18 Ocak 2023 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Enez KAPLAN (Tekirdağ), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, İstanbul hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Memet Bülent Karataş’a aittir.

Buyurun Sayın Karataş. (MHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

MEMET BÜLENT KARATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Cumhur İttifakı olarak temel hedefimiz ülkemizi ve Türk milletini mutlu, müreffeh refah seviyesine ulaştırmaktır; tüm gayretimiz ve mücadelemiz bundan ibarettir. Eğitimden sağlığa, millî güvenliğimizden ulaştırmaya, ekonomiden dış politikaya, sosyal politikalara kadar gelişim ve üretimin hâkim olduğu yarınları inşa etmek, Türk milletini layık olduğu seviyeye taşımak tek gayemizdir. Bizler Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak aklın yolundan sapmayan, ahlaklı, inanmış ve her türlü fedakârlığı göze almış millî siyasetle doğru bildiğimiz yoldan ilerlemeye devam edeceğiz; Milletimizin her kesimini kucaklayacak, her değerimize sahip çıkacağız; hiçbir engel tanımayacağız, zorluklara boyun eğmeyeceğiz.

Değerli milletvekilleri, kimsenin şüphesi olmasın ki cumhuriyetimizin 100’üncü yıl dönümü milletimize ve şanlı tarihimize yaraşır bir dönün noktası olacaktır; bizleri bekleyen muhteşem istikbalin anahtarı olacaktır. Ülkemiz 2023 yılına müjdelerle girmiştir, laf değil, icraat üretilmiştir; verdiğimiz sözler, paylaştığımız vaatler sırasıyla yerine getirilmektedir. 2023 yılı, zaferin yılı olacaktır; millî birlik ve beraberliğimizin yılı olacaktır; büyümenin, atılımın, yükselişin yılı olacaktır. Son zamanlarda yaşanan sevindirici gelişmeler, birbiri ardına hayata geçen projeler ve Meclisimizde alınan kararlar bu yükselişin habercisi niteliğindedir. Asgari ücretin 2022 yılı Ocak ayına göre neredeyse yüzde 100 zamla 8.500 liraya çıkarılması, ülke tarihinin en büyük sosyal konut desteği projesi, EYT müjdesi, 3600 ek gösterge düzenlemesi, uzman çavuşların özlük haklarının iyileştirilmesi adına atılan adımlar, sözleşmeliye kadro, savunma sanayimizde yaşanan gelişmeler ve daha birçok gelişme milletimizin yüzünü güldürmüştür. Yerli ve millî otomobil yapan, insansız savaş uçağı KIZILELMA'yı gökyüzüyle buluşturan, dev köprüler inşa eden, teknolojik atılımlara imza atan, silah sanayisinde atağa kalkan, hiç kimseye el avuç açmayan ülkemizle ne kadar gurur duysak azdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, bilhassa diplomaside altın bir yıl yaşamıştır. Bu süreçte ülkemiz her alanda öne çıkmış, iradesini göstermiş, istikrarlı ve iddialı yapısını daha da pekiştirmiştir. İhracatta rekorlar kırılmış, muazzam yatırımlar yapılmış, terörle mücadelede takdire şayan sonuçlar alınmıştır. Milletimizin ihtiyaç ve beklentileri yasal ve idari düzenlemelerle birer birer karşılanmıştır. Bugün olduğu gibi yarın da Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı her alanda gereğini gecikmeksizin yaparak ülkemiz ve milletimizin her hakkını müdafaa edecektir. Kimsenin şüphesi olmasın ki bundan sonraki süreçte de işçimizin, çiftçimizin, memurumuzun, emeklimizin, dul ve yetimimizin, esnaf ve sanatkârımızın, sanayici ve müteşebbislerimizin beklediği her müjdeli haberi milletimizle paylaşacağız.

Değerli milletvekilleri, Cumhur İttifakı 85 milyon Türk vatandaşının gurur duyacağı, birlikte ve beraberce huzur, esenlik ve ekonomik gelişmişlik içinde yaşayacağı Türkiye'nin güvencesidir. Aziz milletimizin içinde şüphe olmasın, milletimizin menfaatini gözetecek birlik ve beraberliğini pekiştirecek, yüzünü güldürecek her yenilikte bizim mührümüz olacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı, milletine seçim beyannamesinde vermiş olduğu sözleri yerine getirmenin huzuru ve mutluluğuyla önümüzdeki seçimlerde çıtayı daha yükseğe koyarak alnı ak ve açık, vatandaşlarımızın huzuruna çıkacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEMET BÜLENT KARATAŞ (Devamla) – Milletimizin beklentilerini, dünyanın yeni eğilimlerini, devletimizin yüksek hedeflerini anlamaktan mahrum olanların çabaları beyhudedir. Türkiye Yüzyılı’nın güneşi Cumhur İttifakı’yla doğacaktır.

Bu vesileyle, sizlere teşekkürlerimi sunuyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bülbül…

 

 

 

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İşsizlik, ülkenin en büyük kanayan yarası olduğu kadar Aydın’ın da en büyük sorunlarından biri. Türkiye’de milyonlarca işçi işsiz durumda, sigortasız çalışmak zorunda kalıyor. İktidar milletvekilleri Aydın için “Tarımı, sanayisi çok iyi.” diyor ama veriler maalesef tam tersini gösteriyor. 2022 yılı Ocak-Aralık aylarında 87.424 kişi iş arama kurumuna başvuruda bulunmuş, Aralık 2022 itibarıyla kurum kayıtlarına göre Aydın genelinde 19.884’ü kadın, 15.547’si erkek olmak üzere toplam 35.431 kişi işsiz durumda. Aydın, çevre illere baktığımızda da işsizlikte önde gelen illerden biri konumunda; bunun tek sorumlusu AKP iktidarıdır. Aydınlı vatandaşlarımız işsizliğe, açlığa sürükleyen iktidara bedelini sandıkta ödetecektir. AKP tarafından ikinci sınıf il muamelesi gören, yatırım yapılmayan Aydın bunun hesabını sandıkta soracaktır.

Teşekkür ederim.

 

 

 

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Burdur’un sorunları hakkında söz isteyen Burdur Milletvekili Sayın Mehmet Göker’e aittir.

Buyurun Sayın Göker. (CHP sıralarından alkışlar)

 

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İyi bir performans bekliyoruz Sayın Göker, alkışlayalım biz de.

 

 

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bugün Cumhurbaşkanının açıklamış olduğu 14 Mayıstaki seçim tarihi ülkemize ve milletimize hayırlı olsun diyoruz. Kaldı yüz on beş gün. Yüz on altıncı gün Türkiye’de adaletli, hukuka dayalı bir sistemin kurulduğu güne uyanmak umuduyla biz hazırız. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu konuşmayı yapmamdaki amaç, evet, sona gelinmiş bir Meclis çalışmasında Burdur halkından aldığım vekaletin ilk yıllarında dile getirdiğim sorunların henüz çözülmemiş olduğunu tekrar Meclis tutanağı altında gündeme getirmem ve bunu tarihe bir not olarak düşmemden kaynaklanmaktadır. Yıllardır gündeme getirdiğimiz ve iktidarın her seçim döneminde vaat olarak getirdiği içme suyu maalesef Burdur merkez ve köylerinin ciddi anlamdaki bir sorunu olup içme suyumuz Burdur merkez için 21’inci yüzyılda hâlâ kuyulardan sağlanmaktadır. Kaldı ki kuyu derinliğinin 200-250 metrelere indiği düşünülecek olursa bir içme suyu barajının yapımı aciliyet arz etmektedir.

Yine, Burdur'umuzun kendine has güzelliğinde olan gölümüzün etrafındaki besleyen derelerin, yapılmış olan göletler ve etrafındaki kaçak sondajlarla her gün kurumaya devam ettiğini de burada bir not olarak düşmek istiyorum. Bunu da bir an önce çözüme kavuşturacak olan iktidar sanırım Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı olacak.

Ekonomimize katkı koyacak olan hızlı tren bize yıllardır verilen bir vaat. “Ha geldiydi ha gidiyordu, bugün vardı yarın yoktu.” derken elimizde olan kara tren de maalesef gitti. Geriye sadece il merkezini ortadan ayıran bir raylı sistem kaldı ve bunun üstünde de hemzemin olması hasebiyle sürekli bir kazalar meydana gelmekte.

Tarım ve hayvancılıkla geçinen memleketim Burdur'da süt fiyatlarının maliyeti karşılamaması sebebiyle ciddi anlamda hayvan kesimi, yaklaşık bir milyon civarında hayvan kesimi oldu ve bizim oraların “Anası olmayanın danası olmaz.” diye bir sözü var; bu anlamda, canlı hayvanda, kırmızı ette ciddi bir ekonomik kriz kapıda. Süt para etmiyor, Ulusal Süt Konseyinin referans olarak belirttiği fiyatlar maalesef serbest piyasada alıcı bulmuyor. Sağmal ineklerin kesime gitmesi demek doğacak bebek danaların da sıkıntıya girmesi demek ve ülkemizin içinde bulunduğu tarım sektörünün ciddi anlamda krize gebe olduğunu 2008 yılında da yaşadığımız kriz de göz önüne alınırsa aynı kriz göz göre göre yine gelmektedir.

Yine, yapımı uzun yıllardır devam eden ve yılan hikayesine dönen Burdur Hastanemiz eğer verilen sözler tutulursa 2023 yılının ortasında hizmete girmiş olacak. Bu bağlamda bu hastanemizin bir eğitim araştırma hastanesi olması, memleketimin yararına ve halkımızın beklentisi olarak bu yönde bir talebimiz vardır. Merkez köylerimizde dahi maliyetini karşılayamadıkları için kahvehaneler kapatılmış vaziyette ve köylülerimizin sosyalleşebilecekleri bir alan günbegün giderek azalmaktadır.

Yine, Bucak ilçemize her defasında AKP'li bakanların gelip yarı olimpik olarak söz verdikleri yüzme havuzunun yeri bile hazır olmasına rağmen bir adım atılamamıştır. Bucak ilçemize bağlı Kızılseki, Kavacık, Kocaaliler ve Çamlık-Ovacık yolları ciddi anlamda hasar görmüş ve buradan bırakın otomobille geçmeyi, yürüyerek bile geçmek mümkün değildir. Keza, Yeşilova'nın turizm beldesi olan Salda'ya ulaşımda bile engebeli ve köstebek yuvasına dönmüş yollarının bakımı bir an önce yapılmalı. 21’inci yüzyılda olmamıza rağmen Belören ve Ağlasun ilçemizin köylerinde içme suyu yok. Köy nüfusu 30’lara, 40’lara kadar düşmüş vaziyette. Yağış ve… Evet, kuraklık var ama… Aması şu: Buraya yönelik gerekli yatırımların daha önceden alınmamış olması.

Yine, Yeşilova'mızda özellikle çok programlı lisenin yıkım kararı alınmasına rağmen öğrencilerin eğitim pansiyonunda eğitim almaları ciddi anlamda hayati risk taşımakta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Göker.

MEHMET GÖKER (Devamla) – Bu anlamda bir an önce eğitim lisesinin tekrar yapılması gerekiyor.

Yine, Burdur-Gölhisar’daki Atatürk İlk ve Ortaokulu, Cumhuriyet Ortaokulu, Mimar Sinan İlkokulu, İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesi kapalı durumda. Maalesef -tekraren söylüyorum- 21’inci yüzyılda ikili eğitimle öğrencilerimiz ders almakta.

Ağlasun ilçemize gelince, medeniyetlerin kenti olan Sagalassos’a yaklaşık üç yıl önce söz verilen, hatta ödeneği bile vatandaştan toplanan 150 bin liraya rağmen teleferiğin t'sini bile Ağlasunlumuz göremedi.

Öte yandan, Burdur'umuzun önemli yerlerinden biri olan Karamanlı, Tefenni, Yeşilova ilçelerinin merkezindeki Eşeler Yaylasında krom madeni açılmış olması, ciddi anlamda içme suyuna zarar verecektir, bundan vazgeçilmelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aygun…

 

 

 

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkanım.

Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanımız Kadir Albayrak'a, Büyükşehir Meclisi'ne ve Tarımsal Daire Başkanına teşekkür ediyoruz. Geçtiğimiz yıl, Tekirdağ ilimizdeki Arıcılar Birliği Başkanı telefon etti; Genel Başkan Yardımcımız Faik Öztrak'la birlikte kendisini ziyaret ettik, arılarının beslenmesi için TÜRKŞEKER’den şeker alamadıklarını ifade ettiler, bizler de Tekirdağ Büyükşehir Belediyesine ricada bulunduk, Belediyemiz proje hazırladı, TÜRKŞEKER'den şeker talep etti fakat şeker alamadılar. Bundan sonra da arı keki projesi yaptılar ve geçtiğimiz hafta, arı keki projesi dâhilinde Tekirdağ'da 508 arıcıya 91.440 kilo arı keki dağıtıldı; toplam rakam 1 milyon 500 bin lira. AKP'li vekillerin arka planda yer aldığı Türkiye Tarım, Hayvancılık ve Aracılık Platformu dışında TÜRKŞEKER'den indirimli şeker alamadılar. AK PARTİ'nin yapmadığını Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi yaptı; TÜRKŞEKER’den şeker alamayan arıcılar, Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi sayesinde arı kekiyle beraber  arılarını beslediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Buradan diyoruz ki: Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, artık arıcılarımızın şeker sıkıntısı kalmayacak.

BAŞKAN – Sayın Ekinci…

 

 

 

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Kıymetli Başkanım.

2023 Yılı Yatırım Programı’na alınan Suşehri Çataloluk Serpinti Barajımız, Merkez Haydarlı, Yıldızeli Ortaklar, İmranlı Türkkeşlik, Ulaş Ovacık, Merkez Kervansaray göletlerimiz, Gemerek Göksu, Merkez Gazibey baraj sulaması, Şarkışla Yapıaltın baraj sulaması yenileme işlemleri, “Sultan” şehrimize ve hemşehrilerimize hayırlı uğurlu olsun.

Bu hizmetlerde emeği geçen başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Grup Başkanımız İsmet Yılmaz'a ve Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Vahit Kirişçi'ye şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gülüm…

 

 

 

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Afyon T Tipi 1 Nolu Cezaevinde sistematik işkence uygulanıyor. İnfazlar hukuksuz, keyfî gerekçelerle yakılıyor, özgürlüklerinden mahrum bırakılıyorlar. Tüm bu baskılara karşı 6 kişi açlık grevinde. Açlık grevinde olanlar tek kişilik soğuk ve pis hücrelere konuluyor ve işkence burada da sürüyor. Birçok cezaevinde benzer sorunlar yaşanıyor. İnfaz yakmalar, hak gaspları yaygınlaşmış durumda. Hasta mahpusların tahliyesine dair hâlen adım atılmış değil. Cezaevlerinde sorunların çözümü için bir an önce adım atılmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Filiz…

 

 

 

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Güneydoğu Anadolu ihracatçı birliklerinin verilerine göre Gaziantep, Kahramanmaraş, Diyarbakır, Adıyaman, Şanlıurfa, Mardin ve Malatya illeri 2022 yılında 12 milyar 345 milyon dolarla en yüksek yıllık ihracata imza attı. 10 milyar 500 milyon dolarla toplam bölge ihracatının yüzde 85’inin seçim bölgem Gaziantep'ten olması gerçekten gurur vericidir, emeği geçen sanayici ve iş adamlarını kutluyorum. Bölgedeki sanayi ürünleri ihracatı incelendiğinde yüksek teknolojik ürünlerin oranının binde 7, büyük bölümünün ise orta düşük ve orta yüksek teknolojik ürünler olduğu görülmektedir. Tarım ürünlerinin toplam ihracattaki yeri ise yarıdan çok azdır. İYİ Parti iktidarında sanayi ve teknolojik yatırımlarla yüksek teknolojik ürün imalatı önceliklenecek ve GAP’ın sulama ve baraj kanalları tamamlanarak sanayi ve tarımda ihracatı katbekat artıracağız diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Keven…

 

 

 

ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yozgat Çayıralan Belediyesi tarafından Sürmeligaz yetkililerine yer tahsisi yapılarak ilgili doğal gaz şirketine Çayıralan ilçemizin doğal gaz talebi iletilmiştir ancak, ne yazık ki henüz bir çalışma bulunmamaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Fatih Dönmez’e soruyorum: Çayıralan ilçemizi doğal gaza kavuşturacak altyapı inşaatı ne zaman başlayacaktır? Komşu ilçesi olan Çandır ilçemize doğal gaz getirilirken daha fazla nüfusu sahip olan Çayıralan ilçemize doğal gaz hattının gelmesine kim engel olmaktadır? İlçelerimiz arasında neden siyasi ayrımcılık yapılmaktadır? Çayıralan halkı dört yıldır neden oyalanıyor? Çayıralan’da yaşayan insanlar da herkes kadar vergisini ödemiyor mu yoksa? Çayıralan ilçemiz doğal gaz gelmemesi için engel koyanların çirkin ve aşağılık yüzünü milletimizin takdirine bırakıyorum, saygılar iletiyorum.

BAŞKAN – Sayın İlhan…

 

 

 

 

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Başkanım.

Son birkaç haftadır sözleşmelilerin kadroya geçişiyle ilgili her gün onlarca telefon almaktayız. Hükûmet yetkilileri, kendileri bizzat bu konuda algı yaratmak amaçlı kamuoyuna farklı ifadelerle bilgi kirliliği oluşturacak adımlar atmışlardır. Dolayısıyla kadro bekleyen bir yıldan az süreli sözleşmeli işçi ve diğer personeller oldukça tepki göstermektedirler. Görünen o ki faize, betona, kullanılmayan yolun, havaalanının kullanılmama garantilerine kaynak bulma konusunda hiçbir sorun yaşamayan AKP iktidarı söz konusu emek ve alın teriyle geçimini sağlamaya çalışan vatandaşlarımız olunca 40 dereden 40 su getirmektedirler. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında cari yılla sınırlı ek ders karşılığı çalışanlar, Millî Eğitimdeki ücretli öğretmenler, belediyeler, Karayolları ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarında taşeronlar da dâhil çalışan işçi ve diğer personellere kadro haklarını vermemek adalet ve eşitlik anlayışına sığmamaktadır.

Teşekkür ederim.

 

 

 

 

 

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Ağrı ilinde yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Ağrı Milletvekili Sayın Ekrem Çelebi.

Buyurun Sayın Çelebi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Çok teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; ülkemizin üzerine güneşi doğurtan eşsiz ilimiz Ağrı’nın milletvekili olmanın onurunu sizlerle paylaşıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir başka gerçekten onur duyduğum, gurur duyduğum, yine gayrisafi millî hasıladan aldığı payı kişi başına 450 dolarlardan katbekat arttırmanın onurudur. Yine iftihar ediyorum ki özellikle dünya lideri -ki bugün de grubumuzda Grup Başkanı olarak konuştu- Recep Tayyip Erdoğan gibi bir liderin yol arkadaşı olmasıyla iftihar ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Ağrı ilimize yatırım üstüne yatırım getirdik. Bir il düşünün ki AK PARTİ hükûmetlerinden önce derme çatma yollar…

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Hâlâ öyle.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Aynen öyle.

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – …bir il düşünün ki sağlık ocağından bozma hastaneler; bir il düşünün ki gerçekten uçak indiği zaman pisti yeterli değildi ne apronu var ne lojmanları var, kalabilen kimse yok.

Eğitim dediğinizde nal toplayan bir ildi. Ne üniversitesi var… Düşünün 2 tane büyük ilçesi var, biri Patnos, biri Doğubayazıt, fakülteleri bile yok; biz şu anda sırasıyla oraya geleceğiz. Yine bir il düşünün ki derslik sayısı yetersiz ve okuyan öğrenciler, sınıfta olan çocuklar neredeyse 59 kişi bir sınıfta okuyor, dolayısıyla biz böyle bir ili aldık.

Yine turizm anlamında bir il düşünün ki turizmin adı yok. İshak Paşa Sarayımız var, kilitli.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Keşke yapmasaydınız, rezil ettiniz.

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – İshak Paşa’ya giden yollar yok. İshak Paşa’ya gidebilecek insanlar olsa bile ya lavabo yok, su yok.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Ağrı’da insan yoktu ya, sizinle insan geldi ile, ondan önce kimse yoktu ya!

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Yine düşünün ki bir il düşünün spor da Türkiye’nin sonuncusu. Sadece il merkezinde 1 tane kapalı spor salonu var, onun haricinde spor yapılabilecek bir yeri yok. Yine, düşünün ki yer altında şu anda 20 ton altınımız, 3,5 ton gümüşümüz var ve bu yer altından çıkarılmıyor. Yine, bir şey düşünün; jeotermalimiz var, sıcak suyumuz 70 derecede ve bunun üzerinde herhangi bir tesis yok ve kimse faydalanmıyor.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Gençlerimiz niye Amerika’ya gidiyor?

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, mesele şurada: Bizim Türkiye Cumhuriyeti devletinin üzerinde farklı algılar yapmamamız lazım. İşte, AK PARTİ’nin farkı burada. Geldiği günden beri… Ben size 1-2 hususu açıklamak istiyorum: “Turizmin şehri” dediğimiz, “Nuh'un Gemisinin yerinde” dediğimiz, Türkiye’nin en büyük dağlarının olduğu yerde, Ağrı Dağı’nın ve Süphan Dağı’nın olduğu yer, bakın, bu sene sadece İshak Paşa Sarayı’nı ziyaret eden turist sayısı 296 bin ve bizim şimdiye kadar İshak Paşa Sarayı’na yatırmış olduğumuz para 30 trilyonun üzerinde. Ağrı Dağı’na tırmanışı aldık, bu sene sadece Ağrı Dağı’na tırmanan yerli yabancı turist sayısı 24 binin üzerinde geliyor.

Ulaştırma… Saygıdeğer milletvekillerimiz, bakın, şu anda 1.250 kilometre -geçen senenin de dâhil olmak üzere- net kalan bizim yapmış olduğumuz sıcak asfalt. Bu birçok batı illerinde gerçekten de yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yine, bir ay önce Sayın Cumhurbaşkanımızın da ve Bakanımızın da katılmış olduğu Hamur-Patnos-Tutak kara yolunun viyadüğünü açtık. Doğu ve Güneydoğu’yu stratejik anlamda birbirlerine bağladık. Bunu da özellikle sizin de bilmeniz de çok büyük gereksinim olduğunu düşünüyorum.

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Ekrem Bey, gençler niye yurt dışına gidiyor acaba?

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Sağlık açısından, değerli milletvekillerimiz, Ağrı merkezimizde 400 yataklı hastanemiz… Cuma günü biz bunun parasını da gönderdik, çıkardık, ihalesi bitti. 200 yataklı kadın doğum çocuk hastanemiz, merkezimizde yine 32 ünitelik ağız ve diş kliniğimiz ve 6 ilçemizin de biz cumhuriyetle birlikte yapılan hastanelerin hepsini sıfırladık ve Ağrı merkezimizde yine jeotermal üzerine kurduğumuz 50 yataklı jeotermal hastanemiz… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Helal olsun, bravo!

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Bunlar hayaller, ya, Ağrı’nın gerçeğini anlat, gerçeğini.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ağrı’dan hastalar niye Ankara’ya, İstanbul’a, İzmir’e sevk ediliyor Sayın Başkanım?

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Bunun yanı sıra değerli milletvekilleri, bakın, sadece şu anda Ağrı merkezde ve 2 tane ilçeyle birlikte bulunan 16 bin öğrencimiz var. Bunu özellikle sizin vicdanlarınıza havale ediyorum.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Matematik dersine din dersi hocası giriyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hastaneler bu kadar iyiyse Ağrı’dan İstanbul’a, İzmir’e, Ankara’ya niye hastalar sevk ediliyor?

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Yine, Diyadin Mollakara köyünde Koza AŞ’yle birlikte bizim yapmış olduğumuz, bakın, 20 ton altın, 3,5 ton gümüş rezervi, 160 milyon dolar yatırım yapıyoruz, ekonomiye 1,2 milyar katkı sağlayacak ve 2.300’ün üzerinde biz istihdam sağlayacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Helal olsun!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu Ağrı’daki hastaneler bu kadar iyiyse oradaki hastalar niye İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e sevk ediliyor, sebep ne? Anlamıyorum ben bu işi ya.

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Bir de bunun yanı sıra 2018’de çıkarmış olduğumuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Hatip, Ağrı’daki hastalar niye Ankara’ya, İstanbul’a sevk ediliyor?

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – 75 trilyon lira parayla -bakın, 75 trilyon gönderdiğimiz- tekstil kentimiz şu anda, sadece il merkezinde 56 bin kapalı alanımız var ve burada şu anda çalışan 3 bin insanımız var, bu da sizlere gelir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Bravo!

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – İşçilerin yarısı çıkarılmış, haberin yok.

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Yine, biraz önce de söyledim, özellikle sıcak suyumuz, termal üzerinde, bakın, 114 trilyon lira para biz yatırdık, geçen de Plan ve Bütçe Komisyonunda milletvekillerimize ben burada dağıttım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İnşaatlarda vefat eden her vatandaşın biri Ağrılı, madem Ağrı o kadar iyiyse niçin o kadar göç veriyor?

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Antalya’nın söylemiş olduğu domates ve salatalık üretimini ellerinden alıyoruz, Allah’ın izniyle 2023, 2024’te Mollakara köyü de Diyadin de dâhil olmak üzere 30 bin ton biz sera üretimini yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Köylerin yollarını yapmamışsınız hâlen, Ağrı’nın köy yolları yok hâlen.

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Dolayısıyla, özellikle bunların yanı sıra Ağrı’nın 2’nci geldiği bir yerde, saygıdeğer milletvekilleri, enerji bakımından, bakın, biz üs olmaya çalışıyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ağrı’da öğretmen eksik, Ağrı’da doktor eksik, yazık günah!

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Doğal gaz bakımından şu anda çalışmalarımız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Helal olsun!

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Gençler niye gidiyor o zaman?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ağrı’da hemşire eksik, Ağrı’nın köy yolları yapılmamış, perişan durumda.

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Sayın Tanal, gel de ben sana Ağrı’yı göstereyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Halk orada gösteriyor zaten sana.

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Sana bir döner ısmarlayayım, akabinde seni Ağrı’da gezdireyim.

Ben yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ya Kardeşim, Ağrı’daki hastalar Ankara’ya, İstanbul’a sevk ediliyor. Gidin orada, doktor eksik, uzman doktor eksik ya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tanal, sen Ağrı’yla ilgilisin, öyle görünüyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz de Ağrılısınız bildiğim kadarıyla.

BAŞKAN – Ağrı anlatılmaz, Ağrı’da yaşanır.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) -  Yaşıyorum, ben yaşıyorum Başkan, Ağrı’da ben yaşıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, mesela Ağrı’daki hastaların hepsi Ankara’ya, İstanbul’a sevk ediliyor. O kadar uzman doktor varsa buna ihtiyaç var mı?

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) -  Başkan, ben Ağrı’da yaşıyorum.

BAŞKAN – Vereyim size bir söz yerinizden.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sen San Francisco’yu mu anlattın Ağrı’yı mı? En yoksul il ya!

BAŞKAN – Bir sataşma olmasın, size bir şey söylenmedi, verdim Ağrı’lı…

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) -  Bir dakika Başkan.

BAŞKAN – Verdim, buyurun.

 

 

 

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) -  Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Ağrı vekilimizi dinleyince gerçekten Ağrı’dan mı söz ediyor, ben çok şaşırdım. Gerçekten anlattıklarının Ağrı’dan yakından uzaktan alakası yok.

Bakın, Ağrı eğitimde, sağlıkta, iş yaşamında Türkiye'de en geri kalmış iller arasında, 4 il arasında. Yine, Türkiye’nin en yoksul ili. Bakın, insanlar evine ekmek alamıyor ama vekilimiz o kürsüye çıkıyor gerçekten yirmi yıldır AKP'nin Ağrı'da vaadin ötesine geçmeyen hayallerinden söz etti. Bakın, Ağrılı gençlerin neredeyse büyük bir çoğunluğu şu an Meksika sınırlarında kaçak yollarla Amerika’ya gitmek zorunda. Madem o kadar güllük gülistanlık, o kadar Ağrı'da hiçbir sorun yok bu gençler neden evini barkını, ailesini terk ediyor Amerika'ya gidiyor? Yüzlerce genç şu an Amerika'da ailesinden ayrı yaşıyor.

Yine, Ağrılı gençler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Başkanım, sadece Meksika’yla ilgili bir şey söyleyebilir miyim?

Takdir size ait.

BAŞKAN – Siz zaten bir şey söylediniz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – 450 dolardan 3 bin dolara çıkardık kişi başına geliri Ağrı’da.

BAŞKAN – Şimdi, Ağrı olunca…  “’Neyin var?’ diye sorma, yeterince Ağrılıyım.” demiş Ağrılı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ağrı her şeye layıktır; inşallah, güzel şeyler olacak.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Karaduman…

 

 

 

 

ABDULKADİR KARADUMAN (Konya) – Sayın Başkan, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na tabi araştırma görevlilerinin bazıları 33/A’yla, bazıları ise 50/D’yle görev yapmaktadır. 50/D’yle görev yapan araştırma görevlileri doktorasını yaptıktan sonra işsiz kalmakta ve akademik çalışmaları kesintiye uğramaktadır. 50/D’li yaklaşık 40 bin akademisyen 33/A’lı akademisyenlerle görevleri, sorumlulukları, bilimsel üretimleri, unvanları eşit olmasına rağmen iş güvencelerinin olmaması, çifte standarda, adaletsizliklere, akademik verimsizliklere ve aile planlamasının yapılamamasına neden olmaktadır. Meclise gelecek düzenleme mutlaka bu akademisyenlerimizin mağduriyetini giderecek şekilde hazırlanmalıdır. Hâlihazırda araştırma görevlisi olan öğretim görevlilerinin doktorasını yaptıktan bir artı bir yıl sonra işsiz kalmaları değil, kadroya ihtiyaçları vardır.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

 

 

 

 

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının dün yaptığı 190 bin ton kömür alım ihalesinde yine fakirin hakkını yandaşa yedirme yöntemini görüyoruz. 4.600 kilokalori kömür çağrılı 3 ithalatçı firmaya tonu 330 dolardan verilmiştir. Bu nitelikteki yerli kömürü yerli üreticilerimiz 150 dolardan verebileceklerini ifade etmektedir. Yerlilik ve millîlik laflarının altında fakirin hakkının çalındığını görüyoruz. İnsanlar en çok neyi eksikse onu dillendirirmiş. AKP sürekli “yerlilik ve millîlik” demesinden de bunu gerçekleştirmesini istiyoruz ama boşuna seçim öncesi garip gurebanın hakkını korumakla görevli Bakanlığın bu hakkı yandaşa aktarması kabul edilemez. İhtiyaç sahipleri için gerekli bu kömür yerli üreticilerden karşılanmalı, devletin 32,5 milyon dolar daha fazla ödemesine neden olacak yanlıştan dönülmelidir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını fakirin hakkını yandaşa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaçmaz…

 

 

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) –  Teşekkürler Sayın Başkan.

Şırnak'ta orman kıyımı, doğa katliamı devam ediyor. Şu uydu görüntüleriyle Şırnak'taki doğa kıyımını görebiliyoruz ve her gün böyle onlarca araçta ormanlık alanlar, ağaçlar kesiliyor ve doğamız talan ediliyor. Son günlerde yine izinsiz bir şekilde köylerinde ve topraklarında kesim yapılmak istenen köylüler ve yurttaşlar buna karşı itiraz edince de Şırnak Valiliği tarafından tehdide maruz kalmışlar. Şırnak Valiliği “Tapularınızı iptal ederiz. Zorla da olsa istemeseniz de biz bu ağaçları keseceğiz.” şeklinde köylüleri tehdit etmiş, Valiliğin yaptığı bu zorbalıktır, vatandaşın anayasal hakkı olan mülkiyet hakkını tanımamaktır. Devleti çeteden ayıran devletin yasalara uymasıdır, Valilik haddini bilmelidir ve bu vahşi kesim derhâl durdurulmalıdır.

Teşekkürler Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Barut…

 

 

 

 

AYHAN BARUT (Adana) –  Sayın Başkan, maalesef görünen gerçek şu ki enerji, gıda ve su krizi kapımızda. TÜİK verilerine göre, son bir yılda ise enerji ithalatına ödenen para 94,2 milyar dolara yükseldi. Ülkemizdeki 25 milyona yakın konutun yüzde 70’ten fazlasında ısı yalıtımı yok, toplam enerji tüketiminin yüzde 31’i binalarda kullanılıyor, binalardaki enerjinin yüzde 80’i ise ısıtma ve soğutma amaçlı harcanıyor. Ülkemizin ısı yalıtımıyla 8 ile 12 milyar dolarlık daha az enerji tüketme imkânı var. Yurttaşlarımızın ısınmayla ilgili sorunlarına çözüm bulunması, kamusal ve çevreci adımların atılması gerekiyor. Yapılması gereken belli, yaklaşan krizle ilgili etkin önlem alınmalı, doğa dostu, çevreci, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

 

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülke savunmasında, terörle mücadelede ve savunma sanayi ihracatında son yıllarda başarıdan başarıya koşan BAYKAR şirketi ülkemizin haklı gururu olmuştur. Son günlerde BAYKAR şirketini hedef olarak gösterenlere bir yenisi daha eklenmiştir. Efendileri, kralın desteğini pekiştirmek isteyen ada yetiştirmelerinin asıl rahatsızlığı, ülkemizin savunma sanayisinde tam bağımsız olmasıdır. Bu emperyalist dostlarının geçmişte Vecihi Hürkuş'a, Şakir Zümre’ye, Nuri Demirağ'a yaptıklarını BAYKAR'a da yapmalarına bu millete asla müsaade etmeyecektir. Hani diyorsunuz ya: “Geliyor gelmekte olan.” Terör sevicilerine, emperyalist iş birlikçilerine, Türk düşmanlarına karşı milletimiz diyor ki: “Hesap günü artık çok yakın.”

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaşıkçı…

 

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Antakya ilçemizin sınırları içerisinde, Amanos Dağları istikametinde bulunan Uzunaliç, Tahtaköprü, Maraşboğazı, Üçgedik, Karaali, Oğlakören, Gülderen, Karlısu, Yaylacık ve Kisecik köylerinde artan nüfusa karşılık vatandaşlarımızın yeni barınma yeri ihtiyacı oluşmaktadır. Bu sorun Hassa, Kırıkkan, Belen, Samandağ ve Arsuz ilçelerimizde de mevcuttur. Özellikle yeni evlenen genç kardeşlerimiz köylerinde hayatlarını devam ettirmek istemekte ancak yeni konut alanları bulamadığı için zorluklar yaşamaktadır vatandaşlarımızın köylerinde hayatlarını devam ettirebilmesi adına yeni bir kırsal yerleşim planı devreye alınıp özellikle genç nüfusun kırsalda yaşamına devam etmesi sağlanmalı ve teşvik edilmelidir. Bu aynı zamanda artan kent nüfusunun da bir anlamda dengelenmesi için son derece önemlidir. Bu açıdan Tarım ve Orman Bakanlığına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yerel yönetimlere büyük görevler düşmektedir. Kırsal yeniden şekillensin, gençlerimizle köylerimiz şenlensin.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

 

 

 

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliğinde Türkiye, uygulamaya koyduğu ekonomi modeliyle 2022 yılında önemli bir başarı hikâyesi yazdı. Küresel enflasyonun tarihî yüksek seviyelerde seyrettiği, taşımacılık maliyetlerinin hızla yükseldiği, son yüzyılın en zor senelerinden biri olan 2022’de makroekonomik göstergelerin tamamına yakınında başarı elde edildi. Dünya pazarındaki yavaşlama ve paritenin olumsuz etkilerine rağmen ihracatta 254,2 milyar dolarla rekor seviyeye ulaşıldı. Ocak-Eylül 2022 döneminde, yakalanan yüzde 6,2’lik büyümeyle küresel büyüme tahminleri aşağı yönlü revize edilirken Türkiye'nin büyüme tahmini yukarı yönlü revize edildi. Sayın Cumhurbaşkanının güçlü liderliğinde elde edilen yüksek büyüme performansımızın etkisiyle 2022 yılında kişi başına millî gelirimizin 10 bin dolar seviyesini aşacağı görülmekte diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Helal olsun, bravo!

RAFET ZEYBEK (Antalya) – İthalat ne kadar, ithalat! İthalat ne kadar oldu!

BAŞKAN – Sayın Kasap…

 

 

 

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Pazartesi günü seçim bölgem Kütahya’da ziyaret ettiğim Kütahya Ceza ve Tutukevinde maalesef 2023 yılı Türkiye’sine yakışmayacak bir tabloyla karşılaştım. Cezaevindeki yaklaşık 1.500 tutuklu ve hükümlüye günde bir saat su veriliyor ve burada insanlık zulmü işleniyor. Bu kışın ortasında Türkiye’de Kerbela yaşatılıyor bu insanlara. Günde bir saat suyla hiçbir ihtiyaçlarını gideremezler, hijyen yerine gelmez, temizlik yerine gelmez, ibadetlerini dahi yapamaz durumdalar ve bu ses duyulmuyor, bu sesin duyulması gerekiyor. Buradan anayasal bir hak olan suya erişim de dâhil olmak üzere -insani bir sebeptir, insani bir ihtiyaçtır- bunu temin edemeyenleri, zamanında fizibilitesini uygun şekilde yapmadıkları için insanları bu durumda mağdur eden herkesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aycan…

 

 

 

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, aile sağlığı merkezlerinde aile hekimleri, “aile sağlığı elemanı” olarak tanımlanan ebe, hemşire, sağlık memurları ve diğer personel çalışmaktadır. Aile sağlığı merkezlerinin bakmakla yükümlü olduğu nüfusun 2.500’e inmesini öneriyoruz. Aile hekimleri sadece hasta bakmamakta, birçok hizmeti de beraber vermektedir. Baktığı nüfusun azaltılması aile hekimlerinin verdiği hizmetin kalitesini artıracaktır. Aile hekimlerinin ücretleri yeniden düzenlenmeli ve güncellenmelidir. Ayrıca, aile sağlığı merkezlerinin fiziki şartları da iyileştirilmelidir, aile sağlığı merkezlerinde çalışan sağlık personelinin ücretleri de iyileştirilmelidir. Ayrıca, vekil, ebe ve hemşirelerin kadroya geçirilecek olmasını destekliyoruz, doğru buluyoruz. “Kamu dışı aile sağlığı çalışanları” olarak tanımlanan ve aile sağlığı merkezlerinde çalışan diğer personelin de özlük haklarının, ücretlerinin yeniden düzenlenmesini destekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Öcalan…

 

 

 

ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Halfeti ve Birecik ilçelerimizin köylerinden birçok vatandaşımız ve çiftçimiz bizi aramaktadır. Hazine arazileri el altından gizli bir şekilde satılmaktadır. Bakınız, bu sorun Urfa’nın tamamına, bölgenin tamamına yayılmıştır. Bu araziler, ilgili kurumlarla anlaşarak ihale usulüyle çok ucuza alıp yıllarca işletmecisi olan, ağaç eken, elli yıl, yüz yıl orayı işleten, sahibi olan insanlara el altından satılmaya çalışılıyor. Bakınız, Karamezra’da, Pole’de, Yukarıgöklü’de, Aşağıgöklü’de; Halfeti’de 50 bin liraya el altından alıyorlar ve arsa sahiplerini arayarak “Gelin, sizin arazilerinizi size satalım.” diyorlar 200 bin liraya. Bir kırk haramiler sistemi oluşturdular, bir ganimet sistemi oluşturdular; halkın kendi arazisini halka parayla satmaya çalışıyorlar. Bu AKP düzenini hep birlikte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

 

 

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Fındıkta alan bazlı gelir desteği dokuz yıldır aynı, 170 TL, AKP iktidarının en istikrarlı olduğu konu bu. Dokuz yılda her şey değişti bir tek bu 170 TL değişmedi. Dokuz yıl önce 170 TL, bugün 1.500 TL. Bu dokuz yılda döviz 8,5 kat, mazot 6,5 kat, ekmek 9 kat arttı, gübre fiyatları da gübresine göre 10 ila 20 kat arttı. 2014 yılına kadar düzenli bir artış vardı, dokuz yıldır artış yok. Mart ayı gibi ödemeler başlayacak yine 170 TL üzerinden icmal listeleri oluşturuluyor. Bir ülkenin 40 milyar TL kazandığı bir tarım ürününe 1 milyar TL gibi bir desteği tartışması akıl tutulmasıdır. Seçim öncesi ya hani, 450 bin fındık üreticisi ve 2 milyon fındık sektörü çalışanı var ya hani, alan bazlı gelir desteğini o yüzden derhâl 1.000 TL’nin üzerine çıkarın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Girgin…

 

 

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Fethiye, Seydikemer ve çevresini Antalya, Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirleri bağlayan Fethiye-Söğüt yolunda trafik tek yönlüdür. Yaz ayında milyonları aşan bir turizm alanı olmasının yanı sıra geniş tarım ve ticarete sahip olan bölge yolu, mevcut hâli nedeniyle can ve mal kayıplarına, ticari aksamalara neden olmaktadır. Kırk yıldan beri yapılacağı ifade edilen duble yol bir türlü yapılmamıştır. Bölgeden iç ve dış piyasaya sebze, balık sevkiyatı, Seydikemer-Söğüt yolu üzerinden yapılmaktadır. Günlük 300 tırla ekonomiye katkı sağlanmaktadır. Bu yol ne zaman bitirilecektir? Bu sene yeterli kar ve yağmur yağmadığı için bölge çiftçisi açısından önemi artan Boğalar Seki Barajı hâlâ bitirilemedi. Bu baraj ne zaman bitirilecektir? Çiftçinin çilesi ne zaman sona erecektir?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Antmen…

 

 

 

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP iktidarı, dört buçuk yıldır EYT’lilere hakkını vermiyor; sözde aralık ayında Meclise gelecekti, şimdi marta kaldı. Ben buradan EYT’lilerin hakkını yemeyin, bir önce verin diyorum. Ama bu arada sigorta olarak topluluk sigortasıyla mesleğe başlayan avukatlar daha sonra BAĞ-KUR sigortalarından 4/B’ye geçirildi ve bu avukat meslektaşlarımın emeklilikle ilgili artık çok ciddi sıkıntıları var. Daha önceki gibi, topluluk sigortasına geçtikleri dönemdeki şartlara göre emekli olmaları gerektiğini düşünüyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

 

 

 

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu toprakların yetiştirdiği büyük değerlerden olan Merhum Şule Yüksel Şenler’in emaneti olan ve açılışı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Hanımefendi Emine Erdoğan tarafından gerçekleştirilen Şule Yüksel Şenler Vakfı hizmet binası; kütüphanesi, okuma salonu, moda ve bilişim atölyesiyle Şenler’in vasiyetindeki gibi gençlerimize eğitim yuvası olacak bir ocak görevi görecektir. Bu mekânın gençlerimize rehber olacağına inanıyorum. Şule ablamızın ömrü haksızlıkla mücadelenin öyküsü, ömrü boyunca ne olursa olsun Hakk’ın hatırını daima en üstte tutmuştur. Yürekli bir dava kadını olan Şule Yüksel Şenler’in ilhamla açtığı bu yolda yürümeye devam edeceğiz. Kendisini hasret ve rahmetle anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Erbay…

 

 

 

BURAK ERBAY (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Muğla’mızda artan nüfus yoğunluğu ve turizm hareketliliğine paralel olarak trafik yoğunluğu da her geçen gün artmaktadır. Kara yollarında gerekli düzenleme yapılmadığı ve gerekli tedbir alınmadığı için meydana gelen trafik kazaları nedeniyle yurttaşlarımız hayatını kaybetmeye devam ediyor. Son olarak, Muğla-Aydın kara yolu Menteşe-Yatağan bölümü Salihpaşalar kavşağında, 14 Aralık 2022 tarihinde meydana gelen trafik kazasında bu fotoğrafta görmüş olduğunuz 15 yaşındaki lise öğrencisi Sıla Akgül kardeşimizi kaybettik. Sıla kardeşimize Allah’tan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Muğla’mızdaki bu trafik sorununu defalarca gündeme getirdik, soru ve araştırma önergeleri verdik ancak Muğla’mızda yaşanan bu sorun çözülmediği için canlarımızı yitirmeye devam ediyoruz; artık yeter.

Buradan yetkililere sesleniyorum: Başta Sıla kardeşimizi yitirdiğimiz Menteşe Salihpaşalar kavşağı olmak üzere, Muğla’mızdaki kara yollarında gerekli tedbirlerin alınmasını bir an önce bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Ataş…

 

 

 

 

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Adalet Bakanlığının yayımladığı 2021 Yılı Adli İstatistik verilerine göre, 2021 yılında Kayseri’de icra ve iflas dairelerine tam 498.160 dosya gelmiştir. Kayseri’de her 3 kişiden 1’isi icralık olmuştur. 2022 yılında ise bu durum daha da vahimdir yani Kayserili hemşehrilerim icra dosyalarıyla boğuşmakta, günü kurtarmaya çalışmakta, artan ekonomik kriz altında günden güne daha da ezilmektedir. Her yönüyle günden güne ivme kaybeden, “sanayi şehri” dediğimiz, ticaretin beşiği olarak gördüğümüz Kayseri’de ticaret de durma, hatta bitme noktasına gelmiştir. Bu durum da açıkça göstermektedir ki artık mızrak çuvala sığmıyor ama az kaldı, o sene bu sene. AKP’nin yıllardır görmezden geldiği Kayserili de ilk seçimde AKP’yi görmezden gelecektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

 

 

 

 

ORHAN SÜMER(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Memleketim Adana, çoğunlukla kış aylarında sobaların yakıldığı bir şehir. 25 kiloluk 1 torba kömür 300 liraya dayandı. Kömür fiyatlarındaki aşırı artış yoksul vatandaşlarımızın başka seçeneklere yönelmesine neden oluyor. Vatandaşlarımız sobalarda araba lastiği, plastik atık, tekstil malzemeleri ve seralardan arta kalan odun parçalarını toplayıp yakmaya başlıyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, bu fotoğraflar dün Adana’dan çekilip gönderildi. Milletin ısınmak için mecburen yaktığı atıklar nedeniyle şehrin üzerine âdeta karabasan çökmüş durumda. Bu fotoğraf sadece hava kirliliğinin, yoksulluğun, yakacak bulamadığı için tişörtünü, kazağını, sokakta bulduğu tahta parçalarını yakan bir memleketin fotoğrafı değil, yirmi yıllık AKP iktidarının ülkenin üzerine nasıl bir etki bıraktığının fotoğrafıdır. Yapılacak ilk seçimde başta ilim Adana ve tüm illerimizde bu karabasanı aydınlıkla buluşturacağımıza söz veriyoruz, halkımızın sağduyusuna güveniyoruz.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

 

 

 

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, TÜVTÜRK’ün araç muayene ücretlerine 2023 yılında olağanüstü bir zam yapıldı. 2022 yılında 685 lira olan otobüs, kamyon, çekici ve tanker muayene ücretleri 1.528 liraya; 2022 yılında 507 lira olan otomobil, minibüs, kamyonet, özel amaçlı taşıt, arazi taşıt, römork, yarı römork muayene ücreti 2023 yılında 1.130 liraya; 2002 yılında 258 lira olan traktör, motosiklet, motorlu bisiklet muayene ücreti 575 liraya yükselmiştir. Enflasyonun yüzde 64 olduğunu söyleyen AKP'ye soruyorum: Eğer enflasyon yüzde 64’se araç muayene ücretlerine niçin yüzde 100’ün üzerinde zam yapıldı? Şoför esnafı zaten mazot, yedek parça, tamir, bakım giderlerinin altında ezilirken bir de bu muayene ücretleriyle baş etmeye çalışıyor. Beş on dakikalık bir işlem için bu ücret çok yüksek değil mi? Şoför esnafı için de vatandaş için de çiftçi için de bu rakamlar gerçekten çok yüksek; biraz vicdan, biraz insaf!

BAŞKAN – Sayın Gergerlioğlu…

 

 

 

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ali İsmail Korkmaz ve Kemal Kurkut mahkeme kararlarına kamu vicdanı adına itiraz ediyorum, reddediyorum.

Bakın, Kemal Kurkut, görüyorsunuz bir polis tarafından kurşun sıkılıyor ve ölüyor. Peki, polis ceza aldı mı? Hayır, beraat etti. Bu fotoğrafı çeken Abdurrahman Gök, bir buçuk yıl ceza aldı ve istinafta kararı onandı. Yine, Ali İsmail Korkmaz'ın görüntülerine bakın. Yerde tekmelenirken görüntüleri olmasına rağmen ve ailesi işkenceden polisin cezalandırılmasını istemesine rağmen, maalesef, basit yaralamadan ancak yedi ay on beş gün ceza verilip hükmün açıklanması geriye bırakıldı. Bunu ne evrensel hukuk kabul eder ne de vicdan kabul eder; Allah kabul etmesin diyorum!

