3 Ocak 2023 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

 

 

 

 

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılının ilk birleşimini açıyorum, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Antalya’nın sorunları hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Kemal Bülbül’e aittir.

Buyurun Sayın Bülbül. (HDP sıralarından alkışlar)

 

 

 

 

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan, Değerli Divan, Değerli Genel Kurul üyeleri; sizlerin, mazlum insanlığın yeni yılı kutlu olsun. Yeni yıl, bütün insanlığa, özlemlerini, eşitlik, özgürlük ve adaleti getirsin; tabii, Antalya’ya da.

Antalya’nın sorunlarını konuşacağız ve yeni yılın ilk çalışmasını Antalya’nın sorunlarıyla başlatmak bir isabet olsa gerek. Zira Antalya sadece bir şehir değildir, Antalya sadece “Antalya” değildir; Antalya bir dünya kentidir, Antalya bir turizm kentidir, Antalya bir doğa kentidir, Antalya bir emek kentidir, Antalya bir üniversiteler kentidir, Antalya bir gençlik kentidir, Antalya bir kadın kentidir ve Antalya bir halklar kentidir. Zira antik zamanda Antalya’nın adı “Pamfilya” idi. Konyaaltı kıstağından başlayıp Alanya’ya kadar olan hilale “Pamfilya” denir ve “Pamfilya”nın sözcük anlamı “halklar bahçesi” demekti. Bugün Rus’uyla, Kürt’üyle, Türk’üyle, Yörük’üyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle tam bir kültür şehri olan Antalya’nın başta kültürel sorunları var. Birincisi, Antalya kültürel anlamda hak ettiği çoklu kimliğe kavuşmuş değil. Antalya bir turizm kenti ama kültürel olarak dünyaya tanıtılmış değil. Yörüklerin kültürü, Türkmenlerin kültürü, Tahtacıların kültürü, oraya gelmiş, yerleşmiş başka halkların kültürü ve bununla kaynaşması, dünyaya tanıtılabilmiş değil.

Antalya’da çok ciddi bir turizm sorunu var; turizmle ilgili ulaşım sorunu var. Turizm emekçilerinin örgütlenememe, örgütlense de yaptırımlarla karşılaşma sorunu var. Antalya’da aynı zamanda bir ulaşım sorunu var. Mesela koskocaman turizm kentinde ne yazık, ne ayıp ki tren ulaşımı yok, deniz ulaşımı da yok işin ilginç yanı ve Antalya’da çok ciddi bir kira sorunu var. Gerek Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden kaynaklı olarak meydana gelen mültecilik ve nüfus artışı gerekse çok başka sebeplerden kaynaklı kiralarda yüzde 700, yüzde 800’e varan bir artış söz konusu. Bu çok fahiş bir fiyat. Öğrencilerin, üniversite öğrencilerinin barınamama, beslenememe, ulaşamama sorunları söz konusu. Aynı zamanda çok ciddi bir kadın, gençlik ve çocuk yoksulluğu var. Aynı zamanda seralara dönük sistematik sel baskınları, hortumlar var, orman yangınları var. Buna dair ne yazık ki devletlerin ve hükûmetlerin yürütülebilir bir sistematik programı yoktur. Oysa yıllar önce Yörükler orman orman, dağ dağ dolaşıyordu; tahtacılar ağaçlarla yârenlik ediyordu; Türkmenler oralarda konup göçüyordu, ne bir ağaç yanıyordu ne de bir tahribat söz konusu oluyordu. Şimdi, bu tahribat niye oluyor? Sistem buna bir çözüm bulmak durumunda. Pamfilya’sıyla, Perge’siyle, Phaselis’iyle, Patara’sıyla, Termessos’uyla, Olympos’uyla bir dünya ve turizm kenti olan Antalya'nın ne yazık ki sistematik olarak tanıtımı söz konusu değil. Bu saydığım yerlerle ilgili bilgilendirme söz konusu değil, çok ciddi bir Turizm Bakanlığı politikasızlığı söz konusu. Bunun da giderilmesi gerekiyor ve Antalya merkezde L Tipi, S Tipi hapishaneler, yüksek güvenlikli hapishaneler, aynı zamanda Manavgat'ta ve Alanya'da L Tipi, S Tipi yüksek güvenlikli hapishaneler ve çok uzaklardan buraya getirilmiş hükümlü ve tutuklular ve bunların aileleriyle görüşme sorunu ve bu hapishanelerde yürütülen sistematik bir işkence var. Defalarca gidip görüşmemize rağmen tutuklu ve hükümlülerin hak ve özgürlük talepleri      -içeride esir tutuklu olmasına rağmen- devam ediyor. Mevsimlik işçi sorunu ciddi bir şekilde devam ediyor. Covid-19 pandemisine bağlı olarak esnafın, işçi ve emekçilerin yaşadığı sorun devam ediyor. Antalya’da kıyı şeridinde birçok yere ne yazık, ne ayıp, ne günah, ne utanç verici ki halk giremiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Kemer’de, Belek’te, birçok yerde denize girmeyi bırak, halk deniz kıyısına gidemiyor çünkü denizler yandaşlar, para babaları ve turizm baronlarınca işgal edilmiş durumda; buna da çok ciddi bir çözüm gerekiyor. Yani Antalya’nın üretimden turizme, seracılıktan üretilen ürünün pazarlamasına kadar... Bakın, seracıların tümüyle görüştük, ürün fiyatı belirlenirken hiçbir üreticinin iradesi, görüşü ve önerisi dikkate alınmıyor, halde 4-5 kişilik bir komisyon ürün fiyatı belirliyor; bu, utanç verici bir şeydir. Üretimden dağıtıma, tarımdan turizme, ulaşımdan hava kirliliğine kadar Antalya’nın birçok sorunu var. Antalya bir dünya kenti, bir turizm kenti, Antalya Türkiye’nin nüfus bakımından 5’inci büyük kenti ve bütün bu sorunlara bir an önce çözüm bulunması gerekiyor.

Saygılar sunuyor, bir kere daha, yeni yılın sizlere ve tüm insanlığa özgürlük, eşitlik ve adalet getirmesini diliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, terör mağduru aileler ve çocuk şehitler hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’e aittir.

Buyurun Sayın Aydemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

 

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Değerli Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Milletimizi temsil eden yüksek şahsiyetler, milletvekili kardeşlerim; hepinize saygı sunuyorum.

Efendim, içimizden bir bayrak isim, hakikaten, burada birlikte vazife yapmaktan iftihar ettiğim, her hâliyle numuneyitimsal bir isim bugün burada yok. Aslında Meclis açılırken genellikle hep burada olur, mutlaka buraya katkı sunar o isim, şimdi yok. Niye yok biliyor musunuz arkadaşlar? Seçim bölgesinde, memleketinde. Sebep? Sebep, bundan on beş sene evvel katledilen evladının hatırasını yâd etmek. Kim bu isim arkadaşlar? Oya Eronat. Her hâliyle milletimizi temsil eden, milletimizi ifade eden, kadınlarımızı burada hakkıyla temsil eden bir isim; on beş sene önce yüreğine bir kor düştü. Kim düşürdü? Vatan hainleri, Kürt düşmanları; çok açık söylüyorum arkadaşlar, Kürt düşmanları bir Kürt evladını katlettiler. Sadece onu mu? Hayır, onunla beraber 6 gencimiz gitti arkadaşlar, yaşları 14 ile 18 yaş arasında; bombaladılar, katlettiler. Suçları neydi bunların arkadaşlar? Dershaneye gidiyorlardı, vatana, millete hizmet için donanım yüklenmek üzere gidiyorlardı. Bütün suçları buydu ve içlerinden birisi de evladını almak için gitmişti, bir veli; onu da rahmetle minnetle yâd ediyorum arkadaşlar.

“Terör” deyip geçmeyeceğiz arkadaşlar, unutuyoruz, çok çabuk unutuyoruz olanı biteni. Çok değil, bundan beş-altı sene önce neler yaşıyorduk. İşte, efendim, sadece Eren Eronat değil arkadaşlar, daha doğmamış, anasının karnında; sekiz aylık hamile insanları katleden bir imansız yapı vardı. Var hâlen daha, bitirmek üzereyiz, bitireceğiz ama dikkat etmemiz lazım arkadaşlar; buna vurgu olsun diye diyorum. Ve şehit analarını… “Ana” dediğimizde hep söylüyoruz arkadaşlar “ayağının altı öpülecek varlıklar” diyoruz analara değil mi? Hele hele şehit anaları, onları gördüğümüzde mutlaka bir temenna pozisyonu almamız lazım. O yüzden o buraya girdiğinde özel bir ışık saçıyor, Oya Eronat. Onun için de onun şahsında bütün şehit analarını, ellerini ayaklarını öperek ihtiramla burada yâd ediyorum “Unutmayalım.” diyorum arkadaşlar. Ve bir şeye işaret olsun diye özellikle not düşeceğim: Bu “PKK” denen imansız bölücü örgüt asla Kürt'ü ifade etmiyor arkadaşlar. Kürt'ü ifade etse Kürt'e zulmeder mi, Kürt'ün çocuklarını katleder mi, daha doğmamış çocukları anasının karnında yok eder mi? Etmez. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Hep ne dedik biz arkadaşlar? Dedik ki: Bu yapı, ASALA’dan sonra oluşturulmuş bir yapıdır; bu yapı, Kürt'ten intikam almak için oluşturulmuş, ihdas edilmiş bir yapıdır; Kürt'ün hakkıyla hukukuyla uzaktan yakından ilgileri yoktur.

Bir şey daha söyleyeceğim arkadaşlar: Bakın, özellikle sözde Ermeni soykırımına vurgu yapılıyor ve şunu biliyoruz, tarihî kaynaklar özellikle kayıt düşüyorlar “O soykırımı yapanlar Kürtlerdi.” diyorlar. Şimdi Kürt adına konuştuğunu söyleyenler yazık ki Kürt'ü itham edenlerin iddialarına, efendim, hak verir pozisyona geliyorlar. Öyleyse bütün bunları, arkadaşlar, şu şehit çocukları andığımız günde yeniden fikredelim, yeniden düşünelim diyorum. Hak teslimi o kadar önemli ki arkadaşlar; analar, babalar evlatlarını toprağın altına gönderirken bizim de duruşumuzla onların yanında yer almamız gerekir. Aksi hâlde ne olur arkadaşlar? Onların ruhlarından yönelecek gazap okları o duruşa saygıdeğer bir hâl sergilemeyenleri vurur, buna özellikle işaret ediyorum. Bakın, bölücü örgütün, imansız örgütün bir ismi, bir bölücü başı çıkıp siyaseti tanzim etmek üzere efendim, resmen teknik direktörlük pozisyonu alıyor bugün. Eğer onun o sözlerini naksetmeyecek bir duruşumuz olmazsa arkadaşlar, işte o yerin altına gönderdiğimiz çocukların ruhları bizi iflah etmez. O analar, babalar, o yürek yangınlığı çeken o insanlar mutlaka ama mutlaka Hak bağlamında bizi tarumar ederler arkadaşlar, bunu özellikle sizinle paylaşıyorum.

Ve iktisadi zeminde birtakım güzellikler yaşanıyor değil mi arkadaşlar? Şimdi, bugün bir sözleşme yapılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) – Bugün bir sözleşme var, Bulgaristan’la doğal gaz anlaşması yapıyoruz, doğal gaz sözleşmesi yapıyoruz, doğal gaz satacağız arkadaşlar, bakın. İktisadi zemin velut bir hâle geldi. Eğer şu terör örgütü olmasaydı, bu kitapsızlar olmasaydı trilyonlarca dolarımız oralara gitmezdi, milletin refahı için harcanırdı, öyle değil mi arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, öyleyse, hem bugünü bu iki bağlamda düşünüp fikredelim, şehit evlatlarımızı yâd edelim hem de iktisadi vasatın çok daha iyi olması için, çok daha özel bir hâl alabilmesi için birliğimize, bütünlüğümüze vurgu yapalım, hainlerle asla ve kata kulağımızı açacak kadar bile yakınlık kurmayalım efendim -bunun altını çiziyorum- ve tekraren, şehit evlatlarımızı yüreğimize gömdüğümüzü ifade ediyorum. Şehit analarının önünde de ihtiramla, hürmetle, şu Millet Meclisinde eğiliyorum efendim.

Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bulgaristan’la biz doğal gaz sözleşmesi mi yapıyoruz İbrahim Bey?

BAŞKAN -  Gündem dışı üçüncü söz, Hatay'ın sorunları hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Sayın İsmet Tokdemir'e aittir.

Buyurun Sayın Tokdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

İSMET TOKDEMİR (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Hatay'ın sorunları adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, 2023 yılının da ülkemize, milletimize, devletimize hayırlar getirmesini niyaz ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Hatay, 13 büyük medeniyeti içinde barındırmış önemli bir vilayettir. Bizler, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunun üzerinden on sekiz yıl Fransız işgaline karşı mücadele etmiş şerefli babaların, şerefli dedelerin çocuklarıyız. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar, İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bugün, bu önemli şehrin bir vekili olmanın haklı gururunu yaşıyorum. Hatay’da insanlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunun üzerinden on sekiz yıl boyunca Fransız işgaline karşı ciddi mücadele vermiş. Onun akabinde Hatay Devleti'ni de kurmuştur. Bayrağımız da vardı, İstiklal Marşımız da vardı, 40 kişilik Meclisimiz de vardı. Hatay, Türkiye Cumhuriyeti devletine kayıtsız ve şartsız, hür iradesiyle devlet olmaktansa aziz Türk milletinin bir bireyi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir vilayeti olmayı kabul etti. (CHP sıralarından alkışlar) Hatay, üzerine düşeni her zaman yaptı.

Hatay’ın insanları çalışkandır. Türkiye’de vergi verme oranında 7’nci sıradayız, vergi tahsilatında 5’inci sıradayız ama ne yazık ki yirmi bir yıllık AKP iktidarı, Hatay’ı üvey evlat görüyor, hizmet verme noktasında 78’inci sırada hizmet alabiliyoruz.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Ama ne kaldı geri? Kaç yıl kaldı geriye?

İSMET TOKDEMİR (Devamla) - Hatay’ın suçu ne, günahı ne? Bizler, Amik Ovası’nın, yaylaların, deniz sahillerinin olduğu, hem tarımda hem turizmde hem sanayide önemli bir iliz. Bugün demir çelik sanayimiz var, filtre sanayimiz var ve bereketli Amik Ovamız var.

Bugün çiftçilerimiz perişan, yüksek elektrik faturaları karşısında ezim ezim eziliyor. Nedir sebebi? 2010 yılında Reyhanlı’da bir barajın temeli atıldı, 5/5/2015’te bitirileceği söylendi, üzerinden yıllar geçti, 3 Ekim 2020 yılında şatafatlı bir şekilde açılışı yapıldı. Ben, şahsım, bitmeyen barajın setinin üzerine çıktım; bu baraj bitirilmedi, bitmedi dedim. Çiftçilerimizle âdeta dalga geçer gibi bitmeyen barajın açılışını yaptınız. Onun üzerinden de iki yıldan fazla zaman geçti. Reyhanlı Barajı bitmemiştir, bitirilememiştir. Hatay halkını hep vaatlerle aldattınız, uyuttunuz. Bu, AKP’nin yirmi bir yıllık iktidarının en büyük ayıbıdır. Uzun yıllardır Hassa’mızı İskenderun Limanı’na bağlayacak “Amanos Tüneli” diye bir tünelin temelini atmakla, avutmakla gidiyorsunuz. 2020 yılında “Bu tünelin temeli atılmazsa istifa ederim.” diyen vekilleriniz de oldu “Bu baraj bitmediyse istifa ederim.” diyen vekilleriniz de oldu; onlara da yazık, onların adına da üzülüyorum. Bugün Hatay hak ettiğini alamıyor. Hatay dünyanın 3’üncü büyük organizasyonu olan EXPO’yu Hatay’a getirdi, 1 Türk lirası yardım yapmadınız. O da yetmedi, devletimizin hiçbir kurumu, hiçbir yetkilisi açılışımıza gelmedi. Siz gelmediyseniz EXPO alanımıza 2 milyonun üzerinde insanımız geldi, hem Hatay’ı tanıdı, hem bizleri onurlandırdı. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bugün Edirne’den başlayan, Belen’de sona eren 1.200 kilometrelik bir otoban yolumuz var. Belen’den şehir merkezimize 38 kilometrelik bir yolu yirmi bir senedir yapmadınız. Hatay 500 bin imza topladı “5’inci teşvik bölgesine bizi alın.” dedi, sizler bu imzalara duyarsız kaldınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İSMET TOKDEMİR (Devamla) – Birkaç ilçemizi 5’inci teşvik bölgesine koydunuz, bunların içerisinde altyapısı olan Kırıkhan ilçemizi koymadınız. Bugün, yirmi yıldır Altınözü ilçemizi Antakya’ya bağlayan 20 kilometrelik yolu bitiremediniz. Buradan, bu kürsüden Altınözülü hemşehrilerime sesleniyorum: Yirmi yıldır 20 kilometrelik yolunuzu yapmayanlara sandıkta gerekli cevabı verecek misiniz? (CHP sıralarından alkışlar)

Kendi doğup büyüdüğüm ilçede demografik yapımız değişti; Suriyelilerin nüfusu bizden fazla. Eğitimde entegrasyon adına hem bizim çocuklarımız hem de Suriyeli misafirlerimizin çocukları perişan oldu. Bütün bu eksikleri, noksanları saymakla bitmeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET TOKDEMİR (Devamla) - Yalnız, 2023 yılında yapılacak seçimde Hatay sandıkta bunun hesabını sizden soracaktır diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, biraz önce Sayın İbrahim Aydemir Bey konuşurken kürsüde dedi ki: “Efendim, Türkiye'nin bulduğu doğal gazın sözleşmesini bugün Bulgaristan’la yapıyoruz.” Şimdi, İbrahim Aydemir Bey, milletvekilleri milletin aklıyla mı oynuyor? Madem doğal gazı bulduk, daha Türkiye’ye verilmedi, nasıl oluyor da Bulgaristan’la sözleşme yapılıyor? Yani gerçekten bu doğal gaz bulunduysa ilk önce biz kullanalım. Yani bir algı yaratılıyor Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Tanal, İbrahim Bey -bulunan doğal gazı- “Bulgaristan’la anlaşma yapıyoruz.” demedi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ne dedi?

BAŞKAN – “Türkiye ile Bulgaristan doğal gaz anlaşması yapıyor.” dedi, bulunanı kastetmedi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – E, ne demek?

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Mahmut Tanal, yine yanlış anlamışsın.

TAMER DAĞLI (Adana) – Mahmut ağabey, dinlememiş.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Dinlememişsin ya.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, o zaman sözü ona verelim. Yani Türkiye’de bulunan doğal gazı mı söyledi?

BAŞKAN – Türkiye'nin toplam doğal gaz üretimi sadece yüzde 1’dir. Türkiye'nin böyle bir imkânı yoktur; hepiniz biliyorsunuz zaten.

Görüşmelere devam ediyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ya, nerede doğal gaz kardeşim? “Sözleşme yapıyoruz.” diyor ya.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Sayın Tanal, inadına söz almıyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekili sayısını 100’üncü yılda ilk birleşim olduğu için bugün 30’a çıkarıyorum. 30 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

İlk söz Sayın Yılmazkaya’nın.

 

 

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çarşı pazar ateş pahası, ülkede enflasyon almış başını gidiyor ama TÜİK yine yaptı yapacağını. Enflasyonun yıllık olarak yüzde 137 arttığı ülkemizde, TÜİK, enflasyonu yıllık yüzde 64 açıklayarak milyonlarca memurun ve emeklinin hakkını yedi, emeğini çaldı. Yazıklar olsun, sizler halkın değil, düzenin adamı olmuşsunuz. Görünen bu kadar zamlara rağmen, TÜİK, acaba nereden alışveriş yapıyor? Alışveriş yaptığı yeri söylese de vatandaşlarımız oradan alışveriş yapsa. İstanbul, Ankara, Gaziantep gibi büyük şehirlerde de birçok kentte de bu emekli maaşları ev kirasına bile yetmiyor. Evini geçindiremeyen, kirasını, elektriğini, doğal gazını ödeyemeyen emeklilerimiz ve memurlarımız çok zor durumda ama bu düzen böyle gitmez. Memuru, emekliyi yüksek enflasyona ezdiren ve yoksulluğa mahkûm eden bu maaş politikası bir an önce revize edilmeli diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Barut…

 

 

 

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, besicilerimiz büyük sorunlar yaşıyor. 1 ton samanın fiyatı 4 bin lirayı geçti, bir çuval yem 400 liraya dayandı. Çiftçi için et de süt de para etmiyor, halkımız ise tüketemiyor. Tarım ve Orman Bakanlığı, hayvancılık sektöründe yaşanan vahim durumu sadece seyrediyor, göstermelik adımlarla durumu geçiştirmeye çalışıyor. İneklerimiz kesime gidiyor, Bakanlık et ve süt fiyatlarıyla ilgili ya susuyor ya da makyaj adımlar atıyor. Serbest piyasada çiğ süt fiyatı 12 lirayı aştı. Ulusal Süt Konseyi, aralık ayında çiğ sütün maliyetini 8,74 lira olarak açıkladı ama ne acıdır ki aynı Konsey çiğ süt referans fiyatını hâlâ 8,50 lira olarak belirledi. Maliyetin fiyattan yukarı olması da kabul edilemez. Aklımızla dalga geçmeyi bırakarak kan ağlayan üreticinin sesini duyacak mısınız?

BAŞKAN – Sayın Ceylan...

 

 

 

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Avrupa’da, son beş yüzyılın en kurak yılı yaşandı. Ülkemiz üreticileri de küresel iklim değişikliğinden etkilendi. 2022 hasat sezonu biten zeytinde kuraklık nedeniyle yer yer verim düşüklüğü yaşansa da durumun İspanya’daki kadar kötü olmadığını görmek sevindirici bir durum. Zeytin ağacının ana vatanı olan ülkemizde zeytin ve zeytinyağı üreticileri ise dertli. Avrupa’da zeytinyağının litresine 1,3 euroyla destekleme verilirken, ülkemizde üç senedir dane zeytine kilogram başına 15 kuruş, zeytinyağına ise son beş yıldır 80 kuruş destekleme pirimi ödemesi yapılıyor. Girdi maliyetlerinin çok yüksek olması, mazot fiyatlarındaki artış, gübre fiyatlarındaki yükseliş, üreticinin belini büküyor. Üretici, kontrol edemediği maliyet artışlarına karşın devletin, destekleme ödemelerini günün ekonomik koşullarına göre revize etmesini bekliyor.

BAŞKAN – Sayın Arık...

 

 

 

 

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle tüm yurttaşlarımızın yeni yılını kutluyorum.

Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı bölge müdürlüklerinde çalışan danışmanlık, müşavirlik personelleri dertli. Bu arkadaşlarımız, kadrolu personellerle aynı işi yapıyor ama aynı sosyal haklar ve özlük haklarından yararlanamıyor, her an işten çıkarılma korkusu yaşıyorlar.

Ben, milletin Meclisinden emekçi kardeşlerime sesleniyorum: Az kaldı, bu iktidarın çözemediği tüm sorunları bir bir biz çözeceğiz; o yıl, bu yıl, geliyor gelmekte olan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaya...

 

 

 

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

2023 yılının ilk Genel Kurul çalışmalarını gerçekleştirdiğimiz bugün, yüzyıl önce bu toprakları bizlere vatan olarak bırakan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Millî Mücadelemizin bütün kahramanlarını rahmetle anıyorum.

2023, 2053, 2071 hedeflerimizin ilk durağı olan, Türkiye Yüzyılı’nın miladı saydığımız 2023 yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliği ve aziz milletimizin desteğiyle hizmetlerimize hız kesmeden devam edecek, büyük projelerimizin kazanımlarıyla gücümüze güç katarak ülkemizin bölgesindeki ve dünyadaki güçlü konumunu sağlamlaştıracağız. Türkiye Yüzyılı’nın miladı olan ve cumhuriyetimizin 100’üncü yılına girdiğimiz 2023 yılının aziz milletimize ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Girgin…

 

 

 

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

TÜİK yine yapacağını yaptı; çalışanın, emeklinin hakkını çaldı, resmî enflasyonu düşük çıkardı, tartışmalı enflasyon oranlarıyla milyonlarca çalışanın ve emeklinin kaderini belirledi. Herkes sokakta enflasyonu görüyor; açıkta işlenen günahın tenhada özrü olmaz. Emeklinin, emekçinin, dulun ve yetimin yenen kul hakkının hesabı elbet sorulur. En düşük işçi emekli aylığı 2002’de asgari ücretin yüzde 40 üstündeydi, yirmi yıl sonra asgari ücretin yüzde 36 altına düştü. 2002’deki düzeyini koruması için en düşük emekli aylığı şu an bile en az 7.700 TL olmalıydı, oysa hazine desteğiyle 3.500 TL. İntibak yasasıyla, aylık bağlama oranının düzeltilmesiyle, refah payı verilmesiyle, gerçek enflasyon farkı verilmesiyle en düşük emekli maaşını asgari ücret düzeyine çıkarın, emekliyi gözden çıkarmayın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ekinci…

 

 

 

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Kıymetli Başkan.

Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına, yeni Türkiye Yüzyılı’na girdiğimiz bugünlerde 2023 yılını kutluyor, sağlık, huzur, mutluluk getirmesini diliyorum.

Diyarbakır Milletvekilimiz Oya Eronat ablamızın on beş yıl önce hainler tarafından şehit edilen evladı Eren Şahin evladımıza rahmet, Oya ablamıza da sabır diliyorum.

 

29 Aralık günü kendi sahamızda oynadığımız Galatasaray maçının 51’inci dakikasında nizami golümüz iptal edilmiş, niçin iptal edildiği bu saate kadar açıklanamamıştır. Kulübümüz, Futbol Federasyonuna maçın tekrarlanması için müracaat etmiş olup tüm Sivaslılar olarak Futbol Federasyonundan maçın tekrarını istiyoruz. Demir Grup Sivasspor sizlerin yiyeceği kolay bir lokma değildir, tüm Sivaslıların göz bebeğidir.

Buradan Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

 

 

 

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2023 yılının Gazi Meclisimiz, ülkemiz, aziz milletimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Akdeniz’in incisi, seçim bölgem Mersin’in bugün, 3 Ocak düşman işgalinden kurtuluşunun 101’inci yıl dönümünü kutluyorum.

Yine, kadim şehir Tarsus’umuzun düşman işgalinden kurtuluşunun 101’inci yıl dönümünü de geçtiğimiz 27 Aralık günü Tarsus’ta büyük bir coşkuyla kutladık. Bu vesileyle, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı’mızın tüm şehit ve gazilerini rahmet, minnet ve saygıyla yâd ediyorum.

AK PARTİ olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliğinde, 81 ilde olduğu gibi Mersin’e de eser ve hizmet kazandırmaya devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özkan…

 

 

 

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bundan tam yüz bir yıl önce Mersinliler, milletin azmi ve inancı karşısında hiçbir gücün duramayacağını bütün dünyaya ilan etmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Arkadaşlar, gidip Toros Dağları’na bakınız; eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.” sözüyle Mersinlilerin bağrında bağımsızlık ateşini yakmıştır. Bugün bizzat katılım sağladığım, onur ve gurur duyduğum Mersin’imin düşman işgalinden kurtuluşunun 101’inci yıl dönümünü kutluyorum. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, kurtuluş mücadelesinde vatan uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi saygıyla ve minnetle anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Güneş…

 

 

 

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılında 36,1 milyar dolar olan ihracatımız 7 kat artış göstererek 2022 yılında 254,2 milyar dolarla cumhuriyet tarihinin rekoru kırılmıştır, bir önceki yıla göre de yüzde 12,9 oranında artış göstermiştir. İhracat ailesine katılan yeni firma sayısı 9.700’ü aşmış, bir milyar doların üzerinde ihracat yapan il sayısı 5’ten 24’e yükselmiş, millî paramızla ihracat yapılan ülke ve bölge sayısı 197’ye ulaşmıştır. Mal ve hizmet ihracatında yazdığımız başarı hikâyesinde, dünyanın dört bir yanınına ihracat gerçekleştiren, üretimde ve yönetimde emek veren tüm ihracatçılarımıza teşekkür ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın liderinde, Türkiye Yüzyılı vizyonuyla nice rekorlara, hedeflerimize emin adımlarla ilerliyoruz. 2022 yılı ihracat rakamımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)         

BAŞKAN – Sayın Önal…

 

 

 

AHMET ÖNAL (Kırıkkale) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Çırak ve stajyerlerin mesleki eğitime başladıkları tarihte yapılan sigorta ne yazık ki yaşlılık sigortası olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenle yüz binlerce emekçi emeklilik hakkına erişemiyor, anayasal haklarından mahrum ediliyor.

18 yaş altında, mesleki eğitimin başladığı tarih emekliliğe esas sigorta başlangıç tarihi olarak kabul edilmelidir. Anayasa’nın eşitlik ilkesi de dikkate alınarak uygulamada adaletin sağlanması için, aslında fiilen bir çalışmaya ve sigortalılığa dayanan çıraklık ve staj sürelerine borçlanma hakkı tanınmalı, bu çalışmalar uzun vadeli sigorta kolları bakımından da sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas alınmalıdır. Böylece yaşanılan mağduriyetler giderilecek; bunun yanında mesleki eğitim de özendirilmiş olacaktır diyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

 

 

 

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP’nin devleti yazboz tahtasına çevirmesinin bedelini vatandaşımız ödüyor. İşler yasalara göre değil, kişilerin sabahları hangi taraftan kalktığına göre yapılıyor. Bunun bir örneğini de İpsala Kocahıdır köyünde gördük.

Bundan beş sene önce İpsala Malmüdürlüğü arazi dağıttı, tam 2.500 dekar; hak sahiplerine 13’er dekar verdi, toplam 135 kişiye. Parası olanlar peşin parayla sahip oldular, hemen tapularını aldılar; parası olmayanlara da “Sen 5 taksitte ödeyebilirsin.” dediler. Şimdi, 4’üncü yılına gelince denilen şu: “Burada bir sorun var. Siz bu sene ÇKS düzenlemeyin; parayı yatırın, bekleyin. Mazot ve gübre desteği yok. Soruşturma yürütülüyor.” 200’e yakın çiftçi mağdur, bu nasıl iştir? Devlet vatandaşıyla bir anlaşma yaptıysa buna uymak, vatandaşı korumak zorundadır. İpsala Kocahıdır köyündeki vatandaşlarımızı daha fazla mağdur etmeyin, haklarını hemen verin.

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…

 

 

 

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hatay, Akdeniz Bölgesi’nde zeytin üretiminin en çok olduğu ildir. Ülkemizde zeytin üretiminin yüzde 10’una yakını Hatay’da üretiliyor. Zeytin, Hatay için bu kadar önemli bir ürün ama zeytinlikler imara açılarak zeytin ağaçlarımız bir bir yok edilmek isteniyor. İçinde binlerce zeytin ağacı olan araziler TOKİ’ye devrediliyor, Değirmenbaşı mahallesinde içinde zeytin ağaçları olan 670 dönüm TOKİ’ye devredilmiş; burada otuz beş, kırk yıllık zeytin ağaçları var, mahallenin yüzde 70’i buradaki zeytinden geçimini sağlıyor. Kimse “TOKİ ev yapmasın.” demiyor, konut yapılacak onlarca yer varken neden zeytin ağaçlarının olduğu araziler seçiliyor? Bu iktidarın zeytinle olan derdi nedir? Zeytinden geçimini sağlayan vatandaşa garezi nedir? Bu yanlışlıktan acilen dönülmeli. Zeytin ağaçlarının ve vatandaşlarımızın rahat bırakılmasını istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

 

 

 

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Milletimizin yeni yılını kutluyorum.

2-8 Ocak Veremle Savaş Haftası’dır. Halk arasında verem olarak bilinen tüberküloz bulaşıcı bir hastalıktır. Belirtileri; iki haftadan uzun süren öksürük, ateş ve gece terlemesi, kilo kaybı, hâlsizlik ve yorgunluk, tükürükte kan, göğüs ve sırt ağrısıdır. Verem önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Veremden korunmanın en etkili yolu hızlı tanıdır. Günümüzde kullanılan ilaçlar çok güçlüdür ve tedavilerinde başarıları sonuçlar alınmaktadır. Son olarak 2’nci ayda bebeklere mutlaka verem aşısı uygulanmalıdır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şimşek.

 

 

 

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

19 Mayıs 1919’da Samsun’da yakılan kurtuluş ateşi bütün yurdu sarmış, 27 Aralıkta Tarsus, 3 Ocakta da Mersin’in kurtuluşu sağlanmıştır. Bugün Mersin’in kurtuluşunun 101’inci yıl dönümü büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Mersin’e yaptığı bir gezide sahilde gördüğü görkemli bir binayı işaret ederek “Bu köşk kimin?” diye sorar. Derler ki: “Kirkor’un.” “Yanındaki bina kimin?” der. “O da Yorgo’nun.” derler. “Diğeri kimin?” “O da Salomon’un.” derler. Atatürk sinirlenir ve “Onlar bunları yapıyorken siz neredeydiniz?” diye sorar. Toplananların arasında yaşlı bir köylü “Paşam, biz Yemen'de, Tuna boylarında, Balkanlar'da, Kafkasya'da, Çanakkale'de savaşıyorduk.” der. Atatürk, hatıralarında “Hayatta cevap veremediğim yegane insan bu ak saçlı ihtiyar olmuştur.” der ve tarihî sözünü söyler: “Mersinliler, Mersin'e sahip çıkınız.”

Kurtuluşun 101’inci yılını kutluyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Aydın…

 

 

 

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

14 Aralıkta, 16 milyon İstanbullunun iradesiyle sandıktan galip çıkan İmamoğlu'na siyasi bir kararla ceza verildi. Bu siyasi kararın öncesindeki konuşmalar da basına yansıdı yani kararın nasıl alındığını artık bütün kamuoyu açık seçik görmekte. Ancak, iktidar, buna rağmen sadece bununla yetinmeyip türlü türlü başka bahaneler uydurarak -işte terör soruşturması, İstanbul'daki Fatih tablosu gibi sebeplerle- milletin iradesine, halkın iradesine karşı bir tavır sergilemektedir. Buradan uyarıyoruz: Daha önce iki defa bunu yaptınız ve karşılığını aldınız, bu tavrınız devam ederse emin olun seçimden önce İstanbul'un olanaklarını kullanmak için yaptığınız bu operasyon da başarısızlıkla sonuçlanacak, önce genel seçimde daha sonra da yerel seçimde halkımız size gereklisi cevabı sandıkta verecektir diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kılavuz…

 

 

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Her karışına Türk'ün mühür vurduğu, vatana ve millete ram olan, şehitlerin nice kahramanlık destanları yazdığı, Millî Mücadele’nin abide şehri Mersin’imizin düşman işgalinden kurtuluşunun 101’inci yılını büyük bir onur, gurur ve iftiharla idrak etmenin bahtiyarlığını ve kıvancını yaşamaktayız.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün “Arkadaşlar, gidip Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.” düsturuyla düşman çizmelerine vatan toprağını çiğnetmeyen, millî mukaddesata leke düşürmeyen şanlı ecdadımızı ve kahraman şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Tüm Mersinli hemşehrilerimizin kurtuluş gününü kutluyorum.

BAŞKAN - Sayın Kasap…

 

 

 

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İktidarın yok saydığı Kütahya’da, Kütahya’mızda mevcut doğal gaz dağıtım şirketi, EPDK’nin çıkardığı adaletsiz fatura yönetmeliğiyle tüm uyarılara, tüketici hakem heyeti kararlarına, yargı kararlarına rağmen zulme devam ediyor. Parasını peşin ödediğiniz doğal gaza, ön ödemeli sayaç vasıtasıyla sürekli, her ay, haftalık zamlar uygulanıyor ve bunlar bir sonraki fatura döneminde sizden tahsil ediliyor. Şirket bildiğini okuyor, yapılan tüm uyarılara rağmen, yargı kararlarına rağmen şirket hâlâ bildiğini okuyor. Emeklinin, işçinin, garibanın ocağına incir dikiliyor, bu karda kışta insanlar soğuğa mahkûm ediliyor, 35 bin abone her ay mağdur ediliyor. Bu zulme son vereceğiz, birkaç ay kaldı, az kaldı, geliyor gelmekte olan; yeni yılda bu zulüm bitecek.

Teşekkürler Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aycan…

 

 

 

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, engellilik hayatının bir gerçeğidir. Engelli kişi sayısı gittikçe artmaktadır, engelli bireylerin beklentileri de, sorunları da beraberinde artmaktadır. Engellilerin hayatını kolaylaştırmak, hayatındaki engelleri kaldırmak gerekir.

Engelli bireylerin hastaneden almak zorunda olduğu raporlar sıkıntı yaratmaktır. Bu konuda da bir kolaylaştırma yapmak gerekir. Örneğin, ayrı bir engelli kurulu oluşturulabilir. Her sene istenen raporu alamadığı zaman,  engelli, çeşitli mağduriyetler yaşamaktadır.

Engellilerin en önemli isteği ise iştir fakat özel sektör engelli kotalarına uymamakta ve engelli istihdamı yapmamaktadır, bu konuda gerekli denetimi yapmak uygun olacaktır.

Engellilerin en önemli beklentisi kamu kuruluşlarındandır. Uzun süredir engelli ataması yapılmamaktadır; sağlıkta, eğitimde, tüm kamu kuruluşlarında engelli ataması büyük beklenti hâline dönüşmüştür. Engelli ataması yapılmasını uygun görüyor ve bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Gül Yılmaz...

 

 

ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, Akdeniz’in incisi, tarımın başkenti, mavinin ve yeşilin buluştuğu en güzel şehrimiz olan seçim bölgem Mersin’imizin düşman işgalinden kurtuluşunun 101’inci yıl dönümü. Kurtuluş Savaşı'nda verdiğimiz varoluş mücadelesinde Mersin'imiz “Arkadaşlar, gidip Toros dağlarına bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün inancını boşa çıkarmamıştır ve Toros dağlarındaki o Yörük çadırlarından yükselen duman bundan sonra da tütmeye, aziz vatanımız ilelebet payidar kalmaya, al bayrağımız her daim dalgalanmaya devam edecektir. Bu vesileyle bizlere bu toprakları vatan yapan kahraman ecdadımızı rahmet ve minnetle yâd ederken Mersin'imizin kurtuluş yıl dönümünü kutluyor, kıymetli hemşehrilerime saygı ve selamlarımı sunuyorum.

 BAŞKAN – Buyurun, Sayın Kaplan.

 

 

İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

TÜİK yıllık enflasyonu yüzde 64,27 olarak açıkladı. TÜİK'in gerçeği yansıtmayan rakamları yüzünden milyonlarca emeklinin ve memurun maaşı pula döndü. Asgari ücrete yapılan 3 bin liralık zam şimdiden eridi gitti. Yeni yıla girer girmez zam yağmuru başladı. Bir koli yumurta 100 liraya dayandı, peynir 150-200 liradan satılıyor. Temel gıdaya ve temel ihtiyaç malzemelerine erişim lüks hâle geldi. AK PARTİ’nin beceriksiz ekonomi politikası cepleri boşalttı. Çok değil, beş altı ay sonra bu zulüm bitecek; işçimiz, emeklimiz, memurumuz Cumhuriyet Halk Partimizin iktidarında hak ettiği değeri görecek.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İlhan…

 

 

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Başkanım.

Kırşehir ili Çiçekdağı ve Akçakent ilçelerine bağlı 20’nin üzerinde köyümüzün Ankara Kara Yolu’na bağlantısı olan Delice Irmağı üzerindeki tarihî Kızılcaali Köprüsü yaşanan tahribat sebebiyle ulaşıma kapatılmıştır. Bu sorunu aşmak için köprünün yanında bulunan taş ocağı tarafından köylülerle birlikte inşa edilen köprü ise güvenlik gerekçesiyle yıktırılmıştır. Çok önemli bir hattı birbirine bağlayan köprüyü kullanamayan köylüler, 70 kilometrelik Çiçekdağı hattını kullanmak zorunda kalmışlardır. Gerek zaman gerek ekonomi gerekse de can güvenliği açısından köprünün faaliyet dışı kalması bölge insanı açısından büyük sorunların yaşanmasına sebep olmaktadır. Çok tehlikeli olmasına rağmen bazı kişiler yolu kısaltmak adına tren yolunu bile kullanmaktadırlar. Hatta geçen hafta da bu sebeple tren kazası olmuş, bir vatandaşımız ağır yaralı olarak tedavi altına alınmıştır. Buradan yetkililere sesleniyorum: Bir an önce ya köprüyü tamir edin ya da bölgede trafiği rahatlatacak yeni bir alternatif bulun.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

 

 

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkürler Başkan.

Seçim bölgem olan Adıyaman’da özellikle 400 yataklı hastanemiz ve Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinde vatandaşlarımızın randevu çilesi devam ediyor, yurttaşlar saatlerce sıra almak için kuyrukta bekliyorlar. Ben buradan Sağlık Bakanlığına ve İl Sağlık Müdürlüğüne açıkça çağrı yapıyorum: Vatandaşlarımızın bu mağduriyetini giderin. Eksik branşlardaki uzman doktorların bir an evvel atamalarını yapın. Bütün çabalarına ve gayretlerine rağmen sağlık çalışanlarımız bu kuyrukları bitiremiyorlar. Fiziki şartların yetersizliğini de bir an evvel giderin diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Antmen…

 

 

 

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün seçim bölgem, Akdeniz’in en güzel şehri, turunçgiller diyarı, tarımın başkenti, turizmin en önemli şehirlerinden biri olacak, arkeoloji ve sanatta çığır açacak bir kent olacak Mersin’imizin kurtuluşunun 101’inci yıl dönümü. Bu yıl dönümünde ben, bu güzel ülkeyi bize kazandıran başta Ulu Önder Ebedi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün şehitlerimizi ve bütün gazilerimizi Allah’tan rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Mersin’imizin kurtuluşunu tekrar kutluyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

 

 

 

 

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

2023 yılımızın hayırlı olmasını diliyorum.

Ülkemizde gıdalar, tarladan sofraya her aşamada denetleniyor. Tarım ve Orman Bakanlığımız tarafından gıda üretim, satış ve toplu tüketim yerlerine yönelik denetimler her geçen yıl artarak sürdürülmektedir. 2022 yılı Kasım ayı itibarıyla 7.500 kontrol görevlisi tarafından 1 milyon 100 bin denetim gerçekleştirilmiştir. Gıdaların uygunluk kontrolleri 41 kamu ve 101 özel gıda kontrol laboratuvarında yapılmaktadır. “Tüketici en iyi denetçidir.” yaklaşımıyla 7/24 hizmet veren Alo 174 Gıda Hattı’yla şikâyet ve talepler değerlendirilerek cevaplandırılmaktadır. Bugüne kadar 2,8 milyon başvuru alınmıştır. 2002 yılında 1.500 olan denetçi sayısı 2021 yılında 5 kat artışla 7.245’e yükselmiştir. 2002 yılında 40 bin olan denetim sayısı 2021…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz… Sayın Ümit Yılmaz? Yok.

Sayın Cora…

 

 

 

SALİH CORA (Trabzon) – Değerli Başkanım, kıymetli milletvekilleri; öncelikle yeni yılınızı kutluyorum.

İfade etmek isterim ki bereketli bir yılı geride bıraktık. İktisadi zeminde önemli gelişmeler yaşandı. Yerli ve millî otomobilimiz Togg’u banttan indirdik. Yerli ve millî insansız savaş uçağımız KIZILELMA’yı hangardan çıkardık. Son keşiflerle birlikte 710 milyar metreküp doğal gazı ekonomimize kazandırıyoruz. Başta Gabar olmak üzere terörden temizlenen yerlerden petrol fışkırıyor. Tarihin en büyük sosyal konut hamlesini başlattık.

Çalışma hayatında da önemli düzenlemeler yaptık. Tüm kamu çalışanlarındaki ek gösterge beklentisini çözdük. Sözleşmelileri kadroya alıyoruz. Emeklilikte yaşa takılanların beklentilerini yaş şartı olmaksızın çözdük. Asgari ücret 8.500 TL olarak belirlendi. Memur ve emekliye yüzde 25 zam öngörüldü. Üniversite öğrencilerimizin kullandığı yüksek öğrenim kredi borçlarının faizlerini sildik. Elektrik ve doğal gaza kısmi indirim getirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu...

 

 

 

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde büyüyen ve güçlenen Türkiye yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Üretim ve istihdamı ön planda tutan Türkiye ekonomi modelimiz sayesinde üretmeye ve dünyanın dört bir yanına Türk ürünlerini ihraç etmeye devam ediyoruz. Mal ve hizmet ihracatında yazdığımız başarı hikâyesiyle 2022 yılı ihracatımız geçen yıla göre yüzde 12,9 oranında artışla 254,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Cumhuriyet tarihimizin rekoru olan bu ihracat rakamı ülkemize, milletimize hayırlı olsun. Bu tarihî başarımızın elde edilmesini sağlayan sanayicilerimizi ve gizli kahramanlar olan emekçi kardeşlerimizi kutluyorum. 2023 hedeflerimizle cumhuriyetin ilk yüzyılında yapılanları 3’e, 5’e, 10’a katlayan hizmet yolculuğumuza devam edeceğiz. Ülkemizi Türkiye Yüzyılı’na hazırlarken bundan önce olduğu gibi bundan sonra da her alanda vatandaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Hancıoğlu…

 

 

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğrencileri yayıncılık ilkelerine, duruşuna çok değer verdikleri Oğuzhan Uğur'u üniversitelerine davet ettiler; Rektörlük salon vermeyerek öğrencilerin bu etkinliği gerçekleştirmesine engel oldu. Rektörlüğün gerekçesi de şöyle: “Oğuzhan Uğur'u çok siyasi buluyoruz.” “Çok siyasi” diye Oğuzhan Uğur'a salon vermiyorsunuz ama iktidar partisinin Genel Başkan Yardımcısı Ömer İleri'ye o kampüste etkinlik düzenliyorsunuz. Üniversite gençliğinin aklıyla mı alay ediyorsunuz? Bugün, iktidar koltuğunda oturanlar ya da iktidarın bahşettiği koltuklarda oturanlar şunu çok iyi bilsin: Ne gençler sizin emir erinizdir ne de üniversiteler sizin çiftliğinizdir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan…

 

 

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Herkese adaletli bir yıl diliyorum.

