TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 88’inci Birleşim

                                                                                              10 Mayıs 2022 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Karaman Milletvekili Recep Şeker’in, 13 Mayıs Türk Dil Bayramı ve Karaman’a ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman’ın Besni ilçesinde meydana gelen dolu felaketinden zarar gören çiftçilerin ve diğer vatandaşların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun, engellilerin sorunları ve taleplerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, sığınmacı sorununa ilişkin açıklaması

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, pandemi izninde bulunan mahkûmların izin sürelerinin uzatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin rant odaklı projelerine ilişkin açıklaması

4.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, yüksek enflasyon karşısında maaşların eridiğine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Anneler Günü’ne ilişkin açıklaması

6.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, muharip gazilere ödenen şeref aylıklarının artırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in, Niğdeli çiftçilerin refah düzeyini yükselten projelere devam edileceğine ilişkin açıklaması

8.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Yeni Camisi’nin aslına uygun restore edilmesini Malatya adına talep ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana’nın Yüreğir ilçesi Köprülü Mahallesi’ndeki kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin açıklaması

10.- Tokat Milletvekili Yücel Bulut’un, patates ve soğan üreticilerinin beklentilerine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, HDP’ye yönelik provakasyonların devam ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, TFF 3. Lig 2. Grup’ta şampiyon olan Düzcespor’u tebrik ettiğine ve Düzce’nin modern bir stat talebine ilişkin açıklaması

13.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, kamu arazilerinin kamunun ihtiyacına göre kullanılması gerektiğine ilişkin açıklaması

14.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Tavşanlı Linyitspor’un yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

15.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, serbest muhasebeci mali müşavirlerin sorunlarına ilişkin açıklaması

16.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, hububat alım fiyatlarının derhâl açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Cumhurbaşkanının konut kredisi müjdesine ilişkin açıklaması

18.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

19.- Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın, kadın sığınmaevlerinin yetersizliğine ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, 3 önemli Alevi çatı kurumunda yapılan seçimlere ilişkin açıklaması

21.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, uyuşturucu kullanımı ve madde bağımlılığı sorununa ilişkin açıklaması

22.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, emeklilerle ilgili acil düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Hıdırellez’e, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na, 10 Mayıs Dünya Psikologlar Günü’ne, Haiti’de 8 Türk vatandaşının da içinde bulunduğu otobüsün kaçırılmasına, TÜİK’in açıklamış olduğu işsizlik rakamlarına, esnafın ödeyemediği elektrik faturalarına, Avrupa’da enerji enflasyonunda 1’inci olduğumuza, hayvan yetiştiricilerinin sorunlarına ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun Osmangazi Köprüsü’ne ilişkin verdiği rakamlara ilişkin açıklaması

24.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 8 Mayıs 2022 tarihinde İsviçre’nin Basel şehrinde düzenlenen 23 Nisan Uluslararası Çocuk Festivali’nde bölücü terör örgütü PKK yandaşlarınca gerçekleştirilen alçak saldırıya, Haiti’de 8 Türk vatandaşının da içinde bulunduğu otobüsün kaçırılmasına, 9 Mayıs 1988 tarihinde Mardin’in Nusaybin ilçesi Taşköyü mezrasında terör örgütü PKK’nın gerçekleştirdiği menfur ve alçak saldırının yıl dönümüne, 10 Mayıs Dünya Psikologlar Günü’ne, 7-13 Mayıs Karayolu Trafik Haftası’na, Yunanistan’da düzenlenen Dünya Gençler Halter Şampiyonası’nda madalya kazanan sporcularımızı tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

25.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na, 10 Mayıs Dünya Psikologlar Günü’ne, Kuzey İrlanda’da yapılan seçimlerde Sinn Fein’in gösterdiği başarıya, Gezi tutuklularınca yapılan ortak açıklamaya, hayatını kaybeden Profesör Doktor Zeynep Ergun’un ailesine ve yakınlarına başsağlığı dilediğine, Nesin Vakfına yapılan yanlıştan bir an önce dönülmesi gerektiğine, 80 yaşındaki Makbule Özer ile 79 yaşındaki Hadi Özer’in örgüte yardım ve yataklıktan dolayı cezaevine kapatılmasının bir utanç vesikası olarak tarihe geçeceğine, 1 Mayısta HDP İstanbul il binasına polis gözetiminde giren şahsa ve 5 Haziran davasında yargılanan polislere verilen cezaya ilişkin açıklaması

