17 Ocak 2023 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Enez KAPLAN (Tekirdağ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, İstanbul’da yaşayan vatandaşların sağlığa erişim sıkıntısı ve memur maaşlarına yapılan yüzde 30 zam hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ümit Beyaz’a.

Buyurun Sayın Beyaz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

 

 

 

ÜMİT BEYAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bizleri ekranları başında izleyen yüce Türk milletini ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2023 yılı TÜİK verileriyle yüzde 16,48 memur zammına sadece yüzde 8,52’lik oran ekleyip yüzde 25’i “müjde” diye açıkladınız. Gelen tepkiler yüzünden bir gün sonra 5 puan daha artırıp bu defa yüzde 30’da bırakıp memuru buna mahkûm ettiniz, bunu da memura himmet gibi sundunuz. Ayrıca, verilen yüzde 30’luk zammı da yetiştiremeyip memura 15 Ocakta yüzde 16,48’lik zamla maaş yatırdınız ama pasaport, ehliyet, kimlik gibi kalemlere yüzde 100’ün üzerinde zam yapmayı da ihmal etmediniz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – 123… 123…

ÜMİT BEYAZ (Devamla) – Taban aylığa seyyanen zam isteyen memura kulak tıkayıp mülki idare amirine 10.700 TL, Cumhurbaşkanı Genel Sekreter Yardımcısına 6.500 TL, Cumhurbaşkanı danışmanına 5.200 TL ek zam yaptınız. Geçim zorluğu çeken alt kademe memurları unutup kendi yandaşlarınızı yerleştirdiğiniz bir avuç üst kademeye ek zam yapmayı da ihmal etmediniz.

Değerli arkadaşlar, artık, memurlar büyükşehirlerde ev kiralarını dahi karşılayamıyorlar. Geçen hafta, bir hemşire, memur maaşıyla kirasını karşılayamadığı için eşyalarıyla birlikte sokakta kaldı. Yeni açılan hastanelerde çalışacak sağlık çalışanlarını nerede, nasıl istihdam edeceksiniz, gerçekten çok merak ediyorum.

Sağlık meslek mensubu memurlarımızdan gelen şikâyetlere göre verilen zam yetişmemiş ve parça parça ödenen ücretler de gecikmiştir. Doğan karmaşayla mutemetler 4-5 ayrı kalemde yatan maaşın yatırılmasını dahi tamamlayamadılar. Sağlık Bakanlığının yılan hikâyesine dönen maaşları gibi taksitle ödenen promosyonlarının 15 Ocakta para puanları -lütfen dikkat edin- para değil para puanları dahi hesaplara tanımlanmamıştır; kimi çalışanların hesabına tanımlanıp sonra geri çekilmiştir. Bu konuda da muhatap bulunamamasıyla Sağlık Bakanlığının sağlık çalışanlarının mali sorunlarını çözmek yerine daha da karmaşık hâle getirdiği görülmektedir.

Sayın Bakan Fahrettin Koca çalışanlardan gelen talebe rağmen 0,32 taban ödeme katsayısıyla hemşire, ebe, tekniker, teknisyen gibi yani Sağlık Bakanlığını oluşturan personeli maalesef hâlen yok saymaktadır.

Değerli milletvekilleri, yirmi yıllık devriiktidarınızda devlet memurunu âdeta bitirme noktasına getirdiniz. Memurun sadece adı kaldı; pardon, adı da kalmadı, memur kadrosunu da kaldırdınız, milyonlarca nitelikli insanı niteliksiz hâle getirdiniz. Devlet memurlarının ekonomik sorunlarını çözmediğiniz için memurlar ne işinde mutlu ne de hayatından umutlu. Umudu olmayan insandan da iş hayatında verim almanız mümkün değildir.

Memur kardeşlerim endişelenmesin, cumhuriyetin 100’üncü yılı 2023’de Türkiye’ye güneş doğacak.

Değerli milletvekilleri, büyükşehirler başta olmak üzere Türkiye'nin dört bir yanındaki devlet hastanelerinde yoğunluk ve doktor yetersizliği sebebiyle randevu sıkıntısı yaşanmaktadır. Seçim bölgem İstanbul’da vatandaşlarımız devlet hastanelerinden randevu alabilmek için âdeta telefonların başında 7/24 nöbet tuttuklarını belirtiyorlar. Sağlıkta reform yaptığını söyleyen sizler yirmi yıllık iktidarınızda neredeyse sağlıkta çöküşün mimarı oldunuz. Devlet hastanelerinde onca sıkıntı varken İstanbul’un kalbinde yıktığınız İstanbul Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi yıllardır yapılmayı beklemektedir. Sayın Bakana soru önergesi vererek de sordum, buradan tekrar dile getiriyorum: Haseki Hastanesini ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz ya da yapmayı düşünüyor musunuz? Sayın Bakan, lütfen, cevap bekliyoruz, özel hastanelere para kazandırmak mıdır amacınız?

Aziz vatandaşlarımız hiç merak etmesin, İYİ Parti iktidarında bu sorunların hepsini çözeceğiz. Az kaldı, o sene bu sene diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, tütün üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Özkan Yalım’a aittir.

Buyurun Sayın Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yüce Divana, çok değerli çalışma arkadaşlarıma, değerli milletvekillerine ve de bizi isteyen tüm vatandaşlarıma saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Sözlerime başlamandan önce, özellikle AK PARTİ’li bir milletvekiline sesleniyorum çünkü sözlerimin sonunda AK PARTİ Bitlis Milletvekili Vahit Kiler Beyefendi’yi ilgilendirecek olan bir durum var, onun için kendisinin söz hakkı olabilir, şimdiden onu buraya davet ediyorum.

Evet, iki hafta önce, geçtiğimiz cumartesi değil, ondan önceki cumartesi günü Manisa Milletvekilimiz Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu’yla birlikte beni bölgemizdeki, Ege Bölgesi’ndeki tütün üreticileri aradılar ve de Eşme ilçemizde yaklaşık binin üzerinde çiftçiyle buluştuk; maalesef çiftçilerimizin, tütün üreticilerimizin hakkını çalıyorlar. Gerçekten, bakın, işte tarlası, hazırlığı, fidesi, dikmesi, biçmesi, dizmesi vesairesi derken bugün tütünün toplam kilogram maliyeti 85 TL, ancak maalesef boşa imzalatılan sözleşmede 55 TL’ye almak isteyen toptancılar var. Buna engel olunması adına, Tarım ve Orman Bakanını ve de Ticaret Bakanını kesinlikle göreve çağırıyorum. Aynı şekilde, bu konuyu gündeme getiren Malatya Milletvekilimiz Veli Ağbaba’ya ve Adıyaman Milletvekilimiz Abdurrahman Tutdere’ye de teşekkür ederim. Tütüncülerimizin haklarını verelim diye özellikle belirtiyorum.

Diğer bir konu ise biliyorsunuz, ülkemizde şu anda 1 milyonun üzerinde vatandaşımız ehliyetsiz. Her ne sebepten olursa olsun ehliyetini kaybeden vatandaşlarımız var. Daha önce Niğde Milletvekilimiz Ömer Fethi Gürer ve Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in de gündeme getirdiği, benim de defalarca gündeme getirdiğim, bir defaya mahsus olmak üzere, ölümlü kazaya karışmamış olan vatandaşlarımızın kaptırdıkları ehliyete af getirerek ehliyet affını çıkaralım diyorum.

Diğer bir taraftan, bakın, EYT’yi yıllardır uğraştık, belirli bir yere getirdik. Ancak çıkacak olan kanun öncesi verilen bilgilerde, sigortalı vatandaşlarımızın 5000 iş gününde, BAĞ-KUR’luların ise 9000 iş gününde emekli olmalarıyla alakalı bir kanunun söz konusu olduğunu biliyoruz. Buradan, henüz daha çıkmadan, gündeme gelmeden uyarıyorum: Bakın, yeni bir sorun daha yaratmayalım. Gelin, bugün eğer Sosyal Sigortalar Kurumu ülkemizin sosyal güvenlik kurumuysa, aynı şekilde BAĞ-KUR da sosyal güvenlik kurumu, aynı Emekli Sandığının olduğu gibi, onun için BAĞ-KUR’lu vatandaşlarımızı da 5000 iş günüyle emekli edelim diyorum, bu mağduriyetleri kaldıralım. BAĞ-KUR, yoksa bu memleketin değil de yabancı bir ülkenin mi sosyal sigortalar kurumu? Özellikle bunun da altını çizmek istiyorum. BAĞ-KUR’luların bu sorununu da çözelim.

Diğer bir taraftan, atama bekleyen öğretmenler var, biraz önce Genel Başkanımız gündeme getirdi, 100 bin hatta biz iktidara geldiğimizde artı bir 100 bin daha atama kesinlikle yapacağız. Ancak 20 bin atama bekleyen engelli öğretmen de var; söz verdiniz, yapmıyorsunuz. Engelli öğretmenlerin de atamasını bir an önce yerine getirin diyoruz.

Diğer bir taraftan, sözleşmelilerin kadroya alınmasıyla alakalı biliyorsunuz, bu hafta, gündem var. Tüm KİT’lerin, özellikle Demiryolu, ÇAYKUR, buna benzer Uşak’taki Şeker Fabrikamız yani on ay çalışan sözleşmelilerin ama tamamının, tüm KİT’lerin bu mağduriyeti giderilsin; yıllardır çektikleri yeter artık diyorum, hepsine kadro verilsin.

Diğer bir taraftan, özellikle yılbaşı itibarıyla biliyorsunuz zamlar geldi. Bu araç muayeneler on dakikada tamamlanıyor. Sayın Cumhurbaşkanı, biliyorsunuz, birçok konuda yüzde 122’lik zammı yarı yarı düşürdü ama TÜV’de düşürmedi. Ben de diyorum ki: Sayın Cumhurbaşkanı yetkisini kullansın, bu araç muayene ücretlerini yüzde 50 indirsin. (CHP sıralarından alkışlar) Yani on dakikada yapılan araç muayene ücretleri maalesef çok afaki. Bakın, geçen yıl, 2022 yılında traktör, motosiklet, motorlu bisiklet 258 TL iken, bu yıl 575 TL. 26,5 milyon motorlu araç var ülkemizde. Otomobil, minibüs, kamyonet, özel taşıtlar 507 TL iken 2022 yılında, bu yıl 1.130 TL. Aynı şekilde otobüs, kamyon ve tır 685 TL’den 1.528 TL’ye yükseldi. Gerçekten çok afaki rakamlar, inanın bu rakamlarla... Ülkemizde şu an 6 milyon civarında araç TÜV’süz yani muayenesiz trafikte dolaşmaktadır. Onun için hem bunlara af getirilmesini hem de TÜV araç muayene ücretlerini de Cumhurbaşkanının yüzde 50 indirme yetkisini kullanıp kesinlikle de bu rakamları yüzde 50’ye düşürmesini özellikle tüm vatandaşlarım adına talep ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Evet, gelelim son konuya.

Evet, Sayın Niğde Milletvekili Vahit Bey, şimdi, biz kimsenin malıyla mülküyle uğraşmıyoruz ancak milletin özellikle ödediği vergilerin…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Niğde değil, Bitlis…

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Bitlis Milletvekili, özür dilerim, doğru söylüyorsunuz  Ömer  Fethi Bey.

AK PARTİ Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, vallahi istediğiniz kadar gayrimenkulünüz olabilir, alnınızın teriyle kazandığınız zaman sorun yok. Ancak ülkemizin gerçekten en değerli bir caddesinde “Sapphire” diye bu en yüksek bina var, bu bina Sayın Vahit Bey’in, vallahi olabilir, onda bir sorun yok ama sorun nerede biliyor musunuz? Benim 85 milyon vatandaşımın ödediği vergilerin Halkbank üzerinden hırsızlık yapılmasında. Bakın, 100 milyon dolara bu binanın bir bölümünü Halkbanka satıyor, bir yıl sonra bu binanın tamamını 48 milyon dolara alıyor, resmen 52 milyon dolar hem Halk Bankası hem de vatandaşımız soyulmuştur.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz Zonguldak Çaycuma-1 kuyusu gaz keşif ve Filyos gaz sahası hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Ahmet Çolakoğlu’na ait.

Buyurun Sayın Çolakoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

 

 

 

AHMET ÇOLAKOĞLU (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün sizlere Türkiye’nin enerji alanındaki kararlı, inanmış ve takdir edilesi bağımsızlık mücadelesini anlatacağım. Hepimizin malumu olduğu üzere tüm dünyada enerji krizi boy gösteriyor. Bu krize karşı, başta Avrupa olmak üzere birçok ülke çeşitli önlemler alıyor. Bu gelişmeler sonucu bazı ülkeler enerji yatırımlarına ara veriyor, bazı ülkeler de erteliyor. Ancak Türkiye bu alanda attığı bağımsız enerji adımlarıyla dikkat çekiyor. Biz ilk sondaj gemimiz Fatih’i 2018’de envanterimize kaydettik. Devamında, bugün mavi vatan sınırları içerisinde derin denizlerde Fatih’ten sonra Yavuz, Kanuni, Abdülhamit Han gemilerini de ekleyerek sondaj faaliyetlerimize aralıksız devam ettik. Dünyada bu özelliklere sahip bu kadar sondaj gemisi olan 5 ülkeden biri hâline geldik. Bunca yatırımın ve emeğin tek bir hedefi var, o da enerjide tam bağımsız bir Türkiye.

Değerli milletvekilleri, gemileri almakla iş bitmiyor; burada kararlılık, sağlam bir duruş ve inanmışlık lazım, bu da hamdolsun, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm ekipte fazlasıyla mevcut. İşte, bu inanmışlık, sonunda zaferi de getiriyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi “Her arayan bulamaz lakin bulanlar arayanlardır.” sözü Karadeniz’in 2.200 metre altında hayat bulmuştur. Türkiye bugün enerji alanında yaptığı yatırımların karşılığını almaya başlamıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa 2020 yılında kayda değer miktarda doğal gaz keşfeden Türkiye, Sakarya gaz sahasında bulunan Tuna-1 kuyusunda, Amasra-1 kuyusunda ve son olarak Çaycuma-1 kuyusunda 58 milyar metreküp olmak üzere toplam 710 milyar metreküp doğal gaz keşfine ulaşmıştır. Bu keşiflerin toplam değeri 1 trilyon dolara karşılık gelmektedir.

Karadeniz’deki keşfi tüm dünya yakından takip ediyor ancak bizim Meclisimizde bazı milletvekilleri hâlen gün gibi, güneş gibi ortada olan gerçeği balçıkla sıvamaya niyetleniyor. Biliyorsunuz önce “Arayamazlar.” demişlerdi, aradık; “Bulamazlar.” demişlerdi, bulduk; “Çıkaramaz.” diyorlar, mart ayı sonunda inşallah bunu da gerçekleştireceğiz.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bölgem olan Zonguldak Filyos'ta bulunan Filyos Doğal Gaz İşleme Tesisine sürekli gidiyorum. Sadece sahada bugün itibarıyla yaklaşık bine yakın işçi çalışıyor. Bu gazı, yerli gazımızı milletimizle buluşturmak için gece gündüz çalışan tam 10 bin kişiden bahsediyorum. Ekip büyük bir özveriyle görevini yapıyor. Zaman zaman milletvekili arkadaşlarımızla beraber, hem Polat Türkmen Vekilimizle hem Hamdi Uçar Milletvekilimizle beraber bu bölgeye ziyarete gidiyoruz ancak muhalefet sıralarından bir milletvekili dahi göremiyoruz. 19 Aralık Pazartesi günü Enerji Bakanımızın daveti üzerine, Enerji Komisyonu olarak Filyos'a, Karadeniz gazının çıkacağı karadaki sıfır noktasına gittik lakin  bir muhalefet milletvekilini orada göremedik.

Değerli milletvekilleri, orada yükselen Türkiye'nin eseri, orada inşa edilen Türkiye'nin enerji bağımsızlığı, orada akan ter Türkiye'nin dış ticaret açığını kapatacak, oradaki gaz Türkiye'deki evleri ısıtacak; siz bu gerçeği neden kabul etmiyorsunuz? Malumunuz olduğu üzere, son olarak, Çaycuma-1 kuyusunda 58 milyar metreküplük bir gaz keşfi oldu, bir de rezerv artışıyla toplam gaz miktarı 710 milyar metreküpe çıktı. Bunun ardından bazıları çıkıp “İnanmıyoruz.” dedi. “Neden?” diye soruyoruz. Elinde kanıt var mı? Yok. “İnanmıyoruz, işte o kadar.”

Değerli milletvekilleri, dünya genelinde 100’den fazla ülkede bu işleri yapan küresel bir firma, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının yaptığı bu rezervi doğruladı. Tüm dünyaya inandırdık, sadece bizim muhalefeti inandıramadık. Şimdi de çıkmış bazıları diyor ki: “Burada yabancı ortaklar var, gazı onlar çıkaracak.” Hayır, kardeşim. Sakarya gaz sahasında, Zonguldak açıklarında 710 milyar metreküplük gazı tamamıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımıza bağlı Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ekipleri çıkaracaktır. Türkiye'nin yerli gazını bizim insanımız çıkaracak ve bizim insanımız kullanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET ÇOLAKOĞLU (Devamla) – Buradan, Gazi Meclisimizin kürsüsünden bir kez daha memleketimdeki bu fedakâr çalışmayı görmek isteyen tüm milletvekillerimizi Filyos’a davet ediyorum. Herkese kapılarımız açık ancak görmek istemeyenlere, bu devasa projeye gözlerini kapatanlara yapacak bir şeyimiz yok. Onlara da tek bir şey söyleyeyim. Önümüzdeki aylarda yerli gazımızın evleri ısıtmaya başlayacağını, Türkiye Yüzyılı’nda yerli gazımızla demlediğimiz çayı içerken görüşmek üzere diyorum.

Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Buyurun Sayın Özkan.

 

 

 

 

 

 

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

TEM Otoyolu’nda meydana gelen kazada askerî personel refakatinde mültecileri taşıyan otobüsün kaza yapması sonucu şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımızın himaye ve desteklerinde cumhuriyet tarihimizin en büyük sosyal konut hamlesi “İlk Evim İlk İşyerim” projesi kapsamında Mersin’imizde, 14-17 Ocak tarihleri arasında noter huzurunda düzenlenen kura çekiminde Mersin merkez, Anamur, Aydıncık, Mut, Silifke, Tarsus, Toroslar ilçelerinde toplam 5.100 konut hak sahiplerini buldu. Hak sahibi olan hemşehrilerimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu projelerin Mersin ilimizde hayata geçmesindeki büyük destekleri ve himayelerinden dolayı Mersinli hemşehrilerimiz adına Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altaca Kayışoğlu…

 

 

 

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Orhangazi ilçemizin Gürle köyünde, köylülere ait 58.659 metrekarelik taşınmaz 2010 yılında yani siz, Büyükşehir Yasası’nı çıkarmadan tam dört yıl önce, kurduğu Gürle Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifine doksan dokuz yıllığına kiralanmıştır. Köylüler burayı kullanırken Büyükşehir Yasası’ndan sonra AKP’li belediye bu taşınmazı bir şahsa satıyor ve bu şahısta bu tarlanın etrafını çitle çevirip pitbull köpekleriyle köylülerin kullanımını engelliyor. AKP’li belediye Bursa’da bunu bütün köylülere yapıyor, taşınmazlarının kullanımını engelliyor. Sonra köylüler gelip reislerine şikâyet ettiğinde de “A, haberiz yoktu.” diyorlar. Ben buradan haber vereyim: Gürleliler taşınmazlarını kullanamıyorlar ve bu, hukuksuz. Buna müdahil olun, bu durumu düzeltin.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Barut…

 

 

 

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, AKP eliyle yapboz tahtasına döndürülen eğitimde sorunlar bitmek bilmiyor. İktidarın ucube kalıcı saat uygulamasından dolayı öğrencilerimiz kör karanlıkta okul yollarına düşürülüyor. Kapatılan köy okulları nedeniyle karda kışta çocuklarımız perişan ediliyor. Ekonomik krizin vurduğu ülkemizde artan hayat pahalılığı nedeniyle çocuklarımız aç kalıyor, yemek yiyemiyor. Bunlarını çözmeyen iktidar, okulların temizlik, ısınma ve donanım eksikliklerini de gidermiyor. Adana’da AKP Yüreğir İlçe Başkanlığının hemen yanında aziz şehidimiz Ayhan Güngör'ün adını taşıyan Anadolu Lisemiz var. Bu okulda yüzlerce çocuğumuz ve öğretmenlerimiz bu kış gününde ısıtma sistemi çalışmadığından tir tir titriyor, çocuklar derslerine odaklanıp eğitim alamıyor; kara kışta bu üşüyen çocuklarımızı, eğitim verirken çile çeken öğretmenlerimizi görmüyorlar, okullarımızın sorunlarını çözmüyorlar. Artık bir adım atın!

BAŞKAN - Sayın Sarıbal…

 

 

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uludağ, Bursa'nın, Türkiye'nin ve dünyanın en önemli doğal kaynağı. Bursa'nın yüzde 80 su ihtiyacını karşılayan ana gövde. Bütünüyle Bursa'ya, Türkiye'ye, dünyaya mal olmuş, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu'yla yönetilen ve Milli Parklar Bölge Müdürlüğünün kontrolünde olan Uludağ'la ilgili bugün bir yasa gelecek, Uludağ alan başkanlığı diye; Uludağ alan başkanlığı değil, Uludağ talan başkanlığı olmak üzere… O yüzden Meclisi tekrar göreve çağırıyorum, bu Uludağ talan başkanlığı yasasını derhâl geri çekin, Uludağ'ı özgür bırakın. Uludağ halkın, Uludağ dünyanın, Uludağ insanlığın… (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Arkaz…

 

 

 

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Fincancı Türk Silahlı Kuvvetlerinin kimyasal silah kullandığı iftirası üzerine terör örgütü propagandası yapma suçundan tutuklandı. Tutukluluk süresi göz önünde bulundurarak geçtiğimiz günlerde tahliye edildi. Tahliyesinin ardından verdiği röportajda “Pişman mısınız?” sorusuna “Hayır, değilim.” dedi, kin ve nefret dilini yine kullandı. Ben bir hekim olarak terörist ağzıyla konuşan Şebnem Fincancı'yı kınıyorum, Türk hekimlerini temsil edemez diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum

BAŞKAN - Sayın Gaytancıoğlu...

 

 

 

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ocak ayının ortalarında olmamıza rağmen ülkemiz yeterli yağış alamadı, bu durum yani kuraklık ciddi anlamda tarımsal üretimi etkiliyor,  yeterli soğuğun ve yağışın olmamasından dolayı daha önce çiftçinin tarlalarında pek görülmeyen hastalıklar ve zararlılar da oluşmaya başladı. Örneğin, Edirne’de önemli bir yağ bitkisi olan kanola tarlaları hiç yağış olmamasından dolayı bozuldu. Şimdi de kuraklık arpa ve buğday üretimi başta olmak üzere kışlık ekilen tüm ürünleri olumsuz yönde etkileyecektir. Öncelikle bu üreticilerimizin zararlarının giderilmesi, karşılanması gerekir. Bu konuda, Tarım Sigortaları Havuzu yani TARSİM’in kuraklık sigortası olmasına rağmen birçok üretici, öncelikle parasızlıktan ve ek külfet getirmesinden ötürü, sonra da öngörülemeyen kuraklıktan ötürü bu sigortayı yaptıramamıştır. Kuraklık sigortası yaptıramayan ve kuraklıktan etkilenen tüm üreticilerimizin bu seneye mahsus tamamının sigortasının geriye dönük olarak devletçe yapılması üreticinin mağduriyetini önleyecektir.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

 

 

 

 

 

AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu verilerini incelediğimizde ülkemizin Rusya’dan ithal ettiği ham petrol oranının son bir yılda yüzde 100’den fazla arttığını görüyoruz. 2022 başında Rus petrolünün ithalattaki ağırlığı yüzde 27’yken 2022 Ekim itibarıyla yüzde 51’i geçmiş durumda. Tüm dünyaya 52 dolardan satılan Rus Ural petrolünün Türkiye’ye yüzde 27 indirimle 38 dolardan satıldığı iddiaları var. Hâl böyleyken benzin fiyatı geçen hafta 80 kuruş artmıştı, bu gece yarısından itibaren de geçerli olacak şekilde 67 kuruş daha artacağı söyleniyor. Rusya'dan petrolü indirimli alıyorsak bu indirim neden pompa fiyatlarına yansıtılmıyor?  AKP'nin babalar gibi sattığı TÜPRAŞ rekor karlar elde ederken vatandaşlarımız neden her gün benzine ve motorine yapılan zamlarla perişan ediliyor?

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

 

 

 

 

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, ülkenin değerleri, kamu arazileri AKP iktidarı tarafından “özelleştirme” adı altında peşkeş çekilmeye, haraç mezat satılmaya devam ediyor. 2022 yılında Türkiye’de özelleştirme tutarı tam 86,2 milyar TL oldu. Yine 13 Ocak 2023’te sarayda satış kararı verildi. Türkiye’nin en değerli konumunda bulunan Marmaris-İçmeler, İzmir-Çeşme, Didim-Altınkum gibi noktalarda kamuya ait 10 arazi ve taşınmaz daha özelleştirilecek. Aydın'da, Kuşadası'nda, Didim’de, Söke’de özelleştirmediğiniz, satmadığınız yer kalmadı. Didim Altınkum'da denize yakın kamuya ait bir taşınmaz dahi özelleştirilecek. Tek adam, Didim’deki özelleştirme kapsamındaki taşınmazın satış öncesi imar planları değişikliğine onay verdi.

Az kaldı, seçim yaklaştı; iktidara geldiğimizde peşkeş çektiğiniz tüm kamu mallarının hesabını mutlaka soracağız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

 

 

 

 

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak mesleki eğitimi destekliyoruz, meslek liseleri ve mesleki eğitim merkezlerinin sayılarının artmasını, eğitim kalitesinin artmasını çok yararlı buluyoruz. Bu kapsamda, Millî Eğitim Bakanlığının ve özel sektörün meslek liseleri açması önemli bir girişimdir. Sanayiyle, sektörle uyumlu meslek liseleri açılması teşvik edilmelidir. Sanayi bölgelerinde kamu veya özel sektör tarafından meslek liseleri açılması ve uygulamalı eğitim yapılması çok yerinde bir uygulamadır. Meslek liselerine Millî Eğitim Bakanlığı tarafından verilen desteklerin artarak devam etmesini istiyoruz.

Meslek liselerinde, mesleki eğitim merkezlerinde veya halk eğitim merkezlerinde binlerce usta öğretici çalışmaktadır. Mesleki eğitimin sürekliliği ve kalitesi için usta öğreticilerin ücretlerinin ve statülerinin iyileştirilmesi ve daimî pozisyona getirilmesi önemli konudur. Böylece usta öğreticilerin üretime ve eğitime katkısı daha da artacaktır. Usta öğreticilerle mesleki eğitim daimi hâle gelecektir.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

 

 

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Başkan.

Kanun hükmündeki kararnameyle binlerce kişi ihraç edildi. Bu ihraç edilenlerden bazıları yargıya giderek kendi haklılıklarını ispatladılar ve yargı, görevlerine iadesi yönünde kararlar verdi ama bugüne kadar bunların önemli bölümü uygulanmadı. O nedenle, önemli biçimde mağduriyetler de oluştu. Bu mağduriyetlerin getirdiği ailevi sıkıntılar da ortaya çıktı. Memleketim Niğde’de Mete Merter -o da bir ihraç edilmiş astsubaydı- mücadelesini verdi, suçsuzluğunu ispatladı, göreve iadesi gerçekleşmediği için yaşadığı mağduriyetten dolayı intihar etti. Bu tür olayların yaşandığı bir süreçte yargıya giderek kendini aklamış kişilerin görevlerine iade edilmesi gerekir. Bu konuda alınmış yargı kararları var; bunlar uygulansın, bu acı durumlar yaşanmasın. Mete Merter kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Başevirgen…

 

 

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Manisa’nın Turgutlu ilçesi Çepnidere köyüne 250 metre mesafede kurşun işleme tesisi kurulmak isteniyor. Daha önce İzmir Torbalı ve Gaziemir’de faaliyet gösteren bu firma bir çevre felaketi yaşatmış, radyasyon ölçümleri normal değerlerin yüzlerce katı çıkmıştı. Firma daha sonra kapatılmış ve fabrika arsasına gömülü binlerce ton radyoaktif atık bulunmuştu. Şimdi, aynı firma başka bir isimle Turgutlu’da kurşun işleme tesisi kurmak istiyor. Turgutlu içme suyu kaynaklarının sağlandığı Irlamaz Çayı’na yakın olması büyük bir tehlikenin de habercisi. Yöre halkı bu tesise şiddetle karşı çıkıyor; toprağının, suyunun ve doğasının nükleer atıkla kirletilmesini istemiyor. Bu tesisin bereketiyle tüm Türkiye'yi doyuran Gediz Ovası’na kurulmasına Turgutlu halkı asla izin vermeyecek. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Antmen…

 

 

 

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün Plan ve Bütçe Komisyonunda bir kanun teklifi kabul edilerek birtakım sözleşmeli personelin devlet memurluğuna geçişine onay verildi ama bunu yaparken İHS’li arkadaşlarımız var; 12 bin PTT çalışanı İHS’yle çalışıyor, kadroları memur gibi, memur gibi cezalandırılıyorlar, KPSS’yle mesleğe girdiler ama bu arkadaşlarımız unutuldu ve kadroya alınmadı. Bunların da kadroya alınması lazım.

Yine, TRT’de ve bazı kuruluşlarda ÖHT’yle çalışan arkadaşlarımız var, bunların da kadroya alınması gerekiyor; bunlar da unutuldu. Yani AKP bir iş yapıyor ama kendinden olmayan herkesi bundan dışlıyor, yarım yamalak iş çeviriyor.

Bu arada, Mecliste bizimle çalışan danışman arkadaşlarımız var; onların beklentisi büyük, kıdem tazminatı hakları yok, yıllarca çalışıyorlar, sonra da kapının önüne konuluyorlar.

Bu arada, çalışan bütün arkadaşlarımız arasında ayrım yapmadan eşitliği sağlamak hepimizin görevidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.  

BAŞKAN – Sayın Sümer…

 

 

 

 

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye Fırıncılar Odasının verilerine göre, 10 Eylül 2022 itibarıyla Türkiye genelinde 210 gram ekmek 5 TL’den satılıyor. Ham maddeye erişim kolaylığı, nakliyat, dükkân kirası gibi nedenlerle ilden ile ekmeğin fiyatı 5 lira ila 6 lira arasında değişiyor. Maalesef, şu gördüğünüz fotoğraf -ne yazık ki Türkiye’nin birçok ilinde aynı manzarayla karşılaşıyoruz- memleketim Adana’da birçok fırının camında asılı. İktidar “Doğal gaz sorununu çözüyoruz.” “Avrupa bizi kıskanıyor.” “Yakında uzaya gideceğiz.” diyor ama vatandaş ekmek kuyruklarında, fırına dahi gidemiyor; gitse dahi bayat ekmek alma derdinde. Milleti açlıkla sınayan yirmi yıllık AKP iktidarına vatandaş beş ay sonra sandıkta mutlaka gereken cevabı verecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Önal…

 

 

 

AHMET ÖNAL (Kırıkkale) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hayat koşullarının her geçen gün zorlaştığı, geçim sıkıntısının çığ gibi büyüdüğü Kırıkkale'mizde vatandaşlarımız hayat mücadelesi veriyor. Memura ve emekliye yalnızca yüzde 30 oranında zam yapan, vatandaşlarımızı açlığa, sefalete mahkûm eden AK PARTİ iktidarı vatandaşlarımızı yok saymaya devam ediyor.

Çalışan nüfusun büyük çoğunluğunun asgari ücret aldığı, ayrıca, 50 bin emeklinin yaşadığı Kırıkkale’mizde geçtiğimiz günlerde AK PARTİ’li Kırıkkale Belediyesince suya yüzde 80 oranında zam yapıldı. İşsizliğin, geçim sıkıntısının tavan yaptığı, insanlarımızın en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığı bugünlerde, üstelik açıklanan enflasyon rakamlarının oldukça üzerinde bir oranda Kırıkkale Belediyesince su ücretlerine zam yapılması yanlış olmuştur. Kırıkkale Belediyesi acilen bu yanlış uygulamaya son vermeli, su ücretlerine yaptığı zamdan vazgeçmelidir.

BAŞKAN – Sayın Ataş…

 

 

 

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapıların imar ve iskân sorunlarının çözülmesi amacıyla 2018 yılında hayata geçirilen imar barışı, sorunları çözmek bir yana daha da büyük sorunlara sebep olmuştur. Bugün, 3 milyondan fazla imar barışı mağduru vardır. Kanunun çıktığı dönemde doğru bilgi verilmeden, konunun teknik, hukuksal ve cezai boyutları anlatılmadan vatandaşların başvuru yapması teşvik edilmiş, Hükûmet bu şekilde ciddi miktarlarda para toplamıştır. Daha sonra ise yüz binlerce kişinin eksik başvuru, son ödeme tarihini geçirme ya da uydu görüntülerindeki uyuşmazlık gibi nedenlerle belgeleri iptal olmuş, yüz binlerce yapıya yıkım kararı çıkarılmıştır. Dişinden, tırnağından artırdıkları paralarla kendi tapulu arazilerine ev yaptırmış bu insanları daha fazla mağdur etmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu sorunun yeniden detaylı bir düzenlemeyle çözülmesi gerekmektedir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

 

 

 

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Boğaziçi Üniversitesinde iki yıl önce partili Cumhurbaşkanı tarafından rektör atamalarıyla başlayan; ardından haksız, hukuksuz iddialarla öğretim üyelerinin, idari personelin görevlerinden uzaklaştırılması, yerlerine üniversite dışından atamaların yapılmasıyla bir kadrolaşma süreci yaşanmaktadır. İşte, İktisadi ve İdari Bilimleri Fakültesi Dekanlığına üniversite dışından atanan Profesör Murat Önder dekanlık görevi yanında kendisini fakültenin bölümlerine de vekâleten atıyor; daha sonra, istediği kişiyi bölüm başkanı atayarak bu kadrolaşmayı sürdürüyor. Son olarak, Rektörün keyfî kararıyla, mezunları derneği BÜMED kendi kaynaklarıyla inşa ettirdiği sosyal tesis binasından çıkarılıyor. Yine, yetkili sendika olan EĞİTİM SEN İstanbul 6 no.lu Şubesinin iş yeri temsilcilik odası gece yarısı Rektörün kararıyla boşaltılıyor. Boğaziçi Üniversitesinde iki yıldır yaşanan, bu akademik ve idari özerklikleri yok sayan keyfî sürece YÖK bir an evvel müdahale etmeli ve Yükseköğretim Kurulu daha fazla görev ihmali…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

 

 

 

ZEYNEP YILDIZ (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçtiğimiz haftalarda Güdül Boyalı köyünde bir teyzemiz Mehmetçik’i koruyan insansız hava araçlarını üreterek aslında onların korunmasını sağlayanlara minnettarlığını ifade etmişti. Benzer bir biçimde, bir toplantı dolayısıyla gittiğim Ekvator ülkesinde bir kasabada Ekvatorlu, kendi hâlinde bir amcamız Ukrayna’da binlerce masumu koruyan insansız hava araçlarımız dolayısıyla Türk milletine teşekkürlerini benimle paylaşmıştı. Ortaokul-lise yıllarımda, yurt dışından ithal ettiğimiz insansız hava araçlarıyla yürüttüğümüz terörle mücadele süreci hafızamızda mahfuz. Kritik önemi haiz bir teknolojinin sahibi olmanın terörle mücadele konusunda olmazsa olmazımız olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu takdirde soruyoruz: Gençlerin takım çalışması ruhuyla bir şeyler üretebileceğine inanmalarını sağlayan TEKNOFEST’in fikir öncüsü Özdemir Bayraktar ve onun değerli mirası BAYKAR kimi neden rahatsız etmektedir? Köylerden gelen binlerce çocuğun bir uçağa dokunup bir hayal kurmasını sağlamak kimi neden rahatsız etmektedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bulut…

 

 

YÜCEL BULUT (Tokat) –  Teşekkür ederim Başkanım.

Türk milletinin iradesiyle seçilmiş Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik olarak bölücü terör örgütü taraftarlarınca İsveç'in başkenti Stockholm'de gerçekleştirilen çirkin provokasyonu lanetliyor ve bu alçak eylemin aziz Türk milletini topyekûn hedef alan bir rezalet olduğunu belirtmek istiyorum. Sayın Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi, bu alçaklığı atıl ve sessiz vaziyette izlemeye kalkışan kim varsa suç ortağıdır. Terör örgütlerinin ve darbecilerinin hamiliğini âdet hâline getirenler besledikleri hainlerin ve insanlık düşmanlarının bir gün başlarına nasıl bela olacağını ibretlik bir tecrübe olarak yaşayacaklardır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu...

 

 

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız ile Hazine ve Maliye Bakanlığımız tarafından başlatılan Yeni Evim Konut Finansman Programı kapsamında İzmir'in de olmasını memnuniyetle karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız başta olmak üzere devletimizin tüm organlarıyla İzmir'imizin yanında olduğuna, yaşanan İzmir depreminin ardından yaşanan süreç dâhil olmak üzere birçok kez şahitlik ettik. Bu kapsamda, kentsel dönüşüme en çok ihtiyacı olan illerin arasında olan İzmir'imizde önümüzdeki süreçte kentsel dönüşümün daha da ivme kazanarak devam edeceğine şüphemiz yoktur.

Yeni konut sahibi olmak için başvuruda bulunan vatandaşlarımızın heyecanını paylaşıyor, İzmirli hemşehrilerime selam, saygı ve muhabbetlerimi iletiyorum.

 BAŞKAN – Sayın Filiz…

 

 

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüksek Öğretim Kurumlarında 2547 sayılı Yasa’nın 33/(a) maddesine göre atanan araştırma görevlileri ile aynı işleri yapan, 50/(d) maddesine göre atanan 40 bine yakın araştırma görevlisi var. 50/(d)'ye göre araştırma görevlisi kadrosunda çalışıp sekiz on yıl öğretim elemanı olarak eğitim öğretim faaliyetlerine katılan ve bu arada doktorasını bitirip üniversitelerde doktora öğretim üyesi olarak atanamamış ve işsiz kalan binden fazla doktoralı gencimiz bulunmaktadır. Aynı işi yapan ancak farklı statülerde bulunan araştırma görevlilerinin aynı statüye getirilmesi, 50/(d) kadrosunda doktorasını bitiren gençlerimizin 33/(a)’dakiler gibi işe devamları ve ihtiyaç içindeki üniversitelerde istihdam edilmeleri, adrese dayalı ilanların engellenerek liyakati esas alan atamaların yapılması gibi konularda YÖK kalıcı bir çözüm ortaya koymalı diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gergerlioğlu...

 

 

 

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şenyaşar ailesi Urfa'nın Suruç ilçesinde 14 Haziran 2018’de katledildi. Anne Emine Şenyaşar ve oğlu Ferit Şenyaşar altı yüz seksen gündür adalet nöbetinde adalet istiyor. Adalet nöbetindeki anne-oğlun önüne emniyetin minibüsünü çekseler de bu ayıbı örtemezler. Bugün dört yıl aradan sonra en nihayetinde hastane katliamının ilk duruşması şu sıralarda Malatya'da görülüyor. Şenyaşar ailesi diyor ki: “Aradığımız adalet bir gün herkese lazım olacak.” Evet, adalet herkese lazım. Mahkeme salonuna bir kısım avukatlar alınmadı. Avukatların büyük salon talebi reddedildi, baroların davaya müdahillikleri reddedildi. Görünen o ki AK PARTİ-MHP cumhur zulüm ittifakı adaletin yerini bulmaması için mücadeleye devam edecek. Emine anne “Çocuklarım ve eşim kamu personellerinin gözü önünde öldürüldü, hastanede müdahale edilmedi, yüreğim yanıyor.” diyor. Bu annenin feryadını başta zulümat bakanı Bekir Bozdağ ve tüm kamuoyu duysun.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

 

 

 

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçen hafta Barış Pınarı Harekât bölgesinde teröristler tarafından düzenlenen havan saldırısı sonucu şehit olan kahraman hemşehrimiz Tank Uzman Çavuş Selçuk Kurt'u cumartesi günü Mersin'de binlerce hemşehrimizin duaları eşliğinde ebediyete uğradık. Şehidimize Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.

Yine, hafta sonu TOKİ Sosyal Konut Projesi kapsamında Mersin'de yapılacak konutların kura çekim törenini gerçekleştirdik. Mersin merkeze 2.122 konut, Tarsus ilçemize 400 konut, Silifke'de 400, Anamur'da bin, Aydıncık'ta 128, Toroslar'da 650, Mut'ta 400 konut olmak üzere toplam 5.100 konut inşa edileceği projenin tüm hemşerilerimize, Mersin’imize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Kurada hak sahibi olan hemşehrilerimizi de ayrıca tebrik ediyorum. Bu projeyi hayata geçiren Sayın Cumhurbaşkanımıza şükranlarımızı arz ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Şimdi söz talep eden grup başkan vekillerine söz vereceğim. Beş dakikayı geçmemeleri bizi mutlu eder.

Buyurun Sayın Usta.

 

 

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İyi bir hafta diliyorum bütün herkese ve saygıyla selamlıyorum.

16 Ocak 1980 tarihinde Bağdat'ta Türkmen lider Albay Abdullah Abdurrahman ve arkadaşları Necdet Koçak, Rıza Demirci ve Adil Şerif idam edilmişlerdir. Bu vesileyle Telafer'den Aziziye'ye kadar muhtelif zaman ve mekânlarda şehadete eren Türkmen şehitlerini temsilen 16 Ocak günü Türkmen Şehit Günü olarak kabul edilmiştir. Vefatlarının 43’üncü yılında Türkmen şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum. Al bayraktan gök bayrağa selam olsun, Türkmeneli var olsun.

Furkan Akar, Avrupa Paten Şampiyonası’nda 3’üncü olmuştur. Kendisini tebrik ediyorum. İlk kez ülkemiz bu spor dalında bir madalya almıştır. İnşallah bu başarılarının da devamını diliyorum, temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu 2022 yılı Aralık ayı ÜFE verilerini açıkladı. Yani “ÜFE” dediğimiz nedir? Üretici Fiyat Endeksi. Tarım sektöründeki Üretici Fiyat Endeksi yüzde 151 artmış yani bir anlamda, üretici maliyetleri bir önceki yılın 2,5 katına çıkmış. Sayın Erdoğan geçtiğimiz günlerde, 26 Aralık 2022’de “Tarımda girdi maliyetlerini sabitleyeceğiz.” diye bir müjde vermişti. Yani bu müjde verildi ama tarımda girdi maliyetlerinin 2,5 kat arttığını görüyoruz. Bakan Nebati de “Tarım bir millî güvenlik meselesidir.” demişti. Elhak, doğru fakat -birazdan verileri söyleyeceğim- bu hâliyle baktığımızda, artık Tarım Bakanı mı dersiniz, Hükûmetin kendisi mi dersiniz, Sayın Nebati mi dersiniz; tek başına bir beka sorunu olduğu da ortaya çıkıyor. Şimdi, tarımda yirmi yıllık dönemde gelir 13 kat artmış fakat tarımda kredi borcu yani çiftçilerin borcu 131 kat artmış; son yirmi yılda 42 milyon dekar alan -ki Hollanda'nın 2,5 katı bir yüz ölçümünden bahsediyoruz- artık ekilemez hâle gelmiş, kayıtlı çiftçilerin 2/3’ü kaybolmuş yani yok artık; üretimde yok. Böyle bir durumla karşı karşıyayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Tabii, üretmeyince ne oluyor? Her şey pahalılaşıyor. Ucuz et almak için, İstanbul Beylikdüzü'ndeki Et ve Süt Kurumunun önünde, Kurumun açılışına iki saat kala, karanlıkta ve soğukta vatandaşlarımız kuyrukta. Maalesef, bu AK PARTİ hükûmetleri, Türkiye’yi 70’li yıllara yeniden döndürdü.

Süt meselesini gündeme getirdik; süt hayvanlarının kesime gittiğini, bunun süt üretiminde ciddi sıkıntıya yol açacağını söyledik. Şimdi, rakamlar ortaya çıkmaya başladı; Sayın Başkan, kasım ayında toplanan inek sütü miktarı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,1 azalmış; ocak-kasım döneminde azalma yüzde 3,2. Bunların önüne geçmek gerekiyor, üretimi artıracak tedbirlerini alınması lazım. Maalesef, Hükûmet bunların hiçbirini yapmıyor.

Şimdi, bu konuya çok fazla girmeyeceğim; Muğla Valiliğinin AK PARTİ'nin seçim klibini paylaşması bir rezalet yani artık devletin bittiği anlamına gelir, kurumların bittiği anlamına gelir, bununla ilgili bugün araştırma önergemiz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Yani bürokratların veya memurların nasıl açıktan siyaset yaptığını ve hükûmetin tavırlarında buna peşkeş çektiğini yani bunu teşvik ettiğine ilişkin bir araştırma önergesi vereceğiz, bu konuyu konuşacağız.

Şimdi, Sayın Başkan, bir miktar müsamaha istirham edeceğim sizden çünkü önemli bir konu var. Dün Plan ve Bütçe Komisyonunda bu kadro meselesi konuşuldu yani sözleşmeyle ilgili bir düzenleme var. Biliyorsunuz, bu konuyu sürekli gündeme getirdik muhalefet olarak, yapılan yanlışlıkları, personel rejimdeki aksaklıkları sürekli gündeme getirdik. En sonunda, hükûmet, sonunda bir adım atmak durumunda kaldı fakat bu adım çok eksik. Bir defa, personel rejiminde ciddi sorunlar var ve bu sorunların emin olun -eski bir bürokrat olarak söylüyorum- çoğu AK PARTİ Hükûmetleri döneminde çıktı, geçmişte kısmen olanlar da bu dönemde aşırı bir şekilde büyüdü, çok ciddi mantıksız işler yapıldı ve sorunlar çığ gibi büyüdü.

Şimdi, getirilen düzenleme bunların sadece bir kısmını çözüyor, evet, biz bunları talep ettik ama eksikleri var. Şimdi, o eksikleri müsaade ederseniz buradan ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Bir defa, kadro meselesinde, sözleşmelilerde, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında ek ders karşılığı çalışan personel bu kapsamda yok, olmalı; sosyologlar var, psikologlar var, hemşireler var, sosyal çalışmacılar, sosyal hizmet uzmanları var. Halk eğitim merkezinde kısmî zamanlı  çalışan kadrosuz usta öğreticiler kapsama mutlaka alınmalıdır, PTT'de İHS'li çalışanlar bu kapsama alınmalıdır, Türk Standartları Enstitüsünde çalışan inceleme elemanları ve proje bazlı çalışanlar mutlaka kadro kapsamına alınmalıdır, Fahri Kur'an kursu öğreticileri kısmen alındı ama buralarda bir 28 Kasım tarihi problemi var, bu problem giderilmelidir, bu tarihte çalışmıyorsa önceden on yıl bile çalışmış olsa bunlara verilmiyor. Geçmişte taşeronlardan kadroya geçirirken de “4 Aralık mağdurları” diye bunu ifade ediyoruz, aynı yanlış yapılmıştı, bu ciddi bir adaletsizliktir. Yani on yıl çalışmış olanı almıyorsunuz, o gün çalışıyorsa, bir günlük dahi olsa bunu alıyorsun. Böyle bir adaletsizliği hiç kimse kabul etmez. Bu, kul hakkıdır, bunu düzeltmek lazım.

Ücretli öğretmenlere mutlaka kadro verilmelidir. Aile sağlığı merkeziyle çalışan grup elemanlarına kadro verilmelidir. Mecliste bizim danışmanlarımız var…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Beş dakikayı doldurduk.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, bir iki dakika lütfederseniz çok memnun olurum.

BAŞKAN - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan danışmanlarımız var, bunların da kadro meselesinin çözülmesi lazım. 2017’de mağdur edilenler olmuştu taşerondan kadroya geçirirken.

KİT’lerde çalışanlara, bunlara artık mutlaka kadro verilmek durumundadır.

Personel maliyeti yüzde 70’in altında olan kiralık araç şoförleri, laboratuvar çalışanları, kan alma personeli; MR, tomografi, sterilizasyon personeli; yemekhane çalışanları, bilgi işlem çalışanları; bunlara mutlaka kadro verilmesi lazım; bu adaletsizliktir. KİT’lerde çalışanlar kapsam dışıydı, onlara da verilmesi lazım.

Belediye şirketlerinde çalışanlarına, kamu çağrı merkezi çalışanlarına, kara yolu müşavir firma çalışanlarına, şehir hastanesi çalışanlarına, çadır kent ve EXPO, bakım çalışanlarına, sosyal tesis çalışanlarına, kamu bankalarında güvenlik görevlisi olarak çalışan taşeronlara da kadro verilmelidir.

Şimdi, diyeceksiniz ki: “Bunlara nasıl verilecek?” Kardeşim, bunların hepsini siz icat ettiniz, zamanında icat ettiniz. Bir kısmına verdiniz, bir kısmına vermiyorsunuz. Elbette bunların da hepsine verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkanım, biliyorum ama lütfen, istirham ederim…

BAŞKAN – Buyurun son bir dakika.