Sayın Genel Başkanımızın Kayseri ziyareti sırasında, televizyon ekranlarında hepimiz gördük; bir anne ekrana dönerek elinde çocuğunun beslenme çantasını gösterdi, 200 cc'lik bir su ve içi boş yarım sandviç ekmek. Vicdanı olan hiç kimsenin kabullenemeyeceği bu görüntüyü herkesin gözünün önüne getiriyorum. Ekmeğin büyük şehirlerde 6 lira olduğu bir dönemden geçiyoruz; bu, sizin eseriniz. Ama asıl söyleyecek olduğum şu: Her 3 çocuktan 1’inin aç olduğu bir ülkede yüz binlerce çocuğun özellikle büyük kentlerin varoşlarında okula bile gidemediği bir gerçeği yaşıyoruz. Dijitalleşmeyle övünen iktidarınız bu çocukların niye okula gidemediğini, ailelerin servis ücretini ödeyemediğini, çocukların aç, yoksul, eve tıkılı hâlde yaşadığını görebilecek yerde duruyor. Yüz binlerce çocuk okula gitmezken siz nasıl uyuyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yalım...

 

 

 

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yıllardır haklarını savunduğumuz EYT'lilerin yani emeklilikte yaşa takılanların EYT sorununu çözdürdük ancak neredeyse yarısının sorunu kısmi çözüldü. Yani BAĞ-KUR’lular... BAĞ-KUR'luların, peki, bu ülkede Sosyal Sigorta Kurumu olarak karşılığı yok mu? Nasıl sigortada çalışan vatandaşlarımız beş bin iş gününde emekli oldularsa BAĞ-KUR’luların da dokuz bin gün değil, beş bin iş gününde emekli olmalarını buradan Çalışma Bakanından ve de Sayın Erdoğan'dan özellikle talep ediyorum tüm BAĞ-KUR’lu vatandaşlarımız adına.

Aynı şekilde, staj mağdurlarının da sorunlarının çözülmesini acilen talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çolakoğlu…

 

 

AHMET ÇOLAKOĞLU (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımızın yaptığı son doğal gaz rezerv açıklamasıyla yine Türkiye'nin gücü ve azmi ortaya çıkmıştır.

Bölgem olan Zonguldak Çaycuma Filyos açıklarında Çaycuma-1 Kuyusu’nda bulunan 58 milyar metreküp rezervle doğal gaz keşfimiz 710 milyar metreküpe ulaşmıştır.

On gün önce Enerji Bakanımız ve Enerji Komisyon Başkanımız ve Komisyon üyelerimizle beraber Filyos bölgesinde doğal gazın karaya ulaştığı tesislere ziyarette bulunduk. Burada 8 bin personelimiz 24 saat esasına göre fedakârlıklarla çalışmaya devam etmektedir. 2023 yılı ilk çeyreğinde yerli ve millî doğal gazımız, Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, evlerimizde ve mutfağımızda olacaktır.

Buradan inanmayanlara sadece şunu söylüyorum: Gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım ama şu anda sistemde kimse yok gördüğüm kadarıyla.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O zaman gündeme…

BAŞKAN – Sayın Usta…

 

 

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2023 yılının ilk konuşmasına aziz milletimizin yeni yılını en içten dileklerimle kutlayarak başlamak istiyorum. Yeni yılda ülkemize huzur ve refah diliyorum. Siyasi kutuplaşma ve ekonomik darboğaz içerisinde geçen zorlu bir yılı geride bıraktık. Yeni yılla birlikte gelecek olan seçim sandığı ülkemiz üzerinde doğacak olan güneşin de müjdeleyicisi olacaktır. 2023 yılında milletimizle el ele vererek hep birlikte güzel günlerin tadını çıkaracağız; o sene bu sene olacak. Bu sene İYİ Parti iktidarıyla birlikte, Türkiye, ikinci yüzyılında hak ettiği yeri alacak, vatandaşlarımız refaha kavuşacak. Devletin yönetimi tek bir kişinin keyfîne değil, hukukun gerektirdiği kanunlara bağlanacak. “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla hareket etmek yerine ortak akıl esas alınacak, saray ve çevresine değil, millete hizmet anlayışı egemen olacak. Fikrî hür, vicdanı hür düşüncenin önü açılacak, sanatçılar, akademisyenler dâhil toplumun tüm kesimleri düşüncelerinden ötürü dışlanmayacak. Liyakat esas alınacak, torpil son bulacak. Kuvvetler ayrılığı esas alınacak, hükûmet sistemi denge denetleme mekanizmasıyla kurulacak. Meclisin yetkileri artırılacak. Egemenlik bir zümrenin ya da bir ailenin değil, yeniden, kayıtsız şartsız milletin olacak. Sadece kanunlar esas alınarak yargı bağımsızlığı sağlanacak. Yargı üzerindeki siyasi baskı ve müdahale son bulacak. Bir şey değişecek, her şey değişecek. Seçimle birlikte yılın ikinci yarısında şahlanış gerçekleşecek. Milletimiz bize güvensin; her şeyin güzel olacağı günlere çok az kaldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Aralık cuma günü Çukurambar'da uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Doçent Doktor Sinan Ateş'e Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum. Derin bir üzüntü duyduğumuzu buradan ifade etmek isterim, ailesine ve sevenlerine de başsağlığı dilerim. İnşallah bu menfur saldırının meçhulleri bir an evvel yakalanır ve konu aydınlatılır.

Mersin'in Fransız işgalinden kurtuluşunun 101’inci yıl dönümü bugün. Bu vesileyle, ben, kurtuluş mücadelesine katılan ve şehit olan bütün milletimizi ve gazilerimizi rahmetle minnetle yâd ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün biliyorsunuz enflasyon rakamları Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklandı. Enflasyon rakamı, TÜİK rakamlarına göre tüketici enflasyonu yüzde 64,3 oldu. Şimdi, öteden beri, ta 1970’li yıllardan beri İstanbul Ticaret Odası da buna benzer enflasyon rakamını açıklıyor. Geçmişe baktığınız zaman İstanbul Ticaret Odası ile Türkiye İstatistik Kurumunun tüketici enflasyonu arasında böyle bazen 1 puan, 2 puan fark olur; kimi zaman birisi üstte, kimi zaman bir altta olur. Şimdi fakat bu yıl tabii, bakıyorsunuz, aradaki fark 28,7’ye çıkmış yani TÜİK'in 64,3 dediği tüketici enflasyonuna İTO yüzde 93 diyor. Bakın, bu bir kamu kurumu sayılır yani bir meslek kuruluşu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Yani dolayısıyla hani hep iddia ediyorduk “Türkiye İstatistik Kurumu enflasyon rakamlarını baskılıyor.” diye. Bu çok net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Artık bağımsız akademisyenlerin yüzde 137,6 bulduğu rakama gitmiyorum bile yani bu da bir “benchmark” olarak alınabilir, alınması da gerekir. Şimdi, dolayısıyla bu tabii, nasıl bir sonuç doğuruyor? Şu anda çok net bir şekilde bu Türkiye İstatistik Kurumu çalışanların ve emeklilerin maaşlarına, aylıklarına, gelirine, rızkına çökmüştür. Bu çok net bir şekilde böyledir. Yani hiç olmazsa geçmişte olduğu kadarıyla İstanbul Ticaret Odasıyla paralel bir açıklama yapmış olsaydı… Geçmiş hep öyle olduğu için söylüyorum. Hani geçmişinde farklılıklar olur, onu kriter alamazsınız ama bu seri geçmişte hep aynı giderken bu yıl niye farklılaştı değerli arkadaşlar? Dolayısıyla, bir defa, en az yüzde 28,7 çalışanların ve emeklilerin gelir kaybı olmuştur bu cenahtan baktığımız zaman.

Şimdi, tabii, işin bir de başka boyutu var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Bakın, TÜFE rakamını esas alsak bile, daha doğrusu TÜİK'in rakamını esas alsak bile; şimdi, yılın sonunda veya altı aylık dönemlerin sonunda enflasyon farkı verilmesi -bunu hep buradan izah ettik yani grafiklerle izah ettik, defalarca söyledik- refah kaybını telafi etmiyor, bu farklı bir şey.

Şimdi, Profesör Doktor Hakan Kara'nın çalışması var. Yani az önce o baskılanmış, yalan, sahte TÜİK rakamına göre bile yüzde 26 zam yapılması lazım ki yılbaşında; hangi varsayımla? Sıfır enflasyon varsayımıyla. Bakın, Sayın Başkan, 2023 yılında enflasyonun sıfır olacağını varsayalım, hiçbir fiyat artışı olmamış olsa bile, TÜİK rakamına göre olan enflasyondan ortaya çıkan, o hesaplama nedeniyle ortaya çıkan kaybın telafi edilebilmesi için yılbaşında yüzde 26 maaş artışı olması lazım; emeklilerde, çalışanlarda ve memurlarda; yüzde 26. İTO'ya göre alırsak, İTO rakamının geçmişte olduğu gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

ERHAN USTA (Samsun) – Yani onun daha doğru olduğunu, baskılanmamış olduğunu kabul edersek yine, bakın, 2023 yılında sıfır enflasyon varsayımıyla, hiç enflasyon olmayacak varsayımıyla, 2022’den doğacak, sadece bir yıldan doğacak refah kaybının telafi edilebilmesi için yılbaşında yüzde 43 zam yapılması lazım. Bunun üzerine bir de ne koyacaksınız? Yıl içerisinde öngördüğünüz enflasyonu. Bu gidişle, yıl sonunda bu enflasyonun -birazdan vergileri de söyleyeceğim- yüzde 50’nin altında çıkması mümkün değil. O zaman bunu da bunun üzerine koymak lazım. Sayın Cumhurbaşkanı ne açıkladı? Bugün yüzde 25 açıkladı memurlar ve emekliler için ocak ayı maaşı artışını. Ya, bu insanlarla dalga geçmek gibi bir şey. Yani bakın, sıfır enflasyon olsa bile 2023’te, bu kayıpların telafi edilebilmesi için yüzde 43 artış gerekiyor. Peki yüzde 25…  Sayın Cumhurbaşkanına ben buradan sormak istiyorum: Yani gelecek yıl için yüzde 25 diyorsunuz emeklilere ve memurlara şimdi ama bütün vergilerin neredeyse -yani maktu, miktar olarak belli olan vergiler, harçların efendim- tamamı yüzde 123 artırıldı. O zaman bu ne perhiz bu ne lahana turşusu; böyle bir şey olabilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – Bitireceğim Başkanım, teşekkür ederim Başkanım.

Şimdi, damga vergisi, pasaport harcı, noter harcı, özel iletişim vergisi -telefonlarımızda, kullandığımız biliyorsunuz sürekli üzerinden vergi alınıyor- maktu damga vergileri, ehliyet harcı, motorlu taşıtlar vergisi, trafik cezaları, bütün idari para cezalarının hepsi yüzde 123 artırılıyor. Böyle bir şey olabilir mi? O zaman siz gidiyorsunuz, memura yüzde 25 veriyorsunuz, bir de “2023 yılında enflasyon da yüzde 25 olacak.” diyorsunuz.

Birkaç tane trafik cezasından özellikle örnek vermek istiyorum, herkesin karşılaşacağı bir şey, yani hız sınırının 70 olduğu bir yerde eğer 92’yle geçtiyseniz, bir saniye bile geçtiyseniz geçen yıl 888 lira  veriyordunuz bunun için ceza, şimdi bu 1.979 liraya çıktı, 2 bin liraya çıktı değerli arkadaşlar; böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Dolayısıyla biz, Hükûmeti, özellikle bu anlamda, bu hem… Vergileri tekrar bir gözden geçirme ihtiyacı vardır, bunları aşağıya çekme ihtiyacı vardır. İkincisi, bu   yüzde 25’lik artışın da yukarıya doğru biraz daha itilmesi lazım,

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son kez açıyorum, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Yoksa, diğer türlü, milletimizin bu yoksulluğu, refah kaybı azalmayacaktır, buna mutlak surette dikkat edilmesi lazım. Seçim yılıdır, özellikle bu seçim yılında bunların telafi edilmesi lazım.

Dış ticaretle ilgili söyleyeceğim hususlar vardı ama onu da artık AK PARTİ grup önergesinde konuşurum.

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Akçay…

 

 

 

 

 

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, aziz milletimizin, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarımızın ve tüm Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışanlarının yeni yılını tebrik ediyorum.

2023 yılının Türkiye’mizin yeni yüzyılının ve Türkiye Yüzyılı’nın sıçrama yılı olmasını ve nice şanlar ve şereflerle önümüzdeki yılları kutlamayı diliyorum.

Sayın Başkan, dünyada birçok ülke küresel enerji kriziyle ivme kazanan enerji dar boğazıyla boğuşurken Türkiye gelecek yüzyıllara damga vuracak çalışmaları başarılı bir şekilde yürütmektedir. Sakarya Gaz Sahası’nda doğal gaz arama faaliyetleri yürüten Fatih sondaj gemimiz cumhuriyetimizin 99’uncu yıl dönümünde Çaycuma-1 Sahası’nda yeni sondaj çalışmalarına başlamıştı; gece gündüz demeden yapılan yoğun çalışmalar neticesinde Çaycuma-1 sondajında denizin 3.023 metre altında 58 milyar metreküplük doğal gaz rezervi keşfedildi. Bu keşifle birlikte Karadeniz’deki toplam gaz rezervimiz 170 milyar metreküp daha artarak toplamda 710 milyar metreküpe ulaşmıştır. Bugüne kadar ülkemize kazandırılan bütün rezervlerin uluslararası piyasalardaki değeri yaklaşık 1 trilyon dolar nispetindedir.

Türkiye, 7 uluslararası doğal gaz boru hattı, 4 LNG tesisi, 2 yer altı doğal gaz depolama tesisi ve yeni doğal gaz keşifleriyle enerjide terminal ülke ve üretim üssü olarak kritik bir konuma ulaşmıştır. Cumhuriyet tarihimizin en büyük projelerinden biri olan doğal gaz keşiflerinin 2023 yılının ilk çeyreğinde vatandaşlarımızla buluşacak olması ayrıca önemli bir dönüm noktası olacaktır. Sondaj ve sismik arama faaliyetlerimiz denizlerde olduğu gibi karada da yoğun bir şekilde sürmektedir. Gabar’da 150 milyon ve Adana’da 10 milyon varillik petrol keşifleriyle günlük ilave 6.500 varil petrol üretimi sağlanmış, Türkiye’nin özel ve kamunun günlük yurt içi varil üretimi 80 bine ulaşmıştır.

Türkiye millî enerji ve maden politikası doğrultusunda yerli ve millî kaynaklarıyla küresel bir aktör ve enerji üssü olarak enerjinin gelecek yıllarını şekillendirecektir. Bu vesileyle ülkemizin yatırım ve kalkınma hamleleri adına çok önemli bir dönüm noktası olan keşiflerde emeği geçen bütün yetkililerimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …görevlilerimizi ve çalışanlarımızı tebrik ve teşekkür ediyorum.

Ayrıca son dönemde ülkemizin kronikleşmiş bazı sorunlarının çözümü için önemli adımlar atılmaya da devam etmektedir. Emeklilikte yaşa takılan 2 milyon 250 bin vatandaşımızın yaş sınırına takılmaksızın mağduriyetlerinin giderilmesi ve sözleşmelilerin kadroya alınması için atılan adımlar Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapacağımız kanuni düzenlemelerle köklü bir çözüme kavuşacak, bu mesele de gündemden tamamıyla çıkarılacaktır diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sağ olun.

Sayın Beştaş, buyurun.

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, TÜİK, bugün 2022 yılının son ayının enflasyon verilerini açıkladı, TÜİK’e göre yüzde 1.18’miş Aralık ayı enflasyonu. Doğrusu, hiç ENAG karşılaştırması yapmaya gerek duymuyorum çünkü vatandaşlar gittikleri marketlerde, yaptıkları alışverişlerde ya da bindikleri otobüslerde zaten enflasyon oranlarını gayet kolaylıkla biliyorlar, yaşıyorlar ve altında eziliyorlar. Rakam ve oran belirten TÜİK ve onu direkt vesayet altına alan iktidar yıllardır verilerle oynuyor. Verilerle oynamak dolandırıcılığın en ağır biçimlerinden bir tanesidir hem de nitelikli bir dolandırıcılık hâlidir. Milyonlarca memurun ve emeklinin cebinden nitelikli bir şekilde bir çalma fiili var, çalıyorlar. Evet, TÜİK bunun aracı oluyor. İktidarın TÜİK ortaklığında bu hesaplamalar 4,5 milyon memur, 10-12 milyonu aşan emekli ve bu yurttaşların ailelerine karşı yapılan ağır bir suç var; bu da nitelikli dolandırıcılık suçudur. Emeklinin 500 lirasına, memurun 1.000 lirasına göz diken bir iktidarla karşı karşıyayız ve emeğin hakkının verilmediği, alın terinin gasbedildiği bu düzeni elbette ki bitireceğiz. Ve şunu da son olarak söyleyeyim: 1 kilo peynirin 100 lira, 1 kilo kırmızı etin 200 lira, bir kilo yoğurdun 50 lira olduğu bir dönemde AKP’nin veri hırsızı TÜİK’in aylık enflasyonunu hiç kimse dikkate almıyor, ciddiye de almıyor; bu halk bunun hesabını soracak.

Sayın Başkan, her fırsatta cezaevlerini söylüyoruz; Afyon cezaevinde bulunan mahpuslar üzerinde çok büyük bir baskı var. Daha önce de buradan ifade ettim: Ani koğuş baskınları, eşyalara zarar verme, koğuş değiştirme, ayakta sayım, işkence hâlinde yaptırma sistematik hâle dönüştürülmüş. En son, ailelerin verdiği bilgiye göre 5 tutuklu zorla hücrelerinden alınmış ve nerelere götürüldüklerini bilmiyorlar. Nereye götürüldüler? Bunun cevabını istiyoruz ve bunun üzerine Mehmet Emin Dal, Yusuf Erkek, Rizgar Turan, Nail Demir, Akif İpek adlı mahpuslar açlık grevine başlayacaklarını ifade ediyorlar. Derhâl, cezaevinde süregiden hukuksuzlukların son bulmasını ve bu konuda iktidar grubundan bir yanıt istediğimizi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, vekili olduğum Siirt’te yollar bir facia. Her fırsatta birçok ili ifade ediyoruz, duble yollar yok mesela Siirt’te yani ezaya dönüşmüş yollar. Geçen hafta Pervari’deydim. Hakikaten kırk yıldır bitmeyen bir yol yapma hikâyesi var Pervari’de.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun. 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Kış aylarında bu daha da büyük bir zulme dönüşüyor. Birçok köyün yolu yok, kışın ulaşım yok ve 2023 yılında kışın insanlar eğitim, sağlık, iş gibi önemli faaliyetlerini, yaşamsal faaliyetlerini maalesef ifa edemiyorlar. Yani kırk yıl önceki Siirt milletvekilleri de herhâlde bu Genel Kurulda yolları söylüyorlardı. Ben de hâlâ Siirt’in yol sorununun, Pervari’nin ve diğer ilçelerin yol sorununun çözülmediğini söylemeye devam ediyorum.

Sayın Başkan, dokuz gündür -bugün 9’uncu gün- milletvekillerimiz Meclis önünde, ilk bir hafta Adalet Bakanlığı önünde, sonraki haftalarda Meclis önünde adalet nöbeti tutuyorlar ve tek bir talep var: “Biz İmralı Cezaevinde devam eden tecride dair iktidardan, ilgili Bakanlıklardan, Cumhurbaşkanlığından ve Adalet ve Kalkınma Partisinden bir cevap istiyoruz.” Anayasa’yı neden uygulamıyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Anayasa neden uygulanmıyor? CİK neden uygulanmıyor? TCK neden uygulanmıyor? AİHS neden uygulanmıyor? AİHM kararları neden uygulanmıyor? Hangi siyasi hesap peşindesiniz? Bu hesaplarınızla ne yapmaya çalışıyorsunuz? Yani düşünün aylardır, yıllardır -artık süre de bilerek vermiyorum- haber alınamıyor. Biz iktidara neden güvenelim? Ve bu konuda milyonlarca yurttaşın sorduğu tecride dair sorular yanıtsız kalıyor, herkes duvar oluyor, kapı oluyor, demir oluyor yani bu sorulara bir yanıt bulamıyoruz. Buradan burada Sayın Grup Başkan Vekili Bülent Turan var, artık kendisi görüşsün Adalet Bakanlığıyla. Bizim başvurularımız var, Eş Genel Başkanlarının, milletvekillerinin, ailelerinin, avukatlarının yani mahpuslardan Abdullah Öcalan bir tanesi, diğer 3 mahpustan da aileler haber alamıyor, sağlık durumlarına dair bir bilgi yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bu konuda biz artık iktidarın gerçekten susmak yerine konuşması gerektiğini ve bu adalet nöbetinin de yanıt alıncaya kadar değişik şekillerdeki demokratik etkinliklerimizin de devam edeceğini ifade etmek istiyorum.

Son olarak, geçen hafta Diyarbakır'da bileşenimiz olan DBP’nin Eş Genel Başkanı Sevgili Keskin Bayındır tutuklandı hem de neden biliyor musunuz? Bir siyasi partinin genel başkanı olarak mitinge gittiği için, demeç verdiği için, röportaj yaptığı için, bir sivil toplum kongresine gittiği için bizzat adliyede saat on ikiye kadar bekleyenlerden biri olarak talimatla bir tutuklama kararı verildi. Evet iktidar seçim çalışmalarında en etkili güç olarak yargıyı kullanıyor. İstanbul seçimi sonucunda seçilen Belediye Başkanı için de kullanmak istiyor, talimatla ceza verdiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ekrem İmamoğlu için de ceza verdiriyor, Kobani kumpas davasında da talimatla “Davayı bitirin.” diyor, DBP'nin Genel Başkanını talimatla tutuklatıyor ve bu bir seçim çalışması olarak devam ediyor. Keskin Bayındır da siyasi sebeplerle içeride tutulan bütün arkadaşlarımız da bir kere şunu biliyorlar ki bu iktidarla içeride dışarıda, nerede olurlarsa olsunlar hep birlikte mücadele edeceğiz ve onların bu süreleri bitmek üzereyken yapabildikleri her şeyi yapıyorlar bütün Türkiye biliyor ama 2023 yılı mücadele ve kazanma yılı olacak; bunu da akıllarına soksunlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özel…

 

 

 

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Yılın ilk çalışma, ilk yasama günündeyiz. Bütün milletvekillerimize, başta Başkanlık Divanı üyelerimiz olmak üzere başarılı bir yıl diliyoruz.

Milletvekillerinin başarısı, halkın bekledikleri yasaları çıkarmakla olur. Çok uzun süredir Cumhuriyet Halk Partisinin üzerinde durduğu, toplumun tüm kesimlerinden talepleri dile getirdiği pek çok konuda çok uzun zamandır itiraz edenlerin, hatta, örneğin, emeklilikte yaşa takılanlara “Seçim kaybedeceğimi görsem, bilsem, yine, ben bu işte yokum, bana bunu getirmeyin.” diyenlerin, seçimi kaybedeceklerini, birkaç ay sonra yapılacak seçimi kaybedeceklerini görünce son çare olarak emeklilikte yaşa takılanlara, yıllardır söz verip tutmadıkları 3600 ek göstergeye ya da uzun süredir kadro bekleyen sözleşmeli memurlara kadro vermeye sarıldıklarını gördük. Tabii, bu yıl Meclisin anayasasızlaştırma, kuralsızlaştırma, kurumsuzlaştırma yönünden çok ciddi itibar kaybettiği yıllardan artık sonuncusu, sonuna geldik diye düşünüyoruz. Düşünün ki birisi “EYT'yi çözdüm, sözleşmeli memuru çözdüm.” diyor, bu ülkenin insanları sosyal güvenlik kurumunun kapısına gidip emeklilik başvurusu yapmak istiyorlar. Burası Meclis, bu hakaretin 600’de 138’i bizeyse 600’de 283’ü üçü size arkadaşlar, bu hakaretin 1’i bizeyse 2’si iktidaradır. Bu Meclisten kanunun çıkması gerektiğinin vurgusunu bile yapmadan “Çözdüm gitti.” deyip insanları SGK önlerinde onlarla alay edilir hâle getirenlerin ne kadar milletten koptuklarını, ne kadar gerçekten koptuklarını, milletin iradesini nasıl hiçleştirdiklerini kendi gruplarını bile nasıl ezip kamuoyunun önüne attıklarını görmek lazım. (CHP sıralarından alkışlar)  Biz, milletin gönlünde olan bir meseleyi sorun ortaya çıktığından beri dile getiririz. Yirmi üç yıllık sorunu yirmi yıldır yok sayanlar seçim kaybetmemek için bunu çıkarınca şimdi övünme yarışına girmişler. Yahu, yirmi yıldır hakları yenenler ne olacak? Son beş yıllık iktidarınızda kanun teklifleri komisyonda beklerken hakkı yenenler ne olacak? Şu anda, hakkı alanların hakları anasının ak sütü gibi helaldir, bugüne kadar yediğiniz o haklar da size haram zıkkım olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, birazdan bir başka sorun alanı burada oylanacak. İç Tüzük 37, milletvekilimiz Turan Aydoğan çıkacak, beş dakika savunacak ve şunu oylayacağız: En düşük emekli maaşı asgari ücret kadar olsun mu olmasın mı? Bundan altı yedi yıl önce asgari ücretten düşük maaş alan emekli oranı yüzde 4’tü -2020’den beri veri açıklanmıyor- 2020’ye göre yüzde 50, bizim hesaplarımıza göre her 4 emekliden 3’ü asgari ücretin altına düşmekle karşı karşıya ancak İç Tüzük 37’ye “evet” derseniz emeklilerin yüzü güler.

Bugün 3.500 lira emekli maaşı alan dünya kadar emeklimiz var. Emeklilerin yüzde 75’i asgari ücretin altında eziliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu noktadan sonra, hiç olmazsa bizleri yetiştiren öğretmenlerimizin, büyüklerimizin, yanında yetiştiğimiz ustalarımızın yüzü suyu hürmetine bu önergeye “evet” demenizi bekliyoruz. Bütün Türkiye bu oylamayı mutlaka takip edecektir. Bu oylamada bütün milletvekillerimizi emeklilerden yana oy kullanmaya davet ediyoruz.

 Sayın Başkan, TÜİK “Tayyip Erdoğan’ı üzmeyen istatistik kurumu” bugün yüzde 1,18’lik açıkladığı aralık enflasyonuyla memurumuzun, emeklimizin cebine el atmıştır, onların cebinden para çalmaktadır. Bakın, İstanbul Ticaret Odasının rakamlarıyla enflasyon yüzde 93, ENAG’ın rakamlarıyla enflasyon yüzde 138, Tayyip Bey’in TÜİK’i yüzde 64 bulmuş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu yüzde 64 emeklinin cebine el atmaktır. Bugün de Sayın Erdoğan açıklamış: “Emekliye ve memura yüzde 25 vereceğim.” Hemen döndük baktık, tablolar hazırdı. Sayın Başkanım, 2015’te ortalama memur maaşı 2,4 asgari ücretti, geçen yıl 1,7’ydi; yüzde 25 zam olursa 1,37. Sadece sekiz yılda ortalama memur maaşını 2,5 asgari ücretten 1,37’ye, asgari ücret karşısında yarı yarıya indirme durumu var. Bu kabul edilebilir bir oran değildir. Yüzde 25’i reddediyoruz, emeklilerimizin cebinden elinizi çekin diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, son olarak anayasasızlaştırmada, kurumsuzlaştırmada, kuralsızlaştırmada zirveye çıktılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, son kez toparlayın lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, biliyorsunuz YÖK üyelerinin 14’ünü Cumhurbaşkanı atıyor, 7’sini de Üniversitelerarası Kurul. Geçen gün, 24 Aralık günü, Resmî Gazete’yi açtık, baktık. 5 profesör atamış Cumhurbaşkanı “Bunun 4’ünü ben atadım, 1’ini de Üniversitelerarası Kurul seçti.” diyor. Üniversitelerarası Kurul aylardır toplanmamış, bu seçimi yapmamış. Ortalık ayağa kalkınca apar topar değişiklik yaptı “Onu da ben atadım.” dedi. “Onu da ben atadım.” deyince Sayın Başkan, ne oldu? Bakın, altta, kırmızı ismi olan kişi Cumhurbaşkanının yetkisi 14’ken atadığı 15’inci YÖK üyesi oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bitiriyorum Başkanım, son cümlem.

BAŞKAN – Son cümlenizi alayım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yani dengesiz, denetimsiz, frensiz bu rejim Cumhurbaşkanının dur durak bilmeyen “Onu da ben yapacağım, bunu da ben yapacağım; onu da ben belirleyeceğim.” niyetiyle –Anayasa “14” diyor- 15’inci YÖK üyesini atadı. Bu frensiz sistemde Cumhurbaşkanının frenleri tutmadı, hızını alamadı, Anayasa’nın öngördüğünden bir fazla YÖK üyesi atadı. Bu, anayasasızlaştırmanın; bu, savrulmanın; bu, yönetimdeki beceriksizliğin; bu, metal yorgunluğunun; bu, gidiş yolculuğunun sinyalidir, en önemli göstergesidir. (CHP sıralarından alkışlar) Savruldunuz, yönetemiyorsunuz; milletin yakasından düşeceksiniz. Seçimi hasretle ve umutla bekliyor bu millet, hasretle ve umutla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Turan…

 

 

 

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni yılımızın ilk yasama günündeyiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına büyük bir güçle, heyecanla, motivasyonla giriyoruz. 2022 yılını milletimizin beklentilerine cevap veren, ülkemizi tarihî hedefleriyle buluşturan birçok yasama faaliyetine katkı sağlayarak tamamladık. Ekonomiden 3600 ek göstergeye, Öğretmenlik Meslek Kanunu’ndan sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin engellenmesi kanununa, enerji alanından seçim barajına kadar çok fazla konuda 32 kanun teklifi olmak üzere, uluslararası sözleşmelerle beraber toplam 80 kanunun yasalaşmasını sağladık, ayrıca 6 tane tezkere görüştük. Biliyoruz ki yaptıklarımızı, yasalaştırdıklarımızı saymaya devam etsek buna ne sürem yeter ne gündem buna izin verir. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında daha nice hizmet, yatırım ve projeyi hayata geçirecek, daha büyük bir motivasyonla çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bu duygularla, aziz milletimizin, siz Kıymetli Başkanımızın, kıymetli vekillerimizin, Gazi Meclisimizin çatısı altında görev yapan tüm arkadaşlarımızın, emektarlarımızın yeni yılını bir kez daha tebrik ediyor; 2023 yılının aziz milletimiz için, ülkemiz ve tüm insanlık için güzelliklere vesile olmasını temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yılbaşı gecesi CHP Frankfurt Birliği bürosuna kimliği belirsiz kişi veya kişilerce yapılan menfur saldırıyı kınıyor, CHP ailesine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Alman makamlarının en kısa zamanda failleri yakalayarak adalete teslim etmesini bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özgür Bey’in özellikle EYT düzenlemesinden yola çıkarak sitem ve eleştiri yapmasını alıştığımız bir eleştiri olarak değerlendiriyorum. Bakınız, CHP’nin uzun yıllardan beri iktidar pratiği olmadığından olsa gerek kanunlaşma süreçlerini bilmediğinizi düşünüyorum. Sayın Başkan, EYT veya diğer kanunlar, dediğiniz gibi Meclisin, vekillerin, AK PARTİ Grubunun, Cumhur İttifakı’nın baypas edildiği bir yöntemle yasalaşmamaktadır. Bunu 40 defa anlattım, inşallah 41’de anlarsınız. Bizler Genel Merkezimizde Genel Başkanlarımızla, ilgili bakanlarımızla, ilgili komisyon üyesi vekillerimizle gündemimizi tartışırız, yasaları tartışırız. Yürütmenin ve yasamanın uyumlu olması yanlış bir metot değildir. EYT konusunda Cumhur İttifakı’mızla beraber, ülkemizin şartlarıyla beraber değerlendirildiğinde bir hak olduğunu ifade etmiş, ekonomik süreçler makul hâle geldiğinde de “Bunu yasalaştıralım.” diye kararlaştırmıştık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Genel Başkanımızın, Cumhurbaşkanımızın, sizin ifadenizle “tek adam” olarak ifade etmiş olduğu o akşamki cümle, bir büyük çalışmanın, büyük bir hesabın sonucu olan bir ifadedir. Kaldı ki Cumhurbaşkanımız AK PARTİ Genel Başkanıdır, Cumhur İttifakı’nın adayıdır. Bu konuşmada ifade etmiş olduğu -kanun teklifini beraberce planladıktan sonra- bu teklif Meclise gelecek, bizim imzamızla beraber kendi vekillerimiz tarafından tartışılacak, ondan sonra bu teklifi size getireceğiz, beraber birçok örneğinde olduğu gibi değerlendireceğiz, eksiği var mı, yanlışı var mı, bunu tartışacağız, ardından da resmî süreçle beraber komisyonda ve Genel Kurulda görüşme süreci olacak. Yani işin mutlu olunması, heyecan duyulması tarafı bir yere bırakılıp buradan bir sistem tartışmasının ifade edilmesini haksızlık olarak düşünüyorum.

Bakınız değerli arkadaşlar, her gün sistem tartışması yaşadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Dünyada demokrasi mücadelesinde, halkların aldığı bir yetkiyi geri vermişliği yok. Hiçbir dünya ülkesi örneğinde parlamenter sistemden krallığa geçilmediği gibi, başkanlıktan da parlamenter sisteme geçilme örneği yok, bunun örneği olmayacak da; halk, aldığı bir yetkiyi geri vermez, vermeyecek de. Sizin ifade etmiş olduğunuz örnekten yola çıkarak söylüyorum: Daha önce, genel başkanlar kanun teklifi gönderdiğinde çok farklı usulle mi gönderiyordu da bunu eleştiriyorsunuz? Ben parlamenter sistemde de başkanlık sisteminde de Grup Başkan Vekilliği ve vekillik yapan birisi olarak söylüyorum ki vekilliğimin en heyecanlı, en keyifli taraflarını bu sistemde yaşadım. Defaatle kanunumuzu yanlış bulup geri gönderdik; tekliflerin içerisine metin ekledik çıkardık, hatta muhalefet önerilerini ekledik çıkardık ama önceden gördüğümüz tek bir şey vardı ki Bakanlar Kurulunun tasarısı gelir, virgülü değişmeden burada sayısal çoğunlukla geçerdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ama şimdi bir daha söylüyorum: Vekillerimizle daha fazla tartışıyoruz, daha fazla değerlendiriyoruz; birçok kanunun -siz de şahidisiniz- sizin de bizim de önerimizle şekillendiğini, değiştiğini hep beraber yaşadık. O yüzden, EYT başta olmak üzere, milletimizin beklentisi olan bütün konularda daha büyük bir motivasyonla omuz vererek iş yapmayı önemsiyorum. Tartışmayı başka konularda yaparız. Seçimler gelecek altı ay sonra, şimdiden ilan ediyorsunuz: “AK PARTİ gitti, Cumhur İttifakı gitti.” Yirmi bir yıldan beri söylediklerinizi bir daha söylüyorsunuz. Karar milletindir, milletin kararı başımız gözümüz üstüne ancak arazideyiz, görüyoruz ki bu millet, 6’lı masadan, kendi kavgasından başka gündemi olmayan masadan, siyasi yarışlardan başka ülkenin umudu olamayacak kişilerden umudunu kesmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Yaparsa Erdoğan yapar.” anlayışıyla Cumhur İttifakı -göreceksiniz, iddia ediyorum- inşallah, seçimlerde tarihinin en büyük oyunu alarak milletinden aldığı destekle, yetkiyle tekrar burada oturmaya devam edecektir Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, pek kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

 

 

 

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, öncelikle, Frankfurt Birliğimizle ilgili yapmış olduğu geçmiş olsun dileğine teşekkür ediyorum. Siyasetin bu nezaket diline ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Biz de benzer durumlarda bu dilin kurulmasının ve tüm partilerin böyle yaklaşımda bulunmasının kıymetli olduğunu hep ifade ettik. Kendisine teşekkür ederim.

Benim itirazım şu noktada: Siz çıkıp da bu milletin karşısında, hem de OHAL şartlarında, kuvvetler birliğine yönelik ya da ilk Mecliste olduğu gibi Meclis hükûmetine yönelik ya da Parlamento dışı yerlerde hazırlanan metinlerin imzalarını milletvekillerinin atacağına yönelik bir izahatta bulunmadınız. Milletin karşısına şöyle çıktınız: Münhasıran yani sadece ve sadece kanun teklifi verme yetkisi milletvekillerinde olacak, gerçek bir kuvvetler ayrılığı yaşanacak, yürütme kendi işine bakacak, yasama kendi işine bakacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Çok kısaydı…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın o zaman, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi: “Siz de şahitsiniz.” Benim şahitliğim “iki kere iki beş.” diye yazıp gelse saraydan buradaki ilk yaklaşım “Reis kerrat cetvelindeki hatayı düzeltmiş.” sonra dilimiz döner anlatırsak “Bunu bizim bir sormamız lazım.” Nereye soruyoruz gecenin on bir buçuğunda? Vallahi ben genel merkezinizi falan da aradığınızı görmedim. Muhatabınız saraydaki paralel yasama organıdır, saraydaki yasama uzmanlarıdır. Saraya erişemediğinizde işi durdurmayı göze alırsınız ama “İki kere iki beş; yanlış.” demeyi göze almazsınız. Şahit gösterdiniz ya, benim dönemimle ilgili şahitliğim “Saray beş çıksın.” derse, kerrat cetvelini düzeltecek iradesizliği gösterdiğiniz yönündedir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, ben de uzamasın diye Özgür Bey gibi ufacık bir cümle söyleyeyim.

Eğer iki kere iki…

BAŞKAN – Yerinize geçin mikrofonu açayım Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sonra Özgür Bey yine söz alacak o yüzden söylüyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Benim soruma da cevap bekliyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Özgür Bey vaktimizi çok aldı o yüzden.

BAŞKAN – Buyurun.

 

 

 

 

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, gündemimiz yoğun, önemli işlerimiz var. Her gün yaptığımız polemiklerin uzamasını doğru bulmuyorum ama Özgür Bey’in dediği gibi “İki kere iki beş eder.” diyen bir saray -tırnak içerisinde- olsaydı “2 kere 2, 5 eder.” diyen bir grup olsaydı yirmi bir yıldan beri 15 seçimde beraber yola devam etmezdik Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun, peki.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu arada, HDP Grup Başkan Vekilinin ifade etmiş olduğu konuyla ilgili, zatıaliniz ara verdiğinde kendileriyle makul talep içerisinde görüşmeyi söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Evet, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

 

 

 

No:                                                                                              3/1/2023

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 3/1/2023 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Mustafa Şentop

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

  Bülent Turan                      Engin Altay              Meral Danış Beştaş

AK PARTİ Grubu                    CHP Grubu                        HDP Grubu

  Başkan Vekili                    Başkan Vekili                    Başkan Vekili

                       Erkan Akçay          Erhan Usta

                       MHP Grubu         İYİ Parti Grubu

                      Başkan Vekili         Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun 3 Ocak 2023 Salı günkü (bugün) birleşiminde (10/6818, 6819, 6821, 6822, 6823, 6824 ve 6825) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek yapılacak görüşmesinde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların en fazla 2 konuşmacı tarafından yapılabilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 (2/4580) esas numaralı Kanun Teklifi'min İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını istiyorum.

Turan Aydoğan

İstanbul

BAŞKAN – Önerge üzerinde teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Tüm mevkidaşlarıma ve halkımıza adaletli bir yıl diliyorum, sadece adaletli olması her şeyi çözecek, emin olabilirsiniz.

“Fil de canlı, karınca da/Kimi yerde, kimi dalda/İyi kötü bu dünya da/Adaletsiz zalim dünya.” diyor Mahzuni Şerif. Biz adaletsizliği neredeyse yaşam biçimi hâline getirdik. Örnekleri çok fazla anlatılabilir ama yaşamımızın içine sindirmiş olduğumuz özellikle bu ülkenin, bugüne kadar gelmesi için emek veren insanlarımıza reva gördüğümüz adaletsizliği kısmen de olsa çözmesi için bir kanun teklifi verdim. Teklifin içeriği şu: Bu ülkede asgari ücret belirlendiğinde hiçbir emekli maaşı, ücreti o arasındaki makas gibi açılmış olan alanlar dâhil olmak üzere SGK'li, BAĞ-KUR’lu, Emekli Sandığına önce tabi olan memur falan ayrımı olmaksızın hiçbirinin maaşı asgari ücretin altında kalmasın. Asgari ücrette matah bir ücret değil ama şu anda sizinle konuşabileceğimiz ancak bu. Çünkü asgari ücreti bu ülkede ortalama ücret hâline getirdiniz. Yüzde 50’den fazla insan asgari ücret alır hâlde hatta yüzde 70’i, 75’i buluyor asgari ücrete yakın alanlarla beraber. Tablo bu şekilde.

Bir vatandaşımızın ifadesiyle anlatacağım. Vatandaşımız diyor ki: “Bu ülkeye buzdolabını on beş yıl önce getirdiklerini söyleyenlere ne olursunuz Parlamentoda söyleyin, bizim evimizde kırk yıldır buzdolabı var ama bugün buzdolabının içine koyacak herhangi bir şey bulamıyoruz.” (CHP sıralarından alkışlar) Bizi getirdiğiniz nokta bu arkadaşlar, yoksullukla beraber, baş başa bıraktığınız bir ülkede yaşıyoruz.

Şimdi, bugün müjde veriyorsunuz: “Ya, aslında yüzde 16 artırmamız lazımdı da emekli maaşlarını Sayın Cumhurbaşkanımız lütfediyor, yüzde 25’e çıkarıyor.” Ne anlatıyorsunuz siz ya? Bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Kafa mı buluyorsunuz? Normal zamanda bunu söylediğiniz zaman ne anlama geldiğini bu millet anlamıyor mu?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Siz de belediyelerde yüzde 40 yapın.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Yüzde 16 artıracaklarmış da yüzde 25 lütfediyormuş Sayın Cumhurbaşkanı da… Bırakın bunları. Parlamentodan daha büyük bir irade var mı? Var mı? (CHP sıralarından “Yok!” sesleri) Kanunla düzenlenmeyecek mi bunlar? Varsa isteğiniz, dileğiniz bu milleti az da bu çukurdan çıkarma, bu yoksulluktan nefes alacak bir yere taşıma; buyurun, hep beraber bu kanunu geçirelim. Size şu soruyu soruyorum: Emekliye asgari ücret düzeyinde bir ücreti çok mu göreceksiniz, yoksa bugün “Az da olsa bunu verelim.” mi diyeceksiniz? Gelin, beraber kararını verelim. (CHP sıralarından alkışlar)

Size bunun için bir gerçekliği daha hatırlatayım: Hani, siz iktidara geliyordunuz ya, o yıllara falan buradan “tu kaka” diyorsunuz ya; o yıllarda en düşük emekli maaşı asgari ücretten yüksek. 2002 yılında asgari ücret 186 lirayken emeklinin en düşük ücreti 213 lira. Bir sonraki yıl asgari ücret 200 lira civarına çıkarıldı, en düşük emekli maaşı 332 lira…

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Onu da yaparız, onu da yaparız.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – …siz bozdunuz düzeni. Yeni hesaplama yöntemleri getirdiniz. Şimdi asgari ücretin yarısı kadar bir emekli maaşı lütfediyorsunuz, müjde veriyorsunuz millete; bırakın bu işleri.

Parlamentoda ya bu kararı beraber alacağız ya ekranları başındaki milletimiz görecek, sizin kime çalıştığınızı görecek. (CHP sıralarından alkışlar) Siz, varoşlarda sıkıştırılmış bir hayatı yaşamak zorunda bıraktığınız insanların karşısında bu milletin kaynaklarını yandaşa nasıl aktardığınızın hesabını bizimle beraber çıkıp oralarda vereceksiniz. Ya bu kararı alalım ya yüreğiniz yetiyorsa beraber Bahçelievler’de, Başakşehir’de, Bağcılar’da akşamları emeklilerin domates artığı toplayanlarına beraber anlatalım; var mısınız, var mısınız?

Şimdi, bu milleti yoksullaştırdınız, karşısına da bir hikâye yazdınız, dediniz ki: “Allah yoksulu sever.” Allah kimi seveceğini iyi bilir ama sizi sevmeyeceği kesin. (CHP sıralarından alkışlar) Burada parmaklarınızı kaldırdıktan sonra arkada son model arabalarınıza binip huzur içerisinde gidebilecek misiniz, soruyorum size şimdi.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Siz Murat 131’e mi biniyorsunuz?

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Ya bu milleti açlığa mahkûm edeceksiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – …ya o son model arabalarınızla bu milleti sırtınızı dönerek sokakta bırakmaya devam edeceksiniz ya bu kanunu geçireceksiniz ya bu kanunun benzerini siz getireceksiniz, birlikte geçireceğiz ya da sizi sokağa çıkarmayacağız, haberiniz olsun, sizi sokağa çıkarmayacağız! (CHP sıralarından alkışlar) Bu millete daha fazla açlığı reva göremezsiniz, yoksulluğu reva göremezsiniz, aklıyla dalga geçemezsiniz, kaynaklarımızı peşkeş çekemezsiniz, halkımızı yok sayamazsınız; hodri meydan! (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bunları belediye başkanlarınıza söyleyin, belediyelerinizde uygulayın bunları.

BAŞKAN – Evet, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınması önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Evet, Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık var diyeceğim ama Divan eşit sayıda görüyor şu anda, onun için bir elektronik oylamayla bu işi netleştireceğim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İhtilaf yok, var mı? İshak Bey, ihtilaf mı var aranızda?

BAŞKAN – Elektronik cihazla oylama yapacağız, üç dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Emekli öğretmenlerinizi düşünerek oy kullanın, emekli ustalarınızı düşünerek oy kullanın.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Emekliler 3.500 lira alıyorlar, yazık ya! 3.500 liraya markete giremiyorsunuz ya!

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Başkanım, bir dakika verseydiniz, koşacaklar içeriden şimdi.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Elinizi tutan mı var? Belediyeler de uygulayın; yüzde 50 verin.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sizi tutan mı var? Herkesi asgari ücrete düşürdünüz, en düşük olanları da asgari ücrete çıkardınız. Memurları asgari ücrete düşürdünüz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Elinizi tutan mı var? Belediyede uygulayın gelin. Belediyede yüzde 50 verirken, yüzde 70 verin; bende elimi kaldıracağım.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Ortalık karışık zaten, sen ne olur karışma ya!