BAŞKAN – Sayın Özcan.

 

 

SUAT ÖZCAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Lisansta sağlık yönetimi ve ön lisansta sağlık kurumları işletmeciliği bölümü 146 üniversitede bulunmaktadır. Ayrıca bölüm açık öğretimde ve lisans tamamlama da var olup toplamda mezun sayısı 100 binin üzerindedir. Bu bölümden mezun olanlar yıllardır atama beklemektedirler. Mezun olanlar, son on beş yıldır yeterli atama yapılmadığını bizlere iletmektedirler. Mevcutta, Sağlık Bakanlığı son alımında sadece 400 kontenjan vermiştir, verilen bu kontenjan da unvanla değil, büro personeli adı altında verilmiştir. Bölümde 100 binden fazla mezun olduğu için bu 400 sayısı hem yetersiz hem de unvan üzerine değildir. Sağlık yönetimi bölümü, 1960 yılında Sağlık Bakanlığı ihtiyaçları doğrultusunda kurulan bir bölümdür ancak sağlık kurumları işletmecilerine ön lisans bölümünde hiç kontenjan verilmemiştir. 2000 yılında sadece 4 üniversitede var olan bölüm, şu an 146 üniversitede bulunmakta ancak istihdam sağlanamamaktadır. 100 binler mağdurdur, seslerinin duyulmasını istiyorlar. Az kaldı, Millet İttifakı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Şimdi söz talep eden Grup Başkan Vekillerine söz vereceğim. Dün de söylediğim gibi beşer dakikayı geçmemesi bizi mutlu eder.

Buyurun Sayın Usta.

 

 

ERHAN USTA (Samsun) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mersin’de meydana gelen trafik kazasında şehit olan askerlerimiz jandarma Uzman Çavuş Eren Öztürk ile jandarma Uzman Çavuş Yasin Eroğlu’na Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailesine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Bugün Turancılık davasında yargılanan ve tabutluklarda gördüğü işkencelerle gözlerini kaybeden Profesör Doktor Reha Oğuz Türkkan’ın vefatının 13’üncü yıl dönümü. Merhum Türkkan’ı vefatının seneidevriyesinde rahmet anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün de, bugün de Grubumuzu ziyaret ettiler, YÖK tarafından verilen bir denklik meselesi var, bu denklik meselesi yani denklik sorunu Türkiye’de epeyce büyümeye başladı. Yaklaşık 100 bin kişi bu işin mağduru. Şimdi, devletin yaptığı düzenlemelerin bir; istikrarlı olması lazım, iki; öngörülebilir olması lazım. Elbette zaman içerisinde düzenlemelerini değiştirebilir ama bunun öngörülebilir olması lazım. Maçın ortasında kural değiştirme gibi bir şey olmaz. Bakın, diğer bütün arkadaşların insafına, vicdanına -özellikle AK PARTİ’li arkadaşların- bir örnek olsun diye söylemek istiyorum; Azerbaycan Tıp Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi. Şimdi, YÖK buranın denkliğini kabul etmiş Sayın Başkan. “Denktir.” diyor, denkliğine ilişkin kabul ediyor, bundan sonra insanlar gidiyor müracaat ediyor, bu okulda okuyorlar. Mezun oluyorlar, denklikleri YÖK tarafından da veriliyor, kabul ediliyor. Fakat 2019 yılından sonra bir yönetmelik değişikliği yapılıyor, yönetmelik değişikliğinde deniliyor ki “Bundan sonra bunlara sınav ve staj şartı getiriliyor.” Tamam, böyle bir düzenleme yapılabilir ama bu arkadaşlar diyor ki “Arkadaş, biz buraya girdiğimizde bu yoktu, bu bizden sonrakilere belki konulabilir. Niye bize konuluyor?” bu birinci itiraz. İkincisi; daha da vahimi şu: 2019 yılında mezun olacak birisi diyelim ki işte, yıl kaybetti 2022’de mezun oldu, 2022 mezunlarına normalde staj ve sınav şartı var fakat 2019’da mezun olması gerekirken 2022’ye kalan, sene kaybedenlere deniliyor ki: “Bu sizin hakkınızdı, sizden sınav istemiyorum.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Ya, böyle tuhaf, hakikaten akla mantığa aykırı uygulamalar yapılıyor, bunların hiçbirini kabul etmek mümkün değildir. Özellikle bir de subjektif değerlendirme var. Elimde belgesi var, isterlerse arkadaşlara takdim edebilirim, AK PARTİ’de görev yapan arkadaşlar var. Hukuk fakültesi mezunlarından, özellikle bunlara denklik veriliyor; aynı yılda, aynı şartlarda mezun olan bir başkasına denklik verilmiyor. Ya böyle bir devlet yönetimi olabilir mi? Bunu kabul etmek mümkün mü? Böyle bir şey olmaz. Bu meselenin bir an evvel çözülmesi lazım. Bu sorun hem insanımızı rahatsız ediyor hem de vicdanları rahatsız ediyor.

Şimdi, diğer bir husus. Dün, bu sözleşmeli personelle ilgili yasadaki eksiklikleri burada etraflı bir şekilde ifade etmiştim. Dün atladığım bir konu var ki çok da mağduru olan bir konu. Şimdi sözleşmelilere kadro veriyoruz, çok güzel. Bunun mücadelesini verdik, çok şükür bunu başardık. Ya bunu yaparken bir şeyi eksik yapmayın hiç olmazsa. Şimdi memur imkânı veriyorsun, kadro veriyorsun, diyorsun ki… Aile birliği için bir istisna koyuyor. Yine bir dört yıl, 3+1 yıl aile birliğinin sağlanmasına engel getiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Böyle bir şey olamaz. Yani niye bunu… 2011’de bu düzenleme yapılırken tekrar aynı şey yapılmış; böyle bir kadro verilmesi olay olmuş, o zaman bunu yapmamışsınız. Böyle bir şey yapılıyor. Bu aile birliği meselesi kutsal bir meseledir, aile birliği meselesi evrensel olarak bir haktır dolayısıyla bunun önüne geçecek bir istisnayı koymayın lütfen. Ya, bir işi düzgün yapın hiç olmazsa.

Şimdi, diğer bir konu, bu sağlık çalışanlarıyla ilgili atama meselesi var. Sayın Fahrettin Koca “2022 yılında 85 bin sağlık çalışanını atayacağız.” diye söz verdi fakat bunlar tamamlanmış değil. 60 binin üzerinde kişi şu anda atama bekliyor. OECD ülkelerine baktığımızda hastanede çalışan personel açısından, kişi başına personel açısından en az olan ülkelerden bir tanesiyiz. Dolayısıyla “Sağlık çalışanları giderlerse gitsinler.” mantığıyla bakamayız. Sağlık çalışanlarının haklarını korumalıyız. Verilen sözleri yapmalıyız.

Bu, taşeronlar da grubumuzu ziyaret etti. Burada da dün yine bir kısmını gündeme getirdim ama o yüzde 70’le ilgili mesele de hakikaten sıkıntı. Bu personel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Bu, yüzde 70’e takılanlar meselesinin çözülmesi lazım. Burada apaçık bir adaletsizlik var, haksızlık var. Aynı nöbeti tutan iki hastane personeli var, aynı nöbetin içerisinde aynı işi yapıyorlar fakat birisinin ihalesi düşük şekilde yapılmış, birisinin ihalesi zamanında bu şekilde yapılmış. Bundan dolayı birisine kadro verip birisine kadro vermemeyi asla kabul etmek mümkün değildir.

Diğer bir konu, bu denetim elemanlarıyla ilgili meseleyi daha önceden de gündeme getirmiştim. Denetim elemanları arasında ciddi maaş farklılıkları var. Sayıştay denetçilerinden başlamak üzere Sayıştay denetçileri, mülkiye müfettişleri, adalet müfettişleri ve diğer merkez elamanları arasında çok ciddi bir adaletsizlik var.

Ayrıca, artı, taşrada olan denetim elemanlarımız var, yaklaşık sayıları 4 bin civarında olan. Bunlarda da ciddi bir sıkıntı var. Hem merkezdeki hem de taşradaki denetim elemanlarımız bizim için kıymetlidir ve bunların hepsinin maaşlarını artırıcı düzenlemenin yapılmasını bir an evvel Hükûmetten bekliyoruz. Bu son derece önemli, kritik bir meseledir. Bu insanlar zor şartlarda çalışıyorlar, çok kritik işler yapıyorlar, ciddi mali denetimler yapıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Beş dakikamız doldu.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Bir dakika daha alabilir miyim Başkanım?

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Ciddi mali denetim yapıyorlar. Dolayısıyla bu insanlara bu haklarını vermemiz lazım. Denetim elemanları dünyanın her tarafında… Yani şu anda bizimkiler yoksulluk sınırı içerisindeler ama dünyanın her tarafında üst gelir grupları arasındadır. Başka bir şey düşünmeden, sadece devletin menfaatini düşünerek -insanları da tabii, milleti de mağdur etmeden- çalışmaları beklenir.

Son olarak da bu Ağrı meselesinde ben de -Ağrılı değilim ama Ağrı milletvekilimiz olmadığı için- Sayın Başkan, izniniz olarak çok kısa bir şey yapacağım. Ben rakamlarla konuşurum. Elbette Ağrı ya da diğer illerimize de yatırımlar yapıyor ama en önemli, en objektif gösterge kişi başına gelirdir. Şimdi, elimizde, TÜİK’te 2004 rakamları var, ilk rakam; 2021 rakamları var.

Sayın Başkan, 2004 yılında Ağrı’nın kişi başına geliri dolar cinsinden 1.959 dolarmış; bu, 2.988 dolara çıkmış 2021 yılında. Türkiye ortalamasına oranladığımız zaman, buna bakmak lazım yani Türkiye kadar performans göstermiş mi; 2004 yılında Türkiye ortalamasının yüzde 32,5’uymuş, bu 2021’e geldiğinde Türkiye ortalamasının yüzde 31,2’sine düşmüş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım, hakikaten istismar etmek istemezdim. Çok kısa, bitireceğim.

Yine, 2004 yılında Türkiye ortalamasıyla farkına baktığımızda yani Türkiye ortalaması 6.021 dolarken Ağrı 1.959 dolar, aradaki fark 4.062 dolarmış; 2021 yılına geldiğimizde bu 6.304 dolara geçmiş. Dolayısıyla yani Ağrı’ya elbette yatırım yapılmıştır, tek tek yatırımları saymanın zaten hiçbir mantığı yok. Ya, bu kadar trilyonlarca dolarlık vergi toplanıyor, elbette yatırım yapacaksınız ama önemli olan şey Türkiye'nin performansı kötü, Ağrı’nın performansı Türkiye'nin performansından daha kötü; bunu görmek lazım.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akçay…

 

 

 

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye, savunma sanayisinde ve yüksek teknolojide yakaladığı yükselişi başarılı bir şekilde sürdürmektedir. Bir yandan teknolojinin gelecek vizyonu inşa edilirken diğer yandan savunmada, ekonomide ve ticaretteki atılım hamlelerimiz perçinlenmektedir. Bugün, 170’ten fazla ülkeye savunma sanayisi ürünleri ihraç eden bir ülkeyiz. Savunma sanayisi sektöründe faaliyet gösteren firma sayısı 2 bini aşmıştır. Savunma sanayisi alanındaki ihracat 2022 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 37 artışla 4 milyar 400 milyon dolara ulaşmıştır. Dünyanın ilk 100 savunma şirketi arasında 7 Türk firmasının bulunması ayrıca gurur verici bir tablodur. Yerli ve millî teknolojik atılımlarımızın en önemli bileşenlerinden biri de ülkemizin yetişmiş, nitelikli insan kaynağına katkı sunan TEKNOFEST’lerdir. Türkiye bugün dünyanın en büyük uzay ve teknoloji festivali TEKNOFEST’lerle bilimin ve Türk gençliğinin cazibe merkezi hâline gelmiştir. Dünya, Türkiye’nin yüksek teknolojideki yükselişini gıptayla takip etmektedir.

Bu önemli başarıların en önemli itici güçlerinden biri de insansız hava, kara ve deniz araçlarımızdır. Ülkemizin güvenliği, milletimizin esenliği için gece gündüz demeden görev yapan insansız hava, kara ve deniz araçlarımız dosta güven, düşmana korku vermektedir. Havada Bayraktar, ANKA, AKSUNGUR, Akıncı, Kargu, Karayel insansız hava araçları; insansız savaş uçağı KIZILELMA; kısa menzilli balistik füzemiz TAYFUN, ATAK ve GÖKBEY helikopterleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) –…BORA, KASIRGA, TOROS, ATMACA füzeleri; karada BOĞAÇ, BARKAN, KAPLAN, DEMİRHAN, ALPAN, ERTUĞRUL ve diğer insansız kara araçları; ALTAY, VURAN, POYRAZ, AKINCI, TULPAR tank ve zırhlı araçları; millî piyade tüfekleri ve FIRTINA obüsleri; denizlerde ULAQ, SANCAR, SALVO, ALBATROS ve MİR insansız deniz araçları; MİLGEM Projesi kapsamında üretilen millî savaş gemileri Heybeliada, Büyükada, Burgazada, Kınalıada ve Fatih, Yavuz, Kanuni, Abdülhamit Han sondaj gemilerimizle Türkiye gücüne güç katmaya devam etmektedir.

“2023 lider ülke Türkiye” ideali uğruna gece gündüz demeden çalışan, ülkemizin yükselişinde emeği geçen tüm işçilerimizi, mühendislerimizi, yönetim ekibini ve velhasıl tüm alperenlerimizi, ilgili bakanlık ve başkanlıklarımızı, dünyanın ilk 100 savunma şirketi listesinde olan TUSAŞ, ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN ve diğer şirketlerimizi, Türk ve Türkiye Yüzyılı’nın alperenleri Haluk ve Selçuk Bayraktar nezdinde tüm BAYKAR Teknoloji çalışanlarını yürekten tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, bundan yetmiş dokuz yıl önce, 3 Mayıs 1944 yılında Türk milliyetçisi olduğu için açılan Turancılık davasında yargılanıp “tabutluk” denilen işkencehanelerde işkencelere tabi tutulan merhum Reha Oğuz Türkkan’ı ölümünün yıl dönümünde rahmetle anıyorum.

Ve 17 Ocakta Mersin’de askerî personel refakatinde göçmenleri taşıyan otobüsün yaptığı kaza nedeniyle 2 askerimiz şehit olmuş, 1 sivil vatandaş hayatını kaybetmiş, 33 kişi yaralanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Elim kazada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün, Muğla’da termik santraller için mücadele eden ekolojistler ve termik santrallerden zarar gören köylüler, grubumuzu ziyaret ettiler. Muğla’da otuz beş kırk yıldır faaliyet gösteren bu santraller, Yatağan, Yeniköy, Kemerköy’de bölgenin suyunu, havasını, toprağını zehirleyerek yok ediyorlar; çıkardıkları zehirli gazlar ve atıklarla, bölgede yaşayan 68 bin insanın hayatına mal olduğunu söylüyorlar, yaşam şartlarını da ağırlaştırıyorlar. Şimdi de Bodrum’un su kaynağı olan Akbelen Ormanları LİMAK-İÇTAŞ ortaklığı tarafından kömür sahasını genişletmek için yok edilmek isteniyor. İdare mahkemesinin olumlu yöndeki kararını onaylayan Danıştay’ın termik santralleri kapatma kararını yıllardır hükûmet, bu iktidar uygulamıyor ve bu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da aynı zamanda kabul edilmiş, onanmış bir karar. Türkiye'nin Paris Anlaşması’yla 2050’de “karbon sıfır” hedefi yok mu gerçekten? Sadece bu 3 termik santralle bile 360 milyon ton karbondioksit salınarak iklim krizi derinleşiyor. Kamu bütçesinde yılda 200 milyon dolara yakın maliyet getiren bu santralleri sırf yandaş şirketleriniz kasalarını doldursun diye kapatmıyorsunuz, “Artık yeter!” diyoruz.

Yine bugün, TMMOB Yönetim Kurulu üyeleriyle bir görüşme gerçekleştirdik, kendilerine ziyaretleri için teşekkür ediyoruz. TMMOB’un Türkiye'de sayısı milyonu aşan mühendis, mimar ve şehir plancısı emekçilerinin bulunduğunu biliyoruz. Bu emekçilerin ciddi sorunları, sorunların çözümüne dair de talepleri var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Öncelikle taleplerini ifade etmek istiyorum: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Emekli Sandığına bağlı mühendis ve mimarların özlük haklarında düzenleme yapılması, ek gösterge taleplerinin yeniden düzenlenmesi ve en düşük ek göstergenin 4800, en yüksek ek göstergenin de 6400 olması talebi, özel hizmet tazminat hakkı sağlanması ve bunun emekliliğe yansıması. Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak bu talepleri içeren kanun teklifimizi önümüzdeki hafta Meclise sunacağız. Odaların, meslek kuruluşlarının mutlaka kanun yapımında taraflardan biri olması gerektiğini söylemek istiyoruz. Bütün mühendis, mimar, şehir planlamacısı emekçilerini selamlıyoruz; mücadelemize devam edeceğimizin sözünü veriyoruz.

Sayın Başkan, artan kuraklık ve önlem alma zorunluluğu önümüzde duruyor. Ocak ayının ortalarına gelinmesine rağmen yeterli yağmur ve kar yağışının olmaması ve hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde devam etmesi toplumda ciddi bir kuraklık endişesi yarattı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Meteoroloji Genel Müdürlüğünün yayınladığı üç aylık kuraklık haritası eylül, ekim, kasım ve aralık aylarında Türkiye’nin farklı yerlerinde kuraklık yaşandığını gösteriyor. Özellikle, Marmara, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kuraklık düzeyinin olağanüstü ve şiddetli düzeyde olduğu görülüyor. Toprak Mahsulleri Ofisi bir açıklama yaptı. Önümüzdeki aylarda yağışın gelmemesi durumunda tarımsal faaliyetlerin ciddi zarar göreceğini açıkladı. Açıkçası ekmeğin artık ülkemizde önemli bir gider kalemine dönüştüğü bir ortamda iktidarın acil önlem alması gerekiyor. Özellikle, tahıl ve hububat üretiminde oluşabilecek bir krize karşı çiftçilerin desteklenmesi dâhil, halkın önümüzdeki süreçte gıda erişimini sağlayacak bir planlama yapılmalıdır. Saraylar yapmaktan vazgeçin, halka ekmek sağlayın diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, Fransa’nın başkenti Paris'te 23 Aralık 2022 günü Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’nde düzenlenen silahlı saldırıda yaşamını yitiren Kürt şarkıcı Mir Perwer’in annesi Filiz Aydın, 47 yaşında, dün vefat etti. Öncelikle, ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı dilemek istiyorum. Mir Perwer’in cenazesi de 5  Ocakta memleketi Muş’un Yeşilova beldesinde toprağa verilmişti. Bu cinayetlerin, suikastların takipçisi olduğumu daha önce de ifade etmiştim ve aynı zamanda bir annenin evladının acısına dayanamaması çok büyük bir acı. Biz hem Mir Perwer’i hem de annesini saygıyla, sevgiyle anıyoruz ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

Teşekkür ediyorum Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özkoç...

 

 

 

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mersin’de meydana gelen kazada şehit olan askerlerimize, vefat edenlere Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyorum.

Van’ın Başkale ilçesinde olan depremdeki vatandaşlarımıza da geçmiş olsun diyorum.

İktidar tarafından “EYT yılbaşından önce çözülecek.” denildi; ortada bir düzenleme yok, kördüğüme çevrilen bir mesele var. Bugün Erdoğan “EYT’lilerin taleplerini karşıladık, sözleşmelilere kadro verdik.” dedi. Çalışma Bakanı Vedat Bilgin “EYT Mecliste milletvekillerinin iradesinde, bundan sonrasını biz takip etmiyoruz. Martta neticelenir diye düşünüyorum.” dedi. AKP Grup Başkan Vekili Sayın Akbaşoğlu “Maaşlar en geç mart ayında yatırılacak.” dedi. Erdoğan’ın söylediğini Bakan, Bakanın söylediğini Grup Başkan Vekili yalanlıyor. Erdoğan’a soralım: EYT’lilerin talebi nasıl karşılandı? Askerlik borçlanması, doğum borçlanması olan ve kendi evini satan, arabasını satan, kredi çeken EYT’lilerin önünde gerçekten bir teklif var mı? Talepler nasıl karşılanıyor, bunu bilmek istiyoruz. Martta yasa mı çıkacak? Martta EYT’lilere maaş mı bağlanacak? Hani bu iş aralık ayında bitecekti, neden bitmedi; bilmek istiyoruz. Başvuru ve maaş bağlama derken EYT’lilerin en az üç aylık emekli maaşı yok oldu gitti. Bu mağduriyet giderilecek mi, bilmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Buradan iktidara sesleniyoruz: EYT düzenlemesini bir an önce Meclise getirin, Meclis bunu bir gün içerisinde çıkarsın.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…

 

 

 

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

14 Mayıs 1950 demokrasi tarihimiz, siyasi tarihimiz için bir dönüm noktasıdır. Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız AK PARTİ Grup Toplantısı’nda bütün milletimize, yetmiş üç yıl sonra aynı tarihte yüz yılın, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında yüz yılın seçimlerinin yapılacağı müjdesini ilan etti; demokrasimiz için, milletimiz için, devletimiz için hayırlı olsun.

BAŞKAN – Hayırlı olsun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Söz de karar da gelecek de milletindir diyoruz. AK PARTİ ve Cumhur İttifakı olarak milletimizin desteğini istirham ediyoruz.

Ben bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisin bu haftaki çalışmalarının hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu ülkede iktidar değişmeden sorunlar bitmez, iktidarın değişmesi şart artık.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Mahmut, işine bak Mahmut; Mahmut işine bak!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değil mi Başkan? Sorunların bitmesi lazım yani değişmesi lazım.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Mahmut, işine bak Mahmut!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Benim işim zaten Türkiye’deki mevcut olan bu kötü sistemi değiştirmek ağabey, işim bu.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

18/1/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 18/1/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Erhan Usta                                                                                                                                                                                           Samsun                                                                                                                                                                                Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

Edirne Milletvekili Orhan Çakırlar ve 20 milletvekili tarafından Saros Körfezi’nin karşı karşıya kaldığı risklerin tespiti ile ranta ve doğanın korunmasına karşı alınacak önlenmelerin belirlenmesi amacıyla 16/1/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 18/1/2023 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

 

 

 

BAŞKAN – Değerli Grup Başkan Vekillerimiz, deminki uyarımıza gösterdiğiniz hassasiyetten dolayı hepinize tek tek teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

 

 

 

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Orhan Çakırlar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ÇAKIRLAR (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubumuzca verilmiş olan Saros Körfezi’nin karşı karşıya kaldığı risklerin tespiti ile ranta ve doğanın korunmasına karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi konusunda Meclis araştırması önergesi üzerine söz almış bulunuyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Edirne ili Keşan ilçesine bağlı Danişment Sahili’nde yaklaşık 47 dönümlük alanın TÜRGEV kuruluşuna satılacağı iddiaları konuşulmaktadır. Danişment Sahili çadır kurarak tatil geçirmek isteyenler için kumsalı ve temiz deniziyle bilinmektedir. Meşe ağaçlarıyla örtülü Keşan’a uzaklığı 38 kilometre ve Erikli sahiline ise 3 kilometre olup yolu asfalttır. Danişment sahili, Edirne ve çevre illerinden gelen birçok misafire ev sahipliği yapmaktadır. Ülkemizde yaşanan ekonomik krizin etkileri sonucunda vatandaşlarımız açısından tatil yeri olarak daha makul görülen bölgelerden biri olan Danişment sahilinin bir kuruluşa peşkeş çekilmesi bölgenin doğal yapısına zarar vereceği gerçeğini ortaya sermektedir. Bu bölgenin ilerleyen yıllarda büyük ölçüde ranta açılacağı ve sonrasında doğanın betona teslim edileceği endişeleri konuşulmaktadır. TÜRGEV vakfına ülkemizde birçok taşınmaz alan değerinin altında bir bedelle veya bedelsiz olarak tahsil edilmektedir. Kamuoyunda birçok yolsuzluk iddialarına bulaştığı bilinen bu kuruluşa ne sebeple bu imtiyazlar verilmektedir?

Değerli milletvekilleri, aynı zamanda Edirne ili Keşan ilçesi Sazlıdere köyünde doğa ve çevre gönüllerinin hukuk mücadelesi adaletsizliğin hükümranlığına dönüştürülmesi sonucunda FSRU Limanı inşaatı yapılmasına başlanmış ve inşaat devam etmektedir. Saros, balık popülasyonu açısından çok zengin bir alandır, Bern Sözleşmesi’nde belirtilen ve kırmızı listede bulunan koruma öncelikli balık türleri yaşamaktadır. İnşaatın başlamasıyla her geçen gün deniz ekolojisine verilen zarar artmakta olup balık türleri hızla eksilmektedir. İnşaat sırasında kirlilikten ve sesten etkilen yunuslar bölgeyi terk etmekte ve kıyılara vurmaktadır. Saros Körfezi 144 çeşit balık, 78 tür deniz bitkisi ve 34 tür süngere ev sahipliği yapan su altı zenginlikleriyle dolu ve su altı etkinlikleriyle ilgilenen birçokları için önemli bir bölgedir.

Körfez içinde barındırdığı zengin balık çeşitleri nedeniyle deniz biyologları ve dalış meraklıları arasında büyük ve doğal bir akvaryum olarak nitelendirilmiştir. Ege Denizi’nin en tuzlu kesimlerinden birini oluşturan Saros Körfezi’nde karmaşık girdaplar çizen akıntılar görülür. Bu akıntılar nedeniyle de kendi kendini temizleyen bir körfez konumundadır. Bu duruma rağmen son yıllarda yaşanan gelişmeler nedeniyle Saros Körfezi ve kıyılarında hızlı bir betonlaşma görülmektedir.

Tarım konusunda da gün geçtikçe toprak kaybeden ülkemiz bu projenin gerçekleşmesiyle birlikte maalesef verimli tarım arazilerini de yok etmeye devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, Saros kıyılarındaki kumsallar doğal sit alanları olup kumsallarımızın yoğun bir ticari faaliyete kurban edileceği ve sökülebilir dahi olsa yapılaşmalara yol açacağı kuşkusuzdur. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, doğal sit alanları mevzuatı sit alanlarının korunmasını zorunlu kılmaktadır.

Bütün bu sorunlar Türkiye’nin en özel deniz alanlarından biri olan Saros Körfezi’ni nasıl koruyup gelecek kuşaklara aktaracağımız konusunda endişelere yol açmaktadır. Bu sebeple Saros Körfezi’nin karşı karşıya kaldığı risklerin tespitiyle ranta ve doğanın korunmasına karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurulması ve korunması son derece önemlidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gürer...

 

 

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sağlık Bakanlığının 2022 yılında duyurduğu atamanın yarısının ataması gerçekleşmedi. 42.500 sağlıkçı ise söz verildiği hâlde hâlen atanmadı. 2023 yılında farklı branşlarda sağlıkçıların ataması yapılmalıdır. Optisyenlik bölümü mezunu sağlıkçılar göz anatomisi, göz fizyolojisi, göz hastalıkları, reçete ve lensler hakkında eğitim almış, göz sağlığı bilgisi konusunda donanımlı sağlık teknikerleridir; bu bağlamda atama beklemektedirler. 2022 yılında 20 kişilik kontenjan tanınan optisyenlerin 35 bin mezun ve okuyanlar da dikkate alınarak atama sayısı artırılmalıdır. Optisyenler gibi diğer branşlarda da mezun sayısıyla orantılı atamalar yapılmalıdır. 90 bin mezunu olan tıbbi laboratuvar teknikerleri için de atama sayısı mezun sayısına orantılı olarak artırılmalı, sağlıkta bekleyen 400 bin kişinin bu beklentisi sona erdirilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Zeybek... Gökan Bey...

 

 

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, İYİ Partinin Saros'un korunmasına ilişkin verdiği aslında bir Meclis araştırması önergesi var, koruma önlemlerinin alınmasına dair. Tabii ki bu önergenin yerinde olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Sadece Saros Körfezi değil aslında, Türkiye'deki doğal varlıkların birçoğu şu anda tehlike altında. Neden? Çünkü AKP’nin aklı sadece yağmaya çalışıyor, AKP’nin aklı sadece talana çalışıyor. Her gördüğü yeşilliğin üzerine villa yapmak; olmadı, otel yapmak; olmadı, bir şeye kondurmak üzerine çalışan bir akıl olunca neredeyse Türkiye’deki bütün sit alanları yağmalanmış durumda. Ürgüp'ten tutalım da işte, Ege sahillerine kadar, oradan tutalım Karadeniz’e kadar Türkiye'nin bütün doğal varlıkları, bütün sit alanları, bütün tarihî mekânları şu anda büyük bir yağmayla, büyük bir talanla karşı karşıya. Bunlardan biri de tabii ki körfezin kendisi.

Şimdi, AKP’nin vakıfları var biliyorsunuz; işte, Ensar'ı var, TÜRGEV'i var vesaire vesaire ve bütün bunları da kendi bulunduğu yerler üzerinden, kendi iktidarıyla buraları ihya etmek gibi de bir temel politikası var. Yani “Bu ülkede bu vakıflar gerçekten ne yapıyorlar, ne kazanıyorlar, kiminle kazanıyorlar?” diye sorduğumuzda, bir şey yapmalarına gerek yok zaten, maşallah, arkalarındaki iktidar ellerinden ne geliyorsa onlara veriyor; bütün ülkenin gayrimenkullerini, bütün ülkenin sahillerini, bütün ülkenin sit alanlarını, en nadide yerlerini yağmalatmak ve buralara peşkeş çekmek üzerinden, bu vakıflara vermek üzerinden de hiçbir şekilde imtina etmiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, şunu soralım: Örneğin, siz, Salda Gölü’nü yok ettiniz, dipsiz gölü yok ettiniz; siz, Akbelen Ormanları'nı yağmaladınız; siz, Kaz Dağı'nı bir çıplak dağa çevirdiniz yani tarihî ve özellikle de Yörükler açısından çok kutsal anlamı olan o güzelim dağları, Istranca Dağları’nı yok ettiniz; siz, Karadeniz'i yok ettiniz; bütün derelerin can suyu dâhil hepsine el koydunuz, hepsini metalaştırdınız. Bugün Türkiye'de yaşayan köylüler en temel yaşam kaynakları olan sularına, ormanlarına, meralarına erişemiyorlar çünkü siz bütün suları, bütün ormanları, bütün meraları, bütün sit alanlarını yok etmek üzerine bir politika yürütüyorsunuz. Batıda bunu yapıyorsunuz, talana açıyorsunuz. Peki, doğuda ne yapıyorsunuz, bölgede, kürdistanda? Orada da götürüp satıyorsunuz. Bakın, Şırnak’ın ormanlarını yok ettiniz, her gün kamyonlarca ağaç taşıyorsunuz ve götürüp satıyorsunuz korucuların eline. Kimin malını kime satıyorsunuz? Kimin ormanını kesiyorsunuz ve hangi gerekçeyle kesiyorsunuz? Bu soruların hiçbirine yanıt oluşturabilmiş değilsiniz. Yeri geliyor yakıyorsunuz güvenlik gerekçesiyle, günlerce yanmasını seyrediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Teşekkür ederim.

Günü geliyor günlerce ormanların yanmasını seyrediyorsunuz, halkın gidip ormanları söndürmesini engelliyorsunuz ki memleketim Dersim’de buna onlarca, binlerce defa tanıklık etmişiz. Yeri geliyor orada yaprakları yok edecek tırtıllar atıyorsunuz ve siz bütün bir doğaya düşmanlık ediyorsunuz. Gerekçeniz ne? Güvenlikmiş. Peki, oradaki o güvenliğin, o ağacın, o ormanın, orada yaşayan kurdun, kuşun hakkı ne olacak? Onlar sizin için önemli değil çünkü siz her yerde olduğu gibi orada da aslında  düşman politikanızı devam ettiriyorsunuz. O anlamıyla, gerçek anlamıyla birçok canlıya ev sahipliği yapan, birçok nadide türe ev sahipliği yapan bu körfezin korunması, gelecek kuşaklara taşınması da çok önemli, çok kıymetli. Onun için bütün sit alanlarını korumamız gerektiği gibi aslında Saros Körfezi’ni de korumamız gerekiyor ve bunun için de önlem almak gerekiyor.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

 

 

 

 

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, zaman zaman Meclisimizde, Genel Kurulda bazı konuşmacılar Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türkiye’nin bazı bölgelerini başka isimlerle, sıfatlarla ifade ediyorlar. Bunu asla kabul etmiyoruz; bu, doğru değil, hukuken de doğru değil. Bu tür ifadeleri son derece yanlış ve sakıncalı bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bunların tekrarlanmamasını arzu ediyoruz.

Teşekkür ederim.

 

 

BAŞKAN – Türkiye’de “kürdistan” diye bir bölge yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devleti vardır, Türkiye devletine ait topraklar vardır.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Tarihsel olarak “kürdistan” bir vakıa Sayın Başkan, öyle de bir tarafı var.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Siz o bölgenin insanısınız Sayın Başkan, Ağrı Tutaklısınız, lütfen…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Başkan, var, coğrafya var yani, tarih var.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yani, nasıl değiştirirsiniz?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Üstelik de sizin memleketiniz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Geriye dönün, tarihi komple değiştirin Başkanım(!)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Burada tarih konuşmuyoruz, realiteyi konuşuyoruz, bunu kabul edin.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Realite de böyle Başkan, realite coğrafyayı değiştirmez.

 

 

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Okan Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saros Körfezi’yle ilgili, gerçekten, bir Meclis araştırmasına ihtiyaç var çünkü bir araştırma komisyonu kurulmalı. Neden mi? Çünkü dünyanın kendi kendini temizleyen ender körfezlerinden biri; bu nedenle, İYİ Partinin vermiş olduğu araştırma önergesini ve araştırma komisyonu kurulmasını destekliyoruz.

Yayla’dan başlayalım, çok güzel bir sahil var. Ya, yirmi senedir iktidarsınız, hazırladığınız projenin eksik olduğunu kabul ediyorsunuz, projesi belli 9 tane dalgakıranı yapamıyorsunuz. Yayla sahili berbat bir vaziyette. Yani, bunları yapamayan iktidar neler yapabilir?

“Mecidiye’de taş ocakları var, yenisini açmayacaksınız.” diyorsunuz ama sürekli kapasite artırıyorsunuz. Rahmetli Erdin Bircan Vekilimiz Mecidiye'de taş ocaklarını anlata anlata ömrü vefa etmedi, onu da buradan saygıyla anıyorum. Gökçetepe sahilini “TÜRGEV” isimli vakfa verdiniz. Oraya bütün bakanlarınız geliyor, bütün milletvekilleriniz geliyor; özel yol yaptınız, halk oradan denize gidemiyor. Vakıfı “TÜGVA” diye bir vakfa verdiniz -yine yandaş vakıf- soruyoruz soru önergemize cevap vermiyorsunuz, sözlü olarak söylüyorsunuz. “Evet, 7+13 yani yirmi yıllığına verdik.” Şimdi Danişment sahilinde 48 dekarlık bir alanda yine buna benzer bir vakıf olmasın diye gerçekten mücadele ediyoruz. En güzel yerlerinden biri olan Sazlıdere sahiline de bilim karşı çıktı. Bakın, 14 bilim adamının karşıt raporu var. 7 kilometre ileride fay hattı var. Halk bir araya geldi, Saros Gönüllüleri’ni oluşturdu. Saros Gönüllüleri’nin arkasında halkla birlikte eylemler yaptık ama siz dinlemediniz, 10 bin ağacı kestiniz. Ne oldu? Katar’ın gazını satmak için orada çevre katliamını yaptınız. Gerçekten Saros’da bir araştırmaya ihtiyaç var. Ne yapmak istiyorsunuz, neden siz yeşile karşısınız? Doların yeşiline hiç karşı değilsiniz ama doğanın yeşiline gerçekten karşısınız yani bunu anlamak mümkün değil. İnsanlar istemiyor, insanlar özgürce denize girmek istiyor; para vermesin, ya verirse de oradaki kamu kuruluşu var, esnaf diye bir kuruluş var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Yani oradaki sahili, Edirne’deki sahilleri koruyan bir vakıf var, bu vakıf oradaki tahribatları önleyebilir        -kamu kuruluşu niteliğinde- herkes var, onu destekleyelim; hep birlikte sahillerimize çözüm üretelim. Yani Yayla’daki sahile bu 9 tane dalgakıranı yapmıyorsunuz, kıyı erozyonu oluşuyor. Yani yirmi sene önce insanlar yaklaşık 20 metre, 30 metre kumdan giriyorlardı. Belli işte yani yapılan bu liman yanlış yere yapılmış, ondan dolayı kıyı erozyonu olmuş. “Niye bu yapıldı?” diye araştıralım, gelin, hep beraber Saroz’a gidelim. Neden siz buralarda bir şey arıyorsunuz, neden yandaş vakıflarınızı TÜGVA’yı, TÜRGEV’i buraya getirdiniz, amacınız ne? Herkes karşı çıkmasına rağmen, halk karşı çıkmasına rağmen, bilim, hukuk karşı çıkmasına rağmen bunları yapıyorsunuz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Jülide İskenderoğlu.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA JÜLİDE İSKENDEROĞLU (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubunun Meclis araştırması komisyonu kurulmasına dair vermiş olduğu grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çevremizin, doğamızın, tarihî varlıklarımızın, ortak değerlerimizin korunması, gelecek nesillere taşınması konusunda hiçbir dönemde olmadığı kadar hassasiyet gösteriyoruz. Hiç kimse bizim bu konudaki hassasiyetimiz sorgulayamaz. Çevre ve doğanın korunması konusunda örnek projelerimizi sürdürüyoruz. Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayelerinde devam eden Sıfır Atık Projesi çevreye ve doğaya saygı anlamında dünyaya örnek projelerimizden biridir. Çevre dostu bir yaklaşımla doğal varlıklarımızın korunması, planlı şehirleşme çalışmaları, ağaçlandırma seferberlikleri ve çevre kirliliğinin önüne geçilmesi amacıyla gerçekleştirilen projelere özel bir önem veriyoruz. En çok ağaçlandırma yapan ülkeler arasında Avrupa’da 1’inci, dünyada 4’üncü sırada yer alıyoruz. Son on dokuz yılda ağaçlandırma yapılan alan miktarı 3,6 milyon hektardan 9,2 milyon hektara, orman varlığımız ise 20,8 milyon hektardan 22,9 milyon hektara çıktı. Çalışmalarımıza hız vererek devam ediyoruz. Yenilenebilir enerji çalışmalarımıza ağırlık veriyoruz. Atık su arıtma tesisi sayımız 145’ten 1.170’e ulaştı, mavi bayraklı plaj sayımız 127’den 519’a çıktı.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın çizdiği “Türkiye Yüzyılı” vizyonunda bir numaralı maddemiz sürdürülebilirlik. Türkiye Yüzyılı’nda canlı cansız tüm yaşantıları kucaklayan ekosistemi, 3 hedefin odağında desteklenen projelerle güçlendireceğiz. Sürdürülebilirliğin ana eksenini oluşturan çevre koruma, ekonomik kalkınma ve sosyal tekâmülde bakanlarımızın yürüttüğü her faaliyet ile geliştirdikleri her proje Türkiye Yüzyılı’na doğru atılan adımları işaret etmekte.

Bilinmeli ki Saros Körfezi, Kaz Dağları, Şırnak’ta Cudi Dağı, Rize’de Kaçkar Dağı, Burdur’da Salda Gölü ve ülkemin dört bir kenarındaki sayamadığım tüm doğal güzellikler bizim kıymetlimiz ve onları korumaya, güzelleştirmeye devam edeceğiz. Türkiye Yüzyılı’nda sürdürülebilirliği doğru adımlarla kesintisiz kılacağız. Yirmi yıldır olduğu gibi ülkemizi her alanda ileriye taşımak öncelikli hedefimiz. Bu nedenle önergenin aleyhinde olduğumu bildiriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

                             

                                                  

 

                                                                                           18/1/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 18/1/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                           Meral Danış Beştaş               

                                                                                                  Siirt

                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

18 Ocak 2023 tarihli Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen (23612 grup numaralı) Hrant Dink cinayetinin tüm yönleriyle aydınlatılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 18/1/2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Garo Paylan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Yaşamı boyunca Türkiye halklarının barış içinde bir arada yaşaması için mücadele eden sevgili Hrant Dink, 19 Ocak 2007 günü devletin derininde ve yüzeyinde olan pek çok karanlık odağın içinde olduğu organize bir cinayetle katledildi. Cinayetin üzerinden tam on altı yıl geçti arkadaşlar, ancak “Hrant Dink'i öldür!” diyenler yargılanmadı. Bizim önümüze Trabzon Pelitli’den yola çıkarılan bir çete konuldu ve on altı yıldır bizimle dalga geçiliyor ve Hrant Dink’le ilgili adalete bugüne kadar ulaşamadık.

Değerli arkadaşlar, Hrant Dink Ermeni halkının acılarını, hikâyesini, kayıplarını anlatıyordu ve bunu barışın diliyle yapıyordu, bu yüzden de çok etkiliydi. İnsanları etkiliyordu; “Gelin yüzleşelim.” diyordu, “Gelin barışalım.” diyordu, “Ermeni halkının doktoru Türk halkıdır, Türk halkının doktoru Ermeni halkıdır.” diyordu, “Bizler hastalanmış toplumlarız.” diyordu, “Barışalım.” diyordu. İşte bir ezberi bozuyordu; Ermeni haindir, şudur budur, denilen bir ezberi bozuyordu. Hrant Dink Anadolu'nun bağrından kopmuş, sözlerini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ulaştırıyordu. İşte etkili olduğu için, bir ezberi bozduğu için Hrant Dink hedefe konuldu. Hrant Dink geçmişle yüzleşmeyle ilgili haberler yapıyordu ve 6 Şubat 2004 günü Agos gazetesinde, Sabiha Gökçen’in Ermeni bir yetim olduğu iddiasını haberleştirdi. Değerli arkadaşlar, bir kişinin, bir yetimin Ermeni olduğu iddiasıyla ilgili ülkede kıyamet koptu. Oysa geçmişte her 5 kişiden 1’i Ermeni’ydi ve Ermeni halkı bu topraklardan sürülürken 100 binlerce yetim geride kaldı. Sabiha Gökçen’in de bir Ermeni yetim olabileceği iddiası ortaya konuldu. İşte, o noktada kıyamet koptu; Genelkurmay Başkanlığı çok sert bir bildiri yayınladı ve Hrant Dink’i hedefe koydu. Sabiha Gökçen’in Ermeni olması iddiasını Genelkurmay büyük bir tehdit olarak gördü.

Yetti mi? Yetmedi değerli arkadaşlar. İki gün sonra Hrant Dink valiliğe çağırıldı ve 2 MİT görevlisi tarafından tehdit edildi “Dikkatli ol!” denildi, “Ayağını denk al!” denildi. Yetti mi? Yetmedi. Ülkü Ocakları toplandı MHP Şişli İlçe Başkanlığı önünde ve Agos gazetesi önüne kadar nefret söylemleriyle yürüdü ve Agos gazetesi önünde “Hrant Dink hedefimizdir!” dedi Ülkü Ocakları il başkanı, “Hrant Dink hedefimizdir!”

Yetti mi? Yetmedi. Yargı da harekete geçti. Yargı, Hrant Dink’in bir yazısında hiç kastetmediği ve kastedemeyeceği şekilde Türklüğe hakaret iddiasıyla Hrant Dink’e dava açtı. “Bilirkişinin “Böyle bir şey olamaz!” demesine rağmen, Hrant Dink mahkûm edildi ve Hrant Dink onlara göre artık tescilli bir Türk düşmanıydı ve hedefteydi. Ergenekoncu denilen bazı aktörler Agos gazetesinin önünde Hrant Dink’i hedef gösterdiler.

Basın da eksik kalır mı? Basın çarşaf çarşaf, manşet manşet Hrant Dink’i hedef gösterdi ve Hrant Dink “Artık hedefteyim” diye, “Niçin hedef seçildim?” diye “Ruh Hâlimin Güvercin Tedirginliği” yazısını 19 Ocak 2007 günü katledilmeden bir hafta önce yazdı ve niçin hedef seçildiğini bütün detaylarıyla anlattı. Ama o dönem AKP iktidardaydı, harekete geçmedi, Hrant Dink’i korumaya almadı. Devletin bütün istihbarat kurumları Hrant Dink’in katledileceğini bildiği hâlde; Jandarma istihbarat, Emniyet istihbarat Hrant Dink’i değil, Trabzon Pelitli’den yola çıkan çeteyi kolladılar ve Agos gazetesinin önüne kadar getirdiler. Yüzbinler cenazesinde yürüdü Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 günü katledildikten sonra, adalet talep ettiler. Ve Hrant Dink davası bir arınma davası olabilirdi, bu devletin derinliklerindeki karanlık çeteleri ortaya çıkarmak için bir arınma davası olabilirdi ama AKP iktidarı ne yaptı? Dönemin Valisini İçişleri Bakanı yaptı, dönemin Emniyet Müdürünü Vali yaptı, İstihbarat Dairesinin bütün yetkililerini terfi ettirdi görevden alacağına, yargılayacağına. Kamera kayıtlarını yok ettiler, biliyor musunuz değerli arkadaşlar? İşte, değerli arkadaşlar, Trabzon Pelitli’den yola çıkan o çeteyi bizim önümüze koydular, “Bunlardır katiller.” dediler, biz dedik ki: “Biz, ‘Öldür.’ diyenleri arıyoruz. Kim ‘Hrant Dink’i öldür.’ dediyse onlardan hesap sormak istiyoruz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

GARO PAYLAN (Devamla) – Önce, “Ergenekoncu” denilenleri “FETÖ'cü” denilenler yargıladılar, daha sonra darbe dinamiği devreye geçtikten sonra, daha sonra, 15 Temmuzdan sonra da “Efendim, ‘FETÖ'cü’    denilenler katilmiş.” deyip bizim önümüze bazı FETÖ'cü aktörleri koydular ama bütünleşik sorumluluğun üzerine gidilmedi.

Ali Fuat Yılmazer, dönemin İstihbarat Daire Başkanı üç yıl önce “Mahkemede konuşacağım.” dedi, 2 kızını tutukladılar konuşmasınlar diye biliyor musunuz? İşte, devletin derinindeki çete bu şekilde çalışıyor, bir tuğlayı daha çektirmiyor. Ama Hrant Dink davası bu ülkenin bir arınma davasına dönüşebilir. Bugünlerde yine güvercin tedirginliğinde yaşıyoruz “Ahparig, Hrant Ahparig” bu şekilde yaşıyoruz, çeteler yine görevdeler çünkü yüzleşilmeyen her suç tekrarlar, bugünlerde de tekrarlıyor.

Seni hiç unutmayacağız Ahparig “…”(*) (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

 

 

 

 

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hrant Dink cinayeti işlendikten bu yana geçen zaman içerisinde aslında hakikatler çok büyük ölçüde ortaya çıktı. Ama sayın konuşmacı,  üslubundan da anladığım, âdeta FETÖ’nün bu işteki rolünü göz ardı eden ve devleti suçlayan bir üslubu tercih etti.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – O zaman devlettir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Oysa biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak daha cinayetin işlendiği yılda müteaddit defalar ki açıklamalarda emniyetin derinliklerindeki bu yapılanmanın işlemiş olabileceği şüphesini de dile getirmiştik ve aradan geçen zaman içerisinde gerçekler bu şekilde tezahür etti ve bildiğimiz kadarıyla da bu cinayetin sorumluları da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – ...gerekli cezalara çarptırıldı diye düşünüyoruz, bunu da göz ardı etmemek gerekir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Başkanım...

BAŞKAN – Sizinle ilgili herhangi bir şey...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ben de bir açıklama yapayım yani.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aslında hatibimiz konuşmasında çok açık ifade etti yani bu cinayetin sadece FETÖ'cülere yüklenmesi meselesini kabul etmediğini, etmediğimizi ben de ifade edeyim. Yani o dönemde, geçmiş yıllarda işlenen bütün cinayetleri, suçları, katliamları böyle bir yerlere havale ederek bu iktidarı ve başkalarını sorumluluktan kurtaramazsınız. Yani neticede somut, tarihe dayalı bilgiler var ve sevgili Hrant Dink’in katledilmesi sürecinde yani bütün bunlar kamuoyunda da çok yakından tartışıldı, biliniyor ve Ermeni toplumuna karşı var olan öfke, nefret dili maalesef, bugün de devam ediyor. Daha düne kadar “Affedersiniz, Ermeni.” denilen bir ülkede yaşıyoruz, biz bunu araştıralım diyoruz. Tam da talebimiz bu, herkes oy versin, arkasında hangi güçler var, kim yaptı, ortaya çıksın.