ERHAN USTA (Samsun) – Kadro alamayan akademik personel var, 50/D’li akademi çalışanları var, bunlara kadro verilmesi lazım. 100/2000 Doktora Programı’nda çalışan çok değerli akademisyenler var, bunların hem ücretleri düşüktür hem de bunların kadro sorunu vardır, kadrolarının verilmesi lazım.

Uzman çavuşlar, sözleşmeli er ve erbaşlar yani artık bunlara kadro verilmemesi kadar büyük bir yanlış olamaz, mutlaka kadroya kavuşturulmaları gerekiyor.

Aynı zamanda kadronun dışında da kamuda ücret, gösterge ve statü sorunları var Sayın Başkan. Tarım danışmanları olarak bugün asgari ücretin altında çalışan mühendisler var. Denetim elemanları arasında ciddi ücret farklılıkları var yani Sayıştay denetçisi, mülkiye müfettişi, adalet müfettişi ve diğer müfettişler arasında ciddi bir problem var. Astları  3600 almış kamu şeflerine 3600 verilmemiş, böyle bir adaletsizlik var. üniversite mezunu işçiler var, işçi statüsünden memur statüsüne geçmek istiyorlar, bunların çözülmesi lazım.

Dolayısıyla, liste uzun, bu listenin tamamını kapsayacak bir çözüm bekliyoruz ve bu çözümün olması için de gereken mücadeleyi Mecliste ve her türlü platformda vereceğiz.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Akçay…

 

 

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

9 Ocakta Almanya Dışişleri Bakanı Kıbrıs’ta iki devletli çözümün mümkün olmadığı yönünde bir açıklama yapmıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Türkiye’nin Kıbrıs meselesinin çözümü konusunda temel tezlerden olan iki devletli çözüm formülünü yok sayan bu açıklamayı reddediyoruz. Gerçeklere dayanan, adil, iki toplumlu, iki devletli bir yapı tesis edilmeden, kalıcı bir çözüm olmadan Türk varlığına ve Kıbrıs davamıza halel getirecek girişimler bizim için yok hükmündedir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, egemen ve bağımsız bir devlettir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan başta olmak üzere bazı Avrupa Birliği ülkeleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını ihlal ederek uluslararası hukuku açıkça çiğnemektedirler. Türkiye, Kıbrıs Türk halkının varlığının, egemenlik haklarının, eşit statüsünün korunmasına ve Kıbrıs Türklerinin haklı davasına sahip çıkmaya devam edecektir. Ayrıca Kıbrıs Türkleri Türk dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır. 11 Kasım 2022’de Özbekistan’da düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi’nde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gözlemci üye olarak kabul edilmesiyle tüm dünyaya önemli bir mesaj verilmiştir.

Bu vesileyle, vefatının 11’inci yıldönümünde Kıbrıs Türklüğünün bağımsızlık mücadelesine ömrünü vakfeden başta Rauf Denktaş’ı, Doktor Fazıl Küçük’ü rahmet ve şükranla anıyorum.

Sayın Başkan, 14 Ocak, yazar, siyaset adamı ve millî şairimiz Mehmet Emin Yurdakul’un vefatının 79’uncu yıl dönümüdür. Mehmet Emin Yurdakul “Türkçe Şiirler” “Türk Sazı” “Ey Türk Uyan” eserleriyle millî edebiyat akımına öncülük etmiş, batı taklitçiliğine karşı çıkarak millî şuur ve bilincin önemini anlatmayı kendine görev edinmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Anadolu’dan Bir Ses” yahut “Cenge Giderken” şiirinde usta kalemiyle millî mücadele ruhunu perçinlemiş, Türk milletinin düşüncelerine ve hislerine tercüman olmuştur.

Bugün, aynı zamanda, düşünce dünyamızın önemli değerlerinden biri olan tarihçi, profesör, akademisyen ve siyasetçi Osman Turan’ı da anıyoruz. Osman Turan “Tarihini bilmeyen ve şuurunu taşımayan milletler hafıza ve idraklerini kaybetmiş şaşkın kimselere benzer.” sözüyle millî tarih şuurunun önemine işaret etmiş, eserleriyle tarihimizin en müstesna kesitlerine ışık tutmuştur. Osman Turan “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi” “Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti” eserleri başta olmak üzere, bütün eserleriyle kültür ve medeniyetimizi objektif ve ilmin ışığında ele almış, düşünsel bir zemine oturtmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu vesileyle, düşünce ve fikir dünyamızın 2 önemli şahsiyeti, Mehmet Emin Yurdakul’u ve Osman Turan’ı rahmetle anıyoruz.

Sayın Başkan, 16 Ocak Türkmen Şehitleri Günü’dür. 1979 yılında Irak Baas rejimi tarafından tutuklanarak işkencelere tabi tutulan Türkmen Kardeşlik Ocağı Başkanı Abdullah Abdurrahman, Doçent Doktor Necdet Koçak, Doktor Rıza Demirci ve iş adamı Adil Şerif 16 Ocak 1980’de haksız ve hukuksuz bir şekilde zalimce idam edilmişti. Türkmeneli’nin bağımsızlığı, Türk milletinin hak ve hukuk mücadelesi uğruna hayatını kaybeden aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

 

 

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Trendyol Go kuryeleri, 1 Ocakta yapılması beklenen zammı alamadıklarını söyledikleri için dün iş bırakma eylemine gittiler. Neredeyse hepimizin, herkesin alışveriş yaptığı on-line sitelerde çalışma koşullarının hiç de parlak olmadığını kendileri de ifade ediyorlar. Her gün bize birçok paket getiren emekçiler, çok zor koşullar altında hayatlarını devam ettiriyorlar. Koşullarının iyileştirilmesini ve paket başı aldıkları ücretlerin artırılmasını talep eden Trendyol Go kuryeleri, alevli saat uygulamasının isteğe bağlı olmasını ve paket başı ücretlerin artırılması talebiyle direnişteler. İşçiler, haftalık kırk beş saatten fazla çalışmak zorunda bırakıldıklarını ve haftanın altı günü saat 22.00’ye kadar çalıştırıldıklarını söylüyorlar. Talepleriyle ilgili yetkililer görüşmeyi reddetmiştir, işçilerin eylemleri devam ediyor. Biz de buradan Trendyol Go işçilerinin eylemlerini selamlıyoruz, yanınızdayız diyoruz.

Sayın Başkan, EPDK ceza yağdırdı geçen gün. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPİAŞ’a yapılan gerçek dışı bildirimler sebebiyle 40 şirket hakkında idari soruşturma açılmasına ve oluşan zararların da yurttaşlara yansıyacağına dair akla zarar bir açıklama yaptı. Açıkçası, şirketler sehven ya da kasten gerçeğe aykırı beyan vermişler, bunu biliyoruz. Sorumlusu neden tüketici, neden halk oluyor? Faiziyle birlikte 11 milyar TL'yi aşan bu meblağ AUF mekanizmasının doğası gereği maliyet düşüşü olarak doğrudan tüketicilerin faturasına yansıyacak zaten elektriklerini zar zor ödeyen dar gelirli yurttaşlar bunu ödeyemez. Kamuoyu, bu konuda EPDK'dan derhâl tüketicilerin yükünü hafifleten bir açıklama bekliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) -  Bugün, Uludağ Alan Başkanlığı kurulmasına dair bir kanun teklifi gündemimizde, önergelerden sonra görüşeceğiz. Milli Parklar Kanunu'na göre, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğünden izin alınmadan, Uludağ'da normalde hiçbir şey yapılamıyor alan başkanlığıyla tek amaç bunun önünü açmak. Şimdi, bu kurularak, alan başkanlığı kurularak aslında millî park statüsünde olan büyük bir alan ranta açılıyor yine. 1956 yılından beri, 48 Millî Park için uygulanan Millî Parklar Kanunu Yönetmeliği’nde bugün ne oldu da bir anda yetki karmaşası doğuruyor iddiasında bulunuyor iktidar. Önce Gelibolu Yarımadası, sonra Kapadokya, şimdi Uludağ Millî Parkı lağvedilerek yerine alan başkanlığı getirilmek isteniyor. Kapadokya'da dünyaca ünlü peribacalarındaki antik yol üzerinden yol geçirebiliyorlar da bunu alan başkanlığı sayesinde yapıyorlar, biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Millî park olarak kalsaydı asla yapılamayacak olan bu yol şimdi de sermayenin istediği bütün talan projelerine de bu sayede yol verecek iktidar. O yüzden, biz buna alan başkanlığı değil, talan başkanlığı diyoruz. Uludağ Millî Parkı Bursa kentine temiz hava sağlamakla kalmıyor, doğal su varlıklarıyla da bütün ülkeye içme suyu sağlıyor. Ne Uludağ’ın su kaynaklarını ne de Uludağ’da yaşan 169 tür endemik bitkinin yayılma gösterdiği 20 milyon metrekare alanı size bırakmayacağız. Kültür ve Turizm Bakanlığı güdümündeki “alan başkanlığı” adı altında ETS Turizm ve Ali Ağaoğlu’nun insafına bırakmayacağız. Devasa oteller ve geniş yollarla Uludağ’ı betona hapsedemeyeceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, geçtiğimiz hafta sonu Almanya’nın Neuss kentinde AKP Milletvekili Mustafa Açıkgöz -evet, aynı zamanda Divan üyesi- ırkçı ve katliam tehdidi içeren bir konuşma yaptı. Basında çok ciddi yer aldı, uluslararası basında da Türkiye basınında da yer aldı ve Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Almanya Dışişleri Bakanlığına çağırılarak sert bir şekilde uyarıldı. Dışişleri Bakanlığının resmî Twitter adresindeki açıklama şu: “Bugün Türk Büyükelçiliğini görüşmeye davet ettik. Neuss’ta bir Türk milletvekilinin yaptığı gibi çıkışlar tekrarlanmamalı. Nefret yaklaşımı ve nefret söyleminin Almanya’da yeri yoktur. Yabancı seçim kampanyası etkinliklerinin tarafımızca önceden onaylanması gerektiğini açıkça belirttik. Türk temsilciler oyunu kuralına göre oynamazsa sonuçlarını incelememiz gerekiyor.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Beş dakika doldu.

Buyurun Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Şimdi, sözüm ona, Milletvekili Mustafa Açıkgöz “PKK” ve “FETÖ” gibi kötülüklerin mazereti hâline getirilmiş bazı kavramların arkasına saklanarak bir soykırım ve yok etme politikalarından söz ediyor. Bu soykırım tehditleri nerede yapılıyor ve nasıl yapılıyor? Bütün milletvekillerinin bu videoyu izlemesini öneririm. Son altmış yılda bu ülkeden 5 milyon insanın göç ettiği ve yüzde 90’dan fazlası Hristiyan olan bir ülkenin dini ve inancı aşağılanarak yapılıyor; utanç verici. Bu aşağılık ve katliamcı düşüncenin sahibi zat çıkıp şu kürsüden -aslında bir nevi itiraf ettiği bu söylemleriyle- Paris cinayetlerinin ilişkisini de açıklamalıdır. Bugünden sonra yurt içinde veya yurt dışında herhangi bir Kürt'ün başına gelecek herhangi bir yönelimden bu zihniyet ve iktidar sorumlu olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hiç kimse “PKK” ve “FETÖ” kavramlarının arkasına sığınmasın. Bu, düpedüz ırkçılıktır, evet, Kürt düşmanlığıdır, soykırım çağrısıdır; bu soykırımcı itirafın başka bir açıklaması yoktur. Biz bu soykırımcı zihniyeti de bu söylemlerin sahiplerini de kendi içinde barındırmaya devam eden iktidarı da şimdiye kadar AKP'ye oy vermiş yurttaşlarımızın dikkatine ve vicdanına sunuyorum ki ölümle tehdit ettiğiniz Kürtlerin size bunun faturasını sandıkta sormasına çok az kaldı.

Sayın Başkan, son sözüm.

Kemal Kurkut davası bugün bitti. “Beraat” kararı yerine yerel mahkeme “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verdi. Kemal Kurkut kim? Üst tarafı çıplak, polisler tarafından “Nevroz”da katledilen bir Kürt genci. Bunun bir özelliği var, vali basına ilkin “Canlı bomba etkisiz hâle getirildi.” diye bir açıklama yaptı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun, bitirin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ama Abdurrahman Gök gazeteci olarak o görüntüleri çekti ve çektiği için Abdurrahman Gök propagandadan ceza aldı. “Cinayeti görüntüleyene ceza verilir, cinayeti işleyene ceza verilemez.” kararının hukukta, siyasette, vicdanda, ahlakta hiçbir yeri yoktur. Evet, ne bu kararı verenlerin ne verdirenlerin yatacak yeri yok. Kemal Kurkut'un annesinin ahı bunu yapanların, yaptıranların, bunun arkasında duranların… Ne bu dünyada ne öbür dünyada rahat etmeyecekler. Bu annenin elleri iki yakalarında olacak, katilleri beraat ettirenlerde olacak. “Kürtleri katletmek serbesttir.” kararıdır bu. Tanımıyoruz, kınıyoruz, reddediyoruz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Özkoç.

Buyurun.

 

 

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidarın birinci hedefi, her alanda üretimi arttırmak olmalı ancak bu yirmi yıllık tecrübeyle Türkiye'de bir başarı hikâyesi maalesef olmamıştır. Millet İttifakı olarak ülke yönetimini devraldığımızda ekonomi politikamızın temeli tam da bu olacak; her alanda üretimi arttırmak. Tarımsal üretimden sanayiye, savunma sanayisine, her alanda üretimi arttıracak, teşvik edecek, ön açacağız. En önemlisi, devletin desteği emek verene, iş ehline, üretmek isteyene adil dağıtılacaktır.

Türkiye savunma sanayisi açısından çok güçlü bir potansiyele sahip eğer nitelikli dolandırıcılara Tank Palet Fabrikası gibi fabrikalar peşkeş çekilmezse. Gurur kaynağı olan millî projelerimizden ATAK helikopterinin temeli 1995’te atılmıştır, FIRTINA obüsünün 1995’te, millî gemi projemiz MİLGEM’in 1996’da temelleri atıldı. Savunma sanayinde kendi gemimizi, obüsümüzü, tankımızı, helikopterimizi yapmak için ordumuzun, devletimizin önderliğinde başlattığımız projelerdir bunlar; köklü bir geçmişe, geleneğe ve çabaya sahiptir. Bugün onur duyduğumuz sonuçlarını da görüyoruz, daha iyilerini de göreceğiz. Savunma sanayinde atılan her adım devletimiz, milletimiz için hayati önem taşımaktadır. Savunma sanayinde devamlılık ve gayrişahsilik esastır. Bu esasın çiğnenmesi sektöre ket vurur ve ne yazık ki de şu anda vurmaktadır.

Ülke olarak çok büyük bir potansiyele sahibiz, önemli başarıların altına imza da atıyoruz ancak kayırmacılık ve liyakatsizlik önümüzü kesiyor, en büyük gücümüz olan insan kaynağımızı eritiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bugün, Türkiye'de beyin göçünün en fazla görüldüğü alan savunma sanayidir. ASELSAN, TAİ, HAVELSAN, ROKETSAN, Meteksan, MilSOFT, TÜBİTAK gibi göz bebeği kurumlarımızdan insanlar ayrılıp gidiyorlar. Onlarca yetişmiş bilgili, tecrübeli mühendisimiz yurt dışına gidiyor. Savunma sanayinde yurt dışına geçen mühendislerimizin en büyük derdi liyakatsizlik, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıktır. Bu kaygıyı yedinci yargı paketine bir madde koyarak aşamazsınız. Beyin göçü ve bu göçün gerekçeleri çok açıktır. Her toplumsal sorunda yaptığınız gibi bunu da yasaklarla çözmeye kalkamazsınız. Yedinci yargı paketine bir yasa maddesi ekleyerek savunma sanayinde çalışan mühendislerin yurt içinde ve yurt dışında kurumlara geçişlerini zorlaştırmaya çalıştığınız basına yansıyan haberler arasında yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Böyle bir adım atmayın. Bu, çare değildir. Derdin kaynağının büyümesini sağlamaktan başka bir işe de yaramaz.

Biz buradan tüm mühendislerimize, gençlerimize, geleceğini yurt dışında aramaya çalışan insanlarımıza söz veriyoruz. Çok az kaldı, en fazla dört beş ay. Savunma sanayisinde ve toplumun diğer her alanında yaratılmak istenen cendereyi kaldıracağız. İnsanlarımızın, gençlerimizin ve ekonominin önünü açmak için ne gerekiyorsa onu yapacağız. Özellikle vurgulamak istiyorum ki savunma sanayisinde yapılan her iş, başarısıyla, başarısızlığıyla bize aittir, ülkemize aittir. Ülkemizin insanının alın teri ve emeği geleceğimizdir. Biz sektördeki kayırmacılığı, peşkeşi ve insanlarımız üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmak istiyoruz ve bunun için azimliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hizmet üretimini desteklemek için gelmek istiyoruz. Göreceksiniz, çok kısa zamanda, Türkiye, savunma sanayisinde ve her alanda sahip olduğu güçlü potansiyeli harekete geçirecektir.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

Sayın Akbaşoğlu…

 

 

 

 

 

 

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Bugün, inşallah hep beraber, Bursa milletvekillerimiz ve 43 milletvekilimizin imzasıyla teklif olarak sunulan Bursa Uludağ Alanının, Başkanlık yönetimiyle yetki kargaşasının ortadan kaldırılması, birçok birimimizin, birçok kurumumuzun yetki alanına giren hususların ilçe belediye başkanlığı, büyükşehir belediye başkanlığı, Tarım Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığıyla ilgili alanların yetki karmaşası içerisinde maalesef, bürokrasiye boğulan iş ve işlemlerin hızlandırılması ve bu konuda Bursa halkının daha rahat bir şekilde Uludağ’dan istifade edebilmesi, bu konuda hakikaten bütüncül bir yönetim anlayışının ortaya konması daha rahat, daha iyi bir koordinasyonun sağlanması, burada Bursalıların Uludağ’dan daha fazla istifade edebilmesi, koruma ve kullanma dengesinin korunarak bu konuda en güzel, verimli bir yönetimin sağlanması hususunda tıpkı Çanakkale Alan Başkanlığı ve Kapadokya Alan Başkanlığı gibi bir idari düzenlemenin gelebilmesi hususunda bir teklif söz konusu. İnşallah, bu teklifi Genel Kurulumuzda görüşeceğiz, yüce Meclisin huzuruna getirdik, burada görüş ve kanaatlerini bütün milletvekillerimiz ortaya koyacaklar.

Akabinde de malumunuz dün itibarıyla sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesine ilişkin yaklaşık 500 bin insanımızı ilgilendiren, aileleriyle milyonları ilgilendiren bir kanun teklifimizi inşallah, Genel Kurulun gündemine yarın sunmayı düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu konuda gerek Uludağ Alan Başkanlığıyla ilgili gerekse sözleşmeli personelin kanunlaştırılmasına ilişkin bu haftaki çalışmamızı bu şekilde planladık. Tabii ki bütün milletvekillerimizin katkılarıyla bu 2 kanunu görüşmeyi ve yasalaştırmayı düşünüyoruz Meclisin takdiriyle.

Bunun dışında, şunu ifade etmek isterim ki tabii, bugün de paylaştık kamuoyuyla, bunu Meclis kürsüsünden de tekrar bütün milletimize hatırlatmak isteriz ki 5 adım atacağız demiştik, Allah’a çok şükür 4’üncü adımını bu hafta görüşmeyi düşünüyoruz ve bunu yasalaştırmayı düşünüyoruz. Asgari ücreti düzenleyeceğiz demiştik, memur ve emeklilerin durumlarının daha iyileştirilmesine ilişkin bir yasal düzenleme yapacağız demiştik, bunun dışında, 3600 ek göstergeyi yasalaştıracağız dedik; bunları hayata geçirmenin  mutluluğu içerisindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) -  4’üncü adım olarak da sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi sözümüz vardı, bu sözü de Genel Kurulun gündemine getirmenin bahtiyarlığı içerisindeyiz. Ne söylediysek onu yapıyoruz, yaptığımızı söylüyoruz. Bu millet sahipsiz değildir, bu milletin bütün fertleri, bütün katmanları; işçisi, çiftçisi, emeklisi, memuru, esnafı, sanayicisi, nesi onların gündemiyse o gündem bizim gündemimizdir. Milletimizin gündemi bizim gündemizdir, milletimizin kırmızı çizgisi bizim kırmızı çizgimizdir; bütün sorunlara el atıyoruz,  dosya dosya önümüze alıp hepsini inşallah çözümlüyoruz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – EYT, EYT… Sayın Akbaşoğlu, EYT’ye ne oldu? EYT uyuyor.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) -  Bu manada EYT’yi de Allah nasip ederse önümüzdeki hafta Meclisin gündemine getireceğiz, Meclis Başkanlığımıza vereceğiz.

 

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Kaç hafta oldu? Bitmiyor bu haftalar hiç.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) -  Ve bu konuyla ilgili kanun teklifi çalışmalarına milletvekili arkadaşlarımızla beraber başladık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) -  EYT’yle ilgili teknik çalışmayı Çalışma Bakanlığımız tamamlamıştır. 2 milyon 250 bin insanımızı evvelemirde ilgilendiriyor, toplamda 5 milyona yakın insanımızı ilgilendiriyor. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın kamuoyuyla paylaştığı üzere, herhangi bir yaş şartı olmaksızın 8 Eylül 1999 tarihi itibarıyla ondan daha önce hangi hukuki statü söz konusu ise aynı hukuki statüye dair emeklilik hakları kazanılmış olacak ve inşallah, muhtemelen önümüzdeki hafta kanun teklifini Başkanlığımıza sunacağız; şubat ayı içerisinde bunu Meclisin takdiriyle yasalaştırıp bütün EYT’li kardeşlerimizin mart ayında emeklilik maaşlarını almalarını hep beraber sağlayacağız inşallah.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – E, seneye bıraksaydınız bari.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Şu EYT konusunda net tarih verip durmayın bari ya.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Değerli arkadaşlar, bunun dışında, tabii ki Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, toplumumuzun hepsi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bir Grup Başkan Vekili bir gün “şubatta” bir gün “martta” diyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Aralıkta…

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, bütün toplum kesimlerimizle bir milletiz, tek devletiz; tek bayrak altında, tek vatanımızda, hep beraber, birbirimizle kaynaşmış bir şekilde, millet-devlet kaynaşmasıyla Türkiye Yüzyılı’na doğru yürüyoruz. Allah’ın izniyle, hiçbir ayrım olmadan, bütün özgürlükleri sonuna kadar yaşayarak, yaptığımız demokratik devrimlerin özgürlük alanında hep beraber kucaklaşarak ileriye doğru yürümeye devam edeceğiz, tabii ki hakaret etmeden, suç işlemeden. Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunları herkese eşittir; suç işleyen herkes de bağımsız ve tarafsız yargı tarafından değerlendirilerek karşılığına çarptırılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Yedi dakika oldu, toparlayalım.

Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu konuda, İHA, SİHA, Taarruzi İnsansız Hava Aracı (TİHA) ve KIZILELMA’yla, Millî Muharip Uçak’la hakikaten millî savunma sanayisinde devrim yaptık AK PARTİ iktidarında; Sayın Recep Tayyip  Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu sağlam, kesin iradeyle Allah'a çok şükür bugün 4 milyar doları aşan bir ihracata eriştik. Önümüzdeki yıl, dünyada, 10 milyar doları aşacak büyük bir hamle yapmayı düşünüyoruz. Bu konuda tabii ki Rahmetirahman’a kavuşan, insansız hava araçlarında dünyanın bir numarası olmamızın temellerini atan Sayın Özdemir Bayraktar’a rahmet diliyorum. Onun açtığı çığırı devam ettiren Selçuk Bayraktar’a, Haluk Bayraktar’a buradan, bir milletin ferdi olarak hakikaten teşekkürlerimi sunuyorum. Bu konuda siyasi iradeyi tam manasıyla ortaya koyan ve hakikaten Türkiye’nin gücünü gösteren, yüzyılın lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a da teşekkürlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

 

17/1/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 17/1/2023 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Erhan Usta

Samsun

Grup Başkan Vekili

Öneri:

Samsun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Erhan Usta tarafından devlet memurlarının siyasi faaliyette bulunmalarının ve bunun yol açtığı demokratik, ahlaki ve manevi tahribatın önlenmesi için gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 17/1/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 17/1/2023 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimizin konusu tek parti diktasını çağrıştıran görüntüler, uygulamalar, hukuk dışılıklar, antidemokratik şovlar hakkındadır. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

15 Ocak 2023 tarihinde Muğla Valiliği bir paylaşım yapıyor ve resmen Cumhurbaşkanı üzerinden AKP propagandası yapıyor. Yapılan bu aleni hadsizlik ve partizanlık, yönetim kültürü çok yüksek olan Türk idarecilerine hiç yakışmamıştır; bunu kınıyorum, ayıplıyorum. “Devlet, partinin bir aparatıdır.” anlayışı ne kadar ilkel bir anlayıştır. Yönetimdeki bu kanserleşme, kuşkusuz, devlete yanlış besleme yapan AKP'yi en başta yok edecektir. “AKP eşittir devlet” demek yok olmak demektir arkadaşlar. Allah korusun, hep birlikte tarihten silinebiliriz. O yüzden, Muğla Valiliği hakkında Mülkiye Teftiş Kurulunun harekete geçirilmesi şarttır.

Değerli arkadaşlar, AKP iktidarlarının devlet ve kamu kurum ve kuruluşları üzerinden binlerce partizan uygulamalar yaptığını biliyoruz. Memurları, üye işçileri mitinge zorla götürmek, sel ve yangın afetlerinde parti şovları sergilemek, partizan icraatlar, polis üzerinde -özellikle yargı erkine suç olmasına rağmen- baskı yapmak ya da hâkim ve savcıları tayin ettirmek, usulsüz ihaleler, haksız, yersiz krediler, üniversitelerin partizanlaştırılması, liyakatin göz ardı edilmesi, valilik toplantılarına bizzat iktidar vekillerinin katılarak süreci yönetmesi, sivil ve askerî şahsiyetlerin alkışa zorlanması gibi daha binlerce örnek sayabilirim.

Değerli milletvekilleri, Anayasa ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu memurların ve işçi olmayan kamu görevlilerinin siyaset yasağını, sadakat ve tarafsızlığını anlatmaktadır. Yani 7’nci madde diyor ki: “Herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar...” Devam ediyor: “...hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar.” Tüm bunlara rağmen devletin saygın organları AKP elinde siyasi hesaplara maalesef kurban edilmektedir, bunun anlamı AKP'nin hukuku çiğnemede gözünü kararttığını göstermektedir. Yine, yerleştirmeye çalıştıkları rejim tam bir bataklıktır.

Arkadaşlar, düşünün, bugün itibarıyla yüzde 40’ın altına düşmüş bir iktidar, yüzde 60’ın üzerinde güce sahip bir kesimi yok farz ederek halka rağmen iktidarını sürdürmeyi kurguladığı baskı rejimiyle sağlamaya çalışıyor. İnsanlık tarihi böyle bir modeli asla kalıcılaştırmamıştır. Devleti partiye indirgeyen, memurunu parti mensubu sayan, millet iradesine gözünü kapayan her iktidar geride bir enkaz bırakarak yok olmuştur.

Değerli arkadaşlar, bir demokratik hukuk devletinde devlet ve parti ilişkisi örtüşen bir ilişki değildir. Eğer partiyi devletleştirirseniz yani parti devleti kurarsanız bu büyük bir zulmü de beraberinde getirir; bunun birçok örnekleri var. Mesela Sovyetler Birliği Komünist Partisi; devletin sahibidir, milyonlarca insanın savaş ve açlıktan ve siyasi cinayetlerden yok olmasına neden olmuştur. Nitekim, Almanya’yı faciaya sürükleyen Nazi Partisi de diğer bir benzeridir. Bizde, Balkan Harbi; asırlarca egemenliğimizde kalan Balkanlar’ın bir yıl içerisinde bütünüyle elimizden çıkmasıyla sonuçlanmıştır; bunun sebebi partizanlaşmış Osmanlı bürokrasisi ve askeriyesidir. Neredeyse Türklük sükût edecekti arkadaşlar, ne mutlu ki Atatürk’ün millî mücadelesiyle yok olmaktan kurtulduk. Bir milletin bütünüyle kurtulmasında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Evet, bugünlere geldiğimizde, askerimize, bürokratımıza, aydınımıza, diyet borcuna sokulanlara AKP Politbürosunun alkışlatıldığını üzülerek görüyoruz; bunu hep birlikte reddetmeliyiz ve buna karşı çıkmalıyız. Devlete ciddiyet yakışır arkadaşlar.

Sözlerime son verirken önergemizin kabulünü diler, hepinize saygılar sunarım.

Teşekkür ederim. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Köksal, buyurun.

 

 

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Seçim bölgem Afyonkarahisar ili Gökçe Mahallesi TOKİ konutları hak sahipleri dört yıldır konutlarının teslim edilmesi için uğraşıyor. Hemşehrilerime “Konut sahibi olacaksınız.” diye söz verdiniz, dar gelirli insanlar bir umutla gidip yazıldılar ama gelinen noktada ortada konut yok. O günün koşullarında 16 bin liralık peşinatla 200, 300 bine konut sahibi olabilecekken bugün 1 milyon gibi rakamlar telaffuz ediliyor. Yazık değil mi hemşehrilerime? Siz, konut müjdesi vermeden evvel söz verdiğiniz konutların teslimini yapsaydınız keşke.

Öte yandan, seçim bölgem Sandıklı ilçesi Soğucak köyünde 2009 yılından beri, verdiğiniz barajı sözünü yerine getirmediniz, baraj hâlâ yapılmadı. Özellikle yazın su sıkıntısı had safhada. Soğucaklı hemşehrilerim hiç merak etmesin, o barajı Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında biz yapacağız.

 

 

 

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın vekiller; Genel Kurulu, Genel Kurulun sevgili emekçilerini ve ekranları başında bizleri dinleyen sevgili yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. İYİ Partinin grup önerisi üzerinde partim adına söz aldım.

Sayın Başkan, iktidar partileri ile kamu, daha doğrusu devlet arasında ilişkiler her zaman sorunlu ola gelmiştir ama hiçbir dönem AKP dönemindeki kadar açık, aleni ve artık devleti parti devletine dönüştüren bir konuma gelmemişti. Eskiden bu destekler, bu ilişkiler gizli, biraz üstü örtülerek yapılırdı ama günümüzde artık aleni yapılıyor. AKP yani iktidar partisi… Kaymakamlar, valiler, rektörler, millî eğitim müdürleri, il sağlık müdürleri AKP’nin birer ilçe başkanı gibi faaliyet göstermekten asla imtina etmiyorlar. Bakın, dediğim gibi, bu ilişkiler daha önce gizli saklı yürütülürken artık aleni yürütülüyor. Önergede de belirtildiği gibi Muğla Valisi açık bir şekilde Valiliğin sitesinden AKP propagandası yapmakta beis görmüyor, hatta bunu göstere göstere Twitter sayfasında paylaşıyor. Bu, sadece Muğla Valiliğinde olan bir durum değil; bakın, AKP Genel Başkanı illere seçim çalışmalarına gittiğinde aynı şekilde valiler, kaymakamlar, il millî eğitim müdürleri, sağlık müdürleri, tarım müdürleri, tüm müdürlükler olmak üzere herkese, o programlara katılması için açıkça mesajlar gönderiyorlar, katılımı zorunlu tutuyorlar ve AKP il başkanlıklarının yapamadığı çalışmaları devlet olanaklarıyla sürdürüyorlar. Ve en önemlisi Sayın Başkan, önümüzde, yüz yılın belki en önemli seçimine doğru gidiyoruz, bu kadar parti devleti hâline gelinmesi, kurumların bu kadar iktidar partisi adına davranıyor olması yarın seçim sürecinde eşitsiz bir seçim sürecine de neden olacaktır. Çünkü açıkça şu anda yaşıyoruz; bakın, hiçbir ilde AKP, MHP milletvekilleri dışında, ili ilgilendiren bir konuda, diğer muhalefet partilerinin milletvekillerinin bir toplantıya çağrıldığına şahit olmadık, bir toplantıya katıldıklarına şahit olmadık, görüş belirtmelerine katlanıldığına şahit olmadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Böyle bir durumda, bu kadar merkezileşmiş, partiyle bu kadar özdeşleşmiş il yöneticilerinin yarın seçim sürecinde bu eşitsizliğe nasıl neden olacaklarını hepimiz görüyoruz, o açıdan bu önergenin desteklenmesi lazım; devlet ve iktidar partisi hukukunun netleştirilmesi açısından zaruridir, önemlidir ve biz de bu önergeyi destekliyoruz; bu, bir an önce herkesin gerçekten titizlikle üzerine eğilmesi gereken bir konudur çünkü devlet kalıcıdır, iktidar partileri gidicidir, “Gelenle giden aynı yolda devam ederse o zaman bu devlet bitmiştir, tükenmiştir.” denir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum Başkan. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Konu önemli, konu önemli, demokrasimiz açısından önemli. Tabii, önergede Muğla Valisinin AKP’nin bir siyasi etkinliğini Twitter hesabından duyurmasıyla başlayan bir sorun gündemde. Sorun sadece valilerle sınırlı olsa belki bir derece konuşacağız ama sorun derin, sorunda asker var, asker de siyasetin içerisinde, Valisi, Kaymakamı, Emniyet Müdürü, Millî Eğitim müdürleri. Peki, bunlar da ne oluyor? Çünkü balık baştan kokuyor, Cumhurbaşkanı siyasetin içinde olunca tablo böyle oluyor. Bu konu demokrasimizin en önemli konusu, cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren gündeme gelmiştir ve Mustafa Kemal Atatürk -bakın- 22 Eylül 1909 tarihinde İttihat ve Terakki Cemiyetinin 2’nci Büyük Kongresinde ordu ile siyaset kurumunu ayırmıştır ve demiştir ki: “Ordumuzun içinde bulunan cemiyet arkadaşlarımız eğer siyasete devam etmek istiyorsa ordudan ayrılmalı; ya askerlik ya vekillik.” Şimdi biz Silahlı Kuvvetlerimizden, Genelkurmay Başkanından bunu bekliyoruz: Ya askerlik ya vekillik. (CHP sıralarından alkışlar)

İktidar partisi miting yapıyor, Millî Eğitim Bakanlığının müdürleri bütün okullara yazı gönderiyor, “Öğrencilerinizi siyasi parti mitingine getirin.” Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlarım; olmamalı, olursa devlet tahribata uğrar ama ders almamız lazım. Atatürk nasıl askerlik ve vekilliği ayırmışsa, siyasete girmişse şimdi yapılması gereken, askerlerin de üniformalarını çıkarıp siyasete girmesi, kamu kurumlarında çalışanların da istifa edip siyasete girmesidir.

Bakın, Cumhurbaşkanından kaynaklanan bir sorunu konuşuyoruz değerli arkadaşlarım. Cumhurbaşkanı öyle yaptığı için bunlar da böyle yapıyorlar. Oysa tarihimize baktığımız zaman -iktidar partisinin genellikle eleştirdiği bir siyasetçi İsmet İnönü ama- İsmet İnönü, ortaya çıkan tabloyu görünce -Cumhurbaşkanı kendisi, Demokrat Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi arasında tartışmalar var ve- 30 Kasım 1947 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin tüzük kurultayına kendi getirdiği bir maddeyi oylatarak ve kabul ettirerek cumhurbaşkanlığı ile parti başkanlığını ayırmış bir siyasetçidir. İsmet İnönü bunu kaç yıl önce yapmıştır, demiştir ki: “Arkadaşlar, ben herkese karşı müsavi olmak durumundayım.” Ondan önce Recep Peker ile Celal Bayar arasındaki tartışmalarda onları buluşturmuş, 12 Temmuz Beyannamesi’ni açıklatmış ve partilerin birbirlerinin arasındaki ilişkileri tanzim etmiştir Cumhurbaşkanı. Ama şimdi tablo öyle değil, şimdi tablo korkunç.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

LEVENT GÖK (Devamla) – Demokrasi bu yükü taşıyamaz değerli arkadaşlarım. O yüzden buradaki araştırma önergesinin konusunun dışında konu, Anayasa’nın değişmesine bağlıdır; Anayasa’ya değişecek, Cumhurbaşkanı partisiyle bağını kesecektir. Anayasa’daki bu değişiklikleri gerçekleştirmediğimiz takdirde bu sorunları yaşamaya devam edeceğiz. Tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi, tıpkı İsmet İnönü’nün yaptığı gibi demokrasimizi taçlandıracak adımları atmak durumundayız. Bunları atmadığımız takdirde, bir gün Muğla Valisi, yarın bir başka kaymakam, yarın bir Emniyet müdürü, yarın Genelkurmay Başkanı çıkar, siyasetin içinde olduğu izlenimlerini veren her türlü davranışı sergiler.

Türkiye’yi buradan çıkarmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım. Bence yapılacak en önemli şey, Türkiye’ye vereceğimiz en büyük fayda Anayasa değişikliğiyle tek parti, tek adam rejiminden kurtulmak ve Türkiye’yi demokrasiyle taçlandırmaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Atay Uslu.

Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ATAY USLU (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle, en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanımız, ülkemizi il il, ilçe ilçe gezmekte, her ilde yapılan eserleri, yatırımları, hizmetleri bir devlet programıyla, bir valilik programıyla hizmete açmakta, kurdelelerini kesmektedir. Bu hizmete açma programlarının tamamına milletimizin tamamı davetlidir. Her ilimizde yüz binlerce kişi yapılan bu yatırımlar için teşekkür edip, âdeta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı bağrına basmaktadır.

Geçen hafta sonu Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Muğla ilinde toplu açılış törenlerine katılarak vatandaşlarımızla bir araya geldi. 50 binin üzerinde vatandaşın katıldığı, âdeta Muğlalıların Cumhurbaşkanımızı bağrına bastığı bir açılış töreniydi. Eğitimden sağlığa, ulaşıma, spora kadar 5 milyar dolarlık yatırım Muğlalı vatandaşlarımızın hizmetine sunuldu. Bunların içinde gençlik merkezi var, öğrenci yurtları var, spor salonları var, hastaneler var, yollar var, tüneller var hatta yerel yönetimler tarafından yapılması gereken kanalizasyon şebekesi ve arıtma tesisleri var. Bunların hepsi Muğla'ya, Muğlalıya, ülkemize sunulan çok güzel hizmetler. Hepimizin alkışlayacağı, sevineceği eserler. Ondan önceki hafta da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Antalya’mızı ziyaret ettiler. Yine Antalya'da güncel değeri 8 milyarı aşan 89 ayrı projenin açılışını gerçekleştirdiler. Antalya'mızda da 90 binden fazla vatandaşımız Cumhurbaşkanımızı bağrına bastı. Antalya'da da 41 ayrı okul, spor salonları, 3 ayrı yurt, gençlik merkezi, millet bahçeleri, hatta yüz yirmi beş yıldır kapalı olan Şehzade Korkut Camisi restore edildikten sonra açılışı gerçekleştirildi. Bu eserlerin yapılmasından milletimiz çok memnun. İsteriz ki tüm siyasal partilerin yöneticileri de mutlu ve memnun olsunlar.

Evet, bunların hepsi gurur duyacağımız, milletimizin ve ülkemizin kazanımları. Her siyasal partiye gönül vermiş vatandaşımız bu kazanımlarla gurur duyuyor. Biz de istiyoruz ki siyasetçiler de gurur duysunlar.

Arkadaşlar, Cumhurbaşkanımız Antalya ziyaretinde Kumluca'yı da ziyaret etti. Kumluca'da bir sel felaketi meydana gelmişti. Cumhurbaşkanımızın Kumluca ziyaretinde 25 binden fazla vatandaşımız Cumhurbaşkanımızı sokaklarda, meydanlarda karşıladı. Sayın Kılıçdaroğlu Kumluca'yı ziyaret etmişti, Sayın Kılıçdaroğlu'nu Kumluca'da yalnızca 350-400 kişi karşıladı, bunu da anti parantez belirteyim. Cumhurbaşkanımızı Kumluca'da karşılayan 10 binlerce kişinin içinde yalnızca AK PARTİ’liler veya Milliyetçi Hareket Partili vatandaşlarımız yoktu                 -bakın, ben o bölgenin vatandaşıyım- CHP’li, İYİ Partili farklı siyasal partilerden vatandaşlar da vardı orada.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Saydın mı? Kimin kaç kişi olduğunu saydın mı?

ATAY USLU (Devamla) – Çünkü Cumhurbaşkanımız sel felaketi olduğu ilk günden itibaren bölgeye her türlü desteği gönderdi.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sen orada mıydın? Saydın mı kim gelmiş diye?

ATAY USLU (Devamla) – Çünkü Cumhurbaşkanımız yirmi yıldır önemli eserleri ve hizmetleri bu ülkeye kazandırıyor. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATAY USLU (Devamla) – Tabii ki on binlerce vatandaşımız da bu eserler, bu hizmetler karşısında Cumhurbaşkanımıza teşekkürlerini ifade ettiler. Bunların hepsi devlet-millet bütünleşmesinin göstergesidir.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bunların hepsi devlet-parti birleşimini gösteriyor.

ATAY USLU (Devamla) - Yatırımda, üretimde, ihracatta, sanayide, savunma sanayisinde, turizmde, tarımda eserler ortaya koyuyorsak, işler iyiye gidiyorsa hep birlikte sevinmemiz lazım.

Bütçe konuşmalarında, bakanlarımız buraya geliyor, eserleri sayıyor; ben bakıyorum ki muhalefet milletvekillerine, maalesef birisi bile alkışlamıyor.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sattıklarınızı söylemiyorsunuz, sattıklarınızı da söyleyin.

ATAY USLU (Devamla) – Doğal gaz bulduk, alkış yok; Togg’u yaptık, alkış yok; SİHA’yı yaptık, alkış yok.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 156 tane kamuya ait fabrikayı sattınız, TELEKOM’un yarısını sattınız.

ATAY USLU (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, bu eserler hepimizin eserleri, hepimizin sevinmesi gerekiyor.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bunu da alkışlayalım mı?

ERHAN USTA (Samsun) – Milletin vergisiyle yapılıyor.

ATAY USLU (Devamla) – Bir şehirde ortaya çıkan eserlere, hizmetlere valilikler sahip çıkıyorsa onların sevinmesi ve sahip çıkması normaldir, bu eserleri ve açılışları paylaşması normaldir.

ERHAN USTA (Samsun) – Babasının kesesinden yaptığında alkışlarız.

ATAY USLU (Devamla) – Savunma sanayisinin önemli tesislerinden biri Sakarya Arifiye de ülkemize kazandırılıyorsa ordumuzun komutanlarının sevinmesi normaldir. Milletimiz devletiyle bütünleşirken muhalefet partilerinin de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATAY USLU (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

ERHAN USTA (Samsun) – Atay Bey, Muğla Valisine bir gelseydiniz keşke, Muğla Valisine bir gelin. bunları konuşmuyoruz

ATAY USLU (Devamla) – Sözlerime son verirken muhalefet partilerinin de bu sevince ortak olmasını bekliyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

 

 

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Yoklama…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım…

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Geçen hafta Meral Akşener de geldi il kongresine; 2 bin kişi yoktu, 2 bin kişi yoktu! Muğla’ya gelseydin görecektin!

ERHAN USTA (Samsun) – Siz konuşmayın, sizi muhatap alan yok.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – İYİ Parti kongresine gelseydiniz 2 bin kişi yoktu! Zorunuza gitmiş olabilir yani!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, biraz evvel yokluğumda Divan üyemizle ilgili bir şey söylenmişti. Efendim, bir açıklama yapmak istiyor; onun açıklamasını…

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yoklama süreci başlamış efendim.

BAŞKAN – Sayın Özkoç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Yoklamadan sonra yaparız efendim.

BAŞKAN – Hayhay, yoklamadan sonra söz vereyim.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Özkoç, Sayın Sarıaslan, Sayın Gürer, Sayın Yıldız, Sayın Tanal, Sayın Göker, Sayın Tuncer, Sayın Köksal, Sayın Ceylan, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Kılıç, Sayın Barut, Sayın Aytekin, Sayın Şaroğlu, Sayın Özkan, Sayın Zeybek, Sayın Hakverdi, Sayın Bingöl, Sayın Karasu, Sayın Gök.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

                                                                       Kapanma Saati: 16.38

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Enez KAPLAN (Tekirdağ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

 

 

 

 

BAŞKAN ­– İYİ Parti Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

 

 

 

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Mustafa Bey, buyurun.

 

 

 

MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir) – Sayın Başkanım, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; burada yokken HDP Grup Başkan Vekilinin açıklamasını dinledim. Tabii, benim Almanya’daki konuşmam açık ve net; ne zamandan beridir Kürt halkını PKK’nın temsil ettiğini sorguluyoruz. Benim bütün konuşmamda eli kanlı terör örgütü PKK ve FETÖ terör örgütüyle ilgili mücadelemizi anlattım, ne bir Kürt halkından ne de başka bir unsurdan bahsettim. Ben şunu söylüyorum: PKK terör örgütü asla ve asla Kürtleri temsil etmiyordur, Kürtlerin en büyük düşmanıdır. O gün söylediğimi yineliyorum: PKK terör örgütüyle mücadelemiz sonuna kadar devam edecek Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Toğrul.

 

 

 

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, Mustafa Bey konuşmasında kökünü kazımaktan bahsediyor; nasıl kazacak başka bir toprakta? Kavramların arkasına sığınarak oraları tehdit etmek ve devletler arasında krize neden olacak bir dil kullanmak, gerçekten konuşmasının bütünlüğüne baktığınızda yapılan ırkçılıktır, yapılan aslında orada yaşayan insanların tehdit edilmesidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım.

Buyurun okuyun:

 

 

                                                                                          

 

 

17/1/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 17/1/2023 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                     

                                                                       Meral Danış Beştaş

                                                                                   Siirt

                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

17 Ocak 2023 tarihinde Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz ve arkadaşları tarafından (23559 grup numaralı) hapishanelerde büyüyen çocukların ve hükümlü ebeveynlerin yaşadıkları sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 17/1/2023 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hüseyin Kaçmaz konuşacaktır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de cezaevlerindeki sayı her geçen gün artıyor. Tabii, bu sayı artarken hükümlü ve tutuklu kadınların da sayısı artıyor. Tabii, buna bağlı olarak da yine, cezaevlerinde çocukların ve yine, bebeklerin sayısında da artış gözlemlenmekte ancak buna dair Adalet Bakanlığının 2018’den beri bir veri paylaşmama durumu söz konusu. En güncel veri olarak Kasım 2019 yılına ait, Hak İnisiyatifinin paylaştığı bir rapor var. Bu rapora göre, 780 çocuk anneleriyle birlikte cezaevinde ancak dediğimiz gibi, Adalet Bakanlığı verilen soru önergelerine ilişkin de yine, 0-6 yaş arasındaki çocukların sayısını paylaşmamakta.

