20 Aralık 2022 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN (İstanbul), Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Şebiarus törenleri münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir’e aittir.

Buyurun Sayın Özdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

 

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Sayın Başkanım, değerli Meclis üyeleri, bizleri ekranları başında izleyen çok muhterem vatandaşlarımız; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum

Şair, uzun şiirinin bir yerinde şöyle der: “Neler duydu şu dünyada/Mevlidine hayran kulaklarımız/Ne adlar ezberledi, ey Nebî/Adına alışkın dudaklarımız/Artık, yolunu bilmiyor/Artık, yolunu unuttu/Ayaklarımız!”

Son dönemde, özellikle son günlerde, Mevlâna Hazretleri'nin 649’uncu ölüm yıl dönümü münasebetiyle ki orijinal ifadesiyle söyleyecek olursak, Şebiarus’u münasebetiyle gerek Peygamber Efendimiz hakkında gerekse Mevlâna hazretleri hakkında farklı birtakım değerlendirmelerin gündeme gelmeye başladığını görüyoruz. Tabii, bu değerlendirmeler, 87 milyonunun neredeyse 87 milyonu da Müslüman olan bir ülkede yapıldığında, hakikaten “Bu kadar cehalet ancak tahsille olabilir.” dedirtecek türden şeyler olarak gözüküyor. Peygamber Efendimiz ve Mevlâna Hazretleri hakkında yakışıksız, haksız sözler duymaya başladık. Tabii, “yakışıksız ve haksız” derken, bu sözlerin hadsiz sözler olduğunu da söylemeye herhâlde gerek yok. Çirkinlik güzele, korkaklık cesarete, yalan doğruya, sahtekârlık dürüstlüğe, alçaklık yüceliğe düşmandır. Bir yandan da hem düşmandır hem de hayrandır çünkü gizliden gizliye bunun altında psikolojik birtakım sebeplerin yatmakta olduğunu herhâlde söylemeye gerek yok. Kur’an’da Allahutaala Hazretleri’nin Kalem Suresi dördüncü ayette “Muhakkak sen, hiç şüphesiz yüce bir ahlak üzeresin.” diyerek kendisinin methüsena eylediği Peygamber Efendimiz hakkındaki bu ileri geri konuşmaları, ben, bilenlerin bilgisine, şahısların vicdanlarına havale ettiğimi özellikle söylemek istiyorum. Ahlak abidesi olan, ahlakı Kur’an’dan ibaret olan,  yeryüzünde âdeta yürüyen canlı bir Kur’an olan Peygamber’e bu sözlerin ulaşmasının imkânı yok. Hazreti Peygamber’den, ahlak abidesi olan bu zattan, âdeta bir pedofil çıkarmaya çalışmak, bir şehvetperest insan çıkartmaya çalışmak kadar beyhude bir çaba herhâlde olamaz.

Gelelim Mevlana Hazretleri’ne, bugün, Avrupa’da ve Amerika'da kitabı en çok satılan kitapların sırasında “bestseller” listesinde birinci olan bir zata, isminden başlayarak ve bu “bestseller” olan kitabı âdeta -çok özür dileyerek huzurlarınızda söylemek istiyorum- bir pornografik yayına indirgeyerek değerlendirmek gibi kötü, tuhaf, yanlış bir çalışmanın, çabanın, gayretin olduğunu görüyoruz. Mevla kelimesi Arapça’da “ezdâd”dandır; mevla dediğiniz zaman hem efendi kastedilir hem köle kastedilir. Dolayısıyla Allahutaala Hazretleri de Kur’an-ı Kerim’de Mevla’nın bu efendi anlamına atıfla kendisi için “Mevlâna” tabirini kullanmıştır. Buradan hareketle Mevlâna Hazretlerine sanki insanlar haşa “Rab” diyorlarmış gibi, ilah yerine koyuyorlarmış gibi onu çok farklı bir konumda konumlandırıyorlarmış gibi bir anlam çıkartmaya kalkmak herhâlde cehaletin tahsille mümkün olabildiği gerçeğine işaret etmekten öte bir şey ifade etmeyecektir. Mevlâna’nın kim olduğu bellidir, Mevlâna’nın kanaatleri bellidir ve pornografik yayın olarak gösterilmek istenen hikâyelerde anlatmak istediği derinliği kavrayabilecek derinlikte olmayan, bilgiye sahip olmayan insanların da onları değerlendirmeye kalkması kadar abesle iştigal bir durum herhâlde söz konusu olamaz.

Buradan bir kez daha sözlerimi noktalarken bu kötü sözlerin, bu kara ağızlı insanların ağzından çıkan yanlış sözlerin, çirkin sözlerin o tertemiz, pirüpak olan ve bugün 2 milyar Müslümanın gönlünde müstesna bir yeri edinmiş olan Hazreti Peygamber’e ulaşamayacağı açıktır.

Yine, yedi yüz elli yıl önce vefat etmiş olmasına rağmen hâlâ insanların İslam’a gelişine rehberlik etmekte olan; sözleriyle, yaşantısıyla ve yazdığı eserlerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi lütfen. 

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – …Mevlâna Hazretlerinin de bu yanlış konuşmalardan, yanlış tanımlamalardan, yanlış yönlendirmelerden etkilenmeyeceği açıktır. Benim hayatta gıpta ettiğim ve yedi yüz elli yıl önce yaşamış olmasına rağmen hâlâ kıskançla izlediğim şahsiyetlerden bir tanesi Mevlâna Celâlettin Rûmi’dir. Mevlâna Celâlettin Rûmi’nin bugün vefatının üzerinden yedi yüz elli yıl geçmiş olmasına rağmen yattığı yerden hâlâ İslam’a hizmet etmekte, hâlâ insanlara rehberlik yapmakta ve hâlâ yanlış yolda gidenleri doğru yola getirme başarısını, becerisini göstermektedir. Böyle bir insana gıpta edilmez de ne yapılır? Böyle bir insanın eserleri okunmaz da ne yapılır? Böyle bir insan hakkında iyi duygular beslenmez de ne yapılır?

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz Uşak’ın sorunları hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Özkan Yalım’a aittir.

Buyurun Sayın Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bizi izleyen tüm vatandaşlarımızı ve de yüce Meclisi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Evet, Uşak’ın sorunlarıyla alakalı gündem dışı söz aldım. Tabii ki hem Uşak’ın hem de Uşak’ta yaşayan ve de ülkemizde yaşayan tüm vatandaşlarımızın genel sorunları var, onlara da özellikle girmek istiyorum.

İlk önce Uşak’la alakalı… Tabii ki Zafer Havalimanı yüzünden Uşak Havalimanı’mız kapalı. Hastanemizde yeterli doktor olmadığından özellikle dün gece çok sayıda çocuğumuz ve ailemiz rezil duruma geldiler, bunları özellikle belirtmek istiyorum.

Şimdi gelelim hem Uşak’ta yaşayan birçok vatandaşımıza ve de ülkemizde yaşayan toplamda 1 milyona yakın olan vatandaşımızı ilgilendiren ehliyet sorununa. Yani 1 milyon kişi ehliyetini Türkiye’de kaptırmıştır. Ben buradan özellikle belirtiyorum, tekrar bunu Ulaştırma Bakanlığı bütçesinde Bütçe Komisyonunda da dile getirmiştim, tekrar bunu gündem dışında gündeme getiriyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 1 milyon kişi ehliyetini kaptırdı; bunlara, ölümlü kazalar haricinde olan vatandaşlarımıza, her ne sebepten olursa olsun en azından bir sefere mahsus ehliyet affını muhakkak getirmemiz gerekiyor. Mersin Milletvekili MHP'li arkadaşımız da bunu gündeme getirdi, aynı şekilde destekliyor. Kesinlikle, tekrar bunun altını çizerek istiyoruz, 1 milyon vatandaşımız adına ehliyet affını talep ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, ehliyet affını talep ederken burada uygulanmayan bir sorun var. Bakın, bunu özellikle Ulaştırma Bakanına anlattım, AK PARTİ’li vekil arkadaşlarımıza da Cumhur İttifakı milletvekili arkadaşlarıma da anlatmak istiyorum. Avrupa’da, bir ehliyetle suç işlendiği zaman işlediği kategorinin ehliyeti alınır.  Yani örnek veriyorum, B ehliyetiyle ehliyetini kaptırdığında sadece B ehliyetinden mahrum kalır. Eğer o kişi profesyonel anlamda minibüs, otobüs, kamyon veya tır şoförü ise o ehliyetini yani ağır vasıta ehliyetini kaptırmaz, elinden o hakkı alınmaz. Böylelikle ailesine, evine ekmek parasını götürebileceği işine devam eder. Bunun da düzenlenmesi gerektiğinin özellikle altını çiziyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kanun teklifi verdik kabul etmiyorlar, kanun teklifi.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Diğer bir taraftan, yine, trafikteki sorunlar devam ediyor biliyorsunuz. 2023’ten itibaren birçok vatandaşımız araçlarının trafik sigortasını yaptıracak firma bulamamaktadır. Çünkü neredeyse piyasadaki sigorta yapan firmaların yüzde 90’ına yakını yabancıların eline geçti. Bu sebepten dolayı da birçok vatandaşımız araç sigortası yaptıramamaktadır. Bakın, bunun yanında araç sigortası fiyatları, rakamları çıktı meydana. İlk başlayan minimum bir araç, sigorta yaptıracak olan bir kişi 4.424 TL'yle başlayıp 14.745 TL'ye yani bir araca sadece trafik sigortasına 4.400 TL’den başlayan, 14 bin TL’ye kadar çıkan bir rakamla bugün vatandaşlarımız araç trafik sigortasını, zaruri trafik sigortasını yaptıramaz hâle geldiler. Bunun sebebi de birçok vatandaş trafik sigortası yaptırmadan kaçak binecektir. Umarım, bu sorunun da kesinlikle giderilmesi lazım.

Diğer bir taraftan, 6 milyon araç TÜV’den geçmemiştir. Neden? Çünkü araç muayenelerinde çok afaki rakam da yüksektir. Yılbaşından itibaren de bu rakamlara yüzde 100’e yakın bir zam geleceğini şimdiden bilmekteyiz. Bunun için de özellikle araç muayene ücretlerinin de düşürülmesi gerektiğini, on beş dakikada yapılan bir işlemin bu kadar afaki olmaması gerektiğini belirtiyorum.

Diğer bir taraftan, engelli vatandaşlarımıza verilen çünkü onların 450 bin TL’ye kadar ÖTV muafiyeti vardı ancak şu anda 450 bin TL’ye herhangi bir araç alma imkânı kalmadı. Onun için de bu, engelli vatandaşlarımıza verilen 450 bin TL’lik ÖTV muafiyetinin 1 milyon ve 1 milyon 200 bine çıkarılıp en azından 1.600 motora kadar bir araç alma hakkını vermemiz gerekiyor. Bunun yanında Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun da müjdeyle verdiği -kesinlikle de bunu destekliyoruz, inşallah iktidara geldiğimizde uygulayacağız- ilk arabasını, 1.600 motora kadar olan arabasını alma hakkını tüm vatandaşlarımıza vereceğiz. Sıfır ÖTV’yle ilk arabasını vatandaşımız alabilecek.

Tabii ki gündemimizde, biliyorsunuz, özellikle emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın sorunları var. Bunu Çalışma Bakanından bu ay sonu, özellikle önümüzdeki hafta Meclise geleceğiyle alakalı bilgiler geliyor. Buradan tabii ki hem Çalışma Bakanı farklı bir açıklama yapıyor, Hazine ve Maliye Bakanı farklı bir açıklama yapıyor, aynı şekilde AK PARTİ Grup Başkan Vekilleri kendine göre farklı bir açıklama yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ancak burada yeni bir mağduriyet doğurulmaması adına sistemi özellikle Sayın Emeklilikte Yaşa Takılanlar Genel Başkanı Gönül Hanım’ın da istediği doğrultuda şu şekilde anlatmamız gerekiyor: “Yeni bir yaş haddini mi getireceksiniz?” diye soruluyor, bunu özellikle soracağız biz de ve de buradan bunun olmaması gerektiğini, emeklilikte yaşa takılanlar yeniden yaşa takılmasınlar diye bunu özellikle belirtiyoruz. Adı “emeklilikte yaşa takılanlar”ın adı tekrar “yaşa takılanlar” olmasın diyoruz. Emeklilikte yaşa takılanlar yirmi üç yıldır anayasal haktan mahrum bırakıldıkları, emeklilikte haklarını yani kadınlara yirmi yıl, beş bin prim günü erkeklerde yirmi beş yıl, beş bin prim haklarıyla şartsız koşulsuz, tastamam iade edilmesi ivedilikle isteniyor ve de bununla alakalı emeklide yaşa takılan vatandaşlarımızı bir kez daha emeklilikte yaşa takılanlar içerisinde bu çıkacak olan kanunla tekrar bir mağduriyet getirmeyin diyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Ehliyet affıyla ilgili kanun teklifini Ömer Fethi Gürer vermişti, o da tutanaklara geçsin Sayın Milletvekili.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, siyasi yargı pratikleri hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

 

 

 

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz pazar günü Kadıköy'de düzenlenen hasta mahpuslara adalet nöbetinde polis, mahpus yakınlarını darp etti 26’ncı Dönem Şırnak Milletvekilimiz ve İstanbul İl Eş Başkanımız Ferhat Encü’ye tokat atacak cüreti buldu. İşkenceci polisler hakkında hemen işlem başlatmak yerine olayın kamuoyu tarafından bilinmesini sağlayan gazeteci gözaltına alındı. Gazetecinin kamerasındaki darp görüntülerini silme ve karartma telaşıyla yargıda kötü muamele görünmez kılınmaya çalışılıyor. O tokadı ne polisleriniz ne siz hiçbir mecradan, halkın kalbinden silemezsiniz. İktidar neredeyse tüm toplumun farklı konularda mağdur ve adalet nöbetinde olduğu ülkede tarafsız veya bağımsız bir yargı olduğunu iddia ediyor. Yaşandıkları dönemin üzerinden altı yıl geçtikten sonra siyaset gündemiyle köpürtülen Kobani kumpas davası ve Gezi davası siyasetin yargıya müdahalesini çıplak gözle görebileceğiniz 2 dava. Dokuz yıl önce Gezi direnişinde milyonlarca yurttaş ballı ihalelere, ranta, kayırmaya itiraz ettikleri için sokaklara çıktı, demokratik ve sivil bir toplum talebini yüksek sesle dile getiren forumlarda buluştu. Talepleri ve itirazlarıyla iktidara da sorumluluk yüklüyordu ancak iktidar sokağa çıkan milyonlarca insanı çapulcu, terörist ilan etmeyi “organizatör” diye suçladıkları ve iki yıl önce aynı davadan beraat eden Mücella Yapıcı, Can Atalay ve arkadaşlarını on sekiz yıl, Osman Kavala'yı da müebbet ağırlaştırılmış hapisle cezalandırılması tercih etti. Bu isimler üzerinden kamuoyuna sokağa çıkılmasının sonunun belli olduğu mesajı veriliyordu.

Yine, Kobani kumpas davası eski hâkimi Bahtiyar Çolak'ın kendilerini derin devletin ticari ayağı olarak tanıtan “ata dedeler” suç örgütüne üye olduğu ortaya çıktı. Hakkında beş bin altı yüz yıla kadar hapis istenen Çolak görevden alındı. Normal koşullarda Çolak’ın yürüttüğü yargılama faaliyetleri kuşkulu bulunarak davada yaptığı işlemlerin yenilenmesi gerekir değil mi? Ama öyle olmuyor. Dava hâlâ onun verdiği kararlarla devam ediyor. Peki, Çolak'ın kendisi adil bir şekilde yargılanacak mı? Buna bile inanmak mümkün değil. “Kimyasal silah kullanımı iddiaları bağımsız heyetlerce araştırılmalı.” diyen TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı'nın duruşması önümüzdeki cuma günü. Millî Savunma Bakanının “Heyet gönderdik ve araştırma yaptık.” dediği yani aslında neredeyse Şebnem Hocanın söylediğini yaptığı bir durumda cuma günü bağımsız ve tarafsız yargınızı görmek istiyoruz. “15 Temmuzun sorumlusu” diye Harp Okulu öğrencileri müebbet hapis aldı, onlara emir veren komutanlar dışarıda; Bank Asyaya para yatıranlar içeride, bankayı kuranlar dışarıda. Şenyaşar ailesi altı yüz elli günü aştı adalet nöbetinde ve hâlâ o faillere haksız tahrik indirimi uygulanırken aile her gün cezalandırılıyor. Münevver Karabulut'un katili Cem Garipoğlu'nun 2014’te kaldığı hücrede intihar ederek ölüp ölmediğini bilmiyoruz. Niyetim iddialar hakkında konuşmak değil ama bizi ilgilendiren konu ülkede hakim olan adalete güvensizlik duygusu. Baba Süreyya Karabulut, yaşatılan yargı faciasından sonra katilin intihar süsüyle kaçırılmadığından emin olmak için fotoğraf yerine mezardaki kişiyi görmesi gerektiğini beyan etti. İşte, adaletin sağlandığına dair şüphemiz bu kadar büyük aslında. Gülistan Doku'nun kaybolmasında baş şüpheli Zaynal Abarakov martta gözaltına alınıp ifade verdikten sonra adli kontrol ve yurt dışı yasağı konularak serbest bırakılmıştı. Ancak Abarakov'a ulaşılamadığı için adli kontrol şartının tebliğ edilemediği ve yedi aydır yerine getirilemediği ortaya çıktı ve Gülistan Doku bin günü aşkındır kayıp. Trans kadın Hande Buse Şeker’in evinde tecavüz edildikten sonra silahla öldürülmesi davasında Hande’nin tam da böyle bir olay yaşanmasından korktuğu için taktırdığı kameranın görüntüleri sayesinde katil polis Volkan Hicret’in haksız tahrik ve iyi hâl indirim talepleri reddedilmiş, müebbet hapisle cezalandırılmıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Ya, o kamera olmasaydı o polis cezalandırılacak mıydı? Musa Anter’in, Hrant Dink’in, Tahir Elçi’nin Maraş katliamının, 19Aralık cezaevi katliamının gerçek katileri bulundu mu bu ülkede? Ama biz suçluyu biliyoruz. Devletin geleneksel karartma ve cezasızlık politikası. Böyle bir ülkede mi yaşamak istiyorsunuz? Böyle kirli bir yargı siyasetinin sürdürüldüğü ülkede hangi yurttaş mutlu olabilir? Siz siyasetçiler sadece adrenalin yükseltmek için mi varsınız? Bizim karşımıza sakın “Bağımsız ve tarafsız yargı” diyerek çıkmayın. Direnmekten vazgeçmeyenler olarak saraylarda tarumar ettiğiniz hukuku elbet yeniden inşa edeceğiz.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Gül yılmaz, buyurun.

 

 

ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Cumhurbaşkanımızın kıymetli eşi Sayın Emine Erdoğan’ın himayelerinde beş yıldır yürütülen sıfır atık hareketi hem çevremize, doğamıza ve ekonomimize yaptığı katkıyla hem de aldığı uluslararası ödüllerle ülkemizi ve milletimizi gururlandırmaya devam ediyor. İsraf ve atık krizine dur demek için tüm kurum ve kuruluşlarda kartopu misali büyüyerek seferberliğe dönüşen proje, artık küresel bir çevre hareketi hâline geldi. Türkiye'nin sunduğu karar taslağı ve Emine Erdoğan Hanımefendi’nin girişimleri ve gayretleri sonucunda “30 Mart” Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararıyla “Dünya Sıfır Atık Günü” olarak ilan edildi. Tüm dünyaya örnek olan sıfır atık hareketinin öncüsü, savunucusu başta Emine Erdoğan Hanımefendi ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımıza şükranlarımı sunuyor, herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Öcalan…

 

 

 

ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, iki gündür İstanbul âdeta abluka altında. 26’ncı Dönem Milletvekilimiz Ferhat Encü’ye -şu anda da İl Eş Başkanımız aynı zamanda- büyük bir şiddet uygulandı. Ferhat Encü sıradan bir vatandaş değildir. Bakınız, Roboski’de 34 yakınını kaybeden biridir. F-16’larla 34 insan bombalandı, aynı zamanda yakın akrabalarıdır. Şu an İstanbul İl Eş Başkanımız Ferhat Encü’ye kameraların gözü önünde polis tarafından şiddet uygulanmaktadır, tokat atılmaktadır. Düneyin de partimiz orada bir basın açıklaması yapacak, etkinlik yapacaktır, binlerce polis eş başkanlarımızı ablukaya, vekillerimizi ablukaya almaktadır. Bu devlet aklı bir an önce olduğu noktaya gitmelidir. AKP ve MHP faşizmi artık sokaklarda insanlara, siyasetçilere şiddet uygulamaktadır. Biz bu şiddetin karşısındayız, bu zulme…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İlhan…

 

 

 

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Başkanım.

Aziz Kırşehirli hemşehrilerim yirmi yıllık iktidarın şehrimize yönelik gerçekleşmemiş vaatlerini buradan sizlerle paylaşmamı istediler. Bakınız, Kırşehir’in bir çevre yolu yok, ikinci bir hastanesi yok, şehir stadı ve kapalı spor salonu elli yıllık yani onlar da yok sayılır. Şehrin orta yerinde Hükûmet Konağı Projesi yıllardır atıl durumda, kısacası o da yok. Akçakent, Boztepe ve Çiçekdağı duble yolları hâlâ yapılmış değil. Seçim vaatlerinin liste başında yer alan Yamula Barajı Sulama Projesi bitmedi. Et ve Süt Kurumu kesimhanesi yapılmadı. Kuş Cenneti Seyfe Gölü’nü kurtaracak proje hayata geçirilemedi. Turizm otelcilik lisesi ve uygulama oteli inşaatı yıllardır atıl durumda ve hâlâ bitirilemedi. Hızlı tren ise yalan oldu, gitti. Kısacası AKP Kırşehir için “Ödenek yok, bitirilemedi, revize edildi, ertelendi, vazgeçildi.” ve benzeri ifadelerle anıldı yirmi yıldır ama siyasal hafızası güçlü bir şehir olan Kırşehir önümüzdeki seçimlerde “AKP’ye oy yok.” diyecek.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

 

 

 

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

AK PARTİ iktidarları olarak daha önce hiçbir siyasi partiye nasip olmayan bir başarıya imza atarak üst üste 21’inci bütçe görüşmelerini tamamladık. Ulaşımdan sağlığa, eğitimden savunmaya, adaletten enerjiye, altyapıdan üstyapıya her alanda ülkemizi yeniden inşa ettiğimiz yirmi yıllık iktidarlarımız döneminde girdiğimiz her seçimde AK PARTİ’mizi destekleyen, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve ak kadrolara güvenerek bu gururu bizlere yaşatan, bu tarihî başarımızın asıl mimarı olan asil milletimize teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

 

 

 

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Doktor Devlet Bahçeli’nin katılımıyla geçtiğimiz hafta sonu Mersin’imizde gerçekleşen “Aday Belli Karar Net” mitinginde Mersinli hemşehrilerim Cumhur İttifakı’na gösterdikleri ilgiyle âdeta gövde gösterisi yapmıştır. Tüm hemşehrilerimi yürekten kutluyor, teşekkürlerimi sunuyorum.

Edep ve hayânın temsilcisi iki cihan sultanı Peygamber Efendimize -haşa- bir sübyancıydı diyerek hakaret eden Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Uğur Kutay’ı şiddetle kınıyorum. Bu hadsiz açıklamayı yapan şahsa ilgili merciler ve Diyanet İşleri Başkanlığımız gerekli işlemleri başlatmıştır. Hiç kimse dinimize, iki cihan sultanı Peygamber’imize elini, dilini uzatma cüretinde bulunamaz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztunç…

 

 

 

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, Afşin-Elbistan Termik Santrali sadece külle, zehirle öldürmüyor, iş güvenliği olmadığı için iş kazalarıyla da öldürüyor. Dün gece 23 yaşında gencecik bir kardeşim Kürşat Ahmet Ötegen asansör boşluğuna düştü Afşin-Elbistan Termik Santrali’nde ve yaşamını yitirdi. Maalesef iş güvenliği konusunda santralde ciddi bir önlem yok, santralde önlem olmadığı gibi, kazanların hâli içler acısı. İşçiler perişanlar. Ekmek davası; mecbur çalışıyorlar, mecbur gidiyorlar ama hiçbir tedbir alınmıyor, hiçbir güvenlik önlemi alınmıyor. Hükûmet ise uyuyor. Daha ne kadar sessiz kalacak bu şirkete AK PARTİ Hükûmeti, ne için sessiz kalıyor? Ne çıkarı var AK PARTİ’nin? AK PARTİ niye bu şirkete her türlü izni veriyor? Yazık günah değil mi, 23 yaşında bir genç öldü?

Saygılar.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

 

 

 

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, diyabet yani şeker hastalığı en yaygın görülen kronik hastalıklardandır. Özellikle “Tip 2” denilen, yetişkinlerde ortaya çıkan insülin hormonu etkisizliğine bağlı formu çok yaygındır. Beslenme ve şişmanlıkla çok ilişkili bir durumdur. Kendisi başlı başına sağlık sorunu olması yanında birçok hastalığın veya sorunun da nedeni olan Tip 2 şeker hastalığının yükünü azaltmalıyız. Bunun için ülke olarak Diyabet Önleme Ve Kontrol Programı’nı etkin olarak uygulamalıyız. Bireysel olarak da kalori kontrolü, egzersiz ve şişmanlığın önlenmesi etkili önlemlerdir.

Çocuk yaşlarda başlayan insülin hormonu olmamasına bağlı Tip 1 şeker hastalığı ise daha zor bir durumdur. Sürekli kan şekeri takibi ve insülin hormona enjeksiyonu gerekmektedir. Çocuk yaşta olan Tip 1 şeker hastalarının hayatını kolaylaştıran kan şekeri sensörünün ve insülin pompasının SGK tarafından geri ödeme kapsamına alınmasını arzu ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

 

 

 

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey’in teşrifleriyle, Mersinli hemşehrilerimizin yoğun katılımıyla “2023’e Doğru Aday Belli Karar Net” temalı Mersin mitingimiz büyük bir coşkuyla gerçekleşmiş, Mersin’imiz, Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Bey’e olan sevgisini ve teveccühünü bir kez daha göstermiştir. Türk devletinin ve Türk milletinin güvencesi Milliyetçi Hareket Partimizin Mersin mitingi, bazı sahtekâr anket şirketleri aracılığıyla MHP ve Cumhur İttifakı aleyhine oluşturulan algıları yerle bir etmiş, Türkiye Yüzyılı ve Türk Asrı vizyonuna duyulan inancı bir kez daha ortaya koymuştur. Tarihî bir coşku ve mahşeri kalabalıkla gerçekleşen Mersin mitingimize iştirak eden, kalbi vatan sevgisiyle çarpan, yüreği bayrak aşkıyla tutuşan vatandaşlarımıza, büyük bir fedakârlıkla mitingimizin hazırlığını yürüten teşkilatlarımıza teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Başarır…

 

 

 

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – 28 Şubat davasında sağlık sebepleri nedeniyle cezaevinde tutulan 85 yaşındaki Emekli Korgeneral Vural Avar yaşamını yitirdi. Bunun adı zulümdür; yargı, kin ve nefretle davranış gösteremez. 28 Şubat davası, askerleri, komutanları bugün 80 ve 90 yaş arasında ve ciddi sağlık sorunları var. Yargı bu insanlarla ilgili bir an önce adil bir karar vermelidir. Bakın, bu konuda bile saraydan işaret bekleyen bir yargı var maalesef. İnsanlar ölüyor, ciddi sağlık problemleri var ve bir yıla kadar belki hepsini kaybedeceğiz. İnsani davranmalı, yargı, burada hukuki bir davranış göstermeli.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Osmanağaoğlu…

 

TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Yunanistan’ın uluslararası hukuku yok sayan, Türkiye’nin meşru haklarını yok sayan tutumu devam etmektedir. Son olarak, Millî Savunma Bakanlığımız, Yunanistan uçaklarının Ege’de Türk Hava Kuvvetlerine ait uçakların NATO uçuşunu önlemeye çalıştığını ve bu engellemenin ardından gereken karşılığın anında verildiğini ifade etmişlerdir. Yaşanan bu olay, bir kez daha göstermiştir ki Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan sadece Türkiye için değil, tüm bölge için hukuksuzluklarıyla tehlike arz etmekte, huzursuzluğun kaynağı olmaya devam etmektedir. Millî Savunma Bakanlığımızın, Türk Hava Kuvvetlerinin anında karşılık veren kahramanlarını kutluyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Güneş…

 

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Uşak ilimizde randevu sistemiyle ilgili birtakım sıkıntılarımız vardır ama gün geçtikçe de bu azalmaktadır. Uşak ilimizde görev yapan uzman hekim sayısı 248 olup on yıl öncesine göre yaklaşık 2 kat artmıştır. Altyapı olarak, Uşak ilimizde ve tüm ilçelerimizde hastane yapılmış ve nitelikli yatak oranımız da yüzde 100’e ulaşmış durumdadır ve başvuranların yaklaşık yüzde 20’si de şehir dışından geldiği hâlde bunların hepsine de hizmet verebilmekteyiz.

Diğer taraftan, AK PARTİ iktidarlarında sondaj filomuzun yerlileşmesi ve millîleşmesi anlamında çok büyük önem verilmiş. 4’üncü sondaj gemimiz Abdülhamid Han, 12.200 metre derinlikte sondaj yapabilen dünyadaki 5 gemiden 1 tanesidir ve Karadeniz’de yaptığımız sondajlarla 540 milyar metreküp doğal gaz bulduk, inşallah, 2023’te de bu doğal gazı kullanmaya başlayacağız.

Diğer taraftan da doğal gaz rezervimizi Sayın Cumhurbaşkanımızın yeni açtığı tesislerle 4,6 milyar metreküpe çıkardık. Hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

 

 

 

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, memleketim Aydın Türkiye’nin en önemli tarımsal üretim merkezlerinden biridir. Son beş yıl içerisinde ihracatı yapılan tarım ürünleri incir başta olmak üzere, zeytin, kuru kayısı, çilek, kestanedir. Aydın nüfusunun yüzde 55’i geçimini tarım sektöründen sağlıyor. Son açıklanan ihracat verilerine göre Aydın’da 2022 yılı Ekim ayı ihracatı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 7 azaldı. Son on altı yılda Aydın’da 37.578 hektar tarım arazisi yok oldu. Türkiye, dünyada tarıma açılacak arazisi kalmayan 19 ülkeden biri sayılıyor. Bunun sorumlusu AKP iktidarının iş bilmez tarım politikalarıdır. Üretim değil, daima tüketim politikalarınızın yüzünden dışa bağımlı hâle geldik. Bereketli toprağın kalesi Aydın’da üretimin, ihracatın düşmesi asla kabul edilemez. Çiftçiyi yok sayan politikalarınız yüzünden çiftçi ekmiyor, biçmiyor. İlk seçimde siz gideceksiniz ve tarımı destekleyen Cumhuriyet Halk Partisi gelecek.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Girgin…

 

 

 

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Karayolları işçileri diyor ki: "Bizler yıllardır Karayollarında Karayolları işçisinin yaptığı işi yapıyoruz, beraber çalışıyoruz. Karla mücadele, trafik, yama olmak üzere tüm bakım işlerini bizler de yapıyoruz. Birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız 2015-2016 yılında kadro alırken biz kadro alamadık. HGS tebligat biriminde asıl işi yapanların ihale türü çağrı merkezi olarak planlandığı için kapsam dışı kaldı, arkadaşlarımız kadro alamadı. 696 sayılı KHK’de “Danışmanlık hizmetleri, personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı kabul edilmez.” ibaresinden dolayı, Karayolları müşavir danışmanlık işçileri de kadro alamadı. İhalede “danışmanlık hizmeti” yazıyor ama Karayolları işçileriyle aynı işi yapıyoruz.” Karda, kışta, 7/24 çalışan Karayolları işçilerine hakkı olan kadro verilsin, tüm işçiler kadroya alınsın.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

 

 

 

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliğinde, AK PARTİ hükûmetlerinin 21’inci, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişin ardından hazırlanan 5’inci, cumhuriyetimizin 100’üncü yılının bütçesi olacak 2023 yılı bütçemiz Gazi Meclisimizde kabul edilerek kanunlaştı. Ülkemize ve aziz milletimize hayırlı uğurlu, bereketli olmasını diliyorum.

Vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına, taleplerine, beklentilerine odaklanan 2023 yılı bütçesi, yirmi yılda yapılan cumhuriyet tarihinin en büyük atılımlarını daha da öteye taşıyacak Türkiye Yüzyılı’nın ilk bütçesidir. 2023 yılı bütçesi, sosyal yönlerinin yanı sıra, yerli, millî teknoloji, yenilenebilir enerji, dijitalleşme, herkes için spor, yeni nesil turizm ve ihracat destekleriyle dengeli şekilde, bir alanda Türkiye’nin önünü açacak özelliklere sahiptir. İnanıyoruz ki bu bütçe, tüm vatandaşlarımızın nitelikli kamu hizmeti almasını sağlayacak, Sayın Cumhurbaşkanının öncülüğünde lider ülke Türkiye’nin inşasına destek olacak diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Antmen…

 

 

 

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mersin’de Uray Caddesi’nde bundan yüz yıl önce bir dekovil hattı vardı; yüz yıldır Mersin’in hayali de metro. İşte, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Vahap Seçer, hazırladığı projeyle Mersin’de metronun temelini attı; Belediye Meclisi onay verdi ve dış kaynak da bulundu. Ayrıca, bu proje Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’na da alındı ama gel gör ki bir tek imzaya takıldı bu proje. Bu proje Maliye Bakanı Sayın Nebati’nin imzasını bekliyor.

Ben buradan Sayın Nebati’ye sesleniyorum: Projesi yapılan, temeli atılan, dış kaynağı bulunan, Belediye Meclisince onaylanan, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’na alınan bu metroyu neden bekletiyorsun, bu imzayı neden atmıyorsun? Seni Mersin’in metro katili olarak ilan etmemek için son kez sesleniyorum, diyorum ki: Metro için, Mersin metrosu için gerekli imzayı at.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şevkin…

 

 

 

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Sayın Başkan, doktor, mühendis, hukukçu, öğretmen gibi önemli meslek disiplinlerinin diplomaları âdeta bir kâğıt parçası gibi görülen 65 bine yakın denklik mağduru öğrenci YÖK yönetmeliğine göre dünyada ilk bin üniversite içerisindeki Harvard, Stanford, MIT gibi üniversite mezunlarının diplomaları Türkiye'de doğrudan denk kabul ediliyor ancak ABD'nin en iyi üniversitelerinden mezun olduğu hâlde YÖK'ün denklik vermediği öğrenciler bulunuyor. Siyasi iktidara eleştirel içerikli tez hazırlayanların ya denkliği kabul edilmiyor ya da yargılanıyorlar.

Buradan soruyoruz: Denkliği YÖK tanıdığı hâlde, denkliği tanınmış üniversitelerden mezun olan ancak diploma denkliği başvurusu reddedilen veya kabul edilen öğrenci sayısı kaçtır? Ayrıca Ukrayna Ve Rusya savaşından sonra bu ülkelerde eğitim gören Türk öğrencilerin konsolosluklardan öğrenci belgesi alamadıkları gerekçesiyle askerlikte bakaya kalıp cezalı duruma düştükleri doğru mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

 

 

 

 

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Teşekkür ederim Başkanım.

“Bizim önceliğimiz medeniyet mirasımıza, inanç ve kültür değerlerimize sarılarak engellilerimizi, yaşlılarımızı, kimsesiz çocuklarımızı, garip gurebamızı sosyal yapımız içinde yaşatmaktır.” diyen Cumhurbaşkanımız önderliğinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız 2002 yılındaki 1,3 milyar sosyal yardıma karşılık 2021 yılında 97,8 milyar yardım yapmıştır. Sadece Amasya’mızda 2002-2021 döneminde toplam 1,35 milyar sosyal yardım desteğinde bulunulmuştur. Amasya’mızda 89 milyon aile yardımı, 105 milyon barınma ve gıda yardımı, 733 milyon engelli ve yaşlı yardımı, 363 milyon sağlık yardımı, 57 milyon eğitim yardımı, 157 bin TL de proje destekleri ödemeleri yapılmıştır.

Projelerimize karşılık 7’li Demirtaş ittifakının en büyük projesi ve başarısı Erdoğan’ın hizmete aldığı, alacağı ve hazırladığı hizmet siyasetinin projelerini ele geçirmeye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya…

 

 

AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

AKP iktidarının yirmi bir yılda ülkemizi getirdiği nokta, günden güne kötüye giden ekonomi, hayat pahalılığı ve yoksulluktur. Bu yoksulluk sarmalından şiddetli bir şekilde etkilenen çocuklarımızın beslenme sorununa çare olmak için devlet okullarında bir öğün ücretsiz yemek verilmesi teklifimiz maalesef AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiştir.

Diğer yandan, AKP’nin dayattığı kalıcı yaz saati uygulaması nedeniyle sabah güneş görmeden uyanan çocuklarımız karanlıkta yollara düşmekte, mutsuz, huzursuz ve güvensiz bir ortamda okullarına gitmektedirler. Ama ne acıdır ki milyonlarca ailemizin ve çocuğumuzun bu büyük sorunu iktidarın umurunda değildir.

İktidarımızda, okuyan yavrularımıza bir öğün ücretsiz yemek vereceğiz, öğrencilerimizi sabahın karanlığında yollara döken sabit yaz saati uygulamasını derhâl kaldıracağız, ülkemizi ve çocuklarımızı AKP’nin bu bozuk düzeninden, yoksulluğundan ve karanlığından çekip çıkaracağız.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

 

 

 

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Ülkemizin kalkınması ve vatandaşlarımızın refahının artırılması doğrultusunda hazırlanan ve Meclis Genel Kurulunda kabul edilen 2023 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’mizin hayırlı olmasını diliyorum.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yirmi yıldır AK PARTİ hükûmetleri olarak ülkemizin gelişmesi, muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarılması için her türlü engellemelere rağmen durmadan, yorulmadan, Türkiye için, Türkiye sevdalısı olarak, aziz milletimizin sevdalısı olarak bu yolda yürümeye devam ediyoruz. 2023 hedeflerimize sıkı sıkıya sarılıyoruz. Türkiye Yüzyılı’yla vizyonumuzu genişletiyoruz.

Her küresel krizle birlikte dünyadaki siyasi ve ekonomik dengeler biraz daha yerinden oynarken Türkiye gücüne güç katmaya devam ediyor. Şimdi, ülkemizi bir adım daha öteye taşıyacak yeni bir dönemin kapılarını aralamanın eşiğindeyiz. İnşallah milletimizle birlikte, 2023 virajını da sorunsuz bir şekilde atlatıp eser ve hizmet siyasetimizde yolumuza devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünlü…

 

 

 

BAHA ÜNLÜ (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçim bölgem Osmaniye'de yaşanan elektrik kesintileri artık kronikleşen bir sorun hâline gelmiştir. Bakım adı altında yapılan bu kesintiler aslında ucuz ve kaliteli hizmet verileceği gerekçesiyle özelleştirilen dağıtım hatları için gerekli altyapı yatırımlarının yapılmamasından kaynaklıdır. “Ucuz ve kaliteli hizmet verileceği.” vaadiyle özelleştirilen dağıtım şirketleri bugün ne ucuz ne de kesintisiz hizmet vermektedir. Soğuk havalarda haftada en az 2 kez yaşanan elektrik kesintileri sonucu hastası, yaşlısı, çocuğu, onlarca vatandaşlarımız evde üşümekte, mağdur olmaktadır. Bu yüzyılda, bu çileyi, bu sıkıntıyı vatandaşımıza yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu sebeple, kesintilerin ivedi şekilde giderilmesini ve tekrarlanmaması için gerekli çalışmaların yapılmasını talep ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aydın…

 

 

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP dönemindeki özelleştirmeler en son memleketim Orhaneli'de de 2015 yılının Haziran ayında o kadar tepkilere, eylemlere rağmen Tunçbilek Termik Santraliyle birlikte Çelikler Holdinge verildi. AKP, yandaşa ihale verdiğinde ödemeyi dolarla yapıyor o ihaleleri alan şirketler dolar ve euro cinsinden kârlarına kâr katıyor ancak devlet para alacağında -burada olduğu gibi- ödemeler dolardan TL’ye çevriliyor. Çelikler Holding, Tunçbilek ve Orhaneli Termik Santrallerinde euro ya da dolarla ödeyeceği parayı TL’ye çevirerek ödediğinde toplam 2 milyar 783 milyon 698 bin 837 lira kâr etmiştir, tamamen AKP’nin yaptığı kıyakla. Bu para 85 milyonundur, tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır. Bu kıyaklara bir an önce son verilip milletin hakkı millete geri teslim edilsin diyor, bu konuyu saygıyla sunuyorum.

BAŞKAN – Şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Usta, buyurun.

 

 

 

 

 

 

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İyi bir hafta diliyorum bütün arkadaşlarımıza. Genel Kurulu ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, biliyorsunuz, vatandaş bu elektrik faturalarının altında eziliyor. Özellikle esnafımız çok sıkıntıda yani Türkiye bugüne kadar elektrik faturasını yatıramadığı için, ödeyemediği için kepenk kapatan esnaf görmemişti; sağ olsun, AK PARTİ memlekete bunu da gösterdi. Aynı zamanda, tabii, vatandaş da -normal hane halkları da- bu konuda çok sıkıntı çekiyorlar.

Şimdi, bunların üzerine yani yüksek zamların, yüksek elektrik faturalarının üzerine bir de son günlerde karşılaştığımız bir olay var, bununla ilgili ciddi şikâyetler alıyoruz: Bir ayda çift fatura gelme meselesi başladı. Bilmiyorum, AK PARTİ Grubunun bu konudan haberi var mı? Yani aynı ayın içerisinde iki defa fatura geliyor. Bu konuyu araştırdık ve ciddi bir şikâyet de geldi; normalde dağıtım şirketleri, özel şirketler “3 nedenle; sayaç değişimi, borçtan kesilme ve abonelik yenilmede olabilir.” diyor. Bunların hiçbirinin olmaması durumunda dahi ciddi bir çifte faturalama var. Ben bugün Enerji Bakanına bir soru önergesi de verdim bu konuda; bakalım, kendisinden bir cevap bekliyoruz ancak bu konunun da mutlak surette üzerinde durulması lazım. Yani elektrik temel, insani bir ihtiyaçtır; vatandaşın elektriği zaten karşılayamazken ikinci faturayı karşılaması diye bir şey mümkün değildir. Bu nedir, ne değildir? EPDK bu dağıtım şirketlerini denetlemiyor mu diye sormak istiyorum.

Diğer bir konu, cumartesi günü memleketim olan Samsun'da TÜMKAMU-DER yani kamu çalışanları, kadro alamayan kamu çalışanları bir basın açıklaması yaptılar, orada bir toplantı yaptılar; biz bunu destekliyoruz. Bugüne kadar zaten taşeronlarla ilgili hususları sürekli gündeme getirdik. Başlangıçta bir kısım taşeronlar kadroya alındı fakat önemli bir kısmı alınamadığı için ciddi bir haksızlık doğdu, işte KİT'lerde çalışanlara, belediye işletmelerinde çalışanlara veya kiralık araç şoförlerine, hastane çalışanlarına kadro verilmemişti; bu talebi devam ettiriyoruz.

Onun dışında, sözleşmeli personelden kadroya geçirilenlere ilişkin Sayın Cumhurbaşkanının yakın zamanda bir açıklaması oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Bu tabii, bizim verdiğimiz mücadelenin bir sonucudur ve orada çok büyük bir mücadele verdik, katkı verdik, bunu destekledik ancak burada da yine haksızlık yapıldı yani yine bir kısım sözleşmelilere kadro verilmedi. Yani şu işi adaletli bir şekilde yapmak lazım, bunu anlamak mümkün değil. Niye devleti yönetenler çalışanlar arasında adaletsizlik yapar? Bu meseleyi hem taşerondan kadroya geçişlerde hem de sözleşmeli personelde gördük. Dolayısıyla, artık şu sıkıntıları bitirelim ya, insanlar işine gücüne baksın, yani sözleşmelilerden kadro verilemeyenler, taşeronlardan kadro verilemeyenler… Mesela nedir? İşte, hastane bilgi yönetim sisteminde çalışanlar, yemekhane personeli, kiralık araç şoförleri, radyoloji, laboratuvar, sterilizasyon, diş protez, fizyoterapist, biyolog, Karayolları yol bakım çalışanları, sosyal tesis çalışanları, Millî Eğitim çalışanları var -KİT'leri söylemiştim- çağrı merkezinde, enerji çalışanları; bunların hepsinin kadrosunu vererek insanların işine odaklanmasını sağlamamız lazım. İnsanlar mücadele etmekten, hak aramaktan işini yapamaz duruma geldiler; bunu hiçbir şekilde kabul etmek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Başkanım.

Diğer yandan, yine sorunlar devam ediyor, usta öğretici meselesi var, fahri Kur'an kursu öğreticileri var, vekil imamlar var; bunların özlük haklarının iyileştirilmesi lazım yani bunları mutlak surette yapmamız gerekiyor. Sosyologların sözleşme cetvelinde yer almaması sorununun çözülmesi lazım. Atama bekleyen sağlıkçı, öğretmen var, bir yandan öğretmen ihtiyacı var, bir yandan atama bekleyenler var fakat devlet, daha doğrusu hükûmet paraları başka bir yere harcıyor, ondan sonra bu insanların atamaları yapılmıyor. Biz bu konuların takipçisi olmaya devam edeceğiz, bu konuda mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz ama hükûmetten de bu konularda artık adım atmasını bekliyoruz.

EYT meselesi… Nihayet mücadelemiz sonuç verdi ve artık bir açıklama yapıldı. Nasıl bir şey yapılacağını henüz bilmiyoruz ama en azından “Çift maaş olmaz.” “Çift dikiş olmaz.” diyenler şimdi, artık, belli bir noktaya geldiler fakat burada da bir adaletsizlik yapılmadan bir çözüme gidilmesi gerektiğini özellikle kanun Meclise gelmeden vurgulamak istiyorum.