 

 

 

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, aradan tam on altı yıl geçti. Sevgili Hrant Dink gerçekten bir barış insanıydı; tarihten husumet değil, barış çıkarılmasını istiyordu; geçmişte yaşananların sorumlusunun bugün yaşayanlar olmadığını ifade ediyordu ve halklar arasında barıştan, dostluktan yanaydı; ırkçılığa karşıydı, düşmanlığa karşıydı; yazdığı yazılara da kendi toplumundan da Türkiye'deki halklardan da büyük destek alıyordu; tam da bu nedenle katledildi. Katledildiği gün İstanbul’daydım. Olay yerine vardığımda kendisi daha yerdeydi ve maalesef, üzgünüm, onun otopsisine katıldım bir avukat olarak ve sonraki duruşmalarını da izledim, tümünü izledim. Değerli dostlar, bakın, bu cinayet sonuç itibarıyla Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde hazırlandı, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında gerçekleşti ve tüm yargılaması Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında oldu. Dolayısıyla bu sorumluluktan kaçmanız mümkün değil. İlk başta “Milliyetçi duyguya sahip üç beş genç tarafından yapılmış.” dendi, sonra Ergenekon’a bağlandı, 15 Temmuzdan sonra da Ergenekon üzerinden bu kez cemaat mensuplarına bağlandı, yargılamalar yapıldı. Bir kez daha ifade ediyorum, 131 yargılamanın bir çoğuna katıldım. İlk duruşması 2 Temmuz 2007 tarihindeydi, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri de gelmişti, daha sonra partinizin irtibatı anlaşılınca bu milletvekilleri duruşmaya gelmekten çekindiler ve gelmediler. Şimdi, buradan soracağım, o sorunun cevabını Adalet ve Kalkınma Partili yetkililerden de bekliyorum. Bakın, duruşmaları izlerken en kritik mesele, Hrant Dink’i İstanbul Valiliğinde görüşmeye çağıran ve o görüşmede “İstanbul Vali Yardımcısının akrabalarıyız.” dedirten 2 MİT mensubunun dinlenmesine karar verildi; Sayın Akbaşoğlu, size söylüyorum; dinlenmesine karar verildi İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından. Sonra ne oldu biliyor musun Sayın Akbaşoğlu?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Genele hitap edin, genele.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - 14. Ağır Ceza Mahkemesinin heyeti değiştirildi ve -şu andaki- Bakan Yardımcısı yaptığınız Akın Gürlek 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı oldu ve 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak Akın Gürlek, 2 MİT mensubunun dinlenmesi kararından vazgeçti ve hızla karara giden süreci başlattı. Peki, kim bunu Adalet Bakan Yardımcısı yaptı? Siz yaptınız. Peki, neden o 2 MİT mensubu dinlenmedi? Bugün bunun cevabını verebilir misiniz? Veremezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – O nedenle, bu cinayetin siyasi ortağı -bir kez daha ifade ediyorum- bu cinayeti yeterince aydınlatmayan, üzerine gitmeyen ve gerçek failleri koruyan Adalet ve Kalkınma Partisidir. On altı yılda geldiğimiz nokta budur.

Biz Hrant Dink’i unutmadık, dostları olarak unutmadık. Onu burada da ve yaşadığımız sürece de her ortamda anacağız ve Adalet ve Kalkınma Partisinin bu cinayetteki rolünü de her ortamda deşifre etmeye devam edeceğiz. Ve bir kez daha anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Sevgili Rakel Dink’in deyişiyle, bu düzen maalesef bebekten bir katil yaratacak düzene dönüştü ama bu düzeni de değiştireceğiz.

Seni unutmadık “…”(*) unutmayacağız da. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ali Özkaya.

Buyurun Sayın Özkaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri ve aziz milletim; HDP Grubunun araştırma önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 19 Ocakta öldürülen Hrant Dink'e rahmet diliyorum. Bir televizyon programında şöyle demişti: “Baktım, Avrupalılar geldi, beni öpüyor. Ula, Avrupalı beni niye öpüyor? Kendi kendime ‘Yahu, ben ülkemi Avrupalıya şikâyet mi ettim?’” ve vatanını bu kadar seven, farklılıklarına rağmen vatanına böyle bağlı olan ama bugün, Meclisin kürsüsünden, milletin kürsüsünden her gün Avrupalı'ya şikâyet eden, her gün Amerikalı'ya şikâyet eden ve her gün Amerika'dan ve Avrupa'dan yardım bekleyen milletvekillerine aslında rahmetlinin sözleri bir ders, çok ciddi bir ders.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – E, niye öldürdünüz? Niye korumadınız?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bu rahmetlinin öldürülmesi olayıyla ilgili devletimiz gerçekten uzun süreçte bir çalışmalar yaptı; bir taraftan adli çalışma…

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Sonuç?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Adli çalışmayla ilgili yapılan yargılamanın sonunda FETÖ terör örgütünün yöneticileri bu suçtan dolayı, Hrant Dink'i taammüden tasarlayarak öldürtmek suçundan dolayı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına mahkûm edildi.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Darbeden önce niye söylemiyordunuz FETÖ diye?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) –Mahkeme yaklaşık 5 bin sayfa gerekçe yazdı; şu da gerekçeden bir bölüm, karardan bir bölüm. Bunların birçoğu da kamu görevlisi, hani “devlet” “devlet” diyorsunuz ya; devlet suç işleyen kamu görevlisini de getiriyor, yargılıyor ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, “Birisini yargılıyor, diğerini bırakıyor.” değil.

Amacımız ne? Eğer amacımız bu suçun ortaya çıkarılması, bu suça sebebiyet verenlerin ortaya çıkarılması ise mahkeme bunu yapıyor; eğer eksik yaptığı varsa -dosya bugün Yargıtay 3. Ceza Dairesinde, istinaf mahkemesinin bir kısım onama kararından sonra- eksikleri varsa, dinlenmeyen tanık varsa, dinlenmeyen hususlar varsa malum ki bunlar Yargıtayda temyiz aşamasında ileri sürülebilecek hususlardır. Aksini, bizim araştırma komisyonu kurarak -araştırma komisyonunda sorgulama yetkisi yok, ifade alma yetkisi yok, yalnızca çağırıp bilgisini alabilirsiniz- “Bunu ortaya çıkaracağız biz.” demek sadece Amerika’dan yardım isteyen Biden’ın arkadaşları durumuna düşürür, yoksa Hrant’ın amacına, onun cenazesine, öldürülmesinin ortaya çıkarılması amacına hizmet etmez; tam tersi, onun karşısında olanlara ve memleketi savunan bir insanın aksi yönündeki düşüncelere katkı sağlar.

Biz 1071’den beri, Sultan Alparslan’ın bu toprakları fethettiği günden beri Ermenilerle beraber yaşamış bir milletiz, hem Büyük Selçuklu’da hem Anadolu Selçuklu’da hem beylikler döneminde hem de Osmanlı Dönemi’nde Ermenilerle bir sorunumuz olmamış, hep ne denmiş: “Milletisadıka” diye yaşamışlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Birçok tarihî eserimizin inşasında ve çok önemli görevlerde, vezirliklerde Ermenilere görev vermiş atalarımız. Ne zaman ki 1915’te büyük emperyal devletlerin ortaya koyduğu kışkırtmalarla, milliyetçilik akımıyla yaşanan olaylar olmuş; onlar tarihin bir sürecinde ama biz bunu biliyoruz. Biliyoruz ki bizim milletimizle, Ermeniler ile Türkler arasında sorun yok ama Ermeniler ile Türkler arasındaki bu huzur iklimini bozmaya çalışanlarla sorunumuz var. “FETÖ” diyemeyenlerle, bu, FETÖ terör örgütünün katlettiği bir durumda FETÖ'ye ağzını açamayanlarla bir sorunumuz var, FETÖ'nün tarafı olanlarla bir sorunumuz var.

Biz milletimizin mahkemesine güveniyoruz. Devlet Denetleme Kurulu tayin edilmiş yaklaşık 650 sayfa rapor yazmış, bunların da hepsi ortada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Niye söylemediniz darbeden önce “Fetullahçılar yapmış” diye? Yargılamadınız, darbeden sonra söylüyorsunuz. Hani Ergenekon’du?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Biz bu araştırma önergesinin sonuca bir fayda sağlamayacağını inanıyoruz ve Hrant Dink’e bir kez daha rahmet diliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, yani kendince sataştığını belli etmemek için oldukça dikkat etti ama biz aldık mesajı.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Nereden biliyorsun?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sataşmadan söz istiyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ya, bu konuşma hakikaten garip, öyle diyeyim.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Niye ki?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hani “FETÖ'nün tarafı olanlarla sorun” dediniz ya. İnsaf ya! FETÖ sizsiniz ya!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – FETÖ’yle beraber siz de aynı kapıdasınız, FETÖ’yle aynı yere bağlısınız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – FETÖ düne kadar sizdiniz ya! Birlikteydiniz, birlikte bu yollarda yürüdünüz, dualar okudunuz, beraber ıslandınız. Yani siz başkasını suçlarken hiç mi yüzünüz kızarmıyor ya? El insaf gerçekten! El insaf!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Biz terör örgütü olmadan önce beraberdik, siz terör örgütü olduktan sonra berabersiniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sevgili Hrant Dink'e gelince -yarın anmamızı yapacağız tabii ki- yani burada her şeye “FETÖ” deyip işin içinden çıkmak, bu AKP'nin kolaycılığı. Tahir Elçi'de de aynısını söylüyorlar, başka bir şey söylüyorlar orada, başka bir kurgu. Burada Ermenilere yönelik nefret iklimini de hedef gösterilmesini de sevgili Hrant’ın katledilmesini de iktidarın öncülük yaptığı iklim sağlamıştır. Sadece bir kesime yükleyerek bu işten sıyrılamazlar. Burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bitireceğim Başkan, emin olun.

BAŞKAN – Ya, bitti. Söylediğiniz amacınıza ulaştı diye düşünüyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sözünü tamamlasın Başkan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bir sözümü tamamlayayım.

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yani buradan Hrant Dink'i anıp, onun iyi düşüncelerini paylaşıp biz Hrant’ın ne kadar iyi bir insan olduğunu, ne kadar barışçıl olduğunu, Türkiye'de dilinin ne kadar pozitif olduğunu en iyi bilenleriz çünkü biz Hrant’ın arkadaşlarıyız aynı zamanda. Böyle timsah gözyaşları dökmesinler, işi de çarpıtmasınlar. Gerçeği herkes biliyor.

 

 

 

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım.

Buyurun okuyun:

 

 

 

                                                                                           18/1/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 18/1/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Engin Özkoç

   Sakarya

 CHP Grubu

Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve arkadaşları tarafından “Silivri ve Çatalca ilçelerinde yaşanan tapu sorununu araştırmak” amacıyla 17/1/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (3869 sıra no.lu) meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 18/1/2023 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

 

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın başkan, değerli milletvekilleri; Çatalca'nın Yaylacık, Karamandere, Aydınlar, Gümüşpınar, Hallaçlı köyleri -yeni adıyla mahalleleri- Silivri'nin de Sayalar, Danamandıra ve Çayırdere Mahallelerinin tapu sorunuyla ilgili olarak huzurunuzdayım.

Bu sorunu daha önce birçok kez bu kürsüden Genel Kurula ifade ettim ancak maalesef, AK PARTİ Grubu ve iktidarı burada söylenenleri yeterince dikkatle dinlemediği ve buna göre bir icraat ortaya koymadığı için, bu vatandaşlarımızın tapu sorunları hâlen devam etmektedir. Bir kez daha ifade edeyim: Bu 8 köyün buradaki yerleşimi tam yüz kırk beş yıldır vardır, hatta bunlardan Yaylacık köyü beş yüz yıldır burada yerleşiktir. II. Abdülhamit zamanında, 1878 Berlin Anlaşması'ndan sonra Balkanlar'dan İstanbul'a, Türkiye'ye, Anadolu topraklarına yaşanan göç nedeniyle, padişah iradesiyle bu insanların ataları buralara yerleştirilmişlerdir yani bunlar işgalci değildir. Öyle olduğu hâlde, 2016’da, AK PARTİ iktidarı, bunları işgalci sayıp ecrimisil göndermeye başlamıştır ve o tarihten bu yana yaşanan bir sorun vardır.

2017’de bir kanun çıktı, denildi ki “Bu vatandaşlarımıza bu yerlerin tapularını rayiç bedel üzerinden verelim.” Gelgelelim, evdeki hesap çarşıya uymadı, rayiç bedel işi olmadı. Bunlar orman köylüsü, Türkiye'nin en yoksul köylüleri. Bunun üzerine 2019’da bir kanun daha çıktı, denildi ki: “Rayiç bedelin yarısı oranında bir bedel üzerinden bunu satalım.” İlk kanunun çıktığı tarihten bu yana altı yıl, ikinci kanunun çıktığı tarihten bu yana da yaklaşık dört yıl geçmiş olmasına rağmen bu vatandaşlarımız önemli ölçüde tapularını alamamışlardır. Zira kanunlar yanlış çıkmıştır, masa başında hazırlanan kanunlar vatandaşın derdini çözmeye yetmiyor. 2019 Yılı Haziran Seçimlerinden önce Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla bu köyleri beşer kere dolaştım. Beşer kere dolaştım, buraya getirdim, ondan sonradır bu ikinci kanunun çıkması.

Şimdi durum nedir? Son durumu size özetleyeyim, 2019’da çıkan kanun diyor ki: Bu köylerde, eski köy yerleşim alanının içindeki arazilerden 7 bin metrekareye kadar olan kısmını kullanıcılarına rayiç bedelin yarısı üzerinden satalım; peşin öderse yüzde 20 bir indirim daha var. Eski köy yerleşim alanını yani onların tarım arazilerini kapsama almıyor. Son durum nedir? Son durum şu: Bakın, ben size, şimdi, hem Çatalca’dan hem Silivri'den örnekler vereceğim, tek tek bütün köylülerle, bütün muhtarlarla konuştum. Yaylacık köyünün köy içi hemen hemen bitmiş gibi ama bir miktar parsel rezerv alan olarak belediyeye devredilmiş durumda. Karamandere yüzde 30’u almış, yüzde 70’i alamamış köy içinde, rezerv alan olarak belediyeye devredilmiş. Aydınlar aşağı yukarı bitmiş ama 10 civarında parsel rezerv alanı olarak belediyeye devredilmiş. Gümüşpınar yüzde 40’ı alamamış durumda, köy içindeki arazileri söylüyorum. Hallaçlı benzer durumda. Silivri’ye geldiğimiz zaman, Silivri’deki Sayalar, Danamandıra ve Çayırdere köylerinde de durum farklı değil yani köy içi alandaki arazilerin bir bölümünün tapusu verilmiş, verilemeyenler de belediyeye devredilmiş ki belediye, 6306 sayılı Kanun’daki rezerv alan uygulamasına dayanarak bunu vatandaşa verecek. Peki, niye 6306 sayılı Kanuna giriyor? Çünkü kanun yanlış çıktı, olmuyor, bari oradan bir çözüm bulalım. Peki, çözüm çıkmış mı orada? Hayır, orada da çözüm yok. Bakın, şimdi, Silivri’den örnek vereceğim, çarpıklığı sizlere rakamlarla söyleyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakın, Silivri’nin Danamandıra köyünde 2022 yılının Haziran ayında 1.144 metrekare, metrekaresi 58 liradan satılmış. Şimdi, aralık ayında bir tebligat yapılmış oradaki vatandaşımıza, rezerv alan uygulamasında -ilk söylediğim Millî Emlakin doğrudan satışı- metrekaresi 217 liradan 600 metrekareyi 132 bin liraya satıyor. Ya, altı ay önce 57-58 liradan satmışsınız, altı ay sonra 217 liraya çıkmış; bu rakamda sabit değil, diyor ki: “Altı ay içinde ödemezsen yeniden değerleme oranını da artıracağım, bu rakam 295 bin liraya çıkacak.” Ödedin, ödedin; ödemedin, rakam budur. O asıl kanundaki yüzde 50’lik indirim burada uygulanmıyor. Niye? Çünkü rezerv alan olunca başka bir yasa uygulaması kapsamına giriyor bu. Tarım arazilerinde de şu anda tapular önemli ölçüde verilmemiştir. 

Sayın Tülay Kaynarca burada geliyor, konuşuyor “Vereceğiz.” diyor ama verilen bir şey yok.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hayrettin Nuhoğlu.

Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İstanbul’un Çatalca ve Silivri ilçelerinde yaşanan tapu sorunlarıyla ilgili verdiği araştırma önergesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım, selamlarımı sunarım.

Yakın zamana kadar köy statüsünde olan Çatalca ilçesinin Karamandere, Yaylacık, Aydınlar, Gümüşpınar, Hallaçlı, Fatih ve Atatürk Mahalleleriyle Silivri ilçesinin Danamandıra, Sayalar ve Çayırdere Mahallelerinde yaşayan vatandaşlarımızın tapu sorunu hâlâ çözülemediği gibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığının iyi niyetten yoksun ve acemice yürüttüğü konut projeleriyle de daha da çıkmaza girmiştir. Konuya açıklık getirmek ve bölgedeki durumun anlaşılması için yaşlı bir köylü vatandaşımızın söyledikleri bence o kadar değerlidir ki sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle diyor: “Dedemin dedesi bu köyde öldü. Babam bu köyde öldü, dedem bu köyde öldü. Ben bu yaşa geldim, hâlâ tapumu alamadım, istenen rayiç bedelleri üzerinden de satın almam mümkün değildir.”

Değerli milletvekilleri, çoğunluğu padişah II. Abdülhamit tarafından bölgeye yerleştirilmiş olan vatandaşlarımız en az yüz kırk beş yıldır buralarda yaşamaktadır. Aralarında ta beş yüz yıl öncesine kadar uzanan aileler bile bulunmaktadır. Yaşanan sorunları ve vatandaşlarımızın beklentilerini kısaca, özetleyerek ifade etmek istiyorum. Araziyi kullanan kişinin vefat etmesi hâlinde tarihine bakılmaksızın kanuni mirasçıların yasanın tanıdığı haklardan yararlanması sağlanmalıdır. Köylülerden ecrimisil istenilmesi hukuksuzdur; onlar oraların sahibidir, bu yönde, gerekiyorsa yasal bir düzenleme yapılmalıdır. Yerleşim yerlerindeki vatandaşlarımız önemli ölçüde tapularını almış ise de tarım arazilerinde sorun devam etmektedir. Bazı köylülerin tarım arazilerinin satışında 7061 sayılı Kanun’un öngördüğü üç yıllık kullanma şartına uymadığı gerekçesiyle talepleri reddedilmektedir. Ekonomik şartların ağırlaşması üzerine ekilemeyen tarım arazileri için böyle bir uygulamadan vazgeçilmelidir. Arazilerin bir kısmına ilişkin satış talepleri de orman sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Reddedilen bu taleplerin tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Tarım arazilerindeki en büyük sorun, talep edilen bedelin yüksekliğidir. Vatandaşlarımız bu bedelleri ödeyemiyor en kısa sürede yeniden makul bedeller tespit edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – 7394 sayılı Kanun’un geçici 1’inci maddesiyle süresi içinde başvuru veya ödeme yapamayanlara başvuru ve ödeme için verilen ek süre, tebligatlardaki gecikme nedeniyle yeniden uzatılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, İstanbul'un Çatalca ve Silivri ilçelerine bağlı eskiden köy olan bu mahallelerdeki tapu sorunlarına çözüm getirmek üzere bir araştırma komisyonunun kurulmasını yerinde buluyoruz dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini desteklediğimizi beyan eder, saygılar sunarım. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Züleyha Gülüm.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Halkımızı selamlıyorum.

Evet, bir sorun alanı daha; AKP'nin “Çözdük, çözüyoruz. Asırlık sorunu çözdük.” diye reklamını yaptığı ama aslında gerçek anlamda bir çözüm üretmediği sorun alanlarından bir tanesi. Denilmişti “Asırlık sorundu.” evet, asırlık sorun ama “Çözdük.” kısmı gerçeğin dışında kaldı. Silivri Çatalca’da köylülerin yaşam alanları ve geçim alanları şu an hukuksuzca gasbediliyor, mülkiyet hakları ihlal ediliyor, halk tarım arazilerinin tapularını alamıyor, halkı geçim kaynağı olan tarım yapmaktan bir uygulamayla karşı karşıyalar. Çatalca’nın Hallaçlı, Gümüşpınar, Aydınlar, Karamandere, Yaylacık mahalleleri ve Binkılıç Mahallesi ile Silivri ilçesinin Sayalar, Danamandıra ve Çayırdere Mahallesi’nde yaşayan halk yüz kırk beş yıldır oturdukları yaşam alanlarında şu an işgalci muamelesi görüyorlar ve onlara diyorlar ki: “Oturduğunuz sürelerin paralarını ödeyin.” Geçmişe yönelik buralardan “ecrimisil” adı altında kira parası talep ediliyor. Ne kadar ilginç değil mi? Yüz kırk beş yıldır bir yerde oturacaksınız, oralarda yaşamlarınızı sürdüreceksiniz, geçim kaynaklarınızı buralardan sağlayacaksınız, sonra birdenbire AKP iktidarı gelecek 2016’da, diyecek ki: “Siz burada işgalcisiniz, buraların kiralarını ödemek zorundasınız. Sonra yasalar çıkıyor ama bu yasaların hiçbiri çözüm üretmiyor, bir kısım köylü alabilirken bu arazileri bir kısım köylü fiyatların çok yüksek olmasından, bir dönem ekilmemiş olmasını gerekçe göstererek maalesef tapulu arazilerinin tapularının halka geçmesinin önünde bir kez daha engel oluşturuyor. Tabii, bütün bunları düşününce acaba dert ne, arkadaki dönen rant alanı ne, kimler buralardan yararlanıyor da köylünün bu şekilde kendi arazilerinde, kendi yaşam alanlarında kalmalarının önüne geçmeye çalışılıyor, sorularını da beraberinde getiriyor. Bir an önce bu sorunların çözüme kavuşması ve yüz kırk beş yıldır orada yaşayan insanların tapularının verilmesini, yüksek bedellerden vazgeçilmesini, ecrimisil taleplerinden de vazgeçilmesini bir kez daha buradan hatırlatalım ve önergeyi bu anlamıyla da desteklediğimizi beyan ediyoruz.

Şimdi, memlekette hukuksuzluk çok tabii ki. Dün yine bir hukuksuzluğu yaşadık. Şaşırdık mı? Elbette ki şaşırmadık. Kemal Kurkut davası. 21 Mart 2017 tarihinde Diyarbakır'da Nevroz’a gitmek isterken polis kurşunuyla öldürüldü ve 23 yaşındaydı. Hemen arkasından Valilikten açıklama geldi. Valilik dedi ki: “Canlı bomba şüphesiyle öldürüldü.” Hemen  olay çarpıtılmaya çalışıldı, hemen olayın üstü örtülmeye çalışıldı ama burada özgür basın emekçileri vardı, işin hakikatini açığa çıkarmak için mücadele eden basın emekçileri vardı ve bunlardan biri Abdurrahman Gök’tü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Abdurrahman Gök olayın fotoğraflarını çekmişti. Olayın hiç de canlı bomba şüphelisi olmadığı, üstünün tamamen çıplak olduğu, üzerinde hiçbir şeyin olmadığının açık olduğu Kemal Kurkut’un polis tarafından hedef alınarak öldürüldüğünü açık olarak belgeliyordu. Bunun üzerine mecburen yargılama yargılama yapılmak zorunda kalındı, göstermelik bir dava sürdürüldü ama bu göstermelik dava sonucunda ilk başta sanık polis beraat ettirildi, arkasından bozma üzerine de -beraat bile kesmemiş olacak ki cezasızlık politikanızı- ceza verilmesine yer olmadığı noktasında yeni bir karar verildi. Yani bir kez daha güvenlik güçlerinin işlediği suçlara ilişkin, Kürt halkına yönelik işlediği suçlara ilişkin cezasızlık politikasıyla ödüllendirme mekanizması devreye girdi ama olayı açığa çıkaran gazeteciyi susturmak için ceza vermekten geri durmadınız ama özgür basın emekçileri susmadı, susmayacak, bu cinayetlerin de hesabı sorulacak. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkanım. CHP grup önerisi adına söz aldım. Genel Kurulu, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bir hakkı teslim etmek lazım; o da şu: Sayın hatiplerin her biri de bu önergeyi sunarken aslında söylediler ve dediler ki işte, adı geçen köy alanlarında büyük oranda tapularını aldı. Bir sonraki hatip ifade etti, önemli oranda tapularını aldı. İşte, bu önemli oranda köy içi tapularının alınması AK PARTİ iktidarı döneminde Cumhurbaşkanımızın iradesiyle çıkartılan yasalarla alındı; bu, bir.

İkincisi: Yine, 2/B başlığı altında 2/B yani orman vasfını yitirmiş alanların tapularını alabilmek için bu saydığım 8 köyün her biri de tapularını -ama çok ciddi oranda- yüzde 98,2 oranında orman vasfını yitirmiş olan arazileri kullanıcıları satışını da aldılar; bu da bir başarı. Allah razı olsun diyorum yine Sayın Cumhurbaşkanımızdan. Eksikleri de yine tamamlıyoruz.

Yine, bir başka başlığımız da iptal edilen tapular vardı, kimin zamanında? Yine, kendi siyasi arkadaşları döneminde, anayasaya aykırı diye iptal ettirdikleri tapular vardı, sadece Çayırdere'de 786 tapuyu bilabedelsiz, hiçbir ücret ödemeden kime verdik? Yine köylümüze verdik yani başlıkları arttırmak mümkün.

Son olarak neyi yapıyoruz şu anda? Tüm Türkiye'de olduğu gibi bu köylerimizde de hazineye ait olan, yine tarım için kullanılan arazilerin köylüye satışıyla ilgili süreç var yani yüz kırk beş yıllık problem hiç çözülmedi. Şu saydığım başlıklar bile yüzde 95, yüzde 98 oranında köylümüzün tapusuna kavuştuğunu gösteriyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Paraya gelin paraya, metrekare fiyatlarına gelin.

TÜLAY KAYNARCA (Devamla) – Evet, eksikler var. Mesela, “Köy içinde, Aydınlar'da kalan yerler var.” dedi, o zaman Belediye Başkanınız başka şeylerle uğraşmayacak, Büyükşehir Başkanınız, ne yapacak? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)  1/5.000’lik planlamalarla ilgili düzenlemeler yapacak ve gereğini yapacak, o zaman bu sorun da çözülür ama biz onu beklemedik, rezerv alan ilan ettik ve şu an 2 belediyemiz bu konuda çalışma yapıyor. Çok kısa bir zaman dilimine bu kadar çok şey anlatmak mümkün değil. Hafta sonu, Çatalca ve Silivri muhtarlarımızla bir araya geldik, Dernek Başkanım Hüseyin Ece, muhtarlar, yine Gümüşpınar Muhtarım, Osman Muhtarım, her birimiz bir araya geldik yeni sorun başlıklar, uygulamadaki eksikliklerle ilgili ne yapabiliriz, bunu masaya yatırdık. Çünkü Sayın Hamzaçebi'nin de ifade ettiği gibi fiyatlarla ilgili sıkıntılar var, bunları çözmekle mükellefiz.

Yine, işaret edildiği gibi konu başlıkları için de yapılacaklar var. Yani biz bu Çatalca’mız ve Silivri'mizle ilgili bu süreç içerisinde iktidarlarımız ve hükûmetlerimiz döneminde tapu probleminin çözümü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

TÜLAY KAYNARCA (Devamla) – Çatalca ve Silivri’mizin köylerinde, sadece o değil, yine Şile'de de birçok tapu problemi ve planlamalarla ilgili düzenlemelerde gerçekten iyi niyetle, samimiyetle -ben Sayın Hamzaçebi'nin de o konudaki samimiyetine gerçekten inanıyorum- problemleri çözmek yönünde adımlarımızı hassasiyetle sürdürüyoruz ama bir süreç, neden bir süreç? Kadastral çalışmalar yapılıyor. Neden bir süreç? Tam iki yıl boyunca pandemi sürecinde, gidilip tespitlerin ve fiyat tespitlerinin yapılamadığı bir süreç yaşandı. Bunların her birini düşünce olarak yani normal sistemde bir bütün olarak ele almadan bu değerlendirmeyi yapmak biraz haksızlık olur diye düşünüyorum. Orada özellikle Çatalca ve Silivri'deki muhtarlarımızla birlikte kanunu uygularken karşımıza çıkabilecek başlıklarla ilgili ne yapabiliriz ona da bakıyoruz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir söz talebim var efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Tülay Kaynarca 2 Kasım 2021 tarihinde şunu söylemişti: “Rezerv alanlarla ilgili olarak da herkes tapusunu alacaktır.” Bakın, aradan bir buçuk yıl geçti. Rezerv alanlarda tapuyu almak bir tarafa -biraz önce kürsüde örnek verdim- metrekare fiyatını 58 liradan 217 liraya çıkardınız. Şu an tebliğ edilmemiş olan fiyatlar 170 ila 220 Türk lirası arasında seyrediyor. “Rezerv alan” deyip vatandaşı kusura bakmayın kandırdınız. Rezerv alanda fiyatta yüzde 50 indirim yok. Peşin öderse sadece yüzde 20 indirim var. Hani rezerv alan olunca herkes sorunsuz tapusunu alacaktı, alamıyor. Çayır biçmek tarımsal faaliyet değil midir? Bu nedenle vatandaşın talebini reddediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Devam edebilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani iktidar reddediyor. Çayır biçiyorsun sen, “Olmaz.” Ya, hayvancılık yapıyor adam, çayır biçmek tarımsal faaliyet değil midir?

Bir başka yer için çıkarılmış kanunu getirip buraya uyguluyorsunuz. Kanun diyor ki: Burayı, tarım arazisini sana satabilmem için 30 Mart 2011 ila 30 Mart 2014 tarihi arasında üç yıl süreyle kullanmış olman şart. Ya, bunlar yüz kırk beş yıldır burada. Bu üç yılı siz başka yerlerde, Anadolu’da kötüye kullanımı önlemek için getirdiniz. Bunu buraya uygularsanız yanlış yaparsınız. Nitekim, bu iş yürümüyor, tarım arazilerinde tapusunu alan doğru dürüst vatandaşımız yok. Rezerv alandaki uygulamalarda da vatandaş tapu alabilmiş değil.

Teşekkür ederim.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayrettin Bey’e de söz vereyim ondan sonra size söz... Konuyu kapatalım ama yani…

Sayın Nuhoğlu, buyurun.

 

 

 

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yanından ayırmadığı tamburalı silahından dolayı “Tamburalı Paşa” olarak bilinen efsane komutan Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı’yı kaybettik.

Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı görevinde bulunan, terörle de mücadele eden cesur bir komutandı. 1996’da Rumlar sınırdan geçerek bayrağımızı indirmek istemişti. İkazlara aldırış etmeyerek bayrağımızı indirmeye teşebbüs eden Rum’un bayrak direğinde tek kurşunla indirilmesine ve 2 İngiliz askerinin de ayaklarından vurularak ikaz edilmesine izin veren Tamburalı Paşa bayrağın bir ülkenin onuru olduğunu, bayrak inerse Türklerin orada varlığının mümkün olmayacağını bütün dünyaya göstermiştir. Hasan Kundakçı’ya Allah’tan rahmet, ailesine ve Türk milletine başsağlığı dilerim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaynarca.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sataşmadan kürsüden söz alabilir miyim?

BAŞKAN – Sataşma yok, iyiniyetle bir öneri var.

Yerinizden buyurun.

 

 

 

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Peki, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

 Öncelikle, Silivri Belediye Başkanımız Volkan Yılmaz, Çatalca Belediye Başkanımız Mesut Üner bu konuda çalışmalarını sürdürüyor tapusu konusunda iptal kararı gelenlere -bu uygulama yani ret gelmiş olanları- bu şekilde verebilmek adına.

Bu vesileyle, ben 2 müjdeyi aktarmıştım hafta sonu muhtarlarımızla bir araya gelerek, onu da hemen söyleyeyim: Ormana yapılan tahsisler kaldırıldı ve tarım arazisi olarak kullanan vatandaşlarımıza, kullanıcısına satış ve kiralama yapılacak. Çevre Bakanımız Murat Kurum’a çok teşekkür ediyorum. İkincisi, Tarım Bakanımıza teşekkür ediyorum çünkü beldeyken mahalleye dönen orman köyleri şimdi artık yeni yasal düzenleme, teşvik ve desteklerden faydalanabilecekler. Yani sürekli değişim, sürekli yeni talepler ve sürekli yeni yapılabilmesi gereken çalışmalar oluyor ve biz bu konuda bölgemizde muhtarlarımızla birlikte çözüm arayışını sürdürüyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, son bir cümle efendim…

BAŞKAN – Oylayayım söz vereyim size ben.

 

 

 

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Buyurun.

 

 

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi bir müjde gibi sunuluyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman Bakanlığına bir yazı yazarak Silivri ve Çatalca’nın bu köylerindeki arazilerin de içinde olduğu toplam 3 milyon metrekarelik bir arazinin tahsisinin kaldırılmasını istiyorum. Amaç, İlk Evim Projesi’nde bu arazilerin kullanılacak olması. Bunun üzerine ben 9 Ocak tarihinde Millî Emlak Genel Müdürünü aradım “Köylüler, muhtarlar infial hâlinde.” dedim, bunu bildirdim.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Biz de aradık.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – 11 Ocakta Çevre Bakanı bir imzayla “Efendim, o başka bir şey, biz buraları satacağız.” dedi vatandaşa. Bunu, Çevre Bakanlığına mal eden biziz bir kere, bunu söyleyeyim.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Yapmayın Sayın Hamzaçebi, yapmayın!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bu kısmı önemli değil ama önemli husus şu: Bunu vatandaşa şöyle anlatıyorsunuz “Müjde! Satış izni çıktı.” Konuşmanızda da söylediniz, satış izni kanunla çıkmıştır.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

 

 

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup İşleme alacağım.

18/01/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 18/1/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                            Muhammet Emin Akbaşoğlu

                                                                                 Çankırı

                                                            AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 394 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2'nci sırasına, yine bu kısımda bulunan 380, 371 ve 393 sayılı Kanun Tekliflerinin ise aynı kısmın sırasıyla 1, 4 ve 5'inci sıralarına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun;

18 Ocak 2023 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 394 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar;

19 Ocak 2023 Perşembe günkü birleşiminde 393 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

19 Ocak 2023 Perşembe günkü birleşiminde 393 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde haftalık çalışma günlerinin dışında 20 Ocak 2023 Cuma günü saat 14.00'te toplanması ve bu birleşimde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve aynı Birleşimde 393 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;

394 ve 393 sıra sayılı Kanun Teklifleri'nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

394 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 663 sayılı Kanun

Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4849)

Bölümler

Bölüm

Maddeleri

Bölümdeki

Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 5’inci Maddeler

5

2. Bölüm

6 ila 9’uncu maddeler

(Geçici madde 1 dâhil)

4

Toplam Madde Sayısı

9

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

393 sıra sayılı Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı Kanun Teklifi (2/4811)

Bölümler

Bölüm

Maddeleri

Bölümdeki

Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 5’inci Maddeler

5

2. Bölüm

6 ila 11’inci Maddeler

(Geçici madde 1 dâhil)

7

Toplam Madde Sayısı

12

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani, burada, şimdi, bu çalışma saatleriyle ilgili hususta hakikaten bir sıkıntı var değerli arkadaşlar, bu 394 sıra sayılı devlet memurlarıyla ilgili. Yani bugün önceki kanunun daha birinci bölümü bitmedi, bunu bitireceğiz, ikinci bölümünü bitireceğiz; Devlet Memurları Kanunu’nun da birinci bölümünün bitirilmesine kadar  bir çalışma takvimi var burada. Bunun anlamı şudur: Bir sürü eksik var sözleşmeli personelle ilgili kanunda “O eksiklere gediklere hiç bakmayalım, işi oldubittiye getirelim, gece yarısı bu kanunu jet hızıyla geçirelim.” anlayışı var, bunu kabul etmek mümkün değil. Yani bu yanlış olur, bir sürü eksiği var, bir sürü yanlışı var, o hataların hepsinin burada düzeltilmesi lazım; Komisyonda düzeltilmesine müsaade etmediniz, şimdi hiç olmazsa burada düzeltilmesi lazım.

Şimdi, diğer bir konu bugün yeni gündeme geldi. AK PARTİ grubunda Sayın Çalışma Bakanına soruluyor “EYT konusu ne olacak?” diye, Sayın Bakan da “Top bizden çıktı, AK PARTİ Grubu konuyu çalışıyor, milletvekili arkadaşlar konuyu çalışıyor.” demiş ve “Mart ayında neticelenir diye düşünüyorum.” demiş. Arkadaşlar, EYT kızgın, EYT sizden bu haberi bekliyor, bu kanun teklifini bekliyor. Yıllardan beri gündemde olan bir konuyu niye bu kadar geciktirirsiniz? Aralık ayında söz verdiniz “Çözeceğiz.” diye yani bu neyin nesidir anlamadım ki bu beceriksizliği nasıl izah ediyorsunuz, ben bunu anlamıyorum. Biz de katkı verelim diyoruz, şimdi böyle bekletiyorsunuz, bekletiyorsunuz, onu da getireceksiniz “Bir gecede jet hızıyla geçirelim.” diyeceksiniz. Bir günde komisyonda, bir günde Genel Kurulda geçirmeye çalışacaksınız; bunlar kabul edilebilir şeyler değil, bunlar yanlış, böyle bir kanun yapma tekniği olmaz.  Sonra yaptığımız kanunu düzeltmek için tekrar kanun yapmak durumunda kalıyoruz. Dolayısıyla EYT’yle ilgili hususta bu AK PARTİ Grubu ne çalıyorsa… Yani zaten Bakanlık çalışmış -sistemin çalışmadığını da buradan anlıyoruz- Bakanlık gönderdi size; bir an evvel Meclise gelsin, biz bunu komisyonda çalışalım, komisyonda bir alt komisyon kuralım ve işi etraflı bir şekilde… Bakın, bütün parti gruplarında bu konuların uzmanları var, konunun tarafları var, sosyal kesimler var; bunlarla birlikte tartışalım bunu. Yani siz orada kendi adınıza, kendi başınıza ne yapacaksınız? Benim bunu anlamam mümkün değil, dolayısıyla bu konuya bu şekilde bakmamız lazım, bugüne kadar… İşte bu, beceriksizliğin de aslında bir itirafı.

Şimdi, bugün Sayın Cumhurbaşkanı bir seçim tarihi ifade etti, 14 Mayıs tarihini, bunda da yetmiş üç yıl önceye gönderme yaptı. Tamam, doğru; “O zaman yeter, söz milletin.” dedi. Ya, Sayın Cumhurbaşkanına buradan hatırlatmak istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, AK PARTİ Grubu; iktidarda olan sizsiniz ya; millet o tarihte size “Yeter!” diyecek, yirmi yıldır yaptığınız zulme “Yeter!” diyecek, yirmi yıldır yaptığınız haksızlığa, yoksulluğa, yolsuzluğa, adaletsizliğe “Yeter!” diyecek. Yani bir yanlış anlaşılma var bu işte, siz nasıl izah ediyorsunuz, bu nasıl bir akıldır benim bunu anlamam mümkün değil.

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – O gün göreceğiz.

ERHAN USTA (Devamla) - Bak, başka neye yeter diyecek? Yandaşlara “Yeter!” diyecek, kamu-özel iş birliği projelerinden götürdüğünüz paralara “Yeter!” diyecek, KKM’ye “Yeter!” diyecek, haksızlığa “Yeter!” diyecek, adaletsizliğe “Yeter!” diyecek, saray bürokrasisine “Yeter!” diyecek, kibirli bakanlarınıza “Yeter!” diyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Vicdansızlığa “Yeter!” diyecek.

ERHAN USTA (Devamla) – Evet, vicdansızlığa “Yeter!” diyecek, zulme “Yeter!” diyecek, yaptığınız zulme “Yeter!” diyecek.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Evet, evet, evet!

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Karalamaya “Yeter!” diyecek.

ERHAN USTA (Devamla) – İktidarda olan sizsiniz “Söz milletin.” diyeceğiz biz ve o sandık gelecek millet iş bilmezliğe “Yeter!” diyecek, liyakatsizliğe, beceriksizliğe ve her türlü haksızlığa millet “Yeter!” diyecek.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Haksızlığa, adaletsizliğe “Yeter!” diyecek.

ERHAN USTA (Devamla) –  Allah işte bazen böyle söyletiyor yani hakikaten güzel oldu, söyletiyor.

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Hakikaten  söyletiyor, sandık geldiği zaman görürsün!

ERHAN USTA (Devamla) –  Bunların hepsine sandıkta millet “Yeter!” diyecek.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Hiç merak etmeyin, sandık gelince görürsünüz! Kime “Dur!” diyeceğini görürüsünüz sandık gelince.

ERHAN USTA (Samsun) –  Göreceğiz, göreceğiz!

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

 

 

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Size 3 olay anlatacağım, bir tanesi bir çıplak arama olayı. Bunları anlatmaktan vazgeçmeyeceğiz. Hani Adalet Bakanlığı “mış” gibi bir değişiklik yaptı ya çıplak aramaya ilişkin. Mektup bana Elâzığ’dan geldi, Elâzığ Cezaevinden. 60 yaşında bir kadın, bir anne, Kıymet Yeşilgöz bize başvurdu ve aynı başvuruyu savcılığa da yaptı idareye de yaptı. Cümleler şu: “23 Eylül 2022’de Tarsus Kadın Kapalı Cezaevinden tahliye oldum. 1 Aralık 2022’de Dersim Mazgirt Köprüsü’nde gözaltına alındım ve bir gece nezarethanede kaldım. 2 Aralık 2022’de Elâzığ T Tipi Kadın Cezaevine getirildim, girişte çıplak aramaya maruz kaldım; alt iç çamaşırlarımı ayak bileğime kadar indirerek 3 defa otur kalk hareketi yaptırılarak çıplak arama yapıldı. Bu uygulamayı yapanlardan şikâyetçiyim.” Ve devam ediyor. Takdiri 84 milyona bırakıyorum. 60 yaşında bir kadına bu işkenceyi, bu muameleyi yapanları lanetliyorum, yapanları soruşturmayanları lanetliyorum, bunun arkasında duranları lanetliyorum. Siz, açıkça, bir yandan kadınlara “iffet” diyeceksiniz “kadın” diyeceksiniz “hak” diyeceksiniz “özgürlük” diyeceksiniz, bir yandan da 60 yaşındaki bir kadına çıplak arama yapacaksınız öyle mi?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Doğru değil, doğru değil.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ve buradan açık çağrı yapıyorum: Kimi tutukladınız bunun için, kimi soruşturdunuz, kimi yargıladınız?

Şimdi, Espiye Cezaevi… Espiye Cezaevi en çok ihlalin geldiği cezaevlerinden biri. Abidin Kabişen bize yine başvuru yaptı, darbedilmiş, oradaki yönetim, cezaevi müdürü “Sağ çıkamayacaksınız.” demiş, mahpusları tehdit etmiş ve özel odada saatlerce işkence yapmışlar, vücutlarında darp ve cebir izleri var; buyurun size başka bir işkence haberi.

Diğeri, Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güven, şu anda Elâzığ Cezaevinde tutuklu bulunuyor. AYM ihlal kararı verdi geçenlerde, 7 Nisan 2022’de, dedi ki: “Kişi hürriyeti ve güvenliği milletvekili olduğu hâlde 2’nci kez tutuklandığı için ihlal edilmiştir.” Dün değil önceki gün Adana İstinaf Mahkemesi de yine bozma kararı verdi, dedi ki: “Ortam dinlemesi delil sayılamaz.” AİHM kararlarında DTK’nin demokratik bir organ olduğunu, platform olduğunu, örgüt üyeliğine delil olamayacağı ilan edildi ve “Çoğulculuğun bastırılmasıdır, demokratik toplum kavramının temelinde yer alan siyasi tartışma özgürlüğünün sınırlandırılmasıdır.” dedi. Size kaç karar getirelim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Leyla Güven’in vekilliği düşürüldü, sevgili Leyla Güven’in, Leyla ablamızın vekilliğini düşürdünüz, haksız yere düşürdünüz, Hakkâri halkının iradesini gasbettiniz. Şimdi 2 defa, hem AYM hem AİHM hem istinaf mahkemesi, 3 ayrı mahkeme bu düşürmenin de bu tutukluluğun da bu cezaların da ihlal olduğunu söylüyor ya, “Yapamazsınız.” diyor. Siz hangi hukuka bağlısınız? Hangi hukuka bağlısınız? Hakikaten size hangi kararı getirelim? Böyle bir şey olabilir mi? İşte, “Devletten hukuku çıkarırsanız çete kalır.” dediğimiz tam da budur. Çetecilik yöntemleriyle insanların özgürlüğünü ellerinden alıyorsunuz. Bir milletvekilini bu yöntemle cezaevinde tutuyorsunuz ya, bunu daha nasıl izah edelim. Evet, Hakkâri'deki Kürtler var ya, vekilliğini düşürdüğünüz için size oy vermeyecek ve herkes de size kırmızı kart gösterecek. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.29

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Enez KAPLAN (Tekirdağ), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor, gündemin “Kanun Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan Bursa Milletvekili Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

1.- Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)(*)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi kabul edilmişti.

6’ncı madde üzerinde 3 adet önerge vardır, okutacağım ilk 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

             Mahmut Toğrul                            Zeynel Özen Dersim Dağ                                                                Gaziantep                                   İstanbul                Diyarbakır                                        Garo Paylan       Dirayet Dilan Taşdemir                      Kemal Bülbül                                                      Diyarbakır                                     Ağrı                                       Antalya                                                              Ömer Öcalan                                              Gülüstan Kılıç Koçyiğit                                                                        Şanlıurfa                                                                    Muş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

              Gökan Zeybek                            Mürsel Alban Vecdi Gündoğdu                                                                 İstanbul                                      Muğla                 Kırklareli                               Orhan Sarıbal Hüseyin Yıldız     Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                                                         Bursa                   Aydın                                       Bursa                                                       Ömer Fethi Gürer                         Faruk Sarıaslan Yüksel Özkan                                                                   Niğde                                     Nevşehir                   Bursa                                           Okan Gaytancıoğlu                                                                                                                                         Edirne

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU SÖZCÜSÜ METİN YAVUZ (Aydın) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan. (HDP sıralarından alkışlar)

ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Değerli halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Siyasi nezaket her zaman, ne koşulda olursa olsun önemlidir, eşit yurttaşlık, eşit vekillik önemlidir ama ben bu siyasi nezaketin bu Mecliste her defasında ihlal edildiğini görüyorum ve bunu çok da sorun yapmıyorum değerli arkadaşlar.

Evet, bu ülkede bir dikta ve tek parti rejimi vardır. Bu adaletsiz rejim gidecektir, yerine demokratik, adaletli, insan haklarını esas alan bir sistem inşa edilecektir. Burada arkadaşlarımız da çok defa konuştu, bu kürsüde bugün Kemal Kurkut’un, Ali İsmail Korkmaz’ın isimleri geçti. Dün de Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinde Şenyaşar ailesinin davası görüldü. Bu dosyayı ikiye ayırdılar; birinci dosya iş yeri dosyasıydı, ikinci dosya da hastane dosyasıydı. Adeta bir katliam yaşandı, 14 Haziran 2018 tarihinde insanların gözü önünde insanlar vahşi bir şekilde katledildi. Maalesef, yargı, adalet, Hükûmet görevini yapmadı çünkü Hükûmet de bu katliamın iş birlikçisi, sahibi, bu kanda da eli olduğunu belirteyim, bir. İki, Celal Şenyaşar olay yerinde yaşamını yitirdi. AKP’nin bir vekili akrabalarıyla, danışmanlarıyla esnaf ziyareti yaparken Celal Şenyaşar ve kardeşlerinin işlettiği dükkana giriyor ve orada büyük bir olay yaşanıyor ve olay aynı zamanda hastaneye de intikal ediyor. Bakınız, bu olayda Celal Şenyaşar olay yerinde yaşamını yitiriyor, kardeşi Adil Şenyaşar ise hastanede katlediliyor, baba Esvet Şenyaşar eşi Emine Şenyaşar’la birlikte olayı duyar duymaz hastane doğru gitmektedir ve Esvet Şenyaşar zaten olayın içinde olmayan biri ve orada büyük bir katliam yaşanıyor. Bakınız, 9 Mart 2021 tarihinden itibaren de Urfa adliyesi önünde Emine Şenyaşar öncülüğünde bir adalet nöbeti tutulmaktadır. Bu ülkenin Adalet Bakanı maalesef adaletsiz bir Bakandır, Adalet Bakanlığı da adaletsiz bir Bakanlıktır; adaletle hiçbir alakası yoktur. Bu olayı kriminalize etmek için ellerinden geleni yaptılar, yirmi beş yıllık esnaf olan insanları örgütle ilişkilendirmeye çalıştılar. Velev ki diyelim, her hangi bir olayda ailenin bir ferdi örgütle ilişki içinde olsa veya PKK’li olsa yani o ailenin tamamının linç edilip katledilmesi mi gerekiyor? Bu da bir tartışma konusudur. Siz bu işlere adım adım götürmeye çalışıyorsunuz.

