 bin hektar, 1982-1991 yılları arasında 821 bin hektar, 1992 yılında 24 bin küsur, 1993 yılında 27 bin küsur, 1994 yılında 39 bin küsur, 1995 yılındaysa 46 bin küsur hektardır. Sayın Bakanın ifadesine göre, 1996 yılında, ağaçlandırma ve erozyonla mücadele olarak 115 bin hektar hedeflendiği belirtilmektedir; ancak, biz, geçmiş yıllara bakarak, bu hedeflere ulaşılabileceği kanaatini taşımamaktayız.

Yapılan tespitlere göre, 18 milyon hektar ağaçlandırma alanı olduğu bilinmektedir. Bunun 7 milyon hektarı orman rejimi içerisinde, 11 milyon hektarı da bunun dışındadır; ancak, sadece Bakanlığın ifadesi doğru bile olsa, yılda 100 bin hektar ağaçlandırma yapabilsek bile, bu ağaçlandırma, ancak, yetmiş sene sonra gerçekleşecektir. Dolayısıyla, bu, son derece üzücü bir durumdur. Öyle görünüyor ki, Bakanlığın, ağaçlandırma politikasını yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir.

Tabloda erozyon konusuna baktığımızda; ülkemizin yüzde 75’inde değişik şiddetlerde erozyonun olduğunu görürüz. Erozyon, kanayan bir yaramızdır. Siz, yatırımları, değişik yıllarda, değişik zamanlarda yapabilirsiniz; ancak, kaybolan toprağı bir daha yerine koymanız mümkün değildir. Memleketin toprakları, yıllardan beri, erozyonla kaybolup gitmektedir. Ülkemizde yıllardır hükümet olan zihniyetin erozyona verdiği önemi göstermek için rakamlara baktığımızda; 1992’de 4 bin hektar, 1993’te 8 bin hektar, 1994’te 10 bin hektar, 1995’te 6 bin hektar... Dolayısıyla, erozyon konusunda da bu Hükümet sınıfta kalmıştır.(RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Gelecek nesillere çölleşmiş bir ülke bırakmaya hiçbirimizin hakkı yoktur.

Özel ağaçlandırma konusunda da miktarın yüzde 1’lerden yüzde 10’lara çıkacağı söylenmektedir. Halbuki, 1985’ten beri, 10 yıldan beri, uyguladığınız -1995 yılını da, ağaçlandırma seferberlik yılı ilan ettiğiniz halde- bu sistemle, maalesef, 10 500 hektar özel ağaçlandırma yapabildiniz. Heyhat ! Ne yazık ki, Bakanlık, 10 500 hektar ifadesini kullandığı halde, her ne hikmetse, bunu dekara çevirip, 105 211 dekar diyerek, azı, çok göstermenin gayreti içerisine girmiştir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Ülkemizde 20 milyon hektar alanda orman varlığımız mevcuttur. Bu ormanlarımızın yüzde 44’ü verimli, yüzde 56’sı verimsizdir. Verim tablosuna baktığımızda; Türkiyemizin 20 milyon hektar ormanından 7 milyon metreküp verim elde etmekteyiz. Halbuki, Almanya, 7 milyon hektar orman alanı olmasına rağmen, 30 milyon metreküp orman ürünü elde etmektedir.

Bu tabloya göre, metreküp olarak düşündüğümüzde, Türkiye, hektar başına 1,8 metreküp, Almanya ise, 5 metreküp ürün elde etmektedir. Dolayısıyla, ormanlarımızın yeterince bakım görmediği ve zamanla, ormanlara yanlış müdahalelerin olduğu, ormanların yanlış yönetildiği kanaatine varmaktayız. Şimdi, Orman Genel Müdürlüğünün 27 tane bölge müdürlüğü var; bu yetmiyormuş gibi 9 tane de bakanlık bölge müdürlüğü kuruluyor; hatta, 8 ilde, aynı yerde, aynı Bakanlığa ait 2 adet bölge müdürlüğü kuruluyor. Böyle yönetim olmaz. Bu, yönetim bilimine de, ülke gerçeklerine de terstir; bunun derhal düzeltilmesi gerekir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Orman kadastro çalışmaları konusunda, zamanında her hükümet , buraya gelip, “bu yıl bu çalışmaları tamamlayacağız, kadastro işlemlerini bitireceğiz” dediği halde, maalesef, bugüne kadar kadastro işlemleri tamamlanamamıştır. Sayın Bakanım, kadastro ve tapu işlemleri, son derece önemli konulardır. Zira, siz de biliyorsunuz ki, son günlerde kimin tapusu, kimin üzerinden çıkıyor belli değil !.. (RP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bu konu üzerinde, fevkalade hassasiyetle durmak gerekir.

Değerli milletvekilleri, biz, her şeyden önce, orman köylüsüyle devleti barıştırmak istiyoruz. Orman köylüsü, devletle mahkemeliktir; 300 bin dosya mevcuttur. Orman eski Bakanı Artvin Milletvekili Sayın Hasan Ekinci, yazdığı kitapta, devlet imkânlarıyla yazmış olduğu bu kitapta “Biz, orman köylüsünü hasım değil, hısım yapacağız” diyor; orman köylüsü, sizden hısımlık, akrabalık beklemiyor; orman köylüsü, sizin hısımlığınızı, akrabalığınızı değil, devletin şefkat elini bekliyor. (RP sıralarından alkışlar) Ama, ne yazık ki, siz, orman köylüsüne şefkat elinizi uzatamazsınız; sizin eliniz, ancak, rantiyecilere uzanır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Perli, 2 dakikanız kaldı efendim.

METİN PERLİ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, yaklaşık 10 milyon orman köylümüz, fevkalade çile içerisindedir. 10 milyon orman köylüsü içerisinden, 70 bin civarında mevsimlik işçi çalışmaktadır. Bu işçiler geçimlerini ormana bağlamasına rağmen, yılda ancak beş altı ay kadar çalışabilmekte ve geçimlerini zor temin etmektedir.

Özellikle, ormanda vahidi fiyatla çalışan üç dört milyon orman işçisi, her türlü sosyal haktan yoksundur ve bu konuda bütçenizde de herhangi bir işaret yoktur. Süslü laflarınızla orman köylüsünün karnını doyuramazsınız. Onlar, ekmeklerini ormandan temin etmektedirler.

Ayrıca, orman köylüsüne dağıtılan Or-Köy kredileri, bugüne kadar ormanların korunması ve orman köylüsünün ekonomik yönden kalkınmasına gerekli katkıyı yapamamıştır. Çünkü, dağıtımında uygulanan politikalar yanlıştır; sadece siyasî çıkar doğrultusunda yapılmaktadır.

1991-1995 yılları arasında, Orman Bakanlığınca dağıtılan Or-Köy kredilerden ne kadarı, Artvin İli, ilçeleri ve köylerine; ne kadarı, diğer illere ve orman köylerine dağıtılmıştır? Mesela, benim bölgem olan Kütahya’nın 619 köyünün 514 adedi orman köyü olmasına rağmen, bu köylerden kaç tane köylüme Orköy kredisi verilmiştir?

Ayrıca, Orman Bakanlığı, personel alımlarında da -orman muhafaza memuru alımlarında- partizanca davranmıştır. 24 Aralık 1995 Milletvekili Seçimleri arifesinde, mevzuata aykırı olarak, Orman Muhafaza Memuru Yönetmeliği iptal edilerek, keyfî uygulamalarla alınan 250 memurdan, nasıl oluyor da 60’ı Artvin İlinden kazanıyor? Bu, orman yönüyle zengin olan Kütahya, Zonguldak, Kastamonu, Sinop, Bolu ve Giresun gibi illerimizde yaşayan insanlara haksızlık değil mi? Siz, hakkı ve adaleti bu şekilde mi değerlendiriyorsunuz? Bunların cevabı verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Perli, ek süreniz 1 dakikadır.

METİN PERLİ (Devamla) – Bu arada, 3 746 hektar orman arazisi, turizm alanları için verilmiştir. Bu turizm alanlarının kimlere, ne kadar bedelle ve ne kadar süreyle verildiğinin cevabını da yazılı olarak bekliyorum.

Sonuç olarak, ormancılık politikaları, değişen dünya ve ülke gerçekleri doğrultusunda yeniden belirlenmelidir. Ormanlardan çok amaçlı faydalanma esas olmalıdır. Ormanların yönetiminde de, önce insan unsuru göz önüne alınmalıdır. Ormanların gerçek sahipleri orman köylüsüdür. Ormanların korunmasında ve işletilmesinde orman köylüsünün katkısı sağlanmalıdır.

Ormancılık hizmetlerinde, özel sektör ağırlıklı olarak devreye sokulmalı, orman köylüsü, göstermelik kriterlerle avutulmamalı, kalkınmaları gerçek anlamda sağlanmalıdır.

Orman köylerinde ihtisas köyleri belirlenmeli ve gerekli destek sağlanmalıdır. Orman köylerinde, aydınlatma ve ısıtmada su ve güneş enerjisinden faydalanacak projeler üretilmeli ve desteklenmelidir.

Büyük şehirlere yakın yerlerdeki ormanlar, şehrin trafik ve stresinden yorulan halkın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Perli.

METİN PERLİ (Devamla) – Refah Partisi Grubu adına hepinize teşekkür ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Selahattin Beyribey; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA Y. SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Ulaştırma Bakanlığının 1996 malî yılı bütçesi hakkında, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; bu vesileyle, sözlerime başlamadan evvel, şahsım ve Grubum adına, bizi izleyen tüm Türk Milletini ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hızla artmakta olan nüfusumuz ve şehirleşme eğilimi, gerçekleşen sosyal ve ekonomik kalkınmamız, günden güne artmakta olan iç ve dış turizm hareketleri, ulaştırma ve haberleşme sektörünü önemli ölçüde etkilemiş bulunmaktadır.

Ulaştırma ve haberleşme araçlarının, baş döndürücü bir hızla, ülkeleri ve tüm insanları birbirine yaklaştırdığı günümüz dünyasında, Türkiye’nin yeri, hızla gelişen, kalkınan ve dünya üzerinde ulaşamayacağı hiçbir nokta kalmayan bir ülke olmalıdır.

Ulaştırma Bakanlığımızın, 1996 malî yılı başlangıç bütçe teklif programı toplamı 8 trilyon 783 milyardır. Plan ve Bütçe Komisyonunda, ulaştırma sektörünün önemine binaen 4 trilyon ilave ödenek öngörülmüş ve böylelikle, 12 trilyon 783 milyar Türk Lirasına yükseltilmiştir.

Bakanlıkça, karayoluyla yapılan yolcu taşımacılığının düzenini ve güvenini sağlamak maksadıyla yapılmış olan düzenlemeler ve trafik kazalarına karşı, yolcular ile otobüs kullanan sürücü ve yardımcılarının sigorta kapsamına alınmaları önemli bir gelişmedir. Ancak, bu uygulamalara etkin bir şekilde işlerlik kazandırılmalıdır.

Bugün, ülkemizde, şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapan 514 adet firma, 5 273 adet otobüsle; uluslararası turistik ve düzenli yolcu taşımacılığı yapan 181 firma, 2 037 adet otobüsle faaliyetlerini sürdürmektedir.

Diğer taraftan, ulaştırma hizmet sektörü içerisinde önemli bir yeri olan uluslararası karayolu taşımacılığımız, süratli bir gelişme ve büyüme göstererek, dünya piyasalarında diğer ülkelerle rekabet edebilecek güce erişmiştir. Uluslararası nakliyede çalışan taşıma filomuz, 15 bin çekici, 18 bin treyler ve 6 500 kamyondan oluşmaktadır. Nitekim, toplam ihracatımızın, ton olarak yüzde 16’sı, değer olarak yüzde 50’si; ithalatımızın, ton olarak yüzde 4’ü, değer olarak yüzde 31’i karayoluyla yapılmaktadır.

Yine, ülkemizde, yük taşımalarının yüzde 87,6’sı, yolcu taşımalarımızın ise yüzde 95,4’ü karayoluyla yapılmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de, taşıma gücü yüksek, güçlü bir karayolu ağının oluşturulması gerekmektedir.

Karayolu taşımacılığının hızlı ve güvenli olması inancıyla, 1980’li yıllarda Anavatan iktidarı tarafından başlatılan otoyol hamleleri, daha sonraki iktidarlar tarafından yavaşlatılarak “2000 yılında 2 bin kilometre” hedefi, bugün, ancak 1 246 kilometre civarında gerçekleşmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikili ve çok taraflı ilişkiler, dışticaret hacminde büyük ölçüde kendisini göstermiş; bunun sonucu, uluslararası karayolu taşımacılık anlaşması bulunan ülkelere yenileri eklenmiş ve bugün için 45 ülkeyle ikili uluslararası karayolu taşımacılık anlaşması yapılmıştır. Ülkemiz, uluslararası nakliyat sektöründen 1,2 ilâ 1,4 milyar dolar navlun geliri elde edebilir konuma gelmiştir. Bu sektörün, geçiş belgesi kotaları ile karayolu güvenlik sorunlarının çözümlenmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin coğrafî özellikleri de dikkate alındığında, kara, demiryolu, deniz ve hava taşımacılığının etkin şekilde uyumlaştırılmasına ve kombine taşımacılığa uygun hale getirilmesine ihtiyaç vardır. Türkiye’yi, herkes, bir köprü olarak kabul eder. Gerçekten de, kıtalar arasında bir geçiş ülkesiyiz. Üç tarafımız denizlerle kaplıdır. Kıtaları birbirine bağlayan kara ve denizyollarımız vardır. Bütün bunları kombine etmemiz ve ulaşımı, hem ekonomik hem de zaman kazandıracak boyutlara taşımamız gerekmektedir.

Bakınız, 1980’li yıllara kadar haberleşmede yaşanan zorluklar, artık yaşanmaz hale gelmiştir. Hem ulaşımda hem haberleşmede gelişmek ve ülkemizin potansiyelini iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. “Demiryolu, ümran ve refah tevlit eder” sözleri paralelinde, cumhuriyetin ilk yıllarında bir demiryolu seferberliği başlatılmış, Anadolu toprakları demir ağlarla örülmüştür. 1950 yılına kadar -27 yıllık dönemde- 3 793 kilometre demiryolu yapılmış, 1950’den sonra, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemiz stratejisinde de değişiklikler yaşanmaya başlanmış, otomotiv endüstrisindeki patlamayla birlikte, hıza daha çok ihtiyaç duyulması, karayoluna yönelmeyi ortaya çıkarmıştır; ancak, demiryolları bu haliyle kalmamış, yapısal yönden gelişmiş ve modernizasyonda önemli mesafeler alınmıştır.

Demiryollarımızın ülke ekonomisi bakımından önemi dikkate alınarak, demiryolu ağımızın fizikî ve geometrik standardizasyonunun yükseltilmesi, mevcut hatlara yeni hatlar ilavesi, elektrifikasyon ve sinyalizasyon tesislerinin yaygınlaştırılması, çeken ve çekilen demiryolu araçlarının modernize edilerek yeterli düzeye getirilmesi ve demiryolu hizmetlerinin, gelişmiş teknolojiden yararlandırılmak suretiyle, hız, güvenlik, konfor bakımından ileri ülkeler seviyesine çıkarılarak, çağın anlayışına uygun olarak ifa edilmesi gereklidir.

1996 yılında, demiryolu sektöründe, DLH Genel Müdürlüğünün 1 trilyon 660 milyarlık yatırımına ve yine, yol bakım, onarım giderleri için Bakanlığın transfer kaleminde yer alan 875 milyar lirasına ilaveten, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünde, 8 trilyon 92 milyar yatırım planlaması yapılmıştır.

Asya ile Avrupa arasındaki transit demiryolu geçişini sağlayacak İstanbul Boğaz tüpgeçit projesinin, yap-işlet-devret modeliyle, ihale edilmek üzere, mühendislik hizmetlerine başlanacaktır.

Divriği-İskenderun mevcut demiryolunda, darboğaz teşkil eden ve uygulama projeleri 1987 yılında ikmal edilen Kömürler-Osmaniye demiryolu inşaatının kredili ihalesi yapılarak, yapımına başlanacaktır.

Ulaştırma Bakanlığınca, Kars-Tiflis demiryolunun gerçekleşmesi için, Gürcistan ile müşterek teknik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu projenin, etüt- proje çalışmalarına en kısa sürede başlanacaktır. Projenin gerçekleşmesiyle, Gürcistan üzerinden, Azerbaycan, Türk cumhuriyetleri ve Orta Asya’ya ulaşmak mümkün olacaktır.

GAP Bölgesinin merkezi durumundaki Şanlıurfa’nın, ulusal demiryollarına bağlanması için, Nizip-Bilecik-Şanlıurfa demiryolu yapımına başlanmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Beyribey, son 2 dakikanız...

Y.SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) – Bugün, Devlet Havayolları Anonim Ortaklığının yanı sıra, 14 özel sektör hava işletmesi de, büyük gövdeli uçaklarla, yurtiçi ve yurtdışında birçok noktaya sefer düzenlemektedirler.

Bu, havayolu işletmelerinde envanterlerdeki uçak sayısı 129 adete, koltuk kapasitesi ise 22 156’ya ulaşmıştır.

Halen, 14 adet askerî havaalanı olmak üzere, 34 ilde, çeşitli büyüklüklerde 45 havaalanı, sivil havacılık işletmesinin kullanımına açık durumdadır.

Bu sektörde, 1996 yılında, DLH Genel Müdürlüğümüzce yapılacak olan 2 trilyon 411 milyarlık yatırıma ilaveten, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünce de, 6 trilyon 660 milyar Türk Lirası yatırım yapılması planlanmıştır.

Atatürk Havalimanı, modern bir terminal binasına kavuşturulmalıdır. Antalya Havalimanında yeni bir dış hat terminal bina inşatı başlaması lazımdır. Ayrıca, Kars Havaalanı, gümrük, kaza, yangın, kuvvet santralı, kule ve müteferrik işler inşaatı, apron tevsii ile müteferrik işler inşaatı ihaleleri 1996 yılında gerçekleştirilecektir.

Kalkınmada öncelikli iller, bölgesel ekonomik durum, turistik gelişmeler, yolcu ve yük potansiyeli ile ulaşım imkânları gibi faktörler dikkate alınarak “her ile bir havaalanı projesi” kapsamında yürütülen çalışmalar devam etmelidir.

Ulaştırma Bakanlığı, deniz ulaşımının altyapısını oluşturan üç sektörde, Plan ve Bütçe Komisyonunda öngörülen ilavelerle birlikte toplam 5 trilyon 312 milyar Türk Lirası ödenekle 214 proje üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.

Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin Türk Milletine hayırlı ve uğurlu olmasını temenni eder, bu vesileyle, tüm Türk ve İslam aleminin önümüzdeki Kurban Bayramını kutlar, Heyetinize saygılarımı sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.

Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Sayın Ali Doğan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ALİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 yılı Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tarihî kaynakların belirttiğine göre, üzerinde yaşadığımız Anadolu toprakları, adeta bir orman cenneti imiş; Ankara Savaşında, Timur’un, Ankara ormanlarında fillerini saklayışı, bugünkü kıraç Ankara’nın acı halini anlatmak için ibret verici bir örnektir.

Fatih Sultan Mehmet’in, ağacı, insanla eşdeğer tutan sözü vecize haline gelmiştir. Bugün ise, ülke olarak, maalesef, erozyonla nasıl mücadele ederiz onun yollarını aramaktayız.

Değerli milletvekilleri, ormanlar, yenilenebilen en önemli doğal kaynaklarımızdır. Hammadde olarak ve meydana getirdiği istihdam alanı itibariyle önemli bir ekonomik değerdir. Ancak, bundan daha önemlisi, günümüzde, ormanların, temiz hava, su, yaşanabilir bir çevre, dinlenme yeri ve doğal dengenin korunması gibi fonksiyonları ön plana çıkmıştır. Bugün, Ankara, temiz hava soluyabilmek için, su ihtiyacını karşılayabilmek için, Kızılcahamam’daki ormanlara ihtiyaç duymaktadır.

Hepinizin bildiği gibi, İstanbul’un su ihtiyacı Istıranca ormanlarından sağlanmaktadır. Yine, İstanbul’un çok uzağındaki Melen Çayı, bu megapolün su ihtiyacını karşılayacaktır.

Ormanların, ayrıca, iklimi olumlu yönde etkilemek, sel ve toprak kaymalarının sebep olduğu doğal afetleri önlemek, yerleşim yerlerini ve önemli tesisleri korumak, yaşanılır, temiz bir çevre oluşmasını sağlamak gibi çok yönlü faydaları vardır. Kısacası, ormanlar, doğal dengenin teminatıdırlar.

Sayın milletvekilleri, Orman Bakanlığının, odun hammaddesi dışındaki orman ürünleri üretiminin, arzulanan düzeye ulaştırılması konusunda yürüttüğü çalışmaların bir an önce tamamlanacağını ümit ediyorum.

Ancak, bu hususun altını özellikle çizmek istiyorum: Bugünkü amenajman planları, sadece, orman aslî ürünlerini planlayan birer belge görünümündedir. Oysa, Beş, Altı ve Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarında, bu anlayışın değiştirilerek, amenajman planlarının, çok amaçlı arazi kullanım planları haline getirilmesi öngörülmüştür. Bu dönemde, basit amenajman planlarının yerini, kısmen de olsa, çok amaçlı arazi kullanım planları almalıdır. Bu planlarda, ormanlar, fonksiyonlarına göre belirlenmeli, bu fonksiyonlara göre, işletme amaçları tespit edilmeli, yetişme ortam haritaları çıkarılmalıdır. Bu planlarla, köylümüzün ihtiyacı dikkate alınarak, toplum ormancılığı projeleri hayata geçirilebilecektir.

Değerli milletvekilleri, hızla artan nüfusumuz, doğal olarak, orman ürünlerine talebi de artırmaktadır. Bu talebin karşılanabilmesi için, erozyonla meydana gelen toprak kaybının kesinlikle önlenmesi ve bozuk orman alanlarının hızla ağaçlandırılması gerekmektedir. Bugün, 18 milyon hektarlık bir alanın ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmasına ihtiyaç vardır. Ağaçlandırma çalışmalarının hızlandırılması için, 6831 Sayılı Orman Kanununun 57 nci madde uygulamasına işlerlik kazandırılarak, halkımızın gönüllü girişimcilik ruhu harekete geçirilmelidir. Bununla beraber, 64 üncü madde uygulaması önündeki bürokratik engeller de kaldırılmalıdır.

Bakanlığımızın verilerine göre, yılda, ancak 115 bin hektar ağaçlandırma ve erozyon kontrolü yapılması planlanmaktadır. Hesap edildiğinde, ihtiyaç olan ağaçlandırmanın, ne kadar uzun bir sürede tamamlanacağı ortadadır. Oysa, ülkemizin bu boyutlarda erozyona tahammülü kalmamıştır.

Erozyon, ülkemizin en önemli çevre sorunudur. Çevre ise, ulusal bir sorun olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle, dünya ülkeleriyle birlikte, her geçen gün büyüyen çevre problemlerini çözüm yoluna gidilmelidir. Çevrenin, sorumsuzca tahrip edilmesi sonucunda, dünyada, doğal denge ve eko sistem bozulmuştur. Bugün, alarm sinyalleri veren erozyon felaketi, aslında, çevreye ve tabiata bakış açımızın bir sonucudur. Bu yüzden, süratle, çevre bilincinin oluşturulmasına ihtiyaç vardır.

Değerli milletvekilleri, üzülerek ifade etmek gerekir ki, ülkemiz topraklarının yüzde 86’sında, orta ve şiddetli düzeylerde erozyon yaşanmaktadır. Erozyon sonucu, her yıl, 500 milyon metreküp toprak, denizlere, göllere, barajlara sürüklenmektedir. Nedir erozyona sebep olan ve erozyonla nasıl mücadele edilir?.. Erozyonun başlıca sebebi, yanlış arazi kullanımıdır. Bunu önlemek için toplum ormancılığı gibi projelere ağırlık verilmelidir. Orman rejimi ve orman rejimi dışındaki arazilerde, Orman İdaresi öncülüğünde, köylümüz ile ortak projeler uygulanmalıdır. Vatandaşın tarımsal amaçla kullandığı arazilerde, acilen, erozyon kontrolü önlemleri alınmalıdır. Bunun için, çiftçi, para ve makine olarak finanse edilmelidir.

Erozyonun başlıca sebeplerinden birisi de, tarıma elverişli olmayan arazilerde tarım yapılmasıdır. Bugün, 6 milyon hektar, tarıma elverişli olmayan arazide tarım yapılmaktadır. Bilimsel olarak, buralarda tarım yapılması sakıncalıdır. Bu arazilerin süratle ormancılığa tahsis edilmesi gerekmektedir.

Erozyon alanı olan meralarda erozyon kontrolü yapılabilmesi için, acilen yasal boşluğun giderilmesine ihtiyaç vardır. Bugün, 21 milyon hektar çayır, otlak hukukî düzenlemeden yoksundur. İlgisizlikten, meraların büyük çoğunluğu vasıf ve verimliliklerini kaybetmiştir.

Şu anda, ülkenin üçte birine yakın arazisi, halen 1858 tarihli Osmanlı Arazi Kanunnamesiyle yönetilmektedir. Bu yüzden, devlete ait olan çayır ve meraların sahibi ve koruyanı yoktur. Hayvancılığımızın gerilemesinin temel sebeplerinden biri de budur.

Erozyon, sel, taşkın ve sedimantasyon sorunu bulunan havzalarda, Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri, Köy Hizmetleri gibi kuruluşların çalışmaları arasında etkin biçimde koordinasyonu sağlayacak ve tek bir otorite tarafından bu hizmetin yürütülmesini sağlayacak havza amenajmanı kanunu çıkarılması konusunda gerekli çalışmaların yapılması bir zarurettir.

Değerli milletvekilleri, erozyonla mücadele, sadece hükümetlerin meselesi değildir; millî bir meseledir, partiler üstü bir meseledir. Mazeret ve tehir kabul etmeyecek kadar ehemmiyet arz etmektedir. Kaynaklarımız yetersiz olabilir; ancak, ne yapıp edip, ulusal ve uluslararası kaynaklar oluşturarak, bu sorunu çözüme kavuşturmamız gerekmektedir.

BAŞKAN – Sayın Doğan, 2 dakikanız var.

ALİ DOĞAN (Devamla) – Erozyonla meydana gelen bu yok oluşun bir tek çaresi vardır, o da, ormanlarımızdır. Şüphesiz, ormanların korunması ve ormanlık alanların çoğaltılmasına devletimiz öncülük edecektir. Orman Bakanlığımızın seri bir şekilde, tüm toplum katmanlarını harekete geçirici kampanyalara öncülük etmesini bekliyoruz.

Bir sivil toplum kuruluşunun neler yapabileceğinin en iyi örneği TEMA Vakfıdır. Erozyonla ilgili olarak kamuoyunu bilinçlendirme konusundaki çalışmalarından dolayı TEMA Vakfını tebrik etmek istiyorum. Bakanlığımızın, bu tür vakıflarla işbirliğine girerek, desteklenmesinde yarar görüyorum.

Değerli milletvekilleri, bu arada, orman köylümüzü yakından ilgilendiren mevsimlik işçi konusuna da değinmek istiyorum. Mevsimlik işçilerin, orman köylüsü dışından alınması, orman köylülerimizi küstürmektedir. Bu da, orman köylüsünün, bölgede yürütülen ormancılık çalışmalarına soğuk bakmasına neden olmaktadır. Mevsimlik işçilerin, bir an önce, daimi işçi statüsüne geçirilmesinde yarar vardır. Böylece, yazın yangın işinde çalışan işçilerin, kışın ağaçlandırma, fidanlık gibi diğer hizmetlere kaydırılarak istihdam edilmesi sağlanacaktır.

Kahramanmaraş’taki mevsimlik işçilerin içinde bulunduğu durumu yakından bildiğim için, özellikle Sayın Bakanımdan, mevsimlik işçileri, içinde bulundukları sıkıntıdan kurtaracak çalışmaların başlatılmasını istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, son derece zengin doğal güzelliklere sahip olmamıza rağmen, doğa turizmini yeterince geliştiremedik. Bu konuda, Orman Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan, ek süreniz 1 dakikadır; buyurun.

ALİ DOĞAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, konuşmamı, bir hatırlatmada bulunarak tamamlamak istiyorum: Doğanın dili yoktur; ancak, tahrip olduktan sonra, insanoğlunu cezalandırır.

Bakanlık bütçesinin, milletimize, Bakanlığımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın İlyas Yılmazyıldız; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, televizyonlarının başında bizi izlemekte olan çok değerli vatandaşlarım; Ulaştırma Bakanlığı ve Telsiz Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında, Doğru Yol Partisi Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

3348 sayılı Kanunla kurulan Ulaştırma Bakanlığı, ülkemizin ulaştırma ve haberleşme hizmetleri ve bu hizmetlere dahil altyapıların gerçekleştirilmesiyle görevlidir.

Ulaştırma Bakanlığı, kurulduğu günden bu yana, ülkemizin kalkınmasında, çağdaş uygarlık seviyesine erişmesinde çok önemli görevler ifa etmiş ve halen etmekte olan bir bakanlığımızdır.

Ulaştırma Bakanlığımız, Doğru Yol Partisinin ortağı olduğu bundan önceki Koalisyon Hükümeti zamanında, İzmir Limanı geliştirmesini; Hanlı-Bostankaya, Aliağa-Menemen demiryollarının yapımını; 288 kilometrelik Ankara-Eskişehir demiryolunun elektrifikasyonunu; Atatürk Havalimanı charter terminal binası inşaatını; Muş, Sinop, Çanakkale, Tokat ve Siirt İllerinde toplam 5 adet konvansiyonel havaalanının yapımını; Aydın-Çandır, Isparta (Merkez), Kahramanmaraş, İzmir-Selçuk ve Gümüşhane’de toplam 5 adet stol havaalanının yapımını tamamlamış ve Türksat 1-B Haberleşme Uydusunun fırlatılmasını sağlayarak, Türkiye, Orta Asya Türk cumhuriyetleri ve Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımıza, soydaşlarımıza hem televizyon yayınlarının ulaştırılmasını hem de telekomünikasyon hizmetlerinin götürülmesini sağlamıştır.

Antalya Havaalanı dış hatlar terminali, Isparta, Samsun-Çarşamba, İzmit-Cengiztopel, Çorlu, Bodrum-Milas, Balıkesir ve Edremit Körfez Havaalanlarının inşaatına; Bursa-Yenişehir, Kayseri, Konya Havaalanlarının tevsilerine aynı dönemde başlanılmıştır.

Yine, aynı dönemde, 5,5 milyon yeni telefon hattı, 360 bin yeni mobil telefon abonesi, 20 472 kilometre yeni fiberoptik kablo çekilmesi gerçekleştirilmiştir. Otomatik santrallı köy sayısı 7 411 ve bunlardan yararlanan köy sayısı 33 531’e, Doğru Yol Partisinin ortağı olduğu Koalisyon zamanında ulaşmıştır.

Bundan önceki Hükümet döneminde başarılı hizmetler veren Ulaştırma Bakanlığımızın bütçesini incelediğimizde, bu yıl da başarılı hizmetler vereceğini düşünmekteyiz.

Ulaştırma Bakanlığımızın, bütçesinin çok büyük bir kısmını (yüzde 77’sini) yatırıma harcayan belki de tek bakanlık olması övünülecek bir durumdur. Böyle bir bütçeyi hazırlayan Sayın Bakanımızı ve değerli bürokratlarımızı kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığımızın bütçesinin dörtte üçü yatırım için kullanılmış olsa bile, sadece 9 trilyon 948 milyar Türk Liralık ulaştırma altyapısı yatırımıyla, Yedinci Beş Yıllık Planda belirtilen, turizmde, ticarette, sanayide ülkemizin kalkınmasında ulaşılması planlanan hedeflere ulaşmamız çok zordur.

Yatıyla yanaşabileceği, konaklayabileceği yat limanı olmadan, tatilini geçireceği beldeye yakın havaalanı olmadan, turist sayısını ve gelirini, hedeflediğimiz rakamlara ulaştırmak kolay olmayacak. Ayrıca, rahatça boşaltma ve yükleme yapacak yeterli liman kapasitesi olmadan, ithalat ve ihracatımız, ülkemiz üzerinden yapılacak transit ticaret ve yabancı sermayeli yatırımlar planlanan seviyelere ulaşamayabilecektir.

Ulaştırma altyapısı için yıllık toplam ithalat ve ihracatımızın yüzde 1’i civarında bir yatırımla, ticaret, turizm ve sanayi gelirlerini hızla artırmak mümkün değildir. Ulaştırma altyapı yatırımları için bu oran yüzde 10’lar seviyesine çıkarılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, kamu kesimine ait limanların kapasitesi yaklaşık 200 milyon ton/yılı bulmaktadır. 2000’li yıllarda, 300 milyon ton/yıllık bir kapasite gerekmektedir. Bunun için, kısa, uzun ve orta vadeli çözümler gerekmektedir. Mevcut limanların tevsiiyle, üç dört yıl içinde 20 milyon tonluk bir ilave kapasite sağlanabileceğini memnuniyetle görmekteyiz.

İnşaatı başlayan Avşa ve Erdek feribot iskeleleri, Ayvalık vapur iskelesi gibi yatırımlar bir an önce tamamlanmalıdır. Orta ve uzun vadede ise, Zonguldak-Filyos, İzmir-Çandarlı, Tekirdağ, Mersin, Derince, İskenderun limanlarının, özellikle konteynere yönelik olarak yeniden inşa edilmesi için etüt proje çalışmaları hızla devam ettirilmelidir. Bu limanların inşasının gerçekleştirilmesi için de, ihalelerinin yapılmasında yarar görmekteyiz.

Öte yandan, turizm sektörüne önemli katkı sağlamakta olan yat limanlarımızın hızla inşa edildiği şu anda, 7 500 civarında olan yat limanı kapasitesinin, önümüzdeki dört beş yıl içerisinde 20 bin yata çıkarılması için, bir taraftan millî bütçemizden Balıkesir-Burhaniye yat limanının ve diğerlerinin inşaatı, diğer taraftan da yap-işlet-devret modeliyle Antalya, Fethiye, Dalaman, Bodrum ve Didim yat limanlarının da iki üç yıl içerisinde bitirilmesi, bütçemize, direkt olarak kira geliri ve endirekt olarak da önemli ölçüde turizm geliri sağlayacaktır. Bu nedenle, Sayın Bakan başta olmak üzere, bu projeye hizmeti geçen tüm bürokrat ve teknik elemanları kutluyorum.

Diğer taraftan, büyük havalimanlarımızdan ayrı olarak her ile bir stol havaalanı yapımı ile askerî havaalanlarının da sivil amaçlı olarak hizmet vermesi için Kayseri, İzmit-Cengiztopel, Konya, Çorlu, Balıkesir ve Edremit Körfez’de devam eden çalışmalar kıvanç vericidir. Bu arada, Bandırma Askerî Havaalanının da sivil uçaklara açılmasını Sayın Bakanımdan özellikle istirham ediyorum.

Türkiye’de yolcu taşımacılığının yüzde 95’i, yük taşımacılığının da yüzde 91’i karayollarıyla yapılmaktadır. Bu ise, karayollarının aşırı yüklenmesine ve kısa sürede bozulmasına ve çok sayıda trafik kazasına sebebiyet vermektedir. Yılda ortalama 140 bin trafik kazası, 6 500 ölü, 90 bin yaralı ve trilyonlarla ifade edilen maddî zarar meydana gelmektedir. Türkiye, artık, acilen demiryolu konusuna el atmalıdır.

Sayın Bakanım, ülkemiz için yararları sayılamayacak kadar fazla olan demiryollarımıza da gereken önemi vermenizi temenni ediyoruz. Bir devlet politikası olarak bu konu belirlenmeli; Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında öngörülen ulaştırma master planı süratle çıkarılmalı ve süratle ciddî önlemler alınmalıdır.

