TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

99’uncu Birleşim

7 Haziran 2022 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal’ın, Kilis’in il oluşunun yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in, Şırnak’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Mustafa Hidayet Vahapoğlu’nun, Uludağ Üniversitesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Hastanesindeki doktor eksikliğine ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, başıboş sokak köpeklerinin tehlike saçtığına ilişkin açıklaması

3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, tayin olan memurların yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, sözleşmeli kamu personelinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Türkiye Çevre Haftası’nın bu yılki teması olan “sıfır atık” konusunun önemine ilişkin açıklaması

6.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, infaz koruma memurlarının sorunlarına ilişkin açıklaması

7.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, HATSU’nun taleplerine ilişkin açıklaması

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Habibe Öçal’ın, Cahit Zarifoğlu ile Abdurrahim Karakoç’un ölüm yıl dönümüne ve Mevlâna İdris Zengin’in vefatına ilişkin açıklaması

9.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, şoför esnafının sorunlarına ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, açıklanan 2022 yılı hububat alım fiyatlarının tüm çiftçilere hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

11.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, Emine Şenyaşar'ın adalet mücadelesine ve yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

12.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, çevre kirliliğine karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin açıklaması

13.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Ziraat Bankasının yandaşçılığına ilişkin açıklaması

14.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Cumhurbaşkanının dün açıkladığı müjdelere ilişkin açıklaması

15.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, Kırıkkaleli vatandaşların sorunlarına ilişkin açıklaması

16.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, Cahit Zarifoğlu ile Abdurrahim Karakoç’un ölüm yıl dönümüne ve Mevlâna İdris Zengin’in vefatına ilişkin açıklaması

17.- Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz’ın, Cumhurbaşkanının dün açıkladığı müjdelere ilişkin açıklaması

18.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasu’nun, Ankara-Sivas Yüksek Hızlı Tren Hattı’nda meydana gelen göçüğe ilişkin açıklaması

19.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlü’nün, öğretmenlerin kadro problemine ilişkin açıklaması

20.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, Sıfır Atık Projesi’ne ilişkin açıklaması

21.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Hasan Aydoğan için yürütülen arama çalışmalarının yetersizliğine ilişkin açıklaması

22.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, Gaziantep’te yaşanan israfa ve imar yolsuzluklarına ilişkin açıklaması

23.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Melik köyünün sulama sorununa ilişkin açıklaması

24.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, Iğdır’ın sorunlarına ilişkin açıklaması

25.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, kamu emekçileri ile memur emeklilerinin ek göstergeleriyle ilgili yapılması gereken düzenlemeye ilişkin açıklaması

26.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, tarımdaki sorunlara ilişkin açıklaması

27.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, AYM kararlarını uygulamayan hâkim ve savcıların terfisine, Danıştay üyelerinin görev süresinin uzatılması teklifine ve İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceklerine ilişkin açıklaması

28.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, dolu yağışından zarar gören Afyonkarahisarlı köylülerin AKP’den taleplerine ilişkin açıklaması

29.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, Gaziantep’in Nurdağı ve İslâhiye ilçelerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

30.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Hazine ve Maliye Bakanının kur korumalı TL sisteminden dar gelirliler hariç üretici ve ihracatçıların kâr ettiğine yönelik açıklamasına ilişkin açıklaması

31.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Abdurrahim Karakoç ile Cahit Zarifoğlu’nun vefat yıl dönümlerine, 7 Haziran Türk İşaret Dili Bayramı'na, Kazakistan'da dün düzenlenen Anayasa referandumuna, ülkemizde yapılacak ilk seçimde güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçileceğine, Cumhurbaşkanının pazar günü buğday fiyatlarına ilişkin yaptığı açıklamaya, Hazine ve Maliye Bakanının kur korumalı mevduat sisteminden dar gelirliler hariç üretici ve ihracatçıların kâr ettiğine yönelik açıklamasına ve Cumhurbaşkanının enflasyon ile faiz politikasına yönelik açıklamalarına ilişkin açıklaması

32.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Halil Esendağ ve Selçuk Duracık’ı şehadetlerinin seneidevriyesinde rahmet ve minnetle andıklarına, Abdurrahim Karakoç ile Cahit Zarifoğlu’nun vefat yıl dönümüne ve Mevlâna İdris Zengin’in vefatına, 7 Haziran 2016 tarihinde İstanbul Vezneciler'de düzenlenen bombalı saldırıda şehit düşen 6’sı polis 12 vatandaşımızı ve 7 Haziran 1982 tarihinde Ermeni terör örgütü ASALA tarafından katledilen Lizbon Büyükelçiliği diplomatı Erkut Akbay ve eşi Nadide Akbay'ı rahmetle andığına, PKK’yı destekleyen Batılı ülkelere, Fransa, Avusturya gibi Batılı ülkelerde ve özellikle Hindistan’da artış gösteren İslam düşmanlığına ve Antalya Serik’te bir lisede Kur’an-ı Kerim’e yapılan saygısızlığa ilişkin açıklaması

33.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 3600 ek göstergeye ilişkin açıklamasına, Hazine ve Maliye Bakanının kur korumalı mevduat sisteminden dar gelirliler hariç üretici ve ihracatçıların kâr ettiğine yönelik açıklamasına, İstanbul Sözleşmesi’nin bugün Danıştaydaki duruşmasına, kadın cinayetlerine, İskenderun Cezaevinden mahkeme için getirilen Mehmet Şafak Elçiçek, Emrullah Abay ve Süleyman Benzer’in duruşma öncesinde uğradığı saldırıya ve Emine Şenyaşar’a verilen cezaya ilişkin açıklaması

34.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 3600 ek gösterge kararıyla ilgili eksikliklere, EYT’lilerin mağduriyetine, Hazine ve Maliye Bakanının kur korumalı mevduat sisteminden dar gelirliler hariç üretici ve ihracatçıların kâr ettiğine yönelik açıklamasına, Cumhurbaşkanının kadınlara yönelik küfrüne ve TÜİK’in açıkladığı yanlış rakamlar sebebiyle memur ve emeklilerin temmuz ayında gerçek enflasyona oranlı bir maaş zammı alamayacağına ilişkin açıklaması

35.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Mevlâna İdris Zengin’in vefatına, Genel Kurul gündemine ve İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy’un 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, çiftçilerin üretimde kullandığı akaryakıtta ÖTV’nin kaldırılması ve tarımsal girdilerin fiyat artışlarına karşı gerekli önlemler alınarak Türk tarımının veriminin artması, çiftçilerimizin üretime devam etmesi ve girdi maliyetlerinden oluşan mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla 7/6/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 7 Haziran 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, Gezi protestolarıyla ilgili iktidarın ortaya attığı iddiaların araştırılması amacıyla 7/6/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 7 Haziran 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/6169) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 7 Haziran 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Ödemiş ve Bayındır oda başkanlarına “Hoş geldiniz.” denilmesi

 

B) Önergeler

1.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, (2/4082) esas numaralı, 4749 Sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/172)

 

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 44 Milletvekilinin Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4364) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 328)

 

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu'nun, saat 24.00'ten sonra uygulanan müzik yasağına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/64455)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Karaköprü ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Hilvan ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Harran ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Haliliye ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

İlişkin soruları ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/64457), (7/64458), (7/64459), (7/64460), (7/64461), (7/64462), (7/64463)

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Eyyübiye ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Ceylânpınar ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Bozova ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Birecik ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

Şanlıurfa'nın Akçakale ilçesinde bulunan taziyeevlerine,

İlişkin soruları ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/64464), (7/64465), (7/64466), (7/64467), (7/64468), (7/64469)

4.- İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünün taşınması’yla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/64553)

5.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver'in, son beş yılda 65 yaş aylığı kesilen kişilere,

Son beş yılda engelli maaşı kesilen kişilere,

İlişkin soruları ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık'ın cevabı (7/64617), (7/64618)

6.- İzmir Milletvekili Atila Sertel'in, Bakanlık personeline ödenen taşınma ücretinde bir artış yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık'ın cevabı (7/64619)

7 Haziran 2022 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla verilen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını ve salondan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kilis’in il oluşunun yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal’a aittir.

(Uğultular)

BAŞKAN – Arkadaşlar, çok uğultu var, biraz sessizlik lütfen.

Buyurun Sayın Dal.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal’ın, Kilis’in il oluşunun yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET SALİH DAL (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kilis’in il oluşunun 27’nci yıl dönümü vesilesiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

6 Haziran 1995 yılında il statüsüne kavuşan Kilis, Türkiye’nin 79’uncu ili olmuştur. O gün Gaziantep Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görev yapan ve Kilis'in il olmasında büyük emekleri olan merhum Sayın Hannan Özüberk'e şükranlarımı sunuyorum; ruhu şad, mekânı cennet olsun. Bu kararın altında imzası olan dönemin Başbakanı Sayın Tansu Çiller'e ve Bakanlar Kuruluna teşekkür ediyor, hepsini şükranla yâd ediyorum.

Kilis, Orta Doğu'nun Anadolu'ya açılma noktasında, “bereketli hilal” denilen bir çember içerisinde yer alır. Geleneksel olarak önemli bir zirai ticaret merkezi olan ilimiz, aynı zamanda ham maddesini tarımdan alan önemli bir sanayi merkezi durumundadır. Pekmez, zeytinyağı, biber, tahıl ürünleri ve sabun başlıca sanayi ürünlerimizdendir. AK PARTİ hükûmetleri döneminde tüm Türkiye'de olduğu gibi ilimizde de çiftçilerimizin daha fazla ve kaliteli ürün elde edebilmeleri için birçok baraj ve gölet yaparak toprağımızı suyla buluşturduk. Şehrimizin içme suyu ihtiyacını da yapmış olduğumuz barajla kökten çözmüş bulunuyoruz. Yapılan barajlarla yaklaşık 85 bin dekar arazi sulamaya açılmış ve 94 milyon TL zirai gelir artışı sağlanmıştır. Yapılan genişleme alanlarıyla binlerce gencimize iş imkânı sağlayan Organize Sanayi Bölgemiz, Polateli-Şahinbey OSB’siyle ilimiz tarım merkezi olmanın yanı sıra sanayi kenti olma hedefine emin adımlarla yürümektedir. Halk Eğitim Müdürlüğümüz tarafından yaklaşık 80 ayrı noktada açılan kadın meslek edindirme kurslarımızda toplam 1.400 kadın arkadaşımız kursa katılım sağlamış ve ev ekonomilerine katkıda bulunulmuştur.

Kilis, tarihî ve mimari eserler bakımından da zengin bir ilimizdir. Osmanlı dönemine ve Osmanlı öncesine ait tarihî Memlük camileri, tarihî Kilis evleri, çeşmeler, havra, sabunhane restorasyonları yapılarak halkımızın hizmetine sunulmuştur. Kilis Oylum Mahallesi’nde bulunan Oylum Höyük ise yalnızca Kilis’in değil, Orta Doğu’nun en büyük höyüklerinden biri olmanın yanı sıra Anadolu, Suriye ve Mezopotamya kültürlerinin kesiştiği bir merkezdir. Höyükte gerçekleştirilen kazı çalışmaları sırasında bulunan dört bin beş yüz yıllık zeytin çekirdeği de zeytinin ana vatanının Kilis olduğunun açık bir kanıtıdır. Zeytinyağımız birçok marka isimle dünya pazarına açılmaya çalışırken dünyanın değişik ülkelerinde yapılan zeytinyağı kalite yarışmalarında kazandığı 15 madalyayla hem ilimizin hem de ülkemizin gurur kaynağı hâline gelmiştir.

Tarihi boyunca ev sahipliği yaptığı birçok medeniyetin kültüründen, eserlerinden ve lezzetlerinden izleri hâlâ taşıyan gastronomisiyle, yollarıyla, barajlarıyla, üniversitesiyle, TOKİ konutlarıyla, alt ve üstyapısıyla bugün eskisinden çok daha yaşanılabilir bir merkez hâline gelmiştir. İlimizin tarihî güzelliklerini ön plana çıkarma ve geçmişimizi yaşatma adına Vakıflar Bölge Müdürlüğümüz tarafından iktidarlarımız döneminde restore edilen toplam 75 tarihî eserimiz bulunmaktadır.

Kilis’imizin yöneticileri olmamız hasebiyle ilimizi her yönüyle daha yukarılara taşımak için halkımıza mutlu bir gelecek hazırlama adına her türlü gayretin içinde olduğumuzun bilinmesini isterim. Milletimize hizmet üretmek, şehrimizin kalkınmasına, insanımızın refahına, huzuruna katkı sağlamak bizler için büyük bir gurur kaynağıdır. Gelecek kuşaklara daha güzel ve yaşanabilir bir Kilis bırakmak, ilimizi daha ileri taşımak için canla başla çalıştığımızı ifade etmek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Kilis’imizin il oluşunun 27’nci yıl dönümünü tekrar kutluyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, 5 Haziran Dünya Çevre Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; “İnsan kendisine onurlu ve iyi yaşam sürmeyi olanak veren nitelikli bir çevrede özgürlük, eşitlik ve tatmin edici yaşam koşulları temel hakkına sahiptir.” Stockholm Bildirgesi, 5 Haziran 1972 yani tam elli yıl önce BM Çevre ve Gelişme Konferansı’nın ardından yayımlanan bildirge. Bu bildirge sonrası hazırlanan birçok uluslararası sözleşme Türkiye tarafından da onaylanmış, Türkiye'de anayasal çerçevede, anayasal düzlemde çevre hakları ve çevre haklarının içinde yer aldığı ülkesel haklar düzenleme konusu edilmiştir. Gerçekten anayasal düzen 3 ögeden oluşmaktadır; ülke, insan ve devlet. Ülke dendiği zaman kentsel, kırsal ve kültürel çevre; tarihsel, kültürel ve doğal değerler; ülkesel ve/veya çevresel, anayasal haklar olarak korunur. İnsan ise hak ve özgürlüklerin öznesidir. Devlet, devlet adını verdiğimiz siyasal örgütlenme, belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan insanların ülkeyi ve kendi haklarını koruması için gerçekleştirmiş oldukları siyasal örgütlenmedir. Bu konular bizim Anayasa’mızda da açıkça düzenlenmiştir; insan hakları açısından saygı göstermek, korumak ve geliştirmek yükümlülükleri devlet için, çevre açısından ise önlemek, korumak ve geliştirmek olmak üzere. Gerçekten bu konuda Anayasa’nın bütününe yayılmış olan düzenlemeler çevre ve ülkeye ilişkin ya devletin yükümlülüğüdür ya da yurttaşın haklarıdır veya her ikisidir. Kamu yararı gerekleri çerçevesinde yapılan düzenlemeler, denizlerin, kıyıların korunmasından tarım arazilerine kadar tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, doğal kaynaklar, planlama, kentsel kamu düzenine ilişkin maddeler ve özellikle 56’ncı madde bu çerçevede devletin çevre kirlenmesini önlemek, çevre sağlığını korumak ve çevreyi geliştirmek yükümlülüğünü öngören maddelerdir.

Burada dikkatimizi çeken husus, devletin bu üçlü yükümlülüğün yanında, özellikle çevre ve sağlık hakkını birlikte düzenleyen 56’ncı maddenin yurttaşlara hak vermiş olması yani yurttaşların daha güçlü bir konumda olmaları; hem yükümlüdür yurttaşlar çevreyi korumakta hem de hakların öznesidir. Bu bakımdan eğer kamu makamları çevreyi bozucu etkinliklere girerlerse yurttaşların bunu koruma hak ve özgürlüğü direnme hakkına kadar uzanabilmektedir. İşte, bu açıdan baktığımız zaman anayasal düzenlemeler bütünü aslında “geriye götürülmezlik” ilkesinden yararlanır. Yani Anayasa’da var olan güvenceler, çevreyi ve doğayı tahrip edici, daha geriye götürücü eylemler ve işlemlere müsaade etmez. Bu açıdan, bizim Anayasa’mız ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler “geriye götürülmezlik” genel ilkesini korumaktadır. Ne var ki Türkiye'de sürdürülebilir gelişme yerine, tıpkı erkler ayrılığı tek kişide erkler birleşmesi olarak algılandığı gibi, doğaya tabi olmak yerine doğayı kendisine tabi kılma yönündeki politikalar ve uygulamalar nedeniyle çok değişik alanlarda Türkiye'de çevre sorunları yaşanmaktadır. Bunların başında maden ruhsatları gelmektedir. Ülke yüz ölçümünün çok büyük bir kısmı, yarısından fazlası maden ruhsatlarıyla kaplanmış bulunuyor. Cerattepe'den Kaz Dağları'na, Erzincan İliç’ten Tokat Erbaa'ya, Tokat Niksar'dan Reşadiye'ye kadar çok geniş bir alan termik santraller tehlikesiyle karşı karşıya, Bartın'da olduğu gibi veya HES'ler istilasında sadece Artvin ilinde 129 HES projesi bulunmaktadır. Türkiye Çevre Ajansı amacı dışında kullanılmaktadır. Bunların sorumluları yürütme, yasama ve yargıdır. Her sabah uyandığımız zaman Resmî Gazete'de kamu arazilerinin satışına tanık olmaktayız, orman alanlarının talan edilmesine, maden ruhsatlarının yağmalanmasına ve HES projelerine olanak tanıyıcı düzenlemelere tanık olmaktayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Şimdi, bu, âdeta Türkiye'nin dört bir yanının talan edildiğini gösteren düzenlemelerdir. Yürütme, başı çekmektedir. Türkiye çevresini tahrip etmekte ormanlardan yer altı kaynaklarına, denizlere kadar -Marmara’daki müsilajda olduğu gibi- yürütme başı çekmektedir.

Yasama yalnızca 27’nci Yasama Döneminde 15 kanun, onlarca değişiklik ve yüzlerce maddeyi özensiz, günübirlik ve torba şeklinde düzenlemiş, sadece 2 kez Çevre Komisyonu toplanmıştır. Dolayısıyla, yargı geç karar vermekte, az vermekte, kirletenler ise yabancı şirketlerle iş birliği yapan yerli şirketlerdir. Bu bakımdan çevresel bilgilenme hakkı çok önem taşımaktadır. Bu çerçevede, mesela Gezi, Anayasa dışı siyasete karşı ülkesel, anayasal düzeni toplumsal sahiplenmedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Gezi, anayasasızlaştırma sonucudur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Şırnak’ın sorunları hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’e aittir.

Buyurun Sayın Özgüneş. (HDP sıralarından alkışlar)

3.- Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş’in, Şırnak’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak) – Herkesi saygıyla selamlıyorum.

Şırnak ilimizin çokça sorununun olduğunu biliyoruz. Birkaç maddeyle birkaç hususu dile getirmek istiyorum. Şırnak ilimizin Kürtçesi Gundiki Remo, Türkçesi Anılmış köyü kamulaştırılmak isteniyor. Ne için? Süleyman Bölünmez, kömür müteahhidi, iş adamı -orada fazlaca kömür var- gözünü köye dikmiş ve talepte bulunuyor kamulaştırılmasına dair. 24/2/2022 tarih ve 5243 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’yla yukarıda bilgileri sunulmuş olan taşınmaz da dâhil toplam 656 adet şahıs parselinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27’nci maddesi gereğince acele kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Yani bir köyün tarihî anılarını, mezarını, geçmişini silmek tam da böyle bir şey. Biz bazen “Rant ve şirketlerin partisi AKP Hükûmetidir.” dediğimizde rahatsız oluyorsunuz; e, tam da bu onu göstermiyor mu? Koskocaman bir köy “Kömür çıkaracağız.” diye kamulaştırılmak isteniyor yani bir köy yok ediliyor tarihiyle beraber, anılarıyla beraber. E, yarın bu köylülerin köylerine yerleştiklerinde tapulu arazileri kalmayacak. Bir de doğası yok ediliyor bütün bir köyün. O açıdan biz bu işin takipçisi olacağız. Hükûmeti uyarıyoruz bu konuda. Bizim köylülerimiz buna karşıdırlar, buraya kadar geldiler, müracaat ettiler, mahkemeye vermişler. Dolayısıyla böyle bir işlemden, muameleden, niyetten vazgeçilmesi gerekir. Bu kabul edilecek bir husus değildir.

Diğer bir husus, milletvekilimiz Nuran İmir arkadaşımız bakanlığa soruyor, Dicle’de her yıl 3-5 insanımız suda boğuluyor. Bakın, bakanlık on dört yılda toplam 142 şahsın boğulduğunu belirtiyor. Son dört ay içerisinde Dicle’de boğulan insanlarımızın sayısı 9 ama bakanlığa iletilen 3 yani her zaman bir yanıltma söz konusu. Kayyumla birlikte bu “cankurtaran” denilen ekip 4’ten 1’e indirildi; o 1 ekip de herhangi bir iş yapamıyor. Bakanlığın verdiği cevap çok gülünç arkadaşlar, diyor ki: “Biz nehrin kenarına duvar ördük.” Biz oraları çok iyi biliyoruz, o kurdukları duvar aslında Dicle Nehri’nin dışarı taşmasını ve toprak kaybını önlemeye ilişkindir, yüzecek herhangi bir vatandaşın önünü kesen bir duvar değildir. Böylesine yalana dayalı bir cevap verilmesi bile utanç vericidir.

Diğer bir husus, Cizre, Silopi, İdil, Güçlükonak, Şırnak Merkez, Uludere, Beytüşşebap Hastaneleri hem yetersiz hem de teknik açıdan çok donanımsız, hem uzman doktor ve görevliler açısından hem de hizmet verme hususunda son derece yetersiz. Bunun duyulmasını istiyoruz, defalarca gündeme getirdik. En ücra köşede, en yoksul bırakılan illerin başında Şırnak geliyor, bari halkın sağlığı bir nebze sizin vicdanınızı harekete geçirsin.

Diğer bir husus, Güçlükonak-Siirt yolu. Güçlükonak, mesafe açısından Şırnak’tan daha çok Siirt’e yakındır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla) - Bir yol yapımına başlanmış ancak toz duman içerisinde hâlâ, yarı yolda bırakılmış, kim bilir hangi yıllara havale edildi, onu bilmiyoruz. Yıllardır Güçlükonaklıların şöyle bir talebi var: Ben bir örnek vermiştim Güçlükonak-Cizre yolu Urartu döneminde Bingöl Dağları’na çıkılan yollar kadar tehlikelidir diye, gerçekten tehlikeli ve uçurumlarla dolu bir yoldan bahsediyoruz. Ancak Güçlükonak’ı İdil’e bağlayan bir köprü yapılırsa insanlar çok rahatlar ve bu eziyetten de kurtulmuş olurlar.

Diğer bir husus, şoförlerin tır parkı sorunu var. Aynı zamanda, her arabadan 5 lirayı alınıyor ama niçin aldıklarını merak ediyorlar. Biz de soruyoruz: Parka yerleşirken niye para alıyorsunuz? Şoförler rahatsız.

Herkesi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Vahapoğlu, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Mustafa Hidayet Vahapoğlu’nun, Uludağ Üniversitesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Hastanesindeki doktor eksikliğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uludağ Üniversitesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Hastanesi hem Bursa’mızda hem de güney Marmara bölgemizde yataklı tedavi imkânı sunan tek çocuk onkoloji hastanesidir. Yüzlerce çocuğumuz bu hastanede tedavi görmekteyken hastanenin 2 doktorundan birinin sağlık sorunları yaşaması, diğerinin de istifa etmesi nedeniyle hastane doktorsuz kalmıştır. Tıp fakültesi dekanının gayretleriyle çözüm üretilmeye çalışılsa da ciddi mağduriyetlerin doğması kaçınılmazdır. Hastanenin yeniden fonksiyonel hâle gelmesi için Bursa’da Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde sadece poliklinik hizmeti veren onkolog hekimlerin üniversite hastanesinde geçici olarak görevlendirilmeleri, kalıcı çözüm için de YÖK ve Sağlık Bakanlığınca tedbir üretilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

2.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, başıboş sokak köpeklerinin tehlike saçtığına ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Başıboş sokak köpekleri, insanlarımızın yaşamı için tehdit olmaya, çocuklarımızın güvenliği için tehlike saçmaya devam etmektedir. Her geçen gün artan sokak köpeği nüfusu ve bunların saldırıları şehirlerimizi yaşanmaz hâle getirmektedir. Ölümlü trafik kazalarına sebebiyet vermiş sahipsiz sokak köpekleri âdeta bir güvenlik sorunu hâline dönüşmüştür. Yavrularımızın gözlerimizin önünde her an ölümle karşı karşıya olması, sorunun ciddiyetini ve çözümünü gerekli kılmaktadır. Çocuklarımızın parklarda ve bahçelerde gönlünce oynayacağı, insanlarımızın güven içerisinde yaşamlarını sürdürebilecekleri, sevgimizi her fırsatta gösterdiğimiz hayvanların da dikkate alınacağı bir çözüm elzemdir.

İnsanlarımızın bu konudaki haklı talepleri karşılanmalı, bakanlıklar ve belediyeler iş birliğiyle bu ciddi sorun mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır. Kaybedecek bir an bile yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, tayin olan memurların yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tayin döneminin başlamasıyla beraber memurlarımızın ve ailelerinin taşınmalarının yanında çocuklarının okul nakilleri, ev kiralama ve eş durumu tayin telaşeleri başlamıştır. Memurların tayinlerinde sürekli görev yolluğu olarak belirlenen ödemeleri, sene başında kilometre ölçeğinde kararlaştırılmaktadır. Ancak sene başından sonra özellikle Ukrayna-Rusya savaşıyla beraber artan petrol fiyatları, lojistik fiyatlarının 2 katından fazla artışına neden olmuştur. Bu durum, bu yıl tayin döneminde eşyasını taşıyacak olan memur ailelerimizi zora sokacaktır. Sene başında belirlenen sürekli görev yolluğu miktarlarının artan lojistik fiyatları ve enflasyon oranlarına göre yeniden hesaplanarak tayin olan memurlarımızın hesaplarına yatırılmasının beklentisi bütün memurlarımızda vardır diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, sözleşmeli kamu personelinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, kamu kuruluşlarında bazı kamu personeli sözleşmeli statüde çalışmaktadır. Sözleşmeli kamu personeli içerisinde de farklılıklar vardır; bazıları süreli bazıları süresiz sözleşmeli statüde çalışmaktadırlar. Sözleşmeli kamu personeli ile kadrolu kamu personeli aynı görevi yapmaktadır fakat sözleşmeli personel aynı özlük haklarına sahip değildir. Tayin haklarında, eş durumu tayin haklarında, yıllık izin haklarından yararlanmada farklılıklar vardır. Sözleşmeli personel, görevde yükselme sınavlarına girememekte, mesleklerinde terfi ve yükselme haklarından yararlanamamaktadır. Aynı kurumda aynı işi yapan kamu personeli arasında sözleşmeli-kadrolu ayrımını kaldırmakta çok büyük fayda vardır. Sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi veya sözleşmeli personele kadrolu personelin haklarının verilmesi uygun olacaktır.

Teşekkür ederim.

Saygılarımla.

BAŞKAN - Sayın Arkaz...

5.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Türkiye Çevre Haftası’nın bu yılki teması olan “sıfır atık” konusunun önemine ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Bilindiği üzere, 1972 yılından bu yana Dünya Çevre Günü olarak kutlanan 5 Haziran tarihinin içinde bulunduğu hafta Türkiye Çevre Haftası olarak kutlanacak. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız, bu yıl, Çevre Haftası’nın temasını “sıfır atık” olarak belirledi. Bu vesileyle, Çevre Haftası’nda atıkların geri dönüşümü ve doğanın korunması için gereken dikkat gösterilmeli, çocuklarımıza temiz çevrenin önemi anlatılmalıdır. Doğamız geçmişimizin mirası, geleceğimizin emanetidir; çevre milliyetçiliktir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Çelebi…

6.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, infaz koruma memurlarının sorunlarına ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yeri geldiğinde doktor, psikolog, yeri geldiğinde PTT memuru, yangın durumlarında itfaiye memuru, asayiş durumlarında polis memuru; kimdir bu? İnfaz koruma memuru. Ülkemizdeki infaz ve koruma memurluğu mesleği dünyadaki diğer bire bir aynı işi icra eden muadillerinden farklı bir teşkilat yapısı içerisinde çalışmaktadır. Güvenlik görevi icra ettikleri için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakları yasak durumdadır, meslek içi yükselme şansları yoktur. Annesi yıllarca cezaevlerinde bu görevi şerefle icra eden bir kardeşiniz olarak yüce Meclise 3 konuda çağrıda bulunuyorum:

1) İnfaz ve koruma memurları, özlük haklarıyla birlikte emniyet hizmetleri sınıfında tanımlanmalıdır.

2) Sözleşmelilere kadro verilmelidir.

3) 3600 ek gösterge verilmelidir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…

7.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, HATSU’nun taleplerine ilişkin açıklaması

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hatay yine iktidarın görmezden geldiği bir il. Haziran 2021’de yani bir yıl önce HATSU, DSİ Genel Müdürlüğüne bir talep yazısı gönderdi. Bu yazıda Karaçay Barajı’na ek olarak Tahtaköprü Barajı’ndan da HATSU’ya su temin edilmesi istendi. Böylece Hatay’ın içme suyu sorunu elli yıl boyunca kesintisiz ve ekonomik bir yolla çözülmüş olacak, yılda 40 milyon TL tasarruf yapılacak, yer altı su kaynağı tüketimi azalacak; lakin, ekonomik, doğal kaynakları koruyacak, enerji tüketimini azaltacak, halka temiz ve kesintisiz içme suyu sağlayacak bu talep bir yıldır bekletiliyor.

Buradan iktidara sesleniyorum: “Biz halka hizmet için iktidardayız, çevreciyiz, doğal kaynakları koruruz, çocuklarımızın geleceğini düşünürüz.” diyorsanız o zaman bu talebi bir an önce hayata geçirin, aksi hâlde bunların hiçbiri değilsiniz. Zaten Hatay halkı sandıkta size bunun hesabını soracak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öçal…

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Habibe Öçal’ın, Cahit Zarifoğlu ile Abdurrahim Karakoç’un ölüm yıl dönümüne ve Mevlâna İdris Zengin’in vefatına ilişkin açıklaması

HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) – “Beden ölür, çürür, cana bakın siz/Kim kiminle yürür, ona bakın siz/Bırakın dönsün dönme dolaplar/Haktan, hakikatten yana bakın siz.”

“Yedi Güzel Adam” şairi Cahit Zarifoğlu’nu ve lambada titreyen alevi üşüten Abdurrahim Karakoç’u vefatlarının seneidevriyesinde rahmetle yâd ediyorum.

Çocuklarımı şiirleriyle büyüttüğüm, gönül ve fikir dünyamızın berrak ırmaklarından şiirleriyle edebiyatımızda masumiyet nöbeti tutan, çocukların dostu, değerli şair, çizgileriyle, kalemiyle hak bildiği davasını savunan zamane dervişi, hemşehrimiz Mevlâna İdris Zengin vefat etmiştir. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum; Türk edebiyatının ve çocuk edebiyatının başı sağ olsun.

BAŞKAN – Sayın Girgin…

9.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, şoför esnafının sorunlarına ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Başkan.

Gümüşhane’de bir şoför esnafı “Bir yıl önce 300-400 liraya doldurduğumuz depoyu şimdi 1.600 liraya, 1.700 liraya dolduramıyorum. 400 liraya, 500 liraya yaptırdığım araç sigortası olmuş 2 bin lira.” diye isyan ediyor. Kürtün ilçemizde bir diğer şoför esnafı da “Saat 14.30 oldu, hâlâ siftah edemedim. Neden? Mazottan dolayı. Müşteri ‘Şu fiyata götürür müsün?’ diyor, götüremiyorum. Şu anda yatıyoruz, ne yapmamız lazım? Sigortası, vergisi, tamiri ve lastik parası derken daha arabanın aylık masrafını çıkaramadım, sigorta parasını da yatıramadım. Zorunlu trafik sigortası ikinci vergi oldu.” diye isyan ediyor. Şoför esnafımızın daha fazla zorlanmaması ve vatandaşa bu zamların yansıtılmaması için servisçi, taksici, dolmuşçu, halk otobüsçüsü, kamyoncu gibi tüm şoför esnafına ticari akaryakıt desteği verilsin. Yatları olanlara mazotu nasıl en ucuz fiyata veriyorsanız şoför esnafına da verin. Şoför esnafının dayanacak gücü kalmadı.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

10.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, açıklanan 2022 yılı hububat alım fiyatlarının tüm çiftçilere hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AK PARTİ olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü liderliğinde daima tarımı destekledik, çiftçilerimizin yanında olduk, olmaya da devam ediyoruz. Bu anlayıştan hareketle açıklanan 2022 yılı hububat alım fiyatları, buğdayda ton başına 6.050 lira alım ve 1.000 lira prim bedeli olmak üzere 7.050 lira olarak açıklanmıştır. Geçen yıl 2.250 lira olan buğday alım fiyatının bu yıl desteklemeyle birlikte 7.050 lira mertebesine çıkmış olması üreticilerimiz adına oldukça sevindirici olmuştur. Açıklanan bu fiyatların başta seçim bölgem Mersin'deki çiftçilerimiz olmak üzere tüm çiftçilerimize hayırlı olmasını diliyor, bereketli bir hasat dönemi ve bol kazançlar diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öcalan…

11.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, Emine Şenyaşar'ın adalet mücadelesine ve yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, Emine Şenyaşar'a para cezası verildi. Ne için para cezası verildi? Dört yıl önce, 2 oğlu, eşi katledilen Emine Şenyaşar'a, İçişleri Bakanına yönelik “Soysuzlar çocuklarımı öldürdü.” sözü üzerine 5.300 lira para cezası verilmiştir. Emine Şenyaşar dört yüz altmış gündür Urfa Adliyesi önünde çocuklarının katillerinin yakalanması için, cezaevinde tutuklu olan çocuğunun bırakılması için adalet mücadelesi vermektedir ama Urfa Adliyesinde, bu adalet mücadelesini cezalandırmak için elinden gelen yapılmaktadır. Bu çürümüşlükten, bu kokuşmuşluktan bir an önce vazgeçilmelidir, katiller yakalanmalıdır, Emine Şenyaşar'ın mağduriyeti de giderilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

12.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, çevre kirliliğine karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, nüfus artışı ve sanayileşmeyle birlikte tüm dünyanın sorunu hâline gelen çevre kirliliği hepimizin yaşamını olumsuz etkiliyor. Başta oksijen olmak üzere, en temel ihtiyacımız olan sağlıklı gıdaların temini için öncelikle çevreyi korumalıyız, gözümüz gibi bakmalıyız. Uyku hariç günümüzün en fazla dört beş saatini geçirdiğimiz evlerimize gösterdiğimiz özenden daha fazlasını, günümüzün büyük çoğunluğunu geçirdiğimiz çevreye göstermek zorundayız. Bir an bile oksijensiz yaşama şansımızın olmadığına göre, oksijen fabrikası olan ağaçları, ecdat yadigarı çınarları kesmek yerine yenilerini dikmeliyiz. Atık sularımızı arıtmak için, ileri biyolojik arıtma tesisi “temel atmama töreni” değil, temel atma törenleri yaparak besin kaynağımız olan, soframız olan denizlerimizi korumalıyız diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

13.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Ziraat Bankasının yandaşçılığına ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ziraat Bankasının iflas eden ORA AVM'de tek kalemde batan kredisi 270 milyon avro, bugünün parasıyla 4 milyar 800 milyon lira. Hesap soran yok, hesap veren yok, soruşturma açılan yok, yargılanan yok. İş çiftçiye geldiği zaman Ziraat Bankasının yetkilileri tereddüt etmeden traktörlere, ekili biçili arazilere haciz koyduruyor. 43 dönüm araziye 122 bin lira haciz koyan Ziraat Bankası, çiftçi tarlasını geri almak istediğinde 645 bin lira istiyor. Bu yandaşçılığı artık milletimiz görüyor, hesap vakti yaklaşıyor. Tarım emekçisine yapılanların hesabı ilk seçimde mutlaka sorulacaktır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

14.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Cumhurbaşkanının dün açıkladığı müjdelere ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye, artık kendi ekonomik ve sosyal programlarını geliştirebilen ve hayata geçirebilen güçlü bir ülkedir. Küresel krizin oluşturduğu bu zorlu dönemde “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışını ilke edinerek, sosyal yardım şemsiyemizi genişleterek hiçbir vatandaşımızın mağduriyetine izim vermeden, desteklerimizi sürdürüyoruz.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, AK PARTİ hükûmetleri olarak bugüne kadar hangi sözü verdiysek onu yerine getirmenin huzurunu yaşıyoruz. Bu kapsamda, tüm memurlarımızı kapsayan 3600 ek gösterge düzenlemesi, aile destek paketi, yargı paketi, bina yalıtım destek kredisi gibi milyonlarca vatandaşımızı yakından ilgilendiren bu müjdelerin hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Önal…

15.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, Kırıkkaleli vatandaşların sorunlarına ilişkin açıklaması

AHMET ÖNAL (Kırıkkale) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Her gün ekmekten şekere, akaryakıttan ayçiçeği yağına kadar yapılan zamların ardı arkası kesilmiyor. Son bir yılda una yüzde 200, elektriğe yüzde 250, akaryakıta yüzde 300 zam geldi. Artan maliyetler sebebiyle Kırıkkale’de 200 gram somun ekmeğin fiyatı son olarak 3 lira oldu. Bu zamlar vatandaşı da fırıncıyı da mağdur ediyor. Vatandaş ay sonunu getiremiyor, esnaf kepenk kapatıyor, geçim sıkıntısı çığ gibi büyüyor.

Kırıkkale, icra takip dosyalarının en çok olduğu, boşanma davalarının da çığ gibi büyüdüğü bir kent hâline geldi. Yirmi yıldır tek başına iktidar olanlar Kırıkkale’nin hiçbir sorununu çözemediği gibi yeni sorunların da oluşmasını sağladı. İşsizliğin her geçen gün arttığı, iş bulamayan gençlerin şehri terk ettiği Kırıkkale’miz tarihinin en zor, en karanlık günlerini yaşıyor. Uygulanan yanlış ekonomi politikaları vatandaşın alım gücünü her geçen gün biraz daha azaltıyor, yoksulluk derinleşiyor. Vatandaşımız ülkemizi bu hâle getirenlerden hesap soracağı günü yani sandığı bekliyor diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Çakır…

16.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, Cahit Zarifoğlu ile Abdurrahim Karakoç’un ölüm yıl dönümüne ve Mevlâna İdris Zengin’in vefatına ilişkin açıklaması

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Sayın Başkan, 7 Haziran Kahramanmaraş’ın çağlayanlarının sustuğu gün sanki; onda hicvin zirvesini, onda halk şiirini Hak adına, halk için mısralara dizme sanatını çok rahat görebileceğiniz, Mihriban’la gönül tellerini titreten Abdurrahim Karakoç'un ölüm yıl dönümü.

Hâl ve hatırını soranlara “Ben iyiyim, sen bugün şiir okudun mu?” diyerek iyiliği şiirle irtibatlandıran, ölümünden sonra kaleme alınan yazılarda “Bir gün keşfedilecek özel bir ada.” diye nitelendirilen Cahit Zarifoğlu’nun ölüm yıl dönümü.

Ve bugün şair, yazar Mevlâna İdris’in Hakk’a yürüdüğünü üzüntüyle öğrendik. O, Mevla’ya özlemini “Ellerimizin Büyük Boşluğu” şiirinde “Rüzgârın sesini, ırmağın sesini/Dağların dağ, denizlerin deniz, kadınların kadın, çocukların çocuk/Erkeklerin erkek, ekmeğin ekmek olduğu bir dünyayı yeniden isterken/Seni istiyoruz aslında…” “‘Ol’ dedin olduk senden/‘Gel’ dedin geldik sana.” dizeleriyle ifade etmişti.