Bakınız, değerli arkadaşlar, ikinci dosya, “hastane dosyası” dediğimiz dosya dört yıl dört ay sonra açıldı ve ilk mahkemesi de dün Malatya’da görüldü. İlk mahkemede ne oldu? Fadıl Şenyaşar otuz yedi yıl dokuz ay ceza aldı, o dosya hâlen bozulmuş değil ve bir ailenin ferdi de cezaevinde olmaktadır. Bakınız, AKP'nin her zaman bu olay önüne gelecek, bu katliam önüne gelecek çünkü AKP burada bazı adımlar atmaya çalıştı, hukuktan ziyade farklı yollarla çözmeye çalıştı, çözemedi ama bu olay yaklaşık beş yılını geride bırakacak. Urfalılar bunun hesabını da en yakın zamanda soracak.

Diğer bir konuyu da belirtmek istiyorum. Bakınız, şu an günah çıkartma meselesi vardır. O dönem bu olayın olduğu hastanede aynı zamanda Urfalı bir bakan vardı, Urfa Valisi vardı, Urfa Emniyet Müdürü vardı, Suruç Kaymakamı olay yerindeydi. Şimdi, AKP'den istifa eden bir eski milletvekili çıkıp aslında AKP'den Şenyaşarlara yapılan zulümden dolayı istifa ettiğini söylüyor, ben de ona diyorum: El insaf, dört yıl geçmiş, dört yıl dört ay dosyanın üzerinden geçmiş, dört yıl sonra şimdi mi aklınıza geldi? Olayın yaşandığı gün siz Cumhurbaşkanını aradığınızı söylüyorsunuz, bu olayın aslında örgütle alakalı olmadığını söylüyorsunuz. O süre zarfından şimdiye kadar beş yıllık bir zaman zarfı geçmiştir. Siz çıkıp vicdan azabı çektiğinizi ve Şenyaşar ailesine yapılan katliamdan dolayı istifa ettiğinizi söylüyorsunuz. Kapılar ardında da diğer vekiller, AKP'nin diğer yöneticileri de bu olaya karşıymış gibi bir algı yaratma içerisindeler değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER ÖCALAN (Devamla) – AKP Urfa'da tüm örgütüyle, ilçeleriyle milletvekilleriyle, belediye başkanlarıyla, valisiyle, kaymakamıyla, emniyetiyle ve diğer tüm bürokratlarıyla bu işin içindedir, bu katliamın ortağıdır. Biz bu katliamın hesabını adaletli bir ülkede soracağız; bu seçimlerden sonra soracağız, bunun üzerinde duracağız.

Emine Şenyaşar Urfa Adliyesi önünde nöbetine bugün de devam etmektedir ama AKP’liler bundan kaçıyor, AKP’liler bunun hesabını vermiyor. AKP’liler kafalarını kuma gömmüş, adaletten habersizler; büyük bir günah içindeler, büyük bir suç içerisindeler; bu suç onların rüyasına girecek, bu günah onların rüyasından çıkmayacak. Urfa halkı, hepsi AKP'lileri vicdanında mahkûm etmişlerdir. Biz de parti olarak bu zalimlerin karşısında durup Şenyaşar ailesinin yanında durmaya devam edeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci konuşmacı Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal sit alanı ve millî park olan Uludağ’a alan başkanlığı kurulmak isteniyor. Ya, nedir sizin bu yeşil dostluğunuz ve bir de yeşile olan düşmanlığınız? Yeşil dostluğunuzu çok iyi biliyoruz, hem Amerikan emperyalizmine karşısınız hem de Amerikan dolarlarını çok seviyorsunuz! Yeşil düşmanlığına gelince, zeytinlikleri kaç kere buraya getirdiniz; en son geçen ay gündeme getirdiniz. Halk karşı çıkıyor ya; “Halk” diye bir terim, kavram sizin aklınıza gelmiyor mu? Halkın istemediği bir şeyi niye getiriyorsunuz? Meraları külfet olarak görüyorsunuz. Bizde meralar anayasal olarak güvence altındadır. Yeşil olsun ki bak, bugün yem sorunu yaşıyoruz. O sorunları çözebilmemiz için yemin bedava olması lazım. Meraları koruyalım, su götürelim, gübreleyelim diyoruz; siz, nerede mera bulursanız hazine arazisine çevirip orada sözde yatırımlar yapmaya çalışıyorsunuz, termik santraller kurmaya çalışıyorsunuz, verici istasyonları kurmaya çalışıyorsunuz, yolu oradan geçirmeye çalışıyorsunuz, “Organize sanayi bölgelerini oraya yapalım, nasılsa bedava arazi.” diyorsunuz. Ya, bu bedavacılığı, devletin malına çökmeyi lütfen bırakın.

Başka bir yeşillik; orman vasfını kaybetmiş arazileri ceviz ve badem arazisi olarak veriyorsunuz. İyi, güzel de hep yandaşlar çıkıyor; köylüler çıkmıyor nedense. Aklınızda orada yaşayan köylüler yok, hep yandaş şirketleriniz var.

Kıyıları yine, parsel parsel yandaşlarınıza verdiniz, vakıflar kurdunuz, bu vakıflar aracılığıyla buralarda faaliyetlerde bulunuyorsunuz. HES’ler yaptınız, bakın, kuralıkta can çekişiyoruz. “Yapmayın.” dediler, “Karadeniz’in nehirlerine, derelerine gem vurmayın; aksın Karadeniz’e.” dediler ama siz bunu dinlemiyorsunuz. JES’ler yaptınız, jeotermal santraller, yerin altını mahvettiniz; üstünde zeytin var, incir var, bunlar kurudu. Resmen doğaya çöküyorsunuz, çöküyorsunuz. Şimdi yeni bir çökme ve talan yöntemi buldunuz; alan başkanlığı yani talan başkanlığıyla aynı.

Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığını bir kenara koymak istiyorum çünkü orada uluslararası firmalar var, uluslar var zaten; İngilizler, Avusturalyalılar gibi. Orada nedense çok bir faaliyetiniz yok ama sonrasında Kapadokya var, oraya da bir talan başkanlığı yaptınız, şimdi Uludağ’a bir talan başkanlığı yapıyorsunuz yani doğa katlediliyor. “Yapmayın.” diyor size halk, siz ısrarla, giderayak -Şurada ne kadar ömrünüz kaldı?- bu tip yasaları Meclise getiriyorsunuz, bir de özel yasa.

Peki, devletin kurumları sizin neyinize yetmiyor, niye işinize gelmiyor? Millî Parklar Genel Müdürlüğü var, belediyeler var, Orman Genel Müdürlüğü var; bunların bakanlıkları var, bunların mevzuatları var. Şimdi bir de Saros'a da alan başkanlığı yapmak istiyorsunuz. Dünyanın kendi kendini temizleyen bir körfezine, tabii, her yere ruhsatlar veremiyorsunuz, onun yerine “Alan başkanlığı yapalım, il özel idarelerini baypas edelim, belediyeleri baypas edelim; buraları istediğimiz şekilde, istediğimiz yandaşlara veririz.” Ya, zaten bize rağmen, bilime rağmen, hukuka rağmen Saros’u talan ettiniz. Gökçetepe'yi “TÜRGEV” denilen bir vakfa verdiniz, orada bütün bakanlarınız, milletvekilleriniz geliyor, gençler geliyor ama nedense her genç gelemiyor çünkü Çevre Bakanlığından tahsisli, beşer günlük, birer haftalık sürelerle sizin gençleriniz geliyor, millî gençler. Her gence, sınava giren başarılı olmuş gence niye böyle bir olarak sağlamıyorsunuz, niye kurayla belirlemiyorsunuz oralarda?

Yine, Vakıf Sahili’ni bir yandaşınıza verdiniz, TÜGVA'ya verdiniz. Ya, soru önergesi veriyoruz. “Duyuyoruz.” diyoruz, “Vermişsiniz.” cevap vermiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

Sözlü olarak bize söylüyorsunuz: “Evet, yedi artı on üç yıllığına TÜGVA Vakfına verdik.” E, niye cevap vermiyorsunuz, niye böyle yandan işler yapıyorsunuz? Yani siz doğaya resmen çöküyorsunuz. Doğayı biz gelecek nesillere bırakmak zorundayız. Bu topraklar bizim ama gelecekte de torunlarımızın, onların çocuklarının, torunlarının olacak. Türkiye Cumhuriyeti var olacaksa insan gücüyle ama doğa gücüyle, toprağıyla üreterek ve hakça bölüşerek olacak. O nedenle bu tip yasaları giderayak getiriyorsunuz ama biz zaten iktidara yakında geleceğiz, bunların hepsini değiştireceğiz, bu talan başkanlıklarına da son vereceğiz. Halkın istediği, bilimin istediği, hukukun istediği olacak.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 6- (1) Danışma Kurulu aşağıdaki üyelerden oluşur;

a) Alan Başkanı

b) Bursa Ticaret ve Sanayi Odasından bir üye

c) Güney Marmara Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliğinden bir üye

ç) Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Bursa temsilcisi

d) Bursa Gençlik ve Spor İl Müdürü ya da yardımcısı

e) Osmangazi Belediye Başkanlığı temsilcisi

f) Çevre Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nden bir üye

g) Orman Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nden bir üye

ğ) Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi’nden bir üye

h) Mimarlar Odası Bursa Şubesi’nden bir üye

ı) İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nden bir üye

(2) Gerek görüldüğünde Danışma Kurulu toplantısına Başkanlığın daveti ile Üniversiteler, ilgili sivil toplum kuruluşlarından ve birinci fıkrada ismi sayılmayan meslek odalarından birer üye katılabilir.

(3) Danışma Kuruluna Bakan onayı ile ayrıca görevlendirme yapılabilir.

(4) Başkan aynı zamanda Danışma Kurulunun da Başkanıdır.

(5) Danışma Kurulu, Başkanlığa danışmanlık eder ve tavsiyelerde bulunur. Başkanlık, bu tavsiyelere aykırı uygulama kararı alamaz.

(6) Danışma Kurulu, yılda en az dört kez olmak üzere gerekli görülen hallerde Kurul Başkanının çağrısı ile toplanır,

(7) Danışma Kurulunca bilgi, tecrübe ve uzmanlığından yararlanılabileceği düşünülen kişi veya kurum ve kuruluşların temsilcileri toplantıya çağrılabilir veya görüşleri alınabilir.

(8) Danışma Kurulunun görevleri, çalışma usul ve esasları ile kurul üyelerinin atanması ve üyeliklerinin sona erdirilmesi Bakanlıkça çıkarılan yönetmelik ile belirlenir.

(9) Danışma Kurulu üyelerine herhangi bir maaş ya da huzur hakkı ödemesi yapılmaz.”

 

            Fahrettin Yokuş                            Dursun Ataş                            Hüseyin Örs

                   Konya                                      Kayseri                                     Trabzon

              Lütfü Türkan                              Bedri Yaşar                             Aylin Cesur

                  Kocaeli                                     Samsun                                      Isparta

         Ahmet Kamil Erozan                                

                   Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ METİN YAVUZ (Aydın) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Sayın Aylin Cesur. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

AYLİN CESUR (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sık duyduğumuz bir söz “Batan geminin malları bunlar.” Kurtuluş Savaşı’mızın kahramanı devlet adamı İsmet İnönü zamanında bir hadise meydana geliyor, bundan bahsetmek istiyorum. Türk hükûmetinin nakit paralarının İngiltere’de basıldığı bir dönem bu ve paraları taşıyan gemi 1941’de Pire Limanı’na yanaşırken battı, paralar su yüzüne çıktı, Yunan halkı paraları topladı ve “batan geminin malları” filan diyerek piyasaya sürdü. Yüzlerce Yunan, lira milyoneri ortaya çıktı. Büyük devlet adamı İsmet İnönü hâliyle paraları yeniden bastı ancak dolandırıcılar bu paraları kullandı ve birçok arazi, mal mülk haksızca el değiştirdi. Şimdi, bu hikâye nereden geldi aklıma değil mi? Pahalılık, düşen alım gücü ve enflasyonla ezilen milyonlar, ilaveten el değiştiren Türk varlıkları; başta Kanal İstanbul, satılan değerli arsalar, kötü ekonomi yönetimine döviz girişi sağlanmaya çalışırken ortaya saçılan varlıklarımız. Ekonomisi kriz ekonomisi hâline gelen ülkemizde her döviz artışında bir başka millî değerinin yok pahasına şu meşhur dış güçlere devredilmesi. Satılanlar devlet malı olsa da, özel şirket olsa da hepsi millî varlıklarımız. Düşük faiz, yüksek kur politikasının ısrarla devam ettirilmesi sonucu değeri hiç edilen kazanımlarımız kimi yandaşça, kimi yabancılarca âdeta yağmalanıyor; tıpkı suya saçılan paralar gibi, batan geminin malları hikâyesindeki gibi. Tablo şu: Memleketin her yerinde vergi borcu karşılığı el konulan, icrada satılan taşınmazlar; bir yanda vergi borcu silinen, servetine servet katan dev holdingler, bir yanda ülkenin dış borcunu millî gelire denkleştiren bir iktidar, bir yanda da iç yağma. Pazardan pırasa alamayan vatandaşın cebine göz dikenlere sesleniyorum; elektrik faturasını yatırmadığında vatandaşın elektriğini kesen şirketlerin kendi faturalarını ödemediğinde ses etmeyen, denetlemeyen iktidara sesleniyorum; halkın parasının, kamunun malının kapanın elinde kaldığı bir düzeni artık normalleştiren iktidara sesleniyorum: Yazıktır, bu millet yiyecek ekmek bulamıyor. “Aynı gemideyiz.” diyerek batmaya yüz tutturduğunuz bu gemi sizin değil; bizim, hepimizin değerli arkadaşlar ve millî varlıklarımız da bizim millî varlıklarımız, batan geminin malları falan da değil.

Evet, konumuz 2.800 futbol sahası büyüklüğünde, endemik çiçeklerle kaplı doğal sit alanı Uludağ’ımız, millî varlığımız. Dünyada ilk kez sizinle bir ekolojik parkın yasal koruma statüsünden çıkarılmak istendiğini görüyoruz ve uygulama uluslararası sözleşmelere aykırı ve kanunlara da aykırı. Bursa’mız için değil, ülkemiz için çok büyük bir kayıp. Yıllardır batan geminin malları gibi, bu demokrasiden uzak sistemle, kanun ve yasa değişiklikleriyle yer altı ve yer üstü kaynaklarımızın, ormanlık alanlarımızın yok edilmesinin, yağmalanmasının önü açılıyor iktidar tarafından. Daha evvel çıktım, bu kürsüde “talan Hükûmeti” dedim. Sadece 2022’de Kapadokya Alan Başkanlığının sebep olduğu yıkıma şahit olduk, peri bacaları yıkılarak yol yapılmasına, yapılaşmaya açıldı bu alan. Marmaris’imizin Kızılbük Koyu’nda, yargı kararına rağmen, Sinpaş GYO otel inşaatı devam ediyor. Aydos Ormanı’nda millet bahçesi projesiyle doğa katliamı yapılıyor mesela. İkizdere’de açılan taş ocağı faaliyetlerinin üçte 2’sinin mahkeme kararıyla iptal edilmesine rağmen, İkizdere’de demokrasi destanı yazan köylülerimize rağmen sürüyor hem de bu ve Milas'ımızda Akbelen Ormanı yok ediliyor. İşte, bunlara mal bulmuş Mağribî gibi çökülmesine izin veren bir yönetime “Uludağ'ımıza yapmayın bunu.” filan demeyeceğiz, bunu demenin bir anlamı yok artık çünkü. Sözlerimiz kifayetsiz, bunu bilecek kadar tecrübemiz var sizinle ilgili.

Çevre örgütlerinin sesine kulaklarınız kapalı, biz bunu biliyoruz artık ve söz aldığım 6’ncı maddede dar kapsamlı bir Danışma Kurulu düzenleniyor; turizm ve spor alanı dikkate alınmış, Uludağ'ın çevresel görüntüsü göz ardı edilmiş. Montreal'de Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’nin 15’inci taraftar konferansında 2030 hedefi, korunan alanların yüzde 30’a çıkması. Bizim 2021’de Dünya Doğa Koruma Vakfı “Korunan Alanlar Raporu”na göre yüzde 10 ve daha çok fazla önümüzde yol varken biz dağı katletmeye kalkıyoruz ve Birleşmiş Milletler Sağlık ve İklim Değişikliği Türkiye Ülke Profil Raporu’nda deniyor ki: “Türkiye'de hava kirliliğinden her yıl 37 bin erken ölüm yaşanıyor ve hava kirliliği grup 1 kanser sebebi.” 10 şehrin tümünde kirlilik Dünya Sağlık Örgütünün kılavuz değeri 5 mikrogram/metreküpün katbekat üstünde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

AYLİN CESUR (Devamla) - İşte Bursa da bu şehirlerimizden bir tanesi ve uluslararası zirvelerde Türkiye'nin 2030 için belirlenen yüzde 21 emisyon artışından azaltım hedefinin yüzde 41’e yükseltildiğini söyleyen Çevre Bakanı bir taraftan da millî parkları imara açıyor. Bu tablo sizin eseriniz, size değil artık bizim sözümüz, çok da aldırmıyoruz çünkü çok az kaldı ve batan geminin malları gibi, çökülen varlıklarımızı milletimize yeniden armağan edeceğimiz günlere çok az kaldı ve milletimizin özgürlüğünün aydınlık baharına, kanat çırpmasına çok az kaldı ve yüreğimizdeki umut tohumları yeşerdi, onların çiçek açmasına çok az kaldı çünkü o sene, bu sene.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde 3 önerge vardır. Okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

Mahmut Toğrul                                Zeynel Özen       Dirayet Dilan Taşdemir

   Gaziantep                                       İstanbul                                 Ağrı

 

Garo Paylan                             Gülüstan Kılıç Koçyiğit             Kemal Bülbül

 Diyarbakır                                           Muş                                 Antalya

 

Serpil Kemalbay Pekgözegü

          İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Gökan Zeybek Orhan Sarıbal            Vecdi Gündoğdu

   İstanbul                                           Bursa                              Kırklareli

 

Ömer Fethi Gürer                           Hüseyin Yıldız                   Mürsel Alban

      Niğde                                           Aydın                                 Muğla

 

Nurhayat Altaca Kayışoğlu               Faruk Sarıaslan                 Yüksel Özkan

             Bursa                                  Nevşehir                               Bursa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ METİN YAVUZ (Aydın) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit.

Buyurun Sayın Koçyiğit. (HDP sıralarından alkışlar)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, çok uzun süreden beri AKP bir temel kanun getirdi ve biz de bu Mecliste bir temel kanunu görüşme şansına nail olduk. Ama gerçekten keşke iyi bir temel kanun getirseydi de “Uludağ’ın güzelliklerini yok etmeye çalışan böyle bir kanun teklifi getirmeseydi.” demekten de kendimizi alıkoyamıyoruz. Giderayak “Uludağ’ı da Körfez’i de bütün sit alanlarını da yok edelim.” diye düşünüyorsunuz herhâlde ama merak etmeyin, az kaldı; o Uludağ’ı size yağmalatmayacağız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, 23 Aralıkta Paris’te hunharca bir katliam gerçekleşti ve benim de memleketimde birlikte çalışma imkânı bulduğum Mir Perver de orada katledilenler arasındaydı. 5 Ocak tarihinde cenazesi Muş’a getirildi ve sizin Hükûmetiniz bir kez daha nasıl Kürt düşmanı, nasıl ölü düşmanı, cenazeye nasıl saygısız bir Hükûmet olduğunu açık ve net bir şekilde ortaya koydu. Havaalanından itibaren cenaze kaçırıldı, biz milletvekillerinin dahi cenazeye eşlik etmesi engellendi, birinci derece yakınları dahi mezarlığa alınmadı. Oradan, kentin çeşitli yerlerinden, yani neredeyse bütün serhatten gelen ve son yolculuğuna uğurlamak isteyen halka gazla ve tazyikli suyla ve hatta jandarma taşla saldırdı, yetmedi araçları tahrip etti, insanları araçların kapısını açarak zorla darbede ede gözaltına aldılar ve bütün bunları gören, daha doğrusu bütün bunları duyan ve bir evin 1 oğlunu yitirdiği için buna yüreği dayanmayan annesi de dün gece vefat etti. Ben bu vesileyle bir kez daha Filiz Aydın’a Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Biz, bütün o engellemelere rağmen oradaydık, cenazemizi sahiplendik; Kürt halkı bir kez daha kendi cenazesini nasıl görkemli sahipleneceğini gösterdi ve sizler de tarihe cenaze kaçıran, cenazeye zulmeden iktidar olarak geçtiniz; bunun da altını bir kez daha çizmiş olalım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, az önce Ömer Vekilimiz de söyledi, Şenyaşar ailesinin davası görüldü. Ben Şenyaşar ailesinin cenazesinde Urfa’ya gittim. Hani, gerçekten böyle bir kavram var ya, dağın taşın dili olsa dile gelir herhâlde, acı o kadar büyüktü, Emine annenin feryadı o kadar derindi ama siz dört buçuk yıl boyunca sırf failler AKP’li diye, sırf failler sizin milletvekiliniz diye üzerini örttünüz ve dava dört buçuk yıl sonra açılabildi. Üstelik sürgünde, bir başka ilde, üstelik de savcınız her adımıyla delilleri karartmaya çalıştı, oradaki kolluğunuz, oradaki mülki idare amirleriniz sürecin üzerini kapatmaya çalıştı. Ve ben bir hemşireyim, bir sağlık ocağında ne olabileceğini tahmin ediyorum, siz bir sağlık kuruşunda 3 insanı katlettiniz, 3 insanı. Bir sağlık kuruluşunda yani yarasını sarmaya gelmiş yani tedavi olmaya gelmiş insanları siz orada, devlet hastanesinin içinde öldürdünüz ve bu utancı da bir an olsun taşımıyorsunuz, size söyleyecek laf bulamıyoruz değerli arkadaşlar.

Diğer bir mesele, bütün kameraların gözü önünde öldürülen Kemal Kurkut’un davasında “Polise ceza verilmesine gerek yok.” diye karar verdiniz. Ali İsmail Korkmaz’ın katiline yedi ay on beş gün yaralamadan ceza verdiniz. Siz sabah akşam adaletten bahsediyorsunuz, siz sabah akşam “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” diyorsunuz. Kime, neyin masalını anlatıyorsunuz ya? Siz kameraların önünde işlenmiş bir cinayeti akladınız, o cinayeti görüntüleyen gazeteciye ceza verdiniz ama kolluğun sırtını sıvazladınız. Neden? Çünkü öldürülen bir Kürt. Neden? Çünkü Ali İsmail bir muhalif, bir Alevi. Bu ülkede Kürtleri öldürmek serbest, Alevileri öldürmek serbest, kadınları öldürmek serbest. Kime dokununca ses çıkarıyorsunuz siz? Hangi ağababanız ölünce, hangi mafya, çete lideriniz ölünce ses çıkaracaksınız da aklınıza yargı gelecek, hukuk gelecek? Gerçekten merak ediyoruz. Daha ne kadar çürüteceksiniz bu düzeni? Daha ne kadar su kokacak, ne kadar tuz kokacak, ne kadar su çürüyecek? Nereye kadar bekleyeceksiniz? Biz beklemeyeceğiz değerli arkadaşlar ve şunu da bilin ki halk bütün bu yaptıklarınızı biliyor. Bu ülkeyi bir çeteler üssü hâline getirdiniz ya! Her şehirde mafya hesaplaşması yaşanıyor, silah çeken silah çekene. Kentin ortasında arabalar taranıyor ve sizin İçişleri Bakanınız, daha doğrusu suç işleri bakanınız bizim milletvekillerimizin yurt dışına çıkışını engellemekle meşgul.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)         

BAŞKAN – Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Daha iyi yapabileceği bir iş yok mu? Mesela Sırp mafyasını, mesela eroin, esrar baronlarını, mesela torbacılarınızı niye durdurmuyorsunuz? Bütün limanlar neredeyse narkomerkez olmuş, bütün ülke Kolombiya üssüne dönmüş… O Escobar'ın filmi var ya, siz ona on çıkarırsınız, siz ona rahmet okutursunuz. O filmin -Escobar'ın- asıl unsuru sizsiniz ya, asıl karakteri sizsiniz ama ne yapıyorsunuz? Kafanızı kuma gömmüşsünüz, hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsunuz.

Şimdi, suçlular üniformalı olunca kolluğu aklamayı biliyorsunuz. Bir şey daha yapıyorsunuz; bu kentte, bu ülkede 4 Alevi kurumuna saldırı oldu, siz onun failine “Akıl sağlığı yerinde değil.” diye rapor aldırmışsınız. Kim inanır size ya? Kim inanır? Yıllardır bu ülkede Aleviler katlediliyor, hepsi ya deli ya meczup ya da sizin Ahmet dedeniz oluyorlar değil mi? Niye? Çünkü Aleviler. Onun için, değerli arkadaşlar, az kaldı maraz kaldı gidiyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci konuşmacı Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer.

Buyurun Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)  

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Bursa” denilince aklımıza doğasıyla, dokusuyla, yeşiliyle, toprağıyla, güzellikleriyle, özellikleriyle, Osmanlı’ya başkentlik yapmış tarihiyle, kültürüyle önemli bir kent gelir ama bu değer ne yazık ki Türkiye’de yeterince sahiplenilmeyen anlayışların elinde griye büründü, önemli ölçüde beton yığınına belendi ve şimdi gele gele gele göz bebeğimiz Uludağ’a sıra geldi.

Gençliğimizde bizler okulda başarılı olunca Uludağ’a ödül gibi götürülürdü çünkü kış sporları ve doğayla ilgili en önemli merkezlerden biri Uludağ idi. Uludağ’ı göz bebeği gibi korumamız gerekirdi. Gelinen süreçte millî park statüsüne alınarak en azından yağmadan, talandan kısmi olarak arındırıldı. Millî parklar 1958 yılında kuruldu, 1961 yılında 5’inci millî park bölgesi olarak da Uludağ ilan edildi. Uludağ’ın yüzde 71’i orman alanı, geriye kalan bölümü de 32 tane endemik türünün de yer aldığı, önemli, farkı canlıların da yaşam alanı; Apollo kelebeğinden, sakallı akbabaya, kaya kartalının yuvasının varlığından diğer börtü böceklerin de olduğu özel ve güzel bir bölge.

Yapılmak istenen Uludağ Alan Başkanlığı çalışmasıyla, buranın da tek elde toplanıp, güya sorunlarından arındırılacak bir anlayışla ele alınacağı maksadı konulup kanun teklifi getirildi ama Adalet ve Kalkınma Partisinin bugüne kadar iktidar sürecinde yaptıklarına baktığımızda, getirdiklerinin, “iyi” diye sunduklarının arkasında ya bir orman alanının talanı vardır ya da orman alanı dışına çıkarılan yerlerin imara açılması vardır. Bu Alan Başkanlığında da… Sunum yaparken sayın milletvekilini ben dinledim, Bursa milletvekilini, böyle kayak merkezinin altına yapılacak birkaç tane yerden söz ediyor. Bir başladı mı bunun arkası gelmez; otelleri, otoparkları, yolları derken bu alanın talana açılacağı bu kanun teklifinde yer alan ifadelerde de yer alıyor.

Bölge için önemli bir şey de -Uludağ’dan yalnızca Bursa ve çevresi için değil- ülkemizin ambalajlı su kaynakları da önemli bir biçimde bu bölgeden gidiyor. Bunların da, bu süreçte, doğal olarak oluşacak talandan,  yağmadan ve ranttan etkilenecek bölgeyle sorun yaşayacağını da burada belirtmek lazım. Çünkü su kaynakları yeryüzüne çıkarken, eğer oradaki kaynaklara, doğal su kaynaklarına müdahale edilirse bunların çıkış yönü dahi değişir; bu kadar hassasiyet gerektirir. Oraya girecek, yatırım için gidecek kamyonundan, yapılacak yatırım için inşaat işlerinden bunların da zarar görmesi önemli ölçüde mümkün.

Yeni yapılaşmalarla ilgili bölge ranta ve talana açılacak. Sivil toplum örgütleri karşı, bölge halkından 5 binin üzerinde imza toplanmış,  yurttaşlarımız tedirgin, karşı. Ee, bu kimin faydasına olacak bir iş? Demek ki rant ve talan için buraya göz dikenlere yönelik bir düzenleme buraya getiriliyor. Bu kanun teklifi kanunlaştıktan sonra -Uludağ gibi hepimizin sahip çıkması gereken, geleceğe bırakmamız gereken- çocuklarımız ve gelecek nesillerin de Uludağ’ın değerlerinden sahiplenmesinin önü kesiliyor. O anlamda 2.100 hektarlık bölümü kapsayan alanda milli park yasalarının uygulanmayacak olması önemli bir sorun. Burada yeni yapılaşmalarla bölgenin özelliğinin değişeceği, bu bağlamda da bölge için olduğu kadar ülkenin bir değerinin de sorunlu konuma taşınacağı, geri dönüşümünün de riskli olduğu dikkate alındığında bu kanun teklifinin geri çekilmesi ve bununla ilgili Milli Parklar Kanunu’nun yeterli olduğunu, bölgenin korunması gerektiği düşüncesini ifade etmek istiyorum. Çünkü eğer siz bir yerde düzenlemeyi sonuca yönelik yaparsanız orada aklınızın başka bir tarafında daha olumsuz işleri bu bölgede yaşama geçirme anlayışı vardır. Onun için bu kanun teklifinin geri çekilmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin son fıkrasında yer alan “Başkanlıkça” ibarelerinin “Başkanlık tarafından” ibaresiyle değiştirilmesi arz ve teklif ederim.

Fahrettin Yokuş Dursun Ataş                  Ahmet Kamil Erozan

Konya                                                         Kayseri                                       Bursa

Lütfü Türkkan Behiç Çelik                           Bedri Yaşar

Kocaeli                                                        Mersin                                      Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ METİN YAVUZ (Aydın) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında, söz isteyen Mersin Milletvekili Behiç Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün burada AKP’nin yeni bir kurum içinde kurum ihdas eden teklifini görüşüyoruz. Ben burada diyorum ki: Allah’tan korkun, Türk idari yapısıyla bu kadar oynanmaz; bozdunuz, yıktınız, sulandırdınız, içinden çıkılmaz hâle soktunuz. Bakınız, Kapadokya Alan Yönetimi teklifinde ne demişiz? Kapadokya Alan Yönetimiyle ilgili niçin Genel Kurul bu kadar meşgul ediliyor? Bu da ayrı bir konu ama bunun yanında, Türkiye'de birçok kurum ve kuruluş plan yapmakta. Mesela, Şehircilik Bakanlığı plan yapıyor, büyükşehir belediyeleri plan yapıyor, diğer belediyeler plan yapıyor, özel idareler plan yapıyor; Karayolları, Devlet Su İşleri, organize sanayi bölgeleri, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, kalkınma ajansları, TOKİ, hatta Özelleştirme İdaresi plan yapma yetkisine sahip. Bugün Kapadokya’da büyük şikâyetler olduğunu işitmekteyiz, hatta basına düşen fevkalade çirkin işler de çevrilmektedir. Bunu niye hatırlatıyorum? Çünkü AKP bozuyor, dağıtıyor, ranta kapı aralıyor. Bu nedenle Uludağ için de kuşku duyuyorum. Değerli arkadaşlar, Bursalı bir vatandaşımızın şu ifadeleri AKP iktidarlarının bu millete reva gördüğü durumu fazlasıyla özetliyor, diyor ki: “Bir tek Uludağ kalmıştı betonlaşmadık, orası da mı elden gidiyor? Boğuluyoruz, her yer beton, her yer asfalt; biz nerede hava alacağız, nasıl yaşayacağız?” İşte, arkadaşlar, sırf rant uğruna vatandaşımıza temiz havayı dahi çok gören bir uygulamanın daha eşiğindeyiz. Zaten yirmi yıllık AKP iktidarlarının doğa ve çevre konularına rant ve zenginleşme gözüyle bakmak yerine hassasiyetlerimize karşı sorumlu ve duyarlı davrandıkları görülmüş müdür?

Değerli milletvekilleri, bu teklifle birçok farklı koruma statüsüne ve idare yetkisine sahip Uludağ’ın yönetimi “Alan Başkanlığı” adı altında tek bir yönetime devredilmiş olacaktır. Oysa, sadece imar düzenlemelerine sızmak için böyle bir değişikliğe gidildiğini hepimiz biliyoruz. Çünkü kurulmak istenilen sistemle Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, yerel kurumlar ve yerel yönetimler sembolik hâle getirilecektir. Doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanan bir Alan Başkanı sözde bir komisyonla birlikte “ben yaptım oldu” anlayışının yeni bir tezahürünü sergileyecektir. Koruma altındaki bölgede yer alan 2 bin hektarlık bir alanın da Başkanlığa tahsis edilmesi öngörülmektedir. Ortak akıl yok, istişare yok, diyalog yok, iş bölümü, iş birliği yok; denge, denetim yok. Peki, ne var? Bitmek bilmeyen hırs, doymak bilmeyen iştah var.

Değerli milletvekilleri, teklifin 7’nci maddesi kurulması planlanan alan başkanlığının gelir ve giderlerini düzenlemektedir. Başta hazineden yapılacak yardımlar olmak üzere toplamda 10 kalemden oluşan bir gelire sahip olacak olan başkanlık, yönetim faaliyetlerinin sürdürülmesi için yapılacak harcama ve giderlerden sorumlu olacaktır. Burada dikkat çeken husus, bilhassa gelir kaynakları konusunda muğlaklık içeren ifadelerin olmasıdır. Daha hukuki, açık ve hesap verebilir bir mali yönetim sağlanabilirdi diye düşünüyorum değerli arkadaşlarım.

Evet, sözlerime son verirken Uludağ gibi doğal zenginliğimize kastedilmesine asla razı olmayacağımızı ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun tamamlayın.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

İmar yolsuzluklarına kapı aralayan bu teklife taşıdığımız sorumluluğun bilinciyle asla rıza göstermiyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle milletimizin gerçek sorunlarına odaklanma çağrımızı yineliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler... 7’nci madde kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, okutacağım ilk 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin teklif metninden çıkarılması arz ve talep ederiz.

               

       Mahmut Toğrul                        Zeynel Özen                 Hüseyin Kaçmaz

          Gaziantep                              İstanbul                                 Şırnak

                                                  Garo Paylan                                                              Kemal Bülbül                                                                                   

                                                   Diyarbakır                                                                    Antalya

                                         Dirayet Dilan Taşdemir                                              Gülüstan Kılıç Koçyiğit

                                                        Ağrı                                                                            Muş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

              Gökan Zeybek                            Orhan Sarıbal                          Mürsel Alban

                  İstanbul                                      Bursa                                        Muğla

            Vecdi Gündoğdu                        Ömer Fethi Gürer         İbrahim Özden Kaboğlu

                 Kırklareli                                     Niğde                                      İstanbul

     Nurhayat Altaca Kayışoğlu                    Yüksel Özkan                       Faruk Sarıaslan

                   Bursa                                        Bursa                                      Nevşehir

             Hüseyin Yıldız

                   Aydın

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU SÖZCÜSÜ METİN YAVUZ (Aydın) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birçok milletvekili arkadaşımız dünden beri Kemal Kurkut ve Ali İsmail Korkmaz’dan bahsediyor. Bu güzel çocukları katlettiler, bu güzel çocukları katlettiler; bunu yapanların ve buna sessiz kalanların, cezasızlık politikasıyla bunun üstünü örtmeye çalışanların da bahçesi bahar görmesin diyorum. Bu cezasızlık politikasıyla yeni cinayetlere, yeni katliamlara sebep olan bu iktidar aklını da şiddetle kınadığımı belirtmek istiyorum.

Tabii, sürekli gündemde olan bir konu yine var; cezaevlerindeki hak ihlalleri. Türkiye cezaevleri artık işkencehaneye dönmüş durumda, birçok cezaevinde açlık grevleri devam ediyor. Yine, hak ihlallerinin en ağır yaşandığı bu cezaevlerinde maalesef ki bu iddialara ilişkin Adalet Bakanlığı sus pus, hiçbir şekilde iddialara da neredeyse cevap vermiyor.

Bir cezaevi özelinden sadece bir gün içerisinde tarafımıza ulaşan birkaç mesajı paylaşmak istiyorum. Giresun Espiye L Tipi Kapalı Cezaevi, âdeta bir işkencehaneye dönmüş durumda bu cezaevi; sürekli hak ihlallerine ilişkin iddialar, mektuplar, ailelerin bize ulaştığı bir durumla karşı karşıya kalmışız. Bugün yine bir mahpusun yolladığı bir mesajı paylaşmak istiyorum: “Ben Mahir Can Ada. Giresun Espiye L Tipi Kapalı Cezaevinden sizlere sesleniyorum. Yaklaşık iki aydır cezaevi yönetiminin keyfî ve fiziki işkencelerine maruz kalıyoruz. Cezaevi müdürü ve baş gardiyan işkenceden sonra İsmail Taylan ve İsa Aslanlı isimli 2 arkadaşımızı zorla kelepçeleyip götürdüler ve ‘Artık sizin idam vakitleriniz, sonunuz geldi, hepinizi öldüreceğiz.’ diye tehditlere maruz kalıyoruz. Lütfen sesimizi herkese duyurun.” şeklinde mesaj atmışlar. Yine aynı cezaevinde yani Giresun Espiye L Tipi Kapalı Cezaevinde yirmi yedi yıldır, çeyrek asırdan fazladır mahpus olan Zübeyir İdem’in 2 bacağında oluşan varislerden dolayı yürüyemediğini ve diş ağrısından artık yemek yiyemediğini belirten eşi Saliha İdem, ağız içi aramayı kabul etmediği için hastane sevkinin yapılmadığını söylüyor. Yemek yiyemeyen, artık ayakta bile duramayan, yürüyemeyen bir mahpus ağız içi aramayı kabul etmediği için hastaneye sevki yapılmıyor. Yine aynı cezaevi, Espiye L tipi Kapalı Cezaevi: Otuz yıllık tutuklu Ahmet Zenger, 63 yaşında. Koğuşlarının gardiyanlar tarafından basılıp darbedildiklerini ailesine telefon görüşmesinde aktarmış. Zenger'in yeğeni “Amcam önümüzdeki ay tahliye olacak, onları darbederek suç oluşturmak ve bu şekilde cezalarını uzatmak istiyorlar.” diyor. Vicdanı olan herkesin artık bu cezaevlerindeki işkencelere ses çıkarması gerekiyor.

Tabii, cezaevlerindeki bu hak ihlalleriyle birlikte, mahpusların ailelerine çektirilen bir eziyet, bir işkence de söz konusu; bu da mahpusların ailelerinden uzak yerlere sürgün edilmesi durumu. Yine, tarafıma ulaşan bir mektubu sizinle paylaşmak istiyorum. Sabiha Bağrıyanık, eşi Mehmet Bağrıyanık hakkında bir mektup yazmış ve yirmi yedi yıldır yine, cezaevinde olan eşinin yaklaşık on yıldır kendisinden uzak yerlere sürgün edildiğini, bu sebeple maddi imkânsızlıktan dolayı bu cezaevlerinde eşini ziyaret edemediğini söylüyor. Mehmet Bağrıyanık'ın 4 torunu var ama maddi imkânsızlıktan dolayı aile yıllardır gidip kendisi de görüşemiyor ve bu 4 torununu bir defa olsun görebilmiş değil. Bu, aslında ailelerden uzak cezaevlerine sürgünler tam da ailelerin cezalandırılmasıdır, eşlerin, çocukların, arkadaşların, sevdiklerinin de aynı zamanda cezalandırılmasıdır. Aile defalarca nakil talebinde bulunmuş, ısrarla kendilerine yakın, ikametgâh adreslerine yakın bir yere naklini talep etmişler ancak Bakanlık hâlâ bu konuda “ret” cevabı verebiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, müsaadenizle…

BAŞKAN – Buyurun.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) ­– Kamu Denetçiliğine başvuru yapmış ve tavsiye kararı almışlar ama Ombudsmanlığın tavsiye kararına rağmen hiçbir gerekçe sunmadan yine Bakanlık bu nakil talebini reddetmiş.

Annenin size sorusu var değerli iktidar milletvekilleri. “Kamu Denetçiliğinin tavsiye kararı olmasına rağmen neden bize bu eziyeti çektiriyor?” diye iktidar vekillerine soruyor. Cezaevindeki ağır hasta mahpuslar ve yine uzak yerlere gönderilen ve aileleri cezalandırılan mahpuslar bu durumu her gün bize aktarıyor ve bu zulmün son bulmasını istiyorlar ancak AKP iktidarı maalesef ki cezaevindeki hak ihlallerinin önüne geçilmesinin aksine bunları neredeyse teşvik eden bir pozisyonda yer alıyor. Bu durumu kabul etmiyor ve bunun karşısında duruyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında 2’nci konuşmacı İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri ve yurtsever halkımız; dünkü konuşmamda bu yasa önerisinin özellikle önlemek, korumak ve geliştirmek açısından Anayasa’nın devlet için öngördüğü yükümlülüklerin ÇED telaffuz bile edilmeden nasıl ihlal edildiğini anlattım; bilgilenme yok, katılım yok, karar düzeneğine katılmak zaten mümkün değil, Bursa halkı dışlanmış, Bursa’daki sivil toplum örgütlerinin sesi duyulmamış, uzmanların görüşü dikkate alınmamış ve bakanlıklar olarak -burada bana gelen listeye göre- Çevre Bakanlığı dışlanmış, doğrudan konuyla ilgili olduğu hâlde  Orman Bakanlığı dışlanmış, yalnızca Turizm Bakanlığının temsilcisi söz konusu. Ve üstelik hukuk müşaviri veya hukuk işleri müdürünü de eko kırım suçuna ortak etmek için muhtemelen zorla göndermişlerdir. Durum budur ve durum vahimdir.

Şimdi, burada, 8’inci maddenin öngördüğü husus şudur: Tek kuruma, 4 yasayla; Belediye, Harçlar, Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Yasalarıyla, gelir, plan, yönetim, kamulaştırma ve özelleştirme yetkileri Uludağ alan koruması başkanlığına devrediliyor, buna geçiriliyor. Bu, hukuk devletinde mümkün mü? Diğer maddelerden vazgeçin, sadece 2’nci maddeyi okuyun ve üstünü çizin; hani “Değişmez madde ve bunu çok sahipleniyoruz.” söylemlerine karşı.

Evet, aslında bu madde, yalnız başına, millî olan değerlerin, varlıkların, millî parklar alanının, Milli Parklar Genel Müdürlüğünün, bunların nasıl tasfiye edildiğinin tipik bir örneği çünkü Uludağ'la sınırlı kalmamakta ve aslında, saray güdümündeki kurumlara, birimlere devredilmekte; bu, Ahlat'tan Uludağ’a kadar Türkiye bütünlüğünü kapsamına almaktadır. Çünkü Uludağ Bursa’yla sınırlı değildir, Uludağ sorunu, aslında bu yasa önerisiyle getirilen sorun Anayasa bütününü ilgilendirdiği gibi, Anayasa’nın ülke öğesini düzenleyen hükümleri dinamitlediği gibi aslında Türkiye bütününü ilgilendiriyor bu; bu bakımdan Resmî Gazete'de her gün görüyoruz acele kamulaştırma. Ya, Cumhurbaşkanının kararıyla acele kamulaştırma Anayasa’da dayanağı olmadığı hâlde, veyahut da hazine arazilerinin sürekli satılması… İşte, bu aslında Uludağ Alan Başkanlığı adı altında Türkiye'nin tarihsel, kültürel ve doğal ne kadar ulusal değeri varsa, millî değeri varsa bunların satılması, bozulması, yok edilmesi biçimindeki bir sürece tanık olmaktayız. Hâliyle Anayasa’nın öngördüğü önleme, koruma ve geliştirme pek fantezi bir deyim olarak kâğıt üzerinde kalmaktadır.

2017 kurgusu aslında büyük ölçüde cumhuriyeti tasfiye etmek için öngörülen bir kurgudur. Bu tür yasalarla da beş yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkiye’si tasfiye edilmektedir ve burada esefle buna tanık olmaktayız. Evet, gerçekten parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütme ve aslında ben devletim, devlet benim biçimindeki bir tanıma getirdi bizi ama Türkiye ekosistemine çökme planları ise ülke de benim sonucuna götürüyor bizi. Cerattepe’den Kaz Dağları’na kadar, Hasankeyf'ten Saros’a kadar Türkiye bütününü kapsayan tarihsel, kültürel ve doğal değerler milliyetçilik kisvesi altında millî adına ne kadar varsa hepsinin tasfiye edilişine tanık olmaktayız ve bu tanıklık da aslında, Anayasa, yalnızca iktidarın bekası aracı olarak telaffuz edilmektedir ve kullanılmaktadır. Onun dışında Anayasa tümüyle yadsınmaktadır, ihlal edilmektedir ve sürekli Anayasa suçu işlenmektedir. Bu bakımdan, 2023 seçimleri çok ciddi bir ayrıma getirmiştir Türkiye seçmenlerini, Türkiye halkını çünkü bu oy, 2023…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2023 seçimlerinde kullanılacak oy, yalnızca parti başkanlığı yoluyla, devlet başkanlığı ve yürütmeden demokratik hukuk devletine geçiş tercihini yansıtmayacak. Bu oy, aynı zamanda Türkiye’nin doğal değerlerinin, ekosisteminin korunması mı yoksa bunların sürekli talan edilmesi mi arasındaki bir tercihi yansıtacaktır. Bu itibarla aslında “14 Mayıs” telaffuzu çok acı bir çelişkiyi dile getirmektedir; daha burada altı yedi ay önce 14 Mayıs seçimlerine Türkiye’yi götüren şubat mutabakatını, siyasal uzlaşma mutabakatını Seçim Kanunu temelinde ortadan kaldırdık, seçim hukukunun genel ilkesini ortadan kaldırdık ve şimdi, seçimleri iktidar bekası için yeni kanunda yapmak istiyoruz ve 14 Mayısı kullanıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Evet, gerçekten, seçmenler verecekleri dersle bu yasanın, bu kuralın, 14 Mayıs kuralının değiştirilmesini de aynı zamanda yaptırımını ifade edeceklerdir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir. 

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “dolayısıyla” ibaresinin “yönünden” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

            Fahrettin Yokuş                            Dursun Ataş                   İmam Hüseyin Filiz

                   Konya                                      Kayseri                                   Gaziantep

              Lütfü Türkan                              Bedri Yaşar                 Ahmet Kamil Erozan

                  Kocaeli                                     Samsun                                       Bursa                      

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ METİN YAVUZ (Aydın) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 380 sıra sayılı Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesiyle ilgili olarak İYİ Parti Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle başkanlığın bu kanundan doğan görevlerini yerine getirirken bazı kanunlardan muaf olması ve bazı indirimlerden yararlanması amaçlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamında 1961 yılında ilan edilen Uludağ Millî Parkı ülkemizin 5’inci millî parkıdır, kış turizminin yanında kültür turizmi özelliğini de taşımaktadır. Uludağ Millî Parkı için teklifin gerekçesinde de “eşsiz” ifadesi kullanılmıştır. Uludağ’ı eşsiz kılan özelliklerinin başında bütün canlılar için hayati önem taşıyan Orhaneli’ye kadar uzanıp Bursa Ovası’nı besleyen ve Bursa’nın yaklaşık yüzde 90 oranındaki içme su ihtiyacını karşılayan su kaynakları gelmektedir. Su kaynaklarının yanı sıra 32’si Uludağ endemiği, 169’u ise Türkiye endemiği olmak üzere 1.308 bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır.