Şimdi, diğer bir konu, bugün asgari ücretin 3’üncü toplantısı olacak sanırım. Asgari ücret önemli arkadaşlar yani Avrupa ülkelerindeki gibi çalışanların yüzde 3’ü, yüzde 5’i asgari ücretle maaş almıyor bu ülkede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Başkanım.

Avrupa ülkelerindeki gibi yani yüzde 3’ü, yüzde 5’i falan değil. Bizim çalışanlarımızın yüzde 60’a yakın kısmı -muhtemelen biraz daha üzerinde- asgari ücret ve asgari ücrete çok yakın bir ücret alıyorlar dolayısıyla asgari ücret ortalama ücret olmuştur. Şu andaki asgari ücretin açlık sınırının epeyce bir altında olduğunu hepimiz biliyoruz. Yeni açıklanacak asgari ücretin alım gücündeki düşüşü hiç olmazsa bir miktar telafi etmesi lazım yani bu şeyle hükûmetin davranması lazım. Bir de şunu söyleyelim: Yani, hükûmet “Asgari ücreti artırdık.” diyor, biraz yüksek artırınca böyle bir propaganda yapıyor. Hükûmetin arttırdığı filan yok yani devletin asgari ücretin fazla arttırılmasında aslında katkısı var, devletin gelirlerine katkısı var. Niye? İşte, sosyal güvenlik primini daha yüksek ücretten, daha fazla alıyor, bu yükü işveren çekiyor ama burada da adaletli bir şey yapmak gerekiyor. Yani, bizim, İYİ Parti olarak 9.600 lira asgari ücret teklifimiz var ama bir taraftan da işverenin de bu zorluğunun göz önünde bulundurularak onlara da bir destek verilmesi suretiyle ve üç ayda bir güncelleme yapılması suretiyle bu asgari ücret meselesinin çözülmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ERHAN USTA (Samsun) – Bitireceğim Başkanım, teşekkür ederim.

Son konu olarak, bugün bir kanun teklifi gelecek. Bu konuda, burada, biliyorsunuz özellikle 2 tane madde var, 3 taneydi; bunlardan bir tanesi olan zeytinlik meselesini çıkardılar. Limanlar ve bu sendikalar meselesi var. Şimdi, bakın, yani bu olacak iş değil, bunu anlamak mümkün değil. Yani AK PARTİ giderayak seçimi kaybedeceğini biliyor, birilerine verdiği sözleri herhâlde tutma adına yağlama ve talan zihniyetine burada devam ediyor. Anayasa Mahkemesi -bu kanun daha önce de çıktı, itiraz ettik ama bize rağmen çıkardılar- iptal etti. Şimdi yeni bir kanun teklifi geliyor burada Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin hiçbirisi karşılanmıyor. Bu kabul edilebilir mi ya? Yani süresi en yakında bitecek olanın altı yılı var; kırk yıl sonra sözleşme süresinin bitecek olanın dahi süresini uzatıyor ve hiçbir yarışma yaptırmadan bunu yapıyor. Buna olan itirazlarımızı, direncimizi bu kanun teklifi görüşülürken şiddetli bir şekilde sürdüreceğiz.

Son konu olarak da sendikalar meselesi de aynı şekilde. Bu, yüzde 2 baraj meselesi haksızlıktır. Yani bu, insanları sarı sendikacılık yapmaya insanları teşvik etmektir, bunu da hiçbir şekilde kabul etmiyoruz.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi, son kez açıyorum.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Çalışanlar arasında hangi sendika üyesi olduğuna bakarak işte, birisine 750 lira, birisine 250 lira gibi bir para verilmesi adaletle de, hakkaniyetle de, Anayasa’yla da, yasayla da, vicdanla da bağdaşan bir şey değildir. Dolayısıyla bu konuda da direncimizi sürdüreceğiz ve AK PARTİ Grubunu da ve MHP Grubunu da       -Cumhur İttifak’ını- bu konuda onları sağ duyulu olmaya davet ediyoruz. Çalışanlar arasında bu ayrımı yapmayalım, sendikalar arasında bu ayrımı yapmayalım ve burada adaletli bir şey yaparak birisine ne veriyorsak diğerine de aynı şekilde verelim. Bu memleketin huzuru açısından ben bunun önemli olduğunu düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

Buyurun.

 

 

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin: “Akif başlı başına bir vatandı.” diyerek tarif ettiği İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy kendi ifadeleriyle: “Sahipsiz olan vatanın batması haktır/ Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.” düsturuyla hareket ederek ömrünü vatan, millet ve istiklal uğruna adamıştır. 20 Aralık 1873 tarihinde dünyaya gelen İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, 27 Aralık 1936’da da ebedî âleme irtihal etmiştir. 20-27 Aralık Mehmet Akif Ersoy’u Anma Haftası olması vesilesiyle Millî Mücadele’nin yürekli sesi, İstiklal Marşı’mızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’u rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.

Sayın Başkan, ülkemizin her alanda kararlılıkla başlatmış olduğu millî teknoloji hamlesi hızlı bir şekilde meyvelerini vermeye devam etmektedir. Millî ve yerli üretim çalışmaları neticesinde daha önce Bayraktar, ANKA, AKSUNGUR, Akıncı, Kargı, Karayel gibi insansız hava araçlarımız ve ATAK, GÖKBEY helikopterlerimiz üretim aşamalarını başarıyla tamamlayarak envanterimize girmiştir.

Ülkemiz yine kara ve denizde de savunma kabiliyetini ve kapasitesini oldukça yüksek bir seviyeye çıkarmıştır. BOĞAÇ, BARKAN, KAPLAN, Demirhan, ALPAN, Ertuğrul ve diğer insansız kara araçlarımız, millî piyade tüfekleri ve fırtına obüsleriyle birlikte BORA, KASIRGA, TOROS, ATMACA füzelerimizle son olarak deneme atışını yapmış olduğumuz TAYFUN füzemiz millî ve yerli imkânlarla üretilmiştir.

Denizde ULAK, SANCAK, SALVO, ALBATROS, MİR insansız deniz araçlarımızla birlikte MİLGEM Projesi kapsamında üretilen millî savaş gemileri envanterimize dâhil olarak ülkemizin gücüne güç katmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Son olarak geçtiğimiz hafta ülkemizin ilk insansız savaş uçağı olma özelliğine sahip olan KIZILELMA başarıyla gökyüzüyle buluşmuş ve tüm dünyada bu gelişme büyük yankı uyandırmıştır. Yine TUSAŞ’ın insansız jet motorlu savaş uçağı ANKA-3’ün 2023’te gökyüzüyle buluşacağı ifade edilmiştir. Dosta güven, düşmana korku veren ve milletimizi gururlandıran bu gelişmeleri takdirle takip ettiğimizi ifade ediyor, bu üretim sürecinde yer alan, başta mühendislerimiz, teknikerlerimiz, bütün çalışanlarımızla birlikte, kamu sektöründe ve özel sektörde bu süreçlere katılan bütün destekçileri, katılımcıları takdirle karşılıyor, onlara şükranlarımızı sunuyor, muvaffakiyetler diliyoruz.

Sayın Başkan, 17 Aralık tarihinde uluslararası hava sahasında gerçekleşen NATO eğitim görevi icrasında Yunan tarafından hava kuvvetlerimize yönelik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – …engelleme girişiminde bulunulmuş, dün itibarıyla aynı görev kapsamında uluslararası hava sahasında görevini icra eden Türk Hava Kuvvetlerimize ait uçaklar yine Yunanistan tarafından taciz edilmiştir. Uçaklarımıza radar kilidi atılmak suretiyle düşmanca bir tutum sergileyen Yunanistan’a gerekli cevap F-16’larımız aracılığıyla verilmiştir. Yunanistan’ın bir süredir devam ettirdiği tahrik edici eylemleri “Avrupa’nın şımarık çocuğu” olarak anılmasının ötesinde bir duruma evrilecek olursa tarihten ders almayan Yunanistan’ı hiç şüphesiz büyük bir bozgun beklemektedir.

Bu doğrultuda Yunan makamlarını dostluk, müttefiklik ve komşuluk ilişkilerine riayet etmeye davet ediyor, ülkemizin soğukkanlı ve sağduyulu duruşunun acizlik zannedilmesi hâlinde Yunanistan’a çok ağır bedeller ortaya çıkaracağını bir defa daha dile getiriyor, mavi vatanda ve ana vatanda vatanımızın birlik, beraberliği için mücadele eden bütün güvenlik güçlerimizi buradan selamlıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Oluç, buyurun.

 

 

 

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, dün İstanbul’da yani demokratik siyaset ve hukuk açısından büyük bir rezalet yaşadık, ben de oradaydım ve bu rezalet şöyle cereyan etti: Düşünün, Türkiye'nin 3’üncü büyük partisinin Eş Genel Başkanlarından biri Kadıköy ilçe binasında abluka altına alınıyor ve dışarı çıkartılmıyor. Diğer Eş Genel Başkan Kadıköy ilçe binasına 30 metre mesafede abluka altına alınıyor, o da ilçe binasına alınmıyor. Biz vekillerle 40 metre ötede abluka altına alınıyoruz ve Eş Genel Başkanlarımızın yanına gidemiyoruz. Ne oluyor, konu ne? Eş Genel Başkanlarımız bir gün önce, cumartesi günü İstanbul’da yaşanmış olanlarla ilgili bir basın açıklaması yapmak istiyorlar ilçe binasının önünde. Yani anayasal bir haktan söz ediyoruz, demokratik siyaset açısından çok açık olan bir haktan söz ediyoruz, zaten milletvekili olan Eş Genel Başkanlarımızın istedikleri yerde basın açıklaması yapma hakları da var. Yani hukuktan söz etmek istemiyorum çünkü bu iktidarın “hukuk” diye bir derdi olmadığını gayet iyi biliyoruz ama büyük bir hukuksuzluk bir taraftan, büyük bir polis şiddeti, kolluk şiddeti. O kolluğun bu şiddeti uygulama cesaretini ve teşvikini nereden aldığını biliyoruz, İçişleri Bakanı doğrudan, İçişleri Bakanının direktifiyle bu işlerin yapıldığını gayet iyi biliyoruz ve böyle bir demokratik siyaset açısından büyük bir rezalet yaşanıyor. Hani “millî irade, millî irade” deyip de mangalda kül bırakmayan bu iktidar partisi var ya, bu iktidar partisi “millî irade” dediği zaman biz anlamalıyız ki sadece kendisine oy verenlerin iradesini kastediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Yoksa muhalefet partilerinin, diğer partilerin seçmenleri, onların iradeleri, onlara oy veren, sandıkta ortaya çıkan sonuçlar vesaire bunlarla alakası yok yani “millî irade” dedikleri kendilerine oy veren seçmenlerin ama inanıyoruz ki kendilerine oy veren seçmenler bile bir başka siyasi partiye yapılan bu hukuksuz, açık, abluka tutumunu, saldırı tutumunu asla savunmazlar eğer demokratik siyasete inanıyorsa o seçmenler. Şimdi bütün bu mesele neden kaynaklanıyor? Bakın, cumartesi günü İstanbul İl Eş Başkanımız Ferhat Encü’ye bir polisin tokat atmasıyla, saldırısıyla gerçekleşiyor esas itibarıyla. Bu saldırıyı kınıyoruz, protesto ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Hiçbir kolluğun, hiçbir polisin -hangi düzeyde olursa olsun- bir vatandaşa, hele hele bir siyasi partinin İstanbul’da gibi milyonlarca insanın yaşadığı, üyelerimizin olduğu, milyonlarca oy aldığımız bir şehrin İl Eş Başkanına yönelik böyle bir saldırıyı yapması asla en ufak bir meşruiyeti ve haklılığı olan bir şey değil; kınıyoruz ve protesto ediyoruz.

Bu nedir aslında? Ferhat Encü kimdir? Ferhat Encü, Roboski’de savaş uçaklarının bombalayarak yarısından fazlasının çocuk olduğu 34 Kürt köylüsünü öldürdükleri yerden gelen bir kişidir ve ailesinden o Roboski saldırısında birçok insanı kaybetmiş olan kişidir. O kişiye yapılan bu saldırı aslında hem Roboski halkına yapılan bir saldırıdır hem Kürt halkına yapılan açık bir düşmanlık ve saldırıdır ve HDP seçmenlerine yapılan açık bir saldırıdır; bunu çok iyi biliyoruz, herkes de bunu görüyor, biliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Ferhat Encü’nün ailesinden çok sayıda insan katledilmiştir ve Ferhat Encü, bu katliama rağmen, demokratik siyasette ısrar eden, daha önce milletvekili olan, burada, bu kürsüde konuşmalar yapmış bir arkadaşımızdır, şimdi İstanbul İl Eş Başkanlığını sürdürmektedir ve böyle bir saldırıyla karşı karşıya kalmıştır.

Şimdi, biz, aslında, bu saldırıyı gerçekleştirmiş olan polis memurunun, belli bir düzeydeki amirin, İstanbul’da muhalefetin yaptığı birçok demokratik mitinge ve basın açıklamalarına saldırdığını biliyoruz, 8 Martta, 25 Kasımda kadınlara saldırdığını biliyoruz; bu, onun ilk saldırısı değil, bunu bir alışkanlık hâline getirmiş ve esas itibarıyla da oluşturmuş olduğu bir çetevari ekiple beraber bu saldırıları gerçekleştirdiğini biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Son cümlem.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bir kez daha iktidara çağrıda bulunuyoruz: Birincisi, demokratik siyasete yönelik bu saldırılar kabul edilemez. Muhalefet partilerine ve toplumsal muhalefete çağrıda bulunuyoruz: Bu tür saldırıları kabullenmeyin. Bu tür saldırılar başladığı zaman, bu, sadece HDP’ye ve Kürt halkına yönelik düşmanlık değil, aslında toplumsal ve siyasal muhalefete yönelik çok geniş bir düşmanlık dalgasının bir parçasıdır. Onun için, çağrıda bulunuyoruz: Kabullenmeyin.

Ve iktidarın -tabii ki yapmayacağını biliyoruz ama- hukuka zerre kadar değer veriyorlarsa bu saldırıyı yapmış olan polis memurundan başlayarak işin soruşturmasını yürütmesi gerektiğini biliyoruz ama yapmayacaklarını da biliyoruz.

Biz bu saldırılara rağmen dimdik ayakta duracağız, bu saldırılara rağmen demokratik siyasetten vazgeçmeyeceğiz; kararlı duruşumuzu ve mücadelemizi, hukuk, adalet ve demokrasi mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.

Teşekkür ediyorum.

        BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.

 

 

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, Sincan Cezaevinden çok acı bir haber aldık: 28 Şubat davası kapsamında rütbeleri sökülen emekli Korgeneral Vural Avar, 85 yaşında cezaevinde hayatını kaybetti. İktidarın hukuku siyasallaştırılmasının ve bir intikam aparatına dönüştürülmesinin çok acı bir sonucuydu bu. İnfazları durdurmayarak 85, 90, 93, 94 yaşlarındaki yaşlı, hasta bedenlerden intikam aldığını sanan vicdansızların yönettiği bir ülkede yaşıyoruz maalesef. Bu dava, FETÖ'cü hâkim ve savcıların temelini attığı, iddianamesini yazdığı bir dava. 28 Şubat sürecinde yaşananları tasvip etmediğimizi defalarca söyledik ama koca bir süreci, o dönemde komuta kademesinde ya da o kademenin yan kademelerinde görev yapan, şu anda 90’lı yaşlarında olan kişilerden bunun hesabını sormak; hasta bedenlere, yaşlı bedenlere işkence etmek, onların cezaevlerinde ölümüne sebebiyet vermek 28 Şubatla yüzleşmek demek değildir; bunu görmek lazım. Vural Avar'ı Cezaevi İnceleme Alt Komisyonu üyelerimiz Sevda Erdan Kılıç ve Ali Haydar Hakverdi ziyaret etti. Ziyaretinde kendisi çok hasta olmasına rağmen, “Buradan yaşlılıktan, hastalıktan değil FETÖ'cülerin kurduğu bu kumpas davasından beraat ettiğim için çıkmak isterim.” ifadesini kullanmıştı, o da bu tutanaklara geçsin ve bu yüce çatının altında kalsın.

Yine, Milletvekilimiz Sezgin Tanrıkulu, Anayasa Mahkemesine “Yaşam hakkı ihlali olmadan bu bireysel başvurunun görüşülmesi” çağrısında bulunmuştu, bunu da bir kez daha hatırlatmak isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dün, rahmetli Ali Tatar'ın ölüm yıl dönümüydü; FETÖ'cülerin kendisine çaldığı karaya karşı “Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez.” diyerek kendi yaşamına son vermişti. Ali Tatar’a, Vural Avar’a ve kumpas davalarından dolayı hayatlarını kaybeden, o sürecin sonunda hayatlarını kaybeden herkese Allah'tan rahmet, ailelerine bir kez daha başsağlığı diliyoruz.

28 Şubat tutuklularını ben de ziyaret etmiştim. Biz, Silivri Cezaevi önündeki isyanlarını, Silivri Cezaevi önünde uğradıkları hak mağduriyetini dile getirmiştik ama seslerini duyuramadık. Buradan bir kez daha dile getiriyoruz: Sincan ve Silivri'de tutulan, yaşını almış, hastalıklarla boğuşan bu komutanların cezaevlerinde ölmelerine engel olun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Cezaevinde, sağlık koşulları ve yaşlılık nedeniyle duramayacak olan tutuklu ve hükümlüler için farklı tedbirler alınabilir. Bu insanlara çektirdiğiniz zulüm artık yeter diyoruz.

Bugün iyi bir haber aldık, onu da paylaşmak gerekiyor. Geçen sene, “Montrö Bildirisi” olarak bilinen “Amiraller Bildirisi” olarak bilinen ve 103 amiralin fevkalade korkunç şekilde hedef gösterildikleri, rütbelerinin söküldüğü, orduevlerine sokulmasının yasaklandığı, kaldıkları yerlerden zorla uzaklaştırıldıkları, kendilerine tahsisli olan korumaların kendilerinden alındığı bir linç sürecini yaşamıştık. Bu bildiri yayınlandığında edilen sözler hafızalarımızda. Bu ülkeye üniformalarıyla hizmet etmiş amirallere “darbeci” yaftası yapıştırıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –  Gözaltı süreçleri hukuksuzca uzatıldı ve bugün gelinen noktada hepsi birden beraat ettiler, yargı kararıyla bu bildiriden beraat ettiler. Adalet ve Kalkınma Partisi bir siyasi akılla değil, trol aklıyla yönetilen bir siyasi parti durumuna düşmüştür. Troller sosyal medyada hedef gösteriyorlar, saldırıyorlar; sonra AK PARTİ’ye müzahir kalemler buraya katılıyor, daha sonra AK PARTİ’nin sözcüsü buna katılıyor, daha sonra savcılar, hâkimler harekete geçiyor. Sürecin sonunda kim haklı çıktı? Ne oldu? Sürecin sonunda ne oldu? Mahkeme 103’ünü de beraat ettirdi, bakalım şimdi ne diyeceksiniz. O gün 103 tane amirale, mavi vatana “mavi vatan” ismini vermişlere, Türkiye’nin mavi vatanla ilgili  bütün taktik hamlelerini yapmış olanlara bu yaftaları yapıştırdınız da en sonunda ne oldu, ona bir dönüp bakmak gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –  Son konum da şu: Pazar günü Halkların Demokratik Partisinin İstanbul İl Eş Başkanı, birlikte milletvekilliği yaptığımız Ferhat Encü bir polis tarafından tokatlandı. Görüntüleri gördüm, vicdanım sızladı. Bir partinin il başkanı demek, o partinin o ildeki kurumsal kimliği demektir; oy aldığı 6 milyon kişiyi temsil eder, eş genel başkanlarını temsil eder. Orada atılan o tokat haddizatında sivil siyasete atılmış tokattır. O tokat bir kişiye atılmış tokat değil; 600 milletvekiline, bu Mecliste geçmişte milletvekilliği yapan herkese atılmış tokattır. Ayrıca, Uludere acısıyla, Uludere’yle yüzleşmeyenlerin; Uludere’ye eşini yollayıp taziye verenlerin ama Uludere’yle yüzleşmeyenlerin Uludere’ye attığı tokattır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ve bugün için... Dün Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanlarına yapılan abluka sivil siyasete alan bırakmamaktır. Bir partinin genel başkanının ilçe binasına girememesi demek ne demektir? Buna izin vermemek demek ne demektir? Bunların kabul edilebilir tarafı yok. Haziran ayında Zafer Partisinin Genel Başkanı Hatay’a sokulmadığında da İçişleri Bakanlığının önüne yürütülmediğinde de aynı tepkiyi verdik. Kimin başına geldiğine bakarak tepkinizi değiştirmeye çalışırsanız, bir partinin ilçe başkanı siyaseten kıymetli, bir partinin eş genel başkanı siyaseten ablukaya alınabilir olursa Anayasa’yı ihlal edersiniz; bu doğru bir yaklaşım değildir. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özel, son sözlerinizi, son cümlelerinizi alayım.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biz, 6,5 milyon seçmeniyle, kendilerine verilen 6,5 milyon oyla, Meclisteki gruplarıyla Halkların Demokratik Partisine diğer siyasi partiler gibi ayrımsız, eşit saygı duyuyoruz. Devletin tüm organlarının bu saygıyı duyması iktidarın ve Hükûmettekilerin sorumluluğundadır.

Anayasa değiştirmek için ihtiyaç duyduğunuzda kapılarını çalıp ya da bu Meclisin işleyişinde aynı masanın etrafına oturup gayet nazik müzakere edip sonra kameraların önünde demokratik siyasete tokat atmak da abluka yapmak da iki yüzlülüktür. Adalet ve Kalkınma Partisinden, onları bu iki yüzlülüğü terk etmeye davet ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tunç...

Buyurun.

 

 

 

 

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hayırlı bir çalışma haftası diliyorum.

Geçtiğimiz cuma günü görüşmelerini tamamlayarak kabul ettiğimiz 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile 2021 Yılı Kesin Hesap Kanunu’nun ülkemize ve aziz milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Milletimizden aldığımız destek ve ilhamla cumhuriyetimizin 100’üncü, iktidarımızın 21’inci bütçesini hayata geçirmenin gururunu yaşıyoruz. Yirmi bir yıldır bizlere güvenerek hizmetkâr olmanın onurunu yaşatan aziz milletimize şükranlarımızı sunuyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle, büyüyen ve kalkınan Türkiye’nin bütçesi olan 2023 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Anadolu irfanının temsilcisi, insanımızın hoşgörü ve mütevaziliğinin vücut bulmuş hâli Hazreti Mevlâna’nın 749’uncu Vuslat Yıl Dönümü vesilesiyle, Hazreti Mevlâna ve onunla birlikte Anadolu’muzun mayaları büyük mütefekkirlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

Buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hazreti Mevlâna tüm dünyaya sevgiyi, hoşgörüyü ve mütevazılığı aşılamış, daima birlik ve beraberlik tohumları ekmiştir. Barış, sevgi ve beraberlik gibi mirası, onun geride bıraktığı ve gelecek nesillere de emanet ettiği çok önemli değerlerimizdir. Biz de Hazreti Mevlâna’dan aldığımız ilhamla “Türkiye Yüzyılı” vizyonunun insanımızın tamamını kucaklayan ve aynı zamanda şefkatin de yüzyılı olacağına yürekten inanıyoruz. Bu vesileyle, Hazreti Mevlâna’yı 749’uncu Vuslat Yıl Dönümü’nde saygı ve rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, salgınla başlayan, Rusya-Ukrayna arasındaki savaşla tırmanan küresel ekonomik dalgalanmaya rağmen ülkemizi büyütmeye, milletimizin refahını yükseltmeye devam ediyoruz. Sabit gelirlilerimizin alım gücünü artırarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da enflasyona ezdirmemeye devam edeceğiz. Bugün görüşmeleri gerçekleşen asgari ücretin işçilerimizin beklentilerini ve alım gücünü karşılayacak bir seviyede belirleneceğine yürekten inanıyorum.

EYT düzenlemesinde teknik konular üzerinde çalışmalar son aşamaya gelmiş durumda. Sözleşmeli personelin kadroya alınması teklifimizi de en yakın zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş olacağız. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde milletimizin beklentilerine cevap vermeye, insanımızın refahını yükseltecek adımları atmaya devam edeceğiz.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yeni nesil insansız savaş uçağımız Bayraktar KIZILELMA ilk uçuş testini 14 Aralıkta başarıyla tamamladı. Bayraktar KIZILELMA özellikle kısa pistli gemilere iniş kalkış kabiliyetiyle muharebe sahasında devrim gerçekleştirecek bir platform olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Türkiye’nin inşa ettiği ve hâlihazırda seyir testlerini gerçekleştirdiği TCG Anadolu gemisi gibi kısa pistli gemilere iniş ve kalkış kabiliyetine sahip olacak şekilde geliştirilen Bayraktar KIZILELMA, bu yeteneği sayesinde denizaşırı görevlerde önemli rol üstlenecek. Bu kabiliyetiyle mavi vatanın korunmasında stratejik bir rol oynayacak. Bayraktar KIZILELMA tasarımdan elde edeceği düşük radar izi sayesinde en zorlu görevleri başarıyla gerçekleştirecek. 6 ton kalkış ağırlığına sahip olacak olan KIZILELMA, Türkiye’nin ilk insansız savaş uçağı, millî olarak geliştirilen tüm mühimmatları kullanacak ve planlanan 1.500 kilogram faydalı yük taşıma kapasitesiyle büyük bir güç çarpanı olacak. Savunma sanayimizi taçlandıran KIZILELMA’yı büyük bir özveriyle hayata geçiren Bayraktar ailesine ve çok değerli çalışanlarına şükranlarımızı sunuyor, başarılı çalışmalarının devamını diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Biraz önce ifade edilen 103 amiralle ilgili mahkeme kararıyla ilgili Sayın Özel yorum yaptı, tabii kesinleşmiş bir karar değil, kesinleşmemiş bir yargı kararı üzerinden Genel Kurulda lehte ya da aleyhte bir beyanda bulunmak hukuken Anayasa 138 gereğince de mümkün değil. Burada tabii ki bu bildirinin mahiyetiyle ilgili görüşler sarf edildi, yargılama öncesi, soruşturma öncesi de lehte, aleyhte görüşler sarf edildi. “Türk milleti adına” diye başlayarak bir muhtıra gibi bir bildirinin yayınlanmış olması ve burada siyasi iktidara yol gösterici bir bildiri hazırlanmış olması tabii ki geçmişteki e-muhtıraları hatırlattı. Bu anlamda yargı bir soruşturma başlattı, kovuşturma açıldı ve şu anda ilk karar verildi. Bundan sonraki süreçle ilgili de elbette ki kararın ne şekilde sonuçlanacağına tarafsız ve bağımsız yargı karar verecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bu konuda tarafsız ve bağımsız yargı kararını verecektir, buna da herkesin saygı duyması gerekir.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – İki cümleniz yok yani partimize karşı olanlara.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yetmedi, süre yetmedi.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Süreniz bittiği için söyleyemediniz değil mi?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Süre yetmedi.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Süre yetmedi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Söyleyeyim mi?

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Hay Allah, süre yetmedi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yani diğer konuyla ilgili eğer süremiz varsa…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Açık, mikrofon açık.

BAŞKAN – Buyurun, son cümlelerinizi alayım.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, tabii, Kadıköy’de meydana gelen olaylarla ilgili gerek HDP Grup Başkan Vekili gerekse Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili söz alarak birtakım değerlendirmelerde bulundular. Tabii ki Türkiye’de toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı mevzuatımız gereğince ve Anayasa’mız gereğince bir haktır, bir insan hakkıdır, anayasal bir haktır. Bu konuda hiç söylenecek bir söz yok yani siyasi partilerimizin kongreleri     -HDP de dâhil- genel kurulları, diğer toplantıları, hepsi gerçekleştiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son kez açıyorum.

Buyurun, tamamlayın.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ancak idarenin de yapmış olduğu açıklamaya baktığımızda burada terör örgütü elebaşının sözde tecridinin ortadan kaldırılmasına yönelik ya da “savaşa hayır” şeklindeki cümlelerle bir toplantı yapılma talebinin bir kere hukuken mümkün olmadığını söylemek istiyorum.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – “Evet” mi yani savaşa “evet” mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ancak milletvekillerinin -ister eski ister yeni- ya da siyasi parti genel başkanlarının böyle bir durumla karşı karşıya kalmasını bir siyasetçi olarak hiçbirimiz tasvip edemeyiz. Ancak burada özellikle terör örgütü elebaşına yönelik sloganların atıldığı ve buna yönelik bir toplantının, basın açıklamasının yapıldığı bir ortamda da siyasetçilerimizin bulunmasını doğru bulmayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlelerinizi alayım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Nasıl bir yalan bu ya, nasıl bir yalan bu!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ancak bu tür durumlarla milletvekillerinin, siyasi parti genel başkanlarının karşı karşıya kalmalarını istemeyiz diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Oluç…

 

 

 

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, önce 2 şeyi düzeltmek istiyorum. Bir tanesi, dün yapılmış olan Eş Genel Başkanlarımızın, milletvekillerimizin ve benim de dâhil olduğum, katıldığımız bir basın açıklamasıydı ve bu basın açıklamasının içeriği bir gün evvel İl Eş Başkanımıza yapılmış olan saldırıydı. 2 Eş Genel Başkanımız basın açıklamasını yaptılar ve bu basın açıklaması sadece bu konuyla ilgiliydi, başka hiçbir konu yoktu. Dolayısıyla Sayın Tunç, dünkü basın açıklamasıyla ilgili sizin söylediğiniz doğru bir bilgi değil. Size belli ki güvenlik bürokrasisi yanlış bilgi vermiş. Büyük ihtimalle güvenlik bürokrasisi kendi içine de yanlış bilgi vermiş ama onu bir kenara koyalım çünkü hani İçişleri Bakanlığından farklı bir şey beklemiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bitiriyorum efendim.

İkinci düzeltmek istediğim konu, bir gün evvel İstanbul'da bizim il eş başkanlarımızın da katıldığı ve annelerin katıldığı etkinlik ise... Anneler, hasta ve yaşlı tutuklularla ilgili uzun zamandır çeşitli yerlerde açıklamalar yapıyorlardı, bir adalet nöbeti sürdürdüler ve bu açıklamaların sonuncusu yapılacaktı yani hasta ve yaşlı tutuklularla ilgili olan bir toplantıydı, bir açıklamaydı, basın açıklamasıydı ve buna yönelik bir saldırı oldu; yine gözaltı ve işte, İl Eş Başkanımıza, Ferhat Encü'ye yönelik saldırı gerçekleşti. Dolayısıyla sizin verdiğiniz bilgi her iki açıdan da doğru bir bilgi değil. Büyük ihtimalle güvenlik bürokrasisinin bu yanlış bilgiyi sunmasının nedeni aslında meselenin gerçeğini örtmek ve yaptıkları hukuksuz davranışların göz ardı edilmesini sağlamak içindir. Bunu da belirtmiş olayım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

 

 

                                                                                           5/12/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Rusya Federasyonu Devlet Duması Başkanı Sayın Vyacheslav VOLODIN’in beraberinde bir parlamento heyetiyle birlikte ülkemizi ziyaret etmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 2/12/2022 tarih ve 97 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyaretleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

 

                                                                                     Mustafa Şentop

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

 

 

 

                                                                                           5/12/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Suudi Arabistan Şûra Konseyi Başkanı Sayın Abdullah Muhammed İbrahim Alsheikh'in beraberinde bir Parlamento heyeti ile birlikte ülkemizi ziyaret etmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 2/12/2022 tarih ve 97 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyaretleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

 

                                                                                     Mustafa Şentop

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

 

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, esas komisyon olarak Adalet Komisyonuna, tali komisyon olarak da Çevre Komisyonuna havale edilen (2/4775) esas numaralı Kanun Teklifi İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal tarafından geri alınmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

 

20/12/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/12/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

                                                                                        Erhan Usta

                                                                                           Samsun

                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu ve 19 milletvekili tarafından eczanelerde ilaç bulunamaması ve yüksek ilaç fiyatları gibi sorunların çözümü, giderek büyüyen ilaç krizinin önlenmesi ve doğru ilaç politikalarının oluşturulması amacıyla 25/5/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 20/12/2022 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

 

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ülkemize resmî bir ziyarette bulunan Kosova-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Sayın Enis Kervan ve beraberindeki heyet Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir; kendilerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

 

 

 

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Sayın Arslan Kabukcuoğlu.

Sayın Kabukcuoğlu, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde ülkemizde yaşanan ilaç sorunlarıyla ilgili grubumca verilmiş olan Meclis araştırması önergesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uzun süreden beri ülkemizde ilaca erişimde hastalar sorun yaşamaktadırlar. Her alanda olduğu gibi ilaçta da enflasyon, hastaların ilaca ulaşamamasının bir nedenidir. Bir hafta kadar önce ilaca yüzde 36 zam yapıldığı hâlde ilaçlar yine bulunamaz durumdadır. Burada gerekçe olarak ham madde fiyatındaki yükselme ve ambalaj fiyatlarındaki yükselme ileri sürülmektedir. Birkaç yıl önce orijinal preparat sahibi firmalar, piyasadaki düzensizlik nedeniyle ayrıldılar ve yerine, daha çok Hindistan firmaları yer aldılar ancak onlar da bu fiyat düşüklüğünü gerekçe göstererek ülkemizden ayrılmaktadırlar.

Eczaneler, ecza depolarından ihtiyaçlarının ancak yüzde 10 kadarını temin edebildiklerini söylüyorlar. Eczacılar “Hastalara ‘İlaç yok.’ demekten artık utanır olduk.” diyorlar. Hepimizin bildiği, ismi “G” ile başlayan bir ağrı kesici ilaç var, içinde parasetamol ve kafein bulunuyor. Bu kaşe, seksen dokuz yıllık bir ilaç. Geçen yıl bunun bir kutusunun fiyatı 3,5 lirayken şu anda 14 lira olmuş durumda. Eczacılar diyorlar ki: “Fiyatı söyler söylemez hastalar ellerine ateş almış gibi ilacı geri bırakıyorlar.” SGK, adı olan ama kendi piyasada olmayan birtakım ilaçlar üzerinden fiyatlandırmalar yapmakta ve emsal değer belirlemektedir. Piyasada bulunan ilaçlar emsal gösterilen ilaçtan daha pahalıdır, muadiller daha pahalıdır. Bu durum, hasta katılım bedelini aşırı yükseltmektedir. SGK uygun bir yöntemle ilaç fiyatlarını belirlemeli ve hastalardan katılım payları düşürülmelidir.

İlaçla ilgili aktüel haberler daha çok belli sayıda ilaca ulaşamama ve raflarda bulunamamasıyla ilgilidir. Bizim asıl sorunumuz, günümüzde tıbbın hizmetine dünyada sunulan ilaçlara ulaşamamakla ilgilidir. Son on yılda çıkan 10 tane yeni kuşak antibiyotikten sadece 1 tanesi ülkemizde vardır, diğerleri yoktur. Yeni ilaçlar, yeni tedavi ve daha fazla iyileşme demektir. Avrupa İlaç Endüstrileri ve Örgütleri Federasyonu raporuna göre, hastalarımıza ilaç sunuş bakımından Avrupa’da çok kötü durumdayız. Örneğin, 2014-2020 yılları arasında Avrupa Birliği 279 tane ilaca onay vermiş. Avrupa Birliğinde ilaca erişim ortalama 150 iken bu ilaçların sadece 65 tanesi ülkemizde bulunabiliyor. Ülkemiz, dünyada var olan ilaçların yüzde 71’ini hastalarına sunamıyor, hiç sunmuyor. 65 kalem ilacın yüzde 5 kadarına kısıtlı erişim var, yüzde 6 kadarına ise hastalar ceplerinden ödeme yapmak suretiyle ulaşabiliyorlar. Merkezî onaydan sonra hastaların ilaca ulaşma süresinde 35 Avrupa ülkesi arasında en uzun süreye sahip ülkeyiz; bin sekiz gün. Onkoloji  ilaçlarına ulaşım Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 55’ken ülkemizde sadece yüzde 20’dir. Bu yüzde 20’lik erişimin dörtte 1 kadarı Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemesi dışındadır, hastalar bunları kendi ceplerinden alıyorlar. 2019 yılında 2021 yılına göre daha fazla ilaca ulaşabiliyorduk. Çocuklarını açlıktan öldüren Hükûmet, çocuklarını eğitemeyen Hükûmet, çocuklarına sahip çıkamayan Hükûmet, çocuklarına protein vermeyip karbonhidratla besleyerek bodur ve obez yapan Hükûmet, insanlarına en yeni ilaç tedavisini sunabilir mi? Onu da geçin, Avrupa Topluluğundaki ilaçların yüzde 29’unu bile hastalarına seri şekilde sunamayan Hükûmetten ne bekleyebiliriz? Yazık bu ülkeye, yazık bu millete.

Sayın Erhan Usta, bütçe konuşmalarında söyledi, yirmi yıldaki vergi gelirleri, iç borçlanma, dış borçlanma ve özelleştirmeler sonucunda Türkiye’de 3,5 trilyon dolar bu Hükûmetin elinden para geçti, bunun sadece yüzde 10’unu ancak yatırıma dönüştürebildi.

AK PARTİ’li vicdan sahibi değerli milletvekilleri, 1.700 yataklı Elâzığ devlet hastanelerini yıkıp bin yataklı şehir hastanesi yapmak veya 1.400 yataklı Eskişehir Devlet Hastanesini yıkıp bin yataklı şehir hastanesi yapmak, günümüzde hasta olan insanların tedavi bedellerini çocuklarına ödetmek marifet değildir. Marifet, en yeni tedavi imkânlarını memleketine getirmek ve bunları hastalarının kullanımına sunmaktır.

İlaç, ciddi bir konudur, gözükenden çok daha fazla sorunu barındırıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Yapılacak Meclis araştırması pek çok soruna çözüm ve çare olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Sait Dede. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SAİT DEDE (Hakkâri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eczacılık meslek örgütleri, Türkiye’de binden fazla ilacın temininde ciddi sıkıntılar olduğunu dile getiriyor. Eczacılar Birliği, ilaçlarda yaşanan sıkıntının temel sebebini kur farkının ciddi oranda artmasına bağlamaktadır. “4’üncü ve 5’inci kademe” olarak adlandırılan ithal ilaçların çoğunda kur farkından kaynaklı erişim azalmış, bu ilaçların satın alınması imkânsız hâle gelmiştir. Diyabet, kalp, tansiyon gibi sürekli düzenli olarak kullanılması gereken ilaçlarda dahi yaşanmaya başlanan ilaç krizi yüzünden eczacılar ile hastalar karşı karşıya gelmekte ve eczacılara yönelik şiddet olayları artmaya başlamaktadır. Her 10 ilaçtan 8’inin piyasada olmadığı, hastaların ilaç bulmak için eczane eczane dolaşmak zorunda kaldığı bu durum elbette ciddi bir sağlık sorunudur. Eczacılar, ham maddesinde ya da tamamen temininde yurt dışına bağlı olunan ithal ilaçların yüzde 90’ını bulmakta zorlandıklarını dile getirmektedirler.

Sayın milletvekilleri, 2022 yılı içerisinde ilaç fiyatlarına ilk kez 2 defa zam yapıldı, yüzde 37 ve yüzde 25 oranlarında yapılan zamlar ilaç firmalarını rahatlatmak ve stok krizine çözüm bulmak için yapılsa da eczacılar, kur farkındaki aşırı artıştan kaynaklı bunların da yeterli olmadığını dile getirdiler. Devletin ilaç firmalarına belirlediği satış kuru hâlâ reel döviz kurunun çok altındadır. Yabancı firmalar, euro kurundaki yükselmeden kaynaklı Türkiye’ye çok geç ilaç göndermektedirler. Yerli firmalar ise ham maddelerin çoğu yurt dışından geldiği için üretimde zorlanmaktadırlar. Tabii, ilaç zamlarından doğrudan etkilenen grup elbette hastalardır. Ödeme kapsamından çıkarılan yüzlerce ilaç bir yana, fiyatlar yükseldikçe hastaların ödediği ilaç farkları da dramatik şekilde artıyor. Bu farkları toplamakla yükümlü olan eczacılar bu yüzden hastaların haklı isyanının tek muhatabı konumunda kalmış durumdadırlar. Sosyal Güvenlik Kurumu, eczacılar aracılığıyla, hastanelerde muayene ve reçete başına alınan ücretlerini eczacılara tahsil ettirmekte. Ayrıca, SGK, ilacın tamamını ödemiyor, eş değer ilaçlar içinde en ucuz ilacın tane fiyatını hesaplayıp diğer ilaçları tane fiyatına göre ödüyor, hatta çocuk şuruplarında milimetre fiyatına göre hesap yapılmaktadır. Bu durum çok yakında daha da kötü hâle gelecek çünkü Sosyal Güvenlik Kurumu terapötik eş değerlik uygulamasını hayata geçiriyor; bunun neticesinde vatandaşın ödediği fiyat farkı daha da artacak, hatta ödenmemeye başlanacaktır. SGK birçok etken maddesi farklı ilacı aynı eş değer grupmuş gibi değerlendirerek Medula Sistemi’nde tanesi en ucuz olandan hesap yapıp ona göre ödeme yapacak. Bu “terapötik eş değerlik” kavramına SGK tarafından derhâl son verilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

SAİT DEDE (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Krizin faturasını hastalar ödememelidir. Stoklarda az da olsa bulunan ithal ilaçların tükenmesinden sonra sorun daha da yakıcı ve can alıcı bir hâl almaya başlamıştır. Kemoterapi ilaçları gibi alternatifi olmayan kritik ilaçlara erişimde bile zorluk yaşanmaktadır. Son zamanlarda bazı üniversite ve devlet hastanelerinde ilaç ve medikal malzeme sıkıntısının baş göstermesinden dolayı ameliyatlar dahi yapılmamaktadır.

Sayın Başkan, İlaç Fiyat Kararnamesi’nde yapılacak kâr oranı ve barem artışlarının enflasyon, ilaç fiyat artışları ve yeniden değerleme oranı gibi bir standarda bağlanarak güncellemelerinin yapılacağı yeni bir model oluşturulmalıdır. Sosyal Güvenlik Kurumuyla yapılan ilaç alım protokolünde gerçekçi iyileştirmeler yapılmalı, kamuda görev yapan eczacıların çalışma koşulları ve özlük haklarında hakkaniyetli düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Hastaların cebini yakan fiyat farkları kaldırılmalı, ilaç yokluklarına son verilmelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Gamze Taşcıer.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu ülkenin başına ne kadar olumsuz tablo geliyorsa hepsi yirmi yıllık iktidarlarınız boyunca ortak aklı yok sayan “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla hayata geçirdiğiniz çalışmalar. Bakın, ilaçta da bunu her sene daha da derinleşerek yaşıyoruz. Yıllardır eczacı milletvekilleri olarak, meslek örgütleri olarak, Birliğimiz, ilaçta yaşanacak olan sıkıntıyı sizlere ifade ediyor ama hep görmezlikten geliyorsunuz. İlaçlar tek tek yok olma, yoka girmeye başlıyor; bu yokluk âdeta bir kıtlığa dönüşüyor, yine görmezden geliyorsunuz, sanki kör bir kuyuya sesleniyoruz. Arkasından bu, daha da derinleşen bir kriz oluyor, Bakan çıkıp diyor ki: “İlaçla ilgili herhangi bir sıkıntı yok.” Oysa vatandaşlar eczane eczane dolaşıp ilaçlarını bulamıyorlar; çocuklar ateşler içerisinde antibiyotik ve ateş düşürücüye ulaşamıyorlar; tedaviler yarım kalıyor. Ne zamanki bütçede Sayın Bakana piyasada olmayan ilaçların listesini gösteriyoruz, bu durumun varlığını, bu sorunun varlığını kabul ediyor. Peki, Sayın Bakan hemen akabinde ilaçlara zam yaptığı haberini duyurdu. Peki, niye bugüne kadar beklediniz; neden bizim meslek örgütünün aylardır yaptığı uyarılara kulak tıkadınız, vatandaşa aylarca eziyet çektirdiniz? Tabii, beceriksiz yönetiminiz nedeniyle ilaçta yaşanan kıtlık, ilaç yokluğu âdeta her sene geleneksel hâle geldi. Bunun çözümü olarak ilk önce zam yapmayı uygun gördünüz, oysa zam da çözüm olmayacak, bunu şu anda görüyoruz çünkü hâlâ bir ilaç yokluğu söz konusu. Asıl temeli, ilaçta yaşanan asıl yokluğun sebebi beceriksiz ekonomi politikanız. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, hani konuşmamın başında dedim ya: Ortak akıl. Sayın Bakan ilaç sektörleriyle bir araya geldi; eczacılar nerede, meslek örgütü nerede? Bir meslek örgütünü yok sayan, bir konuya çözüm üretmek için diğer paydaşları yok sayan bir anlayışla çözüm üretemeyeceğinizi yirmi yıldır maalesef anlayamadınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, bir “tweet” atmış, demişti ki: “Artık ilk girdiğiniz eczanede aradığınız ilacı bulabilirsiniz.” Maalesef, Sayın Bakan, aradığınız ilaca ulaşılamıyor. Peki, devamında yine bir “tweet”inde dedi ki: “İlaç rapor sürelerini uzattık.” Üç gün geçti, bakın, sadece tek tuşla yapmanız gereken ilaç rapor sürelerinin uzatılmasını dahi üç gündür beceremeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Sonra da, Sayın Bakan, her “tweet”inin altına diyor ki: “Hastalarımız rahat olsun.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

Buyurun.

GAMZE TAŞCIER (Devamla) - Hastalar nasıl rahat olsun Sayın Bakan, sayenizde ilaç bulamıyorlar, doktora gidemiyorlar, randevu alamıyorlar. Asıl ne zaman rahat olur? Siz o koltuktan ve partiniz iktidardan gittiği zaman, işte, o zaman hastaların içi rahat olur. (CHP sıralarından alkışlar)

Tabii, hep söylüyorsunuz bize çözüm önerileriniz ne? Elbette ki çözüm önerilerini verecek olan asıl yapı dinlemeniz gereken Türk Eczacıları Birliği. Ama ben kısa vadede bu işe, ilaç yokluğuna çözüm üretecek bir maddeyi sürem kısıtlı olduğu için söylemem lazım. İlaçlarda hani önceden kutuların üzerinde fiyat yazardı, artık bu fiyat yazılmadığı için bu sorun yaşanan sorunların nedenlerinden bir tanesi. İvedilikle ilaçların üzerinde yazan fiyatın üretim tarihinin belirlendiği hâliyle İTS Sistemi üzerine işlenmesi ve kısa vadede bu sorunun önüne geçilmesi lazım. Asıl çözümse sizin bu iktidardan gitmeniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir eczacı olarak söz istiyorum.