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Sen aldığın parayla geçinemiyorsun sana iki ay asgari ücret verseler…

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş olan doğrudan gündeme alma önergesi kabul edilmemiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Altı ay sonra söz, altı ay sonra söz; altı ay kaldı, altı ay; sabredin emekliler, altı ay sonra hallediyoruz. Emeklilere sahip çıkan milletvekillerini alkışlayalım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                       Kapanma Saati: 16.41

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

6 yaşındaki bir kız çocuğunun evlilik adı altında cinsel istismara maruz bırakılması olayının araştırılarak benzer olayların yaşanmaması ve her türlü çocuk istismarlarının önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan (10/6818, 10/6819, 10/6821, 10/6822, 10/6823, 10/6824 ve 10/6825) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.

 

 

 

                                                                                                (*)

1.-HDP Grubu adına Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç ve Grup Başkanvekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun 29 yaşındaki bir erkekle evlendirilerek istismar edildiği iddiasının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6818)

2.-İYİ Parti Grubu adına Grup Başkanı Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu'nun, çocukların uğradığı her türlü istismar, tecavüz ve diğer tüm olumsuz durumların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6819)

3.-Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü ve 20 Milletvekilinin, çocuğa yönelik istismar ve erken yaşta çocuk evlilikleri sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6821)

4.-İstanbul Milletvekili Engin Altay ve 131 Milletvekilinin, 2004 yılında başlayan bir cinsel istismar vakasının 2020 yılına kadar tespit edilememesinin nedenlerinin araştırılarak çocukların cinsel istismarının önlenebilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6822)

5.-Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz ve 19 Milletvekilinin, çocuklara yönelik istismar olaylarının nedenlerinin araştırılarak etkin mücadele edilmesi için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6823)

6.-MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ve Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, başta cinsel istismar suçları olmak üzere çocuklara yönelik her türlü suçun önlenmesi için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6824)

7.-Tokat Milletvekili Özlem Zengin ve 112 Milletvekilinin, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun istismara maruz kalması olayının tüm yönleriyle araştırılarak çocuk istismarının önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6825)

BAŞKAN – İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya gösterecekleri bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika olacak ve alınan karar gereğince bu süre en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılabilecektir. Önerge sahiplerinin konuşma süreleri ise onar dakikadır.

Şimdi söz alan üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına: İYİ Parti Grubu adına Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz, Aksaray Milletvekili Ayhan Erel; Milliyetçi Hareket Partisi Gruba adına Eskişehir Milletvekili Metin Nurullah Sazak; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Mustafa Arslan.

Önerge sahipleri: Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral, Mersin Milletvekili Alpay Antmen, Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz, Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk, Bolu Milletvekili Arzu Aydın.

Gruplar adına ilk söz, İYİ Parti Grubu adına Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’e aittir.

Buyurun Sayın Filiz. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocuk istismarının önlenmesine yönelik araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin İYİ Parti Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygılarımla selamlıyor, 2023 yılının ülkemiz için bereketli olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, TÜİK’in verilerine göre, ülkemizde 0-17 yaş arasındaki çocuk sayısı 23 milyon civarında olup ülke nüfusumuzun yüzde 27’sini oluşturmaktadır. Yine, TÜİK’e göre, güvenlik birimlerine getirilen çocukların karıştığı olay sayısı 2021 yılında 500 bin civarındadır. Bu olaylarda çocukların 208 bini mağdur olarak, 133 bini suça sürüklenme sebebiyle güvenlik birimlerine getirilmiştir. Güvenlik birimlerine mağdur olarak getirilen 208 bin çocuğun 186 bini suç mağduru olup bunların yüzde 57,4’ü yaralama, yüzde 13,1’i cinsel suçlar, yüzde 12,4’ü aile düzenine karşı suçlar, yüzde 4,5’i tehdit, yüzde 12,6’sı diğer nedenlerden dolayı mağdur olmuştur.

Değerli milletvekilleri, TÜİK istatistiklerindeki bir diğer dikkat çekici veriyse 2021 yılında 117’si 15 yaşından küçük olmak üzere 7.190 çocuğun doğum yaptığına dair bilgilerdir. Adalet Bakanlığının istatistiklerine göre, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suç sayısı 2021 yılında toplam 127.297 olup toplam suçların yüzde 56’sını oluşturmaktadır. Bu veriler, her gün yaklaşık 195 çocuğumuzun cinsel istismara maruz kaldığı gibi korkunç bir gerçeği yansıtmaktadır. Türkiye Psikiyatri Derneği yaptığı araştırmada ülkemizde genel olarak istismara uğramış çocuk oranını yüzde 33 olarak veriyor.

Değerli milletvekilleri, Dünya Sağlık Örgütünün 2020 yılında paylaştığı rapora göre, 2-17 yaşları arasındaki 1 milyara yakın çocuk 2019 yılında fiziksel, cinsel ya da duygusal şiddete maruz bırakıldı. Dünyada 20 yaşın altındaki 10 genç kızdan 1’i cinsel ilişkiye girmeye zorlanıyor; 15 ila 19 yaş arasındaki 15 milyon genç kızın cinsel ilişkiye zorlandığı belirtiliyor. 10 çocuktan 6’sı ebeveynleri tarafından fiziksel olarak cezalandırılıyor; çocukların yüzde 10’u fiziksel cezalardan legal olarak korunamıyor. Her yıl 15 yaşın altındaki 41 bin çocuk ev içi cinayet sonucu hayatını kaybediyor.

Değerli milletvekilleri, bilim adamları çocuk istismarını fiziksel istismar, cinsel istismar, duygusal istismar ve ihmal yani görmezlikten gelme olarak 4 kategoride incelemektedir; tüm bu kategorilerin içine çocukları çalıştırmak, çocuktan cinsel olarak faydalanmak, çocuğa zarar vermek, çocuk yaşta evlendirmek ve daha sayamayacağımız birçok şey giriyor. Fiziksel istismara uğrayan çocuklarda duygusal ve davranışsal sorunlar yaşandığı, iletişim kurmada zorlanma, çekingenlik, depresyon, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı gibi davranış problemleri görülmektedir. Cinsel istismara uğrayan çocuklarda kararsızlık, değersizlik, yoğun suçluluk duygusu, kendine zarar verici davranışlar, intihar girişimi veya düşüncesi, ilgi azlığı, yetişkinlere fazla güvenmeme ve içe kapanıklık gibi birçok olumsuz ve yıkıcı davranışlar gözlenmektedir. İstismarın neden olduğu utanç, suçluluk gibi tepkilerden dolayı cinsel istismar çoğu kez gizli kalmakta ve gerçek istatistiksel verilere ulaşmak zor olmaktadır. Ne yazık ki uzmanlar cinsel istismar vakalarının ancak yüzde 15’inin adli mercilere intikal ettiğini söylüyor “Geri kalanın üzeri bir şekilde kapatılıyor ve çocuklar yaşadıkları travmalarla kalıyor.” diyorlar. Bazen de bu tür vakalarda “Bu olay dünyanın her tarafında olabiliyor, bir kereden bir şey olmaz.” diye yöneticilerin yaptıkları açıklamalar da cinsel istismar vakalarının adli mercilere iletilmesini engelleyebilmektedir.

Çocuğun korkutulması, tehdit edilmesi, aşağılanması, sevilmemesi, küçük yaşta çalıştırılması gibi faktörler duygusal istismara yol açmaktadır. Çocuğa bağırmak en sık görülen duygusal istismar biçimi olarak değerlendirilmektedir. İhmal ise çocuğun beslenme, giyinme, temizlenme ve korunma gibi bedensel ihtiyaçlarının yanı sıra sevilme, şefkat ve ilgi görme gibi duygusal ihtiyaçlarının yeterince karşılanmadığı durumlarda ortaya çıkan bir olgudur ve ailenin sosyoekonomik koşulları, yoksulluk, işsizlik, aile içi sorunlar, boşanma, düşük eğitim gibi etkenlerden kaynaklanmaktadır.

Türkiye’de çocuk ihmali ve istismarı vakalarında artışın en önemli nedeni son yıllarda giderek artan oranda yaygınlaşan yoksulluk ve ekonomik krizdir. Yaşanan pahalılıktan en çok ailelerin en kırılgan bireyleri yani çocuklar etkilenmektedir; çocukların hiçbir temel ihtiyacı karşılanamamaktadır. Bugün, TÜİK, enflasyonu yıllık yüzde 64,27; aylık ise 1,18 olarak açıkladı. Enflasyon yüzde 84’ten nasıl oluyor da bir ay içerisinde yüzde 64’e iniyor, bunun açıklaması gerekmez mi? Tabii, pahalılığa bakınca sanki milletimizle dalga geçiyorlar.

Değerli milletvekilleri; fiziksel istismar, duygusal istismar ve ihmal, cinsel istismar kadar önemli olmasına rağmen, öfkemiz ancak çocuklara cinsel istismar gündem olduğunda kabarıyor. 2022 yılının sonuna doğru Timur Soykan'ın haberleştirdiği olay yani bir babanın 6 yaşındaki kızını evlendirmesi olayında olduğu gibi öfkemiz, istismarı gerçekleştiren ve onunla iş birliği yapan kişi ve kurumlara karşı oluyor. İstismarcının bunu nasıl yapabildiğini aklımız almıyor ve bunu yapanların sapık olduklarına, insan olmadıklarına kanaat getiriyor, sonra da unutuyoruz. Çaresizliğimiz ise çocuk istismarında içinde bulunduğumuz tablonun korkunçluğundan ve bu çok boyutlu kocaman sorunun nasıl çözüleceği konusunda somut çözüm bulunmamasından kaynaklanıyor.

Değerli milletvekilleri, The Economist’in 2019 yılında 60 ülkeyi kapsayan çocukların güvenliğine yönelik bir araştırması bulunuyor. Buna göre, çocukların en güvenli olduğu ülke 83 puanla İngiltere, en az güvenli olduğu ülke ise 26 puanla Demokratik Kongo Cumhuriyeti. Çocuklar için en güvenli olduğu belirtilen ülke olan İngiltere'de, 2016-2017 yıllarında 43.522 çocuk cinsel istismara uğrarken, 2020’nin Mart ayında bu sayı 19.800’e düşmüştür. Bu iyileştirme, İngiltere'nin çocuk istismarını önlemek için programlar geliştirmesinden ve teknolojik alanlarda erişimi iyi sağlamasından kaynaklanmıştır. Almanya ise 73,1 puanla listenin 5’inci sırasında. Türkiye listenin 18’inci sırasında bulunuyor; sebeplerine bakacak olursak, Türkiye’de yasal düzenlemelerin genel olarak çocukları istismara karşı koruyan düzenlemeler olmasına rağmen, oy endişeleriyle yasaların uygulanması konusunda ciddi eksiklikler ve duyarsızlıklardır.

Değerli milletvekilleri, çocukların istismardan korunması için, önleyici ve koruyucu yaklaşıma sahip, etkili, çocuk odaklı, hak temelli, bütüncül bir çocuk koruma sistemi ve sistemi denetleyecek bağımsız bir izleme mekanizması etkin şekilde kurulmalıdır. 18 yaşın altındaki her bireyin çocuk olduğu kabul edilerek tüm yasal mevzuat da buna uygun hâle getirilmelidir. Toplumsal hayatın her alanının ve bütün kurumların işleyişinin çocukların ihtiyaçları da gözetilerek yapılandırıldığı bir sistem oluşturulmalı, çocukların evlendirilmesine engel olacak yasal düzenlemeler yapılmalı, gebelik sürecinde annenin ihtiyaçları çocuğun ihtiyaçları hâline geldiğinden devletin sorumluluğu bu aşamada başlatılmalıdır. Okullar, yöneticileri ister cemaat ister tarikat mensupları ister başkaları kim olursa olsun yurtlar, pansiyonlar ve benzeri kurum ve ortamlarda, çocukların ihmaline ve istismarına karşı, basına yansıyan ihmal ve istismar örneklerini de dikkate alarak, siyasi endişeleri ve oy kaygılarını da bir kenara bırakarak sıkı denetimler yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, çocuğun anlamlı katılımı, yüksek yararı, haysiyeti, ayrımcılığa karşı korunması ve hukukun üstünlüğü ilkelerini göz önünde bulundurarak ve çocuğun olgunluğu, anlayışı ve yasal işlemlerin şartlarını dikkate alarak tüm haklarının mümkün olan en yüksek seviyede korunmasını ve uygulanmasını güvence altına alan çocuk dostu adalet sistemi teşvik edilmelidir. Çocuk dostu adalet çerçevesinde, Adalet Bakanlığının ilk örnek uygulamasının Erzurum’da yapıldığı... Çocuk mahkemelerinin genel adliyelerden ayrılarak farklı yerlerde konumlandırılması düşüncesi isabetlidir, bu düşünceyi destekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, çocuk istismarı konusu çok parametreli, dinamik bir problem olup detaylı bir şekilde incelenmeli ve istismarların önleneceği sistem kurulmalıdır. Onun için, Meclis araştırması komisyonu kurulmasını değerli buluyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına ikinci konuşmacı Aksaray Milletvekili Sayın Ayhan Erel.

Buyurun Sayın Erel. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; çocuk istismarının önlenmesine ilişkin komisyon kurulması üzerine partim İYİ Parti adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hukuki olarak 18 yaşına kadar gelen her insan çocuk sayılır. Peki, çocuk istismarı nedir? Çocuk istismarı bir çocuğu bir yetişkin tarafından fiziksel ya da psikolojik olarak kötü davranılmasıdır. Ayrıca, çocuklara kötü muamele, çocuk istismarı ve ihmaliyle aynı anlama gelir. Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını şöyle tanımlar: “Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek uygulanan tüm kötü davranışlar çocuğa kötü muameledir.”

Çocuk istismarı ve ihmali Türkiye’de ve dünyada önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuk istismarı, çocuğun fiziksel ya da psikolojik gelişimini olumsuz olarak etkileyen davranışlardır. Çocuğun istismarı, 18 yaşın altındaki çocukların ya da ergenlerin anaları, babaları; onlara bakmak, gözetmek ve eğitmekle görevli öğretmen, usta, koruyucu aile fertleri, vasi kişiler ya da yabancı kişiler tarafından yapılan; bedensel veya psikolojik olarak sağlığına zarar veren; fiziksel, duygusal, cinsel ya da zihinsel gelişimi engelleyen tutum ve davranışlardır.

Çocuk istismarı, tek bir olay veya zaman içerisinde gerçekleşen bir dizi farklı olay olabilir. Çocuğun bir kez istismara maruz kalmasının ardından gerekenlerin yapılmaması istismarın sürekliliğine ve devamlığına sebep olmaktadır. Bu notumuz “Bir kereden bir şey olmaz.” diyenlerin kulaklarına küpe olsun.

Çocuklar kolay güvendikleri veya korkutulabildikleri için istismara maruz kalabilmektedir. İstismarcının genellikle yakın çevreden olması ise istismarın ortaya çıkmasını güçleştirmektedir. Unutulmamalıdır ki istismarcıların çoğunluğu yabancılar değil, çocukların çevresinde ya da ailesindeki güvendiği ve tanıdığı kimselerdir.

İstismarcı yetişkin bir kimse olabileceği gibi istismara maruz kalan, çocuk üzerinde otorite kurabilen ve genellikle yaşça daha büyük bir çocuk da olabilir.

Peki, istismar türleri ve belirtileri nelerdir diye baktığımızda, istismar türleri fiziksel, cinsel, duygusal ve psikolojik istismar olarak sıralanabilir. Fiziksel istismar, çocuğun sağlığını, gelişimini veya onurunu zedeleyecek şekilde fiziksel güç kullanılmasıdır. Bir çocuk zarar gördüğünde ya da zarar görme riski altında olduğunda fiziksel istismar meydana gelir. Cinsel istismar çocuk istismarı türleri içerisinde saptanması en zor olan istismar türü olup tek bir tanımı bulunmamaktadır. Çocuğun bir yetişkin ya da kendisinden büyük bir çocuk tarafından gelişimsel olarak hazır olmadığı davranışlar içerisinde ve karşı tarafın cinsel tatmini için kullanılması durumudur. Bu her türlü cinsel içerikli konuşmayı, şakalaşmayı, teşhir ve röntgencilik gibi temas içermeyen istismar türlerinden çocuğun cinsel organlarına dokunma gibi tüm davranışları ve eylemleri kapsamaktadır. Duygusal ve psikolojik istismar, çocuğun, kendisini değersiz, sevilmeyen, istenmeyen, işe yaramayan hissetmesine neden olan tutum ve davranışlarla karşılaşması sonucunda ortaya çıkar. Duygusal istismara neden olacak tutum ve davranışlar kapsamında, çocuğa değer vermemek, sözel saldırıda bulunmak, zorbalık ve tehditlerle korku aşılamak, duygusal gereksinimini hiçe saymak, olumlu duygular göstermemek, yaşıtlarıyla normal ilişkisine izin vermemek, izole etmek, duygusal etkileşimden mahrum bırakmak, sosyal yaşantıya katılmasını engellemek, bir odaya kapatmak, uygunsuz, yasal olmayan davranışlar öğretmek, hor görme, küçük görme, aşağılama ve tehdit etme davranışları ve diğer çocuklarla kıyaslayarak beceriksiz ve yetersiz olarak tanımlama gibi yaklaşımlar sayılabilmektedir. Yukarıda saydığım istismar çeşitlerinin hiçbirini ne duymak ne de görmek istiyoruz ama maalesef günümüzde bu saydığım istismar çeşitleri duyduğumuzdan, gördüğümüzden çok daha fazla. Son zamanlarda çocuk ihmali ve istismarına yönelik birçok haber kamuoyuna yansımaktadır. Çocuk ihmali, çocuğun fizyolojik ve psikolojik gereksinimlerinin bakım veren kimse tarafından karşılanmaması durumu olarak açıklanmaktadır. İhmal, çocuk istismarı kadar yaygın görülen ve çocuk üzerinde en az fiziksel, cinsel ve duygusal istismar kadar etki bırakan bir sorundur. Bununla birlikte, çocuk ihmali kamuoyunda yeteri kadar ilgi görmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığının verilerine göre 2021 yılında 20.459 dosyada çocuğa karşı cinsel istismar suçu işlendiği belirtilmiştir. Yine, TÜİK rakamlarına göre 2021 yılında 117’si 15 yaşından küçük 7.190 çocuğun doğum yaptığı tespit edilmiştir. Adalet Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2017 yılından bu yana istismar verilerini kamuoyuyla paylaşmamaktadır. Peki, ülkemizde neden çocuğa karşı istismar olaylarında artış yaşanmaktadır? Türkiye’de yasal düzenlemeler genel olarak çocukları istismara karşı koruyan düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır ancak yasaların uygulanması konusunda siyasi baskılar, mahalle baskıları, tarikat baskıları hâkimlerin tarafsız, korkusuz ve bağımsız olarak karar vermelerinin önüne geçmekte, bu işlemleri yapanların bu tür eylemleri de maalesef yanına kâr kalmaktadır.

Yapılan araştırmalar sonucunda da çıkan diğer bir sonuç: Son yıllarda giderek artan ve yaygınlaşan yoksulluk ve ekonomik bunalım bu artışın en önemli nedeni. Yoksulluktan ve yoksunluktan toplumun ve ailenin en kırılgan kesimi başta çocuklarımız etkilenmektedir. Çocukları istismardan korumak ve çocuk istismarıyla mücadele etmek için neler yapılmalıdır? Devletin yetkili kurumlarının çocuk ihmalini ve istismarını önleme konusunda ulusal eylem planı olmalı, başta devlet kurumları olmak üzere denetleme ve izleme mekanizması kurulmalıdır. Çocuk odaklı, eşit ve bilimsel politika yapılmasını teşvik ederek koruyucu, önleyici, destekleyici çalışmalar sürdürülmelidir. Çocuğun çevresindeki yetişkinlere, çocuğa sevgi ve ilgi gösterirken çocuğun beden sınırlarına saygı duymaları gerektiği anlatılmalıdır. Çocuklar ve gençler cinsellik ve kendi bedenlerini koruma, iyi ve kötü dokunuşu ayrıt etme, yardım isteme, kendini ifade etme konularında desteklenmeli ve bilgilendirilmelidir. Çocuklara, beden sınırlarını koruma ve kim olursa olsun “Hayır.” deme hakkına sahip olduğu söylenmelidir; bu konuda çocuklara, ailelere, topluma yönelik çocuk hakları, pozitif ebeveynlik, cinsel eğitim, cinsel sağlık, cinsiyet eşitliği gibi eğitimler sürekli uygulanmalıdır. Psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji ve sosyoloji ve çocuk gelişimi, öğretmenlik, aile ve tüketici bilimleri ve sosyal hizmet alanlarında eğitim alan öğrencilerin çocuk istismarı ihbarı konusunda bilgilendirilmesi ve farkındalıkların artırılması gereklidir. Sosyal medya, telefon, tablet gibi dijital araçlar genellikle yabancılar tarafından çocukları istismar etme amacıyla kullanılabilmektedir. Yetişkinler bu dijital araçların güvenli kullanımıyla ilgili çocuklarını bilgilendirmelidir, gerekirse bu bilgileri eğitim kurumları, toplum merkezleri, danışmanlık merkezlerinden talep etmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda artan çocuk istismarları için yeterli araştırma ve soruşturma yapılmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

AYHAN EREL (Devamla) – İstismarın büyük ölçüde gerçekleştiği yurtlar ve kurumların iktidar eliyle korunduğu ve pek çok istismar olayının üzerinin kapatıldığı endişesi toplumda yaygındır. Çocuklarımız gerektiği şekilde korunmadığı gibi failler de yeterli cezalarla karşı karşıya kalmamaktadır. Bu durum toplumda infiale yol açmakta, devletin söz konusu kurum ve yurtları yeterince denetlemediği pek çok raporunda sıklıkla dile getirilmektedir. Yüce Meclis bu konuda öncü olmalı ve üzerine düşen sorumluluğu getirmelidir.

Çocuk gelecektir, aldatmayın; çocuk ışıktır, karartmayın; çocuk bir güneştir, söndürmeyin; çocuk bir umuttur, yok etmeyin; çocuk bir dünyadır, yakmayın; çocuklar çiçektir, soldurmayın, koparmayın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz talep eden Eskişehir Milletvekili Sayın Metin Nurullah Sazak.

Buyurun Sayın Sazak. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün çocuklara karşı işlenen başta cinsel istismar suçları olmak üzere her türlü suçların önlenmesi, çocuğa yönelik ihmal ve istismarın sebeplerinin araştırılarak gerekli tedbirlerin alınması, kamuoyunun şeffaf bir şekilde bilgilendirilmesi ve bununla birlikte yapılması gereken iş ve işlemlerin belirlenmesi ve benzeri hadiselerin bir daha yaşanmaması amacıyla Meclis araştırması komisyonu kurulması görüşmelerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Muhterem heyetinizi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlarım.

Çocukların korunması için evrensel standartları belirleyen Çocuk Hakları Sözleşmesi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilmiş, ülkemiz de bu sözleşmeyi imzalayarak 27 Ocak 1995 tarihinde uygulamaya başlamıştır. Bu sözleşmenin dışından hazırlanan ek protokoller ve temel uluslararası belgelere de ülkemiz taraf olmuş; Anayasa’mızın 10’uncu, 41’inci, 61’inci maddeleriyle de çocuk hakları anayasal olarak da teminat altına alınmıştır.

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu kapsamında çocukların haklarının hukuki olarak güvence altına alınması amaçlanmış ve 2014 yılında Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişikle birlikte çocukların cinsel istismarı ile reşit olmayanla cinsel ilişki suçları yeniden düzenlenerek ceza oranları önemli ölçüde artırılmıştır. Evlatlarımızın fiziksel, duygusal ve ruhsal gelişimlerine zarar verebilecek durumlarla karşı karşıya gelmesi engellenerek her türlü ihmal ve istismardan korunması Gazi Meclisimizin ve biz parlamenterlerin temel görevi ve sorumluluğudur. Bu görev ve sorumluluk bilinciyle, 2020 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde çocukların haklarıyla ilgili araştırmalarda ve incelemelerde bulunmak üzere üyesi olduğum Çocuk Hakları Alt Komisyonu kurulması kararlaştırılmıştır. Komisyon çalışmalarımız kapsamında yurt içinde ve yurt dışında inceleme ziyaretleri gerçekleştirilmiş, UNICEF Türkiye ve çocuk hakları derneklerinin temsilcileriyle karşılıklı değerlendirmelerde bulunulmuş; sevgi evleri, çocuk siteleri ve koruyucu aileler yerlerinde incelenmiştir.

Ülkemize özgü bir proje olan sevgi evleriyle necip milletimizin yüce gönüllülüğü bir kere daha tescillenmiş, bakıma muhtaç ve öz ailesinin yanında barınamayan çocuklarımızın devletin güvencesi ve denetimi altında koruyucu aile hizmetiyle yetişmesi amaçlanmıştır. Bu çocuklarımızın anası da babası da büyük Türk devletidir. Sevgi evleri ve koruyucu ailelerin yanında yetiştirilen çocuklarımızın ruhsal ve fiziksel desteklenmelerinin yanı sıra, yetenekleri ve becerileri desteklenerek yakından takip edilmeli; Türk ve Türkiye Yüzyılı’nda bürokratlar, doktorlar, Mimar Sinanlar bu çocuklarımızdan yetişmeli, bu kaderleri avantaja çevrilmelidir.

Ayrıca, Komisyonumuz tarafından “çocuk işçiliği” başlığı altında, özellikle mevsimlik tarım işçisi ailelerimizin ve çocuklarının yaşadıkları zorluklar ve son yıllarda atılan adımlar sahada incelenmiştir. Çocukların, tarım sezonu kapanana kadarki süreçte bulunduğu illerde sağlık ve eğitim haklarına ulaşabilmeleri için gerekli desteklerin verilmeye başlandığı ve giderek artan oranda iyileştirmelerin sağlandığı gözlemlenmiştir.

Türkiye’nin geleceğinin ana arterlerinden biri olan tarımsal kalkınmada makineleşmenin getirdiği yeniliklerle tarımsal üretim yeni bir sürece girmiş ama insan gücünün kıymeti de artmıştır. Maalesef ki kırsaldaki nüfus dağılımına baktığımızda tarımla uğraşan kesimde genç nüfus oranı dramatik biçimde azalmaktadır. Kırsalda sabit yaşayan son nesil, genç nüfus, çocuklar taşımalı sistemle hâlen eğitim hayatını devam ettirmektedir. Özellikle Covid-19 pandemisinde yaşanan kısıtlıklardan sonra şehirlerde yığılan nüfusun tersine göçle kırsala dönüşü gündemdedir. Bu, hem tarımsal kalkınma hem sağlık hem de iyileştirilmiş nüfus dağılımı açısından yüz güldürücü bir durum olmakla birlikte dönüş düşük hızlıdır. Kısıtlayıcı temel basamak ise çocukların eğitimidir.

Çoğu sektörde evden çalışmanın ağırlık kazanmaya başlaması, teknolojik altyapının kırsallarda ulaşılabilir olmasıyla birlikte ivedilikle yapılacak düzenlemelerle köy okulları yeniden açılmalı, öğretmen ve öğrenciler için cazip seçenekler oluşturularak yeni nesil çocuklar apartman dairelerde ekran başında oturmaya mahkûm formattan kurtarılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, “çocuk” başlığı adı altında durmak istediğim diğer bir konu ise Türkiye’de yaşayan Suriye, Irak, Afganistan gibi ülkelerden gelen sığınmacı kardeşlerimizin çocuklarıdır. Bu, çok hassas ve siyasi malzeme hâline getirilen bir konudur. Çocuk ve insan hakları, emperyallerin kendi çocuğunun ve insanının haklarına hizmet etse de bu değerler tüm çocuklar için evrenseldir. Dünya insan ve çocuk hakları savunucuları, eğitim çığırtkanları, milyonlarca göçmeni eğitim, statü ve filtreden geçirip onar onar kabul ederken bizim milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yaptığımız görmezden gelinip konuyla ilgili fikir ve tenkit sunma cüretini de gösterebilmektedirler. Bundan daha acı olan ise içimizdeki kısa akıllıların çıkarılan savaşlar sonucunda oluşan, sosyal bir afet olan göç üzerinden değişik algılar oluşturarak siyasi ekmek peşine düşmeleridir. Sığınmacı meselesindeki düzenlemelerde yapılanlar tartışılabilir, iyileştirilebilir, değiştirilebilir, kontrol altına alınabilir ama -altını çiziyorum- bugün Türkiye sınırı içerisinde doğan büyüyen ve yetişen bir nesil söz konusudur. Büyük bir sığınmacı nüfusa yıllardır ev sahipliği yapan ülkemizde, özellikle çocuklar için sağlık ve eğitim alanında elden geldiğince desteklemeler yapılmaya çalışılmaktadır. Göç sonrası oluşan uyum süreçlerinde, özellikle eğitim çağında olan çocukların göç ettikleri ülkedeki kültüre entegre olabilmeleri için eğitim ve sağlık alanlarında tam desteklenmeleri gerekmektedir. Kim oldukları değil, nerede olduklarına göre siyasete alet edilmeden Türk Bayrağı’na sarılıp Türk devletinin ekmeğiyle sağlıkla büyütülen sığınmacı çocuklar evlerine döndüğünde birilerinin tezgâhıyla küskün ve kinlendirilerek gönderilmemelidir. Böyle bir durumun bölgede olası sonuçlarının kimin ekmeğine yağ süreceğinin analizi doğru yapılmalıdır.

Göç, yönetilmesi ekonomik ve kültürel açıdan oldukça zor bir konu olup tarihte büyük değişimlere yol açtığı bilinmektedir. Tarih boyunca çıkarılan savaşlar özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ve şu anda Orta Doğu’da çıkarılan çatışmalar, insanlık için dramatik ve travmatik sonuçlar doğurmuş ve en çok zararı görenler de yine çocuklar olmuşlardır. Yaratılan bu kaos ortamında ülkeler paylaşılmış, sömürge sınırlar çizilmiş, emperyaller kendi insan ve çocuklarının dışındakilerinin haklarını yok saymıştır. Böylesine karanlık bir süreçte binlerce çocuk ortadan kaybolmuş, insanlık dışı deneylere zorlanmış ve organ nakli için kullanılmıştır.

Avrupa’nın ortasında çocukların katledildiği Srebrenitsa katliamında dünyanın gözlerini yummuş ve uluslararası insan kaçakçılığı ve çocuk istismarı şebekesini gün yüzüne çıkaran Pizzagate skandalı sadece magazin haberi olarak kalmıştır. Afrika’daki madenlerde 4-5 yaşa kadar inen çocuk işçi istismarı bir avuç maden için gündeme getirilmemiş, emperyallerin vekalet savaşlarında çocukların silahlandırılması göz ardı edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, son günlerde gündeme gelen, şüyuu vukuundan beter menfur olay kamu vicdanını derinden yaralamıştır. Türkiye Cumhuriyeti, devlet geleneği ve ortak hafızasıyla kökleri mazide olan atidir ve bugün, bu necip milletin Türkiye Büyük Millet Meclisinde, kabileden dönme uydu devletler gibi “çocuk istismarı” başlığı altında hâlen bu konuları konuşup düzenlemelerin eksikliğinden bahsediyor olmamız, çok büyük eksik, geçmişimize yapılan haksızlıktır. Köküne yabancı, modernizm kisvesinde, sosyal hezeyanlarla yeniden keşiflerin pazarı olan, toplum mühendisliğiyle yönlendirilen, kurdurulmuş devletlere yakışır gündemler bizi yolumuzdan alıkoymakta, esası unutturarak muasır medeniyet olarak ilerlemenin önüne geçmektedir.

İnsan, fıtratı gereği, en iyi ve en kötü arasında seyir hâlindedir. Devletlerin ve gelişmiş medeniyetlerin birikim ve tecrübeleriyle oluşturduğu toplumsal değerlerin yanında, insanlığın düşük davranışları veya kötü yönelimleri ahlak ve normlarla, bunların yeterli olmadığı zamanlarda da kanunlarla korunur. Yüksek ahlak seviyesi ve değerleri olan gelişmiş toplumlarda her şeyin kanunlaştırılmasına gerek bile yoktur. Binlerce yıldır Orta Asya, Anadolu ve Balkanlar'da belli değerlerle yaşayan; coğrafyasındaki bütün kültürleri saygıyla karşılayıp benimsemiş, etkilenmiş, etkilemiş bir yapıya son yüzyılda getirilen sözde yeni doğrularla, korkunç bir biçimde hasar vermeye çalışıldığı gözlenmektedir. Yeni kurulmadık, uzaydan gelmedik; dağda, yaylada, çadırda, savaşta, tamirhanede, sokakta, oyunda, binlerce yıldır belli çevrelerde yetişen nesillerimizin bugüne getirdiği bir milletiz. Varlığını binlerce yıldır onuruyla sürdürebilen, her şeyden önce ailesine, milletine, vatanına bağlı bir nesil yetiştirme zorunluluğu ortak bilinçaltına yerleşmiş bir kültüre sahibiz ve bizim kültürümüzde çocuk, geleceğin teminatı, evin neşesi, bereketi ve toplumun temel yapı taşıdır. Ustasından zanaat öğrenen, ailesiyle hasat yapan, annesi ile kardeşine bakan ama hepsini hayatı tanımak için; emeği, gücü, çocukluğu, istismar edilmeden yaşayan nesiller huzurla yetişti bu topraklarda. Biz bu memlekette, bu memleketin evlatları için çocuk olmanın doğasına ve çocukluk değerlerine sahip olarak dogmalardan ve toplumsal ahlaksızlıklardan uzak, güvenli ve huzurlu aile ortamında hayatı tanıyıp mahallesinin ve okulunun himayesinde toplumu öğrenip, devletinin koruması ve eğitimiyle, iyi ve ahlaklı insan olmalarını, kazanımları doğrultusunda kendisine ve çevresine faydalı birer eğitim veya iş sahasına yönlendirip huzur ve refah içerisinde yaşamalarını sağlayan bireyler olmalarını hedefliyoruz. Elbette ki güçsüze zulüm eden zalim insan formu her dönemde var oldu ve var olacaktır; bu insani vasıftan uzak canlılara fırsat vermemek, kemikleşmiş bir toplum yapısında, caydırıcı cezaların olduğu adalet altyapısıyla sağlanmalıdır.

Yetişmekte olan nesil için potansiyel en büyük tehlikelerden biri olan filtresiz sosyal medya ve dijitalleşen dünyaya karşı da ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Bu bağlamda hem fiziksel hem ruhsal hem de toplumsal gerçeklerin sınırları millî ve kültürel değerlere uygun olarak net çizilmelidir. Her türlü bireyin kolayca erişebilir içerik ürettiği, kültürlerin dijital potalarda eritilerek yine tekdüze değersizleştirilmiş değerlerle oluşturulan tek tip insan modeli, çocuklarımızın ve gençlerimizin ruhlarına yapılan en büyük istismardır. Bu oyun, bizim binlerce yıldır oluşturduğumuz aile, çevre ve değerler kavramlarını yıkma yolunda atılan ilk düğümdür. “Özgür ve özgür seçimler” olarak dünyaya son elli yıldır sanki öncesinde yokmuş da yeni keşfedilmiş gibi, Batı tarafından özellikle dikte edilen yeni kavramlar çok tehlikelidir. Felsefenin en derin tartışmalarından biri de özgürce yaptığımızı sandığımız seçimleri “Neye göre yaparsınız?” sorusudur. İnsan seçimlerinde gerçekten özgür müdür? Hür seçimlerde bizi yönlendiren fikir nasıl oluşmuştur? Hâlâ cevabı uzun tartışma konusu olan bu sorularda kesin olan gerçek, doğduğumuz an itibarıyla içinde bulunduğumuz toplumdaki her gerçeklik bilinç ve/veya bilinçaltı düzeyinde size ve seçimlerinize yansımaktadır. Aileyi kadın-erkek, toplumu özgür ama bireysel bireyler grubuna indirgeyerek kültürel ve ahlaki kuralları dogma olarak gösterip “subliminal” mesajlarla yönlendirilen bir nesil yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Değerlerin yeniden yaratıldığı, oluşabilecek bütün iğrençliklerin farkındalık oluşturmak adı altında düşük dozdan başlayarak duyarsızlaştırmaya sebep olduğu, sınırları evren kadar genişleyen bir topluma doğru yol alınmaktadır. Maalesef ki bu oturtulmaya çalışılan çarpık zihniyet, en kıymetlimiz olan çocukları derinden etkilemekte, en önemli haklarından çocuk olma haklarını ellerinden almaktadır. Bugün işine geldiği gibi yorumlanan ve uydurulan dinî inançlar ve çeşitli etnik öğretiler ya da modernizasyon adı altında çocuklarımıza uygulanmaya çalışılan hiçbir erişkin tercihi kanunlarla belirtilen sınırı aşmamalıdır. Bunları toplumun normalleştirmemesi ve devletin ise stratejik yapılanmalarla bu durumu önlemesi şarttır. Ne çocuk gelin ne de cinsel kimlik çağrısı yapan çocuk formları özgürlük adı altında kabul edilmemelidir. Dijitalleşme ve modernleşme adı altında duygusal boşlukta olan yeni neslimiz şimdiye kadar hiç olmadığı kadar istismara açıktır. Bu öyle kötücül bir istisnadır ki belli kurumların birbiriyle olan çatışmalarının toplumda infial yaratıp oluşturulmaya çalışılan itibar suikastlarıyla çocukların en dokunulmaz alanları üzerinden oynanacak hâle gelmiştir.

Şimdi, açık ve net bir şekilde ifade ediyorum ki çocukların maddi-manevi hiçbir şekilde istismarının varlığı ya da ihtimali kabul edilemez, edilmeyecektir. Hangi kuruluş olursa olsun, varlığı ya da yokluğu tek bir evladımızın canından, ruhundan, sağlığından daha önemli değildir; tek bir evladımızın ahı uğruna yıkılmayacak çatı yoktur. Çocukların anne ve babalarına emanet olduklarını emreden bir dinin inananları olarak en kıymetli varlığımız olan evlatlarımız aile, toplum ve devlet himayesinde korunup kollanmalıdır. Bu çerçevede küresel anlamda oynanan büyük oyunun farkına varılarak bir an önce devletimizin en millî şekilde yapılanarak toplumun ve milletin omurgasını oluşturacak olan çocukların doğum anından erişkinliğine kadar elinin üzerinde tutması şarttır.

Sayın milletvekilleri, Batı’nın sipariş haberleri ve hakikatlere sırtını dönenler kabul etmese de Türkiye’de bölücü terör örgütünün yaptığı çocuk istismarı ve çocuk hakları ihlalleri ülkemizin acı gerçeğidir. Şanlı Türk ordusuyla karşılaşınca fistan giyip kaçan bölücü terör örgütünün piyonları evlatlarımızı kalkan olarak kullanmaktadır. Bugün örgüte dair raporlar incelendiğinde yaşanan rezaletlerin haddi hesabı yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî raporları ve bu belgelerine itibar etmeyip, sınır ötesine akıl danışıp onlardan icazet almadan karar vermeyenler için de 2019 yılında Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi’nde eli kanlı terör örgütünün sözde liderlerinden biriyle Birleşmiş Milletler Temsilcisinin imzaladığı anlaşmada bölücü terör örgütü ve alt kollarının çocukları savaştırdığı gerçeği uluslararası kamuoyu nezdinde tescillenmiştir. Ayrıca, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin 2020’de yayınladığı raporda PKK-YPG’li teröristlerin Suriye’de çocukları savaşçı olarak kullandığına dair bulgular paylaşılmış, bölücü terör örgütünün korkunç yüzü ve çocuklara yönelik hak ihlalleri ABD Dışişleri Bakanlığı İnsan Kaçakçılığı Raporu’nda belgelenmiştir.

Adi, şerefsiz PKK ve türevleri yıllardır bölgede oluşturduğu puslu hava içerisinde her türlü yönlendirmeye müsait hâldeki çocuklarımızı toplumlarına kinlendirerek dağlara kaçırmış, istismarın her türlüsüne ve çaresizliğe maruz bırakarak sapkın emelleri uğruna değersizce katledilmelerine sebep olmuştur. Bugün küreselde oynanan oyunun ilk perdesini PKK, kız çocukları üzerine oynayarak önce ezilen kadının kimliğini sorgulatmış ve sonrasında da kurtuluş yolu vadedip akıllarıyla oynadıkları çocukları dağlarda kadınlıkları yüzünden istismar etmiştir. Mağaralarda çocukluğu, insanlığı, kadınlığı, anneliği elinden alınan çocuklar tasmayı tutan güçlerin ters algısıyla basında özgürlük savaşçısı olarak resimlendirilmiştir. Sözde çocuk hakları ve insan hakları savunucuları örgütün malum dostları da maalesef ki söz konusu dağ şubeleri olunca değersiz bir intihar bombacısı veya yığın olarak gördükleri bu çocukları uyduruk ideolojilerinin kahraman savaşçıları olarak anmaktadırlar. Bu memleketin tertemiz evlatları rezil ettiğiniz o koyma akıllarınızla Dicle'nin kuzuları için çizdiğiniz rota inlerinizdeki rezaletten ibaretken siz nelere, nerelere, kim için talipsiniz? Kıbleniz olduğunu ifade ettiğiniz insan hangi coğrafyanın insanıdır? Bizim çocuklarımız, bizim insanımız olmadığı aşikârdır.

Bu coğrafyanın çocuklarının eğitim haklarını sizin şehit ettiğiniz Aybüke öğretmenimle, sağlık hakları sizin öldürdüğünüz Doktor Abdullah Biroğul’la elinden alınmıştır. Yaşama hakkını elinden aldığınız dokuz aylık Muhammed Omar, on aylık Bedirhan bebek, 15’inde Eren Bülbül, hepsi bu memleketimizin tertemiz evlatları, bizim çocuklarımızdır. Bugün anaların Diyarbakır'da dönmelerini bekledikleri dağdaki rezaletlerinizle maddi manevi istismara uğrayan çocuklar da bizim çocuklarımızdır.

Terörle mücadele eden aslanlarımız inlerini temizliyor ve bölgeyi terörden arındırıyor. Yıkanan masum beyinleri ve derbeder edilen savunmasız bedenleri tekrar vatana, millete hayırlı evlatlar hâline getirmek için de büyük Türk devleti gerekeni yapıyor, yapmaya da devam edecektir.

Ezcümle, dünyanın tek çocuk bayramı olan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na sahip olan bir devletin çocuklarını ülkenin geleceğini bilen bir milletle; küçüğüne şefkat, büyüğüne merhamet emredilen bir dinle yoğrulmuş bir medeniyetin titreyip özüne dönerek toplumsal ve kuramsal ölçekte gerekli adımları atmasıyla Türk ve Türkiye yüzyılında inşallah su yatağını bulacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken ülkücü hareket olarak gaye edindiğimiz Kızılelma ve nizamiâlem davamızın dünya insanlığının haklarının temini ve adaletin tesisi olduğunu bir kez daha hatırlatır, her evladımızın cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaktığı bağımsızlık ateşinin aydınlığında, bilge liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin gösterdiği yolda, İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dizeleri ve büyük Türk milliyetçisi Ziya Gökalp’ın fikirleriyle büyüyerek gururla “Ne mutlu Türk’üm!” diyebilmesi bilinciyle yetişmesini temenni ederim.

Meclis araştırma komisyonunun ülkemize hayırlı olmasını diler ve necip Türk milletini saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en başta söylemek isterim ki çocuk istismarı tek bir kişiden kaynaklanan, failin hasta, sapık vesaire oluşuna indirgenecek bir mesele değildir. Bunun istismar edeni aşan boyutları ve nedenleri var, en başta da kendini yeniden yeniden üreten bu erkek egemen düzen. Bizim artık cinsel istismarı var eden, üzerini örten yapı ve süreçleri dikkate alarak önleyici tedbirler geliştirmemiz gerekiyor. Bu komisyonun kurulmasına neden olan 6 yaşındaki çocuğun zorla evlendirilmesi ve yıllarca istismar edilmesi vakası iki yıldır Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından bilinmesine ve olay yargıya intikal etmesine rağmen sanıklar iki hafta öncesine kadar serbest geziyordu, hatta ilk duruşma tarihi yedi ay sonraya verilmişti. 2016 yılında Karaman’da Ensar ve KAİMDER’e bağlı yurtlarda yaşanan çocuk istismarı karşısında da biz aynı yaklaşıma tanık olmuştuk. Bizzat iktidar tarafından Ensar Vakfı ve siyasal kimliğe mensup kişiler görmezden gelindi, konunun merkezine anormal addedilen bir kişi konuldu, ona binlerce yıl ceza verildi ve bu olayın gerçekleşmesinde aktif ya da pasif rolleri olan siyasal kişilerin ya da idarecilerin sorumlulukları örtbas edilmek istendi, hatta bunların bir kısmı terfi ettirildi.

Bakın, bizi kamuoyunun da infialiyle -ki genelde hep böyle oluyor- bu komisyonu kurmaya zorlayan süreçte aradan geçen yedi yılda neler yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz? Diyanetin 2016’da verdiği bir fetvanın ardından, iktidar, çocuk istismarını meşrulaştıracak düzenlemeleri sistematik şekilde gündeme getirdi ve bizler bu teklifler yasalaşmasın diye sürekli mücadele ettik. Diyanet, kız çocuklarına ailede ve dışarıda şehvet duyulmasının bir sakıncası olmadığına dair fetva vermiş, AKP’li vekillerden Gülaçar da 2020’de Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile Adalet Komisyonu toplantılarına katılan dönemin Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’den çocuklarla evlenenlerin mağduriyetinin giderilmesi konusunda ricacı olmuştu. Kamuoyunda “ikinci yargı paketi” diye bilinen teklif sırasında ne isteniyordu biliyor musunuz? Çocuk istismarı failleri istismar ettikleri çocuklarla evlenmek şartıyla affedilmek isteniyordu.

Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre, arkadaşlar, erken evlilik ve nişanlılık nedeniyle eğitime devam edemeyenlerin yüzde 97,4’ü kız öğrenciler; bu, korkunç bir rakam. Erken yaşta evliliğe sürüklenen çocukların çoğu sistematik olarak evlendirildikleri kişinin ve bu kişinin ailesinin fiziksel ve psikolojik şiddetine maruz kalıyor. Kız çocukları çoğunlukla kendilerinden büyük erkeklerle evlendiriliyor, çoğu hiçbir cinsel bilgi sahibi olmadan evlendirilen çocuklar evlendirildikleri erkeklerin cinsel saldırısına uğruyor ve pek çok sağlık sorunuyla da karşı karşıya kalıyor. 15-19 yaş arası genç kızlarda 1’inci sırada ölüm nedeni, hamilelik ve doğumun yol açtığı sorunlar. Çocuklar aynı zamanda evlendirildikleri kişiler tarafından sosyal çevrelerinden koparılıp okula gönderilmiyor ve hatta çocuk yaşta evlendirilen çocukların birçoğunun evden dahi çıkmasına izin verilmiyor. Bakın, TÜİK, Türkiye'de 2021 yılında 117’si 15 yaşından küçük olmak üzere toplam 7.190 çocuğun doğum yaptığını belirtiyor. Adalet Bakanlığına bağlı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün adli istatistikler raporlarına göre ise 2020 yılında cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar türünden açılan toplam 40.819 davanın 17.948’i çocukların cinsel istismarına yönelik suçlardan oluşuyor. Oransal olarak çocukların cinsel istismarı suçları, cinsel dokunulmazlığa karşı toplam suç sayısının yüzde 44’ünü oluşturuyor. Adalet Bakanlığı 2021 istatistiklerine göre ise çocukların cinsel istismarına ilişkin suç sayısı 44.880; reşit olmayanla cinsel ilişkiye ilişkin suç sayısı 26.324; çocuğa karşı işlenen cinsel suç sayısı toplam 71.124. En son, Manisa’da, 12 yaşındayken 2 kişinin cinsel saldırısına uğradıktan sonra çocuk yurduna yerleştirilen kız çocuğunun devlet korumasındayken bakın, devlet korumasındayken madde kullanımına alıştırılıp pavyonda çalıştırıldığı iddialarını gazeteci Hale Gönültaş gündeme getirmişti. Daha önce de defalarca yurttan kaçan ve günler sonra şaibeli biçimde polisin sokakta bulduğu çocuk, 2 Aralıkta tedavi gördüğü Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden Çiğli’de kaldığı çocuk yurduna götürülürken sosyal hizmetlere bağlı aracın içinden kaçtı; evet, sosyal hizmetlere bağlı aracın içinden kaçtı. Aradan günler geçmesine rağmen bulunamayan bu çocuk, bu haberlerden sonra kolluk güçleri tarafından birkaç saat içinde bulundu. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 18 Aralıkta bu konuyla ilgili “Kız çocuğunun korunma ve bakım altında olduğu süreçte pavyonda çalıştığına dair iddialar araştırılmış, herhangi bir eğlence mekânında çalışmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.” diye bir açıklama yaptı ama süreci yakından takip eden Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, Bakanlığın açıklamasının doğru olmadığını söylüyor. Gerçekten bir çocuk resmî araçtan nasıl kaçabilir ve günlerce bulunamaz ve olay medyaya yansıyınca ancak bulunabilir?

Aslında bu tarz haberler bitmiyor, pıtrak gibi çoğalıyor. Mesela, en son Batman’da abisi korucu olan G.Y. 14 yaşındaki bir kız çocuğunu kaçırdı ve yirmi beş gündür bu kız çocuğundan haber alınamıyor ve kaçıran kişinin imam olan abisi devreye girerek evlilik planları yapmaya çalışıyor; babayı, aileyi buna ikna etmeye çalışıyor. Baba, feryat ediyor ve herkese sesleniyor: “Kızımı kaçıranlar korucu diye mi özellikle bulunmuyor? Devlet bu silahı onlara çocuk kaçırsın diye mi verdi? Kızımızı istiyoruz; o, bir çocuk ve herkesi yardımcı olmaya çağırıyoruz. Ben kızımı asla evlendirmem!”

Evet, bugün 2 milyondan fazla çocuk, eğitimden uzakken resmî eğitime devam eden çocuklar da ya okullarda aç kalıyor ya da istismara uğruyor. Çocuk yoksulluğu had safhadayken okullarda bir öğün yemek için, gerçekten, bütçeden bir şey çıkmadı. Ancak sonrasında, artık kamuoyunun baskısı, mücadelemiz ve herkesin desteğiyle sonuçta Millî Eğitim Bakanlığı -ki zaten bundan sorumlu olan oydu- bu besin desteğini yine bir seçim yatırımı olarak ve sadece taşımalı eğitim alan öğrenciler, pansiyonu olan okullardaki öğrencilerle anaokullarına sundu, lütfetti.

Evet, bir başka sorun: Çocuklar okullarda öğretmenleri, okul müdürleri tarafından da istismar edilebiliyor ve bunların faillerinin sadece görev yerlerinin değiştirilmesiyle bir şey yaptık zannediliyor, böyle bir tedbir yeterli görülüyor. Örneğin, Diyarbakır Dicle’de bir öğretmen en az 15 çocuğu istismar etmişken görev yeri değiştirildi ancak kamuoyu baskısı sonucu açığa alınabildi. Yine, Konya'da bir lisenin müdürü ismi Harun Avcu, bir öğrenciyi, derslerinde başarılı olduğu için “Seni Millî  İstihbarat Teşkilatına memur olarak alacağız.” diyerek Ahmet Mandal diye birisiyle tanıştırdı ve Mandal, bu çocuğu günlerce istismar etti ancak ailenin şikâyeti üzerine bu MİT mensubu olarak tanıtılan elektrik ustası ve okul müdürü tutuklandı ve olayın ortaya çıkmasının ardından bir başka öğrenci de aynı şekilde tacize uğradığını ifade etti.

Bir yandan önemli bir sorun da şu ki: Çocuklar, normal eğitim süreçleri dışına çıkarılmak isteniyor. Resmî eğitimden alınan çocuklar ailelerinin zoruyla Ankara Altındağ'da olduğu gibi merdiven altı yerlerde, cemaat, tarikat hücrelerinde eğitim görüyor, tırnak içinde eğitim tabii. Yine bu konuda da bir denetim yoktu ancak biz önergelerle, Mecliste basın yoluyla kamuoyu oluşturduktan sonra operasyonlar düzenlendi ama bu durumda münferitmiş gibi davranılıyor. Bunların hiçbiri münferit değil arkadaşlar. 2016’da kurulan -o Karaman Ensar Vakfı olayından sonra- Komisyonun 480 sayfalık raporunda istismar olayının engellenmesi için 88 maddelik öneriler sıralanmıştır. Bunlardan bir tanesi: “Her ne ad altında olursa olsun öğrencilere yönelik yurt, misafirhane, konuk evi, pansiyon benzeri barınma hizmeti veren yerlerin iş yeri açma ve çalışma ruhsatı Millî Eğitim Bakanlığı tarafından verilmeli.” önerisiydi. Hayata geçmedi. Aynı şekilde, yine raporda TBMM bünyesinde çocuk haklarıyla ilgili daimî bir ihtisas komisyonu kurulması… Ki buradan defalarca defalarca sadece daimî komisyon değil, çocuk bakanlığının kurulması gerektiğini belirttim, kanun teklifi verdim; bu da aynı şekilde, daimî bağımsız bir komisyon olarak kurulmadı. Zaten ülkede insan hakları ihlalleri almış başını giderken İnsan Hakları Komisyonunun bir alt komisyonu olarak kuruldu.

Kadınların da çocukların da şiddetten ve istismardan korunmasını sağlayan en güçlü mekanizma İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı ve sözleşmeden çıkılmasının Anayasa’ya aykırı olduğunun reddi kararı da                 -daha karar yayınlanmadı ve elimize geçmedi ama- haberlerde görülüyor ki Danıştay tarafından onandı. Aslında herkes bundan utanç duymalı. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığından beri denetimsizlik arttı ve artık ne kadın cinayetleri ne çocuk istismarları konusunda sağlıklı veriler edinemiyoruz.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre, 2022 yılında 334 kadın, erkekler tarafından öldürüldü, 245 kadın da şüpheli şekilde ölü bulundu. Ülkede neredeyse her gün bir kadın cinayeti ve kadın ölümü gerçekleşirken İçişleri Bakanı “Faili meçhul kadın cinayeti yoktur.” diye konuşabiliyor; bu, aslında, İçişleri Bakanlığının da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının da şüpheli kadın ölümleri hakkında herhangi bir veri tutmadığının kanıtı. Daha önce, örneğin, evlendiği 2 kadını öldüren ve pandemi döneminde şartlı tahliye olan Necati A. iki gün önce bir kadını daha öldürdü. Böyle bir hayatta ve böyle bir aile yapısında çocukları istismardan korumak nasıl mümkün olabilir? Ha, bu arada, seçim yaklaşırken yine bu tür aflarla istismarcılar, katiller bırakılırsa ve düşünce içeride kalırsa bu Komisyonun tavrı ne olacak, gerçekten bunu da çok merak ediyorum.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını destekleyen ve sizin de etrafınıza topladığınız cenahlar şimdi de Yeni Akit’te yazarak ya da Türkiye Aile Meclisi ve Dünya Çocuk Hakları Derneğinin yayınladığı ortak açıklamada olduğu gibi Lanzarote Sözleşmesi şeri hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle hedef hâline getiriyor. Bu sözleşme, özel olarak çocukların cinsel sömürü ve istismara karşı korunmasına ilişkin en etkili sözleşme ve çocuğun üstün yararını sağlamak konusunda devleti ve kurumlarını birincil derecede sorumlu kılıyor. Ha, işte, nedeni bu zaten, birincil derecede sorumluluk istemez bu iktidar, sorumlu olmak istemez.

Muhalif basına ceza üstüne ceza kesilirken çocukları koruyan sözleşmelere göz diken ve istismara uğrayan çocuğun fotoğrafını ve adını da yayınlayan Yeni Akit’e hangi yaptırım uygulanacak? Hiçbir yaptırım.

Evet, bakın, travmatize olmuş bir nesil ve sağlığı bozulmuş bir toplum hepimizi bekliyor. O yüzden, olayları ve durumları münferit sayıp oluşturulan kamuoyu baskısı sonucu “Araştırma komisyonu kurulsun.” demek yetmez. Tabii ki bu Komisyon önemli işler yapabilir, yapmalıdır, bunu yapmalıyız ama bunun ötesinde, hepimizin temel yaklaşımı istismarı önlemek, çocukları korumak olmalı. Önleyici politikalarla istismar nedenlerini ortadan kaldıracak ekonomik ve sosyal önlemler geliştirmemiz gerekiyor. (HDP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

Bunun için de öncelikle sağlık ve eğitim ülkedeki tüm çocuklar için her an her yerden erişilebilir olmalı, çocuk yoksulluğu ortadan kaldırılmalı. İşte bu kısım, devletin ve yöneticilerin sorumluluğu. Onun için de kimse “Aman efendim, bu siyasetüstü mesele.” gibi sözlerle sorumluluktan kaçmaya çalışmasın. Ancak çocuklar eğitimlerine devam edip düzenli sağlık taramasından geçtiğinde çocukları izlemeye, riskleri fark etmeye imkân tanıyacak bir sistem gerçekleşmiş olabilir.

Bu arada, koruma kararı verilmeyen çocuklar için de hiçbir rehabilitasyon ve destek bulunmuyor. Koruma kararı alınmış çocuklar ise bu destekten çok kısıtlı ölçüde faydalanabiliyorlar. Çocuklar, karakola geldikleri andan itibaren savcılığa ve tıbbi kontrole götürülmesine kadar geçen sürede pek çok kişiyle karşılaşıyorlar ve tekrar tekrar örseleniyorlar. Bakın, 2012/20 Başbakanlık Genelgesi vardır ve bu Başbakanlık Genelgesi’yle çocuk izlem merkezleri kuruldu. Çocuklar tekrar tekrar örselenmesinler, adli ve tıbbi işlemlerin bu alanda eğitimli kişilerden oluşan bir merkezde ve tek seferde gerçekleştirilmesi için kuruldu ÇİM’ler. Ama ne oldu, uygulamada etkili mi?

Bakın, Erzurum’da Kur'an kursunda görevli Hakan A. hakkında 2021’de, Mayıs-Ekim ayları arasında, yaşları 12’den küçük 8 çocuğa istismarda bulunmak suçundan dava açıldı, yüz on dokuz yıl altı ay hapis cezası aldı. İstinaf mahkemesi bu kararı bozdu. Neden biliyor musunuz? Çocuklar ÇİM’de dinlendi diye, “Mahkeme önünde dinlensin.” dedi. Aile Bakanlığı ve Adalet Bakanlığına bununla ilgili önerge verdik. Aile Bakanı Derya Yanık cevabında çocukların mahkemede dinlenmesine itiraz edeceklerini belirtti; umarım, buna katkısı olur. Ancak Adalet Bakanı bu konuda cevap vermeye henüz tenezzül etmedi. Zira, davanın hâkimi, 18 Ocakta yeniden görülecek duruşmada, çocukların yeniden dinleneceğini ve gelmezlerse de mahkemeye zorla getirileceklerini söyledi; bu çok vahim bir durumdur.

Evet, işte bunun için kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı gibi sorunlarla bütünlüklü mücadele gerekir diyoruz. Eğer hâkimler, savcılar bile çocukları korumak için geliştirilen mekanizmaları yok sayarsa, kolluk güçleri 6284’ün getirdiği yükümlülükleri uygulamazsa çıkarılan yasaların da oluşturulan kurumların da bir hükmü olmuyor maalesef. Bu Komisyon, şu anda istismar nedeniyle acı çeken çocukların hayatını nasıl değiştirecek, ne yapacak bunun için? Çocukların güçlendirilmesi, toplumda görünür ve söz sahibi olması için hangi adımlar atılacak? Yoksa biz yine uzmanları dinleyip, toplayıp bilinenleri, yazılanları yeniden alt alta sıralayıp huzura mı ereceğiz? İşte, o zaman halkımız diyecektir ki: “Alın Komisyonunuzu başınıza çalın.” Gerçekten bunu hak ederiz eğer sadece yedi yıl sonra yine bunu yapacaksak.

Sonuç olarak, bu sistemi kadınlardan ve çocuklardan yana değiştirmeliyiz, faili cezalandırmakla yetinmeyip önleyici politikalar geliştirmeliyiz, kadınların ve çocukların “hayır”ı yüksek sesle söyleyebilecekleri yani güçlendikleri bir sistem inşa etmeliyiz. Bunu da bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da alanlarda en fazla mücadele edenler olarak hep birlikte yapacağız.

Ben Halil Cibran’ın “Çocuklar” şiiriyle bitirmek isterim.

“Sizin diyebildiğiniz evlatlar, gerçekte sizin değildirler.

Onlar, kendilerini özleyen hayatın oğulları ve kızlarıdırlar.

Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değildirler.

Sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler.

Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla.

Çünkü onların kendi düşünceleri vardır.

Onların bedenlerini barındırabilirsiniz ama ruhlarını asla.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Çünkü onların ruhları geleceğin sarayında oturur ve sizler, düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz.

Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın hiç.

Çünkü hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz, Denizli Milletvekili Sayın Gülizar Biçer Karaca’ya aittir.

Sayın Karaca, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Genel Kurul görüşmelerini ve süreci şöyle bir hafızamızda tazelediğimizde aslında 2016 yılındaki yaşananları tekrar yaşıyoruz, hepimiz dejavu olmuş gibiyiz, tarih tekerrür etmemeli ama maalesef tekerrür ediyor.

Ne olmuştu 2016 yılında? Ensar’daki ve KAİMDER’deki çocukların cinsel istismarı ve kamuoyunda yükselen muhalefet ve tepkiler üzerine yine böyle bir Komisyon kurulmuştu. Komisyon üç ay çalıştı ve üç ay çalıştıktan sonra elimdeki bu raporu hazırladılar. Bu raporda 88 öneri vardı, çocukların bu tür kapalı kurumlarda bir daha istismara uğramaması ya da hiçbir yerde istismara uğramaması için neler yapılması gerektiği bu komisyon raporunda tek tek 88 madde hâlinde yazılmıştı. Cumhuriyet Halk Partisi olarak muhalefet şerhimiz vardı; yine, o şerhe ilişkin, umarım burada tekrarı yaşanmaz.

Bir de bu rapor 2017 yılında Meclise dağıtıldı ama yine “Neden görüşülmüyor?” tepkileri üzerine ancak 2018’in Şubatında görüşülebildi. Görüşüldü, ne oldu? Diğer birçok rapor gibi Meclisin tozlu raflarına bırakıldı ve maalesef, hiçbir konuda bir ilerleme sağlanamadı. Ne diyordu bu raporda? Raporda diyordu ki: “Bu kapalı kurumlar, her ne ad altında olursa olsun çocukların barındığı bu yurtlar, pansiyonlar Millî Eğitim Bakanlığına bağlansın.” Bağlandı mı? Hayır, bağlanmadı. Ne oldu ondan sonra? Ordu Fatsa’da bulanan bir erkek öğrenci yurdunda 12 yaşındaki bir çocuk kurs öğretmeni tarafından istismara uğradı. Adıyaman Besni’de yine yurtta kalan 2 çocuk istismara uğradı. Maraş’ta yurtta kalan 4 çocuk istismara uğradı. Ankara Güdül’de özel bir yurtta 2 çocuk istismara uğradı. İzmir Dikili’de bir özel erkek öğrenci yurdundaki erkek çocuk istismara uğradı. Konya’da erkek çocuk, yine, yurtta kalan erkek çocuk istismara uğradı. Erzurum’da Kur'an kursunda 8 çocuğa nitelikli istismarda bulunuldu. Denizli’nin Çivril ilçesinde bir yurtta 12 yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunuldu; yurt kapatıldı, mühürlendi ama ne oldu? Yurdun ismi değiştirildi ve yurt sessiz sedasız tekrar hizmete açıldı ve çalışmaya başladı. Denizli’nin Akköy ilçesinde yine bir yatılı Kur'an kursu yurdunda çocuklar cinsel istismara uğradı. İşin ilginci ne, biliyor musunuz? Çocuklara cinsel istismarda bulunan aşçı için müftülük tarafından deniliyor ki: “Bu kişiyi burada işe alacaksınız.” Güvenlik soruşturması yok, hakkında tahkikat yok; müftü istedi diye işe alınıyor aşçı olarak, deniliyor ki: “Yatacak yeri yok, yurtta yatacak.” ve o kişinin yurtta yatarken o yurttaki çocuklara cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıkıyor. Kişi tutuklanıyor, müftü ne oluyor? Müftü görevine devam ediyor, onun hiç suçu yokmuş.

AHMET AKIN (Balıkesir) – Yazıklar olsun!

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) – Evet, demek ki bu Komisyon raporundaki “Millî Eğitim Bakanlığına bağlansın.” önerisi yerine getirilmiş olsaydı burada sayamadığım birçok çocuk da istismar mağduru olmayacaktı, cinsel istismara uğramayabilirdi.

Yine, burada, Komisyon raporunda deniliyor ki: “Çocuk izlem merkezlerinin tüm illerde faaliyet gösterecek şekilde yaygınlaşması gerekir.” Ama maalesef yaygınlaşmadı. Yaygınlaşmadığı gibi, çocuk izlem merkezlerindeki istismara uğrayan çocuklarla yapılacak özel görüşmeler… Zaten kapasite yetersiz, yoğun bir talep var, bir de 2022 yılında bir genelge çıkardınız, bu genelgeyle dediniz ki: “İstismara uğrayan yetişkinlerin de çocuk izlem merkezlerinde ifadesi alınsın.” Çocuk izlem merkezlerinde çocuklara karşı istismarı sorgulamak ve buna ilişkin çalışma yapmak için orada bulunanlara “Yetişkinlere de bunu yapın.” dedi. Bunu kim dedi? Adalet Bakanlığı dedi. Açması gereken ÇİM’lerden sorumlu Sağlık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığının maalesef bundan haberi yok.

Peki, komisyon raporunda başka neler söylenmişti? Komisyon raporunda -özellikle Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesindeki cinsel istismarın tanımı- “Fiziksel temas içermeyen cinsel eylemleri de kapsayacak şekilde düzenlenmelidir.” denildi. Evet, bir düzenleme yaptınız, bu düzenlemede dediniz ki… İşte, nitelikli cinsel istismar suçunda 103’te sekiz yıldan başlattınız ama sarkıntılık seviyesinde kalmışsa, sarkıntılık yapmışsa üç yıl ile sekiz yıl arası. Nitelikli cinsel istismarın kanunda tanımı yapıldı ama sarkıntılığın yapılmadı. Sarkıntılığın tanımı yapılmadığı için de o çocuklar mahkemelerde… Fiilen oluşturulan belli kriterlerle maalesef, failler, istismarcılar daha az ceza aldılar. Dedi ki mahkemeler: “Neden geç şikâyet ettin?” Yargıtayı, istinafı, yerel mahkemesi, çocuğun neden geç şikâyet ettiğinden bahisle “sarkıntılık” demeye başladılar. “İlk ifade ile burada verdiğin ifadeler çelişkili, ifadede çelişki var.” deyip failini beraat ettirdiler. Oysa, istismara uğrayan çocuğun o anda, o psikolojiyle elbette unutacakları olacaktır.

Başka bir şeyde daha var, ensest istismarlara cezasızlık algısı ciddi şekilde güçlendi. Tarafları, anne-baba arasında boşanma davası varsa ve aile içinde çocuk istismara uğramışsa “Boşanma davasından dolayı iftira atılıyor.” denilerek anne-baba arasındaki boşanma kusurları çocuğun omzuna yüklendi.

Bir başka durumu daha, burada ifade etmek isterim değerli arkadaşlar. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Üçüncü Komitesinde iktidar, saray iktidarı bir önergeye imza attı -kabul etti- dedi ki: “18 yaş altında, küçük yaşta, erken yaşta zorla evlendirilmenin önüne geçeceğiz ve evlilik yaşında düzenleme yapılacak.” 15 Kasım 2022…

Şimdi buradan sesleniyorum: Eğer Çocuk Koruma Kanunu’na göre 18 yaşından küçük herkes çocuksa o zaman gelin, evlenme yaşını “fakat”sız, “ama”sız, istisnasız 18’e çıkaralım. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, peki, neden bu komisyon kurulacak? Hiranur Vakfındaki, cemaate ait bir vakıftaki istismar vakasından sonra kamuoyu baskısıyla yine böyle benzeri bir komisyon kurulacak. Bu komisyonda, tıpkı KAİMDER’de, tıpkı ENSAR’da olduğu gibi süreci uzatarak, ipe un sererek oradaki yaşananları komisyon aracılığıyla aklamak istiyorsanız buna izin vermeyeceğiz değerli arkadaşlar. Samimi misiniz? Bu konuda gerçekten cinsel istismarın önlenmesini, çocukların korunmasını sağlamak, buna “evet” mi demek istiyorsunuz? Mecliste 5 siyasi partinin grubu var, grubu olmayan siyasi partilerin vekilleri de var. 5 gruptan eşit temsiliyet yapalım, eşit sayıda milletvekili gelsin ve oradaki oylamalarda Komisyon Başkanı “Ben gündemi belirlerim, istediğim kurumu çağırırım, istediğim yetkiliyi çağırırım ya da istediğim kurumlarda inceleme yaparım.” diyerek belirleyici parmak hesabına gidilmesin, samimice bu işi yapalım. Aynı zamanda, kapalı kurumların etkin bir denetime kavuşabilmesi için bağımsız denetim mekanizmalarını hayata geçirelim. Haber verip “Biz geliyoruz.” diyerek ortamın düzenlenmesine, temizlenmesine izin vermeden bunu yapalım. Eğer, bu raporda ifade edildiği gibi, burada, bir ihtisas komisyonu kurulmuş olsaydı, çocuklara karşı her türlü istismarın önlenmesi için bir ihtisas komisyonu kurulmuş olsaydı bahsettiğim etkin denetimi hayata geçirmek için, çocuklar için, hepimiz için bir şans doğabilirdi ama ne yaptınız? İnsan Hakları Komisyonuna bir alt komisyon yani istismara uğrayan çocuklara verdiğiniz değer ya da çocukları korumak için göstereceğiniz tek şey alt komisyonda öyle sıradan bir şekilde gitmesi.

Değerli arkadaşlar, evet, bir komisyon kurulacak. Öncelikle, gruplardan eşit temsiliyeti gelin, bu komisyonda hâkim kılalım. Bir başka şey daha yapalım: Cumhuriyet Halk Partisi bu komisyon raporundaki muhalefet şerhinde “Biz incelenmesi gereken kurumları bildirdik ama ‘benim kurumum’ ‘bana oy veren kurum’ ‘bana yakın kurum’ ayrışmasıyla bizim istediklerimiz yapılmadı.” diyor, bu raporun bir komisyon raporu değil, AK PARTİ’nin kendi raporu olduğunu ifade ediyor. Gelin, bundan da bu komisyonu ayrı tutalım.

Değerli arkadaşlar, peki, ne yapmalıyız, neye ihtiyacımız var? Bir önceki bahsettiğim istismar, bu komisyonun kurulmasının sebebi olan istismar ve 6 yaşından itibaren sistematik tecavüz vakasında Aile Bakanlığının iki yıldır bildiği hâlde sustuğu ve hiçbir şey yapmadığı ortaya çıktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) – Şimdi, o davada Aile Bakanlığı davaya müdahil olacak.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) – Tamamlıyorum.

İki yıldır bu davada hiçbir varlık göstermeyen, sümen altı edilmesine göz yuman Aile Bakanlığının aslında o sanıklarla birlikte -müdahil değil- sanık sandalyesinde oturması gerekirdi. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, erken yaşta istismara uğrayan çocuk için “Çocuğun rızası var.” diyen birisi Adalet Bakanlığı koltuğunda oturduğu sürece bu Komisyondan hiçbir sonuç çıkmayacaktır. Yine, 6 yaşındaki birine sistematik istismar vakasına “İnsani bir durum.” diyen Aile Bakanı o koltukta oturduğu sürece bu Komisyon gerçekleri örtme ve o suçu aklama komisyonuna dönüşecektir. Ancak, bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu Komisyonun her hukuksuzluğunu ya da her yanlışını bütün kamuoyunun önünde ifşa edeceğiz ve çocukların istismara uğramaması için gerekeni yapacağız.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Gamze Taşcıer.

Buyurun Sayın Taşcıer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle sözlerime bir teşekkürle başlamak istiyorum. 6 yaşında bir kız çocuğunun yıllardır sistematik bir şekilde cinsel istismara maruz bırakıldığını tüm Türkiye'ye duyuran cesur, yürekli gazetecilere buradan bir teşekkür etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Başta Timur Soykan ve Murat Ağırel olmak üzere, bu konuyu gündemden düşürmeyen tüm gazetecilere tüm çocuklarımız adına bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.

Tabii, geç kalınmış bir komisyon. Aslında bundan iki yıl önce kurulması gereken bir komisyonu konuşuyoruz. Bugün komisyon kuruluyor çünkü üzerinizde kamuoyu baskısı var. Bugün komisyon kuruluyor çünkü olayı bilmesine rağmen bu kızcağızın istismara uğradığı yapıyla ilgili iki yıl boyunca kılını dahi kıpırdatmayan bir Aile Bakanının utancı üzerinizde kalmış durumda. Bugün bu komisyon kuruluyor çünkü siyaseten günah çıkartmak istiyorsunuz; dolayısıyla bu komisyon bir turnusol kâğıdı olacak. Bu sözde vakfın yapmaya çalıştığı gibi birkaç göstermelik kişi öne sürülerek aklanmaya mı çalışılacak, yoksa bu yapıların elindeki çocuklarımızla ilgili derinlemesine bir inceleme yapılacak mı, arkasında kimler var tek tek çıkarılacak mı, göreceğiz. Ancak tüm Türkiye'nin bu kadar üzerinde durduğu ve aylardır, günlerdir tartıştığı bir konuya iktidarın bakış açısını, bugün, şu anda, komisyon sıralarında olmamalarıyla birlikte aslında nasıl bir bakış açısı içerisinde olduklarını da çok net görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, her seferinde Genel Başkanınızdan bakanlarınıza, milletvekillerinizden yandaş basınınıza bu tür istismar vakaları duyulduğunda hep “Münferit olaylar.” deyip geçiştirmeye çalıştınız. Oysa sivil toplum kuruluşlarının verilerine göre Türkiye çocuk istismarının en sık görüldüğü 3’üncü ülke konumunda. Türkiye Psikiyatri Derneği, yaptığı araştırmada ülkemizde istismara uğramış çocuk oranını yüzde 33 olarak tespit etti. Dolayısıyla bu meselenin sizin deyiminizle münferit bir vaka olmadığının da altını çizmek gerekir. Bu, sözde dernek, vakıf ve yapılarda; Gaziantep'te 5 ile 6 yaşında kız çocukları, Adıyaman’da erkek öğrenci yurdunda 9 ve 10 yaşlarında 2 çocuk, Erzurum'da yine 2 erkek çocuk, İzmir’de çocuk yurdunda 9 ila 12 yaş arasındaki 7 çocuk ve İstanbul'da yatılı bir kursta kalan çocuklar istismar edildi. Üzülerek söylüyorum, bu liste uzayıp gidiyor ve buzdağının sadece görünen yüzü; daha bugün bile bilmediğimiz yerlerde çocuklar istismara uğruyor. Peki, bunlara münferit vakalar diyebilir misiniz? Bu yapının ellerindeki çocuklarımız için neden endişelenmiyorsunuz? Çocukların kız erkek demeden, sistematik olarak cinsel istismara uğradığı bu sözde dernek ve vakıflara neden göz yumuyorsunuz? Cevabını aslında hepimiz biliyoruz ama şunun altını kalın bir şekilde çizmek gerekiyor: Çocukların cinsel istismar konusu münferit vakalar değil, bizzat bir karanlık zihniyetin sistematikleşmiş ve olağanlaştırılmaya çalışılan suçlarını kapsıyor. Bunu bu komisyonun nasıl bir işlevi olacağını görmeden önce söylüyorum. Bakalım gerçekten de amacınız bu konunun enine boyuna ortaya çıkarılabilmesi ve çözülebilmesi mi yoksa meseleyi tekilleştirip bu sözde vakıf ve dernekleri aklamak mı? Çünkü biz bunu daha önce yaşadık; terk ettiğimiz Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonunda kadınların mevcut haklarını ve kadın erkek eşitliğinin dahi tartışıldığı bir tiyatroya çevirmiştiniz. Bu komisyonun akıbeti de böyle mi olacak göreceğiz. O komisyonda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin dahi yürürlükten kaldırılması gerektiğini söyleyen kamu kurumu temsilcilerini dinlettiniz, bu komisyonda da çocukları koruyan Lanzarote Sözleşmesi’nden çıkmayı savunanları mı dinlettireceksiniz?

Değerli milletvekilleri, bugün bu komisyonu kuracağız ama çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarını önlemek adına adım atmak istiyorsanız bu komisyonun yapacağı toplantıları beklemenize gerek olmadığını da hatırlatmak isterim. Eğer gerçekten istismarla mücadele etmek istiyorsanız bakanlarınız bu sözde vakıflarla protokoller yapıp çocuklarımızı emanet etmeyi bırakacak. Eğer gerçekten istismarla mücadele etmek istiyorsanız Millî Eğitim Bakanlığı kendi eğitim vermeyi bırakıp okullara bu ne olduğu belli olmayan sözde vakıfları sokup çocuklarımızla karşı karşıya getirmeyecek. Eğer gerçekten istismarla mücadele etmek istiyorsanız “Bunlar siyasi meseleler değil.” diyen Bakanın yönettiği Aile Bakanlığı çocuk yurtlarını bu sözde vakıfları çocuklarımıza emanet etmeyi terk edecek. Eğer gerçekten istismarla mücadele etmek istiyorsanız bu sözde vakıflar istedi diye 37’nci maddesi çocuğu kasten evliliğe zorlamanın cezalandırılmasını öngören İstanbul Sözleşmesi’nden birkaç oy için çekilmeyeceksiniz. Eğer gerçekten istismarla mücadele etmek istiyorsanız cinsel istismar suçunda istismarcılara af için bir gece yarısı yasa teklifi getirmeyecek ve hele hele Adalet Bakanınız bu rezil teklifi “küçüğün rızası” diye savunmayacak. Ve eğer gerçekten istismarla mücadele etmek istiyorsanız bu Meclis çatısı altında kurulmuş bir Komisyonda devletin İnsan Hakları Kurumu Başkanı 15 yaşında evliliğin önünün açılmasını talep edemeyecek, çocuk haklarını koruyan Lanzarote Sözleşmesi’ni tartışmaya açamayacak çünkü bu zihniyete güç veren işte bu yaptıklarınız. Bu zihniyete güç veren, bu sözde yapılar ne yaparlarsa yapsınlar sırtlarını sıvazlamanız. Bu söylediklerimi yapmaktan vazgeçerseniz zaten Türkiye'de çocuk istismarının önlenmesi için önemli bir adım atılmış olur. Bir çocuğun istismar edilmesi ve bunun kamuoyuna gündem olmasını da beklemenize gerek kalmaz. Bu yapıların ellerinde maalesef çocuklarımız istismara uğruyor ama çok daha acısı devletin koruması altındaki çocuklar da istismara uğruyor ve yine maalesef gerçekler karşısında üç maymunu oynayan bir iktidar var. 3 Haziran 2020’de Sema Esen; -kamuoyu onu Aleyna Çakır olarak biliyor- “İntihar etti.” denilerek evinde ölü bulundu. Bu ölüm sonrasında aslında yıllardır bilinen ama bir türlü aydınlanmak istenmeyen bir zincirin ucundan tutulmuştu ama siz o zinciri hiç çekmediniz. Aleyna'ya şiddet uygulandığı kanıtlarla sabit olan bir adamın annesi yetiştirme yurdunda çalışıyordu, “yurt annesi” diyorlardı ona, Aleyna'nın ölümü sonrası yurtlardan kaçan ya da telkinlerle çıkarılan evlere yerleştirilip fuhuş yapmaya zorlanan genç kızlar televizyon yayınlarına bağlanarak yaşadıklarını anlattı. Sonra ne oldu? O, yurt annesi de şüpheli bir şekilde ölü bulundu ve “İntihar etti.” dediler. Bu olay bize bu çetelerin yetiştirme yurtlarını kaynak olarak kullandığını, buralarda çalışan kimilerinin bu çetelerin içinde olduğunu, kızların yurtta kaldıkları sürede güvenlerini kazandıkları ve yurttan ayrıldıktan sonra da bu yapılanmalara yönlendirdiklerini öğrendik. Kız çocuklarının çok daha iyi bir hayat ümidiyle kandırıldığını, uyuşturucu bağımlısı yapıldığını, şiddet, şantaj, baskı uygulanarak çalıştırıldığını ve fuhşa zorlandıklarını öğrendik. Dolayısıyla bu, sadece bir çetenin gün yüzüne çıkması değil, devletin koruması altındaki çocukların yurtlarda nasıl sistematik olarak toplanarak bu çetelere yem edildiğinin bir göstergesi. Bu yapılanmaların ortaya çıkmasının beraberinde tabii, pek çok suç ve suçlu da ortaya çıkacak, hatta pek çok şüpheli ölüm de aydınlanacak. Bunu üç yıl önce verdiğim bir önergeyle araştıralım dedim, maalesef, kulağınızın üzerine yattınız. “Bu istismar meselesi de siyasi değil.” diyen Aile Bakanı devletin koruması altında olan size bağlı yurtlardan çocuklar çetelerin eline düşüyor. Daha geçen ay haber oldu, Manisa’da yurttan çıkarılan kızların uyuşturucuya alıştırılıp pavyonda çalıştırıldığını öğrendik. Herkesin bildiği ama sustuğu bir olay bu. Peki, siz ne yapıyorsunuz Sayın Bakan? Bu da mı siyasetin konusu değil. Koruma altındaki çocukların kimliklerini ifşa ederken göstermediğiniz hassasiyeti bu konuda da göstermediğinizi görüyoruz. Bakanlık “Bir dizinin senaryosunda çocuk koruma sistemini yanlış tanımlıyorlar.” diye RTÜK'ü göreve çağıran bir açıklama yapmıştı. Keşke bu hassasiyeti gerçek hayatta koruma altındaki çocuklara uzanan eller için de gösterebilseydiler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

GAMZE TAŞCIER (Devamla) – …ve bizler Aleyna Çakır’ın ölümü ve sonrasında yaşananlar üzerine Bakanlığın başlattığı soruşturmanın akıbetinin ne olduğunu öğrenebilseydik. Gelin, bunları da araştıralım. Devlet koruması altındaki çocukların nasıl oluyor da istismara maruz kaldığını ve hangi yapılar nedeniyle fuhuş, uyuşturucu ve suç batağına saplandığını hep birlikte görelim.

Konuşmamın başında söylemiştim. Bu komisyon bir turnusol kâğıdı olacak. Gerçekten samimi misiniz, yoksa her zamanki gibi muş gibi yapıyor musunuz, bunu hep birlikte göreceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Tokat Milletvekili Sayın Mustafa Arslan.

Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocukların temel hak ve özgürlüklerinden en üst düzeyde yararlanması ve her türlü istismarla etkin bir mücadele için Meclis araştırması açılmasına dair vermiş olduğumuz önerge üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık bir ay önce kamuoyunun haberdar olduğu, bir kızımızın küçük yaşta evlendirilmesi ve istismar edilmesine dair haberler toplumun her kesimini derinden yaralamış ve olumsuz etkilemiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız “Günümüz şartlarında hiçbir çocuğumuzun 13 yaşında nişanlanıp 14 yaşında evlendirilmesini, hele bu çocuğun daha küçük yaştayken istismar edilmiş olmasını kabul etmemiz mümkün değildir.” ifadesiyle konuyla ilgili düşüncelerini dile getirmiştir. İddiaları hiçbir vicdan kabul etmez. Olay yargıya intikal etmiştir. Atılı eylem tüm boyutlarıyla değerlendirilecek ve yargı kararını verecektir. Konunun Meclis gündemine taşınmasıyla birlikte aynı anda Grubumuz adına Grup Başkan Vekilimiz hadisenin tüm yönleriyle araştırılması için meclis araştırması talep edeceğini ifade etmiştir. Bu samimi duygunun neticesinde de araştırma önergemizi Sayın Başkanlığa arz ettik.

Değerli milletvekilleri, sürecin seyrini kısaca özetlemekte fayda mülahaza ediyorum. Mağdure 30 Kasım 2020 tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak eşinin kendisine küçük yaştan itibaren cinsel istismarda bulunduğuna ilişkin şikâyette bulunmuştur. Cumhuriyet Savcılığına müracaatı sonrasında konu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımıza intikal etmiştir. 4 Aralık 2020 tarihinde 6 yaşındaki çocuğuyla birlikte Aile Bakanlığımıza ait kadın konukevinde mağdure ağırlanmaya başlanmıştır. Eşinin kendisi ve çocuğu hakkında kayıp ilanı vermesi ve can güvenliği riski bulunması nedeniyle 8 Aralık 2020 tarihinde mağdure çocuğuyla birlikte başka bir ilde bulunan kuruluşa nakledilmiştir. Mağdurenin travma riski göz önünde bulundurularak psikolojik hâlinin güçlendirilmesine yönelik pek çok mesleki görüşme gerçekleştirilmiş, psikiyatri servisine yönlendirilerek tedavi programı uygulanmış, psikolojik olarak sürekli desteklenmiştir. Bu süreçte kişinin sağlık takipleri kaldığı kuruluşça yapılmıştır. Mağdurenin kendisini ekonomik olarak destekleyecek mekanizmalardan yoksun olması, hiçbir gelirinin bulunmaması dikkate alınarak Kadın Konukevleri Yönetmeliği’nin 23’üncü maddesine göre ekonomik olarak da desteklenmiştir. Kendisi yapılan görüşmelerde kadın konukevi hizmeti almaya başladıktan sonra psikolojik olarak rahatladığını ve kendisini iyi hissettiğini ifade etmiş, kişinin psikiyatri tedavisi devam ettiği, kuruluş hemşiresi tarafından sağlık takiplerinin yapıldığı, söz konusu desteklerle duygu ve davranışlarının süreç içerisinde olumlu yönde geliştiği gözlemlenmiştir. Çocuğun bebeklik aşılarının, bebeklik zamanında yapılması gereken birtakım takiplerin yapılmadığı tespit edildiği için tedbir kararının çıkarılmasından hemen sonra çocuk için sağlık ocağıyla koordineli olarak aşı takvimi oluşturulmuş, çocuğun bebeklik ve çocukluk dönemine ilişkin aşılarının tamamlanması sağlanmıştır. Çocuğun özel bir anaokuluna kaydı yapılmış, eğitim süreci desteklenmiştir. Çocuk, kuruluştan hizmet alan diğer akranlarıyla olumlu iletişim becerileri göstermiş, kuruluş bünyesinde bulunan kreşten faydalanmıştır. Mağduriyeye ebeveynlik tutum ve becerileri konusunda danışmanlık hizmeti verilmiş, süreç yakından takip edilmiştir. Kendisinin ve çocuğunun ihtiyaçları göz önünde bulundurularak kuruluştaki grup çalışmalarına da katılımı sağlanmıştır. Aile Bakanlığımıza ait kuruluşlarımızın bünyesinde hizmet veren atölye çalışmalarına aktif katılan mağdure, bu çalışmaların psikoloji üzerinde olumlu etkiler gösterdiğini ifade etmiştir. Okuma yazma kursuna yönlendirilmiş, ilkokul diplomasını açık öğretim üzerinden alması sağlanmış, ortaokul eğitimine başlamıştır. Meslek edindirme kursuna yönlendirilmiş, aşçılık sertifikası alarak istihdama katılımı sağlanmıştır.

Kendisiyle yapılan görüşmelerde boşanmak istediğini beyan etmesi üzerine Bakanlığımız tarafından kendisine bir avukat ataması yapılmış, müracaatçının avukatıyla telefon aracılığıyla iletişim kurması sağlanmıştır. Aile mahkemesinde görülen boşanma davasına, polis ve personel refakatinde güvenlik tedbirleri alınarak iştirak etmesi sağlanmıştır. Boşanma süreciyle ilgili resmî iş ve işlemler, müracaatçının risk durumu ve gizliliği nedeniyle İstanbul Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi tarafından gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, avukatı tarafından yüksek can güvenliği riski nedeniyle kendisi ve çocuk yararına gizlilik kararı alınmış, tedbir kararının takibi gerçekleştirilmiştir. Mağdur ve eşi boşanma protokolünü imzalamış, 12 Ekim 2021 tarihinde görülen boşanma davası neticesinde anlaşmalı olarak boşanmıştır. Eşinden boşanma süreci kesinleştikten sonra soyadı değişikliği yapılmış, yine, kendisine yeni bir kimlik çıkartılmıştır. 12 Ekim 2021 tarihinde anlaşmalı olarak gerçekleşen boşanma sonrasında hükmedilen kişisel ilişki tesisi sonrasında, mağdur, avukatı aracılığıyla şahsi ilişkinin kaldırılmasına ilişkin aile mahkemesine müracaat etmiştir. Kuruluşta kaldığı süre içerisinde kendisine ulaşmaya çalışan kök aile bireyleri hakkında mağdur savcılık makamına yönlendirilmiş, kök aile bireylerinden şikâyetçi olmuş ve kendisi ve çocuğu lehine kök aile bireylerine karşı tedbir kararı talebinde bulunabilmesine aracılık edilmiştir. 30 Ocak 2023 tarihinde gerçekleşecek duruşmaya Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız avukatları müdahil olarak katılım sağlayacak olup mağdura psikososyal ve hukuki destekler başta olmak üzere her türlü sosyal hizmet destekleri sunulmaya devam edilecektir. Aile Bakanlığımız bundan önce olduğu gibi bundan sonra da tüm süreçleri yakından takip etmeye devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, çocuklar toplumumuzun temeli, geleceğimizin teminatıdır. İnsana büyük değer veren, insan onurunu her türlü saldırı karşısında masum addeden medeniyetimiz kendilerini kötülüklerden korumaktan mahrum bulunan çocuklarımızın hukukuna hassasiyetle yaklaşmış, onların korunması ve haklarının temini noktasında aileye, topluma ve yöneticilere büyük sorumluluklar yüklenmiştir. Çevreden gelebilecek tehlikelere karşı en savunmasız kesim çocuklardır. Cinsel istismar dâhil her türlü fiziksel ve duygusal şiddete karşı korunmaları, devletin anayasal görevidir. İçinde bulunduğumuz çağda yaşanan olaylar, ailenin ve çocuğun korunmasına yönelik politikalara daha fazla önem verilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Kırsal kesimden kentlere göç, ekonomik dalgalanmalar, sağlık sorunları ve benzeri olgular, çocukların istismara ve ihmale daha açık hâle gelmesine neden olmaktadır.

Çocuklara yönelik cinsel istismar, maalesef tüm dünyada yaygın bir sorundur. Cinsel istismar, çocukların çocukluklarını çaldığı gibi hayatlarının her dönemine yayılan ciddi ve olumsuz etkiler ortaya koymaktadır. Çocuklara yönelik istismarın hiçbir türü, hiçbir şekilde kabul edilemez. İstismarın ortadan kaldırılması için kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte, iş birliği içinde çalışması gereklidir.

Değerli milletvekilleri, çocuk istismarını tanımlayacak olursak: Çocuk istismarı, anne, baba ya da bakım veren bir erişkin tarafından çocuğa yöneltilen, toplumsal kurallar ve profesyonel kişilerce uygunsuz veya hasar verici olarak nitelendirilen, çocuğun gelişimini engelleyen ya da kısıtlayan eylem ve eylemsizliklerin tümüdür. En basit ifadeyle istismar: 0-18 yaşlarındaki çocuğun kendisine bakmakla yükümlü kişi veya kişiler tarafından zarar verici bir duruma maruz kalmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü tanımına göre çocuk istismarı: Çocukla bir yetişkin, toplum veya devlet tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak bedensel, duygusal, zihinsel ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkileyen, çocuğun istismar veya şiddet olarak algılamadığı veya yetişkinlerin istismar olarak kabul etmediği davranışları da içine alan bir durumdur. Diğer bir tanımda istismar, belli bir zaman dilimi içerisinde bir yetişkin tarafından çocuğun o kültürde kabul edilmeyen bir davranışa maruz bırakılması olarak tanımlanmaktadır.

Uzmanlar istismar tiplerini fiziksel istismar, cinsel istismar, duygusal istismar, ekonomik istismar, internet istismarı olarak sınıflandırmıştır. Fiziksel istismar, çocuğun dayak, yakma, ısırma, sarsma, haşlanma gibi olaylar sonucunda kaza dışı her türlü yaralanmasıdır. Anne, baba, öğretmen ve bakıcı gibi çocuğa bakıp yetiştirmekle yükümlü kişiler ya da yabancı kişiler tarafından gerçekleştirilebilir. Çocuğu terbiye etmek amacıyla ya da öfkeyle yetişkinin kontrolünü kaybetmesi sonucunda da gelişebilir. Duygusal istismar, çocuğun ihtiyaç duyduğu ilgi ve sevgiden mahrum bırakılması ya da çocuğun duygu ve düşüncelerine ilişkin uygun olmayan tepkiler vererek çocuğun psikolojik hasara uğratılmasıdır. Cinsel istismar, çocuğun kendisinden büyük bir kişi tarafından cinsel dürtülerle zorla ya da ikna edilerek cinsel etkileşime maruz bırakılmasıdır. İnternette istismar, çocukların internette karşılaşabilecekleri çok büyük riskler vardır; cinsel içerikli sitelere girerek yetişkinlerin cinsel tekliflerine maruz kalmaları ve daha sonra cinsel açıdan istismar edilmeleridir. Günümüzde milyonlarca çocuk bilgisayarla, tabletle ve telefonla zaman geçirmektedir. İnternet arama motorlarına göre en çok arama yapılan 200 sözcüğün 82’si çocuklar için sakıncalı içerikler olduğu tespit edilmiştir. Bu içeriklerle çocukların karşılaşması oldukça kolay ve yüksek bir ihtimaldir.

