DÖNEM : 20 CİLT : 3 YASAMA YILI :
1 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 39 uncu Birleşim 18 . 4 . 1996 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Romanya’ya gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/230) IV. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. – (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI 1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1996 Malî Yılı Bütçesi B) CUMHURBAŞKANLIĞI 1. – Cumhurbaşkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI 1. – Sayıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI 1. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi E) BAŞBAKANLIK 1. – Başbakanlık 1996 Malî Yılı Bütçesi F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI 1. – Denizcilik Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI 1. – Hazine Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi İ) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI 1. – Danıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi K) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI 1. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi L) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI 1. – Gümrük Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi M) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI 1. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi N) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in, isteğe bağlı sigortalılara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/534) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak iki oturum yaptı. 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarılarının (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1 inci maddeleri okundu. Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Başbakan Mesut Yılmaz’ın şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı. 18.4.1996 Perşembe günü saat 10.00’da toplanmak üzere 20.48’de birleşime son verildi. Kamer Genç Başkanvekili Ünal Yaşar M. Fatih Atay Gaziantep Aydın Kâtip Üye Kâtip Üye II. – GELEN KÂĞITLAR 18 . 4 . 1996 PERŞEMBE Sözlü Soru Önergesi 1. – Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı’nın, hayvan besicilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/55) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.1996) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Tekirdağ Milletvekili Fırat Dayanıklı’nın, Karayollarında meydana gelen bozulmalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/623) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.1996) 2. – Tekirdağ Milletvekili Fırat Dayanıklı’nın, Tekirdağ - Saray’da bir termik santralın kurulacağı iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/624) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.1996) 3. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, akaryakıt zamlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/625) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.4.1996) 4. – Afyon Milletvekili Sait Açba’nın, Afyon Şeker Fabrikasındaki Çiftlik Müdürlüğüne alındığı ve imha edildiği iddia edilen hayvanlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/626) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.4.1996) 5. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, 1 Mayıs’ın Emekçiler Bayramı olarak kutlanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/627) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.1996) 6. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, tavuk üreticisi firmaların uyguladıkları zamlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/628) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.1996) 7. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, orta öğretimdeki “dışardan bitirme” sınavlarının uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/629) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.1996) 8. – Kayseri Milletvekili Memduh Büyükkılıç’ın, Kamu kesiminde çalışan işçilerin ikramiyelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/630) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.4.1996) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati :10.00 BAŞKAN : Başkanvekili H. Uluç Gürkan KÂTİP ÜYELER : Ali Günaydın (Konya), Mustafa Baş (İstanbul) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşimini açıyorum. Çalışmalarımızın, ülkemiz ve ulusumuz için iyilikler, güzellikler getirmesini diliyorum. Sayın milletvekilleri, 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum: III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Romanya’ya gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/230) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Romanya Cumhurbaşkanı Ion Iliescu’nun resmi davetlisi olarak, 18 Nisan 1996 tarihinde Romanya’yı resmen ziyaret edeceğimden, dönüşüme kadar Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Doç. Dr. Mustafa Kalemli vekâlet edecektir. Bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup, oylarınıza sunacağım. IV. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. – (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No : 9 Tarihi :17.4.1996 Genel Kurulun 16.4.1996 tarihli 37 nci Birleşiminde okunmuş bulunan eski Başbakan Tansu Çiller hakkındaki (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 9.5.1996 Perşembe günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür. Hasan Korkmazcan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili Şevket Kazan Ali Rıza Gönül RP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili Cumhur Ersümer Mümtaz Soysal ANAP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili Nihat Matkap CHP Grubu Başkanvekili BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Söz istiyoruz. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Söz istiyoruz. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Söz istiyoruz Sayın Başkan. TURHAN GÜVEN (İçel) – Söz istiyoruz. ŞEVKİ YILMAZ (Rize) – Söz istiyoruz. BAŞKAN – Efendim oyladık, bitti. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır efendim, hayır... LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, önce biz istedik. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Oylamayı takiben kişisel söz talebinde bulunduk. TURHAN GÜVEN (İçel) – Kişisel söz talebimiz var Sayın Başkan. BAŞKAN – Ali Rıza Gönül, Lütfü Esengün... V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI 1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1996 Malî Yılı Bütçesi B) CUMHURBAŞKANLIĞI 1. – Cumhurbaşkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI 1. – Sayıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI 1. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi (1) BAŞKAN – Şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz. Program uyarınca, bugün dört tur görüşme yapacağız. Birinci tur görüşmelere başlıyoruz. Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Sayın milletvekilleri, birinci turda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır. Birinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Gruplar: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş, Hatay Milletvekili Sayın Atila Sav; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Hikmet Sami Türk, Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Ilıksoy; Refah Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Nejat Arseven; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven. Şahısları adına: Lehinde söz alan yok; aleyhinde, Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Ateş, Grubunuzun söz hakkı 20 dakikadır; Sayın Sav’la, herhalde, eşit süre kullanacaksınız. Eğer dilerseniz, 20 dakikalık süreyi başlatıp size müdahale etmem, kalan süreyi de Sayın Sav’a kullandırırım; ama, dilerseniz, 10 uncu dakikada sizi uyarayım. YILMAZ ATEŞ (Ankara) – 10 uncu dakikada uyarırsanız sevinirim. BAŞKAN – Peki. Buyurun. CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri ve televizyonları başında çalışmalarımızı izleyen vatandaşlarımızı, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Grubumuzun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı bütçeleri üzerindeki görüşlerini Meclise arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Cumhurbaşkanlığı, bütün ulusumuzu temsil eden ve cumhuriyetin en temel iki kurumudur. Plan ve Bütçe Komisyonumuzda, eski milletvekillerimizin özlük haklarından, Meclisimizin araba sorunundan ulaşım sorununa kadar birçok idarî soruna değinildiği için, bu konulara, zaman darlığı nedeniyle, değinmiyorum. Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Cumhurbaşkanlığı, cumhuriyetin ve demokrasimizin en temel kurumları oldukları kadar, en saygın kurumları da olmak durumundadırlar. Saygınlık, saygın kelimesini sık sık kullanmakla kazanılmıyor. Saygınlık, kişilerin ve kurumların görevlerini yerine getirme düzeyinde, yerine getirdiği oranda kazanılır. Bizleri ve bizden öncekileri seçip buraya gönderen halkımız, birey olarak biz milletvekillerinden, kurum olarak Meclisimizden, yaşamakta olduğu sorunlara çözüm bulmamızı beklemektedir. Bir gün dahi ertelenmeye tahammülü olmayan iç barış, demokratikleşme, ekonomide istikrar, hayat pahalılığı, eşitlik ve işsizlik sorunlarını bir an önce çözümlememizi halen sabırsızlıkla beklemektedir; ama, maalesef, geçmiş dönemlerde de, bu dönem geride bıraktığımız yaklaşık dört aylık süre içerisinde de, bu beklentilere olumlu yanıt verdiğimizi söyleyemiyoruz. Halkın beklentilerine yanıt vermek şöyle dursun, İçtüzük dahi derlenememiştir. 1982 Anayasasının geçici 6 ncı maddesiyle, İçtüzük, şöyle formüle edilmiştir: “Anayasaya göre kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplantı ve çalışmaları için kendi içtüzükleri yapılıncaya kadar, Millet Meclisinin 12 Eylül 1980 tarihinden önce yürürlükte olan İçtüzüğünün, Anayasaya aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” İçtüzüğün 1 inci maddesi de, seçimlerin, uzatılmadığı takdirde, dört yılda bir yapılacağını; yasama yılının da, 1 Kasımda başlayıp, 31 Ekimde sona ereceğini belirtmekte -silinmiş olmasına rağmen, Anayasada kalkmış olmasına rağmen- birçok kurumu dile getirmektedir. Sayın milletvekilleri, seçilip, milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine adımımı attığım ilk gün bana verilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Millet Meclisi İçtüzüğü kitabının sayfalarını açtığımda, yüreğimin burkulduğunu ve yüreğimden bir şeylerin kopup gittiğini hissettim, yaşadım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kapısına kilit vuran, siyasî partileri kapatan, siyasî kadroları, liderleri zindana tıkan 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinde onaltı yıl geçmiştir. Bu onaltı yılda, üç dönem seçilen milletvekilleri görevlerini tamamlamış ve biz, 4 üncü dönem milletvekilleri gelmişiz. Zindana tıkılan siyasî kadrolar milletvekili olmuş, bakan olmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olmuş, tekrar, genel başkan olmuş, hatta hatta, Cumhurbaşkanı olmuş; ama, Meclisin İçtüzüğünü dahi değiştirme zahmetine katlanılmamıştır. Doğrusu, bu kitabı elime almayı dahi demokrasi adına zül kabul ediyorum. Sayın milletvekilleri, bu dönem, Meclis Başkanımızın da gayretleriyle, siyasî partilerimizin, öncelikli konu olarak Meclis İçtüzüğünü yeniden düzenlemeyi ele almasını memnunlukla karşılıyoruz, sevindirici bir gelişme olarak görüyoruz; ama, yeterli değildir. İçtüzüğün yetersizliği kadar, 1982 Anayasası da yetersizdir ve mutlaka değiştirilmelidir. İçtüzükle birlikte Anayasa değişikliği de süratle başlatılmalıdır. Meclisimizin erteleyemeyeceği bir başka konu da, Anayasaya uyum yasalarıdır. Geçen dönem, partimizin özverili girişimleriyle Anayasada birtakım -sınırlı da olsa- değişiklikler yapıldı; ancak, uyum yasaları çıkarılamadığı için, siyasî partilerimizin kadın, gençlik kolları kurulamıyor, memur sendikaları işlerlik kazanamıyor, üniversite gençliği siyasî partilere üye olamıyor, öğretim üyeleri siyasî partilerde görev alamıyor, sivil toplum kuruluşu yöneticileri görevlerini bırakmadan milletvekili dahi olamıyor. Anayasanın kırılan bu yasaklar zincirinden, vatandaşlarımızı ve siyasî partilerimizi de bir an önce kurtarmalıyız. Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, emperyalizme ve her türlü mandacılığa, gericiliğe karşı verilen Ulusal Kurtuluş Savaşımızın bağımsızlık ruhu üzerine kurulmuş, demokratik, laik hukuk devletinin en üst organıdır. Öyle bir organdır ki, emperyalizmin orduları Polatlı’ya dayandığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisine 75 kilometre yaklaştığı bir günde dahi, yetkilerini sonuna kadar kullanmış, Mustafa Kemal gibi bir lidere dahi yetkilerini devretmemiştir. Bırakın sorunları çözme iradesini bir lidere, bir alt kuruma devretmesini, kaptırmasını, Ulusal Kurtuluş Savaşı üzerindeki hâkimiyetini sonuna kadar sürdürmüştür. Ne yazık ki, günümüzde bu duyarlılığı göremiyoruz. Türkiye’nin sorunları Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılamıyor, konuşulamıyor, çözüme kavuşturulamıyor. Türkiye’nin huzurunun, iç barışının, ekonomisinin ve demokrasisinin temel kurumlarının kan kaybetmesini seyretmekle kalıyoruz. Kabul edelim etmeyelim, gözlerimizi kapatsak, sırtımızı dönsek de, alev alev yanan Kürt sorunu, sönmek bir yana, Ankara’yı da, İstanbul’u da, İzmir’i de sarmaya başladı; ama, biz bu sorunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşamıyoruz, tartışamıyoruz, çözüm bulamıyoruz; konuşulması gereken bu Kurumun dışında, herkes, bu sorunu konuşuyor, tartışıyor ve kendilerine göre çözüm de öneriyorlar. Gençlik konuşuyor, üniversiteler konuşuyor, sivil toplum örgütleri konuşuyor, işverenler konuşuyor, işveren kuruluşları konuşuyor, çözüm üretiyor; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi konuşmuyor, çözüm üretmiyor. Bu çatı altında konuşulan, köy korucuları, özel tim, olağanüstü hal, Çekiç Güç... Bunların da, çözümsüzlük getirdiğini, kan getirdiğini, gözyaşı getirdiğini, enflasyon getirdiğini, işsizlik getirdiğini, yoksulluk getirdiğini ve bakkal Ahmet efendinin veresiye defterine dönen bütçeyi getirdiğini görmezlikten gelmeye devam ediyoruz. 3 milletvekili arkadaşımız Hakkâri’ye gitti; bölgedeki tespitlerini, bir rapor halinde, bu sorunun muhatabı makamlara iletti; sorunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında tartışmaya açmak istedik. Teröre bulaşmayan vatandaşlarımızın insan hak ve özgürlükleri yok edilmeden, ayaklar altına alınmadan, teröre karşı verilen mücadelenin yanındayız; ama, terörü önlüyoruz diye, masum insanlar üzerinde terör estiren, hele hele faili meçhul cinayetlere adı karışan kişiler ,görevleri ne olursa olsun, hakkındaki iddiaları araştırmayı istemek, en doğal hakkımızdır ve en temel görevimizdir. BAŞKAN – Sayın Ateş, son 2 dakikanıza giriyorsunuz. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Peki efendim. Bunu istedik diye, bazı kişilerin, saygın kurumlarımızın arkasına saklanarak, milletvekillerimiz hakkında suç duyurusunda bulunma sorumsuzluğunu göstermesi, bizi derinden üzmüştür; bizi derinden üzmenin ötesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı yapılmış bir hakaret olarak görmekteyiz. Olayın bizi üzen diğer bir yanı da, diğer siyasî partilerin duyarsızlığıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil eden Sayın Başkan ile en keskin siyasî mücadelenin içerisinden geçerek gelen, bugün demokrasinin rayına oturması için büyük gayret gösteren ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına başkomutanlık görevini üstlenen Sayın Cumhurbaşkanının gerekli duyarlılığı göstereceğini umuyor ve bekliyoruz. Sayın Başbakandan da, her türlü iddiayı soruşturması ve üzerine gitmesini bekliyoruz. Türkiye’yi demokratik ve laik bir ülke yapmanın temel kuralı, din devleti yapılanmasına karşı durmak kadar, militarizme karşı da dik durmaktan geçer, çifte standartlı olmamaktan geçer. Çifte standarttan kurtulmadığımız sürece, bir bakarsınız, demokrasiye işlerlik kazandıranlar da, tıkayanlar da aynı kefeye konulmuş, zindanlara tıkılmış; bir bakarsınız, bu ülkeye hizmet eden bakanlar, başbakanlar darağacına gitmiş; bir bakarsınız, sömürüsüz, soygunsuz bir dünya, bir ülke isteyen fidan gibi gençlerimiz darağacına gitmiş. Gelin, çifte standardı kaldıralım; demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin gereği neyse, onu yapalım; evrensel demokrasi ve hukuk kuralları içerisinde, kişi ve kurumları yerli yerine oturtalım; seçilmişlerin de atanmışlar kadar vatansever olduklarını, saygın olduklarını, davranışlarımızla, eylemlerimizle gösterelim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ateş, süreniz doldu. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – 2 dakika daha... BAŞKAN – 1 dakika... O konuşma metnini tamamlayamazsınız. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – 2 dakika... BAŞKAN – Herkese aynı şeyi uygulayacağım; 10 dakikada yalnızca 1’er dakika ilave süre vereceğim; çünkü, dört tur görüşme yapacağız. Mikrofonu yeniden açmayacağım; lütfen, ona uyalım. 1 dakika... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, sizden rica ediyorum... 2 dakikayı aşmayacağım. BAŞKAN – Efendim, bakın, dört tur; her biri, asgarî süreye uyarsak, 3 saatte tamamlanacaktır. Yani, en ufak bir ödün veremiyeceğim. Lütfen, 1 dakikada Genel Kurulu selamlayın; mikrofonu yeniden açmayacağım; zor durumda kalmayalım. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, cumhuriyeti kuran, devleti kuran, demokrasiyi kuran bir partinin milletvekillerine hain gözüyle bakmak, hiç kimsenin haddi değildir, hele hele atanmışların hiç değildir. Bu kararlılığı gösteren kişiler ve kurumlar, halkın gözünde saygınlık kazanabilirler, saygın olabilirler. Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde duran bir diğer temel konu da, şu : Seçimlerden önce bütün siyasî partilerimiz, siyasî kirlenmişlikten, siyasîleri, Parlamentoyu korumanın yolu olarak, milletvekilliği dokunulmazlığının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladılar; ancak, bırakın bu milletvekilliği dokunulmazlığına yeni bir içerik kazandırmayı, birtakım iddialarla suçlanan kişileri, bu dokunulmazlık zırhına büründürmek için liste başı yapıp Meclise taşıdıklarını üzülerek görüyoruz. Sayın milletvekilleri, bir RTÜK, yani... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, Sayın Ateş, bitirmemiz gerekiyor. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – İki cümleyle bitiriyorum. BAŞKAN – Lütfen, bunu yapmayalım, alışkanlık haline getirmeyelim. Lütfen... Yoksa tamamlayamayacağız bu yılki denememizi. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümleyle tamamlıyorum, selamlıyorum. BAŞKAN – Lütfen... Bunu söyledim, açmayacağım. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Selamlamadan sonra... BAŞKAN – Açmayacağım efendim. Lütfen... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Aç, saygı sunalım. BAŞKAN – Yapmayın yani... Lütfen... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, açın, Meclise saygı sunayım, ineyim. BAŞKAN – Lütfen iner misiniz Sayın Ateş. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, Meclise saygılar sunayım ineyim. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Aldık, kabul ettik Sayın Ateş. BAŞKAN – Sundunuz saygıyı, lütfen, inin. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Açın... BAŞKAN – Lütfen iner misiniz Sayın Ateş. Zaman kaybetmeyelim ama. MUSTAFA ÇİLOĞLU (Burdur) – Ayıp yahu ayıp!.. Böyle pazarlık olur mu... Ayıp!.. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Nedir ayıp olan!?. BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, iner misiniz kürsüden. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ateş. Sayın milletvekilleri, bu olay, Başkanlığın kişisel kaprisi değil; ama, bu sene yeni bir uygulama başlattık. Dört bütçeyi birden görüşeceğiz. Bunun başarısı için, sürelere, hepimizin; sayın grupların, şahsı adına konuşanların ve Başkanlığın titizlikle uyması gerekiyor. Aksi takdirde, bu işi bitiremeyiz. (Alkışlar) Buyurun Sayın Sav. Sayın Sav, süreniz 10 dakikadır. Lütfen, dikkat etmenizi rica ediyorum. CHP GRUBU ADINA ATİLA SAV (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay bütçeleri hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Konuşmama başlarken, Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamladığımı bilgilerinize sunmak isterim. Adalet, devletin temelidir. Bu temeli oluşturan, yargı kuruluşlarıdır. Anayasa Mahkemesi, bu yargı kuruluşlarının en önemlilerinden ve en yücelerinden -fonksiyonu ve görevleri itibariyle en önemlisi- sayılabilir. Anayasa Mahkemesi, demokratik, laik hukuk devletimizin temel kurumlarından birisidir. Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi, hukuk sistemimize 1961 Anayasasıyla girmiştir. 1924 Anayasasında da “hiçbir yasa, Anayasaya aykırı olamaz” kuralı vardı; ancak, bu kuralın uygulanmasında, yargısal açıdan denetleme yapacak bir kurum yoktu. Bu eksiklik, 1957- 1960 döneminde, bir rejim bunalımına yol açtı. Bu nedenle, yasaların ve başkaca birtakım yasama işlemlerinin Anayasaya aykırılığını denetleyecek bir yargı organı olarak Anayasa Mahkemesi, devletimizin temel kurumları arasındaki yerini aldı. O zamandan beri, Anayasa Mahkemesi, görevini, tam tarafsızlıkla ve başarıyla yapmaktadır. Yorumları, tanımları, öngördüğü ilkesel içtihatlarıyla, demokratik hukuk devletinin gelişiminde, insan hak ve özgürlüklerinin korunmasında işlevini tam bir yeterlilikle yerine getirmektedir. Hukuk çevrelerinde, ufuk açıcı ve yol gösterici bir görev üstlenmektedir. Hukuk devleti, yalnızca soyut ve genel kural düzenlemeleriyle gerçekleşmez. Kurallara canlılık kazandıran ve yaşayan hukuku ortaya koyan içtihatlarla da oluşur. Anayasa Mahkemesinin bir işlevi de budur. Anayasa yargısı, anayasanın uygulanmasını sağlamak, anayasaya aykırılıkları önlemek ve anayasanın sözünü dinletmek için vardır. Anayasa kaynak belgesinin, zaman içerisinde okunabilirliğinde, Yüce Mahkemenin etkisi çok önemli bir görev yapmıştır. Anayasa yargısını benimsemiş olan diğer ülkelerde de gelişmeler bu yöndedir. Yasama, yürütme, yargı erklerinin dengesi naziktir. Demokrasinin işlerliği bu ilişkilerin sağlıklı oluşumuna bağlıdır. Anayasamız, erklerin ayrılığı ilkesini, özellikle yargı erki açısından, özenle gözetmiştir; bu nedenle, yargının bağımsızlığına olduğu kadar, yargı kararlarının uygulanmasına da özen göstermek gerekir. Yargıyı etkilemek, onun kararlarını yönlendirmeye ve güdümlemeye kalkışmak, yargı bağımsızlığına ve erklerin ayrılığı ilkesine aykırıdır. Kuşkusuz, her hukuk kuralı, her hukukî kaynak metin gibi, Anayasa Mahkemesinin kararları da hukukî eleştiriye açıktır; bu tartışma, demokrasinin bir gereğidir. Örneğin, Yüksek Mahkemenin kimi kararlarının yazımının uzun süre alması, uygulamada sıkıntılara yol açmaktadır; ancak, bu hukuk eleştirisini, siyasal amaçlı bir güdümleme ya da saldırı eylemine dönüştürmemek gerekir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarına bu anlayışla bakan ve siyasallaşmayı ön planda tutan sakat ve sakıncalı bir tutumu, doğru ve sağlıklı sayamayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yasaları ve diğer kararları nedeniyle doğan boşlukları, süresinde ve hukukun ışığında doldurma görevini, zamanında yapmalıdır. Yüksek Mahkemece iptal kararı verilirken, Yasama Organına süre tanınan kararların gereğini yerine getirmeliyiz. Bu tür kararlar nedeniyle, çok uzun süredir doldurulamayan yasa boşlukları bulunmaktadır. Geçenlerde tartışma konusu olan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 37 nci maddesindeki boşluk, bunun örneklerinden birisidir. Bir başka örnek de, Sayıştay Yasasının 5 ve 6 ncı maddeleridir; bu nedenle, Sayıştay Başkanı ve üyelerinin seçimindeki boşluklar giderilememektedir. Sayıştay bütçesiyle ilgili görüşlerimizi açıklarken, bu sakıncalı duruma ayrıca değineceğim. Anayasa Mahkemesinin görevleri çok ağırdır. Yüksek Mahkeme, yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin, İçtüzüğün ve diğer yasama tasarruflarının norm denetimini, iki yoldan (iptal davası ve def’i biçiminde) yapmaktadır. Bunun yanı sıra, anayasa değişikliklerini biçim yönünden denetlemekde, Anayasadan doğan ve yaygın bir alanı kapsayan ağır bir sorumluluk taşımaktadır. Yüce Divan olarak görev yaptığı gibi, siyasal parti kapatma davalarına bakmakta, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, dokunulmazlık kaldırılması ve milletvekilliği düşürülmesi yolundaki kararlarını denetlemektedir. Ayrıca, siyasal partilerin akçalı denetimi de, Yüksek Mahkemeye verilmiş olan görevler arasındadır. Görevleri, bu denli önemli olan Yüksek Yargı Organının, ödevlerini başarıyla yaptığını bir kez daha belirtmek istiyoruz. Başta, Başkanı olmak üzere, Yüksek Mahkemenin bugünkü kadrosu, anayasal görevini, tam bir sorumlulukla yerine getirmektedir. Yüksek Mahkemenin, birbirinden çok değişik alanlarda görev yaptığını gördük; bir yandan anayasa hukukunun kuramsal araştırma ve incelemelerini işleyip hazırlayacak araştırmacılara, öte yandan parti hesaplarını değerlendirecek inceleme görevlilerine ihtiyaç vardır; bütün bunların üstünde de asıl ve yedek olmak üzere, 15 yüksek yargıçtan oluşan bir kadro. “Alet işler el övünür” diye bir atasözümüz var. Yargıda, sonuçta kararı yargıç verir; ama, bu, son derece titiz ve dikkatli bir hazırlığı gerektirir. Çağdaş teknoloji, artık adalet hizmetlerine, her aşamada girmelidir; Anayasa Mahkemesinin de gelişmiş bilgisayar ve iletişim teknolojisinden en geniş biçimde yararlanması olanağı hazırlanmalıdır. Anayasa Mahkemesi, devletin temel görevlerinden birini başarıyla ve liyakatla yürüten bir yüksek yargı organıdır. Buna karşılık, genel bütçeden en mütevazı pay alan kurum odur. Yüksek Mahkemenin, önümüzdeki dönemde de demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin ve Anayasanın koruyucusu, adaletin gerçekleştiricisi olarak görevlerini olgunlukla sürdürmesini dileriz. Kamu gelirlerinin, yasaların öngördüğü biçimde toplanamadığı, kamu giderlerinde savurganlıktan ve yolsuzluklardan sık sık söz edildiği ve kamu mallarının tam anlamıyla korunamadığı ülkemizde, Sayıştay, çok önemli bir konum kazanmaktadır; çünkü, Sayıştay, bu konularda, Yüce Meclis adına denetim işleviyle görevli bir kurumumuzdur. Kamu fonunun kullanıldığı hemen her alanda, Sayıştay denetimi vardır. Belirtilmesi gereken bir başka nokta da şudur: Sayıştay, hukuka uygunluk denetiminin yanı sıra, harcamaların verimliliğini ve yerindeliğini de araştırmaya yönelmelidir. BAŞKAN – Sayın Sav, sürenizin son 2 dakikasına girdiniz. ATİLA SAV (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayıştayımız,1862 yılında kurulmuş ve bugüne değin özenle ve titizlikle görev yapmıştır. Ne var ki, bugün, belirtilen özelliklerin oluşturduğu çağdaş çizgiye, henüz erişememiştir. Bugün, Sayıştayımızın denetimi, belgeler üzerinden ve malî işlemlerin yasalara uygun olup olmadıklarını saptamaya yönelik ve biçimsel niteliktedir. Türkiye’nin kaynakları sınırlıdır, bunların en verimli biçimde kullanılmasına özen göstermek zorundayız. Bu nedenle, kamu harcamalarının ekonomik etki ve katkılarına, malî işlemlerin ekonomik ve sosyal gereklere uygunluğuna, hizmetin en düşük maliyetle nasıl yapılabileceğine mutlaka inilmesi gerekmektedir. Kısacası, verimlilik ve etkinlik denetimine, artık geçilmelidir. Gerek 832 sayılı Sayıştay Kanunu gerekse 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununda, bu tür denetime olanak veren hükümler bulunmaktadır; bu hükümlere işlerlik kazandırılmalıdır. Anayasamızın 160 ıncı maddesine göre, Sayıştayımızın denetim alanı, ilke olarak, genel ve katma bütçeli dairelerdir. Dünya ölçeğinde, kamu fonu kullanılan her alanın, Sayıştayca denetleniyor olması karşısında, Sayıştayımızın denetim alanının hayli dar olduğu ortaya çıkmaktadır. 1980’li yıllardan bu yana, fon uygulamasının giderek büyük boyutlara ulaşmış olması ve kamu iktisadî teşebbüsleri için ayrı bir denetim mekanizmasının varlığı da eklenince, Sayıştaya çizilen görev alanı dar tutulmuş olmaktadır. Kamu fonu kullanılan tüm alanların Sayıştayca denetlenmesi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Sav, 1 dakikalık ek süre veriyorum, mikrofonu yeniden açmayacağım; lütfen, bu süreyi aşmayınız. Ben de, söz yarıda kaldığında sayın hatipler kadar üzülüyorum. Sağ olun. ATİLA SAV (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bu arada, sözlerimi bitirmeden önce, Sayıştay Yasasında 3677 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle düzenlenen, 5 ve 6 ncı maddelerin Anayasa Mahkemesince iptali üzerine doğan bir hukuk ve yönetim boşluğu üzerinde de durmak gerekiyor. Sayıştaya üye seçimi ile başkan seçimini düzenleyen bu maddelerdeki iptal kararları, Sayıştayın işlemesinde zorluk yaratmıştır ve genel kurul, çeşitli üyelerin toplantılara katılamaması, bir kısım üyelerin emekliye ayrılmış olması nedeniyle toplanamamaktadır. Özetle, bu kurulların işlevleri yürümemektedir. Anayasanın 164 üncü maddesinin buyurucu kuralına karşın, genel uygunluk bildiriminin Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulamaması da, bunun sonuçlarından birisidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ATİLA SAV (Devamla) – Yüce Meclisin, bu yasama yılında, bu boşluğu dolduracağı umuduyla Yüce Meclise en derin ve içten saygılarımı sunuyorum efendim. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sav. Demokratik Sol Parti Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Hikmet Sami Türk. Buyurun Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Türk, herhalde, siz de süreyi eşit paylaşacaksınız; sürenizi 10 dakika olarak ayarlıyorum. DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal egemenliğin tecelli ettiği, üyeleri doğrudan doğruya halk tarafından seçilen en yüksek organdır; başka bir adı, yürürlükteki Anayasamıza göre ikinci bir kanadı yoktur. Yüce Meclisin varlığı, Türkiye’de temsilî demokrasiyle eşanlamlıdır. Anayasamızca benimsenen, parlamenter rejimin dayandığı yumuşak kuvvetler ayrılığı sistemi içerisinde yasama yetkisi, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisince kullanılır. 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindeki ilk yasa tasarıları, 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile Katma Bütçeli İdareler 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıdır. Anayasamızda, Plan ve Bütçe Komisyonu ile Genel Kurulda görüşülme usulleri özel hükümlerle düzenlenen bütçe yasaları, aynı zamanda, Cumhurbaşkanının, uygun bulmadığı yasaları bir daha görüşülmek üzere Meclise geri gönderme yetkisinin tek istisnasını oluşturmaktadır. 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin asıl çalışmaları, 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarılarından sonra başlayacaktır. Yüce Meclisin verimli çalışabilmesi, öncelikle, 1961 Anayasası döneminin çift meclisli parlamento yapısına göre 1973 yılında kabul edilmiş bulunan Millet Meclisi İçtüzüğünün, bir yandan 1982 Anayasasına uygun duruma getirilmesine ve bazı boşlukların doldurulmasına, öbür yandan, Meclis çalışmalarının daha hızlı ve daha sağlıklı yürütülmesini sağlayacak biçimde düzenlenmesine bağlıdır. Bütçe tasarılarından sonra Genel Kurul gündemine girecek olan geniş kapsamlı bir değişiklik paketi, 1983’ten bu yana geçen üç yasama döneminde yapılamayan içtüzük değişikliklerinin gerçekleştirilmesi yolunda önemli bir adım olacaktır. 19 uncu Yasama Döneminde Mecliste temsil edilen partiler arasında varılan uzlaşmayla başlatılan anayasa değişiklikleri, 20 nci Dönemde de demokratik toplum düzenini bütün çağdaş kurumlarıyla güçlendirecek, temel hak ve özgürlükleri genişletecek yeni değişikliklerle sürdürülmelidir. Bu arada, bir yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle bağdaşmayan işlerin, milletvekilinin siyasal iktidar ve özel ekonomik güç merkezleri karşısında düşünce bağımsızlığını koruyacak, görevini yaparken çıkar çelişkisine düşmesini önleyecek, nüfuzunu kötüye kullanmasına fırsat vermeyecek, Meclis çalışmalarına yeterli zaman ayırmasını sağlayacak hükümlerle yeniden tanımlanması, öbür yandan, halen adi suçlardan dolayı yapılacak kovuşturmalar karşısında bile milletvekiline toplum vicdanını rahatsız edici bir korunma zırhı sağlayan yasama dokunulmazlığının, milletvekili seçilmeye engel suçlardan dolayı kural olarak tutuksuz sorgulama ve yargılama olanağı getirecek yeni bir düzenlemeyle daraltılması, öncelikle ele alınması gereken konulardandır. Bu değişiklikler, milletvekillerinin, dolayısıyla Meclisin saygınlığına gölge düşürebilecek gelişmelere set çekecektir. Geçen yıl Anayasada yapılan değişikliklerden çoğunun uygulamaya yansıması, ilgili yasalarda da aynı yönde değişiklik yapılmasını, başka bir deyişle, anayasaya uyum yasalarının çıkarılmasını gerektirmektedir. 24 Aralık 1995 Milletvekili Genel Seçimi öncesinde yapılmayan bu değişikliklerin en kısa zamanda gerçekleştirilmesi de, 20 nci Dönemde ele alınması gereken öncelikli konuların başında gelmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yasama döneminde görüşülmeyen yasa tasarı ve önerileri dönem sonunda kadük olduğu halde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeyen kanun hükmünde kararnameler geçerliliklerini korumaktadır. Anayasamızda, belli konulardaki yetki yasaları ile bunlara dayanan kanun hükmünde kararnamelerin Meclis komisyonları ve Genel Kurulda öncelikle ve ivedilikle görüşülmesi hükme bağlandığı halde, kanun hükmünde kararnameler bakımından, bu hükmün gereği çoğu kez yerine getirilmemiştir. O yüzden, halen çeşitli komisyonların gündeminde, bir bölümü 1980’li, hatta, 1970’li yıllardan kalma 266 kanun hükmünde kararname bulunmaktadır. 20 nci Dönemde, bir yandan, yasama yetkisinin kanun hükmünde kararname kavramının amacı ve işleviyle bağdaşmayan bir genişlikte devri anlamına gelebilecek yetki yasaları çıkarmamaya öbür yandan, Meclise sunulan kanun hükmünde kararnameleri gerçekten öncelik ve ivedilikle görüşmeye özen gösterilmeli; bu arada, önceki yasama dönemlerinden kalma kanun hükmünde kararnamelerin görüşülmesi, en kısa zamanda tamamlanmalıdır. Milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki verimliliğini azaltan önemli bir etken, onları, özellikle, resmî daire ve kuruluşlar nezdinde bireysel sorunları takip etmek zorunda bırakan yoğun isteklerdir. Şüphesiz, ülkemizin her yöresinde çözüm bekleyen çeşitli ekonomik ve toplumsal sorunlar -örneğin, yaygın işsizlik, yoksulluk, hastane kapılarında yığılmalar- devam ettiği, üstelik, her sorunun çözümü merkezî yönetimden beklenildiği sürece, bu durumun önüne geçilemez. Ancak, iş takipçiliğinin kurumsallaşmasıyla sonuçlanacak düzenlemelerden de kaçınmak gerekir. Her durumda milletvekili olarak üstlendiğimiz güç görevi başarmak için, istisnasız hepimiz çok çalışmak zorundayız. 550 milletvekilinin ve Meclisin saygınlığının asıl ölçüsü de, ülke sorunlarının çözümündeki başarıdır. Sayın milletvekilleri, üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilen Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, kuruluşundan bu yana geçen kısa süre içinde, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi konusunda gerekliliği daha iyi anlaşılmış, özerk ve tarafsız bir kamu tüzelkişisidir. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, uygulamada edinilen tecrübelerin ışığında, her zaman gözden geçirilebilir, aksayan yönleri düzeltilebilir. Ancak, medyadaki tekelleşmenin ve onunla birlikte gelecek tek yönlü koşullandırmaların önlenmesi, çağdaş yayıncılık ilkelerinin ülke bütünlüğüne ve ulusal birliğe bağlı, toplumun ortak değerlerine ve kişilik haklarına saygılı, çoğulcu demokrasiyi benimsemiş bir anlatım özgürlüğü anlayışıyla uygulanması açısından, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, bundan sonra da önemli hizmetleri yerine getirmek durumunda olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızda, Bakanlar Kuruluyla birlikte yürütme yetki ve göreviyle donatılan Cumhurbaşkanı, aslında parlamenter rejimin gereklerine uygun olarak devletin tarafsız başıdır. Bu sıfatla Cumhurbaşkanı, Anayasanın 104 üncü maddesinde belirtildiği gibi, Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Türkiye, yakın geçmişte, cumhurbaşkanlarının bazı söz ve davranışları üzerinde yoğun tartışmalardan geçmiş bir ülkedir. Kayda değer ki, dokuzuncu Cumhurbaşkanımızın şimdiye kadarki görev süresi, bu tartışmaların en az yapıldığı bir dönem olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı, parlamenter rejimin, kurallarına ve geleneklerine uygun biçimde yürütülmesi konusunda büyük bir dikkat ve özen göstermektedir; fakat, 24 Aralık 1995 Milletvekili Genel Seçimiyle ortaya çıkan parlamento aritmetiği içinde yeni Hükümetin kurulmasındaki gecikmede olduğu gibi, parlamenter rejimin zaman zaman karşılaştığı bazı güçlükler, kimi çevreleri, başkanlık sistemi gibi şimdiye değin yalnız bir ülkede, o ülkenin kendine özgü yapısı, gelenek ve dengeleri içinde başarıyla işleyen, benzeri gelenek ve dengelerden yoksun ülkelerdeyse bekleneni vermeyen, hatta dikta rejimlerine yol açabilen yeni sistem arayışlarına itmektedir. Oysa, aynı nedenlerle, başkanlık sisteminin Türkiye’de de başarıyla işlemesi şansı bulunmamaktadır. Son günlerde ortaya atılan başka bir öneri ise, Cumhurbaşkanına, Türkiye tarihinin artık çok gerilerinde kalmış, üstelik kaldırıldığı zaman bile İslam dünyası üzerinde birleştirici hiçbir etkisi kalmamış halifelik unvanı verilmesine yöneliktir. Böyle bir önerinin, laik cumhuriyet ilkesiyle asla bağdaşmadığı ortadadır. Türkiye, parlamenter rejimin gereklerine uygun olarak, Cumhurbaşkanında, devletin tarafsız başı sıfatı ile ulusal birliğin simgesini görmektedir. Ancak, insanlarımızın yeni sistem arayışlarına yönelmemesi de, parlamenter demokratik rejimin sağlıklı işleyişine bağlıdır. BAŞKAN – Sayın Türk, son iki dakikanız... HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Bu amacın gerçekleştirilmesiyse, yalnız Cumhurbaşkanının değil, aynı zamanda Meclisin görevidir. Bu düşüncelerle, 1996 Malî Yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo ve Telvizyon Üst Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı Bütçelerinin hayırlı olmasını diler, Yüce Meclisi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım. (DSP, DYP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türk. Şimdi, Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Ilıksoy, buyurun efendim.(DSP sıralarından alkışlar) Sayın Ilıksoy, Sayın Türk’ün bıraktığı 2 dakikayı da ekleyerek, sürenizi 12 dakika olarak başlatıyorum. Buyurun. DSP GRUBU ADINA ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; demokratik yaşamımızda önemli katkıları olan, laik cumhuriyetimizin güvencesi olarak değerlendirdiğimiz Anayasa Mahkemesi ile Sayıştayımızın bütçeleri üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini anlatmak üzere huzurlarınızdayım. Yüce Heyete ve televizyonları başında bizi izleyen yurttaşlarımıza saygılarımı sunuyorum. Sayın milletvekilleri, Sayıştay, geçmişi 1860’lı yıllara dayanan köklü bir kuruluşumuzdur; 1876 Anayasasında, anayasal bir organ olarak yer almıştır. Yine, o tarihten bugüne kadar yapılan bütün anayasalarda, anayasal bir organ olarak yerini almış niteliktedir. 1982 Anayasasında da bu niteliğini muhafaza etmektedir. Uzun geçmişe karşın, Sayıştayımızın, gelişmiş ülkelerdeki örnekleri kadar etkin bir denetim yapamaması ise, düşündürücüdür. Anayasanın 7 nci maddesinde “Yasama yetkisi, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez” denilmektedir. Yine, Anayasamızın 160 ıncı maddesinde ise “Sayıştay, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleriyle mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir” denilmek suretiyle, Sayıştayın denetleme görevi belirtilmiştir. Sayıştayımız da, maalesef, diğer mahkemeler gibi, ağır işlemektedir. Kararlarının yıllar sonra kesinleşmesi, malî olayların dinamizmine ayak uyduramamakta ve kararların infaz kabiliyeti dahi kalmamaktadır. Yine, ülkemizde, Sayıştay, malî işlemlerin sadece hukuka uygunluğunu denetlemekle yetinmektedir. Malî işlemlerin, verimlilik ve etkinlik yönünden değerlendirilmesi yapılamamaktadır; oysa, Batıdaki çağdaş sayıştaylar bu denetimi de yapmakta ve böylece, ülke gelir ve giderleri açısından daha verimli çalışmalarda bulunmaktadırlar. Biz de ise, kamu fonları Sayıştay denetimi dışı bırakılmakta, KİT’ler ayrı bir denetim mekanizmasına bağlanmaktadır; böylece, bir anlamda, Sayıştayın denetim alanı iyice daraltılmak istenmektedir. Oysa, dünya ölçeğinde, kamu fonu kullanan her alan sayıştaylarca denetlenmektedir. Bizde ise, âdeta, her şey denetimden kaçırılmak istenmektedir. Buna hakkımız olmasa gerek; çünkü, o zaman, yolsuzluk iddiaları had safhaya çıkar. Bunu önlemenin yolu ise, Sayıştayın kontrol ve denetiminin klasik bütçeler üzerinde kalmaması, kamu sektörü ve ulusal bütçeyi de kapsayacak şekilde genişletilmesidir. Böylece, yolsuzluk ve kamu kaynaklarının talanı önlenebilir. Yolsuzluk yapanın yanına kâr kalmayacağı bir ortamı da, bu vesileyle yaratmış olabiliriz. Sayın milletvekilleri, Sayıştayımız, 1996 yılı genel kurulunu halen yapamamıştır. Bunun nedeni, bir kısım üyeliklerinin boş olması ve nisabın temin edilememiş olmasıdır ve ayrıca, çift başlılık durumundan kaynaklandığı da gözlenmektedir, görülmektedir. Bildiğiniz üzere, Sayıştayın aslî fonksiyonu olan yerinde denetim ve merkezde yapılacak hesap denetimleri, genel kurulca belirlenmektedir; genel kurulun yapılamaması nedeniyle bu işlemler askıdadır. Yine, çift başlılık nedeniyle, Sayıştayımız, yargısal görevini de yerine getirememektedir. Ayrıca, terfi gelen meslek mensuplarının terfileri de halen yapılamamıştır. O nedenle, 832 sayılı Sayıştay Yasasıyla ilgili değişikliklerin bir an önce çıkarılması gerektiği kanısındayız. Anayasa Mahkemesi: Çağdaş Batı demokrasilerinde, özellikle, İkinci Dünya Savaşından sonra yapılan anayasaların hepsinde anayasa mahkemelerine rastlıyoruz. 196l Anayasasıyla bizde de, Anayasa Mahkemesi, demokratik yaşamımızdaki yerini almıştır. Bunun nedeni, 1950-1960 yılları arasında çok partili yaşamın düzenli işleyememesidir. 1924 Anayasasındaki bu eksiklik, bu vesileyle giderilmiştir. 1924-1960 yılları arasında, yasaların Anayasaya uygunluğu siyasal denetimle sağlanırdı. 196l Anayasasıyla ilk kez ve büyük bir yenilik olarak, Anayasa Mahkemesi kurulur. Bu kuruluşumuzun kurulmasına öncülük eden değerli hukukçularımıza, bilim adamlarımıza ve siyasetçilerimize huzurlarınızda şükranlarımı sunmayı onurlu bir görev sayıyorum. Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri, Anayasanın 148 inci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler; ayasa değişikliklerini ise, sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Buna, anayasa hukukunda, norm denetimi denmektedir. Anayasa Mahkemesinin temel görevi, temel işlevi budur. Anayasa Mahkemesi, bu görevini yerine getirirken, yansız ve bağımsızdır; temel hak ve özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünün, laik ve demokratik cumhuriyetin güvencesi olarak görev yapmaktadır; demokrasimizin kurumsallaşmasına ve gelişmesine katkıda bulunan yüce bir kuruluşumuzdur. Anayasa Mahkemesi, iptal istemiyle yapılan başvurular üzerine, istemin Anayasaya uygun olup olmadığını araştırıp, ona göre kararını ittihaz etmektedir ve bu kararlar, zaman zaman eleştirilere neden olmaktadır. Bu eleştiriler, hukukî nitelikte olmayıp, daha ziyade siyasal niteliklidir. Oysa, Yüce Mecliste yasal düzenlemeler ve değişiklikler yapılırken gerekli özen gösterilse ve eleştiriler nazara alınıp Anayasaya ve hukuka uygun yasalar çıkarma gayreti gösterilse, bu eleştiriler olmayacaktır. Anayasa Mahkemesinin kararları, bize göre yanlış da olabilir, hoşumuza gitmeyebilir, işimize de gelmeyebilir; ama, bu kararlara uymak ve bu kararları uygulamak zorundayız. Hukuku, ancak böyle üstün kılabiliriz. Yoksa, kararları kınamak, etkisiz kılmakla olumlu sonuç almak mümkün değildir. Kaldı ki, yasaya karşı direnmenin ve güçlük çıkarmanın anlamı yoktur; önemli olan, yargı denetiminin sonuçlarına katlanmaktır. Bunu, içimize sindirdiğimiz sürece yargıya güç veririz ve Anayasa Mahkemesinin, demokratik parlamenter sistemimizin yargısal bekçiliği görevini, onurlu ve saygın bir şekilde yerine getirmesine katkıda bulunmuş oluruz. Eğer, ülke ve toplum yararına birtakım yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorsak, Anayasa Mahkemesini eleştireceğimize, Anayasada gerekli değişiklikleri yapmalıyız. Hiçbir milletvekilinin şunu demeye hakkı yoktur : “Anayasayı değiştiremiyoruz. Anayasaya aykırılıklar varsa, Anayasa Mahkemesi buna göz yumsu, gözardı etsin.” Bu, hukukun üstünlüğü anlayışına aykırı olduğu gibi, zaman içerisinde Anayasa Mahkemesinin yıpranmasına yol açar ve Anayasayı bu yolla delmeye kalkışmak, hukuka aykırıdır. Yargı denetiminden kaçmak ise dikta eğilimlerinin ve özlemlerinin tehlikeli belirtileridir. Yargı gücü, yasama ve yürütme gibi, devleti oluşturan kuvvetlerden biridir. Hiçbirinin diğerine veya birbirine üstünlüğü ya da karşıtlığı yoktur. Bu hususu, Anayasanın “Başlangıç” bölümünde belirtildiği gibi, medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu ibaresini de, hukuksal bir ayrım olarak görmek gerekir. Egemenlik, kayıtsız ve koşulsuz ulusundur. Yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama yetkisini, yürütme organı egemenlik hakkını ulus adına kullanıyorsa, bağımsız yargı organı, ulus adına yargılama yetkisini kullanmaktadır; o halde, egemenlik hakkını, ulus adına ve kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca, bu organlar, birlikte kullanacaklardır. Eğer, bencillik edilirse, yürütmeyi yargının veya yasama organının üstünde görmek gibi tehlikeli bir anlayışa gidilecek olursa, geçmişte olduğu gibi, bindiğimiz dalı kesmiş oluruz; bunun ise kimseye yararının olmadığı, geçmişteki acı olaylarla sabittir. Anayasanın 148 inci maddesinin üçüncü paragrafında, Anayasa Mahkemesinin, Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapacağı yetkisi de belirtilmektedir. Bu görev ve yetki nedeniyle, bazı siyasîlerimizin geçmişte Anayasa Mahkemesinde yargılandıklarını, bir kısmının aklandığını, bir kısmınınsa, maalesef, hüküm giydiğini biliyoruz. BAŞKAN – Sayın Ilıksoy, son 2 dakikanız... ALİ ILIKSOY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. O nedenle, siyasîlerimizin görevlerini yaparken yargı denetimine tabi olmaları, bir anlamda keyfîliği önlemiştir. Unutmayalım; dün veya bugün, Başbakan, bakan olabilirsiniz; eğer, yaptığınız işlemlerde yolsuzluk ve usulsüzlük varsa, yargılama kaçınılmazdır, doğaldır. Bu, hukuk devletinin gereğidir. Yargılanılacak mekân ise, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla görev yaptığı salondur. Dileriz, kimse buraya yargılanmak için sevk edilmez; ancak, gidilecek olursa ve suçlu değilseniz, korkmayınız; çünkü, Türk Ulusu adına bağımsız yargı görevini yerine getiren, anayasal bir kuruluş olan Anayasa Mahkemesindesiniz. Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesine dava açabilecekler sayılıdır; bu sayının artırılması gerekir. Örneğin, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Türkiye Barolar Birliği ve üniversiteler ile diğer bazı kuruluşlara dava açma hakkı tanınmalıdır. Böylece, bu yüce kuruluşumuzun görüşleri, hukukumuza fazlasıyla yansıyacak ve hukuk alanında da bir zenginlik yaratmış olacağız. Kıt olanaklarıyla görev yapan Anayasa Mahkemesi ve onun saygıdeğer üyelerinin durumları ekonomik olarak iyileştirilmeli, kadrosundan araç gerecine, lojmanına kadar Anayasa Mahkemesinin ve diğer yargı organlarının ihtiyaçları en iyi şekilde karşılanmalıdır. Devletin gücü buna yeter. Böylece, Anayasa Mahkemesine ve diğer yargı kuruluşlarına verdiğimiz önemi yansıtmış oluruz. Sayın milletvekilleri, sözlerimi bağlarken, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi bütçelerinin ülkemize, ulusumuza, bağımsız yargıya, anılan mahkemenin çalışanlarına ve tüm ülkemize yararlı olması dileğiyle, Yüce Heyetinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ali Ilıksoy. Gruplar adına konuşmaların üçüncü sırasında, Refah Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Kamalak, size de sorayım: Arkadaşınızla eşit mi kullanacaksınız süreyi? MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Evet efendim. BAŞKAN – Buyurun. RP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı ve Sayıştaş bütçeleri hakkında, Refah Partisi adına, görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, konu başlığına uygun olarak, konuşmamı, üç bölüm halinde sunacağım. Önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi: Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi, 11 trilyon 726 milyar lira olarak bağlanmıştır. Bu miktar, Anadolu’daki 18 üniversitenin ödeneğine tekabül ediyor. Ayrıca, bu miktarın 6 trilyon 732 milyar lirası cari, 3 trilyon 78 milyar lirası yatırım, 1 trilyon 916 milyar lirası ise transfer harcamasıdır. Bu durumda, Meclisin aylık maliyeti 977 milyar, günlük maliyeti ise toplam 32 milyar liradır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu haliyle, âdeta, dev bir KİT görünümündedir; bu böyle gitmez. Bize göre, Yüce Meclisin yeniden yapılanması, reorganize olması lazımdır. Değerli arkadaşlarım, bugünkü haliyle hantal bir yapıya sahiptir Meclis. Bakınız, seçimlerin üzerinden dört ay geçmiş olmasına rağmen, komisyonlar daha yeni oluştu. Anayasanın üzerinden ondört yıl geçmiş olmasına rağmen, Meclis, hâlâ eski Tüzükle çalışıyor. O Tüzük ki, birçok maddesi Anayasaya aykırıdır. Değerli arkadaşlarım, bize göre, 550 milletvekili fazladır. Gerçekten milletvekili sayısını 450’den 550’ye çıkarmakla Mecliste ne gibi bir değişiklik, ne gibi bir etkinlik, ne gibi bir yenilik oldu?!.(RP sıralarından alkışlar) Yüce milletimiz bundan ne kazandı? NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Sizi kazandık. AHMET UYANIK (Çankırı) – Vatandaşlara daha çok hizmet ediyorlar. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – O münasebetle diyoruz ki, bu sayı mutlaka azaltılmalı ve Meclis mutlaka yeniden reorganize olmalıdır. Değerli arkadaşlarım, dün, Sayın Başbakanımızın da belirttiği gibi, millet siyasilere güvenmiyor. Bu, Yüce Meclisimiz için korkunç bir durumdur. AHMET İYİMAYA (Amasya) – Size de güvenmiyor. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Bu münasebetle, mutlaka ama mutlaka yeniden yapılanmamız gerekiyor. Bütçe ödeneklerini artırmakla, milletvekili sayısını çoğaltmakla Meclisin itibarı yükselmez; kıymetimiz, gayretimiz kadardır. Bakın, ülke ne halde: Ekonomi çökmüş, paramız pula dönmüş, içborç dışborç derken Hazine iflas etmiş. Ülkemiz, maalesef, bölünme noktasına gelmiş; güneydoğuda kardeş kardeşi vuruyor. Terörist deyip geçiyoruz; kimdir bu terörist; yerden mi bitti, gökten mi yağdı, yoksa dışarıdan mı ithal ettik?! Hayır, değerli arkadaşlarım, bunları biz yetiştirdik, devlet yetiştirdi. Şu an, vuran da vurulan da bu devletin vatandaşıdır. Ülke kan kaybediyor. Bu kanı durdurmak, bu yarayı sarmak, bizlere, Yüce Meclisimize düşmektedir. Bu konuda, Yüce Meclisimiz, Birinci Meclisi örnek olarak almalıdır. Değerli arkadaşlarım, herşeyi ithal ediyoruz; ama, kurtarıcı ithal edemeyiz. Bu ülkenin problemlerini biz çözeceğiz, çözmek zorundayız.(RP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, Meclisin yeniden yapılanması konusunda birtakım önerilerimiz olacaktır. Şöyle ki: Bize göre; 1. Anayasa değişmeli; antidemokratik kurullar, hükümler, Anayasadan çıkarılmalıdır. Mesela, yargı yolunu kapayan birtakım maddeler var. Bunlar, mutlaka ama mutlaka, Anayasadan çıkarılmalıdır. Hukuk devletinde yargı yolu kapatılamaz. 2. Süreden kazanmak için, milletvekili yemini, mazbatayı almadan önce, mahallinde, hâkim tarafından yaptırılmalıdır. Bilindiği gibi, Meclisimiz, seçimlerden, aşağı yukarı 15 gün sonra toplandı ve 15 saat, burada, yemin etmek için uğraştı. Buna hiç lüzum yoktur. Mazbatayı almadan önce, hâkim tarafından, milletvekiline yemin yaptırılabilir. 3. Meclis, resmî sonuçların ilanından itibaren, iki gün içerisinde toplanmalı ve iki gün içerisinde, mutlak surette, Başkanını seçmelidir. 4. Meclis Başkanı ve Başkanvekilleri için de mutlak surette gensoru sistemi getirilmelidir. 5. Kanun hükmünde kararnamelere bir çekidüzen verilmelidir. Belli bir süre içerisinde Genel Kuruldan geçmeyen kanun hükmünde kararnameler otomatik olarak hükümsüz sayılmalıdır. Maalesef, aradan on yıl geçmiş olmasına rağmen, Genel Kurula gelmemiş yüzlerce kanun hükmünde kararname var bugün. 6. Genelkurmay Başkanlığı, tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi Millî Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır. (RP sıralarından alkışlar) Bu durum, hem Genelkurmayın hem de Meclisimizin itibarını artıracaktır; fakat, her halükârda demokrasimiz kazanacaktır. BAŞKAN – Sayın Kamalak, son iki dakikanız efendim. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – 7. Millî Güvenlik Kurulunda siyasî parti liderleri de mutlaka temsil edilmelidir. 8. Mecliste çalışan personelin özlük hakları yeniden gözden geçirilmelidir ve birtakım haksızlıklar var, onların giderilmesi lazımdır. Zaman dar olduğu için Cumhurbaşkanlığı bütçesine geçiyorum: Cumhurbaşkanlığı bütçesi, bu sene, geçen yıla nispetle yüzde 400’den fazla artırılmıştır. Bunun sebebini anlamak pek mümkün değildir. Cumhurbaşkanlığı konusunda da birtakım önerilerimiz olacaktır: Başlıcası; Cumhurbaşkanı, mutlak surette halk tarafından seçilmelidir; doğrudan doğruya halk tarafından seçilmeli... (RP sıralarından alkışlar) Çünkü, cumhur, halk demektir; cumhurbaşkanı da, halkın başkanı... Şu halde, halk, mutlaka başkanını seçmeli. Bizler nasıl ki başkanımızı seçiyorsak, barolar kendi başkanını seçiyorsa, dernekler kendi başkanını seçiyorsa, odalar kendi başkanını seçiyorsa, halk da kendi başkanını seçmelidir. Cumhurbaşkanını halka seçtirmemek, ya halktan korkmak veya halka güvenmemek anlamına gelir. (RP sıralarından alkışlar) Halbuki, hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir. O halde, seçim hakkını mutlaka halka vermek durumundayız. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olduğuna göre, Cumhurbaşkanının işlemlerine karşı da yargı yolu açık tutulmalıdır. Cumhurbaşkanının yargı üzerindeki yetkileri sınırlandırılmalıdır ve üniversite rektörlerini Cumhurbaşkanı seçmemeli, bunların seçimi, mutlaka üniversitelere bırakılmalıdır. Değerli arkadaşlarım, zamanım bitmek üzere, bu münasebetle Sayıştaya geçiyorum: Sayıştay, kökü Yavuz Sultan Selim Han’a kadar uzanan çok önemli bir kuruluşumuzdur; eski adı Divan-ı Muhasebattır; Anayasamızın 160 ıncı maddesiyle düzenlenmiştir; fakat, Sayıştayın... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kamalak, size 1 dakikalık ve mikrofonu yeniden açmamak üzere ek süre veriyorum. Buyurun. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – ...denetim alanı, son derece sınırlı tutulmuştur. Bize göre, Sayıştay, kamu fonu kullanan bütün kişi ve kuruluşları denetlemelidir. Değerli arkadaşlarım, günümüzde, siyaset kirlenmiştir. Halk, kamu görevlilerine pek güvenmiyor; çünkü, rüşvet, yolsuzluk had safhadadır. Bu münasebetle, Sayıştay nezdinde, bu tür yolsuzlukları yargılamak üzere, bir ihtisas dairesi kurulmalıdır. Adı yolsuzluğa karışan kamu görevlileri, bu daire tarafından, lüzumu muhakeme kararına gerek kalmadan yargılanmalıdır. Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyor; bütçenin, bu kurumlara ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kamalak. Şimdi, Refah Partisi Grubu adına, ikinci olarak, Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır konuşacaklar. Buyurun Sayın Yalçınbayır. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Yalçınbayır, süreniz 10 dakikadır. RP GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; Refah Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Takdir edersiniz ki, tanınan 10 dakikalık süre içerisinde, cumhuriyet, insan hakları, demokrasi, gerçek laiklik, sosyal devlet, hukuk devleti gibi ilkeler üzerinde durabilmek çok zor ve bunların teminatı olan Anayasa Mahkemesi üzerinde ve yine Anayasa Mahkemesinin işlediği Anayasa üzerinde durabilmek çok zor. Bu, hakkıyla üyelere ve partilere tanınan bir süre değil; bu, Anayasaya da aykırı bir durumdur. Anayasalar, bilindiği gibi, devlet ile millet kaynaşmasının ve anlaşmasının ürünleridir. 82 Anayasasına baktığımızda, cumhuriyetin niteliklerini görüyoruz ve onlar demin saydıklarımdı. Yine, Anayasada, devletin temel amaç ve görevlerinin, halkın huzur ve refahını... Ve niteliklerinde belirtilen hususlar önündeki sosyal, siyasal, ekonomik ve anayasal engelleri kaldırmak olduğunu; insanın maddî ve manevî varlığının geliştirilmesi için gerekli tüm önlemleri almak olduğunu görüyoruz. Yine, bizim Anayasamıza baktığımızda, kuvvetler ayrılığının benimsendiğini; yasama, yürütme ve yargının ayrı ayrı fonksiyonları olduğunu; ama, koordinasyonun da bulunduğunu görüyoruz. Yine, Anayasamızda, kaynağını Anayasadan almayan hiçbir yetkinin, hiçbir kişi ve makam tarafından kullanılamayacağını ve Anayasanın bağlayıcılığını biliyoruz. Bunların ve insan haklarının teminatı olan Anayasa Mahkemesi, şüphesiz ki, hukukumuzda özgün ve saygılı yerini almıştır. 1961’deki Anayasanın gereği 22 Nisan 1962 tarihinde kurulan Anayasa Mahkemesi, önümüzdeki günlerde 34 üncü yılını kutlayacaktır. Artık Anayasa Mahkemesi üzerindeki tartışmalar bitti ve insanlar, artık, hukuka daha uygun, hukuk devletine uygun yasalar istiyor. Bu, Yüce Meclisin de görevi. Yüce Meclis, Hükümet veya idare edenler, keyfî davranamazlar. Onlar mutlak sınırsız değillerdir. Meclis her şeyi yapamaz. Meclis, şüpesiz ki, Anayasaya uygun yasalar çıkaracak, hatta Anayasayı da aşarak, üstün hukuk kurallarını ülkede hâkim kılacaktır. Meclisin borcu budur, halkın beklentisi şüphesiz ki budur. Keyfîliği önlemek için idarî yargımız ve anayasal yargımız var. Anayasal yargımıza baktığımızda, 1962 ilâ 1996 arasında 500’den fazla davanın görüldüğünü -516 davanın görüldüğünü- ve 261’i hakkında iptal veya kısmen iptal kararları verildiğini; 19 uncu Dönemde, 57 iptal davasına karşılık, 50 kabul kararı verildiğini görüyoruz. Bunlar korkutucu rakamlar. Bunlar, Anayasaya aykırılık hususunda iradenin istikrarını ortaya koyuyor. Bunlar tehlikeli gelişmeler. Meclise geldik, ilk keyfîliği, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının kural tanımayan lojman tasarrufunda gördük. Yasalara uygun olarak davranmak zorunda olan kurumların, yasadışı, yönetmelik dışı kurallar koymasını kabul etmek mümkün değil. Yine, şunu gördük ki, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki oylamalar Anayasa gereği değil. Anayasanın geçici 6 ncı maddesi delaletiyle 110 uncu ve 96 ncı maddeleri ve bunların uygulanmasına dair İçtüzük hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğunu ciddî biçimde gördük. Yine, dün, ciddî biçimde, Sayın Erbakan’ın, DSP’li ve CHP’lilerin, Anayasaya aykırılık iddialarıyla karşılaştık. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk çıkaracağı kanun, bu bütçe kanunu; Anayasaya aykırılık iddialarıyla dolu bir bütçe kanunu. Bununla ilgili, muhalefet partilerinin, bütçe kanunu tasarısı üzerindeki muhalefet şerhlerini lütfen okuyun. Türkiye keyfî devlet değil; hiç kimse bu ülkeyi istediği gibi yönetemez; hukuk kuralları egemendir; üstün hukuk kuralları da buraya egemen olmalıdır; ama, bakın ki, dün, Sayın Mesut Yılmaz ne dedi; Anayasa Mahkemesinden dönen bütçeyle ilgili kararlar hakkında, Sayın Erbakan’ın eleştirisine verdiği cevaplar arasında “evet, bunlar doğrudur” dedi. Bunlar doğruyken, siz kim oluyorsunuz, siz kimsiniz ki, hukuka aykırı işlem yaparsınız! Kimsiniz siz! (RP sıralarından alkışlar) M. KEMAL AYKURT (Denizli) –Biraz daha bağır, duymuyoruz! İnsaf!.. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Hukuk egemendir, hak egemendir; keyfîlik yoktur. YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Ankara belediyesinde de uygulayın. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Onlara da... Her türlü hukuksuzluğa karşıyız. Delilleriyle getirilsin, birlikte mücadele edelim. Birlikte bu ülkeyi hakka hukuka uygun hale getirelim. M. KEMAL AYKURT (Denizli) – Meydan konuşması!.. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Evet, meydan konuşması... Bu, heyecandan kaynaklanıyor; bu, bunu duymaktan kaynaklanıyor. Her sene, burada, bütçe üzerinde konuşulurken bunlar gelişigüzel söylenmiş. Bu heyecanı duymak ve yaşamak ve yaşatmak gerekir. Bırakın kalıpları; gelin, hakkı hukuku yaşatacak düzenlemeleri hep birlikte yapalım. (RP sıralarından alkışlar) Yine, saygıdeğer üyeler, hak aramanın önündeki tüm engelleri kaldıralım. Bunlar arasında, Anayasa Mahkemesine gitmeyle ilgili sınırlandırmaları kaldıralım. Tüm parti grupları, hatta tüm partiler, hatta bireysel hakları ihlal edilen kişiler nasıl Avrupa İnsan Hakları Adalet Divanına başvurabiliyorsa, gelsinler, onlar da Anayasa Mahekemesine başvursunlar. Gelin, hak aramayı genişletelim; hakkın önündeki sınırları kaldıralım ve yine bunun sebepleri arasındaki, yoksulluğun giderilmesini, işsizliğin giderilmesini, göçün ve terörün önlenmesini sağlayalım. Tüm temel hak ve özgürlüklerin insanca kullanılabilmesi önündeki engelleri birlikte aşalım ve biz, Anayasa Mahkemesini gelişigüzel tartışmak yerine -ki, onların değer hükmü üzerinde bizim söz söylememiz mümkün değil; bilindiği üzere, onlar, ancak Anayasayı yorumluyor, ancak Anayasayla hükmediyorlar- onlara yapılan haksız eleştirileri bir tarafa bırakalım; onların daha iyi bütçeye kavuşabilmeleri ve daha iyi anayasaya hepimizin kavuşabilmesi, kuruluş kanunlarına kavuşabilmesi, siyasî partilerin malî denetimlerinin daha etkin biçimde, daha iyi biçimde yapılabilmesini sağlayalım ve siyasî partilerin kapatılması hususundaki yasalardaki sınırlandırmaları kaldıralım. Siyasî partileri kapatmak ne demek!.. Kimi, nasıl kapatırsanız kapatın; o, yeniden doğar, gelişir, büyür; bunun önüne geçemezsiniz. BAŞKAN – Sayın Yalçınbayır, son iki dakikanız... ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Düşünce özgürlüğünün, inanç özgürlüğünün, temel özgürlüklerin önünü kesemezsiniz siz. Her şeyi tabiî mecrasına bırakmak ve hakkı, adaleti üstün tutan bir sistem getirmek zorundayız. Çürüyen bu sistemden, giderek halk da etkileniyor. Gelin -umut veren güzel olaylar var- birbirimizin doğrularına destek verelim; umulur ki, gün gelir, bizim doğrularımız da destek bulur. Ben, bu duygular içinde, Sayın Başkanın yeniden uyarıya veya kapatma gibi nedense hiç kabul edemediğimiz üsluba başvurmaksızın, sözümü tamamlamak istiyorum. Bu Anayasanın, Anayasa Mahkememize, insanlarımıza, insanlığa hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır. Kapatma, bir üslup değil, Danışma Kurulunun aldığı bir kararın uygulanmasıdır. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – İçtüzükte göremedim de Sayın Başkan... BAŞKAN – Ee, o zaman, İçtüzüğü açıp bakarsanız görürsünüz. Meclis kararıdır bu;. Danışma Kurulunun kabul ettiği ve Meclisin onayladığı bir karardır; her şey, süreye bağlıdır. Herhalde, sizi, akşama kadar konuşmak için kürsüde bırakamayız, değil mi Sayın Yalçınbayır! Her şeyin bir usulü var ve bu Meclis karar almıştır buna; onu uygulayacağız efendim. Sağ olun. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Teşekkür ederim. Daha nazik yöntemler bulunabilir. BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Nejat Arseven; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakikadır. ANAP GRUBU ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 1996 malî yılı bütçesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçeleri üzerinde, Anavatan Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve tabiî, aynı zamanda, televizyonları başında bizi seyretmekte olan değerli vatandaşlarımıza da, en içten, sevgi, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yasama ve denetim faaliyetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilmesini engelleyen sorunları, şu başlıklar altında toplamak mümkündür: Yeni bir İçtüzüğün çıkamamış olması; çağdaş ve modern bir çalışma ortamının henüz tesis edilememiş olması; aşırı ziyaretçi akını; milletvekili ve personel sayısının artmasından kaynaklanan sorunlar. Değerli arkadaşlarım, hiç kuşkusuz, bu saydığım sorunların dışında, muhakkak ki, başka sorunlar da sayılabilir; ancak, yukarıda saydığım sorunlara öncelikle çözüm getirilmesini, biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, gerekli görmekteyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız, göreve başladığı günden itibaren, saydığım bu sorunlara çözümler getirebilmek için, sürekli, projeler üretme çabası içerisinde olmuştur. Bu çalışmalarını da, takdirle karşılıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama faaliyetlerinin daha verimli ve hızlı bir biçimde yerine getirilebilmesi için, İçtüzüğümüzde mevcut bazı aksaklık ve eksikliklerin giderilmesi, kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, çok kısa bir zamanda, bir İçtüzük taslağı hazırlatarak, siyasî parti gruplarının görüş ve önerilerine sunmuştur. Bu bağlamda, siyasî parti grupları temsilcilerinden oluşturulan özel bir komisyonda, İçtüzük değişiklik taslağı görüşülerek değerlendirilmiş ve çalışmalar sonucunda hazırlanan teklif, Başkanlıkça, Anayasa Komisyonuna havale edilmiştir. Anayasa Komisyonu, bu teklifi görüşmeye devam etmektedir; çok kısa bir sürede Genel Kurulun da takdirine sunulacak olan bu teklifin, bir an önce Genel Kuruldan geçmesi için, biz, Grup olarak ciddî bir gayret göstereceğiz. Bilindiği gibi, otuzbeş yılı aşkın bir süredir kullandığımız, Meclisin toplandığı Genel Kurul salonu, bir konferans düzenine sahip olup, gelişmiş çağdaş demokrasi ilkelerine aykırı bir toplantı düzeni içermektedir. Ayrıca, zamanaşımı sebebiyle, teknik donanımda eksilme ve yetersizlikler görülmektedir. Toplantılarda sık sık talep edilen yoklama isteğiyle kaybedilen zaman, tüm kamuoyunun dikkatini çekmektedir. İşte, bu sorunları çözecek, çağdaş ve modern bir çalışma ortamını sağlayacak olan projenin önçalışmalarının tamamlandığını ve kısa bir zamanda uygulama çalışmalarına başlanacağını da, memnuniyetle öğrenmiş bulunmaktayız. Böylece, bu projenin uygulanması tamamlandığında, dünya parlamentoları içerisinde en çağdaş toplantı salonuna da sahip olacağız. Yukarıda belirttiğim sorunlardan bir tanesi de, aşırı ziyaretçi akınıdır; bunun nedeni de, aşırı merkeziyetçiliktir. Vatandaşlarımız, bu merkeziyetçilik anlayışıyla Başkent’e, Ankara’ya akın etmektedirler. Başkent’e gelindiğinde de, vatandaşlarımız, haklı olarak, sorunlarının çözümlenmesinde kendilerine yardımcı olacak bölge milletvekillerine başvurma gereğini duymaktadırlar. Hiç kuşkusuz, bu durum, bizlerin, yasama faaliyetlerine yeteri kadar zaman ayırmamıza da engel teşkil etmektedir. Her şeyden önce, bu sorunun çözümü için, merkezî yönetime ait bulunan bazı görev ve yetkilerin mahallî yönetimlere devredilmesi gerekli görülmektedir; Hükümetimizin bu yönde bazı çalışmalar yürüttüğünü de bilmekteyiz. Diğer taraftan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, aşırı ziyaretçi akınına çözüm amacıyla, Anayasanın 86 ncı maddesinde değişiklik öngören bir kanun teklifi taslağını hazırlatıp, Meclis parti gruplarımızın da görüşlerine sunmuştur. Bu teklifin, siyasî parti gruplarınca benimsenerek imzalanması ve Genel Kurulca tasvip görmesi halinde, biz milletvekillerine, seçim bölgelerimizde özel büro açma imkânı da sağlanmış olacaktır. Bu durum, hiç kuşkusuz, vatandaşlarımızın merkeze taşınmamalarına da büyük ölçüde yardımcı olacaktır. Arz ettiğim sorunlardan bir tanesi de, milletvekili ve personel sayısının artmasından kaynaklanan sorunlardır. Bildiğiniz gibi, son anayasa değişikliğiyle, milletvekili sayısı 450’den 550’e çıkarılmıştır. Daha önce 450 üyenin ihtiyaçlarına cevap verebilen imkânlar, miletvekili sayısının artması nedeniyle bugün yetersiz kalmıştır. Bu artışın hemen akabinde erken seçim kararı alınması, bazı hizmetlerin önceden yapılabilmesine imkân vermemiştir. Ankara’da konut bulma güçlüğü içinde bulunan milletvekillerimiz için, geçici bir tedbir olarak, Başkanlık Divanınca, kira uygulaması getirilmiştir. Ayrıca, kalıcı bir çözüm olarak lojman yapımına da başlanmış olduğunu, konutların kısa sürede bitirilebileceğinin ifade edilmiş olmasını da memnuniyetle karşılıyoruz. Bir diğer konu da, personelin, milletvekillerinin çalışmalarında daha yararlı olabilmelerini temin için, gerekli eğitim hizmetlerine önem verilmesidir. Sayıdan ziyade personel kalitesinin artırılması için gerekli tedbirlerin alınmasını da dilemekteyiz. Başkanlığımızın sorunların çözümü için ürettiği projelerin gerçekleşmesi yönündeki gayretlerine, Anavatan Partisi olarak destek vereceğimizi de huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi içinde, kısaca Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla ilgili görüşlerimi de ifade edeceğim. 