Demiryolu standardımızı, kapasitemizi ve demiryoluyla taşınan yolcu ve yük oranlarını, gümrük birliğine girdiğimiz ve tam üyeliğine girmek için başvurduğumuz Avrupa Birliği düzeyine çok kısa sürede çıkarmayı hedeflemeliyiz.

DLH Genel Müdürlüğünün hizmetlerini daha etkin ve verimli yapabilmesi için, diğer yatırımcı genel müdürlükler gibi, bir an önce, katma bütçeli bir genel müdürlük haline getirilmesine yönelik yasal düzenlemelerin yapılmasında büyük yarar görmekteyiz. Taşra teşkilatının yeniden yapılandırılmasında büyük yarar vardır. 1984 yılında kapatılan Bandırma Bölge Müdürlüğünün de yeniden kurulması, hizmetin kolaylaştırılması açısından yararlıdır.

İzmir-Bandırma demiryolunun geliştirilmesi, Çanakkale-Bandırma-Bursa-İnönü demiryolunun inşası, Ankara-Konya hızlı demiryolu projesinin gerçekleştirilmesi önemlidir. Kars-Tiflis demiryolu bir an önce yapılmalı, Ankara-Sıvas kısa demiryolu hattı mutlaka gerçekleştirilmeli, Ankara-İstanbul hızlı demiryolu hattı ve Boğaz tüpgeçiti en kısa sürede inşa edilmelidir. Böylece, tarihî ipekyolu hattı, demiryollarıyla yeniden canlandırılarak, bazı ülkeler tarafından yürütülen, Türkiye’nin Avrupa-Asya arasında ulaşım açısından dışlanması politikalarının da sonuçsuz bırakılması sağlanabilir.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, 1 dakikalık süreniz kaldı.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Ayrıca, Doğu Anadolu’nun ulaşım problemi de büyük ölçüde çözülebileceği gibi, cevher taşımacılığında da büyük tasarruf sağlanacaktır.

Demiryollarında örgütsel yapıdaki yetersizlik ve eksikliklerden kaynaklanan sorunların çözüme kavuşturulması amacıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün yeniden yapılanma programı tamamlanarak, kısa sürede uygulamaya konulmalıdır. TÜLOMSAŞ, TÜVASAŞ ve TÜDEMSAŞ’ın acilen özelleştirilmesi gereklidir.

Acil ihtiyaç duyulan ve kaynak yetersizliği nedeniyle tamamlanması uzun zaman alacak olan, devam eden ve planlanan ulaştırma altyapı yatırımlarının kısa sürede tamamlanabilmesi ve ekonomimize kazandırılabilmesi için, yap-işlet-devret modeli, özelleştirme, otonom yönetim ve işletme hakkının özel sektöre devredilmesi gibi bilinen kaynak yaratma yöntemlerinden daha fazla istifade edilmeli, yatırımların hızlandırılabilmesi için yeni finans ve kaynak bulma modelleri geliştirilmelidir.

Bugün, Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin birinci kuruluş yıldönümüdür. Bütçesini görüştüğümüz böyle mutlu bir günde, Türk Telekomünikasyon AŞ’nin yöneticilerini ve çalışanlarını en içten duygularla kutlar, başarılı çalışmalarının devamını dilerim. Onbeş yıl gibi benim de aktif olarak çalıştığım bu alanda, telefon abonesi yoğunluğu kısa sürede yüzde 26’ya ulaşmıştır. Bu oran, sevindirici olmakla birlikte, gelişmiş ülkelerde yüzde 60’tır. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında belirlenen 2000’li yıllarda yüzde 35’lik abone yoğunluğu seviyesine ulaşabilmek için, her yıl, en az 1 ilâ 2 milyon yeni abone hattının yapılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, ek süreniz 1 dakikadır.

Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Santral yatırımlarına büyük şehirlerde ağırlık verilmelidir. Ayrıca, Türk Telekom yatırım bütçesinin yüzde 18 civarında olan transmisyon yatırımlarının yüzde 30 civarında yükseltilmesi zaruridir. Aksi halde, şebekede kilitlenmeler olabilecektir. Kurulan santrallar düşük kapasiteyle çalışacak ve gelir kaybı olacaktır. Bu nedenle, Türk Telekom AŞ’nin özelleştirilmesi bir an önce gerçekleştirilmelidir. Bunun için, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yasanın iptal gerekçeleri göz önüne alınarak, acilen yeni özelleştirme yasa tasarısı Hükümetimiz tarafından Meclise getirilmelidir.

Posta işletmesinin verdiği hizmetlerde verimlilik, güven ve süratin artırılması, yeterli, çağdaş düzeye getirilmesi için otomasyon yatırımlarının hızlandırılması ve bunun için gerekli kaynağın temin edilmesi çok önemlidir.

Telsiz Genel Müdürlüğümüz tarafından, ruhsatsız, izinsiz, kaçak yayınların tespitiyle, her türlü elektromanyetik yayının teknik yönden izlenmesi ve denetlenmesinin yapılabilmesi için, ihtiyaç duyulan kaynak temin edilip, 1996 yılında Millî Monitör Projesi mutlaka uygulamaya geçirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Sayın Sabri Güner, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA M. SABRİ GÜNER (Kars) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığının 1996 yılı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüş arz etmeden önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Genelde, teamül olduğu üzere, bakanlık veya kuruluşların bütçeleri görüşülürken, bütçe rakamlarından ziyade ilgili bakanlık veya kuruluş konuşulur. Ben de 10 dakika içerisinde Orman Bakanlığı ne kadar konuşulabilecekse o kadar konuşmaya gayret sarf edeceğim.

Öyle bir dünya içindeyiz ki, yarın ne olacağını bilemiyoruz. Çığ gibi büyüyen bir teknolojik gelişme var. On sene sonra ne olacağını tahmin etmek mümkün değil. Bir zamanlar, sanayi toplumuna ulaşalım derken, bugün, bilgi toplumundan, enformasyon toplumundan söz ediyoruz. Öyle gözüküyor ki, 2000’li yıllarda, bizim yakalamaya çalıştığımız hedef bile, bu çığ gibi büyüyen, bu korkunç gelişme ve yenilikler yanında cüce kalabilecektir.

21 inci Yüzyılın öncesindeki son beş yıl içerisindeyiz ve önümüzde, ekonomik küreselleşmenin getirdiği rekabet sorunu, gümrük birliğine uyum sağlama, Avrupa Topluluğuna üyelik gibi, aşılması zor sorunlarımız var. Dünyanın geleceğine damga vuracak yapısal gelişmelerden en önemlisi olan nüfus patlaması, doğal kaynaklarımızı doğrudan etkilemektedir. Hızlı nüfus artışı sonucu doğal kaynaklarımıza ilişkin olarak meydana gelen sorunları çözemedikçe, hiçbir gerçek ilerleme mümkün görülmemektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünyamızın üçte biri ormanla kaplıdır; ülkemiz topraklarının da, yüzde 26’sı ormanla kaplıdır; yani, 20 milyon hektarı. Ne var ki, bu miktarın sadece yüzde 44’ü; yani, 8,8 milyon hektarı, verimli ormanlardır. Bu oran, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 65, İtalya’da yüzde 79, Fransa’da yüzde 92, Almanya’da yüzde 98, Yeni Zelanda’da yüzde 100 düzeyindedir.

Yeni Zelanda modeli, bizim için, önemli bir gösterge olmalıdır. Bu modelde, hızlı gelişen, yirmi, yirmibeş yılda ekonomiye giren türler seçilerek, ağaçlandırma yapılmaktadır. Oysa, ülkemiz ormanları doğal ormanlardır. Emekle yetiştirilip, üretilen orman alanlarımız, çok düşük orandadır.

Orman Bakanlığımızın süratle dünyayla entegre olması gerekmektedir. Dünyada bu iş nasıl yapılıyorsa, Türkiye’de de öyle yapılmalıdır. Zira, ekonomik ve sosyal yapıların baş döndürücü bir hızla değiştiği, ekonomik gücün en önemli rolü oynadığı bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir dünyada, ayakta durabilmek ve milletçe hak ettiğimiz yeri alabilmek için, dünyada ne varsa bizde de olmalıdır düşüncesiyle yola çıkmamız gerekir. Son yıllarda, Orman Bakanlığımızın verimli orman yüzdesinin artırılması, orman varlığının korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesiyle, dünyayla entegre olunması yönünde attığı adımları memnuniyetle müşahede ediyoruz.

Dış ilişkiler çerçevesinde, ormancılık alanında bir büyük organizasyon olan Onbirinci Dünya Ormancılık Kongresinin, 1997 yılının ekim ayında ülkemizde yapılmasının kabul edilmiş olması, önemli bir olumluluktur. Bu kongre, dünyada, ormancılık zirvesi olarak kabul edilmektedir.

Yine, dış ülkelerle yürütülen iyi ilişkiler neticesi, Genetik Çeşitliliğin Yerinde Korunması Projesi, Muş-Bingöl Kalkınma Projesi, Yozgat Kırsal Kalkınma Projesi, Doğu Anadolu Havza Geliştirme Projesi gibi projelere de dış kaynak sağlanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığı, merkez ve taşra birimlerinde istihdam ettiği yaklaşık 32 bin personelin yanı sıra, sanayi odunu ve yakacak odunu üretiminde kendi nam ve hesabına çalışan yaklaşık 700 bin orman işçisine de gelir sağlamaktadır. Bu yönüyle de ülkenin ekonomik ve sosyal sorunlarının aşılmasında büyük katkıları olmaktadır.

Ülkemizde, 17 900 orman içi ve ormana bitişik köyde, yaklaşık 10 milyon nüfus yaşamaktadır. Orman köyleri, tarıma elverişsiz ve verimsiz yedinci ve sekizinci sınıf arazilerin bulunduğu, dağlık ve engebeli bir toprak yapısına sahiptir; arazi varlığı itibariyle de en düşük kategoridedir. Orman köylüleri, yoksulluk sınırının altında yaşayan insanlardır. Bu yüzden, her yıl, binde 40’ı göçe mecbur kalmaktadır; ancak, Orman Bakanlığımızın, son yıllarda, orman köylüsünün kalkınmasında sarf ettiği gayret küçümsenemez. Bir iki örnek olması açısından arz ediyorum: Sadece 1994 yılında, 159 bin küçük ve büyükbaş hayvan satın alınarak, sıfır faizle, 17 bin orman köylüsü ailesine verilmiştir. 1992-1994 yıllarında, 11 bin aileye, sosyal amaçlı, dam örtülüğü ve kuzine soba kredisi; 9 bin aileye, 260 milyar lira ekonomik ve sosyal amaçlı, fennî arıcılık, süt sığırcılığı, süt koyunculuğu, seracılık ve benzeri krediler verilmiştir. Ayrıca, ilk defa, 1993-1994 yıllarında, 12 bin aileye, 400 milyar lira faizsiz besicilik işletme kredisi verilmiş ve besiciliğin, orman köylerinde yaygınlaştırılması yoluna gidilmiştir.

Yine, bu süre içerisinde, orman köylerindeki kalkınma kooperatiflerinin uyguladığı mandıra, zeytin salamura, kereste fabrikası, halıcılık ve benzeri 100 adet proje için, 150 milyar lira tesis ve işletme kredisi yardımı yapılmıştır. 1995 yılı içerisinde ise 43 kooperatif projesi programa alınmıştır. Bunlardan, 23 kooperatif projesi için, 231 milyar lira kredi tahsis edilmiştir; uygulama halen devam etmektedir.

Yine, 1995 yılında, 1 500 orman köylüsüne, 136 milyar lira ekonomik amaçlı fennî arıcılık, süt sığırcılığı, süt koyunculuğu, seracılık, alabalıkçılık ve benzeri konularda ferdî kredi verilmiştir. Ayrıca, 2 500 aileye, 250 milyar lira besicilik kredisi verilmiştir.

Orman köylüsünün kalkındırılması ve ülke üretimine katkıda bulunması amacıyla, Orman Köylüleri Kalkınma Fonundan, bugüne kadar, 1995 yılı fiyatlarıyla 21,6 trilyon lira kredi verilmiştir. Bu, orman köyleri için, sadece Orman Bakanlığının katkısıdır.

1995 yılı ormancılık çalışmalarında, 700 bin civarında orman köylüsüne, sadece işçilik karşılığı 16,6 trilyon lira ödeme yapılmıştır. 1996 yılında, orman köylüsüne, işçilik karşılığı ve zatî müşterek ihtiyaç olarak verilecek tomruklar için yapılacak sübvansiyonla birlikte, 33 trilyon lira gelir imkânı sağlanacaktır.

BAŞKAN – Sayın Güner, 1 dakikanız kaldı.

SABRİ GÜNER (Devamla) – Orman ürünleri üretimi, ağaçlandırma, orman yangınlarıyla mücadele ve millî park hizmetlerinin yürütülebilmesi için, 1995 yılı sonuna kadar 123 419 kilometre orman yolu yapılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ormanın dünyadaki ekolojik dengenin korunmasında üstlendiği görev gün geçtikçe artmaktadır. Bir yandan, hızlı nüfus artışı, diğer yandan endüstrideki hızlı nüfus artışı, diğer yandan, endüstrinin, hızlı gelişmesi sonucu ürettiği, dünyayı kirletici ve yıkıcı etkileri, ülke topraklarımızın yüzde 75’inde görülen erozyon, orman konusunda, milletçe daha çok duyarlı olmamızı gerektirmektedir. Ülkemizdeki 77 milyon hektar arazinin 55 milyon hektarında meydana gelen erozyondan dolayı yılda 450-500 milyon ton toprak kaybetmekteyiz. Bilim adamlarına göre, 1 santimetre toprağın oluşumu için bin yıl geçmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güner, ek süreniz 1 dakikadır; buyurun efendim.

SABRİ GÜNER (Devamla) – Orman Bakanlığı bültenlerinde sık sık rastlanan bir iki deyimi tekrarlamak istiyorum: “Otomobili, kömürü, çimentoyu ithal edebilirsiniz; ama, toprağı ithal edemezsiniz.” “Erozyon, insanlar için biraz daha az ekmek, biraz daha çok göz yaşıdır.” İşte bu vahim tablo karşısında, sözlerimi bir çağrıyla bitirmek istiyorum: Geliniz, erozyonu, bu ülkenin yazgısı olmak durumundan çıkarmak için, hep birlikte, elimizden ne gelirse onu yapalım.

Bu duygularla, 1996 yılı Orman Bakanlığı bütçesi hayırlı olsun diyor, saygılar sunuyorum. (DYP, RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına konuşmalara geçiyoruz.

Bütçenin lehinde konuşmak üzere, Sayın Abdullah Örnek; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Örnek, süreniz 10 dakikadır.

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinize saygılar sunarak sözlerime başlıyor; şu anda, televizyonları başında bizleri izlemekte olan bütün vatandaşlarıma selam ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Kutlu Doğum Haftasını idrak ettiğimiz bugünde, insanlığın kurtuluşuna vesile olan iki cihan saadeti, O Büyük İnsanı, bizlere en büyük rehber ve ışık olarak gönderen Yüce Mevlamıza şükranlarımı arz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün, Orman ve Ulaştırma Bakanlığının ve ilgili birimlerinin bütçesini müzakere ederken, şahsım adına, birkaç hususu, zatı âlilerinize arz etmek istiyorum.

Bilindiği gibi, ülkemizin orman hizmetlerinin yürütülmesi, ormanların korunması, orman alanlarının genişletilmesi hususu, Anayasamızın amir hükümlerindendir. Anayasamızın 169 ve 170 inci maddeleri, devlete, bunu, görev olarak vermiştir; devlet, Anayasanın yüklemiş olduğu bu görevi, Orman Bakanlığımız kanalıyla yürütmeye çalışmaktadır. Ülkemizde 20,2 milyar hektar orman alanı mevcuttur; bunu, yüzde 30 olan uluslararası ortalama ile mukayese edecek olursak, biraz daha düşük olduğu anlaşılır; ama, genel alanın yüzde 26’lık kısmını kapsamasına rağmen, verimli olarak kullanılan orman alanı, ancak yüzde 8,9 oranındadır. Bundan da, Türkiye’de ısraf olan orman alanlarının çok olduğunu, orman alanı olarak gözüküp de, bu alanların değerlendirilemediğini görüyoruz. Orman zenginliği, bir ülkenin ekonomik ve kültürel zenginliğinin aynasını ve kaynağını teşkil eder.

Altıncı Beş Yıllık Planda, ormana ilişkin ilkeler ve politikalar belirtilirken “Ormanlar, toplumun ormancılık, ürün ve hizmetlerine olan ihtiyaçlarını, kaynaktan, devamlı, dengeli ve çok yönlü yararlanma ilkesi ve insan sağlığı, bitki, su, yaban hayatı, orman peyzajı ile tabiî değerlerin korunması esas alınarak, planlanacak, işletilecek ve geliştirilecektir” denilmesine rağmen, bugüne kadar yürütülen çalışmalara baktığımızda, bu sözlerden büyük çoğunluğunun, maalesef, yerine getirilemediğini görmekteyiz.

Yapılan son araştırmaların hemen tamamı “Türkiye çölleşiyor, çölleşmeye gidiyor” şeklindedir. Halbuki, malumlarınız, üç tarafımız denizdir ve bu denizlere akan birçok akarsularımız vardır; iklim olarak da dört mevsimi birlikte yaşıyoruz, ama maalesef, ne orman ve ne de su kaynaklarımızı daha verimli olarak kullanabiliyoruz.

Sayın milletvekilleri, hem orman kaynaklarımızı en iyi şekilde kullanmak hem de hava kirliliğini azaltmak amacıyla, şehirlerimizin çevresinde yeşil kuşak çalışmalarına hız vermek mecburiyetindeyiz; bunun için her türlü malî kaynak, bu konuda değerlendirilmelidir. İnsanlarımıza akciğer görevi yapacak olan bu ağaçları dikmek, yüce dinimiz İslamın da emirleri arasındadır. “Kıyametin kopacağını bilsen dahi elindeki ağacı dik” ; “sizden birinizin diktiği bir ağacın nimetlerinden, insan, kurt, kuş yararlandığı müddetçe size sevabı yazılır” gibi daha birçok teşviklerle, ağaç dikimine ve orman sevgisine son derece önem verilmiştir.

İşte, bu mesajlara gönül veren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu yıl İstanbulumuza, yetişkin 100 bin ağacı diktirerek, İstanbul’un, adeta çehresini değiştirecektir. Hemen her konuda olduğu gibi, bu konuda da büyük bir reformu gerçekleştireceklerdir. Dileriz ki, bu güzel örneği, başta, Orman Bakanlığımız olmak üzere, diğer illerimiz de uygulasınlar.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’de yaklaşık 17 bin orman köyünde 10 milyona yakın insan yaşamaktadır. Bu insanların millî gelirden en az pay aldığı ortada ve maalesef, bu insanlarımızın bugüne kadar problemlerini de çözememişiz. Bu büyük nüfusun -toplam 84 köyde- orman içi ve orman bitişiğinde yaşayan 105 bine yakın insanı da benim seçim bölgem olan Yozgat’ta bulunmaktadır. Bu nedenle, Orman Bakanlığımızın bütçesini müzakere ettiğimiz şu sıralarda, yurt genelinde olduğu gibi, Yozgat’taki şu problemleri de arz etmek istiyorum:

1– Personel durumu: Akdağmadeni, Çayıralan ve Çekerek Orman İşletme Müdürlüğünde boş bulunan kadrolara ilgili personelin atanmaları,

2– İfat Kırsal Kalkınma Programı kapsamında verilen hizmet vasıtalarının tahsisi,

3– Millî parklarda, Çamlık Millî Parkı, Akdağmadeni ve Kadıpınar Orman içi Dinlenme Yerinde yarım kalan binaların tamamlanması için gerekli ödeneklerin tahsisi,

4– Mülkiyet problemleri.

Bütün yurt sathında olduğu gibi, yine, Yozgat İlindeki potansiyel ağaçlandırma alanlarının büyük bir bölümü mera niteliği taşımaktadır. Hayvancılık yapılamayan köylerden, bu alanların ağaçlandırılması talep edilmektedir. Yürürlükte bulunan mevzuat gereğince, şu anda, herhangi bir çalışma yapılamamaktadır. Mera Kanununda yapılacak değişiklikle, bu konudaki engelin ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, bütün memurlarımızda olduğu gibi, Orman Bakanlığımızda çalışan memur ve teknik elemanlarımızın malî durumlarının mutlak suretle düzeltilmesi gerekir. Çile çeken, büyük sıkıntılar ve mahrumiyet içerisindeki şartlarda çalışan ormancılarımızın maaşları, tazminatları, günün şartlarına göre düzenlenmelidir.

Millî ağaçlandırma seferberlik düşüncesiyle, her il, ilçe, kasaba, hatta köylerimizde yeşil kuşak ağaçlandırma sahası başlatılmalıdır. Nüfus başına belirli bir sayıda ağaç dikme mecburiyeti getirilmelidir; askerî birliklerimizden, bu doğrultuda yararlanma durumu, mutlaka araştırılmalıdır.

Özellikle, orman köylerindeki işsizlerin, asgarî ücretten sigortası yapılmak suretiyle, ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışmalarına hız verilmesi gerekmektedir.

Özetle;

1 - Ormancılıkta özel girişim mutlaka teşvik edilmelidir.

2 - Orman kadastro çalışmaları en kısa sürede bitirilmelidir.

3 - Kaçak ağaç kesiminin önlenmesi için daha etkin tedbirler alınmalıdır.

4 - Orman zararlılarıyla mücadelede modern teknikten faydanılmalıdır.

5 - Odunun yakıt olarak kullanılmasını önlemek için, kömür kullanımını teşvik mahiyetinde önlemler alınmalıdır.

6 - Türkiye genelinde 80 bin kilometre orman yoluna ihtiyaç varken, bu, ancak, 1 300 kilometre civarındadır. Mevcut yolların oldukça yetersiz olduğu ortadadır; bu konuda daha hızlı çalışmalar yapılmalıdır.

7 - Tarımda elverişsiz olan ve ağaçlandırılması gerekli 7 milyon hektar alanının ağaçlandırılması için, millet olarak, topyekûn, bir seferberlik başlatmalıyız.

BAŞKAN – Sayın Örnek, 2 dakikanız kaldı.

ABDULLAH ÖRNEK (Devamla) – Sayın Başkan, sayın üyeler; Ulaştırma Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimi de kısaca arz etmek istiyorum.

Yaşadığımız yüzyılda, birçok faaliyetler, süratli, güvenli, yeterli ulaşım ve haberleşme sistemleriyle mümkün olmaktadır. Bunlardan, ekonomik, kültürel, sosyal ve turistik alanlardaki çalışmalar için ulaşım ve haberleşme son derece önemlidir.

Ulaştırma Bakanlığı da, bağlı kuruluşlarıyla birlikte insanımıza en iyi şekilde hizmet sunmakla görevlidir. Bakanlığın, ulaştırma ve haberleşmede düzenli ve dengeli bir işleyişi sağlamak ve hizmeti en iyi ve en hızlı bir şekilde halka götürmek, birinci görevidir. Bu ise, çağdaş teknolojinin en iyi şekilde kullanılmasından geçer. Burada, ilk bakışta, kaynak meselesi hemen karşımıza çıkmaktadır. Bütçenin geneline baktığımızda, bunun, maalesef, mümkün olmadığını birlikte görmekteyiz; 1,8 katrilyon lira içborç, 76 milyar dolar dışborç.

Değerli milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığının iki ana hizmet birimi vardır; haberleşme ve ulaştırma. Diğer kıymetli arkadaşlarımız da ifade ettiler; haberleşme denilince, akla, önce PTT gelir. PTT hizmetleri, ülkemizde, büyük mesafeler katetmiştir. Bu konuda, bugüne kadar hizmetleri geçen personelimize, bürokratlarımıza elbette teşekkür ediyoruz; ancak, bu konuda, daha birçok mesafenin katedilmesi gerekmektedir.

Kendi bölgemden örnek verecek olursam; Yozgat’ta, hâlâ, 190 adet yerleşme yeri, otomatik görüşme için beklemektedir. Yozgat’ta, Türk Telekom hizmet sahasında, köylerin ve bekleyen abonelerin taleplerinin karşılanabilmesi için, 15 adet, kırsal alanda kullanılacak santrala ihtiyaç vardır.

Bu arada, şunu da ifade etmek istiyorum: Bakanlığımızın, özellikle, PTT’nin T’sinin özelleştirilmesi konusundaki davranışlarını uygun bulmuyoruz; “ne pahasına olursa olsun, illâ, her şeyi özelleştirelim” düşüncesine karşıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Örnek, 1 dakika ek süre veriyorum.

ABDULLAH ÖRNEK (Devamla) – Bizim, özelleştirme denince, her şeyden önce, orada çalışanlara devredilmesi, stratejik kuruluşların özelleştirme kapsamından çıkarılması gerekir. Aksi takdirde, yıllarca, alınteri, göznuru, bu milletten alınan vergilerle oluşturulmuş ve tüyü bitmedik yetimlerin hakkı olan müesseselerimizin peşkeş çekilmesine müsaade edemeyiz.

Ulaştırma konusunda da birkaç husus vardı; ama, zaman darlığı nedeniyle, özet olarak şunu beyan etmek istiyorum: Havaalanlarıyla ilgili, birçok ilimizde yapılan çalışmalar gibi, Yozgat’ta da havaalanıyla ilgili olarak istimlakler yapılmış; ancak, bugüne kadar, başkaca herhangi bir işlem yapılamamıştır. İlgili Sayın Bakanımıza durumu arz ediyor, görüşmekte olduğumuz bu bütçelerin ilgili bakanlıklarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor; saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar.)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Örnek.

Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu; buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 1996 malî yılı bütçesinin görüşülmesi vesilesiyle, şahsım ve Bakanlığım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin hemen başında, görüşmelere katkıda bulunan 11 değerli arkadaşıma teşekkür ediyorum. 11 değerli arkadaşım, görüşlerini 110 dakikada ifade etmişler ve tenkitlerde bulunmuşlardır; yalnız, ben, şimdi, bu 110 dakikalık görüşmeye 10 dakikada nasıl cevap vereceğimi sizin takdirlerinize bırakıyorum.

Genellikle, Devlet Demiryolları üzerinde çok durulduğu için, evvela Devlet Demiryollarından başlamak istiyorum. Devlet Demiryollarının finansal yapısını düzenlemek, etkin ve ticarî odaklı bir tarzda hizmet vermesini sağlamak amacıyla hazırlanan etüt, 1996 yılı haziranında tamamlanacaktır. Söz konusu yeniden yapılanma planıyla, kuruluşun uzun, orta ve kısa vadeli organizasyon ve yönetim modelleri ortaya çıkacaktır.

Gebze-Halkalı banliyö hattı iyileştirmesi işinin etüt ihalesi, 1995 yılında yapılmıştır. 1997 yılı başında tamamlanacak etüt-proje çalışmaları kapsamında, İstanbul Boğazı Tüp Geçişi Projesinin ihale dosyaları da hazırlanacaktır.

Ayrıca, Ankara-İstanbul Sürat Demiryolu Projesi kapsamında yapımına devam edilen Ayaş Tüneli inşaatında, yüzde 77 oranında bir fizikî gerçekleşme sağlanmıştır. Bu tünel için de, kısıtlı bütçe imkânlarıyla, ancak tünel emniyetini sağlayabileceğimiz tarzda ödenek konulabilmiştir. Ankara-İstanbul Sürat Demiryolu Projesinin toplam uzunluğu 416 kilometre olup, finansmanın, genel bütçe imkânlarıya sağlanması mümkün görülmediğinden, yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilmesi planlanmıştır.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, bu proje 4,5 milyar dolar harcanarak yapılabilecektir ki, bu ve bundan sonraki bütçe imkânlarıyla bunun yapılması mümkün görülmediğinden, bunun, yap-işlet-devret modeli, belki de yap-işlet şeklinde tahakkukuna çalışılacaktır.

Aliağa ve Nemrut Körfezi civarındaki sanayi tesislerinin taşımacılık taleplerini karşılayacak ve İzmir’in banliyö taşımacılığına da hizmet verecek olan 25 kilometrelik Menemen-Aliağa demiryolunun altyapısı ile tek hattın üstyapı inşaatı tamamlanmış ve hat, deneme seferlerine açılmıştır. Proje kapsamındaki istasyon bina ve tesisleri ise 1996 yılı sonunda ikmal edilecektir.

Ayrıca, İzmit ile Köseköy arasındaki yaklaşık 10 kilometrelik tek hatlı demiryolunun çift hatta çıkarılması amacıyla yapımı devam eden İzmit kentiçi geçişi demiryolu hattında, yüzde 80 oranında fizikî gerçekleşme sağlanmıştır. 1996 yılı bütçesiyle sağlanan ödeneklerle, bu hattın 1997 yılında ikmal edilerek işletmeye alınması mümkün olabilecektir.

Kars-Tiflis demiryolunun gerçekleştirilmesi için, etüt-proje çalışmalarına en kısa sürede başlanacaktır. Projenin gerçekleştirilmesiyle, Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a ve Orta Asya cumhuriyetlerine ulaşmak mümkün olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada ve ülkemizde, ulaşım ve turizm açısından, özellikle, süratli, konforlu ve güvenli yolculuk yapılmasına imkân vermesi nedeniyle, havayolu ulaşımı, son yıllarda ayrı bir önem kazanmıştır. Halen, 14 adedi askerî havaalanı olmak üzere, 34 ilde, çeşitli büyüklükte toplam 45 havaalanı, sivil havacılık işletmelerinin kullanımına açık durumdadır.

Ülke kaynaklarını en rasyonel şekilde kullanarak, Trakya ve Kocaeli bölgelerinin hava ulaşımı ihtiyacını karşılamak, Atatürk Havalimanının artan trafik yükünü hafifletmek amacıyla planlanan Çorlu ve Cengiz Topel havaalanları ile Konya ve yöresinin hava ulaşım ihtiyaçları için planlanan Konya Havaalanı projeleri, 1997 yılında bitirilecektir. Erciyes ve Kapadokya yöresinin hava ulaşımı ile turizme dönük ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla planlanan Kayseri Erkilet Havaalanı inşaatı, bu yıl sonunda tamamlanacaktır

Ayrıca, yine, bu yıl sonunda, Nevşehir Havaalanı, Isparta Havaalanı, Çeşme ve Uşak stol havaalanları ile Antalya ve Adana havaalanları prefabrik iç hatlar terminali binaları ve Zonguldak Havaalanı terminal binası inşaatları tamamlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızca, deniz ulaşımının altyapısını oluşturan üç sektörde, Plan ve Bütçe Komisyonunda öngörülen ilavelerle birlikte, toplam 5,5 trilyon liraya yakın ödenekle, 1996 yılındaki çalışmalarımız sürdürülecektir.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği çerçevesinde oluşması beklenen ticaret hacmine hizmet vermek üzere, Hopa, Rize, Giresun ve İnebolu limanları tevsi çalışmaları 1997 yılında bitirilmeye çalışılacaktır. Son yıllarda, İstanbul bölgesindeki mevcut limanların maksimum kapasiteye ulaşması ve Ankara havalisine hizmet verecek yeni bir limana ihtiyaç duyulması, 25 milyon ton/yıl kapasiteli Filyos Limanının yapımını gündeme getirmiştir; bu bakımdan, proje güncelleştirilecektir.

Ülkemiz, Akdeniz çanağındaki önemli konumu nedeniyle, yat turizmi açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Yat turizminin ülke ekonomisine getireceği önemli faydalar nedeniyle, bu alt sektörün gelişimi konusunda önemli adımlar atılmıştır. Akdeniz’de, halen, 750 bin yat dolaşmaktadır. Türkiye, bu 750 bin yattan -en azından yüzde 2,5 seviyesinde- 20 bin yat kapasitesine ulaşmak durumundadır; ancak, bugünkü yat kapasitemiz çok düşüktür; 10 560 civarında bir yat kapasitemiz vardır. Yat kapasitesinin -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- 20 bine çıkarılması hedeflenmektedir.

Değerli üyeler, bu sayı, Yunanistan’da, İtalya’da ve İspanya’da 20 binin üzerindedir. Genel bütçe imkânlarıyla yapımı uzun yıllar alacak olan 14 yat limanı ve yat yanaşma yeri, yatırım programına, yap-işlet-devret modeliyle alınmıştır. Bunlardan 5’i (Didim, Dalaman, Antalya, Bodrum ve Fethiye-Çavuşlu) ihale edilmiştir; diğer projelerin ihale çalışmaları ise, 1996 yılı içerisinde sürdürülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda, özellikle elektronik sanayiinde meydana gelen gelişmeler haberleşmeye ayrı bir boyut kazandırmış ve bu sektörde uzay çağı başlatılmıştır. Bu çerçevede, haberleşme sektörüyle ilgili olarak, bilgi otoyolu olarak bilinen INTERNET hizmetlerinin ülkemizde de yaygın ve sağlıklı bir şekilde verilebilmesini teminen, gelir paylaşımı esasına dayalı ihaleye çıkılmış olup, ülkemizde oluşturulacak “turnet” adı verilen altyapı, 1996 yılı ortalarında hizmete verilecektir.

1995 yılındaki 674 604 hatlık ilaveyle, 1995 yılı sonunda yüzde 77’si dijital olmak üzere, otomatik telefon santrallarımızın ülke genelindeki kapasitesi 14,5 milyon hatta, abone sayısı ise 13 milyon adede ulaşmıştır.

Türkiye, 1994 yılında atılan uyduyla, Avrupa’da ilk altı, dünyada ise uydusu olan onaltıncı ülke olmuştur.

BAŞKAN – Sayın Bakan, 2 dakikanız kaldı.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Devamla) – 2 dakikaya neler sığdırabileceğimi ben de merak ediyorum; ancak, üyelerin üzerinde çok durduğu İstanbul dış hatlar terminali üzerinde durmak istiyorum. İstanbul dış hatlar terminal binasının ihalesi 1986 yılında yapılmış, teklifler çok farklı bazda olduğu için ihale iptal edilmiştir.

1987 yılında, gerek firmanın krediyi bulamaması durumu gerekse sadece terminal binasını yaparım, dünya ticaret merkezini yapamam sebebiyle öne sürdüğü durum itibariyle, ihale yine iptal edilmiştir.

1993’teki iptal ise bir başka konudandır.

5 milyon yolcu/yıl kapasitelidir burası. Bunun 10 milyon yolcu/yıla çıkarılması gerekmekteydi. O bakımdan, 10 milyon yolcu/yıla çıkarılmıştır. Şu anda ihale safhasındadır. Ben Bakanlığa geldiğim anda ihale devam etmekteydi. Şu anda, 35 kişilik bir teknik heyet, onun üzerinde 9 kişilik bir üst teknik heyet çalışmalarını devam ettirmektedir. Konu, bu iki aşamadan sonra ilgili kuruluşun yönetim kuruluna gelecektir. Yönetim kurulu kararı sonra benim önüme gelecektir. Benim önüme de, Yüksek Planlama Kuruluna sevk için gelecektir. Elbette ki, orada incelenecektir. Bu ihale çok titizlikle takip edilmektedir, kamuoyunun da dikkatini çekmektedir.

Ben, burada, şunu ifade etmek istiyorum: Devletin hakkı neyse, devletin hakkını koruyacağız; hiç kimsenin bunda endişesi olmasın; her şey açık olacaktır; zarflar, halkın, isteyenin katılabileceği bir ortamda açılacaktır.

Sayın Fırat, Telekom üzerinde durdular. Telekom Yasası değişikliğini önümüzdeki günlerde Yüce Meclisin gündemine getireceğiz. Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakika içinde lütfen...