Değerli milletvekilleri, dünya genelinde çocukların istismar ve olası kötülüklerden korunmasına yönelik çalışmalar sonucunda 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Çocuk Hakları Sözleşmesi kabul edilmiştir. Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni 1990 yılında imzalamış, 1995 yılında 4058 sayılı Kanun’un onaylanmasıyla sözleşmenin tarafı hâline gelmiştir. Takip eden yıllarda da yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile kız çocuklarının evlenme yaşı yeniden düzenlenmiştir. Kız çocuklarının yasal temsilcilerinin izniyle evlenebilme yaşı 15’ten 17’ye yükseltilmiştir. Mahkeme kararıyla olağanüstü durumlarda evliliğe izin verilebilen durumlarda evlenme yaşı 14’ten 16’ya çıkarılmıştır. AK PARTİ iktidarlarımız döneminde, çocuk haklarının korunmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılmış, çocuğun üstün yararını gözeten yasal ve idari tedbirler hayata geçirilmiştir. 2005 yılında korunmaya ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu Meclisimizce kabul edilmiştir. Çocukların korunmasına dair hükümler, yine AK PARTİ Hükûmetimiz tarafından Anayasaya da kazandırılmıştır. 2010 yılında Anayasa’nın 41’inci maddesinin “Ailenin Korunması” şeklindeki başlığı “Ailenin Korunması ve Çocuk Hakları” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” hükmü eklenmiştir.

Bu yasal düzenlemelerin yanında idari düzenlemeler de hayata geçirilmiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa 2013 yılında Çocuk Hakları Strateji Planı hazırlanmıştır. Çocuk haklarının korunması, izlenmesi, geliştirilmesi amacıyla 4 Nisan 2012 tarihli Başbakanlık genelgesiyle Çocuk Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulunun 8 Mayıs 2012 tarihinde yapılan ilk toplantısında Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi, Ulusal Çocuk Hakları Eylem Planı ilk gündem maddesi olarak ele alınmış ve belgenin revizyon yetkisi Çocuk Hizmetleri Genel müdürlüğüne verilmiştir.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca, çocuğa yönelik şiddet veya istismar çağrılarında ALO 183 hattı aracılığıyla olay hakkında detaylı bilgiler alınarak Emniyet ve Jandarma birimlerine durum gecikmeksizin iletilmektedir. Ayrıca, cinsel istismara uğramış veya uğrama şüphesi altındaki mağdur çocuklarımızın ifade alma, adli muayene ve diğer işlemlerinin tek merkezden yürütülmesi için Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler bünyesinde çocuk izlem merkezleri kurulmuştur. Gizlilik esasına göre faaliyet gösteren bu merkezlerde çocuğun ve ailenin kimlik bilgileri titizlikle korunmakta, çocuğun bedensel ve ruhsal sağlığı açısından ihtiyaç duyabileceği her türlü destek sunulmaktadır.

2022 yılı Nisan ayında başlatılan ve icra yoluyla çocuk teslimine son veren uygulama kapsamında sekiz ayda 57 il, 263 ilçede toplam 320 çocuk görüşme merkezi hizmete açılmıştır. Bu uygulama kapsamında 2022 yılı Nisan ayından bugüne kadar 3.755 dosyada çocuk teslimi ve kişisel ilişkiye ilişkin işlemler gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması işlemlerinde görev alacak uzmanlara çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulması süreciyle ilgili on-line ve yüz yüze eğitimler verilmiştir. Çocukların üstün yararı gözetilerek hayata geçirilen uygulamayla velayet hakkı kendisine verilmeyen ancak belirlenen takvime göre çocuğunu görme hakkı tanınan ebeveynler artık icra dairelerine başvurmaktan kurtulmuştur. İcra yoluyla çocuk teslimine son veren uygulamada ebeveynler adliyelerde kurulan adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerinde ücretsiz olarak bu işlemleri yapabilmektedir. Faille yüz yüze gelmesinde sakınca bulunduğu değerlendirilen, öncelikle olarak suça sürüklenen çocukların cinsel suç ve aile içi şiddet suçu mağdurları ile diğer kırılgan gruba mensup mağdurların ifade ve beyanlarının uzman eşliğinde alınmasının sağlandığı adli görüşme odaları uygulaması da 2022’de yaygınlaştırılmıştır. Uygulama sayesinde mağdurların ikincil örselenmesinin önüne geçilmektedir. 2022 yılında aşılan 42 adli görüşme odasıyla birlikte 81 ilde 147 adliyede adli görüşme odası sayısı 152’ye çıkarılmıştır. 2022 yılı boyunca 26.690 kişi adli görüşme odalarından yararlanmıştır, 2017 yılından bu yana toplam yararlanan şahıs sayısı 68.300’dür. Bu düzenlemelerin yanında, Millî Eğitim Bakanlığımız tarafından çocukların okullaşma oranının artırılmasına yönelik düzenlemeler de yapılmıştır. Özellikle kız çocuklarına yönelik yapılan çalışmalar neticesinde 2002 yılında yüzde 40 olan kız çocuklarının ilköğretimde okullaşma oranı, bugün yüzde 95’e yükseltilmiştir.

Değerli milletvekilleri, evlenme yaşı yeniden gündeme geldiği için, evlenme yaşıyla ilgili geçmişten bugüne düzenlemelere bakmamız lazım. 1926 tarihli 743 sayılı Medeni Kanun'da da 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Medeni Kanun'da da 18 yaş üstü erkeklerin ve kadınların kendi rızalarıyla evlenmeleri mümkünken, 743 sayılı Medeni Kanun'da 17 yaş üstü kadınlar anne ve babasının rızasıyla, 15 yaş üstü erkek ve kadınlar olağanüstü hâllerde hâkim izniyle evlenebilmekteyken, Haziran 1938 yılında yapılan değişiklikle kadınlar için evlenme yaşı 14’e düşürülmüştür. 4721 sayılı Kanun’a göre, 17 yaş üstü erkekler ve kadınlar anne-baba rızasıyla, 16 yaş üstü erkek ve kadınlar hâkim iziyle evlenebilmektedir. 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'yla cinsel suçlara verilen cezalar arttırılmış, istismar suçunun ceza alt sınırı beş yıldan sekiz yıla çıkarılmıştır. 2014 yılında aynı suçun ceza alt sınırı on altı yıla çıkarılmıştır. 2016 yılında yapılan düzenlemeyle, bu suçun 12 yaşını doldurmamış çocuğa karşı işlenmesi durumunda ceza alt sınırı on sekiz yıl olarak belirlenmiştir.

Tekrar özetlemek gerekirse, çocuklara karşı basit cinsel istismar suçunun cezası, eski Ceza Kanunu zamanında iki ila dört yıl hapis cezası iken, 2005 yılında üç ila sekiz yıla, 2014 yılında sekiz ila on beş yıla çıkarılmıştır. 2016 yılında aynı suçun cezasının alt sınırı mağdur eğer 12 yaşını doldurmamışsa sekiz yıldan on yıla çıkarılmıştır. Çocuklara karşı işlenen nitelikli cinsel istismar suçunun cezası eski ceza kanunu zamanında en az beş yıl hapis cezası iken 2005 yılında sekiz ila on beş yıla, 2014 yılında en az on altı yıla, 2016 yılında mağdurun 12 yaşından küçük olması durumunda on altı yıldan on sekiz yıla çıkarılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MUSTAFA ARSLAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yukarıda arz ettiğimiz gibi çocuk istismarı ve aileye karşı suçların önlenmesi için hükûmetlerimiz döneminde her türlü yasal düzenleme ve idari tedbirler alınmıştır. Bütün bunlara rağmen gündemde olan, kesinlikle tasvip etmediğimiz hadise gibi hadiseler meydana gelmiştir; bunlar çok üzücüdür. İnşallah, kurulacak araştırma komisyonumuz olayları tüm yönleriyle inceler, bundan sonra alınacak tedbirlerle ilgili Genel Kurula ve Gazi Meclisimize ışık tutacak önerilerde bulunur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                       Kapanma Saati:18.47

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

(10/6818, 6819, 6821, 6822, 6823, 6824 ve 6825) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte yapılan görüşmelerine devam ediyoruz.

Şimdi önerge sahiplerinin konuşmalarına başlıyoruz.

İlk konuşmacı Siirt Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş.

Buyurun Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın başkan, değerli milletvekilleri; evet, bugün çocuk istismarı konusunda bir komisyon kurulacak. Peki neden bu aşamaya geldik? Çünkü Hiranur Vakfındaki olay Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Aslında yeni miydi? Hayır. Daha önce bu tip çocuk istismarları var mıydı? Evet ama bunun sebebi tabii ki bunun kamuoyuna yansıması. Timur Soykan -gazeteci, Basın Konseyinin en iyi gazeteci ödülünü de aldı, kendisini kutluyoruz- bu haberi yapmasaydı, bugün biz bu kadar vahim bir meselenin boyutlarını tartışmıyor olacaktık ve bir komisyon kurulması iradesi de iktidar grubundan gelmeyecekti, bunu peşinen söyleyelim.

Şimdi esasa dair bir mesele var. Dün, Danıştay, İstanbul Sözleşmesi'nden Cumhurbaşkanı kararnamesiyle çıkılmasına dair itirazı reddetti, davayı reddetti ve çıkmayı uygun buldu. Peki bu ne demek? Şu anda İstanbul Sözleşmesi'nden çıkan bir irade var, bir siyasi irade var, bir iktidar var. Bu ne demek? Bu aslında İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmakla çocuk istismarlarını onaylamak demek, cezasızlığı onaylamak demek, kadınların öldürülmesini ve faillerin serbest dolaşmasını onaylamak demek; çocukların çocukluğunun ellerinden alınmasını, istismara uğramasını onaylamak demek ve İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması; aynı zamanda erkekleri, eril zihniyeti, erkek egemen zihniyeti korumak demek. Biz kadınlar olarak, dişimizle tırnağımızla, büyük mücadelelerle ve ödediğimiz bedellerle İstanbul Sözleşmesi'ni kazandık; kesinlikle vazgeçmeyeceğiz ve bu İstanbul Sözleşmesi'ni en kısa zamanda tekrar yürürlüğe koyacağız, kadınlar olarak bu konuda kararlıyız.

Şimdi, çocuk istismarında sorumluları bulmak için ilk başta o ülkedeki iktidara bakmak lazım. Türkiye'de kim iktidarda? AKP MHP'yle birlikte, ittifak hâlinde iktidardalar. Peki, çocuk istismarı vakalarında başka nereye bakalım? İlgili bakanlıklara, Meclise, bu konudaki siyasi iradenin tutumuna bakalım. Var mı bir koruma refleksi iktidarda? Aslında yok. Bu gidişle HKG ne ilk mağdur olacak ve ne de son olacak. Çünkü çocuğun üstün yararı gözetilmiyor, sadece kınanıyor garip bir şekilde; “Bu vahim olayı örteceğiz, bitireceğiz.” falan. Ne örtmesi ya? Siz failleri koruyorsunuz; yargınız koruyor, Bakanınız koruyor, iktidarınız koruyor ve “Münferit olay.” diye, “Bu siyasi değil.” diye geçiştirmeye çalışıyorsunuz.

Şimdi, iktidar, bakanlar, ilgili milletvekilleri bolca konuşuyor. Dün dehşete düştüm gerçekten dinlerken, okurken daha doğrusu; “6 yaşında bir çocuğu kimse başına bela etmez.” diyen bir iktidar milletvekili var. Bir kere, çocuğu bela olarak gören... Bunun üzerine saatlerce tartışabiliriz. Burada faili çocuk olarak görüyor, bela olarak görüyor ve yine, faili koruma güdüsünü ortaya koyuyor.

Akit isminde bir paçavra var, evet, yandaş basın, biz çocuğun yüzünü kapattık ama onlar kapatmadı tabii. Dün bu manşetle çıktılar ya, utanma da yok, vicdan da yok bunlarda ve tek bir iktidar yetkilisi “Sen bunu böyle yayınlayamazsın.” demedi. Muhalif kanallara her gün ceza keserken RTÜK, Akit ve benzeri paçavraları, yandaş medyayı korumaya devam ediyor. Çocuğun yalan söylediğini söylüyor ya, “Şimdi soru sorma sırası bizde.” diyor ve bunu alenen savunuyor. Bütün savcılara sesleniyorum, “tweet” attı diye, konuştu diye siyasi parti genel başkanlarını cezaevine atan savcılar, hâkimler, bu, Akit gazetesinin çocuk istismarını savunan, kollayan ve çocuğu hedef gösteren, ölümüne aslında sebep olacak bir yayın yapan gazete hakkında ne yaptınız acaba? İşte, çocuk istismarına bu sebep oluyor, bu ve benzeri yayınlar ve tabii ki bunu koruyan iktidarlar.

Arkadaşlarımız anlattı, grubumuz adına Filiz Hanım da anlattı, hiç rakamlara girmeyeceğim ama istismar davalarında beraat ve mahkûmiyet oranlarına dair bir şey söyleyeceğim: 2021 yılında sadece, 6.992 kişi beraat etmiş istismar vakalarında. Bu ne demek? Çocuk istismarlarında da cezasızlık tam hız devam ediyor aslında. Bu nedenle çocuk istismarları bitmiyor. Peki, diyeceksiniz ki: “Devletin görevi ne?” Bunları korumak, kollamak. Çocukları korumak ve kollamak anayasal bir görevdir. Objektif olarak istismara uğrayan her çocuğun vebali, Adalet ve Kalkınma Partisinin üzerindedir; bu iktidarın sorumluluğundadır ve bu suça ortaktır çünkü koruma görevini yerine getirmiyor, kollamıyor.

Şimdi bununla ilgili, Akit’in bu çocuğun hayatına kastettiğini söylemekle beraber, bütüncül bir politikanın olmadığını da tabii, söylemeden geçemeyeceğim. Biz HDP olarak gerek ihtisas komisyonunun kurulması, gerek çocuk bakanlığının kurulması, gerek çocuklara yönelik bütçelemeye dair hem kanun teklifleri verdik hem de sayısız önergeler verdik ama hiçbiri kabul edilmedi çünkü kendi politikalarına uyarlı değil bu mesele.

Demin iktidarın hatibini dinledim, gerçekten bazen acı acı gülümsüyorum, bu sefer gülümseyemedim de. Ya, hakikaten, uzun uzun, bize, bu H.K.G.’ye, Hiranur Vakfında 6 yaşında evlendirilen çocuğa nasıl iyi bakıldığını, nasıl danışmanlık hizmeti verildiğini, işte, çocuğuna neler yapıldığını, boşanma protokolünün imzalatıldığını anlattı. Hikâye anlattı ya Türkiye’ye; suçunu itiraf etmemek için Bakanının ve iktidarının, her türlü sözü söyledi. Soruyoruz o hatibe ve iktidara, ya, bu adamların tutuklanması için Yusuf Ziya Gümüşel’in ve eşinin, Kadir İstekli’nin  tutuklanması için ne yaptınız iki yıl? İki yıl oturdunuz, izlediniz. Aile Bakanı burada gelip kürsüden itiraf etti, iki yıl önce başvuru yapmış, iki yıl boyunca hiçbir şey yapılmamış, bir adım atılmamış sadece ŞÖNİM’e götürülmüş çocuk ve sonrasında ne oluyor? Tarihleri söyleyeyim bu konuda. Ne zaman açığa çıktı bu? Timur Soykan’ın açıklamasından sonra, on beş gün sonra tutuklandılar. 11 Aralıkta bütçe vardı burada ilk konuştuğumuzda ve on beş gün öncesine gittiğimizde hiçbir işlem yok, 15 Aralıkta tutuklandılar o tartışmalardan sonra. Ya, yedi ay sonraya duruşma vermiştiniz, tutuklamamıştınız, bu kadar itiraza rağmen, bu kadar kıyamete rağmen adım atmamıştınız. Kamuoyu baskısı yüzünden korktunuz, hani “Biz de iyilik yapıyoruz.” gibi… Ki bu, iyilik değil; bu, aslında, suçüstü yakalanmanızın panik hâliyle gösterdiğiniz bir refleks dışında hiçbir şey değil, bütün bunları görüyoruz.

Bir Bakan var, dillere destan, Twitter’da kavga ediyor bizimle, bir söz söylüyoruz, alakasız alakasız cevaplar yazıyor, Derya Yanık. Ne demiş? “Kadına şiddet, çocuk istismarı, siyasetin konusu değildir, siyaset üretilecek konular değildir; insani -falan filan- her zeminde karşılaşılabilecek meseleler.” diyor ve istismar meselesine aslında nasıl yaklaştıklarını da ortaya koyuyor. Ya, siyaset erki, bir iktidar, bir devlet çocuk istismarını engelleyemeyecekse batsın ya, yok olsun! Bu iktidarın Allah belasını versin hangisi olursa olsun! Çocuklar istismara uğrayacak, tecavüze uğrayacak, 6 yaşında evlendirilecek, bu konuda sorumlu Bakan “Bu, siyasetin konusu değil.” diyecek. Siyaset, hayatın her alanıyla ilgilenir ya, ilgilenmek zorunda; biz hepsiyle ilgilenmek zorundayız. Hangi iktidar olursa olsun diyorum, hangi iktidar, sadece şimdiki iktidara yönelik değil, çocukları korumuyorsa Allah belasını versin diyorum! Bin kere daha söylerim bunu.

Şimdi, bu, çocuk düşmanlığını yapan Akit paçavrasıyla birlikte başka yayınlar da yapıldı yani bu, hakikaten bu suçu meşrulaştırmaktır. Şimdi, gün gibi ortaya çıkan bir vakada bu sefer “Gelin, komisyon kuralım.” Hayır, bunun esasına da ineceğiz. Pervari’de üç gün önce basın toplantısı yaptım, Aile Bakanı oradan bana cevap verdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Benzer bir vaka, evlendirilmemiş ama iki yıl boyunca çocuk, istismara maruz kalmış; şikâyetçi olmuş, takipsizlik kararı verilmiş ya ve çocuk beyanı esas alınır. Ben önerge verdikten iki gün sonra çocuğu yurda aldılar ve sonra takipsizlik kararını geçen hafta kaldırdılar, hâlâ tutuklu değiller, ilgili şahıslar, failler hâlâ tutuklu değil. Onun için de bir gazetecinin haber mi yapması lazım? Çocuk 12 yaşında ya. Çocuğun babasıyla görüştüm, amcasıyla görüştüm, kan ağlıyorlar ama yargı takipsizlik kararını kaldırdı, talimat bekliyor herhâlde; bir yerler “Bunu da tutuklayın.” diyecek. İşte, bu meselelere yaklaşım böyle olduğu müddetçe çocuk istismarı bitmez, bitirilemez. Siyasi bir irade lazım, bununla mücadele lazım, bütüncül politikalar lazım ve çocuk istismarını sistematik hâle getiren iktidarın politikalarıdır. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın İbrahim Halil Oral.

Buyurun Sayın Oral. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; çocuk istismarlarının önlenmesine yönelik araştırma komisyonunun kurulması hakkında İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli milletvekilleri, ashaptan bir zat Peygamber Efendimiz’i Hazreti Hasan'ı öperken görür, içinde bulunduğu kültür sebebiyle bunu yadırgayan sahabe Allah resulüne şöyle buyurur: “Benim 10 çocuğum var, şimdiye kadar hiçbirini sevgiyle öpmedim.” Bunun üzerine Peygamber’imiz “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyururlar. Yine Peygamber Efendimiz bir hadisişerifinde “Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak cehennemden kurtuluşa vesiledir.” ifadelerini kullanmıştır. Aynı şekilde Türkistan'dan Anadolu'ya Türk töresinde de çocuklar aileye verilmiş emanetlerdir. Emanete sahip çıkmak, onu korumak ve ocakta yani ailede eğitimini sağlamak hayati bir görevdir. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluş yıl dönümünü çocuklara armağan etmiştir. Büyük Atatürk çocuklar hakkında şu ifadeleri kullanmıştır: “Çocukları sağlıklı ve bilgili yetiştirilmeyen uluslar temeli çürük binalar gibi çabucak yıkılırlar.” Çizmeye çalıştığım bu çerçeve bir millî ve manevi değerler manzumesidir. Yüce dinimiz İslam'ın yüce Peygamber’ine göre merhametin anahtarı cehennemden kurtuluşun ve ahlaki erdeme ulaşmanın yolu çocuklarımıza gösterilecek iyi muameleyle onları korumaktır. Büyük Atatürk'e göre de milletimizin temeli çocuklarımızın sağlam ve sağlıklı olmasından geçmektedir ancak bugün geldiğimiz tabloda bu değerler manzumesinden ne kadar uzak olduğumuz ortadadır. Çocuk istismarı olarak genellenecek fiillerin hızla arttığı, toplumda infial yarattığı bir zamanı yaşıyoruz. Nasıl bir zamanı yaşıyoruz ki ailelerin evlatlarını inançlı olsun, ahlaklı olsun diye gönderdikleri vakıflarda çocuklar istismar ediliyor ve nasıl bir idare altındayız ki çocukları korumak yerine, iktidarın değirmenine su taşıyan sözde dinî grupları korumayı seçen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bence AK PARTİ iktidarının bu meselelere bakışını en güzel özetleyen ifade Karaman’daki Ensar Vakfı hadisesinden sonra konuşan Aile Bakanı Sayın Ramazanoğlu’nun sözleridir, aynen aktarıyorum: “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için geçerli olmaz. Ensar Vakfının hizmetlerini takdir ediyoruz.” Konuşmasına “sıfır tolerans” diye başlayan Sayın Bakanın bir vakfı koruma içgüdüsüyle sözlerini sürdürmesi manidardır ve ayıptır. Aynı şekilde, yakın zamanda yaşadığımız 6 yaşındaki bir evladımızın evlendirilmesi hadisesinde de Sayın Bakan Yanık meseleden 2020 yılından beri haberdar olduklarını, mağdur evlatlarımıza destek olduklarını ifade etmiştir. Peki, şüpheliler yani bu evladımızı istismar eden vicdansızlar ne zaman tutuklanmıştır? Konu kamuoyuna yansıyınca ve Twitter’da gündem olunca tutuklanmışlardır. Yine, Diyanet, toplumda infial olana kadar önce sessiz kalmış, sonra ise zayıf bir açıklama yapmıştır. Olay ciddileşmeye, toplum tepkisi artmaya devam edince de cuma hutbelerinde çocuk yaşta evlendirmelerin yanlışlığına dair bir hutbe verilmiştir. Buradan iktidara sesleniyorum: Çocuk yaşta evliliklerin engellenmesi için neden daha önce etkili bir Diyanet kampanyası yürütülmemiştir? Diyanet neden üstüne basa basa hutbeler okutmamıştır? Neden hâlâ yüzlerce yıl önce yazılmış fıkıh kitaplarının işaret ettiği yaş kalıpları, günümüzde ilmihâl kitaplarında değişmez hükümler gibi sunulmaktadır? Bütün bunlar akıl tutulmasıdır, bütün bunlar İslam’ın aydınlık yüzüne rağmen çürümüş zihniyetlerin sonucudur. Bu zihniyet, dün kadına şiddetin en evrensel kalkanlarından İstanbul Sözleşmesi’nin hukuksuzca iptalini sağlamıştır; şimdi de aynı zihniyet “Lanzarote Anlaşması” olarak bilinen çocukların cinsel sömürü ve cinsel istismara karşı korunmasına ilişkin Avrupa sözleşmesini iptal ettirmek istemektedirler. Diyaneti parselleyen holdingleşmiş cemaat ve tarikatların bir kısmı şimdi bunun için mesai yapmaktadırlar. Bu gruplara fırsat verilirse Taliban’ın Afganistan’da yaptığı gibi kız çocuklarının okumasını yasaklamak için de mesai yapacaklardır, eminim.

Sayın milletvekilleri, İslam, adalet dinidir; İslam, hakkaniyet dinidir; İslam, ahlak dinidir; İslam, bütün zamanlara hitap eden evrensel bir dindir ve nihayet, İslam, çocuklarımıza bütün değerlerin üstünde değer veren bir dindir. Zorda kalan Diyanetin -benim de tebrik ettiğim- cuma hutbesinde ifade ettiği gibi “Kız çocuklarını aile kurumu sorumluluğuna sahip olmadan evliliğe zorlamak ve bunu İslam dininden hareketle meşrulaştırmaya çalışmak büyük bir günah ve ağır bir vebaldir.” Alkışlanacak bir hutbe. İslam dini kız çocuklarını diri diri toprağa gömen müşrikleri lanetleyerek, onların çürümüş zihniyetlerini yıkarak gelmiştir. 21’inci yüzyılda kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi demek, evlilik sorumluluğunu alamayacak hâldeyken evliliğe zorlanması demektir. Bugün çocuklarımızı diri diri toprağa gömmenin anlamı çocuk istismarıdır.

Kıymetli milletvekilleri, bütün siyasi parti gruplarıyla birlikte bir araştırma komisyonu kurulacaktır, yüce Meclisin bütün gruplarını tebrik ediyorum ancak araştırmak ve tespit yapmak işin sadece bir kısmıdır; önemli olan, icraattır ve eylemdir. Bu çatı altında defalarca bunun benzeri komisyonlar kurulmuştur. Ensar Vakfı hadisesinden sonra bir komisyon kurulmuş, hatta 2018 yılında dönemin Hükûmet Sözcüsü Sayın Bekir Bozdağ 6 bakandan oluşan bir komisyonun kurulduğunu, bunun çocuk istismarlarına yönelik tedbirleri ortaya koyacağını ifade etmiştir. Peki, sonra ne olmuştur? 2021 yılına bakalım; çocuğa cinsel istismar suçundan 2021 yılında 20.459 yeni dosyanın açıldığı ceza mahkemelerinde 2020 yılından devredenlerle de beraber toplam 29.822 dosya karara bağlanmıştır. Kararların 16.161’ini çeşitli ceza kararları, 6.992’sini ise beraat kararları oluşturmuştur. Bizim grubumuz adına konuşan Sayın Hüseyin Filiz ve Sayın Ayhan Erel’in de gündeme getirdikleri gibi, TÜİK verilerine göre 2021 yılında 7.190 çocuk annenin doğum yaptığı bilgisi de elimizde bulunmaktadır. 2018’de kurulan o 6 bakanlı komisyon demek ki havaya bakarak ıslık çalmış, demek ki bakanlık makamlarında oturup sinek avlamıştır. Elimizi yüreğimize koymalıyız, bu işte hepimizin sorumluluğu vardır. Vicdanların oluk oluk kanadığını görmeliyiz, yazıktır, günahtır ve ayıptır. Hep canlar yanınca mı akıllar başa gelecektir?

Saygıdeğer milletvekilleri, dünyada maalesef çocuk istismarı konusunda kötü bir karne vardır. Vatikan’dan gelen istismar haberleri, uluslararası internet şebekelerinin çocuk pornosu sektörü, organ mafyalarının çocuk kaçırmaları, öldürülen ve açlığa mahkûm olan çocuklar her gün uluslararası basında yer almaktadır. Diğer yandan, Çin Halk Cumhuriyeti’nde çocuk toplama kamplarında tutulan, organ mafyalarına satılan Uygur evlatlarımız vardır.

Türkiye bugün hem bu uluslararası gündeme karşı, uluslararası platformlarda daha etkin olmalı hem de iç gündemini takip etmelidir. Uygulanan mevcut eğitim sisteminin çocukları okuldan uzaklaştırdığı ve illegal yapıların eline düşürdüğü de maalesef ortadadır. Sözde cemaatlerin yaptıkları gözümüzün önündedir. Hain terör örgütleri FETÖ ve PKK’nın çocukları istismarları da bilinmektedir. Bütün bunlara karşı gerçekten sıfır tolerans şarttır, hem toplumsal farkındalık hem uluslararası anlaşmalar hem de ağır cezalar şarttır. Eksik olan bütün hukuki düzenlemeler yapılmalı ve en önemlisi, bunların uygulanması acilen sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Biz İYİ Parti olarak çocuk istismarlarıyla mücadelede her türlü desteği vermeye hazırız. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in de hem bir siyasi lider hem de bir anne olarak konu hakkındaki titizliği ve hassasiyeti bütün kamuoyunca bilinmektedir. Bu komisyonun göstermelik olmaması, yasak savma cinsinden görülmemesi için de elimizden geleni yapacağız. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında çocuk istismarının en aza indiği bir Türkiye hayal ediyoruz, bu hayali de inşallah gerçekleştireceğiz.

Bu düşüncelerle teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Mersin Milletvekili Sayın Alpay Antmen.

Buyurun Sayın Antmen. (CHP sıralarından alkışlar)

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün konuştuğumuz konu bütün iktidarlardan, seçimlerden, kişilerden ve makamlardan çok daha önemli bir konu. İstismara uğrayan çocuklarımızı konuşuyoruz. Bununla ilgili bir komisyon kurulacak, umarım bu komisyon çalıştırılır ve yaşananları sümen altı etme, unutturma aygıtına dönmez.

Değerli milletvekilleri, tüm Türkiye 6 yaşında bir kızın istismar edildiğini ve sözde evlendirildiğini öğrendiğinde âdeta şoka uğradı. Oysa, bu olaylar, maalesef, uzun süredir devam ediyor ve görmezden geliniyordu. Yaşanan bu vahim olaydan sonra, birkaç gün önce, memleketim Mersin’in Anamur ilçesinde 12 yaşındaki bir kız çocuğumuzun 6 yaşındayken istismar edildiği ve son birkaç yıldır da enişteleri ve komşusu tarafından istismar edildiği bugün ortaya çıktı. Bu konuda Anamur Kaymakamlığı, Jandarma Komutanlığı, Anamur Savcılığı, Anamur Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü son derece hızlı hareket ettiler ve Millî Eğitim Müdürlüğünün de katkılarıyla çocuğumuz o bataklıktan kurtarıldı ama orada görevini yapan, görevini yerine getiren kamu görevlileri vardı. Orada, bu işin peşini bırakmayan öğretmenler vardı. Ben kendilerine teşekkür ediyorum ama görevlerini yapmayan ve istismar edilen çocuklara göz yumanları da buradan lanetle kınıyorum. (CHP ve  İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Buradan, şunu ifade etmek istiyorum: Küçük bir kızın istismar edilen bedeni ve parçalanan ruhunun üzerinden dahi rejim savunması yapmaya kalkanlar ortaya çıktı. Bakın, bu bir lağım patlamasıdır, tuzun kokmasıdır, insanlığın bitmesidir. İnsanların evladını emanet ettiği, İstanbul'da bir lisenin müdürü -ismini buradan vermeyeceğim- mahkeme kararları, pedagog raporları ve tutuklamalara karşın altı yaşındaki çocuğa istismar olaylarının iftira olduğunu söyleyerek çocuğu savunanlara saldırdı. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun seni orada hâlâ müdür olarak tutana! Yazıklar olsun seni orada hâlâ öğretmen olarak tutana! (CHP sıralarından alkışlar) Yeni Akit ve Misvak isimli sözde yayımlar çocuğun istismar edilmesi konusunda bir problem olmadığını, yaşananların birer komplo olduğunu öne sürdü. Bu sözde utanmaz yayımlar bununla da yetinmedi, dün yaptığı haberde, direkt, istismara uğrayan evladımızı hedef gösterdi. Yani tecavüz eden değil tecavüze uğrayan suçluydu. Takdirlerinize bırakıyorum.

Bakın, değerli milletvekilleri; o demin bahsettiğimiz müdürü kim atıyor? Bu sözde gazetelere kim destek oluyor, kim reklam veriyor, kim para akıtıyor? Çocuk istismarını haber yapan ve kamuoyunu aydınlatan kanallara cezalar yağıyor ama tecavüzü ve tecavüzcüyü savunan bu kanal ve gazeteler hâlen hiçbir ceza almıyor ve utanmadan sokakta geziyorlar. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) – Yazıklar olsun!

ALPAY ANTMEN (Devamla) – Bu şekilde mi çocuk istismarıyla mücadele edeceksiniz? Bu şekilde mi çocuklarımızı kurtaracağız istismardan, bu şekilde mi önleyeceğiz? Tamam, komisyon kurulsun ama samimiyet görmek istiyoruz değerli milletvekilleri. Anayasa’ya sadakat ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere uygun hareket edilmesini talep ediyoruz.

Bakın, Anayasa’nın 2’nci maddesi ne diyor? Anayasa’nın 2’nci maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir sosyal hukuk devleti olduğunu söylüyor. Laiklikten bahsediyorum size. Peki, yine Anayasa’nın 41’inci maddesi ne diyor? “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” diyor. Eğer biz bunu yapamıyorsak bize de yazıklar olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

Burada, bir gecede, Anayasa’ya aykırı şekilde, yüce Meclisin yetkilerini gasbederek bir kararnameyle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. Biz bunun yanlış olduğunu söylediğimizde bize kızdınız. Bakınız, bu sözleşme var ya, bu sözleşme, çocukları korumakla ilgili hükümler de içeriyordu. Bu sözleşmenin 32, 36 ve 37’nci maddeleri çocukları korumak için düzenlenmişti. 37’nci maddede “Taraflar, bir yetişkin veya çocuğu kasten evliliğe zorlamanın cezalandırılmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alır.” diyor. İşte bu sözleşme hükümlerini yok ettiniz fakat saraydaki kişi milyonlarca çocuk yerine birkaç tarikat liderini tercih etti. İşte tam da bunu anlatıyorum; burada, ortada kalmak ya da tarafsızlık söz konusu değildir, ya çocuklardan yanasınızdır ya da değilsinizdir. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, bunları neden söylüyorum biliyor musunuz? Siz hiç istismar edilen bir çocuğun uzmanlar eşliğinde alınan ifadesini okudunuz mu? Yüreğiniz dayanmaz, yüreğiniz; vicdanınız kanar, vicdanınız kanar. İşte, bu konu tüm toplumun, devletin, devletin bütün kurumlarının, medyanın, mahkemelerin, okulların ve ülkenin tüm bileşenlerinin topyekûn mücadele etmesi gereken bir konudur; bunun üzerinden siyaset yapılmaz. Bizler mücadele ederken diğer yandan, bu tip sözde medya ve yayınlar, istismarcıyı serbest bırakan mahkeme kararları oldukça istismar olayları da devam eder; bu açık ve net.

Bir iktidar milletvekili çıktı, dedi ki: “Herkes çocuğuna sahip çıksaydı -yok ya- böyle sapkınlıklar yaşanmazdı.” Yaşanıyor. Neden yaşanıyor? Önlem almadığınız için yaşanıyor. Oysa o milletvekili çocukları korunmanın devletin anayasal görevi olduğunu, oysa imzaladığımız uluslararası anlaşmaların bir gereği olduğunu bilmek zorundadır. Şu anki Adalet Bakanı da çıktı, ne dedi? “Küçüğün rızası var.” dedi.  Bu, aynı zamanda HSK’nin başı olan bir Bakanın talimatını da içerir; yazık, yazık, çok günah sayın milletvekilleri.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Vicdan kalmadı; biraz vicdan.

ALPAY ANTMEN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, vicdanlarınıza sesleniyorum ve size soruyorum: Evlatlarımız hepimizin evlatları -Allah korusun, asla öyle bir şey olmasın- bir yakınımızdan, bir çocuğumuzdan, bizim çocuklarımızdan birisi istismara uğrarsa -tekrar ediyorum, Allah sakınsın, Allah korusun- bir Bakan çıkıp da “Küçüğün rızası var.” derse, o yetmez bir milletvekili, bir iktidar milletvekili çıkıp da “Kimse 6 yaşındaki çocuğu başına bela etmez.” derse ne hissedersiniz sayın milletvekili, ne yaparsınız? “İstismara uğrayan bizim evladımız, sizin evladınız olsaydı…” bu cümleyi kuranlara karşı ne yapardınız, vicdanlarınıza bırakıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bu sözde paçavra yayınları çıkıp evladınızı değil de tecavüzcüyü savunsaydı ne yapardınız? Mahkeme çıkıp o istismarcıyı serbest bıraksaydı ne düşünürdünüz? Kimsenin evladının ayağına taş değmesin, tırnağı incinmesin ama olan başkasının çocuğu olunca üç maymunu oynamak kolay. Olan başkasının çocuğu olunca bakıp görüp de bilip susmak kolay. Bunlara susanlar, ses çıkarmayanlar bir nevi bu istismarlara ortaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Ben seçildiğim günden bu yana defalarca bu konu hakkında bakanlarınıza -Aile Bakanına, Adalet Bakanına, İçişleri Bakanına- sorup durdum, önergeler verdim, doğru dürüst bir yanıt vermediler, doğru dürüstü bırakın, hiçbir önlem de almadılar. Peki, şimdi, soruyorum: Bu ciddiyetsizlikle mi bu istismar olaylarıyla başa çıkacağız? Bu ciddiyetsizlikle mi bu istismar olaylarını engelleyeceğiz? Çocuk istismarı konusunda ülkemiz ne yazık ki dünyada 3’üncü sırada; hicap duyuyorum. Türkiye Psikiyatri Derneği yaptığı araştırmada ülkemizde istismara uğramış çocuk oranını yüzde 33 olarak tespit etti; inanılmaz bir rakam, inşallah doğru değildir bu rakam. İşte, bu tablodan her birimizin, başta iktidar sahiplerinin, başta sayın bakanların utanması, hicap duyması gerekiyor.

Bakınız değerli milletvekilleri, bazıları da çıkıp diyor ki: “E, istismar dünyanın her yerinde oluyor.” Bu, başka bir utanmazlıktır. Mesele, olaya nasıl tepki verdiğinizdir. Dünyada böyle bir şey ortaya çıkınca o adamı doğduğuna pişman ediyorlar, onu ömrü boyunca hapse tıkıyorlar, güneşi göstermiyorlar, dışarı çıkarsa da her yerde takip ediyorlar. Çağdaş bir ülkede çıkıp istismarcıyı bir gazete savunsun bakalım, ne oluyor; size açıkça soruyorum.

Değerli milletvekilleri, çocuk çocuktur. Çocuk susar, biz susamayız. Çocuktan gelin olmaz, olsa olsa çocuğun nitelikli cinsel istismarı olur. Küçüğün rızası olmaz, tecavüz ve istismarı olur. “Bir kereden bir şey olmaz.” derseniz bir kereden bin kere bir şey olur ve bunun da müsebbibi sorumlusu siz olursunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 6 yaşındaki evladımızın istismara uğramasının ortaya çıkması üzerine dedi ki: “Organize bir kötülükle karşı karşıyayız.” Ama aileden sorumlu Sayın Bakan ne dedi: “İki yıldır bunu biliyorduk.” O zaman ne yaptın iki yıldır, neden yargıya taşımadın, neden, neden, neden? Bunu sormak hepimizin görevi. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ALPAY ANTMEN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakın, bu konuda savcılığa bir şikâyet vardı, zamanında o şikâyetin üstü örtüldü. O şikâyetin üstünü örtenler her kimse, o doktor raporunu nasıl aldılarsa, o savcılıktan nasıl bir takipsizlik kararı aldılarsa bunların hepsinin hesabının sorulması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bir devlet çocuklarını koruyamazsa o devlet artık devlet değildir. Bir iktidar çocukları koruyamazsa o iktidar ömrünü artık tamamen tamamlamış demektir. Bir Parlamento üyesi çocukları korumak için harekete geçmiyorsa sadece Anayasa’ya değil, insanlığa ve vicdanlara da ihanet etmiş demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu konuya, bu duygu ve düşüncelerle bakmanızı ve bu şekilde davranmanızı rica ediyorum. Bu nedenlerle, Komisyonun, karşısına kim çıkarsa çıksın, görevini sonuna kadar yapmasını ve ne gerekiyorsa yaparak sonuca ulaşmasını talep ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Söz sırası, Eskişehir Milletvekili Sayın Jale Nur Süllü’de.

Buyurun Sayın Süllü. (CHP sıralarından alkışlar)

JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; son yıllarda, istismar sonucu genç yaşta yaşama veda eden öyle çok çocuk ismi duyar olduk ki her biri yüreğimizi dağladı. Peki, ya isimleri sadece baş harfleriyle kayıtlarda ve medyada yer alan, adlarını bilemediklerimiz... Hepsinin ortak özellikleri, ölmeden mezara girip yaşamları boyunca bu travmayla baş etmeye çalışmaları ve 18 yaş altında olmaları.

Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1’inci maddesi uyarınca 18 yaşına kadar her insan çocuk sayılmaktadır. İç hukukumuzda da Türk Ceza Kanunu ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu gereği 18 yaşını doldurmamış kişi, çocuktur. 1989 yılında kabul edilen çocukların yaşama hakkı, eksiksiz biçimde gelişme hakkı, zararlı etkilerden, istismar ve sömürüden korunma hakkı, aile, kültür ve sosyal yaşama eksiksiz katılma hakkını tanımlayan çocuk haklarına dair sözleşme, 4 Mayıs 1995 tarihinde yürürlüğe girerek iç hukukumuz açısından da bağlayıcı olmuştur.

Peki, bu sözleşmenin gereğini yerine getirebiliyor muyuz? İnanın, buna evet diyebilmeyi çok isterdim ama ne yazık ki hayır. Tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve iç hukuk gereği sevgi gösterip koruyup kollamakla kalmayıp haklarına saygı göstermemiz gereken çocukları aile içinde, sokaklarda, iş yerlerinde istismardan koruyabiliyor muyuz? İnanın, evet demeyi yine çok isterdim ama ülkemiz gerçekleri ne yazık ki bu yönde değil.

Çocuk yoksulluğu, eğitim hakkı ihlal edilen çocuklar, onda 8’i kayıtsız, 2 milyonu bulan, elverişsiz koşullarda çalışan çocuk işçiler, iş cinayetlerinde yitirdiğimiz çocuklar o kadar çok ki. Bakın, özellikle mevsimlik işçilerin çocuklarının eğitimde, güvenlikte, barınmada yaşadıkları hak ihlalleriyle, son on yılda yüzde 100 artışla başlama yaşı 12’ye düşen madde bağımlılığıyla ve suça karışma oranlarıyla çocukların o kadar çok hakkı ihlal ediliyor ki. Güç ilişkisi sonucu yetişkinlerin çocuklara uyguladığı fiziki, ekonomik, psikolojik istismar geniş bir alanı kapsasa da en görünen ve ağır olanı cinsel istismardır. Türkiye’de son on beş yılda çocuğa yönelik cinsel istismar vakalarının yaklaşık yüzde 400 oranında artması ve bu konuda dünya 3’üncüsü olması son derece düşündürücüdür.

2010 yılında onayladığımız Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması adıyla Lanzarote Sözleşmesi’nin gereklerini ne yazık ki yerine getiremiyoruz. Birleşmiş Milletler raporlarında erken yaşta evliliklerde Türkiye 202 ülke arasında 87’nci sırada, Avrupa’da ise 1’inci sırada yer almaktadır. TÜİK istatistiklerinde, 2020 yılında 16-17 yaş kız çocuklarının yüzde 88’i kendilerinden 4 ila 33 yaş büyük erkeklerle evlendirilmekte olup resmî olmayan çocuk evlilikleri dikkate alındığında bu sayıların çok daha ürkütücü olduğu anlaşılmaktadır. Hukuken çocuk yaşta, erken ve zorla evlilikler Türkiye'nin taraf olduğu CEDAW Sözleşmesi’ne de aykırıdır. Çocuk yaşta evlilikler… Hani, şu, bir gece ansızın tek bir erkeğin kararıyla kaldırdığını söylediği, Meclisçe 6251 sayıyla onaylanan, hâlâ yetkide ve usulde paralellik gereği Meclisçe feshedilmesi gerekmesine karşın Danıştayın da hukuksuzca yürürlükten kaldırıldığını onayladığı İstanbul Sözleşmesi sadece kadınları değil aslında çocukları da korumaktaydı. İstanbul Sözleşmesi’nin 36/2’nci maddesi gereği evlilik rızayla olmalı, “Rıza, mevcut koşulları değerlendirilen kişinin özgür, serbest iradesinin bir sonucu olarak gönüllü, isteğe bağlı olarak verilmelidir ve bu rıza tam olmalıdır.” diyordu. Dolayısıyla, İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede ansızın kaldırmakla çocuklar da korumasız hâle getirildi.

Türk Ceza Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu ve iç hukuk açısından bağlayıcı olan uluslararası sözleşmeler gereği, Türk Medeni Kanunu’nda yer alan küçükler ile ilgili düzenlemelerin çocuk yaşta evlilik olarak tanımlanabileceği çok açıktır. Zira, literatürde de çocuk yaşta evlilikler, 18 yaş altında, çocukların fiziksel, fizyolojik ve psikolojik olarak evlilik ve çocuk sahibi olmak gibi sorumlulukları taşımaya hazır olmadan yaptıkları evlilik olarak tanımlanmaktadır. Çocuk yaşta evlilikler, kız çocuklarına yönelik cinsiyet kalıp yargılarını pekiştiren, çocukluklarının ellerinden alınmasına, akranlarından uzaklaşmalarına, eğitimlerine engel olan, tam oluşmamış olan toplumsal kimliklerinde sorun yaşamalarına yol açan, sağlıklarını tehlikeye atan, onları şiddet ve yoksulluk riskine maruz bırakan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansıması olarak çocuk bakımı gibi sorumluluklarla yaşamları bir çeşit köleliğe dönüşebilmekte, sömürüye, her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik şiddete, istismara, hatta hatta yoksulluğa maruz bırakmaktadır. En ağır biçimde bir çocuk hakkı ihlali olarak cinsel istismara maruz kalmalarına, HIV enfeksiyonuna açık hâle gelmelerine, cinsel yaşamda sorun yaşamalarına yol açabilmekte, fiziksel sağlık açısından, ruhsal açıdan da örselenmelerine neden olabilmektedir. Gebelikten korunma yöntemleri hakkında yeterince bilgi sahibi olmayan kız çocukları istenmeyen gebeliklerle riske açık hâle gelmektedir. Henüz kendisi çocuk yaştayken annelik sorumluluğunu üstlenmenin yaşamına getireceği yüklerin dışında, erken yaşta gebelikler çocuğun beden sağlığı açısından da risk oluşturmakta, anne-çocuk sağlığında ölümle sonuçlanabilen, çocuğu hayatı boyunca etkileyecek risklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Araştırmalar erken yaş gebeliklerinde, düşük ve ölüm riskinin de yüksekliğine dikkat çekmektedir. Dolayısıyla tüm bu sakıncalar göz önünde bulundurulduğunda, bireysel olumsuzluklara yol açan çocuk evlilikleri zamanla toplumsal niteliğe dönüşmekte, toplumun kalkınmasında yoksulluğun azaltılması, eğitimin yaygınlaştırılması, cinsiyet eşitsizliğinin sağlanması, çocuk haklarının korunması ve toplum sağlığının gelişmesinin önünde de engel oluşturmaktadır. Tüm bu gerekçelerle ben geçtiğimiz yıl bir kanun teklifi vermiştim, 18 yaş altı evliliklerin Türk Medeni Kanunu’nda önlenmesiyle ilgili; hâlâ Komisyonda bekliyor.