Tabii, hapishanelerdeki katı ve cezalandırıcı ortam çocukların psikolojik ve yine, psikososyolojik gelişimlerini olumsuz etkilemekte; beslenme, sağlık, oyun, eğitim, sosyal gelişim ve iletişim hususlarında çocuğun üstün yararını gözeten koşullar oluşturulmamaktadır. Tabii, cezaevi koşullarında güneş ışığından mahrum, yine, rutubet içindeki koğuşlarda yaşamaya mahkûm edilen çocuklar ve bebekler söz konusu. Şu an Türkiye cezaevlerinde 1 aylık bebekler olmak üzere yüzlerce bebek bulunmakta. Tabii, hükümlüler ve tutuklular cezaevleri için uygun görülen tek tip beslenme biçimiyle, beslenme durumuyla karşı karşıya kalmakta ve çocuklar, yaşıtlarıyla yeterince sosyalleşememekte, okul öncesi eğitimden mahrum kalmakta ve cezalandırıcı anlayışın hâkim olduğu bir ortamda, hükümlülere sistematik olarak uygulanan baskı ve şiddet ortamında büyüyen bu çocuklar ve bu çocukların gelişimi ileride büyük bir tehlike altında. Tabii, 0-6 yaş grubu aralığı, bir çocuğun gelişim evrelerinden en önemli olan aralıktır. Tüm bu koşulları göz önünde bulundurduğumuzda, aslında çocukların, bebeklerin cezaevlerinde karşı karşıya hak ihlalleri gerek mevcut ulusal yasalara ve yine tarafı olduğumuz uluslararası anlaşmalara aykırı ve yine birçok ihlali de barındırmaktadır. Demokratik toplumlarda, demokratik hukuk devletlerinde ve yine, bu, Türkiye'nin de tarafı olduğu uluslararası anlaşmalarda birçok ülke izah edilen hak ihlallerini önlemek için birçok alternatif yöntem geliştirmiştir. Bunlardan birkaçı; ceza infazının ertelenmesi, ev hapsi, denetimli serbestlik veya elektronik kelepçe uygulamaları olarak sıralanabilir, anneye en çok ihtiyaç duyulan 0-6 yaş aralığında çocuğu anneden ayırmak ise en son tercih edilen yöntemdir. Tabii, Bakanlık her ne kadar paylaşmasa da birçok sivil toplum örgütünün ve yine basına yansıyan birçok olaydan aslında cezaevlerinde birçok hak ihlalinin meydana geldiğini görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bebekler, çocuklar cezaevinde güneş ışığından mahrum, rutubetli odalarda yaşamak zorunda kalıyor ve yine gelişimleri için gerekli koşullar cezaevlerinde sağlanamıyor. Basına da yansıdığı üzere çocuğunun altını bir hafta boyunca naylon poşetle bezlemek zorunda kalan anneler var; yine, çocuğu ranzadan düşen anneler var. Tabii, cezaevinde bu ihlallerle, bu koşullarla karşı karşıya kalan çocuklarla birlikte yine cezaevinin dışında annesi-babası cezaevinde olan ağır hasta çocuklar da söz konusu. Bugün birkaç ismi sizinle paylaşmak istiyorum: Hakan Dağdeviren, 11 yaşında, lösemi hastası, anne babası cezaevinde. Yine hatırladığınız üzere, Elif Nur Tiftik, 6 yaşında, Eskişehir'de o kötü koşullarda annesi-babası cezaevindeyken hayatını kaybeden bir çocuk. Bu fotoğrafı paylaşmak istiyorum: Değerli milletvekilleri, 8 yaşındaki Ahmet Burhan Ataç, babası cezaevindeydi ve kanser tedavisi görüyordu, toplumun tüm taleplerine rağmen baba sadece 1 defa çocuğuyla görüştürüldü ve son gün durumu ağırlaşan Ahmet “Baba… Baba…” diyerek hayatını kaybetti. Bu olay aslında karşı karşıya kaldığımız vicdansızlığın da bir göstergesi. Tabii, bununla birlikte hâlen bu vicdansızlıklar, hukuksuzluklar devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Şu 2 fotoğrafı size göstermek istiyorum: Bir tarafta hayatını kaybeden, “Baba… Baba…” diyerek kaybeden Ahmet ve diğer tarafta, yine 6 yaşında kanser tedavisi gören Yusuf Kerim. Yusuf Kerim bu sabaha da yine annesiz uyandı. Soğuk bir hastane odasında kanser tedavisi görüyor 4’üncü evre ve doktorlar yaşama şansının yüzde 20 olduğunu söylüyor. Bu çocuğu annesinden ayırmayın. Değerli milletvekilleri, bu, sadece iktidar milletvekillerinin sorumluluğunda da değil; bütün partiler, bütün toplum Yusuf Kerim'in annesine kavuşması için sessiz kalmamalı, Yusuf Kerim bir an önce annesine kavuşmalı ve bu vicdansızlık son bulmalıdır.

Değerli iktidar milletvekilleri, “Ebu Zer gelip Muaviyeleşmeyin.” diyen Ali Şeriati’nin öğüdünü dinleyin derim.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Aydın Adnan Sezgin.

Buyurun Sayın Sezgin. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 0-6 yaş arası çocuklar annelerinin yargılama dosyaları nedeniyle, 12-18 yaş arası çocuklar ise kendi yargılama dosyalarından dolayı cezaevlerinde tutulmaktadır. Ceza infaz sistemindeki düzenlemeler çocukların haklarını ve ihtiyaçlarını gözetmekten çok uzaktır. Çocuk Koruma Kanunu’nda tanımlanmış olan koruyucu ve destekleyici önlemler hapishanedeki çocuklar için maalesef uygulanamamaktadır. Cezaevinde olan çocuklar fiziki koşulların kötülüğü ve sosyal izolasyon nedeniyle mağdur olmaktadırlar. Çocukların duygusal ve fiziksel olarak sağlıklı gelişimlerinin sağlanabilmesi için hapishanede büyümek zorunda kalmalarının önünde geçilmelidir, çocuk haksız ve ayrı bir cezaya tabi tutulmamalıdır. Genişletilmiş denetimli serbestlik gibi uygulamalarla anneleriyle kalan 0-6 yaş arası çocukların annelerinin infazları çocuğun üstün yararı gözetilerek ertelenmelidir. Burada hem çocuğun hem toplumun sağlığı esas alınmalıdır. Çocukların yaşam koşulları nedeniyle annelerin de çifte cezalandırılması mutlaka ve mutlaka önlenmelidir.

Kendi yargılama dosyalarından dolayı cezaevlerinde tutulan çocuklarla ilgili de tedbirler alınmalıdır. Çocukları suça iten koşullar düzeltilmelidir. Hapis cezası çocuklara yönelik bir uygulama olmamalıdır. Bir çocuğun hapsedilmesi ya da cezalandırılmasının onarıcı tarafı olamaz. Çocukların suça karışmaları önlenmeli, sokakta yaşayan çocukların barınma, eğitim, rehabilitasyon, meslek edinme, sağlık ve bakım olanakları artırılarak aile ve topluma yeniden kazandırılmaları sağlanmalıdır. İYİ Parti olarak biz onarıcı adalet programlarıyla suça sürüklenen ve suç mağduru çocuklara yönelik yaşına, cinsiyetine, mağduriyet veya suça sürüklenme türüne göre bireyselleştirilmiş rehabilitasyon düzenlemeleri öngörüyoruz. Ayrıca, evlatlarımızın çocukluklarını yaşamalarını önleyen fiziksel ve zihinsel gelişimleri açısından zararlı işlerde çalıştırılmalarını da önleyeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Buyurun.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Çocuğa yönelik şiddeti ve istismarı engellemeye matuf çalışmalara öncelik vererek bu suçu işleyenlere ağır cezai yaptırımlar uygulayacağız. Çocuklarımızla ilgili çok ayrıntılı ve gerçekçi projeler geliştirdik. Tüm çocuklarımıza daha iyi bir ülke sunmamıza çok az süre kaldı.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, 15 Temmuzdan sonra özellikle olağanüstü bir durumla karşı karşıya kaldık, Türkiye Cumhuriyeti tarihi ilk defa çok yoğun sayıda kadın hükümlüyle karşılaştı. 15 Temmuzdan sonra haksız bir biçimde birçok kadın yakalandı, tutuklandı ve ceza aldı bir derneğe üye olduğu için, bir bankaya para yatırdığı için, bir yurtta kaldığı için. Bugün itibarıyla sayılara baktım, yaklaşık 12 bin kadın hükümlü, 2 bin kadın ise tutuklu; yaklaşık 14 bin kadın şu anda çeşitli nedenlerle cezaevinde. Bu sayı, cumhuriyet tarihindeki en yüksek sayı ve işte, 15 Temmuzdan sonra özellikle yoğunlaşarak arttı. Şimdi, bu kadar yoğunluk karşısında da -tabii, bunların çocukları, bebekleri var- biz doğumhane önünde kadınların peşine düştük onların yakalanmaması, tutuklanmaması için; yeni doğum yapmış kadınların cezaevine girmemesi için çaba içerisinde olduk, bütün bunlarla karşılaştık. Şimdi, cezaevinde bugün itibarıyla 470 anne, 0-6 yaş arasındaki 520 çocukla birlikte kalıyor; bakın, arkadaşlar, 470 anne ve 520 bebek cezaevinde. Şimdi, sorun, bu bebeklerin anneleriyle cezaevlerinde iyi koşullarda kalması değil; sorun, bu bebeklerin cezaevinde olmaması. Bunun için ne yapacağız? İşte, bunun için bir tedbir alınmadı bugüne kadar, maalesef yapılmadı. Bu annelere karşı düşman ceza hukuku uyguladınız hem cezaevlerinde hem de yargı ortamlarında. “Madem bu suçtan yakalanmış, madem bu suçtan hükümlü…” dediniz, “Çocuklarıyla, bebekleriyle, aileleriyle her türlü belaya, her türlü ağır cezaya layıktır.” dediniz ve onların, bu bebeklerin cezaevi dışında anneleriyle beraber kalabilecekleri bir süreye ilişkin bir yasal düzenlemeyi burada gerçekleştiremedik. Geçen yıl bununla ilgili bir ortam oldu ama daha sonra geri çektiniz. Bakın, bu cezaevlerinde olan bebekler için… Bir de annesi babası cezaevinde olan, dışarıda tamamen sahipsiz olan, bakımsız olan çocuklar var. Geçen hafta Çapa Hastanesinde Yusuf Kerim'i ben de ziyaret ettim, babasıyla görüştüm, annesi altı yıl üç ay ceza almış Adıyaman'da bir yurtta belletmenlik yaptığı için; tamamen haksız bir ceza. Ya, bebeği kanser, 4’üncü kürü dün almış, belki yarın öbür gün ölecek ve annesi Sakarya Cezaevinden sadece dört dakika bugün görüşebilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Babasının ifadesiyle Yusuf Kerim bebek annesine şunu söylemiş: “Anne seni çok özledim.” Şimdi, bu annenin tedavi gören çocuğuyla dışarıda olabileceği bir yasal ortam yok. E, bunu yapma imkânınız mı yok, vicdanınıza sesleniyorum, yok mu? Her torba yasayı getiriyorsunuz, her şeyi getiriyorsunuz, bu bebekli anneler için bir yasal düzenlemeyi veya babalar için, anne-babalar için infazlarına ara verebileceğimiz bir yasal düzenlemeyi burada yapamaz mıyız? Burada itiraz ediyoruz. “Hayır efendim, infaz yasasında böyle bir imkân yok.” Evet, yok; biz de biliyoruz. Peki, bunu değiştirme imkânımız yok mu? Yok mu? Var. Niye yapmıyorsunuz? Çünkü vicdansız oldunuz…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Bağırmadan konuş.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – …çünkü zalim oldunuz, çünkü mağdurluktan bu noktaya geldiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Karşınızdakileri düşman görüyorsunuz, yurttaş görmüyorsunuz ama az kaldı, bu adaletsizliklerin hesabını sandıkta soracağız. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Akbaşoğlu, ne cevap vereceksin?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …tümünü reddediyoruz.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Neyi?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Neyi? Neyi?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Neyi? Neyi?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bütün suçlamaları iade ediyoruz, kendisini tarif ediyor, evet.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Neyi reddettiniz ya?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Eksik mi söyledik, yanlış mı söyledik?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Eksik söyledin, fazla söylemedin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, Akbaşoğlu’nu da biz reddediyoruz, ne değişti?

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın İbrahim Yurdunuseven. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri seyretmekte olan aziz milletimizi saygıyla selamlarım.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki HDP grup önerisindeki yazıda ve sözlü olarak belirtilen 2019 yılından beri Adalet Bakanlığının anneli çocukların sayısını vermediği şeklindeki iddiasını kabul edemiyoruz. Biraz önce Sezgin Bey de aynı rakamları verdi, demek ki Sezgin Bey ulaşabilmiş. Ben de -kayıtlara geçsin- söyleyeyim: Şu anda, cezaevlerimizde 470 annenin yanında 0-6 yaş grubu olarak 520 çocuğumuz barındırılmaktadır. Hükümlü ve tutukluların kaldığı fiziki alanlar dışında, Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda anne-çocuk ünitesi oluşturulmaktadır. Ek yan blokta oluşturulan alanda, hem içerisinde açık ve kapalı oyun salonlarının bulunduğu 8 odalı, 6 koğuşlu yani 48 anne çocuğun barınabileceği alan Kasım 2020’den itibaren faaliyettedir ve şu anda kullanılmaktadır.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Bebekleri hapishaneye tıktınız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İnsanın girip yatası geliyor ha(!)

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Yine “IPA 2016 yılı Programlaması” adı altında…

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Ne yapacaksınız?

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – …Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünce yürütülen ceza infaz kurumlarında Annesinin Yanında Kalan Çocuklar İçin Kurum Modeli Geliştirilmesi Teknik Destek Projesi yani kısaca “Annemleyim” projesiyle Diyarbakır Kadın Cezaevinde de bir anne çocuk entegre alanı oluşturulacaktır.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ya, mesele cezaevi değil, mesele cezaevi koşulları değil!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Mesele, insanlık.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın hatip konuyu yanlış anlamış.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Burada amacımız, cezaevi dışında başka ünitelerin içerisinde anne ile çocuğun rahatça kalabileceği yeni üniteler oluşturmaktır.

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Cezaevinde rahatça kalınamaz! Cezaevi rahatlama yeri değil, ceza yeridir cezaevi.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Daire Başkanlığı ile kurumlarda bulunan çocukların özel bir alanda ziyaret yapılmasını teminen, ebeveyn çocuk görüşme odaları projelerimizi de başlattık.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Aman, bravo; yatırımı cezaevine yapıyorsunuz, keşke dışarıdaki insanlara yapsanız, insanları da cezaevinden çıkarsanız.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Bu konuda ev ortamında yani içerisinde halı, koltuk, televizyon vesaire tüm bir ev ortamının olacağı alanların bulunacağı bir yerde ebeveyn ile çocuk görüşmesi oluşturmak için Sincan 1 No.lu L Tipi Kapalı Cezaevinde oluşturma gerçekleştirilmeye başlamıştır.

Ceza infaz kurumlarında barındırılan çocuk, hükümlü ve tutuklularının doktor ve diyetisyen kontrolünde fiziksel, mental ve sosyal gelişimini sağlamak üzere günlük iaşelerin yanında ilk defa yüzde 100 daha fazla iaşe; içerisinde meyve, bal, süt, tatlı vesaire bulunan ek iaşe de verilmeye başlanmıştır.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Desene; siz cezaevinde bayağı rahat edeceksiniz. Kötü olmayacak yani üzülmeyelim sizin için.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Burada, Başkanı bulunduğum Hüküm ve Tutuklu Hakları İnceleme Komisyonundaki üyelerimiz de burada şahittir. Buradaki tüm komisyon üyelerimize de çok teşekkür etmek istiyorum, zira, ziyaretlerimiz sonrasında, aslında yıldan yıla artırılan bu iaşe bedelleri ekim ayından itibaren yüzde 100’den fazla arttırılmış, şu anda anne ve çocuklara iaşe olarak, sadece çocuğa, annesinin yanında barınan çocuğa 75 TL iaşe hakkı verilmektedir.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Onlar özgürlük istiyor, özgürlük!

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Kadın ve çocuk hüküm tutukluları ile annelerin yanında kalan çocukların ihtiyaçları olan temizlik malzemeleri de sabun gibi, şampuan gibi, diş macunun, diş fırçası gibi malzemeler ve gerekirse elbiseler de devlet tarafından karşılanmakta ve kendilerine verilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ya, infaza ara verin, infaza!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yusuf Kerim için bir şey söyleyecek misin?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – İnfaza insanlık arası verin!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Ya, sincan cezaevinde karşılanmıyor mesela.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Ceza ve tutuk evlerinde kalan hükümlü ve tutuklu kadınlarla, çocuklarla ve bu kadınların yanında yani annelerin yanında kalan çocukların eğitimine de özel bir önem gösterilmektedir.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – İbrahim Bey, bu çocuk ölüyor!

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Yine de burada, Komisyondaki arkadaşlar da şahittir, gittiğimiz yerlerde kreş, eğitim alanlarında eğiticiler ve öğretmenler buna, kreşe izin vermekte.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bu duruma çözüm bulun.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Fakat, tabii, geçmiş iki yıl içerisinde biliyorsunuz bir pandemi yaşadık, bundan dolayı bazı eksiklikler olabilir, bazı gecikmeler olabilir ama biz açık ve net olarak söylüyoruz ki annesiyle barınan çocukların da eğitimine özel bir önem veriyoruz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Hepinizi o konforlu cezaevlerinde ağırlamak isteriz.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Bu vesileyle HDP grup önerisine “hayır” oyu vereceğimizi belirterek Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, ceza evinde kalan çocuklarla ilgili sayı konusunda bizi suçlayıcı bir dil kullandı, yerinde bir dakika açıklık getirmek için…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir sataşma yok efendim.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – 60’a göre…

BAŞKAN – Sataşmadan mı bir söz istiyorsunuz?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hayır, hayır Başkanım, sataşma yok, 60’a göre bir açıklama getirsin istiyoruz.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Sayın Başkan, sadece bir açıklama, 60’a göre açıklama.

BAŞKAN – Buyurun.

 

 

 

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İbrahim Başkan, ben, tabii, sayıları söylerken Bakanlığın bizim soru önergelerinde 0-6 yaş grubunu belirten bir sayı paylaşmadığını da söyledim. Ama şunu size sorayım: Bugün, yine, Yusuf Kerim’in babasıyla görüştüm. Kanser hastası olan bu çocuğun ömrü kalmadı ve annesine ihtiyacı var. Bunu uzun zamandır gündeme getiriyoruz ama buna ilişkin tek bir kelime söylemediniz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Vicdan, vicdan! Empati yapın!

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Yusuf Kerim “Bugün nasılsın?” sorusuna “İyi değilim, annemi istiyorum.” diyor, biz bu çocuğun, göz göre göre Ahmet gibi ölmesini bekleyeceğiz? Bu vicdansızlıktır, lütfen bu konuda sizler de elinizi vicdanınıza koyun. Çoğumuzun çocuğu var, tırnağına taş değse, başı ağrısa günlerce hepimizin içi yanıyor ama bu çocuk göz göre göre ölüyor. Bunu hep birlikte yapabiliriz, bu vicdani bir meseledir, hukuki bir meseledir diyorum. sadece buna ilişkin sizin de üstünüze düşeni yapmanızı tavsiye ediyoruz.

 

 

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım.

Buyurun, okuyun.

 

 

 

17/01/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 17/01/2023 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Engin Özkoç

Sakarya

Grup Başkan Vekili

Öneri:

Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından “bakanların milletvekillerine yönelik hakaretlerinin Meclis saygınlığına etkisinin araştırılması” amacıyla 17/01/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan 3868 sıra no.lu Meclis Araştırma Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 17/01/2023 Salı günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Muharrem Erkek.

Buyurun Sayın Erkek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Montesquieu’nun 1748 yılında yazdığı Kanunların Ruhu kitabında önemli bir şey var, 1748’de söylemiş. “Yasama, yürütme, yargı erkleri, organları tek elde toplanırsa o ülke felakete sürüklenir.” diye. Maalesef bugün ülkemize Cumhur İttifakı, saray iktidarı bunu yaşatıyor. Sorun sistemde değerli milletvekilleri çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi adı altında tam bir keyfîlik, liyakatsizlik ve adaletsizlik yaratıldı ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin, tek adam rejiminin yarattığı en büyük tahribat da Gazi Meclisin itibarsızlaştırılması oldu. Gazi Meclis saygınlığını kaybetti; evet değerli milletvekilleri, maalesef kurtuluşu ve kuruluşu gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisi bu sistemde işte, yaşıyorsunuz atanmışların vesayeti altına girdi. Atanmış bakanlar burada, seçilmiş milletvekillerine ağır hakaretler ettiler ve bunları maalesef hepiniz izlediniz. Değerli milletvekilleri, biz yasama organıyız, biz Türkiye Büyük Millet Meclisiyiz, biz milletin seçtiği milletvekilleriyiz ve Türkiye'yi temsil ediyoruz. Atanmış kişiler bu kürsüden, buradan Gazi Meclise, milletvekillerine parmak sallayarak asla hakaret edemezler ama siz bunların hepsini izlediniz çünkü maalesef siz de ağır bir vesayet altındasınız. Niye bunu yapıyorlar? Zaten bu sistemde bakan yok, aslında bu sistemde bakanlar Cumhurbaşkanının sekretaryası, Meclise karşı sorumlu da değiller. Yapmaları gereken, Meclise bilgi verip buradan ayrılmaları ama neden yapıyorlar? Çünkü Meclisin denetim yetkisi ortadan kalktı; gensoru yok, yazılı sorulara Bakan isterse cevap veriyor, isterse vermiyor. Burada Gazi Meclisin seçilmiş milletvekillerine hakaret edip çekip gidebiliyorlar ve sizler de bunu maalesef izliyorsunuz. Sorun sistemde değerli milletvekilleri, sorun Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde. Zaten önümüzdeki ilk seçim referandum niteliğinde de bir seçim olacak. Milletimiz bir karar verecek; bu sistem devam mı etsin, bu sistem değişsin mi? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi mi, güçlendirilmiş parlamenter sistem mi? Atanmış Bakanlar, sekreterya görevini yapan kişiler seçilmiş milletvekillerine hakaret etsin mi, Gazi Meclise saygı duysun mu? Aslında böyle de bir seçim olacak. Değerli milletvekilleri, bu sistemde her şey çürüdü. Gazi Meclisi dahi maalesef, itibarsızlaştırdınız. Bu sistemde hukuk devletinin yerini parti devleti aldı. Bu sistemde adalet yok oldu, yolsuzluklar ve yozlaşma büyüdü, kutuplaşma büyüdü. Bu sistemde liyakatin yerini biat ve sadakat aldı. (CHP sıralarından alkışlar) Bu sistemde devlet memurunun, bürokratın yerini parti memuru, parti bürokratı aldı. Maalesef, yarattığınız tablo bu.

Bu sistemde kamu kaynakları, ihaleler yandaşlara verildi. Grup Başkan Vekilimiz Sakarya Milletvekilimiz Sayın Engin Özkoç burada. İşte, bu sistemde Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında vatandaşların, vatanseverlerin, yurtseverlerin bağışlarıyla kurulan Tank Palet Fabrikasını dahi Katar’a peşkeş çektiniz çünkü bu sistem böyle bir sistem. (CHP sıralarından alkışlar) Tam bir keyfîlik hâkim ama en önemli sorun, değerli milletvekilleri, bu sistem egemenliği şahsileştirdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi neydi? Türkiye Cumhuriyeti devleti asla bir şahıs devleti olmayacaktı ama egemenliği şahsileştirdiniz ve Türkiye Cumhuriyeti devletini bir şahıs devletine maalesef dönüştürdünüz. Keyfîlik o kadar hâkim ki bakın, bugün Hazırlık Komisyonu toplandı, Karma Komisyonun Alt Komisyonu, İYİ Parti ve CHP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak istiyorsunuz çünkü talimat öyle geldi. 1.760 fezlekenin içinden 2 fezleke çektiniz, onu komisyona havale ettiniz. Kaldırın, hiç tereddüt etmeyin, derhâl kaldırın, beklemeyin. Ama işte Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin, bu tek adam rejiminin sonuçları bunlar. Peki, devletin hazinesini soyanların fezlekeleri nerede? Niye gelmiyor onlar? (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Kendi Bakanlığına kendi aile şirketinden mal satan, ticari ilişkiye girenlerin fezlekeleri niçin gelmiyor? İstanbul'un 2 kere seçilmiş Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu, ahmak davasında hakaret cezası alırken aynı hakareti yapan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında fezleke nerede, soruşturma nerede? Ama Anayasa’nın 105 ve 106’ncı maddesi ortada. Hiçbir atanmış bakanın, hiçbir atanmış bakanın Meclise karşı sorumluluğu yok. Ama hiç kimse merak etmesin, hiç kimse endişe duymasın, ilk seçimde milletin seçilmiş vekillerine ağır hakaretler eden atanmışlara bu sandıkta millet öyle bir ders verecek ki, öyle bir demokrasi dersi verecek ki 85 milyon bunu çok yakın zamanda görecek.

Çok teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Yavuz Ağıralioğlu.

Buyurun.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP'nin grup önerisi üzerine konuşacağım.

Büyük bir devletin aslında büyük bir sorunu üç dakikaya ne sığdıracağım bilmem ama konuşulması gereken şeyler var. Önergeye yeni baktım. İçinde zikredilen, şikâyete konu olan hakaretleri bu kürsüde söylemek Meclise de hürmetsizlik olur, bizi seçen millete de nezaketsizlik olur.

Konuşan arkadaşlarımızın satır aralarında söylediklerine ilave bir şeyler söyleyeyim: Efendim, sistem kötü, sistemi daha kötü hâle getiren bir şey daha var; diyelim ki sistemin bir yerlerinde bizim hakaret etmemize, seçilmiş insanlara parmak sallamamız, kabadayı gibi davranmamızı affedersiniz, efendim, talimatla yahut tüzükle, İç Tüzük’le emredilse bile hani sistem kötüyse bile insanın şahsiyetinin kaldıracağı kaldırmayacağı şeyler vardır. Sistem kötü, sistemi daha kötü hâle getiren bir siyasi düşkünlük de var dilimizde. Geçen gün uçakta tevafuk ettim Cumhurbaşkanlığı politikalar üst kurullarında çalışan eskiden mebus olmuş bir arkadaşımızla. Bir maçta çıkmış münakaşanın aslında ne kadar münasebetsiz bir münakaşa olduğu, bu kadar küfürle, bu kadar galiz lafla sporun bir araya gelmemesi gerektiğinden bahsederek uçakta ayak üstü hasbihâl ettik. Diyebildim ki -bütçe görüşmelerindeki insicamsızlığı kastederek söylüyorum- efendim, Meclisi böyle olanın stadı öyle olur, Mecliste birbirine böyle hakaret edenin stadyumu öyle olur. Dolayısıyla, bize bakarlar. Ben daha önce de zikretmiştim. Meclis tutanaklarına zaman zaman demokrasi tarihimizi araştırmak için siyaset bilimi, hukuk fakültesi ya da ilgili olan bölümlerin öğrencileri tez çalışmaları için baktıklarında bizden mahcup olmamalıdırlar, bu konuştuğumuz dilden, birbirimize ithamlarımızdan mahcup olmamalıdırlar. Meclisin arkasında Meclisin duvarında “Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu”nun büyük harflerle yazıldığı ve tecelligâhı millet iradesinin kalbi olan bu yerde seçilmişlere gösterilecek hürmet devlete gösterilecek hürmettir, millete gösterilecek hürmettir. Efendim, bunu örselerseniz, seçilmişleri örselerseniz milletinizin büyüklüğüne, hizmetine talip olduğunuz devletin vakarına uygun davranmamış olursunuz. Devletiniz büyüktür; siyasetçiler büyük olmak istiyorlarsa devletin büyüklüğüne uygun davranmalıdırlar. Devletin büyüklüğüne uygun davranmalıdırlar, devletin büyüklüğüne uygun davranmalarında usulü şudur: Devlet parmak sallamaz, devlet ceket çıkarmaz, devlet racon kesmez -çok affedersiniz- devletin işi, devletin iradesi, devletin dili, devletin yönetenlerin dili hak, hukuk hattında hukukun mihmandarlığında terbiyeyle, nezaketle, vakarla birleşir. Buradan hat koptuğu zaman devleti sanki bir çeteleşme diline de hâkim olan bir çeteleşme yönetiyormuş gibi bir algı oluşur, o devlete olan saygıyı da, o devlete olan hürmeti de aşındırır. O yüzden, devlete vakar yakışır, devlete…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Bir dakika istirham ederim Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla)  – Devletin karşılaştığı her soruna mukabelesi vakar ve ciddiyetle hukuk altında olmalıdır. Biz, burada, daha çok bu önergeye konu olan eleştirileri Meclis görüşmelerinde, bütçe müzakerelerinde ve komisyon çalışmalarında gördük; duyunca rahatsız olduk, söyleyince, bahsedince utanır olduk. Söyleyince duyunca utandığımız şeyleri, Meclisin kürsüsünden hiçbir atanmış, hiçbir seçilmiş yahut hiçbir atanmış hiçbir seçilmişe, hiçbir seçilmiş de hiçbir atanmışa söyleyemez, şundan dolayı: Seçilmiş olmak, hakaret etme hürriyeti de vermez kimseye. “Efendim, atanmışlar bize parmak sallıyorlar.” diye, biz de seçildik diye onlara aynı hakaretlerle mukabele edemeyiz, kanı kanla yıkayamayız. Biz, bize düşen terbiye hattında devletimizin büyüklüğüne, vakarına, tarihî serencamına, siciline, encamına yakışır bir dil kullanmayı kendimize sorumluluk biliriz, hükûmete de hizmetine talip oldukları devletin vakarına uygun terbiyeyle davranmaları tavsiye ederiz efendim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Kemal Bülbül. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan, keşke o söylediğinizi böyle canı gönülden paylaşacak, böyle hakikat ortamı olsa da paylaşsak.

Efendim, 22 Nisan 2022… Sayın Başkanın adını unuttum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Akbaşoğlu.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Sayın Başkan Akbaşoğlu, 22 Nisan 2022, yurt dışına gideceğim, Sabiha Gökçen Havaalanı'na gittim, bir türlü pasaportum gelmiyor, açıklama yapılmıyor ve sonuçta dört tane hırpani kılıklı böyle insan gelip “Sayın vekilim, yurt dışına çıkışınız yasak, çıkamazsınız.” dediler. Hayırdır? “Tahdit var.” Ne tahdidi, nerede? Uyduruk. Geldik, Ankara'da ilgili görüşmeleri yaptık ve tahdit olmadığı ortaya çıktı, bir hafta sonra yurt dışına gittik, ondan sonra 3 kere gittim. Geçen cuma günü gene Sabiha Gökçen Havaalanı'na gittim, gene bekliyoruz. Biraz sonra bir tane hırpani geldi, ya, burada diyor ki: “Atanmış Bakanların seçilmiş vekiller üzerine tahakkümü” ya, atanmış Bakanı bırakın sokakta bir polis, bir bekçi, herhangi bir sivil faşist, birbirlerinden güç alarak bize hakaret ediyor, Allah aşkına siz bundan ne zevk alıyorsunuz, bundan ne zevk alıyorsunuz? Bunun neresi hoşunuza gidiyor? Utanç verici bir şey. Bir tane rütbesi dahi belli olmayan bir polis, gelmiş bana diyor ki:  “Yurt dışına çıkamazsın.” Diyorum ki: Bakın, ben milletvekiliyim, benimle konuşurken bir milletvekiliyle konuşur gibi konuşun. “Ne yapayım sen vekilsen, ben de polisim.” diyor. Magandaca bir yaklaşım, kerberosça bir yaklaşım, alçakça bir yaklaşım. Benim haklarım engelleniyor, ben yurt dışına çıkamıyorum. Soruyorum, arıyorum herhangi bir tahdit yok, herhangi bir engel yok. Yarın da ilgili nüfus idaresine, ilgili birime gidip bakacağım. Şimdi “Kaçacak.” diyorsanız, bakın, ben Hallacı Mansur’un torunuyum. Bizim için zindan da bir, meydan da bir. Tamam mı? Yazın bir yere. Biz bir yere kaçmayız. Biz hakikat ehliyiz, biz suçlu değiliz, biz suçluları yargılamak için buradayız. (HDP sıralarından alkışlar) Kiminle dans ediyorsunuz. Ve düşmanlık yapıyorsanız biraz kaliteli olun. Bu kalitesizlikle bize düşmanlık yapamazsınız. Düşmanlığın da bir kalitesi olur, çok kalitesizsiniz; yapmayın bunu. Üç beş tane polisi üstümüze salarak siyaset yaptığınızı sanıyorsanız bu, faşizmin, sokak magandalığının ta kendisidir, bunun etik bir açıklaması olmaz.

Sayın Başkan Celal Adan, Meclis Başkanını, yetkilileri aradık, Meclis Başkanı da bize dönmedi, bu da bir başka ayıp.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Ben, bu Meclisin 110 bin oyla Antalya’dan seçilmiş vekiliyim. Tıpkı sizler gibi, burada oturan herkes gibi. Burada oturan herkes gibi milletvekili neyi hakkediyorsa benim ve HDP sırasında oturan bütün milletvekillerimizin hakları var. Kim bu hakkı ihlal ediyor ve görevi ne olursa olsun bize “terörist” diyen, bizi aşağılayan, bizi azarlayan, bize parmak sallayan kim olursa olsun o parmağı kırıp o “terörist” lafını ona yedireceğiz ve demokrasi, adalet, hak, hukuk çerçevesinde de yargılayacağız.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Parmak sallayan sensin!

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Hiç boşuna laf atma oradan. Suçlusun, suçunu kabul et.

İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Sen hâkim misin de yargılıyorsun!

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Kayıtlara geçmesi açısından ifade ediyorum ki Sayın Başkan. Biraz evvel kürsüde konuşan hatip, kendi kendini tarif etmiş, kendi sıfatlarını saymıştır; aynen iade ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Siz sorulara cevap vereceksiniz Başkan! İadeyle mükellef değilsiniz! Ben de aynısını size iade ediyorum!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Başkan, muhatap olmayın ya! Muhatap olmaya değmez!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sen hiçbir şeye değmezsin!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Tamam, tamam; yeni dönemde seni vekil yapacaklar, çok iyi bağırıyorsun(!)

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Onları size söyledi, size söylüyor.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Allah aşkına ya! Sen önce sorduğu soruya cevap ver Sayın Akbaşoğlu!

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Niye engelliyorsunuz bizi! Niye tedbir kararı aldırıyorsunuz!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ne gerekçe kullanılıyor? Bir milletvekilinin yurt dışına çıkışını ne gerekçeyle yasaklıyorsunuz? Yarın bunları siz yaşayacaksınız!

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu, buyurun.

 

 

 

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde 2002 yılından bugüne eser ve hizmet siyasetimizi sürdürdük ve sürdürmeye devam ediyoruz. 2015 yılından bugüne milletvekili olarak hizmet etmeye başladığım Osmaniye ilimiz için birçok yatırım ve projenin hayata geçmesini sağladık ve sağlıyoruz. Bunun en son örneği, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde bölgemizin altmış yıllık hayali olan Düziçi Sabunsuyu Çatak Barajı ve Sulaması Projesi’nin 2023 yılı Yatırım Programı’na alınmış olması ilçemizde ve ilimizde büyük bir coşku ve memnuniyetle karşılanmıştır. 106 bin 300 dekar tarım alanının sulanmasını, Düziçi merkez, Ellek, Böcekli, Yarbaş ve Atalan beldelerimizin içme suyu ihtiyacını karşılayacak olan projemiz hidroelektrik santralle de ülke ekonomimize büyük katkı sağlayacaktır. Osmaniye’mize ve ülkemize hayırlı olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

 

 

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Mustafa Arslan konuşacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

CHP’nin grup önerisinde Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine ağır eleştiriler vardır. Ülkemizin iki yüzyıllık demokrasi arayışları ve milletimizin talepleri sonucunda 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandumla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi hayata geçirilmiştir. Doğrudan milletimizin iradesiyle hayata geçirilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra da uygulanmaya başlamış ve aziz milletimiz yaklaşık 26,5 milyon oyla Sayın Cumhurbaşkanımızı, Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı bu sistemin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçmiştir. Demokrasimize ve cumhuriyetimizin özüne uygun olan bu sistem Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir, bu sistemin sahibi de milletimizin ta kendisidir.

Değerli milletvekilleri, yeni sistemle birlikte ülkemiz, bölgesinde önemli bir güç hâline gelmiş, bölgesel ve küresel krizlere karşı daha etkin, daha hızlı, daha kapsamlı politikalar geliştirmiştir. Elbette, her değişimin bir zamanı vardır, belli bir süre almaktadır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimiz günden bugüne henüz dört buçuk yıl geçmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, kendi içinde sağladığı imkânlarla belli bir seviyede oturmuştur. Mecliste aylarca seçilemeyen cumhurbaşkanları, kurulamayan koalisyonlar, hükûmet deviren gensorular ve hantal bürokrasi artık tarihe karışmıştır. Muhalefetin şöyle bir iddiası var: “Sayın Recep Tayyip Erdoğan kimseye sormadan her şeyi kendisi yapar.” diyorlar, hayır. Recep Tayyip Erdoğan önce milletin talebine bakar, sonra kurumların görüşlerini ve analizlerini istişare eder ve öyle karar verir ama en önemlisi, bunları yaparken eski sistemin hantallığından kurtulup çok hızlı hareket eder. Milletimizin gündeminde ne varsa bizim gündemimizde, AK PARTİ’nin gündeminde, Sayın Cumhurbaşkanımızın gündeminde de o vardır.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, birçok konuya olduğu gibi muhalefete de olumlu etki etmiş, muhalefeti de dönüştürmüştür. Bugün birbirine hiç benzemeyen 6 partinin aynı masada buluşmasına, iktidar hayalleri kurmalarına imkân sağlamıştır. Ancak üzülerek söylüyorum ki bazı konularda muhalefete etkisi olamamıştır; aziz milletimizin değerlerine hakaret etmelerine çözüm getirememiştir; ordumuza hakaret etmelerine engel olamamıştır; yargıya hakaret etmelerine engel olamamıştır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ARSLAN (Devamla) – … ülkemizin göz bebeği, birçok ülkenin satın almak için sıraya girdiği insansız hava araçlarını küçük görmelerine, yapanlara hakaret etmelerine engel olamamıştır; rengini şehitlerimizin kanından alan ay yıldızlı al bayrağımızın muhalefet partisi genel merkezinde incitilmesine engel olamamıştır. Aziz milletimiz bu hakaretlere ve koalisyon özlemlerine gereken cevabı bu yıl yapılan seçimlerde verecektir. Milletimizin, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Cumhur İttifakı’na ve Türkiye Yüzyılı vizyonumuza gereken desteği vererek milletimizin değerlerine hakaret edenlere izin vermeyeceğine inanıyor, heyetimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

 

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Evet, yoklama talebi vardır.

Sayın Yıldız, Sayın Şeker, Sayın Zeybek, Sayın Sarıaslan, Sayın Hakverdi, Sayın Kaya, Sayın Özer, Sayın Zeybek, Sayın Kılınç, Sayın Ünver, Sayın Kaya, Sayın Hancıoğlu, Sayın Gündoğdu, Sayın Sarıbal, Sayın Köksal, Sayın Özkan, Sayın Barut, Sayın Beko, Sayın Kaboğlu, Sayın Keven.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:17.45

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Enez KAPLAN (Tekirdağ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

 

III. -Y O K L A M A

 

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

 

 

 

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınması önerisi vardır, okutup işleme alacağım.

Okutuyorum:

 

 

 

6/1/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İç Tüzük 37’ye göre (2-1568) esas numaralı Kanun Teklifi’min doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Ayhan Barut

Adana

BAŞKAN – Önerge üzerinde teklif sahibi Adana Milletvekili Ayhan Barut konuşacaktır.

Buyurun Sayın Barut. (CHP sıralarından alkışlar)

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüce Meclis kürsüsünden bir kez daha milyonlarca yurttaşımızın çözüm beklediği bir sorun için sesleniyoruz: Çırak ve stajyer öğrenci olarak fiilen çalışma yaşamında yer alan milyonlarca yurttaşımız bugün burada ilk işe başlama tarihlerinin hizmet ve sigorta başlangıcı olarak kabul edilmesini bekliyor. Milyonların haklı talebini ülkemizin kurucusu ve kurtarıcısı olan bu Gazi Meclisin üyeleri olarak yerine getirmek zorundayız.

Ne yazık ki ülkemizde mevcut yasal düzenlemeden kaynaklı, çırak ve stajyer öğrenci olarak çalışan kişilerin çalışmaya başladığı tarih sigortalılık başlangıcı olarak kabul ediliyor ama bu hakları sadece kısa vadeli sigorta kollarıyla sınırlı tutuluyor. Bu da büyük bir eşitsizliğe ve mağduriyete neden olmaktadır. Bu gerçek buz gibi ortadayken Bakan Vedat Bilgin hiç üzülmeden, sıkılmadan “Staj mağdurları mağdur değildir yani onlar o kavramı kullanamazlar çünkü onları mağdur eden bir şey yok, milletin parasını ve imkânlarını biz bu şekilde dağıtamayız.” diyebiliyor. Milletin parasını, tüyü bitmemiş yetimin hakkını rantiyeye peşkeş çekenlerin ağzından çıkanları kulakları duyuyor mu Sayın Bakan? Milyonlarca mağdura hakaret edeceğinize kanayan yaraya çözüm bulun. Emeğin değerini bilmeniz lazım, hele ki o emek çocuk yaşta verildiyse ve ter döküldüyse.

Bir kez daha ifade edelim ki çırak ya da stajyer olarak çalışma hayatına adım atan, tarihin en uzun vadeli sigorta kolları bakımından da sigortalılık başlangıç tarihi esas alınmalıdır. Ülkemizde aday, çırak ve stajyer olarak bugün çalışma yaşamında olan yaklaşık 1,5 milyondan fazla kişi bulunmaktadır. Stajyer ve çırakların ilk işe başlama tarihinin emeklilikte başlangıç olarak kabul edilmemesi stajyer ve çırakların emeklilik hakkının ertelenmesine, hatta emekli olmamasına neden olmaktadır. Ayrıca, bu geriye dönük borçlanma hakkının da tanınmaması, mağduriyeti bir kat daha artırmaktadır. Bu kişiler 8 Eylül 1999 tarihi öncesi sigortalı olmaları durumunda hem EYT mağduru hem de ilk işe başlangıçları sigorta başlangıcı olarak kabul edilmediğinden emeklilikte kademeli emeklilik sistemiyle ikinci kez mağdur oluyor. İşte tam bu nedenlerle soruna kapsamlı ve etkili bir çözüm bulunmasını bekliyoruz. Kanun teklifimizle mesleki eğitim öğretiminin bir parçası olarak zorunlu görülen ve uygulanan sistem nedeniyle çırak ve stajyer öğrenci olarak çalışılan süreler için kişilere borçlanma hakkı verilmesini istiyoruz. Uzun vadeli sigorta kolları uygulamasında çırak, stajyer, kursiyer veya bursiyer öğrenci olarak çalışmaya başlanılan tarihin esas alınmasını talep ediyoruz. Gelecek hayali kuran, çırak ve stajyer öğrenci olarak çalışma hayatına atılmış milyonlarca kişinin mağduriyeti giderilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, 17 Ağustos 1999 büyük Marmara depremi ve 12 Kasım Düzce depremi nedeniyle birçok vatandaşımızın işe girişleri ertelendi, sigorta girişi yapılanların primleri yatırılmadı, belgeleri depremde zarar gördü ve bazı başvurular işleme konulmadı. Bu nedenle insanlarımız EYT kapsamı dışında kaldılar. Bunlarla birlikte, düzenlemeye dâhil olanların yanı sıra milyonlarca insan bir gün veya bir haftayla fazladan on yedi yıl emeklilik için beklemek zorunda kalıyor, bu mağduriyet de giderilmelidir. Emeklilik hakları gasbedilen milyonlarca insanımız için düzenleme yapılacağı duyuruldu ama hızla çözülmesi gereken bu konu hâlâ

Mecliste çözülmedi. Şubat ayı yaklaşıyor, herkes bu düzenlemeyi bekliyor, artık bu oyunu oynamaktan vazgeçin.

Saygıdeğer Başkan, sevgili milletvekilleri; emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili düzenleme yapılıyor ama bunun bir başka soruna yol açmaması lazım. Bu düzenlemede emeklilerimizin aylık bağlanma oranlarıyla ilgili hakları da verilmeli, mağduriyet bitirilmelidir. 2000 yılı öncesinde yüzde 60 olan aylık bağlanma oranları, maalesef, daha sonra yüzde 39 ve daha altına indirildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AYHAN BARUT (Devamla) – Bu nedenle büyük bir mağduriyet ve haksızlık var. Baştan aşağıya emeklilik sistemimizin yenilenmesi, haksızlığın giderilmesi şart. Aynı şartları taşıyarak ve aynı yükü çekerek emekli olan insanlarımızın maaşları arasında böylesine büyük fark olmamalı. Yüce Meclisten bu önemli kanunla ilgili, hiç değilse bu kez, bu kanun teklifimize “evet” demesini bekliyor, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan 370 sıra sayılı Kanun Teklifi ile Dışişleri Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

 

1. Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4736) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 370)

BAŞKAN –Komisyon? Yok, ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan 375 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyon Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Milletlerarası Finansman Kurumu Ana Anlaşmasının Tadil Edilmesine İlişkin 16/4/2020 Tarihli ve 273 Sayılı “Guvernörler Kurulu Kararı”nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Milletlerarası Finansman Kurumuna Katılmak İçin Hükümete Salâhiyet Verilmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/3746) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 375)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan 376 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijerya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4647) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 376)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan Bursa Milletvekili Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı:380) (*)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 380 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde İYİ Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin geneli üzerine İYİ Parti adına söz aldım, selamlarımı sunarım.

Konuşmama geçmeden önce, İsveç’te PKK terör örgütü ve uzantılarının gerçekleştirdiği eylemi şiddetle kınıyoruz. Ülkemiz adına, nerede olursa olsun terör örgütlerinin karşısında İYİ Parti olarak her zaman kararlılıkla duracağız. İsveç makamlarından gereğini yapmasını beklerken olayın kapatılmaya çalışılmasını da kabul etmediğimizi beyan ediyor ve onları da kınıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Uludağ’da son yirmi yılda defalarca kanuna aykırı yağmalama girişiminde bulunulmuş ancak Bursa Barosu öncülüğünde açılan davalarla bunlara fırsat verilmemiş, bütün girişimler başarısız kalmıştır. Uludağ Alan Başkanlığının kurulacağına dair beyanlar ise ilk olarak 2019 mahallî seçimleri öncesinde gündeme getirildiği hâlde sürüncemede bırakılmış iken, üstelik bütçe görüşmelerinin devam ettiği bir sırada yani uygun düşmeyen bir zamanda Komisyondan hızla geçirilmesi tarafımızdan makul görülmemiş, bunu da Komisyon toplantılarında ifade etmiştik.

Uludağ’ı bugüne kadar korumuş olan Milli Parklar Kanunu’ndaki hükümlere göre, tabii ve ekolojik denge ve tabii ekosistem değeri bozulamaz, yaban hayatı tahrip edilemez, tabii dengeyi bozacak her türlü orman ürünleri üretimi yapılamaz, hiçbir yapı ve tesis kurulamaz ve işletilemez. Bunlardan hangisi teklifi sunan milletvekillerini ve iktidarı rahatsız etmiştir de böyle bir teklif sunma ihtiyacı duyulmuştur? Teklifin gerekçesinde Uludağ ve çevresinin bürokrasinin çokluğu bahane gösterilerek Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından gerektiği gibi yönetilemediği iddia edilmiştir. Teklif sahiplerinin eleştirilerine ve görüşlerine yine bir iktidar milletvekilinden Komisyonda cevap gelmiştir. Ankara Milletvekili olan eski Milli Parklar Genel Müdürü Komisyon toplantısında millî parklara yönelik eleştirilerin haksız olduğunu vurgulamış, ihtiyaç olan yetkilerin Milli Parklar Kanunu’na koyularak sorunların çözülebileceğini işaret etmiş, aynı zamanda “millî park” kavramının uluslararası bir itibarı olduğunu, bu itibarın da kaybedileceğini eklemiştir. Kısacası Millî Parkların Uludağ'ı yönetemediği iddiasına bizzat bir iktidar milletvekili cevap vermiştir. Esasen, alan başkanlığı kurulmasına haklı gerekçelerle, aciliyet ve gereklilik görülseydi teklifin bütçe görüşmelerinden önce kanunlaşması ve 2023 bütçesinden pay ayrılması gerekmez miydi? Benzer süreçlerle çıkarılmış olan bütün kanunlarda şaibe olduğu gibi burada da şaibe kanaati oluşmaktadır. Zira, iktidar tarafından alışkanlık hâline getirilmiş olan toplumsal menfaatlere göre değil, yandaşların çıkarlarına göre hazırlandığı görüntüsü ve kanaati çoğu zaman haklı çıkmıştır. Zaten iktidarın şaibe konusundaki sicili maalesef bozuktur. “Bu alan başkanlığı talan başkanlığına dönüşecektir.” şüphesi işte bu sebeple oluşmaktadır. Bursalılardaki başka bir kanaate göre de bu iktidarla birlikte yeşil Bursa beton Bursa'ya dönüşmek üzeredir.

Değerli milletvekilleri, gündeme getirilmesinin üzerinden dört yıl geçmesine rağmen, kanun teklifinin hazırlanma sürecinin çok eksik yürütüldüğü ve yetersiz kaldığı açıktır. Bütün paydaşların ve Bursalıların yeterince bilgilendirilmediği, inceleme ve değerlendirme yapılmadığı, görüşlerinin alınmadığı ve en önemlisi, mutabakat aranmadığı anlaşılmaktadır. Bu şekliyle kanunlaşması hâlinde geriye dönüşü olmayacak ekolojik sorunlarla beraber sosyal, ticari ve hukuki sorunlar da yaratacak ve Uludağ’ın yağmalanma ihtimali ortaya çıkacaktır. Bu sebeple, teklifin meslek odaları, ilgili sivil toplum kuruluşları, sektör temsilcileri ve akademik çevrelerce çalışılıp hazırlanmasının ve Bursalıların konu hakkında bilgilendirilmesi için alt komisyon kurularak teklifin bu komisyona havale edilmesinin doğru olacağı düşüncesiyle verdiğimiz önerge ne yazık ki iktidar çoğunluğu tarafından komisyonda reddedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinde yer almasına karşı çıktığımız en önemli hususlardan biri Uludağ alanı sınırlarının değiştirilme yetkisinin Cumhurbaşkanlığına verilmesidir. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yetkilerin tek bir merkezde toplanması, bizce zaten tıkanmış olan bürokrasinin sağlıklı bir şekilde işleyişine engel olmaktadır. Alan sınırlarının değişikliği Cumhurbaşkanı kararıyla değil, ihtiyaç hasıl olursa yeniden kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Böylece, keyfiyete sebep olabilecek suiistimaller ortadan kalkacak ve kanun hükmünün Cumhurbaşkanı kararıyla değiştirilmesi engellenmiş olacaktı.

