26 Ocak 2023 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

 

BAŞKAN – Evet, bugün Regaip Kandili’ni idrak ediyoruz. Kandilin milletimiz ve tüm İslam Âlemi için hayırlara vesile olmasını Rabb’imden niyaz ediyorum.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, bölücü terör örgütü PKK’nın katliamları hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Halil Özşavlı’ya aittir.

Buyurun Sayın Özşavlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

HALİL ÖZŞAVLI (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce sizlerin ve halkımızın, tüm İslam Âleminin Regaip Kandili’ni tebrik ediyorum.

Kıymetli milletvekilleri, maalesef biz Türkler acılarımızı anlatmayı sevmeyiz, paylaşmayı sevmeyiz. Biz anlatmayınca bize o acıları yaşatanlar, bize katliam yapanlar, bizim katliam yaptığımız iddiasıyla propaganda yaparlar. İşte, Ermeniler 1915’te soykırım yaptığımızı iddia ederler, Süryaniler kendilerine “kılıç artığı” der, Rumlar 19 Mayıs’ı “Pontus Rum soykırımı” olarak adlandırır fakat aslında hepsinin tam aksi gerçekleşmiştir.

Daha önce birkaç kez burada ifade ettiğim konuyu, PKK’nın sivil katliamlarını bugün biraz bilimsel bilgi de katarak sizlere farklı bir açıdan anlatmak istiyorum. PKK ve PKK gibi terör örgütleri sivil katliamları bölgede terör estirmek, bölgede yaşayan halkı biat ettirmek, siyasi iktidara istediklerini yaptırmak ve benzeri saiklerle gerçekleştirirler. Bu yetmezmiş gibi bölgede en fazla katlettiği Kürtlere “iş birlikçi”, “ajan” gibi ithamlarla da yaptıkları katliamları meşrulaştırmaya çalışırlar. Ancak PKK’nın tüm bu yıldırma politikalarına rağmen AK PARTİ hâlen PKK’nın desteklediği siyasi partiden çok daha fazla oy almaktadır, almaya devam edecektir.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Bravo!

HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) – Bunun dışında birçok Kürt vatandaşımız Türk Silahlı Kuvvetleri, polis gücü yahut da bekçi olarak teröre karşı mücadele etmekte, çoğunluğu Kürt 80 bin köy korucusu terör örgütüne karşı vatan savunmasında bulunmaktadır. PKK'nın bugüne kadar gerçekleştirdiği sivil katliamları köy baskınları, metropollerdeki bombalı saldırılar, mülki amir, öğretmen, işçi gibi devlet görevlilerine karşı yaptığı saldırılar ve özellikle kendisinin desteklediği siyasi oluşumun dışındaki siyasi her türlü oluşuma karşı yaptığı saldırı olarak nitelendirebiliriz. 1991’de terör örgütü başı Öcalan’ın bir sözü var: “DEP’e oy vermeyen herkesin tavuğunu bile öldürün.” DEP, o zaman ki Demokrasi Partisi, PKK’nın temsilcisi diyebiliriz ve ondan sonra köy baskınları başlıyor. Birkaç tanesini okumak istiyorum: Pınarcık katliamı 20 Haziran 1987, Mardin Pınarcık’ta 16’sı kadın 30 kişi katledildi. Milan Mezrası katliamı 18 Ağustos 1987, 2’si bebek 25 sivil Eruh’ta katledildi. Çevrimli katliamı 10 Haziran 1990 Güçlükonak’ın Çevrimli Köyü’nde 12’si çocuk 27 kişi katledildi. Midyat katliamı, Tatvan katliamı, Cevizdalı katliamı, Bingöl katliamı, Başbağlar katliamı, Sündüz katliamı diye uzun bir liste. Her bir katliamda çoğunluğu Kürt 30-40 sivil vatandaşımız katlediliyor.

Bunun dışında 90’ların sonu, 2000’lerin başından itibaren metropol bombalaması başlıyor. 22 Mayıs 2007 Ankara Anafartalar Çarşısı’ndaki patlamada 9 kişi hayatını kaybetti. 27 Temmuz 2008’de İstanbul Güngören’deki patlamada 18 kişi hayatını kaybetti. 13 Mart 2016’da Ankara Güvenpark’ta 36 kişi hayatını kaybetti. 10 Aralık 2016’da terör örgütü bu sefer Beşiktaş’ta 2 tane bomba patlattı, 46 vatandaşımız şehit oldu, 166 kişi yaralandı. Yakın tarihte, bir iki ay önce, 14 Kasım 2022’de İstanbul İstiklal Caddesi’ndeki bombalı saldırıyı hatırlıyorsunuz. PKK’nın gönderdiği Ahlam Albashir ne yaptı? Bombayı patlattı ve 6 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu.

Bunun dışında devlet görevlileri dedik. 10 Kasım 2016’da Mardin Derik Kaymakamı Muhammet Safitürk’ü hatırlayalım, bombalı saldırıda makamında şehit edildi. Öğretmenleri çok kez katletti PKK. 11 Eylül 1994’te Tunceli Darıkent beldesinde 6 öğretmen kurşuna dizildi. 11 Ekim 1994’te Erzurum Katranlı ve Taşkesen köylerinde kaçırılan 4 öğretmen önce alıkonuldu, sonra katledildi. 9 Haziran 2017’de 22 yaşındaki Şenay Aybüke öğretmen uzun namlulu silahla şehit edildi. Hatırlarsınız, 12 Temmuz 2017’de sınıf öğretmeni Necmettin Yılmaz şehit edildi.

Bu katliamların dışında, bir de PKK’nın kendisini temsil ettiği siyasi oluşumun dışındaki siyasi partilere de düşmanlığı var ki biliyorsunuz, en fazla bundan nasibini…

Sayın Başkan, bir dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) – PKK’nın desteklediği siyasi oluşum dışındaki siyasi her türlü oluşum, başta AK PARTİ, daha sonra HÜDAPAR da PKK’nın katliamlarından, saldırılarından nasibini almıştır.

AK PARTİ Şırnak Milletvekili Mehmet Emin Dindar’ın kardeşi Ramazan Dindar, AK PARTİ Hakkâri Milletvekili adayı Ahmet Budak ve çok sayıda AK PARTİ’li ilçe başkanı, il başkanı, teşkilat mensubu PKK’nın saldırıları sonucunda şehit edildi. Bunlardan en çarpıcı olanı, geçen seçimlerde, 24 Haziran 2018 seçimlerinde Ağrı Doğubayazıt’ta sandık müşahitliği yapan Mevlüt Bengi’dir. Mevlüt Bengi yakın mesafeden başına ateş edilerek şehit edildi, daha sonra boynuna bir not asılarak bir elektrik direğine bağlandı.

Tüm bu bilgiler ışığında şunu tekrar ifade etmek istiyorum: Gerek PKK gerek PKK’nın desteklediği ve güdümündeki siyasi parti Kürtlerin temsilcisi değil, Kürtlerin katilidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim’e yönelik alçakça yapılan provokasyon hakkında söz isteyen Karabük Milletvekili Niyazi Güneş’e aittir.

Buyurun Sayın Güneş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

 

NİYAZİ GÜNEŞ (Karabük) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılarla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, aziz milletimizi ve kıymetli hemşehrilerimi hürmetle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, İsveç’te geçtiğimiz günlerde Haçlı artığı bir sapık Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde, yapılmış tüm uyarılara rağmen, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i yakmıştır. İsveç’in ardından Hollanda Lahey’de yine İslam düşmanı bir şeytan tarafından yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in yırtılması olayı yaşanmıştır.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Lanet olsun.

NİYAZİ GÜNEŞ (Devamla) – Son günlerde kutsallarımıza ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımıza yönelik, Batı ülkelerindeki bu rezaletlerin düşünce ve ifade özgürlüğü kılıfına sokularak izah edilmesi mümkün değildir. Düşünce ve ifade özgürlüğü, hakaret etme, nefret suçu işleme, terör propagandası yapabilme özgürlüğü değildir. Demokrasilerde kişinin hak ve özgürlüğünün sınırı, diğer insanların hak ve özgürlüklerinin başladığı yere kadardır. Bu sebeple, İsveç’te ve Hollanda’da vuku bulan bu azgın densizlikleri, nefret suçunu, düşünce özgürlüğü olarak tevil etmek de aynı suça iştirak etmektir.

Terör, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik büyük bir tehdittir. Ne olursa olsun, nerede, ne zaman ve kim tarafından işlenirse işlensin, hiçbir terör faaliyeti meşru görülemez. Uluslararası toplum, terör örgütleri arasında ayrım gözetmemelidir. Terör eylemlerinin önlenmesinde, takibinde ve teröristlerin yargılanmasında aynı kararlılıkla hareket edilmelidir. Terör örgütlerine her vesileyle zemin hazırlayanların Türkiye ve Türkiye’nin lideri Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a karşı sergiledikleri rezaleti ülke ve millet olarak kabul etmemiz mümkün değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Bravo.

NİYAZİ GÜNEŞ (Devamla) – İsveç’te ve Hollanda’da bu alçakça ve seviyesizce yapılan terör eylemlerini ve Kur’an-ı Kerim’e yapılan saygısızlığı şiddetle kınıyoruz. Kur’an-ı Kerim’in yakılması, yırtılması ve bu alçak saldırının Türk Büyükelçiliği önünde gerçekleştirilmiş olması konuyu bizim açımızdan daha da önemli kılmaktadır.

Asırlardır Kur’an-ı Kerim’e hadimlik yapan yüce Türk milleti olarak, milletimemduha ve milyarlarca Müslüman’ı inciten bu alçaklığın ve saygısızlığın amacını da hedefini de iyi biliyoruz. Şu gerçek iyi bilinmelidir ki Kur’an-ı Kerim, sayfalarının yırtılması veya yakılmasıyla yok edilemez. Şu hususu da iyi bilmeliyiz ki Kur’an, insan hayatının bütün bölümlerine ışık tutmak için gelmiştir, karanlığı ve karanlıkta kalanları aydınlatmak için yeryüzünde sönmemek üzere yakılmış bir meşaledir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Ebu Cehil ve torunlarının çabaları beyhudedir. Kur’an-ı Kerim insanlığı aydınlatmaya başladığı günden beri ışığından hiçbir şey kaybetmemiştir. Her dönemin çağdaşı ve hem de ötesi olmuştur. Her şey eskidiği hâlde onun taşıdığı değerler ve anlamlar zihinlerde, gönüllerde hep taze ve yeni olarak kalmıştır. Kur’an-ı Kerim Rabb’imizin koruması altındadır. Kur’an-ı Kerim yakmakla, yırtmakla yok edilemez. Kur’an-ı Kerim’in sahibi Allah’tır, Allah'a savaş açanlar yenilmeye mahkûmdur.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, bu gece idrak edeceğimiz Regaip Kandili’nin aziz milletimize, Türk-İslam âlemine hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi hürmetle ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz diş hekimlerinin sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Çulhaoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

 

 

 

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diş hekimlerimizin sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle bizleri izleyen kıymetli meslektaşlarımı, aziz milletimizi ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milletimizin ve tüm İslam âleminin Regaip Kandili’ni de tebrik ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Hastalarımızın sağlığı ilkemiz, devletimizin varlığı gücümüzdür.” şiarıyla kamu ve özelde görev yapan ve sayıları 44 bin olan diş hekimlerinin birçok sorunu bulunmaktadır. İktidarın bu sorunları çözüme kavuşturması için bu kürsüden birçok konuşma yaptım, kanun teklifleri, önergeler verdim ama bir iki konu dışında hiçbir gelişme olmadı, tekliflerin çoğu iktidar tarafından kabul edilmedi. AK PARTİ yirmi bir yıldır iktidarda, bugüne kadar bu sorunların çözülmemiş olması anlaşılır gibi değil.

Değerli arkadaşlar, diş hekimlerimizin sorunlarını yedi başlık altında bilgilerinize sunmak istiyorum.

Birincisi: Ülkemizde diş hekimliği hizmetleri büyük çoğunlukla özel sağlık kuruluşlarında sunulmakta, bunların içinde muayenehaneler de ciddi bir yer tutmaktadır. Kamu veya özel sağlık kuruluşlarında maaşlı veya ücretli çalışan diş hekimi ile muayenehanelerde görev yapan diş hekiminin yaptığı iş, aldığı risk ve buna bağlı olarak yıpranmaları aynı şekilde iken bunlardan muayenehanede görev yapanlar ve özel sağlık kuruluşlarının sahibi olan diş hekimlerinin fiilî hizmet süresi zammından yararlandırılmaması eşitlik ilkesine aykırıdır, bunun bir an evvel düzeltilmesi gerekir.

İkincisi: SSK ve BAĞ-KUR emeklisi olan diş hekimlerinin ilave ödemelerden yararlandırılması gerekmektedir. 5434 sayılı Kanun’a eklenen ek madde 84’le devlet memurluğundan emekli olan tabip ve diş tabiplerine emeklilikte ilave ödeme sağlanırken kamunun yetişemediği sağlık hizmetini vermek üzere muayenehanelerinde BAĞ-KUR ve SSK’li çalışan, katma değer ve istihdam yaratan, vergi veren, prim yatıran diş hekimlerinin emekli maaşları, kamuda çalışıp emekli olan diş hekimlerine göre oldukça düşük kalmıştır, bu konuda gerekli düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.

Üçüncüsü: Diş hekiminin yanında meslektaşının sigortalı olarak çalışabilmesi sağlanmalıdır. Avukat, mimar veya eczacı gibi meslek mensupları meslektaşlarını istihdam ederek birlikte faaliyette bulunabiliyorken tabip ve diş tabipleri muayenehanelerinde bu hakkı kullanamamaktadır. Sağlık hizmetini daha nitelikli sunmak isteyen tabip ve diş tabiplerinin meslektaşlarını istihdam etmeleri, sağlık hizmetlerine olumlu bir etki yaratacaktır. Zira, hâlen poliklinik ve merkezlerde hekim, tabip ve diş tabipleri istihdam edilmektedir. Muayenehanelerde tabip ve diş tabibinin istihdam edilmesi hâlen çok sayıda kayıt dışı çalışmayı kayıt altına alacağı gibi istihdamın artırılmasına da destek olacaktır.

Dördüncüsü: Meslekte on beş yılını doldurmuş diş hekimlerine yeşil pasaport verilmesi konusu. 5682 sayılı Pasaport Kanunu’n 14’üncü maddesinin (a) bendinin üçüncü fıkrasına bir ilave yapılmalı ve diş hekimleri odasına kayıtlı olup en az on beş yıl kıdemi bulunan diş hekimlerine hususi damgalı pasaport verilmeli. Böylelikle, diş hekimlerinin yurt dışı kongre, sempozyum, kurs gibi eğitim ve fuar organizasyonlarına katılabilmesinin kolaylaşması, sağlık turizminin ağız ve diş sağlığı hizmet sunumunda desteklenmesi için yeşil pasaport talepleri göz ardı edilmemeli. Avukatlar da olduğu gibi diş hekimlerine de yeşil pasaport verilmelidir.

Beşincisi: Diş hekimlerinin askerlik hizmetini kamu kurumlarında çalışarak yerine getirmeleri için birçok girişimimiz oldu. Bu sistemin aksamaması için artık bir gereklilik hâline gelmiştir. Askerlik Kanunu’nda öğretmenlere ve tabiplere tanınmış olan kamu hizmeti yaparak askerlik yapmış olma şartının diş hekimlerine de tanınması birçok ilçede devamlı olarak vatandaşlarımızın ağız ve diş sağlığı hizmeti almasının önünü açacaktır.

Altıncı konu, binalarda diş hekimliği muayenehane ve polikliniklerinin açılabilmesinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Binanın mesken olarak kayıtlı bağımsız bölümünde kat maliklerinin oy birliğiyle verecekleri kararla boya imalathanesi bile açılabilir iken 2 hekim veya diş hekiminin bir arada hizmet verdikleri polikliniği açmalarına imkân sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın buyurun.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Ve son olarak, 7’nci konu: Hastanın hekimini bileceği, hekimin de hastasını takip edebileceği koruyucu diş hekimliğini gerçekleştirmek için aile diş hekimliği sistemi hayata geçirilmelidir.

Seçimler yaklaştı değerli arkadaşlar, bunları çözdünüz çözdünüz, çözmemekte diretirseniz bu sorunu İYİ Parti iktidarında biz çözeceğiz.

Emin olun çok az kaldı diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Barut…

 

 

 

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, yeni asgari ücret nedeniyle esnaf, sanatkâr ve çiftçilerin BAĞ-KUR prim ödemesinden genel sağlık sigortasına dek vergi yükü arttı. Ülkemizde derin bir ekonomik kriz var, iğneden ipliğe her şey sürekli zamlanıyor. Çiftçi perişan, esnaf ve sanatkârımız siftahsız dükkân kapatıyor. Asgari ücret kararıyla birlikte BAĞ-KUR prim ödemelerinde meydana gelen artışlar çiftçilerimiz, esnaf ve sanatkârlarımızı daha da zora soktu. İnsanlarımız çözüm ararken kara kara  düşünüyor. Emek ve alın terinin karşılığını zaten alamayan çiftçilerimiz, esnaf ve sanatkârlarımız vergi yükünü kaldıramaz hâlde. Yurttaşın hâlini görün, bu drama daha fazla seyirci kalmayın. Ülke ekonomisinin can damarını oluşturan çiftçilerimizin, esnaf ve sanatkârlarımızın en azından işletmelerinin açık kalması, geçimlerini sağlayabilmesi için sesini duyun, adım atın.

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya…

 

 

 

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Son yıllarda küresel ısınma, yanlış tarımsal sulama ve yeraltı su kaynaklarını kontrolsüz kullanımı sonucu sulak alanlarımızın çoğunu kaybettik. Küresel ısınma sonucu gelecek yirmi yılda özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki yeraltı su kaynaklarımızın ciddi şekilde azalacağı elde edilen bilimsel verilerle öngörülmektedir. Bu yıl Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde etkisini sürdüren meteorolojik kuraklık, tarımsal üretim yapan çiftçilerimizi endişelendirmektedir. Kuru tarımın yapıldığı kırsal bölgelerde bir damla suyun büyük önemi vardır. Bu yılki yağışların yeterli olmaması hem tarımsal üretimi hem de yeraltı sularının göllerinin beslenmesini ve aynı zamanda su rezervlerini de olumsuz yönde etkileyecektir. Bu açıdan, mevcut su kaynaklarını çok iyi yönetmeliyiz, bunun için akıllı ve hassas sulama teknolojilerini mutlaka uygulamalıyız. Tarım ve Orman Bakanlığı, ilgili araştırma enstitüleri, üniversiteler bir araya gelip su yönetimi ve doğru ürün noktasında planlamalar yapmalıdır diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çepni…

 

 

 

MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Metin Lokumcu Hocamızı 31 Mayıs 2011 Hopa direnişinde polisin sıktığı gaz nedeniyle kaybettik. Cinayet davasının 9’uncusu bugün Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor. Metin Lokumcu'nun ölümüyle ilgili 9 polis memuru ve 4 polis amirinin kasten yaralama neticesinde ölüme sebebiyet vermek suçlamasıyla yargılanıyorlar. Cinayet münferit değildir, sokağa çıkan halka ölümcül saldırılar bir devlet politikası hâline gelmiştir. Metin Hocamızı saygıyla sevgiyle anıyoruz. Emri veren gerçek katiller hesap verene kadar mücadele edeceğimize söz veriyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

 

 

 

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Manevi hayatımızda ayrıcalıklı bir yeri ve önemi bulunan mübarek üç aylara bir kez daha kavuşma gününün huzurunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Rahmeti, bereketi ve mağfireti bol üç ayların habercisi olan Regaip Kandili’nin ülkemize ve tüm İslam âlemine birlik, beraberlik ve hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Bu mübarek gün ve geceleri fırsat bilerek elimizi ve gönlümüzü herkese açmalı, kardeşlik hislerimizi güçlendirmeli, birlik ve beraberliğimizi korumak için çaba harcamalıyız. Bu duygu ve düşüncelerle ülkemiz ve İslam âleminin Regaip Kandili’ni ve mübarek üç aylarını tebrik ediyor, bu mübarek gün ve gecelerin ülkemize ve tüm insanlığa rahmet, bereket ve huzur getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz.

 

 

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Sayın Adil Karaismailoğlu Düzce’ye ziyarette bulunmuştur. Ziyaretleri için tüm Düzceli hemşehrilerimiz adına teşekkür ederim. Ancak yapmış olduğu ziyaret sonunda Düzce’nin kronikleşen yol sorunları hakkında bir beyanatta bulunmaması Düzceli hemşehrilerimizi düşündürmüştür. Akçakoca’yı Kocaali ve Karasu’ya bağlayan yolun Melenağzı geçişi bölümünün yapımı, Yığılca yolunun büyük Körfez geçişinde bulunan viyadüğün ihaleye açılması, Kuzey Batı Çevre Yolu’nun bir an önce ihaleye çıkması ve Düzce Üniversitesine bağlanan yol kavşağına çözüm üretilmesi gibi tüm Düzcelilerin uzun süredir çözümünü beklediği kronik yol problemleri bunlardan bazılarıdır. Umudumuz odur ki Sayın Bakan bir sonraki ziyaretlerinde bu problemlerin çözümü için Düzceli hemşehrilerimize müjdeyi verecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ataş.

 

 

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemizde 13 milyon civarında emekli bulunmakta ve ülkemizin en önemli toplumsal gruplarından birini oluşturmaktadır. Ömürlerinin en güzel yıllarını çalışarak tüketmiş olan emeklilerin yaşlılıklarını mutlu, huzurlu, refah içerisinde geçirmesi devletin onlara en temel borcudur. Ancak emeklilerin yaklaşık yüzde 70’i asgari ücretin altında maaş almakta, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir.

AKP “En düşük emekli maaşını 5.500 liraya çıkardık.” diye övünse de bugün, bu emekli maaşı büyükşehirlerdeki ortalama kira maliyetlerini bile karşılamamaktadır. Bu yüzden en düşük emekli maaşı asgari ücrete eşitlenmeli, adil bir İntibak Yasası çıkarılmalı, emeklilerden alınan muayene ilaç katılım payı ve fark ücretleri kaldırılmalı, bayram ikramiyeleri artırılmalı, emeklilerin ücret artışları belirlenirken sadece enflasyon değil, büyümeden kaynaklı refah payı da esas alınmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

 

 

 

 

 

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tüm İslam âleminin Regaip Kandili mübarek olsun.

Seçim tarihinin açıklanmasının ardından yurt dışı kaynaklı, adına “dergi” denen paçavralar ve kirli odaklar tarafından ülkemize ve özellikle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik saldırılara başlandı. 2000 yıllık devlet aklının zirve uygulayıcılarından olan, diplomasi dehası Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” diyerek yola çıktığımız günden bu yana aziz milletimizin kaderini yurt dışı kaynaklı dergiler, kirli propagandalar, algı operasyonları, lort planları, sermaye sahipleri değil, son 17 seçimde olduğu gibi bu seçimde de kendisini asırlara muhtar yapan iman ve üstün feraset sahibi milletimiz tayin edecektir.

The Economist paçavrasına ve türevlerine en güzel cevabı 14 Mayısta asıl milletimiz verecektir diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…

 

 

 

 

 

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

EPDK verilerine göre, şu anda Türkiye’de 12.437 akaryakıt bayi faaliyet gösteriyor. Bu sayı Haziran 2022 verilerine göre 12.849 idi. Başka bir deyişle, yedi ayda 412 akaryakıt bayisi kapandı. Akaryakıt bayileri bir bir kapanıyor çünkü akaryakıt bayileri zarar ediyor. Giderlerindeki artış yüzde 92’yi buldu. Bir bayi günde 10 bin litre akaryakıt satsa dahi aylık zararı 90 bin lirayı aşıyor. Kaldı ki bu kadar satış yapan bayi sayısı da oldukça az. Yapılan satış miktarı düştükçe zarar da artıyor.

Ey yetkililer, akaryakıt bayilerinin çığlığını ne zaman duyacaksınız? Maktu kâr uygulamasına ne zaman son vereceksiniz? Bu soruna sessiz kalmaya devam edip 200 bin akaryakıt çalışanının işsiz kalmasına göz mü yumacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

 

 

 

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Şeffaf ve demokratik olmayan süreçlerle Boğaziçi Üniversitesine yapılan rektör atamalarıyla başlayan haksız, hukuksuz ve keyfî uygulamalar kurul kararlarının yok sayılması, akademik ve idari personele karşı artan baskılar, görevden almalar, kişiye özel kadro ilanlarıyla, kadrolaşmalarla devam ediyor. Son olarak Bilgisayar Mühendisliği Bölüm Başkanı Profesör Doktor Cem Ersoy oy birliğiyle seçildiği Bölüm Başkanlığı görevinden dekanla uyumlu çalışmadığı gerekçesiyle alındı. Otuz bir yıldır bölüm öğretim üyesi olan, 11 binden fazla atıf alan, 290 bilimsel eseri bulunan, çok sayıda ulusal ve uluslararası proje yürüten, Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları Listesi’nde yer alan Profesör Doktor Ersoy aynı zamanda Bilim Akademisi üyesidir. Bu karar en başta öğrencilerine, bölüme ve sonra da ülkemizin bilim camiasına büyük zararlar verecektir. Daha önceki haksız gerekçelerle görevden alınan öğretim üyeleriyle birlikte Cem Ersoy Hoca da görevine iade edilmeli ve bu yanlış karardan dönülmelidir.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

 

 

 

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, siyaset üretemeyenler, üretilen veya ürettikleri yalan kaynaklı tiyatrodan medet ummaya başlarlar. “Çöp konteynerinden yiyecek topluyor.” yalanı, “Soğan para etmiyor.” yalanı, “tarımsal destek alamayan çiftçi” yalanı, “müftünün karısı” yalanı, “Katarlı öğrenci” yalanı, “Karne hediyesi olarak et aldı.” yalanı, daha daha niceleri. Bu yalanları yayınlayan haber kanalları özür dilese de maalesef, muhalefet parti liderleri bırakın özür dilemeyi milletin aklıyla alay edercesine bu yalanlara mal bulmuş Mağribî gibi sarılmaya devam ediyorlar. Yalan üretenler veya üretilen yalanlara sarılanlar bir süre sonra da yalan üretim merkezi hâline dönüşüyorlar. Yalandan medet umanlar ülke için çözüm değil sorun üretiyorlar. Eskilerin dediği gibi mumları da yatsıya kadar bile yanmaz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydemir…

 

 

 

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Ben de milletimizin Regaip Gecesi’ni kutluyorum, tebrik ediyorum.

İki konuşma yapıldı, çok esaslı vurgular vardı; birisi Şanlıurfa Milletvekilimiz Halil Özşavlı, diğeri Karabük Milletvekilimiz Niyazi Güneş’e aitti. Özellikle Halil Vekilimizin vurgusu çok çok değerliydi. Şunun altını hep çizmemiz lazım: Bölücü terör örgütü Kürt düşmanı bir yapıdır, dolayısıyla Kürtler ile onları eş değer gösterecek ifadelerden herkesin ama herkesin zinhar kaçınması lazım; vurgu o yüzden değerliydi, kendisine minnettarım. Ve Niyazi Güneş Vekilimizin Kur’an-ı Azimüşşan’ı yakan zındığa dönük kayıtları önemliydi, bu gece özellikle bunun terennümü yüreğimizi çok ferahlattı. Kur’an-ı Azimüşşan’ın nurunu hiç kimse söndüremeyecektir, ilanihaye, dünya durdukça duracaktır. Ben bu vesileyle, tekraren, minnettarlığımın altını çiziyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

 

 

 

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tüm İslam âlemi olarak bu gece rahmet, bereket ve mağfiret iklimi, manevi yenilenme mevsimi mübarek üç ayların başladığının habercisi Regaip Kandili’ni bir kez daha idrak etmenin huzur ve mutluluğunu yaşayacağız. Regaip Kandili, bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve isteklerimizin, bizi esir alan aşırı tutkularımızın muhasebesini yapmamız için Rabb’imizin her yıl bize lütfettiği mübarek bir gecedir. Bu gece vesilesiyle kandillerin özüne yakışır şekilde toplumun tüm kesimleri arasında sevgi, saygı ve hoşgörü ortamının kurulması; birlik, beraberlik ve kardeşliğimizin güçlenmesi; insani ve ahlaki meziyetlerin yaygınlaşması için azami gayret gösterelim.

Bu düşüncelerle aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin Regaip Kandili’ni kutluyor, bu mübarek gecenin ve üç ayların hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Çakır…

 

 

 

BURHAN ÇAKIR (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Avrupa, din özgürlüğünü hiçe sayıp “düşünce özgürlüğü” adı altında İslam karşıtı eylemlerine devam ediyor. Önce İsveç, ardından Hollanda’da yaşanılan iğrenç olaylarla, İslam’a karşı olan kin ve nefretlerini bir kez daha ortaya koydular. Alıştıkları sömürü düzeninin bozulmasından rahatsız, yükselen İslam nuru karşısında çaresiz kalan zavallılar bu tarz çirkin ve aşağılık eylemlerle İslam’ın yükselişini engellemeye çalışıyorlar. Artık bir düzen, yeni bir yüzyıl var. Bu yüzyılda mazlumların feryadı dinecek, gözyaşları silinecek; İslam’ın nuru, hoşgörüsü, adaleti cihanı saracak. Yükselen İslam nuru karşısında inkârcılar ordusu yenilenecek ve Allah nurunu tamamlayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle tüm İslam âleminin ve aziz milletimizin Regaip Gecesi’ni tebrik ediyor, mübarek üç ayların ümmete hayırlara vesile olmasını Rabb’imden niyaz ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Orhan Işık…

 

 

 

 

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) – Teşekkürler.

1999  yılında Çatak Konalga bölgesinde zorla boşaltılan 12 köy için yapılan 400 hanelik toplu konut yapımındaki yolsuzluklar nedeniyle konutlar bugün kullanılamaz duruma gelmiştir. Planda 400 hane olarak belirtilen konut sayısı gerçekte 381’dir, aradaki farkı kimlerin çaldığı araştırılması gerekir. 381 konutun hiçbirinde taşıyıcı, kiriş, kolon bulunmadığı, konutların inşasında kullanılması gereken demir, çimento ve diğer malzemelerin başka yerlere götürüldüğü ifade ediliyor. 80 metrekarelik 2+1 şeklinde yapılan konutlar köylülerin ihtiyacını karşılamamıştır. Dönemin muhtarı ve ağasına ise 4+1 şeklinde 2 konut verilmiştir. Köylerinden kopartılarak buraya taşınan 12 köy halkı şimdi de buradan  zorla çıkarılmak istenmektedir. Köy boşalsın diye sağlık ocağı ve okul kapatılmıştır. Yayla ve mera yasaklarıyla kamu hizmeti vermeyerek bu bölgeyi boşaltma siyasetinden vazgeçin.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

 

 

 

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Keşan ilçemize bağlı Yaylaköy’ünde vatandaşlarımız, balıkçı barınağının neden olduğu kıyı erozyonuna karşı yıllardır yapılmayan 9 adet dalgakıranla ilgili devletten müjde beklerken kötü bir haber daha aldı, dedelerinden beri kullandıkları tarlaların 80’li yılların başında geçirilen kadastroyla orman alanı içinde kaldığını öğrendiler hem de bunları haklarında bir bir açılan davalarla öğrendiler. Müflis tüccar AKP giderayak eski defterleri karıştırmak bir yana yalayıp yutuyor. Bu tarlalar yıllardır ekiliyor, vatandaşlarımızın söylediğine göre dedelerinden beri bu yerler tarla. Eğer bu yerler orman idiyse şimdiye kadar neden hiç kontrol edilmemiş, birden bu yerlerin orman olduğu nasıl keşfedilmiş ve üst üste davalar açılmaya başlanmış? Yaylaköy’ünün kıyıları erozyonla kaybolurken seyredenler, dededen kalma arazileri vatandaşın elinden alıyor. Bakanlığa çağrımız: Vatandaşlarımıza dava açmak yerine bu yerlerle ilgili düzenlemeyi yapıp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

 

 

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türk İslam âleminin Regaip Kandili mübarek olsun.

Kurtuluş Savaşı kahramanı büyük komutan Kâzım Karabekir Paşa’yı vefatının 75’inci yılında saygı ve rahmetle anıyorum.

Van’da İçişleri Bakanlığımız tarafından Eren Abluka Sonbahar-Kış 25 Operasyonu başlatıldı; desteğimiz ve inancımız operasyonda görevli kahramanlarımızla beraberdir, üstün başarılar diliyorum.

Türk Kızılayı ülke çapında kan bağışı seferberliğine başlamıştır. Unutmayalım ki kan bağışlamak hayat kurtarmak demektir. Tüm vatandaşlarımızı bu kampanyaya destek vermeye, kan bağışlayarak ihtiyaç sahiplerine umut olmaya davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sümer.

 

 

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Adana Ceyhan ilçemizin Sağkaya Mahallesinde tarımsal sulama yapılabilmesi için toplulaştırma yapılıyor. Belirlenen araziler üzerinde çizilen projeyle boru döşeme işlemi başlamış ancak bu kapsamda yapılan işlerde köylülerimizin tapulu arazileri haksız bir şekilde parçalanıp bölünerek ayrıca yapılan işler için köylülerimize herhangi bir bedel ödenmemiştir. Yine, bazı kişilere ait arazilerin dağlık bölgelerde olmasına rağmen yerleşim yerlerine daha yakın bölgelerde gösterildiği iddia edilmektedir. Sağkaya köylüleri bu durumun düzeltilmesi amacıyla dilekçe verdiklerini ancak üç aydır değerlendirmeye alınmadığını bildiriyorlar. Adana’mızda yürütülen tüm sulama projeleri tarımsal kalkınma açısından ve köylülerimiz için hayati önem taşımaktadır. Devlet Su İşlerinin yapılacak tüm işlerde bölge halkının görüşünü alması ve projelerin hakkaniyetle yürütülmesinin sağlanması gerekmektedir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Çakır…

 

 

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Sayın Başkan, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılmasında hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamayacağını teminat altına alan kanun teklifini Anayasa Komisyonunda kabul edilmiştir. Özellikle başörtüsü meselesinde geçmiş tarihimiz karanlık ve acı hatıralarla doludur. Bunları tarih yazdı, yazacak; bugün yaşananlar da tarihin kayıtlarına geçiyor. Eski yaşanmışlıkların çetelesi üzerinden değerlendirme yapıyor olmadan, yarın için doğruyu yapmanın adımlarını atabilmeliyiz. Muhalefetin konuyla ilgili kanun teklifini önemsiyoruz, böyle bir teklif aynı zamanda el atılması gereken bir durumu işaret etmektedir. Ancak bu aşamada, anayasal güvence kapsamına alınması daha doğru bir adım olmuş, konunun “efradını cami, ağyarını mâni” diyebileceğimiz şekilde ele alınarak çözülmeye çalışılması uygun olmuştur. Bundan sonra Meclisimizin gereğini yapacağına inancımı ifade ediyor, Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Güneş…

 

 

 

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içerisinde kutlu gecelerimizi, kandillerimizi ve ramazan ayımızı barındıran mübarek üç aylara kavuşmanın heyecanını ve sevincini hep birlikte yaşıyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle Uşaklı hemşehrilerimizin, aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin rahmet, bereket ve mağfiret mevsimi mübarek üç aylarını ve bu gece idrak edeceğimiz Regaip Kandili’ni şimdiden tebrik ediyor; üç ayların ve bu mübarek gecemizin aziz milletimize, ülkemize, İslam âlemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim’in yakılmasıyla Hollanda'nın Lahey kentinde Kur'an-ı Kerim’i hedef alan alçakça bir saldırıya izin verildi. Bu eylem açık bir nefret ve insanlık suçudur. İslam ve Müslümanları hedef alan bu alçak provokasyona karşı sessiz kalan ve “ifade özgürlüğü” diyen İsveç ve Hollanda Hükûmetini kınıyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

 

 

 

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Recep, şaban ve ramazan aylarının manevi ikliminin ilk esintisi, ramazan ayının da müjdecisi eşsiz ikram ve ihsan barındıran Regaip Gecesi’ne kavuşmanın huzur ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bu mübarek günler ve geceler, insanlarımız arasında sevgi ve kardeşlik duygularının kök salıp gelişmesine vesile olmaktadır. Dolayısıyla rahmet, bereket ve mağfiret dolu bugünleri müminlere açılmış bir fırsat kapısı olarak bilerek bugün ve geceleri Rabb’imizin rızasını kazanmak için en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Yardımlaşma, dayanışma, hayır ve iyilik duygularının artarak yoğunlaştığı bu özel gecelerin sevgi, hoşgörü, kardeşlik, dostluk, komşuluk, akrabalık, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesine vesile olmasını temenni ediyorum.

Milletimizin ve tüm İslam âleminin mübarek üç ayları ile idrak etmekte olduğumuz Regaip Gecesi’ni tebrik ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

 

 

 

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öncelikle Regaip Kandili’ni ve üç ayların başlangıcını kutluyorum, hayırlı olsun diyorum.

Geçtiğimiz hafta birçok kamu çalışanına kadro verildi ancak ücretli öğretmenler buna dâhil edilmedi. Çalıştıkları saat olarak ücret alanlar, şu anda “on beş tatil”deyiz, ücret alamayanlar, totalde aylığa vurduğunuzda ise yarım asgari ücret dahi alamayan ücretli öğretmenler, maalesef, bu torba kanunda kendine yer bulamadı. Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Seçime kadar birçok torba gelecek ve birçok şey dağıtacaksınız, ücretli öğretmenleri unutmayın, onlar çocuklarımızı eğitiyorlar, bu ülkeye hizmet ediyorlar ancak asla karşılığını alamıyorlar; bunu hatırlatmak istiyoruz. Siz yapmazsanız da yüz on gün sonra yapılacak seçimde biz ücretli öğretmenlerin haklarını teslim edecek ve kadroya geçireceğiz diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aygun…

 

 

 

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Başkanım.

Ön lisans biyokimya laboratuvarı bölüm mezunları 2016 yılından bu yana atama bekliyor. Bu konuda eğitim veren bölümlerden yaklaşık 800 kişi mezun oldu ancak kamuda tek bir atama dahi yapılmadı. Diplomaları Sağlık Bakanlığı onaylı, stajın hastanede yapması zorunlu ancak Sağlık Bakanlığı atamalarında kamu sektöründe, üniversite hastanelerinde aynı sıkıntı mevcut; atama yok. Bu insanlar atanmayacaksa niye okul açıp mezun veriyorsunuz? Sağlık Bakanlığından acilen yanıt bekliyorum.

Yabancı topraklarda tarım fantezisi daha pahalıya patladı. Sayıştay 2021 yılında Sudan’da tarım yapmak için kurulan şirketin arazisinde görev yapan yönetim kuruluna huzur hakkı ve ikramiye olarak tam 419.965 lira ödeme yapmış. Tarım Bakanı Kirişci’ye sordum; artık “huzur hakkı, maaş, ikramiye ve prim” adı altında ödeme yapılmadığını ifade etti. O hâlde bugüne kadar ödenen huzur haklarını geri alacak mısınız, bu parayı çiftçilerimize verecek misiniz, diyorum. Venezuela'dan tarım için kiralanan alan, arazi olmadığı yanıtını verdi. Sayın Bakana sesleniyorum: Bence bu maceraya girmeyin, yeni huzur haklarıyla yönetim kurullarını zengin etmeyin. Tekrar söylüyorum: Elden gelen öğün olmaz, bulunsa da karın doyurmaz.

BAŞKAN – Sayın Ünlü...

 

 

 

BAHA ÜNLÜ (Osmaniye) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ceza infaz kurumlarında ve denetimli serbestlik müdürlüklerinde 984 psikolog, 395 sosyolog, 289 sosyal çalışmacı ve 958 öğretmen görev yapmaktadır. “Denetimli serbestlik uzmanı” adı altında çalışan bu personellerin özlük haklarına ilişkin yaşadığı sıkıntıları ve mevcut Hükûmetten talepleri vardır. Bunlar aynı kadro ve derecede farklı hizmet sınıfında ve unvanlarda çalışan bu personeller arasındaki maaş farklılıklarının giderilmesi, ceza infaz kurumlarında görev yapan sivil memurlara sendika yasağının kaldırılması, sosyologların 3600 ek göstergeden faydalanmalar. Eğitim, iyileştirme faaliyetlerini yerine getiren ve uzman olarak nitelendirilen bu meslekler genel idari hizmetler sınıfına alınmalı ve kariyer meslek bölümlerine dâhil edilmelidir. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) 

BAŞKAN – Sayın Aycan...