BAŞKAN – Son konuşmacıya da söz versem.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hazır arkadaşlar buradayken şunu burada…

BAŞKAN – Peki, buyurun.

 

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -  Sayın Başkanım, biliyorsunuz uzun yıllar Eczacı Odası Başkanlığı, Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreterliği yaptım. Hatibimizin ifade ettiği konuyu şöyle iktidar partisinin milletvekillerinin dikkatine sunmak isterim. Enflasyonist dönemde ilaç yokluğu neden yaşanıyor meselesi şudur: Enflasyonist dönemde ilaçlar zam alırlar hatta bazen sık zam alırlar. İlacın üstündeki fiyat üretim tarihindeki fiyattır ve kanunumuz şudur: “İlaç eczaneye kadar üretildiği fiyattan faturalandırılır.” Bu eskiden böyle değildi, enflasyonist dönemde ilaç yokluklarının önüne geçmek için bulunmuş bir formüldür. Yoksa ham maddeden başlayarak zam geliyor söylentisi başladı mı üretici, ana dağıtıcı, depo, deponun şubesi ilacı elde tutmaya başlarlar zamlı satacağız diye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreyi son kez uzatıyorum.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bugün Türkiye’de İlaç Takip Sistemi var yani karekod var. Karekodda ilaçla ilgili bütün bilgiler var, fiyat yok; öyle olunca eskiden bulunan bu çare kifayetsiz kaldı. Yapılacak iş -teknik olarak mümkün olduğu da açıklandı- karekodun içine üretim günündeki fiyatı basacaksınız ve ilaç, yolculuğunda zamlanmadan gelecek, ilacı tutmak kâr ettirici bir şey, haksız kazanç elde ettirici bir şey olmayacak. Bunu, bu mantığı kavrayan lütfen anlatsın. Bizim söylememizle olmuyor ama siz söylerseniz bu ilaç yokluğuna çare bulunur.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Selim Gültekin.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SELİM GÜLTEKİN (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Partinin ilaç fiyatlandırması üzerine vermiş olduğu grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi, aziz milletimizi ve Niğdeli hemşehrilerimizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlık, ekonominin, sosyal refahın, barışın, huzurun, mutluluğun, kısacası, bu hayattaki her şeyin başıdır. “Sağlıklı yaşam hakkı en temel insan hakkıdır.” anlayışı ve “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde yirmi yıldır hayata geçirdiğimiz her bir projemizin odak noktasına insanımızı aldık, almaya da devam ediyoruz. Sağlık Bakanlığımızın bünyesindeki 953 hastane, 8.142 aile sağlığı merkezi başta olmak üzere 14 bini aşkın sağlık kuruluşumuzda insanımız için ulaşılabilir sağlık hizmetini sunmaktayız. Bugün vatandaşlarımızın daha kaliteli sağlık hizmetini alabilmesi için hastanelerimizin fiziki ortamlarını yeniledik, son teknolojiye sahip modern cihazlarla donattık, sayısı 20’yi bulan şehir hastanelerimizle tek bir sağlık kampüsünde vatandaşımızın tüm ihtiyaçlarının karşılandığı dünyaya örnek bir projeyi hayata geçirdik. Yine, fedakâr sağlık çalışanlarımızın haklarını iyileştirmek için sağlıkta Beyaz Reform’u başlattık. Ayrıca, ülkemizin en ücra köşelerinde, mahallelerinde, beldelerinde, ilçelerinde tek bir hasta ilaçsız kalmasın diye fedakârca, gayretle çalışan 46 bin eczacımız, 80 bini aşkın eczane çalışanımız ve 29.127 eczanemiz var yani sağlık sistemimizin olmazsa olmazı, halkımızın en yakın sağlık danışmanı kıymetli meslektaşlarım eczacılarımız var.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığımıza bağlı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuz Uluslararası İlaç Denetim Birliğine ve Uluslararası Uyum Konseyine tam üye olarak en önemli stratejik hedefimiz yerli ilaç çalışmalarında ülkemizi en iyi noktaya getirmek için çalışmalarına devam etmektedir. Bu doğrultuda yapılan çalışmalarla bugün kullandığımız ilaçların kutu bazında yüzde 89’unu, değer bazında ise yüzde 53’ünü ülkemizde ürettiğimizi gururla ifade etmek istiyorum. Ülkemizde son bir yılda piyasaya arz edilen ilaç sayısı kutu bazında bir önceki yıla göre yüzde 13,5 oranında artarak 6,6 milyar kutuya ulaşmıştır. Bununla birlikte, içinde bulunduğumuz dönem itibarıyla mevsime özgü hastalıklardaki artıştan kaynaklı bir kısım ilaçta talep artışı ortaya çıkmış olup bu talebin karşılanması noktasında Sağlık Bakanlığımızca da gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Şubat 2022 tarihinde yıllık belirlenen kur artışına ek olarak, 8 Temmuz 2022’de Beşeri ve Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Karar’da değişikliğe gidilmiş ve ilaçların fiyatlandırılmasında esas alınan TL cinsinden 1 avro değeri yüzde 25 oranında artırılmıştı. Dünyadaki ilaç etkin maddesi ve yardımcı maddelerin fiyatlarındaki artış ve temini başta olmak üzere, ilaç girdilerindeki artışa istinaden geçen hafta 14 Aralıkta söz konusu 1 avro değeri yüzde 36,77 oranında artırılarak 10,75 TL seviyesine çıkarılmıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

SELİM GÜLTEKİN (Devamla) – Yine, temininde zorluk yaşanan ilaçların üretiminin arttırılması için üreticilerle görüşülmüş ve üretiminin hızlandırılması kararı da alınmıştı. Ayrıca, az bulunan ilaçların ihracat izninin de sıkı bir takiple yapılması kararlaştırılmıştır.

Son olarak tüm vatandaşlarımızın müsterih olmalarını, bazı ilaçlardaki yaşanan sıkıntıların geçici olduğunu özellikle vurgulayarak İYİ Partinin grup önerisine “hayır” oyu vereceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İYİ Partinin grup önerisini oylarınıza sunacağım ama öncesinde bir yoklama talebi vardır, onu yerine getireceğim.

Sayın Özel, Sayın Ağbaba, Sayın Yalım, Sayın Köksal, Sayın Antmen, Sayın Şeker, Sayın Ünlü, Sayın Aydın, Sayın Taşcıer, Sayın Karabıyık, Sayın Şahin, Sayın İlhan, Sayın Bakan, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Ünsal, Sayın Bulut, Sayın Kılıç, Sayın Başarır, Sayın Şevkin, Sayın Bayır.

Evet, yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.44

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - İYİ Parti grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

 

 

 

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

 

20/12/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/12/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Hakkı Saruhan Oluç

        İstanbul

Grup Başkan Vekili

Öneri:

20 Aralık 2022 tarihinde Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen 23112 grup numaralı demokratik siyasetin önündeki engellerin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 20/12/2022 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Dirayet Dilan Taşdemir.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

(Uğultular)

BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri; çok uğultu var, biraz sessiz lütfen.

HDP GRUBU ADINA DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Teşekkür ederim Başkan.

Partimizin demokratik siyasete yönelik baskıların araştırılması için verdiği grup önerisi üzerine söz aldım. Cezaevlerinde ve televizyonları başlarında bizi izleyen halklarımıza ve herkese selamlarımı, saygılarımı gönderiyorum.

Evet, Türkiye’de cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman demokratik siyaset özgür koşullarda maalesef yapılamadı. Ya askerî darbeler ya da vesayet rejimlerinin hep yönelimi söz konusu oldu, sürekli demokratik siyasete müdahale edildi. Bundan kaynaklı da Kürtler, Aleviler, kadınlar, emekçiler, ezilenler ve samimi mütedeyyinler hep siyasetin dışına atılmaya çalışıldı ve siyaset yapma hakları gasbedildi.

AKP iktidarı 2002’de iktidara gelirken aslında en çok da bu vesayet rejimlerine karşı mücadele yürüteceğini söylemişti ama ne yaptı?

(Uğultular)

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz sessiz lütfen.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) – 2002’den sonra iktidara geldi, bütün kurumları ele geçirdi; ondan sonra ne yaptı? Bütün bu darbe rejimlerini, bu vesayet rejimlerini katbekat aşan bir vesayet rejimi kurdu. Kendisine muhalif olan herkesi ya hukuk sopasıyla yargıladı ya cezalandırdı ya da demokratik siyaseti tasfiye etmek için her türlü hukuksuzluğa başvurdu. Sandıkta alamadığını, kayyumlar eliyle halkın iradesini gasbetti. Savaş ve nefret siyasetini büyüterek, kutuplaştırarak yine yargı sopasını kullanarak demokratik siyasetin tasfiye edilmesinin önünü açtı. Bakın, bunları nasıl yaptı? İşte, Gezi davası, Kobani kumpas davası, partimize yönelik açılan kapatma davası, bütün bunlar aslında demokratik siyaseti biçimlendirme ve vesayet rejimini kalıcı hâle getirmek için yapıldı. Bakın, eğer siz, yargı eliyle yürütülen demokratik siyasete müdahalenin rezilliğini görmek istiyorsanız, Kobani kumpas davası -şu an Sincan’da görülüyor- mahkeme salonuna bakacaksınız. Yine, oraya gittiğinizde demokratik siyasetin nasıl yargılandığını göreceksiniz. Siyaset yapmanın, AKP’ye muhalefet etmenin, nasıl suç hâline getirildiğini göreceksiniz. Kürtlerin siyaset yapma hakkının, siyasetteki ısrarının aslında nasıl yargılandığını, HDP’lilerin kendi parti binasına giderken bile, bunun suç olarak nasıl önlerine çıkarıldığını göreceksiniz.

Evet, aslında, Kobani kumpas davası, demokratik siyasetin yargılanması demek, demokrasinin yargılanması demektir ama atadığınız hâkimler, yedi yirmi dört yürüttüğünüz kirli algı operasyonları, karalamak için oraya buraya astığınız pankartlar yetmedi, buna rağmen demokratik siyaset yapanlardan korkuyorsunuz; Demirtaşlardan, Yüksekdağlardan, Kışanaklardan, Güvenlerden, Tuncellerden yani HDP’den korkuyorsunuz. Siz, demokratik siyasetten korkuyorsunuz çünkü kutuplaştırarak, şiddet uygulayarak, nefreti büyüterek ancak siyaset yapabileceğinizi biliyorsunuz. Korkuyorsunuz, evet, korkmakta haklısınız; korkun çünkü demokratik siyaseti yürütenler, 7 Haziranda size yenilgiyi tattırdı; siz, bu yenilgiyi 2023’te de bir kez daha demokratik siyaseti yürütenler tarafından tadacaksınız. Evet, bu akıbetinizi önlemek için her türlü yolu deniyorsunuz, her türlü hukuksuzluğu yapıyorsunuz. Tutukluyorsunuz, yargılıyorsunuz, kayyum atıyorsunuz, halkın iradesine el koyuyorsunuz ama başaramadınız, başaramayacaksınız.

Şimdi, AKP, bu başaramamaya yeni bir yöntem, yeni bir yol, konsept devreye soktu. O da nedir? Halkın idaresine, halkın seçilmişlerine artık açık, aleni bir saldırı konsepti devreye konuldu. Daha geçenlerde, İstanbul’da, bir önceki dönem milletvekilimiz ve şu an İstanbul İl Eş Başkanımız olan Ferhat Encu’ya bir polis tokat attı, bir memur pervasızca, hadsizce İl Eş Başkanımıza el kaldırdı. Bir grup polis yine, Yüksekova’da Iğdır Milletvekilimiz Habip Eksik’e şiddet uyguladı, ayağını kırdı. Sincan kampüsünde hâkim, Demirtaş’ın mikrofonunu kapatıyor. Siz bu halkın onuruna, iradesine el kaldıramazsınız. Yani gerçekten, burada, bir kez daha soruyorum: Siz kimsiniz, kendinizi ne sanıyorsunuz? Hukukun üstünde misiniz, halkın iradesinin üstünde misiniz ki bu kadar pervasızca kararlar alıyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) – Bakın, bu kararı uygulayan şahıslara da buradan bir kez daha sesleniyorum: AKP’nin size dayattığı hukuksuzlukları yapmak zorunda değilsiniz; hukuku uygulayın, yasaları uygulayın, sonra, bu suçları işlediğiniz için hukuk karşısında hesap vermek zorunda olan sizler  olacaksınız.

Bakın, bu hadsiz saldırıların talimatını veren AKP’ye de buradan bir kez daha söylemek istiyorum: Siz bize efendilik taslayamazsınız, sizin gibi çok zalimler geldi, geçti. Evrenler, Çillerler, Ağarlar, nice zalimler geldi, geçti ama demokratik siyaseti büyütenler buradayız, burada olmaya devam edeceğiz; daha da büyüyeceğiz, daha da güçleneceğiz. Bakın, demokratik siyasette size rağmen elbette ki biz ısrar edeceğiz çünkü sizin şu anki haksızlıklarınızın, tek adam rejiminizin, vesayet rejiminizin panzehri demokratik siyasettir. Onun için, siz demokratik siyasetten korkuyorsunuz, biz de demokratik siyasette ısrar ediyoruz. Siz Nemrut da olsanız, firavun da olsanız biz size karşı mücadele etmeyi büyüteceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Sayın Behiç Çelik.

Sayın Çelik, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine görüşlerimizi ifade etmek için İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konu, demokratik siyasete katılım olunca bu hakkın önlenmesine yönelik bütün engellerin doğrudan hedefi, aynı zamanda, İYİ Parti de olmuştur. Biz Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in liderliğinde “İyilerin yolu, medeniyet yoludur.” diyerek, yolumuza çıkan zalimlere eğilmedik, bükülmedik, yenilmedik. Bugün milletimizin teveccühü, millet iradesinin sarsılmaz gücüyle emin adımlarla iktidara yürüyoruz.

Değerli milletvekilleri, son günlerde muhtelif sivil toplum örgütleri, sendikalar ve kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütleri ile siyasal oluşumların mevzuat çerçevesinde yapmış oldukları faaliyetlere engel olunması gerilimi artırmaktadır. Arkadaşlar, polis olur olmaz yıpratılmamalıdır. Geçenlerde İstanbul’da Uygur Türklerine yapılan polis müdahalesi polisin itibarını sarsmış, vicdanları yaralamıştır. Diğer taraftan, 16 Aralıkta sonuçlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun davası da millete sırt çevirenleri, iradesini hiçe sayanları, demokrasiye kastedenleri alenen ortaya çıkarmıştır. “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” adı verilen bu bozuk sistemin kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırdığı bir ortamda, yasama, yürütme ve yargıda güven bunalımı oluşmuştur. Bu nedenle, işte, bu ucube sistemden kurtulmak için mücadele etmek her yurttaşımızın asli görevi olmuştur. İnsanımızın kendi yurdunda esir muamelesine tabi tutulması, iktisaden köleleştirilmesi, temel hak ve özgürlüklerden mahrum bırakılması 21’inci yüzyılda olmaması gereken bir yönetim tarzıdır. Arkadaşlar, demokrasi özünde hukuk devletini içerir. Hukuk devleti olmak için de idarenin kanuniliği, idarenin yargısal denetimi ve bağımsız yargı olmazsa olmazıdır. Bunun yanında, güçlü sivil toplum ve özgür medya asla vazgeçilmezdir. Bu bağlamda, son uygulamalara baktığımızda kıran, döken, yasaları çiğneyen, kural tanımaz, keyfî, ceberut bir yönetim asla bize yakışmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) –  Seçime aylar kala iktidarın baskısını artırması bir anlamda yenileceğinin de sinyalini vermektedir. O yüzden, son olarak arkadaşlar, otokrasiden kurtulmak, demokrasiyi bütün kurallarıyla ve kurumlarıyla yeniden inşa etmek büyük Türk milletinin şiarıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize tekrar saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı maalesef, demokratik siyaset alanını yok etti, zehirledi ve demokratik siyaset yapmak da mümkün olmaktan çıktı.

Değerli milletvekilleri, daha dün HDP’nin Genel Başkanı İstanbul’da, Kadıköy’de kendi İlçe Binası’na giremedi, diğer Eş Başkanı ise İlçe Binası’ndan çıkamadı; bir açıklama yapamadılar, açıklama. Sadece bu mu? Tabii ki bu değil; seçilmiş belediye başkanlarını hapse attınız, yerlerine kayyum atadınız, partilerin Genel Başkanlarını hapse attınız ve demokratik siyaset alanını tümden zehirlediniz. Ve yargıyı da kendi siyasi çıkarlarınız bakımından kullandınız, bütün siyasi partiler bakımından bunu yaptınız. Partimizin Gençlik Kolları üyesinden Genel Başkanına kadar, her alanda fiilî saldırılarla karşı karşıya kaldılar; Genel Başkanımız Artvin’de ve Çubuk’ta linç girişimiyle, ölümle karşı karşıya kaldı, Gençlik Kolları üyelerimiz Türkiye'nin her yerinde baskı altında. Daha geçen hafta Derince İlçe Başkanımız sadece bir pankart astığı için gözaltına alındı.

Sadece bu değil, yargıyı kötüye kullanıyorsunuz ve yargıyı yok ettiniz. Bakın, İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu şu anda Bakan Yardımcınız olan bir yargıcın Başkanlık yaptığı bir mahkemede sadece otuz beş günde, otuz beş gün süren bir mahkemede mahkûm edildi ve siyaseten yasaklı hâle geldi. Geçen hafta, 6 milyon İstanbullunun oyunun almış İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, yine, sizin atadığınız bir yargıç tarafından hukuka aykırı bir biçimde siyaseten yasaklı hâle getirildi. Yalova Belediye Başkanımız görevinden alındı, ataması yapılmıyor ve bu ortam içerisinde bir kez daha söylüyorum, yurttaşlarımızın şiddete başvurmadan, şiddeti kullanmadan, şiddeti önermeden herhangi bir toplantı ve gösteri yapması mümkün değil.

Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyorsunuz, Anayasa’yı tanımıyorsunuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tanımıyorsunuz, daha bunun birçok örneğini verebiliriz. Bakın, bununla başarı elde etmeniz mümkün değil. Demokratik seçimler, serbest seçimler sadece seçim gününü ifade etmez, seçime giden sürecin de adil ve demokratik olmasını ifade eder ama bugünden, haziranda yapılacak seçimleri zehirliyorsunuz; maalesef, adil olmaktan çıkarıyorsunuz ama bütün bunlara rağmen, cesaretimizle, dayanışmamızla ve demokrasi güçlerinin bir arada olmasıyla sizleri demokratik yollarla götüreceğiz ve bütün bunların da hesabını demokratik yollardan soracağız, bundan emin olabilirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bir sözüm de…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, süreniz doldu Sayın Tanrıkulu.

İlave bir dakika verdim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bir sözüm de…

BAŞKAN – İlave süre verdim ben size.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Yok, vermediniz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vermediniz Başkanım.

BAŞKAN – Vermedim mi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vermediniz Başkanım.

BAŞKAN – Vermemişiz haklısınız, buyurun.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Dalmışsınız Başkanım.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, aylardır yıllardır bu Parlamentoda hasta tutuklulardan, hükümlülerden, yaşlı tutuklu ve hükümlülerden, bebekli annelerden söz ediyorum; her hafta pazartesi günü yaptığım yayınlarda cezaevinde bulunan hasta tutuklulardan, yaşlılardan, kanser hastalardan, bebekli annelerden söz ediyorum ve 28 Şubat intikam yargılamasıyla mahkûm olan, adil biçimde yargılanmadan mahkûm olan emekli askerlerden söz ediyorum; 74 ile 92 arasında değişiyordu yaşları, tümünü ziyaret ettim; Ankara'da, İzmir'de ve İstanbul'da. Ondan sonra da Anayasa Mahkemesine çağrıda bulundum ve her hafta bu çağrıyı yeniledim Anayasa Mahkemesine; dedim ki: Bir yaşam hakkı ihlali olmadan bireysel başvuruları öncelikle görüşün. Fakat bunlar dinlenmedi ve dün itibarıyla bir emekli asker cezaevinde yaşamını yitirdi. Bunun vicdani sorumluluğu bu Parlamentoya ve ağırlıklı olarak da Adalet ve Kalkınma Partisine aittir. Eğer bir şey yapmak istiyorsak hasta tutuklular için, yaşlılar için bir düzenleme yapabiliriz, bu da Adalet ve Kalkınma Partisinin hiç olmazsa bu dönemde iyi yaptığı bir şey olur.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Hulusi Şentürk.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hemen belirteyim ki HDP grup önerisinin gerekçesinde Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin demokratik siyasetlerine kadar karşı olduğu yönünde açıklamalar var. Değerli arkadaşlar, bu açıklamalara katılmamız mümkün değil. Elbette, demokraside her türlü eleştiriyi demokratik olgunlukla karşılarız ve karşılıyoruz da ama bunu kalkıp da demokratik siyasetin önündeki bir engel gibi göstermeye kalkmayı kabul etmemiz mümkün değildir. Çünkü ister başkanlık sistemi olsun, ister yarı başkanlık, ister parlamenter sistem olsun bunların tamamı demokratik sistemlerdir ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi de halkımızın, milletimizin hür oylarıyla kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Demokrasi halkın egemenliğidir ve bu konuda da son kararı milletimiz vermiştir.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Niye kayyum atadın?

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) – Hepimizin de milletimizin iradesine saygı duyması gerekmektedir.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Hayır, saygı duymayan sizsiniz.

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) – HDP Grup önerisinin içeriğine gelince, bu öneride iki şey söz konusu: Bir, yargı üzerinden yürütmenin siyasi muhalefetin üzerine baskı uyguladığı. Değerli arkadaşlar, bir yandan yasama, yargı, yürütme bağımsızlığından bahsedeceğiz, bir yandan başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere yargı zaman zaman yürütmenin bazı kararlarını iptal ederken, bazı uygulamalarını iptal ederken yargı bağımsızlığına alkış tutacağız ama işimize gelmeyen yargı kararları karşısında “Vay efendim, yargı yürütmenin emrine girdi.” gibi iddialarda bulunacağız; bunlar tutarlı açıklamalar, tutarlı değerlendirmeler değildir.

Ve asıl konuya gelince, son günlerde özellikle emniyet güçlerimizle kimi eylemciler arasındaki gerginlik konusuna gelince arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti  Anayasası’nın 2’nci maddesi net bir biçimde Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu ifade eder ve hukuk devletinde de elbette ki her türlü fikrî özgürlük temeldir ve hiçbirimizin de bu hakların meşruiyeti üzerinde söz söyleme hakkımız yoktur. Hele hele demokrasinin kendisini savunma hakkı var gibi beylik lafların arkasına sığınıp da militan demokrasi havariliğini hiçbirimiz yapamayız fakat Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihatlarında da belirtildiği gibi, Anayasa’mızın başta 26’ncı maddesinde de belirtildiği gibi, demokrasi demek, vatanın bölünmez bütünlüğüne, milletimin birlik ve beraberliğine saldırı özgürlüğü demek değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu şiddeti savunmak, bu şiddeti teşvik etmek, bu şiddeti politika aracı olarak görmek değildir ve burada da ölçüt olarak yakın ve açık tehlike göz önüne alınır.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Polis şiddetini teşvik ediyorsunuz.

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) –  Otuz yıldır başta PKK olmak üzere, onun Suriye kolu PYD, ruhunu bir dolara satan FETÖ'cülere, belli mihrakların kurup üzerimize yönlendirdiği DAEŞ saldırılarında on binlerce evladını toprağa vermiş bir ülkede benim askerim hâlâ şehit olurken, polisim hâlâ vatanın bölünmez bütünlüğünü sağlamak için şehit olurken eğer birileri terörist elebaşının sözcülüğünü yapıyorsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) – …eli kanlı katilleri şirin göstermeye, demokrasi havarisi gibi göstermeye kalkıyorsa anayasal hukuk çerçevesinde devletin de gerekli önlemleri almaya hakkı vardır; en meşru hakkıdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Oluç, yerinizden bir söz talebiniz var herhâlde.

Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, 2 sataşma vardı, onlara cevap vermek istiyorum. Biri “militan demokrasi havariliği” diğeri vatanın bölünmez bütünlüğüne yönelik sözler.

BAŞKAN – Kastedenlere destek…

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

 

 

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, yapılan hukuksuzlukları ve demokratik siyasete yönelik saldırıları savunamadığınız için başka yollara sapıyorsunuz ve o başka yollar da aslında bize yönelik bir şey değil. Ben burada, bu kürsüde, yerimde yaptığım çeşitli konuşmalarda kaç kere sizin bu şehir efsanesi olarak sunduğunuz vatanın bölünmez bütünlüğü meselesini anlattım. HDP hiçbir belgesinde, hiçbir konuşmasında, hiçbir davranışında ülkenin bölünmesiyle ilgili en ufak bir cümle sarf etmemiştir; tam tersine, ortak vatan ve demokratik cumhuriyet çerçevesinde Kürt sorununun barışçı ve demokratik çözümünün sağlanması doğrultusundaki mücadelesini anlatmıştır ve bunu sürdürmektedir. Vatan bölünmesi meselesi sizin uydurduğunuz, sizin yıllardan beri uydurduğunuz ve HDP’ye kolay kolay giydiremeyeceğiniz bir giysidir, giydiremezsiniz. Tam tersini defalarca anlattık, anlatmaya devam edeceğiz. Eğer savunuyor olsaydık çıkar göğsümüzü gere gere de anlatırdık bunu ama savunmuyoruz. (HDP sıralarından alkışlar) Savunmadığımız şeyi bizim üstümüze giydiremezsiniz. Ama siz neyi savunuyorsunuz, biliyor musunuz? Her türlü hukuksuzluğu savunuyorsunuz, demokratik siyasete yönelik her türlü saldırıyı savunuyorsunuz. Ya, bir partinin Eş Genel Başkanlarının, Grup Başkan Vekillinin ve milletvekillerinin, bir ilçe binasının önünde basın açıklaması yapmasını engellemeyi nasıl savunuyorsunuz? Bunu demokratik siyasetle ve hukukla nasıl bağdaştırıyorsunuz? Bağdaştıramazsınız, bağdaştıramazsınız. Bir kez daha söylüyorum: Demokratik siyasete aykırı, hukuka aykırı adımları savunmayın, siz savunuyorsunuz, İçişler Bakanınız yaptırıyor; durum budur. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir söz talebiniz mi var Sayın Tunç?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, “Her türlü hukuksuzluğu yapıyorsunuz.” şeklinde bir suçlamada bulundu…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Az demiş, bu iltifat valla!

BAŞKAN – Buyurun, kürsüden iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Biz hukukun üstünlüğüne inanıyoruz.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Evet, evet; hayalde!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik bir hukuk devletidir.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Sözde!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yargının vereceği kararlara herkesin saygı duyması gerekir. Beğendiğimiz kararlar verildiğinde “Yargı bağımsız” beğenmediğimiz kararlar verildiğinde de “Yargı taraflı…” (HDP sıralarından gürültüler)

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Bir gün de sizinle ilgili bir karar versin de beğenelim.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İşte, bugün 103 amiralle ilgili beğendiğiniz bir kararı açıkladınız. Bakınız, burada, HDP’nin siyaset belgelerinde şiddeti savunmadığı yönündeki açıklamanıza evet, itibar ediyoruz ancak belgelerin yanında bir de uygulama söz konusu. Uygulamayla alakalı olarak özellikle şiddet eylemleri karşısında PKK ve diğer terör örgütleriyle ilgili hususlarda HDP'nin açık tavrını hatta maalesef destekleyici tavrını burada görüyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Onları bize değil… Biz Meclisteyiz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bakınız, şiddeti savunmak demokratik siyaset değildir. Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10 ve 11’inci maddesinde de açıklanmıştır.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Seçimlere PKK mi giriyor?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yine, Anayasa’mızın 26’ncı maddesinde de şiddeti savunmak demokratik siyaset çerçevesi içerisinde değerlendirilemez.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Şiddeti hiçbir zaman savunmadık Başkan.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yine, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 19’uncu maddesinde de şiddet savunuculuğu hiçbir zaman tasvip edilemez.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Şiddeti siz uyguluyorsunuz.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Şiddeti uygulayan tek güçsünüz.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Şiddeti savunuyorsunuz Başkan.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Dolayısıyla, şimdi, değerli arkadaşlar, şunu ortaya koyalım yani şu gösteriyi siz nasıl savunabilirsiniz?

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Polis şiddetine karşı çıkın.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) –  Yani terörist elebaşına tecrit; böyle bir şey yok. Olmadığı hâlde siz bunun gösterisini yaparsanız…

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sana ne ya!

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Demokratik anlamda itiraz edebiliriz, edebiliriz, demokratik hakkımız.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Burada bir terör örgütü elebaşıyla ilgili bir destek açıklaması siyasi partinin görevi değildir.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Sen Anayasa’yı ihlal ediyorsan görevimizdir.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Anayasa’yı çöpe attınız Sayın Başkan.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Anayasa’yı ihlal edersen sana görevini hatırlatırız.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bunu yaptığınız zaman… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Oluç…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, şiddeti destekleyici tavır gösterdiğimizi söyleyerek sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Kürsüden iki dakika, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

 

 

 

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) –  Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, ikinci şehir efsanesine geldik. Sayın Tunç, bu da bizim şiddeti savunduğumuz şehir efsanesi.

Şimdi, bakın, herhangi bir belge ortada yok, bulamazsınız böyle bir şey. Bıraktım belgeyi, şunu iddia ediyoruz: Milletvekillerimizin ve bizim sözcülerimizin burada ve buranın dışında yaptıkları basın açıklamalarında, toplantılarda, yaptıkları konuşmalarda şiddeti savunduğumuz, şiddeti teşvik ettiğimiz bir tane konuşma getirin, biz o vekilimiz hakkında gereken uygulamayı yaparız. Böyle bir şey yok, bu bir şehir efsanesi. Her zaman, şiddet karşısında tutumuzu aldık ve Türkiye’de Kürt sorunu dâhil olmak üzere konuşarak çözemeyeceğimiz, diyalogla, müzakereyle çözemeyeceğimiz herhangi bir sorun yoktur dedik ve demeye devam ediyoruz. Dolayısıyla, Kürt sorunu dâhil bütün konuları konuşarak, şiddet olmadan, şiddetsiz bir şekilde çözme konusundaki kararlı tutumumuzu sürdürdük ve sürdürüyoruz ama siz keşke aynı kararlı tutumu polis şiddeti karşısında gösterseydiniz. Polis şiddeti karşısında susuyorsunuz. Ben biraz evvel burada söyledim, Eş Genel Başkanlarımız dün ilçenin önünde ikisi de basın açıklamasını yaptılar sonuçta; alın, konuşmaları okuyun, açıklamanın içinde tecritle ilgili bir tek kelime geçmemiştir, böyle bir şey yok, doğru değil. Bir gün evvelki eylemin de ne olduğunu size söyledim, hasta ve yaşlı tutukluların durumlarıyla ilgili adalet nöbetinin sonuçlandırılması eylemiydi dedim, bizim il eş başkanımıza saldırı yapıldığı zaman.

Diğer konu… Bakın, ben burada, kürsüde de söyledim, basın toplantılarında da söylüyorum: İmralı’daki tecrit hukuk dışıdır, insanlık dışıdır, bu hukuk dışı ve insanlık dışı tecridin sona ermesi gerekir dedik, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere aykırıdır dedik, bunu söylüyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesinde göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 Danışma Kurulu 20/12/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Özgür Özel

Manisa

Grup Başkan Vekili

Öneri:

Adana Milletvekili Burhanettin Bulut ve arkadaşları tarafından Sosyal Güvenlik Kurumundaki yolsuzlukların önüne geçilmesi ve gelir-gider adaletsizliğinin nedenlerinin araştırılması amacıyla 20/12/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan 3782 sıra no.lu Meclis Araştırma Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 20/12/2022 Salı günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Burhanettin Bulut…

Buyurun Sayın Bulut. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BURHANETTİN BULUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 yılında bu ülkenin başına bela edilen partili cumhurbaşkanlığı sistemi ülkede ekonomiyi çökertmiş, siyasi bir buhrana neden olmuştur ve bugün de onun etkilerini yaşıyoruz.

Özellikle bu iktidar, iktidara geldiği dönemde 3Y’yle mücadelesini hep dile getirdi. Bugün ise bu “3Y” diye bahsedilen yoksulluk halka tam anlamıyla kader olmuş durumda. Yasaklara baktığımızda, muhalefeti yasaklarla esir etmiş durumda. Ancak yoksulluk da iktidara kalmış, iktidar da yolsuzluğu zimmetine almış durumda. (CHP sıralarından alkışlar)  Bunun gerekçelerini şöyle ifade edelim: Bir kere, bu sistemde denge ve denetim diye bir şey kalmamış durumda. İktidar yanlılarına, iktidar yanlılığı olanlara yani bakanına, yürütmeye, yürütmenin başındaki cumhurbaşkanına sadece sorumluluğu sandıkta… Ancak bakanlarına yetki vermiş ama sorumluluk vermemiştir. Bu cezasızlık ve sorumsuzluk ülkede, özellikle Sayıştay raporlarında çıkan usulsüzlük noktasında, herhangi bir işlem yapılmamasına sebep olmuştur ancak baktığınızda, adaletsizlik burada da kendini gösteriyor; soruşturması bitmemiş belediye başkanları bile görevden alınırken ya da sadece “ahmak” lafından dolayı iki yıl ceza verilirken Sayıştay raporlarında çıkan soruşturma sonucunda ceza alması gereken iktidar yanlılarına tek bir ceza dahi verilmemiştir.

Ancak, bugün ben burada Sosyal Güvenlik Kurumunu dile getireceğim çünkü Sosyal Güvenlik Kurumunun diğer kurumlardan farklı bir tarafı var, o da emekçilerin alın terinden kestikleri primlerle bütçesini oluşturması. Bu bütçeye madenciler -iş kazalarında, iş cinayetlerinde en çok cinayete uğrayan kesim olan madenciler- tersane işçileri, son dönemde çokça insanın çalıştığı, mesai kavramının olmadığı çağrı merkezi çalışanları, bunların alın teriyle biriktirilen ve onun bütçesiyle oluşturulan SGK'de bir buçuk yıldır bir yolsuzluk var. Geçen yıl Eylül ayında bir gazete haberiyle bu yolsuzluk çıktı; o yolsuzluk dosyasında, gazete haberinde Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanının ve 21 üst düzey bürokratın bu soruşturmanın içerisinde olduğu söylenildi. Biz de hemen arkasından bir soru önergesiyle bu durumun ne olduğunu öğrenmek istedik ancak cevap verilmedi, ta ki 2021 bütçe görüşmesinde, bu bütçe görüşmesinde ilk defa bir Bakan böyle bir yolsuzluğun olduğunu ifade etti ve en kısa sürede bu yolsuzluğun durumunu kamuoyuna açıklayacağını ifade etti ancak on bir ay geçmesine rağmen herhangi bir açıklama yapmadığı için ikinci soru önergesini verdik. Bu defa da Bakan yine Plan ve Bütçe Komisyonunda “Ben, gereken işlemleri yaptım, bunu, bu soruşturma dosyasını savcılığa verdim.” dedi. E, peki, bu sorumluluk sizden kalkmış mı oluyor? Bu soruşturma içerisinde çok ciddi suçlamalar var: Birinci suçlama bu SGK dosyasının içerisinde İçişleri Bakanının yeğeninin bir şirkete ortak olduğu ve yolsuzlukta önemli bir yer edindiği. İkincisi de Çalışma Bakanının yeğeninin yine, bu soruşturma kapsamında burada yer aldığı, bu dosyanın içerisinde yer aldığı. Ve daha önemlisi o tarihte görevden alınan SGK Başkan Vekili İsmail Yılmaz kamuoyuna yaptığı açıklamada aslında bu yolsuzlukların üzerine kendisinin gittiğini ancak görevden alındığını ifade etti. Bu kadar çok suistimalin ve bu kadar çok şaibenin olduğu bir yerde bir milletvekili olarak Sayıştayın denetleme görevini yapmadığı Sosyal Güvenlik Kurumu'nun bu yaşananlara ilişkin hem masumiyet karinesini anlamak açısından hem de bu yolsuzluğu kamuoyuna açıklamak açısından bir soru önergesi daha verdik, yine cevap vermediler. Ancak bu Sosyal Güvenlik Kurumu kime cevap verdi biliyor musunuz? Fuat Uğur’a, yandaş bir gazeteciye. Gazeteciye verdiği cevapta bir kurum yetkilisi şöyle demiş: “Oradaki yolsuzluk 1 milyar değil, 4 milyar çünkü o tarihte baktığımızda rakamların 200 ila 250 milyon dolar arasında olduğunu yani bize 1 milyar denilen soruşturma dosyasının aslında 4 milyar TL’ye yani eski rakamla söyleyeyim: 4 katrilyona kadar çıktığını ifade ettiler. Ve başka bir şey daha…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

BURHANETTİN BULUT (Devamla) – Yine, soru önergesinde bize cevap vermeyen Sosyal Güvenlik Kurumu, gazeteye yaptığı açıklamada “Keşke bu iddiayı ortaya atanlar 4.500 sayfalık raporu okusa.” diye, âdeta dalga geçer gibi açıklamada bulunuyor.

Sayın milletvekilleri, burada, bizim sorguladığımız bu yolsuzluk dosyasındaki parada sizin de emeğiniz var, sizin de katkınız var çünkü işçilerin verdiği primler kadar buradaki milletvekillerinin de burada prim ödemişliği var. O yüzden de kendi denetleme yetkisini yandaş gazetecilere devreden, soru önergelerine cevap vermeyen; böylesi bir yolsuzluk soruşturmasında bu Meclisin görev alması lazım. Eğer şayet, bu soruşturma dosyasına; sizler araştırma önergesine “evet” demezsiniz, bu hırsızlıkda, bu yolsuzlukta sizlerin de payı olacaktır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Sayın Muhammet Naci Cinisli.

Sayın Cinisli, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım.

2006 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı, Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ve Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü; Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında toplandılar. Kurum, 2018 yılından itibarense SGK Kanunu’nda ve 4 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde hüküm bulunmayan hâllerde özel hukuk hükümlerine tabi hâle getirildi. SGK; yenilikçi ve insan odaklı anlayışla topluma kaliteli hizmet sunan, sürdürülebilirliğini sağlamış, dünyada örnek alınan güçlü ve saygın bir devlet kurumu olmalıdır ancak özellikle son yıllarda kötü yönetim ve liyakatsiz atamalar nedeniyle bu anlayıştan uzaklaşıldı. Gelir gider dengesi oldukça bozulmaya başladı. Bunda partili Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi keyfîliğiyle birlikte SGK’nin kuruluş, teşkilat, görev ve yetkileri hakkında yeni düzenlemelerin yapılmasının da payı mevcut. Sayıştay raporlarında SGK'nin 2021 yılı faaliyet giderleri toplamı 587 milyar 979 milyon lira olarak kaydedilmiş; faaliyet gelirleri toplamı 643 milyar 578 milyon lira. Fakat faaliyet gelirlerinden ret ve iadeler toplamı olan 100 milyar 902 milyon lira düşülünce net faaliyet gelirinin 542 milyar 676 milyon lira olduğu görülüyor. Buna göre SGK'nin 2021 yılı faaliyet sonucu eksi 45 milyar 303 milyon lira olarak gerçekleşmiş. 2021 yılı sonu itibarıyla gelir gider farkından kaynaklanan finansman açığını kapatmak üzere 17 milyar 108 milyon lira tutarında ilave bir hazine yardımı daha yapılmış. SGK'nin 2021 yılı bütçe gelirleri içerisinde bulunan 69 milyar 563 milyon liralık hazine yardımı üzerine bu tutar eklenince hazineden yardım adı altında alınan toplam tutar 86 milyar 671 milyon liraya çıkıyor. Gelir gider dengesi arasındaki açığın kapanması için hazine yıllardır SGK'yi fonluyor. Bazı şartlar altında bu giderler olabilir çünkü sosyal devlet anlayışında öncelik vatandaşların sağlık hizmetlerine ulaşması ve işsizlik ile yaşlılık durumlarında gelir güvencesine sahip olmalarıdır. Fakat SGK'nin tahsil edemediği prim alacaklarına yönelik, yani gelir tarafına ilişkin bazı çalışmaların yapılması gerekiyor. Sayıştay raporlarında SGK’nin bazı belediyelerden ve belediye şirketlerinden süresi içinde tahsil edemediği prim alacaklarından bahsediliyor, bu tutarların her yıl artmakta olduğu da kaydediliyor. Örneğin, 2018 yılında 1,5 milyar lira, 2019 yılında 3,5 milyar lira, 2020 yılında 5 milyar lira ve 2021 yılında 6,5 milyar lira olmak üzere SGK’nin son dört yılda toplam 16 milyar 856 milyon lira belediyelerden prim alacağı bulunuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Diğer alacaklarıyla birlikte toplam 133 milyardan fazla bir tutarın takip edilememesinde kurumun yazılım entegrasyonunun sağlanmamış olması büyük etken. SGK’nin hem gelir hem de gider kalemlerinin saptanarak meydana gelen görev zararlarına neden olan sebeplerin anlaşılması gerektiğini ifade eder, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Serpil Kemalbay.

Buyurun Sayın Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sayın vekiller; saray rejimi yolsuzluk ve çürüme içerisindedir. Sosyal Güvenlik Kurumu işçi, işveren ve devlet katkısıyla oluşturulan bir fon olmasına rağmen, esas olarak işçinin alın teriyle oluşmuş bir fondur ve iş kazalarında, meslek hastalıkları tespit raporlarında eli çok korkak olanlar Sağlık Bakanlığına gerekenden daha fazla ödemeler yaparak aslında kendi tutumlarını ortaya koymuşlardır. Sağlık Bakanlığına ödenmesi gereken miktarın daha fazlası kadar avans olarak ödenmiş, 42 milyar 302 milyon lira fazladan ödenmiştir.

Yine, emekliler her muayenede katkı payı ödemek zorunda bırakılırken Sayıştay raporları gösteriyor ki genel sağlık sigortası fonları her yıl 10,8 milyar ila 32,4 milyar civarında fazla vermektedir. SGK’nin Sayıştay denetim raporlarında genel sağlık sigortasından sağlanan ve sağlık hizmetleri dışında başka bir amaçla kullanılmaması gereken bu fon, SGK açıklarının kapatılması için harcanıyor. Sefalet ücretine dönüşen emeklilik maaşları ellerine geçmeden tedavi katkı paylarının kesildiğini düşünürsek emeklilerin katkı payı ödemesi şu anda illegal bir işlem hâline dönüşmüştür, derhâl  katkı paylarının kaldırılması gerekmektedir.

Bakan Vedat Bilgin, bütçe görüşmelerinde SGK yolsuzluğuna ilişkin SGK’yi çalıp çırparak zarara uğratan, yolsuzluk yapan kişiler ve firmalar olduğunu açıkça kabul etmiştir ancak şaibeler ve cezasızlık politikası hâlâ devam ediyor. Bazı ilaç ve tıbbi cihaz ödemelerinde SGK’nin 1 milyar TL’ye yakın zarara uğratıldığı görülüyor. Bu kişiler kimlerdir? Arkalarında hangi siyasi destekle bu hırsızlığı yapabilmektedir, bütün açıklığıyla ortaya koyulması lazım. Usulsüzlük, yolsuzluk, hırsızlık yapan, emekçilerin parasını çalan firmaların hangileri olduğu derhâl açıklanmalıdır. Yolsuzluk, usulsüzlük yapan firmalara dair basında Süleyman Soylu bağlantısı ortaya çıkmış, Vedat Bilgin böyle bir bağlantının olmadığını geçen bütçe tartışmalarında bize söylemiştir ancak şeffaf, bağımsız, tarafsız bir yargı süreciyle ancak biz bunu, açıkça hakikatin ne olduğunu öğrenebiliriz. Siz de biliyorsunuz ki parayı takip ediyoruz, Süleyman Soylu’ya çıkıyor. Kara parayı aklayanlara bakıyoruz, adres yine Süleyman Soylu’ya çıkıyor. Uyuşturucu baronlarına bakıyoruz, fotoğrafları Süleyman Soylu’yla çıkıyor. Vatandaşı soyan kayyumlara bakıyoruz Süleyman Soylu gümüşle çıkıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Dolayısıyla da aslında sizlerin de bizi anlamanız gerekiyor ki bu yolsuzluk, usulsüzlükle İçişleri Bakanının bağlantısını açıklığa kavuşturabilelim. Yirmi sene önce AKP iktidarı 3Y’yle geldi, dedi ki: “Yolsuzlukla, yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceğiz.” Ama işte gördüğünüz gibi bu 3Y’ye gırtlağına kadar bulaşmış bir durumda. Her yeri 3Y sarmış durumda. Her yeriniz yoksulluğa, yolsuzluğa ve yasaklara bulanmış durumdasınız. 3Y’yi koltuğunuzun altına vereceğiz, sizinle birlikte tarihin çöp sepetine göndereceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mücahit Durmuşoğlu.