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Devamla) – Anayasa Mahkemesi, Telekom Yasasının bir maddesini ve iki fıkrasını iptal etmiştir; ancak, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı yayımlanmamıştır. Gerekçeli karar yayımlandıktan sonra, tasarı, Yüce Meclisin komisyonlarına intikal edecektir.

Yalnız, Sayın Fırat’ın, “Telekom’ un yıllık geliri 250 trilyon Türk Lirasıdır.” ifadesi yanlıştır. Telekom’ un 1995 yılı hâsılatı 75 trilyon liradır, 1996 yılında beklenen ise, ancak 175 trilyon lira civarındadır.

Sayın Başkan, bir iki cümle söylememe müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Lütfen... Hiç istisna yapmadık... Toparlayın efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Devamla) – Yine istisna yapmayın efendim; ama, Yüce Kurula iki üç cümle arz edeyim; çünkü, mesele fevkalade önemli ve kamuoyu tarafından takip ediliyor.

Telekom neden özelleştirilmelidir?.. Buna karşı olan arkadaşlarımız var. Dünyada, özellikle telekom konusunda, tekeller kaldırılmaktadır. Üyesi olduğumuz Dünya Ticaret Örgütü ile Avrupa Topluluğu, bu konuda düzenlemeler yapmaktadır. Özelleştirmeyle elde edilecek kaynaklar, ekonomimize yeni olanaklar yaratacaktır. Telekom’un, yeni yapılanmasıyla rekabet gücü artacak, tüketiciye daha iyi ve daha ucuz hizmet verme imkânı sağlanacak ve buraya getirecek olduğumuz yeni teklifte -Anayasa Mahkemesi o nedenle iptal etmiştir- sadece blok satış olmayacaktır; o şekilde huzurunuza çıkmayacağız, Yüce Meclisi tatmin edecek bir teklifle huzurunuza çıkacağız.

Bu vesileyle, Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Orman Bakanı Sayın Nevzat Ercan; buyurun efendim. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, sizleri saygıyla selamlıyorum ve değerli katkılarınıza da, ayrıca teşekkürlerimi arz ediyorum.

Yurdumuzun yüzölçümünün dörtte biri orman alanı statüsünde olup, bunun -20,2 milyon hektarlık ormanlık alanın- sadece yüzde 44’ünü oluşturan 8,9 milyon hektarı verimli orman statüsündedir. Ülkemiz ormanlarının yüzde 44’ünün verimli olmasına karşılık, bu oran, Avrupa Topluluğu ülkelerinde yüzde 77, Akdeniz ülkelerinde ise, ortalama yüzde 75 düzeyindedir. Bu değerlerden de anlaşılacağı üzere, yurdumuzun verimli orman alanı oranı çok düşük seviyede bulunmaktadır.

Ülkemizde, nüfusun hızla artması yanında yaşam standartlarının yükselmesi, ormana ve orman ürünlerine olan talebi de artırmıştır. Hem orman ürünleri talebinin karşılanabilmesi hem de ülkemiz topraklarının erozyonla yok olmasının önlenebilmesi için, yüzde 56 oranındaki bozuk orman alanlarımızın ağaçlandırılması, imar ve ihya edilmesi suretiyle verimli orman miktarının artırılması, buna ilaveten de, orman alanlarımızın ülke yüzölçümüne oranının yüzde 30’un üzerine çıkarılması zarureti bulunmaktadır.

Günümüzde, hızla artan nüfus ve gelişen endüstriyle birlikte ortaya çıkan çevre problemleri, uluslararası boyut kazanmış bulunmaktadır. En önemli çevre problemleri, havanın ve suların kirlenmesi ve toprak erozyonudur. Gerçekten, doğal dengenin bozulduğu, ormanların fonksiyonlarını yapamaz hale geldiği ülkemizde, erozyon, millî bir felaket haline gelmiştir.

Üzülerek, bir noktaya dikkatiniz çekmek istiyorum. Bugün, dünya çölleşme haritasında, Anadolu’nun önemli bir kesimi, çölleşmeye oldukça duyarlı bir saha olarak gözükmektedir. Ülkemiz topraklarının yüzde 75’inde değişik şiddetlerde erozyon mevcut olup, her yıl 500 milyon ton toprak, denizlere, göllere, barajlara sürüklenmektedir. Topraklar baraj göllerinde birikmekte; böylece, trilyonlarca liraya mal olan, bu gibi, sulama ve enerji amaçlı önemli yapıların ekonomik ömürleri kısalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hava ve suyla birlikte tüm doğal varlıkların dayanağı ve yaşamın temel kaynağı, yenilenemeyen bir doğa hazinesi olan canlı toprak, böylece, yok olup gitmektedir. Toprak yoksa, hayat yok demektir ve yerine konması da, ne yazık ki, mümkün değildir. Toprağın kaybı demek, tarım arazilerinin verimsizleşmesi demektir. Bu ise, hayvancılıkta gerilemenin, kuraklığın ve köylerden kentlere göçün başlıca sebebidir. İnsanını, doğduğu büyüdüğü yerde besleyemeyen, mutlu edemeyen bir ülke düşünülemez. Bunun yaratacağı sosyoekonomik sıkıntıların altından, hiçbir hükümet, hiçbir program kalkamaz.

Toprak erozyonunu bu şekliyle özetle ifade ettikten sonra, Bakanlığımızca uygulanan ormancılık politikalarına da, ayrıca, değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Bakanlığımın çalışmalarını etkin bir şekilde sürdürebilmesi ve ormancılık problemlerinin çözüme kavuşturulmasının temini amacıyla, birkısım mevzuat düzenlemeleri yapılarak yürürlüğe konulmuştur, birkısım mevzuat üzerinde de çalışmalara devam edilmektedir.

Globalleşen dünyamızda ve buna uyum sağlamak kararlılığında olan yurdumuzda, artan çevre bilincini en iyi şekillerde değerlendirmek, Türkiye’nin en büyük çevre problemi olan toprak erozyonunu durdurma mücadelesine toplumun bütün kesimlerini katmak, bu çalışmalar için sağlam temelleri olan sürekli bir kaynak yaratmak maksadıyla hazırlanan 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu, Yüce Meclisimizde, 23 Temmuz 1995 tarihinde kabul edilmiştir. Bu, ormancılık açısından bir reform kanundur. Bu yasayla, kamu kurum ve kuruluşlarına, tüzelkişilere orman tesis etme mükellefiyeti getirilmek ve bazı gerçek ve tüzelkişiler ile gönüllü kuruluşlar teşvik edilmek suretiyle, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarının toplumun bütün kesimlerince benimsenmesi ve yapılabilir hale gelmesi sağlanmıştır. Gerçek ve tüzelkişilerin, giderleri kendilerine ait olmak üzere, hatıra ormanı kurmaları imkânı getirilmiştir ve yine, kamu kurum ve kuruluşları ile özel ve tüzelkişilere, ağaçlandırma ve erozyonla mücadele yapmak üzere, bedelsiz olarak arazi tahsis edilme imkânı yaratılmıştır ve yine, bu yasayla, orman ürünü kullanan kurum ve kuruluşların, tükettikleri ölçüde, üretim amaçlı ağaçlandırma yapmaları, bunların, bakım, koruma ve işletilmesinin yine bu kuruluşlarca yapılması mükellefiyeti getirilmiştir. Bazı arkadaşlarımıza da, zannediyorum ki, bu yasayla getirilen önemli yenilikler cevap teşkil edecektir; çünkü, benim Bakanlığımın kaynaklarıyla, bu bildiğimiz müşterek sorunu aşmak mümkün değildir. Bu yasayla, benim Bakanlığımın kaynakları ve imkânlarıyla birlikte, kamu kurum ve kuruluşlarını, tüzel ve özel kişileri ve halkın desteğini de katmak, yeni ve önemli malî kaynaklar da yaratmak suretiyle, önemli bir yasa, bu Meclisten çıkmıştır ve bilinen sorunların aşılması, ancak bu şekilde mümkün hale gelebilmiştir.

Değerli milletvekilleri, nüfusun hızlı artışı yanında, yaşam standartlarının da yükselmesine paralel olarak, odun hammaddesine olan ihtiyaç da hızla artmaktadır. Ormancılık ana planı verilerine göre, 2000 yılında, odun hammaddesi açığının 7 milyon metreküpe ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Odun hammaddesi ihtiyacının yeterli düzeyde karşılanması, ülke topraklarının dörtte üçünde hüküm süren erozyonun durdurulması, tarım alanlarının sel ve taşkınlardan korunması, su rejiminin düzenlenmesi yanında, ormanlardan beklenen sosyal ve ekonomik faydaların sağlanması için en önemli tedbir, ağaçlandırma yapmak ve erozyon kontrolü tedbirlerini almaktır.

Türkiye’de, 11 milyon hektarı orman rejiminden, 7 milyon hektarı ise orman dışı alanlardan olmak üzere, toplam 18 milyon hektar ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmasına konu alan bulunmaktadır.

Teşkilatımızca, başlangıçtan 1995 yılı sonuna kadar, bu alanlarda, 2 milyon 172 bin hektar ağaçlandırma, 284 bin hektar erozyon kontrolü, 70,4 bin hektar mera ıslahı ve yaklaşık 500 bin hektar enerji ormanı tesisi çalışması yapılmış bulunmaktadır; ki, bu- ayrıca bir iddia getirildi- orman alanlarının giderek daraldığı şeklinde iddiayı doğrulamamaktadır.

Orman köylüsünün ekonomik durumunu iyileştirmek ve ağaçlandırma çalışmalarına destek olmalarını sağlamak için, köy civarındaki bozuk orman alanlarına ve açıklıklara, aslî orman ağacına ilaveten fıstıkçamı, ceviz, badem, kestane gibi meyve veren veya yalancı akasya gibi bal üretimine katkı sağlayan türler dikilmektedir.

Özel orman alanlarının yüzde 1’den yüzde 10 seviyelerine çıkarılması hedeflenmektedir. Bu hedefe, özel ağaçlandırmaları özendirmek ve yaygınlaştırmak suretiyle ulaşmak istiyoruz.

Son yıllarda toplumu etkileyen çevre kirliliği konuları, kentlerimizde yeşile ve ormana olan özlemi artırmıştır. Bunun sonucunda, insanlarımız, çevre sorunlarına çok duyarlı hale gelmiştir.

BAŞKAN – Sayın Bakan, 2 dakikanız var.

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Devamla) – Ayrıca, Bakanlığımız tarafından, 1993 yılından itibaren başlatılan ve özel bir önem verilerek sürdürülen hatıra ormanı tesis çalışmalarının, toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırılması amaçlanmıştır.

Bakanlığımızca sürdürülen ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının ve özel ve tüzelkişilerin ihtiyaç duydukları orman ağacı fidanlarını üretmek üzere, toplam 153 orman fidanlığımız faaliyetini sürdürmektedir. Fidanlıklarımızda 170’in üzerinde türden fidan üretilmekte olup, yıllık fidan üretimi kapasitesi 740 milyon adettir.

Değerli milletvekilleri, arzulanan teknik ormancılığın yapılabilmesi ve mülkiyet ihtilaflarının çözüme kavuşturulabilmesi amacıyla, kadastro ve mülkiyet çalışmalarına ağırlık verilmektedir.

1995 yılı sonu itibariyle, yurdumuzda mevcut 20,2 milyon hektar genişliğindeki orman alanının yüzde 68’ini oluşturan 13,9 milyon hektarının orman tahdit ve kadastrosu tamamlanmış, 5,4 milyon hektarının tapuya tescili sağlanmıştır.

1995-1999 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde, yılda ortalama 1 milyon hektar olmak üzere, 5 milyon hektar sahanın orman kadastrosunun yapılması, tüm orman sahalarının kadastro çalışmalarının 2004 yılında tamamlanması hedeflenmiştir.

Orman yolları, ormancılık çalışmalarımızın sürdürülebilmesi için gerekli olduğu kadar, orman içi ve bitişiğinde yaşayan halkın, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan gelişmesinde büyük rol oynamaktadır.

Ormanlarımızın işletilmesi, ağaçlandırma, erozyon kontrolü, orman yangınlarıyla mücadele ve millî park hizmetlerinin yürütülmesi için, orman ekosisteminin 201 810 kilometre yol ihtiyacı bulunmaktadır. Orman ekosisteminin ihtiyaçlarına ve plan yenilemelerine paralel olarak orman yolu ihtiyacı giderek artmaktadır.

1995 yılı sonu itibariyle 123 419 kilometre orman yolu tamamlanmıştır. Revize edilen yol şebeke planlarına göre, halen 78 391 kilometre yol yapılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakika içerisinde lütfen toparlayınız.

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Devamla) – Orman yangınlarıyla mücadele çalışmalarına büyük önem verilmektedir. Kurum dışından kiralanan 15 uçak, 7 helikopter, Orman Genel Müdürlüğümüze ait 6 helikopter ve 209 arozöz, 830 adet çeşitli araç, 258 adet iş makinesi kullanılarak orman yangınlarıyla mücadelede hayatî önemi haiz olan ilk müdahale imkânı getirilmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Bakanlığımızca, 1996 yılında, ormanlarımızın yangınlardan ve diğer zararlılardan korunması, ağaçlandırma, erozyonun kontrolü, mera ıslahı, fidan üretimi, kavakçılığı geliştirme, orman kadastrosu, orman yolu inşaatı, millî park ve av-yaban hayatı, orman içi dinlenme yerleri ve diğer ormancılık çalışmaları ile orman köylümüzün kalkınmalarının desteklenmesi konularındaki faaliyetlerimiz sürdürülecektir.

Orman köylerinin gelirlerinin artırılması ve bulundukları yerlerde kalkınmalarının sağlanması faaliyetlerimiz 1996 yılında da etkin bir şekilde devam ettirilecek, olumlu seviyeye getirilen orman-halk ilişkilerinin daha iyiye götürülmesine önem verilecektir...

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz doldu.

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Devamla) – Ormanlarımızın korunması, geliştirilmesi, tanıtılması konusunda halkımıza bilgi vermek ve kamuoyu oluşturmak için yayın ve tanıtım çalışmalarına da ayrıca önem verilecektir.

Takdirlerinize arz eder; saygılar sunarım. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Son söz, bütçenin aleyhinde, Sayın Ziyattin Tokar’ın. Buyurun efendim.

M. ZİYATTİN TOKAR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, televizyonları başında bizleri izlemekte olan saygıdeğer vatandaşlarım; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

10 dakikalık kısa bir sürede iki bakanlığın (Ulaştırma ve Orman Bakanlıklarının) bütçelerinin aleyhinde konuşma yapacağım.

Gayri safî millî hâsılanın kişi başına ortalama 1 840 dolar olduğu gelişmekte olan memleketimizde, 35 dolar gibi en düşük gayri safî millî hâsılaya sahip Ağrı İlinin milletvekili olarak huzurlarınızdayım.

Vaktin sınırlı olması nedeniyle, imkânların elverdiği ölçüde meselelere değineceğim. Önce, Ulaştırma Bakanlığı bütçesi hakkında görüşlerimi arz ediyorum.

Ulaştırma Bakanlığının, ülkenin tümünün ulaştırma ve haberleşme hedef ve politikalarını tespit etmesi ve buna göre icra planları yapması gerekmektedir. Bilgi ve iletişim çağını yaşadığımız dünyamızda, hızlı iletişimin önemi daha da artmaktadır.

Bütün gelişmiş ülkelerde yolcu ve yük taşımacılığı, büyük oranda demiryolu ve havayoluyla yapılmaktadır. Günümüz teknolojisiyle, 400 kilometre/saate varan hızlı trenlere Avrupa ve Japonya demiryollarında rastlanmakta iken, ülkemiz, hâlâ, çoğunluğu cumhuriyet öncesi ve cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan demiryolu ağında âdeta kağnı hızıyla hareket eden araçlara ve demiryollarına sahiptir.

Demiryollarımız, 8 430 kilometre ana hat, 2 bin kilometre tali hatla, toplam 10 400 kilometredir. Bunun, 3 700 kilometresi cumhuriyet öncesi, 3 800 kilometresi 1923-1950 yılları arası yapılmıştır; 1 000 kilometresi ise 1950’den bu yana, kırkbeş senede yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben, Sayın Hükümetten, Ulaştırma Bakanlığı bütçesi hazırlanırken, hedef olarak, mevcut hatların elektrifikasyonunun bakım ve onarımının yanında, yeni demiryollarının inşa edilmesini beklerdim. Benden önceki konuşmacıların ve benim de sizlere yukarıda sunduğum reel rakamlar, demiryollarımızın yalnız ihmal edildiğini değil, artık, umarsanmadığı gerçeğini de ortaya koymaktadır.

Bakınız, bugün Türkî cumhuriyetlerle ticarî ilişkilerimizi artırmayı, sınır ülkeleriyle sınır ticaretini geliştirmeyi düşünmekteyiz. Ağrı İlimiz, Türkiyemizin önemli hudut girişlerinden olan Gürbulak Sınır Kapısına sahiptir. 1966’dan beri defalarca projeleri, zemin etütleri yapıldığı halde, Horasan-Gürbulak demiryolu yapılamamıştır. Toplam uzunluğu 220 kilometre olan bu demiryolu, hem Türkî cumhuriyetlerle yurtiçi demiryolu ağını bağlayacak hem de bölgenin ticarî potansiyelini artıracaktır. Kaldı ki, tecrübelerimiz, raylı sistemin gittiği yerlerde, gelişmenin de hızla arttığını sergilemektedir. Sayın Hükümetten, bu konuda inceleme yaparak, kısa zamanda yatırıma gidecek kararları almasını arzu ediyoruz.

Havayolu konusunda, cumhuriyetin ilk yıllarının değerlerini bile yakalayamayan bir yapıya sahibiz. 1950’li yıllarda, Ağrı’da, tayyare meydanına seferler düzenlenirken, bugün, maalesef, havaalanı inşaatı üç yıldır sürdüğü halde, tamamlanamamaktadır, ödenek ayrılamamaktadır; ülkemizin en gelişmemiş ili konumuna giren Ağrı, unutulmuştur. Biz, bu olayın bir gurur meselesi yapılarak, en kısa zamanda tamamlanması için harekete geçilmesini Sayın Hükümetten talep ediyoruz. Burada, günde en az iki uçağı kaldırabilecek kapasitede yolcu potansiyeli vardır.

Karayolu taşımacılığı ağırlıklı olan ülkemizde, aslında, karayolu terörü yaşanmaktadır. Ülkemizde gün geçtikçe artan araç sayısı, trafiğin daha keşmekeş olmasına neden olmaktadır. Araçlar, yüksek hıza ve tüm teknolojik gelişmelere sahip olsalar dahi, karayolu aynı düzeyde olmaz ise, sorunları çözemezsiniz. Günde, ortalama 25 kişi, trafik karmaşası dolayısıyla, ölüp, heba olmaktadır. Karayolu ağının eskidiği aşikârdır. Batıda otoyollarına ağırlık verilirken, doğuda karayolları ihmal edilmektedir.

Deniz ulaşımıyla bağlantısı olan Trabzon-Ağrı-Gürbulak transit yolu âdeta unutulmuş, köstebek yuvası haline gelmiştir. Nahcivan, Azerbaycan, Gürcistan gibi sınır ülkeleriyle de irtibatı sağlayacak, Ağrı-Cumaçay-Kağızman-Kars karayolu, ödeneği ayrıldığı halde, bölgenin âdeta fakirleşmesi isteniyormuşçasına, ödeneği, sürekli başka yerlere aktarılmış, yapımından vazgeçilmiştir; mevcut Hükümetin de, bu konuda, bütçesine koyduğu bir değere rastlanamamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’de telekomünikasyonun yeniden şekillenmesine önem verildiğini söyleyen Hükümet, TÜRKSAT uydusunu, rantabl kullanabilecek değerlendirmeleri yapamamaktadır; eğer yapabilseydi, uydu haberleşme iletişimini ülke sathına yaymayı hedef olarak planlardı. Bırakınız uydu ve telsiz iletişimini, mevcut telefon hatlarının yapımında ve yatırımında bölge farkı gözetilmektedir; partizanca hizmetler verilmektedir.

Limanlar ve kıyı yapılarımız, yeni bir denizcilik politikasıyla, gelişen uluslararası şartlara uyum sağlayabilecek düzenlemelere imkân veren anlayışla, Türk denizciliği, dünya deniz taşımacılığından aldığı payı artırmalıdır. Gelişen dış ilişkilerimiz, artan ticarî potansiyelimiz, ülkenin liman kapasitesini zorlamaktadır. Programlanmış liman yatırımları hızlandırılmalıdır. Özellikle, İstanbul, Marmara, Trabzon ve Doğu Akdeniz Bölgelerinde yeni yatırımlara gidilmelidir. Liman işletmecilik faaliyetlerinde daha verimli çalışmalar sağlanmalı ve özelleştirme yapılabilmesiyle ilgili sorunlar çözümlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Orman Bakanlığı bütçesi hakkındaki görüşmelerimi kısaca arz edeceğim: Ülkemizde, orman politikası sürekli yanlışlıklara neden olduğundan, Anadolu toprağının dörtte üçü çölleşmeyle karşı karşıya kalmıştır. Ülkemizin geriye kalan dörtte biri ise ormanla kaplı olmasına karşın, genelde yüzde 56 gibi verimsiz yapı arz ettiğinden, bundan daha önemlisi, yanlış idareler sonucu ormanlar heba olmakta, yerini toprak erozyonuna bırakarak ülkeyi çölleştirmektedir. Erozyona maruz 20,2 milyon hektar alanın yüzde 25’i orman toprağıdır.

Orman köylüsüne, orman istihsalinde herhangi bir rol verilmemektedir. Orman-halk ilişkisi yok edilmiştir. Yeterince orman alanına sahip olduğu halde, Çanakkale İli, batının en fakir ili konumuna düşmüştür. Böyle bir politikayla, yanlış, hatalı kesim yapan kaçakçılar türemiş ve ormanlar heba edilmeye başlanmıştır.

Özel orman statüsü getirilerek, ahşap parke üretimi yapanlara, kereste tomruk üretimi yapanlara imkân tanınmalıdır. Bu üretimler de kontrol altına alınmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

BAŞKAN – Sayın Tokar, 2 dakika süreniz var.

M. ZİYATTİN TOKAR (Devamla) – Teşekkür ederim.

Orman üretiminde yeni orman alanlarını hedeflemeyen, mevcut 10 milyonun üzerindeki orman köylüsünü hiçe sayarak, onları değerlendirmeyen ve orman aşınmasını, orman zayiatını kaçınılmaz gören 1996 yılı bütçesini hazırlayanlara sesleniyorum; siz, bu düşünceyle orman artırımı yapamazsınız; yapsanız yapsanız, ancak, erozyonu artırırsınız. Onun için, gelin, bize sunmuş olduğunuz bütçenin adına erozyon bütçesi, Bakanlığın ismine de erozyon bakanlığı diyelim.

Orman Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğünün toplam bütçesi, 10,5 trilyon yapmaktadır. Ülkemiz, yanlış idareler dolayısıyla, son yıllarda orman ürünlerini ithal etmektedir. 1995 yılında, 250 milyon doların üzerinde orman ürünü ithal edilmiştir. Bugünkü kur ile hesaplandığında 20 trilyona yaklaşmaktadır. Buna karşılık, ihracatımızda gerileme vardır. Bir önceki yılda 14 milyon dolar olan ihracat, 1995 yılında 12 milyon dolara inmiştir. İthalat- ihracat arasındaki dengesizlik çok büyüktür. İthalat, Orman Bakanlığı bütçesinin iki misli, ihracat ise, bütçenin yüzde 1’i kadardır.

Orman köylüsünün cezalandırılması yerine, istihsale katılımını sağlayarak orman üretiminin ve yenilenmesinin artırılması, Almanya’da, Fillandiya’da, Endonezya’da ve Orta Afrika’da olduğu gibi, devlete ek gelir getirmesini sağlamak gerekmektedir; devlet bütçesini tüketici konumdan çıkarması gerekmektedir.

Ülkemiz, su kaynakları itibariyle, uluslararası platforma çekilmekte, zengin su kaynaklarının denetimi, çokuluslu heyetlere tevdi edilmek istenmektedir. Fırat Nehrinin ana damarı olan Murat Nehri havzası, verimli topraklara sahiptir; ancak, nedendir bilinmez, orman çalışmaları kapsamına alınmaz.

Görkemli çevre şartlarının tümüne sahip olan Ağrı havalisi, tabiat güzelliklerine erişebilmesi için orman fidanlama çalışmalarını beklemektedir.

Ulaştırma Bakanlığını ve Orman Bakanlığını birlikte ilgilendiren bir konu daha vardır; bu konu da traktör üretimidir. Lisansı biten, yüzde yüz yerli yapılabilme imkânına sahip Konya’daki TÜMOSAN, Türk Motor Sanayi Anonim Şirketi özelleştirme kapsamına alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tokar, 1 dakika içinde lütfen toparlayınız.

M.ZİYATTİN TOKAR(Devamla) – Teşekkür ederim, Sayın Başkanım.

TÜMOSAN, mevcut traktör üretim ailesiyle, Güneydoğu ziraatına uygun, Karadeniz orman arazisinin istihsaline katkı sağlayacak, 4 tekeri tahrikli tip traktörlerle, ülke ekonomisine artı değer getirecektir. TÜMOSAN’ın, TÜVESAŞ, TÜLOMSAŞ ve TÜDEMSAŞ ile birlikte, bir an önce özelleştirme kapsamına alınması gerekmektedir.

Sonuç olarak, devlet bütçesinden, elimizdeki orman varlıklarımızı tüketmek için 10,5 trilyon lira harcamak değil, bütün zenginliklerimizden, devlet bütçemize en az 10,5 trilyon lira katkı sağlayacak bir bakanlık politikasını geliştirmek zorundayız.

Bu duygu ve düşüncelerle, milletimizin gelecek günlerinin aydınlık olması için, daha iyi bütçeli günler ümidiyle, hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ediyorum Sayın Tokar.

Sayın milletvekilleri, 11 inci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Sorulara geçiyoruz.

Sayın Hasan Dikici?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

saygılarımla.

Hasan Dikici

Kahramanmaraş

1– Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu ile sağlanan fondan, Kahramanmaraş İlimize ne amaçla, hangi miktarda yardım yapılmıştır?

2– Andırın, Göksun, Afşin ilçelerimiz başta olmak üzere, 6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesiyle, orman dışına çıkarılan saha miktarı il bazında ne kadardır?

3– Kahramanmaraş’a 1995 yılında Or-Köy Genel Müdürlüğünce tahsis edilen kredi miktarı ve oranı nedir?

4– Kahramanmaraş’ta Orman Bölge Müdürlüğü mevcuttur. Ağaçlandırma, Or-Köy Millî Park hizmet birimlerinin, Adana Bakanlık Bölge Müdürlüğüne bağlanmasının mantığı var mıdır? Bu haksızlığı ortadan kaldırarak, bu birimlerin Kahramanmaraş’a yeniden verilmesi mümkün olacak mıdır?

5– Tarımsal ormancılığa ve hayvancılığa müsait Afşin, Elbistan, Ekinözü, Göksun, Andırın ilçelerinde, orman aslî ya da tali ürünleri ile tarımsal ürünleri kombine eden projeler var mıdır; bu projeler nedir?

6– Kahramanmaraş İlimizde özel ağaçlandırma konusunda son durum nedir? Bu konuda sağlanan kaynaklar ile gerçekleşme oranı ne kadardır?

7– Afşin, Andırın, Elbistan, Ekinözü, Göksun, Nurhak İlçelerimize, Or-Köy Genel Müdürlüğünce 1996 yılında dam örtüsü, halıcılık, diğer el sanatları, besi ve süt sığırcılığı gibi destekler sağlanacak mıdır?

8- Ödenmeyen orman işçisi alacakları ne zaman ödenecektir? Orman işçiliği istihsali için verilen ve akaryakıta yapılan büyük zamlarla yetersiz kalan birim ve vahidi fiyatlar artacak mıdır?

9- Orman işçilerinin sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınarak, ağır orman işçiliğine sağlık ve eğitim desteğini düzenlemeyi düşünüyor musunuz?

10- Orman yangınlarında hassasiyet sınıflamasında birinci derece kuşakta yer alan, uçak ve helikopter verilmeyen, sair yangın söndürme araç-gereç durumu çok yetersiz kalan Kahramanmaraş Orman Bölge Müdürlüğüne acilen katkı sağlanması 1996 yılı içerisinde mümkün olacak mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan, yazılı mı cevap vereceksiniz?

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, yazılı cevap arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Kâzım Üstüner?.. Yok.

Güven Karahan?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından aracılığınızla cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Mustafa Güven Karahan

Balıkesir

1- Bandırma-Tekirdağ ro-ro hattı hem İstanbul limanı hem de İstanbul trafiğini rahatlatacaktır. Ayrıca, Bandırma Limanının rahatlamış olması sağlanacaktır. Bundan dolayı, Bandırma-Tekirdağ ro-ro hattının açılması gerekmektedir. Bu konudaki düşünceleriniz nedir?

2- İzmir treniyle bağlantılı Bandırma-İstanbul feribot seferleri rantabl olduğu halde, bilinmeyen nedenlerle haftada üç güne indirilmiştir. Büyük ihtiyaca yanıt veren Bandırma-İstanbul feribot hattının her gün yapılması için ne düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yazılı cevap arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Fikret Karabekmez?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Ulaştırma Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygıyla arz ve talep ediyorum.

Fikret Karabekmez

Malatya

1- Çürümeye terkedilmiş olan Malatya Vagon Onarım Fabrikasını faaliyete geçirmeyi düşünüyor musunuz?

2- Devlet Demiryollarının çağdaş imkân ve teknolojiye kavuşturulması için radikal tedbirleriniz var mıdır? Bu tedbirleriniz nelerdir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yazılı olarak cevaplandıracağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Salih Katırcıoğlu?.. Buradalar.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın ilgili Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Salih Katırcıoğlu

Niğde

1-Niğde-Ulukışla İlçesinde Devlet Demiryolları vagon üreten ve onaran atölye yapımı programda var mı?

2- Niğde’nin ilçeleri arasında ulaşımı demiryollarıyla sağlayan bir çalışmanız var mı?

3- Devlet Demiryollarının günün teknoloji ve imkânlarına kavuşması ne zaman oluşacak? Yetmiş yılda yapılan demiryolu kaç kilometredir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yazılı cevap arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Feti Görür?.. Yok.

Ekrem Erdem?.. Burada.

İki soru birleştirilerek okunacak.

Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından cevaplandırılmasına delâletlerinizi arz ederim.

Ekrem Erdem

İstanbul

1- İstanbul’un trafik sorununu çözmek için İstanbul Büyük Şehir Belediyesince mühendislik ve müşavirlik ihalesine çıkarılan Boğaz Tüp Geçişi, Bakanlığınızca yapılacağı gerekçesiyle durdurulmuştur. İstanbul trafiği için hayatî önemi haiz Boğaz geçişine ne zaman başlanacak ve ne kadar zamanda bitirilecektir?

1996 yılı bütçesinden bu iş için ne kadar bir ödenek ayrılmıştır?

2- İstanbul’un ciğerleri durumundaki ormanlık alanlar Kömür İşletmeleri tarafından katledilmektedir. Binlerce hektarı bulan bu tahriplerin önlenmesi noktasında Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yazılı olarak cevap arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Memduh Büyükkılıç?.. Yok.

Aslan Polat?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından cevaplandırılmasına delâletinizi saygılarımla arz ederim.

Aslan Polat

Erzurum

1– Erzurum-İspir İlçesi son derece kırık arazili ve büyük çoğunluğu dağ köyleridir. Bu köylerin sakinlerinin tüme yakın gençleri, yurtiçi ve yurtdışında çalışmakta; ancak, anne, baba ve bazı yakınları köylerdedirler. Dolayısıyla, haberleşme bunlar için hayatî önem taşır. Bu nedenle İspir İlçesinde kapalı olan Devedağı, Yeşilyurt ve Kırık telefon santralları tekrar haberleşmeye açılacak mıdır?

2- Erzurum’un en yüksek yerleşim yerine mensup ve aynı zamanda bazen terör etkisine maruz kalan Karayazı İlçemizin Söylemez (Mescitli) Nahiyesinin santral ihalesi yapılmış; fakat, ödenek yokluğundan başlatılamamıştır. Ayrıca, köy programlarına alınan, başta Göksu olmak üzere, on civarındaki köy santrallarının bu yıl ihalesi yapılıp, santralları işletmeye alınacak mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yazılı olarak cevaplandıracağım efendim.

BAŞKAN – Atilla Mutman?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aracılığınızla, aşağıdaki sorularımın Sayın Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu tarafından cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

Atilla Mutman

İzmir

1-İzmir Adnan Menderes Havaalanının uluslararası çıkış kapılarında yoğun kargaşa yaşanmaktadır. Adnan Menderes Havaalanındaki iç ve dış hatların kesin olarak ayrılması büyük rahatlama sağlayacaktır. Bu konuyla ilgili çalışmanız var mıdır?

2- Alışveriş amaçlı bavul ticaretinden Ege Bölgesinin de yararlanması için, Adnan Menderes Havaalanına charter terminali yapılmasını düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Sayın Mutman’a da yazılı cevap arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Abdülbaki Gökçel?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Orman Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Abdülbaki Gökçel

İçel

Orman Kadastro Komisyonları çalışanlarına tazminat olarak kaç lira ödenmektedir?

Bu ödenen tazminatı, günün şartlarına uygun buluyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Yazılı olarak arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Ömer Naimi Barım?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, ilgili Bakan tarafından cevaplandırılması hususunda delaletlerinize arz ederim.

Ömer Naimi Barım

Elazığ

1- Elazığ Keban Gölünün erozyondan dolmasının önlenmesi için, kaç hektarlık sahada teraslandırma ve ağaçlandırma çalışması yapılmaktadır; bu iş için ne kadar tahsisat ayırdınız?

2- Elazığ orman köylüsüne ne gibi yardımlar yapıyorsunuz; bu iş için ne kadar tahsisat ayırdınız?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Bu arkadaşımıza da yazılı cevap arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Ömer Naimi Barım’ın, diğer sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın ilgili Bakan tarafından cevaplandırılması hususunu arz ederim.

Ömer Naimi Barım

Elazığ

1- Elazığ Arıcak Bozçavuş Köyü, iki senedir telefon santralı bekliyor; bu köyümüze santral ne zaman verilecek?

2- Elazığ-Muş demiryolu yolcu taşımacılığı senelerdir yapılmıyor; bu yol, ne zaman yolcu taşımacılığına açılacaktır?

BAŞKAN – Sayın Bakan, yazılı mı cevap vereceksiniz?.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yazılı cevap arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Mustafa Kemal Ateş?.. Yok.

Osman Hazer?.. Burada.

Sayın Hazer’in iki sorusu var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygı ile arz ederim.

Osman Hazer

Afyon

1- Afyon İlimizde 108 adet orman köyü bulunmaktadır. 1996 yılı içerisinde bu köylerimize ne kadar Or-Köy kredisi tahsis edilecektir; köy köy bildirilmesi?

2- İlimize 35 kilometre uzaklıkta bulunan Köroğlu Belinde, 1974 tarihinde başlatılan ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışmaları devam ettirilecek mi; 1996 yılında yapılacak miktarın bildirilmesi?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, yazılı cevap arz edeceğim.

BAŞKAN – Diğer soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim.

Osman Hazer

Afyon

1- Başkomutan Tarihî Millî Parkı içinde bulunan Dumlupınar Müzesi ikmal inşaatı için yeterli ödenek verilecek mi?

2- Aynı millî park içindeki 26 Ağustos Tanıtım Parkının yol ve tesislerinin ikmal işleri için gerekli ödeneğin verilip verilmeyeceği?