 

 

 

 

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, millî eğitimin herkesi kapsaması fırsat eşitliği ve kalitenin artması kapsamında yapılan tüm çalışmalarını destekliyoruz. Bu kapsamda, köy ilkokullarının tekrar açılmasını gerekli görüyor ve destekliyoruz. Bu okullar için yeni öğretmen ataması yapılması da uygun olacaktır. Ücretli öğretmenlik uygulamasının düzenlenmesi de yararlı olacaktır. Ücretli öğretmen kadar Millî Eğitim Bakanlığı tarafından kadro açılması ve yeni öğretmen ataması yapılması, böylece tüm öğretmenlerin kadrolu olması sağlanmış olacaktır. Öğretmen adayları kapsamlı, yeni bir öğretmen ataması beklemektedir.

Aynı şekilde, sağlık meslekleri mezunları da daha önce yapılacağı açıklanan sağlık personeli atamasını beklemektedir. Kapsamlı ve tüm sağlık mesleklerini içeren dengeli bir sağlık personel alımı ilanı beklenmektedir. Yeni atamayla, açık olan yerlerde sağlık personeli ihtiyacı karşılanacak, mevcut personelin yükü azalacak ve sağlık hizmetlerinin kalitesi daha da artacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalım...

 

 

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanına ve Ulaştırma Bakanına sesleniyorum: Bir ayı geçen süredir 1 milyonu aşan vatandaşımızın ehliyet sorunu olduğundan dolayı defalarca gündeme getirip Mecliste konuşma yaptım ehliyet affı çıkarılmasıyla alakalı ve sonunda Cumhurbaşkanı açıklama yaptı ehliyet affı olacağı yönünde ancak vatandaşımız puan affı değil... Ölümlü kazalara karışmamış, her ne sebepten olursa olsun ehliyetini kaptırmış vatandaşlarımızın tamamını kapsayacak şekilde ehliyet affı çıkarılmasıyla alakalı teklifin detaylı bir şekilde, herkesi kapsayacak şekilde çıkarılmasını vatandaşlarımız adına talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayan...

 

 

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmet gidicidir, gidici olduğunu bildiğinden elde avuçta ne varsa haraç mezat satmaktadır. Kendisinden önceki 57 hükûmetin yaptıklarını gözünü karartarak yok pahasına satmış, yirmi sene iktidarda kalabilmiştir. Artık deniz bitti, satacak KİT kalmadı, şimdi seçime götürecek para da kalmadı. Devlet arsa ve tarlalarına gözü dikmişlerdir. Lüleburgaz Anadolu Lisesi karşısındaki 2.500 metrekare arsayı Anadolu Lisesine vermek yerine, pancar şirketinin 6.600 metrekare arsasını park yapmak yerine, Lüleburgaz Küçük Sanayi Sitesi yanındaki eski TEK lojmanlarını Küçük Sanayi Kooperatifine vermek yerine, Kırklareli eski YSE’nin 36 bin metrekarelik arsasını belediyeye vermek yerine, Özel İdarenin binasını belediyeye vermek yerine satmaktadır.

Satsanız da kurtaramayacaksınız; biz geliyoruz, hepsini tekrar geriye alacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Keven…

 

 

ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çağrım Sayın Ulaştırma Bakanına ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürünedir: Ankara-Kayseri Demir Yolu Hattı üzerinde bulunan Yozgat ilimize bağlı Yenifakılı ilçe istasyonunda 11 Ocakta tren çarpması sonucu Hamide İler adlı bir yurttaşımız hayatını kaybetmiştir. Yine Yerköy ve Şefaatli İstasyonları arasında bulunan Karanlıkdere bölgesinde sık sık tren kazaları yaşanmaktadır. Bu kazaların sorumlusu Demiryollarındaki taşeronlaşma ve küçülmedir. Şefaatli ve Yenifakılı ilçe istasyonlarında çalışan tek bir personel bulunmamaktadır, güvenlik görevlisi dahi çalıştırılmamaktadır. Gece yarısı rötar yapmış bir trene binecek bir kadının, bir çocuğun güvenliğini kim sağlayacak, merak ediyorum. Kış günlerinde yolcu bekleme salonu nasıl ısıtılacak, soruyorum.

Bu istasyonlarımızda acil personel görevlendirilmeli ve yolcuların güvenliği sağlanmalıdır. Aksi takdirde, kaybedeceğimiz her candan siz sorumlu olacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KEVEN (Yozgat) – Mirasyedi gibi, cumhuriyetin tüm birikimini sattınız, hiç olmazsa Demiryollarına sahip çıkın.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

 

 

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Ben Anteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki? Onlar yalnız Antep’i değil tüm Türkiye'yi kurtardılar.” diyerek  Antep Savunması Destanı’nı herkese örnek olarak gösteren Mustafa Kemal Atatürk 26 Ocak 1933 tarihinde gazi şehrimizi ziyaretinde Bey Mahallesi nüfusuna kaydolarak gaziliğimizi bir kez daha taçlandırmıştır. Bu vesileyle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gaziantep’e gelişinin 90’ıncı yıl dönümünü kutluyor, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Antep’te destanlar yaratan 12 binden fazla şehidimizi ve ebediyete irtihal eden gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum; ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Bu gece Regaib Kandili’ni idrak ediyoruz. Aziz Türk milletinin ve İslam âleminin Regaib Kandili’ni kutluyor, insanlığa huzur, barış, sağlık ve bereket getirmesine vesile olmasını diliyor; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Dervişoğlu, buyurun.

 

 

 

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Mübarek üç ayların başlangıcı olan Regaib Kandili’mizi tebrik ediyorum. Bu mübarek günün Türk İslam âlemine ve insanlığa bereket ve huzur getirmesini temenni ediyorum.

Millî Mücadele’mizin Değerli Komutanı Doğu Cephesi’nde gösterdiği üstün başarılarından dolayı İstiklal Madalyası almaya hak kazanmış ve cumhuriyet sonrası Gazi Meclisimizin Başkanlığını yapmış Kazım Karabekir Paşa’yı vefatının 75’inci yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum; ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet olsun.

Saygıdeğer milletvekilleri, Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesi altında bulunan aynı statüde, aynı işi yapan sayman ve ayniyat saymanları 3600 ek gösterge kapsamında ayrımcılığa tabi tutulmuşlardır. Yasadan saymanlar yararlanırken ayniyat saymanları kapsam dışında bırakılmışlardır. Statü olarak daha aşağıda bulunan hazine saymanı yardımcıları 3600 ek göstergeden yararlanırken ayniyat saymanları unutularak mağdur edilmişlerdir. Yasama yılının tamamlanmasına çok az bir zaman kalmıştır, ayniyat saymanları da tıpkı saymanlar gibi 3600 ek gösterge kapsamına alınmalıdır. Gerek Hazine ve Maliye Bakanlığını ve gerekse Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını bu mağduriyeti ortadan kaldırması için konuya titizlikle yaklaşmaya ve gerekli adımları ivedilikle atmaya davet ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, köprüler, otoyollar, savunma sanayi ve gıda ürünleri gibi birçok alanda hizmet veren kamu mühendislerinin maaş ve özlük hakları gibi haklı talepleri de görmezden gelinmektedir. Kamu mühendislerinin özlük hakları her geçen sene geriye gitmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

2016 yılında mühendisler, doktor ve hekimlerle neredeyse aynı ücreti almaktayken günümüzde aldıkları maaş asgari ücret seviyesinde kalmıştır. Kurulduğumuz ilk günden itibaren İYİ Parti olarak toplum tüm kesimlerinin sorunlarını dile getiriyor ve çözüm önerilerimizi de kamuoyuyla paylaşıyoruz. Buradan söz veriyoruz: İYİ Parti iktidarında kamu mühendislerinin mesleki saygınlıkları tekrar kazandırılacak, mühendislerin ek ödeme ve ek göstergeleri artırılacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

 

 

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mübarek üç ayların müjdecisi olan rahmet ve bereket gecesi Regaip Kandili’nin birlik, huzur ve kardeşliğimize vesile olmasını temenni ediyor; Yüce Allah’tan aziz milletimize, İslam alemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini niyaz ediyoruz.

Sayın Başkan, 26 Ocak 2014’te yerel seçim çalışmaları kapsamında partimizin Esenyurt İlçe Başkanlığımıza ait olan Seçim İrtibat Ofisi’nin açılışı sırasında gerçekleşen hain terör saldırısında şehit olan gazeteci ülküdaşımız Cengiz Akyıldız’ı şehadetinin 9’uncu seneidevriyesinde rahmet ve minnetle anıyoruz; ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Sayın Başkan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak başlatmış olduğu Millî Mücadele seferberliği sırasında Erzurum’da bulunan 15’inci Kolordu Komutanı olarak görev yapan Kâzım Karabekir Paşa, dönemin İstanbul Hükûmetinin Mustafa Kemal Paşa’yı görevden azledip tutuklaması talimatına uymayarak maiyetindeki kuvvetlerle birlikte Millî Mücadele’de Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında yer aldığını beyan etmiş ve Millî Mücadele’nin akamete uğramasına son derece mühim olan bu hamleyle engel olmuştur. Tarihe geçen bu duruşla birlikte Anadolu’da Millî Mücadele ruhu dalga dalga yayılmıştır. Doğu Anadolu’da vatan topraklarını işgalden kurtaran Kâzım Karabekir Paşa’ya “Şark Fatihi” unvanı verilmiş, Doğu Cephesi’nin rahatlamasıyla orada bulunan birliklerin Batı’ya kaydırılması, Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasında önemli bir etken olmuştur. Balkan Savaşları, Edirne savunması, Çanakkale, Kutülamare gibi cephelerde savaşan Kâzım Karabekir Paşa bütün bunların yanında Ermeni çetelerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – …mezalimine uğrayarak yetim ve öksüz kalan çocuklara kol kanat germiş, Kolordusunun imkânlarıyla çok sayıda okullar açmış ve “Yetimlerin Babası” olarak anılmıştır. Türk çocuklarının yanı sıra savaşta yetim ve öksüz kalan Ermeni çocuklar Kâzım Karabekir Paşa tarafından Trabzon’daki 5 bin kişilik yurda yerleştirilmiş ve bir baba gibi bakımlarını üstlenmiştir. Bir teşekkür nişanesi olarak merhum Kazım Karabekir Paşa'nın kara kalem resmi yurtlarda kalan yetim Ermeni çocuklar tarafından çizilmiş ve kendisine hediye edilmiştir.

Askerî hayatının yanı sıra siyasi hayatında da Kazım Paşa 1946-48 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmış, Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihinin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurucusu olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – 26 Ocak 1948 tarihinde vefat eden Millî Mücadele kahramanı Kazım Karabekir Paşa'yı vefatının seneidevriyesinde rahmet ve minnetle anıyoruz; aziz ruhu şad, mekânı cennet olsun diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Oluç…

 

 

 

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, halklarımız başta olmak üzere tüm İslam âleminin Regaip Kandili'ni kutluyorum. Mübarek üç ayların ve Regaip Kandili'nin her türlü haksızlığın, zulmün son bulmasına vesile olmasını, barış ve huzur getirmesini temenni ediyorum.

Türkiye'de hukuk alanında çok garabet yaşanıyor. Son garabetle ilgili birkaç noktaya değinmek istiyorum ve Türkiye'de yaşayan herkesin bu garabeti de duymasını istiyorum. Şimdi, Türkiye'deki hukuk garabetinin en akla ziyan uygulamalarından biri gizli tanık yaratma hadisesidir. Bunu çok kez konuştuk, adı gizli tanık ama her şeyiyle tanıdık kişiler oluyor bunlar. İstenilen anda suç üreten, istenilen anda kendilerinden beklenenleri söyleyen; her an, her yerde olabilen ve her konuda ifadesi hazır bir uygulama gizli tanık uygulaması. Her şey bir kurgu, aslında bir FETÖ taktiği, bu iktidar da bu taktiği olduğu gibi kullanıyor. Kapatma davasında, Kobani kumpas davasında, çeşitli başka davalarda bunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bunun en son ve en ilginç hâliyle karşı karşıya nerede kaldık? Anayasa Mahkemesinin alelacele bir gizli tanık olayına girmesiyle karşı karşıya kaldık ve ülkemizde hukukun içler acısı hâli hakikaten gözler önüne serildi. Hikâyeyi çok kısa anlatmak istiyorum, tüm Türkiye buradan duymalı: 2021’den bu yana Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı HDP'ye ödenecek hazine yardımının kesilmesi için canla başla çalışıyordu. 2 kez başvurdu, sonuçsuz kaldı. 3’üncü başvuruyu 13 Aralık 2022’de yani geçtiğimiz yılın son ayında yaptı. Anayasa Mahkemesi, Başsavcının başvurusunu 29 Aralıkta görüştü ve dedi ki: “Yetersiz, soyut, delil yok, somut değil. Dört beş günün var, dört beş gün içinde delil getirdin getirdin.” Peki, ne oldu? Başsavcı hemen tüm emniyet birimlerini harekete geçirdi, yazılar yazıldı, “Acil delil bulun, HDP'nin hazine yardımı bloke edilsin.” dedi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – ...fakat yıllardır bulunmayan ve olmayan şey birkaç günde nasıl bulunacak? Raporlar geldi, Başsavcı baktı filan. Bir gizli tanık ortaya çıktı, gün 31 Aralık 2022 yani 29 Aralıktan iki gün sonra. Bir kişi cumartesi günü Diyarbakır Adliyesine gitti, bir gizli tanık ve dedi ki: “Çok önemli şeyler anlatacağım.” Kim bu gizli tanık? Adı da şöyle, kod adı: CV23TY45UP78. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına ifade verdi 46 sayfa. Gizli tanık barkod sistemi yaratılmış yani âdeta, James Bond gibi, 007. Bu 46 sayfada türlü uyduruk şeyler anlattı ve bu 46 sayfa alelacele toparlandı ve Bekir Şahin'in yani Adalet ve Kalkınma Partisinin bugünkü Vural Savaş’ı olan Bekir Şahin'in masasına gitti. Yetmedi, savcı çekiniyor, gizli tanığın anlattıkları belki yetmez hazine yardımının bloke edilmesine diye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bir de 2 Ocak günü Emniyet Genel Müdürlüğüne bir yazı yazdı ve dedi ki: “HDP’yle ilgili, bu mali meselelerle ilgili ne varsa hemen gönderin.” Emniyet 100 sayfalık bir raporu anında hazırlayıp gönderiyor ve aynı gün gönderiyor hem de. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı gizli tanığın 46 sayfalık ifadesini, emniyetten gelen 100 sayfalık bilgi notunu ve yüzlerce sayfalık Kobani kumpas davası iddianamesini 3 Ocakta Anayasa Mahkemesine gönderiyor, 3 Ocak. Bakın, ne kadar hızlı gelişiyor her şey. Bütün bu belgeler Anayasa Mahkemesi raportörüne sunuluyor, aynı zamanda her belgenin fotokopisi Anayasa Mahkemesi üyelerine dağıtılıyor, “3 Ocak; inceleyin.” deniliyor. 4 Ocak günü yani karardan bir gün önce yüzlerce sayfalık materyal Anayasa Mahkemesi üyeleri tarafından sözde okunuyor, inceleniyor; çok müthiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Toparlıyorum.

Ertesi gün, 5 Ocakta toplanıyor Anayasa Mahkemesi ve diyor ki: “Evet, tamamdır, geldi artık yeterli bilgi belge, HDP’nin hazine yardımını bloke ediyoruz.” diye karar veriyor.

Şimdi, bu nedir Allah aşkına? Size anlattığım olay aynen böyle cereyan ediyor. 29 Aralık ila 5 Ocak arasında yedi gün içinde aynen böyle cereyan ediyor. Bu, açık bir kumpas değil mi? Bu, açık bir hukuk rezaleti değil mi? Bu, HDP’ye aleni şekilde hukuk eliyle bir siyasi darbe yapmak değil mi? Kamuoyu bunları bilmeli ve görmeli. Bu iktidar, Cumhur İttifakı siyasi baskılarını Anayasa Mahkemesi üzerinde kurmuştur ve Cumhur İttifakı’nın bu siyasi baskılarına maalesef Anayasa Mahkemesi, Türkiye’nin en üst mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi boyun eğmiştir ve teslim olmuştur. Peki, Cumhur İttifakı ve bu iktidar bu şekilde ne yapmış oldu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Şunu yapmış oldu: Anayasa Mahkemesini her türlü hukuksuzluğa alet etmiş oldu. Anayasa Mahkemesinin evrensel hukuk ilkelerini çiğnemek zorunda kalmasına yol açmış oldu. Cumhur İttifakı ve bu iktidar kurdukları siyasi baskıyla Anayasa Mahkemesini bu yanlış yola sürüklemiş oldu. Böyle bir hukuk garabeti maalesef, Türkiye’nin en yüksek mahkemesi Anayasa Mahkemesinde de işlemiş oldu. Bu iktidarın yaptığı ilk iş değildir, son iş de değildir. Biliyoruz, FETÖ taktiklerini çok iyi uyguluyorsunuz artık; biliyoruz, kendi Vural Savaş’ınızı buldunuz artık ama şundan emin olun: HDP’yi adalet, demokrasi ve özgürlük mücadelesinden asla vazgeçiremeyeceksiniz ve boyun eğdiremeyeceksiniz, bunu bir kez daha vurgulamış olayım.

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Zatıalinizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Benden önceki arkadaşlarımın da belirttiği üzere, üç aylar, mübarek üç aylar başladı. Bu gece, Regaip Kandili’ni idrak edeceğiz. Bu mübarek gecenin ve üç ayların önce aziz milletimize, sonra tüm İslam alemine ve insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Müsaadeniz olursa bu mübarek gecenin hatırına devletimiz için, ülkemiz için ve milletimiz için de bir iki dilekte bulunmak istiyorum. Bu mübarek günde, gecede Cenab-ı Allah’tan ülkemizi çetelerden ve uyuşturucu baronlarından arındırmamıza yardım etmesini diliyorum.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Amin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Gene bu mübarek günde, gecede Cenab-ı Allah’tan devletimizi eşkıyalardan ve haramilerden temizlememize yardım etmesini diliyorum.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Amin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Başkan “Amin.” demiyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ve bu mübarek gün ve gecede milletimizin…

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – “Amin.” demiyorsunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …fukaralıktan, yoksulluktan hayat pahalılığından kurtarmamıza yardım etmesini diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bekaroğlu, Sayın Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor, bence bölmeyin.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Amin demediniz de.

BAŞKAN – Bölmeyin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisine dert yağıyor. Nitelik kodu 3055 olan ön lisans biyokimya bölüm öğrencilerinin de Meclise talepleri var, müsaadeniz olursa onu da Genel Kurula, yüce Genel Kurula nakletmek istiyorum, Tekirdağ Milletvekilimiz İlhami Özcan Aygun da değindi. Çocuklar şöyle diyorlar: “İki yıl eğitim öğretim süresince aldığımız dersler ve hastane laboratuvarında 40 iş günü staj deneyimi Sağlık Bakanlığı tarafından onaylı diplomalarımızla biyokimya teknikeri unvanıyla mezun olmaktayız -güzel buraya kadar- gerek almış olduğumuz dersler gerek yapmış olduğumuz staj deneyimi sonunda insan sağlığını ilgilendiren her türlü biyokimyasal analizleri yapabilecek yetkinliği kazanmış durumdayız. Bu bölümün en büyük sorunu bölüm açıldığından beri alımın olmaması.” Bölüm açmış devlet, biyokimya yetiştirmiş ön lisans, alım yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Niye açıyoruz bu bölümü, ben anlamıyorum. “Bu bölümde kamu sektöründe biyokimya mezunu öğrenciler kendi alanlarında bir iş olanağına sahip olmadığı için sıkıntı yaşamaktayız ve KPSS’de aldığımız puanlarımız sağlık alımlarında ve atamalarda değerlendirilmemektir. Hastanede laboratuvar alanlarında ve üniversite araştırma hastanesinin laboratuvarlarında 200 kişilik bir atamayla ön lisans biyokimya bölümüne de yetki verilmesini, yer verilmesini ve atamalarda ön lisans biyokimyanın da alımlara dâhil edilmesini istemekteyiz.” Çok masum, çok meşru bir talep; yüce Genel Kurulun takdirine sunuyorum.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını savunmak bana düştü, bu da biraz çelişkili. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasaların yapıldığı ama kendi yaptığı yasalara uymayan bir kurum olamaz, hele ki kendi personeline gerek ulusal gerek uluslararası sözleşme ve yasalara aykırı hiç davranamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Son olsun.

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mustafa Şentop’un ve Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel’in milletvekili danışmanlarının kıdem tazminatıyla ilgili kanun teklifleri Komisyonda bekliyor. Niye? Ya, bu Meclis Başkanına hiç mi saygısı yok bu Komisyon Başkanının? Kanun teklifini veren Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı ya! Hadi bizim Özgür Özel’in verdiğini almıyorsunuz, bizim hiçbir kanun teklifimizi işleme almıyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bu teklifi Komisyonda niye bekliyor? Bunu bir ayıp olarak, bir hak gasbı olarak görüyorum ve Meclisin kendi çalışanlarının hakkını korumak zorunda olduğunun altını çiziyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışanlarının özlük hakları konusunda Genel Kurulun vicdanlarına seslenirken Meclis Başkanının verdiği kanun teklifini dikkate almayan bir Meclis olarak da tarihe geçmeyi doğru bulmuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tunç…

 

 

 

 

 

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Çalışmalarımızda başarılar diliyorum.

Bu gece Regaip Gecesi; rahmet, bereket ve merhamet kapılarının ardına kadar açıldığı, huzur ve sükûnun kalplerimizi daha fazla kuşattığı mübarek üç aylara girmiş bulunuyoruz. Üç aylar, yaratılış gayemizi yeniden tefekkür etme, sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlama aylarıdır. Mübarek üç ayların ülkemize, milletimize ve tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Ramazanışerifin müjdecisi olan bu mübarek gün ve gecelerde yaptığımız ve yapacağımız ibadetlerin kabul olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Bu gece idrak edeceğimiz mübarek Regaip Gecesi’nin milletimize, tüm İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlar getirmesi ve her türlü felaketten, musibetten muhafaza buyurması için Rabb’imize dua ediyorum; Regaip Gecemiz mübarek olsun.

Değerli milletvekilleri, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi verdiği Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı yıllarında özellikle Doğu Anadolu’da gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla “Şark Fatihi” unvanıyla anılan ve asker ve devlet adamı, Alçıtepe Kahramanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Başkanı Kazım Karabekir’i vefatının 75’inci yıl dönümünde rahmetle anıyorum, mekânı cennet olsun.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; emeklilikte yaşa takılanlar düzenlemesi kanun teklifinin teknik çalışmalarını tamamlayarak grubumuzda imzaya açtığımızı belirtmiştik. Hızlı bir şekilde komisyonda görüşerek Genel Kurulda yasalaşması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İlk etapta yaklaşık 2 milyon 250 bin, sonraki süreçte 4 milyon 800 bin vatandaşımız emeklilik imkânına kavuşmuş olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Milletimizin beklentilerine cevap vererek 3600 ek gösterge, sözleşmeli memurların kadroya alınması, asgari ücret, emekli maaşları, memur maaşlarıyla ilgili düzenlemeleri yaptığımız gibi EYT problemini de inşallah kısa süre içerisinde çözmüş olacağız.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Ne kadar kısa?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, ilgili Bakanlarımıza ve teknik çalışmada görev alan tüm personellere ve yüce Mecliste katkı verecek olan siz değerli milletvekillerimize şimdiden teşekkür ediyorum, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan, tarih istiyoruz EYT’ye yönelik…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) –  Değerli milletvekilleri, seçimler yaklaştıkça bazı Avrupa ülkelerinde ülkemize ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik hakaret ve hezeyanların sürdüğünü görüyoruz. İsveç ve Hollanda’daki alçaklıklar, İngiliz The Economist’in ardından dün de Alman Stern dergisi de yeni bir medya garabetine imza attı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) –  Ülkemizin kaynakları arttıkça, milletimizin refahı yükseldikçe, ekonomimiz küresel enflasyona rağmen büyüdükçe, dengeli, hakkaniyetli ve ilkeli dış politikamız sürdükçe Avrupa'nın bazı ülkelerinden sesler geliyor. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hiç durmayacak, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde “Türkiye Yüzyılı” vizyonuyla gece gündüz demeden çalışmaya devam edeceğiz. Cumhurbaşkanımıza yönelik bu saldırılara da her zaman olduğu gibi aziz milletimiz yeri geldiğinde cevabı verecek.

Değerli milletvekilleri, millî enerji hamlemiz devam ediyor. Filyos’taki  çalışmalar gerçekten çok büyük bir ivme kaydetti; 710 milyar metreküp doğal gazın milletimize ulaşması için çok az kaldı.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) –   Tamamlıyorum Başkanım.

2.200 metre derinlikte, 170 kilometre uzunlukta boru hattının döşemeleri tamamlandı. 50’den fazla gemi, 9.500 personel şu anda Sakarya gaz sahasında çalışıyor. Özellikle bölgemizde istihdam anlamında da büyük katkı sağladı; Zonguldak, Bartın ve Karabük illerimiz için de büyük önem taşıdı bu proje. Ülkemizin kaynaklarını milletimizle buluşturmak için ülkemizin dört bir yanında fedakârca görev yapan personelimizin, işçilerimizin, katkı sağlayan herkesin tamamına şükranlarımı sunuyor, çalışmalarında kolaylıklar diliyorum.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1 tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kore-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Yoo Ki Hong’un, beraberinde bir heyetle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunması Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 4/1/2023 tarihli ve 101 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                                   Mustafa Şentop

                                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 tezkeresi daha vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye-Nijer Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Ertunç Erkan Balta’nın, Nijer Ulusal Meclisi Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Dr. Daouda Mamadou’nun davetine icabetle, beraberinde Dostluk Grubu üyelerinden oluşan bir heyetle, 29 Ocak-1 Şubat 2023 tarihleri arasında Nijer’e resmî bir ziyaret gerçekleştirmesi öngörülmektedir.

3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesi uyarınca, Türkiye-Nijer Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Heyetinin anılan ziyareti gerçekleştirmesi hususu Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                   Mustafa Şentop

                                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye-Azerbaycan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Şamil Ayrım’ın, Azerbaycan Millî Meclisinin davetine icabetle, beraberinde Dostluk Grubu üyelerinden oluşan bir heyetle, 31 Ocak-5 Şubat 2023 tarihleri arasında Azerbaycan’a resmî bir ziyaret gerçekleştirmesi öngörülmektedir.

3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesi uyarınca, Türkiye-Azerbaycan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Heyetinin anılan ziyareti gerçekleştirmesi hususu Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                   Mustafa Şentop

                                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

 

 

26/1/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/1/2023 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağındaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                            Dursun Müsavat Dervişoğlu

                                                                                             İzmir

                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Dursun Müsavat Dervişoğlu tarafından, sistinozis hastaları başta olmak üzere nadir hastalıklara sahip çocukların ilaçlara erişiminde karşılaştığı sorunların çözüme kavuşturulması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla, 10/1/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 26/1/2023 Perşembe günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Sayın Mehmet Metanet Çulhaoğlu.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hasta çocuklarımızın hayatlarını idame ettirmeleri için kullanılması gereken ilaçlara erişimin önündeki engelleri tespit etmek, eksik ilaçların teminini sağlamak için gerekli tedbirleri almak, hastaların her gün daha da kötüye giden sağlık durumlarında yaşanan mağduriyetleri gidermek ve ailelerin taleplerini çözüme kavuşturmak amacıyla İYİ Parti Grubumuzun vermiş olduğu Meclis araştırması açılması isteğimiz hakkında söz aldım. Heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nadir hastalıklar, genel nüfusa kıyasla az sayıda insanda görülen hastalıklardır ve bu hastalıkların nadir olarak görülmesiyle ilgili olarak da ortaya çıkan belirli sorunlardır. Avrupa’da 2 binde 1 kişide görülen hastalıklar nadir kabul edilmektedir. Bir hastalık bir bölgede nadir görülürken başka bir bölgede sık görülebilir. Farklı çeşitlerin nadir görüldüğü birçok yaygın hastalık da mevcuttur. Mesela, fenilketonüri bir nadir hastalıktır; akraba evliliklerinin az görüldüğü ülkelerde bu hastalığa daha az rastlanırken Türkiye'de daha sık rastlanmaktadır. Bu arada belirtmekte yarar var; bilinen binlerce nadir hastalık bulunmakta. Bugüne kadar 8 bin nadir hastalık keşfedilmiş ve bu hastalıklar tıp dünyasında düzenli olarak tanımlanmaktadır. Nadir hastalıkların sayısı, aynı zamanda hastalığı oluşturan etkenlerin tanımının kesinliğine de bağlıdır. Hemen hemen tüm genetik hastalıklar nadir hastalıklardır, ancak her nadir hastalık genetik hastalık değildir. Örneğin, çok nadir bulaşıcı hastalıklar ve bunların yanı sıra otoimmün hastalıklar ve nadir görülen kanserler bulunmaktadır. Nadir hastalıklar ciddi çoğunlukla kronik ve ilerleyici hastalıklardır. Birçok nadir hastalıkta belirtiler doğumda veya çocukluk döneminde gözlenebilmektedir. Ancak nadir hastalıkların büyük bir bölümü erişkinlik döneminde ortaya çıkmaktadır. Birçok nadir hastalık için hastalığı tamamen iyileştiren bir tedavi henüz bulunmamaktadır ancak uygun tedavi ve tıbbi bakım, hastaların hayat kalitesini artırabilir ve beklenen yaşam sürelerini de uzatabilir. Bu tür hastalıklardan etkilenenlerin tümü teşhis sürecinin yanında, ilgili bilgi ve kalifiye uzmanlara yönlendirilmesi konusunda benzer zorluklarla karşılaşmaktadır. Uygun politikalarla bu zorlukların da üstesinden gelinebilir. Birçok Avrupa ülkesinde nadir hastalıklar alanında Avrupa politikalarıyla ve ulusal politikalarla sunulan bakış açıları sayesinde yeni umutlar ortaya çıkmıştır.

Nadir hastalıklar ülkemizde her 16 kişiden birinde görülmektedir. Hastalıklar nadir olsa da ortaya çıkan sonuçlar hem hasta olan birey hem de ailesi açısından çok ağır sonuçlar doğurmaktadır. Bu nadir hastalıklardan birisi olan sistinozis hastaları, mağduriyetlerinin giderilmesi için taleplerinin karşılanmasını beklemektedir. Ülkemiz genelinde şu anda 440 evladımız bu rahatsızlıktan dolayı ilaçlarını bulamamaktadır. Çocuklarımız gün geçtikçe böbreklerini, gözlerini ve hayatını kaybetmektedir. Ailelerin SGK ve Bakanlıkla yaptığı görüşmelerde ise ilaç temininde yurt dışından kaynaklı problemler olduğu söylenmektedir. Yurt dışı ilaç firması ise euro kurunun 14/12/2022 tarihinde 10 lira 75 kuruş olarak belirlenmesi nedeni ve SGK’nin ödeme yapmamasından kaynaklı ilaçların gümrükte beklediğini ifade etmektedir. Bakanlığın euro kurunu tekrar güncellemesi gerekmektedir. Sadece sistinozis hastalarında değil, yurt dışından gelen birçok ilacın yüksek maliyetli olduğu gerekçesiyle geri ödemeden çıkarıldığı için benzer sıkıntılar yaşanmaktadır. Hastaların yaklaşık yüzde 50’sini çocukların oluşturduğunu düşünürsek hastalık nadir olsa da ortaya çıkan sonuçların hem hasta olan birey hem de ailesi açısından çok ağır olmasının önüne geçilmelidir. Nadir hastalığa sahip çocukların yüzde 30’u 5 yaşını görememektedir.

Ülkemizde özellikle nadir hastalıklardan birisi olan sistinozis hastaları birçok mağduriyet yaşamakta ve bu mağduriyetlerinin giderilmesini beklemektedir. Halklı olarak aileler de feryatlarını duyurmak istemektedir. Unutulmamalıdır ki Anayasa’mızın 56’ncı maddesi: “ Devlet herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.” demektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İşte daha yeni, üç yaşındaki Aras Sönmez strep A bakterisi kaynaklı enfeksiyondan hayatını kaybetmiştir. Milletimizin bir tek evladının kaybedilmesine rızamız yoktur. Bu sebeple bu grup önerimiz çok önemli ve acildir. Meclis araştırması açılmasına dair bu isteğimize desteklerinizi bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli haklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi verilen önerge sistinozis hastalarının ilaca erişim sorununun araştırılması ve ilaca erişim önündeki engellerin ortadan kaldırılarak hastaların ve ailelerinin mağduriyetinin giderilmesine ilişkin. Tabii ki bu önemli bir mesele, özellikle Türkiye'de ve dünyada bulunan nadir hastalıklarda ilaç temininde sıkıntılar yaşanıyor, ülkemizde bu sıkıntıların yaşandığı ülkelerden birisi. Biz sistinosizi belki çok bilmiyoruz ama kamuoyunda en fazla SMA hastaları açısından bir duyarlılık oluşmuştu ve en son Sağlık Bakanı da bu konuda adım atacaklarını ifade etti ki bu ayın sonunda da zaten SMA Bilim Kurulu da toplanacak yani -yetim ilaç dediğimiz- nadir hastalıklarda ilaç temini meselesi çok önemli çünkü hasta sayıları çok az olduğu için firmalar bu konuda yeterli bir şekilde ilaç temin etmiyorlar. Eğer bunlar SGK kapsamında da olmazsa genelde bu ilaçlar yurt dışından getirildiği için çok maliyetli oluyor ve hastaların bu maliyetlere katlanması, ailelerin bu maliyetlere katlanması da neredeyse imkânsız.

Şimdi, sistinozis hastalarının ilaçlarını aslında SGK ödüyor -böyle bir problem yok, ödememe problemi yok- ama hastaların ilaç temininde problem var. Neden? Çünkü tedarikçi firmalar ilaç bulmakta sorun yaşıyorlar, yurt dışından ilaç getirmekte sorun yaşıyorlar. Neden? Çünkü Türkiye’de SGK’nin ödemesiyle ilgili sorunlar var; SGK, zamanında ödeme yapmadığı için böyle aksaklıklar oluyor.

Bu bir genetik hastalık aslında. Anne ve babanın ikisinde de taşıyıcı gen olması durumunda çocuğun hasta olma, çocukların hasta olma ihtimali yüzde 25; birinin hasta olması durumundaysa böyle bir ihtimal olmuyor, çocuklar sağlıklı doğuyor. Akraba evlilikleri bu hastalık riskini artıyor, o nedenle de ülkemizde Avrupa’ya göre daha fazla sistinozis hastası var; bunun da altını çizmemiz gerekiyor. Ve en önemlisi, bu hastalık gözlerde birikim, gözlerde görme kaybı, böbrek yetmezliği, kaslarda birikim sonucunda birçok kalıcı hasara yol açıyor. Onun için çocukların ilacı almadıkları her gün onların böbrek yetmezliğine doğru gitmeleri ya da gözlerini kaybetmeleri gibi bir riski barındırıyor. Bu anlamıyla ilacın sürekli kullanılması, teşhisin erken yapılması ve tedaviye hızlı başlanması da hayati bir önemde.

Şimdi bu ilaç meselesini konuşmuşken, aslında Türkiye’deki ilaç krizini de konuşmamız gerekiyor. Bakın, değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanı da en son itiraf etmek zorunda kaldı ama gerekçesini şöyle açıkladı: “Hasta çok, onun için ilaç az.” Ya, gerçekten insanın aklıyla mı dalga geçiliyor? Ya, kış mevsimindeyiz, sonuçta grip hastalığının en yaygın olduğu dönemdeyiz ama bu ülkede antibiyotik yok, ateş düşürücü yok, gribal hastalıklara, soğuk algınlığına yönelik kullanılacak ilaçlar yok ve çocuklar şu anda hastanelerde kırılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) –  Daha önemli bir şey söyleyeyim: İnanın benim ilimde, Muş’ta acil servislerde serum yok ya. Düşünebiliyor musunuz, bir devlet hastanesinde serum yok, ilaç yok. Ya, ben 90’larda çalıştım, bölgede de çalıştım bizim depolarımız ilaç doluydu. Ya, siz bu ülkeyi ne hâle getirdiniz? Gerçekten sormak istiyoruz: Niye bu kriz yaşanıyor? Çünkü döviz aldı başını gidiyor çünkü siz ilaçta kur sabitlemesi getirdiniz çünkü siz tedarikçi firmalara zamanında para ödemiyorsunuz, kimse Türkiye'ye ilaç satmak istemiyor, bütün bunları giderecek hiçbir önlem de almıyorsunuz. Ben İstanbul’da acile gittim, gece nöbetçi eczanede sadece 2 tane paralı ilacımı buldum değerli arkadaşlar, diğer hiçbir ilaç yok ve ilaç piyasada yok. Onun için, bu ilaç krizinin çok önemli olduğunun; ilacın stratejik bir alan olduğunun; bu alanda dışa bağımlılığının ortadan kaldırılması gerektiğinin; ilaç, tıbbi malzeme ve tıbbi cihazın çok önemli olduğunun altını çizmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Göker.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerisini veren arkadaşımın da belirttiği gibi aslında nadir hastalıklar, nadir ve özel tedaviler gerektiren hastalık yöntemi. Yapılabilir mi? Evet, yapılabiliyor. Komplikasyonları var mı? Evet, var ama bunlardan korunabilecek yöntemler de mevcut. Peki, bu önerge niye geldi? Bu önerge şunun için geldi: Çünkü vatandaşlar evlatlarının o çaresiz durumunu çözebileceği pozisyon için ilaç bulamıyorlar artık? Niye bulamıyorlar? Tam da sizin yönetemediğiniz ekonomik gerekçeler sebebiyle bulamıyorlar. Doları ve euroyu güncellemediğiniz, düşük tuttuğunuz için yurt dışı ilaç firmaları Türkiye’ye ilaç vermiyorlar. Bu büyük Türkiye, bu her şeye yetişen Türkiye topu topu 430 kişinin ilacını temin etmekte aciz kalıyor. Devlet, bu ayıptan bir an önce kurtulmalıdır diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, ben daha önce bu nadir yakalanılan hastalıklar için önerge vermişim, Bakanlıktan gelen cevap şöyle: “Nadir hastalıklarla ilgili veri toplama ve ulusal kayıt sistemi oluşturmaya yönelik çalışmalar devam etmektedir.” Bu, cevap mıdır ya? Şimdi, buradaki verilen cevabı da sizin vicdanlarınıza emanet ediyorum. Devlet yönetmek ciddi bir iştir, devleti yönetmeye çalışmak çok daha ciddi bir iştir.

Bunun haricinde, ülkemizdeki sağlık sorunları tabii ki nadir hastalıklara bulunamayan çözümlerle birlikte kısıtlı değil, normal hastaların da 112’yi arayarak randevu alabilmesi neredeyse imkânsız. Diyelim ki bunu başardı, randevu aldı, hekime gitti, muayene oldu; bu, yaklaşık bir haftalık süreç. Bu bir haftalık süreç içerisinde poliklinikteki hekim eğer bir konsültasyon isterse yandı yavrum keten helva! On gün de onu bekliyor, on gün sonra sonuçları toplayıp ilk muayene olduğu doktora götürebilirse ne âlâ; şanslıysa bu mümkün. Özellik isteyen büyük ameliyatları yapabilen eller özel hastaneler tarafından alındığı için bu insanlara ödenecek ücret neredeyse bir servet; 250-300 bin liraları bulan hoca farkı isteniyor. Bunun önüne geçmeniz lazım çünkü sağlık en kutsal vazifemiz ve bu anlamda da vatandaşların ciddi anlamda şikâyetleri var.

Sayın Başkanım, bir diğer konumuz bölgemle ilgili. Geçen hafta Burdur’un Bucak ilçesine bağlı Boğazköy’de bir yağış meydana geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MEHMET GÖKER (Devamla) – Ve hani biz geleneksel fuarlara neredeyse artık alıştık, burada da sel baskınları geleneksel oldu. AKP iktidarının yaklaşık yirmi yılında, yirmi yılda bir köye sel mi basar ya, çözüm üretilmez mi? (CHP sıralarından alkışlar) Ha, sorun, yağışın fazlalığından falan değil, dere ıslahının yapılmayışı, alt tarafı 1 kilometrelik dere ıslahının yapılarak ana artere bağlanmayışı nedeniyle o canlar, o çiftçiler mağdur olmakta, içler acısı zararlar çekmekte, hele canlıların hâlini gördüğünüz zaman insanların vicdanına ciddi anlamda dokunmakta. Verilen sözlerin hiçbirini tutmadığınız gibi, köylü yağmur yağacak diye tir tir titremekte. Sizi göreve davet ediyorum, yapmayacağınız aşikâr çünkü vaktiniz yok. Cumhuriyet Halk Partisi iktidara geldiğinde Boğazköylülere sözümüz olsun, ben yapacağım. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Selim Gültekin.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SELİM GÜLTEKİN (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Partinin nadir hastalıklar üzerine vermiş olduğu grup önerisi üzerine AK PARTİ grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve aziz milletimiz saygıyla selamlıyorum.