Yine, 2018 yılında burada, yine bu kürsüde bir konuşma yapmıştım ve bir çocuk hakları komisyonu kurulması gerektiğini söylemiştim, İnsan Hakları Komisyonunun altında bağımsız bir komisyon olması gerektiği savıyla bir çağrıda bulunmuştum; o da yanıtsız kalmıştı. Evet, bugün de arasında benim de araştırma önergemin bulunduğu bir araştırma komisyonu kuruluyor. 6 yaşından beri cinsel istismara uğrayan, yukarıda anlattığım tüm hak ihlallerine uğrayan, hatta bir tarikat liderinin kendi eliyle, babası olacak bir tarikat liderinin rızasıyla göz göre göre yıllarca istismara maruz bırakılan, kayıtlara “H.K.” olarak geçen, şimdilerde ise yetişkin bir birey olarak başına gelen felaketi ancak anlamlandırabilen ve bu travmayla çocuğuyla yaşam savaşı veren H.K. Evet, H.K.’nin yaşadıkları ne vicdanlara ne akıllara ne de hukuka sığıyor; tam anlamıyla bir çocuk ihlali, hem de en ağır biçimde.

Bu komisyonunun kurulmasını kesinlikle olumlu buluyoruz ama bakın, Meclis çatısı altında o kadar çok komisyon kurulmuş ki. 5 tane komisyon kurulmuş bu konuda, son bir tanesi de Rabia Naz ve şüpheli çocuk ölümleriyle ilgili Komisyon. Hatta ben de o Komisyonun bir üyesiydim;  raporları hazırlandı ama yine, tozlu raflara kalktı. Çünkü esas olan bakış açısıdır. Biz ısrarla, kadın cinayetleri politiktir diyorduk. Evet, çocuğa yönelik cinsel istismar da politiktir. Bakın, tüm bu olaylara iki yıl boyunca sessiz kalan Bakan… Ayrıca, daha üç gün önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir konuşma yapıyor, “Hepimizin içini acıtan bir istismar vakası üzerinden 28 Şubat heveslisi kesimler hemen içlerindeki kini kusmaya çalıştılar.” diyor ve tek parti zihniyetinin halen pusuda olduğunu söylüyor. İşte bu nefret söylemleri sürdükçe hiçbir şey yapılamaz Sayın milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar) Gerçekten yapılamaz. Bakın, biz yıllarca Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'nde “Beşte Bir” kampanyasını uyguluyorduk ve Millî Eğitim Bakanlığıyla bir anlaşma yapmıştık; okullara gidip çocuklara yönelik cinsel istismarın önlenmesi için eğitimler veriyorduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Şu anda biliyor musunuz Sayın  milletvekilleri, Millî Eğitimin okullarına girmemiz yasaklandı. Sadece özel anaokullarına giderek bu eğitimler verilebiliyor. İşte bu tutum sürdükçe ne çocuk istismarı önlenebilir ne çocuk hak ihlalleri önlenebilir ne çocuk cinayetleri önlenebilir. Esas olan zihniyetin değişmesi ama az kaldı, bu zihniyetin değişeceği günler çok yakında. Seçimden sonra Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz tüm bu sorunları iktidarımızda çözeceğiz, hiç merak etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

Genel kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

BAŞKAN – Şırnak Milletvekili Sayın Hüseyin Kaçmaz.

Buyurun Sayın Kaçmaz. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum

Partimizin ve yine kamuoyunun ısrarlı mücadelesi ve tepkisi sonucu bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çocuklara yönelik istismarın önlenmesine ilişkin bir Meclis araştırma komisyonunun kurulması görüşülüyor. Yalnız, unutulmaması gereken bir nokta var ki AKP iktidarı yine 6 yaşında bir çocuğun istismarının ortaya çıkması ve toplumda infial yaratması sonucu komisyon kurulmasını gündemine almayı kabul etti. Maalesef, bu ülkede bir şeylerin gündem olabilmesi için, araştırma yapılması için, politika üretilip sorunların çözülebilmesi için sansasyon içermesi, infial yaratacak nitelikte olması, kamuoyuna ve basına yansıması gerekiyor. Oysaki yıllardır, her konuda olduğu gibi, çocuğa yönelik şiddete de istismara da duyarlı olduk ve çözüm için, Meclis gündemine alınması için defalarca önerge verdik ve çağrılarda bulunduk, aslında konunun gündemleşmesi için defalarca çaba harcadık. Buradan AKP iktidarına sesleniyorum: Eğer bu Komisyonda samimiyseniz, daha önceki komisyonlarda yaptığınızın aksine bu Komisyonda eşit temsiliyete olanak tanıyın çünkü daha önceki komisyonlarda parmak sayısı fazlalığıyla, parmak demokrasisiyle yine söz konusu infial yaratan olayları aslında topluma unutturma, oyalama ve sonrasında da suçluları aklama girişiminde bulundunuz. Eğer çocukların cinsel istismara maruz kalmasını istemiyorsanız ve bu Komisyonun gerçekten bir politika üretmesi için uygun bir rapor hazırlamasını istiyorsanız eşit temsiliyete müsaade edin, aksi hâlde sadece toplumu oyaladığınızı ve yine suçluları aklamaya çalıştığınızı tüm kamuoyu görecek.

Yine, çocuklar bugün daha fazla aslında bir kuşatma altında; yoksullukla, açlıkla, cinsel istismarla, madde bağımlılığıyla, yine okulsuzlukla sınanıyor. Bugün, ülkede çocukların yaşadıkları sorunlar iktidarın yoksullaştırma politikalarından nasıl bağımsız değilse yaşadıkları coğrafyadan da bağımsız değildir. Çocukların yaşadıkları bu kuşatmanın her coğrafyada başka bir karşılığı var elbette.

Bakınız, sizlere son dönemde gündeme gelen bazı olayları kısaca aktarmak istiyorum. Aslında kürsüye çıkan her milletvekili neredeyse bu konuları gündeme getirdi ama ben de bir kez daha hatırlamak istiyorum çünkü çocukların maruz kaldığı olaylar, maruz kaldığı istismarlar ve şiddet artık toplumun kaldırabileceği ağırlıkta değil. İstanbul'da İsmailağa cemaatine bağlı ve bugün bu komisyonun kurulmasına da gerekçe olarak gösterilen Hiranur Vakfının kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı HKG’nin 6 yaşındayken -tırnak içerisinde- evlendirilerek yıllarca cinsel istismara maruz bırakılması. Yine, Manisa'da 12 yaşındayken 2 kişinin cinsel istismarına maruz kaldıktan sonra çocuk yurduna yerleştirilen kız çocuğunun devlet koruması altındayken pavyonda çalıştırıldığı ve bu şekilde çalıştırılan birçok çocuğun olduğu da basına yansımıştır. Tabii, sadece bu kız değil, Manisa kent merkezinde bulunan ve pavyon olarak tabir edilen eğlence mekânlarında Manisa Çocuk Esirgeme Kurumunda devlet koruması altında olan kız çocuklarının kaçırılarak çalıştırıldığı, bu mekânlarda uyuşturucuya alıştırıldıkları ve cinsel istismara maruz bırakıldıkları da basına yansıdı. Manisa'da tabii, bu mekânlara yönelik hâlen yeterli bir denetimin olmadığını, bu mekânların sahiplerinin rahatlıkla devlet koruması altındaki çocuklara ulaşabildiği, kandırabildiği, hatta bu şebekenin içerisinde Manisa Emniyeti içerisindeki birtakım polislerin de yer aldığına ilişkin iddialar kamuoyunun gündemine düştü. Peki, bu iddialara karşı kamuoyuna tatmin edici bir açıklama yapıldı mı? Hayır. Söz konusu mekânlarda denetimler artırıldı mı? Tabii ki de hayır.

Tabii, yine 2018 yılında Cizre'de bir okulda müdür yardımcısı olan B.E. isimli müdür yardımcısı 48 öğrenciye ilişkin bir cinsel tacizde bulunmuştu ve görevden dahi alınmayarak sadece okulu değiştirilmişti ve söz konusu kişi hâlen çocuklara ders verir -tırnak içerisinde- durumda.

Diyarbakır'da yine bir çocuğu istismar etmesi nedeniyle yargılanan MHP eski il başkanının beraat gerekçesinde mahkeme “Çocuğun rızası var.” ifadelerini kullanmakta hiçbir beis görmüyor. Diyarbakır'da bir jandarma komutanının ve korucuların da aralarında olduğu 8 erkeğin bir çocuğa yönelik gerçekleştirdikleri iddia edilen cinsel istismar sonucu çocuğun hamile kalıp doğum yaptığı ve çocuğun daha sonra 70 yaşındaki bir erkekle zorla evlendirildiği de yine aralık ayında kamuoyunun gündemine düşmüştü.

Yine gazeteci Seyhan Avşar haberinde “Devlet korumasındaki çocukların dosyasını açıyoruz: Utan Türkiye.” adlı haberinde sümen altı edilmek istenen dosyaları gün yüzüne çıkardı; birçok milletvekili o dosyaların bir kısmını burada paylaştı, orada dehşet verici istismarlar, dehşet verici olaylar yaşandığını hepimiz gördük.

Bu meselenin adını doğru koymak gerekiyor değerli milletvekilleri. Kamuoyunun dehşetle tanıklık ettiği “evlilik” adı altında cinsel istismara maruz bırakılma, intihar süsü verilerek öldürülme, Manisa'da olduğu gibi devlet koruması altındayken çocukların pavyonlarda istismar edilmesi açıkça çocuk düşmanlığıdır. Tüm yaşananlar mevcut iktidarın aslında çocuklara ilişkin bir politikasının olmamasının da bir sonucudur. Ensar Vakfıyla yüzleşmeden, Rabia Naz’ın ölümüyle yüzleşmeden, korucuların suçlarıyla yüzleşmeden, cemaat ve tarikatların karanlık suçlarıyla yüzleşmeden çocuklara yönelik suçlar önlenemez. Bu suçları önlemenin yolu etkin bir politika ve yine etkin bir yargılama süreciyle mümkündür. Bunun için de bütüncül bir çocuk politikasına ihtiyaç vardır. Ancak maalesef ki şu aşamada iktidarın bu sorunları çözen bütüncül bir çocuk politikası hâlen yok. Bugün komisyon kurulmasını görüşüyoruz ancak araştırma komisyonlarının tek başına sistematik hâle gelen çocukların maruz kaldıkları sorunlar için çözüm olmadığını da belirtmek istiyorum çünkü kurulan komisyonların toplumda infial yaratan bir olayı unutturma, üstünü örtme ve sonrasında suçluları aklama girişimi olarak sonuçlandığını görüyoruz. Daha önce Rabia Naz için kurulan Komisyonda, maden kazaları için kurulan komisyonlarda, Roboski katliamıyla ilgili kurulan Uludere Alt Komisyonunda da bunu tekrar tekrar yaşadık. Bu ülkede 23 milyon çocuk var ama dediğimiz gibi bu Mecliste bir çocuk ihtisas komisyonu dahi yok. Alt komisyonlarla geçici komisyonlarla bu sorunlara çözüm üretilemez. HDP olarak ısrarla kalıcı bir çocuk ihtisas komisyonunun kurulması gerektiğini dile getirdik. Çocuk bakanlığının kurulması için kanun teklifi verdik ve hâlen bu konuda ısrarcıyız. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı “Kadına şiddet, çocuk istismarı siyasetin konusu değildir, siyaset üretilecek konular değildir. İnsani ve maalesef her zeminde karşılaşabilecek meselelerdir.” şeklinde açıklamalarıyla mevcut iktidarın istismar meselesine yaklaşımını aslında ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, çocukların yaşadığı her sorun politiktir; çocuk yoksulluğu da çocukların maruz kaldığı şiddet de çocukların maruz kaldığı istismar da tam da politiktir, tam da siyasetin merkezidir. Açlık, şiddet, istismar, madde bağımlılığı ve savaş siyasetüstü değil ideolojik ve politiktir, doğrudan siyasetin konusudur, siyasetçilerin derdidir, toplumun kanayan yarasıdır. Çocuk istismarını sistematik hâle getiren ise çocukların sorunlarını siyasetin dışına iterek üstünü kapatmaya çalışan iktidarın politikalarıdır. Sorunların kalıcı çözümü palyatif çözümler ile infial yaratan olaylarda çocukların gündeme gelmesiyle değil çocukların toplumsal bir özne olduğu kabulüyle sorunların tespiti ve çözümü için gerekli kalıcı, samimi adımların atılmasıyla ancak çözülebilir. Biz, çocukların özgürleştiği, onların yaşamlarını istila etmekten vazgeçtiğiniz bir ülke için siyaset yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Komisyon kurulduğunda elbette çalışmalarını biz de takip edeceğiz ve komisyonda yer alacağız. Çocukların maruz kaldığı ağır suçlara karşı gerçek bir çözümün ortaya konulması için mücadele edeceğiz. Toplumun oyalanması ve suçluların aklanmasına ilişkin adımlar atıldığında bu durumu teşhir edip buna müsaade etmeyeceğimizi ve buna karşı mücadele edeceğimizi peşinen belirtmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tamamlayalım.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bizler HDP olarak çocuklara yönelik her türden istismar, şiddet ve kötü muamelenin son bulması için politik sorumluluğumuzu yerine getirmekten geri durmayacağız. Çocuklara yönelik gerçekleştirilen her türden suçun son bulması için kürsülerden, sokaklardan, meydanlardan haykırmaya devam edeceğiz. Çocukların güvenli ve özgür bir şekilde yaşamalarını sağlayacak etkin politikaları üretmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Geçici çözümler yerine kalıcı bir çocuk ihtisas komisyonunun ve yine, çocuk bakanlığının kurulması ve komisyonlarda görüşülen yapılacak yasalarda da çocuk etki değerlendirme raporlarının alınması için çocuklarla birlikte ve çocuklar için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Kırıkkale Milletvekili Sayın Halil Öztürk...

Buyurun Sayın Öztürk. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başta cinsel istismar suçları olmak üzere çocuklara yönelik her türlü suçun önlenmesi için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye her alanda olduğu gibi, çocuk istismarı konusunda da uluslararası anlaşmalara ve sözleşmelere imza atarak bu önemli konudaki hassasiyetini belli etmiş ve taraf olmuştur. Bu anlamda, 25 Ekim 2007 tarihinde İspanya’nın Lanzarote Adası’nda Avrupa Konseyi üye devletleri ile diğer bazı devletler arasında Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismarına Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni imzalamıştır. Lanzarote Sözleşmesi’nin pozitif yükümlülük getirdiği anlaşmaya imza atan devletler arasında Avrupa Birliğinin yanı sıra Amerika, İngiltere, Rusya, Japonya ve Türkiye yer almaktadır. Sözleşmenin Türkiye'de yasalaşma sürecine baktığımızda ise 13 Ağustos 2010 tarihinde Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve Cinsel İstimara Karşı Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı olarak Meclis Başkanlığına gelmiş ve 10 Eylül 2011 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Değerli milletvekilleri, sosyal paylaşım sitelerinde hesap oluşturma yaşı 13 olmasına karşın Çevrim İçi Çocuklar Projesi Türkiye verilerine göre günümüzde sosyal paylaşım sitesinde hesabı olduğunu belirten çocukların ve üçte 1’i 13 yaşın altındadır. İngilizce tanımı “syber grooming” olan yani sanal ayartma çevrim içi çocuk istismarı internet ortamında bir yetişkinin kendini çocuk olarak tanıtması, bu şekilde sanal ortamda tanıştığı çocukların güvenini kazanarak sanal ya da gerçek dünyada çocuğu istismar etmesidir. Burada çevrim içi çocuk istismarı tüm dünyada olduğu gibi çocuk istismarının yeni bir türü olarak da karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu bu sanal ayartma bir çocukla internet üzerinden iletişime geçerek cinsel faaliyetlerde bulunmasını sağlamak için çocuğu cezbetmek, kendi amacı doğrultusunda yönlendirmek ya da teşvik etmektir. Hızla gelişen ve giderek de tehlikeli bir hâl alan bu yeni çocuk istismarı suç tipiyle ilgili olarak siber suçlara karşı stratejik önceliklere ve on-line cinsel şiddete karşı çocukların korunmasına ilişkin önleyici ve koruyucu tedbirleri almak ve mevzuatı tamamlamak için az önce dile getirdiğim Türkiye'nin taraf olduğu Lanzarote Sözleşmesi’yle çerçevesi çizilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, çocukların yetişkinler tarafından istismarı etnik, coğrafi, dinî, kültürel ve ekonomik yönden sınır tanımayan bir sorundur. Genel bir değerlendirme yapacak olduğumuzda, çocuğun bakımından sorumlu olan yetişkinler veya yabancılar tarafından çocuğun zihinsel, duygusal, sosyal, fiziksel, cinsel gelişimini olumsuz yönde etkileyen tutum ve davranışların bütününün çocuk istismarına girdiğini söyleyebiliriz. Çocuklukta yaşanan travmaların etkisinin yetişkin yaşamı boyunca devam ettiği bilinen bir gerçektir. Bu travmaların en ağır ve en uzun süren biçimi cinsel istismar sonrası görülür. 18 yaşından küçük çocukların rızasına bakılmaksızın yetişkinler tarafından cinsel amaçlı kullanıldığı, her türlü eylem çocuk için cinsel istismardır. Cinsel istismardan dolayı fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal açıdan sağlığı bozulan çocuk gelecekte bireysel ve sosyal hayatında sorunlar yaşamaktadır. Çocukta kısa ve uzun dönem olmak üzere travmatik sonuçlara neden olan çocuk cinsel istismarı gelişiminin bütün yönlerini olumsuz etkilemekte ve yaşam kalitesini de düşürmektedir.

Değerli milletvekilleri, çoğunluğumuz çocuk sahibiyiz ve onları geleceğimizin teminatı olarak görmekteyiz. Bu bakımdan onların güvenli ve çağdaş gelişimi adına bugünden ihtiyaç duyulan her yasal düzenlemeyi hayata geçirme gayretinde olmalıyız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak parti programımızda gerekse seçim beyannamelerinde üzerinde durduğumuz en hassas konuların başında gelen kadın ve çocuk istismarı hakkında gerekli gelişmiş tedbirlerin alınmasından yanayız. Diğer taraftan, Kadın, Aile, Çocuk ve Engelli Politikaları Başkanlığımızın da çocuk istismarı konusunda çok sayıda çalışması olup bu alanda farkındalık yaratabilmek adına gayretli çalışmalarını sürdürmektedirler. Çocuk istismarı konusunda 2020 yılında ilk imza sahibi olarak verdiğimiz kanun teklifimizle Türk Ceza Kanunu'nda bulunmayan ve ilk kez ihdas edilecek bir madde önerdik. Teklifimizle aynı zamanda 2007 yılında imzalanan ve taraf olduğumuz Lanzorete Sözleşmesi’nin bu alanda öngördüğü yasal düzenlemeyi de mevzuatımıza kazandırmayı amaçladık. Kanun teklifimizle Türk Ceza Kanunu’nun 105’inci maddesine ek bir fıkra eklenerek ilk kez çevrimiçi çocuk istismarı ve sanal ayartma olgusu ve barındırdığı tehlikelerin neden olacağı mağduriyetin cezalandırılmasını öngördük. Kurulacak olan komisyonun raporunun ardından kanun teklifimizin de gündeme alınması önemli bir ihtiyacı gidermiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, çocuk izleme merkezleri, cinsel istismara uğramış çocukların ikincil örselenmesini asgariye indirmek, adli ve tıbbi işlemlerin bu alanda eğitimli kişilerden oluşan bir merkezde ve tek seferde gerçekleştirilmesini sağlamak üzere kurulmuştur. İlk Adımları 2012 yılında atılan çocuk izleme merkezi kurulması yönündeki kararlılık neticesinde Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2022 yılında Türkiye'de 62 tane çocuk izleme merkezi bulunmaktadır.

Yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle tramvaya uğrayan çocuk için, çocuk izleme merkezlerinde çocuk dostu bir ortam oluşturulmuş ve bugün çocuk izleme merkezlerinin üstlendiği görev sayesinde ciddi bir sorun olan ikincil örseleme durumları hemen hemen ortadan kalkmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımızın gerek aile ve gerekse toplum içinde sağlıklı bir maziye sahip olarak yetiştirilmesi, sağlıklı bir gelecek açısından büyük bir önem arz etmektedir. Bu anlamda bilinçli aile, duyarlı sosyal çevre ve bütünleyici olarak yasal düzenlemelerle hassasiyet gösteren devlet kurumlarının disiplinler arası uyum içerisinde çalışmalarına imkân sağlayabilmeliyiz.

Diğer taraftan, ceza kanunlarımızda adı geçen suçtan hüküm giyenlere daha ağır cezalar getirilmesi tekrar gündeme alınabilmelidir. Bu kapsamda daha önce kamuoyunda tartışılan hadım ve idam cezası da tekrar düşünülmelidir.

Yine, İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bünyesinde, yaşanabilecek bu tür olaylar için koordinasyon işini üstlenecek taşra teşkilatlanması da bulunan çocukların suiistimalini ve istismarını önleme birimi tasarlanıp faaliyete geçirilebilmelidir. Koordinasyon birimi mahalle ve esnaf toplantıları yaparak toplumun her kesimine ulaşmalı, bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışması yürütmelidir. Gönüllü sosyal gruplar ve sivil toplum kuruluşları kurulmalı ve desteklenmeli, bu kuruluşlar yoluyla mücadele güçlendirilmeli ve daha fazla kişiye ulaşmanın yolları aranmalıdır. Sadece gerçek hayatta değil, aynı zamanda sanal âlemde, internet dünyasında da sanal gruplar oluşturularak mücadeleye katkı sunulmalıdır. Konunun uzmanı akademik personel ve sağlık personelinin il, ilçe ve köylerde konferanslar ve paneller düzenleyerek vatandaşımıza bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışması yürütebilmesinin imkânları sağlanabilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bugünkü görüşmelerden sonra kurulacak komisyon çalışmalarına Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü desteği ve katkıyı sunmaya hazır olduğumuzun bilinmesini isteriz. İnanıyoruz ki komisyon kapsamlı çalışmalarından sonra oluşturacağı nihai rapor, tespit ve önerileriyle ilgili kurum ve kuruluşları da dikkate alacaktır. 85 milyonluk Türkiye nüfusunun yaklaşık 24 milyonunun 18 yaşının altında olduğu gerçeği hafızalardan çıkmasın. Çocuklar ve gençlerle ilgili hiçbir meseleyi herhangi bir şekilde ihmal etme, hafife alma ve öteleme şansına sahip değiliz. Onlar için atılacak her olumlu adım ve tedbir muhakkak ki meyvesini verecektir.

Kurulacak olan komisyonun ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına son konuşmacı Bolu Milletvekili Sayın Arzu Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ARZU AYDIN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 98’inci Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu kurulması üzerine verdiğimiz önerge dolayısıyla söz almış bulunmaktayım. Sizleri, sizlerin şahsında aziz milletimizi, Köroğlu’nun torunları değerli Bolulu hemşehrilerimin vekaletleriyle saygı ve hürmetle selamlarım.

Değerli milletvekilleri, son dönemde kamuoyunda ciddi rahatsızlık oluşturan ve vicdanları sızlatan vaka özelinde, en kıymetlilerimiz olan çocukların cinsel istismar vakalarına karşı korunması ve her türlü hak ve hukuklarının muhafaza edilmesine yönelik olarak konunun derinlemesine araştırılması ve çözüm yollarının bulunması amacıyla ortak istişareyle, her bir parti grubunun ayrı ayrı verdiği önerge üzerine konuşmaya başlarken elbette hukuki mevzuattan bahsetmek gerekir. Lakin bunun ötesinde yapacağımız konuşmayı bir kadın ve bir anne hassasiyetiyle yapacağımızın bilinmesi muradıyla söze başlamak isteriz.

Elbette çocuklarımız toplumun temeli ve geleceğimizin teminatıdır. Bu bağlamda, Türk Medeni Kanunu’nun 28’inci maddesinde ifade bulduğu üzere “Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder.” Hak ehliyetine sahip olan çocukla ilgili yapılan tüm düzenlemelerde göz önünde bulundurulan kavram “çocuğun üstün yararı” kavramıdır. “Çocuğun yararı” kavramı Medeni Kanun 305’te “küçüğün yararı” 346’da “çocuğun menfaati” olarak ifade edilmektedir. Çocuğun korunmasında en üst kural olan çocuğun yararı ilkesi, çocuğun yararının ve gelişmesinin tehlikeye girmesini engellemeyi amaçlamaktadır.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre, kamusal veya özel yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocuğu ilgilendiren bütün faaliyetlerde çocuğun yüksek yararı temel düşüncedir. Bu ilke aile hukukuyla sınırlı olmayıp başta idare hukuku olmak üzere, kamu hukuku alanını da kapsayan geniş bir çerçevede değerlendirilmelidir. Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuğun yüksek yararı ilkesini idareyi bağlayan temel bir ilke olarak görmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu ilke, çocuğun bir hukuk öznesi olarak idarenin gündeminde olmasını sağlaması yönüyle çocuğun özgünlüğünün göz önünde bulundurulmasına imkân tanımaktadır. Bu bağlamda, Anayasa’nın 41’inci maddesinde “Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” fıkraları eklenmiştir. 2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu’yla yasal temsilcinin izniyle evlenme yaşı kadınlar için 15’ten 17’ye yükseltilerek erkeklerle eşitlenmiştir. Yine, Türk Ceza Kanunu'nda reşit olmayan kişiyle cinsel ilişkide bulunmak ve çocukların cinsel istismarı fiilleri bağımsız suçlar olarak tanımlanmış ve bu suçlara ilişkin cezalarda artırıma gidilmiştir. Çocuk koruma politikaları kapsamında, 2011 yılından itibaren özellikle bütüncül bir çocuk politikası izlenmektedir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 2018-2023 yıllarını kapsayan Erken Yaşta ve Zorla Evliliklerin Önlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’yla ilgili çalışmalar yapılmıştır. Yine, Aile Bakanlığınca çocuğa yönelik şiddet ve/veya istismar çağrılarında Alo 183 olarak vaka hakkında detaylı bilgiler alınarak, Emniyet veya Jandarma birimlerine telefonla durum iletilmektedir. Sonrasında vaka hakkında detaylı inceleme yapılarak, her vaka kendi özelinde değerlendirilerek hangi çocuğa, ne tedbir uygulanacağına karar verilmektedir. Yine, çocuk izlem merkezleri cinsel istismara uğramış veya uğrama şüphesi altındaki mağdur çocukların ifade alma, adli muayene ve diğer işlemlerinin tek merkezde yapılması için Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler bünyesinde kurulmuştur. Gizlilik esasına göre faaliyet gösteren merkezlerde çocuğun ve ailenin kimlik bilgisi hiç kimseyle paylaşılmamakta, çocuğun hem bedensel hem ruhsal sağlığı açısından destek hizmetleri sunulmaktadır.

Tüm bunlarla birlikte, gerek dünyada ve gerek ülkemizde yapılan tüm kanuni düzenlemelere ve alınan önlemlere rağmen çocuğa yönelik kötü muamelenin bütünüyle sona erdirilmemiş olması elbette hepimiz için üzücüdür. Çocukların istismar ve taciz edilmelerinin olumsuz etkileri yalnız çocukları değil, toplumun tamamını da önemli sorunlarla karşılaştırmakta, aile ve toplumsal yapıda sıkıntılara yol açmaktadır.

Aziz milletim, elbette herkesin hayatta öncelikleri vardır ama kim olduğu fark etmeksizin evladı olanlar için her şeyden ve herkesten önemli olan tek varlık evlatlarıdır. Bu durumu anne veya baba olarak öncelemek çok mümkün olmasa da fıtrat gereği annelerin yüreği evlatlar için çarpar. Hani, sanki yüreklerinde bir kuş vardır ve o kuş evladın iyiliği, sağlığı, varlığı için sürekli bir telaş, endişe, umut içinde çırpınır. Öyle ki evladın yaşı veya konumu ne olursa olsun bu hiç değişmez ve fark etmez. Hatta şu an, milletin vekili olarak karşımda duran her biriniz ve elbette annesi ekran başında kendisini izleyen şahsım için de bu durum böyledir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hâl böyleyken milletin Meclisinde, ortak paydada buluştuğumuz konu üzerinde sizleri ortak akılla beraber ortak ruha ve maneviyata davet ediyoruz. Hani Necip Fazıl'ın “Annesi gül koklasa ağzı gül kokan çocuk, ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk/Fatihlik nimetinden yüzü bir nurlu mühür, biz akıl tutsağıyız çocuktur ki asıl hür.” diyerek ifade ettiği, ağzı gül kokan çocukların yalnızca yoldaki karıncayı merak etmesini, nurlu yüzleriyle gülmelerini, merhamet heykeli olan evlatların duasına sığınmayı istiyoruz. Zira bize göre çocuk, seçim kazanmanın, polemik yaratmanın, dini hedef almanın, her bir olayı iktidar partisini eleştirmek, âdeta “Bugün de pankartların üzerine yazacak bir konu bulduk.” ruh hâli içinde mal bulmuş Mağribî gibi davranmanın yolu ve yöntemi olamaz ve olmamalıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu nedenle, sizleri çocukları siyaset üstü tutmaya davet ediyoruz. Eğer aksi söylenecekse buradan daha dün doğum günü olanın, Eren'in annesinin acısından, evladı on beş yıl önce bugün dershane saldırısında Rahmetirahman’a kavuşan Oya Eronat Vekilimin yürek yangınından, dağa kaçırılıp taciz ve tecavüze uğrayan evlatlardan bahsetmek, tüm bunlardan bahsederken de Türk aile yapısına dinamit koyan nice akıma destek verenleri de gökkuşağı renklerinden uzak tutmak gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Hangi akımlara, biraz açıklar mısınız?

OYA ERSOY (İstanbul) – Dinci gerici akımlar mı mesela?

ARZU AYDIN (Devamla) – Ama biz gelin “Senin.” veya “Benim.” demeyelim, “seninki” veya “benimki” kavramlarından uzaklaşalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Akımları anlatır mısınız acaba? Ensar vakfı gibi falan filan. Akıma hizmet eden vakıflar, açıklasanıza onları da.

ARZU AYDIN (Devamla) – Hatta “Cinsiyetçi yaklaşımlara karşıyız.” dedikten sonra, konu çocuk, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı kadın, o zaman ona en çok kadınlar bağırıp hakaret etsin mantığıyla hareket etmeyi bırakıp çocuğa kimden, nereden veya nasıl gelirse gelsin, her türlü muamelenin karşısında beraberce duralım.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Böyle konuşup sonra…

ARZU AYDIN (Devamla) – Unutulmamalı ki her acı diner, bir tek evlat acısı sönmeyen ateş gibi yakar aileleri.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Akımları açıklar mısınız akımları, hangi akımlar?

ARZU AYDIN (Devamla) – Bu nedenle, sizleri, kıymetlilerimiz, yaşam sebeplerimiz, can kuşlarımızın masumiyetini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARZU AYDIN (Devamla) – Bitiriyorum.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Akımları açıklayın bir dakika içinde lütfen. Kamuoyunu aydınlatın, anlamadık biz.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ARZU AYDIN (Devamla) – …aynı masumiyet ve vicdanla korumaya çalışırken bizim kullandığımız birleştirici dille daha kurulmayan komisyonda iyi niyetli olarak ne yapılırsa yapılsın, hata aranacağı ifadeleri arasındaki zihniyet farkını milletimizin takdirine bırakıyor, sizleri saygıyla selamlıyorum vesselam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok nezih bir dil kullandı Sayın Başkan, hiç sataşma yok.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşmasında yani benim konuşmamı kastederek -eğer değilse düzeltsin tabii- “mal bulmuş Mağribi” gibi ve benzeri ifadelerle sataşmıştır.

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Ya, size söylemedi ki niye üzerinize alındınız? PKK’ya söyledi, size söylemedi ki.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Aynı ifadeleri kullandı, konuşmadan almış, burada konuşmuş ya.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, niçin söz verdiğinizi bilelim, biz de öyle dinleyelim.

BAŞKAN – Takdir benim, buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır ama şöyle: “mal bulmuş Mağribi” “Dağa çıkanlara ses çıkarmayanlar.” ifadesi HDP için ise buyursunlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Peki, buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ben sadece “mal bulmuş Mağribi” gibi…

BAŞKAN – Sayın Beştaş, kürsüye lütfen.

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Hayır, siz öyle mi davranıyorsunuz? Mal bulmuş Mağribi gibi mi davranıyorsunuz?

OYA ERSOY (İstanbul) – Gökkuşağı renkleri ne, akımlar ne? İşinize geldiğinizi söylüyorsunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O kadar dengeli, nezih bir dil…

OYA ERSOY (İstanbul) – Gökkuşağı renkleri ne?

 

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamdan niye rahatsız oldunuz, onu almadım. Sataşmayı direkt hissettim, direkt bana bakarak söyledi ve bu meseleler üzerinden iktidarı eleştirmenin haksızlığını... Hatta daha da ileri giderek bazı laflar söyledi; gerek duymuyorum.

Evet, iktidarı eleştirdim, doğru, haklısınız, hem de çok net ifadelerle eleştirdim. Bir daha eleştireyim. Şu anda yürütme görevini gören iktidar bu çocukların yaşam hakkından da cinsel dokunulmazlıklarından da şiddete uğramalarından da, hepsinden sorumludur; bunu ben demiyorum, bunu Anayasa diyor; bunu, taraf olduğumuz Çocuk Hakları Sözleşmesi söylüyor. Ve bu konuda, çocukların korunmasıyla ilgili, buruda, gelip güzel güzel cümleler kurup çocukların çiçek böcek olduğunu, tıpkı kadınlar gibi ne kadar masum yaratıklar olduğunu söyleyerek bu meseleyle mücadele edilmez.

Siz anneliğinizden söz ettiniz; ben de anneyim, benim de 2 evladım var ve anneliği hiç tartışmayalım; hepimiz anneyiz ve buna sonuna kadar saygı duyuyorum ama annelik üzerinden bizim bir Aile Bakanına saldırımızı değerlendirmesini çok talihsiz buluyorum. O gün de söyledim, bugün de söylüyorum: Aile Bakanı Derya Yanık bu meselede görevini yapmamıştır; iki yıl boyunca, bu çocuğu istismar edenlere karşı harekete geçmemiştir. Bizim eleştirilerimize yanıt olarak bunu, iki yıl önce başvurunun olduğunu tekraren söylemiştir. Pervari’ye ilişkin Hüseyin Tapar ve Hamit Şener’in neden tutuklanmadığını hâlâ sorduğumda Twitter’da, tıpkı hatip gibi bana örgüt üyelerini gösterdi, Diyarbakır Anneleri’ni gösterdi. Adalet ve Kalkınma Partisi PKK’yle yarışıyor mu ya? Biz ne desek örgütten söz ediyorsunuz. Biz HDP’yiz ve buradayız. Buyurun, ne diyorsanız bize deyin. (HDP sıralarından alkışlar)

JÜLİDE İSKENDEROĞLU (Çanakkale) – PKK, terör örgütü mü?

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Hayır, biz de ne zaman “PKK” desek üzerinize alınıyorsunuz. Hepiniz üzerinize alınıyorsunuz “PKK” dediğimizde.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, “HDP’yle yarışan bir AK PARTİ ya da iktidar partisi” ifadesini doğru bulmuyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – “HDP’yle.” demedim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Mesele şu: Şimdiye kadar sürekli ifade ettiğimiz gibi…

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Bülent Bey, “HDP” demedi, yanlış anladınız.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “PKK’yla mı yarışıyorsunuz?” dedi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ya, düzeltmek istemiyor, söyleyeyim mi? Ya, tamam peki.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hayır, siz örgütle yarışıyorsunuz…

BAŞKAN – Lütfen bana anlatın Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Peki, ben alınmasınlar diye söylemiştim, revize ediyorum, biz çok fark görmediğimizden dolayı ısrarla diyoruz ki PKK’nın dağda öldürdüğü, dağa kaçırdığı insanlara karşı ses çıkarmayan tüm partilerle yarışımız devam edecek Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Bravo! Bravo Başkanım!

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Savaşımız  da devam edecek.

OYA ERSOY (İstanbul) – “Çok fark görmediğimiz.” dedi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Çok fark görmüyormuş, biz de yanıt verelim.

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bu üslubunuz… Sayın Başkan, bakın biz sabaha kadar dinleriz Meral Hanım’ı ama bu üslubunuz yanlış.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – “Çok fark görmüyoruz.” diyen sizsiniz ya.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Niçin söz verdiğinizi söylemek durumundasınız Sayın Başkanım.

 

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve sevgili Türkiye yurttaşları; biz burada HDP olarak siyasetimizi her anlattığımızda bizim karşımıza örgütü, yapılanları, tarihi getiriyorsunuz.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Siz de onları savunuyorsunuz, yapmayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu sizin onlarla yarıştığınızı, onlarla rekabet ettiğinizi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir devlet olarak, ya iktidar olarak bizi eleştirin bizi.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Daha PKK’ya terör örgütü diyemiyorsunuz, boş konuşuyorsun!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz HDP olarak ne yapıyoruz, bunu anlatın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Siz yoksunuz ki! Siz yoksunuz ki!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ayrıca, ikincisi: Biz Halkların Demokratik Partisi olarak buraya 6,5 milyon oy alarak geldik, bu ülkenin üçüncü büyük partisiyiz, bize oy veren 20 milyon hedef kitlemiz var ve şu anda bu 25 milyonu aşmış durumda. Eğer siz, biz de dâhil bize oy verenleri ‘terörö’ benim deyimimle, sizin deyiminizle terörist ve örgütle bağlantılı ve yasa dışı, illegal olarak görüyorsanız bu meseleyi tartışmayalım, hiç tartışmaya gerek yok. Bu ülkenin yurttaşlarını siyasi tercihlerinden dolayı, sadece HDP'ye oy verdikleri için terörist görüyorsanız asıl terörizm ve faşizm sizin yaptığınızdır. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Siz bu ülkede insanları ayırıyorsunuz, HDP'ye ayrımcılık yapıyorsunuz, Kürt halkına ayrımcılık yapıyorsunuz. Ya, biz burada şiddetsiz bir çözüm için, diyalog için, demokratik siyasetin büyümesi için…

Daha dün bizim bileşenimizin Eş Genel Başkanını tutukladınız ya, talimatla tutukladınız. Bunu mu tartışalım? Milyonlarca teröristi olan bir ülke yoktur, bunu söyleyen iktidarlar teröristtir. (HDP sıralarından alkışlar)

JÜLİDE İSKENDEROĞLU (Çanakkale) – Demagoji yapıyorsun.

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Biz “PKK” dedikçe ses oradan geliyor, biz ona karşı çıkıyoruz, size değil.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – HDP’ye dil uzattı, HDP’ye ya!

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Ya, PKK deyince…

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – HDP’ye dil uzattı!

BAŞKAN – Sakin olun, sakin olun Sayın Milletvekili.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Burada siyaset yapan HDP, muhatabınız HDP’dir.

BAŞKAN – Sakin olun lütfen.

JÜLİDE İSKENDEROĞLU (Çanakkale) – Ne bağırıyorsun sen ya!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Doğru söylemiyorsunuz çünkü o yüzden bağırıyorum.

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Başkanımız cevap verecek.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Doğru söyleyin doğru anlayalım o zaman.

JÜLİDE İSKENDEROĞLU (Çanakkale) – Kime bağırıyorsun sen!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Size bağırıyorum, size!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

Buyurun Sayın Turan.

Yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim lütfen.

 

 

 

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok kıymetli tartışmalar oldu; tüm partilerin Grup Başkanları, Vekilleri, önerge verenleri çok güzel değerlendirmelerde bulundular. Oylama anına geldiğimizde AK PARTİ'den çok nezih bir dille konuşma yapan arkadaşımıza her zamanki gibi size yakışan bir üslupla cevap verdiniz. Bakınız, biz bu üslubunuza alışığız.

Az önce “PKK mı, HDP mi eleştirildi. kavgasında -altını çizmek istiyorum- eleştirdiğimiz HDP'nin kendisidir. PKK'yı zaten kınıyoruz, mücadele ediyoruz ama diyoruz ki dağa çıkanlara ses çıkarmayan, PKK’ya “Dur!” diyemeyen HDP’yi eleştiriyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Ya, siz söyleyin!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Tabii ki PKK’yla mücadele edeceğiz ama isterdik ki HDP, PKK’ya “Dur!” diyen; çocuk tacizcilerine, dağa çıkaranlara her zaman, aynı eşit mesafede kınama yapabilen bir parti olabilseydi ama olmadınız şimdiye kadar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OYA ERSOY (İstanbul) – Erdoğan’a sor, Erdoğan’a!

BÜLENT TURAN (Devamla) – İkincisi -çok talihsiz bir ifade- dediniz ki: “HDP’ye oy verenleri terörist görüyorsunuz.” Bu, büyük bir ayıptır; bunu külliyen reddediyoruz. Biz 85 milyonun kardeşliğini esas alan, eşit yurttaş olduğunu bilen bir siyasi hareketiz.

OYA ERSOY (İstanbul) – 85 milyon da bunu biliyor mu?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Dediğiniz gibi olsaydı şimdiye kadar, yirmi bir yıldan beri doğunun da batının da 1’inci partisi AK PARTİ olmazdı.

OYA ERSOY (İstanbul) – 1’inci partisi mi?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Biz bütün coğrafyada, tüm illerimizde ya 1’inciyiz ya da az farkla 2’nciyiz.

OYA ERSOY (İstanbul) – O yüzden mi kayyum atadınız?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Üniter yapıyı kollayan, koruyan yegâne dil bizim dilimiz. O yüzden tüm vatandaşlarımıza eşit derecede yaklaşmayı esas bilen bir ekibiz ama sizin gibi düşünmeyen Kürtlere, size oy vermeyen Kürtlere nasıl yaklaştığınızı da iyi biliyoruz. Eğer HDP’ye oy vermeyen Kürt’se “Kürt” bile demiyorsunuz zaten. Oysa AK PARTİ’nin Kürt vatandaşlardan almış olduğu oy sizin 2 katınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından gürültüler) Vekil sayımız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Turan, iki dakika söz...

AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) – Kayyum atadığınız belediyeleri bir anlatın!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – “Türkiye’de Kürt sorunu yok, Kürt yok.” diyen sizsiniz ya, sizsiniz ya!

AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) – İrade gasbını bir anlatın, kayyumları anlatın!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş...

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Kürtlerin seçme seçilme hakkını elinden aldınız kayyum atayarak, daha ne yapacaksınız ya?

AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) – Kayyumları anlatın, kayyumları!

 

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sevgili arkadaşlar, ben burada... (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

Değerli milletvekilleri...

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz kürsüde Sayın Milletvekili!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben kendi üslubumun yakışıp yakışmadığını sizin görüşünüze göre değil bizim Türkiye yurttaşlarına göre değerlendiriyorum ve gerçekleri söylediğimiz müddetçe de bu üsluba siz karar veremezsiniz. Biz, şiddet yöntemleriyle, savaş yöntemleriyle Kürt meselesinin çözülemeyeceğini hep savunduk, savunmaya devam edeceğiz.

AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Terörle mücadele ediyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Kırk yıldır bu yöntem devam ettiriliyor ve her gün daha fazla acı, daha fazla ölüm, daha fazla yoksulluk, daha fazla yoksunluk Türkiye coğrafyasına hâkim oluyor.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Hiç öyle bir şey yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bugün Türkiye'de eğer enflasyon bu kadar yüksekse, eğer insanlar mutsuzsa, eğer hâlâ sabahlara kadar asker annesi de Türk annesi de Kürt annesi de evladının yaşayıp yaşamadığını bilemiyorsa ve canı yanıyorsa bu siyaseti yürütün iktidarların sorumluluğundadır.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Kürtler okula gidiyor, işe gidiyor, üniversiteye gidiyor.

BAŞKAN – Sayın Satır…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ayrıca, biz bir siyasi parti olarak… (AK PARTİ sıralarından laf atmalar)

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Çocuklar üniversiteye gidiyor artık.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ben sizin Grup Başkan Vekili konuşurken dinledim ve arkadaşlara da izin vermedim.

SELMAN ÖZBOYACI (Konya) – Arkadaşların ne yaptılar?

AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) – Bir dinleyin, dinleyin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani, Sayın Başkan, dikkatinize sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından laf atmalar)

Hepiniz birden konuşmayın, hepiniz birden konuşmayın.

OYA ERSOY (İstanbul) – Boş ver onları, sen konuş.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Başkanım, dinlemesinler, sen konuş gene. Bağırsınlar.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş, Genel Kurula hitap edin.

Arkadaşlar, lütfen…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz sizinle konuşuyoruz ama siz örgütü muhatap alıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından laf atmalar)

BAŞKAN – Lütfen…

Sayın Beştaş, bir saniye…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bizim muhatabımız…

BAŞKAN – Sayın Beştaş, bir saniye, sürenizi vereceğim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Konuşsunlar, konuşsunlar.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Bağırın, bağırın, sesiniz az çıkıyor.

BAŞKAN – Arkadaşlar, buyurun kürsüye, konuşmak isteyen bütün arkadaşları kürsüye çağıracağım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

JÜLİDE İSKENDEROĞLU (Çanakkale) – Sayın Başkan, onlara da aynı şeyi söyleyin, deminden beri bağırıyorlar.

BAŞKAN – Onları da uyarıyorum. Onları da uyarıyorum ama siz topyekûn bir savaş hâlindesiniz burada ya.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen, rica ediyorum. Rica ediyorum, toparlayalım şu işi.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sen niye kızarıyorsun?

BAŞKAN – Birçoğunuzun da Genel Kurula yeni geldiğini biliyorum. Gayet güzel görüşmeler yapıyorduk, birçoğunuz yeni geldiniz ve Genel Kurulun insicamını bozuyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Çok rica ediyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bu kürsünün sağ tarafı da var.

BAŞKAN – Orayı da uyarıyorum, orayı da uyarıyorum Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ben bir defa konuştum…

BAŞKAN – Sayın Turan, orayı da uyarıyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – …hanımefendiler susmadılar.