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, 13 Nisan 1994 tarihinde kabul edilmiştir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu da 16 Mayıs 1994 tarihinde görevine başlamıştır. Üst Kurulun göreve başladığı tarihte, ülkedeki radyo ve televizyonların yayınlarına bakıldığında görülen durum, işin ciddiyetini ve vahametini açıkça göstermekteydi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, göreve başladığı tarihten bu yana çok ciddî bir faaliyet sergilemiş bulunmaktadır. Yayınların izleniminin, 3984 sayılı Kanunda belirtilen ilkeler açısından değerlendirilmesinde önemli bir husus da, Kurulun görevinin, yayınlanmış olan programları izleyip değerlendirmesi olduğudur. Üst Kurulun, programların yayınlanmasından önce izleme, değerlendirme ve bir programla ilgili herhangi bir tasarruf hakkı bulunmamaktadır. Kurulun, yayınların izlenmesi ve değerlendirilmesinde hiçbir zaman sansürcü bir zihniyete sahip olmamasını, ayrıca, ülkemizde, çağdaş, demokratik, millî ve manevî değerlerle, kişi haklarına saygılı, ülke menfaatlarını her şeyin üzerinde tutan bir yayıncılık anlayışını hâkim kılma gayretlerini de, takdirle karşılıyoruz. Değerli milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun gelirleri, radyo televizyon kuruluşlarının brüt reklam gelirlerinden yüzde 5 pay - ki, bu, ilk üç yıl için yüzde 4’tür- yayın izni verilecek kuruluşlardan tahsil edilecek yayın izni ve lisans ücretleriyle, gerektiğinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin transfer tertibinde yer alan ödenekten oluşmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili olarak konuşmama devam etmek istiyorum. Sayın Süleyman Demirel, 8 inci Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın vefatı üzerine, Anayasanın 102 nci maddesine uyularak, Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Burada, dün 3 üncü ölüm yıldönümü dolayısıyla andığımız, Partimizin kurucusu, 8 inci Cumhurbaşkanımız Turgut Özal başta olmak üzere, bugüne kadar görev yapmış bütün cumhurbaşkanlarımızı, bir kere daha, saygı ve hürmetle yâd ediyorum. Yüce Meclisin oylarıyla, Türkiye Cumhuriyetinin 9 uncu Cumhurbaşkanı seçilen Süleyman Demirel, 16 Mayıs 1993 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi huzurunda andiçerek görevine başlamıştır. Bugün bu yüce makamın ülkede tartışılmıyor olmasını, ülkedeki demokratik rejim bakımından da, Türk halkının devlete ve rejime olan inancı bakımından da, fevkalade önemli saymaktayız. Burada, Cumhurbaşkanının, seçildiği günden itibaren, bugüne kadar geçen sürede, Anayasada tarif edilen çerçeve içerisinde, kendisine verilmiş bulunan görevleri, tam bir tarafsızlık içinde ve azamî dikkat sarf ederek yerine getirmiş olması da büyük rol oynamıştır. Ayrıca, Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığı görevine seçildiği günden itibaren, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, cumhuriyetin temel niteliği olan laikliğe, bağımsızlığa ve ülke içerisinde huzur ve güvenin eksiksiz sağlanmasına, ülkenin savunmasına, dış menfaatlarının korunmasına, cumhuriyetin eşitlik, açıklık, şeffaflık ve dürüstlük prensiplerine sadakatle bağlı kalmıştır. Bütün bunlar dikkate alındığında, Cumhurbaşkanlığının, devletin en üst makamı olarak, ülkenin temel sorunları bakımından önemli bir konuma sahip olduğu da açıkça görülmektedir. Bundan başka, Türk siyasî tarihinde, devlet başkanlarına, asırlardan bu yana, ayrıcalıklı bir konum da tanınmıştır. Bir başka ifadeyle, Cumhurbaşkanı, her türlü tartışmanın üzerinde kalmış olmak suretiyle, anayasal cumhurbaşkanı olmaya özen göstermek durumundadır. Türkiye Cumhuriyetinin, Türk Milletinin birliğini temsil eden ve bütün vatandaşlarımızı, onların, siyasî partiler dahil, her türlü yasal örgütlerini kucaklamak göreviyle yükümlü olan Cumhurbaşkanının, taraf olması ve tarafsızlığına gölge düşürecek herhangi bir davranış içerisinde olması düşünülemez; ancak, tarafsızlığı, niteliğinde siyaset olan ülke ve dünya sorunları dışında kalmak, hiçbir şeye karışmamak şeklinde yorumlamak da fevkalade yanlıştır. Cumhurbaşkanı, Anayasanın kendisine verdiği görevleri yaparken, tarafsızlığı, sağduyunun ve kamu vicdanının denetimi altında gerçekleştirmek durumundadır. Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı makamı, onayına sunulan her türlü kanun hükmünde kararname, kanun, Bakanlar Kurulu kararı, atamalar ve diğer işlemlerin en kısa süre içerisinde incelemelerini tamamlayarak, gereğini de yapma makamıdır. Ülkede karşılaşılaşılan sorunların zamanında aşılması ve ülkenin daha ileriye gitmesi için, rejimin ve devletin sağlıklı ve etkin bir şekilde işlemesi gerektiğine olan inancını bildiğimiz Cumhurbaşkanı, aynı zamanda, devlet organlarının uyum içerisinde çalışmalarına da büyük dikkat ve özen göstermelidir. Cumhurbaşkanı, bu çerçevede, devletin işlerliğini sürdürmesi için, işlemleri hızla yürütmeli ve koordinasyonun sağlanması için de her türlü gayreti sarf etmelidir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, devlet işlerinin aksamadan yürümesi bakımından, kendisine Anayasada verilen yasama, yürütme ve yargıya ilişkin görevleri etkin bir şekilde yerine getirmelidir. Cumhurbaşkanı, Türk Milletinin birliğini temsil etme görevine de uygun olarak, Türkiye’nin her kişisinin ve her köşesinin Cumhurbaşkanı olmak konusundaki titizliğini mutlaka sürdürmelidir. Cumhurbaşkanı, bu tutumuyla, çeşitli sebeplerle istenen düzeyde sağlanamayan devlet-millet bütünleşmesinin tam anlamıyla gerçekleşmesini hedeflemekle de yükümlüdür. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı, bu çerçevede, toplumun farklı kesimlerini temsil eden sivil örgütler ve bizzat halkla doğrudan ilişki içerisinde olmaya da devam etmelidir. Sayın Başkan, sayın üyeler; konuşmama, Sayıştay Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak devam etmek istiyorum. Tarihine bakıldığında, parlamentoların, halkın kamu maliyesini kontrol etme ihtiyacı sonucu doğduğu ve ilk yetkilerini malî alanda kazandıkları görülmektedir. Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olarak mütalaa ettiğimiz Türk Sayıştayı da, Osmanlı İmparatorluğunun 1800’lerdeki ıslahat hareketleri meyanında, malî hayatın düzenlenmesi, devlet gelir ve giderlerinin denetimi ile yıl sonlarında ilgili memurların hesaplarının incelenmesi amacıyla, 1862 tarihinde, bir yüce mahkeme olarak kurulmuştur. Bu tarihten ondört yıl sonra çıkarılan, ilk Anayasamız olan Kanun-u Esaside, anayasal bir müessese olarak düzenlenmiştir. 1924 Teşkilat-ı Esasi Kanunu ile 1961 ve 1982 Anayasalarında da, bu anayasal kimliğini koruyagelmiştir. Anayasanın 160 ıncı maddesinde, Sayıştay, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek, sorumluların hesap ve işlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlendirilmiş bulunmaktadır. Böylesine geniş bir yelpaze oluşturan, devlet hayatı için son derece önemli bu yargısal, idarî ve istişarî görevler, Sayıştayın çok mahdut elemanı tarafından yürütülmeye çalışılmaktadır. Sayın Başkan, değerli üyeler; yukarıda işaret edildiği üzere, 1862 yılında kurulmuş olması ve bu haliyle çok uzun bir maziye sahip olmasına rağmen, Sayıştayımızın, hâlâ, bazı ciddî problemlerinin bulunduğu da ortadadır. Evvelemirde, Anayasamızın 160 ıncı maddesi hükmüne göre, mademki, Yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapmaktadır; o halde, bu denetim sonuçlarından, Yüce Meclisimizin, mutlaka haberdar edilmesi gerekmektedir. Bu hususta, İçtüzükten kaynaklanan sorunlar varsa, bunların, yeni İçtüzük düzenlemesinde mutlaka giderilmesi gerekmektedir. Böylelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Sayıştay arasında düzenli bir bilgi akışı da sağlanmış olacaktır. Öte yandan, Sayıştay, büyük bir iş yüküyle karşı karşıyadır. Sayıştay yetkililerinden aldığım bilgilere göre, içinde bulunduğumuz tarih itibariyle, değişik türde, yaklaşık 13 bin adet saymanlık hesabı, Sayıştay denetimine tabi bulunmaktadır; bu, milyonlarca evrak demektir. Bu devasa evrak, sadece, 584 denetçi tarafından elden geçirilmeye çalışılmaktadır; bu, fevkalade güç bir iştir. Bu itibarla, bina yetersizliği ve -malum- tasarruf tedbirleri nedeniyle, denetçi yetersizliği varsa, bu eksikliğin giderilmesinin de yerinde olacağı kanaatindeyiz. Bu vesileyle, Sayıştayın çok acil bir durumunu da, Yüce Meclisin kürsüsünden değerli milletvekillerine ifade etmek istiyorum. Anayasa Mahkememizin, 1991/21 karar sayılı 23.5.1992 tarihli Resmî Gazetede neşredilen 11.7.1991 gün 1990/39 esas kararıyla, 832 sayılı Kanunun, Sayıştay Başkanı ve üyelerinin seçimine ilişkin 5 inci maddesi ile 6 ncı maddesinin üç, dört ve beşinci fıkraları iptal edilerek, iptal kararının, yayımlandığı tarihten itibaren altı ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır. Anayasa Mahkemesince verilen süre Kasım 1992’de dolmuş, karar da yürürlüğe girmiştir. Söz konusu hukukî boşluğun, bir an önce doldurulması gerekmektedir. Yüce Meclisimizin, bu soruna acilen eğilerek, Sayıştayımızın bu meselesini çözeceğine de, biz, Anavatan Partisi Grubu olarak yürekten inanıyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; izninizle, konuşmama, Anayasa Mahkemesi bütçesiyle ilgili olarak devam etmek istiyorum. Tüm çağdaş demokrasilerde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre de “egemenlik ulusundur” ancak, yine, Anayasamız, güçler ayrılığı ilkesini kabul etmiştir. Bu ilkeye göre, Türk Ulusu, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslar çerçevesinde yasama, yürütme ve yargı organları eliyle kullanır. Yani bu organlar, ulus egemenliğinin tümünü kendi alanlarında kullanırlar. Bu, organların birbirlerine üstünlükleri anlamına gelmez; uygar bir işbölümü ve işbirliğidir. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesinin yasaları iptal etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde olduğunu göstermez; hukuk devleti olmanın basit bir sonucudur. Hukuk devletinde güç, denetimle dengelenmiştir. Anayasa Mahkemesine verilen görev de, yasamanın gücüne karşı, denetim yoluyla anayasal denge getirilmesi amacının ürünüdür. Anayasa mahkemeleri, siyaset alanıyla hukuk alanının kesiştiği yerde görev yapan kurumlardır. Bu görev niteliği, onların, siyaseti hukuksallaştırma işlevine sahip olmalarını gerektirmiştir. Bu, çok duyarlı bir denge içerisinde olmayı gerektirir ki, Anayasa Mahkememiz, kendisine düşen bu duyarlılığı da göstermektedir. Anayasa Mahkemesi, öncelikle anayasa ve hukukun üstünlüğü kurallarıyla bağlıdır. Avrupa Birliği kapsamında, ulusalüstü hukuk normlarını iç hukuka taşıma görevi de bulunan Anayasa Mahkemesi, anayasada açık kural bulunmadığı ve değişiklik yoluna gidilmediği için, bu işlevini gereğince yerine getirememekte, bu kuralları ölçü-norm olarak kullanamamaktadır. BAŞKAN – Sayın Arseven, son dakikanıza girdiniz. NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Bu kararlarında, ancak uluslararası kuralları gözetmekte ve destek gerekçe olarak yararlanmaktadır. Şurası açıktır ki, yargı, herkes için gereklidir; geçmiş deneyler bunu kanıtlamıştır. Bu yüzden, yargının yıpratılması herkesin zararınadır. Anayasa Mahkemesi, bu bağlılık içerisinde yorumlarında, önce devletin, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü ve laiklik ilkesini, sonra kuşkusuz, devletin ve halkın yararını gözetmektedir. Mahkeme kararları eleştirilebilir; ancak, bu eleştirinin, bilimsel temellere oturtulması gerekir. Bilimsel temelden uzak eleştiriler, Anayasa Mahkemesini -bu yüce kurumu- yıpratır. Bu, demokrasinin dayanağı olan hukukun üstünlüğüne ve giderek de, çok önem vermemiz gereken demokrasimize zarar verir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Anayasa Mahkemesi, demokrasinin ve rejimin temelidir. BAŞKAN – Sayın Arseven, mikrofonu, sözünüzü bağlamanız için 1 dakikalığına açıyorum, yeniden açmayacağım. NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; azamî tasarruf ilkelerine riayet edilerek hazırlandığı, tarafımızdan ve Grubumuzca tespit olunan ve tasviplerine arz edilmiş bulunan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1996 bütçelerinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arseven. Gruplar adına son konuşma için, Doğru Yol Partisi Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın İyimaya, arkadaşınızla süreyi eşit mi kullanacaksınız? AHMET İYİMAYA (Amasya) – Eşit kullanacağız efendim. BAŞKAN – Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Grubum adına konuşmaya başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Parlamentonun menşeinde, krala lazım olan paranın, halktan toplanmasına, yani, vergilendirmeye meşruiyet kazandıran bir hey’et keyfiyeti vardır; bu anlamda, parlamentonun kurucusu monarktır. Türkiye Büyük Millet Meclisini ise doğrudan millet kurmuştur. 1920 Meclisi, sivil kurucu iktidar olarak, çarıklısıyla, sarıklısıyla, kravatlısıyla, Gazi Mustafa Kemal Paşanın Başkanlığında, istiklali tammenin ve üniter devlet prensibinin yılmaz savaşçısı olmuştur. Çatısı altında bu yüce görevi icra etme fırsatını bize veren milletimizin bağrından doğan ve çok büyük işler başarmış Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına sahip çıkmak, bizlerin temel ödevidir. İtibar, parlak sözlerle, övmelerle veya övünmelerle sağlayabileceğimiz bir değer yargısı değildir. İtibarın, olmazsa olmaz şartı, kendi fonksiyonuna hâkim, kendi görevini mükemmel seviyede yürüten, rasyonel çalışma düzenini kurmuş parlamentoyu gerçekleştirmektir. Bu bağlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışma düzenine ilişkin İçtüzüğünü, parlamento hukukunun, siyaset biliminin, özellikle, siyasal partiler rejiminin ve anayasal değerlerin ortak bileşkesi olarak, behemehal, yeniden inşa etmek zorundadır. Parlamentoyu oluşturan sujeler arasındaki dengeyi uzlaşma temelinde koruyan, başkana inisiyatif tanıyan, hak ve yetkinin kötüye kullanılması ve İçtüzüğe karşı hile yasaklarını bünyesine alan, mukayeseli hukuk verilerine de dayalı kümülatif bir düzenleme, acil zarurettir. Mevcut çalışma düzeni içerisinde, yasama ve politika verimliliğinin, yerini, genel olarak, engellemelere ve seviyesiz, tatsız tartışmalara bırakacağı kaçınılmazdır. Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı bir enstitünün veya akademinin kurulması çok önemlidir. Bu enstitü, Parlamentonun can damarı, yasamanın bilgi proteini olacaktır. Parlamento hukuku, siyaset etiği (siyasal ahlak) ve benzeri alanlarda, güncel, formel yasama sorunlarında, araştırma ve birikimleriyle, Parlamentonun fonksiyonuna, bu enstitü katkı sağlayacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Divan makamlarıyla ilgili olarak, şu ana kadar, bırakınız bir doktora tezini, çok kısa hukuk etütlerinin dahi bulunmamış olması, kurumsal açıdan çok şey anlatmaktadır. Kurucu iktidar olarak, çerçeve anayasa anlayışı içinde kapsamlı bir anayasa değişikliği, tartışmaları asgarîye indirecek seçim mevzuatı düzenlemeleri, siyasal partilerimizin ortak görevi olarak önümüzdeki durmaktadır. Ülke konjonktürüne uymak kaydıyla, ancak seçim yasalarında yer alabilecek kimi ilkelerin, Anayayasada yer almış olması doğru değildir. Temsilde adalet, yönetimde istikrar ilkesi bunun tipik bir örneğidir. Gelişmekte olan ülkeler için bu kural, bölünmüş, ufalanmış partilere ve istikrarsızlığa siyasal davetiyedir. Ülkenin kıymetli vaktinin parti tartışmaları içerisinde harcanmasının faturalarını milletimize ve gelecek nesillere kesmekte olan bu hükmü, günün birinde Anayasadan çıkarmak veya sonucu önleyecek başkaca çözüm yolları oluşturmak zorunda kalacağımızı söylemek, herhalde bir kehanet sayılmasa gerektir. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin temel unsuru ve dinamosu, siyasal partiler ve milletvekilidir. Milletvekilinin yokluğunda parlamento, nihayet bir mimarî ve tarihî yapıdan öteye geçemez. Milletvekilini parlamento fonksiyonundan uzak bırakan problemleri çözmeye mecbur ve hatta mahkûmuz. Bize bu görevi veren, bizi seçen milletimizdir. Vatandaşları, hemşerilerimizi her zaman bağrımıza basarız; onları, akın akın Türkiye Büyük Millet Meclisine, uzak ellerden Ankara’ya getiren devlet yapısında bir eksiklik değil, kronik bir rahatsızlık var demektir. Vatandaşları, hemşerileri her zaman bağrımıza basarız. Şunu da ifade edelim ki: Bugün bu meseleyi çözmedikçe, rasyonel bir parlamento veya parlamenterizmde rasyonalite asla sağlanamaz. Ankara ve devlet, yerel yönetimlere gerekli yetkileri devretmeli, küçülerek, daha kuvvetli öz yapısına dönmeli ve bu yöndeki reformu uzlaşmayla gerçekleştirmelidir. Bugünkü duruma, ne devlet ne Türkiye ne milletvekili, kader mahkûmu olmamalıdır. Ne yapalım, böyle gelmiş böyle gider felsefesi, milletvekilini, iş bulma ve yer değiştirme işlerinin esiri kılar. Üzülerek söyleyelim ki, birkaç ilimiz dışındaki milletvekili arkadaşlarımızın, zamanları, mekânları ve beyinleri -tabiri, isabetle ifade ettiğimi zannediyorum- işgal altındadır; okumaya, düşünmeye ve üretmeye vakitleri yoktur. Bu meselede, değerli vatandaşlarımızın en ufak bir kusuru bulunmamaktadır; sorumluluk, sistemdedir. Bu sorun çözülmedikçe, milletvekilinden, yasamada ve diğer normatif görevlerinde verim beklemek hayal olur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin siyasal iktidarı denetleme yolları, parlamenter rejimin karakteristik özelliklerindendir. Hukuk devletinin sınırları içerisinde bu yetkilerin kullanılmasını, demokrasinin de tabiî icabı saymak gerekir. Ancak, bu yollardan birinin -özellikle Meclis soruşturmasının- bir hak kullanımı görüntüsü içerisinde, bir siyasînin önüne engeller koymak gayretine dönüştürülmeye çalışılması, müessesenin konuluş amacıyla bağdaşmaz. Siyasette çamur üzerine oturulmaz; doğrudur, siyasette çamur da atılmaz; bu da aynı derecede doğrudur. Denetim araçlarının, kendi amaç ve fonksiyonları dışında, siyaset vasıtası olarak kullanılmasının, ülkeye, siyasete ve Parlamentoya katacağı bir şey yoktur. Bu gibi manevraların tek sonucu, siyasal partiler arasında mevcut bulunan uzlaşma yolunu kapatması, politikanın seviye kaybetmesi ve ülkenin, istikrarsızlık fırtınalarına terk edilmesidir. Filhakika, yarı yargı yetkisi taşıması sebebiyle, böyle bir vasıtanın, siyasîlerin eline verilemeyeceği yönünde güçlü bir eğilimin varlığına ve çağdaş ülke anayasalarında bu yönde düzenlemelere gidilmiş olduğuna işaret etmeliyiz. Meclis soruşturması, birbirleriyle siyasal yarış ve çatışma içerisinde bulunan partilerin milletvekillerine, savcılık görevi vermektedir. Böyle bir yolun, siyasal manevra aracı kılınmasının, toplum yararına bir politika ve yöntem oluşturmadığı bir yana, tarafsızlık ve adalet temellerine dayanmadığı da açıktır; Parlamento tarihimiz, bunun yakın örnekleriyle doludur. BAŞKAN – Sayın İyimaya, son dakikanıza girdiniz. AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım. Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimize gelince; Cumhurbaşkanlığı, gerek tarihî akış ve gerekse anayasal rejimimiz bakımından, devlet yapımızın zirvesindedir. Cumhurbaşkanımızın, tarafsızlığa büyük sadakat içerisinde, siyasal partiler arasındaki uzlaşmacı tutumuna, çevre değerlerinin gelişmesine ve bozulmasının önlenmesine, erozyon tehlikesi ve ağaçlandırma davalarında ve diğer millî meselelerde gösterdiği yüksek ihtimama, gerçekleştirdiği olumlu sonuçlara saygıyla yaklaşmaktayız. Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; siyaset dünyası olarak, bilim dünyası olarak, başkanlık sisteminin, bütün yönleriyle tartışmaya açılması bir zarurettir. Esasen, seçim unsuru ve bazı nüanslar dışında, 1982 Anayasasıyla, yarı başkanlık sistemine yaklaşılmıştır; iktidarın, kraldan parlamentoya, parlamentodan yürütmeye, oradan da başkana doğru seyrettiği gözlenmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın İyimaya; buyurun. AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bitiriyorum; sistemin bana cimrice ve zorunluluk gereği olan süreye riayet edeceğim Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür ederim. AHMET İYİMAYA (Devamla) – Devleti yeniden inşaa mecburuz. Her iki bütçenin, memleketimiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diler, Divanı, Yüce Parlamentoyu ve halkımızı gönülden selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya. Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven. (Alkışlar) Buyurun Sayın Güven. DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi, içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, genel ve katma bütçeli idarelerin bütün gelir ve giderlerini, mallarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleyen ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan inceleme ve denetleme yapan Sayıştay, bir anayasal kurumdur; yani, bir malî yargı merciidir. Yüz yılı geçkin bir süreden beri görev yapan, eski adıyla Divan-ı Muhasebat, yani, Sayıştayımız, bugüne kadar gayretli, ciddî bir çalışma düzeni kurmuş ve bunu da öteden beri, bu şekilde götüregelmektedir; ancak, çağdaş denetleme metotları içerisinde ve dünyada da görülen örneklerinden anlaşılacağı üzere, Sayıştayımızın, yalnızca, kamunun bir kesiminde denetleme yapmak görevini bırakarak, özellikle yıllardan beri Türkiye’de, bütçeye malî yük getiren kamu iktisadî teşebbüsleri üzerinde de performans denetimine geçmesi zamanı gelmiştir; yani, bir diğer deyişle, artık, Sayıştay, sadece, bazı kamu kurumlarının değil, kamu iktisadî teşebbüslerinin de hukukî yönün dışında performans denetimini, verimlilik denetimini yapmalıdır; bu nedenle de kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak, artık belli bir dönemden beri Türkiye’de, devlete büyük yük getiren bu teşebbüslerimizin, Sayıştaya bağlanması ve Yüksek Denetleme Kurulunun bu bünye içerisine alınmasıyla birlikte yeni bir revizyonla, beraberce bu işi götürmesi zamanı çoktan gelmiş çatmıştır. Hukukî uygunluğun yanında, bu performans denetimini Sayıştayımıza verdiğimiz zaman, kendisinin de 1991 ve 1992’den bu tarafa, Anayasa Mahkemesinin iptali üzerinde götüregeldiği sıkışıklığı da ortadan kaldıracak yeni düzenleme yapma zamanı gelmiştir. Memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki; bütün partilerin anlaşması sonucu bir kanun teklifi hazırlanmış ve Yüce Başkanlıkça Plan ve Bütçe Komisyonuna kadar bu teklif indirilmiştir. Bu teklif, kanunlaştığı takdirde, Sayıştayın bazı problemlerini kökünden çözeceğine olan inancım tamdır. Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayıştayımız, ciddî bir yargı, malî yargı kuruluşu olmakla birlikte, diğer yargı gibi biraz ağır çalışmaktadır. Bu ağır çalışmasını önleyecek, süratlendirecek bir biçime kavuşması için de, birtakım yasal düzenlemeler söz konusudur. Bu kanun teklifi görüşülürken, değerli milletvekillerinin, komisyon üyelerinin, bazı önergelerle bu değerlendirmeyi yapacaklarını zannediyorum. Yalnız, bir şey var; Danıştayı bir hesap mahkemesi olarak kabul ediyoruz, onlara, diğer hâkimlere verilen bütün imkânları sağlıyoruz. Oysa, hâkimler kanununda açık bir hüküm bulunmaktadır; hâkimler, ikinci bir görev ifa edememektedirler. Fakat, bakınız, Sayıştayımızda neler oluyor; bu konuyu tenkit babında söylemiyorum da, düzeleceğine inandığım için ifade etmeye çalışıyorum, Sayıştayın denetçileri, hatta, üyeleri, adlî yargı mercileri tarafından; yani, adliye mahkemeleri tarafından bilirkişi olarak davet edilmekte ve bilirkişilik görevi yapmaktadır. Çünkü, Sayıştay kanununa böyle bir hüküm konulmuştur; yani, ikinci iş yasağı anlatılırken, getirilmiş “bilirkişilik yapabilirler” hükmü oraya konulmuştur. Hâkimin, bir başka hâkime bilirkişilik yapması mümkün değildir. Madem, bir malî yargıdır diyoruz; o nedenle, buradan, bilirkişilik müessesesini malî yargı içinden çıkarmak ve bu değerli arkadaşlarımızı, gerçek hâkim hüviyetine kavuşturmak gereklidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önceki yıllarda, Sayıştay üzerinde çok kısa konuşmalar yapılmış; bu nedenle, ben de, bugünkü programdaki dizi içinde herhangi bir öncelik veremediğimden, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerindeki görüşlerimizi dile getirmeye çalışacağım. Yalnız, bunu söylerken, eskilerin “fa’ali hayır” dedikleri bir olayı sizlere arz etmekte yarar görüyorum. 35 yıldır, yani 1961 Anayasasından bu tarafa kurulmuş olan ve aynı zamanda 61’den sonra da Yüce Divan görevini üstlenen bu yargı mercii, bu üst mahkeme, bazı partilerimizin, 35 sene sonra aklına gelmiş, hatta ona başvurma da, 1,5 ay sonra, bir iptal davası sonucu Türkiye’nin huzuruna getirilmiştir. Fakat, zannederim, bu değerli arkadaşlarımızın daha öğreneceği işler var; çünkü, burada fevkalade güzel beyanlarda bulundukları için kendilerine teşekkür ediyorum; ama, daha, bir dava dilekçesinin şekil ve şartlarını herhalde yakında öğrenecekler; umut ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli üyeler; Anayasa Mahkemesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinde, yargı erkinin, yasama ve yürütme erkinden daha değişik bir yapısı olduğunu veya birinin diğerinden daha kuvvetli veya daha önde olduğunu, hukuk bilen hiçbir insanın iddia etmesi söz konusu değildir. Ancak, gelin görün ki, bu kuvvetler ayrılığı prensibi, bazı kesimin çok beğendiği 1961 Anayasasında gerçek anlamıyla tesis edilememiştir. Çünkü, çok enteresan, bu denge, 1961 Anayasasında yürütme erkine yetki vermemiş, sadece görev vermiştir. BAŞKAN – Sayın Güven, son iki dakikanız efendim. TURHAN GÜVEN (Devamla) – Oldu Sayın Başkanım. Bir dakika da dahil mi buna Sayın Başkanım ? BAŞKAN – Değil. TURHAN GÜVEN (Devamla) – Bu itibarla, 1982 Anayasasında bu yanlışlık düzeltilmiştir. Kuvvetler ayrılığı prensibi, gerçek manasıyla Anayasaya getirilmiş, konulmuştur. Ama, bu arada, Anayasa Mahkemesinin layık olduğu yere geldiğini bu şekilde ifade etmekle birlikte, bazı konularda birkaç ufak fikir beyan etmeye müsaade ederseniz çalışayım. 1. Türk demokrasisinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için Anayasa Mahkemesinin yaptığı güzel bir görev vardır; ancak, yetkisi olmayan bazı konulara girdiği müşahade edilmiştir: Bir; tehiri icra kararı; yani, yürütmeyi durdurma kararı verme yetkisi, Anayasa Mahkemesinin yetkileri arasında yoktur. Bu neden böyledir; çünkü, kendilerinden talep gelmiştir, “böyle bir yetkimiz yoktur, bize bu yetkiyi verin..” demişlerdir; daha evvelki kararlarına dayanarak ifade ediyorum. O yüzden, yürütmeyi durdurma yetkisinin bir düzenlemeyle kendilerine verilmesinde yarar görmekteyiz. Sayın Başkan, değerli üyeler; bir de, Anayasa Mahkemesi, malumları olduğu üzere, 11 asıl, 4 yedek üyeden müteşekkildir. Şunu rahatlıkla ifade ediyorum ki, bu 4 yedek üyeden, bir gün toplantıya katılmadan emekli olan üye vardır. O yüzden, bir değişiklik yapılmalı, tamamını asıl hale getirmeli, ama toplantıların yine 11 üye şeklinde yapılması gerçekleştirilmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Güven, son bir dakikanızı kullanıyorsunuz; buyurun. TURHAN GÜVEN (Devamla) – Müsaade ederseniz bir dakika içinde sizlere, Anayasa Mahkemesinin, Yüce Divan olarak görev yapmasından bahsetmek istiyorum: 1961’e kadar Anayasa Mahkemesi bulunmadığından, Yüce Divan, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden müteşekkildi; 1961’den sonra Anayasa Mahkemesine bu görev verilmiştir. Ancak, bakın, görün ki, Anayasa Mahkemesinin oluşmasında, Türk ceza hukukunu veya özel kanunlardaki ceza hükümleri bilenler yerine, hukuk mezunu olmayan arkadaşlarımız - değerli arkadaşlarımızdır- yer almaktadırlar. Bunu en güzel yapacak kesim ise, ceza davalarında yıllarca tecrübe ve birikim elde eden, ceza davalarına bakan ceza daireleri başkanlarıdır; Yüce Divan görevinin onlara verilmesi lazımdır; çünkü, bu bir ceza davasıdır. Sayın Başkan, değerli üyeler; söyleyecek çok şey var belki; ama, bu kısa süre içerisinde, her iki bütçenin Türk milletine ve yargı mensuplarına hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güven. Birinci turda gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Meclis bütçesi adına Sayın Hasan Korkmazcan; buyurun efendim. TBMM BAŞKANVEKİLİ HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 bütçesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi bölümüyle ilgili olarak, değerli siyasî parti gruplarımızın sözcüleri tarafından ortaya konulan görüşleri cevaplamak ve bu görüşler üzerine açıklamalarda bulunmak üzere huzurunuzdayım. Sayın Başkanlığı ve Yüce Heyetinizi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı ve Başkanı adına saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Dönemi, gerçekten, bundan önceki dönemlerden farklı, sadece bir seçimden gelmiş olmanın yeniliğiyle değil, aynı zamanda, milletvekili sayısındaki artış dolayısıyla yetmiş yıllık Millet Meclisi kanadımızın ayrı bir özel konumuna sahip bulunmaktadır. Bununla beraber, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüzyirmi yıllık Parlamento geleneğimizin ve 1920’den bu yana geçen Türk Milletinin temsilcisi olma özelliğinin devam ettiği yüce bir çatı olması hasebiyle, bir bütündür. Yüzyirmi yıl önce, Türkiye’nin o zamanki devlet yapısı içerisine parlamento girerken, Türk Milletinin temsilcisi olarak görev yapma bilinci başlamıştı ve bu bilinçle, çağın gerektirdiği bütün kurumları bu millete kazandırma ve milleti hem temsil ederek hem de dünya milletleri arasındaki yarışta ön plana çıkarmanın sorumluluğunu taşıyarak götürme görevi Meclisin üzerindeydi. Bu anlayış, aradan geçen yüzyıldan fazla süre içinde de değişmemiştir. Bu anlayış, hem Meclis üyeleri yönünden değişmemiştir hem de bu Meclise vücut veren, bu Meclisi bağrından çıkaran Türk Milletinin Meclisimize bakış açısı itibariyle değişmemiştir. Şu anda, bu Meclis çatısı altında grupları temsilen konuşan arkadaşlarımız dahi, konuşmalarında, halkımızın bu eğilimini ve bu bakış açısını yansıtmışlardır. Burada yapılan eleştirilerin birkısmı, anayasal hudutlar içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Türkiye Büyük Millet Meclisine yüklediği görevler çerçevesinde bakıldığı zaman, Meclisle ilgili değildir; ama, Meclisimize bizim milletimizin bakışı doğrultusunda olayı değerlendirirsek, elbette, arkadaşlarımızın ortaya koyduğu eleştirilerin tek adresi gene de Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Şimdi, bu yüce çatı altında görev yapmış olanları da, bu münasebetle, rahmetle anma görevini yerine getiriyorum. Başta Türkiye Büyük Millet Meclsinin kurucusu ve ilk Başkanı Aziz Atatürk olmak üzere, bu çatı altında bugüne kadar görev yapmış millet temsilcilerinden ahirete intikal etmiş olanları rahmetle anıyor, hayatta bulunanları saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, bu bölümde bütçesini müzakere ettiğimiz Cumhurbaşkanlığı makamının, Sayıştayın ve Anayasa Mahkemesinin de bugüne kadar görev yapmış tüm mensuplarını, Meclis Başkanlığı adına selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Döneminde, anayasa değişikliği dolayısıyla, 100 yeni milletvekili bulunmaktadır. 100 yeni milletvekilinin seçilmiş olması, ayrıca, milletvekili seçimlerinin,1946’dan bugüne kadar yapılan seçim zamanlarından farklı olarak, 24 Aralık gibi nevi şahsına münhasır bir tarihte gerçekleşmiş olması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde verilen hizmetlerde göze çarpan bazı eksiklikleri kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu bakımdan, değerli sözcü aradaşlarımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki hizmetlerle ilgili eleştirilerine katılmamak mümkün değildir; ancak, bu eksikliklerin giderilmesinde her birimize görev düşmektedir; öncelikle, milletvekili arkadaşlarımıza görev düşmektedir; taleplerini, insaf ölçüsü içinde dile getirme görevi düşmektedir. 550 milletvekili var; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisine ait 400 konut var. 550 milletvekili var; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin kullanabileceği, ancak 450 tane, 8’er metrekarelik küçük odacıklar var. Bu fizikî şartlar içerisinde ve seçimden bu yana geçen kısa sürenin inşaat sezonu dışında olduğu da dikkate alınırsa, bütün taleplerin, aynı şekilde, hiç kimsenin şikâyetine mucip olmayacak tarzda yerine getirilmesi mümkün değildir. Arkadaşlarımızın, taleplerini ortaya koyarken bu gerçeği gözönünde tutmaları gerekmektedir. Bazı uygulamalarda zorunlulukların ortaya koyduğu şartlar dolayısıyla hatalar da yapılmış olabilir; ama, bunları, Meclis Başkanlığı yönetiminin keyfî olduğu tarzında ifade etmenin, herhalde, bazı sınırları zorlamak olduğunu arkadaşlarımız da takdir edeceklerdir. Değerli arkadaşlarım, 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, en büyük sorun olarak, yine, 19 uncu Dönemde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını değiştirerek, devletimizi yeniden yapılandırma göreviyle karşı karşıyadır. Bu görevi, en temel görev, en kaçınılmaz görev ve en öncelikli görev sayıyorum. Çünkü, bunu yapamadığımız takdirde, diğer eleştiri konularından ne Meclisin ne demokratik sistemin ne de milletvekillerinin kurtulması mümkündür. Devletimizi yeniden yapılandıramadığımız müddetçe, evvela -Sayın İyimaya arkadaşımızın da burada ifade ettiği gibi- yasama fonksiyonunu sağlıklı olarak yerine getirme imkânına kavuşamayız. Bugün, vatandaşlarımızın şikâyet konusu olan, siyasî partilerimizin şikâyet konusu olan ve milletvekillerimizin şikâyet konusu olan birçok husus -derleyin toplayın- devletin, artık, çağın ihtiyaçlarına uygun bir yapılanmanın gerisinde kalmış olmasının sonucudur. Bunu bazıları 100 yıl gibi dramatik zamanlarla ifade ediyorlar. Bazılarının 100 yıllık, bazılarının çok partili siyasî hayata geçtiğimiz 50 yıllık dönem olarak gördükleri bu gecikmeyi, inşallah bu dönemde kapatmak zorundayız. Ancak, bu görevi yaparken, asla konuyu bir iktidar-muhalefet çekişmesinin dar koridoruna sokmamalıyız. Burada başarının tek şansı budur. Devletin yeniden yapılandırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak görevidir. Çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece bir yasama organı değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisi aynı zamanda bir kurucu meclistir; Anayasamız gereği, Anayasa koyucudur. Meclis, Anayasa koyuculuğu sıfatını aldığı zaman, iktidar-muhalefet kanatlarının günlük icraatla ilgili çekişmelerinin dışına çıkmak zorundadır. 19 uncu Dönemde -hepinizin bildiği gibi- kapsamlı bir anayasa değişikliği gerçekleştirdik. Her ne kadar, bu değişiklik, burada konuşan arkadaşlarımızdan bazılarının haklı olarak yeterli bulmadığı bir kapsamda kaldıysa da, 1982’den bu yana değil, 1950’lerden bu yana yapılan en kapsamlı değişikliklerden biri 19 uncu Dönemde gerçekleşti. O değişikliklerin, bugün, istediğimiz noktaya gelememiş olmasının sebebi de, maalesef, 19 uncu Dönemde iktidar grupları ile muhalefet gruplarının hadiseye farklı yaklaşmaları, farklı ele almalarıdır. Şimdi, aynı hatayı 20 nci Dönemde tekrarlamayalım. Anayasa değişikliği Meclisin görevidir. Değerli arkadaşlarım, aynı şekilde, içtüzük değişikliği yapma durumundayız. Şu anda, Anayasa Komisyonumuzda bir içtüzük çalışması vardır. Bu çalışma, partilerarası komisyonun 7 toplantısında, siyasî parti gruplarının uzlaşması sonucunda, bir metin, bir teklif haline getirilmiştir. Teklif, Anayasa Komisyonunun bir alt komisyonunda, partilerarası komisyonda ele alınamayan hususlar da gözden geçirilerek yeni bir metin haline getirilmiş ve Anayasa Komisyonumuzda tamamlanmak üzeredir; önümüzdeki günlerde, Yüce Genel Kurulun değerlendirmelerine sunulacaktır. Ancak, içtüzük değişikliğini de aynen anayasa değişikliklerinde olduğu gibi kâfi bulmuyoruz, yeterli bulmuyoruz ve sorunların tamamını çözecek genişlikte bulmuyoruz. Şu anda, Anayasa Komisyonunda üzerinde çalışılmakta olan değişiklik teklifi, mevcut bazı tıkanıklıkları giderme hedefine dönüktür; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Dahilî Nizamnameden beri sürüp gelen, arada çift meclisli bir dönem yaşanmış olmasının izlerini taşıyan metninden farklı bir metne kavuşturulması zorunluluğu vardır. Bunu da, aynen anayasa değişikliği gibi, partilerarası anlayışla gerçekleştirmek zorundayız, bunu da, iktidar-muhalefet çekişmesine kurban etmemek zorundayız; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İçtüzüğünü değiştirme görevi de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer alan bütün milletvekili arkadaşlarımızın ortak sorumluluğundadır. Değerli arkadaşlarım, bu seneki Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin, rakam itibariyle geçen yıldan epeyce yüksek olduğu görülmektedir. Bu yüksekliğin birinci sebebi, Meclisimizde, şu anda, Anayasa değişikliği gereği, 100 yeni milletvekili arkadaşımızın görev yapmaya başlamış olmasıdır. Tabiî, bunun hem carî harcamalarda hem de Meclis içi yatırım harcamalarında getirdiği külfet bütçeye yansımıştır. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salonunda fizikî yetersizlikler olduğu, değerli grup sözcüsü arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, bu çatının bir konferans salonu, hatta miting alanı düzenlemesi içerisinde olduğu görülmektedir. Bu Mecliste yapılan müzakerelerden birçoğunun gereksiz duyarlılıklar yaratması, Genel Kurulda gereksiz sürtüşmelere girilmesi, biraz da bu fizikî yapının sonucudur. Halbuki, çağdaş parlamentolarda, ortak bir iş görme anlayışına uygun yapılanmalar mevcuttur. İnşallah, gelecek yıl; yani, 20 nci Dönemin İkinci Yasama Yılında, biz de aynı tarzda bir Genel Kurul salonuna kavuşmuş olacağız. Şu andaki hazırlıklara göre, bu Genel Kurul salonu, iddialı olarak ifade ediyorum, dünyanın en çağdaş elektronik donanımlarıyla, akustik donanımlarıyla donatılmış olacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Devletinin şanına uygun; ama, aynı zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmelerine uygun bir salona kavuşmuş olacağız. Tabiatıyla, bunun meydana getirdiği bütçe artışları da olmuştur. Değerli arkadaşlarım, ayrıca, ülkemizin dış ilişkileri, her zamankinden daha yoğun olarak yürütülmek zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Bütün arkadaşlarımız biliyorlar ki, artık, globalleşen dünyada, uluslararası ilişkiler, sadece hükümetlerarası ilişkiler, elçi teatisi, mektup yazımı şeklinde yürütülmüyor; bütün milletler, bütün kurumlarıyla, birbirleriyle ilişki içindedirler. Elbette, bu ilişkiler yumağı içinde, yükselen kurumlar olarak, milletler tarafından seçilmiş organların doğrudan ilişkileri de önemli bir yer tutmaktadır. Bugünlerde, Parlamentolararası Birliğin yüzyılı aşan tarihinde ilk defa, Türkiye, ev sahipliği yapmaktadır. Şu anda, PAB’ın, İstanbul’da toplantısı devam etmektedir. Bunun dışında, Karadeniz Ekonomik Topluluğu gibi, Avrupa Konseyi gibi, NATO gibi uluslararası kuruluşlarla da Parlamentomuzun doğrudan ilişkileri vardır. Bu ilişkilerde bütün harcamalar döviz üzerinden yapılmaktadır ve tabiî, onun da bütçemize getirdiği fazlalıklar vardır. Bunlar, asla karşılığı gelmeyecek harcamalar değildir; devletimizin ve milletimizin temsili, ülkemizin itibarının korunması için zorunlu harcamalardır. Değerli arkadaşlarım, vaktin çok daraldığını görüyorum. Değerli grup sözcüsü arkadaşlarımızın değindikleri konulara girerek, biraz da, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi dışında ortaya konulmuş temennilerle ilgili hususlara değineceğim. Sayın Turhan Güven arkadaşımız -son konuşmacıdan başlıyorum- Sayıştayla ilgili kanun teklifinin Yüce Meclise sunulmuş olmasından duyduğu memnuniyeti ifade etti ve bu kanun teklifinin bir an önce yasalaşması konusundaki temennilerini ortaya koydu. Diğer arkadaşlarımızın da Sayıştayla ilgili bazı önerileri var. Bunların tamamı, zannediyorum ki, gruplarımızın işbirliğiyle, mevcut teklifte aksaklıklar varsa, eksiklikler varsa onları giderci biçimde Meclisimize gelmelidir; şu anda, bütçeden sonra, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun ilk ele alacağı konulardan biridir. Bu konularda görüş ifade eden arkadaşlarımız, mevcut düzenlemeyi yeterli hale getirmekte katkıda bulunurlarsa, Sayıştayımızın da, Sayıştayla bağlantısı dolayısıyla Meclis yönetiminin de eksik gördüğü birtakım hususlar, 1991’den beri devam eden bu boşluk süratle doldurulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan olarak görev yapmaması konusunda Sayın Güven’in bir temennisi var. Bu konu da, bildiğiniz gibi, uzun yıllardan beri hukukçular arasında ve siyasetçiler arasında tartışılmaktadır, yeni bir anayasa değişikliği yapılırken bu konuların değerlendirilebileceğini umut ediyorum. Yani, hangi konuya el atsak, mutlaka, karşımıza bir anayasa değişikliği ihtiyacı da çıkmaktadır. Bunları, güncel ihtiyaçlar çerçevesinde değil, geçmişe dönük bir derinlik içerisinde, bütün partilerin işbirliğiyle çözmek durumundayız. Sayın İyimaya’nın “İçtüzük çalışmalarındaki asıl amaç, yasama ve Meclis denetimi çalışmalarındaki engellemeleri aşmak olmalıdır” temennisine katılıyorum. Şu anda hazırlamakta olduğumuz içtüzük değişikliği, tahmin ediyorum ki, yasama faaliyetlerinin bir parçası olan halkla temaslar konusuna da denetim konusuna da -soru önergelerinin süratle cevaplandırılması ve yığılma meydana getirmeyecek şekilde yapılan düzenlemeler dolayısıyla- büyük kolaylıklar getirecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Devam edin efendim. TBMM BAŞKANVEKİLİ HASAN KORKMAZCAN (Devamla) – Sayın İyimaya, Anayasada, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkesinin bulunmasını, kısıtlayıcı hüküm olarak, seçim sistemleri üzerinde kısıtlayıcı hüküm olarak değerlendirdiler. Ben, aynı görüşe katılmıyorum. Eskiden, seçim sistemleri, Anayasanın eşitlik ilkesi doğrultusunda sadece ve sadece temsilde adalet ilkelerini gözetmesi gerekir gibi, bazı hukuk çevrelerinde bir görüş vardı. Bu yeni düzenleme, yönetimde istikrar unsurunun da anayasal bir müessese olarak dikkate alınması gerektiğini, kanun koyucunun, seçim kanunlarını yaparken sadece Anayasanın genel prensipleri içerisindeki eşitlik düşüncelerine, eşitlik felsefesine bağlı kalmayacağını, aynı zamanda kamu yararının temsilde adalet ilkesini de gözetmekten geçtiğini ifade etmiş oldu. Yani, bu maddenin, Anayasa metni haline gelmesinde katkıda bulunan bir Anayasa Komisyonu üyesi olarak, geçmişte bizim düşüncelerimiz buydu, bundan sonra da böyle yorumlanmasını temenni ediyoruz. Sayın İyimaya’nın, vatandaş-Meclis ilişkilerinde, devletimizin yeniden yapılandırılması, merkezden yönetim yerine yerel yetkilerin artırılması konusundaki temennilerine, zannediyorum ki, bütün gruplarımız katılmaktadır. Bu da, bir anayasa değişikliğinin temel alındığı bir yasama dizisiyle gerçekleştirilebilecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Korkmazcan, süreniz doldu efendim. Bir dakika içinde, kurallarımıza uyarak tamamlarsınız herhalde. TBMM BAŞKANVEKİLİ HASAN KORKMAZCAN (Devamla) – Sayın Başkan, kurallara uymak, tabiatıyla, Meclis yönetimi adına konuşan bir sözcünün ilk görevi. Ben de, cevaplayamadığım sözcü arkadaşlarımın beni mazur görecekleri inancıyla, konuşmamı burada noktalıyorum. 1996 yılı bütçesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna, Cumhurbaşkanlığımıza, Sayıştayımıza ve Anayasa Mahkememize, hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmazcan. Şimdi, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün, aleyhte konuşacaklar; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Esengün, süreniz 10 dakikadır. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesinin 1996 yılı bütçesi üzerinde, vaktin elverdiği imkân nispetinde, görüşlerimi, şahsî düşüncelerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım. Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin tecelli ettiği yüce bir organdır; demokrasinin ve çoksesliliğin kalbidir; 60 milyon insanımızın, sorunlarına çare aradığı bir mercidir. Bugün, tüm memleket sathında, derdi, problemi, sorunu olan herkes, haklı olarak, gözünü Meclise dikmiş, beklemektedir. İşsiz, fakir, muhtaç, mağdur, mazlum her insan, Meclisten çare ummaktadır. Köylünün, işçinin, esnafın, memurun, öğrencinin, kısacası, tüm toplumun dertleri önümüzde dağ gibi durmaktadır. Millet Meclisinden, halkımız, milletimiz, sorunlarına eğilinmesini, çare bulunmasını beklemektedir; bunun en önemli göstergesi de, her gün Meclise gelen binlerce seçmenimiz, hemşerimiz, vatandaşımızdır. Bu insanlar, Meclise, hoşça vakit geçirmek için gelmiyorlar; halledemedikleri sorunlarına, en yüksek seviyede, Millet Meclisinde çare bulunacağı inancıyla kapımıza dayanmaktadırlar; ama, birçok meselede, özellikle, işsiz gençlerimize, işsiz insanlarımıza iş bulma konusunda, maalesef, hepimiz çaresiziz. Kamuoyunda Meclisimizin itibarını yıpratan, Meclisin kendisi değildir; hükümetlerin beceriksizliği, hükümetlerin çare üretememesi, hükümetlerin yanlış zihniyetidir sonuçta Meclisimizin değerini milletimiz nazarında düşüren Hükümetler becerikli olsa, başarılı olsa, halkımızın dertlerini halledebilse, inanıyorum, Meclisimizin itibarı da ona paralel olarak artacaktır. Tabiatıyla, birkısım medyanın Meclisimize yaptığı haksız tenkitler, saldırılar... Bakınız, bu konuda, benim dikkatimi çeken bir husus var: Sayın cumhuriyet savcıları, yıllardan beri, Türkiye Büyük Milet Meclisinin manevî şahsiyetini tahkir ve tezyif edecek ölçüde yapılan, hakarete varan yayınlar hakkında, maalesef, soruşturma açmamaktadırlar. Bilmiyorum, o, birkısım medyanın şerrinden midir, başka sebeplerden midir! Aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılan bu tür haksız saldırılarda savcılarımızın çok daha titiz ve dikkatli davranması lazım. Muhterem arkadaşlar, 20 nci Dönem seçimi 13 Ekim 1996’da yapılacaktı; ama, geçmiş Hükümet, sorunların altında ezildiği için erken seçime gitmek mecburiyetinde kaldı ve 24 Aralıkta erken seçim yapıldı. Alışılageldiği gibi, her seçim, o günün şartlarında, iktidar partilerinin iktidarlarını ve güçlerini devam ettirmek için aradıkları tedbirler muvacehesinde yeni bir seçim kanunuyla, o günün hâli, menfaatlarına neyi gerektiriyorsa öyle bir seçim kanunuyla yapıldı. 1991 seçiminde uygulanan sistem niçin terk edildi; çünkü, Refah Partisi tek başına iktidara gelecekti. Oturuldu, düşünüldü, yeni bir seçim kanunu ihdas edildi, Refah Partisinin tek başına iktidara gelmesi engellendi; ama, yasal engeller, milletin aşabileceği engellerdir. Bekleyin, sabredin, bir dahaki genel seçim, Refah Partisinin tek başına iktidara geldiği seçim olacaktır. (RP sıralarından alkışlar) Sonra ne yapıldı; Refah Partisi birinci parti olarak Meclise gelmesine rağmen, Meclisimizde yerleşmiş olan elli yıllık gelenek, elli yıllık teamül terk edildi. Elli yıldan beri, çokpartili hayata geçtiğimiz günden beri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Mecliste en fazla üyesi olan partinin adayı getirilirdi; ama, iş Refah Partisine gelince bu teamül terk edildi, üçüncü partinin adayı Meclis Başkanı seçildi. Bu, yanlıştır. Bu uygulamalarla, biz, Mecliste yazılı olmayan hukuk kurallarını bu şekilde ihlal edersek, yarın, birçok konuda Mecliste teamülden bahsetmeye kimse cesaret edemez. Sonra ne yapıldı; yepyeni uygulamalar -İsrail’de varmış, İskandinav ülkelerinde varmış- bugüne kadar görmediğimiz dönüşümlü başbakanlık, üçüncü partinin genel başkanının başbakanlığı gibi görüşler, öneriler gündeme getirildi ve sonuçta, işte bugünkü bu Hükümet kuruldu. Bakınız, bugünlerde bir dosya savaşından bahsediliyor. Biz, dosya savaşı veya kimseyle savaş niyetinde değiliz. Verdiğimiz Meclis soruşturması önergeleri, partiler tarafından tanzim edilmemektedir; buna, Anayasa mânidir. Anayasaya göre, bu konuda parti gruplarında görüşme dahi yapılamaz, karar alınamaz. Bu, milletvekillerinin, ferden yaptıkları bir denetim görevini yerine getirme işleminden ibarettir ve Millet Meclisi üye tamsayısının onda birinin verdiği soruşturma önergesinin, burada, bir ay içerisinde görüşülmesi mecburiyeti vardır. Hakkında Meclis soruşturması önergesi verilen insan, bakan veya başbakan, bu konudan memnun kalmalıdır; medyada, birtakım çevrelerde, hakkında yapılan isnatlardan temize çıkarılması için, bakanın veya başbakanın aklanması için en güzel fırsattır. Soruşturma komisyonu kurulsun; eğer, bir şey bulamazsa, yüce huzurunuza, hakkında, Yüce Divana sevk edilmemesine dair raporunu getirsin; ama, komisyonun tespit ettiği birtakım suçlama ve deliller varsa, o zaman da, o bakan veya başbakan, Yüce Divanda hesap versin. Şeriatın kestiği parmak acımaz. Adalete hepimizin saygısı var. Türkiye’de hâkimler var; bundan, hiç kimse endişe etmesin. Hak, her zaman yerini bulur, tecelli eder. Onun için, verdiğimiz bu Meclis soruşturması önergeleri, hiçbir zaman, Hükümeti sarsmak niyetiyle, Hükümeti bozmak niyetiyle verilmiş değildir. Hiç kimse, Hükümetin bozulması gibi bir gerekçeyi ortaya koyarak, Meclis soruşturması önergelerini desteklemekten kaçmasın veya o vebal altına girmesin. (RP sıralarından alkışlar) Yıllarca söylendi; bugün, hesap sormanın zamanı geldi. Hesaplar Meclisimizde sorulsun. Art niyetli değiliz, kötü niyetli değiliz; sadece, Meclis çalışsın, Anayasanın 100 üncü maddesindeki Meclis soruşturması gündeme getirilsin, uygulansın diyoruz. Muhterem arkadaşlar, 19 uncu Dönemde, Anayasa, maalesef değiştirilemedi; çok söylendi, yeni bir sivil anayasa yapılamadı, yeni bir içtüzük yapılamadı, yerleşik, tutarlı bir seçim sistemi ihtiyacı maalesef yerine getirilmedi, getirilemedi. Anayasada değişiklikler yapıldı; ne yapıldı; 450 milletvekili 550’ye çıkarıldı. Şimdi, onun sıkıntısını yaşıyoruz. Bugün görüşmekte olduğumuz Meclis bütçesi 11 trilyon 700 küsur milyar lira. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var bu paranın içerisinde... BAŞKAN – Sayın Esengün, son 2 dakikanız... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkan. Yolu olmayan, çaresiz insanımızın parasını, Meclis lojmanlarına yeni 2 blok ilave için kullanıyoruz. Hani, bu Meclis lojmanları, milletvekili lojmanları özelleştirilecekti; hani tüm lojmanlar özelleştirilecekti!.. Bu Meclisten, Özelleştirme Yasası nasıl bir şaşaayla çıktı!.. Biz, şimdi, o işlerden vazgeçtik, milletvekilleri lojmanlarını özelleştirmiyoruz; yerine, trilyonlar harcayıp yeni bloklar dikiyoruz; yeni sekreterler, yeni odalar, yeni bir sürü israf... İşte, Anayasa değişikliğiyle yapılan budur... Anayasa değişikliğiyle başka ne yapılması gerekirdi; din ve vicdan hürriyetinin önündeki en büyük engel olan 24 üncü maddeyi değiştirmemiz gerekirken, Askerî Şûra kararlarının yargı denetimine tabi olmasını gerektiren değişikliği yapmamız lazımken, uluslararası anlaşmalar ki, Anayasaya göre kanun hükmündedir; ama, Anayasa Mahkemesi yolu kapalıdır; bu kapalı yolu açmamız lazım gelirken biz ne yaptık; 550 milletvekiline çıkardık sayımızı ve bugün de o sıkıntıları çekiyoruz. Geçen dönemde, Meclis araştırmaları, gerçekten gayretle yapıldı; ancak, dönem aniden bittiği için, bir Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu raporu basılıp dağıtılamadı; bir İSKİ yolsuzluğunun raporu, hâlâ, tozlu raflarda bekliyor; liderlerin mal varlıklarının incelenmesiyle ilgili rapor, hâlâ, tozlu raflarda bekliyor. Bunların muhakkak basılıp, bu dönem sayın milletvekillerine, bilgi kabilinden de olsa dağıtılması lazım; çünkü, çok büyük bir emeğin mahsulüdür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Esengün, konuşmanızı toparlamanız için 1 dakikalık süre veriyorum; buyurun. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Şu anda, İçtüzük değişikliği Anayasa Komisyonunda görüşülüyor. Maalesef, bunda da, İktidar Partilerinin baskısı var; çünkü, iki gün önce Komisyondan geçmesine rağmen, bugün tekriri müzakere istenildi her nedense. Anayasaya aykırı olan, İçtüzüğün 105 inci maddesindeki değişiklik, bugün, tekrar geri getirilecek. Güven oyları, güvensizlikten fazla olursa, hükümet güvenoyu alırmış!.. Bu, açıkça Anayasaya aykırıdır. Anayasanın 96 ncı maddesi yürürlükte olduğu sürece, bunun aleyhinde hiç kimse birtakım mütalaalar fikirler ileri sürmesin. Anayasanın 96 ncı maddesi fevkalade açıktır. Muhterem arkadaşlar, Sayıştayla ilgili bir kanun teklifi geliyor. Burada, enteresan bir hüküm var: “Liderlerin mal varlıklarını, bundan sonra Sayıştay incelesin” deniliyor. Bu, Meclisin denetiminden kaçmaktır. Bunu, kim, o teklife yazdıysa hata etmiştir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Esengün... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Liderlerin mal varlıklarını da Meclis araştırsın... BAŞKAN – Lütfen, Sayın Esengün... LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, birinci tur görüşmelerimiz tamamlanmıştır. Şimdi, sorulara geçiyoruz. Soruları okutmadan önce, bir konuya öncelikle açıklık getirmek istiyorum. Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Çelik, doğru olmayan bir soru sordu. Sayın Çelik, onu okutmayacağım. Bunu açıklamak istiyorum. Sayın Çelik, “savaş” olarak nitelediği güneydoğudaki terörle mücadele nedeniyle, Meclisin bu konuları görüşmesi gerektiğini; ama, görüşmediğini; Meclis Başkanlığının, bu konuda, özel bir gündem düşünüp düşünmediğini soruyor. Yasal olarak, Meclis Başkanı, böyle bir şeyi düşünme durumunda değil; ama, Sayın Çelik, arzu ediyorsa, 9 arkadaşıyla beraber veya grubu olarak, bu konuda, bir genel görüşme talebinde bulunabilir. O, Sayın Çelik’in kendi inisiyatifindedir; Meclis Başkanlığının değil. Bu nedenle, bu soruyu okutmuyorum. Şimdi, normal sorulara geçiyorum. Bildiğiniz gibi, soru-cevap işlemleri, Genel Kurulumuzun 2 Nisan 1996 tarihli 31 inci Birleşiminde alınan karar uyarınca, tur için öngörülen grup konuşma süresiyle sınırlandırılmıştır; yani, 20 dakikadır. Biz, bunun 10 dakikasını, soruların okunmasına; 10 dakikasını da, sayın ilgililerin, bakanların cevaplarına ayıracağız. Şimdi, 10 dakika için: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Cumhurbaşkanlığı bütçesi her yıl artırılmaktadır. Bu yıl da artırılmıştır. Cumhurbaşkanlığının birkısım harcamaları lüks ve israf olduğu kanaati yaygındır. Örnek vermek gerekirse, yazlık villalar, köşk içi yeni binalar ve tefrişat gibi. İç ve dışborçların arttığı, hayat pahalılığının çekilmez hale geldiği, kar altında ekmek arayanların ülkesinde, 1. Bu tür yatırımların programlandığı doğru mu? 2. Varsa durdurulamaz mı? 3. Cumhurbaşkanlığı olarak, halka örnek somut bir iki örnek verilebilir mi? Soruların ilgililerce cevaplanmasına tavassutunuzu saygıyla arz ederiz. Veysel Candan Zülfikâr Gazi Konya Çorum Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Başkanlığınız tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Feti Görür Bolu TMO’daki yolsuzluk ve usulsüzlükleri araştırmakla görevli 10/6 esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu üyesiyim. Komisyonumuzun çalışmalarının ilmî ve teknik olarak yapılabilmesi ve sıhhatli bir sonucun elde edilebilmesi için, 2919 numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununun 12/3 üncü maddesi gereğince komisyonumuzda, çeşitli kurumlarda müfettişlik yapan 5 personelin geçici olarak görevlendirilmeleriyle ilgili, komisyonumuzun 8.4.1996 tarih ve 4/5 nolu kararıyla ilgili, makamınıza yazılan yazılı müracaata cevaben, geçici görevlendirme yerine, İçtüzüğün 103 üncü maddesine göre, komisyonun gerekli gördüğü, uygun bulacağı uzmanları çağırma ve bilgilerine başvurmanın yeterli olacağı bildiriliyor. Sorularım: 1. Bu tür araştırma ve soruşturma komisyonlarında, komisyon üyeleri, müfettişlik bilgi ve tekniğine sahip olan kişilerden mi oluşturuluyor? 2. 2919 numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununun 12/3 maddesi bu konunun ehemmiyetine ve lüzumuna binaen hazırlanmadı da, başkaca bir gerekçeyle mi hazırlandı? 3. 2919 numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununun 12/3 maddesinin çalıştırılmaması neticesinde, ilgili komisyonunun görevini yerine getirmemesi ve sağlıklı bir sonuç alınamamasının, bu tür araştırma ve soruşturma komisyonlarının bundan sonraki çalışmalarını olumsuz yönde etkilemez mi? 4. Eğer, geçici görevle gelecek personelin malî külfeti düşünülüyorsa, bu maliyet, araştırılan konunun maliyetinden daha mı fazla? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına RTÜK ile ilgili aşağıdaki sorularımın, delaletinizle, Sayın Başkan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Yakup Budak Adana 1. RTÜK’ün personel sayısı nedir? 2. Görevini yapabilecek yeterli donanıma sahip midir? 3. TRT ve özel televizyon kanallarında millî ve dinî değerlerimizi hiçe sayan programlar hakkında hangi tedbirler düşünülmektedir? 4. Televizyon yayınlarında, şiddeti, uyuşturucuyu ve alkolü teşvik eden programlardan gençlerimizi ve çocuklarımızı korumak için ne gibi önlemler planlanmaktadır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak aşağıdaki yazılı sorularımın cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Ertuğrul Yalçınbayır Bursa Sorular: 1. Lojman iptal davası kapsamı dışında olan “lojmanı devretme” ve “devredilen lojmanı kuraya tabi olmaksızın devralma” işlemlerini iptal etmeyi ve bu lojmanlar için yeniden kura çekmeyi düşünüyor musunuz? 2. Sebepsiz yere, yasal dayanağı olmaksızın, lojmanları işgal edenlerin fuzuli işgallerine son verecek misiniz? Ne zaman? 3. Lojmanlarda, gerçek hak sahibi olmadığı halde oturanların sayısı kaç tanedir? 4. Ankara’da oturmaya elverişli konutu bulunan milletvekili sayısı kaçtır ve bunların kaçına lojman tahsis edilmiştir? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. Memduh Büyükkılıç Kayseri 1. Sayıştay Genel Kurulu ne zamandan beri toplanmamaktadır? 2. Denetçiler bir yılda denetlenmesi gereken kurumların yüzde kaçını denetleyebilmekteler? BAŞKAN – Sayın Başkan, sorulara sözlü mü yazılı mı cevap vereceksiniz? TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Bazılarını cevaplandırmak istiyoruz. Sayın Başkan, Sayın Candan ve Sayın Gazi’nin sorularını yazılı olarak cevaplayacağız. Sayın Feti Görür’ün sorusu, doğrudan doğruya Meclis Başkanlığını ilgilendirdiği için, şu cevabı vermek durumundayım: Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kurulan araştırma komisyonlarının görevi, Anayasanın 98 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilmiştir. Bu görev, asla, teftiş kurullarının inceleme fonksiyonlarına benzemez; bilgi edinmekten ibarettir. Onun için, bu komisyonlara seçilen üyelerimizin, teftiş kurullarında çalışanların niteliklerine sahip olması gerekmez. Ayrıca, Sayın Feti Görür’ün sorusu, Başkanlığımızca incelenmiş ve yazılı olarak da cevaplandırılmıştır. İçtüzüğümüz, Meclis araştırma komisyonlarına, bilgi ve belge toplama hususunda, bütün kurum ve kuruluşlarda inceleme yapmak, ilgililerini ve uzmanlarını çağırmak gibi geniş yetkiler vermiştir. Bu nedenledir ki, bu konuda, 2919 sayılı Kanun hükmünün uygulanması, Başkanlığımızca uygun bulunmamaktadır. Radyo Televizyon Üst Kuruluyla ilgili soru, Kurum tarafından, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Sayın Yalçınbayır’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarıyla ve bunların kullanımlarıyla ilgili sorusu, soru önergesi çerçevesinde cevaplandırılacak kısımları yazılı olarak; ama, bunu aşan kısımları da, Mecliste kayıtlar bulunmadığı için, kendi ölçüleri içerisinde cevaplandırılacaktır. Sayın Memduh Büyükkılıç’ın sorusu da, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. ALİ OĞUZ (İstanbul) – Saymadınız efendim. BAŞKAN – Efendim, sayı çok açık Sayın Oğuz... ALİ OĞUZ (İstanbul) – Hayır, saymadınız efendim... BAŞKAN – Lütfen... Lütfen... ALİ OĞUZ (İstanbul) – Hayır efendim, saymadınız... BAŞKAN – Efendim, sizin arkadaşlarınız da ellerini kaldırmadı; bundan sonra, ellerini kaldırırlarsa, dikkat ederiz; yani, ret konusunda oy kullanacaksanız, lütfen, arkadaşlarınız zahmet edip, elini kaldırsın. ALİ OĞUZ (İstanbul) – Hayır, saymadınız Sayın Başkan, lütfen... Saymadınız, olur mu öyle şey!.. BAŞKAN – Bölümleri okutuyorum: A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI 1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 6 259 206 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Yasama Hizmetleri 2 358 508 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Program Kodu Açıklama Lira 112 Millî Sarayların İdare ve Korunması 1 192 720 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans- ferler 1 916 500 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 111 726 934 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Şimdi, 1996 malî yılı bütçesinin, Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: B) CUMHURBAŞKANLIĞI 1. – Cumhurbaşkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 2 710 635 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans- ferler 22 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 2 732 635 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, biraz önce kabul edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesiyle ilgili bir ifadede bulunacağız. Türkiye Büyük Millet Meclisi Bütçesinin sonunda yer alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun bütçesi ve kadro cetvelleri, ek gösterge ve makam tazminatı hariç, 13.4.1994 tarihli ve 3984 numaralı Kanunun 12 nci maddesi gereğince karara bağlanmış bulunmaktadır. Bilgilerinize sunuyorum. Şimdi, Sayıştay Başkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) –Sayın Başkan müsaade eder misiniz... BAŞKAN – Efendim, oylama yapıyorum... ...Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI 1. – Sayıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 609 109 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 İnceleme, Yargı ve Karar Hizmetleri 654 212 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans- ferler 13 500 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 1 276 821 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayıştay Başkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının bir maruzatı vardı galiba, buyurun efendim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR(Samsun) – Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kadro cetvelleri ve bütçesiyle ilgili olarak, geçen yılların aksine, bu yıl, 3984 sayılı Kanunun ilgili maddeleri de tekrar değerlendirilerek, Plan ve Bütçe Komisyonumuzda, bu kuruluş hakkında ne yapılacağı değerlendirilmiş, gerekli görüşmeler Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılmış ve bu kuruluşumuzun kadro usulü hakkında, devletin diğer kadrolarıyla ilgili kanunlara tâbi olmadığı ve kadroları hakkında yapılacak işlemlerin, bütçesiyle birlikte, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek, Büyük Millet Meclisinin kararına sunulacağı hususları da dikkate alınarak, cetvellerinin içerisinde uygun görülen kadroların ek göstergelerinin ve bunlardan makam tazminatına müstahak olanların da belirtilmesinin, bir boşluğu gidereceği mülahaza edilerek, öneri, Plan ve Bütçe Komisyonunda, o haliyle Genel Kurulumuza sunulmuştur. Bu hususun gerekli olduğunu, mütalaaten, tekrar Başkanlığa arz ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Yalnız, o öneri, yasanın yerine geçmiyor. Bizim burada bulunduğumuz ifade, yasanın gereğidir. İlgili yasanın 15 nci maddesi, bu konuda bize, maalesef, ek gösterge ve makam tazminatı konusunda, yasanın önüne geçecek bir Meclis kararı alma imkânını vermiyor. O düzeldiği zaman, her halde işlemler normal yürüyecek. Ben de, Başkanlık olarak bilgi... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun)–Sayın Başkanım, belirttiğiniz hususlar, teknik ve yasa önünde Komisyonumuzda mütalaa edilmişti; arz ederim. BAŞKAN – Sağ olun; ama, yasa değişmiş olmuyor; biz de onu vurgulamış bulunduk. Şimdi, Anayasa Mahkemesi Başkanlığının, 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI 1. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 132 800 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 İnceleme ve Yargı Hizmetleri 28 200 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans- ferler 1 200 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 162 200 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 1996 malî yılı bütçeleri kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim. Sayın milletvekilleri, birinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır. Saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 12.54 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 14.00 BAŞKAN : Başkanvekili H. Uluç Gürkan KÂTİP ÜYELER : Ali Günaydın (Konya), Mustafa Baş (İstanbul) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) (Devam) E) BAŞBAKANLIK 1. – Başbakanlık 1996 Malî Yılı Bütçesi F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI 1. – Denizcilik Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi BAŞKAN – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarılarının ikinci tur görüşmelerine başlıyoruz. Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. İkinci turda, Başbakanlık, Denizcilik Müsteşarlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü katma bütçeleri yer almaktadır. İkinci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Grupları adına : Demokratik Sol Parti Grubu adına; Ordu Milletvekili Sayın İhsan Çabuk, Eskişehir Milletvekili Sayın Mahmut Erdir. Refah Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin, İzmir Milletvekili Sayın İsmail Yılmaz. ANAP Grubu adına; Kocaeli Milletvekili Sayın Bülent Atasayan, Manisa Milletvekili Sayın Abdullah Akarsu. Doğru Yol Partisi Grubu adına; Konya Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya, Sakarya Milletvekili Sayın Ertuğrul Yılmaz. Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına; İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz. Şahısları adına : Lehinde, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; aleyhinde, Trabzon Milletvekili Sayın İsmail İlhan Sungur. Şimdi, ikinci tur görüşmeler için, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın İhsan Çabuk; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Çabuk, süreyi eşit mi kullanacaksınız? İHSAN ÇABUK (Ordu) – Evet efendim. BAŞKAN – Buyurun. DSP GRUBU ADINA İHSAN ÇABUK (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık ve Denizcilik Müsteşarlığının bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyor; Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, ülkemizde, Başbakanlık, siyasî gücün en etkin olduğu ve bürokrasinin temelini oluşturan bir teşkilattır. Her geçen gün Başbakanlık, daha da büyümekte, kendine bağlı kamu kurum ve kuruluşlarının sayıları giderek artmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak, Başbakanlığın gücü ve yetkileri de iyice büyümektedir; hatta, artık, Başbakanlık bu yükü kaldıramaz hale gelmiştir. Özellikle, 3056 sayılı Yasayla düzenlenen Başbakanlık teşkilatının kuruluş amacı; bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini izlemek, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini sağlamak, Anayasa ve kanunlarla Başbakana verilen görevleri yerine getirmek için Başbakanlık Teşkilatının kurulmasına, teşkilat ve görevlerine ait esasları düzenlemek olarak belirlenmiştir. Başbakanlık, bakanlıklararası koordinasyon ve eşgüdümü sağlayan bir teşkilat olarak görülmektedir. Bugün, Başbakanlığa bağlı 49 tane kurum ve kuruluş, 32 tane koordinasyon amaçlı kurul, 22 müşavirlik ve başmüşavirlikle devletin en büyük örgütü durumundadır. Devletin her birimindeki işlevler, Başbakanlığa bağlı hale getirilmiş durumdadır. Bu yüklü haliyle Başbakanlığın, koordinasyon işlevini yerine getirmesini beklemek hayal olur diye düşünüyoruz. Başbakanlığın, bu durumunu en hızlı şekilde çözüme ulaştırması gerektiği inancındayız. Değerli arkadaşlar, yurtdışı temsilciliklerimize baktığımızda; her bir büyükelçilik ya da konsolosluğun yanında, Başbakanlığa bağlı bu kuruluşların da yurtdışı teşkilatlarını görmekteyiz. Her kuruluş için bir temsilcilik, onun için ayrı bir bina, ayrı bir sekreterya ve ayrı destek hizmetlerinin hepsini koymaya, bu ülkenin gerçekten gücü yoktur. Dışişleri Bakanlığı, kendi elemanlarıyla bu problemleri çözümleyebilir. Eğer, gerçekten, bazı ihtisas görevlerini yerine getirecek elemanlara sahip değilse, bünyesinde, bu kuruluşlarda çalışan kişileri belirli bir süre yurtdışında görevlendirerek bu işi çözümleyebilir. Bu konuda da gerekli ilgi ve icraatını bekliyoruz. Değerli milletvekilleri, ülkemizde denizciliğin konumu ve Denizcilik Müsteşarlığının durumuyla ilgili bazı bilgiler ve görüşler ifade etmek istiyorum. Denizcilik denildiğinde, deniz ve gemi işletmeleriyle ilgili işlerin tümü düşünülmelidir. Denizcilik, dünyanın her yerinde kâr getiren ve üzerinde önemle durulan bir iş alanıdır. Bu sektör, ülke kalkınmasına direkt etki eden bir faktördür; çünkü, ülke ekonomisine yapacağı katkılar küçümsenmeyecek kadar önemlidir. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemiz için, Avrupa ve Asya’yı birleştiren uluslararası deniz ulaşım yolları, ekonomik ve stratejik açıdan önem taşımaktadır. Boğazlarımız, gerek ülkemiz açısından gerekse denizciliğimiz açısından çok önemli bir konuma sahiptir. Boğazlarımızın bu kritik durumu dikkate alınarak, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında, gemilerin giriş ve çıkışlarıyla ilgili trafik istasyonlarının artırılması ve trafik düzenlemeleriyle ilgili işlemler, güvenliğin sağlanması, boğazlarımızda radar kontrolü sistemi projesinin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Avrupa Birliği ve gümrük birliğinin imzalamasından sonra, denizyollarımız ve deniz ticaretinin daha da hız kazanacağı ülkemizde, liman ve barınaklarımıza önem verilmesi gerekmektedir. Denizcilik ve deniz eğitimine önem veren ülkeler daima gelişmişlerdir. Tuzla’da kurulan Denizcilik Fakültesinin ülkemize ne kadar yararlı olduğu, hepimiz tarafından bilinmektedir. Ordu İlinİlinde, kapatılan denizcilik meslek lisesinin yeniden açılmasını, hatta deniz kenti olan diğer vilayetlerde de, bu okulların açılmasını istiyoruz. Deniz ticareti ve deniz turizminin bilinçli ellerde gelişip büyüyeceğine inanıyoruz. Denizcilik sektöründe ilk akla gelen balıkçılıktır. Denizcilik sektörü ve balıkçılık sektörü bir bütündür; bunları bir birinden ayıramayız. Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili ve bir de, üstelik, iç denizimiz Marmara olmasına rağmen, balıkçılık konusunda gerekli duyarlılık, maalesef gösterilmemiştir. Beslenme alanında önemli bir yeri olan balıkçılığa, gelişmiş ülkelere oranla, Türkiye’de, ilgisizlik, bilgisizlik ve çevre kirlenmesiyle büyük darbe vurulmuştur. Gerekli destek sağlanamadığı için, günübirlik avcılık yapılmaktadır. Genelde, balıkçılık, babadan oğula geçen bir meslek dalı olmuştur. Diğer ülkeler, gelişen teknolojilerini kullanarak, denizden daha fazla yararlanma olanakları elde etmeye çalışırken, Türkiye, büyük bir potansiyele sahip olmasına rağmen, bu yarışın dışında kalmıştır. Sayın milletvekilleri, dünyada, denizcilik sektörü dev adımlarla ilerlemektedir. Teknoloji hızlı bir şekilde gelişmekte, gemi tip ve yapıları gün geçtikçe değişmektedir. Dünya teknolojisine ayak uydurmak zorundayız. Limanlarımızın çoğu içler acısıdır; yenilenmeli ve kapasitelerinin artırılmasına çalışılmalıdır. Limanlarımızı, dünyadaki benzerleriyle kıyaslanabilir hale getirmemiz gerekmektedir. Bu kadar zengin deniz ve kıyı şeridine sahip ülkemizde, deniz turizmi çok ihmal edilmiştir. Deniz turizmi ve ticaretinin gelişmesi ve ülke ihtiyaçlarının yanında, yurtdışında da hizmet verecek hale getirilmesi için gerekli önlemlerin alınması şarttır. Deniz ticaretini elinde tutmak için güçlü deniz filosuna ihtiyaç vardır. Komşu ülkeler, deniz ticaretinden büyük gelirler elde etmektedir. Türk ticaret filosu, uluslararası sıralamada 17 nci sırada yerini almıştır; güç ve tonaj itibariyle ne kadar zayıf olduğumuz ortadadır. 36 tersaneye sahip olmamıza rağmen kapasite imkânlarımız çok zayıftır. Komşumuz Yunanistan, millî gelirinin yüzde 45’ini deniz ticaretinden elde etmektedir; ülkemizde ise, millî gelirin yüzde 5,5 ilâ yüzde 6’sı, deniz ticareti ve deniz ürünlerinden sağlanmaktadır. Uluslararası limanlara, canlı ve cansız doğal kaynaklara sahip olan ülkemizin bu nimetlerinden, maalesef, yeterince yararlanamamaktayız; üstelik, bu doğal kaynağı korumayı bile başaramamaktayız. Son zamanlarda, denizlerimizdeki kirlilik oranı gün geçtikçe artmakta olup, balık ve diğer su ürünlerimizin nesli tükenmeye başlamıştır. Boğazlarımızda çok sık meydana gelen gemi kazalarında denize dökülen petrol ürünleri önemli bir problemdir. Ayrıca, yükledikleri nükleer atıkları getirip denizlerimize döken Avrupalıların bu tutumlarını kınamaktan ileriye de gidemiyoruz. Sayın milletvekilleri, bir diğer önemli konu ise, ülkemizdeki gemi sanayiidir. Ülkemizin coğrafî konumuna rağmen, denizcilik alanında geri kalmış bir durumdayız. Kamu ve özel sektör tersanelerinin kapasitesi düşük orandadır. Gemi yapım malzemelerinin yüzde 50’si ithal edilmektedir. Tersanelerin yeterli iş olanaklarına kavuşturulması, gemi sanayiinin, özel tersanelerde olduğu gibi, yatırım teşvik mevzuatından yararlandırılması, geçmiş yıllardan bu yana yapılan ve bir türlü sonuçlanamayan çalışmaların sonuçlandırılması, D.B. Deniz Nakliyatı T.A.Ş. Genel Müdürlüğü ve Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğünün siparişleriyle bakım, onarım ve havuzlama işlerinin azamî oranda gemi sanayiine yönelmesi, bu iki kuruluşun işbirliği sağlaması, yurtdışından siparişler alınması ve olumlu sonuca bağlanması konusunda çaba gösterilmesi gerekmektedir. Faaliyet kârının bir önceki yıla oranla artırılması, tersanelerimize önem verilerek faaliyetlerinin ihracatı teşvik mevzuatından yararlandırılması konusunda gerekli işlemlerin sonuçlandırılması, tersanelerin ve motor fabrikalarındaki işçilik oranlarındaki dengesizliğin giderilmesi için, çalışmaların bir an önce neticelendirilmesi; üçüncü şahıslar adına yapılan gemi inşa, onarım, havuzlama gibi işler için senet alımı yerine, teminat mektubu veya gemi üzerinde ipotek tesisi teminat altına alınması gerekmektedir. Yabancı bandıralı gemilerin periyodik bakımları için, tersanelerin kendilerini buna göre teçhiz etmesi, ayrıca, çok pahalı ve dövize dayalı onarımların buralarda yapılarak ülkemize döviz kazandırılması için gerekli girişimlerin, hiç zaman kaybetmeden, acilen yapılması gerekmektedir. Türk deniz ticareti filosunun, son beş yıllık dönem içinde şirket paylarının periyodik olarak düşüş gösterdiği görülmektedir. Son beş yıl içinde, kabotaj taşımacılığında önemsenecek derecede düşüş görülmüştür. 1990 yılında pay yüzde 30,8 iken, 1994 yılı sonunda yüzde 8,6 seviyelerine inmiştir. Bunun nedeni, denizciliğimize, yıllardır, gereken önemin verilmeyip, büyük bir ihmale uğraması ve özensiz, bilgisiz, ciddiyetsiz yaklaşımdır. Denizcilik Müsteşarlığının amacı, sektörü, bilimsel ve uygulama bakımından en güzel şekilde sergilemek ve denizcilik sistem ve hizmetlerinin, ülkenin uluslararası çıkarlarına uygun olarak tesisi ve geliştirilmesini sağlamaktır. Denizcilik konusunda, Hükümetimizin ciddî, tutarlı ve köklü tedbirler alması gerekmektedir. Başbakana bağlı fonlar, geçmiş yıllarda yanlış yerlere yönlendirilmiştir. Bu fonların, verimsiz, gerekli olup olmadığı kanıtlanmayan alanlara kullanıldığı hepimizin malumudur. Denizciliğimize, bu fonlardan gerekli faydalanma sağlanmalıdır. Ülkemiz ekonomisi için büyük önem taşıyan denizciliğimizin, bir müsteşarlık bünyesinde değil, bir bakanlık olarak düzenlenmesi yoluna süratle gidilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bunun, bir an önce gerçekleştirilmesini dilerken, bütçenin, aziz milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çabuk. Eskişehir Milletvekili Sayın Mahmut Erdir; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Sizin de süreniz 10 dakikadır. DSP GRUBU ADINA MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Bütçesiyle ilgili olarak, Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri, ülkemiz, gerçek manada ne bir sanayi ülkesi ne de tarımda problemlerini tamamlayabilmiş bir tarım ülkesidir. Coğrafî ve jeolojik yapının bitki ekolojisine elverişli, iklim şartlarının ve topraklarının tarıma uygunluğu, memleketimizi, tarih boyunca tarımla uğraşı veren ülkelerin başında bulundurmaktadır. Dünyada, gelişmiş yedi büyük ülkenin -Japonya hariç- hemen arkasından, geçen iki yıla kadar, tüm tarımsal ihtiyaçlarını kendisi karşılayan ülkeler arasında Türkiye de bulunmakta idi. Tarımda verimi artıran ziraî faktör ve girdilerin başında, sulama, gübreleme, ilaçlama ve ziraî mekanizasyon gelmektedir. Tarımsal üretimin pazarlanması da, pazarlara olan yol iletişimi ile sağlanmaktadır. Bu maksatlara hizmet verebilmek gayesiyle kurulan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, özetle, köy yolları yapmak, mevcutları geliştirmek, toprak ve su kaynaklarının verimli kullanılmasını, korunmasını ve geliştirilmesini sağlamak; göçmen ve göçebeleri, gelişmesi mümkün olmayan orman içi köyleri, yeni bir yerleşme yerinde toplamak ve tarım içi ve tarım dışı yerlerde iskân etmek; köylerin, yol, su ve kanalizasyon tesislerini yapmak; tarım alanlarının gayesine uygun kullanımını sağlamak; devlet sulama şebekelerine arazi tesviyesi, tarla başı kanalları, tarla grup yolları ve tarla içi drenaj tesislerini ve göletleri yapmak gibi diğer benzeri görevleri gerçekleştirmektedir. Ülkemizde, ekonomik olarak sulanabilecek toplam 8,5 milyon hektarlık arazinin, ancak 3,5 milyon hektarlık bir kısmı, yani yüzde 41’i sulamaya açılmış bulunmaktadır. Bu Yüzyılın sonuna kadar, başta GAP projesi olmak üzere, inşaatı süren veya projesi tamamlanmış barajların devreye girmesi, küçük göletler ve halk sulamalarıyla birlikte 2,5 milyon hektarlık ilave bir alanın sulamaya açılarak, toplam sulu tarım alanlarımızın yaklaşık 6 milyon hektara ulaşması beklenmektedir. Sulamanın önemini belirtmek gayesiyle, sizlere, susuz tarımla, sulu tarımın verim farklarını rakamlarla vermek istiyorum. Özellikle gübrenin rolünü, su ile olan korelasyonundan dolayı birlikte veriyorum: Orta Anadolu’da, kıraç şartlarda, gübresiz ekilen buğday verimi, dekara 80 ilâ 120 kilo; kıraç şartlarda gübreli verim, dekara 180 ilâ 200 kilo; sulu şartlarda gübreli verim, dekara 400 ilâ 450 kilo/ortalamadır. Görülüyor ki, sulamanın ve gübrelemenin önemi apaçık meydandadır. Sulamadan dolayı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne düşen görevin önemi de açıkça görülüyor. Gerek sulama şebekelerinin yapılması gerekse gölet, bent, havza ıslahı çalışmaları, erozyon kontrolü, yol yapımı, köylerin içmesularının temini, köylerimizin sosyal refahı ve ekonomik yönden kalkınmalarına olan katkısından dolayı, kaçınılmaz yatırımlardır. 1996 yılı bütçesinde, bu maksatla, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne, 40 trilyon lira ödenek ayrılmış; bilahara, 7,9 trilyon lira daha ilave edilerek, bu ödenek 47,9 trilyon liraya çıkarılmıştır. 40 trilyon liralık bütçenin 27 trilyon lirası cari giderlere, 13 trilyon lirası da yatırımlara ayrılmıştır. 7,9 trilyon liralık eködeneğin tamamının yatırıma ilave edilmesi halinde dahi, yatırımların gerçekleşmesi mümkün değildir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne binlerce proje gelmektedir. Bu projelerin, yılda, ancak, bir bölümünü programa alma durumu oluyor. Programlanan işlerin ödeneklerinin yetersiz oluşu, bu projelerin planlanan zamanda bitirilmesine mâni oluyor. Bu durumda, hem programdaki işler bitirilememekte hem programlara yeni yatırımlar alınamamakta hem de mevcut projeler, enflasyona bağlı olarak, daha pahalıya mal olmaktadır. Köy Hizmetlerine ayrılan ödenek en az 4 misli artırılabilseydi -toprak- su yatırımları kısa sürede tamamlanan yatırımlar olduğu için- bir gölet yapımından veya sulama şebekesinden sağlanan verim artışı ve fayda, bir yılda, aynı şekilde, 4 katı olarak geri dönmüş olacaktı. Muhtelif siyasî baskılarla, programa konulmaması gereken yatırımlar, zamanlaması yapılmadan programa konulmakta, yatırım adedi artmakta ve gerçekleşme yeterince olamamaktadır; böylece, yatırımlar, yıllara sarkmakta ve pahalıya mal olmaktadır. Oysa, Köy Hizmetlerince yapılan yatırım projeleri kuruluşun kendisine bırakılsa, zamanında ve yerinde olarak daha ucuza gerçekleştirilebilecek ve yatırımlar, sırasıyla, süresi içerisinde bitirilecektir. Aynı şekilde, köy yollarının kalitesiz olduğu ve asfaltların bir yılda bozulduğu bilinmektedir. Bunun nedeni de, bir yılda yapılacak yol uzunluğunun, gerçeğin üzerine çıkılarak, eldeki imkânlarla, daha fazla yol yaptırılmasıdır. Kuruluşa, normal yatırım yaptırılsa, daha kaliteli yol yapılması mümkün olacaktır. Kuruluşun, 25 bin adet muhtelif makine, araç ve gereçlerden kurulu bir makine parkı bulunmaktadır. Bunların bakım, onarım ve yedek parça giderleri için ayrılan ödenek bir ayda bitmektedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde, gerçek, kaliteli personele ihtiyaç vardır; fakat, 45 bin civarında geçici işçiyle ihtiyaç giderilmeye çalışılıyorsa da kalifiye işçinin ve teknik elemanın yeri doldurulamamaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde, Özel İskân Fonu Dairesi bulunmaktadır. Bu daire, deprem ve afetlerden zarar gören çifçilerle, iskâna tabi tutulan köyler ve göçmenlere köy evleri yaparak yerleşimlerini sağlamaktadır. Özel İskân Fonunun denetimi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından her yıl yapılarak rapor edilmekte; fakat, diğer kuruluşlar gibi, KİT Komisyonunda görüşülmemektedir. Anılan raporların, KİT Komisyonunda görüşülmesi gerekmektedir. Televizyonlarda seyrediyoruz; köylerdeki öğretmenlerimizin, bazı doktorlarımızın ve diğer görevlilerin kaldıkları yerler perişan ve oturmaya elverişli değil. Köye hizmeti genişleterek, birkaç yere hitap edebilecek bir hizmet evi projesi geliştirilerek, köylerimizde görevli doktor, veteriner, tarım mühendisi veya teknisyeni, öğretmen ve diğer görevlilere yaraşır yapıların yapılması uygun olacaktır. Köyişleri bakanlığı, 1984 yılında dağıtılarak tarım bakanlığı bünyesine alınmıştır; böylece, hizmetleri ifası bir hayli güçleşmiştir. Ayrı ayrı ve işi çok olan iki bakanlık, tarım ve köyişleri bakanlıkları, tarım ve köyişleri bakanlığı adı altında birleştirilmiştir. Köyişleri Genel Müdürlüğü de, bir devlet bakanlığına bağlanarak, tarım bakanlığından zımnen ayrılarak, hizmet verdirilmeye çalışılmaktadır. Bu, idarede kargaşa yaratmakta, hizmetlerin de aksamasına neden olmaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1984’ten önce olduğu gibi, Toprak-Su Genel Müdürlüğü, Yol Su Elektrik Genel Müdürlüğü, Toprak İskân Genel Müdürlüğü, Kooperatifler Genel Müdürlüğü olarak yeniden yapılandırılmalı ve ülkemiz tarımına, altyapı hizmetlerinin daha sağlıklı ve verimli bir şekilde verilmesi sağlanmalıdır. Köy hizmetlerinin çiftçiye daha rahat götürülmesinin araçlarından en önemlisini kooperatif örgütleri teşkil etmektedir. Burada, kooperatifler üzerinde durmayacağım; fakat, gübresiz sulama olmaz. Diğer bir terimle, bitkinin, topraktan gübreyi ve besin maddelerini alabilmesi, topraktaki suya bağlıdır. Verimi artıran en mühim etkenlerden birisi gübredir. Tarım girdilerinin en önemlilerinden birisini oluşturan kimyasal gübreler, 1986 yılına kadar, Türkiye Ziraî Donatım Kurumu tarafından iç ve dış pazarlardan temin edilerek, yurdun en ücra köşelerine kadar ulaştırılarak çiftçilere dağıtılmıştır. 1986 yılında, çiftçilerin daha ucuz ve yeterince bol gübre sağlayabilmeleri; ayrıca, gerçek rekabet içerisinde hizmetlerin de geliştirileceği düşüncesiyle gübre rejimi libere edilmiştir. Liberasyon uygulamaları hiç gerçekçi olmamış, tam tersine, gübre karaborsası meydana gelmiş, fiyatlar da, ilan edilen fiyatların yüzde 100, yüzde 300 oranında fazlasıyla gerçekleşmiştir. Üretim kontrolleri yapılmadığından gübrelerin (tenörleri) etkili maddeleriyle, torba ağırlıkları eksik olarak çiftçiye sunulmuştur. Nakliye masraflarını düşürebilmek için, özel firmalarca, liman ve fabrika mahallerinde tüketim yeğlenmiş ve yurdun uzak yerlerine yeterince, hatta, hiç gübre gönderilmemiştir; tam, haksız rekabet yaratılmıştır. Liberal ekonomiyi savunanların istemedikleri, -İngilizcesini söyleyeceğim- “imperfect competition” yaratmamak için yapmışlar; ama tam tersi olmuş... BAŞKAN – Sayın Erdir, son dakikanıza girdiniz. MAHMUT ERDİR (Devamla) – Bugün, pek çok çiftçi, gübre fiyatlarının pahalı oluşundan dolayı tarlalarına gübre atamamaktadır. Dolayısıyla, tarımsal üretim, ülkemizde günden güne düşmektedir. Halen, 3 milyon ton kapasiteli gübre depoları, modern teknolojinin en son yeniliklerini haiz traktör fabrikaları, tarım alet ve makineleri fabrikaları, tohum işleme tesisleri, ıslanabilir kükürt fabrikası ve yurt sathına yayılmış teşkilatıyla her türlü yatırımını yapmış, yılların deneyimine sahip Türkiye Ziraî Donatım Kurumunun hizmet dışı bırakılışının neye hizmet ettiği anlaşılamamaktadır. Bu ekonomik potansiyel ve varlığı, milletin malını nereye atıyorsunuz? Kuruma, şimdi gübre ithali yetkisi verilse, Türkiye’de, gübre fiyatları düşecek ve eskiden olduğu gibi yurdun her yerinde çiftçiye hizmet verilecektir; çünkü, Türkiye Ziraî Donatım Kurumunun altyapısı ve yetişmiş elemanları hazır, bekliyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Erdir, size 1 dakika süre veriyorum. MAHMUT ERDİR (Devamla) – Demokratik Sol Parti olarak, bu konuda, mevcut her türlü tarımsal altyapısını tamamlamış; fabrikaları, işletmeleri, gübre depoları ve hizmet binalarıyla birlikte kapatılması planlanan Türkiye Ziraî Donatım Kurumunun, ziraî donatım çiftçi kooperatifleri olarak Türk çiftçisine devriyle, çiftçilerin, her türlü ziraî girdilerini kendilerinin üretip temin etmesini ve gübre rejiminin ivedilikle yeniden düzenlenerek daha gerçekçi ve daha sağlıklı bir duruma kavuşturulmasını, kaçınılmaz, gerekli ve en önemli bir konu olarak görüyoruz. Köye hizmet, çiftçinin ürününü değerlendirmekle, ona destek vermekle olur. İki yıl üst üste verilen düşük pancar fiyatları, pancar rekoltesini etkiledi ve ekim oranları düştü. Grevlere karşı hükümetin yanlış tutumu sonucu, bozulan pancar ve fireden dolayı şeker üretim rekoltesi düştü. Şeker pancarı üretiminde dünyada dördüncü, Avrupa ülkeleri arasında, devamlı, ikinci olan Türkiye, şeker ithal eder duruma düşürüldü. Şekerpancarı fiyatlarını az bulan çiftçiler, soğan ve patates ekti; hepsi ellerinde kaldı, mahvoldu. Halbuki, çiftçi kooperatifleri olsaydı, ürünlerin satışları teminat altına alınsaydı, kooperatif, onları değerlendirirdi. Kırsal alanda elde edilen soğan, patates paralarıyla, çoktan, suyunu alma, kurutma ve şoklama tesisleri kurularak, dış pazarlara paketli olarak satışları sağlanırdı. Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkan. Kooperatifler olmadığı için, çiftçiler, tüm girdileri pahalı temin ettikleri gibi, mallarını da değer fiyatta satmamaktadırlar. Ne soğan, ne patates; güneyde, domates, patlıcan, sebze bahçelerde kalıyor, yerlere dökülüyor, para etmiyor; ama, halde, daima fiyatlar yüksek... Halk pahalıya alıyor, vatandaşı düşünen yok. Tek çözüm yolu, çiftçi kooperatiflerini kurmak, pazarlamayı, sistemi oturtmak... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Erdir... Lütfen... MAHMUT ERDİR (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum. BAŞKAN – Lütfen... MAHMUT ERDİR (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum. BAŞKAN – Biliyorsunuz, bu konuda hiç pazarlık yapmıyoruz. Lütfen... MAHMUT ERDİR (Devamla) – Türkiye tarımsız; tarım, kooperatifsiz olamaz. Saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdir. Refah Partisi Grubu adına Sayın Ali Şahin; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır efendim. RP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, Meclisimizin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmelerimizin, milletimiz için hayırlı hizmetlere vesile olmasını Cenabı Hak’tan niyaz ediyorum. Refah Partisi Grubu adına, Başbakanlık bütçesi üzerindeki görüşlerimizi arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Değerli arkadaşlarım, takdir edersiniz ki, bütçe müzakereleri, Meclisimizin en önemli görevlerinden biridir. İnsanımızın alınteri, elemeği, göznuru karşılığı kazandığı meblağlardan ödediği vergilerle oluşan bütçenin, halkımız menfaatlerine kullanılıp kullanılmadığını takip etmek, hiç şüphesiz, hepimizin aslî görevidir. Dün, bütçenin tümü üzeride görüşmeler yapıldı; bugün de maddeler üzerinde görüşlerimizi belirtiyoruz. Konumuz, Başbakanlık bütçesi. Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığından sonra gelen en büyük devlet organı; âdeta bürokrasinin beynini oluşturmaktadır. Siyasî sistemimiz içerisinde, icra içinde en etkin yerin Başbakanlığa verildiğini görüyoruz. Buna bağlı olarak da Başbakanlık makamı, büyük ve önemli yetkilerle de donatılmıştır. Bugün Başbakanlığın kontrolünde 51 kuruluş var; bunlardan 37 tanesi bağlı kuruluş, 13 tanesi ilgili kuruluş, 1 tanesi de sorumlu kuruluştur. Biz, Meclisimizde, bu kuruluşlardan 14 tanesinin bütçesiyle ilgili görüşme imkânına sahibiz, geriye kalan 37 tane kuruluş, Başbakanlık bütçesi içerisinde değerlendiriliyor. Değerli arkadaşlarım, görülmektedir ki, Başbakanlık merkez ve bağlı kuruluşların bütçe müzakerelerini 10 dakikanın içerisine sığdırmak, bu hacim itibariyle mümkün değildir. Bu durum, hiç şüphesiz, devletin içinde bulunduğu hantal yapının da en çarpıcı örneğini oluşturmaktadır. Bugün devletin de, ekonominin de yönetiminde en önemli problem, hiç şüphesiz merkeziyetçiliktir. Bu merkeziyetçilik, en fazla, Başbakanlık makamında tebarüz etmiştir. Biraz önce DSP adına konuşan arkadaşımız da, bu hususa, özellikle dikkat çektiler. Tüm ekonomik yetkilerin Başbakanlıkta toplandığını görüyoruz ve ayrıca, sosyal hayatı yönlendirecek tarzda birtakım yetkilerin de Başbakanlıkta toplandığı bir realitedir. İşte, önümüzde yeni bir bütçe; Başbakanlık merkez teşkilatı ve bağlı kurululuşların bütçeleri toplamı 1 katrilyon 297 trilyon lira. Buna katma bütçeli daireleri, fonları ve bir de kamu bankalarının bütçelerini ilave edersek, 2 katrilyon liraya yakın bir bütçeye Başbakan yön vermektedir. Peki, bu, doğru mudur; yani, ideal bir toplum düzeninde ve devlet anlayışında, Türkiye bütçesinin yarıdan fazlasının bir tek kişi tarafından yönlendirilmesi isabetli midir?.. İzin verirseniz, bu sorunun cevabını ben vermeyeyim; geçtiğimiz yıl bu kürsüde konuşan, Anavatan Partisi adına konuşan Sayın Cengiz Altınkaya versin. Geçtiğimiz yıl, 1995 yılı bütçe müzakereleriyle ilgili olarak, Sayın Altınkaya burada yaptığı konuşmada, o zamanın Başbakanı Çiller’i kastederek, aynen, “Sayın Başbakan, kendisine bağlı kurum ve kuruluşların çokluğuna ve bu kurumların elinde bulundurduğu ekonomik gücün büyüklüğüne işaret ederek ‘Avrupa’da elinde en büyük güç ve imkân bulunduran Başbakan benim’ şeklinde bir beyanatta bulundular. Gerçekten de, merkeziyetçiliğin ülkemizde ulaştığı bu noktada, daha fazla yetkinin daha az sayıda elde, hatta tek elde toplanması gibi bir olgu ortaya çıkmaktadır. Parlamenter sistemin ruhuna aykırı olarak, kendi ellerimizle, neredeyse, imparatorlar yaratıyoruz” diyor; biz de bu tespite aynen iştirak ediyoruz. Gerçekten, Başbakanlıkta büyük bir yığılma vardır, çok büyük bir merkeziyetçilik ve temerküz olayı gerçekleşmektedir. Sayın Altınkaya ve ANAP bunu muhalefetteyken söylüyor; karakolda doğru söylüyor; ama, mahkemeye gelince şaşıyor! Şimdi, bir hususu daha burada belirtmek istiyorum. 1980 öncesi kurulan koalisyonlarda başbakanlık, hiçbir zaman bu denli önemli olmamıştı, sorun olmamıştı; ama, özellikle 24 Aralık seçimlerinden sonra, Başbakanlık makamını elde etme hususundaki yarış, herhalde, bu güçlü yetkilerle donatılmış olmasına bağlıdır. Değerli arkadaşlarım, peki, çözüm nedir?.. Artık, bugün, yerinden yönetimlerin en iyi netice verdiği bir süreci yaşıyoruz. Bu sebeple, çözüm, kaynak, yetki ve sorumlulukların merkezden yerele, devletten bireye, kamudan özele, yukarıdan aşağıya devredilmesidir. Bu cümle de Anavatan Partisinin Seçim Beyannamesinden alınmıştır. Devletin yeniden yapılanmasına, şiddetle, hiç şüphesiz ki, ihtiyaç vardır. Bakınız, şu Hükümet Programıdır, şu da Sayın Maliye Bakanının, dün burada takdim ettiği bütçeyle ilgili görüşmesidir. Şu bütçeyle, şu Hükümet Programını gerçekleştirmek mümkün değildir. Neden mümkün değildir; bunun cevabını da, izin verirseniz, Sayın Mesut Yılmaz’dan alalım. Sayın Başbakan, geçtiğimiz yıl, bütçe müzakereleri üzerinde bu konuyla ilgili yaptığı konuşmada aynen şunları söylüyor: “1995 bütçesini görüşmek üzere toplandığımız bugün, bizce bu bütçenin samimî bütçe olup olmadığını tartışmak bile abesle iştigaldir. Bu Hükümetin âyinesi 1994 bütçesidir. 1994 bütçesi delik deşik bir bütçedir, 1995 bütçesi ise hayalî bir bütçedir, daha görüşülmeye başlamadan iflas etmiş bir bütçedir.” Dün Sayın Başbakan burada ne dedi? “Bu bütçeyi biz hazırlamadık; bu bütçeyi, daha önceki Hükümet, Tansu Çiller Hükümeti hazırladı; benim de gönlümdeki bütçe bu değildir” dedi. Şimdi, Tansu Çiller Hükümetinin hazırlamış olduğu 1994 yılı bütçesi delik deşik bir bütçe olacak, 1995 yılı bütçesi daha görüşülmeye başlamadan önce iflas etmiş bir bütçe olacak... Peki, aynı Hükümetin hazırlamış olduğu 1996 yılı bütçesi için ne demek lazım? Hiç şüphesiz ki, Sayın Mesut Yılmaz’ın konuşmasındaki sözleri -sadece yılları değiştirmek suretiyle- söylemek, bu bütçeyle ilgili, herhalde, en sağlıklı, en isabetli değerlendirme olur. Değerli arkadaşlarım, hiç şüphesiz, bu Meclis bizim, güvenoyuyla ilgili tartışmalar devam ediyor olmasına rağmen, hiç şüphesiz ki, bu Hükümet de bizim. Eğri oturup doğru konuşmak durumundayız; bu Hükümetin, bu haliyle ve bu bütçeyle bir şey yapması mümkün değildir. Bakanlar Kurulunda bir sayın bakanın -basına da intikal etti- Devlet Bakanı Sayın Yaman Törüner’in, bizzat “bu Hükümetin bir şey yapması mümkün değildir; bir iş yapamayız ağabey” diye birilerine söylediğini, basında ve televizyonda izledik. Daha üzerinden bir yıl geçmeden, Bakanlar Kurulundaki bir sayın bakanın, bu Hükümetle ilgili umudunun olmaması, bu Hükümetin doğarken öldüğünün en canlı ispatı değil midir?.. Hiç şüphesiz... BAŞKAN – Sayın Şahin, son 2 dakikanız. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Peki, bu Hükümet enflasyonu durdurabilir mi, işsizliği durdurabilir mi, terörü durdurabilir mi, sosyal ve ekonomik sıkıntıları durdurabilir mi, dış politikadaki sıkıntılarımızı durdurabilir mi?.. Bu soruya verilecek cevap “hayır” dır. Niye; çünkü, bu Hükümet bunları gerçekleştirmek için kurulmadı; bu Hükümet, Refah Partisinin iktidara gelmesini önlemek için kuruldu. (RP sıralarından alkışlar) Bu Hükümete destek veren sayın Ecevit ve partisi de, Refah Partisinin önünü kesmek için bu Hükümete destek verdiğini ifade etti. HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Doğru. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Demek ki, bu Hükümet, bu sorunları çözmek için değil, Refah Partisinin Hükümete ortak olmasını veya Hükümete girmesini önlemek için kurulmuştur; yani, bu Hükümet kurulurken olumsuzluk üzerine kurulmuştur. Olumsuzluk üzerine kurulmuş olan bir Hükümettten olumlu işler beklemek mümkün mü?.. Ancak, şunu hemen belirtmek istiyorum ki, korku, Refah’tan değildir, ne Necmettin Erbakan’dandır ne de burada bulunan Refah Partili sayın milletvekillerindendir; aslında, milletten korkuluyor, halktan korkuluyor; halkın kendisine dönmesinden, özüne dönmesinden, kendi kültürüne yönelmesinden korkuluyor. MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) – Ne alakası var! MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ama, bunlara hiç gerek yok. Birbirimizi sevmek, birbirimizi -bu çatı altında bulunan arkadaşlar olarak- hüsnüniyetli kabul etmek mecburiyetindeyiz. Değerli arkadaşlarım, şu anda bütçesini görüşmekte olduğumuz Sayın Başbakanın, demin saydığım icraatları yapması mümkün mü, enflasyonu durdurması, terörü durdurması mümkün mü? Sayın Başbakan, bunları yapamayacağını, kendisi de biliyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Şahin, 1 dakika süre veriyorum. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Onun için, enflasyonu durduramayacığını, terörü durduramayacağını anlayan Sayın Başbakan, en sonunda hiç olmazsa bir şeyi durdurayım diye düşünmüş olacak ki, şoförüne rica ediyor, kırmızı ışıkta makam arabasını durduruyor! ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Güzel; doğru yapıyor. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bu bütçe, Sayın Başbakanın geçtiğimiz yıl ifade ettiği gibi, iflas etmiş bir bütçedir ve bu iflas etmiş bütçeyle -Sayın Başbakanın geçtiğimiz yıl yaptığı konuşmaya dayanarak söylüyorum- Türkiye’nin meselelerini çözmek mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz günlerin ve şartların, millet menfaatına uygun yeni oluşumlara gebe olmasını, yeni oluşumları ortaya çıkarmasını diliyor ve hepinizi, yeniden, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum efendim. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahin. Şimdi, Sayın İsmail Yılmaz; buyurun. (RP sıralarından alkışlar) RP GRUBU ADINA İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müzakere etmekte olduğumuz Denizcilik Müsteşarlığı ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçeleri üzerinde Refah Partimiz Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınıza çıkmış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Sayın Başkan, şahsınızı, değerli milletvekillerini ve Meclisimizin şahsında Yüce Milletimizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi üzerindeki görüşlerimizi arz etmek istiyorum. Denizcilik Müsteşarlığı, hepinizin de malumu olduğu gibi, 491 sayılı Kanun Hükmünde Karanameyle kurulmuş ve işlevlerini, faaliyetlerini sürdüren bir müsteşarlığımızdır. Merkezde destek ve yardımcı hizmetler birimlerinin yanı sıra, taşrada da örgütlenmiş olan bu Müsteşarlığımızın, Deniz Ulaştırması Genel Müdürlüğü ve Gemi İnşa ve Tersaneler Genel Müdürlüğüyle, hizmeti, ortaklaşa yürüttüğünü biliyoruz. 1996 bütçesi içerisinde Denizcilik Müsteşarlığının bütçe payı 534 milyar 501 milyon olarak belirlenmiş, bunun yatırımların için öngörülen miktarı ise 73 milyar 500 milyon olarak ifade edilmiştir. Yani, bütçenin toplam payı içerisinde yatırımlar yüzde 15 oranında öngörülmüştür. 8 300 kilometrelik kıyı şeridine sahip olan ülkemizde, bu Müsteşarlığımızın ve ona bağlı kuruluşların önemini, buradan, Meclisimizin değerli üyelerine aktarmayı gerekli görmüyorum; hepimizin, bunun bilincinde olduğunu biliyorum. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ve birçok ülkenin sahip olmadığı deniz ve kıyı imkânlarına sahip olan ülkemizde, bu önemli Müsteşarlığımıza iki önemli görev tevdi edilmiştir. Bunlardan birisi, deniz seyir güvenliğinin sağlanması, dolayısıyla can ve mal güvenliğinin sağlanması; diğeri ise, denizcilik sektörünün bir bütün olarak ülke ekonomisine daha büyük ölçüde pay, katkı sağlayacak şekilde planlayıcı, yönlendirici, düzenleyici ve teşvik edici tedbirlerin alınmasıdır. Mevcut bütçenin yatırımlara ayrılan payı dikkate alınacak olursa, bunun, bu iki görevin sadece birincisi olan, denizlerde seyir güvenliğinin sağlanması, can ve mal güvenliğinin korunması noktasında yapılacak olan çalışmalara dahi yeterli olmadığı hemen görülecektir. Özellikle, boğazlarımızda -İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında- her gün artan deniz trafiğinin yanı sıra, taşınan yükün cins ve miktarının, özellikle İstanbul ve Çanakkale şehirleri için büyük tehlikeler oluşturduğunu biliyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde, birçok tanker faciasına, 12 milyonluk İstanbul’un geleceğini gerçekten tehdit eden birçok deniz kazasına hep beraber şahit olduk. Dolayısıyla, İstanbul halkının, Çanakkale halkının, denizlere kıyısı olan yerleşim birimlerindeki vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin korunması amacıyla, özellikle boğazlarımızda, muhakkak bu trafik kazalarını, gemi kazalarını önleyici birtakım tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bunun için, gemilerin boğazda güvenlikle seyredebilecekleri trafik ayırım şemalarının ihdası gerekmektedir. Bu çerçevede, bu çalışmaların, muhakkak radar kontrollü yapılması ve bilgisayar dektekli gemi trafik yöntemlerinin, sistemlerinin oluşturulması gerekir, bunların altyapılarının oluşturulması gerekir. Bunlar, bugün, maalesef iptidaî yöntemlerle yapılmaktadır. Bu bütçenin, yatırımlara ayrılan kısmının, sadece bunları bile karşılamaktan yoksun bir noktada olduğunu ifade etmek istiyorum. Denizcilik Müsteşarlığının ikinci görevi olan tüm deniz sektörünün bir koordine altında incelenmesi ve ülke ekonomisine artı değer katkıda bulunması amacına yönelik yatırımları, bu bütçeyle yapmak mümkün değildir. Hepinizin bildiği gibi, denizcilik sektörü, dünyada, çok gelişen bir sektör. Özellikle, kıyıları, kıyı uzunlukları bizden daha az olan ve de nüfusu bizden daha az olan ülkelerin denizcilik sektöründe aldıkları mesafeyi, burada, benden önce konuşan değerli arkadaşlarım ifade ettiler, tekrara lüzum görmüyorum; ancak, geri kaldığımız bu noktada, kaybettiğimiz mesafenin kapatılması için, bir an önce bu girişimlerin yapılması lazım. Özellikle, denizcilikle ilgili birimlerin bir çatı altında toplanması lazım. Limanların sorumluları başka, tersanelerin sorumluları başka, gemi taşımacılığının sorumluları başka; yani, bir kargaşa, keşmekeşlik söz konusu. Dolayısıyla, birimler arası koordinasyon sağlanamamaktadır. Bunun için, Refah Partisi olarak, öncelikle, tekliflerimiz, bir an önce, yıllardan beri bahsedilen; ama, bir türlü çıkarılmayan denizcilik bakanlığı kanunu çıkarılmalı ve denizcilik bakanlığı kurulmalıdır. Bizden daha küçük nüfusa sahip ve kıyı şeridi daha az olan ülkelerde, denizcilik sektörü, bakanlık düzeyinde temsil edilmektedir. Bizim, bir an önce, bu noktada, gerekli girişimleri, bu dönemdeki Meclisimiz tarafından yapmamız gerekmektedir. Yine, navlun gelirleri dolayısıyla, bu bakanlığın girdilerinin artırılması sağlanmalı. Özellikle, Deniz Nakliyatı, Gemi Sanayii ve Denizcilik İşletmeleri birimleri, bildiğiniz gibi, Özelleştirme Kurumunun şu anda uhdesindedir, özelleştirme kapsamında olduğu için; fakat, üzüntüyle, özelleştirmede bugüne kadar izlenen kötü sicilin bu sektörlere de bulaştığını görüyoruz ve Deniz Nakliyatının ve Gemi Sanayiinin özelleştirme çalışmalarında birtakım olumsuz gelişmeleri gözlüyoruz. Refah Partisi olarak bu olayın takipçisiyiz. Şu anda, araştırma gruplarımızdaki arkadaşlarımız, bu özelleştirmenin detaylarını incelemektedirler. Muhtemelen, önümüzdeki günlerde, Meclisin önüne, bunlar, bir dosya halinde sunulacaktır. Özellikle, Deniz Nakliyatı, Gemi Sanayii ve Denizcilik İşletmelerinin, kurulacak olan bu bakanlığın bünyesinde, yine, bakanlığın elemanları tarafından planlı, programlı bir şekilde özelleştirilmesi gerekiyorsa -özelleştirmenin ruhuna uygun olarak, özelleştirmenin verimliliğine sadık kalınarak - özelleştirilmesinin yapılması, teklifimizdir. Özellikle, yat turizminin altyapısının geliştirilmesi gerekmektedir. Turizmi, sadece Turizm Bakanlığına havale etmek son derece yanlıştır; özellikle, deniz turizmi, yat turizmi, direkt olarak, kurulacak olan denizcilik bakanlığı ile Turizm Bakanlığının ortak çalışmasıyla geliştirilir; altyapısı, liman ve diğer hizmetleri, denizcilik bakanlığı tarafından, muhakkak, deruhte edilmelidir. Kurulacak olan -bizim teklifimiz olan- denizcilik bakanlığı, muhakkak, Çevre Bakanlığıyla koordineli çalışma yapmak suretiyle, kıyılarımızın kirlenmesini ve kirletilmesini önleyici tedbirler almalıdır. Geçen yıllarda, Avrupa ülkelerinin, kimyasal ve nükleer atıklarını ülkemizin kıyılarına nasıl bıraktığını, kuzey ülkelerinin, kıyı kirlenmemize sebep olan kimyasal atıklarını kıyılarımıza nasıl attıklarını, hep beraber, üzüntüyle izledik ve buna sahip çıkacak bir birimimiz dahi, cesurca, bu çalışmalara iştirak edemedi ve millet olarak, bu, bizleri derinden üzdü; bunu engelleyemedik, uluslararası planda hakkımızı savunamadık... BAŞKAN – Sayın Yılmaz, 1,5 dakikanız var. İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Köy Hizmetleri konusunda, herhalde, Grubumuz adına düşüncelerimi ifade edemeyeceğim; ama, benden sonra konuşacak arkadaşlarım, muhakkak, gerekli takviyeleri yapacaklardır. Son olarak, ülkemizde, âdeta sahipsiz bir sektör olarak duran balıkçılığımızın, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının, bir proteinli gıda mantığı ve bakış açısı içerisine bırakılmasını son derece yanlış görüyoruz. Kurulacak olan denizcilik bakanlığının bünyesinde, kıyı ve açık deniz balıkçılığının, yine, deniz ve tatlı su kültür balıkçılığının, muhakkak bir genel müdürlük çatısı altında birleştirilmesinin gerekli olduğuna inanıyoruz. Şu anda -yine ifade ediyorum- kıyı uzunlukları bizden daha az, nüfusu bizden daha az ülkelerden balık ithal ediyoruz. Türkiye’de balıkçılık sektörü ölmek üzere; balık ithal ediyoruz... Geçtiğimiz günlerde deli dana krizini yaşadık; korkuyorum, şimdi, İskandinav ülkelerinin nükleer atıklardan dolayı kirlenmiş denizlerinden deli balık kriziyle karşı karşıya kalacağız; kırmızı etten vazgeçtik, beyaz eti de elimizden kaçıracağız. Bunun endişesini yaşıyoruz ve bir an önce, muhakkak, buna çare bulunmasını Yüce Meclisten ve Hükümetten diliyoruz. Efendim, konuşmalarımı burada özetlemek istiyorum; çünkü, Değerli Başkanın ikinci bir ikazına fırsat vermek istemiyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSMAİL YILMAZ (Devamla) – 1 dakikamı kullanacağım, müsaade ederseniz. BAŞKAN – Buyurun. İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Görüşmeleri yapıyoruz, şu anda Hükümet sıralarına bakıyoruz; Doğru Yol sıralarında ve Anavatan sıralarında birkaç tane fedakâr arkadaşımızı görüyoruz. Biz, bu Hükümetin bütçesini görüşüyoruz; ama, Hükümet yok ortada, Başbakan yok ortada!.. Biz, niçin görüşüyoruz?!. Tabiî, milletimizin takdirine sunuyorum. Bu bütçeler, muhalefet partilerinin hazırladığı bütçeler mi, yoksa iktidarın hazırladığı bütçeler mi?.. DEVLET BAKANI ALİ TALİP ÖZDEMİR (İstanbul) – Hükümet burada. İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Efendim, zaten sayın bakanlar bulunmasa, görüşme yapamayacağız; mecburen bulunuyorlar, görüşmeyi, Sayın Başkan, sayın bakanlar bulununca başlatıyor. Takdirlerinize sunuyorum; saygılar sunuyorum efendim. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz. Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Atasayan; buyurun efendim. ANAP GRUBU ADINA BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık ve Başbakanlık bütçesi içerisinde yer alan diğer kurum ve kuruluşlar ile Denizcilik Müsteşarlığının 1996 yılı bütçeleri üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi sunmadan önce, sizleri içtenlikle selamlarım. Başbakanlık bütçesi içerisinde yer alıp da merkez teşkilatı dışında bir bütçeye sahip olan 9 ayrı kurum ve kuruluş var. Takdir edersiniz ki, 10 dakikalık süre içerisinde, Başbakanlık ve bağlı 9 ayrı kuruluşun ve hem de Denizcilik Müsteşarlığının bütçeleri üzerinde ayrıntılı bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. Başbakanlık ve bağlı kuruluşlarını 1996 yılı bütçesinin 1995 yılına göre artış oranı yüzde 24,5 olurken, en yüksek artış oranı, yüzde 172,3’le yatırım ödeneklerinde görülüyor. 24 trilyon 575 milyar 777 milyon liralık bütçenin yüzde 13,3’ü cari giderlere ayrılmış durumda. Millî İstihbarat Teşkilatı, 10 trilyon 500 milyar liralık bütçeyle ilk sırada; Başbakanlık merkez teşkilatı, 8 trilyon 772 milyar 599 milyar liralık bütçesiyle ikinci sırada yer alırken; Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, 75 milyar liralık bütçesiyle son sırada yer almaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’de, yıllardır tartışılan, üzerinde hemen her çevrece mutabakata varılan; ancak, yine de çözümlenemeyen bir sorun vardır; devletin küçültülmesi. Yüce Meclisin çatısı altında olan bütün sayın üyelerin, zaman içinde, bu konuda ortak bir fikir beyan etmiş olduklarını tahmin ediyorum; ancak, ülke genelinde bu tür bir mutabakat olduğu halde, bugüne kadar devleti küçültemedik. Bilinmelidir ki, yönetsel yapıyı reorganize etmeden devletteki verim artışını sağlamak mümkün değildir. Bu yapı içerisinde, bugün, 1996 yılı bütçesini görüştüğümüz Başbakanlığın da aynı organizasyona tabi tutulması ihtiyacı vardır. Anavatan Partisi Seçim Taahhütnamesinde “Başbakanlığı küçülteceğiz ve bir koordinatör bakanlık haline getireceğiz” ibaresi yer almaktadır. Gerçekten de, yapılması gereken işin özü budur. Bugün, Başbakanlık, kendisine bağlı kurum ve kuruluşlarla, mini bir bakanlar kurulu hüviyetindedir. Gelinmesi gereken nokta ise, Başbakanlığın, koordinasyon işlevine yönelmesidir. Yapısal değişikliğe gidilmediği sürece, hizmetteki verimsizlik devam edecektir. Bu nedenle, Anavatan Partisi olarak, devletin yeniden yapılandırılması konusu üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Özellikle yerel yönetimler alanında yapmış olduğumuz çalışmalarda yerinden yönetim ilkesine ağırlık verdik ve tüm yönetim şemasını bu ilke üzerine şekillendirdik. Yerel nitelikli hizmetlerin büyük kısmını, yetki ve malî imkânlarıyla birlikte yerel yönetimlere devreden hazırlıklarımızı uzun zaman önce tamamladık. Ümit ediyorum ki, bu hazırlıklar, yakın bir zamanda kanun tasarısı olarak Yüce Meclise gelecektir. Tüm bu düzenlemeleri yapabilmek için, öncelikle, yetki devrini güç kaybı olarak algılayan merkeziyetçi düşüncenin hızla terk edilmesi gerekir. Devletin üniter yapısına hiçbir koşulda zarar vermeden yapılacak olan düzenlemelerle merkez güç kaybetmeyecek, aksine, çok daha güçlü bir Türkiye yaratılacağından, güç kazanacaktır. Başbakanlık için yapılması gereken düzenlemeler, bu esaslar dahilinde ele alınacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasama döneminde hepimize büyük görevler düşüyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, hepimiz, bu sorumluluğun bilinci içerisindeyiz. Sorunlara kalıcı bir çözüm arıyorsak, devletin yeniden yapılanması konusunda mutlak surette birlikte hareket etmek zorundayız. Bu yapı için somut çözümler üretemediğimiz takdirde, diğer sorunlara ilişkin icraatlarımız, günlük çözümlerin ötesine geçemeyecektir. Bütçesini görüştüğümüz Başbakanlık da dahil olmak üzere, gerek merkezî gerekse yerel yönetim ünitelerini verimli hizmet üretebilecek yapıya kavuşturamazsak, 2000’li yılların dünyasının çok uzağında kalırız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin kısa ve uzun vadeli ekonomik hedeflerinin gerçekleşmesinde, denizcilik sektörünün göstereceği gelişmenin büyük önemi vardır. Denizlerdeki ekonomik potansiyelin hızla arttığı bir dünyada, Türkiye gibi bir deniz ülkesinin, bu potansiyelden yeterince yararlandığını söylemek mümkün değildir. Türkiye’nin dışa açılma politikası, siyasî bir tercih olduğu kadar, ekonomik bir zorunluluktur. Dünya ticaret pazarıyla entegrasyon ve ekonomik büyüme için, sürekli, ucuz ve düzenli taşımacılığın gerçekleştirilmesi gerekir. Deniz Ticaret Filomuzun, 1996 yılının ilk 3 aylık dönemi sonunda, 300 grostondan büyük gemiler itibariyle yaş ortalaması 18,5’tir. Bu durum, başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere, ABD ve birçok ülke limanlarına kabul konusunda olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Diğer taraftan, limanlarımız yetersizdir ve ekonomik kapasiteye karşılık vermekten uzaktır. Yükleme, boşaltma ve depolama tesislerimizin yetersizliği, ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Finansman sorunu, sektörel gelişmenin önündeki engellerden bir diğeridir. Kalifiye eleman bulunmadığı, güçlüklerle karşılaşıldığı için; mevzuatın güncelliğini kaybetmiş olması, yetki ve sorumluluğun çeşitli kurumlar arasında dağılması gibi diğer sorunlar da, sektörel gelişmeyi engelleyici rol oynamaktadır. Filonun mevcut yapısının modernize edilip gençleştirilmesi yönünde yapılan çalışmaların ilkinin iki temel hareket noktası vardı. Bunlardan birincisi, 1983 yılında hazırlanmış olan 10 yıllık master plan; diğeri ise, gemi inşaat sanayii kredi ve destek düzenlemeleridir. Yapılan bu düzenlemelerle sektörel gelişme sağlanmış; ancak, sonraki dönemde gerekli önlemler alınmadığından sıkıntı yaşanmıştır. Sektörel gelişim dikkate alındığında, mevcut limanlarımızın yeterli ekipmanlarla donatıldığını söylemek de mümkün değildir. Gemi ve tersane yatırımlarında büyük malî kaynaklara ihtiyaç vardır. Finansman için yeterli kaynağın temin edilemeyişi, gemi inşasının uzun zaman alışı ve işletme sermayesi temininde karşılaşılan güçlükler özel sektörün bu alandaki yatırım gücünü kırmaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; denizlerde seyir güvenliğinin sağlanması ile can ve mal emniyetinin korunmasına ilişkin hususlar, ilk bakışta sektörel gözükmese de, ülke ekonomisini etkileyecek niteliktedir. Denizlerde seyir güvenliğinin sağlanabilmesi, teknolojik modernizasyonu sağlanmış navigasyon kontrol sistemiyle mümkün olabilir. BAŞKAN – Sayın Atasayan, son 2 dakikanız... BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Teşekkür ederim. Denizcilik Müsteşarlığınca hazırlanan Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük ve bu tüzükle getirilen yeni trafik düzeni uygulaması 1 Temmuz 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Özellikle boğaz girişlerindeki trafiğin düzenlenmesi için, gemilerin, boğazlara gelmeden önce seyir planlarını bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Ancak, bugün için, çıplak göz kontrolü ve VHF haberleşmesine dayalı olarak yürütülen kontrol sisteminin, radar kontrollü ve bilgisayar destekli bir gemi trafik sistemine kavuşturulması gerekmektedir. Sektörde yaşanan bu sıkıntıların aşılması için, uygulanması gereken politikaları şu şekilde sıralamak mümkündür : Denizcilik bakanlığının kuruluş çalışmaları kısa sürede tamamlanarak, konuyla ilgili yetki ve sorumluluk tek çatı altında toplanmalıdır. Sektöre yön veren mevzuat güncelleştirilerek günün ihtiyaçlarına göre düzenlenmelidir. KİT’lerce işletilen limanlar bir an önce özelleştirilmelidir. Türk Deniz Ticaret Filosunda yer alan gemilerin yaş ortalamasındaki yükseklik nedeniyle, yabancı ülke limanlarında olumsuz bir yaptırımla karşı karşıya kalmamaları için, gerekli teknik donanımların uluslararası standartlara uygunluğu sağlanmalıdır. Uluslararası örgütlerle olan ilişkiler geliştirilmeli, uluslararası anlaşmalarla denizcilik sektörümüz gözetlenmelidir. Uluslararası standartlarda gemi adamı yetiştirmek için eğitime ağırlık verilmelidir. Mevcut limanların iyileştirilmesi çalışmalarına bir an önce başlanmalıdır. Özel sektörün bu alana yatırımı teşvik edilmeli, finansman sorunu çözülmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – 1 dakika daha rica ediyorum. BAŞKAN – Sayın Atasayan, 1 dakika ek süre veriyorum; buyurun. BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Özellikle, boğazlarda ve Marmara Denizindeki trafiğin güvenli hale getirilmesi amacıyla, bilgisayar destekli, radar kontrollü bir trafik denetim sistemi kısa sürede uygulamaya konulmalıdır. Denizlerdeki kirliliği önleyici politikalar geliştirerek, uygulamada eksikleri giderici, iyileştirici çalışmalar yapılmalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; denizcilik sektörünün yaşadığı sıkıntılar daha önceki bütçe görüşmelerinde ifade edilmiş olmasına karşın, gerekli büyüme ve rahatlama sağlanamamıştır. Ümit ediyorum ki, önümüzdeki bütçe döneminde, sıkıntıların aşıldığı ve konunun bir bakanlık çatısı altında toplandığı bir süreç yaşanır. Bu dileklerle konuşmama son verirken, 1996 yılı bütçesinin Türkiye için hayırlı olmasını temenni ediyor, bütçenin hazırlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atasayan. Sayın Abdullah Akarsu, buyurun efendim. ANAP GRUBU ADINA ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1996 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum. Sizlere, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün çalışma ilkeleri hakkındaki görüşlerimizi ve temennilerimizi aktarmaya çalışacağız. Bildiğiniz gibi, kırsal kesimde dağınık olarak yerleşmiş 77 bin civarındaki yerleşim birimimize içme ve sulama suyu, yol, kanalizasyon ve diğer altyapı hizmetlerini götürmek, tarım için ayrılmış alanlarımızın amacına uygun olarak kullanılmasını sağlamak, denetlemek, göçmen ve göçerler ile kamulaştırma gibi nedenlerle evsiz kalan vatandaşlarımızın belirli yerlerde iskân edilmesini sağlamak Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevleri arasındadır. Kırsal kesimdeki yaşam standardının yükselmesi, yol, içmesuyu, kanalizasyon, yerleşim planlaması ve benzeri sosyoekonomik tesislerin tamamlanmasıyla mümkündür. Bu projelerin uzun süre ihtiyaçlara cevap verebilmesi, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün çalışmalarındaki düzen, disiplin ve tutarlılığa bağlıdır. Ülkemiz, halen bir tarım ülkesidir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, toplam nüfusumuzun yüzde 40’nın yaşadığı alanların bütün altyapı hizmetlerini yerine getirmeye gayret eden bir kurumumuzdur. Bu yıl konsolide bütçe içerisinde yüzde 1,35’lik paya sahip olan Köy Hizmetleri, 48 trilyon 447 milyar liralık bütçesiyle görevlerini yerine getirmeye, hizmet vermeye çalışacaktır. Bütçesinin 23 trilyon 661 milyar lirasını işçilik, makine, teçhizat ve akaryakıt gibi cari giderlere ayıran kurum, 24 trilyon 786 milyarlık yatırım yapma durumundadır. 1996 yılı yatırım ödeneklerinin, daha önceki yıllara göre artmış gözükmesine rağmen, acil, gerekli içmesuyu, kanalizasyon, yol, köprü gibi yatırımlar için yeterli olmadığı kanaatindeyim. 24 trilyonluk yatırımla neler yapılabilir?! Kaç köye standardı yüksek yol yapabiliriz?! Kaç köye sağlıklı içmesuyu verebiliriz?! İçmesuyu o kadar mühim ki, bize göre ve bana göre, devletimizin yapabileceği en güzel ve en hayırlı hizmetlerden birisidir. İçmesuyu, aynı zamanda sadaka-i cariyyenin de en güzel örneği sayılmaktadır. Öyle ise, 2000’e 4 kala içmesuyunda durumumuz pek parlak değildir. Bunun için, özel önlem alınması gerektiği inancını taşıyorum. Örnekler vermek istiyorum: Kars İlimizin köylerinden 50’si, dere suyunu içmektedir. Kars İlimizin 22 köyü, hayvan sırtında, üç-beş kilometre mesafeden içmesuyu nakli yapmaktadır. Bu Doğu Anadolu’dan bir vilayetimizdi. Manisa’dan bir örnek vermek istiyorum. Bakınız, Manisa’da 60 tane susuz köy vardır, 64 tane de yetersiz içmesuyuna sahip köy vardır. Onun için, bir batıdan bir doğudan örnek verdim; bu, Türkiye’ye şamil olarak düşünülebilir. Köy içmesularına, mutlaka, özel bir önem verilmeli, özel bir şekilde gayret sarf edilmeli, yeni kaynaklar bulunup, bu içmesuları, köylümüzün ve hemşerilerimizin istifadesine sunulmalıdır diye düşünmekteyiz. Avrupa Birliğine giriyoruz; yeni bir yüzyıla giriyoruz; insanlarımıza sağlıklı bir ortamda yaşama imkânı sağlamak hedefimiz olmalı, köyümüze, köylümüze götürecek çok şeyimiz olmalı diye düşünüyoruz. İnsanımız, her vatandaş gibi, devletten beklentilerine cevap istiyor; yolu, suyu, tarıma uygun tarlası, kanalizasyonu olsun istiyor; bunun da, en doğal hakkı olduğu inancını taşımaktayız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; imkânımız yok diyerek, yol, köprü, gölet yapmayacak mıyız; sağlıklı içmesuyu getirmeyecek miyiz; bunun, mutlaka, çözümlenmesi gerektiği ve yeni alternatifler bulunması gerektiği inancını taşıyoruz. Mahallî katkıları değerlendirerek, köyümüzle, köylümüzle işbirliği içerisinde, kaynaklarımızı israf etmeden, gücümüzün yettiğince, elimizden geldiğince, üzerimize düşeni yapmaya çalışacağız. Her köyümüzü, her yerleşim birimimizi, yaşam standardı yüksek, yaşanabilir bir kent haline getirmeliyiz. Değerli milletvekilleri, Köy Hizmetlerindeki geçici işçi sayısı 45 binlere ulaşmıştır. Kurum, bu yapıdan, çok kısa zaman içerisinde kurtarılmalıdır. Geçici işçilere acil çözüm bulunmalıdır. Bu sorunun, önümüzdeki aylar içerisinde çözümleneceği inancını taşıyoruz. Sayın milletvekilleri, 77 bin civarında yerleşim birimine hizmet veren bu kuruluş, bu hizmetleri yerine getirirken, ekonomik yönden güçlü olmak zorundadır. Şişkin kadronun yerine, yetişmiş, gerekli bilgi ve teknik donanımla hareket eden elemanlardan oluşmuş personel; ekonomik ömrünü tamamlamış, teknolojisi eskimiş araçlar yerine, gerekli güçlü donanımlı araçlarla hizmet veren Köy Hizmetlerinin, halkımıza, layık olduğu sosyal ve tarımsal altyapı hizmetlerini götürebileceği ve onların, sosyal, kültürel, ekonomik yönlerden kalkınmasındaki temel taşlardan birisi olacağı inancını hiç kaybetmiyoruz. Muhterem arkadaşlarım, insanlarımız bizden hizmet bekliyor, haklılar; çünkü, onun için bize rey verdiler. Hizmetlerin tam anlamıyla yerine ulaşabilmesi için, tarafsız, adaletle davranan, liyakatli kişilere görev verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hizmette ayırımcılık yapılmasına tamamıyla karşıyız. Son yıllarda, benzeri birçok olayla karşılaştık. İktidar partisinin köyleri istediklerini alırken, yolları, kanalizasyonu yapılırken, su ihtiyaçları giderilirken, muhalefet partilerinin bölgeleri diğerlerini seyretmek durumunda kalmışlardır. Bu düşüncelere katılmıyoruz, katılmayacağız. Her yerde, her koşulda hizmet eşit dağıtılmalı; insanlara partilerine göre değil, insan oldukları için hizmet verilmeli; vergisini veren her vatandaş, bu haktan yararlanabilmeli. Biz, Anavatan Partisi olarak, bunun, bu şekilde icra edileceğine, Sayın Bakanımız ve Sayın Hükümetimiz tarafından bu yönde gayret gösterileceğine inanıyoruz. Bunu, bu şekilde icra edeceklerine de yürekten inanıyoruz. BAŞKAN – Sayın Akarsu, 2 dakikanız kaldı. ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim. Bir gerçeğin hepimiz bilincindeyiz : Ülkemizin imkânları kısıtlı, ihtiyaçlarımız çok fazla, bütçemiz açık veriyor; ama, el ele verirsek, kaynaklarımızı rasyonel, verimli bir biçimde kullanabilirsek, hizmetleri eşit ve adilane dağıtabilirsek, hiç kimsenin bir şey söylemeye hakkı olmaz ve olamaz. Hâlâ, içmesuyunu hayvanların sırtında taşıyan, olmayan yollarda yürüyen, altyapısız köylerde yaşamlarını sürdüren insanlarımıza yardımcı olmak, hizmet vermek, bizlerin aslî görevidir. Gelecek kuşaklara yaşanabilecek bir dünya, yeterli ve geliştirilmiş toprak ve su kaynakları bırakabilmenin önkoşulu, bu kaynakların doğru biçimde kullanılmasıdır. Gerçek anlamda, bilimsel düzeyde rasyonelliği, verimliliği sağlayabilmek için, planlama çalışmaları çok ciddî bir şekilde yapılmalı, uygulanabilirlik ve fizibl, siyasî düşüncelerden uzaklaştırılmalı, iş makineleri ve insangücü iyi programlanmalı, böylelikle verimliliği kat kat artırmak amaçlanmalı; Kurum, teknik eleman ve teknik yapı açısından daha da güçlendirilmelidir. Yasal engeller, yapısal bozukluklar hepimizin çabası ve gayretiyle mutlaka düzeltilecektir. Partimizin, özellikle üzerinde durduğu en önemli konulardan birisi de, Köy Hizmetlerinin yükünün merkezî idareden alınıp, il genel meclislerine devridir. Bütçeden ödenek desteğiyle ve mahallî idareler kaynaklarının -yüzde 10 gibi seviyelerden yüzde 30’lara çıkarılarak- artırılmasıyla bunun sağlanacağı inancındayız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Akarsu 1 dakika... ABDULLAH AKARSU (Devamla) – 1 dakika süre istiyorum, sözlerimi toparlayacağım efendim. BAŞKAN – Buyurun. ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Halen merkezî idarenin sorumluluğunda bulunan hizmetlerden yerel nitelik taşıyanların, buralardan alınarak yerel idarelere devri mutlaka gerçekleştirilmelidir. Köy Hizmetlerinin çalışmalarında, daha çok ihale yolu tercih edilmeli, sadece bakım ve onarım için araç bulundurulmalı, kaliteye ve yüksek standarda önem verilmeli, gerçekten insanımız için, vatanımız için çalışır, çaba gösterir hale getirilmelidir. Bu bütçenin, köylümüze, memleketimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akarsu. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Necati Çetinkaya; buyurun efendim. Sayın Çetinkaya, eşit olarak mı paylaşacaksınız konuşmayı? NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Evet. BAŞKAN – Buyurun. DYP GRUBU ADINA NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; bugün Başbakanlık bütçesi münasebetiyle, Doğru Yol Partisinin görüşlerini belirtmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, sizi ve Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, Anayasamızın 112 nci maddesi “Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur... Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasaya ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür” demektedir. Yine, bu görevlerin yerine getirilmesi için, 10 Ekim 1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilat Yasası Yüce Meclisimizce kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir; ama, gelin görün ki, zamanla Başbakanlık, bu koordinasyon görevinden öteye, âdeta, bakanlıkların ve birçok icracı unsurların, teşkilatların, KİT’lerin kendisine bağlı olduğu bir kuruluş haline gelmiştir. Bugün, Başbakanlığa bağlı 60 kuruluş vardır. Bu aşırı yükün terakümü ve Başbakanlığa bağlanması, icracı bakanlıkların görevlerini bihakkın yapmasında veya mesuliyetlerini deruhte etmesinde, kanımca zafiyetler meydana getirir. Zira, başbakan, hükümetin bütün çalışmalarından sorumludur ve -Anayasanın 112 nci maddesinde belirtildiği gibi- bir koordinatör görevi vardır; âdeta -tabiri caizse- bir orkestra şefidir Başbakan ve o hükümeti sevk ve idarede gayet tabiî ki, siyasî sorumluluğu olan Başbakanda bu kadar yükün toplanması, bu koordinasyonu zafiyete uğratır. O sebepledir ki, her şeyden önce, Başbakanlığın bünyesinde bulunan bu 60 bağlı kuruluşun, kanaatimce, Başbakanlıktan alınarak icracı bakanlıklara... Mesela, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, daha önce Tarım Bakanlığı bünyesindeydi; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, daha önce Gençlik ve Spor Bakanlığında veyahut da bir zamanlar Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeydi. Buna benzer daha birçok kuruluşu sayabiliriz; ama, bunlar, zamanla Başbakanlığın bünyesinde toplanmış ve dolayısıyla, her ne kadar devlet bakanlıklarının bağlı kuruluşları haline gelmişlerse de, yine Başbakanlığa bağlı kuruluşlar olarak devam etmektedirler. Onun için, Başbakanlığın, bence, bu yükten kurtarılması gerekir. Gelişen dünyayı incelediğimiz zaman, koordinatör görevi yapan başbakanlıkların, böyle ağır bağlı teşkilatlarının olmadığını görüyoruz. Yine, Başbakanlığın, 21 inci Yüzyıla girerken bütün ülkelerin en temel meselesi olan verimlilik sorununu ve ülkenin kalkınmasında başarılı olmasının, her şeyden önce, hepimiz tarafından arzulanan bir netice ve o neticeye vasıl olmak için de, işte, o başarıyı elde etmenin verimli yollarını aramak... Nedir o verimli yollar; nedir tutulacak yollar? İşte, devletin yeniden yapılanmasıdır bu... Bugün, devlet, âdeta, merkezî hükümette temerküz etmiş, merkezî hükümet, taşradaki kendi görevlisine, kendi görevlisine, kendisinin tayin ettiği görevliye, âdeta itimat edemez duruma gelmiştir. Küçük bir memurun Ankara’dan tayininin bir manası var mıdır?! Bir yolun, bir okulun, bir içmesuyunun, bir sağlık evinin DPT’de görüşülerek, merkezî idarede programlanmasının isabet kaydettiğine, hiçbir Meclis üyemiz kesinlikle evet diyemez. Ancak, yerel yönetimde ve devamlı olarak orada vazifeli olan görevliler isabetli bir şekilde o programları hazırlayabilirler. Örneğin, son valilik yaptığım ilde, Manisa’da, bir Dağmarmara köyü vardı; âdeta dağların ötesinde, Kaf Dağının ötesinde, bilinmeyen saklı bir belde... 13 tane köyümüz var; gittiğimde içim parçalandı. Peki, bu köylerin yolları ne zaman yapılacaktı?.. MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Efendim, siz İktidarsınız. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Müsaade buyurunuz, biz, devletin yeniden yapılanmasını anlatıyoruz; esas ana konu budur işte, biz bunu söylüyoruz ve bu Hükümetimizin de yapması gereken... Şimdi, değerli arkadaşlar, işte, o köyün hizmet ve ihtiyaçları, genel meclisce ve oranın genel meclis başkanı olan o ilin valisi tarafından, herhalde, daha iyi bir şekilde tespit edilir ve programlanır. Onun için, bu işlerin bir an önce merkezî idareden alınarak, yerel yönetimlerin güçlerinin artırılması ve onlara devredilmesi lazım. O köyün yolları asfaltlandı; ama, eğer, benim gibi, her günü köyde geçmeyen bir yönetici olmamış olsaydı, belki, nice yıllar o köy o şekilde kalacaktı; ama, sistem kişilere vabeste kılınmamalıdır. Sistem, tam olarak rayına oturtulmalı ve gelen herkes, o sistemi en iyi bir şekilde uygulamalıdır; aslolan budur. O sebeple, ben diyorum ki, devletin yeniden yapılanması bu Meclisin tarihî bir görevidir. Ben bütün arkadaşlarımı, bu Mecliste şu anda görev alan 550 arkadaşımı, 23 Nisan 1920 Meclisinin o büyük kahramanlarının evlatları olarak, o gözle görüyorum ve diyorum ki, geliniz, o kahramanların evlatları olarak, gecemizi gündüzümüze katarak, tarihî görevimizi tam olarak yerine getirerek, modern devlet anlayışıyla, kanunî engelleri, hizmet erbabının ve kendisini hizmete adamış olan bu ülke insanlarının önünden kaldırarak, bir an önce, bu devletin yeniden yapılanmasını gerçekleştirelim; bu Meclis, bunu başaracak güçtedir. BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, 1,5 dakikanız var. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Ben, inanıyor ve güveniyorum ki, bu Meclis, bunu yapacak ve tarihî görevi olan o yeniden yapılanmanın... Yeniden yapılanmanın içerisinde özelleştirme vardır, yeniden yapılanmanın içerisinde yerel yönetimlere kaynak ve güç artırımı yetkisi verme vardır. Batı, Amerika, bu şekilde gelişmiştir; iller, birbirleriyle yarış halindedirler. Geliniz, hepimiz, el ele, gönül birliğiyle, bu yetkiyi verelim ve bu kanunları çıkaralım; bence, tarihî görev bu olsa gerektir ve o zaman, 23 Nisan 1920’de, Büyük Atatürk’ün ve O’nun başkanlığındaki kahraman Türkiye Büyük Millet Meclisinin, o aziz büyüklerin ruhları şad olacaktır; buna inanıyorum. Değerli arkadaşlarım ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; işte, bu konuların, bir an önce yapılmasını, ben, inanıyorum ki, bu Hükümet ve bu Hükümete güvenoyu veren bu Meclis gerçekleştirecektir. Bu bütçe, belki, bu hizmetlerin yapılması için yeterli değildir. Dün, Japonya ve Singapur’dan döndüm, inceleme ve araştırmalarımız oldu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, 1 dakika içerisinde sözünüzü lütfen toparlayın. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Arkadaşlar, rakamları görünce insan üzülüyor. Singapur’un nüfusu 2 milyon 870 bin; ama, ihracatı ne kadar biliyor musunuz; 124 milyar dolar; fert başına düşen millî geliri ise 24 700 dolar. Bir ada ülkesi Singapur, bugün Asya’nın güçlü kaplanı olmuş. Ülkemiz de, kısa zamanda o ipi göğüsleyecek ve onu yakalayacaktır. İşte, yeniden yapılanmayla, devleti bir tüccar devlet olmaktan kurtarıp, ticareti erbabına bırakarak, devlet küçülecek, ama gücü büyüyecek, güçlü devlet olacak ve dünya ile yarışacaktır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, süreniz doldu, lütfen efendim... NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – ...Göreceksiniz, önümüzdeki bütün engelleri aşacağız ve dolayısıyla 21 inci Asırda doğacak güneş, büyük Türk Milletinin medeniyet güneşi olacaktır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, ANAP ve RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Kalan süreyi kullanmak üzere Sayın Ertuğrul Eryılmaz; buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, sizleri ve televizyonları başında bizi dinlemekte olan sayın vatandaşlarımızı saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Grubumuz adına, Başbakanlığa bağlı Denizcilik Müsteşarlığı ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerindeki görüşlerimizi, bu kısa süre içerisinde sunacağım. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, köyde yaşayan insanımızın en temel ihtiyaçlarından olan içmesuyu, sulama suyu, tarla içi geliştirme hizmetlerine ilişkin hizmetleri yerine getirmektedir. Bugün, ülkemiz insanının yaklaşık yarısı kırsal alanda yaşamaktadır. Kırsal alanda yaşayan insanımızın, sosyal, kültürel ve ekonomik yönlerden kalkınması sağlanmadıkça, ülke kalkınmasından söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle, gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet hükümetleri bu konuya özel bir önem vermişlerdir; ancak, konum olarak yerleşim yerlerinin çok dağınık oluşu, ülkemizin coğrafî şartlarının zorluğu, köye götürülen hizmetleri, planlanan hedeflerde yapmayı zorlaştırmaktadır; ancak, 1984 yılına kadar, YSE, Toprak Su ve Toprak İskân Genel Müdürlükleri olarak görev yapan kuruluşlarımız, bu sahalarda çok önemli hizmetler gerçekleştirmişlerdir. YSE Genel Müdürlüğü, 1965 yılında kurulmuştur; o gün itibariyle, ülkemizde toplam köy yolu ağı 160 bin kilometreydi. Bu yolun 23 bin kilometresi stabilize kaplama yol, 9 bin kilometresi tesviyeli yol mahiyetindeydi, geriye kalan 130 bin kilometrelik yol ise ham yoldur ve yapımı gerekmekteydi. Yani, bir ifadeyle ülkemizde, ulaşıma açık köy yolu uzunluğu 32 bin kilometreydi. Bu yıllarda, köy yollarında asfalt uygulaması yoktur. 1965 yılında, ülkemizde mevcut 35 441 adet köyden, 4 010 bin adeti devlet yollarından, 12 103 adeti stabilize kaplama yollardan, 1 935 adeti tesviyeli köy yollarından istifade etmekteydi. 