Bugün Regaip Kandili. Allah’ın rahmet ve mağfiretinin çokça indiği bu mübarek gecenin tüm İslam âlemine, aziz milletimize, ülkemize hayırlar getirmesini, yine, tüm insanlık için barışa, huzura, kardeşliğe vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Bu vesileyle Niğdeli hemşehrilerimizin de Regaip Gecesi’ni tebrik ediyorum.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde, AK PARTİ olarak ortaya konulan iradenin neticesinde, bugün, güçlü sağlık altyapımızla, dünyaya örnek bir sağlık hizmetini milletimize sunmaktayız. Son yirmi yılda Sağlık Bakanlığımız, sağlıklı hayat tarzının benimsendiği, herkesin sağlık hakkına kolaylıkla ve yüksek hizmet kalitesiyle eriştiği bir Türkiye vizyonuyla, yine, insan merkezli yaklaşımla, birey ve toplumun sağlık hakkını ve sağlığını en üst düzeyde korumak, sağlık sorunlarına zamanında, uygun ve etkili çözümleri yüksek hizmet kalitesiyle sunmak misyonuyla hareket etmektedir.

Aziz milletimizin her sorununa ve talebine duyarlı kalarak çalışmalarını üstün gayretle sürdüren Türkiye Büyük Millet Meclisimizde, 27’nci Dönemde, ALS, SMA, DMD, MS hastalıklarında ve kesin tedavisi bilinmeyen diğer hastalıklarda uygulanan tedavi ve bakım yöntemlerinin ve bu hastalıklara sahip kişilerin ve yakınlarının yaşadıkları sorunların ve çözümlerin belirlenmesi amacıyla Mayıs 2019’da -benim de üyesi olduğum- Nadir Hastalıkları Araştırma Komisyonu kurulmuş, hızlı şekilde de çalışmalarını yürütmüş ve tamamlamıştır. Mart 2020’de de Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığımıza sunulmuştur. Çok başarılı bir çalışmanın sonucunda nadir hastalıklara yönelik çözüm önerileri bu raporda detaylıca anlatılmıştır. Aynı şekilde, devletimiz, SMA Bilim Kurulunun onay verdiği tüm SMA ilaçlarını da ücretsiz şekilde SMA hastalarının kullanımına sunmaktadır. Yine, Sosyal Güvenlik Kurumumuz nadir hastalıklarda kullanılan ilaçların bedelini ve bakımlarına yönelik ücret ödemelerini de yapmaktadır.

Sağlık Bakanlığımız nadir hastalıkları önemsiyor, hastalarımıza değer veriyor. Buna yönelik başlattığı 2023-2027 Nadir Hastalıklar Sağlık Strateji Belgesi ve Eylem Planı’yla önümüzdeki beş yıllık süreçte nadir hastalıkların önlenmesi, tanı, tedavi ve araştırma çalışmalarının Bakanlığımızca titizlikle yürütüleceğine gönülden inanıyoruz.

Bu vesileyle, mübarek Regaip gecesinde bir kez daha, başta nadir hastalıklarla mücadele eden hastalarımız olmak üzere tüm hastalarımıza acil şifalar diliyoruz. Allah devletimize zeval vermesin; devletimiz güçlüdür, inşallah, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla her bir hastamıza şifa olmaya devam edeceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – “Kabul edilmiştir.” dediniz değil mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – “Edilmemiştir.” dedim, yanlış duymuşsunuz.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

 

 

26/01/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26 Ocak 2023 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasına saygılarımla arz ederim.

Hakkı Saruhan Oluç

 İstanbul

Grup Başkan Vekili

Öneri:

26 Ocak 2023 tarihinde Siirt Milletvekili, Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili, Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen (23695) grup numaralı, gizli tanıklığın hukuka verdiği zararların ortaya çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 26/01/2023 Perşembe günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Filiz Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Kerestecioğlu, bu sefer “efendiler” deyip sadece erkek milletvekillerini muhatap almayın. Son konuşmanızda “efendiler” dediniz, hanımefendiler çok üzüldüler.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Yok, ben özellikle söyledim onu kendilerini bilsinler diye.

BAŞKAN – Öyle mi? Peki.

Buyurun.

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidarında muhatabı olduğumuz hukuksuzluklar içinde en müstesnası gizli tanıklar. Başta biz HDP'liler olmak üzere, bütün muhaliflerin yargılandığı davalarda mahkeme somut delil mi bulamadı; hop, bir gizli tanık çıkıyor. Polis veya etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerden oluşan bu gizli tanıkların beyanları mahkûmiyet kararlarında çoğu kez tek delil sayılıyor. Kobani kumpas davasında ve HDP kapatma davasında da çokça gizli tanık beyanı gördük. Örneğin, Kobani kumpas davası yani davanın da duruşma görmenin de karşılıklı atışmanın da bir adabı vardır ya. Yani ben gerçekten sıkıyönetim mahkemelerinden beri görmediğim uygulamalarla karşılaşıyorum bu davalarda. Kobani kumpas davasının temmuz ayındaki duruşmalarından birinde gördük ki tanıkları almışlar cumartesi, pazar günü dinlemişler, sonra da duruşmada “Tanıkları dinledik biz.” diye arkadaşlarımızın karşısına çıktılar yani ses kaydı dinletmeye çalıştılar. Şimdi, soru sorulmayan tanık olur mu? Gerçekten hukukçu olanlara soruyorum: Soru sorulamayan tanık olur mu? Karşınızda olmayan tanık olur mu? “Tanıkları saklasak da mı dinlesek, saklamasak da mı dinlesek.” tutumu içindeler. (HDP sıralarından alkışlar)

Şimdi, sevgili Mehmet Emin Aktar'ın o gün, o duruşmadaki ifadesiyle söylüyorum: “Siz hafta sonu dinleyerek tanıkları gizlememişsiniz, aslında mahkemeyi gizlemişsiniz. Sayın Başkan, yormayın kendinizi bence, bu davada muhalif olan, daha çok Kürtlerden oluşan bir partinin mensuplarını cezalandırma niyeti var, yormayın da yorulmayın da.”

Evet, son örneğini de partimizin hazine yardımına bloke konulması kararında gördük. 23 Aralıkta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Anayasa Mahkemesine dilekçe sunarak hazine yardımı bulunan hesapların bloke edilmesini istedi. 29 Aralıkta, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından beş gün içinde somut gerekçelerini sunmasını istedi. 31 Aralıkta yani cumartesi günü yani yılbaşı günü aslında devlet kurumları çalışmazken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kapatma davasının hiçbir aşamasında yer almayan gizli tanığın beyanını aldı, yılbaşını birlikte kutladılar Diyarbakır Adliyesinde; halay çektiler herhâlde. Daha önceleri “Mercek” gibi, “Mahir” gibi hiç olmazsa normal isimleri olan bu tanıkların isimleri ne biliyor musunuz? Dikkatinizi çekerek söylüyorum, bu gizli tanığın ismi “CV23TV4Y45UP78” yani gerçekten ajan isimleri gibi tuhaf isimler.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Uzaylı mı acaba?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Şimdi bu tanık “HDP’ye yapılan hazine yardımı örgüte aktarılıyor.” ifadesi verdi ama sadece bu yetmezdi, Emniyetten de belge bilgi istendi bunun için, aynı zamanda. O da epey zamandır turşusunu kurmuş olduğu belge ve bilgileri –çünkü daha önce sunmamıştı Emniyet, sunabilirdi- 2 Ocak Pazartesi günü yani talep edildiği gün yani hazırlanması bile aslında aylarca sürecek 100 sayfa belgeyi kalktı, gönderdi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 3 Ocakta, bir gün sonra Anayasa Mahkemesine gönderdi, bütün bu belgeler aynı gün içinde Anayasa Mahkemesi Raportörüne sunuldu, 15 üyeye dağıtıldı, onlar, maşallah, aynı gün içerisinde yüzlerce sayfalık şeyi incelediler, 5 Ocakta da HDP’nin hazine yardımına bloke konulmasına karar verdiler. İnanalım mı hukuka Yılmaz Bey, gerçekten inanalım mı? Yani sataşmak istiyorum çünkü bizden inanmamızı bekliyorsunuz hukuka, yok böyle bir şey. Evet, Cumhuriyet Başsavcılığı 31 Aralıktan 3 Ocağa kadar geçen dört gün içinde olmayan bir gizli tanığı buldu, bloke kararına gerekçe olabilecek ısmarlama ifade verdirdi. Şimdi, bu hukuksuzları yapanlar, sizler gizli tanıklarla değil, açık açık tanıklarla yargılanacaksınız bu hukuksuzlukları yaptığınız için. (HDP sıralarından alkışlar) Ve belgeler, bilgiler, her şey yeterince mevcut zaten yargılama için ama biz yine de demokratik siyasete olan inancımızla gizli tanık müessesesinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Tamamlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – …yarattığı hukuksuzları, hukuka aykırılıkları tespit etmek, uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükleri sadece HDP’nin değil, bütün partilerin bu Parlamentoda tespit etmesi için bu önergeyi verdik ve bunun kabulünü hepinizden talep ediyoruz. Ben bu vesileyle, cezaevinde, işte bu gizli, abidik gubidik tanıklarla tutulan sevgili bütün yoldaşlarımızı sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Tekin Bingöl.

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir zamanlar bir savcınız vardı; el üstünde tutulan, zırhlı araçlarla dolaştırılan, koruma ordusunun koruduğu, çok önemli bir savcınız vardı. E, malum, adı hemen hatıra geldi, Zekeriya Öz. Zekeriya Öz, takip ettiği davaların hepsine gizli tanık yerleştirdi, hatta o kadar ileri gitti ki müştekiden bile gizli tanık üretti. Şimdi, sözüm ona FETÖ'yle mücadele ediliyor. FETÖ'yle mücadele sadece FETÖ'cüleri tutuklamakla olmaz, FETÖ anlayışını, FETÖ yöntemini terk etmekle olur. İşte, bu gizli tanıklık bir FETÖ yöntemidir ve bu süreçte bütün siyasi davalarda bu FETÖ yöntemi uygulanarak o siyasi davaların birçoğuna gizli tanık yerleştirilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu niçin yapıyorlar? Aslında, CMK 58 çok açık (5)’inci fıkra diyor ki: “Suç örgütlerine yönelik gizli tanıklık söz konusu olabilir.” ama gelin görün ki bu ülkede suç örgütlerinin, baronların, mafya davalarının hiçbir tanesinde gizli tanık yok. Nerede var? Siyasi davalarda. Peki, nedir gizli tanıklık? Gizli tanıklık bir çıkar karşılığı yapılır, ya yargılamamak adına ya da bir maddi çıkar elde etmek adına. Bugün bu siyasi davaların birçoğunda işte bu 2 özellik vardır. Bir defa, tanıklar mahkemede yemin etmek zorunda. Yemin etmeyen tanığın yasal olarak tanıklığı geçerli değildir.

Bir başka şey, şimdi o mahkemeden yargılananla, onun müdafi tanıklığını yapan şahsın sözleriyle, yüzünün ifadesiyle, yüzünün rengiyle, mimikleriyle bile doğruyu söyleyip söylemediğini mahkeme heyetinin anlaması mümkün. Ama böyle bir şey yok. Düşünün, bir gizli tanık var, o tanığı yaratan savcıyla çay, kahve içercesine güzel sohbet ederek, ifadeyi düzenleyerek dosyaya koyacaklar ama yargılananla, onun avukatı o mahkemede kendilerine isnat edilen suçla ilgili tek bir soru soramayacak, isnat edilenlerin doğru olup olmadığı hiçbir şekilde mahkeme heyetince tespit edilemeyecek ve bütün bu anlamsız yargılamalarla birçok insanın canı yanacak.

Evet, gizli tanıklık Türkiye'de bir suça dönüşmüştür. Gizli tanıklık aslından kesinlikle uzaklaştırılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Rica ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Aslında gizli tanıklık yargı süreci için asla kullanılmaması gereken bir yöntemdir. Bakın, Avrupa'nın bazı ülkelerinde gizli tanıklık müessesesi var. Örneğin, Almanya'da çok sınırlı kullanılıyor, o da nerede? Suç örgütleri söz konusu olduğunda, o örgütlerle ilgili kullanılıyor. Türkiye'de sadece ve sadece suçlu yaratmak, haksız yere insanları kesinlikle tutuklatmak, ceza vermek adına birileri tarafından oluşturuluyor ve gizli tanıklık müessesesi sadece siyasi amaçla kullanılıyor fakat bu mutlaka tespit edilecektir. Sizin için bir fırsat bu FETÖ yöntemini terk etmek istiyorsanız HDP'nin grup önerisine olumlu oy verin, en azından sadece FETÖ’cüleri tutuklamanın dışında bu anlayışı terk ettiğinizin de bir ispatı olsun; siz de rahatlayın, bu anlamsız, bu çirkin uygulama da son bulsun.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Abdullah Güler.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım, yüce Genel Kurulu ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün Regaip Kandili, kutlu üç aylarımızın başlangıcıyla beraber ilk kutlu gecemiz. Bütün aziz milletimizin Regaip Kandili’ni tebrik ediyorum.

Tabii, biraz önceki değerli hatipleri dinlediğimizde, enteresan kavramlar kullanıldı. Şu anda, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde devam etmekte olan bir davayı baz alarak bazı değerlendirmelerini yaptılar. Tabii, keşke hukuki süreçleri biraz daha teknik olarak değerlendirselerdi, Meclis araştırma komisyonunun Anayasa’mızın 138’inci maddesi kapsamında şu anda hâlihazırda devam eden bir dava ki o, hafızalarımızı tazelediğimizde, yüzlerce kamu binasının yakıldığı, kamu araçlarının yakıldığı, 37 vatandaşımızın şehit edildiği, öldürüldüğü…

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Kim etti, kim etti?

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – …karanlık günlerin yargılandığı bir dava.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Kaç tutuklu var?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Ya, hâlâ konuşuyorsunuz! Pes! Pes! Pes!

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Bağımsız ve tarafsız yargıda gerekli… Şu andaki süreç, yargılama safahatı devam ediyor. Dolayısıyla onu bekleyeceğiz, Anayasa 138 açık: “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Ne yapmamızı istiyorsunuz? Talimatname falan mı vermemizi istiyorsunuz?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Ya, siz zaten talimatı arkadan veriyorsunuz gizli gizli.

 ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Şimdi, grup önerisine baktığımızda gizli tanık müessesesi hakkında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi yani adil yargılanma hakkıyla beraber; yine, Anayasa’mızın 36’ncı maddesi kapsamı içerisinde bazı değerlendirmeler yapıldığını burada görüyoruz. Ben özellikle Almanya’da -biraz önce bahsedildi- yine İsviçre’de ve Danimarka’da bazı kararlarla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin gizli tanık müessesesinin hangi alanlarda ve hangi durumlarda söz konusu olabileceğine dair aynı şekilde usuli kararları var. Ben bu kararları anlatmak istiyorum:

Bakın, iddia tanığının yaşının küçük olması veya yaşadığı mağduriyet dolayısıyla kırılganlığı, iddia tanığını sanığın baskı ve tehditlerine karşı korumak, iddia tanığını kamunun menfaatleri gereği bilgi kaynağı olarak korumak, iddia tanığınının bazı soruşturma usulleriyle devletin güvenliğine ilişkin hususlar hakkında beyanda bulunmaması için korunması, iddia tanığının dokunulmazlığının bulunması, iddia tanığının kendisini veya yakınlarını suçlamamak için ifade vermeyi reddetmesi, iddia tanığına ölüm, hastalık, kayıp ve yurt dışında olması ve benzeri nedenlerle ulaşılamaması hâlinde bu türden meşru nedenlerle gizli tanık müessesesinin korunmasını ve aynı zamanda yargılamalarda da esas alınmasını ifade ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Bir dakika daha süre alabilir miyim?

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Yine, Anayasa Mahkememizin 28/12/2021 tarihli ve (2020/14339) sayılı Kararı’nda sadece gizli tanık beyanının delil olarak kabul edilip edilmeyeceği hususundaki tespitleri vardır. Burada mevcut AİHM içtihatlarını da dikkate alarak gizli tanık beyanına karşı başvurucuya, sanığa yeterli itiraz hakkı tanınmadığını; dolayısıyla, tanık menfaati ile sanığın adil yargılanma kapsamındaki haklarının dengelenmediğini belirtmiş ve Anayasa’nın 36’ncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla, buradaki sadece sanıkların bu tespitler ve iddialar hususundaki beyanlarının yeterli sorgulama noktasında dikkate alınması gerekliliğini ifade etmiştir. Dolayısıyla, ben biraz önceki değerli hatiplerin iddialarına ve ileriye sürdükleri hususlara katılmadığımızı beyan ediyorum.

Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Oluç, bir dakika yerinizden söz vereyim.

Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Yani sayın hatip bizim araştırma önergemizi iyi okumamış herhâlde çünkü biz devam eden bir davayla ilgili bir araştırma komisyonu kurulsun istemedik, biz gizli tanıklık uygulamalarıyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulsun istedik çünkü… Örnekler verildi, doğru, devam eden davalardan örnekler verildi, hatta bir tanesi Anayasa Mahkemesinin daha yeni verdiği kararla ilgili örnekti ama biz o davaları araştıralım demiyoruz; gizli tanıklık uygulamalarının Türkiye’de hukuku nasıl çiğnediğini, hak ve özgürlükleri nasıl çiğnediğini, bu kötü uygulamaların nasıl suistimallere yol açtığını ve gerçekten şu anda tutuklu ve hükümlü yargılanan insanların haklarının nasıl çiğnendiğini ve yalan yanlış ifadelerle insanların yıllarca cezaevlerinde haksız yere kalmalarına neden olmalarının yol açtığı sorunların araştırılmasını istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Dolayısıyla, mesele gizli tanıklık uygulamasıyla ilgilidir ve bunların aslında yeni icat edilmediğini Türkiye’de, sizin FETÖ diye tabir ettiğiniz dönemde gizli tanıklık uygulamasının icat edildiğini, birçok davada kullanıldığını ve bugün de aynı anlayışın ve uygulamanın sizin tarafınızdan devam ettirildiğini söylüyoruz. Mesele budur. Dolayısıyla, bir duruşma ya da bir davayla ilgili değildir araştırma önergemiz, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir.

 

 

 

BAŞKAN – Evet, grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

 

26/1/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/1/2023 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Altay

                                                                                           İstanbul

                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve askerî hastanelerin yeniden açılmasına ihtiyaç olup olmadığının araştırılması amacıyla 26/1/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (3890) sıra no.lu Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 26/1/2023 Perşembe günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Bayram Yılmazkaya.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ekranları başında bizleri izleyen değerli yurttaşlarımızın mübarek üç ayların müjdecisi olan Regaip Kandili’ni kutlar; ülkemize, milletimize ve bütün insanlığa sağlık, huzur ve hayırlar getirmesini temenni ederim.

Değerli arkadaşlar, Gülhane askerî hastaneleri olmak üzere tüm askerî hastanelerimizin OHAL KHK’leriyle Sağlık Bilimleri Üniversitesi aracılığıyla Sağlık Bakanlığına bağlanması sonucunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin sağlık hizmeti ve askerî ihtiyaçlarının ne ölçüde karşılandığının tespit edilmesini ve ilgili hastanelerin askerî personele nitelikli hizmeti ne oranda verebildiğinin ve yaralı askerî personelimize öncelik tanınıp tanınmadığının araştırılmasını, GATA ve hastanelerin yeniden açılmasına ihtiyaç olup olmadığının araştırılmasını ülkemiz açısından grup olarak çok önemsiyoruz ve bu araştırma önergesini verdik. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir ülke, hiçbir devlet ordusunu askerî doktorundan ve askerî hastanesinden mahrum bırakmamıştır. Tebrik ediyorum, Hükûmet olarak bunu da başardınız.

15 Temmuz FETÖ/PDY darbe sürecinden yararlanarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin en nitelikli kurumlarının içini boşaltmaya çalışan iktidarın bu uygulamasından en büyük darbeyi Gülhane Askerî Tıp Akademisi almıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AYDIN (Bursa) – Bravo! Bravo!

BAYRAM YILMAZKAYA (Devamla) – AKP hükûmeti hiçbir neden göstermeden GATA'yı ve diğer 32 askerî hastanenin yapısını tümüyle değiştirerek sivil hastane hâline getirmiş. Bu atılan yanlış adım ordumuz ve Mehmetçiğimiz için hayati öneme sahip olan askerî hastanelerimizi ve askerî doktorlarımızı baypas etmiştir, ordu sağlık sistemi maalesef bozulmuştur.

Sadece askerî personelin tedavi süreçlerinin haricinde bu kapatma olayı yüz yılı aşkın sürede askerî hekimliğimizin kazandığı savaş cerrahisi deneyimini de ortadan kaldırmıştır. Bu alandaki birçok deneyimli tabip ve sağlık personeli görevden ayrılmış veya mesleki tecrübesinden yararlanılamayacak alanlara kaydırılmıştır. Özellikle savaş cerrahisi uzmanlığındaki doktor sayısında büyük bir oranda azalma meydana gelmiş ve savaş cerrahisinde doktor sayısı en son 347’ye kadar düşmüştür. Savaş cerrahisi çok özel bir konudur.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin ve dünyanın pek çok yerinde kahramanca görev yapan Mehmetçiğimizin yaralanması, acil ameliyat gereksinimi, hayati tehlikeler ve olası bir savaş hâli mutlaka tecrübeli tıp bilgisinin yanında askerlik bilgisi de gerektirmektedir. Dünyanın bütün gelişmiş ordularında silahlı kuvvetlerin kendi sağlık hizmetleri ve buna bağlı uzmanlık alanları mevcuttur. Kimyasal, biyolojik, radyolojik, nükleer tehditlere karşı savunma, hava, uzay, su altı hekimliği, harp cerrahisi gibi çok özel uzmanlık gerektiren alanlar sivil tıp fakültelerinde eğitime tabi değildir.

Değerli milletvekilleri, askerî doktor ile sivil doktorun yetiştirilmesi ve saha tecrübeleri çok ayrıdır. Askerî doktor ve sağlık personeli düzenli olarak terörle mücadele başta olmak üzere harp tıbbı üzerine eğitim almakta ve bunların tatbikatlarına katılmakta, sahada bilfiil bulunmaktadır. Askerî doktorun görevini sivil doktora yaptırabileceğini sananlar büyük bir yanılgı içindedir. Askerî doktorluk hele de savaş cerrahisi çok ayrıcalıklı bir meslektir. Sivil doktorların sahip olduğu tesisat, örgütlenme, eğitimle askerî doktorların sahip oldukları birbirinden çok farklıdır. Sivil doktorları ve personelini bugün askerimizin yaşamakta olduğu çatışma alanlarına, cepheye gönderemezsiniz; gönderseniz bile askerî doktordan aldığınız verimi sivil bir doktordan alamazsınız. Bunun aksine, askerî doktor sadece klasik tıp eğitimi alan bir insan değildir; eğitimin yanı sıra savaş koşullarındaki tıp eğitimi, askerî psikoloji, savaş psikolojisi ve askerî yönetim konularında da eğitim alarak donanımlı bir hâle gelmiştir. Cephede ağır yaralanan askerler için dakikaların bile ne kadar önemli olduğu düşünüldüğünde yaralıya kimin, nasıl ve hangi koşullarda müdahale edileceğini, hasta naklinin nasıl yapılacağını, yolda olabilecek sıkıntılarda neler yaşanabileceğini askerî doktor ve personel en iyi bilir. Askerî doktorlar çatışma ya da savaş koşullarında gerektiğinde silah kullanma ya da başka bir komutanın yerine birlikleri komuta etme yeteneğine de sahiptirler. Son dönemlerde sınır dışına yapılan operasyonlarda birçok şehidimiz olmakta; bu askerlerimize tecrübeli askerî cerrahi doktorlarımızca müdahale edilmiş olsaydı, belki şehit sayımız daha az olurdu. Çatışma alanından gelmiş, ağır yaralanmış, yanmış, uzuv kaybı olmuş, ağır şekildeki Mehmetçik’imize normal uzman hekimlerimiz, yeni mezun olmuş, uzmanlığını yeni eline almış sınırdaki illere mecburi hizmete giden doktorlarımızın gerekli müdahaleyi tam yapamayacağı aşikârdır.

Ben kendi yaşadığım bir anımı anlatayım değerli milletvekilleri. Kısa dönem Diyarbakır'da askerî hastanede doktorluk yaptım. Türkiye'nin en iyi kalp cerrahi merkezinde binlerce kalp ameliyatı görerek, müdahale ederek yetişmiş bir kalp cerrahıyım. Bir gün dediler ki: “Doldurboşalttan yaralı askerlerimiz geliyor.” Bizi acile topladılar, ben ve diğer yeni mezun arkadaşlarımızla hepimiz oradaydık. İçeri bir girdi bu yaralı askerlerimiz -el bombası patlamış doldurboşaltta- o kadar deneyimli insanlar olarak nutkumuz tutuldu ve durduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.

BAYRAM YILMAZKAYA (Devamla) – Ben dâhil bütün arkadaşlarım durduk ve gördük ki askerî eğitim almış personel ve askerî anestezi doktorları, genel cerrahlar anında, tık tık tık müdahale ettiler ve bizden daha çok o askerlerimizin hayatını kurtardılar. Bakın, bu konu çok önemi. Dünyanın hiçbir yerinde ordusu hastanesinden, askerî doktorundan bağımsız değildir. Bir şekilde FETÖ/PDY’yi bahane ederek bu askerî hastaneleri kapattınız ama yanlışın neresinden dönersek kârdır. Biz, bu araştırma önergesini verdik, bu araştırma önergemize lütfen destek çıkın. Bakın, bu askerî hastanelerimiz açılmadığı sürece bu şehitlerimizin belki bir kısmının kurtulma ihtimalini de ortadan kaldırmış oluyorsunuz. İdlib’te 33 askerimiz şehit geldi. Belki orada deneyimli cerrahlar, doktorlar olsa anında ufak müdahalelerle kurtulabileceklerdi. Bu konu çok önemli diyorum ve araştırma önergemizi desteklemenizi bekliyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Sayın Ayhan Altıntaş.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Bizim gibi zorlu bir coğrafi konuma sahip ülkeler açısından ordu çok önemlidir. Son günlerde tartışma konusu hâline gelen savunma sanayisi, orduların güçlenmesine, devletlerin güvenliklerine tek başına destek olamaz. Ordular yalnızca tankla, uçakla, silahla güçlendirilemez. Ordu mensuplarının morallerinin yüksek tutulması da çok önemlidir. AK PARTİ’nin 15 Temmuz alçak darbe girişimi sonrasında ortaya koyduğu politikalar ordumuza ve ülkemizin güvenliğine zarar verdi, vermeye de devam ediyor. Askerî okulların kapatılması, askerî hastanelerin kapatılması, her zaman övündüğümüz ve gurur duyduğumuz Türk Silahlı Kuvvetleri açısından bir tehlikedir; askerlik birkaç ayda, staj ya da oryantasyon süreciyle edinilebilecek bir disiplin değildir. 15 Temmuz öncesinde 34 askeri hastanemiz vardı, bu alçak darbe girişimi bahane edilerek kapatıldılar, hâlbuki askerî hastanelerin önemi çok büyüktür; zira askerî hekimler, askerî sağlık personelleri ordunun bir parçası olarak muharebe alanlarında ya da çatışmalarda omuz omuza görev yapmaktadırlar. Bu, psikolojik olarak adapte olması kolay bir süreç değildir, sivil bir hekimin böylesi bir alanda görev yapmasının, onu psikolojik ve fiziksel olarak ne kadar zorlayabileceğini görmek gerekir. Askerî tıp akademilerinde yetiştirilen doktorlar da birkaç noktada sivil doktorlardan farklı olarak savaş ya da çatışma alanına uygun bir eğitim alıyorlar; harp cerrahisi gibi alanlarda eğitim alan doktorlar çatışma yaralanmalarına veya bomba yanıklarına müdahale edebilme hususunda daha tecrübelidir.

Ayrıca bu doktorlar asker olarak yetiştiriliyorlar. Terörle mücadelede, savaşlarda, çatışmalarda, askeri hekimler, askerlerimizle yan yana bulunmaktadır. Bunun en önemli sonuçlarından biri de silah arkadaşlığı hukukudur; askerlerimiz, silah arkadaşlarına güven duyuyorlar, kendilerini yarı yolda bırakmayacaklarını biliyorlar, kendilerini güvende hissediyorlar. Bu, çatışma ve savaş gibi durumlarda önemlidir. Çatışmalarda, bu alanda yetkin, tecrübeli ve eğitimli doktorların varlığı, silah arkadaşlığı hukuku elzemdir.

Tarihimize bakarsak, Fatih Sultan Mehmet'ten başlayarak Osmanlı ordusunda hekim başı hep görevlendirilmiştir. Diğer ülkelere baktığımız zaman da askerî sağlık sistemlerine ve askerî hastanelere önem verildiğini görüyoruz. Örneğin, askerî sağlık sistemiyle övünen ABD’de 49 askerî hastane var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülkemizin etrafında bu kadar çatışmalı sorunlar varken bu kadar kanlı terör örgütü varken kendimizi huzurlu ve güvenli bir coğrafyada yaşıyor gibi düşünüp hareket edemeyiz. Ordumuzun moralini ve motivasyonunu korumalıyız, ordumuzu her daim güçlü kılmalıyız. Kaldı ki FETÖ’cüler hemen hemen tüm askerî ve sivil kuruma sızdılar ancak sadece askerî okullar, GATA ve askerî hastaneler 15 Temmuz sonrasında bu gerekçeyle tamamen kapatıldı ve yeniden yapılandırıldı. Bu yeni yapılandırmayı doğru bulmuyor ve askerî hastaneler konusunun araştırılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisine İYİ Parti Grubu olarak destek vereceğimizi bildiriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Refik Özen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA REFİK ÖZEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulumuzu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce bu gece idrak edeceğimiz Regaip Kandili’nin tüm insanlığa, ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle askerî hastaneler, askerî tabip ve diğer personelle birlikte Sağlık Bakanlığına devredilmiştir. Devir sonrası askerî sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığıyla 7 Şubat 2018 tarihinde müştereken imzalanan Sağlık Bakanlığı Tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerine Sunulacak Sağlık Hizmetleri Hakkında Usul ve Esasların Yürürlüğe Konulmasına Dair Protokol çerçevesinde koordineli olarak yürütülmektedir. Bu kapsamda Millî Savunma Bakanlığı bünyesindeki birinci basamak muayene hizmetlerinde hâlihazırda askerî tabipler ve tanımlanmış kadrolara atanan devlet hizmeti yükümlüsü sivil hekimler çalışmaktadır. Harekât alanlarında ise sağlık hizmet desteği Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde teşkil edilen seyyar sahra hastaneleri ile üs bölgelerine konuşlanan sağlık teşkillerinde askerî tabip ve acil tıp teknikeri sağlık astsubayları tarafından rol-1 seviyesinde hizmet verilmektedir. Öte yandan adı geçen teşkillerde ihtiyaç kapsamında Sağlık Bakanlığından görevlendirilen sivil tabiplerle de hizmet verilmeye devam edilmektedir. Harekât alanının geri bölgesinde ileri düzey tıbbi müdahale, tedavi, rehabilitasyon hizmetlerinin sürdürülmesi bakımından Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan rol-2 ve rol-3 sağlık teşkillerinde 2 bakanlık koordinasyonunda hizmet devam etmektedir. Ayrıca, verilen hizmetin kalite ve etkinliğinin artırılması için yeni bir model üzerinde çalışmalar da devam etmektedir. Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde hâlihazırda 84 uzman tabip, 143 pratisyen tabip olmak üzere 227 muvazzaf tabip görev yapmaktadır. Ayrıca, Gülhane Eğitim Araştırma Hastanesinde Millî Savunma Bakanlığı nam ve hesabına tıpta uzmanlık eğitimi gören 52 askerî tabibin eğitimi devam etmektedir. Sağlık Bilimleri Üniversitesinde Millî Savunma Bakanlığı nam ve hesabına toplamda 594 tıp fakültesi, 19 diş hekimliği, 12 eczacılık öğrencisi ile çeşitli branşlarda 125 yardımcı sağlık personeli eğitimlerine devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık alanında en önemli hizmetlerden biri hâline gelen hastanelerimizin başında Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanemiz gelmektedir. Gülhane 1898 yılında İstanbul’da Gülhane Seririyat Hastanesi olarak kurulmuştur. 1941 yılında Ankara’ya, 1978 yılında da bugün hizmet verdiği Etlik semtine taşınmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

REFİK ÖZEN (Devamla) – 2016 yılı Ağustos ayı itibarıyla Sağlık Bakanlığımıza devredilerek Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak hizmet vermektedir. Uhdesinde 80 profesör doktor, 65 doçent doktor, 56 doktor öğretim üyesi, 494 asistan doktor olmak üzere 4.470 çalışanıyla hizmetine devam etmektedir. Yine, Türkiye’nin ilk ve en gelişmiş, aylık binden fazla hastanın faydalandığı Nükleer Tıp Merkezi ve kemik iliği transferi için “minipac” sistemiyle çalışan dünyadaki 10 merkezden biri, aylık yaklaşık 1.500 işlem yapan radyasyon onkolojisiyle Gülhane Hastanemiz hizmetine devam etmektedir. Hem tüm vatandaşlarımızın hem de vatan uğruna mücadele eden kahraman Mehmetçik’imizin sağlık hizmetlerinden en üst düzeyde faydalanabilmeleri noktasında bugüne kadar yaptığımız çalışmaları bundan sonra da devam ettireceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulumuzu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

 

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer ve 155 Milletvekilinin Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 640 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4850) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

 

1.  Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer ve 155 Milletvekilinin Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 640 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4850) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 395)  (*)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesinde göre temel kanun olarak görüşülen 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 11 ila 20’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz, İYİ Parti Grubu adına Sayın Bedri Yaşar’ın.

Sayın Yaşar, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

395 sıra sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Türk milletinin ve Türk İslam âleminin mübarek üç aylarını ve Regaip Kandili’ni tebrik ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanunla Kooperatifler Kanunu’nda Temmuz 2001’den bu tarafa 4 kez, Serbest Bölgeler Kanunu’nda 2 kez, Odalar ve Borsalar Kanunu’nda 3 kez, Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da 2022 yılında 2 kez değişiklik yapılmıştır. Yani bir veya iki yıl içerisinde hangi kanunu getirirseniz onun arkasından her seferinde yeni bir düzenlemeyi tekraren getiriyorsunuz. Aynı şey, İhale Kanunu 180 kez değişti. Burada hep şunu söylüyoruz: Gelin, bu işleri mutabakatla hep beraber yapalım.

Yine, bu kapsamda ikinci bölümde yer alan düzenlemelerden biri de esnaf ve sanatkâr odalarının olağanüstü genel kurul toplantıları hakkında yapılan düzenlemedir. Düzenleme kapsamında olağanüstü genel kurul toplantısı için dörtte 1 olan gerekli imza sayısı ve çoğunluk beşte 2 çoğunluğa çıkarılmak istenmektedir. Ayrıca, bu düzenlemeyle olağanüstü genel kurul yapılması zorlaştırılmak istenmektedir. Hâlbuki siz de bugün biliyorsunuz ki özellikle bu kurum ve kuruluşların başında otuz yıllık, kırk yıllık oda başkanları var, kooperatif başkanları var. Yani bunları değiştirmek zaten çok zor, bunu daha bir zorlaştırınca herhâlde otuz kırk yıldır bu müesseselerin başında olan insanlar ölene kadar bu işin başında duracaklar gibi duruyor. Hâlbuki, demokratik sistemlerde, bence Meclis de dâhil, bugün İYİ Partinin tüzüğünde de vardır, ancak 3 dönem kuralı geçerli; aynı şekilde, sizin tüzüğünüzde de var, AK PARTİ’nin tüzüğünde de var… Bu odalar, borsalar, ticaret odaları, buralarda da en az belli bir süreyle kesinlikle sınırlı olmalı diye düşünüyoruz. Kaldı ki siz bu teklifle bunu daha bir zorlaştırıyorsunuz, her biri herhâlde ölene kadar odaların başında duracak gibi görünüyor. Hâlbuki, buralar esnafa, sanatkâra hizmet etme yerleri, buralar hiçbir zaman bu kadar uzun vadeli işgal edilmemeli diye düşünüyoruz. Bugün esnaf ve sanâtkarımızın, odalarımızın çok ciddi problemleri var -sizler de geziyorsunuz, dolaşıyorsunuz- özellikle elektrik faturaları, doğal gaz faturaları, yüksek kira sorunu, yine buna paralel EYT düzenlemeleri. Bugün, sigortalı çalışanlar 7200 günle emekli olurken maalesef esnafımız 9000 iş günü üzerinden ancak emekli olabilmektedir. Eskiden, bir yer kiralanırken elektrik, su, doğal gaz faturaları çok fazla ciddiye alınmaz idi ama son dönemde elektrik, doğal gaz ve su giderleri kira giderlerinin 2-2,5 katına çıktı. Dolayısıyla bugün esnafımız çok ciddi problemlerle karşı karşıya. Dün burada söyledik, özellikle Halk Bankasının birinci görevi esnaf ve sanatkârı desteklemek ama maalesef kullandırdığı krediler üzerindeki payı yüzde 17-18’ler civarında. Keşke kendi amacına hizmet eden, esnafa, sanatkâra hizmet eden kredi genişlemesini istediğimiz seviyede yapsa. Bu da bizim en büyük dileğimiz.

Yine, buna paralel olarak diğer bir konu, kanunla kiraların uzatılması, özellikle bu toptancı hallerinde süreler 12’nci ayın 31’i 2023 tarihinde sona ermektedir, diyorsunuz ki: “Bunu 2029 yılına kadar altı yıl süreyle erteleyelim.” Bakın, bunu limanlarda da yaptınız. Bunu daha önce günü belli, saati belli, zamanı belli; döndünüz, süreleri dolmadan bunların sürelerini kırk dokuz yıla kadar uzattınız. Burada da belki burayı kiralayacak insanlar, daha yüksek ücret verecekler. Kaldı ki bunun muhatabı belediyeler. Oturup belediyelerle bunları görüşmeniz, anlaşmanız lazım ama siz yine bir emrivakiyle bunu gündeme getiriyorsunuz. Bununla bir yere varılamayacağını hepimiz biliyoruz. Bırakın, belediyeler kendi aralarında bununla ilgili çözüm üretsinler, açık ihaleye çıksınlar, rekabet ortamı oluşsun; kim yüksek bedeli veriyorsa, içinde bulunan kiracı veriyorsa  o devam etsin ama vermiyorsa yeni kiracılarla belediyelerimiz muhatap olsun.

Diğer bir konu da özellikle üretici, tedarikçi, perakendeci işletmeler arasındaki ilişkilerdeki haksız ticareti önlemeye yönelik yapılan düzenlemeler, sipariş iptalleri, prim bedel talepleri, kampanyalı mal ve hizmet talepleri, sözleşme içerikli maliyet ve giderleri yansıtmaktadır. Özellikle, üretici ile tüketici arasındaki makası minimuma düşürmeye çalışmalısınız. Yani bugün Kumluca’daki toptancı halinden çıkan mal Ankara'da Esat Pazarı’na ulaştığı anda rakamlar arasında bir uçurum oluşuyor. Bu işten ne üretici memnun ne de satıcı memnun ama en fazla perişan olan da doğal olarak bizim tüketicilerimiz. Bunların girdilerini aşağıya çekebilirseniz; mazot fiyatlarını, gübre fiyatlarını… Özellikle nakliye fiyatları bu işte önemli bir etken. Üreticilere yönelik indirimli mazotu verirseniz, otomatikman fiyatlar aşağıya doğru gelir.

Siz her seferinde “İşte, 254 milyar dolar ihracat yaptık.” diyorsunuz ama hemen onun yanında 364 milyar dolar yaptığınız ithalattan hiç bahsetmiyorsunuz. Bugün özellikle dış ticaret açığı 110,2 milyar dolara ulaştı. Bu şartlar ve izlenen politikalar karşısında  üretim, tedarik ve perakende zincirinin yaşadığı sorunların çözülmesi mümkün değil. Her seferinde söylüyoruz, katma değeri yüksek ürünlere bu ülkenin yatırım yapması lazım diyoruz; işte, üreticinin desteklenmesi lazım diyoruz ama siz tersten gidiyorsunuz; zabıtayla, kolluk güçleriyle, işte, “Şu toptancılarla veyahut da şu 3 haneli marketlerle sözleşmeler yaptık, anlaşmalar yaptık, şu kadar süreyle fiyatı sabit tuttuk, yukarı gitmedi, aşağı gelmedi.” deyip duruyorsunuz. Polisiye tedbirlerle fiyatları zapturapt altına almanız mümkün değil. Problemi, sorunu kaynağında çözün ki buralara kadar bu problemler yaşanmasın.