Sırası gelmişken tekrarlamakta fayda görüyorum, partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin tıkanma sebeplerinden biri de işte, bütün yetkilerin tek adamda toplanmasıdır. Devletin kurumsal yapısının tahrip edilmesiyle birlikte külliyenin liyakatsiz kadrolarla çalışmayı tercih etmesi devlet ciddiyetini ortadan kaldırmış ve her alanda çok tehlikeli bir yozlaşmaya yol açmıştır. Asırlardır değişmeden devam eden Türk devlet aklıyla ve ciddiyetiyle asla bağdaşmayacak böyle bir anlayışın Türkiye Cumhuriyeti devletini çökertmekte olduğu ne yazık ki bazı kesimler tarafından hâlâ idrak edilememiş olduğu anlaşılmaktadır.

Seçim yaklaştıkça bir başka olumsuzluğu da ifade ederek hatırlatmak istiyorum: Bu sistemde devletin en üst kadrolarını oluşturanlar, yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı seçimi kaybederse onunla birlikte hepsi birden görevlerinden ayrılmış olacaktır. Bu ne anlama gelmektedir? İktidardaki tek adamın seçimi kazanması kendilerinin de görevlerine devamını sağlayacağı için her türlü entrika ve kirli yola başvurma mübah sayılacaktır. Elbette devlet adamı zihniyetine sahip liyakatli kadrolar böyle düşünmeyecek ve biat etmeyecekledir, zaten o değerli bürokratlar sayesinde kaos ortamına girmeden seçim gününe yaklaşmaktayız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesine bağlı ve kurucu iradeye saygılı olan, görevlerini dürüstçe sürdüren bu devlet görevlileri iktidar değişince elbette görevlerine devam edecektir. Valiler, büyükelçiler, genel müdürler, Devlet Denetleme Kurulu Başkanı ve üyeleri, Vergi Denetim Kurulu, Varlık Fonu Yönetim Kurulu, Özelleştirme İdaresi, Gelirler İdaresi, SGK, TOKİ gibi başka birçok yüksek kurumların başkanları seçimle birlikte görevlerinin sona ermemesi için var güçleriyle gayret göstereceklerdir ama gayret, milletin yararına değil iktidarı sürdürme amacıyla gösterilecektir. Bu teklif kanunlaştığı takdirde Uludağ Alan Başkanı da Gelibolu ve Kapadokya Alan Başkanları gibi Cumhurbaşkanı seçimde yeniden kazanamazsa hep beraber görevlerinden ayrılacaktır. Dolayısıyla, görevlerine devam edebilmek için seçim kazanma uğruna her türlü karanlık işe girmekte beis görmeyeceklerdir. İşte bu gibi görevlere atanmış olanlar, tek adamın şahsi isteklerini talimat olarak yerine getirme ihtimalî doğuruyorsa orada şaibe tabii ki olacaktır. Onlara göre ülke âdeta tek adam ve ailesinin mülkü, devletin bütün kurum ve kuruluşları da çiftlikleri gibidir.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, Uludağ Alanı Başkanlığının kurulması sadece turizm ve ticaret sektörlerini ilgilendiren bir konu değildir; Uludağ, bütünüyle Bursa’nın ve çevresinin havası, suyu, ağacı, otu, çiçeği, kurdu, kuşu velhasıl hayat damarlarıdır. Onun için konuyla ilgili meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler ve kanaat önderleri ile Bursalıların tümünün mutabakatının aranması yerinde ve doğru olacaktı. Teklifte yer alan yönetimden sorumlu Alan Komisyonunun ve Danışma Kurulunun oluşumu ile görev ve yetkilerini çok sakıncalı bulmaktayız, zira teklifteki hâliyle Uludağ’ı her yönüyle koruyacak bir anlayışı metinde görmek mümkün değildir. Aslında Komisyonda teklifin geri çekilmeyeceği anlaşılınca sakıncalı gördüğümüz her hususu dile getirerek eksik ve hatalı ne varsa verdiğimiz önergelerle düzeltmeye ve desteklemeye çalıştık. Önergelerimiz reddedildiği için şimdi burada birçoğunu tekrarlamak zorunda kalıyoruz. Uludağ alanı sınırları içerisinde uygulamaya yönelik her türlü kararları almaya yönelik yetkili bir komisyonun kurulmasını, görevleri ve çalışma esaslarını düzenleyen maddede Alan Başkanlığına her tür ölçekte plan hazırlama yetkisi verilmesini doğrudan yolsuzluklara teşvik ettiği için son derece tehlikeli buluyoruz. Onun için Uludağ alanında yapılacak her türlü planlama Bursa Büyükşehir Belediyesinin uygun görüşü alınarak yapılmalıdır demiştik. Bu madde için Komisyona verdiğimiz değişiklik önergesi, ileride karşılaşılacak sakıncalı durumların şimdiden giderilmesine yönelik olmasına rağmen Komisyonda iktidar çoğunluğu tarafından reddedildi.

Alan Başkanlığındaki Komisyonda görev alacakların mesleki dağılımı da yanlıştır, kadrolaşmada keyfîliğe yol açacağı kanaatindeyiz. Meslek grupları arasına jeoloji ve harita mühendisliği bölümlerinin de ilave edilmesini önemli görmekteyiz ancak görevlendirilecek personel sayısının 4’le sınırlandırılması belirlenen meslek grupları arasında bir tercih yapılması zorunluluğu getirmektedir. O nedenle kanunda belirtilen her meslek grubundan 1’er üyenin komisyonda görev alacak şekilde düzenleme yapılması teklif ettiğimiz ilavelerle birlikte gerçekleştirilseydi daha doğru olacaktı. Üyelerin görev süreleri sona erdiğinde yeni üyelerin göreve başlamaları da maalesef muğlak kalmıştır.

Danışma Kurulu dar kapsamlı olmaktan çıkarılmalıdır dedik ama verdiğimiz değişiklik önergesi de kabul edilmedi. Bu Kurulda, Uludağ'ın yer altı ve yer üstü özellikleri dolayısıyla çevre, orman, jeoloji, maden, harita, inşaat ve ziraat mühendisleri ile mimar odalarının temsilcileri de bulunmalıydı. Uludağ'ın ekosistemiyle ilgilenmeyi kuruluş amacı yapmış olan sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de Danışma Kurulunda yer almasının Uludağ'ın her yönüyle korunmasına katkı vereceği inancını taşıyoruz. Danışma Kurulunun kararlarının da belli oranda bağlayıcı olması sağlanmalıydı. Her türlü plan değişiklikleri ile yapılaşma bu kapsamda yer almalıydı.

Değerli milletvekilleri, gerekçede Uludağ’ı daha iyi korumaya yönelik bir düzenleme olduğu belirtilse de yasalaşması hâlinde meydana gelecek sosyal, ticari, hukuki ve çevre sorunlarına neden olacağı ve bu hâliyle Uludağ’ın daha iyi korunamayacağı kanaatindeyiz. Uludağ’a, daha çok otel açarak para kazanılacak, sadece turizm alanı gözüyle bakıldığı izlenimi maalesef ağır basmaktadır.

Bu sebeple -ve tekrarlamakta yarar görüyorum- alan sınırlarının değiştirilmesi yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesi, Alan Başkanlığı yönetimine her türlü plan yapma yetkisinin verilmesi, Alan yönetiminin ve Danışma Kurulunun oluşumunun sakıncalı olması, Anayasa’ya aykırılığının tartışılır olması, diğer bazı kanunlarla çelişkili olması, bizce kanunlaşma sürecinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına gölge düşürmesi ve şaibeli olduğu inancının oluşması dolayısıyla teklifin tümüne karşıyız.

İnegöl’den Karacabey’e kadar verimli ovaların yer altı ve yer üstü sularını, Ulubat Gölü’nü, Orhaneli ve Doğancı Barajlarını, diğer göletleri, tarımsal alanları ve yerleşim yerlerinin içme suyu ihtiyacını karşılayan tek kaynak Uludağ’dır dolayısıyla Uludağ’a Bursa çevresindeki bütün bölgeye hayat veren bir alan gözüyle bakmak gerekir. Allah’ın bir lütfu olarak görülmeli ve bütünüyle kayıtsız, şartsız Uludağ korunmalıdır. Biz Uludağ’ın olduğu gibi korunmasından yanayız. Doğal varlığının bozulmasına yol açabilecek hiçbir gelişmeye fırsat verilmesini asla kabul etmeyeceğiz. Seçimlere az bir süre kala Uludağ’ın yağmalanmasına ortak olacak yerli ve yabancı bütün firmaları, yatırımcıları da buradan uyarmak istiyoruz. Yapılacak bütün haksız ve hukuksuz uygulamaların, Bursalıların ve Türk milletinin kabul etmeyeceği bu tarzdaki uygulamaların tamamı düzeltilecektir. Uludağ sahip olduğu bütün canlı ve cansız değerleriyle korunacak, Bursa ve çevresinin hayat damarları olmaya devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, gösterdiğimiz tepkinin ve karşı çıktığımız hususların iktidar tarafından doğru algılanması için vurgulayarak tekrarlamakta fayda görüyorum. Henüz vakit varken bu teklifi geri çekin, Uludağ’ı siyasetin malzemesi yapmaktan ve yandaşların talanına bırakmaktan vazgeçin. Başta Bursalılar olmak üzere bütün duyarlı vatandaşlarımızın sesine kulak verin ve bu büyük vebalin altına girmeyin. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruludur. Her birimiz ettiğimiz yemine sadık kalarak milletimizin ve ülkemizin yüce menfaatlerini korumak mecburiyetindeyiz. Şayet alınan talimata karşı çıkılamıyorsa hiç olmazsa şu hususları dikkate alın: 1) Uludağ alan sınırlarının değiştirilme yetkisi Cumhurbaşkanına kesinlikle verilmemelidir.

2) Alan Başkanlığı yönetimine her türlü imar planı yapmak dâhil sınırsız yetki verilmesi bir cinayettir, bundan vazgeçilmelidir.

3) Uludağ Alan Başkanlığı yönetiminde önerdiğimiz kuruluş temsilcileri yer almalıdır. O sayede, Uludağ’ın yağmalanma şüphesi ortadan kalkabilir.

4) Alan Başkanlığı kapsamında kurulacak olan Danışma Kuruluna önerdiğimiz kuruluş temsilcileri de mutlaka alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Danışma Kurulu kararları da belli ölçüde bağlayıcı olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Uludağ’a ve ülkemizin bütün doğal zenginliklerine zarar vermek isteyenlere yaklaşmakta olan seçimle birlikte Türk milleti elbette “Dur!” diyecektir. Gelecek olan yeni yönetim tarafından milletimizin istemediği, tasvip etmediği hiçbir girişime fırsat verilmeyeceğini belirtiyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Erbaş.

Buyurun Sayın Erbaş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET ERBAŞ (Kütahya) – Sayın  Başkanım, değerli milletvekilleri; 380 sıra sayılı Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetiniz saygıyla selamlarım.

Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün 2022’de yayınladığı Dünya Değişim Göstergeler Raporu’na göre, dünya genelinde uluslararası ziyaretçi sayısı bir önceki yıla göre yüzde 4 artarak 1,5 milyara ulaşmıştır. Petrol ve kimya sektöründen sonra, ihracat gelirleri açısından 3’üncü sırada gelen turizm sektörü ülkeler için vazgeçilmez gelir ve istihdam kaynaklarından biridir. Bu nedenle, turizm, daha fazla gelir elde etmek, rekabet avantajını sağlamak amacıyla turizmin tüm yıla yayılabilmesi için alternatif turizm türlerinden faydalanılması söz konusu olmuştur. İklim ve coğrafi koşullar itibarıyla, giderek önemli bir pazar payına dönüşmeye başlayan kış turizmi uzun yıllar önce bu alternatifler arasında yerini almıştır. Her yıl, milyonlarca kayakseverin farklı coğrafyalardaki turizm hareketliliği, kayağa elverişli ülkeler için cazibe ve çekim sahası yaratma yarışını hızlandırmıştır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, ülkemizin kış turizmi tarihî açısından en önemli kayak merkezi, her yıl yüz binlerce yerli ve yabancı turist ağırlayan Uludağ’dır. Dünyanın bütün kayak merkezleri farklı bir konseptle yönetilir. Popüler kış sporu türü olarak kayak, kış turizminin temel faaliyetleri olarak görülmektedir. Ziyaretçi davranışları, trend, spor faaliyetlerinin dışında, oyun ve eğlence deneyimleri doğru yön değiştirmiştir. Bu nedenle, iklim, kar yağışı ve doğal çevre koşulları gibi faktörlerin dışında, turistik faaliyetlerin gerçekleşebilmesi için çeşitli konaklama ve mekanik tesislerin varlığı da gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, kış turizmi gelirleri açısından incelediğimiz ülkelerden İsviçre, Fransa, Avusturya ve İtalya Alplerinde kayak merkezlerinin bulunduğu bölgelerdeki otel fiyatlarına ve turizm anlayışlarına da bakmamız gerekmektedir. Fiyat olarak ülkemiz fiyatlarının 4-5 katına yaklaşan konaklama fiyatları, kayak tesisleri, dünyaca ünlü restoranları, dijital ve ulusal basınlarındaki yaptıkları tanıtımları ve medya bilinirliği açısından bize göre çok daha başarılı oldukları ortadadır. Biz de Uludağ gibi bir hazinemizi daha iyi değerlendirmeli ve korumalıyız çünkü Uludağ’ı sadece kış turizmi olarak düşünmemek gerekir. Avrupalı turistler Uludağ’a her zaman ilgi göstermiştir. Geçen sene Rusya, Ukrayna ve Arap ülkelerinden de çok sayıda misafir Uludağ’a gelmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’a olan yakınlığı, yatak kapasitesi, etkinlik çeşitliliği, medyadaki görünürlüğü ve bilinirliği ve toplum nezdindeki imajı Uludağ kayak merkezinin sahip olduğu avantajların başındadır. Bu nedenle Uludağ Alan Başkanlığının turizme sağlayacağı katkıya olumlu açıdan bakıyoruz. Uludağ Alan Başkanlığının, bölgede planlama yetkisine sahip birden fazla kurum olmasının yarattığı ağır bürokrasi nedeniyle mevcut sorunların çözülmesine yönelik olarak etkin ve hızlı bir planlama sürecini gerçekleştireceğine inanıyoruz.

Diğer taraftan, kimsenin endişesi olmasın, Uludağ Alan Başkanlığının kurulmasıyla alanın doğal sit koruma statülerinde herhangi bir değişiklik yapılmayacaktır. Bu alanlarda yürürlükteki koruma mevzuatı ve ilke kararları geçerliliğini devam ettirecektir. Uludağ Alan Başkanlığının kurulmasıyla alanın birinci ve ikinci derece doğal sit alanı statüsü de devam edecektir.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Süpersiniz, süpersiniz, sizi kutluyorum, gerçekten kutluyorum(!) Nasıl ikna etmişler, yazık ya!

AHMET ERBAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı son dönemlerdeki çalışmalarıyla, turist sayısı ve turizm gelirleriyle pandemiye rağmen rekorlar kırmıştır, rakiplerimiz İspanya, İtalya, Yunanistan turizm noktasında birçok konuda geride bırakılmıştır, turizmde bir başarı hikâyesi yazılmaya devam etmektedir. Bu coğrafyanın, bu kültürün, bu medeniyetin tek bir taşına dahi sahip çıkmak adına çok ciddi çalışmalar yapılmaktadır.

Bu bilgiler ışığından hareket ederek tarihimize, kültürümüze ve turizmimize bu denli katkılar sağlamış Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Millî Parklar Genel Müdürlüğünün değerli bürokratlarını karşı karşıya getirmenin bir anlamı yoktur, ikisi de devletimizin önemli kurumlarının başında gelmektedir, orası başka bir devlete ait bakanlık, burası başka bir devlete ait bakanlık gibi davranmanın da gereği yoktur. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın, Uludağ Alan Başkanlığında milletimizin vicdanına, taşına, toprağına halel getirmeden büyük bir titizlikle faaliyetlerini yürüteceğine olan inancımız tamdır.

Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihî Alan Başkanlığımızın Türk tarihinin destansı anılarına ev sahipliği yaptığı, bölgedeki tarihî, kültürel ve manevi değerleri gelecek kuşaklara aktardığı onlarca projesi vardır. Aynı şekilde, Uludağ Alan Başkanlığının da Uludağ’ın doğasına, tarihine, turizmine, ekonomisine katkı sağlaması temennimizdir.

Değerli milletvekilleri, 2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti’mizin kuruluşunun 100’üncü yılıdır. Kütahya’mızın cumhuriyetimizin kurulmasında, istiklal mücadelemizin zaferle sonuçlanmasında çok ama çok önemli bir yeri vardır. Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak 2022’de başlattığımız Kültür Yolu Festivallerine bu yıl da devam edeceğimizi biliyorum. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı 2023 programında Kültür Yolu Festivali illeri arasında mutlaka Kütahya’yı da görmek istiyoruz. Büyük Taarruz’a, Dumlupınar’a ev sahipliği yapan Kütahya’mızın bunu fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Kütahya’mız sadece sanayi, turizm ve çini kenti değildir. Bu kürsüden belki de ilk defa duyacaksınız, Kütahya aynı zamanda su ürünleri şehridir. Kütahya ili sınırları dâhilinde su ürünleri üretimi yapan mevcut 22 tesiste yıllık 4 bin ton balık üretimi ve 50 bin adet yavru balık üretimi kapasitesi mevcuttur. Kütahya ve Eskişehir’in de içme suyunu karşılayan, kaynağını Gediz Murat Dağı’ndan alan Porsuk Sofça Barajı son on yılda maalesef 5-6 kez renk değiştirmiştir, bilinçsiz ve yanlış sulamayla su seviyesinin gittikçe azaldığı görülmüştür. Kütahya’dan Ilıca’ya kadar gelen tarafa su dinlendirme tesisi ya da arıtma tesisi kurularak kirliliğin önüne geçilebilir çünkü bu barajımızda dokuz ay balık ve kerevit ticareti yapılmaktadır. Geçtiğimiz yıl yirmi günde 200 tona yakın kerevit ve balık üretimi yapılmıştır. Yanlış duymadınız değerli vekiller, Kütahya'da kerevit üretimi yapılmaktadır. Ayrıca, aynalı sazan, aterina dediğimiz gümüş balığı, İsrail sazanı ve feke üretilmektedir fakat biz buradan maalesef ihracat yapamıyoruz. Adı geçen yere işleme tesisi kurulursa hem istihdam artar hem de su ürünlerinde Kütahya birçok ülkenin ihtiyacını direkt karşılayabilecek seviyesine gelir. Lakin, şu an aciliyetle su kirliliğinin önüne geçilmesi gerekiyor. Sadece sudaki canlılarımız değil, dünyanın dört bir tarafından gelen göçmen kuşlarımız da tehlike  altındadır. Sofça Barajı, çevresinde bulunan Frig vadisiyle desteklendiğinde Kütahya’nın bacasız fabrikasına dönüşebilecek bir potansiyele sahiptir.

Değerli milletvekilleri, yine Kütahya’mızın sahip olduğu önemli bir maden vardır, bor madeni. Dünya bor rezervinin yüzde 64’ü Türkiye’dedir. Türkiye’deki bor rezervinin de yüzde 78’i Hisarcık ve Emet ilçelerimizde bulunmaktadır. Bu yıl Eti Bor İşletmeleri 1,3 milyar dolarlık ham madde satmıştır. Bu da kendi tarihinin rekorudur. Eti Bor Genel Müdürlüğümüzün ve Enerji Bakanlığımızın bu 2 ilçemize yani Emet ve Hisarcık ilçemize borçları vardır, bu 2 ilçemizi ihya ve abat etmeleri gerekmektedir. Mesela, Emet’te Cevizdere Şehitliğimiz var. Bu şehitlik Kurtuluş Savaşı tarihimiz açısından çok önemlidir çünkü Büyük Taaruz’da savaşın seyrini değiştiren ve 9 Eylül İzmir’in kurtuluşunun yolunu açan bu şehitlerimizdir. Şehitliğimizin maalesef suyu yoktur, yolu asfalt değildir ve çevre düzenlemesine acilen ihtiyaç vardır. Eti Bor İşletme Müdürlüğümüz mutlaka bu şehitliğimizin onarımını üstlenmelidir.

Ayrıca, belediyelerin madenlerden aldığı katkı payının artırılmasını talep ediyoruz. Bu, 1990’lı yıllarda daha fazlaymış, sonradan düşürülmüş. 1,3 milyar bor ihraç eden Eti Bor İşletme Müdürlüğünün Emet ve Hisarcık’a verdiği katkı payıyla 2 ilçemiz anca bir otomobili zor alır. Yine, Tunçbilek, Seyitömer ve Tavşanlı’nın da Türkiye Kömür İşletmelerinden aldığı katkı payının artırılmasını talep ediyoruz ve bu konuyu yüce heyetinizin takdirlerine bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, jeotermal kaynaklarının zenginliği ve potansiyeli bakımından dünyanın ilk 7 ülkesinden biriyiz. Avrupa kaynak potansiyeli açısından açık ara 1’inciyiz, kaplıca uygulamaları konusunda ise 3’üncü sırada yer almaktayız. “Kaplıca” “termal turizm” “termal sağlık turizmi” denilince Kütahya, Türkiye'nin ilk akla gelen şehirlerinden biridir. Türkiye’de, Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen 5 adet kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi ile 73 adet termal turizm merkezi bulunmaktadır. 73 adet termal turizm merkezinden 9 adedi Kütahya’dadır.

Kütahya’nın pınarları için boşuna türkü yakılmamıştır. “Pınarları” diyerek kastettiğimiz ise hem soğuk hem de sıcak su kaynaklarımızdır. Özellikle altını çizmek istiyorum ki kaplıca sayısı yönünden Türkiye'nin en zengin ili Kütahya’dır. Bunlardan ilk akla gelenleri de sizlerle paylaşmak istiyorum. Emet’in yosun havuzu cilt hastalıklarına, Tavşanlı Göbel Kaplıcaları varis hastalıklarına, Hisarcık Esire Kaplıcaları böbrek hastalıklarına, Emet Dereli Kaplıcaları eklem hastalıklarına, Gediz Ilıca Kaplıcaları kemik hastalıklarına, Kütahya merkez, Yoncalı, Ilıca Kaplıcaları romatizma hastalıklarına, Simav’ın kükürtlü Eynal-Naşa Çitgöl’ü Kaplıcaları egzamaya ve romatizmaya çok iyi gelmektedir. Kütahya’nın şifalı sularını tüm vatandaşlarımızı ve siz değerli milletvekillerimizi ve değerli ailelerinizi mutlaka görmeye davet ediyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığımızın destekleyeceği karavan park turizmi lokasyonuna giren iller arasında Kütahya’mızda bulunmaktadır. Frig Vadisi, Çamlıca, Osmanlı’nın kurulduğu Domaniç Kocayayla, Gediz Murat Dağı, Simav Gölcük Yaylası, Dumlupınar Şehitliği, Emet-Eğrigöz İkitaş Kanyonu, Çavdarhisar’da bulunan dünyanın ilk borsası Aizanoi yerli-yabancı turistleri ve karavancıları beklemektedir. Bu konuda Turizm Geliştirme ve Tanıtım Ajansına da bir çağrıda bulunmak istiyorum: Türkiye’nin tanıtım reklamında Kütahya’mızın görsellerine de yer verilmesi Kütahya halkı olarak en büyük beklentimizdir.

Değerli milletvekilleri, kültür, bir milleti millet yapan ve nesilden nesile aktardığımız en önemli medeniyet kaynağımızdır. İlimizde 13’üncü yüzyıldan bu yana var olan, merhum üstadımız Ahmet Yakupoğlu Hocamızın ifade ettiği gibi “Çinicilik asıl millî ve manevi sanatımızdır. En garip devrinde dahi âdeta millî bir dava gibi vazgeçilmemiş ve üzerinde sebatla, feragatle çalışılmış, Kütahya'nın bugün dünya çapında bir sembolü olmuştur.” fakat bugün “1 milyoncu” ya da “yok yokcular” diye tabir ettiğimiz ucuz pazarlara maalesef yenik düşmek üzeredir. Esas daha büyük problem ise arkadan yetişen çini ustalarımızın azlığıdır. Kültür mirasımız olan çini ustalarımıza vefat etmeden önce sahip çıkmamız gerekir, alaylılar ile mekteplileri kaynaştırmamız gerekir ve çini ürünlerindeki KDV’yi de -birçok üründe olduğu gibi- değişiklik yapıp yüzde 1’e indirmemiz gerekir.

Değerli milletvekilleri, Eski Gediz, Murat Dağı eteklerinde bulunan ve neredeyse tamamı doğal sit alanı olarak kabul edilen bir beldemizdir. Burada taş yapı şeklinde, hikâyesi olan, tarihî açık bir cezaevi vardır -ki şu anda kapalıdır- biz buranın Kültür ve Turizm Bakanlığının himayelerinde Zafer Kalkınma Ajansı veya KOSGEB destekli 20 odalı sit alanına da yakışır butik bir otele çevrilmesini talep ediyoruz.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bir şehri şehir yapan, o şehre anlam katan bazı isimler vardır. Ben buradan Kütahya'ya hizmet eden -parti ayrımı yapmadan- tüm milletvekillerimize, belediye başkanlarımıza, bürokratlarımıza, STK başkanlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Rahmete kavuşmuş, Kütahya'mıza unutulmayacak hizmetleri bulunan bazı isimleri de izninizle anmak istiyorum. Kütahya'da “Belediye Başkanı” denilince akla ilk gelen isim merhum Abdurrahman Kara'yı, merhum milletvekillerimiz Ahmet Derin ve Kadir Görmez ağabeylerimizi, eski Sağlık Bakanımız merhum Profesör Doktor İsmail Karakuyu'yu ve daha ismini anamadığım pek çok değerli şahsiyeti rahmet ve minnetle anıyorum.

Bir isim daha var değerli milletvekilleri, siyasi tarihimizin en büyük ayıbına maruz kalan, demokrasi şehidimiz Adnan Menderes. 21 Temmuz 1946’daki ilk çok partili seçimde Kütahya'dan Milletvekili seçilen Adnan Menderes'in siyasi hayatı ne gariptir ki on dört yıl sonra, 27 Mayıs 1960 darbesinde yine aynı kentte, Kütahya'da tutuklanmasıyla sona ermiştir. Gözaltına alındığı yer şu andaki tarihî Adliye Sarayının Başsavcılık odasıdır. Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ Bey 2022’de Kütahya'mıza yapılacak olan yeni adalet sarayının temelini atmıştır. Hayırlı olmasını temenni ediyorum. Fakat, yeni bina da yeterli olmayacak gibi gözüküyor. Buradan da Sayın Bakanımıza sesleniyorum: Ya projeyi güncelleyelim ya da yandaki boş araziye ek bina daha yapılsın. Yeni adalet binası bittikten sonra boşalacak olan bina şu anda resmini gösterdiğim binadır; 1907 yılında Giritli Ahmed Fuad Paşa tarafından yapılan bir binadır, 1986 yılından bu yana da bu bina Adalet Sarayı olarak kullanılmaktadır. Bu binanın bir özelliği daha vardır değerli milletvekillerim, içerisinde talik hatla çini kitabesi bulunan tarihî bir mescidi vardır; bu mescidin dünyada örneği yoktur, gizli kalmış bir hazinemizdir. 1907 yılında yapılan bu binamız tıpkı Yassıada’da olduğu gibi adalet ve demokrasi müzesi olsun, Türkiye'nin ilk adalet ve demokrasi müzesi Kütahya’mıza yakışır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Kıbrıs’ta Rumların yaşattığı tüm vahşete ve katliamlara rağmen altmış yıldır Kıbrıs Türkü kardeşlerimizle birlikte yürüttüğümüz iyi niyetli adımlar Rum-Yunan ikilisi tarafından görülmemekte, Birleşmiş Milletler ise bu duruma sessiz kalmaktadır. Bu bağlamda, artık kendi göbek bağımızı kendimiz keseceğiz. Kıbrıs’ta yarım asrı aşkındır devam eden federasyon görüşmeleri 2017 yılında Crans-Montana’da düzenlenen ve başarısızlıkla sonuçlanan süreçle birlikte son bulmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımızın önderliğinde yürütülen yeni süreçte, Kıbrıs’ta eşit 2 egemen devlet politikasının tohumları atılmış ve hayat bulmaya devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak Kıbrıs Türkünden bir an bile vazgeçmedik, vazgeçmeyi düşünmedik. Soydaşlarımızla kader birlikteliğimiz her daim devam edecektir. Tarihsel süreç içerisinde Kıbrıs Türk liderleri nasıl Kıbrıs’ta Türk varlığının devamının ana vatanla birlikte yürümekten geçtiğini görmüşse bizler de kardeşlerimizin bekasını ve birlikteliğimizin devamını her şeyin üzerinde tuttuk. Ne dün ne bugün ne de yarın bu düşüncemizi değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir, Kıbrıs davası millî politikamız olmaya devam edecektir. Bu davaya hizmet eden merhum Doktor Hüseyin Behiçleri, Karabardakları, Necati Özkanları, Faiz Kaymakları asla unutmayacağız. Kıbrıs Türk toplumunun lideri merhum Doktor Fazıl Küçük’ün, KKTC kurucu Cumhurbaşkanımız merhum Rauf Raif Denktaş’ın ve Kıbrıs’ta özgürlüğün timsali, iki bayrağımızın da dalgalanması için mücadele verip şehit düşen kahramanlarımızın verdiği mücadeleyi bir an olsun unutmadık, unutturmayacağız. Doğu Akdeniz’de huzur, barış ve istikrarın devamı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bekasına ve istikrarına bağlıdır. Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin Millî Mücadele yıllarında söyledikleri gibi “Herkes bilmelidir ki dün de bugün de yarın da Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır.” Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin ifade ettiği gibi “Tarihin akış istikametinin hilafına kürek çekmek boşuna bir emektir.”Kırk altı yıldır kapalı olan Maraş’ın açılması, Türk Devletleri Teşkilatına Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gözlemci üye olarak katılması, Kıbrıs Türklüğü ve KKTC’nin kalkınması ve tanınması için çok önemli adımlardır.

Bu gelişmeler ışığında, bilindiği üzere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en önemli gelir kaynağı turizm ve yükseköğrenimdir. Her ikisi de KKTC’nin bacası, tütmeyen sanayisidir. Bu bağlamda, Türkiye Turizm ve Tanıtım Geliştirme Ajansımızın, Kıbrıs reklamlarını da Türkiye’de olduğu gibi, Türkiye’nin reklamlarını yaptığı gibi görsellerinde paylaşmasında büyük fayda vardır. Yine, KKTC’de bulunan üniversitelerin de ortak değişim programlarında proje çalışmaları Türkiye'yle birlikte yapılmalıdır. Kredi Yurtlar Kurumu özellikle Lefkoşa’ya kız ve erkek yurdu yapmalı; uçak seferleri arttırılmalı, arttırmak yetmez, fiyatları da düşmelidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yetişen ürünlere de gümrük muafiyetleri ve kolaylıkları sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki Ankara ile Lefkoşa'nın kaderi birdir. Anadolu coğrafyası nasıl vatanımızsa, Kıbrıs da öyle vatanımızdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET ERBAŞ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerimle sözlerime son verirken cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023 yılının Türk milletine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini diliyor, Gazi Meclisi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Selim Bey, buyurun.

 

 

 

SELİM GÜLTEKİN (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Başlıca, elma, patates, lahana, kuru fasulye gibi birçok ürünün üretiminde ülkemizde ön sıralarda yer alan tarım şehri Niğde'mizde son yirmi yılda yapılan baraj ve göletler sayesinde sulanabilir tarım alanımız bugün yüzde 47 seviyesine ulaşmıştır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın onayıyla 2023 yılı Yatırım Programı’na dâhil edilen Ulukışla ilçesi Çiftlik, Sultanpınar, Merkez Tepeköy ve Ulukışla Emirler Göletleri ve sulamalarının yapım işine bu dönemde başlıyoruz. Toplamda 794 hektar tarım arazisinin sulanmasını sağlayacak olan bu 4 göletin bugünkü proje tutarı 450 milyon TL'dir. Sayın Cumhurbaşkanımıza tüm Niğdeli hemşehrilerim adına teşekkür ediyorum. “Tarımda Türkiye Yüzyılı” hedefimizle suyun gücünü Niğde'mizle buluşturmaya, her daim çiftçilerimize destek olmaya devam edeceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

 

 

 

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Konya Meram Belediyesinin garantörlüğünde 2006 yılında temeli atılan 512 daire ve dükkandan oluşan Gedavet Konutları Projesi aradan on yedi yıl geçmesine rağmen hak sahiplerine teslim edilememiştir. Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş 2019 yılında mağdur olan hak sahiplerinin zararlarını tazmin için açtıkları davaları geri çekmeleri hâlinde hak sahiplerinin dairelerinin teslim edileceğinin sözünü vermiştir. Buna rağmen hâlen binalar tamamlanamamış ve teslimatlar da yapılamamıştır. Bu problemin bir an önce çözülmesi için yetkilileri göreve davet ediyorum. 380 hak sahibinin dairelerinin teslimini bir an önce yapmalarını buradan ifade ediyorum.

Teşekkür ederim.

 

4.  Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

 

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Mahmut Celadet Gaydalı konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına görüşmelerine başladığımız 380 sıra sayılı Uludağ Alan Başkanlığı hakkındaki kanun teklifinin tümü üzerine söz almış bulunuyorum. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, öncelikle kanun teklifinin Komisyon sürecine biraz değinmek istiyorum. 25 Kasım 2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin Komisyon görüşmeleri 9 Aralık 2022 tarihinde başladı ve iki gün sürdü. Komisyonumuzun adı “Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu.” Bu tarih ise bütçenin Genel Kurulda görüşüldüğü, hatta ve hatta Komisyonumuzu yakından ilgilendiren Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının bütçesinin görüşmelerinin yapıldığı aynı gün. Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyesi milletvekilleri olarak kanun teklifini görüşmek adına Komisyonu yakından ilgilendiren bir Bakanlığın bütçe görüşmelerini etkin bir şekilde takip etmemiz engellenmiştir. Komisyon toplantısını erteleme talebimiz karşılanmamıştır. Diğer yandan, kamuoyunun gözünün 2023 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin görüşmelerinde olduğu bir süreçte bu teklifin görüşmelerine başlanmış olması Uludağ Alan Başkanlığının kamuoyunun gözünden kaçırılmak istendiğini de göstermektedir. Bu durum, iktidarın yasamaya ve komisyonlara bakış açısını ortaya koyması açısından da önemlidir. Yani 10 Aralık 2022 tarihinde görüşmelerini tamamladığımız teklifi Genel Kurulda bugün görüşüyoruz. Kanun teklifini bu kadar acele bir şekilde görüşmenin mantıklı olmadığı da aşikârdır.

Kanun teklifi, Anayasa’nın 56’ncı ve 169’uncu maddelerinde yer alan çevreyi korumaya ilişkin amir hükümler uyarınca esas komisyon olması gereken Çevre Komisyonuna sunulmayarak komisyonların uzmanlık ilkeleri ihlal edilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük hükümleri yok sayılmıştır.

Uludağ’ın 2.543 metre yükseklikle Marmara Bölgesi’nin en yüksek dağı olması, 1.320 çeşit bitki türü, 175 endemik bitki türünün bulunması ve 32 endemik bitkinin sadece burada bulunuyor olması Çevre Komisyonunun toplanması için yeterli kriter olmasına rağmen ilgili Komisyon tali komisyon olarak dahi görevlendirilmemiştir. Bahsettiğimiz alanın yüzde 71’i orman örtüsüyle kaplı, geriye kalan kısmıysa alpin çayır alanı; Uludağ’la ilgili olarak Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun görüşleri dahi alınmamıştır. Her ne kadar görüşme süreci olarak sıkıntılı olsa da Komisyon Başkanımız  Sayın Tahir Akyürek’in olumlu tavrından dolayı kendisine teşekkür etmek istiyorum. Komisyon görüşmelerine davet ettiğimiz meslek ve sivil toplum örgütlerinin hem Komisyona katılımı hem de söz alarak fikirlerini paylaşmaları yönünden yapıcı tutumu tüm Komisyon Başkanlarına örnek olacak nitelikteydi. Fakat kendisini eleştirmek istediğim bir husus da bulunmaktadır: Özellikle, Komisyona sunduğumuz Anayasa’ya aykırılık önergesi ayrıntılı bir şekilde tartışılmadan, görüşmelere geçilmiştir. İç Tüzük’ün 38’inci maddesi şu hükmü içermektedir: “Komisyonlar, kendilerine havale edilen tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon, bir teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder.” Komisyonun ilgili tüzük maddelerinde belirtilen bir diğer yükümlülüğü inceleme alanına ilişkindir, Anayasa’ya uygunluk hem sözü hem de özü açısından yapılmalıdır. Komisyona sunduğumuz Anayasa’ya aykırılık önergemiz değerlendirme yükümlülükleri yerine getirilmeden, teklifin Anayasa’nın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığı gerekli ölçüde değerlendirilmeden daha ziyade madde üzerinde yorumlar yapılarak reddedilmiştir. Anayasa’ya aykırılıkla ilgili olarak Anayasa’nın 56’ncı maddesi olan çevre hakkı, 169’uncu maddesi olan ormanların korunması ve geliştirilmesi, 63’üncü maddesi olan tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması gibi maddelerine aykırı olduğunu ileri sürdük. Kanun teklifini hazırlayanlar sadece “Biz öyle düşünmüyoruz.” dediler ve görüşmelere başlandı. Bu kadar basite indirgeyerek süreci geçiştirmek büyük bir sorundur. Yasa yapımı tekniği ve yine komisyonların işlevselliği ortadan kalkmaktadır. Anayasa’ya uygunluk için oturulup tartışılamıyorsa burada yanlış bir uygulama vardır.

Maddelerle ilgili kısaca bilgilendirme yapacak olursak, kanun maddesi 13 madde ve 1 geçici maddeden oluşmaktadır. 3’üncü maddede (17) fıkra var ve Alan Başkanlığına geniş yetkiler tanınıyor; millî parklardan alınan her yapı önce Alan Başkanlığına, oradan da Kültür ve Turizm Bakanlığına geçmesi için hazırlanmış. 5’inci maddede de kurulacak komisyon üyelerinden bahsediliyor fakat komisyonun çoğunluğu Kültür ve Turizm Bakanlığı kontrolünde olacak. Hâlihazırda, zaten komisyonun fazla da bir işlevi yok, genellikle kararlar Alan Başkanı tarafından alınacak. 6’ncı maddeyle de danışma kurulunun görev ve yetkileri ile çalışma usul ve esasları düzenlenmiştir. Danışma kurulu, Bakanlık yetkilileri ve sermaye temsilcilerinden oluşmaktadır. Kurulda, Mühendis ve Mimar Odalarına bağlı meslek odaları, ilgili sendikalar, doğa ve çevre örgütleri yer almamaktadır. Sermayeyi danışman yapıp alanın korunacağını iddia etmek büyük bir safsatadan başka bir şey değildir yani ciğeri kediye veya kuzuyu kurda teslim etmektir. 8’inci madde, kurulması planlanan Alan Başkanlığının bazı kanunlardan muaf olması için düzenlenmiştir. 10’uncu madde, artık tüm kanunların ilk ve son cümlesi niteliğinde olan bir düzenlemedir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda yer alan müdürlüklerin görev ve yetkileri, kurulacak olan Alan Başkanlığına devredilmekte ve Uludağ alan sınırlarının Cumhurbaşkanı tarafından değiştirilebileceği düzenlenmektedir. Zaten Cumhurbaşkanına bir yetki verilmezse olmaz. Peki, bu kadar maddeyle getirilmek istenen nedir yani kanunun asıl amacı nedir? Bildiğiniz gibi mevcut hâliyle Uludağ bir Millî Park birçok kanunla da korunuyor. Bu sebeple, bırakın orada otel ya da bir çivi çakmayı, bir çakıl taşını dahi alıp evinize götüremezsiniz bunun yasal müeyyideleri vardır. Dolayısıyla, orada oteller yapmak isteyen, ormanları ve sit alanlarını yok ederek kayak pisti yapmak isteyen her türlü tesisleşme ve yapılaşma yaparak oranın taşını, toprağını, suyunu ve havasını satmak isteyen iktidar ve onun güdümündeki sermaye sahipleri Alan Başkanlığı diye yetkisinin de etkisinin de ucu açık, uydurma bir başkanlık oluşturmak istiyor. Bunu yaparken de Millî Parklar Genel Müdürlüğünün korumadığını iddia ediyorlar. Şimdi, bu başkanlık öyle ulvi bir yapıya sahip ki bunca kanunun koruyamadığı Uludağ kültür değil, sadece turizm hedefi taşıyan, turizm şirketi sahibi Bakanın Bakanlığıyla koruyacağını iddia ediyor. Kurulması planlanan bu başkanlıkla Uludağ Milli Parkı'nı turizmi geliştirme bahanesiyle yapılaşmaya açma ve yeni rant alanları yaratma çabasından başka bir şey değildir. “Koruma” ve “kollama” yerine daha çok “kullanma” ve “kullandırma” amacınız o kadar bariz ki bunu zaten saklayamıyorsunuz. Teklifle, bir millî park, millî park korumasından çıkarılarak daha büyük yağma ve talana açılmak istenmektedir. Bu kanun teklifini hazırlayan Bursa Vekili Hakan Çavuşoğlu Komisyonda kendi sözleriyle bir itirafta bulunmuştur. Kış dönemi araç yoğunluğundan park yeri olmaması nedeniyle araçların yol üstüne park etmelerinden dolayı yolda kar temizleme araçlarının zorlandığından bahsetmiştir; dolayısıyla, daha çok park yeri, daha büyük odalı otel gereksiniminden bahsetmiştir. Bu da bariz bir şekilde, sorunları analiz edip çözme kapasitesinin ne kadar sığ olduğunu göstermektedir. Hâlbuki alternatif İsviçre Alplerini madem rol model alıyorsunuz, niçin toplu taşıma araçlarla dağa çıkış düşünülmüyor da park yeri büyütme düşünülüyor?

Size bir örnek söyleyeyim, Londra’da trafik sıkışıklığını önlemek için yapılan uygulama. Şehir içi park ücretlerini artırarak bilhassa çevre metro istasyonları, metro istasyonlarında ise parkın ücretsiz yapılmasıyla önlem alınabilmiştir. Siz de raylı toplu taşıma sistemiyle insanları dağa çıkarıp indirirseniz ve alandaki park ücretini yükseltirseniz bu sorunu gayet rahat çözebilirsiniz. Aksi takdirde, park kapasitesini artırarak özel arabayla çıkışları özendirirsiniz; bu hem daha pahalıya mal olur hem de daha çok çevre kirliliğine sebep olur.

Şimdi, Bursa’da teleferik ihalesini ilk olarak 1957 yılında Von Roll adlı bir şirket alıyor, Bursalıların “Alman amca” dedikleri Hubert Sondermann da bu şirkette mühendis olarak çalışıyor. Teleferik bittiğinde ise Sondermann şöyle diyor: “Bir teleferik kazandınız ama güzel bir dağ kaybettiniz.” İşte, bugün bu kanun da Meclisten geçerse istediğinizi yaptıracak bir alan başkanlığını kazanır ama Bursa’yı da Uludağ’ı da kaybedersiniz. Neden kaybedersiniz açıklayayım: Hâlihazırda Bursa’nın 23 sanayi bölgesi ve 1 milyonun üzerinde taşıtla havası kirletilmektedir. 2020 Dünya Hava Kirliliği Raporu’nun verilerine göre Türkiye’de hava kirliliğinin en yoğun olduğu kentler arasında Bursa 5’inci sıradaydı. Şimdi bu kirliliği yok etmek ve 3 milyon Bursalıya temiz hava vermek için -deyim yerindeyse- çırpınan Uludağ’ın ormanlarını doğrudan hedef alacak bir teklif. Kayak pisti yapmak için gözlerini ormanlara dikecekler, sadece Bursa’nın değil, Güney Marmara bölgesinin oksijen kaynağı bu teklifle tehdit ediliyor, hedef alınıyor. Marmara ve Bursa’yı korumak adına bölgede insan hareketlerini kısıtlamak gerekirken siz kanun teklifiyle daha büyük otellerle bölgede insan yoğunluğunu artırmak istiyorsunuz. Şunu unutmayın: Dünyada bitmeyen ne bir kaynak vardır ne de bir servet ancak bilim, akıl ve mantıkla bunları kullanırsanız uzun süre yararlanabilirsiniz.

Yine, Uludağ Bursa’nın içme suyunun yüzde 90’ını karşılamaktadır. Yapılaşmayla, kanalizasyonlarla, insan yoğunluğuyla bölgenin hem yer altı hem de yer üstü suları kirletilecektir. Zaten sanayiye boğduğunuz bölgenin havası zehirlendi. İşte, ocağın ortasında Uludağ’da kar yok, bu gidişle de belirsiz bir iklim kriziyle karşı karşıyayız. Kısacası, bu kanun teklifi bir Alan Başkanlığı değil, düpedüz “talan başkanlığı” oluşturmanın alt metnidir. Bu başkanlık Bursa’ya ve Uludağ’a hiçbir şey kazandırmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, iktidar milletvekillerinin bu kanun teklifinin hazırlanmasından sonra, akabinde DOĞADER, Ankara Jeoloji Mühendisleri Odası, Bursa Mimarlar ve Mühendisler Odası Çevre Komisyonu, Bursa Su Kolektifi ve İklim Adaleti Koalisyonuyla görüşmelerimiz oldu. Bu kanun teklifinin uzun ve kısa vadede ortaya çıkaracağı yıkımı ayrıntılı bir şekilde hem konuştuk hem de haklı tepkilerini ortaya koydular. Yine, Bursa Çevre Platformu, TEMA Vakfı, Mühendis Odaları, Bursa İl Koordinasyon Kurulu ile Türkiye Ormancılar Derneği, Kamu Emekçileri Sendikası, Türkiye Ormancılık Hizmetler Kolu, Bursa Akademik Odalar Birliği ve Bursa Barosu bu kanun teklifine karşı olduklarını kamuoyuna defaten açıklamışlardır. Bu kadar meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşunun bir araya gelerek karşı durduğu ve bunun gerekçelerini de siyasi temelle değil, bilimsel temellerle açıklarken AKP'li birkaç milletvekili bu konuda daha iyisini bildiklerini, daha doğrusunu yapacaklarını iddia etmektedirler. Kapatmak için can attığınız Halkların Demokratik Partisinin tüzüğünde çok onurlu bir mücadelenin yol gösterici amacı vardır. Bu amaç der ki: “Kapitalizmin doğayı, doğal varlıkları ve yaşamı metalaştırarak sömürmesine, yaşam alanlarını yok etmesine karşı doğanın, insanın, hayvanların ve tüm canlıların yaşam haklarının güvence altına alınması için mücadeleyi yürütmeyi…” olarak belirtilmiştir. Dolayısıyla, amacı turizm, hedefiyse talan olan söz konusu kanun teklifine karşı duruşumuz hem parti tüzüğümüzün ilkeleri hem de insani ve vicdani sorumluluğumuzdur. Bu insani ve vicdani sorumluluk sadece muhalefet vekillerinde değil, iktidar vekillerinde de olması gerektiğini düşünüyorum. İnanıyorum ki bu kanun teklifi sadece ve sadece AKP'li birkaç milletvekilinin şahsi baskılarla hazırlanarak önümüze gelmiştir. Hatta bir adım daha öteye giderek Sayın Komisyon Başkanımız Tahir Akyürek ve yine AKP’nin Komisyon üyesi milletvekilleri de bu kanun teklifine sıcak bakmıyorlar. Sadece Komisyon üyesi milletvekilleri değil, eski Millî Parklar Genel Müdürü Sayın Nevzat Ceylan’ın ortaya koyduğu tepki ve gayret değerli ve vicdanidir.

Bu kanun teklifiyle Bursa halkını ikna edemediniz; meslek, çevre, ekoloji, kent dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarını ikna edemediniz, muhalefeti ikna edemediniz ve kendi milletvekillerinizi dahi ikna edemediniz. Bu kanun teklifini savunacak bir yanınınız kalmamıştır. Sadece, siz bu kanun teklifini çekerek ilk önce kendi yerelinizi ikna etmekle işe yeniden başlayabilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, Uludağ Alan Başkanlığını desteklemek için Çanakkale Alan Başkanlığı üzerinde olumlu bir tablo ortaya koyulmaktadır fakat size şunu söyleyeyim: Şap, tuz, şeker; toz hâlindeyken üçü de bembeyazdır, birbirinden ayırt edemezsiniz. Bu üç alan da aynı şekilde birbirinden farlı şeylerdir, içerikleri de tatları da apayrıdır.

İşte Kapadokya Alan Başkanlığının ortaya koyduğu ağır tahribat karşımızda durmaktadır. Peri bacaları tıraşlanarak üstüne oteller yapıldı. Yol yapmak için peri bacaları iş makineleriyle dümdüz edildi, mağaraların üzerine bina inşa edildi. Yapılan bu kadar tahribatla, utanılmadan Çekyalı bir kafile UNESCO heyeti diye gösterilip peri bacaları arasından geçen yol için “UNESCO’dan Alan Başkanlığına tam not” haberi yapıldı. Bunun adı düpedüz sahtekârlıktır.

AKP’li vekiller Uludağ Alan Başkanlığıyla ilgili genel olarak çok fazla kurum ve  çok fazla kanun olmasından kaynaklı bir karmaşanın yaşandığını ileri sürmektedir. Güya, Uludağ’da kurulacak Alan Başkanlığıyla bu karmaşadan kurtulmak amaçlanmış. Sizin amacınız karmaşadan kurtulmak değil, Uludağ’da kanunlardan kurtulmaktır.

