Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular
DÖNEM : 20 CİLT : 3 YASAMA YILI :
1


T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ

39 uncu Birleşim
18 . 4 . 1996 Perşembe



İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Romanya’ya gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e,
dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet
edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/230)
IV. – ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. – (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemdeki
yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1996 Malî Yılı Bütçesi
B) CUMHURBAŞKANLIĞI
1. – Cumhurbaşkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. – Sayıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
E) BAŞBAKANLIK
1. – Başbakanlık 1996 Malî Yılı Bütçesi
F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1. – Denizcilik Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. – Hazine Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
İ) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
1996 Malî Yılı Bütçesi
J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. – Danıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
K) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
L) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1. – Gümrük Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
M) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
N) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in, isteğe bağlı sigortalılara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un
yazılı cevabı (7/534)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak iki oturum yaptı.
1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarılarının (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve
tasarıların 1 inci maddeleri okundu.
Antalya Milletvekili Deniz Baykal, Başbakan Mesut Yılmaz’ın şahsına
sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
18.4.1996 Perşembe günü saat 10.00’da toplanmak üzere 20.48’de
birleşime son verildi.

Kamer Genç
Başkanvekili
Ünal Yaşar M. Fatih Atay
Gaziantep Aydın
Kâtip Üye Kâtip Üye



II. – GELEN KÂĞITLAR
18 . 4 . 1996 PERŞEMBE
Sözlü Soru Önergesi
1. – Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı’nın, hayvan besicilerinin
sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/55) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.1996)
Yazılı Soru Önergeleri
1. – Tekirdağ Milletvekili Fırat Dayanıklı’nın, Karayollarında meydana
gelen bozulmalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/623) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.4.1996)
2. – Tekirdağ Milletvekili Fırat Dayanıklı’nın, Tekirdağ - Saray’da bir
termik santralın kurulacağı iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/624) (Başkanlığa geliş tarihi :
12.4.1996)
3. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, akaryakıt zamlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/625) (Başkanlığa geliş tarihi :
15.4.1996)
4. – Afyon Milletvekili Sait Açba’nın, Afyon Şeker Fabrikasındaki
Çiftlik Müdürlüğüne alındığı ve imha edildiği iddia edilen hayvanlara
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/626)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.4.1996)
5. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, 1 Mayıs’ın Emekçiler
Bayramı olarak kutlanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/627) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.1996)
6. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, tavuk üreticisi firmaların
uyguladıkları zamlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/628) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.1996)
7. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, orta öğretimdeki “dışardan
bitirme” sınavlarının uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/629) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.4.1996)
8. – Kayseri Milletvekili Memduh Büyükkılıç’ın, Kamu kesiminde
çalışan işçilerin ikramiyelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/630) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.4.1996)



BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati :10.00
BAŞKAN : Başkanvekili H. Uluç Gürkan
KÂTİP ÜYELER : Ali Günaydın (Konya), Mustafa Baş (İstanbul)


BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşimini
açıyorum.
Çalışmalarımızın, ülkemiz ve ulusumuz için iyilikler, güzellikler
getirmesini diliyorum.
Sayın milletvekilleri, 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler
Bütçe Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz;
ancak, görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Romanya’ya gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e,
dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet
edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/230)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Romanya Cumhurbaşkanı Ion Iliescu’nun resmi davetlisi olarak, 18
Nisan 1996 tarihinde Romanya’yı resmen ziyaret edeceğimden,
dönüşüme kadar Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Doç. Dr. Mustafa Kalemli vekâlet edecektir.
Bilgilerinize sunarım.
Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup, oylarınıza sunacağım.

IV. – ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. – (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemdeki
yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No : 9 Tarihi :17.4.1996
Genel Kurulun 16.4.1996 tarihli 37 nci Birleşiminde okunmuş bulunan
eski Başbakan Tansu Çiller hakkındaki (9/3) esas numaralı Meclis
soruşturması önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince
soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin 9.5.1996
Perşembe günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Hasan Korkmazcan
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
Şevket Kazan Ali Rıza Gönül
RP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili
Cumhur Ersümer Mümtaz Soysal
ANAP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili
Nihat Matkap
CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Söz istiyoruz.
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Söz istiyoruz.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Söz istiyoruz Sayın Başkan.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Söz istiyoruz.
ŞEVKİ YILMAZ (Rize) – Söz istiyoruz.
BAŞKAN – Efendim oyladık, bitti.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır efendim, hayır...
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, önce biz istedik.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Oylamayı takiben kişisel söz talebinde
bulunduk.
TURHAN GÜVEN (İçel) – Kişisel söz talebimiz var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ali Rıza Gönül, Lütfü Esengün...
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1996 Malî Yılı Bütçesi
B) CUMHURBAŞKANLIĞI
1. – Cumhurbaşkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. – Sayıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi (1)
BAŞKAN – Şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz.
Program uyarınca, bugün dört tur görüşme yapacağız.
Birinci tur görüşmelere başlıyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, birinci turda Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
Birinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum:
Gruplar: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili
Sayın Yılmaz Ateş, Hatay Milletvekili Sayın Atila Sav; Demokratik Sol
Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Hikmet Sami Türk,
Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Ilıksoy; Refah Partisi Grubu adına,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak, Bursa Milletvekili
Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın Nejat Arseven; Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya, İçel Milletvekili Sayın
Turhan Güven.
Şahısları adına: Lehinde söz alan yok; aleyhinde, Erzurum Milletvekili
Sayın Lütfü Esengün.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, buyurun Sayın Ateş. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Ateş, Grubunuzun söz hakkı 20 dakikadır; Sayın Sav’la,
herhalde, eşit süre kullanacaksınız. Eğer dilerseniz, 20 dakikalık süreyi
başlatıp size müdahale etmem, kalan süreyi de Sayın Sav’a
kullandırırım; ama, dilerseniz, 10 uncu dakikada sizi uyarayım.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – 10 uncu dakikada uyarırsanız sevinirim.
BAŞKAN – Peki.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sizleri ve televizyonları başında çalışmalarımızı
izleyen vatandaşlarımızı, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Grubumuzun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı bütçeleri üzerindeki
görüşlerini Meclise arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi ile
Cumhurbaşkanlığı, bütün ulusumuzu temsil eden ve cumhuriyetin en
temel iki kurumudur. Plan ve Bütçe Komisyonumuzda, eski
milletvekillerimizin özlük haklarından, Meclisimizin araba sorunundan
ulaşım sorununa kadar birçok idarî soruna değinildiği için, bu konulara,
zaman darlığı nedeniyle, değinmiyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile
Cumhurbaşkanlığı, cumhuriyetin ve demokrasimizin en temel
kurumları oldukları kadar, en saygın kurumları da olmak
durumundadırlar. Saygınlık, saygın kelimesini sık sık kullanmakla
kazanılmıyor. Saygınlık, kişilerin ve kurumların görevlerini yerine
getirme düzeyinde, yerine getirdiği oranda kazanılır. Bizleri ve bizden
öncekileri seçip buraya gönderen halkımız, birey olarak biz
milletvekillerinden, kurum olarak Meclisimizden, yaşamakta olduğu
sorunlara çözüm bulmamızı beklemektedir. Bir gün dahi ertelenmeye
tahammülü olmayan iç barış, demokratikleşme, ekonomide istikrar,
hayat pahalılığı, eşitlik ve işsizlik sorunlarını bir an önce
çözümlememizi halen sabırsızlıkla beklemektedir; ama, maalesef,
geçmiş dönemlerde de, bu dönem geride bıraktığımız yaklaşık dört
aylık süre içerisinde de, bu beklentilere olumlu yanıt verdiğimizi
söyleyemiyoruz. Halkın beklentilerine yanıt vermek şöyle dursun,
İçtüzük dahi derlenememiştir. 1982 Anayasasının geçici 6 ncı
maddesiyle, İçtüzük, şöyle formüle edilmiştir: “Anayasaya göre kurulan
Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplantı ve çalışmaları için kendi
içtüzükleri yapılıncaya kadar, Millet Meclisinin 12 Eylül 1980
tarihinden önce yürürlükte olan İçtüzüğünün, Anayasaya aykırı
olmayan hükümleri uygulanır.” İçtüzüğün 1 inci maddesi de, seçimlerin,
uzatılmadığı takdirde, dört yılda bir yapılacağını; yasama yılının da,
1 Kasımda başlayıp, 31 Ekimde sona ereceğini belirtmekte -silinmiş
olmasına rağmen, Anayasada kalkmış olmasına rağmen- birçok kurumu
dile getirmektedir.
Sayın milletvekilleri, seçilip, milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisine adımımı attığım ilk gün bana verilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası ve Millet Meclisi İçtüzüğü kitabının sayfalarını açtığımda,
yüreğimin burkulduğunu ve yüreğimden bir şeylerin kopup gittiğini
hissettim, yaşadım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kapısına kilit
vuran, siyasî partileri kapatan, siyasî kadroları, liderleri zindana tıkan 12
Eylül 1980 darbesinin üzerinde onaltı yıl geçmiştir. Bu onaltı yılda, üç
dönem seçilen milletvekilleri görevlerini tamamlamış ve biz, 4 üncü
dönem milletvekilleri gelmişiz. Zindana tıkılan siyasî kadrolar
milletvekili olmuş, bakan olmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
olmuş, tekrar, genel başkan olmuş, hatta hatta, Cumhurbaşkanı olmuş;
ama, Meclisin İçtüzüğünü dahi değiştirme zahmetine katlanılmamıştır.
Doğrusu, bu kitabı elime almayı dahi demokrasi adına zül kabul
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bu dönem, Meclis Başkanımızın da gayretleriyle,
siyasî partilerimizin, öncelikli konu olarak Meclis İçtüzüğünü yeniden
düzenlemeyi ele almasını memnunlukla karşılıyoruz, sevindirici bir
gelişme olarak görüyoruz; ama, yeterli değildir. İçtüzüğün yetersizliği
kadar, 1982 Anayasası da yetersizdir ve mutlaka değiştirilmelidir.
İçtüzükle birlikte Anayasa değişikliği de süratle başlatılmalıdır.
Meclisimizin erteleyemeyeceği bir başka konu da, Anayasaya uyum
yasalarıdır. Geçen dönem, partimizin özverili girişimleriyle Anayasada
birtakım -sınırlı da olsa- değişiklikler yapıldı; ancak, uyum yasaları
çıkarılamadığı için, siyasî partilerimizin kadın, gençlik kolları
kurulamıyor, memur sendikaları işlerlik kazanamıyor, üniversite
gençliği siyasî partilere üye olamıyor, öğretim üyeleri siyasî partilerde
görev alamıyor, sivil toplum kuruluşu yöneticileri görevlerini
bırakmadan milletvekili dahi olamıyor. Anayasanın kırılan bu yasaklar
zincirinden, vatandaşlarımızı ve siyasî partilerimizi de bir an önce
kurtarmalıyız.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, emperyalizme ve
her türlü mandacılığa, gericiliğe karşı verilen Ulusal Kurtuluş
Savaşımızın bağımsızlık ruhu üzerine kurulmuş, demokratik, laik
hukuk devletinin en üst organıdır. Öyle bir organdır ki, emperyalizmin
orduları Polatlı’ya dayandığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisine 75
kilometre yaklaştığı bir günde dahi, yetkilerini sonuna kadar kullanmış,
Mustafa Kemal gibi bir lidere dahi yetkilerini devretmemiştir. Bırakın
sorunları çözme iradesini bir lidere, bir alt kuruma devretmesini,
kaptırmasını, Ulusal Kurtuluş Savaşı üzerindeki hâkimiyetini sonuna
kadar sürdürmüştür.
Ne yazık ki, günümüzde bu duyarlılığı göremiyoruz. Türkiye’nin
sorunları Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılamıyor,
konuşulamıyor, çözüme kavuşturulamıyor. Türkiye’nin huzurunun, iç
barışının, ekonomisinin ve demokrasisinin temel kurumlarının kan
kaybetmesini seyretmekle kalıyoruz. Kabul edelim etmeyelim,
gözlerimizi kapatsak, sırtımızı dönsek de, alev alev yanan Kürt sorunu,
sönmek bir yana, Ankara’yı da, İstanbul’u da, İzmir’i de sarmaya
başladı; ama, biz bu sorunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde
konuşamıyoruz, tartışamıyoruz, çözüm bulamıyoruz; konuşulması
gereken bu Kurumun dışında, herkes, bu sorunu konuşuyor, tartışıyor
ve kendilerine göre çözüm de öneriyorlar. Gençlik konuşuyor,
üniversiteler konuşuyor, sivil toplum örgütleri konuşuyor, işverenler
konuşuyor, işveren kuruluşları konuşuyor, çözüm üretiyor; ama,
Türkiye Büyük Millet Meclisi konuşmuyor, çözüm üretmiyor. Bu çatı
altında konuşulan, köy korucuları, özel tim, olağanüstü hal, Çekiç Güç...
Bunların da, çözümsüzlük getirdiğini, kan getirdiğini, gözyaşı
getirdiğini, enflasyon getirdiğini, işsizlik getirdiğini, yoksulluk
getirdiğini ve bakkal Ahmet efendinin veresiye defterine dönen bütçeyi
getirdiğini görmezlikten gelmeye devam ediyoruz.
3 milletvekili arkadaşımız Hakkâri’ye gitti; bölgedeki tespitlerini, bir
rapor halinde, bu sorunun muhatabı makamlara iletti; sorunu, Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altında tartışmaya açmak istedik. Teröre
bulaşmayan vatandaşlarımızın insan hak ve özgürlükleri yok
edilmeden, ayaklar altına alınmadan, teröre karşı verilen mücadelenin
yanındayız; ama, terörü önlüyoruz diye, masum insanlar üzerinde terör
estiren, hele hele faili meçhul cinayetlere adı karışan kişiler ,görevleri
ne olursa olsun, hakkındaki iddiaları araştırmayı istemek, en doğal
hakkımızdır ve en temel görevimizdir.
BAŞKAN – Sayın Ateş, son 2 dakikanıza giriyorsunuz.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Peki efendim.
Bunu istedik diye, bazı kişilerin, saygın kurumlarımızın arkasına
saklanarak, milletvekillerimiz hakkında suç duyurusunda bulunma
sorumsuzluğunu göstermesi, bizi derinden üzmüştür; bizi derinden
üzmenin ötesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı yapılmış bir
hakaret olarak görmekteyiz.
Olayın bizi üzen diğer bir yanı da, diğer siyasî partilerin
duyarsızlığıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil eden Sayın
Başkan ile en keskin siyasî mücadelenin içerisinden geçerek gelen, bugün
demokrasinin rayına oturması için büyük gayret gösteren ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına başkomutanlık görevini üstlenen Sayın
Cumhurbaşkanının gerekli duyarlılığı göstereceğini umuyor ve
bekliyoruz. Sayın Başbakandan da, her türlü iddiayı soruşturması ve
üzerine gitmesini bekliyoruz.
Türkiye’yi demokratik ve laik bir ülke yapmanın temel kuralı, din
devleti yapılanmasına karşı durmak kadar, militarizme karşı da dik
durmaktan geçer, çifte standartlı olmamaktan geçer. Çifte standarttan
kurtulmadığımız sürece, bir bakarsınız, demokrasiye işlerlik
kazandıranlar da, tıkayanlar da aynı kefeye konulmuş, zindanlara
tıkılmış; bir bakarsınız, bu ülkeye hizmet eden bakanlar, başbakanlar
darağacına gitmiş; bir bakarsınız, sömürüsüz, soygunsuz bir dünya, bir
ülke isteyen fidan gibi gençlerimiz darağacına gitmiş. Gelin, çifte
standardı kaldıralım; demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin gereği
neyse, onu yapalım; evrensel demokrasi ve hukuk kuralları içerisinde,
kişi ve kurumları yerli yerine oturtalım; seçilmişlerin de atanmışlar
kadar vatansever olduklarını, saygın olduklarını, davranışlarımızla,
eylemlerimizle gösterelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ateş, süreniz doldu.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – 2 dakika daha...
BAŞKAN – 1 dakika... O konuşma metnini tamamlayamazsınız.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – 2 dakika...
BAŞKAN – Herkese aynı şeyi uygulayacağım; 10 dakikada yalnızca
1’er dakika ilave süre vereceğim; çünkü, dört tur görüşme yapacağız.
Mikrofonu yeniden açmayacağım; lütfen, ona uyalım. 1 dakika...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, sizden rica ediyorum... 2
dakikayı aşmayacağım.
BAŞKAN – Efendim, bakın, dört tur; her biri, asgarî süreye uyarsak, 3
saatte tamamlanacaktır. Yani, en ufak bir ödün veremiyeceğim. Lütfen, 1
dakikada Genel Kurulu selamlayın; mikrofonu yeniden açmayacağım;
zor durumda kalmayalım.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, cumhuriyeti kuran,
devleti kuran, demokrasiyi kuran bir partinin milletvekillerine hain
gözüyle bakmak, hiç kimsenin haddi değildir, hele hele atanmışların hiç
değildir. Bu kararlılığı gösteren kişiler ve kurumlar, halkın gözünde
saygınlık kazanabilirler, saygın olabilirler.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde duran bir
diğer temel konu da, şu : Seçimlerden önce bütün siyasî partilerimiz,
siyasî kirlenmişlikten, siyasîleri, Parlamentoyu korumanın yolu olarak,
milletvekilliği dokunulmazlığının yeniden gözden geçirilmesi
gerektiğini vurguladılar; ancak, bırakın bu milletvekilliği
dokunulmazlığına yeni bir içerik kazandırmayı, birtakım iddialarla
suçlanan kişileri, bu dokunulmazlık zırhına büründürmek için liste başı
yapıp Meclise taşıdıklarını üzülerek görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bir RTÜK, yani...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Ateş, bitirmemiz gerekiyor.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – İki cümleyle bitiriyorum.
BAŞKAN – Lütfen, bunu yapmayalım, alışkanlık haline getirmeyelim.
Lütfen... Yoksa tamamlayamayacağız bu yılki denememizi.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümleyle
tamamlıyorum, selamlıyorum.
BAŞKAN – Lütfen... Bunu söyledim, açmayacağım.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Selamlamadan sonra...
BAŞKAN – Açmayacağım efendim. Lütfen...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Aç, saygı sunalım.
BAŞKAN – Yapmayın yani... Lütfen...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, açın, Meclise saygı
sunayım, ineyim.
BAŞKAN – Lütfen iner misiniz Sayın Ateş.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, Meclise saygılar sunayım
ineyim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Aldık, kabul ettik
Sayın Ateş.
BAŞKAN – Sundunuz saygıyı, lütfen, inin.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Açın...
BAŞKAN – Lütfen iner misiniz Sayın Ateş. Zaman kaybetmeyelim ama.
MUSTAFA ÇİLOĞLU (Burdur) – Ayıp yahu ayıp!.. Böyle pazarlık
olur mu... Ayıp!..
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Nedir ayıp olan!?.
BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, iner misiniz kürsüden.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.
Sayın milletvekilleri, bu olay, Başkanlığın kişisel kaprisi değil; ama, bu
sene yeni bir uygulama başlattık. Dört bütçeyi birden görüşeceğiz.
Bunun başarısı için, sürelere, hepimizin; sayın grupların, şahsı adına
konuşanların ve Başkanlığın titizlikle uyması gerekiyor. Aksi takdirde,
bu işi bitiremeyiz. (Alkışlar)
Buyurun Sayın Sav.
Sayın Sav, süreniz 10 dakikadır. Lütfen, dikkat etmenizi rica ediyorum.
CHP GRUBU ADINA ATİLA SAV (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; Anayasa Mahkemesi ve
Sayıştay bütçeleri hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
sunmak üzere huzurunuzdayım. Konuşmama başlarken, Yüce Meclisi en
derin saygılarımla selamladığımı bilgilerinize sunmak isterim.
Adalet, devletin temelidir. Bu temeli oluşturan, yargı kuruluşlarıdır.
Anayasa Mahkemesi, bu yargı kuruluşlarının en önemlilerinden ve en
yücelerinden -fonksiyonu ve görevleri itibariyle en önemlisi- sayılabilir.
Anayasa Mahkemesi, demokratik, laik hukuk devletimizin temel
kurumlarından birisidir.
Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi, hukuk sistemimize 1961
Anayasasıyla girmiştir. 1924 Anayasasında da “hiçbir yasa, Anayasaya
aykırı olamaz” kuralı vardı; ancak, bu kuralın uygulanmasında,
yargısal açıdan denetleme yapacak bir kurum yoktu. Bu eksiklik, 1957-
1960 döneminde, bir rejim bunalımına yol açtı. Bu nedenle, yasaların
ve başkaca birtakım yasama işlemlerinin Anayasaya aykırılığını
denetleyecek bir yargı organı olarak Anayasa Mahkemesi, devletimizin
temel kurumları arasındaki yerini aldı. O zamandan beri, Anayasa
Mahkemesi, görevini, tam tarafsızlıkla ve başarıyla yapmaktadır.
Yorumları, tanımları, öngördüğü ilkesel içtihatlarıyla, demokratik
hukuk devletinin gelişiminde, insan hak ve özgürlüklerinin
korunmasında işlevini tam bir yeterlilikle yerine getirmektedir. Hukuk
çevrelerinde, ufuk açıcı ve yol gösterici bir görev üstlenmektedir.
Hukuk devleti, yalnızca soyut ve genel kural düzenlemeleriyle
gerçekleşmez. Kurallara canlılık kazandıran ve yaşayan hukuku ortaya
koyan içtihatlarla da oluşur. Anayasa Mahkemesinin bir işlevi de budur.
Anayasa yargısı, anayasanın uygulanmasını sağlamak, anayasaya
aykırılıkları önlemek ve anayasanın sözünü dinletmek için vardır.
Anayasa kaynak belgesinin, zaman içerisinde okunabilirliğinde, Yüce
Mahkemenin etkisi çok önemli bir görev yapmıştır. Anayasa yargısını
benimsemiş olan diğer ülkelerde de gelişmeler bu yöndedir.
Yasama, yürütme, yargı erklerinin dengesi naziktir. Demokrasinin
işlerliği bu ilişkilerin sağlıklı oluşumuna bağlıdır. Anayasamız,
erklerin ayrılığı ilkesini, özellikle yargı erki açısından, özenle
gözetmiştir; bu nedenle, yargının bağımsızlığına olduğu kadar, yargı
kararlarının uygulanmasına da özen göstermek gerekir. Yargıyı
etkilemek, onun kararlarını yönlendirmeye ve güdümlemeye kalkışmak,
yargı bağımsızlığına ve erklerin ayrılığı ilkesine aykırıdır.
Kuşkusuz, her hukuk kuralı, her hukukî kaynak metin gibi, Anayasa
Mahkemesinin kararları da hukukî eleştiriye açıktır; bu tartışma,
demokrasinin bir gereğidir. Örneğin, Yüksek Mahkemenin kimi
kararlarının yazımının uzun süre alması, uygulamada sıkıntılara yol
açmaktadır; ancak, bu hukuk eleştirisini, siyasal amaçlı bir güdümleme
ya da saldırı eylemine dönüştürmemek gerekir. Anayasa Mahkemesinin
iptal kararlarına bu anlayışla bakan ve siyasallaşmayı ön planda tutan
sakat ve sakıncalı bir tutumu, doğru ve sağlıklı sayamayız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği
yasaları ve diğer kararları nedeniyle doğan boşlukları, süresinde ve
hukukun ışığında doldurma görevini, zamanında yapmalıdır. Yüksek
Mahkemece iptal kararı verilirken, Yasama Organına süre tanınan
kararların gereğini yerine getirmeliyiz. Bu tür kararlar nedeniyle, çok
uzun süredir doldurulamayan yasa boşlukları bulunmaktadır. Geçenlerde
tartışma konusu olan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 37
nci maddesindeki boşluk, bunun örneklerinden birisidir. Bir başka örnek
de, Sayıştay Yasasının 5 ve 6 ncı maddeleridir; bu nedenle, Sayıştay
Başkanı ve üyelerinin seçimindeki boşluklar giderilememektedir.
Sayıştay bütçesiyle ilgili görüşlerimizi açıklarken, bu sakıncalı duruma
ayrıca değineceğim.
Anayasa Mahkemesinin görevleri çok ağırdır. Yüksek Mahkeme,
yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin, İçtüzüğün ve diğer yasama
tasarruflarının norm denetimini, iki yoldan (iptal davası ve def’i
biçiminde) yapmaktadır. Bunun yanı sıra, anayasa değişikliklerini biçim
yönünden denetlemekde, Anayasadan doğan ve yaygın bir alanı
kapsayan ağır bir sorumluluk taşımaktadır. Yüce Divan olarak görev
yaptığı gibi, siyasal parti kapatma davalarına bakmakta, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, dokunulmazlık kaldırılması ve milletvekilliği
düşürülmesi yolundaki kararlarını denetlemektedir. Ayrıca, siyasal
partilerin akçalı denetimi de, Yüksek Mahkemeye verilmiş olan görevler
arasındadır.
Görevleri, bu denli önemli olan Yüksek Yargı Organının, ödevlerini
başarıyla yaptığını bir kez daha belirtmek istiyoruz. Başta, Başkanı
olmak üzere, Yüksek Mahkemenin bugünkü kadrosu, anayasal görevini,
tam bir sorumlulukla yerine getirmektedir.
Yüksek Mahkemenin, birbirinden çok değişik alanlarda görev yaptığını
gördük; bir yandan anayasa hukukunun kuramsal araştırma ve
incelemelerini işleyip hazırlayacak araştırmacılara, öte yandan parti
hesaplarını değerlendirecek inceleme görevlilerine ihtiyaç vardır; bütün
bunların üstünde de asıl ve yedek olmak üzere, 15 yüksek yargıçtan
oluşan bir kadro.
“Alet işler el övünür” diye bir atasözümüz var. Yargıda, sonuçta kararı
yargıç verir; ama, bu, son derece titiz ve dikkatli bir hazırlığı gerektirir.
Çağdaş teknoloji, artık adalet hizmetlerine, her aşamada girmelidir;
Anayasa Mahkemesinin de gelişmiş bilgisayar ve iletişim
teknolojisinden en geniş biçimde yararlanması olanağı hazırlanmalıdır.
Anayasa Mahkemesi, devletin temel görevlerinden birini başarıyla ve
liyakatla yürüten bir yüksek yargı organıdır. Buna karşılık, genel
bütçeden en mütevazı pay alan kurum odur. Yüksek Mahkemenin,
önümüzdeki dönemde de demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin ve
Anayasanın koruyucusu, adaletin gerçekleştiricisi olarak görevlerini
olgunlukla sürdürmesini dileriz.
Kamu gelirlerinin, yasaların öngördüğü biçimde toplanamadığı, kamu
giderlerinde savurganlıktan ve yolsuzluklardan sık sık söz edildiği ve
kamu mallarının tam anlamıyla korunamadığı ülkemizde, Sayıştay,
çok önemli bir konum kazanmaktadır; çünkü, Sayıştay, bu konularda,
Yüce Meclis adına denetim işleviyle görevli bir kurumumuzdur. Kamu
fonunun kullanıldığı hemen her alanda, Sayıştay denetimi vardır.
Belirtilmesi gereken bir başka nokta da şudur: Sayıştay, hukuka
uygunluk denetiminin yanı sıra, harcamaların verimliliğini ve
yerindeliğini de araştırmaya yönelmelidir.
BAŞKAN – Sayın Sav, sürenizin son 2 dakikasına girdiniz.
ATİLA SAV (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayıştayımız,1862 yılında kurulmuş ve bugüne değin özenle ve
titizlikle görev yapmıştır. Ne var ki, bugün, belirtilen özelliklerin
oluşturduğu çağdaş çizgiye, henüz erişememiştir. Bugün,
Sayıştayımızın denetimi, belgeler üzerinden ve malî işlemlerin yasalara
uygun olup olmadıklarını saptamaya yönelik ve biçimsel niteliktedir.
Türkiye’nin kaynakları sınırlıdır, bunların en verimli biçimde
kullanılmasına özen göstermek zorundayız. Bu nedenle, kamu
harcamalarının ekonomik etki ve katkılarına, malî işlemlerin ekonomik
ve sosyal gereklere uygunluğuna, hizmetin en düşük maliyetle nasıl
yapılabileceğine mutlaka inilmesi gerekmektedir. Kısacası, verimlilik
ve etkinlik denetimine, artık geçilmelidir. Gerek 832 sayılı Sayıştay
Kanunu gerekse 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununda, bu tür
denetime olanak veren hükümler bulunmaktadır; bu hükümlere işlerlik
kazandırılmalıdır.
Anayasamızın 160 ıncı maddesine göre, Sayıştayımızın denetim
alanı, ilke olarak, genel ve katma bütçeli dairelerdir. Dünya ölçeğinde,
kamu fonu kullanılan her alanın, Sayıştayca denetleniyor olması
karşısında, Sayıştayımızın denetim alanının hayli dar olduğu ortaya
çıkmaktadır. 1980’li yıllardan bu yana, fon uygulamasının giderek
büyük boyutlara ulaşmış olması ve kamu iktisadî teşebbüsleri için ayrı
bir denetim mekanizmasının varlığı da eklenince, Sayıştaya çizilen
görev alanı dar tutulmuş olmaktadır. Kamu fonu kullanılan tüm
alanların Sayıştayca denetlenmesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sav, 1 dakikalık ek süre veriyorum, mikrofonu
yeniden açmayacağım; lütfen, bu süreyi aşmayınız. Ben de, söz yarıda
kaldığında sayın hatipler kadar üzülüyorum. Sağ olun.
ATİLA SAV (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu arada, sözlerimi bitirmeden önce, Sayıştay Yasasında 3677 sayılı
Yasayla yapılan değişiklikle düzenlenen, 5 ve 6 ncı maddelerin Anayasa
Mahkemesince iptali üzerine doğan bir hukuk ve yönetim boşluğu
üzerinde de durmak gerekiyor.
Sayıştaya üye seçimi ile başkan seçimini düzenleyen bu maddelerdeki
iptal kararları, Sayıştayın işlemesinde zorluk yaratmıştır ve genel
kurul, çeşitli üyelerin toplantılara katılamaması, bir kısım üyelerin
emekliye ayrılmış olması nedeniyle toplanamamaktadır. Özetle, bu
kurulların işlevleri yürümemektedir.
Anayasanın 164 üncü maddesinin buyurucu kuralına karşın, genel
uygunluk bildiriminin Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulamaması da,
bunun sonuçlarından birisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLA SAV (Devamla) – Yüce Meclisin, bu yasama yılında, bu
boşluğu dolduracağı umuduyla Yüce Meclise en derin ve içten
saygılarımı sunuyorum efendim. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sav.
Demokratik Sol Parti Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Hikmet
Sami Türk.
Buyurun Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Türk, herhalde, siz de süreyi eşit paylaşacaksınız; sürenizi 10
dakika olarak ayarlıyorum.
DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK(Trabzon) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal
egemenliğin tecelli ettiği, üyeleri doğrudan doğruya halk tarafından
seçilen en yüksek organdır; başka bir adı, yürürlükteki Anayasamıza
göre ikinci bir kanadı yoktur. Yüce Meclisin varlığı, Türkiye’de temsilî
demokrasiyle eşanlamlıdır. Anayasamızca benimsenen, parlamenter
rejimin dayandığı yumuşak kuvvetler ayrılığı sistemi içerisinde yasama
yetkisi, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisince kullanılır.
20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindeki ilk yasa
tasarıları, 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile Katma Bütçeli
İdareler 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıdır.
Anayasamızda, Plan ve Bütçe Komisyonu ile Genel Kurulda görüşülme
usulleri özel hükümlerle düzenlenen bütçe yasaları, aynı zamanda,
Cumhurbaşkanının, uygun bulmadığı yasaları bir daha görüşülmek
üzere Meclise geri gönderme yetkisinin tek istisnasını oluşturmaktadır.
20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin asıl çalışmaları, 1996
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarılarından sonra başlayacaktır. Yüce
Meclisin verimli çalışabilmesi, öncelikle, 1961 Anayasası döneminin
çift meclisli parlamento yapısına göre 1973 yılında kabul edilmiş
bulunan Millet Meclisi İçtüzüğünün, bir yandan 1982 Anayasasına
uygun duruma getirilmesine ve bazı boşlukların doldurulmasına, öbür
yandan, Meclis çalışmalarının daha hızlı ve daha sağlıklı
yürütülmesini sağlayacak biçimde düzenlenmesine bağlıdır.
Bütçe tasarılarından sonra Genel Kurul gündemine girecek olan geniş
kapsamlı bir değişiklik paketi, 1983’ten bu yana geçen üç yasama
döneminde yapılamayan içtüzük değişikliklerinin gerçekleştirilmesi
yolunda önemli bir adım olacaktır.
19 uncu Yasama Döneminde Mecliste temsil edilen partiler arasında
varılan uzlaşmayla başlatılan anayasa değişiklikleri, 20 nci Dönemde de
demokratik toplum düzenini bütün çağdaş kurumlarıyla güçlendirecek,
temel hak ve özgürlükleri genişletecek yeni değişikliklerle
sürdürülmelidir.
Bu arada, bir yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle
bağdaşmayan işlerin, milletvekilinin siyasal iktidar ve özel ekonomik
güç merkezleri karşısında düşünce bağımsızlığını koruyacak, görevini
yaparken çıkar çelişkisine düşmesini önleyecek, nüfuzunu kötüye
kullanmasına fırsat vermeyecek, Meclis çalışmalarına yeterli zaman
ayırmasını sağlayacak hükümlerle yeniden tanımlanması, öbür yandan,
halen adi suçlardan dolayı yapılacak kovuşturmalar karşısında bile
milletvekiline toplum vicdanını rahatsız edici bir korunma zırhı
sağlayan yasama dokunulmazlığının, milletvekili seçilmeye engel
suçlardan dolayı kural olarak tutuksuz sorgulama ve yargılama olanağı
getirecek yeni bir düzenlemeyle daraltılması, öncelikle ele alınması
gereken konulardandır. Bu değişiklikler, milletvekillerinin, dolayısıyla
Meclisin saygınlığına gölge düşürebilecek gelişmelere set çekecektir.
Geçen yıl Anayasada yapılan değişikliklerden çoğunun uygulamaya
yansıması, ilgili yasalarda da aynı yönde değişiklik yapılmasını, başka
bir deyişle, anayasaya uyum yasalarının çıkarılmasını
gerektirmektedir. 24 Aralık 1995 Milletvekili Genel Seçimi öncesinde
yapılmayan bu değişikliklerin en kısa zamanda gerçekleştirilmesi de,
20 nci Dönemde ele alınması gereken öncelikli konuların başında
gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yasama döneminde
görüşülmeyen yasa tasarı ve önerileri dönem sonunda kadük olduğu
halde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeyen kanun hükmünde
kararnameler geçerliliklerini korumaktadır. Anayasamızda, belli
konulardaki yetki yasaları ile bunlara dayanan kanun hükmünde
kararnamelerin Meclis komisyonları ve Genel Kurulda öncelikle ve
ivedilikle görüşülmesi hükme bağlandığı halde, kanun hükmünde
kararnameler bakımından, bu hükmün gereği çoğu kez yerine
getirilmemiştir. O yüzden, halen çeşitli komisyonların gündeminde, bir
bölümü 1980’li, hatta, 1970’li yıllardan kalma 266 kanun hükmünde
kararname bulunmaktadır. 20 nci Dönemde, bir yandan, yasama
yetkisinin kanun hükmünde kararname kavramının amacı ve işleviyle
bağdaşmayan bir genişlikte devri anlamına gelebilecek yetki yasaları
çıkarmamaya öbür yandan, Meclise sunulan kanun hükmünde
kararnameleri gerçekten öncelik ve ivedilikle görüşmeye özen
gösterilmeli; bu arada, önceki yasama dönemlerinden kalma kanun
hükmünde kararnamelerin görüşülmesi, en kısa zamanda
tamamlanmalıdır.
Milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki verimliliğini azaltan önemli
bir etken, onları, özellikle, resmî daire ve kuruluşlar nezdinde bireysel
sorunları takip etmek zorunda bırakan yoğun isteklerdir. Şüphesiz,
ülkemizin her yöresinde çözüm bekleyen çeşitli ekonomik ve toplumsal
sorunlar -örneğin, yaygın işsizlik, yoksulluk, hastane kapılarında
yığılmalar- devam ettiği, üstelik, her sorunun çözümü merkezî
yönetimden beklenildiği sürece, bu durumun önüne geçilemez. Ancak, iş
takipçiliğinin kurumsallaşmasıyla sonuçlanacak düzenlemelerden de
kaçınmak gerekir. Her durumda milletvekili olarak üstlendiğimiz güç
görevi başarmak için, istisnasız hepimiz çok çalışmak zorundayız. 550
milletvekilinin ve Meclisin saygınlığının asıl ölçüsü de, ülke
sorunlarının çözümündeki başarıdır.
Sayın milletvekilleri, üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilen
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, kuruluşundan bu yana geçen kısa süre
içinde, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi konusunda
gerekliliği daha iyi anlaşılmış, özerk ve tarafsız bir kamu tüzelkişisidir.
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun,
uygulamada edinilen tecrübelerin ışığında, her zaman gözden
geçirilebilir, aksayan yönleri düzeltilebilir. Ancak, medyadaki
tekelleşmenin ve onunla birlikte gelecek tek yönlü koşullandırmaların
önlenmesi, çağdaş yayıncılık ilkelerinin ülke bütünlüğüne ve ulusal
birliğe bağlı, toplumun ortak değerlerine ve kişilik haklarına saygılı,
çoğulcu demokrasiyi benimsemiş bir anlatım özgürlüğü anlayışıyla
uygulanması açısından, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, bundan sonra
da önemli hizmetleri yerine getirmek durumunda olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızda, Bakanlar
Kuruluyla birlikte yürütme yetki ve göreviyle donatılan Cumhurbaşkanı,
aslında parlamenter rejimin gereklerine uygun olarak devletin tarafsız
başıdır. Bu sıfatla Cumhurbaşkanı, Anayasanın 104 üncü maddesinde
belirtildiği gibi, Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini
temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve
uyumlu çalışmasını gözetir.
Türkiye, yakın geçmişte, cumhurbaşkanlarının bazı söz ve
davranışları üzerinde yoğun tartışmalardan geçmiş bir ülkedir. Kayda
değer ki, dokuzuncu Cumhurbaşkanımızın şimdiye kadarki görev
süresi, bu tartışmaların en az yapıldığı bir dönem olmuştur. Sayın
Cumhurbaşkanı, parlamenter rejimin, kurallarına ve geleneklerine
uygun biçimde yürütülmesi konusunda büyük bir dikkat ve özen
göstermektedir; fakat, 24 Aralık 1995 Milletvekili Genel Seçimiyle
ortaya çıkan parlamento aritmetiği içinde yeni Hükümetin
kurulmasındaki gecikmede olduğu gibi, parlamenter rejimin zaman
zaman karşılaştığı bazı güçlükler, kimi çevreleri, başkanlık sistemi
gibi şimdiye değin yalnız bir ülkede, o ülkenin kendine özgü yapısı,
gelenek ve dengeleri içinde başarıyla işleyen, benzeri gelenek ve
dengelerden yoksun ülkelerdeyse bekleneni vermeyen, hatta dikta
rejimlerine yol açabilen yeni sistem arayışlarına itmektedir. Oysa, aynı
nedenlerle, başkanlık sisteminin Türkiye’de de başarıyla işlemesi şansı
bulunmamaktadır.
Son günlerde ortaya atılan başka bir öneri ise, Cumhurbaşkanına,
Türkiye tarihinin artık çok gerilerinde kalmış, üstelik kaldırıldığı
zaman bile İslam dünyası üzerinde birleştirici hiçbir etkisi kalmamış
halifelik unvanı verilmesine yöneliktir. Böyle bir önerinin, laik
cumhuriyet ilkesiyle asla bağdaşmadığı ortadadır.
Türkiye, parlamenter rejimin gereklerine uygun olarak,
Cumhurbaşkanında, devletin tarafsız başı sıfatı ile ulusal birliğin
simgesini görmektedir. Ancak, insanlarımızın yeni sistem arayışlarına
yönelmemesi de, parlamenter demokratik rejimin sağlıklı işleyişine
bağlıdır.
BAŞKAN – Sayın Türk, son iki dakikanız...
HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Bu amacın gerçekleştirilmesiyse,
yalnız Cumhurbaşkanının değil, aynı zamanda Meclisin görevidir.
Bu düşüncelerle, 1996 Malî Yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo
ve Telvizyon Üst Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı Bütçelerinin hayırlı
olmasını diler, Yüce Meclisi Grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlarım. (DSP, DYP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türk.
Şimdi, Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Ilıksoy, buyurun efendim.(DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın Ilıksoy, Sayın Türk’ün bıraktığı 2 dakikayı da ekleyerek,
sürenizi 12 dakika olarak başlatıyorum.
Buyurun.
DSP GRUBU ADINA ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; demokratik yaşamımızda önemli
katkıları olan, laik cumhuriyetimizin güvencesi olarak
değerlendirdiğimiz Anayasa Mahkemesi ile Sayıştayımızın bütçeleri
üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini anlatmak üzere
huzurlarınızdayım. Yüce Heyete ve televizyonları başında bizi izleyen
yurttaşlarımıza saygılarımı sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayıştay, geçmişi 1860’lı yıllara dayanan köklü
bir kuruluşumuzdur; 1876 Anayasasında, anayasal bir organ olarak yer
almıştır. Yine, o tarihten bugüne kadar yapılan bütün anayasalarda,
anayasal bir organ olarak yerini almış niteliktedir. 1982 Anayasasında
da bu niteliğini muhafaza etmektedir. Uzun geçmişe karşın,
Sayıştayımızın, gelişmiş ülkelerdeki örnekleri kadar etkin bir denetim
yapamaması ise, düşündürücüdür.
Anayasanın 7 nci maddesinde “Yasama yetkisi, Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”
denilmektedir. Yine, Anayasamızın 160 ıncı maddesinde ise “Sayıştay,
genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleriyle mallarını
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap
ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme,
denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir” denilmek
suretiyle, Sayıştayın denetleme görevi belirtilmiştir.
Sayıştayımız da, maalesef, diğer mahkemeler gibi, ağır işlemektedir.
Kararlarının yıllar sonra kesinleşmesi, malî olayların dinamizmine ayak
uyduramamakta ve kararların infaz kabiliyeti dahi kalmamaktadır.
Yine, ülkemizde, Sayıştay, malî işlemlerin sadece hukuka uygunluğunu
denetlemekle yetinmektedir. Malî işlemlerin, verimlilik ve etkinlik
yönünden değerlendirilmesi yapılamamaktadır; oysa, Batıdaki çağdaş
sayıştaylar bu denetimi de yapmakta ve böylece, ülke gelir ve giderleri
açısından daha verimli çalışmalarda bulunmaktadırlar. Biz de ise, kamu
fonları Sayıştay denetimi dışı bırakılmakta, KİT’ler ayrı bir denetim
mekanizmasına bağlanmaktadır; böylece, bir anlamda, Sayıştayın
denetim alanı iyice daraltılmak istenmektedir. Oysa, dünya ölçeğinde,
kamu fonu kullanan her alan sayıştaylarca denetlenmektedir. Bizde ise,
âdeta, her şey denetimden kaçırılmak istenmektedir.
Buna hakkımız olmasa gerek; çünkü, o zaman, yolsuzluk iddiaları had
safhaya çıkar. Bunu önlemenin yolu ise, Sayıştayın kontrol ve
denetiminin klasik bütçeler üzerinde kalmaması, kamu sektörü ve ulusal
bütçeyi de kapsayacak şekilde genişletilmesidir. Böylece, yolsuzluk ve
kamu kaynaklarının talanı önlenebilir. Yolsuzluk yapanın yanına kâr
kalmayacağı bir ortamı da, bu vesileyle yaratmış olabiliriz.
Sayın milletvekilleri, Sayıştayımız, 1996 yılı genel kurulunu halen
yapamamıştır. Bunun nedeni, bir kısım üyeliklerinin boş olması ve
nisabın temin edilememiş olmasıdır ve ayrıca, çift başlılık
durumundan kaynaklandığı da gözlenmektedir, görülmektedir.
Bildiğiniz üzere, Sayıştayın aslî fonksiyonu olan yerinde denetim ve
merkezde yapılacak hesap denetimleri, genel kurulca belirlenmektedir;
genel kurulun yapılamaması nedeniyle bu işlemler askıdadır. Yine, çift
başlılık nedeniyle, Sayıştayımız, yargısal görevini de yerine
getirememektedir. Ayrıca, terfi gelen meslek mensuplarının terfileri de
halen yapılamamıştır. O nedenle, 832 sayılı Sayıştay Yasasıyla ilgili
değişikliklerin bir an önce çıkarılması gerektiği kanısındayız.
Anayasa Mahkemesi: Çağdaş Batı demokrasilerinde, özellikle, İkinci
Dünya Savaşından sonra yapılan anayasaların hepsinde anayasa
mahkemelerine rastlıyoruz. 196l Anayasasıyla bizde de, Anayasa
Mahkemesi, demokratik yaşamımızdaki yerini almıştır. Bunun nedeni,
1950-1960 yılları arasında çok partili yaşamın düzenli
işleyememesidir. 1924 Anayasasındaki bu eksiklik, bu vesileyle
giderilmiştir. 1924-1960 yılları arasında, yasaların Anayasaya
uygunluğu siyasal denetimle sağlanırdı. 196l Anayasasıyla ilk kez ve
büyük bir yenilik olarak, Anayasa Mahkemesi kurulur. Bu
kuruluşumuzun kurulmasına öncülük eden değerli hukukçularımıza,
bilim adamlarımıza ve siyasetçilerimize huzurlarınızda şükranlarımı
sunmayı onurlu bir görev sayıyorum.
Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri, Anayasanın 148 inci
maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, Anayasa Mahkemesi, kanunların,
kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu
denetler; ayasa değişikliklerini ise, sadece şekil bakımından inceler ve
denetler. Buna, anayasa hukukunda, norm denetimi denmektedir.
Anayasa Mahkemesinin temel görevi, temel işlevi budur. Anayasa
Mahkemesi, bu görevini yerine getirirken, yansız ve bağımsızdır; temel
hak ve özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünün, laik ve demokratik
cumhuriyetin güvencesi olarak görev yapmaktadır; demokrasimizin
kurumsallaşmasına ve gelişmesine katkıda bulunan yüce bir
kuruluşumuzdur.
Anayasa Mahkemesi, iptal istemiyle yapılan başvurular üzerine, istemin
Anayasaya uygun olup olmadığını araştırıp, ona göre kararını ittihaz
etmektedir ve bu kararlar, zaman zaman eleştirilere neden olmaktadır.
Bu eleştiriler, hukukî nitelikte olmayıp, daha ziyade siyasal niteliklidir.
Oysa, Yüce Mecliste yasal düzenlemeler ve değişiklikler yapılırken
gerekli özen gösterilse ve eleştiriler nazara alınıp Anayasaya ve hukuka
uygun yasalar çıkarma gayreti gösterilse, bu eleştiriler olmayacaktır.
Anayasa Mahkemesinin kararları, bize göre yanlış da olabilir, hoşumuza
gitmeyebilir, işimize de gelmeyebilir; ama, bu kararlara uymak ve bu
kararları uygulamak zorundayız. Hukuku, ancak böyle üstün kılabiliriz.
Yoksa, kararları kınamak, etkisiz kılmakla olumlu sonuç almak
mümkün değildir. Kaldı ki, yasaya karşı direnmenin ve güçlük
çıkarmanın anlamı yoktur; önemli olan, yargı denetiminin sonuçlarına
katlanmaktır. Bunu, içimize sindirdiğimiz sürece yargıya güç veririz ve
Anayasa Mahkemesinin, demokratik parlamenter sistemimizin yargısal
bekçiliği görevini, onurlu ve saygın bir şekilde yerine getirmesine
katkıda bulunmuş oluruz.
Eğer, ülke ve toplum yararına birtakım yasal düzenlemelere ihtiyaç
olduğunu düşünüyorsak, Anayasa Mahkemesini eleştireceğimize,
Anayasada gerekli değişiklikleri yapmalıyız. Hiçbir milletvekilinin şunu
demeye hakkı yoktur : “Anayasayı değiştiremiyoruz. Anayasaya
aykırılıklar varsa, Anayasa Mahkemesi buna göz yumsu, gözardı etsin.”
Bu, hukukun üstünlüğü anlayışına aykırı olduğu gibi, zaman içerisinde
Anayasa Mahkemesinin yıpranmasına yol açar ve Anayasayı bu yolla
delmeye kalkışmak, hukuka aykırıdır. Yargı denetiminden kaçmak ise
dikta eğilimlerinin ve özlemlerinin tehlikeli belirtileridir.
Yargı gücü, yasama ve yürütme gibi, devleti oluşturan kuvvetlerden
biridir. Hiçbirinin diğerine veya birbirine üstünlüğü ya da karşıtlığı
yoktur. Bu hususu, Anayasanın “Başlangıç” bölümünde belirtildiği gibi,
medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve
kanunlarda bulunduğu ibaresini de, hukuksal bir ayrım olarak görmek
gerekir.
Egemenlik, kayıtsız ve koşulsuz ulusundur. Yasama organı olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama yetkisini, yürütme organı
egemenlik hakkını ulus adına kullanıyorsa, bağımsız yargı organı,
ulus adına yargılama yetkisini kullanmaktadır; o halde, egemenlik
hakkını, ulus adına ve kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca, bu organlar,
birlikte kullanacaklardır. Eğer, bencillik edilirse, yürütmeyi yargının
veya yasama organının üstünde görmek gibi tehlikeli bir anlayışa
gidilecek olursa, geçmişte olduğu gibi, bindiğimiz dalı kesmiş oluruz;
bunun ise kimseye yararının olmadığı, geçmişteki acı olaylarla sabittir.
Anayasanın 148 inci maddesinin üçüncü paragrafında, Anayasa
Mahkemesinin, Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapacağı yetkisi de
belirtilmektedir. Bu görev ve yetki nedeniyle, bazı siyasîlerimizin
geçmişte Anayasa Mahkemesinde yargılandıklarını, bir kısmının
aklandığını, bir kısmınınsa, maalesef, hüküm giydiğini biliyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ilıksoy, son 2 dakikanız...
ALİ ILIKSOY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
O nedenle, siyasîlerimizin görevlerini yaparken yargı denetimine tabi
olmaları, bir anlamda keyfîliği önlemiştir. Unutmayalım; dün veya
bugün, Başbakan, bakan olabilirsiniz; eğer, yaptığınız işlemlerde
yolsuzluk ve usulsüzlük varsa, yargılama kaçınılmazdır, doğaldır. Bu,
hukuk devletinin gereğidir. Yargılanılacak mekân ise, Anayasa
Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla görev yaptığı salondur. Dileriz,
kimse buraya yargılanmak için sevk edilmez; ancak, gidilecek olursa ve
suçlu değilseniz, korkmayınız; çünkü, Türk Ulusu adına bağımsız
yargı görevini yerine getiren, anayasal bir kuruluş olan Anayasa
Mahkemesindesiniz.
Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesine dava açabilecekler
sayılıdır; bu sayının artırılması gerekir. Örneğin, Yargıtay, Danıştay,
Sayıştay, Türkiye Barolar Birliği ve üniversiteler ile diğer bazı
kuruluşlara dava açma hakkı tanınmalıdır. Böylece, bu yüce
kuruluşumuzun görüşleri, hukukumuza fazlasıyla yansıyacak ve hukuk
alanında da bir zenginlik yaratmış olacağız.
Kıt olanaklarıyla görev yapan Anayasa Mahkemesi ve onun saygıdeğer
üyelerinin durumları ekonomik olarak iyileştirilmeli, kadrosundan araç
gerecine, lojmanına kadar Anayasa Mahkemesinin ve diğer yargı
organlarının ihtiyaçları en iyi şekilde karşılanmalıdır. Devletin gücü
buna yeter. Böylece, Anayasa Mahkemesine ve diğer yargı kuruluşlarına
verdiğimiz önemi yansıtmış oluruz.
Sayın milletvekilleri, sözlerimi bağlarken, Sayıştay ve Anayasa
Mahkemesi bütçelerinin ülkemize, ulusumuza, bağımsız yargıya, anılan
mahkemenin çalışanlarına ve tüm ülkemize yararlı olması dileğiyle,
Yüce Heyetinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (DSP, ANAP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ali Ilıksoy.
Gruplar adına konuşmaların üçüncü sırasında, Refah Partisi Grubu
adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak; buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Kamalak, size de sorayım: Arkadaşınızla eşit mi
kullanacaksınız süreyi?
MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
RP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Cumhurbaşkanlığı ve Sayıştaş bütçeleri hakkında, Refah Partisi adına,
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Konuşmama
başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, konu başlığına uygun olarak, konuşmamı, üç
bölüm halinde sunacağım.
Önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi: Türkiye Büyük Millet
Meclisi bütçesi, 11 trilyon 726 milyar lira olarak bağlanmıştır. Bu
miktar, Anadolu’daki 18 üniversitenin ödeneğine tekabül ediyor. Ayrıca,
bu miktarın 6 trilyon 732 milyar lirası cari, 3 trilyon 78 milyar lirası
yatırım, 1 trilyon 916 milyar lirası ise transfer harcamasıdır. Bu
durumda, Meclisin aylık maliyeti 977 milyar, günlük maliyeti ise toplam
32 milyar liradır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu haliyle, âdeta, dev bir
KİT görünümündedir; bu böyle gitmez. Bize göre, Yüce Meclisin
yeniden yapılanması, reorganize olması lazımdır.
Değerli arkadaşlarım, bugünkü haliyle hantal bir yapıya sahiptir Meclis.
Bakınız, seçimlerin üzerinden dört ay geçmiş olmasına rağmen,
komisyonlar daha yeni oluştu. Anayasanın üzerinden ondört yıl geçmiş
olmasına rağmen, Meclis, hâlâ eski Tüzükle çalışıyor. O Tüzük ki,
birçok maddesi Anayasaya aykırıdır.
Değerli arkadaşlarım, bize göre, 550 milletvekili fazladır. Gerçekten
milletvekili sayısını 450’den 550’ye çıkarmakla Mecliste ne gibi bir
değişiklik, ne gibi bir etkinlik, ne gibi bir yenilik oldu?!.(RP sıralarından
alkışlar)
Yüce milletimiz bundan ne kazandı?
NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Sizi kazandık.
AHMET UYANIK (Çankırı) – Vatandaşlara daha çok hizmet ediyorlar.
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – O münasebetle diyoruz ki, bu sayı
mutlaka azaltılmalı ve Meclis mutlaka yeniden reorganize olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, dün, Sayın Başbakanımızın da belirttiği gibi,
millet siyasilere güvenmiyor. Bu, Yüce Meclisimiz için korkunç bir
durumdur.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Size de güvenmiyor.
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Bu münasebetle, mutlaka ama
mutlaka yeniden yapılanmamız gerekiyor.
Bütçe ödeneklerini artırmakla, milletvekili sayısını çoğaltmakla
Meclisin itibarı yükselmez; kıymetimiz, gayretimiz kadardır.
Bakın, ülke ne halde: Ekonomi çökmüş, paramız pula dönmüş, içborç
dışborç derken Hazine iflas etmiş. Ülkemiz, maalesef, bölünme
noktasına gelmiş; güneydoğuda kardeş kardeşi vuruyor. Terörist deyip
geçiyoruz; kimdir bu terörist; yerden mi bitti, gökten mi yağdı, yoksa
dışarıdan mı ithal ettik?! Hayır, değerli arkadaşlarım, bunları biz
yetiştirdik, devlet yetiştirdi. Şu an, vuran da vurulan da bu devletin
vatandaşıdır. Ülke kan kaybediyor. Bu kanı durdurmak, bu yarayı
sarmak, bizlere, Yüce Meclisimize düşmektedir. Bu konuda, Yüce
Meclisimiz, Birinci Meclisi örnek olarak almalıdır.
Değerli arkadaşlarım, herşeyi ithal ediyoruz; ama, kurtarıcı ithal
edemeyiz. Bu ülkenin problemlerini biz çözeceğiz, çözmek
zorundayız.(RP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Meclisin yeniden yapılanması konusunda
birtakım önerilerimiz olacaktır. Şöyle ki:
Bize göre;
1. Anayasa değişmeli; antidemokratik kurullar, hükümler, Anayasadan
çıkarılmalıdır.
Mesela, yargı yolunu kapayan birtakım maddeler var. Bunlar, mutlaka
ama mutlaka, Anayasadan çıkarılmalıdır. Hukuk devletinde yargı yolu
kapatılamaz.
2. Süreden kazanmak için, milletvekili yemini, mazbatayı almadan önce,
mahallinde, hâkim tarafından yaptırılmalıdır.
Bilindiği gibi, Meclisimiz, seçimlerden, aşağı yukarı 15 gün sonra
toplandı ve 15 saat, burada, yemin etmek için uğraştı. Buna hiç lüzum
yoktur. Mazbatayı almadan önce, hâkim tarafından, milletvekiline yemin
yaptırılabilir.
3. Meclis, resmî sonuçların ilanından itibaren, iki gün içerisinde
toplanmalı ve iki gün içerisinde, mutlak surette, Başkanını seçmelidir.
4. Meclis Başkanı ve Başkanvekilleri için de mutlak surette gensoru
sistemi getirilmelidir.
5. Kanun hükmünde kararnamelere bir çekidüzen verilmelidir.
Belli bir süre içerisinde Genel Kuruldan geçmeyen kanun hükmünde
kararnameler otomatik olarak hükümsüz sayılmalıdır.
Maalesef, aradan on yıl geçmiş olmasına rağmen, Genel Kurula
gelmemiş yüzlerce kanun hükmünde kararname var bugün.
6. Genelkurmay Başkanlığı, tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi Millî
Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır. (RP sıralarından alkışlar)
Bu durum, hem Genelkurmayın hem de Meclisimizin itibarını
artıracaktır; fakat, her halükârda demokrasimiz kazanacaktır.
BAŞKAN – Sayın Kamalak, son iki dakikanız efendim.
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – 7. Millî Güvenlik Kurulunda
siyasî parti liderleri de mutlaka temsil edilmelidir.
8. Mecliste çalışan personelin özlük hakları yeniden gözden
geçirilmelidir ve birtakım haksızlıklar var, onların giderilmesi
lazımdır.
Zaman dar olduğu için Cumhurbaşkanlığı bütçesine geçiyorum:
Cumhurbaşkanlığı bütçesi, bu sene, geçen yıla nispetle yüzde 400’den
fazla artırılmıştır. Bunun sebebini anlamak pek mümkün değildir.
Cumhurbaşkanlığı konusunda da birtakım önerilerimiz olacaktır:
Başlıcası; Cumhurbaşkanı, mutlak surette halk tarafından seçilmelidir;
doğrudan doğruya halk tarafından seçilmeli... (RP sıralarından alkışlar)
Çünkü, cumhur, halk demektir; cumhurbaşkanı da, halkın başkanı... Şu
halde, halk, mutlaka başkanını seçmeli. Bizler nasıl ki başkanımızı
seçiyorsak, barolar kendi başkanını seçiyorsa, dernekler kendi
başkanını seçiyorsa, odalar kendi başkanını seçiyorsa, halk da kendi
başkanını seçmelidir. Cumhurbaşkanını halka seçtirmemek, ya halktan
korkmak veya halka güvenmemek anlamına gelir. (RP sıralarından
alkışlar) Halbuki, hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir. O halde, seçim
hakkını mutlaka halka vermek durumundayız.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olduğuna göre,
Cumhurbaşkanının işlemlerine karşı da yargı yolu açık tutulmalıdır.
Cumhurbaşkanının yargı üzerindeki yetkileri sınırlandırılmalıdır ve
üniversite rektörlerini Cumhurbaşkanı seçmemeli, bunların seçimi,
mutlaka üniversitelere bırakılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, zamanım bitmek üzere, bu münasebetle Sayıştaya
geçiyorum:
Sayıştay, kökü Yavuz Sultan Selim Han’a kadar uzanan çok önemli bir
kuruluşumuzdur; eski adı Divan-ı Muhasebattır; Anayasamızın 160
ıncı maddesiyle düzenlenmiştir; fakat, Sayıştayın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kamalak, size 1 dakikalık ve mikrofonu yeniden
açmamak üzere ek süre veriyorum.
Buyurun.
MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – ...denetim alanı, son derece
sınırlı tutulmuştur. Bize göre, Sayıştay, kamu fonu kullanan bütün kişi
ve kuruluşları denetlemelidir.
Değerli arkadaşlarım, günümüzde, siyaset kirlenmiştir. Halk, kamu
görevlilerine pek güvenmiyor; çünkü, rüşvet, yolsuzluk had safhadadır.
Bu münasebetle, Sayıştay nezdinde, bu tür yolsuzlukları yargılamak
üzere, bir ihtisas dairesi kurulmalıdır. Adı yolsuzluğa karışan kamu
görevlileri, bu daire tarafından, lüzumu muhakeme kararına gerek
kalmadan yargılanmalıdır.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyor; bütçenin, bu kurumlara ve
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kamalak.
Şimdi, Refah Partisi Grubu adına, ikinci olarak, Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır konuşacaklar.
Buyurun Sayın Yalçınbayır. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Yalçınbayır, süreniz 10 dakikadır.
RP GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Sayın
Başkan, saygıdeğer üyeler; Refah Partisi Grubu ve şahsım adına,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Takdir edersiniz ki, tanınan 10 dakikalık süre içerisinde, cumhuriyet,
insan hakları, demokrasi, gerçek laiklik, sosyal devlet, hukuk devleti gibi
ilkeler üzerinde durabilmek çok zor ve bunların teminatı olan Anayasa
Mahkemesi üzerinde ve yine Anayasa Mahkemesinin işlediği Anayasa
üzerinde durabilmek çok zor. Bu, hakkıyla üyelere ve partilere tanınan
bir süre değil; bu, Anayasaya da aykırı bir durumdur.
Anayasalar, bilindiği gibi, devlet ile millet kaynaşmasının ve
anlaşmasının ürünleridir. 82 Anayasasına baktığımızda, cumhuriyetin
niteliklerini görüyoruz ve onlar demin saydıklarımdı.
Yine, Anayasada, devletin temel amaç ve görevlerinin, halkın huzur ve
refahını... Ve niteliklerinde belirtilen hususlar önündeki sosyal, siyasal,
ekonomik ve anayasal engelleri kaldırmak olduğunu; insanın maddî ve
manevî varlığının geliştirilmesi için gerekli tüm önlemleri almak
olduğunu görüyoruz.
Yine, bizim Anayasamıza baktığımızda, kuvvetler ayrılığının
benimsendiğini; yasama, yürütme ve yargının ayrı ayrı fonksiyonları
olduğunu; ama, koordinasyonun da bulunduğunu görüyoruz.
Yine, Anayasamızda, kaynağını Anayasadan almayan hiçbir yetkinin,
hiçbir kişi ve makam tarafından kullanılamayacağını ve Anayasanın
bağlayıcılığını biliyoruz.
Bunların ve insan haklarının teminatı olan Anayasa Mahkemesi,
şüphesiz ki, hukukumuzda özgün ve saygılı yerini almıştır. 1961’deki
Anayasanın gereği 22 Nisan 1962 tarihinde kurulan Anayasa
Mahkemesi, önümüzdeki günlerde 34 üncü yılını kutlayacaktır. Artık
Anayasa Mahkemesi üzerindeki tartışmalar bitti ve insanlar, artık,
hukuka daha uygun, hukuk devletine uygun yasalar istiyor. Bu, Yüce
Meclisin de görevi. Yüce Meclis, Hükümet veya idare edenler, keyfî
davranamazlar. Onlar mutlak sınırsız değillerdir. Meclis her şeyi
yapamaz. Meclis, şüpesiz ki, Anayasaya uygun yasalar çıkaracak, hatta
Anayasayı da aşarak, üstün hukuk kurallarını ülkede hâkim kılacaktır.
Meclisin borcu budur, halkın beklentisi şüphesiz ki budur.
Keyfîliği önlemek için idarî yargımız ve anayasal yargımız var.
Anayasal yargımıza baktığımızda, 1962 ilâ 1996 arasında 500’den
fazla davanın görüldüğünü -516 davanın görüldüğünü- ve 261’i
hakkında iptal veya kısmen iptal kararları verildiğini; 19 uncu
Dönemde, 57 iptal davasına karşılık, 50 kabul kararı verildiğini
görüyoruz. Bunlar korkutucu rakamlar. Bunlar, Anayasaya aykırılık
hususunda iradenin istikrarını ortaya koyuyor. Bunlar tehlikeli
gelişmeler.
Meclise geldik, ilk keyfîliği, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının
kural tanımayan lojman tasarrufunda gördük. Yasalara uygun olarak
davranmak zorunda olan kurumların, yasadışı, yönetmelik dışı kurallar
koymasını kabul etmek mümkün değil.
Yine, şunu gördük ki, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki oylamalar
Anayasa gereği değil. Anayasanın geçici 6 ncı maddesi delaletiyle 110
uncu ve 96 ncı maddeleri ve bunların uygulanmasına dair İçtüzük
hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğunu ciddî biçimde gördük.
Yine, dün, ciddî biçimde, Sayın Erbakan’ın, DSP’li ve CHP’lilerin,
Anayasaya aykırılık iddialarıyla karşılaştık.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk çıkaracağı kanun, bu bütçe kanunu;
Anayasaya aykırılık iddialarıyla dolu bir bütçe kanunu. Bununla ilgili,
muhalefet partilerinin, bütçe kanunu tasarısı üzerindeki muhalefet
şerhlerini lütfen okuyun. Türkiye keyfî devlet değil; hiç kimse bu ülkeyi
istediği gibi yönetemez; hukuk kuralları egemendir; üstün hukuk
kuralları da buraya egemen olmalıdır; ama, bakın ki, dün, Sayın Mesut
Yılmaz ne dedi; Anayasa Mahkemesinden dönen bütçeyle ilgili kararlar
hakkında, Sayın Erbakan’ın eleştirisine verdiği cevaplar arasında “evet,
bunlar doğrudur” dedi. Bunlar doğruyken, siz kim oluyorsunuz, siz
kimsiniz ki, hukuka aykırı işlem yaparsınız! Kimsiniz siz! (RP
sıralarından alkışlar)
M. KEMAL AYKURT (Denizli) –Biraz daha bağır, duymuyoruz!
İnsaf!..
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Hukuk egemendir, hak
egemendir; keyfîlik yoktur.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Ankara belediyesinde de uygulayın.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Onlara da... Her türlü
hukuksuzluğa karşıyız. Delilleriyle getirilsin, birlikte mücadele edelim.
Birlikte bu ülkeyi hakka hukuka uygun hale getirelim.
M. KEMAL AYKURT (Denizli) – Meydan konuşması!..
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Evet, meydan konuşması...
Bu, heyecandan kaynaklanıyor; bu, bunu duymaktan kaynaklanıyor. Her
sene, burada, bütçe üzerinde konuşulurken bunlar gelişigüzel söylenmiş.
Bu heyecanı duymak ve yaşamak ve yaşatmak gerekir. Bırakın
kalıpları; gelin, hakkı hukuku yaşatacak düzenlemeleri hep birlikte
yapalım. (RP sıralarından alkışlar)
Yine, saygıdeğer üyeler, hak aramanın önündeki tüm engelleri
kaldıralım. Bunlar arasında, Anayasa Mahkemesine gitmeyle ilgili
sınırlandırmaları kaldıralım. Tüm parti grupları, hatta tüm partiler,
hatta bireysel hakları ihlal edilen kişiler nasıl Avrupa İnsan Hakları
Adalet Divanına başvurabiliyorsa, gelsinler, onlar da Anayasa
Mahekemesine başvursunlar.
Gelin, hak aramayı genişletelim; hakkın önündeki sınırları kaldıralım
ve yine bunun sebepleri arasındaki, yoksulluğun giderilmesini, işsizliğin
giderilmesini, göçün ve terörün önlenmesini sağlayalım.
Tüm temel hak ve özgürlüklerin insanca kullanılabilmesi önündeki
engelleri birlikte aşalım ve biz, Anayasa Mahkemesini gelişigüzel
tartışmak yerine -ki, onların değer hükmü üzerinde bizim söz
söylememiz mümkün değil; bilindiği üzere, onlar, ancak Anayasayı
yorumluyor, ancak Anayasayla hükmediyorlar- onlara yapılan haksız
eleştirileri bir tarafa bırakalım; onların daha iyi bütçeye kavuşabilmeleri
ve daha iyi anayasaya hepimizin kavuşabilmesi, kuruluş kanunlarına
kavuşabilmesi, siyasî partilerin malî denetimlerinin daha etkin biçimde,
daha iyi biçimde yapılabilmesini sağlayalım ve siyasî partilerin
kapatılması hususundaki yasalardaki sınırlandırmaları kaldıralım.
Siyasî partileri kapatmak ne demek!.. Kimi, nasıl kapatırsanız kapatın;
o, yeniden doğar, gelişir, büyür; bunun önüne geçemezsiniz.
BAŞKAN – Sayın Yalçınbayır, son iki dakikanız...
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) – Düşünce özgürlüğünün,
inanç özgürlüğünün, temel özgürlüklerin önünü kesemezsiniz siz. Her
şeyi tabiî mecrasına bırakmak ve hakkı, adaleti üstün tutan bir sistem
getirmek zorundayız. Çürüyen bu sistemden, giderek halk da etkileniyor.
Gelin -umut veren güzel olaylar var- birbirimizin doğrularına destek
verelim; umulur ki, gün gelir, bizim doğrularımız da destek bulur.
Ben, bu duygular içinde, Sayın Başkanın yeniden uyarıya veya kapatma
gibi nedense hiç kabul edemediğimiz üsluba başvurmaksızın, sözümü
tamamlamak istiyorum.
Bu Anayasanın, Anayasa Mahkememize, insanlarımıza, insanlığa
hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır.
Kapatma, bir üslup değil, Danışma Kurulunun aldığı bir kararın
uygulanmasıdır.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – İçtüzükte göremedim de Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Ee, o zaman, İçtüzüğü açıp bakarsanız görürsünüz. Meclis
kararıdır bu;. Danışma Kurulunun kabul ettiği ve Meclisin onayladığı
bir karardır; her şey, süreye bağlıdır. Herhalde, sizi, akşama kadar
konuşmak için kürsüde bırakamayız, değil mi Sayın Yalçınbayır! Her
şeyin bir usulü var ve bu Meclis karar almıştır buna; onu uygulayacağız
efendim.
Sağ olun.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Teşekkür ederim. Daha nazik
yöntemler bulunabilir.
BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Nejat Arseven;
buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; 1996 malî yılı bütçesinin, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Radyo Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçeleri üzerinde, Anavatan
Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle,
şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum ve tabiî, aynı zamanda, televizyonları başında bizi
seyretmekte olan değerli vatandaşlarımıza da, en içten, sevgi, saygı ve
hürmetlerimi sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
yasama ve denetim faaliyetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yerine
getirilmesini engelleyen sorunları, şu başlıklar altında toplamak
mümkündür: Yeni bir İçtüzüğün çıkamamış olması; çağdaş ve modern
bir çalışma ortamının henüz tesis edilememiş olması; aşırı ziyaretçi
akını; milletvekili ve personel sayısının artmasından kaynaklanan
sorunlar.
Değerli arkadaşlarım, hiç kuşkusuz, bu saydığım sorunların dışında,
muhakkak ki, başka sorunlar da sayılabilir; ancak, yukarıda saydığım
sorunlara öncelikle çözüm getirilmesini, biz, Anavatan Partisi Grubu
olarak, gerekli görmekteyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız,
göreve başladığı günden itibaren, saydığım bu sorunlara çözümler
getirebilmek için, sürekli, projeler üretme çabası içerisinde olmuştur. Bu
çalışmalarını da, takdirle karşılıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama faaliyetlerinin daha verimli ve
hızlı bir biçimde yerine getirilebilmesi için, İçtüzüğümüzde mevcut
bazı aksaklık ve eksikliklerin giderilmesi, kaçınılmaz bir hale gelmiştir.
Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, çok kısa bir
zamanda, bir İçtüzük taslağı hazırlatarak, siyasî parti gruplarının görüş
ve önerilerine sunmuştur. Bu bağlamda, siyasî parti grupları
temsilcilerinden oluşturulan özel bir komisyonda, İçtüzük değişiklik
taslağı görüşülerek değerlendirilmiş ve çalışmalar sonucunda
hazırlanan teklif, Başkanlıkça, Anayasa Komisyonuna havale edilmiştir.
Anayasa Komisyonu, bu teklifi görüşmeye devam etmektedir; çok kısa
bir sürede Genel Kurulun da takdirine sunulacak olan bu teklifin, bir an
önce Genel Kuruldan geçmesi için, biz, Grup olarak ciddî bir gayret
göstereceğiz.
Bilindiği gibi, otuzbeş yılı aşkın bir süredir kullandığımız, Meclisin
toplandığı Genel Kurul salonu, bir konferans düzenine sahip olup,
gelişmiş çağdaş demokrasi ilkelerine aykırı bir toplantı düzeni
içermektedir. Ayrıca, zamanaşımı sebebiyle, teknik donanımda eksilme
ve yetersizlikler görülmektedir. Toplantılarda sık sık talep edilen
yoklama isteğiyle kaybedilen zaman, tüm kamuoyunun dikkatini
çekmektedir.
İşte, bu sorunları çözecek, çağdaş ve modern bir çalışma ortamını
sağlayacak olan projenin önçalışmalarının tamamlandığını ve kısa bir
zamanda uygulama çalışmalarına başlanacağını da, memnuniyetle
öğrenmiş bulunmaktayız. Böylece, bu projenin uygulanması
tamamlandığında, dünya parlamentoları içerisinde en çağdaş toplantı
salonuna da sahip olacağız.
Yukarıda belirttiğim sorunlardan bir tanesi de, aşırı ziyaretçi akınıdır;
bunun nedeni de, aşırı merkeziyetçiliktir. Vatandaşlarımız, bu
merkeziyetçilik anlayışıyla Başkent’e, Ankara’ya akın etmektedirler.
Başkent’e gelindiğinde de, vatandaşlarımız, haklı olarak, sorunlarının
çözümlenmesinde kendilerine yardımcı olacak bölge milletvekillerine
başvurma gereğini duymaktadırlar. Hiç kuşkusuz, bu durum, bizlerin,
yasama faaliyetlerine yeteri kadar zaman ayırmamıza da engel teşkil
etmektedir. Her şeyden önce, bu sorunun çözümü için, merkezî yönetime
ait bulunan bazı görev ve yetkilerin mahallî yönetimlere devredilmesi
gerekli görülmektedir; Hükümetimizin bu yönde bazı çalışmalar
yürüttüğünü de bilmekteyiz.
Diğer taraftan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, aşırı ziyaretçi
akınına çözüm amacıyla, Anayasanın 86 ncı maddesinde değişiklik
öngören bir kanun teklifi taslağını hazırlatıp, Meclis parti
gruplarımızın da görüşlerine sunmuştur. Bu teklifin, siyasî parti
gruplarınca benimsenerek imzalanması ve Genel Kurulca tasvip görmesi
halinde, biz milletvekillerine, seçim bölgelerimizde özel büro açma
imkânı da sağlanmış olacaktır. Bu durum, hiç kuşkusuz,
vatandaşlarımızın merkeze taşınmamalarına da büyük ölçüde
yardımcı olacaktır.
Arz ettiğim sorunlardan bir tanesi de, milletvekili ve personel sayısının
artmasından kaynaklanan sorunlardır. Bildiğiniz gibi, son anayasa
değişikliğiyle, milletvekili sayısı 450’den 550’e çıkarılmıştır. Daha
önce 450 üyenin ihtiyaçlarına cevap verebilen imkânlar, miletvekili
sayısının artması nedeniyle bugün yetersiz kalmıştır. Bu artışın
hemen akabinde erken seçim kararı alınması, bazı hizmetlerin önceden
yapılabilmesine imkân vermemiştir. Ankara’da konut bulma güçlüğü
içinde bulunan milletvekillerimiz için, geçici bir tedbir olarak, Başkanlık
Divanınca, kira uygulaması getirilmiştir. Ayrıca, kalıcı bir çözüm
olarak lojman yapımına da başlanmış olduğunu, konutların kısa sürede
bitirilebileceğinin ifade edilmiş olmasını da memnuniyetle
karşılıyoruz.
Bir diğer konu da, personelin, milletvekillerinin çalışmalarında daha
yararlı olabilmelerini temin için, gerekli eğitim hizmetlerine önem
verilmesidir. Sayıdan ziyade personel kalitesinin artırılması için gerekli
tedbirlerin alınmasını da dilemekteyiz.
Başkanlığımızın sorunların çözümü için ürettiği projelerin
gerçekleşmesi yönündeki gayretlerine, Anavatan Partisi olarak destek
vereceğimizi de huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesi içinde, kısaca Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla ilgili
görüşlerimi de ifade edeceğim.
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanun, 13 Nisan 1994 tarihinde kabul edilmiştir. Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu da 16 Mayıs 1994 tarihinde görevine başlamıştır. Üst
Kurulun göreve başladığı tarihte, ülkedeki radyo ve televizyonların
yayınlarına bakıldığında görülen durum, işin ciddiyetini ve vahametini
açıkça göstermekteydi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, göreve
başladığı tarihten bu yana çok ciddî bir faaliyet sergilemiş
bulunmaktadır.
Yayınların izleniminin, 3984 sayılı Kanunda belirtilen ilkeler
açısından değerlendirilmesinde önemli bir husus da, Kurulun görevinin,
yayınlanmış olan programları izleyip değerlendirmesi olduğudur. Üst
Kurulun, programların yayınlanmasından önce izleme, değerlendirme
ve bir programla ilgili herhangi bir tasarruf hakkı bulunmamaktadır.
Kurulun, yayınların izlenmesi ve değerlendirilmesinde hiçbir zaman
sansürcü bir zihniyete sahip olmamasını, ayrıca, ülkemizde, çağdaş,
demokratik, millî ve manevî değerlerle, kişi haklarına saygılı, ülke
menfaatlarını her şeyin üzerinde tutan bir yayıncılık anlayışını hâkim
kılma gayretlerini de, takdirle karşılıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun gelirleri,
radyo televizyon kuruluşlarının brüt reklam gelirlerinden yüzde 5 pay -
ki, bu, ilk üç yıl için yüzde 4’tür- yayın izni verilecek kuruluşlardan
tahsil edilecek yayın izni ve lisans ücretleriyle, gerektiğinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi bütçesinin transfer tertibinde yer alan ödenekten
oluşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle
ilgili olarak konuşmama devam etmek istiyorum.
Sayın Süleyman Demirel, 8 inci Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın
vefatı üzerine, Anayasanın 102 nci maddesine uyularak,
Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Burada, dün 3 üncü ölüm yıldönümü
dolayısıyla andığımız, Partimizin kurucusu, 8 inci Cumhurbaşkanımız
Turgut Özal başta olmak üzere, bugüne kadar görev yapmış bütün
cumhurbaşkanlarımızı, bir kere daha, saygı ve hürmetle yâd ediyorum.
Yüce Meclisin oylarıyla, Türkiye Cumhuriyetinin 9 uncu
Cumhurbaşkanı seçilen Süleyman Demirel, 16 Mayıs 1993 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi huzurunda andiçerek görevine
başlamıştır. Bugün bu yüce makamın ülkede tartışılmıyor olmasını,
ülkedeki demokratik rejim bakımından da, Türk halkının devlete ve
rejime olan inancı bakımından da, fevkalade önemli saymaktayız.
Burada, Cumhurbaşkanının, seçildiği günden itibaren, bugüne kadar
geçen sürede, Anayasada tarif edilen çerçeve içerisinde, kendisine
verilmiş bulunan görevleri, tam bir tarafsızlık içinde ve azamî dikkat
sarf ederek yerine getirmiş olması da büyük rol oynamıştır. Ayrıca,
Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığı görevine seçildiği günden itibaren,
ülkenin bölünmez bütünlüğüne, cumhuriyetin temel niteliği olan laikliğe,
bağımsızlığa ve ülke içerisinde huzur ve güvenin eksiksiz
sağlanmasına, ülkenin savunmasına, dış menfaatlarının korunmasına,
cumhuriyetin eşitlik, açıklık, şeffaflık ve dürüstlük prensiplerine
sadakatle bağlı kalmıştır.
Bütün bunlar dikkate alındığında, Cumhurbaşkanlığının, devletin en
üst makamı olarak, ülkenin temel sorunları bakımından önemli bir
konuma sahip olduğu da açıkça görülmektedir.
Bundan başka, Türk siyasî tarihinde, devlet başkanlarına, asırlardan bu
yana, ayrıcalıklı bir konum da tanınmıştır. Bir başka ifadeyle,
Cumhurbaşkanı, her türlü tartışmanın üzerinde kalmış olmak suretiyle,
anayasal cumhurbaşkanı olmaya özen göstermek durumundadır. Türkiye
Cumhuriyetinin, Türk Milletinin birliğini temsil eden ve bütün
vatandaşlarımızı, onların, siyasî partiler dahil, her türlü yasal
örgütlerini kucaklamak göreviyle yükümlü olan Cumhurbaşkanının,
taraf olması ve tarafsızlığına gölge düşürecek herhangi bir davranış
içerisinde olması düşünülemez; ancak, tarafsızlığı, niteliğinde siyaset
olan ülke ve dünya sorunları dışında kalmak, hiçbir şeye karışmamak
şeklinde yorumlamak da fevkalade yanlıştır. Cumhurbaşkanı,
Anayasanın kendisine verdiği görevleri yaparken, tarafsızlığı,
sağduyunun ve kamu vicdanının denetimi altında gerçekleştirmek
durumundadır.
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı makamı, onayına sunulan her türlü kanun
hükmünde kararname, kanun, Bakanlar Kurulu kararı, atamalar ve diğer
işlemlerin en kısa süre içerisinde incelemelerini tamamlayarak, gereğini
de yapma makamıdır.
Ülkede karşılaşılaşılan sorunların zamanında aşılması ve ülkenin
daha ileriye gitmesi için, rejimin ve devletin sağlıklı ve etkin bir şekilde
işlemesi gerektiğine olan inancını bildiğimiz Cumhurbaşkanı, aynı
zamanda, devlet organlarının uyum içerisinde çalışmalarına da büyük
dikkat ve özen göstermelidir. Cumhurbaşkanı, bu çerçevede, devletin
işlerliğini sürdürmesi için, işlemleri hızla yürütmeli ve koordinasyonun
sağlanması için de her türlü gayreti sarf etmelidir.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, devlet işlerinin aksamadan
yürümesi bakımından, kendisine Anayasada verilen yasama, yürütme ve
yargıya ilişkin görevleri etkin bir şekilde yerine getirmelidir.
Cumhurbaşkanı, Türk Milletinin birliğini temsil etme görevine de uygun
olarak, Türkiye’nin her kişisinin ve her köşesinin Cumhurbaşkanı olmak
konusundaki titizliğini mutlaka sürdürmelidir. Cumhurbaşkanı, bu
tutumuyla, çeşitli sebeplerle istenen düzeyde sağlanamayan devlet-millet
bütünleşmesinin tam anlamıyla gerçekleşmesini hedeflemekle de
yükümlüdür. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı, bu çerçevede, toplumun
farklı kesimlerini temsil eden sivil örgütler ve bizzat halkla doğrudan
ilişki içerisinde olmaya da devam etmelidir.
Sayın Başkan, sayın üyeler; konuşmama, Sayıştay Başkanlığı
bütçesiyle ilgili olarak devam etmek istiyorum.
Tarihine bakıldığında, parlamentoların, halkın kamu maliyesini kontrol
etme ihtiyacı sonucu doğduğu ve ilk yetkilerini malî alanda kazandıkları
görülmektedir. Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olarak
mütalaa ettiğimiz Türk Sayıştayı da, Osmanlı İmparatorluğunun
1800’lerdeki ıslahat hareketleri meyanında, malî hayatın düzenlenmesi,
devlet gelir ve giderlerinin denetimi ile yıl sonlarında ilgili memurların
hesaplarının incelenmesi amacıyla, 1862 tarihinde, bir yüce mahkeme
olarak kurulmuştur. Bu tarihten ondört yıl sonra çıkarılan, ilk
Anayasamız olan Kanun-u Esaside, anayasal bir müessese olarak
düzenlenmiştir. 1924 Teşkilat-ı Esasi Kanunu ile 1961 ve 1982
Anayasalarında da, bu anayasal kimliğini koruyagelmiştir.
Anayasanın 160 ıncı maddesinde, Sayıştay, genel ve katma bütçeli
dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetlemek, sorumluların hesap ve işlerini kesin hükme
bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama
işlerini yapmakla görevlendirilmiş bulunmaktadır. Böylesine geniş bir
yelpaze oluşturan, devlet hayatı için son derece önemli bu yargısal, idarî
ve istişarî görevler, Sayıştayın çok mahdut elemanı tarafından
yürütülmeye çalışılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; yukarıda işaret edildiği üzere, 1862
yılında kurulmuş olması ve bu haliyle çok uzun bir maziye sahip
olmasına rağmen, Sayıştayımızın, hâlâ, bazı ciddî problemlerinin
bulunduğu da ortadadır. Evvelemirde, Anayasamızın 160 ıncı maddesi
hükmüne göre, mademki, Yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetim yapmaktadır; o halde, bu denetim sonuçlarından, Yüce
Meclisimizin, mutlaka haberdar edilmesi gerekmektedir. Bu hususta,
İçtüzükten kaynaklanan sorunlar varsa, bunların, yeni İçtüzük
düzenlemesinde mutlaka giderilmesi gerekmektedir. Böylelikle, Türkiye
Büyük Millet Meclisi ile Sayıştay arasında düzenli bir bilgi akışı da
sağlanmış olacaktır.
Öte yandan, Sayıştay, büyük bir iş yüküyle karşı karşıyadır. Sayıştay
yetkililerinden aldığım bilgilere göre, içinde bulunduğumuz tarih
itibariyle, değişik türde, yaklaşık 13 bin adet saymanlık hesabı,
Sayıştay denetimine tabi bulunmaktadır; bu, milyonlarca evrak
demektir. Bu devasa evrak, sadece, 584 denetçi tarafından elden
geçirilmeye çalışılmaktadır; bu, fevkalade güç bir iştir. Bu itibarla, bina
yetersizliği ve -malum- tasarruf tedbirleri nedeniyle, denetçi yetersizliği
varsa, bu eksikliğin giderilmesinin de yerinde olacağı kanaatindeyiz.
Bu vesileyle, Sayıştayın çok acil bir durumunu da, Yüce Meclisin
kürsüsünden değerli milletvekillerine ifade etmek istiyorum. Anayasa
Mahkememizin, 1991/21 karar sayılı 23.5.1992 tarihli Resmî Gazetede
neşredilen 11.7.1991 gün 1990/39 esas kararıyla, 832 sayılı Kanunun,
Sayıştay Başkanı ve üyelerinin seçimine ilişkin 5 inci maddesi ile 6 ncı
maddesinin üç, dört ve beşinci fıkraları iptal edilerek, iptal kararının,
yayımlandığı tarihten itibaren altı ay sonra yürürlüğe girmesi
kararlaştırılmıştır. Anayasa Mahkemesince verilen süre Kasım
1992’de dolmuş, karar da yürürlüğe girmiştir. Söz konusu hukukî
boşluğun, bir an önce doldurulması gerekmektedir. Yüce Meclisimizin,
bu soruna acilen eğilerek, Sayıştayımızın bu meselesini çözeceğine de,
biz, Anavatan Partisi Grubu olarak yürekten inanıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; izninizle, konuşmama, Anayasa
Mahkemesi bütçesiyle ilgili olarak devam etmek istiyorum. Tüm çağdaş
demokrasilerde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre de
“egemenlik ulusundur” ancak, yine, Anayasamız, güçler ayrılığı ilkesini
kabul etmiştir. Bu ilkeye göre, Türk Ulusu, egemenliğini, Anayasanın
koyduğu esaslar çerçevesinde yasama, yürütme ve yargı organları eliyle
kullanır. Yani bu organlar, ulus egemenliğinin tümünü kendi alanlarında
kullanırlar. Bu, organların birbirlerine üstünlükleri anlamına gelmez;
uygar bir işbölümü ve işbirliğidir. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesinin
yasaları iptal etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde
olduğunu göstermez; hukuk devleti olmanın basit bir sonucudur. Hukuk
devletinde güç, denetimle dengelenmiştir. Anayasa Mahkemesine verilen
görev de, yasamanın gücüne karşı, denetim yoluyla anayasal denge
getirilmesi amacının ürünüdür.
Anayasa mahkemeleri, siyaset alanıyla hukuk alanının kesiştiği yerde
görev yapan kurumlardır. Bu görev niteliği, onların, siyaseti
hukuksallaştırma işlevine sahip olmalarını gerektirmiştir. Bu, çok
duyarlı bir denge içerisinde olmayı gerektirir ki, Anayasa Mahkememiz,
kendisine düşen bu duyarlılığı da göstermektedir.
Anayasa Mahkemesi, öncelikle anayasa ve hukukun üstünlüğü
kurallarıyla bağlıdır. Avrupa Birliği kapsamında, ulusalüstü hukuk
normlarını iç hukuka taşıma görevi de bulunan Anayasa Mahkemesi,
anayasada açık kural bulunmadığı ve değişiklik yoluna gidilmediği için,
bu işlevini gereğince yerine getirememekte, bu kuralları ölçü-norm
olarak kullanamamaktadır.
BAŞKAN – Sayın Arseven, son dakikanıza girdiniz.
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Bu kararlarında, ancak uluslararası
kuralları gözetmekte ve destek gerekçe olarak yararlanmaktadır.
Şurası açıktır ki, yargı, herkes için gereklidir; geçmiş deneyler bunu
kanıtlamıştır. Bu yüzden, yargının yıpratılması herkesin zararınadır.
Anayasa Mahkemesi, bu bağlılık içerisinde yorumlarında, önce devletin,
ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü ve laiklik ilkesini, sonra
kuşkusuz, devletin ve halkın yararını gözetmektedir. Mahkeme
kararları eleştirilebilir; ancak, bu eleştirinin, bilimsel temellere
oturtulması gerekir. Bilimsel temelden uzak eleştiriler, Anayasa
Mahkemesini -bu yüce kurumu- yıpratır. Bu, demokrasinin dayanağı
olan hukukun üstünlüğüne ve giderek de, çok önem vermemiz gereken
demokrasimize zarar verir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Anayasa Mahkemesi, demokrasinin ve rejimin temelidir.
BAŞKAN – Sayın Arseven, mikrofonu, sözünüzü bağlamanız için 1
dakikalığına açıyorum, yeniden açmayacağım.
NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; azamî tasarruf ilkelerine riayet
edilerek hazırlandığı, tarafımızdan ve Grubumuzca tespit olunan ve
tasviplerine arz edilmiş bulunan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay, Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 1996 bütçelerinin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (ANAP ve
DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arseven.
Gruplar adına son konuşma için, Doğru Yol Partisi Amasya Milletvekili
Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın İyimaya, arkadaşınızla süreyi eşit mi kullanacaksınız?
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Eşit kullanacağız efendim.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Grubum adına konuşmaya
başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Parlamentonun menşeinde, krala lazım olan paranın, halktan
toplanmasına, yani, vergilendirmeye meşruiyet kazandıran bir hey’et
keyfiyeti vardır; bu anlamda, parlamentonun kurucusu monarktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisini ise doğrudan millet kurmuştur. 1920
Meclisi, sivil kurucu iktidar olarak, çarıklısıyla, sarıklısıyla,
kravatlısıyla, Gazi Mustafa Kemal Paşanın Başkanlığında, istiklali
tammenin ve üniter devlet prensibinin yılmaz savaşçısı olmuştur.
Çatısı altında bu yüce görevi icra etme fırsatını bize veren milletimizin
bağrından doğan ve çok büyük işler başarmış Türkiye Büyük Millet
Meclisinin itibarına sahip çıkmak, bizlerin temel ödevidir. İtibar, parlak
sözlerle, övmelerle veya övünmelerle sağlayabileceğimiz bir değer
yargısı değildir. İtibarın, olmazsa olmaz şartı, kendi fonksiyonuna
hâkim, kendi görevini mükemmel seviyede yürüten, rasyonel çalışma
düzenini kurmuş parlamentoyu gerçekleştirmektir.
Bu bağlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışma düzenine ilişkin
İçtüzüğünü, parlamento hukukunun, siyaset biliminin, özellikle, siyasal
partiler rejiminin ve anayasal değerlerin ortak bileşkesi olarak,
behemehal, yeniden inşa etmek zorundadır. Parlamentoyu oluşturan
sujeler arasındaki dengeyi uzlaşma temelinde koruyan, başkana inisiyatif
tanıyan, hak ve yetkinin kötüye kullanılması ve İçtüzüğe karşı hile
yasaklarını bünyesine alan, mukayeseli hukuk verilerine de dayalı
kümülatif bir düzenleme, acil zarurettir. Mevcut çalışma düzeni
içerisinde, yasama ve politika verimliliğinin, yerini, genel olarak,
engellemelere ve seviyesiz, tatsız tartışmalara bırakacağı
kaçınılmazdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı bir enstitünün veya akademinin
kurulması çok önemlidir. Bu enstitü, Parlamentonun can damarı,
yasamanın bilgi proteini olacaktır. Parlamento hukuku, siyaset etiği
(siyasal ahlak) ve benzeri alanlarda, güncel, formel yasama sorunlarında,
araştırma ve birikimleriyle, Parlamentonun fonksiyonuna, bu enstitü
katkı sağlayacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Divan
makamlarıyla ilgili olarak, şu ana kadar, bırakınız bir doktora tezini,
çok kısa hukuk etütlerinin dahi bulunmamış olması, kurumsal açıdan
çok şey anlatmaktadır. Kurucu iktidar olarak, çerçeve anayasa anlayışı
içinde kapsamlı bir anayasa değişikliği, tartışmaları asgarîye indirecek
seçim mevzuatı düzenlemeleri, siyasal partilerimizin ortak görevi olarak
önümüzdeki durmaktadır.
Ülke konjonktürüne uymak kaydıyla, ancak seçim yasalarında yer
alabilecek kimi ilkelerin, Anayayasada yer almış olması doğru değildir.
Temsilde adalet, yönetimde istikrar ilkesi bunun tipik bir örneğidir.
Gelişmekte olan ülkeler için bu kural, bölünmüş, ufalanmış partilere ve
istikrarsızlığa siyasal davetiyedir.
Ülkenin kıymetli vaktinin parti tartışmaları içerisinde harcanmasının
faturalarını milletimize ve gelecek nesillere kesmekte olan bu hükmü,
günün birinde Anayasadan çıkarmak veya sonucu önleyecek başkaca
çözüm yolları oluşturmak zorunda kalacağımızı söylemek, herhalde bir
kehanet sayılmasa gerektir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin
temel unsuru ve dinamosu, siyasal partiler ve milletvekilidir.
Milletvekilinin yokluğunda parlamento, nihayet bir mimarî ve tarihî
yapıdan öteye geçemez. Milletvekilini parlamento fonksiyonundan uzak
bırakan problemleri çözmeye mecbur ve hatta mahkûmuz. Bize bu
görevi veren, bizi seçen milletimizdir. Vatandaşları, hemşerilerimizi her
zaman bağrımıza basarız; onları, akın akın Türkiye Büyük Millet
Meclisine, uzak ellerden Ankara’ya getiren devlet yapısında bir eksiklik
değil, kronik bir rahatsızlık var demektir. Vatandaşları, hemşerileri her
zaman bağrımıza basarız.
Şunu da ifade edelim ki: Bugün bu meseleyi çözmedikçe, rasyonel bir
parlamento veya parlamenterizmde rasyonalite asla sağlanamaz. Ankara
ve devlet, yerel yönetimlere gerekli yetkileri devretmeli, küçülerek, daha
kuvvetli öz yapısına dönmeli ve bu yöndeki reformu uzlaşmayla
gerçekleştirmelidir. Bugünkü duruma, ne devlet ne Türkiye ne
milletvekili, kader mahkûmu olmamalıdır. Ne yapalım, böyle gelmiş
böyle gider felsefesi, milletvekilini, iş bulma ve yer değiştirme işlerinin
esiri kılar. Üzülerek söyleyelim ki, birkaç ilimiz dışındaki milletvekili
arkadaşlarımızın, zamanları, mekânları ve beyinleri -tabiri, isabetle
ifade ettiğimi zannediyorum- işgal altındadır; okumaya, düşünmeye ve
üretmeye vakitleri yoktur. Bu meselede, değerli vatandaşlarımızın en
ufak bir kusuru bulunmamaktadır; sorumluluk, sistemdedir. Bu sorun
çözülmedikçe, milletvekilinden, yasamada ve diğer normatif görevlerinde
verim beklemek hayal olur.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin siyasal iktidarı denetleme yolları,
parlamenter rejimin karakteristik özelliklerindendir. Hukuk devletinin
sınırları içerisinde bu yetkilerin kullanılmasını, demokrasinin de tabiî
icabı saymak gerekir. Ancak, bu yollardan birinin -özellikle Meclis
soruşturmasının- bir hak kullanımı görüntüsü içerisinde, bir siyasînin
önüne engeller koymak gayretine dönüştürülmeye çalışılması,
müessesenin konuluş amacıyla bağdaşmaz. Siyasette çamur üzerine
oturulmaz; doğrudur, siyasette çamur da atılmaz; bu da aynı derecede
doğrudur. Denetim araçlarının, kendi amaç ve fonksiyonları dışında,
siyaset vasıtası olarak kullanılmasının, ülkeye, siyasete ve
Parlamentoya katacağı bir şey yoktur. Bu gibi manevraların tek sonucu,
siyasal partiler arasında mevcut bulunan uzlaşma yolunu kapatması,
politikanın seviye kaybetmesi ve ülkenin, istikrarsızlık fırtınalarına
terk edilmesidir. Filhakika, yarı yargı yetkisi taşıması sebebiyle, böyle
bir vasıtanın, siyasîlerin eline verilemeyeceği yönünde güçlü bir eğilimin
varlığına ve çağdaş ülke anayasalarında bu yönde düzenlemelere
gidilmiş olduğuna işaret etmeliyiz.
Meclis soruşturması, birbirleriyle siyasal yarış ve çatışma içerisinde
bulunan partilerin milletvekillerine, savcılık görevi vermektedir. Böyle
bir yolun, siyasal manevra aracı kılınmasının, toplum yararına bir
politika ve yöntem oluşturmadığı bir yana, tarafsızlık ve adalet
temellerine dayanmadığı da açıktır; Parlamento tarihimiz, bunun yakın
örnekleriyle doludur.
BAŞKAN – Sayın İyimaya, son dakikanıza girdiniz.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimize gelince;
Cumhurbaşkanlığı, gerek tarihî akış ve gerekse anayasal rejimimiz
bakımından, devlet yapımızın zirvesindedir. Cumhurbaşkanımızın,
tarafsızlığa büyük sadakat içerisinde, siyasal partiler arasındaki
uzlaşmacı tutumuna, çevre değerlerinin gelişmesine ve bozulmasının
önlenmesine, erozyon tehlikesi ve ağaçlandırma davalarında ve diğer
millî meselelerde gösterdiği yüksek ihtimama, gerçekleştirdiği olumlu
sonuçlara saygıyla yaklaşmaktayız.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; siyaset dünyası olarak, bilim
dünyası olarak, başkanlık sisteminin, bütün yönleriyle tartışmaya
açılması bir zarurettir. Esasen, seçim unsuru ve bazı nüanslar dışında,
1982 Anayasasıyla, yarı başkanlık sistemine yaklaşılmıştır; iktidarın,
kraldan parlamentoya, parlamentodan yürütmeye, oradan da başkana
doğru seyrettiği gözlenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İyimaya; buyurun.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bitiriyorum; sistemin bana cimrice
ve zorunluluk gereği olan süreye riayet edeceğim Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Devleti yeniden inşaa mecburuz.
Her iki bütçenin, memleketimiz ve milletimiz için hayırlı olmasını
diler, Divanı, Yüce Parlamentoyu ve halkımızı gönülden selamlarım.
(DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya.
Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan
Güven. (Alkışlar)
Buyurun Sayın Güven.
DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi, içten
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, genel ve katma bütçeli idarelerin bütün gelir ve
giderlerini, mallarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleyen ve
sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan inceleme ve
denetleme yapan Sayıştay, bir anayasal kurumdur; yani, bir malî yargı
merciidir. Yüz yılı geçkin bir süreden beri görev yapan, eski adıyla
Divan-ı Muhasebat, yani, Sayıştayımız, bugüne kadar gayretli, ciddî bir
çalışma düzeni kurmuş ve bunu da öteden beri, bu şekilde
götüregelmektedir; ancak, çağdaş denetleme metotları içerisinde ve
dünyada da görülen örneklerinden anlaşılacağı üzere, Sayıştayımızın,
yalnızca, kamunun bir kesiminde denetleme yapmak görevini bırakarak,
özellikle yıllardan beri Türkiye’de, bütçeye malî yük getiren kamu
iktisadî teşebbüsleri üzerinde de performans denetimine geçmesi zamanı
gelmiştir; yani, bir diğer deyişle, artık, Sayıştay, sadece, bazı kamu
kurumlarının değil, kamu iktisadî teşebbüslerinin de hukukî yönün
dışında performans denetimini, verimlilik denetimini yapmalıdır; bu
nedenle de kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak, artık belli bir
dönemden beri Türkiye’de, devlete büyük yük getiren bu
teşebbüslerimizin, Sayıştaya bağlanması ve Yüksek Denetleme
Kurulunun bu bünye içerisine alınmasıyla birlikte yeni bir revizyonla,
beraberce bu işi götürmesi zamanı çoktan gelmiş çatmıştır.
Hukukî uygunluğun yanında, bu performans denetimini Sayıştayımıza
verdiğimiz zaman, kendisinin de 1991 ve 1992’den bu tarafa, Anayasa
Mahkemesinin iptali üzerinde götüregeldiği sıkışıklığı da ortadan
kaldıracak yeni düzenleme yapma zamanı gelmiştir. Memnuniyetle ifade
etmek istiyorum ki; bütün partilerin anlaşması sonucu bir kanun teklifi
hazırlanmış ve Yüce Başkanlıkça Plan ve Bütçe Komisyonuna kadar bu
teklif indirilmiştir. Bu teklif, kanunlaştığı takdirde, Sayıştayın bazı
problemlerini kökünden çözeceğine olan inancım tamdır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayıştayımız, ciddî bir yargı, malî yargı
kuruluşu olmakla birlikte, diğer yargı gibi biraz ağır çalışmaktadır. Bu
ağır çalışmasını önleyecek, süratlendirecek bir biçime kavuşması için
de, birtakım yasal düzenlemeler söz konusudur. Bu kanun teklifi
görüşülürken, değerli milletvekillerinin, komisyon üyelerinin, bazı
önergelerle bu değerlendirmeyi yapacaklarını zannediyorum.
Yalnız, bir şey var; Danıştayı bir hesap mahkemesi olarak kabul
ediyoruz, onlara, diğer hâkimlere verilen bütün imkânları sağlıyoruz.
Oysa, hâkimler kanununda açık bir hüküm bulunmaktadır; hâkimler,
ikinci bir görev ifa edememektedirler. Fakat, bakınız, Sayıştayımızda
neler oluyor; bu konuyu tenkit babında söylemiyorum da, düzeleceğine
inandığım için ifade etmeye çalışıyorum, Sayıştayın denetçileri, hatta,
üyeleri, adlî yargı mercileri tarafından; yani, adliye mahkemeleri
tarafından bilirkişi olarak davet edilmekte ve bilirkişilik görevi
yapmaktadır. Çünkü, Sayıştay kanununa böyle bir hüküm konulmuştur;
yani, ikinci iş yasağı anlatılırken, getirilmiş “bilirkişilik yapabilirler”
hükmü oraya konulmuştur. Hâkimin, bir başka hâkime bilirkişilik
yapması mümkün değildir. Madem, bir malî yargıdır diyoruz; o nedenle,
buradan, bilirkişilik müessesesini malî yargı içinden çıkarmak ve bu
değerli arkadaşlarımızı, gerçek hâkim hüviyetine kavuşturmak
gereklidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önceki yıllarda, Sayıştay
üzerinde çok kısa konuşmalar yapılmış; bu nedenle, ben de, bugünkü
programdaki dizi içinde herhangi bir öncelik veremediğimden, Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerindeki
görüşlerimizi dile getirmeye çalışacağım.
Yalnız, bunu söylerken, eskilerin “fa’ali hayır” dedikleri bir olayı sizlere
arz etmekte yarar görüyorum. 35 yıldır, yani 1961 Anayasasından bu
tarafa kurulmuş olan ve aynı zamanda 61’den sonra da Yüce Divan
görevini üstlenen bu yargı mercii, bu üst mahkeme, bazı partilerimizin,
35 sene sonra aklına gelmiş, hatta ona başvurma da, 1,5 ay sonra, bir
iptal davası sonucu Türkiye’nin huzuruna getirilmiştir. Fakat,
zannederim, bu değerli arkadaşlarımızın daha öğreneceği işler var;
çünkü, burada fevkalade güzel beyanlarda bulundukları için kendilerine
teşekkür ediyorum; ama, daha, bir dava dilekçesinin şekil ve şartlarını
herhalde yakında öğrenecekler; umut ediyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli üyeler; Anayasa Mahkemesi, kuvvetler ayrılığı
ilkesinde, yargı erkinin, yasama ve yürütme erkinden daha değişik bir
yapısı olduğunu veya birinin diğerinden daha kuvvetli veya daha önde
olduğunu, hukuk bilen hiçbir insanın iddia etmesi söz konusu değildir.
Ancak, gelin görün ki, bu kuvvetler ayrılığı prensibi, bazı kesimin çok
beğendiği 1961 Anayasasında gerçek anlamıyla tesis edilememiştir.
Çünkü, çok enteresan, bu denge, 1961 Anayasasında yürütme erkine
yetki vermemiş, sadece görev vermiştir.
BAŞKAN – Sayın Güven, son iki dakikanız efendim.
TURHAN GÜVEN (Devamla) – Oldu Sayın Başkanım.
Bir dakika da dahil mi buna Sayın Başkanım ?
BAŞKAN – Değil.
TURHAN GÜVEN (Devamla) – Bu itibarla, 1982 Anayasasında bu
yanlışlık düzeltilmiştir. Kuvvetler ayrılığı prensibi, gerçek manasıyla
Anayasaya getirilmiş, konulmuştur.
Ama, bu arada, Anayasa Mahkemesinin layık olduğu yere geldiğini bu
şekilde ifade etmekle birlikte, bazı konularda birkaç ufak fikir beyan
etmeye müsaade ederseniz çalışayım.
1. Türk demokrasisinin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için Anayasa
Mahkemesinin yaptığı güzel bir görev vardır; ancak, yetkisi olmayan
bazı konulara girdiği müşahade edilmiştir: Bir; tehiri icra kararı; yani,
yürütmeyi durdurma kararı verme yetkisi, Anayasa Mahkemesinin
yetkileri arasında yoktur. Bu neden böyledir; çünkü, kendilerinden talep
gelmiştir, “böyle bir yetkimiz yoktur, bize bu yetkiyi verin..” demişlerdir;
daha evvelki kararlarına dayanarak ifade ediyorum. O yüzden, yürütmeyi
durdurma yetkisinin bir düzenlemeyle kendilerine verilmesinde yarar
görmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli üyeler; bir de, Anayasa Mahkemesi, malumları
olduğu üzere, 11 asıl, 4 yedek üyeden müteşekkildir. Şunu rahatlıkla
ifade ediyorum ki, bu 4 yedek üyeden, bir gün toplantıya katılmadan
emekli olan üye vardır. O yüzden, bir değişiklik yapılmalı, tamamını
asıl hale getirmeli, ama toplantıların yine 11 üye şeklinde yapılması
gerçekleştirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güven, son bir dakikanızı kullanıyorsunuz; buyurun.
TURHAN GÜVEN (Devamla) – Müsaade ederseniz bir dakika içinde
sizlere, Anayasa Mahkemesinin, Yüce Divan olarak görev yapmasından
bahsetmek istiyorum: 1961’e kadar Anayasa Mahkemesi
bulunmadığından, Yüce Divan, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden
müteşekkildi; 1961’den sonra Anayasa Mahkemesine bu görev
verilmiştir. Ancak, bakın, görün ki, Anayasa Mahkemesinin
oluşmasında, Türk ceza hukukunu veya özel kanunlardaki ceza
hükümleri bilenler yerine, hukuk mezunu olmayan arkadaşlarımız -
değerli arkadaşlarımızdır- yer almaktadırlar. Bunu en güzel yapacak
kesim ise, ceza davalarında yıllarca tecrübe ve birikim elde eden, ceza
davalarına bakan ceza daireleri başkanlarıdır; Yüce Divan görevinin
onlara verilmesi lazımdır; çünkü, bu bir ceza davasıdır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; söyleyecek çok şey var belki; ama, bu kısa
süre içerisinde, her iki bütçenin Türk milletine ve yargı mensuplarına
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güven.
Birinci turda gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Meclis bütçesi adına Sayın Hasan Korkmazcan; buyurun efendim.
TBMM BAŞKANVEKİLİ HASAN KORKMAZCAN (Denizli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 bütçesinin, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi bölümüyle ilgili olarak, değerli siyasî
parti gruplarımızın sözcüleri tarafından ortaya konulan görüşleri
cevaplamak ve bu görüşler üzerine açıklamalarda bulunmak üzere
huzurunuzdayım.
Sayın Başkanlığı ve Yüce Heyetinizi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı ve Başkanı adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Dönemi,
gerçekten, bundan önceki dönemlerden farklı, sadece bir seçimden
gelmiş olmanın yeniliğiyle değil, aynı zamanda, milletvekili
sayısındaki artış dolayısıyla yetmiş yıllık Millet Meclisi kanadımızın
ayrı bir özel konumuna sahip bulunmaktadır.
Bununla beraber, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüzyirmi yıllık
Parlamento geleneğimizin ve 1920’den bu yana geçen Türk Milletinin
temsilcisi olma özelliğinin devam ettiği yüce bir çatı olması hasebiyle,
bir bütündür.
Yüzyirmi yıl önce, Türkiye’nin o zamanki devlet yapısı içerisine
parlamento girerken, Türk Milletinin temsilcisi olarak görev yapma
bilinci başlamıştı ve bu bilinçle, çağın gerektirdiği bütün kurumları bu
millete kazandırma ve milleti hem temsil ederek hem de dünya milletleri
arasındaki yarışta ön plana çıkarmanın sorumluluğunu taşıyarak
götürme görevi Meclisin üzerindeydi. Bu anlayış, aradan geçen
yüzyıldan fazla süre içinde de değişmemiştir. Bu anlayış, hem Meclis
üyeleri yönünden değişmemiştir hem de bu Meclise vücut veren, bu
Meclisi bağrından çıkaran Türk Milletinin Meclisimize bakış açısı
itibariyle değişmemiştir. Şu anda, bu Meclis çatısı altında grupları
temsilen konuşan arkadaşlarımız dahi, konuşmalarında, halkımızın bu
eğilimini ve bu bakış açısını yansıtmışlardır.
Burada yapılan eleştirilerin birkısmı, anayasal hudutlar içerisinde,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Türkiye Büyük Millet Meclisine
yüklediği görevler çerçevesinde bakıldığı zaman, Meclisle ilgili
değildir; ama, Meclisimize bizim milletimizin bakışı doğrultusunda
olayı değerlendirirsek, elbette, arkadaşlarımızın ortaya koyduğu
eleştirilerin tek adresi gene de Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Şimdi, bu yüce çatı altında görev yapmış olanları da, bu münasebetle,
rahmetle anma görevini yerine getiriyorum. Başta Türkiye Büyük Millet
Meclsinin kurucusu ve ilk Başkanı Aziz Atatürk olmak üzere, bu çatı
altında bugüne kadar görev yapmış millet temsilcilerinden ahirete intikal
etmiş olanları rahmetle anıyor, hayatta bulunanları saygıyla
selamlıyorum. Ayrıca, bu bölümde bütçesini müzakere ettiğimiz
Cumhurbaşkanlığı makamının, Sayıştayın ve Anayasa Mahkemesinin
de bugüne kadar görev yapmış tüm mensuplarını, Meclis Başkanlığı
adına selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci
Döneminde, anayasa değişikliği dolayısıyla, 100 yeni milletvekili
bulunmaktadır. 100 yeni milletvekilinin seçilmiş olması, ayrıca,
milletvekili seçimlerinin,1946’dan bugüne kadar yapılan seçim
zamanlarından farklı olarak, 24 Aralık gibi nevi şahsına münhasır bir
tarihte gerçekleşmiş olması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde verilen
hizmetlerde göze çarpan bazı eksiklikleri kaçınılmaz hale getirmiştir.
Bu bakımdan, değerli sözcü aradaşlarımızın, Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki hizmetlerle ilgili eleştirilerine katılmamak mümkün
değildir; ancak, bu eksikliklerin giderilmesinde her birimize görev
düşmektedir; öncelikle, milletvekili arkadaşlarımıza görev düşmektedir;
taleplerini, insaf ölçüsü içinde dile getirme görevi düşmektedir. 550
milletvekili var; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisine ait 400 konut var.
550 milletvekili var; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
kullanabileceği, ancak 450 tane, 8’er metrekarelik küçük odacıklar var.
Bu fizikî şartlar içerisinde ve seçimden bu yana geçen kısa sürenin
inşaat sezonu dışında olduğu da dikkate alınırsa, bütün taleplerin, aynı
şekilde, hiç kimsenin şikâyetine mucip olmayacak tarzda yerine
getirilmesi mümkün değildir. Arkadaşlarımızın, taleplerini ortaya
koyarken bu gerçeği gözönünde tutmaları gerekmektedir. Bazı
uygulamalarda zorunlulukların ortaya koyduğu şartlar dolayısıyla
hatalar da yapılmış olabilir; ama, bunları, Meclis Başkanlığı
yönetiminin keyfî olduğu tarzında ifade etmenin, herhalde, bazı
sınırları zorlamak olduğunu arkadaşlarımız da takdir edeceklerdir.
Değerli arkadaşlarım, 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, en
büyük sorun olarak, yine, 19 uncu Dönemde olduğu gibi, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasını değiştirerek, devletimizi yeniden
yapılandırma göreviyle karşı karşıyadır. Bu görevi, en temel görev, en
kaçınılmaz görev ve en öncelikli görev sayıyorum. Çünkü, bunu
yapamadığımız takdirde, diğer eleştiri konularından ne Meclisin ne
demokratik sistemin ne de milletvekillerinin kurtulması mümkündür.
Devletimizi yeniden yapılandıramadığımız müddetçe, evvela -Sayın
İyimaya arkadaşımızın da burada ifade ettiği gibi- yasama
fonksiyonunu sağlıklı olarak yerine getirme imkânına kavuşamayız.
Bugün, vatandaşlarımızın şikâyet konusu olan, siyasî partilerimizin
şikâyet konusu olan ve milletvekillerimizin şikâyet konusu olan birçok
husus -derleyin toplayın- devletin, artık, çağın ihtiyaçlarına uygun bir
yapılanmanın gerisinde kalmış olmasının sonucudur. Bunu bazıları
100 yıl gibi dramatik zamanlarla ifade ediyorlar. Bazılarının 100 yıllık,
bazılarının çok partili siyasî hayata geçtiğimiz 50 yıllık dönem olarak
gördükleri bu gecikmeyi, inşallah bu dönemde kapatmak zorundayız.
Ancak, bu görevi yaparken, asla konuyu bir iktidar-muhalefet
çekişmesinin dar koridoruna sokmamalıyız. Burada başarının tek şansı
budur.
Devletin yeniden yapılandırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ortak görevidir. Çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece bir yasama
organı değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisi aynı zamanda bir kurucu
meclistir; Anayasamız gereği, Anayasa koyucudur. Meclis, Anayasa
koyuculuğu sıfatını aldığı zaman, iktidar-muhalefet kanatlarının
günlük icraatla ilgili çekişmelerinin dışına çıkmak zorundadır. 19 uncu
Dönemde -hepinizin bildiği gibi- kapsamlı bir anayasa değişikliği
gerçekleştirdik. Her ne kadar, bu değişiklik, burada konuşan
arkadaşlarımızdan bazılarının haklı olarak yeterli bulmadığı bir
kapsamda kaldıysa da, 1982’den bu yana değil, 1950’lerden bu yana
yapılan en kapsamlı değişikliklerden biri 19 uncu Dönemde gerçekleşti.
O değişikliklerin, bugün, istediğimiz noktaya gelememiş olmasının
sebebi de, maalesef, 19 uncu Dönemde iktidar grupları ile muhalefet
gruplarının hadiseye farklı yaklaşmaları, farklı ele almalarıdır. Şimdi,
aynı hatayı 20 nci Dönemde tekrarlamayalım. Anayasa değişikliği
Meclisin görevidir.
Değerli arkadaşlarım, aynı şekilde, içtüzük değişikliği yapma
durumundayız. Şu anda, Anayasa Komisyonumuzda bir içtüzük
çalışması vardır. Bu çalışma, partilerarası komisyonun 7
toplantısında, siyasî parti gruplarının uzlaşması sonucunda, bir metin,
bir teklif haline getirilmiştir. Teklif, Anayasa Komisyonunun bir alt
komisyonunda, partilerarası komisyonda ele alınamayan hususlar da
gözden geçirilerek yeni bir metin haline getirilmiş ve Anayasa
Komisyonumuzda tamamlanmak üzeredir; önümüzdeki günlerde, Yüce
Genel Kurulun değerlendirmelerine sunulacaktır.
Ancak, içtüzük değişikliğini de aynen anayasa değişikliklerinde olduğu
gibi kâfi bulmuyoruz, yeterli bulmuyoruz ve sorunların tamamını
çözecek genişlikte bulmuyoruz. Şu anda, Anayasa Komisyonunda
üzerinde çalışılmakta olan değişiklik teklifi, mevcut bazı
tıkanıklıkları giderme hedefine dönüktür; ama, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, Dahilî Nizamnameden beri sürüp gelen, arada çift meclisli bir
dönem yaşanmış olmasının izlerini taşıyan metninden farklı bir metne
kavuşturulması zorunluluğu vardır. Bunu da, aynen anayasa değişikliği
gibi, partilerarası anlayışla gerçekleştirmek zorundayız, bunu da,
iktidar-muhalefet çekişmesine kurban etmemek zorundayız; çünkü,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin İçtüzüğünü değiştirme görevi de,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer alan bütün milletvekili
arkadaşlarımızın ortak sorumluluğundadır.
Değerli arkadaşlarım, bu seneki Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesinin, rakam itibariyle geçen yıldan epeyce yüksek olduğu
görülmektedir. Bu yüksekliğin birinci sebebi, Meclisimizde, şu anda,
Anayasa değişikliği gereği, 100 yeni milletvekili arkadaşımızın görev
yapmaya başlamış olmasıdır. Tabiî, bunun hem carî harcamalarda hem
de Meclis içi yatırım harcamalarında getirdiği külfet bütçeye
yansımıştır. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul
salonunda fizikî yetersizlikler olduğu, değerli grup sözcüsü
arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, bu çatının bir konferans salonu,
hatta miting alanı düzenlemesi içerisinde olduğu görülmektedir. Bu
Mecliste yapılan müzakerelerden birçoğunun gereksiz duyarlılıklar
yaratması, Genel Kurulda gereksiz sürtüşmelere girilmesi, biraz da bu
fizikî yapının sonucudur. Halbuki, çağdaş parlamentolarda, ortak bir iş
görme anlayışına uygun yapılanmalar mevcuttur. İnşallah, gelecek yıl;
yani, 20 nci Dönemin İkinci Yasama Yılında, biz de aynı tarzda bir
Genel Kurul salonuna kavuşmuş olacağız. Şu andaki hazırlıklara göre,
bu Genel Kurul salonu, iddialı olarak ifade ediyorum, dünyanın en
çağdaş elektronik donanımlarıyla, akustik donanımlarıyla donatılmış
olacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Devletinin şanına uygun;
ama, aynı zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin görevlerini
en iyi şekilde yerine getirebilmelerine uygun bir salona kavuşmuş
olacağız. Tabiatıyla, bunun meydana getirdiği bütçe artışları da
olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, ülkemizin dış ilişkileri, her zamankinden
daha yoğun olarak yürütülmek zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Bütün
arkadaşlarımız biliyorlar ki, artık, globalleşen dünyada, uluslararası
ilişkiler, sadece hükümetlerarası ilişkiler, elçi teatisi, mektup yazımı
şeklinde yürütülmüyor; bütün milletler, bütün kurumlarıyla, birbirleriyle
ilişki içindedirler. Elbette, bu ilişkiler yumağı içinde, yükselen kurumlar
olarak, milletler tarafından seçilmiş organların doğrudan ilişkileri de
önemli bir yer tutmaktadır. Bugünlerde, Parlamentolararası Birliğin
yüzyılı aşan tarihinde ilk defa, Türkiye, ev sahipliği yapmaktadır. Şu
anda, PAB’ın, İstanbul’da toplantısı devam etmektedir.
Bunun dışında, Karadeniz Ekonomik Topluluğu gibi, Avrupa Konseyi
gibi, NATO gibi uluslararası kuruluşlarla da Parlamentomuzun doğrudan
ilişkileri vardır. Bu ilişkilerde bütün harcamalar döviz üzerinden
yapılmaktadır ve tabiî, onun da bütçemize getirdiği fazlalıklar vardır.
Bunlar, asla karşılığı gelmeyecek harcamalar değildir; devletimizin ve
milletimizin temsili, ülkemizin itibarının korunması için zorunlu
harcamalardır.
Değerli arkadaşlarım, vaktin çok daraldığını görüyorum. Değerli grup
sözcüsü arkadaşlarımızın değindikleri konulara girerek, biraz da,
Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi dışında ortaya konulmuş
temennilerle ilgili hususlara değineceğim.
Sayın Turhan Güven arkadaşımız -son konuşmacıdan başlıyorum-
Sayıştayla ilgili kanun teklifinin Yüce Meclise sunulmuş olmasından
duyduğu memnuniyeti ifade etti ve bu kanun teklifinin bir an önce
yasalaşması konusundaki temennilerini ortaya koydu. Diğer
arkadaşlarımızın da Sayıştayla ilgili bazı önerileri var. Bunların
tamamı, zannediyorum ki, gruplarımızın işbirliğiyle, mevcut teklifte
aksaklıklar varsa, eksiklikler varsa onları giderci biçimde Meclisimize
gelmelidir; şu anda, bütçeden sonra, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun ilk
ele alacağı konulardan biridir. Bu konularda görüş ifade eden
arkadaşlarımız, mevcut düzenlemeyi yeterli hale getirmekte katkıda
bulunurlarsa, Sayıştayımızın da, Sayıştayla bağlantısı dolayısıyla
Meclis yönetiminin de eksik gördüğü birtakım hususlar, 1991’den beri
devam eden bu boşluk süratle doldurulmuş olacaktır.
Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan olarak görev yapmaması konusunda
Sayın Güven’in bir temennisi var. Bu konu da, bildiğiniz gibi, uzun
yıllardan beri hukukçular arasında ve siyasetçiler arasında
tartışılmaktadır, yeni bir anayasa değişikliği yapılırken bu konuların
değerlendirilebileceğini umut ediyorum. Yani, hangi konuya el atsak,
mutlaka, karşımıza bir anayasa değişikliği ihtiyacı da çıkmaktadır.
Bunları, güncel ihtiyaçlar çerçevesinde değil, geçmişe dönük bir derinlik
içerisinde, bütün partilerin işbirliğiyle çözmek durumundayız.
Sayın İyimaya’nın “İçtüzük çalışmalarındaki asıl amaç, yasama ve
Meclis denetimi çalışmalarındaki engellemeleri aşmak olmalıdır”
temennisine katılıyorum. Şu anda hazırlamakta olduğumuz içtüzük
değişikliği, tahmin ediyorum ki, yasama faaliyetlerinin bir parçası olan
halkla temaslar konusuna da denetim konusuna da -soru önergelerinin
süratle cevaplandırılması ve yığılma meydana getirmeyecek şekilde
yapılan düzenlemeler dolayısıyla- büyük kolaylıklar getirecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin efendim.
TBMM BAŞKANVEKİLİ HASAN KORKMAZCAN (Devamla) –
Sayın İyimaya, Anayasada, temsilde adalet ve yönetimde istikrar
ilkesinin bulunmasını, kısıtlayıcı hüküm olarak, seçim sistemleri
üzerinde kısıtlayıcı hüküm olarak değerlendirdiler. Ben, aynı görüşe
katılmıyorum. Eskiden, seçim sistemleri, Anayasanın eşitlik ilkesi
doğrultusunda sadece ve sadece temsilde adalet ilkelerini gözetmesi
gerekir gibi, bazı hukuk çevrelerinde bir görüş vardı. Bu yeni
düzenleme, yönetimde istikrar unsurunun da anayasal bir müessese olarak
dikkate alınması gerektiğini, kanun koyucunun, seçim kanunlarını
yaparken sadece Anayasanın genel prensipleri içerisindeki eşitlik
düşüncelerine, eşitlik felsefesine bağlı kalmayacağını, aynı zamanda
kamu yararının temsilde adalet ilkesini de gözetmekten geçtiğini ifade
etmiş oldu. Yani, bu maddenin, Anayasa metni haline gelmesinde
katkıda bulunan bir Anayasa Komisyonu üyesi olarak, geçmişte bizim
düşüncelerimiz buydu, bundan sonra da böyle yorumlanmasını temenni
ediyoruz.
Sayın İyimaya’nın, vatandaş-Meclis ilişkilerinde, devletimizin yeniden
yapılandırılması, merkezden yönetim yerine yerel yetkilerin artırılması
konusundaki temennilerine, zannediyorum ki, bütün gruplarımız
katılmaktadır. Bu da, bir anayasa değişikliğinin temel alındığı bir
yasama dizisiyle gerçekleştirilebilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmazcan, süreniz doldu efendim. Bir dakika
içinde, kurallarımıza uyarak tamamlarsınız herhalde.
TBMM BAŞKANVEKİLİ HASAN KORKMAZCAN (Devamla) –
Sayın Başkan, kurallara uymak, tabiatıyla, Meclis yönetimi adına
konuşan bir sözcünün ilk görevi. Ben de, cevaplayamadığım sözcü
arkadaşlarımın beni mazur görecekleri inancıyla, konuşmamı burada
noktalıyorum.
1996 yılı bütçesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Radyo ve
Televizyon Üst Kuruluna, Cumhurbaşkanlığımıza, Sayıştayımıza ve
Anayasa Mahkememize, hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmazcan.
Şimdi, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün, aleyhte
konuşacaklar; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Esengün, süreniz 10 dakikadır.
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay ve Anayasa
Mahkemesinin 1996 yılı bütçesi üzerinde, vaktin elverdiği imkân
nispetinde, görüşlerimi, şahsî düşüncelerimi arz etmek üzere
huzurunuzdayım.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin tecelli
ettiği yüce bir organdır; demokrasinin ve çoksesliliğin kalbidir; 60
milyon insanımızın, sorunlarına çare aradığı bir mercidir. Bugün, tüm
memleket sathında, derdi, problemi, sorunu olan herkes, haklı olarak,
gözünü Meclise dikmiş, beklemektedir. İşsiz, fakir, muhtaç, mağdur,
mazlum her insan, Meclisten çare ummaktadır. Köylünün, işçinin,
esnafın, memurun, öğrencinin, kısacası, tüm toplumun dertleri
önümüzde dağ gibi durmaktadır. Millet Meclisinden, halkımız,
milletimiz, sorunlarına eğilinmesini, çare bulunmasını beklemektedir;
bunun en önemli göstergesi de, her gün Meclise gelen binlerce
seçmenimiz, hemşerimiz, vatandaşımızdır. Bu insanlar, Meclise, hoşça
vakit geçirmek için gelmiyorlar; halledemedikleri sorunlarına, en yüksek
seviyede, Millet Meclisinde çare bulunacağı inancıyla kapımıza
dayanmaktadırlar; ama, birçok meselede, özellikle, işsiz gençlerimize,
işsiz insanlarımıza iş bulma konusunda, maalesef, hepimiz çaresiziz.
Kamuoyunda Meclisimizin itibarını yıpratan, Meclisin kendisi değildir;
hükümetlerin beceriksizliği, hükümetlerin çare üretememesi,
hükümetlerin yanlış zihniyetidir sonuçta Meclisimizin değerini
milletimiz nazarında düşüren Hükümetler becerikli olsa, başarılı olsa,
halkımızın dertlerini halledebilse, inanıyorum, Meclisimizin itibarı da
ona paralel olarak artacaktır.
Tabiatıyla, birkısım medyanın Meclisimize yaptığı haksız tenkitler,
saldırılar... Bakınız, bu konuda, benim dikkatimi çeken bir husus var:
Sayın cumhuriyet savcıları, yıllardan beri, Türkiye Büyük Milet
Meclisinin manevî şahsiyetini tahkir ve tezyif edecek ölçüde yapılan,
hakarete varan yayınlar hakkında, maalesef, soruşturma
açmamaktadırlar. Bilmiyorum, o, birkısım medyanın şerrinden midir,
başka sebeplerden midir! Aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisine
yapılan bu tür haksız saldırılarda savcılarımızın çok daha titiz ve
dikkatli davranması lazım.
Muhterem arkadaşlar, 20 nci Dönem seçimi 13 Ekim 1996’da
yapılacaktı; ama, geçmiş Hükümet, sorunların altında ezildiği için
erken seçime gitmek mecburiyetinde kaldı ve 24 Aralıkta erken seçim
yapıldı. Alışılageldiği gibi, her seçim, o günün şartlarında, iktidar
partilerinin iktidarlarını ve güçlerini devam ettirmek için aradıkları
tedbirler muvacehesinde yeni bir seçim kanunuyla, o günün hâli,
menfaatlarına neyi gerektiriyorsa öyle bir seçim kanunuyla yapıldı.
1991 seçiminde uygulanan sistem niçin terk edildi; çünkü, Refah Partisi
tek başına iktidara gelecekti. Oturuldu, düşünüldü, yeni bir seçim
kanunu ihdas edildi, Refah Partisinin tek başına iktidara gelmesi
engellendi; ama, yasal engeller, milletin aşabileceği engellerdir.
Bekleyin, sabredin, bir dahaki genel seçim, Refah Partisinin tek başına
iktidara geldiği seçim olacaktır. (RP sıralarından alkışlar)
Sonra ne yapıldı; Refah Partisi birinci parti olarak Meclise gelmesine
rağmen, Meclisimizde yerleşmiş olan elli yıllık gelenek, elli yıllık
teamül terk edildi. Elli yıldan beri, çokpartili hayata geçtiğimiz günden
beri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Mecliste en fazla
üyesi olan partinin adayı getirilirdi; ama, iş Refah Partisine gelince bu
teamül terk edildi, üçüncü partinin adayı Meclis Başkanı seçildi. Bu,
yanlıştır. Bu uygulamalarla, biz, Mecliste yazılı olmayan hukuk
kurallarını bu şekilde ihlal edersek, yarın, birçok konuda Mecliste
teamülden bahsetmeye kimse cesaret edemez.
Sonra ne yapıldı; yepyeni uygulamalar -İsrail’de varmış, İskandinav
ülkelerinde varmış- bugüne kadar görmediğimiz dönüşümlü
başbakanlık, üçüncü partinin genel başkanının başbakanlığı gibi
görüşler, öneriler gündeme getirildi ve sonuçta, işte bugünkü bu
Hükümet kuruldu.
Bakınız, bugünlerde bir dosya savaşından bahsediliyor. Biz, dosya
savaşı veya kimseyle savaş niyetinde değiliz. Verdiğimiz Meclis
soruşturması önergeleri, partiler tarafından tanzim edilmemektedir;
buna, Anayasa mânidir. Anayasaya göre, bu konuda parti gruplarında
görüşme dahi yapılamaz, karar alınamaz. Bu, milletvekillerinin, ferden
yaptıkları bir denetim görevini yerine getirme işleminden ibarettir ve
Millet Meclisi üye tamsayısının onda birinin verdiği soruşturma
önergesinin, burada, bir ay içerisinde görüşülmesi mecburiyeti vardır.
Hakkında Meclis soruşturması önergesi verilen insan, bakan veya
başbakan, bu konudan memnun kalmalıdır; medyada, birtakım
çevrelerde, hakkında yapılan isnatlardan temize çıkarılması için,
bakanın veya başbakanın aklanması için en güzel fırsattır. Soruşturma
komisyonu kurulsun; eğer, bir şey bulamazsa, yüce huzurunuza,
hakkında, Yüce Divana sevk edilmemesine dair raporunu getirsin; ama,
komisyonun tespit ettiği birtakım suçlama ve deliller varsa, o zaman da,
o bakan veya başbakan, Yüce Divanda hesap versin. Şeriatın kestiği
parmak acımaz. Adalete hepimizin saygısı var. Türkiye’de hâkimler var;
bundan, hiç kimse endişe etmesin. Hak, her zaman yerini bulur, tecelli
eder. Onun için, verdiğimiz bu Meclis soruşturması önergeleri, hiçbir
zaman, Hükümeti sarsmak niyetiyle, Hükümeti bozmak niyetiyle
verilmiş değildir. Hiç kimse, Hükümetin bozulması gibi bir gerekçeyi
ortaya koyarak, Meclis soruşturması önergelerini desteklemekten
kaçmasın veya o vebal altına girmesin. (RP sıralarından alkışlar)
Yıllarca söylendi; bugün, hesap sormanın zamanı geldi. Hesaplar
Meclisimizde sorulsun. Art niyetli değiliz, kötü niyetli değiliz; sadece,
Meclis çalışsın, Anayasanın 100 üncü maddesindeki Meclis
soruşturması gündeme getirilsin, uygulansın diyoruz.
Muhterem arkadaşlar, 19 uncu Dönemde, Anayasa, maalesef
değiştirilemedi; çok söylendi, yeni bir sivil anayasa yapılamadı, yeni bir
içtüzük yapılamadı, yerleşik, tutarlı bir seçim sistemi ihtiyacı maalesef
yerine getirilmedi, getirilemedi. Anayasada değişiklikler yapıldı; ne
yapıldı; 450 milletvekili 550’ye çıkarıldı. Şimdi, onun sıkıntısını
yaşıyoruz.
Bugün görüşmekte olduğumuz Meclis bütçesi 11 trilyon 700 küsur
milyar lira. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var bu paranın içerisinde...
BAŞKAN – Sayın Esengün, son 2 dakikanız...
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkan.
Yolu olmayan, çaresiz insanımızın parasını, Meclis lojmanlarına yeni
2 blok ilave için kullanıyoruz. Hani, bu Meclis lojmanları, milletvekili
lojmanları özelleştirilecekti; hani tüm lojmanlar özelleştirilecekti!.. Bu
Meclisten, Özelleştirme Yasası nasıl bir şaşaayla çıktı!.. Biz, şimdi, o
işlerden vazgeçtik, milletvekilleri lojmanlarını özelleştirmiyoruz;
yerine, trilyonlar harcayıp yeni bloklar dikiyoruz; yeni sekreterler, yeni
odalar, yeni bir sürü israf... İşte, Anayasa değişikliğiyle yapılan budur...
Anayasa değişikliğiyle başka ne yapılması gerekirdi; din ve vicdan
hürriyetinin önündeki en büyük engel olan 24 üncü maddeyi
değiştirmemiz gerekirken, Askerî Şûra kararlarının yargı denetimine
tabi olmasını gerektiren değişikliği yapmamız lazımken, uluslararası
anlaşmalar ki, Anayasaya göre kanun hükmündedir; ama, Anayasa
Mahkemesi yolu kapalıdır; bu kapalı yolu açmamız lazım gelirken biz
ne yaptık; 550 milletvekiline çıkardık sayımızı ve bugün de o
sıkıntıları çekiyoruz.
Geçen dönemde, Meclis araştırmaları, gerçekten gayretle yapıldı;
ancak, dönem aniden bittiği için, bir Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma
Komisyonu raporu basılıp dağıtılamadı; bir İSKİ yolsuzluğunun
raporu, hâlâ, tozlu raflarda bekliyor; liderlerin mal varlıklarının
incelenmesiyle ilgili rapor, hâlâ, tozlu raflarda bekliyor. Bunların
muhakkak basılıp, bu dönem sayın milletvekillerine, bilgi kabilinden de
olsa dağıtılması lazım; çünkü, çok büyük bir emeğin mahsulüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Esengün, konuşmanızı toparlamanız için 1
dakikalık süre veriyorum; buyurun.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Şu anda, İçtüzük değişikliği Anayasa
Komisyonunda görüşülüyor. Maalesef, bunda da, İktidar Partilerinin
baskısı var; çünkü, iki gün önce Komisyondan geçmesine rağmen,
bugün tekriri müzakere istenildi her nedense. Anayasaya aykırı olan,
İçtüzüğün 105 inci maddesindeki değişiklik, bugün, tekrar geri
getirilecek. Güven oyları, güvensizlikten fazla olursa, hükümet güvenoyu
alırmış!.. Bu, açıkça Anayasaya aykırıdır. Anayasanın 96 ncı maddesi
yürürlükte olduğu sürece, bunun aleyhinde hiç kimse birtakım mütalaalar
fikirler ileri sürmesin. Anayasanın 96 ncı maddesi fevkalade açıktır.
Muhterem arkadaşlar, Sayıştayla ilgili bir kanun teklifi geliyor. Burada,
enteresan bir hüküm var: “Liderlerin mal varlıklarını, bundan sonra
Sayıştay incelesin” deniliyor. Bu, Meclisin denetiminden kaçmaktır.
Bunu, kim, o teklife yazdıysa hata etmiştir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Esengün...
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Liderlerin mal varlıklarını da Meclis
araştırsın...
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Esengün...
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Hepinize saygılarımı arz ediyorum.
(RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birinci tur görüşmelerimiz tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara geçiyoruz.
Soruları okutmadan önce, bir konuya öncelikle açıklık getirmek
istiyorum. Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Çelik, doğru olmayan
bir soru sordu. Sayın Çelik, onu okutmayacağım. Bunu açıklamak
istiyorum.
Sayın Çelik, “savaş” olarak nitelediği güneydoğudaki terörle mücadele
nedeniyle, Meclisin bu konuları görüşmesi gerektiğini; ama,
görüşmediğini; Meclis Başkanlığının, bu konuda, özel bir gündem
düşünüp düşünmediğini soruyor.
Yasal olarak, Meclis Başkanı, böyle bir şeyi düşünme durumunda değil;
ama, Sayın Çelik, arzu ediyorsa, 9 arkadaşıyla beraber veya grubu
olarak, bu konuda, bir genel görüşme talebinde bulunabilir. O, Sayın
Çelik’in kendi inisiyatifindedir; Meclis Başkanlığının değil. Bu
nedenle, bu soruyu okutmuyorum.
Şimdi, normal sorulara geçiyorum.
Bildiğiniz gibi, soru-cevap işlemleri, Genel Kurulumuzun 2 Nisan 1996
tarihli 31 inci Birleşiminde alınan karar uyarınca, tur için öngörülen
grup konuşma süresiyle sınırlandırılmıştır; yani, 20 dakikadır. Biz,
bunun 10 dakikasını, soruların okunmasına; 10 dakikasını da, sayın
ilgililerin, bakanların cevaplarına ayıracağız.
Şimdi, 10 dakika için:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Cumhurbaşkanlığı bütçesi her yıl artırılmaktadır. Bu yıl da
artırılmıştır. Cumhurbaşkanlığının birkısım harcamaları lüks ve israf
olduğu kanaati yaygındır. Örnek vermek gerekirse, yazlık villalar, köşk
içi yeni binalar ve tefrişat gibi.
İç ve dışborçların arttığı, hayat pahalılığının çekilmez hale geldiği,
kar altında ekmek arayanların ülkesinde,
1. Bu tür yatırımların programlandığı doğru mu?
2. Varsa durdurulamaz mı?
3. Cumhurbaşkanlığı olarak, halka örnek somut bir iki örnek verilebilir
mi?
Soruların ilgililerce cevaplanmasına tavassutunuzu saygıyla arz ederiz.
Veysel Candan Zülfikâr Gazi
Konya Çorum