3- 26-30 Ağustos zafer haftası törenlerinin geçtiği, anıt-şehitlik ve 26 Ağustos Tanıtım Parkının elektrik ve sulama sistemlerinin tamamlanması son derece önemlidir; bu konuda yeterli ödenek ayrılacak mı?

4- Başkomutan Tarihî Millî Park Müdürlüğünde personel sıkıntısı had safhadadır. 26-30 Ağustos Zafer Bayramının şanlı tarihimize uygun bir şekilde kutlanabilmesi için, millî park müdürlüğüne personel ataması yapılacak mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?...

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Cevabı yazılı olacak efendim.

BAŞKAN – Remzi Çetin?... Burada.

Soruyu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz ederim.

Remzi Çetin

Konya

Haberleşme çok hassas bir konudur. PTT’nin herhangi bir biriminin özelleştirilmesinde, yabancı ülkelere verilmemesi gerekir; bu konuda ne düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?...

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yazılı arz edeceğim.

BAŞKAN – Yazılı arz ediyorsunuz.

Necati Albay?.. Burada.

Soruyu okuyutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Ulaştırma Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Necati Albay

Eskişehir

Eskişehir merkez il ve ilçelerindeki toplam 55 köyün telefon santralları ne zaman yerlerine monte edilecektir? Bu santralların yapımı, 1996 yılı programında var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yazılı arz edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ayhan Gürel?.. Yok.

Hilmi Develi?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aracılığınızla, Ulaştırma Bakanınca yanıtlanmasını istediğim sorularım aşağıda belirtilmiştir.

Gereğini arz ederim.

Hilmi Develi

Denizli

1- Denizli Çardak Havaalanının uluslararası niteliğe dönüştürülmesi ne zaman gerçekleştirilecektir?

2- Havaalanı, şu anda, ilkel koşullarda hizmet vermektedir. Teçhizat, ekipman ve personel açısından, 1996 yılında, bu eksiklikleri tamamlayacak mısınız?

3 - Bu yıl içerisinde, kargo taşımacılığı için gerekli altyapıyı yapacak mısınız?

BAŞKAN – Sayın Bakan, yazılı mı cevap vereceksiniz?..

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yazılı arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Tufan Yazıcıoğlu?.. Yok.

Fikret Uzunhasan?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Sayın Orman Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Fikret Uzunhasan

Muğla

Muğla İli, Bodrum Mumcular Beldesi Kurudere ve Sazköy’de çıkarılan dolomit madeni dolayısıyla yapılan orman katliamı ve yöre halkının buna gösterdiği tepki sonucu meydana gelen veya gelebilecek hadiselere ve geçimini, yok edilmek istenen ormanlardan temin eden onbeş köyün feryadına karşı ne gibi önlemler alacaksınız?

BAŞKAN – Sayın Bakan, yazılı mı cevap vereceksiniz?

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Muhammet Polat?.. Yok.

Musa Demirci?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aracılığınızla, aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Musa Demirci

Sıvas

1- Sıvas İli, orman varlığı bakımından, Orta Anadolu’nun önemli illerinden biridir.

Sıvas’ta ve müsait ilçelerinde, orman ağaçlandırma müdürlükleri açmayı düşünüyor musunuz?

2- Or-Köy müdürlüğü açılacak mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Yazılı cevap arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – İsmail Coşar?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

İsmail Coşar

Çankırı

Çankırı-Zonguldak demiryolu üzerinde ilçe, belde ve köy yolları geçitleri bulunmaktadır. Bu geçitlerde bulunan işaretler ya yetersiz ya da hiçbir işaret bulunmamaktadır. Bu durum ise, maalesef, her sene, pek çok can ve mal kaybına meydan vermektedir. Bunlardan pek çoğunda, alt ya da üstgeçit yapılması mümkündür. Bu cümleden olarak;

1 - Alt ve üstgeçit yapılması mümkün olan yerleri tespit ederek (mahallî halkın da desteğiyle) geçitler yapılmasını düşünüyor musunuz?

2 - 1996 bütçesine bu hususla ilgili bir ödenek ayrılmış mıdır?

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Sayın Coşar’a yazılı cevap arz edeceğim efendim.

BAŞKAN – Sayın Şaban Şevli?.. Burada

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Ulaştırma Bakanı tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Şaban Şevli

Van

1 - Van Havaalanına aletli iniş sistemini kurmayı düşünüyor musunuz?

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) – Yazılı arz edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Mustafa Yünlüoğlu?.. Yok.

Sayın Yakup Budak?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Orman Bakanınca cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Yakup Budak

Adana

1 - Adana’nın, Karaisalı, Aladağ, Saimbeyli, Tufanbeyli, Feke, İmamoğlu İlçelerinde ve diğer ilçelerde orman işletmesiyle, orman içi ve kenarı köylerin sorunları ve mahkemelerde sayısız dosyaları vardır. Bu duruma köklü çözüm için hangi çalışmalar yapılmaktadır?

2 - Orman sınırının belirlenmesinde büyük yanlışlıklar yapılmış, vatandaşın dedesinden kalma tarlalar orman yazılmış, bazen de ormanlık arazi tarla olarak yazılmıştır. Bu yanlışlıkları nasıl çözmeyi, düzeltmeyi düşünüyorsunuz?

ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Süresi içinde okuyabildiğimiz sorular bunlar. Şimdi, sorularını okuyamadığımız sayın üyelerimizin isimlerini okuyorum: Hüseyin Olgun Akın, Nezir Büyükcengiz, Sıtkı Cengil, Ersönmez Yarbay, Suat Pamukçu, Mehmet Emin Aydın, Ali Şahin, Fethi Acar, Halit Dumankaya, Hüsamettin Korkutata, Abdullah Turan Bilge.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla onbirinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

E) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. — Ulaştırma Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program Açıklama Lira Kodu

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 290 575 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler.. Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Ulaştırma Politikasının Düzenlenmesi 284 505 000 000

BAŞKAN - Kabu edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

112 Ulaştırma İnşaatı İşleri 10 297 920 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 910 000 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 12 783 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. 

Ulaştırma Bakanlığına bağlı Telsiz Genel Müdürlüğü bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) Telsiz Genel Müdürlüğü

1. — Telsiz Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program Açıklama Lira Kodu

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 92 276 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler.. Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Telsiz ve Monitör Hizmetleri 110 724 000 000

BAŞKAN - Kabu edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 8 000 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 211 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B - CETVELİ

Gelir Açıklama Lira Türü

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 186 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler..

Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet 25 000 000 000

Katkısı

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 211 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığıyla, Bakanlığa bağlı Telsiz Genel Müdürlüğü bütçeleri kabul edilmiştir; ulusumuz ve ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

Orman Bakanlığı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

F) ORMAN BAKANLIĞI

1. — Orman Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program Açıklama Lira Kodu

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 2 894 203 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler.. Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Ormancılık Hizmetleri 2 106 579 000 000

BAŞKAN - Kabu edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 984 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 522 418 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 6 507 200 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğü bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümlerini okutuyorum:

a) Orman Genel Müdürlüğü

1. — Orman Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program Açıklama Lira Kodu

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 769 175 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler.. Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Ormancılık Hizmetleri 4 338 825 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 213 000 000 000

Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 5 321 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B - CETVELİ

Gelir Açıklama Lira Türü

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 1 599 995 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet 3 721 005 000 000

Katkısı

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 5 321 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı ile Bakanlığa bağlı Orman Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ülkemiz ve ulusumuz için hayırlı olmasını temenni ederim. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, şimdi, onikinci tur görüşmelere geçeceğiz; Sayın Bakanların tebrikleri, lütfen, kuliste kabul etmesini diliyorum.

G) TURİZM BAKANLIĞI

1. – Turizm Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

H) SAĞLIK BAKANLIĞI

1. – Sağlık Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, onikinci tur görüşmelere geçiyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Onikinci turda, Turizm Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır.

Onikinci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar:

Demokratik Sol Parti; İzmir Milletvekili Sayın Atilla Mutman, Tekirdağ Milletvekili Sayın Bayram Fırat Dayanıklı.

Refah Partisi; Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Denizolgun, Batman Milletvekili Sayın Sever Aydın.

Anavatan Partisi; İzmir Milletvekili Sayın Suha Tanık, Şırnak Milletvekili Sayın Salih Yıldırım.

Doğru Yol Partisi; Bursa Milletvekili Sayın Kadir Cenkçiler, Aksaray Milletvekili Sayın Nevzat Köse.

Cumhuriyet Halk Partisi; Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Öztop, Antalya Milletvekili Sayın Bekir Kumbul.

Şahıslar:

Lehinde, Yozgat Milletvekili Sayın Kazım Arslan; aleyhinde, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan, Aydın Milletvekili Sayın Sema Pişkinsüt.

Şimdi, Gruplar adına, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Atilla Mutman; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ATİLLA MUTMAN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi, Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlarım.

Turizm sektörü, dünyada, en hızlı gelişen sektördür. Ülkemiz, tarihî, kültürel ve doğal değerleriyle büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Türkiye, turizmde genç bir ülkedir. Bu mevcut potansiyelin kullanımı ve kaynak yaratımıyla, sistemli bir yapıya oturtulan turizmde, daha hızlı gelişme sağlanacaktır.

1995’te, turist sayısı, 8 milyona yükselmiş; turizm gelirleri de, 5 milyar dolar civarında olmuştur. Belgeli yatak kapasitesi, 335 bin dolayındadır.

Şu an, dünya turizminden Türkiye’nin almış olduğu pay, yüzde 1,3’tür. Turizm gelirleri ve turist sayısında, dünyanın ilk 20 ülkesinden biriyiz. Hedef, 2000 yılında, ilk on ülke arasında yer almaktır.

Son yıllarda turizmin gelişmesinde, toplumumuzun, bu sektörü sevmiş olmasının da payı büyüktür; âdeta, turizm, vatandaşımızla bütünleşmiştir. Toplumumuzun her kesimine gerektiği gibi tatil yapma imkânı tanınmalı ve geliştirilmelidir. Tatil olanaklarıyla, tüm yöre insanlarımız, turizm gelirinden pay almış olacaklardır.

Kültürel çeşitlilik içindeki kendi insanlarımız, öncelikle birbirleriyle tanışmalı ve kaynaşmalıdır. Bunun da aracı, iç turizmdir. Bilgi ve becerisini geliştiren vatandaşlarımız, dışarıdan gelen turistlere daha fazla önem verecek ve iyi rehberlik yapacaktır. Bu amaçla, iç turizme yönelik küçük kapasiteli tesislerin geliştirilmesi için, imar planlarıyla gerekli kararlar getirilmeli ve ayrıca, konut alanlarında pansiyon yapma imkânları verilmelidir. Böylece, dar gelirli vatandaşlarımızın tatil ihtiyacının karşılanması da sağlanacaktır.

Ayrıca, turizm, toplumsal yönüyle, insanlar arasında dostlukların ve uluslararası ilişkilerin gelişmesine temel teşkil eder. İnsan ilişkilerinin giderek önem kazandığı çağımızda, turizm, sosyal barışı güçlendirici en etkin faktörlerden biridir.

Ülkemizde, optimal ölçülerde turizmin geliştirilmesi, Batı’yla bütünleşmeye ve çağı yakalamaya olanak sağlayacaktır. Bu durumda, turizme ne kadar fazla kaynak ayrılsa yine de az gelecektir. Bu sınırlı 1996 bütçesinde, turizme ayrılan ödenekler iç açıcı değildir.

Turizm gelirlerimizi artırmamız için, değişik turizm türleri teşvik edilmeli ve geliştirilmelidir. Özellikle, Akdeniz ülkeleri, deniz, kum ve güneşle yetinmemektedir. Çok çeşitli turizm türlerine imkân verecek potansiyele sahip olan ülkemizde, turizmi, yöre ve tür olarak çeşitlendirmeliyiz. Kültür, inanç, yayla, dağ, kongre, yat ve kış turizmi ile termal turizm ülkemiz açısından gelişmeye çok müsaittir.

Öncelikle, Türkiye’nin, ucuz tatil ülkesi imajından kurtulmasında yarar vardır. Bir turistin ekonomik açıdan ülkemizi uygun görmesi normaldir; ancak, gereğinden fazla fiyat indirmelerle, sektörde, istikrarsız bir tavır sergilememeliyiz.

Yatak kapasitesindeki hızlı artışa karşın etkin bir tanıtma politikası uygulanmaması nedeniyle, bu potansiyelimiz, zaman zaman aksamıştır. Yine de, 1995 yılı, iyi bir yıl olmuştur. Çifte rezervasyonlar gibi olumsuzlukların yaşanmaması için, Bakanlığın duyarlı ve takipçi olmasında yarar vardır.

Ülke ekonomisine katkısı açısından, Türkiye, turizm alanında yeni bakışlar kazanmalıdır. Bunun da, köklü bir turizm politikasıyla sağlanacağı tartışılmazdır.

Turizm, emek yoğun bir sektördür, diğer sektörlerden farklı olarak, yatırımlar, geriye dönüşü hemen başlayan bir niteliğe sahiptir ve bu alana gelen girdilerin kitlelere yansıması anında olmaktadır. Böyle hareketli bir sektörün, bugün Türkiye’de yaşadığımız en büyük darboğazı da, çevre boyutundaki betonlaşma, çevre kirliliği ve doğanın bozulması tehlikesidir. Her ne kadar kıyılarımız temiz sayılsa da, bu konuda dikkatli olmazsak, İspanya’nın bugün yaşadığı olumsuzlukla karşı karşıya kalırız.

Turizm sektöründe, turizm yatırımcılarının, seyahat acentalarının, tur operatörlerinin önemi büyüktür. Bu gruplara uluslararası finansal desteklerin önü açılmalıdır.

Turizm alanında bazı yasal düzenlemelere gereksinim vardır. Başta teşkilat kanununda değişiklikler olmak üzere, Otelciler Birliği, Rehberler Birliği, Seyahat Acenteleri Birliği, Deniz Turizm İşletmecileri, Pansiyon İşletmeleri ile ilgili kanunlarda değişiklikler yapılarak, çağdaşlık yakalanmalıdır.

Yerli ve yabancı turistin aradığı enternasyonal standartta eğlence komplekslerine, yeme içme tesislerine, dekorasyon ve hijyenik koşullara önem verilmelidir.

Artık, dünyada, turistin profili değişmektedir. Gelir düzeyi yüksek ülke vatandaşları daha çok talep yaratmaktadır. Turizmde, özellikle ulaşım, çöp ve arıtma konusunda halen eksikliklerimiz vardır. Örneğin; turistin yoğun olduğu bölgeler olan Dalaman-Marmaris-Bodrum yolunun tehlikeli durumu henüz giderilmemiştir. Antalya-Alanya yolu acilen bitirilmelidir. Hatta, bugün, bir gazetede Alanya, Antalya ve Kemer arasının çok tehlikeli durum yaratması, Batı’da “adı ölüm yoluna çıkmış” diye dedikodularının yapılmasına sebep olmuştur. Bu kötü imajı silmemiz zorunludur. Ayrıca, Ege ve Akdeniz kıyı bandındaki turizm yörelerinde, çevre kirliliğinin nedenlerinden biri olan altyapı eksikliklerinin giderilmesi için başlatılan Güney ve Batı Anadolu çevre turizm altyapı projesi -yani ATAK Projesi- bitirilmelidir.

Turizmde, turistin sağlığı, turistin güvenliği ve hava taşımacılığı da çok önemlidir.

Turizmde en önemli olay, tabiî ki, tanıtmadır. Bize göre, en iyi tanıtma, Türkiye’den memnun ayrılan turistle olacaktır. Bizi ziyaret eden kişilerin ülkemizden memnun ayrılarak çevrelerine güzel şeyler anlatmaları, başka insanların da ülkemizi ziyaret etmesini teşvik edecektir.

BAŞKAN – Sayın Mutman, 2 dakika süreniz var.

ATİLLA MUTMAN (Devamla) – Bunun da temel şartı, Türkiye’nin demokratik, laik ve çağdaş yönetim anlayışının korunmasıdır. Son yıllarda, çevreye duyarlı, aktif dinlenme isteyen turistin sayısında da artma vardır; çevrecilik açısından korunmuş ve temiz yerler aranmaktadır. Dolayısıyla, çevrecilik ve turizm, birbirinin tamamlayıcısıdır.

Turizmin çok gelişmesi, istihdam olanaklarını da o oranda artıracaktır.

Turizmde Portekiz, İspanya ve Yunanistan’ın aldığı yol yadsınamaz. Şüphesiz, Avrupa Birliği olanaklarından ve teşviklerden yararlanmışlardır, Avrupa pazarını da turizm açısından çok iyi kullanmışlardır; ama, bence, ülkemizin potansiyeli onlardan az değildir. Bizim değerlerimiz maddî karşılıklı değildir; üstelik, misafirperverlik, bizim geleneğimizdir. Bazı ülkeler, bizim hâlâ gelişen turizmimizden rahatsızlık duymaktadır. Her yıl, yaklaşmakta olan sezon nedeniyle, Türkiye aleyhine kampanyalar başlatılmaktadır. Burada, Hükümetimize büyük bir görev düşmektedir. Bakanlığımız, takınacağı yeni bakışla, turizm altyapısındaki tüm eksiklikleri giderecek, turizm, kalkınmamıza hız verecektir.

Turizm Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mutman.

Sayın Bayram Fırat Dayanıklı; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı ile Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1996 yılı bütçeleri hakkında Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamadan önce, sizleri ve televizyonlarının başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir ülkenin kaynaklarından sağlık hizmetlerine ayrılan pay, o ülkenin kalkınmışlık düzeyinin göstergesidir. Başka bir deyişle, bir ülkenin kalkınmışlığı, sağlık ve eğitim alanına ilişkin göstergelerle irdelenir. Kaynaklar, en zengin ülkelerde bile sınırlıdır -ya da en azından- akılcı ve verimli kullanılmaları gerekir. Böyle olunca, sağlık hizmetlerinin maliyeti söz konusudur. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, ülkemizde, sağlık hizmetlerine ayrılmış kaynaklar sınırlıdır, yetersizdir.

Sağlık hizmetlerinde gerçek bir reform yapabilmek için, birinci koşul, devlet bütçesinden bu alana ayrılan kaynağın artırılmasıdır. Böyle olmasına rağmen, bugün tartıştığımız bütçede sağlık hizmetlerine ayrılan miktar, artmak yerine azalmaktadır. Nitekim, 1990 bütçesinde sağlık harcamalarının konsolide bütçe içerisindeki payı yüzde 4,7 iken, 1996 bütçesinde bu oran yüzde 3,3’e düşmüştür.

Devlet, sosyal güvenlik ve sağlık sistemine üzerine düşen katkıyı vererek sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmediği gibi, kurumların gelişimini de bozmaktadır. Örneğin, SSK bünyesinde oluşan fonları kullanarak, bu kurum talan edilmiştir.

Demokratik Sol Parti, değişik kurumların elinde bulunan ve sağlık hizmeti sunan sağlık kurumlarının bir yönetim altına toplanarak, hizmet kalitelerinin yükseltilmesini istemektedir.

Sayın milletvekilleri, Batı ülkelerinde yapılan bilimsel araştırmalara göre, ortalama yaşam süresinin 30 yıl uzamasında, modern tıbbın tedavi edici hizmetlerinin katkısı 5 yıl olarak tespit edilmiştir. Kalan 25 yıllık sürenin uzatılmasındaki en önemli katkılar, iyi beslenme, barınma koşullarındaki iyileşme, sağlıklı davranış alışkanlıklarının geliştirilmesi ve işyeri sağlığının sağlanmasıdır.

Yurttaşlarımızın sağlıklı davranış biçimlerine yönlendirilmesi ve bu konularda bilgilendirilmesi konusunda Sağlık Bakanlığımızın öncülük etmesi gerekmektedir.

Kanser ve kalp hastalıkları gibi tedavisi güç ve pahalı hastalıklarla ilgili olarak, Türkiye’nin çeşitli bölgelerindeki devlet hastanelerinin uzman kadro ve teçhizat ile donatılması, bu hastaların Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlere taşınmasını azaltacak, hatta önleyebilecektir.

Ülkemizde hastaneler verimsiz bir şekilde kullanılmakta ve yönetilmekterdir. Profesyonel yönetici sayısı azdır. Yönetici anlayışı yerleşmemiştir. Bu konularda, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, sağlık sistemlerinin işletme ve yönetimi konusunda yetişmiş uzman kişilerin hastane yönetimlerinde görevlendirilmesi gerekmektedir. Doğru olanı da budur.

Tedavi edici sağlık hizmetleri, yalnız hastanelerde değil, hastane dışında da ele alınmalıdır. Örnek olarak, bir enfeksiyondan dolayı uzun süreli damar içi antibiyotik verilecek bir hasta, kurulacak ekipler aracılığıyla evinde de antibiyotik kullanabilmeli, eve yapılacak periyodik vizitlerle bu hastanın takibi ve kontrolü yapılabilmelidir.

Uzun süre hastanelerde yatması gereken ölümcül vakaların, hastane dışında da şefkat ve rahat içinde takibini sağlayacak hastane dışı kurumlar oluşturmak mümkündür. Bunun yanı sıra, yaşlı hastalar için özellikli bakımları konusunda uzmanlaşmış geriatrik hastanelerin devreye sokulması düşünülmelidir.

Büyük vaatlerle uygulamaya konan, ancak, tıkanma noktasına gelen Yeşil Kart uygulaması için 1996 yılında 4 trilyon lira ayrılmış; ancak, tahminî Yeşil Kart giderinin 11 trilyon düzeyinde olacağı belirtilmiştir. Şu anda, nüfusumuzun yüzde 40’ı sağlık sigortası kapsamı dışındadır. Demokratik Sol Partinin seçim bildirgesinde bildirdiği gibi, bir an önce, sağlık sigortası, tüm yurttaşlarımızı kapsar duruma getirilmeli, bu sağlanana kadar, tıkanan Yeşil Kart sisteminde düzenlemeler yapılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, sağlık sistemi için gerekli insangücünün bir kısmı yükseköğretim, bir kısmı ise ortaöğretim kurumlarında yetiştirilmektedir. Eğitim kurumları arasında standart müfredat programları uygulanmamaktadır. Uygulamalı eğitim görmesi gereken sağlık insangücünün, eğitim altyapısı kadar, uygulama altyapısının da yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Sağlık insangücündeki sayısal gelişmelere rağmen, halen, coğrafî, meslekî ve fonksiyonel dağılımına ilişkin problemler sürmektedir.

1993 yılı verilerine göre, nüfusun dörtte birinin yaşadığı Ankara, İstanbul, İzmir’de, Türk hekimlerinin yarısı, diş hekimlerinin yarıdan fazlası, eczacıların yarıya yakını ve hemşirelerin üçte biri istihdam edilmektedir. Toplam hasta yataklarının yüzde 40’ı bu üç ilde bulunmaktadır. Hastane altyapısının bu illere yığılmış olması, insangücünün de buralara yönelmesine yol açan faktörlerden biridir.

Sağlık insangücü planlamasına ilişkin politikaların geliştirilmesinde, ilgili kuruluşlar, Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, YÖK, DPT, SSK, meslek kuruluşları ve diğer kuruluşlar arasında etkili bir koordinasyon gerekmektedir. Ayrıca, çok büyük özveriyle yaptığı işlerin altında ne büyük zorluklar çektiğini bildiğim hekim arkadaşlarıma ve diğer sağlık personeline moral kazandıracak, maddî ve manevî huzur içinde hizmet vermelerini sağlayacak birtakım girişimlere gereksinim olduğu kanısındayım. 24 saat zor koşullar altında, hatta, şu anda bu görüşme sırasında, nöbet sırasında hizmet veren sağlık çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesi için çalışmalar bir an önce başlatılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, birinci basamak sağlık hizmetine yeterince önem verilmemektedir. Bu durum, sağlık hizmetlerinin hastane ağırlıklı olmasına yol açmaktadır. Etkili bir sevk sistemi olmaması nedeniyle, hizmet sunumu verimsizdir. Birinci basamağı kullanmak için yeterli teşvik olmadığından, bu basamakta sorunların yüzde 90’ı çözülebilecek olmasına rağmen, hastalar, hastanelerdeki kalabalık polikliniklere başvurmaktadır. Demokratik Sol Parti, yurttaşların bu kuyruklardan kurtulması için, birinci basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine önem vermektedir. Bu uğurda, aile hekimliği çalışmalarının kurumsallaşması amacıyla hazırlanan birinci basamak sağlık hizmetleri ve aile hekimliği yasa taslağının, bir an önce Meclise sunulması beklenmektedir ve Demokratik Sol Parti, bunu destekleyecektir.

Gelişmiş ülkelerde, piyasa mantığı ile özü sosyal ağırlıklı olan sağlık ekonomisi arasında bir çelişki vardır. Sosyal politikaların ağırlık kazandığı sistemler de ise, ekonomistler, özellikle 1980’lerden bu yana, halk sağlığı bakış açısına yaklaşmaktadırlar. Bu yaklaşımın, halkın mutluluğu ve ülkenin geleceği yönünden daha yararlı olacağına inanıyoruz.

Gelişmekte olan ülkelerde, sağlık hizmetleri kaynakları açısından, iki sorun göze çarpmaktadır. Birincisi, kaynakların kıtlığı; ikincisi, alt sektörlere kaynak ayırım oranlarıdır.

BAŞKAN – Sayın Dayanıklı, 2 dakikanız var.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) – Teşekkür ederim.

Örneğin, ülkemizde, Sağlık Bakanlığı bütçesi, genel bütçe içinde, görece küçük pay alırken, Bakanlık bütçesinin çok önemli bir bölümü personel giderlerine ve tedavi edici sağlık hizmetlerine ayırılmaktadır. Bundan temel sağlık hizmetlerine ayırılan bölüm, yüzde 2-3 dolayında kalmaktadır.

Halk sağlığı açısından önemli bir konu da, GAP’ın devreye girmesiyle birlikte bu bölgede sıtma hastalığının artma olasılığıdır. Şimdiden, sıtmanın kontrol altına alınması için gerekli organizasyonların yapılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, diğer bir konu ise, ana ve çocuk sağlığı konusudur. Türkiye’de ölümlerin yarısının 5 yaşından küçüklerde, üçte birinin ise 1 yaşından küçüklerde olduğu istatistiklerle belirlenmiştir. Bu veri, ülkemizin öncelikle çözmesi gereken sorunun, çocuk ve ana sağlığı olduğunu ortaya koymaktadır. Çocuk felci hastalığının bir an önce bitirilmesi, yenidoğan tetanosunun ortadan kaldırılması, kızamık hastalığının kontrolü ve aşı kampanyalarının yaygınlaştırılması, Bakanlığın önceliklerinden olmalıdır ve desteklenecektir.

Sayın milletvekilleri, ilaç fiyatlarındaki dengesizlikten tüm yurttaşlarımız etkilenmektedir. Aynı hammaddeyi içeren ilaçların fiyatlarındaki farklılığı ise, kimse açıklayamamaktadır. İlaç fiyatları, bir an önce, kontrol altına alınmalıdır. Üstelik, 1999 yılında Patent Anlaşmasına girileceğinden, bu kontrolün elimizden çıkma tehlikesi bugünden görülmektedir. Hükümetin, gereken önlemleri şimdiden alması zorunludur. Ulusal ilaç sanayiimizin korunması ve geliştirilmesi konusunda, Hükümetin görüşlerini öğrenmeyi, sanırım ki, tüm yurttaşlarımız beklemektedir. Ayrıca, Türkiye’de, jenerik isimle, yani, kimyasal madde ismiyle reçete yazılmasının teşvik edilmesi ve ilaçtan alınan Katma Değer Vergisinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Sağlık Bakanlığı merkezî teşkilatında koordinasyon sorunlarının kaynağı, bazı birimlerin belirli hizmet türlerinden, bazı birimlerin belirli nüfus gruplarına hizmetlerden ve bazı birimlerinin belirli hastalıklardan sorumlu olmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dayanıklı, 1 dakika süreniz var...

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) – Teşekkür ederim.

Birimler arasında koordinasyonu sağlayacak biçimde bir düzenlemenin yapılmasının yararlı olacağını düşünmekteyim.

Son olarak, Türk Tabipler Birliğinin iyi bir hekimlik ortamı yaratmaya yönelik çalışmalarını takdirle karşılıyorum; ancak, kırküç yıl önce hazırlanmış 6023 sayılı Yasa, günümüz koşullarına uymamaktadır. Bu yasanın, meslekî saygınlığın korunup geliştirilmesi ve halk sağlığına katkıda bulunma amacıyla, bir an önce ele alınması gerekmektedir.

Sözlerime son verirken, 1996 yılı bütçesinin ve bunun bir bölümü olan Sağlık Bakanlığı bütçesinin, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle, tüm yurttaşlarımızın Kurban Bayramını kutlar; Yüce Meclise ve dinleyenlere, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılar sunarım. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dayanıklı.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Denizolgun; buyurun efendim.

RP GRUBU ADINA ARİF AHMET DENİZOLGUN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığının bütçesi üzerinde, Refah Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve şu anda bizleri televizyonları başında seyretmekte olan vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum ve bu vesileyle, aziz milletimizin, şimdiden, mübarek Kurban Bayramını tebrik ediyorum.

1996 Turizm Bakanlığı bütçesine baktığımızda, ayrılan ödeneğin ne kadar trajikomik bir rakam olduğunu söylemeye gerek yoktur. Bazı kıyaslamalarla, bu bütçenin acıklı halini, sizlerin ve vatandaşlarımızın gözleri önüne sermeden önce, neden turizmin bu kadar kenara itildiğini anlamadığımı ifade etmek istiyorum. Sanırım, 19 uncu Dönemdeki hükümetlerin, önce terörü, sonra ekonomik meseleleri ve enflasyonu halledeceğiz ve sırasıyla diğer problemler gündeme gelecek anlayışından yola çıkılmış olmalı ki, bu kadar gülünç bir bütçe takdir edilmiş ve turizm, herhalde gündemde bile değildir. Yani, bu yaklaşımdan, turizmin hiçbir desteğe, takviyeye ihtiyacı olmadığı anlaşılıyor. Bu bütçede, zorunlu harcamalar çıkarıldıktan sonra, ancak, altyapısıyla birlikte bir turistik tesis yapılabilecek kadar para kalmaktadır. Tabiî, bu, monetarist ekonomik tedbirler ve enflasyonu körükleyen dengesiz ekonominin kaçınılmaz sonucu olarak karşımızda durmaktadır.

Değerli milletvekilleri, her yıl dünyada 500 milyonu aşkın insan seyahat etmektedir. 300 milyar doları aşan bu gelirden, bize, Türkiye’ye düşen pay, 7 milyon turist, 3,5 milyar dolar civarında bir gelirdir; yani, dünya turizminin, maalesef, yüzde 1’i.

İLHAN AKÜZÜM (Ankara) – 5,5 milyar...

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) – O zaman, yüzde 1,1’i olur.

Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslarsak, Fransa’yı 60 milyon insan ziyaret ediyor ve 25 milyar dolar bırakıyor; İtalya’ya 50 milyon kişi gidiyor ve 20 milyar dolar bırakıyor. Bu bütçeyle, bu ilgisizlikle, turizm sektöründen kazanç sağlayan bölge ve insanlarımızın çaresizliği hepinizin gözleri önünde.

Dahil olmak için âdeta yalvardığımız, elimizi veya ayağımızı uzatarak değil, boynumuzu uzatarak girmeye çalıştığımız; ancak, gerçek ve faydalı anlamda girebilmemiz imkânsız olan Avrupa Birliğinin yaptığı yardımlar sayesinde, yaramaz komşumuz Yunanistan, Avrupa’nın en gelişmiş ve pahalı metro sistemini kurmuş ve yine Avrupa Birliğinin, Yunanistan’a verdiği 4 milyar dolarlık yardım sayesinde, Atina Havaalanı bitmek üzere ve diğer şehirlerde de yatırımlar son hızla devam etmektedir. Biz ise, bırakın yeni atılımlar yapmayı, tarihî değerlerimizi, tarihe mal olmuş şahsiyetlerimizi, güzel örf ve âdetlerimizi tanıtma konusunda, maalesef yeterli bir çaba göstermemekteyiz veya gösterememekteyiz. (RP sıralarından alkışlar)

Ülkemiz, tarihî, tabiî ve kültürel özellikleriyle olduğu kadar, gölleri, yeraltı ve yerüstü kaynakları ve özellikle jeotermal kaynaklarıyla dünyanın en zengin 7 ülkesinden biridir; bunların değerlendirilmesi gerekir.

Aynı zamanda, turizmi çeşitlendirmek ve dört mevsime yaymak zorunluluğu vardır. Bizde turizm anlayışı, genellikle tatil turizmi olarak güneş, deniz ve kumsal arasında sıkışıp kalmıştır maalesef. Halbuki bu sektörü, tatil turizmi yanında, kongre turizmi, fuar turizmi, inanç turizmi, olimpiyat turizmi, yayla turizmi, kaplıca turizmi, yat turizmi ve kış turizmi olarak çeşitlendirmek suretiyle, dünya turizmindeki gelir oranımızı artırmak mümkündür. Turizmdeki çeşitliliği sağlayabilirsek, bu alternatif turizmi dengeli bir biçimde geliştirebilirsek ve Türkiye geneline yayabilirsek, Türkiyemizin ekolojik dengelerini de korumuş, taşlaşmaya, yanlış yapılaşmaya da engel olmuş oluruz.

Kıymetli milletvekilleri, tarihe mal olmuş bilim adamlarımızın, sanatkârlarımızın ve eserlerinin tanıtımında, maalesef çok yetersiz kalmaktayız. İnanç turizmiyle ilgili en güzel örneklerden biri, Selçuklu Başkenti Konya ve Hazreti Mevlâna’dır. Dünyaya tanıtılması gereken güzide şahsiyetlerden ve inanılmaz eserleriyle Mimar Sinan, Evliya Çelebi gibi tarihe mal olmuş şahsiyetlerin, dolayısıyla, Türkiyemizin tanıtılması, turizmin en önemli amacı olmalıdır.

Tanıtım konusu, sadece Turizm Bakanlığının değil, tüm vatandaşlarımızın ve diğer bakanlıklarımızın da görevidir. Burada, başta yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız olmak üzere, herkese büyük görevler düşmektedir. Yapılan aleyhte kampanyalara ancak, gerçek, kültür, örf ve âdetlerimizi tanıtmak suretiyle karşı koyabiliriz.

Geleneksel kültürel yaşam biçimimizi ortaya koyan ve sit alanı içinde kalan, ancak gerçekten tarihî değeri olan eserler ve evler, buralarda yaşayanlar tarafından tamir edilemediğinden tahrip olmakta veya başka amaçlarda kullanılmak üzere yok olmaktadırlar. Bu tip yapılara ve yapı sahiplerine de gerekli ilgi ve yardım gösterilmelidir.

Turistik tesisler, yapılırken -üzülerek ifade ediyorum- binlerce dönüm tarım arazisi, seralar ve narenciye bahçeleri yok edildiğinden, sağlıksız, altyapısız beton yığınları haline gelmekte; çevreyle uyumsuz, bölgenin mimarî özelliklerini aksettirmeyen, eşsiz coğrafî güzellikler içinde yabancı bir cisim gibi durmaktadır. Bu turistik tesisler, çevre uyumu yanında, arıtma ve atıksu tesisleri, çöp imha tesisleriyle bütünleşmelidir. Uygulanacak projeler, Çevre Bakanlığı, Tarım, Orman ve Turizm Bakanlıklarıyla koordinasyonlu ve -engel olmak için değil- yardımcı olmaya yönelik çalışarak, desteklenmelidir.

Turistik tesislerde, talih oyunları, tamamen yanlış bir şekilde ve kontrolsüz bir vaziyette gençlerimizin ve her sınıftan insanlarımızın maddî ve manevî yıkımına sebep olmaktadır. Bu konuda gerekli önlemlerin en kısa zamanda alınması lazımdır.