Sayın Durmuşoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubum adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla yürüttüğümüz hizmet ve eser siyasetimizin en önemli halkalarından biri olan sosyal güvenlik sisteminde yapmış olduğumuz devrim niteliğindeki reformlar sayesinde artık her bir vatandaşımız; işçi, memur, esnaf ayrımı yapılmaksızın SGK çatısı altında tüm imkânlardan eşit ve en üst seviyede yararlanmaktadır. AK PARTİ hükûmetleri döneminde gerçekleştirilen değişim sayesinde mali açıdan daha güçlü hâle gelen sosyal güvenlik sistemimizin bütçe üzerindeki yükü azalmış, vatandaşlarımızın taleplerinde doğrudan ve en hızlı verecek bir iletişim ağı kurulmuştur. E-devlet uygulamalarıyla da geçmişte fizikî mekânlarda ve kâğıt üzerinden yürütülen pek çok hizmetin elektronik ortama taşınması sayesinde sağlık karnesi, yeşil kart gibi vatandaşlarımızın işini zorlaştıran veya gecikmesine neden olan, Anayasa’mızın 10’uncu maddesine aykırı olarak eskiden vatandaşlarımız her hastaneden hizmet alamazken artık her bir vatandaşımız istedikleri hastaneden tedavi hizmeti alabilmekte, istedikleri hastanede tedavi olabilmekte, istedikleri hastaneden ilaçlarını temin edebilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Türk mucizesi” olarak nitelendirilen sosyal güvenlik reformumuz sayesinde ekonomik gelişme seviyesi bakımından en üst sıralardaki Avrupa ülkelerinin bile erişemediği bir kapsama sahip olunmuştur. Nüfusunun neredeyse tamamını sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri şemsiyesi altına almayı başaran Türkiye kurduğu sistemin sürdürülebilirliğini de sağlamasıyla tüm dünyaya örnek olmayı başarmıştır. Yirmi yıldır verdiği tüm sözleri tutan AK PARTİ hükûmetleri olarak sosyal devletin imkânlarını çalışanlarımıza, emeklilerimize, emekçilerimizin tamamına yansıtacak düzenlemeleri hayata geçirmeye devam edeceğiz. Her bir vatandaşımızın talep ve öneriler çerçevesinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. İnşallah, en kısa zamanda görüşülecek olan emeklilikte yaşa takılanlar, EYT konusuna ilişkin teknik çalışmaların tamamlanmak üzere olduğunu ve en kısa zamanda hayata geçirileceğini buradan paylaşmak istiyorum.

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Yolsuzluktan bahsedin Mücahit Bey, yolsuzluktan!

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde cumhuriyet tarihinin en büyük reformlarını gerçekleştiren AK PARTİ olarak inşallah cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılına atıfla 2023’te Türkiye Yüzyılı inşa etme sözünü de yerine getireceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Bizlere bu toprakları vatan yapan ecdadımızdan aldığımız ilhamla girdiğimiz her mücadeleyi başarıyla sonuçlandıracak özgüvene, dirayete, azme, kabiliyete sahip olduğumuzdan şüphe etmiyoruz. Ülkemizi daha nice başarılarla, daha niceliklere ilklerle tanıştırarak cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında ülkemizi zirveye çıkarmakta kararlıyız.

Sözlerime son verirken Hazreti Mevlâna'nın ahirete irtihalinin 749’uncu yıl dönümünde rahmetle minnetle yâd ediyor, sözlerimi Hazreti Mevlâna'nın şu sözleriyle tamamlamak istiyorum: “Yüzde ısrar etme doksan da olur,/İnsan dediğin noksan da olur./‘Bir ben varım.’ deme, yoksan da olur,/Hatasız dost arayan dosttan da olur." diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Sayın Başkan, kayıtlara geçsin diye söylüyorum: Bakan bütçe konuşmasında, Plan Bütçede yolsuzluk yapıldığını ifade etti ve bu rakamın da 1 milyar olduğunu söyledi ama hatip tek kelime etmedi yolsuzlukla ilgili. Görevini yapmadı. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Varsa böyle bir iddia yargıya intikal ettirsinler o zaman.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Hangi yargıya, hangi yargıya!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Kayıtlara geçmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 20/12/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Yılmaz Tunç                                                                                                                                                                                            Bartın

                                                                  AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 381 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına, aynı kısımda bulunan 368 Sıra Sayılı Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu ile 370, 376, 377, 378 ve 379 sıra sayılı Kanun Teklifleri'nin sırasıyla yine bu kısmın 2’nci, 3'üncü, 5’inci, 6'ncı, 7'nci ve 8’nci sıralarına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, Genel Kurulun 20, 21, 22 Aralık 2022 ile 3, 4 ve 5 Ocak 2023 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü Birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek Gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi, 20 Aralık 2022 Salı günkü (bugün) Birleşiminde 381 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar, 21 Aralık 2022 Çarşamba günkü Birleşiminde 381 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 22 Aralık 2022 Perşembe günkü Birleşiminde 370 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 22 Aralık 2022 Perşembe günkü Birleşiminde 370 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde haftalık çalışma günlerinin dışında 23 Aralık 2022 Cuma günü saat 14:00'te toplanması ve bu Birleşimde denetim konularının görüşülmeyerek Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve aynı Birleşimde 370 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, 370 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin 22 veya 23 Aralık 2022 tarihli Birleşimlerinde tamamlanması hâlinde TBMM'nin 27, 28 ve 29 Aralık 2022 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmaması, 381 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

381 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı KHK'da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

Teklifi (2/4780)

BÖLÜMLER

BÖLÜM

MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 7’nci

Maddeler

7

2. BÖLÜM

8 ila 14’üncü Maddeler,

Geçici Madde 1 dâhil

8

                            TOPLAM MADDE SAYISI

15

 

 

BAŞKAN – Evet, öneri üzerinde İYİ Parti Grubu adına Sayın Erhan Usta.

Buyurun Sayın Usta. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Şimdi, tabii, bu çalışma takvimine ilişkin bir grup önerisi. Ancak temelde yapmaya çalıştığı şey, şu elimizde gördüğünüz 381 sıra sayılı Kanun’u görüşmek ve bunu buradan geçirmeye çalışıyor. Burada çok sıkıntılı maddeler var, bunlardan bir tanesi zeytinliklerin maden ocakları yapılmasına ilişkin maddeydi, onu neyse çektiler ama burada limanların özelleştirilmesi, OHAL ve sendikalarla ilgili 3 tane özellikle kritik madde var. Ha, ben, burada şimdi bu kısa konuşmada bu liman meselesinin üzerine biraz değinmek istiyorum hazır AK PARTİ’li arkadaşları da burada bulmuşken.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu 18 taneydi, sonradan 1 tane daha eklendi 19 tane liman oldu fakat son zamanlarda bir tablo dolaşıyor, oraya bakarsak 17’ye düşmüş, onun bir nedeni var, onu söyleyeceğim. Yani burada, bu birkaç defa gündeme gelmiş, çekilmiş. Sonra, bir kere Ocak 2022’de kanunu çıktı, Ağustos 2022’de Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti fakat şimdi burada tekrar önümüze getiriliyor. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının hiçbirisi burada karşılanmıyor. Birazdan vaktim kalırsa onların neler olduğunu söyleyeceğim. Şunu düşünebilirsiniz: “Ya, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin hiçbirisi karşılanmıyorsa bu niye buraya getiriliyor? Tabii, onun kendi içerisinde bir mantığı var, şu: Kanunun çıkmasıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararına kadar geçen süre içerisinde bir kısım, özellikle taahhüt ettikleri, söz verdikleri limanların uzatma işlemleri tamamlanacak. Şimdi, geçen dönemde bunu yaptı. Ben bunu Ulaştırma Bakanına sordum: “Bu arada kaç tane şeyi uzattınız.” dedim. Bakın, burada 4 tane soru soruyorum, sorularda baya kuvvetli sorular; verilen cevap şu kadar, hiçbir şey yok içerisinde, hiçbir şey söylemiyor Ulaştırma Bakanı. Yani öyle ya kardeşim, şimdi ocakta yaptınız, ağustosta iptal edildi. Ya, bu arada kaç tanesininkini uzattınız bana bir söyleyin bunu yani biz bilelim. “Yatırımlar ne oldu?” diyoruz, şunu soruyoruz, bunu soruyoruz hiçbirine ilişkin bir cevap yok.

Arkadaşlar, burada bir kumpas var. Bakın, limanlar en kıymetli varlıklarımız. Limanların özelleştirilmesi meselesi ayrı bir konu, özelleştirme yapılacaksa da burada söylemek istediğimiz temel şey şu: Ya, eşit rekabetle, serbest rekabet koşullarını sağlasınlar. Niye mevcut işletmecilere belli formülasyonlarla bunu veriyoruz, niye burada bir rekabeti sağlamıyoruz? Anayasa Mahkemesi de zaten onu söylüyor. Bakın, şuradan okumaya çalışacağım: “Söz konusu dolaylı özelleştirmeye taraf olabilecekler ise mevcut özelleştirme sözleşmesinin taraflarıyla sınırlandırılmaktadır.” Mevcudun dışında kimseyi almıyorsunuz çünkü ona vereceğinizi söylüyorsunuz. “İstekli olan başkaca kişilerin bu sürece dâhil olmaması ise özelleştirmede hâkim olması gereken serbest rekabet ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmamakta olup kurala konu limanların gerçek özelleştirme değerlerini ulaşılmasını engelleyebilecek niteliktedir. Nitekim özelleştirme sürelerinin sonunda limanların yeniden özelleştirme uygulamasına konu olması hâlinde 4046 sayılı Kanun’daki şartları taşıyan herkesin rekabet koşulları çerçevesinde özelleştirme sözleşmesine taraf olma imkânı olacakken kuralla -kural dediği yani çıkan kanunu söylüyor- bu imkân ortadan kaldırılmaktadır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ERHAN USTA (Devamla) – Arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi daha ne desin ya? Buna rağmen, aynı madde üç aşağı beş yukarı, aynı şekilde tekrar önümüze getiriliyor. Ya, insafınıza ve vicdanınıza şey yapıyorum. Burada hiçbir kamu yararı yok, kamu menfaati yok, burada bir talan var. En yakın sözleşmesi bitecek olan yani özelleştirmesinin süresi bitecek olan 2027 yılında, bu acele niye? Neyi yağmalıyorsunuz? Kime ne sözü verdiniz de onu buradan çıkarmaya çalışıyoruz ve şu Gazi Meclisin saygıdeğer milletvekillerini bu işe alet ediyorsunuz? Anayasa Mahkemesinin bu kadar açık kararı ortadayken… Yani bakın, rekabet ilkesi ihlal ediliyor, eşitlik ilkesi ihlal ediliyor, kamu yararı yok devlet zarara uğratılıyor -bunların hepsi Anayasa Mahkemesinin söylediği şey- hukuki belirlilik ilkesine aykırı. Ya, şunu diyebilir 1’inci şeyi kaybeden bir firma: “Bu kadar uzatacağınızı bilseydim, ben daha fazla teklif verirdim kardeşim. Niye o zaman bunu bana başlangıçta söylemediniz?” diyemez mi, böyle bir şey olamaz mı? Bunu söylüyorlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 ERHAN USTA (Devamla) – Anayasa Mahkemesi de bunu söylüyor; teşebbüs hürriyetine aykırı, sözleşme hürriyetine aykırı. Sizden istirham ediyorum; bu konuyu, lütfen, Sayın Tunç ve AK PARTİ Grubunun tekrar düşünmesinde fayda var. Burada talan var, burada yağma var, burada kamu menfaati, devletin menfaati yok.

Teşekkür ediyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Hakkı Saruhan Oluç.

Buyurun Sayın Oluç. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, bir dezenformasyon bülteni yayınlıyor sizin yalan üretim merkeziniz, yalan üretim merkezi. Sözde dezenformasyonu engelleyecek, kendisi dezenformasyon yapıyor. Bakın, bütçeden önce biz burada bir araştırma önergesi verdik. Araştırma önergesi bildiğiniz gibi verilen önerge yazılı hâliyle ve burada yapılan konuşma bir bütünlük içindedir araştırma önergesinde yani sizler bunların hepsini biliyorsunuz da bu yalan üretim merkezindekiler bilmiyor belli ki. O araştırma önergesi lanetlediğimiz Taksim’deki saldırıyla ilişkiliydi ve o konunun üzerine çıktım, ben bir konuşma yaptım bu kürsüden. O konuşmamda –uzun bir konuşma, biliyorsunuz, bir iki noktaya işaret edeceğim- hani, en zor anlayacak insanların bile anlayacağı şekilde konuştum, öyle diyeyim ama yalan üretim merkezi anlamamış, ısrarlı. Demişim ki -birkaç yerden alıntı yapacağım- bu Taksim’deki saldırıyla ilgili olarak: “Türkiye'nin çeşitli illerinde IŞİD’liler yaşıyorlar, çalışıyorlar. Zaman zaman operasyonlar yapılıp bunlar yakalanıyor, ortaya çıkarılıyor ama bu ilişkileri hep vurguladık ve söyledik yani aslında bu iktidar El Kaide türevi ve artığı ne kadar örgüt varsa, yapı varsa IŞİD’den El Nusra’ya, Ahrar-uş Şam’a kadar bütün bunlarla maddi, manevi, lojistik ilişkileri sürdürdü; bunu biliyoruz, bütün dünya biliyor. Taksim’deki saldırıdan bugüne kadar büyük bir bilgi kirliliği yaratıldı. Bilgi kirliliği sadece yakalanan kişiyle, bombayı taşıyanla ilgili değil, nereden geldiğiyle ilgili değil, onun ilişkileriyle de ilgili.” demişim ve anlatmışım ilk defa, burada, kürsüde demişim ki: “Bu bombayı taşımış olan kişinin bir ağabeyi ÖSO komutanıymış, öldürülmüş olan 3 kardeşi de IŞİD saflarında savaşmış.” Anlatmışım bunu uzun uzun, sonra da demişim ki “Şimdi, bunların hiçbiri konuşulmuyor, bunların hiçbiri üzerinde tartışma yapılmıyor, bunların üzerinde hiçbir değerlendirme yapılmıyor, soruşturma eksik yapılıyor, dezenformasyon almış, götürmüş ve iktidar aslında dezenformasyonun merkezi hâline gelmiş ve bu dezenformasyonla bir oyun planı kurmuş. Nedir oyun planı? Ben burada dün de söyledim, oyun planı savaş ve çatışma ortamında Türkiye’yi seçime götürmek, oyun planınız bu.” diye anlatmışım burada uzun uzun ve bu önergeyi tartışmışız ve bu önerge iktidar oylarıyla reddedilmişti. Şimdi, dezenformasyon merkezi yani bu “dezenformasyon merkezi” dediğim yalan üretim merkezi, iddia ediyor ki biz aslında bu verdiğimiz önergede “Taksim saldırısının arkasındakiler araştırılsın.” dememişiz. Daha nasıl diyeyim? “ÖSO, HTŞ, IŞİD, El Kaide artığı tüm örgütlerle sürdürülen ilişkiler araştırılsın.” demişim, daha nasıl diyeyim? En anlaşılmayacak şekilde değil en anlaşılır şekilde anlatmışım ama anlamak işinize gelmediği için bu dezenformasyon merkezi bu işi bu şekilde sürdürüyor, neden?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Çünkü yalan üretim merkezi olarak işlev görüyor ve bu yalan üretim merkezi de “Nasıl olur da iktidara yönelik her türlü saldırıyı, iktidara yönelik her türlü gerçeğin, hakikatin konuşulduğu konuları biz gündeme almayız ve bunu çarpıtırız.” diye çalışıyor. İşte bu çalışmanın bir parçası, bir kez daha söyleyeyim: Yalan üretim merkezinin ürettiği yalanlara hiç kimse inanmıyor. O binanın üstüne “İletişim Başkanlığı” yazdınız ya, onun 2 katı büyüklükte de yazsanız orası İletişim Başkanlığı değil yalan üretim merkezidir, bunu da bir kez daha söylemiş olayım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Özgür Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, elimde AK PARTİ Grubunun grup önerisi var, bu birazdan oylanacak. Bu grup önerisinin Türkçesi ne biliyor musunuz? Verilen sözler tutulmadan sene kapatılıyor, grup önerisi diyor ki: “Anayasa’ya açık aykırı, Anayasa’ya karşı suç işleme torbasını bu hafta hallediyoruz, gelecek hafta çalışmıyoruz.” Emeklilikte yaşa takılanlar ne oldu? Bir Bakan öyle, bir Bakan böyle konuşuyordu. Söz verdiniz, “2022 bitmeden Meclisten geçecek.” diye. Emeklilikte yaşa takılanları boynu bükük bırakıp yılbaşı gecesi yeni yıla mutlulukla gireceklerine endişeyle, tedirginlikle girmelerini sağlayacak bir grup önerisi getirmişsiniz. Biz, emeklilikte yaşa takılanlarda herhangi bir ayrımı, herhangi bir kısıtlamayı, özellikle yaş sınırlamasını kesinlikle kabul etmiyoruz. Milliyetçi Hareket Partisinin beş yıl önce, dört yıl önce verilmiş kanun teklifi var, dört yıldır insanlar bunu bekliyorlar. Siz dediniz ki: “Seçimi kaybedeceğimizi bilsek geçirmeyeceğiz.” Onlar da size uydular, gördünüz seçim gidiyor, “Şimdi getireceğiz.” dediniz ama 2022 bitiyor, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili düzenlemeyi yapmadan gidiyorsunuz.

Ayrıca, sözleşmelilere kadro sözünüz var, sözleşmelilere kadroyu vermeden gidiyorsunuz.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Hepsini yapıyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Kendi çıkardığınız kanun “Ombudsman raporu o sene içinde ele alınır.” diyor, ombudsman raporunu görüşmeden gidiyorsunuz.

Ayrıca, Özlem Zengin -mevkidaşımız- söz verdi “Çocuk istismarına ilişkin olarak komisyon kuracağız.” dedi. Komisyon önergelerini tüm partiler verdi, önergenizi vermeden, komisyonu kurmadan gidiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisi olarak gelir vergisi dilimlerinde iyileştirme… 32 binde olanın 80 bin liraya getirilmesi gerekiyor -ama bunu yapmadan- 70 bin olan dilimin 200 bin yapılması gerekiyor, bunu yapmadan gidiyorsunuz. Bu ne yapıyor? Brüt 10 bin lira maaş alan bir kişiden yılda 16 bin lira fazla vergi almak demek. “Bu düzenlemeyi yapalım, bu insanları bu karda kışta, bu yoksullukta 16 bin lira ek vergi yükünden kurtaralım.” diyoruz, yapmadan gidiyorsunuz.

Ayrıca, kış geldi, kaynak bulamıyorsunuz. Kaynak bulmak için bulduğunuz formül, Putin’e gidip “Bu sene doğal gazı biz yakalım, seneye Bay Kemal ödesin.” diyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkan, müsaadenizle…

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Bir yere gittiğimiz yok Başkan, buradayız.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Şimdi, elimizde promosyon yasa teklifi var. Bu şu demek: Özel sektörde çalışan ile banka arasına patron giriyor ve çalışanın promosyon hakkına el koyuyor, en çok çağrı merkezlerinde ama birçok yerde. Dedik ki: Kanun teklifi verelim, aradan işveren çıksın, patron çıksın, doğrudan promosyon ödensin. Tek başına karar veren emekli 9 bin lira promosyon alıyorken hem maaşı ondan yüksek olacak hem de bütün çalışanlar için yapılacak bir pazarlık belki 15 bin lira bir ödemeyi getirebilir. Bu nedir? Bu sene doğal gaz faturasıdır, elektrik faturasıdır, su faturasıdır, varsa kömür gideridir, ısınma gideridir. Çayın taşıyla çayın kuşunu vuralım, patronu aradan çıkaralım ama buna da “evet” demeden gidiyorsunuz; bunu kabul etmiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tunç, buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, yerimden bazı açıklamalar yapmak istiyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – EYT’yi çıkarıyor musunuz?

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – EYT’yi kafadan çıkarmışlar.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tunç.

 

 

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sayın Özel, grup önerimizde olmayan hususlar olduğunu belirterek bazı konuların gündeme getirilmeden Meclisin çalışmalarına ara vereceği şeklinde bir yorum yaptı; bunu kabul etmek mümkün değil. Bir kere emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın çalışması son aşamaya geldi ve kanun teklifine dönüşmek üzere. İnşallah, burada hep beraber emeklilikte yaşa takılanlar problemini   -AK PARTİ’nin devraldığı bir problem o da- o kronik sorunu da çok yakın zamanda çözeceğiz.

Asgari ücret görüşmeleri devam ediyor ve burada alım gücünü koruyacak bir ücretin belirleneceğine inanıyoruz; bunu başlangıçta da söylemiştik. Sözleşmelilere kadro gündemimizde, yakın zamanda o da Meclisin gündemine gelecek. Kamu denetçiliği raporunun görüşmelerini gerçekleştireceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Nasıl? Sene içinde olması gerekir.

BAŞKAN –Tamamlayın sözlerinizi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayrıca çok önemli bulduğumuz çocuk istismarıyla ilgili olarak da şu anda Komisyon kurma noktasında önergemizi hazırladık, imzaya açtık ve yakın zamanda diğer gruplarla beraber mutabık kalarak… Çünkü tek bir çocuğumuzun bile her türlü istismara, başta cinsel istismar olmak üzere istismara uğramasını kabul edemeyiz. Bu anlamda geçmişte Komisyonlar kuruldu, alınan tedbirler var ancak bu olayların devam etmesi hepimizin yüreğini yaralıyor ve bu olayların önlenmesi anlamında da Meclisimizde bir Komisyon… Bütün siyasi partilerimizin de bu konuda mutabakatını görüyoruz ve yakın zamanda da önergemizi vereceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Özel, buyurun.

 

 

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, hepimiz okuma yazma biliyoruz. AK PARTİ grup önerisi olunca hep beraber el kaldıran arkadaşlar ne kadar okudular bilmiyorum, okuyan herkes anlar; burada diyor ki: “Önce Semra Güzel'le ilgili yapılacak olan devamsızlık oylaması, ardından 15 maddelik torba kanunu bitirirsek gelecek hafta çalışmayıp Noel tatiline gidiyor.” diyor AK PARTİ Grup önerisi. Ben diyorum ki…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne Noel tatili ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle diyor musunuz, demiyor musunuz? Siz gelecek haftaya tatil kararı önererek bundan başka bir kanun olmadan yılı tamamlıyor musunuz, tamamlamıyor musunuz? Özgür Özel'in söyledikleri doğru değil, EYT gelecek o gelecek. Ayrıca, Sayın Tunç, bu milletin karşısına çıktınız mı çıkmadınız mı? “Anayasa değişikliğinde kanun teklif etmek münhasıran milletvekillerinin olacak.” dediniz mi, demediniz mi? “Bakanlar Kurulu yok, artık bakanlar kanun teklif edemeyecek.” dediniz mi, demediniz mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “EYT kanun teklifine bakanlarımız çalışıyor, son hâline geliyor, teklifimiz hazırlanıyor.” Sizin attığınız imzalar ne? Anayasa’ya karşı muvazaa suçu. Siz hukukçusunuz ama bakanlarınızın da milletvekillerinizin de Anayasa’ya karşı alenen muvazaa  suçu işlediğini itiraf ediyorsunuz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Tunç, bu tartışma hep yapılıyor her iki tarafta başka yerden bakıyor ama son kez size de söz vereyim, son kez.

Buyurun.

 

 

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, biz her daim Meclisin çalışmasından yanayız. Bu konuda, Meclisin çalışmaması noktasında İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarını kullanmak isteyen de hep Özgür Bey oldu bugüne kadar.

Tabii, kürsüden konuştuğu sözlere cevap vererek uzatmak istemedim. Burada “Gidiyorsunuz, gidiyorsunuz.” kelimesini çok kullandı hatta geçmiş dönemlerde -biz Özgür Bey'le uzun yıllardır Parlamentodayız- hep kürsüden el sallayarak “Abbas yolcu gidiyorsunuz.” dedi 2018, 2015. Aynı cümleleri tekrar ediyor yani aynı cümleleri tekrar ederek bir yere varılamayacağını görüyoruz. Tabii, sayın bakanlarımızdan, yürütmeyle teknik konularda bürokratlarımızdan kanun teklifi taslakları çalışmasında yararlanmanın hiçbir mahzuru yok bu hükûmet sisteminde. Ayrıca, son kararı verecek olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açalım mikrofonu, son sözlerinizi alalım.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – …ve o taslağın teklife dönüşmesi aşamasında da zaten ilgili milletvekillerimiz bu noktada çalışmalarını yapacak, sonra teklif verilecek.

Teşekkür ederiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir cümle…

BAŞKAN – Sayın Özel…

 

 

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, 2018’de “Gidiyorsunuz.” dedim, çok üzgünüm, gönderemedik.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Tarihi de var burada.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - 2019’da “Gidiyorsunuz.” dedim; Binali Bey çok direndi, önce Meclis Başkanlığından istifa ettirdik.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 2015?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sonra gitti, İstanbul’da aday oldu ama İstanbul’dan AK PARTİ zulmünü gönderdik; Ankara’dan Melih Gökçek zulmünü gönderdik; Adana’dan gönderdik, Mersin’den gönderdik, Antalya’dan gönderdik; Allah’ın izni, milletin vereceği yetkiyle şimdi bu ülkeden bu zulmü, bu rejimi gönderiyoruz. Gidiyorsunuz, gidiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Usta…

 

 

 

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu “gidiyorsunuz” meselesi yani bu tavırlar gitmenin ayak sesleri, çok az kaldı. Yani gidiyorsunuz, hakikaten gidiyorsunuz.

(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin.

ERHAN USTA (Samsun) – Fakat bu EYT meselesi…

(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – Bu talan, bakın, az önce “talan” dedim, Yılmaz Bey sataşmadan falan söz istemedi. Bu “Talan kanunudur. dedim, çıksın bir kişi bana “Burada talan yok, yağma yok.” desin şu limanlarla ilgili kanunda kardeşim ya. Bir kişi çıksın, desin.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Talan da yok, yağma da yok. Yok!

ERHAN USTA (Samsun) – Öyle “Yok” demekle değil, bunu gerekçelendirerek söylesin bakalım. Şu yaptığınız işlemin arkasında bir kişi duramıyor. Geçen sefer bu kanunla ilgili maddelerde konuşamadınız hiçbiriniz burada.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ona sıra gelmedi ki.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Biz anlatacağız zaten, teklifimizde anlatacağız, kanunu açıklarken anlatacağız.

ERHAN USTA (Samsun) – Hiçbiriniz konuşamadınız.

Dolayısıyla, bu tavır gitme tavrı. İnşallah gideceksiniz, memleket sizden kurtulacak.

EYT meselesi… Ben EYT’yle ilgili söz aldım. Hakikaten arkadaşlar, olacak iş değil. Bakın, 4,8 milyon insan buradan gelecek bir haberi bekliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ERHAN USTA (Samsun) – Şimdi, her gün Bakan çıkıyor, bir şey söylüyor, burada özellikle Grup Başkan Vekili Muhammet Akbaşoğlu bu konuya giriyor, birtakım şeyler söylüyor “Yapacağız.” “Edeceğiz.” diyor. Niye bekliyorsunuz? Ya bu kadar zor bir çalışma değil, teknik destek isterseniz destek verelim. Tamam, yani zaten hep muvazaayla gidiyor işleriniz; Bakanlık şu çalışmayı bitirsin, artık gelsin. Biz İYİ Parti Grubu olarak gelecek hafta ara vermeyi istemiyoruz arkadaşlar. Eğer EYT kanunu gelecekse gelsin, EYT'yi burada görüşelim; ara filan da vermeyelim, millet bunu bekliyor bizden. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Yani ara vermenin zamanı mı şimdi? Milletin bu kadar çok sorunu varken niye milletvekilleri bir hafta tatil yapsın?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Dolayısıyla EYT kanun teklifinizi getirin, görüşelim; biz de destek vereceğiz.

Teşekkürler. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bir dakika yani.

BAŞKAN – Efendim?

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım, herkes konuştu, bize de bir dakika verirseniz…

BAŞKAN – Söyleyeceğim, acelen ne Sayın Bülbül? Sona kaldınız.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Buyurun efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Vermeyecek gibi göründünüz de ondan.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sanki böyle Sayın Başkanımın dediği gibi vermeyecekmiş gibi olunca biz bir anda bir şeye girdik.

BAŞKAN – Efendim, bana bakmayacaksınız, ne yapacağım belli olmaz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Her zaman size bakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sağ olun.

Buyurun.

 

 

 

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Şimdi, tabii, Sayın Özel'in her yılbaşı yaklaşırken ki konuşma şeyidir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biz Noel bayramı değil, demokrasi bayramı yapıyoruz; öyle yapmak isteriz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Özel, dinleyin.

Şimdi, ramazanlarda ramazanın girişinde hoca efendiler ilk girerken bir “Hoş geldin ya şehriramazan.” diye kaside şeklinde güzel bir okuma yaparlar, sonuna doğru da “Elveda ya şehriramazan.” diye ama o yapılır, “Elveda.” denilir ama Allah’ın izniyle hep sonrasında mutlaka bir ramazan daha -Allah ömür verirse- görürüz de şimdi, bu yıla elveda ediyoruz ama tabii, Meclisin çalışması bu takvime bağlı değil, siz de çok iyi biliyorsunuz yılbaşı diye bir şey yok. Yılbaşı resmî tatilimiz bizim adımıza Türkiye’de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açalım mikrofonu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Grup önerisiyle haftaya tatil koymuşlar.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Şimdi, bu tatil meselesi… Şimdi, onu “tatil” olarak ifade etmek, burada kendi grubunuzdaki arkadaşlar da dâhil olmak üzere bu meseleye nasıl bakıldığını herkes çok iyi biliyor arkadaşlar. Bunun üzerinden siyasi bir şey çıkarmaya gerek yok.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bir saniye…

Burada yapılacak olan iş belli. Her bütçe sürecinden sonra bir iki günlük böyle bir süreç söz konusu olur ama Türkiye'nin gündemini meşgul eden meselelerle alakalı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi bütün ağırlığıyla inşallah gündemine hâkimdir ve bu meseleleri halletmeye de muktedirdir ve bu meselelerin hâli içinde ne gerekiyorsa yapacağımızı da buradan ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Ya, limanlar ile zeytin ağaçları mı bu kadar acildi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Etmiyoruz, EYT’yi istiyoruz.

ERHAN USTA (Samsun) – Tatile hayır.

BAŞKAN – Evet, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

 

                                                                                            10/2/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/2439) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınmasını arz ederim.

                                                                                   Ali Mahir Başarır

                                                                                           Mersin

BAŞKAN – Önerge üzerinde teklif sahibi olarak Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır konuşacaktır.

Buyurun Sayın Başarır, süreniz beş dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesinden dolayı söz almış durumdayım. İcra ve İflas Kanunu’nun 82’nci maddesine bir bent eklemek istiyoruz. Diyoruz ki: “Ülkemizde çalışan asgari ücretlilerin maaşına haciz gelmesin.”

Değerli arkadaşlar, İcra ve İflas Kanunu’nun 82’nci maddesi haczedilmeyecek mal ve hakları; 83’üncü maddesi kısmen haczedilmeyecek mal ve varlıkları düzenler ve burada, çalışan bir ücretlinin en fazla 1/4 oranında maaşının haczedilebileceği düzenlenmiş.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde çalışanların yüzde 50’si asgari ücret almakta. Maalesef ki milyonlarca asgari ücretli icra kapılarında. Bu hayat pahalılığında, bu yoksullukta bir de icra tehdidiyle hayata devam etmeleri imkânsız. Merkez Bankasının verilerine göre Türkiye’nin yüzde 50’si asgari ücretle çalışırken Avrupa’da bu oran yüzde 4. Yani asgari ücretliyi diğer ülkelere göre açlığa mahkûm etmiş durumdasınız. Bakın, bu ucube sistemden önce, 2018’de bir asgari ücretli 355 dolar maaş alırken bugün 295 dolar alıyor yani maaşlarında 60 dolarlık bir erime var. Sarayın bütçesi kat kat artarken bugün işçinin bütçesi azalmakta, yazık. Bir asgari ücretli bugün 5.500 lira maaş alıyor, sarayın bir günlük gideri 18 milyon.

Değerli arkadaşlar, biraz da asgari ücretlinin durumuna rakamlarla bakalım. Bugün, bu ülkede 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 7.425 TL, yoksulluk sınırı 24.185 TL ve asgari ücret 5.500 lira oluyor; aslında bu iktidarın bundan, bu Bakanın, bu ülkeyi yönetenlerin bundan utanması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, bir yılda taze süt yüzde 162, pirinç yüzde 144, peynir yüzde 130, makarna yüzde 125, şeker yüzde 125, patates yüzde 131, ekmek yüzde 85 artış göstermiş ama hâlâ asgari ücretlinin maaşı 5.500 lira. Şimdi, ben size soruyorum: Oturulmayacak evlerin kirası 5 bin lira, asgari ücretli bu maaşla nasıl geçinsin? “Geçinebilir.” diyen var mı aranızda? 4 kişilik bir aile ısınmak için 2 bin lira ödemek zorunda, elektrik, su 1.500 lira, “Bu maaşla geçinir.” diyen bir Cumhur İttifakı milletvekili var mı? 1 kilogram et 180 lira, 1 yumurta 3-4 lira, 1 ekmek 5 lirayı bulmuş, aranızda “Bu parayla asgari ücretli geçinebilir.” diyebilen var mı? Bakın, 1 kilo peynir etin fiyatını geçmiş, çocuk maması 500 lira, çocuk bezi alınmayacak kadar değerli olmuş bu ülkede; söyleyebiliyor musunuz, bir asgari ücretli 5.500 lirayla geçinebilir mi?

Şimdi, bu yasa devam ederse, asgari ücretlinin maaşına haciz gelirse olmayan 4 ekmekten 1’ine haciz koyuyorsunuz, 4 yumurtadan 1’ine haciz  koyuyorsunuz, 4 kilo patatesten 1 kilosuna haciz koyuyorsunuz. Bakın, UYAP'a günde 25 bin tane icra dosyası açılıyor sayenizde. Bugün, 2022’de sadece 8 milyon 273 bin icra dosyası açılmış. Türkiye'de toplam 32 milyon 451 bin kişi icra kapılarında; bu sizin utancınız, sizin yarattığınız durum, sizin yarattığınız sefalet ve milyonlarca asgari ücretli bu durumdayken 1/4 oranında maaşı kesilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu durum ülkenin hâlini gösteriyor; emekçinin, işçinin hâlini gösteriyor. Siz işçiyi, emekçiyi enflasyon denen canavara yutturdunuz, enflasyon denen canavarın altında ezdirdiniz.

Bakın, bugün bir yasa geldi, Katar’a ve 5 şirkete limanları peşkeş çekmek için ihalesiz sözleşmeleri uzatma teklifi getirdiniz. Ya, bir kez de halk için, bir kez de işçi için, bir kez de alın teriyle geçinenler için bir yasa yapın. Maalesef ki Meclis 5 şirkete çalışıyor, maalesef ki Meclis Katar gibi bu ülkede limanlara, arsalara, arazilere çöken ülkelere çalışıyor. Gelin, bir parça vicdanınız varsa bu yasaya “evet” deyin, asgari ücretlilerin maaşına emeklilerde olduğu gibi haciz gelmesin.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

                                                                       Kapanma Saati: 18.26

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN (İstanbul), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Düzce Milletvekili Fahri Çakır ve 28 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4780) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

 

1.-Düzce Milletvekili Fahri Çakır ve 28 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4780) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 381) (*)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 381 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

 

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Genel Kurula yaptığınız sunuştan 375 sıra sayısı almış olan teklifin görüşmelerine başlayacağımızı anlıyorum. Burada teklifin 1’inci maddesi, limanlarla ilgili olan 1’inci maddesinin Anayasa’nın 10’uncu maddesine, eşitlik maddesine, ölçülülüğü…

BAŞKAN – 375 değil, 381 sıra sayılı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 381 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağımızı anlıyorum. Daha önce Komisyon aşamasında da dile getirdik; Anayasa’nın 10’uncu “eşitlik”, 13’üncü “ölçülülük”, 48’inci “teşebbüs ve sözleşme hürriyeti”, 138’inci “mahkemelerin bağımsızlığı” ve 153’üncü “Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı” ilkelerine doğrudan aykırı.

Teklifin 3’üncü maddesinin, Anayasa’nın 161’inci bütçeyi düzenleyen maddesine; teklifin 10’uncu maddesinin, hukuk devleti, demokratik toplum düzeni ve ölçülülük -2 ve 13’üncü maddeler- ve olağanüstü hâli düzenleyen 15’inci maddesine açıkça aykırı olduğunu; teklifin 11 ve 12’nci maddelerinin ise, Danıştay kararında da belirtildiği gibi, Anayasa’nın 51’inci maddesine aykırı olduğunu iddia ediyoruz.

Bu kadar açık aykırılıkların olduğu bir durumda Komisyonun öncelikle bunu yapması gerekirken, Anayasa’ya ayrı ayrı aykırı olan ve bu kadar çok aykırılığı bir arada bulundurduğu için açıkça Anayasa’ya aykırılık torbası olarak, Anayasa’ya karşı suç ve günah torbası olarak nitelendirdiğimiz bu kanunun görüşülmeden Komisyona iadesini ve Anayasa’ya aykırılık yönünden değerlendirilmesinin talep edilmesini yüce makamınızdan arz ve talep ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Anayasa’ya aykırılık yok efendim. Usul tartışmasına da gerek yoktur.

BAŞKAN – 381 sıra sayılı Kanun Teklifi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda görüşülmüş, rapor da Başkanlıkça basılarak dağıtılmıştır. Gündeme alınmasına ve temel kanun olarak Genel Kurulda görüşülmesine dair önerisi Genel Kurulun bugünkü birleşiminde kabul edilmiştir. Bu aşamalardan geçen bir teklifin görüşmelerine başlanmaması hususunda Başkanlığımıza verilmiş bir yetki bulunmamaktadır. Eğer talebiniz varsa usul tartışması açabilirim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)  – Evet, talep ediyorum.

 

 

 

 

BAŞKAN – Usul tartışması açıyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Lehte…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Lehte…

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Aleyhte...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aleyhte…

BAŞKAN – Evet, müsaade ederseniz…

Lehte, Yılmaz Tunç; lehte, Ramazan Can. Aleyhte, Ali Kenanoğlu; aleyhte, Özgür Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İbrahim Kaboğlu, efendim. Alıyorum ve devrediyorum.

BAŞKAN – Peki. Aleyhte, İbrahim Kaboğlu.

Süreleriniz üç dakikadır arkadaşlar.

Evet, öncelikle, lehte olmak üzere Sayın Ramazan Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, grup önerimizle 381 sayılı Kanun Teklifi gündemin 1’inci sırasında yer almıştır, dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi belirlenmiştir. Meclis Başkan Vekilimizin tutumu yerindedir. İkincisi, bir kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine verildiği anda Meclis Başkanı İç Tüzük’ün 23’üncü maddesine göre, kanun teklifinin yasalara, Anayasa’ya aykırı olup olmadığını inceler, denetler ve o meyanda da sevk eder. Anayasa’ya aykırı olmadığı incelenen teklif ilgili Komisyona sevk edilmiştir. İlgili Komisyonda da Anayasa’ya aykırılık iddiası gündeme gelmiş ve Komisyon, raporunda Anayasa’ya aykırılık itirazını reddetmiştir; İç Tüzük 38. Aynı zamanda, İç Tüzük 38 denetimi yerinde görülmemiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Komisyon raporu gelmiştir. Komisyonda da İç Tüzük’ün 84’üncü maddesi gereği temel yasa olarak görüşülen bu kanun teklifi… “Verilen Anayasa’ya aykırılık önergeleri ivedilikle görüşülür, öncelikle görüşülür.” diyor. Tabii, Özgür Başkan burada bana bakıyor, birazdan da diyecek ki: “Bizim Anayasa’ya aykırılıkla ilgili zaten bir önerge hakkımız var, onu verdiğimiz zaman tüketmiş oluyoruz.” Biz de ona şu manada cevap veriyoruz, diyoruz ki: Anayasa’ya aykırılık önergesi veren taraf, Anayasa’ya aykırılık önergesi reddedildiğinde zaten işin esasına giremez. İç Tüzük koyucu, kanun koyucu bunu hazırlarken Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunanın esasa müteallik önerge vermesini de engellemiştir ve yerindedir. Netice itibarıyla, buradan da hareketle Komisyon, Anayasa’ya aykırılık önergesini değerlendirmiş ve şu şekilde bir rapor hazırlamış, diyor ki Komisyon: “Teklifte, Anayasa’ya aykırı herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı…”

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Genelde hep öyle yazıyor zaten!

RAMAZAN CAN (Devamla) – “…işletme hakkı devir sürelerinin kırk dokuz yıla uzatılmasıyla benzer düzenlemelerin yer aldığı kanunlardaki hükümlerle paralellik sağlanarak varlıkların özel sektör tarafından işletilmesinin devamlılığının sağlanacağı, kamu geliri elde edileceği, işleticilerin süre uzatımına ilişkin taleplerinin karşılanacağı ve öngörülebilirliğin sağlanmasıyla yeni yatırımların yapılacağı hususu düzenlenmiştir.” Dolayısıyla, bu manada “Anayasa Mahkemesinin de vermiş olduğu bir iptal kararı vardır.” deniliyor. Burada da Anayasa Mahkemesinin iptal kararı değerlendirilerek Komisyon bir rapor düzenlemiştir.

Takdir Genel Kurula aittir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Usul tartışması üzerinde aleyhte ilk söz Sayın Ali Kenanoğlu’nun.

Sayın Kenanoğlu, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, ben Komisyondaydım, Anayasa’ya aykırılık talebimizi orada da dile getirdik fakat Komisyonda bu konu hani buradaki gibi tartışıldı. “Zaten kanun gelmiştir, kanun geldiği için inceleme yapılmıştır. İnceleme yapıldığı için Anayasa’ya bir aykırılık yoktur, dolayısıyla görüşmeye devam edebiliriz.” şeklinde bir yöntemle ilerledi Komisyonda da süreç. Yani sonuçta, Anayasa’ya aykırılık konusunda maddeler üzerinde ya da hangi hususta Anayasa’ya aykırılık olduğu üzerinde bir tartışma yürütülmedi. Dolayısıyla bütün süreçler de bu şekilde tüketiliyor.

Şimdi, her şeyden önce, limanlarla ilgili madde, bir kere, Anayasa Mahkemesine gidiyor ve Anayasa Mahkemesi tarafından da iptal ediliyor. Şimdi, burada, bu iptal gerekçesinde şöyle deniliyor: “Anayasa Mahkemesi iptal talebini görüşürken, Anayasa’nın 153’üncü maddesiyle ilgili hüküm kurarken yasa koyucu yasa düzenlemelerinde hukuk ve Anayasa’nın üstün kurallarına bağlıdır. Buna göre, Anayasa’ya aykırı bulunan kuralların yeniden yasallaştırılmaması gerekir. Anayasa’ya aykırılığı Anayasa Mahkemesince saptanmış kuralların aynı amaç doğrultusunda yeniden yasallaştırılması kararı etkisiz duruma getirmek anlamına gelir.” Dolayısıyla, burada, Anayasa Mahkemesi tarafından limanlarla ilgili iptal kararı verilmiş bir durum söz konusuyken, aynı şekilde Anayasa Mahkemesinin gerekçelerini de ortadan kaldırmadan, dahası Anayasa Mahkemesinin kamu yararı niteliğinde iptal ettiği bir hususu tekrardan kanun olarak önümüze getirmek ve bunu geçirmeye çalışmak kabul edilecek bir şey değil yani bir kere, Meclisin saygınlığına, milletvekilliği görevine ve Anayasa’ya uygun kanun yapma tekniğine aykırı bir şey.

Şimdi, iktidar şöyle düşünüyor ve genellikle bu tür savunmaları yaparken de şu şekilde yapıyor, diyor ki: “Ya, biz yasayı getiriyoruz                    -Komisyonda da tartışıldı- biz milletvekillerinin yasa yapma hakkımız var, yasayı getiririz, yaparız. Eğer burada bir Anayasa’ya aykırılık söz konusuysa zaten siz gidersiniz, Anayasa Mahkemesine başvurursunuz ve mahkeme eğer Anayasa’ya aykırılık varsa reddeder.” Şimdi, böyle bir yaklaşımla yasa yapılır mı? Yani Meclisin ilk görevi, çıkarmış olduğu, halkının onayladığı Anayasa’ya uygun olup olmadığına bakmaktır öncelikle. “Ya, ben yasayı çıkarayım; Anayasa’ya uygun mu, değil mi, zaten Anayasa Mahkemesi buna karar verir.” şeklinde bir yasa yapılmaz. Ancak bizim şu ana kadarki bütün işleyişlerde karşımıza çıkan durum bu oluyor, ondan sonra Anayasa Mahkemesine gidiliyor ve geri dönülüyor, bir cümle değiştirilerek tekrar getiriliyor.

Bu şekilde yasa yapılmaz, bunun geri çekilmesi gerektiğini ve Anayasa’ya aykırılık açısından incelenmesi gerektiğini talep ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Lehte olmak üzere Sayın Yılmaz Tunç.

Buyurun lütfen.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Anayasa’ya aykırılık iddiası üzerine lehte söz aldım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Kırıkkale Milletvekilimiz ve Grup Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Ramazan Can İç Tüzük ve Anayasa açısından net bir şekilde izah etti. Evet, Meclis Başkanımız İç Tüzük 23 gereği Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili ihtisas komisyonuna bu kanun teklifini sevk etmiş ve kanun teklifi sevk edilirken de Meclis Başkanlığınca Anayasa’ya aykırılık yönünden bir incelemeye tabi tutuluyor. İç Tüzük 38 gereğince de Komisyonda Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunulmuş ve Komisyon bunu tartışmış, Anayasa’ya aykırılık iddiası kabul edilmemiş.

Tabii, Genel Kurul aşamasında da İç Tüzük 19 gereği gündeme aldık, Genel Kurulun kararıyla kabul edildi ve teklifin görüşmelerine başlarken Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunuldu. Bizce Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır teklifin. Teklif çok önemli düzenlemeler ihtiva etmektedir; sadece limanlarla ilgili değil, ki limanlarla ilgili maddede elbette ki eğer Anayasa Mahkemesinin önceki iptal kararından sonra yeni düzenlemenin de, bu noktada, Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia ediyorsanız ve bu iddianız devam ediyorsa Anayasa Mahkemesi karar verecektir. Burada, özelleştirme kapsamındaki limanların aralıksız devamının ve özellikle ülkemizin lojistik ve turizm sektörüne bağlı olarak, rekabet gücü açısından limanların önemli olduğunu düşünüyoruz; bu nedenle, böyle bir düzenleme Meclisin takdirine sunuldu.

Hazine ve BOTAŞ arasındaki karşılıklı alacaklara yönelik mahsuplaşma; bu da bir gereklilik.