1.1.1996 tarihinde ise, toplam köy yolu uzunluğu ağı 320 bin kilometre olmuştur. Bu yolun 36 bin kilometresi asfalt kaplamalı yol, 157 bin kilometresi stabilize kaplamalı yol, 74 bin kilometresi tesviyeli yol hüviyetindedir; 53 bin kilometre uzunluğunda yeni yapılması gereken yol, yayla, mezra, kom gibi yerleşim yerleriyle, köyün ihtiyaç duyduğu birden fazla yolu kapsamaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu mukayeseyi, köye götürülen hizmetlerdeki artışı, size sunmak için yaptım. Diğer sektörlerde de, durum bundan farklı değildir. Genel Müdürlük, her sahada yoğun bir çalışma temposu içerisindedir. Bu meyanda, kırsal kesimin ekonomik yönden kalkındırılmasında sulama büyük önem taşımaktadır. Ülkemizdeki sulanabilir 8,5 milyon hektar arazinin 2,9 milyon hektarlık bölümü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce sulanacaktır. Bugüne kadar, 1 milyon 125 bin hektar arazi sulamaya açılmıştır; kalan araziler de bir an önce sulamaya açılarak, çiftçilerimizin maddî yönden daha iyi imkânlara kavuşturulmasıyla, diğer hizmetlerle birlikte, köyden şehire olan göçün önlenmesi mümkün olabilecektir. Genel Müdürlük, ülkemizde mevcut 76 bin yerleşim birimine hizmet götürmektedir. Bu kadar geniş bir sahaya hizmet götürmenin zorluğu aşikârdır; ancak, yapılan işin kutsallığı, yaratacağı fayda da değerlerin üzerindedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde, köye hizmet götürmede, 81 bin personel ile 23 bin adet iş makinesi görev yapmaktadır; ancak, gerek personel fazlalığı gerekse iş makinelerinin ekonomik ömürlerini doldurmuş olmaları nedeniyle, işletme masraflarının artmış olması, köye götürülen hizmetlerde yatırıma ayrılan payı düşürmektedir. Köyde yaşayan insanımızın refah seviyesi ile, sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra, ekonomik yönden pazara ulaşmasının temini, köye sağlık ve eğitim gibi diğer sektör hizmetlerinin gelebilmesi için, köy yolu ulaşımına duyulan ihtiyaç büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, köylümüz, artık, rahat ve güvenilir bir ulaşım için, bitümlü asfalt yol, hatta beton asfalt yol istemekte, ürününden maksimum oranda değer elde etmek için, arazisinin sulanmasını istemekte, sağlıklı bir yaşam için, konut ve şebekeli içmesuyu istemektedir. Bu hizmetlere olan talep, son yıllarda önemli ölçüde artmıştır. Bundan sonra, bakım, onarım ve standart yükseltme çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Genel Müdürlüğe daha fazla kaynak ve ödenek ayrılmalıdır. Buna mukabil, Genel Müdürlüğün genel bütçeden aldığı pay yüzde 3’ler civarında sabit kalmıştır. Diğer yandan, carî giderlerin artması nedeniyle, bu orandan yatırımlara ayrılan payı da düşürmüştür. Genel Müdürlük bünyesinde çalışan personelin 30 bini kadrolu işçi, 44 bini mevsimlik işçi ve 7 bini de memur pozisyonundadır. Son yıllardaki geçici işçi uygulaması hepinizce malumdur. Toplu iş sözleşmeleri gereği artan ücretlere karşın, geçici işçilerin çalışma süreleri kısalmış, ortalama dört aya düşmüştür. Bu uygulamadan ne Genel Müdürlük fayda görmüş ne de işçiler yeterince fayda bulmuştur. Genellikle mayıs ayında toplu olarak işe alınan geçici işçiler, iş sezonunun en yoğun olduğu eylül-ekim dönemlerinde işten çıkmak mecburiyetinde kalmışlardır. Ortalama bir hesapla, Genel Müdürlüğün yıllık bütçesinin yüzde 75’i işçilik giderlerine ayrılmaktadır. Bu hesabın artık gözden geçirilmesi gereği vardır. Genel Müdürlük bünyesinde çalışan geçici işçiler kademeli olarak azaltılırken, emekli olan kalifiye ve vasıflı personel yerine atama yapılarak bu sorun çözümlenmelidir. Sayın milletvekilleri, yukarıda da değindiğim gibi, Genel Müdürlüğün artık bir külfet haline gelen makine parkı da, kademeli olarak düşürülerek yerlerine yapım gücü yüksek, bilhassa bakım işlerinde kullanılabilecek makineler alınmalıdır. Ülkemiz, genel itibariyle bir kış memleketidir. Kış ayları, bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolunun iç kesimlerinde sert geçmektedir. Genel Müdürlük, yaklaşık 37 bin köyün ulaşımını dokuz ay sağlamak durumundadır. Bu kış, Genel Müdürlükçe, 23 bin köyde 225 bin kilometre yolda kar mücadelesi çalışması yapılmıştır. Bu hizmetin çoğu, yeteri kadar kar makinesi olmadığı için, dozerlerle yapılmaktadır. Hepimiz, Genel Müdürlükten köylerimize asfalt yol istemekteyiz; ancak, kışın, dozerlerle yapılan kar mücadelesi çalışması, yapılan asfaltı tamamen söküp atmaktadır. Bu nedenle diyorum ki, Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan bakım makineleri zaman geçirilmeden temin edilmelidir. Bu sayede, Genel Müdürlüğün yıllık akaryakıt ve yedek parça kullanımında önemli ölçüde tasarruf yapılmış olacaktır. Diğer yandan, kalkınma planları, master planlar gereği belirlenen hedeflere ulaşabilmek için, Genel Müdürlüğe, yatırım harcamaları için ayrılan ödenekler de mutlaka artırılmalıdır. Genel Müdürlük yatırım programlarında, yılda yaklaşık 20-25 bin civarında iş talebi olmasına rağmen, ödeneklerin yetersizliği nedeniyle, yılda yaklaşık 8-10 bin civarında iş alınabilmektedir. Programlara alınan işlere de süreleri içerisinde bitmesi için gereken ödenek ayrılmayınca, programlardaki iş adeti artmakta, işler daha pahalıya mal olmakta, proje yatırım teklifleri eritilememektedir. BAŞKAN – Sayın Eryılmaz, bir dakikanız var. ERTUĞRUL ERYILMAZ (Devamla) – Bu nedenle, Genel Müdürlüğün yatırım ödeneklerinin artırılmasına ihtiyaç vardır. Yukarıda belirtilen hizmetlerin daha etkin bir şekilde yürütülerek, köylümüze en iyi şekilde hizmet götürülebilmesi için, Genel Müdürlükte, konuları itibariyle yeni bir reorganizasyona gidilmesinde fayda vardır. Bu amaçla, yol, su ve iskân genel müdürlüğü ile toprak su genel müdürlüğü kurulmalıdır. Yerinde yönetime önem verilmesini savunuyoruz. Bazı kuruluşların yine özel idarelere verilmesi şartıyla, bu genel müdürlükleri ve diğer kuruluşlardaki ilgili yerleri de katarak, ancak yeniden yapılanmayla köyişleri bakanlığının kurulmasıyla, bu hizmetlerin daha rasyonel, sağlıklı ve etkin bir şekilde götürülebilmesi mümkün olabilecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ERTUĞRUL ERYILMAZ (Devamla) – Ne kadar sürem var efendim. BAŞKAN – Süreniz bitti efendim. ERTUĞRUL ERYILMAZ (Devamla) – Denizcilik Müsteşarlığı için... BAŞKAN – Bir daha mikrofonu açmamak üzere, ek 1 dakikalık son süreyi veriyorum; buyurun. ERTUĞRUL ERYILMAZ (Devamla) – Benden evvel ANAP Grubu adına konuşan Sayın Bülent Atasayan’ın, Denizcilik Müsteşarlığı konusunda, partisinin adına sunduğu görüşlere ben de aynen katılıyorum ve bir an önce denizcilik bakanlığının kurulmasını Grup olarak biz de temenni ediyoruz; denizcilik bakanlığının kurulma çalışmalarının ivedilikle sonuçlandırılmasını arzu ediyoruz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1996 yılı bütçesinin, devletimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Eryılmaz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Topuz; buyurun efendim. Sayın Topuz, süreniz 20 dakikadır. CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1996 malî yılı bütçesi çerçevesinde, Başbakanlık, Denizcilik Müsteşarlığı ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. 1996 malî yılı bütçesinin ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, sizleri ve televizyonları başında bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımızı, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık, Denizcilik Müsteşarlığı ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerindeki görüşlerimizi arz etmeden önce, 1996 malî yılı konsolide bütçesinin tümü ve onun önemli konuları üzerinde kısa bir değerlendirme ve kısa bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum. Dün yapılan müzakerelerde de açıkça görüldü ki, bu bütçe, taşıması gereken niteliklerden yoksun bir bütçedir; bütçenin büyüklükleri ve dengeleri gerçekçi değildir, samimî değildir. Bu bütçenin ekonomiyi yönlendirici bir niteliği yoktur, yeni bir başlangıç yapabilecek şansı da yoktur. Bütçe, ufuk açıcı değildir. Bu bütçe, zamlarla ve borçlanmayla finanse edilmektedir. 1996 yılı için gayri safî millî hâsıla deflatörü yüzde 65’e yükseltilmiştir. Bu, yıl sonu toptan eşya fiyatlarındaki artış, yüzde 80 dolaylarında gerçekleşecek demektir. Bu durum, bütçenin büyüklüklerini ve dengelerini değiştirecektir. 861 trilyonluk bütçe açığının, yıl sonunda 1,2 katrilyon düzeyinde gerçekleşmesi kimseyi şaşırtmamalıdır. Bu nedenle, bütçede öngörülen faiz ödemeleri 1,36 katrilyondan 1,8 katrilyona ulaşabilecektir. 239 trilyon liralık yatırımlar, borç alınarak gerçekleştirilmeye çalışılacaktır. Borçların, çok büyük bir bölümü de içborçlanmayla sağlanacaktır. İçborçlanmada, ortalama faiz hadlerinin, yüzde 125 ilâ yüzde 135 arasında seyrettiği de bilinmektedir. Bu nedenle, 100 Türk Liralık bir yatırım, yaklaşık olarak, 225 ilâ 235 liraya mal edilecektir. 1996 malî yılı bütçesi, yılın ilk yarısı için, devlet memurlarına, sıfır zam öngörmektedir. Bu bütçeyi hazırlayıp Türkiye Büyük Millet Meclisine sunan Hükümet, gayrî safi millî hâsıla deflatörünü, yüzde 45 olarak belirlemiş ve buna bağlı olarak devlet memurlarına, 15 Kasım 1995 tarihinden geçerli olmak üzere, ortalama, yüzde 54 oranında ücret artışı sağlamıştır. 1996 yılı için deflatörü 20 puan yukarı çektiğiniz zaman, enflasyonun da 20 puan yukarı çıkması kaçınılmazdır. Buradan da anlaşılıyor ki, yeni Hükümet, bu kararının yükünü, ne yazık ki, devlet memurlarının sırtına yüklemektedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda, Cumhuriyet Halk Partisi ve öteki muhalefet partilerine mensup milletvekilleri, deflatörden kaynaklanan bu farkın, 1 Ocak 1996 tarihinden geçerli olmak üzere, memurlara ücret artışı olarak verilmesini talep etmişler; fakat, bütün çabalarına karşın, bunu, Hükümete, maalesef, kabul ettirememişlerdir. 1996 bütçesi, başta rant gelirleri olmak üzere, vergilendirme dışında kalan çeşitli gelirlerden vergi alınmasına dönük hiç bir yeni önlem getirmemektedir; olası önlemleri de,1997’den itibaren gerçekleşmesi gereken birtakım önlemleri de ertelemeye çalışmaktadır. Devlet gelirleri için yeni hiçbir kaynak yaratılmayan bu bütçeyle, sadece carî harcamalar, iç ve dış borçların sadece faizleri ödenebilmektedir; bunları yapabilmek için de yüksek oranda yeni borçlanmaya gidilmektedir. 1996 malî yılı bütçesini uygulayacak olan Hükümetin Başbakanlık bütçesini ve öteki bütçeleri, bu gerçekleri göz önünde bulundurarak değerlendireceğiz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu girişten sonra, şimdi, Başbakanlık bütçesi ve Başbakanlık kurumuyla ilgili değerlendirmelerime geçiyorum. Kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan çok partili parlamenter sistemlerde, Başbakanlık, yürütme kuvvetinin, yürütme erkinin başıdır. Türkiye Cumhuriyetinde de, Başbakanlık, bu nitelikte oluşturulmuştur. Başbakanlığın işlevleri, kuruluş yasasında, özet olarak “Bakanlıklar arasında işbirliği sağlamak, genel siyasetin yürütülmesini izlemek, devlet örgütümüzün düzenli bir şekilde işlemesini sağlamak” biçiminde belirtilmiştir. Bu çerçevede, Başbakanlık, hükümet programının uygulanması, vatandaşlara verilen sözlerin yerine getirilmesi ve toplumun sorunlarına çözüm getirilmesi konularında başlıca sorumlu konumundadır. Yasama organıyla ilişkileri yürütmek ve yasama organının etkinliği için gerekli olan ortamı hazırlamak, yürütmenin anayasal ve yasal çerçevede sürdürülmesini sağlamak, dürüst ve şeffaf bir yönetim oluşturmak ve devlet örgütünde denetim sistemlerini geliştirmek, Başbakanlığın temel görevleri arasındadır. Başbakanlık, bu görevleri yerine getirebilmek amacıyla, iş bölümü çerçevesinde bakanlıkları ve ilgili kuruluşları çalıştırmakla ve bakanlıklar ile ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamakla yükümlüdür. Başbakanlık, yetkilerin tek elde toplandığı bir iktidar odağı değildir, olmamalıdır. Oysa, son onbeş yıl içerisinde, giderek artan bir yoğunlukta yürütmeyle ilgili yetkiler Başbakanlıkta toplanmış, pek çok kurum ve kuruluş Başbakanlığa bağlanmıştır. Son yıllarda, bir Sayın Başbakan, kendisine bağlı kurum ve kuruluşların çokluğuna ve kurumların elinde bulundurduğu ekonomik gücün büyüklüğüne işaret ederek “Avrupa’da, elinde en büyük güç ve imkân bulunduran Başbakan benim” diyerek övünmekte bir sakınca görmemektedir. Yürütme yetkilerinin Başbakanlıkta yoğunlaşması, Başbakana, kişisel etkinlik açısından büyük olanaklar sağlamış ve böyle bir güç elde etmiş olan başbakanlar, bu kişisel etkinliği baskı aracı olarak kullanıp, demokratik sistemle bağdaşmayan bir otoriter sistemi fiilen oluşturmuşlardır. Bu gelişme, önce parti içi demokrasiyi zedelemiş, daha sonra da bir ölçüde tek yetkili haline gelen başbakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama çalışmalarına ve denetleme görevlerine de baskı uygulamaya başlamışlardır. Böylece, başbakanlarla ilgili yürütme erki, yasama erkini kontrol eder bir konuma getirilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi etkisizleştirilmiştir. Başbakanlar, başkanlık sistemlerinde, başkanların kullandığı yetkileri fiilen kullanarak, Anayasamıza göre, sistemimizin dayandığı kuvvetler ayrılığı ilkesini zedelemişlerdir. Yönetimin yeniden yapılandırılması, merkezî yönetimin yetkilerinin, yerinden yönetime ve yerel yönetimlere devredilmesi konusu siyasal gündemimizin birinci sırasını oluşturduğu bir dönemde, merkeziyetçi bir anlayışla yetkileri Başbakanda toplamak, savunulabilecek bir yaklaşım değildir. Çoğunluğu ekonomik konularla ilgili olan ve yürütme erkinin en önemli kurum ve kuruluşları Başbakanlığa bağlanmıştır. Bu kurum ve kuruluşların sayısını ve adlarını, sayın başbakanların, eksiksiz olarak ifade edebilmeleri bile olanaklı değildir. Devletin ve yönetimin yeniden yapılandırılması çalışmalarına Başbakanlıktan başlanmalıdır. Başbakanlıkta toplanan yetkiler ilgili bakanlara aktarılarak, Başbakanın, esas görevlerine yönelmesi sağlanmalıdır. Başbakan Sayın Mesut Yılmaz, muhalefetteyken, bu değerlendirmelerimize paralel bir anlayış sergilemekteydi. Anavatan Partisi yetkili organlarınca karara bağlanmış bulunan politikalar içerisinde Başbakanlıkla ilgili olarak bu doğrultuda önermeler vardır. Anavatan Partisinin kitapçık halinde yayımlanan politika kararları arasında Başbakanlık için Başbakanlık, diğer bakanlıklar üzerinde bir emir ve koordinasyon makamı olarak ele alınmalı ve bugünkü icracı niteliğinden çıkarılmalıdır. Başbakanlıkla ilgili veya Başbakanlığa bağlı kuruluşlardan gerekli olanlar, görev alanlarına göre icracı bakanlıklara intikal ettirilmelidir” denilmektedir. Geçen yıl, Başbakanlık bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına konuşan sayın sözcü, Anavatan Partisinin Başbakanlıkla ilgili değerlendirmelerini ve önerilerini açık bir biçimde bu kürsüden ifade etmiştir. ANAP, günümüzde hükümet ortağıdır ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Yılmaz da başbakanlık görevini üstlenmiştir. Şimdi, muhalefetteyken söylenenlerin yapılmasına sıra gelmiştir. Sayın Başbakandan bunu bekliyoruz; hem de Sayın Başbakanın bu işi çok ivedi olarak gerçekleştirmesini istiyoruz; çünkü, kendi başbakanlığındaki Hükümetin günleri sayılıdır. Başbakanlığın görev ve yetkileriyle ilgili olarak yapılması gereken düzenlemeler dışında, Başbakanlıktan beklentilerimizin başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz: 1. Başbakanlık başta olmak üzere, bütün bakanlıklar, kurumlar ve kuruluşlarda tasarruf önlemleri alınmalıdır. Bu çerçevede, resmî araba kullanımı hizmetle sınırlı hale getirilerek araba saltanatına son verilmeli, çok zorunlu olmadıkça mefruşat alımına izin verilmemelidir. 2. Yolsuzluk iddialarının şeffaflık içinde ve vakit yitirilmeden incelenmesi ve araştırılması yapılmalı, kamuoyunun duyarlılığına özen gösterilmelidir. 3. Bütün devlet kurumlarında, idarî yargı kararlarına gecikmeden uyulması sağlanmalıdır. 4. Anayasaya aykırı uygulamalardan sakınılmalı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tam uyum sağlanmalıdır. 5. Yönetimin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili reform çalışmalarından Türkiye Büyük Millet Meclsine daha önce sunulmuş bulunan öneriler, kısa bir zaman sürecinde gözden geçirilmelidir. Geçen yasama döneminde Cumhuriyet Halk Partili Adalet Bakanlarınca hazırlatılmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunularak, bir kısmı Genel Kurula kadar ulaşmış gündeme alınmış; ama, ne yazık ki, görüşülememiş olan bir dizi yargı reformu tasarıları ivedi olarak incelenmeli ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yeniden sunulmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partiler arasında uzlaşma sağlayarak ve ilgili toplum kesimlerinin katılımı da sağlanarak yeni reform tasarıları oluşturulmalı ve en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmalıdır. 6. Özellikle, ekonomiyle ilgili yeni düzenlemeler çerçevesinde, vergi oranlarını düşüren ve vergi tabanını genişleten, herkesi vergi verir hale getiren ve böylece, vergi yükünü adaletli biçimde dağıtan vergi reformuna öncelik verilmelidir. 7. Devlet memurlarının Anayasamızda belirlenen sendikal hakları yürürlüğe konulmalı ve işletilmelidir. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına geçen hafta içinde sunduğu Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Teklifinin -ki, Anayasanın öngördüğü- bir an önce değerlendirilmesini ve benimsenmesini bekliyoruz. Öte yandan, bu hakların daha da geliştirilmesi için Anayasada yapılması gereken yeni düzenlemeler için Türkiye Büyük Millet Meclisinde uzlaşma ortamı yaratılmalıdır. Sayın milletvekilleri, biz, bu görüşmeleri yaptığımız sırada, bugün, memurlarımız işi bırakma eylemi sürdürmüşlerdir. Pek çok yerde iş durmuştur. Pek çoğumuz, “bu hareket acaba neden bugünlerde bu ölçüde ortaya konuldu” diye merak etmiş olabilir. Sendika yöneticileri, konfederasyon yöneticileri, kısa bir süre önce Sayın Başbakandan sorunlarını kendilerine anlatabilmek için randevu talep etmiş olmalarına rağmen, Sayın Başbakan, konfederasyon yöneticilerine randevu vermemiştir; dertlerini Sayın Başbakana ulaştıramamışlardır. Bunlar, bizim devlette çalışan memurlarımızdır. Anayasanın bunlar için sağladığı yeni birtakım haklar vardır; onları kullanabilmeleri için yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır. Sayın Başbakanın kendileriyle görüşerek, bu durumu onlarla müzakere ederek, onların düşüncelerini ve değerlendirmelerini de alarak soruna, uzlaşma içinde bir çözüm bulması mümkünken, bu randevuyu vermemek suretiyle memurların sokağa dökülmesine -bizce- neden olmuştur. (CHP sıralarından alkışlar) MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Yapmayın Sayın Topuz, yapmayın; 5 bin kişi mi... ALİ TOPUZ (Devamla) – Kamu yöneticilerinin, sadece kamu yöneticilerinin değil, Türkiye’de yaşayan herkesin, demokratik kurallar içinde Anayasadan kaynaklanan haklarını talep etmelerine karşı direnç göstermek, demokrasiye inanmış insanlara yakışmayan bir tutumdur. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, demokratikleşmeye karar vermiş ve bütün mevzuatımızı bu çerçevede gözden geçirmeye başlamış, cumhuriyet tarihinde ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla demokratikleşme yolunda Anayasayı değiştirebilmiş bir Meclisin üyeleri olarak, karşımıza çıkan bu taleplere karşı duyarsız olamayız, olmamalıyız; onlarla müzakere ederek, onları ikna ederek, onlardan bazı gerçekleri öğrenerek sorunlara çözüm bulmalıyız. Aksi takdirde, ortaya çıkacak olaylardan, hepimiz üstümüze düşen sorumluluğu almak durumuyla karşı karşıya kalırız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi de, Denizcilik Müşteşarlığı bütçesine ve denizcilik sorunlarımıza kısaca değinmek istiyorum. Denizcilik Müsteşarlığı, en genç devlet kurumlarımızdan birisidir; bu sene, üçüncü yıl bütçesini görüşmekteyiz. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, denizciliğin, yeterli sayılabilecek ilgiye muhatap olduğu söylenemez. Denizcilik sektörümüzün örgütlenmiş kesimi uzun süren bir mücadele sonunda Denizcilik Bakanlığı kurulmasını henüz sağlayamamış olmakla beraber, Denizcilik Müsteşarlığının kurulabilmiş olması, bu yolda atılmış çok önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi, işlevlerini yerine getirme konusunda çok yetersiz kalmaktadır. Bu durumu, kurumun, kuruluş aşamasını henüz aşamamış olmasına bağlayabiliriz. Aslında, 1996 malî yılı bütçesi, hiçbir alanda bütçe olanaklarını yeterli sayılabilecek düzeyde oluşturamamıştır. Bu nedenle, bütçenin rakamları üzerinde durmanın çok fazla yararı yoktur. Denizcilik sektörü uluslararası öneme sahip ve çeşitli yönleriyle yararlanılabilecek büyük bir potansiyel taşımaktadır. Deniz ticaretinin geliştirilmesi, deniz ticaret filosunun ve gemi sanayiinin teşvik edici önlemlerle desteklenmesi, denizlerde can ve mal güvenliğinin sağlanması, bu müsteşarlığının başlıca görevleri arasındadır. Denizlerdeki can ve mal güvenliğinin sağlanması, her yerde ve her koşulda önemli bir konudur; ancak, ülkemiz için bu konu özel bir önem taşımaktadır. İstanbul ve Çanakkale Boğazları, gerek ülkemiz açısından gerekse denizciliğimiz açısından özel bir önem taşımaktadır. 1 Temmuz 1994 tarihinde yürürlük kazanmış bulunan Boğazlar Tüzüğü, boğazların ve çevresinin güvenliğiyle ilgili elimizdeki en önemli dayanaktır. Montrö Antlaşmasının özüne uygun olarak hazırlanmış bulunan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir iç hukuk düzenlemesi olan Boğazlar Tüzüğü, bilindiği gibi, Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından uygun bulunmuştur. Bu konuda, komşularımız Yunanistan ve Rusya’dan gelen ve gelebilecek olumsuz tavırlara karşı, sonuna kadar direnilmelidir. BAŞKAN – Sayın Topuz, son 2 dakikanız... ALİ TOPUZ (Devamla) – Öyle mi efendim?.. BAŞKAN – Evet efendim. 2 dakika süre verirseniz tamamlayacağım efendim. NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, süre 20 dakika, 2 artı 2, 4 dakika vermeniz gerekir. ALİ TOPUZ (Devamla) – Boğazlardan geçişleri düzenli bir biçimde yürütebilmek ve boğazlarla birlikte, boğaz çevresini de her türlü tehlikeye karşı koruyabilmek amacıyla, boğazlarda tesis edilmesi gereken teknik donanımın hızla bitirilmesi sağlanmalıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kıyı ve açık deniz balıkçılığı ile balıkçılarımızın, biriken ve yoğunlaşan sorunları vardır. İlgililerin bu konuya eğilmeleri gerekir. Denizlerimiz önemli bir varlığımızdır. Denizcilik sektörümüz büyük bir potansiyel taşımaktadır. Bugüne kadar denizcilik sektörünü ihmal etmiş bulunuyoruz. Artık, yüzümüzü, biraz da denizlere çevirmeliyiz. Son olarak da Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesiyle, kırsal alan sorunlarına değinmek istiyorum. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bilindiği gibi, kırsal alandaki köy yerleşim birimlerine ve tarım alanlarına devletçe götürülen altyapı hizmetlerini üreten bir kuruluştur. Kırsal alana hizmet veren devlet kurumları son onbeş yıl içinde sık sık yapı değişikliğine uğramış, bölünmüş, parçalanmış, sonra yeniden birleştirilmiş ve böylece, bu alandaki bilgi ve deney birikimi zaafa uğratılarak kırsal alana dönük hizmetlerin etkinliği azaltılmıştır. Bu durum, bu kurumlarda büyük özveriyle yıllardır hizmet vermekte olan kadrolarımızı, moral açıdan olduğu kadar, meslekî heyecanlar açısından da olumsuz biçimde etkilemiştir. Ayrıca, bu yapı değişiklikleri sırasında, örneğin, Toprak-Su gibi ... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Topuz, 1 dakikalığına mikrofonu açıyorum, yeniden açamayacağım, mikrofon kesilirse üzüleceğim. ALİ TOPUZ (Devamla) – 2 dakika değil mi efendim?.. BAŞKAN – 1 dakika efendim. ALİ TOPUZ (Devamla) – Peki efendim. NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, 1 artı 1 ... YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın Başkan, iki kişi konuştuğu zaman 2 dakika daha kullanılıyor. BAŞKAN – Süreyi geçiriyorsunuz efendim. Buyurun Sayın Topuz. ALİ TOPUZ (Devmla) – ... örgütlenme düzeyi, bilgi ve deney birikimi çok yükseklere erişmiş bulunan bir kurumun ortadan kaldırılması, yeri doldurulamaz bir boşluk doğurmuştur. Sayın milletvekilleri, kırsal alanın sorunları yeni baştan gözden geçirilmelidir. Kırsal alan bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Kırsal alandaki yerleşim birimlerine yol, su, elektrik götürmek ya da tarımsal altyapı anlamında birtakım hizmetler vermek, kırsal alanı kalkındırmaya yetmez. Çağımızda, tarım sanayileşmektedir, kırsal alanlar kentleşmektedir. Bizim, herkesten önce, kırsal alanımızda kademeli bir yerleşme düzenini oluşturabilmek için, planlı, tarımı daha verimli... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Topuz... ALİ TOPUZ (Devamla) – Tamam mı? BAŞKAN – Tamam. ALİ TOPUZ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topuz. Şimdi, şahısları adına, lehinde, Sayın Veysel Candan. Sayın Candan, süreniz 10 dakikadır. (RP sıralarından alkışlar) VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 Yılı Köy Hizmetleri bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle televizyondan bizi izleyen vatandaşlarımıza ve siz değerli milletvekillerimize saygılar sunuyorum. Ben, konuşmama başlamadan önce bir tespiti yapmak istiyorum. Buraya gerek iktidar gerekse muhalefet adına çıkan milletvekilleri, hep acı tabloyu ortaya koydular. ANAP ve DYP’nin sözcüleri, hatta CHP’nin sözcüleri, sanki bu memlekette yedi sekiz yıl iktidarda bulunmamışlar gibi, köy yollarının bozukluğundan, içme sularının hayvan sırtında getirildiğinden bahsettiler; hatta, daha ileri gittiler, işte, “tarım ülkesi oluğumuz halde buğday, şeker ve et ithal ediyoruz” dediler. Zannediyorum, bu, siyaset anlayışının enteresan bir gelişmesi. Ekrandan bizi izleyen vatandaşlarımız, “kim bu memleketi bu hale getirdi” veya “bu işin sorumlusu kim”; zannediyorum, bunu anlamakta güçlük çekecekler. Dünkü oturumda da, buna benzer olaylar cereyan etti. Ben, burada, özellikle konularla ilgili olduğu için, konuşmam içerisinde bahsedeceğim. Sayın Başbakan, dün, burada, çıktı, enteresan bir açıklama yaptı; “bu bütçe benim bütçem değil, içime sindiremiyorum, her ne kadar bu rakamlar böyleyse de -işte, 1,4 katrilyon borç- bu bizim için bir borç değildir” dedi ve esas tehlikeli olanın artış trendi, faiz oranlarının yüksek oluşu, enflasyon artı yüzde 60 gibi bir faiz ve üç ay gibi kısa vadeler olduğunu bize gösterdi. Sayın Erbakan, memurların, işçilerin, tarım ve hayvansal politikaların uygulanması için gereken 32 milyar dolarlık ihtiyacı ifade ettiği zaman, Sayın Başbakanın, “bu paralar elimizde olur da rant gelirlerine gitmezse, ancak memurlara maaş verebiliriz” tarzındaki ifadesi de, çok değişik. Eğer bilerek yaptıysa, büyük bir talihsizlik; bilmeyerek yaptıysa, o daha büyük talihsizlik. Başbakanlık koltuğunu işgal eden insanların, enteresan açıklamaları “rant gelirlerine giden bu paralar elimizde olmuş olsaydı, memurlarımıza istediğimiz rakamı doğru dürüst verebilirdik; çiftçimize, memurumuza, bunları doğru dürüst verebilirdik” anlamındaydı. Şimdi, Sayın Yılmaz’ın bu açıklamalarıyla, bu bütçeyi aslında bir bütçe olarak kabul etmek de mümkün değil; bir borç ödeme, maaşları ödeme belgesi olarak tarif etmek daha uygun olur kanaatindeyim. (RP sıralarından alkışlar) Şimdi, aslında, ben, konuşmamda, rakamlardan ziyade temel prensipler üzerinde durmak istiyorum. Enteresan bir tablo da, SHP ve CHP’lilerin, burada sergiledikleri tablo. Şimdi, hükümet, sekiz yıl içerisinde -1983’den 1991’e- köy yollarını yapamamış, içmesuyunu ciddî şekilde getirememiş -biraz sonra rakamlar vereceğim- böyle olmasına rağmen, 1991-1994 döneminde de CHP hükümete ortak olmuş; köylülerin yolunu, suyunu istediğimiz şekilde getirememiş. Buraya çıkan arkadaşlar da, hâlâ, Hükümetin bu yanlış politikasına destek verme gibi bir yanlışın içerisindeler. Aynı yanlışı, bir hafta önce, ilaç fiyatlarıyla ilgili olarak yapılan bir oylamada da gösterdiler. İlaç fiyatlarında -mesleğim eczacılık olduğu için çok iyi biliyorum- ciddî bir yanlış fiyatlandırma politikası var ve bu fiyatların çoğunu devlet ödüyor ve bir kısmını da çok fakir insanlar ödüyor; öyle olmasına rağmen, burada, geldiler, fakirin kullandığı, almakta güçlük çektiği ilaç fiyatlarının lehinde oy kullandılar. Zannediyorum ki, köylülerimiz, vatandaşlarımız ekrandan, bunu çok daha iyi, dikkatle takip ediyorlar. Şimdi, bu paralar rantiyecinin eline gitmeseydi, zannediyorum ki, köylerin içmesuyuna gidecekti, yoluna gidecekti. Biraz önce, SHP sözcüsü ve ANAP sözcüsü arkadaşlarımız, hayvan sırtlarında... ALİ RIZA BODUR (İzmir) – CHP... CHP... VEYSEL CANDAN (Devamla) – CHP sözcüsü, CHP... ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Cumhuriyet Halk Partisi... ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan... VEYSEL CANDAN (Devamla) – CHP... Bakın, şimdi... Müsaade buyurun... Müsaade buyurun... Şimdi, geldi, burada, diyor ki “efendim, bu hayvan sırtlarında götürülüyor...” Peki, rant gelirleri söz konusu olduğu zaman, bütçedeki bu fazla ödemeler birilerinin cebine gittiği zaman, yolsuzluk dosyaları buraya geldiği zaman, neden bütün partiler bir olup da, illâ Refah Partisinin dediğine karşı çıkmak gibi bir yanlışın içerisinde oluyor?! Birisi varsa, birisi yanlış yaptıysa, bunu yapan hangi partili olursa olsun... Sayın Başbakan, burada açıklama getirdi; diyor ki “efendim, hükümeti yıkmak gayesiyle olursa, mesele değişir.” Peki, siz, her birine böyle bir şart koyarsanız, bunu getirdiniz, bu da hükümeti yıkma gayesine matuftur; bunu getirdiniz, bu da ona matuftur... Başbakan ne diyor: “Çamurun üzerinde oturmam.” Yılbaşına kadar o oturacak, başka çaresi yok. Eğer, temiz bir mermerin üzerinde, taşın üzerinde oturmak istiyorsa, 7 Mayısta TOFAŞ dosyası gelecek ve kendisinin daha önce yolsuzlukla itham ettiği dosyalar incelenecek... Biz, burada, kimsenin zan altında bırakılmasını istemiyoruz; varsa bir iddia açıklanır, o arkadaşımız da temize çıkar. Muhterem arkadaşlar, Köy Hizmetleri, 77 bin yerleşim birimine hizmet vermektedir. Yılda 25 bin proje gelmekte; bunlardan, ancak 9-10 bin civarında proje programa alınabilmektedir. Köy Hizmetleri, ulaştırma, içmesuları, iskân hizmetleri, çevre teknoloji hizmetleri, tarım ve konut gibi yedi ana dalda hizmet vermektedir. Hizmetin hitap ettiği kesim, nüfusun yüzde 42’si, yani 25 milyon, köy ve köylülerimizdir. Göçü önlemenin tek yolu, mahrumiyet bölgesi haline gelen köylerimize hizmet götürmektir. Şu anda, bütçe 40 trilyon; 7,9 trilyon komisyonda artırımıyla 47,9 trilyon. Baktığımız zaman, bunun 27 trilyonu cari harcamalardır; ancak, 20 trilyon civarında olan bir rakamın yatırıma ayrılması söz konusudur. Bu köylülerin, yolları, içmesuları, yerleşim düzenleme hizmetleri, sosyal ve ekonomik tesis yapımı, yerleri kamulaştırılan insanların iskânı, köy içi altyapıları, göçebe ve gezginci nüfus iskânı, çevre ve teknolojik araştırma, toprak ve su kaynaklarının etüdü, tarla içi geliştirme hizmetleri, drenaj ve toprak ıslahı, havza ıslahı, gölet çalışmaları gibi çok geniş kapsamlı bir hizmet sahası içerisinde, bu kadar parayla hizmet yapmanın çok zor olduğunu, bu bütçe rakamlarının Köy Hizmetlerinde görev yapacak bürokrat arkadaşlarımızı ne denli üzdüğünü hepimiz yakından biliyoruz. Yine, 1995 yılı bütçesi içerisinde, kendi evini yapacaklar için 14 milyar, kamulaştırmalar için 175 milyar, köylerin altyapıları için 18 milyar -34 bin köy için ayrılan para 18 milyar- göçebelerin iskânı için 157 milyar, drenaj ve toprak ıslahı için de, 14 milyar ödenek... BAŞKAN – Sayın Candan, 2 dakika süreniz kaldı. VEYSEL CANDAN (Devamla) – Tamamlayacağım. Bunların daha küçük ve komik rakamlar olduğunu, hepimiz, yakından biliyoruz. Şimdi, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün en büyük sıkıntısı, kanaatimizce, 1995 yılı itibariyle, 45 bin geçici işçinin durumudur. Bunlar, yılda 4-7 ay çalışmaktadır. Her biri asgarî 8-10 ay çalışmıştır; yani, artık, Köy Hizmetleri, bu işçilerin ekmek kapısı olmuştur. Belli bir yaştan sonra, bu insanların, iş bulmaları mümkün değildir. DYP-CHP Koalisyonu döneminde, özellikle, işçiden, fakirden yana olduğunu iddia eden Hükümet döneminde, 2 500 memur kadrosu, 10 bin işçi kadrosu tahsis edilip, imtihan açılma noktasında, Başbakanlıkça durdurulmuştur. Şimdi, burada, 45 bin işçi adına, şunu, Hükümet yetkililerinden öğrenmek istiyoruz: Bu işçilerin sosyal hakları ve tazminatları ne olacak? Bu 45 bin işçimizden, asgarî -Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü yetkililerinin bildirdiğine göre, 20 bini ihtiyaçtır şu anda- 20 bini için kadro tahsis edilecek midir; iş akitleri feshedilenlerin sosyal hakları ve tazminatları ne olacaktır? Bu insanlar, günlük kazançlarıyla, günlük geçinen fakir insanlardır ve burada çıkacak bütçe tasarısını dört gözle beklemektedirler, mutlaka, kısa zamanda, işçilerimizin sorunlarının çözülmesi gerekmektedir. Bir taraftan özelleştirme derken, aynı bütçe içerisinde, 40 milyarın da lojmanlar için ayrıldığını görüyoruz. Süratle, bu lojmanların, inşaat halinde, çalışan insanlara satılması, belirli fiyatlarla satılması 40 milyar artı yarım kalan lojmanların da... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Candan, 1 dakika içinde tamamlayınız lütfen. VEYSEL CANDAN (Devamla) – Netice olarak, özetle söylemek gerekirse, Türkiye’de, gelir dağılımında ve toplanan vergilerin insanlara götürülme şeklinde çok büyük bir çarpıklık var. Ben, buradan, içme suyu olmayan köylülere, yolu olmayan köylülere sesleniyorum. Siz, su bulamazsanız, bozuk su bulamazsanız, daha bozuğunu bulamazsanız, su içmeyin; milletvekilleri olarak, biz,bol bol tatlı su içiyoruz; imkânlarımız da buna müsaittir. Milletvekili arkadaşlarım, yarın köylere gidecekler, bölgelerini gezecekler; burada konuştuklarımız -köy yolları ve köy içmesuları- onlara ayırdığımız,şu cüzî rakamlarla, en az, kırk yılda tamamlanabilir. Böyle, gülünç bir programla, milletin ve köylünün karşısına çıkmanın uygun olmayacağı kanaatindeyim. Bu duygu ve düşüncelerle, Köy Hizmetleri bütçemizin, memleketimize... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...hazırlayan arkadaşlarımıza ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Candan. Sayın Bakan, söz talebiniz var; buyurun efendim. DEVLET BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli miletvekilleri; 1996 malî yılı bütçesinin bu bölümündeki konuşmamda, sizlere, Bakanlığıma bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevlerini, genel durumunu ve 1995 yılı çalışmalarını özetle dile getirdikten sonra, 1996 yılı bütçesi üzerindeki görüşlerimi arz edeceğim. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1984 yılında, Yol-Su-Elektrik, Toprak-Su ve Toprak-İskân Genel Müdürlüklerinin birleşmesi sonucu kurulmuştur. Genel Müdürlük, kırsal alana, ulaştırma sektörüyle, köy yolu hizmetlerini; diğer kamu hizmetleri sektörüyle, köy içmesuyu yapımı, kırsal alan planlaması, çevre ve teknolojik araştırmalar hizmetlerini; tarım sektörüyle, sulama, drenaj, tarla içi geliştirme ve toprak muhafaza çalışmaları hizmetlerini götürmekte; konut sektörüyle de, kalkınmada öncelikli yöreler başta olmak üzere, çalışanların sosyal durumlarını iyileştirmek üzere lojman yapımına devam etmektedir. Görüleceği gibi, Genel Müdürlük, kırsal alana, yedi önemli sektörde hizmet vermektedir. Bugün, bu kadar geniş sahaya, bu kadar değişik ve önemli sektörde hizmet götüren bir başka kuruluş yoktur; bu da, kırsal alana götürülen hizmetlere verilen önemin bir göstergesidir. Köyün ve köylümüzün sosyal, kültürel ve ekonomik yönlerden kalkındırılması, köylümüzün refah düzeyinin yükseltilmesi için yoğun bir çalışma temposu içerisinde olan Genel Müdürlük hizmetlerinde, 81 bin personel ile 23 bin adet iş makinesi görev yapmaktadır. Bugün, ülkemizde bulunan 37 251 köyden 32 441’ine köy yolu hizmeti, 34 749’una da içmesuyu hizmetiyle, gerekli hallerde de tarımsal altyapı hizmetleriyle, iskân hizmetleri götürülmektedir. Tarımsal ürünlerin zamanında pazarlanması, köylerde yaşayan insanımızın sosyal ihtiyaçlarının karşılanması, sağlığın, eğitimin ve diğer sektör faaliyetlerinin köye götürülmesi bakımından köy yollarına büyük ihtiyaç vardır. Köylerimizde ekonomik ve sosyal bakımdan köy yoluna duyulan ihtiyacın yanı sıra, dağ ve orman köyleriyle, tabiî afete maruz yerleşim birimlerinde ulaşımın sağlanması özel bir önem arz etmektedir. Bugün, ülkemizde yolu olmayan köy yoktur. Genel Müdürlük, artık, üretim potansiyeli yüksek, köye gelir getirici tarımsal sahalarla, yeni ünite tarımı kazanmış birimlerin yollarının yapımının yanı sıra, mevcut yolların da standardının yükseltilmesine çalışmakta, tesviyeli yollar stabilize kaplanmakta, stabilize yollarsa asfalt yapılmaktadır. Genel Müdürlüğe 1995 yılı bütçesiyle 4 bin kilometre yeni yol, 4 bin kilometre stabilize kaplamalı yol, 2 470 kilometre asfalt kaplamalı yol ve 4 500 kilometre yol onarımı için 3 trilyon 963 milyar liralık ödenek tahsis edilmiştir. Aynı yıl içerisinde sağlanan ek imkânlar ve özel idare katkılarıyla, yıl sonu itibariyle, 5 004 kilometre yeni köy yolu, 9 800 kilometre stabilize kaplama, 9 963 kilometre asfalt kaplama, 6 625 kilometre yol onarımı yapılmıştır. Bunlara ilave olarak, geride bıraktığımız kış sezonunda 22 986 köyde 22 525 kilometre kar mücadelesi çalışması yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalar sonucu, 1.1.1996 tarihi itibariyle, ülkemizde mevcut 320 bin kilometrelik yol ağının 36 bin kilometresi asfalt kaplamalı yol, 157 bin kilometresi stabilize kaplamalı yol, 74 bin kilometresi tesviyeli yol haline getirilmiş olup, 53 bin kilometrelik yol ise ham yol hüviyetindedir. Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; 1996 yılında ise, bütçeden sağlanan 7 trilyon 610 milyar liralık ödenekle, 4 bin kilometre yeni yol, 7 bin kilometre stabilize kaplamalı yol, 4 bin kilometre asfalt yol ile 8 bin kilometre yol onarımı yapımı planlanmıştır. Yıl içerisinde alınacak önlemlerle ve yaratılacak imkânlarla, 1995 yılı seviyesinin üstüne çıkılabilecektir. Köy içmesularıyla ilgili bilgi vermek istiyorum : Köy Hizmetleri Genel Müdürlğü, köy, mahalle, oba, mezra, kom gibi yerleşim ünitelerine ve 178 sayılı Kanunla da, askerî garnizonlara içmesuyu götürmek ve çevre sağlığıyla ilgili düzenlemeleri yapmakla görevli kılınmıştır. Genel Müdürlüğümüz, 34 749 adedi köy ve 41 738 adedi bağlısı olmak üzere, toplam 76 487 yerleşim ünitesine içmesuyu götürmek durumundadır. Kırsal alanda yaşayan insanlarımıza, zaman geçirmeden hizmet götürmek için, yoğun çaba harcanmaktadır; ancak, coğrafî konum itibariyle, geriye, yapılması çok zor olan işlerin kalmış olması, yeterli miktarda yerüstü su kaynaklarının bulunmayışı, hizmetleri olumsuz yönde etkilemektedir. Bu sorunun, bir an önce çözüme kavuşturulması için, yeraltı su kaynaklarından yararlanmak üzere, sondaj çalışmalarına ağırlık verilmiştir. 1992 yılında, yapım kapasitesi yüksek 14 adet sondaj makinesi alınarak, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hizmetine sunulmuştur. Diğer yandan, içmesuyu yapım hizmetlerini hızlandırmak üzere, birkısım finansmanı dış kredilerden sağlanan kırsal kesime içmesuyu temin projesi uygulamaya konulmuştur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri grubu, Kuzey ve Batı Anadolu illeri grubu, Orta ve Güney Anadolu illeri grubu ve Şanlıurfa Ziyaret-Havi grubundan oluşan projeyle, beş yılda 7 880 üniteye daha içmesuyu götürülmüş olacaktır. 1997 yılında bitmesi planlanan proje, bugün itibariyle, yüzde 70 oranında gerçekleştirilmiştir. Bütün bu hizmetler için, 1995 yılı bütçesinde, 2 382 üniteye içmesuyu götürülmek üzere, 1 trilyon 345 milyar liralık ödenek ayrılmıştır. Genel Müdürlük, yıl içerisinde, köylü-devlet işbirliğine önem vererek, bilhassa limit uygulamalarını artırarak, 9 852 üniteye içmesuyu götürmüştür. 1.1.1996 tarihi itibariyle, mevcut 76 487 üniteden 50 265 adedine sağlıklı ve yeterli içmesuyu götürülmüştür. 11 226 ünitenin suyu yetersiz vaziyettedir, 14 996 ünitenin ise sağlıklı ve yeterli içmesuyu yoktur. 1996 yılı bütçesiyle, içmesuyu ünitesi yapımlarına 2 trilyon 410 milyar liralık ödenek tahsis edilmiştir. 1996 yılında da köylü-devlet işbirliğine önem verilerek, limit içmesuyu ünitesi yapımı uygulamalarıyla, 10 bin civarındaki ünitenin ihtiyaç duyacağı bakım, onarım ve iyileştirme çalışmaları yapılacak, sağlıklı suyu olmayan ünitelere yeni içmesuyu götürülecektir. Devlet eliyle yapılan kamulaştırmalar sonucu yerlerini kaybeden hak sahibi aileler ile dış ülkelerden göç yoluyla yurdumuza gelen soydaşlarımızın, ülkemizde göçebe olarak yaşayan insanlarımızın, yeni yerleşim birimlerinde iskân edilerek üretken bir toplum haline getirilmeleri; kendi evini yapmak isteyenlere verilen kredilerle konut yapımı ve köyde sosyal, kültürel, ekonomik yönden kalkınmanın sağlanması için sosyal ve ekonomik tesis yapımı hizmetleri de sürdürülmektedir. Son yıllarda, Bulgaristan’dan, Yugoslavya’dan ve Türk cumhuriyetlerinden yurdumuza göçmen olarak gelen soydaş ailelerin, 1992-1995 yılları arasında, iskân edilmelerinin sağlanması için gerekli önlemler alınmış olup, bu sahadaki çalışmalara devam edilmektedir. Bulgaristan’dan yurdumuza gelen ailelerden 150’si Gökçeada’da iskân edilecektir; bu ailelerin iskân işlemleri devam etmektedir. Diğer yandan, 1992 yılında Bosna-Hersek’ten yurdumuza gelen 2 bin kişi ile Ahıska Türklerinden 150 ailenin iskânı çalışmaları tamamlanmıştır. Bu ailelerin öncelikle geçici iskân masrafları ve karşılıksız iskân yardımları, Genel Müdürlüğümüzce karşılanmaktadır. 1995 yılında bütçeden sağlanan 370 milyar liralık ödenekle 150 ailenin iskânı sağlanmış, 111 aileye kredi vermek suretiyle konut yapılmış, 301 adet sosyal ve ekonomik tesis ile 362 adet kanalizasyon yapılarak hizmete açılmıştır. Ülkemizde bugüne kadar yapılan hizmetlere baktığımızda, 1.1.1996 tarihi itibariyle, 7 907 ailenin iskânı sağlanmış, 9 bin aileye konut yapılmış, 8 701 adet sosyal ve ekonomik tesis hizmete açılmış, 1 183 adet kanalizasyon bitirilmiştir. 1996 yılı bütçesiyle sağlanan 1 trilyon 288 milyar liralık ödenekle bu hizmetlere devam edilecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bakan, biliyorsunuz bütçe görüşmelerinde hükümete ayrılan süre de 20 dakika. Sayın Özdemir’in de konuşma talebi var; eğer, siz de sayın siyasî parti grupları gibi lütfeder, 1 dakika içinde konuşmanızı tamamlarsanız, Sayın Özdemir’e de eşit süreyi verebilmiş olacağız. Buyurun. DEVLET BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Devamla) – Evet.. Pardon efendim. Değerli arkadaşlar, hakikaten, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Yüce Meclisimizin ilgi gösterdiği, tüm milletvekillerimizin desteklediği bir genel müdürlük; detaylı bilgi vermek istedim; ama, Başkanı da saygıyla karşılıyorum, süremiz az. Ben, değerli arkadaşlarıma, bu, 44 337 geçici işçimizin durumlarıyla ilgili bilgi verip, saygılarımı sizlere arz edeceğim. Biliyorsunuz, Köy Hizmetlerinde 44 337 geçici işçimiz vardır. Bu sene, bu işçilerimize ayrılmış olan ödeneğimiz, 7 trilyondur ve bunların hepsi dört ay süreyle çalıştırılacaktır; üç ayı aştığı için, sosyal hakları böylece muhafaza edilecektir. Kademeli olarak başlatıp, süreyi uzun tutacağız; ama, her işçimizi dört aylık bir süreyle çalıştıracağız. Tekel ve Orman Bakanlığı ile çalışmalarımız sürdürülmekte, bu işçi kardeşlerimizi oralara aktarmak suretiyle, inşallah, daha kalıcı bir iş düzeni ve sayımızı azaltarak kadro verme imkânını bulacağız. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Buyurun Sayın Özdemir. DEVLET BAKANI ALİ TALİP ÖZDEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sayın milletvekillerimizin grupları adına yaptıkları konuşmalarda, Hükümetimizi hedef alan, Başbakanlık bütçesinin geneli üzerindeki eleştirilerde, bazı noktaları vuzuha kavuşturmak için söz almış bulunuyorum. Bütçe üzerindeki konuşmalarda ifade edilen ve özellikle, Sayın Başbakanla ilgili, sadece -medyada, basında ifade edildiği gibi- kırmızı ışıkta duruldu gibi, değişik spekülasyonları, bu kürsüden çok fazla dile getirdiğimiz için, bir nebze de olsun bunu açıklama ihtiyacını duydum. Değerli milletvekilleri, aslında, Hükümetin bir üyesi olarak, gayretli bir çalışmayla alınan kararları, belki kamuoyuna, sizlere gerektiği şekilde aktaramadığımız için, sanki bu geçen süre içerisinde, Hükümetin fazla fonksiyonel hizmetleri yerine getiremediği imajı doğmaya başlamıştır. İşin gerçeği öyle değildir. Mesela, ben, huzurunuzda, çok önemli bir kararı, tekrar, altını çizerek ifade etmek istiyorum : Ülkemizde, yaklaşık 3,5 milyon esnaf ve sanatkârımız vardır. Bunların 900 bini, götürü usulde defter tutmaya tabi tutulmuştur. Hükümetimiz, bundan bir hafta önce, 13 Nisanda Resmî Gazetede de yayımlanarak yürürlüğe giren karar neticesinde, bu götürü usuldeki esnaf arkadaşlarımızın, sanatkârımızın durumunu düzeltmek amacıyla bir indirimde bulunmuştur. Henüz bütçeye yeni başladığımız bu dönemde, sıkıntılı bir bütçe yaptığımız bu dönemde, bu fedakârlık, Hükümet için, alınmış çok önemli kararlardan bir tanesidir. Öyle ki, bu indirim, mücavir alan içerisinde yüzde 70 civarındadır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da büyük şehir kapsamında olan bölgelerde, bu oran yüzde 50 civarındadır. Yine, İstanbul, Ankara gibi büyük şehir merkezlerinde yüzde 40 civarında böyle bir indirime gidilmiştir. Bunun dışında, özellikle, enformasyon bakanlığı bünyesinde yapılan çalışmaları, da çok kısa, özetle arz etmek istiyorum. Geldiğimiz günden itibaren, Bakanlar Kurulundan başlamak üzere, inşallah, yakın sürede, yine milletvekillerimize de dağıtılmak üzere, dünyada ve Türkiye’de olan haberleri anında izleyebilmek için, bir çağrı sistemini gerçekleştirdik. Fevkalade önemli bir fonksiyon. Bu fonksiyonun çalışması, Bakanlar Kurulu üyelerine dağıttığımız sistem memnuniyet yaratmıştır. İnşallah, Yüce Meclisin değerli üyelerine de bunu gerçekleştirdiğimiz zaman, faydasını birlikte yaşamış olacağız. Ayrıca, 76 yıl önce kurulmuş olan Anadolu Ajansı, maalesef, şimdiye kadar, hâlâ telefonla haber iletişimi içerisindeydi. Arkadaşlarımızla, gelir gelmez yaptığımız çalışma içerisinde, uydu aracılığıyla bu haberlerin bütün dünyaya yayılması için, TRT ile gerekli işbirliğini tamamladık. Sadece 200 bin dolar gibi bir miktarla, bu fonksiyonu yerine getirme imkânını sağlamış olduk. İnşallah, önümüzdeki günlerde, bu montaj çalışması bittikten sonra, bu hizmetin de gerçekleşmiş olduğunu göreceğiz. Değerli milletvekilleri, aslında, bu Meclisin içerisinde bulunan, görev yapan hükümetler dahil olmak üzere, herkes, bu ülkeye bir şeyler yapma çabasında, bir gayret içerisinde. Hiç kimsenin, bulunduğu hükümette, bulunduğu bu Yüce Mecliste ülkesinin aleyhine bir şey yapması mümkün değil; ama, tabiî ki, eksikliklerimiz vardır. Bunları da ifade ederken, eğer yapıcı bir yöntemle, bunları proje bazında dile getirmiş olursak, fevkalade güzel olacağı kanaatini taşımaktayım. Denizcilik konusunda, şu anda, Başbakanlığa bağlı olduğu için, ben, yine, Devlet Bakanı olarak, ona da kısaca değinmek istiyorum. Denizcilik, bizim ülkemiz için fevkalade önemlidir. Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu konuda ciddî atılımlar yapması gerekmektedir. Aslında, bu on yıllık periyot döneminde, gerçekten, deniz taşımacılığında fevkalade önemli gelişmeler olmuştur. Mesela, 1989 yılında, deniz taşımacılığı 4,5 milyon dead weight tonluk bir kapasiteye sahipken, bugün, bu, 11 milyon dead weight tona çıkmıştır; bu, fevkalede önemli bir gelişmedir. Bu gelişmeyi de, yine, bizim Hükümetimiz döneminde 1989’da çıkardığımız bir liberasyon yasasıyla gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bunun dışında, yeni atanan Denizcilik Müsteşarımız bu konuda fevkalade deneyimli bir devlet adamı, ilim adamıdır. Kendisini çok yakinen tanıdığım için ifade etmek istiyorum. Hakikaten, başladığı projeler bizleri fevkalade mütehassis etmektedir. İnanıyorum ki, denizcilik noktasında çok önemli gelişmeler yaşayacağız. Bir de, aslında, Refah Partisi temsilcisi milletvekili arkadaşımın söylediği bir gerçeği buradan çelişki olarak arz etmek istiyorum. Tabiî ki, bu bütçe daha önce hazırlanmıştı. Bunu söylemek kadar tabiî bir şey yok; ama, şimdi, bu kadar hızlı, bu kadar fonksiyonel bir yapıyla, bu bütçeyi, memurların maaş alabilmesi için yetiştirmeye çalışıyoruz. Bundan da daha tabiî bir olay yok; ama, şunu da düşünüyorum oturduğum yerde: Acaba, Doğru Yol Partisiyle Refah Partisi bu koalisyonu gerçekleştirmiş olsaydı, başka bir formülle mi bu bütçeyi bugüne yetiştirmek imkânı vardı; tabiî ki değil; çünkü, Refah Partisinin değerli üyesinin de imzası neticesinde, onun katılımıyla da alınan Başkanlık Divanı kararıyla, bu bütçenin Yüce Mecliste altı günde görüşülmesi mümkün olacaktır. Onun için, ben, mutlaka... Biz, beşeriz; amacımız da insanlara hizmet etmek. Yaratılmışların en mükemmeli insan; ona hizmet etmenin ibadet olduğunu gönlümüzde hep hissediyoruz; ama, bunu yaparken mutlaka hatalarımız olacaktır. Bu hataların telafisi için de, Meclisin değerli üyeleri, diğer partilerin değerli üyeleriyle beraber, çok objektif bir çalışma içerisinde olmanın gayreti içerisindeyiz. Denizcilik sektörünün gelişiminde, arkadaşlarımın bahsettiği gibi, deniz trafiğinin de fevkalade önemi vardır. Ben Moskova’dan yeni döndüm. Orada da birtakım gerekçeleri ortaya koydular; ama, aldığımız kararlar bizim için doğrudur. Deniz trafiğinde eksiğimiz... Özellikle Marmara Bölgesinde, bir radarla kompütürize bir sistemin mutlaka, trafiğin düzenlenmesinde acilen devreye sokulmasında büyük fayda vardır. Hepimizin bildiği bir gerçek var: Karadenizden saniyede 20 milyon metreküp su, Boğaz vasıtasıyla Marmara Denizine akmaktadır. Aynı oranda aşağıdaki akıntı vasıtasıyla da 10 milyon metreküp su, tekrar Karadenize gitmektedir. Dolayısıyla Boğazlar ve Marmara Denizinde meydana gelecek kazalar, aynı zamanda Karadenizi de çok yakından ilgilendirmektedir. Ben bunu, Rusya Federasyonundaki ilişkilerimizde, çok açık bir şekilde anlattım. Dedim ki, bu aldığımız kararlar, yapılan çalışmalar aynı zamanda Rusya Federasyonunu ve Karadenizi koruma anlamına da gelmektedir; çünkü, yapılan ölçümlerde, Karadenizde ötrifikasyon başlamıştır. Bu fevkalade kötü bir neticedir. BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakikanız kaldı. DEVLET BAKANI ALİ TALİP ÖZDEMİR (Devamla) – Bu ötrifikasyon neticesinde, Karadenizde de balık türleri azalmıştır, Marmarada da hakeza böyle devam etmektedir. Bunun için ekolojik dengenin denizlerimizde korunması ve bir güzel il olan İstanbulumuzun muhafaza edilebilmesi için, bu radar sisteminin bir an önce devreye sokulması ve acilen deniz itfaiyesinin de tekrar güçlendirilmesi ve sisteme adapte edilmesinde büyük fayda mülahaza etmekteyim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; beni sabırla dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Bu bütçenin, memleketimize, milletimize hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) İBRAHİM ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Buyurun Sayın Yülek. İBRAHİM ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Bakanımız, bunun, Danışma Kurulu kararı olarak getirildiğini söyledi; halbuki, bilindiği gibi, Refah Partisinin imzası yoktur; sadece, ANAP, DYP ve DSP’nin imzalarıyla gelmiştir. Zabıtlara girmesi bakımından arz ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Zabıtlara girdi efendim; sağ olun. Şahsı adına, aleyhte, Sayın İsmail İlhan Sungur; buyurun. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Sungur, süreniz 10 dakikadır. İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesi üzerinde, şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve bu görüşmeleri televizyonları başında izleyen bütün vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 yılı bütçesine ilişkin olarak, 48,4 trilyon liralık bütçeden, yatırımlara ayrılmış ve kabul edilmiş olan 24,3 trilyon liralık ödenek, gerçekten, çok azdır ve yetersizdir. Milletvekili olarak, bizi en çok üzen, dolaştığımız köylerimizin içler acısı halidir. Ülkemizde, köy denilince, maalesef, hâlâ, kışın çamurlu, yazın tozlu olan delik deşik yollar, bazı bölgelerimizde kar nedeniyle aylarca geçit vermeyen yollar, içecek suyu olmayan köyler, fakir veya işsiz milyonlarca köylü vatandaşımız aklımıza geliyor. Başta, Doğu Karadeniz Bölgemiz olmak üzere, ülkemizin her yanındaki köylü kardeşlerimiz, kendilerini ziyaret ettiğimizde, işsizlik, fakirlik ve diğer meselelerini bir yana bırakarak “içmesuyumuz getirilsin, yollarımız greyderle düzeltilsin ve beton ya da asfalt yapılsın” diyorlar. Köylü milletin efendisiyse, bu efendiliğe layık yol, sağlıklı içmesuyu ve sulama suyu hizmetlerini bir an önce götürmeye mecburuz; ancak, bugüne kadar, maalesef, köylü milletin efendisi olamamıştır. Türkiye’de, hâlâ, köylerin yarısında sağlıklı içmesuyu olmadığı için ve köylerimiz, artık, insanlarını besleyemediği için, bilhassa 1985 yılından itibaren, köylerden göç artarak köy nüfusu azalmış ve 25 milyona düşmüştür. Son yirmibeş yıl içerisinde, 20 milyondan fazla insanımız, nüfusu 20 binin üzerinde olan yerleşim birimlerine göç etmiştir. Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu yıl belirtilen rakamlara göre, Türkiye’nin köy içmesuları ihtiyacının karşılanması için -Türk Lirası son yıllarda pula çevrildiği için, maalesef, dolara çevirip söylüyorum- 457 milyon dolar, köy yolları için de 8 milyar dolar olmak üzere, toplam 8,5 milyar dolara ihtiyaç var. Bu miktarı, 1996 malî yılı bütçesindeki yatırım miktarına böldüğümüz zaman, yaklaşık olarak elli yıl çıkıyor; milletimize, elli yıl daha eziyet çektirmeye hakkınız yok. Sayın milletvekilleri, devlet kurumları içerisinde, bugüne kadar, partizanlığın en çok yapıldığı kurum, maalesef, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüdür. Köy yolları yapımında kullanılan greyderler ve benzeri araçlar, cazgır parti ilçe başkanlarının emrinde çalıştırılmaktadır. Bunu, 24 Aralık 1995 seçimleri öncesinde, hepimiz çok açık olarak gözledik; para vermeden, greyderlere iş yaptırmak mümkün değildi. (RP sıralarından alkışlar) Ayrıca, hangi köyün yolunun yaptırılacağı teknik heyetlerce değil, bir bakan, bir milletvekili ya da iktidar partisinin ilçe başkanı tarafından kararlaştırılmaktadır. Bu kötü uygulamaya son verilerek, bu kurumun, mutlaka devletin kurumu haline getirilmesi devletimize saygınlık kazandıracaktır. Köy hayatının geliştirilmesi ve kalkınmasının sağlanması, altyapı hizmetleri için genel bütçeden ayrılan payın artırılmasına bağlıdır; ancak, sadece kaynak artışı yapılması yeterli değildir. Buna paralel olarak, bu kaynağın yerinde ve verimli kullanılmasını temin için, köy yönetiminin geliştirilmesi ve köylere giden hizmetlerin, Ankara ve il merkezleri yerine, ilçe merkezlerinden yönetilmesi gerekmektedir. Bunu sağlamak için, biz, Refah Partili 158 milletvekili, köylere genel bütçe gelirlerinden pay verilmesine dair kanun teklifimizi imzalayarak Meclis Başkanlığına verdik. Bu kanun teklifimizde, köylere, genel bütçe vergi gelirlerinden yüzde 6 pay ayrılmaktadır. Bu payın yüzde 4’ü - nüfuslarına göre- doğrudan köy bütçelerine, yüzde 2’si ise birden fazla köyün ortak projeleri için, yine kaymakamlık denetiminde ilçe köy hizmet birliği tarafından kullanılmak üzere, ilçelere tahsis edilmektedir. Bu kanun teklifimiz kanunlaştığında, köylerimizin gelişme ve kalkınmasına büyük ölçüde hizmet edeceğine ve köylerimizin mevcut partizan baskılardan kurtulacağına inanıyorum. Değerli milletvekilleri, yıllardan beri süregelen başka bir yanlış uygulama da, köylere götürülecek hizmetin iller arasında hatta bir ilin ilçeleri arasında bile, adaletli dağıtılmamasıdır. Mesela seçim bölgem olan Trabzon İli, 4 805 ünitesi ve 12 885 kilometrelik köy yollarıyla hem ünite sayısı hem de köy yolu uzunluğu bakımından Türkiye’de birinci sırada olmasına rağmen, bugüne kadar yapılan fizikî hizmet sıralamasında 79 il arasında son sırada yer almaktadır. Yapılmış olan asfalt yollar bakımından mukayese edildiğinde İstanbul yüzde 52 ile ilk sırada, Ankara yüzde 23 ile 10 uncu sırada, Konya yüzde 11 ile 31 inci sırada yer alırken, Trabzon İlimiz, sadece 113 kilometrelik asfalt köy yoluyla, yani binde 3 ile 72 nci sırada yer almaktadır. Aslında arazisi engebeli, iklimi yağışlı olan bölgemizde beton yol yapımı daha uygundur ve halkımız tarafından da, asfalta tercih edilmektedir. Biraz önce belirttiğim kanun teklifimiz kabul edilirse, köy yönetimlerine, kaymakam ve teknik heyetin denetiminde, sadece çimento, çakıl, boru ve benzeri yardımları yapsanız, köylümüz, çok daha az bir maliyetle kendi suyunu getirir ve kendi yollarını, köprülerini en güzel şekilde yapar. Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığım konuşmamda da, Trabzon Köy Hizmetleri İl Müdürlüğüne, köy yolları, içmesuları, sulama, inşaat, iskân ve makine ikmal hizmetleri için toplam 917 milyar liralık ödeneğin 1996 yılı bütçesine konulmasını ve bu ödeneklerden kısıntı yapılmamasını talep etmiştim; ancak, verilecek ödeneğin çok az olacağı, önümüze getirilen tasarıdan açık olarak görülüyor. Halbuki, köy yollarımızın yapımı hızlandırılabilseydi, köylümüz yıllardır çektiği yol işkencesinden kurtulabilecekti ve dolayısıyla bu yollar, bölgemizde son yıllarda ilgi odağı haline gelen yayla ve dağ turizminin gelişmesine ve ilimizin sosyoekonomik kalkınmasına katkıda bulunacaktı. Bu arada, köy hizmetlerinde çalışan binlerce geçici işçimiz, her yıl, perişan durumda, siyasî parti binalarını ziyaret ederek, problemlerine çözüm aramaktadır. Bu kardeşlerimizin kadrolu yapılarak, meselelerinin biran önce çözülmesini istiyoruz. Sayın Bakanımın, bu konuda biraz önce yaptığı açıklamayı, kısmen de olsa memnuniyetle karşılıyorum. Köy hizmetlerinin makine parkı, büyük ölçüde hizmet dışı kalmış durumdadır; eski makinelerin bakım ve tamiri yerine, bu işlerin özel sektöre yaptırılmasının çok daha ucuza malolacağını düşünüyorum ve bu konunun araştırılmasını rica ediyorum. BAŞKAN – Sayın Sungur, 2 dakikanız kaldı. İSMAİL İLHAN SUNGUR (Devamla) – Sonuç olarak, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinde, yatırımlara ayrılan paranın çok yetersiz olduğunu belirtiyor ve illerde, ilçelerde, köylerde yapılan partizanca uygulamalara biran önce “dur” denilmesini Hükümetten bekliyorum. Sayın Bakanım, göreve yeni başlamanız dolayısıyla sizi tebrik ediyorum ve değerli hizmetler yapacağınıza inanıyorum. Bu yıl, hiç olmazsa, bölgemizdeki grup yollarının betonlanması veya asfaltlanması ve makine parkının güçlendirilmesi yolunda desteğinizi bekliyorum. Sayın Bakanım, konunuza vakıf olduğunuzu biliyorum ve size güveniyorum; böylelikle, bu konudaki sıralamada Trabzon ili olarak, Türkiye sonunculuğundan kurtuluruz inşallah. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve öteki kuruluşlarımızın, 1996 malî yılı bütçelerinin hayırlı olmasını Cenabı Allah’tan dileyerek, Yüce Meclise ve bütün vatandaşlarıma saygılarımı sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sungur. Sayın milletvekilleri, ikinci tur görüşmelerimiz tamamlanmıştır. Sorulara geçiyoruz. Yazılı olarak 30 soru yöneltilmiştir. Bilindiği gibi, soru-cevap işlemleri, sabahki oturumda da belirttiğimiz gibi, Genel Kurulumuzun kararı uyarınca soru ve yanıt olarak 20 dakikayla sınırlıdır. Bu nedenle, sorulara ve yanıtlara 10’ar dakikalık süre ayırmak durumundayız ve soruları, bu çerçevede, ilk 10 dakikada geliş sırasına göre, nereye kadar olursa, okutmak durumundayız. Eğer, cevaplardan ek süre kalırsa, sorulara tekrar döneriz; ancak, arkadaşlardan, özellikle, sorularla ilgili birkaç noktayı rica ediyorum. Meclisimizin genel uygulaması, soruların, kısa, gerekçesiz olması yönündedir; Danışma Kurulumuz da bütçeyle ilgili sorularda bu doğrultuda bir karar almıştır; ama, bazı sorular, maalesef, çok uzundur; başka arkadaşların haklarını ellerinden alıyor. Onun için, bundan sonraki turlarda arkadaşların sorularda biraz daha dikkatli olmasını rica ediyorum. Bu arada, soruların tek imzayla sorulması gerekiyor; bazı sorularda birden çok imza var. Ayrıca, uygulamalarımız, soruların, ancak soru sahibinin salonda bulunması halinde işleme konulmasını öngörmektedir. Onun için, soru sahiplerinin isimlerini okuyacağım. Lütfen, ismi okunan sayın üye, sayın soru sahibi salondaysa, yüksek sesle işaret buyursunlar; ona göre, soruyu, işleme koyacağız ya da koymayacağız. Sayın Hüseyin Arı?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. Soru: Konya Karapınar bölgesinde, 1960 yıllarında başlatılan erozyonu önleme çalışmaları dünyada örnek bir çalışmadır. Bu başarılı çalışmalar neticesi, bölgedeki çölleşmenin önlenmesinde büyük başarı sağlanmıştır; fakat, son yıllarda, bu maksatla burada çalışan geçici işçilerin yeterli sayıda olmaması ve gerekli ödeneklerin zamanında verilmemesi neticesi, bu bölgedeki bugüne kadar yapılan örnek çalışmaların heba olacağını ve erozyonu tekrar ürkütücü boyutlarına götüreceği korkusu, bu bölgede yaşayan insanları üzmekte ve telaşlandırmaktadır. Bu konuda acilen tedbir alınması gereklidir. Bakanlığınızca, önem arz eden bu hususta önlem alınıyor mu? BAŞKAN – Sayın Sıtkı Cengil?.. Buradalar. Soruları okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Sıtkı Cengil Adana Soru: Seyhan İlçemize bağlı 6 bin nüfuslu Sarıhamzalı Köyümüz şehir merkezine 7 kilometre mesafede bulunmasına rağmen, ne doğru dürüst yolu vardır ne suyu vardır ne de kanalizasyonu mevcuttur. Kışın çamurdan köye girmek mümkün olmamaktadır. Öğrenciler, ayaklarına poşetler geçirerek okula gelmektedirler; aksi halde, dizlerine kadar çamura battıkları için, sınıfta oturmaları mümkün değildir. Okul kapısında bu poşetleri çıkarmakta, akşam dönerken tekrar kullanmaktadırlar. Aynı şeklide, yazın da toz ve sinekten geçilmemektedir. Bu köyümüzün yolunu asfaltlamayı düşünüyor musunuz; düşünüyorsanız ne zaman? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Yaşar Dedelek tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Sıtkı Cengil Adana Soru: Kadirli İlçemizin Sofular, Durmuşsofular, Bekereci, Bahadırlı, Kayasuyu, Kesim, Oruçbey Köylerinin içme suları yoktur. Göztaşı, Nürfet, Topraklı Projesi çerçevesinde, bu köylerimizin içme suyuna kavuşturulacağı söylenmesine rağmen, bugüne kadar, herhangi bir gelişme yapılmamıştır. Bakanlığınız, bu projeyi hayata geçirmeyi düşünüyor mu, düşünüyorsa ne zaman? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun, Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Sıtkı Cengil Adana Soru: Osmaniye İlçemize bağlı Dereobası, Kumarlı Köylerinin köprü; Çardak, Çona köylerinin yol bakımı, Yarpuz köyümüzün de yol yapımı gerekmektedir; bunları yapmayı düşünüyor musunuz, düşünüyorsanız, ne zaman yapılacaktır? BAŞKAN – Sayın Ömer Ekinci?.. Burada. Soruları okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki suallerimin, aracılığınızla, ilgili Bakan tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Ömer Ekinci Ankara Soru: 1- Mart ayında, bir cenaze dolayısıyla, Sarıkamış’ın Çamyazı Köyüne gidebilmek için çok büyük mücadele verdim. a) Kaç yol makineniz var ve doğuda, vatandaşlar bu çileden ne zaman kurtulacak? b) Köy Hizmetlerine bağlı dozer, greyder veya kar makinelerinin yüzde kaçı faaldir? 2- Köy Hizmetlerinde çalışan 46 bin mevsimlik işçi var; bu işçilerin durumları hakkında, 1996 bütçesinde, iyileştirici ne vardır? BAŞKAN – Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Mehmet Bedri İncetahtacı Gaziantep 1. Yerinden yönetim konusunda yapılması vaat edilen çalışmalar hangi aşamadadır? 2. Körfez krizinde en ciddî boyutlarda ekonomik sıkıntı yaşayan Gaziantep esnaf ve sanayicisi için ne tür bir iyileştirici çalışma yapılmaktadır? BAŞKAN – Sayın Osman Hazer?.. Buradalar. Soruları okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın İbrahim Yaşar Dedelek tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ve talep ederim. Osman Hazer Afyon Soru : 1. Köy Hizmetlerine bu sezon alınacak işçiler hangi tarihte başlatılacaktır? 2. Bu işçilere hangi kıstaslara göre ücret ödenecektir? 3. Alınacak işçinin miktarı nedir? BAŞKAN – Sayın Sacit Günbey?.. Burada. Soruları okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Sacit Günbey Diyarbakır 1. Güneydoğuda birçok köyün yol ve su problemi devam etmektedir. Bir kısmında yol yapılmış veya asfaltlanmış görünmektedir; oysa bunlar fiilen yoktur. a) Diyarbakır merkeze bağlı Yolaltı Köyünde ve birçok köyde su ve su deposu yoktur. b) Urfa yolu üzerindeki Yeniceköy ve Sultanhoca Köyü, c) Silvan-Boyunlu ve Boşalt Köyü yolları bozuktur. d) Diyarbakır-Dicle ve Diyarbakır-Silvan yolu bozuktur. Üniversite yolunun çift yol yapılması çalışmaları yıllardır bitirilememiştir. Diyarbakır ve ilçelerinin su ve yol eksikliklerinin bu yıl içinde ne kadarı yapılacaktır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Sacit Günbey Diyarbakır Güneydoğuda boşalan köylerin sakinleri köylerine dönmek istiyorlar; dönüş için gerekli tedbirler alınarak, yeniden iskânın bu yıl içerisinde sağlanması için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır? BAŞKAN – Sayın Memduh Büyükkılıç?.. Burada. Soruları okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların ilgili Bakanımızca cevaplandırılması için gereği saygılarımla arz olunur. Memduh Büyükkılıç Kayseri 1. TRT’de ne kadar personel çalışmaktadır? 2. TRT’nin devlet destekli olmasına rağmen, zarar ettiği söyleniyor, doğru mudur? 3. TRT’nin bazı hizmetlerinin özelleştirilmesi düşünülüyor mu? 4. TRT Televizyonunun izlenme oranı ne kadardır? BAŞKAN – Sayın Mehmet Salih Katırcıoğlu?.. Burada. Soruları okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın, Köy Hizmetlerinden sorumlu Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Mehmet Salih Katırcıoğlu Niğde 1. Niğde Çiflik İlçesi Mahmutlu içmesuyu, 2. Niğde Çiflik İlçesi, Sultanpınarı-Çiflik yolu, 3. Niğde Bor İlçesi Kürkçü-Postallı yolu, 4. Niğde Ulukışla İlçesi Aktoprak ve İmrahor göleti programa alındı mı? Alındıysa ne zaman tamamlanacak? BAŞKAN – Sayın Abdulkadir Öncel?.. Burada. Soruları okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların, ilgililerce cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. Abdulkadir Öncel Şanlıurfa 1. Şanlıurfa’nın, Akçakale-Suruç İlçeleri arasındaki stabilize yolun tamamı 1996 yılında asfaltlanacak mıdır? 2. Şanlıurfa Merkez, Akçakale ve Suruç İlçelerine bağlı, tamamen susuz ve yolsuz köylerden hangilerinin içmesuyu ve yol meselesi, 1996 yılında yapılacaktır? Hepsinin yapılması ne zaman tamamlanacaktır? 3. Şanlıurfa Merkez Payamlı Bucağına bağlı köylerden -tamamen içmesuyundan ve köy yollarından mahrumdur- hangi köylerin problemleri 1996 yılında halledilecektir? 4. Devletin çiftçiye yapacağı gübre desteği artırılarak gerçekçi usullerle devam edecek midir? Bu konularda yapılan spekülasyon önlenecek midir? BAŞKAN – Sayın Ahmet Doğan?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Ahmet Doğan Adıyaman Köy Hizmetlerinde binlerce geçici işçi çalışmaktadır. Eskiden, bunlar, uzun süre çalıştırılırken, bu yıl, kısa süre için vize verilmiştir. Büyük bir kısmı işe henüz alınamamıştır. Bu işçilerin kadrolu yapılması veya uzun süre çalıştırılması konusunda ne gibi girişimleriniz vardır? BAŞKAN – Sayın Bakan, yanıt için 10 dakika süreniz var. Eğer, bu 10 dakikayı kullanmazsanız, soruları okumaya devam edeceğiz. MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Bakan yazılı cevap versin... BAŞKAN – O, Sayın Bakanın takdiri efendim; buyurun yerinize... Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Sayın Başkan, bana verilen süre çok kısa, aynı zamanda, soruların teknik içerikli olması nedeniyle çok büyük zaman alacak; bu süreyi de geçeceğiz. Ben, daha sağlıklı bilgi vermek için, bu soruları yazılı olarak cevaplandırmayı uygun görüyorum. (DYP, ANAP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, kalan 10 dakikada soruların okunması mümkün mü? BAŞKAN – Efendim, onu yapıyoruz; siz, süreden harcıyorsunuz. Evet, soruları okumaya devam edeceğiz. Sayın Mehmet Aykaç?.. Burada. Soruları okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. Mehmet Aykaç Çorum Soru 1. Sabık Başbakan Sayın Tansu Çiller’in Başbakanlık Konutundan kendi evine taşınırken mahiyetinde çalıştırmak üzere 42 adet devletten maaşlı personelin görevlendirilmesini talep ettiği basına yansımıştır. Bu doğru mudur ve bu görevlendirme yapılmış mıdır? Soru 2. Yine, Sayın sabık Başbakanı korumak için 50 adet güvenlik görevlisinin görevlendirildiği haberi basında yer almıştır. Bu doğru mudur? Şayet doğruysa, Sayın Çiller’in bugün sadece bir parti başkanlığından öteye bir sıfatı var mıdır? Soru 3. Bugüne kadar, köylere hizmet götürülürken uygulanan particilik anlayışı ve ayırımcı anlayışı devam ettirilecek midir? Soru 4. Bütçeden, köylerimizin ihtiyaçları için ayrılan payın son derece yetersiz olduğu ortadadır. Bu durumda, köylerimiz kaderlerine terk edilmeye devam mı edecektir? Saygılarımla. BAŞKAN – Sayın Veysel Candan?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 1. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde geçici çalışan 45 bin işçimiz vardır. Bu insanlar halen açıkta beklemektedir. Bu sebeple, 10 bin işçi ve 2 500 memur kadrosu verilmek üzere açılan imtihan niçin iptal edilmiştir? 2. İş akitleri askıya alınan işçilerimizin sosyal hakları ne olacaktır? 3. Bu işçilerimiz için kısa ve uzun vadede ne tür uygulama düşünüyorsunuz? İlgililerce sözlü cevaplandırılmasına tavassutlarınızı arz ederim. Veysel Candan Konya BAŞKAN – Sayın Hasan Hüseyin Ceylan?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıda yazılı soruların, ilgili Bakan tarafından cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim. Hasan Hüseyin Ceylan Ankara 1. Beypazarı, Tacettin Köyü, Tahirler 5 kilometre toprak yol ne zaman asfaltlanacaktır? 2. Beypazarı Tahirler Köyü, Kapullu, Kırşıhlar, Mahmutlar, Gürsöğüt köylerine ait toprak yolların asfaltlanması 1996’da tamamlanacak mıdır? BAŞKAN – Sayın Zülfikâr Gazi?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Başbakanlıkta çok sayıda danışman bulunduğu söylenmektedir. Özellikle, bu bürokratların siyasî taraf oldukları -kamuoyunda- yaygın kanaati vardır. Bu sebeple: 1. Başbakanlıkta danışman sayısı adedi, 1994 ve 1995 yıllarında kaç tanedir? 2. Sizce fazlalık var mıdır? 3. Başbakanlıkta yaptığınız somut tasarruf tedbirlerinden örnekler verebilir misiniz? Zülfikâr Gazi Çorum BAŞKAN – Sayın Selahattin Beyribey?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Delaletinizle aşağıdaki sorumun, Köy Hizmetlerinden Sorumlu Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Y. Selahattin Beyribey Kars Soru: Kars Kağızman Denizgölü Köyünde planlaması, programlaması ve ihalesi yapılmış olan ve bir haftadır da yapımına başlanmış ve 6 ay önce müteahhite teslim edilen köprünün, yapım işlemlerinin durdurulması kararı alınmıştır. 1995 yılında yer tespiti yapılmış olmasına rağmen, yerel yöneticilerin etkisi ile, yerinin değiştirilmek istendiği iddia edilmektedir. DYP-CHP Koalisyon döneminde, yani 52 nci Hükümet döneminde, proje, program, ihale ve inşaatına başlanmasına karar verilen Denizgölü Köprüsünün, aynı yerde, bugüne kadar yapılmama ve yapım işlemlerinin durdurulma sebeplerinin açıklanmasını arz ederim. BAŞKAN – Sayın Muhammet Polat?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. Muhammet Polat Aydın Soru : 1. 11.2.1994 gün ve 21846 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, Köy Hizmetleri 21 inci Bölge Müdürlüğü kurulması kararlaştırılmış olmasına rağmen, bugüne kadar faaliyete geçmeyen Köy Hizmetleri 21 inci Aydın Bölge Müdürlüğü ne zaman faaliyete geçecektir. 