Yurt dışında gerekli tanıtımı yapamadığımız, yanlış ve yetersiz bir görüntü verdiğimiz, kendi kültürümüze gerçekten sahip çıkamadığımız için, gerekli olan millî politika oluşturulamamıştır. Turizmde millî politika derken, çok yönlü ve hassas dengeleri koruyan çalışmaların tamamını kastetmekteyiz. Bu yüzden Turizm Bakanlığının, ilgili bakanlıklarla, toplumun millî menfaatlerini ön planda tutarak, uyumlu ve koordineli bir şekilde çalışması gerekmektedir. Ekonomideki dış politikada atılan yanlış adımlar, çok hassas dengeler üzerinde oturan turizmi, maalesef etkilemektedir. Bu konuda sağlam bir altyapı oluşmadığı için, en ufak olumsuz reklam nedeniyle, rezervasyonlar iptal edilmektedir.

Geçtiğimiz yıllarda, en büyük turizm potansiyeline sahip olan Amerika Birleşik Devletlerinin Florida eyaletinde, birçok turist -özellikle Alman turistler öldürülmüştür; ancak, bu ülkenin turizmi hiçbir şekilde etkilenmemiştir.

Turizm pazarı rekabet şartları ağır olduğu için, çoğu kez, yabancı gruplara uygulanan ucuz fiyat nedeniyle, turizmciler, taksit ve kredileri geri ödemekte zorlanmakta, ödeyememektedirler. Bunlara, gerekli ilgi gösterilmek zorundadır.

Başta, Antalya-Alanya karayolu olmak üzere, ulaşım, bilhassa yaz aylarında, değil yardımcı olmak, turizme balta vurmaktadır. Avrupa’dan Antalya’ya 3 saatte uçakla gelen turist, 130 kilometre uzaktaki Alanya’ya bir o kadar zamanda ulaşmaktadır.

BAŞKAN – Sayın Denizolgun, 2 dakikanız var.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) – Bu arada, Karadeniz Bölgesi de, alternatif turizm için gerçekten çok önemli ve değerlendirilmesi gereken bir bölgedir. Özellikle, oradaki sağlık şartları uygun olmadığından, Ordu Devlet Hastanesine 20 milyar liralık bir yatırım ödeneği çıkmış olmasına rağmen, sadece 2 milyar liralık bir ödenek tahsis ettirilmiştir; dolayısıyla, hastane bitirilememektedir. 150 kişilik hastanede 300 kişi yatmaktadır, balık istifi. Tabiî ki, sağlık sektöründen, Sağlık Bakanlığından ayrı düşünülmesi mümkün değildir turizmin.

Birçok turizm bölgesinde -özellikle, Akdeniz birinci sırayı aldığı için tekrar tekrar vurgulamak zorundayım- Antalya’nın ilçelerinde, köylerinde, mesela, Kaş, Finike, Manavgat, Avsallar, Yeşilköy gibi turizme katkıda bulunan yerleşim bölgelerinde yeterli elektrik trafoları olmadığı için, yaz aylarında klima sistemleri devreye girince kontak yapmakta ve alışveriş yapan turistlerin alaycı ifadelerle koro halindeki alkış protestoları halen kulaklarımızda çınlamaktadır ve ülkelerine döndükleri zaman, zaman tünelinde yapmış oldukları bu seyahatlerini, bu güzel ülkede geçirdikleri hatıralarını alaycı bir ifadeyle karikatürize etmektedirler.

Yine, Türkiye’nin en uzun sahil şeridine sahip Alanyamızın, Manavgat Çayı Projesinin gündemde olduğu şu sıralarda, İller Bankası tarafından yapılmakta olan içmesuyu inşaatının, ödenek yetersizliğinden, bu sezona yetişmesi imkânsızdır ve yine, çok büyük turizm kapasitesine sahip olan Alanya-Konaklı, Oba, Mahmutlar, Avsallar bölgelerinin hâlâ kanalizasyonu yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Denizolgun, ek süreniz 1 dakikadır.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Tabiî ki, tüm bu olumsuz gelişmelerin yanında, bir de olumlu gelişmeye değinmek istiyorum; bu da, maalesef, Van Gölü canavarıdır. Medyada gündemi değiştirmek amacıyla ve bir türlü başa çıkılamayan enflasyon canavarıyla mücadelede en son çare olarak -kimin attığı önemli değil, sahip çıkılması açısından söylüyorum- ortaya atılmış; iç ve dış turizme bir nebze katkıda bulunmak amacıyla icat edilmiş olan Van Gölü canavarı senaryolarını da çok başarılı buluyoruz; ancak, hayalî bir yaratığın gerçek bir faydası olmamasına rağmen, bu bütçeye yakışan bir buluş olarak tarihteki yerini almıştır!..

Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Denizolgun.

Sayın Alaaddin Sever Aydın, buyurun efendim.(RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA ALAADDİN SEVER AYDIN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde, Refah Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, bütçe görüşmelerimizin milletimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan diliyorum.

Sağlık, kişinin, bedenen, ruhen ve sosyal olarak sağlıklı olması demektir. Maalesef, Türkiye’de sağlık devamlı kan kaybediyor. Bakanlık, önce kendi kendini tedavi etmelidir.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuş konuşmasında sağlık sorunlarının çözülmediğini beyan etmiştir.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Yapacağız... Daha yeni başladık...

ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) – Son beş yıldır partileri iktidardaydı, kendileri iki defa bakanlık yaptılar; acaba, niçin sorunları çözmediler?! Şu andaki ortakları da, onlardan önce, sekiz yıl hükümette kaldılar; niçin sorunları halletmediler, soruyorum?.. Eğer, çözemiyorlarsa, biz, onlara yardımcı oluruz; kimseden şikâyetçi olmaya hakları yoktur.

Evet, maalesef, sağlıkta, bugün, Avrupalıların, köpeklerine gösterdikleri değeri, biz, insanımıza gösteremiyoruz. Sağlığa ayrılan pay, 96,5 trilyon lira olmuş; bu bütçedeki payı, maalesef, yüzde 3,49 oranındadır.

Sağlıkta, hiçbir zaman tasarruf olmaz Sayın Bakanım. Sağlıkta, şefkat ve merhamet ön planda olmalıdır. Hayat pahalılığı ve enflasyonun bu kadar fazla olduğu ülkemizde, bu parayla ne yapabilirsiniz, ben de, zaman zaman bunu düşünüyorum. Eğer, bu parayı, politik gayelerle sarf ederseniz, vay vatandaşın haline; biz, perişan olacağız zaten...

Nitekim, daha önceki bakan da, politik yatırımlar nedeniyle, seçimden önce, eski başbakandan 198 milyar liralık ek ödenek istemiş; bu 198 milyar liranın 155 milyar lirasını kendi ili için sarf etmek üzere, geri kalan 43 milyar lirasını ise, diğer illere bölüştürmek üzere istemiştir. Eğer, siz de, böyle adil olmayan bir yatırım programıyla girerseniz, bizler, vatandaşlar, yanmış demektir.

Sayın Bakan, 16.5.1992 tarihli bir beyanatınızda -ki, bunlar belgelerle sabittir- Mayıs 1993’ten itibaren yeşilkarta ihtiyaç olmayacağını; çünkü, herkesin, genel sağlık sigortasının şemsiyesi altına gireceğini ifade ettiniz ve ayrıca, sağlık kurumlarında rekabet ortamının sağlanacağını ve devletin, tedavi hizmetlerinden çekilip, koruyucu sağlık hizmetlerine yöneleceğini söylediniz; aradan dört yıl geçmesine rağmen neredesiniz?!

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Buradayım...

ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) – Niçin icraat yapmadınız? Laf değil, şov değil; icraat istiyoruz.

Sayın Bakanım, aile hekimliğine süratle başlamalıyız ve yaygınlaştırmalıyız. Genel sağlık sigortasına süratle geçilmelidir; biz, bu hususta, size, elimizden gelen her türlü desteği vereceğiz.

Sayın Bakan, yine, daha önceki bir beyanatınızda, Türkiye’nin 7 bölgeye ayrılacağını, bölge hastanelerinin kurulacağını, Ankara’daki yetki ve sorumlulukları yerel yönetimlere vereceğinizi söylemiştiniz. Aradan beş yıl geçmesine rağmen, hangi bölge hastanesi bitmiştir, öğrenmek istiyorum.

1991 yılında, Sayın Bakan Batman’a geldiklerinde, Batman İlinde 400 yataklı bir devlet hastanesi ve 300 yataklı bölge hastanesi sözü vermişlerdi; ancak, bunlar sözde kaldı, hiç icraata geçmedi. Ne hazindir ki, temeli atılmayan 250 yataklı bir Batman devlet hastanesi, bugün, Sağlık Bakanlığının istatistiklerinde, temeli atılmış gibi gösterilmektedir ve temeli atılmış gibi gösterilen bu hastane, sözüm ona, 1997’de de bitirilmiş olacaktır. Hangi hastanenin temelini attınız bilemiyorum! Neyinize inanacağız; acaba bu istatistikleriniz mi doğrudur, yoksa biz mi gerçekleri göremiyoruz, vatandaş mı göremiyor; bunu izah etmenizi istiyorum.

Sayın Bakan, insanlarımız, maalesef, parasızlıktan hastane kapılarından geri dönmektedir, ölüme terk edilmektedir. Bakınız, şimdi, size, elimde gördüğünüz gazete kupürlerinden bazılarını okuyacağım: “Ölü bebek 10 gün rehin kaldı”, “35 milyon yoksa ameliyat da yok” , “Parası olmayan hasta ölüme gönderildi”, hastane ücretlerine yapılan zamları kastederek “Bu zamlar insanlarımızı daha da hasta etti”, “Utanç verici bir tablo...” Şu habere bakınız Sayın Bakanım; bir vatandaşın hastası, 200 milyon lira yüzünden yedi aydır hastanede rehin olarak kalmıştır. Devam ediyor: “Yeşilkart bir yalandı”, “Hastane bebeği rehin aldı...” Tabiî, bunları gayet kısa geçiyorum, devam ediyor: “Borçlu hastaya kelepçe istendi”, “Yoksul hastaya ilaç yok”, “Yeşilkartlar karşılıksız çıktı”, “Paran yoksa, bugün git, yarın öl”, “Hastalar aç...”

Evet Sayın Bakan, maalesef, işte, biz bu durumdayız; gerçek tablomuz budur. Hal bu iken, bir hekim olarak size soruyorum: Acaba, vicdanınız sızlamıyor mu?! Bu koltuklarda nasıl rahat oturabiliyorsunuz?!

Yeşilkart için ayrıca konuşacağım. Bugün, 5 milyona yakın insana yeşilkart verilmiştir; doğrudur; ama, kimlere verilmiş? Bakın, gazete kupürleri, burada, bende... Altında Mercedesi olanlara, parti teşkilatınızdan olur oyu alanlara verilmiştir. Bunun dışında, elbette ki, birkısım hak edenlere de verilmiştir; fakat, bu yeşilkartı hak ederek alanlar, torpili olmadığı için, hastane köşelerinde, maalesef, ıstırap içerisinde perişan olmaktadırlar.

Size bir örnek vereceğim: Hastanede yatıyor -evet, belki devlet hastanesinde yatar hasta- fakat, hastanede ilacı temin edilmiyor, reçete hastaya veriliyor “git, al” deniliyor. Peki, bu vatandaş fakir değil midir; bu ilacı nasıl alacaktır, size soruyorum Sayın Bakanım?.. Halbuki, siz, 20.12.1992 tarihindeki bir konuşmanızda şöyle demiştiniz: “Hastalar, ayakta dahi gelseler, müracaat ettikleri zaman, sağlık ocakları veya hastaneler tarafından ilaçları ücretsiz olarak verilecektir” Nerede bu sözünüz?! Evet, hastalarımız, maalesef perişan.

Yine, tabiî, yeşilkart sahiplerinin fakülte hastanelerinde çekmiş oldukları ıstırap da bir başka hadisedir. Hangi fakülte hastaları kabul etmektedir; çünkü, siz, fakültelerin parasını vermiyorsunuz, bu yüzden hastalarımızı geri çeviriyorlar. Balcalı Devlet Hastanesinin çok hastayı geri çevirdiğini biliyorum; buradaki diğer hastanelerin hastaları geri çevirdiğini siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum.

Koroner anjiyo için, rehabilitasyon için büyük illere sevk edilen kalp hastaları, kanserli hastalar, sakat hastalar, maalesef, aylarca, hatta yıllarca sonraya randevu alabilmektedirler. Bu hastalar, sıralarını beklerken ölmektedir; acaba, bundan hiç rahatsız olmuyor musunuz?! Bir hekim olarak bunu soruyorum.

Doğu ve güneydoğuda, taşrada, diğer merkezlerde, özellikle, kardiyoloji, radyoterapi ve rehabilitasyon merkezlerinin kurulması şarttır.

Yine, taşradan Ankara’ya koroner anjiyo için gelen hastalar için söylüyorum; evet, aylarca bekliyorlar; fakat, altyapısı mevcut, kardiyoloji ekibi mevcut olan Ankara Trafik Hastanesinde, maalesef, bir koroner anjiyo merkezi kurulamıyor; bu hastalar, başka yerlere sevk ediliyor; bunu, gazete kupürlerinde sizler de gördünüz.

BAŞKAN – Sayın Aydın, 1 dakika süreniz var.

ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) – Efendim, kusura bakmayın; hemen bitireceğim.

Hastaneler, bakımsızlık, personel ve cihaz eksikliği yüzünden düşük verimle çalışmaktadır. Diyaliz üniteleri gerekli yerlerde kurulmalıdır, faal olmalıdır. Yarım kalmış yatırımlar bitirilmelidir. Bakınız, özellikle, terör nedeniyle gidilemeyen yerlerdeki yatırımlar bitirilmelidir. Acil Destekleme Fonundan yapılan Sason ve Gercüş hastaneleri süratle bitirilmelidir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, onyedi yıldır uygulanan olağanüstü yönetim nedeniyle, kapatılan meralar, işlenmeyen tarlalar, bahçeler, trilyonlarla ifade edilen ekonomik kayıplar, öğrenime kapalı okullar vesaire... Sağlıksız yetişen koca bir nesil... Kapanan sağlık ocakları, sağlık evleri, malzemesi eksik, doktoru olmayan hastaneler varken, Sağlık Bakanlığı olarak, niçin bunlara karşı kayıtsız kaldınız; niçin olağanüstü tedbirler almadınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, ek süreniz 1 dakikadır; lütfen, tamamlayın.

ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) – Sayın Başkan, daha önce de 1 dakika geçmişti; ben, zaten bitiriyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın, sizi bekleyemem; 1 dakika ek süreniz vardır.

ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) – Efendim, ana hatlarıyla...

Göçle birlikte meydana gelen bu gibi yetersizlikleri gidermeliyiz. Yine, o bölgede, göçle birlikte meydana gelen, tüberküloz, sıtma, sarılık, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklar artmıştır; bu hastalar, maalesef, tedavi edilemiyor. Evet, psikosomatik rahatsızlıklar artmıştır, ruhsal hastalıklar artmıştır. Hekimlerin yüzde 50’si, 5 büyük ilimizde toplanmıştır; maalesef, Batman Devlet Hastanesinde, bir tek dahiliyeci vardır; bunu daha önce de söylemiştim. Bakın, bazı branşlarda hiç hekim yoktur; intaniye, biyokimya, fizik tedavi, cildiye, vesaire... Halbuki, bazı hastanelerde, normalden fazla, aşırı derecede bir yığılma vardır. Doktorları oraya getirmeliyiz; onlar için, TUS imtihanlarında kolaylık sağlamalıyız.

Sağlık personeli, politik nedenlerle görevden alınmamalıdır. Sağlık personeli, ekonomik bakımdan sıkıntılar içerisinde olmamalıdır. Sağlık meslek lisesi mezunları, 6-7 bin kişi maalesef avare avare gezmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) – Saygılarımı sunacağım; tamamdır...

BAŞKAN – Sayın Aydın, teşekkür ediyorum.

ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) – Milletimizin...

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Suha Tanık; buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA SUHA TANIK (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Turizm Bakanlığının 1996 Malî Yılı Bütçe Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Divana ve Heyetinize saygılarımı sunarak konuşmama başlıyorum.

Yaklaşık iki ay kadar önce güvenoyu alarak göreve başlayan Türkiye Cumhuriyeti 53 üncü Hükümetinin Sayın Başbakanına, özellikle bir İzmir Milletvekili olarak teşekkür etmek istiyorum. Ege’nin incisi, turizm sektörünün gözbebeği, asırlarca tarihe ve medeniyete beşiklik etmiş İzmir’den bir milletvekili arkadaşımıza Turizm Bakanlığını teslim etmiş olması, fevkalade olumlu bir seçimdir. Ayrıca, Sayın Bakan arkadaşımızı da kutluyorum; çünkü, gerçekten, bakanlıkta, çok

tecrübeli ve kaliteli bir kadroyla çalışma fırsatı yakalamıştır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, 1983 yılında rahmetli Turgut Özal’la başlayan ve çağ atlamayı hedef alan yatırım hamlelerinin en bariz örneklerinden birini, sekiz yıllık ANAP iktidarları zamanında turizm sektöründe yakalamıştır.

Üç bir tarafı denizle çevrili, şahane tabiat varlıklarına sahip; denizi, güneşi, kumu ile yeşiliyle mavisinin iç içe girdiği bu güzel yurdumuzun birçok bölgesinin turizm alanı olarak ilan edilmesi ve bu yörelerde imar planının yapılarak, altyapıları sektörler tarafından yapılmaya bırakılan turistik yerlerin tahsis edilmesi ve bu tahsisleri alan firmalara turizm teşviki uygulanması ve sağlanması neticesidir ki, bugün Türkiye, turizmde 300 bin civarında yatak kapasitesini yakalamış bulunmaktadır.

Burada söylemeden geçemeyeceğim; maalesef, 1991-1995 yılları arasında yanlış ellere teslim edilen Turizm Bakanlığı, bir durgunluk dönemi yaşamıştır. Bugün, o yanlış yönetimlerden geriye kalan, turizm yatırım belgeli bitmemiş 1 358 tesis -ve bunların bünyesinde yaklaşık 210 bin yatak- halen inşaat seviyeleri belli olmayan inşaatlar halinde beklemektedir. Hal böyle olunca Sayın Bakan, müsaade ederseniz, hemen, size düşen görevleri sıralamak istiyorum:

1 – Yarım kalmış bu tip tesislerin bir an önce tamamlanmasını sağlayacak gerekli tedbirleri alınız.

2 – Yaklaşık on yaşını doldurmuş olan bazı mevcut tesislerin, niteliklerini yenileyecekleri imkânları, onlara sağlamalısınız.

3 – Turizm yatırımlarına tahsis edilecek, turizm potansiyeli olan kamu arazilerine, birtakım acayip ve şekilsiz yapıların, plansız kooperatifler tarafından yapılmaya başlanmasından önce, gerekli arazi portföyünü genişleterek, imar planı yaptırmaya başlamalısınız. Zaten bu konuda “turizm bölgelerinde inşaat sınırlanması” diye, bir gazetede açıklamanızı gördüm, bu da beni çok memnun etti; bu konudaki hazırlıklarınız fevkalade olumlu.

Şimdi, sayın milletvekilleri, halk dilinde “pansiyonculuk” tabir edilen, turizm sektöründe de “villa turizmi” olarak adlandırdığımız ikinci konut kiralama olayı, her geçen gün hızla yayılan bir olaydır. Bazen iki haftalık, bazen daha uzun süreli olmak üzere, kısa vadede kiralanan bu tip evlerle ilgili olarak, Avrupa’da bazı acenteler tarafından bastırılıp dağıtılan katalogları göstermek istiyorum. Şu gördüğünüz kataloglar, Türkiye’yle ilgilidir; Türkiye’de bu tip villaların pazarlanmasını sağlamak ve tabiî, daha birçok turistik konaklamaları pazarlamak üzere hazırlanan bu katalogları -ki, bugün böyle bir katalogu bastırmaya kalksanız, 3-5 milyon liradan aşağı değil- tamamen sektörün kendisi bastırmıştır. Bakınız, açıyorum; mesela şurada, Özdere’de, Gümüldür’de, Kuşadası’nda inşa edilmiş, üç odalı, beş odalı, bazı villalar ve evler... Burada da, Marmara Turizm’in, yine özel sektöre yaptırmış olduğu evler, villalar var. Buraya tek tek villaların resmini, yerini, adresini koymuş. Firmalar, bu evleri, villaları kiraya veriyor; bu tanıtımı, bu satışı yapıyor...

Şimdi, bu tip olayları gerçekleştiren acenteler, şirketler, buraları sezonluk olarak satarken; yani, iki kişi arasında bir ikinci evin kiralanması, bir yazlık yerin kiraya verilmesinde “ben anlaştım, al anahtarı ver parayı; git, bizim yazlık evde bu yazı geçir” şeklinde değil, aralarında bir akit gerçekleştirerek, bir kira sözleşmesi yaparak satıyorlar. Böyle olduğu takdirde, bu tip sektörde faaliyet gösteren kimseler, kiradan doğan yaklaşık yüzde 27,5 oranındaki stopajı, devletin Maliyesine ödemek mecburiyetindeler.

Bizim, size, bu konuda getirmek istediğimiz öneri şu: Bu tip, ikinci ev olarak kullanılan, birçoğu yazın boş tutulan evlerin sahiplerine ya da ekonomik birtakım sıkıntılar içerisinde olup da yazlık evini kullanmayan kimselere, evlerini, akitle, sektörde, bu şekilde kiraya verirken, bu yüzde 27,5 oranındaki stopajdan, bir miktar -Maliye Bakanlığı ile yapacağınız görüşmede, bu vergi iadesi mi olur, stopaj noksanlığı mı; artık, nasıl olur bilemiyorum- indirim yapılmasını sağlamanın faydalı olacağına inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, bence, Turizm Bakanlığı o kadar önemli bir görev üstlenmiştir ki, şimdi, bu konuda olması gereken yeri şöyle işaretlemek istiyorum: Turizm Bakanlığı, Başbakanlığa bağlı ve turizmden sorumlu bir devlet bakanlığı olmalıdır. Niye böyle olmalıdır, onu da söyleyeyim; çünkü, bakınız, Turizm Bakanlığının üstlendiği görev nedir; vize harcı konusunda

Sayın Bakan, konuşmamın ilerisinden devam ediyorum: Bugün, Belçikalı ve Hollandalı turistlere, Dışişleri Bakanlığı tarafından, 10 dolar vize ücreti uygulaması başlatılmıştır. -bu, tabiî, Dışişleri Bakanlığının kendi özel anlaşmasıdır- ama, gecenin saat 2,5’unda, 3’ünde, 5’inde, Hollanda’dan, Belçika’dan, İzmir Menderes Havalimanına gelmiş olan bir turist kafilesinde yer alan ve 10 dolar vize ücreti ödemek konumunda olan bir turistin karşılaştığı zorlukları bir düşününüz... Yani, Sayın Dışişleri Bakanına diyoruz ki: Bu 10 dolar değil, 10 dolar karşılığı Belçika Frangı yahut Hollanda Florini olsun; çünkü, o turistin, 10 doları alabilmesi için gidip parasını bir bankada bozdurması lazım.

Şimdi, mesela, bir Kültür Bakanlığı olayı girmiştir işe; folklor vardır, eski eserler tanıtılacaktır Kültür Bakanlığında. Ulaştırma Bakanlığı, Devlet Hava Meydanları, ulaştırma sektörü, Turizm Bakanlığıyla iç içedir. Ayrıca, pasaport konrolünde, polis, İçişleri Bakanlığı vardır yine Turizm Bakanlığıyla ve girişte gümrük vardır. Şimdi, muhakkak koordineli olarak çalışmalıdır Turizm Bakanlığı ve bunun için de, ancak, Başbakanlığa bağlı ve koordine imkânı olabilecek bir devlet bakanlığı şeklinde olmasında fayda vardır.

Burada, size bir şey daha söyleyeyim: Bu yüzden, sekiz aydır, İzmir-Menderes Hava Meydanındaki yürüyen merdiven çalışmamaktadır; çünkü, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından tamiri ve bakımı, Gaziantep’te bir firmaya ihale edilmiştir. Şu anda turistler, o yürüyen merdivenden zorluk içerisinde yürüyerek çıkıyorlar; yani, normal merdiven olsa, belki o kadar zorlanmayacaklar.

BAŞKAN – Sayın Tanık, 1 dakikanız var.

SÜHA TANIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Efendim, ben, şimdi, bir konuya daha değinmek istiyorum: Şimdi, Sayın Bakan, gidiyorsunuz, bakıyorsunuz, bazı turistik tesislerde veya yörelerde, Kıyafet Kanununa aykırı olarak başlarına fes takılmış, şalvarlar, bellerinde kuşaklar, birtakım acayip kılıklı insanlar, birtakım hizmetler götürmeye çalışıyorlar. Şimdi, gelen turist, Türkiye’den hatıra olarak fes alıyor veya o fesle bir fotoğraf çektiriyor, onları götürüyor; milyonlarca lira para harcanıyor. Ferdî veya devlet olarak, turizm açısından, tanıtım açısından, Türkiye böyle mi tanıtılmalı?! Yahut, kontrolsüz, bir folklor ekibi çıkıyor, Karadeniz horon kıyafetiyle Aydın zeybeği oynuyor!... Yani, bir çarpıklıklar olayı yaşanmaktadır. Bu konularda, muhakkak, Turizm Bakanlığı olarak, çıkacak folklor ekibinin dahi kontrolden geçirilmesinde fayda vardır. Sayın Bakan, dışarıya gönderdiğiniz Bakanlığınızın ataşeleri -eğer, Fransa’ya giden ataşe Almanca konuşuyorsa, Almanya’ya gönderdiğiniz ataşe İngilizce konuşuyorsa, hiç göndermeyin daha iyi- Türkçe konuşsun razıyız. (ANAP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Bakan, yine bir günlük gazetede beyanınızı gördüm, 1996 yılında hedefiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanık, ek süreniz 1 dakikadır.

SUHA TANIK (Devamla) – Teşekkür ederim.

1996 yılındaki hedefiniz, 9,5 milyon turist ve 6 milyon dolar turizm girdisidir. Temennimiz, bu hedefi yakalamanızdır; çünkü, turizm, bizim için de fevkalade önemlidir.

Size, öncü olmanızı istediğimiz bir konuda daha uyarıda bulunmak istiyorum: Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrilidir. Yat turizmi, çok güzel bir turizmdir. Dışarıdan yat turizmine, bunu sattığınız turist gelir, uçaktan iner, arabayla gelir, yatın içerisine girer ve otelde kalan turist gibi değildir, yat turizmine gelen turist, zengin turisttir, paralı turisttir ve onun döviz olarak bıraktığı para, o civardaki esnafadır; çünkü, yat içerisinde, tekne içerisinde kullanacağı her türlü gıda maddesini, bilfiil parasını sarf ederek almak mecburiyetindedir. Otellerin verdiği ikramların dışındadır; zengin turisttir; çünkü, oteller fiks fiyata satıyor ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUHA TANIK (Devamla) – Sözümün başında söylediğim gibi, yetenekli, çalışkan ve bilinçli bir kadroya sahipsiniz.

Sayın Bakan, bütçenizin vatanımıza, milletimize, size hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım.; sağ olun. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tanık, teşekkür ediyorum.

Sayın Salih Yıldırım, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1996 malî yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, Dünya Sağlık Teşkilatı, sağlığı “bireylerin bedensel, ruhsal ve sosyal yönleriyle tam bir bütün olarak iyi olma hali” olarak tanımlar. 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası da, sağlığı, buna yakın tanımlar. Bunun yanında, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 1961 ve 1982 Anayasalarında “sağlık hakkı kavramı” diye bir kavram var. Çok konu edilen bu kavramın, hastalık halinde, bireylerin gerekli tedavisini ve de bunun dışında, sağlıklı bir yaşam oluşturabilmesi için uygun bir düzeyin sorumluluğunu devlete yükler. 1961 Anayasası bununla yetinmez, sağlıklı bir yaşam için, gerekli olanlara, sağlıklı konut taahhüt eder. 1982 Anayasası da, bütün bunların yanında, geniş halk kitlelerine sağlık hizmetini iyi taşıyabilmek için genel sağlık sigortasının gerekliliğine işaret eder. Yine, 1982 Anayasası, sağlık hizmetlerinin iyi yürütülebilmesi için, sağlık hizmetlerinin tek elden yürütülmesinin zorunluluğuna işaret eder.

Ülkemizde bu hizmeti yürüten sektörün sorunları var, problemleri var. Buna bağlı sıkıntıların topluma yansıdığını görmemezlikten gelmek mümkün değil.

Geçmiş sağlık politikaları irdelendiğinde, ilk olarak ANAP hükümetleri döneminde, Türkiye’deki sağlık sektörünün sorunlarının, serbest piyasa mekanizmalarıyla çözümlenmeye çalışıldığını görüyoruz.

Yine, geçmiş sağlık politikaları irdelendiğinde, halen aramızda Sağlık Bakanı olarak görev yapan Sayın Yıldırım Aktuna’nın, ilk olarak ulusal sağlık politikası oluşturmak için anlamlı çabalarını görüyoruz. “Ulusal Sağlık Kongresi” adı altında iki aşamalı olarak toplanan ve ülkede, sağlık politikasına katkı sağlayabilecek her katmandan insanın katılımıyla toplanan bu kongre, gerek bugünün gerek geleceğin sağlık politikasını belirlemede anlamlı çaba sarf eder. Bu başarısından ve bu anlamlı katkısından ötürü, Sayın Aktuna’yı kutlamak istiyorum.

Sayın Aktuna’nın takdire şayan bir diğer çalışmasına işaret etmek istiyorum. Yine“Birinci ve İkinci Sağlık Projeleri” adı altında; birincisinde 146,6, ikincisinde de 200 milyon dolarlık -özellikle doğu ve güneydoğuda- önemli ölçüde sağlık problemleri olan doğu ve güneydoğu illerinin sıkıntılarını gidermeye yönelik projenin birinci aşaması tamamlanmış, ikinci aşama da tamamlanmak üzere programlanmıştır.

Ulusal sağlık politikasında, sağlık hizmeti, iki tema üzerine oturtulur. Birinci düzeydeki temel sağlık hizmeti ki, bunun da iki bölümü vardır; bireye yönelik temel sağlık hizmeti, ikincisi ise çevreye yönelik sağlık hizmeti, İkinci düzey sağlık hizmeti ise, muayene, tanı, tedavi ve rehabilitasyonu içermektedir.

Temel sağlık hizmetini yürüten kurumlardaki performans eksikliği, toplum sağlığını büyük ölçüde etkilemektedir ve maalesef, ülkemizde, eskiden beri hatalı yürütülen politikanın bir ürünü, temel sağlık politikasının ihmalidir. Bu bakımdan, ülkemizde, sağlık sorununun giderek büyüyeceği düşünülecektir; eğer, bu eski politikalar ve hatalar gözden geçirilmezse.

Toplumumuzun sağlık göstergeleri olan bir-iki veriye işaret etmek istiyorum. Bebek ölüm hızı, ülkemizde binde 50 ilâ 150 arasında değişkenlik göstermektedir. Anne ölümlerinde bu oran yüzbinde 100’dür ve ortalama yaşama süresi ülkemizde 60-65 yıl gibi görünmektedir. Bunlar, yüzümüzü ağartacak rakamlar değil şüphesiz; Muş’un kırsal kesiminde bebek ölüm hızı, Bangladeş’le aynı düzeydedir. Bunları söylemekten kastım, amacım pesimistik tablolar oluşturmak değil; ancak, bu ülke bizim, bu insanlar bizim, bu sorunlar bizim; bu sorunlara çözüm bulmak da yine bizim sorumluluğumuz ve bizim görevimiz.

Ülkemizde, sağlık ocağı başına düşen nüfus sayısı 12 bin, sağlık ocağı başına düşen doktor sayısı 1,7; doktor başına düşen nüfus, doğuda 9 bin, batıda ise 6 bin. Köy sağlık evlerinin ortalama yüzde 44’ü ebesiz; köy sağlık evlerinin yüzde 36’sı boş ve her 5 sağlık ocağına 1 araç düşüyor...

Yataklı hizmet veren Sağlık Bakanlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, üniversiteler, askerî hastaneler ve diğer sağlık kuruluşları ve özel kurumlar arasında rasyonel bir ilişki, maalesef, yok; kaynak israfı çok belirgin. Ülkemizde mevcut 155 565 yataklı kurumun yüzde 37’si, ilk üç kentimizde yerleşik konumda ve maalesef, bunların performansı çok yetersiz. Bu yatakların yüzde 35’i ilâ yüzde 58’i doluluk oranı gösteriyor; diğer bir tanımla, her 2 yataktan 1’i boş. Bu denli israfı, bu denli âtıl kapasiteyi hiçbir bütçenin tolere edebilmesi mümkün değil.

Sağlık hizmetinde temel öğe olan, toplumla özdeşleşmiş, toplumun tüm sorunlarıyla iç içe yaşayan; ancak, bugüne kadar, takdir edilmekten uzak bir meslekten bahsetmek istiyorum; hekimlik mesleğinden. Bugün, ülkemizde mevcut hekim sayısı, takriben, 65 bin civarında. Bunun 38 bini pratisyen, 27 biniyse uzman hekim. Pratisyen hekim/uzman hekim oranı 1/1’e yakın; ancak, bunun olması gerekli değer 2/1’dir. Uzman hekimlerle alakalı bir noktaya işaret etmek istiyorum: Uzman hekimlerin yüzde 48’5’i, toplam nüfusun yüzde 24,4’ünü içeren üç kentimizde yerleşik durumda. Tabiî, bu diğer alanlarda, uzman hekimlerin dağılımındaki adaletsizliğe büyük ölçüde neden oluyor.

Eğer, müsaade ederseniz, seçim bölgem olan Şırnak’tan bir örnek vermek istiyorum: Şırnak Devlet Hastanesinin 29 uzman kadrosu var. Bunlardan kaçı boş, kaçı dolu biliyor musunuz; 29’u da boş.Tabiî ki, bu, güneydoğuda varlığını büyük riske ederek korumaya çalışan, büyük riske giren ülkenin, devletin saygınlığıyla bağdaşır yönünü bulmak mümkün değil; buna hiç kimsenin hakkı yok. (RP sıralarından”Bravo”sesleri, alkışlar)

Kamu kurumlarının kadrolarına bakıyorsunuz; 3 055 pratisyen, 2 636 uzman ve 106 hekim kadrosu boş. Bunlarla birlikte, hekimlerin kalitesinde de büyük ölçüde düşüklük var. Son zamanlarda kurum içi eğitim çok yetersiz; mezuniyet sonrası eğitim, yok denilecek kadar az ve tıp fakültelerinde yetişen hekimlerin kalitesinin mükemmel olduğunu söylemek mümkün değil.

Bugün ülkenin konumu, koşulu ve potansiyeli 29 tıp fakültesini kaldıracak seviyede değil. Başka alanlarda olduğu gibi, “zaman içerisinde bunu düzeltiriz” diyemezsiniz. Hiçbir yöredeki insanın, hiçbir insanın sağlığının, hayatının, diğerinden, daha kıymetli olduğunu söyleyemezsiniz. İnsan öldürmek için her zaman kişinin alnına tabanca dayamak gerekmeyebilir; hatalı yetiştirdiğiniz hekimlerin vebali, sorumluluğu hepimizindir.

Geçmiş toplantılarda Sayın YÖK Başkanı, bu konuda siyasîlerle icranın çeliştiğini ve kendilerinin direnmelerine karşın, üniversite ve fakülte açmak zorunda kaldıklarını belirttiler. Tabiî, politikanın icraya müdahalesinin çok olumsuz bir ürününü bu vesileyle karşımızda görüyoruz; bunun özenle giderileceğini ümit ediyoruz.