Şairlerimize rahmet diliyor, Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

17.- Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz’ın, Cumhurbaşkanının dün açıkladığı müjdelere ilişkin açıklaması

ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde büyük ve güçlü Türkiye'nin inşasına, vatandaşlarımızın refah seviyelerini daha da yükseltmeye, her alanda ülkemizi kalkındırmaya devam ediyoruz. Yirmi yıllık AK PARTİ iktidarımız süresince eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, adaletten güvenliğe, tarımdan sanayiye, istihdamdan üretime kadar tüm sektörlerde ülkemizi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmak için atılımlar yaptık.

“Biz istemezük.” zihniyetinde olan muhalefetin tüm engellemelerine karşın “Yapamaz.” dedikleri ne varsa yaptık, “Altından kalkamazsınız.” dedikleri ne varsa hepsini gerçekleştirdik. Yirmi yıldır olduğu gibi bugün de söz verdik, yaptık.

Milletimiz müsterih olsun, Cumhurbaşkanımız liderliğinde bundan sonra da daha fazlasını yapmaya, ülkemizi 2053 hedeflerine ulaştıracak inanç ve kararlılıkla yolumuza yürümeye devam edeceğiz.

Bu vesileyle, Cumhurbaşkanımızın dün açıkladığı müjdelerin milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Karasu…

18.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasu’nun, Ankara-Sivas Yüksek Hızlı Tren Hattı’nda meydana gelen göçüğe ilişkin açıklaması

ULAŞ KARASU (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Daha önce açılışı defalarca ertelenen, 2008 yılından bu yana yapımı devam eden Ankara-Sivas Yüksek Hızlı Tren Hattı’nda yine göçük meydana geldi. Daha önce Esmebaşı Tüneli’nde meydana gelen 8 göçüğün ardından, şimdi de Balışeyh mevkisinde göçük yaşandığı ortaya çıktı. Üstelik yaşanan kazanın ardından, dolgu yapım işi (21/b) usulü ihaleyle, gizli kapaklı şekilde, hâlihazırda Ankara-Sivas Hızlı Tren Projesi’ni yapan müteahhitler arasında yer alan bir firmaya 123 milyon 753 bin bedelle verildi. Defalarca “Hat güzergâhında zemin etüdü yeterli değil.” diye uyarmamıza rağmen ne iyileştirme yapıldı ne de gerekli tedbirler alındı. İktidar yetkililerine sormak istiyorum: Siz bu hattı yandaşlarınızı zengin etmek için mi yapıyorsunuz? “Yüzde 99’u tamamlandı.” dediğiniz projede nasıl göçük meydana geliyor? Yıllardır Sivaslılara yalan söyleyen sizler, hattın güvenli bir şekilde ne zaman biteceğini açıklar mısınız?

BAŞKAN – Sayın Ünlü…

19.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlü’nün, öğretmenlerin kadro problemine ilişkin açıklaması

BAHA ÜNLÜ (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Millî Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer, 3 Mart tarihinde yaptığı bir açıklamada öğretmen adaylarımızı çok bekletmeyeceğini, en kısa zamanda atama yapılacağını ve gençlerimizin tedirgin olmaması gerektiğini belirtmişti fakat aradan doksan günden fazla zaman geçmesine rağmen verilen sözler hâlen tutulamamıştır. Bu sebeplerle, defalarca dile getirdiğimiz gibi, her seçim öncesi olduğu gibi, verilen sözler tutulmalı ve binlerce gencimiz hayallerine kavuşturulmalıdır. KPSS 2021 puanıyla 2022 yılında en az 50 bin öğretmen ataması yapılmalıdır. Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik gibi, her türlü güvencesiz istihdam uygulamalarına son verilmeli ve sözleşmeli öğretmenler kadroya alınmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

20.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, Sıfır Atık Projesi’ne ilişkin açıklaması

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – 2022 yılı itibarıyla AK PARTİ Hükûmetinin lideri Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde gerçekleştirdiği çalışmaları anlatmaya devam ediyorum.

Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin 2017 yılında başlattığı Sıfır Atık Projesi’yle bugüne kadar 2 milyon tonun üzerinde atık işlenerek ekonomiye kazandırılmıştır, plastik poşet kullanımında yüzde 75’lik bir azalma olmuştur. Proje başladığında geri kazanım oranı yüzde 13 iken bu oran yüzde 22’nin üzerine çıktı, 2023’teki hedefimiz ise yüzde 35. Bu projeyle 3 milyon ton sera gazı salımı önlenmiş, 265 milyon ağaç kesilmekten kurtarılmıştır.

İspatımız gerçekleştirdiğimiz projelerdir; laf değil, iş üretiyoruz. Belgemiz yaptığımız işlerdir, ortaya koyduğumuz yatırımlardır. Yüzyılın eserlerini yirmi yıla sığdırdık, hamdolsun.

BAŞKAN – Sayın İlhan...

21.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Hasan Aydoğan için yürütülen arama çalışmalarının yetersizliğine ilişkin açıklaması

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Başkanım.

Yaklaşık iki buçuk ay önce, hayatının baharında, yanındaki arkadaşıyla birlikte hunharca katledilen ve aradan geçen yetmiş dört güne rağmen cansız bedeni bulanamayan Hasan Aydoğan’ın acılı ailesi, civar köylüler, Kırşehirliler ve bizler yetkililerin arama çalışmalarını yeterli oranda yapmadıklarından şikâyetçiyiz.

Huzurunuzda, abisinin yokluğuna dayanamayan küçük kardeşin yürek sızlatan mektubunu okumak istiyorum: “Sensiz olmanın zorluğunu sana ne kadar tarif etmeye çalışsam da hiçbir kelime bunu anlatmaya yeterli olmaz. Sen benim mutluluğum, huzurumsun. Şu an yanında olmak, seninle hayatımı paylaşmak istiyorum. Ayrı olduğumuz her saniye seni daha çok özlüyorum canım ağabeyim.”

Evet, umarım, yetkililer Hasan’ın küçük kardeşinin duygu dolu sözlerinden bir nebze de olsa etkilenirler ve hiçbir bahane üretmeden devletin tüm imkânlarını seferber ederek bu dramın son bulmasını sağlarlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya...

22.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, Gaziantep’te yaşanan israfa ve imar yolsuzluklarına ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İsraf ve yanlış projeler yüzünden ülke kaynaklarını tüketen ve hazinede para bırakmayan Hükûmet, Millî Emlakin, hazinenin, bakanlıkların ve kurumların ne kadar arsa ve arazisi varsa satıyor. Merkezî Hükûmet bir taraftan, yerel yönetimler bir taraftan, memlekette satacak yer bırakmadılar. Gaziantep ilimizde de yaşanan israf ve imar yolsuzlukları Antep kamuoyu tarafından da yakından takip edilmektedir. Ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılı süreç ve vatandaşımızın yaşadığı ekonomik sorunlar göz ardı edilerek birilerine şirin görünmek adına 60 milyon liraya okçuluk tesisi kurmak için para bulmaya çalışan Şahinbey Belediyesi, para olmadığı için ilçede bulunan 25 arsayı satma iznini Belediye Meclisinden çıkarttı. Soruyorum sizlere: Madem paran yok, okçuluk tesisinin çok mu aciliyeti var? Belediyenin kaynaklarını, vatandaşın parasını har vurup harman savuran bu anlayışı kabul etmek mümkün değildir.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın...

23.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Melik köyünün sulama sorununa ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bursa Mustafakemalpaşa ilçesi Döllük-Güllüce Sulama Hattı Projesi kapsamında yer alan Melik köyü, kendi imkânları ve BUSKİ katkılarıyla yaptırdığı sulama alanını şu anda maalesef kullanamıyor. Ya 4 bin metrelik boru hattı çekilmesi lazım ya da sulama yapan hattın Hacıali ile Hisaraltı köyleri arasında kalan bölgeye verilmesiyle, daha sonra da diğer Melik köyü arazisinin sulama hattı tamamlandığında vanaların tekrar açılmasıyla hem Melik köyü hem Döllük-Güllüce Sulama Hattı Projesi hem de Hacıali ve Hisaraltı köylerinin hepsinin sulaması yapılacaktır. O kadar verimli arazilerde şu anda sulama yapılamadığı için maalesef köylü kan ağlıyor. Giderlerin bu kadar yükselmesi üzerine bir de elektrikle, pompayla su getirmeleri ürün maliyetlerini katbekat artırmakta. Buradan DSİ yetkililerine ve Hükûmete sesleniyorum: Bir an önce burayı tamamlayın, köylü de üretimini artırsın.

BAŞKAN – Sayın Şevkin...

24.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, Iğdır’ın sorunlarına ilişkin açıklaması

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dört günlük bir Iğdır çalışmasında görmüş olduğum sorunları buradan aktarmak istiyorum. Şehirde bütün yollar kazılmış ancak üç yıldır kayyum nedense bu yolları yapmıyor, âdeta köstebek yuvasına dönmüş durumda. Vatandaş bir an önce bu yolların yapılmasını bekliyor. Araçlar tamirden kurtulamıyor, kent toz içinde âdeta.

Yine, burada hayvancılık bitmiş, hayvancılığın desteklenmesi gerekirken ne yazık ki cezalarla karşı karşıya kalıyor tarım veya mera komisyonu tarafından.

Hastane yok, sağlık ocağı gibi çalışıyor. Genellikle Erzurum’daki hastaneye yetiştirilmeye çalışılıyor ve yolda ölmez de sağ kalırsa insanlar Erzurum hastanesine götürülüyor.

Yine, burada çok ciddi sulama problemi var. Âdeta “ikinci, küçük Çukurova” olarak anılan Iğdır Ovası’nda sulama olmadığı için yüzde 25 verim kaybı söz konusu. Bir an önce sulama istiyor buradaki köylüler. Aralık ilçesine bağlı 10’a yakın köyde su yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Barut…

25.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, kamu emekçileri ile memur emeklilerinin ek göstergeleriyle ilgili yapılması gereken düzenlemeye ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, milyonlarca kamu emekçisi ve emeklimiz yüksek enflasyon nedeniyle, eriyen maaşlar, hız kesmeyen zamlar dolayısıyla açlık ve yoksullukla boğuşuyor.

Kamuda 3600 ek gösterge talebiyle ilgili iktidar sınıfta kalmıştır. 2018 seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan öğretmen, polis, hemşire ve din görevlilerinin ek göstergesinin 3600’e çıkarılması sözünü verdi ama dört yıl geçti ve sonuçta dağ fare doğurdu. Şimdi kamuda memurdan şefe, müdür yardımcısından diğer kademelere ve alanlara dek çoğu kimseyi kapsamayan bu düzenleme gündemde. Çoğu yönüyle eksik, yetersiz ve kapsamı dar olan bu düzenlemeyi de 2023’e sarkıtıyorlar.

6 milyon kamu emekçisi ve memur emeklisini ilgilendiren ek göstere konusunda ayrımsız düzenleme yapılmasını, kamu çalışanlarımızın hakkının verilmesini, adaletsizliğin giderilmesini ve mağduriyetin önlenmesini istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

26.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, tarımdaki sorunlara ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

2002 yılında “Gübre, mazot ve ilaçtaki maliyetleri azaltacağız.” diyerek iktidara gelen AK PARTİ yirmi yılda Türk tarımını bitirme noktasına getirdi. Nasıl mı? 2002 yılında tonu 178 lira olan amonyum sülfat gübresi 13.780 liraya, 194 lira olan CAN gübresi 11.300 liraya, 261 lira olan üre gübresi 20.980 liraya, 389 lira olan DAP gübresi 21.160 liraya yükseldi. Tarım sektörünün bankacılık sistemine olan borcu 2002 yılında 52 milyon lirayken bugün bu rakam 196,8 milyar liraya yükseldi. Mazot fiyatı AKP iktidara geldiğinde 1 lira 24 kuruşken bugün 28 liraya dayandı. Mazot fiyatı yirmi yılda yüzde 2.138 oranında artış gösterdi. Bundan bir yıl önce, 7 Haziran 2021 tarihinde deposu 436,8 TL’ye dolan bir aracın bu gece gelecek zamla birlikte deposu 1,675 TL’ye dolacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu...

27.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, AYM kararlarını uygulamayan hâkim ve savcıların terfisine, Danıştay üyelerinin görev süresinin uzatılması teklifine ve İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceklerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Mehmet Altan davasında AYM kararını uygulamayan Hâkim Akın Gürlek Adalet Bakan Yardımcısı yapıldı. Ancak Cumhurbaşkanının bu kararından da önce, AYM kararlarını uygulamayan ve insanların zarar görmesine yol açan hâkim ve savcılara yönelik yaptırım uygulanmayacağını HSK’nin karar altına aldığı ortaya çıktı yani yaptırım yok, terfi var.

Altıncı yargı paketinde ise bu yıl sonunda görev süresi dolacağı hâlde Danıştay üyelerinin görev süresinin 2026’ya kadar uzatılması teklif ediliyor. Bunlara tamah etmeyeceksiniz umarım sayın Danıştay üyeleri. Bugün yüzlerce kadın yüzünüze bakarak İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin kararın iptalini istedi. Eğer gerçekten hukukçuysanız bu iptal kararını verirsiniz.

İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Köksal...

28.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, dolu yağışından zarar gören Afyonkarahisarlı köylülerin AKP’den taleplerine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Seçim bölgem Afyonkarahisar iline bağlı Sandıklı ilçesinin Saltık ve Sorkun köyleri başta olmak üzere bazı köyleri ile Kızılören ilçemize bağlı Ekinova köyünde geçtiğimiz günlerde yaşanan dolu yağışları yüzünden tarlalarda ciddi zararlar oluştu, ne yazık ki birçok ürün telef oldu. Yağıştan kurtulan ürünlerde de ciddi verim düşüşü var. Çiftçi zaten borç batağında, her gün gelen zamlarla üretim maliyetinin altından kalkamıyorken bir de bu zararla baş etmesi mümkün değil.

Yağışlardan zarar gören çiftçilerimiz zararlarının karşılanmasını ve borçlarının faizsiz olarak ertelenmesini talep ediyorlar AKP’den. Lütfen, dostlar iş başında görsün diye borçları erteleyip günü gelince de faizle almaya kalkmayın. Erteleme olacaksa faizsiz olarak ertelensin.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

29.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, Gaziantep’in Nurdağı ve İslâhiye ilçelerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Seçim bölgem Gaziantep’in Nurdağı ilçesindeki Bademli Mahallesi’nde yapılan TOKİ konutlarında doğal gaz yok. Galericiler sitesi, belediye ek binası, yağ fabrikası, itfaiye, yeni yapılacak olan otogar, bölge trafik, fabrikalar ve daha birçok tesis bu bölgede bulunmaktadır. Artan elektrik, su ve mazot zamlarını da düşünürsek bu bölge halkı ve işletmeler için doğal gaz elzem hâle gelmiştir.

Türkiye’nin minibüs pazarı olan Nurdağı ilçemizde hafta sonları çok fazla satış olmakta ama nöbetçi noter olmadığı için vatandaşlarımız mağdur edilmektedir. İvedilikle Nurdağı ilçemize ve İslâhiye’ye hafta sonları için nöbetçi noter uygulaması getirilmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

30.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Hazine ve Maliye Bakanının kur korumalı TL sisteminden dar gelirliler hariç üretici ve ihracatçıların kâr ettiğine yönelik açıklamasına ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hazine ve Maliye Bakanı bir açıklamasında “Kur korumalı TL’ye geçerek bir yandan doları frenledik, diğer yandan üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar, çarklar dönüyor.” diyor. Nüfusun yüzde 45’inin asgari ücretle geçindiği, emeklinin 2.500 liraya mahkûm edildiği, vatandaşın ağır enflasyon altında ezildiği bir dönemde bu anlayışta bir Bakanın olması bizi şaşırtmıyor çünkü daha önce de yabancı yatırımcılara “Problem mi yaşadınız? Rahat olun, arkamızda Cumhurbaşkanımız var, mevzuatı da değiştiririz.” sözüyle devlet anlayışını “Bu ülkede iş adamı, iş kadını olmak o kadar tatlı, o kadar güzel ki.” beyanıyla nerede durduğunu açıkça göstermiştir.

Göreviniz, ülkeyi içine soktuğunuz ekonomik krizden kurtarmaktır diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Usta, buyurun.

31.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Abdurrahim Karakoç ile Cahit Zarifoğlu’nun vefat yıl dönümlerine, 7 Haziran Türk İşaret Dili Bayramı'na, Kazakistan'da dün düzenlenen Anayasa referandumuna, ülkemizde yapılacak ilk seçimde güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçileceğine, Cumhurbaşkanının pazar günü buğday fiyatlarına ilişkin yaptığı açıklamaya, Hazine ve Maliye Bakanının kur korumalı mevduat sisteminden dar gelirliler hariç üretici ve ihracatçıların kâr ettiğine yönelik açıklamasına ve Cumhurbaşkanının enflasyon ile faiz politikasına yönelik açıklamalarına ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, iyi bir hafta diliyorum.

Bugün, eserleri ve düşünce yazılarıyla tanıdığımız büyük dava adamı, yazar ve şair Abdurrahim Karakoç'un vefatının 10’uncu yıl dönümü. Merhum Karakoç’a Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum.

Yine, bugün, şair ve yazar Cahit Zarifoğlu’nun da vefatının 35’inci yıl dönümü. Merhum Zarifoğlu’na da vefatının seneidevriyesinde Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum.

7 Haziran Türk İşaret Dili Bayramı'nı kutluyorum. Bugün, işitme engelli vatandaşlarımızın iletişim kurma ve kendilerini dünyaya anlatma araçlarını -farkındalık yaratma amaçlı- idrak ettiğimiz bir gündür. Türk işaret dilinin gelişmesine, tanınmasına ve toplumsal farkındalığın artmasına vesile olmasını temenni ediyor, tüm işitme engelli vatandaşlarımızı da muhabbetle selamlıyorum.

Dost ve kardeş ülke Kazakistan'da dün düzenlenen ve yönetim sisteminin yeniden inşasının önünü açacak olan Anayasa referandumuna halkın yüzde 77’si “evet” demiştir. Böylece, Anayasa'da yapılan 33 maddelik değişimle yetkiyi tek elde toplayan başkanlık sisteminin yerine Meclisin gücü ve yetkileri artırılmıştır; “etkili parlamento ve hesap veren hükûmet” anlayışı esas kılınmıştır; Cumhurbaşkanının görevde bulunduğu sürece siyasi partiye üye olması ve akrabalarının hükûmette görev alması engellenmiştir. Düzenlemeyle “Yer altı kaynakları kamu mülkiyetindedir.” ibaresi “halka aittir” olarak değiştirilmiştir; böylece, kamu arazileri artık rant aracı olmayacak, kupon arazisi olarak ihaleye çıkamayacaktır. Kazakistan halkını tebrik ediyor, gerçekleştirdiği bu demokratik reform sürecini destekliyoruz, darısı da başımıza diyoruz.

Ülkemizde yapılacak ilk seçimde “başkanlık sistemi” adı altında yürürlükte bulunan tek adam rejiminin yerine güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sürecini başlatacağız. Meclisin temsil kabiliyeti artırılacak, kanun yapma ve yürütmeyi denetleme işlevleri etkili kılınacaktır. Devletin kontrolü tek bir kişiye değil, kanunlara ve kurallara bağlanacaktır. “Ben yaptım oldu” anlayışıyla hareket etmek yerine ortak akıl egemen olacak, “bir kesime değil, herkese hizmet” anlayışı hâkim kılınacaktır. Yapılan projelerin ve hizmetlerin sahibi saray ve çevresi değil, millet olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz pazar günü Sayın Cumhurbaşkanı buğday fiyatlarına ilişkin bir açıklama yapmıştı. Öncelikle şunu söyleyelim: Geçen yıllara bakarak bu fiyatların açıklanması geç olmuştur çünkü Çukurova’da hasat çoktan başlamıştır yani bir önceki yıla göre yaklaşık bir ay bir gecikme vardır, bu gecikme de üreticiyi bu anlamda mağdur etmiştir. Ayrıca, açıklanan fiyat 6.050 lira, artı 1.000 lira da prim, 7.050 lira. Tabii, bu primi katmamak gerekiyor kimi yerlerde çünkü ÇKS’ye bağlı olarak verildiği için ve birçok üretici aslında ÇKS’de kayıtlı olmadığı için dolayısıyla birçok üretici bundan faydalanamıyor. Bu fiyat da üreticilerin beklentisini maalesef karşılamamıştır. Tabii, geçen yıla göre bakınca yüksek bir fiyat artışı görülmüş olmakla birlikte girdi fiyatlarındaki çok daha yüksek artış, bu anlamda, üreticiyi mağdur edecektir. Hatta, tabii, artış da devam ediyor, mazota her gün zam geliyor; bu anlamda baktığımızda, bu fiyat üreticiyi tatmin eden bir fiyat olmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

ERHAN USTA (Samsun) – Hele hele İç Anadolu Bölgesi gibi ürünün biraz daha gecikmeli çıkacağı bir bölgede, enflasyonun bu kadar hızlı gittiği bir ortamda bugün “Bir miktar belki idare eder.” dediğimiz bu fiyatın önümüzdeki bir iki ay içerisinde çok düşük kalacağını tahmin etmek zor değil. Dolayısıyla, çok daha iyi bir fiyat açıklanmalıydı. Bunu gören kademeli bir fiyata gidilebilirdi çünkü yüksek enflasyon var. Yani maalesef Hükûmetin yanlış politikaları nedeniyle artık Türkiye, paranın bir günde değerini yitirdiği böyle bir ortamı yaşıyor. Bu durumda TMO buğday alamaz. Bakın, buradan ikaz ediyoruz, gelecek yıl yani daha doğrusu bu yıl yine ithalat yapmak durumunda kalınacaktır. Türk çiftçisinden kıstığı parayı Rus çiftçisine, Ukrayna çiftçisine veya Hindistan çiftçisine vermek durumunda olan bir hükûmet anlayışı vardır. Tarım desteksiz olmaz, bu anlamda Hükûmeti bu fiyatları revize etmeye davet ediyorum ve dediğim gibi, enflasyonun yükseldiği bir ortamda bu fiyatların bir ay içerisinde, iki ay içerisinde hiçbir geçerliliği kalmayacaktır. İnşallah, Hükûmetin bu anlamda bir adım atmasını bekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Başkanım.

Dün Sayın Nebati'nin bir açıklaması oldu. Tabii, bizi hiç şaşırtmadı Sayın Nebati. “Şu anda uyguladığımız sistemden dar gelirliler hariç, üretici ve ihracatçılar kâr ediyor.” sözleriyle, uygulanan ekonomi politikalarının geniş halk kitlelerini yıktığını, yaktığını, ezdiğini fakat bir kesim insanı, zengini daha zengin yapan politikalar uygulandığını Hazine ve Maliye Bakanının bizzat ağzından işitmiş olduk, bu itirafı kendi ağzından işitmiş olduk. İtiraf ettiği için tebrik ediyorum fakat böyle bir kötü politikayı uyguladığı için hem Sayın Erdoğan’ı hem de Hükûmetini buradan tabii kınıyorum.

Şimdi, kur korumalı mevduat tamamen ciddi bir gelir transferidir, bunu defalarca söyledik. Bir servet transferi yapılıyor, 84 milyondan toplanan vergiler bir kesim üst gelir grubuna aktarılıyor. Yine, ucuz kredi politikası ve yurt içinden döviz ve altın cinsinden borçlanma da yine aynı şekilde servet ve gelir transferidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Bitireceğim Sayın Başkan.

Biliyorsunuz, zaten son açıklanan millî gelir verileri de bunu itiraf mahiyetindedir. Millî gelir verilerine baktığımızda, ücretlilerin yani çalışanların millî gelirden aldığı payın radikal bir şekilde düştüğünü görüyoruz. Hükûmetin bu politikası, bundan sonra, önümüzdeki dönemde de vatandaşı çok daha fazla ezecektir. Hükûmete önerdiğimiz şeyi, en azından, çalışanlar, emekliler, memurlar ve işçiler için bu güncellemelerin, maaş güncellemelerinin altı ay veya bir yıl yerine her üç ayda bir yapılması konusundaki ısrarımızı buradan tekrarlamak istiyorum.

Bakın, yılın başında ve 4.253 liraya yakın bir açlık sınırı vardı. Şu anda, mayıs ayı itibarıyla asgari ücret, açlık sınırının 1.764 lira altına gerilemiştir. Yazıktır, günahtır, milletimizi bu şekilde mağdur etmeye kimsenin hakkı yok.

Son konu olarak da yine, Sayın Erdoğan’ın birtakım açıklamaları oldu. Tabii, bizi şaşırtmıyorlar çünkü tuhaf laf etmek de zaten bu Hükûmetin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Çok teşekkür ederim, bitireceğim Başkanım.

“Teknik anlamda enflasyon değil, fiilî bir hayat pahalılığı sorunu vardır." demiş Sayın Erdoğan. Sayın Erdoğan’a buradan söylüyorum: İkisi de vardır. “Teknik anlamda enflasyon yoktur.”u nasıl söyleyebilirsiniz? Yani TÜİK “Tüketici enflasyonu yüzde 73,5." diyor, ENAG “Tüketici enflasyonu yüzde 156." diyor. Gıda enflasyonunun yüzde 90, üretici fiyat endeksinin yüzde 132 olduğu bir ortamda yani dünyanın ortalama enflasyonunun 15 katı enflasyon yaşayan bir ülkede nasıl “Enflasyon yok.” diyebilir bu ülkenin Cumhurbaşkanı? Hayat pahalılığı var mı? Var, hem enflasyon hem hayat pahalılığı var. Hayat pahalılığını doğuran da iki şey var; enflasyon, fiyatların yükselmesi, artması fakat milletin alım gücünü artıracak gelirler politikasının buna paralel uygulanmaması. Az önce söylediğimiz asgari ücret güncellemesi yapılırsa, bu kira artışlarına birtakım tedbirler alınırsa, gıda fiyatlarının artışına tedbir alınırsa hayat pahalılığı dizginlenmiş olur. Türkiye, maalesef, hem hayat pahalılığını hem de enflasyonu aynı anda yaşıyor ve bunun nedeni olarak da kendi yanlış politikalarını görmek yerine dövize olan talep...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son kez söz veriyorum Sayın Usta.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Dövize olan talep niye oluyor? Siz yerli parayı koruyacak bütün mekanizmaları bertaraf ederseniz elbette dövize talep olur. Bir, bireyler açısından dövize olan talep güvensizlikten oluyor. Firmalar açısından niye oluyor? İhracatçının gelirinin yüzde 40’ına el koyuyorsunuz. Ya, arkadaş, akıl işi değil bu yaptığınız. O da ne yapıyor? Yüzde 40’ına el koyuyorsunuz; gidiyor, iç piyasadan döviz alıyor, ondan sonra dövize olan talep artıyor. Bu kadar basit bir mantığı anlayamayacak bir iktidar maalesef bu ülkeyi yönetiyor.

Bir de efendim “Faiz politikamız devam edecek. Tuzu kuru kesim faiz artışından faydalanır.” demiş. Biz, faiz artırılsın demiyoruz; biz, enflasyon düşürülsün diyoruz, enflasyona paralel bir faiz politikası uygulansın diyoruz. Şu anda siz politika faizini yüzde 14’te tutuyorsunuz. TÜİK enflasyonunun yaklaşık 59,5 puan altında negatif reel faiz veren bir ekonomide istikrar olmaz, bu enflasyonu düşürmek zorundasınız. Tuzu kuru kesimi destekleyen, Hükûmetin yanlış politikalarıdır. Az önce gelir ve servet politikasını anlattım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Usta, artık son cümlenizi alayım.

ERHAN USTA (Samsun) – Bitireceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim müsamahanız için.

Bir de efendim “Cari fazla vererek bunu kontrol edeceğiz.” diyor. Ya, rakamlara bakmıyor musunuz arkadaşlar? Siz uyarmıyor musunuz? Bakın, geçen yılın ocak-mart döneminde Türkiye 7,5 milyar dolar cari açık vermiş, bu yılın ocak-mart döneminde 18,1 milyar dolar cari açık verildi. Ne zaman verildi? “Cari fazla vereceğiz.” dediğiniz bir dönemde verildi ve yıl sonu cari açık 50-60 milyar doları aşacak. Şimdi, bu, gün kadar açık olan bir ortamda siz tutup “Biz cari fazla vererek kuru kontrol altına alacağız, enflasyonu kontrol altına alacağız.” diye bir politikayı millete yutturmaya çalışıyorsunuz, bunu anlamak mümkün değil. Bunun sonucu milletin daha fazla fakirleşmesidir, bu fakirleşmeye de biz müsaade etmeyeceğiz.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bülbül, buyurun.

32.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Halil Esendağ ve Selçuk Duracık’ı şehadetlerinin seneidevriyesinde rahmet ve minnetle andıklarına, Abdurrahim Karakoç ile Cahit Zarifoğlu’nun vefat yıl dönümüne ve Mevlâna İdris Zengin’in vefatına, 7 Haziran 2016 tarihinde İstanbul Vezneciler'de düzenlenen bombalı saldırıda şehit düşen 6’sı polis 12 vatandaşımızı ve 7 Haziran 1982 tarihinde Ermeni terör örgütü ASALA tarafından katledilen Lizbon Büyükelçiliği diplomatı Erkut Akbay ve eşi Nadide Akbay'ı rahmetle andığına, PKK’yı destekleyen Batılı ülkelere, Fransa, Avusturya gibi Batılı ülkelerde ve özellikle Hindistan’da artış gösteren İslam düşmanlığına ve Antalya Serik’te bir lisede Kur’an-ı Kerim’e yapılan saygısızlığa ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran 1983 tarihinde 12 Eylül darbesinin zulmüyle idam edilen ülküdaşlarımız Halil Esendağ ve Selçuk Duracık’ı şehadetlerinin seneidevriyesinde rahmet ve minnetle anıyoruz.

“Sinan'da estetik, Itrî'de ahenk

Sebillerde hayat, kubbelerde renk

Mevlânâ'da ilim, Barbaros'ta cenk

Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.”

Türk edebiyatının usta kalemlerinden Türk-İslam ülküsünü şiirleriyle gönüllere nakşeden şair ve yazar Abdurrahim Karakoç’u vefatının seneidevriyesinde rahmet ve minnetle anıyoruz.

Yine, şair ve yazar Sayın Cahit Zarifoğlu’nu da vefatının seneidevriyesinde rahmetle anarken bugün vefatını öğrenmiş olduğumuz yazar Mevlâna İdris Zengin’e Allah rahmet eylesin diyoruz, ailesine de başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

Sayın Başkan, terör örgütü PKK tarafından 7 Haziran 2016 tarihinde İstanbul Vezneciler'de düzenlenen bombalı saldırıda şehit düşen 6’sı polis olmak üzere 12 vatandaşımızı alçak saldırının yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz.

Yine, 7 Haziran 1982 tarihinde Ermeni terör örgütü ASALA tarafından katledilen Lizbon Büyükelçiliği diplomatımız Erkut Akbay ve eşi Nadide Akbay'ı şehadetlerinin seneidevriyesinde rahmetle anıyoruz.

Sayın Başkan, terör örgütü PKK'ya destek verme konusunda sicili kabarık olan İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyelik başvurusunun ve ülkemizin Suriye'nin kuzeyine muhtemel, gerçekleşmesi beklenen terör operasyonunun gündemde olduğu bir süreçte Avrupa sokaklarında terör örgütü PKK ve yandaşları yeniden boy göstermeye başlamışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Yunanistan, İsveç, Hollanda’da eş zamanlı gösterilerde bulunan terör örgütü PKK, 8 Mayısta İsviçre’de Basel şehrinde 23 Nisan etkinliklerine saldırarak 6 vatandaşımızı yaralamış, 30 Mayısta Fransa’nın Marsilya şehrinde Kandil’deki terör kamplarını aratmayacak bir şekilde kamp yapılmış, geçtiğimiz hafta İngiltere’nin başkenti Londra’da yürüyüş düzenlenmiş ve son olarak İtalya’nın başkenti Roma’da Palermo Belediye Başkanının da vermiş olduğu açık bir destekle terör propagandası gerçekleştirilmiştir.

Ülkemizin yıllardır terörizme karşı vermiş olduğu haklı ve meşru mücadele ve bu uğurda ödediği bedeller birçok Batılı ülke tarafından da teyit edilmesine rağmen, bu ülkelerin uluslararası hukuk ve yükümlülüklerine aykırı bir şekilde PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerini ülkelerinde himaye etmesi hem ikiyüzlülüğün hem de terörizme destek verildiğinin açık kanıtıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Terörizme destek veren ülkeler, bir gün besledikleri terör belasının kendi ülkelerini vuracağını unutmamalı ve terör örgütleriyle aralarına mesafe koyarak devletler arası ilişkilerde hukuki yükümlülüklerini derhâl yerine getirmelidirler.

Sayın Başkan, eğitim kurumlarında başörtüsünün yasaklanması ve Müslüman mülklerinin yıkılması gibi kararların alındığı, yaklaşık 200 milyon Müslümanın yaşadığı Hindistan’da 11 Mayısta Maharaştra eyaletinde 900’den fazla camide ezan sesinin kısılması kararından sonra iktidardaki Halk Partisi sözcüsü 3 Haziranda katıldığı televizyon programında yüce dinimize ve Peygamber Efendimiz’e yönelik hakaret içeren ifadelerde bulunmuştur.

Öte yandan, geçtiğimiz gün Avusturya Sollenau’da bulunan Yeşil Cami’nin duvarlarına İslam karşıtı ve ırkçı ifadeler yazılmıştır. Yaklaşık 700 bin Müslümanın yaşadığı Avusturya’da yayımlanan 2021 Müslüman Karşıtı Irkçılık Raporu’nda, geçen yıl 1.061 ırkçı saldırının meydana geldiği, Müslümanlara yönelik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – …ırkçı ve nefret içerikli saldırıların yüzde 65,4’le en çok dijital platformlarda yaşandığı raporlanmıştır.

Sistematik bir şekilde Müslüman karşıtlığının körüklenmeye çalışıldığı Fransa, Avusturya gibi Batılı ülkelerde ve özellikle Hindistan’da artış gösteren İslam düşmanlığı, dünya insanlığı açısından kaygı verici boyuttadır. Bununla birlikte, özellikle inanç hürriyeti, hukuk ve demokrasi, bu çirkin saldırılar karşısında tehdit altındadır. Yüce dinimiz İslam’a ve Peygamber Efendimiz’e karşı yapılan her türlü ahlaksız, çirkin saldırıyı şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz.

Sayın Başkan, son olarak, Antalya Serik’te bir lisede meydana geldiği ifade edilen görüntülerde kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yapılan saygısızlık kamuoyu önünde paylaşılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Devam edin, buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Kur’an-ı Kerim’i her daim başının üstünde taşıyan bir milletin evlatları olarak bu çirkin saldırılara asla ve asla izin veremeyiz. Münferit ve cahilce olduğunu umduğumuz bu saldırıyı ve saygısızlığı nefretle kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Meselenin çok yönlü bir şekilde araştırılmasını, arka planında başka birtakım odakların olup olmadığının da göz önüne alınmasını, soruşturmanın çok yönlü olarak sürdürülmesini talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

33.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 3600 ek göstergeye ilişkin açıklamasına, Hazine ve Maliye Bakanının kur korumalı mevduat sisteminden dar gelirliler hariç üretici ve ihracatçıların kâr ettiğine yönelik açıklamasına, İstanbul Sözleşmesi’nin bugün Danıştaydaki duruşmasına, kadın cinayetlerine, İskenderun Cezaevinden mahkeme için getirilen Mehmet Şafak Elçiçek, Emrullah Abay ve Süleyman Benzer’in duruşma öncesinde uğradığı saldırıya ve Emine Şenyaşar’a verilen cezaya ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün gece milyonlarca memurun yıllardır beklediği 3600 ek gösterge adımını Kabine toplantısının ardından açıkladı. Bu açıklamaya göre, memurların ek göstergelerinde 600 puan artış olacak; genel müdür yardımcılarının ek göstergeleri 3600’den 4400’e; şube müdürü, ilçe müdürü seviyesindeki yöneticilerin ek göstergeleri ise 2200’den 3000’e çıkacak. Memur sendikalarının konfederasyon temsilcileriyse ne yazık ki iktidarla aynı görüşü paylaşmıyorlar. Yani iktidarın bizlere çizdiği güllük gülistanlık bir tablo hiç de söz konusu değil. 2200 ek göstergesi olan memurun ek göstergesini 600 puan artırıp 2800’e çıkarmanın çalışan açısından hem maaşda hem de emeklilikde çok ciddi bir fark ortaya çıkarmayacağı tartışmasızdır.

Esas itibarıyla, 2008 tarihinde 5510 sayılı Kanun’a göre göreve başlayan 1 milyon 750 bine yakın kamu emekçisi zaten bundan yararlanamıyor çünkü 5510’a göre emekli ikramiyeleri işçiler gibi hesaplanıyor ve 2008’den bu yana 2 milyona yaklaşan kamu emekçisi var, bunlara dair hiçbir adım atılmadı, bunların durumu ne olacak belli değil. Emekli maaş katsayısı bu nedenle artırılmalıdır. Derde deva bir çözümü KESK aslında öneriyor; KESK’e göre 600 puan, 300 puan gibi artırmalar yerine özel hizmet tazminat oranlarında artırım yapılarak memurlar arasındaki ayrımcılığın ortadan kaldırılması gerekiyor ve bunun ayrıntılarını da veriyor; örneğin, 2200 ek göstergesi olan kamu görevlisinin ek gösterge rakamı yüzde 100 oranında artırılınca herkes arasındaki ayrımcılık ortadan kalkar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bu adımların seçim amaçlı hamleler olduğunu sağır sultan bile duydu ve bunu biliyoruz tabii ki, ekonomik krizin etkileriyle kıyas edildiğindeyse çok daha derin ve ciddi çalışmaların yapılması gerektiği elzemdir. “Sağır sultan” derken engellilerden özür diliyorum, bunu sadece bir deyim olduğu için kullandım. Halkın aklıyla daha fazla alay edilmemesi gerektiğini ve bu alay ettirmeye bizim izin vermeyeceğimizi önemle ifade etmek istiyorum.

Evet, dün Maliye Bakanı yine çok önemli bir açıklama yaptı -her açıklaması olay gerçekten- ne dedi? “Enflasyona rağmen biz büyümeyi tercih ettik.” yani “Enflasyon devam etsin ama biz büyüyelim.” Peki, nasıl büyüyecekler? Şöyle diyor: “Bu sistemden dar gelirliler hariç ihracatçılar, üretici firmalar kâr ediyor.” Burada ne demek istiyor? Yani “İhracatçılar ve ithalatçılar kâr ediyor ama dar gelirliler ölsün.” diyor aslında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Dar gelirliler kim? Halk. “Halk ölsün, bizim umurumuzda değil; biz büyüme hedefini gerçekleştiriyoruz.” diyor. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı verilerine göre, bu ortamda, 82,3 milyon nüfuslu Türkiye’de 5 yaş altı çocukların yüzde 1,7’sinin akut yetersiz beslenme, yüzde 6’sının ise kronik yetersiz beslenme sorunu yaşadığını biliyoruz ve 82,3 milyon nüfuslu ülkenin 14,8 milyonu yeterli gıda tüketemiyor. Geçen aylarla karşılaştırdığımızda, bu oranın hızla yükseldiğini görüyoruz maalesef. Yetersiz beslenme oranının en yüksek olduğu il ise yüzde 20,25’le Şırnak; evet, bir kürdistan ili yine ve bu, bölgeler arası ayrımcılığın ne kadar derinleştirildiğini de ortaya çıkarıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bu tabloyu adalet duygusu olan ve vicdanlı olan hiç kimsenin kabul etmeyeceğine, edemeyeceğine ve halkın buna gerekli cevabı vereceğine yürekten inanıyoruz.