2. İlimiz hudutları dahilinde 1 484 kilometre stabilize kaplamalı köy yolları ağından ne kadarı 1996 yılı içerisinde asfaltlama hedefine alınmıştır.? Bu yolların asfaltlanması için ne kadar ödenek ayrılmıştır? BAŞKAN – Sayın Ahmet Çelik?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Ahmet Çelik Adıyaman Bu yıl Adıyaman köy yollarının yapım ve onarımlarına önem verilip verilmeyeceği; ayrıca, Adıyaman’da, bu yıl kaç kilometre köy yollarının asfaltlanacağı?.. BAŞKAN – Sayın Tevhit Karakaya?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. Tevhit Karakaya Erzincan Soru: Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde çalıştırılacak olan mevsimlik işçilere ne zaman işbaşı yaptırılacaktır? BAŞKAN – Sayın Ahmet Cemil Tunç?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aracılığınızla, Sayın Başbakana, aşağıdaki sorularımın cevaplandırılması dileğiyle arz ederim. 1. Türkiye’nin et ihtiyacını temin eden besicilerimiz, malumunuz olduğu üzere, hayvanlarını satamıyor. Yetişmiş, kesime hazır hayvanlar, Et- Balıklar özelleştirildiği için kesilecek yer de bulunamıyor, pazarlanamıyorlar. Bu sektör “delidana” olayıyla, daha büyük sıkıntılara düştü. Bu sıkıntıları, aciliyetine binaen, ne zaman ve nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz? 2. Fındığa, mısıra, buğdaya, arpaya, şekerpancarına verdiğiniz gibi, ete de taban fiyat vermeyi düşünüyor musunuz? Ahmet Cemil Tunç Elazığ BAŞKAN – Bir sonraki soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aracılığınızla, Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek’ten aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını arz ederim. 1. Köy Hizmetlerinde çalışan mevsimlik işçileri çalıştırmayı düşünüyor musunuz; çalışacaklarsa, kaç ay çalışacaklar? 2. Merkez İlçe ve Elazığ’ın diğer ilçeleri, yol, içmesuyu, sulama suyu bakımından son derece mahrumdur. 5 ilçemizde tek kilometre asfalt yoktur. Birçok köye ulaşım yapılamamaktadır. a) Bu yıl, Elazığ ve ilçeleri için programınız nedir, ne yapmayı düşünüyorsunuz? b) 30 civarında, açılmış, pompa temin edilemediği için çalışmayan, atıl vaziyette bekleyen derinsu kuyularını çalıştırmayı düşünüyor musunuz? Ahmet Cemil Tunç Elazığ BAŞKAN – Sayın Memduh Büyükkılıç?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Köy hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanımızca cevaplandırılmak üzere, gereği saygıyla arz olunur. Memduh Büyükkılıç Kayseri 1. Mevsimlik işçiler ne zaman işe başlatılacaktır? 2. Sizin bünyenizdeki kamu işçilerinin ikramiyeleri Kurban Bayramı öncesi verilecek midir? 3. Sarız Çayı sulama göleti projesi, Sarız, Damızlık, Söbeçimen, Çavdar Köyü içmesuyu projesi hangi aşamadadır? 4. Develi-Tombak Köyü, Öksüd Köyü, Çomaklı Köyü birinci kat asfalt çalışması ne zaman yapılacaktır? 5. Talas-Endürlük-Kıranardı yolu asfaltı?.. 6. Yeşilhisar-İçmeceler, Kuşcu, Kovalı Köyleri yolu asfaltı?.. 7. Hacılar İlçesi, Hörmetçi-Karpuzsekisi-Dokuzpınar yolu asfaltı?.. 8. İncesu-Hamurcu-Süksün-Kızılören yolu asfaltı?.. 9. Bünyan Akmescit-Aleyinli asfaltı?.. 10. Talas, Akçakaya-Zincidere, Yamaçlı-Çömlekçi, Örencik-Cebir Köyleri asfaltı?.. 11. Kocasinan-Hasancı-Bayramhacılı-Saraycık-Doruklu yolu asfaltı?.. 12. Pınarbaşı Cihanahmet-Aslanbeyli, Tozgün-Tersakan yolu asfaltı?.. 13. Kayseri İl Müdürlüğünde, acil, 2 paletli 1 lastikli kepçe, 5 greyder ihtiyacı?.. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sorular ve yanıtları için ayırılan süre tamamlanmıştır. Şimdi, sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım: Başbakanlık, 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: E) BAŞBAKANLIK 1. – Başbakanlık 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 12 468 430 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Bakanlıklararası İşbirliğini Sağlamak ve Hükümetin Genel Siyasetini İzlemek 541 390 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 112 Millî Güvenlik Hizmetlerinin Yürütülmesi 119 875 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 113 Devlet Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve Geliştirilmesi 157 160 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 114 Enformasyon Kamuoyu Oluşturma ve Halkla İlişkiler Hizmetleri 1 211 883 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 116 Kadın ve Aile Hizmetleri 159 660 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 9 897 379 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 999 Dış Proje Kredileri 20 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 24 575 777 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlık 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni ederim. Denizcilik Müsteşarlığı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum : F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI 1. – Denizcilik Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 105 100 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Denizciliğin Geliştirilmesi Hizmetleri 377 400 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 52 001 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 534 501 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Denizcilik Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını diliyorum. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum : G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 20 822 090 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Köy Hizmetleri 26 399 051 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Tranferler 69 001 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 999 Dış Proje Kredileri 1 157 159 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 48 447 301 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum : B – CETVELİ Gelir Türü Açıklama Lira 2 Vergi Dışı Normal Gelirler 474 410 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 47 972 891 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 48 447 301 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI 1. – Hazine Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi İ) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI 1. – Danıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, üçüncü tur görüşmelere başlıyoruz. Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Üçüncü turda Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Danıştay bütçeleri yer almaktadır. Üçüncü turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Grupları adına; Refah Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Bahri Zengin, Giresun Milletvekili Sayın Turan Alçelik; Anavatan Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun, Yozgat Milletvekili Sayın İsmail Durak Ünlü; Doğru Yol Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Halil Yıldız, Denizli Milletvekili Sayın Kemal Aykurt; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu, Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşek, Demokratik Sol Parti Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tuncay Karaytuğ, Aydın Milletvekili Sayın Sema Pişkinsüt. Şahısları adına; aleyhte, Ankara Milletvekili Sayın Ali Dinçer. Refah Partisi Grubu adına Sayın Bahri Zengin; buyurun. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Zengin, sürenizi eşit mi kullacaksınız ? BAHRİ ZENGİN (İstanbul) – Evet efendim. BAŞKAN – Buyurun, süreniz 10 dakikadır. RP GRUBU ADINA BAHRİ ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının bütçesini müzakere etmek üzere Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, bu görüşmelerin ve bütçenin hayırlar getirmesini temenni ediyor, Yüce Meclise ve bizi izleyen tüm yurttaşlara saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Şu anda, ünlü filozof Descartes’in bir sözünü anımsadım; o, ahlâk üzerine yazdığı mektupların bir tanesini şöyle bitiriyordu; “Vaktim olsaydı daha kısa yazacaktım.” Bununla, kısa konuşmanın ve kısa yazmanın zorluğuna değinmek istiyordu. Ben de konuşmama başlamadan önce, 10 dakika içerisinde, Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine Müşteşarlığı gibi, Türkiye ekonomisi elinde tutan, yönlendiren iki kuruluş hakkında konuşmanın zorluğunun idraki içerisindeyim. Bu anlayışla konuşmama gireceğim. Onun için, konuşmamda mümkün olduğu kadar rakamlardan çok sistemin işleyişiyle ilgili görüşlerimi arz etmeye çalışacağım. Yalnız, konuşmaya başlamadan önce, bir hissiyatımı aktarmak istiyorum: Oylama esnasında bu salon dolmuştu; bendeniz de sevinmiştim, konuşmaları takip eden epeyce Meclis üyesine hitap etme imkânı bulacaktım; ama, şu anda salon yine boşaldı. Umut ediyorum ki, yine bu konuşmalarımız, hayırlara vesile olur. Değerli milletvekilleri, öncelikle, iki müsteşarlığın -birisi planlama alanında kalmak üzere, birisi de uygulama alanında olmak üzere- çok önemli görevlerinin bulunduğunu ifade etmeliyim. Tabiî, Türkiye, bildiğiniz gibi, çok değişik dönemleri yaşadı. Sadece cumhuriyet dönemini ele alırsak, bu dönemde, tek partili dönem, çok partili dönem diye iki ayrı dönemin adını ifade edebiliriz. Aynı zamanda, bildiğiniz gibi, devletçi ekonomik politikalar 1950’ye kadar izlendi; 1950’den belli bir zamana kadar, karma ekonomik politikalar izlendi ve bugünlerde de, bu yıllarda da -hepinizin de bildiği gibi- bir geçiş süreci yaşıyoruz; yani, sözde, sözüm ona karma ekonomiden, liberal ekonomiye geçiş sürecini yaşıyoruz. Yine, bildiğiniz gibi, 1960’lı yıllarda ihtilal hükümetinin hemen kurduğu ilk kurumlardan bir tanesi, Devlet Planlama Teşkilatı oldu. 1960’lı yıllardan bugüne kadar da, aşağı yukarı otuzbeş otuzaltı yıldan beri, planlı ekonomik dönemi idrak etmiş bulunuyoruz; ama, sonuç ne oldu: Planlamanın ana görevlerinden bir tanesi, bildiğiniz gibi, Türkiye’deki kaynakların verimli kullanılmasını temin etmek, hızlı kalkınmayı sağlamak ve aynı zamanda da sosyal, kültürel ve ekonomik bütünlük içerisinde bu hedeflere ulaşmayı temin etmektir. Yine, uygulama kurumu olan Hazine ise, gerek devletin borçlarını, alacaklarını ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere birtakım finansman kaynaklarını temin etmek gerekse devletin dışındaki malî ve finansal piyasalar üzerinde birtakım çalışmalar yapmak, bu piyasaları düzenlemek, izlemek ve aynı zamanda bu piyasalara ilişkin birtakım yeni tasarılar, yeni kanunlar getirmek suretiyle bu piyasaları düzene sokmak göreviyle yükümlüdür; ama, bakıyoruz, o günden beri, 100 yıldan beri, acaba kaynaklarımız verimli kullanıldı mı, daha doğrusu, kaynaklarımız kullanıldı mı? Değerli milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki, bugün, daha, birçok kaynağımız değerlendirilememiş durumdadır. Biraz evvel yapılan müzakerelerde dile getirildi, Türkiye’nin henüz köy yolları oluşmamıştır, hatta kasaba ve şehir yolları bile eksiktir; bunlar ayrı konu; ama, öbür yandan bakıyoruz, bugün, su kaynaklarımızın, toprak kaynaklarımızın, orman kaynaklarımızın, maden kaynaklarımızın yeteri kadarının değil, çok azının kullanıldığını görüyoruz. Türkiye’de yaklaşık 28 milyon hektar ekilebilen arazi var. Bu arazinin ancak, onda biri bugün sulanabilmektedir. Yüz yıllık deneyden sonra, otuzaltı yıllık planlı kalkınmanın sonucunda bu noktada olmamalıydık. Yine, aynı şekilde, hidrolik potansiyelimizin ancak çok küçük bir dilimi kullanılabilmektedir. Madenlerimizin -dün Sayın Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi- gayet küçük bir bölümü kullanılmakta; Türkiye, bir maden zengini ülke olmasına rağmen, maden ithal eden bir ülke konumuna girmiş bulunmaktadır. Bunları çoğaltmak mümkün. Eğitime bu kadar para ayırıyoruz, evlatlarımızı yetiştirelim diye bu kadar gayret sarf ediyoruz, üniversiteye gitsin diye gayret sarf ediyoruz; ama, suçlulara baktığımız zaman, suç işleyenler arasında eğitilmiş insanların oranı gittikçe artıyor. Demek ki, eğitimde bir nitelik meselesi var; sadece nicelikle bu meseleleri halletmek mümkün değil. Bugün, suç işlenirken daha sofistike yöntemler kullanılıyor, gerçekten daha yüksek teknolojiler kullanılıyor. Elbette, bunlar üzerinde ciddî olarak düşünmek mecburiyetindeyiz. Hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız ve kendimizi yerleşik kalıplarımızı kırmaya zorlamalayız; artık, yerleşik kalıplarımızı, bir bakıma, tarihe gömmeye mecburuz. Türkiye’nin kalkınması, gelişmesi, dünya devletleri arasında söz sahibi olması için, birtakım yerleşik anlayışları zorlamak mecburiyetindeyiz. BAŞKAN – Sayın Zengin, 2 dakikanız kaldı. BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Sadece 2 dakika mı?.. BAŞKAN – Maalesef... BAHRİ ZENGİN (Devamla) – O zaman hemen konuya giriyorum. (RP sıralarından alkışlar) Değerli vatandaşlar, değerli milletvekilleri; neden böyle oluyor; bunun bir tek nedeni var; -demin söyledim- millî irade şu Meclise yansıyamıyor, açıklıkla söylüyorum. Bakınız, devletin ideolojik kalıpları arasında, millî irade boğulmak üzeredir, nefes alamıyor. Bütün bu olumsuzlukların giderilmesi için, millî iradenin bu Meclise yansıması lazım; ama, ne yazık ki, bugüne kadar insan temel hak ve özgürlükleri başta olmak üzere, ifade özgürlüğü başta olmak üzere, millî iradenin önü kesilmiş bulunmaktadır. Türkiye’de bir önemli çark dönüyor. Bu önemli çarkın altını çizmek mecburiyetindeyim. Türkiye’de, aslında, dargelirli vatandaşlardan, geniş halk kitlelerinden, mümkün olduğu kadar, teker teker, damla damla toplanan kaynaklar, üst gelir gruplarına aktarılmaktadır ve Türkiye’deki ekonomi çarkı, bu temel üzerine inşa edilmiştir. Bunun için de, iki araç kullanılmaktadır. Bunlardan bir tanesi, zorunlu tasarruf dediğimiz devlet bütçesidir. Devlet, zorla, bütçeyle toplamış olduğu kaynakları belirli kesimlere, şu veya bu yöntemle, şu veya bu araçları kullanarak transfer etmektedir. Bir diğeri de, gönüllü tasarruf dediğimiz, işte, bugün, malî piyasalarda kurulan düzendir. Şimdi, geçmiş yıllardaki, bir olayın acısını hep birlikte yaşıyoruz, bildiğiniz gibi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Zengin, sözünüzü toparlamanız için, size 1 dakika süre veriyorum; buyurun. KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Zengin’e zengince bir zaman ayıralım. BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, geçtiğimiz dönemde, Türkiye’deki tasarruf oranı yüzde 22’lere varmıştır. Bankalarda toplanan bu tasarruflar, bir deli dana gibi, kimi zaman faize, kimi zaman repoya, kimi zaman dövize, kimi zaman gayri menkule, kimi zaman da sermaye piyasasına toslayarak, ekonomiyi tahrip edecek duruma gelmiştir. İşte, şimdi, bizim altını çizdiğimiz nokta budur. Bu büyük potansiyelin, sermaye piyasalarının dışında diğer kanallara kaymış olmasıyla Türkiye ekonomisine katılan bir ekten, gayri safî millî hâsılaya katılacak bir ekten söz etmek mümkün değildir. O halde ne oluyor; sadece... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Zengin, teşekkür ediyorum. BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Arkadaşımdan 1 dakika alıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Arkadaşınız veriyorsa, buyurun. BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Dolayısıyla, buradaki, işte,bu gelgitlerden, Türk ekonomisine hiçbir katma değer sağlamayan bu gelgitlerden, bir rant ekonomisi oluşmuş durumdadır. İşte, Sayın Genel Başkanımız, dün, bunun üzerinde durdu ve Türkiye ekonomisine hiçbir ek gelir sağlamayan bu muamelelerden dolayı, 32 milyar dolar, serbest piyasada alt gelir gruplarından alınarak, üst gelir gruplarına pompalanmış durumdadır. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu ekonomik çarkı, gerçekten halkımızın iradesini, toplumumuzun iradesini Meclise sokmayan ideolojik devlet kalıplarını kırmak, bunu aşmak mecburiyetindeyiz. Bunu yapmadığımız takdirde, Türkiye’nin önü hep kapalı olacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Zengin. Refah Partisi Grubu adına, Sayın Turan Alçelik; buyurun. (RP sıralarından alkışlar) Süreniz 9 dakikadır. RP GRUBU ADINA TURAN ALÇELİK (Giresun) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesi ile Danıştay bütçesi hakkında, Refah Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Meclisimizin değerli üyelerini ve bizleri izleyen saygıdeğer milletimizi, hürmet ve saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, 2828 sayılı Kanunla, korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç çocuk, sakat ve yaşlı insanlarımızın tespit edilmesi, bunların korunması, bakımı, yetiştirilmesi, eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna verilmiştir. Bunun yanı sıra, bazı dernekler, vakıflar ve belediyeler bünyesinde oluşturulmuş olan bazı birimler, aynı amaca hizmet veren diğer yardım kuruluşları, toplumumuzun güzel gelenekleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Memleketimizde, bundan yüz yıl kadar önce kurulan Darüşşafaka, çocuklara yönelik sosyal hizmetler yürütmek amacıyla; yine, aynı amaca yönelik olarak kurulan Darülaceze, muhtaç yetişkinlere hizmet vermek amacıyla kurulmuş, bu tür muhtaçlara hizmet kuruluşları olarak, geleneğimizde önemli yer işgal etmekte -öyle ki, Darülaceze, bugün, hâlâ yaşayan kuruluşlarımızdan bir tanesi- dinî ve meslekî ayırım gözetmeksizin, bütün insanlara aynı ölçülerde hizmet veren bir anlayışla oluşturulmuş kurumlardır. Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu ise, bundan yetmişbeş yıl kadar önce hizmete başlamış, yine, muhtaç çocuklarımıza hizmet amacıyla kurulmuş teşekküllerdendir. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sosyal devlet ilkesinin gereği, bu hizmetlerin, insan onuruna yakışır tarzda yerine getirilmesidir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, günümüzde, çok kısıtlı imkânlarla; ancak, çok geniş bir kitleye hizmet etmek durumundadır. Çocuk Esirgeme Kurumu raporlarında, 600 bin civarında muhtaç çocuğumuz olduğu ifade ediliyor; ancak, gerçekte, bu rakam çok daha yüksektir. Biz, uygulamalarımızda, bunu hep yaşadık. Dağılan aile çocukları, kimsesizler, terk edilen yaşlılar, bakıma muhtaç sakatlar ve özellikle son birkaç yılda, terör nedeniyle meydana gelen göçler dolayısıyla, bakıma muhtaç insanlarımızın sayısı çığ gibi büyümüş, milyonlarla ifade edilen rakamlara ulaşmıştır, ki, bazı raporlarda, bazı araştırmalarda, on milyonun üzerinde insanımızın açlık sınırının altında, fakirlik sınırının altında olduğu ifade ediliyor; acı; ama, gerçek bu. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumumuz, tüm bu muhtaçların yardımına koşmada, ilk aklımıza gelen kurumumuzdur. Ancak, takdim edilen bütçeye baktığımızda, 4,5 trilyon lira gibi bir rakam görüyoruz. Çok açık kalplilikle ifade ediyorum, bu rakamı “yetersiz” diye ifade etmek hafif kalır, gülünç buluyorum!.. Bu rakamın 10 misli bile, böyle bir hizmet için yetersizdir. İzninizle, birkaç örnek vereyim: Ben, bir hekimim; trafik kazası geçirmiş bir vatandaşımızın, muhtaç bir insanımız olarak karşımıza çıktığını varsayalım. Bu insanın, yıllık tedavi giderleri, rehabilitasyon hizmetleri 100 milyonlarla ifade edilir. Sayın milletvekilleri, yine, düşünün ki, burada, hepimiz, en üst düzeyde sağlık kuruluşlarından istifade ediyoruz. Bir yakınınızı, özel bir hastanede ameliyat ettirdiniz; hiç bu faturaya baktığınız oldu mu? Yüz milyonlarla ifade edilen faturalar karşımızdadır. Bir başka örnek vereyim. Memleketimizde, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun hizmet vermesi gereken birkaç milyon insan var. Biz, 1 milyon kabul edelim. Verilen bütçeye, sunulan bütçeye göre, bir tek insanımıza, 4,5 milyon lira gibi bir masraf düşüyor; 4,5 milyon lira gibi bir rakam düşüyor; yani, 1 insanımıza, muhtacımıza, 4,5 milyon lira ayıracağız. Siz, şunu düşünün: Bu insana, günde sadece 1 ekmek versek -ki, biz, bunların her türlü bakımıyla meşgul olmak durumundayız- bugün 1 ekmek, bugün, bir ekmeğin fiyatını 13 bin lira kabul edersek, yılda 5 milyon liraya yakın bir rakam tutuyor sadece ekmek için. Siz, 4,5 milyon lira ayırıyorsunuz. Yani, neredeyse, bir aya yakın, ekmek bile yedirmeden, bu insanımızı, bir yerde, bakmak durumundasınız. Bu ne kadar gülünç bir iddia!.. Değerli arkadaşlarım, kendisine müracaat eden insanların, sadece, yüzde 3’üne, yüzde 5’ine hizmet verebilen bir kurumun -ki, bu raporlarla sabittir- gerçek manada hizmet verdiğini iddia etmek mümkün değildir. Kaldı ki, bugün, çalışan çok sayıdaki insanımızın da muhtaç hale geldiği bilinen bir gerçek. Bu muhtaç insanlarla, huzurlu bir toplum beklemek de mümkün değil. Bir toplumun huzurlu olmasında en önemli kurum ailedir. Güçlü milletler, mutlu ailelerden teşekkül edebilir. Halbuki, mevcut ekonomik şartlar, terör ve toplumumuzu etkileyen sapık ideolojiler, ailelerimizi, olumsuz yönde etkilemiş ve sonuçta, toplumu ve milletimizi huzursuz eden, güçsüz bırakan bir hal almıştır. Bu durum, hizmet açısından, zaten, yok hükmündeki Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunu çaresiz bir noktaya getirmiştir. Aile üzerinde olan her türlü olumsuz etkilerin, basın-yayın, televizyon programları ve reklam uygulamalarının önüne geçilmesini bir zorunluluk olarak addediyoruz. Değerli arkadaşlarım, çok önemli olan bu Kurumun, politik çıkar anlayışından uzak; psikoloğu, öğretmenleri, diyetisyenleri ve diğer yetişmiş elemanlarıyla, profesyonel bir hizmet kurumu hüviyeti kazanması en büyük arzumuzdur. Ancak, üzülerek ifade ediyorum ki, şu anda, bu konumundan çok uzakta bu Kurumumuz... BAŞKAN – Sayın Alçelik, son dakikanız. TURAN ALÇELİK (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim. Bu amaçla, eldeki tüm imkânlarımızı kullanmak, hepimizin en ciddî görevleri arasında sayılmalıdır. Saygıdeğer arkadaşlarım, kısaca değinmek istediğim ikinci konumuz, Danıştay bütçesiyle ilgilidir. Bu Kurumumuz da danışma ve inceleme görevleri yanında, yürütme hizmetlerinin uygulamalarını denetleme açısından son derece önemli, yüksek bir mahkememiz. Ancak, elde ettiğimiz raporlara göre, son derece yoğun bir dosya trafiği ve yetersiz imkânlarla çalışmak durumundadır; yılda, 50 binin üzerinde dosyaya bakmak durumundadır. Nasıl ki sağlıkta tasarruf yapılamazsa, adalet mekanizması da kısıtlamalara tahammül edemez. Aksi halde adalet geciktirilmiş olur ki, bu durum, adalet değil zulüm olur. Dolayısıyla, Danıştayımızın yükünü hafifletebilecek tüm ciddî düzenlemeler en kısa süre içerisinde yapılmalıdır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Alçelik, 1 dakika içerisinde sözünüzü tamamlamanız ve Genel Kurulu selamlamanız gerekiyor. Buyurun efendim. TURAN ALÇELİK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. ...Aksi halde geciken adalete hepimiz ortak olmuş oluruz. Hukuk devletinde hukuka riayet hepimizin ortak sorumluluğudur. Hukukî ihtilafların millî değerler ışığında en hızlı şekilde çözülmesi, bu ve buna benzer yüksek mahkemelerimiz aracılığıyla olacaktır. Bu bakımdan, gerçekçi bir anlayışla, bu kurumlarımızın yeniden ve arzu edilen düzeye getirilmesi, bizim ortak arzumuzdur. Bu duygu ve düşüncelerle, Genel Kurulu ve tüm milletimizi en içten duygularla selamlıyor, saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik. Anavatan Partisi Grubu adına, birinci konuşmacı olarak Sayın Ali Coşkun; buyurun efendim. Sayın Coşkun, süreyi eşit paylaşacaksınız değil mi efendim? ANAP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) – Öyle efendim. Başka şansımız yok ki... Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün görüşülmekte olan Hazine Müsteşarlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimizi bildirmek için söz almış bulunuyorum. Değerli milletvekilleri, son yıllarda dünyada hızlı gelişmeler yaşıyoruz. Düne kadar siyasî ve ideolojik olan dengelerin yerini, hızla, teknolojik, ekonomik, kültürel ve bölgesel güce dayalı dengeler almaktadır. Türkiye’nin tek şansı, bize göre, bölgedeki gücünü artırmasıdır. Bunun için de, komşu ülkelerle, yeni kurulan kardeş Türk cumhuriyetleriyle ve mensubu olduğumuz İslâm ülkeleriyle iktisadî işbirliğini kuvvetlendirerek, Batı’ya karşı olan pazarlık gücünü artırması gerekmektedir. Takdir edersiniz ki, demokrasi içinde, bütün bunları yapabilmek için, öncelikle siyasî istikrara ihtiyacımız vardır. Bu sebeple, Türkiye’yi 2000’li yıllara taşıyacak olan Meclisimize büyük sorumluluklar düşmektedir. Dış politikada şahsiyetli uygulamalar sergilemek, devleti yeniden yapılandırmak, Türkiye’yi tehlikelerle karşı karşıya bırakan güneydoğu sorununa kalıcı bir çözüm bulmak ve ekonomiyi, kendi içinde dengelerini kurabilecek sağlıklı bir yapıya kavuşturmak mecburiyetindeyiz. Hükümetimiz, ancak, siyasî istikrarı, bölgeler ve kesimler arasındaki sosyal barışı sağlayabildiği ölçüde ekonomiyi istikrar içinde kalkındırmaya muvaffak olabilecektir. Değerli milletvekilleri, ekonomimizin önemli darboğazlarla karşı karşıya kaldığı malumlarınızdır. Bu dönemde, bu bakımdan, bütçe çok önem taşımaktadır; ancak, üzülerek belirteyim ki, 1996 yılı bütçesi, genel hatlarıyla, kötü bir mirasın belgesi durumundadır. Bütçe açıkları, 861 trilyon lira olarak öngörülmüşse de, geçen dört aylık sonuçlara bakıldığında, açıkların, bu seviyede tutulabilmesi bile büyük bir başarı olacaktır. Bu sebeple, Hükümetimiz, bütçe disiplinine fevkalade önem verme durumunda kalacaktır. Yıllardır süregelen ve halkı bezdiren enflasyon olgusu, büyük ölçüde, kamunun borçlanma gereğinin devam etmesiyle meydana gelen bütçe açıklarının sonucunda yaşanmaktadır. Devlet birimlerinde israf önlenememiş, tasarruf alışkanlığı yerleşmemiştir. Böylece, israf olgusu, bütçe açıklarının oluşmasında olumsuz etkisi yanında, toplum üzerinde, kamu yönetimi hakkında güvensizlik de doğurmaktadır. Geriye baktığımızda, bütçe açıklarının, yıllardır, Merkez Bankası kaynaklarına sık sık müracaat edilerek veya borçlanılarak karşılandığı görülmektedir. Hazine Müsteşarlığı bütçesini görüşürken, üzerinde durmamız gereken hususun, borçlanma politikaları olduğu kanaatindeyiz. Dışborcun 74 milyar doları, içborcun ise 1,9 katrilyon lirayı aşmış bulunduğu bugünlerde, gayri safî millî hâsılamız içinde, borç yükümüzün yüzde 61’lere ulaştığını görüyoruz. KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Yüzde 65... ALİ COŞKUN (Devamla) – Yüzde 61 olarak kalmış bende... 1996 yılının, yaşamakta olduğumuz bu dönemin fevkalade sıkıntılarla karşı karşıya olduğunu takdirlerinize arz ediyorum. Aslında, bütçe açıklarını en sağlıklı biçimde karşılayacak unsur, kamu maliyesinin güçlenmesidir. Son yıllardaki olumlu atılımlara rağmen, kamu maliyesinde arzu edilen seviyede organize olduğumuzu, adil, dengeli, tabana yaygın bir vergi düzenini kurabildiğimizi iddia etmek mümkün değildir. Bugün, gayri safî millî hâsılanın yüzde 30’u nispetinde olduğu tahmin edilen kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınamaması fevkalade önem taşımaktadır. Bütçede, büyüme hızının yüzde 4,5 gibi makul bir seviyede tutulmasını takdirle karşılıyoruz. Ancak, transfer harcamaları ve carî giderlerin büyüklüğü karşısında, yatırımlara yeterli para ayrılmadığını görmekteyiz. Yatırımların yavaşlamasıyla, giderek sosyal bir sorun haline gelen işsizlik hızla artmaktadır. Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, bütçe açıklarına, KİT’lerin, sosyal güvenlik kurumlarının ve mahallî idarelerin önemli ölçüde olumsuz etki yaptığı malumlarınızdır. KİT’lerin bir kısmı ayrılarak ÖKK (Özelleştirilecek Kamu Kuruluşları) haline getirilmiştir. Bunlarda herhangi bir işlem yapılmadığı için, durumları giderek daha da bozulmuştur. Değerli milletvekilleri, vaktin yetersizliği nedeniyle kısaca bunları hatırlattıktan sonra, şu hususu açıkça belirtmek durumundayız: Hazine Müsteşarlığımız, başarılı çalışmalarının yanında, hükümet programlarına bağlı olarak yanlış politikayı alışkanlık haline getirmiş bulunmaktadır. Hazine, açıklarını karşılayabilmek için yüksek faizlerle hazine bonosu ihraç etmekte ve buradan topladığı paralarla açıklarını kapatmaktadır. Özet olarak, milletin tasarrufları, bankalar aracılığıyla, devletin borçlarına kaynak olarak kullanılmaktadır. Hazine, bu paraları, üretken olan alanlara kullanamadığı için, bir müddet sonra, borcu faiziyle birlikte, yeniden, borcu borçla ödeme durumunda kalmaktadır. Tabiî ki, yüksek faiz politikası, aynı zamanda, sıcak para politikasıyla bütünleşmiş durumdadır. Yıllarca uygulanan düşük kur, yüksek faiz politikaları sonucunda, dışarıdan gelen dövizlere ödenen faizlerin yüzde 30’lar civarında, dolar bazında rant sağladığı görülmektedir. Yılda yaklaşık 2 milyar dolar haksız kazanç yurt dışına transfer edilmiştir. Bu politikanın ekonomi üzerindeki tahribatı yanında bir başka önemli husus, düşük kur sonucu, zaman zaman ithalatın patlaması ve ihracatın durma noktasına gelmesiyle, 15 milyar dolar civarında dışticaretin açık vermesidir. Tabiî ki, diğer döviz gelirlerimize rağmen, cari ödemeler dengelerimiz de böylece bozulmaktadır. Değerli milletvekilleri, yüksek faizin bir başka olumsuz yönü, enflasyonu olumsuz yönde etkilemesidir. Bankalarımızın toplam mevduatının gayri safi millî hâsılanın yüzde 38 nispetinde olduğunu görüyoruz. Kayıt dışı ekonomiyi de dikkate alırsak, toplam mevduat, gayri safi millî hâsılanın yüzde 20’si civarındadır. Avrupa ülkeleriyle mukayese ettiğimizde, Türkiye’nin on defa daha küçük tasarruflara sahip olduğunu görürüz. Bundan çıkan sonuç; tasarrufların, yeterli miktarda,bugünkü banka sistemine gelmediğidir. Halbuki, 70 milyar dolar karşılığı döviz, altın veya Türk Lirası olarak bulunduğu tahmin edilen ve halk arasında “yastık altı serveti” diye bilinen tasarruflar mevcut sistem dışında kalmaktadır. Ayrıca, yurtdışında bulunan 2,5 milyon civarındaki gurbetçimizin tasarruflarının da, Avrupa bankalarında 50 milyar doları aştığını bilmekteyiz. Geçmiş hükümetler, bu iki önemli kaynaktan yeterince istifade edememiştir; çünkü, ne bankacılık sistemimiz ne de hükümet politikalarımız halkımıza güvence vermemiştir. Ayrıca, milletimiz, inançları doğrultusunda tasarruflarını, faizli sistem dışında değerlendirmek istemektedir. Hükümetimiz Programında yer alan bankacılık ve sigortacılık sistemi yeniden yapılandırılırken, özel finans kurumları da bürokratik engellerden kurtarılıp, önündeki engeller kaldırılarak, Türk ekonomisine bu kaynaklardan büyük bir destek sağlanması mümkündür. BAŞKAN – Sayın Coşkun, 2 dakikanız kaldı. ALİ COŞKUN (Devamla) – Efendim, tabiî ki, 10 dakikada bu meseleleri anlatmak kolay değil. İzninizle, ülkemizin gelişmesinde fevkalade önemli yeri olan Devlet Planlama Teşkilatımız hakkında da birkaç söz söylemek istiyorum. Yalnız, bütün bunların düzeltilmesi için, her şeyden önce, ekonomik tedbirlerin, siyasî tercihlerin önünde tutulması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bir hususu daha vurgulamak istiyorum: Bu da; sağlıklı ekonomilerde, aslında, kamu maliyesi ekonominin emrinde olduğu halde, ülkemizde, ekonomimizin, kamu maliyesinin baskısı altına girdiğini görmekteyiz. Değerli milletvekilleri, bir ülkede plan, ülkenin kaynakları ile ihtiyaçları arasındaki dağılımın gerçekçi, dengeli ve en verimli bir şekilde yapılanmasını sağlama çalışmalarını düzenlemektedir. Devlet Planlama Teşkilatımız, bugüne kadar, fevkalade başarılı çalışmaları yanında, ayrıca ülkemize kıymetli devlet adamlarının da yerleştirilmesinde bir okul olmuştur. Devlet Planlama Teşkilatı, bugüne kadar kamu sektörü için emredici, özel sektör için yol gösterici, teşvik edici yönde başarılı çalışmalar yapmışsa da, dünyadaki gelişmeler ve Türkiye’nin dışa açılma süreci içinde, Devlet Planlama Teşkilatının, bundan sonra, çok uzun vadeli, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü gibi çalışmasını öngörmekteyiz. Sözlerime son verirken, Hükümetimizin, gerek Koalisyon Protokolü ve gerekse Hükümet Programı çerçevesinde, geçmişte yapılan yanlışlıkları yapmaması temennilerimizle, ekonomiyi yönlendirirken, sadece parasal politikalar yerine, kamu maliyesini güçlendirmek ve bu politikaları üretimle bütünleştirerek, ihracata öncelik vererek, yatırımları yeniden başlatacak uygulamalar yapacağına inanmaktayız. Devletin aslî görevlerine döneceği; ekonomimizin, polisiye tedbirler yerine, kendi içinde dengelerini serbest pazar kurallarıyla kurabileceği günlerin özlemiyle, başta Plan ve Bütçe Komisyonumuz olmak üzere, tüm emeği geçenlere huzurlarınızda teşekkür ediyor ve bütçenin ülkemiz için hayırlı olmasını Cenabı Allah’tan diliyorum. Saygılarımla. (ANAP ve RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun. Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşma için, Sayın İsmail Durak Ünlü; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) Sayın Ünlü, süreniz 10 dakikadır ANAP GRUBU ADINA İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Danıştayın 1996 Malî Yılı Bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Tarihimiz boyunca bir toplumsal gelenek halinde sürdürülen sosyal hizmet anlayışı, Osmanlı Devletinde kurumlaşmış, cumhuriyetten sonra da, “Türkiye Cumhuriyeti bir sosyal devlettir” ilkesiyle, Anayasada yerini almıştır. Bilindiği üzere, 2828 sayılı Kanunla kurulmuş bulunan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun temel amacı, korunmaya, bakıma veya yardıma muhtaç aile, çocuk, genç, özürlü, yaşlı ve diğer bireylerin ekonomik veya sosyal nedenlerle ortaya çıkan sorunlarını gidermek, ihtiyaçlarını karşılamak, hayat seviyelerinin iyileştirmektir. Katma bütçeli ve tüzel kişiliğe sahip bir kurum olarak örgütlenen Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, ekonomik ve sosyal yoksunluk nedeniyle muhtaç durumda olan çocuk, genç, yaşlı, özürlü ve diğer gruplara hizmet vermektedir. Kurum, ülke genelinde bu hizmetleri, 91 yetiştirme yurdu, 70 çocuk yuvası, 39 huzurevi, 19 rehabilitasyon merkezi, 37 kreş ve gündüz bakımevi, 7 toplum merkezi, 3 yaşlı danışma merkezi, 6 kadın misafirhanesi olmak üzere, 272 kuruluşla sürdürmektedir. Sorumluluğunu Anayasadan alan kurumun, onüç yıllık süreç içerisinde ağırlıklı olarak vermekte olduğu kışla tipi kuruluş bakım hizmetini gerek maliyet yüksekliği gerekse hizmet götürülen gruplarda sebep olduğu sorunları göz önüne alarak terk etmeye başladığını ve yeni hizmet modellerine yöneldiğini görmekteyiz. Bu yeni hizmet modelleri, koruyucu aile, evde çocuk, yaşlı ve özürlü bakımı konusunda eleman yetiştirme kurslarının düzenlenmesi, gençlik evleri, yaşlı danışma merkezleri, toplum merkezleri olarak sıralanabilir. Koruyucu-önleyici yeni hizmet modelleriyle, toplumun temel birimi olan ailenin, sosyal çevresi içerisinde desteklenerek sorunlarını önlemeye ve daha fazla kişiye hizmet sunulmaya çalışılmaktadır; ancak, yıllar bütçelerine yeterli ödeneğin konulamaması nedeniyle, geliştirilmeye çalışılan koruyucu ve önleyici hizmet modelleri tam anlamıyla hayata geçirilemediğinden, herkes tarafından kabul edilen ve kurum tarafından da peyderpey terk edilmesi amaçlanan kışla tipi kuruluş bakım hizmetine devam edilmek zorunda kalınmaktadır. Kurum tarafından hizmet götürülmekte olan grup veya kişilerin sayısı, bu hizmete ihtiyaç duyanların sayısını göstermekte yetersiz kalmaktadır; çünkü, ülkemizin geleneksel yapısı içerisinde, bu hizmete ihtiyaç duyan bireylerin büyük kesimi ya kuruma başvurma imkânlarından yoksun olduğundan ya da muhtaç olmanın verdiği baskı altında kendilerini gizlemekte ve dar çevresi içerisinde bu sorunlarını gidermeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle, çözüm bulunamayan, ertelenen sosyal sorunlar, giderek çözümsüzlük yumağı haline dönüşmektedir. Kurumun yatırım programında yer alan projelerin uzun yıllardır tamamlanamadığı görülmektedir. Bu nedenle, kurum yatırım programında yer alan projelerin bir an önce tamamlanabilmesi için, yılı paylarının artırılarak, öncelikle, fizikî gerçekleşme oranları yüzde 70’in üzerinde olan kuruluşların tamamlanması yoluna gidilmelidir. Kurumun yatırım programında yer alan büyük onarımlara ayrılan ödenek de yetersizdir. Kurumun yirmidört saat süreyle aralıksız hizmet verdiği düşünüldüğünde, beklenmeyen program dışı onarım ihtiyaçları ortaya çıkmaktadır. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; kurumun hizmetlerini daha etkin ve yaygın bir şekilde südürebilmesi için, şu hususların bir an önce çözüme kavuşturulması gerektiği kanaatindeyim: Kurumun hizmet götürdüğü alanın her geçen gün genişlemesine karşın, kurumun yılı bütçeleri incelendiğinde, her geçen yıl genel bütçe içindeki payının giderek azaldığı görülmektedir. Örneğin, 1990 yılına oranla, 1995 yılı bütçesi, reel yüzde 30’un üzerinde düşüş göstermektedir. Kurum tarafından 1986 yılında başlatılmış ve koruyucu-önleyici bir hizmet olan aynî, nakdî yardımların muhtaç kişilere dağıtılması amacıyla yörelerden yapılan taleplerin, yılları bütçelerine konulan ödenekle karşılanamadığını üzülerek belirtmek isterim. Ödenek yetersizliği nedeniyle, devletin, muhtaç kişilere boçlu kalmasını anlayabilmek mümkün değildir. Hükümetimizin uyguladığı politikaların ana özelliği, kuruma gelmeyi önleyici değil, kurum bakımını teşvik edici yöndedir. Bu nedenle, ekonomik yoksunluğa bağlı olarak muhtaç duruma düşen ve kuruma müracaat eden kişi ve ailelerin, genişletilecek sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınması, bu durumdakilere iş imkânlarının sağlanması gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir başka husus da, kurumun gelirleriyle ilgilidir. 1991’den sonra kurulan hükümetler döneminde uygulanan yanlış politikalar yüzünden, kurum politize edilmiş, daha önce heyecanla ve fedakârca çalışan pek çok kurum mensubu görevden soğutulmuştur. Bu tür uygulamaların da etkisiyle, kuruma yapılan bağışlarda, son yıllarda büyük oranda düşüş gözlenmektedir. Kurum, hayırsever vatandaşların bağışlarından oluşan gayrimenkullere sahiptir. Bu gayrimenkullerin bir bölümü, bulundukları yer ve konum itibariyle atıl durumdadır. Diğer yandan kurum, yeni hizmet modelleri için bina kiralama veya satın alma ihtiyacı içerisindedir. Bu nedenle, taşınmazların kiralarından veya satışlarından elde edilecek gelirlerin bir havuzda toplanarak, ihtiyaç duyulan ilde veya bölgede taşınmaz edinilmesi için, bütçeye özel ödenek kaydedilmesinde yarar görülmektedir. Özel ihtisas alanı olan bu kurumun hizmetlerinde, günümüze kadar, ağırlıkla, kalifiye olmayan veya bu amaçla eğitim görmemiş çeşitli personel eliyle yürütülme politikası izlendiğinden, gerekli verimlilik ve etkinlik sağlanamamıştır. Ülkemizde, sosyal hizmetler, çocuk gelişimi ve eğitimi, psikoloji alanlarında eğitim alan meslek elemanlarının, kurumda ağırlıklı şekilde istihdamının sağlanması halinde, istenilen etkinlik ve verimliliğe ulaşılabileceği kanaatindeyim. Bunun yanı sıra, yardımcı hizmetler sınıfında görev yapan personelin, kuruma, genel sınavla alınması yerine, bu hizmetin amacına uygun eğitim yapan sosyal hizmet meslek liselerinin kurularak, buralarda yetişen insanların, ara insangücü olarak istihdamı gerekmektedir. BAŞKAN – Sayın Ünlü, 1,5 dakika süreniz kaldı. İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Devamla) – Şu ana kadar arz etmeye çalıştığım tüm hizmetler, kişiyi, sadece, bedenî ihtiyaçlarıyla değil, her yönüyle bir insan olarak değerlendirmek suretiyle yapılacaktır. Halkımızın, kendi öz değerleri, dinî, ahlakî ve kültürel değerleri de, mutlaka, konunun uzmanlarınca, buralardaki gençlerimize verilmelidir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna verilen imkânlarla, hizmetin etkili ve verimli yürütülmesi, ancak, sosyal hizmet alanında yetişmiş kalifiye personelin istihdamı ile halkın gönüllü katkı ve katılımının sağlanması oranında başarılı olacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın ikinci bölümünde, Danıştay bütçesi üzerinde, Grubum adına, görüşlerimizi arz edeceğim. 1868 yılında Şurayı Devlet adıyla kurulan Danıştay, günümüzde, yargı görevinin yanı sıra, danışma ve inceleme görevlerini de ifa etmektedir. Böyle, köklü bir müessesemizin mevcut durumuna kısaca temas etmekte yarar görüyorum. Danıştayın iş yükü çok ağırdır. Hizmet verdiği binalar yetersizdir. 1995 yılı itibariyle, 55 500 civarında dosyayı karara bağlamış, 1996 yılına da 53 bin civarında dosya devredilmiştir. Yıllar itibariyle de, dava sayısı hızla artmaktadır. İş yükündeki bu yoğunluk, adalet mekanizmasını işlemez hale getirmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ünlü, 1 dakika içerisinde konuşmanızı toparlamanızı rica ediyorum; buyurun. İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Devamla) – Gecikmiş adalet, mağduriyetleri ortadan kaldırmamaktadır. 1991 yılından itibaren, görevden alınan pekçok bürokratın Danıştaya müracaatları, aradan seneler geçtiği halde karara bağlanamamıştır. Bu arada -atalarımız “Yiğidi öldür, ama hakkını yeme” demişler- geçtiğimiz günlerde, beş gün içerisinde yürütmeyi durdurma kararı alınmış ve idareye özel ulakla tebliğ edilmiştir. Daha önce arz ettiğim müracaat sahipleri, ahrete göç etmeden, dosyalarının karara bağlandığını gönül huzuru içerisinde göreceklerdir diyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlü. Doğru Yol Partisi Grubu adına birinci konuşmacı Sayın Halil Yıldız; buyurun efendim. Süreniz 10 dakikadır. DYP GRUBU ADINA HALİL YILDIZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli bakanlar, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve ekranları başında bizleri izleyen muhterem vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Ekonomi yönetiminde kapsamlı ve kritik bir role sahip olan Hazine Müsteşarlığının başlıca görev alanlarını, kamu finansmanı, KİT ve iktisadî devlet teşekkülleri, uluslararası malî ve ekonomik kuruluşlarla ilişkiler, dış borçlanma, bankacılık, sermaye piyasası, sigortacılık ve yatırım teşvikleri gibi konular oluşturmaktadır. Hazine Müsteşarlığı, söz konusu alanlarda, politika üretmek, uygulamak, uygulama sonuçlarını yakından izlemek ve iyileştirilmesini sağlamakta aktif bir görev almaktadır. Hazine Müsteşarlığı, uzman kadrosuyla görevini yürütürken, çağdaş ilkelere bağlı kalmakta ve uluslararası standartlara uygun bir görev anlayışıyla hareket etmektedir. 1995 yılı, istikrarın büyük ölçüde korunduğu bir yıl olmuştur. Hazine, piyasalarda sağlanan istikrarın da bir sonucu olarak, piyasalarda istikrarsızlık yaratmadan içborçlanma yapabilmiş, faizlerde düşüş ve ortalama vadede uzama sağlayabilmiştir. 1995 yıl sonu itibariyle 1,361 katrilyon Türk Lirası olan içborç stokunun kâğıda bağlanmış olan kısmı 1,143 katrilyon Türk Lirasıdır. İçborç stoku sorununun çözümü için başarılı bir borçlanma politikasının yanı sıra, kamu kurumlarının finansal yapılarını sürdürülebilir dengelere oturtacak yapısal tedbirlerin de acilen hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu finansmanını gittikçe güçleştiren üç konu; kamu iktisadî teşebbüsleri, sosyal güvenlik sistemi ve tarımsal destekleme sistemiyle ilgilidir. Ekonomik hayatımızda hâlâ büyük bir yer işgal eden KİT açıklarının gayri safî millî hâsılaya oranında bir azalma kaydedilmiş olmasına rağmen, KİT açıkları, kamu kesimi borçlanma gereğinin önemli bileşenlerinden biri olma özelliğini hâlâ korumaktadır. KİT’lerde gözlenen bütün olumlu gelişmelere rağmen, yapısal değişiklikler olmaksızın, KİT’lerin olumlu performanslarını devam ettirmelerinin güçlüğü gözden uzak tutulmamalıdır. 1996 yılında, Hükümet Programında da öngörüldüğü gibi, başta kamu bankaları olmak üzere, kamu sektörü tarafından üstlenilmesi zorunlu olmayan mal ve hizmetleri üreten kamu iktisadî teşebbüsleri hızla özelleştirilmelidir. Sayın milletvekilleri, son yıllarda, kamu malî yönetiminin gittikçe büyüyen bir diğer sorunu ise, sosyal güvenlik sisteminin hızla yükselen açıklarıdır. Söz konusu açıklar, bütçe imkânlarıyla finanse edilmeye çalışılmaktadır. Sistemin sorunlarının çözümü, kapsamlı bir reformu zorunlu kılmaktadır. Hükümetin amacı, sosyal güvenlik sistemini daha geniş bir nüfus kesimine yaygınlaştırmak, çağdaş bir sağlık hizmeti ve yeterli düzeyde emekli maaşı vermeye imkân sağlayacak yeni bir sistemi oluşturmak olmalıdır. Sayın milletvekilleri, tarımsal destekleme sistemi de, kamu malî yönetiminin diğer bir meselesidir. Uygulanan destekleme politikalarıyla, iç fiyatlar dünya fiyatlarının üzerinde seyretmiş, bu da ekim alanlarının aşırı genişlemesine, üretim fazlası oluşmasına ve devletin fazla alım yaparak, yüksek stok maliyetine katlanmasına sebep olmuştur; bu sebeple, tarımsal politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Yeni politika önerilerinde, göreli üstünlüğe sahip olduğumuz ürünlerde, üretim ve ihracatın artırılabilmesine yönelik tedbirlerin, acilen alınmasında fayda mülahaza etmekteyiz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde, malî sektörlerle ilgili gelişmelere değinmek istiyorum. Önümüzdeki dönemde öncelik taşıyan bir konu, bankacılık mevzuatına ilişkin 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kanunlaştırılmasıdır. Piyasa ekonomisine geçilmesiyle birlikte, sigortacılık sektörü, malî sektör içinde daha önemli bir yer almaya başlamış, ekonomik ve sosyal gelişmenin vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir. Özel sigortacılığın, sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılanmasına yönelik politika üretiminde de, önemli görevler üstlenebileceği unutulmamalıdır. Özel sigortacılık, sosyal güvenliğin kapsamının genişletilmesine katkı sağlayacaktır. Diğer yandan, ülkemizin yakın vadede, en önemli darboğazlarından biri olarak görülen, enerji sektöründeki gerekli yatırımlarda, yeni bir finansman modeli olarak “yap-işlet-devret” projelerine işlerlik kazandırılmasına gayret edilmelidir. Değerli milletvekilleri, kaynak yaratmanın belirgin bir problem olduğu ekonomimizde, bu sorunun çözümünde, yabancı sermayenin potansiyel gücü gözden uzak tutulmamalıdır. 1995 yılı içerisinde, “yap-işlet-devret” modeliyle gerçekleştirilecek, biri baraj ve hidroelektrik santralı ve diğer ikisi doğalgaz santralı olmak üzere, üç adet elektrik santralına izin verilmiştir. Bu projelerin sabit yatırım tutarı 2,1 milyar dolar ve projeler kapsamında Türkiye’ye getirilecek yabancı sermaye miktarı ise, 312 milyon dolardır. 1995 yılı içerisinde, 1994 yılına göre, yabancı sermaye fiilî girişi, 420 milyon dolarlık artışla, 1,3 milyar dolara ulaşmıştır. İstikrar ve güven ortamı sürekli kılındığı sürece, yabancı sermaye girişleri daha da artacaktır. Bu vesileyle, Hazine Müsteşarlığının bütün çalışanlarını, özverili çalışmaları için tebrik ediyorum. Sayın Başkan, değerli üyeler; görevi ve yetkileri 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle düzenlenen Devlet Planlama Teşkilatı, kaynakların verimli kullanılması ve kalkınmanın hızlandırılması, ülkenin, ekonomik, sosyal ve kültürel planlama hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde, etkin, düzenli ve süratli olarak görülebilmesi amacıyla, 1960 yılından beri hizmet vermektedir. Devlet Planlama Teşkilatı, Yüksek Planlama Kurulu ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından meydana gelmektedir. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının çalışma esaslarına da kısaca değinmek istiyorum : Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, aslî görevi olan beş yıllık kalkınma planları ve yıllık programların hazırlanmasında konjonktür, kamu maliyesi, ödemeler dengesi, para, banka ve malî piyasalar konularında gerekli araştırmaları yaparak, yıllık programların makro dengelerini oluşturur. Ekonomik modeller, dünya ekonomisi, ulusal ve uluslararası stratejiler konusunda araştırmalar yapar; geliştirdiği makro modelleriyle ekonomik ve sosyal politikaların uzun dönemli etkilerini tahmin eder; dünya ekonomisi ve bölgesel entegrasyonlara ilişkin gelişmeleri ve stratejileri izleyerek bunlara yönelik alternatifler oluşturur. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, bünyesinde bulundurduğu nitelikli personel itibariyle, Türk kamu idaresinde özel bir yere sahiptir. Müsteşarlık, kamu ve özel sektöre, nitelikli üst kademe yönetici ve uzman yetiştiren bir okul olma özelliğini bugün de sürdürmektedir. Halen Müsteşarlıkta görev yapan 297 teknik personelden 194’ü akademik kariyere sahiptir. Devlet Planlama Teşkilatının 1996 yılı bütçe tasarısına geçmeden evvel, 1995 yılı makro ekonomik göstergeler ile 1996 yılı makro ekonomik hedefleri hakkında da heyetinize çok kısa bir bilgi arz etmek istiyorum. BAŞKAN – Sayın Yıldız 2 dakikanız kaldı. HALİL YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim. 1995 yılında, bazı makro ekonomik göstergeler aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir: Gayri safî millî hâsıla artışı, yüzde 8,1, ihracat artışı, yüzde 19,5, ithalat artışı, yüzde 53,5, işçi gelirleri artışı ise yüzde 26,4 olmuştur. 1996 yılıyla ilgili makro ekonomik hedefler ise şu şekilde tahmin edilmektedir: Gayri safî millî hâsıla büyümesi, yüzde 4,5, özel tüketim artışı yüzde 5,1, kamu tüketim artışı yüzde 6,5, ihracat, 25 milyar dolar; toplam ithalat da 41 milyar dolar. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de, DPT Müsteşarlığının faaliyet alanları ile aktiviteleri hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. 1995 yılında, Müsteşarlığın yaptığı en önemli çalışma, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının hazırlanması olmuştur. Aynı yıl içerisinde, ilçelerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması, iller itibariyle çeşitli göstergeler, temel yapısal değişim projeleri çalışmalarını 1995 yılının öncelikli faaliyetleri olarak görmekteyiz. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 1996 yılı bütçe büyüklüklerini kısaca bilgilerinize sunmakta yarar görmekteyim. 1995 yılında 467 milyar lira olarak gerçekleşen cari harcama ödeneği için, 1996 yılında 640 milyar Türk Lirası öngörülmüştür. Sayın Başkan, sayın üyeler; Türk kamu idaresinde, gerçekten, bir okul görevi yapan ve ülkeye son derece yararlı hizmetler veren değerli bürokrat, siyasetçi ve devlet adamı yetiştiren Devlet Planlama Teşkilatının bu işlevini aynen sürdüreceğine olan inancım, Teşkilatın 1995 yılı faaliyetlerini incelediğimde daha da artmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı toparlamanız için 1 dakikalık süre veriyorum; buyurun. HALİL YILDIZ (Devamla) – Bu vesileyle, bir zamanlar benim de mensubu olduğum Devlet Planlama Teşkilatının bütün çalışanlarını bu özverili çalışmalarından dolayı tebrik ediyor, başarılarının devamı temennisiyle, Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine Müsteşarlığının 1996 yılı bütçelerinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız. Sayın Kemal Aykurt; buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA M. KEMAL AYKURT (Denizli) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi ile Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde, Grubumun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Evvela, izin verirseniz, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerindeki görüşlerimi arz edeyim; kalan zaman içerisinde de Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde Grubumuzun görüşlerini Yüce Heyetinize arz etmeye çalışayım. Bilindiği gibi, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, 2828 sayılı Kanun çerçevesinde, korunmaya, bakıma veya yardıma muhtaç aile, çocuk, yaşlı ve diğer kişilerin, maddî, manevî ve sosyal yoksulluklarının giderilmesine ve gereksinimlerinin karşılanmasına ve çözümlenmesine yardımcı olmak, hayat standartlarını yükseltip, sistemli ve programlı hizmetlerini sağlamakla görevli bulunmaktadır. Memnuniyetle ifade etmek isteriz ki, Türk toplumu, tarihin her döneminde, korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç kimselere karşı duyarlı olmuş; vakıflar, dernekler, kurum ve kuruluşlarıyla, ihtiyaç olan sosyal güvenlik sistemini oluşturmaya çalışmıştır. Ancak, konu, kişilerin yardım ve merhamet duygularına terk edilemeyecek kadar ciddî ve devletin, bizatihi, tartışmasız sorumluluk üstlenmesi gereken bir konudur. Bu kurum, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, Emekli Sandığı, Yaşlılar Sosyal Güvenlik Dairesi, Kızılay, Yardım Sevenler Derneği ve benzer niteliklerdeki çeşitli kuruluşlarla, Türkiye’de yaşayan insanların sosyal ve ekonomik nitelikli sorunlarına çözümler getirmeye çalışmaktadır. Kurumun hizmet verdiği grupların özelliği gereği, bu hizmet, zor ve ekonomik açıdan pahalı olduğu kadar da, devletin yürütmesi gereken aslî görevleri arasındadır. Değerli milletvekilleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, şu anda korunmaya muhtaç çocuk ve gençlerimizle, yuva ve yetiştirme yurtları, koruyucu aile ve evlat edinme uygulaması ve ekonomik nedenlerle çocuklarına bakamayan ailelerin desteklenmesine yönelik aynî ve nakdî yardım uygulamalarıyla, Türkiye’nin hemen her iline yayılmış vaziyette hizmetini sürdürmektedir. Kurumun hizmet verdiği gruplar içerisinde, korunmaya muhtaç çocukların özel bir önemi vardır. Bilindiği gibi, Kurum, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, kreş ve gündüz bakımevleri, rehabilitasyon merkezleri ile geleceğin teminatı olan gençlerimizi sokaktan kurtarıp, topluma yararlı birer fert olmaları için yoğun çaba sarf etmektedir. Bununla beraber, 0-18 yaşları arası çocuk ve gençlere, yurtlarda barınma ve eğitim gibi hizmetler verilmekte, bu yaş sınırı, öğrenciler ile sanat öğrenenlerde 20-25 yaşa kadar uzatılmaktadır. Özürlüler ve kimsesiz kız çocukları için yaş sınırı daha da uzundur. Doğru Yol Partisi olarak, bu çocuklarımızın topluma kazandırılması yönünde hassasiyetle durduğumuzu, 3413 sayılı Kanuna bağlı olarak, geçmiş dönemde olduğu gibi, bu dönemde de işleyişin takipçisi olduğumuzu belirtmek istiyorum. Gençlerimizin, gelecek açısından öneminin yanında, yaşlılarımıza karşı sorumluluğumuzun bilincini, beşeriyetin ölçüsü olarak görüyoruz. Kurulan huzurevleri ihtiyaca tam olarak cevap vermekten uzaktır. Doğru Yol Partisi Grubu olarak, yaşlı yurttaşlarımız için, kendi aileleri yanında bakılmalarına olanak sağlayacak destek hizmetlerle, kendi evinde yaşamını sürdürmek isteyenlere yönelik yeni modelleri, Meclisin gündemine getirmeye kararlıyız. Özürlü vatandaşlarımızın sorunları da, en acil üzerinde durulması ve çözümler üretilmesi gereken hususlardan birisidir. Doğru Yol Partisi bu hususun çözümünde de hassasiyet gösterecektir. Görme, ortopedik işitme ve zihinli özürlü kardeşlerimize yönelik, yeni, yatılı ve gündüzlü meslek ve tıbbî rehabilitasyonlara, koruyucu, eğitici hizmetlere hız verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Değerli arkadaşlarım, Kurumun ana amacı, yoksul, muhtaç, yardım ve korunma bekleyen tüm vatandaşlarımıza, devletin sıcak elini uzatabilmektir. Bu el, bilgiyle, dürüstlükle, sevgiyle, doğrulukla ve ihtisasla uzanmalıdır. Sosyal hizmetler, bir set olma hizmeti gibi düşünülmemelidir. Sosyal devletin temel sorumluluğu, ihtiyaç içerisindeki yurttaşına, sosyal güvenlik sistemleriyle, sosyal yardımlarla ve hizmetlerle ulaşmaktır. Artık, günümüzde, sosyal hizmetleri ihtisas konusu olarak görmek ve ona göre çalışmaları yönlendirmek ve yürütmek daha doğru olacaktır. Kurumu, altyapı, tesis, teçhizat ve uzman personel yönünden takviye etmek ve bunları, kısa zamanda hayata geçirmek mecburiyetimiz vardır. Devletin, bu hizmetleri, birinci elden, sorumlulukla yürütmesinin yanında, konunun hassasiyetinin kamuoyunda yaygınlaştırılması ve teşvik edilmesi amacıyla, mevzuatımıza ek çalışmaların, Yüce Kurulunuzca değerlendirileceğine inanıyorum. Bu düşüncelerle, 1996 yılı bütçesinin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan hizmet alan vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum ve geri kalan zamanımı da -sözlerimin başında arz ettiğim gibi- Danıştay Başkanlığı bütçesine ayırıyorum. BAŞKAN – Sayın Aykurt, 2 dakika süreniz kaldı. M. KEMAL AYKURT (Devamla) – 20 dakika değil mi? BAŞKAN – Hayır efendim; size ait olan süre 10 dakikadır... M. KEMAL AYKURT (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biraz evvel, yüksek yargı kuruluşları üzerinde konuşan ve bazı eksikliklerin varlığını vurgulayan değerli arkadaşım Turhan Güven’in görüşlerine aynen iştirak ediyorum ve bir ilave daha yapmak istiyorum: O da; Yüksek Mahkeme olan ve icabında Yüce Divan görevini yapan Anayasa Mahkemesinin terkip tarzına itirazımdır. Anayasa Mahkemesi, fevkalade önem arz eden konularda nihaî karar veren bir makamdır; ama, bu Mahkemenin terkip tarzına baktığımız zaman, hukuk nosyonundan uzak ve meslekten gelmemiş üyelerin varlığını görüyoruz; bunun mahzurlarını, zaman olsaydı da tartışsaydık. O itibarla, Anayasada yapılacak tadilatla, Anayasa Mahkemesinin terkip tarzının değiştirilmesinden yana olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Sevgili arkadaşlarım, 1868 yılında kurulan ve bugüne kadar bütün anayasalarda yer verilen Danıştay, hem bir yüksek idare mahkemesi hem de bir danışma ve inceleme organı olarak, bugüne kadar görev yapmaktadır. Anayasamızın yargıyla ilgili Üçüncü Bölümünde, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik ve savcılık teminatı, hâkimlik ve savcılık mesleği düzenlenmiş, 155 inci maddede de Danıştayın görevleri sayılarak, yüksek mahkeme olduğu vurgulanmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Aykurt, 1 dakika içinde toparlayın... M. KEMAL AYKURT (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım. Danıştay Başkanlığı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletimizin başlıca güvencelerinden birisidir -zamanımız kalmadığı için öbür tarafları okuyamıyorum- öyleyse, Danıştayımızın ve bunun bütçesinin gerçekten özenle seçilmesi ve layık olduğu ölçüde ve seviyede değerlendirilmesi lüzumuna inanıyoruz ve Danıştayımızın yükünün, hem idarî yargı olarak hem de vergi mahkemelerinin nihaî çözüm odağı olarak işlerinin son derece yoğun olmasından dolayı gecikmiş kararlarından, milletimiz, toplumumuz şikâyetçidir. Bu yükün hafifletilmesi lazım geldiğine inanıyoruz. Bu duygularla, sözlerimi tamamlıyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına birinci konuşmacı Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Hacaloğlu, sürenizi eşit kullanacaksınız değil mi efendim? CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Evet. BAŞKAN – Süreniz 10 dakikadır. Buyurun. ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ANAP ve DYP, bilindiği gibi, bir ayı aşkın bir süredir iktidarda hükümet ortaklarıdır. Eğer hükümet ortaklıkları devam ederse, Başbakanlık, bu iki parti arasında dönüşümlü olarak el değiştirecek. ANAP’ın ve DYP’nin hükümet ortaklığı yenidir; ancak, bu partilerin politika ortaklığının yeni olmadığı biliniyor. Özellikle, bu iki partinin, ekonomiye bakışlarının ortak olduğu ama, bu ortaklığın yeni olmadığı biliniyor. Bu partilerin kökleri aynıdır, bu partilerin demokrasiye dar bakışları aynıdır. Kısaca, ANAP ve DYP’nin, aynı gövdenin iki dalı olduğunu çok iyi bilmekteyiz. Son 15 yıldır, bu gövde iki dalıyla beraber ilk defa hükümet olmaktadır; ancak, biraz evvel söylediğim gibi, bu gövdenin dalları, onbeş yıldır, ekonominin rotasını elinde tutuyor, ekonominin kaptanı görevini, işlevini görüyor. Ülkemizde, onbeş yıldır uygulanmakta olan, emeği, faize ezdirten, üretimi, yatırımı ve sanayileşmeyi dışlayan, sosyal devleti çökerten ekonomi politikaları, onların egemen olduğu köşklerden ve konutlardan yönlendirildi. Değerli milletvekilleri, Thatcherizmin, ekonomide neo liberalizmin, tek boyutlu sığ ekonomik politikalarının eksiklikleri, özellikle, dengeli büyüme, sosyal devletin geliştirilmesi ve toplumsal barışın sağlanmasındaki yetersizlikleri Batılı ülkeler de anlaşıldı. Batıda bu politikaların modası çoktan geçti; ancak, ülkemizde, bu politikalar, anlaşılmaz bir şekilde, sağ siyaset ve iktisat anlayışının tutkusuna dönüştü, başlar kuma sokuldu ve bu çarpık politikalar ısrarla sürdürüldü. Sağın, kendi dışı siyasetlerden özenle uzak tuttuğu, son beş yıldır sosyal demokrat ortakları ile dahi paylaşmaktan özenle kaçındığı ekonomi politikalarıyla, ülkemizde, son onbeş yılda enflasyon beslendi, istikrarsızlık körüklendi, eşitsizlikler derinleştirildi ve emek ezildi; ülke, rantiye kesimlerinin, faiz ve vurgun zenginlerinin, tekelci sermayenin cennetine dönüştürüldü. Bu politikalar ile onbeş yıldır Türkiye’de enflasyon lobisinin yüzü gülerken, memurun, işçinin, emeklinin, çiftçinin, küçük üreticinin, hatta sanayicinin içi kan ağlamaktadır. Değerli milletvekilleri, bu aşamada bir saptama yapmak istiyorum: Sağın, sağ ekonomi siyasetinin, makro ekonomik planlamaya inancı olmadığını, hatta saygısı olmadığını belirtmek istiyorum. Makro ekonomik planlama, onbeş yıldır göstermelik hale getirilmiştir. Bu anlayış, ne yazık ki, 1996 yılı bütçesinde de sürdürülmektedir. Bu bütçenin, 1996 yılından başlayarak gelecek beş yıllık dönemi kapsayacak olan Yedinci Beş Yıllık Plan ve onun makro ekonomik büyüklükleriyle tutarlı olduğunu söyleyebilmek kolay değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı niteliğinde olan plan dokümanının, Hükümet tarafından, daha bu aşamada rafa kaldırılması, son onbeş yıllık ekonomide, teslimiyet politikalarının uygulanmasına, günümüzde de devam edileceğinin açık bir göstergesidir. Değerli milletvekilleri, Türkiye, sağ siyasetçilerin devşirme iktisat politikalarıyla, gerçekten, yıllarını yitirmiştir. Bunun sonucu olarak, bugün, Türkiye ekonomisi üç boyutta açık vermekte, üç kanaldan kanamaktadır. Bütçe, dışticaret ve cari işlemler dengelerinde kronikleşen açıklar, 1996 bütçesiyle yeni boyutlara tırmanan kanama, ekonomimizin çöküşünün işaretleri olarak dikkatle izlenmelidir. Hükümet, KİT mal ve hizmetlerine sürekli zam yaparak ve reel kurları bastırarak, oluşacak sıcak para ortamında, rantiye kesiminden yüksek faizle borçlanma dışında görünür bir politikası olmayan bir hükümet niteliğindedir; bu anlayışla, ekonomi politikasının bunalıma gireceği açıklıkla görülmektedir. Bu gidişe “dur” demek, bu Yüce Meclisin; sağcısıyla, solcusuyla tüm Meclisin, hepimizin görevi olmalıdır değerli arkadaşlarım. Değerli milletvekilleri, halkımızı, işçi, memur ve emeklilerimizi canından bezdiren enflasyonun dört temel nedeni vardır: Birinci temel neden, ekonominin tekelci pazar yapılanmasıdır, oligopolistik yapılanmasıdır. İkinci temel neden, ülkede mevcut eşitsizliktir, gelir dağılımında mevcut adaletsizliktir; gelişmede, bölgeler arasında giderek derinleşen uçurumdur. Ağrı, Bitlis, Muş ve Ardahan’da, Bingöl ve Bayburt’ta, Van, Kars, Gümüşhane ve Ordu’da, Giresun’da, Sıvas ve Diyarbakır’da, kişi başına millî gelirin ülke ortalamasının sadece üçte biri düzeyinde olmasındadır; bundan kaynaklanan, kabul edilemez eşitsizliktedir. Üçüncü temel neden ise, ekonominin üretim gücünün, teknolojik yapılanmasının umursanmaması, ekonominin bütünlüğü içerisinde göreli olarak, son dönemlerde zayıflatılmasındadır. Dördüncü temel neden ise, bilindiği gibi, kamu açıklarıdır; devletin iki yakasının bir araya getirilmemesidir. Değerli milletvekilleri, maliye politikalarına, fiskal politikalarına itibar etmeyen, vergiyi, sadece, işçiden, memurdan, geçim sıkıntısı içerisindeki yurttaşlarımızın tüketimine insafsızca el atarak sağlayan bir zihniyetle, bütçenin, 1 katrilyonun üzerinde açık vermesi yadırganmamalıdır. Asıl yadırganması gereken şey, buna rağmen, hâlâ, sağ siyasetçilerin “benim işçim, benim köylüm, benim memurum, benim esnafım” diyebilmeleri, bunu, yüzleri kızarmadan diyebilmeleridir. Değerli milletvekilleri, istikrarlı, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir ekonomik yapı için, net dışborçlanmanın sabit sermaye stokundaki artışın yüksek olmaması, büyüme iktisadının temel kurallarından biridir. Oysa, son onbeş yıldır, yoğun dışborçlanmaya karşın, ülkenin sanayi ve teknolojik yapısına kazandırılan boyut ve derinlik çok sınırlı kalmış, bu kurala uyulmamıştır; bu nedenle, 1980’li yılların borçlanması, ekonomiye taşınması, giderek zorlaşan bir yük haline gelmiştir. 1980 yılında, ülkemizin net dışborcu 14,2 milyar dolardı, bugün ise 73,3 milyar dolardır; yani, son onbeş yılda, 1980 öncesi, 57 yıllık cumhuriyet döneminin 4 katı düzeyinde, dış dünyaya ölçüsüzce borçlanılmıştır. İç ve dışborçların toplamı, 1986’da yüzde 63 iken, 1987’de yüzde 69’a tırmanmıştır; 1996’da da bu düzeye tekrar ulaşacağı görülmektedir. Bu boyutuyla toplam dışborçların oranı, uluslararası norm olan, yüzde 60’ın üzerindedir; ancak, ekonomideki temel sorun bu değil kısa borçlanmadaki yapıdır. Ülkemizde, finans piyasalarının derinliği batılı ülkelere göre son derece sığdır. Bu nedenle, finans piyasaları, borçlanma taleplerine karşın vade ve yüksek faizle tepki vermektedir. Bunun sonucu olarak, ülkemiz, dolara yüzde 20-30’larda yüksek reel faiz ödeyen, dünyanın nadir ülkelerinden biri haline gelmiştir. Değerli milletvekilleri, iç borç stokunun 1996 yılında 3,5 katrilyona çıkması kaçınılmaz olacaktır. İzlenmekte olan bu iç borçlanma stratejisi ve politikalarıyla, ülkenin, daha çok faiz yüküne, daha yüksek enflasyona, daha çok işsizliğe, daha çok fakirleşmeye maruz kalması kaçınılmaz olacaktır. Bu, sıcak para afyonuna daha çok tutsak kalma anlamına gelecektir. Peki, ne yapmak gerekir, çözüm nedir:.. Çözüm, sosyal demokrasidir; çözüm, sosyal demokrasinin emekten, eşitlikten, gelişmeden, sosyal devletten yana olan politikalarının yaşama geçirilmesidir; çözüm, etkin, stratejik makro planlama çerçevesinde adil bir vergi reformu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.) BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, lütfen, 1 dakika içerisinde sözünüzü toparlayın. ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – ...banka ve finans reformu, kamu kesimi harcamalar reformu, KİT’lerin rehabilitasyonu ve yeniden yapılandırılması reformu, sosyal güvenlik reformu, sanayide teknolojik yapılanma reformu, KOBİ’lerin sektörler bazında yeniden yapılandırılması reformu, tarım-satış kooperatifleri reformlarının kararlılıkla uygulamaya konulmasıdır. Türkiye, ancak bu reformların uygulanmasıyla, eşitlik, istikrar, verimlilik ilkeleri çerçevesinde bunalımdan düzlüğe çıkabilir; ancak böylelikle Türkiye, örgütlü, rekabetçi, emek ve çevreye duyarlı bir pazar ekonomisi yapısına taşınabilir; ancak böylelikle Türkiye, tüm kesim ve katmanlarıyla çağı paylaşabilir. Çocuklarımız için, ancak, daha çok çocuk hakları diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu. Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına ikinci konuşmacı Sayın Yahya Şimşek, buyurun efendim. Süreniz 10 dakikadır. CHP GRUBU ADINA YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay Başkanlığının 1996 Malî Yılı Bütçe Yasa Tasarısı nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve düşüncelerini aktarmak için söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyorum. Bu konuşmaya hazırlanırken, geçen yıl Danıştay bütçesi üzerinde yapılan konuşmaları okudum, ondan evvelki yıllarda yapılan konuşmaları da okudum. Gördüm ki, burada, benden evvel yapılan konuşmalar, yapacağım konuşma ve bundan sonra yapılacak konuşmalar, geçen yıllardakinden farklı şeyleri içermeyecek. Bu anlayış devam ettiği sürece de, inancım odur ki, gelecek yıl, yine, burada yapılacak konuşmalar aynı içerikte olacak. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik hukuk devleti olabilmenin olmazsa olmaz koşulları vardır. Bu koşullar içerisinde en önemlisi, idarenin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi tutulmasıdır. Bizde de, Anayasamızın 125 inci maddesinde düzenlenmiştir. 