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başkanlığınız tarafından cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Feti Görür
Bolu
TMO’daki yolsuzluk ve usulsüzlükleri araştırmakla görevli 10/6 esas
numaralı Meclis Araştırma Komisyonu üyesiyim. Komisyonumuzun
çalışmalarının ilmî ve teknik olarak yapılabilmesi ve sıhhatli bir
sonucun elde edilebilmesi için, 2919 numaralı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununun 12/3 üncü maddesi
gereğince komisyonumuzda, çeşitli kurumlarda müfettişlik yapan 5
personelin geçici olarak görevlendirilmeleriyle ilgili, komisyonumuzun
8.4.1996 tarih ve 4/5 nolu kararıyla ilgili, makamınıza yazılan yazılı
müracaata cevaben, geçici görevlendirme yerine, İçtüzüğün 103 üncü
maddesine göre, komisyonun gerekli gördüğü, uygun bulacağı uzmanları
çağırma ve bilgilerine başvurmanın yeterli olacağı bildiriliyor.
Sorularım:
1. Bu tür araştırma ve soruşturma komisyonlarında, komisyon üyeleri,
müfettişlik bilgi ve tekniğine sahip olan kişilerden mi oluşturuluyor?
2. 2919 numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği
Teşkilat Kanununun 12/3 maddesi bu konunun ehemmiyetine ve
lüzumuna binaen hazırlanmadı da, başkaca bir gerekçeyle mi
hazırlandı?
3. 2919 numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği
Teşkilat Kanununun 12/3 maddesinin çalıştırılmaması neticesinde,
ilgili komisyonunun görevini yerine getirmemesi ve sağlıklı bir sonuç
alınamamasının, bu tür araştırma ve soruşturma komisyonlarının
bundan sonraki çalışmalarını olumsuz yönde etkilemez mi?
4. Eğer, geçici görevle gelecek personelin malî külfeti düşünülüyorsa, bu
maliyet, araştırılan konunun maliyetinden daha mı fazla?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
RTÜK ile ilgili aşağıdaki sorularımın, delaletinizle, Sayın Başkan
tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.
Yakup Budak
Adana
1. RTÜK’ün personel sayısı nedir?
2. Görevini yapabilecek yeterli donanıma sahip midir?
3. TRT ve özel televizyon kanallarında millî ve dinî değerlerimizi hiçe
sayan programlar hakkında hangi tedbirler düşünülmektedir?
4. Televizyon yayınlarında, şiddeti, uyuşturucuyu ve alkolü teşvik eden
programlardan gençlerimizi ve çocuklarımızı korumak için ne gibi
önlemler planlanmaktadır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak
aşağıdaki yazılı sorularımın cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim.
Ertuğrul Yalçınbayır
Bursa
Sorular:
1. Lojman iptal davası kapsamı dışında olan “lojmanı devretme” ve
“devredilen lojmanı kuraya tabi olmaksızın devralma” işlemlerini iptal
etmeyi ve bu lojmanlar için yeniden kura çekmeyi düşünüyor musunuz?
2. Sebepsiz yere, yasal dayanağı olmaksızın, lojmanları işgal edenlerin
fuzuli işgallerine son verecek misiniz? Ne zaman?
3. Lojmanlarda, gerçek hak sahibi olmadığı halde oturanların sayısı kaç
tanedir?
4. Ankara’da oturmaya elverişli konutu bulunan milletvekili sayısı
kaçtır ve bunların kaçına lojman tahsis edilmiştir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın cevaplandırılması için gereğini saygılarımla
arz ederim.
Memduh Büyükkılıç
Kayseri
1. Sayıştay Genel Kurulu ne zamandan beri toplanmamaktadır?
2. Denetçiler bir yılda denetlenmesi gereken kurumların yüzde kaçını
denetleyebilmekteler?
BAŞKAN – Sayın Başkan, sorulara sözlü mü yazılı mı cevap
vereceksiniz?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ
HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Bazılarını cevaplandırmak
istiyoruz.
Sayın Başkan, Sayın Candan ve Sayın Gazi’nin sorularını yazılı
olarak cevaplayacağız.
Sayın Feti Görür’ün sorusu, doğrudan doğruya Meclis Başkanlığını
ilgilendirdiği için, şu cevabı vermek durumundayım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından kurulan araştırma komisyonlarının görevi,
Anayasanın 98 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilmiştir. Bu
görev, asla, teftiş kurullarının inceleme fonksiyonlarına benzemez; bilgi
edinmekten ibarettir. Onun için, bu komisyonlara seçilen üyelerimizin,
teftiş kurullarında çalışanların niteliklerine sahip olması gerekmez.
Ayrıca, Sayın Feti Görür’ün sorusu, Başkanlığımızca incelenmiş ve
yazılı olarak da cevaplandırılmıştır.
İçtüzüğümüz, Meclis araştırma komisyonlarına, bilgi ve belge toplama
hususunda, bütün kurum ve kuruluşlarda inceleme yapmak, ilgililerini ve
uzmanlarını çağırmak gibi geniş yetkiler vermiştir. Bu nedenledir ki, bu
konuda, 2919 sayılı Kanun hükmünün uygulanması, Başkanlığımızca
uygun bulunmamaktadır.
Radyo Televizyon Üst Kuruluyla ilgili soru, Kurum tarafından, yazılı
olarak cevaplandırılacaktır.
Sayın Yalçınbayır’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarıyla ve
bunların kullanımlarıyla ilgili sorusu, soru önergesi çerçevesinde
cevaplandırılacak kısımları yazılı olarak; ama, bunu aşan kısımları
da, Mecliste kayıtlar bulunmadığı için, kendi ölçüleri içerisinde
cevaplandırılacaktır.
Sayın Memduh Büyükkılıç’ın sorusu da, yazılı olarak
cevaplandırılacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Saymadınız efendim.
BAŞKAN – Efendim, sayı çok açık Sayın Oğuz...
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Hayır, saymadınız efendim...
BAŞKAN – Lütfen... Lütfen...
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Hayır efendim, saymadınız...
BAŞKAN – Efendim, sizin arkadaşlarınız da ellerini kaldırmadı;
bundan sonra, ellerini kaldırırlarsa, dikkat ederiz; yani, ret konusunda oy
kullanacaksanız, lütfen, arkadaşlarınız zahmet edip, elini kaldırsın.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Hayır, saymadınız Sayın Başkan, lütfen...
Saymadınız, olur mu öyle şey!..
BAŞKAN – Bölümleri okutuyorum:
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 6 259 206 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 Yasama Hizmetleri 2 358 508 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Program
Kodu Açıklama Lira
112 Millî Sarayların İdare ve Korunması 1 192 720 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-
ferler 1 916 500 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 111 726 934 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Şimdi, 1996 malî yılı bütçesinin, Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
B) CUMHURBAŞKANLIĞI
1. – Cumhurbaşkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 2 710 635 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-
ferler 22 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2 732 635 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, biraz önce kabul edilen Türkiye Büyük Millet
Meclisi bütçesiyle ilgili bir ifadede bulunacağız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Bütçesinin sonunda yer alan Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun bütçesi ve kadro cetvelleri, ek gösterge ve
makam tazminatı hariç, 13.4.1994 tarihli ve 3984 numaralı Kanunun 12
nci maddesi gereğince karara bağlanmış bulunmaktadır.
Bilgilerinize sunuyorum.
Şimdi, Sayıştay Başkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN
ÖZDEMİR (Samsun) –Sayın Başkan müsaade eder misiniz...
BAŞKAN – Efendim, oylama yapıyorum...
...Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. – Sayıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 609 109 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 İnceleme, Yargı ve Karar Hizmetleri 654 212 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-
ferler 13 500 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1 276 821 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının bir maruzatı vardı galiba,
buyurun efendim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN
ÖZDEMİR(Samsun) – Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kadro
cetvelleri ve bütçesiyle ilgili olarak, geçen yılların aksine, bu yıl, 3984
sayılı Kanunun ilgili maddeleri de tekrar değerlendirilerek, Plan ve
Bütçe Komisyonumuzda, bu kuruluş hakkında ne yapılacağı
değerlendirilmiş, gerekli görüşmeler Plan ve Bütçe Komisyonunda
yapılmış ve bu kuruluşumuzun kadro usulü hakkında, devletin diğer
kadrolarıyla ilgili kanunlara tâbi olmadığı ve kadroları hakkında
yapılacak işlemlerin, bütçesiyle birlikte, Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülerek, Büyük Millet Meclisinin kararına sunulacağı hususları da
dikkate alınarak, cetvellerinin içerisinde uygun görülen kadroların ek
göstergelerinin ve bunlardan makam tazminatına müstahak olanların da
belirtilmesinin, bir boşluğu gidereceği mülahaza edilerek, öneri, Plan ve
Bütçe Komisyonunda, o haliyle Genel Kurulumuza sunulmuştur.
Bu hususun gerekli olduğunu, mütalaaten, tekrar Başkanlığa arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Yalnız, o öneri, yasanın yerine geçmiyor. Bizim burada bulunduğumuz
ifade, yasanın gereğidir. İlgili yasanın 15 nci maddesi, bu konuda bize,
maalesef, ek gösterge ve makam tazminatı konusunda, yasanın önüne
geçecek bir Meclis kararı alma imkânını vermiyor. O düzeldiği zaman,
her halde işlemler normal yürüyecek.
Ben de, Başkanlık olarak bilgi...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN
ÖZDEMİR (Samsun)–Sayın Başkanım, belirttiğiniz hususlar, teknik ve
yasa önünde Komisyonumuzda mütalaa edilmişti; arz ederim.
BAŞKAN – Sağ olun; ama, yasa değişmiş olmuyor; biz de onu
vurgulamış bulunduk.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi Başkanlığının, 1996 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul
etmeyenler...Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. – Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 132 800 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 İnceleme ve Yargı Hizmetleri 28 200 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-
ferler 1 200 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 162 200 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı
ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 1996 malî yılı bütçeleri kabul
edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim.
Sayın milletvekilleri, birinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.54


İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 14.00
BAŞKAN : Başkanvekili H. Uluç Gürkan
KÂTİP ÜYELER : Ali Günaydın (Konya), Mustafa Baş (İstanbul)


BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39
uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) (Devam)
E) BAŞBAKANLIK
1. – Başbakanlık 1996 Malî Yılı Bütçesi
F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1. – Denizcilik Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
BAŞKAN – 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarılarının ikinci tur görüşmelerine başlıyoruz.
Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
İkinci turda, Başbakanlık, Denizcilik Müsteşarlığı, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü katma bütçeleri yer almaktadır.
İkinci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum:
Grupları adına :
Demokratik Sol Parti Grubu adına; Ordu Milletvekili Sayın İhsan
Çabuk, Eskişehir Milletvekili Sayın Mahmut Erdir.
Refah Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali
Şahin, İzmir Milletvekili Sayın İsmail Yılmaz.
ANAP Grubu adına; Kocaeli Milletvekili Sayın Bülent Atasayan,
Manisa Milletvekili Sayın Abdullah Akarsu.
Doğru Yol Partisi Grubu adına; Konya Milletvekili Sayın Necati
Çetinkaya, Sakarya Milletvekili Sayın Ertuğrul Yılmaz.
Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına; İstanbul Milletvekili Sayın Ali
Topuz.
Şahısları adına :
Lehinde, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; aleyhinde, Trabzon
Milletvekili Sayın İsmail İlhan Sungur.
Şimdi, ikinci tur görüşmeler için, Demokratik Sol Parti Grubu adına,
Ordu Milletvekili Sayın İhsan Çabuk; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın Çabuk, süreyi eşit mi kullanacaksınız?
İHSAN ÇABUK (Ordu) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
DSP GRUBU ADINA İHSAN ÇABUK (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakanlık ve Denizcilik Müsteşarlığının bütçesi
üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyor; Yüce
Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde, Başbakanlık, siyasî gücün en etkin
olduğu ve bürokrasinin temelini oluşturan bir teşkilattır. Her geçen gün
Başbakanlık, daha da büyümekte, kendine bağlı kamu kurum ve
kuruluşlarının sayıları giderek artmaktadır. Bunun doğal sonucu
olarak, Başbakanlığın gücü ve yetkileri de iyice büyümektedir; hatta,
artık, Başbakanlık bu yükü kaldıramaz hale gelmiştir. Özellikle, 3056
sayılı Yasayla düzenlenen Başbakanlık teşkilatının kuruluş amacı;
bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin
yürütülmesini izlemek, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini
sağlamak, Anayasa ve kanunlarla Başbakana verilen görevleri yerine
getirmek için Başbakanlık Teşkilatının kurulmasına, teşkilat ve
görevlerine ait esasları düzenlemek olarak belirlenmiştir.
Başbakanlık, bakanlıklararası koordinasyon ve eşgüdümü sağlayan bir
teşkilat olarak görülmektedir. Bugün, Başbakanlığa bağlı 49 tane kurum
ve kuruluş, 32 tane koordinasyon amaçlı kurul, 22 müşavirlik ve
başmüşavirlikle devletin en büyük örgütü durumundadır. Devletin her
birimindeki işlevler, Başbakanlığa bağlı hale getirilmiş durumdadır. Bu
yüklü haliyle Başbakanlığın, koordinasyon işlevini yerine getirmesini
beklemek hayal olur diye düşünüyoruz. Başbakanlığın, bu durumunu en
hızlı şekilde çözüme ulaştırması gerektiği inancındayız.
Değerli arkadaşlar, yurtdışı temsilciliklerimize baktığımızda; her bir
büyükelçilik ya da konsolosluğun yanında, Başbakanlığa bağlı bu
kuruluşların da yurtdışı teşkilatlarını görmekteyiz. Her kuruluş için bir
temsilcilik, onun için ayrı bir bina, ayrı bir sekreterya ve ayrı destek
hizmetlerinin hepsini koymaya, bu ülkenin gerçekten gücü yoktur.
Dışişleri Bakanlığı, kendi elemanlarıyla bu problemleri çözümleyebilir.
Eğer, gerçekten, bazı ihtisas görevlerini yerine getirecek elemanlara
sahip değilse, bünyesinde, bu kuruluşlarda çalışan kişileri belirli bir süre
yurtdışında görevlendirerek bu işi çözümleyebilir. Bu konuda da gerekli
ilgi ve icraatını bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde denizciliğin konumu ve Denizcilik
Müsteşarlığının durumuyla ilgili bazı bilgiler ve görüşler ifade etmek
istiyorum. Denizcilik denildiğinde, deniz ve gemi işletmeleriyle ilgili
işlerin tümü düşünülmelidir. Denizcilik, dünyanın her yerinde kâr
getiren ve üzerinde önemle durulan bir iş alanıdır. Bu sektör, ülke
kalkınmasına direkt etki eden bir faktördür; çünkü, ülke ekonomisine
yapacağı katkılar küçümsenmeyecek kadar önemlidir.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemiz için, Avrupa ve Asya’yı
birleştiren uluslararası deniz ulaşım yolları, ekonomik ve stratejik
açıdan önem taşımaktadır. Boğazlarımız, gerek ülkemiz açısından
gerekse denizciliğimiz açısından çok önemli bir konuma sahiptir.
Boğazlarımızın bu kritik durumu dikkate alınarak, İstanbul ve
Çanakkale Boğazlarında, gemilerin giriş ve çıkışlarıyla ilgili trafik
istasyonlarının artırılması ve trafik düzenlemeleriyle ilgili işlemler,
güvenliğin sağlanması, boğazlarımızda radar kontrolü sistemi projesinin
bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Avrupa Birliği ve gümrük birliğinin imzalamasından sonra,
denizyollarımız ve deniz ticaretinin daha da hız kazanacağı ülkemizde,
liman ve barınaklarımıza önem verilmesi gerekmektedir.
Denizcilik ve deniz eğitimine önem veren ülkeler daima gelişmişlerdir.
Tuzla’da kurulan Denizcilik Fakültesinin ülkemize ne kadar yararlı
olduğu, hepimiz tarafından bilinmektedir. Ordu İlinİlinde, kapatılan
denizcilik meslek lisesinin yeniden açılmasını, hatta deniz kenti olan
diğer vilayetlerde de, bu okulların açılmasını istiyoruz. Deniz ticareti ve
deniz turizminin bilinçli ellerde gelişip büyüyeceğine inanıyoruz.
Denizcilik sektöründe ilk akla gelen balıkçılıktır. Denizcilik sektörü ve
balıkçılık sektörü bir bütündür; bunları bir birinden ayıramayız.
Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili ve bir de, üstelik, iç denizimiz
Marmara olmasına rağmen, balıkçılık konusunda gerekli duyarlılık,
maalesef gösterilmemiştir.
Beslenme alanında önemli bir yeri olan balıkçılığa, gelişmiş ülkelere
oranla, Türkiye’de, ilgisizlik, bilgisizlik ve çevre kirlenmesiyle büyük
darbe vurulmuştur. Gerekli destek sağlanamadığı için, günübirlik
avcılık yapılmaktadır. Genelde, balıkçılık, babadan oğula geçen bir
meslek dalı olmuştur. Diğer ülkeler, gelişen teknolojilerini kullanarak,
denizden daha fazla yararlanma olanakları elde etmeye çalışırken,
Türkiye, büyük bir potansiyele sahip olmasına rağmen, bu yarışın
dışında kalmıştır.
Sayın milletvekilleri, dünyada, denizcilik sektörü dev adımlarla
ilerlemektedir. Teknoloji hızlı bir şekilde gelişmekte, gemi tip ve
yapıları gün geçtikçe değişmektedir. Dünya teknolojisine ayak
uydurmak zorundayız.
Limanlarımızın çoğu içler acısıdır; yenilenmeli ve kapasitelerinin
artırılmasına çalışılmalıdır. Limanlarımızı, dünyadaki benzerleriyle
kıyaslanabilir hale getirmemiz gerekmektedir.
Bu kadar zengin deniz ve kıyı şeridine sahip ülkemizde, deniz turizmi
çok ihmal edilmiştir. Deniz turizmi ve ticaretinin gelişmesi ve ülke
ihtiyaçlarının yanında, yurtdışında da hizmet verecek hale getirilmesi
için gerekli önlemlerin alınması şarttır. Deniz ticaretini elinde tutmak
için güçlü deniz filosuna ihtiyaç vardır. Komşu ülkeler, deniz
ticaretinden büyük gelirler elde etmektedir.
Türk ticaret filosu, uluslararası sıralamada 17 nci sırada yerini almıştır;
güç ve tonaj itibariyle ne kadar zayıf olduğumuz ortadadır. 36 tersaneye
sahip olmamıza rağmen kapasite imkânlarımız çok zayıftır.
Komşumuz Yunanistan, millî gelirinin yüzde 45’ini deniz ticaretinden
elde etmektedir; ülkemizde ise, millî gelirin yüzde 5,5 ilâ yüzde 6’sı,
deniz ticareti ve deniz ürünlerinden sağlanmaktadır. Uluslararası
limanlara, canlı ve cansız doğal kaynaklara sahip olan ülkemizin bu
nimetlerinden, maalesef, yeterince yararlanamamaktayız; üstelik, bu
doğal kaynağı korumayı bile başaramamaktayız.
Son zamanlarda, denizlerimizdeki kirlilik oranı gün geçtikçe artmakta
olup, balık ve diğer su ürünlerimizin nesli tükenmeye başlamıştır.
Boğazlarımızda çok sık meydana gelen gemi kazalarında denize
dökülen petrol ürünleri önemli bir problemdir. Ayrıca, yükledikleri
nükleer atıkları getirip denizlerimize döken Avrupalıların bu
tutumlarını kınamaktan ileriye de gidemiyoruz.
Sayın milletvekilleri, bir diğer önemli konu ise, ülkemizdeki gemi
sanayiidir. Ülkemizin coğrafî konumuna rağmen, denizcilik alanında geri
kalmış bir durumdayız. Kamu ve özel sektör tersanelerinin kapasitesi
düşük orandadır. Gemi yapım malzemelerinin yüzde 50’si ithal
edilmektedir. Tersanelerin yeterli iş olanaklarına kavuşturulması, gemi
sanayiinin, özel tersanelerde olduğu gibi, yatırım teşvik mevzuatından
yararlandırılması, geçmiş yıllardan bu yana yapılan ve bir türlü
sonuçlanamayan çalışmaların sonuçlandırılması, D.B. Deniz Nakliyatı
T.A.Ş. Genel Müdürlüğü ve Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Genel
Müdürlüğünün siparişleriyle bakım, onarım ve havuzlama işlerinin
azamî oranda gemi sanayiine yönelmesi, bu iki kuruluşun işbirliği
sağlaması, yurtdışından siparişler alınması ve olumlu sonuca
bağlanması konusunda çaba gösterilmesi gerekmektedir. Faaliyet
kârının bir önceki yıla oranla artırılması, tersanelerimize önem
verilerek faaliyetlerinin ihracatı teşvik mevzuatından yararlandırılması
konusunda gerekli işlemlerin sonuçlandırılması, tersanelerin ve motor
fabrikalarındaki işçilik oranlarındaki dengesizliğin giderilmesi için,
çalışmaların bir an önce neticelendirilmesi; üçüncü şahıslar adına
yapılan gemi inşa, onarım, havuzlama gibi işler için senet alımı yerine,
teminat mektubu veya gemi üzerinde ipotek tesisi teminat altına
alınması gerekmektedir.
Yabancı bandıralı gemilerin periyodik bakımları için, tersanelerin
kendilerini buna göre teçhiz etmesi, ayrıca, çok pahalı ve dövize dayalı
onarımların buralarda yapılarak ülkemize döviz kazandırılması için
gerekli girişimlerin, hiç zaman kaybetmeden, acilen yapılması
gerekmektedir.
Türk deniz ticareti filosunun, son beş yıllık dönem içinde şirket
paylarının periyodik olarak düşüş gösterdiği görülmektedir. Son beş yıl
içinde, kabotaj taşımacılığında önemsenecek derecede düşüş
görülmüştür. 1990 yılında pay yüzde 30,8 iken, 1994 yılı sonunda
yüzde 8,6 seviyelerine inmiştir. Bunun nedeni, denizciliğimize, yıllardır,
gereken önemin verilmeyip, büyük bir ihmale uğraması ve özensiz,
bilgisiz, ciddiyetsiz yaklaşımdır.
Denizcilik Müsteşarlığının amacı, sektörü, bilimsel ve uygulama
bakımından en güzel şekilde sergilemek ve denizcilik sistem ve
hizmetlerinin, ülkenin uluslararası çıkarlarına uygun olarak tesisi ve
geliştirilmesini sağlamaktır.
Denizcilik konusunda, Hükümetimizin ciddî, tutarlı ve köklü tedbirler
alması gerekmektedir.
Başbakana bağlı fonlar, geçmiş yıllarda yanlış yerlere
yönlendirilmiştir. Bu fonların, verimsiz, gerekli olup olmadığı
kanıtlanmayan alanlara kullanıldığı hepimizin malumudur.
Denizciliğimize, bu fonlardan gerekli faydalanma sağlanmalıdır.
Ülkemiz ekonomisi için büyük önem taşıyan denizciliğimizin, bir
müsteşarlık bünyesinde değil, bir bakanlık olarak düzenlenmesi yoluna
süratle gidilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bunun, bir an önce
gerçekleştirilmesini dilerken, bütçenin, aziz milletimize hayırlı
olmasını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çabuk.
Eskişehir Milletvekili Sayın Mahmut Erdir; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz 10 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Bütçesiyle ilgili olarak,
Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, gerçek manada ne bir sanayi ülkesi ne de
tarımda problemlerini tamamlayabilmiş bir tarım ülkesidir. Coğrafî ve
jeolojik yapının bitki ekolojisine elverişli, iklim şartlarının ve
topraklarının tarıma uygunluğu, memleketimizi, tarih boyunca tarımla
uğraşı veren ülkelerin başında bulundurmaktadır. Dünyada, gelişmiş
yedi büyük ülkenin -Japonya hariç- hemen arkasından, geçen iki yıla
kadar, tüm tarımsal ihtiyaçlarını kendisi karşılayan ülkeler arasında
Türkiye de bulunmakta idi.
Tarımda verimi artıran ziraî faktör ve girdilerin başında, sulama,
gübreleme, ilaçlama ve ziraî mekanizasyon gelmektedir. Tarımsal
üretimin pazarlanması da, pazarlara olan yol iletişimi ile
sağlanmaktadır. Bu maksatlara hizmet verebilmek gayesiyle kurulan Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, özetle, köy yolları yapmak, mevcutları
geliştirmek, toprak ve su kaynaklarının verimli kullanılmasını,
korunmasını ve geliştirilmesini sağlamak; göçmen ve göçebeleri,
gelişmesi mümkün olmayan orman içi köyleri, yeni bir yerleşme yerinde
toplamak ve tarım içi ve tarım dışı yerlerde iskân etmek; köylerin, yol,
su ve kanalizasyon tesislerini yapmak; tarım alanlarının gayesine uygun
kullanımını sağlamak; devlet sulama şebekelerine arazi tesviyesi, tarla
başı kanalları, tarla grup yolları ve tarla içi drenaj tesislerini ve göletleri
yapmak gibi diğer benzeri görevleri gerçekleştirmektedir.
Ülkemizde, ekonomik olarak sulanabilecek toplam 8,5 milyon hektarlık
arazinin, ancak 3,5 milyon hektarlık bir kısmı, yani yüzde 41’i sulamaya
açılmış bulunmaktadır. Bu Yüzyılın sonuna kadar, başta GAP projesi
olmak üzere, inşaatı süren veya projesi tamamlanmış barajların devreye
girmesi, küçük göletler ve halk sulamalarıyla birlikte 2,5 milyon
hektarlık ilave bir alanın sulamaya açılarak, toplam sulu tarım
alanlarımızın yaklaşık 6 milyon hektara ulaşması beklenmektedir.
Sulamanın önemini belirtmek gayesiyle, sizlere, susuz tarımla, sulu
tarımın verim farklarını rakamlarla vermek istiyorum. Özellikle
gübrenin rolünü, su ile olan korelasyonundan dolayı birlikte veriyorum:
Orta Anadolu’da, kıraç şartlarda, gübresiz ekilen buğday verimi, dekara
80 ilâ 120 kilo; kıraç şartlarda gübreli verim, dekara 180 ilâ 200 kilo;
sulu şartlarda gübreli verim, dekara 400 ilâ 450 kilo/ortalamadır.
Görülüyor ki, sulamanın ve gübrelemenin önemi apaçık meydandadır.
Sulamadan dolayı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne düşen görevin
önemi de açıkça görülüyor.
Gerek sulama şebekelerinin yapılması gerekse gölet, bent, havza ıslahı
çalışmaları, erozyon kontrolü, yol yapımı, köylerin içmesularının
temini, köylerimizin sosyal refahı ve ekonomik yönden kalkınmalarına
olan katkısından dolayı, kaçınılmaz yatırımlardır.
1996 yılı bütçesinde, bu maksatla, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne,
40 trilyon lira ödenek ayrılmış; bilahara, 7,9 trilyon lira daha ilave
edilerek, bu ödenek 47,9 trilyon liraya çıkarılmıştır.
40 trilyon liralık bütçenin 27 trilyon lirası cari giderlere, 13 trilyon lirası
da yatırımlara ayrılmıştır. 7,9 trilyon liralık eködeneğin tamamının
yatırıma ilave edilmesi halinde dahi, yatırımların gerçekleşmesi
mümkün değildir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne binlerce proje gelmektedir. Bu
projelerin, yılda, ancak, bir bölümünü programa alma durumu oluyor.
Programlanan işlerin ödeneklerinin yetersiz oluşu, bu projelerin
planlanan zamanda bitirilmesine mâni oluyor. Bu durumda, hem
programdaki işler bitirilememekte hem programlara yeni yatırımlar
alınamamakta hem de mevcut projeler, enflasyona bağlı olarak, daha
pahalıya mal olmaktadır.
Köy Hizmetlerine ayrılan ödenek en az 4 misli artırılabilseydi -toprak-
su yatırımları kısa sürede tamamlanan yatırımlar olduğu için- bir gölet
yapımından veya sulama şebekesinden sağlanan verim artışı ve fayda,
bir yılda, aynı şekilde, 4 katı olarak geri dönmüş olacaktı.
Muhtelif siyasî baskılarla, programa konulmaması gereken yatırımlar,
zamanlaması yapılmadan programa konulmakta, yatırım adedi artmakta
ve gerçekleşme yeterince olamamaktadır; böylece, yatırımlar, yıllara
sarkmakta ve pahalıya mal olmaktadır. Oysa, Köy Hizmetlerince
yapılan yatırım projeleri kuruluşun kendisine bırakılsa, zamanında ve
yerinde olarak daha ucuza gerçekleştirilebilecek ve yatırımlar, sırasıyla,
süresi içerisinde bitirilecektir.
Aynı şekilde, köy yollarının kalitesiz olduğu ve asfaltların bir yılda
bozulduğu bilinmektedir. Bunun nedeni de, bir yılda yapılacak yol
uzunluğunun, gerçeğin üzerine çıkılarak, eldeki imkânlarla, daha fazla
yol yaptırılmasıdır. Kuruluşa, normal yatırım yaptırılsa, daha kaliteli
yol yapılması mümkün olacaktır.
Kuruluşun, 25 bin adet muhtelif makine, araç ve gereçlerden kurulu bir
makine parkı bulunmaktadır. Bunların bakım, onarım ve yedek parça
giderleri için ayrılan ödenek bir ayda bitmektedir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde, gerçek, kaliteli personele ihtiyaç
vardır; fakat, 45 bin civarında geçici işçiyle ihtiyaç giderilmeye
çalışılıyorsa da kalifiye işçinin ve teknik elemanın yeri
doldurulamamaktadır.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde, Özel İskân Fonu Dairesi
bulunmaktadır. Bu daire, deprem ve afetlerden zarar gören çifçilerle,
iskâna tabi tutulan köyler ve göçmenlere köy evleri yaparak
yerleşimlerini sağlamaktadır. Özel İskân Fonunun denetimi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
tarafından her yıl yapılarak rapor edilmekte; fakat, diğer kuruluşlar gibi,
KİT Komisyonunda görüşülmemektedir. Anılan raporların, KİT
Komisyonunda görüşülmesi gerekmektedir.
Televizyonlarda seyrediyoruz; köylerdeki öğretmenlerimizin, bazı
doktorlarımızın ve diğer görevlilerin kaldıkları yerler perişan ve
oturmaya elverişli değil. Köye hizmeti genişleterek, birkaç yere hitap
edebilecek bir hizmet evi projesi geliştirilerek, köylerimizde görevli
doktor, veteriner, tarım mühendisi veya teknisyeni, öğretmen ve diğer
görevlilere yaraşır yapıların yapılması uygun olacaktır.
Köyişleri bakanlığı, 1984 yılında dağıtılarak tarım bakanlığı
bünyesine alınmıştır; böylece, hizmetleri ifası bir hayli güçleşmiştir.
Ayrı ayrı ve işi çok olan iki bakanlık, tarım ve köyişleri bakanlıkları,
tarım ve köyişleri bakanlığı adı altında birleştirilmiştir. Köyişleri
Genel Müdürlüğü de, bir devlet bakanlığına bağlanarak, tarım
bakanlığından zımnen ayrılarak, hizmet verdirilmeye çalışılmaktadır.
Bu, idarede kargaşa yaratmakta, hizmetlerin de aksamasına neden
olmaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1984’ten önce olduğu
gibi, Toprak-Su Genel Müdürlüğü, Yol Su Elektrik Genel Müdürlüğü,
Toprak İskân Genel Müdürlüğü, Kooperatifler Genel Müdürlüğü olarak
yeniden yapılandırılmalı ve ülkemiz tarımına, altyapı hizmetlerinin
daha sağlıklı ve verimli bir şekilde verilmesi sağlanmalıdır.
Köy hizmetlerinin çiftçiye daha rahat götürülmesinin araçlarından en
önemlisini kooperatif örgütleri teşkil etmektedir. Burada, kooperatifler
üzerinde durmayacağım; fakat, gübresiz sulama olmaz. Diğer bir terimle,
bitkinin, topraktan gübreyi ve besin maddelerini alabilmesi, topraktaki
suya bağlıdır.
Verimi artıran en mühim etkenlerden birisi gübredir. Tarım girdilerinin
en önemlilerinden birisini oluşturan kimyasal gübreler, 1986 yılına
kadar, Türkiye Ziraî Donatım Kurumu tarafından iç ve dış pazarlardan
temin edilerek, yurdun en ücra köşelerine kadar ulaştırılarak çiftçilere
dağıtılmıştır. 1986 yılında, çiftçilerin daha ucuz ve yeterince bol gübre
sağlayabilmeleri; ayrıca, gerçek rekabet içerisinde hizmetlerin de
geliştirileceği düşüncesiyle gübre rejimi libere edilmiştir. Liberasyon
uygulamaları hiç gerçekçi olmamış, tam tersine, gübre karaborsası
meydana gelmiş, fiyatlar da, ilan edilen fiyatların yüzde 100, yüzde 300
oranında fazlasıyla gerçekleşmiştir. Üretim kontrolleri
yapılmadığından gübrelerin (tenörleri) etkili maddeleriyle, torba
ağırlıkları eksik olarak çiftçiye sunulmuştur. Nakliye masraflarını
düşürebilmek için, özel firmalarca, liman ve fabrika mahallerinde
tüketim yeğlenmiş ve yurdun uzak yerlerine yeterince, hatta, hiç gübre
gönderilmemiştir; tam, haksız rekabet yaratılmıştır. Liberal ekonomiyi
savunanların istemedikleri, -İngilizcesini söyleyeceğim- “imperfect
competition” yaratmamak için yapmışlar; ama tam tersi olmuş...
BAŞKAN – Sayın Erdir, son dakikanıza girdiniz.
MAHMUT ERDİR (Devamla) – Bugün, pek çok çiftçi, gübre
fiyatlarının pahalı oluşundan dolayı tarlalarına gübre atamamaktadır.
Dolayısıyla, tarımsal üretim, ülkemizde günden güne düşmektedir.
Halen, 3 milyon ton kapasiteli gübre depoları, modern teknolojinin en
son yeniliklerini haiz traktör fabrikaları, tarım alet ve makineleri
fabrikaları, tohum işleme tesisleri, ıslanabilir kükürt fabrikası ve yurt
sathına yayılmış teşkilatıyla her türlü yatırımını yapmış, yılların
deneyimine sahip Türkiye Ziraî Donatım Kurumunun hizmet dışı
bırakılışının neye hizmet ettiği anlaşılamamaktadır. Bu ekonomik
potansiyel ve varlığı, milletin malını nereye atıyorsunuz? Kuruma,
şimdi gübre ithali yetkisi verilse, Türkiye’de, gübre fiyatları düşecek ve
eskiden olduğu gibi yurdun her yerinde çiftçiye hizmet verilecektir;
çünkü, Türkiye Ziraî Donatım Kurumunun altyapısı ve yetişmiş
elemanları hazır, bekliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erdir, size 1 dakika süre veriyorum.
MAHMUT ERDİR (Devamla) – Demokratik Sol Parti olarak, bu
konuda, mevcut her türlü tarımsal altyapısını tamamlamış; fabrikaları,
işletmeleri, gübre depoları ve hizmet binalarıyla birlikte kapatılması
planlanan Türkiye Ziraî Donatım Kurumunun, ziraî donatım çiftçi
kooperatifleri olarak Türk çiftçisine devriyle, çiftçilerin, her türlü ziraî
girdilerini kendilerinin üretip temin etmesini ve gübre rejiminin ivedilikle
yeniden düzenlenerek daha gerçekçi ve daha sağlıklı bir duruma
kavuşturulmasını, kaçınılmaz, gerekli ve en önemli bir konu olarak
görüyoruz.
Köye hizmet, çiftçinin ürününü değerlendirmekle, ona destek vermekle
olur. İki yıl üst üste verilen düşük pancar fiyatları, pancar rekoltesini
etkiledi ve ekim oranları düştü.
Grevlere karşı hükümetin yanlış tutumu sonucu, bozulan pancar ve
fireden dolayı şeker üretim rekoltesi düştü. Şeker pancarı üretiminde
dünyada dördüncü, Avrupa ülkeleri arasında, devamlı, ikinci olan
Türkiye, şeker ithal eder duruma düşürüldü.
Şekerpancarı fiyatlarını az bulan çiftçiler, soğan ve patates ekti; hepsi
ellerinde kaldı, mahvoldu. Halbuki, çiftçi kooperatifleri olsaydı,
ürünlerin satışları teminat altına alınsaydı, kooperatif, onları
değerlendirirdi. Kırsal alanda elde edilen soğan, patates paralarıyla,
çoktan, suyunu alma, kurutma ve şoklama tesisleri kurularak, dış
pazarlara paketli olarak satışları sağlanırdı.
Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkan.
Kooperatifler olmadığı için, çiftçiler, tüm girdileri pahalı temin ettikleri
gibi, mallarını da değer fiyatta satmamaktadırlar. Ne soğan, ne patates;
güneyde, domates, patlıcan, sebze bahçelerde kalıyor, yerlere dökülüyor,
para etmiyor; ama, halde, daima fiyatlar yüksek... Halk pahalıya alıyor,
vatandaşı düşünen yok.
Tek çözüm yolu, çiftçi kooperatiflerini kurmak, pazarlamayı, sistemi
oturtmak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erdir... Lütfen...
MAHMUT ERDİR (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum.
BAŞKAN – Lütfen...
MAHMUT ERDİR (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum.
BAŞKAN – Biliyorsunuz, bu konuda hiç pazarlık yapmıyoruz. Lütfen...
MAHMUT ERDİR (Devamla) – Türkiye tarımsız; tarım, kooperatifsiz
olamaz.
Saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdir.
Refah Partisi Grubu adına Sayın Ali Şahin; buyurun efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır efendim.
RP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın
Başkan, Meclisimizin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmelerimizin, milletimiz için hayırlı hizmetlere vesile olmasını
Cenabı Hak’tan niyaz ediyorum.
Refah Partisi Grubu adına, Başbakanlık bütçesi üzerindeki
görüşlerimizi arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, takdir edersiniz ki, bütçe müzakereleri,
Meclisimizin en önemli görevlerinden biridir. İnsanımızın alınteri,
elemeği, göznuru karşılığı kazandığı meblağlardan ödediği vergilerle
oluşan bütçenin, halkımız menfaatlerine kullanılıp kullanılmadığını
takip etmek, hiç şüphesiz, hepimizin aslî görevidir.
Dün, bütçenin tümü üzeride görüşmeler yapıldı; bugün de maddeler
üzerinde görüşlerimizi belirtiyoruz. Konumuz, Başbakanlık bütçesi.
Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığından sonra gelen en büyük devlet
organı; âdeta bürokrasinin beynini oluşturmaktadır. Siyasî sistemimiz
içerisinde, icra içinde en etkin yerin Başbakanlığa verildiğini görüyoruz.
Buna bağlı olarak da Başbakanlık makamı, büyük ve önemli yetkilerle
de donatılmıştır.
Bugün Başbakanlığın kontrolünde 51 kuruluş var; bunlardan 37 tanesi
bağlı kuruluş, 13 tanesi ilgili kuruluş, 1 tanesi de sorumlu kuruluştur.
Biz, Meclisimizde, bu kuruluşlardan 14 tanesinin bütçesiyle ilgili
görüşme imkânına sahibiz, geriye kalan 37 tane kuruluş, Başbakanlık
bütçesi içerisinde değerlendiriliyor.
Değerli arkadaşlarım, görülmektedir ki, Başbakanlık merkez ve bağlı
kuruluşların bütçe müzakerelerini 10 dakikanın içerisine sığdırmak, bu
hacim itibariyle mümkün değildir. Bu durum, hiç şüphesiz, devletin
içinde bulunduğu hantal yapının da en çarpıcı örneğini
oluşturmaktadır.
Bugün devletin de, ekonominin de yönetiminde en önemli problem, hiç
şüphesiz merkeziyetçiliktir. Bu merkeziyetçilik, en fazla, Başbakanlık
makamında tebarüz etmiştir. Biraz önce DSP adına konuşan
arkadaşımız da, bu hususa, özellikle dikkat çektiler. Tüm ekonomik
yetkilerin Başbakanlıkta toplandığını görüyoruz ve ayrıca, sosyal
hayatı yönlendirecek tarzda birtakım yetkilerin de Başbakanlıkta
toplandığı bir realitedir.
İşte, önümüzde yeni bir bütçe; Başbakanlık merkez teşkilatı ve bağlı
kurululuşların bütçeleri toplamı 1 katrilyon 297 trilyon lira. Buna katma
bütçeli daireleri, fonları ve bir de kamu bankalarının bütçelerini ilave
edersek, 2 katrilyon liraya yakın bir bütçeye Başbakan yön vermektedir.
Peki, bu, doğru mudur; yani, ideal bir toplum düzeninde ve devlet
anlayışında, Türkiye bütçesinin yarıdan fazlasının bir tek kişi
tarafından yönlendirilmesi isabetli midir?.. İzin verirseniz, bu sorunun
cevabını ben vermeyeyim; geçtiğimiz yıl bu kürsüde konuşan, Anavatan
Partisi adına konuşan Sayın Cengiz Altınkaya versin. Geçtiğimiz yıl,
1995 yılı bütçe müzakereleriyle ilgili olarak, Sayın Altınkaya burada
yaptığı konuşmada, o zamanın Başbakanı Çiller’i kastederek, aynen,
“Sayın Başbakan, kendisine bağlı kurum ve kuruluşların çokluğuna ve
bu kurumların elinde bulundurduğu ekonomik gücün büyüklüğüne işaret
ederek ‘Avrupa’da elinde en büyük güç ve imkân bulunduran Başbakan
benim’ şeklinde bir beyanatta bulundular. Gerçekten de,
merkeziyetçiliğin ülkemizde ulaştığı bu noktada, daha fazla yetkinin
daha az sayıda elde, hatta tek elde toplanması gibi bir olgu ortaya
çıkmaktadır. Parlamenter sistemin ruhuna aykırı olarak, kendi
ellerimizle, neredeyse, imparatorlar yaratıyoruz” diyor; biz de bu tespite
aynen iştirak ediyoruz.
Gerçekten, Başbakanlıkta büyük bir yığılma vardır, çok büyük bir
merkeziyetçilik ve temerküz olayı gerçekleşmektedir. Sayın Altınkaya
ve ANAP bunu muhalefetteyken söylüyor; karakolda doğru söylüyor;
ama, mahkemeye gelince şaşıyor!
Şimdi, bir hususu daha burada belirtmek istiyorum. 1980 öncesi kurulan
koalisyonlarda başbakanlık, hiçbir zaman bu denli önemli olmamıştı,
sorun olmamıştı; ama, özellikle 24 Aralık seçimlerinden sonra,
Başbakanlık makamını elde etme hususundaki yarış, herhalde, bu
güçlü yetkilerle donatılmış olmasına bağlıdır.
Değerli arkadaşlarım, peki, çözüm nedir?.. Artık, bugün, yerinden
yönetimlerin en iyi netice verdiği bir süreci yaşıyoruz. Bu sebeple,
çözüm, kaynak, yetki ve sorumlulukların merkezden yerele, devletten
bireye, kamudan özele, yukarıdan aşağıya devredilmesidir. Bu cümle de
Anavatan Partisinin Seçim Beyannamesinden alınmıştır. Devletin
yeniden yapılanmasına, şiddetle, hiç şüphesiz ki, ihtiyaç vardır.
Bakınız, şu Hükümet Programıdır, şu da Sayın Maliye Bakanının,
dün burada takdim ettiği bütçeyle ilgili görüşmesidir. Şu bütçeyle, şu
Hükümet Programını gerçekleştirmek mümkün değildir. Neden
mümkün değildir; bunun cevabını da, izin verirseniz, Sayın Mesut
Yılmaz’dan alalım. Sayın Başbakan, geçtiğimiz yıl, bütçe müzakereleri
üzerinde bu konuyla ilgili yaptığı konuşmada aynen şunları söylüyor:
“1995 bütçesini görüşmek üzere toplandığımız bugün, bizce bu
bütçenin samimî bütçe olup olmadığını tartışmak bile abesle iştigaldir.
Bu Hükümetin âyinesi 1994 bütçesidir. 1994 bütçesi delik deşik bir
bütçedir, 1995 bütçesi ise hayalî bir bütçedir, daha görüşülmeye
başlamadan iflas etmiş bir bütçedir.”
Dün Sayın Başbakan burada ne dedi? “Bu bütçeyi biz hazırlamadık; bu
bütçeyi, daha önceki Hükümet, Tansu Çiller Hükümeti hazırladı; benim
de gönlümdeki bütçe bu değildir” dedi.
Şimdi, Tansu Çiller Hükümetinin hazırlamış olduğu 1994 yılı bütçesi
delik deşik bir bütçe olacak, 1995 yılı bütçesi daha görüşülmeye
başlamadan önce iflas etmiş bir bütçe olacak... Peki, aynı Hükümetin
hazırlamış olduğu 1996 yılı bütçesi için ne demek lazım? Hiç şüphesiz
ki, Sayın Mesut Yılmaz’ın konuşmasındaki sözleri -sadece yılları
değiştirmek suretiyle- söylemek, bu bütçeyle ilgili, herhalde, en sağlıklı,
en isabetli değerlendirme olur.
Değerli arkadaşlarım, hiç şüphesiz, bu Meclis bizim, güvenoyuyla ilgili
tartışmalar devam ediyor olmasına rağmen, hiç şüphesiz ki, bu
Hükümet de bizim. Eğri oturup doğru konuşmak durumundayız; bu
Hükümetin, bu haliyle ve bu bütçeyle bir şey yapması mümkün değildir.
Bakanlar Kurulunda bir sayın bakanın -basına da intikal etti- Devlet
Bakanı Sayın Yaman Törüner’in, bizzat “bu Hükümetin bir şey yapması
mümkün değildir; bir iş yapamayız ağabey” diye birilerine söylediğini,
basında ve televizyonda izledik. Daha üzerinden bir yıl geçmeden,
Bakanlar Kurulundaki bir sayın bakanın, bu Hükümetle ilgili umudunun
olmaması, bu Hükümetin doğarken öldüğünün en canlı ispatı değil
midir?.. Hiç şüphesiz...
BAŞKAN – Sayın Şahin, son 2 dakikanız.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Peki, bu Hükümet enflasyonu durdurabilir mi, işsizliği durdurabilir mi,
terörü durdurabilir mi, sosyal ve ekonomik sıkıntıları durdurabilir mi,
dış politikadaki sıkıntılarımızı durdurabilir mi?.. Bu soruya verilecek
cevap “hayır” dır. Niye; çünkü, bu Hükümet bunları gerçekleştirmek
için kurulmadı; bu Hükümet, Refah Partisinin iktidara gelmesini
önlemek için kuruldu. (RP sıralarından alkışlar) Bu Hükümete destek
veren sayın Ecevit ve partisi de, Refah Partisinin önünü kesmek için bu
Hükümete destek verdiğini ifade etti.
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Doğru.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Demek ki, bu Hükümet, bu
sorunları çözmek için değil, Refah Partisinin Hükümete ortak olmasını
veya Hükümete girmesini önlemek için kurulmuştur; yani, bu Hükümet
kurulurken olumsuzluk üzerine kurulmuştur. Olumsuzluk üzerine
kurulmuş olan bir Hükümettten olumlu işler beklemek mümkün mü?..
Ancak, şunu hemen belirtmek istiyorum ki, korku, Refah’tan değildir, ne
Necmettin Erbakan’dandır ne de burada bulunan Refah Partili sayın
milletvekillerindendir; aslında, milletten korkuluyor, halktan korkuluyor;
halkın kendisine dönmesinden, özüne dönmesinden, kendi kültürüne
yönelmesinden korkuluyor.
MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) – Ne alakası var!
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ama, bunlara hiç gerek yok.
Birbirimizi sevmek, birbirimizi -bu çatı altında bulunan arkadaşlar
olarak- hüsnüniyetli kabul etmek mecburiyetindeyiz.
Değerli arkadaşlarım, şu anda bütçesini görüşmekte olduğumuz Sayın
Başbakanın, demin saydığım icraatları yapması mümkün mü,
enflasyonu durdurması, terörü durdurması mümkün mü? Sayın
Başbakan, bunları yapamayacağını, kendisi de biliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şahin, 1 dakika süre veriyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Onun için, enflasyonu
durduramayacığını, terörü durduramayacağını anlayan Sayın
Başbakan, en sonunda hiç olmazsa bir şeyi durdurayım diye düşünmüş
olacak ki, şoförüne rica ediyor, kırmızı ışıkta makam arabasını
durduruyor!
ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Güzel; doğru yapıyor.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bu bütçe, Sayın Başbakanın
geçtiğimiz yıl ifade ettiği gibi, iflas etmiş bir bütçedir ve bu iflas etmiş
bütçeyle -Sayın Başbakanın geçtiğimiz yıl yaptığı konuşmaya
dayanarak söylüyorum- Türkiye’nin meselelerini çözmek mümkün
değildir.
İçinde bulunduğumuz günlerin ve şartların, millet menfaatına uygun
yeni oluşumlara gebe olmasını, yeni oluşumları ortaya çıkarmasını
diliyor ve hepinizi, yeniden, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum efendim.
(RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
Şimdi, Sayın İsmail Yılmaz; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
RP GRUBU ADINA İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; müzakere etmekte olduğumuz Denizcilik
Müsteşarlığı ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçeleri üzerinde
Refah Partimiz Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınıza
çıkmış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Sayın Başkan, şahsınızı, değerli
milletvekillerini ve Meclisimizin şahsında Yüce Milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi üzerindeki görüşlerimizi arz
etmek istiyorum. Denizcilik Müsteşarlığı, hepinizin de malumu olduğu
gibi, 491 sayılı Kanun Hükmünde Karanameyle kurulmuş ve işlevlerini,
faaliyetlerini sürdüren bir müsteşarlığımızdır. Merkezde destek ve
yardımcı hizmetler birimlerinin yanı sıra, taşrada da örgütlenmiş olan
bu Müsteşarlığımızın, Deniz Ulaştırması Genel Müdürlüğü ve Gemi
İnşa ve Tersaneler Genel Müdürlüğüyle, hizmeti, ortaklaşa yürüttüğünü
biliyoruz.
1996 bütçesi içerisinde Denizcilik Müsteşarlığının bütçe payı 534
milyar 501 milyon olarak belirlenmiş, bunun yatırımların için öngörülen
miktarı ise 73 milyar 500 milyon olarak ifade edilmiştir. Yani, bütçenin
toplam payı içerisinde yatırımlar yüzde 15 oranında öngörülmüştür.
8 300 kilometrelik kıyı şeridine sahip olan ülkemizde, bu
Müsteşarlığımızın ve ona bağlı kuruluşların önemini, buradan,
Meclisimizin değerli üyelerine aktarmayı gerekli görmüyorum;
hepimizin, bunun bilincinde olduğunu biliyorum.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan ve birçok ülkenin sahip olmadığı deniz
ve kıyı imkânlarına sahip olan ülkemizde, bu önemli Müsteşarlığımıza
iki önemli görev tevdi edilmiştir. Bunlardan birisi, deniz seyir
güvenliğinin sağlanması, dolayısıyla can ve mal güvenliğinin
sağlanması; diğeri ise, denizcilik sektörünün bir bütün olarak ülke
ekonomisine daha büyük ölçüde pay, katkı sağlayacak şekilde
planlayıcı, yönlendirici, düzenleyici ve teşvik edici tedbirlerin
alınmasıdır.
Mevcut bütçenin yatırımlara ayrılan payı dikkate alınacak olursa,
bunun, bu iki görevin sadece birincisi olan, denizlerde seyir güvenliğinin
sağlanması, can ve mal güvenliğinin korunması noktasında yapılacak
olan çalışmalara dahi yeterli olmadığı hemen görülecektir.
Özellikle, boğazlarımızda -İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında- her
gün artan deniz trafiğinin yanı sıra, taşınan yükün cins ve miktarının,
özellikle İstanbul ve Çanakkale şehirleri için büyük tehlikeler
oluşturduğunu biliyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde, birçok tanker
faciasına, 12 milyonluk İstanbul’un geleceğini gerçekten tehdit eden
birçok deniz kazasına hep beraber şahit olduk. Dolayısıyla, İstanbul
halkının, Çanakkale halkının, denizlere kıyısı olan yerleşim
birimlerindeki vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin korunması
amacıyla, özellikle boğazlarımızda, muhakkak bu trafik kazalarını,
gemi kazalarını önleyici birtakım tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Bunun için, gemilerin boğazda güvenlikle seyredebilecekleri trafik
ayırım şemalarının ihdası gerekmektedir. Bu çerçevede, bu
çalışmaların, muhakkak radar kontrollü yapılması ve bilgisayar dektekli
gemi trafik yöntemlerinin, sistemlerinin oluşturulması gerekir, bunların
altyapılarının oluşturulması gerekir. Bunlar, bugün, maalesef iptidaî
yöntemlerle yapılmaktadır.
Bu bütçenin, yatırımlara ayrılan kısmının, sadece bunları bile
karşılamaktan yoksun bir noktada olduğunu ifade etmek istiyorum.
Denizcilik Müsteşarlığının ikinci görevi olan tüm deniz sektörünün bir
koordine altında incelenmesi ve ülke ekonomisine artı değer katkıda
bulunması amacına yönelik yatırımları, bu bütçeyle yapmak mümkün
değildir.
Hepinizin bildiği gibi, denizcilik sektörü, dünyada, çok gelişen bir sektör.
Özellikle, kıyıları, kıyı uzunlukları bizden daha az olan ve de nüfusu
bizden daha az olan ülkelerin denizcilik sektöründe aldıkları mesafeyi,
burada, benden önce konuşan değerli arkadaşlarım ifade ettiler, tekrara
lüzum görmüyorum; ancak, geri kaldığımız bu noktada, kaybettiğimiz
mesafenin kapatılması için, bir an önce bu girişimlerin yapılması
lazım. Özellikle, denizcilikle ilgili birimlerin bir çatı altında toplanması
lazım. Limanların sorumluları başka, tersanelerin sorumluları başka,
gemi taşımacılığının sorumluları başka; yani, bir kargaşa,
keşmekeşlik söz konusu. Dolayısıyla, birimler arası koordinasyon
sağlanamamaktadır. Bunun için, Refah Partisi olarak, öncelikle,
tekliflerimiz, bir an önce, yıllardan beri bahsedilen; ama, bir türlü
çıkarılmayan denizcilik bakanlığı kanunu çıkarılmalı ve denizcilik
bakanlığı kurulmalıdır. Bizden daha küçük nüfusa sahip ve kıyı şeridi
daha az olan ülkelerde, denizcilik sektörü, bakanlık düzeyinde temsil
edilmektedir. Bizim, bir an önce, bu noktada, gerekli girişimleri, bu
dönemdeki Meclisimiz tarafından yapmamız gerekmektedir.
Yine, navlun gelirleri dolayısıyla, bu bakanlığın girdilerinin
artırılması sağlanmalı. Özellikle, Deniz Nakliyatı, Gemi Sanayii ve
Denizcilik İşletmeleri birimleri, bildiğiniz gibi, Özelleştirme
Kurumunun şu anda uhdesindedir, özelleştirme kapsamında olduğu için;
fakat, üzüntüyle, özelleştirmede bugüne kadar izlenen kötü sicilin bu
sektörlere de bulaştığını görüyoruz ve Deniz Nakliyatının ve Gemi
Sanayiinin özelleştirme çalışmalarında birtakım olumsuz gelişmeleri
gözlüyoruz. Refah Partisi olarak bu olayın takipçisiyiz. Şu anda,
araştırma gruplarımızdaki arkadaşlarımız, bu özelleştirmenin
detaylarını incelemektedirler. Muhtemelen, önümüzdeki günlerde,
Meclisin önüne, bunlar, bir dosya halinde sunulacaktır. Özellikle, Deniz
Nakliyatı, Gemi Sanayii ve Denizcilik İşletmelerinin, kurulacak olan bu
bakanlığın bünyesinde, yine, bakanlığın elemanları tarafından planlı,
programlı bir şekilde özelleştirilmesi gerekiyorsa -özelleştirmenin
ruhuna uygun olarak, özelleştirmenin verimliliğine sadık kalınarak -
özelleştirilmesinin yapılması, teklifimizdir.
Özellikle, yat turizminin altyapısının geliştirilmesi gerekmektedir.
Turizmi, sadece Turizm Bakanlığına havale etmek son derece yanlıştır;
özellikle, deniz turizmi, yat turizmi, direkt olarak, kurulacak olan
denizcilik bakanlığı ile Turizm Bakanlığının ortak çalışmasıyla
geliştirilir; altyapısı, liman ve diğer hizmetleri, denizcilik bakanlığı
tarafından, muhakkak, deruhte edilmelidir.
Kurulacak olan -bizim teklifimiz olan- denizcilik bakanlığı, muhakkak,
Çevre Bakanlığıyla koordineli çalışma yapmak suretiyle,
kıyılarımızın kirlenmesini ve kirletilmesini önleyici tedbirler
almalıdır.
Geçen yıllarda, Avrupa ülkelerinin, kimyasal ve nükleer atıklarını
ülkemizin kıyılarına nasıl bıraktığını, kuzey ülkelerinin, kıyı
kirlenmemize sebep olan kimyasal atıklarını kıyılarımıza nasıl
attıklarını, hep beraber, üzüntüyle izledik ve buna sahip çıkacak bir
birimimiz dahi, cesurca, bu çalışmalara iştirak edemedi ve millet olarak,
bu, bizleri derinden üzdü; bunu engelleyemedik, uluslararası planda
hakkımızı savunamadık...
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, 1,5 dakikanız var.
İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Köy Hizmetleri konusunda, herhalde,
Grubumuz adına düşüncelerimi ifade edemeyeceğim; ama, benden sonra
konuşacak arkadaşlarım, muhakkak, gerekli takviyeleri yapacaklardır.
Son olarak, ülkemizde, âdeta sahipsiz bir sektör olarak duran
balıkçılığımızın, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının, bir proteinli
gıda mantığı ve bakış açısı içerisine bırakılmasını son derece yanlış
görüyoruz. Kurulacak olan denizcilik bakanlığının bünyesinde, kıyı ve
açık deniz balıkçılığının, yine, deniz ve tatlı su kültür balıkçılığının,
muhakkak bir genel müdürlük çatısı altında birleştirilmesinin gerekli
olduğuna inanıyoruz.
Şu anda -yine ifade ediyorum- kıyı uzunlukları bizden daha az, nüfusu
bizden daha az ülkelerden balık ithal ediyoruz. Türkiye’de balıkçılık
sektörü ölmek üzere; balık ithal ediyoruz... Geçtiğimiz günlerde deli
dana krizini yaşadık; korkuyorum, şimdi, İskandinav ülkelerinin
nükleer atıklardan dolayı kirlenmiş denizlerinden deli balık kriziyle
karşı karşıya kalacağız; kırmızı etten vazgeçtik, beyaz eti de elimizden
kaçıracağız. Bunun endişesini yaşıyoruz ve bir an önce, muhakkak,
buna çare bulunmasını Yüce Meclisten ve Hükümetten diliyoruz.
Efendim, konuşmalarımı burada özetlemek istiyorum; çünkü, Değerli
Başkanın ikinci bir ikazına fırsat vermek istemiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL YILMAZ (Devamla) – 1 dakikamı kullanacağım, müsaade
ederseniz.
BAŞKAN – Buyurun.
İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Görüşmeleri yapıyoruz, şu anda
Hükümet sıralarına bakıyoruz; Doğru Yol sıralarında ve Anavatan
sıralarında birkaç tane fedakâr arkadaşımızı görüyoruz. Biz, bu
Hükümetin bütçesini görüşüyoruz; ama, Hükümet yok ortada, Başbakan
yok ortada!.. Biz, niçin görüşüyoruz?!. Tabiî, milletimizin takdirine
sunuyorum. Bu bütçeler, muhalefet partilerinin hazırladığı bütçeler mi,
yoksa iktidarın hazırladığı bütçeler mi?..
DEVLET BAKANI ALİ TALİP ÖZDEMİR (İstanbul) – Hükümet
burada.
İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Efendim, zaten sayın bakanlar
bulunmasa, görüşme yapamayacağız; mecburen bulunuyorlar,
görüşmeyi, Sayın Başkan, sayın bakanlar bulununca başlatıyor.
Takdirlerinize sunuyorum; saygılar sunuyorum efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Atasayan; buyurun
efendim.
ANAP GRUBU ADINA BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık ve Başbakanlık bütçesi
içerisinde yer alan diğer kurum ve kuruluşlar ile Denizcilik
Müsteşarlığının 1996 yılı bütçeleri üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına görüşlerimi sunmadan önce, sizleri içtenlikle selamlarım.
Başbakanlık bütçesi içerisinde yer alıp da merkez teşkilatı dışında bir
bütçeye sahip olan 9 ayrı kurum ve kuruluş var. Takdir edersiniz ki, 10
dakikalık süre içerisinde, Başbakanlık ve bağlı 9 ayrı kuruluşun ve hem
de Denizcilik Müsteşarlığının bütçeleri üzerinde ayrıntılı bir
değerlendirme yapmak mümkün değildir.
Başbakanlık ve bağlı kuruluşlarını 1996 yılı bütçesinin 1995 yılına
göre artış oranı yüzde 24,5 olurken, en yüksek artış oranı, yüzde
172,3’le yatırım ödeneklerinde görülüyor. 24 trilyon 575 milyar 777
milyon liralık bütçenin yüzde 13,3’ü cari giderlere ayrılmış durumda.
Millî İstihbarat Teşkilatı, 10 trilyon 500 milyar liralık bütçeyle ilk
sırada; Başbakanlık merkez teşkilatı, 8 trilyon 772 milyar 599 milyar
liralık bütçesiyle ikinci sırada yer alırken; Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü, 75 milyar liralık bütçesiyle son sırada yer almaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’de, yıllardır tartışılan,
üzerinde hemen her çevrece mutabakata varılan; ancak, yine de
çözümlenemeyen bir sorun vardır; devletin küçültülmesi. Yüce Meclisin
çatısı altında olan bütün sayın üyelerin, zaman içinde, bu konuda ortak
bir fikir beyan etmiş olduklarını tahmin ediyorum; ancak, ülke genelinde
bu tür bir mutabakat olduğu halde, bugüne kadar devleti küçültemedik.
Bilinmelidir ki, yönetsel yapıyı reorganize etmeden devletteki verim
artışını sağlamak mümkün değildir. Bu yapı içerisinde, bugün, 1996
yılı bütçesini görüştüğümüz Başbakanlığın da aynı organizasyona tabi
tutulması ihtiyacı vardır.
Anavatan Partisi Seçim Taahhütnamesinde “Başbakanlığı küçülteceğiz
ve bir koordinatör bakanlık haline getireceğiz” ibaresi yer almaktadır.
Gerçekten de, yapılması gereken işin özü budur. Bugün, Başbakanlık,
kendisine bağlı kurum ve kuruluşlarla, mini bir bakanlar kurulu
hüviyetindedir. Gelinmesi gereken nokta ise, Başbakanlığın,
koordinasyon işlevine yönelmesidir.
Yapısal değişikliğe gidilmediği sürece, hizmetteki verimsizlik devam
edecektir. Bu nedenle, Anavatan Partisi olarak, devletin yeniden
yapılandırılması konusu üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Özellikle
yerel yönetimler alanında yapmış olduğumuz çalışmalarda yerinden
yönetim ilkesine ağırlık verdik ve tüm yönetim şemasını bu ilke
üzerine şekillendirdik. Yerel nitelikli hizmetlerin büyük kısmını, yetki
ve malî imkânlarıyla birlikte yerel yönetimlere devreden
hazırlıklarımızı uzun zaman önce tamamladık. Ümit ediyorum ki, bu
hazırlıklar, yakın bir zamanda kanun tasarısı olarak Yüce Meclise
gelecektir.
Tüm bu düzenlemeleri yapabilmek için, öncelikle, yetki devrini güç
kaybı olarak algılayan merkeziyetçi düşüncenin hızla terk edilmesi
gerekir. Devletin üniter yapısına hiçbir koşulda zarar vermeden
yapılacak olan düzenlemelerle merkez güç kaybetmeyecek, aksine, çok
daha güçlü bir Türkiye yaratılacağından, güç kazanacaktır. Başbakanlık
için yapılması gereken düzenlemeler, bu esaslar dahilinde ele
alınacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasama döneminde hepimize
büyük görevler düşüyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, hepimiz,
bu sorumluluğun bilinci içerisindeyiz. Sorunlara kalıcı bir çözüm
arıyorsak, devletin yeniden yapılanması konusunda mutlak surette
birlikte hareket etmek zorundayız. Bu yapı için somut çözümler
üretemediğimiz takdirde, diğer sorunlara ilişkin icraatlarımız, günlük
çözümlerin ötesine geçemeyecektir.
Bütçesini görüştüğümüz Başbakanlık da dahil olmak üzere, gerek
merkezî gerekse yerel yönetim ünitelerini verimli hizmet üretebilecek
yapıya kavuşturamazsak, 2000’li yılların dünyasının çok uzağında
kalırız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin kısa ve uzun vadeli
ekonomik hedeflerinin gerçekleşmesinde, denizcilik sektörünün
göstereceği gelişmenin büyük önemi vardır. Denizlerdeki ekonomik
potansiyelin hızla arttığı bir dünyada, Türkiye gibi bir deniz ülkesinin,
bu potansiyelden yeterince yararlandığını söylemek mümkün değildir.
Türkiye’nin dışa açılma politikası, siyasî bir tercih olduğu kadar,
ekonomik bir zorunluluktur. Dünya ticaret pazarıyla entegrasyon ve
ekonomik büyüme için, sürekli, ucuz ve düzenli taşımacılığın
gerçekleştirilmesi gerekir.
Deniz Ticaret Filomuzun, 1996 yılının ilk 3 aylık dönemi sonunda, 300
grostondan büyük gemiler itibariyle yaş ortalaması 18,5’tir. Bu durum,
başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere, ABD ve birçok ülke
limanlarına kabul konusunda olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Diğer taraftan, limanlarımız yetersizdir ve ekonomik kapasiteye
karşılık vermekten uzaktır. Yükleme, boşaltma ve depolama
tesislerimizin yetersizliği, ekonomik kayıplara neden olmaktadır.
Finansman sorunu, sektörel gelişmenin önündeki engellerden bir
diğeridir. Kalifiye eleman bulunmadığı, güçlüklerle karşılaşıldığı için;
mevzuatın güncelliğini kaybetmiş olması, yetki ve sorumluluğun çeşitli
kurumlar arasında dağılması gibi diğer sorunlar da, sektörel gelişmeyi
engelleyici rol oynamaktadır.
Filonun mevcut yapısının modernize edilip gençleştirilmesi yönünde
yapılan çalışmaların ilkinin iki temel hareket noktası vardı. Bunlardan
birincisi, 1983 yılında hazırlanmış olan 10 yıllık master plan; diğeri
ise, gemi inşaat sanayii kredi ve destek düzenlemeleridir. Yapılan bu
düzenlemelerle sektörel gelişme sağlanmış; ancak, sonraki dönemde
gerekli önlemler alınmadığından sıkıntı yaşanmıştır.
Sektörel gelişim dikkate alındığında, mevcut limanlarımızın yeterli
ekipmanlarla donatıldığını söylemek de mümkün değildir. Gemi ve
tersane yatırımlarında büyük malî kaynaklara ihtiyaç vardır. Finansman
için yeterli kaynağın temin edilemeyişi, gemi inşasının uzun zaman
alışı ve işletme sermayesi temininde karşılaşılan güçlükler özel
sektörün bu alandaki yatırım gücünü kırmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; denizlerde seyir güvenliğinin
sağlanması ile can ve mal emniyetinin korunmasına ilişkin hususlar, ilk
bakışta sektörel gözükmese de, ülke ekonomisini etkileyecek niteliktedir.
Denizlerde seyir güvenliğinin sağlanabilmesi, teknolojik modernizasyonu
sağlanmış navigasyon kontrol sistemiyle mümkün olabilir.
BAŞKAN – Sayın Atasayan, son 2 dakikanız...
BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Denizcilik Müsteşarlığınca hazırlanan Boğazlar ve Marmara Bölgesi
Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük ve bu tüzükle getirilen yeni trafik
düzeni uygulaması 1 Temmuz 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Özellikle boğaz girişlerindeki trafiğin düzenlenmesi için, gemilerin,
boğazlara gelmeden önce seyir planlarını bildirme zorunluluğu
getirilmiştir. Ancak, bugün için, çıplak göz kontrolü ve VHF
haberleşmesine dayalı olarak yürütülen kontrol sisteminin, radar
kontrollü ve bilgisayar destekli bir gemi trafik sistemine kavuşturulması
gerekmektedir.
Sektörde yaşanan bu sıkıntıların aşılması için, uygulanması gereken
politikaları şu şekilde sıralamak mümkündür :
Denizcilik bakanlığının kuruluş çalışmaları kısa sürede tamamlanarak,
konuyla ilgili yetki ve sorumluluk tek çatı altında toplanmalıdır.
Sektöre yön veren mevzuat güncelleştirilerek günün ihtiyaçlarına göre
düzenlenmelidir.
KİT’lerce işletilen limanlar bir an önce özelleştirilmelidir.
Türk Deniz Ticaret Filosunda yer alan gemilerin yaş ortalamasındaki
yükseklik nedeniyle, yabancı ülke limanlarında olumsuz bir yaptırımla
karşı karşıya kalmamaları için, gerekli teknik donanımların
uluslararası standartlara uygunluğu sağlanmalıdır.
Uluslararası örgütlerle olan ilişkiler geliştirilmeli, uluslararası
anlaşmalarla denizcilik sektörümüz gözetlenmelidir.
Uluslararası standartlarda gemi adamı yetiştirmek için eğitime ağırlık
verilmelidir.
Mevcut limanların iyileştirilmesi çalışmalarına bir an önce
başlanmalıdır.
Özel sektörün bu alana yatırımı teşvik edilmeli, finansman sorunu
çözülmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – 1 dakika daha rica ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Atasayan, 1 dakika ek süre veriyorum; buyurun.
BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Özellikle, boğazlarda ve Marmara
Denizindeki trafiğin güvenli hale getirilmesi amacıyla, bilgisayar
destekli, radar kontrollü bir trafik denetim sistemi kısa sürede
uygulamaya konulmalıdır.
Denizlerdeki kirliliği önleyici politikalar geliştirerek, uygulamada
eksikleri giderici, iyileştirici çalışmalar yapılmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; denizcilik sektörünün yaşadığı
sıkıntılar daha önceki bütçe görüşmelerinde ifade edilmiş olmasına
karşın, gerekli büyüme ve rahatlama sağlanamamıştır. Ümit ediyorum
ki, önümüzdeki bütçe döneminde, sıkıntıların aşıldığı ve konunun bir
bakanlık çatısı altında toplandığı bir süreç yaşanır.
Bu dileklerle konuşmama son verirken, 1996 yılı bütçesinin Türkiye için
hayırlı olmasını temenni ediyor, bütçenin hazırlanmasında emeği
geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atasayan.
Sayın Abdullah Akarsu, buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
1996 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi adına söz almış
bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum.
Sizlere, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün çalışma ilkeleri
hakkındaki görüşlerimizi ve temennilerimizi aktarmaya çalışacağız.
Bildiğiniz gibi, kırsal kesimde dağınık olarak yerleşmiş 77 bin
civarındaki yerleşim birimimize içme ve sulama suyu, yol, kanalizasyon
ve diğer altyapı hizmetlerini götürmek, tarım için ayrılmış
alanlarımızın amacına uygun olarak kullanılmasını sağlamak,
denetlemek, göçmen ve göçerler ile kamulaştırma gibi nedenlerle evsiz
kalan vatandaşlarımızın belirli yerlerde iskân edilmesini sağlamak Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevleri arasındadır.
Kırsal kesimdeki yaşam standardının yükselmesi, yol, içmesuyu,
kanalizasyon, yerleşim planlaması ve benzeri sosyoekonomik tesislerin
tamamlanmasıyla mümkündür. Bu projelerin uzun süre ihtiyaçlara cevap
verebilmesi, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün çalışmalarındaki
düzen, disiplin ve tutarlılığa bağlıdır.
Ülkemiz, halen bir tarım ülkesidir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
toplam nüfusumuzun yüzde 40’nın yaşadığı alanların bütün altyapı
hizmetlerini yerine getirmeye gayret eden bir kurumumuzdur. Bu yıl
konsolide bütçe içerisinde yüzde 1,35’lik paya sahip olan Köy
Hizmetleri, 48 trilyon 447 milyar liralık bütçesiyle görevlerini yerine
getirmeye, hizmet vermeye çalışacaktır. Bütçesinin 23 trilyon 661
milyar lirasını işçilik, makine, teçhizat ve akaryakıt gibi cari giderlere
ayıran kurum, 24 trilyon 786 milyarlık yatırım yapma durumundadır.
1996 yılı yatırım ödeneklerinin, daha önceki yıllara göre artmış
gözükmesine rağmen, acil, gerekli içmesuyu, kanalizasyon, yol, köprü
gibi yatırımlar için yeterli olmadığı kanaatindeyim. 24 trilyonluk
yatırımla neler yapılabilir?! Kaç köye standardı yüksek yol yapabiliriz?!
Kaç köye sağlıklı içmesuyu verebiliriz?!
İçmesuyu o kadar mühim ki, bize göre ve bana göre, devletimizin
yapabileceği en güzel ve en hayırlı hizmetlerden birisidir. İçmesuyu,
aynı zamanda sadaka-i cariyyenin de en güzel örneği sayılmaktadır.
Öyle ise, 2000’e 4 kala içmesuyunda durumumuz pek parlak değildir.
Bunun için, özel önlem alınması gerektiği inancını taşıyorum.
Örnekler vermek istiyorum: Kars İlimizin köylerinden 50’si, dere
suyunu içmektedir. Kars İlimizin 22 köyü, hayvan sırtında, üç-beş
kilometre mesafeden içmesuyu nakli yapmaktadır. Bu Doğu
Anadolu’dan bir vilayetimizdi. Manisa’dan bir örnek vermek istiyorum.
Bakınız, Manisa’da 60 tane susuz köy vardır, 64 tane de yetersiz
içmesuyuna sahip köy vardır. Onun için, bir batıdan bir doğudan örnek
verdim; bu, Türkiye’ye şamil olarak düşünülebilir.
Köy içmesularına, mutlaka, özel bir önem verilmeli, özel bir şekilde
gayret sarf edilmeli, yeni kaynaklar bulunup, bu içmesuları, köylümüzün
ve hemşerilerimizin istifadesine sunulmalıdır diye düşünmekteyiz.
Avrupa Birliğine giriyoruz; yeni bir yüzyıla giriyoruz; insanlarımıza
sağlıklı bir ortamda yaşama imkânı sağlamak hedefimiz olmalı,
köyümüze, köylümüze götürecek çok şeyimiz olmalı diye düşünüyoruz.
İnsanımız, her vatandaş gibi, devletten beklentilerine cevap istiyor;
yolu, suyu, tarıma uygun tarlası, kanalizasyonu olsun istiyor; bunun da,
en doğal hakkı olduğu inancını taşımaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; imkânımız yok diyerek, yol,
köprü, gölet yapmayacak mıyız; sağlıklı içmesuyu getirmeyecek miyiz;
bunun, mutlaka, çözümlenmesi gerektiği ve yeni alternatifler bulunması
gerektiği inancını taşıyoruz. Mahallî katkıları değerlendirerek,
köyümüzle, köylümüzle işbirliği içerisinde, kaynaklarımızı israf
etmeden, gücümüzün yettiğince, elimizden geldiğince, üzerimize düşeni
yapmaya çalışacağız. Her köyümüzü, her yerleşim birimimizi, yaşam
standardı yüksek, yaşanabilir bir kent haline getirmeliyiz.
Değerli milletvekilleri, Köy Hizmetlerindeki geçici işçi sayısı 45 binlere
ulaşmıştır. Kurum, bu yapıdan, çok kısa zaman içerisinde
kurtarılmalıdır. Geçici işçilere acil çözüm bulunmalıdır. Bu sorunun,
önümüzdeki aylar içerisinde çözümleneceği inancını taşıyoruz.
Sayın milletvekilleri, 77 bin civarında yerleşim birimine hizmet veren
bu kuruluş, bu hizmetleri yerine getirirken, ekonomik yönden güçlü
olmak zorundadır. Şişkin kadronun yerine, yetişmiş, gerekli bilgi ve
teknik donanımla hareket eden elemanlardan oluşmuş personel;
ekonomik ömrünü tamamlamış, teknolojisi eskimiş araçlar yerine,
gerekli güçlü donanımlı araçlarla hizmet veren Köy Hizmetlerinin,
halkımıza, layık olduğu sosyal ve tarımsal altyapı hizmetlerini
götürebileceği ve onların, sosyal, kültürel, ekonomik yönlerden
kalkınmasındaki temel taşlardan birisi olacağı inancını hiç
kaybetmiyoruz.
Muhterem arkadaşlarım, insanlarımız bizden hizmet bekliyor, haklılar;
çünkü, onun için bize rey verdiler. Hizmetlerin tam anlamıyla yerine
ulaşabilmesi için, tarafsız, adaletle davranan, liyakatli kişilere görev
verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hizmette ayırımcılık yapılmasına
tamamıyla karşıyız. Son yıllarda, benzeri birçok olayla karşılaştık.
İktidar partisinin köyleri istediklerini alırken, yolları, kanalizasyonu
yapılırken, su ihtiyaçları giderilirken, muhalefet partilerinin bölgeleri
diğerlerini seyretmek durumunda kalmışlardır. Bu düşüncelere
katılmıyoruz, katılmayacağız. Her yerde, her koşulda hizmet eşit
dağıtılmalı; insanlara partilerine göre değil, insan oldukları için hizmet
verilmeli; vergisini veren her vatandaş, bu haktan yararlanabilmeli. Biz,
Anavatan Partisi olarak, bunun, bu şekilde icra edileceğine, Sayın
Bakanımız ve Sayın Hükümetimiz tarafından bu yönde gayret
gösterileceğine inanıyoruz. Bunu, bu şekilde icra edeceklerine de
yürekten inanıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Akarsu, 2 dakikanız kaldı.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.
Bir gerçeğin hepimiz bilincindeyiz : Ülkemizin imkânları kısıtlı,
ihtiyaçlarımız çok fazla, bütçemiz açık veriyor; ama, el ele verirsek,
kaynaklarımızı rasyonel, verimli bir biçimde kullanabilirsek, hizmetleri
eşit ve adilane dağıtabilirsek, hiç kimsenin bir şey söylemeye hakkı
olmaz ve olamaz. Hâlâ, içmesuyunu hayvanların sırtında taşıyan,
olmayan yollarda yürüyen, altyapısız köylerde yaşamlarını sürdüren
insanlarımıza yardımcı olmak, hizmet vermek, bizlerin aslî görevidir.
Gelecek kuşaklara yaşanabilecek bir dünya, yeterli ve geliştirilmiş
toprak ve su kaynakları bırakabilmenin önkoşulu, bu kaynakların doğru
biçimde kullanılmasıdır. Gerçek anlamda, bilimsel düzeyde
rasyonelliği, verimliliği sağlayabilmek için, planlama çalışmaları çok
ciddî bir şekilde yapılmalı, uygulanabilirlik ve fizibl, siyasî
düşüncelerden uzaklaştırılmalı, iş makineleri ve insangücü iyi
programlanmalı, böylelikle verimliliği kat kat artırmak amaçlanmalı;
Kurum, teknik eleman ve teknik yapı açısından daha da
güçlendirilmelidir. Yasal engeller, yapısal bozukluklar hepimizin çabası
ve gayretiyle mutlaka düzeltilecektir.
Partimizin, özellikle üzerinde durduğu en önemli konulardan birisi de,
Köy Hizmetlerinin yükünün merkezî idareden alınıp, il genel
meclislerine devridir. Bütçeden ödenek desteğiyle ve mahallî idareler
kaynaklarının -yüzde 10 gibi seviyelerden yüzde 30’lara çıkarılarak-
artırılmasıyla bunun sağlanacağı inancındayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akarsu 1 dakika...
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – 1 dakika süre istiyorum, sözlerimi
toparlayacağım efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Halen merkezî idarenin
sorumluluğunda bulunan hizmetlerden yerel nitelik taşıyanların,
buralardan alınarak yerel idarelere devri mutlaka gerçekleştirilmelidir.
Köy Hizmetlerinin çalışmalarında, daha çok ihale yolu tercih edilmeli,
sadece bakım ve onarım için araç bulundurulmalı, kaliteye ve yüksek
standarda önem verilmeli, gerçekten insanımız için, vatanımız için
çalışır, çaba gösterir hale getirilmelidir.
Bu bütçenin, köylümüze, memleketimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akarsu.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Necati Çetinkaya; buyurun
efendim.
Sayın Çetinkaya, eşit olarak mı paylaşacaksınız konuşmayı?
NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun.
DYP GRUBU ADINA NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın
Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; bugün Başbakanlık bütçesi
münasebetiyle, Doğru Yol Partisinin görüşlerini belirtmek üzere
huzurlarınızda bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, sizi ve
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, Anayasamızın 112 nci maddesi “Başbakan, Bakanlar
Kurulunun başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve
hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu
siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur...
Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasaya ve kanunlara uygun olarak
yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla
yükümlüdür” demektedir. Yine, bu görevlerin yerine getirilmesi için, 10
Ekim 1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilat Yasası Yüce
Meclisimizce kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir; ama, gelin görün ki,
zamanla Başbakanlık, bu koordinasyon görevinden öteye, âdeta,
bakanlıkların ve birçok icracı unsurların, teşkilatların, KİT’lerin
kendisine bağlı olduğu bir kuruluş haline gelmiştir.
Bugün, Başbakanlığa bağlı 60 kuruluş vardır. Bu aşırı yükün terakümü
ve Başbakanlığa bağlanması, icracı bakanlıkların görevlerini bihakkın
yapmasında veya mesuliyetlerini deruhte etmesinde, kanımca zafiyetler
meydana getirir. Zira, başbakan, hükümetin bütün çalışmalarından
sorumludur ve -Anayasanın 112 nci maddesinde belirtildiği gibi- bir
koordinatör görevi vardır; âdeta -tabiri caizse- bir orkestra şefidir
Başbakan ve o hükümeti sevk ve idarede gayet tabiî ki, siyasî
sorumluluğu olan Başbakanda bu kadar yükün toplanması, bu
koordinasyonu zafiyete uğratır. O sebepledir ki, her şeyden önce,
Başbakanlığın bünyesinde bulunan bu 60 bağlı kuruluşun, kanaatimce,
Başbakanlıktan alınarak icracı bakanlıklara... Mesela, Meteoroloji
Genel Müdürlüğü, daha önce Tarım Bakanlığı bünyesindeydi; Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü, daha önce Gençlik ve Spor Bakanlığında
veyahut da bir zamanlar Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeydi. Buna
benzer daha birçok kuruluşu sayabiliriz; ama, bunlar, zamanla
Başbakanlığın bünyesinde toplanmış ve dolayısıyla, her ne kadar
devlet bakanlıklarının bağlı kuruluşları haline gelmişlerse de, yine
Başbakanlığa bağlı kuruluşlar olarak devam etmektedirler. Onun için,
Başbakanlığın, bence, bu yükten kurtarılması gerekir. Gelişen dünyayı
incelediğimiz zaman, koordinatör görevi yapan başbakanlıkların, böyle
ağır bağlı teşkilatlarının olmadığını görüyoruz.
Yine, Başbakanlığın, 21 inci Yüzyıla girerken bütün ülkelerin en temel
meselesi olan verimlilik sorununu ve ülkenin kalkınmasında başarılı
olmasının, her şeyden önce, hepimiz tarafından arzulanan bir netice ve
o neticeye vasıl olmak için de, işte, o başarıyı elde etmenin verimli
yollarını aramak... Nedir o verimli yollar; nedir tutulacak yollar? İşte,
devletin yeniden yapılanmasıdır bu...
Bugün, devlet, âdeta, merkezî hükümette temerküz etmiş, merkezî
hükümet, taşradaki kendi görevlisine, kendi görevlisine, kendisinin tayin
ettiği görevliye, âdeta itimat edemez duruma gelmiştir. Küçük bir
memurun Ankara’dan tayininin bir manası var mıdır?! Bir yolun, bir
okulun, bir içmesuyunun, bir sağlık evinin DPT’de görüşülerek, merkezî
idarede programlanmasının isabet kaydettiğine, hiçbir Meclis üyemiz
kesinlikle evet diyemez. Ancak, yerel yönetimde ve devamlı olarak orada
vazifeli olan görevliler isabetli bir şekilde o programları
hazırlayabilirler. Örneğin, son valilik yaptığım ilde, Manisa’da, bir
Dağmarmara köyü vardı; âdeta dağların ötesinde, Kaf Dağının ötesinde,
bilinmeyen saklı bir belde... 13 tane köyümüz var; gittiğimde içim
parçalandı. Peki, bu köylerin yolları ne zaman yapılacaktı?..
MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Efendim, siz İktidarsınız.
NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Müsaade buyurunuz, biz,
devletin yeniden yapılanmasını anlatıyoruz; esas ana konu budur işte,
biz bunu söylüyoruz ve bu Hükümetimizin de yapması gereken...
Şimdi, değerli arkadaşlar, işte, o köyün hizmet ve ihtiyaçları, genel
meclisce ve oranın genel meclis başkanı olan o ilin valisi tarafından,
herhalde, daha iyi bir şekilde tespit edilir ve programlanır. Onun için, bu
işlerin bir an önce merkezî idareden alınarak, yerel yönetimlerin
güçlerinin artırılması ve onlara devredilmesi lazım. O köyün yolları
asfaltlandı; ama, eğer, benim gibi, her günü köyde geçmeyen bir yönetici
olmamış olsaydı, belki, nice yıllar o köy o şekilde kalacaktı; ama,
sistem kişilere vabeste kılınmamalıdır. Sistem, tam olarak rayına
oturtulmalı ve gelen herkes, o sistemi en iyi bir şekilde uygulamalıdır;
aslolan budur.
O sebeple, ben diyorum ki, devletin yeniden yapılanması bu Meclisin
tarihî bir görevidir. Ben bütün arkadaşlarımı, bu Mecliste şu anda görev
alan 550 arkadaşımı, 23 Nisan 1920 Meclisinin o büyük
kahramanlarının evlatları olarak, o gözle görüyorum ve diyorum ki,
geliniz, o kahramanların evlatları olarak, gecemizi gündüzümüze
katarak, tarihî görevimizi tam olarak yerine getirerek, modern devlet
anlayışıyla, kanunî engelleri, hizmet erbabının ve kendisini hizmete
adamış olan bu ülke insanlarının önünden kaldırarak, bir an önce, bu
devletin yeniden yapılanmasını gerçekleştirelim; bu Meclis, bunu
başaracak güçtedir.
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, 1,5 dakikanız var.
NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Ben, inanıyor ve güveniyorum
ki, bu Meclis, bunu yapacak ve tarihî görevi olan o yeniden
yapılanmanın... Yeniden yapılanmanın içerisinde özelleştirme vardır,
yeniden yapılanmanın içerisinde yerel yönetimlere kaynak ve güç
artırımı yetkisi verme vardır. Batı, Amerika, bu şekilde gelişmiştir;
iller, birbirleriyle yarış halindedirler. Geliniz, hepimiz, el ele, gönül
birliğiyle, bu yetkiyi verelim ve bu kanunları çıkaralım; bence, tarihî
görev bu olsa gerektir ve o zaman, 23 Nisan 1920’de, Büyük Atatürk’ün
ve O’nun başkanlığındaki kahraman Türkiye Büyük Millet Meclisinin, o
aziz büyüklerin ruhları şad olacaktır; buna inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyeleri; işte, bu konuların, bir an önce yapılmasını, ben, inanıyorum ki,
bu Hükümet ve bu Hükümete güvenoyu veren bu Meclis
gerçekleştirecektir. Bu bütçe, belki, bu hizmetlerin yapılması için yeterli
değildir. Dün, Japonya ve Singapur’dan döndüm, inceleme ve
araştırmalarımız oldu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, 1 dakika içerisinde sözünüzü lütfen
toparlayın.
NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Arkadaşlar, rakamları görünce
insan üzülüyor. Singapur’un nüfusu 2 milyon 870 bin; ama, ihracatı ne
kadar biliyor musunuz; 124 milyar dolar; fert başına düşen millî geliri
ise 24 700 dolar. Bir ada ülkesi Singapur, bugün Asya’nın güçlü kaplanı
olmuş. Ülkemiz de, kısa zamanda o ipi göğüsleyecek ve onu
yakalayacaktır. İşte, yeniden yapılanmayla, devleti bir tüccar devlet
olmaktan kurtarıp, ticareti erbabına bırakarak, devlet küçülecek, ama
gücü büyüyecek, güçlü devlet olacak ve dünya ile yarışacaktır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, süreniz doldu, lütfen efendim...
NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – ...Göreceksiniz, önümüzdeki
bütün engelleri aşacağız ve dolayısıyla 21 inci Asırda doğacak güneş,
büyük Türk Milletinin medeniyet güneşi olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, ANAP ve RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Kalan süreyi kullanmak üzere Sayın Ertuğrul Eryılmaz; buyurun
efendim.
DYP GRUBU ADINA ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına,
sizleri ve televizyonları başında bizi dinlemekte olan sayın
vatandaşlarımızı saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
Grubumuz adına, Başbakanlığa bağlı Denizcilik Müsteşarlığı ile Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerindeki görüşlerimizi, bu kısa
süre içerisinde sunacağım.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, köyde yaşayan insanımızın en temel
ihtiyaçlarından olan içmesuyu, sulama suyu, tarla içi geliştirme
hizmetlerine ilişkin hizmetleri yerine getirmektedir. Bugün, ülkemiz
insanının yaklaşık yarısı kırsal alanda yaşamaktadır. Kırsal alanda
yaşayan insanımızın, sosyal, kültürel ve ekonomik yönlerden
kalkınması sağlanmadıkça, ülke kalkınmasından söz etmek mümkün
değildir. Bu nedenle, gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet hükümetleri bu
konuya özel bir önem vermişlerdir; ancak, konum olarak yerleşim
yerlerinin çok dağınık oluşu, ülkemizin coğrafî şartlarının zorluğu,
köye götürülen hizmetleri, planlanan hedeflerde yapmayı
zorlaştırmaktadır; ancak, 1984 yılına kadar, YSE, Toprak Su ve Toprak
İskân Genel Müdürlükleri olarak görev yapan kuruluşlarımız, bu
sahalarda çok önemli hizmetler gerçekleştirmişlerdir.
YSE Genel Müdürlüğü, 1965 yılında kurulmuştur; o gün itibariyle,
ülkemizde toplam köy yolu ağı 160 bin kilometreydi. Bu yolun 23 bin
kilometresi stabilize kaplama yol, 9 bin kilometresi tesviyeli yol
mahiyetindeydi, geriye kalan 130 bin kilometrelik yol ise ham yoldur ve
yapımı gerekmekteydi. Yani, bir ifadeyle ülkemizde, ulaşıma açık köy
yolu uzunluğu 32 bin kilometreydi. Bu yıllarda, köy yollarında asfalt
uygulaması yoktur. 1965 yılında, ülkemizde mevcut 35 441 adet
köyden, 4 010 bin adeti devlet yollarından, 12 103 adeti stabilize
kaplama yollardan, 1 935 adeti tesviyeli köy yollarından istifade
etmekteydi.
1.1.1996 tarihinde ise, toplam köy yolu uzunluğu ağı 320 bin kilometre
olmuştur. Bu yolun 36 bin kilometresi asfalt kaplamalı yol, 157 bin
kilometresi stabilize kaplamalı yol, 74 bin kilometresi tesviyeli yol
hüviyetindedir; 53 bin kilometre uzunluğunda yeni yapılması gereken
yol, yayla, mezra, kom gibi yerleşim yerleriyle, köyün ihtiyaç duyduğu
birden fazla yolu kapsamaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu mukayeseyi, köye götürülen
hizmetlerdeki artışı, size sunmak için yaptım. Diğer sektörlerde de,
durum bundan farklı değildir. Genel Müdürlük, her sahada yoğun bir
çalışma temposu içerisindedir.
Bu meyanda, kırsal kesimin ekonomik yönden kalkındırılmasında
sulama büyük önem taşımaktadır. Ülkemizdeki sulanabilir 8,5 milyon
hektar arazinin 2,9 milyon hektarlık bölümü, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünce sulanacaktır. Bugüne kadar, 1 milyon 125 bin hektar arazi
sulamaya açılmıştır; kalan araziler de bir an önce sulamaya açılarak,
çiftçilerimizin maddî yönden daha iyi imkânlara kavuşturulmasıyla,
diğer hizmetlerle birlikte, köyden şehire olan göçün önlenmesi mümkün
olabilecektir.
Genel Müdürlük, ülkemizde mevcut 76 bin yerleşim birimine hizmet
götürmektedir. Bu kadar geniş bir sahaya hizmet götürmenin zorluğu
aşikârdır; ancak, yapılan işin kutsallığı, yaratacağı fayda da değerlerin
üzerindedir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde, köye hizmet götürmede,
81 bin personel ile 23 bin adet iş makinesi görev yapmaktadır; ancak,
gerek personel fazlalığı gerekse iş makinelerinin ekonomik ömürlerini
doldurmuş olmaları nedeniyle, işletme masraflarının artmış olması,
köye götürülen hizmetlerde yatırıma ayrılan payı düşürmektedir. Köyde
yaşayan insanımızın refah seviyesi ile, sosyal ihtiyaçlarının
karşılanmasının yanı sıra, ekonomik yönden pazara ulaşmasının
temini, köye sağlık ve eğitim gibi diğer sektör hizmetlerinin gelebilmesi
için, köy yolu ulaşımına duyulan ihtiyaç büyük önem taşımaktadır. Bu
nedenle, köylümüz, artık, rahat ve güvenilir bir ulaşım için, bitümlü
asfalt yol, hatta beton asfalt yol istemekte, ürününden maksimum oranda
değer elde etmek için, arazisinin sulanmasını istemekte, sağlıklı bir
yaşam için, konut ve şebekeli içmesuyu istemektedir.
Bu hizmetlere olan talep, son yıllarda önemli ölçüde artmıştır. Bundan
sonra, bakım, onarım ve standart yükseltme çalışmalarına ağırlık
verilmelidir. Genel Müdürlüğe daha fazla kaynak ve ödenek
ayrılmalıdır. Buna mukabil, Genel Müdürlüğün genel bütçeden aldığı
pay yüzde 3’ler civarında sabit kalmıştır. Diğer yandan, carî giderlerin
artması nedeniyle, bu orandan yatırımlara ayrılan payı da düşürmüştür.
Genel Müdürlük bünyesinde çalışan personelin 30 bini kadrolu işçi, 44
bini mevsimlik işçi ve 7 bini de memur pozisyonundadır.
Son yıllardaki geçici işçi uygulaması hepinizce malumdur. Toplu iş
sözleşmeleri gereği artan ücretlere karşın, geçici işçilerin çalışma
süreleri kısalmış, ortalama dört aya düşmüştür. Bu uygulamadan ne
Genel Müdürlük fayda görmüş ne de işçiler yeterince fayda bulmuştur.
Genellikle mayıs ayında toplu olarak işe alınan geçici işçiler, iş
sezonunun en yoğun olduğu eylül-ekim dönemlerinde işten çıkmak
mecburiyetinde kalmışlardır. Ortalama bir hesapla, Genel Müdürlüğün
yıllık bütçesinin yüzde 75’i işçilik giderlerine ayrılmaktadır. Bu
hesabın artık gözden geçirilmesi gereği vardır.
Genel Müdürlük bünyesinde çalışan geçici işçiler kademeli olarak
azaltılırken, emekli olan kalifiye ve vasıflı personel yerine atama
yapılarak bu sorun çözümlenmelidir.
Sayın milletvekilleri, yukarıda da değindiğim gibi, Genel Müdürlüğün
artık bir külfet haline gelen makine parkı da, kademeli olarak
düşürülerek yerlerine yapım gücü yüksek, bilhassa bakım işlerinde