Uludağ Millî Park alanının yüzde 29 gibi büyük bölümü ağaçsız alanlardan oluşmaktadır. Ağaçsız alanlar yerine konması imkânsız, mutlaka korunması ve ekolojik istikrarın desteklenmesi gereken alanlar olmasına rağmen otellerin ve pistlerin bulunduğu birinci ve ikinci gelişim bölgeleri maalesef lokal endemik türlerin üzerine inşa edilmiştir. Sahanın önemli endemik türlerinden ardıç ağacı, yapısı itibarıyla büyük oranda kar ve yağmuru tutabilmekte, bulunduğu alanda sel ve heyelan riski azalmaktadır. Bölgedeki bazı turizm işletmecileri kızakla kaymaya elverişli alan yaratmak için ardıcı yok etmekte, kayalıkları da kaldırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, gelişmiş ülkelerde millî parkların korunması için uzun devreli gelişme planları ile mutlak koruma alanları, sınırlı kullanım alanları ve kontrollü kullanım alanları belirlenmektedir. Otel ve konaklama tesisleri yoktur, çok az sayıda birkaç ana ihtiyaçları karşılayacak basit yapılardan başka hiçbir tesis ve yapı bulunmadığı gibi günlük ziyaretçi sayıları bile ekolojik taşıma kapasitelerine göre tespit edilmekte, ona göre ziyaretçi kabul edilmektedir. Bizdeki durumda ise yüzde 71’i orman olan sahanın uzun devreli gelişme planına göre yüzde 84’ü bilimsel araştırmalar dışında hiçbir faaliyete izin verilmeyen mutlak koruma alanı, yüzde 14’ü sınırlı kullanım alanı ve yüzde 2’si kontrollü kullanım alanı statüleriyle altmış bir yıldır Bursa’nın havasını, suyunu, toprağını korumuş bir ekosistemin ziyaretçi yoğun dönemlerde günlük 5 bin araç, 50 bin ziyaretçi girişiyle daha çok ziyaretçi, daha çok para hırsıyla yok oluşuna göz yumulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 13 bin hektara yakın büyüklüğe sahip Uludağ Millî Parkı’ndaki yaklaşık 2.100 hektar saha millî park alanından çıkarılarak Alan Başkanlığına dönüştürülmek istenmektedir. Mutlak koruma, sınırlı kullanım ve kontrollü kullanım alanları yerine bu sahanın sadece kullanım amaçlı planlanarak düzenlenmesi ve bir statü olmayan alan başkanlığına dönüştürülmesi her türlü dayanaktan yoksundur. “Uludağ’da çok başlılık var.” deniyor ama asıl konu Millî Parklar Kanunu’ndaki yapılaşmayı engelleyen maddeleri aşamadıkları için bütün sit alanları ve hatta her ölçekteki planları kendi başlarına yapabilecek ve birçok denetimden muaf olacak alan başkanlığının kurulmasıdır. Kanun teklifinde belirtildiği üzere Cumhurbaşkanlığı kararıyla bu alanın sınırları değiştirilebilecek ve böylece bugünkü 2 bin hektarlık alan yarın 5 bin, belki de 7 bin hektara kadar çıkabilecektir.

Değerli milletvekilleri, alan başkanlığı düzenlemesinin betonlaşmanın, yapılaşmanın yoğunlaşmasına göz yumarak rant uğruna yeni oteller yapmak için Bursa’nın havasına ve suyuna zarar verecek ve geri dönüşü mümkün olmayacak sonuçlar doğuracağı endişesi içindeyiz. Endişemiz, Turizm Bakanlığının uhdesinde olan sahada bir plan doğrultusunda gelişmekten ziyade “Ben yaptım oldu.” anlayışıyla hareket edilmesi bu gelişim bölgelerinde hâlen otopark sorunları ve otellere ait atık suların dereleri kirletmesinin önüne geçilmemesinden kaynaklanmaktadır. Aslında Uludağ Millî Parkı’nın statü değişikliği yerine millî park olarak kalması, koruma alanının genişletilmesi ve nitelikli personel sayısında artışa gidilmesi ihtiyacı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 1997 senesinde Uzungöl’e gitmiştim, orada birkaç yapının ötesinde bir şey yoktu, cennet gibi bir yerdi. Şimdi, Uzungöl’ün etrafı bina dolmuş ve maalesef, Uzungöl havuz hâlini almış. Aynı hatalar Ayder Yaylası’nda da yapılmış, şimdi sıra Uludağ'a geldi. Bu betonlaştırma sevdası neymiş anlayamadık.

Değerli milletvekilleri, bugün bu teklif kanunlaşsa dahi biz İYİ Parti  olarak milletimizin tümüne ait olan bu alanlarda rant kapılarını kapatacağız, bozkırlar yeşillenecek, Uludağ ve benzeri alanlarımızdaki ranta feda edilen sahalarımızı tekrar millî park alanı içerisine kazandırarak çocuklarımızın geleceği için sorumluluğumuzu yerine getireceğiz diyor Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm geçici madde 1 dâhil 9 ile 13’üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde İYİ Parti Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Zeki Hakan Sıdalı.

Buyurun Sayın Sıdalı. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çevre ve doğayı çok yakından ilgilendiren, ciddi ve telafisi mümkün olmayan, çevre katliamlarına yol açabilecek bir kanun teklifini gündeme aldınız. Sadece bir millî parkın statüsünü değiştirmiyorsunuz. Ne acı ki doğayı, çevreyi, doğa koruma alanlarını, ekolojiyi, ekosistemi doğrudan etkileyecek bir değişikliğe gidiyorsunuz. Bunu yaparken de Çevre Komisyonunun görüşünü alma gereği bile duymuyorsunuz. Yalnızca bu örnek dahi iktidarın kanun yapma konusundaki duyarsızlığının bir göstergesidir. Bu teklifle siz yüzde 84’ü mutlak koruma alanı içerisinde bulunan Uludağ Millî Parkı’ndaki yetkileri yeniden kurulacak Uludağ Alan Başkanlığına devrediyorsunuz. Gerekçesiyse Uludağ ve çevresine yapılacak uygulamalar konusunda bürokratik engellere takılma ve fazla kurumun onayının gerekmesi. “Yapılacak uygulama” denildiğinde sakın doğayı korumak, ekosistemi geliştirmek, ekolojik dengeye sahip çıkmak falan anlaşılmasın. “Bu kadar onay gerekirken biz buraları yeterince betonlaştıramıyoruz, bir de üstüne mahkeme iptalleriyle karşılaşıyoruz, müteahhitlerimiz mağdur oluyor, bırakın işleri rahat yürüsün.” diyorsunuz. Bölge millî park statüsünde kaldığı sürece kontrolsüz ve kuralsız yapılaşmaya geçit yok yani rant yok, tabii bu da iktidarın işine gelmiyor. Bu yüzden de yan yollara başvuruyorsunuz. Hep söylüyoruz: Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak, çevrenin kirlenmesini önlemek ve gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakmak devletin en önemli görevi ancak bu görev son yirmi yılda yani iktidarınızda ülkemizde çok yanlış yorumlanıyor. İktidar çevreyi ihya etmeyi kendi çevresini ihya etmek olarak yorumluyor. Bunun için de her türlü eylemi yapmayı mübah olarak görüyor. Mesela, ne yapıyor? Genel müdüründen uzman memuruna kadar tüm bürokratlarını kendisinin atadığı Millî Parklar Genel Müdürlüğünü Uludağ Millî Parkı’nı yönetememekle suçluyor. Kim atamış? Siz atamışsınız. Size göre kim yönetememiş? Sizin atadıklarınız. Kim suçlu? Atadıklarınız. Kim suçsuz? İktidar. Peki, suçsuz ve masum iktidar ne yapıyor? Uludağ Alan Başkanlığı kurma yoluna giderek millî parkın tam 2.000 hektarlık alanını millî parklardan alıyor. 13 bin hektarlık millî parkın yalnızca 2.000 hektarı yönetilemiyormuş. Yoksa, şimdilik size o kadarı mı yetiyor? Derdiniz üzüm yemek filan değil, bağı imarı açmak olunca da hâliyle durum bu. Biz, sizin amacınızı da zihniyetinizi de çok iyi biliyoruz. Kamu iktisadi teşebbüslerini önce çalışamaz hâle getir, sonra zarar ettir, en nihayetinde kamu zararı oluşuyor bahanesiyle sat, maalesef ki burada yapılan da farklı değil, aynı hikâye. Bu teklifle iktidar, Uludağ'ın üstündeki yasama kalkanını, koruma kalkanını kaldırmanın ve “Alan Başkanlığı” adı altında bir talan başkanlığının önünü açıyor. Doğa Koruma ve Milli Parklardan doğru sorumlu olan Tarım ve Orman Bakanlığı,

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının yerel yönetimlerin bölge üzerindeki yetkilerini, yalnızca sembolik hâle getirecek böyle bir düzenlemeyi reddediyoruz. Bölge hakkındaki tüm yetkilileri Kültür ve Turizm Bakanlığına vermek, çevre korumasından vazgeçilip turizm bahanesiyle yapılaşma yoluna gidilmesi demektir ki bunu asla kabul etmiyoruz, edemeyiz. “Reddediyoruz da ne teklif ediyoruz? diye milletimiz sorarsa tek yetkilinin Bakanlığın olmasının önüne geçmek ve yerel yönetimlerin etkisini arttırmak için milletvekili arkadaşlarımız tarafından komisyonda bir önerge verilmişti. Bu önergeye göre alan komisyonunun yanında büyükşehir belediyesinin de uygun görüşünün alınması zorunlu hâle gelecekti ancak her zamanki gibi kabul edilmedi.

Kıymetli milletvekilleri, 2019 yılında yine tüm karşı çıkmalarımıza rağmen bu çatı altında Kapadokya Alanı Hakkında Kanun da kabul edilmişti. Sonrasında UNESCO Dünya Mirası Listesinde bulunan ve 1985 yılından beri korunan güzel atlar ülkesi bir anda şantiyeye döndü. Tüm dünya, milyonlarca yıllık bir birikimle oluşan peri bacalarının, binlerce yıllık kültür mirası olan yerlerin, iş makineleriyle dümdüz edilmesine şahit oldu. Alan Başkanlığı kurulduğundan beri aşırı yapılaşma pik yaptı. Denetimsiz turist baskısı ve rant projeleri Kapadokya'yı dört bir yandan sardı çünkü artık öncelik koruma değil, kazanmak hâline gelmişti, ne pahasına olursa olsun kazanmak. Sürdürülebilir bir gelecek adına endişe taşıyan herkes gibi biz de soruyuz: Şimdi sıra Uludağ'a mı geldi?

Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi kapsamında 2030 yılında korunan alanların yüzde 30’a çıkartılması öneriliyor. Bu koruma statüsü, gezegenimizin geleceği için şart. Ülkemizde korunan karasal alanlara baktığımızda yüzde 10’dan daha az. Yani önümüzde sadece yedi yıl var ve artırmamız gereken bir de yüzde 20’lik oran. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Bu oranı artırmak gerekirken bir de üstüne, mevcut koruma alanlarını imara açıyorsunuz. Doğa koruma alanlarına yapılan 1 dolarlık yatırımın 10 dolar olarak geri döndüğü biliniyor. Ancak siz bunun yerine geleceğimizi betona gömmeyi tercih ediyorsunuz. Bir tarafta 1’e 10, bir tarafta beton.

İYİ Parti Gençlik ve Çevre, İklim Politikaları Başkanımız Merve İnan’ın da söylediği gibi Uludağ çok zengin bir habitat çeşitliliğine sahip hatta Avrupa’nın birçok büyük ülkesinden daha iyi bir konumda; bu böyle biliniyor. Ancak bu betonlaşma atağıyla birlikte durumları zaten kritik ve tehlikeli seviyede olan canlı türlerinin akıbeti maalesef bir meçhule sürüklenecek. Bölgenin oksijen deposu ormanları ve su kaynakları da ciddi bir tehdit altında kalacak. Siz, doğa ve çevre talanına yalnızca göz yummuyor, bilakis alan açıyorsunuz. Millî park statüsünde olan alanların korunması, biyolojik çeşitliliğinin sürdürülebilirliği ve gelecek nesillere devri çok kritik. Gençlerimiz “Bu kanun Uludağ’ı yok edişe götürecektir, kesinlikle karşıyız.” diye haykırıyorlar, bu onların geleceği çünkü. Hepimizin çocukları, torunları var. Bugün için yarınımızı talan edecek bu uygulamadan vazgeçin diyeceğim de vazgeçmeyeceksiniz.

Sayın milletvekilleri, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şekilde millî park statüsü devam eden bir alanı millî park olmaktan çıkarıyor, imara açılmasını kolaylaştırmak için de tek yetkiliyi Alan Başkanlığı olarak belirliyorsunuz. Şimdi Alan Başkanlığının yetkisi -biraz evvel söyledim- 2 bin hektarla sınırlı. Bunu artırma, azaltma yetkisini de Cumhurbaşkanına veriyorsunuz. Yani yarın bunun 5 bin, 10 bin hektarına çıkarılmayacağının garantisini kimse veremez. Böyle bir yetki devrini Türkiye Büyük Millet Meclisi nasıl bir kişiye yapabilir? Azaltma, artırma yetkisini neye göre kullanacaksınız? İmara geçit vermediği için beğenmediğiniz millî park yöneticilerinin mi yoksa müteahhitlerinizin performansına göre mi? Tüm bu sebeplerden dolayı Uludağ ve çevresini büyük bir ekokırıma götürecek bu teklife “Hayır.” diyoruz. Elinizi attığınız her yeri kurutuyor, kirletiyor ve yok ediyorsunuz. Bunun son örneğini Mersin Mezitli ilçemizde gördük. Takanlı köyümüzden geçen, temiz ve berraklığıyla bölgedeki canlıların yaşam kaynağı olan, hemşehrilerimize içme ve sulama suyu sağlayan dere şimdilerde simsiyah akıyor. 4 bin dönüm araziyi besleyen bu derenin kötü kokusundan artık yanına bile yaklaşılmıyor. Köy muhtarımız Ali Durgut “Bu su bizim kalbimiz. Bu su olmadığında her şey biter.” diyor. Umurunuzda mı? Değil. Bir tesis daha çok kazansın, bir maden daha derini kazsın diye Mersinliyi de Mersin’i de hiçe sayıyorsunuz. Ayak bile basılmaması gereken Salda Gölü’nü yok edişinize, altın hevesine kapılıp topraklarımızı siyanürle kaplamanıza, Silifke’de Göksu, Trakya’da Ergene, İstanbul’daki Riva’nın simsiyah akmasına göz yumuşunuza “Hayır.” diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) – Tamamlıyorum.

Âdeta çevresel sorunlara yenileri eklensin diye ek mesai yapmanıza “Hayır.” diyoruz. Doğa ve çevreyle kaybedeceği bir savaşa giren ve milletimizin geleceğini tehlikeye atan bu zihniyete “Hayır.” diyoruz. Memleketin ormanından, nehrinden, dağından taşından elinizi sonsuza kadar çekeceğiniz günlere çok az kaldı. Milletimiz merak etmesin, iyi çevre politikalarıyla sürdürülebilir bir geleceğe emin adımlarla yürüyecekleri bir iktidara -bugün duyduk- çok az kaldı.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, buyurun.

 

 

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bundan tam on altı yıl önce 19 Ocakta bu ülkenin çok değerli bir aydını, gazetecisi, sosyalisti Hrant Dink katledildi. Hrant Dink bu ülke için çok şey yaptı ve daha da yapabilirdi ama asıl mesele de buydu zaten, yapsın istenilmedi.

Öyle sıcak, öyle barış diliyle konuşan bir insandı ki Hrant, ben hayatımda böyle herkese, evet, herkese ayrımsız dokunabilen bir  insan tanımadım, gerçekten de tanımadım. Aslında eminim ki onu tanıyan herkes de aynı duyguları hissetti. O öldü ve bu ülke kirlendi. Hani “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” diye bir şarkı var ya, aynı Hrant’ın ölümü ve onun sonrasında da böyle oldu. Gerçek bir adalete ulaşamamak kirletti bu ülkeyi.

Sevgili “…”(*) özlemekten ve onun barış dilini bu ülkeye hâkim kılmak için mücadele etmekten…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

 

 

1. Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu(S. Sayısı: 380) (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilli Sayın Kemal Bülbül.(HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Eyvallah Sayın Başkanım.

“Şu dağlar kömürdendir, giden gün ömürdendir. Feleğin bir kuşu var, cırnağı demirdendir.” diyor vekilim. Bu feleğin kuşu şimdi Uludağ’a konacak cırnağı demirden. Bakalım, Uludağ’a ne zararlar verecek maazallahuteala. Oysa bizim halkımız dağlar üzerine yemin eder, dağlar üzerine türkü söyler, dağlarla yârenlik eder. Ulular, veliler, aşıklar, sadıklar kendini anlayacak birini bulamayınca gider sırrını derelere, dağlara, ağaçlara döker. Dağlar bizim yârenimizdir. Kürtçe’de de yemin ederler, derler: “…”(*) Yani “bu dağ aşkına” diye yemin ederler, dağlar bu kadar önemli.

Dağlar klima görevi yapar, dağlar yayla görevi yapar, dağlar sığınma görevi yapar. Ne diyor? “Ferman padişahın, dağlar bizimdir.” Köroğlu’nun yurdudur; mazlumun, masumun yurdudur. Bu Uludağ’da bir dönem keşişlerin yurdudur Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı resmî bir din olarak kabul ettiği zaman. Fakat Orhan Gazi Bursa’yı fethettikten sonra da kimindir? Doğu Baba’nındır, Geyikli Baba’nındır, Abdal Murad’ındır. Şimdi soruyorum iktidar yetkililerine: Hak ve hakikat aşkına niye orada Geyikli Baba’ya bir makam yapmadınız; niye orada Abdal Murad’a bir makam yapmadınız; Doğu Baba’ya bir makam yapmadınız? Gidin, bakın, orada, küçücük makamlar duruyor öyle karikatürize edilmiş bir hâlde. Madem halkın kutsiyetine, hakikatin kutsiyetine bu kadar değer veriyorsunuz niye bunları yapmadınız? Gidin, tekrar bakın, bakın; mutlaka görmediniz, ıskalayıp geçtiniz, bakın. Oysa “şehrihudâvendigâr” denirdi Bursa’ya. Şehrihudâvendigârı modern yöntemlerle tahrip ederken -dikkat edesiniz- tarihi, o Akif Ersoy’un söylediği tarihi ortadan kaldırma çabası içerisindesiniz farkında mısınız yerli ve millîler, büyük milliyetçiler?

Bakın, bu dağda adı bile unutulmuş ağaçlar var, o dağda canlılar var, o dağda birbirine yârenlik eden hayvanlar var; o dağda bunların hepsi yok olacak, bu endemik bitki türü yok olacak, canlılar yok olacak. “Yok, efendim, biz koruyacağız.” Neyle koruyorsun? “Alan Başkanlığı.” Ya, bu başkanlığa ne kadar meraklıymışsınız siz. Bir başka adı da “alan reisliği” efendim ve bu reislik ne yapıyor? Her türlü yetkiye sahip. (CHP sıralarından alkışlar) Eyvallah. Aslında bir tür derebeylik, bir tür beylerbeyliği, adı konmanmış beylerbeyliği.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Dağ beyliği.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Buyur Sayın Vekilim.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Dağ beyliği.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Evet “dağ beyliği” de denebilir.

Zira Bursa çok önemli bir il. Bakın, hem çok kimliklilik açısından hem iklim açısından hem bitki örtüsü açısından hem de çok inançlı olmak açısından. Bakın “Keşiş Dağı” denir dedik. 28 tane manastır yapılmış vaktiyle Bursa’ya, Uludağ’a. Bu manastırlardan bir tanesi yok, şimdi yerinde yeller esiyor. Biraz önce söylediğim abdallar… Makamı Antalya’da olan Abdal Musa da vaktiyle orada kalmış ama daha sonra oradan Antalya’ya gidip Elmalı’ya, efendim, makamını kurmuş. Abdal Musa da Bursa’dan ve Uludağ’dan geçmiş.

Şimdi bu kadar tarihî değeri olan dağların, dedik ya üzerine yemin edilir, türküler yakılır. Bakın, Cudi, Munzur Dağları, Kaz Dağları, Uludağ… Karadenizliler çok güzel bir kavram üretmişti “derelerin kardeşliği” diye, “dağların kardeşliği” kavramını da üretmemiz lazım, dağların kardeşliği. Kaçkar Dağları ile Uludağ’ın, Uludağ ile Cudi Dağı’nın, Cudi Dağı ile Kaz Dağı’nın kardeşliğini, buradaki mitolojiyi…

Bakın “Olimpos” deniyor tarihte, Strabon ve Herodot “Olimpos” diyor. Daha sonra “Mysia Olimpos” diyorlar yani efendim, “Gürgen Olimpos” diyorlar. Üzerine bu kadar tarihî değerler üretilmiş. Ancak bu kapitalist anlayış, Cumhuriyet Dönemi’nde üç evre geçirdi. Birinci evresi türedi kapitalizmdi, ikinci evresi teneke kapitalizmiydi, üçüncü evresi yağma kapitalizmi. Şu anda üçüncü evresini yaşıyoruz. Yağma kapitalizmi doğayı, emeği, efendim, var olan tüm değerleri yağmalamak, kârına kâr katmak, bu kârla şişmek ve doğayı yerden göğe kadar -“Yerden göğe kadar haklısınız.” diyorlardı ya- yani yerden ozon tabakasına kadar mahvı perişan edip yaşanmaz hâle getiren bir yağma kapitalizmi söz konusu arkadaşlar. Bu yağma kapitalizmi mantığıyla alan başkanlığı kuruluyor; işte, Kapadokya Alan Başkanlığı da böyle. Peki, Turizm Bakanlığı var, Çevre Bakanlığı var, ilgili belediyeler var, ilgili ilçe belediyeleri var; bunların neyi yetmiyor da bunlar hangi hizmeti üretemiyor da bir alan başkanlığı kurulmaya gerek duyuluyor? İşte burada görülüyor ki yeni rant alanları yaratmak, İstanbul’da arsa tükeniyor parsel parsel satılan, Ankara’da tükeniyor, yandaşa yeni yağma alanı, yandaşa yeni beylikler, yandaşa yeni sadrazamlıklar lazım. Buradan üretilecek arsalar burada ortaya çıkacak yağma ve talanla efendim, Keşiş Dağı da yağmalanacak. Keşiş Dağı’na “Uludağ” denmesi de aslında bir asimilasyon mantığı. Nasıl Türkiye'de birçok yerleşim yerinin, birçok köyün, kasabanın, dağın, toprağın, suyun, ırmağın ismi değiştirilmişse Keşiş Dağına da “Uludağ” denmiş, efendim, bir dağcı bu kavramı üretmiş. Evet, sular kirlenecek, dereler kaybolacak, göller var burada, kaplıcalar var. Bunların hepsi maalesef gidecek ve “A dağlar, ah ulu dağlar, eteğinde anam ağlar.” türküsü söz konusu olacak, dedik ya dağlar üzerine türküler yakılır.

Şimdi, burada yapılacak olan şey tabii ki bu kanun teklifini geri çekmek ve tabii ki doğaya, tabii ki tarihe, tabii ki doğanın insan ilişkisine, doğa-insan ilişkisine saygı göstermek. Doğaya sahip çıkmak değil, doğaya ait olmak, doğaya. Doğaya ait olursanız, olursak daha doğrusu, insan olduğumuz anlaşılır. “Doğaya sahip çıkmak” kavramı kesinlikle doğal bir kavram olmayıp doğayı tahrip etmenin bir başka adıdır; sadece doğaya teslim olmak, doğanın içerisinde doğal yaşamak ve onu tahrip etmemek gibi bir anlayış lazım.

Evet, güncel politikada da nasıl ki bu doğaya yapılan yağma ve talan cezasız kalıyorsa işte, tam da bugünlerde de cezasız kalan ve geleneksel devlet anlayışı, geleneksel hükûmet anlayışı tarafından ne utanç vericidir ki cezasız kalan Kemal Kurkut katliamı, Ali İsmail Korkmaz katliamı ve geçen yıl 30 Temmuz 2022’de Ankara’da Türkmen Alevi Bektaşi Derneği, Şahı Merdan Cemevi, Sivas Divriği Gökçebel Derneği, Ana Fatma Cemevi’ne saldıran Ahmet Ozan K… Muhterem hekimler buna “Akli melekesi yerinde değildir.” demişler. Ya, bu cemevine saldırırken akli melekesi yerindeydi de yargılanırken mi akli melekesi yerinde değil; saldırırken akıllı, yargılanırken akıllı değil. İşte, devletin geleneksel mantığı bu; ne utanç vericidir ki bu cezasızlık politikası devam ediyor ve 30 Ocak 2023 günü bu dava görülecek, bu davayı mutlaka izlemek lazım.

Tabii, burada çok dikkat çekici olan şey iktidar sıralarında milletvekillerinin olmaması. Şuna güveniyorlar: “Nasıl olsa biz geleceğiz, bu Uludağ Alan Başkanlığı yasasını geçireceğiz ve bu yasanın sağlamış olduğu bütün olanaklardan faydalanacağız; belki biz de gidip oraya bir dağ evi yapacağız, belki gidip başka başka şeyler yapacağız.” gibi bir mantıkla yaklaşılıyor; çok ayıp, çok ayıp! Burada, Parlamentoda iktidarın muhalefete, muhalefetin iktidara hem dinleyici hem düşünce üretici hem eleştirici gibi bir saikle yaklaşması ve dinlemesi gerekiyor. Bu ne biçim bir anlayıştır? Bu ne biçim kibirdir? Bu ne biçim reddiyeci, bu ne biçim yok sayıcı bir mantıktır? İşte, yoklama istendiğinde koşa koşa gelenler, kim bilir, şimdi odada iş mi takip ediyorlar, efendim, adaylık hesabı mı yapıyorlar, başka bir şeyin pazarlığını mı yapıyorlar yoksa dediğim gibi “Uludağ Alan Başkanı kim olacak, oradan ne edineceğiz?” gibi bir mantık içindeler mi? Yazık size, günah size, vah size ve de yuh size!

Teşekkürler, saygılar. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu.

Buyurun Sayın Kayışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizi ekranları başında dünden beri yakından takip eden değerli Bursalılar ve Türkiye’nin her yerinden gözü şu anda Mecliste olan doğaseverler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tutanaklara geçsin öncelikle, evet, AKP sıralarında 4-5 milletvekili var. Teklif sahibi olan hiçbir Bursalı Milletvekili şu anda Genel Kurulda değil ve boş sıralara meramımızı anlatacağız ama milletimiz ekranları başında izliyor neyse ki, onlara derdimizi duyuracağız buradan.

Yine tutanaklara geçsin, bugün 18 Ocak 2023, Uludağ’da kar yok. Uludağ’da kasım ayından itibaren her sene kar yağarken son yıllarda aralığa, derken ocak ayına kaydı ki ocak ayı itibarıyla da -sonuna neredeyse yaklaşmışken- maalesef kar yağmadı. Sebebi ne? Hepiniz çok iyi biliyorsunuz, dünyanın en önemli gündem maddelerinden biri olan küresel ısınma, iklim krizi. Ona sebebiyet veren ne? Tabii ki insanlar ve insanların yaptıkları. Peki, bu kanunla ne yapılmaya çalışılıyor? Uludağ’ın bağrına yine beton hançerler sokulmaya çalışılıyor, Uludağ yok edilmeye çalışılıyor. Bu yüzden, şu görüntü var ya Uludağ’ın böyle karlı, bembeyaz hâli, maalesef sizin bu yapacağınız kanun ve sonrasındaki işlemler yüzünden tarihe karışacak ve belki bizden sonraki nesiller karın ne olduğunu sadece bu resimlerden görecekler. Çünkü siz bu kanunla ne yapmak istiyorsunuz? 20 milyon metrekareyi, arkadaşlarımız anlattı, millî park olmaktan çıkarmak istiyorsunuz, burayı imara açmak istiyorsunuz; yetmiyor, bu alanı sınırsız bir şekilde sınırlarını genişletme yetkisini Cumhurbaşkanına vermek istiyorsunuz. Sonra Komisyonda karşımıza çıkıp diyorsunuz ki: “Biz orayı koruyacağız, kollayacağız.” Nasıl koruyacaksınız? “Para cezası getirdik.” Tabii üç beş kuruş para cezasıyla oraya belki 20 katlı, 30 katlı gökdelenler, oteller, villalar dikecek insanların bu cezadan çekineceğine bizi inandırmaya çalışıyorsunuz, aklımızla alay ediyorsunuz. Üstelik Bursa’daki bu projelerle ilgili karneniz çok çok zayıf, Bursa’yı berbat ettiniz yönetiminiz döneminde. Bakın, şöyle göstereyim: Bu ne değerli arkadaşlar sizce, bu ne? Bu, kent meydanı; bu, Bursa’nın kent meydanı. Siz hiç böyle meydan gördünüz mü dünyada Allah aşkına? Bu, AVM. “Kent meydanı yapacağız.” dediğiniz yere 3-4 katlı AVM yaptınız. Bu ne? Meşhur fotoğraf var ya, uzaydan bile görünüyor. Bu da şu: “Kentsel dönüşüm yapacağız.” dediniz, işte, bu ucubeyi Bursa’nın ortasına hançer gibi sapladınız. Uludağ görünmüyor birçok yerden, Bursa’nın havası, soluğu kesildi. Bu da işte, sizin ne yapacağınızı Bursalılara göstermek açısından yaptıklarınızdan bir tanesi.

Ayrıca, 2016 yılında da Kocayayla’da yaptıklarınızı biliyoruz. Orada binlerce ağacı kestiniz, hem de o ağaçların her biri yüz, yüz elli yıllıktı. (CHP sıralarından alkışlar) Ve oraya ne yaptınız, biliyor musunuz? Beton döktünüz, çelik konstrüksiyon üstüne de ahşap görünümlü plastik evler diktiniz. O yüzden, Uludağ’a yapacaklarınızı düşündükçe uykularımız kaçıyor maalesef.

Evet, bu sene, maalesef, yerel gazetelerde “Uludağ’a kar yağdı” “Uludağ gelinliğini giydi” gibi manşetler görmedik. Evet, Bursalılar kışın namıdiğer Keşiş Dağı’nı gelinlik giymiş bir geline benzetirler, şairler de öyle. Ben Uludağ’ı hep bir semazene benzetirim; Uludağ, binlerce yıldır döner durur, bir eliyle karları toplar, öbür eliyle sularını Bursa’nın ovalarına yayar; bir eliyle binlerce ağaçlarından yüzlerce yıllık çınarlarından, köknarlarından oksijeni toplar, diğer eliyle Bursa’nın üzerine oksijen yayar. Ne yapar Uludağ? Dereleriyle, nehirleriyle verimli toprakları Bursa Ovası’na yayar ve bereket salar. Ama siz ne yapmak istiyorsunuz? Bu güzelim beyaz eteklerini Uludağ ovasına, Bursa Ovası’na, Bursa’ya savuran bu semazenin eteklerini, ellerini, kollarını kesmek istiyorsunuz.

Ah, Uludağ’ın dili olsaydı size “Ben size su veriyorum, siz bana beton veriyorsunuz; ben size oksijen veriyorum, siz bana demir kafesler veriyorsunuz. Binlerce yıllardır bağrıma baktığım, beslediğim, o sizin ‘vahşi’ dediğiniz ayılar, kurtlar, yırtıcı hayvanlar bana sizin kadar zarar vermedi ey insanoğlu!” diyecektir ama  Uludağ’ın dili yok. Biz onların da vekili olarak, doğanın da bütün canlıların da vekili olarak onların sesini duyuralım.

Ne yapacaksınız? Diyorsunuz ki: “Yetki karmaşası var, biz buna bir düzen getireceğiz.” Yapacağınız şey şu, Komisyondaki konuşmalarınızdan şunu anladık: Geniş geniş yollar yapacaksınız, yine binlerce ağaç keseceksiniz. Otoparklar yapacaksınız, beton dökeceksiniz; çok katlı oteller, villalar ve lüks tuvaletler... Konuşma yapan diğer şehirlerdeki vekiller, diyorsunuz ki: “Siz hiç Uludağ’a geldiniz mi?” Yani şunu demek istiyorsunuz: “Bir gelin, şu otellerin kötü tuvaletini görün, siz de bizi destekleyeceksiniz.” Hayır efendim, hayır. Biz doğaya, bu nesli tükenmekte olan canlılara, bitkilere kuşlara sizin baktığınız açıdan bakmıyoruz; rant olarak bakmıyoruz, çok farklı bakıyoruz. Biz onlara geleceğe bırakmamız gereken, sürdürülmesi gereken bir ekosistem olarak bakıyoruz, hiçbir zaman böyle bir kanun teklifini desteklemeyiz.

Yani velhasıl, oraya lüks tuvalet yaparak oraya turist çekilmez, asıl orada yapılması gereken şu: Dünyada örneği çok az olan türler -bizim sıralarımızda var- yok olmak üzere olan bitkiler, böcekler, kuşlar, işte, Türkiye’de sadece 160 çift olup 2 tanesinin Uludağ’da olduğu sakallı akbabalar; onları tanıtırsanız ve korursanız ve insan yükünden ve betondan ve otellerden korursanız Uludağ asıl o zaman ülkemizin de dünyamızın da nasıl göz bebeğiyse göz bebeği olmaya devam edecektir.

Biz diyoruz ki: Bir sorun varsa gelin, bu yetkileri Millî Parklara verelim, Millî Parklar bu sorunu çözsün, çözer çünkü Millî Parkların vicdanına, bugüne kadar yaptıklarına güveniyoruz ama şu anki hâliyle. Şu anki hâliyle diyorum çünkü bir iki hafta önce Millî Parklar Genel Müdürlüğüne Avrupa Yakası Millî Emlak Daire Başkanını atadınız. Millî Emlak ne demek? “Alım satım” demek. Ne demek oluyor? Millî Parkların başına bu kişiyi getirdiğinize göre bütün millî parkları satmak istiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, şimdi ben de size soruyorum, oy kullanmadan önce size soruyorum: Siz hiç Uludağ’a arabayla gitmeden yürüyerek dolaştınız mı, yürüyüş yaptınız mı? Siz hiç Uludağ’daki ağaçların arasında o temiz oksijeni çektiniz mi? Aras Şelalesi’nin kenarında oturup o suyun serinliğinde dinlendiniz mi? Siz hiç Karagöl’ün kenarına oturup termostan çay içtiniz mi? Siz hiç Bakacak’a çıkıp Bursa’yı izlediniz mi? Ki bir rivayete göre Osman Gazi Bakacak’a çıkıp “Beni şu gümüşlü kubbenin altına gömün.” demiştir, tarihî anlamda da öyle bir izi vardır. Bunları yapmadığını biliyoruz, arabayla gidip sadece otellerin döküntülerine bakıyorsunuz; diyorsunuz ki: “Biz Bursalılara sorduk, Bursalılar bizi destekliyor.” Hayır efendim, hayır; Bursalılar desteklemiyor, çünkü bu kanun teklifi geldiğinde Bursa Su Kolektifi imza toplamak için meydana çıktı ve sizin Osmangazi Belediyesi zabıtalarınız engellemeye çalışırken Bursa halkı o Su Kolektifi üyelerine sahip çıktı. Üç günde 3 bin imza topladılar, şu anda “Change.org”da 10 bin imzayı fazlasıyla geçmiş durumda vatandaşlarımızın bu kanun teklifine karşı çıkışları. Ve gerçekten bu söylediğinizde samimiyseniz buyurun bir daha hep beraber gelin, Bursalılara bir daha sorun diyorum “Bu kanun teklifini destekliyorlar mı desteklemiyorlar mı?”

Evet, asıl amacınız biliyoruz ki Uludağ’da daha önce gerçekleştirilmek istenen plan değişikliğine, projelere karşı 20 civarı dava açıldı Bursa Barosu öncülüğünde, hepsinden de bu planlar, projeler geri döndü; bunu aşmaya çalışıyorsunuz. Tek amacınız, rant para yani endemik bitkiler diyoruz, soyu tükenmekte olan canlılar diyoruz, bunlar size komik geliyor biliyorum maalesef. (CHP sıralarından alkışlar) Ama o yok olmak üzere olan türler var ya, bak, Alan Başkanlığı ilan ediyorsunuz ya şurayı, şu kırmızı noktalar, bu kırmızı noktalar o endemikler yani sadece Uludağ’da veya sadece Bursa’da olan bitkiler. Hani, diyorsunuz ya “Ya altı üstü bir kaya parçası, çorak alanlar; o yüzden biz burayı genişletiyoruz, burada bir şey yok.” diyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Asıl o endemikler, nesli tükenmekte olan bitkiler o ilan edeceğiniz alanın içerisindedir; bunu da bilin. Oradaki her taşın, her kayanın, her çakılın, her çöpün bir anlamı var, bir sebebi var, doğaya bir katkısı var. O yüzden bunları böyle küçümsemeyin diyorum.

Gelin bu kanun teklifini geri çekin. Geri çekmezseniz de biz elbette ki Anayasa Mahkemesine götüreceğiz, biz elbette ki -az kaldı seçime, artık dört beş ay zamanımız kaldı- iktidar olduğumuzda bu kanun teklifini tabii ki ortadan kaldıracağız. Peşkeş çekmeyeceğiz hiçbir sermayedara, hiçbir yandaşa peşkeş çekmeyeceğiz ve Uludağ’ı gelecek nesillerimize bırakacağız. (CHP sıralarından alkışlar) Uludağ hep yaşayacak, insanlar ölse bile Uludağ binlerce yıl orada var olacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Muhammet Müfit Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer Gazi Meclisimizin üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

380 sıra sayılı Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Doğrusu iki gündür son derece de mutlu olduğum bir tabloyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Uludağ'ın her şeyini konuştuk; Uludağ'da ne var ne yok, ekosistemiyle, florasıyla, faunasıyla her şeyini. Arkadaşlarımıza da özellikle teşekkür ediyorum, sağ olun.

Değerli arkadaşlar, buranın sadece Bursa'nın değil, ülkemizin bir hazinesi olduğunu bilerek hareket ediyoruz, ne yaptığımızı da çok iyi biliyoruz; bunu sizinle paylaşalım.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Nevzat Ceylan’a sordun mu?

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Ne olursunuz… Arkadaşlarınız konuşunca bir sesimizi kestik, siz de dinleyin yani bunun bir mahzuru olmaz galiba.

Türkiye'nin ilk kayak merkezi olan Uludağ Millî Parkı, konaklama tesisleri, telesiyeji ve teleskileriyle en önemli kış turizm merkezi olarak ön plana çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Bursa’mızın olmazsa olmazlarından birisidir Uludağ. Uludağ'ın zerresine -taşına demiyorum, zerresine- dahi zarar gelmesine kesinlikle biz müsaade etmeyiz ve böyle bir şeye müsamaha göstermeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Fakat muhalefetin, çıkan kardeşlerimizin dünden beri anlattıklarını doğrusu dinleyince de tüylerim diken diken oluyor. Değerli kardeşlerim, biz yirmi yıldır iktidardayız, burası hâlen bizim uhdemizde, daha doğrusu bizim yönetimimizin uhdesinde olan bir alan; biz bugüne kadar orada ne yaptık? Yeni kanunla yapacağımız şey şu: Emin olun, belki de kendimizi biraz daha sağlama almak suretiyle, orada herhangi bir sıkıntıya yol açmayacak şekilde hareket edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, Uludağ Milli Parkı’nın bizim bahsettiğimiz kesimi sadece şurası, oteller bölgesi. Oteller bölgesinin üst tarafında da telesiyej olarak, teleski olarak kullanılan alanlar var. Bizim kayak merkezimizi muhalefetteki Bursalı milletvekillerimiz çok iyi biliyorlar -fakat dünden araştırma yapan kardeşlerimiz de öğrendiler- en büyük sorunlarımızdan biri şu: Kayak pistimiz çok kısa ve dünyayla, dünyadaki kayak merkezleriyle rekabet edebilecek bir özelliğe sahip değil. Ne olursunuz değerli milletvekilleri, her şeye “hayır” demek suretiyle ciddi bir şekilde olayları tahlil etmeyi bırakmayın; olayları tahlil edin.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Kar yok, kar.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Biz, buraya çok daha iyi bir önem arz edecek oluşum peşindeyiz.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Rantın peşindesiniz.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Derdimiz şu: Sadece kış aylarında o da kayak pistinin kısalığından dolayı… Çok fazla kullanılması uygun görülmeyen alanın dışında da burayı dört mevsim kullanıma açmak istiyoruz ama nasıl biliyor musunuz? Yapısız, hiçbir yapıya müsaade edilmeyecek, bundan emin olabilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Tabii tabii.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Yani siz her şeye rant gözüyle bakıyorsunuz.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Neden getirdin de 20 bine çıkardın, onu söyle! Niye getirdin de 20 bine niye çıkardın?

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Uzungöl’ü gördük.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Bir saniye…

Kendi yaşamınızdaki veya eski hâllerinizdeki durumları anlatmak istemiyorum. Ne olursunuz, değerli kardeşlerim…

Buraya bir tarihte bir bakan geliyor, bunun tarihi de belli, söylediği şey şu: “Ne yapacaksanız buyurun yapın.” diyor. Biz bunlara müsaade etmediğimiz için sıkıntı çıkmaya başladı. Bugüne kadar orada herhangi bir çivi dahi çakılmadı; bunu biliyoruz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Beton çakıldı, beton.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Orada Çevre ve Şehircilik Bakanlığının binası vardı, yıkıldı; Karayollarının binası vardı, yıkıldı ve şimdi…

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Otelcileri onun için Komisyona getirdiniz, otelcileri onun için Komisyona getirdiniz!

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Otelcileri niye getirdin?

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Çıkar, burada anlatırsınız, çıkar burada anlatırsınız.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Biz, o bölgeye bir şey demiyoruz, 20 bine niye çıkardın onu söyle!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Evet, şimdi, sizlerden özellikle bir istirhamda bulunmak istiyorum: Burayı biraz daha inceleyin. 13 tane kuruluşun temsilcileriyle birlikte biz şimdi burayı idare edeceğiz. Sizin ne Valiye güveniniz var ne 13 tane teşkilatın yetkililerine güveniniz var; kime güveniniz var onu anlamakta zorlanıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Biz, millete güveniyoruz, millete, millete. Millete güveniyoruz, millete güveniyoruz.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Burayı tek kişiye teslim etmiyoruz, burayı devletin eline teslim ediyoruz ve bundan dolayı da burayı kazanmak istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Muğla Valisini gördük, kaybetti.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Değerli Milletvekilim, bağırmaktan ziyade bir dinle.

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Muğla Valisini gördük.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Bak, bir şey söyleyeceğim. Burası kırk elli sene, altmış sene, yetmiş seneye göre dizayn edilmiş.

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Böyle valiler atarsanız halkın güveni kalmaz.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Tuvaleti olmayan, yolu yordamı olmayan bir yapılaşma vardı burada.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Burası millî park, millî park. Burası millî park, burada inşaat olmaz.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Fakat şimdi buraya gelenlerin… Eskiden Bursa’da 100 bin, 150 bin araç vardı, şimdi 1,5 milyona yakın aracımız oluşmaya başladı.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Ne yapacaksın? Hepsini Uludağ’a mı götüreceksin?

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Ne yapacaksın, Uludağ’a mı götüreceksin? 2 milyon aracı Uludağ’a mı götüreceksin? Teleferiği niye yaptın?

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Otopark sorunumuz var. Af buyur, tuvalet sorunu var.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Teleferiği niye yaptın?

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Siz her şeyi “Yapmayın.” demek suretiyle Türkiye'yi geri bırakmak istiyorsunuz. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. (CHP sıralarından gürültüler, “Allah Allah!” sesleri) Köprü yaptık “Olmaz.” dediniz. Ne yapmak istediysek hepsine karşı çıktınız.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Yirmi yıldır zaten ülkeyi bırakmadınız ya!

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Kar yağmıyor, kar. Artık Uludağ’a kar yağmıyor, kar.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Yahu, değerli kardeşlerim, bu ülkenin gelişmeye ihtiyacı var, kalkınmaya ihtiyacı var ve bu ülkenin gençlerinin geleceğine ihtiyacımız var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Uludağ’ın karını yok ettiniz ya! Kar yağmıyor Uludağ’a!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Siz her şeyi sadece kendi gözlüğünüzle görmeye çalışıyorsunuz, bundan dolayı üzülüyorum, gerçekten üzülüyorum.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Böyle yapa yapa Uludağ’a kar yağmıyor, kar.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Doğa yeşiline değil, siz dolar yeşiline bakıyorsunuz. Tek derdiniz dolar yeşili!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Emin olun, bizim tek derdimiz var; Uludağ’ımızı Bursa’ya yakışır, Türkiye'ye yakışır bir şekilde dizayn etmeye çalışmak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Tek derdiniz dolar yeşili, dolar!

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Tek derdiniz var, rant!

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Dolar yeşili, dolar! Tek derdiniz dolar! Sizin tek derdiniz dolar yeşili!

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Doymadınız, doymadınız, yirmi yılda Türkiye’yi… Hâlâ doymadınız.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Bir su patlağı yüzünden genel müdürlüğe yazı yazmak suretiyle çözüm yaptığımız günleri hatırlıyorum, bunların hepsini çözeceğiz Allah’ın izniyle.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Evet, çözdünüz şimdiye kadar(!)

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Ve burayı sizler gelip gördüğünüzde diyeceksiniz ki “İyi ki bu kanun çıktı.”

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Ülkede satmadığınız yer kalmadı, kalmadı! 300 metrekare arsa sattınız be! 300 metrekare arsalar sattınız be! Ayıptır be!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Bu kanunun çıkması kesinlikle buranın, Uludağ’ın bundan sonra yaşanabilirliğini çok daha iyi bir noktaya çekmek içindir. Hiçbir şeyi kabul etmemek suretiyle muhalefet olmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Muhalefet şudur: Yanlışlarımızı dik bir şekilde durmak suretiyle devam ettirir… Ama hiçbir araştırmanız yok, hiçbir söyleminiz yok, sadece “Olmaz.” diyerek böyle yapmayın.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Hangisini söyleyelim? Hangisini söyleyelim? Doğru yok ki, yanlışı söyleyelim!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Ayıp! Ayıp!

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Biz toprakları satmıyoruz!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, sizleri seviyoruz, ülkemizi seviyoruz, bayrağımızı, bağımsızlığımızı, demokrasimizi seviyoruz ancak bu ülkenin gençliğine, geleceğine ihtiyaç var.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Biz doğayı seviyoruz, doğayı!

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sevsen zaten bunu yapmazsın! Sevsen yapmazsın! Sevsen yapmazdın!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Bu geleceklere iyi bir Bursa bırakmak mecburiyetindeyiz, iyi bir Türkiye bırakmak mecburiyetindeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Siz sadece dolar yeşilini seviyorsunuz! Dolar yeşilini seviyorsunuz!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Emin olun, sizin söylemlerinizi düşündüğüm zaman çok üzülüyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Seninki de öyle!

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Üzülme! Üzülme!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Bugüne kadar “Evet.” dediğiniz hiçbir proje yok, olmaz böyle bir şey.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Bak, seni şu an Bursalılar dinliyor! Bursalılar dinliyor seni!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Çanakkale Köprüsü’nü yapacağız, “Olmaz.” Yavuz Selim Köprüsü’nü yapacağız, “Olmaz.”

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kamu-özel iş birliğiyle yapma!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Osmangazi Köprüsü’nü yapacağız, “Olmaz.” Değerli kardeşlerim…

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Osmangazi Köprüsü’nden kaç paraya geçiliyor biliyor musun?  51 dolar, 51 dolar!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Bağırmaya devam et! Bağırmak, konuşmak değil yalnız, onu da bil!

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Geçen adam 10 dolar ödüyor, geçmeyen 41 dolar ödüyor!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Konuşmuyorsunuz, siz sadece bağırıyorsunuz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Dünyadan haberin yok! Dünyadan haberin yok! “Osmangazi Köprüsü” diyorsun!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Bir sesinizi kesin, dinleyin, ondan sonra çıkar burada -Sayın Başkanım da müsaade eder- her şeyi konuşursunuz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Müfit ağabey, sen bize konuş. Sen sakin ol. Anlat, anlat.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Devam, devam.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Ya, Osmangazi Köprüsü’nden 51 dolardan geçiyorsun, 51 dolar!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Şimdi, yaptığımız şey şu, tekraren söylüyorum…

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Göreme’de ne yaptığınızı anlatıyoruz! Uzungöl’de ne yaptığınızı anlatıyoruz! Ayder Yaylası’na ne yaptığınızı anlatıyoruz!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Biz Uludağ’ı ülkemize yakışır şekilde, dünyadaki benzeri platformların olduğu şekilde bir hâle getirmek istiyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ya, siz doğal dengeyi bozacağınızı itiraf ediyorsunuz!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Buranın zerresine karışılmayacak, florasına, faunasına…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Bir park orası, bir park, dokunulmaz ona ya!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Bakın, demin söyledim ve başka bir şey vardır -burada Bursa milletvekili kardeşimiz vardır, o çok iyi bilir- Bursa’nın zerresine, Uludağ’ına karışıldığı zaman çok ciddi bir tepki alındığını bilen bir iktidarız biz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Alacaksınız o tepkiyi zaten!