Yine, petrol sektöründe araştırma, sondaj faaliyetlerinin niteliği gereği gece çalışma sisteminin getirilmesi; bu da bir ihtiyaçtan doğuyor.

Yine, üniversitelerimizin, üniversite hastanelerimizin sağlık hizmeti desteği vatandaşlarımızın sağlık hizmeti alabilmesi açısından önemli.

Genel sağlık sigortası primlerinin faizlerinin terkin edilmesi, bu alacaklardan vazgeçilmesi vatandaşlarımız açısından önemli.

Yine, Elektrik Piyasası Kanunu’ndaki düzenlemeler vatandaşlarımıza en ucuz elektriğin sağlanması anlamında önemli düzenlemeler.

OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun görevi 23 Ocakta sona eriyor; dolayısıyla, sona ermesiyle beraber artık normal düzene geçiliyor ama mahkemelerin yazışmaları olacak. Bu yazışmaları devam ettirmeye yönelik birtakım iş ve işlemlerin yapılması lazım, bununla ilgili olarak da bir düzenlemeye ihtiyaç var ve bu düzenlemeyi ihtiva eden bir kanun teklifi. Başka; vatandaşlarımızı, geniş toplum kesimlerini ilgilendiren önemli düzenlemeler içeriyor. Anayasa’ya aykırılık iddiasını kabul etmiyoruz. Başkanın tutumu yerindedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aleyhte Sayın İbrahim Kaboğlu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; bu temel yasa olarak görüşülmekte olan bu yasa önerisi temel olma bakımından hiçbir temel yasa ögesine uymayan, İç Tüzük madde 91’de 4 ayrı öge sayılıyor, hiçbirini yansıtmamaktadır. Birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan 8 ayrı yasanın bir araya getirildiği heteroklit bir torba yasa, sabaha karşı getirilen korsan bir yasa önerisiyle de heteroklit artı korsan bir yasa önerisiyle karşı karşıya bulunmaktayız.

Anayasa’ya aykırılık önergemiz görüşüldü fakat oylanmadan reddedildi. Biz tetkik ettik, ayrıntılı bir rapor hazırladık ama hiçbir biçimde orada değerlendirmeye alınmadı. Burada çok ciddi bir sorun var. Bu sorun şudur: Anayasa Mahkemesi kararına rağmen bir düzenleme söz konusudur. Anayasa Mahkemesi kararları ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenleme yapabilir. Pilot kararlar, yorumlayıcı kararlar, çağrı kararları, kısmen kabul kısmen ret kararları… Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekleri doğrultusunda burada düzenleme yapmak yerine burada herhangi bir biçimde düzenleme yapamayacağı bir konuda düzenleme yapmaktadır, yapmaya girişmiş olmaktadır çünkü esasa ilişkin bir karardır, bunu iptal etmiştir Anayasa Mahkemesi. Hangi maddeler çerçevesinde iptal ettiğine girmeyeceğim. Evet, 48 temelinde 10’uncu madde, 13’üncü madde fakat Anayasa 153 sona göre bu karar ortada olduğu sürece bağlar, Türkiye Büyük Millet Meclisini bağlar, bağlayıcıdır ve bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ortadan kaldırılamaz. Bu konu çok açıktır çünkü esasa ilişkin aynı konuda yeniden düzenleme söz konusudur. Sayısal üstünlüğünüze dayanarak bu üstünlüğünüzü, sayınızı haklılık ölçütü olarak kullandınız, Anayasa Mahkemesi “Hayır, sayısal üstünlük haklılık ölçütü değildir." dedi ve bunu iptal etti. İşte, şimdi, bunu buraya getirmiş bulunuyorsunuz. Bu itibarla bütçeyle ilgili olarak getirilen -üçüncü gün sabaha karşı- korsan önerge de çok yönlü olarak Anayasa madde 161’e aykırılık oluşturmaktadır, geçmişe yürütülmesi ayrı bir sorun.

Bunun dışında, Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonuna ilişkin düzenleme, daha baştan bu konu hukuk devletine, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve olağan hâlin olağanüstü hâle dönüştürülmesi nedeniyle... (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaboğlu, burada uzatma yok.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu bastırılıp dağıtılmış ve Genel Kurulun bugünkü birleşiminde de Genel Kurulca gündeme alınması teklifi kabul edilmiştir. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzük’ünün 38’inci maddesi “Bir komisyon, bir teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder..” hükmünü amirdir. Nitekim, teklifin esas Komisyondaki 14 Aralık 2022 tarihli görüşmelerinde teklifin Anayasa’ya aykırılığı iddiaları dile getirilmiş, bu çerçevede verilen bir önerge görüşülmüş ve Komisyon tarafından reddedilmiştir. Ayrıca, teklifin birazdan yapılacak Genel Kurul görüşmelerinde de her bir madde üzerinde Anayasa’ya aykırılık önergeleri verilebilmesi mümkündür. Öte yandan, teklife ilişkin olarak serdedilen Anayasa’ya aykırılık iddiaları milletvekilleri tarafından dikkate alınarak teklifin son oylamada da reddedilmesi mümkündür. Açıkladığım gerekçelerle de teklifin görüşmelerine başlama yönündeki tutumumda değişiklik bulunmamaktadır.

Genel Kurulun bilgisine sunulur.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, ikinci bir itiraz hususu olarak, bu yaptığınız açıklamanın içeriği, aslında, bizim burada kaliteli bir yasama anlayışıyla davrandığımızda bu müzakereleri sürdüremeyeceğimizi ortaya koyuyor. Sebep şu: Kanunlar 2 türlü müzakere edilebiliyor; 81’e göre ve 91’e göre. 91 her ne kadar “Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle ve kapsamlı değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi; kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi…” diye devam eden birbiriyle çok ilintili maddeleri tarif ederken, uzun yıllardır üzerinde de çokça tartışıldığı üzere, birbiriyle çok ilgisiz maddeler hatta torba kanunlar bu şekilde görüşülüyor. Bu, iktidar partisinin İç Tüzük’teki 91, istisnai ve 700, 800, 900, 1.500 maddelik kanunlar için konulmuş bir istisna maddesini istismar etmeleri anlamındadır. Hâl böyleyken, biz 15 maddelik bir kanunu temel kanun olarak görüşüyoruz, içinde de birbiriyle ilgisiz ve her biri ayrı ayrı Anayasa’ya aykırı birçok madde mevcut. Siz de diyorsunuz ki: “Anayasa’ya aykırılığı iddia edecekseniz bunu ilgili madde gelince iddia ederseniz ve bu önergeniz öncelikle işleme alınır.” Bu, doğru ama 91’inci maddenin son fıkrasına baktığımızda, diyor ki: “Temel kanun olarak görüşüldüğünde Anayasa'ya aykırılık önergeleri dâhil, bir madde üzerinde en çok iki önerge verilir. Ayrıca, grupların hakları saklıdır.” Yani şüphe yok ki Cumhuriyet Halk Partisi Grubu bir maddenin, örneğin 1’inci maddenin, Anayasa'ya aykırılığını iddia ederse bu öncelikle görüşülecek, reddedilmesi durumunda müzakerelere devam edilecek, diğer parti grupları madde üzerinde önerge vermek… Çünkü bölüm görüşmeleri olduğu için madde üzerinde grupların onar dakika, şahısların beşer dakika söz hakkı yok 81’deki gibi. Öyle olunca diğer gruplar içeriğe yönelik, örneğin maddenin kanun metninden çıkarılmasıyla ilgili ya da bu konuda söyleyecekleri diğer sözleri söylerken Anayasa'ya aykırılık iddia etmiş ve çoğunluk oyuyla reddedilmiş olacak. Cumhuriyet Halk Partisi burada söz kullanamayacaktır. Bunun 11’inci maddede, 13’üncü maddede olması durumunda bugün tartıştığımız bir hususun… 13’üncü madde görüşülürken benim bu ifadelerim de bugünü takip etmemiş bir vatandaş, Cumhuriyet Halk Partisinin -bu konuda Anayasa'ya aykırılık dışında bir önerge verme hakkı olduğunu da bilmek durumunda değil- o konuda itirazlarını dile getirmediğini düşünecektir. Böyle olunca şu çok açık ortada: İstismarcı 91 ile temel olarak aslında müzakere tekniğinin kendisinin, 81’in arasında biraz önce Genel Kurul tarafından yapılan tercih bizi biraz önce söylediğim mahzurlu duruma sürüklüyor. Burada nasıl çıkacağız bu işin içinden? Ancak şöyle çıkacağız Sayın Başkanım: İç Tüzük'ün 19’uncu maddesinin Başkanlık makamına verdiği yetkiyle oturuma ara verip, Danışma Kurulunu toplantıya çağırıp müzakerelerin bu dediğim mahzurlardan arındırılabilecek İç Tüzük 81’e göre sürmesiyle ilgili Danışma Kurulunda önce uzlaşı arayıp sonra da Genel Kurulun oyuna başvurmak suretiyle bu ihlalin önünden kalkabiliriz. Sizi oturuma ara vermeye, Danışma Kurulunu toplantıya çağırmaya davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

 

 

 

BAŞKAN – Sayın Özel, bildiğiniz gibi Genel Kurulun bugünkü birleşiminde grup önerisi de, temel kanun olarak görüşülmesi istenen grup önerisi Genel Kurulca kabul edildiği için benim ara vererek Danışma Kurulunu toplama gibi düşüncem yok ama talebiniz hâlinde usul tartışmasını açarım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O zaman bu tutumunuzun karşısındayız efendim.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Lehte.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Lehte.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aleyhte.

ERHAN USTA (Samsun) – Aleyhte.

BAŞKAN – Lehte Sayın Ramazan Can, Sayın Yılmaz Tunç; aleyhte Sayın Özgür Özel, Sayın Erhan Usta.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben İbrahim Özden Kaboğlu’na devrediyorum.

BAŞKAN – Peki.

Öncelikle lehte Sayın Ramazan Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Meclis Başkan Vekilimizin tutumunun yerinde olduğunu değerlendiriyorum.

Evet, bugün biz grup önerisi verdik, grup önerimizde diyoruz ki: “381 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle oylanması önerilmiştir.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu bu bizim önerimizi kabul etti. Ne demektir bu? Kanun teklifi temel yasa şeklinde görüşülecektir ve 2 bölüm hâlindedir. Dolayısıyla İç Tüzük 81’e göre değil, 91’e göre temel yasa olarak görüşülmesi kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilen ve gündemin 1’inci sırasında yer alan ve 1’inci sırasında 91’e göre görüşülmesi kabul edildiği için Meclis Başkan Vekilinin bunu tekrar Danışma Kuruluna götürmesi diye İç Tüzük’de böyle bir hüküm yoktur.

Diğer taraftan, Anayasa’ya aykırılık önergesi veren taraf 84’e göre Anayasa’ya aykırılık önergesi verdiği için, içeriğinden zaten vazgeçmiş demektir. “Ben bu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia ediyorum dolayısıyla bu önerge kabul edildiği zaman terditli olarak ben hem Anayasa’ya aykırılık önergesi vereceğim hem de kabul edilmez, reddedilirse onun esasına gireceğim, iyileştirme noktasında önerge vereceğim.” diyen…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kanun metninden çıkartırım.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bunu, kanun koyucu ve İç Tüzük’ü düzenleyen Türkiye Büyük Millet Meclisi kabul etmemiştir ve hukuk olarak da yerinde bir karardır. Çünkü Anayasa’ya aykırılık itirazında bulunan bir kişinin esasa girmesi muteber değildir. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilimizin tutumu yerindedir.

Arz eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aleyhte Sayın İbrahim Kaboğlu… (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Efendim, Anayasa’ya aykırılıklar zinciri pek uzun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Mahkemesi kararlarının gereklerini yerine getirmezken burada düzenleme yapmaması, yapamadığı, yapamayacağı bir konuda düzenleme yapmaktadır; bunu vurguladım ve bunun sonucu şudur: Karşılaştırmalı anayasa hukukunda anayasa suçu nedir? Anayasa suçu, emredici anayasa hükümlerinin gereklerini yerine getirmemek, yasaklayıcı anayasa hükümlerini ihlal etmek demektir. Burada, açıkça, 153’üncü maddeyi ihlal edeceğiz bu oylanırsa eğer. Bu bakımdan, durum çok ciddidir, vahimdir. 5 maddede en az 15 Anayasa maddesine aykırılık söz konusudur, açık aykırılıklar söz konusudur. Mesela, yine, Dayıştay kararına rağmen kamu görevlileri arasında ayrım yapılmaktadır. Anayasa Mahkemesi kararı ihlal edildiği gibi Danıştay kararı da ihlal edilmektedir. Aynı hizmet iş kolunda çalışıp, aynı işi yapan kamu görevlileri arasında farklı sendikaya üye oldukları için ayrımcı işleme tabi tutulmaktadır. Küçük sendikaların üyesi olan memurlar sendikadan çekilmeye ve büyük sendikalara üye olmaya zorlanmaktadır, “Ücrette adalet” ilkesi ihlal edilmektedir. Tabii ki Anayasa madde 10: Ayrımcılık ilkesi, burada ihlal edilmektedir. Madde 51,53,55 ihlal edildiği gibi açık ihlaller söz konusudur. Bütüne baktığımız zaman idari yargı kararları madde 11 ve 12’yle ihlal edilmekte, Anayasa yargısı kararı ihlal edilmekte, OHAL düzenlemeleriyle kesinleşmiş yargı kararları ihlal edilmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bu duruma düşürülmemeliydi. Anayasa Mahkemesi kararına karşın yapılan düzenleme bir anayasa suçudur. Komisyonda toplu olarak oylandı, anayasa suçu işlemişlerdir, burada oylanırsa kolektif anayasa suçu işlenecektir ama Bütçe Kanunu, diğerleri geçmişe yönelik 200 milyar liralık bütçe gibi hususların nereden geldiği açıklanmadı, nereye harcandığı açıklanmadı ve çıkarılacak olan kanun bir yıl geçmişe yürütülecek. Bütün bunların hepsi birlikte dikkate alındığı zaman Anayasa’nın ihlali, anayasa suçunun kolektif olarak işlenmesinin ötesinde yüce Meclisinde aşağılanması söz konusu olacaktır. Yüce Meclis bu tür düzenlemelere alet edilmemelidir, edilmemeliydi.

Umuyorum ve diliyorum ki bu hatadan burada dönülecektir.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Lehte olmak üzere Sayın Yılmaz Tunç.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkanımızın tutumunun lehinde söz aldım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda 381 sayılı Kanun Teklifi’miz AK PARTİ grup önerisiyle gündemin ilk sırasında yerini aldı, bunu Genel Kurul kabul etti. Tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun kabul ettiği bir durumda bunun bozulması için Başkanlık Divanının toplanması ve bu kararın aksine bir karar alması hem İç Tüzük gereğince mümkün değil hem Anayasa gereğince mümkün değil. Anayasa’ya aykırılık önergesi verilen bir maddede işin esasına ilişkin 2’nci bir önerge verilmesi işin mantığına ters; zaten siz o maddenin Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia ediyorsunuz ve önergenizi veriyorsunuz. Anayasa’ya aykırı olan bir maddede, bunu iddia ettiğiniz bir maddede esasa dair bir değişiklik yapılması zaten hukuken olabilecek bir durum değil. Anayasa Mahkemesinin temel kanunlarla ilgili, İç Tüzük 91’in uygulanmasıyla ilgili çok sayıda kararı var. Temel kanunlarla ilgili, özellikle Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararlarını okursak burada, yasamaya kanun çıkarma noktasında, yasama ekonomisi, usul ekonomisi anlamında bir kolaylık sağlıyor. Yalnız burada şunu söyleyelim: “Temel kanun” dediğimiz zaman, bir Borçlar Kanunu’nu ya da   -bizim anladığımız anlamda, hukuken temel kanun olarak Meclisten geçen- Türk Ceza Kanunu’nu, bunu anladığımız zaman o zaman burada yasama ekonomisini kesinlikle gerçekleştiremeyiz; burada her bir madde bir haftalık bir süre gerektirir. Burada “geniş toplum kesimlerini ilgilendiren” ki bu ifade, İç Tüzük 91’de de var.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bu, Katarlıları ilgilendiriyor, bizi değil ki.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İç Tüzük 91’de de var “geniş toplum kesimlerini ilgilendiren” şeklinde. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararlarında İç Tüzük 91’le ilgili olarak bunun Anayasa’ya aykırı olamayacağı -sizin torba kanun olarak söylediğiniz ki “torba kanun” ifadesi doğru değil- burada temel kanun olarak görüşülmesi yasama ekonomisi açısından bir zaruret. Aksi takdirde, burada milletimizi ilgilendiren çok önemli düzenlemeler önümüze gelecek. Emeklilikte yaşa takılanlar düzenlemesinin içerisinde birçok bağlantılı maddeler olacak.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Onu da Sanayi Komisyonuna getirin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Yine, sözleşmeli personelin istihdamıyla, kamuya alınmasıyla ilgili bağlantılı birçok madde olacak. Dolayısıyla Meclisin çalışabilmesi açısından Anayasa Mahkemesinin İç Tüzük 91’le ilgili, temel kanunla ilgili gerekçeli kararlarını okumak lazım. O nedenle usule aykırı bir durum söz konusu değildir, Meclis Başkan Vekilimizin tutumunun lehinde olduğumu ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aleyhte Sayın Erhan Usta.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, aslında iki tane tartışma var. Birincisi: “Bu, temel kanun mudur, değil midir?” Yani bunun bir temel kanun olmadığı, İç Tüzük 91’e göre görüşülmemesi gerektiği çok aleni bir şekilde ortada. Bundan önce de temel kanun olmadığı hâlde torba yasalar görüşüldü; tamam, görüşüldü ama doğru yapılmadı, yapılan iş doğru değildi.

İkincisi: Burada, şimdi, çok ciddi bir şekilde -birazdan detaylarını açıklamaya çalışacağım- Anayasa’ya aykırı maddeler var. Yani hem temel kanun değil, yanlış maddeden görüşülüyor, 81’e göre görüşülmesi lazım, 91’e göre görüşülüyor…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Maddelerde görüşeceğiz.

ERHAN USTA (Devamla) – …hem de çok aykırı, Anayasa’ya temel aykırılığı olan maddeler var.

Mesela, limanlar konusunda, az önce bir miktar daha iktisadi açıdan içeriğini anlatmaya çalıştım, şimdi biraz daha oradaki Anayasa aykırılıklara bakalım.

Arkadaşlar, şimdi birilerine, birtakım, işte, 18 tane liman özelleştirilmiş. Şimdi, kanun çıkarılmış, Anayasa Mahkemesine gidilmiş, Anayasa Mahkemesi kanunu iptal etmiş. Ya, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini karşılamadan tekrar bir kanun getirilmesi bir defa çok aleni bir şekilde Anayasa’nın 153’üncü maddesine aykırı. Yani aynı zamanda, Danıştayla ilgili burada kararlar var, Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırı, hukuken de aykırı. Hani eşitlik -birazdan onlara geleceğim- serbest rekabet, falan filan, onlar ayrı bir husus, oralarda zaten ciddi aykırılıklar var. Yani yapılan şey şu: “Anayasa Mahkemesi bunu tekrar iptal edecek, biz bunu biliyoruz, ancak bu kanunun çıkmasıyla Anayasa Mahkemesinin iptali arasında bir zaman geçecek, o zamanı biz kullanarak burada birtakım işlemleri yapacağız ve bu özelleştirmeleri -yani daha doğrusu- süre uzatımlarını yapacağız.” diyor burada AK PARTİ Grubu bize. Yani şey de diyor ki “Anayasa Mahkemesi kararları kesindir.” diyor veya “Yargının daha önce verilmiş kararlarını etkisiz hâle getirecek bir yasama faaliyeti olamaz.” şeklinde hükümler var. Ya, bunlar çok apaçık Anayasa aykırı. Hani bunu yapacaksanız ayrı bir şey, artık bunu milletin takdirine bırakacağız ama bu kadar aleni bir şekilde Anayasa’ya aykırı olan bir şeyi “Burada Anayasa’ya aykırılık yok.” demeyi doğrusu çok yakışık bulmuyorum.

Şimdi, bakıyorsunuz, Anayasa Mahkemesi kararında diyor ki: “Serbest rekabet şartlarını taşımıyor bu.” Şimdi ihaleyi almış olanlara tekrar ihale uzatımı veriyorsun ve “Eşitlik ilkesiyle de bağdaşmıyor.” diyor. Yani aynı şeyden, yine bu çerçevede olmak üzere “Hukuki belirlilik ilkesine de aykırı.” diyor. Diyelim ki zamanında bunu on beş yıl olarak alan birisi, bunun kırk dokuz yıla uzatılacağını zamanında bilmiş olsaydı, buna verdiği teklifin çok daha üzerinde bir teklif verecekti ve belki bu ihaleyi alabilecekti. Şimdi, niye ona engel oluyorsunuz? Yani dolayısıyla, serbest rekabet ilkelerine aykırı anayasal açıdan, eşitlik ilkesine aykırı, hukuki belirlilik ilkesine aykırı, teşebbüs hürriyetine aykırı. Yani bir başkasının buraya girememesini... Giremiyor çünkü buraya. Bir ihale var mı? Zaten ihale de yok, hiç kimse giremiyor, mevcutlar girebiliyor. Teşebbüs hürriyetine aykırı, sözleşme hürriyetine aykırı. Yani aleni bu kadar Anayasa’ya aykırılıklar varken “Burada Anayasa’ya aykırılık yok.” demenin çok makul bir şey olmadığını düşünüyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta. 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, usul  tartışması sınırları içinde kaldığımızdan bir söz talebinde bulunmayacağım ancak tutanaklara geçmesi açısından... Çünkü bana atfen birkaç kez söylediler.

Bir kez, temel kanunda, temel kanunu tarif eden madde 91’i İç Tüzük’ten her milletvekilimiz bir okusun. Net “Düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün ve maddeler arasındaki bağlantıların korunması zorunluluğunun bulunması.” diyor, çok net yani temel kanunda bir kez bu şart.

İkincisi, Sayın Ramazan Can dedi ki: “Efendim, Anayasa’ya aykırılık iddia eden varıp da değişiklik teklif eder mi?” Bir an için dediğinin doğru olduğunu kabul etsek, İç Tüzük 87’ye dönüp baktığımızda, değişiklik önergesini 81’e göre görüşürken nasıl olacağıyla ilgili diyor ki: “Anayasaya aykırılık önergeleri dahil her madde için yedi önerge verilebilir. Her siyasî parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkı saklıdır.” Şimdi, iki önerge olduğunda grup sayısı ikiden çok olunca Ramazan Can haklı gibi gözüküyor ama şimdi, grup sayısı yediden az olunca ne oluyor? İç Tüzük diyor ki: Bir grup hem Anayasa’ya aykırılık önergesi verip hem de değişiklik önergesi verebilir, 87’de çok açık.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – O bağımsızlar için…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Demek ki Anayasa’ya aykırılığı iddia etmek Anayasa’ya aykırılık iddiası kabul edilmeyen grubun madde metninden çıkarma ya da bir fıkrasını dışarıya çıkarma gibi öneriler vermesine engel değil, İç Tüzük 87 çok açık.

Sayın Başkanım, usul tartışmalarına verdiğiniz önem için, sağladığınız imkân için teşekkür ediyoruz ama bu çok önemli bir husus olduğu için -size de böyle bir yetki veriyor İç Tüzük- Genel Kurulun oyuna başvurmanızı talep ediyorum.

Teşekkür ederiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, bu, aslında sizin yetkinizde. Sizin bu yetkinizi…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanal yetkimi bana hatırlattığınız için ama usul tartışması tamamlandı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim.

Bu, sizin yetkinizde, burada şu anda açıkça Anayasa Mahkemesine bir darbe yapılıyor yani burada siz bu suça ortak olmayın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 91’inci maddesinde, temel kanun düzenlenmesinde her ne kadar “bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle” düzenlenmesi ifadesi kullanılsa da maddenin açıkça yazımından bunun bir teklifin temel kanun olarak görüşülmesi için tek kriter olmadığı görülmektedir. Nitekim maddenin lafzına bakıldığında, metnin devamında, özel kanunlar arasında uygulamada ahenk sağlanması, kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi gibi durumlar da temel kanun yöntemi kapsamına alınmıştır. Nitekim Türkiye Büyük Millet Meclisinin geçmiş uygulamalarına bakıldığında temel kanun yönteminin bir tür özel yasama yöntemi olarak sıklıkla kullanılan bir usul olduğu, kanunların görüşülmesine dair farklı bir usul olarak benimsendiği görülmektedir. Bu konuda, geçmişte de birçok uygulama olduğu, 9’ar maddelik tekliflerin temel kanun olarak görüşülmesine dair Genel Kurulda karar alındığı birçok örnek mevcuttur. Nitekim 381 sıra sayılı Kanun Teklifi de 1 adet geçici madde dâhil 15 maddelik bir kanun teklifi olarak Genel Kurulda az önce kabul edilen grup önerisi doğrultusunda temel kanun usulüyle görüşülecektir. Başkanlığımızın tutumu hem İç Tüzük’e hem de Parlamento teamüllerine uygun olup tutumumuzda bir değişiklik bulunmamaktadır.

Şimdi kanun teklifinin görüşmelerine bu usule uygun olarak başlayacağız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Oylamaya sunalım Başkan; karar yeter sayısı yok AK PARTİ’de, oylamaya sunalım. 

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Niye oylamıyorsunuz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar yeter sayısı olmadığını bildiğiniz için siz de böyle…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Alt komisyonları da toplamadınız. 

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

 

 

 

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öyle anlaşılıyor ki Anayasa’ya aykırı bir şekilde bu işlemler bundan sonra sürecek ve eğer AK PARTİ geri adım atmazsa bu kanun teklifindeki limanlarla ilgili -ben oradayım şimdi- maddeyi geçireceği anlaşılıyor. Biliyorsunuz, burada, kanuna göre, işletmelerin müracaat etmesi durumunda süre uzatımları olacak. Ben buradan şimdi işletmeleri uyarmak istiyorum çünkü daha en erken bitecek olanın 2027’ye kadar vakti var arkadaşlar. 2061’de sözleşmesi yani mevcut özelleştirmesi bitecek olan da uzatılıyor burada. Dolayısıyla, acele edilecek bir şey yok ve 2027’ye kadar ve sonrasında -herkesin tarihi neyse- zaten eski sözleşmeleri geçerli ama buradan işletmeleri uyarıyorum: Ben eminim ki haziran seçimlerinden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi burada yapılan, bu yapılan, hukuka aykırı, Anayasa’ya aykırı düzenlemeyi geri alma yönünde bir düzenleme olacaktır, ben o iradenin olacağını düşünüyorum. Biz İYİ Parti olarak işin o yanında olacağız. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Dolayısıyla, işletmeleri uyarıyoruz; eski sözleşmeleri elbette geçerli, devlette devamlılık esas ama değerli arkadaşlar, apaçık bir şekilde burada bir kamu zararı var, burada Anayasa’nın neredeyse bütün maddelerine aykırı bir tutum var ve burada en erken süresi bitecek olanın 2027’de bitiyor. Bu acele niye? Bakın, hep söylüyorum, geçen sefer bu kanun geçirilirken de AK PARTİ tarafından bir arkadaşımız çıkıp bu maddeyi savunamadı; bugün de içeriğini savunan hiç kimse yok. Bu kadar büyük bir yanlışa herhâlde bundan sonra, seçimden sonra oluşacak Meclisin ben geçit vermeyeceğini düşünüyorum. Bizim de tutumumuz o yönde olacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ancak ben de bir kez daha şunu ilave etmek istiyorum ki: Başkanlığımız tamamen İç Tüzük hükümlerine ve Genel Kurul kararına uygun olarak işlem tesis etmektedir.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkanım, alt komisyonlar da toplanmadı. Sağlık, Aile, Çalışma, Sosyal İşler Komisyonu ve Plan ve Bütçe Komisyonu toplanmadan konuşuyorsunuz.

BAŞKAN – Başkanlık Divanımızın hukuk dışı bir işlemi söz konusu değildir.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Başkan, neden oylamaya sunmuyorsun?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Başlayalım Başkanım görüşmelere.

1.-Düzce Milletvekili Fahri Çakır ve 28 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4780) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 381)(Devam)

 

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerinde ilk söz İYİ Parti Grubu adına Sayın Yasin Öztürk’ün.

Sayın Öztürk, buyurun.(İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşüldüğü komisyonla 3-4 maddesi dışında ilgisi olmayan torba kanunun geneli üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Kanun teklifi görüşmeleri sırasında Komisyonumuzun salon değiştirmesine neden olan “Zeytinime dokunma.” diyen zeytincilerimizi, “Sendikama dokunma.” diyen kamu çalışanlarını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz kanun teklifinde neler var, neler yok; tam bir curcuna. Bu kanun teklifini getirenler “Hukuk tanımıyorum.” demiştir, bu kanun teklifini getirenler “Yargı kararları bizim için yok hükmündedir.” demiştir. Bu kanun teklifinin ilk hâlinde yer alan zeytin düzlenmesi Muğla Milletvekilimiz Sayın Metin Ergun tarafından yapılan başvuru neticesinde Danıştaydan; limanların işletme sürelerinin kırk dokuz yıla uzatılması Anayasa Mahkemesinden; iktidar güdümündeki sendikaları tekelleştiren, kamu çalışanlarının örgütlenme hakkını elinden alan ve memurun iradesine ipotek koyan düzenleme de Danıştaydan dönmesine rağmen Komisyon gündemine sunulmuş, tekraren Gazi Meclisimize getirilmiştir. Bu kanun teklifinde dokunulmaması gerekenlere dokunulmak istenmektedir. Bu nedenledir ki bu kanun teklifinin muhatapları “Zeytinime dokunma.” demiştir, “Sendikama dokunma.” demiştir, “Limanlarımıza dokunma.” demiştir.

Evet, görüştüğümüz kanun teklifinin güncel hâliyle, zeytine şimdilik dokunulmayacaktır. Neden “şimdilik” diyorum? İktidardakiler geri çekme önerilerinin gerekçesinde de kendi ifadeleriyle itiraf etmişlerdir. Eminim ki iktidar üç vakte kadar makyajla süsleyeceği bir kanun teklifinin içinde bunu tekrar gündeme alacaktır çünkü söz verdikleri 3 şirket için zeytine dokunmak zorundalar. Ne diyorlar gerekçesinde? “Ülkenin artan enerji ihtiyacının öncelikle yerli kaynaklardan karşılanması amacıyla, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte ruhsat sahibi veya redevansı olan gerçek veya tüzel kişiler tarafından yürütülen madencilik faaliyetlerinin zeytinlik alanlarda kayıp yaşamadan düzenlenmesi.”

AK PARTİ’sinin siyasi çıkarları için attığı adımları ülke yararına gibi göstermesi geleneksel bir yaklaşımdır. “Ya elektrik ya zeytinlik.” Elektrik faturaları almış başını yürümüşken “Biz bunu kamu yararını dikkate alıyoruz.” diyerek yapmanız her zaman arkasına saklandığınız çirkin bir propaganda ve makyaj. Bu ülkenin yaklaşık yüzde 60’ını maden alanı olarak ruhsatlandırmış durumdasınız. Bunun içinde tarım alanı da var, orman alanı da var, mera alanı da var. Ülke enerjide dışa bağımlı hâle getirilince, vatandaşın elektrik faturası bu kadar yüklü gelince kendilerince sundukları gerekçenin vatandaş nezdinde kabul görebileceğine inanıyorlar. Peki, neden “Hem elektrik hem zeytinlik.” değil? Çünkü bu, enerji politikasında akılcı, yenilikçi bir program gerektirir; sonunda yoksul zeytin köylüsü zarar görse de, değerli bir tarım ürünü yok edilse de zeytine dokunmak en kolayı. Bu konuda söyleyecek sözümüz çok ama şimdilik tekliften çıkarıldı. Bu düzenlemenin yakında tekrar önümüze geleceğinden emin olduğum için sözlerimi o güne saklıyorum.

Değerli milletvekilleri, gelelim bir diğer maddeye. Bu madde şu an görüştüğümüz kanun teklifinin 1’inci maddesi. Maddenin özeti şu: Türkiye Denizcilik İşletmelerine ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğüne ait iken özelleştirme yoluyla işletme devir hakkı verilen ya da devredilen bazı limanlarımızın kırk dokuz yıldan az süreli sözleşmelerinin kırk dokuz yıla uzatılması. AK PARTİ’si milletvekillerine soruyorum: Bu madde size tanıdık geldi mi? Çünkü bu madde, partinizin çıkarmak için istikrarlı bir şekilde canla başla mücadele ettiği bir düzenleme. Bu madde, daha önceden 1’i Plan ve Bütçe Komisyonunda, 3’ü Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda olmak üzere 4 defa görüşüldü; Genel Kurul gündemine 3’üncü defa getiriyorsunuz ama bu sefer gelişi farklı. 2’nci defa Genel Kurula getirdiğiniz kanun teklifinde kabul ettiğiniz madde Anayasa Mahkemesinden döndü, döner dönmez Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen bir kanun teklifine eklendi; Plan ve Bütçe Komisyonu düzenleme üzerinde sorumluluk almak istememiş olacak ki yeniden bizim Komisyonumuzun gündemine eklendi. İktidarınız bu düzenlemeyi neden yapmak istiyor? Gerekçenizi hatırlayalım: “Uygulamada ortaya çıkan ihtiyaçlar.” Ne ihtiyaçmış bu? Bu maddeyi ekmek gibi su gibi doğal ihtiyacınız, olmazsa olmazınız hâline getiren bu mecburiyet ne? Kime ne söz verdiniz? Kim size ne söz verdi? Bu teklife karşılık bugüne kadar kimden ne aldınız, teklif kabul edilirse ne alacaksınız? Tekrar ediyorum, Anayasa Mahkemesi bu düzenleme için “Durun! İşletilmekte olan limanların sürelerinin kırk dokuz yıla uzatılması kanuni değil.” demiştir. Daha öncesi de var: Türkiye Denizcilik İşletmelerine ait limanların bir kısmının özelleştirilmesine ilişkin özelleştirme kararları Danıştay tarafından iptal edilmiş ve bu kararlar kesinleşmesine rağmen uygulanmamıştır. Kanun teklifini Komisyona ilk getirdiğinizde Danıştaya kulak asmadınız, Danıştayın ortaya koyduğu hukuksuz duruma hukuki nitelik kazandırmaya çalıştığınız, şimdi de Anayasa Mahkemesinin aldığı kararı yok sayıyorsunuz. Anayasa’mızın 2’nci maddesi Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu hükme bağlar. Yönetiminde keyfîliğin önlenmesi, bütün işlem ve eylemlerin hukuka uygun olarak gerçekleştirilmesi için bu hüküm çok önemlidir. Yine Anayasa’mızın 47’nci maddesi “Devletimizin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişiliklerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıklarının özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” demiştir. Bu hükümle vatandaşa ait devlet malının keyfî ve kanun dışı yöntemlerle el değiştirmesinin önüne geçilmesi hedeflenmiştir yani teklif metninde olduğu üzere “Limanlarımızın işletim hakkını ihalesiz olarak kendi belirlediğin şartlarda, keyfî olarak uzatamazsın.” denilmiştir. Kiminle inatlaşıyorsunuz? Defalarca konuştuk bu konuyu ama yine de hatırlatalım: İşletme hakkının verilmesi yöntemiyle Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesine ait 19 limandan 12 liman otuz yıl; 5 liman otuz altı yıl; 1 liman otuz dokuz yıl ve 1 liman da kırk yıl için düzenlenmiş, imzalanmış işletme hakkı devri sözleşmeleriyle özelleştirilmiştir. Kanun teklifiyle Özelleştirme Kanunu kapsamında otuz, otuz altı, otuz dokuz ve kırk yıl süreyle işletme hakkı verilen bazı limanların sözleşme süreleri kırk dokuz yıla uzatılacaktır.

Türkiye'de ilk liman sözleşmesi 1997 yılında yapılmıştır. Bu sözleşmenin başlangıç ve bitiş tarihleri dikkate alındığında 1997 yılında özelleştirilen limanların sözleşme bitiş süresine bile en az dört yıllık bir süre kaldığı görülmektedir. Bu arada küçücük bir hatırlatma: Şu an elinde işlettiği 6 liman kalan Türkiye Denizcilik İşletmeleri, Varlık Fonuna devredilmiştir. Türkiye Varlık Fonunun portföyünde yer alan bir diğer liman da İzmir Alsancak Limanı’dır. Ne yazık ki, kamunun elinde kalan bu limanlar Türkiye Varlık Fonu üzerinden yapılan anlaşmalarla yeni işletmecisini beklemektedir. Özellikle bu aralar dikkat ettiniz mi, iktidar Arap dünyasıyla pek sıkı fıkı ilişkiler içinde? Ne zaman bir mutabakat muhtırası imzalansa içinde imzacı olarak mutlaka bir Arap liman şirketi ve ülkemiz adına da Varlık Fonu var. Katarlılar ülkenin her yerinde, sadece limanların değil, denize nazır yalıların yeni sahipleri Katarlı. İskenderun Limanı, LİMAK; Mersin Limanı, PSA-Akfen ortak girişim grubu, Samsun Limanı, CEYNAK; Bandırma Limanı, Çelebi; Derince Limanı, Safi Şirketleri tarafından işletiliyor. “Bunlar en azından yerli.” diyeceğiz ama onu da diyemiyoruz çünkü yerli firmalarla yapıldığını düşündüğümüz sözleşmeler de yabancılaşabiliyor. Mersin Limanı’nın örneğinde görüldüğü gibi karşımıza Avustralya menşeili uluslararası bir fon, Antalya Limanı örneğinde görüldüğü gibi karşımıza Katarlı bir şirket çıkabiliyor. Nasıl mı? Hisse satış yoluyla. Antalya Limanı’nın işletim hakkı 2028 yılına kadar Global Yatırım Holdinge verilmişti ancak Global Yatırımın iştiraki Global Ports, Antalya Limanı’nın işletme hakkını 140 milyon dolar karşılığında Katarlı Q Terminalse satmıştır. Bu teklifin kanunlaşmasıyla Katarlı şirketin limanı kullanım süresi 2047 yılına kadar uzatılacaktır. Katar, bu limana yatırdığı 140 milyon doları 2047 yılına kadar katar katar katlayacaktır.

Bir soru daha sormak istiyorum: Limanların işletim süresini kırk dokuz yıla uzattınız, ülkede ekonomik bir istikrar yok, ekonomi deneme tahtası gibi. Hadi, bu liman işletmeleri hisselerini yabancı şirketlere satmaya başlayınca limanlar millî güvenlik sorunu hâline gelmeyecek; bunun önüne nasıl geçeceksiniz? Nerede beka, nerede kamu yararı?

Bu liman meselesini bir başka yönden daha ele alalım. Küresel ticaretin yüzde 90’ına yakınını oluşturan deniz yolu taşımacılığı ülkelerin dış ticaretinde önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle, Covid-19 pandemisi lojistik sektörünün doğrudan etkilenmesine ve tedarik zincirinde büyük çapta kırılmalara yol açmasına rağmen dünya taşıma koridorlarında yer alan limanlarımız, bu olumsuz dönemde avantajlı hâle gelmiştir. Bu durum, yerli ve yabancı yatırımcılar açısından limanlarımızı daha çekici hâle getiriyor, pazarın asıl kızışma sebebi bu. Bugün limanlarımızı işleten hiçbir grup bu kazançtan vazgeçmek niyetinde değil, hatta birçoğu kendilerine buldukları yabancı ortaklar sayesinde özelleştirme bedeli için kamuya ödedikleri paranın katbekat üstünde kâr elde ettiler. Bu limanlar satılmasa, süreleri uzatılmasa devletin kârı ne olur, hiç hesapladınız mı? Aslında gemicilik liman işletmelerini iyi bilen bir tepe yönetiminiz de var. Yani bu limanları devlet işletse günlük, aylık, yıllık kazanç tutarlarını rahatlıkla hesaplayacak evlatlarınız var. Uzun menzilde ne kadar kazanılır? Venezuela’ya giden bir gemi ne yükler, ne boşaltır? Öyle bürokratlarla falan uğraşmaya gerek yok, sorun evlatlarınıza, cevabı verir. Birilerine verdiğiniz sözün altında kalmamak için limanlarımızın iş yükü fazla, kapasite artışı lazım, bunun için yatırım gerek, yatırım maliyeti çok yüksek gibi nedenleri meşru nedenler gibi sıralamayın, inanmıyoruz. Evet, liman yatırımı iki yılda ruhsat izni alınabilen ve dört, beş yıllık inşaat süresine sahip bir yatırım ama bu süreler sıfırdan yatırım yapılacak bir liman için geçerli. Yani 1997 yılında otuz yıllığına işletme hakkı verilen birçok liman için bu bahane geçerli değil; daha sonra özelleştirilen ve hatta otuz dokuz yıllık işletme süresi olan limanlar bugün yatırım yapsa yapacağı yatırımın karşılığını alacak durumda. Tekrarlıyorum, dünya ticareti yön değiştirirken limanlarımız para basmaya başladı, dolayısıyla değerleri de artmaya başladı. Limanlarımızın bu kadar kıymetlendiği böyle bir dönemde sözleşme bitim süreleri beklense, yeniden ihale açılsa devletin bu limanlardan elde edeceği geliri tahmin edebiliyor musunuz? Bırakın, alıcı artsın, rekabet çoğalsın; devlet ille de limanları özel sektöre işletecekse yeni ihale yoluyla milyarlarca dolar kazansın. Bunun için Arap’a avuç açmaya gerek kalmasın. Ancak kasa boş, iktidarın en erken 2028 yılında bitecek sözleşmeyi bekleyecek zamanı da yok. İşte, bu yüzden amacı, günü kurtarmak için sermaye bağımlısı iktidarın tek çıkış yolu kasaya gelecek kaynakları önceden nakde çevirmek, seçimlerde finansmanına ihtiyaç duyacağı yandaşlarına diyetini peşinen ödemektir. Açıkça söylüyorum: Bunun adı, çifte peşkeştir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinde “dokunma” temalı bir konu daha var. Dokunmaya çalıştığınız kamu çalışanlarının çığlığı; “sendikama dokunma” Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Kamu çalışanlarının iradeleri “malum-sen”lilerin tekeli altına alarak vereceğiniz birkaç 100 lirayla satın almaya çalışıyorsunuz. Ne yaparak? 2021 yılında üye sayısı yüzde 1’in altında olan sendikaların üyelerine toplu sözleşme ikramiyesi ödenmemesine ilişkin yaptığınız düzenlemenin Danıştay tarafından iptalini yok sayıp barajı yüzde 2’ye yükselterek. Yaptığınız düzenlemeyle yüzde 2 barajını aşamayan sendika üyelerine dört ayda 250 lira, yüzde 2’den fazla üye kaydetmiş sendikalara 706 lira toplu sözleşme ikramiyesi vereceğinizi söylüyorsunuz, bu mu sizin gözünüzde kamu çalışanları? Bir de ne yapıyorsunuz? “Malum-sen”lerin dışında kalan sendikalılar birleşip üye sayıları artmasınlar diye yüzde 2 barajının tespitinde 2022 Mayıs ayı üye sayısını esas alıyorsunuz. Madem memurun derdiyle dertleniyorsunuz önce memurun sesine kulak verin; ne istiyor kamu çalışanları? Yoksulluk sınırı üzerinde bir maaş, güvenceli ve geçici, sözleşmeli gibi statülerde değil tek statüde istihdam, geçinebileceği bir emekli maaşı, kamuda liyakate dayalı yükselme, şeffaf kariyer sınavları ve mobbinglere karşı kanuni düzenleme. Bunları hiç duydunuz mu? Duyamazsınız çünkü kontrolünüz altındaki sarı sendikalar bunları size söylemez, söyleyemez. Size bir de hatırlatma yapayım. 2004 yılında, iktidarınızın ilk yıllarında daha “malum-sen”lerinizi oluşturamamıştınız, güya sendikalı kamu çalışanı sayısını arttırmak için yeni üyelik kolları oluşturdunuz ve bu yeni üyelik kollarıyla birlikte masaya oturacak yetkili sendikalarda değişiklik yaptınız. O gün de niyetiniz halis değildi bugün de. 6’ncı dönem toplu sözleşme masasındaki kayıpları perdelemek için sendika rüşvetini getirdiniz, şimdi de kamu çalışanı ocak zammını konuşmasın diye yüzde 2 garabetini ortaya attınız. Kamu çalışanlarının iradesi satılık değildir, memurlar birkaç yüz lira için sendikaları siyasetin arka bahçesi hâline getirecek bir oyuna gelmeyecektir. Memurlar siz dokunmaya çalışsanız da sendikalarına dokundurmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında bu kanun teklifi tam bir curcuna demiştim. Teklifin görüşüldüğü Komisyonun ihtisas alanına doğrudan giren 3 madde var demiştim. O 3 madde de elektrikli şarj AChizmetiyle ilgili düzenleme, elektrik piyasası faaliyet listesine toptancılık ibaresi ile yeni bir faaliyet alanı eklenmesi ve ticari olmayan şarj istasyonlarının erişim platformuna kaydedilmesine yönelik düzenleme var. Ama biz Komisyonumuzun ihtisas alanına giren bu maddeler üzerine yoğunlaşabildik mi? Hayır. Çünkü biz Komisyon üyeleri Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülmesi gereken sendika düzenlemesi ile petrol çalışanlarının mesailerine ilişkin yapılan düzenlemeyi görüşmek zorunda kaldık. Biz Komisyon üyeleri Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gereken limanların satışını, genel sağlık sigortası prim affını, BOTAŞ'ın borçlarının affını, TEDAŞ borçlularının affını ve bütçe görüşmeleri yapan Genel Kurul kapandıktan sonra, vatandaşımız gece yarısı uykusunda iken saat 02.22 baskınıyla Hazineye 200 milyar borçlanma yetkisi verilmesini görüşmek zorunda kaldık ve yine biz Komisyon üyeleri OHAL Komisyonunun görev süresinin sona ermesinin sonrasında bilgi, belge ve talepleri için hangi kurumlara yazışmaların yapılması gerektiğini, Komisyonun görevleri kapsamında verilecek karar ve diğer işlemlerin hangi kurumlar tarafından yürütüleceğine ilişkin düzenlemeyi görüşmek zorunda kaldık. Meclisi torba kanunlarına alıştırdınız, şimdi de Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar ve Bilişim Komisyonunu adından da anlaşılacağı üzere torba komisyon hâline getirdiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bilişim değil, bilişim değil.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – İşte, bu Komisyonu, mahkemelerin kabul etmediği işleriniz için kullanamazsınız. Hazine ve Maliye Bakanlığı, bütçenin kasım ayında aylık 108 milyar lira fazla verdiğini, on bir aylık bütçe açığının 20,4 milyar liraya indiğini açıklamıştı. Meğerse yıl sonuna bir ay kala birdenbire bütçe açığının fazlaya dönüşmesi iktidarın Meclisi devre dışı bırakıp bütçedeki kanuni limitin üzerinde yasa dışı iç borçlanmasıyla sağlanmış. Şu an yapmaya çalıştığınız limiti aşan borçlanmaya kılıf uydurmak. Zaten borçlanmışsınız, sonra da kanunlaştırmak için bize, Gazi Meclise getiriyorsunuz. Sizin yüzünüz hiç mi kızarmıyor? Hazine ve Maliye Bakanına ilave 200 milyar lira daha borçlanma yetkisi vererek borçlanma limitini 493 milyar liraya çıkarmaya çalışıyorsunuz; bunun adı hesapsızlıktır, bunun adı plansızlıktır. “2022 bütçesinde 279,5 milyar lira borçlanılacak.” dediğiniz yıl ortasında Bakanın yetkisini yüzde 5 artırarak 293 milyar liraya çıkarmıştınız. Peki, ne kadar borçlandınız? Aralık sonu itibarıyla tahminî 483 milyar lira. Kasımda şu ana kadar borçlandığınızı açıkça kabul ettiniz 386 milyar lira. Kanunen ne kadar yetkiniz vardı? 293 milyar lira yani şimdiye kadar 93 milyarı fazladan, kanunsuzca tükettiniz. Yıl sonuna kadar aralık ayıyla birlikte 190 milyar lirayı fazladan, kanunsuzca çarçur edeceksiniz. Şimdi, açığınızı kapatmak için 200 milyar lira daha borçlanma yetkisi istiyorsunuz. Bu yetkiyi alınca gözleri ışıl ışıl yanacak Bakana sormak gerekmiyor mu, bu parayı nerede harcadınız, bu parayı harcarken kimden yetki aldınız ve kalan parayı nerede harcayacaksınız? Sizin için Meclis yok hükmünde, “Ne getirirsek kabul edeceksiniz.” mantığıyla Meclisi çalıştırıyorsunuz. Sizin için bütçe yok hükmünde, mali disiplin umurunuzda değil. Sizin için vatandaş, millet yok hükmünde, getirdiğiniz teklifle birçok vatandaşımızın hakkına hukukuna giriyorsunuz. Bunun hesabını Meclise de millete de vermek zorundasınız.