Aynı şekilde, özellikle bozulmaya yönelik ürünlerle ilgili ödeme takvimi koymuşsunuz, işte kırk beş gündü, bunu otuz güne düşürelim diyorsunuz. Yine, aynı şekilde… Peki, diğeriyle ilgili, bozulmayan ürünlerle ilgili de bir altmış gün süre var. Bence alıcı ile satıcı arasında karşılıklı yapılan anlaşmalar konusunda devletin muhakkak orta yerde durmasını gerektirecek bir şey yok. Ancak dışarıdan düzenleyici ve denetleyici bir kurum olarak bunu takip etmesi, organize etmesi mümkün. Bunun yerine, bu fiyatların üzerinde baskı kurmak yerine -tekraren söylüyoruz- özellikle üretici birliklerine, üretim maliyetlerine, daha işin kaynağında, bunlara gerekli desteği ve yardımı sağlayarak otomatik olarak fiyatları aşağı çekmeniz mümkün. Özellikle bu işteki nakliye sektörü, girdileri en fazla bir yere getiren rakam nakliye. Nakliyede en büyük etken bugün akaryakıt fiyatları, özellikle tarımsal üretime yönelik gerek nakliye birim fiyatlarında gerekse üretim esnasında kullanılan mazotla ilgili özel fiyat uygulayabilirsiniz ama bu saatten sonra sizin bu işleri uygulayacağınıza dair hiçbir veri de yok, gösterge de yok. Verdiğiniz hiçbir rakamın tuttuğunu da görmedik. İşte “Tarımsal alanda üretimimizi şuradan şuraya getirdik.” diyorsunuz, belli rakamlar ifade ediyorsunuz ama bunlar ülkenin gerçekleriyle maalesef uyuşmuyor. E, bu şartlar altında, zaten seçim de yaklaştı, göreceksiniz Türkiye’de sözle değil, icraatla nelerin değiştiğini hep beraber görme fırsatımız olacak.

Ben çok az kaldı diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Baki Ersoy konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 395 sıra sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 640 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine konuşma yapmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekran başında bizleri izleyen yüce Türk milletinin tüm fertlerini saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce 26 Ocak 2014’te alçak teröristlerin hain saldırısı sonucu şehit edilen hareketimizin emektarı ülkücü şehidimiz Yusufiyeli Cengiz Akyıldız ağabeyimizin şehadetinin yıl dönümünde rahmetle anıyorum; aziz ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Değerli milletvekilleri, söz konusu kanun teklifinin maddelerini detaylı olarak incelediğimizde teklifin vatandaşlarımızın bazı konularda yaşayabileceği mağduriyetlerinin önüne geçilmesi ve kamu kurum ve kuruluşlarının muhtelif konulara ilişkin olarak ihtiyaç duyduğu kanuni düzenlemelerin hayata geçirilmesi amacıyla hazırlanmış olduğunu görmekteyiz. Söz konusu kanun teklifiyle Türkiye Odalar ve Borsalar Eğitim ve Kültür Vakfı ile TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesine olan katkısının devam edebilmesi, aidat borçları ve ferîlerine yönelik oda ve borsa meclislerinde terkin kararı verilebilecek üst sınırı belirleme görevinin TOBB Genel Kuruluna verilmesi hususlarında düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.

Bunun yanı sıra, yapılacak düzenlemelerle 5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu kapsamında Ticaret Bakanlığınca verilen lisansların geçerlilik süresinin iki yıldan üç yıla çıkarılması sağlanacaktır.

Öngörülen diğer bir düzenlemeyle, Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da değişiklik yapılarak 1 Ocak 2012’den önce toptancı hallerinde kendilerine tahsisli iş yerlerini kullanan mevcut tahsis sahiplerine verilen on iki yıllık kiracılık hakkı süresinin on sekiz yıla çıkarılması amaçlanmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz teklifle üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler arasındaki ilişkilerdeki muhtelif olumsuzluklardan yola çıkılarak “haksız ticari uygulama” kavramı tanımlanmakta ve sipariş iptalleri, prim ve bedel talepleri, kampanyalı mal ve hizmet talepleri, sözleşme şekil ve içerikleri, maliyet ve giderlerin yansıtılması gibi hususlardaki haksız ticari uygulamalar belirtilerek bu uygulamalar yasaklanmaktadır. Üreticiler veya tedarikçiler ile perakende işletmeler arasındaki ticari ilişkilerden kaynaklı ödemelerde otuz gün içinde bozulabilen tarım ve gıda ürünlerinin ödeme süresinin alacaklının küçük, borçlunun orta veya büyük ölçekli ya da alacaklının orta, borçlunun büyük ölçekli olması durumlarında otuz; diğer durumlarda ise kırk beş günü geçmemesi öngörülmektedir. Ayrıca, otuz gün içinde bozulabilen tarım ve gıda ürünleri dışında kalan tarım ve gıda ürünlerinde de alacaklının küçük, borçlunun orta veya büyük ölçekli ya da alacaklının orta, borçlunun büyük ölçekli olması durumlarında da ödeme süresinin altmış günü geçememesi öngörülmektedir. Alışveriş merkezlerinde malikler ile alışveriş merkezi içerisinde faaliyet gösteren perakende işletmeler arasında gelirlerin tasarrufu ve giderlerin paylaşımında yaşanan sorunları gidermek adına alışveriş merkezlerindeki ortak kullanım alanlarının gelir ve giderlerine ilişkin daha net bir çerçeve çizilmekte, ticari ilişkilerde bir denge sağlanması hedeflenmektedir. Yeni hükümler eklenmesi dolayısıyla ceza hükümleri, caydırıcılığı sağlayacak şekilde revize edilmektedir. Perakende ticarette rekabetin ilkelerinden vazgeçilmeden yaşanan sorunların giderilmesi, daha iyi işleyen ve daha adil bir tedarik zincirinin oluşturulması ve perakende sektöründe faaliyet gösteren tüm paydaşlara yönelik düzenlemelerle sektörün altyapısının iyileştirilmesi ve güçlendirilmesi hedeflenmektedir.

Bunların yanı sıra, 640 sayılı Gümrük Personeli ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye geçici madde eklenerek Anayasa Mahkemesinin 3 Ocak 2023 tarihli ve 32062 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan iptal kararı doğrultusunda düzenleme yapılmıştır. Alınan karar uyarınca, iptal edilen mevzuat hükmü çerçevesinde, Ticaret Bakanlığında Avrupa Birliği uzmanı, Avrupa Birliği uzman yardımcısı ile ihracatı geliştirme uzmanı kadrolarında bulunanlara tanınan ticaret uzmanı ve ticaret uzman yardımcısı kadrolarına atanma hakkından yararlanamamış ve daha önce Bakanlıkta Avrupa Birliği uzmanı ve ihracatı geliştirme uzmanı kadro unvanlarını ihraz etmiş olanların iptal kararıyla birlikte oluşabilecek hak kayıplarının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Bu maddelerle açıklanan söz konusu kanun teklifini Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu değerlendiriyor ve destekliyoruz. Vatanımıza ve milletimize hayırlı olsun. Bu kanundan bahsetmişken bugüne kadarki üstün hizmetlerinden dolayı Kayserili hemşehrimiz olan TOBB Başkanımız Rifat Hisarcıklıoğlu’na da hizmetlerinden dolayı tekrar teşekkür ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradan bir de kamuda çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarımızın özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz yıllarda gerek tabip gerekse hukukçularla yaklaşık aynı gelire sahip olan kamudaki çalışan mimar, mühendis ve şehir plancıları bugünlerde maalesef gelirlerinin biraz düşük kalmasından dolayı sıkıntılar yaşamaktadır. Sanayileşen büyüyen ve kamuya değer üreten diğer ülkelere bakıldığında büyüme teknik elemanlara verilen değerle doğru orantılıdır. Dolayısıyla kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde kamuda çalışan ve teknik hizmetler sınıfına dâhil mühendis, mimar ve şehir plancılarının ekonomik ve sosyal hakları açısından satın alma güçlerinde kayıp yaşadıklarını ve bu nedenle çalışırken ve emekli olduklarında mali haklarında iyileştirme yapılmasını talep etmektedirler. Kamuda çalışan toplam personel içerisinde teknik hizmetler sınıfına tabi kamu çalışanı toplama baktığımızda yüzde 4-5 düzeyindedir ve tüm bu talepler dikkate alındığında bu kardeşlerimizin mağduriyetinin giderilmesinin çok da zor olmayacağını düşünüyorum.

Sözlerimi noktalamadan önce idrak ettiğimiz mübarek Regaip Kandili’mizin tüm Türk-İslam âlemine, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Bilhassa bu manevi çerçevede bir hususun altını çizerek rehberimiz, namusumuz ve şeref nişanemiz, kutsal kitabımız Kur’an Kerim’in İsveç'te yakılmasını şiddetle kınadığımı belirtmek istiyorum. İnsan haklarına, demokrasiye, ifade özgürlüğüne ve tüm Müslüman âlemine hakaret derecesinde olan bu menfur olay hiçbir suretle kabul edilemez bir çirkinliktedir.

Buradan, bu elim protestoyu gerçekleştiren, buna destek veren, görmezden gelen kim varsa Liderimiz, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin ifadeleriyle alayına cevap vermek istiyorum: “Kur’an-ı Kerim bir kâğıttan ibaret değildir. İlahi takdir ve hüküm bellidir, yanacak olan günahkârlardır. Allah tektir, ordusu Türk’tür. Allah’tan başka galip yoktur; la galibe İllallah.” diyor, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulumuzu saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Tahsin Tarhan.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, teklifin adı TOBB ama ana düzenlemeleri perakende sektörünü ilgilendiriyor. Teklifi sunan arkadaşlarımız demek ki en çok TOBB’a dair düzenlemelere önem ve öncelik vermiş. Yıllardır sektörün talep ettiği hal yasası Meclisin raflarında tozlandı, perakende sektörü düzen istiyor. Bu teklifte ne halcilerin ne de perakende sektörünün sorunlarına çözüm var. Lobilerin gücüyle adrese teslim bir kanunu görüşüyoruz.

 

Değerli arkadaşlar, 2020 yılında pandemi nedeniyle tüm dünyayada hayat durdu. Birçok ülke vatandaşına, esnafına pandemi nedeniyle yaşanan kapanmalarda doğrudan maddi destek sağlarken siz kredileri müjde gibi sunup, başta esnaf ve sanatkârlar olmak üzere vatandaşı borç altına sokan hatta vatandaşından para isteyen bir devlet anlayışı sergilediniz. Yetmedi, borcunu borçla kapatsın diye Halkbank aracılığıyla verdiğiniz borç kapatma kredisini esnafa “Müjdemiz.” diye açıkladınız.

Sayın milletvekilleri, TESK bünyesine kayıtlı 2 milyon esnaf ve sanatkâr var. Bunların birçoğu küçük, bir kısmı da orta büyüklükteki işletme. Bankalara borçlu KOBİ sayısı 4,5 milyona erişmiş, borcu takibe düşen KOBİ'ler 350 bini geçmiş, esnaf ve sanatkârın kullandığı elektriğe ve doğal gaza zam üstüne zam gelmiş, kiralar almış başını gitmiş, 2022 yılında 100 bin esnaf kepenk kapatmış, 25 bin esnaf mesleği terk etmiş. Sanki esnaf ve sanatkârın çözülmeyi bekleyen dertleri yokmuş en önemli meseleleri meslek kuruluşlarının olağanüstü genel kurula gitme koşullarını dörtte 1’den beşte 2’ye çıkarmakmış gibi 11’inci maddedeki düzenlemeyi getiriyorsunuz. Bu düzenleme esnaf ve sanatkârların demokratik haklarını kullanmasını zorlaştırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, teklifin 12’nci maddesiyle toptancı hallerinde kiracı olanların kira sürelerini kanun hükmüyle altı yıl uzatmayı getiriyorsunuz. Gerekçe: Halcilerin masrafları artmasın, vatandaşa sebze ve meyve daha yüksek fiyata satılmasın. Sorunun gerçek sebebini çözmek yerine geçici çözümler üretiyorsunuz. Üreticinin üzerindeki maliyetleri düşürmek, taşımacılık maliyetlerini azaltmak, böylece, tarladan sofraya üreticinin de kazandığı, tüketicinin cebini yakmayan uygun fiyatlarla gıda tedarikini sağlayacak tedbirler almak yerine halcilerin kira sözleşmelerinin süresini uzatmak gibi geçici çözümler üretiyorsunuz. Yani halcilere ve vatandaşa göz kırparken aslında yine belediye gelirlerini tırpanlıyorsunuz. Şunu açıkça ifade etmek isteriz: Biz ne halcilerimiz yüksek maliyetle karşılaşsın ne de vatandaşımız gıdaya pahalıya ulaşsın isteriz. O nedenle bu düzenlemeyi olumlu buluyoruz ama düzenlemeyi belediye gelirleri kısılsın diye getirdiğinizi de biliyoruz. Bizim belediyelerimiz açısından bu sorun sorun değil; bizim belediyelerimiz sosyal demokrat ve halkçı belediyeler, rantçı belediyeler değil. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, teklifin 13’üncü ile 17’nci maddelerinde perakende sektörüne yönelik düzenlemelere yer verilmiş, 5 maddede değişiklik yapılıyor. Sektörün yıllardır beklediği düzenlemeleri getirmek yerine, yeni yükümlülükler ve cezalar getiriyorsunuz. Bu düzenlemeler sektörün sadece bir kesiminden görüş alınarak hazırlanmış, sektördeki küçük olanı koruyan düzenlemeler âdeta tırpanlanmış. Unutmayın, bu ülkedeki mahalle esnafımız, küçük sanatkârımız ülkenin çimentosudur; onları koruyup yaşatmak, Anayasa’nın 173’üncü maddesinin gereğidir.

Değerli arkadaşlar, halk, Meclisten EYT, vergi ve ceza affı düzenlemeleri beklerken Meclise üst üste, halkın gündeminden kopuk teklifler getiriliyor. Meclisten beklentilerin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde, teklif, âdeta kaptı kaçtı bir şekilde, gerekli hazırlıklar yapılmadan gündeme getirilmiş. Teklifteki eksiklikler ve hatalar yüzünden Komisyonda AK PARTİ Grubu vekilleri dahi şaşırdılar. Teklifle “tedarik zincirinde haksız ticari uygulama” diye bir tanım getiriliyor, haksız ticari uygulama yapana ceza hükümleri düzenleniyor. İktidar, gıdada yaşanan yüksek enflasyon döneminde kendi politikalarının buna sebep olduğunu görmezden geldi. Pandemi sürecinde Genel Başkanımızın fiyat sabitleme önerisini o dönem ciddiye almadınız ve marketleri basmaya başladınız. Önce marketler basıldı, depolar stokçulukla suçlandı, sonuçta haksız fiyat uygulamasından tamamına 60 milyon Türk lirası ceza kesildi. Aylar sonra Genel Başkanımızın dediğine geldiniz. Getirilen bu teklifle bir aylık fiyat sabitlenmesinin diyeti ödeniyor. “Küçük esnaf ve üreticiyi koruyacağız.” diye getirilen Perakende Yasası’nı değiştiren bu teklifte yine lobiler galip. Oysa, sektörün beklediği düzenlemeler bunlar değil, sektör zincir marketlerin karşısında küçük marketleri, bakkalı, kasabı, manavı koruyacak düzenlemeleri bekliyor. AVM’lerle ticaret sektörünü, şehir planlamasını, mahalle ve sokak alışverişini katlettiniz. Sektör sizden AVM’lere bir düzen getirmenizi, çalışma günlerinin düzenlenmesini, şehir merkezlerinde açılmasının önlenmesini bekliyor. Siz AVM partisi olmuş, Türkiye’nin dört bir yanını betona, ranta peşkeş çekiyorsunuz, “Ortak giderleri kim, ne kadar karşılayacak? diye düzenlemeler getiriyorsunuz. Gelin, önergemize destek verin. Samimiyseniz AVM’ler ve zincir marketler hafta sonu valilik kararıyla belirlenecek bir gün çalışmasın.

Değerli arkadaşlar, sözleşmeliye kadro düzenlemesinde sözleşmeli askerî personel, sağlık personeli, akademik personel, belediye personeli, Meclis danışmanı gibi 100 binlerce kamu görevlisini görmezden gelen iktidar, 18’inci maddeyle 20 kamu görevlisi için kadro değişikliği düzenlemesini getiriyor. Halkın sorunlarına ve taleplerine gözlerini ve kulaklarını kapatan bu zihniyete halkımız “Yeter, söz milletindir.” diyecek. (CHP sıralarından alkışlar) Millet ittifakı halk için ve halkla iktidara gelecek.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Ziya Altunyaldız.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubumuz adına görüşülmekte olan kanunla ilgili söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Klasik iktisadın öncüsü Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” kitabını yazmasının üzerinden değerli arkadaşlar, tam iki yüz elli yıl geçti. Diğer bir deyişle ticaret yapan ülkelerin yapmayanlara kıyasla daha kazançlı çıkacakları ve daha zengin olacakları ifade ediliyordu. Aradan geçen iki yüz elli yılda dünyada teoriler hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçti; ülkelerin sınırları değişti, üretim anlayışları dönüştü. Eskiden buhar gücüne dayanan üretim süreci artık akılla, bilgiyle, teknolojiyle ilerlemeye, yürümeye ve kapsayıcı olmaya başladı. Uluslararası ticarette sınırlar kalktı, küresel köy hâline geldi yer yer ve ticaret her geçen gün büyümenin lokomotifi olmaya devam etti. İnancımıza göre de rızkın onda 9’u ticarette ve bereket ticarettedir değerli arkadaşlar. Şükürler olsun ki bugün ticaret akıncılarımız, ihracatçılarımız “Made in Türkiye” markamızı dünyanın dört bir tarafına taşıdılar.

Biz göreve geldiğimiz günden bu yana üretime, ihracata, katma değere, teknolojiye dayalı büyümeyi esas aldık; insanı, insana hizmeti ve insanın refahını esas aldık. Biz ihracat odaklı büyümeyi esas aldık zira ihracat üreticilerin üretim kapasitelerinin ve yeniliklerinin güçlenmesini, yetenek setlerinin gelişmesini, küresel rekabette daha rekabetçi olabilecek kabiliyetlerinin ve kapasitelerinin gelişmesini hep sağladı, vesile oldu. Biz ihracat diyoruz çünkü ihracat bitmek bilmeyen bir eğitim ve bir yetenek seti geliştirme süreci yaşadı ve yaşattı.

Değerli arkadaşlar, Fars edebiyatının en büyük şairlerinden Sadi Şirazi’nin bir sözü vardır, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. “3 şey sürekli kalmaz: Mal, tekrarsız bilgi ve cesaretsiz iktidar.” Bugünlerde, ülkeyi yönetmeye cesareti olmayanların karmaşık hâlini görüyoruz ama diğer yanda ise ülkeyi yirmi yıldır yöneten, Türkiye Yüzyılı hedeflerine adım adım yürüyen bir liderin cesaretini ve başardıklarını da görüyoruz. Cesaretsiz iktidar olmayacağı gibi ticaretsiz de zenginlik ve mal olmayacaktır. Biz bu yüzden “ihracat” diyoruz, bu yüzden ticaretle büyümeyi esas almışız.

RIDVAN TURAN (Mersin) – İthalat daha fazla.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) – AK PARTİ hükûmetlerimiz olarak göreve geldiğimiz günden bu yana geride kalan yirmi yıl Türkiye Cumhuriyeti için birçok tarihî başarıya hep birlikte tanıklık ettik. İhracattaki başarımız ve bununla beraber ihracata dayalı modelimizle gerçekleştirdiğimiz güçlü büyüme bu başarılardan sadece birkaç örnek. Göreve geldiğimizde yalnızca 36 milyar dolar olan ihracatımız 2022 yılının sonunda 254,2 milyar dolara yükseldi.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Ya, bırak şimdi Başkan, ithalata baksana ithalata.

BEDRİ SERTER (İzmir) – İthalat yok.

BAŞKAN – Sayın Aygun, lütfen…

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) – Artış tam 6 kat değerli arkadaşlar, tam 6 kat.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – İthalata gel, ithalata.

BAŞKAN – Lütfen…

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) – Geride bıraktığımız yirmi yılda yalnızca tüm dünyanın etkilendiği 2009 ekonomik krizinde daralan ekonomimiz geriye kalan tüm dönemlerde istikrarla büyümeye devam etti. Turistik alanların boş kaldığı, insanların dışarıya çıkamadığı, üretimin durduğu Covid-19 salgınında dahi büyümeyi başardık ve büyümeye devam ettik.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Ama ithalatı söylemesi lazım, ihracatı söylüyor, ithalata gelmiyor.

BAŞKAN – Sayın Aygun, söylediğiniz hiçbir şeyi anlamıyorum, lütfen...

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) – Türkiye ekonomisi sadece küresel kriz sebebiyle daraldığımız 2009 yılını kapsam dışı bıraktığımız zaman yirmi yıllık dönemde 6,1 ortalama büyümeyi başardı. 2021 yılında yüzde 11,6’lık büyümeyle G20 ülkeleri arasında en yüksek büyümeyi başaran ülke olduk. 2022 yılının ilk üç döneminde ise yüzde 6,1’lik büyümeyle yine OECD ülkelerinde en yüksek büyüyen ülkeler arasına girdik.

Değerli arkadaşlar, hiç şüphe yok ki bu güçlü büyüme performansımızın en büyük güçlerinden biri ihracat oldu. 2021 yılında       -rekor kıran ihracatımız- büyümemizin 5,3 puanlık kısmı ihracattan gelirken 3 çeyreğindeki büyümemizin yarısı da yine mal ve hizmet ihracatından geldi. İhracatımızın çarkları durmadan devam ettikçe istihdam arttı, büyüme arttı, refah arttı, ülkemizin gelişmesi ve kapasitesi arttı. Sadece sayılardan ibaret görmedik ihracatı; bir kültür gördük, bir rekabetçilik unsuru gördük, bir kabiliyet ve kapasite geliştirme aracı gördük ve küresel dünyayla bir entegrasyon aracı, küresel dünyaya bir dokunma aracı gördük ve bu yüzden ihracatımızı tüm ülkemize yaydık. Tüm ürünlerde dünyada söz sahibi olduk. Tüm illerimizde ihracat yapma kültürünü genişlettik. İhracatımızda katma değerimizi artırdık, çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürdük ve geleceği güvenle bakmayı başardık.

2002’de 1 milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız fasıl sayısı yalnızca 9 iken bugün 53’e çıkardık. İhracatın bir kültür olduğundan bahsettim değerli arkadaşlar; işte bu yüzden 2002’de yalnızca 5 olan, 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan il sayımızı 24’e yükselttik. İhracatımızı belli illerimizde yoğunlaştırmak yerine Türkiye’nin dört bir yanına, her bir metrekaresine yaydık. Öyle ki artık ihracat yapmayan ilimiz kalmadı. İhracat tutarı kadar, ihracata yönelen firma sayısındaki artışı da önemsedik. Yine, 2002 yılında 33 bin olan ihracatçı sayımızı bugün 111 bine ulaştırdık  ve bu dönemde 1 milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız ülke sayısı 8’den 51’e yükseldi yani bugün itibarıyla 51 tane ülkeye 1 milyar doların üzerinde ihracat yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, millî paramız Türk liramızla ihracat yaptığımız pazar sayısı 197’ye ulaştı ve ihracatımızı sadece rakamlarla artırmakla kalmadık, ihracatımızın niteliğini ve üretimin niteliğini artırdık. İşte, göreve geldiğimizden bu yana üretimimizdeki ve ihracattaki nitelik artışı şöyle gerçekleşti: Orta-yüksek teknoloji ürünlerin imalat sanayisi ihracatı içerisindeki payı 2002 yılında yüzde 24 iken 2022 yılında yüzde 37’ye yükseldi yani orta-yüksek teknoloji payını yüzde 24’ten yüzde 37’ye çıkardık. Düşük teknoloji grubu yüzde 47’ymiş değerli arkadaşlar, yüzde 47’yi de yüzde 32’ye çektik yani orta-yüksek teknolojide yükselirken düşük teknoloji grubu alanını da daralttık ve yüksek teknoloji alanına doğru çok ciddi bir evrilme yaşıyoruz.

Bu dönemde millî güvenliğimizin esas unsurunu oluşturan savunma sanayimizde son beş yılda ihracatımızı yüzde 105 artırdık değerli arkadaşlar, 2002’den bu yana artış tam 18 kat oldu. Dünyadaki savunma sanayisi şirketleri ve ihracatçıları arasında artık istikrarlı bir şekilde ülkemizin savunma sanayisi şirketlerinin olduğunu görüyoruz ve bunun artarak devam etmesine dair her türlü çalışmayı, her türlü öngörüyü ve hazırlığı sürdürmeye devam ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hani bir söz vardır “Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır.” diye; ihracata dayalı büyüme modelimiz çerçevesinde şimdiye kadar başardıklarımız elbette bundan sonraki başaracaklarımızın teminatı ve göstergesidir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde meşalesini ateşlediğimiz Türkiye Yüzyılı’mız katma değerli ihracatımızın, yerli ve millî enerjimizin, yeni teknolojilerimizle donatılmış sanayi ve üretim gücümüzün, dijitalleşme ve yeşil dönüşümle odaklanmış kalkınma hamlemizin yılı ve dönemi olmaya devam edecek. İnanıyorum ki bütün bu sahip olduğumuz yetkinliklerden aldığımız güçle Türkiye Yüzyılı hedeflerimize ülke olarak kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz.

Dünyanın içinde bulunduğu dönüşüm süreci, sürecin riskleri kadar ortaya çıkardığı fırsatların tamamı, aslında, ülkemizin bu fırsatlara en iyi aday olduğunu ve bu fırsatları en iyi şekilde kullanabileceğini işaret ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Bu çerçevede, değerli arkadaşlar, biz Türkiye Cumhuriyeti olarak yeni dönemin kazananı olacağız. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak yeni dönemin oyun kurucusu olacağız. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak yeni dönemin güçlü, ileri ve müreffeh Türkiye’sini inşa etmeye devam edeceğiz.

Siz değerli milletvekillerimizin oylarıyla yasalaşacak bu kanunumuzun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Rıdvan Turan. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Turan, şahsınız adına da söz talebiniz vardı; ikisini birleştirdim, toplam süreniz on beş dakikadır.

Buyurun.

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yani ihracattan bahsederken “ithalat” diye bir kalemin olduğunu göz ardı etmek nasıl bir şey, bilmiyorum. 254 milyar dolarlık ihracata karşı 364 milyar dolarlık ithalat yapmış bu memleket. Yani ne anlayalım buradan? Dış ticaret açığı 110 milyar dolarla ülke tarihinin gördüğü en büyük açık. Bak “açıklardan biri” demiyorum ha, en büyük açık. 110 dolarlık bir ithalat negatifiniz var, dış ticaret açığınız var, bunu da bir ihracat hamlesi olarak anlatıyorsunuz. Peki, diyelim 110 milyar dolar var, dış ticaret hadleri açısından bakıldığında durum ne? Daha çok zenginliği ihraç eden, bunun karşılığında daha azını alan yani aslında -hani bu “emperyalizm” falan diye anlatılıyor ya, Batı karşıtlığını antiemperyalistlik zannediyor bir kısım zevat- uluslararası sermayenin Türkiye'nin kaynaklarını hortumladığı bir ihracat modeli bu sözün edilen şey; 110 milyar dolara ek olarak bunu söylüyorum. Yani Türkiye ihracat yaparak fakirleşen bir ülke, bunları niye söylemiyorsunuz?

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – 100 milyar dolar cari açık var.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Ayıp değil, yani bunları söylüyor olmak ayıp değil. Bu memlekette ihracata dönük olarak, ihracat temelli kalkınma 1980’de başladı yani ithal ikameciliğin bitişiyle başladı. Bu son dönemdeyse ihracata dayalı olarak memleketin kalkındığını iddia eden tez tam anlamıyla çöktü. “Az çöktü.” falan demiyorum bak, tam anlamıyla çöktü; her düzeyde de bunu tartışmaya açığım. Ya, bizim Merzifon'da “Değirmende yoğurt öğütmek” diye bir laf var yani böyle yaptığı işi bilmeyen, anlamsız işler yapanlara “Değirmende yoğurt öğütüyor.” derler. Şimdi bu, karar tasarısı tam anlamıyla böyle. Yani içinde, ne diyelim, işte, serbest bölgelere ilişkin, kooperatifçiliğe ilişkin bir yığın madde doldurulmuş da… Ya, kardeşim, güzel kardeşim, meselemiz bu mu? Yani bunları çözdüğümüz zaman memleketin sorunlarını çözüyor mu oluyoruz? Ya da şöyle söyleyeyim: Daha temelli meseleler varken bunları konuşmamızın önündeki engel ne?

Değerli arkadaşlar, bu memlekette böyle han duvarı gibi bir yoksulluk, gelir ve servet dağılımı eşitsizliği var, bir barınma krizi var, olağanüstü bir işsizlik var. Bak, bu parametreleri tek tek konuşuyor olsak OECD ülkeleri arasında en altta olduğumuzu hep beraber görürüz; iktidarın çok sevdiği bir laf var “Dünyadan pozitif ayrışıyoruz.” falan diye, ne kadar negatif ayrıştığımızı görürüz. İstihdam dediğin şey yüzde 48’i bir türlü aşamayan bir istihdam, Avrupa’nın en sıradan ülkelerinde istihdam oranı yüzde 70’tir arkadaşlar. Yüzde 48’i istihdam olarak aşamıyorsun bir, ikincisi de bu istihdamla gurur duyuyorsun. Bu istihdam kadınlarda olağanüstü düşük, gençlerde son derece düşük; yüzde kırk 48’e gelmiş, sıkışmışsın. Peki, bu istihdam güvenceli mi? Değil, güvenceli değil. Ne civarda bir gelire sahip? Asgari ücret civarına gelmiş, kümelenmiş. Bu iktidarın geçen gün çıkardığı yasayla birlikte nüfusun yüzde 70 küsurunun asgari ücretle hayatta kalmaya çalıştığı bir istihdam modeli bu; AKP bununla da gurur duyuyor.

Gelir dağılımı eşitsizliği, servet dağılımı; bunlara bakıldığında da durum son derece vahim. E, şimdi hâl böyleyken çıkıp da “Ya, biz Odalar ve Borsalar Birliğiyle ilgili bir tane yasa getiriyoruz, çok da güzel yasamız; bununla bu meseleleri çözeceğiz.” falan diye bir yaklaşım tam bizim oranın deyimiyle değirmende yoğurt öğütmek anlamına geliyor. Bu meseleleri çözmek için iktidarın ve iktidara benzer ekonomi politikasına ya da tezine sahip olan ya da ana akım iktisadın öngördüğü tezlerin bir dışına çıkmak lazım. Bakın, biz Halkların Demokratik Partisi olarak her konuda ayrıksı olduğumuz gibi bu konuda da tamamen ayrıksıyız yani şunu söylüyoruz ve iddia ediyoruz: Sermayenin temerküzünü sağlayacak, onların gelişimini sağlayacak tedbirlerle; mesela, büyüme gibi, mesela verimlilik artışı gibi faktörlerle alt sınıfların refahını arttırmak mümkün değildir. Oysa, ana akım iktisat şöyle düşünür: “Ya, biz sermayenin hareketlerini rahatlatırsak oradaki kâr, oradaki verimlilik artışı dolayısıyla alt sınıfları da etkisi altına alır, onlar da zenginleşmeye başlar.” derler ama bu hiç olmaz, hiç olmadı.

Mesela, Türkiye'den örnek verelim, ekonominin büyüdüğünü söyleyen iktidar... Eğer ücretlilerin bu büyümeden aldığı payın yüzde 33’lerden 25’lere düştüğü dikkate alındığında hiçbir anlamının olmadığı son derece açık. Demek ki ne oluyormuş? Siz sermaye hareketlerini kolaylaştırdığınızda büyüyen sermaye oluyormuş ama oradan damlayan da hiçbir zaman emekçilere gitmiyormuş, onlar büyürken emekçiler yoksullaşıyormuş. O sebeple, bizim böyle çözümüz, derdimizin dermanı ne bu teklifte ne “Üçüncü Sanayi Devrimi” gibi böyle janjanlı laflarda ne “Teknoloji 4.0” gibi bilmem nelerde. Bizim derdimizin dermanı açlığı -bakın, ne kadar basit bir şey- yoksulluğu, barınma krizini -öyle mi?- ondan sonra, gelir ve servet dağılımı eşitsizliğini; bunları çözmekti. Bunları çözmek için sermayeyi kalkındıracak projeler değil... Tam da bu kesimlere yani bu ülkede yüzde 70’ten fazla açlık sınırının altında yaşayan insan ve yoksulluk sınırının altında yaşayan insanlar baz alınarak yapılacak projelerle ancak bu mesele çözülür; dolayımlarla çözülmez. Dünyada da bunun çok fazla örneği var, özellikle pandemiden bu zamana kadar dünyada reel ücretler ekonomilerin büyümesine karşıt olarak azalıyor. Demek ki ne oluyormuş? Burjuvazi büyürken yoksullar daha fazla yoksullaşıyormuş. Peki, ne olacak? Ya, bunun tedbirleri var; bakın, bunları bu Meclisin konuşması lazım aslında. Bir defa “enflasyon” denen şey ve hepimizin canını, yoksulların canını son derece fazla yakan şey bir çözümlenmek zorunda ama iktidar cenahının baktığı yerden enflasyon görülmez; enflasyonun ne olduğunu anlamak için ya da enflasyonu çözmek için bir defa, tekellerin kârlarına bakmak gerekiyor, bu finansal spekülatörlerin ne kadar olağanüstü kâr ettiğine bakmak gerekiyor, banka kârlarının nasıl yüzde 400’e, sanayi kârlarının nasıl olağanüstü boyutlara yükseldiğini görmek gerekiyor; enflasyonu artıran şeyler bunlardır. Yoksa garibanın asgari ücretinin 3 kuruştan 5 kuruşa çıkması enflasyonu artırmaz; bu, ana akım iktisadın emek sömürüsünü gözden ırak tutmak için uydurduğu bir şeydir böyle. İşte “Asgari ücret artarsa enflasyon artar.” Böyle bir şey yok; bu, palavra; bu, palavra. Burada, olağanüstü spekülatif sermaye hareketleri var; zenginler daha fazla zenginleşiyor, iktidar iktidarda kalabilmek için kredi musluklarını sonuna kadar açıyor ve bu, dizginsiz bir sermaye hareketi oluşturuyor. Değerli arkadaşlar, enflasyon işte burada saklı, garibanın ekmeğinde değil, enflasyon tam da sermayenin daha fazla kâr elde etme güdüsünde ve amacında saklı. O zaman, neymiş? Enflasyonu düşürmek yani hayat pahalılığını azaltmak yani fakirin fukaranın işini, aşını artırabilmek için mutlaka ve mutlaka sermayeye yönelik olarak tedbirler almak gerekiyor.

HDP olsa ne yapardı? Zamanım elverdiği ölçüde, kısaca ben size söyleyeyim:  Bir defa, hemen yapılabilecek şeyler var, bir de biraz daha vadeli yapılacak şeyler var. Mesela, biz olsak bir defa, bu meseleyi para ve maliye politikalarına sıkıştırmaktan vazgeçeriz; gerçi, iktidar onu da yapmıyor ya, onlar bırakmışlar, onlar “Büyümenin yarattığı konforla biz seçime gidelim, böylece de oylarımız artsın.” derdindeler yani enflasyon gibi bir şey onların derdi değil, asla ve asla dertleri değil.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – EYT’yi çıkarırdık.

RIDVAN TURAN (Devamla) – EYT’ye geleceğim birazdan.

Mesela, bir defa, zaruri malların, halkın zaruri olarak kullanmak zorunda olduğu malların fiyatlarının kesin olarak dondurulması lazım. Fiyat kontrollerinin ve regülasyonların yapılması, piyasada bunun egemen kılınması lazım. Bakın, bunlar, bu söylediklerim basit şeyler; HDP olsa bunları yapardı. Dijital alışveriş takibi yapmak suretiyle stokçuluğun ve karaborsanın önüne geçecek planlar yapardık biz olsaydık yani ihtiyacı olan maldan ihtiyacı kadar almalı ama stok yapmak için almasını biz olsak engellerdik; böyle TOBB yasaları gibi işlerle uğraşmazdık yani. Yoksul hanelere yönelik olarak en yoksullardan başlayarak ve kadınlardan başlayarak asgari gelir güvencesini asgari ücretin dörtte 3’ü oranında mutlaka her haneye bağlardık; bu, pek çok açıdan, piyasayı, ortamı rahatlatmak açısından faydalı olurdu. Yoksul ailelerin okula giden çocuklarının bütün giderlerini kamu olarak biz üstlenirdik ve devlet okullarında çocuklara günde en az 2 defa sağlıklı ve besleyici gıda verirdik. Tüm çalışanların ücretlerini yaşanabilir bir ücret seviyesine mutlaka çıkartırdık. Çok önemli bir mesele, enflasyonun en önemli kalemlerinden bir tanesi enerji fiyatlarındaki artışları halka yansıtmayı bir kenara bırakır -bunlar da diyorlar gerçi “Biz de sübvanse ediyoruz.” diye ama- bu enerji şirketleri var ya, bunların alayını kamulaştırırdık; devletleştirdik demiyorum bak, kamulaştırırdık, bunları onların elinden alırdık. Kârlara üst sınır getirirdik. Yok öyle, kâr da dizginsiz, kâr özel, onun sosyal maliyeti topluma yayılıyor; yok öyle bir şey, her bir sektör için kârlara mutlaka üst sınırlar getirirdik. Aşırı kredi hacmini daraltıcı önlemler alırdık; enflasyonun en önemli sebeplerinden bir tanesi budur.

Bununla birlikte, arkadaşlar, mutlaka antienflasyonist bir vergi politikamız olurdu. Şimdi, diyorlar ya, bu Nebati falan da söylüyor “Enflasyon düşüyor.” Çok güzel, onlara lütfen şunu sorun: Ya, ne yaptınız da enflasyon düşüyor? TÜİK dışında enflasyonu düşürecek bir aygıta, bir politika setine sahip misiniz? Değilsiniz ama “Enflasyon düşüyor.” diyorlar; baz etkisi sebebiyle. Arkadaşlar, burada, antienflasyonist talebin temelinde zenginlerin efektif talebi artıran harcamaları var. Olağanüstü harcamalar yapıyorlar yani bizim böyle dudaklarımız uçuklar bu harcamalar karşısında. Bu harcamalar enflasyonu artırıyor, yoksulu da daha yoksul hâle getiriyor. O yüzden halkın temel kullanım malzemelerinden ÖTV’yi ve KDV’yi kaldır ya. Ya, ne olacak? Ne olacak yani cebinden mi veriyorsun bunu? Bunu bir kaldır, insanlar… Bebek bezine ÖTV, KDV ödemek ayıp bir şey değil mi ya? Süte, ekmeğe, bunlara ödemek ayıp bir şey değil mi? Biz olsak bunları yapardık, bunları kaldırırdık.

Mutlaka istihdam garantisi sağlardık, işten atılmaları engellerdik ve bunun için de tabii, grevli, toplu sözleşmeli bir sendika hakkının başından sonuna kadar önünü açacak tedbirleri alırdık.

Büyük çapta kamusal yatırımlar yapardık arkadaşlar ama bu kamusal yatırımlar bunların yaptığı gibi Kanal İstanbul yapmak, şunu yapmak, bunu yapmak değil; halka faydası olan ve aynı zamanda doğaya zararı olmayan, ekolojik sistemle uyuşum içerisinde olan kamusal yatırımlar yapar ve burada çok sayıda insanı istihdam ederdik.

Tekellere karşı düzenlemeler, bir antitekel yasası -burada yazmışlar gerçi ama antitekel yasasının yanından dahi geçmiyor- çıkarırdık.

Haftalık çalışma süresini beş gün sekiz saatten aşağı çekerdik ve böylece, istihdam dışı kalmış olan insanların da büyük bir kısmının istihdama katılmasını sağlardık.

Kamu garantili istihdam projeleri uygulardık, bu sayede işsizliğin artmasının önünde bir engel teşkil ettiğimiz gibi aynı zamanda… Ben hep aslında AKP sıralarına dönerek konuşmak istiyorum ama kimse olmadığı için bu tarafa dönüyorum, kusura bakmayın.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Buradayız.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Bu sayede ne yapardık? Bunu yapmak suretiyle işsizliği de azaltmış olurduk. Çalışma yaşamını başından sonuna kadar antidemokratik yasalardan arındırırdık.

Ve bu kooperatif işleriyle ilgilendiğimden dolayı benim çok önemsediğim bir başka şey var, kamuyla sözleşme yapan kooperatifçilik yapardık. Yani bir işçi kooperatifi düşünün, ürettiği mal kamu tarafından alınacak, alınma garantisi olan. Bir çiftçi kooperatifi düşünün, ürettiği malın kamu tarafından alınması garanti altında. Bu neyi sağlar arkadaşlar? Aracıların fiyatları yükseltmesini engellediği gibi aynı zamanda tarım ve işçi alanında istihdamın artmasını sağlar, fiyatların düşmesini sağlar ve enflasyonun da buna paralel olarak azalmasını sağlar ve tarımda mutlaka ve mutlaka ithalatçılığı bir kenara koyardık; kooperatifler temel alınmak suretiyle tarımda üretimi artırıcı tedbirleri, bilimsel tedbirleri organize ederdik; küçük ve orta ölçekli çiftçiliğe dayalı bir yeni tarım programı ve politikası oluştururduk; bu tarım meselesi uzun olduğu için oraya çok fazla giremeyeceğim.