kullanılabilecek makineler alınmalıdır.
Ülkemiz, genel itibariyle bir kış memleketidir. Kış ayları, bilhassa
Doğu ve Güneydoğu Anadolunun iç kesimlerinde sert geçmektedir.
Genel Müdürlük, yaklaşık 37 bin köyün ulaşımını dokuz ay sağlamak
durumundadır. Bu kış, Genel Müdürlükçe, 23 bin köyde 225 bin
kilometre yolda kar mücadelesi çalışması yapılmıştır. Bu hizmetin
çoğu, yeteri kadar kar makinesi olmadığı için, dozerlerle yapılmaktadır.
Hepimiz, Genel Müdürlükten köylerimize asfalt yol istemekteyiz; ancak,
kışın, dozerlerle yapılan kar mücadelesi çalışması, yapılan asfaltı
tamamen söküp atmaktadır. Bu nedenle diyorum ki, Genel Müdürlüğün
ihtiyacı olan bakım makineleri zaman geçirilmeden temin edilmelidir.
Bu sayede, Genel Müdürlüğün yıllık akaryakıt ve yedek parça
kullanımında önemli ölçüde tasarruf yapılmış olacaktır.
Diğer yandan, kalkınma planları, master planlar gereği belirlenen
hedeflere ulaşabilmek için, Genel Müdürlüğe, yatırım harcamaları için
ayrılan ödenekler de mutlaka artırılmalıdır. Genel Müdürlük yatırım
programlarında, yılda yaklaşık 20-25 bin civarında iş talebi olmasına
rağmen, ödeneklerin yetersizliği nedeniyle, yılda yaklaşık 8-10 bin
civarında iş alınabilmektedir. Programlara alınan işlere de süreleri
içerisinde bitmesi için gereken ödenek ayrılmayınca, programlardaki iş
adeti artmakta, işler daha pahalıya mal olmakta, proje yatırım teklifleri
eritilememektedir.
BAŞKAN – Sayın Eryılmaz, bir dakikanız var.
ERTUĞRUL ERYILMAZ (Devamla) – Bu nedenle, Genel Müdürlüğün
yatırım ödeneklerinin artırılmasına ihtiyaç vardır. Yukarıda belirtilen
hizmetlerin daha etkin bir şekilde yürütülerek, köylümüze en iyi şekilde
hizmet götürülebilmesi için, Genel Müdürlükte, konuları itibariyle yeni
bir reorganizasyona gidilmesinde fayda vardır. Bu amaçla, yol, su ve
iskân genel müdürlüğü ile toprak su genel müdürlüğü kurulmalıdır.
Yerinde yönetime önem verilmesini savunuyoruz. Bazı kuruluşların yine
özel idarelere verilmesi şartıyla, bu genel müdürlükleri ve diğer
kuruluşlardaki ilgili yerleri de katarak, ancak yeniden yapılanmayla
köyişleri bakanlığının kurulmasıyla, bu hizmetlerin daha rasyonel,
sağlıklı ve etkin bir şekilde götürülebilmesi mümkün olabilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERTUĞRUL ERYILMAZ (Devamla) – Ne kadar sürem var efendim.
BAŞKAN – Süreniz bitti efendim.
ERTUĞRUL ERYILMAZ (Devamla) – Denizcilik Müsteşarlığı için...
BAŞKAN – Bir daha mikrofonu açmamak üzere, ek 1 dakikalık son
süreyi veriyorum; buyurun.
ERTUĞRUL ERYILMAZ (Devamla) – Benden evvel ANAP Grubu
adına konuşan Sayın Bülent Atasayan’ın, Denizcilik Müsteşarlığı
konusunda, partisinin adına sunduğu görüşlere ben de aynen
katılıyorum ve bir an önce denizcilik bakanlığının kurulmasını Grup
olarak biz de temenni ediyoruz; denizcilik bakanlığının kurulma
çalışmalarının ivedilikle sonuçlandırılmasını arzu ediyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1996 yılı bütçesinin, devletimize
ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize tekrar saygılar
sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Eryılmaz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Topuz; buyurun
efendim.
Sayın Topuz, süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 1996 malî yılı bütçesi çerçevesinde, Başbakanlık,
Denizcilik Müsteşarlığı ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızda bulunuyorum. 1996 malî yılı bütçesinin ülkemize ve
ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, sizleri ve televizyonları başında
bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımızı, şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık, Denizcilik
Müsteşarlığı ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerindeki
görüşlerimizi arz etmeden önce, 1996 malî yılı konsolide bütçesinin
tümü ve onun önemli konuları üzerinde kısa bir değerlendirme ve kısa
bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum.
Dün yapılan müzakerelerde de açıkça görüldü ki, bu bütçe, taşıması
gereken niteliklerden yoksun bir bütçedir; bütçenin büyüklükleri ve
dengeleri gerçekçi değildir, samimî değildir. Bu bütçenin ekonomiyi
yönlendirici bir niteliği yoktur, yeni bir başlangıç yapabilecek şansı da
yoktur. Bütçe, ufuk açıcı değildir.
Bu bütçe, zamlarla ve borçlanmayla finanse edilmektedir. 1996 yılı için
gayri safî millî hâsıla deflatörü yüzde 65’e yükseltilmiştir. Bu, yıl sonu
toptan eşya fiyatlarındaki artış, yüzde 80 dolaylarında gerçekleşecek
demektir. Bu durum, bütçenin büyüklüklerini ve dengelerini
değiştirecektir. 861 trilyonluk bütçe açığının, yıl sonunda 1,2 katrilyon
düzeyinde gerçekleşmesi kimseyi şaşırtmamalıdır. Bu nedenle, bütçede
öngörülen faiz ödemeleri 1,36 katrilyondan 1,8 katrilyona ulaşabilecektir.
239 trilyon liralık yatırımlar, borç alınarak gerçekleştirilmeye
çalışılacaktır. Borçların, çok büyük bir bölümü de içborçlanmayla
sağlanacaktır. İçborçlanmada, ortalama faiz hadlerinin, yüzde 125 ilâ
yüzde 135 arasında seyrettiği de bilinmektedir. Bu nedenle, 100 Türk
Liralık bir yatırım, yaklaşık olarak, 225 ilâ 235 liraya mal edilecektir.
1996 malî yılı bütçesi, yılın ilk yarısı için, devlet memurlarına, sıfır
zam öngörmektedir. Bu bütçeyi hazırlayıp Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunan Hükümet, gayrî safi millî hâsıla deflatörünü, yüzde 45
olarak belirlemiş ve buna bağlı olarak devlet memurlarına, 15 Kasım
1995 tarihinden geçerli olmak üzere, ortalama, yüzde 54 oranında ücret
artışı sağlamıştır. 1996 yılı için deflatörü 20 puan yukarı çektiğiniz
zaman, enflasyonun da 20 puan yukarı çıkması kaçınılmazdır. Buradan
da anlaşılıyor ki, yeni Hükümet, bu kararının yükünü, ne yazık ki,
devlet memurlarının sırtına yüklemektedir. Plan ve Bütçe
Komisyonunda, Cumhuriyet Halk Partisi ve öteki muhalefet partilerine
mensup milletvekilleri, deflatörden kaynaklanan bu farkın, 1 Ocak 1996
tarihinden geçerli olmak üzere, memurlara ücret artışı olarak verilmesini
talep etmişler; fakat, bütün çabalarına karşın, bunu, Hükümete,
maalesef, kabul ettirememişlerdir.
1996 bütçesi, başta rant gelirleri olmak üzere, vergilendirme dışında
kalan çeşitli gelirlerden vergi alınmasına dönük hiç bir yeni önlem
getirmemektedir; olası önlemleri de,1997’den itibaren gerçekleşmesi
gereken birtakım önlemleri de ertelemeye çalışmaktadır.
Devlet gelirleri için yeni hiçbir kaynak yaratılmayan bu bütçeyle, sadece
carî harcamalar, iç ve dış borçların sadece faizleri ödenebilmektedir;
bunları yapabilmek için de yüksek oranda yeni borçlanmaya
gidilmektedir. 1996 malî yılı bütçesini uygulayacak olan Hükümetin
Başbakanlık bütçesini ve öteki bütçeleri, bu gerçekleri göz önünde
bulundurarak değerlendireceğiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu girişten sonra, şimdi,
Başbakanlık bütçesi ve Başbakanlık kurumuyla ilgili
değerlendirmelerime geçiyorum.
Kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan çok partili parlamenter sistemlerde,
Başbakanlık, yürütme kuvvetinin, yürütme erkinin başıdır. Türkiye
Cumhuriyetinde de, Başbakanlık, bu nitelikte oluşturulmuştur.
Başbakanlığın işlevleri, kuruluş yasasında, özet olarak “Bakanlıklar
arasında işbirliği sağlamak, genel siyasetin yürütülmesini izlemek, devlet
örgütümüzün düzenli bir şekilde işlemesini sağlamak” biçiminde
belirtilmiştir. Bu çerçevede, Başbakanlık, hükümet programının
uygulanması, vatandaşlara verilen sözlerin yerine getirilmesi ve
toplumun sorunlarına çözüm getirilmesi konularında başlıca sorumlu
konumundadır. Yasama organıyla ilişkileri yürütmek ve yasama
organının etkinliği için gerekli olan ortamı hazırlamak, yürütmenin
anayasal ve yasal çerçevede sürdürülmesini sağlamak, dürüst ve şeffaf bir
yönetim oluşturmak ve devlet örgütünde denetim sistemlerini
geliştirmek, Başbakanlığın temel görevleri arasındadır. Başbakanlık,
bu görevleri yerine getirebilmek amacıyla, iş bölümü çerçevesinde
bakanlıkları ve ilgili kuruluşları çalıştırmakla ve bakanlıklar ile ilgili
kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamakla yükümlüdür.
Başbakanlık, yetkilerin tek elde toplandığı bir iktidar odağı değildir,
olmamalıdır. Oysa, son onbeş yıl içerisinde, giderek artan bir
yoğunlukta yürütmeyle ilgili yetkiler Başbakanlıkta toplanmış, pek çok
kurum ve kuruluş Başbakanlığa bağlanmıştır.
Son yıllarda, bir Sayın Başbakan, kendisine bağlı kurum ve
kuruluşların çokluğuna ve kurumların elinde bulundurduğu ekonomik
gücün büyüklüğüne işaret ederek “Avrupa’da, elinde en büyük güç ve
imkân bulunduran Başbakan benim” diyerek övünmekte bir sakınca
görmemektedir.
Yürütme yetkilerinin Başbakanlıkta yoğunlaşması, Başbakana, kişisel
etkinlik açısından büyük olanaklar sağlamış ve böyle bir güç elde etmiş
olan başbakanlar, bu kişisel etkinliği baskı aracı olarak kullanıp,
demokratik sistemle bağdaşmayan bir otoriter sistemi fiilen
oluşturmuşlardır. Bu gelişme, önce parti içi demokrasiyi zedelemiş,
daha sonra da bir ölçüde tek yetkili haline gelen başbakanlar, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yasama çalışmalarına ve denetleme görevlerine
de baskı uygulamaya başlamışlardır. Böylece, başbakanlarla ilgili
yürütme erki, yasama erkini kontrol eder bir konuma getirilmiş ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi etkisizleştirilmiştir. Başbakanlar,
başkanlık sistemlerinde, başkanların kullandığı yetkileri fiilen
kullanarak, Anayasamıza göre, sistemimizin dayandığı kuvvetler
ayrılığı ilkesini zedelemişlerdir.
Yönetimin yeniden yapılandırılması, merkezî yönetimin yetkilerinin,
yerinden yönetime ve yerel yönetimlere devredilmesi konusu siyasal
gündemimizin birinci sırasını oluşturduğu bir dönemde, merkeziyetçi
bir anlayışla yetkileri Başbakanda toplamak, savunulabilecek bir
yaklaşım değildir.
Çoğunluğu ekonomik konularla ilgili olan ve yürütme erkinin en önemli
kurum ve kuruluşları Başbakanlığa bağlanmıştır. Bu kurum ve
kuruluşların sayısını ve adlarını, sayın başbakanların, eksiksiz olarak
ifade edebilmeleri bile olanaklı değildir.
Devletin ve yönetimin yeniden yapılandırılması çalışmalarına
Başbakanlıktan başlanmalıdır. Başbakanlıkta toplanan yetkiler ilgili
bakanlara aktarılarak, Başbakanın, esas görevlerine yönelmesi
sağlanmalıdır.
Başbakan Sayın Mesut Yılmaz, muhalefetteyken, bu
değerlendirmelerimize paralel bir anlayış sergilemekteydi. Anavatan
Partisi yetkili organlarınca karara bağlanmış bulunan politikalar
içerisinde Başbakanlıkla ilgili olarak bu doğrultuda önermeler vardır.
Anavatan Partisinin kitapçık halinde yayımlanan politika kararları
arasında Başbakanlık için Başbakanlık, diğer bakanlıklar üzerinde bir
emir ve koordinasyon makamı olarak ele alınmalı ve bugünkü icracı
niteliğinden çıkarılmalıdır. Başbakanlıkla ilgili veya Başbakanlığa
bağlı kuruluşlardan gerekli olanlar, görev alanlarına göre icracı
bakanlıklara intikal ettirilmelidir” denilmektedir.
Geçen yıl, Başbakanlık bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına
konuşan sayın sözcü, Anavatan Partisinin Başbakanlıkla ilgili
değerlendirmelerini ve önerilerini açık bir biçimde bu kürsüden ifade
etmiştir. ANAP, günümüzde hükümet ortağıdır ve Anavatan Partisi
Genel Başkanı Sayın Yılmaz da başbakanlık görevini üstlenmiştir.
Şimdi, muhalefetteyken söylenenlerin yapılmasına sıra gelmiştir. Sayın
Başbakandan bunu bekliyoruz; hem de Sayın Başbakanın bu işi çok
ivedi olarak gerçekleştirmesini istiyoruz; çünkü, kendi
başbakanlığındaki Hükümetin günleri sayılıdır.
Başbakanlığın görev ve yetkileriyle ilgili olarak yapılması gereken
düzenlemeler dışında, Başbakanlıktan beklentilerimizin başlıcalarını
şöyle sıralayabiliriz:
1. Başbakanlık başta olmak üzere, bütün bakanlıklar, kurumlar ve
kuruluşlarda tasarruf önlemleri alınmalıdır. Bu çerçevede, resmî araba
kullanımı hizmetle sınırlı hale getirilerek araba saltanatına son
verilmeli, çok zorunlu olmadıkça mefruşat alımına izin verilmemelidir.
2. Yolsuzluk iddialarının şeffaflık içinde ve vakit yitirilmeden
incelenmesi ve araştırılması yapılmalı, kamuoyunun duyarlılığına
özen gösterilmelidir.
3. Bütün devlet kurumlarında, idarî yargı kararlarına gecikmeden
uyulması sağlanmalıdır.
4. Anayasaya aykırı uygulamalardan sakınılmalı, Anayasa Mahkemesi
kararlarına tam uyum sağlanmalıdır.
5. Yönetimin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili reform çalışmalarından
Türkiye Büyük Millet Meclsine daha önce sunulmuş bulunan öneriler,
kısa bir zaman sürecinde gözden geçirilmelidir. Geçen yasama
döneminde Cumhuriyet Halk Partili Adalet Bakanlarınca hazırlatılmış
ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunularak, bir kısmı Genel Kurula
kadar ulaşmış gündeme alınmış; ama, ne yazık ki, görüşülememiş olan
bir dizi yargı reformu tasarıları ivedi olarak incelenmeli ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine yeniden sunulmalıdır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde grubu bulunan partiler arasında uzlaşma sağlayarak ve ilgili
toplum kesimlerinin katılımı da sağlanarak yeni reform tasarıları
oluşturulmalı ve en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmalıdır.
6. Özellikle, ekonomiyle ilgili yeni düzenlemeler çerçevesinde, vergi
oranlarını düşüren ve vergi tabanını genişleten, herkesi vergi verir hale
getiren ve böylece, vergi yükünü adaletli biçimde dağıtan vergi
reformuna öncelik verilmelidir.
7. Devlet memurlarının Anayasamızda belirlenen sendikal hakları
yürürlüğe konulmalı ve işletilmelidir. Bu konuda, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına geçen
hafta içinde sunduğu Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Teklifinin -ki,
Anayasanın öngördüğü- bir an önce değerlendirilmesini ve
benimsenmesini bekliyoruz.
Öte yandan, bu hakların daha da geliştirilmesi için Anayasada yapılması
gereken yeni düzenlemeler için Türkiye Büyük Millet Meclisinde
uzlaşma ortamı yaratılmalıdır.
Sayın milletvekilleri, biz, bu görüşmeleri yaptığımız sırada, bugün,
memurlarımız işi bırakma eylemi sürdürmüşlerdir. Pek çok yerde iş
durmuştur. Pek çoğumuz, “bu hareket acaba neden bugünlerde bu ölçüde
ortaya konuldu” diye merak etmiş olabilir. Sendika yöneticileri,
konfederasyon yöneticileri, kısa bir süre önce Sayın Başbakandan
sorunlarını kendilerine anlatabilmek için randevu talep etmiş olmalarına
rağmen, Sayın Başbakan, konfederasyon yöneticilerine randevu
vermemiştir; dertlerini Sayın Başbakana ulaştıramamışlardır. Bunlar,
bizim devlette çalışan memurlarımızdır. Anayasanın bunlar için
sağladığı yeni birtakım haklar vardır; onları kullanabilmeleri için yasal
düzenlemeye ihtiyaç vardır. Sayın Başbakanın kendileriyle görüşerek,
bu durumu onlarla müzakere ederek, onların düşüncelerini ve
değerlendirmelerini de alarak soruna, uzlaşma içinde bir çözüm bulması
mümkünken, bu randevuyu vermemek suretiyle memurların sokağa
dökülmesine -bizce- neden olmuştur. (CHP sıralarından alkışlar)
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Yapmayın Sayın Topuz,
yapmayın; 5 bin kişi mi...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Kamu yöneticilerinin, sadece kamu
yöneticilerinin değil, Türkiye’de yaşayan herkesin, demokratik kurallar
içinde Anayasadan kaynaklanan haklarını talep etmelerine karşı direnç
göstermek, demokrasiye inanmış insanlara yakışmayan bir tutumdur.
Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, demokratikleşmeye karar
vermiş ve bütün mevzuatımızı bu çerçevede gözden geçirmeye
başlamış, cumhuriyet tarihinde ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararıyla demokratikleşme yolunda Anayasayı değiştirebilmiş bir
Meclisin üyeleri olarak, karşımıza çıkan bu taleplere karşı duyarsız
olamayız, olmamalıyız; onlarla müzakere ederek, onları ikna ederek,
onlardan bazı gerçekleri öğrenerek sorunlara çözüm bulmalıyız. Aksi
takdirde, ortaya çıkacak olaylardan, hepimiz üstümüze düşen
sorumluluğu almak durumuyla karşı karşıya kalırız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi de, Denizcilik Müşteşarlığı
bütçesine ve denizcilik sorunlarımıza kısaca değinmek istiyorum.
Denizcilik Müsteşarlığı, en genç devlet kurumlarımızdan birisidir; bu
sene, üçüncü yıl bütçesini görüşmekteyiz. Üç tarafı denizlerle çevrili
ülkemizde, denizciliğin, yeterli sayılabilecek ilgiye muhatap olduğu
söylenemez. Denizcilik sektörümüzün örgütlenmiş kesimi uzun süren bir
mücadele sonunda Denizcilik Bakanlığı kurulmasını henüz
sağlayamamış olmakla beraber, Denizcilik Müsteşarlığının
kurulabilmiş olması, bu yolda atılmış çok önemli bir adım olarak
değerlendirilebilir.
Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi, işlevlerini yerine getirme konusunda
çok yetersiz kalmaktadır. Bu durumu, kurumun, kuruluş aşamasını
henüz aşamamış olmasına bağlayabiliriz. Aslında, 1996 malî yılı
bütçesi, hiçbir alanda bütçe olanaklarını yeterli sayılabilecek düzeyde
oluşturamamıştır. Bu nedenle, bütçenin rakamları üzerinde durmanın
çok fazla yararı yoktur.
Denizcilik sektörü uluslararası öneme sahip ve çeşitli yönleriyle
yararlanılabilecek büyük bir potansiyel taşımaktadır. Deniz ticaretinin
geliştirilmesi, deniz ticaret filosunun ve gemi sanayiinin teşvik edici
önlemlerle desteklenmesi, denizlerde can ve mal güvenliğinin
sağlanması, bu müsteşarlığının başlıca görevleri arasındadır.
Denizlerdeki can ve mal güvenliğinin sağlanması, her yerde ve her
koşulda önemli bir konudur; ancak, ülkemiz için bu konu özel bir önem
taşımaktadır.
İstanbul ve Çanakkale Boğazları, gerek ülkemiz açısından gerekse
denizciliğimiz açısından özel bir önem taşımaktadır. 1 Temmuz 1994
tarihinde yürürlük kazanmış bulunan Boğazlar Tüzüğü, boğazların ve
çevresinin güvenliğiyle ilgili elimizdeki en önemli dayanaktır. Montrö
Antlaşmasının özüne uygun olarak hazırlanmış bulunan ve Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin bir iç hukuk düzenlemesi olan Boğazlar Tüzüğü,
bilindiği gibi, Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından uygun bulunmuştur.
Bu konuda, komşularımız Yunanistan ve Rusya’dan gelen ve
gelebilecek olumsuz tavırlara karşı, sonuna kadar direnilmelidir.
BAŞKAN – Sayın Topuz, son 2 dakikanız...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Öyle mi efendim?..
BAŞKAN – Evet efendim.
2 dakika süre verirseniz tamamlayacağım efendim.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, süre 20 dakika, 2 artı 2, 4
dakika vermeniz gerekir.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Boğazlardan geçişleri düzenli bir biçimde
yürütebilmek ve boğazlarla birlikte, boğaz çevresini de her türlü tehlikeye
karşı koruyabilmek amacıyla, boğazlarda tesis edilmesi gereken teknik
donanımın hızla bitirilmesi sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kıyı ve açık deniz balıkçılığı ile
balıkçılarımızın, biriken ve yoğunlaşan sorunları vardır. İlgililerin bu
konuya eğilmeleri gerekir. Denizlerimiz önemli bir varlığımızdır.
Denizcilik sektörümüz büyük bir potansiyel taşımaktadır. Bugüne kadar
denizcilik sektörünü ihmal etmiş bulunuyoruz. Artık, yüzümüzü, biraz
da denizlere çevirmeliyiz.
Son olarak da Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesiyle, kırsal alan
sorunlarına değinmek istiyorum. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
bilindiği gibi, kırsal alandaki köy yerleşim birimlerine ve tarım
alanlarına devletçe götürülen altyapı hizmetlerini üreten bir kuruluştur.
Kırsal alana hizmet veren devlet kurumları son onbeş yıl içinde sık sık
yapı değişikliğine uğramış, bölünmüş, parçalanmış, sonra yeniden
birleştirilmiş ve böylece, bu alandaki bilgi ve deney birikimi zaafa
uğratılarak kırsal alana dönük hizmetlerin etkinliği azaltılmıştır. Bu
durum, bu kurumlarda büyük özveriyle yıllardır hizmet vermekte olan
kadrolarımızı, moral açıdan olduğu kadar, meslekî heyecanlar
açısından da olumsuz biçimde etkilemiştir. Ayrıca, bu yapı
değişiklikleri sırasında, örneğin, Toprak-Su gibi ...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Topuz, 1 dakikalığına mikrofonu açıyorum, yeniden
açamayacağım, mikrofon kesilirse üzüleceğim.
ALİ TOPUZ (Devamla) – 2 dakika değil mi efendim?..
BAŞKAN – 1 dakika efendim.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Peki efendim.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, 1 artı 1 ...
YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın Başkan, iki kişi konuştuğu zaman 2
dakika daha kullanılıyor.
BAŞKAN – Süreyi geçiriyorsunuz efendim.
Buyurun Sayın Topuz.
ALİ TOPUZ (Devmla) – ... örgütlenme düzeyi, bilgi ve deney birikimi
çok yükseklere erişmiş bulunan bir kurumun ortadan kaldırılması, yeri
doldurulamaz bir boşluk doğurmuştur.
Sayın milletvekilleri, kırsal alanın sorunları yeni baştan gözden
geçirilmelidir. Kırsal alan bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Kırsal
alandaki yerleşim birimlerine yol, su, elektrik götürmek ya da tarımsal
altyapı anlamında birtakım hizmetler vermek, kırsal alanı
kalkındırmaya yetmez. Çağımızda, tarım sanayileşmektedir, kırsal
alanlar kentleşmektedir. Bizim, herkesten önce, kırsal alanımızda
kademeli bir yerleşme düzenini oluşturabilmek için, planlı, tarımı daha
verimli...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Topuz...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Tamam mı?
BAŞKAN – Tamam.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.
Şimdi, şahısları adına, lehinde, Sayın Veysel Candan.
Sayın Candan, süreniz 10 dakikadır. (RP sıralarından alkışlar)
VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1996 Yılı Köy Hizmetleri bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle televizyondan
bizi izleyen vatandaşlarımıza ve siz değerli milletvekillerimize saygılar
sunuyorum.
Ben, konuşmama başlamadan önce bir tespiti yapmak istiyorum. Buraya
gerek iktidar gerekse muhalefet adına çıkan milletvekilleri, hep acı
tabloyu ortaya koydular. ANAP ve DYP’nin sözcüleri, hatta CHP’nin
sözcüleri, sanki bu memlekette yedi sekiz yıl iktidarda bulunmamışlar
gibi, köy yollarının bozukluğundan, içme sularının hayvan sırtında
getirildiğinden bahsettiler; hatta, daha ileri gittiler, işte, “tarım ülkesi
oluğumuz halde buğday, şeker ve et ithal ediyoruz” dediler.
Zannediyorum, bu, siyaset anlayışının enteresan bir gelişmesi.
Ekrandan bizi izleyen vatandaşlarımız, “kim bu memleketi bu hale
getirdi” veya “bu işin sorumlusu kim”; zannediyorum, bunu anlamakta
güçlük çekecekler.
Dünkü oturumda da, buna benzer olaylar cereyan etti. Ben, burada,
özellikle konularla ilgili olduğu için, konuşmam içerisinde
bahsedeceğim. Sayın Başbakan, dün, burada, çıktı, enteresan bir
açıklama yaptı; “bu bütçe benim bütçem değil, içime sindiremiyorum,
her ne kadar bu rakamlar böyleyse de -işte, 1,4 katrilyon borç- bu bizim
için bir borç değildir” dedi ve esas tehlikeli olanın artış trendi, faiz
oranlarının yüksek oluşu, enflasyon artı yüzde 60 gibi bir faiz ve üç ay
gibi kısa vadeler olduğunu bize gösterdi. Sayın Erbakan, memurların,
işçilerin, tarım ve hayvansal politikaların uygulanması için gereken 32
milyar dolarlık ihtiyacı ifade ettiği zaman, Sayın Başbakanın, “bu
paralar elimizde olur da rant gelirlerine gitmezse, ancak memurlara maaş
verebiliriz” tarzındaki ifadesi de, çok değişik. Eğer bilerek yaptıysa,
büyük bir talihsizlik; bilmeyerek yaptıysa, o daha büyük talihsizlik.
Başbakanlık koltuğunu işgal eden insanların, enteresan açıklamaları
“rant gelirlerine giden bu paralar elimizde olmuş olsaydı,
memurlarımıza istediğimiz rakamı doğru dürüst verebilirdik; çiftçimize,
memurumuza, bunları doğru dürüst verebilirdik” anlamındaydı.
Şimdi, Sayın Yılmaz’ın bu açıklamalarıyla, bu bütçeyi aslında bir
bütçe olarak kabul etmek de mümkün değil; bir borç ödeme, maaşları
ödeme belgesi olarak tarif etmek daha uygun olur kanaatindeyim. (RP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, aslında, ben, konuşmamda, rakamlardan ziyade temel prensipler
üzerinde durmak istiyorum.
Enteresan bir tablo da, SHP ve CHP’lilerin, burada sergiledikleri tablo.
Şimdi, hükümet, sekiz yıl içerisinde -1983’den 1991’e- köy yollarını
yapamamış, içmesuyunu ciddî şekilde getirememiş -biraz sonra
rakamlar vereceğim- böyle olmasına rağmen, 1991-1994 döneminde de
CHP hükümete ortak olmuş; köylülerin yolunu, suyunu istediğimiz
şekilde getirememiş. Buraya çıkan arkadaşlar da, hâlâ, Hükümetin bu
yanlış politikasına destek verme gibi bir yanlışın içerisindeler. Aynı
yanlışı, bir hafta önce, ilaç fiyatlarıyla ilgili olarak yapılan bir oylamada
da gösterdiler. İlaç fiyatlarında -mesleğim eczacılık olduğu için çok iyi
biliyorum- ciddî bir yanlış fiyatlandırma politikası var ve bu fiyatların
çoğunu devlet ödüyor ve bir kısmını da çok fakir insanlar ödüyor; öyle
olmasına rağmen, burada, geldiler, fakirin kullandığı, almakta güçlük
çektiği ilaç fiyatlarının lehinde oy kullandılar. Zannediyorum ki,
köylülerimiz, vatandaşlarımız ekrandan, bunu çok daha iyi, dikkatle
takip ediyorlar. Şimdi, bu paralar rantiyecinin eline gitmeseydi,
zannediyorum ki, köylerin içmesuyuna gidecekti, yoluna gidecekti.
Biraz önce, SHP sözcüsü ve ANAP sözcüsü arkadaşlarımız, hayvan
sırtlarında...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – CHP... CHP...
VEYSEL CANDAN (Devamla) – CHP sözcüsü, CHP...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Cumhuriyet Halk Partisi...
ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan...
VEYSEL CANDAN (Devamla) – CHP... Bakın, şimdi... Müsaade
buyurun... Müsaade buyurun...
Şimdi, geldi, burada, diyor ki “efendim, bu hayvan sırtlarında
götürülüyor...” Peki, rant gelirleri söz konusu olduğu zaman, bütçedeki
bu fazla ödemeler birilerinin cebine gittiği zaman, yolsuzluk dosyaları
buraya geldiği zaman, neden bütün partiler bir olup da, illâ Refah
Partisinin dediğine karşı çıkmak gibi bir yanlışın içerisinde oluyor?!
Birisi varsa, birisi yanlış yaptıysa, bunu yapan hangi partili olursa
olsun...
Sayın Başbakan, burada açıklama getirdi; diyor ki “efendim, hükümeti
yıkmak gayesiyle olursa, mesele değişir.” Peki, siz, her birine böyle bir
şart koyarsanız, bunu getirdiniz, bu da hükümeti yıkma gayesine
matuftur; bunu getirdiniz, bu da ona matuftur... Başbakan ne diyor:
“Çamurun üzerinde oturmam.” Yılbaşına kadar o oturacak, başka çaresi
yok. Eğer, temiz bir mermerin üzerinde, taşın üzerinde oturmak
istiyorsa, 7 Mayısta TOFAŞ dosyası gelecek ve kendisinin daha önce
yolsuzlukla itham ettiği dosyalar incelenecek... Biz, burada, kimsenin zan
altında bırakılmasını istemiyoruz; varsa bir iddia açıklanır, o
arkadaşımız da temize çıkar.
Muhterem arkadaşlar, Köy Hizmetleri, 77 bin yerleşim birimine hizmet
vermektedir. Yılda 25 bin proje gelmekte; bunlardan, ancak 9-10 bin
civarında proje programa alınabilmektedir.
Köy Hizmetleri, ulaştırma, içmesuları, iskân hizmetleri, çevre teknoloji
hizmetleri, tarım ve konut gibi yedi ana dalda hizmet vermektedir.
Hizmetin hitap ettiği kesim, nüfusun yüzde 42’si, yani 25 milyon, köy ve
köylülerimizdir.
Göçü önlemenin tek yolu, mahrumiyet bölgesi haline gelen köylerimize
hizmet götürmektir. Şu anda, bütçe 40 trilyon; 7,9 trilyon komisyonda
artırımıyla 47,9 trilyon. Baktığımız zaman, bunun 27 trilyonu cari
harcamalardır; ancak, 20 trilyon civarında olan bir rakamın yatırıma
ayrılması söz konusudur.
Bu köylülerin, yolları, içmesuları, yerleşim düzenleme hizmetleri, sosyal
ve ekonomik tesis yapımı, yerleri kamulaştırılan insanların iskânı, köy
içi altyapıları, göçebe ve gezginci nüfus iskânı, çevre ve teknolojik
araştırma, toprak ve su kaynaklarının etüdü, tarla içi geliştirme
hizmetleri, drenaj ve toprak ıslahı, havza ıslahı, gölet çalışmaları gibi
çok geniş kapsamlı bir hizmet sahası içerisinde, bu kadar parayla hizmet
yapmanın çok zor olduğunu, bu bütçe rakamlarının Köy Hizmetlerinde
görev yapacak bürokrat arkadaşlarımızı ne denli üzdüğünü hepimiz
yakından biliyoruz.
Yine, 1995 yılı bütçesi içerisinde, kendi evini yapacaklar için 14 milyar,
kamulaştırmalar için 175 milyar, köylerin altyapıları için 18 milyar -34
bin köy için ayrılan para 18 milyar- göçebelerin iskânı için 157 milyar,
drenaj ve toprak ıslahı için de, 14 milyar ödenek...
BAŞKAN – Sayın Candan, 2 dakika süreniz kaldı.
VEYSEL CANDAN (Devamla) – Tamamlayacağım.
Bunların daha küçük ve komik rakamlar olduğunu, hepimiz, yakından
biliyoruz.
Şimdi, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün en büyük sıkıntısı,
kanaatimizce, 1995 yılı itibariyle, 45 bin geçici işçinin durumudur.
Bunlar, yılda 4-7 ay çalışmaktadır. Her biri asgarî 8-10 ay çalışmıştır;
yani, artık, Köy Hizmetleri, bu işçilerin ekmek kapısı olmuştur. Belli
bir yaştan sonra, bu insanların, iş bulmaları mümkün değildir.
DYP-CHP Koalisyonu döneminde, özellikle, işçiden, fakirden yana
olduğunu iddia eden Hükümet döneminde, 2 500 memur kadrosu, 10 bin
işçi kadrosu tahsis edilip, imtihan açılma noktasında, Başbakanlıkça
durdurulmuştur.
Şimdi, burada, 45 bin işçi adına, şunu, Hükümet yetkililerinden
öğrenmek istiyoruz: Bu işçilerin sosyal hakları ve tazminatları ne
olacak? Bu 45 bin işçimizden, asgarî -Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
yetkililerinin bildirdiğine göre, 20 bini ihtiyaçtır şu anda- 20 bini için
kadro tahsis edilecek midir; iş akitleri feshedilenlerin sosyal hakları ve
tazminatları ne olacaktır? Bu insanlar, günlük kazançlarıyla, günlük
geçinen fakir insanlardır ve burada çıkacak bütçe tasarısını dört gözle
beklemektedirler, mutlaka, kısa zamanda, işçilerimizin sorunlarının
çözülmesi gerekmektedir.
Bir taraftan özelleştirme derken, aynı bütçe içerisinde, 40 milyarın da
lojmanlar için ayrıldığını görüyoruz. Süratle, bu lojmanların, inşaat
halinde, çalışan insanlara satılması, belirli fiyatlarla satılması 40 milyar
artı yarım kalan lojmanların da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Candan, 1 dakika içinde tamamlayınız lütfen.
VEYSEL CANDAN (Devamla) – Netice olarak, özetle söylemek
gerekirse, Türkiye’de, gelir dağılımında ve toplanan vergilerin insanlara
götürülme şeklinde çok büyük bir çarpıklık var.
Ben, buradan, içme suyu olmayan köylülere, yolu olmayan köylülere
sesleniyorum. Siz, su bulamazsanız, bozuk su bulamazsanız, daha
bozuğunu bulamazsanız, su içmeyin; milletvekilleri olarak, biz,bol bol
tatlı su içiyoruz; imkânlarımız da buna müsaittir.
Milletvekili arkadaşlarım, yarın köylere gidecekler, bölgelerini
gezecekler; burada konuştuklarımız -köy yolları ve köy içmesuları-
onlara ayırdığımız,şu cüzî rakamlarla, en az, kırk yılda
tamamlanabilir. Böyle, gülünç bir programla, milletin ve köylünün
karşısına çıkmanın uygun olmayacağı kanaatindeyim.
Bu duygu ve düşüncelerle, Köy Hizmetleri bütçemizin, memleketimize...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...hazırlayan arkadaşlarımıza ve
milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Candan.
Sayın Bakan, söz talebiniz var; buyurun efendim.
DEVLET BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) –
Sayın Başkan, değerli miletvekilleri; 1996 malî yılı bütçesinin bu
bölümündeki konuşmamda, sizlere, Bakanlığıma bağlı Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün görevlerini, genel durumunu ve 1995 yılı
çalışmalarını özetle dile getirdikten sonra, 1996 yılı bütçesi üzerindeki
görüşlerimi arz edeceğim.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1984 yılında, Yol-Su-Elektrik,
Toprak-Su ve Toprak-İskân Genel Müdürlüklerinin birleşmesi sonucu
kurulmuştur.
Genel Müdürlük, kırsal alana, ulaştırma sektörüyle, köy yolu
hizmetlerini; diğer kamu hizmetleri sektörüyle, köy içmesuyu yapımı,
kırsal alan planlaması, çevre ve teknolojik araştırmalar hizmetlerini;
tarım sektörüyle, sulama, drenaj, tarla içi geliştirme ve toprak muhafaza
çalışmaları hizmetlerini götürmekte; konut sektörüyle de, kalkınmada
öncelikli yöreler başta olmak üzere, çalışanların sosyal durumlarını
iyileştirmek üzere lojman yapımına devam etmektedir.
Görüleceği gibi, Genel Müdürlük, kırsal alana, yedi önemli sektörde
hizmet vermektedir. Bugün, bu kadar geniş sahaya, bu kadar değişik ve
önemli sektörde hizmet götüren bir başka kuruluş yoktur; bu da, kırsal
alana götürülen hizmetlere verilen önemin bir göstergesidir.
Köyün ve köylümüzün sosyal, kültürel ve ekonomik yönlerden
kalkındırılması, köylümüzün refah düzeyinin yükseltilmesi için yoğun
bir çalışma temposu içerisinde olan Genel Müdürlük hizmetlerinde, 81
bin personel ile 23 bin adet iş makinesi görev yapmaktadır. Bugün,
ülkemizde bulunan 37 251 köyden 32 441’ine köy yolu hizmeti, 34
749’una da içmesuyu hizmetiyle, gerekli hallerde de tarımsal altyapı
hizmetleriyle, iskân hizmetleri götürülmektedir.
Tarımsal ürünlerin zamanında pazarlanması, köylerde yaşayan
insanımızın sosyal ihtiyaçlarının karşılanması, sağlığın, eğitimin ve
diğer sektör faaliyetlerinin köye götürülmesi bakımından köy yollarına
büyük ihtiyaç vardır. Köylerimizde ekonomik ve sosyal bakımdan köy
yoluna duyulan ihtiyacın yanı sıra, dağ ve orman köyleriyle, tabiî afete
maruz yerleşim birimlerinde ulaşımın sağlanması özel bir önem arz
etmektedir.
Bugün, ülkemizde yolu olmayan köy yoktur. Genel Müdürlük, artık,
üretim potansiyeli yüksek, köye gelir getirici tarımsal sahalarla, yeni
ünite tarımı kazanmış birimlerin yollarının yapımının yanı sıra,
mevcut yolların da standardının yükseltilmesine çalışmakta, tesviyeli
yollar stabilize kaplanmakta, stabilize yollarsa asfalt yapılmaktadır.
Genel Müdürlüğe 1995 yılı bütçesiyle 4 bin kilometre yeni yol, 4 bin
kilometre stabilize kaplamalı yol, 2 470 kilometre asfalt kaplamalı yol
ve 4 500 kilometre yol onarımı için 3 trilyon 963 milyar liralık ödenek
tahsis edilmiştir. Aynı yıl içerisinde sağlanan ek imkânlar ve özel idare
katkılarıyla, yıl sonu itibariyle, 5 004 kilometre yeni köy yolu, 9 800
kilometre stabilize kaplama, 9 963 kilometre asfalt kaplama, 6 625
kilometre yol onarımı yapılmıştır. Bunlara ilave olarak, geride
bıraktığımız kış sezonunda 22 986 köyde 22 525 kilometre kar
mücadelesi çalışması yapılmıştır.
Yapılan bu çalışmalar sonucu, 1.1.1996 tarihi itibariyle, ülkemizde
mevcut 320 bin kilometrelik yol ağının 36 bin kilometresi asfalt
kaplamalı yol, 157 bin kilometresi stabilize kaplamalı yol, 74 bin
kilometresi tesviyeli yol haline getirilmiş olup, 53 bin kilometrelik yol
ise ham yol hüviyetindedir.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; 1996 yılında ise, bütçeden
sağlanan 7 trilyon 610 milyar liralık ödenekle, 4 bin kilometre yeni yol, 7
bin kilometre stabilize kaplamalı yol, 4 bin kilometre asfalt yol ile 8 bin
kilometre yol onarımı yapımı planlanmıştır. Yıl içerisinde alınacak
önlemlerle ve yaratılacak imkânlarla, 1995 yılı seviyesinin üstüne
çıkılabilecektir.
Köy içmesularıyla ilgili bilgi vermek istiyorum :
Köy Hizmetleri Genel Müdürlğü, köy, mahalle, oba, mezra, kom gibi
yerleşim ünitelerine ve 178 sayılı Kanunla da, askerî garnizonlara
içmesuyu götürmek ve çevre sağlığıyla ilgili düzenlemeleri yapmakla
görevli kılınmıştır. Genel Müdürlüğümüz, 34 749 adedi köy ve 41 738
adedi bağlısı olmak üzere, toplam 76 487 yerleşim ünitesine içmesuyu
götürmek durumundadır. Kırsal alanda yaşayan insanlarımıza, zaman
geçirmeden hizmet götürmek için, yoğun çaba harcanmaktadır; ancak,
coğrafî konum itibariyle, geriye, yapılması çok zor olan işlerin kalmış
olması, yeterli miktarda yerüstü su kaynaklarının bulunmayışı,
hizmetleri olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu sorunun, bir an önce çözüme kavuşturulması için, yeraltı su
kaynaklarından yararlanmak üzere, sondaj çalışmalarına ağırlık
verilmiştir. 1992 yılında, yapım kapasitesi yüksek 14 adet sondaj
makinesi alınarak, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hizmetine
sunulmuştur.
Diğer yandan, içmesuyu yapım hizmetlerini hızlandırmak üzere,
birkısım finansmanı dış kredilerden sağlanan kırsal kesime içmesuyu
temin projesi uygulamaya konulmuştur.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri grubu, Kuzey ve Batı Anadolu illeri
grubu, Orta ve Güney Anadolu illeri grubu ve Şanlıurfa Ziyaret-Havi
grubundan oluşan projeyle, beş yılda 7 880 üniteye daha içmesuyu
götürülmüş olacaktır. 1997 yılında bitmesi planlanan proje, bugün
itibariyle, yüzde 70 oranında gerçekleştirilmiştir. Bütün bu hizmetler
için, 1995 yılı bütçesinde, 2 382 üniteye içmesuyu götürülmek üzere, 1
trilyon 345 milyar liralık ödenek ayrılmıştır.
Genel Müdürlük, yıl içerisinde, köylü-devlet işbirliğine önem vererek,
bilhassa limit uygulamalarını artırarak, 9 852 üniteye içmesuyu
götürmüştür. 1.1.1996 tarihi itibariyle, mevcut 76 487 üniteden 50 265
adedine sağlıklı ve yeterli içmesuyu götürülmüştür. 11 226 ünitenin
suyu yetersiz vaziyettedir, 14 996 ünitenin ise sağlıklı ve yeterli
içmesuyu yoktur.
1996 yılı bütçesiyle, içmesuyu ünitesi yapımlarına 2 trilyon 410 milyar
liralık ödenek tahsis edilmiştir. 1996 yılında da köylü-devlet işbirliğine
önem verilerek, limit içmesuyu ünitesi yapımı uygulamalarıyla, 10 bin
civarındaki ünitenin ihtiyaç duyacağı bakım, onarım ve iyileştirme
çalışmaları yapılacak, sağlıklı suyu olmayan ünitelere yeni içmesuyu
götürülecektir.
Devlet eliyle yapılan kamulaştırmalar sonucu yerlerini kaybeden hak
sahibi aileler ile dış ülkelerden göç yoluyla yurdumuza gelen
soydaşlarımızın, ülkemizde göçebe olarak yaşayan insanlarımızın,
yeni yerleşim birimlerinde iskân edilerek üretken bir toplum haline
getirilmeleri; kendi evini yapmak isteyenlere verilen kredilerle konut
yapımı ve köyde sosyal, kültürel, ekonomik yönden kalkınmanın
sağlanması için sosyal ve ekonomik tesis yapımı hizmetleri de
sürdürülmektedir.
Son yıllarda, Bulgaristan’dan, Yugoslavya’dan ve Türk
cumhuriyetlerinden yurdumuza göçmen olarak gelen soydaş ailelerin,
1992-1995 yılları arasında, iskân edilmelerinin sağlanması için gerekli
önlemler alınmış olup, bu sahadaki çalışmalara devam edilmektedir.
Bulgaristan’dan yurdumuza gelen ailelerden 150’si Gökçeada’da iskân
edilecektir; bu ailelerin iskân işlemleri devam etmektedir. Diğer yandan,
1992 yılında Bosna-Hersek’ten yurdumuza gelen 2 bin kişi ile Ahıska
Türklerinden 150 ailenin iskânı çalışmaları tamamlanmıştır. Bu
ailelerin öncelikle geçici iskân masrafları ve karşılıksız iskân
yardımları, Genel Müdürlüğümüzce karşılanmaktadır. 1995 yılında
bütçeden sağlanan 370 milyar liralık ödenekle 150 ailenin iskânı
sağlanmış, 111 aileye kredi vermek suretiyle konut yapılmış, 301 adet
sosyal ve ekonomik tesis ile 362 adet kanalizasyon yapılarak hizmete
açılmıştır.
Ülkemizde bugüne kadar yapılan hizmetlere baktığımızda, 1.1.1996
tarihi itibariyle, 7 907 ailenin iskânı sağlanmış, 9 bin aileye konut
yapılmış, 8 701 adet sosyal ve ekonomik tesis hizmete açılmış, 1 183
adet kanalizasyon bitirilmiştir. 1996 yılı bütçesiyle sağlanan 1 trilyon
288 milyar liralık ödenekle bu hizmetlere devam edilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, biliyorsunuz bütçe görüşmelerinde hükümete
ayrılan süre de 20 dakika. Sayın Özdemir’in de konuşma talebi var;
eğer, siz de sayın siyasî parti grupları gibi lütfeder, 1 dakika içinde
konuşmanızı tamamlarsanız, Sayın Özdemir’e de eşit süreyi verebilmiş
olacağız.
Buyurun.
DEVLET BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Devamla) –
Evet.. Pardon efendim.
Değerli arkadaşlar, hakikaten, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Yüce
Meclisimizin ilgi gösterdiği, tüm milletvekillerimizin desteklediği bir
genel müdürlük; detaylı bilgi vermek istedim; ama, Başkanı da saygıyla
karşılıyorum, süremiz az. Ben, değerli arkadaşlarıma, bu, 44 337 geçici
işçimizin durumlarıyla ilgili bilgi verip, saygılarımı sizlere arz
edeceğim.
Biliyorsunuz, Köy Hizmetlerinde 44 337 geçici işçimiz vardır. Bu sene,
bu işçilerimize ayrılmış olan ödeneğimiz, 7 trilyondur ve bunların hepsi
dört ay süreyle çalıştırılacaktır; üç ayı aştığı için, sosyal hakları
böylece muhafaza edilecektir. Kademeli olarak başlatıp, süreyi uzun
tutacağız; ama, her işçimizi dört aylık bir süreyle çalıştıracağız. Tekel
ve Orman Bakanlığı ile çalışmalarımız sürdürülmekte, bu işçi
kardeşlerimizi oralara aktarmak suretiyle, inşallah, daha kalıcı bir iş
düzeni ve sayımızı azaltarak kadro verme imkânını bulacağız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Özdemir.
DEVLET BAKANI ALİ TALİP ÖZDEMİR (İstanbul) – Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sayın milletvekillerimizin
grupları adına yaptıkları konuşmalarda, Hükümetimizi hedef alan,
Başbakanlık bütçesinin geneli üzerindeki eleştirilerde, bazı noktaları
vuzuha kavuşturmak için söz almış bulunuyorum.
Bütçe üzerindeki konuşmalarda ifade edilen ve özellikle, Sayın
Başbakanla ilgili, sadece -medyada, basında ifade edildiği gibi- kırmızı
ışıkta duruldu gibi, değişik spekülasyonları, bu kürsüden çok fazla dile
getirdiğimiz için, bir nebze de olsun bunu açıklama ihtiyacını duydum.
Değerli milletvekilleri, aslında, Hükümetin bir üyesi olarak, gayretli bir
çalışmayla alınan kararları, belki kamuoyuna, sizlere gerektiği şekilde
aktaramadığımız için, sanki bu geçen süre içerisinde, Hükümetin fazla
fonksiyonel hizmetleri yerine getiremediği imajı doğmaya başlamıştır.
İşin gerçeği öyle değildir. Mesela, ben, huzurunuzda, çok önemli bir
kararı, tekrar, altını çizerek ifade etmek istiyorum :
Ülkemizde, yaklaşık 3,5 milyon esnaf ve sanatkârımız vardır. Bunların
900 bini, götürü usulde defter tutmaya tabi tutulmuştur. Hükümetimiz,
bundan bir hafta önce, 13 Nisanda Resmî Gazetede de yayımlanarak
yürürlüğe giren karar neticesinde, bu götürü usuldeki esnaf
arkadaşlarımızın, sanatkârımızın durumunu düzeltmek amacıyla bir
indirimde bulunmuştur. Henüz bütçeye yeni başladığımız bu dönemde,
sıkıntılı bir bütçe yaptığımız bu dönemde, bu fedakârlık, Hükümet
için, alınmış çok önemli kararlardan bir tanesidir. Öyle ki, bu indirim,
mücavir alan içerisinde yüzde 70 civarındadır. Özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da büyük şehir kapsamında olan bölgelerde, bu
oran yüzde 50 civarındadır. Yine, İstanbul, Ankara gibi büyük şehir
merkezlerinde yüzde 40 civarında böyle bir indirime gidilmiştir.
Bunun dışında, özellikle, enformasyon bakanlığı bünyesinde yapılan
çalışmaları, da çok kısa, özetle arz etmek istiyorum. Geldiğimiz günden
itibaren, Bakanlar Kurulundan başlamak üzere, inşallah, yakın sürede,
yine milletvekillerimize de dağıtılmak üzere, dünyada ve Türkiye’de
olan haberleri anında izleyebilmek için, bir çağrı sistemini
gerçekleştirdik. Fevkalade önemli bir fonksiyon. Bu fonksiyonun
çalışması, Bakanlar Kurulu üyelerine dağıttığımız sistem memnuniyet
yaratmıştır. İnşallah, Yüce Meclisin değerli üyelerine de bunu
gerçekleştirdiğimiz zaman, faydasını birlikte yaşamış olacağız.
Ayrıca, 76 yıl önce kurulmuş olan Anadolu Ajansı, maalesef, şimdiye
kadar, hâlâ telefonla haber iletişimi içerisindeydi. Arkadaşlarımızla,
gelir gelmez yaptığımız çalışma içerisinde, uydu aracılığıyla bu
haberlerin bütün dünyaya yayılması için, TRT ile gerekli işbirliğini
tamamladık. Sadece 200 bin dolar gibi bir miktarla, bu fonksiyonu yerine
getirme imkânını sağlamış olduk. İnşallah, önümüzdeki günlerde, bu
montaj çalışması bittikten sonra, bu hizmetin de gerçekleşmiş olduğunu
göreceğiz.
Değerli milletvekilleri, aslında, bu Meclisin içerisinde bulunan, görev
yapan hükümetler dahil olmak üzere, herkes, bu ülkeye bir şeyler yapma
çabasında, bir gayret içerisinde. Hiç kimsenin, bulunduğu hükümette,
bulunduğu bu Yüce Mecliste ülkesinin aleyhine bir şey yapması
mümkün değil; ama, tabiî ki, eksikliklerimiz vardır. Bunları da ifade
ederken, eğer yapıcı bir yöntemle, bunları proje bazında dile getirmiş
olursak, fevkalade güzel olacağı kanaatini taşımaktayım.
Denizcilik konusunda, şu anda, Başbakanlığa bağlı olduğu için, ben,
yine, Devlet Bakanı olarak, ona da kısaca değinmek istiyorum.
Denizcilik, bizim ülkemiz için fevkalade önemlidir. Üç tarafı denizlerle
çevrili olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu konuda ciddî atılımlar
yapması gerekmektedir.
Aslında, bu on yıllık periyot döneminde, gerçekten, deniz
taşımacılığında fevkalade önemli gelişmeler olmuştur. Mesela, 1989
yılında, deniz taşımacılığı 4,5 milyon dead weight tonluk bir
kapasiteye sahipken, bugün, bu, 11 milyon dead weight tona çıkmıştır;
bu, fevkalede önemli bir gelişmedir. Bu gelişmeyi de, yine, bizim
Hükümetimiz döneminde 1989’da çıkardığımız bir liberasyon
yasasıyla gerçekleştirmiş bulunuyoruz.
Bunun dışında, yeni atanan Denizcilik Müsteşarımız bu konuda
fevkalade deneyimli bir devlet adamı, ilim adamıdır. Kendisini çok
yakinen tanıdığım için ifade etmek istiyorum. Hakikaten, başladığı
projeler bizleri fevkalade mütehassis etmektedir. İnanıyorum ki,
denizcilik noktasında çok önemli gelişmeler yaşayacağız.
Bir de, aslında, Refah Partisi temsilcisi milletvekili arkadaşımın
söylediği bir gerçeği buradan çelişki olarak arz etmek istiyorum. Tabiî ki,
bu bütçe daha önce hazırlanmıştı. Bunu söylemek kadar tabiî bir şey
yok; ama, şimdi, bu kadar hızlı, bu kadar fonksiyonel bir yapıyla, bu
bütçeyi, memurların maaş alabilmesi için yetiştirmeye çalışıyoruz.
Bundan da daha tabiî bir olay yok; ama, şunu da düşünüyorum
oturduğum yerde: Acaba, Doğru Yol Partisiyle Refah Partisi bu
koalisyonu gerçekleştirmiş olsaydı, başka bir formülle mi bu bütçeyi
bugüne yetiştirmek imkânı vardı; tabiî ki değil; çünkü, Refah Partisinin
değerli üyesinin de imzası neticesinde, onun katılımıyla da alınan
Başkanlık Divanı kararıyla, bu bütçenin Yüce Mecliste altı günde
görüşülmesi mümkün olacaktır. Onun için, ben, mutlaka...
Biz, beşeriz; amacımız da insanlara hizmet etmek. Yaratılmışların en
mükemmeli insan; ona hizmet etmenin ibadet olduğunu gönlümüzde hep
hissediyoruz; ama, bunu yaparken mutlaka hatalarımız olacaktır. Bu
hataların telafisi için de, Meclisin değerli üyeleri, diğer partilerin değerli
üyeleriyle beraber, çok objektif bir çalışma içerisinde olmanın gayreti
içerisindeyiz.
Denizcilik sektörünün gelişiminde, arkadaşlarımın bahsettiği gibi, deniz
trafiğinin de fevkalade önemi vardır. Ben Moskova’dan yeni döndüm.
Orada da birtakım gerekçeleri ortaya koydular; ama, aldığımız kararlar
bizim için doğrudur. Deniz trafiğinde eksiğimiz... Özellikle Marmara
Bölgesinde, bir radarla kompütürize bir sistemin mutlaka, trafiğin
düzenlenmesinde acilen devreye sokulmasında büyük fayda vardır.
Hepimizin bildiği bir gerçek var: Karadenizden saniyede 20 milyon
metreküp su, Boğaz vasıtasıyla Marmara Denizine akmaktadır. Aynı
oranda aşağıdaki akıntı vasıtasıyla da 10 milyon metreküp su, tekrar
Karadenize gitmektedir. Dolayısıyla Boğazlar ve Marmara Denizinde
meydana gelecek kazalar, aynı zamanda Karadenizi de çok yakından
ilgilendirmektedir. Ben bunu, Rusya Federasyonundaki ilişkilerimizde,
çok açık bir şekilde anlattım. Dedim ki, bu aldığımız kararlar, yapılan
çalışmalar aynı zamanda Rusya Federasyonunu ve Karadenizi koruma
anlamına da gelmektedir; çünkü, yapılan ölçümlerde, Karadenizde
ötrifikasyon başlamıştır. Bu fevkalade kötü bir neticedir.
BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakikanız kaldı.
DEVLET BAKANI ALİ TALİP ÖZDEMİR (Devamla) – Bu
ötrifikasyon neticesinde, Karadenizde de balık türleri azalmıştır,
Marmarada da hakeza böyle devam etmektedir. Bunun için ekolojik
dengenin denizlerimizde korunması ve bir güzel il olan İstanbulumuzun
muhafaza edilebilmesi için, bu radar sisteminin bir an önce devreye
sokulması ve acilen deniz itfaiyesinin de tekrar güçlendirilmesi ve
sisteme adapte edilmesinde büyük fayda mülahaza etmekteyim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; beni sabırla dinlediğiniz için
hepinize çok teşekkür ediyorum. Bu bütçenin, memleketimize,
milletimize hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yülek.
İBRAHİM ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Bakanımız, bunun,
Danışma Kurulu kararı olarak getirildiğini söyledi; halbuki, bilindiği
gibi, Refah Partisinin imzası yoktur; sadece, ANAP, DYP ve DSP’nin
imzalarıyla gelmiştir. Zabıtlara girmesi bakımından arz ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Zabıtlara girdi efendim; sağ olun.
Şahsı adına, aleyhte, Sayın İsmail İlhan Sungur; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın Sungur, süreniz 10 dakikadır.
İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesi
üzerinde, şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi ve bu görüşmeleri televizyonları başında izleyen bütün
vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 yılı bütçesine ilişkin olarak,
48,4 trilyon liralık bütçeden, yatırımlara ayrılmış ve kabul edilmiş olan
24,3 trilyon liralık ödenek, gerçekten, çok azdır ve yetersizdir.
Milletvekili olarak, bizi en çok üzen, dolaştığımız köylerimizin içler
acısı halidir. Ülkemizde, köy denilince, maalesef, hâlâ, kışın çamurlu,
yazın tozlu olan delik deşik yollar, bazı bölgelerimizde kar nedeniyle
aylarca geçit vermeyen yollar, içecek suyu olmayan köyler, fakir veya
işsiz milyonlarca köylü vatandaşımız aklımıza geliyor. Başta, Doğu
Karadeniz Bölgemiz olmak üzere, ülkemizin her yanındaki köylü
kardeşlerimiz, kendilerini ziyaret ettiğimizde, işsizlik, fakirlik ve diğer
meselelerini bir yana bırakarak “içmesuyumuz getirilsin, yollarımız
greyderle düzeltilsin ve beton ya da asfalt yapılsın” diyorlar.
Köylü milletin efendisiyse, bu efendiliğe layık yol, sağlıklı içmesuyu ve
sulama suyu hizmetlerini bir an önce götürmeye mecburuz; ancak,
bugüne kadar, maalesef, köylü milletin efendisi olamamıştır.
Türkiye’de, hâlâ, köylerin yarısında sağlıklı içmesuyu olmadığı için ve
köylerimiz, artık, insanlarını besleyemediği için, bilhassa 1985 yılından
itibaren, köylerden göç artarak köy nüfusu azalmış ve 25 milyona
düşmüştür. Son yirmibeş yıl içerisinde, 20 milyondan fazla insanımız,
nüfusu 20 binin üzerinde olan yerleşim birimlerine göç etmiştir.
Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu yıl belirtilen rakamlara göre,
Türkiye’nin köy içmesuları ihtiyacının karşılanması için -Türk Lirası
son yıllarda pula çevrildiği için, maalesef, dolara çevirip söylüyorum-
457 milyon dolar, köy yolları için de 8 milyar dolar olmak üzere, toplam
8,5 milyar dolara ihtiyaç var. Bu miktarı, 1996 malî yılı bütçesindeki
yatırım miktarına böldüğümüz zaman, yaklaşık olarak elli yıl çıkıyor;
milletimize, elli yıl daha eziyet çektirmeye hakkınız yok.
Sayın milletvekilleri, devlet kurumları içerisinde, bugüne kadar,
partizanlığın en çok yapıldığı kurum, maalesef, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğüdür. Köy yolları yapımında kullanılan greyderler ve benzeri
araçlar, cazgır parti ilçe başkanlarının emrinde çalıştırılmaktadır.
Bunu, 24 Aralık 1995 seçimleri öncesinde, hepimiz çok açık olarak
gözledik; para vermeden, greyderlere iş yaptırmak mümkün değildi. (RP
sıralarından alkışlar) Ayrıca, hangi köyün yolunun yaptırılacağı teknik
heyetlerce değil, bir bakan, bir milletvekili ya da iktidar partisinin ilçe
başkanı tarafından kararlaştırılmaktadır. Bu kötü uygulamaya son
verilerek, bu kurumun, mutlaka devletin kurumu haline getirilmesi
devletimize saygınlık kazandıracaktır.
Köy hayatının geliştirilmesi ve kalkınmasının sağlanması, altyapı
hizmetleri için genel bütçeden ayrılan payın artırılmasına bağlıdır;
ancak, sadece kaynak artışı yapılması yeterli değildir. Buna paralel
olarak, bu kaynağın yerinde ve verimli kullanılmasını temin için, köy
yönetiminin geliştirilmesi ve köylere giden hizmetlerin, Ankara ve il
merkezleri yerine, ilçe merkezlerinden yönetilmesi gerekmektedir. Bunu
sağlamak için, biz, Refah Partili 158 milletvekili, köylere genel bütçe
gelirlerinden pay verilmesine dair kanun teklifimizi imzalayarak Meclis
Başkanlığına verdik. Bu kanun teklifimizde, köylere, genel bütçe vergi
gelirlerinden yüzde 6 pay ayrılmaktadır. Bu payın yüzde 4’ü -
nüfuslarına göre- doğrudan köy bütçelerine, yüzde 2’si ise birden fazla
köyün ortak projeleri için, yine kaymakamlık denetiminde ilçe köy
hizmet birliği tarafından kullanılmak üzere, ilçelere tahsis edilmektedir.
Bu kanun teklifimiz kanunlaştığında, köylerimizin gelişme ve
kalkınmasına büyük ölçüde hizmet edeceğine ve köylerimizin mevcut
partizan baskılardan kurtulacağına inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, yıllardan beri süregelen başka bir yanlış
uygulama da, köylere götürülecek hizmetin iller arasında hatta bir ilin
ilçeleri arasında bile, adaletli dağıtılmamasıdır. Mesela seçim bölgem
olan Trabzon İli, 4 805 ünitesi ve 12 885 kilometrelik köy yollarıyla
hem ünite sayısı hem de köy yolu uzunluğu bakımından Türkiye’de
birinci sırada olmasına rağmen, bugüne kadar yapılan fizikî hizmet
sıralamasında 79 il arasında son sırada yer almaktadır. Yapılmış olan
asfalt yollar bakımından mukayese edildiğinde İstanbul yüzde 52 ile ilk
sırada, Ankara yüzde 23 ile 10 uncu sırada, Konya yüzde 11 ile 31 inci
sırada yer alırken, Trabzon İlimiz, sadece 113 kilometrelik asfalt köy
yoluyla, yani binde 3 ile 72 nci sırada yer almaktadır. Aslında arazisi
engebeli, iklimi yağışlı olan bölgemizde beton yol yapımı daha
uygundur ve halkımız tarafından da, asfalta tercih edilmektedir.
Biraz önce belirttiğim kanun teklifimiz kabul edilirse, köy yönetimlerine,
kaymakam ve teknik heyetin denetiminde, sadece çimento, çakıl, boru ve
benzeri yardımları yapsanız, köylümüz, çok daha az bir maliyetle kendi
suyunu getirir ve kendi yollarını, köprülerini en güzel şekilde yapar.
Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığım konuşmamda da, Trabzon Köy
Hizmetleri İl Müdürlüğüne, köy yolları, içmesuları, sulama, inşaat,
iskân ve makine ikmal hizmetleri için toplam 917 milyar liralık ödeneğin
1996 yılı bütçesine konulmasını ve bu ödeneklerden kısıntı
yapılmamasını talep etmiştim; ancak, verilecek ödeneğin çok az
olacağı, önümüze getirilen tasarıdan açık olarak görülüyor. Halbuki, köy
yollarımızın yapımı hızlandırılabilseydi, köylümüz yıllardır çektiği
yol işkencesinden kurtulabilecekti ve dolayısıyla bu yollar, bölgemizde
son yıllarda ilgi odağı haline gelen yayla ve dağ turizminin gelişmesine
ve ilimizin sosyoekonomik kalkınmasına katkıda bulunacaktı.
Bu arada, köy hizmetlerinde çalışan binlerce geçici işçimiz, her yıl,
perişan durumda, siyasî parti binalarını ziyaret ederek, problemlerine
çözüm aramaktadır. Bu kardeşlerimizin kadrolu yapılarak, meselelerinin
biran önce çözülmesini istiyoruz. Sayın Bakanımın, bu konuda biraz
önce yaptığı açıklamayı, kısmen de olsa memnuniyetle karşılıyorum.
Köy hizmetlerinin makine parkı, büyük ölçüde hizmet dışı kalmış
durumdadır; eski makinelerin bakım ve tamiri yerine, bu işlerin özel
sektöre yaptırılmasının çok daha ucuza malolacağını düşünüyorum ve
bu konunun araştırılmasını rica ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Sungur, 2 dakikanız kaldı.
İSMAİL İLHAN SUNGUR (Devamla) – Sonuç olarak, Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinde, yatırımlara
ayrılan paranın çok yetersiz olduğunu belirtiyor ve illerde, ilçelerde,
köylerde yapılan partizanca uygulamalara biran önce “dur” denilmesini
Hükümetten bekliyorum.
Sayın Bakanım, göreve yeni başlamanız dolayısıyla sizi tebrik
ediyorum ve değerli hizmetler yapacağınıza inanıyorum. Bu yıl, hiç
olmazsa, bölgemizdeki grup yollarının betonlanması veya asfaltlanması
ve makine parkının güçlendirilmesi yolunda desteğinizi bekliyorum.
Sayın Bakanım, konunuza vakıf olduğunuzu biliyorum ve size
güveniyorum; böylelikle, bu konudaki sıralamada Trabzon ili olarak,
Türkiye sonunculuğundan kurtuluruz inşallah.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve öteki kuruluşlarımızın, 1996 malî
yılı bütçelerinin hayırlı olmasını Cenabı Allah’tan dileyerek, Yüce
Meclise ve bütün vatandaşlarıma saygılarımı sunuyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sungur.
Sayın milletvekilleri, ikinci tur görüşmelerimiz tamamlanmıştır.
Sorulara geçiyoruz.
Yazılı olarak 30 soru yöneltilmiştir. Bilindiği gibi, soru-cevap işlemleri,
sabahki oturumda da belirttiğimiz gibi, Genel Kurulumuzun kararı
uyarınca soru ve yanıt olarak 20 dakikayla sınırlıdır. Bu nedenle,
sorulara ve yanıtlara 10’ar dakikalık süre ayırmak durumundayız ve
soruları, bu çerçevede, ilk 10 dakikada geliş sırasına göre, nereye kadar
olursa, okutmak durumundayız. Eğer, cevaplardan ek süre kalırsa,
sorulara tekrar döneriz; ancak, arkadaşlardan, özellikle, sorularla ilgili
birkaç noktayı rica ediyorum. Meclisimizin genel uygulaması, soruların,
kısa, gerekçesiz olması yönündedir; Danışma Kurulumuz da bütçeyle
ilgili sorularda bu doğrultuda bir karar almıştır; ama, bazı sorular,
maalesef, çok uzundur; başka arkadaşların haklarını ellerinden alıyor.
Onun için, bundan sonraki turlarda arkadaşların sorularda biraz daha
dikkatli olmasını rica ediyorum.
Bu arada, soruların tek imzayla sorulması gerekiyor; bazı sorularda
birden çok imza var.
Ayrıca, uygulamalarımız, soruların, ancak soru sahibinin salonda
bulunması halinde işleme konulmasını öngörmektedir. Onun için, soru
sahiplerinin isimlerini okuyacağım. Lütfen, ismi okunan sayın üye,
sayın soru sahibi salondaysa, yüksek sesle işaret buyursunlar; ona göre,
soruyu, işleme koyacağız ya da koymayacağız.
Sayın Hüseyin Arı?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet
Bakanı Sayın Yaşar Dedelek tarafından cevaplandırılmasına
delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.
Soru: Konya Karapınar bölgesinde, 1960 yıllarında başlatılan erozyonu
önleme çalışmaları dünyada örnek bir çalışmadır. Bu başarılı
çalışmalar neticesi, bölgedeki çölleşmenin önlenmesinde büyük başarı
sağlanmıştır; fakat, son yıllarda, bu maksatla burada çalışan geçici
işçilerin yeterli sayıda olmaması ve gerekli ödeneklerin zamanında
verilmemesi neticesi, bu bölgedeki bugüne kadar yapılan örnek
çalışmaların heba olacağını ve erozyonu tekrar ürkütücü boyutlarına
götüreceği korkusu, bu bölgede yaşayan insanları üzmekte ve
telaşlandırmaktadır. Bu konuda acilen tedbir alınması gereklidir.
Bakanlığınızca, önem arz eden bu hususta önlem alınıyor mu?
BAŞKAN – Sayın Sıtkı Cengil?.. Buradalar.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Sıtkı Cengil
Adana
Soru: Seyhan İlçemize bağlı 6 bin nüfuslu Sarıhamzalı Köyümüz şehir
merkezine 7 kilometre mesafede bulunmasına rağmen, ne doğru dürüst
yolu vardır ne suyu vardır ne de kanalizasyonu mevcuttur. Kışın
çamurdan köye girmek mümkün olmamaktadır. Öğrenciler, ayaklarına
poşetler geçirerek okula gelmektedirler; aksi halde, dizlerine kadar
çamura battıkları için, sınıfta oturmaları mümkün değildir. Okul
kapısında bu poşetleri çıkarmakta, akşam dönerken tekrar
kullanmaktadırlar. Aynı şeklide, yazın da toz ve sinekten
geçilmemektedir.
Bu köyümüzün yolunu asfaltlamayı düşünüyor musunuz;
düşünüyorsanız ne zaman?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Yaşar Dedelek tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim. Sıtkı Cengil
Adana
Soru: Kadirli İlçemizin Sofular, Durmuşsofular, Bekereci, Bahadırlı,
Kayasuyu, Kesim, Oruçbey Köylerinin içme suları yoktur. Göztaşı,
Nürfet, Topraklı Projesi çerçevesinde, bu köylerimizin içme suyuna
kavuşturulacağı söylenmesine rağmen, bugüne kadar, herhangi bir
gelişme yapılmamıştır. Bakanlığınız, bu projeyi hayata geçirmeyi
düşünüyor mu, düşünüyorsa ne zaman?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Sıtkı Cengil
Adana
Soru: Osmaniye İlçemize bağlı Dereobası, Kumarlı Köylerinin köprü;
Çardak, Çona köylerinin yol bakımı, Yarpuz köyümüzün de yol yapımı
gerekmektedir; bunları yapmayı düşünüyor musunuz, düşünüyorsanız,
ne zaman yapılacaktır?
BAŞKAN – Sayın Ömer Ekinci?.. Burada.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki suallerimin, aracılığınızla, ilgili Bakan tarafından
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Ömer Ekinci
Ankara
Soru: 1- Mart ayında, bir cenaze dolayısıyla, Sarıkamış’ın Çamyazı
Köyüne gidebilmek için çok büyük mücadele verdim.
a) Kaç yol makineniz var ve doğuda, vatandaşlar bu çileden ne zaman
kurtulacak?
b) Köy Hizmetlerine bağlı dozer, greyder veya kar makinelerinin yüzde
kaçı faaldir?
2- Köy Hizmetlerinde çalışan 46 bin mevsimlik işçi var; bu işçilerin
durumları hakkında, 1996 bütçesinde, iyileştirici ne vardır?
BAŞKAN – Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet Bedri İncetahtacı
Gaziantep
1. Yerinden yönetim konusunda yapılması vaat edilen çalışmalar hangi
aşamadadır?
2. Körfez krizinde en ciddî boyutlarda ekonomik sıkıntı yaşayan
Gaziantep esnaf ve sanayicisi için ne tür bir iyileştirici çalışma
yapılmaktadır?
BAŞKAN – Sayın Osman Hazer?.. Buradalar.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın İbrahim Yaşar Dedelek
tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ve talep
ederim.
Osman Hazer
Afyon
Soru :
1. Köy Hizmetlerine bu sezon alınacak işçiler hangi tarihte
başlatılacaktır?
2. Bu işçilere hangi kıstaslara göre ücret ödenecektir?
3. Alınacak işçinin miktarı nedir?
BAŞKAN – Sayın Sacit Günbey?.. Burada.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek
tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.
Sacit Günbey
Diyarbakır
1. Güneydoğuda birçok köyün yol ve su problemi devam etmektedir. Bir
kısmında yol yapılmış veya asfaltlanmış görünmektedir; oysa bunlar
fiilen yoktur.
a) Diyarbakır merkeze bağlı Yolaltı Köyünde ve birçok köyde su ve su
deposu yoktur.
b) Urfa yolu üzerindeki Yeniceköy ve Sultanhoca Köyü,
c) Silvan-Boyunlu ve Boşalt Köyü yolları bozuktur.
d) Diyarbakır-Dicle ve Diyarbakır-Silvan yolu bozuktur.
Üniversite yolunun çift yol yapılması çalışmaları yıllardır
bitirilememiştir. Diyarbakır ve ilçelerinin su ve yol eksikliklerinin bu yıl
içinde ne kadarı yapılacaktır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Sacit Günbey
Diyarbakır
Güneydoğuda boşalan köylerin sakinleri köylerine dönmek istiyorlar;
dönüş için gerekli tedbirler alınarak, yeniden iskânın bu yıl içerisinde
sağlanması için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?
BAŞKAN – Sayın Memduh Büyükkılıç?.. Burada.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların ilgili Bakanımızca cevaplandırılması için gereği
saygılarımla arz olunur.
Memduh Büyükkılıç
Kayseri
1. TRT’de ne kadar personel çalışmaktadır?
2. TRT’nin devlet destekli olmasına rağmen, zarar ettiği söyleniyor,
doğru mudur?
3. TRT’nin bazı hizmetlerinin özelleştirilmesi düşünülüyor mu?
4. TRT Televizyonunun izlenme oranı ne kadardır?
BAŞKAN – Sayın Mehmet Salih Katırcıoğlu?.. Burada.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Köy Hizmetlerinden sorumlu Bakanımız
tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.
Mehmet Salih Katırcıoğlu
Niğde
1. Niğde Çiflik İlçesi Mahmutlu içmesuyu,
2. Niğde Çiflik İlçesi, Sultanpınarı-Çiflik yolu,
3. Niğde Bor İlçesi Kürkçü-Postallı yolu,
4. Niğde Ulukışla İlçesi Aktoprak ve İmrahor göleti programa alındı
mı? Alındıysa ne zaman tamamlanacak?
BAŞKAN – Sayın Abdulkadir Öncel?.. Burada.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların, ilgililerce cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz
ederim.
Abdulkadir Öncel Şanlıurfa
1. Şanlıurfa’nın, Akçakale-Suruç İlçeleri arasındaki stabilize yolun
tamamı 1996 yılında asfaltlanacak mıdır?
2. Şanlıurfa Merkez, Akçakale ve Suruç İlçelerine bağlı, tamamen
susuz ve yolsuz köylerden hangilerinin içmesuyu ve yol meselesi, 1996
yılında yapılacaktır? Hepsinin yapılması ne zaman tamamlanacaktır?
3. Şanlıurfa Merkez Payamlı Bucağına bağlı köylerden -tamamen
içmesuyundan ve köy yollarından mahrumdur- hangi köylerin
problemleri 1996 yılında halledilecektir?
4. Devletin çiftçiye yapacağı gübre desteği artırılarak gerçekçi usullerle
devam edecek midir? Bu konularda yapılan spekülasyon önlenecek
midir?
BAŞKAN – Sayın Ahmet Doğan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Ahmet Doğan
Adıyaman
Köy Hizmetlerinde binlerce geçici işçi çalışmaktadır. Eskiden, bunlar,
uzun süre çalıştırılırken, bu yıl, kısa süre için vize verilmiştir. Büyük
bir kısmı işe henüz alınamamıştır. Bu işçilerin kadrolu yapılması
veya uzun süre çalıştırılması konusunda ne gibi girişimleriniz vardır?
BAŞKAN – Sayın Bakan, yanıt için 10 dakika süreniz var. Eğer, bu 10
dakikayı kullanmazsanız, soruları okumaya devam edeceğiz.
MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Bakan
yazılı cevap versin...
BAŞKAN – O, Sayın Bakanın takdiri efendim; buyurun yerinize...
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) –
Sayın Başkan, bana verilen süre çok kısa, aynı zamanda, soruların
teknik içerikli olması nedeniyle çok büyük zaman alacak; bu süreyi de
geçeceğiz. Ben, daha sağlıklı bilgi vermek için, bu soruları yazılı
olarak cevaplandırmayı uygun görüyorum. (DYP, ANAP ve RP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, kalan 10
dakikada soruların okunması mümkün mü?
BAŞKAN – Efendim, onu yapıyoruz; siz, süreden harcıyorsunuz.
Evet, soruları okumaya devam edeceğiz.
Sayın Mehmet Aykaç?.. Burada.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Mehmet Aykaç Çorum
Soru 1. Sabık Başbakan Sayın Tansu Çiller’in Başbakanlık Konutundan
kendi evine taşınırken mahiyetinde çalıştırmak üzere 42 adet devletten
maaşlı personelin görevlendirilmesini talep ettiği basına yansımıştır.
Bu doğru mudur ve bu görevlendirme yapılmış mıdır?
Soru 2. Yine, Sayın sabık Başbakanı korumak için 50 adet güvenlik
görevlisinin görevlendirildiği haberi basında yer almıştır. Bu doğru
mudur? Şayet doğruysa, Sayın Çiller’in bugün sadece bir parti
başkanlığından öteye bir sıfatı var mıdır?
Soru 3. Bugüne kadar, köylere hizmet götürülürken uygulanan particilik
anlayışı ve ayırımcı anlayışı devam ettirilecek midir?
Soru 4. Bütçeden, köylerimizin ihtiyaçları için ayrılan payın son derece
yetersiz olduğu ortadadır. Bu durumda, köylerimiz kaderlerine terk
edilmeye devam mı edecektir?
Saygılarımla.
BAŞKAN – Sayın Veysel Candan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde geçici çalışan 45 bin işçimiz
vardır. Bu insanlar halen açıkta beklemektedir. Bu sebeple, 10 bin işçi
ve 2 500 memur kadrosu verilmek üzere açılan imtihan niçin iptal
edilmiştir?
2. İş akitleri askıya alınan işçilerimizin sosyal hakları ne olacaktır?
3. Bu işçilerimiz için kısa ve uzun vadede ne tür uygulama
düşünüyorsunuz?
İlgililerce sözlü cevaplandırılmasına tavassutlarınızı arz ederim.
Veysel Candan
Konya
BAŞKAN – Sayın Hasan Hüseyin Ceylan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yazılı soruların, ilgili Bakan tarafından cevaplandırılmasını
delaletlerinize arz ederim.
Hasan Hüseyin Ceylan
Ankara
1. Beypazarı, Tacettin Köyü, Tahirler 5 kilometre toprak yol ne zaman
asfaltlanacaktır?
2. Beypazarı Tahirler Köyü, Kapullu, Kırşıhlar, Mahmutlar, Gürsöğüt
köylerine ait toprak yolların asfaltlanması 1996’da tamamlanacak
mıdır?
BAŞKAN – Sayın Zülfikâr Gazi?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Başbakanlıkta çok sayıda danışman bulunduğu söylenmektedir.
Özellikle, bu bürokratların siyasî taraf oldukları -kamuoyunda- yaygın
kanaati vardır. Bu sebeple:
1. Başbakanlıkta danışman sayısı adedi, 1994 ve 1995 yıllarında kaç
tanedir?
2. Sizce fazlalık var mıdır?
3. Başbakanlıkta yaptığınız somut tasarruf tedbirlerinden örnekler
verebilir misiniz?
Zülfikâr Gazi
Çorum
BAŞKAN – Sayın Selahattin Beyribey?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Delaletinizle aşağıdaki sorumun, Köy Hizmetlerinden Sorumlu Devlet
Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.
Y. Selahattin Beyribey
Kars
Soru:
Kars Kağızman Denizgölü Köyünde planlaması, programlaması ve
ihalesi yapılmış olan ve bir haftadır da yapımına başlanmış ve 6 ay
önce müteahhite teslim edilen köprünün, yapım işlemlerinin
durdurulması kararı alınmıştır. 1995 yılında yer tespiti yapılmış
olmasına rağmen, yerel yöneticilerin etkisi ile, yerinin değiştirilmek
istendiği iddia edilmektedir. DYP-CHP Koalisyon döneminde, yani 52
nci Hükümet döneminde, proje, program, ihale ve inşaatına
başlanmasına karar verilen Denizgölü Köprüsünün, aynı yerde, bugüne
kadar yapılmama ve yapım işlemlerinin durdurulma sebeplerinin
açıklanmasını arz ederim.
BAŞKAN – Sayın Muhammet Polat?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek tarafından
cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.
Muhammet Polat
Aydın
Soru :
1. 11.2.1994 gün ve 21846 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar
Kurulu kararıyla, Köy Hizmetleri 21 inci Bölge Müdürlüğü kurulması
kararlaştırılmış olmasına rağmen, bugüne kadar faaliyete geçmeyen
Köy Hizmetleri 21 inci Aydın Bölge Müdürlüğü ne zaman faaliyete
geçecektir.
2. İlimiz hudutları dahilinde 1 484 kilometre stabilize kaplamalı köy
yolları ağından ne kadarı 1996 yılı içerisinde asfaltlama hedefine
alınmıştır.? Bu yolların asfaltlanması için ne kadar ödenek
ayrılmıştır?
BAŞKAN – Sayın Ahmet Çelik?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını arz
ederim.
Ahmet Çelik
Adıyaman
Bu yıl Adıyaman köy yollarının yapım ve onarımlarına önem verilip
verilmeyeceği; ayrıca, Adıyaman’da, bu yıl kaç kilometre köy
yollarının asfaltlanacağı?..
BAŞKAN – Sayın Tevhit Karakaya?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek tarafından
cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.
Tevhit Karakaya
Erzincan
Soru:
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde çalıştırılacak olan
mevsimlik işçilere ne zaman işbaşı yaptırılacaktır?
BAŞKAN – Sayın Ahmet Cemil Tunç?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aracılığınızla, Sayın Başbakana, aşağıdaki sorularımın
cevaplandırılması dileğiyle arz ederim.
1. Türkiye’nin et ihtiyacını temin eden besicilerimiz, malumunuz olduğu
üzere, hayvanlarını satamıyor. Yetişmiş, kesime hazır hayvanlar, Et-
Balıklar özelleştirildiği için kesilecek yer de bulunamıyor,
pazarlanamıyorlar.
Bu sektör “delidana” olayıyla, daha büyük sıkıntılara düştü. Bu
sıkıntıları, aciliyetine binaen, ne zaman ve nasıl gidermeyi
düşünüyorsunuz?
2. Fındığa, mısıra, buğdaya, arpaya, şekerpancarına verdiğiniz gibi, ete
de taban fiyat vermeyi düşünüyor musunuz?
Ahmet Cemil Tunç
Elazığ
BAŞKAN – Bir sonraki soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aracılığınızla, Devlet Bakanı Sayın Yaşar Dedelek’ten aşağıdaki
sorularımın cevaplandırılmasını arz ederim.
1. Köy Hizmetlerinde çalışan mevsimlik işçileri çalıştırmayı
düşünüyor musunuz; çalışacaklarsa, kaç ay çalışacaklar?
2. Merkez İlçe ve Elazığ’ın diğer ilçeleri, yol, içmesuyu, sulama suyu
bakımından son derece mahrumdur. 5 ilçemizde tek kilometre asfalt
yoktur. Birçok köye ulaşım yapılamamaktadır.
a) Bu yıl, Elazığ ve ilçeleri için programınız nedir, ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
b) 30 civarında, açılmış, pompa temin edilemediği için çalışmayan,
atıl vaziyette bekleyen derinsu kuyularını çalıştırmayı düşünüyor
musunuz?
Ahmet Cemil Tunç
Elazığ
BAŞKAN – Sayın Memduh Büyükkılıç?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Köy hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanımızca cevaplandırılmak
üzere, gereği saygıyla arz olunur.
Memduh Büyükkılıç
Kayseri
1. Mevsimlik işçiler ne zaman işe başlatılacaktır?
2. Sizin bünyenizdeki kamu işçilerinin ikramiyeleri Kurban Bayramı
öncesi verilecek midir?
3. Sarız Çayı sulama göleti projesi, Sarız, Damızlık, Söbeçimen,
Çavdar Köyü içmesuyu projesi hangi aşamadadır?
4. Develi-Tombak Köyü, Öksüd Köyü, Çomaklı Köyü birinci kat asfalt
çalışması ne zaman yapılacaktır?
5. Talas-Endürlük-Kıranardı yolu asfaltı?..
6. Yeşilhisar-İçmeceler, Kuşcu, Kovalı Köyleri yolu asfaltı?..
7. Hacılar İlçesi, Hörmetçi-Karpuzsekisi-Dokuzpınar yolu asfaltı?..
8. İncesu-Hamurcu-Süksün-Kızılören yolu asfaltı?..
9. Bünyan Akmescit-Aleyinli asfaltı?..
10. Talas, Akçakaya-Zincidere, Yamaçlı-Çömlekçi, Örencik-Cebir
Köyleri asfaltı?..
11. Kocasinan-Hasancı-Bayramhacılı-Saraycık-Doruklu yolu asfaltı?..
12. Pınarbaşı Cihanahmet-Aslanbeyli, Tozgün-Tersakan yolu asfaltı?..
13. Kayseri İl Müdürlüğünde, acil, 2 paletli 1 lastikli kepçe, 5 greyder
ihtiyacı?..
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sorular ve yanıtları için ayırılan süre
tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
Başbakanlık, 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
E) BAŞBAKANLIK
1. – Başbakanlık 1996 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 12 468 430
000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 Bakanlıklararası İşbirliğini Sağlamak ve
Hükümetin Genel Siyasetini İzlemek 541 390 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
112 Millî Güvenlik Hizmetlerinin Yürütülmesi 119 875 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
113 Devlet Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve
Geliştirilmesi 157 160 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
114 Enformasyon Kamuoyu Oluşturma ve
Halkla İlişkiler Hizmetleri 1 211 883 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
116 Kadın ve Aile Hizmetleri 159 660 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan
Transferler 9 897 379 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
999 Dış Proje Kredileri 20 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 24 575 777 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ederim.
Denizcilik Müsteşarlığı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :

F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1. – Denizcilik Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 105 100 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 Denizciliğin Geliştirilmesi Hizmetleri 377 400 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan
Transferler 52 001 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 534 501 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Hayırlı olmasını diliyorum.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 20 822 090
000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 Köy Hizmetleri 26 399 051 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Tranferler 69 001
000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
999 Dış Proje Kredileri 1 157 159 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 48 447 301 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum :
B – CETVELİ

Gelir
Türü Açıklama Lira
2 Vergi Dışı Normal Gelirler 474 410 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 47 972
891 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 48 447 301 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. – Hazine Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
İ) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
1996 Malî Yılı Bütçesi
J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. – Danıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, üçüncü tur görüşmelere başlıyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Üçüncü turda Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü ve Danıştay bütçeleri yer almaktadır.
Üçüncü turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum: Grupları adına; Refah Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Bahri Zengin, Giresun Milletvekili Sayın
Turan Alçelik; Anavatan Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Coşkun, Yozgat Milletvekili Sayın İsmail Durak Ünlü;
Doğru Yol Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Halil Yıldız,
Denizli Milletvekili Sayın Kemal Aykurt; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu, Bursa
Milletvekili Sayın Yahya Şimşek, Demokratik Sol Parti Grubu adına
Adana Milletvekili Sayın Tuncay Karaytuğ, Aydın Milletvekili Sayın
Sema Pişkinsüt.
Şahısları adına; aleyhte, Ankara Milletvekili Sayın Ali Dinçer.
Refah Partisi Grubu adına Sayın Bahri Zengin; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın Zengin, sürenizi eşit mi kullacaksınız ?
BAHRİ ZENGİN (İstanbul) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun, süreniz 10 dakikadır.
RP GRUBU ADINA BAHRİ ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hazine ve Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığının bütçesini müzakere etmek üzere Grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, bu görüşmelerin ve bütçenin hayırlar
getirmesini temenni ediyor, Yüce Meclise ve bizi izleyen tüm yurttaşlara
saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Şu anda, ünlü filozof Descartes’in bir sözünü anımsadım; o, ahlâk
üzerine yazdığı mektupların bir tanesini şöyle bitiriyordu; “Vaktim
olsaydı daha kısa yazacaktım.” Bununla, kısa konuşmanın ve kısa
yazmanın zorluğuna değinmek istiyordu. Ben de konuşmama
başlamadan önce, 10 dakika içerisinde, Devlet Planlama Teşkilatı ve
Hazine Müşteşarlığı gibi, Türkiye ekonomisi elinde tutan, yönlendiren
iki kuruluş hakkında konuşmanın zorluğunun idraki içerisindeyim. Bu
anlayışla konuşmama gireceğim. Onun için, konuşmamda mümkün
olduğu kadar rakamlardan çok sistemin işleyişiyle ilgili görüşlerimi arz
etmeye çalışacağım.
Yalnız, konuşmaya başlamadan önce, bir hissiyatımı aktarmak
istiyorum: Oylama esnasında bu salon dolmuştu; bendeniz de
sevinmiştim, konuşmaları takip eden epeyce Meclis üyesine hitap etme
imkânı bulacaktım; ama, şu anda salon yine boşaldı. Umut ediyorum ki,
yine bu konuşmalarımız, hayırlara vesile olur.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, iki müsteşarlığın -birisi planlama
alanında kalmak üzere, birisi de uygulama alanında olmak üzere- çok
önemli görevlerinin bulunduğunu ifade etmeliyim. Tabiî, Türkiye,
bildiğiniz gibi, çok değişik dönemleri yaşadı. Sadece cumhuriyet
dönemini ele alırsak, bu dönemde, tek partili dönem, çok partili dönem
diye iki ayrı dönemin adını ifade edebiliriz. Aynı zamanda, bildiğiniz
gibi, devletçi ekonomik politikalar 1950’ye kadar izlendi; 1950’den belli
bir zamana kadar, karma ekonomik politikalar izlendi ve bugünlerde de,
bu yıllarda da -hepinizin de bildiği gibi- bir geçiş süreci yaşıyoruz; yani,
sözde, sözüm ona karma ekonomiden, liberal ekonomiye geçiş sürecini
yaşıyoruz.
Yine, bildiğiniz gibi, 1960’lı yıllarda ihtilal hükümetinin hemen kurduğu
ilk kurumlardan bir tanesi, Devlet Planlama Teşkilatı oldu. 1960’lı
yıllardan bugüne kadar da, aşağı yukarı otuzbeş otuzaltı yıldan beri,
planlı ekonomik dönemi idrak etmiş bulunuyoruz; ama, sonuç ne oldu:
Planlamanın ana görevlerinden bir tanesi, bildiğiniz gibi, Türkiye’deki
kaynakların verimli kullanılmasını temin etmek, hızlı kalkınmayı
sağlamak ve aynı zamanda da sosyal, kültürel ve ekonomik bütünlük
içerisinde bu hedeflere ulaşmayı temin etmektir.
Yine, uygulama kurumu olan Hazine ise, gerek devletin borçlarını,
alacaklarını ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere birtakım finansman
kaynaklarını temin etmek gerekse devletin dışındaki malî ve finansal
piyasalar üzerinde birtakım çalışmalar yapmak, bu piyasaları
düzenlemek, izlemek ve aynı zamanda bu piyasalara ilişkin birtakım
yeni tasarılar, yeni kanunlar getirmek suretiyle bu piyasaları düzene
sokmak göreviyle yükümlüdür; ama, bakıyoruz, o günden beri, 100
yıldan beri, acaba kaynaklarımız verimli kullanıldı mı, daha doğrusu,
kaynaklarımız kullanıldı mı?
Değerli milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki, bugün, daha, birçok
kaynağımız değerlendirilememiş durumdadır. Biraz evvel yapılan
müzakerelerde dile getirildi, Türkiye’nin henüz köy yolları
oluşmamıştır, hatta kasaba ve şehir yolları bile eksiktir; bunlar ayrı
konu; ama, öbür yandan bakıyoruz, bugün, su kaynaklarımızın, toprak
kaynaklarımızın, orman kaynaklarımızın, maden kaynaklarımızın
yeteri kadarının değil, çok azının kullanıldığını görüyoruz.
Türkiye’de yaklaşık 28 milyon hektar ekilebilen arazi var. Bu arazinin
ancak, onda biri bugün sulanabilmektedir. Yüz yıllık deneyden sonra,
otuzaltı yıllık planlı kalkınmanın sonucunda bu noktada
olmamalıydık.
Yine, aynı şekilde, hidrolik potansiyelimizin ancak çok küçük bir dilimi
kullanılabilmektedir. Madenlerimizin -dün Sayın Genel Başkanımızın
da ifade ettiği gibi- gayet küçük bir bölümü kullanılmakta; Türkiye, bir
maden zengini ülke olmasına rağmen, maden ithal eden bir ülke
konumuna girmiş bulunmaktadır.
Bunları çoğaltmak mümkün. Eğitime bu kadar para ayırıyoruz,
evlatlarımızı yetiştirelim diye bu kadar gayret sarf ediyoruz,
üniversiteye gitsin diye gayret sarf ediyoruz; ama, suçlulara baktığımız
zaman, suç işleyenler arasında eğitilmiş insanların oranı gittikçe
artıyor. Demek ki, eğitimde bir nitelik meselesi var; sadece nicelikle bu
meseleleri halletmek mümkün değil. Bugün, suç işlenirken daha sofistike
yöntemler kullanılıyor, gerçekten daha yüksek teknolojiler kullanılıyor.
Elbette, bunlar üzerinde ciddî olarak düşünmek mecburiyetindeyiz.
Hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız ve kendimizi yerleşik kalıplarımızı
kırmaya zorlamalayız; artık, yerleşik kalıplarımızı, bir bakıma, tarihe
gömmeye mecburuz. Türkiye’nin kalkınması, gelişmesi, dünya
devletleri arasında söz sahibi olması için, birtakım yerleşik anlayışları
zorlamak mecburiyetindeyiz.
BAŞKAN – Sayın Zengin, 2 dakikanız kaldı.
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Sadece 2 dakika mı?..
BAŞKAN – Maalesef...
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – O zaman hemen konuya giriyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
Değerli vatandaşlar, değerli milletvekilleri; neden böyle oluyor; bunun
bir tek nedeni var; -demin söyledim- millî irade şu Meclise
yansıyamıyor, açıklıkla söylüyorum. Bakınız, devletin ideolojik
kalıpları arasında, millî irade boğulmak üzeredir, nefes alamıyor. Bütün
bu olumsuzlukların giderilmesi için, millî iradenin bu Meclise
yansıması lazım; ama, ne yazık ki, bugüne kadar insan temel hak ve
özgürlükleri başta olmak üzere, ifade özgürlüğü başta olmak üzere, millî
iradenin önü kesilmiş bulunmaktadır.
Türkiye’de bir önemli çark dönüyor. Bu önemli çarkın altını çizmek
mecburiyetindeyim. Türkiye’de, aslında, dargelirli vatandaşlardan, geniş
halk kitlelerinden, mümkün olduğu kadar, teker teker, damla damla
toplanan kaynaklar, üst gelir gruplarına aktarılmaktadır ve Türkiye’deki
ekonomi çarkı, bu temel üzerine inşa edilmiştir.
Bunun için de, iki araç kullanılmaktadır. Bunlardan bir tanesi, zorunlu
tasarruf dediğimiz devlet bütçesidir. Devlet, zorla, bütçeyle toplamış
olduğu kaynakları belirli kesimlere, şu veya bu yöntemle, şu veya bu
araçları kullanarak transfer etmektedir. Bir diğeri de, gönüllü tasarruf
dediğimiz, işte, bugün, malî piyasalarda kurulan düzendir.
Şimdi, geçmiş yıllardaki, bir olayın acısını hep birlikte yaşıyoruz,
bildiğiniz gibi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Zengin, sözünüzü toparlamanız için, size 1 dakika
süre veriyorum; buyurun.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Zengin’e
zengince bir zaman ayıralım.
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz,
geçtiğimiz dönemde, Türkiye’deki tasarruf oranı yüzde 22’lere
varmıştır. Bankalarda toplanan bu tasarruflar, bir deli dana gibi, kimi
zaman faize, kimi zaman repoya, kimi zaman dövize, kimi zaman gayri
menkule, kimi zaman da sermaye piyasasına toslayarak, ekonomiyi
tahrip edecek duruma gelmiştir. İşte, şimdi, bizim altını çizdiğimiz
nokta budur.
Bu büyük potansiyelin, sermaye piyasalarının dışında diğer kanallara
kaymış olmasıyla Türkiye ekonomisine katılan bir ekten, gayri safî millî
hâsılaya katılacak bir ekten söz etmek mümkün değildir. O halde ne
oluyor; sadece...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Zengin, teşekkür ediyorum.
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Arkadaşımdan 1 dakika alıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Arkadaşınız veriyorsa, buyurun.
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Dolayısıyla, buradaki, işte,bu
gelgitlerden, Türk ekonomisine hiçbir katma değer sağlamayan bu
gelgitlerden, bir rant ekonomisi oluşmuş durumdadır. İşte, Sayın Genel
Başkanımız, dün, bunun üzerinde durdu ve Türkiye ekonomisine hiçbir
ek gelir sağlamayan bu muamelelerden dolayı, 32 milyar dolar, serbest
piyasada alt gelir gruplarından alınarak, üst gelir gruplarına
pompalanmış durumdadır.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu ekonomik çarkı, gerçekten halkımızın
iradesini, toplumumuzun iradesini Meclise sokmayan ideolojik devlet
kalıplarını kırmak, bunu aşmak mecburiyetindeyiz. Bunu
yapmadığımız takdirde, Türkiye’nin önü hep kapalı olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAHRİ ZENGİN (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Zengin.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Turan Alçelik; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakikadır.
RP GRUBU ADINA TURAN ALÇELİK (Giresun) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu bütçesi ile Danıştay bütçesi hakkında, Refah Partisi
Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu
vesileyle, Meclisimizin değerli üyelerini ve bizleri izleyen saygıdeğer
milletimizi, hürmet ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2828 sayılı Kanunla, korunmaya, bakıma ve
yardıma muhtaç çocuk, sakat ve yaşlı insanlarımızın tespit edilmesi,
bunların korunması, bakımı, yetiştirilmesi, eğitim ve rehabilitasyon
hizmetleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna verilmiştir.
Bunun yanı sıra, bazı dernekler, vakıflar ve belediyeler bünyesinde
oluşturulmuş olan bazı birimler, aynı amaca hizmet veren diğer yardım
kuruluşları, toplumumuzun güzel gelenekleri arasında önemli bir yer
tutmaktadır.
Memleketimizde, bundan yüz yıl kadar önce kurulan Darüşşafaka,
çocuklara yönelik sosyal hizmetler yürütmek amacıyla; yine, aynı amaca
yönelik olarak kurulan Darülaceze, muhtaç yetişkinlere hizmet vermek
amacıyla kurulmuş, bu tür muhtaçlara hizmet kuruluşları olarak,
geleneğimizde önemli yer işgal etmekte -öyle ki, Darülaceze, bugün, hâlâ
yaşayan kuruluşlarımızdan bir tanesi- dinî ve meslekî ayırım
gözetmeksizin, bütün insanlara aynı ölçülerde hizmet veren bir anlayışla
oluşturulmuş kurumlardır. Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu ise, bundan
yetmişbeş yıl kadar önce hizmete başlamış, yine, muhtaç
çocuklarımıza hizmet amacıyla kurulmuş teşekküllerdendir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sosyal devlet ilkesinin gereği,
bu hizmetlerin, insan onuruna yakışır tarzda yerine getirilmesidir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, günümüzde, çok kısıtlı
imkânlarla; ancak, çok geniş bir kitleye hizmet etmek durumundadır.
Çocuk Esirgeme Kurumu raporlarında, 600 bin civarında muhtaç
çocuğumuz olduğu ifade ediliyor; ancak, gerçekte, bu rakam çok daha
yüksektir. Biz, uygulamalarımızda, bunu hep yaşadık. Dağılan aile
çocukları, kimsesizler, terk edilen yaşlılar, bakıma muhtaç sakatlar ve
özellikle son birkaç yılda, terör nedeniyle meydana gelen göçler
dolayısıyla, bakıma muhtaç insanlarımızın sayısı çığ gibi büyümüş,
milyonlarla ifade edilen rakamlara ulaşmıştır, ki, bazı raporlarda, bazı
araştırmalarda, on milyonun üzerinde insanımızın açlık sınırının
altında, fakirlik sınırının altında olduğu ifade ediliyor; acı; ama,
gerçek bu.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumumuz, tüm bu muhtaçların
yardımına koşmada, ilk aklımıza gelen kurumumuzdur.
Ancak, takdim edilen bütçeye baktığımızda, 4,5 trilyon lira gibi bir
rakam görüyoruz. Çok açık kalplilikle ifade ediyorum, bu rakamı
“yetersiz” diye ifade etmek hafif kalır, gülünç buluyorum!.. Bu rakamın
10 misli bile, böyle bir hizmet için yetersizdir.
İzninizle, birkaç örnek vereyim: Ben, bir hekimim; trafik kazası
geçirmiş bir vatandaşımızın, muhtaç bir insanımız olarak karşımıza
çıktığını varsayalım. Bu insanın, yıllık tedavi giderleri, rehabilitasyon
hizmetleri 100 milyonlarla ifade edilir.
Sayın milletvekilleri, yine, düşünün ki, burada, hepimiz, en üst düzeyde
sağlık kuruluşlarından istifade ediyoruz. Bir yakınınızı, özel bir
hastanede ameliyat ettirdiniz; hiç bu faturaya baktığınız oldu mu? Yüz
milyonlarla ifade edilen faturalar karşımızdadır.
Bir başka örnek vereyim. Memleketimizde, Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumunun hizmet vermesi gereken birkaç milyon insan var.
Biz, 1 milyon kabul edelim. Verilen bütçeye, sunulan bütçeye göre, bir
tek insanımıza, 4,5 milyon lira gibi bir masraf düşüyor; 4,5 milyon lira
gibi bir rakam düşüyor; yani, 1 insanımıza, muhtacımıza, 4,5 milyon
lira ayıracağız.
Siz, şunu düşünün: Bu insana, günde sadece 1 ekmek versek -ki, biz,
bunların her türlü bakımıyla meşgul olmak durumundayız- bugün 1
ekmek, bugün, bir ekmeğin fiyatını 13 bin lira kabul edersek, yılda 5
milyon liraya yakın bir rakam tutuyor sadece ekmek için. Siz, 4,5 milyon
lira ayırıyorsunuz. Yani, neredeyse, bir aya yakın, ekmek bile
yedirmeden, bu insanımızı, bir yerde, bakmak durumundasınız. Bu ne
kadar gülünç bir iddia!..
Değerli arkadaşlarım, kendisine müracaat eden insanların, sadece, yüzde
3’üne, yüzde 5’ine hizmet verebilen bir kurumun -ki, bu raporlarla
sabittir- gerçek manada hizmet verdiğini iddia etmek mümkün değildir.
Kaldı ki, bugün, çalışan çok sayıdaki insanımızın da muhtaç hale
geldiği bilinen bir gerçek. Bu muhtaç insanlarla, huzurlu bir toplum
beklemek de mümkün değil.
Bir toplumun huzurlu olmasında en önemli kurum ailedir. Güçlü
milletler, mutlu ailelerden teşekkül edebilir. Halbuki, mevcut ekonomik
şartlar, terör ve toplumumuzu etkileyen sapık ideolojiler, ailelerimizi,
olumsuz yönde etkilemiş ve sonuçta, toplumu ve milletimizi huzursuz
eden, güçsüz bırakan bir hal almıştır. Bu durum, hizmet açısından,
zaten, yok hükmündeki Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunu
çaresiz bir noktaya getirmiştir. Aile üzerinde olan her türlü olumsuz
etkilerin, basın-yayın, televizyon programları ve reklam
uygulamalarının önüne geçilmesini bir zorunluluk olarak addediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, çok önemli olan bu Kurumun, politik çıkar
anlayışından uzak; psikoloğu, öğretmenleri, diyetisyenleri ve diğer
yetişmiş elemanlarıyla, profesyonel bir hizmet kurumu hüviyeti
kazanması en büyük arzumuzdur. Ancak, üzülerek ifade ediyorum ki, şu
anda, bu konumundan çok uzakta bu Kurumumuz...
BAŞKAN – Sayın Alçelik, son dakikanız.
TURAN ALÇELİK (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.
Bu amaçla, eldeki tüm imkânlarımızı kullanmak, hepimizin en ciddî
görevleri arasında sayılmalıdır.
Saygıdeğer arkadaşlarım, kısaca değinmek istediğim ikinci konumuz,
Danıştay bütçesiyle ilgilidir. Bu Kurumumuz da danışma ve inceleme
görevleri yanında, yürütme hizmetlerinin uygulamalarını denetleme
açısından son derece önemli, yüksek bir mahkememiz. Ancak, elde
ettiğimiz raporlara göre, son derece yoğun bir dosya trafiği ve yetersiz
imkânlarla çalışmak durumundadır; yılda, 50 binin üzerinde dosyaya
bakmak durumundadır. Nasıl ki sağlıkta tasarruf yapılamazsa, adalet
mekanizması da kısıtlamalara tahammül edemez. Aksi halde adalet
geciktirilmiş olur ki, bu durum, adalet değil zulüm olur. Dolayısıyla,
Danıştayımızın yükünü hafifletebilecek tüm ciddî düzenlemeler en
kısa süre içerisinde yapılmalıdır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Alçelik, 1 dakika içerisinde sözünüzü tamamlamanız
ve Genel Kurulu selamlamanız gerekiyor.
Buyurun efendim.
TURAN ALÇELİK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
...Aksi halde geciken adalete hepimiz ortak olmuş oluruz.
Hukuk devletinde hukuka riayet hepimizin ortak sorumluluğudur. Hukukî
ihtilafların millî değerler ışığında en hızlı şekilde çözülmesi, bu ve
buna benzer yüksek mahkemelerimiz aracılığıyla olacaktır. Bu
bakımdan, gerçekçi bir anlayışla, bu kurumlarımızın yeniden ve arzu
edilen düzeye getirilmesi, bizim ortak arzumuzdur.
Bu duygu ve düşüncelerle, Genel Kurulu ve tüm milletimizi en içten
duygularla selamlıyor, saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik.
Anavatan Partisi Grubu adına, birinci konuşmacı olarak Sayın Ali
Coşkun; buyurun efendim.
Sayın Coşkun, süreyi eşit paylaşacaksınız değil mi efendim?
ANAP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) – Öyle efendim.
Başka şansımız yok ki...
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşülmekte olan Hazine Müsteşarlığı ve Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına
görüşlerimizi bildirmek için söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda dünyada hızlı gelişmeler yaşıyoruz.
Düne kadar siyasî ve ideolojik olan dengelerin yerini, hızla, teknolojik,
ekonomik, kültürel ve bölgesel güce dayalı dengeler almaktadır.
Türkiye’nin tek şansı, bize göre, bölgedeki gücünü artırmasıdır. Bunun
için de, komşu ülkelerle, yeni kurulan kardeş Türk cumhuriyetleriyle ve
mensubu olduğumuz İslâm ülkeleriyle iktisadî işbirliğini
kuvvetlendirerek, Batı’ya karşı olan pazarlık gücünü artırması
gerekmektedir.
Takdir edersiniz ki, demokrasi içinde, bütün bunları yapabilmek için,
öncelikle siyasî istikrara ihtiyacımız vardır. Bu sebeple, Türkiye’yi
2000’li yıllara taşıyacak olan Meclisimize büyük sorumluluklar
düşmektedir. Dış politikada şahsiyetli uygulamalar sergilemek, devleti
yeniden yapılandırmak, Türkiye’yi tehlikelerle karşı karşıya bırakan
güneydoğu sorununa kalıcı bir çözüm bulmak ve ekonomiyi, kendi
içinde dengelerini kurabilecek sağlıklı bir yapıya kavuşturmak
mecburiyetindeyiz.
Hükümetimiz, ancak, siyasî istikrarı, bölgeler ve kesimler arasındaki
sosyal barışı sağlayabildiği ölçüde ekonomiyi istikrar içinde
kalkındırmaya muvaffak olabilecektir.
Değerli milletvekilleri, ekonomimizin önemli darboğazlarla karşı
karşıya kaldığı malumlarınızdır. Bu dönemde, bu bakımdan, bütçe
çok önem taşımaktadır; ancak, üzülerek belirteyim ki, 1996 yılı bütçesi,
genel hatlarıyla, kötü bir mirasın belgesi durumundadır. Bütçe açıkları,
861 trilyon lira olarak öngörülmüşse de, geçen dört aylık sonuçlara
bakıldığında, açıkların, bu seviyede tutulabilmesi bile büyük bir başarı
olacaktır. Bu sebeple, Hükümetimiz, bütçe disiplinine fevkalade önem
verme durumunda kalacaktır.
Yıllardır süregelen ve halkı bezdiren enflasyon olgusu, büyük ölçüde,
kamunun borçlanma gereğinin devam etmesiyle meydana gelen bütçe
açıklarının sonucunda yaşanmaktadır. Devlet birimlerinde israf
önlenememiş, tasarruf alışkanlığı yerleşmemiştir. Böylece, israf
olgusu, bütçe açıklarının oluşmasında olumsuz etkisi yanında, toplum
üzerinde, kamu yönetimi hakkında güvensizlik de doğurmaktadır.
Geriye baktığımızda, bütçe açıklarının, yıllardır, Merkez Bankası
kaynaklarına sık sık müracaat edilerek veya borçlanılarak karşılandığı
görülmektedir. Hazine Müsteşarlığı bütçesini görüşürken, üzerinde
durmamız gereken hususun, borçlanma politikaları olduğu
kanaatindeyiz. Dışborcun 74 milyar doları, içborcun ise 1,9 katrilyon
lirayı aşmış bulunduğu bugünlerde, gayri safî millî hâsılamız içinde,
borç yükümüzün yüzde 61’lere ulaştığını görüyoruz.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Yüzde 65...
ALİ COŞKUN (Devamla) – Yüzde 61 olarak kalmış bende...
1996 yılının, yaşamakta olduğumuz bu dönemin fevkalade sıkıntılarla
karşı karşıya olduğunu takdirlerinize arz ediyorum.
Aslında, bütçe açıklarını en sağlıklı biçimde karşılayacak unsur, kamu
maliyesinin güçlenmesidir. Son yıllardaki olumlu atılımlara rağmen,
kamu maliyesinde arzu edilen seviyede organize olduğumuzu, adil,
dengeli, tabana yaygın bir vergi düzenini kurabildiğimizi iddia etmek
mümkün değildir. Bugün, gayri safî millî hâsılanın yüzde 30’u
nispetinde olduğu tahmin edilen kayıt dışı ekonominin kontrol altına
alınamaması fevkalade önem taşımaktadır.
Bütçede, büyüme hızının yüzde 4,5 gibi makul bir seviyede tutulmasını
takdirle karşılıyoruz. Ancak, transfer harcamaları ve carî giderlerin
büyüklüğü karşısında, yatırımlara yeterli para ayrılmadığını
görmekteyiz. Yatırımların yavaşlamasıyla, giderek sosyal bir sorun
haline gelen işsizlik hızla artmaktadır.
Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, bütçe açıklarına, KİT’lerin,
sosyal güvenlik kurumlarının ve mahallî idarelerin önemli ölçüde
olumsuz etki yaptığı malumlarınızdır. KİT’lerin bir kısmı ayrılarak
ÖKK (Özelleştirilecek Kamu Kuruluşları) haline getirilmiştir. Bunlarda
herhangi bir işlem yapılmadığı için, durumları giderek daha da
bozulmuştur.
Değerli milletvekilleri, vaktin yetersizliği nedeniyle kısaca bunları
hatırlattıktan sonra, şu hususu açıkça belirtmek durumundayız: Hazine
Müsteşarlığımız, başarılı çalışmalarının yanında, hükümet
programlarına bağlı olarak yanlış politikayı alışkanlık haline getirmiş
bulunmaktadır. Hazine, açıklarını karşılayabilmek için yüksek faizlerle
hazine bonosu ihraç etmekte ve buradan topladığı paralarla açıklarını
kapatmaktadır. Özet olarak, milletin tasarrufları, bankalar aracılığıyla,
devletin borçlarına kaynak olarak kullanılmaktadır. Hazine, bu paraları,
üretken olan alanlara kullanamadığı için, bir müddet sonra, borcu
faiziyle birlikte, yeniden, borcu borçla ödeme durumunda kalmaktadır.
Tabiî ki, yüksek faiz politikası, aynı zamanda, sıcak para politikasıyla
bütünleşmiş durumdadır. Yıllarca uygulanan düşük kur, yüksek faiz
politikaları sonucunda, dışarıdan gelen dövizlere ödenen faizlerin yüzde
30’lar civarında, dolar bazında rant sağladığı görülmektedir. Yılda
yaklaşık 2 milyar dolar haksız kazanç yurt dışına transfer edilmiştir.
Bu politikanın ekonomi üzerindeki tahribatı yanında bir başka önemli
husus, düşük kur sonucu, zaman zaman ithalatın patlaması ve ihracatın
durma noktasına gelmesiyle, 15 milyar dolar civarında dışticaretin açık
vermesidir. Tabiî ki, diğer döviz gelirlerimize rağmen, cari ödemeler
dengelerimiz de böylece bozulmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yüksek faizin bir başka olumsuz yönü, enflasyonu
olumsuz yönde etkilemesidir. Bankalarımızın toplam mevduatının
gayri safi millî hâsılanın yüzde 38 nispetinde olduğunu görüyoruz.
Kayıt dışı ekonomiyi de dikkate alırsak, toplam mevduat, gayri safi
millî hâsılanın yüzde 20’si civarındadır. Avrupa ülkeleriyle mukayese
ettiğimizde, Türkiye’nin on defa daha küçük tasarruflara sahip olduğunu
görürüz. Bundan çıkan sonuç; tasarrufların, yeterli miktarda,bugünkü
banka sistemine gelmediğidir. Halbuki, 70 milyar dolar karşılığı döviz,
altın veya Türk Lirası olarak bulunduğu tahmin edilen ve halk arasında
“yastık altı serveti” diye bilinen tasarruflar mevcut sistem dışında
kalmaktadır. Ayrıca, yurtdışında bulunan 2,5 milyon civarındaki
gurbetçimizin tasarruflarının da, Avrupa bankalarında 50 milyar doları
aştığını bilmekteyiz.
Geçmiş hükümetler, bu iki önemli kaynaktan yeterince istifade
edememiştir; çünkü, ne bankacılık sistemimiz ne de hükümet
politikalarımız halkımıza güvence vermemiştir. Ayrıca, milletimiz,
inançları doğrultusunda tasarruflarını, faizli sistem dışında
değerlendirmek istemektedir.
Hükümetimiz Programında yer alan bankacılık ve sigortacılık sistemi
yeniden yapılandırılırken, özel finans kurumları da bürokratik
engellerden kurtarılıp, önündeki engeller kaldırılarak, Türk
ekonomisine bu kaynaklardan büyük bir destek sağlanması mümkündür.
BAŞKAN – Sayın Coşkun, 2 dakikanız kaldı.
ALİ COŞKUN (Devamla) – Efendim, tabiî ki, 10 dakikada bu
meseleleri anlatmak kolay değil.
İzninizle, ülkemizin gelişmesinde fevkalade önemli yeri olan Devlet
Planlama Teşkilatımız hakkında da birkaç söz söylemek istiyorum.
Yalnız, bütün bunların düzeltilmesi için, her şeyden önce, ekonomik
tedbirlerin, siyasî tercihlerin önünde tutulması gerektiğini vurgulamak
istiyorum.
Bir hususu daha vurgulamak istiyorum: Bu da; sağlıklı ekonomilerde,
aslında, kamu maliyesi ekonominin emrinde olduğu halde, ülkemizde,
ekonomimizin, kamu maliyesinin baskısı altına girdiğini görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bir ülkede plan, ülkenin kaynakları ile ihtiyaçları
arasındaki dağılımın gerçekçi, dengeli ve en verimli bir şekilde
yapılanmasını sağlama çalışmalarını düzenlemektedir. Devlet
Planlama Teşkilatımız, bugüne kadar, fevkalade başarılı çalışmaları
yanında, ayrıca ülkemize kıymetli devlet adamlarının da
yerleştirilmesinde bir okul olmuştur.
Devlet Planlama Teşkilatı, bugüne kadar kamu sektörü için emredici,
özel sektör için yol gösterici, teşvik edici yönde başarılı çalışmalar
yapmışsa da, dünyadaki gelişmeler ve Türkiye’nin dışa açılma süreci
içinde, Devlet Planlama Teşkilatının, bundan sonra, çok uzun vadeli,
Stratejik Araştırmalar Enstitüsü gibi çalışmasını öngörmekteyiz.
Sözlerime son verirken, Hükümetimizin, gerek Koalisyon Protokolü ve
gerekse Hükümet Programı çerçevesinde, geçmişte yapılan
yanlışlıkları yapmaması temennilerimizle, ekonomiyi yönlendirirken,
sadece parasal politikalar yerine, kamu maliyesini güçlendirmek ve bu
politikaları üretimle bütünleştirerek, ihracata öncelik vererek,
yatırımları yeniden başlatacak uygulamalar yapacağına inanmaktayız.
Devletin aslî görevlerine döneceği; ekonomimizin, polisiye tedbirler
yerine, kendi içinde dengelerini serbest pazar kurallarıyla kurabileceği
günlerin özlemiyle, başta Plan ve Bütçe Komisyonumuz olmak üzere,
tüm emeği geçenlere huzurlarınızda teşekkür ediyor ve bütçenin
ülkemiz için hayırlı olmasını Cenabı Allah’tan diliyorum.
Saygılarımla. (ANAP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun.
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşma için, Sayın İsmail Durak
Ünlü; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sayın Ünlü, süreniz 10 dakikadır
ANAP GRUBU ADINA İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Yozgat) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu ile Danıştayın 1996 Malî Yılı Bütçesi üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, şahsım ve
Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tarihimiz boyunca bir toplumsal gelenek halinde sürdürülen sosyal
hizmet anlayışı, Osmanlı Devletinde kurumlaşmış, cumhuriyetten
sonra da, “Türkiye Cumhuriyeti bir sosyal devlettir” ilkesiyle, Anayasada
yerini almıştır.
Bilindiği üzere, 2828 sayılı Kanunla kurulmuş bulunan Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun temel amacı, korunmaya,
bakıma veya yardıma muhtaç aile, çocuk, genç, özürlü, yaşlı ve diğer
bireylerin ekonomik veya sosyal nedenlerle ortaya çıkan sorunlarını
gidermek, ihtiyaçlarını karşılamak, hayat seviyelerinin iyileştirmektir.
Katma bütçeli ve tüzel kişiliğe sahip bir kurum olarak örgütlenen Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, ekonomik ve sosyal yoksunluk
nedeniyle muhtaç durumda olan çocuk, genç, yaşlı, özürlü ve diğer
gruplara hizmet vermektedir.
Kurum, ülke genelinde bu hizmetleri, 91 yetiştirme yurdu, 70 çocuk
yuvası, 39 huzurevi, 19 rehabilitasyon merkezi, 37 kreş ve gündüz
bakımevi, 7 toplum merkezi, 3 yaşlı danışma merkezi, 6 kadın
misafirhanesi olmak üzere, 272 kuruluşla sürdürmektedir.
Sorumluluğunu Anayasadan alan kurumun, onüç yıllık süreç içerisinde
ağırlıklı olarak vermekte olduğu kışla tipi kuruluş bakım hizmetini
gerek maliyet yüksekliği gerekse hizmet götürülen gruplarda sebep
olduğu sorunları göz önüne alarak terk etmeye başladığını ve yeni
hizmet modellerine yöneldiğini görmekteyiz. Bu yeni hizmet modelleri,
koruyucu aile, evde çocuk, yaşlı ve özürlü bakımı konusunda eleman
yetiştirme kurslarının düzenlenmesi, gençlik evleri, yaşlı danışma
merkezleri, toplum merkezleri olarak sıralanabilir.
Koruyucu-önleyici yeni hizmet modelleriyle, toplumun temel birimi olan
ailenin, sosyal çevresi içerisinde desteklenerek sorunlarını önlemeye ve
daha fazla kişiye hizmet sunulmaya çalışılmaktadır; ancak, yıllar
bütçelerine yeterli ödeneğin konulamaması nedeniyle, geliştirilmeye
çalışılan koruyucu ve önleyici hizmet modelleri tam anlamıyla hayata
geçirilemediğinden, herkes tarafından kabul edilen ve kurum tarafından
da peyderpey terk edilmesi amaçlanan kışla tipi kuruluş bakım
hizmetine devam edilmek zorunda kalınmaktadır.
Kurum tarafından hizmet götürülmekte olan grup veya kişilerin sayısı,
bu hizmete ihtiyaç duyanların sayısını göstermekte yetersiz
kalmaktadır; çünkü, ülkemizin geleneksel yapısı içerisinde, bu hizmete
ihtiyaç duyan bireylerin büyük kesimi ya kuruma başvurma
imkânlarından yoksun olduğundan ya da muhtaç olmanın verdiği baskı
altında kendilerini gizlemekte ve dar çevresi içerisinde bu sorunlarını
gidermeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle, çözüm bulunamayan, ertelenen
sosyal sorunlar, giderek çözümsüzlük yumağı haline dönüşmektedir.
Kurumun yatırım programında yer alan projelerin uzun yıllardır
tamamlanamadığı görülmektedir. Bu nedenle, kurum yatırım
programında yer alan projelerin bir an önce tamamlanabilmesi için, yılı
paylarının artırılarak, öncelikle, fizikî gerçekleşme oranları yüzde
70’in üzerinde olan kuruluşların tamamlanması yoluna gidilmelidir.
Kurumun yatırım programında yer alan büyük onarımlara ayrılan
ödenek de yetersizdir. Kurumun yirmidört saat süreyle aralıksız hizmet
verdiği düşünüldüğünde, beklenmeyen program dışı onarım ihtiyaçları
ortaya çıkmaktadır.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; kurumun hizmetlerini daha
etkin ve yaygın bir şekilde südürebilmesi için, şu hususların bir an önce
çözüme kavuşturulması gerektiği kanaatindeyim: Kurumun hizmet
götürdüğü alanın her geçen gün genişlemesine karşın, kurumun yılı
bütçeleri incelendiğinde, her geçen yıl genel bütçe içindeki payının
giderek azaldığı görülmektedir. Örneğin, 1990 yılına oranla, 1995 yılı
bütçesi, reel yüzde 30’un üzerinde düşüş göstermektedir.
Kurum tarafından 1986 yılında başlatılmış ve koruyucu-önleyici bir
hizmet olan aynî, nakdî yardımların muhtaç kişilere dağıtılması
amacıyla yörelerden yapılan taleplerin, yılları bütçelerine konulan
ödenekle karşılanamadığını üzülerek belirtmek isterim. Ödenek
yetersizliği nedeniyle, devletin, muhtaç kişilere boçlu kalmasını
anlayabilmek mümkün değildir.
Hükümetimizin uyguladığı politikaların ana özelliği, kuruma gelmeyi
önleyici değil, kurum bakımını teşvik edici yöndedir. Bu nedenle,
ekonomik yoksunluğa bağlı olarak muhtaç duruma düşen ve kuruma
müracaat eden kişi ve ailelerin, genişletilecek sosyal güvenlik şemsiyesi
altına alınması, bu durumdakilere iş imkânlarının sağlanması
gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir başka husus da, kurumun
gelirleriyle ilgilidir. 1991’den sonra kurulan hükümetler döneminde
uygulanan yanlış politikalar yüzünden, kurum politize edilmiş, daha
önce heyecanla ve fedakârca çalışan pek çok kurum mensubu görevden
soğutulmuştur. Bu tür uygulamaların da etkisiyle, kuruma yapılan
bağışlarda, son yıllarda büyük oranda düşüş gözlenmektedir.
Kurum, hayırsever vatandaşların bağışlarından oluşan gayrimenkullere
sahiptir. Bu gayrimenkullerin bir bölümü, bulundukları yer ve konum
itibariyle atıl durumdadır. Diğer yandan kurum, yeni hizmet modelleri
için bina kiralama veya satın alma ihtiyacı içerisindedir. Bu nedenle,
taşınmazların kiralarından veya satışlarından elde edilecek gelirlerin
bir havuzda toplanarak, ihtiyaç duyulan ilde veya bölgede taşınmaz
edinilmesi için, bütçeye özel ödenek kaydedilmesinde yarar
görülmektedir.
Özel ihtisas alanı olan bu kurumun hizmetlerinde, günümüze kadar,
ağırlıkla, kalifiye olmayan veya bu amaçla eğitim görmemiş çeşitli
personel eliyle yürütülme politikası izlendiğinden, gerekli verimlilik ve
etkinlik sağlanamamıştır. Ülkemizde, sosyal hizmetler, çocuk gelişimi
ve eğitimi, psikoloji alanlarında eğitim alan meslek elemanlarının,
kurumda ağırlıklı şekilde istihdamının sağlanması halinde, istenilen
etkinlik ve verimliliğe ulaşılabileceği kanaatindeyim. Bunun yanı sıra,
yardımcı hizmetler sınıfında görev yapan personelin, kuruma, genel
sınavla alınması yerine, bu hizmetin amacına uygun eğitim yapan
sosyal hizmet meslek liselerinin kurularak, buralarda yetişen insanların,
ara insangücü olarak istihdamı gerekmektedir.
BAŞKAN – Sayın Ünlü, 1,5 dakika süreniz kaldı.
İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Devamla) – Şu ana kadar arz etmeye
çalıştığım tüm hizmetler, kişiyi, sadece, bedenî ihtiyaçlarıyla değil, her
yönüyle bir insan olarak değerlendirmek suretiyle yapılacaktır.
Halkımızın, kendi öz değerleri, dinî, ahlakî ve kültürel değerleri de,
mutlaka, konunun uzmanlarınca, buralardaki gençlerimize verilmelidir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna verilen imkânlarla,
hizmetin etkili ve verimli yürütülmesi, ancak, sosyal hizmet alanında
yetişmiş kalifiye personelin istihdamı ile halkın gönüllü katkı ve
katılımının sağlanması oranında başarılı olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın ikinci bölümünde,
Danıştay bütçesi üzerinde, Grubum adına, görüşlerimizi arz edeceğim.
1868 yılında Şurayı Devlet adıyla kurulan Danıştay, günümüzde, yargı
görevinin yanı sıra, danışma ve inceleme görevlerini de ifa etmektedir.
Böyle, köklü bir müessesemizin mevcut durumuna kısaca temas etmekte
yarar görüyorum.
Danıştayın iş yükü çok ağırdır. Hizmet verdiği binalar yetersizdir. 1995
yılı itibariyle, 55 500 civarında dosyayı karara bağlamış, 1996 yılına
da 53 bin civarında dosya devredilmiştir. Yıllar itibariyle de, dava
sayısı hızla artmaktadır. İş yükündeki bu yoğunluk, adalet
mekanizmasını işlemez hale getirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlü, 1 dakika içerisinde konuşmanızı
toparlamanızı rica ediyorum; buyurun.
İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Devamla) – Gecikmiş adalet, mağduriyetleri
ortadan kaldırmamaktadır. 1991 yılından itibaren, görevden alınan
pekçok bürokratın Danıştaya müracaatları, aradan seneler geçtiği halde
karara bağlanamamıştır. Bu arada -atalarımız “Yiğidi öldür, ama
hakkını yeme” demişler- geçtiğimiz günlerde, beş gün içerisinde
yürütmeyi durdurma kararı alınmış ve idareye özel ulakla tebliğ
edilmiştir. Daha önce arz ettiğim müracaat sahipleri, ahrete göç etmeden,
dosyalarının karara bağlandığını gönül huzuru içerisinde göreceklerdir
diyorum.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlü.
Doğru Yol Partisi Grubu adına birinci konuşmacı Sayın Halil Yıldız;
buyurun efendim.
Süreniz 10 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA HALİL YILDIZ (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli bakanlar, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı ve Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi ve ekranları başında bizleri izleyen muhterem vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Ekonomi yönetiminde kapsamlı ve kritik bir role sahip olan Hazine
Müsteşarlığının başlıca görev alanlarını, kamu finansmanı, KİT ve
iktisadî devlet teşekkülleri, uluslararası malî ve ekonomik kuruluşlarla
ilişkiler, dış borçlanma, bankacılık, sermaye piyasası, sigortacılık ve
yatırım teşvikleri gibi konular oluşturmaktadır.
Hazine Müsteşarlığı, söz konusu alanlarda, politika üretmek,
uygulamak, uygulama sonuçlarını yakından izlemek ve iyileştirilmesini
sağlamakta aktif bir görev almaktadır. Hazine Müsteşarlığı, uzman
kadrosuyla görevini yürütürken, çağdaş ilkelere bağlı kalmakta ve
uluslararası standartlara uygun bir görev anlayışıyla hareket etmektedir.
1995 yılı, istikrarın büyük ölçüde korunduğu bir yıl olmuştur. Hazine,
piyasalarda sağlanan istikrarın da bir sonucu olarak, piyasalarda
istikrarsızlık yaratmadan içborçlanma yapabilmiş, faizlerde düşüş ve
ortalama vadede uzama sağlayabilmiştir.
1995 yıl sonu itibariyle 1,361 katrilyon Türk Lirası olan içborç stokunun
kâğıda bağlanmış olan kısmı 1,143 katrilyon Türk Lirasıdır. İçborç
stoku sorununun çözümü için başarılı bir borçlanma politikasının yanı
sıra, kamu kurumlarının finansal yapılarını sürdürülebilir dengelere
oturtacak yapısal tedbirlerin de acilen hayata geçirilmesi gerektiğini ifade
etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu finansmanını gittikçe
güçleştiren üç konu; kamu iktisadî teşebbüsleri, sosyal güvenlik sistemi
ve tarımsal destekleme sistemiyle ilgilidir.
Ekonomik hayatımızda hâlâ büyük bir yer işgal eden KİT açıklarının
gayri safî millî hâsılaya oranında bir azalma kaydedilmiş olmasına
rağmen, KİT açıkları, kamu kesimi borçlanma gereğinin önemli
bileşenlerinden biri olma özelliğini hâlâ korumaktadır.
KİT’lerde gözlenen bütün olumlu gelişmelere rağmen, yapısal
değişiklikler olmaksızın, KİT’lerin olumlu performanslarını devam
ettirmelerinin güçlüğü gözden uzak tutulmamalıdır. 1996 yılında,
Hükümet Programında da öngörüldüğü gibi, başta kamu bankaları
olmak üzere, kamu sektörü tarafından üstlenilmesi zorunlu olmayan mal
ve hizmetleri üreten kamu iktisadî teşebbüsleri hızla özelleştirilmelidir.
Sayın milletvekilleri, son yıllarda, kamu malî yönetiminin gittikçe
büyüyen bir diğer sorunu ise, sosyal güvenlik sisteminin hızla yükselen
açıklarıdır. Söz konusu açıklar, bütçe imkânlarıyla finanse edilmeye
çalışılmaktadır. Sistemin sorunlarının çözümü, kapsamlı bir reformu
zorunlu kılmaktadır. Hükümetin amacı, sosyal güvenlik sistemini daha
geniş bir nüfus kesimine yaygınlaştırmak, çağdaş bir sağlık hizmeti ve
yeterli düzeyde emekli maaşı vermeye imkân sağlayacak yeni bir sistemi
oluşturmak olmalıdır.
Sayın milletvekilleri, tarımsal destekleme sistemi de, kamu malî
yönetiminin diğer bir meselesidir. Uygulanan destekleme politikalarıyla,
iç fiyatlar dünya fiyatlarının üzerinde seyretmiş, bu da ekim alanlarının
aşırı genişlemesine, üretim fazlası oluşmasına ve devletin fazla alım
yaparak, yüksek stok maliyetine katlanmasına sebep olmuştur; bu
sebeple, tarımsal politikaların yeniden gözden geçirilmesi
gerekmektedir.
Yeni politika önerilerinde, göreli üstünlüğe sahip olduğumuz ürünlerde,
üretim ve ihracatın artırılabilmesine yönelik tedbirlerin, acilen
alınmasında fayda mülahaza etmekteyiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde, malî
sektörlerle ilgili gelişmelere değinmek istiyorum.
Önümüzdeki dönemde öncelik taşıyan bir konu, bankacılık mevzuatına
ilişkin 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
kanunlaştırılmasıdır. Piyasa ekonomisine geçilmesiyle birlikte,
sigortacılık sektörü, malî sektör içinde daha önemli bir yer almaya
başlamış, ekonomik ve sosyal gelişmenin vazgeçilmez bir unsuru haline
gelmiştir.
Özel sigortacılığın, sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılanmasına
yönelik politika üretiminde de, önemli görevler üstlenebileceği
unutulmamalıdır. Özel sigortacılık, sosyal güvenliğin kapsamının
genişletilmesine katkı sağlayacaktır.
Diğer yandan, ülkemizin yakın vadede, en önemli darboğazlarından biri
olarak görülen, enerji sektöründeki gerekli yatırımlarda, yeni bir
finansman modeli olarak “yap-işlet-devret” projelerine işlerlik
kazandırılmasına gayret edilmelidir.
Değerli milletvekilleri, kaynak yaratmanın belirgin bir problem olduğu
ekonomimizde, bu sorunun çözümünde, yabancı sermayenin potansiyel
gücü gözden uzak tutulmamalıdır.
1995 yılı içerisinde, “yap-işlet-devret” modeliyle gerçekleştirilecek, biri
baraj ve hidroelektrik santralı ve diğer ikisi doğalgaz santralı olmak
üzere, üç adet elektrik santralına izin verilmiştir. Bu projelerin sabit
yatırım tutarı 2,1 milyar dolar ve projeler kapsamında Türkiye’ye
getirilecek yabancı sermaye miktarı ise, 312 milyon dolardır. 1995 yılı
içerisinde, 1994 yılına göre, yabancı sermaye fiilî girişi, 420 milyon
dolarlık artışla, 1,3 milyar dolara ulaşmıştır. İstikrar ve güven ortamı
sürekli kılındığı sürece, yabancı sermaye girişleri daha da artacaktır.
Bu vesileyle, Hazine Müsteşarlığının bütün çalışanlarını, özverili
çalışmaları için tebrik ediyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; görevi ve yetkileri 540 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle düzenlenen Devlet Planlama Teşkilatı,
kaynakların verimli kullanılması ve kalkınmanın hızlandırılması,
ülkenin, ekonomik, sosyal ve kültürel planlama hizmetlerinin bir
bütünlük içerisinde, etkin, düzenli ve süratli olarak görülebilmesi
amacıyla, 1960 yılından beri hizmet vermektedir.
Devlet Planlama Teşkilatı, Yüksek Planlama Kurulu ve Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığından meydana gelmektedir.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının çalışma esaslarına da
kısaca değinmek istiyorum :
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, aslî görevi olan beş yıllık
kalkınma planları ve yıllık programların hazırlanmasında konjonktür,
kamu maliyesi, ödemeler dengesi, para, banka ve malî piyasalar
konularında gerekli araştırmaları yaparak, yıllık programların makro
dengelerini oluşturur. Ekonomik modeller, dünya ekonomisi, ulusal ve
uluslararası stratejiler konusunda araştırmalar yapar; geliştirdiği makro
modelleriyle ekonomik ve sosyal politikaların uzun dönemli etkilerini
tahmin eder; dünya ekonomisi ve bölgesel entegrasyonlara ilişkin
gelişmeleri ve stratejileri izleyerek bunlara yönelik alternatifler oluşturur.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, bünyesinde bulundurduğu
nitelikli personel itibariyle, Türk kamu idaresinde özel bir yere sahiptir.
Müsteşarlık, kamu ve özel sektöre, nitelikli üst kademe yönetici ve
uzman yetiştiren bir okul olma özelliğini bugün de sürdürmektedir.
Halen Müsteşarlıkta görev yapan 297 teknik personelden 194’ü
akademik kariyere sahiptir.
Devlet Planlama Teşkilatının 1996 yılı bütçe tasarısına geçmeden
evvel, 1995 yılı makro ekonomik göstergeler ile 1996 yılı makro
ekonomik hedefleri hakkında da heyetinize çok kısa bir bilgi arz etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Yıldız 2 dakikanız kaldı.
HALİL YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
1995 yılında, bazı makro ekonomik göstergeler aşağıdaki şekilde
gerçekleşmiştir:
Gayri safî millî hâsıla artışı, yüzde 8,1, ihracat artışı, yüzde 19,5,
ithalat artışı, yüzde 53,5, işçi gelirleri artışı ise yüzde 26,4 olmuştur.
1996 yılıyla ilgili makro ekonomik hedefler ise şu şekilde tahmin
edilmektedir:
Gayri safî millî hâsıla büyümesi, yüzde 4,5, özel tüketim artışı yüzde
5,1, kamu tüketim artışı yüzde 6,5, ihracat, 25 milyar dolar; toplam
ithalat da 41 milyar dolar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de, DPT Müsteşarlığının
faaliyet alanları ile aktiviteleri hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.
1995 yılında, Müsteşarlığın yaptığı en önemli çalışma, Yedinci Beş
Yıllık Kalkınma Planının hazırlanması olmuştur. Aynı yıl içerisinde,
ilçelerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması, iller itibariyle çeşitli
göstergeler, temel yapısal değişim projeleri çalışmalarını 1995 yılının
öncelikli faaliyetleri olarak görmekteyiz.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 1996 yılı bütçe
büyüklüklerini kısaca bilgilerinize sunmakta yarar görmekteyim.
1995 yılında 467 milyar lira olarak gerçekleşen cari harcama ödeneği
için, 1996 yılında 640 milyar Türk Lirası öngörülmüştür.
Sayın Başkan, sayın üyeler; Türk kamu idaresinde, gerçekten, bir okul
görevi yapan ve ülkeye son derece yararlı hizmetler veren değerli
bürokrat, siyasetçi ve devlet adamı yetiştiren Devlet Planlama
Teşkilatının bu işlevini aynen sürdüreceğine olan inancım, Teşkilatın
1995 yılı faaliyetlerini incelediğimde daha da artmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı toparlamanız için 1 dakikalık
süre veriyorum; buyurun.
HALİL YILDIZ (Devamla) – Bu vesileyle, bir zamanlar benim de
mensubu olduğum Devlet Planlama Teşkilatının bütün çalışanlarını bu
özverili çalışmalarından dolayı tebrik ediyor, başarılarının devamı
temennisiyle, Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine Müsteşarlığının
1996 yılı bütçelerinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.
Sayın Kemal Aykurt; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA M. KEMAL AYKURT (Denizli) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi ile Danıştay Başkanlığı bütçesi
üzerinde, Grubumun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Evvela, izin verirseniz, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü bütçesi üzerindeki görüşlerimi arz edeyim; kalan
zaman içerisinde de Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde Grubumuzun
görüşlerini Yüce Heyetinize arz etmeye çalışayım.
Bilindiği gibi, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, 2828
sayılı Kanun çerçevesinde, korunmaya, bakıma veya yardıma muhtaç
aile, çocuk, yaşlı ve diğer kişilerin, maddî, manevî ve sosyal
yoksulluklarının giderilmesine ve gereksinimlerinin karşılanmasına ve
çözümlenmesine yardımcı olmak, hayat standartlarını yükseltip,
sistemli ve programlı hizmetlerini sağlamakla görevli bulunmaktadır.
Memnuniyetle ifade etmek isteriz ki, Türk toplumu, tarihin her
döneminde, korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç kimselere karşı
duyarlı olmuş; vakıflar, dernekler, kurum ve kuruluşlarıyla, ihtiyaç olan
sosyal güvenlik sistemini oluşturmaya çalışmıştır. Ancak, konu,
kişilerin yardım ve merhamet duygularına terk edilemeyecek kadar ciddî
ve devletin, bizatihi, tartışmasız sorumluluk üstlenmesi gereken bir
konudur.
Bu kurum, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, il ve ilçe
sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, Emekli Sandığı, Yaşlılar
Sosyal Güvenlik Dairesi, Kızılay, Yardım Sevenler Derneği ve benzer
niteliklerdeki çeşitli kuruluşlarla, Türkiye’de yaşayan insanların sosyal
ve ekonomik nitelikli sorunlarına çözümler getirmeye çalışmaktadır.
Kurumun hizmet verdiği grupların özelliği gereği, bu hizmet, zor ve
ekonomik açıdan pahalı olduğu kadar da, devletin yürütmesi gereken
aslî görevleri arasındadır.
Değerli milletvekilleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, şu
anda korunmaya muhtaç çocuk ve gençlerimizle, yuva ve yetiştirme
yurtları, koruyucu aile ve evlat edinme uygulaması ve ekonomik
nedenlerle çocuklarına bakamayan ailelerin desteklenmesine yönelik aynî
ve nakdî yardım uygulamalarıyla, Türkiye’nin hemen her iline yayılmış
vaziyette hizmetini sürdürmektedir.
Kurumun hizmet verdiği gruplar içerisinde, korunmaya muhtaç
çocukların özel bir önemi vardır. Bilindiği gibi, Kurum, çocuk yuvaları,
yetiştirme yurtları, kreş ve gündüz bakımevleri, rehabilitasyon
merkezleri ile geleceğin teminatı olan gençlerimizi sokaktan kurtarıp,
topluma yararlı birer fert olmaları için yoğun çaba sarf etmektedir.
Bununla beraber, 0-18 yaşları arası çocuk ve gençlere, yurtlarda
barınma ve eğitim gibi hizmetler verilmekte, bu yaş sınırı, öğrenciler
ile sanat öğrenenlerde 20-25 yaşa kadar uzatılmaktadır. Özürlüler ve
kimsesiz kız çocukları için yaş sınırı daha da uzundur.
Doğru Yol Partisi olarak, bu çocuklarımızın topluma kazandırılması
yönünde hassasiyetle durduğumuzu, 3413 sayılı Kanuna bağlı olarak,
geçmiş dönemde olduğu gibi, bu dönemde de işleyişin takipçisi
olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Gençlerimizin, gelecek açısından öneminin yanında, yaşlılarımıza
karşı sorumluluğumuzun bilincini, beşeriyetin ölçüsü olarak görüyoruz.
Kurulan huzurevleri ihtiyaca tam olarak cevap vermekten uzaktır. Doğru
Yol Partisi Grubu olarak, yaşlı yurttaşlarımız için, kendi aileleri
yanında bakılmalarına olanak sağlayacak destek hizmetlerle, kendi
evinde yaşamını sürdürmek isteyenlere yönelik yeni modelleri, Meclisin
gündemine getirmeye kararlıyız.
Özürlü vatandaşlarımızın sorunları da, en acil üzerinde durulması ve
çözümler üretilmesi gereken hususlardan birisidir. Doğru Yol Partisi bu
hususun çözümünde de hassasiyet gösterecektir.
Görme, ortopedik işitme ve zihinli özürlü kardeşlerimize yönelik, yeni,
yatılı ve gündüzlü meslek ve tıbbî rehabilitasyonlara, koruyucu, eğitici
hizmetlere hız verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Kurumun ana amacı, yoksul, muhtaç, yardım ve
korunma bekleyen tüm vatandaşlarımıza, devletin sıcak elini
uzatabilmektir. Bu el, bilgiyle, dürüstlükle, sevgiyle, doğrulukla ve
ihtisasla uzanmalıdır.
Sosyal hizmetler, bir set olma hizmeti gibi düşünülmemelidir. Sosyal
devletin temel sorumluluğu, ihtiyaç içerisindeki yurttaşına, sosyal
güvenlik sistemleriyle, sosyal yardımlarla ve hizmetlerle ulaşmaktır.
Artık, günümüzde, sosyal hizmetleri ihtisas konusu olarak görmek ve
ona göre çalışmaları yönlendirmek ve yürütmek daha doğru olacaktır.
Kurumu, altyapı, tesis, teçhizat ve uzman personel yönünden takviye
etmek ve bunları, kısa zamanda hayata geçirmek mecburiyetimiz vardır.
Devletin, bu hizmetleri, birinci elden, sorumlulukla yürütmesinin
yanında, konunun hassasiyetinin kamuoyunda yaygınlaştırılması ve
teşvik edilmesi amacıyla, mevzuatımıza ek çalışmaların, Yüce
Kurulunuzca değerlendirileceğine inanıyorum.
Bu düşüncelerle, 1996 yılı bütçesinin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumundan hizmet alan vatandaşlarımıza hayırlı olmasını
diliyorum ve geri kalan zamanımı da -sözlerimin başında arz ettiğim
gibi- Danıştay Başkanlığı bütçesine ayırıyorum.
BAŞKAN – Sayın Aykurt, 2 dakika süreniz kaldı.
M. KEMAL AYKURT (Devamla) – 20 dakika değil mi?
BAŞKAN – Hayır efendim; size ait olan süre 10 dakikadır...
M. KEMAL AYKURT (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biraz evvel,
yüksek yargı kuruluşları üzerinde konuşan ve bazı eksikliklerin
varlığını vurgulayan değerli arkadaşım Turhan Güven’in görüşlerine
aynen iştirak ediyorum ve bir ilave daha yapmak istiyorum: O da;
Yüksek Mahkeme olan ve icabında Yüce Divan görevini yapan Anayasa
Mahkemesinin terkip tarzına itirazımdır.
Anayasa Mahkemesi, fevkalade önem arz eden konularda nihaî karar
veren bir makamdır; ama, bu Mahkemenin terkip tarzına baktığımız
zaman, hukuk nosyonundan uzak ve meslekten gelmemiş üyelerin
varlığını görüyoruz; bunun mahzurlarını, zaman olsaydı da
tartışsaydık. O itibarla, Anayasada yapılacak tadilatla, Anayasa
Mahkemesinin terkip tarzının değiştirilmesinden yana olduğumuzu
ifade etmek istiyorum.
Sevgili arkadaşlarım, 1868 yılında kurulan ve bugüne kadar bütün
anayasalarda yer verilen Danıştay, hem bir yüksek idare mahkemesi hem
de bir danışma ve inceleme organı olarak, bugüne kadar görev
yapmaktadır. Anayasamızın yargıyla ilgili Üçüncü Bölümünde,
mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik ve savcılık teminatı, hâkimlik
ve savcılık mesleği düzenlenmiş, 155 inci maddede de Danıştayın
görevleri sayılarak, yüksek mahkeme olduğu vurgulanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aykurt, 1 dakika içinde toparlayın...
M. KEMAL AYKURT (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Danıştay Başkanlığı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletimizin
başlıca güvencelerinden birisidir -zamanımız kalmadığı için öbür
tarafları okuyamıyorum- öyleyse, Danıştayımızın ve bunun bütçesinin
gerçekten özenle seçilmesi ve layık olduğu ölçüde ve seviyede
değerlendirilmesi lüzumuna inanıyoruz ve Danıştayımızın yükünün,
hem idarî yargı olarak hem de vergi mahkemelerinin nihaî çözüm odağı
olarak işlerinin son derece yoğun olmasından dolayı gecikmiş
kararlarından, milletimiz, toplumumuz şikâyetçidir. Bu yükün
hafifletilmesi lazım geldiğine inanıyoruz.
Bu duygularla, sözlerimi tamamlıyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına birinci konuşmacı Sayın Algan
Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Hacaloğlu, sürenizi eşit kullanacaksınız değil mi efendim?
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Evet.
BAŞKAN – Süreniz 10 dakikadır.
Buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ANAP ve DYP, bilindiği gibi, bir ayı aşkın bir
süredir iktidarda hükümet ortaklarıdır. Eğer hükümet ortaklıkları
devam ederse, Başbakanlık, bu iki parti arasında dönüşümlü olarak el
değiştirecek.
ANAP’ın ve DYP’nin hükümet ortaklığı yenidir; ancak, bu partilerin
politika ortaklığının yeni olmadığı biliniyor. Özellikle, bu iki partinin,
ekonomiye bakışlarının ortak olduğu ama, bu ortaklığın yeni
olmadığı biliniyor. Bu partilerin kökleri aynıdır, bu partilerin
demokrasiye dar bakışları aynıdır. Kısaca, ANAP ve DYP’nin, aynı
gövdenin iki dalı olduğunu çok iyi bilmekteyiz. Son 15 yıldır, bu gövde
iki dalıyla beraber ilk defa hükümet olmaktadır; ancak, biraz evvel
söylediğim gibi, bu gövdenin dalları, onbeş yıldır, ekonominin rotasını
elinde tutuyor, ekonominin kaptanı görevini, işlevini görüyor.
Ülkemizde, onbeş yıldır uygulanmakta olan, emeği, faize ezdirten,
üretimi, yatırımı ve sanayileşmeyi dışlayan, sosyal devleti çökerten
ekonomi politikaları, onların egemen olduğu köşklerden ve konutlardan
yönlendirildi.
Değerli milletvekilleri, Thatcherizmin, ekonomide neo liberalizmin, tek
boyutlu sığ ekonomik politikalarının eksiklikleri, özellikle, dengeli
büyüme, sosyal devletin geliştirilmesi ve toplumsal barışın
sağlanmasındaki yetersizlikleri Batılı ülkeler de anlaşıldı. Batıda bu
politikaların modası çoktan geçti; ancak, ülkemizde, bu politikalar,
anlaşılmaz bir şekilde, sağ siyaset ve iktisat anlayışının tutkusuna
dönüştü, başlar kuma sokuldu ve bu çarpık politikalar ısrarla
sürdürüldü.
Sağın, kendi dışı siyasetlerden özenle uzak tuttuğu, son beş yıldır
sosyal demokrat ortakları ile dahi paylaşmaktan özenle kaçındığı
ekonomi politikalarıyla, ülkemizde, son onbeş yılda enflasyon beslendi,
istikrarsızlık körüklendi, eşitsizlikler derinleştirildi ve emek ezildi; ülke,
rantiye kesimlerinin, faiz ve vurgun zenginlerinin, tekelci sermayenin
cennetine dönüştürüldü. Bu politikalar ile onbeş yıldır Türkiye’de
enflasyon lobisinin yüzü gülerken, memurun, işçinin, emeklinin,
çiftçinin, küçük üreticinin, hatta sanayicinin içi kan ağlamaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu aşamada bir saptama yapmak istiyorum:
Sağın, sağ ekonomi siyasetinin, makro ekonomik planlamaya inancı
olmadığını, hatta saygısı olmadığını belirtmek istiyorum. Makro
ekonomik planlama, onbeş yıldır göstermelik hale getirilmiştir. Bu
anlayış, ne yazık ki, 1996 yılı bütçesinde de sürdürülmektedir. Bu
bütçenin, 1996 yılından başlayarak gelecek beş yıllık dönemi
kapsayacak olan Yedinci Beş Yıllık Plan ve onun makro ekonomik
büyüklükleriyle tutarlı olduğunu söyleyebilmek kolay değildir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi kararı niteliğinde olan plan dokümanının,
Hükümet tarafından, daha bu aşamada rafa kaldırılması, son onbeş
yıllık ekonomide, teslimiyet politikalarının uygulanmasına,
günümüzde de devam edileceğinin açık bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, sağ siyasetçilerin devşirme iktisat
politikalarıyla, gerçekten, yıllarını yitirmiştir. Bunun sonucu olarak,
bugün, Türkiye ekonomisi üç boyutta açık vermekte, üç kanaldan
kanamaktadır. Bütçe, dışticaret ve cari işlemler dengelerinde
kronikleşen açıklar, 1996 bütçesiyle yeni boyutlara tırmanan kanama,
ekonomimizin çöküşünün işaretleri olarak dikkatle izlenmelidir.
Hükümet, KİT mal ve hizmetlerine sürekli zam yaparak ve reel kurları
bastırarak, oluşacak sıcak para ortamında, rantiye kesiminden yüksek
faizle borçlanma dışında görünür bir politikası olmayan bir hükümet
niteliğindedir; bu anlayışla, ekonomi politikasının bunalıma gireceği
açıklıkla görülmektedir. Bu gidişe “dur” demek, bu Yüce Meclisin;
sağcısıyla, solcusuyla tüm Meclisin, hepimizin görevi olmalıdır değerli
arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri, halkımızı, işçi, memur ve emeklilerimizi
canından bezdiren enflasyonun dört temel nedeni vardır:
Birinci temel neden, ekonominin tekelci pazar yapılanmasıdır,
oligopolistik yapılanmasıdır.
İkinci temel neden, ülkede mevcut eşitsizliktir, gelir dağılımında
mevcut adaletsizliktir; gelişmede, bölgeler arasında giderek derinleşen
uçurumdur. Ağrı, Bitlis, Muş ve Ardahan’da, Bingöl ve Bayburt’ta, Van,
Kars, Gümüşhane ve Ordu’da, Giresun’da, Sıvas ve Diyarbakır’da, kişi
başına millî gelirin ülke ortalamasının sadece üçte biri düzeyinde
olmasındadır; bundan kaynaklanan, kabul edilemez eşitsizliktedir.
Üçüncü temel neden ise, ekonominin üretim gücünün, teknolojik
yapılanmasının umursanmaması, ekonominin bütünlüğü içerisinde
göreli olarak, son dönemlerde zayıflatılmasındadır.
Dördüncü temel neden ise, bilindiği gibi, kamu açıklarıdır; devletin iki
yakasının bir araya getirilmemesidir.
Değerli milletvekilleri, maliye politikalarına, fiskal politikalarına itibar
etmeyen, vergiyi, sadece, işçiden, memurdan, geçim sıkıntısı
içerisindeki yurttaşlarımızın tüketimine insafsızca el atarak sağlayan bir
zihniyetle, bütçenin, 1 katrilyonun üzerinde açık vermesi
yadırganmamalıdır. Asıl yadırganması gereken şey, buna rağmen,
hâlâ, sağ siyasetçilerin “benim işçim, benim köylüm, benim memurum,
benim esnafım” diyebilmeleri, bunu, yüzleri kızarmadan
diyebilmeleridir.
Değerli milletvekilleri, istikrarlı, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir
ekonomik yapı için, net dışborçlanmanın sabit sermaye stokundaki
artışın yüksek olmaması, büyüme iktisadının temel kurallarından
biridir. Oysa, son onbeş yıldır, yoğun dışborçlanmaya karşın, ülkenin
sanayi ve teknolojik yapısına kazandırılan boyut ve derinlik çok sınırlı
kalmış, bu kurala uyulmamıştır; bu nedenle, 1980’li yılların
borçlanması, ekonomiye taşınması, giderek zorlaşan bir yük haline
gelmiştir.
1980 yılında, ülkemizin net dışborcu 14,2 milyar dolardı, bugün ise
73,3 milyar dolardır; yani, son onbeş yılda, 1980 öncesi, 57 yıllık
cumhuriyet döneminin 4 katı düzeyinde, dış dünyaya ölçüsüzce
borçlanılmıştır.
İç ve dışborçların toplamı, 1986’da yüzde 63 iken, 1987’de yüzde 69’a
tırmanmıştır; 1996’da da bu düzeye tekrar ulaşacağı görülmektedir. Bu
boyutuyla toplam dışborçların oranı, uluslararası norm olan, yüzde
60’ın üzerindedir; ancak, ekonomideki temel sorun bu değil kısa
borçlanmadaki yapıdır. Ülkemizde, finans piyasalarının derinliği batılı
ülkelere göre son derece sığdır. Bu nedenle, finans piyasaları,
borçlanma taleplerine karşın vade ve yüksek faizle tepki vermektedir.
Bunun sonucu olarak, ülkemiz, dolara yüzde 20-30’larda yüksek reel faiz
ödeyen, dünyanın nadir ülkelerinden biri haline gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, iç borç stokunun 1996 yılında 3,5 katrilyona
çıkması kaçınılmaz olacaktır. İzlenmekte olan bu iç borçlanma
stratejisi ve politikalarıyla, ülkenin, daha çok faiz yüküne, daha yüksek
enflasyona, daha çok işsizliğe, daha çok fakirleşmeye maruz kalması
kaçınılmaz olacaktır. Bu, sıcak para afyonuna daha çok tutsak kalma
anlamına gelecektir.
Peki, ne yapmak gerekir, çözüm nedir:.. Çözüm, sosyal demokrasidir;
çözüm, sosyal demokrasinin emekten, eşitlikten, gelişmeden, sosyal
devletten yana olan politikalarının yaşama geçirilmesidir; çözüm, etkin,
stratejik makro planlama çerçevesinde adil bir vergi reformu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, lütfen, 1 dakika içerisinde sözünüzü
toparlayın.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – ...banka ve finans reformu, kamu
kesimi harcamalar reformu, KİT’lerin rehabilitasyonu ve yeniden
yapılandırılması reformu, sosyal güvenlik reformu, sanayide teknolojik
yapılanma reformu, KOBİ’lerin sektörler bazında yeniden
yapılandırılması reformu, tarım-satış kooperatifleri reformlarının
kararlılıkla uygulamaya konulmasıdır. Türkiye, ancak bu reformların
uygulanmasıyla, eşitlik, istikrar, verimlilik ilkeleri çerçevesinde
bunalımdan düzlüğe çıkabilir; ancak böylelikle Türkiye, örgütlü,
rekabetçi, emek ve çevreye duyarlı bir pazar ekonomisi yapısına
taşınabilir; ancak böylelikle Türkiye, tüm kesim ve katmanlarıyla çağı
paylaşabilir.
Çocuklarımız için, ancak, daha çok çocuk hakları diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına ikinci konuşmacı Sayın Yahya
Şimşek, buyurun efendim.
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Danıştay Başkanlığının 1996 Malî Yılı Bütçe
Yasa Tasarısı nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve
düşüncelerini aktarmak için söz almış bulunuyorum. Şahsım ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu konuşmaya hazırlanırken, geçen yıl Danıştay bütçesi üzerinde
yapılan konuşmaları okudum, ondan evvelki yıllarda yapılan
konuşmaları da okudum. Gördüm ki, burada, benden evvel yapılan
konuşmalar, yapacağım konuşma ve bundan sonra yapılacak
konuşmalar, geçen yıllardakinden farklı şeyleri içermeyecek. Bu
anlayış devam ettiği sürece de, inancım odur ki, gelecek yıl, yine,
burada yapılacak konuşmalar aynı içerikte olacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik hukuk devleti
olabilmenin olmazsa olmaz koşulları vardır. Bu koşullar içerisinde en
önemlisi, idarenin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi
tutulmasıdır. Bizde de, Anayasamızın 125 inci maddesinde
düzenlenmiştir. 125 inci maddede “İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” denilmektedir. Oysa, ne yazık ki,
Anayasanın bazı maddelerinden de açıkça anlaşıldığı gibi, idarenin
tüm tasarrufları yargı denetimine tabi değildir.
Anayasanın 104 üncü maddesinde ifadesini bulan, Cumhurbaşkanının
tek başına yaptığı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararları, ne yazık ki, yargı
denetiminin dışında bulunmaktadır. Eğer, idarenin, yani siyasî iktidarın
tasarrufları yargı denetiminin dışında bulunabiliyorsa, bu kısıtlamalar
arttıkça, o devlet hukuk devleti olamaz, o devlet, giderek polis devleti ve
bu dozaj arttığı zaman da giderek keyfî devlet anlayışı egemen olur.
Cumhurbaşkanı, yalnız başına yaptığı işlemlerde; örneğin, Anayasa
Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay
üyelerini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini atamakta ve
buna benzer yüksek yargı organlarında atamalarda bulunabilmektedir.
Düşününüz ki, Yüce Divan sıfatıyla da görev yapan Anayasa
Mahkemesinin üyeleri, gerektiğinde cumhurbaşkanının
yargılanmasında da görevli olacaklar; ama, cumhurbaşkanı, böyle bir
mahkemenin üyelerini atayabilmekte... Böyle bir anlayışın, böyle bir
yaklaşımın demokratik hukuk devletiyle bağdaşabilmesi olanağı
bulunmamaktadır.
Diğer yandan, Yüksek Askerî Şûra çeşitli kararlar almakta ve bu kararlar
için de, ne yazık ki, yargı yoluna başvurma olanağı bulunmamaktadır.
Aynı şekilde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına
karşı da yargı yoluna gidilememektedir. Düşününüz ki, idarenin
tasarrufundan zarar gören bir vatandaşımız yargı yoluna başvururken, o
hâkimlerin kararıyla haksızlığın giderilmesini sağlamakta; ama, o
kararı veren hâkimler, bu tür bir haksızlığa uğradıkları zaman yargı
yoluna gidememektedirler. (CHP sıralarından “Bravo”sesleri, alkışlar)
Bütün bunlara karşın, idarenin eylem ve tasarrufları, idare
mahkemelerince ve Danıştayca denetlenmektedir. Yani, idarece yapılan
haksızlıkların giderilmesi, bu mahkemelerin kararlarıyla ortadan
kaldırılmaktadır.
Danıştayın, bir taraftan, tüm yargı denetimi görevini yapamamış
olması nedeniyle sıkıtıları vardır; ama, diğer yandan da, yaptığı
denetimler nedeniyle verdiği kararların uygulanmaması nedeniyle
sıkıntıları vardır. Bu sıkıntılar, aynı zamanda, demokratik hukuk
devleti olamamanın da sıkıntılarıdır, sancılarıdır.
En yakın örneklerden bir tanesi, Adalet Bakanlığı Müsteşarının
görevden alınmasına yönelik Danıştayın verdiği yürütmenin
durdurulması kararıdır. Bu karar, bundan altı ay önce verilen kararın
aynısıdır. Altı ay önce de Adalet Bakanı böyle bir tasarrufta bulunmuş;
ancak, Danıştay, verdiği kararla bu tasarrufun yanlışlığını ortaya
koymuştur. Aradan geçen altı ay sonunda hiçbir değişiklik olmadan,
aynı şekilde, bir başka tasarrufla Müsteşar görevden alınmış, Danıştay
yine karar vermiş; ama, o karar, bugün, uygulanmamaktadır.
Bu kararların uygulanmaması da, bir başka sıkıntıyı yaratmaktadır.
Danıştay kararının bu kadar kısa sürede verilmesi konusunda da
eleştiriler yapılmaktadır; bu eleştirileri haklı bulmadığımızı ifade
etmek istiyorum; çünkü, biraz evvel de bahsettiğim gibi, altı ay önce
aynı nitelikte bir karar verilmişken, altı ay sonra aynı nitelikteki
tasarrufa karar verilmesinin çok uzun zaman almaması doğru bir olaydır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Danıştayın, yargının genel
sorunlarından soyutlanamayacak sorunları vardır -benden önceki
konuşmacı arkadaşlarım da bunu ifade ettiler- bina sorunundan, araç-
gereç, personel sorununa varıncaya kadar birçok sorun, hem adlî
yargının hem idarî yargının sorunudur. Tabiî, bunların giderilmesi
konusunda, ne yazık ki, çaba harcanmamaktadır; çünkü, anlayış,
adliyeye yapılan yatırımların ölü yatırımlar olduğu anlayışıdır. Oysa,
adliyeye, binasıyla, araç gereciyle, donanımıyla gerekli değer verilmiş
olması da; yine, demokratik hukuk devletinin bir ifadesidir, bir
göstergesidir.
BAŞKAN – Sayın Şimşek, kalan süreniz 1 dakikayı biraz aşıyor.
YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Anayasada birtakım hakların verilmesi
önemli değil; önemli olan, yargı kararına uymaktır.
Orhaneli Termik Santralıyla ilgili yargı kararı vardır. Bu santralın
filtresiz çalışması etrafa zehir saçmaktadır; Danıştay kararıyla
belirtilmiştir; ama, ne yazık ki, bugünlerde, Danıştay kararını işlevsiz
hale getirmek, orayı yine filtresiz çalıştırabilmek için yeni yeni
girişimler başlamıştır. Önümüzdeki günlerde idare mahkemelerinin ve
Danıştayın işlevi daha da artacaktır. Çünkü, dün bu kürsüden konuşan
Sayın Başbakan, bütün memurların değiştirilebileceği işaretini vermiş,
adeta bakanlarına mesaj vermiştir. Yani, önümüzdeki günlerde,
gerçekten, görevden alınacak memurlarımıza Danıştay yolu
gözükmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şimşek, 1 dakika içinde lütfen toparlayın.
YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler; hepimizin ortaya koyduğu müşterek
sorunlar var. Bu müşterek sorunlarımız, demokratik hukuk devleti
olamayışımızdan kaynaklanmaktadır. Gelin, elbirliğiyle demokratik
hukuk devletinin önündeki engelleri kaldıralım, birlikte çok şeyler
halledeceğimize inanıyorum.
İnşallah bu bütçe hayırlı olur; ancak, bu vesileyle şunu da son söz
olarak ifade etmek istiyorum; geçen yıl görüşülen bütçe, Sayın Mesut
Yılmaz tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve bugün karar
verilerek, bazı maddeleri iptal edilmiş; ama Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği o konular, aynı şekilde, yine bu bütçede var. Akıbeti ne olacak,
takdirinize bırakıyorum.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.
Demokratik Sol Parti Grubu adına birinci konuşmacı, Sayın Tuncay
Karaytuğ; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – Sayın
Başkan, değerli üyeler, bürokrasimizin değerli temsilcileri; bu ekonomik
politikaların oluşturulmasında çok önemli görevler üstlenen iki
kuruluşumuzun bütçelerinin görüşülmesi vesilesiyle, ekonomik
politikalar üzerindeki görüşlerimi açıklamak üzere, Demokratik Sol Parti
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İzninizle, hepinizin hafızalarını 1991 yılı sonbaharına davet etmek
istiyorum. Anımsadığınız üzere, 1991 genel seçimleri öncesinde,
hemen hemen tüm siyasî partiler, ekonominin ciddî sıkıntılar içinde
bulunduğunu dile getirmişler ve bazıları da bu durumdan çıkılmasının
çözümünün de kendilerinde bulunduğunu ifade etmişlerdi.
Seçim sonucunda, ANAP, iktidarı yitirmiş ve yerine Doğru Yol Partisi-
Sosyaldemokrat Halkçı Parti Koalisyon Hükümeti kurulmuştur. Yeni
İktidar çok kötü bir ekonomik miras devraldığını ifade etmiştir. İş
çevreleri dahil, toplumun tüm katmanları, köklü bir vergi reformu
yapılmadıkça, ekonomik sorunların çözümlenemeyeceği konusunda
görüş birliğine varmışlardı; Ancak, Koalisyon Hükümeti iktidara
hazırlıklı olarak gelmediği için gereken önlemleri alamamış ve hatta
durumu daha da kötüye götürecek kararları 1992 yılında uygulamaya
koymuştur.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulduğundan bu yana, Hazinenin
kısa vadeli avans borcu ikinci kez konsolide edilmiş, vergi affı, Sosyal
Sigortalar ile Bağ-Kur için prim ve cezaî faizlere af getirilmiş ve ayrıca,
kamu kuruluşları için çok kapsamlı bir konsolidasyona da gidilmiştir.
Bundan başka, eleştirilen ANAP dönemi kur politikalarına da devam
edilerek, ekonomi, spekülatif fon akımlarının ipoteği altına
sokulmuştur.
Kısacası, günü kurtarma politikalarıyla ekonominin sorunları çığ gibi
büyümüş ve ekonomi 1994 yılında çığ altında kalmıştır. O kriz
döneminde dahi, alınan ekonomi politikası kararları, günü kurtarma
yaklaşımının ötesine geçememiştir. Ekonomik dengelerin 1995 sonu
itibariyle ulaştığı boyutlar, bunun açık kanıtıdır. Ekonominin,
kapsamlı önlemler alınmadan yönetilemez noktaya geldiğini gördüğü
için, Sayın Çiller de erken seçim kararı almak zorunda kalmıştır. 1995
yılı sonunda dış ticaret açığı 1,4 milyar dolara, cari işlemler açığı 2,4
milyar dolara yükseltmiştir; sosyal güvenlik kuruluşlarının açıkları ise
400 trilyon lira civarına yerleşmiştir.
Çığ gibi artan kentsel işsizlik ve ciddî şekilde bozulan gelir dağılımı da
bu resmin çerçevesini oluşturmuştur. Toplumsal barışın
sürdürülebilmesi için, gelir dağılımındaki bozulmanın durdurulması,
hatta düzeltilmeye başlanması, artık kaçınılmazdır. Dolayısıyla, kamu
çalışanlarının gelirlerinin enflasyonun gerisinde tutulması,
sürdürülebilir bir politika değildir artık.
Açık ve gizli işsizliğin yüzde 20’ler dolayında olduğu, kente göçün
hızla devam ettiği ve enerji dahil birçok kritik altyapıda ciddî
darboğazların hemen kapının eşiğinde olduğu bir ortamda,
yatırımların, bütçeden yüzde 5 dolayında pay alması da sürdürülebilir
bir politika değildir.
Hükümetin sayın üyeleri, yaygın biçimde faiz dışı bütçe dengesi
kavramını dile getiriyorlar. Bu, aslında, yapay bir söylemdir. Niçin
yapaydır; çünkü, bütçenin geneli göz önüne alındığında, borçlanma,
devletin bir numaralı geliri haline gelmiştir. Faizleri çıkardığımız
zaman, devletin bir numaralı gelirini de, devreden çıkarmak
gerekecektir, mukayeseyi ancak böyle yapabiliriz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, muhtemelen, 1996 yılında da, net dış borç
ödeyen konumunu muhafaza edecektir ve bu borçlanmanın büyük
bölümü bankalara olacaktır. Bankalara satış boyutunun -yine iyimser bir
tahminle- yüzde 70’ler düzeyinde olacağını varsayalım, bu durumda,
bankalara, 820 trilyonun 574 trilyonu satılmak durumundadır.
Değerli milletvekilleri, 1993 yılı sonundan bu yana bankaların elinde
bulunan içborçlanma kâğıtlarının, munzam karşılığa tabi mevduatın
yüzde 28 ila yaklaşık yüzde 40’ı arasında değiştiğini görmekteyiz.
Faizleri tırmandıran, bankaların bu kâğıtları satın alabilmesi için,
içborçlar mevduat rasyosunun yüzde 35’te tutulmasının yeterli
olacağını kabul etmek durumundayız. Bu durumda dahi, 574 trilyon
liralık içborç kâğıdının bankalar sistemi tarafından satın alınabilmesi
için, mevduat hacminin, 1996 yılında, 1,6 katrilyondan fazla artması
gerekecektir, bu da, mevduat hacminin, Aralık 1995’e göre yüzde 152
oranında artması demektir. Enflasyonun yüzde 65 hedeflendiği bir
ortamda, yüzde 90’a varan reel mevduat artışı nasıl sağlanacaktır?
İşte, bu veriler de kanıtlıyor ki, artık, içborçlanma da sürdürülebilir
boyutların çok ötesine geçmiştir. Verilere dayanan bu analiz, Hükümetin
öngördüğü 800 trilyon liralık açığın bile, ülkemiz malî sistemi
tarafından absorbe edilebilir bir nitelikte olmadığını, tartışmaya yer
bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Bu noktada, şu açıklamalar
da gösteriyor ki, içborçta vadeyi uzatmak, sorunu tamamen
çözmeyecektir; çünkü, malî sistemin absorpsiyon kapasitesi de aşılmış
durumdadır.
İkinci olarak, Hükümet temsilcileri, Hazinenin, geçtiğimiz günlerde 266
trilyon liralık teklif aldığını dile getirdiler. Bize göre, bu, pek de
övünülecek bir husus değildir. 1 katrilyonluk mevduatın yüzde 25’i, bir
günde Hazine ihalesine gidiyorsa, ekonomi durmuş demektir, bankalar
para satma telaşı içerisinde demektir, özel sektör yatırım yapmıyor,
çalışmıyor demektir.
Faizlerdeki reel boyut da ciddî şekilde artmakta, yüzde 65 enflasyon
hedefi aldığımız yerde, şu anda, birleşik hazine borçlanma faizleri
yüzde 132’lerin üzerine gelmektedir. Oysa, bu Hükümet, bütçeyi
hazırlarken, yüzde10’lar, yüzde 20’ler boyutunda reel faiz düşünmüştür.
Eğer, yüzde 65 enflasyon bazında düşünecek olursak, şu andaki reel
faizler yüzde 40’ların üzerinde seyretmektedir.
Üzerinde durulması gereken diğer bir konu da şu; Merkez Bankasından
kısa vadeli avans kullanımının 180 trilyon lira boyutunda devam etmesi
de, enflasyonla mücadele bakımından sakıncalar taşımaktadır.
Birikimli kısa vadeli avansın hacmi, 1994 yılı sonuna kadar tedavüldeki
banknot miktarından fazladır; yani, bütçelerin açıkları için bastığımız
para, pisayada tedavül eden paradan fazladır. İşte, onu emebilmek için
Merkez Bankasının yürüttüğü operasyonlarla faiz hadleri buralara
tırmanmaktadır. Bu boyutta avans kullanımı, Merkez Bankası
kurulduğundan bu yana, hükümetlerin, özellikle son yıllarda,
ekonominin gereksinimi için değil, sadece bütçe açıklarının finansmanı
için para basmakta olduklarıdır. Bu da, enflasyon belasından niçin
kurtulamadığımızı açıklayan temel unsurlardan sadece bir tanesidir.
Diğer taraftan, 1991-1995 döneminde, banknot matbaası, bütçe
açıklarının finansmanı için fazla mesai yapan bir çalışma sergilemiştir.
1996 yılında kullanılması söz konusu 180 trilyon lira dolayındaki kısa
vadeli avans da, matbaanın çift vardiya fazla mesai yapmasına yol
açacak nitelikte görülmektedir.
BAŞKAN – Sayın Karaytuğ, 2 dakika süreniz kaldı.
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Bu durum, aynı zamanda, bir yıl
farkla, kısa vadeli avans kullanım miktarının yüzde 258 oranında
artması demektir.
Yaptığımız açıklamalarla net bir biçimde göstermeye çalıştığımız
üzere, günü kurtarma politikalarıyla ve mirasyedi gibi içeriden ve
dışarıdan borçlanılarak bir yere varmak mümkün değildir.
Bu durumda yapılması gereken şeyler, daha 1991 yılında alınması
gereken önlemlerdir ve bunlar, sırasıyla, vergi yükünü adaletli bir
şekilde ekonominin tüm kesimine dağıtacak ve vergi toplama
verimliliğini yükseltecek yasal ve yönetsel düzenlemelerin, mutlaka,
1996 yılında tamamlanması demektir. Vergi düzenlemeleri bağlamında
-moda deyimiyle- kayıt dışı ekonominin vergilendirilmesi için, gerek
vergi gerek diğer yasalardaki düzenlemelerin de 1996 yılında
tamamlanması gerekmektedir.
Dünyanın hiçbir yerinde, çağdaş ekonomi olduğunu iddia eden hiçbir
ülkede, dolaylı vergiler yüzde 60’a ulaşmamıştır. Dolaysız vergiler,
Türkiye’de yüzde 40 boyutundadır. Ödemeler dengesinde ciddî sinyaller
görülmektedir. Gerek cari sistemler açığı gerekse ticaret açığı ile
ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 61’e çıkarılacağından söz
edilmektedir. Bu hedef de, alınması gereken bir hedef değil, geride
bırakılması gereken bir noktadır.
Değerli milletvekilleri, kamu borçlanması konusunda, Meclis devre dışı
bırakılmıştır. Borç, anapara ödemeleri bütçe dışına çıkarılmış,
sadece bütçeyi finanse etmek için gereken tutar Meclisin bilgisine
sunulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karaytuğ, ek süremiz 1 dakikadır; Lütfen bu süre
içerisinde konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
TUNCAY KARAYTUĞ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Şu andaki ekonomik ve dış koşulların belirsizliği altında, Türkiye’nin
içborç stokunun 1996 yılı sonunda hangi düzeye ulaşacağının kesin
olarak belirlenemeyeceği de bir gerçektir.
Değerli arkadaşlar, kurumlar, görevlerini yapmadıkları, yasalara göre
davranmadıkları zaman, talimatlara göre davranıyorlar kuşkusu ve
suçlaması altında kalırlar. Kurumlar, yasalara göre davranmayıp,
talimatlara göre davranmaya başlamışlarsa, işte, orada, Meclisin görevi
başlıyor demektir.
Bu sorumluluk içerisinde, Hazinenin ve Devlet Planlama Teşkilatının
işlevlerini yerine getireceklerine inanıyor, bütçelerinin hayırlı olmasını
diliyor, Genel Kurul üyelerini saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karaytuğ.
Demokratik Sol Parti Grubunun ikinci konuşmacısı Sayın Sema
Pişkinsüt.
Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Pişkinsüt, kalan süremiz 10 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın Başkan,
çok değerli Meclis üyeleri; sizleri, Grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Grubum adına, önce Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
hakkında, konuşacağım.
Konu çok hassastır; çünkü, hedef kitlemiz, toplumun, zor durumdaki,
çoğu kez örselenmiş, duyarlı olunması gereken insanlarıdır.
Atatürk’ün, Cumhuriyeti, kimsesizlerin kimsesi olması için kurduğunu
hatırlayarak, 23 Nisanda, Meclisimizin varlığıyla bütünleşen bu konuya,
insanca, özgürce, lekesiz, tertemiz düşüncelerle ve ulusal yaklaşmamız
gerekir; her türlü güç elde etme ve sömürgen bakıştan uzak, ödünsüz
değerlendirmemiz gerekir; çünkü, sorun, yine, ahlakîdir.
1983 yılında kurulan ve ikiyüz yıllık geçmişi olan bu kurum, 1989’da
Sağlık Bakanlığı bünyesinden ayrıldı ve 49 uncu, 50 nci, 51 inci
hükümetlerde, 1989’dan bu yana, altı senede, sekiz bakan değiştirdi. İlk
bakan Sayın Cemil Çiçek ve sırasıyla, Güler İleri, Türkan Akyol, Önay
Alpago, Aysel Baykal, Işılay Saygın, Abdülkadir Ateş ve İmren Aykut
ve bunlarla birlikte, pek çok genel müdür ve kadrolar değişti. Sağı da
var, solu da var.
Bu insangücü çalkantısını, sistemin, devletin ne hale getirildiğinin bir
göstergesi olarak sunmak istiyorum. Önce, önemli bir dönüm noktası
olan bir iki olaydan başlayarak devam edeceğim.
İlk olay İstanbul’dan ve ilk bakan Sayın Cemil Çiçek’in zamanında.
Abudabi Şeyhi Şeyh Sait, İstanbul’da bir otel ve yanında gayrimenkul
alıyor; yanına çocuk yurdunu kuruyor. “Moteli işletin, geliriyle yurdu
çalıştırın” deniyor; ama, otel ve arazi çok kıymetli ve önemli; akçeli
işlerin, kısaca, açıkca mafianın eline geçiyor, ardından da Şeyh Sait
Vakfı kuruluyor. Vakfın genel müdürü, Çocuk Esirgeme Kurumunun da
genel müdürü. Daha sonraki günlerde çocuk sitesi yapılıyor; ardından
da dolar üzerinden kira alınarak, kalp-damar cerrahisine devrediliyor.
Ancak, bundan sonra, Sayın Bakan Önay Alpago zamanında, Kurumun
zararına olacak şekilde, tek taraflı olarak, kirası Türk Lirasına
çevriliyor ve konu, çok ilginç bir biçimde vakıf defterine de işleniyor.
Bir diğer olay, İzmir Basmane’deki Çocuk Esirgeme Kurumunun
otoparkı. 1994 yılında, Kuruma ait olan bu arsa, Kurama çıkar
sağlamadan, kiralanmadan, ihalesiz, Devlet İhale Kanununa aykırı,
Şeyh Sait Vakfına devrediliyor. Vakıf da bunu, yine, usulsüz bir şekilde
özel birine devrediyor. Halbuki, kurumun kullanım hakkı devredilemez;
Vakıf da Kuruma sormadan, asla, üçüncü şahsa veremez.
Düşündürücü bir başka olay, Ankara’da, 1990 yıllarında, Keçiören
Yurdunda. Şefkat ve eğitim bekleyen çocuklara, çok özel bir spor olan
boks için ring yapılıyor. Yine, aynı yıllarda, Keçiören Belediyesinin
kadrolarının da içinde bulunduğu, ağırlıklı imam-hatip ve ilahiyat
kadroları, Kuruma ve teftişe yerleştiriliyor. Arkasından da gelen tüm
sağ ve sol siyasal iktidarların çekişmeli, misillemeli kadroları... Bu
kadro harekâtı aynen devam ediyor; Kurum ve teftiş politize oluyor ve
liyakat kayboluyor.
1989-1992 yıllarında başlamak üzere, çok daha önemli bir nokta, tüm
yurtta, başka kurumlarda da beraber olmak üzere, gündeme geliyor.
Yurtlara, yardım amaçlı girilerek, din ve milliyetçi akımlar istismarlı,
Çocuk Esirgeme Kurum yurtlarını koruma dernek ve vakıfları
oluşturuluyor. Yüzde 90, yurtlarda bu var. Böylece, toplanan paralara
hâkim olmak mümkün olmuyor, artık onlara denetimsiz taşra hâkim
oluyor. İlerleyen yıllarda da iktidar ve yönetimdekiler bir yandan
birbirlerini yerlerken, bir yandan da iktidar olduklarını zannederlerken,
kurulan vakıflar ve dernekler egemenliklerini sürdürüyorlar. Tabiî ki
aslolan, parayı kim tutuyorsa onlar iktidar oluyor.
Açıkça, devlet eli kullanılarak gizli özelleştirmenin mafya sistemi
işliyor ve işletiliyor ve bilinen oyunlar yine devam ediyor. Teftiş
kuruluna, değişik ideolojik militan kadroların gruplar halinde atama
yoluyla sınavsız yerleştirilmeleri, tayinlerin kapalı olduğu zamanlarda
eski tarihli atamalar, ideolojik taraftarlara sunulan ve değişik gruplar
arasında takas konusu edilen ihaleler, “adamım” felsefeli kadrolaşmalar,
çekişmeler ve sağlı sollu adam yeme operasyonları altında, aslında,
sosyal devleti yok etme icraatı. Bütün bunlar olurken de,
denetimsizlikten şikâyet gibi bir kaygı da hiç yok.
Halbuki, topluma ve hedef kitleye yönelik baktığımızda, gerçekçi
çözüm bekleyen pek çok sorun var. Bunların içerisinde yatağa bağlı
kimsesiz yaşlılarımız için yeterli geriatrik kuruluşlar yok.
Özürlülerimiz, gerek önlemede gerek eğitimde gerekse topluma
kazandırılmada, hizmet sunumunda son derece eksik ve yine cefakâr,
şefkatli anaların, kadınların sırtında. 60 milyonun içerisinde 10
milyona yakın ve gözden çıkaramayacağımız özürlümüz ve özürlüler
kuruluşlarının içerisinde, Türkiye’de istihdam edilen okullarda ülke
bazında dil birliği bile yok.
Korunmaya muhtaç çocuklarımızsa, sokak çocuklarını da içerecek
şekilde, çalışan çocukları da alacak şekilde bağımlılık ve
uyuşturucuların elinde. Tutuklu ve hükümlü kadınların bulunduğu
cezaevi çocukları, kurumların kendi bünyesinde ve içerisinde
bulundukları kuruma da zararlı olacak şekildeki bazı çocukların özel
bakım yerleri gerekirken, onların mevcudiyetinin olmaması, suçlu
çocuklar, terör kaynaklı göçle dağılmış ve yeterince aile yapısı
olmayan çocuklar da ortada ve yaşayan sistem belli. Yeniçeri ocağında
ve Çavuşesku’nun yanındaki çocuklar da korunmaya muhtaç çocuklardı;
ama, bizim çocuklarımız onlardan değil. Çocuklarımızı,
parçalarımızı, sömürülmeden, alet edilmeden kazanmamız, aydın ve
özgür bireyler olarak topluma mal etmemiz gerekir.
Eğer, bütün bunlar varsa, yaşayan sistem buysa, bugün bütçesinden
bahsetmek istediğimiz Çocuk Esirgeme Kurumu ve sosyal devlet
anlayışı yoktur.
Neler yapılabilir: Ulusal düzeyde, sosyal hizmet politikasını
belirlememiz gerekir. Toplumsal katılımı ve denetimi sağlamamız
lazım. Çocuk Esirgeme Kurumunun da, liyakat ve ihtisas kurumu
olmasının sağlanması gerekir. Çocuk Esirgeme Kurumu, kamu
içerisinde de olmak üzere, politik, idarî ve malî özerkliğe
kavuşturulmalıdır; Sayıştay vizesinden kurtarılıp Başbakanlık
denetimine tabi hale getirilmelidir. Kurum adına, ne yolla olursa olsun
toplanan gelir, çağdaş kontrol altına alınmalıdır. Çocuk, hasta, insan
hakları göz önünde tutularak, hedef kitlelere, gezici ekiplerle -sanayi,
gecekondu, afet, terör, göç yerlerine- uzmanlarca ulaşılmalıdır. Özürlü
çocuklara eğitim, ailelerine özel vergi indirimi sağlanmalıdır.
İşyerlerini kurmak isteyenlere de, ucuz kredi verilebilmelidir. Çocuk
Esirgeme Kurumuna vakfedilecek gayri menkullerin, hangi amaçla
yapılmaları gerektiği mutlaka Kuruma sorulmalı ve çoğu, çocuk yurdu
ve siteleri şeklinde teşvik edilmelidir.
BAŞKAN – Sayın Pişkinsüt, kalan süreniz 2 dakikadır.
SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) – Döner Sermaye Merkez Müdürlüğü
mutlaka revize edilmeli; verimsiz, dağınık kuruluşlar da, sigorta, hizmet
ve yardım şemsiyesi altında toplanmalıdır; yoksa, hamiyetli ellerce iki
şeker verip geçiştirilmeye, özel günlerde göstermelik duygu
sömürmelerine devam ederiz. Bunların, onurlu bir devletin içerisinde
yeri yoktur.
İkinci konu, çok kısa olarak bahsedeceğim Danıştay konusu.
Geçtiğimiz günlerde, bırakınız bir bakanın istifasını gerektirmesini,
aslında doğrudan Hükümetin düşmesine tek başına neden olacak bir
yargı skandalı yaşadık; üstelik, Danıştay üyeliği sıfatı halen de devam
etmekte olan, bir Danıştay üyesi tarafından, yargı bağımsızlığına ve
hâkim teminatına gölge düşürülmüştür. Danıştayın, Danıştay
Başkanlığının konuyla ilgili ısrarlı takibi sonucunda, kişi, aslî görevine
dönmek zorunda bırakıldı; ancak, hayret edilecek olan husus, böyle bir
görevlendirmeye, Sayın Başbakanın ve Sayın Adalet Bakanının
müdahale etmemiş olmalarıdır. Şimdi, Sayın Adalet Bakanımıza
soruyorum: Böyle bir görevlendirme devam etseydi, bu çok özel şahsın
yargıya müdahalesini nasıl önleyeceklerdi ve kamuoyuna nasıl
açıklayacaklardı?
Yine, fiilen Danıştayı yok edecek binlerce karar ve işlem
yapılmaktadır. 53 bin dosyası birikmiş olan Danıştayda politikanın ve
usulsüzlüklerin yerleştirmeye çalışmış olduğu kıyımlar devam ederse...
Ankara Büyükşehir Belediyesindeki idarî davaların sayısı binlerle ifade
edilirken ve üstelik, tamamına yakını da davacı lehine sonuçlanıyorsa,
o zaman, ya Danıştay kaldırılmalıdır ya da makamlara siyasî nitelikte
atama yapılır diye deklare etmek gerekir.
Yapılanmayla ilgili sorun olarak, bölge idare mahkemeleri, istinaf
mahkemeleri düzeyine getirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Pişkinsüt, eksüreniz 1 dakikadır; buyurun.
SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) – Teşekkür ederim...
Yine, Danıştay üyelerinin seçiminde, seçilecek üyelerin 1/4’ünün
Cumhurbaşkanı tarafından atanmasının kaldırılması ve yasal
düzenlemelerin yapılması gerekir.
Danıştayın sorunlarında, her ne konuda olursa olsun, gerçek anlamda
sosyal devlet anlayışında ve sosyal hukuk düzeninin sağlanmasında
yardımcı olmak gerekir. Otomasyona geçilmesinde, en azından
Danıştay Kararlar Dergisinin çıkarılmasında ve uluslararası
entegrasyonunun sağlanmasında; üyelerine eğitim, yabancı dil yönünden
ve uluslararası idarî yargıyla entegre olmaları yönünden destek
olunmasında da yardım edilmesi gerekir.
Sayın Başkan, Grubum adına, Yüce Meclisi ve sizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pişkinsüt.
Gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştır.
Şahıslar adına görüşmelere ve varsa, Hükümetin söz taleplerine
geçmeden önce, birleşime saat 19.30’a kadar ara veriyorum.