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz dinliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Turan, orayı da uyarıyorum.

Yalnız, kürsünün buraya yakın oluşu nedeniyle konuşmacının insicamı bozuluyor. Biz de yaşadık bunları burada. Özellikle sürekli laf atan arkadaşlar için söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Beştaş, kalan sürenizi açıyoruz.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Diyoruz ki dağa götürecek çocuk bulamıyorsunuz, artık çocuklarımız üniversitelerde başarılı oluyor.

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Evet, yani iktidarın bir avantajı var, hakikaten kürsüye çok yakın. İnşallah, gelecek seçimden sonra sizi en sona atacağız, oradan sesiniz gelmeyecek, bu avantajı da kaybedeceksiniz. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET SORGUN (Konya) – Rüya görüyorsunuz, rüya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – İnsicamımı bozmayı başaramayacaksınız. Biz dağa insan göndermekten ziyade, siyasete insan kazandırmak, demokratik bir siyaseti hâkim kılmak için sizin bütün vahşi saldırılarınıza rağmen ayakta duruyoruz ya!

DERYA BAKBAK (Gaziantep) – Boş boş konuş orada, ne anlamı var?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bence saldırılarınızın bir şeceresini çıkarın, çıkarın bakalım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Doldu, kalan süreyi verdim ben size.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu ülkede çocuk istismarının konuşulmasını istemiyorsunuz, anlaşıldı. (HDP sıralarından alkışlar)

 

 

 

 

 

 

 

BAŞKAN – Evet, Meclis araştırması önergelerinin üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Meclis araştırması açılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Evet, bütün gruplar kabul ediyor görüldüğü gibi. Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 19 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

 

1. Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Mal Ticareti Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4736) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 370)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal ve 62 Milletvekilinin Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

 

2. Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal ve 62 Milletvekilinin Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi (2/4708) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 369) (*)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

1 Aralık 2022 tarihli 28’inci Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 369 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahsı adına ilk konuşmacı Ordu Milletvekili Sayın Seyit Torun.

Buyurun Sayın Torun. (CHP sıralarından alkışlar)

SEYİT TORUN (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Devleti ayakta tutan en önemli erdem adalettir. Adaletin bittiği yerde düzen de ahlak da bozulur. Bir ülkede adalet yoksa orada zulüm vardır.

Değerli milletvekilleri, 31 Mart 2019’da bir yerel seçim gerçekleştirdik ve İstanbul’da, AK PARTİ’den geçmişte Bakanlık yapmış, Başbakanlık yapmış Binali Yıldırım ve Cumhuriyet Halk Partisinden, Millet İttifakı’ndan da Beylikdüzü’nde Belediye Başkanlığı yapmış Ekrem İmamoğlu seçimleri yürüttüler ama siz bu seçimin sonucunu bir türlü hazmedemediniz. O gece, hatırlayın, Anadolu Ajansı’nın provokasyonuna rağmen “Oylar çalındı, şöyle oldu, böyle oldu.” dediniz, indire indire 13.729 farkla Ekrem İmamoğlu seçimi kazandı. O akşamı hatırlayın, billboardlara “Kazandık” diye astınız, birçok bilgi kirliliği yarattınız ama olmadı, bu sefer döndünüz, dediniz ki: “Sandıklarda 700 FETÖ’cü var ve bir zarfın içerisinden 4 oy çıktı, birini iptal ediyoruz, 3’ü geçerli, büyükşehir belediye başkanlığı oyunu iptal ediyoruz.” dediniz. Bu 700 FETÖ’cüyü de araştıra araştıra 43’e düşürdünüz; bu, 43’ünü de yargıladınız, oradan da hiçbir şey çıkmadı ve hiçbir FETÖ’cü kalmadı.

Değerli arkadaşlar, FETÖ’cüyle iltisaklıyı arasanız gerçekten sizden kaç kişi kalır, bilemiyorum ama şunu açıkça söylüyorum, ifade ediyorum ki bu seçimi sindiremediniz, 6 Mayısta seçimi iptal ettiniz ve 23 Haziranda seçim tekrarlandı ve bu millet size iradesini gösterdi, 13 bin oyu 806 bine çıkardı ama bunu da hazmedemediniz, bunu da bir türlü sindiremediniz. O günden sonra “Ne yaparız, ne ederiz de bu İstanbul Büyükşehir Belediyesini çalıştırmayız -Cumhurbaşkanının ifadesiyle- topal ördeğe çeviririz ve onu itibarsızlaştırırız.” dediniz. Ama Sayın İmamoğlu göreve geldiğinden itibaren şeffaf yönetim biçimiyle ve İstanbul’un birikmiş sorunlarını çözmesi ile metrolar, altyapılar, kırsal kalkınma, birçok alanda gösterdiği hizmetler öyle rahatsız etti ki “Ya, biz ne yapıyorsak yapıyoruz, kredilerini kapatıyoruz, engellemeye çalışıyoruz, Mecliste birçok engeli önüne koyuyoruz ama hizmetlerini artırarak devam ediyor.” Yani seçim esnasında Ordu'da -ben de vardım- havaalanında kumpas kurdunuz, oradan bir sonuç çıkmadı, yargılandı ama bir sonuç çıkmadı. Ardından dediniz ki: “Biz buna ne yaparız, ne ederiz de başka bir kumpas kurarız?” Hemen hatırlarsanız, işte, elini türbede arkadan bağladı diye soruşturma bile açmaya çalıştınız. Ardından tabii ki bir İçişleri Bakanının kendisine hakaretine ve oradaki muhabirin ona sorusuna verdiği cevaptan yola çıkarak hemen Yüksek Seçim Kurulu dedi ki “Bu hakaret bize.” Hâlbuki konunun muhatabı İçişleri Bakanı Soylu ama her nedense YSK üstüne aldı. YSK üyelerinin hiçbir şekilde şikâyeti olmamasına rağmen YSK Başkanı bu şikâyette bulundu ve dava açıldı. Davanın ilk hâkimi vicdanlı birisi olduğu için, bu davada bir suç teşkil etmediği ortaya çıktığı için maalesef davadan el çektirildi ve Samsun'a sürüldü. Daha sonra bir hâkim atandı, talimatlı bir hâkim, dersine de iyi çalışmış ve aslında ilk duruşmada kararını verecekti ama savunma avukatları bastırınca, hem şahit ve hem de belli delillerin incelenmesini isteyince ikinci duruşmaya kaldı ve ikinci duruşmadan önce ilk duruşmada aynen şu ifadeyi kullandı, dedi ki: “Ya, bu Süleyman Soylu'ya söylenmiş bir ifade zaten belli.” Bunu hâkimin kendisi söyledi arkadaşlar orada, duruşma salonunda söyledi. (CHP sıralarından alkışlar) “Bu ifadenin Soylu'ya söylendiği sabit.” dedi ama ikinci duruşmaya gelindi, ikinci duruşmada inanın kapaklar açıldı, savcı iddianamesini sundu ve bir tiyatro oynandı. Zaten karar verilmiş, aslında savcı olmadan açıklanmayan karar o adliyede, orada, salonda, duruşma salonunda açıklandı.

Değerli arkadaşlar, 9 Aralıkta İçişleri Bakanı bu kürsüden “557 terörist var." dedi.  Yani bu “ahmak” davasıyla birlikte Belediye Başkanımıza iki yıl yedi ay ceza verildi ve siyasi yasaklı oldu ama gene bitmedi, gene derdi bitmedi, bu ceza yetmedi. Bu sefer ne yaparız? Biz buna bir kumpas daha kuralım. Ne yapalım? Bunu terörle bağlantılı ilan edelim. Geçen yıl, 9 Aralıkta İçişleri Bakanı bu kürsüde “557 terörist var.” dedi. 15 Aralıkta Büyükşehir Belediye Başkanımız İçişleri Bakanlığına hemen yazılı bir başvuruda bulundu ve bu terörle iltisaklı olanların listesini istedi ama maalesef oradan hiçbir şey çıkmadı. Şimdi, sormak istiyorum yani bu ülkedeki teröristleri ayakkabı numarasına kadar bilen ve 120 kişiye indiğini söyleyen İçişleri Bakanı bu teröristleri hâlâ bulamadı mı? Ardından 557 terörist boş çıkınca, yalan çıkınca, kara propaganda çıkınca bu sefer de dedi ki: “1.668 kişi var.” Ya, 1.668 kişi varsa sen neredesin! Sen İçişleri Bakanı değil misin! Hem “Herkesi tanıyorum, ayakkabı numarasına kadar biliyorum.” diyorsun ama kendi görevini yapamıyorsun ve bu makama da yakışmıyorsun. (CHP sıralarından alkışlar) Ve bakın, burada bir sürü iddiaları var, onları tek tek sıralamayacağım. En sonunda, 3 gassal, 4 çalışanı… Bu da AK PARTİ döneminde alınanlar. Ama şimdi hiç kimseyi bulamayınca maalesef öyle çaresiz kaldı, öyle sıkıntılı kaldı ki ben bunu nasıl iltisaklı yaparım, onun peşinde.

Soylu diyor ki: “Benim işten çıkarma hakkım yok, yetkim yok.” Hâlbuki OHAL kapsamında çıkarılan 667 sayılı KHK, 6749 ve 7333 sayılı Kanunlarla bir düzenleme yapıldı. Buna göre, İçişleri Bakanına belediyelerdeki sakıncalı personeli işten çıkarma yetkisi verdi. Ya, İmamoğlu’nun çıkarmadığını söylüyorsan sen niye çıkarmadın? Sen niye müdahale etmedin o zaman? (CHP sıralarından alkışlar) Ama mesele o değil; mesele, ben nasıl kumpas kurarım. Hani o seçim gecesi çok ağlamıştı ya, çok göz yaşı dökmüştü ya, şimdi, içindeki o acı hâlâ bitmemiş, kumpaslarına devam ediyor. Demin söylediğim gibi, buna göre İçişleri Bakanına belediyelerdeki sakıncalı personeli işten çıkarma yetkisi 31 Temmuz 2022’ye kadar geçerliydi ama maalesef bu konuda bir adım bile atmadı.

Bakın, bir şeyin daha altını çizmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, vicdanlılarınıza sesleniyorum. Bakın, sizin Genel Başkan Vekiliniz Sayın Numan Kurtulmuş bu konuyla ilgili ne dedi? “Belediyede terör örgütüyle bağlantılı kişiler çıksa bile belediye başkanına sorumluluk çıkarılamaz. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir terör örgütüyle ilişkili binlerce insan bulunduğu için Genelkurmay Başkanını mı suçladık? Böyle yaparsak kendimizi inkâr etmiş oluruz.” Siz de kendinizi inkâr ediyorsunuz. Bakın, bu konuda zaten yeterli sabıkanız var ama bu konuyu daha ileri götürmeyin. Bu konuyu daha ileri götürürseniz, gerçekten ama gerçekten, vicdansızlık yapmış olursunuz ve bu ülkenin vicdanını yaralamış olursunuz.

Bakın, bir de sarayda oturanlara şunu söylemek istiyorum: Bu ülkede adaletin terazisini de düzeni de ahlakı da bozarsanız bu gerçekten bu ülkeye yapacağınız en büyük kötülük olur. Biz korkmuyoruz, belediye başkanlarımız da korkmuyor. Biliyoruz her bir belediyemize kumpas kuruyorsunuz, İçişleri Bakanlığında bir biriminiz müfettişleri teftiş için değil, sürekli suç aramak için gönderiyorlar, suçlamak için gönderiyorlar. Hâlbuki teftişlerin amacı uyarmaktır, ikaz etmektir ama o müfettişleri İçişleri Bakanı kumpas kurmak için gönderiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SEYİT TORUN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ama bilsin ki biz bir adım dahi geri atmayacağız ve Sayın İmamoğlu hizmetlerini artırarak devam edecek. O, 16 milyon İstanbulluya hizmet etmek için orada. “Millî irade, millî irade, millî irade” dediniz ama millî iradeyi yargı sopasını kullanarak almaya çalışıyorsunuz; bu vicdansızlıktır, bu ahlaksızlıktır, bu gerçekten ne vicdana sığar ne de ahlaka sığar. (CHP sıralarından alkışlar)

Şair şöyle demiş, bu sözlerle de bitirmek istiyorum:

“Saraylar saltanatlar çöker

Kan susar bir gün

Zulüm biter.

Bugünlerden geriye,

Bir yarına gidenler kalır

Bir de yarınlar için direnenler.”

Direneceğiz, direneceğiz ve mutlaka kazanacağız. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına son konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Tuba Vural Çokal.

Buyurun Sayın Çokal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bulunduğumuz coğrafyada güçlü bir ülke olarak yaşamak sorumluluk almayı, çevremizde ve dünya genelinde yaşanan gelişmeleri takip edip doğru değerlendirmeyi ve doğru kararlar alarak doğru politikalar uygulamayı gerektirir. Bu bağlamda Hükûmetimiz, bu politikaları yönetecek yeterliliği göstermiş, Türkiye Yüzyılı’nın temellerini sağduyulu ve rasyonel politikalarla atmıştır. Diğer alanlarda olduğu gibi dış politikada da girişimci ve insancıl bir tavır benimsemiş, aktif, bağımsız, millî bir diplomasiyle sahada güçlenmeyi hedeflemiş ve bu hedefleri büyük oranda gerçekleştirmiştir. Bugün dünyanın krizlerle boğuştuğu bir dönemde, Türkiye yaptığı atılımlar, geliştirdiği teknolojiler, rasyonel ve barışçıl dış politikalarıyla söz sahibi, dengeleri değiştiren bir ülke konumuna gelmiştir. Günümüzde dünya iklimden teröre, ekonomik sorunlardan teknolojinin geleceğine kadar geniş sorunlar yelpazesiyle karşı karşıyadır ve dünya, bu sorunlara rağmen çok hızlı bir şekilde değişmeye, dönüşmeye devam etmektedir. Üstelik bu dönemde yaklaşık bir asır önce yoğunlaşan hâkimiyet mücadeleleriyle şekillenen dünyanın sarsılmaz ve değişmez olduğu algısı artık yıkılmıştır. Şekillenen geleceğin dünyasında yerimizi alabilmek, geleceğin dünyasında ve coğrafyamızda belirleyici güç olmak için bu hızlı değişimi ve değişimin beraberinde getirdiği bilgi akışını yönetmek zaruridir. Asırlar önce zikredildiği gibi bilmek hükmetmektir. Kendi dışındakileri bilen, gelişim ve değişimleri doğru yorumlayan bir Türkiye, üzerinde yaşadığı coğrafya üzerinde emelleri olan her türlü güce karşı durabilmekte, kendi kaderini kendisi tayin edebilmektedir. Bir taraftan kardeşlerimizle tüm Türk elleriyle diyaloğu ve ilişkileri üçüncü aktörlere bırakmayıp diğer taraftan kaderini Türkiye’yle birleştiren bütün mazlum halkların haklarını savunmaktadır.

Türkiye artık geleceğin dünyasının daha güzel ve yaşanabilir bir dünya olması için aktif rol oynamaktadır. Geleceğin güçlü Türkiye’sinin temelleri atılmış ve Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde güçlü Türkiye ülküsünde çok yol katedilmiştir. Türkiye, geliştirdiği savunma teknolojileriyle dünyanın dikkatini çekmiş ve dengeleri değiştirmiştir. Bugün Ege’de, Karadeniz’de, Doğu Akdeniz’de haklarını savunan, menfaatlerini koruyan, donanması güçlü bir Türkiye var. Bugün kendi millî güvenliği için hiç kimsenin icazetini aramadan operasyon düzenleyen, dış politikası bağımsız bir Türkiye var. Sadece 82 milyonun güvenliğini değil, yurt dışında yaşayan yaklaşık 7 milyon vatandaşın da haklarını savunan diplomasisi güçlü bir Türkiye var.

Hükûmetimiz güçlü Türkiye’yi hayata geçirmek için diplomasinin öneminin de farkında olarak ülkemizi bir diplomasi merkezi hâline getirecek adımı atmıştır. Bu bağlamda ülkemizde en ciddi ve kapsamlı organizasyon iki yıldır gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu’dur. Pandemi koşullarının tüm zorluklarına rağmen ilk Antalya Diplomasi Forumu Sayın Cumhurbaşkanımızın himayelerinde ve Sayın Dışişleri Bakanımızın tensipleriyle 2021-2022 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Dünyanın dört bir yanından gelen konuklarla dünyanın problemleri Türkiye’de Antalya’da konuşulmuştur. Asya’dan Atlantik’e, terörizm probleminden dünyadaki kadın sorunlarına, mülteci probleminden yapay zekâ ve Metaverse kadar çok geniş bir alanda fikir alışverişinde bulunulmuştur. Aynı zamanda bu Forum, Rusya-Ukrayna meselesinde de ilk üst düzey görüşmenin yapıldığı yer olmuştur. Bu bağlamda Rusya-Ukrayna savaşının ilk haftalarında 2 ülkenin dış işleri bakanları ilk kez ADF çatısı altında bir araya gelmiş, bu görüşme dünyada büyük yankı bulmuş ve küresel ölçekteki siyasal gelişmelere yön vermiştir. Artık Türkiye, profesyonellerin dünya sorunlarını konuştuğu, fikir alışverişinde bulunup temasa geçebildiği, diplomasinin ve bilgi akışının merkezi hâline gelmektedir. Haziran 2021’de gerçekleştirilen ilk toplantıya 10’u devlet ve hükûmet başkanı, 43’ü bakan düzeyinde olmak üzere toplam 2 bin, Mart 2022 tarihlerinde düzenlenen ikinci ADF'ye ise 17’si devlet ve hükûmet başkanı ve 80’i bakan olmak üzere 3.260 kişi katılmıştır. Keza, uluslararası teşkilatlardan ilk toplantıya 21 üst düzey temsilci katılmışken bu sayı 2022’de 40’a yükselmiştir. Dünyadaki medya kuruluşları bu Forumu canlı yayında vermiştir. Öte yandan, ADF'nin sunduğu diplomatik etkileşim ortamı konuk heyetleri arasında 200’den fazla resmî ikili görüşmenin gerçekleşmesine olanak sağlamıştır. Özetle ADF, ülkemizde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunu andıran bir ortamın yaşanmasına olanak sağlamıştır. ADF, Türk dış politikası bakımından önemli bir kazanımdır. Önceki asrın belirleyicileri, aynı zamanda sorunların konuşulduğu yerleri de belirliyordu. Bundan sonra sorunlar Antalya'da konuşulacak, insanlığın gözü kulağı Davos'ta değil Antalya'da olacaktır.

Antalya Diplomasi Forumu, Türk dış politikasının fikri ve akademik zenginliğine katkıda bulunarak bölgesel ve küresel meselelerde özgür, barışçıl ve kapsayıcı bir diyalog ortamı sağlamaktadır ve Türk dış politikası bakımından önemli bir kazanımdır. Nitekim ADF, ülkemizin diplomasi alanındaki görünürlüğünü ve prestijini daha da artıran ve uluslararası ilişkilerdeki ara bulucu rolünü pekiştiren bir nitelik kazanmıştır. Şu an konuşmakta olduğumuz Antalya Diplomasi Forumu Vakfı da bu çalışmaların daha geniş bir alanda yapılmasını sağlamak, çalışmaları devamlı ve etkin kılmak için kurulmaktadır. Vakfın kuruluşuyla birlikte Antalya Diplomasi Forumu Vakıf tarafından düzenleneceği gibi, çalışmalar sadece forum döneminde kalmayacak, gerek destekleyici akademik çalışmalar ve yapacağı projelerle hem forumun her sene daha güçlü bir şekilde toplanmasını sağlayacak hem de bilgi üretim ve yönetim sürecine büyük katkılar sağlayacaktır. Yine, kurulma amacı içinde bulunan faaliyetlerle ilgili kamuoyu, kurum ve kuruluşlarla dünya genelinde iletişim faaliyetlerini yürütecektir. Böylece, Türkiye’de yönetilen, elde edilen bilgi bütün dünyanın da faydasına sunulmuş olacaktır. Zaten Vakfın amaçları ve çalışma şekli metinde açık bir şekilde yer almaktadır. İçerik hazırlanmasında içlerinde Atlantik Konseyi, Münih Güvenlik Konferansı, Dakar ve Doha Forumları ile Rome MED Diyaloğunun da bulunduğu farklı coğrafyalardan 11 düşünce kuruluşuyla iş birliği yapılmaktadır.

Kıymetli milletvekilleri, evet, Antalya Diplomasi Forumu Vakfı iki yıllık bir organizasyonun ardından gelen bir çalışmadır çünkü dünya hızla değişmekte ve dönüşmektedir. Bu hızı yakalayabilecek, altyapıyı hızla tesis edecek birikime ve beceriye sahibiz. Türkiye'nin artık kaybedecek vakti yoktur.

Özetle söyleyecek olursak; etkin, etkili ve verimli bir şekilde organizasyon gerçekleştiren Antalya Diplomasi Forumu’nun faaliyetleri ve etkinliğini sistematik olarak artırabilmek ve sürekliliğini sağlayabilmek maksadıyla Antalya Diplomasi Forumu Vakfının kurulması zorunluluğu ve gereği duyulmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Diplomasi çok katmanlı ve çok aktörlüdür. Diplomasinin fikrî boyutunda önemli bir boşluk ADF’yle doldurulmuştur. ADF, artık tek başına güçlü bir dış politika aktörü hâline gelmektedir. Dünyanın gidişatına dair fikirler artık bu forumlarda şekillenmektedir. Dışişleri Bakanlığımızın öncülüğünde yapılan bu çalışmalar Türkiye'nin içine kapanmayacağını, aksine dünya sorunlarının çözümüne katkı sağlayacak organizasyonların merkezi olma hedefine sahip olduğunu göstermektedir. Antalya Diplomasi Forumu’nu hayata geçiren ve bu Forum etrafından gerçekleşecek olan çalışmaların planlanmasıyla uluslararası arenada Türkiye'nin görünürlük ve etki alanını genişletmeye öncülük eden Dışişleri Bakanımız, kıymetli hemşehrimiz Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’na ve emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADF, Türkiye'nin de güçlü bir markası hâline gelmiştir. İş böyleyken böyle ciddi ve önemli bir çalışmayı saçma sapan algı yöntemleriyle karalamaya çalışmak iyi niyetli düşündüğümüzde ya saflık ya da kendi ülkesine güvensizliğin, ne idiği belirsiz odakların öğrettiği çaresizliğin bir neticesidir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Biz öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki bu coğrafyada yaşamak, bu coğrafyayı yönetmek cesaret ister, sorumluluk ister, dik duruş ister.

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Kesinlikle.

TUBA VURAL ÇOKAL (Devamla) – Bu coğrafyanın kaderiyle hemhâl olmak bu coğrafya için cesur işlere imza atmayı, gerektiğinde yüksek sesle “Hayır.” demeyi, gerektiğinde “Dünya 5’ten büyüktür.” diyebilmeyi gerektirir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu coğrafyanın kaderinin kendi elinde olduğunu, Türk-İslam coğrafyasının güçlü bir coğrafya olduğunu ve bu büyük coğrafyanın figüranlığı kabul etmeyeceğini bütün dünyaya çekinmeden söylediği, bizlere de kültürümüz, medeniyetimiz için güzel işler yapma cesaretini verdiği için Antalya Diplomasi Forumu’nu hayata geçirerek hem büyük bir başarıya imza atan hem de daha büyük başarılara temel hazırlayan Sayın Cumhurbaşkanımıza hem kendi adıma hem de kendi kaderini coğrafyanın kaderiyle ortak görenler adına şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerinde soru-cevap talebi bulunmuyor.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 5’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; yüce Meclisin gündemine bağlı kalarak Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi’nin birinci bölümü üzerine konuşmak kaydıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, diplomasi forumunu doğru okuyup anlamak için öncelikle diplomasiyi iyi algılamak gerektiği gibi, diplomasiyi de aynı şekilde yerli yerinde tanımlamak için uluslararası ilişkilerin doğru yorumlanması ve konumlandırılması kaçınılmazdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de ifade ettiği gibi, bir milletin ne yapabileceğini göstermek için tarih en güvenli rehberdir. Dolayısıyla uluslararası ilişkiler terminolojisinde, kısaca katı güç bağlamında yani sahada olduğu kadar yumuşak güç odaklı meselelerde yani masada da bu kadim coğrafyada var olmanın zorluğunun bilincinde hayatiyetini muhafaza eden güçlü Türk devleti geleneğinden söz ederken en güvenli rehberimizin şanlı tarihimiz olduğunu unutmamak gerekir. “Su uyur, düşman uyumaz.” özdeyişiyle, sürekli hatırlatırcasına, tarihin her döneminde Türk milletinin Anadolu’daki varlığına asla tahammül edilmemiştir. Yani bundan iki asır önce ne söylendiyse maalesef bugün de Türkiye karşıtlığı içeren, Türkiye Cumhuriyeti devletini bugün yine yok saymaya matuf birtakım ifadeler hep var olmuştur, hep süre gelmiştir. Somut bir örnekle ifade etmek gerekirse: 19’uncu yüzyılın sonlarında, o dönemin İngiltere Başbakanı Gladstone’un Ermeni meselesini kaşıyıp Anadolu’da bir isyan çıkarmaya yönelik sözleri hâlâ hafızalarımızda canlı. Ne demişti dönemin Başbakanı: “Eğer Türklerin belasından kurtulmak gerekiyorsa aslında bundan kurtulmanın yolu, tek yolu, nihai yolu Türkleri bu coğrafyadan yok edip silip atmaktan geçer.” demişti. Yine hiç de şaşırmadığımız bunun bir devamı örneğinde, 20’nci yüzyılın başlarında, o Millî Mücadele yıllarının yeni yeni başladığı dönemlerde, Suriye’nin Fransızlar tarafından işgal edildiğinde, yine bir Fransız generalinin Şam’daki Selahaddin Eyyubi’nin kabrine giderek, büyük bir azametle tekme savurarak “Kalk Selahaddin, kalk. Bak, yine biz geldik.” demesi bugün de maalesef, içeride ve dışarıda yankı bulmakta, tekrar muhatap olmaktadır. Biz bunun bilincindeyiz. İşte, biz de bu acı gerçeğin farkında ve bilincinde olarak, varlığımızı, ebet müddet kılmak adına Türkiye Cumhuriyeti devletimizin 2’nci yüzyılını, Türk ve Türkiye Yüzyılı olarak ülküleştirdik elhamdülillah. Bu denli ulvi ve mukaddes bir hedefe ulaşmanın yegâne yolu, içeride ve dışarıda birlik ve beraberlik içinde, güçlü ve tutarlı siyasi ve kurumsal iradenin tecellisinden geçmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, son zamanlarda kıyasıya mücadele etmek zorunda kaldığımız küresel felaketlerin yanı sıra terör, mülteci, sığınmacı, deprem, yangın ve sel felaketleri gibi sorunlara rağmen, bölgesinde lider, dünyada söz sahibi olma yolunda uluslararası stratejimizi oluşturan dış politika ve onun taktiksel enstrümanı olan diplomasideki katedilen mesafe ve elde edilen başarı göz ardı edilemez boyuttadır.

Diğer bir ifadeyle, beş yüzyıllık şerefli mazisinin yüklediği ağır görev ve sorumluluk gereği, hariciyemizin 250’yi aşan kıymetli yurt dışı temsilcilik kadrolarının güçlü millet ve devlet şiarına uygun hizmetlerine çok açık bir şekilde tanıklık etmekteyiz. Ülkemizde olduğu kadar dünyada da barışı, canları pahasına nihai hedef olarak önceleyen Dışişlerimizin zamanın ruhunu iyi okuyup, algılayıp, uygun tedbirlerin ve siyasi kararların uygulanmasında üstün kabiliyetler göstermesi, açıkça söylemek isterim ki takdire şayandır. Bu durum, son zamanlardaki uluslararası görüşmelerde artık aleni ifade edilmek kaydıyla gerçek hâline bürünmüştür.

Saygıdeğer milletvekilleri, günümüzde diplomasi, siyaset dışı etkin bir çeşitlilik kazanmış ve Parlamentodan kültür ve turizme, ekonomiden sivil kitle örgütlerine, üniversitelerden sportif alanlara uzanan birçok bağlamda güçlü bir etkileşim ve uzlaşı yöntemine dönüşmüştür.

İkili, bölgesel ve küresel her sorunun çözümünde diplomasi kaçınılmaz bir yol ve yöntem olurken aynı amaca matuf, destekleyici ve tamamlayıcı diğer bir etkinlik yöntemi de farklı tematik başlıklar altında gerçekleştirilen forumlardır. Uluslararası İş Forumu, Dünya Ekonomik Forumu, Akdeniz Forumu, Uluslararası Küreselleşme Forumu gibi Antalya Diplomasi Forumu da uluslararası ve bölgesel sorun ve krizlere ışık tutup görüş ve çözüm önerileri sunmak amacıyla kurulmuştur.

Antalya Diplomasi Forumu, bir yandan ülkemiz ve sahip olduğumuz tüm tarihî, kültürel ve coğrafi değerlerimizin tanıtımına katkı sağlamakta, öte yandan ise üst düzey resmî yetkilileri, uluslararası kuruluş temsilcilerini, akademisyenleri, kanaat önderlerini, diplomatları, STK ve özel sektör temsilcilerini bir araya getirmektedir. Bugüne kadar 2 defa gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu’nda birçok ülkeden üst düzey katılım sağlanmış, sayısız konuşmalar, ikili görüşmeler, yuvarlak masa toplantıları, paneller ve teke tek söyleşiler başarıyla gerçekleşmiştir.

Birçok örnekle ifade etmek gerekirse, işte, başta Ukrayna savaşının neden olduğu küresel krizlerin çözümüne yönelik fikrî ve diplomatik girişimler burada başlamıştır. Çok iyi hatırlayacağız ki Antalya Diplomasi Forumu’nda, savaşın en kızgın olduğu dönemde iki ülkenin Dışişleri Bakanları çağrılarak bizim Dışişleri Bakanımızın eşliğinde bir araya gelinmiş, bir masa etrafında toplanılmış ve bir savaş anında dahi diplomasi kanalının çok açık olabileceğini ve çözüme ulaşılabileceğini ifade etme durumu hasıl olmuştu ve bu buluşma daha sonraki birtakım kapanmaların, birtakım anlaşmazlıkların çözümüne de vesile olmuştu. Neydi bunlar? Çok somut iki örnekle ifade etmek gerekirse, İstanbul’da imzalanan tahıl koridoru anlaşması ve savaş tutsaklarının karşılıklı iadesinin de kapısının aralanması yine bu Antalya Diplomasi Forumu’ndaki o ilk adımın meyveleriydi diyebiliriz.

Aynı şekilde, Güney Kafkasya’daki normalleşme süreçleri yine bu forumda ele alınmış ve akabinde olgunlaştırılmıştır. Özellikle Gürcistan, Ermenistan ve Türkiye üçlü boyutundaki görüşmelerin ilk defa Antalya Forumu’nda çok açık ve net bir şekilde yapılması bir güven tesisine dönüştü ve daha sonra da bunlar ete kemiğe büründürülerek Türkiye'nin diplomasideki başarısına bir sayfa açılmasına vesile oldu. Balkanlardaki sıcak atmosferi soğutma girişimleri de yine aynı şekilde, bu yüksek katılımlı Antalya Forumu’nda bir ön çalışma şeklinde, mutfak çalışması şeklinde ifade edildi, eyleme dönüştürüldü ve Allah’a şükür, bugüne kadar 1990’lara dönmeyi hedefleyen bazı mihraklar Bakanlardaki bu düşüncelerini şimdilik öteleme ihtiyacı gördüler.

Saygıdeğer milletvekilleri, 3’üncüsünü bu yılın mart ayında gerçekleştireceğimiz Antalya Diplomasi Forumu’nun daha etkin, güçlü ve kalıcı bir formata taşınmasına büyük katkı sağlayacağına inandığımız Antalya Diplomasi Forumu Vakfının diplomatik hayırlara vesile olmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına diliyor ve yüce heyetinizi en kalbî duygularımla, saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                       Kapanma Saati:21.05

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

369 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Bölüm üzerinde ikinci konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç.

Buyurun Sayın Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi, Antalya Diplomasi Forumu’nu kalıcı hâle getirmeyi planlayan bir kanun teklifi. Tümü üzerine konuşmalarımızda bu konudaki görüşmelerimizi oldukça detaylı ifade etmiştik.

Küresel ve bölgesel ölçekte politika, diplomasi, akademi ve ticaret dünyası arasındaki fikir alışverişlerinin ve bölgesel sorunlara çözümler üretmeye hizmet etmek için bir diyalog platformu şeklinde geliştirilmesi hedefleniyor, bu şekilde ifade ediliyor. Yapay zekânın bütün üretim biçimlerini daha belirgin bir şekilde etkilemesi, “Dördüncü Sanayi Devrimi” olarak adlandırılan “Endüstri 4.0” ülkelerin üretim imkânlarını aşırı hızlı bir şekilde büyütmüştür, bu da ekonomilere ciddi bir biçimde yansımış ve emperyalist güçlerin özellikle yeni dönemde yepyeni bir dünya düzeni oluşturması bağlamında aradaki rekabeti oldukça büyütmüştür. Tam olarak bu şekilde ifade edilmese de Antalya Diplomasi Forumu’nda diplomasiyi dijitalleşen dünyayla uyumlu hâle getirmenin hedeflendiği söyleniyor.

Yapay zekânın gelişimi, bunun üretime yansımaları, insanlığa ve bütün doğaya etkileriyle ilgili görüşümü şu an burada paylaşmayacağım, böyle bir zaman da yok. Peki, hâl böyleyken HDP olarak biz bu kanun teklifine neden muhalefet ediyoruz? Çünkü söylenenler ile yapılanlar asla aynı değil. Forumda konuşulan konuların başlıklarını hatırlatmak istiyorum: Birincisi, iktidar, Antalya Diplomasi Forumu’nu kamuoyuyla ve kendi yandaş medyasıyla öyle bir şekilde paylaştı ki sanki Rusya'nın Ukrayna işgalinde, o savaşta bir arabulucu forum olarak görev göreceği şeklinde lanse edildi ama ne yazık ki o konuda da hiçbir ciddi yol alınmadı, bu da iç siyasete oynamaydı, bunun ötesine de geçemedi. İkincisiyse, adı üzerinde, diplomasi forumu. Bu forumda bir salonda “Diplomasi faaliyetleri nasıl yürütülür?” diye konuşulurken diğer salonda Bayraktar TB2'nin tanıtımı yapılıyordu. Tanıtım da -Allah var, hakkını yemeyeceğiz bu tanıtımın- AKP diplomasisine oldukça uygun bir tanıtım, ne diyor biliyor musunuz? “Savaşta etkinliği kanıtlanmış, teknolojik olarak gelişmiş araç Bayraktar TB2.” İşte bu reklamlarla yürüttüler bu işi. İktidar, diplomasiyi dijitalleşen çağa uyumlu hâle getirmeyi bu şekilde anlıyor, silah ticaretinin ve postalların gölgesinde çağcıl bir diplomasiyi anlıyor. Bu diplomasiden bir başarı bekleme imkânı yoktur. Bu projeleri alkışlamayanları da hemen vatan haini diye yaftalamakta da üzerinize yok ama dünürlerinin savaş ticaretinin önünü açan, bu forumları onlara savaş ticareti için ev sahipliği yapan reklam aracına dönüştürenler vatansever oluyor, bunlara itiraz edenler vatan haini oluyor; takdir halkımızındır.

Peki devam edelim. Antalya Diplomasi Forumu'nda küresel ve bölgesel sorunların çözümüne odaklanmaktan bahsediliyor. Hangileri bunlar, hangi başlıklar ön plana çıktı? Göç, iklim krizi, dünyada ve bölgede barış, ağırlık kazanan başlıklar bunlardı. İktidar bu konulardan -Allah'ınızı severseniz söyleyin- hangi projeyi bütünsel olarak düşünüp getirdi ve bir çözüm üretti? Daha önce de bahsettik, bugün iklim kriziyle mücadele edeceğiz derken Türkiye Büyük Millet Meclisinde Paris İklim Anlaşması’nın konuşulduğu günlerde Putin'e “Gelin, 2’nci nükleer santrali Mersin'de ya da başka yerde kurun.” teklifini Cumhurbaşkanı yaptı.

Sığınmacı sorununa, göç sorununa gelecek olursak bir yandan sığınmacı kardeşlerim dendi, öte yandan Suriye'de savaşın bitmemesi için çeteler desteklendi, göç artırıldı ve orada yaşanan ekonomik kriz, barınma sorunu göçü elbette artırmıştır; böyle düşünen bir anlayış “Antalya Diplomasi Forumu’nda ben göç sorununu çözeceğim.” diyor, bu hikâyeden öte bir şey değildir.

Evet, değerli halkımız, değerli arkadaşlar; bizler, Halkların Demokratik Partisinin Orta Doğu masası olarak geçtiğimiz aralık ayında Libya’da bir diplomatik ziyaret gerçekleştirdik ve tetikçi medya âdeta bize dönük bir linç kampanyası başlattı bu gerçekleştirdiğimiz ziyaret için. HDP’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika siyaseti sır değildir. İktidarın diplomasiden uzaklaşan, gerilimi arttıran Neoosmanlıcı ve Kürt düşmanı Orta Doğu politikalarına karşı, bizler her zaman tutumumuzu bu kürsülerde olsun, dışarıda olsun ifade ettik, etmeye de devam edeceğiz. İktidarın dış politikası halkların çıkarlarına zarar veriyor. Tetikçi medyanın öne çıkardığı nokta Trablus merkezli hükûmetle yapılan anlaşmalarla ilgili görüş meselesidir. Bu anlaşmalara bizler Mecliste “hayır” dedik, nedenini de yurttaşa en iyi şekilde aktardık. “Bu anlaşmalar Türkiye halklarına zarar veriyor.” dedik, “Türkiye'nin barışını ve huzurunu olumsuz olarak etkiliyor.” dedik, “Tek taraflı anlaşma yapmayın.” dedik. Libya, evet, bir iç savaş yaşadı ve şimdi fiilî olarak ikiye bölünmüş durumda; Trablus ve Tobruk merkezli 2 ayrı bölge söz konusu. “Emperyalist güçler tarafından bu bölünmeye biz taraf olmamalıyız.” dedik, Türkiye'yi muhalefet çağırdı “Bu konuda taraf olmayın, Libya'nın bütünlüğü için gelin, birlikte çalışalım.” dedik. Bakın, tek taraflı yapılan anlaşmalar Doğu Akdeniz politikalarında Türkiye’nin elini zayıflatmıştır. Doğu Akdeniz ülkelerinin neredeyse hepsini yan yana getirmiştir, Türkiye ise Trablus Hükûmetiyle baş başa değerli bir yalnızlık yaşamaya devam ediyor. İktidar NAVTEX ilan ederken Doğu Akdeniz Forumu’nda Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, Yunanistan, İtalya, Ürdün, Filistin bir araya geldi, buluştular. Bu buluşma Kahire'de gerçekleşti ama o buluşmada, o forumda Türkiye yok. Bizim karşı çıkma gerekçelerimizden birisi budur. Bundan dolayı da bölge siyasetinin önemli misyonuna sahip olan Mısır’la ilişkiler allak bullak edildi; Libya’da Trablus merkezli hükûmetle geliştirilen ilişkiler Mısır ve bölge ülkeleri ile Doğu Akdeniz ülkelerinin tamamıyla neredeyse Türkiye’nin arasını bozdu. İşte, biz bundan dolayı bu anlaşmaya karşı çıktık; “Trablus’la yapmayın, bütünsel olarak Libya’yı görün.” diye karşı çıktık. Bu ziyaretimiz doğu tarafına, Bingazi’ye gerçekleşti. Orada öne çıkardığımız Libya'nın birlik ve beraberliğidir ve Türkiye-Libya ilişkilerinin önemidir. Emperyalizme karşı mücadele eden hem Libya’da hem bütün İslam dünyasının sembol isimlerinden Ömer Muhtar’ın anıtını ziyaret ettik, Türkiye'den giden bütün resmî ve gayriresmî heyetlerin yaptığı gibi.

Gelelim “Hafter bölgesine gittiler.” şişirmesine. Libya’nın meşru ve uluslararası kamuoyunda muhataplığı kabul edilen ve Libya Temsilciler Meclisi üyeleriyle yaptığımız görüşmeleri Türkiye düşmanlığı gibi yansıtan tetikçi medyaya söylüyorum: Siz doğu Libya’yı Libya görmüyor musunuz? Türkiye doğu Libya’yı gayrimeşru olarak mı görüyor? Ben bugüne kadar bu konuda yapılmış resmî bir açıklamaya Dışişleri Komisyon üyesi olarak da bir parlamenter olarak da hiç tanık olmadım. Böyle bir durum varsa bunu çıksın AKP iktidarı ortağıyla birlikte açıklasın ama öyle bir şey görmedik.

Bakın, şunu da hatırlatmak isterim. Aralık 2021’de Libya Temsilciler Meclisi heyeti Türkiye’ye bir resmî ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret basına yansıdığı için buradan rahat ifade edebilirim. Cumhurbaşkanı Meclis Başkanıyla görüştü ve günlerce süren iletişimler burada gerçekleşti. Onlar görüşünce yani AKP iktidarı merkezli görüşmeler gerçekleşince -ki Ankara’nın göbeğinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluyor bu görüşmeler- meşru oluyor, HDP heyeti gidip aynı heyetlerle görüştüğü zaman gayrimeşru oluyor; öyle mi, böyle mi anlatacaksınız siz kamuoyuna? Elinizde kalır bu olay, elinizde, bu olayın üzerine gittikçe bu olay elinizde kalır. Bakın, Libya dâhil dış siyaseti iç siyaseti dizayn etmek için kullandınız, kullanmaya devam ettiniz, şu yalanları da sürdürdünüz. “Dış siyaset içerideki siyasetten ve siyasi rekabetten farklı tutulmalıdır, üstünde tutulmalıdır.” dediniz. AKP’yi halka şikayet ediyorum, AKP dış siyaseti bilerek ve isteyerek iç siyaseti dizayn etmek, muhalefeti dizayn etmek için kullandı, kullanmaya devam ediyor. Ve biz ne dediysek bakın 2011’den bugüne kadar gerek Orta Doğu’da gerek Kuzey Afrika’da politik olarak biz neyi önerdiysek hangi şeyi önerdiysek muhalefeti reddettiler, Türkiye Büyük Millet Meclisini yok saydılar ama AKP iktidarı dış siyasetteki becerikli “u” dönüşleriyle şimdi Esed’leştirdiği Esad’la masaya oturmak için can atıyorlar, çırpınıyorlar, ilk resmî görüşme Moskova’da gerçekleşti yeni olarak. Aynı şekilde Sisi’yle ilgili demediklerini bırakmadılar ama şimdi Sisi’yle el sıkışmaya çalışıyorlar. Ben buradan bir kez daha diyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşme yapılmış olan heyeti gayrimeşru mu ilan ediyorsunuz; bunu çıkın buradan açıklayın yoksa oradaki havuz medyanız, çamur medyanız, tetikçi medyanız bizi hedef göstermekten vazgeçsin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Bakın, muhalefet sizi eleştirirken, yol gösterirken takmadınız ama gidip dış siyaseti, dış güçlerle anlaşarak yapıyorsunuz. Oysa biz her fırsatta niye bu ülkelerle kavga ediyorsunuz dedik, demeye devam edeceğiz. Biz doğrularımızı ve ilkelerimizi savunmaya devam edeceğiz. Evet, dış siyasetteki temel ilkemiz barış, diyalog, diplomasi bu merkezli siyaset yürütülmelidir. Türkiye yurttaşının hakkını ve bölge halklarının hakkını sonuna kadar savunacağız. 85 milyon olan Türkiye’nin enerji kaynağına olan ihtiyacını elbette ki biliyoruz ve Doğu Akdeniz politikalarında Türkiye’nin enerji hakkını bizler sonuna kadar elbette savunuyoruz ama bunu hangi ölçeklerde savunuyoruz? U dönüşleri yapan, bir gün kavga eden, bir gün barışan, dış siyaseti çocuk oyuncağına çevirmiş olan AKP gibi değil uluslararası ortak hukuku inşa ederek yapacağız. Forumlar buna hizmet etmeli, diplomasi faaliyetleri buna hizmet etmelidir. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                       Kapanma Saati: 21.27

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

369 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Özden Kaboğlu.

Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi bölüm üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

 2019’da Dışişleri Bakanlığı her yıl düzenli olarak yaptığı bir büyükelçiler konferansında üç vizyondan söz etti. Biri dijital diplomasi, ikincisi yeniden Asya, üçüncüsü ise Antalya Diplomasi Forumu idi. Dışişleri Bakanlığıyla, Bakanlığın inisiyatifiyle yaşama geçirilmiş olan bir düşünce kuruluşu forumu, iki kez gerçekleşti ama üçüncü kez gerçekleşeceği zaman bir anda bunun vakıf şeklinde kuruma dönüştürülmesi fikri gündeme geldi ve şimdi onun karşısında bulunuyoruz. Bu vakıf aslında bir tür dış politikaya paralel bir kuruluş görünümünde karşınıza çıkmış bulunuyor. Bunun 11 üyeden oluşan mütevelli heyet karar organıdır ve 11 üyenin 6’sı Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan, 5’i ise dolaylı olarak belirleniyor. Mütevelli heyeti başkanı da Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor. Bu açıdan 1’inci maddesinde yer alan uluslararası toplumun referans kaynağı olarak başvurabileceği Antalya Diplomasi Forumu aslında buna yanıt verebilecek bir çoğulcu yapıyı yansıtmıyor, daha çok merkezin hiyerarşik bünyesinde kurulmuş olan bir taşra ofisi görünümü var. Burada Dışişleri Bakanlığı yoktur, bakıyorum sağ tarafa, Dışişleri Bakanının gerçekten kendisi de yok, demek ki bulunmayışının nedeni bu diplomasi forumu vakfında Dışişleri Bakanlığının dışlanmış olması tümüyle.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ya, sistem değişti, öyle şey olur mu? Yapmayın, etmeyin.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Evet, bu açıdan mesela, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları arasında bir tek kuruluş var TOBB, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği. Onun dışında, birtakım kamu görevlileri, üst düzey kamu görevlileri ama dikkatinizi çekmek isterim, hiçbir biçimde bir insan hakları kuruluşu, ulusal veya uluslararası veyahut da YÖK kontenjanından gelen kişilerde böyle bir özellik yok, bu nedenle bunun bir diplomasi kuruluşu olmaktan çok ticari kaygıların öne çıktığı bir ofis şeklinde kurulacağı anlaşılmaktadır.