Dün barınma konusunda konuşmuştum, barınmayı da kamusal tedbirlerle çözerdik. Barınma bir insan hakkıdır, bu sebeple de insanların bu insan hakkını kullanmasının önünde servet birikimi önemli olmaksızın onların barınma hakkının kamu tarafından, devlet tarafından güvence altına alınmasını sağlardık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Daha anlatacağımız çok şey var: Zenginlere yönelik servet vergisi, onlara uygulanan vergi muafiyeti istisnası ve indirimlerine son verilmesi, büyük servetlerin vergilendirilmesi, rant vergisi, karbon vergisi gibi büyük bir öneri setine sahibiz. Ama şunu söyleyeyim: EYT’liler bekliyorlar değerli arkadaşlar, EYT’liler bekliyorlar. EYT’liler şöyle bekliyorlar: Bir tarafta BAĞ-KUR’lular var, dertleri büyük; sözleşmeliler var, çıraklar var ve bu sorunların çözülerek buraya bu EYT’nin gelmesini bekliyorlar; ücretli öğretmenler feryat ediyorlar; tarım danışmanları zor durumda; yurt dışında eğitim görenler de kurun sabitlenmesini istiyorlar; bunları iktidarın yapamayacağını biliyoruz, biliyoruz ama teşhir etmek için ifade ediyoruz, teşhir etmek için konuşuyoruz.

Umuyor ve diliyorum ki demokratik iktidarda bu meselelerin her birini el birliğiyle çözeceğiz. (HDP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına 2’nci söz Sayın Mehmet Erdoğan'ın.

Sayın Erdoğan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 640 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyada her 10 kişiden 1’inin ortak olduğu kooperatiflerin, nitelikli üretimimizin lokomotifi olan serbest bölgelerin daha bütünlüklü bir şekilde altyapısının hazırlanması ve vatandaşlarımızın çıkarlarını koruyarak haksız ticari eylemlerin engellenmesi, hazırlamış olduğumuz bu kanun teklifinin genel olarak ana hedefleridir.

Sayın milletvekilleri, ülke genelinde yaklaşık 60 bin kooperatifin ortaklarına ait verilerin girişinde yaşanacak sorunları en aza indirmek ve yönetim kurulu üyelerinin cezai sorumluluklarının doğmasını önlemek amacıyla bilgi aktarımına ilişkin sürenin uzatılması sağlanmaktadır. Ülkemizde aktif olarak faaliyet gösteren 19 serbest bölgede 530’u yabancı olmak üzere 2.050 firma faaliyet göstermekte ve 90 binin üzerinde çalışana istihdam sağlanmaktadır.

2022 yılı sonu itibarıyla serbest bölgelerin yurt dışına ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 17 oranında artarak 11,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Serbest bölgelerin planlı yatırım planı hüviyetinde kurulabilmesi için en önemli kriter altyapının tüm bölgeye hizmet edecek şekilde bütüncül bir yaklaşımla projelendirilmesidir. Doğal gaz, elektrik, su, haberleşme, yol, sosyal tesisler gibi altyapı yatırımlarının tek elden ve süratle yapıldığı serbest bölgelerde altyapı maliyetlerinin mümkün olan en asgari seviyeye indirilmesi amaçlanmaktadır.

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesine verilecek destek süresinin uzatılması, böylelikle üniversite hastanesinin yatak kapasitesinin 100’den 200’e çıkarılması sürecinin ve TOBB ETÜ Teknopark kuruluşu sürecinin desteklenmesi amaçlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu’na göre verilen lisansların geçerlilik süresi iki yıldan üç yıla çıkarılmaktadır. Ayrıca, pandemi döneminde 2020 yılında lisans geçerlilik süresi dolacak lisanslı depo işletmelerinin lisans geçerlilik süresi bir yıl uzatılmıştı. Denetim takviminin aksamaması için, bunlar için üç yıllık süre hakkının önceki sürelerinin bitiminden itibaren uygulanacağı hüküm altına alınmaktadır.

Askıya alınan borsa üyeleri mükellefiyetleri kapalı olmasına rağmen ticaret sicili ve borsa sicil kayıtlarını kapatmamaktadır. Dolayısıyla da tahakkuk eden aidat nedeniyle mağdur olabilmektedirler. Düzenleme kapsamında, mükellefiyeti iki yıl kapalı kalan üyelerin borsa sicil kayıtlarının da terkini öngörülmektedir. Bilhassa takibi imkânsız gelen ve alacak tutarından daha fazla maliyet gerektiren alacaklar üyeleri ile oda ve borsaları karşı karşıya getirebilmektedir. Düşük tutarlı bu alacakların tahsil edilememesi veya zaman aşımına uğraması ise kişisel sorunlara yol açmaktadır.

Düzenlemeyle, TOBB ETÜ’nün devam eden ve yapılacak olan eğitim yatırımlarının sürdürülebilir olması sağlanmaktadır. Özellikle, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu gereği tıp fakültesi bulunan üniversitelerin en az 200 yataklı hastaneye sahip olma zorunluluğu önemli yatırım gerektirir niteliktedir. Üniversite hastanesinin hâlen yatak kapasitesi 100 adettir. Bunun yanı sıra, TOBB ETÜ teknopark kuruluşu için de başvuruda bulunmuştur.

Tarım ürünleri, lisanslı depoculuk; kanuna göre Bakanlıkça verilen lisansların geçerlilik süresi iki yıl olup süre bitiminde ilgili mevzuatla ve lisansla belirtilen kurallara uygun olarak aynı süreyle Bakanlıkça lisansların geçerlilik süresi uzatılmaktadır. Yeni düzenlemeyle lisans süreleri üç yıla çıkarılacaktır. Gelinen aşamada lisanslı depoculuk sistemi, 167 lisanslı depo işletmesinin 236 farklı noktada faaliyet gösterdiği bir yapıya dönüşmüştür.

Teklifin hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yok.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.03

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Evet, şimdi ikinci bölüm üzerindeki maddelerin oylamalarına başlayacağız.

11’nci madde üzerinde 2’si aynı mahiyette 3 adet önerge vardır. İlk okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olup birlikte işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/4850) esas numaralı Kanun Teklifi’nin 11’nci maddesinin madde teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

Feridun Bahşi                          Dursun Ataş                              Aylin Cesur

  Antalya                                    Kayseri                                     Isparta

Behiç Çelik                           Ayhan Altıntaş                           Yasin Öztürk

   Mersin                                     Ankara                                     Denizli

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Tahsin Tarhan                       Kadim Durmaz                      Çetin Osman Budak

  Kocaeli                                      Tokat                                      Antalya

Bedri Serter                        Müzeyyen Şevkin                         Tacettin Bayır

    İzmir                                       Adana                                       İzmir

Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

  Manisa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Sayın Behiç Çelik’in.

Sayın Çelik buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, mübarek Regaip Kandili’nizi kutlar, üç ayların milletimize, Türk ve İslam âlemine hayırlar getirmesini niyaz ederim.

Önergemizin konusu, TESK’in olağanüstü Genel Kurula çağrı için gerekli çoğunluğun 1/4’ten 2/5’e çıkarılması hakkındadır.

Değerli arkadaşlar, yirmi yılı aşan iktidar süresince ülkemizi uçurumun kenarına sürükleyen AKP'nin kendi bildiğini okuma ısrarına hep şahitlik ediyoruz. Teklife baktığımızda, ilk dikkati çeken husus; yanlış, taraflı ve çıkar odaklı politikalarla ticari yaşamın tüm aktörlerini günden güne perişan eden bir AKP’yle karşı karşıyayız. Bu AKP'nin, haksız ticari uygulamanın ne olduğunu tanımlama işine giriştiğini görüyoruz. Güya ticari yaşamın istikrarına katkı sağlanacak, üretici-tüketici arasındaki güven ilişkisi güçlendirilecek. Cehaletiyle ekonominin tüm dengelerini altüst eden bir siyasi iktidara dikkatinizi çekiyorum. Arkadaşlar, AKP bu ülkede umudu tüketmiştir; güveni, huzuru, uyumu ve istikrarı yok etmiştir. Oysa vatandaşlarına umut olamayan, umudu yaşatamayan bir iktidar varlığını sürdüremez. Görüyoruz ki müjde olarak duyurulan, büyük beklentilere konu olan projeler bile artık kimseyi umutlandırmıyor ve heyecanlandırmıyor. EYT müjdesi de fos çıktı değerli arkadaşlar. “Sözleşmeliye kadro” diyerek duyurulan kanun yüz binlerce vatandaşımızı kapsam dışı bırakırken mağdurların sesine ve feryadına kulak tıkanmıştır. Diğer taraftan, memura, işçiye, emekliye maaş zammı verilmiş, peşinden başta gıda ve yaşama dair her türlü mal ve hizmete fahiş zamlar sıralanınca onun da hiçbir anlamı kalmamıştır. Gelinen nokta, dünyanın gıpta edeceği, uçacağımız, şahlanacağımız Türkiye idealinden açlık, yoksulluk, yolsuzluk çukuruna düşülmesidir. Yani arkadaşlar, yirmi yılı aşan tek parti iktidarının sonunda ve beş yıllık tek adam rejiminde AKP’nin vatandaş nezdindeki kredisi tükenmiştir.

Bu kürsüden defalarca dile getiriyoruz, yüce Meclisin dikkatine arz ediyoruz; Türkiye’yi doyuran, en büyük tarımsal üretim merkezi olan Mersin’in hiçbir sorununa da çözüm bulunmamıştır, tarımına da çözüm getirilmemiştir. Değerli arkadaşlarım, bugün limonun kilosu bahçede 4 TL’dir. Bu, tüm limon üreticilerini açlığa mahkûm etmek demektir. Tüketici merkezlerinde en az 15 liradan satılan limon nasıl olur da bahçede 4 lira olur? Bu, resmen vurgundur, zulümdür.

Diğer taraftan, uzmanlarca yoğun olarak eleştirilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) hakkında iktidar tarafından bir cevap verilmesi, açıklama yapılması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti, kimsenin babasının malı değildir. Deniyor ki: “Rusya, Doğu Akdeniz’e hükmedecek bir radar sistemi kuruyor ve büyük bir liman inşasına başlanıyor. Nükleer denizaltılarını Rusya yararlanabileceği bir üs hâline getiriyor.”

Değerli arkadaşlar, dış politikada, ekonomide, güvenlikte ve diğer alanlarda çizmiş olduğunuz rotadan geri dönüşler, zikzaklar yaptığınız herkesin malumudur ama Akkuyu’yu bir Rus askerî üssü hâline getirme niyetiniz varsa kıyameti hep birlikte bekleyelim.

Evet, ben teklifin 11’inci maddesine tekrar dönüyorum. 5362 sayılı söz konusu Kanun’da değişiklik öngörmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkanım….

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim.

Buna göre, TESK’in olağanüstü genel kurul çağrısı için gerekli çoğunluk oranı yükseltilmektedir yani arkadaşlar, yaşadığımız bu derin kriz ortamında esnafın bağlı olduğu genel kurulların toplanması zorlaştırılmaktadır. Neden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu sorusuna makul bir gerekçe dahi sunulmamıştır. Halkımız AKP'nin önceliklerinin ne olduğunu ve Parlamentomuzun nelerle meşgul edildiğini de görmektedir. Bu gerçekleri milletimizin vicdanına havale diyorum.

Hepinize tekrar saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz Sayın Bedri Serter’in.

Sayın Serter, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BEDRİ SERTER (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Müslüman âleminin Regaip Kandili’ni kutluyorum, daha nice güzel kandiller ve bayramlar görelim.

Seçime doğru giderken yine tek adam iktidarının panikle attığı adımları görüyoruz ama şunun altını kalın harflerle çiziyorum: Olumlu olanların, halkın yararına olanların tümü Cumhuriyet Halk Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun -Bay Kemal’in- imzasının olduğu konular. Geç de olsa adım attınız ama sizin tarafınızdan bakınca tamamen bir seçim yatırımı olduğu bilinen bu kanunlarla, bu uygulamalarla halkımızın oyunu etkileyebileceğinizi düşünüyorsunuz ama yanılıyorsunuz, sokaklarda halkımızın itirazları yankılanmakta. İki yılı geçkin bir süre oldu; önce barolarla uğraştınız, böl-parçala-yönet sistemini barolara dayatmaya çalıştınız ama bilinçli, kendi haklarını savunan, adalete ve demokrasiye inanan bir mesleğin mensupları olan avukatların oluşturduğu Barolar Birliğine böl-parçala-yönet sistemini kurmakta başarısız oldunuz. Sıra geldi TESK’e; iki yıl önce barolarda yaşanan senaryoyu şimdi TESK’e bağlı kuruluşlar için sahneye koymaya, TESK’i ufalaya ufalaya küçültmeye çalıştınız ama yine çetin cevizle karşılaştınız. TESK’i oluşturan ve sayıları 2,5 milyondan fazla olan esnafın halkın ve ekonominin can damarları olduğunu unuttunuz, bu kurum da tek adam rejiminin boğazına düğümlendi.

Alıştınız “Her şey bizim olsun, tek adam yönetsin.” demeye; adalet de, demokrasi de, özgürlük de tek adamın ağzından çıkacak tek bir sözde ancak yok ediliyor, aslında çok farkındasınız hepiniz. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık tarihinde yirmi yıllık bir dönem daha bu cumhuriyetin yüz yılları çok. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Büyük Atatürk’ün bize bıraktığı bütün cumhuriyet değerlerini korumak, kollamak ve yaşatmak bizim ve 85 milyonun asli görevidir.

Bu cumhuriyet sayesinde yurttaşlar olarak her türlü imkâna sahip olduk ama siz şu yirmi yıllık iktidarınızda Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip olduğu bütün imkânları ters yüz, bütün kurumları ve kuralları ise yerle bir ettiniz. Bu davranışlarınızı halkımız yakından takip ediyor ve gözlemliyor; artık size ne güven duyuyor ne de arkanızda duruyor. Çok büyük bir sessiz çoğunluk “Bir an evvel sandık gelsin.” diye beklemekte.

Bu torba kanun teklifinin konusu olan, TESK’in üyeleri olan esnaflarımızın sorunlarına ve çözüm önerilerine dair Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu 6 Ekim 2020 tarihinde 17 maddelik açıklama yapmıştı, “Bir, esnaf bakanlığı -şu- kurulacak; iki, sicil affı çıkartılacak; üç, esnafımızın kullandığı kredilerin faiz ödemeleri, güçlerine göre taksitlendirilecek; AVM’ler haftanın bir günü kapatılacak; esnafın sosyal güvenlik primleri iş yerlerinin kapalı olduğu dönemde Hazine tarafından karşılanacak. Devlet, esnafa olan borçlarını ödemeli; kamu kurumları iş yerleri kapalı olduğu sürelerde kiracısı olan esnaflarımızdan kira almamalı; ertelenen vergi ve sigorta primleri için salgın sonrasında yeniden yapılandırma olanağı getirilmeli; esnafımıza yönelik icra işlemleri durdurulmalı.” demişti. Bu örneklerin açıklanmasının üzerinden iki yıl dört ay geçtikten sonra, seçime dört ay kala aklınız başınıza geldi. Bugüne kadar olan süre zarfında yüz binlerce esnaf kardeşimiz kepenklerini kapatmak zorunda kaldı; ya evlerinde bir topan ekmeğe muhtaçlar ya da gündelik iş yerlerinde yevmiyeyle çalışıyorlar; işte bu kardeşlerimiz sizlere haklarını helal etmiyor. İki buçuk yıl sonra, bugün getirdiğiniz aflar, muafiyetler bu vatandaşlarımızın maddi ve manevi kayıplarını geri getirmiyor. Son getirdiğiniz EYT’yle adaletsiz bir sistemle işçilerimiz beş bin günde emekli olurken, esnaflarımız haksızca dokuz bin günde emekli olmaktadırlar. Bu, esnafımıza hak değildir. Bugün artık itirazlarını yüksek sesle dile getiren esnaflar ne diyor biliyor musunuz? “Hesap günü yaklaştı, elimize düştünüz.”

Bunun haricinde iş dünyasından gelen bir konu daha var ki o, çok haklı oldukları bir konu. Yine, yeniden getirdiğiniz ve seçim yatırımı olmakta öteye gitmeyen afların yarattığı mağduriyetin sonucu olarak borçlarını zamanında ve kuruşu kuruşuna ödeyen iş adamı ve ticaret erbapları var. Bu arkadaşlarımız diyor ki: “Biz aptal mıydık bu paraları ödedik?”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

BEDRİ SERTER (Devamla) – Başkanım, teşekkür ederim. 

Bunlar için size önerimiz 2022 ve 2023 yıllarında ödeyecekleri vergilerin yüzde 25’ini iskonto yapın, iskonto yaptırın. (CHP sıralarından alkışlar)  Seçime beş kala bunu da yapın görelim. Hodri meydan! Ayrıca, sanayiciye yüzde 12 elektrik indirimi uygulanacak, bunu esnaf kardeşim de istemekte. Ben de soruyorum: Bu yapılan hak mıdır, hukuk mudur, adalet midir? İktidarın buna cevap vermesini ben de bekliyorum. Ticaret dünyası “Hodri meydan!” diyor, giderayak bunu da yapın da görelim. Şunu bilin ki: Mayısta iktidar olduğumuz an itibarıyla esnaflarımızın, ticaret insanımızın taleplerini en kısa sürede yerine getirmek için canhıraş çalışacağız. Az kaldı, korkunun ecele faydası yok. Yeter artık söz milletin!

Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinde geçen “yer alan” ibaresinin “bulunan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kemal Bülbül                           Zeynel Özen                           Nusrettin Maçin

  Antalya                                    İstanbul                                   Şanlıurfa

Fatma Kurtulan                       Kemal Peköz

   Mersin                                      Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Zeynel Özen’in.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Teşekkürler Başkan.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunun bizden temel beklentisi EYT, staj mağdurlarının durumu, açlık sınırının altında olan emekli ve çalışanların ödeneklerinin artırılması, esnaf ve çiftçiye gerekli desteklerin sunulması gibi yasama faaliyetleridir fakat iktidar, bunları umursamayıp kendine yandaş oluşturacak bu tarz tekliflerle geliyor. AKP iktidarının yasa yapım süreçlerinde geliştirdiği bakış açısı ve takındığı tutum antidemokratiktir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle birlikte Meclisin âdeta bir noter makamı hâline getirilmesi, her şeyden önce halklarımızın iradesine hakarettir. Muhalefetin uyarılarını yok sayan, önerilerini dikkate almayan, demokratik anlayıştan uzak bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı bir zaman demişti ki: “EYT İskandinav ülkelerini iflasa sürükledi.” Ben de bu kürsüden söylemiştim: Keşke bize de nasip olsa o iflas. Çünkü İskandinav ülkelerinde kişi başına düşen millî gelir en az 65 bin dolardır. Şimdi, EYT’lilerin ve staj mağdurlarının örgütlü mücadelesi, muhalefetin baskısı, ondan sonra, işte… Şimdi, seçim yaklaşıyor, bir seçim yatırımı olarak EYT’yi getiriyorlar. İyi bir şey ama kime inanalım? Yani bir zaman “Batırır.” diye… Şimdi, EYT getiriliyor, Maliye Bakanı “Bütçemizde 25 milyar hazır.” diyor onu karşılamak için. Ben bu konuyla ilgili bizim yöreden gerçek bir hikâye anlatacağım. Ağanın birisi bir kurban kesiyor ve marabasına bir ciğer veriyor ama her gördüğü yerde de soruyor marabaya: “Bu ciğerin tadı nasıldı?” Adamı her gördüğü yerde rencide ediyor. Bir gün usanıyor artık maraba, gidiyor, bir kasaptan bir ciğer alıyor. Kahvenin önünden ağa geçecek, biliyor soracak; gene soruyor ağa, maraba diyor ki: “Al şu ciğerini, bana sormandan usandım.” Şimdi, arkadaşlar, ağalık dönemi geçti, ağalık dönemi geçti; siz yediniz, bitirdiniz; dönemimiz de bitti, olsa olsa siz ancak “züğürt ağa” olabilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, ne EYT’liler ne staj mağdurları sizin marabanız değil, onlar alın teriyle kazanılmış haklarını istiyorlar. Onun için bir an önce bu teklifi getirin ve bu Meclisten geçsin.

Arkadaşlar, ben 11’inci madde üzerine söz aldım. Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 44’üncü maddesini değiştiriyorsunuz ve olağanüstü genel kurul için yüzde 25 olan şeyi yüzde 40’a çıkarıyorsunuz. Yani olağanüstü genel kurulları zorlaştırıyorsunuz. Ayrıca, siz bu TESK’in şimdiye kadar işleyen 25 odanın bir araya gelip bir federasyon kurmasını… 40 odaya çıkarıyorsunuz; oysa TESK’in talebi bunun 50’ye çıkması, siz 25’e düşürüyorsunuz. Bu ne demektir? Siz federasyon enflasyonu yaratacaksınız ve aynı barolarda yaptığınız gibi; etkisiz, yetkisiz, içi boşaltılmış federasyonlar, konfederasyonlar oluşturmak istiyorsunuz, yandaş konfederasyonlar oluşturmak istiyorsunuz. Bundan vazgeçin çünkü federasyonların, konfederasyonların görevi; kendi üyelerinin haklarını savunmaktır, onların haklarını talep etmektir.

Şimdi, TESK’e bağlı 13 tane federasyon var: Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu, Türkiye Bakkallar ve Bayiler Federasyonu, Türkiye Fırıncılar Federasyonu, Türkiye Berberler ve Kuaförler Federasyonu gibi federasyonlar var. Siz ne TESK’ten birisini çağırıyorsunuz komisyona ne bu federasyonlardan birisini ne de bu konunun uzmanı birisini çağırıyorsunuz. Sizin derdiniz, bölüp parçalayıp yönetmektir. Yandaş meslek kuruluşları oldu, bundan vazgeçmeniz gerekiyor çünkü bunu bir defa denediniz barolarda, bunu başaramadınız.

Diğer taraftan, kooperatiflere gelince, 60 bine yakın kooperatif var, bunlara yeterli destek sağlanmıyor arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ZEYNEL ÖZEN (Devamla) – Siz kendi döneminizde 9 defa Kooperatifler Yasası’nın 34 tane maddesini değiştirdiniz. Daha önce de 12 defa bu yasa değiştirildi. Ama sizin amacınız yasa yapmak değil, sorunları çözmek değil, sorunun etrafından dolanarak o kurumların, meslek kuruluşlarının içini boşaltmak ve onları yandaş duruma getirmek. Şimdi, siz, yandaş kurum şey yapıyorsunuz ama bilesiniz demokrasinin olmazsa olmazı sivil toplum örgütleridir, meslek kuruluşlarıdır. Bunlarla uğraşmaktan vazgeçin.

Genel kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Zeynel Bey, az önce söylediğiniz o konfederasyonun 40’tan 25’e düşürüldü maddesi çıkarıldı, kanun taslağında yok, kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler... Kabul edilmemiştir...

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/4850) esas numaralı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki değiştirilmesini arz teklif ederim.

“Madde 12 -  11/3/2010 tarihli ve 5957 sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun geçici 1’inci maddesinin dördüncü fıkrasına “Bu süre ilgili belediyelerin görüşü alınarak on sekiz yıla kadar uzatılabilir.” cümlesi eklenmiştir.”

   Feridun Bahşi                                   Dursun Ataş                                      Aylin Cesur                  

        Antalya                                             Kayseri                                             Isparta

İbrahim Halil Oral                              Ayhan Altıntaş                                   Yasin Öztürk

        Ankara                                             Ankara                                              Denizli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerine söz talebi Sayın İbrahim Halil Oral’ın

Buyurun Sayın Oral. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle büyük Müslüman Türk milletinin ve İslam âleminin Regaip Kandili'ni tebrik ederim.

Değerli milletvekilleri, her sene Meclis kapanmaya yaklaştığında iktidar bir yasama telaşına düşerdi, sene boyunca diretemediği kadar kanun geçirmek için diretirdi, şimdi buna bir de seçim ajandası eklenmiştir ve çok acıdır. Bir millî mücadele yürütmüş, akabinde onu zaferle taçlandırmış, darbelerle mücadele etmiş Türkiye Büyük Millet Meclisi, AK PARTİ iktidarı ve Sayın Erdoğan’ın seçim vaatlerinin, seçim kampanyasının bir parçası olmuştur. Meclisi noter hâline getirmekten utanç duymayan iktidar, üstüne bir de seçim kampanyasına malzeme yapmıştır. Her gün komisyonlara hatalar dolu, hukukun ruhuna aykırı kanun teklifleri gelmekte, jet hızıyla çıkıp yasalaşmaktadır; Sayın Erdoğan, daha kanunlar Mecliste tartışılmadan televizyonlarda müjdeler vermektedir. Bu, yüce Meclise saygısızlıktır; bu, demokrasiyi sulandırmaktır; bu, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ülkemizi sürüklediği bir uçurumdur. Türkiye, 14 Mayısta planlanan seçime sadece AK PARTİ iktidarından kurtulmak için oy vermeyecektir; devletimizi, Meclisimizi, geleneklerimizi lime lime eden partili Cumhurbaşkanlığı sistemini de oylayacaktır, millet gereken cevabı verecektir ancak en büyük ve en güzel cevabı tarih verecektir. Devriiktidarınız, gelecekte, tarih kitaplarında, siyaset bilimi analizlerinde “demokrasinin askıya alındığı dönem” olarak anılacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, toptancı halleriyle alakalı görüştüğümüz düzenleme toptancı hallerindeki esnafımızın altı ay daha fazla aynı kira sözleşmesiyle oturabilmesinin önünü açmaktadır. Esnafımızı rahatlatacak bu düzenleme ilkesel olarak olumludur ancak ortada iki sorun vardır: Birincisi, olayın muhatabı olan belediyelerle bu hususun asla istişare edilmemiş olmasıdır. “Tarzan zorda” anlayışının acze düşmüş hâlidir. Bugün konutlarda dahi yüzde 25’lik bir artışın önü açıkken dükkân kiralarında astronomik artışlar yaşanırken belediyelerin gelir kaynaklarından biri olan bu kalemde keyfî düzenleme yapmak demokrasinin ruhuna aykırıdır. Bu hususun belediye bütçelerindeki etki analizi yapılmadan, özellikle de Millet İttifakı’ndaki belediyeleri görmezden gelerek gündeme alınması bir kötü niyettir. Her konuda olduğu gibi AK PARTİ ortak akıldan ve istişareden uzak kalmıştır.

 İkinci sorun ise bu süre neden altı ay olarak belirlenmiştir, neden uzatma bir yıl ya da iki yıl yapılmamıştır? Ben söyleyeyim: Çünkü bu düzenleme de AK PARTİ’nin seçim kampanyasının ve propagandasının bir parçasıdır. Toptancı hallerinin durumunu yıllarca görmezden gelen iktidar, bugün gelmiş, yüzeysel bir düzenleme yapmaktadır. Hayırlı işlerinizin altında bile bir şer yatmaktadır.

Sayın milletvekilleri, artan meyve ve sebze fiyatları hallerimizi zor durumda bırakmaktadır. Aynı durum balık halleri için de geçerlidir ancak maalesef, bu durumdan haksız bir şekilde hal esnafı suçlanmaktadır. Burada asıl suçlu gözleri ışıl ışıl parlayanlardır. Suçlu, Türk lirasının değerini yerle bir edip mazot fiyatlarının artmasına, yedek parça maliyetlerinin uçmasına sebep olanlardır. Suçlu, Türk tarımını cehenneme sürükleyip çiftçiyi toprağını terk etmeye zorlayanlardır. Devletimiz bir an önce tarımsal üretimi katlayacak, girişimcileri tarıma yönlendirecek, modernleşmeyi sağlayacak tedbirleri acilen almalıdır. Zaten küresel ekonomi, iklim şartları da karşımızdadır. Bunlara karşı çok daha fazla gayret göstermek gerekirken hal esnafını suçlayıp geçmek, üreticiyi stokçulukla suçlamak aymazlıktır. Soğanı terör örgütü ilan etmek gibi aymazlıkları yapan AK PARTİ iktidarı, asıl suçu kendisinde aramalıdır. Daha cumhuriyet ilan edilmeden toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde “Millî ekonominin temeli tarımdır.” ilkesi kabul edilmişti. Yüz yıl sonra geldiğimiz noktada bu temeli dahi kaybetmiş durumdasınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) - Bu ayıp da AK PARTİ iktidarına yetecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinde geçen “şeklinde” ibaresinin “biçiminde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

   Kemal Bülbül                                 Nusrettin Maçin                                Fatma Kurtulan

        Antalya                                           Şanlıurfa                                            Mersin

   Abdullah Koç                                   Kemal Peköz                                             

           Ağrı                                                Adana                                                   

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Sayın Abdullah Koç’un.

Sayın Koç, buyurun.

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli halkımız; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, burada, bu kürsüde, bu EYT meselesi çözülünceye kadar, her çıktığımızda bu EYT sorununu dile getireceğiz çünkü bu EYT meselesi tam bir mağduriyet manzarasına dönüştü. İnsanlar tam yirmi yıldır mücadele ediyor, tam yirmi senedir bu işle uğraşıyor ve bir arpa boyu yol alınmış değil. Öyle gözüküyor ki sizin şu anda Meclise getirmiş olduğunuz ve güya milletvekillerinin imzasına açmış olduğunuz bu EYT meselesi, bu kanun teklifi de bu işe çözüm getirmeyecek. Yani mevcut olan şu andaki tavrınız bu EYT’deki mağduriyetleri daha da artıracak. Her gün bu EYT ve staj mağdurlarıyla ilgili onlarca haber çıkıyor, bu iş iyice suistimal edilmeye başlandı. Bakın, insanların sabrını zorluyorsunuz, sanki bu insanlara neredeyse cebinizdeki parayı verecekmişsiniz gibi bir tavır içerisindesiniz. Biz, bu staj mağdurlarının, aynı zamanda, BAĞ-KUR mağdurlarının ve EYT mağdurlarının sorununa adaletli bir şekilde ve aşamalı bir şekilde çözüm getirilinceye kadar bu kürsüde dile getireceğiz ve bunun takipçisi olacağız. Biz, bütün Türkiye halklarına bunu kesinlikle burada belirtmek istiyoruz. Çünkü sizin şu andaki olduğunuz yol veya getirmek istediğiniz şu andaki çözüm adaletli bir çözüm değildir ve olmayacak. İnsanlar mağdur; yirmi senedir, yirmi beş senedir prim ödeyen insanlar var ve bu şekilde çözümsüz bırakıyorsunuz. Bir tarihi esas alarak EYT meselesine çözüm getirdiğiniz vakit burada ciddi bir şekilde adaletsizlik yaratacaksınız çünkü aşamalı bir sistem şeklinde, bütün bu mevcut olan EYT ve çalışma hayatına bir düzenleme getirmezseniz adaletli bir çözüm getirmemiş olacaksınız ve bu sorun bir şekilde çözülmeyecek. Bu insanlar, dediğim gibi, yirmi-yirmi beş senedir prim ödüyor. Bu kanun teklifiyle bir gün arayla yıllardır mağdur olan insanlar var, sadece bir gün arayla işleme girmiş olan insanlar açısından diyoruz. Emekli olmadıkları hâlde yıllarca prim ödeyen insanlar var ve siz bu kanun teklifini getirdiğiniz zaman binlerce, milyonlarca davayla karşı karşıya kalacaksınız. Neden mi? Çünkü bu mevcut olan şu andaki teklifle getirmek istediğiniz kanunla, onlarca yıl ödeme yapmış olan insanların zarara uğramış olduklarını da görmüş olacaksınız. Bakın, otuz yıldır, sadece otuz senedir prim ödeyen insanlar var, otuz yıldır çalışan ve emek veren insanlar var ve sizin şu anda getirmek istediğiniz bu kanun teklifiyle bu insanlar mağdur edilecek. Onun için adaletsiz olan bu yaklaşımınızı biz kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz ve bununla ilgili mücadele etmeye devam edeceğiz.

“Para yok.” diyorsunuz ama size diyoruz ki: Siz sadaka vermiyorsunuz, halkın olan hakkını halka vereceksiniz, sizin cebinizden bir kuruş para çıkmayacak çünkü bu halkın mevcut olan hakkıdır ve alın teridir. Bizim size bir önerimiz var, bakın, önerimiz şu: Sarayın günlük harcaması 18 milyon lira, bir aylık harcaması ise 540 milyon liradır. Biz diyoruz ki: Saray zaten kanun tanımıyor, zaten Anayasa tanımıyor; sadece bir ay kapısına bir kilit vursun, tatile çıksın, bu insanların zararını gidermiş olursunuz. Sadece bir ayın bedeli 540 milyon lira, bütün halkımız bunu bilsin.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Nasıl kanun tanımıyor, olur mu Abdullah Bey? “Saray” dediğin, bu ülkenin yönetildiği yer ya!

ABDULLAH KOÇ (Devamla) – Bir diğer mesele ise, değerli arkadaşlar, bakın, Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre son on beş yılda, sadece son on beş yılda Türkiye’deki en zengin yüzde 10 sermayedar Türkiye’de mevcut olan bütün varlıkların yüzde 54’üne sahip. Siz yoksuldan aldınız, zenginlere verdiniz, yoksulların bütün haklarını aldınız, zenginlere verdiniz ve bu nedenle mevcut olan kasanızda şu anda para kalmadı. Biz de diyoruz ki: Bu yoksulların zenginlerde olan haklarını alın, yoksullara verin ve bu halkın hakkını halka verdiğiniz zaman da bu EYT meselesini, bu staj mağdurları meselesini çözmüş olacaksınız. Ama biz biliyoruz ki siz bu meseleye çözüm getiremeyeceksiniz çünkü siz şu anda getirmek istediğiniz bu kanun teklifiyle insanları mağdur edeceksiniz ve de seçim yatırımı olarak bunu insanların önüne getirmiş olacaksınız. Biz bunu kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz, bu mücadeleyi sonuna kadar devam ettireceğiz çünkü bu mücadele haklıdır, haklı olduğunu da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ABDULLAH KOÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz burada bütün halkımıza sesleniyoruz: Bakın, sizin önünüze getirmek istedikleri bu kanun teklifi tamamen seçime endekslidir ve seçim yatırımı niteliğinde olan bir kanun teklifidir ve ne EYT sorununu ne staj mağdurlarını ne BAĞ-KUR sorunlarını çözebilecek nitelikte olan bir kanun teklifidir çünkü adaletli bir yaklaşım söz konusu değildir. Bu nedenle diyoruz ki: Biz bu iş adaletli bir şekilde, eşit bir şekilde çözülünceye kadar takipçisi olacağız ve sonuna kadar takip edeceğiz ta ki bu iş adaletli bir şekilde çözülünceye kadar. Ama belli ki AKP ve MHP iktidarı bu işe çözüm getirmeyecek, sizin dört aylık sürecinizden sonra oluşabilecek olan yeni bir iktidarda bu iş adaletli bir şekilde çözülecek. Bu sebeple de bütün halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde 3 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/4850) esas numaralı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinde yer alan “birinci fıkra kapsamında yer alan haksız ticari uygulamaları,” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Feridun Bahşi                                   Dursun Ataş                                      Aylin Cesur

        Antalya                                             Kayseri                                             Isparta

    Yasin Öztürk                                  Ayhan Altıntaş                                    Ayhan Erel

         Denizli                                             Ankara                                             Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Ayhan Erel’in.

Sayın Erel, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 640 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesi üzerine partim İYİ Parti adına söz alınmış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, hasretle beklediğimiz mübarek üç aylara erişmenin şükrünü yaşıyoruz ve bir diğer söylemle rahmet, bereket ve mağfiret iklimine girmiş bulunuyoruz. Allah'ın izniyle bu manevi iklimin müjdecisi olan Regaip Kandili'ni bu gece idrak edeceğiz. Bu vesileyle, tüm Türk İslam âleminin Regaip Kandili'ni tebrik ediyor, bu mübarek gecenin hayırlara, huzura ve barışa vesile olmasını Yüce Rabb’imden niyaz eyliyorum. Rabb’im hep birlikte ramazan ayına ve bayrama kavuşmayı nasip etsin inşallah.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 13’üncü madde Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da değişiklik öngörmektedir. Maddede tedarik zincirinde haksız ticari uygulamalar düzenlenirken, maddenin (2)’nci fıkrasının (f) bendine kadar kanun yapma tekniği açısından bu uygulamalar tek tek saymak suretiyle ele alınmıştır ancak maddenin (4)’üncü fıkrasının, (2)’nci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan haksız ticari uygulamaları, otuz gün içinde bozulabilen tarım ve gıda ürünlerini ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi bakanlığa bırakılmıştır. Bu düzenleme açıkça yasama yetkisinin idareye devredildiği anlamına gelmektedir. Kanun teklifinin yürürlüğe girmesiyle kanunilik ilkesi ve yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık oluşacaktır. Bir kısım yasakların kanunla düzenlenmesine rağmen, Bakanlığa ayrıca yetki verilmesi belirsizlik oluşturmaktadır.

Anayasa’da tüketici, esnaf ve sanatkârların korunması hüküm altına alınmıştır; 172’nci maddede “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder.”  hükmü düzenlenirken 173’üncü maddede “Devlet, esnaf ve sanatkarı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır.” amir hükmü gereğince hem tüketicinin hem de üreticinin hukuki belirlilik sınırları içerisinde korunması amaçlanmıştır. Bu düzenleme kanun yapma tekniğine uygun değildir. Teklif, küçük üreticimizi ve küçük tedarikçimizi büyük perakendecilere karşı korumakta yetersizdir. Perakendeci, üretici ve tedarikçiler arasında ticari ilişkide haksız ticari uygulama kapsamının ne olacağının açıkça sıralanması ve yaptırımların getirilmesi ise olumludur.

Ancak daha önce tedarikçilerle ilgili çalışılan kanun teklifi tedarikçilerimizin fikri alınarak hazırlanmıştı. Olumlu olarak gördüğümüz bu kanun teklifi daha sonra görüşülmedi. Daha önceden hazırlanan ve görüşülmesinden vazgeçilen taslağın 4’üncü maddesi üreticiyi ve tedarikçiyi, perakendeciler zinciri marketler karşısında daha fazla korumaktaydı. 2021 yılındaki taslak şu anki kanun teklifinin yerinde olsaydı küçük üreticimiz ve tedarikçimiz için daha doğru olacaktı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aksaray merkez Yenipınar köyü Aksaray’ın turistik beldeleri olan Helvadere ve Ihlara arasında Hasan Dağı eteğinde bulunmaktadır. Kışın 800 olan nüfusu yazın gurbetçilerin gelmesiyle birlikte 3 binlere ulaşmaktadır. Yenipınar’ı Ihlara’ya bağlayan 12 kilometrelik yolun turizm yolu kapsamına alınması için Kültür ve Turizm Bakanlığına talepte bulunulmuş ancak olumlu cevap alınamamıştır. Yenipınar köyü Hasandağı’nda çeşitli etkinlikler yapmak isteyen yerli ve yabanca turistlerin başlangıç noktasıdır. Ihlara’ya gelen yerli ve yabancı turistlerin Yenipınar’a rahatlıkla ulaşması açısından bu yolun turizm yolu olması yöre turizmine büyük katma değer sağlayacaktır.