Sağlık piyasasında yer sahibi olabilmek için artık, hekim diploması maalesef yeterli olmaktan çıkmıştır. Girişimcilik, büyük sermaye, işletmecilik, tanıtımcılık gibi faktörler, hekim diplomasının neredeyse önüne geçmiştir. Yardımcı sağlık personeli alanındaki veriler de bundan çok fazla farklı değil. Kalite ve kantite eksikliği çok belirgin. Sağlık memuru 38 bin, ebe 39 bin, hemşire ise takriben 65 bin civarında.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, son iki dakikanız.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu, olması gerekli olan değerin sadece yarısı kadar.

Sağlık hizmetlerinin finansı, ülkelerin siyasal tercihlerine ve sosyal hedeflerine göre değişkenlik gösterebiliyor. Ülkemizdeki harcamaların yüzde 34’ü genel bütçe, yüzde 17’si sigorta primleri, yüzde 49’u ise kişisel ödemelerden kaynaklanıyor ve ülkemizdeki insanların takriben yüzde 20’si sağlık açısından güvencesiz.

Yeşil kartın, 4,8 milyon insana sağlık güvencesi verdiği söyleniyor. Yeşil kart, düşünce olarak mükemmel; ama, uygulamada bu mükemmelliğin olduğunu söylemek maalesef mümkün değil. Yeşil kart için ayrılan 7,8 trilyon liranın bugünkü koşullarda 5 trilyon eksiği olduğunu belirtmek istiyorum ve bununla alakalı sorunların da, bir kez daha gözden geçirilmesini istiyorum. Sayın Bakanın bu konu için belirttiği uygulamadaki hatanın binde 1, binde 2’sini, iyi niyetiyle bağdaştırıyorum; ancak, uygulamada, maalesef, yeşil kartla alakalı çok önemli sıkıntılar olduğunu belirtmek istiyorum.

1996 malî yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi için ayrılan pay, 98 trilyon 64 milyar Türk Lirasıdır; bu, mevcut olanaklar içerisinde, iyi bir paradır; konsolide bütçenin, yüzde 2,7’sine tekabül etmektedir. Amerika’da bu oran, yüzde 14’tür; ancak, orası Amerika, burası Türkiye... Biz, kendi olanaklarımıza göre bunu değerlendirmekle yükümlüyüz ve bunu, en iyi şekilde değerlendirmenin yollarını bulacağız.

Ulusal sağlık politikası taslağında, 1998 yılında tüm vatandaşlara sağlık sigortası özlemi var, tavsiyesi var. Yine, gayri safî millî hâsıladan, sağlık harcamaları için ayrılacak payın, yüzde 5 ve üzerinde olacağı düşünülüyor; bu sadece teknisyenlerin değil, tüm ulusun dileğidir, tahakkuk etmesini istiyoruz.

Ana hatlarını çizmek istediğim bazı konuları arz etmek istiyorum:

Ağız ve diş sağlığı, toplum için hâlâ önemini korumaktadır.

Beslenme yetersizliği, üzerinde durulması gereken çok önemli bir konudur.

Okul çağının öncesindeki çocuklarda, beslenme yetersizliğine bağlı gelişme geriliği yüzde 20, doğuda ve güneydoğuda bu oran, yüzde 40 civarındadır.

Sağlık sektörü içerisinde ilaç politikası, üzerinde özenle durulması gerekli olan bir konudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, 1 dakika ek süreniz var.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Sonuç olarak, kaynak kullanımında rasyonel olunmalı ve rasyonellikte, harcama, etkenlik, yararlılık faktörleri esas alınmalıdır. Kaynakların yurt sathına dağılımında, epidemiolojik, demografik, sosyolojik ve ekonomik koşullar gözönünde bulundurulmalıdır.

Kamu sağlık kurumlarında hizmetin sunumu, finansmanı, ayrıca, hizmetin planlanması ve icrası birbirinden ayrılmalıdır.

Sağlıklı bir topluma ulaşmayı amaç edinen, çocuk sağlığı, aile planlaması, aşılama, çevre sağlığı, ayakta teşhis ve tedaviyi kapsayan temel sağlık hizmetlerine öncelik verilmelidir.

Yataklı kurumlar, çağdaş işletmecilik esasına göre işletilmelidir.

Sağlık kademeleri arasında, doğru, hızlı bilgi aktarımı sağlanmalıdır.

Yurdışından ithal edilen ileri teknolojik aygıtlarla ilgili, ciddî, bilimsel planlama yapılmalı; ülke, teknolojik çöplüğe dönüştürülmemelidir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; mevcut olanakları iyi değerlendirmiş, hedefleri iyi belirlenmiş bu bütçenin, ulusumuzu, layık olduğu sağlık düzeyine taşımakta katkı sağlayacağına inanıyoruz.

Bu duygularla, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Abdülkadir Cenkçiler.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR CENKÇİLER (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, denizleri, dağları, gölleri, akarsu ve nehirleriyle dünya devletlerini kıskandıracak bir konumdadır. İşte, Cenabı Allah’ın verdiği bu nimetleri değerlendirmek, bizlerin görevi olmalıdır.

İthalatın ihracattan fazla olduğu ülkemizde, bu açığı kapatacak olan sektör, bana göre turizm sektörüdür. Yıllar önce, turizmin döviz makinesi olduğunu bilmiyorduk; ancak, 1970’li yıllardan itibaren, Türkiye, turizmi kavramış ve bu sektörün Türk ekonomisindeki önemini benimsemiş bulunmaktadır.

Sözlerimin burasında, 1970’li yıllardan günümüze kadar geçen zaman içerisinde, muhtelif siyasî otoritelere, siyaset adamlarına ve emeği geçmiş değerli eski bakanlarımıza teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm, siyasetüstü ve toplumları birbirlerine yaklaştıran, barış ve dostluğa katkıda bulunan bir faaliyettir. Turizmde, bu noktaya gelmek ve daha da ilerisini yakalamak için yapılması gereken çok şeyler olduğunu biliyoruz. Bunları erken tespit edip, yerine getirecek olan Turizm Bakanımıza ve çok değerli kadrosuna inancımız tamdır.

Günümüzde, turizm etkin bir sektör haline gelmiştir. Bu nedenle, turizm, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için önem taşımaktadır. Turizm için elverişli iklim koşullarına, doğal ve kültürel değerlere sahip olan ülkemizdeki bu potansiyeli kullanırken, çok tedbirli olmaya, sürekli kaynak yaratmaya, sistemli bir yapıya oturtmaya ve dengeli bir gelişme kaydedilmesine dikkat edilmesi gerekmektedir.

Çağımızda, kendini dünyaya kabul ettirmenin birinci koşulu, demokratikleşme sürecinde kaydettiğimiz ve kaydedeceğimiz gelişmelerdir. Bunun yanı sıra ekonomi, toplum, kültür, teknoloji ve çevre bilinci gibi alanlarda uluslararası platformda yarışabilecek bir gelişmişlik düzeyine ulaşmak için bu yönde milletçe tüm bilgi, beceri ve üretkenliğimizi seferber etmeliyiz.

Türkiye’nin uluslararası turizm pazarı içindeki payını artırmak amacıyla gerçekleştirilecek olan faaliyetler; ulusal tanıtım, uluslararası bölgesel işbirliğiyle pazarlama, sektörel pazarlama, bölgesel pazarlama ve ürün pazarlaması olarak ele alınmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm, tüm yönleriyle bir bütündür. Yatırımcıdan işletmeciye, taşıma şirketlerinden seyahat acentalarına, bürokratlardan turist rehberlerine varıncaya kadar, tüm birimleriyle birlikte ele alınmalı, basın ve diğer iletişim organlarıyla da bir bütün oluşturulmalıdır. Bu denli önem kazanmış bu sektörün, ülkemizde gelişme sürecinde olduğu dikkate alınırsa, mümkün olduğunca hata yapılmamalı ve geçmiş deneyimlerden yararlanılmalıdır.

Bütün bunları yaparken dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da şudur: Türkiye’nin toplum yapısını bozmadan, millî ve manevî değerlerimizi koruyarak, örf, âdet ve geleneklerimizi tahrip etmemeye büyük dikkat göstermeliyiz.

Bu vesileyle bir görüşümü söylemeden geçemeyeceğim: Turizmi geliştirmek adı altında gençliğimizi kötü alışkanlıklardan korumak ve kollamak görevimiz olmalıdır. Son zamanlarda yaygınlaşan talih oyunlarından gençliğimizi uzak tutmak için, bundan böyle yeni konaklama yerlerine talih oyunları ruhsatı verilmemesi ve mevcutla iktifa edilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Kanunu da değiştirmek lazım.

ABDÜLKADİR CENKÇİLER (Devamla) – Bu görüşümüzü destekleyen ve paylaşan, hislerimize tercüman olan Sayın Turizm Bakanımızı, Genel Kurulumuzda yaptığı konuşmadan dolayı kutluyorum ve kendilerine şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm, ihracat kadar önemli bir dal olmuştur. 2000’li yıllarda Türkiye’nin hedefi, 10–13 milyar dolar olacaktır. Bu büyümemizi ve kazancımızı çekemeyenler olabilir; onun için, içte ve dışta, bu gelişmemize mani olmak isteyenleri iyi tespit edip buna göre mücadele sürdürmeliyiz.

Türkiye, sahip olduğu turizm potansiyeli açısından, rakiplerini, rahatlıkla geride bırakabilecek bir yapıya sahiptir. Ülkemizin, tertemiz kıyıları, doğal güzellikleri, değişik kültürleri bünyesinde barındıran özgün yapısı, turistler için büyük bir çekicilik yaratmaktadır. Dünyanın üç kıtasının odak noktasını oluşturan Türkiye, tarihî, kültürel ve coğrafi dokusunun yanı sıra, Türk insanının tarihten gelen konukseverliğiyle de konuklarını etkilemektedir.

Turizm sektörünün gelişmesi için gereken her türlü malzemeye sahip olan Türkiye’nin en büyük amacı, bu zenginliklerini, sevgi ve dostluk ortamı içerisinde dünya insanlarıyla paylaşmaktır. Bu amaçla, 1996 yılı, turizmde reformlar yılı olarak ilan edilmiştir. 1996 yılında, turizmin çeşitlendirilmesi, alternatif turizm türlerinin geliştirilmesi amacıyla, yepyeni projeler hayata geçirilecektir.

1996 yılında sürdürülecek olan ve çok önem verilen projelerden biri de, inanç turizmi projesidir. Türkiye’de bulunan üç büyük dine ait kültür zenginliğinin dünya insanlarıyla paylaşılması düşüncesinden hareket edilen ve 1995 yılında bir ayağı gerçekleştirilen bu projenin, bu yıl da sürdürülmesini arzulamaktayız.

Termal ve kış turizmi açısından da, Türkiye’de büyük bir potansiyel bulunmaktadır. Kış turizmi merkezlerinin geliştirilerek gelecek döneme hazırlanması çalışmaları sürdürülürken, sağlık turizmi açısından büyük potansiyel oluşturan termal turizm kaynaklarının değerlendirilerek, daha yaygın kullanılabilmesi için çalışılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm sektörünün istikrarlı ve sürekli gelişmesi, hedef ve ilkelerin zamana ve şartlara göre doğru olarak saptanması ve dünya kamuoyunun beklentilerinin göz önüne alınmasıyla mümkündür.

Sonuç olarak; turizm pazarından daha geniş ölçüde yararlanmamızı sağlayıcı önlemleri, öncelikle ele alacağınıza göre, 1996 yılı bütçenizde yer alan ödeneklerin, ülke turizminin daha da geliştirilmesi, tüm ülke sathına yaygınlaştırılması ve turizmin çeşitlendirilmesinde en gerçekçi bir şekilde kullanılacağını umuyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP, ANAP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cenkçiler.

Sayın Nevzat Köse.

Sayın Köse, Grubunuzun bakiye süresi 11 dakikadır, buyurun.

DYP GRUBU ADINA NEVZAT KÖSE (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında, DYP Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunurken, öncelikle Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçemizin rakamsal değerleri, biliyoruz ki, hem Bakanlığımızca hem de Plan ve Bütçe Komisyonumuzca, yeterince tartışılıp, ülkemizin imkânları nispetinde optimal düzeye getirilmeye çalışılmıştır. 98 trilyon liralık ve Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin yüzde 2,8’lik bir miktarıyla, Bakanlığımızın kadroları, 1996 yılında Türk Milletine, sosyal devlet ilkeleri doğrultusunda hizmet vermeye çalışacaklardır. Ancak, bunun karşılığında halkımızın sağlığını ne kadar koruyacağız; başka bir deyişle, dünya standartlarının ne kadarını yakalayacağız; sonsuz bir özveriyle çalışan, başta sevgili meslektaşlarım olmak üzere, tüm sağlık personelinin sıkıntılarının ne kadarını halledeceğiz... Günümüzün şartlarında ve bu sistem içerisinde cevabı oldukça zor bir soru; ama, bizler, burada toplanan milletin temsilcileri, bu çok bilinmeyenli denklemi çözmek ve bu soruya cevap vermek için buradayız.

Değerli milletvekilleri, çözüm bekleyen hem de hemen çözüm bekleyen pek çok konu var. Çözüm için bize referans, çağdaş dünyadır. Çağdaş dünya, bu sorunları nasıl çözmüşse, nasıl yapmışsa, bu işin yolu budur. İnancım odur ki, biz de süratle bu standartları yakalamak zorundayız. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında öngörülen şekilde çıkarılması planlanan ilgili yasaların, süratle bu Meclisten geçeceğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki, sağlık, ne bir partinin ne de bir hükümetin sorumluluğudur; sağlık, herkesin ve hepimizin sorumluluğudur; çözümü de hepimizin görevidir. 20-25 milyon insanımızın, ne bir sağlık güvencesi vardır ne de yeterli ödeme gücü vardır. Bir de, sağlık sektörünün hantal işleyişi göz önüne alınırsa, gerek finans gerekse hizmette zorluk bir kat daha artmaktadır. İnsanlarımız, gerçekten sıkıntılıdır. Sağlık güvencesi olanlara da, dünya normlarıyla hizmet verdiğimiz iddia edilemez.

Değerli milletvekilleri, 1991 yılından beri üzerinde çalışılan ve bu konuların çözümüne yönelik ilgili yasaları hazırlayan ve Meclisimizin gündemine kadar getiren sayın Sağlık Bakanlarını ve Bakanlığımızın güzide personelini, burada tebrik etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, ekonomik planlaması yapılmış, etkililik ve verimlilik esasına göre yönetilen, rekabet edebilen, kendi bütçesini yapan, kendi personelini seçen ve sözleşmeli olarak çalıştıran, özetle, çağdaş dünyanın uyguladığı esaslara göre çalışan hastaneler, hepimizin özlemidir. Artık, sağlık personelini 657 sayılı Yasaya göre çalıştırmak ya da çalıştırmaya çalışmak, bugünkü durumun devamını istemek anlamını taşımaktadır. Sağlık personeli, gerçekten özverili ve sıkıntılı çalışmaktadır; karşılığında, yılmış, bıkmış, tedirgin ve güvensiz görünmektedir. Sağlık personelinin özlük hakları, ciddî şekilde ele alınmalı ve çağdaş bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Sayın milletvekilleri, Bakanlığımızın 1991 yılından bu yana yaptığı çalışmalarla, önümüzdeki kısa zaman içerisinde Parlamentomuzun gündemine gelecek olan sağlık finans yasa tasarısı içerisinde bu konulara çözüm bulunacağına ve sağlık ve sosyal güvencesi olmayan 20-25 milyon insanımızın, sağlık güvencesine kavuşturulacağına inanıyorum. Ödeme güçlüğü içerisinde olan insanlarımıza, sağlık hizmeti vermek için, geçen dönemde başlayan ve halen devam eden yeşil kart uygulamasıyla, pek çok insanımız sağlık güvencesine kavuşmuş olmakla birlikte, diğer bazı faktörlerin de etkisiyle, bu sistem içerisinde, başta finans güçlüğü olmak üzere, pek çok olumsuzluk da yaşanmış ve yaşanmaktadır; ama, yine de, yeşil kart uygulaması büyük oranda başarılı olmuş ve 5 milyon dolayında insanımızı sağlık güvencesine almıştır. Hazırlayanları ve tüm zorluklara rağmen uygulamaya çalışanları, Türk Halkı adına kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdiye dek, hep, hastalarımızı nasıl tedavi ederizden yola çıkmışız; ama, artık, düşünmek ve çağdaş anlamda uygulamak zorundayız ki, insanlarımızı hasta etmeyelim, sağlıklı tutalım. Yine, Sayın Bakanlığımızın hazırladığı ve kısa bir zaman sonra onayınıza sunulacak olan aile hekimliği ve birinci basamak sağlık hizmetleri yasa tasarısı, bu konuya çözüm getirecek inancındayım. Artık, hastane kapılarında yığılmaları önlemek zorundayız. Hedef, insanımızın sağlığını sürekli kontrol altında tutmaktır; koruyucu hekimliği çağdaş anlamda uygulamaktır.

Değerli milletvekilleri, nüfusumuzun oldukça genç olması, koruyucu hekimliğe, bir kat daha eğilmemizi gerektirmektedir. Binde 47’lere düşen bebek ölüm oranı, hâlâ, medenî dünyadan geride olduğumuzu göstermektedir. Tüberkülozun yeniden gündeme gelmesi, bazı konularda, yeniden ve sağduyulu düşünmemizi gerektirmektedir. Bu bağlamda, aile hekimliği ve birinci basamak sağlık hizmetleri, toplum sağlığına esas teşkil edecektir.

BAŞKAN – Sayın Köse, son 2 dakikanız...

NEVZAT KÖSE (Devamla) – Sayın milletvekilleri, sağlık eğitiminde sıkıntılarımız vardır. Sağlık personeli yetiştirilmesinin, pratisyen doktor bazında, uzman doktor bazında, yardımcı sağlık personeli bazında, yeniden planlanması ve ülke şartları göz önüne alınarak yapılanması zorunluluğu vardır.

Sağlık personelinin, sayısal yeterliliği kadar, nitelikli ve iyi yetişmiş olma gereği de vardır; iyi yetişmemiş sağlıkçının zararı da olabilir. Bu nedenle, eğitim hastanelerimizin, sayısal, bölgesel özellikleri, kadro durumları ve orada çalışanların özlük hakları ile statüleri yeniden gözden geçirilmelidir. Bu anlamda, Avrupa Birliği ile uyumu da esas alan ve sanırım son aşamasına gelen, tababet ve uzmanlık tüzüğünün hayatiyete geçirilmesini diliyorum.

Sayın milletvekilleri, artık, çağdaş dünyada, sadece doktorlar değil, tüm sağlık personelinin uzmanlaşması söz konusudur. Uzman kadrolarla çalışan branş hastaneleri, çağdaş dünyanın gündemindedir. Sayısal ve dal olarak, ülkemizde pek az olan bu kuruluşların çoğaltılması, yaygınlaştırılması, toplumumuzun yararına olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü laboratuvarlarının, geçmişte, toplumumuza ciddî hizmetleri olmuştur; ancak, yeniden ele alınması ve uluslararası standartlara kavuşturulması gerekir. Müessesemizin, uluslararası bir referans laboratuvarı olacağına -çalışan kadroları tanıdığım için de- yürekten inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse, ek süreniz 1 dakikadır.

NEVZAT KÖSE (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, hastane atıklarının kontrolü, radyasyon güvenliği, özürlü ve yaşlıların korunması, okul sağlığı, işyeri sağlığı, çevre sağlığı gibi konuların, artık, belirli ve çağdaş prensiplere oturtulması şarttır.2000’li yıllarda, artık, Türkiye bu sorunlarla uğraşmamak, bunları konuşmamak zorundadır.

Hazırlanan Toplum Sağlığı Yasa tasarısının çok iyi irdelenerek, bütün bu konuları çözmek üzere Yüce Meclisten onay almasını bekliyorum. Bence, Avrupalı olmak, çağdaş olmak, insan sağlığını ne derece güvenceye almakla eşdeğerdir.

Sayın milletvekilleri, tüm Türk halkının, yaklaşan Kurban Bayramını kutlayarak sağlıklar diliyorum.

Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Yusuf Öztop; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 malî yılı Turizm Bakanlığı Bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, insanların yeryüzünü tanıma, başka ülke insanlarıyla ilişki kurma arzuları insanlık tarihî boyunca hep varolagelmiştir. İnsanlığın bu tutkusuna çağımızda turizm diyoruz. Turizm, bugün toplumsal gelişmenin önemli yapı taşlarından biri haline gelmiş, ekonominin ana sektörlerinden biri olmuştur.

Türkiye, turizm gerçeğini dünyanın diğer ülkelerinden daha geç fark etmesine karşın, sahip olduğu doğal, tarihî ve kültürel zenginliklerini hızla değerlendirebildiğini ne yazık ki söylememiz mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, denizi, kumu, güneşi, bitki örtüsü, tarihi ve kültürüyle çok zengin bir potansiyele sahip olan Türkiyemizin, turizm politikasını yürüten Turizm Bakanlığının görüşmeye başladığımız 1996 malî yılı bütçe tasarısının, ülkemize ve bu sektöre yeni olanaklar ve ufuklar açmasını diliyorum.

Ülkemizde 1995 yılı itibariyle turizmin geldiği nokta, 314 bin turizm belgeli yatak, 8 milyon yabancı turist, 5 milyar dolarlık döviz geliri şeklinde özetlenebilir.

Turist sayısındaki bu artışa paralel olarak, turizm gelirlerinde de benzer oranda yükselme görülmüş, 1995 Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında, Türkiye’ye giriş yapan turist sayısı aylık 1 milyonu aşmıştır. Bu sektörden elde edilen gelir, Türkiye’nin toplam gayri safî millî hâsılasının yüzde 4’üne eşit bulunmaktadır.

İhracattan sonra, döviz girdisi olarak, ikinci sırada yer alan turizm sektöründen elde edilen döviz miktarı, yurtdışındaki vatandaşlarımızın Türkiye’ye gönderdikleri yıllık döviz miktarını aşmış durumdadır. Türkiye’nin toplam döviz gelirleri içerisinde, yüzde 20-25 düzeyinde seyreden turizmin payı, 1992-1994 yılları arasında giderek yükselmiş, bu oran, 1995’te yüzde 25,9’la en yüksek düzeye çıkmıştır. Bu haliyle turizm, artık, Türkiye’de, tekstilden sonra, en iddialı ikinci sektör durumuna gelmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1960’lı yıllarda, turizmin, ülke açısından önemini gören ve ayrı bir bakanlık olarak kurulmasına öncülük eden Cumhuriyet Halk Partisi, son dört yılda da, Türk turizminin kabuk değiştirmesine yol açan yeni atılımlar başlatmıştır. Turizmde ulaşılan bu seviye yeterli olmasa da sevindiricidir. Gelinen bu nokta, otuziki yılı aşkın bir çaba ve emeğin sonucudur. Adını bildiğimiz, bilmediğimiz, anımsayıp anımsayamadığımız pek çok bakan, bürokrat, bilimadamı ve turizmcinin emeği ve çabasıyla, Türk turizmi, bugünlere ulaşmıştır. Emeği geçen herkese, buradan, şükranlarımı ifade ederken, kısa vadeli bireysel çıkarları uğruna, turizm adına çevreyi kirleten, doğayı tahrip edenleri yatırım yapacağım diyerek, turizm kredisi adı altında devleti dolandıranları, haksız kazançla milletin parasına el koyanları da Yüce Meclisin huzurunda kınıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin, aynı özellikleri taşıyan Akdeniz ülkeleriyle kıyaslandığında, teknik altyapı, tanıtım, pazarlama, turizm eğitimi, ulaştırma, tur operatörlüğü ve seyahat acenteleri açısından önemli eksiklikleri bulunmaktadır. Akdeniz ülkesi olan Fransa, İtalya, İspanya dünya turizm gelirlerinden yüzde 7 ilâ 8 pay alırken, işte, bu eksiklikleri yüzünden, Türkiye’nin bu pastadan elde ettiği miktar, ancak, yüzde 1,3 düzeyinde kalmaktadır. İşte bu nedenle, 2000 yılının hedefleri saptanırken, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, 13-17 milyon yabancı turistin geleceği, 10 ilâ 13,8 milyar dolarlık turizm geliri bırakacağı varsayımıyla, toplam 1,3 milyon yatak kapasitesinin yaratılması öngörülmüştür. Öngörülen bu hedeflere ulaşabilmek için yapılması gereken çok şey var. Bu yolda, umut verici adımlar da atılmıştır. Son 4 yılda görev alan Turizm Bakanlarımız, turizmin çeşitlendirilmesi konusunda “12 ay, 4 mevsim bütün Türkiye” sloganıyla, deniz, kum ve güneşin yanında, yayla turizmini, inanç turizmini, golf turizmini, spor turizmini, kongre turizmini geliştirme alanında önemli projeleri başlatmışlardır. Aynı anlayışın, yeni Bakan Sayın Işılay Saygın tarafından, daha değişik vurgulamayla “Her mevsim tüm Türkiye” sloganıyla benimsenmesini memnuniyetle karşıladığımızı buradan belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, turizmde, kongre turizminin ülke tanıtımı ve döviz girdisi açısından önemli bir yeri bulunmaktadır. Dünya turizm gelirlerinin yüzde 25’i kongre turizminden elde edilmektedir. Seyahat ve dinlenme amaçlı olarak gelen turistlerin ortalama harcamaları, 600-650 dolar arasında değişirken, bu rakam, kongre turizmi kapsamında ülkeyi ziyaret edenlerde, 1 600-1 650 dolar düzeyinde gerçekleşmektedir.

Kongre turizmi kapsamında ülkemize gelen eğitim ve gelir düzeyi yüksek turistler, entelektüel konumları dolayısıyla, medyada yer alan Türkiye’yi tanıtıcı yayınları nedeniyle de ayrı bir öneme sahip bulunmaktadırlar. Türkiye, bunların sayesinde, hiçbir masrafa girmeden, yurtdışında tanıtım yapma şansını yakalamaktadır. Bu gerçeği göz önünde bulundurarak, İstanbul’dan başka, Türkiye’ye gelen her üç turistten birinin görmeden gidemediği, turizmimizin başkenti konumundaki Antalya ile İzmir ve Ankara da en kısa sürede, kongre turizm merkezlerine kavuşturulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin, 2000’li yıllarda çağdaş bir turizm yapısını oluşturabilmesi, hukukî çerçevesinin de, modern anlamıyla çizilebilmesine bağlıdır. İşte, bu anlayış doğrultusunda başlatılan yasal düzenlemelerin hızlandırılarak, başta Turizm Bakanlığı teşkilat yasa tasarısıyla, Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği, Türkiye Pansiyon ve Pansiyoncular Birliği, Türkiye Seyahat ve Seyahat Acentaları Birliği yasa tasarılarının en kısa sürede Meclise sevk edilmesi gerekmektedir. Sayın Bakanın bu konudaki olumlu yaklaşımlarını destekleyeceğimizi buradan belirtmek isteriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakanlık bütçesi üzerindeki görüşlerimizi Yüce Meclise aktarırken, turizm açısından önemli gördüğümüz ve mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiğine inandığımız hususları da, burada, satırbaşlarıyla sıralamak istiyorum:

Tanıtıma daha çok önem verilmeli, daha çok kaynak ayrılmalıdır.

Türkiye aleyhindeki antipropaganda kırılmalıdır.

İç barışı bozan ve turizme darbe vuran güneydoğu ve Kürt sorunu çözülmelidir.

Başta, İstanbul Atatürk Havaalanı olmak üzere, Antalya ve Dalaman Havaalanları, dünya standartlarında hizmet veren bir konuma getirilmeli ve genişletilmeli, Antalya Gazipaşa ve Kaş Havaalanlarının yapımına zaman geçirilmeden başlanılmalıdır.

Akdeniz kıyı şeridinde, yılda 200 can alan, âdeta bir ölüm makinesi ve turizm ayıbı haline gelen Antalya-Alanya karayolunun en kısa sürede bitirilebilmesi için bütçedışı kaynaklar da devreye sokulmalıdır. Aksi halde, bugünkü bütçe olanaklarıyla ancak yirmi yılda tamamlanabilecek bu yolun, bu haliyle turizme verebileceği zararın faturası tüm ülkeye çıkacaktır.

BAŞKAN – Sayın Öztop, 2 dakikanız kaldı.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk turizminin gözbebeği Kemer’i Antalya’ya bağlayan ve tıkanma noktasına gelen karayolu da yörenin konumuna uygun bir duruma getirilmelidir; Akdeniz sahil şeridi trafiğinin akışını hızlandıracak ve yörenin doğal güzelliklerinin izlenmesine olanak verecek bir raylı sisteme de kavuşturulmalıdır. Bu bağlamda, Alanya-Kemer demiryolunun yapımına başlanmalıdır.

Kış ve yaz sporlarının birlikte yapılabileceği, dünyanın çok az sayıdaki yörelerinden biri durumundaki Toroslar ve Akdeniz şeridinde planlanan kayak ve sörf merkezleri zaman geçirilmeden tamamlanarak turizme kazandırılmalı, dört mevsim istihdam olanağı yaratılmalıdır.

Turistik yörelerdeki belediyelerin daha iyi hizmet verebilmesi için, devlet olanakları ve genel bütçeden alacakları payın belirlenmesinde göz önünde bulundurulan ölçü, bu bölgelere gelen turist sayısı dikkate alınarak saptanmalıdır.

Sonuç olarak, başta Akdeniz ve Ege olmak üzere, Türkiye’nin turizm potansiyeli, akılcı ve vatandaşlarımızın tatil hakkı da gözetilerek, en ekonomik biçimde değerlendirilmeli, bu yolda etkin çözümler üretilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında, toplam 239 trilyon liralık yatırım harcaması ile Turizm Bakanlığına ayrılan 5 trilyon 160 milyar liralık ödenek, yukarıda sıralamaya çalıştığımız ve ülke turizmi için zorunlu gördüğümüz talepleri karşılamaktan uzaktır. Dileğimiz, bundan sonra yapılacak bütçelerde, döviz getiren, istihdam yaratan ve barışa hizmet eden turizm yatırımlarına yeterli ödeneğin ayrılmasıdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztop, 1 dakika ek süre veriyorum.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biz, her şeyin insan için olduğuna inanan bir düşüncenin sahipleriyiz; doğasıyla, tarihiyle ve kültürüyle... Turizm de insan içindir. İnsanı gözetmeyen bir turizm anlayışıyla, sağlıklı politikalar üretmek mümkün değildir.

Türkiye’de, her alanda olduğu gibi, turizmde de, insanı esas alan, ona saygı gösteren anlayışların egemen olmasını; Turizm Bakanlığı bütçesinin, ülkemize olumlu katkılar sağlamasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztop.

Sayın Bekir Kumbul, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 1996 malî yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclise ve hâlâ televizyonları başında bizi izleyen vatandaşımız varsa onlara da saygılar sunuyor, sağlıklı günler diliyorum.

Değerli arkadaşlar, oturumun bu bölümünde bir şeyi gözledim; gruplar adına konuşan tüm arkadaşların aynı sıkıntılara değindiğini gördüm; belki, hepsinin hekim olması, mesleğin içinden gelmesi bunda etken oldu. Sayın Bakanın da düşüncelerinin o doğrultuda olduğunu biliyorum; o zaman, belki de, sağlıktaki sıkıntıyı gidermemiz daha kolay olur diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, ben de, diğer arkadaşların belirttiği sıkıntıları belirli ölçüde belirtmek durumundayım. Sosyal hukuk devleti olmanın temel özelliği, toplumun sağlığını korumaktır. Sağlık ise, sadece, sakatlık ve hastalığın bulunmaması değil, bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan iyilik halidir.

İnsan Hakları Bildirgesi ve Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı, bir insan hakkı olarak tanımlamıştır. Bu hakkın gerçekleşmesi için sağlığa yapılan yatırım, insana yapılan yatırım olarak değerlendirilmektedir.

Peki, o zaman, bu sosyal devlet yapısında, bizim ülkemizde sağlığa ne kadar yatırım yapılmış?.. Bu yıl için sağlığa ayrılan pay 92 trilyon 886 milyar 401 milyon Türk Lirası. Bunun yüzde 77’si personel giderlerine, yüzde 6’sı diğer carî giderlere, yüzde 10’u yatırım harcamalarına, yüzde 7’si de transfer harcamalarına gidiyor. Genel bütçeden sağlığa ayırdığımız pay, yüzde 3,5’in altında. Bir yıl önce ayırdığımız paya bakıyorum, yüzde 4’e yakın; bu yıl, geçen yıllara oranla daha da azalmış.

Değerli arkadaşlar, bir ülkede, sağlıktaki gelişmişliğin bir göstergesi, bebek ölüm oranıdır. Ülkemizde -1970’lerden başlayacağım- 1970’te, canlı doğan 1 000 bebekten 153’ü 1 yaşına gelmeden ölüyordu. Aynı yıllarda Avrupa’ya bakıyoruz, Avrupa’nın seviyesi, canlı doğan 1 000 bebekten 20’sinin bir yaşına gelmeden öldüğüdür. Bugün, ülkemizdeki geldiğimiz nokta, canlı doğan 1 000 bebekten 1 yaşına gelmeden 47’si ölüyor ve geriye dönüp bakıyorum, Avrupa Birliğine giriyor olduğumuz şu günlerde, biz, hâlâ, yirmibeş yıl önceki Avrupa’nın seviyesine gelememiş durumdayız.

Değerli arkadaşlar, 4-6 Nisan günleri arasında, Avrupa Birliğinin finanse ettiği ve Aile Planlaması Vakfının düzenlediği AIDS ve aile planlaması konusunun işlendiği sempozyumda, AIDS’in on yıldan bu yana, ülkemizde, 5’ten 500’e çıktığını görüyoruz. Gayri resmî rakamlara göre bunun daha da ileride olduğunu zannediyoruz.

Sayın Bakan, temel sağlık hizmetlerine verdiği önemi belirtiyor ve öyle olduğunu ben de kabul ediyorum; ancak, Sağlık Bakanlığı bütçesinden ayrılan paya ve hastalıktaki göstergelere baktığımızda, ona yeterince inanamıyorum; ama, umarım uygulamada bunu görür durumda oluruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, nüfusumuzun yüzde 25 kadarı sosyal güvenlik şemsiyesi dışındadır. Gelir dağılımının bozuk olduğu ülkemizde, insanların tümünü kapsayacak olan sosyal güvenlik şemsiyesi, adil, şeffaf, katılıma açık, denetlenebilir yapıya kavuşturulması gerekmektedir.

Ayrıca, günümüzde, Avrupa entegrasyonuna giriyor olduğumuz şu günlerde, sağlık insangücünün eğitimiyle ilgili koşullarımızı tekrar gözden geçirmek durumundayız. Bugün, ülkemizde, kâğıt üzerinde görülen 41 adet tıp fakültesi var. Yine, bugün, ülkemizde, yılda 4 800 civarında hekim mezun ediyoruz ve bugün geldimiz nokta, ülkemizde 64 bin hekim mevcut; yani, diğer adıyla, 950 kişiye bir hekim düşüyor.

Değerli arkadaşlar, yeterli fizikî altyapı, makine teçhizat, eğitim ve öğretim elemanı olmadan açılan tıp fakültelerinde yeterli eğitimi olmayan hekim ordusu oluşturuyoruz. Diğer yandan da, ülkemizde, hekimlik, artık, doygunluk noktasına gelmiştir. Denilebilir ki, Avrupa’da 300 ilâ 500 kişiye bir hekim düşüyor; ancak, bizim ülkemizde hekime gitme alışkanlığı yılda 1-1,5’tir. Oysaki, Avrupa’da, bu, yılda 6 ilâ 8’dir. Bunun diğer anlamı şudur: Türkiye’de, ortalama, 1 hekime, yılda 1 000 hasta giderken, Avrupa’da 2 500-3 bin civarında hasta gitmektedir. Öyleyse, bizlerin, bu noktada almamız gereken önlemler olmalı; bundan çıkaracağımız sonuçlar olmalıdır. Yıllık mezun hekim sayısını, bir kere 2 500-3 binlere düşürmek durumundayız. Böylece, hem daha iyi eğitim vermiş oluruz hem de hekimleri mezuniyetinden sonra istihdam etme olanağı buluruz.