Bugün İstanbul Sözleşmesi’nin Danıştayda duruşması vardı. Çok güçlü bir savunma ekibiyle avukatlar, siyasetçiler, kadın hakları örgütleri, kurumlar oradaydı. Biz de Halkların Demokratik Partisi olarak Eş Genel Başkanımızla birlikte davacı olduğumuz için oradaydık ve sözlerimizi kurduk. Fakat maalesef biz Danıştaydayken ve “Sözleşme yaşatır, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz.” derken bir kadın daha saldırıya uğradı. Kim? Avukat -aslında meslektaşımız- Merve, Tepebaşı’nda, alışveriş merkezinin açık otoparkında boşandığı eşi Mete tarafından silahla vuruldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Evet, Cumhurbaşkanının kadınlara küfrettiği bir ülkede -o kavramı kullanmayacağım- işte bu tip cinayet teşebbüsleri, cinayetler ve kadına yönelik şiddet hız kesmeden devam eder, buna da tanıklık ediyoruz. Bu nedenle, bu iktidarı ilk başta kadınlar olarak, öncülük ederek göndereceğiz; bunun sözünü veriyoruz.

Sayın Başkan, işkence artık sokaktan, emniyetten, cezaevlerinden mahkeme salonlarına taşındı. Dün çok korkunç bir olay yaşandı. İskenderun Cezaevinden mahkeme için getirilen Mehmet Şafak Elçiçek, Emrullah Abay, Süleyman Benzer duruşma öncesinde çok ciddi bir saldırıya maruz kaldılar, ters kelepçeyle darbedildiler ve darp neticesinde Süleyman Benzer’in kulağı patlamış ve kan kusmuştur. Bu arada, Süleyman Benzer bayılmış, bunun üzerine cezaevi görevlileri de diğer mahpusları ölümle tehdit etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Şu anda Süleyman Benzer ve diğer mahpuslar can güvenliği tehlikesi altındalar, yaşamları garanti altında değil. Can güvenliğine, yaşam hakkına doğrudan bir saldırı var. Benim elimde duruşma tutanakları var; bizzat mahkeme heyeti kan kustuğunu ve darbı tutanaklara geçirmiş. Artık işkence mahkeme salonlarına taşındı; bunu durdurun. İşkence yapan hiçbir iktidar zaten halkın rızasını alamaz, var olan rızayı da kesinlikle kaybeder, çoktan kaybetti. İşkenceyi bitirin.

Son olarak: Sayın Başkan, Şenyaşar ailesinin, Emine annenin adalet nöbeti devam ediyor; dört yüzlü, beş yüzlü günlere geldi. 2 çocuğunu, eşini kaybeden -katledilen- bir annenin adalet mücadelesi dünyanın her yerinde yankılanırken, destek ve dayanışma artarken anneye önceki hafta bir ceza verildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu son kez açıyorum, tamamlayın sözlerinizi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Neymiş? “Soysuzlar çocuklarımı öldürdüler.” dediği için İçişleri Bakanına hakaret ettiği iddia ediliyor. Bir kere, her şeyden önce -16 soruşturması var bu arada- niye her “soysuz” lafını İçişleri Bakanı kendi üstüne alınıyor, bunu bilmek mümkün değil. Evet, onun çocuklarını ve eşini katledenler “soysuz” kavramından çok daha ağırını hak ediyorlar aslında. Bu, korkunç bir tablo. Bir aileyi resmen katliamdan, kıyımdan geçirdiler. Soysuzluk, bir kişiye mahsus olmadığı gibi bir kavramdır ve burada, adalet nöbeti karşısında adaletsizliği savunan bir yargı sistemiyle ve iktidarla karşı karşıyayız. Şenyaşar anne de ailesi de yalnız değildir, onların mücadelesinin sonuna kadar yanında olacağız ve adaleti kazanacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Altay…

34.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 3600 ek gösterge kararıyla ilgili eksikliklere, EYT’lilerin mağduriyetine, Hazine ve Maliye Bakanının kur korumalı mevduat sisteminden dar gelirliler hariç üretici ve ihracatçıların kâr ettiğine yönelik açıklamasına, Cumhurbaşkanının kadınlara yönelik küfrüne ve TÜİK’in açıkladığı yanlış rakamlar sebebiyle memur ve emeklilerin temmuz ayında gerçek enflasyona oranlı bir maaş zammı alamayacağına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Zatıalinizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yürütme organının, Cumhuriyet Halk Partisinin politika önerilerini ve tavsiyelerini gecikmeli olarak da olsa dikkate almasından aslında memnunuz ama tabii, bunu yaparken bir kere de işi tam olarak yapabildiğine de tanık olmadık. Tıpkı taşerona kadro gibi -ki orada eksiklikler var- emekliye 2 bayram ikramiyesi gibi -orada eksiklikler var- elektrik faturalarından TRT payının kesilmesi gibi burada da eksiklikler var. Nihayet, 2018’den beri söylenen, herkesin, hepimizin diline pelesenk olan 3600’le ilgili yürütme bir adım atacağını dün beyan etti. Tabii, nihai kararı verecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yürütme, bunu ocakta geçerli olacak şekilde getiriyor, bunu anlamak mümkün değil işte. Ya, millet inim inim inliyor. Millet açlıktan kırılıyor. Memura bir jest yapılacak, kamu çalışanlarına, emeklilere bir jest yapılacak. “Efendim, biz bunu ocakta yapacağız.”

Sayın Turan, soruyorum: Niye ocak? Gelin, yürütmenin teklifini -gerçi milletvekilleriniz imza atacak- Meclise getirin -Meclis de bir kere Meclis olduğunu göstersin kardeşim- bunu temmuz yapalım. “Efendim, ek bütçe gerekebilir.” Hayhay, parti olarak söz veriyoruz, ek bütçeyi bir saat içinde, bir gün içinde çıkaracağımızı beyan ediyoruz, taahhüt ediyoruz. Niye ocak ya? Millet inim inim inliyor yani millete “Altı ay sonra sana biraz bir şey vereceğim.” demenin mantığı var mı? 2018’de bizzat Tayyip Bey’in ağzından çıkmış, verilmiş bir söz var: “Efendim, yapıyoruz; ocakta.” Tek gerekçeniz ek bütçe ihtiyacıdır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak -eminim, diğer partiler de buna “hayhay” diyecekler- 3600’ün temmuz ayından itibaren geçerli olmasını istiyor ve talep ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, hiç evelemeyin gevelemeyin, EYT’lilerin de bu mağduriyetini –aha buradan söylüyorum- paşa paşa, tıpış tıpış gidereceksiniz. Hiç kaçacak bir...

Gülme Ramazan Bey, gülme, gülme.

EYT’lilerin mağduriyetini tıpış tıpış gidereceksiniz ve Türkiye'nin bir EYT sorunu da kalmayacak. Diyoruz ki: Hep beraber yapalım, fatura size çıksın. Sıkıştıkça, millet nezdinde itibar kaybettikçe bir şeyler verir gibi yapıyorsunuz, barı bunu da doğru dürüst yapın. Ben, 3600 meselesinin temmuzdan geçerli olacak şekilde yürürlüğe girmesi gereğinin altını çiziyorum, bir.

Sayın Başkan, Sayın Nebati’yle burada beraber yasama faaliyetinde de bulunduk; bir sözü, bir gerçeği ortaya koydu ama –sanıyorum biraz fırça da yemiş galiba beyefendiden- şu ne demek ya? “Ya” derken kusura bakmayım. “Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar, çarklar dönüyor.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu ne demek?

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Doğru söylüyor, itiraf etti.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Doğru söylüyor, tabii doğru söylüyor da -dedim zaten, doğru da- bu, insanların gözünün içine baka baka “Bizim bir tek derdimiz var zenginler, fakir fukara bizim derdimiz değildir.” demektir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Öyle demedi ya.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani öyle demedi, söylediğinden mealen böyle çıkar. Sözümü kesme, bende keseri.

Bunu Nureddin Bey’in çıkıp bir izah etmesi lazım. bu ara AK PARTİ cenahında, tabii, söyleyip de sonra “Öyle demek istemedim.” sözleri de çok yaygın.

Bir siyası parti Genel Başkanının, hele hele bir ülkenin partili de olsa Cumhurbaşkanının kadınlara yönelik, Anadolu kadınlarına yönelik söylediği küfrü, hakareti kabul ve tasvip mümkün değildir; bunun düzeltilmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Erdoğan’ın bu konuda sicili zaten çok hırlı değil ama bu son ifadesi bardağı taşırmıştır. “Neden olur?” diye düşündüm. Bir Cumhurbaşkanı böyle bir lafı, böyle bir küfrü alenen nasıl eder? Ya, kendisi 159.487 kişi hakkında hakaretten dava açmış, 38 bin kovuşturma açılmış. Bunların içinde ne var Sayın Başkan, sayın milletvekilleri biliyor musunuz? Erdoğan’ın hakaret davası açtığı 84 kişinin yaşları 12 ile 14 arasında. Çocuklarla cebelleşen bir Cumhurbaşkanıyla, çocuklarla didişen bir Cumhurbaşkanıyla karşı karşıyken Erdoğan bu sözü niye söyler? Düşüne düşüne buldum; iki sebebi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi, devam edin.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, gücü kaybeden insan -Erdoğan ki herkes için geçerlidir- kontrolü de kaybeder. İtibarını kaybeden insan da nezaketini kaybeder. Erdoğan’ın içinde bulunduğu hâlin tam cisimleşmiş şekli budur. İtibarı kaybetti, nezaket koptu; gücü kaybetti, kontrol koptu. Benim AK PARTİ yönetimine tavsiyem de… Erdoğan’ın bu konuda biraz tavsiyeye ve telkine muhtaç olduğunu görüyorum. Bazı şeyler vardır ki bu millet asla unutmaz. Erdoğan’ın bu ifadesi -ben telaffuz etmek bile istemiyorum burada- asla unutulmayacak işlerdendir. Tavsiyem, çıkıp erdemli bir davranış gösterip milletten özür dilemesidir.

Sayın Başkan, son olarak TÜİK yöneticilerine seslenmek istiyorum. Temmuz ayında enflasyona dayalı olarak memur ve emekliler için zam açıklanacak, enflasyon farkı açıklanacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hemen tamamlayayım.

Ey TÜİK yöneticileri, ey TÜİK yetkilileri, TÜİK’in etkisiz yetkilileri, yetkisiz etkilileri; milletin sofrasından elinizi çekin. Sizin açıkladığınız yanlış rakamlardan sebep, temmuz ayında millet gerçek enflasyona oranlı, bağlantılı bir maaş zammı, enflasyon farkı alamayacak. Bu, vebaldir; bu, ahtır, ah almaktır; bu, milletin sofrasından ekmek çalmaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisinden ilan ediyorum: TÜİK, milletin sofrasındaki ekmeğe göz dikmiştir, milletin sofrasındaki ekmeği alenen çalmaktadır diyorum, sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.

35.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Mevlâna İdris Zengin’in vefatına, Genel Kurul gündemine ve İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yağmur Atsız’ın “Günlerimiz” şiirinde söylediği gibi “Bir kitaba başlar gibi/Koşarken yavaşlar gibi/Düşen arkadaşlar gibi…” “Sessiz sitemsiz…” Hayat akıp geçiyor, bu akış içerisinde güzel adamlar güzel atlara binip bir bir gidiyorlar. Bu güzel adamlardan birini, sözü zayi etmeyen, kelimeleri dudaklarından değil kalbinden dökülen bir adamı, Andırın Postası’nı, İkindiyazıları’nı öksüz bırakan kıymetli fikir ve edebiyat adamı Mevlâna İdris Zengin’i bugün kaybettik; âlemlerin Rabb’i rahmet eylesin, mekânı cennet olsun inşallah.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Meclisimizde Avukatlık Yasası’yla ilgili değişiklik teklif eden, geçen hafta görüşmelerine başlanan teklifin kalan maddelerini görüşmeyi, onun ardından partilerimizin oluruyla beraber “Çevre Kanunu” diye ifade edilen “müsilaj kanunu” diye ifade edilen 40 küsur maddelik teklifi görüşmeyi hedefliyoruz. Genel Kurulumuzun bu hafta başarılı, verimli bir çalışma yapmasını ümit ediyorum.

Sayın Başkan, fakat şu hususu revize etmek isterim: Grup Başkan Vekillerimiz Genel Kurul başlarken aslında gündeme ilişkin konuşmadan ziyade yani siyasi kürsü konuşmasından ziyade daha özel konular için söz alırlar ama bugün çok farklı bir gündem oluştu. Sayın Altay, özellikle Cumhurbaşkanımıza hakaretlerden yola çıkarak çok sayıda dava açıldığını, bunların takipçisini olduğunu söylediler. Cumhurbaşkanımızın özellikle 15 Temmuzdan sonra tüm davalardan feragat ettiğini herkes bilir. Cumhurbaşkanımızın değil…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bizimle ilgili etmedi, tek bir davadan bile etmedi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Geçen hafta 2 defa adliyeye gittik ya!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Peki, revize ediyorum: HDP’liler hariç herkesten diyeyim o zaman.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Evet, lütfen düzeltelim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Tamam, peki.

Sayın Başkanım, HDP’liler hariçmiş…

KANİ BEKO (İzmir) – Bizimkiler de duruyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O da şikâyete bağlı suç olmadığı için düşmüyor Sayın Başkan, düşmüyor; o da düşmüyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Turan “mış” değil, ben size bir gerçeği söylüyorum, “mış” ne demek ya?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, doğru bilgi verme adına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, şikâyete bağlı suç olmadığı için düşmüyor, feragat olmuyor ona.

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, doğru bilgi verme adına bir şeyler söylemeye çalışıyorum, istiyorlarsa bildiklerine devam etsinler, doğru değil ama söyledikleriniz.

Şöyle: Verilen rakamlar kamu davası olduğundan dolayı…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, özür dilerim, mahkemeler…

BAŞKAN – Sayın Tanal, bir müsaade edin…

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Başkan konuşsun, müsaade edin…

BAŞKAN – Ama bir müsaade edin, bakın…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama doğru bilgi vermiyor, şikâyete bağlı suç olmadığı için mahkemeler düşüremiyor Başkanım.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Mahmut ağabey, biz Engin Bey’i dinledik, müdahale etmedik, lütfen ama.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ağabey, özür diliyorum.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Yani evet, söyleyeceğimiz birçok şey vardı, saygımızdan cevap vermedik.

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Ya, biz hiç müdahale etmedik… Engin Bey, Sevgili Başkanım, dinledik ya. Engin Bey, bir dönün arkanıza.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür diliyorum Başkandan, özür diliyorum; o anlamda değil, düşmüyor yani.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Ama hâlâ konuşuyorsun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ya, dilekçeler veriliyor, düşmüyor arkadaş.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Doğru söylüyor, Tayyip Bey’in dava açtıkları ayrı.

VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) – Mahmut Bey, hani siyaset nezaketti; dinleyin bir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, ister dinlesinler ister dinlemesinler…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ya, Başkandan özür diliyorum ben.

BAŞKAN – Ya, Sayın Altay, daha ağzını açıp bir şey söylemedi Sayın Turan yani lütfen…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Sayın Turan söylemedi.” yanlış anlaşılmasın sonra.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Söylesin diye bekliyorum efendim, söylesin diye bekliyoruz.

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, ben revize ediyorum, ister inansınlar ister inanmasınlar; şunu söylemek istiyorum: Özellikle 15 Temmuzdan sonra Cumhurbaşkanımız 85 milyonun kardeşliği adına vurgu yaparak tüm benzer davalardan vazgeçti, feragat etti. Ancak Ceza Kanunu gereği, Cumhurbaşkanı devletin birliğini temsil ettiğinden dolayı Ceza Kanunu’nda özel madde düzenlenmiş, bir hüküm var. Bunlar kamu davası. Şahsi davalardan feragat edilebilir ama kamu davaları devam eder, savcı devam ettirir; konu bundan ibarettir. Böyle dediğiniz gibi özel takip, gençlerin takibi falan tarzı bir eylemimiz, fiilimiz yok; bilginize sunmak isterim.

Sayın Başkan, ayrıca, bakınız, Meclisin mehabeti hepimizin sorumluluğu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kötü söz, kaba söz -her ne ise söylediğiniz- toplumu üzen, rencide eden ne varsa bizi de üzer, rencide eder; hiç kimse kötü ifadeyi, Meclis kürsüsünde hakaret yapmayı, el hareketi yapmayı, ağır ifade kullanmayı tasvip etmez. Ancak altını çizmek isterim ki Cumhurbaşkanımızla ilgili ifade ettiğiniz meselede “Kadınlara yönelik bunu söyledi, Gezi’ye yönelik bunu söyledi.” tarzı genellemelerin doğru olmadığı kanaatindeyim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Neye yönelik söyledi?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Metnin başı var, sonu var. Cami içerisindeki bir eylemi kınıyor, cami içerisinde kınanan bu eylemi yapanlara aslında kendilerinin açtığı pankartı ifade ediyor. Bakınız, metinde var, ben de size göstermekten çekiniyorum ama hak ettiniz diye göstereceğim.

OYA ERSOY (İstanbul) – Cumhurbaşkanlığı sitesine koymuş utanmadan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Değerli arkadaşlar, Gezi’de bazı arkadaşlar “Biz o küfrün sahibiyiz.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Onun üzerine Cumhurbaşkanımız kendi açtıkları pankarta vurgu yaparak “Madem bunu istiyorsunuz, busunuz.” diyor. Buna rağmen söylüyorum, bakın, buna rağmen söylüyorum. Hiç kimse, Gezi eylemine katılanlar da ben de siz de kötü ifadede bulunmasın, yanlış pankart açmasın, camide eylem yapmasın, kötü konuşulmasın, daha ne dememi istersiniz? Bu ülkede kavga edenin, kötü konuşanın, kötü pankart açanın kimseye faydası olmaz. Üslup hepimiz için kıymetlidir. Bazen kürsünün verdiği anlık refleksler olabilir, siz de yapıyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Engin Bey niye bunu yapıyorsunuz?”

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tamam “Cumhurbaşkanı yanlış yapmıştır.” de olsun bitsin.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Şekerim çıktı.” diyorsunuz, bunu daha önce çok yaşadım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Söyle, Cumhurbaşkanının da mı şekeri çıktı?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Gördüğünüz gibi şu an yine şekeri çıktı Engin Bey’in.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tayyip Bey’e şifa diliyoruz; şeker hastası olmuş, haberimiz yok.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Cumhurbaşkanımızın ifadesi sadece açılan pankarta. Kendilerinin hak ettiğini ifade ettikleri ifadeye ilişkin bir yaklaşımdır; yoksa konuya ilişkin yaklaşımımız dediğim gibidir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

36.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani bir kere “Sayın Cumhurbaşkanı camiyi kirletenlere bunu söyledi.” diyorsa bu, özrü kabahatinden büyük bir meseledir çünkü “Camide içki içtiler.” yalanının üstünden 470 cuma geçti, hâlâ video yayınlanmadı; bir. Sayın Cumhurbaşkanı, işi bir üst yukarı atlattı “Cami yaktılar.” dedi. Bu yakılan camiyi de bilmek ve görmek istiyoruz ama Sayın Turan şunu söyledi aslında: Sayın Cumhurbaşkanının şekeri yükseldi ve söylememesi gereken bir lafı söyledi diye ben yorumladım ama bu Cumhurbaşkanının özür dilememesini gerektirmez. Ben yanlış söylersem… Söyledim, çıktım özür diledim, dilemedim mi? Cumhurbaşkanı da çıksın özür dilesin. Benim eşim de Gezi’deydi, çocuğumda Gezi’deydi yani herkesin alınması lazım, herkesin alınması lazım.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Biz de Gezi’deydik.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani Bülent Bey’i anlıyorum ama Cumhurbaşkanı özür dilemeli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Geziye destek veren bütün kadınların bu talebi yüksek sesle dile getirmesi gerekir diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Turan Bey de geldi oraya, Gezi’de geziyordu o da.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, konu, polemiğin dışında, uzatılacak bir konu değil ancak bir daha söylüyorum: İfade, ne dedikleri gibi Gezi’deki katılanlar içindir ne de tüm kadınlar içindir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kimin içindir ya?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O pankartı açıp “Biz şuyuz.” diyenlere ilişkin bir ifadedir, camiye ilişkin budur Sayın Başkan.

OYA ERSOY (İstanbul) – Hangi pankart ya?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Biz çapulcuyuz.” diye pankart açtılar değil mi?

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

37.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, Sayın Turan'ın açıklamalarını yani doğrusu dehşetle izledim. Neden? Diyor ki bir pankart açılmış ama -o pankart bana da gösterildi konuşurken- o pankartın açılıp açılmadığını bilmiyoruz; velev ki açılmış olsun -velev ki- Cumhurbaşkanı pankart açana küfür mü edecek? Pankart açanla birlikte o etkinliğe katılan milyonlarca kadına küfür mü edecek? Biz de oradaydık, Gezi’deydik. Yani bize “sürtük” mü diyecek?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Niye tekrar söz verdiniz Başkanım? Niye döndünüz başa? Sataşmadan mı? Niye söz aldı?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Böyle bir gerçek olamaz, diyemez. “Özür dileyecek.” dedik. Haddi de değil, hakkı da değil.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – O pankarta sahip çıkılmaz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bir Cumhurbaşkanı kendi vatandaşına küfredemez; hiç kimse kimseye küfredemez, böyle bir hak yoktur. Sanki böyle bir hak bahşedilmiş gibi konuştu.

Diğeri de Cumhurbaşkanının avukatı Hüseyin Aydın “Bizzat HDP'yle ilgili davaları geri çekmedik.” dedi. Ya bunu zaten biliyoruz da kamu davası devam ediyor, şu anda Cumhurbaşkanına hakaret…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Edecek tabii, savcının takibi var.

BAŞKAN – Teşekkür ettim Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bitiriyorum. Ama Başkanım, tutanaklara girsin.

BAŞKAN – Tamam, söyleyin kayıtlara girsin, konuşun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, şu anda 299’dan on binlerce insan yargılanıyor “kamu davası” diye. Kobani davasına -girip izliyoruz- Adalet Bakanı müdahil ya; yargı Adalet Bakanına bağlı, Cumhurbaşkanına, onlar müdahale koltuğunda müşteki olarak oturuyorlar, kuvvetler birleşmiş. “Tek adam rejimi” dediğimiz tam da bu zaten.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Konu Kobani değil, onu açarsak çok lafımız var Sayın Başkan. Konu Kobani değil, konu bambaşka.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Lafını söyle, hiç çekinme, hiç çekinme. Biz her lafa cevap veririz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biliyorum, evet.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, bir dakika da ben alabilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Usta, siz de girmeyin bu topa.

ERHAN USTA (Samsun) – Sadece bir şey söyleyeceğim, tartışma yaratacak bir şey değil.

BAŞKAN –Sayın Usta, buyurun.

38.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Cumhurbaşkanının Gezi olaylarına katılan kadınlara yaptığı bu hakaretamiz konuya ben girmemiştim çünkü yarın grup toplantısında Sayın Genel Başkanımız bu konuyu detaylı bir şekilde açıklayacak, hatta milletin kürsüsüne de bu kötü söze muhatap olan bir kadın çıkartılacak.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Hayır, erkeklere de “kereste” dedi sizin Genel Başkanınız. Hayret bir şey ya!

ERHAN USTA (Samsun) – Fakat şu kadarını söyleyeyim: Burada, tabii, hakikaten Sayın Cumhurbaşkanının özrü kabahatinden de büyük yani “milletin ifadesiyle” diyerek aslında bütün millete de hakaret etmiştir.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Bütün erkeklere söyledi, o zaman bütün erkekler de çıksın kürsüye. Böyle bir şey olur mu ya!

ERHAN USTA (Samsun) – Sadece kadınlara değil, bütün millete de hakaret etmiştir; bu notu da düşmek gerekiyor.

Teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İYİ Parti Grubunun da…. Söylemeyelim şimdi ne dediğini Sayın Genel Başkanın; neler söyledi, yapmayın ya!

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Aynen. Ya, bütün erkeklere “kereste” dedi sizin Genel Başkan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - O ne ki, daha neler söyledi!

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Lütfen ya… Siz de bunu kabul ettiniz, oturdunuz aşağı, hepiniz kereste olmayı kabul ettiniz.

ERHAN USTA (Samsun) – “Kereste” ile “sürtük” aynı mı? Kerestelere “kereste” denilir, kerestelere “kereste” denilir.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Daha ağzıma alamayacağım laflar söyledi.

ERHAN USTA (Samsun) – Siz diyebiliyor musunuz? Ayıp bir şey ya! Aynı mı “kereste” ile “sürtük” ifadesi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade edin. Bakın, çok uzun bir çalışma günümüz var önümüzde.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, çiftçilerin üretimde kullandığı akaryakıtta ÖTV’nin kaldırılması ve tarımsal girdilerin fiyat artışlarına karşı gerekli önlemler alınarak Türk tarımının veriminin artması, çiftçilerimizin üretime devam etmesi ve girdi maliyetlerinden oluşan mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla 7/6/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 7 Haziran 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

7/6/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 7/6/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                        Erhan Usta

                                                                                                                                                                                                                          Samsun

                                                                                                                                                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

Samsun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Erhan Usta tarafından, çiftçilerin üretimde kullandığı akaryakıtta ÖTV’nin kaldırılması ve tarımsal girdilerin fiyat artışlarına karşı gerekli önlemler alınarak Türk tarımının veriminin artması, çiftçilerimizin üretime devam etmesi ve girdi maliyetlerinden oluşan mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla 7/6/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 7/6/2022 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Sayın Fahrettin Yokuş.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi İYİ Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Tarımın üretim girdileri olan mazot, tohum, gübre, ilaç ve elektriğin fiyatı gün geçtikçe artıyor, âdeta borsa gibi artıyor, her gün zam üstüne zam geliyor. Sabah kalkıyoruz zam, akşam yatıyoruz zam; sağa dönüyoruz zam, sola dönüyoruz zam. Çiftçilerimiz de tüm vatandaşlarımız gibi zamlar karşısında ezim ezim eziliyorlar. Son bir yılda akaryakıta yüzde 300 zam, elektriğe yüzde 200, gübreye yüzde 400, yeme yüzde 250, tarımsal ilaç fiyatlarına ise yüzde 100 ile yüzde 400 arasında zam geldi, artış geldi. Bu artışlar çiftçimizi toprağına küstürmüştür, üretimden koparmıştır. Yüksek girdiler nedeniyle bu yıl tarlalarımıza çiftçilerimiz maalesef yeterince gübre atamamıştır. Türk çiftçileri soruyor: “Yatlara, teknelere uygulanan ÖTV indirimi neden toprağını ekip biçen bizim çiftçilerimize çok görülür, üretmek suç mu; bu nasıl bir anlayıştır?” Yine, çiftçilerimiz diyor ki: “Mazot olmadan çiftçi üretim yapabilir mi, hangi vicdana sığar bu durum? Çiftçilerimize bu kötülüğü -biz söylüyoruz- neden yapıyorsunuz? Her gün artan mazot fiyatları nedeniyle çiftçilerimiz artık traktörünü çalıştıramaz hâle geldi, çiftçilerimiz artık ekin değil borç biçiyor, dert biçiyor, maalesef durum bu.

Değerli milletvekilleri, hatırlarsanız 14 Ekim 2016 tarihinde İzmir’in Ödemiş ilçesinde “Millî Tarım Projesi” toplantısı yapılmış, bu toplantıda dönemin Başbakanı Sayın Binali Yıldırım “Çiftçilerimizin kullandığı mazotun yarısı bizden, yarısı sizden. Haydi, hayırlı olsun.” demişti. Aradan altı sene geçti, biz devletimizi yönetenlerin sözünün yere düşmesinden üzülürüz ama AK PARTİ Grubu altı senedir hiç üzülmüyor. Kardeşim, Başbakanınızın sözünün yere düşmesinden zevk mi alıyorsunuz? Sözünü tutun, çiftçilerimizi mutlu edin yani bizim dediğimiz bu.

Yine 2006’da çıkardığınız yasa var: “Gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’i çiftçilere, besicilere ödenir.” diye. Niye yarısını ödüyorsunuz, niye hakkını gasbediyorsunuz, yasaya niye uymuyorsunuz? Yazıktır, günahtır! Madem verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz, düzenlediğiniz yasalara uymuyorsunuz, o zaman çiftçilerin karşısına nasıl çıkacaksınız yarın oy diye? Vallahi, size çiftçilerimiz oy değil hiçbir şey vermez; aklınızı başınıza alın, bir an önce çiftçilerimizin haklarını iade edin.

Çiftçilerimizin sizden isteği var, çiftçilerimiz diyor ki: “Artık itibar görmek istiyoruz, artık zarar etmek istemiyoruz, alın terimizin karşılığını istiyoruz. Ürettiğimiz ürünlere alım garantisi istiyoruz.” Diyorlar ki: “Ya, çok şey mi istiyoruz? “Ürünümüz tarlada kalmasın.” Yani “Üretim yaparken üzülmeyelim, hasat yaparken sevinelim.” istiyorlar.” Çok mu şey istiyorlar? Çok şey istemiyorlar ama siz çiftçilerimize maalesef alın terinin karşılığını vermeyi çok görüyorsunuz ve bu yüzden de çiftçiye bütün Tarım Bakanlarımız şaşı bakıyor, siz iktidar olarak da şaşı bakıyorsunuz.

Dün Konya’mızın Sarayönü ilçesi ile oraya bağlı Ladik kasabamızda çiftçilerimizle beraber oldum. Çiftçilerimiz diyorlar ki: “Bundan on beş yirmi sene önce 1 kilogram buğday karşılığı 1 kilogram CAN gübresi alıyorduk, DAP gübresi, CAN. Şimdi 3 kilo buğday satacağız, 1 kilo gübre alacağız.” Yani diyor ki: “Ey AK PARTİ’liler, bizi düşürdüğünüz hâle bakın? DAP gübresini, CAN gübresini 3’e katladınız ama benim buğdayım yerinde sayıyor, benim emeğim nerede?” Haklı değil mi Konya çiftçisi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - Haklı değil mi Türk çiftçisi? Sadece hakkını istiyor ya, sizden bir şey istemiyor ama bunu dahi çok görüyorsunuz.

Yine, oradaki besicilerle görüştüm, özellikle Ladik kasabamızda, Sarayönü ilçemizde. Diyorlar ki: “Artık Sarayönü’nde büyükbaş hayvan kalmadı, sağılır hayvan kalmadı.” “Neden?” dediğimizde “Sattık, elimizden çıkardık, kurtulduk, zararın neresinden dönersek kâr diye kurtulduk. Çok yakın zamanda küçükbaşları da çıkaracağız; sen sağ, ben selamet.” diyorlar. Allah aşkına, bu insanları niye bu hâle düşürdünüz, hiç mi vicdanınız titremiyor sizin? Artık bu çiftçiye, üreticiye, besiciye şaşı bakmaktan vazgeçin.

Gelin, şu araştırma önergemize destek verin de çiftçilerimiz için yüce Meclisin bir şeyler yaptığını bugün onlara selam söyleyerek gösterelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Serpil Kemalbay Pekgözegü.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sayın vekiller; Türkiye kapitalizmi, doğuşundan bugüne kadar, toplumsal zenginliklerin devlet eliyle bir avuç finans kapitalde ve yandaş sermayede biriktirilme tarihidir. Saray rejimi, Erdoğan iktidarı sermaye içinde seçici davransa da bu politikalara devam ediyor. Saray rejimi tarafından yeni ekonomik model olarak ortaya konulan tutarsız ve karmaşık uygulamalar bütünü, yaşanan servet transferini tarihte görülmemiş boyutlara çıkarttı. Dar gelirliden, sabit gelirliden, emeğiyle geçinenden, işçiden, kadından, çiftçiden, esnaftan, küçük üreticiden üst sınıflara sürekli olarak bir sermaye transferi yaşanıyor. Ekolojimiz, emeğimiz, mülteci emeği, kadın çocuk emeği başta olmak üzere büyük bir sömürü var. Bakan Nebati diyor ki: “Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Bu sebepten de dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar.” Şimdi, çok popüler Genel Kurulda bu Nebati çünkü doğruları söylüyor aslında; Erdoğan ise doğruları söylemiyor. Bakın, ne diyor: “Ülkemizde enflasyon değil fiilî bir hayat pahalılığı sorunu var, teknik olarak enflasyon yok.” Kim doğru söylüyor? Nebati doğru söylüyor. Yine, Erdoğan diyor ki: “Akaryakıt başta olmak üzere zamlar aslında küresel olarak artan enflasyondan kaynaklıdır.” Bakın küresel enflasyona, bakın OECD ülkelerine -Türkiye’nin enflasyonu burada- diğer ülkelerin enflasyonu yüzde 10 civarında, biz üç hanelilere doğru gidiyoruz. Demek ki yine, Erdoğan doğruyu söylemiyor. Yaşanan zamların, ekonomik buhranın temelinde toplumsal faydanın dışlanması yatıyor; emekçinin, çiftçinin, dar ve sabit gelirlinin sırtına basılarak sermayenin desteklenmesi yatıyor.

Türkiye tarımı, pahalı mazot alarak, pahalı gübre alarak, pahalı tohum alarak, bunları kullanarak nasıl ucuz üretim yapabilir, nasıl pazarda ucuzluk olabilir? AKP iktidara geldiğinde kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon 500 bindi, şu anda 500 binin dahi altına inmiş durumda. Mazota, akaryakıta zam üstüne zam yaparak gelinen nokta bu. Yapmamız gereken, ekonomide tercihimizi sermayeden, yandaştan değil, halktan yana yapmak, toplumdan yana yapmaktır; zamlara, sermayeye gelir transferi yapan bu politikalardan vazgeçmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Zamların bir an önce geri alınması gerekiyor. ÖTV hükûmetlerin gelir kaynağı hâline gelmiştir, bu ÖTV’lerin artık kaldırılmasının zamanı da gelmiştir. Servet vergilendirilmelidir, zamlar ortadan kaldırılmalıdır, çiftçi desteklenmelidir, üretim desteklenmelidir ve bu zam zulüm politikalarından bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ali Öztunç.

Buyurun Sayın Öztunç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

“Mihriban” türküsünün yazarı, Ekinözülü hemşehrim sevgili Abdurrahim Karakoç’un bugün 10’uncu ölüm yıl dönümü; Allah’tan rahmet diliyorum. Yine, bugün, Kahramanmaraşlı hemşehrimiz Cahit Zarifoğlu’nun ölüm yıl dönümü; kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Ve bugün, Türk edebiyat dünyasının önemli isimlerinden birisi, Andırınlı hemşehrim Mevlâna İdris Zengin Hakk’a yürüdü; Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun diliyorum. Yarın İstanbul’da defnedilecek; bir kez daha ailesine, tüm Kahramanmaraşlı hemşehrilerime başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, her gün zam geliyor; akaryakıta zam, suya zam, tuza zam, şekere zam; her şeye zam, zam, zam… AK PARTİ Hükûmetinin bildiği tek bir şey var son yıllarda, zam yapmak. Zam yapmaktan başka, bildikleri hiçbir şey yok. Çiftçi perişan durumda; tarlayı artık ekemiyor, biçemiyor. Traktöre mazotu nasıl alacak çiftçi, hiç düşündünüz mü? Alma şansı yok; tarlayı ekme, biçme şansı yok.

Bakın, Artvin’den Ankara’ya, Ankara’dan tekrar Artvin’e dönecek olan bir otobüs -yani Artvin’in bir otobüs firmasını düşünün- 440 litre mazot yakmak zorunda. Dün akşam gelen zamla, 440 litre mazota bin lira cebinden gitti. Kimin? Otobüs firmasının. Otobüs sahibi Artvin’den çıkacak Ankara’ya gelecek, Ankara’dan tekrar Artvin’e gidecek, 440 litre mazot yakacak ve bin lira gitti. Maalesef, zamdan başka yaptıkları bir şey yok.

Başka ne yapıyor? Mesela, AK PARTİ’li Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi öğrenci otobüs biletlerine zam yapmış. Ne menem bir işse İstanbul’daki AK PARTİ’li Belediye Meclisi üyeleri zamma karşı çıkıyor, Kahramanmaraş’takiler zam yapıyor. İkiyüzlülüğün bir başka göstergesidir bu. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi, suya zam, otobüse zam, her şeye zam... O da Tayyip Erdoğan’a bakıyor, bakıyor ki Tayyip Bey zam yapıyor, “Bari ben de yapayım.” diyor.

Başka ne yapıyor? AK PARTİ’li Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi ile Dulkadiroğlu Belediyesi vatandaşa söz verdi, “Dar gelirlilere ev yapacağız, dar gelirliye 1.296 konut yapacağız.” dediler. Yenikent Kooperatifi 2017 yılında üye kaydına başladı, vatandaştan parayı topladılar, dediler ki: “Evleriniz teslim.” Soru önergesi verdim Murat Kurum’a, Murat Kurum bana cevap gönderdi, dedi ki: “2020 Haziranda evler teslim.” 2020 Haziran geçti, 2021 Haziran geçti, 2022 Hazirandayız; evler daha teslim değil. Aynı soru önergesine yanıtta demişti ki Murat Kurum: “Vatandaştan başka para alınmayacak, kimse para vermeyecek.” Şimdi her üyeden 38 bin lira para istiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ya, milleti inim inim inlettiniz. “Ev vereceğiz.” dediniz, oradan yine para istiyorsunuz. Asgari ücretle çalışıyor karı koca, zor şartlarda geçinirken “Bir evim olsun, başımı sokacağım bir yuvam olsun.” diye taksit ödüyor; parayı alıyorsunuz, “Zam yapmayacağız.” diyorsunuz, yapıyorsunuz; “Ek aidat istemeyeceğiz.” diyorsunuz, istiyorsunuz, bir de evleri vermiyorsunuz. Neymiş efendim? Belediye Başkanı diyor ki: “Benden önceki Belediye Başkanının projesi, beni ilgilendirmez.” Kim o? O da AK PARTİ’li Belediye Başkanı. Yani şu anki AK PARTİ’li Büyükşehir Belediye Başkanı kendisinden önceki AK PARTİ’li Belediye Başkanının projesini kabul etmem diyor, binlerce insan perişan. Belediyenin önünde eylem yapılıyor, her gün Kahramanmaraş'ta Dulkadiroğlu Belediyesinin önünde eylem var ve bu insanlar, -bende videoları var- kadınlar gelmiş “Yahu, hep AK PARTİ'ye oy verdik, elimiz kırılsaydı.” diyorlar ama AK PARTİ perişan etti; Türkiye'yi perişan etti, Kahramanmaraş’ı perişan etti. Ya bu işi çözerler ya da o konut sahiplerinin hepsini otobüslerle Ankara’ya taşıyıp Meclisin önünde eylem yaptıracağım.

Teşekkür ederim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztunç, teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Yunus Kılıç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YUNUS KILIÇ (Kars) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; İYİ Partinin çiftçilerin zor günler geçirdiğiyle alakalı araştırma önergesi… Tabii, çiftçilerin dünyanın tamamında zor günler yaşadığı bir gerçek. Tabii, bunun sebepleri var; bunun dış sebepleri var, elbette içeriden kaynaklanan sebepleri de var.

Saygıdeğer milletvekilleri, tabii, pandemi yıllarını göz ardı ederek, dünyada özellikle enerjide, girdi maliyetlerinde, gübrede, mazotta, ilaçta meydana gelen anormal artışları bir tarafa bırakıp, tamamen bunu Türkiye'de getirip AK PARTİ'yle ilişkilendirmek çok haksız bir değerlendirme olur.

Bakın, size bazı rakamlar vereyim, sebeplerini çok iyi anladıktan sonra bir analiz de ben yapacağım izninizle. Arkadaşlar, petrol 2020’den 2021’e 42 dolardan 140 doları gördü. Bin metreküp doğal gaz 115 dolardan -buraya dikkat edin lütfen- 2.500 doları gördü.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Zamanında anlaşma yapsaydınız 400 dolar olacaktı.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Bakın, 115 dolardan 2.500 doları gördü.

RIDVAN TURAN (Mersin) – Yunus Bey, dolar niye arttı? Dolar niye arttı?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Kömürün tonu 50 dolardan 460 dolarları gördü.