125 inci maddede “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” denilmektedir. Oysa, ne yazık ki, Anayasanın bazı maddelerinden de açıkça anlaşıldığı gibi, idarenin tüm tasarrufları yargı denetimine tabi değildir. Anayasanın 104 üncü maddesinde ifadesini bulan, Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararları, ne yazık ki, yargı denetiminin dışında bulunmaktadır. Eğer, idarenin, yani siyasî iktidarın tasarrufları yargı denetiminin dışında bulunabiliyorsa, bu kısıtlamalar arttıkça, o devlet hukuk devleti olamaz, o devlet, giderek polis devleti ve bu dozaj arttığı zaman da giderek keyfî devlet anlayışı egemen olur. Cumhurbaşkanı, yalnız başına yaptığı işlemlerde; örneğin, Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay üyelerini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini atamakta ve buna benzer yüksek yargı organlarında atamalarda bulunabilmektedir. Düşününüz ki, Yüce Divan sıfatıyla da görev yapan Anayasa Mahkemesinin üyeleri, gerektiğinde cumhurbaşkanının yargılanmasında da görevli olacaklar; ama, cumhurbaşkanı, böyle bir mahkemenin üyelerini atayabilmekte... Böyle bir anlayışın, böyle bir yaklaşımın demokratik hukuk devletiyle bağdaşabilmesi olanağı bulunmamaktadır. Diğer yandan, Yüksek Askerî Şûra çeşitli kararlar almakta ve bu kararlar için de, ne yazık ki, yargı yoluna başvurma olanağı bulunmamaktadır. Aynı şekilde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına karşı da yargı yoluna gidilememektedir. Düşününüz ki, idarenin tasarrufundan zarar gören bir vatandaşımız yargı yoluna başvururken, o hâkimlerin kararıyla haksızlığın giderilmesini sağlamakta; ama, o kararı veren hâkimler, bu tür bir haksızlığa uğradıkları zaman yargı yoluna gidememektedirler. (CHP sıralarından “Bravo”sesleri, alkışlar) Bütün bunlara karşın, idarenin eylem ve tasarrufları, idare mahkemelerince ve Danıştayca denetlenmektedir. Yani, idarece yapılan haksızlıkların giderilmesi, bu mahkemelerin kararlarıyla ortadan kaldırılmaktadır. Danıştayın, bir taraftan, tüm yargı denetimi görevini yapamamış olması nedeniyle sıkıtıları vardır; ama, diğer yandan da, yaptığı denetimler nedeniyle verdiği kararların uygulanmaması nedeniyle sıkıntıları vardır. Bu sıkıntılar, aynı zamanda, demokratik hukuk devleti olamamanın da sıkıntılarıdır, sancılarıdır. En yakın örneklerden bir tanesi, Adalet Bakanlığı Müsteşarının görevden alınmasına yönelik Danıştayın verdiği yürütmenin durdurulması kararıdır. Bu karar, bundan altı ay önce verilen kararın aynısıdır. Altı ay önce de Adalet Bakanı böyle bir tasarrufta bulunmuş; ancak, Danıştay, verdiği kararla bu tasarrufun yanlışlığını ortaya koymuştur. Aradan geçen altı ay sonunda hiçbir değişiklik olmadan, aynı şekilde, bir başka tasarrufla Müsteşar görevden alınmış, Danıştay yine karar vermiş; ama, o karar, bugün, uygulanmamaktadır. Bu kararların uygulanmaması da, bir başka sıkıntıyı yaratmaktadır. Danıştay kararının bu kadar kısa sürede verilmesi konusunda da eleştiriler yapılmaktadır; bu eleştirileri haklı bulmadığımızı ifade etmek istiyorum; çünkü, biraz evvel de bahsettiğim gibi, altı ay önce aynı nitelikte bir karar verilmişken, altı ay sonra aynı nitelikteki tasarrufa karar verilmesinin çok uzun zaman almaması doğru bir olaydır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Danıştayın, yargının genel sorunlarından soyutlanamayacak sorunları vardır -benden önceki konuşmacı arkadaşlarım da bunu ifade ettiler- bina sorunundan, araç- gereç, personel sorununa varıncaya kadar birçok sorun, hem adlî yargının hem idarî yargının sorunudur. Tabiî, bunların giderilmesi konusunda, ne yazık ki, çaba harcanmamaktadır; çünkü, anlayış, adliyeye yapılan yatırımların ölü yatırımlar olduğu anlayışıdır. Oysa, adliyeye, binasıyla, araç gereciyle, donanımıyla gerekli değer verilmiş olması da; yine, demokratik hukuk devletinin bir ifadesidir, bir göstergesidir. BAŞKAN – Sayın Şimşek, kalan süreniz 1 dakikayı biraz aşıyor. YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Anayasada birtakım hakların verilmesi önemli değil; önemli olan, yargı kararına uymaktır. Orhaneli Termik Santralıyla ilgili yargı kararı vardır. Bu santralın filtresiz çalışması etrafa zehir saçmaktadır; Danıştay kararıyla belirtilmiştir; ama, ne yazık ki, bugünlerde, Danıştay kararını işlevsiz hale getirmek, orayı yine filtresiz çalıştırabilmek için yeni yeni girişimler başlamıştır. Önümüzdeki günlerde idare mahkemelerinin ve Danıştayın işlevi daha da artacaktır. Çünkü, dün bu kürsüden konuşan Sayın Başbakan, bütün memurların değiştirilebileceği işaretini vermiş, adeta bakanlarına mesaj vermiştir. Yani, önümüzdeki günlerde, gerçekten, görevden alınacak memurlarımıza Danıştay yolu gözükmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Şimşek, 1 dakika içinde lütfen toparlayın. YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli üyeler; hepimizin ortaya koyduğu müşterek sorunlar var. Bu müşterek sorunlarımız, demokratik hukuk devleti olamayışımızdan kaynaklanmaktadır. Gelin, elbirliğiyle demokratik hukuk devletinin önündeki engelleri kaldıralım, birlikte çok şeyler halledeceğimize inanıyorum. İnşallah bu bütçe hayırlı olur; ancak, bu vesileyle şunu da son söz olarak ifade etmek istiyorum; geçen yıl görüşülen bütçe, Sayın Mesut Yılmaz tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve bugün karar verilerek, bazı maddeleri iptal edilmiş; ama Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği o konular, aynı şekilde, yine bu bütçede var. Akıbeti ne olacak, takdirinize bırakıyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek. Demokratik Sol Parti Grubu adına birinci konuşmacı, Sayın Tuncay Karaytuğ; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli üyeler, bürokrasimizin değerli temsilcileri; bu ekonomik politikaların oluşturulmasında çok önemli görevler üstlenen iki kuruluşumuzun bütçelerinin görüşülmesi vesilesiyle, ekonomik politikalar üzerindeki görüşlerimi açıklamak üzere, Demokratik Sol Parti adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. İzninizle, hepinizin hafızalarını 1991 yılı sonbaharına davet etmek istiyorum. Anımsadığınız üzere, 1991 genel seçimleri öncesinde, hemen hemen tüm siyasî partiler, ekonominin ciddî sıkıntılar içinde bulunduğunu dile getirmişler ve bazıları da bu durumdan çıkılmasının çözümünün de kendilerinde bulunduğunu ifade etmişlerdi. Seçim sonucunda, ANAP, iktidarı yitirmiş ve yerine Doğru Yol Partisi- Sosyaldemokrat Halkçı Parti Koalisyon Hükümeti kurulmuştur. Yeni İktidar çok kötü bir ekonomik miras devraldığını ifade etmiştir. İş çevreleri dahil, toplumun tüm katmanları, köklü bir vergi reformu yapılmadıkça, ekonomik sorunların çözümlenemeyeceği konusunda görüş birliğine varmışlardı; Ancak, Koalisyon Hükümeti iktidara hazırlıklı olarak gelmediği için gereken önlemleri alamamış ve hatta durumu daha da kötüye götürecek kararları 1992 yılında uygulamaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulduğundan bu yana, Hazinenin kısa vadeli avans borcu ikinci kez konsolide edilmiş, vergi affı, Sosyal Sigortalar ile Bağ-Kur için prim ve cezaî faizlere af getirilmiş ve ayrıca, kamu kuruluşları için çok kapsamlı bir konsolidasyona da gidilmiştir. Bundan başka, eleştirilen ANAP dönemi kur politikalarına da devam edilerek, ekonomi, spekülatif fon akımlarının ipoteği altına sokulmuştur. Kısacası, günü kurtarma politikalarıyla ekonominin sorunları çığ gibi büyümüş ve ekonomi 1994 yılında çığ altında kalmıştır. O kriz döneminde dahi, alınan ekonomi politikası kararları, günü kurtarma yaklaşımının ötesine geçememiştir. Ekonomik dengelerin 1995 sonu itibariyle ulaştığı boyutlar, bunun açık kanıtıdır. Ekonominin, kapsamlı önlemler alınmadan yönetilemez noktaya geldiğini gördüğü için, Sayın Çiller de erken seçim kararı almak zorunda kalmıştır. 1995 yılı sonunda dış ticaret açığı 1,4 milyar dolara, cari işlemler açığı 2,4 milyar dolara yükseltmiştir; sosyal güvenlik kuruluşlarının açıkları ise 400 trilyon lira civarına yerleşmiştir. Çığ gibi artan kentsel işsizlik ve ciddî şekilde bozulan gelir dağılımı da bu resmin çerçevesini oluşturmuştur. Toplumsal barışın sürdürülebilmesi için, gelir dağılımındaki bozulmanın durdurulması, hatta düzeltilmeye başlanması, artık kaçınılmazdır. Dolayısıyla, kamu çalışanlarının gelirlerinin enflasyonun gerisinde tutulması, sürdürülebilir bir politika değildir artık. Açık ve gizli işsizliğin yüzde 20’ler dolayında olduğu, kente göçün hızla devam ettiği ve enerji dahil birçok kritik altyapıda ciddî darboğazların hemen kapının eşiğinde olduğu bir ortamda, yatırımların, bütçeden yüzde 5 dolayında pay alması da sürdürülebilir bir politika değildir. Hükümetin sayın üyeleri, yaygın biçimde faiz dışı bütçe dengesi kavramını dile getiriyorlar. Bu, aslında, yapay bir söylemdir. Niçin yapaydır; çünkü, bütçenin geneli göz önüne alındığında, borçlanma, devletin bir numaralı geliri haline gelmiştir. Faizleri çıkardığımız zaman, devletin bir numaralı gelirini de, devreden çıkarmak gerekecektir, mukayeseyi ancak böyle yapabiliriz. Değerli arkadaşlar, Türkiye, muhtemelen, 1996 yılında da, net dış borç ödeyen konumunu muhafaza edecektir ve bu borçlanmanın büyük bölümü bankalara olacaktır. Bankalara satış boyutunun -yine iyimser bir tahminle- yüzde 70’ler düzeyinde olacağını varsayalım, bu durumda, bankalara, 820 trilyonun 574 trilyonu satılmak durumundadır. Değerli milletvekilleri, 1993 yılı sonundan bu yana bankaların elinde bulunan içborçlanma kâğıtlarının, munzam karşılığa tabi mevduatın yüzde 28 ila yaklaşık yüzde 40’ı arasında değiştiğini görmekteyiz. Faizleri tırmandıran, bankaların bu kâğıtları satın alabilmesi için, içborçlar mevduat rasyosunun yüzde 35’te tutulmasının yeterli olacağını kabul etmek durumundayız. Bu durumda dahi, 574 trilyon liralık içborç kâğıdının bankalar sistemi tarafından satın alınabilmesi için, mevduat hacminin, 1996 yılında, 1,6 katrilyondan fazla artması gerekecektir, bu da, mevduat hacminin, Aralık 1995’e göre yüzde 152 oranında artması demektir. Enflasyonun yüzde 65 hedeflendiği bir ortamda, yüzde 90’a varan reel mevduat artışı nasıl sağlanacaktır? İşte, bu veriler de kanıtlıyor ki, artık, içborçlanma da sürdürülebilir boyutların çok ötesine geçmiştir. Verilere dayanan bu analiz, Hükümetin öngördüğü 800 trilyon liralık açığın bile, ülkemiz malî sistemi tarafından absorbe edilebilir bir nitelikte olmadığını, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Bu noktada, şu açıklamalar da gösteriyor ki, içborçta vadeyi uzatmak, sorunu tamamen çözmeyecektir; çünkü, malî sistemin absorpsiyon kapasitesi de aşılmış durumdadır. İkinci olarak, Hükümet temsilcileri, Hazinenin, geçtiğimiz günlerde 266 trilyon liralık teklif aldığını dile getirdiler. Bize göre, bu, pek de övünülecek bir husus değildir. 1 katrilyonluk mevduatın yüzde 25’i, bir günde Hazine ihalesine gidiyorsa, ekonomi durmuş demektir, bankalar para satma telaşı içerisinde demektir, özel sektör yatırım yapmıyor, çalışmıyor demektir. Faizlerdeki reel boyut da ciddî şekilde artmakta, yüzde 65 enflasyon hedefi aldığımız yerde, şu anda, birleşik hazine borçlanma faizleri yüzde 132’lerin üzerine gelmektedir. Oysa, bu Hükümet, bütçeyi hazırlarken, yüzde10’lar, yüzde 20’ler boyutunda reel faiz düşünmüştür. Eğer, yüzde 65 enflasyon bazında düşünecek olursak, şu andaki reel faizler yüzde 40’ların üzerinde seyretmektedir. Üzerinde durulması gereken diğer bir konu da şu; Merkez Bankasından kısa vadeli avans kullanımının 180 trilyon lira boyutunda devam etmesi de, enflasyonla mücadele bakımından sakıncalar taşımaktadır. Birikimli kısa vadeli avansın hacmi, 1994 yılı sonuna kadar tedavüldeki banknot miktarından fazladır; yani, bütçelerin açıkları için bastığımız para, pisayada tedavül eden paradan fazladır. İşte, onu emebilmek için Merkez Bankasının yürüttüğü operasyonlarla faiz hadleri buralara tırmanmaktadır. Bu boyutta avans kullanımı, Merkez Bankası kurulduğundan bu yana, hükümetlerin, özellikle son yıllarda, ekonominin gereksinimi için değil, sadece bütçe açıklarının finansmanı için para basmakta olduklarıdır. Bu da, enflasyon belasından niçin kurtulamadığımızı açıklayan temel unsurlardan sadece bir tanesidir. Diğer taraftan, 1991-1995 döneminde, banknot matbaası, bütçe açıklarının finansmanı için fazla mesai yapan bir çalışma sergilemiştir. 1996 yılında kullanılması söz konusu 180 trilyon lira dolayındaki kısa vadeli avans da, matbaanın çift vardiya fazla mesai yapmasına yol açacak nitelikte görülmektedir. BAŞKAN – Sayın Karaytuğ, 2 dakika süreniz kaldı. TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Bu durum, aynı zamanda, bir yıl farkla, kısa vadeli avans kullanım miktarının yüzde 258 oranında artması demektir. Yaptığımız açıklamalarla net bir biçimde göstermeye çalıştığımız üzere, günü kurtarma politikalarıyla ve mirasyedi gibi içeriden ve dışarıdan borçlanılarak bir yere varmak mümkün değildir. Bu durumda yapılması gereken şeyler, daha 1991 yılında alınması gereken önlemlerdir ve bunlar, sırasıyla, vergi yükünü adaletli bir şekilde ekonominin tüm kesimine dağıtacak ve vergi toplama verimliliğini yükseltecek yasal ve yönetsel düzenlemelerin, mutlaka, 1996 yılında tamamlanması demektir. Vergi düzenlemeleri bağlamında -moda deyimiyle- kayıt dışı ekonominin vergilendirilmesi için, gerek vergi gerek diğer yasalardaki düzenlemelerin de 1996 yılında tamamlanması gerekmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde, çağdaş ekonomi olduğunu iddia eden hiçbir ülkede, dolaylı vergiler yüzde 60’a ulaşmamıştır. Dolaysız vergiler, Türkiye’de yüzde 40 boyutundadır. Ödemeler dengesinde ciddî sinyaller görülmektedir. Gerek cari sistemler açığı gerekse ticaret açığı ile ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 61’e çıkarılacağından söz edilmektedir. Bu hedef de, alınması gereken bir hedef değil, geride bırakılması gereken bir noktadır. Değerli milletvekilleri, kamu borçlanması konusunda, Meclis devre dışı bırakılmıştır. Borç, anapara ödemeleri bütçe dışına çıkarılmış, sadece bütçeyi finanse etmek için gereken tutar Meclisin bilgisine sunulmuştur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Karaytuğ, ek süremiz 1 dakikadır; Lütfen bu süre içerisinde konuşmanızı tamamlayın. Buyurun. TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Şu andaki ekonomik ve dış koşulların belirsizliği altında, Türkiye’nin içborç stokunun 1996 yılı sonunda hangi düzeye ulaşacağının kesin olarak belirlenemeyeceği de bir gerçektir. Değerli arkadaşlar, kurumlar, görevlerini yapmadıkları, yasalara göre davranmadıkları zaman, talimatlara göre davranıyorlar kuşkusu ve suçlaması altında kalırlar. Kurumlar, yasalara göre davranmayıp, talimatlara göre davranmaya başlamışlarsa, işte, orada, Meclisin görevi başlıyor demektir. Bu sorumluluk içerisinde, Hazinenin ve Devlet Planlama Teşkilatının işlevlerini yerine getireceklerine inanıyor, bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurul üyelerini saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karaytuğ. Demokratik Sol Parti Grubunun ikinci konuşmacısı Sayın Sema Pişkinsüt. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Pişkinsüt, kalan süremiz 10 dakikadır. DSP GRUBU ADINA SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın Başkan, çok değerli Meclis üyeleri; sizleri, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Grubum adına, önce Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu hakkında, konuşacağım. Konu çok hassastır; çünkü, hedef kitlemiz, toplumun, zor durumdaki, çoğu kez örselenmiş, duyarlı olunması gereken insanlarıdır. Atatürk’ün, Cumhuriyeti, kimsesizlerin kimsesi olması için kurduğunu hatırlayarak, 23 Nisanda, Meclisimizin varlığıyla bütünleşen bu konuya, insanca, özgürce, lekesiz, tertemiz düşüncelerle ve ulusal yaklaşmamız gerekir; her türlü güç elde etme ve sömürgen bakıştan uzak, ödünsüz değerlendirmemiz gerekir; çünkü, sorun, yine, ahlakîdir. 1983 yılında kurulan ve ikiyüz yıllık geçmişi olan bu kurum, 1989’da Sağlık Bakanlığı bünyesinden ayrıldı ve 49 uncu, 50 nci, 51 inci hükümetlerde, 1989’dan bu yana, altı senede, sekiz bakan değiştirdi. İlk bakan Sayın Cemil Çiçek ve sırasıyla, Güler İleri, Türkan Akyol, Önay Alpago, Aysel Baykal, Işılay Saygın, Abdülkadir Ateş ve İmren Aykut ve bunlarla birlikte, pek çok genel müdür ve kadrolar değişti. Sağı da var, solu da var. Bu insangücü çalkantısını, sistemin, devletin ne hale getirildiğinin bir göstergesi olarak sunmak istiyorum. Önce, önemli bir dönüm noktası olan bir iki olaydan başlayarak devam edeceğim. İlk olay İstanbul’dan ve ilk bakan Sayın Cemil Çiçek’in zamanında. Abudabi Şeyhi Şeyh Sait, İstanbul’da bir otel ve yanında gayrimenkul alıyor; yanına çocuk yurdunu kuruyor. “Moteli işletin, geliriyle yurdu çalıştırın” deniyor; ama, otel ve arazi çok kıymetli ve önemli; akçeli işlerin, kısaca, açıkca mafianın eline geçiyor, ardından da Şeyh Sait Vakfı kuruluyor. Vakfın genel müdürü, Çocuk Esirgeme Kurumunun da genel müdürü. Daha sonraki günlerde çocuk sitesi yapılıyor; ardından da dolar üzerinden kira alınarak, kalp-damar cerrahisine devrediliyor. Ancak, bundan sonra, Sayın Bakan Önay Alpago zamanında, Kurumun zararına olacak şekilde, tek taraflı olarak, kirası Türk Lirasına çevriliyor ve konu, çok ilginç bir biçimde vakıf defterine de işleniyor. Bir diğer olay, İzmir Basmane’deki Çocuk Esirgeme Kurumunun otoparkı. 1994 yılında, Kuruma ait olan bu arsa, Kurama çıkar sağlamadan, kiralanmadan, ihalesiz, Devlet İhale Kanununa aykırı, Şeyh Sait Vakfına devrediliyor. Vakıf da bunu, yine, usulsüz bir şekilde özel birine devrediyor. Halbuki, kurumun kullanım hakkı devredilemez; Vakıf da Kuruma sormadan, asla, üçüncü şahsa veremez. Düşündürücü bir başka olay, Ankara’da, 1990 yıllarında, Keçiören Yurdunda. Şefkat ve eğitim bekleyen çocuklara, çok özel bir spor olan boks için ring yapılıyor. Yine, aynı yıllarda, Keçiören Belediyesinin kadrolarının da içinde bulunduğu, ağırlıklı imam-hatip ve ilahiyat kadroları, Kuruma ve teftişe yerleştiriliyor. Arkasından da gelen tüm sağ ve sol siyasal iktidarların çekişmeli, misillemeli kadroları... Bu kadro harekâtı aynen devam ediyor; Kurum ve teftiş politize oluyor ve liyakat kayboluyor. 1989-1992 yıllarında başlamak üzere, çok daha önemli bir nokta, tüm yurtta, başka kurumlarda da beraber olmak üzere, gündeme geliyor. Yurtlara, yardım amaçlı girilerek, din ve milliyetçi akımlar istismarlı, Çocuk Esirgeme Kurum yurtlarını koruma dernek ve vakıfları oluşturuluyor. Yüzde 90, yurtlarda bu var. Böylece, toplanan paralara hâkim olmak mümkün olmuyor, artık onlara denetimsiz taşra hâkim oluyor. İlerleyen yıllarda da iktidar ve yönetimdekiler bir yandan birbirlerini yerlerken, bir yandan da iktidar olduklarını zannederlerken, kurulan vakıflar ve dernekler egemenliklerini sürdürüyorlar. Tabiî ki aslolan, parayı kim tutuyorsa onlar iktidar oluyor. Açıkça, devlet eli kullanılarak gizli özelleştirmenin mafya sistemi işliyor ve işletiliyor ve bilinen oyunlar yine devam ediyor. Teftiş kuruluna, değişik ideolojik militan kadroların gruplar halinde atama yoluyla sınavsız yerleştirilmeleri, tayinlerin kapalı olduğu zamanlarda eski tarihli atamalar, ideolojik taraftarlara sunulan ve değişik gruplar arasında takas konusu edilen ihaleler, “adamım” felsefeli kadrolaşmalar, çekişmeler ve sağlı sollu adam yeme operasyonları altında, aslında, sosyal devleti yok etme icraatı. Bütün bunlar olurken de, denetimsizlikten şikâyet gibi bir kaygı da hiç yok. Halbuki, topluma ve hedef kitleye yönelik baktığımızda, gerçekçi çözüm bekleyen pek çok sorun var. Bunların içerisinde yatağa bağlı kimsesiz yaşlılarımız için yeterli geriatrik kuruluşlar yok. Özürlülerimiz, gerek önlemede gerek eğitimde gerekse topluma kazandırılmada, hizmet sunumunda son derece eksik ve yine cefakâr, şefkatli anaların, kadınların sırtında. 60 milyonun içerisinde 10 milyona yakın ve gözden çıkaramayacağımız özürlümüz ve özürlüler kuruluşlarının içerisinde, Türkiye’de istihdam edilen okullarda ülke bazında dil birliği bile yok. Korunmaya muhtaç çocuklarımızsa, sokak çocuklarını da içerecek şekilde, çalışan çocukları da alacak şekilde bağımlılık ve uyuşturucuların elinde. Tutuklu ve hükümlü kadınların bulunduğu cezaevi çocukları, kurumların kendi bünyesinde ve içerisinde bulundukları kuruma da zararlı olacak şekildeki bazı çocukların özel bakım yerleri gerekirken, onların mevcudiyetinin olmaması, suçlu çocuklar, terör kaynaklı göçle dağılmış ve yeterince aile yapısı olmayan çocuklar da ortada ve yaşayan sistem belli. Yeniçeri ocağında ve Çavuşesku’nun yanındaki çocuklar da korunmaya muhtaç çocuklardı; ama, bizim çocuklarımız onlardan değil. Çocuklarımızı, parçalarımızı, sömürülmeden, alet edilmeden kazanmamız, aydın ve özgür bireyler olarak topluma mal etmemiz gerekir. Eğer, bütün bunlar varsa, yaşayan sistem buysa, bugün bütçesinden bahsetmek istediğimiz Çocuk Esirgeme Kurumu ve sosyal devlet anlayışı yoktur. Neler yapılabilir: Ulusal düzeyde, sosyal hizmet politikasını belirlememiz gerekir. Toplumsal katılımı ve denetimi sağlamamız lazım. Çocuk Esirgeme Kurumunun da, liyakat ve ihtisas kurumu olmasının sağlanması gerekir. Çocuk Esirgeme Kurumu, kamu içerisinde de olmak üzere, politik, idarî ve malî özerkliğe kavuşturulmalıdır; Sayıştay vizesinden kurtarılıp Başbakanlık denetimine tabi hale getirilmelidir. Kurum adına, ne yolla olursa olsun toplanan gelir, çağdaş kontrol altına alınmalıdır. Çocuk, hasta, insan hakları göz önünde tutularak, hedef kitlelere, gezici ekiplerle -sanayi, gecekondu, afet, terör, göç yerlerine- uzmanlarca ulaşılmalıdır. Özürlü çocuklara eğitim, ailelerine özel vergi indirimi sağlanmalıdır. İşyerlerini kurmak isteyenlere de, ucuz kredi verilebilmelidir. Çocuk Esirgeme Kurumuna vakfedilecek gayri menkullerin, hangi amaçla yapılmaları gerektiği mutlaka Kuruma sorulmalı ve çoğu, çocuk yurdu ve siteleri şeklinde teşvik edilmelidir. BAŞKAN – Sayın Pişkinsüt, kalan süreniz 2 dakikadır. SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) – Döner Sermaye Merkez Müdürlüğü mutlaka revize edilmeli; verimsiz, dağınık kuruluşlar da, sigorta, hizmet ve yardım şemsiyesi altında toplanmalıdır; yoksa, hamiyetli ellerce iki şeker verip geçiştirilmeye, özel günlerde göstermelik duygu sömürmelerine devam ederiz. Bunların, onurlu bir devletin içerisinde yeri yoktur. İkinci konu, çok kısa olarak bahsedeceğim Danıştay konusu. Geçtiğimiz günlerde, bırakınız bir bakanın istifasını gerektirmesini, aslında doğrudan Hükümetin düşmesine tek başına neden olacak bir yargı skandalı yaşadık; üstelik, Danıştay üyeliği sıfatı halen de devam etmekte olan, bir Danıştay üyesi tarafından, yargı bağımsızlığına ve hâkim teminatına gölge düşürülmüştür. Danıştayın, Danıştay Başkanlığının konuyla ilgili ısrarlı takibi sonucunda, kişi, aslî görevine dönmek zorunda bırakıldı; ancak, hayret edilecek olan husus, böyle bir görevlendirmeye, Sayın Başbakanın ve Sayın Adalet Bakanının müdahale etmemiş olmalarıdır. Şimdi, Sayın Adalet Bakanımıza soruyorum: Böyle bir görevlendirme devam etseydi, bu çok özel şahsın yargıya müdahalesini nasıl önleyeceklerdi ve kamuoyuna nasıl açıklayacaklardı? Yine, fiilen Danıştayı yok edecek binlerce karar ve işlem yapılmaktadır. 53 bin dosyası birikmiş olan Danıştayda politikanın ve usulsüzlüklerin yerleştirmeye çalışmış olduğu kıyımlar devam ederse... Ankara Büyükşehir Belediyesindeki idarî davaların sayısı binlerle ifade edilirken ve üstelik, tamamına yakını da davacı lehine sonuçlanıyorsa, o zaman, ya Danıştay kaldırılmalıdır ya da makamlara siyasî nitelikte atama yapılır diye deklare etmek gerekir. Yapılanmayla ilgili sorun olarak, bölge idare mahkemeleri, istinaf mahkemeleri düzeyine getirilmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Pişkinsüt, eksüreniz 1 dakikadır; buyurun. SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) – Teşekkür ederim... Yine, Danıştay üyelerinin seçiminde, seçilecek üyelerin 1/4’ünün Cumhurbaşkanı tarafından atanmasının kaldırılması ve yasal düzenlemelerin yapılması gerekir. Danıştayın sorunlarında, her ne konuda olursa olsun, gerçek anlamda sosyal devlet anlayışında ve sosyal hukuk düzeninin sağlanmasında yardımcı olmak gerekir. Otomasyona geçilmesinde, en azından Danıştay Kararlar Dergisinin çıkarılmasında ve uluslararası entegrasyonunun sağlanmasında; üyelerine eğitim, yabancı dil yönünden ve uluslararası idarî yargıyla entegre olmaları yönünden destek olunmasında da yardım edilmesi gerekir. Sayın Başkan, Grubum adına, Yüce Meclisi ve sizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pişkinsüt. Gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştır. Şahıslar adına görüşmelere ve varsa, Hükümetin söz taleplerine geçmeden önce, birleşime saat 19.30’a kadar ara veriyorum. Kapanma Saati : 19.07 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.30 BAŞKAN: Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN KÂTİP ÜYELER:Ünal YAŞAR (Gaziantep), Kâzım ÜSTÜNER (Burdur) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.-1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S.Sayıları: 1, 2) (Devam) H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1. – Hazine Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi İ) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam) 1. – Danıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi BAŞKAN – Çalışmalarımıza kaldığımız noktadan devam ediyoruz. Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar. Gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmış, İkinci Oturumda, Hükümet, söz istemişti. Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Ayfer Yılmaz; buyurun efendim. Hükümet de, süresini, iki sözcü tarafından kullanacaktır. Sayın Ayfer Yılmaz, 13 dakikalık bölümü kullanacaklardır. Buyurun efendim. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümet adına, görüşülmekte olan Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine Müsteşarlıklarımızın 1996 yılı bütçeleriyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, yapılan konuşmalar çerçevesinde, gelişmelerin nedenlerini ve bugünkü durumunu daha iyi ortaya koymak açısından, 1995 yılı ekonomik sonuçlarını ve 1996 yılı makroekonomik hedeflerini kısaca özetlemek istiyorum. Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, 1995 yılında, iç talepteki genişlemeye bağlı olarak ekonomik aktivite hızla artmış ve gayri safî millî hâsılamız yüzde 8,1 oranında büyümüştür. Bu büyümeye talep yönünden en önemli katkı, özel tüketim harcamalarından ve sabit sermaye yatırımlarından gelmiştir. Değerli milletvekilleri, ihracatımız, 1995 yılında yüzde 19,5 oranında artarak 21,6 milyar dolara ulaşmıştır. Bu dönemde, tarım ürünleri ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 6,3 oranında gerilerken, sanayi ürünleri ihracatı yüzde 23,1 oranında artmıştır. 1995 yılında, toplam ithalatımız yüzde 53,3 oranında artarak 35,7 milyar dolara ulaşmıştır. İthalatımızdaki en büyük artış, ara malı taleplerinden kaynaklanmıştır. 1995 yılında, yine ithalat ve ihracatımızdaki fiyatlara ilişkin bir gelişme ise, ithalat fiyatlarının yüzde 17,2 oranında artması ve ihracat fiyatları artışının yüzde 13,8 oranında kalmasıdır. Turizm gelirleri ise, 1995 yılında, yine bir önceki yıla göre yüzde 14,7 oranında artarak 4,9 milyar dolara ulaşırken, işçi döviz gelirlerimiz ise yüzde 26,4’lük bir artışla 3,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 1995 yılında, bu gelişmeler sonucunda, dışticaret açığımız 14 milyar dolara ulaşırken, hizmet ve diğer görünmeyen gelir kalemlerindeki olumlu gelişmelere bağlı olarak cari işlemler dengemiz 2,3 milyar dolar açık vermiştir. 1994 yılı sonunda 7,1 milyar dolar olan Merkez Bankası uluslararası rezervleri ise, 1995 yılı sonu itibariyle 12,4 milyar dolara yükselmiştir. Değerli milletvekilleri, 1994 yılında yüzde 8,1 olarak gerçekleşen kamu kesimi borçlanma gereğinin gayri safî millî hâslıya oranı, 1995 yılında yüzde 6,5 olarak gerçekleşecektir. Kamu kesimi borçlanma gereğinde sağlanan bu iyileşme, bu olumlu gelişme, işletmeci kamu iktisadî teşebbüslerimizin dengelerindeki olumlu gelişmeyle birlikte, özelleştirme kapsamındaki şirketlerimizin borçlanma ihtiyaçlarındaki azalmadan ortaya çıkmıştır. Zira, konsolide bütçe açığını incelediğimizde, konsolide bütçe açığımızın 1994 yılındaki yüzde 3,9 seviyesinden, 1995 yılında yüzde 4,2 seviyesine yükseldiğini görmekteyiz. Burada, önemli ölçüde erken seçim ortamının getirdiği belirsizlikle özelleştirme gelirlerinde beklenen hedeflere ulaşılmamış olması, en büyük etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Şimdi, biraz da 1996 yılının makroekonomik hedeflerini kısaca hatırlatmak istiyorum. 1996 yılında gayri safî millî hâsılanın büyümesinin, ekonominin uzun dönemli büyüme eğilimine; yani, Yedinci Planda öngördüğümüz hedefler paralelinde, yüzde 4,5 oranında gerçekleşmesi beklenmektedir. 1996 yılında, enerji, eğitim, sağlık, içmesuyu, köy yolları gibi kamu hizmetlerine yönelik yatırımlara ağırlık verilmiştir. 1996 yılında, ihracatımızın yüzde 15,5 oranında bir artışla, 25 milyar dolara ulaşması öngörülmüştür. İç talepteki kontrollü gelişme yanında, para ve maliye politikalarının uyumlu bir şekilde uygunlanmasına bağlı olarak, döviz kurlarının ihracatta sağlanan rekabet gücünü koruyacak bir yapıda gelişmesinin, ihracat artışına katkıda bulunacağını söyleyebiliriz. Diğer yandan, ihracat pazarlarındaki gelişme ve buradaki büyüme, gümrük birliği çerçevesinde tekstil ihracatında beklenen yükselme, ihracat artışındaki diğer önemli noktalar olacaktır. Ayrıca, tarımsal üretimde beklenen artışa bağlı olarak, 1996 yılında tarımsal ürünlerin ihracatında da artış beklenmektedir. Gayri safî millî hâsıla ve yurtiçi talepteki büyüme hedefleri çerçevesinde, 1996 yılında, toplam ithalatın da yüzde 14,8 oranında artarak 41 milyar dolara ulaşması hedeflenmektedir. Bu gelişmelerin sonucunda, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 61’ler civarında olacaktır ve dışticaret açığı, 1995 yılına göre yüzde 13,6 oranında artarak 16 milyar dolara ulaşacaktır. 1996 yılında, turizm gelirlerinin, yüzde 23,1’lik bir artışla 6,1 milyar dolar seviyesine ulaşacağını tahmin etmekteyiz. 1996 yılı cari işlemler dengesi ise, tüm bu gelişmeler sonucunda, 3,8 milyar dolar dolayında açık verecektir. Plan ve Bütçe Komisyonunda konsolide bütçede yapılan değişiklikler çerçevesinde, 1996 yılında, kamu kesimi borçlanma gereğinin gayri safî millî hâsılaya oranının, 1995 yılına göre 1,2 puanlık bir artışla yüzde 7,7 seviyesine ulaşması beklenmektedir. Bütçede faiz ödemeleri hariç tutulduğunda, kamu kesimi finansman dengesi yüzde 2,5 oranında fazla vermektedir. Bu oran, 1995 yılında yüzde 1’ler civarındaydı. Değerli milletvekilleri, 1996 yılı bütçe görüşmelerinde en çok ele alınan ve sorulara muhatap olunan iç ve dış borçlanma konularına şimdi değinmek istiyorum. Hızla büyüyen ülkemizde, artan nüfusumuzun değişik ihtiyaçlarına cevap veren bir millî bütçenin hazırlanması, çeşitli hedeflerin, önceliklerine göre sıralanmasını gerekli kılmaktadır. Bu gereklilik, nüfus artış hızına paralel olarak kalkınmanın ve büyümenin ön plana alınmasıyla, zaman zaman, diğer hedeflerden ödün verilmesi gibi sonuçlar doğurmaktadır. Hedeflenen büyüme oranlarının da aşıldığı bazı yılların yanı sıra ekonomik küçülme dönemleri de ortaya çıkmış ve arzu edildiği şekilde aşağıya çekilemeyen enflasyon oranlarıyla karşı karşıya kalınmıştır. Faiz yükü bir tarafa bırakıldığında, faiz dışı kamu kesimi borçlanma gereğinin gayri safî millî hâsılaya oranı, 1989 yılındaki yüzde 1,7’lik seviyesinden 1990 yılında yüzde 3,9 seviyesine çıkmış ve 1991 yılında ulaştığı yüzde 6,4’lük seviyesini, 1994 yılına kadar korumuştur. Bu ani artışın doğal bir yansıması olarak, devletin sermaye piyasası kaynaklarına talebinin artmasıyla, borçlanma faizleri de giderek yükselmiştir. 1990-1993 döneminde ortalama vadesi giderek kısalan nakdî borçlanmanın ağırlıklı maliyeti ise, yüzde 53’lerden yüzde 88’lere çıkmıştır. Yükselen yurtiçi faizlerin, kısa vadeli sermaye girişini teşvik etmek suretiyle, dış dengeler üzerinde yarattığı olumsuz etkinin yanı sıra, bütçe harcamaları içinde faiz ödemelerinin payının giderek artıyor olmasının sonucunda esnekliği azalan bütçe giderleri, ekonomi politikası aracı olmaktan da çıkmıştır. Bu gelişmeler sonucunda oluşan ve giderek artan dengesizliklerin giderilebilmesi, orta ve uzun vadede istikrarı sağlayacak yapısal tedbirleri gerekli kılmıştır. Hazine, 1995 yılı boyunca 1,3 katrilyon tutarında devlet içborçlanma senedi satarak, 1,5 katrilyon tutarında içboçlanma servisi sağlamıştır. Dışborçlar da ise, genel ve katma bütçenin yanı sıra garantili borçları da üzerine alarak 7,4 milyar dolarlık dışboç sevisi yapmış, buna karşılık, 2,8 milyar dolarlık yeni kredi kullanabilmiştir. Kulanım ile ödeme arasındaki fark ise, içborçlanma yoluyla karşılanmıştır. Dış ödemelerin zamanında yapılmasının uluslararası piyasalarda sağladığı güven ortamı sonucunda, seçimlerden sonra yaşanan belirsizlik ortamına rağmen, Hazine, Japon ve Alman piyasalarından uygun koşullu krediler sağlayabilmiştir. Ancak, söz konusu piyasalardan yapılan borçlanmaların, Japon Yeni ve Alman Markının dolar karşısındaki değer kazanmaları nedeniyle, dışborç stokunu artırıcı unsur olduğuna dair görüşler de dile getirilmiştir. Toplam dışborç stoku içerisinde mark ve yen cinsinden borçlanmaların artışı dışborç stokunu artırmakla beraber, dolar üzerinden borçlanmanın payının düşüşüyle de, bu, büyük ölçüde dengelenmiştir. 1995 yılı son çeyreğinde erken seçim kararının alınmasıyla iç piyasada ortaya çıkan siyasî belirsizliğin yarattığı istikrarsızlık, Hükümetin kurulmasıyla birlikte, yerini güven ortamına bırakmış ve yılbaşından bugüne kadarki dönemde, borçlanmanın vadesi kademeli olarak uzatılırken, maliyeti de önemli ölçüde düşmüştür. Örneğin, ocak ayında ortalama borçlanma maliyeti bileşik olarak yüzde 200’lerde iken, bu oran, nisan ayında yüzde 123’lere inmiştir. Hazinenin içborçlanma politikası, yılın kalan döneminde de, piyasalarda çalkantılara yol açmayacak düzenli bir borçlanma ve geri ödeme programı çerçevesinde sürdürülecektir. Son olarak, yedi ay vadeli ihalede de bileşik faiz yüzde 124,5 olarak gerçekleşmiş olup, borçlanmanın maliyeti, aynı vadeli bir önceki bono ihalesine göre, yaklaşık 15 puan düşürülmüştür. İhalelere gelen teklif miktarlarına bakıldığında, yoğun bir katılım olduğu gözlenmektedir. Her ne kadar eleştirilen bir konu olsa da, finanse edilmesi gereken açıkları düşündüğümüzde, teklif miktarının, bir ölçüde, sisteme duyulan güveni ve geleceğe ilişkin beklentileri de yansıttığını gözden kaçırmamamız gerekir. BAŞKAN – Sayın Bakan, son 2 dakikalık süreye girdiniz. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (Devamla) – Teşekkürler. Hepimizin bildiği gibi, Hazine bonoları ve devlet tahvilleri, piyasa koşullarında satılmaktadırlar ve içborç stokunu oluşturan ve piyasaya satılan bu kağıtların bugüne kadarki ortalama reel faizleri de yüzde 14 ve yüzde 18’ler aralığında seyretmiştir. Reel faizlerin seviyesini belirleyen en önemli faktör, borçlanma ihtiyacı ve enflasyon beklentileridir. Her iki problemin de, kısa vadede herhangi bir çözümü yoktur. Borçlanma gereğini azaltmaya yönelik her türlü yapısal reformlar, aynı zamanda, enflasyon beklentilerini de kıracak, hem nominal hem de reel anlamda faizler genel seviyesini düşürecektir. 1995 yılı soru itibariyle, içborç stoku 1,3 katrilyon olarak açıklanmıştır. Bu miktarın ancak,733 trilyon lirası piyasaya nakden satılanlardan, 410 trilyon lirası ise nakit dışı, yani, Hazinenin üzerine bütçe finansmanının dışında yüklenen diğer ödemelerden kaynaklanmıştır. Son yıllarda önemli ölçüde artan nakit dışı içborç ihracı, borçlanma maliyetlerinin artmasına neden olduğu gibi, kamu kesiminde malî disiplini zedeleyen, bu yüzden de kısıtlanması gereken bir uygulamadır. Genel olarak, içborçlanmanın malî sistem üzerindeki baskısı, her zaman üzerinde durduğumuz bir husustur; ancak, bu baskının azaltılması, Türk Lirası tasarruflarını artırıcı tedbirler ile borçlanma gereğini azaltmaya yönelik tedbirlerin birlikte uygulanması suretiyle mümkün olacaktır. Sözünü ettiğimiz çeşitli makroekonomik sorunların ortak noktası, büyüyen kamu açıklarının birer sonucu olmalarıdır. Bütçe açığı, alınan tedbirlerle aşağıya çekilmeye çalışılırken, bütçe dışı kurumların son yıllarda bozulan finansman dengeleri de, konsolide bütçeye ilave ödeme yükü getirmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (Devamla) – Bir dakika içerisinde tamamlıyorum. BAŞKAN – Buyurun efendim. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (Devamla) – Sosyal güvenlik kuruluşlarının, belediyelerin oluşturdukları açıkların yanı sıra, birlikler de önemli bir yük kaynağıdır. Son olarak, tarım satış kooperatifleri birliklerinin Ziraat Bankasına olan -1994 yılı sonu itibariyle- 53 trilyonluk borçları, 1995 yılında oluşan faizleriyle birlikte, Hazinece devralınmıştır; bu da, ona bir örnek teşkil etmektedir. Süre kısıtlılığını dikkate alarak, görüşmekte olduğumuz 1996 yılı bütçesinin, yürürlükteki Yedinci Plan doğrultusundaki hedeflere uygun olduğunu bir kez daha hatırlatır; hepinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Ayfer Yılmaz’a teşekkür ediyorum. Hükümet adına ikinci söz, Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut’un. Sayın Aykut, süreniz 7 dakikadır; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili olarak, sayın milletvekillerimizin ifade ettikleri görüşlere ve verdikleri çok güzel desteğe teşekkür etmek istiyorum. Çocuklarla ilgili olarak Meclisimizin duyarlılığı, bu konu için bizi umutlu kılacak en önemli unsurdur. Nitekim, bunun bir sonucu olarak, bütçemize 324 milyar liralık bir ilave de -sayın milletvekillerimizin anlayışıyla- dahil edilmiştir. Bu, tabiî fevkalade sembolik bir rakamdır. Çünkü, bugün biz, kesinlikle, korunmaya muhtaç çocukların birçoğunu koruyabiliyor değiliz, çok azını koruyabiliyor durumdayız. Bunları da, doğrusu, iyi şartlarda koruyabildiğimizi söyleyemeyeceğim; çünkü bu, hakikaten finansmana bağlı bir husustur, hakikaten fizikî imkânlara bağlı bir husustur, hakikaten çok şefkatli bir yönetim kadrosuna ihtiyaç gösterir ve çok şefkatli, çok iyi nitelikli yönetim kadrolarını da, biraz daha tatmin edeceğiniz şartlar beraberinde getirir. Biz, bunların pek çoğundan mahrum durumdayız. Çocuklar çok önemlidir; en önemli, en güzel varlıklarımızdır. Bunların bazıları şanslıdır, bazıları da dünyaya şanssız gelmiştir; bir kısmının, şu veya bu sebeple anne ve babası, yoktur, bir kısmının ebeveyninin biri var, diğeri yoktur; bir kısmının ise hepsi var; fakat, maalesef, çeşitli sebeplerle (sosyal, ekonomik) bu çocuklara, ciddî, iyi bir eğitim ve bakım veremeyecek durumdadır. İşte bu noktada, devletin eli, devletin desteği bu çocukları kucaklamak durumundadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, devlet adına bu görevi, iyi niyetlerle yapmaya çalışan; ama, imkânsızlıklar sebebiyle, belki birtakım tatminsizliklerle bizi karşı karşıya bırakan bir kurumdur. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, tabiî yalnız korunmaya muhtaç çocuklarla ilgilenmiyor; yaşlılarımız var. Bizim de geleceğimiz, işte o noktadır. Yaşlıların içinde korunmaya, bakıma muhtaç olan yaşlılar var. Bu yaşlılarımıza da, yine, bu kurum hizmet vermeye gayret etmektedir; ama, yine itiraf edeyim ki, bu hizmetler istediğimiz kalitede, istediğimiz etkinlikte, istediğimiz güzellikte ve mükemmellikte değildir. Bunlar, hep, son derece sınırlı bütçeyle çalışmanın sonuçlarıdır. Bildiğiniz gibi, bütçemiz, 4 küsur trilyonluk bir bütçeydi. Bunun 3 trilyon 150 milyar kadarı, memurların, burada çalışan ücretlerine gitmektedir. Geriye kalan para ise -kusura bakılmasın- ancak çocukların mama parasını karşılamaktadır. Çeşitli hayırsever vatandaşların destekleriyle, belli ölçüde, bu hizmetler yerine getirilmektedir. Sizler de birçok noktalarını eleştirdiniz ve bunlar haklı eleştirilerdir, ama benim ortaya koyacağım imkânsızlıklar da bir gerçektir. Burada bu eleştiriler yer alıyorsa, bu, hizmetin ancak bu kadar veriliyor olmasındandır. Bu Kurum, 9 212 hizmetlisiyle, yaklaşık 25 bin kişiye sürekli hizmet vermektedir. Bu Kurum, saat 9.00 ile saat 17.00 arasında çalışan bir kuruluş değildir, 24 saat, vardiyalı çalışan bir kuruluştur ve bu kadar az personelle, 25 bin kişiye çok iyi hizmet verilemeyeceği, elbette ki bellidir. Burada bizim sıkıntımız, özellikle çocuklara ve eli ayağı pek tutmayan yaşlılara yeterli personeli tahsis edememektir. Otuz çocuğa bir bakıcı anne bakıyorsa, bakabiliyorsa, burada bu çocukların çok iyi şartlarda olduğu söylenemez. Onun için, biz bu dönem, bu konulara çeşitli şekillerde çözümler getirmeye hazırlanıyoruz. Bir başka önemli husus, çocuğun kendi ailesi içinde yaşayabilmesi ve büyüyebilmesidir. Onun için, mümkün olduğu kadar, ailenin maddî imkânsızlıklarını giderecek belli katkılarda bulunmak suretiyle, çocuğu, ailenin içinde büyütmelerine yardımcı olma gayreti içinde olacağız ve bu hizmeti yaygınlaştırmayı düşünüyoruz. Yaşlılar için de aynı şeyi söylemek istiyorum. Yaşlıyı da kendi evinden ve ortamından kopararak başka bir ortama getirdiğiniz zaman, hem adaptasyonu güçleşiyor hem de mutluluğu azalıyor. O nedenle, yaşlılar için, belirli niteliklerde hizmet verebilecek elemanları eğitmek suretiyle, onlara evlerinde yardımcı olarak, kendi ortamları içinde bu dönemlerini geçirmelerini sağlamak için, belli bir çalışmayı yapmayı planlıyoruz. Ben, arkadaşlarımın hepsine, toplumun en mağdur, tamamen bakıma ve korunmaya muhtaç kitlelerine hitap eden bu kuruluşa gösterdikleri duyarlılık için teşekkür ediyorum. Bu duyarlılıklarını sürdürmelerini ve daima destek vermelerini istiyorum. Bu destekleri, iki şekilde, hem bu kurumlara çeşitli yardımların sağlanması konusunda çevrelerindeki hayırsever insanları bize doğru yönlendirmek hem de buralarda aksayan hizmetler varsa, kötü birtakım şeyler oluyorsa -ki, bahsedildi, olabilir- bunlardan süratle beni haberdar etmeleri şeklinde olacaktır. Ben, özellikle, çocuklar konusunda aşırı derecede duyarlı olan bir insanım; çünkü, çocuklardan daha kıymetli hiçbir varlık olduğuna inanmıyorum. Onun için, onlara yönelecek her türlü kötülükten anında haberdar olup, buna son vermemiz gerekir. Bu nedenle, arkadaşlarımdan, bu iki hususta da yardım ve destek bekliyor, hepinize tekrar tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut’a teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, bu bölümde, söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Ali Dinçer’in. Buyurun Sayın Dinçer. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Dinçer, söz süreniz 10 dakikadır. ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Değerli milletvekilleri, bugün, şu anda ele aldığımız konular, hepimizi yakından ilgilendirme durumunda. Özellikle, değerli hanımefendi, Devlet Bakanımız İmren Aykut Hanım, çocuklarımızdan, muhtaçlarımızdan, yaşlı olanlarımızdan bahsettiler; onlarla ilgili olmamız gerektiğini, onlara yardımcı olmamız gerektiğini vurguladılar. Bu, bizim yapmamız gereken bir iş. Atalarımız “düşmez kalkmaz bir Allah” demişler; yarın, biz de yaşlanacağız. Yaşlılarla ilgili, özellikle kimsesiz çocuklarla ilgili, muhtaçlarla ilgili, toplumumuzun çok değerli, çok olumlu gelenekleri var. Geçmişe baktığımız zaman görüyoruz ki, bu konuda, bütün toplum, dayanışma içerisinde, katılımcı bir şekilde, yaşlıların, çocukların, muhtaçların sorunlarını çözmeye yönelmiş. Bundan yüzlerce yıl önce, Balıkesir’de, geniş zeytinlikler vakfedilerek, geliri tümüyle fakir kızlar için çeyiz hazırlanmasına harcanmak amacıyla bir vakıf kurulmuştur. Şimdi, bizim, yaşlılarımıza, çocuklarımıza, özellikle kimsesiz çocuklara ve muhtaçlara sahip çıkabilmemiz için, proje üretmemiz gerekir, model kurmamız gerekir; bugünkü var olan sistemle yapabildiğimiz ortada. Kimsesiz çocukların ellide birine dahi bakamıyoruz, yaşlılarımıza da bakamıyoruz. Biliyoruz ki, şehirleşme hızlı, kırsal alandan kentlere göç hızlı; artık, aile yapısı da değişiyor; öyle dayanışma içerisinde büyük aile yapıları yok. Şehirde, tekil aile yapılarına, çekirdek aile yapılarına gidiyoruz. O aile yapılarında, artık, yaşlılara bakmak da pek mümkün olmuyor; aile içerisinde yaşlılara bakarak, âhır ömürlerinde rahat ettirmek de pek mümkün olmuyor; huzurevlerine, yaşlıevlerine ihtiyaç, daha fazla artıyor. İmkânsızlıklardan şekvacı olmanın anlamı yok. Biz, bu konuları ele aldığımız zaman, projeler, modeller geliştirdiğimiz zaman, görürüz ki, bir yandan da varlık içerisinde yokluk yaşıyoruz. Bir küçük örnek : Bir depo benzinle bir taksiyi çalıştırırız, dört kişiyi taşırız; ama, aynı miktar yakıtla bir otobüsü çalıştırırsak, elli kişiyi taşıyabiliriz. O nedenle, kentlerde daha ekonomik ve çevreyi bozmayacak, kirletmeyecek şekilde toplutaşım modelleri geliştirmişiz. Benzer şekilde, yaşlılarımızı, çocuklarımızı, muhtaçlarımızı, halkımızın da katılımıyla kollayacak sistemler geliştirebiliriz. Çok iyi niyetli olabilirsiniz, iktidar noktasına geldiğiniz zaman, belli, çalışan bir mekanizma da vardır; iyi niyetin gereği ve var olan bir sistemin de iyi çalışmasıyla, işler çözülür zannedersiniz. Yeni projeler, yeni modeller, sistemi değiştirecek öneriler geliştirmezseniz, işler çok az değişir, fazla değişmez. Böyle davranırsanız da “aslı yok yaylasının, derdi yok ağası” gibi olursunuz; pek büyük bir değişiklik, ciddî bir değişiklik yapamazsınız. Biz, özellikle, kimsesizlere, yaşlılara sahip çıkabilmek için, toplumumuzun da katıldığı modeller geliştirmeliyiz. Şimdiki sistem, var olan idarî yapımız gibi aşırı merkeziyetçi ve verimli değil, etkin değil. Çocuklarımıza iyi hizmet verilemediğini Sayın Bakan da vurguladı; ama, biz, bu çocuklar için, bu sistemde, çocuk başına 8 milyon lira harcıyoruz. Halbuki, Sayın Bakanın da vurguladığı gibi, sistemi bir miktar değiştirsek; çocuklarını yuvaya getirmek durumunda olan ailelere çocuk başına 2 milyon lira versek, o çocuklar, evlerinde, aileleriyle birlikte yaşayabilir; belki, şu andaki maliyetten çok daha düşük maliyetle, halkımızı da içerisine kattığımız bir sistemde, çocuklara, evlerde baktırabiliriz. Bunun için de, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun müsait olan yasasını desantralizasyona yönelik bir örgütlenmeyle değiştirmeliyiz; yasa müsait. Ankara’da, merkezde, belli yetkileri olan, koordinasyon işlevi olan bir genel müdürlüğe sahip olmalı, onun ötesinde, halkımızı da işin içerisine sokacak, ayrı, yaygın bir örgütlenmeye, desantralize bir örgütlenmeye gitmeliyiz. İnşallah, böyle bir çalışma yapılırsa, bu, Türkiye’nin idarî yapısını değiştirmeye de öncü olur. 60 milyonluk ülkede, kırsal alanda olsun, kentsel alanda olsun, ortalama 30’ar bin nüfuslu 2 bin adet kırsal alan ilçe veya kentsel alan ilçe sosyal hizmet merkezi oluşturabiliriz. Bu sosyal hizmet merkezlerinin yönetiminde, elbette uzmanlar bulunur, o yörenin önde gelenleri bulunur, muhtarları bulunur; insanlar da, çeşitli sivil toplum kurumları da bu sosyal hizmet merkezlerinin yönetimine katılabilirler. Bunları daha iyi koordine edebilmek için, 10’ar 10’ar bir araya getirip, bunların üzerinde 200 civarında, il diyebileceğimiz, sosyal hizmet merkezi oluşturabiliriz. Yine, bunları 10’ar 10’ar bir araya getirip, 20 bölge yönetimi oluşturabiliriz, bir de Ankara.. Böylelikle çok daha etkin, halkın da katıldığı bir yapıyla kimsesizlere, yaşlılara, muhtaçlara hizmet götürmemiz, onlara bakmamız mümkün olur. Bunu yaparken, şimdi olduğu gibi, sadece “Benim yaşlı bir yakınım var, onu huzurevine getirdim” yahut “Kimsesiz çocuklar var, biz bakamayacak durumdayız, onları yetiştirme yurduna getirdik” şeklindeki müracaatları beklememeli, bu yaygın örgütle halkın ayağına gitmeli, halkla birlikte, muhtaç olanı, yaşlı olanı, kimsesiz olanı tespit edip korumaya almalıdır. Bizim insanımız, muhtaç olduğu zaman dahi, muhtaç olduğunu söylemez, onurludur; ama, o muhtaçtır, yaşlıdır, bakıma ihtiyacı vardır, kimsesizdir, anası babası yoktur, biz ona sahip çıkmalıyız, onları sokakta bırakmamalıyız. Böylesine yaygın, etkin bir sistem kurarak da bunu yapabiliriz. Değerli arkadaşlar, biz, hanımlarla ilgili çok önemli adımlar atmış, çağdaş, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşlarıyız; ama, bu adımların da yeterli olmadığını biliyoruz. Hâlâ bazı yasalarımızda eksiklikler var. Değerli İzmir Milletvekilimiz Birgen Keleş Hanımla İçel Milletvekilimiz Oya Araslı Hanımefendinin verdikleri bir yasa önerisiyle, evlilikten sonra edinilen malların eşit paylaşımı esası getiriliyor; yani, kadınlar kollanma durumunda oluyor. İnşallah, bu yasa, bu dönemde çıkar ve kadınlarımıza yönelik, yasalardan kaynaklanan böyle bir eşitsizlik de ortadan kalkar. Aslında, kadınlarımızla ilgili daha başka önlemler de alabilmeliyiz. Onları, tümüyle, toplumun, Türkiye’nin gelişmesi ve kalkınması için, enerjilerini seferber eder hale getirebilmeliyiz. Bakınız, haksızlıklardan, kadınlara yönelik ayrı davranışlardan - onları ayıran davranışlardan- dolayı, kadınlarımızın arasında üniversite mezunu olanların sayısı, ancak yüzde 1,5’tir... BAŞKAN – Sayın Dinçer, son 1 dakikalık süre içerisindesiniz... ALİ DİNÇER (Devamla) – ...erkeklerin arasında daha fazladır; ama, kadınlarımız çok gayretli oldukları için, en zor edinilen mesleklerde çok başarılıdır. Türkiye’de, akademik kariyer sahibi olan akademisyenlerin yüzde 32’si kadın, doktorların yüzde 30’u kadın, avukatların yüzde 25’i kadındır. Bu da gösteriyor ki, özel olarak imkân verilirse, önlerindeki engeller kaldırılırsa, kadınlarımız çok başarılı olurlar ve Türkiye’nin kalkınmasına ciddî katkıda bulunabilirler. Bu yönde de çalışmalar yapmak, projeler, öneriler geliştirmek gerekiyor. Halk Bankası kanalıyla olsun, başka finansman kaynaklarıyla olsun, kadınlarımızın desteklenerek, iş dünyasında da başarılı olmaları sağlanabilir. Değerli milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilatı ile ilgili olarak şunları söylemek istiyorum. Maalesef, planlama, göstermelik hale geldi, yasak savma haline geldi. Planlama işi uzmanlığa dayalıdır. Devlet Planlama Teşkilatında, müsteşarla doğrudan ilişki kuran, görüşünü anlatabilen, kabul ettirebilen çok değerli uzmanlar vardı, yetişmişti; Türkiye’nin kalkınmasına katkıda bulunan, yön veren planlar hazırlanabiliyordu. Bu, maalesef ortadan kalktı. BAŞKAN – Sayın Dinçer, sözünüzü otomatik olarak kesmemek için, cihazı devreden çıkardım; ama, konuşma süreniz tamamlandı. Lütfen, konuşmanızı toparlayın efendim. ALİ DİNÇER (Devamla) – Peki Sayın Başkan. Ben, Devlet Planlama Teşkilatının da, bölgesel planlara, özel ihtisas komisyonlarına ağırlık veren, Türkiye’nin kalkınmasına yön veren bir çerçeveye getirilmesi düşüncesindeyim; şimdiki bürokratik yapısını kırıp, başlangıçta olduğu gibi, uzmanlığa dayalı, üretime dayalı, projelendirmeye dayalı, hele hele proje sektörünü destekleyen, dışarıya, fizibilite raporu, proje ihalesi yapan bir hale gelmesini öneriyor ve başarılar diliyorum. (CHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın Ali Dinçer’e teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, üçüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, sorulara geçiyoruz. Bilindiği gibi, soru-cevap işlemleri, Genel Kurulun 2.4.1996 tarihli 31 inci Birleşiminde alınan karar uyarınca, tur için öngörülen grup görüşme süresiyle sınırlandırılmış olup, 20 dakikadır. Şu ana kadar, Başkanlığımıza, 25 soru önergesi gelmiştir; 1 inci sorudan itibaren okutacağım: Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı; burada mı efendim? Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki suallerin cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Mehmet Bedri İncetahtacı Gaziantep 1. Türkiye’de, evsiz ve sahipsiz oldukları için, terk edilerek, geceleri sokakta kalmaya mahkûm olan çocuklarımızın sayısı kaçtır? 2. Çocuklarımızın yarına ümitle bakabilmesi için, Çocuk Esirgeme Kurumlarında ne gibi manevî eğitim verilmektedir? BAŞKAN – Evet, soru cevaplandırılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Yazılı olarak cevaplandıracağız. BAŞKAN – Yazılı cevaplayacaksınız. 2 nci soru sahibi, Ordu Milletvekili Sayın Mustafa Hasan Öz; buradalar mı efendim? Yok. Geçiyoruz. 3 üncü soru, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan’a ait. Sayın Candan?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Toplumda sosyal gelişmelere bağlı olarak, kimsesiz yaşlı insanlar, yardıma muhtaç kimsesiz özürlüler ve sokağa terk edilmiş çocuklarımızın bulunduğu bilinmektedir. Bu sebeple; 1. Yaşlı kimsesiz insanlara barınaklık yapan darülacezeler, sayı ve hizmet açısından yeterli mi? 2. Özürlü hastalarımız için, özellikle yatalak hastalar için rehabilitasyon merkezi var mıdır? Yoksa, yapılması düşünülüyor mu? 3. Çocuk esirgeme, kız yetiştirme yurdu gibi kurumlarda denetim yetersizliği neticesi, zaman zaman, arzu edilmeyen olaylar basına intikal etmektedir. Bunları önleyici ne tür tedbirler almayı düşünüyor sunuz? Yukarıdaki soruların sözlü olarak cevaplandırılmasına tavassutlarınızı arz ederim. Veysel Candan Konya BAŞKAN – Cevaplandırılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Yazılı olarak cevap verilecektir. BAŞKAN – Soruya yazılı olarak cevap verilecektir. 4 üncü soru, Çorum Milletvekili Sayın Zülfikâr Gazi’nin. Sayın Zülfikâr Gazi?.. Burada. 4 üncü soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın, ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasına delaletinizi saygılarımla arz ederim. Zülfikâr Gazi Çorum 1. Son üç ayda Hazinenin sattığı tahvil miktarı ne kadardır, yüzde kaç faiz ödenecektir? 2. Alınan içborç, hangi hizmetler için harcanmıştır? BAŞKAN – Sayın Hükümet, cevaplandırılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Kısaca açıklayalım: Ocak-Mart 1996 döneminde 23 trilyon liralık tahvil satışı yapılmıştır. Bu tahvillere, toptan eşya fiyat endeksi artı 6 puan ödeme uygulanmıştır. 2 nci sorunun cevabı olarak da, bugüne kadar alınan içborçlar, bütçe açığının finansmanında kullanılmıştır. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır. 5 inci soru, Kırıkkale Milletvekili Sayın Mikail Korkmaz’ın. Sayın Mikail Korkmaz?.. Burada. 5 inci soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun, ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını istirham ederim. 1. Çocuk Esirgeme Kurumunun, yapısı itibariyle, şefkatli, hizmet ehli ve şaibesiz kadrolar tarafından yönetilmesi gerekmektedir. Bu kadrolar yeniden gözden geçirilerek, bu kurumdaki hizmetlerin bu kurumun yapısına uygun kişiler tarafından yönetilmesi düşünülüyor mu? Mikail Korkmaz Kırıkkale BAŞKAN – Sayın Hükümet cevaplıyor mu efendim? DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Müsaade ederseniz, zaman almaması için yazılı cevap vereyim. BAŞKAN – Sorunun yazılı olarak cevaplandırılacağı, Sayın Bakan tarafından ifade edilmiştir. 6 ncı soru, Sayın Mikail Korkmaz’ın diğer bir sorusu; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını istirham ederim. Bilindiği üzere son yıllarda özelleştirme gündemde olduğundan, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun belkemiği olan Kırıkkale fabrikaları, eski işçi kapasitesi ve istihdam alanı azaldığından, Kırıkkale’den diğer illere göç başlamıştır. Bu ise, Kırıkkale İlinin geriye gidişinin bir göstergesidir. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, özelleştirme kapsamının dışında tutulduğuna göre, bu durumlar dikkate alınarak, Kırıkkale İlinin kalkınmada öncelikli iller arasına alınması düşünülüyor mu? Mikail Korkmaz Kırıkkale BAŞKAN – Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, bu konudaki çalışmalar Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığımızca devam ettirilmektedir; talep dikkate alınacaktır. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır. 7 nci soruya geçiyoruz. Sayın Osman Hazer?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun, Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim. Osman Hazer Afyon Soru : 1. Afyon’da Kız Yetiştirme Yurdu inşaat halindedir. Bu yıl inşaatı devam edecek midir ve bu inşaatın ne zaman bitirilmesi düşünülmektedir? 2. Afyon’da 0 ilâ 6 yaş grubu çocuklar için ne yazık ki bir yuva yoktur. Afyon için bir yuva düşünülüyor mu? 3. Özel bakıma muhtaç vatandaşlarımız için Afyon’da herhangi bir kurum düşünülüyor mu? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Yazılı cevaplandıracağım. BAŞKAN – Teşekkür ederim. 8 inci soru, Kayseri Milletvekili Sayın Memduh Büyükkılıç’ın. Sayın Memduh Büyükkılıç burada mı efendim? Yok. Soruyu geçiyoruz. 9 uncu soru, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın. Sayın Yalçınbayır?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun, DPT’den sorumlu Devlet Bakanına tevcihini saygılarımla arz ederim. Ertuğrul Yalçınbayır Bursa Soru: 1995 Malî Yılı Bütçe Kanunu, Mesut Yılmaz’ın başvurusuyla Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. İptal edilen hükümler, görüşülmekte olan bütçenizde aynen mevcuttur. Bu durumda, Anayasaya aykırı hükümlerin muhafazasına rıza gösteriyor musunuz? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, yazılı olarak, kapsamlı şekilde cevap vereceğiz. BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. 10 uncu sırada, yine, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın bir sorusu bulunmaktadır; ama, aynı mahiyettedir; onun için, işleme koymuyorum. 11 inci sırada, Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’ün sorusu bulunmaktadır. Görüşülmekte olan bütçe ile bağlantılı olmadığı için, bunu da, üzülerek, işleme koyamıyorum. 12 nci sırada, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın diğer bir sorusu bulunmaktadır; ama, aynı mahiyette olduğu için, yine, bir işlem yapmıyorum. 13 üncü sırada, yine, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın aynı mahiyette bir sorusu bulunmaktadır; onu da, üzülerek, işleme koyamıyorum. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Sayın Başkan, benim sorum diğer bakanlıklarla ilgilidir. BAŞKAN – 14 üncü sırada, Sayın Mustafa İlimen’in sorusu bulunmaktadır. Sayın İlimen?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun, Hazineden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Ufuk Söylemez tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. Mustafa İlimen Edirne Soru: Edirne yöresindeki çiftçilerin altı ay geçmesine rağmen ödenmeyen gübre destekleme iadeleri için Ziraat Bankasına ne zaman kaynak aktaracaksınız? BAŞKAN – Sayın Bakan, burada bir bakanın ismi verilmekle beraber, soru, Hükümete tevcih ediliyor; cevaplayabilirsiniz. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, kısaca, şu anda, bu yükümlülüğü nedeniyle, devletin, Ziraat Bankasına aktarması gereken 9 trilyonluk liralık bir borcu bulunmaktadır. Bu 9 trilyon lira ile ilgili ödeme bütçe kanunumuzun yürürlüğe girmesini beklemektedir; Edirne de, bu kapsamda ele alınacaktır. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Sayın Başkan, benim sormuş olduğum dört soru, dört ayrı bakanlıkla ilgilidir. Bu üçüncü turdaki sorular aynı mahiyette olabilir; ama, sorunun dört ayrı muhatabı vardır. Bilgilerinize arz ediyorum. BAŞKAN – Değerli milletvekili, bütçe tasarısını hazırlayan Hükümete, sorularınızdan birini tevcih ettim; yazılı cevap verileceği beyan edildi. Bu durum karşısında, Hükümetten gelecek cevap, dördünü de kapsamış olacaktır. 15 nci sırada, Sayın Mehmet Sıddık Altay’ın sorusu bulunmaktadır. Sayın Altay?.. Buradalar. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun, ilgili devlet bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Mehmet Sıddık Altay Ağrı Soru: Avrupa Birliğinin, 5 yıl içerisinde, Türkiye’ye vereceği 2,5 milyar ECU’lük yardımın, 5 alandaki projelere yönelik olduğu bilinmektedir. Bu hibe ve kredi yardımını, doğu ve güneydoğu bölgesinin 21 ilinde, hangi proje bazında, yüzde kaç oranında kullanmayı planlıyorsunuz? Bu plan içerisinde, Ağrı İlinin küçük ve orta ölçekli işletmelerinin bir bütün olarak geliştirilmesi var mıdır? Varsa, nelerdir? BAŞKAN – Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, bu konuda, Devlet Planlama Teşkilatında yürütülen kapsamlı proje çalışması vardır. Bu konuya yazılı olarak cevap vereceğiz. BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. 16 ncı sırada, Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’ün sorusu bulunmaktadır. Sayın Öz?.. Buradalar. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıda arz edeceğim sorunun, ilgili bakan tarafından, yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinizle arz ederim. Hasan Hüseyin Öz Konya Mevsim normallerinin üzerinde yağış alan Konya İlinin, Kadınhanı ve Ilgın İlçelerine bağlı Göver, Karahisarlı, Mahmudiye ve Kökez Köyleri başta olmak üzere, birçok köyümüz, bu yağışların getirdiği seller ve su baskınlarından zarar görmüştür. Köylülerimizin, bu zararlarının telafisi için, ne gibi bir tedbir almayı düşünüyorsunuz? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, yazılı olarak cevaplayacağız. BAŞKAN – Soru yazılı olarak cevaplandırılacaktır. 17 nci sırada, Sayın Kahraman Emmioğlu’nun sorusu bulunmaktadır. Sayın Emmioğlu?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularıma ilgili bakanlıklarca cevap verilmesini arz ederim. Kahraman Emmioğlu Gaziantep 1. 1996 ilk üç ayındaki ithalat ve ihracatımız nedir? Gümrük birliğinin rakamlara tesiri ne olmuştur? 2. Gümrük birliğinin, bu üç ayda, KOBİ’lere menfi ve müspet ne gibi tesirleri olmuştur? 3. İstanbul-Emirgan’da faaliyeti kısılan, Körler Okulu olarak bilinen rehabilitasyon merkezi için ne planlanmaktadır? Bir vakfa devri mümkün mü? Devir alan vakfa kısmî yardım ilgili bakanlıkça yapılabilir mi? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, soruların kapsamını da dikkate alarak, yazılı olarak cevap vereceğiz. BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. 18 inci sırada, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın bir sorusu bulunmaktadır. Sayın Yalçınbayır?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danıştay Başkanlığıyla ilgili Bakana aşağıdaki sorunun yöneltilmesini arz ederim. Ertuğrul Yalçınbayır Bursa Soru: Danıştay ve idare mahkemesi kararıyla, Bursa-Orhaneli Termik Santralının, termik santral desülfirizasyon tesisleri kurulup çalıştırılıncaya kadar, santralın çalışmasının durdurulmasına rağmen, Sayın Başbakan, bu santralı ne pahasına olursa olsun çalıştıracaklarını beyan etmiştir. Mahkeme kararlarının bağlayıcılığına dair Anayasanın 138/4 hükmüne göre bu santral çalıştırılabilir mi? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Yazılı olarak cevap vereceğiz Sayın Başkan. BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. 19 uncu sırada, Sayın Yalçınbayır’ın diğer bir sorusu bulunmaktadır. Sayın Yalçınbayır?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danıştay Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak aşağıdaki sorumun Sayın Bakana tevcihini arz ederim. Ertuğrul Yalçınbayır Bursa Soru: Danıştay kararlarını, özüyle ve sözüyle uygulamak yerine, şeklen kararı uyguladıktan sonra yeni kararlarla mahkeme kararını neticesiz ve tesirsiz hale getirenler ve bu suretle görevlerini kötüye kullananlar hakkında Memurin Muhakematı Hakkında Kanun hükümleri uyarınca yapılan işlemlerin idarece savsaklanmaması hususunda çalışmalarınız olacak mı? Danıştay kararlarının özüyle ve sözüyle uygulanması için ciddî çalışmalarınız olacak mı? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, ilgili bakanlığımızca yazılı olarak cevaplandırılacaktır. BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Bolu Milletvekili Sayın Mustafa Yünlüoğlu’nun bir sorusu bulunmaktadır. Sayın Yünlüoğlu?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağdaki sorularımın, Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. Mustafa Yünlüoğlu Bolu Sizden önceki Bakan tarafından, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı çocuk yetiştirme yurtlarında istihdam edilen 65 adet din görevlisi yurtlardan alınarak huzurevlerine gönderilmiştir. Sorularım: 1. Bu icraattan malumatınız var mı? 2. Malumatınız var ise bu görevlileri geri iade etmeyi düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Yazılı olarak cevalandıracağım. BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. 21 ve 22 nci sırada, yine, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın iki sorusu bulunmaktadır; biraz önce açıkladığım gerekçelerle bunları da işleme koyamıyorum. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Gerekçeyi anlayamadım Sayın Başkan. BAŞKAN – 23 üncü sırada, Çankırı Milletvekili Sayın İsmail Coşar’ın sorusu bulunmaktadır. Sayın Coşar?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun, Devlet Planlama Teşkilatından sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ufuk Söylemez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. Saygılarımla. İsmail Coşar Çankırı Seçim bölgem olan Çankırı İli ve ilçelerinden sadece ikisi, Devlet Planlama Teşkilatının kıstaslarına göre, kalkınmada öncelikli ikinci dereceye girebilecek, geri kalanları ise kalkınmada birinci dereceye girecek durumda olmasına rağmen, Çankırı İli, kalkınmada ikinci derecede öncelikli yöreler arasında yer almıştır. Zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel, Çankırı’ya gelişinde ve yine zamanın Başbakanı olan Sayın Tansu Çiller, Çankırı İlinin, kalkınmada öncelikli birinci derece yapılacağı vaadinde bulunmuşlardır. a) Çankırı İlinin kalkınmada öncelikli birinci derece yapılmasını düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Soru, önergedeki istek doğrultusunda yazılı olarak cevaplandırılacaktır. 24 üncü soru, yine, Sayın İsmail Coşar’a aittir; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. İsmail Coşar Çankırı Soru 1. Bakanlığınızın uhdesinde bulunan yurtlardaki personel arasında din kültürü ve ahlak dersleri öğretmenleri bulunmakta idi. Önceki hükümetin sorumlu devlet bakanının, bu öğretmenleri görevleri dışında istihdam ederek, çocuklara din kültürü ve ahlak derslerinin verilmesini önlediği iddia edilmektedir. a) Böyle bir uygulama yapılmış mıdır? b) Böyle bir uygulama yapılmış ise, bu uygulamaya son verip din kültürü ve ahlak derslerinin verilmesini düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. 25 inci sırada Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’ın soru önergesi bulunmaktadır. Sayın Budak?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi, arz ederim. Yakup Budak Adana 1. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarında ne kadar öğrenci kalmaktadır; ilk, orta ve lise?.. 2. Sokaklarda kimsesiz olarak dolaşan, suç işleme ve uyuşturucu kullanma potansiyeli taşıyan çocuklar için Bakanlığınızın özel bir çalışması var mıdır? 3. Kurum yurtlarında kalan 18 yaşını bitiren gençler yurtlardan çıkarılmaktadır. Bu durum büyük sorunlara yol açmaktadır. Bu konuda hangi çözümler düşünülmektedir? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Yazılı olarak cevap vereceğim. BAŞKAN – Bu soru da yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Son soru, Sayın Mehmet Aykaç’a ait. Sayın Aykaç?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz ederim. Mehmet Aykaç Çorum Yetiştirme yurdundan ayrılan çocukların, daha doğrusu gençlerin, iş kurmaları veya meslek sahibi olmaları yönünde bir çalışma var mıdır? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Yazılı cevap vereceğim Sayın Başkan. BAŞKAN– Soru yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Sayın Mustafa Köylü’ye ait son bir sorumuz var. Sayın Köylü?.. Burada. Sayın Köylü’nün sorusunu okutuyorum : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Tabiî afetlerle ilgilenen bakana delaletinizle şu soruyu soruyorum : Geçen yıl Senirkent’e meydana gelen sel felaketinde zarar büyük olmuştur. Senirkent esnaf ve sanatkârları için bir yıllığına vergi muafiyeti düşünüyor musunuz? Mustafa Köylü Isparta BAŞKAN – Sayın Bakan? DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, konu incelenecektir; yazılı olarak bildireceğim. BAŞKAN – Soru yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Değerli milletvekilleri, bu turdaki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır. Şimdi, sırasıyla, 3 üncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Hazine Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum : H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI 1. – Hazine Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 672 970 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Hazine, Kamu İktisadî Teşebbüsleri, Dış Eko- nomik İlişkiler, Banka ve Kambiyo, Sigortacı- lık ve Yabancı Sermaye Hizmetleri ile Teşvik Politikalarının Hazırlanması ve Uygulanması, Ekonomi ile İlgili Gelişmelerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi 1 303 095 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 910 Kurumlara Katılma Payları ve Sermaye 61 050 500 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 920 İktisadî Transferler ve Yardımları 77 150 001 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 930 Malî Transferler 70 053 026 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Program Kodu Açıklama Lira 940 Sosyal Transferler 162 905 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 950 Borç Ödemeleri 1 359 106 980 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 999 Dış Proje Kredileri 355 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 1 732 596 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hazine Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olmasını temenni ederim.