Sonuç olarak, çok sayıda tıp fakültesi yerine daha az, ama kaliteli, hizmetiçi eğitimin ve sürekli eğitimin de kurumsallaştığı bir yapılaşma gerekmektedir.

BAŞKAN – Sayın Kumbul, 2 dakikanız kaldı.

BEKİR KUMBUL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemle üzerinde durmamız gereken konulardan biri de, elimizde var olan malzemeyi gereğince kullanamamamız.

Bugün, hekimlerin yüzde 48,5’i üç büyük ilde toplanmıştır. Türkiye’de hastanelerde doluluk oranı yüzde 58’dir. Ortalama bu iken, büyük şehirlerde, hastaların, yatmak için aylar sonraya gün aldığını da görüyoruz. Bunun bir nedeni de, sanırım, taşradan merkezlere olan hasta akımıdır. Öyleyse, bölge hastanelerini yaymak zorundayız.

Yine, bugün, yanlışlardan biri de, eğitim hastanelerinde, geriye dönük yapılan bir araştırmada, eğitim hastanelerine müracaat eden hastaların yüzde 90’ının ayakta tedavi olan hastalar olduğudur. Oysaki, bunlar, birinci basamakta tedavi görmesi gereken hastalar olmalı. Öyleyse, almamız gereken önlemlerden biri de, birinci, ikinci, üçüncü basamak sağlık hizmetleri sevk zincirlerini mutlaka gerçekleştirmektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, kamu sağlık hizmeti verimliliğinden kimse söz edemez. Testiyi kıran da suyu getiren de aynı değerlendirmeye tabi tutuluyor. İş kapasitesi 3 hekimle sınırlı bir bölüme 3 katı hekim tayin edildiği, yaşanan bir gerçektir. Bu durumlara son verilmesinin yolunun, personel alımını o hastanenin yönetimlerine bırakmaktan geçtiği kanısındayız.

Değerli milletvekilleri, sağlık çalışanları özlük hakları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kumbul, ek süreniz 1 dakikadır.

BEKİR KUMBUL (Devamla) – Bitirmeye çalışacağım Sayın Başkan; ama, son konuşmacıyım...

Ücret, nöbet, personelin sağlığı, tayin, atama, terfi ve yer değiştirme gibi sorunlar artarak devam etmektedir. Bugün, seviyeyi tutturmak için, hemşire, ebe ve sağlık teknisyenlerine verilen iki ve üç yıllık yükseköğrenimin maddî karşılığı alınamamaktadır. Bu kesimi, diğer hizmet sınıflarında olduğu gibi, ek göstergeden yararlandırmak durumundayız.

Yine, sağlık personelinin özlük hakları güvence altına alınmalı, sağlık personeli ,yeterli ücret alabilmeli, pazarlık gücü olan örgütlere sahip olmalı, muayenehane ve hastane ikileminden kurtulup, gerçek eğitiminin karşılığını alabilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının bütçesini tartıştığımız bugün, sağlıksız sağlık sistemimizin içinde bulunduğu koşullardan kurtulması dileğiyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum...

BEKİR KUMBUL (Devamla) – ... hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP, DYP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumbul.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmış, bu arada, soru sormak için müracaat süresi de dolmuştur.

Şimdi, şahsı adına, lehte olmak üzere, Sayın Kâzım Arslan; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Arslan, süreniz 10 dakika.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Sayın Başbakanımız, bütçeyi sunarken “gönlümüzdeki bütçe bu değil, ama, imkânımız bu” dedi. Zannediyorum, Sayın Bakanımız da aynı şeyleri düşünüyor. Biz, tabiî ki, yıllarca, sağlık teşkilatının içerisinde çalışmış birisi olarak, mutlaka iyi niyetle bir şeyler yapılması için uğraşıldığına inanıyoruz; ancak, imkânların yeterli olmadığı da açık.

Bütçe içerisindeki payı son yılların en düşük düzeyine düşmüş bir Sağlık Bakanlığından, çok fazla bir şey bekleyemiyorum doğrusu. Teklif edilen bütçede yüzde 3,3 civarında olan sağlığın payı, artmak bir tarafa, komisyonda kabul edilen metinle birlikte yüzde 2,7’ler civarına düşmüş. Tabiî ki, bundan, sağlık hizmetleri namına çok fazla bir şey beklemek de mümkün olmuyor.

Bir şey daha dikkatimi çekiyor. İnsanın en değerli varlığı sağlık ve hükümetler, sürekli olarak, sağlık ve eğitimin öneminden bahsediyorlar; ama, bütçe içerisinde, bu dönemde, sağlık ve eğitimin payından kesilmek suretiyle, aynı nispette, faiz ödemelerine aktarıldığını görüyoruz. Bu da, sağlığa verilen önemin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor(!) Zaten, bütçe hazırlanırken de, insanın en değerli varlığı olan sağlık ve eğitim için değil de, birtakım KİT’ler gibi kurumlar için, bankalar için kavga yapıldı. Halbuki, Türkiye’nin en önemli meselelerinin; kitlelere hizmet sunan, sağlık, sosyal güvenlik kurumları, SSK gibi kurumların ön plana alınması gerekiyordu.

Bunları söyledikten sonra, birkaç teklifimden de bahsetmek istiyorum. Tabiî ki, biz, burada, yapıcı olarak birtakım tenkit ve tekliflerde bulunacağız. İnşallah, bu dönemde, Sayın Bakanımız tarafından, bunların dikkate alınacağını umuyoruz; çünkü, yıllarca, biz, aynı şeyleri söyledik, Sağlık Bakanlığı teşkilatı içerisinde konuştuk, hızla değişen, çok süratli bir şekilde değişen sayın sağlık bakanlarımız aynı meselelerden bahsettiler; ama, bir türlü, çözümü yönünde mesafe almamız mümkün olmadı. Aslında meseleyi gayet iyi biliyoruz, burada bulanan Sayın Bakan da bizden çok daha iyi biliyor, Sağlık Bakanlığının değerli mensupları biliyor, buradaki değerli arkadaşlarımız biliyor; ancak, bir türlü de uygulamaya geçemiyoruz, icraata dökemiyoruz bunları. Bu dönemde, inşallah, biz, bunun, icraata dökülmesini bekliyoruz.

Bana göre, sağlık teşkilatının önündeki en büyük problem, sağlık teşkilatımızın bir teşkilat yasasının olmamasıdır; hâlâ, yıllar öncesinin teşkilat yasasıyla idare edilmekte ve çıkarılan standart kadro yönetmeliği de, günümüzün şartlarına cevap verecek durumda değildir. Standart kadro yönetmelikleriyle bu meselelerin çözülmesi mümkün değildir; çünkü, bu meseleler, kişilerin inisiyatifine bırakılırsa, sağlık sistemimizdeki aksaklıklar devam edip gidecektir. Burada, inşallah, Sayın Bakanımızın, günümüzün geeklerine uygun olarak sağlık teşkilat yasasını bir an önce çıkarmasını bekliyoruz.

Belirtmek istediğim bir diğer husus; Bakanlığımız, maalesef, sağlıkçı mantığıyla değil -ben, burada, bir kişiyi veya bir teşkilatı suçlamak babından da söylemiyorum; çünkü, sistem bu- personelci mantığıyla idare edilmekte. Sağlık Bakanlığının hizmet birimleri olan tedavi gibi, temel sağlık gibi temel konular bir kenara atılmış ve en çok işleyen birimi Personel Genel Müdürlüğü haline gelmiş; çok hızlı bir şekilde personel hareketi var. Hastanenin başhekimi görevden alınır, tedavinin haberi olmaz; sağlık müdürü görevden alınır, temel sağlığın haberi olmaz ve ben, o zaman, soruyorum bu personelcilere; sen benim personelimi bana danışmadan nasıl alıyorsun; çünkü, ben, onlarla hizmet vereceğim... Sürekli olarak bu sirkülasyon içerisinde, tabiî ki, sağlıklı bir hizmet vermek de mümkün olmuyor; çünkü, başarılı olmanın yolu, sağlam bir teşkilattan geçer. Ne kadar kanun koyarsanız koyun, ne kadar teşkilat yaparsanız yapın, neticede, bunları yürütecek olan insandır; eğer, insan faktörünü gözardı edersek, başarılı olmamız mümkün değil.

Bir diğer husus da şu: Değişik illerimizde, değişik sayıda hastaneler var. Şunu söylemek istiyorum : Türkiye’de, sağlık hizmeti çok değişik kurumlar tarafından verilmektedir. Önüne gelen, sağlık hizmeti vermeye çalışmaktadır ve bunların hepsi de yarımdır. Aynı ilde, değişik kurumlara ait birkaç hastane vardır ve hepsi çeyrek hizmet vermektedir; ama, bunlar bir araya gelip, bir bütün olmanın yolunu, bir bütün şeklinde hizmet vermenin yolunu aramamaktadırlar, bir araya gelmemektedirler.

Yine, aynı şekilde, illerde hasta sevk zincirinin tam manasıyla yerleşip, tam manasıyla ilde sonuçlanabilmesi için, ilde tam teşekküllü hastanelerin bulunması gerekirken, yani, meselenin ilde halledilmesi gerekirken, aynı ilde Sağlık Bakanlığına ait 8-10 hastane bulunmasına rağmen, hepsi yarım durumdadır ve bu yarımlık sebebiyle, tam hizmet verilemediğinden, hastalar, habire, büyük şehirlere akın etmektedir. Mesela, Yozgatımızda 10 tane hastane vardır; ama, merkezde tam teşekküllü bir hastane olmadığı için, güç birleştirilemediği için, bir beyin cerrahı olmadığı için, bir tomografi cihazı olmadığı için, Yozgat’ın hastaları, habire, Ankara’ya ve Kayseri’ye taşınmaktadır. Zannediyorum, bütün taşra vilayetlerinde de aynı sıkıntı söz konusu. Bunun için, habire, sağlıksız binalarda, gelişigüzel yerlerde ve ülke gerçekleri bir kenara bırakılarak orada burada hastane açılması yerine, belli bir merkezdeki hastanelerin güçlendirilip, tam manasıyla hizmet verir hale getirilmesi lazımdır. Aynı şey, sağlık ocakları ve sağlık evleri için de söz konusu. Burada, bir diğer çelişki de, aile hekimliği sistemine geçilmesinden bahsedilirken, habire, ülke gerçeklerine aykırı olarak, sağda solda, sağlıksız binalarda sağlık ocakları ve sağlık evleri açılmaktadır. Maalesef, açılan bu sağlık evlerinin ve sağlık ocaklarının yüzde70’i, 80’i boştur, binaları da harap olmuştur.

Sağlık Bakanlığımızın yıllardan beri yürüttüğü bir sağlık projesi var. Bu proje kapsamında, birçok sağlık evi, sağlık ocağı yapıldı; birçok sağlık evi ve sağlık ocağına, malzeme, araç gereç takviyesi yapıldı; ama, maalesef...

BAŞKAN – Sayın Arslan, 2 dakikanız kaldı.

KAZIM ARSLAN (Devamla) – ... bu verilen malzemeler, açılan sağlık evleri ve sağlık ocakları boş durumda olduğu için, atıl kalmaktadırlar ve hizmet verir durumda değillerdir. Bunun için, acilen -az önce söylediğim- teşkilat yasasında yapılacak düzenlemelerle, taşradaki, koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik, sağlık evlerinin ve sağlık ocaklarının personel ihtiyaçlarının bir an önce giderilmesi lazımdır.

Türkiyemizde, binlerce hasta nakil aracı vardır, yeni bütçeyle de, zannediyorum hasta nakil araçları alınacak. Ben, bunlara hasta nakil aracı diyorum; çünkü, gerçek manada ambulans yoktur Türkiye’de; gerçek manada ambulans sistemi yoktur; ama, habire, birtakım araçlar alıyoruz ve bunların adına “ambulans” diyoruz. Acil hekimlik hizmetlerinin, ambulans hizmetlerinin de, günümüz şartlarına, modern hekimliğin gereklerine uygun olarak düzeltilmesi gerekmektedir.

Şunu da ifade etmek istiyorum: Sağlık Bakanlığımız, sağlık reformunu gerçekleştirmek istiyor; bundan dört yıl önce de söyleniyordu, on yıl önce de söyleniyordu; ama, bir türlü gerçekleştirilemedi, inşallah bu, dönem gerçekleştirileceğine inanmak istiyorum. Ancak, burada bir uyarıda bulunarak vazifemi de yapmak istiyorum: Sağlık Bakanlığımız, sağlık reformunu gerçekleştirirken, sağlık finansman kurumunu kurarken, genel sağlık sigortasını çıkarmaktan bahsederken SSK’nın yanlışına düşmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arslan, 1 dakikadır ek süreniz...

KAZIM ARSLAN (Devamla) – Bu konuda, görevlerin, mutlaka ayrılması gerektiğine inanıyorum. Sağlık Bakanlığı, genel sağlık sigortasını çıkarırken, sağlık finansman kurumunu kurmak isterken, SSK ve Çalışma Bakanlığıyla mutlaka anlaşmak zorundadır. Yani, şunu ifade etmek istiyorum: Sağlık Bakanlığı, prim toplayıp, hastane çalıştırmaya kalkarsa, bugün SSK’nın içerisinde bulunduğu açmaza düşmüş olur. SSK benzeri bir kurum, primi toplar, Sağlık Bakanlığımız hastaneleri denetler ve özel kurumlar da hastaneleri çalıştırır; bu sistem, bu şekilde işler, bunun da başka yolu yok. Sağlık Bakanlığımızın, prim toplamak gibi bir yanlışın içerisine düşmesini de istemiyorum.

Bu arada son olarak şunu söyleyeyim: Tamamlama programı mezunu arkadaşlarımızın, devlete güvenmekle hata...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

KAZIM ARSLAN (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hükümet adına, Turizm Bakanı Sayın Işılay Saygın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 10 dakikadır.

TURİZM BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bakanlığımın bütçesi üzerinde yapmış olduğunuz önerilerinizden dolayı, sizlere teşekkür ediyorum; tüm eleştiri ve önerilerinizi dikkatle değerlendireceğimi özellikle belirtmek istiyorum.

Bilindiği gibi, turizm, dünyada en hızlı gelişen sektörlerden birisidir. Son yıllarda dünya turizm pazarının çetin rekabet şartlarına ayak uyduran ülkemiz, aranan tatil ülkeleri arasında yer almaya başlamıştır. Turizm, döviz ve istihdam kazandıran özellikleriyle, tüm ülkeler için vazgeçilmez bir sektör durumundadır. Ayrıca sosyoekonomik ve kültürel gelişmeyi hızlandırması, altyapının gelişmesinde önemli bir rol oynaması, hizmet üretiminin yanı sıra, mal üretimini de artırması açısından, kalkınma görevi de yapmaktadır. Turizm sektörü, bu özellikleriyle, gelişmekte olan ülkeler için daha büyük önem taşımaktadır.

2000 yılında, dünya turizminden aldığı payın yüzde 1,3’ten yüzde 2,6’ya yükselmesi ile Türkiye, turizmden en yüksek gelir sağlayan ilk on ülke arasına girmeyi başaracaktır. Ülkemiz turizmini 2000’li yıllara hazırlamaya çalışırken, değişen dış dünya ile bütünleşebilmek için, ülkenin ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeni hedeflere, stratejilere ve planlamalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Turizm yatırım belgeli tesis sayısı 1 369, yatak sayısı 209 611; işletme belgeli tesis sayısı 1 772, yatak sayısı ise 275 342’dir. Yatırım belgesi ile fiilen işletilen 50 bin yatak vardır. Bu kapasiteye, işletme belgeli yatak sayısını ilave ettiğimizde, toplam 325 bin yatağın işletme faaliyetinde olduğu görülmektedir. Halen toplam 2 365 seyahat acentesi, Bakanlığımızdan belgeli olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Son yıllarda yat turizmine de ilgi artmış olup, yatırım belgeli yat sayısı 72, yatak sayısı 3 655; işletme belgeli yat sayısı 110, yatak kapasitesi ise 8219’dur; yatırım belgeli yat limanları sayısı 8, kapasitesi 1 592’dir.

Ülkemiz kıyı şeridinde bulunan, yaklaşık 500 bin yatak kapasiteli 102 bin ikinci konutun sektöre kazandırılması projesiyle de, sektördeki atıl kapasitenin değerlendirilerek, ekonomiye ek katkının sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca Ulaştırma Bakanlığının, yap-işlet-devret modeline göre yaptıracağı yeni yat limanlarının sayısı da 15’i bulmuştur.

Türk turizminin temel sorunları

Kumarhaneler: Öncelikli olarak, toplumumuzun kanayan yarası haline gelen, yönetmelikte “talih oyunları salonları” denilen; ama, kamuoyunda “kumarhane” adı verilen oyun salonları gelmektedir. Bakanlığım döneminde bunları disipline edecek ve yenilerinin açılmasına asla müsaade vermeyeceğim. (RP sıralarından alkışlar) Bunun için gerekli hukukî düzenlemelerin yapılması yönünde çalışmalarımız sürdürülmektedir. Bundan böyle, sadece bu salonları açmak için otel veya tatil köyü yapılmasına da, asla izin verilmeyecektir.

Mevzuat

Bunun dışında, halledilmesi gereken konulardan birisi de, sektörün idarî örgütlenmesi konusunda yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesidir. Bu konuda, Otelciler Birliği Kanunu, Türkiye Pansiyon İşletmeleri ve İşletmecileri Birliği Kanunu, Rehberler Birliği Kanunu, Deniz Turizmi İşletmecileri Birliği Kanunu, Seyahat Acenteleri Birliği Kanunu hakkında değişiklikler yapılmış, Başbakanlığa sevk edilmiş bulunmaktadır.

Turizmin çeşitlendirilmesi

Bugün artık, turist, sadece deniz, kum ve güneş için gelmemektedir. Ülkemizin sahip olduğu turizm potansiyeli, tarihî ve kültürel değerlerimiz, turistin bu alanlara ilgisini çekmiştir. Bu sebeple, turizmin çeşitlendirilmesi, ülkemizdeki bu zenginliklerin tanıtılması amacıyla, tur düzenleyen tur operatörlerinin, yabancı basın ve televizyon temsilcilerinin acente faaliyetleri, Bakanlığımız koordinatörlüğünde yapılmaktadır. 1996 yılında planlanan bu faaliyetlerden bazıları ise şunlardır: Çevreye duyarlılık. Ayrıca, çevreye duyarlılığı geliştirmek amacıyla çevreye duyarlılık kampanyası yürütülmektedir. Kıyılarda yer alan bütün tesislerde, çevreyi kirletecek her türlü atıkların denize boşaltılmasına asla izin verilmeyecek, bu konuda tesisler sıkı bir denetime tabi tutulacaktır.

Turizmin yoğun olduğu aylarda, havaalanlarında gerekli tedbirlerin alınması için, ilgili bakanlıklarla tam bir uyum içerisinde hareket edilmektedir. Sağlık ve termal turizm projesi, inanç turizm projesi, yayla turizmi projesi, kongre turizmi projesi, bu projelerin dışında, ipek yolu projesi, akarsu turizmi projesi, dağ-doğa yürüyüşü projesi, bisiklet tur güzergâhlarının belirlenmesi projesi, turkuaz rallisi, İzmir-Seferihisar-Sığacık sörf yarışması, rotamız Boğaziçi, ölüdeniz Babadağ yamaç paraşütü festivali, üçüncü yaş turizmi projesi, turizm gönüllüleri projesi, tarihî Kırkpınar güreş şenlikleri bu kapsam projelerimizin içerisindedir.

Turizmde eğitim politikamız

Turizm eğitiminde ise, yeni bir sayfa açmayı planladık. Turizmin, hizmetler bütünlüğü olduğu gerçeğinden yola çıkarak, öncelikle, ülkemize gelen turistlerle direkt temas halinde bulunan, halıcısından kuyumcusuna, şoföründen dericisine kadar tüm esnafın eğitimini gerçekleştirmeyi planladık. Bu konuda, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle işbirliği içerisinde harekete geçmiş bulunmaktayız. Bu nedenle, turizm eğitimine büyük önem veren Bakanlığımız, sektörün eğitilmiş eleman ihtiyacı açığının kapatılmasını sağlamak ve turizm sektöründe istihdam edilen nitelikli personelin sayısını artırmak amacıyla açılmış 12 turizm eğitim merkezinde, uluslararası standartlara uygun eğitim verilmesi hedefi doğrultusundaki çalışmalarını sürdürmektedir; amacımız, turizm sektörüyle beraber, bu çalışmaları tamamlamaktır.

Dünyada, seyahat edenler arasında, gençler, büyük bir çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Kuşadası-Davutlar, Çeşme-Alaçatı, Adana-Yumurtalık kamplarını, Türk gençlerinin hizmetine sunmaya devam edeceğiz.

Ayrıca, eğitimde, turist sağlığı, GAP Bölgesi TV filmleri için TRT ile çalışmalarımız devam etmektedir.

Ülkemizi ziyaret eden turist profilinin çeşitliliğine paralel olarak, Rusça, İbranice, Japonca gibi nadir dillerde rehberlik kursları açmış bulunmaktayız.

Turizmde tanıtma politikamız

Tanıtma alanında yürütülen çalışmalardan başarılı sonuçlar elde edilebilmesinin temel unsurlarından birisi de doğru zamanlamadır. 1996 yılı hedeflerini yakalamada ise, başarı zincirinin en önemli halkası olan tanıtımdan başladık; bu anlayış doğrultusunda “her mevsim tüm Türkiye” sloganıyla yola çıktık.

Yerli tur operatörlüğünün yaygınlaşmasına ve ekonomik bakımdan güçlenmesine çalışılacak, tanıtma ve pazarlama faaliyetlerinin geliştirilmesi ve uygulanması için yeni finansman kaynaklarının oluşturulmasına, kamu kesiminin yanı sıra, özel sektörün de katılımı sağlanacaktır.

Yurtdışında, 23 temsilciliğimiz aracılığıyla 32 ülkede gerçekleştirdiğimiz reklam kampanyalarında, yeni pazarlar için talep yaratıcı, imaj oluşturucu, geleneksel pazarlarımızda da imaj güçlendirici ve talep sekmenlerinin artırıcı mesajlarına ağırlık verilmiştir.

1996 yılının haziran ayında, İstanbul’da düzenlenecek HABITAT II toplantısı, Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde yapılacaktır.

BAŞKAN – Sayın Bakan, 2 dakikanız var.

TURİZM BAKANI IŞILAY SAYGIN (Devamla) – Bu proje, Türkiye’yi tanıtmak açısından büyük önem arz etmektedir.

Sözlerimi burada tamamlarken, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, 1996 malî yılı bütçesinin, ülkemize ve sektörümüze hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sağlık Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 12 dakikadır.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığı bütçesi konusunda gruplar adına konuşma yapan sözcü arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bazı arkadaşlarımız, muhalefette olmanın gereği, acımasız eleştiri yapmış olsalar dahi, onları, hoşgörüyle karşılıyor ve onların, geçmiş yıllarda, hekim olarak, uzman hekim olarak verdikleri başarılı hizmetleri hatırlamaya çalışıyorum. Bir arkadaşımın, özellikle söylediği bir tek nokta var, onun altını özenle çizmek istiyorum: “Politik sebeplerle, hekimler sağlık personeli görevden alınmamalıdır” demiştir. Doğrudur; kendisi, bunun güzel bir örneğidir. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı hizmetlerinin ne denli -sistemin, yıllar içerisinde çeşitli sorunlarının çözülemeyerek birikimiyle- hantal bir hale geldiğini herkes çok iyi bilir ve hiç kimsenin elinde de sihirli değnek yoktur. Belki, muhalefette olduğunuz zaman, her şeyi ısrarla ve en kısa zamanda isteyebilirsiniz. Hatta, 20 ay bakanlık yapmış, sonra ikinci defa bakanlık yapma onurunu elde etmiş olan bir bakan arkadaşınıza, daha bir aylık bakanlık döneminde dahi, “İki defadır bakanlık yapıyorsunuz” da diyebilirsiniz. Ama, 20 aylık süre içerisinde, ödeme gücü olmayan, yıllarca hastane kapılarında acı çekmiş, acil hastasını tedavi ettirmeye çalışırken, öbür taraftan, hastane kapılarında yoksulluğunu kanıtlamak zorunda bırakılmış, onuru zedelenmiş insanlarımızın onurlarını kurtarmak ve onların, kendilerinin ve yakınlarının yaşamlarını korumak için, kısa bir süre içinde çıkardığımız ve yıllardır yapılamamış -ki bu da geçici olarak yapılmasına rağmen- bu yeşilkartın üzerinde bu kadar oynamak ve bunu başarısız gibi göstermek haksızlık olur... (DYP sıralarından alkışlar)

Yeşilkart, bugün 5 bin dolayında insana verilmiştir, 8 trilyon lira para harcanmıştır, 2 binin üzerinde açık kalp ameliyatı yapılmıştır, 38 yeşilkartlıya böbrek nakli yapılmıştır, 38 tane böbrek nakli!.. Hangi yoksul hasta, kendine böbrek nakli yaptırarak yaşamını koruyabilirdi, hangisi?!. Tabiî, bunu hepimiz biliyoruz; bunu, Sağlık Bakanlığı teşkilatında çalışmış değerli doktor, pratisyen veya uzman arkadaşlarım da çok iyi biliyorlar.

Biz, yeşilkartı, bu amaçla çıkarıp uygularken, şu veya bu bölgede, eğer, bir kişi, beyanını gerçekdışı vererek, insanları kandırarak, ekonomik gücü iyi olduğu halde, yeşilkart almak ve bundan yararlanmak gibi bir çıkarcılığın içerisinde olmuşsa, bu onların sorunudur; tabiî, biz onu yakaladığımız zaman hesabını görürüz... Nitekim, Bakan olur olmaz yayımladığım bir genelgeden sonra, ilk işaretlerini vermeye başladı. İki ilimizde- bir tanesi Erzurum’dur- “Benim iki tane ineğim, üç beş tane koyunum var, başka bir şeyim yok” deyip, yurtdışından, yüzlerce damızlık hayvan ithal eden ve büyük bir çiftliğin sahibi olduğu anlaşılan, yeşilkart almak isteyen bir kişi, bundan üç gün evvel mahkemeye sevk edilmiştir.

Biz, insanlara inanıyoruz, insanlara inanmak istiyoruz, insanların hepsini dürüst ve namuslu kabul ediyoruz, doğru olan da budur, aksi görülene kadar. Aksini gördüğümüz zaman da, işlemi, hakkında yaparız; ama, üç, beş, on, onbeş, yirmi, elli, beş milyon yeşilkartlı arasında, çok az sayıda insanın, haksız bir şekilde yeşilkart almış olması, o beş milyon dolayındaki, hak etmiş; ama, yıllarca sahip olamamış insanların, bu kartla sağlanmış olan sağlık yararını, hiç kimseye, görmezlikten gelme hakkını veremez.

Bununla da iktifa etmedik; o birinci Sağlık Bakanlığı dönemimde, yıllardır somutlaşamamış sağlık reformunun projesini hazırladık, yasa taslaklarını hazırladık. Bu da, gerçekten önemli bir gelişmeydi sağlık hizmetlerini düzeltme açısından; çünkü, Türkiye’de, bu hantal sistem, bir reformla, çağdaş, uygar, Türkiye’nin gerçeklerine, gereksinimlerine, koşullarına uygun, işleyebilecek bir sisteme kavuşmadığı takdirde, hiçbir zaman, hizmet iyi işlemeyecek, hizmet verilemeyecek, bunu hepimiz biliyoruz.

Hazırladığımız reform projesinde, iyi incelendiği zaman görülecektir ki, sosyal devlet anlayışıyla, liberal ekonomi anlayışı, ikisi bir araya getirilmiştir; çünkü, Türkiye’nin gerçeklerinin ikisine de ihtiyacı olduğunu görüyoruz.

Nedir sosyal devlet anlayışıyla ilgili uygulama... Vatandaşlarımızın yüzde 40’nın sağlık güvencesi yoktur; zaten, onlarla ilgili çıkarılmıştır yeşilkart, geçici olarak güvence altına alınmak amacıyla. Şimdi, vatandaşlarımızın yüzde 40’ının bir bölümünün de, hiç ödeme gücü yok. Yeşilkartı, biz, reform projesi ve yasaları uygulamaya geçirilip yaygınlaştırılana kadar ki, süreç içerisinde uygulamak için çıkardık zaten, devletin güvencesi altına almak için; ama, reformla birlikte, ödeme gücü olmayan, güvencesi olmayan bu yurttaşlarımızın, primleri devlet tarafından ödenecek. İlk defa olacak Türkiye’de böyle bir yaklaşım... Devlet, bu vatandaşların primlerini ödeyecek ve onları, cebinden, kendi parasıyla sigortalı hale gelen, primini ödeyen vatandaş gibi, eşit haklarla sigortalı yapacak. Şimdi, buna hiç kimse itiraz edemez; ne sağdan gelir buna itiraz ne de soldan gelir...

Bu reformun getirdiği diğer ikinci önemli özellik; aile hekimliğinin Türkiye’de ilk defa kurulmasıdır. Aile hekimliği -ki, konuşmacı arkadaşlarımın hemen hemen hepsi ittifak etti o konuda- bizim hem kültürümüze, geleneklerimize uygundur hem de gerek koruyucu sağlık hizmetleri açısından gerekse birinci basamak tedavi hizmetleri açısından fevkalade önemlidir. Aile hekimliğinin oluşturulması, sağlık kayıtlarının, sistemin içerisine girmesi bakımından da önemlidir. 3 bin kişiye en fazla bir aile hekimi... Bunu, bu sistemi kurduğumuz takdirde değerli arkadaşlarım, halk, gerçekten büyük bir nefes alacaktır, soluk alacaktır. İnsanın sağlık kayıtları ve sağlık işlemleri, ana rahminde başlayacak ve ölümüne, mezara kadar devam edecektir.

3 bin kişiye bir aile hekimi baktığı zaman, kişinin hastalığına bakıp tedavi edecek, gerekirse uzmana gönderecek, hastaneye gönderecek; ama, aynı zamanda, o 3 bin kişi arasında, temel sağlık hizmetlerini, koruyucu sağlık hizmetlerini, yine, aile hekimi, önemli ölçüde üzerine alacak; akraba evliliklerinin önlenmesi için, onları bilinçlendirmekten tutun da, aşılamaya, gebeliklerin takibine varıncaya kadar... O 3 bin kişi arasından, o yıl içerisinde ne kadar bebek ölümü var, ne kadar anne ölümü var, aşılama oranı hangi düzeye yükselmiştir; aile hekimlerine, bu ölçütlere göre de devlet tarafından, aldığı maaşın yanı sıra para ödenecek.

Reformun getirdiği bir diğer önemli özellik şudur: Aile hekimi sevk zinciriyle ve uzman hekim sevk zinciriyle, hastane zinciriyle, hastane kapılarında bu yığılma, artık kendiliğinden, doğal olarak tarihe karışacaktır. Kişi, hastaneye sadece aile hekiminin, kendi hastası adına aldığı randevuyla gidecektir. Hastanede tetkik edilmesi veyahut hastanede yatarak tedavi edilmesi veyahut ameliyat edilmesi gereken hastaneye gidecek ve aile hekimi, hastasını hastanede de takip edecektir. Vizitlerini yapacak, ameliyatını da takip edecektir. Yani, aile hekimi, o 3 bin kişinin her şeyine, her şeyine, her şeyine sahip olacaktır sağlık açısından.

Bu sağlık reformunun bir diğer önemli ilkesi, hizmet sunumuyla finansmanın birbirinden ayrılmasıdır. İşte, burada, sosyal devlet anlayışına göre bu reformda yer alan uygulamanın karşılığında, piyasa ekonomisi, serbest ekonomi, liberal ekonomi anlayışına, rekabete dayalı bir sistemin buraya entegre edilmesi, sokulmasıdır. O da şudur: Bugün mesela SSK’ya bakınız -devlet hastaneleri de aşağı yukarı aynı- SSK prim topluyor işçiler ve işverenden, bu primlerle hizmet satın alıyor kurum olarak; ama, hizmeti de gene kendisi veriyor bu eliyle. Bu eliyle satın alıyor, bu eliyle satıyor.

BAŞKAN – Sayın Bakan, son 2 dakika.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) – Burada rekabet gelişmez.

Dünya Sağlık Teşkilatı bu reform projesini -Dünya Sağlık Teşkilatında yaptığımız incelettirme sonunda gelen bilgiler de gösteriyor ki- üç aylık incelemenin sonunda hiçbir ülkenin taklidi olmayan ve bir ülkenin kendi koşullarına göre hazırlanmış en ideal ve çağdaş bir sistem olarak kabul etmiştir, benimsemiştir; bu da önemli. Çünkü, dış dünyanın onayını almak ve işbirliğini yapmak önemli.

Dolayısıyla, şunu söylemek istiyorum. Bütçe tartışmaları, bütçe müzakereleri bittikten sonra, özellikle, bizim, paket halinde uygulayacağımız reformla ilgili bu üç yasa tasarımız Bakanlar Kurulundan geçerek Yüce Meclise sunulacak, arz edilecektir.

Benim dileğim, başta hekim arkadaşlarım, eczacı arkadaşlarım, diş hekimi arkadaşlarım olmak üzere, tüm değerli milletvekillerimizin, bu yasa tasarılarını sahiplenmesidir ve bunun, en kısa zamanda buradan çıkarılmasıdır. Bunları çıkarmayı süratle başardığımız takdirde, derhal, Bilecik’te pilot uygulama, arkasından bölge uygulamasıyla yaşama geçecektir, hep beraber göreceğiz. En iyisini hazırladık; ama, uygulamayı da göreceğiz; aksayan bir şey var mı diye, eksiklik var mı diye; ondan sonra Türkiye geneline yaygınlaştırılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, reform hakkında bu birkaç kelimeyi söyledikten sonra, şimdi, ne yapmak istediğimizi üç beş cümleyle özetleyeceğim:

Bugünkü sistemi iyileştireceğiz. Nedir sistemin aksayan yönleri? Başta bir kere, sağlık personelinin dağılımı dengesizdir; doğru; ama, bu dengesizlikte sizlerin de bir payı var, bunu söylemek zorundayım. Her gün Meclise geldiğimde, Sağlık Bakanlığına ceplerim dolu olarak gidiyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Doğru.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) – Hatta, özel bir çanta yaptırmayı düşünüyorum; çünkü, artık ceplerim taşımıyor!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, ek süreniz 1 dakikadır.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) – Teşekkür ederim.

O zaman, bence, herkes, yakınının, dostunun, akrabasının ihtiyacını göz ardı edip, Şırnak’ta, Batman’da veyahut Hakkari’de, Muş’ta, bütün bu illerde, doktor, hemşire bekleyen insanları hatırından uzak tutmasın ve bizi rahat bıraksınlar ki, biz, oralara insanları rahat gönderelim. Oradan, doktor nakillerini, tayinlerini istemeyin.