ERHAN USTA (Samsun) – Hocam, düşük olan vakitler değerlendirilmedi. 2008’de 145 dolardı petrol. 20 dolara düştüğü vakitleri değerlendirmezseniz böyle olur.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Avrupa’da elektriğin bin kilovatı 47 dolardan 98 dolara çıktı. En ucuz Türkiye’dedir, Avrupa fiyatlarının yarısı. Bakın, bunlar girdi maliyetleri. Bunlar olmadan bir üretim yapmanız mümkün değil.

Arkadaşlar, bu ülkede petrol var mı, benzin var mı? Gübre bu ülkenin kendi ürünü mü? İlacın birçoğu bu ülkede üretilmiyor. Dolayısıyla, bunları dünya fiyatları…

ERHAN USTA (Samsun) – Sattınız fabrikaları, fabrikaları sattınız.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Ya, fabrikalar vardı Başkan, sen yapma bari ya. GÜBRETAŞ ne iş yapar, GÜBRETAŞ?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – İlhami Bey, dinlersen… Bak, sabahtan beri ben dinliyorum. Lütfen… Sen benim Komisyon üyemsin, en fazla bana saygılı olman lazım ya; bir dinleyin ya, lütfen ya, saygılı ol.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Ama dinliyorum bak.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sen bize de böyle yapıyorsun ya, hayret bir şey ya.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Dolayısıyla bu fiyatları görmezden gelerek bir kanaate varmak mümkün değil. Sayın Yokuş dedi ki: “Gayrisafi millî hasıladan vermeniz gereken yüzde 1’i vermiyorsunuz.” Biz AK PARTİ olarak yüzde 1,6 veriyoruz.

ERHAN USTA (Samsun) – 0,3 veriyorsunuz ya! Yalan konuşuyorsun ya, ayıp ya, hocasın ya! 0,3;0,3…

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Avrupa Birliğinin tamamının üzerinde ve bunu yirmi yıldır veriyoruz.

Yine, Fahrettin Yokuş Bey şöyle söyledi, dedi ki: “Binali Bey geldi, İzmir’de ‘Mazotun yarısı bizden.’ dedi ve altı yıldır bir şey yapmıyorsunuz.” Ya, olanı bu kadar yokmuş gibi saymak doğru bir şey mi? Haberiniz yok mu, altı yıldır biz bunu veriyoruz ya.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Yarısını veriyorsun?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Tabii ki yarısını veriyoruz.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Yarısını veriyorsun? Ayağını kaldırdın mı onu söylerken? Herhâlde ayağını kaldırman lazım? Nasıl yarısını veriyorsun?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Bakın, 2016’da Binali Bey 10’uncu ayda bunu söyledi, 2017’de mevsimi başladığı zaman biz bunu çiftçimize verdik; yedi yıldır vermeye devam ediyoruz, haberleri yok.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Onar kuruş veriyorsun.

ERHAN USTA (Samsun) – 10 kuruş, 10 kuruş.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Ya, sizin çiftçinin ne aldığından haberiniz yok mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi Sayın Kılıç.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

ERHAN USTA (Samsun) – Mazot 26 TL, 10 kuruş destek veriyorsunuz.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Yani sizin bu ülkede çiftçiye verdiklerimizden haberiniz yok mu? Çiftçi bunu biliyor.

FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Biliyorsa mesele yok, niye dert ediyorsun?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Bakın, yirmi yıldır biz çiftçiye tam 467 milyar lira ödeme yapmışız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çiftçinin zor günlerinde yirmi yıl boyunca AK PARTİ olmuş ve sizin söylediğiniz gibi bu çiftçi, bu Türk çiftçisi, bu çalışkan insanlar üretmiyor değil; AK PARTİ’nin 2002’de iktidara geldiğinden bugüne kadar en az ürettikleri kalemde yüzde 50’lik artış, bazı kalemlerde yüzde 300’lük artış yaparak hem ülkemize üretiyorlar hem yılda 25 milyar dolar da ihracata katkı yapıyorlar, cari açığımıza katkı yapıyorlar. O yüzden eli öpülesi çiftçiyi en iyi anlayan ve onların -her zaman olduğumuz gibi- en iyi yanlarında olacak olan partinin AK PARTİ olacağını ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, Gezi protestolarıyla ilgili iktidarın ortaya attığı iddiaların araştırılması amacıyla 7/6/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 7 Haziran 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

7/6/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 7/6/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                  Meral Danış Beştaş

                                                                                                                                                                                                                            Siirt

                                                                                                                                                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

7 Haziran 2022 tarihinde Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından (19065 grup numaralı), Gezi protestolarıyla ilgili iktidarın ortaya attığı iddiaların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 7/6/2022 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Rıdvan Turan, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Büyük Gezi direnişinde hayatını kaybeden arkadaşlarımızı saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir lider iktidarda kalmak için neleri göze alabilir, neleri yapabilir? Mesela halkın bir kısmını bir diğer kısmına düşman etmeyi göze alabilir mi? Mesela doğru olmayan şeyleri söyleyebilir mi? Mesela gerçekleri tamamen tepetaklak edebilir mi? Edebilir miymiş bir bakalım: 11 Haziran 2013’te Erdoğan “Camide içki içildi.” dedi. Buna karşın cami müezzininin “Ben Müslüman bir insanım, bu camide böyle bir şey olmadı, olsaydı zaten içeridekiler de buna izin vermezdi.” demesinin ve buna karşılık Erdoğan’ın “Her şey elimizde, bu cuma bunları yayınlıyoruz.” demesinin üzerinden 469 cuma geçti değerli arkadaşlar. Ben başından sonuna kadar Gezi direnişindeydim; aşağı yukarı nerede ne olduğunun, ne olmadığının farkındayım, bilincindeyim. Kabataş’ta başörtülü bacımıza birtakım böyle deri kıyafetli 40 kadar erkeğin uygunsuz davranışlarda bulunduğunu Erdoğan’ın söylemesinden bugüne kadar 469 cuma geçti, dedi ki: “Her şey elimizde, belgeler elimizde, bu cuma bunları göstereceğiz.” Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Bunların alayı yalan. Bir Cumhurbaşkanına doğruları çarpıtmak ve gerçeğe aykırı laflar etmek yakışmıyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, Valide Sultan’da içki içildiğine ilişkin iddiası var, buna karşılık, bunun ispatına dönük hiçbir şey yok. Ama geçen hafta ettiği laf hiç yenilir yutulur cinsten değil. Gerçekten, AKP milletvekili, hele bir AKP Grup Başkan Vekili olmak bayağı zor bir iş, anlıyoruz çünkü Erdoğan’ın söylediği her sözü, her mesnetsiz sözü bir biçimiyle realize etmek “Aslında Cumhurbaşkanımız onu söylemedi de –az önce izlediğimiz gibi- şunu söylemek istedi.” diye teorize etmek çok çok zor bir iş ve gerçeğe takla attıran bir iş.

Dedi ki Erdoğan geçen hafta: “Camilerimizi yaktılar.” Bak şimdi… Diyoruz ki: Kardeşim, gelin bir araştırma komisyonu kuralım, bu, yalan mıdır değil midir? Ben yalan olduğunu biliyorum ama benim bilmemin önemi yok. Böyle aylarca çalışma yapmasına gerek yok bu komisyonun, hangi cami yakılmış, hangi itfaiye olaya müdahale etmiş, hangi tutanaklar tutulmuş, caminin yanma sebebi neymiş, bu caminin İstanbul’daki koordinatları neymiş, müezzini kimmiş, imamı kimmiş, bunları hemen iki gün içerisinde, iki gün de değil, bir gün içerisinde ortaya çıkaralım, var mısınız değerli arkadaşlar?

Bakın, bir ülkeyi yönetiyor olmak demek her türlü lafı mesnetsizce söylemek “Ben söylerim, karşımda da buna kimse cevap veremez.” düşüncesiyle hareket etmek demek değildir, halkın bir kısmını bir diğerine düşman etmeye çalışmak değildir, gerçeklere mugayir laflar etmek değildir. Buradan ilan ediyorum: Sayın Erdoğan, böyle bir şey varsa siz de grubunuza söyleyin, hemen kuralım; kuralım ve gerçeklerin ne olduğunu hep beraber ortaya çıkartalım. Bunun böyle olmadığı koşullarda ne oluyor biliyor musunuz? Ancak ve ancak dışarıdan görünen şudur: Recep Tayyip Erdoğan kendi iktidarını sürdürmek için dindarlar ile sekülerler arasında bir düşmanlık peydahlamaya çalışıyor; bunun siyaseten izah tarzı budur. Recep Tayyip Erdoğan “Benden sonrası tufan olsun.” diyor, Recep Tayyip Erdoğan “Ben bunları söylüyorum, bunun sonucunda ben iktidarımı koruyayım da, ben bu söylem sonucunda bana oy veren dindar muhafazakâr kesimleri konsolide edeyim de bu memleketin sonu ne olursa olsun.” diyor. Şimdi AKP Grubunun önünde iki seçenek var: Ya bu önergeye “evet” diyecekler, bunun ne olduğunu hep beraber araştıracağız ya da “hayır” diyecekler ve bu, tarihsel bir yalan olarak tarihe geçmiş olacak. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Sayın Aytun Çıray, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; dokuz yıl önce bu vakitler demokrasi tarihimizin en büyük sivil hareketlerinden birini yaşamıştık. Milyonlarca vatandaşımız Adalet ve Kalkınma Partisinin Taksim Gezi Parkı’nda yapmaya çalıştığı bir oldubittiyi engellemek için hep birlikte tepki gösterdi, Türkiye çapında büyük bir demokratik dayanışmayı harekete geçirdi. Bu, esasen, milletimizin demokratik olgunlaşmasında çok önemli bir merhaleydi, demokrasiye sahip çıkma bilincinde muazzam bir aşamaydı. İşte bu bilinç iktidar ve onun o dönemki ortağı olan FETÖ unsurlarını telaşlandırdı. Bu nedenle, milletimizin demokratik uyanışını gölgelemek, ona leke düşürmek ve amacından saptırmak için direnen insanlarımıza karşı kasıtlı olarak güç kullanılmaya başlandı, provokatörlerin gösterilere sızmasına âdeta göz yumuldu. O sırada, aynı menzile yürümekte olduğunuz -şimdiki adıyla- FETÖ, katkılarınızla güvenlik ve yargıyı her türlü kumpas için âdeta eline avucuna almıştı. Bütün bunların milletimize ödettiği bedel çok ağır oldu; 2’si güvenlik gücü mensubu, 8’i sivil vatandaşımız olmak üzere 10 canımızı demokrasimize şehit verdik ama gerçek vatanseverler…

Çok daha acı verici şey, FETÖ’nün kumpas tezgâhlarında üretilmiş çok vahim yalanlar ve tuzaklardı. Amaç, milletimizi kanlı bir ayrışmaya, cepheleşmeye ve kutuplaşmaya sürüklemek ve onları düşmanlaştırmak ve bu kutuplaştırmayla, düşmanlaştırmayla sağlanan bir seçmen kitlesi oluşturmaktı.

Bakın, değerli arkadaşlar, 57’nci Hükûmet döneminde Sayın Mesut Yılmaz’ın danışmanıydım; Başbakan Yardımcısıydı ve o dönem partisi gittikçe oy kaybetmekteydi ve kendisine bir proje götürdük, o projeyi yapmamız hâlinde partisinin oy kazanacağını anlattık. O zamanın Başbakan Yardımcısı -rahmetle analım- Mesut Bey ne dedi, biliyor musunuz? “Partinin oy kazanması uğruna devlete zarar veremeyiz.” dedi. Devlet adamı böyle olunur, her önüne getirilen projeyi uygulamaya koyamazsın, koymazsın. Birtakım kumpasları getireceksin burada, millet ile milletin diğer kısmını karşı karşıya koyacaksın!

Şimdi bu, öyle planlı bir bölücülük stratejisiydi ki -işte biraz önce bahsettiler- meşhur Kabataş İskelesi’ndeki iftira, muazzam iftira, inanılmaz… Ve bunu görmüş gibi anlatan ahlaksızlar, dönemin yandaş ve merkez havuz medyasındaki gazeteciler, sözde gazeteciler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Aziz arkadaşlarım, şimdi, son olarak, süre kısıtlı olduğu için şunu söylemek istiyorum: Bütün bu yalanlar için bu kürsüden, bu yalanları söyleyenler adına özür dileyecek bir Adalet ve Kalkınma Partili arıyorum, bir mümin arıyorum; bu yalanlar için özür dileyecek bir mümin arıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

Gezi olayları, Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in belirttiği gibi, istibdada karşı Türk gençlerinin ve gençliğinin direnişiydi. Onlar, kurulmakta olan zorbalık rejimine karşı direnişin öncüleriydi, “Ya istibdat, ya hürriyet!” bayrağını açanlardı; tarih onları çok kısa sürede haklı çıkardı.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ali Şeker.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Konuşmama başlamadan önce Gezi şehitlerini ve Gezi tutsaklarını saygıyla selamlıyorum.

Tam dokuz yıl önce, Erdoğan, AKP grup toplantısında, camide bira içildiği yalanını söylemişti. Hiç utanmadan, hiç sıkılmadan söyledi ve cuma günü bu görüntüleri yayınlayacağını iddia ederek halkı galeyana getirmeye çalıştı. İnanç temelli bir ayrışma, kutuplaşma üzerinden iktidarını devam ettirme çabasına girişti. Bu halkı ayrıştıranlar, bu halkı kutuplaştıranlar hiçbir zaman için kazanamayacaklar, tarih sahnesinde de bunu hep beraber göreceğiz.

O gün başından sonuna kadar Gezi olaylarının içindeydim. Orada barış vardı, orada kardeşlik vardı, orada paylaşma vardı, orada insanlık vardı. Herkes bir araya geldi demokrasi için, gelecekleri için. Bir grup hekim arkadaş, Sıraselviler’deki Dolmabahçe Camisi’ne gitti. Orada sağlıkla ilgili hizmet veren bir daireden yarısı ayrıldı, aşağıya Dolmabahçe Camisi'ne gitti. Orada sağlık hizmeti verenlerden Kaan Özdedeli de -kaybettiğimiz doktor arkadaşlarımızdan- orada görev yapanlardan birisiydi ve siz hâlâ bunlara iftira atabiliyorsunuz. Aradan tam 3.285 gün geçti, 469 cuma geçti, o görüntüler hâlâ yayınlanmadı! Yayınlanması mümkün değil çünkü öyle bir gerçeklik yok, öyle bir iddia vardı, o iddia da kadük oldu ama hâlâ o yalan söylenmeye devam ediliyor.

O caminin müezzini Fuat Yıldırım dedi ki: “Böyle bir şey yok. Böyle bir şey olsaydı oradakiler zaten buna müsaade etmezdi.” Ama Ali İsmail Korkmaz'ı öldürenlerin görüntüleri apaçık ortada. “Vurmayın, ben öldüm.” diyen Ali İsmail Korkmaz gerçeği ortada ama o “Deri ceketliler saldırdı.” en son da “Gezi’de cami yaktılar.” yalanı yeni bir yalan olarak karşımıza çıktı. Umut ediyorum, bunun görüntülerinin yayınlanması 469 cumayı bulmaz. Yani yalanla nereye kadar varacaksınız ve yalanla bu insanları ne kadar kutuplaştıracaksınız? Bunu kutuplaştırmak mümkün değil.

O gün Gezi’de ne oldu biliyor musunuz? Buraya lütfen bakın, o gün Gezi’de cuma namazı kılanlar, cenaze namazı kılanlar diğer arkadaşları tarafından desteklendi, onlara yardım edildi, megafon tutuldu; o gün olan resim budur, bir başka gerçeklik yok orada. O yalanlar bu işsizliği, yoksulluğu, Gezi’deki o gerçek kardeşliği unutturmak için, hayat pahalılığını unutturmak için ama insanların cebi yandı, canı yandı; bunları unutmaları mümkün değil. Buradan bir şey çıkmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ALİ ŞEKER (Devamla) – Gezi’de gençler itirazını ortaya koydu, kulak vermediniz. O gençler dediler ki… Cumhurbaşkanı en son “Giderlerse gitsinler.” dedi ve 1.405 doktor geçen sene gitti; bugünkü durumda, eğer yıl sonuna kadar bu hızla devam edecek olursa 3.200 doktoru biz kaybedeceğiz, yurt dışına gidecek bu kadar çok sayıda doktor. Hâlbuki biz doktor bulamıyoruz, randevu alamıyoruz ve doktorların durumuyla ilgili, iyileştirmeyle ilgili gelen kanun da yetersiz.

Gezicilerin en son itirazı şunaydı, dediler ki: “Üçüncü havalimanını kuş sürülerinin yuvasına yapmayın.” Geçen hafta Ankara-İstanbul uçağı, kuş sürüsü yüzünden pas geçti. Keşke onların seslerine kulak verseydiniz.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Demir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Gezi olayları, asla tarihin en büyük sivil hareketi değildir. 2013 yılının Mayıs ayında Taksim'deki Gezi Parkı'nda “çevre” maskesi arkasına saklanarak başlatılan gösteriler, haddizatında Hükûmetimize karşı bir kalkışmadır; tabii ki bu kalkışmanın asıl hedefi, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'dır ve hatta 15 Temmuzun da öncüsüdür, nasıl depremlerin öncüleri ve artçıları vardır, Gezi, 15 Temmuzun öncüsüdür. Sayın Cumhurbaşkanımızın hedefe konulmasında maalesef HDP, CHP milletvekilleri ve Sayın Kılıçdaroğlu'nun kışkırtıcı bir nefret dili kullanması da çok önemli bir rol oynamıştır.

Değerli milletvekilleri, hafızalarımızı biraz tazeleyelim, yaklaşık otuz gün süren eylemlerde İstanbul, Ankara ve diğer şehirlerde kundaklamalar olmuş, kamu mallarına zarar verilmiştir.

JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) – Ölen canlar ne olacak?

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Vandalizm, sokaklara hâkim olmuştur. Polis arabaları devrilmiş, taşlanmış, yakılmıştır; belediye otobüsleri taşlanmış, camları kırılmış, yakılmaya çalışılmıştır; itfaiye arabaları taşlanmış, yakılmıştır; ambulanslar bile taşlanıp yakılmaya çalışılmıştır.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Kaç kişinin gözü çıktı, gözü.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Sosyal medyada yayılan asılsız haberler ve yabancı medyanın taraflı ve körükleyici yayınlarıyla olaylar büyümüş, terör örgütü sempatizanları ve onların siyasi temsilcileri de sahada yerlerini almışlardır. Sokaklar yürünemez hâle gelmiştir; kaldırım taşları, âdeta bu Vandalizmin silahı hâline gelmişlerdir; ortam, terörize edilmiştir. İşte, bunları yapanların, sözde ağaçlar için sokağa dökülenlerin, eylem çağrısı yapanların İstanbul'da Ortaköy-Dolmabahçe arasında kalan ve Boğaz’ın Avrupa yakası sahil yoluna muazzam bir anlam kazandıran anıt ağaçların bir hiç uğruna, beceriksiz bir yönetim tarafından kesilmesine, aynı zamanda Yalova'da asırlık ağaçların yol bahanesiyle kesilmesine ses çıkarmayan sözde çevrecileri de kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Çevreci değil, çerçeveci…

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Gezi olayları öncesinde ülkemizin ekonomik durumundan da bahsetmek isterim. 23,5 milyar dolarlık IMF borcumuzu ödedik mayıs ayında.

OYA ERSOY (İstanbul) – Bugünden bahset, bugünden.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Üçüncü havalimanının, üçüncü Boğaz köprüsünün, nükleer santralin, şehir hastanelerinin temelleri atılmış, yaklaşık bir ayda 100 milyar dolarlık yeni bir atılım süreci başlatılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Buna karşın, aynı zamanda komşumuz Yunanistan'ın başkenti Atina, Almanya'dan 10 milyar dolar borç alamadıkları için yakılıp yıkılırken biz tarihî projelere başvurduk, bunları başlattık. Ne olduysa işte bundan sonra oldu. O eylemlerin sorumlusu da tetikleyenleri de destekleyenleri de Türkiye'nin ilerlemesine engel olmak isteyenlerdir.

Değerli milletvekilleri, sözün özü, Gezi eylemleri asla bir çevre eylemi olmadığı gibi, temel hedefin, ülkenin birlik ve bütünlüğüne kasteden yıkıcı bir kalkışma olduğu unutulmamalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Arkadaşlar…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sayın Başkan…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Kayıtlara geçmesini istiyorum.

Şimdi, konuşmacı, 15 Temmuz hain kalkışma harekâtının kırılma noktası olarak Gezi eylemlerini gösterdi.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Öncüsü dedim, öncüsü.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Size öncüyü ben söyleyeyim şimdi; iyi dinleyin. 15 Temmuz hain…. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Yalnız, Sayın Çıray böyle bir usulümüz yok.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) – Ne alakası var, hiçbir alakası yok ama alınıyorsanız buyurun o zaman.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Böyle bir usul yok ya!

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Bana cevap vermeyin, bir dinleyin. Bir dakika, kayda geçiriyorum, Çiğdem Hanım, bir dinleyin.

BAŞKAN – Sayın Çıray, böyle bir usulümüz yok yalnız.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Kayda geçiriyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta, böyle bir usul olmadığını siz de biliyorsunuz, yapmayın lütfen ya!

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hayır efendim, kayda geçiriyorum, ben size demiyorum.

BAŞKAN – Ya “kayda geçirmek” diye böyle bir usulümüz...

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – 2004 Millî Güvenlik Kurulu kararlarını uygulamadınız, biri; 2010’da FETÖ’yle birlikte yaptığınız referandumda...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, ben gerekçemi söyleyeceğim.

BAŞKAN – Size de bir şey söylemediler ki...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hayır, ben söyleyeceğim ne söylediğini Başkanım.

BAŞKAN – Sizinle ilgili bir şey söylemedi ki Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Söyledi, ben not aldım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Meral Hanım, her söylenene itiraz edecek olursak bu usulle biz çalıştıramayız ki burayı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, ama bize sataştı.

BAŞKAN – Ne dedi size?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Şunu söyledi: “HDP ve CHP milletvekillerinin halkı birbirine düşürmesi ve kışkırtması sonucu...” dedi, ben not aldım Sayın Başkan.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Daha ne desin Sayın Başkan?

BAŞKAN – Ben orayı kaçırmışım; tutanakları isteyeceğim, bakacağım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, ama öneri oylandıktan sonra gerçekten insicam bozuluyor.

BAŞKAN – E, tutanakları isteyeceğim, bakacağım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hayır, bana... Divana sorun Sayın Başkan, Divan üyeleri duymadı mı acaba, tek ben mi duydum?

BAŞKAN – Duymadım, istiyorum tutanakları, müsaade edin.

Evet, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/6169) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 7 Haziran 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

7/6/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 7/6/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                       Engin Altay

                                                                                                                                                                                                                          İstanbul

                                                                                                                                                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/6169) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 7/6/2022 Salı günkü (bugünkü) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Adıgüzel.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 45’inci maddesi “Devlet, tarım ürünlerinin gerçek değerini bulması için tedbirleri alır.” der. Peki, almış mı? Üreticiden 25 liraya aldığınız şu fındığı yabancı marketlere tam 492 liraya, tam 20 kat... Bu bir zulümdür. Yine, Anayasa’nın 167’nci maddesi “Devlet, piyasalarda kartelleşmeyi önler.” der. Fındıkta ürünün yüzde 70’i kartelin kontrolünde, benim ürettiğim fındığı elin oğlu satıyor, hem ithalatçı hem ihracatçı; nasıl rekabet bu? Adam sağ eliyle alıyor, sol eliyle satıyor. Kim verdi kardeşim bu ihracat iznini? Kendi ürettiğin malı bile kendin satamıyorsan dünyada fındıkta 1’inci olsan ne olur, olmasan ne olur.

Ferrero bunu daha önce, kendi ülkesi İtalya’da da yaptı; İtalya’da fındık 2,5 dolardı, İtalyan üretici ayaklandı, fabrikasını bastı, bunu oradan kovdular, İtalya’da fındık 4,6 dolar oldu. Bizde ise tersine seyretti; fındık 2005’te 5 dolardı, Ferrero geldi, bugün fındık 2,5 dolara düştü. Bu Ferrero Türkiye’den çekilsin, bir saat içinde Türkiye’de fındık 4 dolar olur, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında da 5 dolar olur çünkü biz uluslararası kartellerle iş tutmadık, tutmuyoruz, tutmayacağız.

Fındık tüccarları ise pasif alanda, saha dışında top gezdiriyor; yok lisanslı depoculukmuş, yok iyi tarımmış, yok üretim artışıymış; kardeşim, bunlar ziraat odalarının, TMO’nun görevi. Biz önce, sen ne kazanıyorsun, ülke ne kazanıyor, buna bakalım, bunu konuşalım. Senin yerli sanayicin 100 milyar dolar sermayesi olan bu kartelle baş edebilir mi, bunu konuşalım. Benim sanayicim yüzde 20 faizle fındık alıyor, bu adam yüzde sıfır; benimki yüzde 7’yle dolar borçlanması yapıyor, bu adam yüzde 1! Nasıl yarışacak benim sanayicim bununla? Tabii ki yarışamıyor ve batıyor. İhracatçı yerli firmamız 450’lerden 35’lere düştü. Bu Hükûmet kendi sanayicisine destek vermedi ama Ferrero’ya 650 milyon lira destek verdi. Adam, kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor; piyasaya hâkim kartel, kendisiyle iş birliği yapan firmalardan fındık alırken diğerlerine kapıyı kapatıyor; düzen tam bir mafya düzenidir.

Geçen gün Fındık İhracatçıları Birliğinde seçim vardı; Ferrero, 2 defa ertelenen seçimde, sonunda, aba altından sopa göstererek seçimi kazandı, “Birliği kapatırım ha!” dedi. Bu gücü nereden alıyor? Kendi vatanında parya olmak işte böyle bir şey. Dolar 6 lira, fındık 24 lira; dolar 8,5 lira, fındık 20 lira! Bu nasıl iş? 1 kental fındık 2005’te 921 dolar, geçen yıl 700 dolar, şu anda 520 dolar! Çıkın, anlatın kardeşim bunu. Bu ülke soyuluyor, aldırmıyorsunuz.

Peki, devlet nerede, Rekabet Kurumu nerede? Cebine dolgun maaş, altına makam arabası verilenler ne iş yapıyorlar? Bunlar kör olsa, kulağı duyar; hem kör hem sağır desen, burnun da mı koku almıyor? Ortalığı pislik götürüyor. Rekabet Kurumuna 2018 yılında başvurmuşuz -burada evrakı var- demiş ki: “Ferrero’nun piyasaya hâkim olma ihtimali düşüktür, analize gerek duymadık.” Üç yıl sonra yeni başvurumuza gelen cevap belgeli bir ihanettir, ne diyor? “Bir önceki başvuruda cevap verildiği için herhangi bir işlem yapılmasına gereke duyulmadı.” Yani aradan üç yıl geçmiş, öncekini analize gerek duymamış, şimdikinde de işleme gerek duymamış! Yani milyarlarca dolarlık bir kayıptan bahsediyoruz.

Şimdi, bu 2 rapora imza koyan Rekabet Kurulu üyelerine görevden el çektirilmeli, mal varlıkları incelenmeli, vatana ihanet suçundan yargılanmalıdır çünkü Rekabet Kurulu, bu fındıkla ilgili operasyonun merkezidir. Fındık piyasasında operasyonlar, daha fındık bahçelerinden kar kalkmadan başlıyor arkadaşlar; zirai don olur, rekolte düşük olur fiyat artar da, fiyat yükselir diye önünü kesmek için “Don, fındığa iyi gelir.” diyerek daha kışın ortasında doğmamış çocuğa don biçtiler! Yine, bu yıl, fındık coğrafyasından tam 3.500 kilometre ötede, Dubai’de, güney yarım kürede mayıs ayı ve yasak olmasına rağmen rekolte açıkladılar, yine doğmamış fındığa don biçtiler.

Fındıkta destekleme ne veriyorsun? On üç yıldır 170 lira. 10 kat her şey artmış ama destekleme artmamış. TMO, 27 liradan aldığı fındığı dün 44 liradan satışa sundu. Herkes fındık üreticisine çullanmış, devlet “Bir pay da ben koparayım.” demiş, o da üretici üzerinden kâr yapıyor. TMO, dolar 8 lirayken fındığı 27 TL’den almadın mı, şimdi doların 2 katı olduğu gün nasıl 50 TL’nin altında satıyorsun, sormak lazım?

Şimdi, CHP olarak bir araştırma önergesi verdik. 450 bin fındık üreticisi ailenin ve 8 milyon insanın gözü kulağı burada. Eller kimin için kalkacak, göreceğiz, “evet” derseniz fındıkta kirli oyunları ve kirli piyonları konuşacağız, ülke zararının vahametini ve Rekabet Kurulunun ihanetini konuşacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla) – Son 2 sezondur fındık fiyatında çıtayı Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu belirlemiştir, perşembe günü Ordu’ya geldiğinde olması gereken en düşük rakamı da ifade edecektir. Sayın Erdoğan “Fındık için üreticiyi memnun edecek bir fiyat vereceğiz.” diye müjde vermiş, toplum Erdoğan’ın müjdelerinden korkuyor. Doğal gaz müjdesinden sonra tam 13 defa zam geldi ama hâlâ doğal gaz gelmedi. Bu TÜİK rakamlarına göre fındık fiyatı vermeye kalkmayın, uyarıyorum çünkü Erdoğan’ın enflasyon parametreleriyle fındık üreticisininki aynı değil. Gübre yüzde 350 artmış, dolar yüzde 100 artmış, geçen yıl 1 kilo fındıkla 3,5 litre mazot alınırken şimdi 2 litre bile alınmıyor. Ot biçme 350’den 1.000 liraya, ışkın alma 100 liradan 300 liraya, o yüzden üretici der ki: “Fındık dalda tekleme,/Saray bizi kekleme,/ Millet yüzün çevirdi/ Döner diye bekleme.”

Millet güfteyi gönderdi, besteyi de seçimde gönderecek inşallah. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Sayın Hüseyin Örs.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilen grup önerisi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, mazot fiyatının 25 liranın üzerine çıktığı, gübre fiyatlarının zirve yaptığı, her türlü girdi maliyetlerinin 2’ye, 3’e katlandığı ama her ne hikmetse dönüm başı desteklemenin sabit kaldığı bir ortamda üreticiyi yabancı firmaların insafına terk edemeyiz.

Değerli milletvekilleri, sekiz yıldır 170 lirada sabitlenen destek miktarı enflasyon artışı da göz önüne alınarak muhakkak artırılmalıdır. Bir de şunu söyleyeyim: Pandemi sürecinde zor günler geçiren esnaf ve işinden olan binlerce vatandaşımız için fındık artık tek geçim kaynağı hâline gelmiştir, bunu da arz etmek isterim.

Karadeniz Bölgesi’nin en önemli geçim kaynaklarından biri olan fındık, ne yazık ki can çekişiyor. Fındık üreticilerimiz yıllardır zorlu bir tercihle karşı karşıya bırakılıyor; çiftçi ya ısrarcı olup zarar edecek ya da fındıktan vazgeçecek.

Değerli arkadaşlar, fındıkta en önemli sorunumuz üretimin artırılmasıdır. Bakın, daha dün Trabzon’da yayınlanan yerel gazetemiz, Kuzey Ekspres gazetemizin manşetinde fındık vardı ve burada “Fındık İçin Acil Çağrı” deniliyordu. Ulusal Fındık Konseyinin çağrısıydı bu, bu çağrıda, özetle, 2005 yılında dünyada yüzde 79 seviyesinde olan üretim miktarımızın 2021’de yüzde 69’a gerilediği, rakip ülkelerin üretimleri sürekli artarken Türkiye'de de bunun tam tersi yönde bir durumun söz konusu olduğu manşete çekilmişti. Bu çağrıyı ciddiye almalıyız, bu konuda neler yapabiliriz, bunu konuşmalıyız. Maalesef, görüyoruz ki bu konuda iktidar sahiplerinin herhangi bir aksiyonu yok, herhangi bir hedefi yok, bir planı yok. Fındık ihracatıyla her yıl ortalama 2 milyar dolarlık bir döviz getirisiyle ülke ekonomisine büyük katkı sağlanıyor. Evet, bu doğrudur.

SALİH CORA (Trabzon) – Nasıl oluyor o?

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Peki, bu katkıdan geçim kaynağı fındık olan yüz binlerce aile ve milyonlarca vatandaş ne kadar yararlanabiliyor? Bütün bir yıl boyunca tüm ödemelerini, düğünlerini derneklerini mahsulünü sattığı aya göre planlayan fındık üreticisi ekonomik olarak krizle boğuşuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bugünlerde, üreticilerimizin gözü kulağı iktidarın açıklayacağı fındık fiyatlarındadır.

SALİH CORA (Trabzon) – Ağustosun ilk haftası açıklayacağız.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Açıklanacak fındık fiyatları ya üreticiye hayat verecek ya da fındığın idam fermanı olacaktır.

SALİH CORA (Trabzon) – Siz rahat olun, biz gereğini yapacağız.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Üreticilerimize de bir çağrıda bulunmak istiyorum: Yıllardır sizi sahipsiz bırakan iktidara karşı elinizdeki güvenceniz, seçim zamanı kullanacağınız oyunuzdur.

SALİH CORA (Trabzon) – Fındık üreticilerini hiçbir zaman mağdur etmedik, bundan sonra da mağdur etmeyeceğiz.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Şimdi, ekmeğinizin, alın terinizin karşılığını yabancı şirketlerin insafına bırakan bu iktidara karşı elinizdeki güvenceyi kullanma, seçim geldiğinde oylarınızla bu iktidarı gönderme zamanıdır.

Bunun için de az kaldı diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Erol Katırcıoğlu.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, yine, ülke ekonomisinin önemli yaralarından bir tanesi fındık ve biz, Türkiye olarak fındığı çok üreten bir ülke olmamız itibarıyla fındıktan da çok fazla yararlanma şansımız olmasına rağmen, maalesef, uygulanan ekonomi politikaları, özellikle uluslararası piyasalardaki büyük aktörlerin etkileri fındık piyasasının neredeyse yok olmasına doğru bir trendi teşvik ediyor.

Şimdi, ben çok kabaca burada olan bitenle ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Şimdi, Türkiye’de fındık üreten 500 bin üretici var aşağı yukarı yani üretim alanında bir serbest piyasa ekonomisi geçerli. Hiçbir firma, bu 500 bin üretici, hiçbir şekilde fındık fiyatını etkileme ve belirleme gücüne sahip değil. Dolayısıyla da buradaki sorun, esas itibarıyla rekabetin çok düşük bir fiyat düzeyini ima etmesi. Fakat piyasaya baktığımız zaman, üretim alanında tam rekabetçi veya serbest piyasa ekonomisinin rekabetçi bir düzeni var gibi durmakla birlikte, alım piyasaları itibarıyla baktığımızda orada gerçekten üzerine düşünmemiz gereken bir durum var.

SALİH CORA (Trabzon) – Hocam, fındık kaç lira şu anda?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Nedir bu durum? Çok az sayıda firma var ve bu firmaların bazıları ki bir tanesi…

SALİH CORA (Trabzon) – Erol Hocam, fındık kaç lira şu anda?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Bir dakika, dur.

SALİH CORA (Trabzon) - Fındık hakkında konuşuyorsunuz.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – …özellikle Ferrero, bir İtalyan firması…

MUHAMMED AVCI (Rize) – “Fındık kaç lira?” diyor Hocam.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bilmiyor mu?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – …ve üretim…

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Bilir ya! Biliyordur ya! Bilirsiniz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hocam, biliyor musunuz?

SALİH CORA (Trabzon) – Erol Hocam, fındık hakkında konuşuyorsunuz, fındık kaç lira?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Hocam, siz insicamınızı bozmayın.

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum…

MUHAMMED AVCI (Rize) – Fındık hakkında konuşuyorsunuz, doğru söylüyor, Salih haklı.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Ya, bir dakika durun, anlamıyorum zaten, duymuyorum sizi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok haklı bir sataşma var Başkanım.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Efendim?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Fındık kaç lira, biliyor mu Hocam?” diyor, biliyordur diyorum ben de.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Bilir ya, bilir, bilir!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biliyordur tabii.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Biliyorum tabii.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Salih, Hocanın şirazesini bozuyorsun, niye yapıyorsun bunu?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Şirazeyi bozdu, doğru.

BAŞKAN – Salih burayı kendi odası zannetti! Sayın Cora…

AHMET KAYA (Trabzon) – Salih Cora fındık üreticisi değil ki, o nereden biliyor?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Efendim, çok az sayıda firma alıcı olduğu için bu firmalar fiyat manipülasyonu yapabilme imkânına sahipler. Arkadaşlar, bunu ben söylemiyorum, zaman zaman bu aktörler yani bu alıcı aktörler, firmalar Rekabet Kuruluna başvurmuşlar, demişler ki: “Şu şu şu şirketler aralarında kartel kurmuşlar, fiyatı istedikleri gibi belirliyorlar.” Ve en azından bir dava konusu olmuş.

Şimdi, geldiğimiz noktada, özellikle Ferrero’nun Oltan Gıda Sanayisini devralmasıyla birlikte, ki bence, benim kanaatim odur ki bu devralma işlemi, bu satın alma işlemi doğru bir işlem değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

SALİH CORA (Trabzon) – Fiyatı Ferrero belirlemiyor ki.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Çünkü Ferrero zaten alım piyasasında 1’inci sırada olan bir firma.

SALİH CORA (Trabzon) – Fiyat, Fındık Çalışma Grubunun çalışmaları sonucunda belirleniyor.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Seninle sonra konuşuruz, tamam.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Cora, lütfen ya!

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, arkadaşlar, burada gerçekten de fındık üreticisinin aleyhine bir düzen kurulmuş bir durumda. Elinizi vicdanınıza koyun; özellikle Karadenizli arkadaşlar, burada gerçekten halkımızın aleyhine işleyen bir mekanizma var ve o mekanizmanın bir ucu İtalya’da, bir ucu Amerika’da ve bir ucu da tabii, Türkiye’de ve anladığım kadarıyla da Türkiye’dekiler sizin çok yakın arkadaşlarınız gibi geliyor bana.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hocam, fındığı bilmediğini iddia ediyorlar.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Cemal Öztürk.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine fındık konuşuyoruz çünkü fındık mevsimi yaklaşıyor. Her yıl bugünlerde parti gruplarımız fındıkla ilgili araştırma önergesi veriyorlar, bizler de cevaplarını veriyoruz.

Değerli milletvekilleri, Karadeniz milletvekilleri olarak -Karadeniz Bölgesi’ndeki illerin milletvekilleri olarak- fındığın önemini hepimiz -muhalefet de iktidar da- biliyoruz çünkü fındık bizim her şeyimiz, fındık bizim canımız, kanımız, ne derseniz deyin; Türkiye’nin de tarımsal üretimde bir numaralı ihracat ürünü, yıllardan beri böyle. Doğrudur, biz fındıkta çok daha iyi politikalarla daha fazla gelir elde edebiliriz, buna katılmamak mümkün değil ancak takdir edersiniz ki biz fındıkta her ne kadar üretimde ve ihracatta bir numara isek de alıcı gruplar yani tüketiciler Avrupa ülkeleri. Burada çift taraflı bir mekanizma işliyor; ister istemez alıcının, tüketicinin de tercihlerine karşı duyarlı bir ürün.

Değerli milletvekilleri, fındıkla ilgili olarak müstahsilimiz -üreticimiz- kesinlikle hiç endişe etmesin, müsterih olsun çünkü biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde, fındık üreten illerin milletvekilleri olarak, son dört yıldır “Fındık Çalışma Grubu” altı adı altında bir grup oluşturduk ve fındığa her yıl bu mevsimlerde çalışıp yaptığımız tespitleri, aldığımız kararları Sayın Tarım Bakanına ve Tarım Bakanı vasıtasıyla da Sayın Cumhurbaşkanımıza, Hükûmetimize ulaştırıyoruz ve onların alacağı kararlarda mutlaka müstahsilimizin taleplerini dikkate almalarını sağlıyoruz.