Kanun teklifini hazırlayanlara şunu sormak istiyorum: Hayatınızda hiç bir fidan diktiniz mi? Kameralar karşısında şov olsun diye bir kürek kum atmaktan bahsetmiyorum, hayat olsun, yaşam olsun diye bir fidan diktiniz mi? Bir fidan büyütmek için emek sarf ettiniz mi? Ellerinizle diktiğiniz fidanın büyümesine, ağaç olmasına gözlerinizle şahit oldunuz mu? Kısacası paraya ve kâğıda dokunduğunuz kadar ağaca ve doğaya dokundunuz mu? Bu koltuklara ve makamlara verdiğiniz değerin yarısını ne çevreye ne doğaya ne de doğada yaşayan canlılara vermediniz. Alan Başkanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Uludağ’ı koruyacakmış. Allah hiçbir canlıyı korumanıza muhtaç etmesin. Memlekette yeşil gördüğünüz her yere beton döktünüz, şehirlerde nefes alacak yer bırakmadınız. Memleketin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına tahrip edilmemiş bir alan bırakmadınız. Türkiye’nin dört bir yanında mega projeler, madenler, termik santraller, hidroelektrik santralleri ve jeotermal enerji santrallerle geri dönülemez bir yıkıma yol açtınız ve açmaya da devam ediyorsunuz. Türkiye genelinde 2,5 milyon hektarlık alan sit alanı olmaktan çıkarıldı, kiminin ise dereceleri düşürüldü. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar tarım arazisi bulunuyordu, ancak bu araziler 2020 yılı sonunda 3 milyon 484 bin hektar azalarak 37  milyon 712 bin hektara düştü. Bu alan Belçika'nın yüz ölçümüne denk geliyor. Siz, bir ülke kadar araziyi yok ettiniz. Yirmi yılda Orman Kanunu’nu 34 kez değiştirdiniz. Sizin koruma gibi bir arzunuz da yok, zaten sizin korumanıza ihtiyaç da yok. Bırakın tabiatı kendi hâline, o kendi kendisini onaracaktır, koruyacaktır. Yol yakınken bu kanun teklifini çekmenizi öneriyorum. Bu koltuklar, bu mevkiler hepsi gelip geçici. Yetişmesinde katkınız olmayan ağaçların bari kesilmesinde imzanız olmasın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Gökan Zeybek.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ne getiriyor bu teklif? Yani başta Bursa ilimiz olmak üzere Uludağ gibi Türkiye’nin en önemli millî parkıyla -1961 yılında millî park ilan edilen Uludağ’la- ilgili ne getiriyor? Bir anayasal açıdan, bir imar açısından, şehircilik açısından ve doğa açısından incelemek faydalı olacaktır. Teklifte bir düzenleyici etki analizinin bulunmadığını görüyoruz. Yani daha yasa teklifinde bunun bulunmadığı gözüküyor. Yine, büyük çevresel tahribatlara götürebilecek yetkiler öngören teklif, bağımsız bir çevresel etki değerlendirme usulü de öngörmemektedir. Yalnızca Anayasa’nın 56’ncı ve 169’uncu maddelerinin gerektirdiği güvencelerin bulunmadığını gösteren eksiklikler bile bu teklifin bugün bu boş sıralarda görüşülürken herhâlde AKP’nin bir tek kanun teklifini hazırlayan Bursa Milletvekili var, onun dışında hiçbir milletvekilini ilgilendirmediğini ortaya çıkarıyor. Verilen kanun teklifinin gerekçe kısmında şu ibare bulunuyor: “Uludağ alanında hâlihazırda doğal SİT alanları, kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi, millî park gibi birçok farklı koruma statüsü ve bu koruma statülerine ilişkin farklı merciler tarafından tanınmış idari yetkiler bulunmaktadır, bu durum da ciddi bir yetki karmaşasına yol açmaktadır.”

Değerli milletvekilleri, bir millî parkın korunması demek zaten burada sürecin ve hızlı bir biçimiyle tamamlanmasını, inşai faaliyetlerin, turizm tesislerinin yapılmasını, yol, otoyol, otopark gibi inşaatların yapılmasını değil; millî park statüsünün korunabilmesi için başta Orman Bakanlığı olmak üzere millî park statüsünde kendisine yetki tanımlamış olan pek çok kurum ve kuruluşun bu konuda hassasiyet göstermesini öne getirmektedir. 1961 yılında millî park ilan edilen, Türkiye’nin beşinci millî parkı olan Uludağ Milli Parkı “alpine zone”ları, endemik türler, yaban hayatının taşıdığı farklı özellikler dolayısıyla millî park ilan edilmiştir; gerekçelerde sunulduğu gibi Uludağ Milli Parkı’nda bir yetki karmaşası yoktur.

Şimdi, sayın milletvekilleri, Milli Parklar Kanunu aslında Uludağ’ın korunması ve geliştirilmesi açısından bugün “Uludağ Alan Başkanlığı” adı altında gündeme getirilen ve güçlü yetkilerle donatılan bu kurum yerine Milli Parklar Genel Müdürlüğü Uludağ Milli Parkı bu yetkilerin önemli bir kısmı tarafından desteklenmiş olsaydı Uludağ gelecek yüzyıllara gelecek, bin yıllara son derece sağlıklı bir biçimiyle aktarılabilirdi.

Niçin Uludağ çok kıymetli? Türkiye’nin 4’üncü büyük şehri olan Bursa’nın içme su kaynaklarının yüzde 90’ı Uludağ'dan, yer altı sularının neredeyse tamamına yakını Uludağ'dan beslenmektedir.

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye’nin bu yıl, üzerine yağışla gelmiş olanla birlikte su rejiminde biriktirdiği toplam su 112 milyar metreküpten 102 milyar metreküpe düştü yani toplam su varlığımızın yüzde 10’u kadarını daha bu yıl kaybettik. Yani günümüzde siyaset yapan boş sıradaki milletvekilleri gibi siz değerli milletvekilleri, gelecekte Türkiye’nin su fakiri bir ülke olduğunu ve su kaynaklarının geniş bir biçimiyle korunması gerektiği gerçeğini asla unutmamamız gerekir. Başta tarımsal üretim olmak üzere, her türlü gelişmiş su kullanma tekniklerinin yanında, doğrudan su kaynaklarının bozulmaması ve yer altı, yer üstü su kaynaklarının etkin bir biçimiyle kullanılması için de azami gayret göstermektedir zorundayız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 9 ve 10 Aralık tarihinde komisyonda bu yasa teklifini görüştüğümüze göre, bütçe takviminin içinde geldiğine göre bu yasa teklifi gerçekten çok önemliydi ve bunun hemen çıkarılması öngörülüyordu ama gördük ki bu yasanın çıkarılması yeni yıla kaldı, yeni Meclise kaldı. Bugün de burada olduğu gibi... Geçen hafta görüşülecekti, geriye çekildi yani elzem olan bir yasa değil ama bu yasayla ilgili değerli milletvekilleri, komisyon görüşmelerinde biz muhalefet milletvekillerinden değil ama bir iktidar partisi milletvekillerinden geçmiş dönemde Millî Parklar Genel Müdürlüğü yapmış Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan’ın açıklamaları oldu. Onların bir kısmını buradan tutanaklara da geçirmek istiyorum: “Arkadaşlar, 1958 yılında biz Millî Parkları Türkiye'ye getirdik, Bursa’daki millî park statüsü de Uludağ için 1961 yılında hayata geçti. Bugün Turizm Bakanı kendisine gelmiş olan onama kararlarının tamamını bir buçuk-iki yıldır onamayarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığına göndermeyip yasal süreci tıkıyor, sonra da geliyor, Genel Kurulda, komisyonlarda yetki karmaşası dolayısıyla kurumların çalışmadığını ve işlerin hızlı gitmediğini söyleyerek bir aldatmaca yapıyor.” Kim söylüyor bunu? AK PARTİ’nin Ankara Milletvekili. Nerede söylüyor? Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun Komisyon görüşmelerinde söylüyor. Başka ne söylüyor? “Uludağ’da -yine onun ağzıyla söylüyorum- içme ve kullanma suyunun Bursa’nın 11 su havzası bu bölgede, 7 göl ve göleti var, doğal göl burada, 13 akarsuyu var, 15 kaynak suyu var ve bugün Bursa’da üretilip Türkiye'nin pek çok yerine dağıtılan kaynak sularının da membasının burada olduğunu görüyoruz.” Yine milletvekili diyor ki: “Siz burayı Davos yapmak istiyorsunuz.” Anlıyoruz ki siz burayı Davos yapmak istiyorsunuz.” Davos yapmak için de alan başkanlığına, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde nasıl ki saraya bütün yetkileri verdiyseniz şimdi Bursa Uludağ’a da bir alan başkanlığıyla saray yetkileriyle donatılmış bir başkanlık öneriyorsunuz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ne yapacakmış bu Alan Başkanı? Bir: Kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan bütün mülkleri Bakanlığa devredecek, önce kendisi kamulaştıracak, Turizm Bakanlığının istediği tesisleri alabilmesi talebini de koşulsuz yerine getirerek Bakanlığa  devredecek. Peki, Bakanlık ne yapacak? İstediği kişi ve kuruluşlara, şirketlere de buraları trampa edecek, satacak, kiralayacak yani Davos’tan anladıkları bunların. Biz Uludağ’a baktığımız zaman orada canlı türlerini, bitki türlerini, yer altı, yer üstü su kaynaklarını, oksijen kaynaklarını görüyoruz; onlar ise Birinci ve İkinci Uludağ Oteller Genişleme Bölgeleri’ndeki yapıların yanına yeni yapılar yapmayı, beş yıldızlı, altı yıldızlı ultra lüks oteller yapmayı, bu sayede buraya gelecek olan turist sayısını arttırmayı hedefliyorlar.

Değerli milletvekilleri, millî parkların istenildiği kadar, dilenildiği kadar sınırsız sayıda turist alabilmesi, bunların konaklatılabilmesi bir kere millî parkın kuruluş ilkesine aykırıdır. Millî parklara bırakınız çok sayıda insanın girmesini, girecek olan insan sayısını, motorlu ya da elektrikli araç sayısını ya da burada sportif amaçla çalışacak, görev yapacak, faaliyette bulunacak insanların bir etkileşim eşiği var, bu eşiğin üzerine çıkılmaması gerekir, bu sayının arttırılmaması gerekir. Niye bunu söylüyoruz? Gene raporlarda, son yirmi yıl içinde Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu dönemde Uludağ üzerindeki kayalıkların ya da çorak arazinin ya da işte çayır vasfını yitirmiş olan arazi oranının yüzde 7’den yüzde 13,5’a çıktığını görüyoruz. Yani Uludağ aslında bağırıyor, “Beni kurtarın.” diyor, SOS veriyor, “Var olan endemik türlerimi, canlı türlerimi ve yer altı,  yer üstü kaynaklarımı koruma konusunda sıkıntıdayım.” diyor. Bunu da kelleşerek, bozlaşarak ortaya çıkarıyor.

Yine yasayla birlikte, 2863 sayılı sit alanlarıyla ilgili geçmişte kültür bakanlıklarına, koruma kurullarına verilmiş olan özel yapılaşmayla ilgili denetleme yetkilerini Alan Başkanlığı tümüyle devreden çıkararak kurmuş olduğu bir komisyon eliyle kendi bünyesine taşıyor. Şimdi, ne var bu komisyonda? Üniversiteler var mı, bu konularda uzmanlaşmış kadrolar var mı? Biraz önce Sayın Gaydalı söyledi, ne vardı burada: 8 tane meslek disiplininden 4 kişinin alınacağını söylüyor. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Siz bir meslek disiplinini bir komisyon için öneriyorsanız bunlar içinden hangi kriterlere göre kimin alınıp kimin alınmayacağına kim karar verecek? Alan başkanı karar verecek. Alan başkanı kendi kamu bürokrasisinden atadığı memurlarla burada tamamen imar rantının önünü açacak ve Uludağ'a yapılaşmayı açacak olan bir süreci hayata geçirmiş oluyoruz.

Şimdi, niye biz endişe duyuyoruz değerli arkadaşlar. Adalet ve Kalkınma Partisi doğa, çevre ve rant meydana geldiği zaman sadece biz değil Türkiye'deki bütün çevreci örgütler, doğaya ve çevreye duyarlı bütün insanlar bir anda “Ne oluyor?” diyor. Niye? Biz sizi görmedik mi, siz Kanadalı altın maden şirketi için Kaz Dağları'nın binlerce dönüm arazisinin tarumar edilmesine onayı siz vermediniz mi? Yine, bir millî park olan Rize Çamlıhemşin'deki Ayder Yaylası’na siz on binlerce metrekarelik binaları getirip şu anda yapmıyor musunuz ki? Yani bir millî park, millî park özelliğini kaybettikten, sit alanı statüsüne dönüştükten sonra, sizin, orada oluşturduğunuz başkanlıklar eliyle neler yaptığınızı biz Kapadokya’da görmedik mi? Peribacalarını yolun üzerinde kalıyor diye yıktığınızı biz görmedik mi? Yine, Dünya UNESCO Kültür Miras Listesi’nde bulunan Süleymaniye Camisi’nin hemen önünde İlim Yayma Cemiyetine ait olan bir öğrenci yurduna, durdurulmuş olmasına rağmen AKP ve MHP’nin Meclis üyelerinin çoğunluk oylarıyla yeniden imar ruhsatı verdiğinizi biz görmedik mi? Yani ne kültüre ne doğaya ne de yüz yıllık cumhuriyetimizin ve binlerce yıllık bir geleneği olan bu topraklardaki bu kadim kültürlerin yaratmış olduğu hiçbir değere saygı duymayan bir yönetim anlayışını görüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada tabii bazı maddeler var, bu maddeler tek tek üzerinde durulduğunda şu ortaya çıkıyor: Niçin Orman Bakanlığı burada bir tek memurla temsil ediliyor? Bakın, burada Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekilleri var. Hepimiz biliyoruz ki orman mühendislerinin içinde ve Orman teşkilatında milliyetçi çok sayıda kamu personeli çalışmaktadır ama onların bir özelliği vardır, ormana gözü gibi bakarlar; benim bildiğim, ormanı korumak için alabildiğince özen gösterirler.

BAKİ ERSOY (Mersin) – Ne mutlu, iyi ki varlar.

GÖKAN ZEYBEK (Devamla) – Bakın, son dönemde kıyılarımızda, çadır turizm alanlarında, deniz kıyısındaki orman alanlarında, şimdi de Uludağ Millî Parkı’nda, tamamen Orman Bakanlığı ve onun korumacı yönetim anlayışı devre dışı bırakılarak “Alan Başkanlığı” adı altındaki bir yapılanmaya, rant odaklı bir yapılanmaya sürükleniyoruz.

Şimdi, başka ne getiriyor bu? Seçilmişler nerede? Burada imar yetkisini getiriyorsunuz, bir bölgeyi imara açıyorsunuz, millî park statüsünden çıkarıyorsunuz ama demokrasinin en temel organı olan seçilmiş yerel meclislerin hiçbir biçimiyle burada söz sahibi olmadığını görüyoruz. Sadece Danışma Kuruluna üye verebiliyorlar. Şimdi, buradan hareketle de şunu söylemek gerekir: Biz cumhuriyetin 2’nci yüzyılına girdiğimiz bu dönemde, artık halkın kendi oylarıyla seçilmiş yerel belediye meclisleri eliyle o bölgelerle ilgili karar süreçlerinin alınmasını ve uygulanmasını mutlaka savunmak zorundayız.

Yine, burada yasa teklifi kamulaştırmayla ilgili bir düzenleme getiriyor. Uludağ’da Başkanlık istediği yerlerde kamulaştırma yapabilecek, kamulaştırma yaptığı yerlerle ilgili de Bakanlık gerek görürse, buraları “turizm tesisi” adı altında teşvik kapsamına alırsa, tahsis kapsamına alırsa, trampa ya da kiralama kapsamına alırsa da vatandaşın özel mülkiyeti kamulaştırılarak Bakanlık eliyle buraların verilmesinin, dağıtılmasının önü açılacak. Temel mülkiyet hakkına bile aykırı olan bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.

Yine, değerli arkadaşlar, teklifin 1’inci maddesinde -biz burada, karşı oy yazımızda da söyledik- asıl amacı var olan bir alandan rant yapısı oluşturmaktır. Uludağ Alan Başkanlığı, Uludağ oteller bölgesindeki var olan yapı stokunun yanına ya yeni yapı stoku getirmeyi ya da buraya ilave yeni binalar yapmayı hedef almaktadır. Peki, siz bunu Bursa halkına sordunuz mu? Bursa halkı karşı. Çevreci örgütlere sordunuz mu? Onlar da karşı. Milletvekillerine sordunuz mu? Hiçbiri yok. Peki, kim bunun arkasında? Baktığımızda, Bursa Milletvekilleri teklifin sahibi olarak gözüküyorlar. Buraya, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Komisyon görüşmelerine Bursa’da sivil toplumu temsil eden arkadaşlarımız geldi ve Komisyonda görüşlerini ifade ettiler. Bunlar halk değil mi, bunların görüşleri sizin açınızdan değerli değil mi? Yarın seçime gittiğinizde Bursa halkına gidip yaptığınız bu çalışmayı nasıl söyleyeceksiniz? Evet, Komisyonda söylediğimiz gibi burada bir kez daha tespit edelim; bu, kişiye dönük, ısmarlama, sipariş edilmiş, arkasında birkaç otelcinin, birkaç sermaye grubunun teşviklerle, başka kredi olanaklarıyla önümüzdeki dönem yapacağı yatırımların önündeki -başta Orman Genel Müdürlüğü, başta Milli Parklar olmak üzere- var olan engelleri kaldırma konusunda getirilmiş bir dayatmadır.

Bakın arkadaşlar, bir bölgeye turist gelmesini istiyorsanız iki tane işarete ihtiyacınız var; bunlardan bir tanesi millî park, diğeri UNESCO Kültür Mirası Listesi’nde olmak. Çünkü eğer özlediğiniz turist bunlara değer veren turistse, ortalama ziyarette bin ve bin doların üzerinde harcama yapan bir turisti Bursa’ya getirmeyi düşünüyorsanız “millî park” logosunun ve UNESCO Kültür Mirası Listesi’nin ne kadar değerli olduğunu bilmeniz gerekir. Ama siz, şimdi, millî park statüsünden çıkardığınızda, burayı sit alanı hâline getirdiğinizde; Uludağ Alan Başkanlığı. Arkadaşlar, dünyanın hangi ülkesinde, hangi turizm literatüründe “Alan Başkanlığı” diye bir kavram var? Nasıl bu pazarlamayı yapacaksınız? Ama belli ki son bir iki yıl içinde petrol ve doğal gaz fiyatlarının yüksek artışıyla beraber, Türkiye’ye gelmiş olan Körfez ve Körfez sermayeli turizm hareketleri birilerinin iştahını kabartmaktadır. Ama unutmamak gerekir ki petrole dayalı turizm faaliyetleri de görecelidir, zaman içinde değişkenlik gösterir, petrol ve doğal gaz fiyatları dünya standardının öngördüğü rakamlara geldiğinde bu turizm faaliyetlerinin büyük bir çoğunluğu da yerine gelemez hâle gelecektir.

Yine, arkadaşlar, bu metindeki Uludağ Alan Başkanlığı tanımıyla ilgili endişelerimizi bir kez daha belirtmek istiyorum. Bu Alan Başkanlığının almış olduğu kararlarla ilgili yurttaşın, siyasetin, yerel meclislerin hiçbir biçimiyle bir karşılığı yoktur. Yani Bakanlık tarafından atanmış Alan Başkanının, Alan Başkanlığı tarafından kamu kurumlarından seçilmiş olan memurların alacağı kararlar nihai kararlardır; sanki Yüksek Seçim Kurulu gibi. Yüksek Seçim Kurul kararıyla ilgili nasıl ki bir işlem yapılamıyorsa Alan Başkanlığının kararlarıyla ilgili de herhangi bir işlem yapılamıyor.

Buradan sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum: Değerli arkadaşlar, Türkiye’de millî parkların sınırları ve alanları dünya ortalamasının son derece altındadır. Gelin, “Alan Başkanlığı” adı altında bir düzenleme yapmak yerine, benim size naçizane tavsiyem, Sakarya Meydan Savaşı’nın geçtiği toprakları millî park ilan ediniz. Gelin, Afyonkarahisar’da, Kocatepe’de, Dumlupınar’da Meydan Savaşı’nın yapıldığı yerleri; gelin, Kop savunmasının yapıldığı, Kop geçitlerinin olduğu yerleri millî park ilan ediniz. (CHP sıralarından alkışlar) Yani millî parklarımızın alanlarını genişletiniz, sayılarını artırınız, sınırlarını büyütünüz ve buralarda yapılması gereken faaliyetlerde bulununuz. Ama görünen o ki siz bu yasa teklifiyle istediğiniz sonucu elde edemeyeceksiniz çünkü doğaya ve çevreye inanan, onun hak ve çıkarlarını koruyan, meslek örgütlerinin, çevre örgütlerinin istek ve görüşlerini dikkate alan yeni bir yönetim anlayışının çok yakında iktidar olduğunu hep birlikte göreceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

GÖKAN ZEYBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gitmekte olan, Meclisin son dönemini yaşayan bir iktidarın, bu Alan Başkanlığıyla birlikte neyi hedeflediğini anlamakta gerçekten zorluk çekiyoruz. Çünkü belki iki yıl sürecek olan -yasanın içinde var- kanun ve imar planlarının yapma sürecinin ne zaman tamamlanacağı belli değil ama onun yerine, üç aylık geçici bir süre içinde özel yapılaşma koşullarını getirerek bir alan açmaya çalışıyorlar. Belli ki bu yasa teklifi çıkana kadar verilmedik maden ruhsatlarına ruhsat vererek onları bu yasa teklifinin içine alacaksınız, belli ki özel yapılaşma koşullarıyla bu üç aylık dönem içinde yapabildiğiniz kadar Uludağ’a zarar verip sonra çekip gideceksiniz.

Gidiyor gitmekte olan, geliyor gelmekte olan diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aygun…

 

 

 

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkanım.

Bütçe görüşmelerinde Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’a Çorlu Belediyesinin bir rekreasyon projesini ilettim, Çorlu’daki eski askerî alan olan Ağıltepe burası. Çorlu Belediye Başkanımız Ahmet Sarıkurt ve ekibi burayla ilgili kent ormanı ve mesire alanı yapmak için çok güzel proje hazırlamışlardı. Bu alanın tahsisi konusunda kendisinden destek istedik, sonra da kendisinden gelen bilgi beni perişan etti: Burasını Kara Kuvvetleri Komutanlığı kullanıyormuş, ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığının da protokolü varmış. Ben buradan Sayın Bakana söylüyorum: Bizim aklımızla dalga mı geçiyorsunuz? Burası metruk alan olmuş, burası uyuşturucu yatağı olmuş, buradaki çam ağaçları çam kese böceği hastalığı dolayısıyla  kurumuş yani talan olmuş bir alanı Kara Kuvvetleri Komutanlığı kullanıyormuş. Gelin, bu karardan vazgeçin, bir an evvel bu Ağıltepe’yi Çorlulu hemşehrilerimizin mesire alanı olarak, park alanı olarak kullanması için rekreasyon projesini hazırlayan Çorlu Belediyesine tahsis edin diyoruz. Bu konuda iktidar milletvekillerinin de bilgisi var…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

                                                                        Kapanma Saati: 19.37

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Enez KAPLAN (Tekirdağ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

 

1. Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

 

BAŞKAN – 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına ilk olarak İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Özden Kaboğlu konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri ve yurtsever yurttaşlarımız; Uludağ Alanı Hakkında Yasa Teklifi üzerine konuşmaya başlarken “yurtseverlik” sözcüğünün özel bir anlamı olsa gerek. Anayasa 19’uncu yüzyılda iktidarı düzenliyordu, 20’nci yüzyılda iktidar ve insan haklarını düzenlemeye başladı, 21’inci yüzyılda ise ülkeyi de anayasa düzenlemeye başladı. Dolayısıyla, 21’inci yüzyıl anayasalarının temel üçlüsü: Önce ülke, sonra insan, sonra iktidar şeklinde sıralanabilir; ülke, geniş anlamda ülke.

Şimdi, bu açıdan, bu yasa, bu yasal düzenleme aslında bir ülkesel düzenlemedir. Uludağ alan koruması ülkesel düzenlemedir, çevreyle ilgili düzenlemedir, ekosistemle ilgili bir düzenlemedir. Bu itibarla, Komisyonda gündeme getirildiği gibi şu 3 ön koşul gerekiyordu: Birincisi, yasa etki analizi; ikincisi, çevresel etki değerlendirmesi; üçüncüsü ise Anayasa’ya uygunluk denetimi ve bu 3 ön koşuldan hiçbiri yerine getirilemedi. Bir söz var “Ölçemediğini ilerletemezsin.” diye, peki eğer ölçüm yapılamadıysa Uludağ’ın hukuki yapısı, hukuki statüsü neden değiştirilmektedir? Bunlar üzerinde durduk ve bir de özellikle anayasa andı üzerinde durduk. Anayasa andımız bilindiği gibi 3 ögeyle tanımlanabilir: Norm yani bağlayıcılık, ahlakilik ve etik çünkü namus ve şeref üzerine yemin etmek Anayasa’ya sadakat konusunda bir haysiyet sorunudur. Bu açıdan İç Tüzük’ün gereklerini yerine getirilmemesi, Anayasa’ya aykırılık yanında Anayasa ihlali ve Anayasa suçuna varan eylemleri, işlemleri beraberinde getirmektedir.

Komisyon aşamasında tanık olduğumuz durum fikir ve fizik çelişkisi. Biz fikrimizi söylemeye çalıştık söyleyebildiğimiz kadar fakat “Anayasa’ya uygun” diyenler sustu, sadece elini kaldırdı; fizik. Fikrimize herhangi bir biçimde yanıt alamadık. İşte, bu nedenledir ki Uludağ ekosistemi açısından bırakın sürdürebilir gelişmeyi, yalnızca kullanılan tek sözcük oldu; “turizm” ama turizmin de sürdürülebilir olması değil, yalnızca turizmin getireceği, getirebileceği paradan söz edildi.

Bu bakımdan, bu yasa önerisini değerlendirirken öncelikle ülkesel düzenlemelere bakmak gerekir çünkü ülkesel düzenlemeler kamu yararındandır. Nitelikli bir ülkede yaşamak için anayasal temeller vardır. Doğal kaynaklar, ormanlar, planlamaya ilişkin hükümler, kentsel kamu düzenini güvence altına alan hükümler aslında kentsel, kültürel ve kırsal çevre üçlüsünde bütünleşik çevre bakışı lehine yorum hükümleri olarak belirtilmelidir. Bu çerçevede, madde 56 sağlık ve çevre hakkı ekseni esasen yaşam hakkında temeldir. Niçin temeldir? Çünkü bu düzenleme, madde 56 yurttaşlar için hak ve ödevi, devlet için ise yükümlülükleri sıralamaktadır. Önlemek, kirlenmeyi önlemek, ekosistemin bozulmasını önlemek; korumak, çevreyi ve -doğal hâlde- ekosistemi korumak ve ekosistemi geliştirmek. İşte, bu üçlü de Anayasa Mahkemesi kararlarından da gördüğümüz gibi, temelini 5’inci maddeden almaktadır. Devletin insan haklarını koruma ve geliştirme yükümlülüğü. Bu bakımdan 56’ncı maddeyi yorumlarken, uygularken ormanlık alanda hem Uludağ’da olduğu gibi 169’uncu maddenin koruyucu değerini dikkate almamız gerekir hem de 5’inci maddenin devlet açısından öngördüğü yükümlülükleri. Çünkü buradaki “önleme” “koruma” ve “geliştirme yükümlüğü” ancak bu geniş yelpaze ile 56’ncı maddeden hareketle 5’inci ve 169’uncu maddelerin kullanılmasıyla gerçekleşebilir. Bu bakımdan Anayasa’mızda yeterli ülkesel temeller olduğu gibi -hak olarak düzenlendiği için ekosistem hakları- esasen Anayasa’mızın öngördüğü hak ve özgürlüklere ilişkin hükümler de bu alanda uygulanır ve geçerlidir. Örneğin 13’üncü maddedeki hakkın özüne dokunma yasağı ekosistemin de özüne dokunma yasağını, çevre hakkının da özüne dokunma yasağını beraberinde getirmektedir. Bu nedenle biz “çevresel kamu düzeni” kavramını kullanıyoruz “orman kamu düzeni” “kentsel kamu düzeni” kavramlarını kullandığımız gibi.

Anayasa’mız, bununla sınırlı değildir, Anayasa’mızdaki hükümlerle sınırlı değildir. Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler de bu alanı korumaya elverişlidir. Korumak için Türkiye taraf olmuştur birçok uluslararası sözleşmeye ama Türkiye'nin taraf olmadığı uluslararası sözleşmeler de aslında uluslararası mahkemelerin verdikleri kararlar çerçevesinde Türkiye için de bağlayıcıdır. İşte, bu bakımdan Rio Bildirgesi’nden bu yana, 1992’den bu yana en önemli ilke geriye götürülmezlik ilkesinin burada, Uludağ alan düzenlemesinde ciddi olarak sorgulanması gereken bir ilke olduğudur. Çünkü var olan koruma düzeni yeterli ve açıklayıcı gerekçe ortaya konulmadan, haklı gerekçeler ortaya konulmadan değiştirilmekte ve çevre korumasına, ekosistemin doğasına tamamen aykırı olan merkezileştirme sürecine sokulmaktadır. Burada da tabii parti başkanlığı yoluyla, devlet başkanlığı ve yürütmenin diğer alanlarda yaptığı gibi -Kapadokya'da ve diğer alanlarda- tek kişi yönetiminin altına bırakılması, konulması söz konusu. Milli Parklar Kanunu, diğer düzenlemeler, bakanlıklar, imar yetkisi… Ormanlık alanlarda bırakın yürütme tarafından düzenleme yapılmasını, yasamanın bile asli ve genel yetkisini sınırlayan 169’a karşı burada nereye gidildiği belli olmayan bir idari düzenleme, yürütmenin inisiyatifine bırakılmış bir düzenleme tarzı söz konusudur. Bu açıdan tabii ki Anayasa’nın 63’üncü maddesi de -doğal, kültürel ve tarihsel alanların korunmasına ilişkin madde- bu çerçevede ihlal edilen Anayasa maddeleri arasında yer almaktadır. Bu açıdan, bu düzenlemenin birçok maddesi          -esasen 3’üncü maddesi, 3’üncü maddesinin farklı fıkraları, 5’inci maddesi, 7’nci maddesi, 10’uncu maddesi- Anayasa’nın belirttiğim ve diğer hükümlerine çok yönlü olarak aykırılıklar taşımaktadır. Çünkü Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi, Anayasa’nın bütünsel okunuşunu bir yana bırakın -Anayasa’nın doğrudan ilgili olan maddelerini hiçbir biçimde- Anayasa yokmuş gibi, bir anayasal düzen yürürlükte değilmiş gibi bir yaklaşım sergiliyor. Böyle olduğu için -Uludağ ekosistemi aslında Türkiye ekosistemidir- bu açıdan, önlemek, korumak ve geliştirmek biçimindeki devletin yükümlülükleri bir yana bırakılmakta ve bizzat devlet tarafından bozulabilir, devlet eliyle kirletilebilir, devlet eliyle ekosistemi ihlal edilebilir bir düzenleme alanına kaydırılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu açıdan bakıldığı zaman, aslında, Anayasa’da yer alan toplu özgürlükler esasen çevreyi korumak için kullanılması gereken en elverişli alandır. Çünkü bu kamu düzeni alanıdır, çevresel kamu düzeni alanıdır ve bu alanları korumak için kitlelerin yaşam mekânlarını sahiplenmesi hiçbir biçimde kolluk güçleri kullanılarak engellenemez, engellenememelidir, engellenmemelidir. Tam da yurttaşlar direnme haklarını, kaynağını Anayasa’dan alan direnme haklarını burada kullanabilirler.

137’ye göre kolluk güçleri yurttaşların üzerine gönderilemez çünkü onlar doğal mekânlarını koruyorlar. Şimdi, Uludağ’a Bursalılar gidip o alanları korumak için direnirlerse demek ki direnme hakları var, bu hakları meşrudur ve hiçbir biçimde onların üzerine kolluk gücü gönderilemez. Bu açılardan bu yasal düzenlemeye bakmamız gerekir, dikkate almamız gerekir çünkü bunlar yaşam mekânlarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Türkiye bizimdir, Türkiye bütün yurtseverlerindir ve tüm yurtseverlerce korunmalıdır.

Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz, Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu’nun.

Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Uludağ Alan Başkanlığının kurulmasına ilişkin kanun teklifimizin geneli hakkında şahsım adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle sizleri saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Uludağ, Bursa’mızın göz bebeği, adıyla müsemma ulu bir dağımızdır; sadece Bursa’mız için değil, sahip olduğu eşsiz tabii güzellikleri ve barındırdığı potansiyelleriyle ülkemizin de bir millî hazinesidir. Ülkemizin en önemli kış turizm merkezlerinden biri olan Uludağ’da ilk otel 1933 yılında inşa edilmiştir, aynı tarihte bu bölgeye bir de yol yapılmıştır yani Uludağ’ın bugünkü serüveni 1930’lu yıllarda başlamıştır. Sonrasında, düzenli otobüs seferlerinin başlamasıyla Uludağ’a olan ilgi ziyadesiyle artmıştır. 1961 yılında millî park statüsüne kavuşturulmuş, 1963 yılında Türkiye’nin ilk teleferiği olan Bursa Teleferik’le Uludağ, kış turizminin âdeta cazibe merkezi hâline gelmiştir. Ayrıca, içerisinde yetişen endemik bitki türleri, florası ve tabii güzellikleriyle de dünyada eşi benzeri olmayan zenginlikleri barındırmaktadır. Nitekim 2006 yılında, AK PARTİ iktidarları döneminde Uludağ Parkı’nın tamamı doğal sit alanı olarak ilan edilmiştir. İşte, görüşülmekte olan bu teklifle kurulması öngörülen alan başkanlığıyla Uludağ’ın bu eşsiz özelliklerinin bir koruma-kullanma dengesine kavuşturulması amaçlanmaktadır. Bu nedenle, kanunla mevcut koruma alanlarıyla ilgili bir değişiklik yapılmamakta ve bu alanlar korunmaya devam etmektedir. Nitekim kanunun amacı da 1’inci maddesinde, ilan edilecek Uludağ alanının, doğal sit alanları ve diğer korunacak alanlarla birlikte biyolojik, jeolojik, su varlıkları ile benzer kaynak değerlerinin korunması, yaşatılması, geliştirilmesi, tanıtılması, planlanması, yönetilmesi ve denetlenmesi olarak açıklanmış ve tanımlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, şu anda, Uludağ alanında Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Bursa Valiliği, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Osmangazi Belediyesi yetki kullanmaktadır. Her biri ayrı ayrı ve bir başka kanuna göre yetki kullanan bu kurumlarımızın iyi niyetli çabalarına rağmen, Uludağ’ımız hem korunması hem de potansiyellerinin değerlendirilmesi bakımından eksiklikler barındırmaktadır. Maalesef, yetkili birden fazla kurumun olmasının meydana getirdiği ağır bürokrasi, mevcut sorunların çözülmesine yönelik etkin ve hızlı bir planlama sürecinin gerçekleştirilememesine neden olmuş, yapılaşma hakları aşılmış, ne yazık ki alanda plansız ve kontrolsüz bir yapılaşma süreci yaşanmıştır. Bu kontrolsüz yapılaşma sonucunda, altyapısı yetersiz, arıtma tesisi bulunmayan, kanalizasyonu olmayan, doğayla uyumsuz ve çarpık bir yerleşim dokusu ortaya çıkmıştır. Bahsettiğim gibi, tüm bu hususlar 1960’lı yıllardan hatta 1933 yılından itibaren devam edegelen bir süreçtir.

Öte yandan, pistlerin yetersizliği, kar üretme tesislerinin yapılamamış olması nedeniyle sezonun dört ayla sınırlı kalması, park ve trafik sorununun artması gibi sebeplerle diğer kış turizm merkezlerinin yanında gün geçtikçe cazibesini de yitirmeye başlamıştır.

Bir de Uludağ'ın Bursa ve Bursa halkıyla bağının güçlendirilmesine ihtiyaç vardır. Bursa halkının, gençlerinin, öğrencilerinin, dağın imkân ve olanaklarından maksimum düzeyde istifade edebilmesi için Alan Başkanlığının sağlayacağı bir koordinasyon ve düzenlemeye gerek duyulmaktadır. Bu nedenle Uludağ Alanının bütüncül bir bakış açısıyla planlanmasını ve yönetilmesini sağlamak, yetki karmaşasını ortadan kaldırmak, ihtiyaçlara en kısa sürede etkin çözümler üretebilmek, alanın Bursa'yla bağını kurmak ve alanın koruma-kullanım dengesini sağlayarak gerçek hüviyetine kavuşmasını temin etmek için Alan Başkanlığı kurulması hedeflenmektedir. Uludağ Alan Başkanlığının kurulacak olması nedeniyle ileri sürülen yapı yoğunluğunu arttıracağı yönündeki eleştirilere de katılmak mümkün değildir. Aksine, Uludağ Alan Başkanlığıyla Alanın bir düzene sokulması, koruma ve kontrolün daha sıkı şartlarla sağlanması hedefe güdülmektedir. Kanun teklifimizin ekinde yer alan krokiden ve alanın sınırlarını belirleyen koordinatlardan da anlaşılacağı üzere sınıra özellikle potansiyel kayak alanlarının bulunduğu çanak alanlar dâhil edilmiş olup bu alanlarda yapılaşma yoğunluğunu arttıracak, konaklamaya yönelik tesisler değil, sadece kayak pistleri, doğa sporlarına yönelik yürüyüş ve keşif parkurlarıyla bu faaliyetlere yönelik mola noktaları ve kayak pistlerinin alt ve üst istasyonlarında küçük ölçekli günübirlik tesislerin kurulması öngörülmektedir. Nitekim sınırlar belirlenirken millî park faaliyetlerinin yoğun olarak yürütüldüğü Sarıalan, Kirazlıyayla, Bakacak ve Çobankaya bölgeleri sınıra dâhil edilmemiştir, alanın batısında ve kuzeyinde bulunan orman alanları, alanın doğusunda bulunan buzul gölleri Uludağ alan sınırları kapsamı dışında tutulmuştur. Kaldı ki Uludağ Alan Başkanlığının kurulmasıyla alanın doğal sit koruma statülerinde herhangi bir değişiklik yapılmamakta, bu alanlarda yürürlükteki koruma mevzuatı geçerliliğini korumaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uludağ alan sınırları içerisinde her türlü uygulamaya yönelik karar alma yetkisi teklifimizle Alan Komisyonuna verilmektedir. Burası dikkat çekicidir ve önemlidir; tek başına Alan Başkanının kara alma yetkisi yoktur. Böylece alan sınırları içerisinde alınacak kararlar tek başına Alan Başkanına bırakılmayıp komisyonu oluşturan üye çeşitliliğiyle bütüncül bir yönetim anlayışının benimsenerek Alan Komisyonuna bırakıldığını görmekteyiz. Gerçekten de komisyonun üye kompozisyonuna baktığımızda mevcut durumda yetki kullanan kurumların tamamının temsilinin sağlandığı görülecektir. Bu da bize komisyon kararlarını alırken koruma ve kullanma dengesinin gözetileceği gerçeğini göstermektedir. Toplam 13 kişiden oluşacak komisyon üyelerinde üniversitelerin mimarlık, şehir planlaması, orman mühendisliği, hukuk, çevre mühendisliği, biyoloji, jeoloji, harita mühendisliği bölümlerinden mezun, en az on yıllık tecrübeye sahip 4 üye; Bursa Valisi tarafından görevlendirilecek 1 vali yardımcısı; Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından görevlendirilecek 1 üye; Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünden 1 üye; Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünden 2 üye; Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünden 1 üye; Orman Genel Müdürlüğünden 1 üye; Bakanlık Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğünden 2 üye yer alacaktır. Anlaşılacağı üzere komisyon üyeleri arasındaki bu çeşitlilik aynı masa etrafında toplanan komisyonun kararları tüm perspektifler aynı anda müzakere edilerek alınacak. Komisyonun bütüncül bir anlayışla neticeye varması sağlanacak ve koruma, kullanma dengesi azami derecede gözetilmiş olacaktır. Komisyonun vereceği bu kararlara karşı elbette idari yargı denetimine başvurulması da mümkün olacaktır. Cumhurbaşkanımız tarafından atanacak olan Alan Başkanı, Uludağ alanının kontrollü girişini ve güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Alan Başkanı, Uludağ alanında her türlü aykırı uygulamanın giderilmesini sağlamak, aykırı uygulamaya konu yapı ve tesisleri yıkmak veya yıktırmak zorundadır. Bu durumun ihmal edilmesi Türk Ceza Kanunu anlamında suç olup Başkanın tecziyesine karar verilebilecektir. Alan Başkanı, Uludağ alanında doğal değerleriyle turizm potansiyeli ve jeolojik, jeomorfolojik dokusunun korunmasına ve yaşatılmasına ilişkin alınan tedbirlere aykırı davranılması hâlinde, sorumlulara idari para cezası uygulamakla mükelleftir ve bu para cezasının tutarı 500 bin TL'ye kadar ulaşmaktadır.

Kanunla, Uludağ alanında kömür… Burasına dikkatli edin arkadaşlar çünkü biraz önceki konuşmacılar “Maden ocaklarına ruhsat verilecek.” dedi. Tekrar ediyorum: Uludağ alanında kömür ve akaryakıt depoları, sanayi ve benzeri tesisler ile madencilik faaliyetleri ve entegre tesislerinin yapılması yasaklanmaktadır. Her tesis için, Başkanlığın koyacağı esaslar dairesinde, çevre sorunu meydana getirmeyecek şekilde atık su arıtma sistemiyle donatılması zorunlu olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Yine, Uludağ alanı için özel yangın söndürme planı yapılması ve uygulanması zorunlu hâle getirilmektedir.

Uludağ Alan Başkanlığına genel bütçeden pay ayrılacak olması ve yanı sıra kanunun sağladığı ilave gelirler ile ayrı bir bütçeye sahip olmasının Uludağ alanının korunması ve düzenlenmesi bakımından çok değerli olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Uludağ hem Bursa’mızın eşsiz bir değeri, hem de ülkemizin millî bir hazinesidir. Bursa Milletvekilleri olarak bizler, Uludağ'ın tabii zenginliklerinin ve doğal dokusunun korunmasının ve potansiyelinin kurulacak alan başkanlığıyla daha iyi sağlanacağı ve değerlendirileceği inancına sahibiz. Bu vesileyle, hem eleştirel yaklaşımlar hem de pozitif yaklaşımlarla bu kanunun oluşmasına destek veren bütün milletvekili arkadaşlarımıza huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz hem 2018 seçimlerinde hem de 2019 seçimlerinde, bizatihi Sayın Cumhurbaşkanımız ve bizler, Bursa’mıza Uludağ Alan Başkanlığının kurulacağına ilişkin bir taahhütte bulunduk ve bu iki seçimden de yetki aldık. Kim ki “Bursa buna karşı.” diyorsa seçim sonuçlarına baksın diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle sizleri saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ataş, buyurun.

 

 

 

DURSUN ATAŞ Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kayseri Büyükşehir Belediyesi geçen hafta toplu taşıma ücretine yaklaşık yüzde 30 zam yapmıştır. Bu zamla Kayseri Büyükşehir Belediyesi ulaşıma bir yıl içinde 3’üncü zammını yapmıştır. Her ne kadar gerçekten uzak olsa da iktidarın “Enflasyonun boynunu kırdık.” dediği, enflasyonu baskılamak için market ve restoranlara “Fiyat sabitleyin.” diye baskı yaptığı bir ortamda yapılan bu zamlar kabul edilemez, derhâl geri alınmalıdır. Muhalefet belediyelere gelince “Su ve taşıma ücretlerini düşürün.” diye baskı yapan iktidar söz konusu kendi belediyeleri olunca zam üstüne zam yapmaktadır. Kayserililer sizden de gönül belediyeciliğinizden de peşi sıra yaptığınız bu zamlardan da bıktı usandı artık ama buradan Kayserili hemşehrilerime sesleniyorum: Müsterih olun çünkü ilk seçimde bu iktidar gidecek, sene bu sene diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

4.  Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380)  (Devam)

 

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi yoktur.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 8’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde İYİ Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Kamil Erozan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Erozan. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, pek alışık olmadığınız bir şekilde dış politikadan bahsetmeyeceğim. Bunun çok temel bir sebebi var: Hem Bursalı olmak, Bursa Milletvekili olmak ve Uludağ gibi önemli bir meselede gündemi kaydırmak istemem. Şunun altını çizmek isterim ki benim çocukluğumda Bursa’nın adı “Yeşil Bursa”ydı; yeşil Bursa artık yok, ancak dağlara falan giderseniz bulursunuz ama siz şimdi dağlara da müdahale edecek noktaya geldiniz. Beton oldu her taraf yani ovayı hallettiniz şimdi dağa çullanmak arayışındasınız.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Aynen öyle, çullanmak.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Bu sözünü ettiğimiz coğrafya, Uludağ, biliyorsunuz 1961 senesinde millî park ilan edildi, ondan sonra 2873 sayılı Kanun’la 1983’ten bu yana da yönetiliyor. Size gelinceye kadar bu sistem işledi, dolayısıyla, kimsenin de herhangi bir şikâyeti veyahut bizlere yansıyan bir kaygısı yoktu.

Önemli bir coğrafya, niye önemli bir coğrafya diyorum? Aşağı yukarı 13 bin hektar boyutlarında ve bu alanın yüzde 71’i orman, gerisi 32 andemik türün bulunduğu çayır, yeşil alanlar ve kayalık bir coğrafyası da var tabii ki. Ayrıca Bursa’nın su kaynaklarının önemli bir kısmı burada, sadece Bursa’nın su kaynakları değil herhangi bir süpermarkete girseniz, satılan pet şişe sulara “Kaynak neresi?” diye baksanız bulacağınız yer Uludağ Bursa ve civarıdır.

Şimdi, arkadaşlar da biraz evvel değindiler, bütçe konuşmaları sırasında böyle ham hum şaralop diyebileceğim veya kaşla göz arasında, âdeta mal kaçırırcasına ve hatta bu hızlandırılmış metodolojinizden dolayı da giderayak ne yapmak niyetinde olduğunuzun sorgulanmasına yol açacak bir davranış içinde oldunuz.

Şimdi, çok merak ediyoruz; ben “Yıllardır bu sistem Milli Parklar Kanunu çerçevesinde işlerken ne oldu da yeni bir Uludağ Alan Başkanlığı ilan etmek istiyorsunuz?” sorusunu maalesef gündeme getirmek durumundayım çünkü bu yasa bugüne kadar işlevini yerine getirmişken ve anlaşıldığı kadarıyla onun oluşturmuş olduğu koruma kalkanı sizi rahatsız ettiği için bir başka modele geçmek ihtiyacını duyuyorsunuz. Bunu yaparken de orası tek bir ekonomik coğrafya iken siz bunu bölüyorsunuz, bir kısmını Milli Parklar Kanunu çerçevesinde yöneteceksiniz, bir kısmını ise bu yeni yaratmakta olduğunuz Başkanlık aracılığıyla.

Şimdi, ben tabii, en çok -biraz evvel Sayın Çavuşoğlu da değindi- onların bunun imzacısı olmalarına şaşırdım çünkü Bursa’daki yankılara bakarsanız hem sivil toplum örgütlerinin hem düz vatandaşların, onların her biri sizin bu kanun teklifiniz üzerinde bize yakındılar, yakındılar, yakındılar. Niye bunu söylüyorum? Seçimler yakında, seçim zamanı geldiğinde büyük ihtimalle vatandaşlar bizim şu anda yaptığımız savunmaları veya itirazlarımızı mutlaka not edeceklerdir ama size de maalesef ayrı bir fatura çıkaracaklardır.

Orada da yönetimsel bir sorun olduğundan söz ediyorsunuz. O yönetimsel sorun da şimdiye kadar yokken eğer sizin döneminizde kaynaklandıysa, peydahlandıysa bunun da sorumluluğunu yasal çerçevede değil, sizin bu sistemi beceriksizce yönetiyor olmanızdan izah etmek gerekir.

Şunu da ilave edeyim: Yaptıklarınız yapacaklarınızın işaretiyse Kapadokya’da başımıza gelenlerin Uludağ’da başımıza gelmeyeceğini söylemek mümkün değildir. Örnek vereceğim; biraz evvel Çavuşoğlu bir su arıtma tesisinden bahsetti. Madem orada madencilik yapılmayacak, madem orada taş ocağı olmayacak, madem orada sanayi olmayacak, niye acaba bir su arıtma tesisine ihtiyaç duyuluyor bu coğrafyada? Madem doğayı koruyoruz, madem orada herhangi bir sanayi tesisi yapmıyoruz, orada ne işi var acaba su arıtma tesisinin?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Atık su arıtma.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Atıkları biz bulacağız.