Sözlerime son verirken yüce milletimize sesleniyorum: Biraz daha sabır, en karanlık gece bile sona erer ve güneş yeniden doğar. Güneşin doğmasına az kaldı diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Abdurrahman Başkan.

Buyurun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDURRAHMAN BAŞKAN (Antalya) – Sayın Başkan, Gazi Meclisimizin değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, enerji arz güvenliğini sağlamak enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, yerli ve yenilenebilir kaynakların değerlendirilerek ekonomiye kazandırılması ülkemizin enerji anındaki stratejik hedeflerine ulaşması için büyük önem arz etmektedir. Bu minvalde atılan adımlar ve geliştirilen projelerle birlikte stratejik öneme sahip enerjide dışa bağımlılığın azaltılması hedefine ulaşılmasında bir hayli mesafe katedilmesine vesile olmuştur. Bu sebeple ülkemizin 2017 yılında açıkladığı millî enerji ve maden politikası bir irade beyanının yanı sıra bir vizyon belgesi olarak da tanımlanabilecektir. Enerji arz güvenliğinin sağlanması, enerjide ve doğal kaynaklarda öngörülebilir piyasalar ile yerlileştirme başlıkları bu belgenin sacayaklarını oluşturmuştur. Millî enerji ve maden politikasıyla belirlenen vizyonun ardından özellikle doğal gaz ve yenilenebilir enerji alanında önemli yatırımlar gerçekleştirildiği ve enerji arz güvenliği konularında birçok yeni önlemlerin alındığı muhakkaktır. İthalat kalemlerimizin en başında gelen enerji, ithalat giderlerinin azaltılmasında büyük katkısı olan yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın en etkin şekilde kullanılması, elektriğin kaliteli sürekli ve daha uygun maliyetle tüketiciyle buluşturulması için atılan önemli adımların başında gelmektedir.

Diğer yandan, yerli ve yenilenebilir enerji kullanımının artırılması neticesinde çevreye duyarlı bir enerji üretim modeliyle birlikte enerji kaynaklarımızın hem ekonomimize hem de enerji arzına sunacağı katkının küçümsenemeyecek derecede büyük olduğu gözler önüne serilmiştir. Bundan sonra da bu alanda gerçekleştirilecek çalışmaların hem ekonomimize hem de enerji arz güvenliğinin daha güçlü olmasına sağlayacağı katkı inkâr edilemeyecek, bu alanda atılacak her adımın gelecekte çok daha faydalı neticeleri beraberinde getireceği görmezden gelinemeyecektir. Elbette yenilenebilir enerji konusunda atılan adımların millî enerji politikasının bir ayağı olduğu unutulmamalı, millî enerji kaynaklarımızın çoğaltılması için atılacak diğer adımların da eş zamanlı bir şekilde atılması önem arz etmektedir. Birbiriyle bağlantılı enerji arz çeşitliliğini sağlayan enerji kaynaklarının artırılmasıyla birlikte kısa sürede gözle görülür ilerlemeler kaydedildiği ve fayda elde edildiği de ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir diğer husus ise 2019-2023 Stratejik Planı'nda da enerjide ithalat bağımlılığı azaltma doğrultusunda hedeflere yer verilmiş olmasıdır. Bu hedeflere ulaşılması için hayata geçirilen projelerle birlikte sadece son on yılda yerli enerji kapasitemizde kayda değer ilerlemeler olduğu gözlemlenebilmektedir. Bu açıdan 2016 yılının sonunda 78.497 megavat değerinde olan elektrik kurulu gücümüz 2022 yılı Kasım ayı sonu itibarıyla 103.541 megavat seviyesine ulaşmıştır. Bu kapasitenin yüzde 65,3 yerli, yüzde 54,2’lik kısmı ise yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşmaktadır. Türk asrının başlangıcı, Türkiye Yüzyılı’nın temellerinin atıldığı ve daha sağlam atılacağı 2023 yılı sonuna kadar rüzgâr enerjisinde 11.883 megavat, güneş enerjisinde 10 bin megavat, hidroelektrik enerjisinde 32.037 megavat, jeotermal ve biyokütlede ise toplam 2.884 megavat kurulu güce ulaşılma hedefine adım adım yaklaşıldığı ve 2023 yılının sonunda bu hedefin yakalanacağı ortadadır. Elbette bu başarı bir takdiri de hak etmektedir. Yenilenebilir enerjide yapılan bu yatırım ve teşvik edici projelerle birlikte ülkemiz yenilenebilir enerji alanında dünyada önemli bir konuma yükselmiştir. Ülkemiz, 2021 yılı itibarıyla yenilenebilir enerji kurulu gücüyle Avrupa’da 5’inci, dünyada 12’nci sırada yer almaktadır. Yine, rüzgâr kurulu gücünde Avrupa’da 7’inci, dünyada 12’nci; güneşte ise Avrupa’da 8’inci, dünyada 16’ncı sırada yer almaktayız. Açık bir şekilde ifade etmem gerekir ki bu rakamlar gerçekten önemlidir. Evet, çok büyük mesafe katedildiği de ortadadır ancak ülkemizin enerji kaynakları konusundaki zenginliği ve potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda hak ettiği yerde olmadığı da sugötürmez bir gerçektir. Daha gidecek epey bir yolumuz vardır. Ne mutlu ki bugüne kadar gösterilen kararlı irade önümüzdeki yıllarda daha çok neticelerinin alınacağı bir sürecin de habercisidir. İnanıyorum ki önümüzdeki süreçte yerli enerjide yatırımlar devam edecek, enerjide dışa bağımlılık azalacak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız ve bağlı kuruluşlarının tam bir koordinasyon içinde gerçekleştireceği çalışmalarla birlikte yeni projeler de hayata geçirilecektir. Enerji kaynağını yerli imkânlarla temin etmenin yanında özellikle net sıfır emisyon düzeyine ulaşmak için hâlihazırda kullanılan teknolojilerle birlikte tasarım aşamasında olan teknolojilerin de takip edildiğini görmek sevindiricidir. Yeni teknolojilerin hem maliyeti azaltacak hem de çevreyle daha uyumlu projeleri destekleyecek olması, teknolojik entegrasyonun enerji alanında da ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu kapsamda gerçekleştirilen çalışmaların yanı sıra, enerji sektörünün ulusal ve küresel ölçekte seyrettiği yönü ciddiyetle takip ettiğimizi de burada ifade etmek isterim. Günün şartlarına uygun ancak geleceğin enerji altyapısını karşılayacak şekilde hayata geçirilen her türlü projeyi dün olduğu gibi bugün de destekleyeceğimizi, bu projelerin hayata geçirilmesi için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğimizi bir kez daha bu kürsüden tekrarlamak istiyorum.

Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; Silivri Depolama Tesisinin bulunduğu doğal gaz rezervuarı, aslında, Silivrililerin uzun zamandır tanıdığı ve her aşamasına tanıklık ettiği bir projedir. “Kuzey Marmara Rezervuarı” adıyla 1994 yılında keşfi yapılan, 1996 yılında bir doğal gaz üretim rezervuarı olarak faaliyete başlayan Silivri Depolama Tesisi aşama aşama gelişim göstermiş, rezervuarın depolamaya uygun olduğunun tespit edilmesi üzerine fizibilite çalışmalarına başlanmış, 2007 yılında doğal gaz depolama tesisi olarak faaliyete geçmiştir. Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisinin devreye alındığında ilk dönem olan 2007 yılında 1,6 milyar metreküp doğal gaz depolama kapasitesine sahip olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Geçtiğimiz cuma günü Cumhurbaşkanımız tarafından açılışı yapılan ve bugün Avrupa’nın en büyük doğal gaz depolama tesisi olarak gurur kaynağımız olan Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisinin tamamen Türk mühendislerinin takdire şayan çalışmalarıyla projelendirilmesi ve inşa edilmesi bir diğer övünç kaynağımızdır. Yerli ve millî kaynakların seferber edilerek, beşerî potansiyelimiz kullanılarak Türk milletinin hizmetine giren Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisi kıyıdan 3-4 kilometre açıkta bulunan 2 deniz platformu, deniz altı ve kara boru hatları, yerli ve millî olarak geliştirilen otomasyon ve kontrol sistemleriyle birlikte 4,6 milyar metreküp doğal gaz depolama kapasitesine sahiptir. Bu, Avrupa’nın en büyük doğal gaz depolama sahalarından da biridir. Bu rakam küçümsenecek bir rakam olmadığı gibi bu proje itibarsızlaştırılacak ya da görmezden gelinecek bir proje de değildir çünkü doğal gaz depolama tesisleri arz sisteminde oluşabilecek arızalarda, mevsimsel olarak beklenmeyen durumlarda oluşacak ani tüketim artışlarında, arz kaynağı ülkelerle diplomatik ve stratejik sebeplere bağlı yaşanabilecek arz sıkıntılarında enerji arz güvenliğinin sağlanması ve gaz arzının devamlılığı açısından en önemli güvencelerimizden biri olacaktır. Hakeza, son dönemlerde küresel düzeydeki etkileri hissedilen enerji krizi, bu konunun önemini bir kez daha gözler önüne sermiş ve Türk sanayicisi bu gazdan hiçbir zaman mahrum kalmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rusya-Ukrayna krizinde Ukrayna’dan geçen 6 doğal gaz boru hattının tamamının birden devreden çıkmasıyla arz kaynaklarının büyük bir kısmını kaybeden ve Kuzey Akım Boru Hattı sabotajıyla da gaz akışı tamamen duran Avrupa, bugün kışı LNG ve doğal gaz depolarıyla geçirmek durumunda kalmıştır. Hemen yanı başımızda yaşanan bu gelişmeler, bu özellikteki yatırımların ne kadar önem arz ettiğini göstermiştir ve yaşanan siyasi gelişmelere bakılacak olursa önümüzdeki dönemlerde ne kadar daha çok önem arz edecek olduğunu hepimiz net bir şekilde göreceğiz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu alanda atmış olduğu bu adımların Türkiye’nin Ankara merkezli bir bakışla olayları değerlendirmesinin sonucu olduğu da unutulmamalıdır. Ülkemiz adına gururla ifade etmek istiyorum ki tüm Avrupa’nın LNG ve doğal gaz depolarının gölgesinde bir metreküp doğal gaza muhtaç olduğu koşullarda Türkiye Cumhuriyeti devletinin altı yedi yıl öncesinde başlayan millî enerji hamlesiyle, BOTAŞ’ın yaptığı 2 doğal gaz depolama, 4 LNG ve yüzen sıvılaştırılmış doğal gaz depolama ve gazlaştırma tesisleri ile yine yakın dönemde satın alınan, kendi sınıfında dünyanın sayılı gemilerinden olan, kendi üzerinde gazlaştırma ve dünyanın her yerinden LNG taşıma özelliği olan Ertuğrul Gazi Gemisi ve tüm bunların yanı sıra ulusal, uluslararası boru hattı alanında yaptığı yatırımlarla, alınan kararların akşamdan sabaha rastgele alınmadığının ve stratejik düşünen büyük bir devlet aklının olduğunu da burada bir kez daha dünyaya göstermektedir.

Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; büyümekte ve gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye'nin her geçen gün artan enerji talebini karşılamada yenilemeyen enerji kaynakları yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, devletimiz yerli kaynakları arama faaliyetlerini artırmak kaydıyla, yerli kaynakların daha verimli kullanılması için çalışmalar yürütmektedir. Karadeniz'de gerçekleştiren çalışmalarla keşfedilen enerji kaynaklarının 2023 yılından itibaren kademeli olarak vatandaşlarımızla buluşacak olması buna en büyük örnektir. Özellikle, bu keşiflerin yapılmasını, keşfedilen kaynakların Türk milletin hizmetine sunulması adına fedakârca yapılan çalışmaları itibarsızlaştırmak için gösterilen gayretleri gördükçe azmin ve kararlılığın getireceği zaferin katlanarak artacağı da bir muhakkaktır.

Diğer yandan, Akdeniz'de gerçekleştirilen arama çalışmalarının hem tarihî hem de hukuki haklarımızın korunması adına büyük bir adım olduğunu da hatırlatmak istiyorum. Bu vesileyle, sadece Karadeniz havzasında değil, Akdeniz'de de enerji bağımsız bir Türkiye'nin temellerini atan, sadece Türk milletinin değil, dost ve kardeş ülkelerin haklarının da gasbedilmesinin önüne geçen çalışmalara imza atan kahramanlarımıza buradan teşekkürlerimi sunuyor, selamlarımı iletiyorum.

Hep birlikte şahitlik ediyoruz ki yıllarca terörle anılan ve teröristlerin barınma alanları olarak bilinen Gabar Dağı kahraman Mehmetçik’imizin başarılı operasyonlarıyla artık terörle değil, petrol rezerviyle gündeme gelmektedir. 2022 yılında dünyada yapılan ilk 10 petrol keşfinden biri olan Gabar Dağı’nda 150 milyon net petrol rezervine sahip kuyularla günlük minimum 5.300 varil petrol çıkarılmaktadır; bu, günlük 20 bin varil seviyesine de çıkarılacaktır. Bu alana şehit Astsubay Üstçavuş Esma Çevik’in isminin verilmesi, şehidimiz hatırasını yaşatmak adına büyük Türk milletinin ahde vefasının da bir göstergesi olmuştur. Bu kapsamda, yapılan ve yapılacak olan sismik araştırma, sondaj ve verimliliği artırıcı yöntemlerle, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında millî enerji politikamız çerçevesinde, günlük petrol üretimimizi 100 bin varile çıkarmak hedefi, Türkiye Cumhuriyeti devletimizin yeni Kızılelma’sıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; enerji arz güvenliği, son yıllarda yaşanan siyasi, ekonomik, sosyal ve askerî gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda her geçen gün önemini artırmaktadır; özellikle coğrafi konumu ve jeopolitik pozisyonu kendisine özgü olan Türkiye için çok daha büyük önem arz eder hâle gelmiştir. Böylesine kritik bir dönemde, Sayın Cumhurbaşkanımızın katıldığı ve geçtiğimiz hafta Türkmenistan’da gerçekleştirilen Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan Devlet Başkanları 1’inci Zirvesi’nde gündeme gelen Türkmen doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması ülkemizin jeopolitik ve stratejik açıdan önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Türk asrının sadece Türkiye için önemli olmadığını gösteren, Türkistan coğrafyası için önemli olduğunu gözler önüne seren toplantının ve gündeme gelen Türkmen doğal gaz konusunun projelendirilerek hayata geçirilmesi hiç şüphe yok ki Türk dünyası için büyük önem arz etmektedir. Hatırlatmam gerekir ki Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin tam yirmi bir yıl önce Türkmenistan’a gerçekleştirdiği ziyarette Türkmen doğal gazının taşınması konusunda attığı tohumların bugün yeşerdiğini görmek Türk milleti adına olduğuna kadar Türk milliyetçileri için de önemlidir. 24 Haziran 2018 seçim beyannamemizde ifade ettiğimiz gibi enerjinin ekonomik boyutunun yanı sıra siyasi, diplomatik, çevresel ve insani boyutları da vardır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu gerçeği göz önünde bulundurarak uzun vadeli bir enerji stratejimiz olduğunu da hatırlatmak isterim. Bu sebeplerle partimizin millî enerji politikası, dışa bağımlılığın en aza indirilirken enerji tedariki ve güvenliğinin sağlanmasını, enerjide verimliliğin ve millî kaynakların payının artırılmasını, hem üretim hem de tüketim aşamasında enerjinin çevre ve insan dostu olmasının temin edilmesini ilke ve hedef edinmiştir. Enerji diplomasisi geliştirilmesini başta Azerbaycan ve Türkmenistan olmak üzere zengin enerji kaynaklarına sahip Türk cumhuriyetleriyle ikili anlaşmaların yapılmasını, bu ülkelerin kendi aralarında anlaşmaları için aracılık edilmesini, bu kapsamda Türk enerji ticareti birliği kurulmasını, enerji sahasında başlayan bu birliğin ekonomisinin diğer alanlara da model olmasının sağlanmasını önemsiyor ve bu hedeflere ulaşılmasına vesile olacak çalışmaları “ama”sız ve “fakat”sız desteklediğimizi de burada ifade etmek istiyorum. Bu manada Milliyetçi Hareket Partisinin millî enerji politikasının Cumhur İttifakı çatısı altında ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte çok daha somut bir şekilde vücut bulduğunu ve hayata geçirildiğini de görmek sevindiricidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son söz olarak, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Bey’in şu ifadelerini Gazi Meclisimizde bir defa daha hatırlatmak istiyorum: “Bizim milliyetçiliğimizde Bilge Kağan’ın öğüdü vardır, Dede Korkut'un bilgeliği; Yunus Emre'nin sevgisi vardır, Hacı Bektaş'ın erdemi; Fatih'in vizyonu vardır, Mehmetçik'in cesareti; Atatürk'ün önderliği vardır, Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in çağrısı vardır.

Bu duygu ve düşüncelerle heyetinizi bir kez daha selamlıyor, Kanun Teklifi'nin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Ali Kenanoğlu.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifi üzerindeki konuşmama başlamadan önce birkaç konuda ifade etmek istediklerim var. Öncelikle, İstanbul İl Eş Başkanımız, 25 ve 26’ncı dönem Şırnak Milletvekilimiz 28 Aralık 2011 gecesi bir hava saldırısıyla Roboski'de katledilen 34’lerin sol yanı Ferhat Encü'ye yapılan bu alçakça saldırıyı kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, 28 Aralık Roboski katliamının yıl dönümü ve Roboski katliamının yıl dönümünde Roboski ailelerinden Ferhat Encü'ye yapılan bu saldırı da manalıdır, anlamlıdır, ifade edilmek isteneni, yapılmak isteneni de bir kez daha göstermiştir. Ben yaşamını yitiren bütün canları saygıyla selamlıyorum ve katliamı lanetliyorum. Ayrıca, 19 Aralık 2000 cezaevi katliamının da yıl dönümündeyiz. “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında, cezaevlerinde yapılan bu katliamlar esasında devam ediyor çünkü cezaevlerindeki baskı, zulüm, hasta tutsakların ölüme terk edilmesi, işkenceler olanca hızıyla sürüyor. 19 Aralık 2000’den bu tarafa değişen herhangi bir şey yok ve cezaevinde bulunan bütün canları, bütün yoldaşları burada saygıyla selamlıyorum.

Yine, 19-26 Aralık 1978 Maraş katliamının yıl dönümü. İktidar Maraş katliamının yıl dönümünde yüzleşmek, katliamı lanetlemek, mağdurlardan özür dilemek ve mağduriyetleri ortadan kaldırmak yerine her yıl olduğu gibi anmaları yasaklıyor, insanların oraya gitmesini, acılarını paylaşmasını yasaklıyor ve “Unutalım.” diyor; oysa unutmanın yasaklamayla olmayacağını bilmesi gerekiyor. Bunu unutmak için, acıları dindirmek için yüzleşmek ve sonuçlarını ortadan kaldırmak gerekiyor.

Evet, bütçe görüşmeleri sürerken Komisyon toplantıya çağrıldı, ben de Komisyonun üyesiyim. Henüz bütçe görüşmeleri tamamlanmamış, normalde bütçe görüşmeleri esnasında komisyonlar genelde çalışmaz; usulen böyle yapılır, milletvekilleri Parlamentoda bir yılın değerlendirmesini dinlerler, konuşurlar ve bütçe görüşmelerinde yer alırlar. Ancak 2022’nin son torba kanunu yani bir torba oluşturmuşlar; 31/12/2022’den önce, iktidarın, yandaşların, şirketlerin, sarı sendikaların ne konuda yasa ihtiyaçları varsa hepsi derlenmiş toplanmış, alınmış getirilmiş, bu torbanın içerisine konmuş ve bizim Komisyona -Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna- geldi. Bir baktık yani bizim Komisyonumuzla alakası olmayan birçok madde var ve sorduk, dedik ki: “Sayın Komisyon Başkanı, bunlar tali komisyonlara gönderildi mi?” Bunların komisyonları var, örneğin sağlıkla ilgili var, millî eğitimle ilgili var, Çalışma Bakanlığıyla ilgili var. Sağlık Komisyonu şöyle bir cevap vermiş, demiş ki: “Zaman yok, toplanamıyoruz.” Şimdi, gelen cevap bu “Zaman yok, toplanamıyoruz.” Niye zaman yok, toplanamıyoruz? Haklılar çünkü bütçe görüşmeleri var, milletvekilleri bütçe görüşmelerinde, zaman yok ama o zaman yokluğunda biz toplanıyoruz, Komisyonda iki gün boyunca kesintisiz çalışma sürdürüyoruz ve işte, bu, yandaşların, şirketlerin isteklerini, taleplerini kanunlaştırmak üzere görüşmelere başlıyoruz.

Şimdi, bu kanun teklifinde dedik ki: “Bir alt komisyon kurulsun.” Toplumsal kesimi, çok önemli kesimleri ilgilendiren maddeler var ve kamuoyundan da buna yönelik itirazlar var “Alt komisyon kurulsun, Anayasa'ya uygunluk incelensin.” dedik, burada tartışması da yapıldı; bunların hiçbirisi yapılmadı. “Anayasa'ya uygunluk raporu var mı?” dedik, uygun olduğuna yönelik rapor da yok yani dediler ki: “Böyle bir rapor olmuyor.” yani biz bunun Anayasa'ya uygunluk incelemesinin denetlenmesini nereden, nasıl yapacağız? İşte “Zaten Anayasa'ya uygun değilse olur verilmiyormuş.” filan gibi şeyler söylendi ama hiçbir şekilde… Yani Anayasa'ya aykırılığı konusu zaten burada tartışıldı ve Anayasa'ya ne kadar aykırı olduğu zaten Anayasa'dan dönen, Anayasa'nın reddettiği maddelerden de görüldü çünkü o madde de burada yine bizim Komisyondan geçmişti, o zaman da tartışırken biz “Anayasa'ya aykırı.” dediğimizde “Hayır efendim, Anayasa'ya aykırı değil.” demişlerdi, gördük işte, Anayasa'ya aykırı olduğu ortaya çıktı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, bu görüşmeler yapılırken esasında bir madde vardı, ortalığı da biraz ayağa kaldıran. Zeytinliklerin madenlere açılmasıyla ilgili bir şeydi. “Üç bölgeyi kapsıyor.” denildi. Evet, birkaç şirketle ilgili bir şeydi, üç bölgeyi kapsadığı ifade ediliyordu fakat zeytinciler size güvenmiyorlar, ekolojistler size güvenmiyorlar, çevreciler size güvenmiyorlar. Siz ne kadar da “Bu üç bölgeyi kapsıyor.” deseniz de bunun başka alanlara sirayet edeceğinden endişe duyuyorlar ve o gün dertlerini, sıkıntılarını anlatmak için kentlerinden, köylerinden kalkmışlardı, Meclisin önüne gelmişlerdi fakat onlara da bir zulüm politikası uygulandı. Polis marifetiyle önlerine barikat kuruldu, açıklama yapmaları engellendi ve milletvekili arkadaşların yardımıyla ancak onlar içeri alınabildi ve temsilci bazında içeride açıklama yapabildiler ve daha sonra da Komisyona gelerek itirazlarını dile getirdiler. Neyse ki Komisyon o köylülerin feryat figanı karşısında geri adım atarak bu maddeyi geri çekti. Daha sonra “Görüşülmek üzere” demişlerdi, ona da tepki gösterince onu da değiştirdiler. Daha sonra “Görüşmek üzere” demediler, umarız daha sonra bir görüşme olmaz o konuda.

Şimdi, burada, tabii, tartışma konusu olan bir de limanlar maddesi vardı, yoğun tartışma konusu. Bu limanlar konusu da yani limanların kiralama süresinin uzatılması ve kırk dokuz yıla çıkartılması da 26 Ocak 2021’de yine bizim Komisyona gelmiş, tartışılmış ve 5 Ocak 2021’de yasalaşmıştı. Evet, AYM bunu 2 Ağustos 2022’de iptal etti ve daha sonra bu, 24 Ekim 2022’de Plan ve Bütçe Komisyonuna getirildi ve orada tepkiler üzerine geri çekildi. Şimdi 31/12/2022 öncesinde bu tekrar önümüze getiriliyor ve biz de tabii soruyoruz: Ya, nedir bu telaşınız, nedir bu aceleniz? Bu kadar EYT’li, 4,8 milyon insan EYT’yle ilgili kanun beklerken bu insanların gözü kulağı Mecliste, her gün sosyal medyada ve her gün bulundukları alanlarda toplantılar yapıp siyasetçilerden, milletvekillerinden talepte bulunurken, bu insanlara söz de verilmişken, bunlar yerine getirilmeyip nedir bu şirketlere olan aceleniz? Tabii o acelenin Katar’a verilen söz olduğunu ve Katarlılara verilen sözün yerine getirilmesi amacıyla yapıldığını da biliyoruz. Hiçbir şekilde Anayasa’ya, yasalara uygun olmayan ve iptal edilmiş bir sözleşme tekrar aynı kiracılarına kırk dokuz yıla kadar çıkartılarak uzatılıyor. Hem rekabet piyasası açısından hem de serbest piyasa ekonomisi açısından da hiçbir kural tanımayan, hiçbir kurala tabii olmayan bir yöntemle peşkeş çekiliyor, tek kelimeyle bu, bunu ifade etmek isterim.

Şimdi, diğer taraftan hani, biz dedik ki: Ya, bu kadar madde var, bu kadar kanun var. Bir de gece yarısı, burada, bakın, bütçe görüşmelerinde, Meclis kapandıktan sonra, Meclis kapandı, herkes buradan gitti, biz Komisyonda görüşmelere devam ediyoruz ve 1 önerge geldi 200 miyar liralık ek bütçe, borçlanma yetkisi. Tek imzayla gelen bir önergeyle 200 milyar borçlanma yetkisi istediler ve tabii şöyle etik olmayan bir şey de yaşadık: Normalde bunun Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmesi gerekiyordu ve bu bütçe meselesinin, ek borçlanmanın Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılması gerekiyor fakat gördük ki Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı bizim Komisyonu ilgili madde için bekliyormuş ve o maddede oraya geldi. Şimdi, biz önerge bize dağıtılınca haberdar olduk. Şimdi, etik olmayan, milletvekillerine karşı bir saygısızlık olarak da Komisyona da karşı bir saygısızlık olarak şu yapıldı: Madem bu önerge hazırdı, bu önerge hazırsa bu önerge önceden niye bize dağıtılmadı? Yani Komisyon toplantıya başladığı anda en azından etik olarak “Şöyle de bir önergemiz var.” niye denilmedi? Gece, bu Genel Kurul kapadıktan sonra, biz yukarıda yalnızken Komisyona önergeler verildi ama Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı önergeyle ilgili açıklama yapmak için oradaydı yani önceden hazırlanmış, beklenmiş ama son dakikada bir korsan önergeyle karşımıza çıkarıldı ve bunun da hem Komisyon açısından hem de milletvekilleri açısından oldukça şık olmayan, saygısız bir tavır olduğunu da ifade etmek isterim.

Şimdi, tabii, konunun içeriği, bu 200 milyarın içeriğiyle ilgili konuşmacılarımız, bölüm üzerinde konuşan arkadaşlarımız içerik açısından bunu değerlendirecekler. Ancak şunu ifade edelim: 2022 bütçesi henüz tamamlanmamışken, henüz burada görüşmeler sürerken son dakikada bir 200 milyar daha ek bütçeye konulmuş oldu, bunun açıklamaları da, çok fazla Komisyonda ikna edecek şekilde bir açıklama da yapılamadı.

Diğer taraftan, petrol arama işlerinde gece yedi buçuk saatten fazla çalışma yani çalışma saatini artırma düzenlemesi getirildi. Tabii, biz şunu sorduk, dedik ki: “Ya, bir defa bu yedi buçuk saatten on bir saate çıkartılıyor ya, işçilerin çalışması. Bu konuda sendika ne diyor? Yani örneğin, Petrol-iş Sendikası bu konuda ne diyor?” “Sendikaya haber verdik ama gelmedi.” dediler ama oraya o özel şirketlerin derneğinin başkanı çağrılmıştı. Onlar bu kanunu, bu maddenin kendileri için ne kadar önemli olduğunu, iş verimliliği açısından, oradaki çalışma verimliliği açısından ne kadar önemli olduğunu anlatmışlardı ama işçiler cephesinden bu konuyu anlatacak bir kimse yoktu, ne bir işçi temsilcisi çağırılmıştı ne de bir sendika çağrılmıştı. “Sendikayı çağırdık ama gelmedi.” dediler, eğer gelmedilerse o da o sendikanın vebalidir yani senin çalışanlarını ilgilendiren bir konuda kanun çıkartılıyor ve davet edildiğin hâlde sen Komisyona gelmiyorsan, biz de o sendikanın nasıl bir sendika olduğunu sorgularız. Dolayısıyla aslında turizmde, sağlıkta ve güvenlikte olan süreli -yani süresiz- çalışma sistemi böylelikle riskli gruplar olan yani petrol gibi riskli gruplara da getirilmiş oldu.

Şunu ifade ettik: Yani işçiye sorsanız ne olacak. İşçi belki daha fazla tatil yapmak için, belki daha fazla dinlenebilmek için on bir saat çalışmayı kabul de edebilir çünkü biz Amasra Maden Komisyonunda çalışırken madenci sendikaları, maden sendikaları bize şunu söyledi: “Oradaki işçiler şunu seçmek zorunda: Ya dışarıda çoluna çocuğuna ekmek, yiyecek götüremeyecek ve bu eziyeti, bu zulmü yaşayacaklar, ölüme mahkûm edilecekler ya da madenlere girerek bu ölüme mahkûm edilecekler. İkisinin arasında tercih yapmak durumundaydılar.” Anladığımız kadarıyla işte, petrol arama ve benzeri noktalarda çalışan işçiler, emekçiler açısından da benzer şeyler söz konusu. Muhakkak ki o işçiler de çoluğuna çocuğuna ekmek götürebilmek için bu getirilen düzenlemelere ya da önerilen, teklif edilen düzenlemelere “hayır” demeyeceklerdir. O nedenle de bu kapsamda tehlikeli bir iş grubuna ait çalışma saati artırılmış oldu, böylelikle teklif buraya geldi.

Şimdi, Komisyonda tartışılan diğer bir mevzu da OHAL Komisyonuydu yani kanun hükmünde kararnameyle işlerinden atılan insanların durumuyla ilgili. Dediler ki: “Ya, bu artık uzatılmayacak, 2023’te bunun süresi doluyor, artık uzatılmayacak ve bu KHK’lilerin dosyaları kendi kurumlarına iletilecek.” “Kaç dosya var?” dedik. İşte, en son gün söyledikleri “64 dosya kaldı.” dediler. Fakat şöyle bir şey var: Şimdi, bu, meseleyi çözüyor mu yani KHK'lilerin yaşadıkları mağduriyetleri çözüyor mu? Çözmüyor. Zaten kendilerinin atıldıkları kuruma yetki tekrar bırakılıyor. 125.678 ihraç var KHK’den ve bunların yüzde 13’ü geri alınmış. Bunların nasıl geri alındığı konusunu da o Özışık kardeşler anlatıyordu televizyonlarda yani; nasıl torpille ya da rüşvetle ya da kendi yandaş ilişkiler içerisinden bunları nasıl geri aldıklarını anlatıyorlardı ama esas mağduriyet yaşayanların yüzde 86’sının talebi reddedilmiş ve bunlar iş alınmamış. Şimdi, biz şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Bu Komisyon tümüyle lağvedilmeli ve bunların yol açtığı olumsuzlukların tümü ortadan kaldırılmalı -bu konuda önergemiz de olacak ilgili maddede- bu işlerde mahkemeler yetkili olmalı yani eğer çalışma düzenine, disiplinine ya da benzeri şekilde bir işleyişe karşı bir hata söz konusuysa bu konuda yetkili merciler mahkemelerdir, mahkemelerin üzerinde bir komisyon ya da kurul olamaz. Dolayısıyla OHAL Komisyonu başlı başına bir fecaattir, birçok mağduriyete ve intiharlara sebep olmuştur. OHAL Komisyonu feshedilmelidir, lağvedilmelidir ve bütünüyle KHK mağdurlarının mağduriyetleri de ortadan kaldırılmalıdır, işe dönmelilerdir. Ancak işten atılacak olanlar, dediğim gibi, mahkeme karar sonuçlarına göre değerlendirilebilirler.

Değerli arkadaşlar, bugün yine Meclisin kapısında sendikalar vardı ve sendikalar da yine bu torba kanun içerisinde kendilerinin örgütlenme hakkının gasbedildiğini ifade ediyorlar ve memur sendikalarına yönelik bir ayrımcı tutum ortaya konuyor. Şimdi, burada şöyle bir durum söz konusu, 2 tane yandaş sendika var; MEMUR-SEN ile KAMU-SEN. Onların 2’si geldiler oraya, 2’si ayrı yere oturdu; 13 tane sendika başka bir yere oturdu ve o 13 sendikanın her biri söz aldı, her biri konuştu. Komisyon Başkanına o anlamıyla teşekkür etmek gerekir, hepsine söz hakkı tanıdılar ve konuştular. Onların hepsi konuşmalarında şunu söyledi: “Bu yasayı bu 2 sendika istiyor.” Yani KAMU-SEN ile MEMUR-SEN'in istediğini söylediler. Niye? Çünkü kendilerinin örgütlenmesini elinden almak. KAMU-SEN ve MEMUR-SEN üyelerine bir rüşvet yasası aslında, bu bir rüşvet yasası. Yani “Siz o sendikalarda kalın ve muhalefette olan sendikalara gitmeyin. İktidarın yandaşı olan sendikalarda kalın.” diye bir rüşvet maddesidir bu sendikalarla ilgili madde.

Ve arkadaşlar, çok ciddi kavga çıktı Komisyonda, açık söyleyeyim, sendikacılar arasında kavga çıktı. Çünkü hakikaten, orada, bu MEMUR-SEN ve KAMU-SEN’in temsilcileri -sendikacılık adabına da hiç yakışmayan bir işçi temsilciliği- temsilcilik edebine de, adabına da yakışmayacak şekilde bir tavır ve davranış içerisindeydiler. Kimisi isminin bilmem ne olduğunu söyleyerek milleti tehdit etmeye kalktı, kimisi de o sendikaların ve milletvekillerinin karşısına geçip pis pis gülerek oradan tahrik etmeye çalıştılar ve en sonunda sendikacılar birbirine girdiler yani. Şimdi şunu söylüyor sendikacılar, diyorlar ki: “Ya, sendikal alan, işçilerin, emekçilerin, memurların haklarıyla ilgili bir yarışma alanıdır.” Yani dolayısıyla sendikalar arasındaki rekabete siz niye dâhil oluyorsunuz? Şimdi bu maddeyle şöyle bir şey yapılıyor; -ben Komisyonda da öyle tarif ettim- bir tarafın elini kolunu bağlıyorsun, öbür tarafın eline çivili sopa veriyorsun yani. Böyle “Hadi bakayım, bir kapışın.” diyorsun yani. Şimdi böyle bir madde bu ve rüşvet maddesi. İnanın, orada da söyledim, burada da söylüyorum, sizin rüşvetle yandaşlaştırdığınız kişiler yarın iktidarı kaybettiğiniz anda önce sizin karşınıza geçerler ve önce sizi satarlar bunlar yani. Parayla yandaş olur mu ya? Para gitti mi; iktidar, güç elinizden gitti mi anında kaçar giderler. Hiçbir ideolojik birlikteliği yoksa sizinle; hedef anlamında hiçbir toplumsal birliktelik, geleceğe yönelik bir birliktelik de yoksa sizi satarlar yani, bu kadar basit, bunlar bu hâldeler. Şimdi, bu rüşvetle bunları MEMUR-SEN ile KAMU-SEN yanında tutmaya çalışıyor; bu da iktidarın hoşuna gidiyor. Gelinen noktada, bunun mutlaka çekilmesi gerekir yani bu maddeye gelinmeden bu sendikalarla ilgili maddenin çekilmesi gerekiyor çünkü yaklaşık 400 bin kişiyi ilgilendirdiğini söylüyorlar ve 400 bin kişiye yönelik bir ayrımcı tutum söz konusu. Bu tutumların ortadan kaldırılması ve sendikaların özgürce davranabilmelerinin, özgürce örgütlenmelerini meydana getirebilmelerinin önünün açılması gerekiyor.

Ben kanunun tümü üzerindeki görüşlerimizi bu şekilde özetliyor ve teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir kısa söz talebim var.

BAŞKAN – Neyle ilgili?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İç Tüzük 60’a göre…

BAŞKAN – Neyse, sözü vereyim de ondan sonra söyleyin.

Buyurun.

 

 

 

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, biraz önce kürsüden yapmış olduğum konuşmada, 6 yaşındaki çocuğun istismarından sonra oluşan infiali, bu konuda partilerin kamuoyuna vermiş oldukları sözleri, Meclis araştırması komisyonu kurulmasına ilişkin hem partimizin içinde bulunduğu çabayı hem Sayın Özlem Zengin’in ifadelerini de hatırlatarak yeni yıla gitmeden önce yani “Bunu yapmadan nasıl tatile giriyoruz, nasıl gidiyorsunuz?” diye söylemiştim. Diğer itirazlarım saklı kalmakla beraber, Özlem Hanım, çalışmalarını tamamladıklarını, grupta imzaya açtıklarını söylemiş, yarına hazır olacağını söylemiş; daha doğrusu, kendisi beni aradı ve böyle bir bilgi verdi. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak önergemizi hazırladık, verdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Diğer partilerin durumlarını da eğer öğrenebilecek olursak, çalışma takvimini planlarken -yarınki gündem malum, onu aramızda konuştuk- perşembe günü farklı farklı grup önerileri getirmek yerine, partilerin vermiş olduğu bu konudaki grup önerilerinin birleştirilmek suretiyle perşembe günü bu komisyonu kurabiliriz. Hem meseleye verdiğimiz önem, geçen hafta kamuoyuna verdiğimiz sözleri tutmuş oluruz hem de araya bir on günlük, on iki günlük aranın girmesi ve meselenin daha sonra farklı gündemlerin önüne geçmesine engel oluruz diye düşünüyorum. Biz hazırız, eğer diğer parti grupları bu konuda olumlu yaklaşıyorlarsa perşembe günü bunu yapalım. Sosyal medyada da -biraz önceki konuşmadan- “Ne oldu? Söz verdiniz, yapmıyorsunuz.” gibi eleştiriler var; eğer yapacaksak bu haksız eleştirilere muhatap olmasın Meclisimiz.

Bunu ifade etmek için söz istemiştim.

BAŞKAN - Sayın Çulhaoğlu…

 

 

 

 

MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) - Biz de İYİ Parti olarak aynı şekilde önerge vermiştik. Dolayısıyla Özgür Bey’in söylediği şekilde grupların ortak bir önergeyle bu işi gündeme almasının daha uygun olacağını düşünüyoruz, destekliyoruz.

BAŞKAN – “Birleştirilebilir.” diyorsunuz.

Teşekkür ederim.

Sayın Oluç, buyurun.

 

 

 

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçekten hem kamuoyunu hem de bizleri çok üzmüş ve tepki göstermemize neden olmuş bir konuydu 6 yaşındaki çocuğa istismar meselesi. Hem bu konunun hem de bu çocuk istismarı alanında yaşanmış olan çeşitli sorunların da araştırılmasını sağlayacak olan bir komisyonun kurulmasına biz de hemfikirdik, daha önceden de bu konudaki önergemizi vermiştik zaten. Bu önergelerin birleştirilerek bir araştırma komisyonunun kurulması gerçekten iyi olur, gecikmeden kurulması iyi olur. Zaten konunun kendisi başvuru yapıldıktan sonra iki sene beklemiş olan bir konu olduğu için Meclisin çok fazla vakit kaybetmeden bu konuda adım atması önemli bir işaret olur hem topluma hem bu tür istismarcılara. O nedenle biz de böyle bir şeyi gruplar kabul ediyorsa kabul ederiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tunç, buyurun.

 

 

 

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; başta cinsel istismar olmak üzere çocuklara yönelik her türlü istismarın önlenmesinde kararlıyız. Çocuklarımızı çevresindeki tehlikelere karşı korumak Parlamentonun da toplumun da ailelerin de devletin de hepimizin de en önemli görevi. Bu amaçla geçmişte -26’ncı Dönemde- çocukların istismardan korunması ve alınması gereken tedbirlere yönelik bir Komisyon kurulmuştu; o Komisyonun tavsiye kararları doğrultusunda uygulamada da çok önemli çalışmalar yapılmıştı; daha başka neler yapılabilir? Bu anlamda yeniden bir komisyon kurulmasıyla ilgili kararlılığımızı daha önce belirtmiştik. Bu amaçla, çocuklara yönelik istismarın önlenmesine ilişkin araştırma komisyonunun kurulmasına dair önergemizi hazırladık ve milletvekillerimize imzaya bugün itibarıyla açtık; perşembe günü görüşülmesinde biz de mutabıkız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Perşembe günü gündeme alınması ve bütün grupların mutabakatıyla bu konunun Mecliste görüşülmesine…

BAŞKAN – Yani bir ortak önergeye dönüştürecek misiniz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Evet, ortak önergede mutabıkız.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım, biz de bir cümle söyleyebilir miyiz?

BAŞKAN – Tabii ki Sayın Bülbül, fark etmedim söz talebinizi.

Buyurun.

 

 

 

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Estağfurullah, yeni bastık.

Efendim, biz de bu menfur hadisenin gündeme gelmesinden itibaren görüşlerimizi, düşüncelerimizi kamuoyuyla paylaşmıştık. Aynı şekilde, diğer grupların ifade ettiği gibi biz de “Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin, üzerine düşen sorumluluğu, denetim sorumluluğunu yerine getirmesi hususunda ne gerekiyorsa yapılsın.” demiştik. Bu araştırma komisyonu da bu çerçevede, atılan adımlardan bir tanesidir. Bu gelişme bizi de memnun etmiştir; bu şekilde, ortak bir karar söz konusu olacaksa böyle bir komisyonda yer almayı bizler de arzu ederiz. Teklifimizin de -hazırlayıp- bu noktada, birleştirilmesini uygun görüyoruz.

BAŞKAN – O zaman, siyasi parti gruplarına, perşembe günkü birleşime bu hazırlıklarını yaparak gelmeleri konusunda bir tavsiyede bulunabilirim.

 

1.-Düzce Milletvekili Fahri Çakır ve 28 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4780) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 381) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi Cumhuriyeti Halk Partisi Grubu adına Sayın Veli Ağbaba.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün Meclisin önünde bir olay yaşandı; Parlamentoda bulunan bütün arkadaşlarımızı bilgilendirmek isterim.