Mali haklar bakımından bakıldığı zaman 5’inci maddesinde bütün ödenekler ve harcırahlar nesnel bir ölçüt olmaksızın mütevelli heyet tarafından belirleniyor yani Cumhurbaşkanı tarafından dolaylı olarak. Vakfın bütçesiyle ilgili madde 6 ise Cumhurbaşkanı kararıyla genel bütçeden ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından aktarılacak tutarlar şeklinde belirlenmekte. Bu konuda da herhangi bir ölçüt bulunmuyor yani ne belirlilik var ne öngörülebilirlik var; ne kadar, niçin aktarılacak belli değil. Bu bakımdan, teklifin 4’üncü, 5’inci ve 6’ncı maddeleri çerçevesinde bu heyetin yani mütevelli heyetinin Cumhurbaşkanı güdümünde olması aslında bu kuruluşun esasen bir sarayın Antalya'daki taşra kuruluşu görünümünde olduğu “Cumhurbaşkanı Diplomasi Ofisi Antalya'da” şeklinde yapılanıyor ama tabii ki bunu anlamak için yalnızca bu metni okumak yeterli değildir çünkü Antalya'nın yolu İstanbul'dan geçiyor, İstanbul'un yolu da Türkiye'ye çıkıyor; o nedenle biraz İstanbul'a bakmak gerekir çünkü şu soruyu sormamız gerekir sayın üyeler. Kimler gelecek Antalya'ya, buraya kimler gelecek? İşte, kimlerin geleceği sorusuna yanıt vermek için İstanbul'a ve Türkiye'ye bakmak gerekiyor. İstanbul'daki durumu bir kamu yönetimi çerçevesinde görev, yetki ve sorumluluk gerekleri çerçevesinde ele almak gerekir. Zira bir ahmak davası çerçevesinde başlayan kumpas süreci yakın geçmişte, geçen hafta, önceki hafta çifte kumpasla devam etmektedir ve çok tehlikeli bir yöne doğru gitmekte. Neden? Kaynak nedir? Kaynağı belirteyim: İstanbul seçimleri, 31 Mart ve 23 Haziran seçimleridir. Üzerine çok duruldu, daha fazla durmaya gerek yok ama biraz sonra hedefi belirteceğim. Hedef ne kadar bir dehşet dengesine doğru gittiğimizin bir göstergesidir.

Şimdi, buradaki sorun, esasen MOBESE üzerinden İBB Başkanının hukuksuzca izlenmesi, bunun Anayasaya aykırı bir biçimde kamuoyuna yansıması ve bu şekilde, siyasal nitelikte yargı kararlarının ortaya çıkması -Sayın Başkan, Anayasa Komisyonu Başkanı lütfen siz de dinleyin- bunların ortaya çıkması aslında siyasal davanın Anayasa madde 138 yargı bağımsızlığının öncesinde, esnasında ve sonrasında nasıl ihlal edildiğini ve edilmekte olduğunu açıkça ortaya koymaktadır çünkü esasen ahmaklıkları yüzlerine vurulduğu zaman ortaya çıkan ahmak davasından sonra devam eden süreç, aslında “İstinafı ayarladık, Yargıtayı da ayarlayacağız.” diyerek yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları zaman kumpasın ikinci aşamasına geçtiler. Niçin? Çünkü burada adil yargılanma hakkının bütün gerekleri ihlal edildi, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar ayan beyan. Bunun için hukukçu olmaya gerek yok, bunları anlamak için, anayasacı olmaya hiç gerek yok. Peki, ne yapmak lazım? Terör iltisak sakızı ortaya konmalı.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hocam, Antalya’yı dinlemek için geldik, eski konuları söylüyorsunuz.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – İşte, Antalya’ya döneceğim zaten. İstanbul’a, İstanbul’dan tekrar Antalya’ya döneceğim, tabii ki biraz sabır lütfen.

Burada aslında “Yargıtaydan dönecek.” diyorlar fakat bu sürecin Anayasa Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar yolunun açık olduğunu ve onların da beklenmesi gerektiğini dillendirmeksizin resmî dezenformasyon yayarak bunu yapıyorlar, “Yargıtayda nasılsa onaylanacak.” gibi. İşte, burada, ikinci kumpas girişiminde masumiyet karinesi, suçun şahsiliği ilkesinin ihlal edilmesi tam bir yargısız infaz örneğini oluşturmakta. Peki, bunun kaynağı nedir? Bunun kaynağı arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasıdır. Aslında bunun hukuki dayanağı da yoktu. Burada, zira, Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti ama Anayasa Mahkemesi iptal ettiği hâlde -Sayın Başkan, hatırlayacaksınız- 1 Nisan kumpası kuruldu Meclisimize, 1 Nisan darbesi yapıldı ve 7315 sayılı Yasa Anayasa’ya aykırı bir biçimde yeniden burada oylatıldı. Biz Anayasa Mahkemesine götürdük ama burada tanık olduğumuz manzara şudur: Anayasa’ya aykırı, yasaya da aykırı bir biçimde böyle bir uygulama gerçekleştiriliyor, buna tanık oluyoruz. 3 ölçüt öne sürdük Anayasa Mahkemesinin önüne: “Liyakatı değil yandaşlığı dikkate alacak, öne çıkaracak.” dedik, birincisi bu; ikincisi, “Eşit yurttaşlığı ihlal edecek.” dedik; üçüncüsü, “Ayrımcılığın yasal dayanağını oluşturmaya çalışıyor bu.” dedik ve o gün söylediklerimiz yani 1 nisan öncesi burada dile getirdiğimiz bütün kaygılar bu İstanbul uygulamasında ortaya çıktı. Ne diyor Bakan? “Bu kişileri görevden alacaksın yoksa seni görevden alırım.” Şimdi, senin yetkinde olan merkezi idarenin yetkisinde olan konu… Evet, görevden alınmasını gerektiren hiçbir durum yok ama neden başkana havale ediyorsun? Eğer aykırıysa gerçekten, hukuka aykırıysa o zaman, merkezi idare elinde, onlar ne güne duruyorlar? Ha, burada dillendirilmeye çalışılan, sakın ha kayyumu dillendirmeyin, kayyumu dillendirirseniz eğer insan hakları anayasası 27 Mayıs 1949’da Resmî Gazete yoluyla iç hukuka dâhil edilen bu metinde öngörülen “İnsanın istibdat ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimiyle korunmasının esaslı bir zaruret olmasına…” diye direnme hakkını koyuyor, bunu şimdiden hatırlatmak isterim, böyle bir hevesi olan kişilere. Sakın bu sözcüğü dillendirmeyin.

Peki, Sayın Turan, geliyorum tekrar Antalya’ya, Antalya’ya iniyorum şimdi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Süre bitti Hocam.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Yok, süre bitmedi, sizinkini ekleyecek.

Şimdi, nedir buradaki durum? İnsan hakları olmadan diplomasi olmaz; kim gelecek Antalya’ya, kim gelecek? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaboğlu, tamamlayalım lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hocam Antalya’ya sadece tatile gidiyorsunuz galiba, kimlerin geldiğini görmüyorsunuz, hep toplantılar oluyor.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Antalya’ya insan haklarına dayanan, demokratik rejime sahip ülke temsilcileri mi gelecek, otoriter rejimler ve siyasal münavebenin işlemediği ülke temsilcileri mi gelecek? İşte, bu nedenle burada İstanbul bunun ölçütüdür, 2023 seçimleri bunun göstergesi olacaktır. Eğer bu şekilde biz İstanbul’a kumpaslara devam edersek o zaman Antalya’ya Asya ülkelerinden, Afrika devletlerinden, üçüncü dünya devletlerinden temsilciler gelecektir…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hepsi gelir, hepsi lazım.

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) – Gelse ne zararı var?

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – …ama biz insan haklarına dayanan hukuk devletine 2023’te geçtiğimiz zaman Antalya’ya bütün demokratik devletlerin temsilcileri gelecek. İnsan hakları olmadan diplomasi çağımızda mümkün değildir.

O nedenle, cumhuriyetin 100’üncü yılını kutlar, bu umutlarla, demokratik hukuk devleti umuduyla 100’üncü yılımızı kutlar, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ PARTİ Grubu adına söz talep eden Antalya Milletvekili Sayın Hasan Subaşı. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Subaşı, şahıslar adına da konuşmanız bulunuyor, toplam süreniz on beş dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 369 sıra sayılı Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi hakkında konuşmak için partim adına söz aldım.

Antalya Diplomasi Forumu, 2019 yılında Büyükelçiler Konferansı’nda Dışişleri Bakanlığınca öngörülmüş, pandemi salgınından sonra ilk defa “yeni dönem, yeni yaklaşımlar” ana temasıyla 18-20 Haziran 2021 tarihinde düzenlenmiş, 11 devlet ve hükûmet başkanı, 45’i de bakan seviyesinde konuk katılmıştır. 11-13 Mart 2022 tarihinde “Yeniden kurgulamak” ana temasıyla 17 devlet başkanı ve hükûmet başkanı, 80 bakan seviyesinde olmak üzere 75 ülkeden konuk katılımıyla başarılı bir kongre gerçekleşmiştir. Rusya-Ukrayna savaşının başlamış olması ve bu kongreye Ukrayna ve Rusya Dışişleri Bakanlarının katılarak müzakere imkânı bulması, kongrenin tüm dünyanın ilgisini çeken geniş katılımlı bir kongre olmasını sağlamıştır. 28-30 Nisan 2023 tarihinde yapılması düşünülen 3’üncü Forumu da Rusya-Ukrayna savaşının sonlandığı, barış anlaşmalarının yapıldığı kongre olmasını dileriz, şehrimizde yapılmasından da gurur duyarız. Kongrelerin barışa ve insanlığa katkı sağlaması her türlü tanıtımdan daha önemlidir. 28 ila 30 Nisan tarihlerinde yapılması planlanan 3’üncü Forumun seçimlere çok yakın tarihte olması nedeniyle cumhuriyetin 100’üncü yılında kritik bir seçime girecek olan, taraflı Cumhurbaşkanının tamamıyla yetki ve inisiyatifiyle kurulması planlanan vakfın hem yapılanması hem de Cumhurbaşkanınca atanacak mütevelli heyetinin beş yıllık süreyle görevlendirilecek olması, zamanlama itibarıyla kurulması düşünülen vakfın yoğun siyasi gündem nedeniyle kurumsallaşması konusunda kuşku yaratmaktadır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birçok kurum ve kuruluşun zayıfladığı, görevini yapamaz hâle geldiği bilinen gerçektir. Gerçekten, ülkemiz ve şehrimiz Antalya için önemi büyük olan uluslararası toplantılar ve bu çerçevede kurulması düşünülen vakfa Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin siyasi sicilindeki istikrarsızlığı nedeniyle kuşkuyla bakmamak mümkün değildir.

Kanun teklifinin genel gerekçesi incelendiğinde iktidardan duymaya alışmadığımız sözlere ve prensiplere yer verildiğini görmek hayli şaşırtıcı olmuştur. Gerekçede “Türkiye’yi diplomasi ve dış ilişkiler veçhesiyle tanıtma, Türkiye’nin diğer ülkelerle dostluğunu ve iş birliğini geliştirmeye matuf çalışmalar yürütme, bu bağlamda yurt içinde ve dışındaki üniversite ve sivil toplum örgütleri ile ilgili diğer gerçek ve tüzel kişilerle ortak projeler yürütme, yazılı ve görsel medyada süreli veya süresiz yayınlar yapma veya yaptırma” gibi hususlar yer alıyor ve devam ediyor. Gerekçenin en başında bu cümleler varken “İktidarın üniversiteler ve sivil toplum örgütleri ve medyayla iş birliği içinde, birlikte proje yapmaya ne zaman ilgisi olmuş?” diye düşünmeden geçemiyoruz.

“Üniversitelerle iş birliği” denilince ilk Boğaziçi akla geliyor ve “Ne olmuş Boğaziçine?” konusunun ayrıntısına girmeye gerek duymuyorum çünkü hepimizin malumudur. “Basına sansür yasası” olarak adlandırılan yasa görüşmeleri sırasında ve sonrasında çıkan yasa ve hapis cezalarıyla medya ilişkilerinizin hangi noktada olduğu da ortadadır. Doktorlar, öğretmenler, öğrenciler, emekçiler ve baroların yürüyüş ve gösteri haklarını kullanırken ve görüşlerini açıklamaları sırasında neler yaşandığı hâlâ hafızalarda, unutulmadı. Geçtiğimiz günlerde cemeviyle ilgili düzenleme yapılırken yine, Alevi derneklerinin konuşturulmadığını biliyoruz yani sivil toplumla ilişkileriniz dip noktadadır.

Bugün sonuçlarını ve büyük faturasını yine 2016 EXPO Antalya'da yaşadık. “Dünyanın en büyük organizasyonu.” diye lansmanı yapılan çiçek ve çocuk temalı EXPO 2016 yatırımı Antalya Aksu'da 1.008 dönüm arazi üzerine milyonlarca dolar harcayarak inşa edildi. Bugün onca yatırımın yapıldığı salonlar, kapalı mekânlar ve 1.000 dönüme yakın tarım toprağı ve park alanı işlevsiz ve atıl hâlde çürümeye terk edilmiştir. İnşa edilirken sivil toplumun ileride Antalya'nın yararına sunulacak biçimde sürdürülebilir proje istekleri hiç dikkate alınmamıştı; bugün için o nedenle atıl vaziyettedir. 2019’da verdiğim soru önergesinde cevap olarak “EXPO 2016 Haziran 2017 tarihi itibarıyla Tarım ve Orman Bakanlığı Antalya İl Müdürlüğüne devredilerek ajansın tasfiyesi tamamlanmıştır.” denilmiştir. “Ajans tasfiye olduğundan yönetim kurulu ve konseyin faaliyetleri sona ermiştir.” şeklinde cevap geldi. Tabii, bu cevap, sorularımıza cevap değildir. Emek, yatırım, milyon dolarlar ve tarım toprakları heba edilmiş, plansız yapılmış ve büyük değer ifade eden bu alanımız, sivil toplumla iletişime geçilmediği için akıbeti belirsiz ve atıl vaziyette çürümeye terk edilmiştir. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı 90’lı yıllarda yaptığımız; belediyemiz, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası, sivil toplum ve bazı girişimcilerle ANFAŞ adlı anonim şirketi kurmuş, uluslararası düzeyde Türkiye'nin en önemli fuar merkezini Antalya'ya kazandırmıştık. Bugün, her yıl yüz binlerce insanın ziyaret ettiği çok önemli bir fuar merkezi hâline gelmiştir. Yine, aynı yıllarda 500 dönüm şehir merkezinde; deniz kenarındaki alanda yeşil alan, park, fuar ve sergi alanları, Cam Piramit Kongre Merkezi, kültür merkezi yapmak suretiyle hem bu alanı ranta karşı konmuş hem de ilk defa Antalya'da fuar, kongre ve kültür faaliyetlerinin başlamasını sağlamıştık. Bu iki yatırım alanı her bakımdan Antalya'nın en çok kullanılan EXPO fuar alanı, park ve kültür alanlarıdır. Bir yatırımın sürdürülebilir olması için tam da gerekçenizde bahsettiğiniz ve yazdıklarınıza inanarak yaşama geçirilmesiyle ancak mümkündür, o da ortak aklın arandığı sistemlerde mümkün olabilir. Maalesef “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla bu çağda bu yatırımı yaşatmak, sürdürmek kolay değildir.

Zamanım varken Antalya’nın son aylardaki en önemli sorunu olan konut fiyatlarının ve kiraların son yıllara göre kat kat artması, konut sahibi olmanın ya da kiralamanın kendi yurttaşımız için neredeyse ulaşılmaz hâle gelmesi konusuna değineceğim.

30 Haziran 2022 tarihinde verdiğim kanun teklifiyle 400 bin dolar/TL karşılığında konut satın alan yabancılara vatandaşlık kazandırma yolunun açılması sadece Antalya’da değil, öncelikle turizm kentlerinde olmak üzere birçok kentimizde konut fiyatlarının büyük ölçüde artmasına neden olmuştur. Enflasyonun dizginlenemez boyutlarda yükselmesi, yurt dışından gelen yabancıların konut satın alarak veya kiralayarak yerleşmeye başlaması kendi insanımız için konut alma ve kira bedelini karşılamayı neredeyse imkânsız hâle getirmiştir. Bu konu Antalya’nın büyük bir sorunu olarak karşımızda bulunmaktadır. Kanun teklifimiz hâlâ İçişleri Komisyonunda beklemektedir. Bu sorun çözüm bulmak için aylardır İçişleri Komisyonunda kalmıştır. Yabancı şahsın para karşılığı vatandaşlık kazanmasına ihtiyaç varsa bunu konut satışıyla ilişkilendirmeden de çözmek mümkündür. Ayrıca, kamu personelinin barınabileceği konutlar üretmek Antalya gibi şehirlerimizde zorunluluk hâline gelmiştir.

Sayın vekiller, Türkiye demokrasiyi ve adaleti özlemiştir. Hani soruyorsunuz ya “Biz yapıyoruz, sizin vaadiniz nedir?” diye. Ortak aklı, iş birliğini, demokrasiyi önceleyen bir sistem, kamu kaynaklarının israf edilmediği bir sistem işin anahtarıdır; yatırımların  halkın önceliklerine göre projelendirildiği bir sistemdir; insanlarımızın emeğinin, ekmeğinin, işinin aşının çalınmadığı, bütün ülke kaynaklarının, birikimlerinin denetlendiği bir sistemin adıdır; liyakat sahibi insanların, bilgi sahibi insanların birikimlerinden yararlanılan sistemdir. Kendi vatandaşı konut sahibi olamazken bu konutu vatandaşlık karşılığı yabancıya satan sistem adil ve demokratik bir sistem değildir, onun adı tek adam sistemidir, keyfî yöneten, otoriter bir sistemdir. Onun için her bakımdan adalet ve demokrasi özlenmiştir.

Az kaldı diyorum ve sözlerimi bitirirken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına son konuşmacı Balıkesir Milletvekili Sayın Mustafa Canbey.

Buyurun Sayın Canbey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diplomasimizin marka değerine ve uluslararası görünürlüğüne önemli katkılar sağlayacak olan Antalya Diplomasi Forumu Vakfının şimdiden hayırlı olmasını diliyor, Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Antalya Diplomasi Forumu, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ortaya koyduğu Türkiye Yüzyılı vizyonunun diplomasi sathındaki önemli bir adımını teşkil etmektedir. Bu Forumun bir vakıf temelinde güçlendirilmesi ülkemizin hem bölgesel hem de küresel ölçekteki diyalog, barış, uzlaşı, ara buluculuk gibi çabalarının takdir edilmesi ve görünürlüğünün artırılması açısından büyük önem arz etmektedir.

Antalya Diplomasi Forumu kısa zamanda küresel bir markaya dönüşmüş, muadilleri olan Münih Güvenlik Forumu, Dünya Ekonomik Forumu gibi büyük organizasyonlarla beraber anılır olmuştur.

Forum çerçevesinde son iki yılda 50’ye yakını devlet başkanı, 120’den fazlası bakan düzeyinde olmak üzere toplam 5 binden fazla misafirimizi Antalya'da ağırlamanın gururunu yaşadık. Dünya devletlerinin yaklaşık üçte 1’i Antalya Diplomasi Forumu’ndaki oturumlarda üst düzeylerde temsil edilmiştir. Henüz 2’ncisi düzenlenen bir organizasyon için böylesi bir tablo takdir edilecektir ki bu büyük bir başarıdır.

Uluslararası gündemi belirleme niteliğine haiz bölgesel ve küresel meselelerin tüm dünyadan liderlerin, bakanların, siyasetçilerin, kanaat önderlerinin, düşünürlerin ve uzmanların bir araya getirilerek ülkemizde ele alınması aslında son derece önemlidir. Varılan sonuçların uluslararası toplum açısından bir referans kaynağına dönüşmesi ülkemizin küresel vizyonu açısından çok şey söylemekte, Türkiye'nin küresel boyuttaki girişimci ve insani rolünün ne denli ciddi olduğunu bizlere göstermektedir.

Dünya gündemini meşgul eden sıcak konuların, barış çabalarının, bütün insanlığı ilgilendiren gelişmelerin karar alıcılar ve uzmanlarla birlikte değerlendirildiği Antalya Forumu Türkiye'nin güçlü bir markası olmuştur. Kamu diplomasisi açısından da önemli bir yumuşak güç unsuru olma görevi üstlenen forumda gençlere, öğrencilere, akademisyenlere, sanat, spor ve kültür camiasına özel bir yer ayrıldığı malumlarıdır. Bu yıl foruma 400’den fazla öğrenci, 100’e yakın akademisyen ve 600’e yakın basın mensubu iştirak etmiştir.

Forumda gerçekleştirilen ikili resmî görüşmelerin sayısı 200’ü aşmıştır. Üstelik bu görüşmelerin bir kısmı tüm dünyanın yakından izlediği ihtilaflı meselelerin baş aktörleri arasında yapılmıştır. Örneğin, 2021’de AB ve İran heyetleri Antalya'da temaslar gerçekleştirmişlerdir. Bu yıl ise Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanlarını savaşın başlangıcından kısa bir süre sonra Antalya Diplomasi Forumu’nda bir araya getirme başarısını ülkemiz göstermiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın girişimleriyle hayata geçirilen tahıl koridorunun başlangıç noktasını da esasen bu buluşturma oluşturmuştur. Ermenistan Dışişleri Bakanının ve Afganistan Geçici Hükümeti Dışişleri Bakan Vekilinin katılımları da forumun sağladığı çok boyutlu ve çok sesli etkileşim zemininin somut bir örneğidir aslında.

Bu buluşmalar diplomasi alanında gücümüzü ve itibarımızı daha da artırmış, küresel ara bulucu rolümüzü pekiştirmiştir. Türkiye sadece masaya davet edilen değil, masayı kuran ve küresel meselelere yön veren bir ülke konumuna gelmiştir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın, tüm bu küresel eşitsizlik ortamında “Daha adil bir dünya mümkün.” diyerek ortaya koyduğu “Dünya 5’ten büyüktür.” vizyonu tüm mazlum coğrafyaların umut ışığı olmuştur. Bu vizyon, Türkiye'nin kendi vatandaşları için değil, kaderini Türkiye'yle birleştiren tüm gönül coğrafyamızın beklentisidir. İşte bu vakıf, Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu vizyonun somut adımlarından biridir. Vakıf, Antalya Diplomasi Forumu’nu kurumsallaştırmakla beraber, yurt içi ve yurt dışındaki faaliyetlerini arttırmak ve çeşitlendirmek suretiyle de marka değerini güçlendirecek, ülkemizin diplomatik birikimine eşsiz katkılar sağlayacaktır.

Sayın milletvekilleri, gönül ister ki muhalefet de bu kanuna destek versin ama “Libya'da bizim ne işimiz var?” diyenlerin, mavi vatandaki haklarımızı muhafaza ederken bizi eleştirenlerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MUSTAFA CANBEY (Devamla) – …hukuksuzca silahlanan Yunan adaları için “Adaların hâkimiyeti Yunanistan'ındır.” diyenlerin, “Yunan komutan, Libya'da giden Türk gemisini aramakta haklıydı.” diyenlerin, Karabağ'da kardeşlerimize yardıma gittiğimizde “300 cihatçı gönderdiler.” yalanını uyduranların, sınır dışı operasyonlarımıza destek vermeyenlerin, şanlı ordumuza “Satılmış.” diyenlerin, bulduğu her fırsatta ülkemizi yabancı ülkelere şikâyet edenlerin böyle bir meselede yanımızda olmalarını beklemek anlamsız olacaktır.

Kıymetli milletvekilleri…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ne alakası var şimdi söylediklerinin, gerçekten ya!

CAVİT ARI (Antalya) – Yalanın batsın, yalanın!

MUSTAFA CANBEY (Devamla) – Ya, bunlar söylendi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ne alakası var?

CAVİT ARI (Antalya) – İftiracısın!

MUSTAFA CANBEY (Devamla) – Söylendi bunlar.

CAVİT ARI (Antalya) – Yalancısın, yalancı, iftiracı!

MUSTAFA CANBEY (Devamla) – Hepsi söylendi.

CAVİT ARI (Antalya) – Hepsi iftira.

MUSTAFA CANBEY (Devamla) – Hayır, niye karşı çıkıyorsunuz?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Devam et sen, devam et.

CAVİT ARI (Antalya) – Hepsi iftira.

MUSTAFA CANBEY (Devamla) – Niye karşı çıkıyorsunuz?

CAVİT ARI (Antalya) – Ne alakası var bununla bu mevzunun? Saçma sapan konuşuyorsun!

BAŞKAN – Sayın Arı…

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Boş boş konuşuyor! Antalya’yla senin -Balıkesir’den- ne işin var?

BAŞKAN – Devam edin siz lütfen.

MUSTAFA CANBEY (Devamla) – Kıymetli milletvekilleri, çok yönlü diplomasi vizyonumuzun, sahada ve masada güçlü dış politikamızın icrası için üstleneceği rolü anlamlı ve önemli gördüğümüz Antalya Diploması Forumu’nun ülkemize…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAVİT ARI (Antalya) – Söyleyecek başka sözünüz yok, saçma sapan konuşuyorsun!

BAŞKAN – Bitti.

MUSTAFA CANBEY (Devamla) – Bir cümlem kaldı.

BAŞKAN – Peki, devam edin.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Kaç dakika vereceksin Sayın Başkan? Kaçıncı bir dakika? Kaçıncı bir dakikayı veriyorsunuz?

MUSTAFA CANBEY (Devamla) – Antalya Diplomasi Forumu’nu ülkemize kazandırarak yeni kazanımlara temel hazırlayan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’na bu vesileyle şükranlarımı sunuyor, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şevkin…

 

 

 

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, bireysel silahlanmayla ilgili söz aldım. Adana’da çocuk intiharları, kadın cinayetleri had safhada. Son bir ayda 10 kişi, cinayetlere kurban gitti. Bireysel silahlanmanın önüne geçilmesi gerekmekte hem kadın cinayetleri açısından hem intiharlar açısından. Erkeklerin her tartışması neredeyse cinayetle sonuçlanıyor. Adana’da hırsızlık ve uyuşturucu da had safhada. Bunlara dikkat çekmek için söz aldım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

 

 

 

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Memur ve emeklilerle ilgili ücretlerine yapılacak düzenleme bugün açıklandı ama hayal kırıklığı yarattı. Özellikle emeklilerin düşük maaş alanlarının beklentisi en az asgari ücret düzeyinde bir emekli maaşı olmasıydı. Ülkede gıdadan, giyecekten, ısınmadan, ulaşımdan, her alanda gelen zamlar karşısında memur ve emeklilerin beklentilerini karşılayacak bir ücret gerçekleşmedi. TÜİK verileriyle yapılan düzenleme daha da yükseğe taşınarak onların mağduriyeti giderilebilirdi, o anlamda emeklilerin çarşıya, pazara, markete gidecek konumları iyileştirilebilirdi. Bu konuda düzenleme sağlanmaması onların üzüntülerini katladı çünkü ekonomik krizden en çok o kesimler etkilendiler ve mağduriyetleri devam ediyor. Düzenlemeye ihtiyaç olduğunu belirtmek istedim.

 

 

2. Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal ve 62 Milletvekilinin Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi (2/4708) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 369) (Devam)

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerinde soru-cevap talebi bulunmuyor.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Antalya Diplomasi Forumu Vakfı Kanunu Teklifi’nin 1’inci maddesinde yer alan “kurulmasına ve faaliyetlerine ilişkin” ibaresinin “kurulması ve faaliyetleri ile ilgili” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

         Behiç Çelik                          Hüseyin Örs              İmam Hüseyin Filiz

            Mersin                                 Trabzon                             Gaziantep

     İbrahim Halil Oral                     Feridun Bahşi              Hayrettin Nuhoğlu

            Ankara                                 Antalya                                İstanbul

      Fahrettin Yokuş

            Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Trabzon Milletvekili Sayın Hüseyin Örs.

Buyurun Sayın Örs. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; kanun teklifinin 1’inci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Yeni yılın ilk Genel Kurul günündeyiz. 2023 yılının ülkemize, memleketimize, halkımıza sağlık, afiyetler getirmesini, huzur getirmesini diliyorum. Bu dileklerle konuşmama başlamak istedim.

Ayrıca, burada nedenini, niçinini, nasılını çok konuşmak istemediğim, yaşamış olduğumuz bir süreçten sonra hastaneye gelerek, ziyaret ederek, telefonla, faksla, mesajla geçmiş olsun dileklerini ileten başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere Sayın Genel Başkanlara, parti gruplarındaki arkadaşlarıma, parti gruplarına çok çok teşekkür ediyorum, Allah razı olsun diyorum; vatandaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Türkiye’nin dört bir tarafından hiç tanımadığım insanlardan gelen iyi dilekler gerçekten beni çok memnun etti.

Bu olayda şunu görmüş oldum: Vatandaşlarımız, insanlarımız, aziz milletimiz kavga istemiyor; aziz milletimiz “Şiddete hayır.” diyor, “Kaba kuvvete hayır.” diyor. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) İnsanları ayrıştıran, ötekileştiren, kutuplaştıran politikalara son vermek istiyor; bunu gördüm, bunu gözlemledim, bunu da buradan ifade etmek isterim. İnşallah önümüzdeki dönemde bu, ayrıştıran, kutuplaştıran, ötekileştiren, gerginleştiren dönem kapanacak, yeni, birleştiren, kucaklaştıran sevgi dönemi olacak diyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, biz burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu kürsüde aziz milletimizin dertlerini, problemlerini, onlardan bize gelen sıkıntıları dile getirmek için vazife yapıyoruz, onun için buradayız, ben ve milletvekili arkadaşlarım ve diğer milletvekili arkadaşlarımın birçoğu da bu uğraş içerisinde. Sadece kendimle ilgili kısımdan kısa bir pasaj vereceğim: Bu kardeşiniz bu Genel Kurulda ve komisyonlarda 250’den fazla konuşmuş, söz almışım, konuşmuşum; 107 tane soru önergesi vermişim, 37 tane de araştırma önergesi vermişim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Hoş, biz burada konuşurken “Annem çok güzel yemek yapardı, geçen akşam çok güzel hamsi yedik.”i anlatmıyoruz. Ne anlatıyoruz? Milletten bize gelen, milletin bize ifade etmiş olduğu problemleri anlatıyoruz, onlara çözüm getirmeye uğraşıyoruz. Ben Trabzon Milletvekiliyim, bölgenin milletvekili olarak kimi zaman Ordu Fatsa'da siyanürle altın ayrıştırılması meselesi için burada konuştum. Bir gün Trabzon Araklı'daki Taşönü’ndeki çevre katliamı için, çöp tesisi için konuştum. Giresun Çanakçı'daki HES projesiyle ilgili konuştum. Artvin Yusufeli'deki sel felaketinde oradaydım, oradaki vatandaşlarımız için konuştum. Rize’deki dolgu alanlarındaki tehlikeye dikkat çektim, önergeler verdim. Kimi zaman çay üreticisinin mağduriyetini, fındık üreticimizin çektiği sıkıntıyı dile getirdim. Bölgemizin işsizliğini dile getirdim. Bana Trabzon'da rey veren vatandaşlarımızın bir milletvekili olarak bana iletmiş oldukları problemleri dile getirmeye çalıştım çünkü asıl olan millet, biz onların vekiliyiz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Burada da milletin dertlerini, problemlerini dile getirmek için görev yapıyoruz ve bu görevimizi de -bir ayrılık oldu, özlemişim bu kürsüyü- bundan sonra da en güzel şekilde layıkıyla yapmak için elimden geleni yerine getireceğimi sizlere ifade etmek istiyorum. Kaldığımız yerden devam edeceğiz. Neyi söyleyeceğiz? Diyeceğiz ki: Trabzon'da insanlarımız işsiz, gençlerimiz işsiz, onu söyleyeceğiz. Diyeceğiz ki: Trabzon'a AK PARTİ Hükûmetinin vermiş olduğu sözler var, onları yerine getirmediniz, onu söyleyeceğiz. Diyeceğiz ki: “Çevre yolu” dediniz, çevre yolunu niye yapmadınız? Söyleyeceğiz bunu. Diyeceğiz ki: Siz Trabzon'a demir yolu getirecektiniz, her seçim dönemi billboardlara asıyorsunuz, yahu bu demir yolu nerede? Bunu biz söyleyeceğiz, buradan bunları söyleyeceğiz, diyeceğiz ki: Arsin’e yatırım adası kuracaktınız,      5-10 bin işsize iş verecektiniz. Nerede, niye kurmadınız? Bunları bu kürsüden dile getireceğiz, dile getirmeye devam edeceğiz. Diyeceğiz ki: Siz Trabzon’a ikinci havalimanı pisti düşünüyordunuz, nerede bu? Bunları dile getireceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – İlave sürem var mı?

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yani biz burada muhalefet olarak sizin söz verip yapmadıklarınızı, yerine getirmediklerinizi dile getireceğiz.

Çok az bir zamanım kaldı, çok özel bir şeyi söyleyerek kapatmak istiyorum. Trabzon’umuzun Yomra ilçesinde vatandaşlarımızın dile getirdiği bir problem var. Yomra-Özdil-Oymalı Grup Yolu hâlâ daha bitirilmedi, oradaki taş ocaklarından dolayı kayalar düşüyor, yol kapanıyor, yol tehlike arz ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı 2019’da “Burayı bitireceğiz.” demişti, öyle bir sözü vardı. Ben de oradaki vatandaşlarımın talebini AK PARTİ sıralarına, iktidar partisi sıralarına iletiyorum, diyorum ki: Şu bizim yolumuzu bir an önce yapın, oradaki vatandaşlarımızın talebi budur.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyor, yeni yılınızı tekrar kutluyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 369 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde geçen “Kanunun” ibaresinin “Yasanın” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahmut Celadet Gaydalı           Hasan Özgüneş         Filiz Kerestecioğlu Demir

       Bitlis                                   Şırnak                                 Ankara

  Şevin Coşkun                      Hüseyin Kaçmaz                        Ayşe Sürücü

       Muş                                    Şırnak                                 Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Muş Milletvekili Sayın Şevin Coşkun.

Buyurun Sayın Coşkun. (HDP sıralarından alkışlar)

ŞEVİN COŞKUN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1’inci maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Genel Kurulu selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamı 23 Aralıktaki Paris katliamına dair yapacağım. İktidar, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğünde ısrar etmektedir. Bu kapsamda, Kürt kimliğine, diline, kültürüne, siyasi mücadelesine yönelik saldırılar her geçen gün artmaktadır. Partimize yönelik siyasi soykırım operasyonları devam etmektedir. Yurttaşlar Nevroz’a, 8 Marta, HDP’nin etkinliğine katıldı diye kolluğun pervasız saldırılarına maruz kalmakta, gözaltına alınmakta ve yargılanmaktadır. Partimize gönül verenlere, siyasetçilerimize verilen hapis cezalarıyla başka ülkelerde sürgün hayatı dayatılmaktadır. Birçok arkadaşımız, yoldaşımız, seçilmişlerimiz ailesinden, ülkesinden uzak bir yaşama zorlanmaktadır. Bu zor yaşamın yanında, bir de suikastlarla katledilmektedir. Irak Kürdistan bölgesinin Süleymaniye kentinde Mehmet Zeki Çelebi ve Nagihan Akarsel’in katledilmesinin ardından 23 Aralıkta Fransa’nın başkenti Paris’ten bir katliam haberi geldi. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’nde Emine Kara, Mir Perver -ve diğer ismiyle Mehmet Şirin Aydın- Abdurrahman Kızıl katledildi, 2’si ağır 7 kişi yaralandı. Elbette bu katliam sıradan, tesadüf değildir. Daha önce Paris’te 9 Ocak 2013’te 3 Kürt kadın siyasetçi Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez’in katledildikleri saldırının bir devamıdır, tetikçileri farklı olsa da emri veren zihniyet aynıdır. 9 Ocak Paris katliamının yıl dönümüne sayılı günler kala bu saldırı gerçekleşti. On yıl önceki Paris katliamı aydınlatılsaydı; tetikçi Ömer Güney’in MİT’le olan ilişkisi, ses kayıtları, katliam öncesi Türkiye'ye geliş gidişleri araştırılsaydı 23 Aralıkta ikinci Paris katliamı yaşanmayacaktı. Evet, bu ülkenin yurttaşları katlediliyor ama iktidardan tek bir ses yok. Aslında iktidarın katledilen 3 yurttaşı hakkındaki sessizliği Kürt düşmanlığının bir göstergesidir çünkü bırakın Fransa devletinden hesap sormayı, taziye ve başsağlığı mesajı adına tek bir söz kurmadı. En yalın hâliyle söylüyoruz: İkinci Paris katliamı da birinci katliamın devamıdır.

Değerli milletvekilleri, 23 Aralıkta Paris’te katledilenlerden birisi de Muş’lu Mir Perver’di. 29 yaşındaki Mir Perver sazıyla, sesiyle sanatını icra ediyordu, evli ve 4 yaşında bir çocuk babasıydı. Muş’ta partimizin 2018’deki çalışmalarında yer alan Mir Perver, Anayasa'da demokratik bir hak olan bir yürüyüşe katıldığı için 2016 yılında tutuklandı, iki yıl cezaevinde kaldı. Örgüt üyesi olmak iddiasıyla Perver hakkında açılan davada verilen yirmi yıllık ceza 2019’da Yargıtay tarafından onandı, ardından Mir Perver yurt dışına gitmek zorunda kaldı. Perver sanatına Paris’te Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’nde devam ediyordu. Ahmet Kaya da yıllar önce bu ülkede “Kürtçe şarkı yapacağım.” dediği için linçe maruz kaldı, sürgüne gitmek zorunda kaldı ve sürgünde hayatını kaybetti. Mir Perver de 23 Aralıkta sevgili Ahmet Kaya’nın adı verilen bu kültür merkezine yapılan saldırıda katledildi. İşte Mir Perver de Kürt olduğu için, HDP’nin demokratik mücadelesine gönül verdiği için “terörle mücadele” adı altında uyduruk dava dosyalarıyla bu şekilde adım adım ölüme sürüklendi. Her seferinde “Keşke ülkemde olsaydım.” diyen Mir Perver’in maalesef, cenazesi Türkiye’ye getiriliyor. Biz de perşembe günü Muş’ta düzenlenecek olan cenaze töreninde olacağız. Bu katliama karşı, herkesi Mir Perver’in mücadelesi için dayanışmaya ve sahiplenmeye çağırıyoruz. Fransa devletine bu katliamı aydınlatması için çağrıda bulunurken katliamın arkasındaki güçler de çok iyi bilsinler ki Sakinelerin, Mir Perverlerin, Kürtlerin özlemleri; özgürlük, eşitlik, barış talepleri için verilen mücadelemiz büyüyerek devam ediyor, büyümeye de devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ŞEVİN COŞKUN (Devamla) – Ölümlerle, suikastlarla, sürgünlerle bizleri mücadelemizden asla ve asla vazgeçiremeyeceksiniz. Kaybeden siz ve zihniyetiniz olacak. Kazanan, ortak yaşamın inşası için mücadele eden halklar olacaktır.

Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 369 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde geçen “kurulmasına” ve “ibaresinin” “kurulmasına,” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Özgür Özel                Utku Çakırözer Serkan Topal

    Manisa                     Eskişehir                            Hatay

Sibel Özdemir            Abdurrahman Tutdere            Ahmet Ünal Çeviköz

    İstanbul                     Adıyaman      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Hatay Milletvekili Sayın Serkan Topal.

Buyurun Sayın Topal. (CHP sıralarından alkışlar)

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Tabii, yine her zamanki bir AK PARTİ klasiği. Bir vakıf kuracağı zaman… Şaşırdık mı? Şaşırmadık. Mütevelli heyet nasıl seçilecek? Her zaman olduğu gibi, dolaylı olarak yine Cumhurbaşkanı seçecek. Peki, ödemeleri nasıl yapılacak? Yine şaşırdık mı? Yine bu mütevelli heyet, ancak belli değil. Yani keyfî ödemelerin önünün açıldığını, açılacağını biz burada defalarca dile getirsek de AK PARTİ her zaman bildiğini okumaya devam edecek.

Şimdi, özellikle ben geçen son konuşmacıydım, Sayın Akbaşoğlu tümü üzerinde bir konuşma yaptı, tutanağı aldım, diyor ki: “Sözü en güvenilir ülke Türkiye hâline geldi ve Türkiye’siz biz denklem kurulamayacak. Bölgesel ve küresel büyük bir güç hâline geldik.” Ya, Allah aşkına ya, siz kimi kandırıyorsunuz? Hangi bölgesel güçten bahsediyorsunuz arkadaşlar? Bir kere, bölgesel gücün ne demek olduğunu bilmiyorsunuz o zaman! (CHP sıralarından alkışlar) Bölgesel güç olabilmeniz için bütün komşularla barış içerisinde olmanız gerekiyor. Barış içerisinde, dostluk içerisinde olmanız da yetmez, yetmez arkadaşlar, ittifak hâlinde olmanız gerekiyor ki o gücü arkanıza alacaksınız, ondan sonra küresel bir güçten bahsedeceksiniz. Hangi küresel güç olduk mesela arkadaşlar? Ondan sonra, devam ediyor, diyor ki: “Arkadaşlar, biz Türkiye’yi üst lige çıkardık, Allah’ın izniyle, süper lig oyuncusu hâline getirdik.” Ya, Türkiye artık Edirne’den öbür tarafa geçemiyor! Eğer futboldan bahsediyorsanız Dünya Kupası’nda yokuz, Avrupa Şampiyonası'nda yokuz. Bu duruma kim getirdi arkadaşlar? Eğer ekonomik anlamda bahsediyorsanız; evet arkadaşlar, Süper Lig'deyiz. Enflasyonda, Türkiye'de Süper Lig'deyiz; doğru, şampiyonuz. Ülkeyi bu duruma getiren sizsiniz. Evet, yoksullukta şampiyonuz, haklısınız. Bu konuda, yaparsa AK PARTİ yapar, doğru söylüyorsunuz. Eğer enflasyonda diyorsanız; bakın, dünyada 3’üncü sıradayız. Yaparsa AK PARTİ yapar, tebrik ediyoruz. Bu konuda mahirsiniz, bu konuda ustasınız.

Şimdi, bakın arkadaşlar, az önce sayın hatip diyor ki; “İşte Libya'da bilmem ne isteyenlerle muhalefetle biz bunu yapamayız, onların onay vermesini bekliyoruz.” Arkadaşlar, millî çıkarların her türlü etkinliklerinde, kararlarında biz varız ama size şu soruyu sormak isterim: Siz bugüne kadar milletimizle ilgili hangi çıkarları gözeterek karar aldınız? Size tarihinizi ben anlatayım. Ya, çıktınız dediniz ki: “Katil Esad.” Biz, bunu defalarca dile getirdiğimizde bugün siz neden şu anda onunla görüşüyorsunuz? O kadar bölgesel bir güç hâline geldik ki yahu Suriye'yle görüşmek için Rusya'dan izin alıyorsunuz, Suriye'yle görüşmek için Katar'dan izin alıyorsunuz. Hangi bölgesel güçten bahsediyorsunuz? Yahu yanı başınızda terör örgütlerini buraya bıraktınız, diktiniz Emevi Camisi’nde namaz kılacaktık, Suriye'nin tamamı geldi, bütün camilerimizde namaz kılıyor. Bir de dış politikadan bahsediyorsunuz.

Şimdi, Mavi Marmara'yla ilgili arkadaşlar konuşurken nasıl hayal satıyorsunuz ya? Ya, siz yirmi yıllık tarihinizi hiç okumuyor musunuz, tutanakları okumuyor musunuz, görmüyor musunuz arkadaşlar? Ya “darbeci Sisi” dediniz, ertesi gün onunla kucaklaştınız. Bunun, bu zikzağın neresi millî? Bize izah edin.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hiç anlayamamışsınız ya.

SERKAN TOPAL (Devamla) – 911 kilometrelik tapu gibi sağlam sınırımız vardır Suriye’de. Nasıl peki? Hangi kararınız millî? Onu bize izah edin arkadaşlar, biz de size destek verelim, biz de bu ülke için ölelim. “Bu can bu bedende durdukça Papaz kalacak.” dedi, ertesi gün gitti. Bunun neresi millî? Arkadaşlar, neresi millî?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ya, daha dün “özerklik” diyen danışmanına ses çıkarmamışsın, neler söylüyorsun ya!

BAŞKAN – Sayın Turan, rica ediyorum.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Ya, arkadaşlar, bakın, siyaset, dış politika öngörü ister yani bu kadar öngörüsüzlük olmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nde bu kadar öngörüsüz bir dış politika daha görülmedi arkadaşlar. Yani şunu söyleyebiliriz: Evet, gelgit konusunda lisans yaptınız, zikzak konusunda yüksek lisans yaptınız, manevrada, U dönüşünde doktorayı bitirdiniz, bir de ilkesizlik ve tutarsızlıkta ordinaryüs oldunuz; ordinaryüs profesör doktor Sayın Erdoğan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bakın, değerli arkadaşlar, bölgesel güç olmayı düşünüyorsanız bizim muhalefetin söylediklerine kulak asacaksınız ve bizi dinleyeceksiniz ama sizde yok. Ya, Sadabat…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Bölgesel güç Türkiye zaten; düşünmüyoruz, şu anda Türkiye.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Buyurun gelin, bakın, burada biz konuşalım, ben size bir dakikalık hakkımı vereyim.

BAŞKAN – Sayın Topal, karşılıklı konuşmayalım, öyle bir hakkınız yok.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “‘Özerklik’ diyen danışmana ne diyorsun?” diyor?

SERKAN TOPAL (Devamla) – Milleti kandırmakla bu iş olmuyor Sayın Vekil.

Bakın, millî çıkarlar olduğu zaman duygusallığa yer yok, onu kabul ediyorum ama zikzak konusunda bunlara da yer yok, U dönüşünde de buna da yer yok.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hiç zikzağımız yok. Darbeye karşıyız, darbeciye karşıyız.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Bunu hepimiz öğreneceğiz, bunu hepimiz bileceğiz. Biz ne olursa olsun dünyanın lideri Türkiye'yi biz yapacağız, biz getireceğiz. Bunu hepimiz beraber göreceğiz.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Danışman “özerklik” demiş, ne diyorsun?

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) – Danışman “özerklik” demişti, ne diyorsun onunla ilgili?

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

                                                                       Kapanma Saati: 22.25

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa KADAK (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

369 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, 376 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

 

3.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijerya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4647) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 376)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 4 Ocak 2023 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.27



(*) Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen (10/6818, 6819, 6821, 6822, 6823, 6824, 6825) esas numaralı Meclis Araştırması Önergeleri tutanağa eklidir.

(*) 369 S. Sayılı Basmayazı 1/12/2022 tarihli 28’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.