Şunu da unutmayalım: Burası sadece bir dağ değil, burası yaşayan bir organizma yani kuşuyla, hayvanıyla, ağacıyla, çiçeğiyle, otuyla bir bütün. Siz bu bütünün içine kendi anlayışınıza uygun olarak -birazdan değineceğim sebeplerle- turizmi de teşvik etmek anlayışıyla başka tesisleri sokarsanız buranın yapısını zedelersiniz. Bunun en tipik örneğini 2020 yılında biz Kestel’de yaşadık yani doğaya müdahale ettiğiniz zaman doğa bunu maalesef ağır bir şekilde ödetiyor.

Dolayısıyla, önümüzdeki döneme baktığınızda yani sizin çerçevesini yeniden tanımlamaya çalıştığınız yapı içinde bir danışma kurulu var. Bu danışma kurulunda kimler var? Biraz evvel sayıldı ama ben 3 tanesi üzerinde duracağım; Bursa Ticaret ve Sanayi Odasından 1 üye var, Güney Marmara Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliğinden 1 üye var, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği temsilcisi var. Yani ben, maalesef, maalesef, bu 3 kurumu bu Uludağ Alan Başkanlığı boyutuyla malum şüpheliler kategorisine koyuyorum. Niye? Burada bir çıkar çatışması var çünkü bu sizin yapmaya çalıştığınız düzen çerçevesinde bundan fayda sağlayacak ve ticari hedefleri de olabilecek bu 3 kuruluşun Danışma Kurulunda olması bir çıkar çatışması yaratıyor yani bir menfaat çatışması söz konusu olacak ve bu da ister istemez sizin başka amaçlara bir kılıf olarak bu Alan Başkanlığı Komisyonunu veya Danışma Komisyonunu yaratmaya çalıştığınızı düşündürüyor. Yapısında da sakatlıklar olduğu gibi karar alma mekanizmalarında da sakatlıklar var. Mesela şöyle bir cümle yer alıyor: “Gerek görüldüğünde başkanlığın davetiyle üniversiteler, ilgili sivil toplum kuruluşlarından, meslek odalarından 1’er üye de katılabilir.” Gerek görülürsenin karşılığı kimdir, kim karar verecek gerek olduğuna?

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Hiçbir zaman çağırmayacaklar.

AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) – Ha, şimdi, bunun özüne baktığımızda maalesef, şu anda “Devlet benim.” diyen bir sistemle çalışıldığı ölçüde, yukarıdan gelecek bir telkin veya talimatla bütün bu süreç, buralarda ne yazıyor olursa olsun herkes bildiğini okuyacak şekilde tecelli edecektir ve sonunda hepimizin inşallah olmaz dediği bir riskle, bir talanla karşı karşıya kalma tehlikesi var. Şimdi, bütün bunlar yapılırken, bu çalışmalara peyzaj mimarları, orman mühendisleri, ziraat mühendisleri, veterinerler, meslek odalarının niye bu çalışmalara davet edilmedikleri veya katılmadıklarını da sorgulamam lazım. Bunun bir uluslararası boyutu da var o uluslararası boyutu da bir Avrupa Peyzaj Sözleşmesi vardır yani doğanın korunması boyutuyla Türkiye'nin de taraf olduğu ve birtakım taahhütler üstlendiği bir anlaşmadan bahsediyorum. Maalesef bu anlaşmanın amacı bu alanların korunmasıyken sizin bu modeliniz maalesef bu taahhütlerin de aksi yönünde bir sonuca gitme riski bulunmaktadır.

Benim çocukluğumda Bursa'da diz boylu diz boyu kar yağardı, şimdi Bursa’da öyle kar falan yağmıyor, Uludağ’da bile kar yağmıyor artık. Bunun arkasında ne var? Tabii ki bir iklim değişikliğinin yarattığı baskılar var ama bunun dışında nüfus arttıkça -ki büyükşehirlerin durumu bu- doğal olarak hem kentten kaynaklanan ısıyla ve çevrenin de ısınması sebebiyle maalesef bu dengeler tamamen değişmiş vaziyette. Önümüzdeki döneme baktığımızda şu risk bile var gündemde: Biz bu Uludağ’da bugün kış turizminden bahsediyoruz, kış turizmi dediğiniz zaman kar olduğu ölçüde var, karın olmadığı bir coğrafyada da böyle bir turizmin de pek izine maalesef rastlayamayacağız önümüzdeki dönemde. Çünkü siz doğaya müdahale ediyorsunuz ve doğa da sonunda mutlaka cezayı kesecek. Çünkü siz doğayı sevmiyorsunuz, siz maalesef parayı ve rantı seviyorsunuz ve bundan da yararlandırmak istediğiniz mutlaka birtakım sermaye çevreleri vardır. Şurada aslında çok bir şey kalmadı seçimlere, üç dört ay; sizin bu üç dört ay içinde kime ne vereceğinizi çok yakından takip edeceğiz. Sebebini de söylüyorum, o sizinle birlikte iş birliği yapacakları da isteseniz de istemeseniz de biz “yandaşlar” kategorisine koyacağız.

Bizim size bir tek çağrımız var: Uludağ’dan elinizi çekin, bir ekolojik kırıma yol açmayın lütfen. Niye bunları söylüyorum? Çok az kaldığı için. İsterseniz seçimi öne alın, isterseniz zamanında yapın; sonunda bize iş çıkaracaksınız çünkü siz bunu oylarınızla bugün geçirseniz dahi bizim geldiğimizde yapacağımız ilk işlerden biri bunları olması gereken şekle yeniden döndürmek olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek.

Buyurun Sayın Şimşek. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi ve aziz Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin başında Tarsus-Ankara Otoyolu Damlama mevkiinde yaşanan trafik kazasında hayatını kaybeden, şehit olan 2 jandarma personelimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum; yaralanan 2 astsubay ve 7 uzman erbaşımıza acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle doğal ve turistik değerler açısından büyük öneme sahip olan Uludağ bölgesinin doğal sit alanları ve diğer korunan alanlarla birlikte kaynak değerlerinin korunması, yaşatılması, geliştirilmesi, tanıtılması ve turizm potansiyelinin geliştirilmesi hedefleri doğrultusunda alanı bütüncül bir bakış açısıyla ele alıp planlamak, farklı kurumlara ait planlama yetkilerini tek bir kurumda toplayarak bugüne kadar bu konuda yaşanan yetki karmaşasını ortadan kaldırmak, alanın ihtiyaçlarına kısa sürede etkin çözümler üretebilmek planlanmıştır. Önümüzdeki süreçte hayata geçirilecek olan kayak alanlarını bütüncül bir bakış açısıyla ele almak, alanın Bursa şehir merkeziyle sağlıklı bir şekilde bağlantılarını sağlamak, konaklamalı turistler ile günübirlik ziyaretçilerin alandan faydalanmalarını belirli bir sistem dâhilinde hayata geçirmek ve bu bağlamda, özellikle büyük bir sorun hâline gelmiş olan ulaşım ve otopark organizasyonu başta olmak üzere ihtiyaç arz eden teknik altyapı eksikliklerinin yeniden tanımlanarak sorunların tek elden çözümünü sağlamak, gerektiğinde yerel yönetimler ve diğer kurumlarla koordinasyonu sağlamak ve Uludağ Alanının belirlenmesi ve bu alanda yürütülecek iş ve işlemlerin düzenlenmesi amaçlanmaktadır. Daha önceden Çanakkale ve Kapadokya Alan Başkanlığı örneklerinde görüldüğü gibi -bunun uygulamaları da bugün ortadadır- bu bölgede de bu noktada çalışmalara devam edilmektedir. Elbette “Uludağ'ın çevresinin, doğal hayatının temiz sularının korunması, çevrecilik, milliyetçiliktir.” diyen bir siyasi parti için en önemli gerekçelerden biridir. Buradaki eleştirileri dikkatle takip ediyoruz, komisyon görüşmeleri sırasında da bu konular üzerinde görüşlerimizi belirttik. Şimdi, birçok eleştiri yapılıyor. Komisyonda, üniversitelerin mimarlık, şehir planlama, orman mühendisliği, hukuk, jeoloji mühendisliği, harita mühendisliği, çevre mühendisliği ve biyoloji bölümlerinden mezun olmuş, bakanlıkça görevlendirilecek, alanında uzman ve en az on yıl deneyime sahip üyeler görev alacaklar. Bursa Valisi tarafından görevlendirilecek bir vali yardımcısı görev alacak. Bakanlık Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğünden 2 üye ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünden 1 üye, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünden 2 üye, Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğünden alanlarından uzman 1’er üye, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığından görevlendirilecek 1 üye, komisyonda görüşülecek konunun niteliğine göre yerel yönetimler ile kurum ve kuruluşlardan uzmanlar çağrılabilecek ve komisyonun görev süresi iki yıl, yeni üyeler görevlendirilene kadar mevcut üyeler görevlerine devam edecekler. Yani burada söylendiği gibi hiç kimse devre dışı bırakılmış değil. Bunun yanında ticaret odalarından, sivil toplum kuruluşlarından, Bursa Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünden, Osmangazi Belediye Başkanlığından, danışma kurulundan neredeyse bütün dinamiklerden herkes görev alacak; burada, görüş ve düşüncelerini paylaşacaktır. Ama burada en önemli konu 2,5 milyon Bursalının görüş ve düşüncesidir. Hiç kimse 2,5 milyon Bursalının görüş ve düşüncesine aykırı hareket edemez. Bu konuda alınacak kararlarda zaten herkes; on yıl deneyimi olan devlet memurları, valiler, belediye başkanları, sivil toplum kuruluşları… Hiç kimse burada bir yanlışa imza atamaz.

Gönül isterdi ki bu Komisyon üyeleri, bu Alan Başkanlığı görüşmeleri yapılmaya başlamadan önce gidip Uludağ’daki mevcut durumu bir gözlerinin önünden geçirip değerlendirselerdi. Yani bu kadar potansiyeli olan ama… Belki bu yıl iki aylık bir sezon olacak, kar yağışlarının az olması sebebiyle iki aylık bir sezon olacak. Yani düşünün Uludağ belki geçmiş tarihler itibarıyla Türkiye’nin en büyük kayak turizminin ve kış turizminin olduğu bir bölgeydi; bugün, sürekli geriye gidiyor, arıtma tesisi bile olmayan bir Uludağ’dan bahsediliyor şu anda. Demek ki mevcut sistemle, böyle bir çok başlılıkla burası iyi yönetilememiş. Dolayısıyla burada ben atılan adımın olumlu olduğunu… Hiç kimsenin Uludağ ve Bursa’yı hiç kimseye peşkeş çekmesi mümkün değil, böyle bir şeyin olması da mümkün değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bursalının ve Türk halkının menfaatine burada çalışmalar yapılacak ve buradaki oteller, kayak tesisleri Türkiye’ye yakışır bir hâl alacak. Aynı şekilde, millî parkların da burada tesisleri var. Burası hem kış turizmiyle ilgili hem de günübirlik piknik alanlarıyla ilgili kullanıma açılacak ve hem ekonomimize katkı sunacak hem turizme katkı sunacak hem de Bursalıların gurur duyabileceği bir hâle getirilecektir.

Burada, tabii, acımasız eleştiriler yapılıyor. Ben bu eleştirileri yapanlardan İstanbul’da Çırağan’daki çınar ağaçları kesilirken bir eleştiri yapmalarını beklerdim. Yani Taksim’de 1 tane ağaç kesilirken bu kadar olay yapan, protesto yapanların Çırağan’da kesilen asırlık çınar ağaçlarıyla ilgili tek bir söz söylediğini duyamadık. Mersin’de kameraların altında bir ağaca şırıngayla o ağacı kurutacak ilacın verilip… Savcılığın şu anda takibinde, Daire Başkanı görevden alındı. Bu ağacın kesilmesiyle ilgili, kurutulmasıyla ilgili Belediye tarafından bir çalışma yapılırken bu kadar çevre örgütlerinden; doğayı, çevreyi sevdiğini söyleyen muhalefetten tek bir kelime duyamadık değerli arkadaşlar. Bunları üzüntüyle karşılıyoruz.

Ben burada şunu isterdim: Komisyonda şu meslek gruplarından da mühendisler görev alsın. Komisyondaki uzmanların sayısı 4 değil 5 olsun, 6 olsun. Yapıcı eleştiriler getirilsin ve bu yapıcı eleştirileri de hep beraber destekleyelim ama hiç kimse Bursa’ya, Bursalıya rağmen yanlış bir projeye imza atamaz. Bursa’nın Belediyesi bunun içerisinde olacak. Bursa Belediye Başkanı buradaki bir yanlışı savunamaz, millete bunu anlatamaz. Böyle bir şeyin olması mümkün değil dolayısıyla herkesin daha sağlıklı bir şekilde bunu değerlendirmesini, bunu bu şekilde gözden geçirmesini ve bu kurullardaki, komisyonlardaki çalışmaların da milletin menfaatine değerlendirilmesini ve Uludağ’ın en kısa süre içerisinde, ivedi, hızlı karar alınarak… Hiç kimse de Orman Genel Müdürlüğüyle, Millî Parklarla Turizm Bakanlığını, efendim, Bursa Büyükşehir Belediyesini, Osmangazi Belediyesini karşı karşıya getirmeye çalışmasın, bunların hepsi Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumlarıdır. Bugün de aynı hükûmet, aynı siyasi iktidar tarafından bu belediyeler ve bakanlıklar idare edilmektedir yani bir istismar olacaksa bugün de yapılabilir ama kimsenin böyle bir şey yapmaya gücü yetmez. Uludağ sadece Bursalıların değil bütün Türk milletinin, bütün insanlığın ortak bir mirasıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, ben başarılar diliyorum, Uludağ Alan Başkanlığının hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Başta, emeği geçen bütün Bursa milletvekillerimiz olmak üzere Komisyon üyelerimize, Bakanlık bürokratlarına teşekkür ediyorum. Tekrar hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, sevgili halkımız; doğa örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odaları gibi toplumun önemli bir kesiminin görüşlerinin yok sayıldığı Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda alelacele görüşülen bir teklif var karşımızda. Bu kanun teklifi âdeta doğanın nasıl talan edileceğinin, Uludağ’ın sermaye nasıl açılacağının habercisi.

Görüştüğümüz 380 sıra sayılı Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin temel gerekçesi aslında idareyi tek elde toplayıp olabildiğince hızlı kararlar almak. İktidar bir yetki karmaşası olduğunu iddia ediyor. Şimdiye kadar Uludağ Millî Parkı’nda tek yetkili olan Tarım ve Orman Bakanlığı ile Doğa Koruma ve Millî Parklar Müdürlüğünün yetkileri Kültür ve Turizm Bakanlığına ve Uludağ Alan Başkanlığına devredilmek isteniyor. Sizin “yetki karmaşası” dediğiniz şey aslında rant hırsınız.

20 milyon metrekare olan Uludağ Millî Parkı, hâlihazırda Millî Parklar Genel Müdürlüğü tarafından korunup yönetiliyor. Şu anda birinci derece doğal sit alanı olan bu parkta, Bern Anlaşması’yla korunan endemik türler yaşıyor. 32’si sadece bu parkta olmak üzere 175 Türkiye endemiği ve 1.320 tür bitki Uludağ’da yaşıyor.

Hâlihazırda sadece yüzde 16’sının -o da sınırlı bir şekilde- kullanılabildiği, UNESCO tarafından özellikle ortak akılla yönetilmesi gerektiği ifade edilen ve dünya mirası olan Uludağ Millî Parkı eğer Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Alan Başkanlığı tarafından yönetilmeye başlanırsa, bakın, neler olacak? Uludağ Alanı’nın tüm su kaynakları ile biyolojik varlıklarının korunması, yönetilmesi ve denetiminde Alan Başkanlığı yetkili olacak. Parklar ve ziyaret merkezlerinde ödenecek ücretlerle Uludağ'dan faydalanma koşulları Uludağ Alan Başkanlığınca belirlenecek. Orman sayılan yerler Alan Başkanlığına tahsis edilebilecek. Turizm amaçlı sportif faaliyetler ile alana ilişkin işletmecilik faaliyetleri için izin ve denetleme yetkisi Uludağ Alan Başkanlığında olacak. Uludağ Alanı sınırlarında kalan gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmaz mallar ve her türlü tesis Alan Başkanlığınca kamulaştırılabilecek. Meri planlar ile geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarına aykırı yapılan inşai ve fiziki müdahalelerde İmar Kanunu’nun ilgili maddelerinde belirtilen idari para cezaları yine Alan Başkanlığınca uygulanacak. Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarının özel mülkiyetindeki taşınmazların satışı, kiraya verilmesi, işletilmesi gibi işlemler Alan Başkanlığının “Uygundur.” görüşü alınarak yapılacak ve bu taşınmazların turizm amaçlı kullanılmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkili olacak. Uludağ alanının sınırları, bölgenin kültürel ve doğal varlıkları ile turizm potansiyeli göz önünde tutularak Kültür ve Turizm Bakanlığının teklifi üzerine Cumhurbaşkanı kararıyla değiştirilebilecek.

Uludağ’da turizm merkezi ilan edilen 2. Gelişim Bölgesi Kültür ve Turizm Bakanlığının denetiminde. Bu bölgedeki tek boş parsel kimin biliyor musunuz? Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un sahip olduğu Etstur’a ait. İktidar, millî park alanlarını belli ki kuralsız ve kontrolsüz yapılaşmanın önünde bir engel olarak görüyor; kendi rantları için, bürokrasiyi azaltmak, gitmeden tüm talan politikalarını hayata geçirmek için hızlıca karar almak istiyor. Eğer bu kanun teklifi yasalaşırsa altmış iki yıldır millî park statüsünde bulunan Uludağ Milli Parkı millî park olmaktan çıkacak; Tarım ve Orman Bakanlığı ile Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğünün yetkileri Kültür ve Turizm Bakanlığına yani otel sahibi patronlara, sermayedarlara devredilecek. Alelacele komisyonlardan geçirilen bu kanun teklifleri ne sadece Uludağ’ı ne de Bursa’yı etkiler arkadaşlar; ranta açılan bizim, kamunun kaynakları ve bu kaynaklar hepimizin geleceği. Nitekim, daha önce Alan Başkanlığına devredilen Göreme Kapadokya’da koruma kurulları devreden çıkınca ne olduğunu çok iyi gördük; Alan Başkanlığı peribacalarında yol yapımına rahat rahat izin verdi ve sonunda iş makineleri kültür varlıklarımızı tahrip etti. Açık hava müzesinin olduğu yere dozerlerle girildi, dozerlerle. Yetmedi, Kapadokya Alan Başkanlığı Çekyalı bir turist kafilesini UNESCO heyeti gibi gösterdi -yani hakikaten halkı kandırmak- yetmedi, bir de peribacaları arasından geçen yol için “UNESCO'dan Alan Başkanlığına tam not” diye haber yaptırdı. “Pes” dedirttiniz tüm ülkeye, gerçekten “pes” dedirttiniz.

Hem doğal hem kültürel varlıkları tehdit altında olan bir diğer yer de bildiğiniz gibi İkizköy Akbelen ormanı; bugün de yine İkizköylüler Meclistelerdi. İkizköylüler 2019’dan beri zeytinliklerinin ve Akbelen ormanının maden sahası olmaması için direniyor. Ormanın hemen yanında kalan Işıkdere maden sahasında Karya, Bizans ve Roma dönemine ait kalıntıların bulunduğu kazı alanı vardı, İkizköylüler “Bu bölge arkeolojik sit alanı ilan edilmelidir.” diye dava açmıştı ancak dava sonucu dahi beklenmeden kazı alanı taş ocağı için yok edildi. İkizköy Çevre Komitesi Sözcüsü Nejla Işık diyor ki: “Işıkdere’yi anbean, dört senedir lokma lokma yediler, ne deremizi tanıdılar ne kültürel varlıklarımızı tanıdılar, hepsine lanet olsun, kendi kazdıkları kuyularda kendileri boğulsunlar, hepimizin gözyaşlarıyla boğulsunlar hepsi!” Evet, maden için doğa katliamı sadece Türkiye’ye has bir durum değil, günlerdir Almanya Keyenberg’te maden sahalarının genişletilmemesi ve mevcut sahaların kapatılmasını savunan, orada kamp kuran çevrecilere karşı “robocop” gibi kılıklarla gelen polislerin çamura batmış görüntüleri sosyal medyada dolaşıyor, çevreciler gülmekten eylemlerini yapamaz olmuşlar gerçekten o görüntüler karşısında. İşte böyle batarsınız çamurlara, hatta İkizköylü sevgili Nejla gibi bir beddua da ben edeyim: Rant uğruna doğayı, tarihi, kültürel varlıkları yok edenler çamurlara batasınız!

Direnen bir başka kesim de motokuryeler, hani o hepimize her şeyi anında yetiştiren, can güvenliği olmadan çalışan işçiler. Trendyol GO motokuryeleri dayatılan sefalet zammına karşı Ankara’da, İzmir’de, Kocaeli’de, İstanbul’da direnişteler. Kontak kapatan bir Trendyol GO kuryesinin ifadeleriyle anlatayım: “Eskiden bir zammımız vardı, bir gece ansızın bu zamları geri aldılar, hepimiz isyan ettik ama hiçbir şekilde bir düzelme olmadı; yılbaşında aynı zamları bir daha geri getirdiler yani sıfır zam oldu.” evet, böyle diyor çalışan arkadaşımız. Emekçiler paket başına ücretlerin artırılmasını, yakıt giderlerinin karşılanmasını ve mola haklarını istiyor. Evet, günde on, on beş saat kölelik koşullarında üstelik hiçbir iş güvencesi olmadan çalışmak zorunda kalan emekçiler mola hakkı istiyor. Biz bu direnişi, Yemeksepeti direnişinden, Migros direnişinden hatırlıyoruz. O zaman emekçiler nasıl birlikte direnip mücadeleyi kazandıysa bugün de yarın da aynısı olacak. Hakları için mücadele eden, Türkiye’nin dört bir yanında direnen Trendyol Go motokuryelerini selamlıyorum buradan.

Evet, son olarak can yakıcı bir konuyla bitirmek isterim. Çocuk istismarına karşı kurduğumuz ortak Komisyonun ikinci toplantısını yaptık bugün. Komisyonda da dile getirdim, çocuk istismarı yalnızca cinsel istismardan ibaret değil. Örneğin, ağır hasta bir çocuğun, Yusuf Kerim Sayın’ın cezaevinde olan annesinden bu şekilde ayrı bırakılması istismar değil mi? Zalimce değil mi? Hasta bir çocuğun arzusunu yerine getiremeyen, onu acı içinde yaşatan bir Meclis halkı temsil edebilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Son cümlem…

BAŞKAN – Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Neden infaz ertelemesi için hep birlikte bir şey yapmıyoruz? Çocukta mı düşmanınız diyorum.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal.

Buyurun Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İsterdim ki biraz önce konuşma yapan Bursa Milletvekili buradan ayrılmasın, şu anda kimse yok. Bursa’yla ilgili fikri olmayan herkes konuştu burada; kimi nüfusunu yanlış söyledi, kimi trafik yoğunluğunu bilmediği için konuştu, kiminin de Uludağ’ı hiç tanımadığını çok net bir şekilde gördük; üzgünüm, Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Ne yazık ki ülkede bu Meclisin koruması gereken alanları Meclis eliyle talan eden ve yağmalayan bir sürecin içerisindeyiz.

Bir yasa teklifi geldi. Aslında bir yıllık bir öyküsü var. Aslında daha önceden, 2016 yılında Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Uludağ’ı yönetimine almak istedi, o dönemin Orman Bakanı Veysel Eroğlu “Olmaz, ben Uludağ’ın yönetimini sana veremem.” dedi. İkisi de AKP’li; birisi merkezî Hükûmet, birisi yerel Hükûmet. Ama durmadılar, dert başka. Şimdi burada konuşuyor Bursa Milletvekili, diyor ki: “Koruyuculuk.” Ya, siz neyi korudunuz? Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, Bilal oğlan, üç gün -“Göçebe Oyunları” diye- keyif yapsın diye İznik Gölü’nün kenarındaki 600 dönüm yeri yağmaladı hem de utanmadan hem de sıkılmadan. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – İftira atıyorsun, hiç de öyle bir şey yok.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Vali, diğer bütün kamu kurumları seyirci kalarak…

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – İftira atıyorsun, hiç öyle bir şey yok!

ORHAN SARIBAL (Devamla) - Ve orada hassas bir bölge var, o hassas bölgenin adı çok net.

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – Terbiyeli konuş, terbiyeli!

ORHAN SARIBAL (Devamla) – “Orada siz mera bile yapamazsınız.” diyor, “Mera bile yapamazsınız.”

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – Ayıp! Ayıp!

ORHAN SARIBAL (Devamla) - Gidin görün! Konuşmayın burada! Gidin görün!

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – Ayıp! Ayıp! Biz gittik gördük, hiç öyle bir şey yok. İftira atıyorsun!

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Artistliğin lüzumu yok!

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – İftira atıyorsun!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kılıçdaroğlu 6 aylık torununu sigortalattı!

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Bu yetmez; yine Orman Bakanı Veysel Eroğlu dedi ya “Komisyon kuruyoruz, komisyon.” Seveyim sizin komisyonunuzu. Bir komisyon kuruyorlar, o komisyona bakalım. Mustafakemalpaşa Ovaazatlı’da, 2004-2005’te, sizin zamanınızda -Orman Bakanı o zaman Orman Genel Müdürü- fıstık çamı ormanı yapılıyor, daha sonra, aradan on yıl geçiyor “Ee, ne yapalım yani? Burası fıstık çamı ormanı olma özelliğini yitirmiştir.” deniliyor. Değerli arkadaşlar, 3 defa, 3 defa bilirkişi geliyor, ikisinde “Olmaz, burası nitelikli orman.” diyorlar, üçüncü de ayarlanmış mühendisler oraya getiriliyor, orman vasfından çıkarılıyor, 404 villa kimin eliyle yapılıyor? TOKİ eliyle, değil mi? Sizin komisyonunuza güveneceğiz biz yani bize burada şunlar var, şunlar var, şunlar var… Toprak Koruma Kurulunda her zaman çoğunluk iktidardan ve validen yana; eğer olmazsa onun içindeki yapıları değiştirir, bütünüyle böyledir. Madenle ilgili bir tarafa bilirkişi gidecekse o maden ocağıyla ilgili defalarca ÇED kararı çıkmazsa defalarca bilirkişi değiştirilir. Yani dolayısıyla hani Anadolu’da çok kullanılan şıracının şahidi bozacıdır hikâyesi birbirini tutuyor. Kısaca, şunu söylemeye çalışıyorum: Uludağ’da bir talan yasası getiriyorsunuz. Gerekçe ne? “Ortada yönetim kargaşası var, ortada yönetim sorunu var, çoklu baş var.” Ya yok öyle bir şey. Millî Parklar Genel Müdürlüğü Uludağ’ı yönetiyor ama ortalığı karıştıran AKP bürokrasisi var. Herkes bir tarafından tutmak istiyor, Vali bir tarafından tutmak istiyor, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü bir tarafından tutmak istiyor, Büyükşehir Belediyesi bir tarafından tutmak istiyor, yetmedi, Devlet Su işleri bir tarafından tutmak istiyor. Soruyorum… Bu beyler gittiler, yoklar burada. Bursa şu anda suya muhtaç bir kent arkadaşlar. Nilüfer Barajı’nda su yok, sıfır; Doğancı Barajı bitmek üzere; ovada yer altı sularından, 150 metre, 200 metre sondajla 110 kuyudan Büyükşehir şebekeye su basıyor; bunlar “Biz Uludağ’ı nasıl peşkeş çekeriz, nasıl yandaşlarımıza veririz?” diyorlar. Yani değerli milletvekili arkadaşlarım, ortada bir yönetim kargaşası yok, ortalığı karıştıran AKP bürokrasisi ve AKP sorunu var; bu çok net, bunu net bir şekilde yaşıyoruz.

2018; ne yaptınız? Kırk dokuz yıllığına kiralanmış otelleri, tekrar, sıfırdan, kırk dokuz yıl daha ilave ederek yeniden kiraladınız. Ya, babanızın malı mı, size miras mı kaldı? Bursa 2,5 milyon, işte millî servet. Millet iradesi; hadi beyefendi gel, madem bu kadar kendine güveniyorsun, Bursa’da Uludağ’ın yönetim alanı planıyla ilgili bir referandum yapalım; varsa yüreğin, kendine bu kadar güveniyorsan, iktidarına bu kadar güveniyorsan, Bursa halkının arkanda olduğuna inanıyorsan gel yapalım kardeşim ama yoksun, bomboş koltuğa konuşuyoruz. Demin salladı gitti; koruyacak.

Değerli arkadaşlar, bakın, Bursa hava olarak şu anda Türkiye'nin en kirli kentlerinden biri. İki: Su problemi en yüksek olan kent. Üç: Trafik… Bir arkadaşımız söyledi burada, kentte trafik sorununu çözeceklermiş. Ne güzel değil mi? Ta, 1960’lı yıllarda yapılan o teleferiği yok ettiniz, onun yerine yine bir Alman firmasından çok pahalı bir teleferik geldi, binlerce kayın, sedir ormanı kesildi, o hat çekildi, şimdi o hat belirli duraklarda durmuyor ve kişi başına 130 lira. Ya, zaten Bursa halkı o teleferiğe nasıl binsin de gitsin? bir ulaşım problemi yok. Sizin yaptığınız sistem, gerçekten, Bursa halkının Uludağ’a ulaşamamasına dönük bir sistem. Şu anda da aynı şeyi yapıyorsunuz, gerekçelerden biri şu, deniliyor ki: “Ya, bizim orada günlük gelenlerle, sürekli kalanlar arasında bir ayrım yapmamız lazım. Günlük gelenler çok para kazandırmıyor, onlar gelip orada mangallarını yakıyorlar, yemeklerini de evden getiriyorlar, gidiyorlar. Bize dışarıdan gelen, yatacak turist lazım, onun için ayarlama yapacağız.” Yani gettolaşma. Bursa yerel halkının geleceği yerle, onların, turist ve gelir getireceği alan olarak gördüğü kişilerin yeri ayrı; âdeta bir kamplaşma. Kaldı ki bütün bunların yapılabilmesi için ortada gerçekten yetki sorununun olduğu bir anlayış olması lazım; yok öyle bir şey.

Milli Parklar Bölge Müdürlüğü kadro istiyor, vermiyorlar. Milli Parklar Bölge Müdürlüğü arıtmayla ilgili Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına gidiyor, izin alamıyor. İlgili yerde, Büyükşehirle ilgili bir şey var, o sekteye uğratılıyor. Yani bütün amaç şuydu: Bakın, şu ana kadar yirminin üzerinde dava açıldı. Yirminin üzerindeki bütün davaları barolar, çevre örgütleri kazandı. Niye biliyor musunuz? 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu nedeniyle. Şimdi, iktidar, her yaptığı yanlışın karşısında bu kanunu görüyor, 2873 sayılı Kanunu görüyor. O zaman “Ben kanunla bunu aşamıyorum. Hukuk geliyor, bizim yaptığımız işleri buradan durduruyor. Yapmak istediğimizi yapamıyoruz, her defasında kaybediyoruz; o zaman ne yapalım? Bir temel kanun değişikliği yapalım, bütün bu kanunu da kenara, çöpe atalım, böylece istediğimizi yapalım.” dedi.

Ya, 7 bin dönümü 20 bin dönüme çıkarıyorsunuz, 7 bin dönümü 20 bin dönüme. Kalkıp burada güzellemeler yapıyorlar, belli ki gitmemişler Uludağ’a. Geçen hafta özellikle sadece bu mesele için gittim, tonlarca otel yapılmış, tonlarca. Belli ki burada başka bir iş birliği var, 20 bin dönüme çıkacağına göre tonlarca yeni yapılanma getiriyorlar. Yollarda zaten hiç sorun yok, tam gaz gidebilirsiniz, her tarafa yol yapmışlar, bu iktidarın en çok övündüğü şeydir zaten -ulaştırma, altyapı meselesi üzerinden- tonlarca yol. Kaldı ki bakın, bu tür yerler, sit alanları, doğal varlıklar ellenmemesi gereken yerlerdir arkadaşlar. Burada yürüyüş turizmi, dağ turizmi, bunlar yapılır. Ne işi var arabanın orada? Gelip herkes o lafı -güzel- söyledi: “Kollama ve koruma dengesi” Nedir? Soruyorum size: Nedir? “Koruma” dediğiniz ne anlama geliyor? “Kollama dengesi” dediğiniz ne anlama geliyor? Peki, soru şu: Ya, siz bu Millî Parklar Bölge Müdürlüğünden görüş aldınız mı? Elinizde şu kanunun içine koyup “Bu, Millî Parklar Bölge Müdürlüğünün önerisidir, raporudur, onlar bu işin hakkından gelemiyorlar, biz o yüzden bunu yapıyoruz” diyen böyle bir rapor var mı? Orman Bölge Müdürlüğünden var mı öyle bir rapor? Var mı sizin dosyanızın içinde, getirdiğiniz kanunun içerisinde? Yıllardır, 1950’li, 1960’lı yıllardan beri burayı yöneten bu kurumlarla ilgili bir raporunuz var mı?

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Var.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Varsa nerede? Varsa nerede, niye bugüne kadar getirmediniz?

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Sen iste de göndeririz, sana göndeririz.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Komisyonda yok, burada yok, nerede? Evde mi saklıyorsunuz, büroda mı saklıyorsunuz?

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – İste, iste, veririz.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Bakın, sene 2008, 2009, Bursa’nın 2020 çevre düzeni planı yani 2020 yılında bitmesi gereken bir plandı. 2008-2009-2015 yılları arasında 600 kişinin katıldığı gerçekten çoğulcu, katılımcı bir çevre düzeni planı yaptık. O çevre düzeni planında Uludağ başta olmak üzere Bursa’nın bütün temel sorunlarını ortaya koyduk; Bursa’nın kimliğini ortaya koyduk; tarım kenti midir, sanayi kenti midir, endüstri kenti midir, eğitim kenti midir, bütün bunları belirledik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Bütün bunları belirledik arkadaşlar, ne yaptınız biliyor musunuz? 2030 1/100.000’lik çevre düzeni planını, Bursa’nın kanununu, dağının, suyunun, yolunun, elektriğinin, sanayisinin, madeninin kanununu ne yaptınız biliyor musunuz? Kendi yerel yönetimlerinizle sakladınız, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına göndermediniz, onaylatmadınız. O yüzden Bilal oğlana oyun ettiniz İznik Gölü’nü, o yüzden Orman Bakanına talan ettirdiniz Mustafakemalpaşa’daki ormanı, o yüzden Samanlı’daki tarım ve mera alanını lojistik merkezi yaptınız, o yüzden Bursa’nın canını okudunuz, okumaya devam ediyorsunuz, bunun farkındayız; yağmalayacaksınız, talan edeceksiniz. Bursalı milletvekilleri, Bursa’da hangi yüzle gezeceksiniz; neredesiniz, neredesiniz? (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Bu hak mücadelesi, bu orman mücadelesi, bu su mücadelesi… Uludağ Bursa’nın değil, Türkiye'nin en önemli dağı ve yaşam alanıdır.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına ilk olarak Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bursa benim açımdan da çocukluğumun şehri, okula başladığım kent, ilkokul öğrencisiydim, babam da üniversiteyi okuyordu; harika bir Uludağ vardı, şimdi o Uludağ’dan eser kalmadı. Adalet ve Kalkınma Partisi ortağıyla birlikte şimdi o kalan Uludağ'ı da biraz talan etmeye çalışıyor.

Şimdi, bakın, böyle çok derin bir tahlil, analiz yapmaya gerek yok. Gerekçeden okuyacağım, gerekçeden sadece bir paragraf, ne amaçlanıyormuş. Diyor ki teklif sahipleri: Uludağ alanında hâlihazırda doğal sit alanları varmış, Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi varmış, millî park gibi birçok farklı koruma statüsü varmış. Bu koruma statülerine ilişkin farklı mercilere tanınmış idari yetkiler bulunuyormuş. Bu durum ciddi bir yetki karmaşasına yol açıyormuş. Çok uzun ve ağır bürokratik süreçlerin yaşanmasına sebep olurken bu durum, eşsiz alanın hak ettiği şekilde korunması ve turizm açısından hedeflenen başarıya ulaşması mümkün olamıyormuş. Bakın, bu saydığım kurulların her birinin aslında asli görevleri doğal olarak Uludağ'ı korumak yani gerçekten teklif sahiplerinin amacı Uludağ'ı korumak olsaydı bu yetkilendirilmiş kurulların hiçbirinin yetkilerini bir tarafa koyup yeni bir başkanlık kurmak istemezdi ama başka bir amaç var. Diyor ki: Bundan iki grup etkileniyor; birincisi ziyaretçiler, ikincisi turizm yatırımcıları.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, isterse 40 tane kurul olsun, isterse 1 tane kurul olsun, bir kişinin Uludağ'ı ziyaret etmesi için yeni bir başkanlık kurmaya gerek var mı? Yani bu başkanlık bir kişinin Uludağ'ı ziyaret etmesini nasıl kolaylaştıracak? Nasıl orayı koruyacak? Demek ki amaç ziyaretçiler falan değil, tek bir amaç var turizm yatırımcılarını ihya etmek istiyorsunuz; Millî Park’ın yönetiminin yetkisini kısıtlamak istiyorsunuz, koruma kurullarının yetkisini kısıtlamak istiyorsunuz ve Uludağ’ı talan etmek istiyorsunuz.

Umarım bu yasa yürürlüğe girmez ama oylarınızla bugün, yarın, en geç öbür gün bu yasaya oy vererek yürürlüğe konulmasını sağlayacaksınız ama mutlaka, çok geç olmayacak bir tarihte; altı ay sonra, bir yıl sonra bu yasanın yürürlükten kaldırılması için burada olan vekillerin büyük bir bölümü “evet” oyu kullanarak ve halaylar çekerek bu yasayı da, Kapadokya Başkanlığı yasasını da yürürlükten kaldıracaklar diyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Söz almak istememin başka bir nedeni var aslında, şunu söylemek istiyordum kayıtlara geçsin diye: Hakkımızda bir kapatma davası sürüyor, buna dair çok şey söyledim. En son, Anayasa Mahkemesi tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının başvurusu üzerine hesaplarımıza bloke konulması kararı verildi. Bu, Anayasa Mahkemesinin kendini inkâr etmesi anlamına geliyordu; buna ilişkin daha önceki konuşmalarımda değerlendirme yapmıştım fakat bugün başka bir şey söylemek için söz aldım. Biz, dün Anayasa Mahkemesine bir başvuruda bulunduk; Anayasa Mahkemesine, HDP hakkındaki kapatma davasına ilişkin her tür görüşmeyi ve karar alma sürecini seçimlerden sonrasına bırakmasını istedik. Neden? Adil, eşit, tarafsız bir seçim olmasını istiyorsak, seçmen iradesinin yok sayılmasını istemiyorsak, 6,5 milyon seçmenin oylarını yok saymak istemiyorsak Anayasa Mahkemesinin HDP hakkındaki kapatma kararını, bu davanın görüşülmesine dair kararı, bu talebi seçimlerden sonra görüşmesini istiyoruz. Bakın, size, 2 tane görüşmemi aktarmak istiyorum. Bir, Avrupa Konseyinden Türkiye’ye siyasi partileri ziyaret için geldiklerinde bizimle de görüşmüşlerdi. Göçmen sorunundan Türkiye’de pek çok soruna kadar bazı konularda fikir alışverişinde bulunduk. 2022 yılının henüz başlarıydı yani bundan bir yıl önce Avrupa Konseyinden gelen temsilciler bize aynen şunu sordular: “Siz, milletvekili listelerini Yüksek Seçim Kuruluna teslim ettiniz, seçimlerdeki milletvekili listeleri kesinleşti; HDP hakkında bir kapatma kararı verilirse ne yapacaksınız?” dediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Bir yıl önce Avrupa Konseyinden gelen biri böyle bir soru soruyordu. İki, Avustralya Büyükelçiliğiyle bir görüşme yaptık, bizi ziyarete gelmişlerdi. Bir yılı aşkın bir süre önce aynı soruyu soruyorlardı. Neden? Çünkü bu davanın hukuksal bir dava olmadığını, bu davayı açtıranların asıl amacının HDP’yi seçime sokmamak olduğunu, HDP’nin seçime girmesiyle ilgili bir belirsizlik yaratmak olduğunu biliyorlardı. Biz dün itibarıyla Anayasa Mahkemesine başvurduk, bu kararın ertelenmesini istedik. Umarım, kamuoyu da bu konuda bizim yanımızda yer alır. Anayasa Mahkemesi, kendisini inkâr etmek istemiyorsa, Türkiye'nin zaten çok zayıf olan demokrasi karnesine, tarihine bir kara sayfa daha eklemek istemiyorsa HDP hakkındaki kapatma davasının görüşmesini seçimden sonraya bırakmalıdır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz Bursa Milletvekili Sayın Muhammet Müfit Aydın’a ait.

Buyurun Sayın Aydın.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Kaçmış Başkanım, yok.

BAŞKAN – Yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yerine ben konuşabilir miyim Sayın Başkanım?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Mahmut Bey, sen dışarıda, kuliste konuş.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O yok efendim.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Akbaşoğlu’na bakmak lazım, Akbaşoğlu’na! Akbaşoğlu nerede acaba?

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylayacağım.

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Yoklama istiyoruz. 

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

KÂTİP ÜYE ŞEYHMUS DİNÇEL (Mardin) – Başkanım, oylama yok.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Maddelere geçilmiyor mu? Sayın Başkan, maddelere mi geçiyorsunuz?

BAŞKAN – Onu yaptık biz, maddelere geçişi oyladık.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hayır efendim, daha geçmedik.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Oylamadınız.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Oyladık, oyladık.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Nerede? Dışardan geliyorsun, nereden görüyorsun? Dışarıdan geliyorsun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – İçeriden de geleceğim, dışarıdan da geleceğim.  Televizyondan seyrediyoruz.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Konuşmacın yok bir kere. 

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde 3 önerge vardır. Okutacağım ilk 2 önerge aynı mahiyette olduğundan bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

Mahmut Toğrul                     Zeynel Özen                      Musa Piroğlu

Gaziantep                              İstanbul                               İstanbul

Garo Paylan                 Dirayet Dilan Taşdemir              Kamal Bülbül

Diyarbakır                                Ağrı                                   Antalya                

                                  Gülüstan Kılıç Koçyiğit                                          

                                              Muş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

Gökhan Zeybek                    Mürsel Alban                 Vecdi Gündoğdu

  İstanbul                                 Muğla                               Kırklareli

Yüksel Özkan                     Faruk Sarıaslan                  Orhan Sarıbal

   Bursa                                 Nevşehir                                 Bursa

Hüseyin Yıldız             Nurhayat Altaca Kayışoğlu

   Aydın                                   Bursa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?      

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ METİN YAVUZ (Aydın) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Musa Piroğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

MUSA PİROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Uludağ yağma kanununu görüşmeye geldik. Bu bir yağma kanunu, nasıl yağmalanacağını kararlaştıracaklar, planlıyorlar. “Yağma” diyoruz. Nereden biliyoruz? Yaptıklarından biliyoruz. Bugün Akbelen ve Muğla çevresinden çevre örgütleri Meclisteydi, Muğla'nın nasıl yağmalandığını, maden sahalarına ormanların nasıl peşkeş çekildiğini anlattılar, Akbelen'in sınırlarına, ormanın sınırına iş makinalarının dizildiğini anlattılar. Nereden biliyoruz? Yağmalanan Ege kıyılarından, kurutulan Karadeniz’in derelerinden biliyoruz yağmanın nasıl yapıldığını. Yağmanın nasıl yapıldığını nereden biliyoruz? Hasankeyf’ten, Kapadokya'dan biliyoruz. Beykoz’da, Beyoğlu’nda ve Tozkoparan’da -polis zoruyla- polislerin kapıları balyozlarla kırıp girdiği gecekondu mahallelerinden biliyoruz. Yaptıkları yapacaklarının garantisidir, teminatıdır; eğer böyle devam ederlerse daha da yağmalayacaklar.

Bir seçim sürecindeyiz, iktidar bir beş yıl daha istiyor ve bu beş yılı isterken yaptıklarını yapacaklarına teminat gösteriyor. Peki, ne yaptılar, ne yaptılar da teminat istiyorlar? Mesela işçilere bir cehennem dayattılar; işçi cinayetlerinde ülke dünya 2’ncisi, Avrupa 1’incisi hâline geldi, işçi kanı akmaya devam ediyor. Tüneller, rezidanslar, gökdelenlerin hepsi işçi kanıyla sulanıyor.

Ne yaptılar? Kuralsız, güvencesiz taşeron olarak çalışmayı kural hâline getirdiler; işçileri yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çektiler; sömürüyü sınırsız hâle getirdiler ve işçilerin kaderini patronların 2 dudağına sıkıştırdılar.

Ne yaptılar? Asgari ücreti açlık sınırına getirdiler ve asgari ücreti genel ücret hâline getirdiler. Çalışanların yaklaşık yüzde 80’i asgari ücretle çalışıyor, bunun anlamı şu: 50-60 milyon insan açlık sınırında yaşamaya devam ediyor.

Ne yaptılar? 13 milyarder bu ülkede servette 44 milyon insanın servetinden fazla paraya sahip, nüfusun yüzde 1’i servetin yüzde 60’ını elinde tutuyor ve yüzde 10’u servetin yüzde 90’ını elinde tutuyor yani bu ülkenin 80 milyonu 8 milyon için çalışıyor. Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yaptılar.

Ne yaptılar? Ülkeyi bir uyuşturucu otobanına çevirdiler, mafyayı ülkenin geneline yaydılar. Neredeyse bir suç havzasına çevirdiler ülkeyi.

Ne yaptılar? Kayırmacılığı temel kural hâline getirdiler, en yukarıdan en aşağıya, bakanından rektörüne, muhtarına kadar herkesin torpille işe girdiği, sınavla hiçbir şeyin yapılamadığı bir dünya, bir ülke yarattılar.

Ne yaptılar? Halkın adalet duygusunu yok ettiler. Hiç kimsenin hakkıyla bir yere gelemediği bir ülke yarattılar. Hapishaneleri bebeklerle doldurdular, hasta tutsakları ölüme terk ettiler, ölmeye devam ediyorlar. Kanserli çocukların annelerine ulaşmasının önüne engel oluyorlar.

Ne yaptılar? Bir zorba iktidar kurdular. Polis terörüyle hakkını arayan herkesin üstüne gidiyorlar. Engelli bir bireyi benim yanımda gözaltına almaya kalktılar ve onu alırken beni de devirmeyi göze alarak yaptılar, engelli olduğunu bilerek yaptılar.

Ne yaptılar? İşçiler nerede hakkını arasa karşısına polisi diktiler ve yapmaya devam ediyorlar. Şimdi soru şu, ülke halklarının soracağı soru şu: Yaptıklarına bakıp yapacaklarını tahmin etmek gerekiyor. Bir cehennem yarattılar, şimdi bu cehennemin duvarlarının üstüne beton döküp kalıcı hâle getirmeye çalışıyorlar ve biz sessiz kalırsak, biz izin verirsek bu sömürü düzeninin büyümesine, bu yağma ve çapul düzeninin büyümesine izin vereceğiz. Ne mi yaptılar? Sayıştay raporları ortada, yolsuzluğun dibine battılar, çamurun içine gömüldüler ve bizi bu çamurun içinde yaşamaya zorladılar. Bu çamurun içinde yaşamak istemiyorsak bu yolsuzluk düzeninde, bu sömürü düzeninin devam etmesini istemiyorsak yani ekmek kuyruklarından kurtulmak, yani insanca yaşamak istiyorsak önce bunlara dur demeyi becermek zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MUSA PİROĞLU (Devamla) – Peki, nasıl dur diyeceğiz? Diyarbakır'da fırın işçileri grevde. Bir fırın işçisinin demeci sosyal medyada dalga dalga yayılıyor; diyor ki: “Biz yoksak siz hiçbir şeysiniz.” Dünyanın düzenini kuran işçilerdir, sürdüren işçilerdir. İşçiler yoksa patronlar hiçbir şeydir. Ben diyorum ki sizi iktidara getiren, size oy veren yoksul halklardır. Bu yoksul halklar şunu demediği sürece “Sizi biz iktidara getirdik, indirmesini de biliriz, sarayınızı da iktidarınızı da yıkmasını biliriz.” demediği sürece bu devam edecek. Ve benim çağrım çok açık, benim beklentim de çok açık, zamanınız daraldı, yıkılacaksınız, kaybedeceksiniz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci konuşmacı Muğla Milletvekili Sayın Mürsel Alban. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ülkemizin temel birçok sorunu varken; hayat pahalılığı, işsizlik varken, gençler ülkeyi terk etmek isterken, emekli maaşlarıyla geçinilemiyorken, 2,5 milyon EYT’li kanun bekliyorken, esnaf kredi alamıyor, geçim derdine düşmüşken, sözleşmeli kamu personeli de kadro bekliyorken, sağlıkçılar, öğretmenler atama bekliyorken, bu kanunları gündeme getirmezken siz Uludağ talan kanununu neden gündeme getirdiniz? Giderayak, AKP yandaşlarına yeni rant kapısı açıyorsunuz. Turizm Bakanı bir turizm tüccarıdır, Muğla’nın birçok yerini kendi şirketlerine peşkeş çekti, yetmedi; şimdi gözünü Uludağ’a dikti, Uludağ’ı talan etmeye, kendi şirketlerine oteller yapmaya karar verdi. Turizm Bakanı turizm alanlarını planlamada tek başına yetkilidir, buraları turizm alanı ilan edecektir. Doğal bitki örtüsü, içme suyu kaynakları ve doğal yaşam yapılaşma sonucu yok olacaktır. Uludağ kuş yuvasından çıkıp beton yuvasına dönüşecektir. Denizi, kumu, güneşi olan kıyılar, koylar yetmemiş; şimdi de gözünü Uludağ’a dikmiş. Karadeniz Aydere’de rengârenk çiçekler yerine binalar, betonlar diktiniz. Turizm Bakanı hangi kanunu getirirse bilin ki bu kanun Turizm Bakanının şirketleri için çıkıyordur. Bu kanun Anayasa’ya aykırıdır, doğal kaynakların ve ormanın korunması ilkesine, kentsel kamu düzenine, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşam hakkına aykırıdır. 21 kanun ve 6 yönetmelikle koruma altına alınan Uludağ Millî Parkı yok olacaktır, tek adam sistemine kurban edilecektir.