Bugün Meclisin önünde, âdeta bir savaş çıkacakmış gibi, Meclis işgal edilecekmiş gibi, binlerce polisin kuşattığı ve bariyerlerle engellediği bir hâl vardı. Hakikaten, bir milletvekili olarak, bir yurttaş olarak utanç içerisinde olduğumu huzurlarınızda belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, bu gelen insanlar hepinize yıllarca hizmet eden memur arkadaşlar, Memur Sendikaları Konfederasyonu temsilcileri. Güven Park’tan, Kızılay’dan tedbir alınmaya başlanmış ve maalesef… Size söylüyorum, ülkeyi yönetenlere söylüyorum, AKP Grubuna söylüyorum: Ya, ülke böyle yönetilir mi, insan kendi vatandaşına böyle muamele yapar mı, onu da sizin takdirinize bırakıyorum ve sizi kınıyorum. Orada söyledim, “Gizli falan değil, bugün burada yaşadığımız açık faşizmdir.” dedim. Bu, faşizm. (CHP sıralarından alkışlar) Tam bir polis devletine dönmüş değerli arkadaşlar. Şunu da söyleyeyim bundan polisler de rahatsız. Ancak şunu söyleyeyim: Memurlarla, sendikacılarla, haklarını arayan insanlarla polislerimizin kol kola halay çekeceği günler yakındır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bir torba yasa daha Meclis gündemine geldi. “Torba” denilen bir ucube içinde yok yok, buna belki “torba” demek lazım, belki başka bir şey demek lazım. Değerli arkadaşlar, sizlere 2 tane fotoğraf göstereceğim, iki yüzünüz sizin, bakın iki yüzünüz. Değerli arkadaşlar, biri bu, biri bu. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bunu niye söylüyorum? Değerli arkadaşlar, yandaşa gelince Noel Baba gibisiniz, vatandaşa gelince gece üçte gelen davetsiz maskeli gibisiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Muhafazakâr iktidarsınız ya! Ama yandaşın, çetelerin Noel Babasısınız. Değerli arkadaşlar, yandaş müteahhide vergi affı “Ho ho ho!” Katar’a liman kıyağı jesti “Ho ho ho!” Yandaş sendikaya yüzde 2 baraj kıyağı “Ho ho ho!” Vatandaşa gelince 200 milyarlık yük, OHAL’de mağduriyet, bağımsız sendikalara kilit var. Şimdi değerli milletvekilleri, öyle bir torba kanun teklifi hazırlanmış ki içinde yok yok. OHAL var, limanları peşkeş var, sendikalara darbe var, 200 milyar borçlanma yetkisinin artırılması var; torba değil çuval, çuval değil çorba, çorba değil ne diyeyim?

AHMET KAYA (Trabzon) – Torba.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Çorba.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Çorba da değil. Şimdi, buna mercimek çorbası diyebilir mısın? Buna kelle paça diyemezsin, işkembe diyemezsin, bunun içinde hepsi var arkadaşlar, hepsi var.

Şimdi, peki, bu çorba kanun nerede konuşuluyor Allah aşkına, bakın, nerede konuşuluyor? Sanayi Komisyonunda. Biraz önce Sayın Kenanoğlu söyledi, Sanayi Komisyonuyla ne ilgisi var arkadaşlar? Sanayi Komisyonuna da saygısızlık, Meclise de saygısızlık, sizin grubunuza da saygısızlık, bizim gruba da saygısızlık. Şimdi, arkadaşlar, 200 milyar borçlanmanın konuşulacağı yer Sanayi Komisyonu değil. Ben de dedim ki bunun konuşulması gereken yer Bütçe Komisyonu. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Cevdet Yılmaz ibretlik bir cevap verdi, Plan ve Bütçe Komisyonu yorgunmuş, yorulmuşlar fukaralar. Onun için Sanayi Komisyonuna getirmişler. Ya, daha sayenizde açılmayan komisyonlar var, örneğin Avrupa Birliği Komisyonuna gönderseydiniz, Avrupa Birliği Komisyonuna gönderseydiniz. Bu 200 milyar borçlanma yetkisi artırılsın...

Şimdi, Sayın Mustafa Elitaş’a dedim ki: “Sen bir torba kanun için iki gün beklemezsin. Bu kanun sendikalarla ilgili değil, limanlarla ilgili değil, bir hinlik çıkacak.” Ağabey, affedersiniz, gece üçte baktım, 200 milyar borçlanma yetkisi geldi. “Elitaş, ben sana demedim mi?” dedim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne diyor?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Ne diyecek...

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, verilen cevap tekrar... Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşulmuyor, Sanayi Komisyonunda konuşuluyor ve -imzayı atan da fukara birisini bulmuşlar- 1 imzayla getiriyorlar.

Şimdi, bu zeytinliklere gelelim. Bu zeytinlerle alıp veremediğiniz ne bilmiyorum. Asırlık zeytin ağaçlarını çalacaktınız, zeytini dikenlerin 90 yaşındaki torunları elinizden zor aldı. Ya, ne alıp veremediğiniz var bilemiyorum.

Şimdi, geçenlerde bir film izledim, Recep İvedik 7. Orada Çökelek Holding var, aynen Çökelek Holdingin patronu gibisin Elitaş. Vallahi, fakir fukaranın ormanına, toprağına el koymaya çalışıyor. (CHP sıralarından alkışlar) 

Gelelim limanlara değerli arkadaşlar. Bu limanlar var ya, geliyor, yargı iptal ediyor. Düzenini bozduğunuz kantar artık sizi bile tartamıyor; siz kefeye o kadar ağırsınız ki sizi ne kantar tanıyor ne tartı tanıyor; bindiğiniz kantar, tartı vallahi kafayı yiyor.

Değerli arkadaşlar, devletimize ait limanların işletme süresi kırk dokuz yıl uzatılıyor. Bunu yazarken insanın eli titrer ya, kırk dokuz yıl! Allah’tan korkmuyorsunuz; çoluktan çocuktan, analardan utanının ya! Sadece süre uzatma yok, bir de ne var? Bir de hinlik var. Ne? Sözleşme bedelinin yüzde 25’inin peşin ödenmesini düzenliyor. Niye? Seçim var; para var, para. Satmadıkları bir şey kalmadı, şimdi neyi satıyorlar? Geleceği, geleceği, uzakları satıyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Bu liman düzenlemesi 4 defa gelmiş; kimi komisyondan çekilmiş, kimi burada kanunlaşmış, Anayasa Mahkemesi iptal etmiş arkadaşlar. Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, şimdi tekrar getiriyorsunuz. Bu kanunu getirenler, Cumhur İttifakı Meclise takılmış ters kelepçedir. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi Anayasa Mahkemesine de kilit vurmaya çalışıyorsunuz; ters kelepçeyi de Anayasa Mahkemesine takılan kilidi de hep birlikte kıracağız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir şeyi unutmuşlar; bakın, ibretialem için söylüyorum, bir şeyi unutmuşlar, bu limanlarla ilgili getirilen kanun geçtiğimiz yıla… Yeni gelen teklifte tarihi değiştirmeyi unutmuşlar. Bak, bak, tarihi değiştirmeyi unutmuşlar “1 Ekim 2021.” Sonra, Elitaş uyardı, bir önergeyle bunu da düzenlediler. Bunu da sizin takdirinize, Meclisin ciddiyetinin takdirine bırakıyorum.

Arkadaşlar, öyle işler var ki, bakın, öyle işler var ki ya, bir yıl, üç yıl, beş yıl değil; 2070, 2052, 2064, 2056 yani satılan limanlara bakın, listesi bu. Allah aşkına şunun listesine bakın, 2070… Allah hepinize uzun ömürler versin; hayırlı, sağlıklı ömürler versin başta Elitaş’a olmak üzere; ya, 2070’e kadar kimin garantisi var da siz bunu satıyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, bakın, torununun torunu olacak, hâlâ işletecek; mirasta bile böyle bir şey yok. 4 nesil sonraya miras bırakılır mı ya? Mahmut Tanal, sen avukatsın; 4 nesil sonraya miras bırakılır mı? Bunun garantisi olur mu? Ha, unutmayın, burada bir de ne var? Her zamanki gibi bir Katar sevdası var, Katar'sız olmaz, bizde Katar'sız bir şey olmaz. Tank Paleti var, Borsa İstanbulu var, Merkez Bankası var, Kanal İstanbul'u var, var da var; şimdi de limanlara göz dikmiş durumda. Arkadaşlar, bu bir darbedir. Bakın, bu ülke çok darbe gördü. Darbe ne zaman yapılır? Darbe o anki bulunan rejime yapılır ya da güce yapılır. Özgür Özel'in Plan ve Bütçede söylediği gibi değerli arkadaşlar -geçtiğimiz gün söyledi- bunlar ilk kez geleceğe darbe yapıyorlar, geleceğe; çocuklarımıza, torunlarımıza darbe yapıyorlar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir sonraki hükûmete yapıyorlar.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Yani hakikaten bu, şeytanın aklına gelmez; bakın, şeytanın aklına gelmez bunların yaptıkları. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, bakın, bir de altı ay sonra seçim var, altı ay sonra. Altı ay sonra kurulacak Meclisin kullanacağı yetkiyi hangi hadle siz kullanıyorsunuz ya, hangi hadle kullanıyorsunuz? Altı ay sonra seçim var, yangından mal kaçırır gibi -biliyorlar ki seçimi kazanamayacaklar- şimdiden limanları; çoluk çocuğumuzun, devletimizin, milletimizin malı limanları 3-5 yandaşa peşkeş çekiyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, gelelim gece yarısı, daha doğrusu şafak operasyonuyla yaptığınız 200 milyar kaptıkaçtıya. Değerli arkadaşlar, saat tam gece 2.30, 2.28; burada bulunan Tahsin Tarhan, Müzeyyen Hanım, İbrahim Bey, herkes şahit. Saat 2.28’e geldi, ya, arkadaşlar, bakın, normal insan para isteyecekse -insan olarak düşünelim- birinden borç isteyecekse gündüz gider, akşam karanlıkta gitmez ki yanlış anlaşılmasın. Akşam karanlıkta gidersen ne olursun? Bu olursun. (CHP sıralarından alkışlar) Gece 2.28, gece 2.28… Normal olan birisi… Ha, bir de ne yapmışlar? Bu, torba yasada yok ha, yanlış anlamayın, bu 200 milyar borç limitinin artırılması torba yasada yok, torba yasada yok, gece biz sendikalarla ilgili konuşurken araya sıkıştırdılar, araya sıkıştırdılar. Ya, arkadaşlar, bakın, burada hinlik var, cinlik var, hile var, katakulli var; bunu herkes biliyor harcamışlar parayı, bakın, harcamışlar parayı. Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz yıl bütçesi 1 trilyon 750 milyar lira. Bu yıl bu 200 milyar lira, 492 milyar daha borçlanıyorlar. Parayı harcamışlar nereye harcadılarsa, hatta şöyle bir iddia da var: “Seçimde harcayacaklarını şimdiden cebe atıyor.” diyorlar, “Seçimde harcayacaklarını şimdiden cebe atıyor.” diyorlar arkadaşlar.

Şimdi, bir de bu “rüşvet sendikacılığı” dediğimiz yüzde 2 barajı var. Geçtiğimiz yıl MEMUR-SEN ile devletin yaptığı toplu sözleşmeyle yüzde 1 baraj şartı konulmuştu. Sendikalar dava açtı, bu yüzde 1 barajını iptal ettiler. Şimdi, arkadaşlar, bu düzenlemeyle iktidar âdeta çalışanlara rüşvet teklif ediyor. Bir daha söylüyorum: Devlet, hükûmet sendika değiştirmek için, yandaş sendikaları güçlendirmek için rüşvet teklif ediyor. Diyorlar ki: Biz memurlara 500 TL bedel biçtik, o 500 TL’yle memurlar sendika değiştirebilir.” Bunun özeti bu, bunun özeti bu; bugünkü Kızılay Meydanı’nda insanların isyanı da bu. Bu sendikalar sanmayın ki CHP’li, İYİ Partili, HDP’li; bu sendikalarda her siyasi görüşten insanlar var. Düşünün ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde danışmanlar örgütleniyor, diyor ki: “Yüzde 1 baraj. “Yüzde 2 baraj” Ya, Meclisin danışmanlarının hepsini aynı sendikaya koysanız, bu barajı geçmeleri mümkün değil. Burada da yargıyı bir dolandırma işi var arkadaşlar, yargıyı dolandırma işi var.

Bakın, maalesef, birileri sırtını Hükûmete yaslayarak sendikacılık yapıyor ama birileri de mücadele ederek sendikacılık yapıyor. Geçtiğimiz bütçede Bakan -hâlen konuşmasının tükürüğü kurumadı- dedi ki: “Biz, sendikaları, örgütlenmeyi destekleyeceğiz; hatta örgütlü olan iş yerlerine prim vereceğiz, beyaz bayrak uygulaması yapacağız.” Şimdi, eğer siz bunu yaparsanız iş yerlerine ya da AK PARTİ Genel Merkezinin önüne o sendikaların siyah bayrak asması haktır ve gereklidir arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bir de bugün polislere bir konuşma yaptım, dedim ki: “Ey polis kardeşlerimiz, burada bulunan arkadaşlarımız sizin haklarınızı savunmak için buraya geldiler. Biliyoruz ki siz kanunsuz emir aldınız, sizin suçunuz yok.” (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, bakın, bu yasaya göre sendikalı olamayan insanlar var, yasal olarak sendikaya üye olamayan. Kim? Bizim Murat Bakan’ın gece gündüz dile getirdiği polisler. Kim? Askerler. Kim? İnfaz koruma memurları, ben de yıllarca onları dile getirdim. Kim? Hâkim ve savcılar. Bunlara toplu sözleşme olmadığı için, sendika olmadığı için para vermiyorlar. Ya devlet, koca devlet; infaz koruma memuruna, polisine 707 TL ödemekten aciz mi? (CHP sıralarından alkışlar)

Buradan söylüyoruz: Sadece yüzde 2 kaldırılmamalı, sadece yüzde 2 kaldırılmamalı, ayrıca polisimize, askerimize, infaz koruma memuruna, hâkimlere, savcılara da bu toplu sözleşmeden kaynaklı toplu sözleşme parası verilmelidir. Burada söylüyoruz, siz verdiniz verdiniz, vermezseniz biz vereceğiz.

Bir de siz var ya siz, polise, angarya yüklüyorsunuz angarya. Ya korumadan vazgeçtik, hadi korumayı gördük. Ya 3-4 bin polisi sabahın ayazında oraya niye dikiyorsunuz? Bakın, burada polisler var, her gün Meclise girip çıkarken yüz yüze verdiğiniz, size selam duran polisler var, onların yüzüne bakın, biraz utanın ya! Onların yüzüne bakın, biraz utanın! Bakın, ne kadar iyi insanlar ne kadar saygılı insanlar, size hizmet ediyorlar ama onları da yok sayıyorsunuz.

Gelelim bir diğer mesele OHAL'e. Değerli arkadaşlar, “OHAL” deyince benim aklıma 20 Temmuz sivil darbesi geliyor. Cumhuriyet Halk Partisinin lideri, Genel Başkanı, o gün “Bu bir sivil darbe.” dediğinde kimse anlamamıştı ama altı ay sonra, bir yıl sonra bunun nasıl bir darbe olduğunu herkes gördü. Maalesef hukukun askıya alındığı, maalesef muhaliflerle hesaplaşan bir sürece girdi.

OHAL’de referanduma gittik, OHAL’de seçime gittik, Cumhurbaşkanı seçildi vesaire. Ancak OHAL, bilin ki değerli arkadaşlar, bir darbedir. Bakın, FETÖ'nün silahla yapamadığını maalesef OHAL'le insanlarımız ihraç edildi, binlerce insan mağdur oldu. Şimdi “terörist, terörist” diyorsunuz ya ben, burada, size ihbar ediyorum Sayın Başkan. Burada, şu anda gördüğüm 2 terörist var. Kim yaptı bunları? İbrahim Kaboğlu, terörist! Cihangir İslam, terörist! Bunu ben demiyorum, bunu siz dediniz. İbrahim Kaboğlu gibi birisi, Cihangir İslam gibi birisi “terörist” diye ihraç edildi arkadaşlar, ihraç edildi.

BAŞKAN - Sataşmadan söz vermem.

VELİ AĞBABA (Devamla) -  Bakın İbrahim Kaboğlu, sadece Türkiye'nin değil, sadece Avrupa’nın değil dünyanın en önemli anayasa profesörü, anayasa hukukçusu. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bu insan ihraç edildi, Fransa üniversitelerinden teklif aldı “Ders vermek istiyorum.” dedi -ibretiâlem için anlatıyorum- İbrahim Kaboğlu’na yurt dışı yasağı koydunuz, ekmeğe muhtaç ettiniz İbrahim Kaboğlu’nu. İbrahim Kaboğlu sizin gibi zengin değil, akademisyenlikten kazandığı parayla geçimini sağlamaya çalışıyor ve geçtiğimiz gün -grubumuz olarak da onur duyuyorum, gurur duyuyorum İbrahim Kaboğlu’yla- Fransa’nın en önemli nişanını İbrahim Kaboğlu’nun göğsüne taktılar. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu OHAL tam bir fırsata çevrildi. OHAL de para varmış… Pardon, affedersiniz, tabii, OHAL’de, FETÖ’yle mücadelede para var mı?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Var, FETÖ borsası var onun.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Borsası var, ona geleceğim.

Arkadaşlar, FETÖ borsası var, FETÖ borsası var. Bakın, fakir fukaraysan, paran yoksa cezaevine giriyorsun, paran varsa uçağa biniyorsun. Hangi uçağa? Yukardaki uçağa. Kimin uçağı? Reisin uçağı. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT EMİR (Ankara) – Katar’dan gelen uçağa.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Katar’dan aldığımız…

Onu niye söylüyorum? Ya, Fettah Tamince kim arkadaşlar, kim? Ama bir fakir memur ya da Cihangir İslam olsaydı bugün bu hâldeydi ya da Bank Asyanın önünden geçen bir fakir memur cezaevindeydi. Bakın, o fakir fukaranın ahı sizi yakacak.

Borsa kurulmuş; olayları biliyor musunuz, bilmiyor musunuz? Biliyorsunuz, bizim İzmir Milletvekilleri konuşuyor. İzmir’de bir eski AK PARTİ İl Başkan Yardımcısı öldürüldü mü? Öldürüldü. Niye? İtirafçı olacaktı, geldiler, vurdular; faili meçhul. Bir başka olay -bizim arkadaşlarımız gündeme getirdi- Antep’te bir trafik kazası, Susurluk’tan beter; Cumhurbaşkanının avukatları var, başsavcı var, avukat var. Bakın, FETÖ borsası kurulmuş değerli arkadaşlar, FETÖ borsası kurulmuş           -vicdanınıza söylüyorum- iş  adamlarının malına çöküyorlar. Biraz önce bir İstanbul Milletvekili arkadaşımdan bilgi aldım, ona “İstanbul’daki bizim il binasının yanındaki durum nedir?” diye sordum. İstanbul’daki bizim il binasının yanında 2 tane böyle koca kule var. Ne diyorlar ona? Kule. 2 tane gökdeleni olan adama “FETÖ’yle ilişkisi var.” diyorlar, adam kulenin birini verince ne oluyor? Bir üniversiteye yönetim kurulu üyesi oluyor, cezaevine girmiyor. Örnekleri var mı? Vallahi çok. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, bu FETÖ’den var ya, FETÖ’den, zengin olan çok; FETÖ’den para alan çok; FETÖ’den tehditle mala çöken çok. Yine Çetin Arık açıkladı; kayyumdan zengin olan da çok değerli arkadaşlar.

Biraz da konuya gelelim. Şimdi, bu OHAL’de ne oluyor? OHAL’de eğer 2 Süleyman’ın referansı varsa kurtuluyorsunuz; birisi Süleyman Özışık, birisi de Süleyman Soylu. Ne diyor Süleyman Özışık? “Süleyman Soylu’ya götürdüm dosyaları.” diyor. Onu da ne karşılığı götürdü, bilmiyorum çünkü o sever bunları. Hadi Özışık’ı hatırlıyor musunuz? O kimdi? Süleyman Soylu araya koyuyor onu. Sedat Peker’le barıştırmak için “Süleyman Bey seninle barışmak istiyor.” diyor; aracı giden de Hadi Özışık, video görüntüleri yansıdı ya.

Neyse, gelelim başka bir şeye. Değerli arkadaşlar, 2 tane mağduriyet anlatayım, 2 tane mağduriyet. Biri Kazım Ünlü; EĞİTİM-SEN Tekirdağ Şube Sekreteriyken 2017 yılında kanun hükmünde kararnameyle ihraç edildi, üzüntüden kalp krizi geçirdi, öldü, ölümünden dört yıl iki ay sonra idari karar verildi, görevine döndü ama adam ölmüştü.

Yine, çok yoklukla, çok büyük mağduriyet çekerek yetimhanelerde büyümüş bir hemşehrimiz var; Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası eski Şube Başkanı Bülent Uçar, cenazesine ben de ağlayarak katıldım, 29 Ekim 2016’da yayınlanan KHK’yle ihraç edildi, dört aylık ihraç sürecine, haksızlığa daha fazla dayanamadı, 2017 yılının Şubat ayında 43 yaşında kalp krizi geçirerek hayata veda etti. OHAL İnceleme Komisyonu, öldükten iki buçuk yıl sonra Bülent Uçar’ın işe dönmesine karar verdi. OHAL’de bütün mağduriyetlerin nabalı günahı sizin boynunuza başka bir şey demiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Hakikaten nabalı günahı sizin boynunuza.

Bakın, arkadaşlar, bunlar sizin eski ortaklarınız; siz, tabii, kimin FETÖ’cü olup olmadığını bizden daha iyi tanıyorsunuz çünkü maklubeye çok kaşık salladınız. Ama buradaki mağduriyetlerin, onların nabalı günahı sizin boynunuza olsun. Bugün hâlâ o mağduriyetler yaşanmaya devam ediyor maalesef. Maalesef, hâlâ yaşanmaya devam ediyor.

Bakın, Malatya’da hâlâ EĞİTİM SEN, SES’ten üye olup mesleğe dönemeyen arkadaşlar var, bunu da sizlerle paylaşmış olayım; lütfen bu düzeltilsin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Peki, tamamlayın sözlerinizi.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bu torba yasa ya, ben de şeye uyayım, biraz karıştırayım bu işi. 2002 yılında, Ahmet Kaya bilir, Türkiye Millî Takımı’mız Türkiye 3’üncüsü oldu öyle mi?

AHMET KAYA (Trabzon) – Dünya 3’üncüsü.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Pardon, dünya 3’üncüsü oldu, dünya 3’üncüsü.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ancak üzülmeyin, Türk Millî Takımı Katar’a gitmedi diye üzülmeyin; biri gitti, bakın, biri gitti. Kim gitmiş? Recep Tayyip Erdoğan. Katar’ın hediye ettiği uçakla Katar’a gitti.

Değerli arkadaşlar, bir tarafta, burada Arjantin Devlet Başkanı. Bu, Arjantin Devlet Başkanı kim? Kupanın sahibi takımın devlet başkanı. Bu, “Ülkemde ekonomik kriz var.” diye gitmedi, yanındaki Beyefendi’nin takımı yok, kimse yok, Katar’a maç izlemeye gitti. Maalesef, Türk Millî Takımı gidemedi, Türk Millî Takımı küme düştü ama Recep Tayyip Erdoğan Katar’a gitti, onu da vicdanlarınıza bırakıyorum.  (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Size bir sataşma olmadı Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, şöyle bir soru sordu    -özür diliyorum- dedi ki: “Yani bu ormanların ve kıyıların kırk dokuz yıllığına kiraya verilmesi, Mahmut Tanal sen hukukçusun, bu, doğru mu?” Yani buradan...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Siz onun dışarıda cevabını verirsiniz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Dışarıda değil efendim, bu, Anayasa’mızın 43’üncü maddesine, 169’uncu maddesine aykırı.

BAŞKAN – Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifi üzerinde konuşan arkadaşlarımız, Komisyon aşamasında yaşanılan hadiseleri gündeme getirmeye çalıştılar. Komisyon üyesi arkadaşlarımız da “Sanayi Komisyonuna bu gelir mi?” diye ifade ettiler, sitemlerini belirttiler, Sanayi komisyonu üyesi arkadaşlarımız “Bizim ihtisas alanımızın dışında.” diye söylediler.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde her konu, her komisyonda görüşülebilir. Bunun yetkili mercisi, karar organı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığıdır. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, İç Tüzük çerçevesinde böyle bir usul hatası olduğunu görmüş olsaydı Komisyona metni iade ederdi. Demek ki Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, gelenek hâline gelmiş 91’inci maddedeki uygulamalarla ilgili düzenlemenin, yapılan kanun teklifinin İç Tüzük’e aykırı olmadığı yönünde bir kanaat bildirmiş ki bugün, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda AK PARTİ Grubunun verdiği önerge doğrultusunda temel yasa olarak İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre görüşüyoruz.

Şimdi, kanun teklifinin 1’inci maddesinde 3 tane termik santrali ilgilendiren, Muğla’dan Yatağan, Yeniköy, Kemerköy Termik Santrallerini ilgilendiren zeytinliklerle ilgili bir arazi var.

Değerli arkadaşlarımız ve kamuoyu; bakın, o konuda size bilgi vermeye çalışıyorum. Türkiye’de 2000 yılında toplam 88 milyon zeytin ağacı var, 2022 yılı Eylül ayı rakamlarına göre 197 milyon zeytin ağacı olmuş -yani bir tarafta 88 milyon- yirmi yıllık süre içerisinde yaklaşık 110 milyon civarında bir zeytin ağacı ilave edilmiş, ekonomiye katkı sağlamış. Bu bölgede -ki geçici madde olarak getirdik- bu konuyla ilgili, biliyorsunuz 2017 yılında Sanayi Bakanlığının getirdiği bir kanun teklifi üzerine, 1’inci maddeydi, o gün kalıcı bir madde, geneli kapsayan bir maddeydi yani Türkiye’deki tüm zeytinlikleri içerisine alan bir maddeydi ama bizim getirdiğimiz geçici madde, sadece 3 termik santralin bulunduğu bölgedeki zeytinliklerle ilgili, oradaki yer altı madenlerinin hayata geçirilmesiyle ilgili.

 Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili arkadaşımız, Sanayi Komisyonu üyesi arkadaşımız Sayın Abdurrahman Başkan hakikaten bu konuyla ilgili bilgi sahibi. Bugün, Türkiye’nin yer altında 300 milyon ton enerjiye dönüşebilecek madeni var. Bu 300 milyon ton enerjiye dönüşebilecek madeni hayata geçirebilmek için orada -taşınacak ağaç sayısı- 197 milyon ağaçtan 17.200 tanesi taşınacak yani 17.200 ağacın yeri değiştirilecek, eğer o ağaçlar yer değiştirildiğinde tutmazsa firma -kanun teklifinde 17.200 ağaç dikme şartı vardı ama- sizler kabul etseydiniz ve Komisyon üyesi arkadaşlarımız uygun görseydi, bunu 51 bin zeytin ağacı dikerek telafi etmeye çalışacaktı.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Yine dikin. İlla 17 bini sökmek durumunda mısınız? 

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Kaç yılda büyüyecek?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yirmi yılda 110 milyon ağaç büyüdüyse… Taşıyacağız diyoruz. Bakın, Milas Belediyesi -medyada yayınlandı- 20 tane zeytin ağacını taşımış ve tutmuş zeytin ağaçları; 17.200 ağaçtan da belki 15 bin tanesi tutabilirdi.

Bakın, değerli arkadaşlar, 2012 yılına kadar Elektrik Üretim AŞ veya TEDAŞ, neyse, o üreten firma… TEDAŞ mıydı? Nedir Hocam?

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – EÜAŞ.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – EÜAŞ bünyesinde çalışan ve o dönem yönetmelikle bu bölgede kendilerine tahsis edilmiş bir alan var. Bu alan 2014 yılında özelleştiriliyor, özelleştirildikten sonra Danıştaya müracaat ediliyor yani kamu bünyesindeyken var olan yönetmeliği Danıştaya müracaat edildikten sonra Danıştay iptal ediyor. Yani şahıslara, firmalara bu alan devredilirken o 17.200 zeytin ağacının bulunduğu bölge de devrediliyor.

Değerli arkadaşlar, biraz önce yine, burada Sayın Abdurrahman Başkan şu anda Türkiye'nin enerji kurulu gücünün yaklaşık 103-104 bin megavat olduğunu ifade etti, 103.780 megavat; 2000 yılında bu, 27 bin megavattı. Hem güneşten hem rüzgâr enerjisinden… Komisyon üyesi değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum; bütün siyasi partilerin gruplarından Komisyon üyesi arkadaşlarımızla biz, 2018 yılından itibaren yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili hakikaten çok önemli düzenlemeler yaptık. Daha önce yıllık bin megavatlık hedef koymuş Enerji Bakanlığı ve özel sektör; bin megavat ilave edeceğini söylediği rakam bugün 2 bin megavata çıkmış. Türkiye şu anda dünyanın 2’nci en büyük güneş paneli üreticisi hâline gelmiş. Türkiye’yi önümüzdeki günlerde hedef 25 gigavatlık, 25 bin megavatlık güneş paneli üretecek tesislerin kurulmasına imkân vermiş bir noktaya doğru getiriyoruz. Bugün Türkiye'de şu anda 8 gigavat, 8 bin megavatlık üretim yapan tesis oluşmuş, önümüzdeki yıl da 25 bin megavatlık -dünyanın en gelişmiş ülkelere de bunu satıyorlar- tesis oluşacak. Kiminin -ihraç fiyatlarının ne olduğuna bakmadım, söylediklerini ifade ediyorum- vatını 58 dolar sente ihraç ediyorlar. Hakikaten önemli bir teknoloji yakaladık. Türkiye'de bir firma       güneş panellerinin ham maddesini oluşturan tesisi kurdu, şu anda da “ingot” dediğimiz 2 tane firma ham maddeyi üreten tesisler kuruyor. İnşallah, bunun ilerisi… Hani Sanayi Bakanımız “Burada çip üretiyoruz.” dedi ya, bu çipin ham maddesi olan silikonu da üretmek, Türkiye'yi bir silikon vadisine dönüştürebilmek için gayret ediyoruz. Büyük bir yatırım gerekiyor. Bu “ingot”un ham maddesi, o silikonun yani toprağın, kumun -her neyse- artık dönüştürülerek çok değerli bir hâle getirilmesi konusunda çalışmalar yapılıyor. İnşallah, bu da en yakın zamanda hayata geçecektir diye düşünüyorum. İleri yüksek teknolojilerin yatırımlarının da yapılması konusunda önemli bir düzenleme.

Bizim bu 3 tane santralin kurulu gücü 2 bin megavat ama verimliliği yüzde 100’e yakın. Hocam “Güneşteki yüzde 40.” diye geçen bir şey söyledi ama verimlilik normal şartlar altında… Çünkü Türkiye'nin ortalama güneş görme saati 5,6 saat, bir yılın ortalamasına baktığımızda yirmi dört saatteki rakam belli, yirmi dört saatte en fazla yüzde 20 eder ortalamasına baktığımızda. Yazın 10 saat-12 saat üretim yapar, kışın 1 saat-2 saat üretim yapar, şu anda yirmi dört saat içerisinde belki 1-1,5 saatlik üretim yapıyor ama bu termik santralin, Türkiye'nin fiilî üretiminin yani 104 bin megavatlık enerji kurulu gücün -ortalama- yaklaşık yıllık 60 bin megavatlık bir enerji kapasitesi var. Bu tesislerin, 60 bin megavatlık enerji kapasitesi olan tesisler içerisinde, kurulu gücün verimliliğinden eğer 2 bin megavatlık bir tesis ortaya çıkıyorsa bunun, fiilî, yüzde 4,5’una yakın bir enerji ihtiyacını karşıladığının işareti demektir. O anlamda biz bunu… Biliyorsunuz, şu anda doğal gaz çevrim santralleri var. Daha önceki dönemlerde, pandemi ve Ukrayna savaşının ilk günlerinde doğal gazın temininde zorluk ortaya çıktığından dolayı şikâyet ettiniz, eleştirdiniz; doğru, haklısınız. O süre içerisinde bazı organize sanayi bölgesindeki müteşebbisler “Şu gün elektrik vereceğiz, şu gün enerjide kesinti yapacağız.” diye ifade ettiler. İşte, bu, bizim termik santrallerimizin hayata geçmesiyle birlikte, onların devamıyla ilgili… Ki arkadaşlar da sizi ziyaret ettiler diye tahmin ediyorum, yaklaşık altı aylık veya bir yıllık çalışma zamanları kalmış. Bundan sonraki süreçte Türkiye'nin yüzde 4,5 enerji ihtiyacını karşılayan tesisler maalesef, kapanmak zorunda kalacaklar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, Suriye’ye elektrik veriyoruz; Şanlıurfa karanlıkta ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın Tanal, bakın, onda ihracatımız belli, ithalatımız da belli.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Canım ağabeycim, canım Başkanım; bakın, Suriye’ye elektrik veriliyor, Şanlıurfa karanlıkta Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Türkiye, dünya ve Avrupa Birliği enerji entegrasyonuna uyum sağlamış. Enerjiyi şu anda bir yerde durduramazsınız. Depolamayla ilgili Komisyon üyesi arkadaşlarımız çok iyi bilirler harika bir kanun teklifi çıkardık. Şu anda enerjinin depolanmasıyla ilgili dün Sanayi ve Teknoloji Bakanımızla birlikte Kayseri’de bir tesisi gezdik, ASPİLSAN diye bir tesis. ASPİLSAN, Avrupa’da tek, yuvarlak lityum iyon pil üretimine geçmiş, gerçekten gurur duyacağımız bir tesis. Kayserili sanayici, bu tesisi 1970’lerde devletten hiç bir kuruş almadan -benim de katkım var oraya- sanayici geldi…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Elitaş, gene hayra konuşmuyorsun ha.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …organize sanayi bölgesinde fabrikayı kurdu, anahtar teslim olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfına verdi. Şimdi…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, Değerli Başkanım; Kayseri’ye elektrik verilmezse, Suriye’ye elektrik verilirse, siz benim yerimde olsanız ne dersiniz bu işe?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, Sayın Tanal, Suriye’ye verilen elektrikte ithalat ve ihracat var.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, Şanlıurfa’ya elektrik verilmiyor, Suriye’ye elektrik veriliyor arkadaşlar ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, inşallah, eğer biz bu enerjiyi depolayabilirsek, bu enerji depolamayla ilgili EPDK’nın aldığı son karar ki milletvekili arkadaşlarımızla birlikte çıkardığımız kanun maddesiyle birlikte, o hayata koyduğumuz bu değişimle, bu gelişmelerle birlikte artık depolama ünitelerini yapıyoruz. Şu anda depolama ünitelerinin 1 megavatı yaklaşık 200 ila 250 milyon dolar, güneş panelinin 1 megavatının kuruluşu 700-750 bin dolar, rüzgâr türbininin 1 panelinin, 1 megavatlık tesisisin kuruluşu yaklaşık 800 ila 1 milyon dolar arasında, hidroelektrik santrallerinin yapılışı megavatı 1 ila 1,5 milyon dolar arasında, arazinin durumuna göre değişebilir ama bizim, enerjimizi depolama tesislerine… Onunla ilgili de çalışmalar devam ediyor, inşallah ASPİLSAN gibi elektrikli otomobillerle ilgili yapılan düzenlemelerin bizim nikel kadmiyum pillerdeki geldiğimiz noktayı gördüğümüzde önemli bir noktaya doğru geleceğini, enerji depolama konusunda da çok önemli yol aldığımızı ifade ediyorum.

Ben Enerji Komisyonu üyesi arkadaşlarıma, Başkanlığımız dönemindeki çalıştığımız bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, hakikaten, olağanüstü derece katkı verdiler. 1’inci madde bu, bunu geçtik.

2’nci madde, limanlarla ilgili madde… Sayın Ağbaba burada konuşmasını yaparken “Şunu şöyle yaptınız. Geleceğini sattınız, Türkiye'nin geleceğini ipotek ettiniz.” vesaire diyor. Sayın Ağbaba o gün nöbetçi olarak gelmiş, anlaşılan benden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak oraya gelmiş. Özgür Bey'in burada, Genel Kurulda işleri vardı, Özgür Bey sağ olsun, geldi -teşekkür ediyorum kendisine de- bir uzlaşma sağlama, nasıl götüreceğimizle ilgili bir istişare toplantısı yaptık; Sayın Ağbaba da vardı, Sayın Tahsin Tarhan da, Sayın Özgür Özel de vardı, Komisyon Başkanımızla birlikte bu değerlendirmeyi yaptık, ona göre de istişaremizi gerçekleştirdik.

Bakın, şimdi, değerli arkadaşlar, mesela Hopa Limanı 1997 yılında özelleştirilmiş, otuz yıl.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – E, ihale yapalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 1997 yılından kim vardı iktidarda bilmiyorum.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Başkan, ihale yapalım.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Mesut Yılmaz vardı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Giresun Limanı 1997’de, Sinop Limanı 1997’de, Rize Limanı 1997’de…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İhaleyle…

AHMET KAYA (Trabzon) – E, ihaleye çıkın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Antalya Limanı 1998’de, Alanya Limanı 2000’de, Marmaris Limanı 2001’de, Çeşme Limanı 2003’te, bundan sonrası AK PARTİ zamanında özelleştirilmiş.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Sayın Elitaş, ihalesiz mi vermişler bunları?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İhaleyle.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani bu 14 tane liman içerisinden yaklaşık yarısı bizden önceki dönemde özelleştirilmiş. Özelleştirme süreleri ne kadar biliyor musunuz? Otuz yıl. Ceyport Tekirdağ Limanı otuz altı yıl, Taşucu Limanı kırk yıl süreyle özelleştirilmiş; Mersin, Samsun, Bandırma, İskenderun limanları otuz altı yıl, Derince Limanı ise otuz dokuz yıl şeklinde özelleştirilmiş. Buradaki yaptığımız ilave…

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Başkanım, sürelerin hiçbiri bitmemiş daha, bitmeden niye uzatıyoruz?

AHMET KAYA (Trabzon) – Kamu yararı nerede, yaptığınızda kamu yararı nerede; vatandaşın yararı nerede?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, pandemi sürecinde en önemli sektör lojistik sektörüydü. Bizim ilk getirdiğimiz kanun teklifi, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen teklif, o günün şartlarına göre en uygun teklifti diye inanıyorum çünkü uluslararası 3 tane şirketten bilirkişi gelecek, değerleme kuruluşları gelecek; bunlar arasında bir maliyet ortalaması yapılacak ve firmalara teklif edilecek. Firmalar bunu kabul ederse yapıyorlar ama Anayasa Mahkemesi dedi ki: “Usul yönünden hata var, bu konuyla ilgili değil.”

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Elitaş, kanunda böyle bir şey yazmıyor ya.

AHMET KAYA (Trabzon) – Ne bağımız, ne bağlantımız var o firmalarla?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bunun çıkış sebebi ne, biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Demir yolu limanlarıyla ilgili biz bir kanun çıkardık, 2017 yılında çıkardığımız kanunda bazı limanlara, demir yollarıyla ilgili yerlere uzatma yetkisi verdik, bu uzatma yetkisi çerçevesinde bu şirket sahibi firmalar Özelleştirme İdaresine müracaat ediyorlar, Özelleştirme İdaresine diyorlar ki: “Bu kanundan biz de faydalanmak istiyoruz.” Özelleştirme İdaresi diyor ki: “Hayır, siz bu kanun kapsamına girmezsiniz.” Onun için, idarenin kararına karşılık firmalar Danıştaya müracaat ediyorlar. Danıştay da diyor ki: “Bu kanun Özelleştirme İdaresinin yetkisi kapsamında değil, ancak bunu kanunla uzatabilirsiniz.”

MURAT EMİR (Ankara) – “Yetkisizsiniz.” demek başa, “Kanun çıkarın.” demek başka bir şey. Sayın Elitaş, Danıştay Meclise talimat mı veriyor yani?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, getirdiğimiz teklifte, bir, bundan sonraki süreçte başlangıç yılından itibaren iki usul belirliyoruz; birinci usul, verilen fiyatın döviz cinsinden bugüne kadar değerleme sonucu ortaya çıkan değer; ikinci usul, şirketin son yıl cirosunda ortaya çıkan değerin yüzde 15’inin ilave edilen on beş yıllık süreyle çarpımı; bunlardan hangisi yüksekse o değer alınacak. Ve burada Sayın Ağbaba dedi ki: “Ya, 30/09’u getirmişsiniz, niye son anda bunun farkına vardınız?” 30/09 bir tarih, 30/11’de ayrı bir tarih, 30/09’da üç aylık dönemlerin verildiği yani bilançoların, ara bilançoların verildiği dönemlerdeki tarih; şu anda 30/11’i getirmemizin en büyük sebeplerinden biri şirket bilançolarındaki ortaya çıkacak yeni durumla birlikte yapılan hesaplama yönteminin kamu lehine olması amacıyla 30/11’e tarihine kadar ki cirolarının belli bir miktarının alınmasıyla ilgili yapılan düzenleme.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Aaa! Aaa! Yalan 2,5!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın Ağbaba, bunlar teknik olduğu için sen onu getiriyorsun, çalanla, Noel Baba’yla falan ifade etmeye çalışıyoruz, buradaki niyetler farklı.

Bakın değerli arkadaşlar, yeni bir hüküm daha getirdik biz buna. Getirdiğimiz hüküm: “On beş gün içerisinde de müracaat edecek.” itiraz ettiler “Niye on beş gün içerisinde?” Ya, on beş gün içerisinde zaten şirket bu bilançolarını getirmezse, yeminli mali müşavirler tarafından hazırlanmış bilançolarını getirmezse bunun ilave süre alma hakkı yok. Öbüründe altı aylık süre vardı biliyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Neden? Altı ay bekleyemezsin, seçim var. Bir an önce para gelir on beş günü getirdiğinizden.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biz bunu on beş günlük süreye getiriyoruz, on beş günlük süre içerisinde bunu yapmaya çalışıyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu borçlanma yetkisi neyin nesi Sayın Başkan?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İkinci konu, değerli arkadaşlar, diyelim ki: Firma 100 milyon liraya ilave beş yılı, on beş yılı satın aldı, dönemi, kira suresini. Bunun yüzde onu kadar yatırım yapma mecburiyeti var.

Yeni bir daha düzenleme getirdik. İlave yıl başladıktan itibaren… Diyelim ki ne zaman başlıyor? 2030 yılında başlıyor. 2030 yılından itibaren yaptığı her türlü hasılatın yüzde 5’i de kamuya gelir olarak devam ediyor, gelir olarak kaynak ifade ettiriyor.

MURAT BAKAN (İzmir) – Yüzde 5’i ne ki, adam 800 milyon dolara aldığı Mersin Limanı’nı, on sene sonra yüzde 39’unu 800 milyon dolara sattı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu düzenlemeyle ilgili “Yandaşlara, şunlara, bunlara, peşkeş…” diye ifade değil, 1997 yılından bu tarafa yapılmış dünyadaki lojistiği en iyi şekilde sağlayabilmek, buradaki bizim limanlarımızdan bizim ülkemizde üretilen malları Yunanistan’a, İtalya’ya veya Belçika’ya gönderip üçüncü ülkelere göndermek yerine doğrudan doğruya ihraç edebilmenin yollarını aramaya çalışıyoruz. Deniz yollarıyla yaptığımız iş bu. 255 milyar dolar ihracatı getirdik, daha yüksek ihracatlara ulaşabilmek için bu lojistiği hızlandırabilmemiz lazım. Dünyada Çin’in en büyük rakiplerinden biri Türkiye. Niye? Çin ulaşımı ürettiği malları bir ayda, iki ayda gönderirken biz on günde on beş günde yerine teslim edebiliyoruz çünkü zamanın çok önemli olduğu bir dönemi yaşıyoruz. O anlamda bunun doğru olduğunu düşünüyorum.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – O zaman kamuda kalsın ya, o zaman kamuda kalsın limanlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, KHK’yle ilgili maddeye gelince, bakın, KHK’yle ilgili maddede getirdiğimiz düzenlemede değerli arkadaşlar, 23 Ocak 2023 tarihinde Olağanüstü Hâl İnceleme Komisyonunun görev süresi bitiyor. Görev süresi bittikten sonra vatandaşın bu konuyla ilgili yazışmaları kiminle yapacağını tespit eden, hangi kurum ve kuruluşlarla…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Mahkeme, mahkeme var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hayır, dosya OHAL Komisyonunda. OHAL Komisyonu bunu kurumlara devredecek…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sanayi Komisyonu o işten ne anlıyor? Sayın Başkanım, onun görevinde değil ki ya; Adalet Komisyonu var, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu var. Ne ilgisi var onun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …ama vatandaş irtibatını OHAL Komisyonuyla yapıyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, şu anda yapılan işlerde vatandaşın lehine olan, vatandaşın lehine olduğunu düşündüğümüz bir düzenlemeyi yapmış oluyoruz.

Sendikalarla ilgili konuşmada da üzülüyorum, 2,5 milyon civarında kamu emekçilerinin sendikaları var, onları 500 lira, 200 lira, 500 lira, 700 liralık farkla…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vallahi öyle!

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Çek, çek, çek, çek!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …rüşvet veriyorsunuz demek 2 milyon sendika mensubuna hakikaten hakarettir diye düşünüyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Çekin o zaman.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Söz verdin, çek, çek!

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Sayın Elitaş, bunu da çekin!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, gerçek manada sendikacılar 100 liraya, 500 liraya, 500 bin liraya tenezzül etmezler. Onunla ilgili hakları, gayretleri neyse onu almak için uğraşırlar ama 2 arkadaşımız kalktı, dedi ki: “Bu rüşvet yasasıdır.” Ya, Allah aşkına memur arkadaşlarımı 3 kuruşa, 5 kuruşa, milyonlara tenezzül edecek şekilde ifade etmenizi ben onlar adına üzülerek ifade etmiş oluyorum, doğru bulmadığımı söylüyorum.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Ona niye ihtiyaç duyuyorsunuz ki yani? Yapmayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bununla ilgili işçi sendikalarında var biliyorsunuz, işveren arkadaşlarımız vardı, sendikacı arkadaşlarımız vardı Komisyonda.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Var, yüzde 1 var ama o farklı bir şey.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İşçi sendikalarında sözleşmeyi imzalayan sendika üyesi işçiler bundan faydalanır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Elitaş, o farklı bir şey.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Neresi farklı, o da sendika, bu da sendika.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Yapma ya!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Öyle, birileri var ki yüzde 1’i aşması mümkün değil.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İşçi sendikası üyesi olanlar faydalanır, diğerleri faydalanamaz. Arkadaşlar, bakın işçi sendikası farklı, memur sendikası farklı diyemezsiniz, sendika sendikadır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bak, şöyle, şöyle, sadece engellilere hizmet edenler var.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Farklı, farklı, eşit değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Eğer kanunda, tanımlamada farklılık varsa gerçek manada sendikacılıkla ilgili global manada, evrensel manada sendikacılıkla ilgili düzenlemeleri yapalım ama işçi sendikası farklı, memur sendikası farklı değil.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İşçiler en azından yüzde 1, onu da savunmuyoruz biz, onu da savunmuyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biz burada bakın sözleşmeyle ilgili yapılan sözleşme ikramiyesi…

VELİ AĞBABA (Malatya) – 2010’da herkes istediği sendikaya üye olacaktı, baraj kalmayacak diyordunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …yani toplu sözleşmeyi ikramiyesi diye bir hüküm ifade edilmiş, sendika emek veriyor, o emeğinin karşısında benim sendika üyelerim alsın diye söylüyor. Sendika üyesi olmayan çalışanlar üç ayda 200 lira alacaklar, sendika üyesi olanlar da üç ayda 700 liralık bir rakam alacaklar. Yani ortaya çıkan üç aylık dönemde 500 liralık bir rakam için bunu rüşvet diye ifade etmek, o arkadaşlarımızı rüşvetle itham etmek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş, süreniz tamamlandı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …gerçekten hiç yakışmayan bir davranıştır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sen yaptın Elitaş, sen yaptın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, şahsı adına ilk söz Sayın Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu’nun.