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Alacaksınız! Alacaksınız!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Biz, hiçbir hata yapmadan, sadece, toplumun daha iyi yaşayabilmesinin, huzurlu bir şekilde yaşayabilmesinin ve gelecek nesillerimize de güzel bir miras bırakmanın peşindeyiz; başka bir derdimiz yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Güzellik tuvalet mi?

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Bunu gerçekten anlamanızı istiyorum. Eğer bunları başarabilirsek geleceğimize güzel bir Türkiye bırakırız.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Bir baraj bırak da niye şey bırakıyorsun…

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Biz yüz yıl önceki hayat ile şimdiki hayatı beraber götüremeyiz. Değerli kardeşlerim, yolu, tuvaleti, otoparkı olmayan bir Uludağ’a kim gelmek ister? (CHP sıralarından gürültüler) Biz bunu niçin yapmayalım?

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Yani, bir tuvalet yapmak için mi….

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Yaptığımız şey şu: Millî Park’a zarar vermiyoruz; Millî Park’ın dışında olan, sadece oteller bölgesinde -ki bunu biz yapmadık, zamanda yapılmış; iyi ki yapılmış- yapılmış yapıların bugünün şartlarına uyarlanmasını ve hiçbir artış olmadan -bak, ilave ediyorum, artış olmadan- sadece günün şartlarına uygun bir hâle getirilmesini sağlayacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Ya, Millî Park’ı otopark için mi…

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Millî Park sana izin vermiyor!

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – 20 milyon metrekarelik tuvalet nasıl oluyor acaba?

BAŞKAN – Bir dakika sayın milletvekili…

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Hayır, Millî Park…

BAŞKAN – Sayın Yıldız, ben şahsen buradan “Bir milletvekiline niye bağırıyorsunuz?” demeyeceğim, utanıyorum çünkü “Niye bağırıyorsunuz?” demeye.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Ya, Başkanım, 20 milyon metrekarelik tuvalet nasıl oluyor? Merak ettim gerçekten!

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Evet. Bir tuvalet için mi yapacağız bu kadar büyük alanı, talanı?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Efendim, bazı konulara girmek istiyordum fakat zamanımız gerçekten çok dar.

Siz hâlen şunu zannediyorsunuz: 1946 öncesi Türkiye zannediyorsunuz, öyle bir Türkiye yok. Tek partinin olduğu ve bu tek partinin de açık…

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Şimdi tek…

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Hayır. Onun zamanında yaptıklarınızı görüyoruz.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Tek adam orada, yasa teklifinin içinde! Tek adam yasa teklifinin içinde!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Biz şimdi Türkiye’yi dünyayla yarışır bir hâle getirdik. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Tek adam bu yasa teklifinin içinde! İçinde, içinde, yasa teklifinin içinde!

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) – Öyle bir lidere sahibiz ki “dünya lideri” olarak tescillenmiş, sizin söylemenizle bu tescillenme kalkmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Eğer o dönem olmasaydı sen burada olmazdın.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) - Onun için bırakın bu ülkeye yardım edelim, bu ülkeye hizmet edelim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sen burada geldin milletvekili sıfatına erdin.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Biraz daha methetseydin kesin üste yazılırdın.

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Devamla) - Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum; sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

 

 

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ya, burada ifade etmemek için uzun süredir zorlanıyoruz açıkçası fakat bugün yeni bir bilgi daha aldığım için -biraz önce- söylemek durumundayım. Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Akif Çağatay Kılıç burada kendisine yönelteceğim soruyu ve bütün Türkiye’ye yanıt vermesini istiyorum. Dışişleri Komisyonu farklı ülkelere resmî ziyaretlerde bulunuyor. Yanımda bir Dışişleri Komisyonu üyemiz var ve bizim bu ziyaretlerin hepsinde, tamamında -altını çizerek söylüyorum- hiçbir Dışişleri Komisyonu üyemiz bugüne kadar, beş yıllık süre zarfında bir resmî görüşmeye davet edilmemiştir, katılmamıştır, bilgi verilmemiştir. Diğer 4 parti temsilcileri oturuyorlar -artık ne yapıyorlarsa- gizli, saklı gidiyorlar. Bunu ta gidip Washington DC’de bir parlamenterden, bir senatörden öğrendik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika…

Buyurun toparlayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Biz “HDP’ye yönelik ayrımcılık yapıyorsunuz.” derken, “Haksızsınız.” derken tam da bunu söylüyoruz. Gülmenize gerek yok, gideceksiniz. Bunun hesabını vereceksiniz, orada bir de kadın vekiller gülüyor, Dışişleri Komisyonu Başkanı da gülüyor. İnsan utanır ya!

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Meral Hanım, ayıp oluyor. Ayıp oluyor biraz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - İnsan utanır! Onlar nasıl buraya halkın oyuyla geldiyse bizim milletvekillerimiz de halkın oyuyla geliyor.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Ben böyle bir üsluba cevap vermem.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - O bize oy verenler AKP’yi tanısın, ellerinde yetki olunca yapmadıkları hiçbir zulüm kalmıyor. Bu ülkeyi çete gibi yönetiyorlar, çete gibi yönetiyorlar.

SABAHAT ÖZGÜRSOY (Hatay) – Sen mi diyorsun?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Evet, çetecilik yapıyorsunuz ve bunun hesabını soruyoruz: Siz, kimin parasıyla, nereye gidiyorsunuz ya? Kimin parasıyla geziyorsunuz? Bunun cevabını istiyoruz.

 

1.- Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğlu konuşacaktır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Cevap istiyorum Sayın Başkan.

Niye vermiyorsun? Verecek cevabın var mı? İrlanda’ya ne zaman gidiyorsun? Kimin parasıyla gidiyorsun? Kim seni o koltuğa oturttu?

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Meral Hanım, bu üsluba ben muhatap olmuyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Biz burada oturuyoruz, burada.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Ben de burada oturuyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Cevap vermiyormuş!

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Bu üslubunuza cevap vermiyorum dedim.

BAŞKAN – Sayın Vahapoğlu, beş dakika daha ekliyoruz, on beş dakika sizin süreniz.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Size farklı üsluplar da kullandık. Sizinle özel de görüştük.

YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Hatibi dinleyelim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Affedersiniz.

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Devamla) – 380 sıra sayılı Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’ne ilişkin olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve bizleri izlemekte olan vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken Mersin’de şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Yasin Eroğlu ve Jandarma Uzman Çavuş Eren Öztürk’e Yüce Allah’tan rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.

Burada konuşmama başlarken alan yönetimi gibi tartışmalı konunun teorik olarak tanımını yaparak başlamak istiyorum. Alan yönetimi, korunması gereken belirli bir alanın, çevrenin sistematik ve planlı biçimde neden, nasıl ve kimlerle korunacağına dair yöntemleri ortaya koyan disiplinler arası bir yaklaşımdır. Alan yönetimi süreci katılımcılık anlayışını benimsemekte ve içerisinde birçok paydaş bulundurmaktadır. Bu paydaşlar karar verenler -yöneticiler, yerel yönetimler, kararı etkileyenler, akademisyenler, sivil toplum örgütleri, kalkınma ajansları, meslek örgütleri- ve karardan etkilenenler -bölgede yaşayan halk, bölgeyi ziyaret edenler, turistler ve benzerleri- şeklindedir. Bu tanımı niye yaptım? Kanun teklifi geldiği günden itibaren Mecliste yapılan tartışmaları bu boyutuyla görelim diye çünkü çok geniş bir alanda etkilenen kitle var. 

Kanun teklifiyle Uludağ’ın korunması, geliştirilmesi, tanıtılması ve farklı kurumlara ait planlama yetkilerinin Uludağ Alan Başkanlığında toplanması öngörülmektedir. Bilindiği üzere, Uludağ, 2.543 metreyle Marmara Bölgesi’nin en yüksek dağıdır ve Türkiye’nin “beyaz cennet” unvanıyla ilk kış ve doğa sporları merkezidir. Ülkemizde kış sporları ve kar tatili anlayışı Uludağ’la yerleşik hâle gelmiştir. Bursa’nın zengin doğal mirası arasında özel bir yeri olan Uludağ, birçok tarihî gelişmeye ev sahipliği yapmıştır. Uludağ, antik çağdan, Roma ve Bizans dönemlerinden günümüze kadar önemli bir merkez olma özelliğini korumuştur. Bursa Osmanlı tarafından fethedilmeden önce, Uludağ, Osmanlı’nın en önemli karargâhlarının kurulduğu yerlerden biridir. Bursa’nın fethi, Çanakkale Boğazı’ndan Rumeli’ye geçiş, hatta İstanbul’un fethi dahi Uludağ’ın eteklerindeki otağlarda hayal edilmiş, planlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Tarihçi Hammer’e göre Türklerin Aristo’su olarak bilinen Doğulu Baba, o kıtlık döneminde askere ayran dağıtan erenlerden Doğulu Baba, Geyikli Baba ve Abdal Murad gibi Türk İslam tarihi açısından önemli birçok dervişin inzivaya çekildiği yer olan Uludağ, Kurtuluş Savaşı yıllarımızda ise önemli bir direniş merkezi görevini yerine getirmiştir. Burada biraz önce hatipler Keşiş Dağı'ndan bahsetti, ben de burada erenlerin inzivaya çekildiğinden bahsettim. “Keşiş Dağı” ismi, Osmanlı'nın o bölgede yurt tuttuğu andan itibaren Uludağ'dır. Biliyorsunuz, Türkçe'de dağlara ayrı bir anlam verilir ve ululuk sıfatı bahşedilir ona, o şekilde anılır -“Uludağ” denilmesinin şeyi- “Keşiş Dağı”nın artık bırakılması gerektiğinin de işaretidir bu. Geçmişle eğer anmaya devam edersek Türkiye'yi, bu vatanı, bu toprakları vatanlaştırmamız mümkün değildir. Özellikle böyle seçkin bir heyetin huzurunda bunu dile getirmek zorunda kaldığım için beni bağışlayın.

Dağ, Doktor Osman Şevki Bey'in önerisi ve Bursa Vilayeti Coğrafya Cemiyetinin girişimiyle 1925’te Osmanlı'nın bir boy olarak, bir aşiret olarak yerleştikten itibaren kullandığı isimle anılır hâle gelmiştir ve bölgeye ilk turizm faaliyeti Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, cennetmekân Atatürk'ün ileri görüşlülüğünün de burada tescilidir. 1933’te Uludağ'a bir otel ve bir de muntazam şose yol yapılması talimatını vermiştir, öylece başlamıştır. Böylece bu tarihten itibaren Uludağ, kış kayak sporları için Türkiye’nin ilk kayak merkezi hâline gelmiştir. Bugün faal olan Türkiye’nin ilk teleferik sistemi tesislerinin de kurulu bulunduğu Uludağ, doğu-batı hattına uzanan muhteşem topoğrafyasıyla sayısız yaylalar, çay ve dereler ile göletlerin yanında, tabiat harikası bir orman müzesini andıran zengin bitki örtüsüne sahiptir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uludağ, Türkiye endemiğine dâhil 169 tür bitkiye ev sahipliği yapmaktadır. Bu bitkilerden 32’si sadece Uludağ’da yetişen bitki türüdür. Uludağ özellikle turizm ve şişelenmiş su sektörü açısından da Türkiye’ye öncülük yapmıştır ve bu sektörde büyük önem taşımaktadır. Yamaçlarından çıkan Nilüfer Çayı ile Göksu gibi önemli dere ve akarsularla günümüzde de tüm Bursa’nın hayat kaynağı olmaya devam etmektedir. Aynı bölgede Deliçay, Ayvalı Deresi, Sultaniye, Kurtkaya, Değirmendere, Yaylacık ve Kaplıkaya derelerinin olması Uludağ’ın kış turizm merkezi olması yanında aynı zamanda tüm Türkiye’ye hitap eden bir su kaynağı olması açısından da önemini ortaya koymaktadır. Teklifle, doğal ve turistik değerler açısından büyük öneme sahip Uludağ alanının doğal sit alanları ve diğer korunan alanlarla birlikte jeolojik ve biyolojik varlıklar, su ve benzeri kaynak değerlerinin korunması, yaşatılması, geliştirilmesi, tanıtılması, planlanması, yönetilmesi ve denetlenmesi ile bu alanda yürütülen faaliyetlere ilişkin konular düzenlenmektedir. Aynı zamanda dile getirdiğim bu başlıklarla ilgili de birtakım güvenceler yasayla verilmektedir. Uludağ alanında yapılacak tüm uygulamalar, bu kapsamdaki meri planlar, geçiş dönemi koruma esasları, kullanma şartları, Uludağ Alan Komisyonu kararına göre yürütülecektir.

Uludağ alanında her türlü aykırı uygulamanın giderilmesini sağlamak, aykırı uygulamaya konu yapı ve tesisleri yıkmak veya yıktırmak, Uludağ Alan Başkanlığının yetkisine bırakılmıştır. Hâlen aktif olan ekonomik üretim tesisleri, Alan Komisyonunca belirlenecek kriterlere uyulması kaydıyla kazanılmış haklar kapsamında korunacak ve faaliyetlerini sürdürebileceklerdir.

Bölgede 1933 sonrası başlayan turizm faaliyetleri, zamanla özel sektör yatırımları ve kamu kurum ve kuruluşlarının birbiri ardına açtığı dinlenme tesisleriyle bugün “birinci bölge” olarak isimlendirilen alanda ciddi bir kümeleşmeyi beraberinde getirmiştir. 2000’li yıllarda ise tesis ve otel yatırımları “ikinci gelişim bölgesi” adıyla anılan alana taşınmıştır. Lâkin, mevcut otellerin ruhsatlarına aykırı olarak tesislere yaptıkları ilave bölümler gibi, tuvalet ruhsatıyla kayak tesislerinin ve su kaynaklarının üzerine kondurulan kaçak turizm yatırımları Uludağ’ın doğası gibi, marka değerine de büyük zarar vermektedir.

Bu durama gelinmesinde elbette ki Uludağ’daki çok başlı yönetim anlayışıyla denetimsizliğin de önemli payı vardır. Çok başlılıkta o ona, öteki ötekine, öteki ötekine sorumluluğu yüklediği için ortada bir boşluk doğmaktadır. Özellikle kış aylarında yaşanan trafik ve otopark sorunu, geçmiş yıllardan günümüze kadar uzanan bir eksikliktir.

Bilindiği üzere, hâlihazırda Uludağ; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, dolayısıyla Bursa Valiliği ve Bursa Büyükşehir Belediyesiyle merkez Osmangazi Belediyemizin yetki ve sorumluluğundaki bir bölgedir. Hâliyle her kurum kendi yetkisi çerçevesinde kendi perspektifini ortaya koymakta, kendi prensiplerine, alışkanlıklarına göre tavır, yönetim sergilemeye çalışmaktadır. Bu kurum ve kuruluşların ortak paydada buluşmaları ve uzlaşmaların uzun zaman aldığı, yeterli koordinasyon ve iş birliğinin zaman zaman sekteye uğrayabildiği bilinen gerçeklerdendir. Ayrıca ortaya çıkan yetki karmaşasının, basit problemlerin çözümünü dahi güçleştirdiği, hatta yıllarca sürüncemede bıraktığı da bilinmektedir. Bunun yanı sıra, Uludağ’da kış turizmi, kayak ve millî park anlayışı bir arada yürütülememektedir. Yine birçok tesisin turizm işletme belgesine sahip olmaması, işin ciddiyeti ve denetimi hakkında bizlere fikir verirken 5 bini aşkın yatak kapasitesiyle Uludağ’ın sadece kış aylarında hizmet veriyor olması turizm açısından ciddi bir kayıptır. Oysa hem Bursa’mız hem de Uludağ’daki mevcut konaklama imkânları, yatak kapasitesi tüm yılı kapsayacak şekilde rasyonel bir planlamayla ülkemizin hizmetine sunulabilir ve Uludağ’da 12 ay turizm yapılabilir. Ayrıca “Uludağ’ın potansiyeli” denilince, sadece dağdaki birinci ve ikinci otel bölgelerinin esas alınmaması, bu bölgede atılacak adımın ekonomik ve sosyal yansımalarının, Bursa'da “dağ ilçeleri” dediğimiz ilçelerimizi de kapsayacak şekilde düşünülmesi ve planlanması gerekmektedir. Tüm bu nedenlerle, 12 aylık potansiyelin canlandırılması için ciddi bir öncülük ve rehberlik desteğine ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

Dile getirmeye çalıştığım bu hususlarla birlikte, bölgenin tüm sorunlarının çözümü, özellikle çok başlı yönetim anlayışının sebep olduğu sorunları bertaraf edecek, bürokratik engelleri ortadan kaldıracak, denetim ve ciddiyeti ortaya koyacak bir düzenleme yapılması zorunlu hâle gelmiştir. Bu çalışma, şu an görüşmekteki olduğumuz 13 maddelik Uludağ Alanı Hakkındaki Kanun Teklifi’yle Genel Kurulun gündemine sunulmuş bulunmaktadır. Bu kanun teklifiyle Türkiye’nin ilk kayak merkezi olmasına rağmen zamanla ülke genelinde açılan benzer kayak merkezlerinin gerisinde kalan Uludağ’ın hem korunması hem de sağlıklı bir şekilde geleceğe taşınmasının amaçlandığına inanıyorum. Bu kanun teklifiyle Uludağ’ın bütüncül olarak ele alınması, planlanması, öteden beri şikâyetçi olunan kaynak değerlerinin tanıtılması, geliştirilmesi açısından bir formül üretilmiş olacaktır. Her şeyden önemlisi bu çalışmayla Bursa’nın Uludağ’ıyla bağının daha da güçlendirilmesinin hedeflendiğini düşünmekteyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malum olduğu üzere Kapadokya’daki Alan Başkanlığının bir benzeri olarak Uludağ için yapılan idari düzenlemeye Bursa’daki bazı STK ve meslek oda başkanlarının tepki gösterdikleri, imza topladıkları bilinmektedir. Genel endişeler olarak dağda ekonomik tesis sahibi olan gerçek ve tüzel kişiliklerin sahip oldukları imkânlarının ortadan kalkacağı, su kaynaklarının el değiştireceği ve Bursa’nın içme suyunun kirletileceği, Uludağ’ın milli park özelliğinin kaybolacağı, ekolojik dengenin bozulacağı, otel ve yapılaşma olarak yeni tahsislerle yapılaşmanın artacağı ve dağın özelliklerini kaybedeceği, özel mülkiyetten ve zilyetten doğan hakların kaybedileceği gibi konular gündeme getirilmektedir. Demokratik ülkelerde vatandaşın, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının, ticaret ve sanayi erbabının ve tüm halkın görüş ve önerilerinin mutlaka dikkate alınması gerektiğinin düşüncesindeyiz. Ayrıca bunlar yapılırken ön yargıyla hareket edilmemesi, bazı konuların siyaset üstü düşünülmesi ve Uludağ gibi doksan yıllık bir turizm merkezinin adına yakışır hâle getirilebilmesi ve Uludağ’ın vatandaşlarımızın tercihinden neden gerilere düştüğünün dikkate alınarak yenilenebilmesinin de yollarının bulunması gerekmektedir. Türkiye'de Uludağ gibi bir imkân dururken Romanya, Rusya, İsviçre, Fransa, Avusturya gibi kayak turizminin yapıldığı ülkelere vatandaşlarımızın gitmesinin sebepleri de araştırılmalı ve Uludağ’ın o standartlara yükseltilecek yeni tedbirlerle donatılması gerekir diye düşünüyoruz.

Toplumun muhtelif kesimlerince gündeme getirilen eleştirilerin mutlaka dikkate alınması gerektiğinin altını tekrar çizmekle birlikte, bununla birlikte, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde de belirtildiği üzere Alan Başkanlığının bünyesinde kurulacak, oluşturulacak komisyonlardan biri olan Danışma Kurulunun önemli bir fonksiyonu yerine getireceğine olan inancımı da dile getirmek istiyorum. Özellikle muhtelif endişeleri olan kesimlerin endişelerinin alınacak kararlar ve yapılacak uygulamalarla giderilmesi mümkündür. Bu nedenle, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, Spor il Müdürlüğü, Güney Marmara Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği Derneği -arkadaşlar, buraya dikkatinizi çekmek istiyorum, bu komisyonun Danışma Kurulunu oluşturuyor bunlar- Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Bursa temsilciliği ve ilgili belediyelerin temsilcilerinin yer alacağı Danışma Kuruluna önemli sorumlulukların düştüğünü ve bu Kurulun alacağı kararların aynı zamanda ortak aklın bir yansıması olacağını, ayrıca Kurulun alacağı kararların uygulanmasını takip edeceği mekanizmayı oluşturmasının önemli ve gerekli olduğunun altını çizmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yani burada duyduğumuz endişeleri bu toplumun değişik kesimlerini oluşturan bu şahıslar orada gündeme getirir ve olası birtakım endişelerimiz varsa onları önleyecek en önemli mekanizmalardan biri budur diyorum.

Bu çerçevede Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin ülkemize ve Bursa’mıza hayırlı, olmasını diler, Gazi Meclisimizi ve bizleri izleyen vatandaşlarımızı tekrar saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

 

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Biraz önce bir soru sordum, Dışişleri Komisyonu Başkanı ve AKP Grup Başkan Vekili yanıt vermedi. Bu “Biz kabul ediyoruz, Türkiye’de halkın oyuyla seçilen milletvekillerini iktidar olarak ayırıyoruz. Sadece milletvekillerini ve partiyi değil, onlara oy verenlere yönelik de ayrımcı yaklaşıyoruz. Bu illerin iradesini tanımıyoruz ve halkın vergileriyle yaptığımız resmî ziyaretlerde bir partiyi dışında tutarak biz aslında ayrımcılığı resmen kabul ediyoruz ve dünyaya ilan ediyoruz.” demektir. Bir Dışişleri Komisyonu üyemiz şu anda burada ve İçişleri Bakanının keyfiyetiyle efendim, pasaportuna da şerh düşülmüş. İki yıldır bunu ifade ediyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

 

1. Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

 

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz Antalya Milletvekili Sayın Feridun Bahşi’ye ait.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, sözümü bitireyim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Sayın Başkan, tamamlasın ama.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ama sözümü bitireyim Başkan, sözümü bitireyim.

BAŞKAN – Bitirdiniz, demin de…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bak, ben de söz istedim ama…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ama cevap vermiyorsunuz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Söyledi, gerekçesini söyledi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yok, yok, kalkın ayağa. Gerekçesi nedir ya? Kendi kendinize mi konuşuyorsunuz?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – “Bu üsluba cevap vermem.” dedi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yok ya! Ne alakası var ya!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Öyle dediler.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Cevabınız varsa verin.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Bizim paramızla gidip geziyorsunuz, ondan sonra bizi götürmüyorsunuz. Kimin kesesinden kimi götürmüşsün heyete? Allah Allah! Parayı babanın evinden mi getirdin? Halkın vergisiyle gidiyorsun sen o ziyarete, böyle şey mi olur!

BAŞKAN – Buyurun.

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uludağ Alan Başkanlığı Yasa Teklifi aleyhine şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Seçime beş ay varken, ekonomik sorunlar önümüzde dağ gibi dururken Uludağ Alan Yasa Teklifi’ni getirmek hangi akla hizmettir anlamak mümkün değil. Giderayak bir rant sağlama çabası mıdır diye düşünmeden edemiyoruz.

Değerli milletvekilleri, öncelikle diğer milletvekili arkadaşlarımızın da belirttiği gibi Uludağ 2.543 metre yüksekliğiyle Marmara Bölgesinin en yüksek dağı olup 1.320 çeşit bitki, böcek ile çok sayıda ve türde yaban hayvanlarına ev sahipliği yapmaktadır. Ülkemizin ilk kış doğa sporları merkezidir. 1961 yılında millî park olarak ilan edilen 13.024 hektar büyüklüğündeki bu koruma alanı, 2873 sayılı Millî Parklar Kanunu hükümleri kapsamında yönetilmektedir. Birçok bilimsel araştırmanın da yapıldığı Uludağ Millî Parkı’nın yüzde 71’i tamamen orman örtüsüyle kaplıdır, geriye kalan bölüm ise üzerinde sadece Uludağ’da yetişen, dünya literatüründe yer alan 12 endemik türün bulunduğu alpin çayır alanları ile kayalık alanlardır. Birçok özelliği ve güzelliğiyle kış ve yaz aylarında ilgi gören Uludağ’ın yıllık ortalama ziyaretçi sayısı yaklaşık olarak 2 milyondur. Bursa’nın içme suyu kaynaklarının tamamına yakınını barındıran, su ihtiyacını karşılayan su kaynaklarına da sahiptir Uludağ.

Güzellikleri anlatmakla bitmeyen bu doğa cenneti, getirdiğiniz bu yasa teklifiyle büyük ölçüde tahrip edilecek ve geri dönüşü olmayan sonuçlar doğuracaktır. Bu yasa teklifiyle Uludağ Milli Parkı’nın endemik türlerinin ağırlıklı olarak bulunduğu 2.100 hektarlık bölümünün yönetimi, kurulması istenen alan ya da talan başkanlığına devredilecek ve bu alanda Milli Parklar Yasası uygulanmayacaktır. Alan başkanlığının, içerisindeki hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlıkları üzerinde tam yetkili olması, bu sınırlar içerisinde gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmaz mallar ile tesisleri kamulaştırma yetkisine sahip olması, burada yapılacak her tür ve ölçekte planların hazırlanması, uygulanması ve buna benzer daha nice kararların alınması ve uygulanması yetkileriyle donatılmış alan başkanlığı projesinin milli parka çok büyük zararlar vereceği aşikârdır. Bu alanda yapılacak yeni otel zincirleri, yeni yerleşim yerleri, otoparklar, yeni yollar ve artacak nüfus mevcut doğal dokuya büyük zararlar verecektir. Bursa'yı besleyen su kaynakları kirlenecek, endemik türler yok olacak, artacak yapılaşma sonucu bacalardan çıkan sıcaklık Uludağ'ın kış aylarındaki ortalama ısı değerini de olumsuz yönde etkileyecektir.

 Değerli milletvekilleri, Uludağ Alan Başkanlığı demek betonlaşma demektir, Uludağ Alan Başkanlığı demek rant demektir, talan demektir, daha çok yapılaşma demektir. Bu nedenlerle Uludağ'da alan başkanlığı kurulmasının Uludağ'ımıza ve dolayısıyla Bursa'ya getireceği olumsuzluklar nedeniyle yasanın derhâl geri çekilmesini talep ediyoruz. Bu talan yasasının oylamasında ret oyu vereceğiz.

Bu düşünce ve duygularla yüce Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

9’uncu madde üzerinde 3 önerge vardır. Okutacağım ilk 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Buyurun, okuyun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Mahmut Toğrul                            Zeynel Özen                        Necdet İpekyüz

                 Gaziantep                                   İstanbul                                     Batman

               Garo Paylan                       Gülüstan Kılıç Koçyiğit                   Kemal Bülbül

                Diyarbakır                                     Muş                                        Antalya

                                                       Dirayet Dilan Taşdemir

                                                                    Ağrı

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

              Gökan Zeybek                            Orhan Sarıbal                          Mürsel Alban

                  İstanbul                                      Bursa                                        Muğla

             Hüseyin Yıldız                          Vecdi Gündoğdu      Nurhayat Altaca Kayışoğlu

                   Aydın                                     Kırklareli                                     Bursa

             Faruk Sarıaslan                         Ömer Fethi Gürer                       Yüksel Özkan

                 Nevşehir                                     Niğde                                        Bursa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı Mersin Milletvekili Rıdvan Turan.

Buyurun Sayın Turan. (HDP sıralarından alkışlar)

RIDVAN TURAN (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Bursa benim açımdan da önemli bir kent zira üniversiteyi Bursa'da bitirdim, dağcılık yaptığım için Uludağ'da defalarca tırmandım ve kamp kurdum fakat burada başka bir dolayımla Uludağ ele alındı, özellikle Geyikli Baba’ya da atıf yapıldı. İnsanlar biraz şu anki siyasi angajmanları neyse geçmişteki yaşanmışlıklardan da onu görmek istiyorlar yani tarih bir biçimle geriye doğru yazılıyor.

Geyikli Baba’nın hakkı yenmesin diye bir padişah fermanından Geyikli Baba’yla ilgili bir diyaloğu anlatayım size. Geyikli Baba, biliyorsunuz, Anadolu erenlerinden ve Kızıl Kilise’nin fethinde Orhan Gazi'yle beraber savaşıyor ve Kızıl Kilise Bizans'tan alındıktan, tekfur yenildikten sonra Orhan Gazi ferman yayınlıyor ve diyor ki: “Geyikli Baba o ki Geyikli Baba ve yoldaşları bizimle Kızıl Kilise’de savaşa yan yana tutuştu. Geyikli Baba ve müritleri içsin diye onlara 4 deve yükü araki ve şarap gönderin.”

Şimdi, ben öğrenciyken Geyikli Baba dergâhının yanında bira içen birini “Sen nasıl böyle hikmetli bir şahsiyetin dergâhının yanında bira içersin?” diye bıçaklamışlardı. Tam da şu andaki homojen bakış açısı neyse, geçmişte de öyle bir şey aranıyor; geçmişte böyle bir şey yok yani bu angaje olduğunuz inanç sistemini, toplumsal sistemi geçmişte görmeye çalışıyorsanız geçmiş böyle bir şey değil.

Yine, bununla ilgili, Uludağ ve ekolojiyle daha yakından ilgili bir padişah fermanı var. Onu da şöyle özetleyeyim, şöyle başlayayım daha doğrusu: Fatih Sultan Mehmet eğer mezarından kalksaydı bu Cumhur İttifakı'nı sağlam bir sopayla kovalardı. Buna çok eminim. Niye kovalardı biliyor musunuz? Osmanlı incelemeleri yaptığım, okuması yaptığım dönemde Fatih Sultan Mehmet -ki bir dağ için ve aslında bir ekolojik niyetle yazılmış olan benim gördüğüm tek fermandır- diyor ki: “Duyduğuma göre Keşiş Dağı'nda derede alabalıkları tutan kişiler varmış. Bunlara yasak koydum. Bir daha bunu yaparlarsa her birini tutun ve 40’ar değnek vurun.” Muhtemelen Fatih Sultan Mehmet de oradaki alabalıkları seviyordu, tüketmesini seviyordu. Belki onun için ama son tahlilde Uludağ'a hürmeten, Uludağ'dan akan dereye hürmeten, o derenin içerisinde yüzen balığa hürmeten bir ferman yayınlamış. Şimdi, karşı karşıya kaldığımız meseleyse tam tersine, kendisine “Osmanlıcı”, “millici”, “yerlici” diyenlerin bir kültür hazinesini bilerek, programlı, taammüden nasıl berhava ettiklerinin somut göstergesi. Bunu nereden biliyoruz? Daha iyi olabilir miydi? Belki de “Buradan başlayacak bu talan.” dediğimiz alan başkanlığı da çok hayırlı işler yapacak. Böyle olmayacağını nereden biliyoruz biliyor musunuz? Yıllar önce, 2000’li yıllardan öncesinde bu özelleştirmelere KİT'lerin özelleştirilmesine karşı çıktığımızda KİT'ler… Mesela tütün konusunda, şeker konusunda ve benzeri konularda, alkollü içkiler konusunda kurullar kuruldu; işte, tütün kurulu kuruldu, aynı bu alan başkanlığı gibi. Aslında KİT olma vasfını oradan çıkardılar, onu bir kurula devrettiler ve “Bu kurullar, tam tersine, KİT'leri koruyacaklar, KİT'ler üretim yapmaya devam edecekler, orada çalışanların hiçbirisi zerre kadar dahi bir hak gaspına, kaybına uğramayacak ve her şey güzel olacak.” dediler. O zaman demiştik, defalarca “Sizin; tütünü, şekeri, alkol içkileri bu tür kurullara alıyor olmanız oraları özelleştireceğinizin göstergesidir, günün sonunda bu kamusal varlıkların tümünü özelleştireceksiniz.” demiştik, dediğimiz oldu.

Şimdi diyorlar ya hani “Biz orayı çok da güzel koruyacağız, çok da güzel hayırlı işler yapacağız.” diye. Yapacağınız en hayırlı iş ellerinizi oradan çekmeniz bir defa. Ama diğer yandan şöyle bir şey var. Şimdi, “alan başkanlığı” diye söylediğiniz, bizim “talan başkanlığı” olarak okuduğumuz bu kavram aslında buranın, bir millî parkın özelleştirilmesinin ilk adımıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Siyasette uzak görüşü olmayan, bunun asla cari olmayacağını, böyle bir şeyin mümkün olmayacağını düşünebilir ama biliyoruz ki orada alan başkanıyla başlayan süreç, sizin on iki bin yıllık Hasankeyf'in üzerine beton döktüğünüz gibi, Kaz Dağları'ndaki ağaçları kökünden söküp götürdüğünüz gibi, ufacık bir göle, on iki bin yıllık, bir buzul çağından kalma bir göle “İçinde altın var.” diye kepçelerle girdiğiniz gibi, biliyoruz ki Uludağ'ın da başına gelecek şey odur. O nedenle, Uludağ savunulmalıdır, Uludağ müdafaa edilmelidir. Uludağ bize geçmişimizden kalan bir kalıt değildir, tam tersine çocuklarımızdan ödünç aldığımız bir değerdir. Bütün halkı Uludağ'ın tavşanını, keçisini, kurdunu, kuşunu savunmaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Turan Aydoğan.

Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bir ihanet ya da cehaletle karşı karşıyayız dersem sakın kızmayın çünkü içinde bulunduğumuz havzada, Akdeniz havzasında 22 ülkede yaşayan 480 milyon nüfus, dünyanın diğer ülkelerinden yüzde 20 daha fazla ısınıyor ve yakın tarihte bazı kısımları kullanılmaz hâle gelecek. Bilim insanları diyorlar ki: “Dünya 6’ncı yok oluşla karşı karşıya. 5 yok oluş ısınma ve soğumayla alakalı yaşananlarla ilgili. Yüz bin yılda soğuyan dünya on bin yılda ısınarak…” İnsan nesli bir şekilde mücadele edip ayakta kaldı, o ayakta kalmanın tek yolu doğayla mücadele etmek değil, doğayı yok etmek değil, doğaya adapte olmaktan geçiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, burada söylediğim “İhanet ya da cehalet!” -altını çizerek tekrar söyleyeceğim- teşhir edeceğiz bunu. Bu getirilen yasa, doğaya adapte olmak yerine doğayı talan etmek yönünde bir yasa. Siz halkınızı seviyor musunuz? Siz vatanınızı seviyor musunuz? Siz insanlığı seviyor musunuz? Siz kendi yakınlarınızı, akrabalarınızı seviyor musunuz, kendi çocuklarınızı, kendi torunlarınızı seviyor musunuz? Seviyorsanız bu kanunu getirerek ya cahilliği ortaya koyuyorsunuz ya büyük bir ihaneti ortaya koyuyorsunuz. Kendi çocuğunu sevmeyen, kendi vatanını sevmeyen hiçbir milletvekili olduğuna ben inanmıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)  O yüzden, Türkiye Büyük Millet Meclisini bu cinayete, bu ihanete hiçbiriniz ortak edemezsiniz. Sizi vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum; doğanın yok oluşuna, doğanın yok edilmesine, insanlığın bir çölde yaşanmaz hâlde bırakılmasına göz yumamazsınız. Buna hakkınız yok; kendi çocuklarınıza bu dünyayı dar edemezsiniz, torunlarınıza dar edemezsiniz eğer ediyorsanız, bu ihanetin bir bedeli olması lazım; çıkın, bu ihanetin nedenini burada açıklayın. Uludağ, milyonlarca yılın mirasıdır, hiçbirinizin babasının malı değildir. Uludağ, insanlığın ortak malıdır, ortak mirasıdır; burada bir kanun geçirerek, sadece bir kanun geçirerek insanlığın ortak mirasını yok etmeye sizin de hakkınız yoktur. Uludağ'ı dünyanın bütün hukuk sistemleri korur, Türk hukuk sistemi de korur. Eğer bu hukuk sisteminin koruma kalkanını bir ihanet yasasıyla kaldırmaya kalkarsanız size bir canlı örnek vereceğim, burada oturuyor. Bursa Milletvekilimiz Nurhayat Altaca Kayışoğlu, dozerlerinizin önüne kendisine atar ve iş makinelerinizin önüne kendisini atar. Sizin dolara yönelik olan bu ihtirasınız, paraya yönelik ihtirasınız, iş makinelerinizin gücü bizim çocuklarımıza, kadınlarımıza, doğaya karşı olan inancımıza ve koruma gücümüze yetmez. Vazgeçin bu sevdadan, vazgeçin. Üstelik bu Anayasa’nın onlarca maddesini yok sayarak 7’nci maddesini, 11, 12, 56, 169, birçok maddesini yok sayarak başka bir ihanetin altına daha imza atıyorsunuz. Nedir bu sevdanız? Sizin alan başkanlığı dediğinizin ne olduğunu biz Kapadokya’da gördük. Peri bacalarının üzerinde iş makinelerini gezdirdiniz. Hiç mi yüzünüz kızarmıyor ya? Koskoca bir güzelliğin üzerinde iş makinelerinizi gezdirdiniz ama ilginç bir ihanetle karşı karşıyayız. Bursa’nın öz evlatları burada Brütüs rolündeler ya. Bir Bursa milletvekili buraya çıkıyor, Bursa’nın, Uludağ’ın dünya güzelliğinin peşkeş çekilmesini savunuyor. Sizi Bursa halkına havale ediyoruz, sizin hesabınızı Bursa halkı görecek, o ayrı bir konu. Siz doğayı katletmekten geri kalmadınız ki bugüne kadar zaten.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Kaz Dağları’nda 400 bin ağacı yok ettiniz, bize ne anlatıyorsunuz siz?

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) – Doğanın ne olduğunu bilseydiniz bu kadar konuşmazdınız, doğayı bilmiyorsunuz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Siz Gümüşhane’de on iki bin yıllık Dipsiz Gölü yok ettiniz. Sizin backgroundunuz bozuk. Siz doğa saldırganısınız, siz insan hakları saldırganısınız. Doğa bir insan hakkıdır, çevre hakkıdır, sağlık hakkıdır, yaşam hakkıdır. Siz insan haklarına saldırıyorsunuz. Burada bunu çıkıp nasıl savunuyorsunuz? Tekrar ediyorum, sizi çocuklarınıza, torunlarınıza, Türk halkına havale ediyorum ama vatanını seven bu yasaya “Evet.” diyemez. Bu, vatanı çölleştirme operasyonudur, peşkeş çekme operasyonudur. Herkesi aklını başına toplamaya davet ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya, ayıptır be! Vallahi Şeyhmus Bey, yani doğru değil ya! Bu kadar da olmaz ya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Fotoğrafını çekip yayınlayalım ya!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Şeyhmus Bey, bu gerçekten olabilir bir şey değil ama sırf aynı gruptasınız diye… 30 kişi yok ya!

BAŞKAN – Üç dakika süre veriyorum, başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.17

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Enez KAPLAN (Tekirdağ), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

9’uncu madde üzerinde aynı mahiyetteki önergelerin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Oylama için üç dakika süre veriyorum, süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Kabul edilmemiştir.

Karar yeter sayısı vardır.

380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin son fıkrasında yer alan “Başkanlıkça” ibaresinin "Başkanlık tarafından” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

      Fahrettin Yokuş                      Lütfü Türkkan                      Bedri Yaşar

            Konya                                 Kocaeli                                Samsun

    İmam Hüseyin Filiz                                                             Dursun Ataş

          Gaziantep                                                                         Kayseri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Dursun Ataş.

Buyurun Sayın Ataş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerine İYİ Parti adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşülen kanun teklifi Uludağ Alan Başkanlığının kurulmasını, bu Başkanlığın çatısı altında Uludağ bölgesinin doğal sit alanları ve diğer korunan alanlarla birlikte kaynak değerlerinin korunması, yaşatılması, geliştirilmesi, tanıtılması ve turizm potansiyelinin geliştirilmesi için çalışmalar yürütülmesini düzenlemektedir. Uludağ, ülkemizin sayısız, eşsiz güzelliklerinden biridir. Bu bölgenin korunması, turizm potansiyelinin geliştirilmesi elbette ki olumlu ve yapılması gereken bir çalışmadır ancak AKP kanunun amaçlarını böyle söylese de gerçekte olan yine yalan, yine talandır çünkü AKP iktidarının amacı ne doğa ne de turizmi geliştirmektir. Nitekim Uludağ, mevcut millî parklar statüsündedir ve 2873 sayılı Millî Parklar Kanunu hükümlerince koruma altındadır. Bunun dışında da tam 20 kanun ve 6 yönetmelikle daha korunmaktadır. Ancak bu teklifle Uludağ Millî Parkı’nın 2 bin hektarlık bölümü bu statüden ve kanunların korumasından çıkarılarak Alan Başkanlığına verilmektedir. Kısaca, ekolojik değeri bu kadar yüksek ve hâlihazırdaki mevcut mevzuat hükümlerince korunan bir bölgenin sadece imar düzenlemelerini kolaylaştırma mantığıyla bir idareye tabi tutulması rantın, doğa katliamının, talanın açıkça göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin bir benzerini Kapadokya Alan Başkanlığı kurulmasında yaşadık, sonuçlarını hep birlikte gördük. O kanun teklifi yasalaştıktan sonra Kapadokya bölgesi daha mı iyi korundu? Hayır. Turizmi mi arttı? Hayır. Tam aksine talan arttı, rant arttı, yapılaşma arttı; doğal alanlar azaldı, endemik türler azaldı. Doğa kaybetti, Nevşehir kaybetti. Yandaş kazandı, rant çeteleri kazandı. Şimdi bu kanun teklifinde de tıpkı Kapadokya örneğinde olduğu gibi Uludağ’da da yine bir talan döneminin başlamak üzere olduğu anlaşılmaktadır. Uludağ üzerindeki 21 farklı kanun ve 6 yönetmeliğin koruma kalkanı Anayasa’ya sayısız aykırılıkları içeren bu teklifle kaldırılacaktır. Bu yüzden bu kanun teklifiyle AKP hemen hemen getirdiği tüm kanun tekliflerinde olduğu gibi tüm süslü cümlelerin ardında yine rantçıların ve yandaşların çıkarlarını korumayı amaçlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, diğer yandan seçim çevrem, memleketim Kayseri’de bulunan ve ne yazık ki Uludağ kadar eşsiz güzellikler içeren Erciyes Dağı her konuda Kayseri’yi görmezden gelen AKP iktidarı yüzünden gerekli yatırım ve destekleri alamamakta ve bu yüzden turizm potansiyeline bir türlü ulaşamamaktadır. Oysa “Kayseri” denilince akla pastırma ve sucuk kadar her mevsim zirvesinde bembeyaz kar olan Erciyes Dağı gelir. Yüksek kar kalitesiyle dünyanın sayılı yerlerinden birisidir. Bu bakımdan Erciyes Dağı bahsettiğimiz gibi Türkiye’nin en önemli kış turizmi merkezi olma potansiyeline sahiptir. Ancak AR-GE çalışmaları olmaması, turizm tesislerinin yeterli olmaması, reklam çalışmalarının yapılmaması, devlet desteğinin olmaması, Kayseri’nin hava ve kara yollarının yetersizliğinden ulaşılamayan bir şehir hâline dönüşmesi nedeniyle Erciyes hak ettiği yere bir türlü gelememiştir. Erciyes Dağı sadece kış sezonunda çalışmakta, yazları ise verilen onlarca söze rağmen hâlen işlevsel hâle getirilememiştir. Bu işler belediyelerin üstüne bırakılarak Erciyes’in potansiyeline ulaşması beklenemez. Kayseri Büyük Şehir Belediyesi, Erciyes Kayak Merkezi’nde bulunan teleferik, yürüme merdivenleri ve gondol gibi bilet fiyatlarına yüzde 75 zam yaparak Erciyes’i geliştiremez. Nitekim yirmi beş yıldır AKP zihniyetinin yönettiği Kayseri Büyük Şehir Belediyesi kendi borçlarına proje üretemeyecek, yatırım yapamayacak duruma gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Baktığımızda AKP’nin son belediye seçimlerinde verdiği, Kayseri’nin 150’nci yılına 150 projenin bugün yerinde yeller esmektedir. Sonuç olarak ve ne yazık ki AKP iktidarında ne Uludağ ne Erciyes ne Kapadokya ne de diğer turizm bölgeleri potansiyellerine ulaşamamış, millî gelire olması gereken katkıyı sağlayamamıştır. Ancak İYİ Parti olarak biz bu zihniyete “Dur!” diyecek, eşsiz doğal güzelliklerin talanına, rantına asla müsaade etmeyeceğiz diyoruz, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

Sayın Tanal buyurun.

 

 

 

 

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.

84 milyon vatandaşımıza sesleniyorum: İktidar değişmeden ülkenin sorunları bitmez; iktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez, iktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez, iktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ya, Tanal takıldın yine.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Takıldı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Tarlaya ektim soğan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İktidar değişmeden ülkenin sorunları değişmez.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Plak çizmeye başladı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İktidar değişmeden ülkenin sorunları bitmez.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Seçimden sonra Kabineyi değiştireceğiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Başkanım, takıldı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez, iktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Tarlaya ektim soğan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez, iktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez.

SERMİN BALIK (Elâzığ) – Tanal takıldı Başkanım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez, iktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez.

SERMİN BALIK (Elâzığ) – Sayın Tanal bozuldu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez, iktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez, iktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez. İktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İktidar değişmeden ülkenin sorunları çözülmez.

BAŞKAN – Bir dakika ne kadar uzunmuş Tanal ya!

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

                                                                       Kapanma Saati: 19.39

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Enez KAPLAN (Tekirdağ), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

 

 

 

2.  Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

10’uncu madde üzerinde 3 önerge vardır. Okutacağım ilk 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin teklif maddesinden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

       Mahmut Toğrul                        Zeynel Özen                     Rıdvan Turan

          Gaziantep                              İstanbul                                 Mersin

        Garo Paylan                         Kemal Bülbül        Dirayet Dilan Taşdemir

          Diyarbakır                              Antalya                                   Ağrı

Gülüstan Kılıç Koçyiğit                 Necdet İpekyüz                                               

              Muş                                   Batman

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

       Gökan Zeybek                        Orhan Sarıbal               Ömer Fethi Gürer

           İstanbul                                 Bursa                                   Niğde

      Vecdi Gündoğdu                       Mürsel Alban                    Hüseyin Yıldız

          Kırklareli                                Muğla                                   Aydın

      Faruk Sarıaslan              Nurhayat Altaca Kayışoğlu           Yüksel Özkan

           Nevşehir                                 Bursa                                   Bursa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Aynı mahiyetteki önergelere katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı Batman Milletvekili Necdet İpekyüz.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bizi izleyen bütün arkadaşlarımıza, halkımıza da saygılarımızı sunuyorum.

Ne acıdır ki dün aslında cezasızlıkla ilgili bir süreç yaşadık ve Türkiye'nin aslında hafızası, hakikatle yüzleşmesi, geleceğin kurgulanması açısından çok önemli bir süreç. Davalar görüldü ve bunlarla ilgili tekrar cezasızlık verildi veya sürüncemeye bırakıldı; bir tanesi Kemal Kurkut  davası -Diyarbakır “Nevroz”unda katledilen bir gençle ilgili- bir tanesi Şenyaşar ailesinin duruşması ve ertelenmesi, bir tanesi Ali İsmail Korkmaz’ın davası. Ve bugün arkadaşlarımız tekrar bir araştırma önergesi verdi Hrant Dink’le ilgili.