Bursa denince akla gelen ilk simgelerden biri olan, 2.543 metre yüksekliğindeki Uludağ ülkemizin en gözde kış sporları merkezidir. Eşsiz güzellikleri, florası ve faunasının zenginliği nedeniyle Uludağ 1961 yılında millî park ilan edilmiştir. Kış turizminin yanı sıra yaz aylarında da kampçılık ve doğa yürüyüşlerine olanak sağlamıştır, yerli ve yabancı turistlerin her zaman ilgisini çekmiştir. Bu özellikleriyle Uludağ dört mevsim turizme hizmet veren bir doğaya sahip olmuştur.

Neden değiştiriyorsunuz, neden Uludağ'ın dengesini bozuyorsunuz? Sorunsuz bir yerde durmak yerine niye bir düzenlemeye ihtiyaç duydunuz? Nedeni çok açıktır, burada yeni bir rant alanı oluşmaktadır.

Ben Genel Kurulda bölgem Muğla'nın nasıl betona boğulmak istendiğini, rantçıların Muğla'yı betona boğmak istediğini, talan etmek için girişimde bulunduğunu defalarca anlattım. Bakın, şu anda bir kuraklık yaşıyoruz; ocak ayının ortasına geldik, her tarafı kar kaplaması gerekirken çoğu bölgede yağmur dahi yağmıyor. Biz bütün bir yasama dönemi boyunca çevrenin önemini, doğanın korunması gerektiğini anlattık; maden ruhsatlarını, orman yangınlarını, MUÇEV’i anlattım; doğayı, denizi, toprağı, suyu koruyun dedik ama dinlemediniz; şimdi bütün ülke kuraklık çekiyor. Ege’de, Akdeniz’de ocak ayında ağaçlar çiçek açmaya başladı, ağaçlar bir yalancı bahara aldandı fakat vatandaş; sizin yalancı baharınıza inanmayacak, sizi bu baharda sandığa Allah'ın izniyle gömecek, hem Muğla'nın hem Uludağ'ın, memleketin bütün cennet köşelerini yağma ve talandan kurtaracak. (CHP sıralarından alkışlar)  Bu kanun Uludağ Alanı Kanunu değil, Uludağ talan kanunudur; çok açıktır.

Teklif sahibi Hakan Çavuşoğlu'na soruyorum: Sizin AKP'nin tüzüğüne bağlı olarak 3’üncü döneminiz dolmaktadır -tüm milletin, halkın huzurunda soruyorum- Uludağ Alan Başkanlığı sizin için mi çıkarılıyor? Buna bir cevap istiyorum burada. (CHP sıralarından alkışlar) Siz Uludağ Alan Başkanı olacak mısınız yoksa “Yok, ben olmayacağım.” diyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Biz iktidar olacağız, rahat ol, iktidar biz olacağız.

BAŞKAN – Buyurun.

MÜRSEL ALBAN (Devamla) – Burada 3’üncü döneme takılıp Uludağ Alan Başkanlığını kabul mu edeceksiniz, ret mi edeceksiniz?

Bursalı doğayı seven vatandaşlarımızı Uludağ'a sahip çıkmaya davet ediyorum. Ya sahip çıkarsınız ya Turizm Bakanının şirketlerine, betona Uludağ'ı teslim edersiniz. Umarız, Uludağ kazanır, toprağımız, suyumuz, doğamız kazanır; talancılar ve yağmacılar kaybeder. Ferman Turizm Bakanınınsa, Uludağ halkındır diyor, bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Kendini tarif ettiğini, bütün o suçlamaları iade ettiğimizi ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

 

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz vardır.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Özkoç, Sayın Yıldız, Sayın Zeybek, Sayın Aygun, Sayın Ünsal, Sayın Sümer, Sayın Gündoğdu, Sayın Alban, Sayın Tokdemir, Sayın Sarıaslan, Sayın Gürer, Sayın Tuncer, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Keven, Sayın Tanal, Sayın Barut, Sayın Kılıç, Sayın Arı, Sayın Göker, Sayın Serter.

Yoklamayı başlatıyorum, beş dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, zaten göz kararıyla toplantı yeter sayısı yok. Hani, bunun mefhumumuhalifinden çıkan mana, toplantı yeter sayısı yok.

BAŞKAN – Tanal, yanlışlıkla burada diye gözüküyor isimler.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani hukukta derlerdi ki: “Bunun mefhumumuhalifinden ne anlaşılır?” Toplantı yeter sayısı yoktur.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                       Kapanma Saati: 21.40

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Enez KAPLAN (Tekirdağ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

 

 

 

 

BAŞKAN - 1’inci madde üzerindeki aynı mahiyetteki önergelerin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

 

4.  Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380)  (Devam)

 

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

1’inci madde üzerinde diğer önergeyi okutuyorum:

        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “doğal ve turistik değerler açısından” ibaresinin “doğal, kültürel ve turistik değerler açısından” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Fahrettin Yokuş                              Dursun Ataş                        Lütfü Türkkan

    Konya                                          Kayseri                               Kocaeli

Ahmet Kamil Erozan                        Bedri Yaşar

      Bursa                                       Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ METİN YAVUZ (Aydın) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Samsun Milletvekili Sayın Bedri Yaşar.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

380 sıra sayılı Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifi kapsamında, Uludağ Millî Parkı’nın 2 bin hektarlık bölümü “Uludağ Alan Başkanlığı” adı altında kurulması planlanan başkanlığa devredilmektedir. Teklifin 1’inci maddesi, Uludağ alanının doğal sit alanları ve diğer korunan alanlarla birlikte jeolojik ve biyolojik varlıklar, su ve benzeri kaynak değerlerinin korunması, yaşatılması, geliştirilmesi, tanıtılması, planlanması, yönetilmesi, denetlenmesi, alanda yürütülen faaliyetler için usul ve esaslar kanunun amacını özetlemektedir. Hâlbuki, aynı Uludağ’da -biz biliyoruz ki- Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün bir alanı var, bir; sit alanı var, iki; turizm alanları var, üç yani bu 3 tane kurumun başına yeni bir kurum ihdas ediyorsunuz, diyorsunuz ki: “Uludağ Alan Başkanlığı.” O zaman bu 3 tane kurum niye var? Bence hepsini kapatın, aynı Türkiye'de diğer bakanlıklarda olduğu gibi yani kurum ve kuruluşları çalıştırmak yerine, işlevlerini yerine getirmek yerine onları baypas edip kendinizce bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Peki, bunu yaparken tarafların görüşünü aldınız mı? Benden önceki hatipler de bunun üzerinde durdular yani ne sivil toplum kuruluşlarının ne Bursa’daki şehircilikle alakalı olsun, mimarlıkla alakalı olsun veya sit alanlarıyla alakalı kurum ve kuruluşların görevlilerini davet etmeden bu kararı aldınız, almaya çalışıyorsunuz. Bu tür oldu bittilerle yaptığınız işlerden bir sonuç almanızın mümkün olmadığını sizler bizlerden daha iyi biliyor olmalısınız. Bugün Uludağ, Türkiye'nin göz bebeği 175 endemik türe ev sahipliği yapıyor, küresel ölçekte nesli tehlike altında olan Avrupa ölçeğinde 54 türün yaşam alanı, mutlaka koruma altında bulunan sürüngen türlerinin 11’i, kuş türlerinin 84’ü, memeli hayvan türlerinin 10’u yine burada bulunmaktadır. Bu nedenle, ekolojik değeri bu kadar yüksek olan bir bölgenin sadece imar düzenlemelerini kolay gerçekleştirmek amacıyla Uludağ Alan Başkanlığı oluşturma fikrinize katılmıyoruz, katılamıyoruz nedeni gayet açık ve net. Ne zaman bu tür alanlara el atmışsanız bunun altından muhakkak farklı sonuçlar çıkmaya çalışıyor. Aynı şekilde, orman alanlarını da turizm alanına açma adı altında ihalelere çıktınız, bunların hepsine devasa oteller yapıldı daha sonra bu otelleri de sahiplerine satmak üzere sonradan kanunlar çıkardınız. Dolayısıyla, bu ülkenin doğal yapısıyla daha fazla oynamayın, daha fazla genel dengeleri bozmayın. İnanın bunu yaptığınız sürece göreceksiniz, bırakın Uludağ'ın turist sayısının artmasını bir tane bile turist bu şartlar altında doğası bozulan yerlere gelmesi mümkün değil. Aynı olayı, benzer olayı yine Samsun Kızılırmak deltası, Kuş Cenneti UNESCO Dünya Mirası'nın geçici listesinde yer alıyordu asıl listeye geçsin diye çalışma yapıldı Samsun'da, siyasi partilerin tamamı buna destek verdi ama artık son dönemde özellikle doğal dengelerle ilgili, kuş türleriyle ilgili, endemik yapılarla ilgili uluslararası kurum ve kuruluşların çok ciddi denetimleri var. Bu kadar bozulmamış olmasına rağmen maalesef biz Dışişleri Bakanlığı marifetiyle kuş cennetinin dünya mirasına girmesi talebimizi geri çekmek zorunda kaldık. Neden biliyor musunuz? Orada da aynı böyle yeni bir yapı oluştu “İşte buralara otel yapalım, buralara düğün salonu yapalım.” gibi şahane fikirlerini gündeme getirdiler, incelemeye geldiklerinde doğal ortamı görmek yerine bunlarla muhatap olmaya başlayınca doğal olarak bunlar da iptal edildi. Bunlar kolay kolay elde edilecek şeyler değil.

Bugün Kızılırmak Deltası doğu sahilinde 10, batı sahilinde 2 adet göl bulunmakta. Yine bu deltada 355 bitki türü bulunmakta. Yine bu delta balık türü bakımından da oldukça zengin, yoğun; 11 familyaya, 29 çeşit balık türüne ev sahipliği yapmaktadır. Yine Kızılırmak Deltası’nda bugün Türkiye’deki 483 kuş türünün 354’ü bulunmaktadır. Dolayısıyla, özellikle bu doğal alanların korunması için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

Ama siz ne zaman bir kurum ve kuruluş oluşturmuşsanız muhakkak onun altından bir çapanoğlu çıkmıştır. Burada da aynen, bunun, bu başkanlığın altında da muhakkak imar çalışması… Bugün Türkiye’de imar çalışması yapan bir sürü kurum ve kuruluş var yani TOKİ’ye bunu yaptırıyorsunuz, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yaptırıyorsunuz, büyükşehir belediyesine yaptırıyorsunuz. Bir bu eksikti, bunu da ilave edin de bari takım tamam olsun. Böyle işleri kolay yoldan halletmek adına oluşturduğunuz kurum ve kuruluşların bu ülkeye bir faydasının olmadığını sizler de biliyorsunuz, bizler de biliyoruz ama az kaldı diyoruz, artık bu oldubittilerden bu ülkenin kurtulması lazım.

Son olarak da bizim Ayvacık İlçe Başkanımız Hakan Avcı diyor ki: “Bizim buralarda 2/B arazileri var, 2/B arazilerine biçtiğiniz değer 60 bin lira, 40 bin lira, 70 bin lira, bunları köylünün ödemesi mümkün değil.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Bakın, bu tür ekilebilir orman arazi, 2/B arazilerinden bahsediyoruz, köylünün bunları alma şansı yok, bunları eski fiyatlarına, 3-4 bin liralara çekin, millet hiç olmazsa kendi arazilerini satın alsın diyor, bu kanun teklifine olumsuz oy vereceğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın Ataş, buyurun.

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Minibüsçüler, otobüsçüler, servisçiler, nakliyeciler, taksiciler gibi zor şartlar altında çalışan taşıma esnafı akaryakıta, yedek parçaya, sigortaya ve muayene ücretlerine gelen zamlar yüzünden işini bırakıp araçlarını satmaktadır. Bir de bunun üzerine taşımacılık, nakliyecilik yapan esnaftan istenen ve beş yılda bir yapılan K1 vizesinin işlem ücreti yaklaşık yüzde 500 artmıştır. Geçtiğimiz yıl 1.200 TL olan vize ücreti, bugün 7.380 TL'ye çıkmıştır. TÜİK'e masa başında yüzde 84 enflasyon açıklatıp emekli ve memur maaşlarına sadece yüzde 30 artış yapan AKP, iş esnaftan para toplamaya gelince yüzde 500 artış yapmıştır. Bu ücretin tekrar revize edilmesi, taşıma esnafının desteklenmesi ve tüm bu sorunların çözülmesi gerekmektedir. Aksi hâlde, esnafın bu ücretin altından kalkmasına imkân yoktur diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

4. Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

BAŞKAN – 2’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

  Mahmut Toğrul                            Zeynel Özen                        Züleyha Gülüm

     Gaziantep                                   İstanbul                                     İstanbul

   Garo Paylan                       Dirayet Dilan Taşdemir     Gülüstan Kılıç Koçyiğit

     Diyarbakır                                     Ağrı                                          Muş

   Kemal Bülbül

       Antalya

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Gökan Zeybek                     Mürsel Alban                    Hüseyin Yıldız

İstanbul                                                                             Muğla             Aydın

Yüksel Özkan                    Faruk Sarıaslan                  Orhan Sarıbal

Bursa                                                                             Nevşehir             Bursa

Ömer Fethi Gürer               Vecdi Gündoğdu Nurhayat Altaca Kayışoğlu

Niğde                                                                            Kırklareli             Bursa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ METİN YAVUZ (Aydın) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Züleyha Gülüm.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Değerli halkımızı, cezaevlerinde bizi izleyen arkadaşlarımızı selamlıyoruz.

Bu talan yasaları bir türlü bitmiyor, giderayak yeni bir talan yasası karşımızda. Yine doğaya, ekolojiye, insana, ağaca, suya, toprağa saldırmaya devam ediyorsunuz. Valla öyle bir memleket oldu ki insanlar gittikleri yerlerde güzel yerlerin fotoğraflarını çekmeye çekinir oldular zira “Paylaşırsak yine AKP görür, buraları da talan eder.” diye kaygıya kapılmaya başladılar. Nasıl bir anlayışınız var anlaşılması mümkün değil. Güzel olan her şeye düşmansınız; barışa düşmansınız, doğaya düşmansınız, insana düşmansınız, her şeye düşmansınız.

Bugün, iklim kriziyle iç içe geçmiş ekolojik yıkımın temel sebeplerinden biri de sizin iktidarınız; kapitalist sermaye birikimi hırsı ve talan politikalarınız. Kanal İstanbul, üçüncü köprü, üçüncü havalimanı projelerinizle İstanbul’un geriye kalan yeşilini de betona boğdunuz; doğayı, suyu, ormanı talan ettiniz, rantsal dönüşümlerle halkı evlerinden barklarından, yaşam alanlarından ettiniz. Enerji ve maden projeleriyle ekolojik dengeyi altüst ettiniz. Murgul’da, Cerattepe’de, İkizdere’de, Kaz Dağlarında, Şırnak’ta sermaye, maden çetelerinizle toprağı kirlettiniz. Ekolojistler, çevre aktivistleri, sivil toplum kuruluşları ve halkın mücadelesine rağmen, 12 bin yıl boyunca uygarlık tarihine tanıklık etmiş bir yeri, Hasankeyf’i pervasızca ortadan kaldırdınız. Van’da sazlıkları imara açtınız. Van Gölü, kanalizasyon atıkları ve katı atıklarla kirletilmeye devam ediliyor. Sermayenin göz diktiği yani sizin göz diktiğiniz Akbelen Ormanı’nda tüm canlıların, doğanın, halkın yaşama hakkı hiçe sayılıyor. 740 dönümlük ormanlık alanda bulunan ağaçlar, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerini işleten Limak Holding ve İçtaş ortaklığındaki sermaye çeteleri tarafından açık maden ocakları için kesilmeye çalışılıyor. Akbelen termik santrallerle, köy halkının deyimiyle, “cehennem ocağı”na dönüştürülmek isteniyor. 2019’dan beri talana direnen köylüler ve çevre dostları adalet nöbetini sürdürüyor. Köylüler ve ekoloji savunucuları jandarma tarafından şiddete uğrasalar da gördükleri baskılara, gözaltılara, tehditlere rağmen hem mücadeleyi hem nöbetlerini sürdürmeye devam ediyor. Zeytinlikleri maden alanı ilan eden, sit alanlarını enerji şirketlerine peşkeş çekenlere karşı direniyorlar. Görevi Limaka ve sermayedarlara termik santral için ruhsat izni vermekten ibaret olan Tarım ve Orman Bakanlığının hukuksuzluğuna karşı direniyorlar ve sakın vazgeçeceklerini sanmayın. Sakın ha sakın Akbelen Ormanı’na girmeye kalkmayın. Zira bugünlerde yine girmek gibi bir derdiniz varmış. Girmeye kalkarsanız karşınızda direnen köylüleri ve bizleri bulacaksınız. Buradan bir kez daha hatırlatalım.

Şimdi de bunlar yetmezmiş gibi, milyonlarca yıllık jeolojik süreçler sonucunda oluşan ve bir kez yok edildiğinde bir daha yerine konulması imkânsız olan Uludağ’ı ranta açmak istiyorsunuz. Başta Uludağ olmak üzere, Türkiye'de var olan bütün millî parklar Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından yönetilir, yetki sahibi nettir, bu konuda bir kargaşa yok ama sizin derdiniz aslında yine bir talan, tek adam rejiminin yasaları hukuku tanımadan kıyıma geçmek istiyor. Ülke de tek adamın imzasıyla, kararnameleriyle büsbütün saldırı altına alınmak isteniyor. “Alan başkanlığı” denilen şey, aslında, ekolojistlerin dediği gibi, talan başkanlığından başka bir şey değil. AKP ve sermayedarları her güzel yeri sömürüye açmak istiyor, bu alanların artırılması yetkisinin Cumhurbaşkanlığına verilmesi de bu nedenden kaynaklanıyor. Mesela, örneği neydi? Kapadokya’ydı. Kapadokya, Alan Başkanlığı çıktıktan sonra millî parklar sınırından çıkarıldı. Çevreciler, bölge halkı, ekoloji aktivistleri, bilim insanları “Uludağ’ın statüsünün değiştirilerek imar alanlarının genişletilmesi anlamına gelen alan başkanlığına dönüştürülmesini istemiyoruz.” diyor. “Bu yasa diğer millî parklar için de rant tuzağının başlangıcı olacak.” diyor. Uludağ alanı içerisinde “doğal sit alanları” ibaresiyle sanki küçük bir alanmış gibi gösterilmeye çalışılsa da Uludağ alanı, ilan edilecek 2 bin hektar alanın tamamı millî parktır ve doğal sit alanıdır. Taşına bile dokunulmadan önce iki kere düşünülmesi gereken dünya mirasına bugün bu iktidar ve sermayedarlar iş makineleriyle girmek istiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN – Buyurun.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Bu yasa, Uludağ’daki bir grup zengin ve onlara ilave olup zenginleşecek bir grup turizmcinin, tüccarın iktidar ortaklığıyla Uludağ’ı talan etme yasasından başka bir şey değildir. Evet, bir yok edici düzeniniz var, güzel olan her şeyi yok etmeye çalışıyorsunuz ama buna karşı da direnenler var; işte, bu direnenler 15 Ocakta Kartal Meydanı’nda toplandı. İstanbul’un dört bir yanından gelen halk, Emek ve Özgürlük İttifakı’yla birlikte, sizin savaş düzeninize, yoksulluk düzeninize, baskı ve talan düzeninize “Dur!” dedi. “Birlikte değiştirelim.” diye haykırdı ve bu sese cevap veren on binler o meydanları doldurdu. Neşeyle, coşkuyla, kararlılıkla, tek adam rejimini ve sermaye, çete, mafya düzenini yerle yeksan edeceğini herkese gösterdi. “Birleşe birleşe geliyoruz, Gezi ruhuyla, Kobani direngenliğiyle geliyoruz.” dedi. “Kürt halkı, halklar, farklı inançlar, kimlikler, kadınlar, Barış Anneleri, bu coğrafyanın yüz akı renklerle geliyoruz.” dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Emek ve Özgürlük İttifakı geliyor; bataklığa batmış iktidarınızı tarihe gömmeye geliyor. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uludağ Alan Başkanlığıyla ilgili kanun teklifinin 2’nci maddesi üzerine grubumuz adına söz aldım.

Tabii, kanun teklifini sunan Bursa Milletvekili arkadaşlarımız sıralarında yoklar. Ülkemizin 5’inci millî parkı Uludağ Milli Parkı 1961 yılında 12 bin 762 hektarlık bir alanı kapsayacak şekilde “millî park” ilan edilmiştir ve daha sonra bu alan 27.300 hektara çıkmıştır. Birçok konuşmacı değindi, buradaki ekosisteme örnekler verdiler. Uludağ'da 1.320 bitki çeşidi bulunmakta ve bunların içinde 175’i endemik ve Uludağ’a has olmak üzere 32 endemik bitki bulunmaktadır. Bunun yanında 46 kelebek türü, 11 tür bombus arısı, 111 kuş türü bulunmaktadır. Yine, bu hayvanlar arasında artık nesli tükenmekte olan sakallı akbaba türü ve yine Uludağ’a has olan endemik apollo kelebeği bulunmaktadır. Bu hayvanların birçoğu Bern Sözleşmesi koruma listesinde mutlak koruma altında olan türler arasındadır.

Yine, ikinci oteller bölgesine baktığımızda Volfram madenlerinin yamaçlarının bir sonraki alanı dokunulmaz tabiat alanı olarak nitelendirilmektedir. Uludağ yer altı ve yerüstü su kaynaklarıyla bölgede birçok akarsuya kaynak olduğu gibi Bursa’nın en önemli su kaynağı olduğu birçok konuşmacı tarafından vurgulandı. Son zamanlarda Uludağ’da su kaynakları özel şirketler tarafından kontrolsüz bir şekilde kullanılmakta ve Uludağ ciddi bir kirliliğe maruz kalmaktadır. Bu konuda dört yıldır Bursa Milletvekili olarak defalarca soru önergesi yönelttik, hiçbir sorumuza cevap alamadık. Bunun yanında kontrolsüz bir şekilde su kaynaklarının tüketilmesiyle, kullanılmasıyla ilgili araştırma önergeleri gündeme getirdik ama AK PARTİ sıralarından, özellikle Bursa Milletvekilleri tarafından hiçbir ses çıkmadı. Bakınız, sevgili arkadaşlar, buradan muhalefet partilerinden birçok milletvekili arkadaşlarımız çok önemli konulara değindiler, bunlara kulak asmıyorsunuz ama Sayın AK PARTİ Grup Başkan Vekili, ben size bir iki örnek vermek istiyorum. Bakın, geçenlerde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı, AK PARTİ’li Belediye Başkanı katıldığı su panelinde ne dedi? “Bursa’nın gittiği yönün doğru planlanması gerekiyor. Bursa’da içilebilir su konusunda öyle bir bolluk yok. Biz su ihtiyacımızın yüzde 85’ini barajlardan, yüzde 15’ini Uludağ’ın pınar kaynaklarından alıyoruz. Üzülerek söylüyorum: Bugün zor anlarda kullanmak için açtığımız 155 derin su kuyusunun ancak 125’i çalışıyor.” Bunu biz söylesek sizler kulak kapatacaksınız ancak bu sözlere lütfen kulak verin. Yine, Alan Başkanlığı gündeme geldiğinde söz konusu yasa teklifi Komisyonda görüşülürken AK PARTİ Milletvekili Sayın Nevzat Ceylan aslında o gün sizlere ders verecek bir konuşma yaptı, şöyle bir cümle kullandı: “Millî park neye engel oldu da Uludağ’ı bu statüden ayırıyorsunuz?” dedi, buna da kulak asmadınız.

Değerli milletvekilleri, Uludağ Alan Başkanlığı Yasa Teklifi başta Anayasa’mızın 56’ncı ve 169’uncu maddesine aykırı ve dolayısıyla, bu, komisyonda konuşulurken sizler “Bu, usule uygun -ret cevap verdiniz- ve Anayasa’ya uygun.” dediniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YÜKSEL ÖZKAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, teklifin 2’nci maddesinin (c) bendinde “Başkan, Uludağ Alan Başkanını ifade eder.” tanımı yer almaktadır ancak başkanın atamayla mı, seçimle mi geleceği bilinmemektedir, dolayısıyla burada “Asıl amaç olarak rant odaklı bir yapı mı kuruluyor?” sorularını akla getirilmektedir.

Değerli arkadaşlar, teklif edilen kanunla Alan’ın yeni yapılaşmaya açılacağı nettir, bu Alan Başkanlığı bir talan ve rant projesidir; bu, Bursa'ya ihanet projesidir. (CHP sıralarından alkışlar) Bursalılar sizi asla unutmayacak ve affetmeyecek. Ama Bursalı hemşehrilerim merak etmesinler, az kaldı; Millet İttifakı iktidarında bizler bu ihanet projesini ortadan kaldıracağız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri...

                                                   III.-YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, yoklama...

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Sayın Özkoç, Sayın Gündoğdu, Sayın Zeybek, Sayın Sarıaslan, Sayın Ünsal, Sayın Şeker, Sayın Aydoğan, Sayın Sarıbal, Sayın Kılınç, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Bayraktutan, Sayın Tanal, Sayın Sertel, Sayın Özcan, Sayın Özkan, Sayın Köksal, Sayın Şevkin, Sayın Erbay, Sayın Aytekin, Sayın Alban.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                       Kapanma Saati: 22.19

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Enez KAPLAN (Tekirdağ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

 

                              III. -Y O K L A M A

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde aynı mahiyetteki önergelerin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

 

 

4. Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

380 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

2’nci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 2'nci maddesinde yer alan "ifade eder" ibaresinin "belirtir" ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Fahrettin Yokuş                            Dursun Ataş                         Ayhan Altıntaş

        Konya                                      Kayseri                                     Ankara

    Bedri Yaşar                             Lütfü Türkkan               Ahmet Kamil Erozan

      Samsun                                     Kocaeli                                      Bursa

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ METİN YAVUZ (Aydın) - Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Ayhan Altıntaş.

Buyurun Sayın Altıntaş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına 380 sıra sayılı Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Millî parklar, doğal güzellikler, tarihî eserler, ormanlar, nehirler, göller, dağlar, şehirler, kısacası çevre ve doğa bizim değildir, gelecek nesillerin bize emanetidir. Ülkemizde var olan bütün güzellikleri korumak ve onları sonraki nesillere teslim etmek vazifemizdir. Halkın siyasetten beklentisi de budur, bu olmalıdır.

Ülkemizde var olan bütün kaynakların, çevrenin, doğanın, madenlerin, insan kaynağının, hepsinin doğru yönetilmesi, korunması, geliştirilmesi, iktidarın görevidir. Defaatle buradan, madenler için yapılan doğa katliamlarından bahsettik. Madene zeytinliklerden daha çok önem verdiniz. İnşaatla gelecek gündelik kazanç Salda Gölü’nün güzelliğinden daha önemli oldu sizin için. Kanadalı bir firmanın altın için Kaz Dağları’ndaki ağaç katliamına göz yumdunuz. Marmara Denizi’ndeki müsilaj bilinçsiz çevre politikalarınızın eseriydi. Plansız HES’ler yüzünden su baskınları oldu, Karadeniz’i sele teslim ettiniz. Birçok vatandaşımızın canına mal olan dere yatağına yerleşim yeri kurulmasına izin verdiniz. Bunlar yalnızca birkaç örnek.

Bugün karşımızda duran, neden gündeme geldiği muğlak olan kanun teklifi kabul edilirse, Bursa Uludağ, iktidar partisinin gündelik hesaplarla yaptığı politikaların kurbanı olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Bu kanun teklifi yaklaşık 13 bin hektarlık alana sahip, 171’i endemik olmak üzere 1.320 bitki türüne, Avrupa ölçeğinde 54 ve küresel ölçekte 3 nesli tehlike altında olan bitkiye, 16 nadir türe ev sahipliği yapan, yılda 800 bin civarında ziyaretçiyi ağırlayan, Uludağ Millî Parkını olumsuz etkileyecek. Üstelik buna da gerekçe olarak, biyolojik ve jeolojik zenginliklerin ekonomiye kazandırılması iddia edilmektedir. Kamuoyundaki tepkilere baktığımızda bu kanun teklifinin Uludağ’da yeni yapılaşmaların önünün açılmasına, halkın temiz hava ve su kaynağı olan bu alanın kirlenmesine, mevcut bitki ve hayvan habitatının önemli bir kısmının yok olmasına sebep olacağı, madencilik faaliyetlerine yol açacağı endişesi mevcuttur. Kaldı ki bu endişenin beyhude olmadığı da ortada. Nitekim çevreyi ve doğayı bu kadar ilgilendiren bir kanun teklifinin Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna getirilmiş olması, Çevre Komisyonundan bilgi ve görüş alınmaması bu endişeyi destekler niteliktedir.

Kanun teklifi sürecinde bir diğer ilginç nokta da Millî Parklar Genel Müdürlüğünün Uludağ çevresini iyi yönetemediğinin iddia edilmesidir, üstelik bu iddia teklifi desteklemek amacıyla yapılmıştır. Anlamadığımız nokta şu: Millî Parklar Genel Müdürlüğü yalnızca Uludağ Millî Parkını mı iyi yönetemiyor? Genel Müdürlüğün sorumluluğundaki diğer alanları da kanun teklifi vererek birer birer Millî Parklardan almaya devam mı edeceksiniz? Madem sorun Millî Parklar Genel Müdürlüğünde o zaman onu düzeltmek daha makul bir çözüm değil mi?

Değerli milletvekilleri, gerekçede ifade ettiğiniz “jeolojik zenginlik” ne anlama geliyor? Jeoloji, toprak altı bilimi demektir; toprak altındaki petrol, maden ve yer altı su kaynakları akla gelmelidir. Jeolojik zenginlikleri ekonomiye kazandırmak demek bölgeyi ve alanı madenciliğe açmak demektir. Bir başka ifadeyle ülkemizin en nadide, en güzel doğa alanlarından birinin yok edilmesi demektir.

Bu sebeple, tüm halkımızın, özellikle Bursa’da yaşayan Bursalı vatandaşlarımızın önemli bir kısmının itiraz ettiği ve endişeyle yaklaştığı bu kanun teklifinden vazgeçmenizi, kamuoyunda doğa talanına dair herhangi bir tedirginliğe mahal vermeyecek, çevre dostu düzenlemelerle Uludağ hususunda olumlu katkılar yapmanızı bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde 3 önerge vardır. Okutacağım ilk 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

  Mahmut Toğrul                            Zeynel Özen          Ömer Faruk Gergerlioğlu

     Gaziantep                                   İstanbul                                     Kocaeli

   Garo Paylan                       Dirayet Dilan Taşdemir                   Kemal Bülbül

     Diyarbakır                                     Ağrı                                        Antalya

Gülüstan Kılıç Koçyiğit

         Muş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

  Gökan Zeybek                            Mürsel Alban                     Vecdi Göndoğdu

      İstanbul                                      Muğla                                     Kırklareli

  Orhan Sarıbal                            Hüseyin Yıldız      Nurhayat Altaca Kayışoğlu

        Bursa                                       Aydın                                        Bursa

Ömer Fethi Gürer                       Faruk Sarıaslan                       Yüksel Özkan

        Niğde                                     Nevşehir                                     Bursa

Müzeyyen Şevkin

        Adana

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı Kocaeli Milletvekili Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anne veya babasınız veyahut da değilsiniz, bilmiyorum, tüm milletvekillerine sesleniyorum: Lütfen, çok dikkatli dinleyin, çok insani bir durum konusunda hepinizin hassasiyetini talep ediyorum. 6 yaşındaki bir çocuktan bahsedeceğim size, 6 yaşında ewing sarkom kanser hastası bir çocuk. Bu çocuğun annesi başında değil çünkü cezaevinde. Bu çocuk ewing sarkom hastası yani çok hızlı ilerleyen ve hızla öldürebilen bir kanser. Annesi başında niye değil? Çünkü, efendim,  Bank Asyaya 1.034 lira yatırmış zamanında, bir yurtta müdürelik yapmış,  terör örgütü üyesi diye damgalanmış ve bu çocuk üç aydır hastanede yatıyor. Annesi onu bırakıp Sakarya Ferizli Cezaevine girdi, iki gözünde yaşlar cezaevine girdi. Ben bunu duydum, bir aydır gündem ediyorum ve sağ olsun arkadaşlarımız, sanatçılar, siyasetçiler destek verdiler ama anne, çocuğun başına gelemiyor, çocuk bu gidişle annesine hasret ölecek arkadaşlar. Gayret ettik, annesi sonunda -ağır hastalara tanınan bir hakla mahpusun yakını- Sakarya Ferizli Cezaevinden geldi, çocuğuyla kısa bir süre buluştu ve fakat yine ayrıldı, gitti.

Ben çocukla konuştum, “Yusuf Kerim nasılsın?” dedim, “Hiç iyi değilim.” dedi, “Anne gelecek hiç merak etme.” dedim, o çocuk masumiyetiyle, safiyetiyle “Ama ben annemi çok özledim.” dedi. Babası,  annesinin cezaevinde olduğunu da söyleyemiyor. “Ya, yavrum, başka bir hastanede yatıyor annen, gelecek inşallah, gelecek.” diyor. Annesiyle buluştuğu andaki şu fotoğrafa bakmanızı isterim, annenin ağlamaktan göz kapakları şişmiş, çocuğun yüzünde tatlı bir tebessüm ama bu geçici oldu ve bu çocuk şu anda muhtemelen annesine kavuşamadan ölecek.

Değerli arkadaşlar, bakın, çok önemli bir şey söylüyorum: Eğer ki bu çocuk annesine kavuşamadan ölürse vicdanımıza hiçbir şekilde hesap veremeyiz, kesinlikle vicdana hesap verilmez çünkü bu çocuğun annesi başına gelebilirdi ama bunu kim önledi? AK PARTİ, MHP cumhur zulüm ittifakının 2020 Nisan ayındaki infaz indirim yasası çünkü orada siyasi ve adli mahpus ayrımı yaptılar. Zaten adil olmayan yargılamaların olduğu bir ülkede adli ve siyasi mahpusun eşi ve çocuğunu da ayırdılar. Ya, şu çocuk siyasi bir mahpusun çocuğu diye annesine kavuşamıyor arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Adli bir mahpusun çocuğu olsaydı kavuşabilirdi. Şimdi, bakın, bunu önlemek bizim elimizde, bunu önleyemezseniz ne olur? Bu çocuk ölür, annesine hasret ölür ve hiçbir şekilde hesap veremezsiniz. Bakın, buna benzer vakalar oldu. İyi bakın, Ahmet Burhan Ataç ağır hastaydı, kemik kanseriydi, babası mahpustu. O da siyasi bir mahpus olduğu için, KHK'li birisi olduğu için ona da infaz erteleme verilmedi. 1+1 yıl diğer mahpuslara veriliyor ve çocuk: “Baba, baba!” diyerek öldü arkadaşlar. Onlarca böyle örnek var. Selman Çalışkan, 6 yaşında bir çocuk, babası cezaevindeydi, çocuk beyin kanseri oldu. Sıradan bir mahpusun çocuğu olsaydı, babası 1+1 yıl infaz erteleme alabilecekti fakat babası KHK’li bir öğretmendi. İşte, bildiğimiz legal kriterlerin illegal kabul edilmesinden dolayı cezaevinde yatıyordu. Çocuk öldü, babası yetişemedi, Rasim Çalışkan Hoca yetişemedi çocuğuna; cenazesine de gelemedi. Ya, arkadaşlar, şu çocuğa baksanıza, Ahmet Burhan Ataç’a baksanıza; bu çocuklar, babaları cezaevindeyken öldü, bir kısmının cenazelerine babaları bile gelemedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Şimdi, yapılması gereken… Bakın, hepimiz bunu sağlayalım lütfen. Ben size vicdansız diyorum, bana kızıyorsunuz AK PARTİ-MHP’liler ama vicdansızlık bunlar. Çünkü sizin yaptığınız yasalar yüzünden bu çocuklar öldü, sizin yaptığınız yasalar yüzünden bu çocuklar öldü ve ölüyor; bunu durdurmanın bir yolu var. Bunu durdurmanın yolu, yedinci yargı paketine hasta mahpuslarla ilgili maddeleri katmak. Temmuz ayında Sayın Bakan söz verdi, “Ekim ayında hasta mahpuslarla ilgili yasayı getireceğim.” dedi. Hangi aydayız? Ocağın sonuna geliyoruz ya! 75 civarında hasta mahpus öldü ve yakınları ölüyor, neredesin? Sayın Bozdağ, sen de kanser hastasısın ya! Allah’tan korkmuyor musun? Kanser hastası insanlar ölüyor, kanser hastası çocuklar ölüyor, niye bir duyarlılık göstermiyorsunuz?

Meclise bu yasa gelmeli, anne, çocuğunun başına gelmeli değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, bir dakika daha lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, bir dakika yerimden bir söz alabilir miyim?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sataşmadan mı?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yok, Vekilimizin anlattığı konuda ben de iki laf etmek istedim çünkü çok insani bir mesele.

BAŞKAN – Buyurun.

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, Yusuf Kerim, anlattı Gergerlioğlu Vekilimiz… Haftalardır kamuoyunda  bir kampanya yürütülüyor ve burada Grup Başkan Vekili yerinde değil, bir yanıt istiyoruz ya. Altı yıl üç aylık cezayı infaz etmek için cezaevinde bir annenin kalması mı önemli, bu çocuğun adım adım ölüme giderken annesinin elini tutması mı önemli? Hangi kamu düzeni ya! Hangi devlet hukuku, hangi mantık, hangi kural böyle bir zulme, böyle bir vicdansızlığa izin verebilir? Yani burada vekillerin yüzde 80’i ebeveyn ya! Biraz elimizi vicdanımıza koyalım. Resmen duvara konuşuyoruz hasta mahpuslarla ilgili. Doğru söylüyor Ömer Vekil, burada paket çıktığında söyledik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bitireceğim Başkanım.

BAŞKAN – Anlattınız Sayın Beştaş.

(AK PARTİ sıralarından “Anladık.” sesi)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Anlamamışsınız, anlasaydınız gereğini yapardınız. Orada bir pişkin pişkin konuşmuyor musunuz ya! Gerçekten insan utanır ya! Böyle bir partinin üyesi olarak insan utanır ya! İnsan önüne bakar ya! Ben 7 yaşında bir çocuktan söz ediyorum ya!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bu partinin üyesi olmakla iftihar ediyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, talebim şu: Adalet ve Kalkınma Partisi adaletsizliğin temelini oluşturuyor artık. Cevap istiyoruz, Yusuf Kerim neden annesinin yanında değil? Burada cevap istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Orada boş boş konuşma ya!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bu partinin üyesi olmakla iftihar ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Tunç, buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ne diyorsunuz ya!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bu partinin üyesi olmakla iftihar ediyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Edin ya, siz edin.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tunç.

 

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım…

(Kars Milletvekili Yunus Kılıç ile Uşak Milletvekili Özkan Yalım arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Devam edin.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım… Değerli arkadaşlar…

(AK PARTİ ve CHP milletvekilleri arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bir saniye… Yani cevap istediniz, biz de cevap verelim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz önce hem kürsüden konuşan milletvekili ve Grup Başkan Vekili devam ettirdi aynı tartışmayı. Özellikle hasta mahkûmlarla ilgili cezaevlerinde hasta tutuklu ve mahkûmlarla alakalı olarak…

(AK PARTİ ve CHP milletvekilleri arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Değerli arkadaşlar…

Ben sesimi duyamıyorum Başkanım, sesimi duyamadığım için…

(Amasya Milletvekili Hasan Çilez ile İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Devam et yahu, devam et!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, bakın, sesimi duyamıyorum; gürültü var.

(AK PARTİ ve CHP milletvekillerinin birbirlerinin üzerine yürümeleri, gürültüler)

BAŞKAN – Bu araya giren milletvekilleri araya girmesinler hiçbir problem olmaz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Aynen.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, birbirine bağıran milletvekillerinin arasına girmezseniz hiçbir şey olmaz!

Sayın Tunç, buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, biraz önce gündeme getirilen hasta tutuklu ve mahkûmlarla ilgili burada birtakım örnekler verildi, konuşmalar yapıldı. Hasta tutuklu ve mahkûmlarla alakalı olarak özellikle 27’nci Yasama Döneminin birinci yargı paketinde hasta tutuklu ve mahkûmlar, yaşlılar, kadınlar, hamile kadınlarla ilgili lehe birçok düzenlemeler yapıldı ve bunların cezaevi şartlarındaki durumlarını kolaylaştırma adına önemli düzenlemeleri burada hayata geçirmiştik. Sayın Adalet Bakanımız da 7’nci Yargı Paketi hazırlıkları çerçevesi içerisinde bu konuda bazı düzenlemelerin hazırlığı içerisinde olduğumuzu söylemişti. Yalnız şunu ifade edelim: Hasta olan ve cezaevlerinde bulunamayacak, barındırılamayacak, sağlık şartları nedeniyle cezaevinde bulunmaması gereken hükümlü ve tutuklularla ilgili olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Lafı dolandırma, Yusuf’a gel.

BAŞKAN –   …Adli Tıpın, verdiği raporlar çerçevesi içerisinde, eğer “Cezaevi şartlarında bulunmasında sakınca var.” şeklinde bir rapor takdim ettiği takdirde zaten mevzuatımız onların cezaevlerinden -kendi evlerinde- infazın ertelenmesi hususu zaten bizim düzenlememizde var.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Adli Tıp Kurumu sürekli cezaevinde ölsün diye rapor veriyor. Neden bahsediyorsunuz ya! İnsanların aklıyla dalga geçmeyin! İnsanlar cezaevinde ölüyor!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ama daha ileri bir düzenlemeyle ilgili olarak da Sayın Bakanımız bu konuda hazırlıklar olduğunu da söylemişti. Önümüzdeki günlerde bu konuda da gerekli çalışmaların ortaya konulacağını ifade etmek istiyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Adli Tıp Kurumu insanları cezaevinde öldürüyor.

BAŞKAN – Ya, Grup Başkan Vekiliniz söz istiyor, bir susun yahu.

Buyurun Sayın Beştaş.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – İnsanlar ölüyor Başkan.

BAŞKAN – Hayır, bak, önümüzde Grup Başkan Vekiliniz.

 

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan,  teşekkür ediyorum.

Biz cezaevindeki bir hasta mahpustan söz etmiyoruz. Bugün sözünü ettiğimiz, dışarıda bulunan bu kanser hastası çocuk. Annesi de herhâlde Bank Asya’ya para yatırdığı için cezaevinde. Yargıyı istediği gibi kullanan, istediği talimatı veren, “tweet”ten ceza verdiren, çeteleri serbest bırakan bir iktidar partisi bu çocuğun annesini dışarı çıkaramıyor mu? Çıkaramıyor musunuz ya! Böyle bir şey olabilir mi! (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, peki, tamam.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, böyle bir şey olabilir mi? Yani yargıya iktidar partisi müdahale mi edecek?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – İki ay çocuğunun yanında kalacak. Sakın “Yargıyla ilişkimiz yok.” demeyin. Her gün, gece gündüz yargıya talimat veriyorsunuz, gidip Almanyalardan talimat veriyorsunuz, uluslararası alanda talimat veriyorsunuz ve yargının kararlarını uygulamıyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yargıya talimat verilmesi söz konusu olamaz Başkanım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bu çocuk dışarıda -bizim anlattığımız konu- annesi cezaevinde ve hastaneye yanına gitmesini istiyoruz; bunu bile anlatamadık ya!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

 

Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci konuşmacı  Adana Milletvekili Sayın Müzeyyen Şevkin.

Buyurun Sayın Şevkin. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, bu kadar duygusal bir anda gerçekten bu konuşmayı yapmak benim için çok üzücü. Umuyorum, bu çocuklarımız için bir an önce gerekli karar çıkar ve yaşamlarının son günlerinde en azından aileleriyle, anneleriyle, babalarıyla bir arada olurlar.

Evet, bugün Uludağ'ı konuşuyoruz. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı; temelde toplumun fen, sanat ve sağlık kurallarına göre inşa edilmiş, her kademede planlama ilkelerine uygun yaşam çevrelerinde yaşamasını sağlamak; yerel yönetimlerimizin altyapı ve kaynak planlamasını yaparak ihtiyaçlarını karşılamak; ülke insanının barınma sorununu çözmek için arsa, konut üretmek; doğal çevrenin, ekolojik varlıklarımızın korunumunu sağlamakla yükümlü. Yani dağlar, vadiler, mağaralar, şelaleler, fosil buluntu alanları, jeolojik yapı ve morfolojik yapı ve şekiller, kıyı alanları, denizel göller ve akarsular gibi milyonlarca yıllık jeolojik süreçler sonucunda oluşmuş, bir kez yok edildiğinde bir daha asla yerine konulması imkânsız doğal varlığımız yani jeolojik miras ve jeoçeşitliliğimizin korunması konusunda da çalışmalar yapmak, ülkeyi olası iklim değişikliklerinden korumakla yükümlü.

Peki, Uludağ nasıl bir alan? Uludağ, buzul gölleri, buzul çökelleri, mağaraları, şelaleleri, kaplıcaları, doğal mineralli suları ve milyonlarca yılda meydana gelmiş çok sayıda jeolojik oluşumları bulunan bir dağımız Uludağ. Evet, bu dağı yok edeceksiniz arkadaşlar. İnegöl'den Karacabey'e kadar uzanan bir alanda bu ovayı oluşturuyor, Bursa ovasını oluşturuyor Uludağ ve aynı zamanda buradaki yer altı sularını ve merkezdeki içme sularının kaynaklarını da besleyen bir dağ burası. Ve yer altı sularının burada tabii ki çok kıymetli olduğunu söylememe gerek yok çünkü suların gerçekten tükenmekte olduğu bir ortamda bu doğal dengeyi bozarak orayı da bozmuş olacaksınız.

Ayrıca, yine uzay sanayisinde kullanılan ve teknoloji olarak son derece önemli bir mineral olan volframit de sadece bu dağlarda çıkıyor ve burada adı Bursa'dan dolayı “Bursait minerali” olarak konulmuş hem uzay teknolojisinde hem de güçlü yapısı nedeniyle çelik sanayisinde kullanılan bir minerale de haiz bu Uludağ. Siz, burayı millî park olmaktan çıkardığınızda bunları da yok edeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar) 

Evet, değerli milletvekilleri, gerçekten, bu gerçeklere rağmen ülkede ne yapılıyor? Tüm uyarılarımıza rağmen burada koruma alanı yapıyorsunuz. Valla bizim Adana'da bir laf var, bunu burada söylemek zorundayım: “Allah bağı bekçisinden korusun.” derler. (CHP sıralarından alkışlar) Siz, koruma alanı ilan etmiş olduğunuz her yerde ne yazık ki… Özellikle biliyorsunuz, nereye koruma alanı ilan etmiştiniz, hemen gösterelim. Ürgüp'ü koruma alanı ilan ettiniz örneğin. Ne yazık ki… Bakın, dünyanın her yerinden insanların görmeye geldiği Ürgüp'teki peri bacalarının, milyonlarca yılda oluşmuş peri bacalarının şapkalarını koparıp üzerine binalar diktiniz arkadaşlar; yaptığınız bu, korumanız bu. Yine, milyonlarca yılda oluşmuş peri bacalarının içerisinden  yol geçirdiniz arkadaşlar. Burayı koruma alanı ilan ettiniz sözde, bu nasıl bir koruma alanı arkadaşlar, doğrusu merak ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, benzer şekilde Salda Gölü. Salda Gölü'nü de korudunuz sözüm ona. Bu, doğa harikası bir yer ve NASA'nın “Yalın ayak bile yürünmesi sakıncalı.” diye ilan ettiği yeri şu hâle getirdiniz arkadaşlar, içine girilmez hale getirdiniz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Yok, öyle bir şey yok ki ya. Mümkün değil, öyle bir şey yok.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Koruyorsunuz, sözüm ona koruyorsunuz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Hayır, yok öyle bir şey.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Hiç korumuyorsunuz efendim, kusura bakmayın, fotoğraflarla ortada.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Fotoğrafta yapmışsınız siz onu ya. Hayır, olur mu? Gel, beraber gidelim, gezelim, beraber gezelim.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Fotoğraflarla ortada, yaşayanlar da ortada, orada insanlar eylemler yapıyorlar bu konuda. Dolayısıyla, biz bir yeri koruduğunuz zaman, bir yere elinizi attığınız zaman korkuyoruz arkadaşlar; yaptıklarınız, yapacaklarınızın garantisi; gördük, yaşıyoruz yani şu anda.