(Alkışlar) Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Bölümleri okutuyorum: I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI 1. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 606 100 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Planlama Hizmetleri 875 400 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans- ferler 4 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 999 Dış Proje Kredileri 22 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 1 507 500 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar) Değerli milletvekilleri, şimdi, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 1996 Malî Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza arz ediyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum : İ) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 850 843 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Genel Sosyal Hizmetleri 3 547 607 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans- ferler 99 550 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 4 498 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) Cetvelini okutuyorum : B – CETVELİ Gelir Türü Açıklama Lira 2 Vergi Dışı Normal Gelirler 796 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 3 702 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 4 498 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar) Şimdi, Danıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI 1. – Danıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 181 332 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Program Kodu Açıklama Lira 111 Yargı, Danışma ve İnceleme Hizmetleri 245 668 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans- ferler 2 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 429 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Danıştay Başkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar) K) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI 1. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi L) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI 1. – Gümrük Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi M) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI 1. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi N) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dördüncü tur görüşmelere başlıyoruz. Komisyon, yerinde. Hükümet, yerinde. Dördüncü turda, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. Dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Grupları adına; Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yıldırım Aktürk; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Hasan Denizkurdu ve Sayın Yusuf Bacanlı; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Rıza Bodur ve Sayın Celal Topkan; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Ahmet Piriştina ve Sayın Ziya Aktaş; Refah Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Benli ve Sayın Yakup Budak. Kişisel, Sayın Ahmet Cemil Tunç. Söz sırasına göre, ilk konuşma, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Yıldırım Aktürk tarafından yapılacaktır. Sayın Aktürk, buyurun efendim. Konuşma süreniz 20 dakikadır. ANAP GRUBU ADINA YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu adına, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde konuşma yapmak üzere, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığıyla başlayacağım. Çağımız, 2000’li yıllara girerken, endüstri çağının ötesinde bilgi çağına geçmektedir. Böyle bir çağda, küreselleşme sürecinde, uluslararası rekabet, pazar ekonomisi, sosyal gelişmeler, bilim ve kültür gibi, her alandaki gelişmelerde, istatistik çalışması vazgeçilmez bir alan olarak karşımıza çıkar. Daha kısa bir ifadeyle, demokrasilerde, bilgi çağında, istatistik, çok daha fazla önem kazanmaktadır. Devlet İstatistik Enstitümüz, ülke içinde 23 bölge müdürlüğüyle, önemli kuruluşlarla ve üniversitelerle, sosyal ve ekonomik konularda çalışmak üzere on-line bilgisayar bağlantıları oluşturmuş; ayrıca, OECD ile bilgisayar sistemi çevirim içi bağlantılıdır; verdiği hizmetler açısından, bilgiyi, kullanıcıya doğru ve zamanında ulaştırmaktadır; kamu kuruluşlarımız arasında, uluslararası itibarı yüksek, ciddî bir kuruluşumuzdur. Devlet İstatistik Enstitümüzü, bugünkü kalite düzeyine taşımakta büyük emeği geçen Prof. Orhan Güvenen ve istatistikçi arkadaşlarını, hizmetlerinden ve başarılarından dolayı kutluyorum. Devlet İstatistik Enstitüsünün faaliyetleri arasında yer alan nüfus sayımı konusuna değinmek istiyorum. 1990 yılında, 403 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, sonu sıfırla biten yıllarda, 10 yılda bir nüfus sayımı yapılması karara bağlanmıştır. Statik bir yerleşim yapısı gösteren toplumlarda bunu yapabilirsiniz; ancak, Türkiye gibi, göçlerin ve şehirleşmenin çok dinamik olduğu bir ülkede, nüfus sayımlarının 5 senede bir yapılması daha isabetli olacaktır. Bilindiği üzere, bu konu, belediyelere gelir dağıtımında nüfus esası kullanıldığı için önem arz ediyor. Aynı zamanda, seçimlerde, illere göre milletvekilliği dağılımını da etkiliyor. 24 Aralık 1995 seçimleri, bu açıdan bakıldığında, maalesef, sağlıklı olamamıştır. En azından, bundan böyle, temennimiz, genel nüfus sayımı yapılmasa bile, nüfus tespit çalışmalarıyla, ara yıllarda, daha isabetli tahminler kullanılması doğrultusundadır. Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne geçiyorum. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, hizmetlerini, 15 bölge müdürlüğü, 985 tapu sicil müdürlüğü, 299 kadastro müdürlüğü kanalıyla yürütmektedir. Yılda, yaklaşık, 2,5 milyon tapu işlemiyle, 1 milyon parselin tapu kadastro işlemi, 16 bin personel tarafından gerçekleştirilmektedir. Son zamanlarda, bilgisayarlar ve faks gibi, modern teknolojinin getirdiği imkânlardan yararlanılmaya başlanılmıştır. Günümüz itibariyle, yüzde 75’i tamamlanmış olan tesis kadastrosu çalışmaları 2000 yılında bitirilecektir. Özellikle, gelişmiş ülkelerde, geleneksel belge arşivi, yerini, bilgisayar sistemlerine terk etmektedir. Milyonlarla ifade edilen tapu ve kadastro bilgilerinin otomasyonu kaçınılmazdır. Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi, TAKBİS adı altında projelendirilen bu hizmet için, ülkemize en uygun modeli tespit etmek üzere, örnek bölgeler seçilerek pilot çalışmalar başlatılmıştır. Üniversitelerle yapılan işbirliği, olumlu bir gelişmedir. Birçok Avrupa ülkesinde, kadastro faaliyetlerinde, özel sektörün gücünden, maksimum düzeyde yararlanılmaktadır. Ülkemizde de, bu alanda, ciddî adımlar atılarak, özel sektör kapasitesinden, en iyi şekilde yararlanılması sağlanabilir. Tesis kadrosu, yenileme ve güncelleştirme hizmetlerinin, bu kanallarla yaptırılması sağlanabilir. Tapu ve kadastro hizmetleri, devletimizin vergi toplaması yönünden de, son derece önemlidir. Ülkemizin arazi ve emlak değerlerinin, sağlıklı bir şekilde vergilendirilmesi ve böylece, tarımsal üretimimizin de artırılabilmesi, tapu ve kadastro teşkilatının hak ettiği değerin verilmesiyle mümkündür. Orman kadastrosu sonucunda, orman rejimi dışına çıkan ve köylümüzün, halen kullanmakta olduğu, yani zilyetlik ettiği arazilerin, uygun koşullarda kendilerine satışının, bir an önce sağlanılması kaçınılmazdır. Böylece, üretim dışı kalan topraklarımızın değerlendirilmesi de söz konusu olacaktır. Muhterem milletvekilleri, büyük şehirlerde Hazine arazilerinin, bir an evvel belediyelere devredilip imar planlarına kavuşturulması, gecekondulaşmayı önleyecek tek çözümdür. Bugün, Türkiye’nin en büyük sorununu yaratan korunamayan Hazine arazileri, tamamen, tapulama sistemindeki eksikliklerden kaynaklanmaktadır. Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerler, şu anda tapu haricidir; bu, buraların, sürekli olarak, kentler civarında işgal edilmesine, özellikle, büyük kentlerin rant mafyası tarafından paylaşılmasına neden olmaktadır. Bu arazi rejiminin, bu tapulama sırasında, gözden geçirilerek, hüküm ve tasarruf altındaki yerlerin amaçlarına göre, orman, yeşilalan ve kent arsaları şeklinde ayrılması gerekir. Bu çalışmalarda da Tapu ve Kadastro teşkilatımıza önemli işler düşmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de Gümrük Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı faaliyetleri üzerindeki görüşlerime geçiyorum. Geçen sene, Gümrük Müsteşarlığı bünyesinde, mevcut genel müdürlüklerine, Avrupa Topluluğu ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü de ilave edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığında, yetişmiş, yabancı dil bilen ve Avrupa Birliği mevzuatına kolaylıkla uyum sağlayabilen personel ihtiyacını karşılamak üzere, gümrük uzmanlığı ve Avrupa Topluluğu uzmanlığı kadroları yeni ihdas edilmiş ve maalesef, bu kadrolar, ancak, önümüzdeki aylarda doldurulabilecektir. Uyum çalışmalarını etkileyen bu gecikmeyi üzüntüyle karşılıyoruz. Avrupa Birliği ülkeleri ile Türkiye arasında, bugüne kadar var olan sınaî standartlar arasındaki farklılığın, tedricen ortadan kalkacak olması, ihrac edilecek ürünlerin Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri için aynı standartta üretilmesini sağlayacak, sanayi işletmelerimizin daha rasyonel boyutlara ulaşması mümkün olacaktır. Türkiye, gümrük birliğiyle birlikte rekabet politikasını da etkinlikle uygulamaya koyacaktır. Böylelikle ekonomimizde tekelleşme önlenecek, rekabetin korunması sağlanacaktır. Hükümet Programımızda “Avrupa Birliğinden malî destek sağlanması için gerekli çalışmalar yapılacaktır ve Avrupa Birliğiyle ekonomik entegrasyonun tamamlanması yolunda hizmetlerin ve tarım ürünlerinin serbest dolaşımı için gerekli çalışmalar yapılacaktır” cümleleri yer alıyor. Bu konuları biraz açmak istiyorum. Hizmetler sektörümüzün dış dünyayla rekabet edebilirlik açısından en iyi durumda olduğunu biliyoruz. Örnek vermek gerekirse, müteahhitlik, nakliyecilik sektörleri bu konuda güzel örneklerdir. Hatta, her türlü serbest meslek faaliyetinde; yani, beyaz yakalı faaliyetlerde, müşavirlik hizmetlerinde, pazarlama faaliyetlerinde, medya hizmetlerinde Türk firmaları, Avrupa’da eşit şartlarla iş imkânı tanınması halinde çok başarılı olacaklardır. Bu hizmetlerin Avrupalı müşterilerin de yararına olacak şekilde, Avrupalının ihtiyaçlarına dönük olarak arz edilmesi yönünde çalışmalarımızı sürdürmeliyiz ve açıkça, hizmetler sektöründe serbest dolaşımını kısa zamanda sağlamalıyız. Bu konuda sürdürülen müzakerelerde ciddî bir tutumla yol alabileceğimize inanıyorum; çünkü, argümanlarımız çok kuvvetli. Avrupa Topluluğuyla ilişkilerde demir çelik ihracatı özel bir önem arz ediyor. Avrupa Kömür Çelik Birliğiyle varılan son duruma göre, Türkiye’den demir çelik mamullerinin Avrupa ülkelerine ihracatı, maalesef demir çelik üreticisi kartelin altı ay önceden iznine tabidir. Bu engelin de mutlaka kısa zamanda aşılması şarttır. Sayın milletvekilleri, 1994 yılı krizi, ekonomik bünyemizi ve özellikle banka sistemimizi çok zayıflattı. Dışborçlanma kabiliyetimiz, kredibilitemiz çok aşağılara düştüğü için zedelendi. Dün genel görüşmesini yaptığımız bütçenin ana hatlarına baktığımızda, kamu sektörü borçlanma gereğinin, tekrar, yukarıya doğru tırmanma istidadında olduğunu görüyoruz. Diğer bir ifadeyle, kamu sektörü, piyasadaki fonların çok büyük bir kısmını yutuyor, talep ediyor ve bir verimsiz fil gibi yok ediyor. Bu kalabalıklaşma olgusunu, kısa zamanda ortadan kaldırmak yönünde çok başarılı olabileceğimizi göremiyorum. Bu açıdan bakıldığında, aslında, 1987 yılında gümrük birliğine tam üyelik için müracaat ettiğimizdeki şartlarla, hatta 1991, 1992 şartlarıyla bugün arasında çok büyük bir değişiklik olduğunu vurgulamak istiyorum. Bir dönemde, yılda 10-12 milyar dolar dışborçlanma kabiliyeti olan dinamik bir ekonomiden, bugün, maalesef, dışarıya net fon transfer eden bir ekonomi bünyesine geçtik. Dolayısıyla, biraz evvel ifade edilen, Avrupa Birliğinden, pazarlık yoluyla, ihtiyacımız olan fonları, kredileri ve hibe imkânlarını sonuna kadar zorlamak mecburiyetindeyiz. Rahmetli Özal, vaktiyle “ticaret yapalım, yardım istemeyiz” derdi; fakat, inanıyorum ki, bugün sağ olsaydı, o bile, bu zafiyetli bünyemizle, bu kuvvetli argümanlarla, Avrupa kapısından -Yunanistan’a eşdeğer olmasa bile- en azından 20- 30 milyar dolar mertebelerinde fon transferi için arayışlar içine girer, ciddî pazarlıklar yapardı. KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Onun yarısı bile olmadı. YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – Hükümet Programımızda, ülkede, istihdamın ve üretimin en önemli dinamiklerinden olan esnaf ve sanatkârlar ile küçük ve orta boy işletmelerden,yani KOBİ’lerden bahsediliyor ve “rekabet ve teknoloji gücünü yükseltecek, verimliliğini ve ihracat kapasitesini artıracak tedbirler alınacaktır” deniliyor. Bu, Hükümet Programımızın ana hedeflerinden birisi; ancak, yine, biraz evvel değindiğim teknoloji transferi için gerekli fon kaynaklarını da, gidip, Avrupa Topluluğundan almamız söz konusu olmalı. Küçük ve orta boy sanayi işletmeleri, sektörel dışticaret şirketleri şeklinde organize edilmeye başlanıldı; bunu, memnuniyet verici bir gelişme olarak görüyorum. Aslında, onbeş sene evvel, 24 Ocak tedbirleriyle birlikte, ilk ihracat hamlesinde, Japon modeli diye tarif ettiğimiz yaklaşımda da, büyük ihracatçı organizasyonların, ihracatçı sermaye şirketlerinin yapılandırılması ve bunların ihracatımızı koordine etmesi, özellikle finans ve dışticaret sorunlarının üstesinden gelmesi öngörülmüştü. Ancak, maalesef, belli bir ara dönemde, özellikle o günün Odalar Birliği temsilcilerinin baskısıyla, demokrasi ve çoğunluk ön plana alınarak, bütün şirketlere aynı haklar verilsin, bütün şirketler ihracatçı olsun denildi. Bugün, on sene aradan sonra geldiğimiz noktada, tekrar doğruyu bulmuş olmanın mutluluğu içerisindeyim şahsen. Bunun heyecanıyla, eğer, sektörel ihracat şirketlerinin, yani, küçük ve orta boy işletmelerin, sektörel organizasyonlar arasında bugüne kadar bir cam, bir tekstil ve bir miktar da deride gördüğümüz organizasyonların, mesela, bir metal yan sanayiinde ve diğer dallarda da formüle edilmesiyle, geliştirilmesiyle, sektörel bazda, Anadolu sathına yayılacak bir ihracat hamlesini de başlatabileceğimiz inancı içerisindeyim. Tabiî, bunu desteklemek üzere, Eximbank’ın da, bir ihracat kredi bankası olarak, arzu edilen yerine bihakkın soyunması ve o ihtiyacı tam karşılaması gerekir. Maalesef, Eximbank, kuruluşundaki heyecanından büyük ölçüde ivme kaybetti; 2- 2,5 milyar doları, özellikle -Bağımsız Devletler Topluluğu dediğimiz Rusya Türk Cumhuriyetlerine- tüketim maddeleri ağırlıklı ihracat finansmanı için verdikten sonra “ben daha fazla risk alamam, yapsam yapsam bir miktar garanti veririm, fonlama imkânlarım sınırlıdır” diye, maalesef, ihracatçı kesimimizi öksüz bıraktı. Son zamanda tekrar bir hareketlilik sergiliyor ve ihracatımızın kabaca dörtte birini fonlama yönünde bir aracı kurum olma girişimi içinde. Burada şahsî önerim; Eximbank’ın, özellikle, proje kredilerine ağırlık vermesi, garanti mekanizmalarına ağırlık vermesi; yani, banka sisteminin fonlarını kullanıldığı yerde üzerine bir garanti şemsiyesi çekmesi ve özellikle, etüt ve proje, kredi ve hibe sistemlerini geliştirmesi çok yararlı olacaktır. Bunu, Avrupa’da, özellikle İtalyanlar, Fransızlar, Avrupa Yatırım Kalkınma Bankasını geliştirirlerken, oraya verdikleri fonlarla, sektörel etütlerin ve stratejik araştırmaların yapılmasında, bir noktada kısa devre yaptılar ve eğer, etüt, proje finansmanını baştan fonlarsak, o zaman, Türkiye kaynaklı, Türk standartlarında makine, teçhizat ihracatını da kolaylaştırır ve böylece proje ihracatında da güçlü bir yer edinmiş oluruz. BAŞKAN – Sayın Aktürk, 2 dakikalık süreniz kaldı. YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim. Bu açıdan, aslında, dışarıdan bakıldığında, Eximbank, en kolay kredi verilebilir müessesemizdir muhterem arkadaşlarım. Mesela, Japonya, gayet rahatlıkla -”two step loan” dediği- bizim Türk Eximbank’a kredi vermek ve bunun belli çerçeve içinde, belli adreslere yönlendirilmesi yönünde ciddî adımlar atmak hevesindedir. Son üç dört senedir, bu girişimlerinde, maalesef fazla bir ilerleme kaydedememiştir; ama, bu konuda, aktif bir politika izlenirse, fonlama bir sınırlılık getirmeyecektir. Uyanık, açık ve ileri görüşlü bir yaklaşımla, Türk Eximbank’ın, özellikle yeni gelişmekte olan KOBİ’lere ve sektörel ihracat şirketlerine dinamik bir destek unsuru olacağına inanıyorum. Muhterem arkadaşlar, son olarak coğrafî bazda bir riske işaret etmek istiyorum. Bağımsız Devletler Topluluğuyla ilişkilerimize bakarsak; bir taraftan bir Rusya gaz boru hattı var; bir taraftan çok ciddî dış müteahhitlik hizmetleriyle o ülkelerde hizmet veriyoruz; bir taraftan turizm sektörümüzde, -özellike güney yörelerimizde beş yıldızlı otellerimizi, tatil köylerimizi ziyaret edenler bilecekler- bu ülkelerden gelen tüketim patterni yüksek bir turizm camiasına hizmet veriyoruz ve son olarak da 6 ilâ 8 milyar dolar arasındaki bavul ticaretinin çok büyük birkısmı yine bu adreslere gidiyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Tamamlayın lütfen... YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Dolayısıyla, bu adresle ilişkili olacak bu unsurlarla ilgili herhangi bir hususta yapılacak dikkatsizce bir uygulama, bizim dışticaret dengelerimizi çok ciddî bir şekilde riske atabilecek ve bizi, beklemediğimiz döviz darboğazlarına itebilecektir. Bu konunun altını kuvvetle çiziyorum ve mümkün olduğu kadar boru hatlarını geliştirerek -Türkmenistan’dan, İran’dan- on sene evvel geliştirdiğimiz eski - özellikle belki Irak’la da- ticarî ilişkilerimizde birinci ayağını enerji ithalatına bağlayarak daha kuvvetli dengeler kurma yönünde de adımlar atabileceğimizi ümit ediyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın, Gümrük Müsteşarlığımızın, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığımızın ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün bütçelerinin, milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Aktürk’e teşekkür ediyorum. Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubu adına, birinci sırada Sayın Hasan Denizkurdu’nda; buyurun Sayın Denizkurdu. (DYP sıralarından alkışlar) Konuşma sürenizi yarı yarıya mı kullanacaksınız? HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Evet efendim. BAŞKAN – O zaman, konuşma süreniz 10 dakikadır. DYP GRUBU ADINA HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 bütçesi içerisindeki Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri, 1980 yılından itibaren ülkemizin uyguladığı dışa açık politika sonucunda, 1980 yılında 7,9 milyar dolar olan ithalatımız, 1995 yılında 4,5 kat artarak 35,7 milyar dolara yükselmiş; ihracatımız ise, 1980 yılında 2,9 milyar dolarken, tam 8 katı bir artışla 21,6 milyar dolara yükselmiştir. Böylelikle, ithalat ve ihracatın toplamından ibaret dışticaret hacmimiz, 1980’de 10,8 milyar dolardan, 1995 yılında 5 katı bir artışla 57,3 milyar dolara ulaşmıştır. Dolayısıyla, onbeş yıllık süre içerisinde ihracatımızdaki artış fevkalade önemli seviyelere gelmiştir. Yine, ihracatın kompozisyonuna baktığımızda, 1980’li yıllarda klasik tarım ürünleri ihracatçısı olan ülkemiz, 1995’li yıllarda, ihracatının yüzde 87,4’ünün sanayi ürünleri olduğu bir ihracat yapısına kavuşmuştur ve 1994 yılında yaşadığımız krize bir göz attığımızda, ülkemiz, 1994’te yüzde 6 oranında küçülürken, bu ihracat ivmesi 1994 yılında yüzde 18 oranında büyüyerek, aslında daha büyük sonuçlar beklediğimiz bir krizin atlatılmasına yardımcı olmuştur. Yine, ihracatın kompozisyonuna baktığımızda, ihracatçı sayımız 1990 yılında 3 bin civarındayken, bugün, 1995 yılında 17 bine ve ihracat yaptığımız ülke sayısı da 168’e ulaşmıştır. Sonuç itibariyle, 1990’lı yıllarda gayri safî millî hâsılaya nispetle yüzde 5 civarında olan ihracatımız, 1995’te yüzde 13’e gelmiştir. Şimdi, değerli milletvekilleri, bugün, burada, bütçeleri tartışıyoruz. Gerek kamu yönetiminde gerek özel sektör yönetiminde, bütçeler, bir amaç değildir; bütçeler, konulan hedeflere ulaşılabilmek için birtakım araçlardır. Dolayısıyla, bütçelere aktarılan rakamların büyüklüğü veya küçüklüğünden ziyade, o bütçelerle hangi hedefe ve nasıl ulaşılabileceği mühimdir. Dolayısıyla, bu anlamda şuna bakıyoruz: 1990’da yüzde 5’ten, bugün, yüzde 13’e gelmemize rağmen, şunu altını çizerek söyleyeyim ki, kalkınma modeli olarak örnek aldığımız ülkelerdeki bu oran, gayri safî millî hâsılaya nispetle yüzde 30, yüzde 40 civarındadır. Demek ki, daha, önümüzde, gayri safî millî hâsılaya nispetle bir bu kadar daha yol almamız, yani, ihracatımızı en aşağı 40-50 milyar dolarlara yükseltmemiz gerekmektedir. Peki, bunu nasıl yapacağız; bu açıdan irdelediğimizde, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesinin ayrı bir anlamı vardır. Bu gelişme süreci içerisinde ilk defa 1994 yılında 1993 sonunda Dış Ticaret Müsteşarlığı bağımsız bir yapıya kavuşmuş olmakla birlikte, aslında Dış Ticaret Müsteşarlığı bünyesinde olması gereken yabancı sermaya, teşvik ve yatırım birimlerinin Hazinede kalması, kanımızca doğru değildir ve önümüzdeki idarî yapılanma süreci içerisinde bu birimlerin de Dış Ticaret Müsteşarlığına bağlanması gerekmektedir. İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Tansu Hanıma söyleyin... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Tansu Hanıma değil, biz grup adına konuşuyoruz efendim. Keza, bu yapısal değişiklik süreci içerisinde, gelişen dünya ticaretinin ortaya çıkardığı yeni kavram ve müesseselerin de dışticaret hukukumuza girmesi lazım. Dolayısıyla, 2976 sayılı Dış Ticaretin Düzenlenmesi Hakkındai Kanunun günümüze göre değiştirilmesi, bir zaruret haline gelmiştir. Değerli milletvekilleri, Dış Ticaret Müsteşarlığının sadece içeride yapılanması değil; ama, özellikle, bugüne kadar, dışarıda, dış ticaret müşavirlik birimleri olarak bir yapılanması vardır; fakat, şurasını açıkça söyleyeyim ki, gerek şahıs olarak gerek odalar birliği ve birçok resmî heyette gördüğümüz, maalesef dış ticaret müşavirlik birimlerinin iyi çalışmadığıdır. Başka bir deyişle, oradaki müşavir arkadaşlarımızın, kendilerini âdeta bir diplomat gibi görmeleridir. Bu nedenle, özellikle ihracatı artırmak için KOBİ yılı ilan ettiğimiz 1996 yılında, büyük şirketler organizasyonlarını kurmuşlardır, lisan bilen elemanlar oradadır; ama, ihracat potansiyeli olan KOBİ’lerin lisan bilen eleman eksikliği nedeniyle, orada kontrat yapabilmelerine ve her türlü olaylarına benim dış ticaret müşavirlerimin, elindeki beyaz eldivenleri çıkartıp, sanki kontrat yapan kendisi gibi koşması lazımdır; yani, kapıyı çalan orta ve küçük boy işletme sahibi değil, tam aksine onu alıp götüren müşavirler olması lazım. Sanıyorum ki, Dış Ticaret Müsteşarlığının yapılanmasında bu felsefe hâkim olursa, buna yönelik yeni tayinlerle bu ivme sağlanacaktır. KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Dört senede eğitemediniz mi bu arkadaşlarımızı?.. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Efendim, Dış Ticaret Müsteşarlığının kuruluşu 1994; 1980 yılından bugüne kadar geldiğimiz ivme, sizin hayalinize bile sığmayacak bir ivmedir. (DYP sıralarından alkışlar) KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Ne hayali?.. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Efendim, her sistem, her gün kendini yenilerse çağa ayak uydurur; yoksa, bin yıl evvelki sistemleri getirirseniz, sizin sistemler gibi hayalî olur. KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Doğru, siz hâlâ hayal kuruyorsunuz. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Efendim, bu vesileyle -süremi kaybetmemek için geçiyorum- Eximbanka da değinmek istiyorum; çünkü, Gümrük Müsteşarlığının da bütçesi var. Biraz evvel, Sayın Aktürk’ün söylediği gibi, Türkiye’de, Eximbank, ihracatımızın yaklaşık yüzde 23’ünü finanse etmektedir. 1994 yılında 4,5 milyar dolar, 1995 yılında 5 milyar dolarlık bir destek söz konusudur. Halbuki, bu desteğin, ihracatımızın yüzde 50’si oranına çıkarılabilmesi için, Eximbankın, orta ve uzun vadeli kredilendirmeye gidip, kısa vadeli ihracatın finansmanını özel bankalara bırakması, bu anlamda daha faydalı olacaktır. Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimi bitirmeden, özellikle, son iki yılda, İzmir’de ve İstanbul’da, tekstilde, biraz da camda kurulan sektörel dışticaret şirketleri modelinin çok başarılı sonuçlar elde ettiğini, altını çizerek belirtmek istiyorum. BAŞKAN – Sayın Denizkurdu, son 2 dakikalık süreye girdiniz efendim. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Bu konuda, bu model, Türkiye’de tutmuştur; orta ve küçük boy işletmeler yararlı neticeler vermiştir. Dolayısıyla, Dış Ticaret Müsteşarlığının, bu sektörel dışticaret şirketleri üzerinde destekleyici olarak durması halinde, ihracatımız daha da artacaktır. Değerli arkadaşlarım, Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığının bütçesine geçiyorum. Biraz evvel söylediğim gibi, dünya ticaret ilişkileri ve turizm giderek artmaktadır. Bu artan ilişkiler karşısında, gümrük tabiri de klasik yapısından değişik bir tanıma uğramıştır. İnsanlar ve malların hareketlerinde, gümrüklerin, geçişi, kolaylaştırıcı, bilgileri toplayıcı; ama, o ölçüde de uyuşturucu, silah gibi maddelerin ithalatını kontrol edici bir fonksiyona kavuşması lazım. Özellikle, 1 Ocaktan itibaren, gümrük birliği sürecine girdiğimiz bir ortamda, gümrük teşkilatımızı ağır bir sorumluluk beklemektedir; hem teşkilat yapısı açısından hem de mevzuatının gümrük birliğine uyumu açısından. Bu anlamda, gümrük teşkilatımızın personel kadrosunun, bu anlayışa uygun olarak, özellikle lisan bilen elemanlara takviyesi gerekmektedir. Şu an, 10 102 adet kadronun 8 776 adedi dolu olup, 1995 yılında, bu amaçla, teşkilata 77 adet gümrük uzman yardımcısı ile 11 adet AT uzman yardımcısı alınması ve eğitimlerin artırılması, bu anlamda, faydalı sonuçlar doğuracaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – 1994’te kurdunuz, 1992’de eğitmeniz gerekirdi. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Son 1 dakika lütfen... BAŞKAN – Sayın Denizkurdu, hayal tartışmasıyla geçen süreyi ölçemedim; o yüzden, toparlamanız için süre tanıyorum size. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – 2 dakika o zaman Sayın Başkan. Teşekkür ederim; sözümü kestiğiniz için 1 dakika aldım. Efendim, ayrıca, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili konularda, geçen Parlamento döneminde hazırlanan; ancak, seçime gidildiği için kadük olan Gümrük Kanununun en kısa süre içinde hazırlanıp Meclisimize getirilmesi lazım. Yine, Gümrük Müsteşarlığı Teşkilat Kanununun da, çok kısa süre içinde çıkarılması lazım. Bu vesileyle, önemli bir konuya değinmek istiyorum: Özellikle, Gümrük Otomasyon Projesi kapsamında, Fransız Hükümetinin, Dünya Bankası desteğiyle, Sofiks Gümrük Otomasyon Sistemi, pilot olarak, İstanbul Halkalı, Atatürk Havalimanı Kargo ve Ankara Merkezinde uygulanmış, bazı hardware ve software, yani, yazılım alımları yapılmıştır; ancak, ikinci kısım için 13 milyon franklık devlet kredisinin temini konusu, Hazine Müsteşarlığında bekletilmektedir. Her iki birim arasında -ben, aracı olarak söylüyorum- bu 13 milyon Fransız Franklık devlet kredisinin, bir an önce Hazine tarafından imzalanıp, bu ikinci bölümün de tamamlanması gerektiği kanaatindeyim. Değerli milletvekilleri, böylece, 10 dakikalık süre içerisinde, Dış Ticaret ve Gümrük Müsteşarlıkları konusunda, Doğru Yol Partisinin görüşlerini özetlemeye çalıştım. Ülkemizde, özellikle dışticaretteki, gerek yapısal ve gerekse zihinsel dönüşümü kavradığımız takdirde, 2000’li yıllarda, planın koyduğu 45 veya 50 milyar dolarlık hedefin çok rahat aşılacağı kanaatindeyim. KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Burası doğrudur... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Kaldı ki, size arz ettiğim rakamlar içerisinde İstanbul ve diğer sınırlardan yapılan, adına “bavul ticareti” dediğimiz, 10 milyar dolarlık ihracat bu rakamlar içerisinde yoktur. Sözlerimi bitirirken şunu ilave etmek istiyorum: Denizli, Çankırı, Kahramanmaraş örneklerinde gördüğümüz gibi, eğer biz, bu yüce çatı altında, orta ve küçük boy işletmeleri ihracata yöneltecek, kredi pastasından büyüklerin değil, orta ve küçük boy işletmelerin daha çok yararlanmasını sağlayacak imkânları sağlarsak -bu, benim iddiam değil, hepimizin kabulüdür- Türkiye, gayri safî millî hâsılasının yüzde 30’u, seviyesinde; yani, 2000’li yıllarda en azından 60-70 milyar dolarlık ihracat seviyesine ulaşabilir. Bugünlere, bütün partilerimizin doğruyu göstererek, birbirimizi engellemeden ve de az sataşarak ulaşması dileğiyle, hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Hasan Denizkurdu’na teşekkür ediyorum. Bu arada, Sayın Emmioğlu’na da teşekkür ediyorum; uzatılan süre sayesinde, benim Denizlili seçmenlerim de selam aldılar. HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Evet, siz olduğunuz için... KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Halbuki Gaziantep bunların en başındaydı, onu hiç söylemedi. BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bazı arkadaşlarımızın, daha önceki uyarıların aksine, cep telefonlarıyla salonda bulunduklarını fark ediyoruz; daha önce Başkanlıkça yapılan uyarılar, gece oturumları için de geçerlidir. Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubunun, ikinci sıradaki sözcüsü olarak Sayın Yusuf Bacanlı’yı kürsüye davet ediyorum; buyurun Sayın Bacanlı. (DYP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 10 dakikadır. DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsü ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 1996 malî yılı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; bu sebeple, Grubum ve şahsım adına Yüce Meclise ve televizyonlarının başında bizleri izleyen vatandaşlarımıza saygılar sunuyorum. Ülkemizin sosyoekonomik yapısını resimlemekte olan Devlet İstatistik Enstitüsü, ülkemizin gerçeklerini sayısal, yansız ve tutarlı bir şekilde kamuoyuna ve karar alıcılara sunmak üzere görevlidir. Enstitü, 1926 yılından bu yana faaliyet gösteren ve kuruluşundan bir yıl sonra, 1927 yılında genel sayımlar yapabilen, Türkiye Cumhuriyetinin en köklü kurumlarından biridir. Bu Kurumumuzun, bir kamu ciddiyeti içerisinde çalışmalar yaptığı, hiçbir zaman gözardı edilemez. Kuruluşundan bugüne kadar, varlığı, doğruluğu, hatta güvenilirliğiyle temayüz etmiş bu güzide Kurumumuzda çok yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Özellik arz eden işlerinin başında, genel nüfus sayımı, genel sanayi ve işyerleri sayımı, genel tarım sayımı, genel hayvancılık ve bu yıl yapılabilecek genel bina sayımı gibi sayımların yanı sıra, cari anketlerde de indeks, gelir, imalat, sanayi, eğitim, adalet, spor gibi sosyal ve ekonomik konularda bilgilenmemizi sağlamaktadır. Merkez teşkilatı, 22 ilimizde bölge müdürlüğü, 1 ilimizde de il müdürlüğünü bünyesinde barındıran, 2 400 civarında çalışanıyla 2000’li yıllara hazır kuruluşumuzun elindeki mevcut imkânlar, ülkemiz geneline göre değerlendirilmesi halinde, yeterli gözükmektedir. Personel altyapısı, nitelik ve meslekî çeşitliliği bakımından kalifiye durumdadır. Kurumun yönetimini elinde bulunduran değerli bilim adamı Sayın Başkanın, çalışmalarını, belli bir tevazu içinde kamu ve özel kullanıcılara sunumunu görüyor ve takdir ediyoruz. Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz bilgi çağının gereği olarak, hızlı ve güvenilir bilgi akışına şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Globalleşme süreci içinde, gerek uluslararası rekabet gerek pazar ekonomisi ve gerekse sosyokültürel alanlarda istatistikî verilerin güncel olarak üretilmesi, yorumlanması, geleceğimize matuf konulara ışık tutması bakımından son derece önemlidir. Fiyat analizleri, nüfus hareketlerinin takibi, hanehalkı gelir tespitlerinin yapılarak, ülke fotoğrafının çekilmesi son derece önemli işlerdendir. Teknolojiden, gelişmeler kapsamında, iyi eğitilmiş insangücüyle faydalanmak mümkündür. Enstitüde, bilgisayar teknolojisinin en ileri safhada kullanıldığını, anketörlerin bilgi derlemelerinin, direkt, bilginin kaynağından loptoplara yüklenerek, elektronik posta marifetiyle anaterminallere aktarıldığını görmekteyiz. Bilimsel metodoloji, istatistiğin hemen her aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Enstitü, fonksiyonları gereği, hem iktidarın hem muhalefetin ve deyim yerindeyse, ülke ve dünya insanının kullandığı rakamların istihsal edildiği yegâne kurumdur. Son yıllarda, kayda dayalı bilgilerin derlenmesine paralel olarak, nitelik arz eden ve önemli göstergeler ortaya koyan, kayıtdışı ekonomi gibi orijinal çalışmaların da yapıldığını bilmekteyiz. Bu yıl, 1987-1994 yılları içerisinde, cari ve sabit fiyatlarla, illerin gayri safî yurtiçi hâsılaya katkısı ve yine bölgeler itibariyle gayri safî yurtiçi hâsıla değerleri, iller itibariyle kişi başına gayri safî yurtiçi hâsıla sonuçları hesap edilerek, bu ay içerisinde kamuoyuna açıklanmıştır. Gönül arzu ederdi ki, bu gördüğüm rakamların en az onar katını görebilelim. Dünya ülkelerinin millî gelir rakamları ile ülkemiz millî gelir rakamlarının mukayesesi iç açıcı değildir. Güzel ülkemiz içinde, yine, bölgelerarası toplam ve kişi başına düşen gayri safî yurtiçi hâsıla farklılıkları dikkati çekmektedir. Seçim bölgem olan Yozgat İlinden örnek verecek olursak, kişi başına düşen gayri safî yurtiçi hâsıla rakamları da, bölgenin bir ferdi olarak, beni ziyadesiyle mahzunlaştırmaktadır; 1987 yılında 745 dolar olan rakam, 1994 yılında 995 dolar olarak karşımıza çıkmaktadır; Türkiye ortalaması 2 685 dolardır. Türkiye ortalamasının yarısına bile tekabül etmeyen bu rakamların artırılmasının zeminini oluşturmak ve niyetlerin teşebbüse dönüşmesi, ülkesini çok seven, vatan, millet mefhumuna son derece duyarlı, millî birlik ve beraberliğin temel taşı bayrağına saygılı, devletine muti hemşerilerimizin, bir nebze olsun, devletimizin kaynaklarından istifadesinin teminini, ilgililerden özellikle istirham ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 1996 malî yılı bütçesi üzerindeki görüşlerimizi saygıyla arz ediyorum. 149 yıl öncesine dayanan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Başbakanlığa bağlı, genel bütçe içerisinde, ayrı bütçeli bir kuruluştur. 1994 yılında, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne 1,8 trilyon lira bütçe tahsis edilmiş, buna karşılık, bu Genel Müdürlüğümüz, 7,1 trilyon lira harç geliri sağlamıştır; 1995 yılında 2,9 trilyon lira bütçeye karşılık, 17 trilyon lira harç geliri sağlamıştır. 1996 yılında ise, bu Genel Müdürlüğümüzden, 25 trilyon lira harç geliri beklenmektedir. Tasarruf tedbirlerine rağmen, sunulan hizmetin kalitesi düşmemiş, hatta, pek çok alanda ilerleme kaydedilerek, otomasyon çalışmalarına da hız verilmiştir. Tapu ve kadastro hizmetleri özel ihtisas gerektirmektedir. Halen, Tapu ve Kadastro Parasız Yatılı Anadolu Meslek Lisesi, tasarruf tedbirlerinden dolayı, kapasitesinin altında öğretim yapmakta ve buradan mezun olan öğrencilerin mecburî hizmetleri de kalkmıştır. Bu tam teşekküllü tek eğitim merkezinde, dil, bilgisayar ve meslekî eğitim laboratuvarları da bulunmaktadır. Eğitim merkezine, ilgi, destek ve önem verilmesi gerekmektedir. Yine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün, yapılmasını hedeflediği 5 bin kilometrekarelik kadastro çalışmalarında, beklenenin çok üzerinde çalışma yapılmıştır; 13 bin kilometrekarelik alanın kadastrosu gerçekleştirilmiştir. Modern devlet olmanın şartlarından biri de, kadastronun bitirilerek, plana dayalı modern tapu sicillerinin sağlıklı bir şekilde tesisidir. Tesis kadastrosu çalışmalarını 2000 yılına kadar bitirmeyi hedefleyen bu kurumun, her alanda desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Tapu kadastro hizmetleri, devletimizin vergi toplaması yönünden de son derece önemlidir. Ülkemizde, arazi ve emlak değerlerinin sağlıklı bir şekilde vergilendirilmesi, bu Kurumun başarılı çalışmalarıyla mümkündür. Orman kadastrosu sonucunda, orman rejimi dışına çıkan, köylümüzün halen kullanmakta olduğu, yani zilyetlik ettiği arazilerin uygun koşullarda, Maliye Hazinesi tarafından kendilerine satışının bir an önce sağlanması kaçınılmazdır. Böylece, üretim dışı kalan topraklarımızın değerlendirilmesi söz konusu olacaktır. TAKBİS, Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi Projesidir; yani, kanunların verdiği görevle vatandaşların taşınmazlarının güvencesidir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, bu görevini tam layıkıyla yapmaktadır. Yine, Türkiye Cumhuriyeti... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bacanlı, süreniz tamamlandı, son cümleniz için mikrofonu tekrar açıyorum. YUSUF BACANLI (Devamla) – Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün, son yıllarda çağdaş bir yapılanma içinde olduğu, toplumumuz tarafından gözlenmektedir; araç, gereç ve fizikî yapı olarak, modern bir görünüme kavuşmakta olduğunu, vatandaşlarımızın taleplerinin daha süratli ve güler yüzle karşılandığını görmek, bizi son derece mutlu etmektedir. Sayın milletvekilleri, sözlerime son verirken, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün, daha önceki yıllardaki başarılarının 1996 yılında da devam etmesini temenni eder, bütçemizin, ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı’ya teşekkür ediyorum. Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun iki konuşmacısı bulunmaktadır. Birinci sırada, İzmir Milletvekili Sayın Ali Rıza Bodur; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Sürenizi yarı yarıya mı kullanacaksınız Sayın Bodur? ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Evet efendim. BAŞKAN – Konuşma süreniz 10 dakikadır. ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Anlayışınıza sığınarak, toparlamama olanak verirseniz... BAŞKAN – Buyurun efendim. CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tümünüzü, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Sizlerle, 1996 yılı bütçesinin, Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı bütçeleri hakkındaki Grubumuz düşüncelerini paylaşmak istiyorum. 1996 yılı bütçe taslağı, Plan ve Bütçe Komisyonunda görev almış üyelerimizin yoğun çalışmaları sonucunda, Yüce Meclisimizin görüşmesine hazır hale getirilmiştir; emeği geçen tüm üyelere teşekkür ediyorum. Üzülerek ifade ediyorum ki, 1996 yılı bütçesi de, genel yapısı itibariyle içinde yaşadığımız ekonomik ve yapısal sorunlarımızı çözmekten çok uzak görülmektedir. Bütçenin temel anlayışı, dün, Sayın Genel Başkanımın belirttiği gibi “vergi alma, borç öde; yatırım yapma, borç ve faiz öde” mantığındadır. Kendi içinde tutarlı olmayan, çelişkilerle dolu olan bu bütçenin, ANAYOL’u oluşturan partilerce kabul edilse dahi, Yüce Milletimize mutluluk ve iyilik getirmeyeceği açıkça ortadadır. 1995 yılı ticaret dengesi toplam ithalatımız 35,709 milyar dolar, toplam ihracatımız ise 21,636 milyar dolar, açık da 14,073 milyar dolardır. İhracatın ithalatı karşılama oranı, ülkemizde, son onbeş yıldır, ortalama yüzde 64 ile sınırlı kalmıştır; oysa, Avrupa Birliği ile gelişmekte olan dinamik ekonomili ülkelerde, bu oran yüzde 100 civarındadır. 1996 yılında, bu oran, yüzde 61 olarak hedeflenmiş olmasına karşın, gerçekleşmesi umutvar görülmemektedir. 1996 yılı için, ihracatın gayri safî millî hâsılamıza oranı yüzde 14,3; ithalatın gayri safî millî hâsılamıza oranı ise yüzde 23,4’tür. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, hem ihracatın hem de ithalatın gayri safî millî hâsıla oranları yüzde 23’tür. Dışticaretimizin bu denli açık vermesi, faiz ödemeleriyle birlikte, carî işlemler açığının da büyümesi sonucunu doğurmaktadır. Bu durum, yabancı yatırımcı ve finansörler için, ciddî bir olumsuzluk ve caydırıcılık unsuru olmaktadır. Dışticaret açığında, kısa vadede denge sağlanması, gerçekçi kur politikalarının uygulanmasıyla mümkündür. Uygulanan kur politikalarında, yıllık enflasyon oranıyla, kur artış oranı arasındaki kura dönük olumsuzluk, sıcak parayı davet eden bir ortamın yaşanmasına neden olmaktadır. Bu durum, dış satıcılarımızın, uzun süreli anlaşmalarla ihracat yapmalarında caydırıcı rol oynamaktadır. Sayın milletvekilleri, bavul ticareti olarak bilinen ve öngörülere göre, ülkemize, yılda 8 ilâ 10 milyar dolar arası döviz girişi sağlayan ticaretin, Dubai, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerin getirdikleri özendirici uygulamalarla, bu ülkelere kayma tehlikesi giderek artmaktadır. Söz konusu ticaretin, yolcu beraberindeki ticaretten, kayıt altına alınmış dışsatım işlemi haline getirilmesi için, bir tür teşvik sistemi belirlemek ve uygulamaya koymak zamanı gelmiştir. Bu konuda, Türk trade ve sektörel dışticaret şirketleriyle birlikte, acilen görüşme ve değerlendirmeler yapılmalı, uygulamaya zaman yitirilmeden başlanılmalıdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, örgütlü, rekabetçi, emeğe saygılı ve çevreye duyarlı pazar ekonomisinden yanayız. Bizim, Avrupa Birliğiyle entegrasyona yönelik tercihlerimizin temel nedenlerinden biri budur; diğer bir neden de, Batı dünyasının demokrasi değerlerini paylaşmamızdır. Dünya ekonomisi, tüm kurum ve kuruluşlarıyla, bütün örgüt ve ülkeleriyle tam rekabet ortamına hazırlanmaktadır. Bu durumda, dışsatıma, her zamankinden daha önem verilmesi, uluslararası gelişmelerin yakından izlenilmesi gerekmektedir. Ülkemizin, hemen her sektörde, uluslararası pazarda yarışabilecek ekonomik güce ulaşabilmesi için, siyasal iktidara, Yüce Meclisimize, bürokrasiye ve tüm dışsatımcılara büyük sorumluluklar düşmektedir. Günümüzde, dünya ticareti, her gün daha karmaşık kurallar dizisiyle örülmeye başlanmıştır. Yaptırımlar ağırlaşmış, kurallara uyulmaması durumunda, neredeyse, ticaret yapmak olanaksız hale gelmiştir. Böylesine bir ortamda Dış Ticaret Müsteşarlığının görevi, Türk ihracatçılarının uluslararası piyasalara açılmasına katkı koyacak düzenlemeleri yapmaktır. Ülkemiz dışticaretinin artırılabilmesi için, uluslararası normlara entegrasyonu sağlanmalıdır. Müsteşarlık bütçesine konulan ödeneklerle, böylesine bir iyileşmenin, yine bir başka bahara kaldığı da bir gerçektir. 21 inci Yüzyıla girerken Türkiye’nin hedefi, hızlı, düzenli, sosyal adalet içinde ekonomik kalkınma olmalıdır. Bu hedefe, yol gösteren, yönlendiren, büyük yatırımlar arasında eşgüdüm sağlayan, kaynak savurganlığını minimize eden, ekonomide genel ve sosyal dengeleri kuran, stratejik kalkınma planlarıyla ulaşılabileceği göz ardı edilmemelidir. Genelde, küçük ve orta ölçekli işletmelerin en önemli sorunlarından biri de finansmandır. Eximbank dışında, özel banka sisteminin de ihracatçıya kaynak aktarabilecek bir anlayış ve yapıya kavuşması özendirilmelidir. İhtisas bankacılığı geliştirilmeli, bankalar daha rasyonel bir çalışma düzenine girmelidir. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin, ihracata yönlendirilebilmesi için, eğitim, kurs, seminer gibi faaliyetlere ağırlık verilmelidir. Özellikle, uzun dönemli satış anlaşmalarında, maliyet enflasyonu ile döviz kuru arasındaki belirsizlik, firmaların, başta kârlı görerek girdikleri işlerde belli bir dönem sonra zarar etmelerine, anlaşma yükümlülüklerini yerine getirmede zorlanmalarına neden olmaktadır. Makas açıldıkça bu sorun daha da büyümektedir. Bu nedenle, ekonomik istikrar sağlanması ve ekonominin sıcak para sürecine girmesinin engellenmesi temel bir zorunluluktur. Avrupa Birliği standartlarına uygun bir teşvik ve ödeme sisteminin devreye sokulması kaçınılmazdır. Üretici bazda, kalite kontrol, otokontrol sistemleri geliştirilerek, bozuk ve kalitesiz mal ihracı önlenmelidir. İhraç ürünlerinin standardizasyonu, ambalajı ve kalitesinin iyileştirilmesine önem verilmeli ve bu yönde çalışmaların yapılmasına öncülük yapılmalıdır. Yurtdışından, sağlıklı, düzenli ve kapsamlı bilgi akışı sağlanmalıdır. Dış pazarlarda firmalarımızın daha etkin olabilmesi için ekonomi ve ticaret yeni bir anlayışla organize edilmelidir. Türk tarımının yeniden yapılanmasında, tarımsal sanayinin özendirilmesi önkoşuldur. Sanayi ile entegrasyon, tarımda ürünlere katma değer kazandıracağı için, sonuçta, üreticimiz de, sanayicimiz de, ülke ekonomimiz de bundan yararlanacaktır. Böylelikle, dışticaretimizde önemli bir yer tutan tarım ürünleri ihracatının gelişmesi, sürdürülebilir bir niteliğe kavuşacaktır. Özellikle, yaş sebze ve meyve ürünlerinin ihracatının nakliyesinde yaşanan sorunların çözümü için, transit geçiş ve boşaltma belgeleri temin edilerek, bölgelere tahsis edilmelidir. Karayolu taşımacılığına seçenek olarak Ro-Ro taşımacılığı ve havayolu kargo taşımacığılı kalıcı olarak organize edilmelidir. İhracatın ve dış dünya ile ekonomik ilişkilerin, gümrük birliği sürecinin de katkısıyla öneminin artması kavranılarak, gerekli eşgüdümü ve etkinliği sağlayabilmek için, dış ekonomik ilişkiler bakanlığının oluşturulması zorunludur. BAŞKAN – Sayın Bodur, son 2 dakikalık süreye girmiş bulunuyorsunuz. ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Sadece, Avrupa ve Ortadoğu ülkeleriyle, yakın bilinen piyasalar üzerinde yoğunlaşmayarak, bunun yerine, potansiyel arz eden tüm pazarların değerlendirilmesi için etkin önlemler alınmalıdır. Avrupa Birliği ile gümrük birliğine giren ülkemizin önünde, dikkate almak zorunda kalacağı en önemli gelişmelerden biri de, Uruguay Round görüşmelerinin sona ermesi nedeniyle ortaya çıkan yeni global ticaret sistemidir. Türkiye’nin, Uruguay Round’un getireceği yeni düzenlemelere ilişkin stratejisinin belirlenmesi zamanıdır. Uluslararası ticaretin geliştirilmesinde, sürekli ve düzenli iş ilişkilerinin kurulmasında, ticarî promosyonun yanında, ülke tanıtımının yapılması için, ticaret fuarlarının önemi yadsınamaz. Bu nedenle, tüm araçlardan yararlanılarak, yeni pazarlara giriş özendirilmelidir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; birkaç cümleyle de Gümrük Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimizi arz etmek istiyorum: Ülkemizde Gümrük örgütü, yavaş işleyen, vatandaşı bezdiren, hantal bir yapıdadır. Avrupa Birliği ile gümrük birliğine girmiş olmamıza rağmen, anlaşma gereklerine uygun Gümrük Yasası ve yapılanmasında gerekli uyum sağlanamamıştır. Sistemin tıkanıklığı, Sayın Bakanın da Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamalarda açıkça kabullenilmektedir. Taşra örgütlerinin yetki ve sorumlulukları, çabuk karar verebilecekleri pratikliğe kavuşturulmalıdır. Uygulamaya dönük yönetmelikler, genelgeler, net, anlaşılabilir, sade ve yoruma meydan vermeyecek açıklıkta olmalıdır. İhtisas gümrükleri ile normal gümrüklerde görülecek işlemler açıklıkla belirlenmelidir. Gümrüklerimiz, bir an önce otomasyona kavuşturulmalı, teknik donatımla, giriş ve çıkış gümrükleri arasındaki kopukluklar giderilmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Lütfen... ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Bir zamanlar, döviz girdisine katkıda bulunuyor diye, hayalî ihracatı, neredeyse, yurtseverlik gibi gösteren anlayışların, rüşveti besleyen bataklıklar olduğu ortadadır. Toplumsal yara haline gelmiş rüşvet ve kaçakçılık, kesinlikle önlenmelidir. “Vermezsen parayı, görür gözü pireyi; verirsen parayı, görmezlikten gelir deveyi” anlayışı terk edilmelidir. (CHP ve RP sıralarından alkışlar) Bu bütçeyi uygulayacak olan tüm kamu personelinin, Yüce Meclisimizin katkılarıyla, grevli ve toplusözleşmeli sendikal haklarına kavuşmalarını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan İzmir Milletvekili Sayın Ali Rıza Bodur’a teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ikinci sözcüsü Sayın Celal Topkan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 10 dakikadır. CHP GRUBU ADINA CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsü ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 yılı malî yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilgi ve iletişimin hızla geliştiği dünyamızda, herhangi bir ülkede, demokrasinin niteliği, gelişmişliği, toplum yaşamındaki etkinliği, ekonomik kararların hızlılığı ve doğruluğu, toplumsal sorunların doğru ve etkin şekilde belirlenmesi, bilimsel kuruluşların bilgi üretimindeki başarıları, dünyayla sağlıklı ve doğru iletişim kurabilmeleri, Parlamentomuzun çalışmalarında ve ülkenin geleceğinin planlanmasında, başvurduğumuz bilgilerin varlığı ve bütünlüğü çok sağlıklı, güçlü bir istatistik altyapısı ve bilgi sistemi altyapısıyla mümkündür. Ancak böyle bir altyapı, bilim ve teknoloji bilgi akışını hızlandırabilir. İdealimizi, bilgili, bilinçli, üretken ve mutlu bir toplum, sosyal ve ekonomik refahın tüm birim ve bireyleriyle paylaşıldığı bir ülke süslemektedir. Bu ideali yakalamak, ancak, dinamik, bilgilenen ve bilgi üreten teknolojik bilgi altyapısını gerçekleştirmiş, bütün kurumları bilgi ağıyla donanmış bir yapılanmayla mümkündür. Bu bağlamda, güçlü bir bilgi ağına ve donanıma sahip istatistik enstitüsü, demokratik bir ülkenin en temel kurumudur. Bugün, dünyadaki ülkelerin gelişmişliklerinde, o ülkenin istatistikî verilerinin doğruluğu, bir gösterge olarak alınmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki istatistik kuruluşlarının, son teknolojik bilgisayarlarla, yerel ve ulusal bilgi ağları ve benzeri teknolojik yeniliklerle donanmış olduğu bilinen bir gerçektir. Bu kuruluşlar, demokratik düzenin gerektirdiği esnek ve aynı zamanda güçlü birer sosyal altyapıya ve çoğulcu sistem gereği, yarı otonom bir yapıya sahiptirler. Bu anlamda, Devlet İstatistik Enstitüsünün, güvenilirlik açısından özerk bir yapıya kavuşturulması gerekir. Bütçesini görüştüğümüz Devlet İstatistik Enstitüsü, çalışanlarının tüm iyi niyetine karşın, ulusal ve yerel anlamda yeterli donanıma ve altyapıya, maalesef, sahip değildir. 1996 bütçesinde ayırılan parayla, Devlet İstatistik Enstitüsünü, gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarmak olası değildir. Acilen tedbir alınarak, gerekli kaynak sağlanıp, kurumsal altyapısı gerçekleştirilmelidir. Kurumun önemini daha iyi belirlemek için, gelişmiş ülkelerdeki benzer istatistikî kuruluşları incelendiğinde, örneğin, Türkiye nüfusunun yarısı kadar bir nüfusa sahip Kanada’da, Devlet İstatistik Enstitüsüne benzer istatistik kuruluşunda 5 000 kişi çalışmaktadır, Türkiye kadar bir nüfusa sahip Fransa’daki istatistik kuruluşunda 7 500 kişi çalışmaktadır. Bu rakamlara, sözü edilen kuruluşlarda çalışan üstün nitelikli ve profesyonelce yetişmiş anketörler dahil değildir. Halbuki, Devlet İstatistik Enstitüsünde, bugün, taşrada çalışanlar dahil 2 000 civarında insan, yetersiz ve güç koşullarda çalışmaktadır. Demokrasi, çağdaşlık, teknolojik gelişmişlik, doğru bilgilenme ve bilimsel gelişmişlik ülkemizin temel hedefidir. Bu hedefe varmak için, bugünkü uluslararası rekabet ve bilgi akışının önemi dikkate alındığında, ilerleme ve gelişme sürecinde, ekonomi, bilim, kültür ve tüm alanlarda etkin olmayı hedefleyen Türkiye’nin, bilimsel çalışmalara ağırlık vermek ve kaynak ayırmak zorunluluğu vardır. Bilimsel gelişmeler, ihmali ve gecikmeyi kabul etmez. Bu bağlamda, Devlet İstatistik Enstitüsüne, gelecekte, gereken önemin verileceğini umuyorum. Tapu Kadastro teşkilatının hizmet gerekçesine bakıldığında, tapu ve kadastro hizmetinin yaşayan bir hizmet olduğu, toplumun gelişip değişen ihtiyaçları doğrultusunda kendisini yenilemesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu tanımlamanın doğru olduğuna inanıyorum. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, devletin yeniden yapılanması ve çağdaşlaşmasına yönelik toplumsal taleplerin temelini oluşturan, enerjiden çevreye, turizmden kentleşmeye, tarımdan imara; kısacası, toprağa bağlı tüm faaliyetlerin belirlenmesi ve gelişmesinde direkt ilgili bir kuruluştur. 65 milyon insana direkt veya dolaylı olarak hizmet vermektedir. Türk toplumunda, insan, toprak ve mülkiyet ilişkisi göz önüne alınırsa, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün sorunlarının büyüklüğü ve zorluğu daha iyi anlaşılır. Bu kadar kapsamlı çalışma alanı olan Genel Müdürlüğe, 1996 bütçesinde 5 milyar 101 milyon gibi oldukça az bir rakam ayrılmıştır. Kurumun kendisini yenileme ve bilgi ağına kavuşmasına acilen ihtiyaç olmasına karşın, yatırıma hiç kaynak ayrılmamıştır. Halbuki, taşra teşkilatıyla Genel Müdürlük arasında hızlı iletişimi sağlayacak faks sistemi dahi yoktur. Hangi kurum ve kuruluş olursa olsun, hangi siyasî düşünce ya da bu düşünceyi oluşturan devlet anlayışı olursa olsun, insanı ihmal ediyorsa, insanına gereken yatırımı yapmıyor ve çalışanına değer vermiyorsa, çağdaşlaşmayı başarması ve verimli olması olanaksızdır. Bu bağlamda, bakınız, Tapu ve Kadastro personeli ne diyor: “Bizler, Türkiye’nin gelişmesine ve kalkınmasına, haklı ve haksızın ayrılmasına, toprak davalarında ve kan davalarında toplumun sorunlarına çözüm bulmaya çalışan insanlarız. Çalışma koşullarımızın güçlüğü ortadadır. Çalışmalarımız, köy ve kasabalarda, çoklukla arazi ortamlarında geçmektedir. Arazi koşullarında kendi sorunlarımızla baş başayız. Çoğu zaman üç öğün yemeğimizi kendi şartlarımızla, kendimiz hazırlamak zorundayız. Bu şartlarda, gece ve gündüz demeden çalışan bizler, yasal hakkımız olmasına ve çalışmalarımızla kurumun döner sermayesine milyarlarla ifade edilen katkılar sağlamamıza karşın, Döner sermayede çalışanlara ayrıca ek ödeme yapılır hükmüne rağmen, ek ödeme, ocak, şubat, mart 1995 aylarında ödenmiş, daha sonra kesilmiştir. Yeniden ödemeye acilen geçilmesi gerekir.” Arazide çalışanlara günlük harcırah olarak 80 ilâ 100 bin lira arasında ödenen miktar, bugünkü hayat şartlarında önemini kaybetmiş, çok gülünç bir hale gelmiştir. Başbakanlığa bağlı diğer kuruluşlarda çalışanlara Başbakanlık tazminatı ödenmesine karşın, Tapu ve Kadastro personeline ödenmeyip, çifte standart uygulanması, kurum çalışanlarının çalışma şevkini kırmakta ve çalışma verimini etkilemektedir. BAŞKAN – Sayın Topkan, son 2 dakikalık süre içindesiniz. CELAL TOPKAN (Devamla) – Kurumda aynı statüye sahip teknik personel arasında farklı özel hizmet ve yan ödeme puanlama sistemi ayrıca bir huzursuzluk yaratmaktadır. Tüm sayılan olumsuzluklar yetmiyormuş gibi, hele, bir de yönetim sorunu vardır ki, o da tuzu-biberi olmaktadır. Tapu Kadastro üst yönetiminde çalışan bürokratlar ile taşra müdürlüklerinde, müdür ve yardımcı konumunda olanlar, müdürlüğün teknik altyapısı göz önüne alınmadan, liyakat sahibi ve kuruma yıllarını vermiş, teknik bilgi sahibi kişiler dışlanarak, tamamen siyasî ve siyasî kişilere yakın olanların kadrolaşması şekline dönüşmüştür. Çalışanlar, bu durumdan oldukça rahatsızdır. Bu durum, kurum çalışmalarını olumsuz etkilemekte ve kurumu verimsiz kılmaktadır. Halbuki, ülkenin acilen kadastro sorununun çözülmesi gerekmektedir. Bu bütçe yılında gerek Devlet İstatistik Enstitüsünün gerekse Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün, başta çalışanlarının ekonomik, sosyal ve örgütlenme sorunlarının bir an önce çözüme kavuşması ve her iki kurumun, 21 inci Yüzyıla yaklaştığımız bugünlerde, Türkiye’nin çağdaş yapılanmasına uygun bilimsel kimliğine kavuşmasını diliyorum. Sizlere, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygılar sunuyorum. Devlet İstatistik Enstitüsü ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçelerinin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci sözcü olarak konuşan Adıyaman Milletvekili Sayın Celal Topkan’a teşekkür ediyorum. Söz sırası Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Piriştina’da.(DSP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Piriştina. Sizin de konuşma süreniz 10 dakikadır. DSP GRUBU ADINA AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı bütçelerine ilişkin, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye’nin 1995 yılsonu dışticaret açığı 14 milyar dolar, cari işlemler açığı 2 milyar dolar olarak gerçekleşmiş; bu arada, ihracatın, ithalatı karşılama oranı da yüzde 60 düzeyinde olmuştur. Uygulanan ekonomik politikalar sonucunda, zorunluluk haline gelen sıcak para arayışı, gerçekçi kur ayarlaması önünde engel oluşturmakta, sonuç olarak, ihracatımızı olumsuz etkilemektedir. Kamu açıkları bu boyutta devam ettiği sürece, kamunun borçlanması, reel faizlerin son derece yüksek olmasına yol açıyor, dolayısıyla, Türkiye, dünyada dövize en yüksek faizi veren ülke konumuna geliyor..Yaratılan ortamda belirli riski alabilen, kaynağını Türkiye’ye getiriyor ve yüksek faizden yararlanabiliyor. Kısa vadeli sermaye hareketleri, uzun vadeli sermaye hareketlerine dönüştürülmelidir. Türk ekonomisi, sıcak fonların ipoteğine girdiği için politika üretememekte, bağımsız davranamadığı için bu kısır döngüden çıkamamaktadır. Ayrıca, gerek üretimin gerek ihracatın artmasının önemli bir unsuru olan girişimci, bu haksız finans kaynağı rekabetiyle karşı karşıya kalmaktadır. Dengelerden herhangi biri bozulduğunda, diğerlerini de disiplin içerisinde tutmak mümkün olamamaktadır. 1989 yılında 32 sayılı Konvertibilite Kararı sonrasında, iç ve dış ekonomik dengeleri disiplin altına almak zorlaşmıştır. Bunun için, Demokratik Sol Parti olarak genelde ekonominin makro dengelerini sağlıklı hale getirecek bir önlemler dizisini zorunlu saymaktayız. Hükümete önerimiz, makroekonomik dengeleri, sürdürülebilir, kendi içerisinde tutarlı, orta vadede sağlıklı bir yapıya kavuşturacak önlemleri bir arada almasıdır. Dış Ticaret Müsteşarlığı, Sanayi ve Ticaret Odaları, Ticaret Borslarıyla bugüne kadar olduğundan çok daha sıkı bir diyalog ve görüş alışverişi oluşturmalıdır. Dış Ticaret Müsteşarlığı, bugüne kadarki uygulamalarında ihracatçı birliklerini kendi kuruluşu saymakta, TOB bünyesinde örgütlenmiş odaları ve borsaları bir ölçüde ihmal etmektedir. Dış Ticaret Müsteşarlığının çeşitli birimlerinde bulunan pazar bilgileri ve istatistikler, iş dünyasına daha hızlı ve etkin biçimde ulaştırılmalıdır. Bilgi, en önemli rekabet gücüdür. Özellikle, küçük ve orta boy işletmelerin ihtiyacı olan pazar bilgileri, Dış Ticaret temsilcilikleri kanalıyla temin edilmeli ve KOBİ’lere bilgi akışı sağlanmalıdır. Söz, KOBİ’lere gelmişken, KOBİ’ler, Avrupa Birliği rekabet düzenine uygun kurulabilmeleri için gereksinim duydukları yapısal uyum kredilerine, Avrupa Birliği çerçevesinde süratle kavuşturulmalıdır; çünkü, bütçe olanakları, bu açıdan çok yetersiz kalmaktadır. Dışticareti geliştirmenin en önemli aracı, uluslararası fuarlardır; ancak, şimdiye kadar, hiçbir hükümet, fuarcılık konusuna sistemli bir şekilde yaklaşmamıştır. Hükümetten fuarcılık konusuna özen göstermesini bekliyoruz. Yurtdışı diplomatik temsilcilerimizin yanı sıra, ayrı ayrı binalarda faaliyet gösteren ve ayrı destek hizmeti gerektiren diğer bakanlık temsilcilikleri dağınıklılıktan kurtarılmalıdır. Başbakanlığa bağlı kuruluşların, yurtdışı teşkilatlarının çalışmalarını israf içinde sürdürmelerini kesin olarak uygun bulmuyoruz. Türkiye’nin dışticaret stratejisini belirlemek için, Başbakanlık, devlet bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı biçiminde örgütlenmesi, gümrük birliği sürecinde yetersiz kalmaktadır. Yıllardır, devleti küçültmek felsefesiyle hareket edenler, siyasî nedenlerle devlet bakanlığı sayısını artırmış; ancak, dışticaret bakanlığı oluşturmayı düşünmemişlerdir. Bugünkü uluslararası ilişkiler yapısı içinde siyasal çıkarların, ekonomik ve ticarî çıkarlardan soyutlanması düşünülemez. Dolayısıyla, diplomatik temsilcilerimiz, bulundukları ülkelerde, girişimcilerimiz lehine aktif rol oynamalıdır; ancak, diplomatik temsilcilerimizin böyle bir katkıda bulunabilmesinin önkoşulu, siyasî iradenin bu yönde kararlılık göstermesidir. Sayın Denizkurdu’nun, DYP Grubu adına yaptığı konuşmada, “beyaz eldiven” tezlerinin, bize bu umudu doğuracak bir başlangıç olmasını diliyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gümrük birliğine girişimizle birlikte, Gümrük Müsteşarlığının da önemi çok artmıştır. Ancak, yıllardır gümrük birliğiyle ilgili araştırma sürdürenler, gümrük idaresinin yeniden yapılanmasını sağlayamamışlardır. Türkiye’de, Gümrük Müsteşarlığında çalışan görevli sayısıyla, oluşturulmuş Gümrük idaresi arasında çelişki bulunmaktadır. 10 bin görevlisi bulunan Gümrük Müsteşarlığının, 253 adet gümrük idaresi vardır. Bazı gümrük kapılarında veya gümrük idarelerinde bunların kurulmuş olmasını haklı çıkaracak boyutta işlem yapılmamaktadır. Gümrük idaresinde, personelin sayısal olarak yeterli olmadığı bilinmektedir. Acaba, Başbakanlık, hiçbir kısıtlama yapmadan Gümrük Müsteşarlığının personel ihtiyacını karşılamış mıdır? Karşılamamışsa, Gümrük teşkilatı, bu çok önemli işlevi, yoğun işlerin yanı sıra hangi personelle yürütmektedir? Gümrük kapısı açmak ve Gümrük İdaresi kurmak için mutlaka standart getirilmeli, önüne gelen, siyasî nedenlerle yeni bir kapı açmamalıdır. Bu standardın temel ilkesi, yörenin dışticaret potansiyeli olmalıdır. Gümrüklerde otomasyona geçilmemiş, bu yönde Dünya Bankası kredisi kullanılamamıştır. Gümrüklerimizde yeterli eğitim verilememiştir. Örneğin, bir Habur Kapısının, Avrupa’ya hizmet verecek bir gümrük kapısı olduğunu söyleyebilir miyiz... Eğitim sistemimizde dışticaret ve gümrük uygulamalarına ilişkin uzman yetiştirmedeki eksiklik giderilmeli, hiç değilse, eğitim programlarına bu yönde ağırlıklı dersler konmalıdır. Kaçakçılık, hiçbirimizin reddedemeyeceği bir gerçek olarak sürmektedir. Gümrük ve Gümrük Muhafaza İdaresinin, ülke ekonomisi ve devletin doğrudan güvenliğini ilgilendiren konularda görev yapması nedeniyle, kaçakçılığın, özellikle uyuşturucu, silah ve eşya kaçakçılığının önlenmesi için teknik araç ve gereçle donanımı gerekir. Türkiye, gümrük birliğine, gerekli hazırlıkları yapmadan ve pazarlık gücünü yeterince kullanmadan girmiştir. Gümrük birliğine girişimizle, Türkiye’nin, 1996 yılında 70 trilyonluk Gümrük Vergisi kaybına uğrayacağı, Maliye Bakanlığınca tahmin edilmektedir. Zamanında bu uyarılarımız hafife alınmış, gümrük birliğine girişimizle, bu dengenin, gelecek katkılarla sağlanacağı varsayılmıştır. Oysa, şimdi görüyoruz ki, bu katkılar ya projeye bağlanmakta ya da veto engeline takılmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinin, Türk vatandaşları için vize uygulamaları devam etmektedir. İşadamlarımız için bile kaldırılamayan vize, dışticaretin önünde engel oluşturmaktadır. Türkiye, dışa açık büyüme modelini seçmiş olmasına rağmen, Hükümet yeni Gümrük Kanunu tasarısını, erken seçim nedeniyle Meclise getiremediği için gerekli düzenlemeler yapılamamıştır. Ekonomik etkili gümrük rejimine geçememiş olmamız, haksız rekabet yaratmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki kota avantajı, bu rejimler nedeniye Türkiye aleyhine bir durum yaratmaktadır. Tarım ürünleri ithalatında, İstanbul dışında yeterli laboratuvar bulunamaması, ithalatçımızı mağdur etmektedir. Önümüzdeki yaz aylarında, kolcu nezaretinde İstanbul’a gidip gelmek zaman alacaktır. Tarım il müdürlükleri veya üniversite laboratuvarlarının raporları yeterli sayılmalıdır. BAŞKAN – Sayın Piriştina, sürenizin bitimine 2 dakika kaldı. AHMET PİRİŞTİNA (Devamla) – Toparlıyorum efendim. Hatta, beyan sistemine geçilmeli, tüccara güvenmeli, mal, daha sonra tahlil edilebilmelidir. Bakliyat ihracında kontrol belgesi kaldırılmalıdır. İhracatımıza uygulanan kotalar konusunda etkin girişimde bulunulmalı, serbest bölgelerin gümrük ve havalimanlarındaki sınırlarına ilişkin düzenlemeler yapılmalıdır. Tüm bu görüşlerimiz ışığında, bir kez daha, her iki müsteşarlığın da yeniden yapılandırılmasının zorunluluğunu vurgular, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (DSP, CHP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Piriştina’ye teşekkür ediyorum. Demokratik Sol Partinin ikinci sözcüsü Sayın Ziya Aktaş. Sayın Aktaş, söz süreniz 11 dakikadır; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Gerek Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığının ve gerekse Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün, ülkemizin girmesini beklediğimiz ve arzuladığımız bilgi çağı ve onunla ilintili bir konu olan ulusal bilgi sistemi açılarından taşıdıkları büyük önemi vurgulayarak sözlerime başlamak istiyorum. Sayın üyeler, durup dururken, 2000’li yıllara “bilgi çağı” demenin mutlaka bir nedeni olmalıdır. Gerçekten de, hemen her toplum, her ülke yönetimi yüzlerce hatta binlerce yıldır, bilime de bilgiye de önem verdi, değer verdi; ama, şimdiye kadar hiçbir çağda -içinde bulunduğumuz yıllarda olduğu ve önümüzdeki yıllarda da görüleceği gibi- bilgi, bu kadar önemli, bu kadar değerli olmadı. İnsanlık tarihinde ilk kez bilgi mühendisliğinden veya bilgi mimarlığından söz edilir oldu. Sayın milletvekilleri, bütün bu gelişmenin özünde, temelinde, özellikle 1970’li yıllardan başlayarak büyük bir ivme kazanan bilgisayar ve veri iletişim teknolojilerindeki gelişmeler yatmaktadır. Böylece, insanoğlu, tarihte hiçbir dönemde, hiçbir çağda göremediği boyuttaki bilgiyi, göremediği bir hızda aktarabilme, paylaşabilme, kullanabilme ve saklayabilme olanağına kavuştu. Bilgiyi kullanan insanın önemi artarken, eğitim, diğer bir deyişle insana yapılan yatırım, en önemli yatırım sayılmaya başlandı. Bilgi, tüm diğer kaynakların önüne geçerek, en önemli, en değerli kaynak olma konumuna ulaştı. Görev tanımı gereği, kamuya ait istatistik verilerinin veya bilgilerinin dörtte üçünden fazlasını derleyen, işleyen, yayınlayan ve saklayan Devlet İstatistik Enstitüsü ile görevi, ülkemizdeki kamuya, şahsa veya özel kuruluşlara ait taşınmaz mallara ait her türlü tescil, kadastro, tapulama işlemlerini mevzuata göre yapmak ve bunlara ilişkin belgeleri sağlıklı olarak tutmak olan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, işte, bu nedenlerle, ülkemiz için tanımlayabileceğimiz bir ulusal bilgi sistemi içinde yer alan, alması gereken en önemli düğüm noktalarının başında gelmektedirler; bu nedenle, ülkemiz için en önemli görevleri üstlenen kurumlar arasındadırlar. Sayın milletvekilleri, önce, Devlet İstatistik Enstitüsünü ele almak istiyorum. Devlet İstatistik Enstitüsü, sadece ülkemiz içinde değil, bir yandan Kafkas ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği ülkeleri gibi bölgesel ülkeler ve örgütlerle, Bosna-Hersek, Makedonya ve Kuzey Kıbrıs gibi kardeş ülkeler ve diğer yandan OECD ve EUROSTAT gibi uluslararası kuruluşlarla veri ve bilgi alışverişinde bulunmak yanında, ortak teknik çalışmalar yapabilme düzeyine ulaşmış bulunmaktadır. Dünyada ve ülkemizde giderek önem kazanan bilgi sistemi kavramına işlerlik kazandırmak, gereken insan, donanım, yazılım ve bilgi altyapısını oluşturabilmek için, Enstitü bünyesinde, bilgi sistemleri birimi kurulmuştur. Özellikle, kamu kuruluşları arasındaki veri ve bilgi paylaşımının etkili olarak sağlanabilmesi ve mevcut bilgilerden sadece kamu değil, özel sektör kuruluşlarının da etkili olarak yararlanabilmelerine yönelik ulusal bilgi sistemi ve istatistik altyapısı geliştirme politikası projesi hazırlık çalışmaları bir yılı aşkın bir süredir bitmiş olmakla beraber, yatırım bütçesinde imkân sağlandığı takdirde, çalışmaların hızla tamamlanabileceği bir konuma ulaşmıştır. Uydu görüntüleri kullanılarak tahıl rekoltesinin, ürün daha tarladayken sağlıklı olarak tahmin edilmesini sağlayacak olan, uzaktan algılamayla rekolte tahmini projesi son aşamasına gelmiştir. ve 1996 yılından itibaren, Türkiye’de uygulanmaya başlanacaktır. Millî hesaplar yönünden önemli olan ve 1987 yılında başlatılan, iller itibariyle gayri safî yurtiçi hâsıla adlı çalışma, 1996 yılı başlarında tamamlanmış ve yayınmlanmıştır. 1995 yılında atık envanter çalışmaları yapılmış, sonuçlar yayımlanmıştır. Sayın Başkan, değerli üyeler; çok çeşitli ve yararlı yayımlar arasında, Aylık İstatistik Bülteni ve Türkiye Ekonomisi İstatistik ve Yorumlar adlı aylık yayımlar ve İstatistik Yıllığını özellikle vurgulamak isterim. Oldukça güncel sayılabilecek bir konu da, Enstitünün, 1987 yılı yerine 1994 yılını baz alarak hesaplamaya başladığı kentsel yerler tüketici fiyatları indeksi ile toptan eşya fiyatları indeksini hazırlayıp duyurması olmuştur. BAŞKAN – Sayın Aktaş, bir saniyenizi rica edeceğim. Değerli arkadaşlarım, bilgi çağının nimetlerinden yararlanmak için, biraz daha sessiz kalmamız gerekiyor; Sayın Hocamız, gerçekten Meclisimizi aydınlatıcı bir konuşma yapıyorlar. (DSP sıralarından alkışlar) ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, onurlandırdınız. BAŞKAN – Buyurun efendim, devam edin. ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Bir diğer güncel konu da, genel nüfus tespiti çalışmasıdır. Hem nüfus sayımından amaç ve içerik olarak farklı olacağından dolayı, daha kısa süreli hazırlık ve işlem gerektireceği ve bu nedenle, maliyeti daha düşük olacağı için hem de yapılacak çalışmanın Devlet İstatistik Enstitüsü koordinatörlüğünde, Yüksek Seçim Kurulu ve İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü arasında ortaklaşa yapılması nedeniyle, verilerin paylaşılabilmesi ve en önemlisi, bilgisayar ortamında tutularak, gelecekte, bu üç kuruluşun yapacağı bazı çalışmalarda yararlanabilmeleri, kısacası, böylece, kaynakların ve çalışmaların daha verimli olarak değerlendirilmesi için, genel nüfus tespiti yapılması amaçlı bir yasa önerisi, Genel Başkanımız Sayın Bülent Ecevit ve beş arkadaşımın imzasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, 1996 Nisan ayı içerisinde sunulmuştur. Devlet istatistik Enstitüsünün 1996 yılı bütçesiyle ilgili olarak değinmek istediğim son bir konu; Devlet İstatistik Enstitüsü teşkilatı kanun taslağının, Yüce Meclisten ivedi olarak geçirilmesi ihtiyacıdır. Bu noktayı dile getirmeyi bir borç biliyorum. Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak da, aşağıdaki hususları özellikle vurgulamak istiyorum: İnsanların toprakla olan ilişkileri ve mülkiyet edinme duygusunun gelişmesi, uygarlık tarihiyle başlamıştır. Dolayısıyla, mülkiyet hakkının korunması, uygarlığın önemli bir ilkesi olmuştur. Tapu ve kadastro, en basit anlamıyla, toprak mülkiyetini güvence altına alan ve tarımdan kentleşmeye, turizme, baraj ve köprü gibi altyapıya, belediyelere, bayındırlık ve iskân faaliyetlerine ve vergiye kadar çeşitli alanlarla ilgili çok önemli bir hizmettir. Tapu kadastro çalışmaları sonucu tespit edilen taşınmaz malların sınırları, sahipleri ve nitelikleri, zaman içerisinde değişir. Bu dinamik yapı izlenerek güncel hale getirilmezse, tapu ve kadastro bilgileri eskir ve değerini yitirir. Bu nedenle, tapu kadastro çalışmaları süreklilik gerektirmektedir. Bu ise, ancak bilgisayar destekli bir bilgi sistemini zorunlu hale getirmektedir. Bu nedenle, TAKBİS adı verilen bir bilgi sisteminin kurulup işler hale gelmesi, ivedi olarak, genel müdürlük tarafından öngörülmektedir ve bu fikri destekliyoruz. Genel müdürlüğün çalışmalarının daha etkili ve hızla yapılamamasının nedenleri arasında, parasal kaynak, eleman ve yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bunlardan finansmanın, bütçe dışı bir kaynak olarak, döner sermayeden temin edilebileceği gözlenmektedir. Kaynağın bu doğrultuda harcanmasına fırsat verecek yasal düzenlemeler yapıldığında, finansman sorununun büyük ölçüde çözüleceği kanısındayız. Genel Müdürlük çalışmalarından daha kısa sürede ve olumlu sonuç alınabilmesi için, nitelikli eleman istihdamı kaçınılmazdır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü de ihtiyaç duyduğu elemanları, Anadolu Tapu ve Kadastro Meslek Lisesiyle eğitip yetiştirmekte, gerektiğinde teknik eleman ihtiyacı duyan diğer kuruluşlara destek vermektedir. Tapu kadastroya nitelikli ara eleman yetiştiren tek kaynak olan bu okulun gelişmesinin desteklenmesi ve mezun olanlara istihdam kolaylığı sağlanması şarttır. Bilgi sisteminin daha kısa sürede işler hale getirilebilmesi için, bu okulun öğrenci sayısının artırılması zorunludur. 1936 yılından başlayıp, 1995 döneminde devam eden kentsel alan şehir tesis kadastrosunun yüzde 98 olarak tamamlandığını mutlulukla öğreniyoruz. Ancak, kırsal alan, köy tesis kadastrosunun ise 1950 ile 1995 yılları arasında ancak yüzde 75’inin bittiği anlaşılmaktadır. Halbuki, ülkemizin içinde bulunduğu hızlı kentleşme süreci sağlıklı bir kadastro bilgisini zorunlu hale getirmektedir. Kadastro çalışmalarının tamamlanmamasının en önemli sonuçlarından birisi de, -az önce diğer konuşmacıların da değindiği gibi- işin adalet boyutudur. Kadastro çalışmalarının hızla tamamlanabilmesi için uydu görüntülerinden de yararlanılması mümkün görülmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü bünyesinde sürdürülmekte olan ve uydu görüntülerinden yararlanarak Tahıl Alanı Tahmini Projesinin ve ayrıca, yine, sürdürülmekte olan coğrafî bilgi sistemi çalışmalarının, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından da izlenmesi ve Başbakanlığa bağlı olan bu iki güzide kuruluşumuzun işbirliği yapmalarının ülkemiz yararına olacağına inanıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri milletimize ve ülkemize hayırlı olsun der, her iki güzide kuruluşumuzun çalışanlarına başarılar diler, Yüce Meclise tekrar sevgiler ve saygılar sunarım.(DSP, ANAP,DYP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Ziya Aktaş’a teşekkür ediyorum. Grupları adına, son söz, Refah Partisi Grubu sözcülerinin. İlk sırada Sayın Saffet Benli, ikinci sırada Sayın Yakup Budak konuşacaklar. Sayın Benli, süreyi 10’ar dakika mı paylaşıyorsunuz? SAFFET BENLİ (İçel) – Evet, efendim. BAŞKAN – Sayın Benli; buyurun efendim. RP GRUBU ADINA SAFFET BENLİ (İçel) – Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; Refah Partisi Grubu adına, 1996 yılı Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, görüşlerimizi aktarmak ve değerlendirmek üzere huzurlarınızdayım. Bu münasebetle, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen 1996 yılı Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesinin 1 972 574 000 000 TL, Gümrük Müsteşarlığı bütçesinin ise 4 711 500 000 000 TL olduğunu görüyoruz. Dış Ticaret Müsteşarlığının, 3 016 çalışanıyla, dışticaret politikaları üreten bir kuruluş olması gerekirken, 1.1.1996 tarihinden itibaren gümrük birliğine girilmesi nedeniyle, Avrupa Topluluğu kanun ve tüzüklerine bağlı olunduğundan, Avrupa Topluluğu ne karar alırsa, Dış Ticaret Müsteşarlığı da onu uyguladığından, Avrupa Topluluğunun uygulayıcı bir kuruluşu haline gelmiştir. 1980’li yıllarda, Türkiye’nin dışticaretinin yarısı İslam ülkeleri, İslam Kalkınma Bankası üyeleri, diğer yarısı da, dünyanın diğer ülkeleriyle olurken, 1990’dan sonraki gelişmelerle, dışticaretimizin, bilhassa, büyük ölçüde, Avrupa Birliği ülkelerine ipotekli hale geldiğini görüyoruz. Bugün, Avrupa Birliği ile ilgili ticaret hacmimizin toplam ticaret içindeki payı, yüzde 52 mertebesine ulaşmış bulunmaktadır. İthalatımız, 1995 yılında, Avrupa Birliği ülkelerinden yüzde 47,2; EFTA ülkelerinden yüzde 5,4; OECD ülkelerinden yüzde 13,2; diğer Avrupa ülkelerinden yüzde 12,7; toplam yüzde 78,5’dir. Ortadoğu ülkelerinden yüzde 7,5; Afrika ülkelerinden yüzde 3,9; toplam yüzde 11,4’tür. Diğer ülkelerden ithalatımız ise, yüzde 10’dur. İslam ülkeleri ve Ortadoğu ülkeleriyle ticaretimiz, yüzde 48’den yüzde 10 civarına düşmüştür. Dışticaretimizi geliştirmek için, alternatif ülkelerle ticaretimizi geliştirmenin yolunu mutlaka bulmamız gerekmektedir. Müsteşarlığın, ticaretimizin dağılımı açısından, hem bölgeler hem ülkeler bakımından geliştirici ve dengesizlikleri giderici tedbirleri alması gerekmektedir. 1995 yılı ihracatımız 21,6 milyar dolardır; ithalatımız ise 35,7 milyar dolardır. İhracatımızın ithalatımızı karşılama oranı yüzde 60’tır; yani, 6 satıyoruz, 10 alıyoruz; 60 satıyoruz, 100 alıyoruz demektir. Dışticaret açığı 14 milyar dolar civarındadır. Bilgi ve mukayese bakımından söylüyorum: Gelişmiş ülkelerden Almanya’nın ihracatı 412,5 milyar dolar, Türkiye’nin 20 katıdır. Fransa’nın ihracatı 283 milyar dolar, Türkiye’nin 13 katı. Japonya’nın ihracatı 398 milyar dolar, Türkiye’nin 19 katı, Amerika Birleşik Devletlerinin ihracatı 648 milyar dolar, Türkiye’nin 31 katıdır. 1.1.1996 tarihinden itibaren gümrük birliğine girilmesi hesabıyla, Avrupa’daki birim maliyetlerine göre bizim maliyetlerimiz, finansman, teknoloji, enerji ve işçilikteki ek yükler nedeniyle yüksek olmaktadır. Bu durum, dış ticaretimizi olumsuz yönde etkileyecektir. Ödemeler dengesi açığı her geçen gün artacak, sanayimiz gerilemiş olacaktır. Mutlaka, gerçekçi ve alternatif çözümlerin bulunması gerekmektedir. Ayrıca, dış temsilciliklerde müşavirlik ve ataşelik noktasında, Amerika Birleşik Devletlerinin ticarî müsteşarlığı veya temsilciliklerinde yüzlerce eleman çalışırken, biz, çok az sayıda eleman görevlendiriyoruz. Tabiî ki, bu kişiler yeteri kadar verimli olamamaktadır. Bilgi akışı açısıdan da, yurtdışında yatırım yapmak isteyen işadamlarımız yeterli bilgiyi zamanında alamamaktadır. Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı kuruluşu olan ve kanunda görevlerinin ne olduğu belirtilmeyen İhracatçı Birlikleri ile ihracatçının üyelik sorunları mutlaka çözümlenmelidir. Örneğin, demir, kereste ve deri ihraç eden bir ihracatçı ayrı ayrı birimlere zorla üye yaptırılmakta ve ihracatçı zorlanmaktadır. Tüm tarım kesimleriyle ilgilenen; yaş sebze, meyve, hububat, canlı hayvan, hayvansal ürün ticareti yapan ihracatçı tüccarların müstahsil ile olan ilişkilerinde, yapılan alışveriş sonucunda müstahsil makbuzu ve stopaj konusu sıkıntı doğurmaktadır. İhracatta bu konu büyük bir engel teşkil etmektedir. Müstahsilin belge verememesi veya vermemesi, ihracatçıyı mecburen naylon belgelendirme yoluna itmektedir. Neticede, ihracatçı tüccar sahte belge düzenlediğinden hapis cezasıyla cezalandırılmakta ve istenilmeyen durum ortaya çıkmaktadır. Bu tıkanıklıklar mutlaka giderilmelidir. Kayıt dışı ekonominin mutlaka kayıt altına alınması ve ihracatçının mutlaka teşvik edilmesi gerekmektedir. 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanunda, bağlı kuruluşlarda aranan şartları, ihracatçı birlikleri taşımamaktadır. İhracatçı birliklerinin, şu anda, ne özel bir kanunu vardır ne de görevlerinin ne olduğu bellidir. Devlet tarafından, bu kuruluşa yapılan atamalar, Anayasamızın 135 inci maddesine aykırıdır. Gümrük Müsteşarlığı bütçesi, başta da belirttiğim gibi, 4 trilyon 711 milyar 500 milyon TL’dir. Aktif olarak, fiilen, gümrük hizmetlerinde - diğer konuşmacıların da belirttiği gibi- 4 bin, 4 500 civarında eleman çalışmaktadır. Türkiye’de, 253 adet gümrük idaresi mevcuttur; çalışanların toplam sayısı, 10 282’dir. Oysa, gelişmiş ülkelerden Almanya, 60 adet gümrük idaresine sahiptir; fakat, çalışanların toplam sayısı 40 bindir; bu sayı, Fransa’da 25 bin, İtalya’da 20 bin civarındadır. Gümrük teşkilatının yeniden yapılanması gerekmektedir. Gümrük birliğine uyum süreci içinde, ihtisas gümrükleri oluşturulmalıdır. İhracatçının önündeki engellerin mutlaka kaldırılması, işlemlerin basitleştirilmesi ve kolaylaştırılması, gereksiz bürokrasinin azaltılması gerekmektedir. Gümrük idarelerimizin modernizasyonunun bir an önce yapılmasında büyük fayda vardır. “Gümrükçü” deyince, Türk toplumunda, insanın aklına kötü şeyler geliyor. Gümrük Müsteşarlığının, bu konu üzerine de eğilmesi ve gümrük teşkilatı üzerindeki şaibeyi giderici teftiş ve denetimleri sıklaştırması, şikâyetlerin dikkate alınacağı güçlü bir otokontrol sisteminin sisteminin mutlaka kurulması gerektiğine inanıyoruz. Sözlerimi bitirirken, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı bütçelerinin, ülkemize, milletimize ve kurumların çalışanalarına hayırlı uğurlu olmasını diliyor, en derin saygılarımı sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına konuşan, İçel Milletvekili Sayın Saffet Benli’ye teşekkür ediyorum. Refah Partisi Grubunun ikinci sözcüsü, Sayın Yakup Budak. Buyurun Sayın Budak. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Budak, konuşma süreniz 12 dakikadır. RP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, kıymetli arkadaşlarım; bugün, huzurlarınızda, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 bütçesi üzerinde Refah Partisi Grubunun görüşlerini aktaracağım; bu vesileyle, bütün üye arkadaşlarıma sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bu bütçe müzakerelerinin hayırlara vesile olmasını Cenabı Mevla’dan niyaz ediyorum. Bilindiği üzere, Devlet İstatistik Enstitüsü 1926 yılında kurulmuştur; hemen hemen ülkemizde, bilgi edinmede, bilgi üretmede, istatistik üretmede tek yetkili kurumdur denilebilir. Bugüne kadar da, gerçekten, Devlet İstatistik Enstitüsünü oluşturan yöneticiler ve değerli personeli çok kıymetli çalışmalar yapmışlardır. Ülkemizin geliri, gideri, her konuda İstatistik Enstitüsünün ürettiği bilgiler toplumumuza yararlı olmuştur. Kürsüden konuşan arkadaşlarımızın, üniversitelerde araştırma yapan hocalarımızın, öğrencilerin, esnaftan tutun da sanayicimize varıncaya kadar herkesin, Devlet İstatistik Enstitüsünün ürettiği bilgilere ihtiyacı vardır. Bunun için, bu kurumca üretilen bilgilerin sağlıklı olması zorunluluğu vardır. Sağlıklı üretilen bilginin, aynı zamanda sağlıklı şekilde ilgili yerlere iletilmesi, yaygınlaştırılması ve ilgili yerlerce de paylaşılması gerekmektedir. Bu açıdan baktığımız zaman, bu zamana kadar, milletin huzuruna getirilen rakamlar hakkında, sürekli olarak toplumumuzda kuşkular oluşmuştur. Hükümetlerin atmış olduğu yanlış adımlar ve rakamlarla sık sık oynanılması da bu kuşkuları artırmıştır. Toplumumuz, daima, en güvenilir bilgi kaynağı olması gereken Devlet İstatistik Enstitüsünün bilgilerine kuşkuyla bakmış, acaba koymuş, bir çekince koymuştur. Bunun için, Devlet İstatistik Enstitüsünde üretilen bilgilerin sağlıklı oluşması için gerekli yatırımların yapılması, teknoloji ile donatılması ve personelinin de çağın gereklerine uygun bir şekilde eğitilmesi zorunluluğu vardır. Geçmiş dönemlerde, maalesef, iktidarlar, kendi beceriksizliklerinin üzerini Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarıyla örtmeye çalışmışlar, rakamlarla oynamışlardır. Hatta, devletin iki kurumundan biri olan Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı arasındaki bilgi verileri bakımından da sürekli aykırılıklar ortaya çıkmıştır. Mesela, geçen yılki fert başına düşen millî gelirin hesaplanmasında, Devlet Planlama Teşkilatı 1 950 dolardan bahsederken; Devlet İstatistik Enstitüsü 2 700 dolar olarak ifade etmiştir. Bunlar devletin iki kurumudur; ama, bu istatistiklerin hazırlanmasındaki seriler konusunda anlaşılamamıştır. Hatta, geçen günlerde, Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye’deki millî hasılanın, alım gücü itibariyle 5 645 dolar olduğunu ifade edebilmiştir. Dolayısıyla, devletin en yetkili insanlarının ve kurumlarının bu tip çelişkili ifadeleri, bu kurumların ürettiği bilgilerin ve bu bilgiler üzerine inşa edilen politikaların yanlışlığı neticesine insanları götürmektedir Bunun yanına, sadece bu fiyat endekslerinin hazırlanmasında değil, halihazırda, resmî olarak, Türkiye’de ne kadar işsizimiz var, bunu bilemiyoruz. Bazı rakamlara bakıyoruz 3 milyon, bazı yetkililer 10 milyondan, bazı yetkililer de 6 milyondan bahsediyor. Bu bilgiyle biz Gümrük Birliğine gireceğiz; bu bilgiyle biz Avrupa Birliğine gireceğiz. (RP sıralarından alkışlar) Bunun yanında, daha işsizinin sayısını, bilmeyen, millî hasılasının rakamlarını ölçemeyen ve ürettiği rakamların hepsine en azından idarecilerin bile kuşkuyla baktığı iktidarlar, işlerine gelirse Devlet Planlama Enstitüsünün rakamlarını, işlerine geldiği zaman da Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarını uyguluyorlar. Bunun yanında, bir genel müdür değiştiği zaman, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları da Türk Lirası gibi dalgalanmaya tabi oluyor!.. Muhterem arkadaşlar, Devlet İstatistik Enstitüsü en önemli kurumlarımızdan birisidir. Bu kurumun en önemli görevlerinden birisi de, Türkiye’de nüfus sayımının yapılması; bu nüfus sayımına göre, gerek sosyal gerek siyasal gerekse ekonomik politikaların oluşturulmasına katkıda bulunmaktadır. Türkiye’de, 1990 yılından bu yana, maalesef, bir nüfus sayımı yapılamamıştır. İdarecilerimiz, bu kararı alan Bakanlar Kurulumuz “Gelişmiş ülkelerde on yılda bir bu tip sayımlar yapılmaktadır; dolayısıyla, bunun külfetinden kurtulmak için 10 yılda bir nüfus sayımı yapalım” demişlerdir. Biz, bu düşüncenin samimî olduğu kanaatinde değiliz. Her şeyden önce, Türkiye, bir Avrupa, bir Amerika değildir. Oralarda toplum oturmuştur. Halbuki, Türkiye’de, nüfus yerine oturmamıştır, sürekli nüfus hareketi vardır, sürekli ekonomik hareket vardır; sürekli sosyal hareketlilik vardır; yani, bundan on yıl öncesinin İstanbul’unun nüfusuyla şimdiki İstanbul’un nüfusunu kıyaslamak bile mümkün değildir. Bundan on yıl önceki Mardin’in nüfusuyla, Diyarbakır’ın şehir nüfusuyla bugünkünü birbirine kıyaslamak mümkün değildir. O açıdan, nüfus sayımının yapılması, aynı zamanda, ülkede birtakım vergi kayıplarına, sosyal hadiseleri tespit etme noktasındaki, politika üretimindeki eksikliklere de yol açmaktadır. Bunun yanında, şöyle bir şeyi de sezinliyoruz: 1994 yılında, Refah Partili belediyeler kazanınca, elbette ki, genel bütçeden belediyelere aktarılacak olan payların da Hazinede kalması amaçlanmış olacak ki, bir türlü bu konuda da nüfus sayımı yapılmamaktadır. Bugün, İstanbul, 5 milyon, 6 milyon nüfusa göre genel bütçeden pay alırken, nüfusu 13 milyonlara, 14 milyonlara çıkmıştır. Türkiye’nin hemen hemen birçok büyük şehrinde de durum aynıdır. O halde, Türkiye’deki politikaların alınmasında, yanlışlıkların düzeltilmesi, rakamların yerli yerine oturtulması, devletin politikalarını tespit ederken gerçekçi rakamların üzerine oturtulması elbette ki gereklidir. Geçmiş dönemlerde, hayalî ihracat yoluyla dünyayı da aldatmaya kalkmıştık istatistiklerimiz yoluyla; ama, Batılılar, yetkililerimize ne demişlerdi? “Siz, onunla kendi kamuoyunuzu aldatın, bizi aldatamazsınız” demişlerdi ve Türkiye’nin önüne gerçek rakamları koymuşlardı. Onun için, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarının güvenilir olması lazım gelir. Bunları ifade ederken, ben, Devlet İstatistik Enstitüsünün değerli yöneticilerinin, uzmanlarının hata yaptıklarını düşünmüyorum. Maalesef, onlara hata yaptırılıyor. İstatistikçinin yetişmesi kolay değil. Matematikçinin yetişmesi, anketörün yetişmesi kolay değil. Elbette, bunların yapılması lazım gelir; ama, siyasîlerin de rakamları eğmeden, bükmeden, içimizi karartsa da bu rakamları toplumun ve Meclisimizin önüne koyup gerçekçi politikalar üretmeleri lazım gelmektedir. Muhterem arkadaşlar, elbette, bilginin sağlıklı üretilmesi, topluma ulaştırılması gerekiyor. Bunun için de, toplumumuzda istatistik bilincinin oluşturulması, toplumumuzun, iletişim araçları vasıtasıyla bu noktada da bilinçlendirilmesi lazım gelmektedir. Bu konuda da İstatistik Enstitüsüne çok büyük görevler düşmektedir. Özellikle de şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye’de hayat standardıyla, toplumumuzun fertlerinin geçimleriyle ilgili birtakım rakamlar söyleniyor. Ben, İstatistik Enstitüsünün değerli yöneticilerinden bir istirhamda bulunmak istiyorum; her ay, Yüce Meclisi oluşturan milletvekillerinin önüne, sayın bakanların önüne, asgarî ücreti tespit eden komisyon üyelerinin önüne ve diğer yetkililerin ve etkililerin önüne, peynirde, zeytinde, ekmekte, temel gıda maddelerinde ne kadar artış oldu, aylık ve yıllık hesabını koysunlar diyorum. Muhterem arkadaşlar, üzerinde konuşacağımız ikinci konu, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüzdür. Maalesef, üzelerek ifade edelim ki, burada, birtakım rakamlar önümüze getirilmiştir. Buna rağmen, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, bütçemize katkıda bulunan, katma değer üreten kurumlarımızın en önünde gelmektedir; bundan dolayı da, değerli yöneticilerini tebrik etmemek elde değil; ama, maalesef, Türkiye’de birtakım kargaşayı da birlikte yaşıyoruz. Halihazırda, ülkemizde, biraz önce de ifade edildiği gibi, köylerimizin yaklaşık yüzde 70’inin ancak kadastrosu yapılabilmiş, yüzde 30’u kadastrosuzdur. Değişik bir ifadeyle, 36 bin köyümüzden yaklaşık olarak 13 bininin kadastrosu yapılmamıştır. Bunlardan -yaklaşık olarak söylüyorum- 9 bin küsuru da orman köylerimizdir, orman içi köylerimizdir, orman kenarında bulunan köylerimizdir. Bu köylerimizde, maalesef, çok büyük sıkıntılara uğranmakta, haksızlıklar meydana getirilmekte, mahkemeler lüzumsuz yere işgal edilmekte, babadan oğula, oğuldan da toruna geçen tapu kadastro davalarına rastlanmaktadır. Benim rahmetli dedemin 40 dönüm tarlası vardı, 80 yaşında gitti; arkasından, babam da 60 yaşında gitti, hâlâ dava halledilmiş değil. (RP sıralarından alkışlar) Muhterem arkadaşlar, şunu üzülerek ifade etmek istiyorum; Cumhuriyetimizin yıldönümlerini kutluyoruz, şu kadar sene geçmiş; ama vatandaşımıza hâlâ A4 büyüklüğündeki bir kâğıt parçasını tapu diye verememişiz. Bu, idarenin ayıbıdır, vatandaşın ayıbı değildir. (RP sıralarından alkışlar) Bu yolla, vatandaş birbirine düşman hale getirilmiş, kavgalar, kan davaları oluşmuştur. Devletin çözemediği sorunları vatandaş kendisi çözme yoluna gitmiştir. Şunu ifade etmek istiyorum: Bugün, maalesef, orman köylerimizin kadastronun yapılmamasından dolayı, tapuların verilmemesinden dolayı, devlet, vergi itibariyle de büyük bir kaybın içerisindedir. Aynı zamanda, sosyal barışımız bozulmakta, devlet-millet kaynaşmasının önünde en büyük engel olarak bu tapu davaları durmaktadır. Yöremden bir misal vermek istiyorum: Karaisalı İlçemizde, yaklaşık olarak -diğer ilçelerimizde de aynı şey söz konusudur- mahkemedeki davaların yüzde 90’ını kadastroyla ilgili davalar teşkil etmektedir. Hatta, geçen gün aldığımız bilgide, sadece 7 bin nüfuslu bir ilçede Vakıflar 1 200 dava açmış, Hazine 600 dava açmış; vatandaşla karşılıklı bir mücadele var. Yedi sekiz köyün bütün arazisi davalıdır ve yine ifade ediyorum; elbette, orman memurlarımız düzgün yazıyorlar; ama, bir köyde, orman sınırı, elli yıllık evinde oturan vatandaşın tam evinin ortasından geçiyor. Yani, bu kadar adaletsizlik, bu kadar beceriksizlik olmaz! Siz, bu insana bu devleti nasıl sevdireceksiniz, bu devletin yolundan gitmeyi nasıl öğreteceksiniz, bu toplumsal kaynaşmayı, toplumsal barışı nasıl sağlayacaksınız!.. Onun için, toplumdaki adaletsizliklerin ortadan kaldırılması, mahkemelerdeki dosyaların bitirilmesi, bu davaların daha da uzun sürmemesi için, acilen, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün yeterli elemanlarla donatılması, gerekli finansmanının sağlanması, çağdaş alet ve edevatlarla takviye edilmesi suretiyle, öyle, 2002 yıllarına değil, hemen, bu sorunun halledilmesi için bir mücadelenin içerisine girilmesi gerekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Budak, siz, 12 dakika konuştunuz... Davaların süresi kadar uzun olmadı ama... Allah size uzun ömür versin. (RP sıralarından alkışlar) Konuşmanızı hemen toparlayın lütfen; buyurun. YAKUP BUDAK (Devamla) – Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; her iki güzide kuruluşumuzun da içerisinde bulunduğu sorunlar malumdur. Genelde, bütçe görüşmelerinde, konuşmacı arkadaşlarımız bu konuları hep gündeme getiriyorlar, ama, iktidarlar bunları bir türlü yerine getirmiyorlar. Biz, öyle umuyoruz ki, bu sorunları halledecek, inşallah, bütün çözümleri adil bir şekilde gerçekleştirecek bir iktidar gelecek. Bu duygularla hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum; bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına konuşan, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’a teşekkür ediyorum. Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Hükümet konuşmak istiyor mu efendim? DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Evet efendim. BAŞKAN – Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Ünal Erkan; buyurun. Konuşma süreniz 20 dakika. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dış Ticaret ile Gümrük Müsteşarlıklarına ait sunuşuma başlarken, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dışticaretin, özellikle ihracatın ülkemizin kalkınması açısından taşıdığı büyük önem, hepinizin malumlarıdır. Bilindiği gibi, 1980 yılından itibaren uygulamaya başlanan dışa açık ve ihracata dayalı kalkınma modeli çerçevesinde alınan liberalizasyona dönük kararlarla birlikte, dışticaretimizde önemli gelişmeler olmuştur. Biraz evvel de rakamlarla belirtildiği gibi, 1980 yılında 2,9 milyar dolar olan ihracatımız, 1995 yılında 21,6 milyar dolara ulaşmıştır. Bu, onbeş yıl içerisinde kaydedilen gelişme olarak, elbette, sevindirici bir sonucu ifade etmektedir; ancak, Türkiye’nin kaynakları açısından varılan noktanın yeterli olmadığı hepimizin malumudur ve elbette, bu rakamların daha üst noktalara, üst seviyelere çekilmesi gerekmektedir. Bilindiği gibi, geçmiş dönemlerde uygulanan politikaların sonucu, ihracatımızın yüzde 87,4’ünü sanayi ürünleri oluşturmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’yi sanayi ürünleri ihracatçısı bir ülke olarak tanımlamak elbette yanıltıcı olmayacaktır. 1980’li yılların başında 3 bin civarında olan aktif ihracatçı firma sayısı, 1995 yılında 17 bine yükselmiş; 1980 yılı öncesinde çok sınırlı olan ihracata konu mal sayısı önemli ölçüde artmış ve ülkemiz, 168 ülkeye ihracat yapabilir hale gelmiştir. İthalatımızın da, 1995 yılında 35,7 milyar dolar düzeyinde gerçekleştiği, hepinizin malumlarıdır. İthalatımızın kompozisyonu incelendiğinde, sanayimizin temel girdisi olan hammadde ve yatırım mallarının toplam ithalat içerisindeki payı yüzde 88’dir. 1995 yılında ithalatta görülen artışın değerlendirilmesinde, aynı yıl gerçekleşen yüzde 8,1 oranındaki büyüme hızının da dikkate alınması gerekmektedir. Son yıllarda dışticaret hacminde görülen bu olumlu gelişme sonucu, gümrük idaresi de arzulanan çağdaş bir yapıya kavuşturulması sürecine girmiş bulunmaktadır. Bu itibarla, yasal düzenlemeler konusunda atılan adımların devam ettirilmesi, büyük önem arz etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Ticaret Örgütünün kurulması ve dünya ticaretinin her türlü engelden arındırılarak liberal bir yapıya kavuşturulması çalışmalarında, ülkemiz de üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirerek, uluslararası platformda, Dünya Ticaret Örgütünün kurucu üyesi olarak yerini almıştır. Öte yandan, 1.1.1996 tarihinden itibaren, Avrupa Birliğiyle gümrük birliğini gerçekleştiren ülkemiz, topluluk mevzuatına uyum konusunda da çalışmalarını sürdürmektedir. Bu kapsamda, Yüce Meclise sunulacak tasarılar arasında, Gümrük Kanunuyla ilgili tasarı öncelikli olarak yer almaktadır. Genç ve dinamik Türk sanayiinin, başta topluluk ülkeleri olmak üzere, dış pazarlara açılarak, daha sağlam ve rekabetçi bir yapıya kavuşturulmasının, gümrük birliği sürecinde gerçekleşeceğine inanmaktayız. Bugüne kadar, uyum çalışmaları çerçevesinde istihsal olunan, Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 564 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 1615 Sayılı Gümrük Kanununun Uygulanmasına Dair Gümrük Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Yönetmelik, gümrük giriş tarife cetvelinin değiştirilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, ithalat ve ihracat rejim kararları, dışticarette standardizasyon rejim kararı, sınır ticareti kararı, bedelsiz ithalat kararı, belirli ülkeler menşeli malların ithalatında gözetim ve koruma önlemlerine ilişkin Bakanlar Kurulu kararları ve bunlara ilişkin tebliğler, başta Dış Ticaret ve Gümrük Müsteşarlıklarının müşterek ve özverili çalışmaları sonucu, diğer kamu kurumlarımızın da katkılarıyla yürürlüğe konulmuştur. Ancak, bu çalışmalar sonucu oluşturulan mevzuat düzenlemeleri, başta Gümrük Kanunu olmak üzere, biraz sonra arz edeceğim yasa değişiklikleriyle güçlendirilerek tamamlanacaktır. Değerli milletvekilleri, gümrük kanunu tasarısının hazırlanıp, kanunlaşmasını müteakıp, ülkemiz dışticaretinin etkin bir şekilde düzenlenmesi ve uygun araçlarla desteklenmesini teminen, 2976 sayılı Dış Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun, günümüzün değişen şartlarına uygun olarak yenilenmesi amacıyla hazırlanmış bulunan, dış ticaretin düzenlenmesi hakkında kanun tasarısının ve buna paralel, 4059 sayılı Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat Kanununda da yapılması gerekli değişikliklerin ivedilikle tamamlanıp Yüce Meclise sunulması; aynı şekilde, Gümrük Müsteşarlığı Teşkilat Yasasının ivedilikle Meclis gündemine alınması; bu tasarıları müteakip, 1932 tarihli 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunda, yeni gelişmeler çerçevesinde değişiklik yapılması hedeflenmiştir. Dış Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda yapılacak değişiklikle, tarım ürünleri ticareti garanti ve yönlendirme hesabının oluşturulması da hedeflenmektedir. Dışticaret işlemlerinden yapılacak kesintilerden oluşan söz konusu hesap çerçevesinde, hayvancılık dahil, tarım ürünleri ve işlenmiş tarım ürünleri ihracatının geliştirilmesi maksadıyla, ihracat iadesi ve devlet yatırımlarının finansman imkânı yaratılmış olacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, müsaadelerinizle, kaçakçılıkla mücadele faaliyetleri hakkında kısaca bilgi arz edeceğim. Günümüzde, dışticaretin önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkin uluslararası eğilim, Türk ekonomisinin dışa açık hale getirilmesi çabaları ve gümrük birliği nedenleriyle, gümrük formalite ve kontrolleri en aza indirilmeye gayret edilmektedir. Ancak, ülkemizin, coğrafî konumu itibariyle, doğu-batı ticaret yolu üzerinde bulunduğu, bu yolun, aynı zamanda yasadışı amaçlarla, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı organizasyonlarında kullanıldığı da malumlarınızdır. Bu durum, güzergâhın kontrolünün, gümrük alanları başta olmak üzere, sıklaştırılmasını, sağlıklı hale getirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu doğu-batı bağlantısı ve özellikle doğudan batı istikametine uyuşturucu kaçakçılığı trafiği, kaçakçılıkla mücadelede yeni yöntem ve araçların kullanılmasını elbette zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, ulusal ve uluslararası kaynaklardan sağlanan bilgi, ihbar ve istihbaratın değerlendirilmesi sonucunda, kaçakçılığa yönelik taşımaların diğerlerinden ayrılarak, zaman kaybına da neden olmadan, bunların modern cihazlarla ve eğitimli personelle aranmak suretiyle, kaçakçılığın ortaya çıkarılmasına gayret edilmelidir. Özellikle, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesi ve caydırıcılığın sağlanması amacıyla, kara nakil araçları ve konteynerlerin (X) ışınlarıyla kontrolunu sağlayan X-RAY sistemlerinin temini çalışmaları sürdürülmektedir. 1995 yılında 275 adet kaçakçılık olayına el konmuş, 1,2 trilyon değerinde uyuşturucu madde, silah, dayanıklı tüketim maddeleri ve diğer eşyalar ele geçirilmiştir. Değişen ekonomik koşullar ve teknolojiye bağlı olarak, gümrük mevzuatı ve uygulamasında yeni düzenlemeler yapılması gereği, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Uzmanlaşmış eleman bulundurulması, ithal ve ihraç edilen eşyada istenilen standardın muhafaza edilmesi, sağlıklı kıymet tespiti, vergi kaçakçılığının önlenmesi, belirlenen eşyalarda ithalatın denetim altına alınması işlemlerinin daha hızlı yapılması ve kamu gelirlerinde kayba yol açılmaması gibi nedenlerle, gümrük işlemleri hacminin yoğun olduğu yerlerde, ihtisas gümrükleri açılmış olup, önümüzdeki dönemde oluşacak ihtiyaçlar çerçevesinde, ihtisas gümrüğü uygulaması daha da yaygınlaştırılacaktır. Gümrük idaresinin modernizasyonu çerçevesinde yürütülen en önemli proje, gümrük otomasyonu projesidir. Bu projenin büyük bölümü, dış kaynaklarla finanse edilmekte olup, proje, hedeflenen takvime göre sürdürülmektedir. Projenin tamamlanmasıyla, gümrük işlemlerinin basitleştirilmesi, hızlandırılması ve standardizasyonu sağlanacak; tarife uygulanması ve kıymet tespiti konularında hata oranları en aza indirilecek; dışticarete ilişkin istatistikî veriler, ilgili birimlere süratle intikal ettirilecektir. Elbette, bu arada, rüşvetle mücadelede gösterilen hassasiyetin dahada üst seviyelere çıkarılması ve rüşvet illetinin ortadan kaldırılması, bundan böyle de yürütülecek çalışmaların esasını teşkil etmektedir. Gümrük alanlarında, özellikle gümrük ve muhafaza birimlerinin, gerçekten, çok zor şartlar altında hizmet veren elemanlarının, elbette, tamamını tenzih etme ihtiyacını duyuyorum. Aslında, tüm kamu kuruluşlarında olmaması gereken rüşvet, elbette, gümrük teşkilatında da olmamalı ve elbirliğiyle yürütülecek gerekli çalışmalarla, rüşvet, ortadan kaldırılmalı, böylece, teşkilatların suçlanması da kendiliğinden yok olmalıdır. Bu amaca dönük olarak, gümrük teşkilatında yürütülen çalışmalar rakamsal ifadelerle arz edilecek olunursa, 1995 yılı içerisinde rüşvet iddiası ve benzeri nedenlerle, yaklaşık 200’e yakın personel hakkında adlî ve idarî soruşturma yapılmış, bunlardan, şu ana kadar, 12’si hakkında yürütülen çalışmalar sonuçlanmış ve 12 gümrük memurunun görevine kesin olarak son verilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; izninizle, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü hizmetlerine ilişkin kısa sunuşumu da arz edeceğim. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde 16 bin personel görev yapmaktadır. Yılda, yaklaşık 2,5 milyon tapu işlemi ile 12 bin kilometrekarelik alanın kadastro hizmetleri ve 10 bin kilometrekarelik alanda 1/5000 ölçekli standart topograf harita hizmetinin gerçekleştirildiği bilinmektedir. 1995 yılında, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce, 2,8 trilyon liralık bütçeye karşılık, üretilen hizmetlerden 17 trilyon lira harç geliri elde edilmiştir. Bu sonuca göre, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, genel bütçeye katkısı olan kuruluşlar arasında yerini almış bulunmaktadır. 1995 yılında, tasarruf tedbirlerine rağmen, mevcut kaynaklar en uygun şekilde kullanılmak suretiyle, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından kadastro üretim hedefi olarak gösterilen 5 bin kilometrekarenin üzerinde bir hizmet gerçekleşmesi sağlanmıştır. Bu cümleden olarak, 1995 yılında, 13 069 kilometrekarelik alanın kadastrosu gerçekleşmiştir; yani, hedeflenin yüzde 261 artışıyla bir kadastro hizmeti gerçekleştirilmiştir. Ülkemizde, gerçek anlamda kadastro hizmetleri 62 yıldan beri devam etmektedir. Kalkınma planında tesis kadastrosu yapılması gereken alan 417 bin kilometrekare olarak tespit edilmiştir. Günümüze kadar 319 bin kilometrekare alanın kadastrosu tamamlanmıştır. Buna göre, gerçekleşme oranı yüzde 77’dir; ancak, bu oran, kentsel alanlar için değerlendirildiğinde, yüzde 98 hedefine ulaşıldığı görülmektedir. Bakanlığıma bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün yürüttüğü hizmetlerin, vatandaşlarımıza hızlı ve kaliteli olarak sunulması ve her türlü kolaylığın gösterilmesi, hizmet ilkelerinin başında yer almaktadır. Bilindiği üzere, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, devletin üretici rolünün azaltılarak, düzenleyici ve gözetleyici işlevine ağırlık verilmesi; toprağa dayalı bilgilerin, daha geniş ve sağlıklı bir biçimde toplanıp istifadeye sunulabilmesi için, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bünyesinde tapu ve kadastro bilgi sisteminin kurulması, Hazine arazileri ile işgal altındaki kamu arazilerinden altyapısı hazır arsalar üretilerek, bu alanlarda çağdaş yerleşim bölgeleri oluşturulması için gerekli düzenlemelerin yapılması, kamu kurum ve kuruluşlarının üstlendikleri görevle uyumlu bir teşkilat yapısına kavuşturulması öngörülmüştür. Bu plan çerçevesinde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde bir dizi düzenlemeler yapılmaktadır; bu yasal düzenlemeler süratle tamamlanıp, Yüce Meclise sunulacaktır. 1996 yılında yaklaşık 3 milyon tapu işleminin yapılacağı ve bu hizmetin karşılığında da Hazineye 25 trilyon lira gelir sağlanacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından 5 bin kilometrekare kadastro yapımı hedef olarak verilmiştir; ancak, gerekli kaynak sağlanabilindiği takdirde, verilen hedefin üzerine çıkılarak, asgarî 11 bin kilometrekarelik alanın kadastrosu tamamlanacaktır. Bu çalışmalarda ihtiyaç duyulan kaynağın temini söz konusu olsa, elbette -biraz evvelki haklı yakınmalarda belirtildiği gibi- artık, kadastro hizmeti götürülmeyen bölgeler olmayacaktır; ancak, ülkenin kaynakları ve bu kaynakların tapu kadastro hizmetlerine tahsisi, Yüce Meclisin malumlarıdır. Bu imkânlar içerisinde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün seçkin personeli, gerçekten, büyük bir özveriyle, son derece sıkıntılı ve mahrumiyet ortamı içerisinde, kendisine tevdi olunan görevi, fevkalade başarıyla sürdürmektedir. Tapu ve kadastro bilgi sistemi çalışmalarıyla ilgili, bilindiği gibi, günümüz ihtiyaç ve beklentilerine cevap verebilme ve bilgi toplumu olma yolundaki gayretler çerçevesinde, bilgisayarın sunduğu imkânlardan yararlanabilme, modern teknoloji kullanma, harita, tapu ve kadastro hizmetlerinde veri tabanı ve bilgi sistemleri oluşturma zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla, 1934 yılından beri yürürlükte olan Tapu Sicil Yönetmeliği yeniden düzenlenerek yürürlüğe konulmuştur. Yürürlüğe konulan bu Tüzükte, tapu ve kadastro bilgilerinin bilgisayar ortamında tutulması sağlanmış olup, tapu ve kadastro bilgi sistemine altlık olacak bilgilerin, bilgisayar ortamına aktarılması çalışmalarına başlanılmıştır. Ülke genelinde mevcut, yaklaşık 50 milyon tapu kaydından, 12 milyonu bilgisayar ortamına aktarılmış bulunmaktadır. 1996 yılında, döner sermaye işletmesinden sağlanan gelirden, bu çalışmalarda ihtiyaç duyulan donanım temin edilecek ve tapu ve kadastro hizmetlerinin yoğun olduğu bölgelere öncelik verilerek, yaklaşık 15 milyon tapu kaydının daha bilgisayar ortamına aktarılması sağlanacaktır. Böylece, toprağa dayalı bilgilerin daha geniş ve daha sağlıklı bir şekilde toplanıp, istifadeye sunulabilmesi için, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bünyesinde, tapu ve kadastro bilgi sisteminin kurulması çalışmaları da hızlandırılacaktır. Amacımız, ülkemizde, teknolojik gelişmeler doğrultusunda pratik yöntemler geliştirerek, birikim ve beklentileri asgariye indirmek suretiyle, vatandaşların ihtiyaç ve taleplerini en kısa zamanda karşılamaktır. Bu arada, yeri gelmişken, memnuniyetle, bir konuyu da bilgilerinize sunmak istiyorum. Hepimizin bildiği gibi, tapularımız, kimine göre çarşaf gibi, kimine göre büyük büyük kâğıtlar halinde vatandaşa verilmektedir. Bazı yörelerimizde bilgisayar düzenine geçmiş bulunmaktayız. Bilgi aktarımı bilgisayara kaydedildikten sonra, tapular, aşağı yukarı nüfus kâğıdı büyüklüğünde, gelişmiş ülkelerde kullanılan şu elimde gördüğünüz büyüklükte bir belge halinde vatandaşlarımıza verilecektir. İnşallah, bazı bölgelerde kayıtların bilgisayara geçirilmesi -ki, Diyarbakır bölgesi bunun başında yer almaktadır veya bu çalışmanın içindedir- tamamlandıkça, tapular da, artık çarşaf halinde kâğıtlarla değil, arzuladığımız, biraz evvel de ifade edilen ölçüler içerisinde vatandaşlarımıza verilecektir. BAŞKAN – Sayın Bakan, sürenizin dolduğunu hatırlatıyorum... DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Devamla) – Sözlerimi, 1996 bütçesinin, Yüce Milletimize, güzel vatanımıza hayırlar, uğurlar getirmesi dileğiyle tamamlıyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Dördüncü turun son konuşmacısı, Sayın Ahmet Cemil Tunç; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Tunç, konuşma süreniz 10 dakikadır. AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; bu vesileyle, bütün arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. Takdir edersiniz ki, 10 dakika gibi kısa bir süre içerisinde bütün bunlardan bahsetmek mümkün değil; ancak, önemine binaen, dışticaret üzerinde, bu konuşmamda durmak istiyorum. Türkiye, yüzelli yıldan beri dışticaret açıklarının sıkıntılarını çeken bir ülkedir. Koca bir imparatorluğu, ticarî açıklar, krizler, borçlanmalar tarihe gömdüğü içindir ki, dışticarete ağırlıklı önem atfediyoruz. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin en dikkatli takip etmeleri gereken mesele, dışticaret açıklarıdır. Dışticaretimiz, açıklardan kurtulur, müspet bakiye vermeye başlarsa; Türkiye, yatırımlarını, refahının artırılmasıyla ilgili altyapı hizmetlerini ve sosyal güvenliğini çok daha iyi geliştirir; dışticaretimiz, açık vermeye devam ettiği müddetçe, Türkiye, bugün ulaşılan 75 milyar dolar dışborç ve bunun getirdiği ağır yükleri taşımak zorunda kalacaktır. Bunun için, Hükümet, her kademede ve her seviyede, bu konuyu çok yakın takibe almak zorundadır. Ayrıca, Türkiye’nin, 1 Ocak 1996’da gümrük birliğine girmiş olmasından dolayı, gümrük birliğinin, dışticaretimize getireceği olumsuz etkileri de göz önünde bulundurduğumuz zaman, dışticaretimizi daha yakından takip etmemiz gerekir diye düşünüyorum. 1993 yılında, dışticaret açıklarımız, aylık olarak ve kümülatif olarak, çok büyük oranda büyümüştür. 1993 yılının aralık ayında, Türkiye’nin ihracatının ithalatını karşılama oranı yüzde 50’ye düşmüştür. Bunun sonucunda, 1994 yılında, Türkiye’nin üzerine bir kâbus gibi çöken 5 Nisan kararları alınmıştır. Bu kararlarla, ülke, büyük bir krize girmiş, döviz kurları, iki misli, üç misli artmış, piyasalar altüst olmuş, iş hayatı durmuş; devletin borçları fertlerin borçları, kurumların borçları, katlanarak artmış; bununla kırılmaya çalışılan saadet zincirine, ne yazık ki, yeni altın halkalar eklenmiştir. Umuyor ve diliyorum ki, bu Hükümet, bir daha, bu ülkeye, 5 Nisan sıkıntılarını ve krizini çektirmesin. 5 Nisanda yapılan bu ağır devalüasyonla, ticaret açıklarımız, ihracatın ithalatı karşılama oranı, 1994’te, birdenbire, yüzde 57’den yüzde 70’lere, 80’lere, 90’lara fırlamış, 1994’ün sonu böyle gelmiştir. 1993’te 14 milyar dolar olan dışticaret açığı, 1994’teki ağır operasyon sebebiyle gerilemeye başlamıştır; ama, ne yazık ki, 1995 yılından itibaren bu açık tekrar büyümeye başlamıştır. Elimizde, en son Kasım 1995’in rakamları var. Buna göre, dışticaret açığımız 13 milyar dolara ulaşmış, ihracatın ithalatı karşılama oranı aylık seviyede -kasım ayı için- yüzde 57,6’ya düşmüştür. Kümülatif olarak baktığımızda, 1995’in Ocak-Kasım döneminde, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 61’e düşmüş bulunmaktadır. Yıl sonu itibariyle, toplam olarak ithalat 31 milyardır -kasım ayı sonu itibariyle herhalde 35 milyar doları bulacaktır- ihracatın ise, aralık ayı itibariyle, 21 milyar doları bulması muhtemeldir. Yani, nasıl bakarsanız bakın, 1993 yılında olduğu gibi, dışticaret açığı 14 milyar dolar civarında olacaktır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bütün bunlar gösteriyor ki, her kurumda olduğu gibi, dışticaretimizde de yapısal değişikliklere ihtiyaç vardır. İstatistiklere baktığımız zaman, sanayi ürünlerinin, ihracatımızın yüzde 80’ini oluşturduğunu görürüz. Bunun içinde, takriben 2 milyar doları demir-çeliktir. Halbuki, kütüğü dışarıdan alıyoruz, haddehanede çekiyoruz, fabrikada inşaat demiri haline getirmek suretiyle satıyoruz. Keza, ihraç ettiğimiz fındık da sanayi ürünü olarak bilinmekte; yaptığımız şey, kabuğunu kırmak ve iç fındığı satmaktır. Bunlar, son derece, katma değeri düşük olan ürünlerdir. Türkiye’nin sanayi mamullerinin, teknolojinin gelişmesine, kendi hammaddelerini, nihaî tüketim maddeleri, kullanım maddeleri, yüksek teknoloji ihtiva eden ve katma değeri yüksek olan mallardan oluşması gerekiyor. 1980’li yıllarda dışticaretimizin yarısı, İslam ülkeleriyle, İslam Kalkınma Bankası üyesi ülkelerle yapılırdı; diğer yarısı da, diğer dünya ülkeleriyle yapılırdı. 1990’dan sonra dışticaretimiz büyük ölçüde Avrupa Topluluğu ülkelerine ipotekli hale gelmiştir. Bugün, Avrupa Topluluğu ülkeleriyle olan ticaret hacmimizin toplam ticaret hacmimiz içindeki payı, yüzde 52’dir. OECD ülkelerini de aldığımız zaman, bu oran yüzde 62’ye çıkıyor. Ortadoğu ve İslam ülkeleri ile olan ticaret hacmimiz yüzde 48’ten, ne yazık ki, yüzde 13’lere, yüzde 15’lere düşmüştür. Dışticareti belli bir bloka hasretmek büyük hatadır. Bir gün bozulabilecek olan siyasî ilişkiler, ekonomik ilişkileri de etkileyecektir. Bunun için, ticarî ilişkileri yaygınlaştırmak, belli yerlere ipotek etmemek gerekir. Ortadoğu ve İslam ülkeleri, dışticaretimizde çok önemli ülkelerdir. Bunlarla ticarî ilişkilerimiz, politik ilişkilerimizin de gelişmesine sebep olur. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki, son aylarda, Türkiye ile İsrail arasındaki yakınlaşma ve askerî işbirliği anlaşmaları, Türkiye’nin siyasî ve ekonomik çıkarlarına, milletin hissiyatına aykırı ve dayatmacı yaklaşımlardır. (RP sıralarından alkışlar) Bu Hükümetin, bu karar ve anlaşmalardan vazgeçmesini temenni ediyorum. Yoksa, 3 milyonluk bir pazarı, 200 milyonluk pazara tercih etmenin anlaşılabilir bir izahı olmaması gerekir. Hele İsrail’in, Güney Lübnan’a, sivil hedeflere saldırısında, çocuk, yaşlı, kadın, genç demeden terörist saldırılarına devam ederken, 500 binin üzerinde sivil, göç etmek durumunda kalmışken, bu masum sivillere ateş kusan uçaklara, Türkiye’de eğitim uçuşu izninin verilmesini izah edebilecek bir yetkili de düşünemiyorum. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlarım, ticaret yaptığımız ülkelere baktığımız zaman, bazı ülkelerle dışticaret açığımızın kat kat fazla olduğunu, bazı ülkelerle de başabaş olduğumuzu görüyoruz. Dış Ticaret Müsteşarlığımızın, Hükümetin, ticaretimizin dağılımı bakımından, hem bölge hem de ülke bakımından, dengeleyici, geliştirici tedbirler alması gerekiyor. Sektörler, alt sektörler ve mal gruplarına göre de dengeleyici olmak lazım. Diyelim ki, bir mal grubunda, 500 milyon dolarlık ithalat, 20-30 milyon dolarlık ihracat yapılıyorsa, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Bakanlık ve Hükümet olarak, bu açığı kapatmanın özel gayreti içerisinde olmamız gerekir diye düşünüyorum; bunlar yapılmadığı takdirde, Türkiye, işte, bugünkü durumuna düşer. Şimdi, 1995 yılı sonunda, 14 milyar dolar dışticaret açığımız var. “Bunu kapatırız” demek yetmez... Nasıl kapatacaksınız?.. Dışarıdan sıcak döviz getirerek, ithalatı finanse ederek kapatmaya çalışırsanız, dışborçları 73 milyar dolardan 93 milyar dolara çıkararak kapatırsınız. Bundan önceki hükümetler de böyle yaptıkları için, Türkiye ekonomisi krize girdi. Bu durumdan çıkmanın yolları vardır; dilerim, bu Hükümet, bu yolları bulsun ve uygulamaya koysun. Aksi takdirde, bu krizler daha da büyür ve bunu düzeltmek de uzun süre alır. Ben, bu duygularla, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Dördüncü turun son konuşmasını yapan Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç’a teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, böylece, dördüncü turdaki görüşmelerimiz tamamlanmıştır. Başkanlığa gönderilen sorular vardır; sırasıyla okutacağım. Değerli arkadaşlarım, soru önergeleri çok olduğu için, Divan Üyesi arkadaşımızın oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın, aracılığınız vasıtasıyla, ilgili Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ve talep ederim. Mustafa Yünlüoğlu Bolu Sorular: 1. Bolu’da, kadastrosu yapılan köylerde, uzun yıllar kullandıkları, atalarından kalan arazilerin yarısına Orman İdaresinin el koyduğu doğru mu? 2. Bu yüzden Bolu’da, Orman İdaresiyle mahkemelik olan vatandaşlarımızın adedi ne kadardır? 3. Tapu kadastro çalışmalarının neticesinde, arazileri ormandan sayılan bu vatandaşlarımızın mağduriyetlerini giderici veya iyileştirici ne gibi önlemler alındı? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, sualin bir bölümü Orman Bakanlığını ilgilendiriyor; bir de arşiv tetkikatına ihtiyaç var. İzniniz olursa Sayın Yünlüoğlu’na yazılı olarak cevap vereceğiz. BAŞKAN – Sayın Yünlüoğlu’nun sorusu, Hükümet tarafından yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar gelen soru önergelerinin sayısı 29; bu bölüm için ayırılan süremiz soru ve cevapların toplamı için 20 dakikadır. O bakımdan, bu saatten sonra soru önergesi gönderilmemesini rica ediyorum. Şimdi, ikinci sıradaki Sayın İsmail Özgün’ün sorusuna geçiyoruz. Sayın İsmail Özgün?..Buradalar. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın, Devlet Bakanı Sayın Ünal Erkan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. İsmail Özgün Balıkesir Tapu tescil ve iptal davaları, bazı ilçelerimizde, dava dosyalarının yüzde 80’ini teşkil etmektedir. Bu durum, adaletin gecikmesine ve gereksiz zaman kaybına yol açmaktadır. Sorunun kısa sürede çözümü için, tahkim konusunda herhangi bir çalışma var mıdır? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? BAŞKAN – Sayın Bakan cevaplandırıyor musunuz? DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Efendim, cevaplandırayım da mahkemelerin süratlendirilmesi konusu Tapu Kadastronun, malumları olduğu üzere, görevi değil; ancak, tapu kadastrodan kaynaklanan mahkemelere intikal olaylarının azaltılabilmesi için kadastro hizmetlerinin süratlendirilmesi lazım. Biraz evvel de arz ettiğim gibi, süratlendirme çalışmaları devam etmektedir. BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır. Üçüncü soruya geçiyoruz. Sayın Boray Baycık?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun, Devlet Bakanı Sayın Yaman Törüner tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ve talep ederim. Boray Baycık Zonguldak Soru: 11.4.1996 Perşembe günü, 22 608 sayılı Resmî Gazetenin 96/7947 kararıyla yayımlanmış olan Karadeniz-Ereğli Sınır Kapısı hangi tarihte faaliyete başlayacaktır? DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Yazılı olarak cevaplandırılacaktır Sayın Başkanım. BAŞKAN – Soru, istem doğrultusunda yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Dördüncü soruya geçiyoruz. Sayın Sıtkı Cengil?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların ilgili Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Sıtkı Cengil Adana 1. Yıllık olarak ithal ettiğimiz tohumluk kaç kalemden oluşmaktadır? Her kalemden ne kadar ithal edilmekte, ne kadar para ödenmektedir? 2. Bu ithalat, kalemler itibariyle hangi ülkelerden yapılmaktadır? 3. Yılda ne kadar yem hammaddesi ithal edilmekte, bunun çeşitleri nelerdir; hangi ülkelerden yapılmakta, ne kadar para ödenmektedir? 4. 1995 yılı içerisinde, hangi ülkelerden ne kadar kırmızı et ithal edilmiştir? Bunu hangi firmalar ne kadar yapmışlardır? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, sualin detayı itibariyle, rakamsal verileri de gerektirmesi dolayısıyla yazılı olarak cevaplandıracağız. BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Beşinci soruya geçiyoruz. Sayın Salih Katırcıoğlu?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın ilgili bakan tarafından cevaplanmasını arz ederim. Salih Katırcıoğlu Niğde 1. Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi mezunları ile Tapulama Kursu mezunları arasındaki özel hizmet tazminatı ve yanödeme puanlarının ayrı uygulanmasını gidermek için çalışma yapılıyor mu? 2. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve teşkilatlarında çalışanlara 1995 Mart ayından sonra döner sermaye ödemeleri aylık olarak yapıldı mı? 3. Tapu ve kadastro müdürlüklerinde çalışanlara Başbakanlık tazminatı ödeniyor mu? 4. Senenin sekiz ayını köy ve kasabalarda geçiren tapu ve kadastro elemanlarına emeklilik için yıpranma verilmesini düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Efendim, suallerin bir bölümü Maliye ile ilgili, beraber bir not hazırlamamız gerekiyor; bir bölümü de Anayasa Mahkemesine intikal etmiş olması hasebiyle, bilahara yazılı olarak sayın milletvekilimize cevap vereceğiz. BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Altıncı soruya geçiyoruz. Sayın Kemal Ateş?.. Yok. Yedinci soruya geçiyoruz. Sayın Fethullah Erbaş?.. Burada. Soruyu okutuyorum: MUSTAFA KEMAL ATEŞ (Kilis) – Sayın Başkan, buradayım. BAŞKAN – Sayın Fethullah Erbaş’ın sorusundan sonra sizin sorularınızı okuruz; kusura bakmayın efendim. Sayın Erbaş’ın sorularını okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın ilgili bakanlar tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. Fethullah Erbaş Van 1. Bilindiği gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da köyler boşalmakta veya boşaltılmakta. Göç eden muhacirler, başta Van, Batman ve Diyarbakır illerine yerleşmektedirler. Bu şehirlerin nüfusları, resmî nüfuslarının birkaç katına ulaşmıştır. Yeni bir nüfus sayımı 2000 yılında olacağına göre, bu iller için belediyelere, altyapılarının tamamlanması hususunda bir yardımda bulunmayı düşünüyor musunuz? 2. Irak’a uygulanmakta olan ambargoya gıda maddeleri ve tıbbî malzemeler dahil olmadığı halde, yurtdışından gelen tıbbî malzemeler, transit geçmesi gerekirken, üç aydır Habur Gümrüğünde beklemektedir. Bu konuda yeni bir ambargo kararı hangi makam tarafından verilmiştir? BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Erbaş’ın sorusuna cevap verecek misiniz? DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Yazılı cevap vereceğiz. BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Değerli arkadaşlarım, ben, kürsüden gürültü istatistiği tutuyorum; bazen salondan gelen sesler, kürsüdeki seslerden daha fazla oluyor. O sebeple, biraz önce Sayın Kemal Ateş’in burada olduğunu tespit edemedim. Şimdi, sorusunu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımı ilgili bakanların cevaplandırmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim. Kemal Ateş Kilis 1. Kilis’in küçük sanayi sitesine 1996 yılı için Sanayi Bakanlığından 100 milyar lira talep edilmiştir. Yirmi senedir devam eden, yapılmadan yıkılmaya yüz tutan bu sanayi sitesi için kaç TL ayrılmıştır? 2. Kilis’in kalkınmada öncelikli yöreler statüsüne alınacağı, ilgili Sayın Bakanımız tarafından ifade edilmiş bulunmaktadır. Bu hususun gerçekleştirilmesi için gerekli teknik çalışmaya başlanmış mıdır? BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bu soru ilgili bakanlar burada bulunmadığı için cevaplandırılamayacaktır. Sekizinci soruya geçiyorum. Sayın Sıtkı Cengil?.. Burada. Sayın Sıtkı Cengil’in iki sorusu var, onları birleştirerek işleme koyuyoruz. Okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Sıtkı Cengil Adana 1. Yıllık tarım ürünü ihracatımız ne kadardır; hangi ülkelere yapılmaktadır; hangi kalemlerden oluşmaktadır; parasal değeri ne kadardır? 2. Tarım ihracatımızı artırmak için ne gibi tedbirler düşünülüyor? 3. Evcil hayvan yemi ve diğer ihtiyaçları için yapmış olduğunuz ithalat hangi kalemlerden oluşmaktadır buna ödenen para ne kadardır? 4. Ne kadar kozmetik madde ve kozmetik hammaddesi ithal edilmektedir, bu ithalat hangi ülkelerden yapılmaktadır? BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, soru çok kapsamlı, birkaç soruyu içeriyor; bu bakımdan, yazılı cevaplandırılacak. BAŞKAN – Sayın Cengil’in soruları da yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Sayın Şaban Şevli?..Burada. Soruyu okutuyorum : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Şaban Şevli Van 1. Hayvancılığımızın ihracattaki yeri ve oranı, 1979’da, 1989’da ve 1995’te ne kadardır ? 2. İthal edilen ete, 1991’den 1995’e kadar ödenen miktar kaç milyon dolardır ? BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, yıllar itibariyle, hayvancılıkla ilgili, istenen bilgileri yazılı olarak cevaplandıracağız. BAŞKAN – Sayın Şevli’nin sorusu, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Onbirinci soruya geliyoruz; Sayın Maliki Ejder Arvas’ın sorusu. Sayın Arvas ?..Burada. Sorusunu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Maliki Ejder Arvas Van 1. Türkiye’nin et ithali ne zaman başlamıştır? Bu tarihte, Türkiye’deki hayvan varlığı ne kadardır ? 2. Türkiye’den Ortadoğu ülkelerine ve Libya’ya canlı hayvan ihracatı ne zaman durdurulmuştur? 3. Türkiye, bir zamanlar canlı hayvan ve kırmızı et ihracatında pazar bulmak için mücadele ederken, şimdi Avrupa Birliği ülkelerinin pazarı olmuştur, bunun sebebi nedir ? BAŞKAN – Sayın Bakan buyurun. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, yazılı olarak cevaplandıracağız. BAŞKAN – Sayın Arvas’ın sorusu, yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Sayın Abdullah Örnek?..Burada. Sayın Örnek’in üç soru önergesi var; birlikte işleme koyuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun ilgili Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Abdullah Örnek Yozgat Soru: Tekstildeki kota için bugüne kadar hangi girişimler yapılmıştır? Bundan sonra tekstildeki kotanın kaldırılması için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır? Gümrük birliğine geçtiğimiz Ocak 1996 tarihinden itibaren bugüne kadar, personelin eğitim ve sayısı bazında ne gibi çalışmalar yapılmıştır? Bavul ticaretinin teşviki konusunda herhangi bir çalışma var mıdır; yoksa, önlenmesi için çeşitli tedbirler mi alınmaktadır? BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Avrupa Birliğiyle ilgili olarak, kota uygulaması, zaten söz konusu değil. Diğer, Amerika, Kanada gibi ülkelerle, kota uygulaması konusunda çalışmaların devam ettiğini ifade ediyorum. Diğer soruya da, yazılı olarak cevap vereceğiz. BAŞKAN – Sayın Örnek’in iki sorusu cevaplandırılmış; bir sorusu da yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Sayın Remzi Çetin?.. Burada. Sayın Çetin’in sorusunu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumuzun ilgili bakan tarafından cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi istirham ederim. Remzi Çetin Konya Sanayi ve tarım ürünlerimize dayalı ihracatımızın, Avrupa Birliği, İslam ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri ve Uzakdoğu ülkeleri göz önüne alındığında, yoğunlaşma hangi ülkelerde olmaktadır? Dış Ticaret Müsteşarlığımızın yurtiçi ve dışı organizasyonu, ülkemiz dışticareti açısından yeterli midir? BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, bilindiği gibi, dışticarette ülkemizin yoğunluğu Avrupa ülkelerine yöneliktir. Avrupa ülkelerine yönelik olan ağırlık, diğer ülkelerde, Avrupa Topluluğu dışındaki ülkelerde de değişik oranlarda kendisini göstermektedir. Eğer, miktarlar itibariyle, sorunun cevaplandırılması isteniyorsa, yazılı olarak cevap vermek mümkün. BAŞKAN – Sayın Çetin’in sorusu cevaplandırılmıştır. Sayın Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada. Sayın Yünlüoğlu’nun sorusunu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın ilgili bakan tarafından istatistikî olarak cevaplandırılmasını arz ve talep ederim. Mustafa Yünlüoğlu Bolu Soru: 1. İçki tüketiminde dünyada kaçıncıyız? 2. İçkinin sebep olduğu cinayet,ölüm, trafik kazası, boşanma ve intiharın rakamsal yönü nedir? 3. Kumar yüzünden yıkılan ailelerin ve intihar edenlerin istatistikî yönden miktarı nedir? 4. Toplumun kumara alışmasında, devletin yönetiminde uygulanan toto, loto, at yarışları ve kazı kazan gibi şans oyunlarının etkileri var mıdır? 5. Fuhuş yüzünden genelevlere düşürülen kadınların sayısı nedir? 6. Uygulanan acımasız faiz politikaları yönünden iflas eden ve intihar edenlerin sayısı ne kadardır? NABİ POYRAZ (Ordu) – Sayın Başkan, bu kadar gayrî ciddî soru olur mu? Böyle soruları okutmayın lütfen. BAŞKAN – Sayın Bakan?... DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, kapsamlı ve istatistikî bilgiler isteniyor, yazılı olarak cevaplandıracağız. BAŞKAN – Sayın Yünlüoğlu’nun soruları mesai gerektirmektedir, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.(ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) Onyedinci soruya geliyoruz. Sayın Hasan Hüseyin Öz?.. Burada. Sayın Öz’ün sorusunu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki arz edeceğim soruyu ilgili bakanın cevaplandırmasını arz ederim. Hasan Hüseyin Öz Konya Bazı bölgelerdeki kadastro çalışmaları uygulaması esnasında yapılan bazı hatalar, halkımız ile devlet kuruluşlarımızı karşı karşıya getirmiştir. Bunun bir benzeri Kadınhanı İlçesine bağlı başta Kökez Köyü olmak üzere bazı köylerimiz ile Gözlü Devlet Üretme Çiftliği arasında yaşanmaktadır. Bu köylerin arazilerinin bir kısmı çiftlik arazisine dahil edilmiş ve köylü vatandaş hiçbir şeyden haberi olmadığı için, zamanında itiraz etmediği için 1 lira istimlak ücreti dahi almadan arazilerini kaybederek zarara uğramışlardır. Köylülerin arazilerine tekrar sahip olması ve mağduriyetlerinin giderilmesi için ne gibi bir çalışma yapılmaktadır? BAŞKAN- Bu soru, aslında bilgi olmuş. Sayın Bakan son cümlesini cevaplandırabilir. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, evvela kadastro çalışmalarında yanlışlıkları önleyebilmek veya vatandaşların zamanında bilgi sahibi olmasıyla, doğması muhtemel sıkıntıları ortadan kaldırmak için, zaten ilan mecburiyeti var, askı mecburiyeti var. Kadınhanı ile ilgili konuyu yazılı olarak cevaplandıracağım. Mevziî bir yanlışlıktan söz edildi. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüyle ilgili bu soruyu yazılı olarak cevaplandıracağım. BAŞKAN – Sayın Öz’ün sorusu yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Sayın Remzi Çetin?.. Burada. Sayın Çetin’in sorusunu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun ilgili Bakan tarafından cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim. Remzi Çetin Konya Gümrük Birliğine girdikten sonra, dışticaretimizde hangi kalemlerde kayda değer artışlar sağlanmıştır? Gümrük Birliği öncesi ve sonrası ticarî durumumuzun mukayesesinde nasıl bir durum görülmektedir? BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Gümrük Birliğine girdikten sonra, otomotiv sanayiinde, elektrik alanında ve işlenmiş gıda alanında artışlar kaydedilmiştir. Arzu ediliyorsa, rakamsal bilgiyi daha sonra verebiliriz. BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır. Sayın İbrahim Halil Çelik?.. Burada. Sayın Çelik’in sorusunu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını yüksek delaletlerinizle arz ederim. İbrahim Halil Çelik Şanlıurfa 1. Akçakale Gümrük Kapısını açacak mısınız? Açacaksanız ne zaman açacaksınız? 2. Ceylanpınar Gümrük Kapısını açmayı düşünüyor musunuz? 3. GAP’ın ürettiği ürünleri Suruç-Mürşitpınar Gümrük Kapısından nakletmek için, kapıyı açmayı düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, soru cevap süremiz dolmuştur. Bu sorunun cevabını aldıktan sonra, bu bölümü tamamlamış olacağız. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Efendim, kapılarla ilgili bilgiyi de yazılı olarak sayın milletvekilimize sunacağız. BAŞKAN – Soru yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Değerli arkadaşlarım, böylece dördüncü turdaki görüşmelerimiz tamamlanmıştır. Şimdi, sırasıyla dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım. Dış Ticaret Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümlerini okutuyorum: K) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI 1. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 309 550 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Dış Ticaret Politikalarının Düzenlenmesi ve Uygulanması 1 215 024 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans- ferler 448 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 1 972 574 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Dış Ticaret Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını diliyorum (Alkışlar) Gümrük Müsteşarlığının 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, bölümlerini okutuyorum: L) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI 1. – Gümrük Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 291 340 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Gümrük Kanunlarının Uygulanması ve İzlenmesi 1 955 050 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 112 Gümrük Kaçakçılığı İle Mücadele Hizmetleri 865 110 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 40 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 999 Dış Proje Kredileri 560 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 4 711 500 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar) Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığının 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, bölümlerini okutuyorum: M) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI 1. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 547 890 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 İstatistik Verilerin Derlenmesi ve Değerlendiril- mesi Hizmetleri 732 510 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 4 500 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 999 Dış Proje Kredileri 25 000 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 1 309 900 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar) Dördüncü turun son bütçesine geliyoruz. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, bölümlerini okutuyorum: N) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1. – Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi A – CETVELİ Program Kodu Açıklama Lira 101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 014 662 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 111 Tapu-Kadastro ve Fotoğrametri Çalışmalarının Yürütülmesi 4 049 338 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Program Kodu Açıklama Lira 900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 37 500 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 5 101 500 000 000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar) Dördüncü tur görüşmeler ve bugünkü program tamamlanmıştır. Programda yer alan kuruluşların bütçelerini görüşmek için, 19 Nisan 1996 Cuma günü, saat 10.00’da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati:23.35 VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in, isteğe bağlı sigortalılara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/534) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Emin Kul tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususuna saygılarımla arz ederim. Cafer Güneş Kırşehir 1. İsteğe bağlı sigortalılıkta, sigortalılar SSK veya ilgili hastanelerde muayene ve diğer imkânlardan yararlanabiliyorlarmı? 2. İsteğe bağlı sigortalılar diğer sigortalılar gibi ilaç imkânından faydalana biliyorlarmı? 3. İsteğe bağlı sigortalılara bahsi geçen konularda hak tanımayı düşünüyor musunuz? Bir çalışmanız varmı? 4. Eğer bir çalışmanız varsa tahmini bir süre verebilir misiniz? T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 18.4.1996 Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/01/1943-009250 Konu : Yazılı Soru önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : 8.4.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/534-1049/2707 sayılı yazınız. Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş tarafından hazırlanan “İsteğe bağlı sigortalıların sağlık yardımlarına ilişkin” yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir. Bilindiği üzere; isteğe bağlı sigortalılık uygulaması, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre tescil edilmiş olan ve herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışmayan veya buralardan kendi çalışmalarından dolayı aylık ve gelir almayanların, çalışmaksızın geçen sürelerinin değerlendirilmesine imkân sağlayan sigorta sistemidir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 85 inci maddesine göre isteğe bağlı sigortalı olanlardan, sadece malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ait olmak üzere % 20 oranında prim alınmaktadır. İsteğe bağlı sigortalılardan, sigortalılıkları süresince hastalık sigortası primi alınmadığından, sağlık yardımlarından da yararlanamamaktadırlar. Ancak, emekli olduklarında kendilerinin ve bakmakla yükümlü oldukları aile bireylerinin Kurumun her türlü sağlık yardımlarından yararlandırılmaları mümkün olabilmektedir. Bu uygulama, sigortacılığın temel prensibi sayılan prim karşılığı alınmadan hizmet verilmemesi ilkesine de uygun düşmemektedir. Ayrıca; Sosyal Sigortalar Kurumunun bugün içinde bulunduğu finansman darboğazı nedeniyle, sigortalılıkları süresinde hastalık sigortası primi alınmayan isteğe bağlı sigortalıların, sigortalılıkları sırasında da sağlık yardımlarından yararlandırılmaları konusunda yasal düzenleme yapılmasının uygun olmayacağı düşünülmektedir. Bilgilerinize arz ederim. Emin Kul Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı EK-1 Türkiye Büyük Millet Meclisi GÜNDEMİ 39 UNCU BİRLEŞİM 18 . 4 . 1996 PERŞEMBE Saat : 10.00 1 BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI 2 ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER X 1. – 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/285) (S. Sayısı : 1) (Dağıtma tarihi : 15.4.1996) X 2. – Katma Bütçeli İdareler 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/286) (S. Sayısı : 2) (Dağıtma tarihi : 15.4.1996) 3 SEÇİM 4 OYLAMASI YAPILACAK İŞLER 5 GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER 6 SÖZLÜ SORULAR 7 KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER |
|