Nitekim, son yıllarda Sayın Cumhurbaşkanımızın fındıkla ilgili verdiği müdahale alım fiyatları müstahsilimizi her zaman memnun etmiştir. Bakın, geçen yıl 11 Ağustosta, 2020 yılında 27 Temmuzda, 2018’de 26 Temmuzda fındık fiyatları ilan edilmiş ve her ilan edilen fındık fiyatları da üretici tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Bu sene de eminiz, vakti geldiğinde, tarihi geldiğinde Hükûmetimiz müstahsilimizin memnun olacağı bir fiyatı ilan edecektir çünkü bu fiyat aynı zamanda dünya fiyatı olmaktadır ve ihracatçımızın da işini kolaylaştıracaktır. Bizim buradaki amacımız, fındık ihracat gelirlerimizin hiçbir zaman 2 milyar doların altına düşmemesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – 900’den 500’e düştü.

AHMET KAYA (Trabzon) – Fındık fiyatı da 3,5 doların altına düşmesin.

CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) – Ve biz fındık üreten illerin milletvekilleri olarak -iktidarı, muhalefeti- konuya objektif olarak yaklaşıyoruz ve Hükûmetimizin alacağı kararlarda onlara tavsiye niteliğinde piyasadan gelen talepleri iletiyoruz.

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Cemal Bey, 900’den 500’e düştü.

CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) – Zaten konu çalışılıyor. Elbette, ben saygı duyarım, Sayın Ordu Milletvekilimiz konuyu gündeme getirdi, Meclisimizin gündemine getirdi; bu, fındık üreticimizin lehine bir durumdur ama buradan şunu ilan ediyorum: Konunun sahipleri olarak, Cumhur İttifakı olarak, AK PARTİ’li ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerimizle biz Fındık Çalışma Grubunu topluyoruz. Nitekim, bugün arkadaşlarımızla istişare ettik, muhtemelen en kısa zamanda -ki bu yarın olabilir- değerlendirmelere başlayacağız ve yaptığımız tespitleri Sayın Tarım Bakanımızla paylaşıp oradan da Cumhurbaşkanımıza ilan edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) – Ben, Sayın Meclisimizi, sizleri saygıyla selamlıyorum ve alınacak kararın mutlaka fındık üreticimizin hayrına olacağını düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Beştaş’a kürsüden bir söz vereceğim.

Sayın Beştaş, buyurun lütfen. (HDP sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu, hemen hemen bütün önergelerde aynı tabloyla karşılaşıyoruz. Önerge içeriğinde araştırılmasını istediğimiz konulara yanıt verilmiyor, neden bu önerge kabul edilmiyor, buna dair bir izah yapılmıyor; doğrudan önergeyi verenler suçlanıyor ve garip bir dille içerikten soyut konuşuluyor.

Şimdi, bugünkü önergemizin iki temel konusu vardı Gezi’yle ilgili: “Camiyi yaktılar, yıktılar.” meselesi ve “İçki içtiler.” meselesi. Yıllardır Cumhurbaşkanı bunu her yerde söylüyor, dillendiriyor; en son bir üst “level”a atladı, “İçki içtiler, ayakkabıyla geldiler.” değil, dedi ki bu sefer: “Yaktılar, yıktılar.” Biz de dedik ki -hatibimiz de söyledi- böyle bir şey var mı, yok mu? Bunun araştırması yirmi dört saatte biter. Yani şuna eminiz: Böyle bir şey olsaydı, siz 7/24, haftanın yedi günü yirmi dört saat bunun görüntülerini bütün Türkiye’ye izletirdiniz. Bunun yalan olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. Yakılma görüntüleri nerede? Hangi cami yakıldı? Buna ilişkin birçok açıklama var.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – İş yerleri yakıldı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bir de bizi halkı kışkırtmakla suçlayanlar, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu işliyorlar; alenen Gezi üzerinden, Kobani kumpas davası üzerinden toplumu ayrıştırıyorlar. Bu bir sır mı? Değil. Yani Cumhurbaşkanı “Ben halkın yüzde bilmem kaçını evde zor tutuyorum.” deme noktasına bile geldi. Bugün iktidar bu önergeyi kabul etmezse Gezi’yle ilgili söyledikleri her şey yalan olarak burada bir kez daha kayıtlara geçmiş olacak, ispatlanacak. Yalanınızın aksini iddia ediyorsanız, kendinize güveniyorsanız, buyurun, araştıralım. (HDP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Gereğini yapacağız.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/6169) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 7 Haziran 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama…

BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ama öncesinde bir yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.

Sayın Altay, Sayın Tüzün, Sayın Aygun, Sayın Kaya, Sayın Sümer, Sayın Güzelmansur, Sayın Adıgüzel, Sayın Kaya, Sayın Aytekin, Sayın Erdan Kılıç, Sayın Özkan, Sayın Şeker, Sayın Kılınç, Sayın Keven, Sayın Sarıaslan, Sayın Aydın, Sayın Bankoğlu, Sayın Şahin, Sayın Süllü, Sayın Antmen.

Evet, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Ödemiş ve Bayındır oda başkanlarına “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Evet, İzmir’den gelen Ödemiş ve Bayındır Oda Başkanları var, kendilerine hoş geldiniz diyoruz. (Alkışlar)

III.- YOKLAMA (Devam)

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.39

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Enez KAPLAN (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/6169) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 7 Haziran 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, (2/4082) esas numaralı, 4749 Sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/172)

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/4082) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                     Utku Çakırözer

                                                                                                                                                                                                                         Eskişehir

BAŞKAN – Önerge üzerinde teklif sahibi olarak Eskişehir Milletvekili Sayın Utku Çakırözer konuşacaktır.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı artık dayanması imkânsız boyutlarda, 84 milyon yanıyor. Bu ekonomik buhran karşısında iktidar büyük bir duyarsızlık içinde; önceliği 5’li çete, önceliği rantiyeciler. Bu olumsuz koşullarda yurttaşlarımız çare için yüzünü belediyelerimize çevirmiş durumda. Ancak belediyeler büyük sıkıntıda, kur artışları ve enflasyon karşısında hepsi zorlanıyor. Örnekler vereyim: Edirne’den; Belediyemizin yıllık mazot kullanımı 700 bin litre. Recep Gürkan diyor ki: “2021 karşılığı 5 milyon lira idi, şimdi 18 milyon lira. Asfalt için bitüm alıyorum, tonu 1.100 liraydı, bugün 10 bin lira; tam 10 katı.” Öbür uçta Ardahan; Başkan Faruk Demir diyor ki: “Elimizi kolumuzu akaryakıtla, elektrikle bağlıyorlar.” İşler o noktaya gelmiş ki yeni hizmete açtığı atık su arıtma tesisini sırf elektrik faturası nedeniyle Bakanlığa devretmeyi düşünüyor. Fiyatlardaki belirsizlik yüzünden belediye ihalelerine giren yok, girse de maliyetin çok üstünde fiyat veriliyor. Eskişehir’de Odunpazarı Belediyemiz Yenikent Mahallemize kültür merkezi ve kapalı pazar yapacak. Hesap yapıldı, 50 milyon lira bütçe ayrıldı ama bu bütçe bugün itibarıyla 150 milyon liraya çıkmış durumda. Belediyenin elektrik borcu on bir ayda yüzde 296 artmış. Büyükşehirlerde ise dert aynı, rakamlar çok daha büyük. Bizim Eskişehir’de yirmi üç yıldır hemşehrilerimize daha nitelikli, daha ucuz hizmet için her bir kuruşun hesabını yapan Yılmaz Büyükerşen Hocamız kaygılanmasın da ne yapsın?

Bir yıl önce 487 milyon lira olan dış borcumuz -bakın, gösteriyorum- arada 187 milyon liralık ödeme yapılmasına rağmen 583 milyon liraya çıkmış. Geçen yılın ilk beş ayına göre, doğal gaz giderlerimiz yüzde 333, akaryakıt giderlerimiz yüzde 283 artmış. Tramvayların elektrik gideri geçen yıla göre yüzde 351 artmış, su ve kanalizasyon idaremizin bütçesinde elektrik faturaları dörtte 1 bütçeyi alıyor. Ankara'da Başkan Mansur Yavaş krediyle otobüs aldı, 623 milyon liralık borcu bugün 1 milyar 170 milyona çıktı; 547 milyon lira kur farkı sırtına yüklenmiş durumda. Hatay'da HATSU'nun kanalizasyon altyapısı için kullandığı borunun fiyatı bile beş ayda yüzde 80 arttı. İşte İzmir; Başkan Tunç Soyer diyor ki: “Kurdaki her 1 kuruşluk artış, İzmir Büyükşehir Belediyemizin borcunu 7 milyon lira artırıyor.” İstanbul; Ekrem Başkan, 2 milyar euro dış borç devraldı, kur 6 lirayken 12 milyar lira ediyordu, şimdi kur 17 lira, sadece devralınan borç 35 milyar liraya çıktı; kur farkından İstanbul bütçesine 23 milyar lira yük bindi. Bakıyorsunuz, Sayın İmamoğlu İstanbul için 18 milyar liralık yatırım bütçesi hazırlamış; metrosu, parkı, altyapısı vesaire. Şimdi, o yatırım bütçesi, hatta yüzde 25 fazlasıyla bir anda buharlaşmış oldu, yok oldu; yazık değil mi?

Değerli milletvekilleri, 11 büyükşehir belediyesinin kur farkı nedeniyle 2022 yılı bütçelerine binen ek maliyet 30 milyar lira, evet, 30 milyar lira. Bunun sorumlusu kim? Elbette belediye başkanlarımız değil, ülkeyi beceriksiz, liyakatsiz ellerde krizden krize sürükleyen saray iktidarıdır. Başka hangi ülkede böyle yüksek kur, böyle yüksek enflasyon var? Bakın, 2019 Haziranından 2022 Haziranına kadar elektrik yüzde 295, motorin yüzde 356 artmış. Peki, tüm bunlara karşılık, belediyelerin gelirlerinde artış olmuş mu? Olmuş ama sadece yüzde 36, öz gelirleri azalıyor. Bakın, Eskişehir’de, metropol ilçe Tepebaşı’nda emlak vergisi ödeyenlerin oranı yüzde 60’lara kadar geriledi. İller Bankasından Tepebaşı’na bu ay gelen ödenek 14 milyon lira ama sadece personel maaş ödemesi 15 milyon lira. Bütçenin yüzde 60’ı ilk dört ayda bitmiş durumda. Belediyelerin borçlanma hakları ve limitleri var ama İller Bankası da kamu bankaları da borç vermiyor. Hatta İstanbul’da, tamamen kur artışı nedeniyle borçlanma kapasitesi heba olmuş durumda. Saray iktidarı ise kendi belediyelerine sağladığı gelir olanaklarını, yardımları, hibeleri Millet İttifakı’nın belediyelerine tanımamakta.

Değerli milletvekilleri, tüm bu zorluklara rağmen 11 büyükşehir, 10 il, 177 ilçe ve 50 beldede toplam 248 Cumhuriyet Halk Partili belediye 4 milyon 800 bin haneye gıda, ulaşım, barınma, eğitim gibi pek çok kalemde toplam 12,5 milyar lira tutarında sosyal yardımda bulundu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – İktidarın kötü yönetimi nedeniyle enflasyonda, kurda yaşanan artışların getirdiği yük olmasa belediyelerimiz vatandaşlarımıza daha fazla ve daha ucuz hizmet verecek ama maalesef, kur artışı ve enerji giderleri ellerini, kollarını bağlıyor. Bu tek adam yönetimi kendi sebep olduğu, kendi yarattığı ekonomik krizlerin mali yükünü belediyelerimize yıkamaz. O nedenle, bu kanun teklifinde verdiğimiz gibi, belediyelerimizin özellikle metro, tramvay gibi altyapı yatırımlarının kur artışı kaynaklı maliyetlerine hazine destek olmalıdır.

Ayrıca, Genel Başkan Yardımcımız Seyit Torun’un 10 maddelik kanun teklifinde sıraladığı gibi, belediyelerin toplu taşımada kullandığı akaryakıta ÖTV, KDV istisnası getirilmeli, konaklama vergileri merkezî yönetim yerine belediyeler tarafından toplanmalı, belediyelerin genel bütçeden aldığı pay yüzde 50 artırılmalı ve belediyelerin toplu taşıma, su ve kanalizasyon hizmetlerinde kullandıkları elektriğin tarifesi ucuzlatılmalıdır. Eğer tüm bunlar hayata geçerse sadece CHP’li belediyelerimizin değil, AK PARTİ’li, MHP’li, İYİ Partili, HDP’li tüm belediyelerimizin üzerinden büyük bir yük kalkacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkanım.

Eğer yapmazsanız da kimse merak etmesin, çok az kaldı, yakında hepsini biz yapacağız.

84 milyonun huzur ve refah içinde yaşayacağı bir ülke için geliyor gelmekte olan diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 44 Milletvekilinin Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 44 Milletvekilinin Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4364) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 328) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

2 Haziran 2022 tarihli 98’inci Birleşimde 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

AVUKATLIK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 16 ncı maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Avukatlık stajına fiilen engel olmamak şartıyla herhangi bir işte sigortalı olarak çalışılması avukatlık stajının yapılmasına engel değildir.

Adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayları ile hâkimlik ve savcılık mesleğinden olanlar hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında görev yapanlar, görevleri sırasında avukatlık stajı yapabilir. Bu kişiler, staj süresince görev yeri saklı kalarak aylıksız veya ücretsiz izinli sayılır ve bu dönemde yıllık izinlerini de kullanabilir. Talep hâlinde ilgili birimlerce ücretsiz izin verilir.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – Madde üzerine ilk söz İYİ Parti Grubu adına Sayın Hasan Subaşı'nın.

Sayın Subaşı, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında konuşmak için partim adına söz aldım. Yürürlük ve yürütme maddeleri dışında 3 maddelik bir değişiklik teklifinden ibarettir. Bu mini teklifin temel nedeni, hiçbir planlama yapmadan, fayda zarar mülahazasına bakılmaksızın iktidar döneminizde peş peşe açılmış 62 hukuk fakültesinden kaynaklı sorunlardır. Hukukçu olmak, toplum nezdinde özenilen bir meslek dalıdır. İktidar için açılması en kolay ve maliyetsiz fakülteler olması nedeniyle, yirmi yıllık iktidarınızda tüm cumhuriyet döneminde açılmış olan hukuk fakültelerinin neredeyse 3 katına yakını açılmıştır ve her zamanki usul ve üslubunuz gereği “Bu fakültelerde öğrenci yetiştirmek için yeterli öğretim görevlisi var mı? Hukuk fakültelerine hukukçu dekan bulabilir miyim? Türkiye'de ne kadar hukukçuya ihtiyaç var? Ne kadarına nitelikli eğitim sağlanabilir? Mezun olanların ne kadarı için iş sağlanabilir?” bunların cevabı iktidarınızca aranmamış, sorgulanmamıştır.

Geçmişte, 1900 yılında açılan Darülfünun Hukuk Fakültesinin devamı olan İstanbul Hukuk Fakültesi ve 1925 yılında kurulan Ankara Hukuk Fakültesi elli üç yıl boyunca nitelikli hukukçular yetiştirerek yeterli olmuştu. İhtiyaç gerektikçe 1978-2002 yılları arasında ise 22 tane daha eklenmiş ve toplam 24 hukuk fakültesine ulaşılmıştır. Yani cumhuriyet tarihinde yetmiş sekiz yılda 24 tane hukuk fakültesi açılmışken planlı kamu yönetimini sevmeyen iktidarınız döneminde, sadece on dokuz yılda 62 tane daha hukuk fakültesi açılmıştır. Bugün toplam 86 tane hukuk fakültesinde 85 bin öğrenci eğitim görüyor ve her yıl 20 bin mezun veriliyor. 165 bin avukat sayısına ulaşılmıştır, 25 bin de stajyer mevcuttur. 15.326 hâkim, 7.494 savcı olduğunu düşünürsek bugün sadece stajyer hukukçuların sayısı toplam hâkim ve savcı sayısından fazladır. Her yıl mezun olan, hukuk eğitimi almış öğrenci sayısı da bu miktara yakındır. Bugün 165 bini geçen avukatı ve asgari ücretle çalışan binlerce genç avukatı düşündüğümüzde sorun devasa boyutlara ulaşmıştır. Her yıl mezun olan on binlerce gencin staj sorunlarına, iş ve aş sorunlarına, nitelikli hukukçu yetiştirme sorununa ve avukatların sık sık şiddete maruz kalmasına ilişkin bu kanun teklifinde ne var dersek çözüme dönük hiçbir şey yoktur.

Sonuç olarak, günübirlik, siyasi hoşluk için açılmış hukuk fakülteleri yüzünden karşımızda duran devasa sorun stajyerleri, avukatları, baroları, on binlerce aileyi ve yüz binlerce seçmeni ilgilendirir hâle geldiği için görünür olmuştur. Dolayısıyla büyüyen sorunun altında kalan iktidar yine yatıştırıcı pansuman tedbirine başvurmayı uygun görmüştür. Bu teklifte çözüme dönük tedbir yoktur zaten sorun bir çırpıda çözülemeyecek boyutlara ulaşmıştır. Bundan sonra hukuk fakültesi açmamak ilk tedbir olmalıdır; ikincisi de kanun tekliflerini hazırlarken çözüm odaklı, eşitlikçi, adaletli yöntemlerle soruna yaklaşılmalıdır ama iktidarınız artık bunu yapabilecek durumda değildir çünkü -keyfî, başına buyruk- sivil toplumu, ilgilileri, baroları ve muhalefeti ve hatta Meclisi dikkate almaksızın, teklifin virgülüne dokunulmadan tamamen her teklif geldiği gibi geçmektedir.

Teklifin 1’inci maddesinde sigortalı işte çalışan stajyerin işi bırakmaksızın stajına devam edebilmesi olumlu karşılanmıştır. Kamuda çalışan, staj yapmak durumunda kalan kamu çalışanının ücretsiz izin zorunluluğu eşitsizlik yaratmaktadır. Hâkim ve savcı sınıfındaki stajyerlerin maaş alıyor olmaları ama yargının savunma ayağında avukatlık stajı yapan hukukçular için hiçbir ücret düşünülmemesi ise yine bir eşitsizliği yansıtmaktadır.

2’nci ve 3’üncü maddelerde, çoklu barolardaki adli yardım gelirlerinin dağıtımına dair esaslar düzenlenmiş olmasına rağmen yine bu iktidarın projesi olan çoklu baronun sadece İstanbul'da ve Ankara'da 2 adet kurulabilmiş olması esasen projenin zafiyetini göstermektedir. Buna rağmen, iktidar, teklifin geneli hakkında konuşan hatiplerin de belirttiği gibi, kendi projelerini desteklemek adına bölünen baroların hak ettiğinden misliyle fazla gelir elde etmesini amaçlamıştır; adaletsiz ve hatta nifaka yol açacak bir düzenleme olmuştur. Ankara 2 No.lu Barosu şimdiden gerekli sayının altına düşmüştür, İstanbul 2 No.lu Barosunun da sayıyı muhafaza edebileceği kuşkuludur. Bu kadar çaba, tartışma, hukuksuzluk, kamu yönetimi ve kurumların aylarca meşguliyeti sadece para ve zaman israfı olmuştur.

Bu Hükûmetin, bu iktidarın yirmi yıllık yol haritasına baktığımızda, planlama kurumlarını kaldırdığını görürüz. Hükûmet, devleti plansız ve keyfî bir anlayışla yönetmeyi sürdürmektedir. Hâl böyle olunca Devlet Planlama Teşkilatının disipliniyle yetişmiş liyakat sahibi maliyeciler Hükûmetle çalışamamıştır. Bunun en çarpıcı örneklerini geçtiğimiz yıllarda ibretle izledik, ekonomiden sorumlu bakanlar ve Merkez Bankası başkanları bildikleri doğrularda direnince hepsi görevden alındı. Sonuç olarak, ekonomi konusunda yeterince deneyimi ve birikimi olmayan Sayın Nebati’ye ekonominin en sorunlu dönemi maalesef teslim edilmiş oldu.

Ekonominin evrensel doğrularının tersine kuralları işletmeye çalışmak piyasaları altüst etmiştir, enflasyon kontrolden çıkmış, yokluk ve yoksulluk dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Bizim liyakatsiz ekonomistlere göre dünya enflasyonla boğuşuyormuş, oysa enflasyon ABD ve Batı ülkelerinde yüzde 7 seviyesinde; savaş hâlindeki Rusya'da yüzde 17,8; Ukrayna’da yüzde 16,4’tür. Ya bizde? TÜİK verilerine göre yüzde 73,5; ENAG verilerine göre ise yüzde 161.

İkinci Dünya Savaşı sırasında sadece yüzde 96 enflasyonu görmüştü Türkiye, bugün İkinci Dünya Savaşı’ndaki şartlardan daha önde, daha yüksek enflasyonla yaşıyoruz. Peki, bu olupbitenler nedir? Dünyada ve Türkiye’de görülmeyecek ölçüdeki bu enflasyonun yani pahalılığın, yokluğun, yoksulluğun sebebi nedir? Sorumlusu kimdir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Herkes ve hepimiz biliyoruz ki “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilen bu sistemdir, keyfî yönetmeyi usul edinmiş otoriter liderdir, Cumhurbaşkanıdır ve sesini yükseltmeyen, görüp de görmezden gelen milletvekilleridir.

Sözlerime son verirken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Sermet Atay.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SERMET ATAY (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’mızın 2’nci maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” yazar.

Hukuk üstünlüğünün vazgeçilmez unsuru savunma hakkı ve bu hakkın güvencesi avukatlardır. Avukatlık mesleğinin güçlendirilmesi, etkin ve verimli bir şekilde kullanılması toplumun her kesiminde ortak bir beklenti hâline gelmiştir. Bu mesleğe son yıllarda ilgi artmış, üniversitelerimizde çok sayıda hukuk fakültesi açılmış ve mezun sayısı artmıştır. Kamuda görev yapan hukuk fakültesi mezunlarının avukatlık stajı yapabilmeleri noktasında kanuni düzenleme yapılmasıyla ilgili beklenti ve talepleri artmış, düzenleme zorunlu hâle gelmiştir.

Teklifin 1’inci maddesiyle 1136 sayılı Kanun’a fıkralar eklenmektedir. İkinci fıkra, stajyer avukatın sigortalı olarak herhangi bir işte çalışmasının fiilen avukatlık stajını engellemeyeceği hususunu açıkça hükme bağlamaktadır. Üçüncü fıkrayla kamu kurumlarında görev yapanların avukatlık stajı boyunca ücretsiz izinli sayılmaları ve yıllık ücretli izinlerini de bu süreçte kullanabilmeleri özel olarak hükme bağlanmaktadır.

Avukatlık stajı, mevcut durumda hukuk fakültesi mezununun geçerli bir staj yapabilmesi için kesintisiz bir şekilde staja devam etmesini zorunlu kılmaktadır, bu süreçte sigortalı bir işte çalışması da mümkün değildir. Kamuda görev yapanların bir yıl ücretsiz izne ayrılarak stajlarını yapmaları olağan görünse de ücretsiz izin süresi staja ilişkin askı süreleri ve staj aşamalarına geçiş dönemleriyle bir yıllık süreyi aşabilmekte, bu durum kamu çalışanlarının staj yapabilmelerini imkânsız hâle getirmektedir. Böylece, avukatlık stajı ile kamu görevi arasında tercih yapmak durumunda kalan bu insanların mağduriyeti ortaya çıkmaktadır.

Görüştüğümüz bu kanun teklifi avukatlık stajına fiilî olarak engel olmamak şartıyla bir işte sigortalı olarak çalışılmasının avukatlık stajına engel olmamasını düzenlemektedir. Mevcut durumda stajyerler özel sektörde veya başka bir avukatın yanında ücret karşılığında çalıştıkları takdirde stajlarının geçersiz sayılması durumuyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu düzenlemeyle kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapanlar ile diğerleri arasında bir ayrımın ortaya çıkmaması için hassasiyet gösterilmiş ve adaleti tesis edecek insanların avukatlık mesleğinin onuruna uygun bir şekilde staj yapabilmelerinin önü açılmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan hukuk fakültesi mezunları diğer memurlardan farklı olarak bir yıl değil staj süresince görev yerleri saklı kalmak kaydıyla ücretsiz izinli sayılacaklar ve staj bitiminde kamu kurumundaki görevlerine dönebileceklerdir. Böylece bir yıllık sürenin çok az bile aşıldığı durumlarda ortaya çıkan mağduriyetler ortadan kalkacaktır. Ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapanlar bu dönemlerde ücretli yıllık izinlerini de kullanabilecekledir. Bahsettiğimiz ayrıntılar düşünüldüğünde düzenlemenin gerekli ve yerinde bir düzenleme olduğu açıktır.

Teklifin 2’nci maddesiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 177’nci maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik yapılmaktadır. 11/7/2020 tarih ve 7249 sayılı Avukatlık Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la avukat sayısı fazla olan barolar bakımından aynı ilde birden fazla baro kurulabilmesine imkân verilmiştir. Aynı düzenlemede birden fazla baronun bulunduğu illerde adli yardım bürosunun baroların eşit olarak temsili esas alınarak oluşturulması hükme bağlanmış olup bu düzenlemeyle, uygulamada doğan ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak birden fazla baronun bulunduğu illerde vatandaşlara adli yardım hizmetinin daha kaliteli ve etkin sunulabilmesi adına yönetim ve işleyişleri birbirinden bağımsız olarak her baronun adli yardım bürosu oluşturması hükme bağlanmaktadır.

Ayrıca, yargı mercilerinin talebiyle yapılacak olan görevlendirmelerin Türkiye Barolar Birliği tarafından oluşturulan elektronik bilişim sistemi üzerinden ve o ildeki avukatlar arasında eşitlik gözetilerek yapılacağı hüküm altına alınmaktadır. Böylece görevlendirmeler elektronik ortamda tek bir noktadan yapılarak eşitliğin sağlanması açısından muhtemel hatalar da önlenebilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adli yardım hem Anayasa hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında adalete erişim, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biridir. Birden fazla baro kurulabilmesiyle ilgili düzenlemeden sonra adli yardımın yürütülmesi hususunda bazı sorunlarla karşılaşıldığı, yetki, görev ve sorumluluklar anlamında etkin çalışmaları engelleyen durumların varlığı bilinmektedir. Bunun yanında, parası olan vatandaş nasıl kendi avukatını seçme hakkına sahipse maddi durumu imkân vermeyen vatandaşlarımıza da bu hakkı vermek bir zarurettir.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle, adli yardım hizmetinden faydalanmak isteyen vatandaşların adalete erişimi ve diledikleri avukatı tercih edebilmeleri için düzenleme de yapılmaktadır. Birden fazla baronun bulunduğu bölgelerde, illerde her bir baro tarafından adli yardım bürosu oluşturulacak ve vatandaşlar istedikleri barodan avukat tercihinde bulunabileceklerdir. Mevcut durumda adli yardım ödeneğinin barolar arasında paylaştırılması Türkiye Barolar Birliğinin Adli Yardım Yönetmeliği’yle düzenlenmektedir. Yönetmelikte sadece avukat sayısı değil, ilin nüfusu da dikkate alınarak adli yardım ödeneğinin taksimi öngörülmektedir. Hâlihazırda uygulamada birden fazla baronun bulunduğu illerde barolar arasında adli yardım ödeneği taksimi konusunda adaletsizlikler ortaya çıkmıştır.

Teklifin 3’üncü maddesiyle 1136 sayılı Kanun’un 180’inci maddesindeki değişiklikle bu adaletsizliğin de önüne geçilmiştir. Dördüncü fıkrada yapılan düzenlemeyle münhasıran adli yardım hizmetleri için kullanılan ve Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından Türkiye Barolar Birliği hesabına aktarılan ödeneğin barolar arasındaki dağıtım esasları belirlenmektedir. Bu değişikliğe göre ödenekten gönderilen tutarın barolar arası taksiminde puanlama esas alınacaktır. Getirilen yeni düzenlemeyle birden fazla baro bulunan illerde ödeneğin yüzde 40’ı nüfusa göre, yüzde 60’ıysa üye sayısına göre hesaplanacak bir puantaj sistemi doğrultusunda taksim edilmesi planlanmaktadır. Üye sayısı ne kadar olursa olsun her baronun personel ve başkaca birçok gider kalemi bulunmaktadır. Bu açıdan, her baroya bir puan tayin edilmesi uygulaması da yerindedir. Daha önce Avukatlık Kanunu’nda yapılan değişiklikle avukatlara hususi pasaport verilmesiyle ilgili düzenleme, mesleğini icra eden avukatlar açısından çok olumlu sonuçlar vermiş olup yerinde bir düzenleme olmuştur.

Açıkladığımız hususlar ışığında, bu kanun teklifine de olumlu baktığımızı belirterek emeği geçenlere teşekkür ediyoruz. Avukatlık mesleğinin bir mensubu olarak meslektaşlarıma ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanunu’yla ilgili bu teklifle, 2020’de çoklu baroya geçişle yargı alanının bütünlüğüne verilen zarar derinleştirilmek, mesleğin kendisi itibarsızlaştırılmak isteniyor, etikle ilerlenilmesi gereken avukatlık mesleği piyasalaştırılmaya çalışılıyor, yurttaşına da avukatına da cazip gelmeyen, toplumda bir itibarı olmayan yandaş baroların, iktidar güdümlü avukatların itibarını artıracağım diye çabalanıp duruluyor. Her şeyin sahibi olmak istiyorsunuz yani hiç ihtiyaç yokken yönetim ve işleyişte bağımsız yeni adli yardım büroları kurulmak isteniyor; aslında, istenen yandaş baroya para aktarmak. Adli yardım hizmetleri için kullanılmak üzere hazineden Barolar Birliğine aktarılan ödeneğin barolar arasındaki dağıtımı adaletsizliğe yol açacak şekilde yeniden belirleniyor. Özellikle yandaş baroların işine yarayacak bu değişiklikle, illerde nüfus sayısı da avukat sayısı da bir çarpılıyor, bir bölünüyor; sonunda 2 no.lu barolara şimdikinden neredeyse 4 katı daha fazla kaynak aktarılmış oluyor.

Ayrıca, düzenlemeyle, örneğin, İstanbul 2 No.lu Barosu önceden 1 milyon lira alırken şimdi 4 milyon lira destek alacak hem de kendisiyle aynı özelliklere sahip küçük illerdeki büyük baroların neredeyse 2 katı ödenek desteği almış olacak. Yandaş barolara ayrılması planlanan bu kamu kaynağını -şimdi üzerine konuştuğum maddeyle ilgili- stajyer avukatlar için kullanmak varken teklifte “Stajlarını engellemeyecek şekilde, avukatlara staj yaparken sigortalı bir işte daha çalışabilirsin.” diyerek güya imkân sağlanmış oluyor, oysa asıl teklif edilen, avukatları mesleki formasyonlarından uzaklaştırmak. Hâlihazırda avukatlık stajının aktif biçimde yapılıp yapılmadığı bile denetlenmiyor. Stajyer avukatlar, avukatlık bürolarının, patronlarının elinde neredeyse ücretsiz iş gücü olmuş durumda. Stajyer avukatların sorunu gerçekten bir işte çalışamamak değil; genç avukatlar staj yaparken zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar bile devlet desteği alamadığı için sigortalı bir işte çalışmak zorunda bırakılıyor yani arkadaşlar, bu bir talep falan değil, bu bir zorunluluk. Onların mesleği öğrenmeleri ve devlet desteği almaları gerekiyor yani kölelik koşullarında çalışmaları değil.

Evet, şimdi gelelim bir başka meseleye. Değerli arkadaşlar, biz küfretmeyi bilmiyor muyuz? Gerçekten soruyorum: Biz küfretmeyi bilmiyor muyuz? Herkes bilir küfretmeyi. Süte alarm takılan bir ülkede süt olmuş 20 lira, benzin 26 lira olmuş, ekmek 4 lira, yağ 50 lira olmuş; biz aleni, şöyle ağız dolusu küfretmeyi bilmiyor muyuz buna karşı, “Sorumlusunuz.” demeyi bilmiyor muyuz? Ama adabımız var bizim, edebimiz var, küfretmiyoruz.

Şimdi, siz, bu millet yuttu mu zannediyorsunuz? Hayatta hiç görmediğimiz bir tuhaflıkla, örneğin, art arda iki gün içinde İstanbul’da Bebek semtinde alenen cinsel ilişki; Beylikdüzü ve Ümraniye’de, gene art arda, birdenbire çıplak yürüyen 2 kadın ve ardından gelen “sürtük” “çürük” laflarıyla yaratılmak istenen tezgâhı bu millet yuttu mu zannediyorsunuz? Nasıl da “Geziciler ahlaksızdı.” algısı yaratma tezgâhı kurulduğunu aslında anlamadık mı zannediyorsunuz? Devletin başına oturmuş bir adamın nasıl hâlâ utanmadan “Camide içki içtiler.” “Camileri yaktılar.” yalanları söylediğini, âdeta kardeş kavgası çıkarmak, vatandaşı birbirine düşürmek istercesine davrandığını anlamıyor muyuz zannediyorsunuz? Bilmiyor muyuz sınır ötesi operasyonların neden yapıldığını, savaş körüklemelerini, o gencecik çocukların neden öldüğünü bilmiyor muyuz zannediyorsunuz? Hepsi ama hepsi kendi bekası ve sebep olduğu yoksulluğu örtmek için. O süte takılan alarm işte, asıl alarm veren bu; yoksulluk. Bunu örtmek, kendi bekasını sağlamak için bütün bunları yapıyor. Ha, siz ahlak mı arıyorsunuz? Bakın, art arda sıralayayım ben size ahlakı:Alçaklar” “Kadın mı, kız mı bilemediğim…” “Mert değil, namertsin.” “Artistlik yapma.” “Ananı da al git.” “Haşhaşiler” “nebbaşlar” “mezarlık soyguncusu” “sapıklar” “Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?” “Haddini bil edepsiz kadın.” “zürriyetsiz” “tezek” “mankafa” “Affedersin Ermeni…” “vampir” “soysuz” “ölü sevici” “terbiyesiz herif” “kifayetsiz muhteris” “terör sevici” “yalancı” “omurgasız” ve son olarak da “çürük” ve “sürtük”. Evet, ağza almaya gerçekten aslında gücümün yetmediği bu sözleri söyleyen işte başımızda oturmaya layık gördüğünüz o şahıs. Var mı böyle bir şey ya! Bir ülkenin en tepesinde, bütün vatandaşlarını kucaklaması gereken bir kişinin vatandaşına hakaret etmesi, küfretmesi diye bir şey var mı?

Evet, tekrar ben sormak istiyorum: Biz bilmiyor muyuz küfretmeyi? Evet, biliyoruz ama onun yerine hâlâ edebimizle dava açıyoruz biz. Yarın da Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Biliyoruz… Evet, savcılar, hâkimler sizlere sesleniyorum: Reddetmeyin bu davaları, bu ülkeyi zerre kadar seviyorsanız, bu ülke artık bu kirli sözlerle değil, insanca sözler ve gülüşlerle yaşasın istiyorsanız korkmayın ve reddetmeyin açılan davaları, suç duyurularını diyoruz. Gezi, bu ülkenin en dayanışmacı, en ahlaki direnişiydi. Sevgili Mücella, sevgili Can, sevgili Tayfun, sevgili Çiğdem, sevgili Osman Kavala ve tüm arkadaşlarımıza buradan bir kez daha selam olsun demek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Gözü maalesef para ve ranttan başka bir şey görmeyenlerin anlayabileceği bir şey değildi Gezi'nin bir sponsorunun olmadığı. Gezi'nin sponsoru zaten kendisiydi, oradaki insanlardı, dayanışmaydı. Gezi, Türkiye'nin gülüşüydü, gülüşü. Siz o gülüşü gözünü kör ettiğiniz, aynı zamanda öldürdüğünüz gençlerle soldurdunuz. Şimdi, Türkiye, o gülüşü yeniden kazanmak için mücadele ediyor ve biz bir gün o gülüşü mutlaka tekrar kazanacağız; bundan eminim.

Geçen gün Hafıza, Hakikat ve Hesaplaşma Konferansı’mız vardı, oraya katılanlar: Ali İsmail'in annesi ve abisi, Gezi aileleri adına; Mısra Öz, Çorlu tren kazası aileleri adına; Ferit Şenyaşar, Şenyaşar ailesi adına; 12 Ekim aileleri, 12 Ekim Gar katliamında hayatını kaybedenler adına ve Diyarbakır mitingimizde patlatılan bombada aynı şekilde hayatını kaybedenler adına aileler katıldılar. Hepimiz gerçekten gözyaşlarıyla dinledik onların anlatımlarını ve ben o konferanstayken arkamdan bir ses “Eğer bu canlı yayınlanıyor olsaydı Türkiye’nin bütün kanallarında, o zaman burası bambaşka bir ülke olurdu.” dedi. Evet, hakikat budur. Sizin yarattığınız hakikat, Gezi’den sonra buydu işte, bu katliamlardı. Bu katliamlarla siz Türkiye’nin gülüşünü soldurdunuz, gülüşünü! Ve o gülüşü, biz söz veriyoruz, ant içiyoruz, yeniden kazanacağız, yeniden kazandıracağız. Dayanışmayla ve gerçekten mücadeleyle her zaman var olacağız, var olmaya devam edeceğiz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Turan…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, konuşmacının ifadelerini açıkçası esefle takip ettim.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Allah Allah!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Efendim?

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Şaşırtıcı!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yok bir şey.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu dile ne diyelim, bilemiyorum ki işte yani.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Siz kendi dilinize bakın!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Cumhurbaşkanı devletin birliğini temsil eder, devletin başıdır. Bu tarz, çok ucuz olduğunu düşündüğüm ifadelerin bu kürsüye yakışmadığı kanaatindeyim. “Demokratik eylem” dediğiniz, milletin malına, canına kasteden sokak hareketleri.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Siz Ali İsmail’in canına kastettiniz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Tabii ki devletin başındaki insan, devleti yöneten insan milletin malına, canına zarar veren bu eylemlere karşı tepki koyacaktır. Bu eleştirilebilir, başka bir şey. Ama bu dille, hakarete varan ifadelerin tümünü reddediyoruz Sayın Başkanım.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ben zaten tutanakları istedim, tutanaklar geldiğinde bakacağım, inceledikten sonra size bilgi vereceğim.

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Ne alaka tutanaklar? Bir şey demedi ki! Cumhurbaşkanının dediklerini söyledi ya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Bir dakika Sayın Başkan… Ben Cumhurbaşkanının ifadelerini söyledim. Ayrıca “ucuz” diyerek sataşmada bulundu.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sataşmada bulundu Sayın Başkan.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Neymiş ucuz olan, benim hangi ifadem ucuzmuş?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Şudur: “Devletin başındaki utanmaz.” diye ifadeler var, ucuz bir ifade Sayın Başkan.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Hayır, “Devletin başındaki utanmaz.” demedim, “Devletin başındaki adam.” dedim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bir bakalım zabıtlara, sonra tekrar değerlendirelim Başkanım.

BAŞKAN – Ben tutanakları istedim, bakacağım.

Buyurun Meral Hanım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Ben sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Müsaade edin, Meral Hanım bir şey söylüyor Sayın Kerestecioğlu, müsaade edin, sırayla.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sataşma için kalkmıştım, Vekilimiz söyledi.

Sayın Başkan, “Ucuz olduğunu düşündüğümüz ifadeler bu kürsüye yakışmadı.” şeklinde…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İfadeler ucuzdu Sayın Başkan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Aynen cümlesi bu. Sonuçta o “ucuz ifadeler” kavramı başlı başına bir sataşmadır yani.

BAŞKAN – O zaman, bakın…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Konuştuklarının yanında bir şey midir Sayın Başkan?