Şimdi, az önce de gördük, Grup Başkan Vekilimiz de gündeme getirdi, döneminde yaşanan süreçlere karşı çıkanlar, statüye karşı çıkanlar, statükonun olmaması gerektiğini söyleyenler, ülkede demokrasinin, demokratikleşmenin, çoğulculuğun önemine değinenler ve partinin ismini “adalet” koyanlar bugün adaletten uzaklaşmış, statükonun  kendisi olmuş geldiğimiz aşamada. Üslup denilen bir şey var, Grup Başkan Vekilimizin Dışişlerinin bütün ziyaretlerine Halkların Demokratik Partisinin seçilmişlerinin katılmamasıyla ilgili gerek Grup Başkan Vekilinin gerek Dışişleri Komisyon Sözcüsünün yanıt vermemesi ve üslubu beğenmemesi üslubun ne olduğunu da bilmezlikten gelmektir; üslup sadece anlatım değildir, bir şeyi yapmak da üslupla ilgilidir. Bir şeyi yapıp yapmama üslubuyla ilgili yorumladığınızda tümüyle, gerek Meclisin çalışması gerek komisyonların çalışması bütün her şey üslupsuz, keyfî, otoriteye yaklaşan statükonun kendisine dönüşmüştür. Bu ülkede çoğunluğun sesini duymak istemeyenler, çoğunluğun sesini duyurmak isteyenlere itiraz edenler, muhalefet edenlere itiraz edenler bilsinler ki sonları gelmiştir. Bu ülkede özellikle ölümlerle ilgili, yargısız infazlarla ilgili, faili meçhul cinayetlerle ilgili, kayıplarla ilgili, işkenceyle ilgili ve talanla ilgili, işte, konuşulan Uludağ’la ilgili, tarihi, kültürü, birçok şeyi yok eden, talan eden sisteme karşı sessizlik aslında üslupsuzluğun kendisidir. Bu üslupsuzluğun hesabı da -madem “mayıs” deniliyor- mayıs da sorulmuş olacaktır.

Değerli arkadaşlar, Kemal Kurkut davası… Fotoğrafı bilerek çıkarmadık, arkadaşlarımız birçok kez gösterdi. Kemal Kurkut ve 21 Mart 2017 “Nevroz”u denildiğinde bir fotoğraf akla geliyor ve bir fotoğrafla beraber… Aslında çekilen fotoğraf kareleri var. Neydi? Gazetecinin hafıza kartı bulunamamıştı, ilk alt yazı şuydu: “Canlı bomba yok edildi, imha edildi.” Ama canlı bombanın imha edildiğini söyleyenlere fotoğraflar çıkınca soruşturma açıldı; dün ceza verilmedi, dosya kapatıldı. Polisler, ilk günden beri -kısacık gözaltından sonra- mahkeme, savcı, Adli Tıp Kurumu, birçok kurulda olay belli olduğu hâlde, tespitli olduğu hâlde görevleri başındaydı, ceza almadılar.

Ali İsmail Korkmaz… Linç edilerek yaşamına son verildi, dava tekrar görüldü; yedi ay on beş gün. Sizin bu ülkede “üslup” dediğiniz bu mudur? Sizin bu ülkede “hakikat” dediğiniz bu mudur? “Hafıza” dediğiniz bu mudur? “Tarih” dediğiniz bu mudur? Bu ülkede beş ay sonra insanların huzuruna çıktığınızda nasıl bakacaksınız? Gelecekle ilgili kurguyu nasıl yapacaksınız?

Şimdi, Hrant Dink… Söylüyoruz, gerektiğinde hemen bir kılıf bulunuyor: FETÖ. Gerektiğinde hemen bir kılıf bulunuyor: “Şu oldu, bu oldu.” Asıl, siz araştırmıyorsanız, bu olayları detaylandırarak tespit etmiyorsanız buna ortaksınız, bu suçu işleyenlerle beraber bu süreci işletiyorsunuz. Biz biliyoruz ki Şemdinli’den tutun, Midyat'tan tutun, Dargeçit'ten tutun, Kulp’tan tutun, Vedat Aydın’dan tutun, Musa Anter’den tutun, hepsini cezasızlıkla ödüllendirdiniz. “Ödüllendirdiniz.” diyorum çünkü bilerek buna siz mahal verdiniz. Ödüllendirme nedir? “Bunu tekrarlayabilirsiniz, bunu bir daha yapabilirsiniz, bir daha öldürebilirsiniz, bir daha kaybettirebilirsiniz. Biz sizi yargılamayacağız, tam tersine ödüllendireceğiz.” Biz biliyoruz ki kuyularda yakılanlar… Biz biliyoruz ki insanların kayıplarına neden olanlara ödül verdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ya, hiç mi vicdan yok? Musa Anter davası 20 Eylül 1992; yıl 2022, 21 Eylül, bir gün sonraya “zaman aşımı” verdiniz. Temizöz'de, birçok şeyde. Ve geldiğimiz aşamada tekrar, dün, Şenyaşar ailesi… Ya, eski bakanınız, beraber burada oturduğunuz kişi, beraber yoldaşlık yaptığınız arkadaşınız kalktı dedi ki: “Ben tahammül edemiyorum. Ben bunu kabul edemiyorum.” Partinin ismini “adalet” koymuşsunuz, anne her gün “Adalet, adalet, adalet!” diye bağırıyor, sizin üslubunuz bu mudur? O nedenle mi bizim arkadaşlarımıza “üslup” diyorsunuz? Asıl üslupsuzluk sizde, asıl adaletsizlik sizde, asıl vicdandan uzaklaşmaz sizde ve tümüyle cezasızlığı özendiriyorsunuz, bu halk hesabını soracak.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında 2’nci konuşmacı Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu.

Buyurun Sayın Gündoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; teklifin gerekçesi incelendiğinde samimiyetsizliğiniz, ciddiyetsizliğiniz zaten ortaya çıkıyor. Gerekçede “Uludağ alanında doğal sit alanları, kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri yeteri kadar korunamıyor.” diyorsunuz, “Doğal sit alanlarına baktığımızda yine farklı merciler yetkiliymiş, bu da yetki karmaşası yaratıyormuş gibi bir algı varmış. Yatırımcı açısından çok uzun, ağır bürokratik süreçler yaşanıyormuş.” diyorsunuz. Yirmi yıldır kimler koruyamamış, kimler turizmde istenilen potansiyeli sağlayamamış? E, sizler beceremediniz arkadaşlar. Gerek korunma gerekse tanıtım konusunda varsa bir sorun, sorumlusu da suçlusu da sizlersiniz.

Teklifle Uludağ bölgesinin idari ve mali yönetimini bütünüyle merkezi idareye aktarmaya çalışıyorsunuz. Teklif bu açıdan Anayasa’nın yerinden yönetim ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Yine, Anayasa’nın çevrenin korunması hakkındaki güvenceleri sağlamamaktadır. Uludağ alanlarını acımasız bir şekilde Kaz Dağları gibi, Istrancalar gibi rant ve çevre yağmasına götürebilecek bir merkezîleştirme uygulamasını yaşama geçirmeye çalışıyorsunuz maalesef. Asıl sorun, mevcut koruma, kollama kanunlarını yok saymanızdır, kanunları görmezden gelmenizdir. Uludağ’da sadece 32 türün yok olmasının önündeki tek engel Milli Parklar Kanunu’dur. 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 14’üncü maddesi açık ve net ifadelerle de güçlü koruma sağlamaktadır. Yine, 10’uncu maddeye bakıldığında denetim yetkileriyle birçok birim müdürlüklerinin Alan Başkanlığı'na aktarılması ise ayrı bir sorun teşkil etmektedir çünkü çevre korunması hakkındaki yeterli güvence sağlanmamaktadır. Bırakın, güvence sağlamayı millî parkların yetkisi ve koruma kalkanı paramparça edilmektedir.

Bir büyük sorun da Cumhurbaşkanı kararıyla Uludağ Alanı sınırlarının değiştirilebilecek olmasıdır. Kanunla belirlenen sınırların yürütmenin tek kişilik iradesine bırakılması asla kabul edilemez.

Yine, teklifin gerekçesine baktığımızda yirmi yıldır çözemediğiniz sorunların çözümü için bütünsel bir bakış açısıyla “Yetkiler tek elde toplanmalı.” diyorsunuz. Ya, arkadaşlar, Allah aşkına, siz beş yıldır tek adam yönetiminde bütünsel bir bakışla yetkileri tek kişide topladığınız bir düzen kurmadınız mı? Kurdunuz. Yetkiler tek elde toplanmadı mı? Toplandı. Son beş yılda ne isteyip de yapmadınız ? Milletin aklıyla dalga geçmeyi bırakın artık. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMET TOKDEMİR (Hatay) – Bravo!

VECDİ GÜNDOĞDU (Devamla) – Beş yıl önce verilen yetkiyi... “Şu kardeşinize yetki verin.” dediler, yetkiyi aldılar; 300-500 binlik evleri 2 milyon, 3 milyon lira yaptılar, sattılar; 150-200 binlik arabaları 1-1,5 milyon lira yaptılar; açlık sınırının 8.500 lira olduğu ülkede emekli maaşlarını 5.500 lira yaptılar. Bu millet size daha ne yetkisi verecek? Millet zaten vereceği yetkiyi yeterince verdi. Aslında sorun yetkide değil, yasada değil, yönetmelikte değil; anlayın artık şunu ya, kafanıza bir sokun: Sorun sizsiniz, sizin kendiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Bravo!

VECDİ GÜNDOĞDU (Devamla) – Sorun, sizin anlayışınız ve hizmet verdiğiniz kitleler. Siz halka değil, ranta hizmet veriyorsunuz; rant sahipleri ise hâlâ doymak bilmiyor.

Sayın milletvekilleri, bugün vatandaşın birinci sorunu yüksek enflasyondur, hayat pahalılığıdır, geçim sıkıntısıdır. Enflasyon, devletleri ekonomik ve toplumsal olarak paramparça eden, milletin yapısını bozan bir olaydır. Yüksek enflasyon değer yargılarını altüst eder, ahlakı bozar; borcu olan borcunu ödeyemez, alacağı olan alacağını alamaz; yüksek enflasyon hırsızlıktan, soygundan şiddet ve fuhuşa kadar her türlü yolu açar, zemini hazırlar; etik değerleri, ticari kuralları, gelenekleri altüst eder; toplumda insanların birbirlerine olan güvenini, saygıyı kaybettirir. Artık biraz da bunlarla ilgilenseniz, birazcık da bunlarla ilgilenseniz diyoruz. Yarattığınız yüksek enflasyon bir tür halk düşmanıdır, bu halk düşmanını besleyip büyüten sizsiniz.

Yirmi yıl önce hak ve adalet dağıtmak için geldiniz, yirmi yılın sonunda rant ve güç paylaşımı yapmaktan başınız döndü, sersemlediniz, ayakta duracak haliniz kalmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

VECDİ GÜNDOĞDU (Devamla) – Son olarak, sandıkta milletin demokrasi tokadı emin olun ki sizin suratınızda patlayacak; işte, o zaman tarihin karanlık, tozlu yolculuğunda da kaybolacaksınız.

Genel Kurula saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin (3)’üncü fıkrasının teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           İbrahim Halil Oral                          Dursun Ataş Lütfü Türkkan                                                                  Ankara                                      Kayseri                  Kocaeli                                          Fahrettin Yokuş               Bedri Yaşar                          İmam Hüseyin Filiz                                                     Konya                                      Samsun                                   Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral.

Buyurun Sayın Oral. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesi üzerine söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 27’nci dönem hem yasama kalitesi hem de kullanmayı elinde tutan erkin kullanımı noktasında Türk tarihinin en zayıf dönemi olmuştur. Maalesef, 27’nci dönemde Meclis, sarayın noteri işlevini yürütmektedir. Noter olmakla kalmamış bazı yetkilerini de Cumhurbaşkanına devretmiştir. Görüştüğümüz 10’ncu maddede de bunun bir örneğini görmekteyiz. Bu hususun öncesinde bir konuyu da ifade etmek istiyorum. “Uludağ Alanı” olarak belirlenen coğrafi bölge kanunda sadece teknik bilgi sahiplerinin anlayabileceği bir kroki ve koordinatla belirlenmiştir. Bu durum, kanunların açık ve anlaşır olması ilkesine aykırıdır. Kanunun ekinde açık bir harita konularak bu alan nereyi kapsıyor, millî parkın ne kadarını etkiliyor anlaşılmamaktadır ve nereyi kapsadığı da anlaşılması gerekir.

Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz maddeyle kanunla sınırlı koordinatları ve krokileri belirlenmiş Uludağ Alanının genişletilmesi ve daraltılması yetkisi Cumhurbaşkanına verilmektedir yani denilmektedir ki: “Siz burada bir kanun yaptınız, bir alan belirlediniz ama biz istersek bütün Bursa’yı bunun içine alabiliriz.” En azından teori olarak bunu ifade ediyorsunuz. “Kafamıza göre de imar değiştiririz, inşaat yaparız.” Bu asla kabul edilebilir değildir. Bununla beraber, Alan Başkanı ataması da doğrudan Cumhurbaşkanı yetkisindedir. Bursa'yla, Uludağ'la hiç ilgisi olmayan birisi bir gece kararnameyle bu başkanlığın başına getirilebilecektir. Her şeyi, her yetkiyi, her sorumluluğu Cumhurbaşkanına yüklemek hem bu devlete hem de Sayın Cumhurbaşkanına kanaatimce kötülüktür. Her kararı Sayın Cumhurbaşkanı verecekse bunun neresi demokrasidir Allah aşkına.

Sadece seçim yapmak demokrasi sayılmaz ve demokrasi değildir. Demokrasi bütün kurumlarıyla millî iradenin ehliyet ve liyakatinin iradeye yansımasıdır. Biz bu eleştiriyi yaptığımızda bize dediniz ki: “Eskiden de buna benzer yetkiler Bakanlar Kuruluna verilirdi. Şimdi, yürütmede tek yetkili Cumhurbaşkanı.” Bu da yanlış bir uygulamaydı, bu iş kanunla yapılıyorsa kanunla değiştirilmelidir. Ancak yine de eskiden en azından bir Bakanlar Kurulu vardı, bakanların iradesi vardı, istişare vardı. Bu sistem ise istifa bile edemeyen atanmış maaşlı siyasi memurları bize bakan olarak sunmuştur.

Bu madde kesinlikle tekliften çıkartılmalıdır. Alan sınırları değişecekse yine ilgili teklif Gazi Meclise gelmeli, milletin gözünün önünde bu işlem yeniden kanunla yapılmalıdır. Başta Bursalılar olmak üzere, milletimiz bu talana karşı cevabını inşallah sandıkta verecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, “İşler hızlı yürüyecek, çok başlılık ortadan kalkacak.” diye sunduğunuz bu alan başkanlığı sistemi vadettiği şeyleri gerçekleştirememektedir. Örneğin, Kapadokya Alan Başkanlığının kendi hazırladığı Stratejik Plan İzleme Raporu’na baktığımızda 2022 sonu için planlanan işlerin çoğu yüzde 30-40 seviyelerindedir. Koruma kamulaştırmaları ise yüzde sıfırda kalmıştır. Kapadokya'nın dünya turizmindeki yerini güçlendirme projesi yüzde 18 başarıyla devam etmektedir. “Kapadokya Alan Başkanlığı” denildiğinde tek övünülen şey kaçak yapıların yıkılması olmuştur. Arkadaşlar, dünya turizmindeki yerini güçlendirmede yüzde 18’deysek alan başkanlığı ne işe yaramaktadır? Mesele sadece kaçak yapı yıkmaksa belediyenin yetkilerini genişletiriz, bunu zaten belediye yapardı. İktidar pratikte ise son derece başarısız işler yapmaktadır. Aynı durum bugün Uludağ için de geçerlidir. Yirmi senedir oturup kapsamlı bir kanun düzenlemesi yapamayan, varsa yetki karmaşasına son veremeyen iktidar bunu rant ve talana kılıf yapmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Bitireyim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Yüzlerce endemik bitki, koruma altındaki tür, paha biçilmez su kaynakları hiç uğruna tehlike altındadır.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: “Bitkiler ve ağaçlar Allah'a secde ederler.” Uludağ da bu secdenin en harika, en mucizevi yerlerinden biridir yani kutsaldır. Bu kutsiyete, bu doğa harikasına dokunmak Allah'ın da gücüne gidecek, kulun da gücüne gidecektir.

Bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde 3 önerge vardır. Okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

       Mahmut Toğrul                         Zeynel Özen                       Kemal Peköz

          Gaziantep                               İstanbul                                 Adana

 

         Garo Paylan                   Dirayet Dilan Taşdemir               Kemal Bülbül

          Diyarbakır                                 Ağrı                                  Antalya

 

Gülüstan Kılıç Koçyigit

              Muş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

       Gökan Zeybek                        Mürsel Alban                 Vecdi Gündoğdu

           İstanbul                                 Muğla                               Kırklareli

 

        Orhan Sarıbal                        Hüseyin Yıldız                 Faruk Sarıaslan

             Bursa                                   Aydın                                Nevşehir

 

Nurhayat Altaca Kayışoğlu               Yüksel Özkan                  İsmet Tokdemir

             Bursa                                   Bursa                                   Hatay

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı Adana Milletvekili Kemal Peköz.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Sayın Başkan, milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun 11’inci maddesi üzerine söz aldım. Ancak sabahtan beri madde üzerine çokça konuşmalar yapıldı. Görünen o ki iktidar partisi çoğunluğuna dayanarak, sayısal üstünlüğüne dayanarak bu kanunu geçirecek. O nedenle, bu kanun üzerinde konuşmayacağım, bugüne kadar yaşanmış ve şu anda da yaşanmaya devam edilen adaletsizliklerden örnekler vereceğim.

Tabii ki, çokça sorun var. İnsanlar, enflasyonun düşmesini istiyor; emekçiler, emeklerinin karşılığını almak istiyor; emekliler, insanca yaşamak istiyor, özgürce yaşamak istiyor ama bunların yanında bir de çok ciddi bir adalet arayışı var. İsminde “adalet” kelimesi de bulunan bir iktidar tarafından Türkiye yönetiliyor ama adaletin a'sını bile aradığımız zaman bulmakta çok zorlanıyoruz.

Geçmişten bugüne kadar bir özet yapmak istiyorum bu anlamda. Onun için, önce 2000’li yılların öncesindeki bir olayı ele almak istiyorum, daha sonra da sizin iktidarınız döneminde yaşanmış olayları ele almak istiyorum. Yıl 1993, Muş’un Korkut ilçesinin Vartinis beldesi, şimdiki takma adıyla Altınova… Aysel Öğüt “Dün köyümüz basıldı, evimiz yakıldı. 7’si çocuk, 9 canımızı kaybettik.” diyor ve 2’nci gün şikâyette bulunuyor. Bütün köylüler buna şahitlik ediyor ama o zamanki Tim Komutanı başta olmak üzere, Kaymakam ve Valilik “Terör örgütü bu evi yaktı.” diyor ve onun üzerine soruşturma açılamıyor. Daha sonra, 2003 yılında yeniden şikâyette bulunuluyor, yine deliller sunuluyor ve dava 2013 yılında açılıyor. Dava sonunda Tim Komutanı, o zamanki Emniyet Müdürü, benzeri güvenlik kuvvetleri sorumlu bulunuyor ve toplam yüz seksen yıl ceza isteniyor kendilerine. Her kişi için yirmişer yıl olmak üzere, savcılık tarafından yüz seksen yıl ceza isteniyor ama yargılamanın sonunda 1 kişi hariç hepsi beraat ediyor. O 1 kişinin üzerinde bırakılıyor her şey, onun için kırmızı bültenle arama talep ediliyor, yurt dışında olduğu tespit edilemediği için o arama da maalesef yapılamıyor ve şu anda dava zaman aşımıyla yüz yüze kalmış durumda; üç ay sonra dava zaman aşımına uğrayıp ortadan kalkmış olacak. Böyle bir zulüm dünyasında yaşıyoruz.

Yine, Dilek Doğan… 2015 yılında İstanbul'da Küçük Armutlu'da gecekondusuna baskın yapıldı. Baskın yapılırken polisin karşısında durdu, özel timin karşısında durdu ve dedi ki: “Postallarınızla giremezsiniz, evimi kirletiyorsunuz.” Polis ateş edip onu öldürdü. Öldüren polis daha sonra sadece altı yıl ceza aldı ve tutuksuz olmaya devam ediyor yani herhangi bir tutukluluk da yaşamadı.

Yine, Berkin Elvan, 16 Haziran 2013 tarihinde sabah evden çıkıp ailesine ekmek almaya giderken vuruldu, gaz kurşunuyla vuruldu; uzun süre hastanede yattı, 11 Mart 2014 tarihinde hayatını kaybetti. Vurulduğu zaman 45 kiloydu, öldüğünde 14 kiloydu. Geçen hafta doğum günüydü, eğer yaşamış olsaydı şimdi 24 yaşında olacaktı. Ailesi adalet aramaya devam ediyor ve hâlâ adaleti bulabilmiş değil.

Çorlu tren kazası… 8 Temmuz 2018’de bakımsızlık nedeniyle ve Demiryollarındaki liyakatsiz insanların yürüttükleri bir çalışma nedeniyle orada tren kazası yaşandı ve orada 7’si çocuk olmak üzere 25 kişi hayatını kaybetti. Şu ana kadar sadece 4 çalışanın üzerine yıkılmış durumda; diğer sorumlular, Genel Müdürlükten başlayarak aşağı doğru giden hiçbir sorumlu burada sorumlu tutulmadı ve cezaya çarptırılmadı. Yine, tren kazasını yaşayan insanlar da aynı şekilde adalet aramaya devam ediyorlar.

10 Ekim davası… 10 Ekim 2015’te, Türkiye’nin her tarafından özellikle emekçilerin çoğunlukta olduğu kesimler, barış taleplerini dile getirmek, Türkiye’nin barışçı bir ortama kavuşması için iktidara çağrıda bulunmak ve Türkiye toplumunu hareketlendirmek istediler ve Ankara’ya geldiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

KEMAL PEKÖZ (Devamla) – Gaziantep’ten yola çıkan IŞİD sorumlusu hiçbir kontrole uğramadan, rahatça geldi; garda bombayı patlattı canlı bomba ve orada 103 insanımız hayatını yitirdi. Şu ana kadar herhangi bir sonuç alınabilmiş değil ve adalet arayışı yine devam ediyor.

Yine, arkadaşlarımız da bugün söz ettiler; Şenyaşar ailesinin dükkânına, 2018 yılında, seçimden on gün önce Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili adayı olan kişi tarafından gelindi, dükkânlarına gelenler tarafından baskın yapıldı; 2 kardeş, 1 baba katledildi. Kardeşlerin birisi orada katledildi; birisi hastanede serumun takıldığı aletle vurularak, dövülerek katledildi. Bunu duyan baba, Esvet baba da hastaneye gittiğinde yangın tüpleriyle vurularak, beyni dağıtılarak katledildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL PEKÖZ (Devamla) – Şenyaşar ailesi de adalet arıyor. Bir bütün olarak Türkiye adalet aramaya devam edecek ama bu adaleti mutlaka bulacağız ve adaletsizlik yapanları bu adaletsiz dünyada yargılamaya devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci konuşmacı Hatay Milletvekili İsmet Tokdemir.

Buyurun Sayın Tokdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMET TOKDEMİR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uludağ Alan Başkanlığı konusunda kanun teklifinin 11’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Millî parklar tüm dünyada kendi doğallığına bırakılan alanlardır. Yasalarla korunur ve insan müdahalesine asla, kesinlikle izin verilmez. Dünya ülkelerinde sahip oldukları millî parklar ve koruma altında olan alanların yüzölçümlerine oranı dünyada yüzde 6, Avrupa’da yüzde 11,5 maalesef bizim ülkemizde yüzde 1. Bütün bunlar Uludağ’ın, öyle güzel bir millî parkın 20 milyon metrekarelik alanını nasıl talan ederiz, nasıl ranta çeviririz diye görüşülüyor, konuşuluyor. Bizler Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçeyi görüştüğümüz dönemde bu kanun teklifinin görüşülmesine çağrıldık, bütün komisyon üyeleri bulunduk, “Bu acele nedir?” dedik. Orada içimizi rahatlatan, burada da kendisini saygıyla anacağım bir milletvekili çıktı, AK PARTİ’nin Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan. (CHP sıralarından alkışlar)  Dedi ki: “Ben uzun yıllar Millî Parklar Genel Müdürlüğü yaptım ve çevreci bir insanım, bu yasa teklifinin yanlış olduğunu söylüyorum.” Ben de Türkiye’de demokrasi adına, demokratik itirazlar adına umutlanmıştım çünkü rahmetli Süleyman Demirel derdi ki: “Konuşan Türkiye istiyoruz.” İnsanlar konuşacak, yanlışa itiraz edecek. Bugün 1961 yılında kurulan Türkiye’nin 5’inci millî parkını yok saymak adına toplanmış buluyorsunuz. Adınız “Adalet” fakat ismiyle müsemma değilsiniz. Benim saygıdeğer Genel Başkanım yıllar önce Ankara’dan İstanbul’a elinde “adalet” pankartıyla yürüdü. Adalet demişken İstanbul’u fetheden, sevgili Peygamber’imizin iltifatına mazhar olan Fatih Sultan Mehmet Han şöyle diyor: “Ahlakı öldürürsen akıl ölür. Ahlakı ve aklı öldürürsen millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet ölür.” (CHP sıralarından alkışlar) Bütün devlet kurumlarımızı yozlaştırdınız. Rant ve talana karşı... Eğer bizim Grup Başkan Vekillerimiz yoklama istemezse ben hiçbir AK PARTİ’linin bu sıralarda yoğunlukla olduğunu dört buçuk yılda görmedim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Muhalefet nerede?

İSMET TOKDEMİR (Devamla) – Bu millet sizi niye seçip gönderdi? İçinizde “Bu yasa yanlıştır.” diyecek Nevzat’tan başka bir yiğidiz yok mu? (CHP sıralarından alkışlar) Yazık bu ülkeye! Doğru ne ise onun arkasında olmak lazım.

Bugün ülkemizin içinde bulunduğu sıkıntılar var. Hatay, bütün imkânsızlıklara rağmen, bir botanik EXPO çalışması yaptı. Turizm Bakan Yardımcımız demin buradaydı. Devlet olarak, Hükûmet olarak 1 Türk lirası yardım yapmadılar; o da yetmedi, açılışımıza Hükûmetin hiçbir yetkilisi, ne bakanı ne genel müdürü ne bakan yardımcısı ne de yetkili valisi, kaymakamı gelmedi. Hatay bu güzel eseri, bu botanik EXPO’sunu yaparken iktidarın vekilleri neredeydi? Bu güzellik hepimizin. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için buradan bütün Meclise sesleniyorum: Dört buçuk yıldır şerefle Hatay’ın vekilliğini yapmaya çalışıyorum; burada yanlış olana itiraz etmeyen bir insan, vekilliği bittikten sonra “Ben vekillik yaptım, ben memleketimi savundum.” diyemez. Bugün burada, Bursa vekilleri, sayınız kaç?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

İSMET TOKDEMİR (Devamla) – Bir araya gelip bu sorunu birlikte, Bursa’nın temelinde görüşseydiniz. Bu kanun teklifi görüşüldüğünde Bursalı sivil toplum örgütleri geldi; bir uçta memleketin meselesini savunanlar, diğer uçta da o bölgenin nasıl otelleşeceğini düşünenler vardı; bizler olanları çıplak gözlerle gördük.

Bugün, bu Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi doğruların ve güzelliklerin konuşulacağı yerdir diyorum, bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman doğru neyse onun yanında olacağız, yanlışa da “ama”sız şekilde karşı çıkacağız diyorum, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkındaki Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesi arz ve teklif ederiz.

        Dursun Ataş                        Fahrettin Yokuş                     Bedri Yaşar

           Kayseri                                 Konya                                 Samsun

       Lütfü Türkkan                    İmam Hüseyin Filiz

            Kocaeli                               Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen, Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi İYİ Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Sizlere yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın birikmiş olan onlarca sorununu anlatmak için söz almış bulunmaktayım. Bu hususta Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener geçen hafta grup toplantımızda detaylı açıklamalar yaparak gurbette yaşayan vatandaşlarımıza sahip çıkmış, onlar için çözüm önerileri ortaya koymuştur.

Değerli milletvekilleri, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkelerde temsil sorunları var, çifte vatandaşlık ve hukuki sorunları var; ayrıca, bulundukları ülkelerde katılım ve entegrasyon sorunları olduğu biliniyor, ayrımcılık ve dışlanmaya maruz kalıyorlar; yine, yabancı düşmanlığıyla yüz yüze kalıyorlar. Bu kardeşlerimiz hayatlarını sürdürmek ve ülkelerine döviz kazandırmak için âdeta gönüllü bir sürgüne tabi oldular, çok ağır şartlarda çalıştılar, yurt dışında çalışıp hem yaşadıkları ülke ekonomisine hem de ülkemizin ekonomisine büyük katkı sağladılar. Zor koşullara göğüs geren fedakâr vatandaşlarımız memleketlerine duydukları sevgiden zerre taviz vermediler; sıla ve gurbet arasında vatan sevgisini, memleket sevgisini hep yüreklerinde yaşattılar, kimliklerini hep korumaya çalıştılar. Bu yüzden onları sadece döviz kaynağı gibi gören bir zihniyeti kabul edemeyiz, onları yaşadıkları ülkelerdeki sorunlarıyla baş başa bırakamayız. Çünkü onlar bizim gurbetteki gönül ve kültür elçilerimizdir. AK PARTİ iktidarı sadece ülkemizde yaşayan vatandaşlarımız için değil, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için de kendi siyasi çıkarlarını düşünerek hareket ediyor, beceriksizliklerini diaspora siyasetine de yansıtıyorlar. Yurt dışındaki vatandaşlarımıza hizmet için kurulan enstitüler, vakıflar ve başkanlıklar yandaşlara istihdam alanı olarak kullanılıyor. Bugün geldiğimiz noktada AK PARTİ’nin yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için dişe dokunur hiçbir politikası yoktur.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’nin nazarında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın AK PARTİ’nin siyasi hedefleri doğrultusunda kullanışlı oldukları sürece bir değerleri vardır. İYİ Parti olarak biz yurt dışındaki vatandaşlarımızın meselelerini Türkiye'deki meselelerle aynı ölçüde ciddiye alıyoruz; iyi’lerin iktidarında önümüzdeki dönemde milletimize sunacağımız seçim beyannamemizin haricinde yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik özel, ayrı bir seçim beyannamesi de hazırlıyoruz ve sunacağız. İYİ Parti iktidarında yurt dışındaki vatandaşlarımıza hizmet eden kurumlar arasındaki koordinasyonun sağlanmasıyla ilgili bir altyapı çalışmasını ivedilikle başlatıp, gerekli görüldüğü takdirde “yurt dışı Türkler bakanlığı”nın oluşturulmasını ya da mevcut bir bakanlığın bu bağlamda genişletilmesini sağlayacağız. AK PARTİ’nin son dört yılda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın elinden aldığı hakları vatandaşlarımıza iade edeceğiz. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız Türkiye’de emekli olma hakkından faydalanmak için SSK’den BAĞ-KUR’a geçiş yapmak zorunda kalmayacak yani daha fazla ödeyip daha düşük emeklilik maaşı almayacaklar.

İYİ Parti olarak biz, bu düzenlemeyi değiştirerek yurt dışı çalışma sürelerinin borçlandırılıp Türkiye’de emekli olma hakkını da tekrar SGK üzerinden gerçekleşmesini sağlayacağız. Devletler arası sosyal güvenlik anlaşmalarının güncellenmesini ve bu bağlamda Yurt Dışı Provizyon Aktivasyon Sağlık Sistemi uygulamasındaki sıkıntıların giderilerek özellikle Almanya’daki vatandaşlarımızın izinleri süresince bütün sağlık hizmetlerinden faydalanabilmelerini sağlayacağız. Özellikle yurt dışındaki millî STK’ler ve vatandaşlarımızla doğrudan iş birliği yaparak kurumsal çalışmaları güçlendireceğiz.

İYİ Parti iktidarında gerekli düzenlemeler yapılarak vatandaşlarımızın pasaport işlemleri on gün içinde tamamlanacaktır. Konsolosluklara yandaş istihdamına göre değil, liyakat esasına göre atama yapılacaktır. İnternet üzerinden e-konsolos işlemleri kolaylaştırılacak ve hizmete sunulacaktır. Konsolosluklarla ilgili dilek ve şikâyetler için özel bir iletişim hattı kurulup hizmet kalitesi artırılacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için gümrüklerde, sınır kapılarımızda gişe sayısını artıracağız. Geçişleri hızlandırmak için her araca “gümrük danışmanı” adı altında görevli tahsis edeceğiz. Yine, cenaze ve kurban işlemlerinde İslami gerekliliklere uygun uygulamaların yapılmasını sağlayacağız. Vefat etmiş vatandaşlarımızın cenaze ve yol işlemlerinin tamamını devlet bütçesinden karşılayacağız. Yurt dışında kurban kesim alanlarının hizmete açılması için ilgili ülkelerle iş birliği içinde olunacak, İslami kurallara uygun kesimhane ve alanlar sağlattıracağız.

Sözün özü, İYİ Parti iktidarında yeryüzünün neresinde yaşarlarsa yaşasınlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sıfatında olan tüm vatandaşlarımıza hak ettiği değer verilecek ve onların yüzleri güldürülecek diyor hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 11’inci madde kabul edilmiştir.

Geçici 1’inci madde üzerinde 4 önerge vardır. Okutacağım ilk 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nde yer alan geçici madde 1’in teklif maddesinden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

       Mahmut Toğrul                        Zeynel Özen        Gülüstan Kılıç Koçyiğit

          Gaziantep                              İstanbul                                  Muş

        Garo Paylan                         Kemal Bülbül        Dirayet Dilan Taşdemir

          Diyarbakır                              Antalya                                   Ağrı

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

       Gökan Zeybek                        Orhan Sümer                      Suzan Şahin

           İstanbul                                 Adana                                  Hatay

      Vecdi Gündoğdu                      Orhan Sarıbal   Nurhayat Altaca Kayışoğlu

          Kırklareli                                Bursa                                   Bursa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Zeynel Özen.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada Uludağ’ıyla ilgili önümüze getirilen yasa; alan başkanlığı değil, bir talan başkanlığıdır, AKP’nin şimdiye kadar yaptığının ve gelecekte de neler yapacağının aynasıdır. Son yirmi yıldır Kaz Dağları’ndan Şırnak ormanlarına, Çanakkale’den Dersim’e, Hasankeyf’e, Edirne’den Artvin’e ve Kapadokya’dan Salda Gölü’ne kadar neredeyse ülkenin dört bir yanında gerçekleşen bu ağır tahribatlar AKP iktidarının ekolojiye yaklaşımını göstermektedir.

AKP döneminde ekolojik yıkım her geçen gün daha fazla artmaktadır. Yirmi yıl boyunca devam eden bu istikrarlı tahribata her gün yeni bir talan projesi de eklenmektedir. Türkiye’nin dört bir yanında mega projeler, madenler, termik santraller, HES’ler geri dönülmez bir yıkıma yol açmaya devam etmektedir. Türkiye genelinde 2,5 milyon hektarlık alan sit alanı olmaktan çıkarılmıştır ve kimi bölgelerin de dereceleri düşürülmüştür. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar tarım arazisi bulunuyordu ancak bu araziler 2020 yılında 3 milyon 480 bin hektar azalarak 37 milyon 712 bin hektara düştü. Bu alan, dikkat edin, Belçika’nın yüzölçümüne eşittir.

Diğer taraftan, EYT’lilerin kazanılmış hakları olan emekliliğin önümüzdeki süreçte TBMM’ye gelecek bir yasal düzenlemeyle teslim edileceğine dair Hükûmet tarafından beyanlar mevcut fakat hâlen bir belirsizlik söz konusu. İktidar savaşı önceleyip EYT’lilerin kazanılmış haklarını teslim etmeyi öteliyor. Öte yandan, 1990 öncesi staj yapan, sigorta kartı ve sicil numarası olan staj mağdurları da sigorta başlangıcı e-devlet üzerinden görülmesine rağmen fiilî çalışmadan sayılmadıklarından çıkacak olan EYT kanunundan yararlanamayacaklardır arkadaşlar. Bu nedenle “staj mağdurları” olarak bilinen yaklaşık 250 bin kişinin bu mağduriyetlerinin giderilmesini bekliyoruz. Uygulamada adaletin sağlanması amacıyla fiilen çalışmaya başlayan çırak ve stajyerlere borçlanma hakkı getirilmesi ve bu çalışmaların sigorta başlangıç tarihi olarak kabul edilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu mağduriyetlerin giderilmesi için verdiğimiz kanun teklifi bir an önce Parlamentoya getirilip kabul edilmelidir.

Tüm Alevi katliamlarında, Alevilerin kapıları işaretlendiğinde ya da bir olay olduğunda hep açıklama şu olur: Bir serserinin, kendini bilmezin, sarhoşun, çocuğun yaptığı söylenir. Geçtiğimiz ağustos ayında 4 Alevi kurumuna saldırı oldu ve kameralar olduğu için bu fail yakalandı; şimdiye kadar hiçbir fail yakalanmadı ama bunda fail yakalandı. Tam o senaryoyu yine bu iktidar uyguladı, işte “kendini bilmez” “aklı yetmez” denilen o senaryo. “Akıl sağlığı yerinde değil.” diye rapor verildi ve bu adamın ağır ceza mahkemesinde yargılanması gerekirken asliye hukuk mahkemesine devredildi dava, bu da onun aklanması demektir arkadaşlar. Çok net, suç işleyenleri kollama, kayırma ve cesaretlendirme söz konusu bu kararla. Bu nedenle, tekrar benzer saldırılar olabilir, Alevilerin tüm tedirginlikleri bu yüzdendir. Alevilerin geçmişten bugüne yaşadıkları tüm katliamların üzeri örtülmüş, dosyalar karartılmıştır; 4 kurumu saldırıya uğradı, birinde yaralama söz konusu, diğer 2 kurumda ise içeri girip şiddet ve cebir var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ZEYNEL ÖZEN (Devamla) – Ağır ceza mahkemesinde görülmesi gerekirken bunu asliye hukuk mahkemesine devrettiniz. Bu olayın rastgele yapılmadığını biliyoruz arkadaşlar, arkasında muhakkak birileri var. Saldırgan neden yaşadığı İzmir’den çıkıp Ankara’ya gelip 4 kuruma saldırdı? Şehir dışından gelen birinin çok kısa bir zamanda birbirinden farklı yerlerde olan kurumlara saldırması mümkün değil. Bu kişiyi sahaya süren karanlık güçler açığa çıkartılmalıdır. Bunları ortaya çıkarmayanlar ve üstünü örtenler bundan sonra olacak tüm Alevi katliamlarından sorumlu olacaktır diyorum, herkesi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci konuşmacı Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal.

Buyurun Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şuradan başlamak lazım, önemli çünkü: Bu ülkenin belki de en çok konuşması gereken konu Hrant Dink'in ölüm yıl dönümü. Aslında, Hrant öldürüldüğünde insanlık öldürüldü ve bir kez daha bu ülkede hukukun, adaletin olmadığını dün Ali İsmail Korkmaz meselesi üzerinden verilen ceza üzerinden gördük. Yani hukuksuzluğun, adaletsizliğin, suçların ödüllendirildiği tarihsel bir dönemden geçiyoruz. Biliniz ki faşizm tehlikelidir; bugün düşmanlarınızı öldürürsünüz, yarın kendi kendinizi öldürürsünüz. Bir kez daha bu ülkedeki bütün faşist anlayışları kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bir organize kötülükten bahsedeceğim. Bu organize kötülüğün adı Uludağ'ı katletme projesi, yapan AKP ve saray iktidarı. 2020 yılı Millî Parklar Genel Müdürlüğü Uludağ'la ilgili imar planını hazırlayıp veriyor; kime? Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ve Kültür ve Turizm Bakanlığına. İki yıl geçiyor, bu imar planı onaylanmıyor; neden? Çünkü kafada Uludağ Alan Başkanlığı Projesi var; birincisi bu, bu organize kötülüğün kamusal olarak yapıldığı iş. İki: Bursa Büyükşehir Belediyesinin kendine ait Uludağ alan bölgesinde olan mülkleri var; biri 10 bin metrekare, diğeri de buna yakın; birinde arıtma tesisi projesi var onaylı ama ne yazık ki Büyükşehir Belediye Başkanlığı bunu yapmıyor, bütün su parasını Uludağ’dan kazanıyor ama Uludağ’a gelince yatırım yapmıyor. İkincisi; 4 bin metrekare, 2 bin araçlık otopark var Büyükşehirin kontrolü altında, onun tapusu, yine yapmıyor; yanında 2 otel olacak yer projesi var, onu da yapmıyor. Soruyorum ben buradaki milletvekili arkadaşlarıma: Değerli arkadaşlar, niye söylemediniz Kültür ve Turizm Bakanlığına; neden Milli Parklar Bölge Müdürlüğünün yaptığı imar planını onaylamıyorsunuz? Bir. Peki, Büyükşehir Belediyesine sordunuz mu; neden orada 2 bin araçlık otoparkı yapmıyorsun, neden arıtma tesisini yapmıyorsun? Buraya gelmiş, “Vatandaş nereye tuvaletini yapacak”mış. Sizin sayenizde nereye istiyorsa oraya yapsın çünkü memleketi gerçekten rezil hâle çevirdiniz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, -çok net söyleyeyim- buraya çıktı milletvekili arkadaşımız, şunu söyledi: “Pistleri genişleteceğiz.” Arkadaşlar, Uludağ volkanik bir dağdır ve iç püskürtülü yani soğutulmuş volkanik bir dağ; bu kayalardan oluşur. O yüzden, o kayalar tarihsel, kültürel ve birinci derecede sit alanı olarak korunmalıdır. Siz Erciyes’le bunu kıyaslıyorsunuz, Erciyes’in böyle bir özelliği yok ki! Erciyes’te kilometrelerce bomboş alan var. Oysa bu tor kayalarının üzerinde 2 santim, 3 santim, 10 santim, 15 santim toprak var. Bu toprakların üzerinde endemik bitkiler var ve bu toprakların üzerine kar yağmaktadır, eğer siz bu kayaları aynen Ürgüp’teki gibi o torları yani külleri -oraya kepçe soktunuz, oraları mahvettiniz- aynı şekilde bu tor kayaları kırarak, burayı düzleştirerek bir pist yapmayı düşünüyorsanız onun sonunda çığı, onun sonunda fırtınayı, onun sonunda su baskınlarını görmek zorundasınız. Ya, cahillik parayla değil ama bu kadarı da olmaz. Yani bütünüyle baktığımızda karşımızda gerçekten bir organize kötülük projesi olduğunu çok net bir şekilde görüyoruz ve anlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Peki, soru şu… Siz diyorsunuz ki: “Dört mevsim çalıştıracağız.” Şimdi kar yok, anladık, yapay kar getireceksiniz falan. Peki, yazın ne yapmayı düşünüyorsunuz burada, macera parkları mı, eğlence yerleri mi; ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bu koruma ve kollama meselesinin adı nedir? Siz ne anlıyorsunuz bu koruma ve kollama meselesi üzerinde?

Değerli arkadaşlar, belki de en çok konuşulması gereken konu: Bakın, bu iki gösterge bize neyi göstermekte: İki değişik kurum tarafından Türkiye'deki kuraklık haritasıdır bu. İkisi de Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –  Buyurun.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Başkan, teşekkür ediyorum.

Şimdi belki henüz farkında değilsiniz ama Bursa Milletvekili çok farkında; Nilüfer Barajının durumunu biliyorlar, yeraltı su kaynaklarını biliyorlar. Değerli arkadaşlarım, çok iyi bakın. Evet, çok çok yüksek oranda kuraklık demektir bu, çok çok yüksek oranda, çok çok tehlikeli demek bu. Bu ne demek, biliyor musunuz? Bırakın Uludağ'a tesis yapmayı, bırakın Uludağ'ı talan etmeyi, bırakın Uludağ’ı yağmalamayı, Uludağ'ı talan etmeyi, bırakın bu ihanet projesini, şunu yapın: (CHP sıralarından alkışlar) Derhâl Uludağ’a araç trafiğini de yasaklayın, Uludağ’a insan trafiğini de yasaklayın çünkü eğer bundan sonra küresel ısınma ve iklim değişikliği dünyanın ve insanlığın en büyük meselesiyse bundan Bursalı halk da payını alacak ve bunun sorumlusu siz Bursalı milletvekilleri olacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Yani mesele Uludağ’a ne insanı ne de araca sokmamaktan geçmektedir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Şu mantığa bak ya! Şu mantığa bak ya! Denize de girme o zaman, yolda da yürüme. Olur mu ya, vekilim olur mu ya?

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Efendim?

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Aracı kapıyorsun, insanı çıkarmıyorsun.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Şu anda hiçbir şey…

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Ne yapacağız ya?

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Bakın, çok net söylüyorum Sayın Vekilim; eğer şu anda, şu anda yapılacak tek şey var, Uludağ’a hiçbir şey çıkarmamak. Karbon salımı, yağmurlar, su… Suyu sattılar, suyu. Bursa’yı biliyor musun? Bursa’yı biliyor musun?

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Sen benim kim olduğumu bilmiyor musun?

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Bilmiyorum.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Ben Bursa Milletvekiliyim.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Olabilir.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Otur yerine.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Olabilir, olabilir. O zaman sularını kime sattığınızı bir sorun şuradan.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Otur yerine.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Uludağ’ın sularını kime sattığınızı bilin.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Şu kafaya bak ya!

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Başkanlık teşkilatı kuruluncaya” ibaresinin “Başkanlık teşkilatlanıncaya” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

        Dursun Ataş                         Lütfü Türkkan                 Fahrettin Yokuş

           Kayseri                                Kocaeli                                 Konya

         Bedri Yaşar                      İmam Hüseyin Filiz                İsmail Koncuk

           Samsun                               Gaziantep                                Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Adana Milletvekili İsmail Koncuk.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL KONCUK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanundan sonra gündemimize sözleşmelilere kadro düzenlemesi gelecek. Orada uzun uzadıya görüşeceğiz ama burada Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan, geçmişte 4/C'li olarak çalışan, şu anda 4/B'li olan ve bu kanuni düzenlemeden sonra kadroya geçecek olanların ciddi problemi var. Aslında sadece bunlara ait problem değil bu. 4/C'li olarak çalışan bütün personeli ilgilendiren bir problem. Kadroya geçtiğinde mesela on yıl 4/Cli olarak çalışmış diyelim, on yıl boyunca, on yılı boşa geçecek. Maaş kademesine ve maaş derecesine bu on yıllık süre yansımayacak. Enteresan bu durum. Bunun mutlaka düzeltilmesi lazım. Yani sadece kadro düzenlemesi yaparak bütün problemleri çözmüş olmuyoruz, yeni hak kayıpları da beraberinde gelebiliyor. Onun için sayıları Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu anda 920 civarında olan, kamuda yine 4/C’li olarak geçmişte çalışmış olan, çok sayıda olmayan bu personelin maaş problemlerinin mutlaka bu sözleşmelilere kadro düzenlemesinde gündeme alınması lazım. Mesela bakın, enteresan; 4/C’li olarak mesela teknik, sağlık, eğitim, avukatlık gibi hizmetlerde çalışanların geçmişteki süreleri maaş, kademe ve derecesine yansıyor, genel idari hizmetler veya yardımcı hizmetler sınıfında çalışanların süreleri yansımıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu olamaz. Bunların mutlaka gündeme alınması ve çare bulunması, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesinin (C) bölümünde gerekli düzenlemelerin yapılması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, ataması yapılmayan öğretmenlerimiz feryat ediyor ama ne Millî Eğitim Bakanından ne Hükûmetten bu feryada karşılık bir cevap gelmiyor; bunu anlamak mümkün değil. Bütçe görüşmelerini yaşadık ama şu ana kadar bir rakam telaffuz edilmiş değil. Biz, Allah nasip ederse, 100 bin öğretmen atamasını mutlaka ama mutlaka yapacağız ama sizin bir projeniz yok mu, bir planınız yok mu? Anlamak mümkün değil. Şu ana kadar hiçbir rakam vermediniz, emin olun, bundan sonra da vereceğiniz bir rakamın bir anlamı kalmayacak çünkü mayıs ayında seçim yapılacağını Sayın Cumhurbaşkanı bugün ilan etti. Dolayısıyla, mayıs ayına kadar ilan edeceğiniz bir atama sayısının -mayısa kadar başlayamayacağı için- bir anlamı olmayacağını hepinizin bilmesi lazım.

Bu, iktisadi idari bilimler fakültesi mezunlarına 35 yaş sınırlaması var. Değerli milletvekilleri, AK PARTİ'nin değerli milletvekilleri bilhassa; şimdi, bu gençlerimize yıllardır istihdam alanı bulamadınız, bir de yaş sınırı koyuyorsunuz ya; yaş sınırı. Bu 35 yaş sınırının bir anlamı yok, lütfen bu 35 yaş sınırını işe alımlarda ortadan kaldırın. Yani bugüne kadar on yılda, on beş yılda istihdam edemediğiniz bu gençlere bir de yaş sınırı koyarak bunların önünde âdeta yeni bloklar oluşturuyorsunuz.

Son olarak bir şey daha ifade edeceğim. Biraz boğazım rahatsız, konuşmakta zorlanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Koncuk.