İkinci önemli konu; bölge hastanelerini, 1996 yılında hizmete sokuyorum; mevcut hastanelerden, doğuda, güneydoğuda, Akdeniz’de, Orta Anadolu’da... Bunlar için de, aşağı yukarı 450 milyar dolayında para ayırmak suretiyle, burada kanser teşhis ve tedavi ünitesi, kalp-damar cerrahisi ünitesi ve organ nakli ünitesi kurulmak suretiyle, bu bölgelerden büyük şehirlere göçün önüne geçmek ve bölgede hastaların tedavisini sağlamak kararındayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, temel sağlık hizmetleri, bütçenin, verdiği oranda ancak yapılabilir; ama, reform uygulamaya geçtikten sonra, devlet, hastane işletmekten vazgeçecek, hastaneyi herkes işletecek; özel sektör, üniversite, devlet hastanesi özerkleşmiş olarak. Sağlık Bakanlığının yapacağı, koruyucu sağlık hizmetlerini, bu reformdan sonra, en etkin şekilde uygulamak ve vatandaşların sağlığını öncelikle korumaktır.

Değerli arkadaşlarım, çok teşekkür ediyorum.

Bütçemizin, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum, tüm arkadaşlarımın yaptığı eleştirilere de şükranlarımı ifade ediyorum ve Şırnak Milletvekili arkadaşımızın yaptığı konuşmaya, ayrıca teşekkür ediyorum. İkinci Sağlık Projesinden de, size, Şırnak’a 4,5 milyon dolarlık yatırım ayrılmıştır, planlanmıştır; 1996 yılında da 1,2 milyon dolar harcanacaktır.

Teşekkür ederim.(DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Son olarak, alehte, Sayın Avni Doğan’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Doğan. (RP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) – İnsan sağlığının aleyhinde konuşulur mu Sayın Başkan!..

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bütçeleri üzerinde, şahsım adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi ve bizi izleyen aziz milletimizi şükranla anıyor, muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, turizm, farklı kültürleri, farklı medeniyetleri bir araya getirmede, ülkeleri birbirine tanıtmada önemli bir unsurdur. Ayrıca, doğru turizm politikaları uygulayan ülkeler, turizm sayesinde, önemli ekonomik gelirler elde etmektedirler. Turizm potansiyeli bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Türkiye, ne yazık ki, yanlış politikalar yüzünden ve altyapı eksikliği nedeniyle, henüz, ideal düzeye gelebilmiş değildir.

Bütçe görüşmelerinde, turizm haftalarında bol keseden vaatler yağdıran hükümetler, ne yazık ki, Türkiye’nin güzel sahillerini, beton yığını haline getirmişlerdir. Turizmi, deniz turizminden ibaret sayarak yatırımları tamamen bu yöne kanalize etmek, yıllardır süregelen temel yanlıştır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, turizm, yalnız dinlenmek, eğlenmek amacıyla değil, çoğu zaman, değişik kültürleri, dinleri, milletleri tanımak amacıyla gerçekleşen bir harekettir. Siz, deniz kenarına ne kadar yatırım yaparsanız yapın, ancak, bugün olduğu gibi, belirli bir turizm potansiyeline ulaşabilirsiniz. Nitekim, Antalya’dan Yumurtalık’a kadar, bütün sahillerin yağmalanmasına, ona buna peşkeş çekilmesine rağmen, ulaştığımız nokta ortadadır; eğer, bu ülkede gerçekten turizmi canlandırmak istiyorsanız, millî, manevî, tarihî ve kültürel değerleri korumak zorundasınız. (RP sıralarından alkışlar)

Sait Halim Paşa Yalısında olduğu gibi, tarihî eserlerin, şaibeli yangınlarla gizli ellerin, hain parmakların ihanetiyle yok olmasına seyirci kalmamak zorundasınız.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Turizmle ne alakası var?

İLHAN AKÜZÜM (Ankara) – Doğru söylüyor, turizmle ne alakası var?

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Siz, bu tepkiyi Suna ablanıza gösterin olur mu!.. (RP sıralarından alkışlar)

Artık dünyada, kültür ağırlıklı turizme önem verilmektedir. Oysa bu ülkede, yıllardır, millî kültüre karşı önyargılı, Batıcı, batırıcı bir zihniyet işbaşındadır.

TURHAN GÜVEN (Ankara) – Ciddî mi söylüyorsun şaka mı yapıyorsun?

AVNİ DOĞAN (Devamla) – O çiftlik, bir turizm beldesinde de onun için söylüyorum.

Kültür adına, kültürü katletmek marifet sayılmaktadır. Turizmde önemli bir gelir kaynağı olan elsanatları, maalesef, ilgisizlikten yok olma noktasına gelmiştir. Rantiyecilere, beş yıldızlı otel sahiplerine verilen devlet desteğinin onda biri eğer, bu kesime verilseydi hem geniş yığınlar için bir gelir kaynağı hem de turizm için önemli bir soluk olurdu.

İLHAN AKÜZÜM (Ankara) – Turizmden hiç anlamıyorsunuz, hiç...

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, Türkiye, bir tercih yapmak zorudadır. Değerli milletvekilleri, eğer sağlıklı bir tercih yapmaz, kültürel turizme, tarih turizmine, inanç turizmine önem vermezsek, bize, kala kala nataşa turizmi kalır ki, galiba geldiğimiz nokta odur. (RP sıralarından alkışlar, DYP sırlarından “ne ilgisi var” sesleri)

Her ülke turizme önem verirken bazı önlemler almaktadır. Geçenlerde 65 milyon hep, birlikte izledik... Deniz kenarında yatmak değildir... (RP sıralarından “Bravo” sesleri)

İLHAN AKÜZÜM (Ankara) – Nedir; merak ediyoruz, nedir?

BAŞKAN – Lütfen... Karşılıklı konuşmayalım. Lütfen... Sayın Hatibi biraz sükunetle dinleyelim.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Başta AIDS olmak üzere, birçok bulaşıcı hastalığın yayılmasında, yanlış turizm politikalarının etkili olduğu bilinmektedir. Ne yazık ki, Hükümetin turizm politikasında, bu yönde alınmış herhangi bir tedbir yoktur; yani, bu ülkeye, her türlü hastalığın, her türlü ahlaksızlığın girişi serbesttir.

Değerli milletvekilleri, turizmin en önemli getirilerinden biri de kuşkusuz, Türkiye’nin tanıtımına olan katkısıdır. Bu yüzden, turizm acentalarının ve turizm rehberlerinin, kendi tarihini bilen, kendi kültürünü tanıyan elemanlardan oluşması için gayret gösterilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bu ülkenin en acil sorunlarından biri de, kuşkusuz, sağlık alanındaki başıbozukluktur. Gazetenin biri “sağlık reformu masalı sürüyor” diye yazıyordu. Bakanın konuşmasından anladık ki, evet sürüyor... Onun, birinci dönem Bakanlığında başlamıştı, şimdi devam ediyor.

Geçenlerde, 65 milyon, hep birlikte, bir hastane salonunda, doktorun, hastasından kaçtığını ve hastanın, saatlerce çırpındıktan sonra kıvranarak öldüğünü, bu ülkede, televizyon ekranlarından naklen izledik.

Vatandaşlarının üçte ikisinin sigortasız olduğu bir ülkede, sigortalı olan şanslı bir vatandaşın nasıl öldüğünü izledik. İşte, bu ülkede, bu Türkiye’de, televizyonlarından naklen ölüm yayınlanan Türkiye’de, önümüze konan Sağlık Bakanlığı bütçesinin ne kadar acı bir tablo ortaya koyduğunu gördük. Gördük ki, 65 milyonluk Türkiye’nin, sağlığa yaptığı yatırım, maalesef, üç-beş rantiyeciye verdiği destekten çok çok azdır. Galiba, bu gidişle, daha nice naklen ölümler seyredeceğiz!..

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin birçok ilçesinde bir tek hastane, bir tek yatak olmadığı bilinmektedir. Örnek verecek olursak; yalnız, benim memleketim olan Kahramanmaraş’ın Ekinözü, Nurhak, Çağlayancerit ve Türkoğlu ilçelerinde hastane yoktur. 1996 yılı bütçesinde, hastanesi olmayan ilçelere hastane yapmak için bir ödenek olmadığını üzülerek görüyoruz.

Ayrıca, Türkiye’nin birçok sağlık ocağında doktor yok, ambulans yok; doktor olan yerde laboratuvar yok, röntgen cihazı ve ultrason zaten yok; ama, Sayın Sağlık Bakanında laf çok; maalesef, bunları çözecek politika yok. (RP sıralarından alkışlar) Eğer, böyle bir politikası varsa bile, maalesef, bu politika bütçede yok.

Demin, bir arkadaş, hastane masrafını ailesi ödeyemediği için, ölü bebeğin, hastanede 10 gün rehin tutulduğunu söylerken, Bakan gülüyordu. Bir şairin bir mısraı aklıma geldi “güleriz ağlanacak halimize.”

BAŞKAN – Sayın Doğan, 2 dakikanız kaldı.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – En önemli insan hakkı, kuşkusuz, sağlıklı yaşama hakkıdır. Yeşilkart uygulamasının iflas ettiğini üzülerek görmekteyiz. Doktor yüzü görmeden mezarı boylayan insan sayısı bakımından, maalesef, Türkiye, dünya rekortmeni ülkeler arasındadır. Paran yoksa öl politikası, maalesef, Türkiye’nin sağlık politikasının temel prensibi olmuştur.

Yarın sabah ekmeği kaça alacağını, tüpgaza bu defa ne kadar zam geleceğini düşünmekten ruh sağlığı bozulan bir toplum haline getirildik.

Sağlık personelindeki eğitim yetersizliği, doktorların ve yardımcı sağlık personelinin maddî imkânsızlıklarla boğuşmak zorunda kalmaları, teşkilat bozukluğu, araç-gereç ve modern cihazların yokluğu, galiba, bu Hükümeti ilgilendirmemektedir.

Bu halk, yıllardır, genel sağlık sigortasından bahsedildiğini duymuştur. Bugünkü Sağlık Bakanının da bu konuda sözleri vardır; ancak, millet inanmamaktadır. ilaç vurguncularına arka çıkmaktan, ciddî işlerle uğraşmaya vakit bulamayan bir zihniyetin bu tür sorunları çözmek gibi bir kaygısının olmadığını zaten biliyoruz. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bu ülkede, hâlâ, aşı yaptırıldığı halde kuduzdan insanlar ölmektedir; geçen de Adıyaman’da biri öldü. İlaçlarda hata oranı, eksik malzeme kullanımı had safhadadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan, 1 dakika içinde lütfen konuşmanızı tamamlayın.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Hâlâ, tam teşekküllü bir devlet kontrol laboratuvarı yoktur; sağlık meslek lisesi mezunları işsiz dolaşmaktadır. Bilinmelidir ki, artık, insanımız, laf değil, iş istemektedir. (RP sıralarından alkışlar) 1996 yılında, 21 inci Yüzyıla beş kala, bir röntgen çektirmek için üç ay, herhangi bir ameliyat için beş ay sonraya gün almaktan bıkmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; başka ülkelerden yurdumuza giren hastalıkların girişinin engellenmesindeki yetersizlik bilindiği için, ülkemizde delidana paniği başlamıştır, zaten ana paniğinden bir türlü kurtulamayan milletimiz, şimdi de, dana paniğiyle karşı karşıyadır. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, millete, çözüm olarak, kırmızı et yememeyi tavsiye etmektedir. Ülkeye delidana hastalığının girmesini engellemek yerine, Sayın Bakanın, zaten, sayelerinde ölen Türk hayvancılığını neden karşısına aldığını anlamakta güçlük çekiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, usulde var mı böyle konuşma.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Sayın Başkan, bir açıklamada bulunabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Sayın konuşmacı, “ana paniği” ve arkasında da “dana paniği” diye ifade etti; zannederim, bu konuda bir açıklama yapmak zarureti var. Zira, delidana veya BSE hastalığı konusunun yanlış anlaşılmaması gerekiyor.

BAŞKAN – Neyin yanlış anlaşılmaması gerekiyor?

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – BSE hastalığının...

BAŞKAN – Sayın Bakan, mikrofonu açmayacağım. Sataşma nedeniyle söz talebinizin nedenini anlamak istiyorum.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – İşte, onu izah etmeye çalışırken; bir taraf buraya çekiyor, siz oradan arzu ediyorsunuz... İkisi arasında kaldım, çelişkili bir durum doğdu...

BAŞKAN – Sayın Bakan, mikrofonu açmayacağım; yani, mikrofonu açma diye bir usulümüz yok da onun için.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Mikrofon kapalı mı efendim?

BAŞKAN – Kapalı.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Sayın Başkan, ben, bu konunun ana faslını, şimdi, bir tarafa bırakıyorum -gecenin bu saatinde hoşgörüyle karşılıyorum- ancak, sayın konuşmacı, delidana hastalığını; yani, danalarda görülen BSE hastalığını kastetti ve onun getirdiği panikten bahsetti. Tabiî, şu an, yurttaşlarımız bizi izliyor. Bu konuda yanlış anlaşılmayı önlemek için, gerek parlamenter arkadaşlarım gerek siz, çok kısa bir açıklama yapmamı uygun görürseniz, zannediyorum ki iyi olacak.( Alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, bu konu, oldukça konuşuldu sanıyorum.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Ben, bu konuda bir şey söylemedim.(DYP ve ANAP sıralarından,”konuşsun”sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Hayır, bir dakika efendim... Böyle bir usul yok.

Yani, siz, belki, benim söylemeyeceğim bir üslupla sundunuz; bu noktada bir sataşma yok.

Böyle bir açıklamayı da, Sayın Bakan, bu vesileyle değil, bakanlığıyla ilgili her işlemde yapabilir. Zaten, tutanaklara da kendi beyanları geçmiştir.

Sayın milletvekilleri, 12 nci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz:

Sayın Remzi Çetin ?..Burada.

Sorusunu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Konya Milletvekili Sayın Remzi Çetin’in Sağlık Bakanından soruları;

1- Ülkemizde, artan, kanser yapan sebepler araştırılıyor mu; korunmak için halk eğitiliyor mu?

2 - Kanser teşhis ve tedavi imkânları, gelişmiş ülkelere göre Türkiye’de nasıldır?

3 - Gelişmiş, bütün ülkeye hitap eden bölgesel kanser teşhis ve tedavi merkezlerinin sayısını artırmayı düşünüyor musunuz?

4 - Yurtdışında bulunan, ülkemizde bulunmayan, kansere karşı ilaçları, hastaların temin edebilmeleri için nasıl bir çalışmanız vardır ?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Sayın Başkan, bu sorulara cevap vermem uzun zaman alacak; bu soruların cevabı en aşağı yarım saat sürer. Onun için yazılı cevap vereyim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sema Pişkinsüt?..Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bugün, görüşülmekte olan Sağlık Bakanlığı Bütçesi hakkında, aşağıda belirttiğim sorularımın, Sağlık Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Sema Pişkinsüt

Aydın

Sayın Bakanımızın, bilinçli, dürüst ve reform yapma konusunda samimi olduklarını biliyoruz.

Sorularım ise:

1- Bugün, Sağlık Bakanlığının iç dinamiğinin nitelik ve dürüstlük konusunda, açık olarak, şaibeli olduğu biliniyor mu?

2- Teftiş Kurulu Başkanı ile bazı teftiş kurulu üyelerinin, müsteşarın, hukuk müşavirinin, tedavi hizmetleri genel müdürü vekilinin ve bazı bürokratların, örgütlü, usulsüz ve suiistimalli ve paravan şirketlerin saymanlıklarla bağlantılı çalışmakta oldukları biliniyor mu?

3- Bu açık kadrolaşma, menfaat sağlama ve mafyalı yapıyı büyütme oyunu sonlandırılmadan reform yapılabilir mi; bütçe, verimli olabilir mi?

4- Devletini ve milletini seven, nice dürüst ve nitelikli bürokrat adına ve yine, sağlık hizmeti bekleyen nice yurttaş adına, bu kuşatılmışlıktan nasıl kurtulacaklardır?

5 - Aksi halde, dıştan IMF ve Dünya Bankası, içten de bu bedhahlar, devleti ve sağlığı sömürmeye devam etmeyecekler mi?

6 - Sağlık Bakanlığınca bugün yapılan saymanlık sınavı, niçin ÖSYM ile merkezî yapılmıyor?

7 - Sağlık ve Maliye Bakanlığının birlikte oluşturduğu imtihan komisyonu kimlerden oluşmaktadır?

8 - Bu tür sınavları, daha önce de, devleti emen ellerin yarattığı bilinmiyor mu?

9 - Sınavın derhal iptalinin söz konusu olması gerekli değil mi?

Teşekkür ederim.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bakan...

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli meslektaşımın, Sağlık Bakanlığı iç düzeniyle ilgili konuları, ilgi alanı olarak seçip, yakından takip ettiğini görüyorum ve biliyorum; ama, bir Bakanlığın iç dinamiğini toptan kötülemek, Bakanlığın onuruna, saygınlığına...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) – Hayır, onu kastetmedim.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – İşte, 1 inci sorunuz biraz öyle gözüktü. Zaten, soruların hepsine cevap vermem mümkün değil; çünkü, hepsine cevap verirsem, zaman alacaktır. Ancak, şunu söyleyeyim özet olarak: Yani, çok aceleci olmak zorunda değilsiniz. Ben, insanları tanımadan, değerlendirmeden, kendim kanaat getirmeden, şartlanmış bir düşünceyle hareket etmem; herkese saygım vardır. Tanırım, değerlendiririm, uyumlu çalışma yapıp yapamayacağımı görürüm, kendim kanaat getiririm; ondan sonra gereğini yaparım. Onun için de, biraz zamana ihtiyaç var. Bu zaman, çok uzun olmayacaktır; ama, Bakanlıkta çok değerli arkadaşlarım var; çok çalışkan, fedakâr, özverili çalışan arkadaşlarım var. Tabiî, bunların hepsi dikkate alınacaktır; ama, sizin gösterdiğiniz ilgiye, ayrıca teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Mustafa Kemal Ateş?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Kilis Milletvekili Sayın Ateş’in Sağlık Bakanından sorusu:

Genel sağlık sigortasıyla ilgili tedbirleriniz var mıdır? Bu konuda çalışmalarınız varsa, hangi safhada olduğunu açıklar mısınız?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Uzun uzun anlatmak gerekir, yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Sağ olun.

Sayın Osman Azer?.. Burada.

Sayın Azer’in üç soru kâğıdını birleştirerek okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

Osman Hazer

Afyon

Afyon İlinin Sandıklı Devlet Hastanesinin çok acil olarak beyin cerrahına ihtiyacı vardır. Bu hastaneye bir beyin cerrahının tayininin yapılması düşünülüyor mu, ne zaman yapılacaktır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – İhtiyaç olduğuna göre acil olarak yapılır.

BAŞKAN – 2 nci soruyu okutuyorum:

İlimize, geçmiş yıllarda inşaatları başlatılan sağlık ocağı ve sağlık evleri için bu yıl ne kadar tahsisat yapılmıştır? Bu inşaatların tamamlanması hususunda herhangi bir tarih vermek mümkün müdür?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Spesifik soru, yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – 3 üncü soruyu okutuyorum:

Afyon Devlet Hastanesinin büyük onarımı ve yoğunbakım ünitesinin iç donanımı için ayrılan tahsisat nedir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – 4 üncü soruyu okutuyorum:

Şuhut, Başmakçı, Emirdağ ve Çay Devlet Hastanelerinin tamamlanması için ayrılan tahsisat nedir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – 5 inci soruyu okutuyorum:

İlimiz sağlık bünyesinde faaliyete geçirilmesi düşünülen 50 kişi kapasiteli kreş için ayrılan tahsisat nedir?

Hekimevinin faaliyete geçirilmesi için gerekli hizmetli ve memurun tayini düşünülmekte midir?

6 - Sağlık ocakları için gerekli 75 pratisyen tabip, 28 sağlık memuru, 22 hemşire ve 95 ebenin atanması düşünülmekte midir?

Sağlık meslek lisesini yeni bitirmiş sağlık memurları, sağlık teknisyenleri ve hemşirelerin tayinlerinin yapılması düşünülmekte midir? Ne zaman yapılacaktır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Yazılı cevaplandıracağım.

BAŞKAN –Yazılı cevaplandıracaksınız.

Sayın Ersönmez Yarbay?.. Burada.

Sayın Ersönmez Yarbay’ın Sağlık Bakanından sorularını okutuyorum:

1 - Türkiye’de, bir yıldan daha uzun süreli doktorsuz olan sağlık ocağı ve hastane sayısı kaçtır? Sağlık personelinin illere göre ortalama görev yapma süresi nedir? Mesela, Şırnak ve Hakkâri gibi illerimizde ortalama görev yapma süresi kaç aya inmektedir? Doktor başına düşen hasta sayısının illere göre dağılımı nedir?

2 - Doktor, hemşire ve ebelere daha iyi hayat şartları sağlamak için sağlık personelinin ücretlerinde ne gibi iyileştirici düzenlemeler yapılacaktır?

3 - Ankara İlinde Bakanlığınıza bağlı kaç hastane, poliklinik ve sağlık ocağı bulunmaktadır? Bu sağlık kuruluşlarında doktor, hemşire, ebe ve idarî personel açığının sağlık kuruluşlarına göre dökümü nedir? Ankara İlinde 1996 yılında hangi projeleriniz hizmete sokulacaktır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Müsaadenizle, yazılı cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Nurettin Aktaş?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Başkanlığa

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Nurettin Aktaş

Gaziantep

1 - Yeşilkart, fonksiyonunu kaybetmiştir. Genel sağlık sigortası konumunda ne düşünüyorsunuz? 1996 yılı içerisinde genel sağlık sigortasına geçiş sağlanacak mıdır?

2 - Gaziantep’in Yavuzeli, Araban, Karkamış, Nurdağı İlçelerimizde sağlık ocaklarında doktor, ebe açığının giderilmesi hususunda çalışmalarınız olacak mıdır? Hangi tarihte gerçekleştirilecektir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Sadece 1 inci soruya kısaca açıklama yapayım, diğerlerine yazılı cevap vereyim.

Şimdi, yeşilkart, yeşilkart... Herkesin kafasına bu niye takıldı anlamıyorum?... Galiba, başarılı oldu, tuttu bu iş... Yani, neredeyse...

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Hayır, tutmadı.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Bir dakika Sayın Halit Dumankaya, yeşilkarta ihtiyacın olmadığı için, sen farkında değilsin.

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Onu, Dumankaya değil, ben söyledim.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Şimdi, yeşilkartı, biz, geçici olarak yaptık. Buna rağmen, bu kadar tutmuş olan bir şeyi, neredeyse, devamlı yapacak hale geliyoruz.

“Yeşilkart fonksiyonunu yitirmiştir” sözü doğru değildir; ancak, son aylarda, yeşilkartla ilgili, bütçede ayrılan payların yetersizliği nedeniyle, hastanelere olan borçların ödenmesinde gecikildiği için...

Sizlere anlatıyorum; dinler misiniz... Halit, sana anlatıyorum; sen çok eleştirirsin yeşilkartı; dinlemende fayda var.

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Onu Dumankaya değil, ben söyledim.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) – Eğer hastaneye, yeşilkart ödemeleri, gecikirse; hastanenin, yeşilkartlı hastaya itibarı azalır. Bu, bir arz-talep meselesidir. Şimdi, onun için, bu bütçede, biz, 4 trilyon lira olan yeşilkart ödeneğini, Komisyondaki arkadaşlarımın da desteğiyle, anlayışlı davranışıyla 6,5 trilyon liraya çıkardık. Bu, önemli bir ölçüde katkı sağlayacaktır.

Haksız alınmış yeşilkartların tespitiyle bu önlenecektir; bunun etkileri başlamıştır. Hastaneler tarafından, yeşilkartlı hastaların faturalarının abartılmasıyla ilgili haberler alıyorum; müfettişlere talimat verdim, inceleme başlatılmıştır.

Dolayısıyla, bu tedbirleri almak suretiyle, zannediyorum, yeşilkartlı hastanın yüzünü 1996 yılında güldüreceğiz; ama, Allah onları hasta etmesin, kimse, yeşilkarta da muhtaç olmasın, doktora da muhtaç olmasın.

Diğer soruları yazılı cevaplandırmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Sıtkı Cengil?.. Yok.

Sayın Hüseyin Olgun Akın?... Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Sağlık Bakanı tarafından açıklanmasını saygılarımla arz ederim.

Hüseyin Olgun Akın

Ordu

1 – 150 yatak kapasiteli Ordu Devlet Hastanesinde 300’e yakın hasta tedavi görmektedir. Bu acı durum karşısında, Bakanlığınız acil bir tedbir düşünüyor mu?

2– 30.10.1995 tarihinde bitirilmek üzere, 17.2.1993’te ihale edilen Ordu Hastanesi ek binası inşaatının halen yüzde 30’u tamamlanmıştır. Her türlü yatırımlardan ihmal edilmiş Ordumuzun sağlık hizmetleri için yaptırımına başlanan ve yarım kalan ek binanın tamamlanması için ne düşünüyorsunuz?

Ek bina için tahsisatı ne zaman, ne şekilde göndereceksiniz?

3- Karadeniz’de, kanser hastalığında, son yıllarda büyük bir artış görülmektedir. Medenî yabancıların pisliğini, zehirli varillerini Karadeniz’e boşalttıkları malumlarınızdır. Bu varillerin bir kısmı Ordu-Perşembe, büyük bir kısmı da Samsun-Alaçam civarında toprağa gömülmüştür. Buralarda bulunan insanlarımız huzursuzdur ve çürüyen varillerin sızıntısından korkmaktadır. Bu zehirli varillerin durumunu, sağlık bakımından incelemeyi, araştırmayı hiç düşündünüz mü veyahut da düşünecek misiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, herhalde yazılı cevap vereceksiniz.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Nezir Büyükcengiz?.. Buradalar.

Sayın Nezir Büyükcengiz’in, Sağlık Bakanından sorusunu okutuyorum:

1- Bölge hastanesi diye de adlandırılan Konya İlimizdeki 5 hastanenin yapımına ne zaman başlanıp, ne zaman tamamlanacaktır?

2- Yapımı devam etmekte olan Taşkent Devlet Hastanesine bütçeden ne miktar ödenek ayrılmıştır? Hastane yapımı ne zaman tamamlanacaktır?

3- Konya İli, Çumra İlçesi, İçeriçumra Devlet Hastanesine 1996 bütçesinden ne miktar ödenek ayrılmıştır? Hastane yapımı ne zaman tamamlanacaktır?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Yazılı olarak cevaplandıracağım.

BAŞKAN – Sayın Alaattin Sever Aydın?.. Yok.

Sayın Osman Yumakoğulları?.. Burada.

Sayın Osman Yumakoğulları’nın Turizm Bakanından sorusunu okutuyorum:

1- Avrupa’da 1 milyonun üzerinde gencimiz bulunmaktadır. Bu gençlerimizin, cennet vatanımızla irtibatlarının devamında her bakımdan yarar vardır. Gençlik turizmi adı altında, bu gençlerimizin ülkemize getirilerek, turizm gelirlerinin artırılması hususunda bir tedbiriniz var mı?

2- Bu gençlerin, gençlik bakanlığı ve Kızılay kamplarından yararlanmaları mümkün müdür?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Efendim, uygun görürseniz yazılı olarak cevaplandırayım.

Bu konuda çalışmalarımız olduğundan, biraz evvel konuşmamda bahsettim; ama, vakit geç olduğu için yazılı olarak cevaplandıracağım.

BAŞKAN – Sayın Remzi Çetin?.. Buradalar.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz ederim.

Remzi Çetin

Konya

1-Turizm, aynı zamanda bir kültür alışverişidir. Milletimizin yüksek hasletlerini ve engin kültür değerlerimizi yabancılara tanıtmak için turizm politikamızda nasıl bir uygulama düşünüyorsunuz?

2- Halkımızı turizme yönelik tehlikelerden korumak için nasıl bir hazırlık içindesiniz?

3-Hazreti Mevlana, Yunus Emre gibi, insanlığa yüksek hizmetleri olan çok değerli insanlar, bizim milletimizin içinde yetişmişlerdir; yabancı turistlerin bu değerlerimizi tanıyarak çok şey kazanacakları muhakkaktır. Bu yönde nasıl bir hazırlık içindesiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI IŞILAY SAYGIN (izmir) – Efendim, yine izniniz olursa yazılı olarak cevaplandıracağım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ersönmez Yarbay?.. Buradalar.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Turizm Bakanı tarafından cevaplandırılmasına delâletlerinizi saygılarımlar arz ederim.

Ersönmez Yarbay

Ankara

1-1995 yılında Türkiye’ye kaç turist gelmiştir? Bu turistlerin Amerika Birleşik Devletleri doları bazında bıraktıkları para ne kadardır?

1995 yılında çeşitli amaçlarla kaç vatandaşımız yurtdışına çıkmıştır? Bu vatandaşlarımız yurtdışında ABD doları bazında ne kadar döviz bırakmışlardır?

2- 1995 tarihi itibariyle Bakanlığınızda müsaadeli kaç adet kumarhane açılmıştır? Bakanlığınızca, açılan kumarhanelerden izni iptal edilen var mıdır? Varsa, iptal edilme sebepleri nelerdir? Bu kumarhaneler 1994 ve 1995 yıllarında devlete ne kadar vergi ödemişlerdir?

3- Ankara iline 1993, 1994, 1995 yıllarında hangi ülkelerden kaç turist gelmiş ve bu turistlerden kaçı Ankara’da konaklamıştır?

4- Sıcak ve şifalı suların bulunduğu Ankara İlimizin Haymana, Kızılcahamam ve Çubuk İlçeleri ne zaman turizm merkezi ilan edilecektir? Bu bölgelerde termal turizm yatırımları için ne gibi teşvikler öngörüyoruz?

5- Bakanlığınızca, 1994 ve 1995 yıllarında belediyelere turizm amaçlı herhangi bir kaynak aktarımı olmuş mudur? Olmuşsa, hangi belediyelere ve ne kadar destek sağlandığı hakkında bilgi verebilir misiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Efendim, yazılı olarak cevaplandıracağım; bildiğiniz gibi sorular çok uzun.

BAŞKAN – Sayın Hüseyin Olgun Akın?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorularımı, Sayın Turizm Bakanının açıklamasını saygılarımla arz ederim.

Hüseyin Olgun Akın

Ordu

1- Doğu Karadeniz Bölgemizin eksik olan turizm altyapısı hakkında düşünceleriniz nelerdir; acilen tamamlanacak mıdır?

2- Deniz ve yayla turizmi desteklenecek midir?

3- Yayla yollarının iyileştirilmesi ve yeni yolların açılmasına hız verilecek midir?

4- Bölgemize ait turizm haritası çıkarılıp, illerimizin turistik değerlerine sahip çıkılacak mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Yazılı olarak cevaplandıracağız efendim.

BAŞKAN – Sayın Bayram Fırat Dayanıklı?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Bayram Fırat Dayanıklı

Tekirdağ

Çorlu Devlet Hastanesinin ek inşaatı için, 1996 bütçesinden ayrılan miktar ne kadardır? Bu projenin ne zaman tamamlanması planlanmıştır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Sayın Hanefi Çelik?.. Yok.

Sayın Fikret Uzunhasan?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Sayın Turizm Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Fikret Uzunhasan

Muğla

Muğla İli Bodrum-Mumcular Beldesi, Kurudere ve Sazköy’de, ormanlık alandan çıkarılan dolomit madeni dolayısıyla, turistik bölgelerde yapılan orman katliamı ve yöre halkının buna gösterdiği tepkiler sonucu meydana gelen veya gelebilecek hadiselere ve bu turistik yörede, Anayasamızın da korumasında bulunan ormanlarımızın ve yeşilin yok edilmesine karşı ne gibi önlemler alınacaktır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Efendim, onu da araştırarak yazılı olarak cevaplandıracağız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Necati Albay?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Sağlık Bakanı tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

Necati Albay

Eskişehir

1- Son yıllarda yurdumuzda ilaca karşı direnç kazanan verem, hızla yayılmaktadır. Tedavide kullanılan ithal ilaçlar çok pahalı olup, yurdumuzda yoktur. Hastalar ve hastaneler ilaç bulamamaktadır. Bakanlık olarak çok acil tedbirler alınması gerekmektedir. Sayın Bakan, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Buna hemen cevap vereyim:

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, hep, gazetelerde yazılıyor, artıyor, artıyor, artıyor... Birisi, bir taş attı bir kuyuya, şimdi, kimse çıkaramıyor bunu buradan; ama ben, şimdi, çıkarıyorum bunu.

Türkiye’de veremli sayısı, 1970 yılında, yüzbinde 126, 1980’de yüzbinde 52, 1990’da yüzbinde 44; 1995’te yüzbinde 38; bu, artmıyor, azalıyor.

Teşekkür ederim. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ayhan Gürel?.. Yok.

Sayın Erol Karan?.. Burada.

İki sorusunu bir arada okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna tarafından yazılı veya sözlü olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.

Saygılarımla.

Erol Karan

Karabük

15.12.1993 tarihinde 16 962 977 000 Türk Lirası harcama ile bitirilen 125 yataklı doğumevi inşaatının geçici kabulü yapılmış, 31.1.1994 tarih ve 0850 sayılı bakanlık oluru ile Karabük doğum ve çocuk bakımevinin hizmete açılması uygun görülmüştür.

1- Karabük İlinin sağlık projesine uygun tek hastanesi olan bu tesisin şu anda hizmet verip vermediği; hizmet vermiyorsa, nedenlerini ve sorumlusunun kim olduğu; ayrıca, hastanenin sahipsizlikten hasar görüp görmediği?...

2- Karabük İl merkezinde böyle bir tesis varken, Karabük devlet hastanesine ek inşaat yapmanın gerekli olup olmadığı ve bu inşaatın hangi kaynaktan yapıldığı?...

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum soruyu soran arkadaşıma. Yazılı olarak cevaplandıracağım.

BAŞKAN – Diğer soruyu okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Turizm Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygıyla arz ve talep ederim

Erol Karan

Karabük

Bartın Mogada-Kızılkum turizm alanı Bakanlar Kurulu kararıyla iptal edilmiştir. Bu alanın yeniden turizm alanı ilan edilmesi düşünülmekte midir?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, süresi içinde işleme koyamadığımız sayın soru sahiplerinin isimlerini okuyorum:

Hakan Tartan, Nurettin Aktaş, Nedim İlci, Mehmet Büyükyılmaz, Ömer Naimi Barım (2 adet soru), Abdullah Turan Bilge, İsmail Coşar, Mehmet Emin Aydın, Ahmet Demircan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, 12 nci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Turizm Bakanlığı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir...

Bölümleri okutuyorum:

G) TURİZM BAKANLIĞI

1. – Turizm Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program Açıklama Lira Kodu

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 502 600 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Ülke Turizminin Geliştirilmesi ve 4 384 900 000 000 Tanıtılması Hizmetleri

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 86 500 000 000 Transferler

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 42 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir. TOPLAM 5 016 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Ülkemiz ve ulusumuz için iyilikler, güzellikler getirmesini diliyorum. [Alkışlar)

Sağlık Bakanlığı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

H) SAĞLIK BAKANLIĞI

1. – Sağlık Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program Açıklama Lira Kodu

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 15 219 296 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Temel Sağlık Hizmetleri ve Sosyalleştirme 33 568 997 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 Tedavi Hizmetleri 38 597 607 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan 8 651 501 000 000 Transferler BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 2 027 000 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 98 064 401 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığına bağlı Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

 

 

 

A - CETVELİ

Program Açıklama Lira Kodu

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 53 090 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Uluslararası İlişkilerden Doğan Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma 159 910 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 9 600 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 222 600 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B- CETVELİ

Gelir Açıklama Lira Türü

1 Vergi Gelirleri 150 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 1 374 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 71 226 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 222 600 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı ile Bakanlığa bağlı Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçeleri kabul edilmiştir; ülkemiz ve ulusumuz için iyilikler, güzellikler getirmesini diliyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, 12 nci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Programda yer alan kuruluş bütçelerini görüşmek için, bugün, yani 21 Nisan 1996 Pazar günü saat 10.00’da yeniden toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 01.36

 

BİRLEŞİM 41’İN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.