Değerli arkadaşlar, tabii, sadece burası değil, nereleri siz gözden çıkardınız? Bu ülkede, maalesef, ÇED raporları vererek bütün nehirlerimizin kirlenmesini sağladınız; Kaz Dağları'nı gözden çıkardınız. Hava kirlilik oranı SOS veriyor pek çok yerde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – İliç'te, Muğla'da, Aydın'da, Adana'da pek çok yerde verdiğiniz ÇED olumlu raporlarıyla insanların yaşamlarıyla oynuyorsunuz arkadaşlar. “Uludağ Alan Başkanlığı” demek betonlaşma demek, “Uludağ Alan Başkanlığı” demek rant demek, daha çok yapılaşma demek. Halkımızın topladığı binlerce imzayı burada göz ardı edemezsiniz arkadaşlar. Uludağ’ı koruma alanı ilan ederek yirmi yıldır yapamadığınız neyi yapmayı planlıyorsunuz? İktidar sizin elinizde değil miydi? Neden burayı daha güzelleştirmek için, korumak için kullanmadınız da böyle özel koruma adı altında özel bir statü veriyorsunuz buraya? Doğrusu bunu merak ediyoruz.

Evet, şimdi, halkımızın da talebiyle yasamızı önümüze koyan milletvekillerinin de vicdanına sesleniyorum, derhâl bu yasayı geri çekin, bu kanun teklifini geri çekin Allah'tan korkun diyorum. Milyonlarca yılda oluşmuş Uludağ'ı koruyacaksanız bırakın doğal hâliyle, ellemeyin kendi hâline bırakın. (CHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz vardır.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Sayın Özkoç, Sayın Gündoğdu, Sayın Zeybek, Sayın Sarıaslan, Sayın Ünsal, Sayın Şeker, Sayın Hancıoğlu, Sayın Sarıbal, Sayın Şevkin, Sayın Sümer, Sayın Kayışoğlu, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Kayan, Sayın Kılınç, Sayın Köksal, Sayın Tokdemir, Sayın Süllü, Sayın Şahin, Sayın Özcan, Sayın Keven.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

 

4.  Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380)  (Devam)

 

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “kültür ve tabiat varlıklarına” ibaresinin “kültür ve tabiat varlıkları, ekolojik varlıklar ile su kaynak alanlarının korunmasına” şeklinde değiştirilmesini, on dördüncü fıkrasında yer alan “çevre sorunu yaratmayacak” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve doğal jeolojik/jeomorfolojik görünümünü bozmayacak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Yokuş                              Dursun Ataş               İbrahim Halil Oral

    Konya                                          Kayseri                               Ankara

          Ahmet Kamil Erozan              Bedri Yaşar                         Lütfü Türkkan

                  Bursa                           Samsun                                 Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın İbrahim Halil Oral.

Buyurun Sayın Oral. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’yle AK PARTİ’nin yasama ciddiyetsizliğini, plansızlığını açıkça gösteren bir süreci yeniden yaşamış bulunuyoruz. Yaklaşık dört yıl önce Sayın Erdoğan’ın ağzından “Uludağ Alan Başkanlığını kuracağız.” ifadesini duymuştuk ama dört yıldır olgunlaşamayan bu kanun teklifi ne hikmetse bütçe görüşmelerinin ortasında, Türkiye süratle seçime giderken üyesi bulunduğum Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna gelmiştir. Uludağ gibi emsalsiz ekolojik kaynaklara ve doğal güzelliğe sahip yerle alakalı, içinde imar, inşa ve yönetim değişiklikleri içeren bu teklif neden yangından mal kaçırır gibi bütçenin ortasında Komisyona gelmiştir? Acaba teklif sahipleri Türkiye’nin gözü bütçedeyken Uludağ’daki talanı gizlemek mi istemişlerdir? Ayrıca madem bu teklif apar topar bütçe arasında gelmiştir, neden 16 Aralıktan bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınmamıştır? Artık AK PARTİ'nin işlerine iyice akıl sır erdiremez olduk. Aceleye getirildiği belli olan teklifte pek çok eksiklik ve muğlaklık da vardır. Ayrıca, 3’üncü maddenin ilk hâlinde olduğu gibi aynı fıkranın 2 kez yazılması gibi maddi hatalar da mevcuttu, düzeltilmesine rağmen bu, hazırlık sürecinin ne kadar ciddiyetsiz olduğunun en güzel göstergesidir.

İYİ Partili Komisyon üyeleri olarak Sayın Hayrettin Nuhoğlu’yla birlikte yapıcı ve katkı sağlayıcı mahiyette verdiğimiz önergeler ve alt komisyon kurulması talebimiz tek tek reddedilmiştir. Bizim bazı önergelerimiz sonradan AK PARTİ Grubu tarafından tekrar yazılmış, düzeltme yapılmıştır. Bunları olumlu bulsak da teklif genel olarak sorunludur ve alan değil yaygın deyimiyle “talan başkanlığı” kurulmasına sebep olacaktır. Biz bunları anlamakta güçlük çekiyoruz, anlayınca da basında yer alan kişiye özel düzenleme iddialarına kulak kabartmak durumunda kalıyoruz. Acaba birileri inşaata başlayacak da ondan mı acele ediliyor diye düşünüyoruz, öyle olmamasını temenni ediyoruz değerli milletvekilleri.

Ekşi Sözlük diye köklü bir internet sitesi vardır. Teklifle alakalı internette bir tarama yaparken Ekşi Sözlük’teki bir yorum gözüme çarptı, bence bu teklifin tam tamına özetiydi. Arkadaşımız şöyle yazmış: “Eyvah, Uludağ da gitti!” Evet, bu teklifle Uludağ millî parklar markasını kaybetmekte, Kültür ve Turizm Bakanlığının 2 dudağının arasında ve Cumhurbaşkanının keyfiyetine bırakılmaktadır. Alan Komisyonunda yer alacak meslek gruplarının eşit temsili sağlanamamıştır. Danışma Kurulu kağıt üzerinde bir oyalama aracı olarak kalmıştır. Uludağ'da Millî Parklar Genel Müdürlüğü neyi yapamamıştır da bu düzenleme getirilmiştir? Bu soruyu Komisyonda sadece muhalefet olarak biz sormadık, AK PARTİ Milletvekili Eski Millî Parklar Genel Müdürü kıymetli kardeşim ve mevkidaşım Nevzat Ceylan da sordu hatta pek çok noktada bizlerden daha da güzel sordu ve gereğini yaptı. Kendisine bu kürsüden tekrar teşekkürü bir borç biliyorum.

Bu kanun, Uludağ'ı ucu belirsiz bir geleceğe itecektir. Sayısal çoğunlukla kabul edilse de Bursalıların ve bütün Türk milletinin hatta dünyadaki çevre dostlarının vicdanlarında ise reddedilecektir. Bu teklif, Uludağ'ı bir doğal harika olmaktan çıkarıp sadece turizm amaçlı ve sömürülmesi gereken bir doğal varlık hâline getirecektir. Bu teklifle, Uludağ'ın betona boğulmasının önü maalesef açılacaktır. Buradan, Alan Başkanlığı kurulması yerine ilgili kurum ve kuruluşların yetkilerinin düzenlenmesi ve bir koordinasyon kurulu işin çözülmesi için daha doğru olacaktır.

Bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde 3 tane önerge vardır. Okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

Mahmut Toğrul                     Zeynel Özen        Gülüstan Kılıç Koçyiğit

Gaziantep                              İstanbul                                  Muş

Garo Paylan                 Dirayet Dilan Taşdemir              Kemal Bülbül

Diyarbakır                                Ağrı                                   Antalya

                               Serpil Kemalbay Pekgözegü

                                              İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

Gökan Zeybek                     Mürsel Alban                 Vecdi Gündoğdu

İstanbul                                 Muğla                               Kırklareli

Orhan Sarıbal                     Hüseyin Yıldız Nurhayat Altaca Kayışoğlu

   Bursa                                   Aydın                                   Bursa

Ömer Fethi Gürer               Faruk Sarıaslan                   Yüksel Özkan

   Niğde                                 Nevşehir                                 Bursa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sayın vekiller, değerli halkımız; kapitalizm doğayı, doğal varlıkları ve yaşamı sömürüyor; yaşam alanlarını yok ediyor; doğanın, insanın, hayvanların ve tüm canlıların yaşam haklarını yok sayıyor. AKP iktidarı neoliberal kapitalist düzenin en mahir uygulayıcısı olmuştur; insan emeğini, doğayı, tüm canlıları sömürerek, yağmalayarak, tüketerek yaşamı da tüketmektedir. Bu yıkıma hep beraber “Dur!” demeliyiz. Bize göre, ekolojik haklar sağlıklı ve dengeli yaşam hakkının, insan olmanın parçasıdır.

Uludağ kanunu teklifi Erdoğan iktidarında doğamıza karşı işlenen suçlara eklenecek yeni bir halka olmuştur. Bursa Uludağ’da turizm faaliyeti bahanesiyle işletmeciliğin teşvik edilmesi daha fazla otel, daha fazla beton ve daha fazla yapılaşma demektir. Hangi sermaye bize bir Uludağ ekosistemini üretebilir? Ama birkaç yandaş şirket kâr etsin diye hepimize ait olan doğamız, Uludağ'ımız sorumsuzca betonlaştırılarak, topluma ait varlıklarımız ise yok edilmektedir. Buna hiç kimsenin hakkı olmamalıdır, bu kanun teklifi de derhâl geri çekilmelidir.

Öte yandan, bugün bizi Muğla çevre örgütleri ziyaret etti ve bahçede gerçekleştirdikleri basın açıklamalarına katıldık. İklim Adaleti Koalisyonuna, Muğla Çevre Platformuna, Ekoloji Birliğine, Doğu Akdeniz Çevre Derneklerine kulak vermeliyiz. Muğla termik santrallerinin yarattığı ekokırıma son verilmesini istiyorlar. Termik santral işçilerinin işlerini ve gelirlerini güvenceye alarak termik santrallerin kapatılması talepleri kabul edilmelidir.

Sayın vekiller, halk sağlığı devlet eliyle tehdit ediliyor. Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar başta olmak üzere, yaşamsal önemdeki bazı ilaçlara dair kamuoyuna yansıyan iddialar ve gerçekler korkunç boyutlara varmıştır. İlaç sahteciliği konusu hakkında bu Meclis hiçbir şey yapmayacak mı diye soruyorum. İlaçların en önemlisi de kanser tedavisinde kullanılan ancak kanser tedavisine hiçbir etkisi olmayan İlaçların sahte raporlarla piyasaya sürülmesinin hesabını kim verecek? SGK ve Eczacılar Birliği bu sahte ilaçları almış, kanser hastalarına da bu ilaçları kullandırmışlardır, bu nasıl olabiliyor? İnsanların sağlıkları, ölümcül hastalıkların tedavileri böylesine vicdansızca nasıl gasp edilebiliyor? Bu skandalın hesabını derhâl vermelisiniz. Kamu sağlığını korumakla görevli kurumların, yurt dışından temin edilmesi gereken ilaçlarla ilgili hazırlanan sahte raporlara göz yumdukları, bazı ilaçların da fahiş fiyatlarla kamu kurumlarına satılmasına aracılık ettikleri yönündeki gerçekleri açıklamalısınız. Örneğin, SGK tarafından kanser hastaları için yurt dışından getirilen kanser ilacının sahte olduğu belgelenmiştir ve ilacın direnç arttırıcı etken madde yerine ağrı kesici içerdiği raporlanmıştır.

Sayın vekiller, dinliyor musunuz? Bu bir cinayettir. Devlet kurumlarındaki çürüme, yozlaşma, hırsızlık, yolsuzluk boyutlarını düşünebiliyor musunuz? Toplu katliam anlamına geliyor bu. İlaç sahteciliği ile bu vicdansızlıkla kaç insanın hayatına kastedildiğini derhâl araştıralım. Erdoğan iktidarı bu cinayetlerin hesabını vermelidir.

Diğer güncel bir konu da motokurye işçilerinin sorunlarıdır. Burada onlara da değinmek istiyorum. İzmir, İstanbul, Ankara, Kocaeli, Bursa'da TrendyolGo kuryeleri şirket yetkilileri tarafından açıklanan sefalet zammına tepki gösterdiler ve kontak kapattılar. TrendyolGo işçilerinin direnişini buradan selamlıyorum. Kurye işçileri çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve paket başı aldıkları ücretlerin arttırılmasını istiyorlar. Özellikle “alevli saatler” diye bir çalışma organizasyonu olduğunu biliyor muydunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – “Alevli saatler” diye bir çalışma organizasyonu var. Bu alevli saatlerde motokurye işçileri tuvalete dahi gidemiyor, bir saniye dahi mola veremiyor. Neden? Neden işçilerin yaşamı cehenneme çevriliyor? Emekçiler, motokuryeler olarak çalışıyor ve yollarda can veriyor. Trendyol Go kuryeleri köle değildir. E-ticaret şirketleri daha fazla kâr etsinler diye motokurye işçilerinin sefalet içinde yaşamasına, kölece çalışmasına “Hayır.” diyoruz; emeğe saygı, insan onuruna yakışır iş diyoruz. Trendyol Go kuryeleri için güvenceli çalışma ve insana yakışır iş koşulları sağlanmalıdır. Sermayenin çıkarlarını değil, emeğin çıkarlarını savunmak sosyal devletin sorumluluğudur.

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında 2’nci konuşmacı Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız.

Buyurun Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Uludağ Alan Başkanlığıyla ilgili teklif geldiğinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak “Apar topar niye getirdiniz?” diye sorduğumuzda Komisyonda… Muhakkak birilerinin talimatıyla geldiği belli. Uludağ Millî Parkı 1961 yılında millî park ilan edilmiştir arkadaşlar yani -Turizm Bakan yardımcısı yok burada- Turizm Bakanlığından daha önce millî parklar kurulmuş arkadaşlar ve Türkiye’de 5’inci millî parktır. Peki, ne oldu da acilen, önemli konular olmasına rağmen, halkın sorunları olmasına rağmen onları getirmiyorsunuz; apar topar bu kanunu buraya getiriyorsunuz? Amacınız ne biliyor musunuz arkadaşlar? Amacınız, orayı ranta açmak. Değerli arkadaşlar, AK PARTİ’li Bursa milletvekillerine soruyorum: Merkezde oteliniz yok mu? Yani turist geldiği zaman Uludağ’a gitmek zorundaysa aşağıda Bursa’nın merkezinde konaklama şansı yok mu, oteller mi bitti? Peki, otellerin olduğu bölge 7 bin dönüm araziyken 20 bine neden çıkarıyorsunuz? Eğer siz pisti uzatmak istiyorsanız 7 bin alanında yapabilirdiniz ama sizin amacınız, burada talimatlar geldi, ya Katar’dan geldi ya Birleşik Arap Emirlikleri’nden geldi. Amaçları ne? Orayı imara açmak. Amaçları ne? Oradaki alanları turizm alanı değil birilerine otel ve villalar yapmak. Demin, Orhan Vekilim, Bursa Milletvekili anlattı, kendi diktiğiniz ağaçları yok ettiniz, orman alanından çıkardınız, 400 bin tane villa yaptınız. Şimdi, bu kanunda yetkiyi tekrar Cumhurbaşkanına veriyorsunuz, 20 bin dönüm alanı büyütmüyorsunuz, Cumhurbaşkanı istediği zaman bütün Bursa’daki, Uludağ’daki alanı komple imara açabilir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Turizm Bakan Yardımcısı burada yok ama “Apollo kelebeği dünyada başka yerde yok.” diyor. Dünyada bunu görmek için binlerce fotoğrafçı oraya gelecek. 1.300 tane bitki var arkadaşlar, 1.300 tane. 1.300 tane bitkiyi yok ediyorsunuz. Oraya nitelikli yani zengin turist getirmek istiyorsunuz orayı kendi gözünüz gibi korumak zorundasınız. Siz buraya, ülkeye, Uludağ’a, Bursa’ya ihanet ediyorsunuz. Aynı zamanda, pandemi sürecinde Avrupa Birliği bir kanun çıkardı, haberiniz var mı? Hiçbir orman şu an kesilmiyor. Şu an Türkiye’de kesilen orman doğru ihraç ediliyor arkadaşlar. Alın açın, ormanlarımız kesiliyor ve ihraç ediyorsunuz. Siz, bizden sonra gelen nesle ihanet ediyorsunuz. Avrupa Birliği kendi ormanlarını kesmiyor ama maalesef biz orman alanlarımızı kütür kütür kesiyoruz, orman alanlarını imara açıyoruz. Yani hiç örnek almadınız mı dedelerimizden, babalarımızdan, büyük dedelerimizden? Düşünsenize, bir köye gittiğinizde adam ovaya ev yapmamış, yamaca yapmış; orman alanlarına yapmamış, korumuş onları; suların başına bir tane ev dahi yapmamış. En büyük kanun -suya zarar vermekle ilgili- o dönemde, Selçuklu   döneminde getirilmişti değerli arkadaşlar. Ama biz ne yapıyoruz? Yirmi yıldan beri AK PARTİ iktidarı dolar yeşilini normal yeşilden üstün tutuyor. Eğer siz gerçekten burada nitelikli bir turizm yapmak istiyorsanız 7 bin dönüm olan bölgeyi turizm alanı ilan edersiniz, geri kalan 20 bini de 14 bine düşürmek zorundasınız. Yarın öbür gün bir turist oraya gelmeyecek arkadaşlar, insanlar  doğayı seviyor. “Nitelikli turist” diyorsunuz… Yani zengin  turist istiyorsanız bunu  kendi gözünüz gibi koruyacaksınız. İşte, burada -Google’dan aldım bunu- var arkadaşlar; pisti mi uzatmak istiyor; taşlı yer var, buraya yapabilirsiniz ama siz bu alanın hepsini açıyorsunuz.

Şimdi ben Bursalı milletvekillerine soruyorum: Hangi yüzle gidip Bursalılara “Biz bunları koruyacağız.” diyeceksiniz? Bir örnek vereyim size, Murat Dağı Ege’yi besliyor, su kaynağı. Murat Dağı’na siz ne yaptınız biliyor musunuz? Bir firmaya verdiniz, siyanürlü altın aradınız. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak hepimiz gittik orada çevrecilere destek verdik. Mahkemeye gittik; mahkeme, sonucu iptal etti. O firma ne dedi biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Üzülerek söylüyorum   -raporu da okudum- diyor ki firma: “Evet, mahkemenin verdiği karar doğru. Eğer biz burada bu işlemi yapsaydık Ege’de 20 milyon insan zehirlenecekti.” Ben demiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – İşte, Cumhuriyet Halk Partisinin sayesinde bugün Ege’ye giden Murat Dağı’ndaki su kaynaklarını şu an kurtardık.

Uludağ… Bursa’nın 3,5 milyon nüfusu var değerli arkadaşlar, 3,5 milyon; su kaynakları oradan sağlanıyor. Peki, siz, bile bile nasıl bu şekilde bu kanunu getirip burada geçireceksiniz? 3,5 milyon nüfuslu bir şehrin su kaynaklarını yok ediyorsunuz değerli arkadaşlar, oturun, elinizi vicdanınıza koyun. Biz burada size “Gelin, halkın sorunlarını çözelim.” diyoruz “Hayır.” diyorsunuz. Neden? Çünkü rant yok onlarda. Size “Gelin, emekli aylıklarını asgari ücret seviyesine getirelim.” dedik, önerge verdik, “ret” verdiniz. Size soruyorum. Emekliye gelince “ret” veriyorsunuz ama üç adamı zengin yapmak için bu gece yarılarına kadar bu Meclisi çalıştırıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Ama sandıkta Bursalılar bunun cevabını verecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin (2)’inci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Bu planlar,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Büyükşehir Belediyesi ile” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Yokuş                            Dursun Ataş                         İsmail Koncuk

        Konya                                      Kayseri                                      Adana

Ahmet Kamil Erozan                       Bedri Yaşar                          Lütfü Türkkan

        Bursa                                      Samsun                                     Kocaeli

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Adana Milletvekili İsmail Koncuk… (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL KONCUK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 380 sıra sayılı Bursa Milletvekili Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkındaki Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde İYİ Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Kapadokya Alan Başkanlığıyla ilgili kanun teklifini Millî Eğitim, Kültür Komisyonunda görüşmüştük. Ben hatırlıyorum, ben o Komisyonun üyesiydim, orada görüşmüştük. Şimdi bu kanun teklifi Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda görüşülmüş. Şimdi, bir kere bunu izah etmek lazım. Bir Alan Başkanlığı Millî Eğitim Komisyonunda, bir tanesi Ulaştırma Komisyonunda. Bugün İYİ Parti Genel Merkezinin bir “tag” çalışması vardı “Devlete ciddiyet yakışır.” diye, “Devlete ciddiyet yakışır.” diye. Maalesef bu ciddiyetle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ciddiyetiyle yakışır bir durum değildir, bunu buradan ifade etmek istedim değerli milletvekilleri.

Şimdi size de gelmiştir, bir vatandaşımız, vatandaş değil de bir sivil toplum örgütü bir e-mail göndermiş, bunu okuyacağım: “Uludağ Millî Parkı’nda yalnızca Uludağ’da yaşayan 32 tür bitki ve 169 tür Türkiye endemiği bitkinin yayılım gösterdiği 20 milyon metrekare alanın Turizm Bakanlığı güdümündeki Alan Başkanlığına bırakılmasını istemiyoruz. Milli Parklar Kanunu’na göre Millî Park Müdürlüğünden izin alınmadan Uludağ’da hiçbir şey yapılamayacağını biliyoruz. Tüm dünyada ülkeler millî parklarını gözü gibi korurlar. Uludağ ancak millî park olarak korunduğu sürece üzerindeki endemik türlerin ve doğal varlığının bozulmadan çocuklarımıza ve onların çocuklarına ulaşacağından eminiz. Alan Başkanlığıyla Uludağ’da sanki endemik türler hiç yokmuş gibi onları yok ederek sit alanlarını düşürüp yeni plan değişiklikleri ve projeler üretilerek onların yaşam alanları üzerine turistik tesisler yapılmasını istemiyoruz ve ‘hayır’ oyu vermenizi bekliyoruz.” diyor. Biz “hayır” vereceğiz de muhalefetin gücü yeter mi  bilmiyorum.

Dikkatle dinledim, Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekillerini, Sayın Bursa Milletvekilimiz, İYİ Parti Milletvekilimiz Ahmet Kamil Erozan’ı ve AK PARTİ Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nu çok dikkatle dinledim. Şimdi, aynı bölgenin, aynı ilin milletvekilini dinleyen Bursalı vatandaşlarımız acaba ne düşünüyor? Biri diyor ki: “Bursa’ya ihanet projesi.” Değil mi? CHP’li milletvekillerimiz, Bursa İYİ Parti Milletvekilimiz Ahmet Bey “Bursa’ya ihanet projesi.” dedi, bunu ifade etti ama Sayın Hakan Çavuşoğlu başka bir bakış açısı ortaya koydu. Doğruyu nasıl bulacağız? Şöyle bulacağız; Bursalılar, aslında bütün vatandaşlarımız şunu sormalı: Milli Parklar Genel Müdürlüğünün Uludağ’la ilgili yaptığı eksiklikler nelerdir? Bunu buradan AK PARTİ’li Bursa Milletvekillerinin vatandaşlarımıza anlatması lazım. Yani, Milli Parklar Genel Müdürlüğü Uludağ’ın geleceğiyle ilgili hangi yanlışı yaptı, hangi ihaneti yaptı da Milli Parklar Genel Müdürlüğünü saf dışı bırakarak bir Alan Başkanlığı kurmak istiyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Bu sorunun cevabını değerli AK PARTİ’liler, özelde AK PARTİ’nin Bursa Milletvekilleri burada anlatırlarsa hepimiz daha iyi anlarız, Bursalılar daha iyi anlar. Biz yarın Bursalı olmayacağız ama AK PARTİ’nin değerli milletvekilleri Efkan Ala ile Hakan Çavuşoğlu -buna imza da atmışlar- muhtemelen bundan sonra Bursa’da yaşayacaklar; umarım haksız çıkmazlar diyelim, ne diyelim artık.

Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza...

 

III.-YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, yoklama...

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Özkoç, Sayın Gündoğdu, Sayın Zeybek, Sayın Sarıaslan, Sayın Yıldız, Sayın Sümer, Sayın Hancıoğlu, Sayın Karasu, Sayın Şevkin, Sayın Kayışoğlu, Sayın Erbay, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Keven, Sayın Köksal, Sayın Durmaz, Sayın Özcan, Sayın Şahin, Sayın Süllü, Sayın Tokdemir, Sayın Aytekin.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

 

 

4.- Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde 3 adet önerge vardır, okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olup bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

   Abdullah Koç                            Mahmut Toğrul Zeynel Özen                                                                    Ağrı                                     Gaziantep                  İstanbul                                          Garo Paylan       Dirayet Dilan Taşdemir               Gülüstan Kılıç Koçyiğit                                                Diyarbakır                                     Ağrı                                          Muş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

  Gökan Zeybek                            Mürsel Alban Vecdi Gündoğdu                                                                 İstanbul                                      Muğla                 Kırklareli                                         Orhan Sarıbal             Hüseyin Yıldız                   Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                                Bursa                                       Aydın                                        Bursa                                                          Ömer Fethi Gürer Faruk Sarıaslan              Yüksel Özkan                                                                                 Niğde                 Nevşehir                                     Bursa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ilk konuşmacı Ağrı Milletvekili Abdullah Koç.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben yaklaşık olarak beş yıldır her konuşmamın bir kısmında muhakkak ki kendi ilimi dile getiriyorum ve ilimle ilgili olan sorunları sizlerle paylaşıyorum.

İktidarın Sayın Milletvekili de hemen karşımda, Sayın Çelebi, ona da birkaç tane olayda atıfta bulunarak bu sorunları dile getirmek istiyorum.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – İyi ediyorsun.

ABDULLAH KOÇ (Devamla) – Öncelikle, TÜİK -verilere göre- son on yedi yılda Türkiye’deki mevcut olan 81 ilin gelişmelerini kaleme alan bir rapor yayınladı en son, birkaç gün önce. Değerli arkadaşlar, bu rapora göre 2004 ve 2021 yılları arasındaki mevcut olan gelire göre, bu kişi başına düşen gelire göre illerin dağılımını yapmak suretiyle şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Bu 81 ilin başında 17.089 dolarla Türkiye'nin en zengin ili olarak Kocaeli ilini belirtiyor. Peki, sizce en fakir il hangisidir? Tabii ki Ağrı. Ağrı’nın yıllık geliriyse, kişi başı geliriyse 2.988 dolarla en son sırada yer alıyor, Ağrı yine en son sırada. Yirmi yıllık makûs talihini maalesef bu şekilde yaşıyor Ağrı. En zengin il ile en fakir il arasındaki yani Kocaeli ile Ağrı arasındaki fark 6-7 kat fazla yani aradaki fark 7 kat; bunu düşünebiliyor musunuz? Peki, bu ne demek? Şu demek: Ağrı her açıdan geri bırakıldı yirmi yıllık süreç içerisinde. Kentin kalkınmasına kesinlikle önem verilmedi. Ağrı’nın içinde bulunduğu sosyoekonomik durum çökmüş durumda ne yazık ki. Gayrisafi yurt içi hasılada ne yüksek payı alan ilk 5 ilin 2021 yılındaki toplam gayrisafi yurt içi hasıladaki payı yüzde 54; sadece 5 tane il bundan faydalanıyor, diğer illerin hepsi geri kalan rakamı paylaşıyor ne yazık ki. Peki, burada yine, Kocaeli’yle Ağrı’yı esas aldığımızda ne kadar fark var? Böyle baktığınız zaman, bakın, Kocaeli’nin geliri 153.479 TL iken ilk sırada, sizce Ağrı kaçıncı sırada? Ağrı yine son sırada; Ağrı’nın geliri ise 26.837 lira, arada tam 7 fark var değerli arkadaşlar. Bu neyi gösteriyor? Bu şunu gösteriyor: Bu, bir ilin istihkakı yani Ağrı ilinin istihkakı bu iktidar tarafından verilmiyor, Ağrı ilinin hakkı olan millî gelirdeki payı Ağrı’ya ne yazık ki verilmiyor. Ağrı bana göre dünyanın en güzel ilidir fakat yine maalesef Türkiye’nin en geri kalmış ilidir ve Türkiye’de mevcut olan gayrisafi yurt içi hasıladan gerekli payı alamıyor ne yazık ki. Peki, bu neyi getiriyor? Ne yazık ki değerli arkadaşlar, bu geri bırakılmışlığın çok acı sonuçları var. Bu sonuçlar nelerdir? Göçtür; bu sonuçların sonucu yoksulluktur; gençlerin çoğunun mülteci olarak yurt dışına kaçmak zorunda kaldığı bir ilden bahsediyoruz.

Bakın, iş cinayetlerinden bahsediyoruz, iş cinayetlerinin büyük bir kısmına yine maalesef ki Ağrılı gençler maruz kalıyor. En son bir olayda özellikle 30 Aralık Cuma günü bir tane inşaatın en üst katından bir vincin düşmesi sonucunda 6 gencimiz yaşamını yitirdi, 6 inşaat işçisi bu iş cinayetine maruz kaldı; bu iş cinayetine maruz kalan gençlerin birkaçı da yine maalesef ki Ağrılıydı. Bunlar kimlerdi? Yıldırım Sarı, Fesih Çiftçi, Baykal Gündüz, Aslan Akkaya, Ali Şükrü Duru ve Ümit Kara idi ne yazık ki. Peki, bunlar neyi gösteriyor değerli arkadaşlar? Bunlar şunu gösteriyor: Siz eğer bir ili bu kadar ihmal ederseniz, eğer gelir arasındaki bu dengesizliği, uçurumu bu kadar büyütürseniz maalesef gençlerin inşaatlarda ve inşaatların köşelerinde, önlem alınmayan bir ortamda yaşamlarını yitirmekle karşı karşıya kaldığını görmek durumundayız. Sadece 2021 yılında en az 2.170 işçi iş kazalarında ve iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi ne yazık ki. Peki, bu yirmi yılda ne kadar kişi bu iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi? Tam 30 bine yakın işçi iş cinayetlerinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

ABDULLAH KOÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son yirmi yılda 30 binden fazla iş cinayeti gerçekleşti ne yazık ki. Bakın, sadece 651 işçi 2013 yılından bu yana yaşamına son verdi.

Ben, son olarak şunu belirteyim ki son yıllarda özellikle seçim bölgemde olan işçilerin inşaat sektöründe yaşamını yitirdiğine ilişkin sıkça haberler alıyoruz. Bu acı haberleri neredeyse birkaç günde bir alıyoruz. İş güvenliğinin sağlanmamasından kaynaklanan ölümlerin artışlarının endişe verici boyutlarda olduğuna, buna ne yazık ki tanıklık ediyoruz. Başta Ağrılı inşaat işçileri olmak üzere, ülkenin tamamında inşaat sektöründe ve diğer iş kollarında iş cinayetlerinin önlenmesine dönük gerekli önlemlerin alınmadığına ilişkin meseleye ne yazık ki tanıklık ediyoruz. Bu nedenle, biz, bu Hükûmetin bu sorunlara çözüm getirmeyeceğinizi düşünüyoruz. Bu çözümü de yine Halkların Demokratik Partisinin getireceğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Başkanım, benim adımı özellikle zikrederek…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sataşma yok Başkan. Sataşma yok ama…

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – İsminizi verdim ama ben de…

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Eğer buradan söz verme imkânınız olursa…

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim.

Buyurun.

 

 

 

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Tabii, şöyle, gayrisafi millî hasılayı, TÜİK’i elbette ki biz veri olarak kullanacağız ama ilgili hatip, şimdi konuşan milletvekiliniz daha önce AK PARTİ hükûmetlerinden önce Ağrı’ya geldiğinde çoğu sadece 12-13 yaşlarında bir çocuğa bir pusula verirlerdi “Yarın bu dükkânlar kapanacak.” derlerdi ve o dükkânlar kapanırdı.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Hadi be sende!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) –  Ama Ağrı’ya gelip görselerdi, 2007’de biz üniversite olarak Erzurum’a bağlıydık, 356 öğrencimiz vardı ve üniversitemiz bile yoktu, şu anda 16 bin öğrencimiz var. Yine, aynı şekilde 3 tane ilçemizde fakültelerimiz var ve bu ilçelerimizde şu anda eğitim sıkıntısı yok.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) –  Bölgesel eşitsizliklerden bahset.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Keşke eleştirilerine yanıt verseniz ya. Eleştirilere yanıt verin.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Yine, aynı şekilde, özellikle sağlık konusunda Ağrı merkez dâhil olmak üzere ki dün de, geçen hafta cuma günü de 200 yataklı kadın doğum, çocuk hastanemizin ihalesi çıktı, 6 ilçemize 6 tane hastane yaptık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Doğuda eşitsizlik diz boyu, diz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Ya Ağrı Kanada’ya taşındı, senin haberin yok vekilim ya. Ağrı şu an Kanada’da yaşıyor, git de gör.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Beni bir dinler misiniz!

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Uluslararası kaç makale yayınlandı Ağrı Üniversitesinde onu söyle ya. Kaç doktora programı var, kaç makale yayınladınız ya?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ağrı Kanada’ya taşınmış, haberiniz var mı?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Kanada’nın yakında adını değiştirecekler “küçük Ağrı” diye.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Başkanım, sizden ricam, Değerli Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Ekrem Bey.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Buradaki mesele sadece AK PARTİ değil, buradaki mesele devletin geleceği. AK PARTİ hükûmetlerinden önce sizin söylediğiniz, özellikle Mollakara’ya siz gittiğinizde terörden dolayı siz oralara giremiyordunuz, Doğubeyazıt’ta siz o bölgelere giremiyordunuz. Şu anda 20 ton altın, 3,5 buçuk ton gümüşümüz var.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Boşuna nefesinizi tüketmeyin.

ORHAN SÜMER (Adana) – Ekmek 7 lira olmuş, altın nerede hani, doğal gaz nerede?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Ayrıca, yine, senin memleketin olan Diyadin’de 114 trilyon lira para, 2023-2024 yılları bittikten sonra biz oradan 30 bin ton domates alacağız.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Anlattıklarınız karın doyurmuyor.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Değerli Vekilim, bir ay önce Sayın Cumhurbaşkanımızın açmış olduğu özellikle Hamur-Patnos karayoluna 2,5 katrilyon bu devlet oraya yatırım yaptı.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Ya bütçemiz 4 trilyon lira, nereden “katrilyon” diyorsun, bütçe 4 trilyon lira?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – AK PARTİ hükûmetlerinden önce -Doğu, Güney Doğu’ya sizin vicdanınıza ben havale etmek istiyorum- terörden başka o bölgelere ne gidiyordu ya?

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Bütçe 4 trilyon lira, sen “katrilyon” diyorsun ya! Nasıl bir hesap bu!

ORHAN SÜMER (Adana) – Size göre, herhâlde AK PARTİ’den önce Türkiye Cumhuriyeti de yoktu!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – AK PARTİ’den sonra kim bir şey getirdi ya! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani siz bunu yaptığınız zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Terör algısı değil; gelir olarak buna bakın, huzur olarak buna bakın; vatandaşın cebine ne giriyor, buna bakın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ağrı muhabbeti bitmez çünkü böyle bir şey hâli var.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Başkanım…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Hızını alamadı ya.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sadece gelip kürsüye çıkıp da Ağrı üzerinde terör algısını yapmak, insanların iş gücü üzerinde…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ya, ben Ağrı’ya gittim, bacağım kırılıyordu ya, buzda dans ettik ya! Yollar berbat vaziyette.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Şu an gençler işsiz, onlardan bahset.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Efendim, İzmir’e gitmiş, düşmüş…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Onlardan bahsedin.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Kardeşim, bizim gençlerimiz var, bizim gençlerimiz büyükşehirlerde çalışacaklar.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Ağrı işsizlikte kaçıncı sırada Türkiye’de? İşsizlikte kaçıncı sırada?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Büyükşehirlerde çalıştıkları zaman da biz onlara devlet olarak sahip çıkıyoruz. Biz 2018’de Ağrı merkeze 75 trilyon lira para götürdük.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Kanada’ya mı göçtü diyorum, Kanada’ya, Kanada’ya?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Kentsel dönüşümde şu anda Tekstilkent’te 3 bin insanımız çalışıyor.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Gayrisafi yurt içi hasıladan ne düşüyor?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bunu niye görmüyorsunuz? Bunu vicdanınıza havale ediyorum.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Sayın Başkan, yok böyle bir usul.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ağrılılar niye Kanada’ya gidiyor?

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Sadece orada oturup da devlet üzerinden algı yapmanızı doğru bulmuyorum.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) – Ekrem Bey, bütçemiz 4 trilyon lira, bütçe 4 trilyon, sen “katrilyon” diyorsun ya.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Vallahi, Ağrı Paris’miş, haberimiz yok Abdullah Bey.

 

 

 

 

4.- Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler hakkında ikinci konuşmacı Sivas Milletvekili Ulaş Karasu. (CHP sıralarından alkışlar)

ULAŞ KARASU (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 5’inci maddesinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

5’inci madde de Uludağ alanı içerisinde her türlü yetkiye sahip komisyonun kurulmasına dair düzenlemeler içeriyor. Kültür varlıklarının, millî parkların, STK’lerin ve mahallî yönetimlerin yetkilerini elinden alan, sadece sit sınır ve derece değişikliğinde oy birliği şartı arayan, diğer kararlarda oy çokluğunu yeterli bulan bir derebeylik komisyonu oluşuyor. Aslında bu komisyon ve Alan Başkanlığının oluşmasında en büyük etken hepimiz biliyoruz ki sizlerin rant sevdası. Amaç, Uludağ’da tüm kamu kurumları ve STK’ler arasındaki hukuki süreci baypas ederek buradaki rantı sonuna kadar sömürmek. Yirmi yıldır işleyen bir talan düzeniniz var. Bu kurulan komisyonların nasıl işlediğini, buraların iktidarın çiftliğine nasıl dönüştüğünü hepimiz gayet iyi biliyoruz. Seçimlere kısa bir süre kalmışken, onlarca sorun varken, kadro, EYT kanunlarını milyonlarca insanımız beklerken bu kanun için aceleniz nedir? Niçin bu turizm alanlarını, millî parkları, değerli arazileri satmak için acele ediyorsunuz? Öyle bir talan düzeni kurdunuz ki artık para yetiştiremiyorsunuz. Bakın, aynı komisyonun alanı olduğu için size 2 örnek vermek istiyorum: Birincisi, Ankara-Sivas; ikincisi, Ankara-İzmir tren hattı. Bu hatlar yıllardır tamamlanmayı bekliyor. Sadece bu 2 hattın maliyetlerindeki sapma sizin kamu kaynaklarını nasıl israf ettiğinizin en güzel örneği. Ankara-Sivas hattından başlayalım. 2008 yılında 2 milyar 915 milyon maliyet hesabıyla projeye başlandı, aradan geçen sürede proje de tamamlanamayınca yeni ihaleler yeni ödemeler yapıldı. 2022 yılı Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’nda hat maliyetinin yüzde 755 artışla 24 milyar 946 milyona yükseldiğini gördük. Sayın Bakan iki yıldır hattın fiziki ilerlemesine “yüzde 99” diyor. Ne olduysa o yüzde 1’lik ilerlemeye bir türlü kavuşamadık. Ne oldu sonra? Hat açılamadı. Şimdi, geldik 2023 yılına. Yine, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’na bakıyoruz, hattın şu anki maliyeti bir anda 64 milyar 528 milyon olmuş. 2022 yılında “Ayırdığımız ödenek 2 milyar.” dediniz, ne oldu da 2023’e geldiğimizde “Biz 2022’de bu hatta 40 milyar harcadık.” diyorsunuz. Şimdi soruyorum: “Bu hattın yüzde 1’lik kesimi için harcadık.” dediğiniz 40 milyarı kime peşkeş çektiniz? (CHP sıralarından alkışlar) Bir yılda 40 milyar birilerinin cebine akmış; işte size vurgunun belgesi. Hayırdır, bu parayı seçime harcamak için mi kullanacaksınız? Sivas-Ankara tren hattında bir yılda 40 milyarı nasıl harcadığınızın hesabını vermek zorundasınız.

Diğer hat Ankara-İzmir hattı; 2012 yılında 4 milyar 300 milyon maliyet öngörüsüyle işe başlandı, on bir yılda fiziki ilerleme yüzde 54, 2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’na göre 27 milyar dış kredi olmak üzere toplam maliyet 47 milyar açıklanmıştı. Geliyoruz 2023 yılına, bu yılki yatırım programına göre 52 milyar dış kredi olmak üzere toplam maliyet bir anda 97 milyara yükselmiş; bir yılda maliyet 50 milyar artmış. “2022 yılının sonuna kadar 11 milyar harcadık.” demiştiniz, 2023’e geliyoruz, bu kez diyorsunuz ki “Biz 2022’ye kadar 25 milyar harcadık. Hangisine inanalım? Bir yılda iki hat için 90 milyar maliyet artırmışsınız. Bu paraları kime peşkeş çektiniz? Bu iki hatta yaşanan maliyet sapmasını dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz. Ne diyordu Sayın Cumhurbaşkanı? “Yaparsa AK PARTİ yapar.” Mesele tam da budur. Bir tarafta kamu kaynakları talan edilirken binlerce yıllık ekosistemler rant projelerine kurban edilirken, diğer taraftan da yandaşların cebine milyarlar akıyor. Bugünün kavgasının da sebebi işte tam da budur. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifade ettiği gibi, bizim “5’li çete” dediğimize bakmayın, bunların kod ismi “5’li çete” aslında bunların sayısı binlerce. İşte, o binlercenin birkaçı da bu 2 projede cebini doldurdu, milyarca liralık fark ödemeleriyle ihya oldular. “Yurt dışından olmaz fiyatlara malzeme aldık.” dediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ULAŞ KARASU (Devamla) – Sağ olun Başkanım.

İthal ettikleri vidadan, ray ve elektrik sistemlerinden milyarlar kazandılar. Şimdi baktılar ki artık pabuç pahalı, artık yumurta kapıya dayandı, televizyon reklamlarından medet ummaya başladılar ama boşuna. Bu kavga, vahşi kapitalizm ile bizim aramızda. (CHP sıralarından alkışlar) Bu kavga, millete küfür edenler ile milletin arasında. Bu kavga, rant çeteleri ile “insanca, hakça bir düzen” diyenlerin arasında. Kazanan millet olacak, biz olacağız ve mutlaka kazanacağız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza…

 

 

III.- Y O K L A M A

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Özkoç, Sayın Gündoğdu, Sayın Zeybek, Sayın Sarıaslan, Sayın Ünsal, Sayın Sümer, Sayın Hancıoğlu, Sayın Köksal, Sayın Kılınç, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Erbay, Sayın Kayışoğlu, Sayın Şevkin, Sayın Aydoğan, Sayın Karasu, Sayın Tanal, Sayın Girgin, Sayın Keven, Sayın Durmaz, Sayın Şeker.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.44

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Enez KAPLAN (Tekirdağ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

 

III. -Y O K L A M A

 

BAŞKAN – 5’inci madde üzerindeki aynı mahiyetteki önergelerin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

 

1. Bursa Milletvekilleri Efkan Ala ve Hakan Çavuşoğlu ile 43 Milletvekilinin Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi (2/4750) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 380) (Devam)

 

 

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

380 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

5’inci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasının (a) bendi ile (5)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“a) Üniversitelerin mimarlık, şehir planlama/şehir ve bölge planlama, orman mühendisliği, çevre mühendisliği, jeoloji mühendisliği, hukuk ve biyoloji bölümlerinden lisans eğitimini tamamlayarak mezun olmuş Bakanlıkça görevlendirilecek, alanında uzman ve on yıl deneyime sahip birer üye.”

“(5) Üçüncü fıkranın (a) bendi uyarınca görevlendirilen Komisyon üyelerinin görev süreleri iki yıldır ve en fazla iki dönem görev yapabilirler. Yeni üyeler ilgili bakanlıklar, kurum ve kuruluşlarca, eski üyelerin görev sürelerinin bitiminin ardından en geç 45 gün içinde görevlendirilir. Yeni üyeler görevlendirilene kadar mevcut üyeler görevine devam eder. Eski üyeler ihtiyaç olduğu takdirde Başkanlıkça toplantılara oy kullanma hakkına olmaksızın davet edilebilirler.”                                        

Fahrettin Yokuş                    Dursun Ataş                         Ayhan Erel

   Konya                                 Kayseri                                Aksaray

Ahmet Kamil Erozan              Bedri Yaşar                     Lütfü Türkkan

   Bursa                                 Samsun                                Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Aksaray Milletvekili Ayhan Erel. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz maddeyle Komisyonun belirlenme usulü, görevleri ve çalışma esasları düzenlenmiştir. Teklifin 5’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasının (a) bendinde belirlenen mesleklere özel bir dağılım yapılmadığı için tamamının tek bir meslekten seçilmesi ya da ağırlığın tek bir mesleğe yönelmesi gibi durumların önü açılmaktadır. Bu da kadrolaşmada keyfîlik getirecektir. Teklifin hâlihazırdaki fıkrasıyla 4 üyenin tamamının hukukçu olması ya da çevre mühendisi olması mümkündür.

Maddenin (5)’inci fıkrasında ise yeni üyelerin göreve başlama sürelerinde bir kısıtlama yer almamaktadır. İlgili kurumlarca yeni üye bildirilmediği takdirde Komisyondaki eski üyelerin yıllarca görevine devam edebilme durumu söz konusudur. Bunu açığa kavuşturmak amacıyla ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşların yeni üyeleri en geç kırk beş gün içinde bildirmesini zorunlu kılan önergemiz reddedilmiştir. Ayrıca, verdiğimiz önergeyle Komisyondaki işlerin takibi, tecrübenin paylaşılabilmesi için eski uzman üyelerin Başkanlık tarafından Komisyona davetinin önü açılmakta, böylece teknik konularda üyelik sürelerinin sona ermesiyle çakışan durumlar yaşandığında üyelerin tecrübe ve bilgilerini Komisyona aktarılması sağlanmaktaydı. Ayrıca, üyelere dönem kısıtlılığı getirilerek Komisyonun dinamizminin sağlanması amaçlanmaktaydı. Bütün bu yapıcı önerilerimiz kabul görmemiş, sayısal çoğunlukla reddedilmiştir. Bugün bu önerilerimiz karşısında iktidar sadece Komisyonda yer alacak mesleklere jeoloji mühendisliği ve harita mühendisliğini de eklemiş ancak bunların atamasıyla alakalı hiçbir zorunluluk getirmemiştir, mevcut keyfîlik devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 31 Mayıs 2019 tarihli, 38 sayılı Kapadokya Alan Başkanlığı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Kurulan Kapadokya Alan Başkanlığının ve ilgili kanunun amacı Kapadokya'nın tarihî ve doğal değerlerini korumak olarak ifade edilmişti. Şimdi gidin, bir bakın Kapadokya'ya, orada bir vatandaşımız çok güzel özetlemiş “Güzel atlar ülkesi Kapadokya şantiyeye döndü. Kapadokya şu anda züccaciye dükkanına fil girmiş gibi.” demiş. Aşırı yapılaşma, denetimsiz turizm baskısı, rant projeleriyle dört bir yanından sarılmış Kapadokya'nın son hâli içler acısı. İlgili alanda Nevşehir İl Özel İdaresi tarafından yol projelendirildi ve Kapadokya Alan Komisyonu tarafından onaylandı. İlgili yetkililer, yerel yöneticiler de 11 Mayıs 2022’de alanda inceleme yaparak projenin başlatılmasını onayladı. Çalışmalar Nevşehir İl Özel İdaresi Yol ve Ulaşım Hizmetlerine bağlı ekipler tarafından başlatıldı. Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, 2011 yılında mevcut yoldaki ağır tonajlı araçların yarattığı titreşimler ve atmosferik gazların kültür varlıklarına zarar verdiğini öne sürerek yolu ulaşıma kapatma kararı almıştı. Kapadokya Alan Başkanlığı da kurulun bu kararını gerekçe göstererek yeni yol çalışmasını maalesef uygulamaya soktu. Vatandaşlar, uzmanlar, ilgili odalar ve arkeologlar yolun tarihî mirasa ve kültür varlıklarına zarar verdiğini belirterek yol yapımına itiraz etmekte.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zihniyet değişmediği sürece Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi de kabul edildiğinde nasıl ki Kapadokya şantiye alanına döndüyse Uludağ’da da aynı şeyleri duyacağımızdan endişelerimiz var. Bu teklif, bazılarının Uludağ’da talan yapmasına fırsat verilmesi ve inşaatlara hızlıca başlayabilmesi için mi alelacele getirilmiştir?

İYİ Parti Grubu olarak “Rantiyeci anlayışa karşıyız.”  ilkemizle bu meselenin takipçisi olacağımızı ifade etmek istiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

Çalışma süremiz sona erdiğinden, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 18 Ocak 2023 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                                           Kapanma Saati: 00.01



(*) 380 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.