Ayrıca, Yenipınar’da bulunan mevcut sağlıkevine “kullanılmaz” raporu verilmiş, köy muhtarlığı yeni sağlıkevi yapılması için arsa tahsisi yaparak Sağlık Müdürlüğü adına tapu devir ve işlemleri gerçekleştirilmiştir. 2012’den bu tarafa yapılamayan sağlıkevinin bir an önce yapılması ve Yenipınarlı hemşehrilerimizin taleplerinin yerine getirilmesi Yenipınarlı hemşehrilerimizin arzusudur diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinde geçen “yönelik” ibaresinin “ilişkin” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Bülbül                           Zeynel Özen                            Murat Sarısaç

  Antalya                                    İstanbul                                       Van

Nusrettin Maçin                     Fatma Kurtulan                           Kemal Peköz

Şanlıurfa                                    Mersin                                      Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Murat Sarısaç’ın.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MURAT SARISAÇ (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tüm halklarımızı ve cezaevinde rehin tutulan bütün yoldaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Siyasi iktidar, geçmişten günümüze kadar hep, sürekli torba yasalarla alelacele ne yoksulu ne işçiyi ne emekçiyi ne kadını yani toplumsal kesimin neredeyse yüzde 90’ını, 95’ini esas almadan, paydaşlarına hiçbir şekilde danışmadan sürekli torba yasalarla karşımıza geliyor. Bu görüştüğümüz son torba yasa da yine alelacele, sermayedarların, sermayenin taleplerini bir an önce yerine getirmek için oluşturulan bir torba yasa, onu görüşüyoruz. Yani kamusal faydayı esas almayan, demokratik bir ekonomiyi esas almayan bir sistem yoksulu daha çok yoksullaştırırken zengini de yani küçük bir zengin azınlığı da her gün daha da zenginleştiriyor, servetlerine servet katıyor. AKP'nin şu an ekonomik politiği büyük bir yoksul çoğunluk ile küçük bir zengin azınlığın ikilemi arasında bir ekonomik politik oluşturmak yani bütün yönetim anlayışı bunun üzerine. Zaten çok bilinçli bir şekilde toplum bugün AKP tarafından yoksullaştırılıyor çünkü toplumu kutuplaştırıcı -yani hem siyasal anlamda hem de toplumsal anlamda kutuplaştırıcı- siyasetini kendi seçim stratejisine dönüştürmüş durumda, yoksullaştırma da bu anlamda onun en önemli parçalarından bir tanesi. Bugün toplumsal duruma baktığımızda sadece işsiz insanlar çaresiz değiller, yoksullaşmıyorlar; onların dışında, iş bulabilen, çalışabilen büyük bir kesim de bugün yoksullukla boğuşur hâle gelmiş durumda.

Yine, yoksulluğun diğer bir boyutuna tarihsel olarak bakıldığında yoksulluğun da bir kimliği mevcut. Yani sadece iktidar amaçlı değil, bir de bir toplumu, bir halkı yok saymak için de bir yoksullaşma, yoksullaştırma politikası izleniyor. Bu Kürt sorunu boyutuyla çok iyi ifade edilebilir çünkü Kürtler bugün yüz yıllık tarihte yoksullaştırılarak kendi kimliklerinden, kendi değerlerinden, kültürlerinden uzaklaştırılmış bir toplum. Ünlü Türkçülük teorisyenlerinden söz edilen, mesela kürdistanda eğer siz Doğu’daki Kürt dili sorununu çözmek istiyorsanız onları ekonomik olarak Batı’ya bağlayın. Yani ekonomilerini ellerinden alın, size bağlansınlar ki dil sorunları da bu şekilde çözülmüş olsun. Yani zaten bugün açlıkla boğuşan, sefaletle boğuşan, alacağı yardım kömürünü düşünen bir toplumun tutup da sinemayı, tiyatroyu, dilini geliştirmek gibi kültürel etkinlikleri düşünmesi ya da kendi ulusal kimliğini geliştirmesi mümkün değildir. Bu yüzden de yıllarca bu şekilde Kürtler ekonomik olarak yoksullaştırılmışlardır. Yani hem siyasal hem kültürel anlamda rekabet güçleri ellerinden alınsın diye ekonomik rekabet güçleri de ellerinden alınmıştır.

Yine, size bir Çetin Altan’ın örneğiyle anlattığı kısa bir öyküyle örnek vermek istiyorum. Çetin Altan, Anadolu Kulübünde Şükrü Saraçoğlu’yla Kürt meselesi üzerinden sohbet eden Akşam gazetesi muhabirine şunu söylüyor. Akşam gazetesi muhabiri sohbet ederken diyor ki: “Biz oralara da biraz yatırım yapalım.” Şükrü Saraçoğlu da ona cevaben diyor ki: “İleride ne olacağını bilmediğimiz yere bizler niye yatırım yapalım ki?” Yani bugün işte AKP politikasının -o daha sonraki iktidarların da yürütmüş olduğu gibi- bugün kürdistanda, Van’da başka yerlere baktığınız zaman AKP kendisine oy vermeyen, kendisi gibi düşünmeyen bütün Kürtleri o ekonomik yatırımlardan mahrum bırakıyor, hatta bir ton kömüre bile muhtaç bırakıyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Asla öyle bir şey olmaz. Milyarlarca lira yatırım yapılıyor her yere.

MURAT SARISAÇ (Devamla) – Sadece, Van üzerinden size bir örnek vereyim: Van, ekonomik potansiyel olarak Türkiye’nin en zengin şehirlerinden bir tanesi ama sosyal yardımlaşmayla kendine bağımlı kılmak için, kendisine biat ettirmek için onları fakirleştirip sosyal yardımlaşma ağlarını kullanıyor yani Van'daki yoksul halk 1 ton kömüre bile muhtaç bırakılmış şekilde. Her gün, AKP bu kömürle övünüyor, dağıttığı yardımlarla övünüyor. O bile o kadar çarpık bir şekilde yapılıyor ki bir muhtaçlık ekonomisi yaratılmış durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT SARISAÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MURAT SARISAÇ (Devamla) – Kürtlerin yaşadığı her yerde muhtaçlık ekonomisi söz konusu. Van'da, İpekyolu, Türkiye’nin birçok ilinden daha büyük bir ilçe; sadece örnek olsun diye yoksa Van'ın diğer ilçelerinde de bu mevcut. Orada kendine yandaş ettiği kişilere ihaleler vererek birbirlerini idare ediyor AKP yönetimi, AKP bürokrasisi yani sadece bizim irademize el koymuyor, sadece bizim kimliğimizi yok saymıyor, her anlamda her şeyi Kürtleri bitirmek için fırsata dönüştürüyor. 21 mahallesi olan İpekyolu’nun şu an sadece 3 mahallesine kömür dağıtılmış durumda. Muhtarlar, ne bürokratlarla ne valilerle kimseyle görüşemiyorlar. Bu kömür yardımını bile şu an Kürtlere işkence hâline getirmiş bir durumda. Sadece şunu istiyoruz: İrademize el koyuyorsunuz, kimliğimizi hiçe sayıyorsunuz; ya, bir kömür dağıtıyorsunuz, AKP bari sadece onu insanca yapabilsin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 640 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 13’üncü maddesinde geçen “başlığı ile” ibaresinin “başlığıyla” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Tahsin Tarhan                       Kadim Durmaz                       Çetin Osman Budak

    Kocaeli                                    Tokat                                      Antalya

Tacettin Bayır                     Müzeyyen Şevkin                 Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

   İzmir                                                                                       Adana              Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Müzeyyen Şevkin’in.

Sayın Şevkin, buyurun. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesi küçük üretici ve tedarikçileri zincir marketlere karşı ne yazık ki yeterince koruyamıyor. Bakanlık Anayasa’ya aykırı biçimde alacağı yetkiyle yasada sıralanan haksız ticari uygulamalara ileride yönetmelikle ekleme yapabilecek.

Şubat 2021’de sektörün tüm temsilcileriyle yapmış olduğunuz görüşme sonrası bir taslak kanun vardı. Burada küçük üretici ve tedarikçi açısından daha olumlu, kapsamlı ve koruyucu hükümler içeriyordu bu taslak ama ne yazık ki iki yıl boyunca tozlu raflarda bu olumlu kanun taslağını beklettiniz. Şu anda sadece zincir marketleri koruyan bir yasa teklifini önümüze getirdiniz. Bu teklif küçük firmaları büyük marketler karşısında kusurlu olmadığını ispatlarken zora düşürebilir çünkü kusurlu ispat yükünde zincir market ile küçük üreticiyi eşit konumda görüyor. Türkiye şartlarında böyle bir şey mümkün mü arkadaşlar? Size sormak isterim. Üretici, tedarikçi, perakende mağazacı eşit güçte görülebilir mi? Bu güç dengesi eşit değil arkadaşlar. “Ürünü bozulan, zarar gören ispatlasın.” deniliyor. Ürünün bozuk olmadığı nasıl ispatlanacak? Yani düşünün zincir marketleri yufka yapıp satan bir kadın ya da herhangi bir küçük seracı, küçük bir çiftçi, üretici süpermarket market zinciriyle nasıl kendini ispatlayacak, onlara karşı nasıl bir güç gösterebilecek arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Bu gücü olmadığı ortada. İspat yükü, küçük olanın aleyhine bir durumdur. Küçük üretici burada, yatırımda, ispatta ve hatta cezada eşit değil. 2021 taslağı adalet üzerine kurguluydu; burası sözüm ona eşitlik üzerine kurgulu ama tam eşit ve adil değil. Dolayısıyla, gelin, teklifin bu maddesini çekelim ve küçük üreticiden, perakendeciden yana kullanalım diyorum.

Değerli milletvekilleri, konumuz esnaf olunca tabii, elektrik, doğal gaz ve kira artışlarını bahsetmeden olmaz. Ne yazık ki son yılda enerji fiyatlarında yüzde 224’e varan artışlar yaşandı. Kira artış sınırı da konutlarda yüzde 25 olarak belirlendi ama maalesef dükkânlarda bu sınır konulmadı. Dolayısıyla, esnaf kirada, enerjide ve personel maliyetlerinde önünü göremez duruma geldi. Üretici de tüketici de esnaf da artık haftalık, hatta günlük ve saatlik zamlara yetişemez oldu. Bizler burada iktidarın getirdiği ve günü kurtarmaya dönük yasalarla uğraşıyoruz, asıl sorun üretimdeki girdi maliyetlerini düşürmektir. Bunun için çaba sarf etmediniz. Gıdada KDV oranını 7 puan geriye çektiniz ama hal yasasında değişiklik yapmadınız. Dolayısıyla, bu, ne halcilere ne üreticiye ne de tedarikçiye herhangi bir çözüm getirmiyor, sadece zincir marketleri koruyor. Israrla Perakende Yasası ve Hal Yasası’nda kapsamlı değişiklik getirilmediği için gıda enflasyonuyla karşı karşıya. Yani üreticiden aldığınız ürün, marketlerden 5-6 kat fiyat farkıyla satın alınır oldu. Yani domatesi üreticiden 8 liraya alıyorsunuz, marketlerden 40 liraya yiyorsunuz arkadaşlar.

Tekel durumuna gelmiş, köylere kadar şubeleri olan 3 harfli zincir marketlerin durumu… Maalesef bakkalların karşı karşıya kaldığı mağduriyetleri yasal zeminde çözülmedi. Dolayısıyla suçu marketlere kesip sadece etiket avına çıkarak, ekonomide enflasyonu fişekleyip yokmuş gibi davranarak ve ekonomiyi yeniden bilimi baz alacağınız, gözlerinizin ışıltısını baz alacağınız, uyuyup uyandığınızda altı ay sonra sanki sihirli değnek değmişçesine ekonominin düzeleceğini düşünüyorsunuz ama halk artık bunu yemiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Onun yerine zincir marketlerin fiyatlarını sabitleyip onları günah keçisi ilan ediyorsunuz ama bundan bir yıl önce Sayın Genel Başkanımız belli gıda ürünlerinde en azından bir ay süreyle hiç zam yapılmamasını önerdiğinde aklınızca alay etmeye kalktınız ama on üç ay sonra yeniden onun söylediği noktaya gelmek durumunda kaldınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Evet, değerli arkadaşlar, zararın telafisi olur ama kaybolan zamanın telafisi olmaz. Mehmet Muş “Sayıştayın raporlarını dikkate alıp gerekeni yapacağım.” dedi. Üzerinde perakende… Ama ne yazık ki sözleri boş çıktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Sadece ceza sınırını 10 kattan 20 kata çıkarmak gibi bir çözüm buldu.

Değerli arkadaşlar, piyasaların güven duyacağı bir yapıyı oluşturmazsanız, hukukun ve özel kuralların bağımsızlığını sağlayamazsanız, yargıya güveni yerlerde süründürürseniz, içeride de dışarıda da ticarette de size güven duyulmaz; enflasyon canavarını hortlatırsınız, dönüp dolaşıp aynı yerde debelenirsiniz. Bir bakan çıkıp kendi parasını yerden yere vurursa tam anlamıyla yatırım fakiri bir ülkeye dönüşürsünüz.

Son sözüm şudur: Bu aziz milletimiz elbette bu buhranlı günleri atlatacaktır, inanıyoruz ki üç beş ay sonra iktidara hesap kesecektir. Yeter Artık! Söz de karar da milletindir! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

(Uğultular)

BAŞKAN – Arkadaşlar, oylamaya iştirak etmenizi rica ediyorum, lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, 2 kişi parmak kaldırdı, 2 kişi.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Vallahi, el kaldırmıyorlar, Başkan “reddedildi” diyor sonra.

BAŞKAN – 13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Onlar azınlıkta Başkanım, biz çoğunluktayız.

BAŞKAN – Hayır, el kaldırdılar efendim, siz de kaldırmıyorsunuz.

14’üncü madde üzerinde 2 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/4850) esas numaralı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesiyle 6585 sayılı Kanun’un 7’nci maddesine eklenen 2’nci ve 3’üncü fıkraların aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

“(2) Üretim tarihinden itibaren otuz gün içinde bozulabilen tarım ve gıda ürünlerine ilişkin ödemelerin süresi otuz günü geçemez.”

“(3) İkinci fıkrada belirtilen ürünlerin dışında kalan tarım ve gıda ürünlerine ilişkin ödemelerin süresi altmış günü geçemez.”

 

Feridun Bahşi                          Dursun Ataş                              Aylin Cesur

  Antalya                                    Kayseri                                     Isparta

Yasin Öztürk                         Ayhan Altıntaş                 Mehmet Metanet Çulhaoğlu

   Denizli                                     Ankara                                      Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Mehmet Metanet  Çulhaoğlu’nun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Çulhaoğlu, yorulmadınız mı konuşmaktan?

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Hayır.

BAŞKAN – Peki.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; getirilen teklifin 14’üncü maddesinde üretici, tedarikçi ve perakende işletmeleri arasındaki ticari ilişkilerden kaynaklanan azami ödeme süreleri yeniden düzenlenmektedir. Teklifle ödeme sürelerinde yapılmak istenen ölçek ayrımı küçük ve orta ölçekli işletmeler aleyhine bir durum doğurmaktadır. Zira, büyük ölçekli işletmeler teklifte yer alan düzenleme doğrultusunda daha uzun vadede ödeme yapabilmek için orta ve küçük işletmeler yerine büyük işletmeleri tercih edecektir. Bu düzenlemeyle enflasyonla başa çıkabilmek ya da enflasyonu baskılayabilmek mümkün değildir. Bu açıdan baktığımızda orta ve küçük işletmelerin zararına bir durum doğacaktır. Üretimin sürdürülebilirliğinin ve nakit akışının sağlanması için tarafların ölçeği ne olursa olsun vade sürelerinin makul ve aynı olması daha doğru olacaktır. Ödeme sürelerindeki ölçek ayrımı kaldırılmalı; otuz gün içinde bozulabilen tarım ve gıda ürünleri için otuz gün, diğer ürünler için altmış gün ödeme süresi belirlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti yine etki analizi olmayan bu kanun teklifinin sevk edildiği Adalet ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları gibi tali komisyonlardan görüş almadan 7 ayrı kanunda 21 maddelik değişiklik içeren bir torba kanunu defalarca “Anayasa’ya aykırı, yasama tekniği ve niteliği bozuluyor.” dememize rağmen yine Genel Kurula, bizlerin önüne getirdi. Madem öyle getirin EYT’yi de bu kanun teklifinin içine koyup yıllarca perişan olan EYT’lilerin sorunlarını da çözelim. Maliye Bakanı Sayın Nebati televizyonlarda “Kaynağımız hazır, ödemeleri zamanında yapacağız.” diyordu. Aralık dediniz olmadı, ocağın ilk haftası dediniz olmadı, neden bekletiyorsunuz? Maaşlarını bir iki ay geç alsınlar diye mi? Koyun bu torba kanunun içine, emeklilikte yaşa takılan 4 milyon vatandaşımızın sorunları da çözüme kavuşsun, onlar da rahat bir nefes alsınlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ yirmi yıldır üretim ekonomisi yerine tüketim ve beton ekonomisinde ısrar etmektedir. AK PARTİ Hükûmetinin mevcut Ticaret Bakanı “2022 yılında ihracatımız geçen yıla göre yüzde 12,9 arttı; 254,2 milyar dolara yükseldi.” diyor da 2022 yılında ithalatın da yüzde 34 oranında arttığını; 364,4 milyar dolara çıktığını, bu sebeple dış ticaret açığının da 110,2 milyar dolar olduğunu neden söylemiyor. “İhracatımız arttı, rekor kırdık.” diyerek hâlâ algı yaratmaya, hâlâ vatandaşlarımızı yanıltmaya çalışıyorsunuz.

Biz Hükûmeti defalarca uyardık, bizim kurtuluşumuz üretim, üretim, üretim dedikçe Hükûmet hâlâ ithalata ağırlık veriyor. Cumhurbaşkanı, üreticilere destek vermek yerine ithal edilen malların vergi oranlarını sıfırlamayı tercih ediyor ama memleketimizdeki üreticilerimizin, tüketicilerimizin perişan durumunu hiç göz önüne almıyor. Artık, marketlerde peynir bile dilimle satılmaya başlandı. Bu kürsüden defalarca dile getirdik, ithalat yaparak çiftçimizin, sanayicimizin, esnafımızın, memurumuzun, işçimizin, emeklimizin, tüyü bitmedik yetimin hakkını yabancı sermayeye vereceğinize, verin bizim çiftçimize desteği, üretsinler; çiftçimiz de ülkemiz de kazansın. Siz böyle ithalatla ancak cari açığımızı büyütürsünüz. Sonuç, fakirleşme, sonuç, perişanlık; biz boşuna az kaldı demiyoruz. Sizlerin bu iş bilmez ekonomistlerinizin hatalarını artık yandaş medyanız da kapatamıyor çünkü insanımız aç, çünkü insanımız gün geçtikçe daha da fakirleşiyor, çünkü insanımız artık pazara gittiğinde bir fileyi dahi dolduramıyor, çünkü insanımız artık eti gramla, meyveyi taneyle, peyniri dilimle alır hâle geldi.

Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener ‘in 18 Ocak 2023 tarihli grup toplantımızda dile getirdiği gibi, bu ucube sistemi güçlendirilmiş parlamenter sistemle değiştireceğiz, az kaldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yetkileri tek kişinin iki dudağından alıp “Yeter, söz milletindir.” diyeceğiz, az kaldı. Senin insanın, benim insanım demeden; senin mahallen, benim mahallem demeden; ayırmadan, bölmeden, demokrasi geleneğimizi 85 milyon için yeniden yaşatacağız. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Hakkın kuvvetten üstün olduğunu herkese göstereceğiz, hürriyetin istibdattan güçlü olduğunu herkese göstereceğiz, cesaretin korkuyu yendiğini herkese göstereceğiz, devletin milletiyle el ele verdiğinde nelere yükseldiğini herkese göstereceğiz diyor ve hepinizi, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinde geçen “teselsül ettirilmiştir” ibaresinin “düzenlenmiştir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

  Kemal Bülbül                           Zeynel Özen                         Nusrettin Maçin

      Antalya                                  İstanbul                                 Şanlıurfa

Fatma Kurtulan                         Kemal Peköz                         Necdet İpekyüz

      Mersin                                    Adana                                    Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Kemal Bülbül’ün. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Bülbül, bugün de gelmezsiniz diye düşünmüştüm ama, hani öyle ümidimiz vardı daha doğrusu.

Buyurun.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Ümidinizi boşa çıkardığım için üzgünüm Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Değerli Divan, Değerli Genel Kurul; evet, bugün Regaip Kandili ve üç ayların başlangıcı. Regaip sözcük anlamı itibarıyla aç kalmak, aç olmak, rağbet etmek, meyil etmek, iyilik, hoşluk istemek anlamında. Fakat bu açlık neyin açlığıdır? Mesela neye açsınız, neyi istiyorsunuz? Bu, manevi bir açlık, hakikati, adaleti dileyen ve isteyen bir açlık mı; bu, daha çok para, daha çok servet isteyen bir açlık mı? 2’ncisi münafıklık, 1’incisi müminliktir. Mümin misiniz, münafık mısınız? Hakk’ın terazisine koyup tartın lütfen; bir.

İki: Bakın, recep, şaban, ramazana dair Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Nevzat Pakdil dâhil, herkes mesaj yayınladı, Regaip Kandili’ne dair herkes mesaj yayınladı. Eyvallah, mübarek olsun, mümin Müslimlere mübarek olsun; çok güzel.

Arkadaşlar, Aleviler olarak Hızır ayındayız, niye görmüyorsunuz, niye mesaj yayınlamıyorsunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkan Vekilleri, Değerli Divan, değerli milletvekilleri, Sayın Grup Başkan Vekilleri; Hızır ayını niye görmüyorsunuz?

Bakın, size bir takvimden söz edeyim: Kasım başıyla haziran sonuna halk dilinde “Hızır” denir, haziran sonuyla ekim sonuna kadar olan bölüme de “Kasım” denir. Şimdi, bu Hızır ayı içerisinde, Hızır bölümü içerisinde bakın neler var. 21 Aralık en uzun gecedir, biz buna şebiyelda deriz; 21 Aralık ile 20 Ocak arasındaki süreye zemheri, çille yani 40 Kürtçe ve Farsça 40; çille deriz çile, büyük çile. Bir de küçük çile vardır 20 Ocak ile 20 Şubat arasında. Bu 20 Ocak ile 20 Şubat arasındaki küçük çile de sevgili Ramazan Bey, ne vardır biliyor musunuz? 3 günlük Hızır orucu vardır 13, 14, 15 sonra Hızır lokması yapılır, Hızır cemi yapılır.

BAŞKAN – Sayın Ramazan Bey, size söylüyor.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Bunu ne bir Grup Başkan Vekili görür ne bir vekil yazık ama, ayıp ama, günah ama. Bu Hacı Bektaş'ın inancı, Pir Sultan'ın inancı, Baba Tahir'in inancı Türkiye'deki milyonlarca… Böyle rakamsal konuşmak istemiyoruz ama bu ayıp görülmüyor; yazık, günah, ayıp. Sonra ne olur? Bakınız, sonra 13, 14, 15 Şubatta 3 günlük Hızır orucundan sonra Hızır lokması ve Hızır Cemi yapılır. Bakınız, 19-20 Şubatta 1’inci Cemre, 26’yı 27’ye bağlayan gece 2’nci Cemre, 5 Martı 6 Marta bağlayan tarih de 3’üncü Cemre. Havaya, suya, toprağa; çar anasır, 4 element. Peki, 4’üncü nerede? Zaten 4’üncü cemrenin kendisi, cemre ateş demektir. Çar anasırdan kainat meydana gelir buna haftamal denir. Haftamal 13 Martta başlar 21 Martta yani Nevruz günü biter. Bakın, tevhit dinlerinin inananları dininizi iyi araştırın. İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik fark etmiyor, onun içerisindeki farklı bakış açılarının tamamı, hakkın kâinatı 13 Mart ile 21 Mart arasında yarattığını, 21 Martın hakkın kâinatı yaratıp dinlenmeye çekildiği gün olduğunu ve bu nedenle altı günde tamam oldu kâinat, yedinci gün de dinlenmeye geçiliyor.

Şimdi, bakın, biz çoğulcuysak, burası Türkiye Büyük Millet Meclisiyse, 13 Mart Ezidilerin Çarşema Sor Bayramıdır aynı şekilde; bunları niye kutlamıyoruz arkadaş? Bu tekçilik niye? Bunları niye fark etmiyoruz? Türkiye’ysek biz, Aleviysek, Sünniysek, Türk’sek, Kürt’sek, Arap’sak, Laz’sak, Çerkez’sek, inanmayansak, kadınsak, erkeksek niye bu ayrımı yapıyoruz? Bakınız, burada Hızır erkânına dair biz bir şey yapıyoruz, Parlamentoda kimsenin umurunda bile olmuyor, farkında bile olmuyor. Bari bir centilmenlik yapın, bari bir jest gösterin arkadaşlar. Yazık günah, ayıp bakın.

Bu demin sözünü ettiğim ermişler… “Hızır” ismi Kur’an-ı Kerim’de defalarca geçer, Arabi sözcük anlamı “yeşillik”tir. Bakın, 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gece Hıdırellez Gecesi’dir, 6 Mayıs aynı zamanda Hıdırellez Bayramı’dır; Hızır ile İlyas’ın bulunduğu gün Alevilerin en büyük bayramlarından biridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha rica edeyim.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, elbette madde üzerine konuşabilirdim ama mademki Regaip Kandili’ni, mademki kutlu bir günü, mübarek bir günü kutluyoruz, biz de başka mübarek günleri hatırlatmak ve bu yaşadığımız ayların içinde bunların geçtiğini, bu yaşadığımız ayların içerisinde bunun takvimin içine dâhil olduğunu… Şimdi, bu yapılmayıp yok sayıldığında “Yezid” diyoruz, bu sefer alınıyorlar. Yok sayarsanız “Yezid” deriz, yok sayarsanız “Muaviye” deriz, yok sayarsanız “münafık” deriz; var sayarsanız, dâhil olursanız siz de bu günleri, en azından halk niyetine, Hak niyetine, hakkaniyet niyetine kutlarsanız biz de “Eyvallah, çoğullardan olasınız, Hak’tan, hakikatten yana olasınız, hakikatten bezmiyesiniz, adalete hizmet edesiniz.” deriz.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerine 1 adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinde geçen “kanun” ibaresinin “yasa” olarak değiştirilmesini arz teklif ederiz.

   Kemal Bülbül                                 Nusrettin Maçin                                Fatma Kurtulan

        Antalya                                           Şanlıurfa                                            Mersin

    Kemal Peköz                                      Oya Ersoy                                      Zeynel Özen

         Adana                                             İstanbul                                            İstanbul

             

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Oya Ersoy’un. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Ersoy, buyurun.

OYA ERSOY (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, bu Mecliste, bu hafta yirmi dört saat içinde inşaat sektörü için bir yasa geldi, İç Tüzük falan çöpe atıldı ama milyonlarca insan emeklilik hakkı için Meclisi izliyor bugün. Evet, EYT'den bahsedeceğim. Dün, yine, burada bir sohbet oldu, AKP Grup Başkan Vekili EYT'ye “Devraldığımız sorun.” dedi ve “Biz çözeceğiz.” dedi. Şöyle bir bakalım, EYT diye bir sorunun kaynağı ne? Bu memlekette emeklilik sistemini yamalı bohça hâline getiren iki tane temel düzenleme var: Biri, biz depremin enkazı altındayken 1999’da DSP-ANAP-MHP Koalisyonu tarafından çıkarıldı. İkincisi, 2008’de çıkarıldı, siz çıkardınız, emeklilik yaşıyla ilgili yaptığınız düzenlemelerle emekliliği geç ve güç hâle getirdiniz ve büyük bir mağduriyet yarattınız, 1 Ekim 2008’den bahsediyorum. Bu yıl getirdiğiniz yeni kanunla emeklilik yaşını kademeli olarak yükselttiniz ve prim ödeme gün sayısını da işçilerde 7200’e, esnaf ve çiftçilerde de 9000’e siz çıkardınız. Kanun yürürlüğe girdiğinde kadınlar 58 yaşında, erkekler 60 yaşında emekli oluyordu ve bunu kademeli olarak yine siz yükselttiniz. Şimdi saray parçası olduğu bu sorunu çözmekle övünüyor ama hâlâ imza toplandığından bahsediliyor. Üstelik, açıkladığınız yani -henüz görmedik ama basından okuduğumuz kadarıyla- teklif de bu sorunu tam olarak çözmüyor. Evet, EYT mağduriyetini kısmen kaldırıyorsunuz, tamamen ortadan kaldırmıyorsunuz. Birinci kuşak EYT’lilere dair yine kısmi bir düzenleme getiriyorsunuz. 8 Eylül 1999 öncesi sigortaya girişi olanlar için yaş koşulu kaldırılıyor ama bu tarihten bir gün bile sonra eğer SSK’li olarak işe girmişseniz burada yirmi beş yıl çalışarak 2024 yılında emekli olacakken ancak 2040 yılında emeklilik getiriyorsunuz. Bu nedenle EYT çözümü ancak bütünsel olmak zorundadır yoksa, emeklilikte yaşa takılanlar sorunu çözülmez ve ancak bu sorunun çözümü için kademeli olarak yeni bir yaş sistemi getirilmek zorundadır.

Şimdi, siz sadece EYT sorununu derinleştirmekle kalmadınız aynı zamanda, emekli aylıkları da sizin iktidarınızla beraber düşürüldü. Bakın, 2008 yılına kadar en düşük emekli aylığı alt sınırı asgari ücret seviyesindeydi ama siz bunu ne hâle getirdiniz. Bugün asgari ücret 8.500 lira emek aylığı ise ancak hazine desteğiyle 5.500’e getirildi.

2008 yılı çok kritik bir yıl, bu tarihte özellikle Türkiye’de emekli aylıklarının sistematik olarak düşürüldüğünü görüyoruz çünkü sosyal güvenlik sistemi piyasalaştırılmaya başlandı bu çıkardığınız yasayla. Ne yaptınız siz? Birincisi, siz iktidara gelmeden önce yani bu yasadan önce büyümenin yani refah payının maaşlara katkısı yüzde 100’dü, siz bunu değişiklik yaparak yüzde 50’ye indirdiniz. İkincisi, emekli aylıklarının bağlanma oranını değiştirdiniz, yüzde 85’ken bunu yüzde 50’ye indirdiniz. Bunlar da yetmedi, GSS’yle emeklilerden ilaç ve hastane katkı payı almaya başladınız. Şu anda emeklilerin ücretleri belirlenirken sadece TÜİK’in açıkladığı yani sarayın ısmarladığı enflasyon oranı dikkate alınıyor ve üzerine verilen kırıntı da sarayın lütfu olarak veriliyor ve milyonlarca emekli açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ediliyor.

Evet, emekliler ne bu halkın üzerinde ne de ailelerinin üzerinde yük değildir. Kaldı ki emeklilik haktır ama siz bu hakkı kaldırmak için aynı zamanda, ciddi bir güvencesiz çalışma sistemi getirdiniz ve burada en fazla etkilenenler de kadınlar. Evet, yaşamın her alanında eşitsizlikle mücadele eden biz kadınların emeklilik hakkını da gasbettiniz. Türkiye, kadın işsizlik oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri. Genç kadın işsizliği resmî verilerin 2 katı üzerinde ve 13,3 milyon kadın ücretsiz bakım emeği verdiği için çalışma hayatına katılamıyor bu ülkede, her 10 kadından 3’ü kayıt dışı çalıştırılıyor, 3’ü kayıt dışı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.

OYA ERSOY (Devamla) – 1,2 milyondan fazla kadın ise hem yarı zamanlı hem de kayıt dışı çalıştırılıyor ve erkekler kadınlardan yüzde 27,4 daha fazla kazanıyor. Şimdi, herkesin emeklilik hakkı vardır, kadınların da vardır ve en büyük engel olan güvencesiz çalışma koşulları da kaldırılmalıdır eğer emeklilik sisteminden bahsediyorsak.

Evet, çalışma süresini tamamlayarak emekli olmak ve emekli olduktan sonra da son nefesimize kadar insanca yaşayabileceğimiz bir ücret ve sağlık hakkı başta olmak üzere sosyal haklara sahip olmak en temel yurttaşlık hakkıdır ve iktidarların da görevi emeklilere bunu sağlamaktır. Türkiye’nin emeklilik sistemi tamamen yeniden yapılandırılmak zorundadır ve bu yamalı bohça ortadan kaldırılmadan emeklilerin insanca yaşam hakkından bahsetmek mümkün değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 640 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 15’inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 16- 6585 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Her durumda, bir il sınırındaki alışveriş merkezleri ile zincir mağazalar, ilgili meslek kuruluşlarının görüşü alınmak suretiyle, Vali tarafından belirlenecek hafta sonunun bir gününde hizmet vermez.”

Tahsin Tarhan                         Erkan Aydın                            Kadim Durmaz

  Kocaeli                                      Bursa                                       Tokat

Özkan Yalım                           Turabi Kayan                      Mehmet Güzelmansur

    Uşak                                     Kırklareli                                    Hatay

İlhami Özcan Aygun                         

Tekirdağ

BAŞKAN – Sayın Komisyon önerge salt çoğunlukla katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Salt çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

16’ncı madde üzerinde 3 adet önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işlem alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinde geçen “cezaları hakkında” ibaresinin “cezalarına” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Şevin Coşkun                          Zeynel Özen                             Kemal Bülbül

     Muş                                      İstanbul                                    Antalya

Kemal Peköz                         Nusrettin Maçin                         Fatma Kurtulan

   Adana                                    Şanlıurfa                                    Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Şevin Coşkun'un.

Sayın Coşkun, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ŞEVİN COŞKUN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 16’ncı madde üzerine söz aldım, Genel Kurulu selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iktidar antidemokratik işleyişi, keyfîliği, hukuksuzluğu bir yöntem olarak görmektedir. Bunu getirilen torba yasa teklifinde de görmekteyiz. Oysa yasalar torba adıyla getirilmeyeceği gibi komisyon sürecine getirilmeden de ilgili kesimlerin, meslek odalarının, sendikaların görüşleri alınarak yapılmalıdır. Ancak seçim yaklaştıkça iktidarın paniği de artmaktadır. Bu refleks, toplumun ihtiyaçlarından öte ömrünü uzatmaya dönük yasaları alelacele önümüze getirmektedir. Halkların yararına olmayan, sarayın, yandaşın çıkarları gözetilmektedir. Birkaç ay sonra yapılacak seçimde söz de karar da halkların olacaktır. İktidara gereken cevabı halkların kendisi bizzat verecektir ve tarihin çöp sepetine gönderilecektir.

Değerli milletvekilleri, demokrasinin, hukukun tesisi için basın, ifade ve düşünce özgürlüğü büyük bir öneme sahiptir. Ancak iktidar her geçen gün demokrasi ve hukuktan uzaklaşmakta, dayanağını baskı, sansür ve yok saymaktan almaktadır; ülkenin içinde bulunduğu yanlış gidişata karşı itirazların dile getirilmesini istememektedir. Sarayın “doğru” dediğine “yanlış” diyorsanız, yok saydığına “var” diyorsanız; hak, eşitlik, adalet talebinde bulunuyorsanız iktidarın hedefindesiniz. İktidar, seçime giderken toplumun doğru haber alma haber almasını engellemeyi, basını işlevsiz hale getirmeyi, gazetecileri susturmayı tercih etmektedir. Buna rağmen iktidar hâlâ basın, düşünce ve ifade özgürlüğü olduğunu iddia etmektedir. Oysa, Sınır Tanımayan Gazetecilerin Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre Türkiye 180 ülke arasında 149’uncu sıradadır. Doğruları dile getiren gazeteciler baskı altına alınmakta ve tutuklanmaktadır. Dicle Fırat Gazeteciler Derneğinin verilerine göre şu an 16’sı kadın 88 gazeteci habercilik faaliyetleri nedeniyle cezaevindedir. Son sekiz ayda 27 gazeteci tutuklanmıştır. 8 Haziran 2022’de Diyarbakır'da Mezopotamya, Jinnews ajansları ve DFG hedef alınarak 22 gazeteci gözaltına alındı. Gazetecilik materyalleri suç sayıldı, 16 gazeteci tutuklandı. İçi boş dosyalarla, sekiz aydır tutuklu olan 16 gazeteci hakkında hâlâ iddianame hazırlanmamıştır çünkü bu gazetecilerin mesleki faaliyetleri dışında başka hiçbir şey yoktur. Özgür basına yönelik saldırılar bununla da sınırlı değildir. 25 Ekimde Ankara merkezli yapılan operasyonda Mezopotamya ve JINNEWS ajanslarının 9 muhabiri daha tutuklanmıştır. Tutuklanan gazetecilere yönelik hak ihlalleri cezaevinde de devam etmektedir. Sincan Cezaevi'ndeki gazetecilerin kendilerini ziyaret etmek için verdikleri isimler örgütsel nitelik taşıyacağı iddiasıyla reddedilmektedir. JINNEWS muhabiri Derya Ren’in geçen hafta çıplak arama dayatmasına maruz kaldığı, 5 gardiyan tarafından darp edildiği ve üç günlük disiplin cezasının verildiği basına yansımıştır. Tutuklu gazetecilere yönelik hak ihlalleri bununla da sınırlı değil. Gazeteci Dilan Oynaş’ın, 26 Nisan 2022’de verilen cezayı bitirmesine rağmen 21 Ocakta infazı 3’üncü kez yakılarak tahliyesi engellenmektedir. Gazetecilere yönelik hak ihlallerini saymakla bitmez. Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı gazeteci Sinan Aygül yaptığı haberler gerekçesiyle son bir ay içerisinde 4 defa gözaltına alındı. Yolsuzluk, cinsel istismar ve hak ihlallerine dair yaptığı haberler nedeniyle hakkında 100’ü aşkın soruşturmanın olduğunu belirten Aygül, ne acıdır ki öldürme kaygısı taşıdığını açıklamıştır.

Yine, gazetecilik faaliyeti gereği soru soran gazeteciler provokatörlükle itham edilmektedir. Hakikati yazmaktan vazgeçmeyen gazeteciler talimatla hareket eden yargının, iktidarın ve himayesindeki odakların hedefindedir. Ancak, özgür basın başta olmak üzere hakikatin peşinde olan gazeteciler tüm baskılara rağmen her yerde, her koşulda gerçekleri yazmaya devam edecektir.

Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/4850) esas numaralı Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinin birinci fıkrasında bulunan “eklenmiş” ibaresinin “ilave edilmiş” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Feridun Bahşi                          Dursun Ataş                              Aylin Cesur

  Antalya                                    Kayseri                                     Isparta

Orhan Çakırlar                      Ayhan Altıntaş                           Yasin Öztürk

   Edirne                                     Ankara                                     Denizli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Orhan Çakırlar’ın.

Sayın Çakırlar, buyurun. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN ÇAKIRLAR (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kanunu ile 640 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Wilson hastalığı, metabolizmanın bozulması sonucunda oluşan genetik bir hastalıktır. Karaciğer ve beyin başta olmak üzere daha pek çok organda biriken bakırın yol açtığı organ hasarları çeşitli şikâyet ve bulgulara yol açar. Wilson hastalığı tedavi edilmezse ölümcüldür. Wilson hastaları aylardır kendileri için hayati önem taşıyan “Metalcaptase” ve “Trovol” isimli ilaçların bir an önce tedarik edilmesi için çözüm bekliyor. Sağlık Bakanlığı hiç zaman kaybetmeden Wilson hastalarına gerekli olan ilaçların tedarik edilmesi için konuya müdahil olmalı ve soruna son vermelidir.

Değerli milletvekilleri, iktidarınız döneminde tarımda vazgeçemediğiniz ithalat politikaları kesintisiz bir şekilde devam etmekte. Üretimi artıracak politikaları gütmeden ithalat politikalarıyla artan fiyatları düşürmeye çalışıyorsunuz; bunlar beyhude çabalar. Türkiye, 2007 ve 2008 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle gıda krizinden en fazla etkilenen ülkelerden biri. O dönemde de yem fiyatları yüzde 100 artarken çiğ süt fiyatları yarı yarıya azalmıştı. O günün fiyatlarıyla çiğ sütün fiyatı 80 kuruştan 40 kuruşa düşürülmüştü. Yine, o dönemde 1 milyondan fazla süt ineği kesilmişti. Sütte yaşanan kriz ette de yaşanmaya başlamış, et fiyatları artışa geçmişti. İthalat yapıp da et fiyatlarını düşürmeye çalıştınız. Bugün de seçime giden süreçte ithalatla et fiyatlarını sabit tutmaya çalışıyorsunuz. Tarım Bakanlığı hayvancılık sektörü için 2015 yılında hazırladığı raporda ithalatın çözüm olmadığını belirtmişti fakat o gün bugün kesintisiz ithalat yaparak fiyatları düşürmeye çalışıyorsunuz. Çözümün ithalat olmadığını, üretim olduğunu ne zaman anlayacaksınız?

Değerli milletvekilleri, Hazine ve Maliye Bakanımız “Türk lirası ne kadar çok değerli olursa siz yurt dışına o kadar çok ithalatta bulunursunuz. Türkiye'de üretim yapmanıza ihtiyaç kalmaz çünkü paranız çok değerli; sanayiyi yavaşlatır, durdurur ve zaman içerisinde işsizlik gibi bir sorunu da ortaya çıkarır. Türk lirasını çok değersiz hâle getirirseniz ise bunun tam tersi oluşur.” dedi. “Bu, şu demek: Bir taraftan zenginliğe zenginlik katarken diğer taraftan yoksulluğa yoksulluk katıyorsunuz. Alım gücünün varlığının hissedilmediği bir ülkede vatandaşa kelime oyunu yapma ihtiyacı duymanın sebebi nedir, gerçekten anlamak mümkün değil; herhâlde epistemolojik kopuşun etkisinden olması gerekir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, Titanik gemisi misali her geçen gün su almaya devam ediyor, iktidar da su kaçaklarını kapatmak için her geçen gün yeni paketler açıklıyor fakat açıklanan paketler, alınan sözde önlemler de maalesef fayda etmiyor ve etmeyecek; aldığınız her türlü sözde önlem maalesef millete zam olarak geri dönüyor. Vatandaşımız geleceğe ekonomik kaygılar çerçevesinden bakmakta, artık insanımız gelecek planlamasını yarına göre ayarlamakta çünkü ekonomik açıdan her geçen gün alım gücü azalmaktadır; “Günü nasıl kurtarabiliriz?” anlayışı hâkim hâle gelmiştir.