Kapanma Saati : 19.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.30
BAŞKAN: Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN
KÂTİP ÜYELER:Ünal YAŞAR (Gaziantep), Kâzım ÜSTÜNER
(Burdur)



BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarıları (1/285, 286) (S.Sayıları: 1, 2) (Devam)
H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. – Hazine Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
İ) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
1996 Malî Yılı Bütçesi
J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1. – Danıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
BAŞKAN – Çalışmalarımıza kaldığımız noktadan devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmış, İkinci Oturumda,
Hükümet, söz istemişti.
Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Ayfer Yılmaz; buyurun efendim.
Hükümet de, süresini, iki sözcü tarafından kullanacaktır. Sayın Ayfer
Yılmaz, 13 dakikalık bölümü kullanacaklardır.
Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Hükümet adına, görüşülmekte olan Devlet Planlama
Teşkilatı ve Hazine Müsteşarlıklarımızın 1996 yılı bütçeleriyle ilgili
olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, yapılan konuşmalar çerçevesinde, gelişmelerin nedenlerini ve
bugünkü durumunu daha iyi ortaya koymak açısından, 1995 yılı
ekonomik sonuçlarını ve 1996 yılı makroekonomik hedeflerini kısaca
özetlemek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, 1995 yılında, iç talepteki
genişlemeye bağlı olarak ekonomik aktivite hızla artmış ve gayri safî
millî hâsılamız yüzde 8,1 oranında büyümüştür. Bu büyümeye talep
yönünden en önemli katkı, özel tüketim harcamalarından ve sabit
sermaye yatırımlarından gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, ihracatımız, 1995 yılında yüzde 19,5 oranında
artarak 21,6 milyar dolara ulaşmıştır. Bu dönemde, tarım ürünleri
ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 6,3 oranında gerilerken, sanayi
ürünleri ihracatı yüzde 23,1 oranında artmıştır.
1995 yılında, toplam ithalatımız yüzde 53,3 oranında artarak 35,7
milyar dolara ulaşmıştır. İthalatımızdaki en büyük artış, ara malı
taleplerinden kaynaklanmıştır.
1995 yılında, yine ithalat ve ihracatımızdaki fiyatlara ilişkin bir
gelişme ise, ithalat fiyatlarının yüzde 17,2 oranında artması ve ihracat
fiyatları artışının yüzde 13,8 oranında kalmasıdır.
Turizm gelirleri ise, 1995 yılında, yine bir önceki yıla göre yüzde 14,7
oranında artarak 4,9 milyar dolara ulaşırken, işçi döviz gelirlerimiz ise
yüzde 26,4’lük bir artışla 3,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
1995 yılında, bu gelişmeler sonucunda, dışticaret açığımız 14 milyar
dolara ulaşırken, hizmet ve diğer görünmeyen gelir kalemlerindeki
olumlu gelişmelere bağlı olarak cari işlemler dengemiz 2,3 milyar dolar
açık vermiştir.
1994 yılı sonunda 7,1 milyar dolar olan Merkez Bankası uluslararası
rezervleri ise, 1995 yılı sonu itibariyle 12,4 milyar dolara yükselmiştir.
Değerli milletvekilleri, 1994 yılında yüzde 8,1 olarak gerçekleşen kamu
kesimi borçlanma gereğinin gayri safî millî hâslıya oranı, 1995 yılında
yüzde 6,5 olarak gerçekleşecektir. Kamu kesimi borçlanma gereğinde
sağlanan bu iyileşme, bu olumlu gelişme, işletmeci kamu iktisadî
teşebbüslerimizin dengelerindeki olumlu gelişmeyle birlikte,
özelleştirme kapsamındaki şirketlerimizin borçlanma ihtiyaçlarındaki
azalmadan ortaya çıkmıştır. Zira, konsolide bütçe açığını
incelediğimizde, konsolide bütçe açığımızın 1994 yılındaki yüzde 3,9
seviyesinden, 1995 yılında yüzde 4,2 seviyesine yükseldiğini
görmekteyiz. Burada, önemli ölçüde erken seçim ortamının getirdiği
belirsizlikle özelleştirme gelirlerinde beklenen hedeflere ulaşılmamış
olması, en büyük etken olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şimdi, biraz da 1996 yılının makroekonomik hedeflerini kısaca
hatırlatmak istiyorum. 1996 yılında gayri safî millî hâsılanın
büyümesinin, ekonominin uzun dönemli büyüme eğilimine; yani, Yedinci
Planda öngördüğümüz hedefler paralelinde, yüzde 4,5 oranında
gerçekleşmesi beklenmektedir.
1996 yılında, enerji, eğitim, sağlık, içmesuyu, köy yolları gibi kamu
hizmetlerine yönelik yatırımlara ağırlık verilmiştir. 1996 yılında,
ihracatımızın yüzde 15,5 oranında bir artışla, 25 milyar dolara
ulaşması öngörülmüştür. İç talepteki kontrollü gelişme yanında, para
ve maliye politikalarının uyumlu bir şekilde uygunlanmasına bağlı
olarak, döviz kurlarının ihracatta sağlanan rekabet gücünü koruyacak bir
yapıda gelişmesinin, ihracat artışına katkıda bulunacağını
söyleyebiliriz. Diğer yandan, ihracat pazarlarındaki gelişme ve buradaki
büyüme, gümrük birliği çerçevesinde tekstil ihracatında beklenen
yükselme, ihracat artışındaki diğer önemli noktalar olacaktır. Ayrıca,
tarımsal üretimde beklenen artışa bağlı olarak, 1996 yılında tarımsal
ürünlerin ihracatında da artış beklenmektedir.
Gayri safî millî hâsıla ve yurtiçi talepteki büyüme hedefleri çerçevesinde,
1996 yılında, toplam ithalatın da yüzde 14,8 oranında artarak 41 milyar
dolara ulaşması hedeflenmektedir. Bu gelişmelerin sonucunda, ihracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 61’ler civarında olacaktır ve dışticaret
açığı, 1995 yılına göre yüzde 13,6 oranında artarak 16 milyar dolara
ulaşacaktır.
1996 yılında, turizm gelirlerinin, yüzde 23,1’lik bir artışla 6,1 milyar
dolar seviyesine ulaşacağını tahmin etmekteyiz. 1996 yılı cari işlemler
dengesi ise, tüm bu gelişmeler sonucunda, 3,8 milyar dolar dolayında
açık verecektir.
Plan ve Bütçe Komisyonunda konsolide bütçede yapılan değişiklikler
çerçevesinde, 1996 yılında, kamu kesimi borçlanma gereğinin gayri safî
millî hâsılaya oranının, 1995 yılına göre 1,2 puanlık bir artışla yüzde
7,7 seviyesine ulaşması beklenmektedir. Bütçede faiz ödemeleri hariç
tutulduğunda, kamu kesimi finansman dengesi yüzde 2,5 oranında fazla
vermektedir. Bu oran, 1995 yılında yüzde 1’ler civarındaydı.
Değerli milletvekilleri, 1996 yılı bütçe görüşmelerinde en çok ele alınan
ve sorulara muhatap olunan iç ve dış borçlanma konularına şimdi
değinmek istiyorum.
Hızla büyüyen ülkemizde, artan nüfusumuzun değişik ihtiyaçlarına
cevap veren bir millî bütçenin hazırlanması, çeşitli hedeflerin,
önceliklerine göre sıralanmasını gerekli kılmaktadır. Bu gereklilik,
nüfus artış hızına paralel olarak kalkınmanın ve büyümenin ön plana
alınmasıyla, zaman zaman, diğer hedeflerden ödün verilmesi gibi
sonuçlar doğurmaktadır. Hedeflenen büyüme oranlarının da aşıldığı
bazı yılların yanı sıra ekonomik küçülme dönemleri de ortaya çıkmış
ve arzu edildiği şekilde aşağıya çekilemeyen enflasyon oranlarıyla karşı
karşıya kalınmıştır.
Faiz yükü bir tarafa bırakıldığında, faiz dışı kamu kesimi borçlanma
gereğinin gayri safî millî hâsılaya oranı, 1989 yılındaki yüzde 1,7’lik
seviyesinden 1990 yılında yüzde 3,9 seviyesine çıkmış ve 1991 yılında
ulaştığı yüzde 6,4’lük seviyesini, 1994 yılına kadar korumuştur. Bu ani
artışın doğal bir yansıması olarak, devletin sermaye piyasası
kaynaklarına talebinin artmasıyla, borçlanma faizleri de giderek
yükselmiştir. 1990-1993 döneminde ortalama vadesi giderek kısalan
nakdî borçlanmanın ağırlıklı maliyeti ise, yüzde 53’lerden yüzde
88’lere çıkmıştır.
Yükselen yurtiçi faizlerin, kısa vadeli sermaye girişini teşvik etmek
suretiyle, dış dengeler üzerinde yarattığı olumsuz etkinin yanı sıra,
bütçe harcamaları içinde faiz ödemelerinin payının giderek artıyor
olmasının sonucunda esnekliği azalan bütçe giderleri, ekonomi
politikası aracı olmaktan da çıkmıştır. Bu gelişmeler sonucunda
oluşan ve giderek artan dengesizliklerin giderilebilmesi, orta ve uzun
vadede istikrarı sağlayacak yapısal tedbirleri gerekli kılmıştır.
Hazine, 1995 yılı boyunca 1,3 katrilyon tutarında devlet içborçlanma
senedi satarak, 1,5 katrilyon tutarında içboçlanma servisi sağlamıştır.
Dışborçlar da ise, genel ve katma bütçenin yanı sıra garantili borçları
da üzerine alarak 7,4 milyar dolarlık dışboç sevisi yapmış, buna
karşılık, 2,8 milyar dolarlık yeni kredi kullanabilmiştir. Kulanım ile
ödeme arasındaki fark ise, içborçlanma yoluyla karşılanmıştır.
Dış ödemelerin zamanında yapılmasının uluslararası piyasalarda
sağladığı güven ortamı sonucunda, seçimlerden sonra yaşanan
belirsizlik ortamına rağmen, Hazine, Japon ve Alman piyasalarından
uygun koşullu krediler sağlayabilmiştir. Ancak, söz konusu piyasalardan
yapılan borçlanmaların, Japon Yeni ve Alman Markının dolar
karşısındaki değer kazanmaları nedeniyle, dışborç stokunu artırıcı
unsur olduğuna dair görüşler de dile getirilmiştir. Toplam dışborç stoku
içerisinde mark ve yen cinsinden borçlanmaların artışı dışborç stokunu
artırmakla beraber, dolar üzerinden borçlanmanın payının düşüşüyle
de, bu, büyük ölçüde dengelenmiştir.
1995 yılı son çeyreğinde erken seçim kararının alınmasıyla iç piyasada
ortaya çıkan siyasî belirsizliğin yarattığı istikrarsızlık, Hükümetin
kurulmasıyla birlikte, yerini güven ortamına bırakmış ve yılbaşından
bugüne kadarki dönemde, borçlanmanın vadesi kademeli olarak
uzatılırken, maliyeti de önemli ölçüde düşmüştür. Örneğin, ocak ayında
ortalama borçlanma maliyeti bileşik olarak yüzde 200’lerde iken, bu
oran, nisan ayında yüzde 123’lere inmiştir.
Hazinenin içborçlanma politikası, yılın kalan döneminde de, piyasalarda
çalkantılara yol açmayacak düzenli bir borçlanma ve geri ödeme
programı çerçevesinde sürdürülecektir. Son olarak, yedi ay vadeli ihalede
de bileşik faiz yüzde 124,5 olarak gerçekleşmiş olup, borçlanmanın
maliyeti, aynı vadeli bir önceki bono ihalesine göre, yaklaşık 15 puan
düşürülmüştür.
İhalelere gelen teklif miktarlarına bakıldığında, yoğun bir katılım
olduğu gözlenmektedir. Her ne kadar eleştirilen bir konu olsa da, finanse
edilmesi gereken açıkları düşündüğümüzde, teklif miktarının, bir
ölçüde, sisteme duyulan güveni ve geleceğe ilişkin beklentileri de
yansıttığını gözden kaçırmamamız gerekir.
BAŞKAN – Sayın Bakan, son 2 dakikalık süreye girdiniz.
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (Devamla) – Teşekkürler.
Hepimizin bildiği gibi, Hazine bonoları ve devlet tahvilleri, piyasa
koşullarında satılmaktadırlar ve içborç stokunu oluşturan ve piyasaya
satılan bu kağıtların bugüne kadarki ortalama reel faizleri de yüzde 14
ve yüzde 18’ler aralığında seyretmiştir.
Reel faizlerin seviyesini belirleyen en önemli faktör, borçlanma ihtiyacı
ve enflasyon beklentileridir. Her iki problemin de, kısa vadede herhangi
bir çözümü yoktur. Borçlanma gereğini azaltmaya yönelik her türlü
yapısal reformlar, aynı zamanda, enflasyon beklentilerini de kıracak,
hem nominal hem de reel anlamda faizler genel seviyesini düşürecektir.
1995 yılı soru itibariyle, içborç stoku 1,3 katrilyon olarak
açıklanmıştır. Bu miktarın ancak,733 trilyon lirası piyasaya nakden
satılanlardan, 410 trilyon lirası ise nakit dışı, yani, Hazinenin üzerine
bütçe finansmanının dışında yüklenen diğer ödemelerden
kaynaklanmıştır. Son yıllarda önemli ölçüde artan nakit dışı içborç
ihracı, borçlanma maliyetlerinin artmasına neden olduğu gibi, kamu
kesiminde malî disiplini zedeleyen, bu yüzden de kısıtlanması gereken
bir uygulamadır.
Genel olarak, içborçlanmanın malî sistem üzerindeki baskısı, her zaman
üzerinde durduğumuz bir husustur; ancak, bu baskının azaltılması, Türk
Lirası tasarruflarını artırıcı tedbirler ile borçlanma gereğini azaltmaya
yönelik tedbirlerin birlikte uygulanması suretiyle mümkün olacaktır.
Sözünü ettiğimiz çeşitli makroekonomik sorunların ortak noktası,
büyüyen kamu açıklarının birer sonucu olmalarıdır. Bütçe açığı,
alınan tedbirlerle aşağıya çekilmeye çalışılırken, bütçe dışı
kurumların son yıllarda bozulan finansman dengeleri de, konsolide
bütçeye ilave ödeme yükü getirmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (Devamla) – Bir dakika içerisinde
tamamlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (Devamla) – Sosyal güvenlik
kuruluşlarının, belediyelerin oluşturdukları açıkların yanı sıra,
birlikler de önemli bir yük kaynağıdır. Son olarak, tarım satış
kooperatifleri birliklerinin Ziraat Bankasına olan -1994 yılı sonu
itibariyle- 53 trilyonluk borçları, 1995 yılında oluşan faizleriyle birlikte,
Hazinece devralınmıştır; bu da, ona bir örnek teşkil etmektedir.
Süre kısıtlılığını dikkate alarak, görüşmekte olduğumuz 1996 yılı
bütçesinin, yürürlükteki Yedinci Plan doğrultusundaki hedeflere uygun
olduğunu bir kez daha hatırlatır; hepinizi saygıyla selamlarım. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Ayfer Yılmaz’a teşekkür ediyorum.
Hükümet adına ikinci söz, Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut’un.
Sayın Aykut, süreniz 7 dakikadır; buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili
olarak, sayın milletvekillerimizin ifade ettikleri görüşlere ve verdikleri
çok güzel desteğe teşekkür etmek istiyorum.
Çocuklarla ilgili olarak Meclisimizin duyarlılığı, bu konu için bizi
umutlu kılacak en önemli unsurdur. Nitekim, bunun bir sonucu olarak,
bütçemize 324 milyar liralık bir ilave de -sayın milletvekillerimizin
anlayışıyla- dahil edilmiştir. Bu, tabiî fevkalade sembolik bir rakamdır.
Çünkü, bugün biz, kesinlikle, korunmaya muhtaç çocukların birçoğunu
koruyabiliyor değiliz, çok azını koruyabiliyor durumdayız. Bunları da,
doğrusu, iyi şartlarda koruyabildiğimizi söyleyemeyeceğim; çünkü bu,
hakikaten finansmana bağlı bir husustur, hakikaten fizikî imkânlara
bağlı bir husustur, hakikaten çok şefkatli bir yönetim kadrosuna ihtiyaç
gösterir ve çok şefkatli, çok iyi nitelikli yönetim kadrolarını da, biraz
daha tatmin edeceğiniz şartlar beraberinde getirir. Biz, bunların pek
çoğundan mahrum durumdayız.
Çocuklar çok önemlidir; en önemli, en güzel varlıklarımızdır. Bunların
bazıları şanslıdır, bazıları da dünyaya şanssız gelmiştir; bir
kısmının, şu veya bu sebeple anne ve babası, yoktur, bir kısmının
ebeveyninin biri var, diğeri yoktur; bir kısmının ise hepsi var; fakat,
maalesef, çeşitli sebeplerle (sosyal, ekonomik) bu çocuklara, ciddî, iyi bir
eğitim ve bakım veremeyecek durumdadır. İşte bu noktada, devletin
eli, devletin desteği bu çocukları kucaklamak durumundadır. Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, devlet adına bu görevi, iyi
niyetlerle yapmaya çalışan; ama, imkânsızlıklar sebebiyle, belki
birtakım tatminsizliklerle bizi karşı karşıya bırakan bir kurumdur.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, tabiî yalnız korunmaya
muhtaç çocuklarla ilgilenmiyor; yaşlılarımız var. Bizim de geleceğimiz,
işte o noktadır. Yaşlıların içinde korunmaya, bakıma muhtaç olan
yaşlılar var. Bu yaşlılarımıza da, yine, bu kurum hizmet vermeye gayret
etmektedir; ama, yine itiraf edeyim ki, bu hizmetler istediğimiz kalitede,
istediğimiz etkinlikte, istediğimiz güzellikte ve mükemmellikte değildir.
Bunlar, hep, son derece sınırlı bütçeyle çalışmanın sonuçlarıdır.
Bildiğiniz gibi, bütçemiz, 4 küsur trilyonluk bir bütçeydi. Bunun 3 trilyon
150 milyar kadarı, memurların, burada çalışan ücretlerine gitmektedir.
Geriye kalan para ise -kusura bakılmasın- ancak çocukların mama
parasını karşılamaktadır. Çeşitli hayırsever vatandaşların
destekleriyle, belli ölçüde, bu hizmetler yerine getirilmektedir. Sizler de
birçok noktalarını eleştirdiniz ve bunlar haklı eleştirilerdir, ama benim
ortaya koyacağım imkânsızlıklar da bir gerçektir. Burada bu eleştiriler
yer alıyorsa, bu, hizmetin ancak bu kadar veriliyor olmasındandır.
Bu Kurum, 9 212 hizmetlisiyle, yaklaşık 25 bin kişiye sürekli hizmet
vermektedir. Bu Kurum, saat 9.00 ile saat 17.00 arasında çalışan bir
kuruluş değildir, 24 saat, vardiyalı çalışan bir kuruluştur ve bu kadar az
personelle, 25 bin kişiye çok iyi hizmet verilemeyeceği, elbette ki
bellidir.
Burada bizim sıkıntımız, özellikle çocuklara ve eli ayağı pek tutmayan
yaşlılara yeterli personeli tahsis edememektir. Otuz çocuğa bir bakıcı
anne bakıyorsa, bakabiliyorsa, burada bu çocukların çok iyi şartlarda
olduğu söylenemez. Onun için, biz bu dönem, bu konulara çeşitli
şekillerde çözümler getirmeye hazırlanıyoruz.
Bir başka önemli husus, çocuğun kendi ailesi içinde yaşayabilmesi ve
büyüyebilmesidir. Onun için, mümkün olduğu kadar, ailenin maddî
imkânsızlıklarını giderecek belli katkılarda bulunmak suretiyle,
çocuğu, ailenin içinde büyütmelerine yardımcı olma gayreti içinde
olacağız ve bu hizmeti yaygınlaştırmayı düşünüyoruz.
Yaşlılar için de aynı şeyi söylemek istiyorum. Yaşlıyı da kendi evinden
ve ortamından kopararak başka bir ortama getirdiğiniz zaman, hem
adaptasyonu güçleşiyor hem de mutluluğu azalıyor. O nedenle, yaşlılar
için, belirli niteliklerde hizmet verebilecek elemanları eğitmek suretiyle,
onlara evlerinde yardımcı olarak, kendi ortamları içinde bu dönemlerini
geçirmelerini sağlamak için, belli bir çalışmayı yapmayı planlıyoruz.
Ben, arkadaşlarımın hepsine, toplumun en mağdur, tamamen bakıma ve
korunmaya muhtaç kitlelerine hitap eden bu kuruluşa gösterdikleri
duyarlılık için teşekkür ediyorum. Bu duyarlılıklarını sürdürmelerini
ve daima destek vermelerini istiyorum. Bu destekleri, iki şekilde, hem bu
kurumlara çeşitli yardımların sağlanması konusunda çevrelerindeki
hayırsever insanları bize doğru yönlendirmek hem de buralarda aksayan
hizmetler varsa, kötü birtakım şeyler oluyorsa -ki, bahsedildi, olabilir-
bunlardan süratle beni haberdar etmeleri şeklinde olacaktır.
Ben, özellikle, çocuklar konusunda aşırı derecede duyarlı olan bir
insanım; çünkü, çocuklardan daha kıymetli hiçbir varlık olduğuna
inanmıyorum. Onun için, onlara yönelecek her türlü kötülükten anında
haberdar olup, buna son vermemiz gerekir.
Bu nedenle, arkadaşlarımdan, bu iki hususta da yardım ve destek
bekliyor, hepinize tekrar tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. (ANAP ve
DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut’a teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu bölümde, söz sırası, Ankara Milletvekili
Sayın Ali Dinçer’in.
Buyurun Sayın Dinçer. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Dinçer, söz süreniz 10 dakikadır.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi adına sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün, şu anda ele aldığımız konular, hepimizi
yakından ilgilendirme durumunda. Özellikle, değerli hanımefendi,
Devlet Bakanımız İmren Aykut Hanım, çocuklarımızdan,
muhtaçlarımızdan, yaşlı olanlarımızdan bahsettiler; onlarla ilgili
olmamız gerektiğini, onlara yardımcı olmamız gerektiğini vurguladılar.
Bu, bizim yapmamız gereken bir iş. Atalarımız “düşmez kalkmaz bir
Allah” demişler; yarın, biz de yaşlanacağız.
Yaşlılarla ilgili, özellikle kimsesiz çocuklarla ilgili, muhtaçlarla ilgili,
toplumumuzun çok değerli, çok olumlu gelenekleri var. Geçmişe
baktığımız zaman görüyoruz ki, bu konuda, bütün toplum, dayanışma
içerisinde, katılımcı bir şekilde, yaşlıların, çocukların, muhtaçların
sorunlarını çözmeye yönelmiş. Bundan yüzlerce yıl önce, Balıkesir’de,
geniş zeytinlikler vakfedilerek, geliri tümüyle fakir kızlar için çeyiz
hazırlanmasına harcanmak amacıyla bir vakıf kurulmuştur.
Şimdi, bizim, yaşlılarımıza, çocuklarımıza, özellikle kimsesiz
çocuklara ve muhtaçlara sahip çıkabilmemiz için, proje üretmemiz
gerekir, model kurmamız gerekir; bugünkü var olan sistemle
yapabildiğimiz ortada. Kimsesiz çocukların ellide birine dahi
bakamıyoruz, yaşlılarımıza da bakamıyoruz. Biliyoruz ki, şehirleşme
hızlı, kırsal alandan kentlere göç hızlı; artık, aile yapısı da değişiyor;
öyle dayanışma içerisinde büyük aile yapıları yok. Şehirde, tekil aile
yapılarına, çekirdek aile yapılarına gidiyoruz. O aile yapılarında, artık,
yaşlılara bakmak da pek mümkün olmuyor; aile içerisinde yaşlılara
bakarak, âhır ömürlerinde rahat ettirmek de pek mümkün olmuyor;
huzurevlerine, yaşlıevlerine ihtiyaç, daha fazla artıyor.
İmkânsızlıklardan şekvacı olmanın anlamı yok. Biz, bu konuları ele
aldığımız zaman, projeler, modeller geliştirdiğimiz zaman, görürüz ki,
bir yandan da varlık içerisinde yokluk yaşıyoruz. Bir küçük örnek : Bir
depo benzinle bir taksiyi çalıştırırız, dört kişiyi taşırız; ama, aynı
miktar yakıtla bir otobüsü çalıştırırsak, elli kişiyi taşıyabiliriz. O
nedenle, kentlerde daha ekonomik ve çevreyi bozmayacak, kirletmeyecek
şekilde toplutaşım modelleri geliştirmişiz. Benzer şekilde,
yaşlılarımızı, çocuklarımızı, muhtaçlarımızı, halkımızın da
katılımıyla kollayacak sistemler geliştirebiliriz.
Çok iyi niyetli olabilirsiniz, iktidar noktasına geldiğiniz zaman, belli,
çalışan bir mekanizma da vardır; iyi niyetin gereği ve var olan bir
sistemin de iyi çalışmasıyla, işler çözülür zannedersiniz. Yeni projeler,
yeni modeller, sistemi değiştirecek öneriler geliştirmezseniz, işler çok az
değişir, fazla değişmez. Böyle davranırsanız da “aslı yok yaylasının,
derdi yok ağası” gibi olursunuz; pek büyük bir değişiklik, ciddî bir
değişiklik yapamazsınız.
Biz, özellikle, kimsesizlere, yaşlılara sahip çıkabilmek için,
toplumumuzun da katıldığı modeller geliştirmeliyiz. Şimdiki sistem,
var olan idarî yapımız gibi aşırı merkeziyetçi ve verimli değil, etkin
değil. Çocuklarımıza iyi hizmet verilemediğini Sayın Bakan da
vurguladı; ama, biz, bu çocuklar için, bu sistemde, çocuk başına 8
milyon lira harcıyoruz. Halbuki, Sayın Bakanın da vurguladığı gibi,
sistemi bir miktar değiştirsek; çocuklarını yuvaya getirmek durumunda
olan ailelere çocuk başına 2 milyon lira versek, o çocuklar, evlerinde,
aileleriyle birlikte yaşayabilir; belki, şu andaki maliyetten çok daha
düşük maliyetle, halkımızı da içerisine kattığımız bir sistemde,
çocuklara, evlerde baktırabiliriz. Bunun için de, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumunun müsait olan yasasını desantralizasyona
yönelik bir örgütlenmeyle değiştirmeliyiz; yasa müsait. Ankara’da,
merkezde, belli yetkileri olan, koordinasyon işlevi olan bir genel
müdürlüğe sahip olmalı, onun ötesinde, halkımızı da işin içerisine
sokacak, ayrı, yaygın bir örgütlenmeye, desantralize bir örgütlenmeye
gitmeliyiz. İnşallah, böyle bir çalışma yapılırsa, bu, Türkiye’nin idarî
yapısını değiştirmeye de öncü olur. 60 milyonluk ülkede, kırsal alanda
olsun, kentsel alanda olsun, ortalama 30’ar bin nüfuslu 2 bin adet kırsal
alan ilçe veya kentsel alan ilçe sosyal hizmet merkezi oluşturabiliriz. Bu
sosyal hizmet merkezlerinin yönetiminde, elbette uzmanlar bulunur, o
yörenin önde gelenleri bulunur, muhtarları bulunur; insanlar da, çeşitli
sivil toplum kurumları da bu sosyal hizmet merkezlerinin yönetimine
katılabilirler. Bunları daha iyi koordine edebilmek için, 10’ar 10’ar bir
araya getirip, bunların üzerinde 200 civarında, il diyebileceğimiz, sosyal
hizmet merkezi oluşturabiliriz. Yine, bunları 10’ar 10’ar bir araya
getirip, 20 bölge yönetimi oluşturabiliriz, bir de Ankara.. Böylelikle çok
daha etkin, halkın da katıldığı bir yapıyla kimsesizlere, yaşlılara,
muhtaçlara hizmet götürmemiz, onlara bakmamız mümkün olur. Bunu
yaparken, şimdi olduğu gibi, sadece “Benim yaşlı bir yakınım var, onu
huzurevine getirdim” yahut “Kimsesiz çocuklar var, biz bakamayacak
durumdayız, onları yetiştirme yurduna getirdik” şeklindeki müracaatları
beklememeli, bu yaygın örgütle halkın ayağına gitmeli, halkla birlikte,
muhtaç olanı, yaşlı olanı, kimsesiz olanı tespit edip korumaya
almalıdır. Bizim insanımız, muhtaç olduğu zaman dahi, muhtaç
olduğunu söylemez, onurludur; ama, o muhtaçtır, yaşlıdır, bakıma
ihtiyacı vardır, kimsesizdir, anası babası yoktur, biz ona sahip
çıkmalıyız, onları sokakta bırakmamalıyız. Böylesine yaygın, etkin
bir sistem kurarak da bunu yapabiliriz.
Değerli arkadaşlar, biz, hanımlarla ilgili çok önemli adımlar atmış,
çağdaş, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşlarıyız; ama, bu
adımların da yeterli olmadığını biliyoruz. Hâlâ bazı yasalarımızda
eksiklikler var. Değerli İzmir Milletvekilimiz Birgen Keleş Hanımla
İçel Milletvekilimiz Oya Araslı Hanımefendinin verdikleri bir yasa
önerisiyle, evlilikten sonra edinilen malların eşit paylaşımı esası
getiriliyor; yani, kadınlar kollanma durumunda oluyor. İnşallah, bu
yasa, bu dönemde çıkar ve kadınlarımıza yönelik, yasalardan
kaynaklanan böyle bir eşitsizlik de ortadan kalkar. Aslında,
kadınlarımızla ilgili daha başka önlemler de alabilmeliyiz. Onları,
tümüyle, toplumun, Türkiye’nin gelişmesi ve kalkınması için,
enerjilerini seferber eder hale getirebilmeliyiz.
Bakınız, haksızlıklardan, kadınlara yönelik ayrı davranışlardan -
onları ayıran davranışlardan- dolayı, kadınlarımızın arasında
üniversite mezunu olanların sayısı, ancak yüzde 1,5’tir...
BAŞKAN – Sayın Dinçer, son 1 dakikalık süre içerisindesiniz...
ALİ DİNÇER (Devamla) – ...erkeklerin arasında daha fazladır; ama,
kadınlarımız çok gayretli oldukları için, en zor edinilen mesleklerde
çok başarılıdır. Türkiye’de, akademik kariyer sahibi olan
akademisyenlerin yüzde 32’si kadın, doktorların yüzde 30’u kadın,
avukatların yüzde 25’i kadındır. Bu da gösteriyor ki, özel olarak imkân
verilirse, önlerindeki engeller kaldırılırsa, kadınlarımız çok başarılı
olurlar ve Türkiye’nin kalkınmasına ciddî katkıda bulunabilirler. Bu
yönde de çalışmalar yapmak, projeler, öneriler geliştirmek gerekiyor.
Halk Bankası kanalıyla olsun, başka finansman kaynaklarıyla olsun,
kadınlarımızın desteklenerek, iş dünyasında da başarılı olmaları
sağlanabilir.
Değerli milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilatı ile ilgili olarak şunları
söylemek istiyorum.
Maalesef, planlama, göstermelik hale geldi, yasak savma haline geldi.
Planlama işi uzmanlığa dayalıdır. Devlet Planlama Teşkilatında,
müsteşarla doğrudan ilişki kuran, görüşünü anlatabilen, kabul ettirebilen
çok değerli uzmanlar vardı, yetişmişti; Türkiye’nin kalkınmasına
katkıda bulunan, yön veren planlar hazırlanabiliyordu. Bu, maalesef
ortadan kalktı.
BAŞKAN – Sayın Dinçer, sözünüzü otomatik olarak kesmemek için,
cihazı devreden çıkardım; ama, konuşma süreniz tamamlandı. Lütfen,
konuşmanızı toparlayın efendim.
ALİ DİNÇER (Devamla) – Peki Sayın Başkan.
Ben, Devlet Planlama Teşkilatının da, bölgesel planlara, özel ihtisas
komisyonlarına ağırlık veren, Türkiye’nin kalkınmasına yön veren bir
çerçeveye getirilmesi düşüncesindeyim; şimdiki bürokratik yapısını
kırıp, başlangıçta olduğu gibi, uzmanlığa dayalı, üretime dayalı,
projelendirmeye dayalı, hele hele proje sektörünü destekleyen, dışarıya,
fizibilite raporu, proje ihalesi yapan bir hale gelmesini öneriyor ve
başarılar diliyorum. (CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın Ali Dinçer’e teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, üçüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara geçiyoruz.
Bilindiği gibi, soru-cevap işlemleri, Genel Kurulun 2.4.1996 tarihli 31
inci Birleşiminde alınan karar uyarınca, tur için öngörülen grup görüşme
süresiyle sınırlandırılmış olup, 20 dakikadır. Şu ana kadar,
Başkanlığımıza, 25 soru önergesi gelmiştir; 1 inci sorudan itibaren
okutacağım:
Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı; burada mı
efendim? Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki suallerin cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet Bedri İncetahtacı
Gaziantep
1. Türkiye’de, evsiz ve sahipsiz oldukları için, terk edilerek, geceleri
sokakta kalmaya mahkûm olan çocuklarımızın sayısı kaçtır?
2. Çocuklarımızın yarına ümitle bakabilmesi için, Çocuk Esirgeme
Kurumlarında ne gibi manevî eğitim verilmektedir?
BAŞKAN – Evet, soru cevaplandırılıyor mu efendim?
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Yazılı olarak
cevaplandıracağız.
BAŞKAN – Yazılı cevaplayacaksınız.
2 nci soru sahibi, Ordu Milletvekili Sayın Mustafa Hasan Öz; buradalar
mı efendim? Yok.
Geçiyoruz.
3 üncü soru, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan’a ait.
Sayın Candan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Toplumda sosyal gelişmelere bağlı olarak, kimsesiz yaşlı insanlar,
yardıma muhtaç kimsesiz özürlüler ve sokağa terk edilmiş
çocuklarımızın bulunduğu bilinmektedir. Bu sebeple;
1. Yaşlı kimsesiz insanlara barınaklık yapan darülacezeler, sayı ve
hizmet açısından yeterli mi?
2. Özürlü hastalarımız için, özellikle yatalak hastalar için rehabilitasyon
merkezi var mıdır? Yoksa, yapılması düşünülüyor mu?
3. Çocuk esirgeme, kız yetiştirme yurdu gibi kurumlarda denetim
yetersizliği neticesi, zaman zaman, arzu edilmeyen olaylar basına intikal
etmektedir. Bunları önleyici ne tür tedbirler almayı düşünüyor sunuz?
Yukarıdaki soruların sözlü olarak cevaplandırılmasına tavassutlarınızı
arz ederim.
Veysel Candan
Konya
BAŞKAN – Cevaplandırılıyor mu efendim?
DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Yazılı olarak cevap
verilecektir.
BAŞKAN – Soruya yazılı olarak cevap verilecektir.
4 üncü soru, Çorum Milletvekili Sayın Zülfikâr Gazi’nin.
Sayın Zülfikâr Gazi?.. Burada.
4 üncü soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasına
delaletinizi saygılarımla arz ederim.
Zülfikâr Gazi
Çorum
1. Son üç ayda Hazinenin sattığı tahvil miktarı ne kadardır, yüzde kaç
faiz ödenecektir?
2. Alınan içborç, hangi hizmetler için harcanmıştır?
BAŞKAN – Sayın Hükümet, cevaplandırılıyor mu efendim?
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Kısaca açıklayalım:
Ocak-Mart 1996 döneminde 23 trilyon liralık tahvil satışı yapılmıştır.
Bu tahvillere, toptan eşya fiyat endeksi artı 6 puan ödeme
uygulanmıştır.
2 nci sorunun cevabı olarak da, bugüne kadar alınan içborçlar, bütçe
açığının finansmanında kullanılmıştır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır.
5 inci soru, Kırıkkale Milletvekili Sayın Mikail Korkmaz’ın.
Sayın Mikail Korkmaz?.. Burada.
5 inci soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını
istirham ederim.
1. Çocuk Esirgeme Kurumunun, yapısı itibariyle, şefkatli, hizmet ehli ve
şaibesiz kadrolar tarafından yönetilmesi gerekmektedir. Bu kadrolar
yeniden gözden geçirilerek, bu kurumdaki hizmetlerin bu kurumun
yapısına uygun kişiler tarafından yönetilmesi düşünülüyor mu?
Mikail Korkmaz
Kırıkkale
BAŞKAN – Sayın Hükümet cevaplıyor mu efendim?
DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Müsaade ederseniz,
zaman almaması için yazılı cevap vereyim.
BAŞKAN – Sorunun yazılı olarak cevaplandırılacağı, Sayın Bakan
tarafından ifade edilmiştir.
6 ncı soru, Sayın Mikail Korkmaz’ın diğer bir sorusu; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını
istirham ederim.
Bilindiği üzere son yıllarda özelleştirme gündemde olduğundan, Makine
ve Kimya Endüstrisi Kurumunun belkemiği olan Kırıkkale fabrikaları,
eski işçi kapasitesi ve istihdam alanı azaldığından, Kırıkkale’den diğer
illere göç başlamıştır. Bu ise, Kırıkkale İlinin geriye gidişinin bir
göstergesidir.
Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, özelleştirme kapsamının dışında
tutulduğuna göre, bu durumlar dikkate alınarak, Kırıkkale İlinin
kalkınmada öncelikli iller arasına alınması düşünülüyor mu?
Mikail Korkmaz
Kırıkkale
BAŞKAN – Sayın Hükümet?..
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, bu
konudaki çalışmalar Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığımızca
devam ettirilmektedir; talep dikkate alınacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır.
7 nci soruya geçiyoruz.
Sayın Osman Hazer?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut tarafından
cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim.
Osman Hazer
Afyon
Soru :
1. Afyon’da Kız Yetiştirme Yurdu inşaat halindedir. Bu yıl inşaatı
devam edecek midir ve bu inşaatın ne zaman bitirilmesi
düşünülmektedir?
2. Afyon’da 0 ilâ 6 yaş grubu çocuklar için ne yazık ki bir yuva yoktur.
Afyon için bir yuva düşünülüyor mu?
3. Özel bakıma muhtaç vatandaşlarımız için Afyon’da herhangi bir
kurum düşünülüyor mu?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Yazılı
cevaplandıracağım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
8 inci soru, Kayseri Milletvekili Sayın Memduh Büyükkılıç’ın.
Sayın Memduh Büyükkılıç burada mı efendim? Yok.
Soruyu geçiyoruz.
9 uncu soru, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın.
Sayın Yalçınbayır?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, DPT’den sorumlu Devlet Bakanına tevcihini
saygılarımla arz ederim.
Ertuğrul Yalçınbayır
Bursa
Soru:
1995 Malî Yılı Bütçe Kanunu, Mesut Yılmaz’ın başvurusuyla Anayasa
Mahkemesince iptal edilmiştir. İptal edilen hükümler, görüşülmekte
olan bütçenizde aynen mevcuttur. Bu durumda, Anayasaya aykırı
hükümlerin muhafazasına rıza gösteriyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, yazılı
olarak, kapsamlı şekilde cevap vereceğiz.
BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
10 uncu sırada, yine, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın bir sorusu
bulunmaktadır; ama, aynı mahiyettedir; onun için, işleme koymuyorum.
11 inci sırada, Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’ün sorusu
bulunmaktadır. Görüşülmekte olan bütçe ile bağlantılı olmadığı için,
bunu da, üzülerek, işleme koyamıyorum.
12 nci sırada, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın diğer
bir sorusu bulunmaktadır; ama, aynı mahiyette olduğu için, yine, bir
işlem yapmıyorum.
13 üncü sırada, yine, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın
aynı mahiyette bir sorusu bulunmaktadır; onu da, üzülerek, işleme
koyamıyorum.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Sayın Başkan, benim sorum
diğer bakanlıklarla ilgilidir.
BAŞKAN – 14 üncü sırada, Sayın Mustafa İlimen’in sorusu
bulunmaktadır.
Sayın İlimen?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, Hazineden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Ufuk
Söylemez tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla
arz ederim.
Mustafa İlimen
Edirne
Soru:
Edirne yöresindeki çiftçilerin altı ay geçmesine rağmen ödenmeyen
gübre destekleme iadeleri için Ziraat Bankasına ne zaman kaynak
aktaracaksınız?
BAŞKAN – Sayın Bakan, burada bir bakanın ismi verilmekle beraber,
soru, Hükümete tevcih ediliyor; cevaplayabilirsiniz.
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, kısaca,
şu anda, bu yükümlülüğü nedeniyle, devletin, Ziraat Bankasına
aktarması gereken 9 trilyonluk liralık bir borcu bulunmaktadır. Bu 9
trilyon lira ile ilgili ödeme bütçe kanunumuzun yürürlüğe girmesini
beklemektedir; Edirne de, bu kapsamda ele alınacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Sayın Başkan, benim sormuş
olduğum dört soru, dört ayrı bakanlıkla ilgilidir. Bu üçüncü turdaki
sorular aynı mahiyette olabilir; ama, sorunun dört ayrı muhatabı vardır.
Bilgilerinize arz ediyorum.
BAŞKAN – Değerli milletvekili, bütçe tasarısını hazırlayan Hükümete,
sorularınızdan birini tevcih ettim; yazılı cevap verileceği beyan edildi.
Bu durum karşısında, Hükümetten gelecek cevap, dördünü de kapsamış
olacaktır.
15 nci sırada, Sayın Mehmet Sıddık Altay’ın sorusu bulunmaktadır.
Sayın Altay?.. Buradalar.
Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, ilgili devlet bakanı tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla.
Mehmet Sıddık Altay
Ağrı
Soru:
Avrupa Birliğinin, 5 yıl içerisinde, Türkiye’ye vereceği 2,5 milyar
ECU’lük yardımın, 5 alandaki projelere yönelik olduğu bilinmektedir.
Bu hibe ve kredi yardımını, doğu ve güneydoğu bölgesinin 21 ilinde,
hangi proje bazında, yüzde kaç oranında kullanmayı planlıyorsunuz?
Bu plan içerisinde, Ağrı İlinin küçük ve orta ölçekli işletmelerinin bir
bütün olarak geliştirilmesi var mıdır? Varsa, nelerdir?
BAŞKAN – Sayın Hükümet?..
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, bu
konuda, Devlet Planlama Teşkilatında yürütülen kapsamlı proje
çalışması vardır. Bu konuya yazılı olarak cevap vereceğiz.
BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
16 ncı sırada, Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’ün sorusu
bulunmaktadır.
Sayın Öz?.. Buradalar.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda arz edeceğim sorunun, ilgili bakan tarafından, yazılı olarak
cevaplandırılmasını delaletlerinizle arz ederim.
Hasan Hüseyin Öz
Konya
Mevsim normallerinin üzerinde yağış alan Konya İlinin, Kadınhanı ve
Ilgın İlçelerine bağlı Göver, Karahisarlı, Mahmudiye ve Kökez Köyleri
başta olmak üzere, birçok köyümüz, bu yağışların getirdiği seller ve su
baskınlarından zarar görmüştür. Köylülerimizin, bu zararlarının telafisi
için, ne gibi bir tedbir almayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, yazılı
olarak cevaplayacağız.
BAŞKAN – Soru yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
17 nci sırada, Sayın Kahraman Emmioğlu’nun sorusu bulunmaktadır.
Sayın Emmioğlu?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularıma ilgili bakanlıklarca cevap verilmesini arz ederim.
Kahraman Emmioğlu
Gaziantep
1. 1996 ilk üç ayındaki ithalat ve ihracatımız nedir? Gümrük birliğinin
rakamlara tesiri ne olmuştur?
2. Gümrük birliğinin, bu üç ayda, KOBİ’lere menfi ve müspet ne gibi
tesirleri olmuştur?
3. İstanbul-Emirgan’da faaliyeti kısılan, Körler Okulu olarak bilinen
rehabilitasyon merkezi için ne planlanmaktadır? Bir vakfa devri mümkün
mü? Devir alan vakfa kısmî yardım ilgili bakanlıkça yapılabilir mi?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, soruların
kapsamını da dikkate alarak, yazılı olarak cevap vereceğiz.
BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
18 inci sırada, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın bir
sorusu bulunmaktadır.
Sayın Yalçınbayır?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danıştay Başkanlığıyla ilgili Bakana aşağıdaki sorunun yöneltilmesini
arz ederim.
Ertuğrul Yalçınbayır
Bursa
Soru:
Danıştay ve idare mahkemesi kararıyla, Bursa-Orhaneli Termik
Santralının, termik santral desülfirizasyon tesisleri kurulup
çalıştırılıncaya kadar, santralın çalışmasının durdurulmasına rağmen,
Sayın Başbakan, bu santralı ne pahasına olursa olsun çalıştıracaklarını
beyan etmiştir. Mahkeme kararlarının bağlayıcılığına dair Anayasanın
138/4 hükmüne göre bu santral çalıştırılabilir mi?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Yazılı olarak cevap
vereceğiz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
19 uncu sırada, Sayın Yalçınbayır’ın diğer bir sorusu bulunmaktadır.
Sayın Yalçınbayır?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danıştay Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak aşağıdaki sorumun Sayın
Bakana tevcihini arz ederim.
Ertuğrul Yalçınbayır
Bursa
Soru:
Danıştay kararlarını, özüyle ve sözüyle uygulamak yerine, şeklen kararı
uyguladıktan sonra yeni kararlarla mahkeme kararını neticesiz ve
tesirsiz hale getirenler ve bu suretle görevlerini kötüye kullananlar
hakkında Memurin Muhakematı Hakkında Kanun hükümleri uyarınca
yapılan işlemlerin idarece savsaklanmaması hususunda çalışmalarınız
olacak mı?
Danıştay kararlarının özüyle ve sözüyle uygulanması için ciddî
çalışmalarınız olacak mı?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, ilgili
bakanlığımızca yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Bolu Milletvekili Sayın Mustafa Yünlüoğlu’nun bir sorusu
bulunmaktadır.
Sayın Yünlüoğlu?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağdaki sorularımın, Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut tarafından
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.
Mustafa Yünlüoğlu
Bolu
Sizden önceki Bakan tarafından, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumuna bağlı çocuk yetiştirme yurtlarında istihdam edilen 65 adet din
görevlisi yurtlardan alınarak huzurevlerine gönderilmiştir.
Sorularım:
1. Bu icraattan malumatınız var mı?
2. Malumatınız var ise bu görevlileri geri iade etmeyi düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Yazılı olarak
cevalandıracağım.
BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
21 ve 22 nci sırada, yine, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır’ın iki sorusu bulunmaktadır; biraz önce açıkladığım
gerekçelerle bunları da işleme koyamıyorum.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Gerekçeyi anlayamadım Sayın
Başkan.
BAŞKAN – 23 üncü sırada, Çankırı Milletvekili Sayın İsmail
Coşar’ın sorusu bulunmaktadır.
Sayın Coşar?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, Devlet Planlama Teşkilatından sorumlu Devlet
Bakanı Sayın Ufuk Söylemez tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Saygılarımla.
İsmail Coşar
Çankırı
Seçim bölgem olan Çankırı İli ve ilçelerinden sadece ikisi, Devlet
Planlama Teşkilatının kıstaslarına göre, kalkınmada öncelikli ikinci
dereceye girebilecek, geri kalanları ise kalkınmada birinci dereceye
girecek durumda olmasına rağmen, Çankırı İli, kalkınmada ikinci
derecede öncelikli yöreler arasında yer almıştır.
Zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman
Demirel, Çankırı’ya gelişinde ve yine zamanın Başbakanı olan Sayın
Tansu Çiller, Çankırı İlinin, kalkınmada öncelikli birinci derece
yapılacağı vaadinde bulunmuşlardır.
a) Çankırı İlinin kalkınmada öncelikli birinci derece yapılmasını
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Soru, önergedeki istek doğrultusunda yazılı olarak
cevaplandırılacaktır.
24 üncü soru, yine, Sayın İsmail Coşar’a aittir; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
İsmail Coşar
Çankırı
Soru 1. Bakanlığınızın uhdesinde bulunan yurtlardaki personel
arasında din kültürü ve ahlak dersleri öğretmenleri bulunmakta idi.
Önceki hükümetin sorumlu devlet bakanının, bu öğretmenleri görevleri
dışında istihdam ederek, çocuklara din kültürü ve ahlak derslerinin
verilmesini önlediği iddia edilmektedir.
a) Böyle bir uygulama yapılmış mıdır?
b) Böyle bir uygulama yapılmış ise, bu uygulamaya son verip din
kültürü ve ahlak derslerinin verilmesini düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
25 inci sırada Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’ın soru önergesi
bulunmaktadır.
Sayın Budak?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasına
delaletlerinizi, arz ederim.
Yakup Budak
Adana
1. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarında ne kadar
öğrenci kalmaktadır; ilk, orta ve lise?..
2. Sokaklarda kimsesiz olarak dolaşan, suç işleme ve uyuşturucu
kullanma potansiyeli taşıyan çocuklar için Bakanlığınızın özel bir
çalışması var mıdır?
3. Kurum yurtlarında kalan 18 yaşını bitiren gençler yurtlardan
çıkarılmaktadır. Bu durum büyük sorunlara yol açmaktadır. Bu konuda
hangi çözümler düşünülmektedir?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Yazılı olarak cevap
vereceğim.
BAŞKAN – Bu soru da yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Son soru, Sayın Mehmet Aykaç’a ait.
Sayın Aykaç?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun cevaplandırılmasını arz ederim.
Mehmet Aykaç
Çorum
Yetiştirme yurdundan ayrılan çocukların, daha doğrusu gençlerin, iş
kurmaları veya meslek sahibi olmaları yönünde bir çalışma var mıdır?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Yazılı cevap
vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN– Soru yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Sayın Mustafa Köylü’ye ait son bir sorumuz var.
Sayın Köylü?.. Burada.
Sayın Köylü’nün sorusunu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tabiî afetlerle ilgilenen bakana delaletinizle şu soruyu soruyorum :
Geçen yıl Senirkent’e meydana gelen sel felaketinde zarar büyük
olmuştur. Senirkent esnaf ve sanatkârları için bir yıllığına vergi
muafiyeti düşünüyor musunuz?
Mustafa Köylü
Isparta
BAŞKAN – Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, konu
incelenecektir; yazılı olarak bildireceğim.
BAŞKAN – Soru yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu turdaki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla, 3 üncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Hazine Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
H) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. – Hazine Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 672 970 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 Hazine, Kamu İktisadî Teşebbüsleri, Dış Eko-
nomik İlişkiler, Banka ve Kambiyo, Sigortacı-
lık ve Yabancı Sermaye Hizmetleri ile Teşvik
Politikalarının Hazırlanması ve Uygulanması,
Ekonomi ile İlgili Gelişmelerin İzlenmesi ve
Değerlendirilmesi 1 303 095 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
910 Kurumlara Katılma Payları ve Sermaye 61 050 500
000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
920 İktisadî Transferler ve Yardımları 77 150 001 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
930 Malî Transferler 70 053 026 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Program
Kodu Açıklama Lira
940 Sosyal Transferler 162 905 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
950 Borç Ödemeleri 1 359 106 980 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
999 Dış Proje Kredileri 355 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1 732 596 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir; hayırlı, uğurlu olmasını temenni ederim.(Alkışlar)
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Bölümleri okutuyorum:
I) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1. – Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 606 100 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 Planlama Hizmetleri 875 400 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-
ferler 4 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
999 Dış Proje Kredileri 22 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1 507 500 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.
(Alkışlar)
Değerli milletvekilleri, şimdi, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu 1996 Malî Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
arz ediyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
İ) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 850 843 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 Genel Sosyal Hizmetleri 3 547 607 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-
ferler 99 550 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4 498 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) Cetvelini okutuyorum :
B – CETVELİ
Gelir
Türü Açıklama Lira
2 Vergi Dışı Normal Gelirler 796 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 3 702
000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4 498 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 1996
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Hayırlı, uğurlu
olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)
Şimdi, Danıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. – Danıştay Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 181 332 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Program
Kodu Açıklama Lira
111 Yargı, Danışma ve İnceleme Hizmetleri 245 668 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-
ferler 2 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 429 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)
K) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
L) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1. – Gümrük Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
M) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
N) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dördüncü tur görüşmelere başlıyoruz.
Komisyon, yerinde.
Hükümet, yerinde.
Dördüncü turda, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı,
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
Dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum:
Grupları adına; Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yıldırım Aktürk;
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Hasan Denizkurdu ve Sayın
Yusuf Bacanlı; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Rıza
Bodur ve Sayın Celal Topkan; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın
Ahmet Piriştina ve Sayın Ziya Aktaş; Refah Partisi Grubu adına, Sayın
Saffet Benli ve Sayın Yakup Budak.
Kişisel, Sayın Ahmet Cemil Tunç.
Söz sırasına göre, ilk konuşma, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın
Yıldırım Aktürk tarafından yapılacaktır.
Sayın Aktürk, buyurun efendim.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu adına,
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Devlet İstatistik
Enstitüsü ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde
konuşma yapmak üzere, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Konuşmama, Devlet İstatistik Enstitüsü
Başkanlığıyla başlayacağım.
Çağımız, 2000’li yıllara girerken, endüstri çağının ötesinde bilgi
çağına geçmektedir. Böyle bir çağda, küreselleşme sürecinde,
uluslararası rekabet, pazar ekonomisi, sosyal gelişmeler, bilim ve kültür
gibi, her alandaki gelişmelerde, istatistik çalışması vazgeçilmez bir alan
olarak karşımıza çıkar. Daha kısa bir ifadeyle, demokrasilerde, bilgi
çağında, istatistik, çok daha fazla önem kazanmaktadır.
Devlet İstatistik Enstitümüz, ülke içinde 23 bölge müdürlüğüyle, önemli
kuruluşlarla ve üniversitelerle, sosyal ve ekonomik konularda çalışmak
üzere on-line bilgisayar bağlantıları oluşturmuş; ayrıca, OECD ile
bilgisayar sistemi çevirim içi bağlantılıdır; verdiği hizmetler açısından,
bilgiyi, kullanıcıya doğru ve zamanında ulaştırmaktadır; kamu
kuruluşlarımız arasında, uluslararası itibarı yüksek, ciddî bir
kuruluşumuzdur.
Devlet İstatistik Enstitümüzü, bugünkü kalite düzeyine taşımakta büyük
emeği geçen Prof. Orhan Güvenen ve istatistikçi arkadaşlarını,
hizmetlerinden ve başarılarından dolayı kutluyorum.
Devlet İstatistik Enstitüsünün faaliyetleri arasında yer alan nüfus
sayımı konusuna değinmek istiyorum. 1990 yılında, 403 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle, sonu sıfırla biten yıllarda, 10 yılda bir nüfus
sayımı yapılması karara bağlanmıştır. Statik bir yerleşim yapısı
gösteren toplumlarda bunu yapabilirsiniz; ancak, Türkiye gibi, göçlerin
ve şehirleşmenin çok dinamik olduğu bir ülkede, nüfus sayımlarının 5
senede bir yapılması daha isabetli olacaktır.
Bilindiği üzere, bu konu, belediyelere gelir dağıtımında nüfus esası
kullanıldığı için önem arz ediyor. Aynı zamanda, seçimlerde, illere göre
milletvekilliği dağılımını da etkiliyor. 24 Aralık 1995 seçimleri, bu
açıdan bakıldığında, maalesef, sağlıklı olamamıştır. En azından,
bundan böyle, temennimiz, genel nüfus sayımı yapılmasa bile, nüfus
tespit çalışmalarıyla, ara yıllarda, daha isabetli tahminler kullanılması
doğrultusundadır.
Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne
geçiyorum. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, hizmetlerini, 15 bölge
müdürlüğü, 985 tapu sicil müdürlüğü, 299 kadastro müdürlüğü kanalıyla
yürütmektedir. Yılda, yaklaşık, 2,5 milyon tapu işlemiyle, 1 milyon
parselin tapu kadastro işlemi, 16 bin personel tarafından
gerçekleştirilmektedir.
Son zamanlarda, bilgisayarlar ve faks gibi, modern teknolojinin getirdiği
imkânlardan yararlanılmaya başlanılmıştır.
Günümüz itibariyle, yüzde 75’i tamamlanmış olan tesis kadastrosu
çalışmaları 2000 yılında bitirilecektir.
Özellikle, gelişmiş ülkelerde, geleneksel belge arşivi, yerini, bilgisayar
sistemlerine terk etmektedir. Milyonlarla ifade edilen tapu ve kadastro
bilgilerinin otomasyonu kaçınılmazdır.
Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi, TAKBİS adı altında projelendirilen bu
hizmet için, ülkemize en uygun modeli tespit etmek üzere, örnek bölgeler
seçilerek pilot çalışmalar başlatılmıştır. Üniversitelerle yapılan
işbirliği, olumlu bir gelişmedir.
Birçok Avrupa ülkesinde, kadastro faaliyetlerinde, özel sektörün
gücünden, maksimum düzeyde yararlanılmaktadır. Ülkemizde de, bu
alanda, ciddî adımlar atılarak, özel sektör kapasitesinden, en iyi şekilde
yararlanılması sağlanabilir. Tesis kadrosu, yenileme ve güncelleştirme
hizmetlerinin, bu kanallarla yaptırılması sağlanabilir.
Tapu ve kadastro hizmetleri, devletimizin vergi toplaması yönünden de,
son derece önemlidir. Ülkemizin arazi ve emlak değerlerinin, sağlıklı bir
şekilde vergilendirilmesi ve böylece, tarımsal üretimimizin de
artırılabilmesi, tapu ve kadastro teşkilatının hak ettiği değerin
verilmesiyle mümkündür.
Orman kadastrosu sonucunda, orman rejimi dışına çıkan ve
köylümüzün, halen kullanmakta olduğu, yani zilyetlik ettiği arazilerin,
uygun koşullarda kendilerine satışının, bir an önce sağlanılması
kaçınılmazdır. Böylece, üretim dışı kalan topraklarımızın
değerlendirilmesi de söz konusu olacaktır.
Muhterem milletvekilleri, büyük şehirlerde Hazine arazilerinin, bir an
evvel belediyelere devredilip imar planlarına kavuşturulması,
gecekondulaşmayı önleyecek tek çözümdür. Bugün, Türkiye’nin en
büyük sorununu yaratan korunamayan Hazine arazileri, tamamen,
tapulama sistemindeki eksikliklerden kaynaklanmaktadır. Devletin
hüküm ve tasarrufunda olan yerler, şu anda tapu haricidir; bu, buraların,
sürekli olarak, kentler civarında işgal edilmesine, özellikle, büyük
kentlerin rant mafyası tarafından paylaşılmasına neden olmaktadır. Bu
arazi rejiminin, bu tapulama sırasında, gözden geçirilerek, hüküm ve
tasarruf altındaki yerlerin amaçlarına göre, orman, yeşilalan ve kent
arsaları şeklinde ayrılması gerekir. Bu çalışmalarda da Tapu ve
Kadastro teşkilatımıza önemli işler düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de Gümrük Müsteşarlığı ve
Dış Ticaret Müsteşarlığı faaliyetleri üzerindeki görüşlerime geçiyorum.
Geçen sene, Gümrük Müsteşarlığı bünyesinde, mevcut genel
müdürlüklerine, Avrupa Topluluğu ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü
de ilave edilmiştir. Gümrük Müsteşarlığında, yetişmiş, yabancı dil
bilen ve Avrupa Birliği mevzuatına kolaylıkla uyum sağlayabilen
personel ihtiyacını karşılamak üzere, gümrük uzmanlığı ve Avrupa
Topluluğu uzmanlığı kadroları yeni ihdas edilmiş ve maalesef, bu
kadrolar, ancak, önümüzdeki aylarda doldurulabilecektir. Uyum
çalışmalarını etkileyen bu gecikmeyi üzüntüyle karşılıyoruz. Avrupa
Birliği ülkeleri ile Türkiye arasında, bugüne kadar var olan sınaî
standartlar arasındaki farklılığın, tedricen ortadan kalkacak olması,
ihrac edilecek ürünlerin Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri için aynı
standartta üretilmesini sağlayacak, sanayi işletmelerimizin daha rasyonel
boyutlara ulaşması mümkün olacaktır.
Türkiye, gümrük birliğiyle birlikte rekabet politikasını da etkinlikle
uygulamaya koyacaktır. Böylelikle ekonomimizde tekelleşme önlenecek,
rekabetin korunması sağlanacaktır. Hükümet Programımızda “Avrupa
Birliğinden malî destek sağlanması için gerekli çalışmalar yapılacaktır
ve Avrupa Birliğiyle ekonomik entegrasyonun tamamlanması yolunda
hizmetlerin ve tarım ürünlerinin serbest dolaşımı için gerekli
çalışmalar yapılacaktır” cümleleri yer alıyor. Bu konuları biraz açmak
istiyorum.
Hizmetler sektörümüzün dış dünyayla rekabet edebilirlik açısından en
iyi durumda olduğunu biliyoruz. Örnek vermek gerekirse, müteahhitlik,
nakliyecilik sektörleri bu konuda güzel örneklerdir. Hatta, her türlü
serbest meslek faaliyetinde; yani, beyaz yakalı faaliyetlerde, müşavirlik
hizmetlerinde, pazarlama faaliyetlerinde, medya hizmetlerinde Türk
firmaları, Avrupa’da eşit şartlarla iş imkânı tanınması halinde çok
başarılı olacaklardır. Bu hizmetlerin Avrupalı müşterilerin de yararına
olacak şekilde, Avrupalının ihtiyaçlarına dönük olarak arz edilmesi
yönünde çalışmalarımızı sürdürmeliyiz ve açıkça, hizmetler
sektöründe serbest dolaşımını kısa zamanda sağlamalıyız. Bu konuda
sürdürülen müzakerelerde ciddî bir tutumla yol alabileceğimize
inanıyorum; çünkü, argümanlarımız çok kuvvetli.
Avrupa Topluluğuyla ilişkilerde demir çelik ihracatı özel bir önem arz
ediyor. Avrupa Kömür Çelik Birliğiyle varılan son duruma göre,
Türkiye’den demir çelik mamullerinin Avrupa ülkelerine ihracatı,
maalesef demir çelik üreticisi kartelin altı ay önceden iznine tabidir. Bu
engelin de mutlaka kısa zamanda aşılması şarttır.
Sayın milletvekilleri, 1994 yılı krizi, ekonomik bünyemizi ve özellikle
banka sistemimizi çok zayıflattı. Dışborçlanma kabiliyetimiz,
kredibilitemiz çok aşağılara düştüğü için zedelendi.
Dün genel görüşmesini yaptığımız bütçenin ana hatlarına
baktığımızda, kamu sektörü borçlanma gereğinin, tekrar, yukarıya
doğru tırmanma istidadında olduğunu görüyoruz. Diğer bir ifadeyle,
kamu sektörü, piyasadaki fonların çok büyük bir kısmını yutuyor, talep
ediyor ve bir verimsiz fil gibi yok ediyor. Bu kalabalıklaşma olgusunu,
kısa zamanda ortadan kaldırmak yönünde çok başarılı olabileceğimizi
göremiyorum.
Bu açıdan bakıldığında, aslında, 1987 yılında gümrük birliğine tam
üyelik için müracaat ettiğimizdeki şartlarla, hatta 1991, 1992 şartlarıyla
bugün arasında çok büyük bir değişiklik olduğunu vurgulamak
istiyorum. Bir dönemde, yılda 10-12 milyar dolar dışborçlanma
kabiliyeti olan dinamik bir ekonomiden, bugün, maalesef, dışarıya net
fon transfer eden bir ekonomi bünyesine geçtik.
Dolayısıyla, biraz evvel ifade edilen, Avrupa Birliğinden, pazarlık
yoluyla, ihtiyacımız olan fonları, kredileri ve hibe imkânlarını sonuna
kadar zorlamak mecburiyetindeyiz. Rahmetli Özal, vaktiyle “ticaret
yapalım, yardım istemeyiz” derdi; fakat, inanıyorum ki, bugün sağ
olsaydı, o bile, bu zafiyetli bünyemizle, bu kuvvetli argümanlarla,
Avrupa kapısından -Yunanistan’a eşdeğer olmasa bile- en azından 20-
30 milyar dolar mertebelerinde fon transferi için arayışlar içine girer,
ciddî pazarlıklar yapardı.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Onun yarısı bile olmadı.
YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – Hükümet Programımızda, ülkede,
istihdamın ve üretimin en önemli dinamiklerinden olan esnaf ve
sanatkârlar ile küçük ve orta boy işletmelerden,yani KOBİ’lerden
bahsediliyor ve “rekabet ve teknoloji gücünü yükseltecek, verimliliğini ve
ihracat kapasitesini artıracak tedbirler alınacaktır” deniliyor. Bu,
Hükümet Programımızın ana hedeflerinden birisi; ancak, yine, biraz
evvel değindiğim teknoloji transferi için gerekli fon kaynaklarını da,
gidip, Avrupa Topluluğundan almamız söz konusu olmalı.
Küçük ve orta boy sanayi işletmeleri, sektörel dışticaret şirketleri
şeklinde organize edilmeye başlanıldı; bunu, memnuniyet verici bir
gelişme olarak görüyorum. Aslında, onbeş sene evvel, 24 Ocak
tedbirleriyle birlikte, ilk ihracat hamlesinde, Japon modeli diye tarif
ettiğimiz yaklaşımda da, büyük ihracatçı organizasyonların, ihracatçı
sermaye şirketlerinin yapılandırılması ve bunların ihracatımızı
koordine etmesi, özellikle finans ve dışticaret sorunlarının üstesinden
gelmesi öngörülmüştü. Ancak, maalesef, belli bir ara dönemde, özellikle
o günün Odalar Birliği temsilcilerinin baskısıyla, demokrasi ve çoğunluk
ön plana alınarak, bütün şirketlere aynı haklar verilsin, bütün şirketler
ihracatçı olsun denildi.
Bugün, on sene aradan sonra geldiğimiz noktada, tekrar doğruyu bulmuş
olmanın mutluluğu içerisindeyim şahsen. Bunun heyecanıyla, eğer,
sektörel ihracat şirketlerinin, yani, küçük ve orta boy işletmelerin,
sektörel organizasyonlar arasında bugüne kadar bir cam, bir tekstil ve bir
miktar da deride gördüğümüz organizasyonların, mesela, bir metal yan
sanayiinde ve diğer dallarda da formüle edilmesiyle, geliştirilmesiyle,
sektörel bazda, Anadolu sathına yayılacak bir ihracat hamlesini de
başlatabileceğimiz inancı içerisindeyim. Tabiî, bunu desteklemek üzere,
Eximbank’ın da, bir ihracat kredi bankası olarak, arzu edilen yerine
bihakkın soyunması ve o ihtiyacı tam karşılaması gerekir. Maalesef,
Eximbank, kuruluşundaki heyecanından büyük ölçüde ivme kaybetti; 2-
2,5 milyar doları, özellikle -Bağımsız Devletler Topluluğu dediğimiz
Rusya Türk Cumhuriyetlerine- tüketim maddeleri ağırlıklı ihracat
finansmanı için verdikten sonra “ben daha fazla risk alamam, yapsam
yapsam bir miktar garanti veririm, fonlama imkânlarım sınırlıdır” diye,
maalesef, ihracatçı kesimimizi öksüz bıraktı. Son zamanda tekrar bir
hareketlilik sergiliyor ve ihracatımızın kabaca dörtte birini fonlama
yönünde bir aracı kurum olma girişimi içinde.
Burada şahsî önerim; Eximbank’ın, özellikle, proje kredilerine ağırlık
vermesi, garanti mekanizmalarına ağırlık vermesi; yani, banka
sisteminin fonlarını kullanıldığı yerde üzerine bir garanti şemsiyesi
çekmesi ve özellikle, etüt ve proje, kredi ve hibe sistemlerini geliştirmesi
çok yararlı olacaktır. Bunu, Avrupa’da, özellikle İtalyanlar, Fransızlar,
Avrupa Yatırım Kalkınma Bankasını geliştirirlerken, oraya verdikleri
fonlarla, sektörel etütlerin ve stratejik araştırmaların yapılmasında, bir
noktada kısa devre yaptılar ve eğer, etüt, proje finansmanını baştan
fonlarsak, o zaman, Türkiye kaynaklı, Türk standartlarında makine,
teçhizat ihracatını da kolaylaştırır ve böylece proje ihracatında da
güçlü bir yer edinmiş oluruz.
BAŞKAN – Sayın Aktürk, 2 dakikalık süreniz kaldı.
YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim.
Bu açıdan, aslında, dışarıdan bakıldığında, Eximbank, en kolay kredi
verilebilir müessesemizdir muhterem arkadaşlarım. Mesela, Japonya,
gayet rahatlıkla -”two step loan” dediği- bizim Türk Eximbank’a kredi
vermek ve bunun belli çerçeve içinde, belli adreslere yönlendirilmesi
yönünde ciddî adımlar atmak hevesindedir. Son üç dört senedir, bu
girişimlerinde, maalesef fazla bir ilerleme kaydedememiştir; ama, bu
konuda, aktif bir politika izlenirse, fonlama bir sınırlılık
getirmeyecektir. Uyanık, açık ve ileri görüşlü bir yaklaşımla, Türk
Eximbank’ın, özellikle yeni gelişmekte olan KOBİ’lere ve sektörel
ihracat şirketlerine dinamik bir destek unsuru olacağına inanıyorum.
Muhterem arkadaşlar, son olarak coğrafî bazda bir riske işaret etmek
istiyorum. Bağımsız Devletler Topluluğuyla ilişkilerimize bakarsak; bir
taraftan bir Rusya gaz boru hattı var; bir taraftan çok ciddî dış
müteahhitlik hizmetleriyle o ülkelerde hizmet veriyoruz; bir taraftan
turizm sektörümüzde, -özellike güney yörelerimizde beş yıldızlı
otellerimizi, tatil köylerimizi ziyaret edenler bilecekler- bu ülkelerden
gelen tüketim patterni yüksek bir turizm camiasına hizmet veriyoruz ve
son olarak da 6 ilâ 8 milyar dolar arasındaki bavul ticaretinin çok büyük
birkısmı yine bu adreslere gidiyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen...
YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Dolayısıyla, bu adresle ilişkili olacak bu unsurlarla ilgili herhangi bir
hususta yapılacak dikkatsizce bir uygulama, bizim dışticaret
dengelerimizi çok ciddî bir şekilde riske atabilecek ve bizi,
beklemediğimiz döviz darboğazlarına itebilecektir. Bu konunun altını
kuvvetle çiziyorum ve mümkün olduğu kadar boru hatlarını geliştirerek
-Türkmenistan’dan, İran’dan- on sene evvel geliştirdiğimiz eski -
özellikle belki Irak’la da- ticarî ilişkilerimizde birinci ayağını enerji
ithalatına bağlayarak daha kuvvetli dengeler kurma yönünde de adımlar
atabileceğimizi ümit ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın, Gümrük
Müsteşarlığımızın, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığımızın ve
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün bütçelerinin, milletimize,
memleketimize hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum.
(ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Aktürk’e
teşekkür ediyorum.
Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubu adına, birinci sırada Sayın
Hasan Denizkurdu’nda; buyurun Sayın Denizkurdu. (DYP sıralarından
alkışlar)
Konuşma sürenizi yarı yarıya mı kullanacaksınız?
HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Evet efendim.
BAŞKAN – O zaman, konuşma süreniz 10 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 bütçesi içerisindeki
Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı
bütçeleri üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, 1980 yılından itibaren ülkemizin uyguladığı
dışa açık politika sonucunda, 1980 yılında 7,9 milyar dolar olan
ithalatımız, 1995 yılında 4,5 kat artarak 35,7 milyar dolara yükselmiş;
ihracatımız ise, 1980 yılında 2,9 milyar dolarken, tam 8 katı bir artışla
21,6 milyar dolara yükselmiştir. Böylelikle, ithalat ve ihracatın
toplamından ibaret dışticaret hacmimiz, 1980’de 10,8 milyar dolardan,
1995 yılında 5 katı bir artışla 57,3 milyar dolara ulaşmıştır.
Dolayısıyla, onbeş yıllık süre içerisinde ihracatımızdaki artış
fevkalade önemli seviyelere gelmiştir.
Yine, ihracatın kompozisyonuna baktığımızda, 1980’li yıllarda klasik
tarım ürünleri ihracatçısı olan ülkemiz, 1995’li yıllarda, ihracatının
yüzde 87,4’ünün sanayi ürünleri olduğu bir ihracat yapısına
kavuşmuştur ve 1994 yılında yaşadığımız krize bir göz attığımızda,
ülkemiz, 1994’te yüzde 6 oranında küçülürken, bu ihracat ivmesi 1994
yılında yüzde 18 oranında büyüyerek, aslında daha büyük sonuçlar
beklediğimiz bir krizin atlatılmasına yardımcı olmuştur.
Yine, ihracatın kompozisyonuna baktığımızda, ihracatçı sayımız 1990
yılında 3 bin civarındayken, bugün, 1995 yılında 17 bine ve ihracat
yaptığımız ülke sayısı da 168’e ulaşmıştır.
Sonuç itibariyle, 1990’lı yıllarda gayri safî millî hâsılaya nispetle yüzde
5 civarında olan ihracatımız, 1995’te yüzde 13’e gelmiştir.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bugün, burada, bütçeleri tartışıyoruz.
Gerek kamu yönetiminde gerek özel sektör yönetiminde, bütçeler, bir
amaç değildir; bütçeler, konulan hedeflere ulaşılabilmek için birtakım
araçlardır. Dolayısıyla, bütçelere aktarılan rakamların büyüklüğü veya
küçüklüğünden ziyade, o bütçelerle hangi hedefe ve nasıl ulaşılabileceği
mühimdir. Dolayısıyla, bu anlamda şuna bakıyoruz: 1990’da yüzde
5’ten, bugün, yüzde 13’e gelmemize rağmen, şunu altını çizerek
söyleyeyim ki, kalkınma modeli olarak örnek aldığımız ülkelerdeki bu
oran, gayri safî millî hâsılaya nispetle yüzde 30, yüzde 40 civarındadır.
Demek ki, daha, önümüzde, gayri safî millî hâsılaya nispetle bir bu kadar
daha yol almamız, yani, ihracatımızı en aşağı 40-50 milyar dolarlara
yükseltmemiz gerekmektedir.
Peki, bunu nasıl yapacağız; bu açıdan irdelediğimizde, Dış Ticaret
Müsteşarlığı bütçesinin ayrı bir anlamı vardır. Bu gelişme süreci
içerisinde ilk defa 1994 yılında 1993 sonunda Dış Ticaret Müsteşarlığı
bağımsız bir yapıya kavuşmuş olmakla birlikte, aslında Dış Ticaret
Müsteşarlığı bünyesinde olması gereken yabancı sermaya, teşvik ve
yatırım birimlerinin Hazinede kalması, kanımızca doğru değildir ve
önümüzdeki idarî yapılanma süreci içerisinde bu birimlerin de Dış
Ticaret Müsteşarlığına bağlanması gerekmektedir.
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Tansu Hanıma söyleyin...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Tansu Hanıma değil, biz grup
adına konuşuyoruz efendim.
Keza, bu yapısal değişiklik süreci içerisinde, gelişen dünya ticaretinin
ortaya çıkardığı yeni kavram ve müesseselerin de dışticaret
hukukumuza girmesi lazım. Dolayısıyla, 2976 sayılı Dış Ticaretin
Düzenlenmesi Hakkındai Kanunun günümüze göre değiştirilmesi, bir
zaruret haline gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, Dış Ticaret Müsteşarlığının sadece içeride
yapılanması değil; ama, özellikle, bugüne kadar, dışarıda, dış ticaret
müşavirlik birimleri olarak bir yapılanması vardır; fakat, şurasını
açıkça söyleyeyim ki, gerek şahıs olarak gerek odalar birliği ve birçok
resmî heyette gördüğümüz, maalesef dış ticaret müşavirlik birimlerinin
iyi çalışmadığıdır. Başka bir deyişle, oradaki müşavir
arkadaşlarımızın, kendilerini âdeta bir diplomat gibi görmeleridir. Bu
nedenle, özellikle ihracatı artırmak için KOBİ yılı ilan ettiğimiz 1996
yılında, büyük şirketler organizasyonlarını kurmuşlardır, lisan bilen
elemanlar oradadır; ama, ihracat potansiyeli olan KOBİ’lerin lisan bilen
eleman eksikliği nedeniyle, orada kontrat yapabilmelerine ve her türlü
olaylarına benim dış ticaret müşavirlerimin, elindeki beyaz eldivenleri
çıkartıp, sanki kontrat yapan kendisi gibi koşması lazımdır; yani,
kapıyı çalan orta ve küçük boy işletme sahibi değil, tam aksine onu alıp
götüren müşavirler olması lazım. Sanıyorum ki, Dış Ticaret
Müsteşarlığının yapılanmasında bu felsefe hâkim olursa, buna yönelik
yeni tayinlerle bu ivme sağlanacaktır.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Dört senede eğitemediniz mi
bu arkadaşlarımızı?..
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Efendim, Dış Ticaret
Müsteşarlığının kuruluşu 1994; 1980 yılından bugüne kadar
geldiğimiz ivme, sizin hayalinize bile sığmayacak bir ivmedir. (DYP
sıralarından alkışlar)
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Ne hayali?..
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Efendim, her sistem, her gün
kendini yenilerse çağa ayak uydurur; yoksa, bin yıl evvelki sistemleri
getirirseniz, sizin sistemler gibi hayalî olur.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Doğru, siz hâlâ hayal
kuruyorsunuz.
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Efendim, bu vesileyle -süremi
kaybetmemek için geçiyorum- Eximbanka da değinmek istiyorum;
çünkü, Gümrük Müsteşarlığının da bütçesi var.
Biraz evvel, Sayın Aktürk’ün söylediği gibi, Türkiye’de, Eximbank,
ihracatımızın yaklaşık yüzde 23’ünü finanse etmektedir. 1994 yılında
4,5 milyar dolar, 1995 yılında 5 milyar dolarlık bir destek söz
konusudur. Halbuki, bu desteğin, ihracatımızın yüzde 50’si oranına
çıkarılabilmesi için, Eximbankın, orta ve uzun vadeli kredilendirmeye
gidip, kısa vadeli ihracatın finansmanını özel bankalara bırakması, bu
anlamda daha faydalı olacaktır.
Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimi bitirmeden,
özellikle, son iki yılda, İzmir’de ve İstanbul’da, tekstilde, biraz da
camda kurulan sektörel dışticaret şirketleri modelinin çok başarılı
sonuçlar elde ettiğini, altını çizerek belirtmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Denizkurdu, son 2 dakikalık süreye girdiniz efendim.
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Bu konuda, bu model,
Türkiye’de tutmuştur; orta ve küçük boy işletmeler yararlı neticeler
vermiştir. Dolayısıyla, Dış Ticaret Müsteşarlığının, bu sektörel
dışticaret şirketleri üzerinde destekleyici olarak durması halinde,
ihracatımız daha da artacaktır.
Değerli arkadaşlarım, Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığının bütçesine
geçiyorum. Biraz evvel söylediğim gibi, dünya ticaret ilişkileri ve turizm
giderek artmaktadır. Bu artan ilişkiler karşısında, gümrük tabiri de
klasik yapısından değişik bir tanıma uğramıştır. İnsanlar ve malların
hareketlerinde, gümrüklerin, geçişi, kolaylaştırıcı, bilgileri toplayıcı;
ama, o ölçüde de uyuşturucu, silah gibi maddelerin ithalatını kontrol
edici bir fonksiyona kavuşması lazım. Özellikle, 1 Ocaktan itibaren,
gümrük birliği sürecine girdiğimiz bir ortamda, gümrük teşkilatımızı
ağır bir sorumluluk beklemektedir; hem teşkilat yapısı açısından hem
de mevzuatının gümrük birliğine uyumu açısından. Bu anlamda,
gümrük teşkilatımızın personel kadrosunun, bu anlayışa uygun olarak,
özellikle lisan bilen elemanlara takviyesi gerekmektedir. Şu an, 10 102
adet kadronun 8 776 adedi dolu olup, 1995 yılında, bu amaçla, teşkilata
77 adet gümrük uzman yardımcısı ile 11 adet AT uzman yardımcısı
alınması ve eğitimlerin artırılması, bu anlamda, faydalı sonuçlar
doğuracaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – 1994’te kurdunuz, 1992’de
eğitmeniz gerekirdi.
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Son 1 dakika lütfen...
BAŞKAN – Sayın Denizkurdu, hayal tartışmasıyla geçen süreyi
ölçemedim; o yüzden, toparlamanız için süre tanıyorum size.
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – 2 dakika o zaman Sayın Başkan.
Teşekkür ederim; sözümü kestiğiniz için 1 dakika aldım.
Efendim, ayrıca, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili konularda, geçen
Parlamento döneminde hazırlanan; ancak, seçime gidildiği için kadük
olan Gümrük Kanununun en kısa süre içinde hazırlanıp Meclisimize
getirilmesi lazım. Yine, Gümrük Müsteşarlığı Teşkilat Kanununun da,
çok kısa süre içinde çıkarılması lazım.
Bu vesileyle, önemli bir konuya değinmek istiyorum: Özellikle, Gümrük
Otomasyon Projesi kapsamında, Fransız Hükümetinin, Dünya Bankası
desteğiyle, Sofiks Gümrük Otomasyon Sistemi, pilot olarak, İstanbul
Halkalı, Atatürk Havalimanı Kargo ve Ankara Merkezinde uygulanmış,
bazı hardware ve software, yani, yazılım alımları yapılmıştır; ancak,
ikinci kısım için 13 milyon franklık devlet kredisinin temini konusu,
Hazine Müsteşarlığında bekletilmektedir. Her iki birim arasında -ben,
aracı olarak söylüyorum- bu 13 milyon Fransız Franklık devlet
kredisinin, bir an önce Hazine tarafından imzalanıp, bu ikinci bölümün
de tamamlanması gerektiği kanaatindeyim.
Değerli milletvekilleri, böylece, 10 dakikalık süre içerisinde, Dış Ticaret
ve Gümrük Müsteşarlıkları konusunda, Doğru Yol Partisinin görüşlerini
özetlemeye çalıştım. Ülkemizde, özellikle dışticaretteki, gerek yapısal
ve gerekse zihinsel dönüşümü kavradığımız takdirde, 2000’li yıllarda,
planın koyduğu 45 veya 50 milyar dolarlık hedefin çok rahat aşılacağı
kanaatindeyim.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Burası doğrudur...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Kaldı ki, size arz ettiğim
rakamlar içerisinde İstanbul ve diğer sınırlardan yapılan, adına “bavul
ticareti” dediğimiz, 10 milyar dolarlık ihracat bu rakamlar içerisinde
yoktur.
Sözlerimi bitirirken şunu ilave etmek istiyorum: Denizli, Çankırı,
Kahramanmaraş örneklerinde gördüğümüz gibi, eğer biz, bu yüce çatı
altında, orta ve küçük boy işletmeleri ihracata yöneltecek, kredi
pastasından büyüklerin değil, orta ve küçük boy işletmelerin daha çok
yararlanmasını sağlayacak imkânları sağlarsak -bu, benim iddiam değil,
hepimizin kabulüdür- Türkiye, gayri safî millî hâsılasının yüzde 30’u,
seviyesinde; yani, 2000’li yıllarda en azından 60-70 milyar dolarlık
ihracat seviyesine ulaşabilir.
Bugünlere, bütün partilerimizin doğruyu göstererek, birbirimizi
engellemeden ve de az sataşarak ulaşması dileğiyle, hepinize en derin
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Hasan
Denizkurdu’na teşekkür ediyorum.
Bu arada, Sayın Emmioğlu’na da teşekkür ediyorum; uzatılan süre
sayesinde, benim Denizlili seçmenlerim de selam aldılar.
HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Evet, siz olduğunuz için...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Halbuki Gaziantep bunların
en başındaydı, onu hiç söylemedi.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bazı arkadaşlarımızın, daha önceki
uyarıların aksine, cep telefonlarıyla salonda bulunduklarını fark
ediyoruz; daha önce Başkanlıkça yapılan uyarılar, gece oturumları için
de geçerlidir.
Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubunun, ikinci sıradaki sözcüsü olarak
Sayın Yusuf Bacanlı’yı kürsüye davet ediyorum; buyurun Sayın
Bacanlı. (DYP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sayın Başkan,
Yüce Meclisin saygıdeğer milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsü ile
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 1996 malî yılı bütçesi üzerinde,
Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda
bulunuyorum; bu sebeple, Grubum ve şahsım adına Yüce Meclise ve
televizyonlarının başında bizleri izleyen vatandaşlarımıza saygılar
sunuyorum.
Ülkemizin sosyoekonomik yapısını resimlemekte olan Devlet İstatistik
Enstitüsü, ülkemizin gerçeklerini sayısal, yansız ve tutarlı bir şekilde
kamuoyuna ve karar alıcılara sunmak üzere görevlidir. Enstitü, 1926
yılından bu yana faaliyet gösteren ve kuruluşundan bir yıl sonra, 1927
yılında genel sayımlar yapabilen, Türkiye Cumhuriyetinin en köklü
kurumlarından biridir. Bu Kurumumuzun, bir kamu ciddiyeti içerisinde
çalışmalar yaptığı, hiçbir zaman gözardı edilemez. Kuruluşundan
bugüne kadar, varlığı, doğruluğu, hatta güvenilirliğiyle temayüz etmiş
bu güzide Kurumumuzda çok yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Özellik
arz eden işlerinin başında, genel nüfus sayımı, genel sanayi ve işyerleri
sayımı, genel tarım sayımı, genel hayvancılık ve bu yıl yapılabilecek
genel bina sayımı gibi sayımların yanı sıra, cari anketlerde de indeks,
gelir, imalat, sanayi, eğitim, adalet, spor gibi sosyal ve ekonomik
konularda bilgilenmemizi sağlamaktadır.
Merkez teşkilatı, 22 ilimizde bölge müdürlüğü, 1 ilimizde de il
müdürlüğünü bünyesinde barındıran, 2 400 civarında çalışanıyla
2000’li yıllara hazır kuruluşumuzun elindeki mevcut imkânlar, ülkemiz
geneline göre değerlendirilmesi halinde, yeterli gözükmektedir.
Personel altyapısı, nitelik ve meslekî çeşitliliği bakımından kalifiye
durumdadır. Kurumun yönetimini elinde bulunduran değerli bilim
adamı Sayın Başkanın, çalışmalarını, belli bir tevazu içinde kamu ve
özel kullanıcılara sunumunu görüyor ve takdir ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz bilgi çağının gereği olarak,
hızlı ve güvenilir bilgi akışına şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır.
Globalleşme süreci içinde, gerek uluslararası rekabet gerek pazar
ekonomisi ve gerekse sosyokültürel alanlarda istatistikî verilerin güncel
olarak üretilmesi, yorumlanması, geleceğimize matuf konulara ışık
tutması bakımından son derece önemlidir. Fiyat analizleri, nüfus
hareketlerinin takibi, hanehalkı gelir tespitlerinin yapılarak, ülke
fotoğrafının çekilmesi son derece önemli işlerdendir.
Teknolojiden, gelişmeler kapsamında, iyi eğitilmiş insangücüyle
faydalanmak mümkündür. Enstitüde, bilgisayar teknolojisinin en ileri
safhada kullanıldığını, anketörlerin bilgi derlemelerinin, direkt, bilginin
kaynağından loptoplara yüklenerek, elektronik posta marifetiyle
anaterminallere aktarıldığını görmekteyiz. Bilimsel metodoloji,
istatistiğin hemen her aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Enstitü,
fonksiyonları gereği, hem iktidarın hem muhalefetin ve deyim
yerindeyse, ülke ve dünya insanının kullandığı rakamların istihsal
edildiği yegâne kurumdur.
Son yıllarda, kayda dayalı bilgilerin derlenmesine paralel olarak, nitelik
arz eden ve önemli göstergeler ortaya koyan, kayıtdışı ekonomi gibi
orijinal çalışmaların da yapıldığını bilmekteyiz. Bu yıl, 1987-1994
yılları içerisinde, cari ve sabit fiyatlarla, illerin gayri safî yurtiçi hâsılaya
katkısı ve yine bölgeler itibariyle gayri safî yurtiçi hâsıla değerleri, iller
itibariyle kişi başına gayri safî yurtiçi hâsıla sonuçları hesap edilerek,
bu ay içerisinde kamuoyuna açıklanmıştır. Gönül arzu ederdi ki, bu
gördüğüm rakamların en az onar katını görebilelim.
Dünya ülkelerinin millî gelir rakamları ile ülkemiz millî gelir
rakamlarının mukayesesi iç açıcı değildir. Güzel ülkemiz içinde, yine,
bölgelerarası toplam ve kişi başına düşen gayri safî yurtiçi hâsıla
farklılıkları dikkati çekmektedir. Seçim bölgem olan Yozgat İlinden
örnek verecek olursak, kişi başına düşen gayri safî yurtiçi hâsıla
rakamları da, bölgenin bir ferdi olarak, beni ziyadesiyle
mahzunlaştırmaktadır; 1987 yılında 745 dolar olan rakam, 1994
yılında 995 dolar olarak karşımıza çıkmaktadır; Türkiye ortalaması 2
685 dolardır. Türkiye ortalamasının yarısına bile tekabül etmeyen bu
rakamların artırılmasının zeminini oluşturmak ve niyetlerin teşebbüse
dönüşmesi, ülkesini çok seven, vatan, millet mefhumuna son derece
duyarlı, millî birlik ve beraberliğin temel taşı bayrağına saygılı,
devletine muti hemşerilerimizin, bir nebze olsun, devletimizin
kaynaklarından istifadesinin teminini, ilgililerden özellikle istirham
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün 1996 malî yılı bütçesi üzerindeki görüşlerimizi saygıyla
arz ediyorum.
149 yıl öncesine dayanan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,
Başbakanlığa bağlı, genel bütçe içerisinde, ayrı bütçeli bir kuruluştur.
1994 yılında, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne 1,8 trilyon lira
bütçe tahsis edilmiş, buna karşılık, bu Genel Müdürlüğümüz, 7,1 trilyon
lira harç geliri sağlamıştır; 1995 yılında 2,9 trilyon lira bütçeye
karşılık, 17 trilyon lira harç geliri sağlamıştır. 1996 yılında ise, bu
Genel Müdürlüğümüzden, 25 trilyon lira harç geliri beklenmektedir.
Tasarruf tedbirlerine rağmen, sunulan hizmetin kalitesi düşmemiş, hatta,
pek çok alanda ilerleme kaydedilerek, otomasyon çalışmalarına da hız
verilmiştir.
Tapu ve kadastro hizmetleri özel ihtisas gerektirmektedir. Halen, Tapu ve
Kadastro Parasız Yatılı Anadolu Meslek Lisesi, tasarruf tedbirlerinden
dolayı, kapasitesinin altında öğretim yapmakta ve buradan mezun olan
öğrencilerin mecburî hizmetleri de kalkmıştır. Bu tam teşekküllü tek
eğitim merkezinde, dil, bilgisayar ve meslekî eğitim laboratuvarları da
bulunmaktadır. Eğitim merkezine, ilgi, destek ve önem verilmesi
gerekmektedir.
Yine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün, yapılmasını hedeflediği
5 bin kilometrekarelik kadastro çalışmalarında, beklenenin çok üzerinde
çalışma yapılmıştır; 13 bin kilometrekarelik alanın kadastrosu
gerçekleştirilmiştir.
Modern devlet olmanın şartlarından biri de, kadastronun bitirilerek,
plana dayalı modern tapu sicillerinin sağlıklı bir şekilde tesisidir.
Tesis kadastrosu çalışmalarını 2000 yılına kadar bitirmeyi hedefleyen
bu kurumun, her alanda desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Tapu kadastro hizmetleri, devletimizin vergi toplaması yönünden de son
derece önemlidir. Ülkemizde, arazi ve emlak değerlerinin sağlıklı bir
şekilde vergilendirilmesi, bu Kurumun başarılı çalışmalarıyla
mümkündür.
Orman kadastrosu sonucunda, orman rejimi dışına çıkan, köylümüzün
halen kullanmakta olduğu, yani zilyetlik ettiği arazilerin uygun
koşullarda, Maliye Hazinesi tarafından kendilerine satışının bir an önce
sağlanması kaçınılmazdır. Böylece, üretim dışı kalan topraklarımızın
değerlendirilmesi söz konusu olacaktır.
TAKBİS, Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi Projesidir; yani, kanunların
verdiği görevle vatandaşların taşınmazlarının güvencesidir. Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü, bu görevini tam layıkıyla yapmaktadır.
Yine, Türkiye Cumhuriyeti...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bacanlı, süreniz tamamlandı, son cümleniz için
mikrofonu tekrar açıyorum.
YUSUF BACANLI (Devamla) – Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün, son yıllarda çağdaş bir yapılanma içinde olduğu,
toplumumuz tarafından gözlenmektedir; araç, gereç ve fizikî yapı olarak,
modern bir görünüme kavuşmakta olduğunu, vatandaşlarımızın
taleplerinin daha süratli ve güler yüzle karşılandığını görmek, bizi son
derece mutlu etmektedir.
Sayın milletvekilleri, sözlerime son verirken, Devlet İstatistik Enstitüsü
Başkanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün, daha önceki
yıllardaki başarılarının 1996 yılında da devam etmesini temenni eder,
bütçemizin, ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, Yüce Meclise
saygılar sunarım. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Yozgat Milletvekili
Sayın Yusuf Bacanlı’ya teşekkür ediyorum.
Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun iki konuşmacısı
bulunmaktadır.
Birinci sırada, İzmir Milletvekili Sayın Ali Rıza Bodur; buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sürenizi yarı yarıya mı kullanacaksınız Sayın Bodur?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Evet efendim.
BAŞKAN – Konuşma süreniz 10 dakikadır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Anlayışınıza sığınarak, toparlamama
olanak verirseniz...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tümünüzü, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Sizlerle, 1996 yılı bütçesinin,
Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı
bütçeleri hakkındaki Grubumuz düşüncelerini paylaşmak istiyorum.
1996 yılı bütçe taslağı, Plan ve Bütçe Komisyonunda görev almış
üyelerimizin yoğun çalışmaları sonucunda, Yüce Meclisimizin
görüşmesine hazır hale getirilmiştir; emeği geçen tüm üyelere teşekkür
ediyorum.
Üzülerek ifade ediyorum ki, 1996 yılı bütçesi de, genel yapısı itibariyle
içinde yaşadığımız ekonomik ve yapısal sorunlarımızı çözmekten çok
uzak görülmektedir. Bütçenin temel anlayışı, dün, Sayın Genel
Başkanımın belirttiği gibi “vergi alma, borç öde; yatırım yapma, borç
ve faiz öde” mantığındadır. Kendi içinde tutarlı olmayan, çelişkilerle
dolu olan bu bütçenin, ANAYOL’u oluşturan partilerce kabul edilse
dahi, Yüce Milletimize mutluluk ve iyilik getirmeyeceği açıkça
ortadadır.
1995 yılı ticaret dengesi toplam ithalatımız 35,709 milyar dolar, toplam
ihracatımız ise 21,636 milyar dolar, açık da 14,073 milyar dolardır.
İhracatın ithalatı karşılama oranı, ülkemizde, son onbeş yıldır,
ortalama yüzde 64 ile sınırlı kalmıştır; oysa, Avrupa Birliği ile
gelişmekte olan dinamik ekonomili ülkelerde, bu oran yüzde 100
civarındadır. 1996 yılında, bu oran, yüzde 61 olarak hedeflenmiş
olmasına karşın, gerçekleşmesi umutvar görülmemektedir. 1996 yılı
için, ihracatın gayri safî millî hâsılamıza oranı yüzde 14,3; ithalatın
gayri safî millî hâsılamıza oranı ise yüzde 23,4’tür. Gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde, hem ihracatın hem de ithalatın gayri safî millî
hâsıla oranları yüzde 23’tür. Dışticaretimizin bu denli açık vermesi,
faiz ödemeleriyle birlikte, carî işlemler açığının da büyümesi sonucunu
doğurmaktadır. Bu durum, yabancı yatırımcı ve finansörler için, ciddî
bir olumsuzluk ve caydırıcılık unsuru olmaktadır.
Dışticaret açığında, kısa vadede denge sağlanması, gerçekçi kur
politikalarının uygulanmasıyla mümkündür. Uygulanan kur
politikalarında, yıllık enflasyon oranıyla, kur artış oranı arasındaki
kura dönük olumsuzluk, sıcak parayı davet eden bir ortamın
yaşanmasına neden olmaktadır. Bu durum, dış satıcılarımızın, uzun
süreli anlaşmalarla ihracat yapmalarında caydırıcı rol oynamaktadır.
Sayın milletvekilleri, bavul ticareti olarak bilinen ve öngörülere göre,
ülkemize, yılda 8 ilâ 10 milyar dolar arası döviz girişi sağlayan ticaretin,
Dubai, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerin getirdikleri özendirici
uygulamalarla, bu ülkelere kayma tehlikesi giderek artmaktadır. Söz
konusu ticaretin, yolcu beraberindeki ticaretten, kayıt altına alınmış
dışsatım işlemi haline getirilmesi için, bir tür teşvik sistemi belirlemek
ve uygulamaya koymak zamanı gelmiştir. Bu konuda, Türk trade ve
sektörel dışticaret şirketleriyle birlikte, acilen görüşme ve
değerlendirmeler yapılmalı, uygulamaya zaman yitirilmeden
başlanılmalıdır.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, örgütlü, rekabetçi, emeğe saygılı ve
çevreye duyarlı pazar ekonomisinden yanayız. Bizim, Avrupa Birliğiyle
entegrasyona yönelik tercihlerimizin temel nedenlerinden biri budur;
diğer bir neden de, Batı dünyasının demokrasi değerlerini
paylaşmamızdır. Dünya ekonomisi, tüm kurum ve kuruluşlarıyla, bütün
örgüt ve ülkeleriyle tam rekabet ortamına hazırlanmaktadır. Bu
durumda, dışsatıma, her zamankinden daha önem verilmesi, uluslararası
gelişmelerin yakından izlenilmesi gerekmektedir.
Ülkemizin, hemen her sektörde, uluslararası pazarda yarışabilecek
ekonomik güce ulaşabilmesi için, siyasal iktidara, Yüce Meclisimize,
bürokrasiye ve tüm dışsatımcılara büyük sorumluluklar düşmektedir.
Günümüzde, dünya ticareti, her gün daha karmaşık kurallar dizisiyle
örülmeye başlanmıştır. Yaptırımlar ağırlaşmış, kurallara uyulmaması
durumunda, neredeyse, ticaret yapmak olanaksız hale gelmiştir.
Böylesine bir ortamda Dış Ticaret Müsteşarlığının görevi, Türk
ihracatçılarının uluslararası piyasalara açılmasına katkı koyacak
düzenlemeleri yapmaktır. Ülkemiz dışticaretinin artırılabilmesi için,
uluslararası normlara entegrasyonu sağlanmalıdır. Müsteşarlık
bütçesine konulan ödeneklerle, böylesine bir iyileşmenin, yine bir başka
bahara kaldığı da bir gerçektir.
21 inci Yüzyıla girerken Türkiye’nin hedefi, hızlı, düzenli, sosyal adalet
içinde ekonomik kalkınma olmalıdır. Bu hedefe, yol gösteren,
yönlendiren, büyük yatırımlar arasında eşgüdüm sağlayan, kaynak
savurganlığını minimize eden, ekonomide genel ve sosyal dengeleri
kuran, stratejik kalkınma planlarıyla ulaşılabileceği göz ardı
edilmemelidir.
Genelde, küçük ve orta ölçekli işletmelerin en önemli sorunlarından biri
de finansmandır. Eximbank dışında, özel banka sisteminin de
ihracatçıya kaynak aktarabilecek bir anlayış ve yapıya kavuşması
özendirilmelidir. İhtisas bankacılığı geliştirilmeli, bankalar daha
rasyonel bir çalışma düzenine girmelidir.
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin, ihracata yönlendirilebilmesi için,
eğitim, kurs, seminer gibi faaliyetlere ağırlık verilmelidir.