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 700 civarında danışman var biliyorsunuz. Meclis Başkanlığına bir kanun teklifi verildi yani bunların yıl sonu tazminatlarıyla ilgili bir kanun teklifi verildi ancak bugüne kadar gündeme alınmadı. Sayın Meclis Başkanının da bu konuda bir sözü var, sizlerin de bir sözü var; bu hay huy arasında gözden kaçırılmasın. Yani bu danışmanlar da -biliyorsunuz- ciddi mağduriyet yaşıyor, milletvekilinin milletvekilliği düşmesinden sonra işsiz kalabiliyorlar. Bunların yıl sonu tazminat işinin, probleminin mutlaka çözülmesi lazım diyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin Geçici 1’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “2022” ibaresinin “2023” olarak  değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Muhammet Emin Akbaşoğlu               Ramazan Can Uğur Aydemir                                                      Çankırı                              Kırıkkale            Manisa                                      Şirin Ünal      İbrahim Aydemir                     Yaşar Kırkpınar                                           İstanbul                                Erzurum                                 İzmir                                              Mehmet Yavuz Demir                                                                                                                             Muğla

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen? Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

2022 yılının sona ermiş olması nedeniyle Başkanlığın teşkilatlanması tamamlanıncaya kadar Alanda gerçekleştirilen iş ve işlemlerin aksamamasını teminen Başkanlığın 2023 mali yılı harcamalarının, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar Bakanlığın 2023 yılı bütçesinde yer alan ödeneklerden karşılanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. 

Geçici 1’inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 

12’nci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 12- Bu Kanun yayımı tarihinden otuz gün sonra yürürlüğe girer.”

    Dursun Ataş                             Fahrettin Yokuş Bedri Yaşar                                                      Kayseri                                 Konya            Samsun                                     Lütfü Türkkan    İmam Hüseyin Filiz                    Orhan Çakırlar                                             Kocaeli                               Gaziantep                                Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Edirne Milletvekili Orhan Çakırlar.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN ÇAKIRLAR (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uludağ Alan Başkanlığı Hakkında Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubumuz adına söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, seçimler yaklaşıyor. İktidar var olan geçim sıkıntılarına çare bulmak adına bir şeylerle ilgili, ilgisiz söylemler ve seçime dönük kısa süreli rahatlatıcı ekonomik adımlar atmaya çalışmaktan başka hiçbir şey yapamamaktadır. Bütçe görüşmeleri esnasında bizler vatandaşın derdine kalıcı çözümler üretelim derken, üretenin derdine derman olalım derken iktidar yangından mal kaçırırcasına bütçe görüşmeleri devam ederken bu kanun teklifini Komisyona getirerek bütçe görüşmelerine gereken özenin verilmesinin önüne geçmeye çalışmış ve akıllarda soru işaretleri bırakmıştır.

Değerli milletvekilleri, Uludağ, günümüzde daha çok kayak turizmiyle öne çıkan fakat orman varlığı, su kaynakları, yaşayan hayvan türleri ve eşsiz doğa güzellikleriyle her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapan ülkemizin turizm açısından en önemli bölgelerinden biridir. Bölgede aynı zamanda nesli tükenmekte olan birçok canlının yaşam alanı sayılan ve Bern Sözleşmesi kapsamındaki koruma listesine göre de Uludağ ve çevresinde yaşayan sürüngen türlerinden 11’i, kuş türlerinden 84’ü mutlak koruma altındaki türler kapsamındadır. Yine çevrede yaşayan 10 memeli canlı türü de mutlak koruma altındaki türler kapsamına girmektedir. Ekonomiye, tarıma, eğitime, geleceğe dönük yanlış politikalarınızın sonucunda ülkemizi terk eden ve etmek isteyen birçok vatandaşımızın yanında ekolojik olarak bu kadar değerli bir ortamın bozulmasına yol açacak artık hayvanların da rahatça yaşayacağı bir alan oluşturacak o canlıları da göçe ve ölüme terk ediyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, birçok kurumun yetki karmaşasının ortadan kaldırılması için kurulması planlanan Uludağ Alan Başkanlığı aslında ranta engel olmanın duvarlarının yıkımı olarak okunması daha doğru olabilir. Altmış iki yıldır millî park statüsünde bulunan Uludağ Millî Parkı’nın Alan Başkanlığı Kanunu’yla millî park olmaktan çıkarılması sonunda çevreci insanlar Alan Başkanlığıyla Uludağ’ın yapılaşmaya açılacağını söylüyorlar. “Millî Parklar Kanunu’na tabi olan Uludağ Bölgesi Millî Parklar Genel Müdürlüğü tarafından yönetilememiş midir? Bu beceriksizliğin sebebi nedir veya kimlerdir?” diye soruyorum.

Değerli milletvekilleri, Uludağ’ın tarihî bakımdan farklı toplumlara ev sahipliği yaptığı ve farklı isimlerle anıldığı da görülmektedir. Paganist Dönem’de “Olimpos” ismiyle anılmıştır, Roma İmparatorluğu döneminde, imparatorluk Hristiyanlık dinini seçtikten sonra bu bölgeye üçüncü yıldan sonra keşişlerin yaşadığı ilk manastırlar kurulmuş. Orhan Gazi döneminde ise uzun kuşatmadan sonra Bursa’nın alınmasıyla dağdaki keşişlerin yaşadığı manastırların bir kısmı terk edilmiş, bazılarının yerinde de Doğulu Baba, Geyikli Baba ve Abdal Murat gibi Müslüman dervişler inziva yerleri olarak yaşamışlar. Osmanlı İmparatorluğu’na padişahlık yapmış olan I. Murat Hüdavendigâr ve Yıldırım Beyazıt bu topraklarda at koşturmuş ve bu topraklar da Osmanlı’ya Edirne fethedilene kadar başkentlik yapmış olup “Yeşil Bursa” ismiyle anılmış Hüdavendigâr sancağıdır.

Rant, Bursa’nın yeşilini yok etmiş, bugün de bir avuç kalan Uludağ’daki yeşil yok edilmek istenmektedir. “Keşiş Dağı” olarak anılan bu dağ 1925 yılından itibaren “Uludağ” olarak anılmaya başlanmış. Bu dağda yapılacak olan her türlü yapılaşma Uludağ’da yaşamış tasavvuf ehlinin de ruhunu incitecektir. Bir defa ranta açılan yerlerin nasıl tedbir alırsanız alınız vahşice ve hesapsızca tarumar edildiğini maalesef ki biliyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 12- Bu kanun hükümleri yayım tarihi itibariyle yürürlüğe girer.”

 

 

Gökan Zeybek                               Orhan Sarıbal                     Mürsel Alban

    İstanbul Bursa                               Muğla

Kadim Durmaz                      Nurhayat Altaca Kayışoğlu         Faruk Sarıaslan

     Tokat                                           Bursa                                Nevşehir

Vecdi Gündoğdu                            Hüseyin Yıldız                    Yüksel Özkan

    Kırklareli                                       Aydın                                   Bursa

Hasan Baltacı                                       

   Kastamonu

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN BALTACI (Kastamonu) – Teşekkür ederim Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüştüğümüz kanunla birlikte Uludağ millî park olmaktan çıkartılıyor ve Uludağ Alan Başkanlığı adında bir Başkanlığa devrediliyor. Gerekçe olarak da yetki karmaşası olduğu söyleniyor ama gerçekte ise Uludağ’ın korunmasından rahatsızsınız, Uludağ’ın sit alanı olarak korunmasından rahatsızsınız, Uludağ’ın millî park olarak korunmasından rahatsızsınız. Yüzde 70’i orman olan, altmış bir yıldır millî park olarak korunan Uludağ’ı ranta, yağmaya, talana açmaya çalışıyorsunuz. Yirmi yıldır bu ülkenin bütün bakanlıkları sizde, yirmi yıldır bütün genel müdürlükleri sizde, mevsimlik işçiyi bile siyasi bir referans olmadan işe almıyorsunuz. Bütün yetkiler sizde olduğu hâlde yetki karmaşası yaşandığını iddia etmek ya basiretsizliktir ya kötülüktür ama esası şudur: Uludağ’ın korunma kalkanını kaldırmak istiyorsunuz. Biz de yirmi yıldır sahip olduğumuz tüm varlıklarımızı ve değerlerimizi sizden korumak için mücadele ediyoruz. Çoluğu çocuğu, kadını genci, ağacı suyu, kurdu kuşu, otu, çiçeği, böceği, yaylayı, merayı, ormanı, sokağı, meydanı sizlerden korumak için mücadele ediyoruz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bir tane Uludağ var, bir tane, o da millî park kalsın en iyi şekilde korunsun istiyoruz ama yok, siz her şeye karşısınız. Mesele sadece rant elde etmek de değil, bunu da biliyoruz. Elinize geçen her yetkiyle aynı zamanda var olan her şeyi kirletiyorsunuz ve tüketiyorsunuz. Güzel olan her şeye karşısınız, akan suya karşısınız, uçan kuşa, esen yele, açan çiçeğe, bal yapan arıya, sofradaki zeytine karşısınız. Hasankeyf’te medeniyete karşısınız, Kapadokya'da kültüre ve tarihe karşısınız, Kaz Dağları’nda yaşama karşısınız, Uzungöl’de, Salda’da, İkizdere'de yeşile, maviye, beyaza karşısınız. Doğa için, çevre için zararlısınız, tehlikelisiniz, yıkıcısınız. Bu yıkıma Türkiye'nin ormanlarından birkaç tane örnek vereceğim. Elinize yetki geçtiğinde bu ülkenin ormanlarına ne yaptığınızı anlatacağım. Ormancılık faaliyeti dışında, ormancılık amacı dışında HES yapmak için, RES yapmak için, otel yapmak için, maden çıkarmak için, taş ocağı açmak için, mermer ocağı açmak için orman izinleri resmî rakama göre 2004 yılından 2020 yılına kadar toplam 494 bin hektara ulaşmış yani neredeyse İstanbul kadar bir alanı orman izni dışına çıkartmışsınız.

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Yangınları da söyle, yangınları.

HASAN BALTACI (Devamla) – Bugüne kadar verilen izinlerin yüzde 66’sı yani üçte 2’si sizin döneminizde verilmiştir. Bu bir yıkımdır ama iş burada da bitmemiş. 2017 yılı Türkiye ormancılığı için kırılma noktası olmuş. 2017 yılında bir Orman Genel Müdürü atamışsınız. 2003 yılında Orman Genel Müdürlüğünün yıllık üretim planı 9 milyon metreküp iken Genel Müdürünüzün göreve başladığı 2017 yılında 20 milyon 500 bin metreküpe çıkmış. 2018’de 25 milyona, 2019’da 30 milyona, 2020 yılında 32 milyona, 2021 yılında 36 milyona ve 2022 yılında 40 milyon metreküpe dayanmış. On dört yılda 2 kat artan orman üretimi sizin Genel Müdürünüzün döneminde yani beş yılda 2 kat artmış. Türkiye ormansızlaşıyor, Türkiye kuraklaşıyor. Siz bizim “üretim” dediğimize bakmayın, aslında bu bir yıkımdır, bu yağmadır, bu talandır ve aynı zamanda bu sadece ormanlar için değil, ormandan geçimini sağlayan, ormanda çalışan orman köylüleri ve orman işçileri için de yıkımdır, talandır ve bu talan orman köylülerine, orman işçilerine açlık, yoksulluk ve güvencesizlikten başka hiçbir şey getirmemiştir. Buradan bir kez daha söylemek istiyorum, doğayı da ormanı da orman köylüsünü de orman işçisini de insanı da biz koruyacağız, biz geliştireceğiz. Biliyoruz ki kendi hâlinde yaşam mücadelesi veren ve kendi hâlinde gelişen her türlü varlığa karşısınız. Yağmaya, yıkıma, taşeronlaştırmaya elbette ki son vereceğiz ve son olarak şunu söylüyorum: Bizi ekranları başında izleyen değerli orman işçilerine ve orman köylülerine bir şeyi hatırlatmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HASAN BALTACI (Devamla) – Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, 2023’te bizim iktidarımızda orman köylüsü ve orman işçileri için şunları söylemiştir, tekrar etmek istiyorum: Ormanlardaki her türlü işin yapılmasında öncelik orman köylülerinin olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)  Dikili ağaç satışı ihale yöntemi orman köyü sınırları içerisinde asla ve asla uygulanmayacaktır. Orman köylülerinin yaşadığı hanelerde en az 1 kişi sosyal güvence altına alınacak ve primleri devlet tarafından karşılanacaktır. Vahidi birim fiyat uygulaması sigorta kapsamına alınacak, çalışanların sosyal güvenlik giderleri, Orman Genel Müdürlüğü tarafından karşılanacaktır. Birim fiyatlar yıllar itibarıyla gerçek değerlere dayandırılarak belirlenecek,  işe alımlarda uygulanan mülakat sistemine son verilecektir. Yangın işçileri ve gerekli personel belirlenirken orman köylülerine öncelik verilecek ve tüm taşeron işçiler kadroya alınacaktır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinde geçen “kanun” ibaresinin “yasa” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Abdullah Koç                                         Hüseyin Kaçmaz         Kemal Peköz

      Ağrı                                           Şırnak                                  Adana 

Kemal Bülbül                                         Dirayet Dilan Taşdemir         Garo Paylan

    Antalya                                          Ağrı                               Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir (HDP sıralarından alkışlar).

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Televizyonları başında bizleri izleyen halklarımızı saygıyla selamlıyorum.

AKP'nin yirmi yıllık iktidarı döneminde en belirgin özelliği ne diye sorarsanız sanırım, ülkeyi keyfi yönetim biçimine nasıl dönüştürdüğünü söyleyebiliriz. Evet, bugün bu keyfiliğin sınırsız uygulandığı mekânların başında da elbette ki cezaevleri geliyor. Cezaevlerinde yasa yok, hukuk yok, Anayasa yok, cezai mevzuat yok. Peki, ne var? AKP yukarıdan ne söylüyorsa, kendi politik söylemleri neyi gerektiriyorsa aşağıdakiler, kurumlar bunu yasa yerine geçiriyorlar. Onun için de cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri de bitmiyor. Her gün bir hak ihlali haberini alıyoruz, tutsaklara yönelik her gün şiddet uygulamalarını duyuyoruz, gündeme getiriyoruz.

Bakın, bu hak ihlallerinin en fazla yaşandığı cezaevlerinden bir tanesi de Ağrı'da bulunan Patnos Cezaevi. Patnos Cezaevinde yaşanan sorunlara dair aslında defalarca bu kürsüde bu sorunları ifade ettik, Adalet Bakanlığına önergeler verdik. Adalet Bakanlığını sorumluluğunu yerine getirmeye davet ettik ama bırakın Adalet Bakanlığının sorduğumuz sorulara cevap vermesini, cezaevinde şu an yaşanan hak ihlalleri artık pervasız bir biçime dönüştü. Yani bırakın bu sorunların çözülmesini, bu sorunlar gittikçe ağırlaşıyor, ağırlaşır bir hal aldı. Yani keyfiyet artık pervasız bir şekilde hiçbir hesap verilmeyeceğinin farkındalığıyla gittikçe artıyor, çok rahat bir şekilde her şeyi söylüyorlar, her şeyi de yapıyorlar.

Bakın, neler yapıyorlar mesela? Patnos Cezaevinde tutukluların, avukatların, ailelerin bize ulaştırdığı bilgilerdir bunlar. Her gün  koğuş basıyorlar. Ya, zaten 7/24 izlediğiniz, gözlediğiniz, takip ettiğiniz koğuşları her gün basmanızın mantığı ne? Ya, burada işkence yapmanın dışında bir maksat, bir amaç yok. Yine, tutsaklara verilen kitaplar sınırlandırılıyor, 6 tane kitap veriliyor. Şimdi, siz tutsakların kitap okumasından neden rahatsızsınız? Neden böyle bir uygulama getiriyorsunuz? Burada nasıl bir amaç var? Evet, amaç belli, siz tutsaklara cezaevinde de işkence yapmak, hak ihlallerini aslında yükseltmek amacıyla yapıyorsunuz.

Bakın, son dönemlerde yine en fazla uygulanan yöntemlerden bir tanesi, örneğin, mahpuslar, hasta mahpuslar özellikle zaten aylarca revire götürülemiyor, zaten hastane koşulları çok zor ama diyelim, bir tanesi hasbelkader oldu da hastaneye götürüldü, bu sefer götürürken “Ağzının içini aç, arayacağım.” deniyor. Ya, ağız içi arama ne? Siz ne arıyorsunuz ağzının içinde? Bakın, bu, insanlık onuruna karşı işlenen bir suçtur. Daha önce çıplak arama çok gündeme geldi, bu kürsüde çokça konuşuldu. Siz her seferinde “Hayır, biz çıplak arama yapmıyoruz.” dediniz ama en sonunda bunu kabul etmek zorunda kaldınız. Şimdi de ağız içi aramayı, benzer bir işkence yöntemi olarak tutuklulara karşı kullanıyorsunuz. Bununla da yetmiyor insanları yıllardır suçsuz bir şekilde adil yargılamadan cezaevlerine attınız. Sonra ne oldu? Şimdi insanlar cezasını bitirmiş ama tahliye edilemiyor. Bu sefer “Cezaevi Gözlem Kurulu” diye bir saçmalık çıktı, gerçekten ikinci bir mahkeme hâlini aldı. Bu sefer insanlar cezasını bitiyor -otuz yıl, yirmi yıl, on yıl- geliyor işte, eften püften sebeplerle tahliyesi engelleniyor. Neymiş efendim? “Suyu fazla kullandın, elektriği fazla tükettin. Onun için sen uyum sorunu yaşıyorsun, ben seni tahliye etmiyorum.” Bakın, buna benzer örnek onlarca tutsağın başvurusu var, avukatların itirazları var, sadece bir tanesini size anlatacağım. Mukaddes Kubilay bizim Ağrı Belediye Eş Başkanımız. 2016’da belediyemiz gasbedildi, kayyum atandı. 2017’de Mukaddes Kubilay tutuklandı, beş buçuk yıl cezaevinde yattı, cezası bitti yani cezası aslında Temmuz 2022’de bitti ama hâlâ tahliye edilmedi, altı aydır Mukaddes Kubilay tahliye edilmiyor. Gerekçe ne biliyor musunuz? Görüşe gelen diğer tutukluların ailelerine selam vermek. Selam vermek tahliyenin önüne bir engel olarak konulmuş. Şimdi, bir de ne oldu bu arada? Mukaddes Kubilay tahliyesinin engellendiği bu süre içerisinde kardeşini kaybetti. Taziyeye gitmek için başvuruda bulundu. Mukaddes Kubilay için denildi ki “Sen bir güvenlik tehdidi oluşturuyorsun, bize güvenliği alamayız.” Mukaddes Kubilay bir güvenlik gerekçesi değildir. Aslında güvenlik sorunu da güvenlik gerekçesi de AKP’nin bu adaletsiz yaklaşımlarıdır, bu adaletsiz tutumlarıdır. Bu meselenin böyle ele alınması, böyle intikamvari amaçlar için kullanılması asıl tehdidin kendisidir. Bir kez daha burada söylemek istiyorum. Bu uygulamalardan, cezaevlerine yönelik bu politikalarınızdan bir an önce vazgeçin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) – Bakın, geçen yine cezaevlerinden bir mektup aldım, orada diyor ki: “Dışarıdan manzara fotoğrafları ya da kartları geliyor.” Verilmiyormuş. Gerekçe neymiş? Bu kartlardan tutuklular, tutsaklar, mahpuslar moral alıyormuş. İşte moral almaktan bile korkan, kaygı duyan bir AKP iktidarı var. Ama siz ne yaparsanız yapın, AKP iktidarının bu zulmü karşısında biz moral vermeye, moral almaya, dayanışmaya devam edeceğiz.

Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde 3 önerge vardır. Okutacağım ilk 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Buyurun, okuyun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

“Madde 13- Bu Kanun hükümleri Cumhurbaşkanı tarafından yürütülür.”

Fahrettin Yokuş                 Dursun Ataş                        Lütfü Türkkan

    Konya                             Kayseri                                 Kocaeli

 

İmam Hüseyin Filiz             Bedri Yaşar

      Gaziantep                       Samsun

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

Gökan Zeybek                               Mürsel Alban                    Hüseyin Yıldız

İstanbul                                            Muğla                                   Aydın

Yüksel Özkan                              Faruk Sarıaslan                  Orhan Sarıbal

Bursa                                             Nevşehir                                 Bursa

Ömer Fethi Gürer                         Vecdi Gündoğdu Nurhayat Altaca Kayışoğlu

Niğde                                             Kırklareli                                Bursa

Lale Karabıyık

Bursa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün bu konuşmamda, tekrar, Doğu Türkistan’da yaşayan soydaşlarımızın, dindaşlarımızın sıkıntılarını bir kere daha ifade etmek istiyorum. Malumunuz olduğu üzere, 1 Eylül 2022 tarihinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiseri Michelle Bachelet bir Doğu Türkistan raporu yayımladı Birleşmiş Milletler adına. Söz konusu raporda Çin’in Doğu Türkistan’da soykırıma varan insan hakları ihlalleri yaptığı, Çin dışına çıkmış soydaşlarımızın aileleriyle bağlarını kopardığı, onlarla telefonda dahi görüştürülmediği, sayıları milyonları aşan Doğu Türkistanlının kamplarda tutulduğu, bilim adamı ve din adamlarının hapishanelerde çürütüldüğü, Müslümanların ibadetlerinin engellendiği yer aldı; buna benzer birçok sorun. Bu raporun Birleşmiş Milletler raporu olması şu anlama geliyor: Birleşmiş Milletler diyor ki: “Çin Doğu Türkistan’da insan hakları ihlali yapıyor. Orada yaşayan Doğu Türkistanlı Türk ve Müslüman unsurlara her türlü zulmü yapıyor.” Bu rapor üzerine Birleşmiş Milletlerde yapılan görüşmelerde maalesef sonuç alınamamıştır. Yapılan oylamalarda, maalesef, adları “Müslüman ülke” olan bir kısım ülkeler Çin’in yanında yer almıştır.

Benzer bir olay, çok acıdır ki değerli milletvekilleri “Uygur bölgesinde Çin tarafından gezdirilen İslam alimleri” diye bir haber var. Güya, bu sözde âlimler Çin tarafından Doğu Türkistan’a davet ediliyor. Bu davet edilenler 14 ülkeden sözde 30 Müslüman âlim, burada gezdirildikten sonra bunların açıklamaları var. Bu organizasyonu yapan ise Dünya Müslüman Topluluklar Konseyi Başkanı Doktor Ali Raşid El Nuaimi. Bu grubun içinde Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, Suriye ve Bahreyn’in de arasında bulunduğu 14 ülkeden Tunus, Bosna Hersek, Sırbistan, Kuveyt ve Güney Sudan’dan maalesef sözde âlimler yer alıyor. Sözde bu âlimler o geziden sonra şöyle bir açıklama yapıyorlar, diyorlar ki: “Doğu Türkistan’da Çin Müslümanlara zulmetmiyor. Oradaki Müslüman azınlıklar, gençler ya da bazı gruplar Çin’e başkaldırı yapıyor, aslında onlar terörist.” Yani Birleşmiş Milletler Çin’in insan hakları ihlalleri ve soykırım yaptığını belgeliyor ama bu sözde âlim, soytarı, sözde Müslümanlar, maalesef Çin’den beslenenler böyle bir açıklama yapıyorlar. Açıklama aynen şöyle, Uygur Türklerini kastederek “Saldırılar sokaklardaki sivillere, dinî liderlere yönelik. İdeolojilerini takip etmedikleri için Müslümanları öldürüyorlar. Hiçbir anayasaya saygı duymuyorlar, kendi hukuklarını oluşturmak istiyorlar.” diyorlar. Kime? Oradaki Müslüman Türk topluluğu bunu yapıyormuş. Allah Allah! Çin’in yaptığının tam tersini oradaki masum insanlara iftira atarak bunu açıklıyorlar. Bu açıklama üzerine Sürgündeki Doğu Türkistan Hükûmeti Çin’in Uygurlara karşı yürüttüğü propagandaya destek veren Müslüman ülkeleri kınıyor. ETGE’nin yani Washington merkezli Sürgündeki Doğu Türkistan Hükûmeti’nin basın açıklamasında “Müslüman ülkeleri Çin’in Doğu Türkistan’a yönelik propagandasını desteklemek yerine Çin’in Uygurlar ve diğer Türk halklarına karşı devam eden soykırımla mücadele etmeye çağırıyoruz.” diyorlar ve oraya katılan sözde âlimleri kınayan açıklamalar yapıyorlar, aynen şunları ifade ediyorlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – “Dünya Müslüman Topluluklar Konseyi’nin işgal altındaki Doğu Türkistan ziyaretini ve Çin’in Uygurlar ve diğer Türk halklarına karşı devam eden soykırımını haklı çıkarmak için kullandığı sahte terörle mücadele ve aşırılık söylemine utanmazca destek verenleri şiddetle kınıyoruz.” diyorlar. Evet, ben de buradan ifade ediyorum: O sözde âlimleri nefretle kınıyorum; insanlık adına kınıyorum, Müslümanlar adına kınıyorum, vicdanlar adına kınıyorum ve o ülkeleri de buradan uyarıyorum, o 14 ülkenin Müslüman halkları biliyorum ki bu sözde âlimlerle birlikte değil, onların yüreği 85 milyon Türk milletiyle birlikte Doğu Türkistan Türklüğü için atıyor, Müslüman kardeşlerimiz için atıyor diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci konuşmacı Bursa Milletvekili Lale Karabıyık.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce teknik bir konuşma yapmaya karar vermiştim Uludağ Alan Başkanlığıyla İlgili ama Bursa vekili arkadaşlarım çok değerli konuşmalar yaptılar.

Ben, büyük resme bir bakarak durumu özetlemek, geldiğimiz noktayı ve ruh hâlinizi sizlere göstermeyi bir sorumluluk olarak bilerek böyle bir konuşma yapmak istiyorum size.

Evet, siz yirmi yıllık bir iktidar olarak başarısızlıklara imza attınız. İlk yıllarda, 2002-2007 arasında dünyada bolca dolanan sermaye Türkiye’de de tabii yerini gösterdi, payını aldı ve bir şeyler iyi gidiyordu ama sonra yönetimdeki başarısızlığınız ortaya çıktı. Ne liyakat kaldı, ne tarım kaldı    -eğitimi mahvettiğinizi zaten kendiniz de kabul ediyorsunuz- ne ekonomi kaldı, ne de fırsat eşitliği yaratabildiniz; her gün fırsat eşitsizliğini derinleştirdiniz. Dış ilişkilerde gerçekten kötü sonuçlara vesile oldunuz ve başarısız yönetimleriniz ekonomiyi de hazineyi de mahvederek gitti. Hesap veremeyen bir Merkez Bankası oluştu. Varlık fonlarıyla dededen, atadan kalan neleri neleri yok ettiniz. Hazineyi çökertmeye çalıştınız, hazineyi çökerttiniz. Bir taraftan borçları topladınız; “Faiz kötü.” dediniz ama boğazınıza kadar borca battınız, faize battınız.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Türkiye’yi mi anlatıyor?

LALE KARABIYIK (Devamla) – Diğer dönem, şöyle: Hemen ardından, bunları düzeltmek yerine algı yaratarak her şeyi iyi göstermeye çalıştınız; TÜİK'in verileriyle oynadınız, yöntemleri değiştirdiniz. Bunlar da olmadı, büyük trol ordularıyla algıyı yönetmeye, muhalefeti kötü, kendinizi iyi, başarılı göstermeye çalıştınız.

Ardından şu anda iki ruh hâliniz var: Bunlardan bir tanesi: “Aman seçim elden gidiyor, seçime asılalım, ne gerekiyorsa yapalım.” Bunun için zaten cari transferler hesabına, bütçeye bakın ya da işte gereğinden fazla yaptığınız borçlanmalara, seçim için kenara attığınız miktarlara bakın; bunların hepsi bunu gösteriyor. Diğer taraftan, ne yaptınız? Bu başarısızlıkları örtbas etmeye çalışırken dediniz ki: “Biz asılalım, göz boyayacak bir şeyler yapalım, vatandaşın bize güveni kalmadı ama bir şeyler yapalım.” Şöyle deniyor Sayın Genel Başkanımız için: “Siz söyleyin, mutlaka dikkate alınacaktır.” Baştan “Yapamayacağız.” dediğiniz, “Yapmayız, bu yanlış.” dediğiniz şeyleri getirdiniz, çalakalem de olsa, doğru da olsa yanlış da olsa getirdiniz; yeter ki yapmış görünmek için. Enflasyonu getirdiğiniz nokta belli ama sanki büyük bir şeymiş gibi maaş zamlarını ifade ettiniz, açık artırmayla maaş zammı yaptınız ya; 25’ti, yarım saat sonra yüzde 30’a çıktı, açık artırmayla ekonomi yönetilir mi? Ardından ne yaptınız? İşte EYT öyle gelsin, böyle gelsin, şimdi olmasın, marta doğru gelsin; işte seçimlere yakın daha bir biz potansiyel oyları kazanmaya çalışırız, hep bunların hesaplarını yaptınız. Ve ikinci bir ruh hâliniz var, o da şu: “Eğer seçimi kaybedersek… Seçime asıldık ama kaybettik o zaman da seçim tarihine kadar neye hangi kararlara hükmedebileceksek, hangi karar mekanizmalarını elimize geçirebileceksek bunu yapalım.” İşte, Uludağ Alan Başkanlığı da böyle alt başlıklardan bir tanesi. Neden zamana yaymadınız? Bakın, bu hâliniz sizin seçimi kaybedeceğinizi kabul ettiğinizi gösteriyor bizzat. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü siz zamana yaymadınız, burada bütçe görüşmelerinin ortasında Komisyona bunu getirdiniz. İktidar partisinin Bursa vekillerinin bazıları Bursa’nın sorunlarını bilmiyor ama bu konuda önde giderek ve yasalaşması için bütün gereken çabayı sarf ettiler; inanılır gibi değil. Sivil toplum kuruluşlarından buraya imzalar geldi, talepler geldi “Yapmayın, talan etmeyin, bırakın bunu.” diye ama öyle bir rant gözlüğü takmışsınız ki hayır, değiştirmediniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Teşekkür ederim.

Fakat inanın, bu olay, Uludağ Alan Başkanlığı ve benzeri, oraya çökmeye çalışmak, buranın yönetimini ele geçirmeye çalışmak, sahip olabildiği kadar elde tutmaya çalışmak çalışmaları sizin bu seçimi kaybedeceğinizi kabullendiğinizi gösteriyor, başka bir şey göstermiyor. Ben de diyorum ki: Siz bunu kabullenmişken size uğurlar ola. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinde geçen “kanun” ibaresinin “yasa” olarak değişimini yasa olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

        Abdullah Koç                         Kemal Bülbül                    Ali Kenanoğlu

              Ağrı                                   Antalya                                İstanbul

 

      Hüseyin Kaçmaz                Dirayet Dilan Taşdemir            Mahmut Toğrul

            Şırnak                                   Ağrı                               Gaziantep

 

                                                  Kemal Peköz

                                                       Adana

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.

Buyurun Mahmut Bey. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Genel Kurulu ve Genel Kurulun sevgili emekçilerini saygıyla selamlıyorum.

Bu konuda son söz bana düştü. AKP’nin temel 2 alanı var; birincisi, bu ülkenin değerlerini yağmalamak, talan etmek, yandaşa rant ve çıkar sağlamak. Bir diğeri...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)  – Biri de terörle mücadele...

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – O sizin işiniz; onu söyleyen, oradan laf atan kişi, terör sizin işiniz, IŞİD’le ilişkinize bakın derim.

Bugün Karadeniz’den Hasankeyf’e, Hasankeyf’ten Kapadokya’ya ve Uludağ Alan Başkanlığına her yer talan ediliyor.

İkincisi, AKP’nin ikinci önemli alanı ise, son dönemde ekonomi üzerinden bir algı oluşturmaya çalışıyor. Yani, örneğin “Asgari ücreti yüzde 54 artırdık, memura yüzde 30 zam yaptık.” diyerek sanki yurttaş bu zam, zulüm, enflasyon karşısında çaresiz değilmiş gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. Bakın ama bu zamlardan sonra vergilerdeki artış yüzde 122, araç muayenelerinde yüzde 110, trafik cezalarında yüzde 122, özel okullarda yüzde 65, pasaport harçları 1.400 liradan 3.295 liraya, ehliyet fiyatları 1.116 liradan 2.400 liraya, özel iletişim vergisi 117 liradan 260 liraya yani her alanda yüzde 100’ün üzerinde bir zamla karşı karşıya kalındı. MTV’ye yüzde 61 oranında zam gelirken kamu çalışanlarına yüzde 30’u büyük bir fedakârlık olarak sunuyorlar. E, açıkçası, bunların karşısında bu kabul edilebilir bir rakam değil.

Bakın, gıda fiyatlarında ise un ürünlerinde yüzde 134, meyve fiyatları yüzde 228, sebze fiyatları 300’ün üzerinde zamlandı. Genel tüketim malzemelerinde ortalama zam yüzde 119. Tüm bu oranlar karşısında kamu çalışanlarına yüzde 30 zam yapılması reva mıdır ve bir Hükûmet açısından bu bir övünç kaynağı olur mu? Size sormak istiyorum.

Bakın, Ankara’da yaşayan emeklilerin sosyal medyadaki açıklamaları basına yansıdı, emekli “Zam önemli değil, paranın değeri düşmesin başka bir şey istemiyoruz.” diyor, “Bize şu anda yüzde 50, yüzde 100 zam verseniz de bir anlamı yok çünkü piyasa durmuyor, para eriyor, bitiyor ve hiçbir şeye yetişemiyoruz.” diyor. Bir emekli ise “Geçen ay doğal gaza 937 lira, bu ay 1.227 lira ödedim.” diyor, “Faturalar birbirinin üzerine biniyor, ödeyemiyoruz.” “Balığı bundan iki ay önce yemiştim. Eti eskisi gibi kiloyla filan değil ancak 50-100 gramla alıyoruz.” diyor. Birçok gıda maddesinin taneyle alındığı bir dönemi yaşıyor bu ülke, dolayısıyla başka bir dünyadan bize başka bir hikâye uyduruluyor ve buna inanmamız isteniyor. İktidara göre bu enflasyon oranı gerçek ama halka göre gerçek değil, acı gerçeklerin tam merkezinde yaşıyoruz. Bakın, geldiğimiz noktada emekli ve memura yapılan zamlar gerçekten bir şey ifade etmiyor çünkü geldiğimiz noktada saray zenginleşirken halk yoksullaşıyor.

Değerli arkadaşlar, iktidarın övündüğü bir diğer önemli nokta “Asgari ücreti yüzde 54 artırdım ve 8.500 TL yaptım.” Bakın, 2023’te gelen zamlarla birlikte asgari ücret yurttaşın cebine girmeden eriyor. Asgari ücretin açıklandığı günden bugüne a-z’ye her şeye yüzde 25’i aşan oranlarda zam yapıldı. Çalışanlara asgari ücret zammı yansımadığı, doğal gaz hizmet bedellerine EPDK tarafından yüzde 84 zam yapılmasından anlıyoruz. Bakın, vekili olduğum Antep’te bir il yöneticimiz köylüden peynir, tereyağı almak istiyor, bir önceki ay 90-100 lira arası kilosu, gittiğinde “150 lira oldu.” diyor köylü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – “Niye böyle oldu?” diyor, “E, asgari ücrete zam geldi.” diyor. “Arkadaşımız diyor ki: “Ya, daha cebimize inmedi.” “E, bizim de cebimize inmeden vergileri kesiyorlar.” diyor köylü. Dolayısıyla, tam böyle bir durumu yaşıyoruz değerli arkadaşlar. Bakın, bu ülke yoksulluk, açlık, sefaletle yaşarken sizin tek amacınız kendi çevrenize rant yaratmak. Uludağ'ı da buna kurban ediyorsunuz diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.

2’nci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın Tatlıoğlu…

 

 

 

İSMAİL  TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlar; ben de Bursa Milletvekili olarak Uludağ'la ilgili birkaç laf etmek istiyorum. Çünkü bu kanun teklifi çerçevesinde arkadaşlarımız yeterince gerçekten bahsettiler ama bu kanun teklifine el kaldıracak arkadaşlara önce tekrar Uzungöl'ü gidip görmelerini tavsiye ediyorum, bu kanun teklifine el kaldıracak arkadaşlara Marmaris Kızılbük'teki SİNPAŞ'ın inşaatını ve o koyun ne hâle geldiğini gidip görmelerini tavsiye ediyorum.

Uludağ Türkiye'de gerçekten eşine az rastlanır doğa harikalarından biri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Bunu böyle yerinde bırakarak bir doğa harikasının yaşamasını, burada doğanın daha da canlanmasını sağlayacak ve bunun üzerinden Türkiye'yi ve çevrenin daha özenilir bir hâle gelmesini önleyecek ne vardır onu anlamış değiliz. Boşluğu, yeşil alanı ve bütün mekânları ranta döndürmekle bir şey elde edilmediğini gördük. Bu, Bursalılara güvenmemektir. Uludağ için ayrı bir alan tesis etmek... Uludağ bir Çanakkale değildir, çok daha farklı bir yeri var; Uludağ, Kapadokya da değil, çok daha farklı bir yeri var. O nedenle burasını Bursalılara ve doğaya, ait olduğu yere bırakmanızı temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

 

 

1. Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

 

BAŞKAN – Şimdi, teklifin tümü oylanmadan önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince, oyunun rengini belli etmek üzere, lehte, Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç söz istemiştir.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET KILIÇ (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uludağ Alan Başkanlığı kurulması hakkındaki kanun görüşmeleri üzerine lehte söz almış bulunuyorum.

Vekili olmaktan gurur duyduğum Bursa, sanayi ve tarım alanlarında olduğu gibi turizmde de Türkiye'nin en önemli merkezlerinden biridir. Bursa’mızın mücevheri ve en kıymetlisi de bu anlamda Uludağ'dır.

(CHP sıralarından bir grup milletvekilinin ayağa kalkarak ellerindeki pankartları gösterip “Uludağ bizimdir, bizim kalacak!” ve “Uludağ halkındır, halkın kalacak!” şeklinde slogan atmaları)

AHMET KILIÇ (Devamla) – Getirmiş olduğumuz Uludağ Alan Başkanlığı kurulması teklifi, Uludağ'ın gerçek potansiyelini kullanmayı, hem Bursalıların hem de şehrimize gelen misafirlerimizin Uludağ'ın tertemiz havasından ve doğal güzelliklerinden en üst seviyede ve doğaya en ufak bir zarar vermeden yararlanmalarını amaçlamaktadır.

Uludağ alanında hâlihazırda doğal sit alanları, kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi, millî park gibi birçok farklı koruma statüsü ve bu koruma statülerine ilişkin farklı mercilere tanınmış idari yetkiler bulunmaktadır. Bu alan, hem Kültür ve Turizm Bakanlığının hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığının hem Tarım ve Orman Bakanlığının hem Bursa Valiliğinin hem Bursa Büyükşehir Belediyesinin hem de ilçe belediyesi olarak Osmangazi Belediyesinin yetkili olduğu bir bölgedir; bunların yanı sıra, Tarım Bakanlığı bünyesindeki Orman Genel Müdürlüğünün, Millî Parklar Genel Müdürlüğünün yetkili olduğu bir alandır. Bu durum da ciddi bir anlamda yetki karmaşasına, uzun ve ağır bürokratik süreçlerin yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu eşsiz alanın hakkettiği şekilde korunması ve turizm açısından hedeflenen başarıya ulaşması bundan dolayı mümkün olmamaktadır.

Bu kanunla doğal ve turistik değerler açısından büyük öneme sahip Uludağ bölgesinin doğal sit alanları ve diğer korunan alanlarla birlikte kaynak değerlerinin korunması, yaşatılması, geliştirilmesi, tanıtılması ve turizm potansiyelinin geliştirilmesi hedefleri doğrultusunda alanı bütünsel bir şekilde, bütünsel bir bakış açısıyla ele alacağız; alanın ihtiyaçlarına kısa sürede etkin çözümler üreteceğiz; potansiyel arz eden ve önümüzdeki süreçte hayata geçirilecek kayak alanlarını bütüncül bir bakış açısıyla ele alacağız; alanın Bursa şehir merkeziyle sağlıklı bir şekilde bağlantılarını sağlayacağız.

Büyük bir sorun hâline gelmiş olan ulaşım ve otopark organizasyonu…

(Uğultular)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, hatibi duyamıyoruz. Hatibi duyamıyoruz ya.

AHMET KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, ben devam ediyorum ama…

İhtiyaç arz eden teknik altyapı eksikliklerinin yeniden tanımlanarak sorunlarının tekelden çözümünü sağlamak yerel yönetimler ve diğer kurumlarla koordinasyon sağlamak bu kanunla amaçladığımız hedeflerdir.

Değerli milletvekilleri, yanlış bilgiler vererek insanları yanlış yönlendirmek suretiyle Alan Başkanlığının kurulmasına karşı çıkıldığını görüyoruz. Bursa'nın bir evladı olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bir yanlışlık ve çarpıklık görecek olursak buna en başta biz karşı çıkarız, engel oluruz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo sesleri, alkışlar)  Uludağ’ı asla rantın ve çarpık yapılaşmanın merkezi hâline getirmeyiz, bu noktada en ufak bir şeye izin vermeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)  İfadelerde baktık; soyut, manasız, mesnetsiz iftiralarla bazı hatipler konuştu; açıkçası olmuş olan bir olay yok, sadece soyut bir şekilde fikirlerden beslenerek bazı ithamlar ortaya çıkarıldı. Ama biz ne yapmak istiyoruz? Bunun tam tersini, Alan Başkanlığı Kanun Teklifi’mizin 9’uncu maddesinin 4’üncü bendinde Uludağ alanı sınırları içinde Orman Kanunu, Çevre Kanunu ve Kara Avcılığı Kanunu'nda yasaklanan fiillerin işlenmesi hâlinde idari para cezalarını 2 misli artırıyoruz.

Yine, ayrıca, Uludağ alanı içinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca verilen cezaları da 1/2 oranında artırıyoruz. Ayrıca ilgili kanunlar sebebiyle uygulanacak tazminat ve ağaçlandırma gideri de 2 misli artırılıyor. Gördüğünüz gibi Uludağ'ın doğal dokusuna zarar verecek uygulamalara misliyle ceza veriyoruz ve önüne geçiyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Uludağ kimsenin malı değil; Uludağ, Bursa'nın ve aziz milletimizindir. Buradaki doğal güzellikleri korumak ve bu güzellikleri korurken ülkemizin ve dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerimize… Yıllar sürecek eşsiz güzelliğini daha da koruyarak, ileri taşıyarak hareket edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Gerçek niyetini söyle şimdi.

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

AHMET KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Bursa'ya da Türkiye'ye de yakışır bir şekilde Alan Başkanlığımızla Uludağ’ımızı koruyacağız, yarınlara daha güçlü bir miras bırakacağız diyoruz.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Neyi koruyorsunuz ya! “Beton koyacağız.” deyin!

AHMET KILIÇ (Devamla) – Bu vesileyle, Uludağ Alan Başkanlığı noktasında faaliyet gösteren, burada çalışmalara katkı sağlayan, eleştiren, katkı sağlamaya çalışan bütün herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Yapılacak düzenlemenin ve kurulacak olan Alan Başkanlığının Bursa’mıza, hemşehrilerimize ve Türkiye’ye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Aleyhte Bursa Milletvekili Lale Karabıyık.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bursa Vekili öyle güzel, süslü cümleler kullandı ki sanki Alan Başkanlığı olduğu zaman çok büyük bir sorun hallediliyor ve iyi bir şeymiş gibi algılatmaya çalışıyor ama işin aslı, maalesef, böyle değil. Eğer Uludağ, Bursa halkının olacaksa, halka ait olacaksa zaten bu kanunun geçmemesi gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, burada 2018 yılından bu yana görev yapıyoruz. Bir sürü kanuna “evet” dedik, “hayır” dedik ve çoğunuz birkaç ay sonra burada olmayacaksınız ya da olmayacağız ama vicdanlarımız bizimle beraber ayrılacak buradan. (CHP sıralarından alkışlar) Burada öyle kanunlara “evet-hayır” dediniz ki bazen çocukları mağdur ettiniz, bazen eğitimcileri mağdur ettiniz, bazen vatandaşı mağdur ettiniz ama genellikle de neye el kaldırdığınızı bilmeden oy kullandınız. Şimdi, öyle bir kanun geçiyor ki, evet, Uludağ Bursa tarihinde çok önemli, alınan bu karar çok önemli ama siz de tarihte çok önemli olacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar) Tarihte bu talana izin vererek yerinizi almış olacaksınız; çocuklarınıza, torunlarınıza bunu aktarmak zorunda kalacaksınız. “Evet, bu kararı ben verdim.” diyebilecek misiniz? Bunu bir kez daha düşünmenizi tavsiye ederim. Bursa istemiyor, sivil toplum kuruluşları istemiyor. İşte, gördüğünüz gibi, Kapadokya örneği var, birkaç örnek daha var önümüzde. Hangisinde başarı oldu? Hangisi talan edilmedi? Makineler girdi, istila etti. Orada o kadar canlı var ama siz maalesef rant gözlüklerinizi çıkartmak istemiyorsunuz. Evet, kararlar da siyasi bir tercihtir; siyasi tercihler ya iyi şeylere ya kötü şeylere vesile olur ama siz maalesef kötü şeylere vesile ediyorsunuz.

Biz de Bursalıyız; biliyoruz, kimlere söz verildi, kimler bundan fayda sağlayacak, çok iyi biliyoruz; onun için, bize süslü cümlelerle “Burası böyle olursa, Alan Başkanlığı olursa, Millî Park olmazsa, ‘Millî Park’ statüsünden çıkarsa çok iyi olacak.” şeklinde bunları vatandaşı kandırarak anlatmayınız, vatandaş biliyor. Bakın, vatandaş size çok şeyin hesabını sandıkta soracak, sorduğu konulardan bir tanesi de gerçekten bu konu olacak ve siz burada, Bursa’da bunun yanıtını sandıklarda gerçekten göreceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bursa’nın çok büyük sorunları var, az önceki konuşmamda da söylemiştim ama sanki Alan Başkanlığı getirilmesi, bu kadar hızla getirilmesi, az önce de ifade ettiğim gibi, şunu anlatıyor: “Biz kaybediyoruz, biz gidiyoruz, iktidar olmayacağız ve seçime kadar da neye sahip olacaksak, neyin yönetimini elimizde tutabileceksek onları şimdiden kavrayalım, bırakmayalım, bunun için savaşalım.” Aslında siz iktidarı kaybettiğinizi kabul ettiniz, bu acelelerinizle kaybettiniz. Getirdiğiniz, çok önemli olduğunu ifade ettiğiniz, sorunları çözdüğünüzü söylediğiniz alelacele getirdiğiniz torba yasalarla ve yaptığınız yanlışlarla, bu uygulamalarla sorunlar çözülmez ya da seçim tarihinden önce aklınız neredeydi sorunları çözmek için, neden birtakım kuralları, kanunları getirmediniz, buradan geçirmediniz? Şu anda da niyetiniz zaten sadece göz boyamak. Uludağ Alan Başkanlığı konusunda tekrar vicdanınıza sesleniyorum: Çocuklarınıza, torunlarınıza bırakacağınız bir miras olacak burası. Ya rant sevdanızı bırakacaksınız veya doğayı çocuklarınıza bir miras olarak bırakacaksınız, bunun kararı son derece önemli. Ama buradan olumsuz olarak geçmez de kabul edilirse çok kısa bir süre sonra zaten gidiyorsunuz, biz geleceğiz ve bunu düzelteceğiz, düzelteceğiz, düzelteceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)  Oyumuzun rengi bu talana karşı “hayır”dır. Oyumuzun rengi “hayır”dır, bunu kabul etmiyoruz, talanı istemiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik sistemle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Oylama için üç dakika süre vereceğim.  Bu süre içinde sisteme giremeyen milletvekillerinin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen milletvekillerinin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

330

 

 

Kabul

:

248

 

 

Ret

:

82

(x)

 

Kâtip Üye

Enez  Kaplan

Kâtip Üye

Şeyhmus Dinçel

Tekirdağ

Mardin”

 

 

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Allah hayırlı etsin.

 

 

2.- Konya Milletvekili Halil Etyemez ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Ankara Milletvekili Mustafa Destici ile 175 Milletvekilinin Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4849) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 394)

BAŞKAN – 394 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 19 Ocak 2023 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.03



(*) )Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(*) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(*)  380 sıra sayılı Basmayazı 17/1/2023 tarihli 50’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(*) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(*) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.