Şimdi, iktidar, emeklilikte yaşa takılanlar, vergi afları, sözleşmelilere kadro, konut kampanyaları gibi adımlar atarak seçime giden süreçte ön almaya çalışmakta. İşte sandık korkusu böyle, koltuk elden gitmeye başlayınca unuttuğunuz seçmeni bir anda hatırlatıyor fakat bunlar da çare olmayacak, seçmen size kendisini sandıkta hatırlatacak, sizi sandığa gömecek, az kaldı. O sene, bu sene diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 640 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 16’ncı maddesinde geçen “eklenmiş ve” ibaresinin “ilave edilerek,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Tahsin Tarhan                             Çetin Osman Budak                           Müzeyyen Şevkin

        Kocaeli                                             Antalya                                              Adana

  Kadim Durmaz                                 Tacettin Bayır                          Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

          Tokat                                                İzmir                                               Manisa

Okan Gaytancıoğlu

         Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Okan Gaytancıoğlu’nun.

Sayın Gaytancıoğlu, buyurun. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa teklifiyle üreticilere bir mağduriyet yaşatacaksınız. Neden üreticileri düşünmüyorsunuz? “Üreticiler” derken 3 harfli marketlere ürün satan üreticileri kastediyorum. Hâlbuki şu anki, mevcut uygulamada tüm eksikliklerine rağmen yine de üreticilere birtakım kolaylıklar sağlanıyordu, güçsüz olan üretici büyük zincir marketler karşısında korunuyordu, ürün bozulmalarında zincir marketten hesabının sorulmasını ve tahsilatın hızlı bir şekilde yapılmasını sağlıyordu ama şimdi üreticiler mağdur olacak. Niye? Zayıf ile güçlü nasıl yarışsın? Burada bir adalet mekanizması olması lazım, eşitlik değil. Karşı taraf güçlü, sermaye var; diğer tarafta sermayesi olmayan küçük üretici var.

Şimdi, soruyorum: Bu kanun teklifi 3 harfli marketlere diyet borcu ödemek midir yoksa bir nevi rüşvet midir? Bu yasa teklifini seçimden önce getirdiğiniz için… Sırf dört ay gıda fiyatları artmasın diye oturdunuz anlaşma yaptınız, karşılığında zincir marketler üreticiden tahsilat yapacak, bunu da halk ödeyecek. Nereden anlıyoruz? İşte, bu maddelerden, bu yasadan anlıyoruz. Mevcut yasa üründe bozulmalar varsa üreticiyi koruyordu ama şimdi 3 harfli marketler korunuyor çünkü onlara -dediğim gibi- bir diyet borcunuz var. Çünkü onları siz büyüttünüz; bakkalları, kırtasiyecileri, nalburları, tuhafiyecileri siz öldürdünüz. Her köşe başında bir zincir market var. Gıda enflasyonunu düşüremediğiniz için her ay bir suçlu arıyorsunuz, geçen ay zincir marketleri suçladınız. Şimdi, ne oldu? Şimdi, onlarla seçimlere kadar idare edelim, aman enflasyon artmasın diye anlaştınız. Onlar ne derse onu yapıyorsunuz. Bundan üç, dört sene önce Tarım Komisyonuna bir hâl yasası teklifi getirdiniz; eksikleri vardı, yanlışları vardı ama nedense bu yasa teklifini çektiniz. Bunu düzeltmeniz gerekirken tekrar getirmiyorsunuz. Perakende yasası teklifi vardı, 2006 yılından beri Mecliste bekliyor, bunlar hâlâ bekliyor, bunları düzeltmiyorsunuz; şimdi, TOBB yasasını buldunuz, bunun içerisinde değişiklikler yapıyorsunuz. Hâlbuki deseydiniz ki: “Hipermarketler ve zincir marketler haftada bir gün kapalı kalır.” Böyle bir şey demiş olsaydınız çok çok iyi olurdu. Bakkalı korumuş olurduk, nalburu korumuş olurduk, kırtasiyeciyi, tuhafiyeciyi korumuş olurduk; siz sadece sermayeyi düşünüyorsunuz. Bakın, şu an ciddi bir gıda krizi var, fiyatlar çok artıyor. Hâlbuki Genel Başkanımız 20 Kasım 2021’de gıda paydaşlarıyla bir araya geldi ve 29 Kasımda bir açıklama yaptı, dedi ki: “10 hayatta kalma ürünü; bunlara zam yapmayın. En azından, üç dört ay, kış aylarında kış çıkana kadar zam yapmayın.” Ne bunlar? Un; siz un fiyatlarına yüzde 200 zam yapılmasını sağladınız. Yağ; yağ fiyatları zam şampiyonu oldu, uçtu gitti; 1 litrelik ayçiçeği yağı 7 liradan şu an 50 liralara çıktı, yüzde 350 zam. “Süte zam yapmayın.” dedi   -süt kalmadı ki- süt 4 lira, 5 liralardan -markette satılan sütlerden bahsediyorum- 24, 25 liralara çıktı. Bulgur; bulgur fiyatları uçtu gitti, makarna fiyatları, mercimek… Yumurta 1 liraydı, 3 lira, 3,5 lira oldu. Peynir; cumhuriyet tarihinde et fiyatı geçen peynirle karşı karşıyayız, bir kalıp peynir 200 lira oldu. “Her ay bir çeşit sebze sabit kalsın.” demişti Genel Başkanımız, şu anda pazardan bir kışlık sebze almaya kalksanız 20 lira. Yani kısacası, dünyada gıda fiyatları düşerken bizde de gıda fiyatları tırmanışa geçti. Durduramıyorsunuz, bu şekilde yasal düzenlemelerle düzeltmeye çalışıyorsunuz; yolu bu değil, siz de aslında bunu biliyorsunuz; yolu çiftçiyi, üretimi, üreticiyi desteklemek.

Bakın, kuraklık kapımızda, üretim daha da düşecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Barajları yapmadınız. “Yapın.” dedik, yirmi seneden beri iktidarsınız. Ya, arkadaşlar, dünya kadar baraj yapılması gerekli. Dicle Nehri’miz var, Fırat Nehri’miz var, Seyhan, Ceyhan Nehirlerimiz var, Ergene var, Meriç var, Yeşilırmak var, Kızılırmak var; buralara dünya kadar baraj yapmanız gerekirken yapmadınız. Gübre fabrikalarını özelleştirdiniz, yandaşlara rant sağlamaktan, et ve süt krizi çıkarmaktan hiçbir şey yapamıyorsunuz. Aramızda sizinle çok fark var, anlayış farkı; biz Tarım Kredi Kooperatiflerinin üreticinin yanında olmasını istiyoruz, siz Tarım Kredi Kooperatiflerinde sözde “Gübre fiyatlarını indirdim.” dediniz. Gidin, bakın, herhangi bir Tarım Kredi Kooperatifine gidin, üre gübreyi sorun, kaç para? 12.500 lira tonu, piyasada 10.500 lira. İşte aramızdaki fark kısaca budur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde 1 adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesinde geçen “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kemal Bülbül               Nusrettin Maçin                      Fatma Kurtulan

    Antalya                        Şanlıurfa          Mersin

Kemal Peköz                Filiz Kerestecioğlu Demir        Zeynel Özen

      Adana                               Ankara                                                İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Filiz Kerestecioğlu Demir’in.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, Değerli milletvekilleri; malum, seçimlere kısa bir süre kaldı. Seçimlerin meşruiyetini korumak ve demokratik ilkelerin daha fazla tahrip edilmemesi, nispeten eşit şartlarda bir seçim yarışının gerçekleşebilmesi amacıyla AYM’ye 16 Ocakta bir başvuru yapmıştık ve partimize açılan kapatma davasında verilecek kararın seçim sonrasına ertelenmesini istedik. Salı günü Devlet Bahçeli talebimizi değerlendirecek olan Anayasa Mahkemesine “HDP’nin isteğiyle Anayasa Mahkemesinin davayı sulandırması doğru değildir. AYM’nin zamana oynama teşebbüsü, terörün değirmenine su taşımaktır.” sözleriyle ayar verdi yani açıkça yargıya müdahale etti. Âdeta elinde kilitle dolaşıyorlar ve mümkün olsa gelip kapımıza kendileri kilit vuracak ama Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar’ın dediği gibi “Biz ‘anahtarız’ diyoruz, siz ‘kilit’ diyorsunuz.”

AYM, talebimizi 25 Ocakta görüşeceğini duyurmuştu ancak ne hikmetse görüşmeyi bugüne erteledi. Raportör ise, dün mahkemenin gündemine hâkim olduğu ve kapatma davası dosyasının da yeterince hacimli olduğu gerekçesiyle talebimizin reddedilmesi yönünde görüş bildirdi, bugün de erteleme talebimiz oy birliğiyle reddedildi. Bu karar ya da öncesinden hesaplarımıza bloke konulması için verilen karar ve genel olarak kapatma davası süreci, aslında, seçimlere yapılan müdahalenin kanıtı. Bu durum, Türkiye’de demokrasi isteyen birçok çevre tarafından her gün dile getiriliyor ancak daha güçlü karşı çıkışlar gerekiyor. Çünkü bu durum, yalnızca bizi yani HDP’yi ilgilendirmiyor, Türkiye’nin geleceğini ilgilendiriyor.

Bakın, ben hayatım boyunca, HDP’ye katılana kadar, Kürt halkının eşit yurttaşlık taleplerini dile getiren partilere oy verdim. Neden? Kürt olduğum için mi? Hayır; ancak eşit yurttaşlar olarak yaşayabilirsek bu ülkede demokrasinin mümkün olduğuna inandığım için. İşte bu yüzden HDP’ye yapılanlar, davlar, baskılar, sadece bizi ilgilendirmiyor, bütün ülkeyi ilgilendiriyor diyorum. Ankara’da simit 7 lira olduysa hepimize 7 lira. Sokak röportajında eğer bir çocuk okul giderleri kendisine sorulduğunda “Daha fazlasını söyleyemiyorum, biliyorsunuz yasalar…” diyorsa o zaman bu, hepimizin çocuğunun özgürlüğünün kısıtlanması. Bir “tweet” atıldığı için kapılar tekmelenip içeri giriliyorsa bu, hepimizin kapısı. Eğer ilaç bulamıyorsak bu, hepimizin sağlık hakkı. Yani ya hep beraber ya hiçbirimiz. Biliniz ki hem MHP hem AKP, yargıya uyguladıkları baskıyla, verdirdikleri yargı kararlarıyla başka bir şeyi aslında halkımıza söylüyor; artık seçeneksiz olduklarını. Çünkü bizimle ya da demokrasi isteyen herhangi bir kesimle siyaset alanında baş edemiyorlar ama bizler seçeneksiz değiliz ve haklıyız; barış mücadelesi verdiğimiz için, yoksullukla mücadele ettiğimiz için, insan hak ve özgürlüklerini savunup demokratik bir gelecek istediğimiz için haklıyız. Kendilerini zenginleştirmek için halkı soyanlar, kişisel çıkarları söz konusu olunca etik hiçbir değer tanımayanlar her şeyi maddiyat zannediyorlar, hazine yardımını keserek HDP’yi durdurabileceklerini sanıyorlar; oysa bizim yanımızda halkımız var, onların verdiği mücadeleyle bugüne geldik, kısacası bizim hazinemiz halkımızdır. Bizler belediyeleri kazanırken de 7 Haziranda barajı yıkıp bu iktidarı koltuğundan ederken de hazine yardımımız yoktu. Bileşenlerimizle, ittifaklarımızla, dostlarımızla kocaman bir hareketiz ve halkın ta kendisiyiz biz. (HDP sıralarından alkışlar)

Bloke kararı alındığı günden beri yurttaşlar partimizi arayarak dayanışmak istediklerini söylüyorlar. Yoğun talepler neticesinde, bugün “Hazinemiz halkımız.” diyerek kampanya başlatıyoruz. Halkımızın gücü ve dayanışmasıyla tarihimizin en görkemli seçim kampanyasını yürüteceğiz ve bu güçle iktidara hayal dahi edemediği bir yenilgiyi yaşatacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Anayasa Mahkemesinin kapatma davası kararını seçim sonrasına bırakma talebimizi reddetmesini isabetli bulmuş. İsabetli kararın ne olduğunu da seçim akşamı göstereceğiz sizlere.

Sevgili halkımız “Bunlar gitmezler, şunu yaparlar, bunu yaparlar.” diyenlere de kulaklarınızı da kalbinizi de kapatın. Tükenmiş, bitmiş ve halka verecek hiçbir şeyi olmayanları umutsuzluğu körükleyerek dev aynasında gösterenlere prim vermeyin. Güçlüyüz, ancak inancı ve umudu birbirimize taşıyabilirsek güçlüyüz. İnsan hak ve özgürlüklerini savunanlar dünyada bugüne kadar iyiden yana ne yapıldıysa onun mimarıdır. Yine yapacağız, yine coşkuyla kucaklaşacağız çünkü haklıyız çünkü haklıyız ve kazanacağız.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde 2 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesinde geçen “başkaca” ibarelerinin “başka” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Kemal Bülbül                                    Zeynel Özen                            Gülüstan Kılıç Koçyiğit

        Antalya                                            İstanbul                                               Muş

Nusrettin Maçin                               Fatma Kurtulan                                  Kemal Peköz

       Şanlıurfa                                            Mersin                                               Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben bugün bu kürsüden cezaevinde bulunan önceki dönem Grup Başkan Vekilimiz Sayın İdris Baluken’in cezaevindeki sağlık ihlalleri ve genel cezaevine ilişkin yazdığı bir yazıyı, bir makaleyi sizinle paylaşmak istiyorum. Baluken’in yazısı şöyle: “Hapishane ve sağlık ilişkilerini doğru temelde anlaşılır kılmanın yolu, her ikisine dair temel mantığı kısa da olsa irdeleme çabasından geçer. Bilindiği gibi, hapishane kurumsallaşması, iktidar ya da yönetsel erkler tarafından yasaları ihlal eden suçluların belli bir ceza mekanizmasıyla yola getirilmesi, bir nevi, ıslah ve rehabilitasyon süreci olarak ifade edilegelmiştir. Bu ifade tarzı, insanlıkla bağdaşması zor bu uygulamanın hem geniş toplumsal kesimler tarafından meşru görülmesini kolaylaştırmış hem de bireyi ve toplumu denetim altında tutmanın kullanışlı bir aygıtı hâline gelmesini sağlamıştır.

Gerçekte durum nedir? Tarihin en netameli tartışma konuları olan “suç” ve “ceza” kavramları bağlamında devletin, toplumun, bireyin sorumluluk payları veya bu payların hakkaniyetli taksimatları ne ölçüde ortaya konabilmiştir? Suçu üreten ya da ona zemin hazırlayan, vasatı sorgulamadan suçluyu ilan edip ceza sopasıyla dize getirdiğini iddia eden anlayışın gerçek amaçları yeterince bilince çıkarılmış mıdır? Daha açık ifade edersek, bireyi veya belli bir sosyal, siyasal, kültürel ve benzeri grupları suçlu ilan ederek devlet ve toplum kendi payına düşen sorumluluktan kurtulmuş veya onu görünmez kılmayı başarmış mıdır? İnsanlık tarihinin neredeyse her döneminde filozoflar, aydınlar, yazarlar, politikacılar, bilim insanları devlet, toplum, birey ilişkilerini sorgulamış, “suç” “suçlu” “ceza” gibi kavramların çıkış kaynaklarına doğru nitelikli, derinlikli, badireli ve tehlikeli yolculuklar yapmaktan geri durmamışlardır. Bu kavramların gelecekte de önemli bir tartışma konusu olacağı açıktır. Çünkü bireyi veya bir grubu suçlu yaftasıyla damgalama ve bu yolla kendi sorumluluklarından kaçma davranışının devlet ve toplum bazında yaygın şekilde kullanılmaya devam ettiği görülmektedir. Deyim yerindeyse, “suç” ve “suçlu” kavramları, asıl suç kaynaklarını ve suçluları saklayan birer örtü niyetine kullanılmaktadır. Suça itilmiş birey veya grup gerçekliğinin kendisi dahi, onu oraya iten toplum veya devlet sorumluluğunu orta yere sermeye fazlasıyla yeter. Tüm bu hususları, hapishaneye giren bireye karşı devletin veya toplumun taşıması gereken sorumluluklarla ilgili bir kanı uyandırmak için vurgulamak istedim. Hâl böyleyken sorumlulukta payı olan devletin, aynı zamanda kendisine emanet edilmiş her bir cana, onun bireysel hukukuna ve insan olmaktan kaynaklı bütün haklarına saygıyı esas alması, keza bu hususların tümünün uyulması zorunlu yasal ve anayasal güvencelerle korunması tartışmadan muaf bir zorunluluktur. İnsan onuruyla bağdaşmayacak hiçbir muamele, emanet cana reva görülemeyeceği gibi, yaşam ve sağlık hakkı başta olmak üzere, temel hakların, ulusal mevzuat veya uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınması da tercihten azade bir zorunluluk olarak ifade edilmelidir. Bu husustaki en küçük ihmal veya ihlallere de göz yumulmamalıdır, bizler de göz yummamalıyız.

Bu genel çerçeveden özgün bir alana doğru yavaş yavaş ilerleyecek olursak yani başlıkta belirttiğimiz şekliyle cezaevi uygulamaları ile sağlık gerçekliğini birbiriyle bağlantılandırırsak çarpıcı tablo biraz daha netleşir. Bunun için temel sağlık hizmetleriyle ilgili dışarıda kabul ettiğimiz genel kuralları cezaevindeki sağlık ortamı ya da bununla ilişkili sorunlara uyarlayarak yol alabileceğimiz kanaatindeyim. Sağlıkçılar olarak her birimiz olması gereken sağlık hizmetlerini ulaşılabilir, eşit, nitelikli, parasız ve ana dilinde hizmet olarak tanımlamayı esas alıyoruz.

Cezaevlerindeki sağlık sisteminden bahsederken açlık grevlerine ya da ölüm oruçlarına ve son dönemde sıkça tartışılan çıplak aramalara değinmezsek eksik kalır. Başlı başına birer yazı konusu olan bu hususlarla ilgili, sadece cezaevindeki sağlık sistemini ilgilendiren boyutuyla dikkat çekmeye yetineceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Yakın dönemde dahi ölümlerin yaşandığı açlık grevlerinde, hayati önemi haiz vitaminlerin temininden rutin kontrollerin yapımına, irade dışı müdahale girişimlerinden tutsakların eyleme gerekçe olan taleplerinin karşılanmasına kadar yaşam ve sağlık hakkını ilgilendiren sayısız ihlalden bahsetmek mümkün. Bu ihlallere genelin sosyal, siyasal, hukuksal duyarsızlıkları da eklendiğinde sonu ölüm ya da kalıcı arazlarla biten bir sağlık sorununu özetlemiş oluruz.

Benzer bir durumu cezaevindeki fiziksel veya psikolojik baskıların getirdiği intiharlar için de vurgulamak mümkün. Çoğu intihar olayının tutsak yakını veya arkadaşları tarafından şüpheli olarak ifade edilmesi sorunun vahameti açısından önemlidir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Tamamlayayım Sayın Başkan, bir iki cümle kaldı.

BAŞKAN – İlave söz verdim zaten size.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Biliyorum ama mektup olduğu için…

BAŞKAN – Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

“Çıplak arama konusunda da insanın biyopsikososyal varlığını doğrudan hedefleyen bir yönelim tanımı yapmak yanlış olmasa gerekir. İnsan onurunu hiçe sayan, belki de insanlığı en fazla utandıran çıplak arama mevzusunda, bunun savunusunu yapmaya yeltenenlerin ya da bilerek, isteyerek kamuoyunu yanıltma amacıyla inkâr edenlerin arsızlığını, pişkinliğini, karaktersizliğini ifade edecek sözcükleri bulmakta zorlanıyorum. Hayret ve ibretle takip ettiğimiz bu insanların halkın, tarihin ve gerçek adaletin vicdanında şimdiden mahkûm edildiklerini belirtebiliriz.”

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 640 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 18’inci maddesinde geçen “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Tahsin Tarhan                             Çetin Osman Budak                           Müzeyyen Şevkin

        Kocaeli                                             Antalya                                              Adana

  Kadim Durmaz                                 Tacettin Bayır                          Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

          Tokat                                                İzmir                                               Manisa

   Sibel Özdemir

        İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Sibel Özdemir’in.

Sayın Özdemir, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Evet, ben de kanun teklifinin 18’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, benden önce söz alan bütün hatipler benzer konulara değindi. Maalesef iktidarın yanlış ekonomi politikaları sonucunda ortaya çıkan yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, alım gücünün düşmesi, cari açık, Türk lirasının aşırı değer kaybı, üretim, istihdam sorunu, genç işsizliği ve bunların yarattığı ekonomik, toplumsal maliyetlerini bütünlüğüyle yaşadığımız bir dönemden geçiyoruz. Bu temel sorunlara biz Parlamento olarak çözüm üretmemiz gerekirken, maalesef bir çoğunluk dayatması nedeniyle etkin bir müzakere sürecinin işletilemediği, temel yapısal sorunların gündeme alınmadığı ve aykırılıkları Anayasa’ya açıkça ortada olan değişiklik maddelerinin kabul edildiği bir döneme şahitlik ediyoruz. İşte iki gün önce Millî Eğitim Komisyonunda,  Plan ve Bütçe Komisyonunda sık sık rastladığımız, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kanun maddeleri tekrar Genel Kurulun, komisyonların gündemine gelmektedir. Nitelikli yasa yapma süreçleri işletilemediği için, aynı düzenlemeleri, uygulamadan kaynaklı sorunları ya da Anayasa Mahkemesinden tekrar tekrar Meclis gündemine gelen kanunları görüşüyoruz. Getirmiş olduğunuz bu kanun teklifinde de birçok tali komisyonu ilgilendiren ve o komisyonların raporlarının esas komisyona iletilmesi gerekirken böyle bir süreci maalesef görmüyoruz, böyle bir hassasiyet gösterilmiyor.

Şimdi, bu kanun teklifine baktığımız zaman, Sanayi ve Ticaret Komisyonunda görüşüldü ancak esnafın, sanayi ve ticaret alanında gerçekten yaşadığı temel sorunlarına -işte değerli Komisyon üyelerimiz ortaya koydular- ya da o sektörlerin beklediği beklentilerine çözüm sunmuyor. Şimdi, toplumun gerçekten yaşadığı, karşı karşıya kaldığı sıkıntı ve sorunlara çözüm içermiyor maalesef bu kanun teklifi.

 Peki, ne var bu kanun teklifinde? Şimdi, öncelikle Anayasa’ya aykırı olarak düzenlenen Kooperatif Bilgi Sistemi’ne ilişkin veri aktarmayla ilgili, meslek odalarıyla ilgili, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle ilgili -TOBB Üniversitesine bir kaynak aktarımı vardı- maalesef, denetimsiz, plansız, kontrolsüz olarak açılan AVM’ler, zamanında tedbir alınmayan, önlem alınmayan, kanuni düzenleme yapılmayan zincir marketlerle ilgili düzenleme var. Oda, borsa seçimleri burada bir gelenek hâline geldi. Sanayi ve Ticaret Komisyonu genelde bu oda, borsa seçimleri, serbest bölgeler gibi… Sayın Komisyon temsilcileri, asıl bu odaların, bu meslek gruplarının sorunları neler; bunları gündeme getirmeniz gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Hallerle ilgili bir düzenleme var. Burada da kanunu dolanıp… Bir de böyle bir gelenek var bu dönem; Sanayi Komisyonunda belediyelerin gelirlerini azaltmaya dönük, bir maddeyle mutlaka karşı karşıya kalıyoruz. Tabii ki bunları da tartışmamız gerekiyor ama asıl çözüm üretmemiz gereken temel alanlar var, bunlara da gerekli çözümü getirmiyorsunuz, bunlara da kısmi ve geçici çözümler getirdiniz.

Şimdi, benim üzerine söz aldığım maddeye geldiğimizde, bu maddede Ticaret Bakanlığında Avrupa Birliği uzmanı ve ihracatı geliştirme uzmanı kadrolarını lağvediyorsunuz, ticaret uzmanı olarak atanıyor. Peki, bu maddeye niye ihtiyaç duyuldu? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesiyle birlikte yetkilerin bir kişide toplanmasından sonra bu bir kişi Ekonomi Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığını kapatarak bir Cumhurbaşkanı kararıyla Ticaret Bakanlığını oluşturdu. Kapatılan bakanlıklardaki Avrupa Birliği uzmanları ve ihracatı geliştirme uzmanları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle unvanları değiştirilip Ticaret Bakanlığına ticaret uzmanları olarak atandılar yani kapatılan bakanlıklardaki uzmanlar ticaret uzmanına dönüştürülüp atamaları yapıldı. Ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak elbette bunu Anayasa Mahkemesine götürdük çünkü kamu görevlilerinin kadro ihdası değişikliği, özlük işlemleri Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle olamaz, bir kanun düzenlenmesi gerekiyordu ve burada, yine, Anayasa Mahkemesinin iptalini düzeltiyoruz, 20 kişilik bir Avrupa Birliği uzmanının Ticaret uzmanı olarak atamasını gerçekleştiriyoruz ama bir de şöyle bir durum var: Bir taraftan “Sanayi Komisyonuna Avrupa Birliği müktesebatına uyumlu yasalar getiriyoruz.” diyorsunuz ama bir taraftan çok sorunlu Avrupa Birliği müktesebatına, rekabet hukukuna aykırı düzenlemeler var bu kanunda yani her zaman ki gibi çelişki ve tezatlıklarınızı burada da görüyoruz. Şimdi, baktığımız zaman, rekabet politikası ve rekabet hukuku açısından sorunlu bir madde var burada -değerli hatipler belirtti- Ticaret Bakanına ek yetki veriyorsunuz. Şimdi, bütün ekonomik problemlerin, sorunların sebebi olan o zincir marketler, perakende sektörü var ya, oradaki haksız rekabet kurallarını artık Ticaret Bakanı belirleyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – İzninizle Başkanım…

BAŞKAN – Tamamlayınız, buyurun.

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Şimdi, haksız rekabet uygulamalarını sayıyor ama ayrıca Bakana da ek bir yetki veriyor. Ya, bu, kişisel, siyasi, keyfî bir karar. Şimdi, yarın, bu  bizim karşımıza çıkacak Avrupa Birliği raporlarında, Avrupa Birliği rekabet hukukuna aykırı bir düzenleme getiriyorsunuz. Baktığımız zaman, Avrupa Birliği sürecinde, eğer Sanayi ve Ticaret Komisyonu gerçekten Avrupa Birliğine uyumla yasalar yapmak istiyorsa bir defa açtığımız bir fasıl var; Fasıl 20; Sanayi ve İşletme Faslı. Buradaki düzenlemelerle ilgili kanunlar yapmanız gerekiyor, “Yeşil dönüşüm.” dedi Komisyon Başkanı, asıl yapmanız gereken Türkiye’yi yeşil dönüşüme, Yeşil Mutabakat’a hazırlayan, karbon ayak izleri, dönüşüm, ekonomik döngüsel… Bunlarla ilgili düzenlemeler yapması gerekirken Sanayi Komisyonu bugün bizi Avrupa Birliğinden uzaklaştıran kanun maddelerini düzenlemektedir diyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde 1 adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesinde geçen “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımlandığı tarihte olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Bülbül                           Zeynel Özen                           Nusrettin Maçin

  Antalya                                    İstanbul                                  Şanlıurfa

Fatma Kurulan                        Kemal Peköz                            İmam Taşçıer

   Mersin                                      Adana                                   Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın İmam Taşçıer’in.

Sayın Taşçıer, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz aldığım maddede eşitlik ilkesi temelinde çalışanların haklarını korumak ve bu temelde yasal düzenlemeler yapılmak istenmektedir, bu çerçevede de Anayasa Mahkemesine yani AYM'ye de atıfta bulunulmaktadır. Bilindiği gibi, bu ara Anayasa Mahkemesi çok gündemde. Neden gündemde? HDP’yle ilgili verdiği ve vereceği kararlarla çok çok önemli bir gündem işgal etmektedir. Çünkü bu kararlar siyasi kararlardır, siyasi kararlar olacaktır. İktidarın bu kararları etkilemesi söz konusudur; büyük ve küçük ortağın açıklamalarının yargıyı olumsuz yönden etkileyeceği, yargının iktidarın düşünceleri doğrultusunda kararlar verebileceği endişelerimiz vardır. AYM'nin vereceği bu kararlar Türkiye demokrasisini, hukuk sistemini derinden etkileyecektir   -Türkiye’nin geleceğini etkiler- diye düşünüyorum. Umarım iktidarın bu istemleriyle değil hukukun üstünlüğü temelinde, hukukun üstünlüğünü esas alarak mahkemeler karar verirler yani Anayasa Mahkemesi.

Bu iktidar döneminde hukuk uygulanamaz duruma gelmiş, adalet ise hiç kalmamıştır. Mahkemelerde bütünlük kalmamış, tamamıyla siyasallaşmıştır. Kürtlere bu siyasallaşma katmerli bir şekilde uygulanmaktadır. 10/6/2021 tarihli Anayasa Mahkemesinin bir kararını örnek göstermek istiyorum bu katmerli uygulamalara. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan üç yıl dokuz ay hapis cezası verir bir tutukluya. Ayrıca kanuna aykırı yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü için de altı ay ceza verir. Yargıtay 9. Dairesi de bu terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan verilen mahkeme hükmünü onaylar. Şahıs bunun üzerine Anayasa Mahkemesine başvurur. Anayasa Mahkemesi bu konuyla ilgili hak ihlali kararı verir. Bu kararı 10/6/2021’de veriyor. Bu karar pilot karar niteliğindedir. Bu kararın bu nitelikle sayılması benzer başvuruların tamamında hak ihlali verileceği anlamına gelir. Buna göre Türkiye Büyük Millet Meclisi yasal düzenleme, yasal değişiklikler yapana kadar bu suçtan yargılananlar ceza alamaz. AYM kararı gerekçe gösterilerek de dava ve cezalara itiraz edilebilecek, bu davalarda verilecek karar hak ihlali kararı niteliğinde sayılabilecektir. Bu pilot kararın 10/6/2021 tarihinde TBMM’ye ve yargıya yollandığı da bilinmektedir. Ama bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu yasal düzenlemeyi yapmak için hiçbir çaba sarf edilmemiş, adım atılmamıştır. Yerel mahkemeler ise bu ve buna benzer kararlar vermeye devam etmektedir. Yargıtayın da bu davaları görmeye devam ettiğini de biliyoruz. Yargı, hukuku, iktidarın dünya görüşüne göre uygulamamalı, adalet ve hukuk herkese bir gün lazım olur. Bugün iktidarda olup hükmedenlere, dünya örnekleri hukukun yarın bunlara da lazım olacağını göstermiştir. Adaletin, hukukun olmadığı ülkelerde mafya egemen olur, mafya yasaları geçerlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

İMAM TAŞÇIER (Devamla) – Bu da ülkeyi bataklığa ve sefalete götürür. Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi gibi davranmak iddiası da hemen hemen tümüyle Kürt vatandaşlara uygulanmaktadır. “Örgüt” ismi geçince hâkimler cezayı basarlar. Hukukun, adaletin Kürtlere ayrı uygulandığı bir dönemde bu AYM kararının bir an önce Meclise getirilmesi ve mutlaka ve mutlaka 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220/6 maddesinin Meclisten geçirilip değiştirilmesi, AYM’ye uygun hâle getirilmesi talep edilmektedir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Teklifin görüşmeleri tamamlanmıştır.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul ettmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.27

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2’nci sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

 

 

2. Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4736) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:370) (*)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

12 Ocak 2023 tarihli 49’uncu birleşimde 370 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin oylama işleminde kalınmıştı.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Şimdi 2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz İYİ Parti Grubu adına Sayın İmam Hüseyin Filiz’in.

Sayın Filiz buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 370 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin  2’nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Pakistan coğrafi olarak birbirinden ayrı ve uzak konumda olsalar da ortak din ve kültürel miras üzerine kurulu Babür İmparatorluğu'na kadar uzanan tarihi kardeşlik bağlarından kaynaklı siyaset, ekonomi ve savunma gibi birçok alanda yakın ilişki ve iş birliğini sürdürmektedir. Tarih boyunca Türk milletiyle yakın ilişkiler içinde olan Pakistan halkı Kurtuluş Savaşı’mıza belki de dünyadaki en büyük desteği vermiştir. Türkiye ve Pakistan'ın yabancı egemenliklere karşı kazandıkları zaferler değişik zamanlara rastlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kurulurken Pakistan Devleti 1947’de kurulmuştur. 2023 Türkiye Cumhuriyeti'nin 100’üncü, Pakistan'ın 75’inci kuruluş yıl dönümüdür, kutlu olsun.

Türk ve Pakistan millî mücadelelerinin kahramanları birçok yönleriyle birbirine benzemektedir. Bu hususta ilk akla gelen isimler millî şairlerimiz Mehmet Akif Ersoy ve Doktor Muhammed İkbal’dir. Her ikisi de yüreğimizi iman, şevk ve heyecanla doldurmuş, bize istiklale giden yolu göstermiştir. Kuruluşa götüren liderler ise Mustafa Kemal Atatürk ve Muhammed Ali Cinnah’tır. Atatürk, Osmanlı Devleti’nin enkazından güçlü bir devlet Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Cinnah ise parçalanmış, esaret içindeki Hintli Müslümanları birleştirmiş, çağın en güçlü sömürgeci gücü İngiliz İmparatorluğu’na karşı savaşarak Pakistan devletini kurmuştur.

Değerli milletvekilleri, Muhammed Ali Cinnah, Atatürk'ün büyük bir hayranıydı, Türk milletinin kurtuluş mücadelesini ve Atatürk'ü kendine bir rehber ve örnek olarak seçmişti. Atatürk'ün “Efendiler, ne hisler ne hayaller siyasetimize tesir edebilir, rüyaları ve gölgeleri bir yana bırakalım, bunlar bize çok pahalıya mal olmuştur.” uyarısı Cinnah’ı etkilemiş ve o da Londra'daki rahat yaşantısına son vererek, Hint Yarımadası’ndaki gerçeklere göğüs germeye ve Müslümanların düşmanlarıyla boğuşmaya karar vermiştir.

Değerli milletvekilleri, Türk Kurtuluş Savaşı’nın en umutsuz anlarının yaşandığı 1921 yılında, Yunanlıların Ankara yakınlarına kadar gelmeleri karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin bazıları başkentin Kayseri'ye hatta Sivas'a nakledilmesini isterken Mustafa Kemal bütün İslam dünyasını ayağa kaldıran bir beyanname kaleme almıştır. “Bütün İslam yüreklerinin bir kalp hâlinde çarpması için kendisini perişan eden Türk milletine müzahir olsun, arka çıksın.” çağrısını içeren bu beyannameyi Kurban Bayramı namazı için 250 bin kişinin toplandığı Lahor'daki tarihî Badşahi Camisi’nde okuyan büyük şair ve filozof Doktor Muhammed İkbal yaptığı uzun konuşmanın sonunda şöyle demiştir: “Dua edelim kardeşler, o bayrak o burçlardan kıyamete kadar düşmesin, İslam’ın güneşi kararmasın. Allah Müslümanları Hristiyanlara karşı savunan büyük lider Mustafa Kemal’e yardım etsin, İslam’ın son askerlerini muzaffer kılsın.” İkbal’in bu konuşmasından sonradır ki Hint Yarımadası Müslümanları Türk kardeşlerine büyük bir maddi destek sağladılar. Hindistan’ın her köşesinde şu haykırış duyulabiliyordu: “İslam tıpkı bir duvar gibidir, herhangi bir tuğlasını yerinden oynatırsanız bütün duvar çöker. Mustafa Kemal’i destekleyin.” Şair Muhammed İkbal de İzmir’in 9 Eylül 1922’de işgalci Yunanlıların denize dökülmeleri karşısında büyük bir sevinçle Mustafa Kemal Paşa’ya “Sesleniş” şiirini yazmıştır. Ulu Önder’e övgü dolu şu mısralara bakın:

"Bir millet var, biz onun varlığıyla ulaştık

İlahi kanunların gizli gerçeklerine

Bir bakışla yön verdi bizlere, dağları aştık

Dünya güneşi olduk bir kıvılcım yerine

Koş Mustafa Kemal koş atın çatlayana dek

Bizi tedbir mat etti, sana tedbir ne gerek?”

Ulu Önder Atatürk’ün ölümünden sonra Aralık 1938’de Müslüman Birliğinin 26’ncı Kurultayında Cinnah “Aramızdan ayrılan dünya çapında tanınan devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’tür. Onun ölümü İslam dünyası için büyük bir kayıptır.” diyordu. 1947 yılında bağımsız Pakistan kurulduktan sonra Pakistan’a atanan ilk Türk Büyükelçisi ünlü şair Yahya Kemal’in 4 Mart 1948’de güven mektubunu kabul ederken Muhammed Ali Cinnah şunları söyledi: “Tarihte devlet adamlarınızın birçok alanlardaki başarıları, komutanlarınızın savaş alanlarındaki zaferleri, inkılaplarınızın giderek rayına oturmaları, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün doğuşu ve mücadelesi, eşsiz devlet adamlığı, cesareti ve basiretiyle milletinizin şahlanması, bütün bu heyecan verici gelişmeleri Pakistan halkı iyi bilmektedir. Ekselansları, sizi temin ederim ki Pakistanlı Müslümanlar ülkenize karşı büyük bir hayranlık duymaktadır ve artık iki özgür, egemen ve bağımsız devlet olarak Türkiye ile Pakistan aralarındaki bağları daha da güçlendireceklerdir.” Türkiye ile Pakistan arasında artan dostluk ve iş birliği Muhammed Ali Cinnah’ın bu sözlerini haklı çıkarmasının yanında hepimiz için gurur ve kıvanç vesilesidir.

Değerli milletvekilleri, 220 milyona yakın nüfusuyla Pakistan, uluslararası arenada Türkiye’ye koşulsuz destek vermektedir. Kıbrıs Harekâtı’ndan Barış Pınarı Harekâtı’na kadar her durumda yanımızda olmuştur, Türkiye de aynı şekilde Pakistan’a her türlü desteği vermektedir. Ayrıca, FETÖ’yle mücadelede Pakistan Türkiye’ye tam destek vermiştir. FETÖ’nün Pakistan’da açtığı 22 okulun tamamını Parlamento ve mahkeme kararlarıyla birlikte Maarif Vakfına devretmiştir. Pakistan, bunlarla da yetinmeyerek Türkiye dışında FETÖ’yü terör örgütü olarak ilan eden ilk ülke olmuştur, bu davranış da her türlü takdirin üzerindedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ve Pakistan’ın mevcut ticaret hacminin, iki ülkenin nüfus ve ekonomik büyüklüğü de göz önüne alınarak 1,5 milyar dolardan üç yıl içinde 5 milyar dolara çıkarılma hedefi isabetli bir adım olmuştur. Pakistan’dan ithal edilen belli başlı ürünler arasında pamuklu dokuma, pamuk ipliği, etil alkol, deri ve köseleden giyim eşyası, örme eldivenler ve hazır giyim ürünleri yer almaktadır. Türkiye, Pakistan’a en çok, telefon ve telgraf için elektrikli cihazlar, inşaat demirleri, hijyenik havlu ve bebek bezleri, pamuklu dokuma tekstil makineleri, kendine özgü fonksiyonu olan makineler ve kauçuktan dış lastikler ihraç etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ve Pakistan askerî işbirliği çerçevesinde de tedarik, alışveriş, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu bağlamda, savunma sanayi işbirliği alanında atılan adımları da önemli bulmaktayız.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığının Pakistan’daki yardım ve kalkınma faaliyetleri de ikili ilişkilerde önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye, 2005 ve 2010 yıllarında Pakistan’da meydana gelen deprem ve sel felaketlerinde TİKA aracılığıyla ülkeye yardım ulaştırmış ve ülkede birçok okul ve 1 hastane kurmuştur.