Sayın Bakırlıoğlu…

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, memur sendikaları ayrı, işçi sendikaları ayrı, kanunları ayrı, uygulamaları ayrı, grev hakkı yok. Daha ne diyeyim, niye kandırıyorsunuz milleti?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

Bir saniye Sayın Başkan, söz talebim var, dünya kadar laf söyledi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sataşmadım ki kimseye.

BAŞKAN – İşleme başladım, sonra vereyim artık size.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Olur.

BAŞKAN – Sayın Özel, herhangi bir sataşma olmadığı için ben işleme başladım yani.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdiye kadar bu Mecliste torba yasalar hakikaten çok tartışıldı ve biz de Komisyon çalışmaları esnasında biraz evvel Veli Başkanımın da belirttiği gibi bu kanun teklifine bir isim bulamadık; çorba desek çorba değil, hakikaten de bir isim bulamadık ama en son hatırladığım kadarıyla saat üç civarında acı çorba adını vermiştik çünkü hakikaten de içinde bu toplumu ilgilendiren, milyonları ilgilendiren acı maddeler vardı, ne ararsanız var. Biraz evvel Sayın Veli Ağbaba bunları tek tek saydı. Hakikaten de yorucu ve uzun bir Komisyon çalışması oldu. Perşembe günü saat birde başladık, cuma günü saat dört buçuk, beş gibi bitti. Hatta bir ara öyle bir hâl olmaya başladı ki ışığı gören birer tane önerge getirmeye başladı, hatta “Kapatalım.” dedik. (CHP sıralarından alkışlar)  Hakikaten de zor ve yorucu bir çalışma oldu.

Şimdi, biraz evvel Sayın Özgür Özel “Gidicisiniz, önümüzdeki sene gidiyorsunuz.” dedi, sizlere el salladı, sizler de itiraz ettiniz ama emin olun geçtiğimiz perşembe günü, cuma günü o Komisyonu seyreden, Komisyon çalışmasını seyreden bürokratlar, gazeteciler, sendikacılar sizin gerçekten gidici olduğunuza kanaat getirmişlerdir onu size söyleyeyim ve hatta Özgür Özel söylemedi ama hep söyler bu lafı, onun güzel bir lafı var “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz.” (CHP sıralarından alkışlar) Hakikaten de durumunuz ne yazık ki o.

Şimdi, bu çorba yasanın 1’inci maddesi işletme hakkı devredilen Türkiye Denizcilik İşletmeleri ve Türkiye Devlet Demiryollarına ait limanların işletme sürelerinin ihalesiz olarak kırk dokuz yıla uzatılmasını öngörmekte. Bu, yılın başında da bizim Komisyonumuza gelmişti, o zaman da aynı bugün yaptığımız gibi şiddetle itiraz etmiştik. İhale yoktu, rekabet ortamı yoktu, kamu zararı vardı, her şeyden öte Anayasa’ya aykırıydı ve bunu kanunlaştırdınız. Ardından biz bunu Anayasa Mahkemesine götürdük. Anayasa Mahkemesi de 20 Temmuz 2022’de oy birliğiyle iptal etti. Anayasa Mahkemesi bu getirmiş olduğunuz kanun teklifini oy birliğiyle iptal etti, ekim ayında tekrardan getirdiniz. Bu sefer geri çekmek zorunda kaldınız ve bugün Anayasa Mahkemesinin iptal kararından beş ay sonra gene karşımızda.

Şimdi, daha önceki konuşmacılarımız da bahsetti. İç Tüzük bize, bütün milletvekillerine diyor ki: “Komisyona gelen kanun tekliflerinin Anayasa’ya uygunluğunu incelemeniz lazım.” Esasında burada Anayasa’ya uygunluğunu incelememize gerek yok. Zaten Anayasa Mahkemesi “Bu, Anayasa’mıza aykırıdır.” demiş ve oy birliğiyle bir karar vermiş. Şimdi, burada Anayasa Mahkemesinin de belirttiği gibi ihale yok, rekabet yok. Şimdi, kapitalist sistem, liberal ekonomi tartışılabilir ama liberal ekonominin olmazsa olmazı rekabettir. Rekabet ortamının olmadığı sistemler olsa olsa ahbap çavuş ekonomileridir.

Şimdi, bu ilk karşımıza geldiğinde, geçen sene sektör temsilcileriyle konuşmuştum, bu tekliften bahsettim. Konu hakkında bilgileri yoktu, teklifi anlattım, kanun maddesini anlattım. Aldığım tepki aynen şuydu: Konuştuğum kişi dedi ki: “Ya, o zaman Katarlıların son bir haftadan beri Ankara'da neden dolaştıklarını anlamış olduk." dedi. Hakikaten de bu, adrese teslim bir kanun düzenlemesidir. Şimdi, biliyorsunuz Antalya Limanı’nı 2021 yılında sözleşmesinin bitmesine yedi yıl kalmışken Katarlılar ve 140 milyon dolar gibi bir para vererek devraldılar, seneliği 20 milyon dolar. O zaman da tartışmalara neden olmuştu “Ya, kim sözleşmesi bitmesine yedi yıl kala böylesine büyük bir parayı verip de sözleşmeyi devralır?” denmişti. Kim verir bunu? Ancak böyle bir kanun çıkacağını bilen birisi işte o 140 milyon doları verir.

Şimdi, biraz evvel Veli Ağbaba, Cumhurbaşkanımızın Katar’da finallerde ne işi olduğundan bahsetmişti. Esasında Cumhurbaşkanı Dünya Kupası’nın açılışına da gitmişti. O açılışı da 20 Kasımdı. Cumhurbaşkanımız Katara Dünya Kupası’nın açılışına gidiyor ardından bir bakıyoruz önümüze böyle bir madde geliyor. Yani anlayacağınız açılış, maçlar bahane, limanlar şahane. (CHP sıralarından alkışlar)

 Şimdi, değerli milletvekilleri, bu limanlar değer kazanıyor. Ben bütün elleçleme rakamlarına baktım, son on yılda yüzde 100’den daha fazla faaliyet göstermiş bu limanların hemen hemen hepsi. Mesela Mersin Limanı 2007 yılında otuz altı yıllığına 755 milyon dolara ihale edilmiş. On yıl sonra, 2017 yılında, alan firma yüzde 40’ını 869 milyon dolara Avustralyalılara satmış. 755 milyon dolara almış on yıl sonra 869 milyon dolara devretmiş. Limanlarımız hakikaten de değer kazanmakta ve biz bunların ne yazık ki ihalesiz bir şekilde sözleşme sürelerini uzatmakla uğraşmaktayız.

Şimdi, başka bir şey var: Biraz evvel, Sayın Elitaş getirmiş olduğu yeniliklerden, hesaplama düzenlerinden bahsetti fakat burada bahsedilmeyen bir şey var. Bu sözleşmelerin hepsi, bu 18 limanın sözleşmelerinin hepsi, ihalelerin hepsi dolarla yapılmış ve bu firmalar ticaretlerinin büyük bir çoğunluğunu da dolarla yapmakta fakat biz getirdiğimiz bu önergeyle, bu kanun teklifiyle bunu TL'ye çeviriyoruz. Ben bir hesaplama yaptım İskenderun Limanı’yla alakalı, yapmış olduğum hesaplamada, şayet söz konusu bu kanun teklifine göre hesaplama yapılırsa İskenderun Limanı’nda on üç yıl için 1,3 milyar TL'lik bir sözleşme bedeli olacak. Eğer dolar üzerinden yapılırsa da 2,5 milyar lira olacak bu. Yani arada 1,2 milyar liralık bir kamu zararı söz konusu. Yani burada neden TL'ye çevrildiği konusunda herhangi bir açıklama yok. Şimdi, Limak sözleşmeyi TL üzerinden uzatacak, aynı Limak -ki birçok yap-işlet-devret projesini üstlenmiştir- dolar üzerinden vatandaştan para alacak. Yani bu çok yaman bir çelişkidir.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı tarafından yayınlanan bir rapora göre limanların işletme hakkı devirleri için ideal süre yirmi ile yirmi beş yıl arasındadır, genelde onu söylüyorlar. Dünyada da ben baktım, bizim gibi kırk dokuz yıllığına limanlarını üstelik ihalesiz devreden başka da bir ülke yok; ha, var, bir ülke var, bir ülke. Rusya Suriye'deki Tartus Limanı’nın işletmesini kırk dokuz yıllığına devralmış. Suriye, Rusya'ya kırk dokuz yıllığına Tartus Limanı'nı devretmiş.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli ) – Oradan kopya çekmişler, kesin oradan kopya çekmişlerdir.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Devamla) – Şimdi, bugün, bakıyorsunuz, Suriye’ye bağımsız bir ülke diyebilir miyiz? Bugün Suriye'ye bağımsız bir ülke diyemeyiz. Suriye'nin, Suriye rejiminin ayakta kalması Rusya'ya bağlı. Bakın, hiçbir bağımsız devlette, hiçbir bağımsız devletin Meclisinde böylesine bir kanun teklifine “evet” denilemez, denilmemesi lazım. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Elitaş Kayserili iş adamı. Şimdi, ben Elitaş'a soruyorum: Sayın Elitaş, diyelim ki bir limanınız var, işleyen bir liman ve siz bu limanı birine devrettiniz, otuz yıllığına devrettiniz; sözleşmenin bitmesine de yedi yıl kaldı ve bakıyorsunuz her geçen gün değerleniyor, her geçen gün değerleniyor. Allah hakkı için söyleyin, siz şimdi her geçen gün değerlenen, önem kazanan böyle bir malınızı yedi yıl kalmışken “Ya, biz size bir on dokuz yıl daha uzatalım.” der misiniz? Hiçbir iş adamı buna “evet” demez ancak ne yazık ki müflis iş adamları buna “evet” der. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, devamlı Osmanlı'dan bahsediliyor ya, geçmişten, Osmanlı'dan bahsediliyor, Osmanlı neden battı? Osmanlı'nın batmasının birçok sebebi var ama en önemli sebeplerinden bir tanesi iltizam düzenidir. Osmanlı şunu yapmış, özellikle uzak eyaletlerinin vergi gelirlerini açık arttırmaya çıkartmış, peşin para verene burayı devretmiş. Yani ne yapmış? Gelecekteki gelirlerinden vazgeçmiş, açık artırma yapmış, nakde çevirmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Devamla) – Zaman içerisinde sarayın masraflarının artmasından dolayı artık bu uygulama genel bir uygulama hâline gelmiş, gelirlerin neredeyse tamamı bu iltizam sayesinde sağlanmaya başlamış. Yapılan şey: Gelecekteki gelirlerinizden vazgeçmek, nakde çevirmek. Peki, bugün yaptığımız şey ne? Bugün yaptığımız şey de batan Osmanlı’nın zamanında yapmış olduğu ve batmasına sebep olan sistemin aynısını yapıyoruz. Biz de gelecekteki gelirlerimizi nakde çeviriyoruz. Neden? E, sarayın masrafları fazla. Sarayın masraflarına bu ülkenin vergileri yetmiyor, şimdi de limanlarımızı tekrardan özelleştiriyoruz. Tarih tekerrür eder mi? Bu çok tartışma konusu. Bu konuda en güzel sözü Mehmet Akif söylemiş. “Tarihi ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar/ Hiç ibret alınsaydı, tekerrür eder miydi?”

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özel…

 

 

 

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş yaptığı konuşmada yapılan değerlendirmeleri… “Namuslu memurlara ‘Rüşvet almaya tenezzül edecek.’ diye kendilerine hakaret ettiniz.” diyor. Durum o değil, durum tam olarak şu: Birincisi, Danıştayın yüzde 1 olarak getirilen ve iptal ettiği bir madde var. Mahkeme kararına rağmen yasama faaliyeti olmayacağı hâlde, bunu 2 olarak getiriyorsunuz. Burada “toplu sözleşme ikramiyesi” diye bir şey var. “Yüzde 2 ve daha büyük sendikadaysan 750 lira alırsın, altındaysan 250 lira alırsın. Bu yoklukta, bu pahalılıkta, bu ortamda eğer o sendikada kalırsan 500 liranı alırız.” diyorsunuz ya da “Gel bu sendikaya, 500 lira fazla al.” diyorsunuz. Sizin burada yaptığınız iş… Burada bir rüşvet varsa siz rüşvet teklif ederken suçüstü yakalandınız, durumunuz budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Memura rüşvet teklif ederken suçüstü yakalandınız. Buna ihtiyaç duyar, tenezzül eder etmez hepsi size cevabı sandıkta verecek, onu hep beraber göreceğiz.

İkinci husus, bu limanlarla ilgili öyle bir anlatıyor ki: “Efendim, 95’te de özelleştirilmiş.” Hangisi ihalesiz özelleştirilmiş? Hepsinin ihalesi yapılmış. Siz diyorsunuz ki: “Günü dolduğunda dolmamış gibi kırk dokuz yıla tamamlayayım, bunun karşılığında sen bana yüzde 25’ini peşin ver.” Önce altı aydı süre, şimdi altı ay da bekleyemiyorsunuz çünkü o parayı bu seçimde kullanmak için “On beş gün içinde başvurmazsan hakkın gider.” diye o şirketlere tarih koyuyorsunuz. Sayın Başkanım, bugün geldiğimiz noktada –daha önce söyledim, kayda geçsin- darbeler hep -bir tanesine hep beraber karşı durduk burada- mevcut hükûmete yapılır. Kendinden sonraki hükûmetin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son kez buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii efendim.

Darbe nedir? Zor kullanarak anayasal düzeni ortadan kaldırmak suretiyle seçilmiş hükûmeti iş göremez hâle getirmektir, seçilmiş hükûmete yetkisini kullandırtmamaktır. Siz daha seçilmemiş hükûmete, gelecekteki cumhuriyet hükûmetine… Devletin limanını belki kendi işletecek, daha kârlı işletecek kendi ya da rekabet ortamını yaratacak, daha pahalıya satacak. Sizden sonraki cumhuriyet hükûmetine aşkın zamanlı darbe girişimidir bu; bunu kınıyoruz, buna engel olacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Arkadaşlar müsaade edin.

Buyurun Sayın Usta.

 

 

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Elitaş’ı dinledim, yirmi dakika konuştu, bu limanlara bir iki dakika ayırdı fakat limanlarla ilgili bizim çok derin eleştirilerimiz var ve bir kamu yararı olmadığının yanı sıra kamu zararı var, rekabet yok dedik; bunlara ilişkin hiçbir şey ifade etmediniz Sayın Elitaş, yirmi dakika süreniz vardı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Başkan on dakika daha verirse anlatayım isterseniz, tekrar konuşacağım.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, 19 tane limanın 6 tanesi AK PARTİ iktidarlarından önce özelleştirilmiş, kalanları da zaten AK PARTİ özelleştirmiş. Şimdi, bizim temel itirazımız şu: Bunlar zaten otuz yıl ve otuz dokuz yıl olarak, ekseriyetle otuz yıl olarak verilmiş ki makul bir süredir, dünya ölçeğinde makul bir süredir otuz yıllık bir özelleştirme yapılması. Otuz yıl verilmiş insanlara, hâlâ altı yedi yıl varken en yakın süresi bitecek olana, şimdi niye bunu ihalesiz, rekabet koşullarını sağlamadan süre uzatımı veriyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ERHAN USTA (Samsun) - Temel soru bu, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi de bu arkadaşlar, buna ilişkin bize hiçbir şey söylemiyorsunuz. Bir yandan diyorsunuz ki: “Türkiye büyüyecek.” Evet, büyüyecek, siz de bunu iddia ediyorsunuz; biz de iktidar olsak Türkiye’yi çok daha fazla büyüteceğiz, limanlarımız çok daha fazla değer kazanacak, o zaman biraz daha ivme kazandıralım şu işe, daha altı yedi yıl var en erken süresi… Yarın birisinin süresi bitse anlarım, uzatalım falan konuşulabilir bunlar, yine ihalesiz olmamalı; en yakında bitecek olanın yılı 2027’de, bu acele niye?

Ben sormuşum, Ulaştırma Bakanı “Yatırımlar yapılıyor.” diyor, yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz. Yatırım yapılıyorsa yine sorun yok o zaman yani sözleşmede taahhüt ettiği yatırımları… Hani “Adamlar yatırım yapmıyor, sürem bitecek, bilmem ne.” filan deseniz, öyle demiyor Ulaştırma Bakanı, diyor ki: “Sözleşmenin öngördüğü yatırımlar şu anki özel sektör şirketleri tarafından yapılıyor.” diyor. Dolayısıyla, orada tahrip olan, yatırım yapılmayan bir şey de yok yani o zaman niye bunu yapıyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Usta, son kez açıyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Tamam, teşekkür ederim.

Bir de şimdi, düşünün, bir tane firma bunu devretmiş; arkadaşlar, o bilseydi, on dokuz yıl daha uzatma yapacağınızı devretmezdi veya bu fiyata devretmezdi veya bunu kırk dokuz yıla tamamlayacağınızı bilseydi başlangıçta ihaleye giren birisi… Ya, Allah'tan korkun ya! 2021 diye geçiyor ama 2022’de daha yeni sözleşmesi bitmiş olan bir liman var, ona da dokuz yıl uzatma veriyorsunuz; zaten kırk yıllığına özelleştirilmişti, onu da dokuz yıl uzatıyorsunuz. Ben kırk dokuz yıl olacağını bilseydim, çok daha iyi fiyat verecektim ve belki ihaleyi ben alacaktım. Bakın, rekabet koşullarını ne kadar bozuyorsunuz; bu olacak bir şey değil. Biz, bu eleştirilerimize ilişkin sizden bir şey bekliyoruz yani bir savunma yapın; bakalım ne söylüyorsunuz. Hiçbir şey söylemediniz, söylediğiniz şeylere bir itirazımız yok; esas konu o değil, anlatabildim mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, buyurun.

 

 

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Eğer arkadaşlar da uygun görürlerse on dakika açıklama süresi…

ERHAN USTA (Samsun) - Yirmi dakikan vardı, yirmi dakikada bir şey yapmadın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Zeytinlik kısmına çok ehemmiyet verdiğimden dolayı oldu.

ERHAN USTA (Samsun) – Zeytinlik yok ki bu maddede. Zeytinliği niye konuşuyorsun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Müsaade edin.

BAŞKAN – Süreniz uzatmalarla maksimum üç dakika.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, aç tavuk kendisini darı ambarında görürmüş. Şimdi bu ilk ihalenin sonuçlanacağı tarih 2028, seçim 2023 yılında yapılacak, 2028’de yeni bir seçim yapılacak. Şimdi, Sayın Özel -rüyasında- kalkmış, “2023’te yapılacak seçimlerde biz şöyle olduk böyle olduk, geldik; geliyor gelmekte olan, iyiler mi geliyor kötüler mi geliyor, kimler geliyor bilmiyoruz ama geliyor gelmekte olan.” diyor ama…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Öyle bir şey demedi, “gelecek hükûmet” dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ya, senin hükûmetinle alakalı bir şey değil.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Doğmamış çocuğa don biçilmez Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yani 2028’te siz iktidar olsanız bile sizi de ilgilendiren bir durum değil.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) – Seçimle alakalı diyor, seçimle.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir tane limanınki 2028 yılında bitecek; üç dört tane liman, onların toplam değeri belli.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, ihale yanlış. Bu cevap gayriciddi. Kim olursa olsun hükûmet ya, gayriciddi cevap.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdi, bakın, 2028 yılındaki olan “Vay bizim iktidarımıza, gelenlere ipotek koyuyorsunuz.” Ya, bırakın Allah aşkına! Zaten hayal görüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, “bizim iktidarımız” demedi, “bundan sonra gelecek iktidar” dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bundan sonraki gelecek iktidarı da ilgilendiren bir iş değil.

BAŞKAN – Yani bir sataşmaya mahal vermeyelim.

ERHAN USTA (Samsun) – Hâlâ, hâlâ bir şey söylemiyorsunuz Sayın Elitaş. Hâlâ bir şey söylemiyorsun ağabeyciğim, problem burada.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdi, Sayın Bakırlıoğlu “Sayın Elitaş’a iş adamı olarak soruyorum.” diyor.

ERHAN USTA (Samsun) – Söyle bir şey, soruya cevap ver, top çevirme.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın, değerli arkadaşlar, bir işletme çalışırken değerlidir, bir işletme verimliyken değerlidir.

ERHAN USTA (Samsun) – Ha, Türkiye daha mı kötü olacak?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bizim şu verdiğimiz ihalelerde, daha önceki ihaleler de dâhil olmak üzere, özellikle 2003 yılından sonra verilen ihalelerde yatırım şartı var. Bazı limanlarda 1 milyar dolarlık yatırım yapmak mecburiyetinde; 700 milyon dolarlık yatırımı yapanlar hâlâ devam edecekler.

ERHAN USTA (Samsun) – Tamam, otuz yıl vermişsin, otuz yıl vermişsin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz buraya ilave yatırım daha getirme noktasında yaptık. Yani burada geleceği…

ERHAN USTA (Samsun) – Otuz yıl vermişsin zaten.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ya, bir yer kiraya verilirken zaten uzun vadeli kiraya verilir, bir günlük kiraya verilmez.

ERHAN USTA (Samsun) – Otuz yıl vermişsin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O zaman herkes iş yerini, evini bir günlük kiraya versin. Niye bir yıllık kiraya verilmiyor? Niye on yıllık kiraya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Otuz yıl vermişsin zaten.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Babanın dükkânı olsa böyle yapar mısın? İçindeki kiracıyı uzatır mısın ya?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Peşinatsız kira olur mu ya?

BAŞKAN – Sayın Elitaş, son kez açıyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Son kez, tamam.

BAŞKAN – Nasılsa çarşamba, perşembe daha çok müzakere edeceğiz bunları.

Buyurun, son kez.

ERHAN USTA (Samsun) – Zaten bir şey söylemiyor, bir şey söylemiyor, top çeviriyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdi, Değerli Başkanım, bir işletmede “Ya, bugün paraya ihtiyacım var, bir günlük vereyim, üç gün sonra bunun fiyatı artacak.” diye söylemek…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani devletin ihtiyacı olduğunu açık açık itiraf ediyor zaten.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …Vehbi Bakırlıoğlu’nun işi nedir, bilmiyorum ama iş adamı mantığına uyacak bir şey değil…

ERHAN USTA (Samsun) – Ya, arkadaş, bunu söyleyen mi var?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Açık açık itiraf ediyor Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …planlamacı mantığına da uyacak bir şey değildir diye düşünüyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Ya, öyle bir şey söyleyen yok.

Sataşma Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yani sataşma…

ERHAN USTA (Samsun) – Biz öyle bir şey söylemedik.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ya, burada bir tek planlamacı sen değilsin, orada da oturan planlamacılar var.

ERHAN USTA (Samsun) – “Planlamacı mantığı” diyor, bak, benden bahsediyor. Başka kim var planlamacı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Planlamacı” deyince niye üstüne alınıyorsun ki? Bak, orada da planlamacı var bir kişi; işte ben o planlamacıya söylüyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – O teşvikçi, hazineci.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu kadar süreyi de biz istiyoruz, artık yeter.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdi, değerli arkadaşlar, burada kimseye peşkeş yok. Ülkemizin itibarını artırmak, bu lojistik faaliyetlerini geliştirebilmek, ihracatımıza, üretimimize, istihdamımıza katkı sağlamak üzere yapılan bir düzenlemedir, doğru bir düzenlemedir.

Saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bugüne kadar ne kadar para elimize geçti Sayın Elitaş?

ERHAN USTA (Samsun) – Türkiye kötüye gidecek demek istiyor.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – En son alan 140 milyon dolar verdi ya.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu kadar süreyi de biz istiyoruz artık.

ERHAN USTA (Samsun) – “Ya, şimdi ne kurtardıysak kurtardık, Türkiye kötü olacak, o yüzden elden çıkartalım.” diyor.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Sayın Başkanım, devam edelim.

BAŞKAN – Bunu saatlerce de konuşsak bir noktaya gelme şansımız yok, iki gün de zaten Komisyonda müzakere ettik.

ERHAN USTA (Samsun) – Çünkü bir cevap vermiyorlar, bir cevap verseler.

 

 

1.-Düzce Milletvekili Fahri Çakır ve 28 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4780) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 381) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz, Sayın Fahri Çakır'ın.

Sayın Çakır, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım, sabır katsayılarımızı zorlamayacağımdan emin olabilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Genel Kurulumuzu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi bir kere daha saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii ki çok laf konuşuldu, aşağı yukarı hatta konuşulmayacaklar da konuşuldu. “Torba yasa.” denildi, Torbaca veya torbaya uygun konuşmaların âdeta pik yaptığı bir Komisyon çalışmalarını hep birlikte geçirdik. Zaman zaman işin içerisine magazini de dâhil ederek zaman zaman açıkçası keyif de aldık. Ancak, tabii, biz yasama görevini yapıyoruz, ciddi bir iş yapıyoruz. Yaptığımız iş milletin yararınadır, buna inanarak yapıyoruz; yaptığımız iş yasaldır, yasalara uygun olarak yapıyoruz. Hiç şüphesiz yüksek mahkemenin bir şekilde bozduğu -çevirdiği öyle diyelim- hiçbir yasaya karşı muhayyer hareket etme gibi bir niyetimiz asla yok, olmamıştır, olamaz.

MURAT BAKAN (İzmir) – Zaten yasa, yasaya uygun yapılmaz; yasa, Anayasa’ya uygun yapılır.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Ama sonuçları tartışabiliriz, sonuçları eleştirebiliriz, sonuçlara ilişkin düşüncelerimizi rehabilite ederiz, ıslah ederiz, bir daha mahkemeden dönmemesi noktasında gayret sarf ederiz, yaptığımız da o. Maden yasası bunlardan bir tanesi.

Zeytin de bunlarla alakalıydı, gerçi Komisyona zeytin ve kömürle gittik; zeytin ve kömürü orada biz istedik de bıraktık, siz değil. Biz istedik, bizim önergelerimizle birlikte kaldı.

(CHP sıralarından gürültüler)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – “Biz getirdik, biz çektik.”

BEDRİ SERTER (İzmir) – Niye getirdiniz?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Niye getirdiniz?

MURAT BAKAN (İzmir) – Kendiniz çalıp kendiniz söylüyorsunuz yani. Muhalefete ihtiyaç yok yani.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, biz zeytinin de zeytincinin de zeytin üreticisinin de dostuyuz. AK PARTİ, AK PARTİ hükûmetleri, iktidarı yirmi yıldan bu tarafa zeytinciyi, çiftçiyi -özellikle Ege bölgesindeki çiftçiyi- en ziyadesiyle, en üst noktada desteklemiştir ve zeytincinin ürünü ciddi anlamda para etmiştir; zeytinci her zaman zeytin ağaçlarıyla birlikte övünmüştür, ne kadar övünse az. Yapılan destekler hiç şüphesiz yeterli midir? Değil, daha da fazla olsun. İnşallah onu da yapacağız.

(CHP sıralarından gürültüler)

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Neden getirdiniz, neden çekiyorsunuz?

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bir başka açıdan bakarsak zeytin de bizim zeytin ağacı da bizim kömür de bizim; ülke bizim, millet bizim, çiftçi bizim. Biz ülke yönetiyoruz, bizim sorumluluğumuz var.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Batırıyorsunuz!

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Biz 85 milyon Türkiye’yi yönetme derdindeyiz, başka bir hesabımız yok.

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Ülkeyi batırıyorsunuz sadece.

ERHAN USTA (Samsun) – Yeme derdiniz; yeme yeme.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bakınız, limanlarla alakalı çok şey söylendi, ben bir iki cümleyle geçeceğim. Limanlardaki muradımız şudur: Limanları yüksek mahkeme bozdu mu? Bozdu. Yüksek mahkemeyle alakalı sonuç geldi mi? Geldi. Peki, derdimiz ne? Limanları bizden öncekiler de özelleştirmiş, özelleştirmeyle birlikte limanlar satılmış; bu satılan limanların üzerinde işletmeciler var, şu kadar senelerde bitiş tarihleri var.

MURAT BAKAN (İzmir) – Satılmadı, imtiyaz sözleşmesiyle verildi yani getirdiğin kanun teklifinin içeriğini bilmiyorsun, imtiyaz sözleşmesi o.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Diyoruz ki: “Bu ülkeye iş üretsinler, aş üretsinler, yatırım yapsınlar, en rantabl bir şekilde bu limanları kullansınlar.”

MURAT BAKAN (İzmir) – Devletin tekel olduğu konularda öyle satamazsın, imtiyaz sözleşmesiyle verirsin.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Dünyada deniz taşımacılığı, ticaret artık o kadar çok ivme kazandı ki biz de süratle bu limanları az evvel söylediğim kapsama çıkaralım, buradan bu ülkenin insanı fayda temin etsin.

ERHAN USTA (Samsun) – Biz de daha fazla temin edelim.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – İki, şimdi, diyoruz ki “Bu limanlara yatırım yapacaksın arkadaş, yatırımını yap. Dolayısıyla, yüksek teknolojiyi kullan. Dolayısıyla, bu limanlarla alakalı hizmet kalitesini yükselt ki bu limanlar daha yoğun çalışsın, biz de sana zaman verelim.” derdimiz bu, aynen yaptığımız da bu.

AHMET KAYA (Trabzon) – Ya, buna siz inanıyor musunuz?

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) –  “Biz sana zaman veriyorsak sen de bize para ver.” O gün hangi dolardan kaç dolara…

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Halk kazanmıyor, şirket kazanıyor.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Eğer özelleşmişse bakınız, bu dolarları çevirin Türk parasına, güncelleyelim, TEFE’den, TÜFE'den bugüne uyarlayalım, dolayısıyla bunun hesabını şuraya, ortaya koyalım. Sonra ne yapalım? Sonra da verdiğimiz karar üzerinden yüzde 5 de cirosundan pay alalım, ortak olalım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, Düzce’deki dükkânlarınızı bu koşullarla kiraya verir misiniz?

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bakınız, özellikle söylüyorum “Ama sen de şunları şunları yap.” diyoruz. Biz ne veriyoruz? Zaman veriyoruz. Ne alıyoruz? Ülke ekonomisine katkı sağlamak için maddi bir değer alıyoruz.

ERHAN USTA (Samsun) – Yarıştırsanız daha fazlasını almaz mısınız Fahri Bey? Rekabeti sağla, daha fazlasını al diyoruz biz de.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Dolayısıyla, yaptığımız iş tamamen masumane, iyi niyetli, ülke ekonomisine katkı sağlaması bakımından aynen budur.

Bir de şu var arkadaşlar, bir de şu var, yiğidi öldürüp hakkını da yemeyelim: Şimdi, bu ülkeye çivi çakana kurban olalım; ben oluyorum şahsen, kendi adıma konuşuyorum. Bu insanlar da bu işletmeciler de ya bu vatanın bu milletin düşmanı mı Allah aşkına?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Başkası yok mu?

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bunların da çalıştırdığı kimse yok mu? Bu ülkeye vergi vermiyorlar mı?

MURAT BAKAN (İzmir) – Ya, yabancı şirketten bahsediyorsun, yerli şirketten mi, millî sermayeli şirket mi bunlar? Vatanı, milleti Katar mı sevecek? Bu vatanı, milleti biz seviyoruz.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bu aldıkları, sattıkları disiplin altında, kontrol altında değil mi? Bu devlet bunları kontrol etmiyor mu?

ERHAN USTA (Samsun) – Başka firma yok mu bu ülkede?

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bakınız, Komisyonda söylendi, bu limanlarla alakalı uyuşturucudan, başka şeylerden bahsedildi.

MURAT BAKAN (İzmir) – Ya, Avustralyalı şirket vatanı, milleti mi seviyor?

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Allah aşkına, ekonomik mesele üzerinde siyasetçi sorumlu konuşmalı, sorumlu davranmalı çünkü ekonomi para meselesidir.

MURAT BAKAN (İzmir) – Sermayenin amacı kârdır, kâr; kârdan başka bir şey için gelmiyor buraya.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bununla alakalı, bu hassasiyete dikkat etmek, bu Genel Kuruldaki iktidarıyla, muhalefetiyle hepimizin asli görevidir diye düşünüyorum dolayısıyla bunda farklı bir düşüncemiz asla yoktur.

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Halkın parasına dikkat edin o zaman, halkın parası bu.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Halkın parasını harcarken biraz ciddiyet.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tabii, zeytinden hep söz edildi. Zeytinle alakalı kısmı önergeyle geri çekmemize rağmen, az evvel söylediğim gibi, zeytin meselesindeki samimiyetimize inanın.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Çarçur etmeyin, yandaşa peşkeş çekmeyin.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bu ülkenin bütün değerlerini, bütün enerji kaynaklarını en uygun bir şekilde…

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Teşekkür ederiz (!)

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bu şahsi önerimdir benim: Ne zeytinden, ne kömürden, ne de enerjiden vazgeçelim ama hiçbir vatandaşımızı da incitmeyelim, zararı dokunmasın, ülke ekonomisine katkı sağlasın; inanın derdimiz bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakınız, değerli arkadaşlar, enerjiyle alakalı zaten konunun başlığı, bu kanun teklifinin ana teması da o. Biz, daha dün -keşke muhalefet milletvekili arkadaşlarımız da yanımızda olsaydı, beraberce, daha yeni yirmi dört saat doldu- Filyos bölgesinde, mavi vatan Karadeniz'de 540 milyar metreküp doğal gaz rezervini denizin 5 bin metre dibinden çıkartarak 170 kilometre boru hattıyla birlikte Filyos'a getirdik, geliyor. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, sahayı gezdik…

Bakınız, bu ülke doğalgazın yüzde 99,3’ünü ithal ediyor, neredeyse yüzde 100’ü; petrolde, fosil yakıtlarda hakeza öyle. Yerin dibinde, derinliklerinde de olsa bizim derdimiz enerjiyi çıkartıp bu milletin hizmetine sunmak. Bakınız Avrupa'ya, Avrupa’nın -hep söyledim, söylüyorum- bugün parası var, imkânları var; bize göre o konuda biraz daha ileride.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Avrupa bitti ya, çok kötü(!)

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Peki, tir tir titriyor, battaniye pik yapmış, biz sobaları gönderiyoruz, niye? Bakınız, günümüzde enerji politikalarını ciddi anlamda yöneten bir Cumhurbaşkanı, bir hükûmet sistemi ve bu hükûmet sistemiyle bir Enerji Bakanlığı ve Enerji Bakanlığının bürokratları, çalışanları var. Teşekkür etmek lazım değil mi Allah aşkına? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Siz teşekkür edin, vatandaş etmesin.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlar; Sakarya Doğal Gaz Sahası’nda 8.100 kişi çalışıyor.

AHMET KAYA (Trabzon) – Tamam A Haber izliyorsunuz da ne yiyip ne içtiğinizi söyleyin ya.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bakın, 8.100 kişi, memleket evladı çalışıyor. Bunlar üzerinde çok az sayıda yabancı var. Yaptıkları şu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Evlerde bir odada gaz yanıyor, bir odada.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – İnandıramadık sizlere.

Değerli arkadaşlar, bakın, biz dün çamurları da âdeta killeri de ayaklarımızla dolaşarak, bu gözlemi yaptık. İnanın, iftihar ettik, gurur duyuyoruz; inanın, siz de ne kadar gurur duysanız o kadar az. Dolayısıyla 8.100 kişi orada çalışıyor.

AHMET KAYA (Trabzon) – Uçuyoruz(!)

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Yakında, çok kısa gelecekte BOTAŞ’ın sistemine kendi bulduğumuz, kendi doğal gazımız bağlanıyor.

ERHAN USTA (Samsun) – 200 milyar zarar ediyor BOTAŞ.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Ya, BOTAŞ batmış ya, BOTAŞ batmış ya.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Kendi doğal gazımızı Allah aşkına yakıyor hâle getirmek, kullanıyor hâle getirmek sizi rahatsız etmemeli arkadaş, inanın, etmemeli.

ERHAN USTA (Samsun) – 200 milyar rahatsız ediyor, 200 milyar zarar ediyor BOTAŞ.

MURAT BAKAN (İzmir) – Kanuna gel, kanuna.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Biz bundan rahatsız değiliz. Limanlara gelin, limanlara gelin.

MURAT BAKAN (İzmir) – Limanlara gel limanlara.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Gabar’da bulduğumuz petrol bakınız, bu. Hani “Geleceğiz.” diyorsunuz ya.

MURAT BAKAN (İzmir) – Zeytine gel zeytine.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Buyurun, demokrasi var, sandık var, kim gelir kim gider Allah takdir ederse, millet neye cevaz verirse kimin geleceğine kimin gideceğine sandık karar verir.

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – YSK’de karar veriyor.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Burada, bu kürsülerde “O gelecek, bu gidecek.” laflarının hiçbir kıymetiharbiyesi yok. İşte geliyor; beş, altı ay kaldı. Beş, altı ay sonra kim kaç kilo, kaç okka millet terazisinde tartacak. Çünkü milletin terazisi hassastır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Aynen öyle, aynen öyle.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bravo!

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Hile yapmaz, hurda yapmaz, boş laf hiç yapmaz. Dolayısıyla bizim yaptıklarımız ortada, enerjiyle alakalı kendimizi nasıl parçaladığımız ortada.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Tekirdağ’a da selam çak.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bu gayretlerimiz ortada. Yenilenebilir enerjiyi pik yaptıran, bakın, tavan yaptıran yine biziz. Biz yapmadık mı bunu? Bizim zamanımızda yapıldı.

AHMET KAYA (Trabzon) – Dolara da tavan yaptırmadınız.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, bizim zamanımızda oldu bunlar, dolayısıyla enerji olmazsa olmazımız.

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Aç bıraktınız, aç, aç!

AHMET KAYA (Trabzon) – Bütün tavan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Sen davet et onları görsünler.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Var olan enerjimizi de sevgili arkadaşlar…

AHMET KAYA (Trabzon) – Açlığa, yoksulluğa da tavan yaptıran sizsiniz.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – …yeni enerji kaynaklarına harcamaya, alın teri dökmeye devam edeceğiz, hiç kimsenin şüphesi olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla bu enerji politikalarını, özellikle  dünyanın krizden geçtiği Ukrayna-Rusya savaşının aylarca sürdüğü böyle bir dönemde bu aziz millete bu sıkıntıyı çektirmeyen… Pahalı mı? Pahalı.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Limanlardan bahsedin…

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – 250 dolardan 1.500 dolara gelmiş doğal gaz.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Limanları anlatın.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Ya, 100 liralık doğal gazın 75 lirasını bu devlet sübvanse ediyor.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Bunu seçim meydanlarında konuşun. Bize limanları anlatın.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bu devlete, devleti yönetenlere Allah aşkına, teşekkür etsek neyi kaybederiz? Ki bu insanları motive etmek bakımından ben bunun önemine inanıyorum.

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Halka anlatın bunu, halka, halka.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Cebinizden mi ödüyorsunuz? Milletin parasıyla ödüyorsunuz Lütuf mu veriyorsunuz. Yazık ya!

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Dolayısıyla ülke bizim, millet bizim, iktidar bizim, muhalefet bizim, inşallah birlikte yolumuza devam edeceğiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Mal varlıklarını da paylaşalım, her şey bizim.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) – Bu ülkeyi hak ettiği yere birlikte çıkaracağız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; MHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Mal varlıklarını da paylaşın bizimle o zaman.

BAŞKAN – Teklifin üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

7 milletvekilimize yerlerinden 60’a göre söz vereceğim.

Sayın Suzan Şahin…

 

 

 

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – Teşekkür ederim.

Türkiye Varlık Fonu tarafından Hatay’ın Dörtyol ilçesi Yeniyurt bölgesinde 9 milyon ton kapasiteli entegre petrokimya tesisi kurulacağı açıklanmıştır. 4 bin sayfayla rekor kıran “ÇED” raporu projenin çevreye vereceği zararları gözler önüne sermiştir. Bugüne dek belirlenen tek yaşam alanı Burnaz Kumsalı olan İskenderun kertenkelesinin neslinin tükenmemesi adına tehlikeye dikkat çekilmiştir. Tesisin çevresindeki göletler kuşların göç mevsiminde uğrak noktası, Yeniyurt Kumsalında 34 deniz kaplumbağası aktivitesi tespit edilmiştir. Ayrıca bölge “caretta caretta”lar ve yeşil kaplumbağa ile yumuşak kabuklu Nil kaplumbağaları için bir yuva, yaşam alanıdır. Tesis ekim yapılan yüzde 85’i kamulaştırılan verimli tarım arazileri üzerine inşa edilecektir. Hatay’ın flora ve faunaya olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Mehmet Güzelmansur… Yok.

Sayın İlhami Özcan Aygun, buyurun.

 

 

 

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Kültür Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy’a sesleniyorum. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan aldığı kararla konutlarda kira artış oranını yüzde 25’le sınırlandırırken bünyenizdeki Vakıflar Genel Müdürlüğünün esnafımıza yaptığı kira artış oranı yüzde 330’a ulaşmıştır. Örneğin, seçim bölgem Tekirdağ Süleymanpaşa tarihî bedesten bölgesinde bulunan çarşı esnafına, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait dükkân ve işletmelerde yüzde 330 kira artışı gündemdedir. 10 metrekarelik dükkân kirası 1.250 liradan 6 bine çıkmıştır. Kasım ayı enflasyonun yüzde 84,39; Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi yıllık bazda yüzde 157,69 iken Vakıflar Genel Müdürlüğünün böyle fahiş artış yapmasını nasıl cevaplayabilirsiniz. Bir an evvel vatandaşımıza yardımcı olun.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

 

 

 

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Kış geldi, çattı, vatandaş tek odada, battaniye altında gününü geçiriyor ama geçen yılın neredeyse 3 katı faturalar evlerine gelmeye başladı. Doğal gaz yakılmıyor, faturası yakıyor. “Kömür yaksın.” diyorsanız seçim bölgem olan Edirne'de, ilimizde üretilen yerli kömür 600 liradan 2.200 liraya çıktı, o da 3 kat arttı. Yani ne yakarsanız yakın, yanan cebiniz oluyor. Anlaşılan bu kış çok zor geçecek. Ülkede ısınan tek yer saray olacak gibi duruyor. Millet donarken saray eşrafı sıcağın tadını çıkaracak. Doğal gaz faturalarını ödeyemeyen, kömür alamayan yoksul vatandaşımız ne bulursa yakmaya başladı. Ampul patladı ama zararı katlanılacak gibi değil.

Halkımızı zemheri ayazında donarak yaşamaya mahkûm eden bu saray iktidarını ilk seçimde yolcu ederek ülkemize baharı getireceğiz. Yaz güneşinde güzel günler bizleri bekliyor. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gürer...

 

 

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sağlık Bakanlığı Ek Ödeme Yönetmeliği kamu eczacıları için haksızlığa neden olmuştur. Yayımlanan Yönetmelik kamuda çalışan eczacıları maddi olarak kayba uğratmıştır. Kamu eczacılarının, stratejik personel olan kamu personellerinin ek ödeme havuzunda yine stratejik personel olan meslek gruplarıyla birlikte yer alması gerekirken yardımcı sağlık personel havuzuna dâhil edilmesi; mesai içi tavan ek ödeme tutarına esas katsayıların düzenlenmesinde diğer sağlık personellerinin katsayı artış oranı yüzde 50 iken kamu eczacıları için bu artış oranının yüzde 22 düzeyinde kalması sıkıntıları artırmıştır. Gerek ek ödeme havuzu gerekse de tavan ödeme katsayısı kamu eczacılarını olumsuz etkilemiştir. Donanımlı, eğitim ve sağlığın vazgeçilmez paydaşı olan kamu eczacılarına yaşatılan bu hak mağduriyeti giderilmelidir.

Teşekkür ediyorum Başkan.

BAŞKAN – Evet, son söz Sayın Tanal'ın.

Sayın Tanal...

 

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, Sayın Elitaş karşımda duruyor, “elektrik” “elektrik” “elektrik” diyor ama elektriği Suriye'ye veriyorlar, Şanlıurfa'yı karanlıkta bırakıyorlar; yazık günah değil mi? Bu bir.

İkincisi, yani siz ne zaman bu Suriye'deki elektriği kesip Şanlıurfalılara elektrik vereceksiniz?

Ve aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu tarihten bu yana önce borçlanıp sonra yetki yasası kaç sefer Meclise geldi bugüne kadar? Yani düşünebiliyor musunuz, 200 milyar lira borçlandığınızı söylüyorsunuz, yılın bitmesine on gün kala yetki istiyorsunuz. Bu, bugüne kadar hiç yaşanmadı ve borçlanma bir yıl içerisinde 2 sefer mümkün mü değil mi; Allah’ın rızası için, bu işi bilen birisi karşıma çıksın, bana bir cevap versin, yoksa da orada oturmasınlar.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, birleşime bir dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.48

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN (İstanbul), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

381 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

 

 

1.-Düzce Milletvekili Fahri Çakır ve 28 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4780) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 381) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, biz soru-cevaba girmiştik, siz niye “60’a göre” diyorsunuz ki? Soru-cevaba girdik biz.

BAŞKAN – Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 21 Aralık 2022 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.50



(*) 381 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.