BAŞKAN – Tamam, müsaade edin Sayın Turan.

Ben söz vereceğim ama şunu söyleyeyim ki hakikaten Parlamentonun çalışması mümkün olmaz...

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Evet…

BAŞKAN – Müsaade edin.

Her bir söyleneni, her ifadeyi, her hakareti… -Bütünlük olarak söylüyorum- burada bir sataşma olarak değerlendirip de kürsüden söz verirsek burayı çalıştırmamız mümkün değil ama buyurun Sayın Kerestecioğlu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ben sataşmadan söz almadım Başkanım, usul ekonomisi gereği.

BAŞKAN – Size de söz veririm, hiç sıkıntı yok.

Siz de lütfen üslubunuza dikkat edin.

Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sataşmadan söz alabileceğiniz laflar söylemedim zaten, sataşan birisi varsa o, Cumhurbaşkanı o zaman; ben onun sözlerini söyledim. İsterseniz aynen tekrar edeyim söylediği sözleri. Ayıp oluyor, utanıyorum, söylemeye utanıyorum tekrar tekrar ve bunu da söyledim. Aslında gerçekten gücümün yetmediği bu sözleri, edebimin yetmediği bu sözleri söyleyen Cumhurbaşkanı dedim ve nasıl olur da devletin başında oturan bir adam halkına hakaret edebilir, bunları söyleyebilir dedim. “Söylemedi.” diyebilecek olan var mı burada? “Bu sözleri söylemedi.” diyebilecek olan var mı ya? Yaşananlar neydi peki? Kaç genç öldü orada, kaç genç; kaç kişinin gözü çıktı? Bunlar neydi?

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Amaçtan saptı, saptı, saptırdılar.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Amaçları saptıranlar neydi? Amaçları saptıranlar öldürüldü, amaçları saptırmaksa.

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Ağaç mıydı mesele?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Evet, o ağaçlar orada kaldı, sayemizde kaldı. Bugün on sekiz yıl ceza alan, ağırlaştırılmış müebbet alanların sayesinde Gezi Parkı park olarak kaldı.

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Amaç ağaçsa tüm İstanbul’da kesilen ağaçlar için de bir tepki verseydiniz madem.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Lütfen dinler misiniz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Yoksa tıpkı Atatürk Havalimanı'nı yaptığınız gibi, tıpkı aslında anlaşmanızda da üstelik “Oradan uçak uçmayacak, havalanmayacak.” diyerek sözde millet bahçesi yapacağınız gibi, o havaalanını kapattığınız gibi Gezi Parkı'na da ne yapacaktınız, bilmiyoruz. Gerçekten, Türkiye'nin bir parkı, o gün mücadele edenler sayesinde orada kaldı. Ama ben size söyleyeyim mi, sizin Cumhurbaşkanınız Nobel Barış Ödülü alabilirdi, ben bunu daha önce de söyledim. Eğer gitseydi o parka ve deseydi ki “Ne istiyorsunuz sevgili vatandaşlarım, park olarak mı kalsın istiyorsunuz?” “Evet, tabii ki.” deseydi Barış Ödülü bile alırdı ama sözleri bunlar işte. (HDP sıralarından alkışlar)

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 44 Milletvekilinin Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4364) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 328) (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Alpay Antmen.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yargının üç sacayağından biri, belki de en önemlisi olan avukatlar, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 1’inci maddesinde belirtildiği gibi, kamu görevi yapmaktadırlar, kamu için çalışmaktadırlar. Savunma makamı, hukuk sistemlerinin, hukuk sistemimizin olmazsa olmazıdır. Dünyada hukukun geliştiği çağdaş ve demokratik ülkelerin tamamına baktığımızda göreceksiniz ki orada savunma makamı ve savunma makamını işgal eden avukatlar, maddi ve manevi olarak hak ettikleri biçimde yaşamaktadırlar.

Biz, burada, kanun teklifinin 1’inci maddesinde staj işini görüşüyoruz, avukatların avukatlık mesleğine başlamak için yapmak zorunda oldukları stajla ilgili görüşme yapıyoruz. Burada bu staj düzenlemesinin getirilmesine neden olan esas sorun, kamuda çalışan hukuk fakültesi mezunlarının avukatlık stajı yapma istekleriydi ama bakıyoruz ki kamuda çalışanlar ortada kaldı; kamuda çalışmayanlar, özel sektörde sigortalı olarak çalışanlar, çalışmaları avukatlık stajına fiilen engel olmadığı takdirde avukatlık stajını yapabilecekler. Yani, kendi işlerine bakacaklar, avukatlık stajı yapacaklar. Yani, el kapısında çalışacaklar, avukatlık stajı yapacaklar. Yani, başka bir yerde çalışıp, para kazanıp avukatlık stajı yapacaklar. Bu nedir biliyor musunuz? Avukatlık mesleğini sulandırmaktır, stajı naylon hâle getirmektir. Biz avukatlar, barolar, Barolar Birliği “Staj daha nitelikli yapılsın.” derken, siz şimdi avukatlık stajının hiç yapılmamasını istiyorsunuz. Amaç ne? Amaç avukatlık mesleğini yıpratmak.

Bakın, şu an Türkiye’de 165 bin avukat var. Her yıl 20 bin stajyer avukat geliyor, mesleğe yaklaşık 15 bin ile 20 bin arasında avukat katılıyor ve bunlar 2 bin lira ile 3 bin lira arasında maaşlarla çalışmaya zorlanıyorlar; nitelikleri düşüyor, eğitim kalitesi düşüyor. İşte, barolar, hukuk fakültelerinden yeterli eğitimi almamış bu hukuk fakültesi mezunlarını avukatlığa en iyi şekilde hazırlamak için staj yaptırmak istiyorlar ama siz diyorsunuz ki: “Dışarıda çalışsın, bir şekilde stajı bitsin, gelsin, avukat olsun.” Avukatlık mesleği hiçbir meslekle bağdaşmaz, para alınan bir meslekle bağdaşmaz. Biz dedik ki: Kamuda çalışan 2.500 hukuk fakültesi mezunu var, bunlar için bir şey yapın. Bunları belki adliyelerin, savcılıkların, adli yargı komisyonlarının emrine gönderip, altı ay orada çalıştırıp diğer altı ay da kurum avukatlarının, kamu avukatlarının yanında staj verdirebilirsiniz ve hukuk fakültesi mezunu devlet memurları, kamuda çalışanlar rezil olmazlar, mesleklerini yapabilirler ve ailelerinin ekmeklerini sağlayabilirler. Ama bakıyoruz ki bunun yerine geldi; özel sektörde maaş alacak, çalışacak ve avukat olacak bir gruba siz burada imtiyaz sağlıyorsunuz; bu, Anayasa’ya açıkça aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, dedim ki: Bu kanunun amacı avukatlık mesleğini bitirmek. Neden? Bakın, avukatlar görmek, duymak ve söylemekle yükümlüdürler; bir avukat asla ve asla üç maymunu oynayamaz çünkü avukatlar tarihte köle kullanmadılar ama hiç kimsenin de kölesi olmadılar, sizin de köleniz olmayacak. Biliyor musunuz, avukatlar ekonomik sorunları nedeniyle intihar ediyor; biliyor musunuz, avukatlar birçok ekonomik ve sosyal sorunla boğuşuyor ve biliyor musunuz, yargıyı yok ettiğiniz için herkes kendi adaletini sağlamaya çalışıyor. Halkı böldünüz, medyayı böldünüz, devleti böldünüz, kurumları böldünüz; bölme konusunda öyle iyi gidiyorsunuz ki... Ama baroları bölmeye kalkınca duvara tosladınız. İşte, çakma İstanbul 2 No.lu Barosu zar zor ayakta duruyor, Ankara 2 No.lu Barosundaki meslektaşlarımız Ankara Barosunda birleşerek tek vücut olmak için gün sayıyorlar çünkü 2 bin sayısını toplayamadılar ve kapanmak üzereler.

Bu kanunda stajı naylon hâle getirmek dışında yaptığınız başka bir iş var, o da sizin çakma barolarınıza adli yardımdan haksız kazanım elde etmek, onlara haksız kazanç sağlamak. Bunlar geçecek ve avukatlar yine birlik ve beraberlik içinde mesleklerini icra edecekler ama bugünkü derin ekonomik krizden avukatlar son derece ciddi bir şekilde etkileniyor, bununla ilgili olarak bir şeyler yapmanız gerekiyor. Siz bunu yapacağınız yere staj meselesini alıyorsunuz ve numaralı barolara kaynak aktarmaya çalışıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, saray ve tek adam rejimi savunmayı da savunmasız bıraktı. Savunma makamı avukatlar açlık sınırı altında yaşıyorlar, lütfen bu çığlığı duyun. Bunun yanında, avukatlık asgari ücret tarifesi aralık ayından itibaren artar, yüzde 25 artmıştı, şimdi yüksek enflasyon nedeniyle artık pula dönüştü. Mayıs enflasyonu aylık yüzde 2,98 oldu, yıllık enflasyon yüzde 73,50 hâline geldi TÜİK rakamlarına göre, indirimli rakamlara göre ama siz hâlâ avukatlık ücret tarifesinin güncellenmesini istemiyorsunuz. Bakın, özellikle diyoruz ki: CMK kapsamında müdafilik görevi yapan avukatlar var. Bunların ücretlerini asgari ücret tarifesiyle endeksleyin. Bunu dahi yapmıyorsunuz, avukatlar üç kuruş için Türkiye'de hukukun üstünlüğünü sağlama gayretiyle CMK avukatlığı yapıyorlar.

“Yargı Reformu Strateji Belgesi getiriyoruz.” dediniz, arka arkaya yargı paketleri geliyor ama bu yargı paketleri içinde yargının sorunlarını çözecek bir şey yok, avukatların sorunlarını çözecek hiçbir şey yok.

Bakın, Montesquieu “Bir rejim halkın adalete inanmaz bir hâle geldiği noktaya gelince, o rejim mahkûm olmuştur.” der. Sizin iktidarınız halkın nezdinde mahkûm oldu. Bugün halkın büyük çoğunluğu yargıya güvenmiyor yani işte tek adam rejiminde, işte “Türk tipi” dediğimiz başkanlık sisteminde, yürütmeyi, yasamayı ve yargıyı kendine bağlayan bu tek adam rejiminde yargı ayaklar altına alındı ve halkın yargıya güveni kalmadı.

Ha, bu arada, cübbesine düğme diktirenler, sarayın önünde eğilenler Danıştaya, Yargıtaya, adliyelere dolduruldu. O esnada barolar ne yaptı? Barolar dimdik durdu. Avukatlar yaşanan bu rezalete “Hayır.” dedi. Mesleğin onurunu kurtarmak ve korumak için tarihsel savunma makamının bütün zorluklarına rağmen savunan bütün meslektaşlarımı selamlıyorum. Onlar, avukatlar, barolar, hukuku ve adaleti, bağımsız yargıyı savundular, biz de buradan onları savunmaya devam edeceğiz.

Bakın, değerli milletvekilleri, Sadi’nin üzerine makaleler yazılacak bir sözü var: “Hükümdar haksız olarak bir köylüden yumurta alırsa adamları köylünün bütün tavuklarını alır.” Bu cümle bizim yani Türkiye'nin son yıllarının özeti gibidir. İktidar haksız olarak vatandaştan almaya başladı, bürokrasi buna göre şekillendi ve en önemlisi, yargı bunun için dizayn edildi. Şimdi de sadece iktidarın başı değil, sistemin tamamı, vatandaşın -deyim yerindeyse- sadece yumurtasını değil, önce tavuğunu, sonra traktörünü, şimdi de evini almaya başladı.

Değerli milletvekilleri, hukuk sadece kanun demek, kural koymak ve ceza belirlemek değildir, hukukun temel felsefesi insan üzerine bina edilir. Yani bir insan bir anayasal sözleşmeyi kabul ederse vatandaş olur, bunu korursa yurttaş hâlini alır ve kendini güvende hisseder -hukuki güvenlik ilkesi- yani en yoksul köylü, hükümdarın, idarenin haksız yere onun yumurtasını bile alamayacağını bilir. Peki, şimdi ne oluyor? “İktidarın başı, kimsenin haksız yere bir tek yumurtasını dahi alamaz.” derken, “Hukuk kuralları, bir köylüyü bile korumalı.” derken, “Ne bürokrasi ne iktidarın adamları ne güçlü azınlıklar ne de yargı hiç kimseden haksız yere maddi ve manevi hiçbir şey alamaz.” derken tek adam rejiminde halk, ekonomik koşullarla inim inim inliyor; halk, adaletsiz bir şekilde yaşamaya çalışıyor, yargıya güvenemiyor, nefes alamıyor.

Yargının bağımsız olması gerekiyor, yargının tarafsız olması gerekiyor. Türkiye’yi örnek bir ülke hâline getirmek istiyorsanız yargıyı tarafsız ve bağımsız bir hâle getirin, yeter. Ama anlaşılıyor ki siz iktidardan gitmedikçe yargı sistemi düzelmeyecek, bataklık kurumayacak. Biz iktidarımızda hem bataklığı hem de sahiplerini göndereceğiz. Öyle bir düzen kuracağız ki hakkı olan kim olursa olsun “Ankara’da hâkimler var.” diyecek ve yargıya güven tekrar olması gerektiği gibi eski günlerine gelecek diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz Sayın Hişyar Özsoy’un.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle size dış politika bağlamında yaşananlara dair biraz bilgilendirme, Hükûmetin politikalarına dair birkaç tane de eleştirimizi sunmak istiyorum.

Kıymetli arkadaşlar, biliyorsunuz, Ukrayna savaşının yarattığı tahribat devam ediyor, şimdiye kadar on binlerce insan öldürüldü, milyonlarca insan yerinden edildi. Ukrayna'daki bu savaşın en büyük etkisi, tabii, doğu Avrupa'da, İskandinavya'da NATO'nun kendisini yeniden yapılandırma süreci var, biliyorsunuz, devam ediyor. Bu, Türkiye'yi yakından ilgilendiren bir durum çünkü açıkçası Ukrayna savaşı bir taraftan tabii çok içler acısı bir manzara ortaya koymuşken -belki bu kavramı kullanmakta bile zorlanıyorum- ama Türkiye açısından da -tırnak içinde söylüyorum- kimi fırsatlar yaratmıştı. Bu fırsatlardan bir tanesi Türkiye'nin NATO içerisindeki rolü önem kazanmıştı; ikinci önemli tarafı da Avrupa'nın oluşan yeni güvenlik mimarisi içerisinde Türkiye'nin yeni bir rol alma imkânıydı. Fakat mal bulmuş Mağribi gibi “Fırsat bu fırsat.” deyip bu NATO tartışmalarını bir şekilde İsveç ve Finlandiya'nın üyeliğini bloke etmeye -o anlamda veto hakkını kullanma şeklinde tehdit ederek- bu mevcut durumu bir fırsata çevirmeye çalışan bir Cumhurbaşkanının diplomatik söylemi var, Dışişleri Bakanlığı da aynı şekilde devam ediyor.

Şimdi, bakın, bu konuda şöyle birkaç şey… Bu arada Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya’ya yönelik bu tavrını kimse ciddiye almıyor, başta onu söyleyelim. Geçen gün NATO Parlamentosunun Genel Kurulundaydık, şimdiden İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliklerini kutladılar, oradakiler yani katılımcılar… Türkiye delegasyonundan şu an burada kimse yok, göremiyorum ama hiç kimse de ağzını açıp Cumhurbaşkanının söylediğine destek olarak tek bir şey ifade etmedi. Kolay değil tabii, 29 üyenin birleştiği bir noktada Türkiye olarak hadi gidin oraya, orada savunun bu şeyleri. Savunmadılar, herkes sustu, söz de almadı; şimdi ne yapmaya çalışıyorlar, ben size söyleyeyim: Türkiye’nin asıl pazarlık yapmaya çalıştığı İsveç ve Finlandiya kesinlikle değil, Amerika’yla bir pazarlık yapılıyor, herkes bunu biliyor, NATO liderleriyle yapılıyor çünkü Cumhurbaşkanının argümanı ne? Diyor ki: “İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya almayacağız. Niye? Teröre ‘terör’ demiyorlar, terörü destekliyorlar.” Öyle mi? Argüman bu. Peki, Suriye’de Suriye Demokratik Güçlerine en fazla desteği veren Amerika ile Fransa değil mi, dünya âlem bunu bilmiyor mu? Madem İsveç ve Finlandiya’ya “Evet.” demiyorsunuz NATO’ya girmeleri için, en fazla desteği veren Amerika ile Fransa’yı da NATO’dan çıkarmaya çalışın, niye bunu yapmıyorsunuz? Komik geliyor, değil mi? Tabii ki komik. Niye? Çünkü şu an Hükûmetin yapmaya çalıştığı şey şu: İsveç, Finlandiya, İskandinav ülkeleri hazır elime de düşmüş, veto hakkım varken ne yapayım? “Bir, F-35 programına geri dönemesem de F-16’ların modernizasyonu; iki, CAATSA yaptırımlarını acaba kaldırtabilir miyim?” Mümkün değil, bu, Kongre kararıdır. “Halkbank davasını bir katakulliye getirebilir miyiz?” Yine “Suriye bağlamında Amerika’nın dış politikasını biraz değiştirebilir miyiz? Hatta Sayın Cumhurbaşkanı belki bir tane Washington ziyareti alırsa birçok konuda da fit olabilir.” Biliyorsunuz, Miçotakis oraya gitti, Cumhurbaşkanı gerçekten bayağı öfkelenmiş, sinirlenmiş durumda.

Diğer taraftan, Türkiye, aslında Rusya’ya da göz kırpıyor, hâlâ NATO içerisinde oyun bozucu olabileceğini, “Belki bunu yaparak Suriye’ye olası bir müdahalenin zeminini Rusya üzerinden yakalayabilirim.” bunun planını yapıyor fakat ortada şöyle bir durum var kıymetli arkadaşlar: Cumhurbaşkanı ve ittifakları son zamanlarda ısrarla bunun ulusal bir beka meselesi olduğunu söylüyor. Hepimiz biliyoruz ki Suriye’ye yapılacak saldırının devletin, ülkenin bekasıyla değil -uzaktan yakından bir alakası yok- iktidarın bekasıyla alakası vardır. İçerideki ekonomik krizi biraz perdelemek için milliyetçi duyguları kabartacak ve sahte de olsa, küçük de olsa Suriye’de yeniden bir zafer havası yaratarak seçimlere yüklenmek, hatta seçimin startını vermek isteyen, maalesef, bir Cumhurbaşkanı söz konusu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Başkan, tamamlıyorum hemen.

Şimdi, kıymetli arkadaşlar, başta söylediğime döneyim ve sonra bağlayayım. Bakın, dedim ki: Ukrayna savaşı ve akabindeki NATO tartışmaları, gerçekten, Türkiye’nin önünde, uluslararası alanda muazzam bir alan açtı ama Türkiye bunu nasıl kullanmak istiyor? Dünyayla birlikte bütün Avrupa’yı yeniden yapılandırmakta, Karadeniz’i yeniden yapılandırmakta rol alacağına “Müsaade edin; gideceğim, biraz daha Kürtlere saldıracağım…” Bunun siyasetini yapıyor. Yani, dünya diyor ki: “Gelin, bütün Avrupa’nın güvenliğini yeniden oluşturalım.” Bizimki diyor ki: “Yok, yok, ben gideceğim, Menbiç’te, Tel Rıfat’ta, şu köşede, orada burada yine Kürt görüp saldıracağım.” Kafa bu, havsala bu; bu kadar küçük düşünebiliyor yani Menbiç kadar küçük düşünebiliyor, yani Tel Rıfat kadar küçük düşünebiliyor. Kürt meselesini çözemediğiniz zaman, işte, böyle önünüze devasa fırsatlar da çıkarsa bu Kürt karşıtlığı, Kürt düşmanlığı yüzünden geldiğiniz, sıkıştığınız nokta işte bu 30-40 kilometrekarelik bir alan.

Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy’un 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, şimdi, konuşmacı hem Adalet ve Kalkınma Partisini hem Milliyetçi Hareket Partisini ilzam edecek şekilde, özellikle bu harekât süreciyle alakalı birtakım ifadeler kullandı. HDP’li konuşmacının ifade ettiği bu hususları kesinlikle kabul etmiyoruz. Yapılan harekâtın niye olduğu konusunda sadece Türkiye değil, cümle âlem, bütün dünya meselenin farkındayken ve sadece kasıtlı bazı ağızların veya odakların buna dair kafa karıştırıcı açıklamalar yapma girişiminde olduğu bir ortamda, Türkiye küçücük toprak parçalarının peşinde değil, Türkiye toprak parçalarının peşinde değil; Türkiye teröristlerin peşinde, Türkiye terör hedeflerinin peşindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül, tamamlayın sözlerinizi.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Terör hedefleri neredeyse, bu Münbiç olur, bugün Tel Rıfat olur, yarın Ayn el Arap olur, başka yerler olur, Sincar olur, güvenlik güçlerimiz buralarda 1 terörist bile varsa bunu yok etmekle alakalı azim ve kararlılığını göstermektedir. Bu, hangi toprak parçasının üzerinde olmuş, olmamış, çok önemli değil, biz oraları güvenli hâle getireceğiz ama biz biliyoruz ki o terör örgütleri, PYD/YPG terör örgütü Münbiç’te, Tel Rıfat’ta oranın bizzat meskûn, yaşayan yüz binlerce insanını topraklarından ederek onların Türkiye sınırında sığınmacı hayatı yaşamasına sebep olmuştur. Bu anlamda da belki adalet yerini bulacaktır ama Türkiye’nin mücadelesi terör ve teröristlere karşıdır; Türkiye, PKK-PYD’nin de inşallah orada çanına ot tıkayacaktır diyor, saygılar sunuyorum.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 44 Milletvekilinin Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4364) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 328) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz Sayın Belgin Uygur’un.

Buyurun Sayın Uygur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BELGİN UYGUR (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi ve İnsan Hakları Eylem Planı’nda belirtilen amaçlar doğrultusunda hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının geliştirilmesi, savunma hakkının etkin kullanılmasının sağlanması, adalete erişimin kolaylaştırılması, adalet sisteminin etkinliğinin artırılması, hukuk yargılamasının sadeleştirilmesi ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin yaygınlaştırılması gibi birçok konuda düzenlemeler içeren 5 yargı paketini bu zamana kadar hayata geçirdik.

Hâkim ve savcı yardımcılığının getirilmesi, taşınmaz satışlarının noterlerce de yapılabilmesi, fiyatları etkileme ve stokçuluk suçlarının cezasının ağırlaştırılması gibi konuları da içeren altıncı yargı paketinin görüşmelerine de Adalet Komisyonumuzda başladık. Savunma hakkının etkin ve nitelikli kullanılması kapsamında da yine son dönemde avukatlık mesleğine yönelik, avukat lehine birçok düzenlemeyi hayata geçirdik. Bunlardan da kısaca bahsedecek olursak, avukatların yurt dışında düzenlenen mesleki eğitim ve seminerlere katılabilmeleri, uluslararası yargı süreçlerinde etkin bir şekilde yer alabilmeleri amacıyla en az on beş yıl kıdemi olan avukatlara yeşil pasaport hakkı tanıdık. Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarında görev yapan avukatların görevleri nedeniyle işlediği suçlardan yargılanmaları durumunda temyiz kanun yolunu getirdik. Mesleğe yeni başlayan avukatların beş yıl süreyle baro keseneğini yarı oranında ödemeleri hususunu hayata geçirdik. Yine, Avukatlık Kanunu’nda yapılan değişiklikle avukatlık mesleğine başlamak için “kovuşturma altında bulunması” ibaresini “hakkında kamu davası olması” şeklinde değiştirdik. Avukatlık stajına başlamak için hukuk mesleklerine giriş sınavında başarılı olmak şartına ilişkin yasal düzenlemeyi hayata geçirdik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde de avukatlık stajı, birden fazla baro olan illerde adli yardım bürosu oluşturulması, adli yardım ödeneklerinin dağıtımı ve görevlendirmelerle ilgili konularda düzenlemeler yapılmaktadır. Teklifin 1’inci maddesiyle “Avukatlık stajına fiilen engel olmamak şartıyla herhangi bir işte sigortalı olarak çalışılması avukatlık stajının yapılmasına engel değildir.” denilmektedir. Böylece, yapılan işin avukatlık stajını fiilen yapmasına engel olmaması şartıyla avukat stajyerlerinin sigortalı olarak herhangi bir işte çalışabilmelerine imkân tanınmaktadır. Yine, maddenin Komisyondan geçen metninde “Adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayları ile hâkimlik ve savcılık mesleğinden olanlar hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarının kadro ve pozisyonlarında görev yapanlar, görevleri sırasında avukatlık stajı yapabilirler. Bu kişiler, staj süresince görev yeri saklı kalarak aylıksız veya ücretsiz izinli sayılır ve bu dönemde yıllık izinlerini kullanabilirler.” denilmektedir. Bu hükümle de kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların avukatlık stajını yapabilmeleri kolaylaştırılmakta, çalıştıkları kurumdan ayrılmadan avukatlık stajını yapabilmeleri sağlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurul aşamasına geldiğimiz bu noktada, bu maddeyle ilgili verilen bir önergeyle, kamu kurumlarında çalışan hukuk fakültesi mezunları için bir yenilik daha getirilmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan hukuk fakültesi mezunları aylıksız izin ya da ücretsiz izin almaksızın avukatlık stajı yapabilecekler, bu konuda gerekli kolaylık sağlanacak. Kamuda çalışan hukuk fakültesi mezunlarına da böyle bir imkân sağlanacak inşallah.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargı Reformu Stratejisi Belgemizdeki hedeflerimiz doğrultusunda yaptığımız düzenlemelerle, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, insan odaklı adalet anlayışıyla “Özgür birey, güçlü toplum; daha demokratik ve daha güçlü Türkiye.” için bütün gayretimizle çalışmaya devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

BELGİN UYGUR (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle teklifin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yok.

Şimdi, madde üzerindeki önerge işlemlerini yapacağım.

Madde üzerinde 4 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 1- 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 16 ncı maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

Avukatlık stajına fiilen engel olmamak şartıyla herhangi bir işte sigortalı olarak çalışılması avukatlık stajının yapılmasına engel değildir.

Herhangi bir işte sigortalı olmayan stajyerlere, staj süresince, Adalet Bakanlığı bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak üzere asgari ücret düzeyinde maaş ödenir.

Adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayları ile hâkim ve savcı mesleğinden olanlar hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında görev yapanlar, görevleri sırasında avukatlık stajı yapabilir. Bu kişiler, staj süresince görev yeri saklı kalarak idari izinli sayılır ve en son görev aylıklarının yarısı ödenir.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”

                                         Alpay Antmen                                                                            Rafet Zeybek                                                                              Tufan Köse

                                              Mersin                                                                                     Antalya                                                                                     Çorum

                                          Zeynel Emre                                                                           Turan Aydoğan                                                        Nurhayat Altaca Kayışoğlu

                                             İstanbul                                                                                    İstanbul                                                                                      Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun.

Buyurun Sayın Kayışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 1’inci maddede verdiğimiz önerge üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle şöyle başlayayım: Tabii, il ziyaretleri yapıyoruz biz grup olarak, gittiğimiz yerlerde meslek odalarını da ziyaret ediyoruz, baroları da ziyaret ediyoruz. Gittiğimiz baro ziyaretlerinde tabii ki hem mesleğin sorunlarını konuşuyoruz hem genel olarak ülke gündemini, hukuksuzlukları konuşuyoruz. Bir kere, 2’nci baroyla ilgili geçen yasa sürecinde, bütün barolar, zaten bu kanuna itiraz ettiklerini, doğru olmadığını, meslektaşları böleceğini belirtmişlerdi; hâlâ aynı noktadalar, bir değişiklik yok, onu söyleyeyim, hâlâ bütün barolar bu yasaya karşılar ama şimdi baktığımızda bu yasayla ne yapılıyor? Zorla zorla kurdurulan 2 no.lu barolara kaynak aktarılmaya çalışıyor adaletsiz bir şekilde, ki gördüğümüz kadarıyla bu 2 numaralı barolardan biri de herhâlde kapanmak üzere, darısı da diğerinin başına diyoruz. Tekrar meslekte birliğin, dayanışmanın süreceği, tek bir baronun olacağı günler de yakındır diyorum.

Şimdi, yargıda da avukatlık mesleğinde de bir şeyleri düzeltmenin yolu öncelikle nitelikli eğitimden geçiyor, bunu hepimiz biliyoruz. Özellikle AKP iktidarı döneminde, sürekli açılan, artırılan hukuk fakülteleri neticesinde, maalesef ki maalesef, bir yandan da avukat enflasyonu yaşanıyor, her yıl binlerce stajyer avukat staja başlıyor avukat olmak için ama bakıyoruz, bunların çok ciddi sorunları var. Bu maddede ekonomik kaynak anlamında bir çözüm getirilmeye çalışılıyor. Aslında, tabii ki okuldan mezun oluyor çocuklar; bir kaynağı yok, geliri yok, bir yıl boyunca stajları devam ediyor ve elbette ki ekonomik olarak ihtiyaçları oluyor ama çözümün bu olmadığını düşünüyoruz biz. Bir kere, işverene bir işçi statüsüyle bağlı olan bir stajyer gerçek anlamda avukatlık stajını yapamaz yani stajyerlik anlamında öğrenmesi gereken şeyleri öğrenemez. Neden? Çünkü bir kere, sigortalı olarak bir işverene bağımlı, işverenin izin verdiği ölçüde staj yapabilecek, gerçek anlamda stajyerlik süresini geçirebilecek. Bizim söylediğimiz şey ne? Bakanlık bünyesinde, Adalet Bakanlığının güvencesinde bu stajyerlerin sigortaya ve ekonomik gelire kavuşması gerekiyor.

Stajyerlerin de genç avukatların da çok ciddi sorunları var. Bir kere, stajını bitiren avukatlarımızın çoğu maalesef ama maalesef asgari ücretle çalıştırılıyor. Hatta, öyle şeyler duyuyoruz ki asgari ücretin altında çalışmak zorunda kalan, çalıştırılan avukatlar var çünkü ülkede ekonomik enflasyon gibi bir avukat enflasyonu yaşanıyor. Bu avukat enflasyonu neticesinde, düşünün ki stajını bitiren bir genç avukat kendisi ofis açsa bir yandan prim ödemek zorunda kalıyor, bir yandan stopaj ödemek zorunda kalıyor, bir yandan kira ödemek zorunda kalıyor -kiraların gelmiş olduğu meblağlar, astronomik rakamlar hepimizin bildiği bir şey- bir yandan geçinmeye çalışıyor, bir yandan ev giderlerini karşılamaya çalışıyor, bir yandan yol parasını karşılamaya çalışıyor, mazotunu karşılamaya çalışıyor -tabii, bir arabası varsa- ve ayakta durmaya çalışıyor ki maalesef avukatlar, evet, sürünüyorlar. Ve geçtiğimiz süreçler içerisinde meslektaşlarımızın intiharlarına tanıklık etmek zorunda kaldık; çok çok acı. Bunların çözülmesi gerekiyor ama çözüm, yandaş barolara kaynak aktarmak değil; çözüm, stajyer avukatların ekonomik gelirini, sosyal güvencesini işverenlere yıkmak değil; çözüm, nitelikli bir eğitim; çözüm, daha az hukuk fakültesi; çözüm, devletin daha çok sorumluluk üstlenmesi, avukatların yüklerinin azaltılması, gelirlerinin artırılması ve itibarlarına kavuşturulması.

Evet, yargının sacayaklarından biri avukatlar diyoruz ama maalesef avukatların içine düştüğü durum çok acı, üzülüyoruz meslektaşları olarak. Barolara gittiğimizde diyorlar ki bize: “Ya, Meclisin çoğu avukat, niye avukatların sorunlarını çözmüyorsunuz?”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Sonra cevabını da kendileri veriyorlar, diyorlar ki: “Evet, Mecliste bulunan hukukçu milletvekillerinin çoğu maalesef kendi özgür iradelerini kullanamıyorlar. Bu yüzden de avukatların sorunlarını çözemiyorlar.” Meclise de bu anlamda meslektaşlarımız güvenlerini yitirmişler. Ama herkese söylediğimiz gibi, meslektaşlarımıza da özellikle genç meslektaşlarımıza ve stajyer arkadaşlarımıza da buradan sesleniyoruz: Umudunuzu asla yitirmeyin; Türkiye'nin refah içinde yaşayacağı, hukukun üstün olacağı, insan haklarının egemen kılınacağı, yargının bağımsız, tarafsız olacağı, avukatların itibarlarına kavuşacağı bir Türkiye yakındır.

Geliyor gelmekte olan diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 1 – 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 16 ncı maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere sırasıyla aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Avukatlık stajına fiilen engel olmamak şartıyla herhangi bir işte sigortalı olarak çalışılması avukatlık stajının yapılmasına engel değildir.

Adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayları ile hâkim ve savcı mesleğinden olanlar hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında görev yapanlar, görevleri sırasında avukatlık stajı yapabilir. Bu kişiler staj süresinin ikinci altı ayını en az 5 yıl kıdemi olan kurumlarında ki kamu avukatı yanında yapabilirler. Kurumlarında belirtilen nitelikte kamu avukatı bulunmaması halinde ya farklı kamu ve kuruluşunda geçici olarak görevlendirilebilir ya da mesai saatleri staj yapabilecek şekilde düzenlenir.

Stajyer avukatın bu durumda ücret, aylık ve özlük haklarında herhangi bir kısıtlama yapılamaz.”

                                  Muhammet Naci Cinisli                                                                    Ayhan Altıntaş                                                                         Orhan Çakırlar

                                             Erzurum                                                                                    Ankara                                                                                      Edirne

                                     İmam Hüseyin Filiz                                                                      Fahrettin Yokuş                                                      Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                                            Gaziantep                                                                                   Konya                                                                                      Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Muhammet Naci Cinisli’nin.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlarım.

Fikir ve dava insanı, cesur şair Abdurrahim Karakoç Bey’i ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyorum, Allah rahmet eylesin.

Evet, bugün avukatlıkla ilgili bir kanun teklifi görüşüyoruz fakat anlıyorum ki sayın AK PARTİ milletvekilleri kanun teklifiyle çok ilgili değiller. Zaten son zamanlarda sarayın gönderdiği kanun teklifleriyle pek alakaları olmadığını görüyoruz. Bu manzaradan, AK PARTİ milletvekillerinin de saraya güvenlerinin kalmadığını teşhis ediyorum.

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Siz kendi işinize bakın.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) – Sizlerin bugün dikkatlerinize sunmak istediğim hadise bu kanun teklifinden ziyade, maalesef ağzımızın tadını kaçıran şeker meselesi. Şeker konusu, maalesef son zamanlarda son derece tatsız bir hâl aldı. Biz yanlış olduğunu gördüğümüz her şeyi, her konuyu burada dillendiriyoruz. Biliyorum ki AK PARTİ’li yetkililer bizim söylediklerimize pek kulak asmıyorlar, dört senelik milletvekilliği tecrübemden ben artık bunu anladım. Kalan bu son bir senede de -en kötü ihtimalle- biz yine konuşmaya devam edeceğiz, bildiklerimizi anlatacağız, devletin hafızasına kaydedeceğiz, tutanaklarda bulunmasında fayda var, bunlarla ilgili daha çok seneler konuşulur; bunların görüşüleceği, daha açık şekilde konuşulacağı günlere de az kaldı.

Şeker meselesi gibi, daha önce, yine burada dillendirdiğimiz bir 128 milyar meselemiz vardı. Bu konuda da hiçbir cevap alamadığımız gibi, Akkuyu Nükleer Santrali meselesini de yine burada dillendirmiştik. Türkiye’nin bir nükleer santrali olduğu zannediliyor. Bugün, yine AK PARTİ’li çok kıymetli bir milletvekili arkadaşımız nükleer santralden bahsettiler sanki Türkiye’nin santraliymiş gibi, hâlbuki bu bir Rus santrali değerli milletvekilleri -belki içinizde bilmeyenler vardır- hiçbir zaman da Türk santrali, Türkiye’ye ait bir santral olmayacak maalesef. Türkiye Cumhuriyeti devleti topraklarından bir Rus santraline bu kanun çıkarıldı bu Meclisimizden, hem de Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşundan yüz dört sene sonra, neredeyse aynı tarihte bu kanunu çıkardık. O düşman kimdi? Ruslardı. Rusları ülkemizden çıkardıktan yüz dört sene sonra, tam yüz dört sene sonra biz ülkemizde bir Rus santrali kurulmasına kanunla izin verdik; bin hektar toprak verdik, kıyı şeridi verdik, bunlar da yetmiyormuş gibi bir de liman verdik. Bu santral hiçbir zaman Türk santrali olmayacak. Korkarım ki, endişe ederim ki Rusların bir Truva atı olmasın bu santral; yarın öbür gün bu santral başımıza büyük büyük işler açmasın.

Evet, bugünlerde şeker ithalatı mevzubahis, şeker stoklarının olmadığından bahsediyor yetkililer. Buna lütfen inanmayınız, Türkiye'nin şeker stokları mevcuttur fakat resmî şeker stoku değil de belki gayriresmî şeker stoku mevcuttur. Şöyle söyleyeyim: Şeker üretimi pancar hasadıyla beraber sonbaharda başlar ve beş-beş buçuk ay sürer. Türkiye’de Şeker Dairesi Başkanlığının resmî açıklamasından biliyoruz ki 2 milyon 520 bin ton şeker üretildi ve bu şekerin daha yarısı bile tüketilmeden -nedense- 400 bin ton ithalat yapılma kararı alındı. Bugün uluslararası piyasalarda şekerin tonunu 574 dolar olarak kabul edersek en azından 230 milyon dolarlık bir ithalattan bahsediyoruz fakat bir taraftan da Samsun’un Çarşamba ilçesinde bir şeker fabrikası atıl vaziyette duruyor, 120 milyon liralık bir masrafla tekrar üretime geçebilecek bu fabrika üretime geçirilmiyor. Neden üretime geçirilmiyor? Bunun altında biz artık kötü niyet arar hâle geldik. 120 milyon lira dediğiniz bugün, Sayın Bakanın dediği gibi, dibe vurmuş Türk lirasıyla hesap ederseniz 8 milyon dolarcık; 8 milyon doları verirseniz 3 milyon tonluk pancarı işleyerek 400 bin tonluk şekeri zaten üretirsiniz. Siz bunu yapmaktan ziyade, 230 milyon dolar -minimum rakamı söylüyorum- harcayarak şeker ithal etmeyi göze alıyorsunuz ve bu milletin helal ettirilmek üzere verilmiş vergilerinden bu paraların yurt dışına harcanmasına vesile oluyorsunuz.

Tabii, tarımda ithalatın tadı, 2007 yılında hayvan ithalatı yapılarak çok fena hâlde alındı. Hayvan ithalatından kimler, neler kazandı; bunu, burada, ben çok fazla dillendirmek istemem, vaktimin de az olduğunu görüyorum. Buradan bazı sorular sormak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Bu sorularım şunlar: Arıcılara, arı yetiştiricilerine, tatlıcılara şeker verilmezken bal üreticileri birliklerine, Tarım Hayvancılık ve Avcılık Federasyonu arıcılık birimlerine gayriresmî yollardan şeker satmayı teklif edenler kimlerdir? Zincir marketlerin piyasada şeker bulamaması sürecinde bir rolü bulunuyor mu? TÜRKŞEKER’e ait şeker fabrikalarında üretilen şekerlerden kimlere, ne kadar satış yapıldı? Satış yapılan bu ürünler kaç liradan satıldı? Bunlardan ne kadarı perakende olarak tüketicilere sunuldu, ne kadarı depolarda duruyor? Aynı şekilde, özel şeker fabrikalarında üretilen şekerler kimlere, kaç liradan satıldı? Bu şekerlerin ne kadarı perakende olarak tüketiciye sunuldu, ne kadarı depolarda bekletiliyor?