Özellikle, uzun dönemli satış anlaşmalarında, maliyet enflasyonu ile
döviz kuru arasındaki belirsizlik, firmaların, başta kârlı görerek
girdikleri işlerde belli bir dönem sonra zarar etmelerine, anlaşma
yükümlülüklerini yerine getirmede zorlanmalarına neden olmaktadır.
Makas açıldıkça bu sorun daha da büyümektedir. Bu nedenle, ekonomik
istikrar sağlanması ve ekonominin sıcak para sürecine girmesinin
engellenmesi temel bir zorunluluktur.
Avrupa Birliği standartlarına uygun bir teşvik ve ödeme sisteminin
devreye sokulması kaçınılmazdır. Üretici bazda, kalite kontrol,
otokontrol sistemleri geliştirilerek, bozuk ve kalitesiz mal ihracı
önlenmelidir.
İhraç ürünlerinin standardizasyonu, ambalajı ve kalitesinin
iyileştirilmesine önem verilmeli ve bu yönde çalışmaların yapılmasına
öncülük yapılmalıdır.
Yurtdışından, sağlıklı, düzenli ve kapsamlı bilgi akışı sağlanmalıdır.
Dış pazarlarda firmalarımızın daha etkin olabilmesi için ekonomi ve
ticaret yeni bir anlayışla organize edilmelidir.
Türk tarımının yeniden yapılanmasında, tarımsal sanayinin
özendirilmesi önkoşuldur. Sanayi ile entegrasyon, tarımda ürünlere
katma değer kazandıracağı için, sonuçta, üreticimiz de, sanayicimiz de,
ülke ekonomimiz de bundan yararlanacaktır. Böylelikle,
dışticaretimizde önemli bir yer tutan tarım ürünleri ihracatının
gelişmesi, sürdürülebilir bir niteliğe kavuşacaktır.
Özellikle, yaş sebze ve meyve ürünlerinin ihracatının nakliyesinde
yaşanan sorunların çözümü için, transit geçiş ve boşaltma belgeleri
temin edilerek, bölgelere tahsis edilmelidir.
Karayolu taşımacılığına seçenek olarak Ro-Ro taşımacılığı ve
havayolu kargo taşımacığılı kalıcı olarak organize edilmelidir.
İhracatın ve dış dünya ile ekonomik ilişkilerin, gümrük birliği
sürecinin de katkısıyla öneminin artması kavranılarak, gerekli
eşgüdümü ve etkinliği sağlayabilmek için, dış ekonomik ilişkiler
bakanlığının oluşturulması zorunludur.
BAŞKAN – Sayın Bodur, son 2 dakikalık süreye girmiş
bulunuyorsunuz.
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Sadece, Avrupa ve Ortadoğu
ülkeleriyle, yakın bilinen piyasalar üzerinde yoğunlaşmayarak, bunun
yerine, potansiyel arz eden tüm pazarların değerlendirilmesi için etkin
önlemler alınmalıdır.
Avrupa Birliği ile gümrük birliğine giren ülkemizin önünde, dikkate
almak zorunda kalacağı en önemli gelişmelerden biri de, Uruguay Round
görüşmelerinin sona ermesi nedeniyle ortaya çıkan yeni global ticaret
sistemidir. Türkiye’nin, Uruguay Round’un getireceği yeni
düzenlemelere ilişkin stratejisinin belirlenmesi zamanıdır.
Uluslararası ticaretin geliştirilmesinde, sürekli ve düzenli iş ilişkilerinin
kurulmasında, ticarî promosyonun yanında, ülke tanıtımının
yapılması için, ticaret fuarlarının önemi yadsınamaz. Bu nedenle, tüm
araçlardan yararlanılarak, yeni pazarlara giriş özendirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; birkaç
cümleyle de Gümrük Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimizi arz
etmek istiyorum:
Ülkemizde Gümrük örgütü, yavaş işleyen, vatandaşı bezdiren, hantal bir
yapıdadır. Avrupa Birliği ile gümrük birliğine girmiş olmamıza rağmen,
anlaşma gereklerine uygun Gümrük Yasası ve yapılanmasında gerekli
uyum sağlanamamıştır. Sistemin tıkanıklığı, Sayın Bakanın da Plan
ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamalarda açıkça
kabullenilmektedir.
Taşra örgütlerinin yetki ve sorumlulukları, çabuk karar verebilecekleri
pratikliğe kavuşturulmalıdır.
Uygulamaya dönük yönetmelikler, genelgeler, net, anlaşılabilir, sade ve
yoruma meydan vermeyecek açıklıkta olmalıdır.
İhtisas gümrükleri ile normal gümrüklerde görülecek işlemler açıklıkla
belirlenmelidir.
Gümrüklerimiz, bir an önce otomasyona kavuşturulmalı, teknik
donatımla, giriş ve çıkış gümrükleri arasındaki kopukluklar
giderilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen...
ALİ RIZA BODUR (Devamla) – Bir zamanlar, döviz girdisine katkıda
bulunuyor diye, hayalî ihracatı, neredeyse, yurtseverlik gibi gösteren
anlayışların, rüşveti besleyen bataklıklar olduğu ortadadır. Toplumsal
yara haline gelmiş rüşvet ve kaçakçılık, kesinlikle önlenmelidir.
“Vermezsen parayı, görür gözü pireyi; verirsen parayı, görmezlikten
gelir deveyi” anlayışı terk edilmelidir. (CHP ve RP sıralarından
alkışlar)
Bu bütçeyi uygulayacak olan tüm kamu personelinin, Yüce Meclisimizin
katkılarıyla, grevli ve toplusözleşmeli sendikal haklarına
kavuşmalarını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan İzmir
Milletvekili Sayın Ali Rıza Bodur’a teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ikinci sözcüsü Sayın Celal Topkan;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsü ve
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 yılı malî yılı bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilgi ve iletişimin hızla geliştiği dünyamızda, herhangi bir ülkede,
demokrasinin niteliği, gelişmişliği, toplum yaşamındaki etkinliği,
ekonomik kararların hızlılığı ve doğruluğu, toplumsal sorunların doğru
ve etkin şekilde belirlenmesi, bilimsel kuruluşların bilgi üretimindeki
başarıları, dünyayla sağlıklı ve doğru iletişim kurabilmeleri,
Parlamentomuzun çalışmalarında ve ülkenin geleceğinin
planlanmasında, başvurduğumuz bilgilerin varlığı ve bütünlüğü çok
sağlıklı, güçlü bir istatistik altyapısı ve bilgi sistemi altyapısıyla
mümkündür. Ancak böyle bir altyapı, bilim ve teknoloji bilgi akışını
hızlandırabilir.
İdealimizi, bilgili, bilinçli, üretken ve mutlu bir toplum, sosyal ve
ekonomik refahın tüm birim ve bireyleriyle paylaşıldığı bir ülke
süslemektedir. Bu ideali yakalamak, ancak, dinamik, bilgilenen ve bilgi
üreten teknolojik bilgi altyapısını gerçekleştirmiş, bütün kurumları
bilgi ağıyla donanmış bir yapılanmayla mümkündür. Bu bağlamda,
güçlü bir bilgi ağına ve donanıma sahip istatistik enstitüsü, demokratik
bir ülkenin en temel kurumudur.
Bugün, dünyadaki ülkelerin gelişmişliklerinde, o ülkenin istatistikî
verilerinin doğruluğu, bir gösterge olarak alınmaktadır. Gelişmiş
ülkelerdeki istatistik kuruluşlarının, son teknolojik bilgisayarlarla, yerel
ve ulusal bilgi ağları ve benzeri teknolojik yeniliklerle donanmış olduğu
bilinen bir gerçektir. Bu kuruluşlar, demokratik düzenin gerektirdiği
esnek ve aynı zamanda güçlü birer sosyal altyapıya ve çoğulcu sistem
gereği, yarı otonom bir yapıya sahiptirler. Bu anlamda, Devlet İstatistik
Enstitüsünün, güvenilirlik açısından özerk bir yapıya kavuşturulması
gerekir.
Bütçesini görüştüğümüz Devlet İstatistik Enstitüsü, çalışanlarının tüm
iyi niyetine karşın, ulusal ve yerel anlamda yeterli donanıma ve
altyapıya, maalesef, sahip değildir. 1996 bütçesinde ayırılan parayla,
Devlet İstatistik Enstitüsünü, gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarmak olası
değildir. Acilen tedbir alınarak, gerekli kaynak sağlanıp, kurumsal
altyapısı gerçekleştirilmelidir.
Kurumun önemini daha iyi belirlemek için, gelişmiş ülkelerdeki benzer
istatistikî kuruluşları incelendiğinde, örneğin, Türkiye nüfusunun yarısı
kadar bir nüfusa sahip Kanada’da, Devlet İstatistik Enstitüsüne benzer
istatistik kuruluşunda 5 000 kişi çalışmaktadır, Türkiye kadar bir nüfusa
sahip Fransa’daki istatistik kuruluşunda 7 500 kişi çalışmaktadır. Bu
rakamlara, sözü edilen kuruluşlarda çalışan üstün nitelikli ve
profesyonelce yetişmiş anketörler dahil değildir. Halbuki, Devlet
İstatistik Enstitüsünde, bugün, taşrada çalışanlar dahil 2 000 civarında
insan, yetersiz ve güç koşullarda çalışmaktadır.
Demokrasi, çağdaşlık, teknolojik gelişmişlik, doğru bilgilenme ve
bilimsel gelişmişlik ülkemizin temel hedefidir. Bu hedefe varmak için,
bugünkü uluslararası rekabet ve bilgi akışının önemi dikkate
alındığında, ilerleme ve gelişme sürecinde, ekonomi, bilim, kültür ve
tüm alanlarda etkin olmayı hedefleyen Türkiye’nin, bilimsel çalışmalara
ağırlık vermek ve kaynak ayırmak zorunluluğu vardır. Bilimsel
gelişmeler, ihmali ve gecikmeyi kabul etmez. Bu bağlamda, Devlet
İstatistik Enstitüsüne, gelecekte, gereken önemin verileceğini
umuyorum.
Tapu Kadastro teşkilatının hizmet gerekçesine bakıldığında, tapu ve
kadastro hizmetinin yaşayan bir hizmet olduğu, toplumun gelişip
değişen ihtiyaçları doğrultusunda kendisini yenilemesi gerektiği
vurgulanmaktadır. Bu tanımlamanın doğru olduğuna inanıyorum. Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğü, devletin yeniden yapılanması ve
çağdaşlaşmasına yönelik toplumsal taleplerin temelini oluşturan,
enerjiden çevreye, turizmden kentleşmeye, tarımdan imara; kısacası,
toprağa bağlı tüm faaliyetlerin belirlenmesi ve gelişmesinde direkt ilgili
bir kuruluştur. 65 milyon insana direkt veya dolaylı olarak hizmet
vermektedir.
Türk toplumunda, insan, toprak ve mülkiyet ilişkisi göz önüne alınırsa,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün sorunlarının büyüklüğü ve
zorluğu daha iyi anlaşılır. Bu kadar kapsamlı çalışma alanı olan Genel
Müdürlüğe, 1996 bütçesinde 5 milyar 101 milyon gibi oldukça az bir
rakam ayrılmıştır. Kurumun kendisini yenileme ve bilgi ağına
kavuşmasına acilen ihtiyaç olmasına karşın, yatırıma hiç kaynak
ayrılmamıştır. Halbuki, taşra teşkilatıyla Genel Müdürlük arasında
hızlı iletişimi sağlayacak faks sistemi dahi yoktur.
Hangi kurum ve kuruluş olursa olsun, hangi siyasî düşünce ya da bu
düşünceyi oluşturan devlet anlayışı olursa olsun, insanı ihmal ediyorsa,
insanına gereken yatırımı yapmıyor ve çalışanına değer vermiyorsa,
çağdaşlaşmayı başarması ve verimli olması olanaksızdır.
Bu bağlamda, bakınız, Tapu ve Kadastro personeli ne diyor: “Bizler,
Türkiye’nin gelişmesine ve kalkınmasına, haklı ve haksızın
ayrılmasına, toprak davalarında ve kan davalarında toplumun
sorunlarına çözüm bulmaya çalışan insanlarız. Çalışma
koşullarımızın güçlüğü ortadadır. Çalışmalarımız, köy ve
kasabalarda, çoklukla arazi ortamlarında geçmektedir. Arazi
koşullarında kendi sorunlarımızla baş başayız. Çoğu zaman üç öğün
yemeğimizi kendi şartlarımızla, kendimiz hazırlamak zorundayız. Bu
şartlarda, gece ve gündüz demeden çalışan bizler, yasal hakkımız
olmasına ve çalışmalarımızla kurumun döner sermayesine milyarlarla
ifade edilen katkılar sağlamamıza karşın, Döner sermayede çalışanlara
ayrıca ek ödeme yapılır hükmüne rağmen, ek ödeme, ocak, şubat, mart
1995 aylarında ödenmiş, daha sonra kesilmiştir. Yeniden ödemeye
acilen geçilmesi gerekir.”
Arazide çalışanlara günlük harcırah olarak 80 ilâ 100 bin lira arasında
ödenen miktar, bugünkü hayat şartlarında önemini kaybetmiş, çok
gülünç bir hale gelmiştir.
Başbakanlığa bağlı diğer kuruluşlarda çalışanlara Başbakanlık
tazminatı ödenmesine karşın, Tapu ve Kadastro personeline ödenmeyip,
çifte standart uygulanması, kurum çalışanlarının çalışma şevkini
kırmakta ve çalışma verimini etkilemektedir.
BAŞKAN – Sayın Topkan, son 2 dakikalık süre içindesiniz.
CELAL TOPKAN (Devamla) – Kurumda aynı statüye sahip teknik
personel arasında farklı özel hizmet ve yan ödeme puanlama sistemi
ayrıca bir huzursuzluk yaratmaktadır.
Tüm sayılan olumsuzluklar yetmiyormuş gibi, hele, bir de yönetim
sorunu vardır ki, o da tuzu-biberi olmaktadır. Tapu Kadastro üst
yönetiminde çalışan bürokratlar ile taşra müdürlüklerinde, müdür ve
yardımcı konumunda olanlar, müdürlüğün teknik altyapısı göz önüne
alınmadan, liyakat sahibi ve kuruma yıllarını vermiş, teknik bilgi
sahibi kişiler dışlanarak, tamamen siyasî ve siyasî kişilere yakın
olanların kadrolaşması şekline dönüşmüştür. Çalışanlar, bu durumdan
oldukça rahatsızdır. Bu durum, kurum çalışmalarını olumsuz
etkilemekte ve kurumu verimsiz kılmaktadır. Halbuki, ülkenin acilen
kadastro sorununun çözülmesi gerekmektedir.
Bu bütçe yılında gerek Devlet İstatistik Enstitüsünün gerekse Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğünün, başta çalışanlarının ekonomik, sosyal
ve örgütlenme sorunlarının bir an önce çözüme kavuşması ve her iki
kurumun, 21 inci Yüzyıla yaklaştığımız bugünlerde, Türkiye’nin
çağdaş yapılanmasına uygun bilimsel kimliğine kavuşmasını
diliyorum.
Sizlere, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygılar
sunuyorum. Devlet İstatistik Enstitüsü ve Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü bütçelerinin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci sözcü olarak
konuşan Adıyaman Milletvekili Sayın Celal Topkan’a teşekkür
ediyorum.
Söz sırası Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın
Ahmet Piriştina’da.(DSP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Piriştina.
Sizin de konuşma süreniz 10 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük
Müsteşarlığı bütçelerine ilişkin, Demokratik Sol Parti Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye’nin 1995 yılsonu dışticaret açığı 14 milyar dolar, cari işlemler
açığı 2 milyar dolar olarak gerçekleşmiş; bu arada, ihracatın, ithalatı
karşılama oranı da yüzde 60 düzeyinde olmuştur. Uygulanan ekonomik
politikalar sonucunda, zorunluluk haline gelen sıcak para arayışı,
gerçekçi kur ayarlaması önünde engel oluşturmakta, sonuç olarak,
ihracatımızı olumsuz etkilemektedir.
Kamu açıkları bu boyutta devam ettiği sürece, kamunun borçlanması,
reel faizlerin son derece yüksek olmasına yol açıyor, dolayısıyla,
Türkiye, dünyada dövize en yüksek faizi veren ülke konumuna
geliyor..Yaratılan ortamda belirli riski alabilen, kaynağını Türkiye’ye
getiriyor ve yüksek faizden yararlanabiliyor.
Kısa vadeli sermaye hareketleri, uzun vadeli sermaye hareketlerine
dönüştürülmelidir. Türk ekonomisi, sıcak fonların ipoteğine girdiği için
politika üretememekte, bağımsız davranamadığı için bu kısır
döngüden çıkamamaktadır. Ayrıca, gerek üretimin gerek ihracatın
artmasının önemli bir unsuru olan girişimci, bu haksız finans kaynağı
rekabetiyle karşı karşıya kalmaktadır. Dengelerden herhangi biri
bozulduğunda, diğerlerini de disiplin içerisinde tutmak mümkün
olamamaktadır. 1989 yılında 32 sayılı Konvertibilite Kararı
sonrasında, iç ve dış ekonomik dengeleri disiplin altına almak
zorlaşmıştır.
Bunun için, Demokratik Sol Parti olarak genelde ekonominin makro
dengelerini sağlıklı hale getirecek bir önlemler dizisini zorunlu
saymaktayız. Hükümete önerimiz, makroekonomik dengeleri,
sürdürülebilir, kendi içerisinde tutarlı, orta vadede sağlıklı bir yapıya
kavuşturacak önlemleri bir arada almasıdır.
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Sanayi ve Ticaret Odaları, Ticaret Borslarıyla
bugüne kadar olduğundan çok daha sıkı bir diyalog ve görüş alışverişi
oluşturmalıdır. Dış Ticaret Müsteşarlığı, bugüne kadarki
uygulamalarında ihracatçı birliklerini kendi kuruluşu saymakta, TOB
bünyesinde örgütlenmiş odaları ve borsaları bir ölçüde ihmal
etmektedir.
Dış Ticaret Müsteşarlığının çeşitli birimlerinde bulunan pazar bilgileri
ve istatistikler, iş dünyasına daha hızlı ve etkin biçimde
ulaştırılmalıdır. Bilgi, en önemli rekabet gücüdür. Özellikle, küçük ve
orta boy işletmelerin ihtiyacı olan pazar bilgileri, Dış Ticaret
temsilcilikleri kanalıyla temin edilmeli ve KOBİ’lere bilgi akışı
sağlanmalıdır.
Söz, KOBİ’lere gelmişken, KOBİ’ler, Avrupa Birliği rekabet düzenine
uygun kurulabilmeleri için gereksinim duydukları yapısal uyum
kredilerine, Avrupa Birliği çerçevesinde süratle kavuşturulmalıdır;
çünkü, bütçe olanakları, bu açıdan çok yetersiz kalmaktadır.
Dışticareti geliştirmenin en önemli aracı, uluslararası fuarlardır; ancak,
şimdiye kadar, hiçbir hükümet, fuarcılık konusuna sistemli bir şekilde
yaklaşmamıştır. Hükümetten fuarcılık konusuna özen göstermesini
bekliyoruz.
Yurtdışı diplomatik temsilcilerimizin yanı sıra, ayrı ayrı binalarda
faaliyet gösteren ve ayrı destek hizmeti gerektiren diğer bakanlık
temsilcilikleri dağınıklılıktan kurtarılmalıdır.
Başbakanlığa bağlı kuruluşların, yurtdışı teşkilatlarının
çalışmalarını israf içinde sürdürmelerini kesin olarak uygun
bulmuyoruz.
Türkiye’nin dışticaret stratejisini belirlemek için, Başbakanlık, devlet
bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı biçiminde örgütlenmesi, gümrük
birliği sürecinde yetersiz kalmaktadır. Yıllardır, devleti küçültmek
felsefesiyle hareket edenler, siyasî nedenlerle devlet bakanlığı sayısını
artırmış; ancak, dışticaret bakanlığı oluşturmayı düşünmemişlerdir.
Bugünkü uluslararası ilişkiler yapısı içinde siyasal çıkarların,
ekonomik ve ticarî çıkarlardan soyutlanması düşünülemez. Dolayısıyla,
diplomatik temsilcilerimiz, bulundukları ülkelerde, girişimcilerimiz
lehine aktif rol oynamalıdır; ancak, diplomatik temsilcilerimizin böyle
bir katkıda bulunabilmesinin önkoşulu, siyasî iradenin bu yönde
kararlılık göstermesidir. Sayın Denizkurdu’nun, DYP Grubu adına
yaptığı konuşmada, “beyaz eldiven” tezlerinin, bize bu umudu
doğuracak bir başlangıç olmasını diliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gümrük birliğine girişimizle
birlikte, Gümrük Müsteşarlığının da önemi çok artmıştır. Ancak,
yıllardır gümrük birliğiyle ilgili araştırma sürdürenler, gümrük
idaresinin yeniden yapılanmasını sağlayamamışlardır. Türkiye’de,
Gümrük Müsteşarlığında çalışan görevli sayısıyla, oluşturulmuş
Gümrük idaresi arasında çelişki bulunmaktadır. 10 bin görevlisi bulunan
Gümrük Müsteşarlığının, 253 adet gümrük idaresi vardır. Bazı gümrük
kapılarında veya gümrük idarelerinde bunların kurulmuş olmasını
haklı çıkaracak boyutta işlem yapılmamaktadır.
Gümrük idaresinde, personelin sayısal olarak yeterli olmadığı
bilinmektedir. Acaba, Başbakanlık, hiçbir kısıtlama yapmadan Gümrük
Müsteşarlığının personel ihtiyacını karşılamış mıdır?
Karşılamamışsa, Gümrük teşkilatı, bu çok önemli işlevi, yoğun işlerin
yanı sıra hangi personelle yürütmektedir?
Gümrük kapısı açmak ve Gümrük İdaresi kurmak için mutlaka standart
getirilmeli, önüne gelen, siyasî nedenlerle yeni bir kapı açmamalıdır. Bu
standardın temel ilkesi, yörenin dışticaret potansiyeli olmalıdır.
Gümrüklerde otomasyona geçilmemiş, bu yönde Dünya Bankası kredisi
kullanılamamıştır. Gümrüklerimizde yeterli eğitim verilememiştir.
Örneğin, bir Habur Kapısının, Avrupa’ya hizmet verecek bir gümrük
kapısı olduğunu söyleyebilir miyiz... Eğitim sistemimizde dışticaret ve
gümrük uygulamalarına ilişkin uzman yetiştirmedeki eksiklik
giderilmeli, hiç değilse, eğitim programlarına bu yönde ağırlıklı dersler
konmalıdır.
Kaçakçılık, hiçbirimizin reddedemeyeceği bir gerçek olarak
sürmektedir. Gümrük ve Gümrük Muhafaza İdaresinin, ülke ekonomisi
ve devletin doğrudan güvenliğini ilgilendiren konularda görev yapması
nedeniyle, kaçakçılığın, özellikle uyuşturucu, silah ve eşya
kaçakçılığının önlenmesi için teknik araç ve gereçle donanımı gerekir.
Türkiye, gümrük birliğine, gerekli hazırlıkları yapmadan ve pazarlık
gücünü yeterince kullanmadan girmiştir. Gümrük birliğine girişimizle,
Türkiye’nin, 1996 yılında 70 trilyonluk Gümrük Vergisi kaybına
uğrayacağı, Maliye Bakanlığınca tahmin edilmektedir. Zamanında bu
uyarılarımız hafife alınmış, gümrük birliğine girişimizle, bu dengenin,
gelecek katkılarla sağlanacağı varsayılmıştır. Oysa, şimdi görüyoruz
ki, bu katkılar ya projeye bağlanmakta ya da veto engeline
takılmaktadır.
Avrupa Birliği ülkelerinin, Türk vatandaşları için vize uygulamaları
devam etmektedir. İşadamlarımız için bile kaldırılamayan vize,
dışticaretin önünde engel oluşturmaktadır.
Türkiye, dışa açık büyüme modelini seçmiş olmasına rağmen, Hükümet
yeni Gümrük Kanunu tasarısını, erken seçim nedeniyle Meclise
getiremediği için gerekli düzenlemeler yapılamamıştır.
Ekonomik etkili gümrük rejimine geçememiş olmamız, haksız rekabet
yaratmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki kota avantajı, bu
rejimler nedeniye Türkiye aleyhine bir durum yaratmaktadır.
Tarım ürünleri ithalatında, İstanbul dışında yeterli laboratuvar
bulunamaması, ithalatçımızı mağdur etmektedir. Önümüzdeki yaz
aylarında, kolcu nezaretinde İstanbul’a gidip gelmek zaman alacaktır.
Tarım il müdürlükleri veya üniversite laboratuvarlarının raporları
yeterli sayılmalıdır.
BAŞKAN – Sayın Piriştina, sürenizin bitimine 2 dakika kaldı.
AHMET PİRİŞTİNA (Devamla) – Toparlıyorum efendim.
Hatta, beyan sistemine geçilmeli, tüccara güvenmeli, mal, daha sonra
tahlil edilebilmelidir.
Bakliyat ihracında kontrol belgesi kaldırılmalıdır. İhracatımıza
uygulanan kotalar konusunda etkin girişimde bulunulmalı, serbest
bölgelerin gümrük ve havalimanlarındaki sınırlarına ilişkin
düzenlemeler yapılmalıdır.
Tüm bu görüşlerimiz ışığında, bir kez daha, her iki müsteşarlığın da
yeniden yapılandırılmasının zorunluluğunu vurgular, Yüce Meclise
saygılarımı sunarım. (DSP, CHP, DYP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan İzmir
Milletvekili Sayın Ahmet Piriştina’ye teşekkür ediyorum.
Demokratik Sol Partinin ikinci sözcüsü Sayın Ziya Aktaş.
Sayın Aktaş, söz süreniz 11 dakikadır; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Yüce
Meclisimizin değerli üyeleri; Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ve
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde, Demokratik Sol
Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; Grubum ve
şahsım adına Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Gerek Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığının ve gerekse Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğünün, ülkemizin girmesini beklediğimiz ve
arzuladığımız bilgi çağı ve onunla ilintili bir konu olan ulusal bilgi
sistemi açılarından taşıdıkları büyük önemi vurgulayarak sözlerime
başlamak istiyorum.
Sayın üyeler, durup dururken, 2000’li yıllara “bilgi çağı” demenin
mutlaka bir nedeni olmalıdır. Gerçekten de, hemen her toplum, her ülke
yönetimi yüzlerce hatta binlerce yıldır, bilime de bilgiye de önem verdi,
değer verdi; ama, şimdiye kadar hiçbir çağda -içinde bulunduğumuz
yıllarda olduğu ve önümüzdeki yıllarda da görüleceği gibi- bilgi, bu
kadar önemli, bu kadar değerli olmadı. İnsanlık tarihinde ilk kez bilgi
mühendisliğinden veya bilgi mimarlığından söz edilir oldu.
Sayın milletvekilleri, bütün bu gelişmenin özünde, temelinde, özellikle
1970’li yıllardan başlayarak büyük bir ivme kazanan bilgisayar ve veri
iletişim teknolojilerindeki gelişmeler yatmaktadır. Böylece, insanoğlu,
tarihte hiçbir dönemde, hiçbir çağda göremediği boyuttaki bilgiyi,
göremediği bir hızda aktarabilme, paylaşabilme, kullanabilme ve
saklayabilme olanağına kavuştu. Bilgiyi kullanan insanın önemi
artarken, eğitim, diğer bir deyişle insana yapılan yatırım, en önemli
yatırım sayılmaya başlandı. Bilgi, tüm diğer kaynakların önüne
geçerek, en önemli, en değerli kaynak olma konumuna ulaştı.
Görev tanımı gereği, kamuya ait istatistik verilerinin veya bilgilerinin
dörtte üçünden fazlasını derleyen, işleyen, yayınlayan ve saklayan
Devlet İstatistik Enstitüsü ile görevi, ülkemizdeki kamuya, şahsa veya
özel kuruluşlara ait taşınmaz mallara ait her türlü tescil, kadastro,
tapulama işlemlerini mevzuata göre yapmak ve bunlara ilişkin belgeleri
sağlıklı olarak tutmak olan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, işte, bu
nedenlerle, ülkemiz için tanımlayabileceğimiz bir ulusal bilgi sistemi
içinde yer alan, alması gereken en önemli düğüm noktalarının başında
gelmektedirler; bu nedenle, ülkemiz için en önemli görevleri üstlenen
kurumlar arasındadırlar.
Sayın milletvekilleri, önce, Devlet İstatistik Enstitüsünü ele almak
istiyorum.
Devlet İstatistik Enstitüsü, sadece ülkemiz içinde değil, bir yandan
Kafkas ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Karadeniz Ekonomik
İşbirliği ülkeleri gibi bölgesel ülkeler ve örgütlerle, Bosna-Hersek,
Makedonya ve Kuzey Kıbrıs gibi kardeş ülkeler ve diğer yandan OECD
ve EUROSTAT gibi uluslararası kuruluşlarla veri ve bilgi alışverişinde
bulunmak yanında, ortak teknik çalışmalar yapabilme düzeyine ulaşmış
bulunmaktadır.
Dünyada ve ülkemizde giderek önem kazanan bilgi sistemi kavramına
işlerlik kazandırmak, gereken insan, donanım, yazılım ve bilgi
altyapısını oluşturabilmek için, Enstitü bünyesinde, bilgi sistemleri
birimi kurulmuştur.
Özellikle, kamu kuruluşları arasındaki veri ve bilgi paylaşımının etkili
olarak sağlanabilmesi ve mevcut bilgilerden sadece kamu değil, özel
sektör kuruluşlarının da etkili olarak yararlanabilmelerine yönelik ulusal
bilgi sistemi ve istatistik altyapısı geliştirme politikası projesi hazırlık
çalışmaları bir yılı aşkın bir süredir bitmiş olmakla beraber, yatırım
bütçesinde imkân sağlandığı takdirde, çalışmaların hızla
tamamlanabileceği bir konuma ulaşmıştır.
Uydu görüntüleri kullanılarak tahıl rekoltesinin, ürün daha tarladayken
sağlıklı olarak tahmin edilmesini sağlayacak olan, uzaktan algılamayla
rekolte tahmini projesi son aşamasına gelmiştir. ve 1996 yılından
itibaren, Türkiye’de uygulanmaya başlanacaktır.
Millî hesaplar yönünden önemli olan ve 1987 yılında başlatılan, iller
itibariyle gayri safî yurtiçi hâsıla adlı çalışma, 1996 yılı başlarında
tamamlanmış ve yayınmlanmıştır.
1995 yılında atık envanter çalışmaları yapılmış, sonuçlar
yayımlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; çok çeşitli ve yararlı yayımlar arasında,
Aylık İstatistik Bülteni ve Türkiye Ekonomisi İstatistik ve Yorumlar
adlı aylık yayımlar ve İstatistik Yıllığını özellikle vurgulamak
isterim.
Oldukça güncel sayılabilecek bir konu da, Enstitünün, 1987 yılı yerine
1994 yılını baz alarak hesaplamaya başladığı kentsel yerler tüketici
fiyatları indeksi ile toptan eşya fiyatları indeksini hazırlayıp duyurması
olmuştur.
BAŞKAN – Sayın Aktaş, bir saniyenizi rica edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, bilgi çağının nimetlerinden yararlanmak için,
biraz daha sessiz kalmamız gerekiyor; Sayın Hocamız, gerçekten
Meclisimizi aydınlatıcı bir konuşma yapıyorlar. (DSP sıralarından
alkışlar)
ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan,
onurlandırdınız.
BAŞKAN – Buyurun efendim, devam edin.
ZİYA AKTAŞ (Devamla) – Bir diğer güncel konu da, genel nüfus
tespiti çalışmasıdır. Hem nüfus sayımından amaç ve içerik olarak
farklı olacağından dolayı, daha kısa süreli hazırlık ve işlem
gerektireceği ve bu nedenle, maliyeti daha düşük olacağı için hem de
yapılacak çalışmanın Devlet İstatistik Enstitüsü koordinatörlüğünde,
Yüksek Seçim Kurulu ve İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık
İşleri Genel Müdürlüğü arasında ortaklaşa yapılması nedeniyle,
verilerin paylaşılabilmesi ve en önemlisi, bilgisayar ortamında tutularak,
gelecekte, bu üç kuruluşun yapacağı bazı çalışmalarda
yararlanabilmeleri, kısacası, böylece, kaynakların ve çalışmaların daha
verimli olarak değerlendirilmesi için, genel nüfus tespiti yapılması
amaçlı bir yasa önerisi, Genel Başkanımız Sayın Bülent Ecevit ve beş
arkadaşımın imzasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,
1996 Nisan ayı içerisinde sunulmuştur.
Devlet istatistik Enstitüsünün 1996 yılı bütçesiyle ilgili olarak değinmek
istediğim son bir konu; Devlet İstatistik Enstitüsü teşkilatı kanun
taslağının, Yüce Meclisten ivedi olarak geçirilmesi ihtiyacıdır. Bu
noktayı dile getirmeyi bir borç biliyorum.
Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile ilgili
olarak da, aşağıdaki hususları özellikle vurgulamak istiyorum:
İnsanların toprakla olan ilişkileri ve mülkiyet edinme duygusunun
gelişmesi, uygarlık tarihiyle başlamıştır. Dolayısıyla, mülkiyet
hakkının korunması, uygarlığın önemli bir ilkesi olmuştur. Tapu ve
kadastro, en basit anlamıyla, toprak mülkiyetini güvence altına alan ve
tarımdan kentleşmeye, turizme, baraj ve köprü gibi altyapıya,
belediyelere, bayındırlık ve iskân faaliyetlerine ve vergiye kadar çeşitli
alanlarla ilgili çok önemli bir hizmettir.
Tapu kadastro çalışmaları sonucu tespit edilen taşınmaz malların
sınırları, sahipleri ve nitelikleri, zaman içerisinde değişir. Bu dinamik
yapı izlenerek güncel hale getirilmezse, tapu ve kadastro bilgileri eskir
ve değerini yitirir. Bu nedenle, tapu kadastro çalışmaları süreklilik
gerektirmektedir. Bu ise, ancak bilgisayar destekli bir bilgi sistemini
zorunlu hale getirmektedir. Bu nedenle, TAKBİS adı verilen bir bilgi
sisteminin kurulup işler hale gelmesi, ivedi olarak, genel müdürlük
tarafından öngörülmektedir ve bu fikri destekliyoruz.
Genel müdürlüğün çalışmalarının daha etkili ve hızla
yapılamamasının nedenleri arasında, parasal kaynak, eleman ve yasal
düzenlemelere ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bunlardan finansmanın,
bütçe dışı bir kaynak olarak, döner sermayeden temin edilebileceği
gözlenmektedir. Kaynağın bu doğrultuda harcanmasına fırsat verecek
yasal düzenlemeler yapıldığında, finansman sorununun büyük ölçüde
çözüleceği kanısındayız.
Genel Müdürlük çalışmalarından daha kısa sürede ve olumlu sonuç
alınabilmesi için, nitelikli eleman istihdamı kaçınılmazdır. Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü de ihtiyaç duyduğu elemanları, Anadolu
Tapu ve Kadastro Meslek Lisesiyle eğitip yetiştirmekte, gerektiğinde
teknik eleman ihtiyacı duyan diğer kuruluşlara destek vermektedir. Tapu
kadastroya nitelikli ara eleman yetiştiren tek kaynak olan bu okulun
gelişmesinin desteklenmesi ve mezun olanlara istihdam kolaylığı
sağlanması şarttır. Bilgi sisteminin daha kısa sürede işler hale
getirilebilmesi için, bu okulun öğrenci sayısının artırılması zorunludur.
1936 yılından başlayıp, 1995 döneminde devam eden kentsel alan şehir
tesis kadastrosunun yüzde 98 olarak tamamlandığını mutlulukla
öğreniyoruz. Ancak, kırsal alan, köy tesis kadastrosunun ise 1950 ile
1995 yılları arasında ancak yüzde 75’inin bittiği anlaşılmaktadır.
Halbuki, ülkemizin içinde bulunduğu hızlı kentleşme süreci sağlıklı bir
kadastro bilgisini zorunlu hale getirmektedir. Kadastro çalışmalarının
tamamlanmamasının en önemli sonuçlarından birisi de, -az önce diğer
konuşmacıların da değindiği gibi- işin adalet boyutudur. Kadastro
çalışmalarının hızla tamamlanabilmesi için uydu görüntülerinden de
yararlanılması mümkün görülmektedir.
Devlet İstatistik Enstitüsü bünyesinde sürdürülmekte olan ve uydu
görüntülerinden yararlanarak Tahıl Alanı Tahmini Projesinin ve ayrıca,
yine, sürdürülmekte olan coğrafî bilgi sistemi çalışmalarının, Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından da izlenmesi ve Başbakanlığa
bağlı olan bu iki güzide kuruluşumuzun işbirliği yapmalarının ülkemiz
yararına olacağına inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken, Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
bütçeleri milletimize ve ülkemize hayırlı olsun der, her iki güzide
kuruluşumuzun çalışanlarına başarılar diler, Yüce Meclise tekrar
sevgiler ve saygılar sunarım.(DSP, ANAP,DYP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan İstanbul
Milletvekili Sayın Ziya Aktaş’a teşekkür ediyorum.
Grupları adına, son söz, Refah Partisi Grubu sözcülerinin.
İlk sırada Sayın Saffet Benli, ikinci sırada Sayın Yakup Budak
konuşacaklar.
Sayın Benli, süreyi 10’ar dakika mı paylaşıyorsunuz?
SAFFET BENLİ (İçel) – Evet, efendim.
BAŞKAN – Sayın Benli; buyurun efendim.
RP GRUBU ADINA SAFFET BENLİ (İçel) – Muhterem Başkan,
değerli milletvekilleri; Refah Partisi Grubu adına, 1996 yılı Dış Ticaret
Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, görüşlerimizi
aktarmak ve değerlendirmek üzere huzurlarınızdayım.
Bu münasebetle, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen 1996
yılı Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesinin 1 972 574 000 000 TL,
Gümrük Müsteşarlığı bütçesinin ise 4 711 500 000 000 TL olduğunu
görüyoruz.
Dış Ticaret Müsteşarlığının, 3 016 çalışanıyla, dışticaret politikaları
üreten bir kuruluş olması gerekirken, 1.1.1996 tarihinden itibaren
gümrük birliğine girilmesi nedeniyle, Avrupa Topluluğu kanun ve
tüzüklerine bağlı olunduğundan, Avrupa Topluluğu ne karar alırsa, Dış
Ticaret Müsteşarlığı da onu uyguladığından, Avrupa Topluluğunun
uygulayıcı bir kuruluşu haline gelmiştir.
1980’li yıllarda, Türkiye’nin dışticaretinin yarısı İslam ülkeleri, İslam
Kalkınma Bankası üyeleri, diğer yarısı da, dünyanın diğer ülkeleriyle
olurken, 1990’dan sonraki gelişmelerle, dışticaretimizin, bilhassa, büyük
ölçüde, Avrupa Birliği ülkelerine ipotekli hale geldiğini görüyoruz.
Bugün, Avrupa Birliği ile ilgili ticaret hacmimizin toplam ticaret içindeki
payı, yüzde 52 mertebesine ulaşmış bulunmaktadır. İthalatımız, 1995
yılında, Avrupa Birliği ülkelerinden yüzde 47,2; EFTA ülkelerinden
yüzde 5,4; OECD ülkelerinden yüzde 13,2; diğer Avrupa ülkelerinden
yüzde 12,7; toplam yüzde 78,5’dir. Ortadoğu ülkelerinden yüzde 7,5;
Afrika ülkelerinden yüzde 3,9; toplam yüzde 11,4’tür. Diğer ülkelerden
ithalatımız ise, yüzde 10’dur. İslam ülkeleri ve Ortadoğu ülkeleriyle
ticaretimiz, yüzde 48’den yüzde 10 civarına düşmüştür.
Dışticaretimizi geliştirmek için, alternatif ülkelerle ticaretimizi
geliştirmenin yolunu mutlaka bulmamız gerekmektedir. Müsteşarlığın,
ticaretimizin dağılımı açısından, hem bölgeler hem ülkeler
bakımından geliştirici ve dengesizlikleri giderici tedbirleri alması
gerekmektedir.
1995 yılı ihracatımız 21,6 milyar dolardır; ithalatımız ise 35,7 milyar
dolardır. İhracatımızın ithalatımızı karşılama oranı yüzde 60’tır;
yani, 6 satıyoruz, 10 alıyoruz; 60 satıyoruz, 100 alıyoruz demektir.
Dışticaret açığı 14 milyar dolar civarındadır.
Bilgi ve mukayese bakımından söylüyorum: Gelişmiş ülkelerden
Almanya’nın ihracatı 412,5 milyar dolar, Türkiye’nin 20 katıdır.
Fransa’nın ihracatı 283 milyar dolar, Türkiye’nin 13 katı. Japonya’nın
ihracatı 398 milyar dolar, Türkiye’nin 19 katı, Amerika Birleşik
Devletlerinin ihracatı 648 milyar dolar, Türkiye’nin 31 katıdır.
1.1.1996 tarihinden itibaren gümrük birliğine girilmesi hesabıyla,
Avrupa’daki birim maliyetlerine göre bizim maliyetlerimiz, finansman,
teknoloji, enerji ve işçilikteki ek yükler nedeniyle yüksek olmaktadır. Bu
durum, dış ticaretimizi olumsuz yönde etkileyecektir. Ödemeler dengesi
açığı her geçen gün artacak, sanayimiz gerilemiş olacaktır. Mutlaka,
gerçekçi ve alternatif çözümlerin bulunması gerekmektedir.
Ayrıca, dış temsilciliklerde müşavirlik ve ataşelik noktasında, Amerika
Birleşik Devletlerinin ticarî müsteşarlığı veya temsilciliklerinde
yüzlerce eleman çalışırken, biz, çok az sayıda eleman
görevlendiriyoruz. Tabiî ki, bu kişiler yeteri kadar verimli
olamamaktadır.
Bilgi akışı açısıdan da, yurtdışında yatırım yapmak isteyen
işadamlarımız yeterli bilgiyi zamanında alamamaktadır. Dış Ticaret
Müsteşarlığının bağlı kuruluşu olan ve kanunda görevlerinin ne olduğu
belirtilmeyen İhracatçı Birlikleri ile ihracatçının üyelik sorunları
mutlaka çözümlenmelidir. Örneğin, demir, kereste ve deri ihraç eden bir
ihracatçı ayrı ayrı birimlere zorla üye yaptırılmakta ve ihracatçı
zorlanmaktadır.
Tüm tarım kesimleriyle ilgilenen; yaş sebze, meyve, hububat, canlı
hayvan, hayvansal ürün ticareti yapan ihracatçı tüccarların müstahsil ile
olan ilişkilerinde, yapılan alışveriş sonucunda müstahsil makbuzu ve
stopaj konusu sıkıntı doğurmaktadır. İhracatta bu konu büyük bir engel
teşkil etmektedir. Müstahsilin belge verememesi veya vermemesi,
ihracatçıyı mecburen naylon belgelendirme yoluna itmektedir. Neticede,
ihracatçı tüccar sahte belge düzenlediğinden hapis cezasıyla
cezalandırılmakta ve istenilmeyen durum ortaya çıkmaktadır. Bu
tıkanıklıklar mutlaka giderilmelidir.
Kayıt dışı ekonominin mutlaka kayıt altına alınması ve ihracatçının
mutlaka teşvik edilmesi gerekmektedir. 3046 sayılı Bakanlıkların
Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanunda, bağlı kuruluşlarda
aranan şartları, ihracatçı birlikleri taşımamaktadır. İhracatçı
birliklerinin, şu anda, ne özel bir kanunu vardır ne de görevlerinin ne
olduğu bellidir. Devlet tarafından, bu kuruluşa yapılan atamalar,
Anayasamızın 135 inci maddesine aykırıdır.
Gümrük Müsteşarlığı bütçesi, başta da belirttiğim gibi, 4 trilyon 711
milyar 500 milyon TL’dir. Aktif olarak, fiilen, gümrük hizmetlerinde -
diğer konuşmacıların da belirttiği gibi- 4 bin, 4 500 civarında eleman
çalışmaktadır. Türkiye’de, 253 adet gümrük idaresi mevcuttur;
çalışanların toplam sayısı, 10 282’dir. Oysa, gelişmiş ülkelerden
Almanya, 60 adet gümrük idaresine sahiptir; fakat, çalışanların toplam
sayısı 40 bindir; bu sayı, Fransa’da 25 bin, İtalya’da 20 bin
civarındadır.
Gümrük teşkilatının yeniden yapılanması gerekmektedir. Gümrük
birliğine uyum süreci içinde, ihtisas gümrükleri oluşturulmalıdır.
İhracatçının önündeki engellerin mutlaka kaldırılması, işlemlerin
basitleştirilmesi ve kolaylaştırılması, gereksiz bürokrasinin azaltılması
gerekmektedir.
Gümrük idarelerimizin modernizasyonunun bir an önce yapılmasında
büyük fayda vardır. “Gümrükçü” deyince, Türk toplumunda, insanın
aklına kötü şeyler geliyor. Gümrük Müsteşarlığının, bu konu üzerine
de eğilmesi ve gümrük teşkilatı üzerindeki şaibeyi giderici teftiş ve
denetimleri sıklaştırması, şikâyetlerin dikkate alınacağı güçlü bir
otokontrol sisteminin sisteminin mutlaka kurulması gerektiğine
inanıyoruz.
Sözlerimi bitirirken, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı
bütçelerinin, ülkemize, milletimize ve kurumların çalışanalarına hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, en derin saygılarımı sunuyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına konuşan, İçel Milletvekili Sayın
Saffet Benli’ye teşekkür ediyorum.
Refah Partisi Grubunun ikinci sözcüsü, Sayın Yakup Budak.
Buyurun Sayın Budak. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Budak, konuşma süreniz 12 dakikadır.
RP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, kıymetli arkadaşlarım; bugün, huzurlarınızda, Devlet
İstatistik Enstitüsü ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 bütçesi
üzerinde Refah Partisi Grubunun görüşlerini aktaracağım; bu vesileyle,
bütün üye arkadaşlarıma sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bu bütçe
müzakerelerinin hayırlara vesile olmasını Cenabı Mevla’dan niyaz
ediyorum.
Bilindiği üzere, Devlet İstatistik Enstitüsü 1926 yılında kurulmuştur;
hemen hemen ülkemizde, bilgi edinmede, bilgi üretmede, istatistik
üretmede tek yetkili kurumdur denilebilir. Bugüne kadar da, gerçekten,
Devlet İstatistik Enstitüsünü oluşturan yöneticiler ve değerli personeli
çok kıymetli çalışmalar yapmışlardır. Ülkemizin geliri, gideri, her
konuda İstatistik Enstitüsünün ürettiği bilgiler toplumumuza yararlı
olmuştur.
Kürsüden konuşan arkadaşlarımızın, üniversitelerde araştırma yapan
hocalarımızın, öğrencilerin, esnaftan tutun da sanayicimize varıncaya
kadar herkesin, Devlet İstatistik Enstitüsünün ürettiği bilgilere ihtiyacı
vardır. Bunun için, bu kurumca üretilen bilgilerin sağlıklı olması
zorunluluğu vardır. Sağlıklı üretilen bilginin, aynı zamanda sağlıklı
şekilde ilgili yerlere iletilmesi, yaygınlaştırılması ve ilgili yerlerce de
paylaşılması gerekmektedir.
Bu açıdan baktığımız zaman, bu zamana kadar, milletin huzuruna
getirilen rakamlar hakkında, sürekli olarak toplumumuzda kuşkular
oluşmuştur. Hükümetlerin atmış olduğu yanlış adımlar ve rakamlarla
sık sık oynanılması da bu kuşkuları artırmıştır. Toplumumuz, daima,
en güvenilir bilgi kaynağı olması gereken Devlet İstatistik Enstitüsünün
bilgilerine kuşkuyla bakmış, acaba koymuş, bir çekince koymuştur.
Bunun için, Devlet İstatistik Enstitüsünde üretilen bilgilerin sağlıklı
oluşması için gerekli yatırımların yapılması, teknoloji ile donatılması
ve personelinin de çağın gereklerine uygun bir şekilde eğitilmesi
zorunluluğu vardır.
Geçmiş dönemlerde, maalesef, iktidarlar, kendi beceriksizliklerinin
üzerini Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarıyla örtmeye
çalışmışlar, rakamlarla oynamışlardır. Hatta, devletin iki kurumundan
biri olan Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı
arasındaki bilgi verileri bakımından da sürekli aykırılıklar ortaya
çıkmıştır. Mesela, geçen yılki fert başına düşen millî gelirin
hesaplanmasında, Devlet Planlama Teşkilatı 1 950 dolardan
bahsederken; Devlet İstatistik Enstitüsü 2 700 dolar olarak ifade
etmiştir. Bunlar devletin iki kurumudur; ama, bu istatistiklerin
hazırlanmasındaki seriler konusunda anlaşılamamıştır. Hatta, geçen
günlerde, Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye’deki millî hasılanın, alım
gücü itibariyle 5 645 dolar olduğunu ifade edebilmiştir. Dolayısıyla,
devletin en yetkili insanlarının ve kurumlarının bu tip çelişkili ifadeleri,
bu kurumların ürettiği bilgilerin ve bu bilgiler üzerine inşa edilen
politikaların yanlışlığı neticesine insanları götürmektedir Bunun
yanına, sadece bu fiyat endekslerinin hazırlanmasında değil,
halihazırda, resmî olarak, Türkiye’de ne kadar işsizimiz var, bunu
bilemiyoruz. Bazı rakamlara bakıyoruz 3 milyon, bazı yetkililer 10
milyondan, bazı yetkililer de 6 milyondan bahsediyor. Bu bilgiyle biz
Gümrük Birliğine gireceğiz; bu bilgiyle biz Avrupa Birliğine gireceğiz.
(RP sıralarından alkışlar)
Bunun yanında, daha işsizinin sayısını, bilmeyen, millî hasılasının
rakamlarını ölçemeyen ve ürettiği rakamların hepsine en azından
idarecilerin bile kuşkuyla baktığı iktidarlar, işlerine gelirse Devlet
Planlama Enstitüsünün rakamlarını, işlerine geldiği zaman da Devlet
İstatistik Enstitüsünün rakamlarını uyguluyorlar. Bunun yanında, bir
genel müdür değiştiği zaman, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları
da Türk Lirası gibi dalgalanmaya tabi oluyor!..
Muhterem arkadaşlar, Devlet İstatistik Enstitüsü en önemli
kurumlarımızdan birisidir. Bu kurumun en önemli görevlerinden birisi
de, Türkiye’de nüfus sayımının yapılması; bu nüfus sayımına göre,
gerek sosyal gerek siyasal gerekse ekonomik politikaların
oluşturulmasına katkıda bulunmaktadır.
Türkiye’de, 1990 yılından bu yana, maalesef, bir nüfus sayımı
yapılamamıştır. İdarecilerimiz, bu kararı alan Bakanlar Kurulumuz
“Gelişmiş ülkelerde on yılda bir bu tip sayımlar yapılmaktadır;
dolayısıyla, bunun külfetinden kurtulmak için 10 yılda bir nüfus sayımı
yapalım” demişlerdir. Biz, bu düşüncenin samimî olduğu kanaatinde
değiliz. Her şeyden önce, Türkiye, bir Avrupa, bir Amerika değildir.
Oralarda toplum oturmuştur. Halbuki, Türkiye’de, nüfus yerine
oturmamıştır, sürekli nüfus hareketi vardır, sürekli ekonomik hareket
vardır; sürekli sosyal hareketlilik vardır; yani, bundan on yıl öncesinin
İstanbul’unun nüfusuyla şimdiki İstanbul’un nüfusunu kıyaslamak bile
mümkün değildir. Bundan on yıl önceki Mardin’in nüfusuyla,
Diyarbakır’ın şehir nüfusuyla bugünkünü birbirine kıyaslamak mümkün
değildir. O açıdan, nüfus sayımının yapılması, aynı zamanda, ülkede
birtakım vergi kayıplarına, sosyal hadiseleri tespit etme noktasındaki,
politika üretimindeki eksikliklere de yol açmaktadır.
Bunun yanında, şöyle bir şeyi de sezinliyoruz: 1994 yılında, Refah
Partili belediyeler kazanınca, elbette ki, genel bütçeden belediyelere
aktarılacak olan payların da Hazinede kalması amaçlanmış olacak ki,
bir türlü bu konuda da nüfus sayımı yapılmamaktadır. Bugün, İstanbul,
5 milyon, 6 milyon nüfusa göre genel bütçeden pay alırken, nüfusu 13
milyonlara, 14 milyonlara çıkmıştır. Türkiye’nin hemen hemen birçok
büyük şehrinde de durum aynıdır. O halde, Türkiye’deki politikaların
alınmasında, yanlışlıkların düzeltilmesi, rakamların yerli yerine
oturtulması, devletin politikalarını tespit ederken gerçekçi rakamların
üzerine oturtulması elbette ki gereklidir.
Geçmiş dönemlerde, hayalî ihracat yoluyla dünyayı da aldatmaya
kalkmıştık istatistiklerimiz yoluyla; ama, Batılılar, yetkililerimize ne
demişlerdi? “Siz, onunla kendi kamuoyunuzu aldatın, bizi
aldatamazsınız” demişlerdi ve Türkiye’nin önüne gerçek rakamları
koymuşlardı. Onun için, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarının
güvenilir olması lazım gelir.
Bunları ifade ederken, ben, Devlet İstatistik Enstitüsünün değerli
yöneticilerinin, uzmanlarının hata yaptıklarını düşünmüyorum.
Maalesef, onlara hata yaptırılıyor. İstatistikçinin yetişmesi kolay değil.
Matematikçinin yetişmesi, anketörün yetişmesi kolay değil. Elbette,
bunların yapılması lazım gelir; ama, siyasîlerin de rakamları eğmeden,
bükmeden, içimizi karartsa da bu rakamları toplumun ve Meclisimizin
önüne koyup gerçekçi politikalar üretmeleri lazım gelmektedir.
Muhterem arkadaşlar, elbette, bilginin sağlıklı üretilmesi, topluma
ulaştırılması gerekiyor. Bunun için de, toplumumuzda istatistik
bilincinin oluşturulması, toplumumuzun, iletişim araçları vasıtasıyla bu
noktada da bilinçlendirilmesi lazım gelmektedir. Bu konuda da İstatistik
Enstitüsüne çok büyük görevler düşmektedir. Özellikle de şunu ifade
etmek istiyorum: Türkiye’de hayat standardıyla, toplumumuzun
fertlerinin geçimleriyle ilgili birtakım rakamlar söyleniyor. Ben,
İstatistik Enstitüsünün değerli yöneticilerinden bir istirhamda bulunmak
istiyorum; her ay, Yüce Meclisi oluşturan milletvekillerinin önüne, sayın
bakanların önüne, asgarî ücreti tespit eden komisyon üyelerinin önüne ve
diğer yetkililerin ve etkililerin önüne, peynirde, zeytinde, ekmekte, temel
gıda maddelerinde ne kadar artış oldu, aylık ve yıllık hesabını
koysunlar diyorum.
Muhterem arkadaşlar, üzerinde konuşacağımız ikinci konu, Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğümüzdür. Maalesef, üzelerek ifade edelim ki,
burada, birtakım rakamlar önümüze getirilmiştir. Buna rağmen, Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğü, bütçemize katkıda bulunan, katma değer
üreten kurumlarımızın en önünde gelmektedir; bundan dolayı da,
değerli yöneticilerini tebrik etmemek elde değil; ama, maalesef,
Türkiye’de birtakım kargaşayı da birlikte yaşıyoruz. Halihazırda,
ülkemizde, biraz önce de ifade edildiği gibi, köylerimizin yaklaşık yüzde
70’inin ancak kadastrosu yapılabilmiş, yüzde 30’u kadastrosuzdur.
Değişik bir ifadeyle, 36 bin köyümüzden yaklaşık olarak 13 bininin
kadastrosu yapılmamıştır. Bunlardan -yaklaşık olarak söylüyorum- 9
bin küsuru da orman köylerimizdir, orman içi köylerimizdir, orman
kenarında bulunan köylerimizdir. Bu köylerimizde, maalesef, çok büyük
sıkıntılara uğranmakta, haksızlıklar meydana getirilmekte, mahkemeler
lüzumsuz yere işgal edilmekte, babadan oğula, oğuldan da toruna geçen
tapu kadastro davalarına rastlanmaktadır. Benim rahmetli dedemin 40
dönüm tarlası vardı, 80 yaşında gitti; arkasından, babam da 60 yaşında
gitti, hâlâ dava halledilmiş değil. (RP sıralarından alkışlar)
Muhterem arkadaşlar, şunu üzülerek ifade etmek istiyorum;
Cumhuriyetimizin yıldönümlerini kutluyoruz, şu kadar sene geçmiş;
ama vatandaşımıza hâlâ A4 büyüklüğündeki bir kâğıt parçasını tapu
diye verememişiz. Bu, idarenin ayıbıdır, vatandaşın ayıbı değildir.
(RP sıralarından alkışlar) Bu yolla, vatandaş birbirine düşman hale
getirilmiş, kavgalar, kan davaları oluşmuştur. Devletin çözemediği
sorunları vatandaş kendisi çözme yoluna gitmiştir.
Şunu ifade etmek istiyorum: Bugün, maalesef, orman köylerimizin
kadastronun yapılmamasından dolayı, tapuların verilmemesinden
dolayı, devlet, vergi itibariyle de büyük bir kaybın içerisindedir. Aynı
zamanda, sosyal barışımız bozulmakta, devlet-millet kaynaşmasının
önünde en büyük engel olarak bu tapu davaları durmaktadır.
Yöremden bir misal vermek istiyorum: Karaisalı İlçemizde, yaklaşık
olarak -diğer ilçelerimizde de aynı şey söz konusudur- mahkemedeki
davaların yüzde 90’ını kadastroyla ilgili davalar teşkil etmektedir.
Hatta, geçen gün aldığımız bilgide, sadece 7 bin nüfuslu bir ilçede
Vakıflar 1 200 dava açmış, Hazine 600 dava açmış; vatandaşla
karşılıklı bir mücadele var. Yedi sekiz köyün bütün arazisi davalıdır ve
yine ifade ediyorum; elbette, orman memurlarımız düzgün yazıyorlar;
ama, bir köyde, orman sınırı, elli yıllık evinde oturan vatandaşın tam
evinin ortasından geçiyor. Yani, bu kadar adaletsizlik, bu kadar
beceriksizlik olmaz! Siz, bu insana bu devleti nasıl sevdireceksiniz, bu
devletin yolundan gitmeyi nasıl öğreteceksiniz, bu toplumsal
kaynaşmayı, toplumsal barışı nasıl sağlayacaksınız!..
Onun için, toplumdaki adaletsizliklerin ortadan kaldırılması,
mahkemelerdeki dosyaların bitirilmesi, bu davaların daha da uzun
sürmemesi için, acilen, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün yeterli
elemanlarla donatılması, gerekli finansmanının sağlanması, çağdaş alet
ve edevatlarla takviye edilmesi suretiyle, öyle, 2002 yıllarına değil,
hemen, bu sorunun halledilmesi için bir mücadelenin içerisine girilmesi
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Budak, siz, 12 dakika konuştunuz... Davaların süresi
kadar uzun olmadı ama... Allah size uzun ömür versin. (RP sıralarından
alkışlar)
Konuşmanızı hemen toparlayın lütfen; buyurun.
YAKUP BUDAK (Devamla) – Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; her
iki güzide kuruluşumuzun da içerisinde bulunduğu sorunlar malumdur.
Genelde, bütçe görüşmelerinde, konuşmacı arkadaşlarımız bu konuları
hep gündeme getiriyorlar, ama, iktidarlar bunları bir türlü yerine
getirmiyorlar. Biz, öyle umuyoruz ki, bu sorunları halledecek, inşallah,
bütün çözümleri adil bir şekilde gerçekleştirecek bir iktidar gelecek.
Bu duygularla hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum; bütçenin hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına konuşan, Adana Milletvekili
Sayın Yakup Budak’a teşekkür ediyorum.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Hükümet konuşmak istiyor mu efendim?
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Evet efendim.
BAŞKAN – Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Ünal Erkan; buyurun.
Konuşma süreniz 20 dakika.
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Dış Ticaret ile Gümrük Müsteşarlıklarına ait sunuşuma
başlarken, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dışticaretin, özellikle ihracatın
ülkemizin kalkınması açısından taşıdığı büyük önem, hepinizin
malumlarıdır. Bilindiği gibi, 1980 yılından itibaren uygulamaya
başlanan dışa açık ve ihracata dayalı kalkınma modeli çerçevesinde
alınan liberalizasyona dönük kararlarla birlikte, dışticaretimizde önemli
gelişmeler olmuştur. Biraz evvel de rakamlarla belirtildiği gibi, 1980
yılında 2,9 milyar dolar olan ihracatımız, 1995 yılında 21,6 milyar
dolara ulaşmıştır. Bu, onbeş yıl içerisinde kaydedilen gelişme olarak,
elbette, sevindirici bir sonucu ifade etmektedir; ancak, Türkiye’nin
kaynakları açısından varılan noktanın yeterli olmadığı hepimizin
malumudur ve elbette, bu rakamların daha üst noktalara, üst seviyelere
çekilmesi gerekmektedir.
Bilindiği gibi, geçmiş dönemlerde uygulanan politikaların sonucu,
ihracatımızın yüzde 87,4’ünü sanayi ürünleri oluşturmaktadır.
Dolayısıyla, Türkiye’yi sanayi ürünleri ihracatçısı bir ülke olarak
tanımlamak elbette yanıltıcı olmayacaktır.
1980’li yılların başında 3 bin civarında olan aktif ihracatçı firma
sayısı, 1995 yılında 17 bine yükselmiş; 1980 yılı öncesinde çok
sınırlı olan ihracata konu mal sayısı önemli ölçüde artmış ve ülkemiz,
168 ülkeye ihracat yapabilir hale gelmiştir.
İthalatımızın da, 1995 yılında 35,7 milyar dolar düzeyinde
gerçekleştiği, hepinizin malumlarıdır. İthalatımızın kompozisyonu
incelendiğinde, sanayimizin temel girdisi olan hammadde ve yatırım
mallarının toplam ithalat içerisindeki payı yüzde 88’dir. 1995 yılında
ithalatta görülen artışın değerlendirilmesinde, aynı yıl gerçekleşen
yüzde 8,1 oranındaki büyüme hızının da dikkate alınması
gerekmektedir.
Son yıllarda dışticaret hacminde görülen bu olumlu gelişme sonucu,
gümrük idaresi de arzulanan çağdaş bir yapıya kavuşturulması sürecine
girmiş bulunmaktadır. Bu itibarla, yasal düzenlemeler konusunda atılan
adımların devam ettirilmesi, büyük önem arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Ticaret Örgütünün
kurulması ve dünya ticaretinin her türlü engelden arındırılarak liberal
bir yapıya kavuşturulması çalışmalarında, ülkemiz de üzerine düşen
yükümlülükleri yerine getirerek, uluslararası platformda, Dünya Ticaret
Örgütünün kurucu üyesi olarak yerini almıştır.
Öte yandan, 1.1.1996 tarihinden itibaren, Avrupa Birliğiyle gümrük
birliğini gerçekleştiren ülkemiz, topluluk mevzuatına uyum konusunda
da çalışmalarını sürdürmektedir. Bu kapsamda, Yüce Meclise sunulacak
tasarılar arasında, Gümrük Kanunuyla ilgili tasarı öncelikli olarak yer
almaktadır.
Genç ve dinamik Türk sanayiinin, başta topluluk ülkeleri olmak üzere,
dış pazarlara açılarak, daha sağlam ve rekabetçi bir yapıya
kavuşturulmasının, gümrük birliği sürecinde gerçekleşeceğine
inanmaktayız.
Bugüne kadar, uyum çalışmaları çerçevesinde istihsal olunan, Gümrük
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 564 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname, 1615 Sayılı Gümrük Kanununun
Uygulanmasına Dair Gümrük Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine İlişkin Yönetmelik, gümrük giriş tarife cetvelinin
değiştirilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, ithalat ve ihracat rejim
kararları, dışticarette standardizasyon rejim kararı, sınır ticareti kararı,
bedelsiz ithalat kararı, belirli ülkeler menşeli malların ithalatında
gözetim ve koruma önlemlerine ilişkin Bakanlar Kurulu kararları ve
bunlara ilişkin tebliğler, başta Dış Ticaret ve Gümrük
Müsteşarlıklarının müşterek ve özverili çalışmaları sonucu, diğer
kamu kurumlarımızın da katkılarıyla yürürlüğe konulmuştur. Ancak,
bu çalışmalar sonucu oluşturulan mevzuat düzenlemeleri, başta Gümrük
Kanunu olmak üzere, biraz sonra arz edeceğim yasa değişiklikleriyle
güçlendirilerek tamamlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, gümrük kanunu tasarısının hazırlanıp,
kanunlaşmasını müteakıp, ülkemiz dışticaretinin etkin bir şekilde
düzenlenmesi ve uygun araçlarla desteklenmesini teminen, 2976 sayılı
Dış Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun, günümüzün değişen
şartlarına uygun olarak yenilenmesi amacıyla hazırlanmış bulunan, dış
ticaretin düzenlenmesi hakkında kanun tasarısının ve buna paralel,
4059 sayılı Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat Kanununda da
yapılması gerekli değişikliklerin ivedilikle tamamlanıp Yüce Meclise
sunulması; aynı şekilde, Gümrük Müsteşarlığı Teşkilat Yasasının
ivedilikle Meclis gündemine alınması; bu tasarıları müteakip, 1932
tarihli 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunda, yeni
gelişmeler çerçevesinde değişiklik yapılması hedeflenmiştir.
Dış Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda yapılacak değişiklikle,
tarım ürünleri ticareti garanti ve yönlendirme hesabının oluşturulması
da hedeflenmektedir. Dışticaret işlemlerinden yapılacak kesintilerden
oluşan söz konusu hesap çerçevesinde, hayvancılık dahil, tarım
ürünleri ve işlenmiş tarım ürünleri ihracatının geliştirilmesi
maksadıyla, ihracat iadesi ve devlet yatırımlarının finansman imkânı
yaratılmış olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, müsaadelerinizle,
kaçakçılıkla mücadele faaliyetleri hakkında kısaca bilgi arz edeceğim.
Günümüzde, dışticaretin önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkin
uluslararası eğilim, Türk ekonomisinin dışa açık hale getirilmesi
çabaları ve gümrük birliği nedenleriyle, gümrük formalite ve kontrolleri
en aza indirilmeye gayret edilmektedir. Ancak, ülkemizin, coğrafî
konumu itibariyle, doğu-batı ticaret yolu üzerinde bulunduğu, bu yolun,
aynı zamanda yasadışı amaçlarla, özellikle uyuşturucu ve silah
kaçakçılığı organizasyonlarında kullanıldığı da malumlarınızdır. Bu
durum, güzergâhın kontrolünün, gümrük alanları başta olmak üzere,
sıklaştırılmasını, sağlıklı hale getirilmesini gerekli kılmaktadır.
Bu doğu-batı bağlantısı ve özellikle doğudan batı istikametine
uyuşturucu kaçakçılığı trafiği, kaçakçılıkla mücadelede yeni yöntem ve
araçların kullanılmasını elbette zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle,
ulusal ve uluslararası kaynaklardan sağlanan bilgi, ihbar ve istihbaratın
değerlendirilmesi sonucunda, kaçakçılığa yönelik taşımaların
diğerlerinden ayrılarak, zaman kaybına da neden olmadan, bunların
modern cihazlarla ve eğitimli personelle aranmak suretiyle, kaçakçılığın
ortaya çıkarılmasına gayret edilmelidir. Özellikle, silah ve uyuşturucu
kaçakçılığının önlenmesi ve caydırıcılığın sağlanması amacıyla,
kara nakil araçları ve konteynerlerin (X) ışınlarıyla kontrolunu sağlayan
X-RAY sistemlerinin temini çalışmaları sürdürülmektedir.
1995 yılında 275 adet kaçakçılık olayına el konmuş, 1,2 trilyon
değerinde uyuşturucu madde, silah, dayanıklı tüketim maddeleri ve
diğer eşyalar ele geçirilmiştir.
Değişen ekonomik koşullar ve teknolojiye bağlı olarak, gümrük
mevzuatı ve uygulamasında yeni düzenlemeler yapılması gereği,
kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Uzmanlaşmış eleman bulundurulması, ithal ve ihraç edilen eşyada
istenilen standardın muhafaza edilmesi, sağlıklı kıymet tespiti, vergi
kaçakçılığının önlenmesi, belirlenen eşyalarda ithalatın denetim altına
alınması işlemlerinin daha hızlı yapılması ve kamu gelirlerinde kayba
yol açılmaması gibi nedenlerle, gümrük işlemleri hacminin yoğun
olduğu yerlerde, ihtisas gümrükleri açılmış olup, önümüzdeki dönemde
oluşacak ihtiyaçlar çerçevesinde, ihtisas gümrüğü uygulaması daha da
yaygınlaştırılacaktır.
Gümrük idaresinin modernizasyonu çerçevesinde yürütülen en önemli
proje, gümrük otomasyonu projesidir. Bu projenin büyük bölümü, dış
kaynaklarla finanse edilmekte olup, proje, hedeflenen takvime göre
sürdürülmektedir. Projenin tamamlanmasıyla, gümrük işlemlerinin
basitleştirilmesi, hızlandırılması ve standardizasyonu sağlanacak; tarife
uygulanması ve kıymet tespiti konularında hata oranları en aza
indirilecek; dışticarete ilişkin istatistikî veriler, ilgili birimlere süratle
intikal ettirilecektir.
Elbette, bu arada, rüşvetle mücadelede gösterilen hassasiyetin dahada üst
seviyelere çıkarılması ve rüşvet illetinin ortadan kaldırılması, bundan
böyle de yürütülecek çalışmaların esasını teşkil etmektedir. Gümrük
alanlarında, özellikle gümrük ve muhafaza birimlerinin, gerçekten, çok
zor şartlar altında hizmet veren elemanlarının, elbette, tamamını tenzih
etme ihtiyacını duyuyorum. Aslında, tüm kamu kuruluşlarında
olmaması gereken rüşvet, elbette, gümrük teşkilatında da olmamalı ve
elbirliğiyle yürütülecek gerekli çalışmalarla, rüşvet, ortadan
kaldırılmalı, böylece, teşkilatların suçlanması da kendiliğinden yok
olmalıdır.
Bu amaca dönük olarak, gümrük teşkilatında yürütülen çalışmalar
rakamsal ifadelerle arz edilecek olunursa, 1995 yılı içerisinde rüşvet
iddiası ve benzeri nedenlerle, yaklaşık 200’e yakın personel hakkında
adlî ve idarî soruşturma yapılmış, bunlardan, şu ana kadar, 12’si
hakkında yürütülen çalışmalar sonuçlanmış ve 12 gümrük memurunun
görevine kesin olarak son verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; izninizle, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü hizmetlerine ilişkin kısa sunuşumu da arz edeceğim. Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğünde 16 bin personel görev yapmaktadır.
Yılda, yaklaşık 2,5 milyon tapu işlemi ile 12 bin kilometrekarelik
alanın kadastro hizmetleri ve 10 bin kilometrekarelik alanda 1/5000
ölçekli standart topograf harita hizmetinin gerçekleştirildiği
bilinmektedir.
1995 yılında, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce, 2,8 trilyon liralık
bütçeye karşılık, üretilen hizmetlerden 17 trilyon lira harç geliri elde
edilmiştir. Bu sonuca göre, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, genel
bütçeye katkısı olan kuruluşlar arasında yerini almış bulunmaktadır.
1995 yılında, tasarruf tedbirlerine rağmen, mevcut kaynaklar en uygun
şekilde kullanılmak suretiyle, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından
kadastro üretim hedefi olarak gösterilen 5 bin kilometrekarenin üzerinde
bir hizmet gerçekleşmesi sağlanmıştır. Bu cümleden olarak, 1995
yılında, 13 069 kilometrekarelik alanın kadastrosu gerçekleşmiştir;
yani, hedeflenin yüzde 261 artışıyla bir kadastro hizmeti
gerçekleştirilmiştir.
Ülkemizde, gerçek anlamda kadastro hizmetleri 62 yıldan beri devam
etmektedir. Kalkınma planında tesis kadastrosu yapılması gereken alan
417 bin kilometrekare olarak tespit edilmiştir. Günümüze kadar 319 bin
kilometrekare alanın kadastrosu tamamlanmıştır. Buna göre,
gerçekleşme oranı yüzde 77’dir; ancak, bu oran, kentsel alanlar için
değerlendirildiğinde, yüzde 98 hedefine ulaşıldığı görülmektedir.
Bakanlığıma bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün yürüttüğü
hizmetlerin, vatandaşlarımıza hızlı ve kaliteli olarak sunulması ve her
türlü kolaylığın gösterilmesi, hizmet ilkelerinin başında yer almaktadır.
Bilindiği üzere, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, devletin üretici
rolünün azaltılarak, düzenleyici ve gözetleyici işlevine ağırlık verilmesi;
toprağa dayalı bilgilerin, daha geniş ve sağlıklı bir biçimde toplanıp
istifadeye sunulabilmesi için, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
bünyesinde tapu ve kadastro bilgi sisteminin kurulması, Hazine arazileri
ile işgal altındaki kamu arazilerinden altyapısı hazır arsalar üretilerek,
bu alanlarda çağdaş yerleşim bölgeleri oluşturulması için gerekli
düzenlemelerin yapılması, kamu kurum ve kuruluşlarının üstlendikleri
görevle uyumlu bir teşkilat yapısına kavuşturulması öngörülmüştür. Bu
plan çerçevesinde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde bir dizi
düzenlemeler yapılmaktadır; bu yasal düzenlemeler süratle tamamlanıp,
Yüce Meclise sunulacaktır.
1996 yılında yaklaşık 3 milyon tapu işleminin yapılacağı ve bu
hizmetin karşılığında da Hazineye 25 trilyon lira gelir sağlanacağı
tahmin edilmektedir.
Ayrıca, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından 5 bin kilometrekare
kadastro yapımı hedef olarak verilmiştir; ancak, gerekli kaynak
sağlanabilindiği takdirde, verilen hedefin üzerine çıkılarak, asgarî 11 bin
kilometrekarelik alanın kadastrosu tamamlanacaktır.
Bu çalışmalarda ihtiyaç duyulan kaynağın temini söz konusu olsa,
elbette -biraz evvelki haklı yakınmalarda belirtildiği gibi- artık, kadastro
hizmeti götürülmeyen bölgeler olmayacaktır; ancak, ülkenin kaynakları
ve bu kaynakların tapu kadastro hizmetlerine tahsisi, Yüce Meclisin
malumlarıdır. Bu imkânlar içerisinde, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün seçkin personeli, gerçekten, büyük bir özveriyle, son
derece sıkıntılı ve mahrumiyet ortamı içerisinde, kendisine tevdi
olunan görevi, fevkalade başarıyla sürdürmektedir.
Tapu ve kadastro bilgi sistemi çalışmalarıyla ilgili, bilindiği gibi,
günümüz ihtiyaç ve beklentilerine cevap verebilme ve bilgi toplumu olma
yolundaki gayretler çerçevesinde, bilgisayarın sunduğu imkânlardan
yararlanabilme, modern teknoloji kullanma, harita, tapu ve kadastro
hizmetlerinde veri tabanı ve bilgi sistemleri oluşturma zorunluluğu
doğmuştur. Bu amaçla, 1934 yılından beri yürürlükte olan Tapu Sicil
Yönetmeliği yeniden düzenlenerek yürürlüğe konulmuştur. Yürürlüğe
konulan bu Tüzükte, tapu ve kadastro bilgilerinin bilgisayar ortamında
tutulması sağlanmış olup, tapu ve kadastro bilgi sistemine altlık olacak
bilgilerin, bilgisayar ortamına aktarılması çalışmalarına
başlanılmıştır. Ülke genelinde mevcut, yaklaşık 50 milyon tapu
kaydından, 12 milyonu bilgisayar ortamına aktarılmış bulunmaktadır.
1996 yılında, döner sermaye işletmesinden sağlanan gelirden, bu
çalışmalarda ihtiyaç duyulan donanım temin edilecek ve tapu ve
kadastro hizmetlerinin yoğun olduğu bölgelere öncelik verilerek,
yaklaşık 15 milyon tapu kaydının daha bilgisayar ortamına aktarılması
sağlanacaktır.
Böylece, toprağa dayalı bilgilerin daha geniş ve daha sağlıklı bir şekilde
toplanıp, istifadeye sunulabilmesi için, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü bünyesinde, tapu ve kadastro bilgi sisteminin kurulması
çalışmaları da hızlandırılacaktır. Amacımız, ülkemizde, teknolojik
gelişmeler doğrultusunda pratik yöntemler geliştirerek, birikim ve
beklentileri asgariye indirmek suretiyle, vatandaşların ihtiyaç ve
taleplerini en kısa zamanda karşılamaktır.
Bu arada, yeri gelmişken, memnuniyetle, bir konuyu da bilgilerinize
sunmak istiyorum. Hepimizin bildiği gibi, tapularımız, kimine göre
çarşaf gibi, kimine göre büyük büyük kâğıtlar halinde vatandaşa
verilmektedir. Bazı yörelerimizde bilgisayar düzenine geçmiş
bulunmaktayız. Bilgi aktarımı bilgisayara kaydedildikten sonra, tapular,
aşağı yukarı nüfus kâğıdı büyüklüğünde, gelişmiş ülkelerde kullanılan
şu elimde gördüğünüz büyüklükte bir belge halinde vatandaşlarımıza
verilecektir. İnşallah, bazı bölgelerde kayıtların bilgisayara geçirilmesi
-ki, Diyarbakır bölgesi bunun başında yer almaktadır veya bu
çalışmanın içindedir- tamamlandıkça, tapular da, artık çarşaf halinde
kâğıtlarla değil, arzuladığımız, biraz evvel de ifade edilen ölçüler
içerisinde vatandaşlarımıza verilecektir.
BAŞKAN – Sayın Bakan, sürenizin dolduğunu hatırlatıyorum...
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Devamla) – Sözlerimi, 1996
bütçesinin, Yüce Milletimize, güzel vatanımıza hayırlar, uğurlar
getirmesi dileğiyle tamamlıyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakana teşekkür ediyorum.
Dördüncü turun son konuşmacısı, Sayın Ahmet Cemil Tunç; buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Tunç, konuşma süreniz 10 dakikadır.
AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
bütçeleri üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzda
bulunuyorum; bu vesileyle, bütün arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Takdir edersiniz ki, 10 dakika gibi kısa bir süre içerisinde bütün
bunlardan bahsetmek mümkün değil; ancak, önemine binaen, dışticaret
üzerinde, bu konuşmamda durmak istiyorum.
Türkiye, yüzelli yıldan beri dışticaret açıklarının sıkıntılarını çeken
bir ülkedir. Koca bir imparatorluğu, ticarî açıklar, krizler, borçlanmalar
tarihe gömdüğü içindir ki, dışticarete ağırlıklı önem atfediyoruz. Onun
için, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin en dikkatli takip etmeleri
gereken mesele, dışticaret açıklarıdır.
Dışticaretimiz, açıklardan kurtulur, müspet bakiye vermeye başlarsa;
Türkiye, yatırımlarını, refahının artırılmasıyla ilgili altyapı
hizmetlerini ve sosyal güvenliğini çok daha iyi geliştirir; dışticaretimiz,
açık vermeye devam ettiği müddetçe, Türkiye, bugün ulaşılan 75 milyar
dolar dışborç ve bunun getirdiği ağır yükleri taşımak zorunda
kalacaktır. Bunun için, Hükümet, her kademede ve her seviyede, bu
konuyu çok yakın takibe almak zorundadır.
Ayrıca, Türkiye’nin, 1 Ocak 1996’da gümrük birliğine girmiş
olmasından dolayı, gümrük birliğinin, dışticaretimize getireceği
olumsuz etkileri de göz önünde bulundurduğumuz zaman, dışticaretimizi
daha yakından takip etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
1993 yılında, dışticaret açıklarımız, aylık olarak ve kümülatif olarak,
çok büyük oranda büyümüştür. 1993 yılının aralık ayında, Türkiye’nin
ihracatının ithalatını karşılama oranı yüzde 50’ye düşmüştür. Bunun
sonucunda, 1994 yılında, Türkiye’nin üzerine bir kâbus gibi çöken 5
Nisan kararları alınmıştır. Bu kararlarla, ülke, büyük bir krize girmiş,
döviz kurları, iki misli, üç misli artmış, piyasalar altüst olmuş, iş hayatı
durmuş; devletin borçları fertlerin borçları, kurumların borçları,
katlanarak artmış; bununla kırılmaya çalışılan saadet zincirine, ne
yazık ki, yeni altın halkalar eklenmiştir. Umuyor ve diliyorum ki, bu
Hükümet, bir daha, bu ülkeye, 5 Nisan sıkıntılarını ve krizini
çektirmesin.
5 Nisanda yapılan bu ağır devalüasyonla, ticaret açıklarımız, ihracatın
ithalatı karşılama oranı, 1994’te, birdenbire, yüzde 57’den yüzde
70’lere, 80’lere, 90’lara fırlamış, 1994’ün sonu böyle gelmiştir. 1993’te
14 milyar dolar olan dışticaret açığı, 1994’teki ağır operasyon sebebiyle
gerilemeye başlamıştır; ama, ne yazık ki, 1995 yılından itibaren bu
açık tekrar büyümeye başlamıştır. Elimizde, en son Kasım 1995’in
rakamları var. Buna göre, dışticaret açığımız 13 milyar dolara
ulaşmış, ihracatın ithalatı karşılama oranı aylık seviyede -kasım ayı
için- yüzde 57,6’ya düşmüştür. Kümülatif olarak baktığımızda, 1995’in
Ocak-Kasım döneminde, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 61’e
düşmüş bulunmaktadır. Yıl sonu itibariyle, toplam olarak ithalat 31
milyardır -kasım ayı sonu itibariyle herhalde 35 milyar doları
bulacaktır- ihracatın ise, aralık ayı itibariyle, 21 milyar doları bulması
muhtemeldir. Yani, nasıl bakarsanız bakın, 1993 yılında olduğu gibi,
dışticaret açığı 14 milyar dolar civarında olacaktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bütün bunlar gösteriyor ki, her
kurumda olduğu gibi, dışticaretimizde de yapısal değişikliklere ihtiyaç
vardır. İstatistiklere baktığımız zaman, sanayi ürünlerinin,
ihracatımızın yüzde 80’ini oluşturduğunu görürüz. Bunun içinde,
takriben 2 milyar doları demir-çeliktir. Halbuki, kütüğü dışarıdan
alıyoruz, haddehanede çekiyoruz, fabrikada inşaat demiri haline
getirmek suretiyle satıyoruz. Keza, ihraç ettiğimiz fındık da sanayi
ürünü olarak bilinmekte; yaptığımız şey, kabuğunu kırmak ve iç
fındığı satmaktır. Bunlar, son derece, katma değeri düşük olan
ürünlerdir.
Türkiye’nin sanayi mamullerinin, teknolojinin gelişmesine, kendi
hammaddelerini, nihaî tüketim maddeleri, kullanım maddeleri, yüksek
teknoloji ihtiva eden ve katma değeri yüksek olan mallardan oluşması
gerekiyor.
1980’li yıllarda dışticaretimizin yarısı, İslam ülkeleriyle, İslam
Kalkınma Bankası üyesi ülkelerle yapılırdı; diğer yarısı da, diğer
dünya ülkeleriyle yapılırdı. 1990’dan sonra dışticaretimiz büyük ölçüde
Avrupa Topluluğu ülkelerine ipotekli hale gelmiştir. Bugün, Avrupa
Topluluğu ülkeleriyle olan ticaret hacmimizin toplam ticaret hacmimiz
içindeki payı, yüzde 52’dir. OECD ülkelerini de aldığımız zaman, bu
oran yüzde 62’ye çıkıyor. Ortadoğu ve İslam ülkeleri ile olan ticaret
hacmimiz yüzde 48’ten, ne yazık ki, yüzde 13’lere, yüzde 15’lere
düşmüştür.
Dışticareti belli bir bloka hasretmek büyük hatadır. Bir gün
bozulabilecek olan siyasî ilişkiler, ekonomik ilişkileri de etkileyecektir.
Bunun için, ticarî ilişkileri yaygınlaştırmak, belli yerlere ipotek
etmemek gerekir. Ortadoğu ve İslam ülkeleri, dışticaretimizde çok
önemli ülkelerdir. Bunlarla ticarî ilişkilerimiz, politik ilişkilerimizin de
gelişmesine sebep olur.
Üzülerek ifade etmek istiyorum ki, son aylarda, Türkiye ile İsrail
arasındaki yakınlaşma ve askerî işbirliği anlaşmaları, Türkiye’nin siyasî
ve ekonomik çıkarlarına, milletin hissiyatına aykırı ve dayatmacı
yaklaşımlardır. (RP sıralarından alkışlar) Bu Hükümetin, bu karar ve
anlaşmalardan vazgeçmesini temenni ediyorum. Yoksa, 3 milyonluk bir
pazarı, 200 milyonluk pazara tercih etmenin anlaşılabilir bir izahı
olmaması gerekir.
Hele İsrail’in, Güney Lübnan’a, sivil hedeflere saldırısında, çocuk,
yaşlı, kadın, genç demeden terörist saldırılarına devam ederken, 500
binin üzerinde sivil, göç etmek durumunda kalmışken, bu masum
sivillere ateş kusan uçaklara, Türkiye’de eğitim uçuşu izninin verilmesini
izah edebilecek bir yetkili de düşünemiyorum. (RP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, ticaret yaptığımız ülkelere baktığımız zaman,
bazı ülkelerle dışticaret açığımızın kat kat fazla olduğunu, bazı
ülkelerle de başabaş olduğumuzu görüyoruz. Dış Ticaret
Müsteşarlığımızın, Hükümetin, ticaretimizin dağılımı bakımından,
hem bölge hem de ülke bakımından, dengeleyici, geliştirici tedbirler
alması gerekiyor. Sektörler, alt sektörler ve mal gruplarına göre de
dengeleyici olmak lazım. Diyelim ki, bir mal grubunda, 500 milyon
dolarlık ithalat, 20-30 milyon dolarlık ihracat yapılıyorsa, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, Bakanlık ve Hükümet olarak, bu açığı kapatmanın özel
gayreti içerisinde olmamız gerekir diye düşünüyorum; bunlar
yapılmadığı takdirde, Türkiye, işte, bugünkü durumuna düşer.
Şimdi, 1995 yılı sonunda, 14 milyar dolar dışticaret açığımız var.
“Bunu kapatırız” demek yetmez... Nasıl kapatacaksınız?.. Dışarıdan
sıcak döviz getirerek, ithalatı finanse ederek kapatmaya çalışırsanız,
dışborçları 73 milyar dolardan 93 milyar dolara çıkararak kapatırsınız.
Bundan önceki hükümetler de böyle yaptıkları için, Türkiye ekonomisi
krize girdi. Bu durumdan çıkmanın yolları vardır; dilerim, bu Hükümet,
bu yolları bulsun ve uygulamaya koysun. Aksi takdirde, bu krizler daha
da büyür ve bunu düzeltmek de uzun süre alır.
Ben, bu duygularla, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Dördüncü turun son konuşmasını yapan Elazığ Milletvekili
Sayın Ahmet Cemil Tunç’a teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, böylece, dördüncü turdaki görüşmelerimiz
tamamlanmıştır.
Başkanlığa gönderilen sorular vardır; sırasıyla okutacağım.
Değerli arkadaşlarım, soru önergeleri çok olduğu için, Divan Üyesi
arkadaşımızın oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, aracılığınız vasıtasıyla, ilgili Bakan
tarafından cevaplandırılmasını arz ve talep ederim.
Mustafa Yünlüoğlu
Bolu
Sorular:
1. Bolu’da, kadastrosu yapılan köylerde, uzun yıllar kullandıkları,
atalarından kalan arazilerin yarısına Orman İdaresinin el koyduğu
doğru mu?
2. Bu yüzden Bolu’da, Orman İdaresiyle mahkemelik olan
vatandaşlarımızın adedi ne kadardır?
3. Tapu kadastro çalışmalarının neticesinde, arazileri ormandan sayılan
bu vatandaşlarımızın mağduriyetlerini giderici veya iyileştirici ne gibi
önlemler alındı?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, sualin bir
bölümü Orman Bakanlığını ilgilendiriyor; bir de arşiv tetkikatına
ihtiyaç var. İzniniz olursa Sayın Yünlüoğlu’na yazılı olarak cevap
vereceğiz.
BAŞKAN – Sayın Yünlüoğlu’nun sorusu, Hükümet tarafından yazılı
olarak cevaplandırılacaktır.
Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar gelen soru önergelerinin sayısı 29;
bu bölüm için ayırılan süremiz soru ve cevapların toplamı için 20
dakikadır. O bakımdan, bu saatten sonra soru önergesi
gönderilmemesini rica ediyorum.
Şimdi, ikinci sıradaki Sayın İsmail Özgün’ün sorusuna geçiyoruz.
Sayın İsmail Özgün?..Buradalar.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Devlet Bakanı Sayın Ünal Erkan tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
İsmail Özgün
Balıkesir
Tapu tescil ve iptal davaları, bazı ilçelerimizde, dava dosyalarının
yüzde 80’ini teşkil etmektedir. Bu durum, adaletin gecikmesine ve
gereksiz zaman kaybına yol açmaktadır. Sorunun kısa sürede çözümü
için, tahkim konusunda herhangi bir çalışma var mıdır? Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakan cevaplandırıyor musunuz?
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Efendim,
cevaplandırayım da mahkemelerin süratlendirilmesi konusu Tapu
Kadastronun, malumları olduğu üzere, görevi değil; ancak, tapu
kadastrodan kaynaklanan mahkemelere intikal olaylarının
azaltılabilmesi için kadastro hizmetlerinin süratlendirilmesi lazım. Biraz
evvel de arz ettiğim gibi, süratlendirme çalışmaları devam etmektedir.
BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır.
Üçüncü soruya geçiyoruz.
Sayın Boray Baycık?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, Devlet Bakanı Sayın Yaman Törüner tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ve
talep ederim.
Boray Baycık
Zonguldak
Soru:
11.4.1996 Perşembe günü, 22 608 sayılı Resmî Gazetenin 96/7947
kararıyla yayımlanmış olan Karadeniz-Ereğli Sınır Kapısı hangi
tarihte faaliyete başlayacaktır?
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Yazılı olarak
cevaplandırılacaktır Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Soru, istem doğrultusunda yazılı olarak
cevaplandırılacaktır.
Dördüncü soruya geçiyoruz.
Sayın Sıtkı Cengil?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların ilgili Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz
ederim.
Sıtkı Cengil
Adana
1. Yıllık olarak ithal ettiğimiz tohumluk kaç kalemden oluşmaktadır?
Her kalemden ne kadar ithal edilmekte, ne kadar para ödenmektedir?
2. Bu ithalat, kalemler itibariyle hangi ülkelerden yapılmaktadır?
3. Yılda ne kadar yem hammaddesi ithal edilmekte, bunun çeşitleri
nelerdir; hangi ülkelerden yapılmakta, ne kadar para ödenmektedir?
4. 1995 yılı içerisinde, hangi ülkelerden ne kadar kırmızı et ithal
edilmiştir? Bunu hangi firmalar ne kadar yapmışlardır?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, sualin
detayı itibariyle, rakamsal verileri de gerektirmesi dolayısıyla yazılı
olarak cevaplandıracağız.
BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Beşinci soruya geçiyoruz.
Sayın Salih Katırcıoğlu?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili bakan tarafından cevaplanmasını arz
ederim.
Salih Katırcıoğlu
Niğde
1. Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi mezunları ile Tapulama Kursu
mezunları arasındaki özel hizmet tazminatı ve yanödeme puanlarının
ayrı uygulanmasını gidermek için çalışma yapılıyor mu?
2. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve teşkilatlarında çalışanlara
1995 Mart ayından sonra döner sermaye ödemeleri aylık olarak yapıldı
mı?
3. Tapu ve kadastro müdürlüklerinde çalışanlara Başbakanlık tazminatı
ödeniyor mu?
4. Senenin sekiz ayını köy ve kasabalarda geçiren tapu ve kadastro
elemanlarına emeklilik için yıpranma verilmesini düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Efendim, suallerin bir
bölümü Maliye ile ilgili, beraber bir not hazırlamamız gerekiyor; bir
bölümü de Anayasa Mahkemesine intikal etmiş olması hasebiyle,
bilahara yazılı olarak sayın milletvekilimize cevap vereceğiz.
BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Altıncı soruya geçiyoruz.
Sayın Kemal Ateş?.. Yok.
Yedinci soruya geçiyoruz.
Sayın Fethullah Erbaş?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
MUSTAFA KEMAL ATEŞ (Kilis) – Sayın Başkan, buradayım.
BAŞKAN – Sayın Fethullah Erbaş’ın sorusundan sonra sizin
sorularınızı okuruz; kusura bakmayın efendim.
Sayın Erbaş’ın sorularını okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili bakanlar tarafından cevaplandırılmasına
delaletlerinizi arz ederim.
Fethullah Erbaş
Van
1. Bilindiği gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da köyler boşalmakta
veya boşaltılmakta. Göç eden muhacirler, başta Van, Batman ve
Diyarbakır illerine yerleşmektedirler. Bu şehirlerin nüfusları, resmî
nüfuslarının birkaç katına ulaşmıştır. Yeni bir nüfus sayımı 2000
yılında olacağına göre, bu iller için belediyelere, altyapılarının
tamamlanması hususunda bir yardımda bulunmayı düşünüyor
musunuz?
2. Irak’a uygulanmakta olan ambargoya gıda maddeleri ve tıbbî
malzemeler dahil olmadığı halde, yurtdışından gelen tıbbî malzemeler,
transit geçmesi gerekirken, üç aydır Habur Gümrüğünde beklemektedir.
Bu konuda yeni bir ambargo kararı hangi makam tarafından verilmiştir?
BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Erbaş’ın sorusuna cevap verecek
misiniz?
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Yazılı cevap vereceğiz.
BAŞKAN – Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Değerli arkadaşlarım, ben, kürsüden gürültü istatistiği tutuyorum; bazen
salondan gelen sesler, kürsüdeki seslerden daha fazla oluyor. O sebeple,
biraz önce Sayın Kemal Ateş’in burada olduğunu tespit edemedim.
Şimdi, sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımı ilgili bakanların cevaplandırmasına
delaletlerinizi saygıyla arz ederim.
Kemal Ateş
Kilis
1. Kilis’in küçük sanayi sitesine 1996 yılı için Sanayi Bakanlığından
100 milyar lira talep edilmiştir. Yirmi senedir devam eden, yapılmadan
yıkılmaya yüz tutan bu sanayi sitesi için kaç TL ayrılmıştır?
2. Kilis’in kalkınmada öncelikli yöreler statüsüne alınacağı, ilgili Sayın
Bakanımız tarafından ifade edilmiş bulunmaktadır. Bu hususun
gerçekleştirilmesi için gerekli teknik çalışmaya başlanmış mıdır?
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bu soru ilgili bakanlar burada
bulunmadığı için cevaplandırılamayacaktır.
Sekizinci soruya geçiyorum.
Sayın Sıtkı Cengil?.. Burada.
Sayın Sıtkı Cengil’in iki sorusu var, onları birleştirerek işleme
koyuyoruz.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını arz
ederim.
Sıtkı Cengil
Adana
1. Yıllık tarım ürünü ihracatımız ne kadardır; hangi ülkelere
yapılmaktadır; hangi kalemlerden oluşmaktadır; parasal değeri ne
kadardır?
2. Tarım ihracatımızı artırmak için ne gibi tedbirler düşünülüyor?
3. Evcil hayvan yemi ve diğer ihtiyaçları için yapmış olduğunuz ithalat
hangi kalemlerden oluşmaktadır buna ödenen para ne kadardır?
4. Ne kadar kozmetik madde ve kozmetik hammaddesi ithal
edilmektedir, bu ithalat hangi ülkelerden yapılmaktadır?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, soru çok
kapsamlı, birkaç soruyu içeriyor; bu bakımdan, yazılı
cevaplandırılacak.
BAŞKAN – Sayın Cengil’in soruları da yazılı olarak
cevaplandırılacaktır.
Sayın Şaban Şevli?..Burada.
Soruyu okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını arz
ederim.
Şaban Şevli
Van
1. Hayvancılığımızın ihracattaki yeri ve oranı, 1979’da, 1989’da ve
1995’te ne kadardır ?
2. İthal edilen ete, 1991’den 1995’e kadar ödenen miktar kaç milyon
dolardır ?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, yıllar
itibariyle, hayvancılıkla ilgili, istenen bilgileri yazılı olarak
cevaplandıracağız.
BAŞKAN – Sayın Şevli’nin sorusu, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Onbirinci soruya geliyoruz; Sayın Maliki Ejder Arvas’ın sorusu.
Sayın Arvas ?..Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını arz
ederim.
Maliki Ejder Arvas
Van
1. Türkiye’nin et ithali ne zaman başlamıştır? Bu tarihte, Türkiye’deki
hayvan varlığı ne kadardır ?
2. Türkiye’den Ortadoğu ülkelerine ve Libya’ya canlı hayvan ihracatı ne
zaman durdurulmuştur?
3. Türkiye, bir zamanlar canlı hayvan ve kırmızı et ihracatında pazar
bulmak için mücadele ederken, şimdi Avrupa Birliği ülkelerinin pazarı
olmuştur, bunun sebebi nedir ?
BAŞKAN – Sayın Bakan buyurun.
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, yazılı
olarak cevaplandıracağız.
BAŞKAN – Sayın Arvas’ın sorusu, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Sayın Abdullah Örnek?..Burada.
Sayın Örnek’in üç soru önergesi var; birlikte işleme koyuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorunun ilgili Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını
arz ederim.
Abdullah Örnek
Yozgat
Soru: Tekstildeki kota için bugüne kadar hangi girişimler yapılmıştır?
Bundan sonra tekstildeki kotanın kaldırılması için ne gibi çalışmalar
yapılmaktadır?
Gümrük birliğine geçtiğimiz Ocak 1996 tarihinden itibaren bugüne kadar,
personelin eğitim ve sayısı bazında ne gibi çalışmalar yapılmıştır?
Bavul ticaretinin teşviki konusunda herhangi bir çalışma var mıdır;
yoksa, önlenmesi için çeşitli tedbirler mi alınmaktadır?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Avrupa Birliğiyle ilgili
olarak, kota uygulaması, zaten söz konusu değil. Diğer, Amerika,
Kanada gibi ülkelerle, kota uygulaması konusunda çalışmaların devam
ettiğini ifade ediyorum.
Diğer soruya da, yazılı olarak cevap vereceğiz.
BAŞKAN – Sayın Örnek’in iki sorusu cevaplandırılmış; bir sorusu da
yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Sayın Remzi Çetin?.. Burada.
Sayın Çetin’in sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumuzun ilgili bakan tarafından cevaplandırılması
hususunda delaletlerinizi istirham ederim.
Remzi Çetin
Konya
Sanayi ve tarım ürünlerimize dayalı ihracatımızın, Avrupa Birliği,
İslam ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri ve Uzakdoğu ülkeleri göz
önüne alındığında, yoğunlaşma hangi ülkelerde olmaktadır?
Dış Ticaret Müsteşarlığımızın yurtiçi ve dışı organizasyonu, ülkemiz
dışticareti açısından yeterli midir?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, bilindiği
gibi, dışticarette ülkemizin yoğunluğu Avrupa ülkelerine yöneliktir.
Avrupa ülkelerine yönelik olan ağırlık, diğer ülkelerde, Avrupa
Topluluğu dışındaki ülkelerde de değişik oranlarda kendisini
göstermektedir. Eğer, miktarlar itibariyle, sorunun cevaplandırılması
isteniyorsa, yazılı olarak cevap vermek mümkün.
BAŞKAN – Sayın Çetin’in sorusu cevaplandırılmıştır.
Sayın Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada.
Sayın Yünlüoğlu’nun sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili bakan tarafından istatistikî olarak
cevaplandırılmasını arz ve talep ederim.
Mustafa Yünlüoğlu
Bolu
Soru:
1. İçki tüketiminde dünyada kaçıncıyız?
2. İçkinin sebep olduğu cinayet,ölüm, trafik kazası, boşanma ve
intiharın rakamsal yönü nedir?
3. Kumar yüzünden yıkılan ailelerin ve intihar edenlerin istatistikî
yönden miktarı nedir?
4. Toplumun kumara alışmasında, devletin yönetiminde uygulanan toto,
loto, at yarışları ve kazı kazan gibi şans oyunlarının etkileri var
mıdır?
5. Fuhuş yüzünden genelevlere düşürülen kadınların sayısı nedir?
6. Uygulanan acımasız faiz politikaları yönünden iflas eden ve intihar
edenlerin sayısı ne kadardır?
NABİ POYRAZ (Ordu) – Sayın Başkan, bu kadar gayrî ciddî soru olur
mu? Böyle soruları okutmayın lütfen.
BAŞKAN – Sayın Bakan?...
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, kapsamlı
ve istatistikî bilgiler isteniyor, yazılı olarak cevaplandıracağız.
BAŞKAN – Sayın Yünlüoğlu’nun soruları mesai gerektirmektedir,
yazılı olarak cevaplandırılacaktır.(ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar)
Onyedinci soruya geliyoruz.
Sayın Hasan Hüseyin Öz?.. Burada.
Sayın Öz’ün sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki arz edeceğim soruyu ilgili bakanın cevaplandırmasını arz
ederim.
Hasan Hüseyin Öz
Konya
Bazı bölgelerdeki kadastro çalışmaları uygulaması esnasında yapılan
bazı hatalar, halkımız ile devlet kuruluşlarımızı karşı karşıya
getirmiştir. Bunun bir benzeri Kadınhanı İlçesine bağlı başta Kökez
Köyü olmak üzere bazı köylerimiz ile Gözlü Devlet Üretme Çiftliği
arasında yaşanmaktadır. Bu köylerin arazilerinin bir kısmı çiftlik
arazisine dahil edilmiş ve köylü vatandaş hiçbir şeyden haberi olmadığı
için, zamanında itiraz etmediği için 1 lira istimlak ücreti dahi almadan
arazilerini kaybederek zarara uğramışlardır.
Köylülerin arazilerine tekrar sahip olması ve mağduriyetlerinin
giderilmesi için ne gibi bir çalışma yapılmaktadır?
BAŞKAN- Bu soru, aslında bilgi olmuş. Sayın Bakan son cümlesini
cevaplandırabilir.
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, evvela
kadastro çalışmalarında yanlışlıkları önleyebilmek veya vatandaşların
zamanında bilgi sahibi olmasıyla, doğması muhtemel sıkıntıları
ortadan kaldırmak için, zaten ilan mecburiyeti var, askı mecburiyeti var.
Kadınhanı ile ilgili konuyu yazılı olarak cevaplandıracağım.
Mevziî bir yanlışlıktan söz edildi. Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğüyle ilgili bu soruyu yazılı olarak cevaplandıracağım.
BAŞKAN – Sayın Öz’ün sorusu yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Sayın Remzi Çetin?.. Burada.
Sayın Çetin’in sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun ilgili Bakan tarafından cevaplandırılması
hususunda delaletlerinizi arz ederim.
Remzi Çetin
Konya
Gümrük Birliğine girdikten sonra, dışticaretimizde hangi kalemlerde
kayda değer artışlar sağlanmıştır? Gümrük Birliği öncesi ve sonrası
ticarî durumumuzun mukayesesinde nasıl bir durum görülmektedir?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Gümrük Birliğine
girdikten sonra, otomotiv sanayiinde, elektrik alanında ve işlenmiş gıda
alanında artışlar kaydedilmiştir. Arzu ediliyorsa, rakamsal bilgiyi daha
sonra verebiliriz.
BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır.
Sayın İbrahim Halil Çelik?.. Burada.
Sayın Çelik’in sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili bakan tarafından cevaplandırılmasını
yüksek delaletlerinizle arz ederim.
İbrahim Halil Çelik
Şanlıurfa
1. Akçakale Gümrük Kapısını açacak mısınız? Açacaksanız ne zaman
açacaksınız?
2. Ceylanpınar Gümrük Kapısını açmayı düşünüyor musunuz?
3. GAP’ın ürettiği ürünleri Suruç-Mürşitpınar Gümrük Kapısından
nakletmek için, kapıyı açmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, soru cevap süremiz dolmuştur. Bu
sorunun cevabını aldıktan sonra, bu bölümü tamamlamış olacağız.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ÜNAL ERKAN (Ankara) – Efendim, kapılarla ilgili
bilgiyi de yazılı olarak sayın milletvekilimize sunacağız.
BAŞKAN – Soru yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Değerli arkadaşlarım, böylece dördüncü turdaki görüşmelerimiz
tamamlanmıştır. Şimdi, sırasıyla dördüncü turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümlerini okutuyorum:
K) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. – Dış Ticaret Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi

A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 309 550 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 Dış Ticaret Politikalarının Düzenlenmesi ve
Uygulanması 1 215 024 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Trans-
ferler 448 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1 972 574 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Hayırlı olmasını diliyorum (Alkışlar)
Gümrük Müsteşarlığının 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Şimdi, bölümlerini okutuyorum:
L) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1. – Gümrük Müsteşarlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 291 340 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 Gümrük Kanunlarının Uygulanması ve İzlenmesi
1 955 050 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
112 Gümrük Kaçakçılığı İle Mücadele Hizmetleri 865
110 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 40 000
000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
999 Dış Proje Kredileri 560 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4 711 500 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığının 1996 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, bölümlerini okutuyorum:
M) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. – Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 547 890 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 İstatistik Verilerin Derlenmesi ve Değerlendiril-
mesi Hizmetleri 732 510 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan
Transferler 4 500 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
999 Dış Proje Kredileri 25 000 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1 309 900 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 1996 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.
(Alkışlar)
Dördüncü turun son bütçesine geliyoruz.
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün 1996 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, bölümlerini okutuyorum:
N) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. – Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
A – CETVELİ
Program
Kodu Açıklama Lira
101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 014 662 000
000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
111 Tapu-Kadastro ve Fotoğrametri Çalışmalarının
Yürütülmesi 4 049 338 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Program
Kodu Açıklama Lira
900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan
Transferler 37 500 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5 101 500 000 000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)
Dördüncü tur görüşmeler ve bugünkü program tamamlanmıştır.
Programda yer alan kuruluşların bütçelerini görüşmek için, 19 Nisan
1996 Cuma günü, saat 10.00’da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:23.35



VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in, isteğe bağlı sigortalılara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un
yazılı cevabı (7/534)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın
Emin Kul tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususuna
saygılarımla arz ederim.
Cafer Güneş
Kırşehir
1. İsteğe bağlı sigortalılıkta, sigortalılar SSK veya ilgili hastanelerde
muayene ve diğer imkânlardan yararlanabiliyorlarmı?
2. İsteğe bağlı sigortalılar diğer sigortalılar gibi ilaç imkânından
faydalana biliyorlarmı?
3. İsteğe bağlı sigortalılara bahsi geçen konularda hak tanımayı
düşünüyor musunuz? Bir çalışmanız varmı?
4. Eğer bir çalışmanız varsa tahmini bir süre verebilir misiniz?
T.C.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 18.4.1996
Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü
Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/01/1943-009250
Konu : Yazılı Soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 8.4.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/534-1049/2707 sayılı
yazınız.
Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş tarafından hazırlanan “İsteğe bağlı
sigortalıların sağlık yardımlarına ilişkin” yazılı soru önergesi
Bakanlığımca incelenmiştir.
Bilindiği üzere; isteğe bağlı sigortalılık uygulaması, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununa göre tescil edilmiş olan ve herhangi bir sosyal
güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışmayan veya buralardan kendi
çalışmalarından dolayı aylık ve gelir almayanların, çalışmaksızın
geçen sürelerinin değerlendirilmesine imkân sağlayan sigorta sistemidir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 85 inci maddesine göre isteğe
bağlı sigortalı olanlardan, sadece malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarına ait olmak üzere % 20 oranında prim alınmaktadır.
İsteğe bağlı sigortalılardan, sigortalılıkları süresince hastalık sigortası
primi alınmadığından, sağlık yardımlarından da
yararlanamamaktadırlar. Ancak, emekli olduklarında kendilerinin ve
bakmakla yükümlü oldukları aile bireylerinin Kurumun her türlü sağlık
yardımlarından yararlandırılmaları mümkün olabilmektedir.
Bu uygulama, sigortacılığın temel prensibi sayılan prim karşılığı
alınmadan hizmet verilmemesi ilkesine de uygun düşmemektedir.
Ayrıca; Sosyal Sigortalar Kurumunun bugün içinde bulunduğu
finansman darboğazı nedeniyle, sigortalılıkları süresinde hastalık
sigortası primi alınmayan isteğe bağlı sigortalıların, sigortalılıkları
sırasında da sağlık yardımlarından yararlandırılmaları konusunda
yasal düzenleme yapılmasının uygun olmayacağı düşünülmektedir.
Bilgilerinize arz ederim.
Emin Kul
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı

EK-1
Türkiye Büyük Millet Meclisi
GÜNDEMİ
39 UNCU BİRLEŞİM
18 . 4 . 1996 PERŞEMBE
Saat : 10.00
1
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
2
ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER
X 1. – 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/285) (S. Sayısı : 1) (Dağıtma tarihi : 15.4.1996)
X 2. – Katma Bütçeli İdareler 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/286) (S. Sayısı : 2) (Dağıtma
tarihi : 15.4.1996)
3
SEÇİM
4
OYLAMASI YAPILACAK İŞLER
5
GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI
YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER
6
SÖZLÜ SORULAR
7
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.