Değerli milletvekilleri, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının koordine ettiği Türkiye Bursları kapsamında, Pakistanlı öğrenciler Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinde lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi almaktadır. Bugüne kadar yaklaşık 1.100 Pakistanlı öğrenci burslardan yararlanmıştır. Edindiğimiz bilgilere göre, hâlen 1.850 Pakistanlı öğrenci ülkemizde eğitim görmektedir. Millî Eğitim Bakanlığının verilerine göre, Pakistan’da hâlen eğitim gören öğrencimiz yoktur. Pakistan’da Türkiye'den de öğrencilerin olmasının büyük coğrafyadan karşılıklı haberdar olmamız konusunda önemli bir katkı sağlayacağını düşünmekteyiz. Pakistan üniversitelerinin bir kısmı oldukça niteliklidir; dünya sıralamalarında ilk 500’e giren üniversitelerinin sayıları alanlarına göre şöyledir: Temel bilimler alanında 4, mühendislik teknolojisi alanında 6, sosyal bilimler ve yönetim alanlarında 5 olmak üzere, toplam ilk 500’e giren 15 üniversitesi bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Gaziantep Milletvekili Ali Şahin Bey’in Pakistan’da eğitim gördüğünü, Urducayı bilen tek milletvekili olduğunu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye-Pakistan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı olarak da değerli hizmetlerde bulunduğunu belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye-Pakistan arasındaki Mal Ticaret Anlaşması’nı uygun buluyor ve destekliyoruz ancak tekstil ve hazır giyim üreticilerimizin tabiriyle trafik sapması sonucu diğer ülkelerin ucuz tekstil ve hazır giyim ürünlerinin Pakistan üzerinden Türkiye’ye girişinin önünün açılmasıyla ilgili endişeler bulunmaktadır. Bu konuda gerekli tedbirlerin alındığını ümit ediyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Kemal Bülbül. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Bülbül, buyurun.

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli Genel Kurul üyeleri, Değerli Divan; herkese sevgi ve saygılar.

Pakistan’la yapılan sözleşme… Aslında, Pakistan ve Türkiye, ikisi de hem bölgesinde hem de kendi halklarıyla sorunlu. Pakistan’da resmî ideoloji tarafından ilan edilen, aslında İslam hakikatiyle uyuşmayan bir devlet İslamcılığı, Türkiye’de de aynı şekilde ve Pakistan’da kendi halklarıyla büyük bir sorunluluk, komşu halklarla büyük bir sorunluluk, çatışmaya, savaşa neredeyse varacak bir durum, Türkiye’de de aynı şey söz konusu; bir benzeşlik var. 12 Eylülden gelen bir Kenan Evren-Ziya ül Hak dostluğu var. Elbette mazlum halklar arasında da bir dayanışma var. Elbette Pakistan'ın da kendine göre siyasal, kültürel, inançsal değerleri var ve bu değerleri temsil eden çok değerli düşünürler, edebiyatçılar, siyasetçiler var. Fakat, bundan önce hem komşu halklarla hem de kendi halklarıyla barışmak, kendi halklarıyla sözleşme imzalamak gibi bir durum var.

Şimdi, bakın, dünya çapında 246 sözleşme üretilmiş Birleşmiş Milletler bünyesinde, Avrupa Konseyi bünyesinde benzeri kuruluşlar aracılığıyla. Türkiye, bunlardan sadece 30 tanesine imza koymuş, 1 tanesini biraz sonra söyleyeceğim Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ve buna varmadan önce Türkiye'nin kendi komşularıyla, kendi halklarıyla bir eşitlik sözleşmesi yapması gerektiğini söylüyorum. Bir; Rusya'yla ilişki nedir? İki; Rusya'nın Ukrayna'yı işgali konusunda Türkiye'nin politikası nedir? Üç; Yunanistan'a ikide bir horozlanmak, ikide bir tehdit etmek ve Yunanistan milliyetçiliğini, burada kendi milliyetçiliğini köpürtmek neyi amaçlamaktadır? İkide bir Suriye'yi, Rojava'yı tehdit etmek, “Bir gece ansızın gelebiliriz.” gibi ilkel, demode bir laf, suç içeren bir laf, bu laf suç içermektedir. Bu “Bir gece ansızın gelebiliriz.” bir tehdit unsurudur ve bir suç içermektedir. Şimdi, böyle olunca, bakın, geçen gün Millî Eğitim Komisyonunda bir yasa maddesi görüştük orada Türk-Japon Üniversitesi yapılıyor. Olabilir mi? Tabii ki olabilir. Fakat Türk-Kürt üniversitesi niye yok? Türkiye'deki halkların kendi dilinde üniversite niye yok? Diye eleştirdiğimizde YÖK Başkanı “538 tane farklı dillerde doktora tezi olduğunu ya da lisans tezi olduğunu.” söyledi. Bunu da büyük bir lütuf gibi ifade etti. Teşekkür ederiz, eyvallah olsun o da bir şey. Lakin arkadaşlar, bakınız, Cumhuriyetin 2’nci yüzyılına girerken bu Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk halkına, Kürt Halkına, Ermenilere, Araplara, Çerkezlere, Romanlara, Türkiye’nin bütün halklarına karşı sorumludur. Türkiye’nin Türk halkı dışında -Türk halkının da hakları ekonomik olarak ihlal ediliyor, Türk halkı da asimilasyona tabi tutuluyor, Türk halkı da İslamcılık noktasında kullanılıyor- bütün halklarının hiçbir hakkı yoktur.

Cumhuriyetin 2’nci yüzyılına giderken bir sözleşme lazım; uluslararası sözleşmeden önce Sayın Başkan, bir sözleşme, yeni bir anayasa, Kenan Evren anayasasını yırtacak cesaret. Herkes buna karşı aslında, kimse bunu benimsemiyor ama bu Anayasa yırtılmadığı gibi tekçilikte, devşirme mantığıyla yürütülen bir Türkçülükte ısrar ediliyor ve bu Türkçülükte ısrar edilirken, tarihte aslında adalet ve hakikat sahibi kişiler örnek gösteriliyor. Hep söylüyorum ben, Şeyh Edebali örnek gösteriliyor, deniliyor ki: “Demiş ki. ‘Devleti yaşat ki insan yaşasın.’ Bundan da polis asker devleti kastediliyor.” Hayır, Şeyh Edebali “Devleti yaşat ki insan yaşasın.” derken “İnsanlar arasında döngüyü, barışı, toplumsal ilişkiyi, adaleti, paylaşımı, ekonomiyi, kardeşliği, eşitliği yay ki insan yaşasın.” anlamında söylemiştir; zira Şeyh Edebali ermiş, derviş, keramet sahibi bir insandır.

Bugün de halklar için söz konusu olan yeni bir sözleşmedir ve bu sözleşmeye… Bakın, 1876’dan beri Türkiye’de 9 kere anayasa yapılmış, bu anayasaların hiç birinin yapımına halk katılmamış. Ne Türkler ne Kürtler ne Araplar ne Lazlar ne Çerkezler ne kadınlar ne inananlar ne inanmayanlar ne Aleviler ne Sünniler; bürokratlar yapmış anayasayı. Yani, Jean Jacques Rousseau’nun dediği gibi, toplumsal sözleşme olmamış, toplumun tüm sosyal, etnik, inançsal ve sınıfsal grupları dâhil olup bir anayasa yapmamışlar. Bu nasıl toplumsal sözleşme oluyor? Şimdi, Türkiye'de bir anayasasızlık hâli var ve bu anayasasızlıktan hareketle her türlü ihlal yapılıyor; Mecliste ihlal yapılıyor, yurt dışına çıkarken ihlal yapılıyor, kapatma davasında ihlal yapılıyor, halka karşı ihlal yapılıyor, dilimizi yok sayarak, inancımızı yok sayarak ihlal yapılıyor, mahkemeye talimat veriliyor. Biz kurbanlık kuzu muyuz? HDP kurbanlık kuzu mudur? Kürtler, Aleviler, kadınlar, inananlar, inanmayanlar, AKP'li olmayanlar, kurbanlık kuzu mudur? Değildir, biz kurbanlık kuzu değiliz. Bakın, Cumhuriyetin 2’nci yüzyılında bu tekçi oyunu bozacağız; çoğulcu, katılımcı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, tüm halkların etnik ve inançsal haklarına kavuştuğu, Türk ve Kürt'ün eşit olduğu, Türk ve Arap'ın, Türk ve Ermeni’nin eşit olduğu eşit yurttaşlık programını koyacağız ortaya.

Biraz önce sözleşmelerden söz ederken Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni söyledim. Bakın, Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne Türkiye de imza koymuş fakat imza koyduğu bu Sözleşme; ayrım gözetmeme, çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı, katılım hakkı gibi yüce değerleri içermesine rağmen, Türkiye, Sözleşme’nin 17, 29 ve 30’uncu maddelerine 1989 yılından bu yana çekince koymuştur Sayın Başkan. Neden? Bakalım, 17’nci madde ne diyor: “Kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler.” Yani mealen diyor ki “Kürt çocuklar, Arap çocuklar, Roman çocuklar, farklı dillerde olan çocuklara kendi dillerinde yayın yapılmalıdır.” Bu engellenmekle suç işleniyor. Başka bir madde, 29’da ne diyor: “Çocuğun ana–babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi.” Var mı böyle bir şey? Sürekli Kürt’ü, Roman’ı aşağılamak “Kürt açılımı, Roman açılımı” deyip böyle patinaj yapıp ıkınıp sıkılıp akıl kabzı olduğundan dolayı açılamamak gibi durumları görüyoruz. 30’uncu maddede “Dinî ya da dilsel bir azınlığa ya da yerli halka mensup çocuğun kendi kültüründen yararlanma, kendi dilinin gereklerini yerine getirme ve bunları eğitimsel bir hak olarak kullanma.” Görüldüğü gibi bu 3 madde ihlal edilerek, bu 3 madde kabul edilmeyerek aslında uluslararası bir suç işleniyor. Bu sadece Çocuk Hakları Sözleşmesi için, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi var, Avrupa Sosyal Şartı var, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı var, başka başka birçok sözleşme var. Şimdi, bugün bakın, tekrar söylüyoruz cumhuriyetin 2’nci yüzyılına girerken bütün parti grupları ve  başta Hükûmet Türkiye’den, Türkiye haklarından, emekçilerden, sınırlardan, demokrasiden, barıştan, eşitlikten, adaletten sorumluluk duymuyor. Hâlâ her HDP’liyi suç görüyorsa bu, bir nefret suçudur; bu, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. HDP’de suçlu yoktur. Tüm tutuklularımız; Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Ayla Akat Ata, Edibe Şahin, İdris Baluken, adını sayamadığım bütün yoldaşlarımız; hepsi burada barışı, demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü, adaleti savundular; siz tekçiliği savundunuz, tekçilikte ısrar ettiniz. Dolayısıyla, cumhuriyetin 2’nci yüzyılına giderken mesele şu: Tekçilik mi, çoğulculuk mu? Kabul mü, ret mi? Ortak yaşam mı, yoksa baskı ve tahakküm mü? Biz çoğul yaşamdan, baskı ve tahakküm yerine ortak yaşamdan, halkların eşitliğinden söz ediyoruz. Buna rağmen partimizi hedef göstermek, partimizin kapatılmasını istemek hem hukuka hem insan hak ve özgürlüklerine hem de siyaset yapma hakkına karşı işlenmiş bir suçtur; nokta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Bir dakika daha rica etsem olur mu Başkan?

BAŞKAN – Tabii, tamamlayın sözlerinizi.

Buyurun.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, bizler burada maaş almak için vekil olmadık; Türkiye’ye, Türkiye halklarına, emekçilere, kadınlara, çocuklara, yoksullara, kimsesizlere, sosyal demokratlara, devrimcilere, sosyalistlere, komünistlere, Kürt halkının acı çeken annelerine, Türk halkının acı çeken annelerine hizmet etmek için buradayız. Kimse bize “terörist, suçlu” diyemez; bu, tarihe karşı işlenmiş bir suçtur. Adalet için; demokrasi, eşitlik, özgürlük için; cumhuriyetin 2’nci yüzyılı eşit ve ortak yaşansın; yurtta barış, dünyada barış gerçekleşsin; acı, gözyaşı ve kan olmasın diye buradayız; bunu herkes biliyor, siz de biliyorsunuz ve bu hakikati kabul etmek sizin için sosyal ve siyasal bir görevdir.

Saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Başkanım, 60’a göre kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

 

 

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sayın Hatip “Dilimizi yok sayarak, inancımızı yok sayarak Anayasa ihlal ediliyor.” şeklinde beyanlarda bulundu, bunları kabul etmek mümkün değil; Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti. Anayasa’mızın 3’üncü maddesinde devletimiz ülkesiyle, milletiyle bölünmez bir bütün. Hiç kimse dinî inancı, etnik kökeni, düşüncesi nedeniyle ayrıma tabi tutulmuyor. Türkiye’nin her bir köşesine eşit hizmet, her bir vatandaşına eşit hizmet götürülüyor. Özellikle işte kendi dillerinde yayın, kendi dilini öğrenme, bunlar serbest, bunlarla ilgili bir yasaklama söz konusu değil.

Bir de Sayın Hatip şunu söyledi “‘Bir gece ansızın gelebiliriz.’ demek ilkelliktir, suçtur.” dedi, bunu asla kabul etmiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Biz, “Bir gece ansızın gelebiliriz.” derken Sayın Cumhurbaşkanımız ülkemizin huzurunu bozmak isteyenlere, milletimizin huzurunu bozmak isteyenlere karşı, Türkiye’yi tehdit eden teröristlere karşı bir gece ansızın gelebiliriz.” diyor, buna açıklık getirmek istedim. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

 

 

 

 

2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4736) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:370)(Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2’nci madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yok.

2’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, yine bir uluslararası anlaşma var. Bu anlaşma da aslında diğer birçok anlaşmada olduğu gibi hiçbir şekilde doğru dürüst tartışılmadan, altyapısı yeterince hazırlanmadan Komisyonumuza geldi ve Komisyondaki tartışmalardan sonra da buraya gelmiş durumda.

Şimdi, sorun şu: Pakistan'la bir ticari anlaşma imzalıyorsunuz, iyi, hoş imzalayabilirsiniz. Genelde de gıda oluyor bu anlaşmanın içerikleri ama Pakistan'ın özgül koşullarına baktığımızda, aslında kendi kendine yeten bir ülke olmadığı, birçok yerde aslında piyasaya tağşiş edilmiş ürünler sürdüğü, özellikle pandemi döneminde çok ciddi gıda arzı sorunu yaşandığı, yoksulluğun çok derinleştiği gibi birçok şeyi sayabiliriz. Örneğin, ülkenin 210 milyonluk nüfusunun yüzde 20,5’i yetersiz beslenmektedir ve 5 yaş altı çocuklarda bodurluk oranı yüzde 44’tür. Hani, biz burayla böyle anlaşmalar yapıyoruz ama anlaşma yaptığımız ülkenin de birazcık yapısını bilmemiz gerekiyor.

Diğer bir taraftan, orman kayıplarının en fazla olduğu ülkelerden 2’nci sırada geliyor ve bütün bunların her biri bizim Pakistan'la yaptığımız anlaşma açısından soru işaretlerini kafamızda artırması gerekiyor. Eğer dış ticaret yapacaksak, eğer karşılıklı uluslararası anlaşmalar yapacaksak bunların da bir kalite standardı olması gerektiğini… Ve en nihayetinde de kendi ülkemizde yeterince gıda üzerinde denetimler yapmayan bir ülke olarak, çok fazla piyasada sahte ürün bulunan bir ülke olarak, özellikle ürettiğimiz ürünlerin gittikleri diğer dış ülkelerden tahliller sonucunda tekrar ülkemize zehirli gıda kalıntısı nedeniyle, özellikle de kullanılan toksikler, ilaçlar nedeniyle iade edildiği bir yerde bizim gıda güvenliği konusunda oldukça tartışmalı bir ülkeyle ticaret yapmamızın en başta halkımızın sağlık hakkını ihlal ettiğini ifade etmemiz gerekiyor. Bu anlamıyla kendi iç pazarında... Örneğin biz buradan domates ihraç ediyoruz Rusya'ya, sonra domatesler geri geliyor. Neden? “İçinde şu kadar oranda kanserojen madde bulundu.” diye. Biz kaç defa sorduk, ben de soru önergeleri verdim, dedim ki: “Dönen bu ürünleri ne yapıyorsunuz, nerede imha ediyorsunuz?” Bunların imha edilme süreçlerini neden kamuoyuna açıklamıyorsunuz bilmiyoruz. Bir bakıyoruz, çok pahalı olan incirin fiyatı düşüyor. Neden? Çünkü ihraç ediyorsunuz, ithal eden ülke “Kalıntı var.” diyor, size iade ediyor ve siz bunların yeni tahlillerini yaptırmadan piyasaya sürüyorsunuz ve böylelikle halkımıza yediriyorsunuz. Tıpkı geçmişte Çernobil patlamasından sonra okullarda ücretsiz fındık ve süt dağıtılması gibi. O zamanlar biz ilkokuldaydık, bize torba torba fındık geliyordu, süt geliyordu, biz de seviniyorduk “Ya, ne güzel işte, fındık yiyoruz.” diye. Halbuki o fındıkların hepsi Çernobil’den dolayı radyasyonlu ve biz bütün o fındıkları halk olarak yedik ve gözümüzün önünde o zamanın siyasetçileri çay yerine kuşburnu içtiler ve “Çayda radyasyon yoktur.” dediler. Şimdi benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Her şeyin manipüle edildiği, bütün gerçeklerin altüst edildiği bir dönemdeyiz değerli arkadaşlar. Ama bu da değil. Şimdi, sizin dış politikayı yürütme biçiminize yönelik biz dünya kadar eleştiri yapıyoruz. En başta, siz uluslararası ilişkileri, bir devletin güncel politikasından bağımsız olması gereken, bir devletin iktidarından bağımsız olması gereken, bir devletteki iktidarın ideolojik bakış açısından bağımsız olması gereken dış politikasını ne yazık ki tam tersine uyguluyorsunuz. Bugünkü sizin dış politikanız Selefi bir çizgide ve en nihayetinde de bu Selefi aklın kendisi, bu İhvân-ı Müslimîn çizgisinin kendisinin bütün Orta Doğu'yla ilişkilerimizi belirleyen bir yerde olduğunu görüyoruz. Sadece bu da değil değerli arkadaşlar. Bakın, buradan bazı geri dönüşler yaptınız. “İhvan-ı Müslimin” diyordunuz, “rabia” diyordunuz, şimdi, işte, Mısır’da Sisi’yle normalleşiyorsunuz, Birleşik Arap Emirlikleri’yle normalleşme adımları atıyorsunuz, Suriye’de “Katil Esad” dediğiniz kişiyle bir adım atmaya çalışıyorsunuz -öyle nitelendirdiğiniz- ve bütün bunların hepsini kendi güncel, siyasal çıkarlarınız için yapıyorsunuz. Hiçbiri bu ülkede yaşayan 85 milyon insanın çıkarını gözeten bir yerden değil; bunun özel olarak altını çizmemiz gerekiyor.

Şimdi, en son, kamuoyuna yansıdı, belirli düzeylerde Suriye Hükûmetiyle işte, Beşar Esad’ın yardımcılarıyla görüşmeler oluyor ve burada da yazıldı, çizildi. Niye görüşüyorsunuz? Hani o kadar halkına zulmediyordu, halkını mahvediyordu; şunu yapıyordu, bunu yapıyordu. Ne oldu? Ne oldu da görüşmeye başladınız? Çünkü şunu gördünüz: Siz Suriye’de yenemediniz. ÖSO’yla, eğittiğiniz, donattığınız o Ahrar uş-Şam’la, bilmem şununla bununla, El Kaide’siyle, El Kaide artıklarıyla beraber siz Suriye Hükûmetini yenemediniz. Neden? Çünkü Rusya denkleme girdi ve oyunun kuralları değişti. Ama başka bir şeyi daha yapamadınız, başka bir şeyi daha yapamadınız. Sizin tek amacınız, Suriye’deki Kürtleri yenilgiye uğratmaktı; IŞİD’in sırtını sıvazladınız, silahları geçirdiniz, MİT tırlarını örtbas ettiniz, onu yakalayan gazeteciyi yurt dışına sürgüne zorladınız ama günün sonunda siz Kürtlerin ve Kürtlerle beraber orada mücadele eden halkların direnişini engelleyemediniz. İşte, bunun sonucunda Kobani kurtuldu, IŞİD’den Rojava kurtuldu, o IŞİD barbarlarından. Ama sadece Kobani ve Rojava kurtulmadı; Musul da kurtuldu, bakın, Rakka’da kurtuldu ve bugün Suriye’de barış adına bir umut varsa bu da oradaki Kürtlerin ve Kürtlerle beraber mücadele eden halkların direnişi sayesindedir, sadece 12 bin gencini toprağa veren Kürt halkı sayesindedir; bunu da hiç kimse unutmasın. Onun için şimdi normalleşme adımları atarken ya, günün sonunda “Kürt, anasını görmesin. Kürtlerin Suriye’nin geleceğinde statüsü olmasın. Kürtlerin orada kurulacak demokratik bir Suriye’de statüleri, hakları, hukukları tanınmasın.” diye şimdi “katil” dediğiniz Esad’la oturdunuz masaya, görüşme yapıyorsunuz ve daha kötüsü, şimdi, seçim öncesi ya, yalvar yakar diyorsunuz ki: “Biz bir poz vermeliyiz, normalleşme adına bir poz vermeliyiz ve bunu da iç politikaya, seçime tahvil etmeliyiz.”

Ne yaptınız Almanya’yla? Koşturdunuz, koşturdunuz Almanya’dan randevu talep ettiniz, sonra randevunuzu kabul ettiler ama ne oldu? Sizin oradaki temsilciliklerinizin, oradaki seçim kampanyanızın dili nedeniyle Alman kamuoyunda infial uyandı ve sizin görüşme talebiniz ne oldu? İptal edildi, Almanya bunu kabul etmedi. Oysaki Merkel, her seçim döneminde sizin hemen koştur koştur imdadınıza yetişiyordu ve size o şemsiyesini gererek de aslında bir şekilde sizin iktidarınızı kurtarıyordu.

Peki, bütün bu dış politikanızın arkasında ne var? Siz sanıyor musunuz ki Avrupa Birliği gerçekten AKP’nin kara kaşına, kara gözüne hayran, hayır. En önemli şey ne biliyor musunuz, mülteci anlaşması. Bu mülteci anlaşmasından Avrupa çok faydalandı. Türkiye’yi mültecilerin açık hava cezaevine çevirdiniz, onun üzerinden para aldınız, onun üzerinden iç piyasayı canlandırdınız, o insanları ucuz emek olarak çalıştırdınız, ekonominin çarklarının bütün yükünü o göçmenlere yüklediniz, küçücük çocuklar sanayide çalışmak zorunda kaldılar, atölyelerde çalıştılar o göçmen işçiler. Siz bu sırada “Benim ülkemde bu kadar göçmen var; açarım kapıları, ben onları gönderirim.” diye Avrupa'ya şantaj yaptınız. E, nerede kaldı ilkeli dış politika, nerede kaldı insancıl dış politika, nerede kaldı? Hiçbir yerde, değil mi? Demek ki neymiş? Siz zaten gündelik siyasetin bir parçası olarak dış politikayı görüyorsunuz ve her gün ama her gün dış politikayı iç politikanın bir aracı hâline getiriyorsunuz. Zaten bütün U dönüşlerinizden bunu anlıyoruz ki en büyük U dönüşünüz herhâlde Cemal Kaşıkçı davasıdır. Suudi Arabistan’a söylemediğinizi bırakmadınız, sonra geldi Adalet Bakanınız, teslim ettiniz davayı. Birleşik Arap Emirlikleri darbenin baş aktörüydü, finansörüydü, ona dünya kadar laf söylediniz; sonra gittiniz “Ya, yanlış anlaşılma olmuş. Para verin, barışalım.” dediniz vesaire vesaire yani bu işler çok…

Ama diğer bir mesele var değerli arkadaşlar: Siz bu Meclisin Dışişleri Komisyonunu da hukuksuz yürütüyorsunuz. Bakın, ben bir Komisyon üyesiyim, burada Komisyonda olan arkadaşlar da var. Ya, siz yurt dışına heyet gönderiyorsunuz, bizden gizli gönderiyorsunuz, gizli ya! Ayıp değil mi? Avrupa'dan heyet gelince bizi dâhil ediyorsunuz, bir de hava atıyorsunuz: “Bakın, biz ne kadar demokratız. Halkların Demokratik Partisi de burada Milliyetçi Hareket Partisi de burada bilmem kim de burada.” Günün sonunda ne oluyor? Yurt dışına heyet gidince bizi götürmüyorsunuz. Kimin hakkı bu? Kimin parasıyla gidiyorsunuz? Resmî görüşmeleri kimin bütçesiyle yapıyorsunuz da siz Halkların Demokratik Partisini o Komisyondan ve o resmî heyetlerden dışlıyorsunuz? Ben size buradan soruyorum: Böyle bir hakkınız var mı, böyle bir hukukunuz var mı, böyle bir çalışma teamülü var mı? Nerede var, nerede yazıyor, nerede? Söyleyin, nerede yazıyor? Hiçbir yerde yazmıyor.

Diğer bir meselede şunu söyleyeyim: Bu hukuksuzluğunuzun, bu Meclisteki ayrımcı tutumunuzun devamı ne biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Teşekkür ederim.

Burada, grup konuşmalarında bazıları Anayasa Mahkemesine talimat veriyor ya, talimat; Anayasa Mahkemesini tehdit ediyor. İşte hukuksuzluk buradan başlıyor ya, buradan başlıyor. Buradaki ayrımcılık, buradaki ayrımcı dil, buradaki siyaseti dizayn etme, burada kendi istikbali için, kendi iktidarı için her şeyi mübah görme aklı bugün yargının en üst organını tehdit etmeye vardı. Ne diyorsunuz? “Gerekirse Anayasa Mahkemesini de kapatırız.” Pardon! Hayrola? Kapatmadığınız ne kalacak bu ülkede? Anayasa mahkemesini de kapatacaksınız, sonra siz meşru hükûmet mi olacaksınız? Meşru muhalefet mi olacaksınız? Bu Meclis meşru mu olacak? Bütün bu soruları kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Selamlar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Tunç, ne söyledi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “Kürtlerle savaştınız, yenildiniz.” dedi.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Ne demişim Başkanım?

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Biraz önce talihsiz bir konuşma dinledik. Hep “Siz… Siz…” diye sanki Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir milletvekili değilmiş gibi, hariçten konuşuyormuş gibi bir konuşma yaptı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bir kere, söylediklerinin hiçbir tutar tarafı yok.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Mesela?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Hepsi, hepsi.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Mesela biz bir kere Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğumuzu ve herkese, bütün dünyaya Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olunması gerektiğini hep ifade ettik. Yalnız, güneyimizde bir terör devletine de müsaade etmeyeceğimizi, Suriye’yi bölüp parçalayanların burada bir terör devleti kurmak istemelerine hep karşı çıktığımızı ifade ettik ve orada bir terör devleti oluşumunu engelledik. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Bundan niye rahatsız oluyorsunuz? Biz, oradaki masum insanları, oradaki masum Kürtleri de o terör örgütlerinden korumak ve güneyimizdeki bu tehdidi ortadan kaldırmak için mücadele ettik ve binlerce şehit verdik; dolayısıyla, bu mücadelemizden taviz vermemizi hiç kimse beklemesin. Güneyimizde bir terör devleti kurulmayacak; bunda Türkiye Cumhuriyeti devleti kararlıdır ve bu kararlılıktan da hiçbir zaman vazgeçmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Bir gece ansızın gelebiliriz.” diyoruz.

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Onun hepsi hava, hava! Kürsüde rahatsızınız; atın, atın!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanımız “Bir gece ansızın gelebiliriz.” derken Türkiye’yi tehdit edenlere karşı bunu söylüyor, milletimizin huzurunu bozmak isteyenlere karşı bunu söylüyor; bunu neden anlamak istemiyorsunuz?

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Hava atmayın! Hava atmayın!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ondan sonrasında diyorsunuz ki: “Neden bizim hakkımızda kapatma davası var? Neden Anayasa Mahkemesine müdahale…” Kim müdahale ediyor? Siz bunları burada tekrar ettiğiniz müddetçe, odak olma noktasındaki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Her gün tehdit ediyorsunuz, bir de inkâr ediyorsunuz be!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç. (AK PARTİ ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan, siz hukukçusunuz, bari bu konuşmayı siz yapmayın ya! Lütfen… Çok talihsiz!

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Nasıl hukukçusunuz? Televizyonu dinlemiyor musunuz? Her gün tehdit ediyor! Bir de siz hukukçusunuz! Ayıp ya!

SABAHAT ÖZGÜRSOY (Hatay) – Neyi ayıp? Ne ayıp, kime göre?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Oluç, buyurun.

 

 

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Her gün kürsüde tehdit etmiyor musunuz o Anayasa Mahkemesini?

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Tehdit etmiyoruz, yapıyoruz, yapıyoruz! Hendekleri unutma!

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın vekiller; şimdi, şey hoş olmadı Sayın Başkan, bakın, “hariçten konuşmak, TBMM vekili değilmiş gibi konuşmak” filan, bunlar hoş laflar değil takdir edersiniz ki; bunları kabul etmiyoruz tabii, iade ediyoruz size.

Şimdi, bu konudaki tartışmaları biz hep yaptık, niye bundan gocunuyorsunuz? Yani, size şunu söyleyeyim, iktidar olarak söylüyorum: Ya uluslararası alandaki çeşitli devlet yöneticileriyle konuştuğunuz rahatlıkta -bunu eleştirmek için söylemiyorum- bizlerle de konuşma erdemini gösterin. Bunda ne var? Yani Amerika Birleşik Devletleri Başkanıyla ya da Rusya Federasyonu Başkanıyla nasıl konuşabiliyorsanız bu meseleleri -kapalı kapılar ardından- bizlerle de konuşun, burada, açıktan, kürsüden.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Biz sizin dış politikanızı desteklemek zorunda değiliz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Ne alakası var ya!

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Ama siz kimsiniz?

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin lütfen.

Sayın Aydemir…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Eleştiriyoruz ve dış politika eleştirilerimizi burada Dışişleri Bakanı geldiğinde de yaptık yüzüne ve hepsinde haklı çıktık.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Ya, siz kimsiniz?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Bütün dış politikanız çöktü…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çökmez!

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Sen hayal görüyorsun, hayal.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Hayal görüyorsunuz, hayal.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Senin kuruntun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - …yerlere düştü, fiyasko oldu, duvara çarptı ve siz o duvardan geriye dönük düzeltmeye çalışıyorsunuz. Bizim söylediklerimizi kabullenmek zorunda kaldınız. Bu ayıp bir şey değil çünkü Suriye'de yanlış yaptınız çünkü Doğu Akdeniz'de yanlış yaptınız çünkü Ege'de yanlış yaptınız çünkü Kuzey Afrika'da yanlış yaptınız. Bunları söyledik size. Niye kabullenmiyorsunuz? Bakın, ayrıca bir şey daha söyleyeyim en son. Yani hep bunu söyledik ve şimdi gene aynı şeyle karşı karşıya kalıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oluç, son kez açıyorum.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Evet son.

Biz dedik ki: “Bakın, başka ülkenin topraklarında ameliyat yapmaya kalkışmayın, başka ülkenin topraklarında demografik değişim yaratmaya kalkışmayın. Bizim yüzlerce yıldır birlikte yaşadığımız komşularımızla barış içinde, dostluk içinde hep birlikte yaşayalım.” Ama siz ameliyat yapmaya kalkıştınız, demografik değişim yapmaya kalkıştınız ve bunun sonucunda…

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Çok talihsiz bir konuşma.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - …şimdi “Suriye'yle, nasıl olur da Esat'la görüşürüz ve bu adımlarımızı geriye alırız.” diye uğraşıp duruyorsunuz; bunda da biz haklı çıktık, bunda da biz haklı çıktık. Yani biz düşman değiliz ki. Siyaset yapıyoruz, eleştiriyoruz, daha doğrusu olsun diye uğraşıyoruz. Dolayısıyla, eleştirilerimizde haklı çıktığımızı kabul edin ve konuşmaya, birlikte mücadele etmeye devam edelim.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, biz hiçbir ülkenin toprağında ameliyat yapmayız, hiçbir ülkenin toprağında gözümüz yoktur ama bizim toprağımızı, bizim milletimizi tehdit eden unsurlara karşı da mücadelede kararlıyız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Başlarını ezeriz, başlarını ezeriz!

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Ya, illa seçip bir şey bulmak zorunda mısın Allah aşkına ya!

BAŞKAN – Sayın Başkan, bir de “demografik değişim” lafından bahsetti, oraya da değinseydin.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Hepiniz Hüseyin Yayman’ın Kürt raporunu okuyun, Hüseyin Yayman’ın Kürt raporunu.

 

 

 

2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (S.Sayısı 370) (Devam)

BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Engin Altay.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

370 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin sonuna geldik. Bu, Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti arasında mal ve ticaret anlaşması. Komisyon üyelerimiz muhalefet şerhi koymamış. Şöyle bir baktım, aklıma 1919’lar geldi, 20’ler, 21’ler geldi. Pakistan halkı, bu aziz milletin en kadim ve gerçek dostudur. Bu sebeple, Türkiye ile Pakistan arasındaki ilişkilerde çok kapsamlı bir ticaret anlaşması, Ticaret Bakanımız Mehmet Muş, eski mevkidaşımız, onun da kıymetli hatırı var ama anlaşma gerçekten kıymetli. Pakistan’a, Pakistan halkına yönelik her türlü yapıcı katkıya -ticari olur, sosyal, kültürel, askerî, hepsine- varız. (CHP sıralarından alkışlar) Bu çerçevede, bu pozitif yaklaşımla bu anlaşmaya kabul oyu vereceğiz. Bu anlaşmada emeği geçen Sayın Bakana ve diğer ülkenin Bakanına ve ilgili bürokratlara da teşekkür ediyoruz.

Şimdi, bu hafta Genel Kurulda ne yaptık? Bugün ve dün 395 sıra sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 640 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni de görüştük. Eğer dikkat ettiyseniz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu teklife de müspet yaklaştık, zaman noktasında da Genel Kurulda bir zaman tasarrufuna fırsat verdik ve hep birlikte bu teklife de kabul oyu verdik.

Gene evvelsi gün, konut kredisi alacak vatandaşlarımıza hazineden katkı sağlanmasıyla ilgili… Şimdi, sıra sayısını unuttum, kaçtı Doğan Kubat sıra sayısı? Konut kredisiyle ilgili kanun teklifini de çok kısa bir sürede hep birlikte tamamladık ve kabul ettik. Demek ki arkadaşlar ne yapıyoruz? Milletin, vatanın menfaatine bir şey getirdiğiniz vakit -şu teklifte olduğu gibi- biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna olumlu görüş ve katkı sağlıyoruz ve kabul oyu veriyoruz. Ben AK PARTİ’li arkadaşlarımdan şunu rica ediyorum: Hepimiz bu vatanın evlatlarıyız, Cumhuriyet Halk Partisi bir konuya çok direniyorsa bilin ki altında bir çapanoğlu vardır; o bakımdan art niyet aramayın. (CHP sıralarından alkışlar) Cumhuriyet Halk Partisi de bu vatanın menfaatini, aziz milletin menfaatini düşünen bir partidir. “Bunlar buna çok itiraz ediyor.” deyip kendi Grup Başkan Vekillerinizi, ilgili bürokratları, Komisyon Başkanını sıkıştırmak suretiyle bu Meclisten çıkan her kanunun, her teklifin mutlaka ama mutlaka milletin ve vatanın menfaatine olmasının gerektiği bilincinin sizde var olduğunu biliyorum ama parti hiyerarşisi, parti aidiyeti yaklaşımıyla parti kararına uymak noktasında, her partide olduğu gibi, sizde de bu kurala uymaktan kaynaklı yanlış parmaklar kaldırdığınızı, yanlış işlere el kaldırdığınızı size üzülerek ifade etmek zorundayım.

Aslında, bugün, dış politikadaki Hükûmetin hatalarını şöyle bir not aldım, çok yanlışı var Hükûmetin dış politikayla ilgili ama tatlı başladık, tatlı bitirelim diye Doğan Kubat, bunlara girmiyorum.

Ama bir şeyi söyleyeyim: Dış politikada birkaç şey lazım, mesela bunlardan biri tutarlılıktır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Öyleyiz.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunlardan biri, kararlılıktır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – O da var.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunlardan biri, millîliktir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – O da var.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunlardan biri, barış odaklılıktır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – O da var.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunlardan biri de  karşılıklılıktır.(CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – O da var.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Yok; bak, “Var.” demesen geçecektim.

Şimdi, bu kadar söyleyeyim, polemik olmasın, diğerlerini söylememeyim, sadece 1’inci maddeyi söyleyeceğim: ABD’nin gazıyla                -2010 muydu, 2011 miydi- “Şam’da namaz kılacağız.” dediniz. Kardeş Esad’la -“düşman” “katil Esed” oldu birden bire- papaz oldunuz. Bunun çok ağır bir bedeli oldu. Ağır bedeli şu idi: Şu an Türkiye’de 4 milyon “sığınmacı” “mülteci” “geçici korunma altındaki” -ne derseniz deyin- insan var. Türkiye’nin caddeleri, şehirleri, mahalleleri, sokakları, hatta köylerinin huzuru kaçtı. Ne uğruna? Cevabı yok. Ne uğruna? Bunun cevabı yok. Eğer ABD’nin gazına gelip “Şam’da namaz kılacağız bir hafta sonra.” demeseydiniz, bugün Türkiye’de 4,5 milyon mülteci, sığınmacı olmazdı. Türkiye’nin en büyük sorunudur. (CHP sıralarından alkışlar)

Peki, şimdi oradan nereye geldik? Tutarlılıkla ilgili bir örnek veriyorum sadece, tutarlılıkla ilgili. Sonra Putin -Beyefendinin kankası Putin- “Git, Esad’la görüş.” dedi, Putin dedi. Bay Kemal on senedir söyledi, görüşmediniz; Putin deyince, şimdi Esad’a el uzattınız. Böyle el uzattığınız çok şeyler var Sayın Tunç, not alıyorsun, eğer sataşmadan cevap vereceksen devam edeceğim ya da şahıs üzerine alırsan… Ama bunları yapmayın, milletin gözünden bir şey kaçmıyor.

Bu arada şunu söyleyip bitireyim ben: İki gündür caka satıyorsunuz sosyal medyada: “EYT’yi imzaladık, EYT’yi imzaladık.” Nerede teklif? (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İmzalıyoruz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Hani nerede?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Aziz vatandaşlarım, sevgili EYT’liler; imzalanan imza föyüdür, bizim her parti yapar. Teklif yok AK PARTİ’nin ofisinde, yok.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Var, var.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Var, hazırlık var, yok demem. Ya, dünden beri 200 kişi buradasınız. Niye gidip imza atmadınız? Saat şu anda 20.30. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığa verilmiş bir kanun teklifi yok! Yok, yok!

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Hayal! Hayal!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Yok! “Var.” de! “Var.” de! Yok! (CHP sıralarından alkışlar)

Milletin umutlarıyla dalga geçmeyin imza atarken resim çektirip. Bu geçecek, bu olacak, olmayacak demiyorum ama teklif…

ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Hazır, hazır!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hazır, Bakanlıkta hazır olabilir ama teklif Mecliste yok. Vallahi de yok, billahi de yok!

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Başkan, sataşma yok.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Yok.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – EYT…

BAŞKAN – Teklif yukarıda imzaya açık, bir sıkıntı yok. Yerinizden söz vereyim, açayım mikrofonunuzu.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sataşmadan söz istemedim Başkanım.

BAŞKAN – Açalım mikrofonunuzu da kayıtlara girsin, stenograf arkadaşlar da zorlanmasın, ben de duyamıyorum.

 

 

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, tabii, Engin Bey “EYT’yle ilgili teklif yok.” dedi, teklif var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Gidelim göster, çıkalım göster.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Milletvekillerimizin büyük bir ekseriyeti imzaladı ve çok kısa süre içerisinde…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Niye vermiyorsunuz? Hepiniz buradasınız, hepiniz imza atın.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – …teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağız ve önümüzdeki birkaç gün içerisinde komisyonda görüşülecek.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

 

2. Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4736) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 370) (Devam)

 

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap yok.

3’üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik sistemle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim, bu süre içinde sisteme giremeyen milletvekillerinin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen milletvekillerinin oy pusulalarını oylama için verilen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, ricam birleşimi kapattıktan sonra Meclisin fotoğraf çekimi kısmına geçmemizdir.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 370 sıra sayılı Kanun Teklifi açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı : 273

 Kabul      : 261

 Ret                                : 1

 Çekimser                        : 11(*)

 Kâtip Üye                                                                        Kâtip Üye

Mustafa Açıkgöz                                                         Abdurrahman Tutdere

     Nevşehir                                                                     Adıyaman”

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı ve uğurlu olsun.

3’üncü sırada yer alan, 393 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

 

3.- Gaziantep Milletvekilleri Ali Şahin ve Mehmet Sait Kirazoğlu ile 58 Milletvekilinin Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanunu Teklifi (2/4811) ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu(S. Sayısı: 393)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 31 Ocak 2023 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.35



(*) 395 S. Sayılı Basmayazı 25/1/2023 tarihli 54’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(*) 370 S. Sayılı Basmayazı 12/1/2023 tarihli 49’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(*) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.