Sakat ekonomi ve sakat yönetim anlayışı fırsatçılar doğurur değerli milletvekilleri, bugün de bu fırsatçılar fazlasıyla doğmuştur. Sakat ekonomi içinde bu fırsatçıları daha da çok görürüz. O yüzden, yol yakınken bir an önce seçimlere gidilmesini ve milletimizin sağduyusuna güvenilmesini talep eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 1- 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 16 ncı maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Avukatlık stajına fiilen engel olmamak şartıyla herhangi bir işte sigortalı olarak çalışılması avukatlık stajının yapılmasına engel değildir.

Adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayları ile hâkim ve savcı mesleğinden olanlar hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında görev yapanlar, görevleri sırasında avukatlık stajı yapabilirler. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan hukuk fakültesi mezunlarının mesai saatleri, staj yaptıkları dönem boyunca staj yapabilmelerine olanak sağlayacak şekilde ayarlanır.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle gösterilir.”

                                           Oya Ersoy                                                                              Hişyar Özsoy                                                                       Hüseyin Kaçmaz

                                             İstanbul                                                                                  Diyarbakır                                                                                   Şırnak

                                 Filiz Kerestecioğlu Demir                                                                                                                                                                 Rıdvan Turan

                                              Ankara                                                                                                                                                                                    Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Oya Ersoy’un.

Buyurun Sayın Ersoy. (HDP sıralarından alkışlar)

OYA ERSOY (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, yargı AKP iktidarının elinde önemli bir enstrüman. Bundan iki yıl önce bir yasa teklifi yine bu sıralarda konuşuldu ve biz o zaman dedik ki: Burada eller kalkar iner ama hayatın gerçekliğine bu yasa uymaz. Evet, “çoklu baro” adı altında getirilen, baroları bölmek üzere olan bir yasa teklifiydi bu; e, çıktı, burada çoğunluk eliyle çıktı. Bu yasa teklifiyle, bu yasayla bir şey hedefleniyordu; baroların kamu adına söz söyleyen kurumlar olmaktan çıkarılması hedefleniyordu. Savunmayı bölmek hedefleniyordu çünkü yargının diğer iki ayağı talimatlı hâle getirilmişti, bir tek ele geçirilemeyen savunma vardı ve savunmayı da ele geçirmek için parçalamayı hedefledi bu yasa teklifi. Sadece yandaş barolara üye olan avukatlar kazansın istendi ve savunma ticarileştirilmeye çalışıldı. Peki, uydu mu? Hayır, uymadı. Başaramadınız; kurduğunuz yandaş barolarınız avukatlar içinde itibar görmedi -biz demiştik- ve İstanbul’da 56.915 avukatın 54.480’i İstanbul Barosuna kayıtlı, geri kalan 2.435’i sizin yandaş baronuza kayıtlı; Ankara’da yandaş baronuz kapanmak üzere, 2 bini bile bulamadı ve Erdoğan bir söz söyledi, dedi ki: “İstanbul 2 No.lu Barosu artık 1 No.lu Baronun yerine geçmelidir. Bunun adımlarını atın.” İşte tam da bu kanun teklifiyle yapmak istediğiniz son derece açık: AKP baroları kapanmasın diye bu barolara mali kaynak aktarmak istiyorsunuz. Şimdi de adalet ortamında, zemininde halkın parasıyla, kamunun kaynaklarıyla yeni yandaşlar, yeni 5’li çeteler, yargının 5’li çetelerini yaratma amacındasınız; proje, bu proje. Yoksa bu kanun teklifinde adalet adına, adil yargılanma ve savunma hakkı adına, avukatların, stajyer avukatların ve yargının devasa sorunlarının çözümü adına hiçbir şey yok. Evet, halkın gün geçtikçe büyüyen o adalet özlemine dair en ufak bir şey yok. Derdiniz, stajyer avukatların insanca yaşayabileceği bir ücretle çalışmasını sağlamak değil; derdiniz, iddia ettiğiniz gibi yurttaşa avukat seçme hakkı tanımak da değil; derdiniz, o çökmek üzere olan adli yardım hizmetinin daha kaliteli, nitelikli sunulabilmesi hiç değil; tek derdiniz, kayırmacılığı, eşitsizliği yaşama geçirmek, avukatların baroları karşısında yandaş baroları yaşatabilmek.

Bu kanun teklifi işte bir kez daha açıkça şunu gösteriyor: Bu ülkede adaletin önündeki en büyük engel iktidarın bizzat kendisidir. Anayasa Mahkemesi kararlarını açıkça tanımayan yargıçları ödüllendirip bakan yardımcısı yaptınız. Yargıyı muhalefeti bastırmak, susturmak; siyaseten yenemediğiniz siyasi rakiplerinizi yargı aracılığıyla cezaevlerine koyarak, ceza vererek tasfiye etmek… Buna ilk Kürt halkının siyasi temsilcilerinden başladınız; eş başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz, belediye eş başkanlarımız başta olmak üzere temsilcileri tutukladınız, cezaevlerine koydunuz; Canan Kaftancıoğlu'na kadar devam ediyor. Evet, muhalefetten korkuyorsunuz, halk korkusu içindesiniz, o nedenle Gezi kabusunuz hiçbir zaman bitmedi. Sırf halk korkusundan kaynaklı, sevgili Mücella Yapıcı başta olmak üzere, Can Atalay meslektaşımız başta olmak üzere, Gezi davasından akla ziyan kararlar çıkardınız. Bunların hiçbiri hukuki karar değil, bunların hepsi çok net ki siyasi karar. Ama başaramayacaksınız; isterseniz savunmayı tamamen ortadan kaldırın, baroların kapısına kilit takın, asla başaramayacaksınız. Sonra soracaksınız kendinize biliyor musunuz, “Ne zaman ve neden kaybettik?” diye soracaksınız. Birçok yanıtı var bunun ama ben sadece 2 tanesini söyleyeyim: O Taybet anayı yedi gün boyunca Silopi sokaklarında yatırdığınızda kaybettiniz ve AKP Genel Başkanının “sürtük” dediği gün ve saatte kaybettiniz. Evet, siz kaybettiniz, asla başaramayacaksınız.

Gezi en büyük kabusunuz dedim. Evet, Gezi en büyük kabusunuz çünkü sizin kurmak istediğiniz rejim tamamen sarayın ve sermayenin egemenliğinde halkı ümmet hâline getirmeye çalışan bir rejim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

OYA ERSOY (Devamla) - Ama bunun karşısında Gezi, o milyonların eşitlik, özgürlük, adalet, barış talebiyle sokakları doldurduğu ve onuruna sahip çıkan bir halkın direnişidir, onun adıdır, onurumuzdur. İyi ki var, iyi ki halk var. Halka karşı umudumuzu artıran, birbirimize umudumuzu artıran bir eylem sürecidir Gezi. 469 cumadır, evet, ortaya çıkaramadığınız o olmayan yalanlar katlanarak devam etti, buna da “sürtük” diyerek devam ettiniz. Ya, bu, evet, halk korkusu ama en çok da kadınlardan korkuyorsunuz çünkü kadınların, kadın hareketinin eşitlik ve özgürlük mücadelesi size oy veren kadınlara da güven veriyor.

Cumhurbaşkanının bu lafı kullanmasından bir gün önce Erzurum’da bir dava sonuçlandı ve Erzurum’da kadınlar Diyanet İşleri Başkanını hedef alan açıklama yaptı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ERSOY (Devamla) – İşte, bu kelimenin arkasında yatan budur, niyetiniz bellidir; başaramayacaksınız. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                          Bülent Turan                                                                           Ahmet Özdemir                                                        Muhammed Levent Bülbül

                                            Çanakkale                                                                             Kahramanmaraş                                                                               Sakarya

                                     Mehmet Cihat Sezal                                                                Çiğdem Erdoğan Atabek                                                        Mehmet Uğur Gökgöz

                                        Kahramanmaraş                                                                               Sakarya                                                                                     Isparta

“MADDE 1- 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 16 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

‘Avukatlık stajına fiilen engel olmamak şartıyla herhangi bir işte sigortalı olarak çalışılması avukatlık stajının yapılmasına engel değildir. Adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayları ile hâkim ve savcılar hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında görev yapanlar da görevleri sırasında avukatlık stajı yapabilir. İlgili birimlerce stajın yapılması konusunda gereken kolaylık sağlanır. Bu fıkraya ilişkin usul ve esaslar Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte düzenlenir.’”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Evet, söz talebi yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayları ile hâkim ve savcılar hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarının kadro veya pozisyonlarında görev yapanların görevleri sırasında avukatlık stajını yapabileceği, ilgili birimlerce stajın yapılması konusunda gereken kolaylığın sağlanacağı ve fıkraya ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 1136 sayılı Kanunun 177 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Birden fazla baronun bulunduğu illerde her bir baro tarafından adli yardım bürosu oluşturulur. Yargı mercilerinin talebi üzerine yapılacak görevlendirmeler, Türkiye Barolar Birliği tarafından oluşturulan elektronik bilişim sistemi üzerinden o ildeki avukatlar arasında eşitlik gözetilerek yapılır.”

BAŞKAN – Evet, 2’nci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, İYİ Parti Grubu adına Sayın Feridun Bahşi’nin.

Buyurun Sayın Bahşi. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iktidarın gündemi ile halkın gündemi hiçbir zaman aynı paydada buluşamamaktadır. İnsanımızın yaşadığı sorunların nedense ülke gündeminde yeteri kadar yer bulmaması, sefaletin sorumlularının da umurunda değil; işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, esnafın durumu, tarımdaki daralma, hiçbiri umurunda değil.

Değerli milletvekilleri, şimdi de size hâlen yaşanan bir hukuk garabetinden söz edeceğim. Son yerel seçimlerde büyük yenilgiye uğrayan iktidar, muhalefete kaptırdığı belediyeleri çalışamaz hâle getirmek ve itibarsızlaştırmak için her türlü yola başvurmaktadır. Geçtiğimiz hafta içinde seçilmiş belediye başkanlarına yönelik soruşturmaların kamuoyuna yansımalarını izledik. Gökçeada’nın seçilmiş Başkanı Ünal Çetin’e de yapılanlar bizi ziyadesiyle üzmüştür, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. AK PARTİ’li belediyelerden hizmet pasaportuyla insan kaçakçılığı yapanlar bile Belediye Başkanımızın uğradığı muameleye maruz kalmamıştır.

Peki, nedir Belediye Başkanımızın suçu? Önce, belediye şirketlerinden birinde KHK’yle mesleğinden ihraç edilen ancak beraat etmiş hatta tazminatını bile almış bir eski hâkimi işçi olarak çalıştırdığı gerekçesiyle yargılandı. Neyse ki hukuk tecelli etti, bu suçtan beraat etti.

Sonra ise kendisini “Avukat Kaan Öztürk” olarak tanıtan biri Başkan Ünal Çetin hakkında 103 maddelik bir şikâyet dilekçesi verdi. Dilekçe üzerine İçişleri Bakanlığı tabii ki atladı ve birkaç müfettiş görevlendirdi, günlerce inceleme yaptırdı. Tabii ki doğal olarak bir sonuca ulaşamadılar, gerçek Avukat Kaan Öztürk ise sahte ihbarcının bulunması için cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundu.

Geçen hafta ise hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan açılan dava sebebiyle Başkanımız hakkında mahkeme hukuksuz olarak yakalama kararı çıkardı. Yakalama kararı sonrasında ise polislerce yakalanıp polis aracıyla adliyeye götürüldü. Benim de parasız yatılı öğretmen okulunda okuduğum Gökçeada küçük bir yerleşim alanıdır. Bir Belediye Başkanının bu tür muameleye tabi tutulması kabul edilemez. Açılan dava yüz kızartıcı bir suç değil, rüşvet değil, zimmet değil, irtikâp değil; üstelik iddia tarihinde Ünal Çetin Belediye Başkanı bile değil, o tarihte Belediye Başkanlığı AK PARTİ’deydi ama AK PARTİ’li Belediye Başkanının bu davada adını bile geçirmiyorlar. Davanın esası kadar usulü de dikkate değer seyretti. İki yıl önce, ilk iddianame yazıldığında Ünal Çetin gitti, ifadesini verdi. Hâkim iddianamenin yetersiz olduğuna karar verdi ve geri gönderdi. Yeni iddianame ve suç duyurusu uyarınca Çetin mahkemede bir kez daha ifade verdi. Avukatı duruşma sırasında, Çetin’in geçirdiği trafik kazasını ve belindeki sakatlığı hatırlatarak ifade sonrasında sandalye talebinde bulundu. Hâkim “Böyle bir usulümüz yok, ayakta bekleyecek.” diyerek talebi reddetti. Ben de eski bir hâkimim; ifade sonrasında birisinin ayakta duracağına dair bir usul ve yasal düzenleme yoktur; tamamen keyfî bir karardır, kasıtlı bir karardır. Hukuk olsa hukuken çekindiği bir şey yoktu Başkanımızın, meselenin hak hukuk olmadığına kanaat getirmesine yeterli bir muameleydi bu. Sonrasında reddihâkim talebinde bulundu; talep reddedildi. Bir önceki duruşmaya katılamayacağına dair, ilişkin gönderdiği raporu veren doktor hakkında hukuki süreç başlatıldı. Bonus olarak yakalama kararı. Bitmedi; yeni duruşma tarihi ise 15 Eylül 2022 tarihine getirildi.

Çetin’in polis aracı içinde çekilen fotoğrafı da adaletsizlik devrinin bir simgesi olarak tarihe geçti. Şimdi, bu fotoğrafı ben ekranlardan göstermek istiyorum. Gökçeada Belediye Başkanının gözaltına alınıp polis aracıyla adliyeye götürülmesi işte bu fotoğrafla tescillendi arkadaşlar. Her zaman söylediğimiz gibi, bu adalet bir gün size de lazım olacak, ayarını bozduğunuz kantar bir gün gelecek sizi de tartacak, bilesiniz.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa teklifine gelince maddeyle Avukatlık Kanunu’nun adli yardım bürolarını düzenleyen 177’nci maddesine ikinci bir fıkra eklenmektedir. Adli yardım hem Anayasa’mızda hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde adalete erişim, adli yargılanma hakkının olmazsa olmazıdır. Adil yargılanma hakkı çerçevesinde fiilen savunma hakkının hayata geçirilebilmesi ve vatandaşımızın savunma hakkından yararlanabilmesi için adli yardım büroları önemli bir görev icra etmektedir. Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler adli yardımdan yararlanabilir. Ayrıca, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takiplerinde taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla yine adli yardımdan yararlanabilirler. Baroların verdiği adli yardım kararı, yalnızca ücretsiz olarak avukatlık hizmetinden faydalanma imkânı sağlar, yargılama giderinden muafiyet sağlamaz. Mahkemenin verdiği adli yardım kararı, ilgiliye yapılacak tüm yargılama ve takip giderlerinden geçici olarak muafiyet sağlar, yargılama ve takip giderleri için teminat göstermekten de muafiyettir, dava ve icra takibi sırasında yapılması gereken tüm giderlerin devlet tarafından avans olarak ödenmesidir, davanın avukatla takibi gerekiyorsa ücreti sonradan ödenmek üzere bir avukat teminini de sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de baroların yapısını değiştiren ve çoklu baro sistemini getirmeyi öngören Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 2020 yılı Temmuz ayında kabul edilerek yasalaşmıştı. Böylece pek çok sorunla uğraşan avukatlar bir de siyasi nedenlerle bölünme ve ayrışma tehlikesiyle karşılaşmışlardı. Bu kanunla ilgili Adalet Komisyonu görüşmeleri sırasında yazdığımız muhalefet şerhinde şu ifadelere yer vermiştik: “Çoklu baro sistemi, kamusal faaliyetler olan ve uygulamada baroların yetki alanında olan CMK, adli yardım ve disiplin işlemleri gibi kurumların işlevsizleşmesine sebep olur. Yargı erkinin en önemli unsurlarından savunma faaliyetinin de politize olmasına sebep olacaktır. Avukatların cübbelerinde cep ya da düğme bulunmaz. Böylece avukat savunma faaliyetini menfaatlerine göre şekillendirmez ya da başka makamlar karşısında önünü iliklemez. Bu ilke ortadayken kanun teklifi bu hâliyle savunma faaliyetlerine ve barolara şaibe düşürebilecektir.”

Görüşülmekte olan bu kanun teklifinin 2’nci maddesiyle her baro için adli yardım bürosu kurulmasının yolu açılmaktadır. İYİ Parti olarak ikinci bir adli yardım bürosunun kurulmasına ihtiyaç olmadığını, çoklu adli yardım bürolarının ileride daha büyük sorunlara yol açacağını düşünmekteyiz.

Bu düşüncelerle Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Züleyha Gülüm, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Evet, Avukatlık Yasası tartışıyoruz ama aslında “avukatları hizaya getirme yasası” demek daha doğru olacak. Zira bağımsız bir yargı falan yok ülkede, tümüyle baskı altına alınmış, denetlenen bir yargı sisteminden bahsediyoruz ama buna karşı yargının kurucu unsuru olan avukatlar direniyor, baskılarınıza boyun eğmiyor. Siz de işte “Bu baskılara rağmen direnen avukatları yasa maddeleriyle nasıl alt ederiz?” onun derdine düşmüşsünüz ama size direnen avukatlardan ve yargılamak istediğiniz ama sizi yargılayan arkadaşlarımızdan bahsedeceğim, Kobani kumpas davasından bahsedeceğim, geçen hafta da bahsetmiştim hangi tür kumpaslarla yürüttüğünüzü ama bu hafta yeni kumpaslar olduğu için onlardan da bahsedeceğim.

Önceki haftalarda söylemiştim savunmaları alınmaya bile gerek olmadan delil tartışmasına geçilmişti diye. “Delil tartışması” dediğime bakmayın, ortada bir delil tartışması yok; kumpasta devamlı olarak “Bazı gerçek olmayan delilleri nasıl kullanırız?” diye bir yöntem var aslında ortada, başka bir şey de yok. Geçen haftalarda kumpas tanıkları duruşmalara geldi, kimi gizli tanık olarak kamera, görüntü olmadan güya dinlendi, güya bir ifade verdiler ve kumpas çöktü. Bu tanıkların kumpas tanığı olduğu, gerçek tanıklar olmadığı, uydurulmuş tanıklar olduğu açığa çıktı; bundan çok rahatsız oldu mahkeme heyeti ve iktidarınız tabii ki. Bundan huzursuz olan heyet bu hafta ne yaptı? Tanıkları duruşmaya çağırma gereği duymadı, karar aldı, dedi ki: “Duruşmada dinlenmelerine de gerek yoktur; ben emniyet aşamalarındaki, savcılık aşamalarındaki -mahkeme bile değil, dikkatinizi çekerim- ifadelerini burada okuyarak bunları delil olarak sayacağım.” Şimdi, bu hukukun neresinde? Tanıklar neden duruşmaya getirilmiyor? Çünkü kumpas ortaya çıktı duruşma sırasında. Diğer tanıklara avukat arkadaşlarımızın yönelttiği sorularla ne yapmak istediğiniz açığa çıktığı için bu sefer tanıkları getirmeme kararı aldınız. Avukat arkadaşlarımızın buna dair itirazları olmak istedi, dediler ki: “Bu şekilde dinleyemezsiniz, hukuka aykırı bir işlem yapıyorsunuz.” Bu itirazları da kabul etmediler. O zaman, avukat arkadaşlarımız ve yargılamak istediğiniz ama sizi yargılayan arkadaşlarımız “O zaman biz bu duruşmada kalmıyoruz ve duruşmadan çıkıyoruz.” dediler. Bakalım bundan sonraki yargılamalarda hangi kumpaslarınızla karşı karşıya kalacağız, göreceğiz ama kumpaslarınız artık deşifre oldu, boşuna uğraşmayın; bizden size nasihat olsun.

Diğer bir dava, bugün Danıştay'da İstanbul Sözleşmesi'nin duruşması görüldü. Biz, kadınların, LGBTİ+’ların yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için ve “Öyle tek adam kararıyla, hep adam kararıyla sözleşmeden çıkamazsınız.” demek için bugün kadınlar, kadın örgütleri, feministler, barolar, çocuk hakları örgütleri olarak hep beraber Danıştaydaydık. Biz, buradan bir kez daha tekrar edelim: İstanbul Sözleşmesi, kanunla yürürlüğe girmiş bir sözleşme; öyle tek adam kararıyla falan geri çekilemez, buna kadınlar izin vermez, bu tarz anayasa, hukuk tanımaz biçiminizi de hiçbir kadın kabul etmeyecek. Kimse şunu zannetmesin: Yaşamlarımızı tek adamın iki dudağı arasına bırakacağımızı düşünmesin. İstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıkmaya “vazgeçmiyoruz” demeye devam edeceğiz. Zira, sözleşme bizim, sizin değil, sizin lütfunuz falan değil. Biz yıllarca mücadele ederek İstanbul Sözleşmesi'ni kazandık, kimseye bırakmaya da niyetimiz yok.

Şimdi, bu yasa… Bu yasa ne diyor? Diyor ki: “Ben avukatları zapturapt altına almak istiyorum.” Ne yaptınız geçen sene? Bir yasa çıkardınız, çoklu baro sistemini getirdiniz. Niye? Çünkü barolar size itaat etmemişti, “efendim”, “paşam” dememişti size. O yüzden, “Yeni yasal düzenleme çıkarıp çoklu baroyla acaba kendi barolarımızı yaratabilir miyiz?” diye düşünmüştünüz. Olmadı, üzgünüm sizin adınıza; olmadı, avukatlar direndi “Size biat etmeyeceğiz.” dedi, “Neyi dayatırsanız dayatın, yandaş barolarınız olmayacağız, sizin baskılarınıza boyun eğmeyeceğiz." dedi. Sonra ne oldu? Baktınız, bununla çözemediniz, aslında o kadar da teşvik ettiniz, bir sürü de olanak sağladınız, olmadı; şimdi de “Acaba yandaş barolarımıza daha fazla kaynak aktarırsak, onlara ödenekleri daha fazla artırırsak biz, yandaş baro sayımızı artırabilir miyiz, avukatları sessizleştirebilir miyiz?” diye düşünerek bu adımları atıyorsunuz.

Komisyonlarda ne oldu? Barolar Birliğinin, baro başkanlarının, tüm avukatların itirazları vardı “Bu yasa teklifi hukuksuz, bu yasa teklifi adaleti tümden ortadan kaldıracak bir yasa teklifi. Çıkar sağlamak için yapıyorsunuz.” dediler, “Bunu yapmayın.” dediler. Ama tabii sizin derdiniz adalet, hukuk, demokrasi falan değil ki, yargı bağımsızlığı değil ki; sizin derdiniz “Aman yandaş barolarımızı nasıl çoğaltabiliriz?” O yüzden bu itirazları hiç dikkate almadınız ve Komisyondan geçirdiniz. Şimdi de benzer bir şey: Sıralarınız boş; zira, zaten tartışmaya da gerek duymuyorsunuz.

Şimdi, bu yasal düzenleme ne diyor? Diyor ki: “Mevcut durumda İstanbul Barosuna kayıtlı mesleki faaliyet yürüten 55 binin üzerinde avukat varken 2 no.lu baroda -son sicil numaraları, avukatın siciline göre- 2.672 avukat var. Şimdi, diyorsunuz ki: “Bu 2 bin avukata ben daha fazla mali kaynak sağlayacağım, yeter ki benim yandaşım olun.” 2022 rakamları baz alınarak yapılacak bir paylaşımda 56 bin avukatın bulunduğu İstanbul Barosuna adli yardım ödeneğinden 3,5 milyon lira, 2.300 civarı üyesi bulunan 2 no.lu baroya aktarılacak. Yani İstanbul Barosunun yasa gereğince hak ettiği ödenek yüzde 14,06 oranında azalırken 2’nci baronun ödeneği yüzde 305,41 oranında artacak. Bu açık adaletsizlik sadece İstanbul’un 2 barosu arasında değil, bu 2’nci kurulan barolarla küçük illerdeki barolar arasında da bir eşitsizlik yaratacak; zira, bunların üyeleri bu 2’nci barolardan daha çok olmasına rağmen siz diyorsunuz ki: “Sayısı az olsa da ben yandaş baroma kaynak aktaracağım.”

Aynı şey adli yardım büroları için de geçerli, diyorsunuz ki: “Adli yardımda da ben 2’nci baroları önemseyeceğim, onlara daha fazla kaynak aktaracağım, böylece adli yardım ücretleri beklenmeksizin ödenecek avukatlara. Bu, teşvik olacak avukatlar için; gelecekler, benim 2’nci barolarıma kaydolacaklar.” Hayal görmeyin, avukatlar direnenlerdir, hak, hukuk savunucularıdır; sizin öyle parayla satın alma işlerinizle sizin yandaşınız falan olmayacaklar. Şunu bilin: Bu ülkede avukatlar, avukatlık yaptıkları için hapse atıldılar, işkence gördüler, polis tarafından darbedildiler, adil yargılanma talebiyle açlık grevlerinde yaşamlarını yitirdiler, mahkeme salonlarından atıldılar, hedef hâline getirildiler, eşitsiz, zor ekonomik koşullarda staj yapmaya çalışıyorlar ama asla boyun eğmiyorlar; ne yaparsanız yapın avukatlara boyun eğdiremeyeceksiniz.

Tabii, sizin saldırı dalganız sadece avukat alanıyla sınırlı değil. Bu ülkeyi ucuz iş gücü cehennemi hâline çevirdiniz işçiler için; evet, işverenler için cennet ama işçiler için cehennem, cehennem! İşçiler öyle ağır koşullarda çalışıyor ki artık buralarına gelmiş durumda, artık diyorlar ki: “Bu baskılarınıza boyun eğmeyeceğiz.” Bir örnek: Metal fabrikası Pres-San’da düşük ücret ve kölelik koşullarına karşı işçiler Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikasına üye oldular. İşçiler sendikaya üye oldukları için, sendikal faaliyet yürüttükleri için ocak ayından itibaren sistematik biçimde baskı ve mobbinge maruz kaldılar. Bu da yetmedi, sendika üyesi olan 2 işçi sendikal faaliyetleri nedeniyle işten atıldı. Şimdi, Pres-San patronu sarı sendikayı devreye sokarak diyor ki: “Gelin, o sendikaya değil benim sendikama üye olun.” Bunun için de işçilerin e-devlet şifrelerini kırarak, alarak işten çıkarma tehdidiyle, baskıyla bu yandaş sendikaya üye yapmaya çalışıyor. İşçileri rızası dışında sendikaya üye yapmak suç ama Çalışma Bakanlığının umurunda mı? Zira, o zaten patronun yanında. Bu da yetmiyor, ne yapıyorsunuz? Polisi, panzeri yığıyorsunuz, direnişin önüne geçmeye çalışıyorsunuz ama bunların hiçbiri işçilerin direnişi karşısında çare olmayacak. İşçiler diyor ki: “Tüm baskı, tehdit ve saldırılarınıza karşı 16’ncı günümüzdeyiz, kazanana kadar da direnmeye devam edeceğiz, baskılarınıza boyun eğmeyeceğiz.”

Yine, direnen diğer işçi arkadaşlarımız, Enerjisa işçileri örgütlendiler, sarı sendikayı reddettiler, devrimci bir sendikaya, DİSK ENERJİ-SEN sendikasına üye oldular; baskıya maruz kaldılar, mobbinge maruz kaldılar, düşük ücrete maruz kaldılar ama buna rağmen direnişlerini sürdürdüler, bugün 72’nci günündeler. Ankara’da başladılar, Eskişehir’de devam ettiler, İzmit’te devam ettiler, şimdi İstanbul’da direniyorlar; “Haklarımızı istiyoruz.” diyorlar. Peki, ne oldu? İktidarınız ne yaptı? Kaymakam hemen yasak kararı getirdi işçilerin eylemlerine, hak aramaların önüne geçmeye çalıştı, bir kez daha sermayeden yana tutum aldı. Yetmedi, işçileri gözaltına aldırdınız, ters kelepçe yaptınız, darbettiniz, işçileri haklarından vazgeçirmeye çalıştınız. İktidarınız kimin iktidarı? İşçinin, emekçinin iktidarı mı yoksa sermayenin iktidarı mı? Bu örnekler aslında kimin iktidarı olduğunuzu çok açık gösteriyor. Sendikalı olmak isteyen işçiye işverenin saldırısı karşısında işçinin yanında değil, sermayenin yanında yer alan bir iktidar kimin iktidarı olduğunu çok açık olarak ortaya koyuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Yine, direnen diğer bir işçi arkadaşımızdan bahsedeyim, Yemeksepeti işçisi Doğu Yılmaz. O da sendikal faaliyet yürüttüğü için, hakkını aradığı için işten atıldı. Yemeksepeti işçileri –hatırlarsınız- daha önce de çokça direniş yaptılar, haklarını talep ettiler, “Esnaf kuryeyi reddediyoruz.” dediler. Esnaf kuryenin ne olduğundan haberiniz var mı? Sendikasızlığı, güvencesizliği, sigortasızlığı dayatan, bütün masrafları işçiye yükleyen, emekçiye yükleyen ve böylece kazancına kazanç katan bir yöntem olarak dayatıyorlar ve aynı zamanda performans adı altında “hız odaklı çalışma” denen, aslında kölelik koşullarında çalışmayla kuryeler canlarından olmaya devam ediyor. Sürgüne gönderiliyorlar, hak aradıkları için işlerinden atılıyorlar. İşte bu Yemeksepeti işçilerinden Doğu Yılmaz da haksız hukuksuz işten atıldığı için on altı gündür direnmeye devam ediyor.

Tüm direnen işçilerin yanında, sermayenin düşmanlığı karşısında durmaya, biz de birlikte dayanışma göstermeye devam edeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Turan Aydoğan.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İstanbul 1 No.lu Barosunun yerine 2 No.lu Baro geçirildi, emredersiniz, reis buyurdu. İstanbul’un 55 bin üyeli 1 Numaralı Barosunun yerine zarlamayla, zorlamayla, yandaşa her türlü kıyakla beraber 2.300 üyeyle hayatına devam etmeye çalışan 2 Numaralı Baro geçecek. Diyeceksiniz ki “Nereden çıktı bu?” Anlaşılmayacak bir şey yok ki. Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yıllık felsefesini artık anlayın; azınlık çıkarcısıdır, oligark yapıların temsilcisidir, farkına varın bunun. Ekonomide de aynı modeli uyguluyor. Ekonomide de milyonlarca insanı mağdur ederken üç beş -bizim Genel Başkanımızın deyimiyle beraber 5’li çete gibi- grubun temsilciliğini yapıyor, hukuku da böyle götüreceğini düşünüyor.

2 No.lu Baroyu kurdunuz, nasıl kurdunuz, nasıl kurdunuz? 2009 yılında yarım kalmış bir FETÖ projesini getirdiniz, bu Meclise dayadınız. Baro başkanlarını dövdünüz, Ankara’ya sokmadınız, bu Meclisteki Komisyon görüşmelerine sokmadınız; Genel Kurula getirdiniz, bir inatla beraber, parmak hesabıyla beraber geçirdiniz. Haklısınız, şimdi bir şeyler yapmanız lazım; reisinize mahcup oldunuz, zordasınız, tutmuyor bu proje. İstanbul'da 2 bin küsur kişi, Ankara'da tüzel kişiliğini kaybetmek üzere olan bir baro ihtarı yemiş; 300 eksik üyesi var, tamamla üyeleri. O da bir siyasi partinin genel başkanının kurucularıyla poz verip mesaj vererek üye toplamaya çalıştığı bir baro. Ne olacak şimdi sayın siyasi parti genel başkanı? Seninkiler bu baroyu kurtaramıyor, işler kötü, bu barolar bu işi zor götürecekler. Ha, ama bir şeyi yapıyorlar, eleştirdiğimiz bir şeyi; hâkimler baskı altında, vekâletnamelere baktıkları zaman karar verirken kafaları karışıyor. Adaletsizliğiniz geldi, geldi, geldi, buraya kadar dayandı. 55 bin üyesi olan İstanbul 1 Numaralı Barosunun karşısında 2 bin küsur üyesi olan 2 Numaralı Baroyu ayaklandırmaya, şahlandırmaya kalkıyorsunuz, kan enjekte etmeye çalışıyorsunuz. Nasıl bir şey yapıyorsunuz, biliyor musunuz? Az önce dedim ya, oligarkların temsilcisisiniz.

Açlıktan, yoksulluktan beslenme eksikliği çeken halkımızın gencecik kesimlerinin rakamları yayınlandı; 18 yaşa kadar olan gençlerimizden kızlarımızın beşte 4’ünde demir eksikliği var, erkeklerin de beşte 3’ünde demir eksikliği var; eserinizle övünebilirsiniz, sizin iktidarınızın sonuçları bunlar. Aynı şeyi şimdi barolar üzerinde yapmaya çalışıyorsunuz yani halkın ekmeği olan adaleti arama konusunda, hukukun üstünlüğünün en önemli temsilcisi olan barolardan birini zayıflatarak, yandaşı güçlendirerek yol almaya çalışıyorsunuz. Yani 2 bin küsur üyesi olan bir baronun, ortalama 600-700 bin nüfuslu tabloya denk gelen bir baronun karşısına Mersin Barosunu, Adana Barosunu, İzmir Barosunu koyduğunuz zaman onların 6-7 katı bir para vermeye kalkıyorsunuz. Onlar bu baronun 3 katı, 4 katı üyeyi bünyelerinde barındırıyorlar, onların neredeyse 1,5-2 katı parayı bu baroya vermeye çalışıyorsunuz. Ya, hiç mi yüzünüz kızarmıyor! Matematik bilmiyorsanız adaletiniz, vicdanınızda mı yok ya? Nasıl bir şeysiniz ya! Nasıl getiriyorsunuz bunları bizim önümüze ya? Hangi vicdanla, hangi kafayla getiriyorsunuz ya? Önünüze rakamlar koydu Barolar Birliği Başkanı, dedi ki: “Baroların 75 milyon alacağı var, iki senedir ödemediniz. Bir iş yapmak istiyorsanız bu paraları ödeyin önce.” İstanbul 1 Numaralı Baronun 14 milyon alacağı var, 2 Numaralı Baro sizden 89 bin lira para istiyor; ona 4 milyon ödemeye çalışıyorsunuz, diğerinin gırtlağına basmaya çalışıyorsunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hiç öyle değil.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Aynen böyle.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Değil, değil.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Değilse anlatırsınız. Sizin adaletsizliğiniz zaten tescilli, benim burada anlatmama gerek yok.

Bu yolu yürürken açıkça halkın hak arama hürriyetinin önüne engel oluşturuyorsunuz, torpilli barolar yaratmaya çalışıyorsunuz ama Sayın Cumhurbaşkanına, partinizin Genel Başkanına kötü bir haberim var, iletebilecek yüreğiniz var mı bilmiyorum ama Lale Devri bitti.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bunu siz mi tartışacaksınız? Hayret bir şey!

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Millet bunları daha yemiyor.

Barolar size demokrasinin en önemli dersini verdiler. Hukukçularla ve hukuk dünyasıyla oynayamayacağınızın örneğini sizin önünüze koydular. Gittiler, bütün oyunlarınıza rağmen, bütün alicengiz oyunlarınıza rağmen Barolar Birliğinde sizin ekseniniz de aday olmaya çalışan adamın karşısında şakır şakır seçim aldılar. O Barolar Birliği Başkanı bu Meclise geldi -Sayın Erinç Sağkan- 4 Nisanda bütün grupları ziyaret etti, sizin grubunuzu da; sanıyorum, o dönemdeki Grup Başkan Vekiliniz Sayın Cahit Özkan ağırladı onu. Siz bu avukatlarla ilgili yasayı çalışmış, bitirmiş, Meclis gündemine getirecek hâle gelmiş olmanıza rağmen onunla tek kelime paylaşmadınız, böyle bir yasadan bahsetmediniz; yangından mal kaçırır gibi yasa hazırlıyorsunuz. 5 Nisandan sonra getirdiniz, Meclise yasayı sundunuz. 4 Nisanda Barolar Birliği Başkanıyla görüşüyorsunuz kardeşim, böyle bir çalışmanız varsa niye haber vermiyorsunuz? O Barolar Birliği Başkanı yıllar sonra Komisyona geldi, yüzümüzün akıdır, buradan ona teşekkür ediyorum. Sizin daha önce güdümünüze aldığınız şahıs Komisyonlara da gelmiyordu, geldi ve dedi ki: “Biz toplantı yaptık, 1 Numaralı ve 2 Numaralı Barolar o toplantıya katıldı. Bu konuda bir yönetmelik hazırlıyoruz, o yönetmeliğe 2 Numaralı Baro da itiraz etmedi. Siz bu yasa çalışmasını nereden çıkardınız?” dedi. Hiçbiriniz ayağa kalkıp cevap da vermediniz. Sizin dünyanız başka, dışarıdaki dünya başka. Ha, sizin dünyanıza bakarsak işte, güçlü bir sosyal devletin yapması gereken avukat stajyerlerine staj boyunca bir maaş bağlama işi çok önemli bir iş olmamakla beraber görmezden geliriz. Aynı Barolar Birliği Başkanı Komisyonda, ortalama 25 bin avukatın staj gördüğünü söyledi ve rakamı çıkardı; o çetelere peşkeş çektiğiniz rakamların neredeyse yüzde 1’i bile değil. 25 bin avukat, hukuk eğitiminin eksik olduğu söylenilen bir ülkede mesleki eğitimi alabilsinler diye onlara asgari ücrete oransal bir ücretin verilmesini teklif ettik, “Hayır.” dediniz. Hâkim stajyerlerine veriyorsunuz, hâkim adaylarına veriyorsunuz. Avukatlık… İnşallah -bu Mecliste çoğunluğu sağladığımız gün- Anayasa değişikliğini yaptığımızda, Anayasa’ya yargının kurucu unsuru olarak onu sokacağız. Yargının kurucu unsuruna vermiyorsunuz çünkü adaletsizliği kendinize pay biçmişsiniz, adaleti istemiyorsunuz; kuruluşunuz, yürüyüşünüz adaletsizlik üzerine. Avukatlara, avukat stajyerlerine yapılması gereken, eğitimlerini, meslek eğitimlerini dört dörtlük yapabilmeleri için staj dönemleri boyunca belli bir oranda ücretin ödenmesiydi. Şimdi, hiçbir mesleği küçümsemiyorum. Bizim anlayışımıza göre çalışma kutsaldır, alın teri kutsaldır ama getirdiğiniz yasayla beraber kâğıt toplayıcısı avukat, nalbur çırağı avukat, vesair gibi işler yaratmaya kalkıyorsunuz. Avukatlık çok özel bir meslektir; Eski Yunan’dan beri çoğu zaman parayla yapılmamış, insan onuru olan adaleti arama anlamında onurluca yapılmış olan bir meslektir.

Niye bu şekilde bir uygulamayı hayata geçirmiyorsunuz? Barolar Birliği Başkanı teklif etti, biz teklif ettik: Oluşturulacak olan bir fonla beraber bu arkadaşlarımıza her ay belli bir ücreti vermek mümkün ve bu ülkede kaliteli hukukçular yetiştirmek mümkün. Köprüye vermeye, yola vermeye kalkıyorsunuz; yatırım yapın ama verdiğiniz paraların bir hesabı olsun. 8 liraya mal ettiğiniz köprüye 58 lira para ödüyorsunuz, bu kardeşlerimize ödemeye gelince çekiniyorsunuz. Emin olabilirsiniz, hukuka dayalı güçlü bir ülke olduğumuz zaman o köprüler çok daha ucuza mal olacak ve çok daha kaliteli olacak, insan ilişkileri çok daha sağlıklı bir toplum yaratacağız. Ama dünyanızda bunlar yok, bunlar olmadığı için baroları kendinize göre tasnif ettiniz, iki yıl boyunca parasını ödemediğiniz baroları görmezden geliyorsunuz, yandaş barolarınıza para aktarmaya çalışıyorsunuz.

Benim size bir tavsiyem olacak ama artık tavsiyede bulunmaktan da vazgeçiyorum size. “Yol yakınken vazgeçin.” “Yol yakınken şunu yapın, yol yakınken bunu yapmayın.” gibi önerilerde bulunuyordum önceden bu kürsüye çıktığım zaman.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkanım, süremi uzatabilir misiniz.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Artık ben sizden umudumu kestim diyeceğim ama benim kesmemin önemi yok, millet sizden umudunu kesti. Sokağa çıktığınızda boyunuzun ölçüsünü alırken sanmayın ki bu getirdiğiniz kayırmacı yasalar unutulacak. İçinizde hukukçular var, çağıracağız onları barolara, gelin diyeceğiz.

Ben İstanbul 1 Numaralı Barosunun üyesiyim. Geçin karşımıza, bu FETÖ projesini, bu baroları nasıl böldüğünüzü, bu kayırmacılığı nasıl yaptığınızı, avukatları nasıl dövdüğünüzü, Çağdaş Hukukçular dâhil olmak üzere yüzlerce avukatı nasıl içeride tuttuğunuzu, intihar eden avukatları nasıl görmezden geldiğinizi, Sayın Cumhurbaşkanı caddeden geçerken gürültüye laf eden avukatı nasıl öldüresiye dövdürdüğünüzü ve ona Cumhurbaşkanına hakaretten dava açmaya çalıştığınızı önünüze koyacağız; bunları unutmayın, bunları sakın unutmayın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Keşke daha çok bölünse herkes üye olsa, her ilde olsa, fazla fazla olsa.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Böldürmeyeceğiz sana, merak etme.

SALİH CORA (Trabzon) – “Çağdaş avukatlar” ne demek ya, zaten bölmüşsünüz.

BAŞKAN – Evet, şahıslar adına ilk söz Sayın Hişyar Özsoy’un.

Sayın Özsoy… (HDP sıralarından alkışlar)

HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2’nci maddede de şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, az önce bu Genel Kurulda yaptığım konuşmada İsveç’in, Finlandiya'nın NATO üyeliğini, bu çerçevede Türkiye'deki kimi tartışmaları değerlendirdim. Bülent Turan burada, Sayın Grup Başkan Vekili; ben özellikle dikkat etmenizi istiyorum çünkü ricam olacak bazı bilgileri bazılarına iletin diye, size açıktan da söyleyeyim lütfen; böyle sataşma için söylemiyorum.

Şimdi, ben yurt dışındayım, Grup Başkan Vekilimiz bana bir mesaj attı “Bu nedir?” dedi, bir açtım, bir baktım mesaja; yahu, ben bunu dememişim diyorum, bir yere bir demeç vermişim yani bunu almış Finlandiyalı, İsveçli bir şey…

SALİH CORA (Trabzon) – Zaten her şeyi inkâr ediyorsun.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Şimdi geliyorum oraya.

Şimdi, bakın, bu İsveç’in, Finlandiya'nın NATO üyeliğine dair basın, çoklukla yabancı basın arıyor ve “HDP olarak ne düşünüyorsunuz?” diyor. Biz HDP’yiz. Şu kürsüde, sizin huzurunuzda, Türkiye'de yaşayan insanların huzurunda söyleyemeyeceğimiz tek bir kelimeyi dışarıda söylemeyiz. Onun için, birazdan, burada ne dediğimi de anlatacağım ben size, bizim öyle kimseden gizli saklı bir şeyimiz yok. Şimdi, ben baktım, şöyle bir durum: Benim verdiğim bir demeci Sayın Turan, bir aklıevvel, çeviri zahmetinde bile bulunmamış, Google'dan çevirtmiş -onu da tespit ettik- ve o çeviriyi almış…

SALİH CORA (Trabzon) – Kim çevirmiş?

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – İşte onu söylüyorum; şimdi onu söylüyorum.

...çevirip size yakın olan medyaya servis etmiş ve 15 medya organında neredeyse aynı başlıkla, aynı haber, aynı çarpıtılmış şekliyle verilmiş.

SALİH CORA (Trabzon) – Tekzip yapıtınız mı?

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Akşam gazetesi, Milat, Yeni Akit, Yeni Şafak, A Haber, TVNET, Kanal 7 ile Ülke TV geçiyor. Bakın, başka ne var…

SALİH CORA (Trabzon) – Tekzip yaptınız mı?

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Müsaade et, yapıyorum işte; şimdi konuşuyorum ya.

Sadece AK PARTİ'ye yakın olanlar değil, bir de kim var? Bir de Ulusal Kanal var, Perinçek var; o da aynısını almış, yapmış. Ne yapmış biliyor musunuz, şöyle yazmış: “CHP'li Ünal Çeviköz ve HDP'li Hişyar Özsoy içimizdeki Finlandiyalılar, içimizdeki İsveçliler…” falan diye köpürtmüşler.

Şimdi size söyleyeyim, mesele ne. Şimdi, basın geldi, bize soruyor… Bakın, ben ne söylediğimi şimdi söyleyeceğim size, kimseden gizli saklımız yok. Biz HDP’yiz, burada söyleyemediğimizi hayatta bir yerde söylemeyiz. Bana dediler ki: “Ya, bu İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği için Türkiye'nin bazı talepleri var bu hükûmetlerden.” “Ne gibi?” dedim, dedi ki: “Mesela, Türkiye, orada yaşayan kimi insanların iadesini istiyor.” Örneğin: Ragıp Zarakolu. Ragıp Zarakolu, Belge Yayınları’nın sahibi; CV’sine baktım, basın özgürlüğü konusunda 7-8 tane ödül almış. Yani, kendisi Kürt de değil ha, Büyükada Kaymakamı Remzi Bey’in oğlu, biliyorsunuz. Ama Ragıp Zarakolu yayıncı, tam 1968’den beri yayıncılık yapıyor, şu anda 74 yaşında. Türkiye’nin istedikleri arasında Ragıp Zarakolu var. İlginç bir durum da şu: Aslen Kürt olan ama İranlı “Amine” diye bir milletvekili var, hızını alamamışlar, Amine’yi istemişler ya ve bir de kadın milletvekili; böyle ilginç, hani biraz da espri konusu olmuş şu an İsveç’te.

Şimdi, ben şöyle dedim: Vallahi, İsveç ve İskandinavya -Türkiye’nin aksine- güçlü demokratik kurumları olan ve hukukun üstünlüğü olan ülkeler; şaka değil, böyle güçlü gelenekleri var, yüzlerce yıldır kimi demokratik kurumlarını oluşturmuşlar. Şimdi, Cumhurbaşkanı burada mahkemeye tak diye emir verince mahkeme şak diye yapıyor ya... Ya, iade süreçleri hukuki süreçlerdir. Orada, sizin bilmediğiniz, yargı bağımsızlığı var. Yani, orada hükûmetten istiyorsunuz, hükûmet mahkemeye diyemiyor ki: “Ragıp Zarakolu’nu alın, Cumhurbaşkanına verin, keyfi hoş olsun.” Orada böyle bir şey yok ki, mahkeme süreci var.

Şimdi, ben “Eğer İsveç, Ragıp Zarakolu gibi insanları Türkiye’ye verirse şu açıdan hayal kırıklığı olur: Yüzlerce yıldır oluşturdukları demokratik kurumların dibini kendileri oymuş olurlar.” dedim. Bu açıdan bir hayal kırıklığı olur.

SALİH CORA (Trabzon) – Orada hâkimler olsaydı, orada hukuk olsaydı...

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Doğrusu o insanların...

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Bal gibi verecekler.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bir de gazeteci kendisi, arkadan bağırıyor, gazeteci, vallahi! İşte, bunu eleştiriyorum zaten.

Ragıp Zarakolu’nu tabii ki Türkiye’ye vermesinler; bakın, burada da söylüyorum. Niye biliyor musunuz? Türkiye’de adil bir yargı ve yargı bağımsızlığı olsun, güçler ayrılığı olsun, zaten kimse burayı bırakmaz. 74 yaşında Ragıp Zarakolu niye gitsin sürgünde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bitiriyorum.

Zaten burada bir yargı sistemi olsa, zaten burada güçler ayrılığı olsa, adil bir yargı olsa bu insanlar bu ülkeyi terk edip, 70’li yaşlarda, gidip İsveç’te, Finlandiya’da sürgün hayatı yaşamak zorunda kalmazlar. İçler acısı olan durum budur. Dolayısıyla, ben bunları söyledim, burada da söylüyorum ama bu yandaş medya, diyorlar ya “İhanetçiler, bizi arkamızdan hançerliyorlar.” bilmem ne filan yani, ben buradan Sayın Bülent Turan’a söylüyorum: Siz şu medyaya söyleyin, ya, en azından -ayıp bir şeydir- haber yapmadan önce bari bir çevirisini doğru düzgün yapın, Google’la çalışmayın. Bir ara, biliyorsunuz, TRT İngilizce’de “Fahrettin Koca” yazacağına, hatırlıyorsunuz, Google çeviri yapmış “Fahrettin Husband” yazmıştı ya; vallahi billahi bu olmuştu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Onlar hep yalanlandı ama.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Önce doğru düzgün ne dediğimize baksınlar, ondan sonra oturup üzerine haber yapsınlar.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

SALİH CORA (Trabzon) – Tabirin çok çirkin.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yok, bunlar hep yalanlandı; doğru olmadı.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – İsveç ve Finlandiya’dan golü yiyeceksiniz, başka çare yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Oya Hanım İngilizce biliyor herhâlde, oradan laf atıyor ya.

BAŞKAN – Madde üzerinde konuşmalar tamamlandı.

Soru-cevap işlemi yok.

Şimdi, madde üzerinde 2’si aynı mahiyette olmak üzere 3 adet önerge vardır. İlk okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                           Oya Ersoy                                                                              Hişyar Özsoy                                                                       Hüseyin Kaçmaz

                                             İstanbul                                                                                  Diyarbakır                                                                                   Şırnak

                                 Filiz Kerestecioğlu Demir                                                                    Rıdvan Turan                                                        Serpil Kemalbay Pekgözegü

                                              Ankara                                                                                     Mersin                                                                                       İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                         Alpay Antmen                                                                            Rafet Zeybek                                                                              Tufan Köse

                                              Mersin                                                                                     Antalya                                                                                     Çorum

                                          Zeynel Emre                                                                            Lale Karabıyık                                                                            Erkan Aydın

                                             İstanbul                                                                                     Bursa                                                                                       Bursa

                                     İlhami Özcan Aygun                                                                                                                                                           Ali Haydar Hakverdi

                                             Tekirdağ                                                                                                                                                                                  Ankara

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Sayın Serpil Kemalbay’ın.

Sayın Kemalbay, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sayın vekiller; bugün İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili Danıştaydaki dava görüldü.

İstanbul Sözleşmesi, biliyorsunuz, kadınları, LGBT+’ları, kız çocuklarını koruyan en etkili uluslararası sözleşme ve “İstanbul Sözleşmesi yaşatır.” diyen kadınların bütün taleplerine karşı, itirazlarına karşı bir erkeğin, Erdoğan'ın iki dudağı arasındaki bir kararla İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede çekilindi. Buna kadınlar itiraz ediyor; kadın örgütleri, kadın hareketi, feminist hareket hep beraber İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeye karşı tutumlarını bugün beyan ettiler.

SALİH CORA (Trabzon) – Hişyar Bey hukuku eleştiriyordu, şimdi hukukun verdiği bir kararı överek anlatıyorsunuz.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Erdoğan tarafından, kadınları koruyan bir hukuk kazanımı kadınların elinden alınmak isteniyor; itirazımız buna.

Bugün Eş Başkanımız, HDP Kadın Meclisinden arkadaşlarımız ve bütün kadın hareketinin orada, Danıştayda savunuları vardı. Ben buradan bir kez daha İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmeyeceğimizi ve İstanbul Sözleşmesi'ni her ne olursa olsun savunmaya devam edeceğimizi söylüyorum.

SALİH CORA (Trabzon) – Danıştay savcısı ne dedi? Ne dedi Danıştay savcısı?

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Bir savcı mütalaasında “Hukuka aykırı.” diyor, savunma “Hukuka aykırı.” diyor, acaba yargı burada “Hukuki.” diyebilir mi? Ne diyecek, bunu merak ediyoruz. Kadınların yaşatılması için, kadınların yaşayabilmesi için, kadınların, çocukların, LGBT+’ların korunması için İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi durdurmak gerekiyor. Hep beraber durduracağımıza inandığımı burada bir kez daha söylemek istiyorum.

Size başka bir konudan da burada bahsetmek istiyorum. Burada avukatlarla ilgili yasalar çıkartıyoruz, burada çeşitli yasalar, kanunlar çıkartıyoruz ama kanunların fiiliyatta hayata geçmediğine dair de pek çok şey var. Kanunen çıkartılmış haklar, bu kazanımlar, sahada yine Hükûmet tarafından, iktidar tarafından insanların elinden alınıyor. Bunlardan bir tanesi de meslek hastalıklarıyla ilgili. Bu yakınlarda yeni bir belgesel yapıldığı için yine gündemimizde silikozis hastalığı. Bingöl Karlıova’da Taşlıçay köyünde köylülerin neredeyse tamamı silikozis hastası. 21 köylü bu hastalık sebebiyle yaşamını yitirdi. Genç işçiler kot kumlama atölyelerinde çalıştıkları için bu hastalığa yakalandılar ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu hastalıkla ilgili herhangi bir denetim yapmadığı için, Hükûmet bu konuda üstüne düşen sorumlulukları yapmadığı için, devlet bu konuda üstüne düşen sorumlulukları yapmadığı için, patronlar, markalar küçük atölyelerde, kayıtsız iş yerlerinde bu kot taşlama işlemini yaptıkları için bu işçiler yıllarca buralarda çalıştılar ve evlerine, köylerine döndüklerinde ise akciğerlerinde bu silikozisin bir taşlaşmayla sonuçlandığını gördüler. Ölümcül bir hastalığa yakalandılar, bu hastalığa karşı mücadele kampanyaları yapıldı ve meslek hastalığı olarak sayılması için yapılan kampanyalardan sonra, verilen önergelerden sonra, kanun tekliflerinden sonra silikozis hastalığı meslek hastalığı sayıldı. Fakat bugün, bakın, Bingöl Karlıova'daki bu işçilerin evlerine haciz gidiyor, biliyor musunuz? Hizmet tespit davası açtılar bu işçiler, hizmet tespit davalarını kaybettiler çünkü bu atölyeler merdiven altı atölyelerdi, kot taşlama atölyeleri taşeronların açtığı atölyelerdi; hiçbiri sigortalı çalışmıyordu, dolayısıyla da hizmet tespiti hukuk prosedüründe mümkün olmadı, bu davaları kaybettiler. Ama bu işçilerin tamamı silikozis hastası ve silikozis hastalığı ancak ve ancak meslek hastalığı olarak görülebilir yani herhangi birimiz böyle bir hastalığa yakalanamayız, ancak bu kot kumlama işçilerinde olduğu gibi ya da diş teknisyenlerinde, metal sektöründe olduğu gibi bu kumlara maruz kalmak gerekiyor ki hastalanabilelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Şimdi, bu işçiler hizmet tespit davalarını kaybettikleri için evlerine haciz gidiyor ve hizmet tespit davalarını kaybeden silikozis hastası işçiler tarlalarını satıp bu avukatlık masraflarını ödemek zorunda kalıyorlar.

Yine, o dönemde -çok ilginç- Mehmet Uçum'muş bu kanun teklifini hazırlayanlardan birisi; şu anda Cumhurbaşkanı Başdanışmanıymış ve yine, Cumhurbaşkanı Hukuk Politikaları Danışmanıymış. Mehmet Uçum yapmış bu kanun teklifini ve bu kanun teklifi nasıl çıktı bilmiyorum ama -biz de üzerine şimdi yeni bir kanun teklifi vereceğiz- bu çıkan kanuna göre bu silikozis hastası işçiler meslek hastası sayılmıyor, engelli maaşı alıyorlar. Yani normalde malulen emekli olması gereken silikozis hastaları engelli maaşı alıyorlar, çok düşük ücretler alıyorlar ya da bunu da hiç alamıyorlar ve aynı zamanda evlerine de haciz gidiyor.

Bunu paylaşmak istedim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz talebi Sayın Ali Haydar Hakverdi’nin.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Sayın Başkanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda 5 maddelik bir değişiklik yapıyorsunuz ve gerçekten çok adaletsiz, çok hakkaniyetsiz bir 5 madde; 2’si zaten yürürlük, 3’ü birbirinden hakkaniyetsiz ve adaletsiz maddeler. Şimdi, stajda bir düzenleme yapıyorsunuz, adli yardım bürosu oluşturuyorsunuz, bir de para dağıtımında bir puanlama esası getirmişsiniz.

Kısa bir süre önce 2 no.lu baroları kurmak için harekete geçtiniz. Gerekçe aslında şuydu: Tek adam rejiminde yasamayı, yürütmeyi, yargıyı tekelinize aldınız ama yargının içerisinde bağımsız savunmayı ele geçiremediniz. Ele geçiremediğiniz yeri de zapt etme adı altında… Baktınız olmuyor, Barolar Birliği Başkanını yandaşlaştırdınız; avukatlık yasalarını ve avukatlık mesleğini hiçe sayarak sizin isteklerinize, iradelerinize uygun kararlar ve onaylar verdi. Ama geldiğimiz noktada, her ne yaparsanız yapın baroyu ele geçiremedikten sonra, 2’nci baroyu kurmak için de bir yol seçtiniz ve FETÖ projesi olan o bölme projesini barolara da uyguladınız. Tamam, baroları böldünüz ama bu da tutmadı yani 2 no.lu barolar, bu 56 bin üyesi olan İstanbul Barosunda zar zor kuruldu; 23 bin üyesi olan Ankara Barosunda da 2’nci baroyu kurdunuz, şu an sayıyı tutturamadınız, o da gelgitler yaşıyor; buna rağmen istediğiniz sonucu alamadınız, yine bu sonucu alabilmek için bu sefer de adam kayırma yapıyorsunuz, sizden olan barolara yani zoraki kurduğunuz, iteklemeyle kurduğunuz, kamu avukatlarını zorlayarak kurduğunuz barolara bu sefer de kayırma işlemiyle bir ödenek aktarmaya çalışıyorsunuz ve burada da adaletiniz yok. Öyle bir uygulama yapmışsınız ki, şimdi diyorsunuz ki: “Her baroya 5 birim puan.” Sonra 50 avukata 1 birim puan, sonra da 5 bine 1 birim puan ekliyorsunuz. Mesela, baroyu 2 bin avukatla kurarken niye 5 bin avukata 1 birim puan veriyorsunuz? Hani burada da aslında şunu yapsanız daha samimi olursunuz: “Kurulan o 1 no.lu, önceki kurulan mevcut baroları iptal ettik; aslolan 2 no.lu barolardır, bütün parayı da kaynağı da desteği de CMK'yi de adli yardımı da onlara vereceğiz.” deseniz bu, daha samimi, daha adil, belki gerçekçi bir düzenleme olur. Bu düzenleme çünkü avukatların zekâlarıyla, akıllarıyla dalga geçmek gibi bir şey.

Şimdi, bütün yasamayı, yargıyı, yürütmeyi tekele aldınız, bir yandaş baro oluşturdunuz, bir taraftan yandaş medya var. Hani yandaş medyanıza nasıl kaynak aktarıyorsanız, yandaş baronuza da öyle kaynak aktarmak çabasındasınız.

Şimdi, stajyerler… Stajyerlere diyorsunuz ki: “Evet, sigortalı bir işte çalışıyorsa çalışmaya devam edebilir, staja engel değil.” Bunu ne için yapıyorsunuz?

SALİH CORA (Trabzon) – Buna karşı mısın?

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Karşı mıyım? Anlatacağım.

İşte, kamuda çalışan bir memursa memuriyeti devam etsin, stajı yanmasın. Peki, kabul, olabilir bu ama stajyerlerin yaşadığı gerçek sorunlardan AK PARTİ iktidarı bihaber; hiçbir ilginiz, alakanız yok stajyerlerin yaşadığı sıkıntılarla.

Şöyle ki: Hukuk fakültesini bitirmiş, stajyer olmuş, baroya kaydolmuş ama herhangi bir geliri yok, stajyerlerin hiçbir geliri yok. Hani, mesela burada deseniz ki “Ya, geliri olmayan stajyerler başka bir işte de çalışabilir.” Olabilir. Mesela “Limon satsın, hamallık yapsın, sonra belki avukatlık ruhsatını alır.” diyebilir misiniz? Evet, diyebilirsiniz. Burada stajyerlerin gerçek sorunu gerçekten açlık, yoksulluk stajyerlerin sorunu. Hukuk fakültesini bitirmişler, avukat olmak için çabalarlarken hiçbir gelirleri yok. Burada yapılması gereken insani düzenleme neydi? Stajyerlere bir katkı vermek, ekonomik bir katkı sunmak. Belki bu çok uzun vadeli bir ödenek olabilir ama devletimiz güçlü, stajyerlere doğrudan bir maaş da verilebilir, insan onuruna yakışır bir gelir seviyesine kavuşması sağlanabilirdi.

Geldiğimiz noktada avukatların durumu da gerçekten içler acısı ya! Asgari ücretin altında çalışan avukat arkadaşlar var. Bir meslektaşının yanında neredeyse sığınmacı olarak kalan avukat arkadaşlar var; sadece ama sadece CMK ve adli yardım gelirlerine muhtaç avukat arkadaşlar var yani bugün CMK’ye kaydoluyor, altı ayda bir sırası geliyor, 2-3 bin liralık ücretle o ayı ya da o altı ayı kapatmak zorunda kalan meslektaşlarımız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Tamamlıyorum.

Adli yardım ödeneğine muhtaç olan, başka hiçbir geliri olmayan avukat arkadaşlarımız var. Altı ayda bir adli yardım geliyor, 3-5 bin lira para; sadece bununla geçinmek zorunda kalan avukat arkadaşlarımız var. Bunların sorunlarını çözmek yerine, sadece ama sadece 2’nci baroları güçlendirmek ve yandaşlarınıza kaynak aktarmak için bu kanun teklifini getirmişsiniz. Gerçekten, AKP’ye yakışır bir kanun teklifi olmuş bu. Adalet ve Kalkınma Partisinin sadece isminde “adalet” var; onun dışında, bu ülkede hiç adalet bırakmadınız. Bu kanun teklifi de adaletsiz ve hakkaniyetsiz bir kanun teklifidir diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 2’nci maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Mehmet Metanet Çulhaoğlu                                                                 Ayhan Altıntaş                                                                Aydın Adnan Sezgin

                                              Adana                                                                                     Ankara                                                                                      Aydın

                                     İmam Hüseyin Filiz                                                                                                                                                                    Orhan Çakırlar

                                            Gaziantep                                                                                                                                                                                  Edirne

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Aydın Adnan Sezgin’in.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi hakkında verdiğimiz İYİ Parti önergesi hususunda söz almış bulunuyorum.

Teklif, çoklu baro uygulamasının neden olduğu sorunlardan birini ele almaktadır. Teklifle, Türkiye Barolar Birliği hesabına aktarılan adli yardım ödeneğinin barolar arasındaki dağılımının tertibi öngörülmektedir.

Çoklu baro uygulaması, avukatların siyasi nedenlerle bölünme ve ayrışmasına zemin oluşturan ve İYİ Parti olarak başından itibaren itiraz ettiğimiz bir düzenlemedir. Bu uygulamayı mümkün kılan 7249 sayılı Kanun’un Komisyondaki görüşmelerinde hazırladığımız muhalefet şerhinde, çoklu baro uygulamasının tatbikatta, baroların yetki alanında olan CMK, adli yardım ve disiplin işlemleri gibi kurumların işlevsizleştirilmesine neden olacağını belirtmiştik. Söylediğimiz gibi, adli yardım uygulamasında sorunlar ortaya çıkmaktadır. Şimdi de iktidar bu sorunları gidermeye çalışıyor. Kanun tekliflerini beceriksizce hazırlama, daha sonra bunlara yama yapma uygulaması AK PARTİ'nin âdeta alametifarikası hâline gelmiştir, ayırt edici özelliğiniz. Biz en başından beri çoklu baro uygulamasına yani baroların dünyada hiçbir yerde görülmemiş bir şekilde parçalanmasına karşı çıkmıştık çünkü hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu demokrasilerde demokratik yöntemlerle oluşturulan bütüncül baro anlayışı geçerlidir. Hiçbir hukuk devletinde olmayan bu tür uygulamalar, sivil toplumu siyasi erk karşısında parçalama teşebbüsüdür, yandaş baro oluşturma girişimidir. Barolar ülkemizde hukuk devletinin ve demokrasinin yerleşmesi açısından çok önemli işlev görmüşlerdir. Bugün baroların getirildiği durum hukuk devletinin ve demokrasimizin geldiği durumla benzerlik göstermektedir. Dünya Adalet Projesi Hukukun Üstünlüğü Endeksi 2021 Raporu’na göre ülkemiz 139 ülkenin yer aldığı sıralamada 117’nci sıraya gerilemiştir. Avrupa Konseyi kurucu üyesi Türkiye, Ruanda, Senegal, Gana, Tanzanya, Liberya, Nijer gibi ülkelerin gerisine düşmüştür. Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesinin nasıl hoyratça çiğnendiğini görmek için aslında bu raporlara ihtiyacımız yok zira bunları her gün üzülerek yaşıyoruz. Hukuk devletinin olmadığı düzenlerde de demokrasiden söz etmek mümkün değildir.

Aynı raporda yer alan 8 gösterge arasında Türkiye’nin en kötü sıralamaya sahip olduğu kategori hükûmet yetkilerine ilişkin kısıtlamalar kategorisi olmuştur. Türkçesi şudur: “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” adı verilen ucube tek adam yönetimi dünyada denge ve denetlemeden en yoksun ülkelerden biri olmamıza neden olmaktadır. Ülkeyi yönetenlerin yasalara ne kadar bağlı olduğunu ölçen bu kategoride Türkiye, 139 ülke arasında 134’üncü sırada yer almıştır. Hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmek, keyfî tek adam yönetiminden kurtulmak, demokrasiyi yeniden kurmak ve ihya etmek, insanımıza yaraşır bir yaşam sunmak için tek yol, güçlendirilmiş parlamenter sistemi bir an önce hayata geçirmektir. Bu amaçla bir araya gelmiş olan 6 siyasi partinin ortaya koyduğu temel ilkeler, bu hedefe işaret etmektedir ve bunda muvaffak olunacağından şüphemiz yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) – AK PARTİ’yle rekabet hâlinde; Türkiye için, milletimizle el ele, kol kola, omuz omza, adaletle özgürleşen, güvenle yaşayan, liyakatle eşitlenen, sevgiyle güçlenen, üreterek kalkınan güçlü, zengin ve mutlu Türkiye’ye hep birlikte kavuşacağız, çok az kaldı.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

2’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.42

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Enez KAPLAN (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 1136 sayılı Kanunun 180 inci maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümleler eklenmiştir. “Paraların barolar arasındaki dağıtımında puanlama esas alınır. Her baroya öncelikle beş temel puan verilir. Verilen temel puana, her elli üye avukat için bir puan, ayrıca il nüfusu esas alınarak her beş bin nüfus için bir puan eklenir. Birden fazla baronun bulunduğu illerde, her beş bin nüfus için tespit edilecek toplam puanın yüzde kırkı o ilde bulunan barolar arasında eşit olarak, kalanı ise o ilde levhaya kayıtlı toplam avukat sayısına bölündükten sonra elde edilen rakamın her baronun üye sayısına çarpımı sonucu elde edilecek puana göre dağıtılır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz İYİ Parti Grubu adına Sayın Yavuz Ağıralioğlu’nun.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kanun’un 3’üncü maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına kürsüye geldim. Her birinizi ayrı ayrı saygılarımla selamlarım.

İlgili kanun üzerine mütalaa vermek için genellikle gruplar adına avukatlar geliyorlar, biliyorsunuz. Mevzunun -tabirimi mazur görün- merkepten düşenleri mahiyetinde bizzat bu işin mağdurları, sorunlarını yaşayanları, staj safhasından avukatlık mesleğini icra ederken karşılaşılan zorluklarla ilgili çözüm önerilerini bu kürsüden millete arz etmeye çalışıyorlar. Görüyorum ki nice zamandır iktidar ve muhalefet arasındaki kanun müzakerelerinde iktidarı muhalefet hep şöyle suçluyor: Kanun yapma tekniklerimizde, kanun yapma usulünde, kanunun Meclise gelme süreçlerinde, kanunun da mahiyetinde genel olarak iktidarın iş görme şekliyle ilgili bir sıkıntı var. Efendim, iktidarın siyasi olarak iddiasını taşıdığı partisinin adı adalettir. Adaleti kalkınmaya mihenk etmiştir. İktidarın vaadi, adalettir. Milletin aslında iktidardan beklediği adalettir. Muhalefetin mesuliyeti adalettir. Efendim, bunca iş olurken memleketi ayağa kaldıracak olan yegâne istinatgâh adalettir. Biz bu memleketteki problemler yumağına, terörden kalkınmaya, efendim, çocuklarımızın umudundan yaşamaya, ne varsa aklınızda, problem olarak görebildiğiniz her şeyin merkezinde ihtiyacımız olan şey adalettir. Duyurduğumuz, duyulsun diye bağırdığımız, bağırdıklarımızdan çözülsün diye umduğumuz her şeyin merkezinde adalet vardır.

Şimdi, ilgili kanun üzerinde, daha önce yapılmış barolar düzenlemesine bizim ihtiyaten şerhlerimiz, sizin “olacak” diye ümitleriniz vardı ama bugünkü kanunun içinde de fark ediyoruz ki daha önce yaptığınız ve -bizim Bayburtluların çok sevdiğim bir tabiridir- “randuman” alamadığınız eski kanunun dezavantajlarını çözmeye yönelik bir heves görüyoruz. Nedir o? Efendim, baroları ikiye böldünüz. Bunun çok verimli olmadığına dair tenkitlerimize kulak kapattınız. Şimdi, bakıyoruz ki “adalet” diye sizden beklenen şeye mukabelenizde -özellikle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde çok arttı, eskiden bu kadar fazla yapmıyordunuz bu hatayı- sizden beklenen şey; devletin kaynaklarını toplarken adalet, topladığınız kaynakları harcarken adalet, memleketin birikimlerini istihdam ederken adalet, memlekette hak yenirken adalet, hak dağıtılırken adalet, her mevzu ve mevzi üzerinde gerçekleştirmek zorunda olduğunuz adalet.

Neyle tenkit ediliyorsunuz efendim? Kaynakları toplarken adil değilsiniz uzunca zamandır, topladığınız kaynakları tahsis ederken de adil değilsiniz. Nedir meramım? Diyorsunuz ki: İstanbul’daki baroda kayıtlı avukatların eski düzenlemede işte 2’inci baroya kayıtlı 2.600 avukatın alabildiği pay yüzde 4.72. Bu mevcut düzenlemeyle avukat sayısında artma olmamasına rağmen, tahsisattaki payı yüzde 22’ye çıkarıyorsunuz, yani diyorsunuz ki: Biz, topladığımızı adaletle bölmeyeceğiz. Niçin diyorsunuz bunu? Efendim, daha önce çıkardığınız kanunun sizce ifade ettiğiniz mahiyetindeki verimi alamadığınız için, yani aslında bir iktisadi cazibe oluşturmaya çalışıyorsunuz. Zaten iktidarınıza yönelik en büyük suçlama da mevcut kaynakları kullanırken kendi siyasi vizyonunuza uygun harcama yapıyor olmanızdır.

Bu son yaşadığımız dönemdeki fakirleşmenin de merkezinde aslında yolun başında taşımış olduğunuz, vadetmiş olduğunuz eşitlik ilkesine dayalı adaletin, 85 milyonu bir ve beraber etmek zorunda olan mesuliyetin, mezhebine, meşrebine, ekalliyetine bakmadan, herkesi kanun, hukuk önünde muhafaza edebilme ciddiyetinin aslında, bizi ayağa kaldırdığı yıllardan sonra geldiğiniz bu yeri doğru görmelisiniz. Niçin söylüyorum bunu, mahiyetinde ne vardır bunun? Adalet mi vardır? Yoktur. Mahiyetinde bunun hukuku güçlendirmek mi vardır? Yoktur efendim. Mahiyetinde bunun savunma mekanizmasını, avukatlık mekanizmasını kuvvetlendirme hassasiyeti mi vardır? Yoktur efendim. Ne vardır bunun içinde? Bunun içinde, daha önce çıkarmış olduğunuz baro düzenlemesinde yetersizliğini gidermek zorunda olduğunuz eski düzenlemeyi kuvvetlendirmek için yaptığınız yeni bir adaletsizlik vardır. Bu, kanunun yapım tekniği açısından da mahzurludur, siyaset etme şekliniz açısından da mahzurludur.

Efendim, cumhuriyetin başından itibaren 1978’e kadar 2 hukuk fakültesi, 1978’den 2002’ye kadar 22 tane hukuk fakültesi açıldı; 24 hukuk fakültesiyle memleketin ihtiyaçları görülüyorken on dokuz yılda 64 hukuk fakültesi daha açıldı, 64 hukuk fakültesi bir dünya mezun verdi. 165 bin avukat -rakamda yanılıyor olabilirim, hafızam beni yanıltıyorsa mazur görün lütfen- 25 bin stajyer, 15.326 hâkim, 7.494 savcı; şimdi, yekûnumuz budur. Avukat olan arkadaşlarımız bilirler; avukatlık bürolarında staj yapmaya gelen arkadaşlarımız “Efendim, benim sigortamı yapmayın, bana 2 bin lira verin.” yahut “Benim sigortamı yapın ama bana para vermeyin…” Bu tevkil hakkını kullansınlar diye, belki 100 lira, 150 lira, 200 lira para almak için oralara da bakmak zorunda kalan bir yığılma var adli müessesede. 80 bin öğrencimiz var, 20 bin mezun veriyoruz. Bu kadar fazla mezun veriyor olmamıza rağmen müesseseleri kurtarmak, savunmayı güçlendirmek, savunmayı iddia makamı karşısında kuvvetli hâle getirmek, bunları başarmak gibi problemleri olan adli müessesede, topladığınız paraları hakkaniyete uymayacak şekilde dağıtarak bir de milletin, devletin adalet duygusuna olan itimadını sarsmak en son heves edeceğiniz şey olmalıdır sizin.

Yani avukatlık, iddia makamının karşısında sahipsizdir. Avukatların mahkemeye girmemesi durumunda bile netice değişmemektedir. Avukatların davalarla ilgili hazırladıkları savunmaları hâkimler tarafından ciddiye alınır bulunmamaktadır, çoğu aslında okunmamaktadır. Efendim, savcılarla hâkimler birbirleri arasında bu siyasi iklimin de oluşturduğu -“siyasi baskı” demeyeyim, hürmetsizlik etmeyeyim ama- bu siyasal iklimin sonuçlarında birbirlerinin kararlarını tekzip etmeyerek bir centilmenlik anlaşması yapmış oluyorlar, çoğu zaman karara yürümekten de imtina ediyorlar. “Karara yürümeyelim, karar zamana yayılsın, zamana yayılmış karardan sonra yeni gelen düşünsün, benden gitsin bu bela.” falan hissiyatı taşıyorlar.

Dolayısıyla, bu tür düzenlemeler yapılırken istirhamımız şudur: Devleti ayakta tutan şey adalettir. Adaleti güçlendirecek olan şey, bu adalet mekanizmasını savcı, hâkim ve avukat arasında eşitleyebilen, birbirine yaklaştırabilen, savunmayı adalet lehine kuvvetlendirebilen bir siyasi vizyon ortaya koyabilmektir. Bunu ortaya koymadığınız zaman yaptığınız her düzenleme, sonra yapacağınız başka bir düzenlemeye ihtiyaç doğurmaktadır. Bu baro düzenlemesinden sonra bu düzenleme, 2’nci baroları kuvvetlendirme hevesinin ya da mecburiyetinin yahut 2’nci baroları daha cazip hâle getirme gayretinizin bir tecellisidir. Bunun savunmaya bir katkısı yoktur, adalete bir katkısı yoktur; bu, sizin iktisadi, siyasi vizyonunuzun basit bir tecellisinden ibarettir. Yani “Biz parayı istediğimiz gibi harcayacağız.” E, hakkaniyetle bölün. “Hakkaniyetle de bölmeyeceğiz.”

Hakkaniyetle bölmenin bir karşılığı var, teklif ediyorlar bunu, stajla ilgili de teklif ediyor arkadaşlarımız, muhalefeti lütfen dinleyin: “Avukatların sayısına bölün, ne kadar kayıtlı avukat varsa o miktarda verin.” “Hayır.” Yüzde 40’ını ayırıp ondan sonra yüzde 60’tan avantaj sağlamaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparak da tecelli etmesini istediğiniz adaleti gerçekleştiremeyeceksiniz. Biz, burada zannediyorum önümüzdeki günlerde bunun da telafisi anlamında başka bir düzenleme yapmak zorunda kalacağız.

Sözün hülasası şudur: İktidarınızı ayakta tutacak olan şey, elinizdeki parayı size yakın, sizinle beraber olan veyahut sizin lehinize davranabilecek olanlara değil, bütün bir milletinize adaletle dağıtmalısınız. Sizin rakibiniz muhalefet değildir efendim, iktidarın rakibi asla muhalefet değildir. Ben size rakibinizi söyleyeyim, 36 saniyem kaldı, hızlıca söyleyeyim. O yüzden siyasi münakaşalarda bizi duymak yerine, vatandaşınızla çözmek zorunda olduğunuz problemler özelinde 85 milyonu aileniz gibi bilmek mesuliyetiyle davranmanızı arz ederiz, isteriz biz. Bunu şunun için söylüyorum: Sizin rakibiniz; memleketin problemlerini çözmektir, adalete itimadı kalmamış insanların adalet duygusunu güçlendirmek, yaşayamaz zorlukta olanların yaşamasını kolaylaştırmak, enflasyon altında ezilenlerin ezilmesine mâni olmak, yaşam standartlarını yükseltmek, satın alma gücü kaybolan insanlara yeniden, eski ekonomik konforlarından daha fazlasını sağlayabilmek, işsizliği çözebilmek, pahalılığı engelleyebilmek, efendim, cari açığı kapatabilmek, ithalat bağımlığını azaltabilmek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Bir dakika daha istirham ediyorum sevgili Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) – Bunları şunun için söylüyorum: İktidarda kalmak için muhalefete bağırmak yerine, iktidarda olmanın sorumluluğuyla problem çözmenizi tavsiye ederim. Adaleti gerçekleştirmek, ülkeyi kalkındırmak, demokrasiyi güçlendirmek, şeffaf, yönetilebilir bir memlekette, hesap verebilir bir yürütmeyi millete gösterebilmek, yargının tam bağımsızlığında imza sahibi yürütmenin mesuliyet altında olabilmesini sağlayabilmek, Türkiye’de yeniden ayağa kalkacağımız, güçlü, zengin bir ülkeyi inşa edebilmektir vazifeniz; muhalefete bağırmak değildir. Bu arada, biz de münasip bir lisanla takatimiz yettiği kadar sizin getirdiğiniz kanun tekliflerinin zayıf yönlerini, zaaflarını, zafiyetlerini sizin duymanıza imkân verecek şekilde size hatırlatıyoruz. Bunların hepsi, sizin bizim gayretlerimizin hepsi, bu 85 milyonun zengin, güçlü, müreffeh bir ülkede yaşaması içindir. Başarabilirsek siyaset, bunu başarınca, milletin duasını kazanınca, itimadını kazanınca muvaffak olacaktır. O günlere kadar biz vazifemizi yapmaya devam edeceğiz.

Saygıyla efendim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime bir dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.02

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Enez KAPLAN (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 8 Haziran 2022 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.04



(x) 328 S. Sayılı Basmayazı 2/6/2022 tarihli 98’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.