26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, iktidara geldiklerinde engelli yurttaşların önündeki engelleri kaldıracaklarına, saray yönetiminde ülke sorunlarının katlanarak arttığına, bu sorunların cezaları artırarak değil bütüncül politikalarla çözülebileceğine ve kendi iktidarlarında bu sorunların üstesinden geleceklerine ilişkin açıklaması

27.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Vakıflar Haftası’na, Engelliler Haftası’na, Cumhurbaşkanının konut satışına ilişkin açıkladığı pakete, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir hukuk devleti olduğuna ve kuvvetler ayrılığı prensibinin her zaman cari olduğuna, ekonomik sıkıntı çeken vatandaşların durumunu iyileştirici paket ve düzenlemeleri kamuoyuyla paylaşacaklarına ve Genel Kurul gündemine ilişkin açıklaması

28.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Şanlıurfa’da mermi, mayın ve benzeri şekilde katledilen çocuklara ilişkin açıklaması

29.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, buğday taban fiyatının bir an önce açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması

30.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Muğla’nın Ortaca ve Dalaman ilçelerinde bulunan Sarıgerme ve Kayacık sahillerini kapsayan kısımdaki kesin korunacak hassas alanın sit statüsünün düşürüldüğüne ilişkin açıklaması

31.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamlarına ilişkin açıklaması

32.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, yaş çay taban fiyatlarının bir an önce açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması

33.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, göçmen ve sığınmacı sorununa ilişkin açıklaması

34.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, açık cezaevi izinlerinin uzatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

35.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in 323 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, AK PARTİ’nin tütünle ilgili düzenlemelerinin yanlışlığına ilişkin açıklaması

40.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, buğday ve arpa taban fiyatının 7 liranın altında açıklanmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

41.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Genel Kurulda görüşülen 323 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin sağlıkta şiddeti önlemeyeceğine ilişkin açıklaması

42.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, Nesin Vakfının hesaplarının bloke edilmesine ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, (2/4367) esas numaralı Kanun Teklifi’ni geri aldığına ilişkin önergesi (4/168)

2.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, (2/3678) esas numaralı Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Cumhurbaşkanına Yetki Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/169)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, Türk sanayisinin yüksek teknolojili ürün üretiminin ve bunun ihracattaki payının artırılması için alınacak tedbirlerin ve teşviklerin tespit edilmesi amacıyla 10/5/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Mayıs 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, Türkiye’de engellilerin temel yurttaşlık haklarının tanınması ve korunması amacıyla 10/5/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Mayıs 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapılan çay üretimindeki sorunların araştırılması ve bu kapsamda alınması gereken önlemlerin ve politikaların belirlenmesi amacıyla 21/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Mayıs 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve 45 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 655 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4389) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 327)

2.- Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 109 Milletvekilinin Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporlarının (S. Sayısı: 323)

3.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un İslam İşbirliği Teşkilatı Polis İşbirliği ve Koordinasyon Merkezi Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2034) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 127)

4.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayinde Gizlilik Dereceli Bilgilerin Karşılıklı Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4161) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 313)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, okullarda konuşma yapmak üzere davet edilen bir kişiye,

- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı Güllüce köyünün okul ve lojman ihtiyacına,

Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı Çamyazı köyünün ilkokul ve lojman ihtiyacına,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in cevabı (7/62396), (7/62399), (7/62400)

2.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, ülke geneli ve Adıyaman’da Bakanlık ve bağlı kuruluşlar bünyesinde çalışan engelli, eski hükümlü ve terörle mücadelede malul sayılmayacak şekilde yaralanan personel sayısına,

- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Kocaeli’ye bağlı Piri Reis Mahallesi’nin ilkokul ihtiyacına,

- İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın, ilk ve orta öğretim çağındaki çocuklara yönelik sağlık verilerine,

- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nin Başiskele ilçesine bağlı bir mahalleye lise yapılması talebine,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in cevabı (7/62401), (7/62545), (7/62546), (7/62550)

3.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, 2020 ve 2021 yıllarında Türk Akreditasyon Kurumu bünyesinde çalışan personele ödenen ücretlere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/62513)

4.- Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın, Türk Spor Vakfı’na ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin cevabı (7/62524)

5.- Mersin Milletvekili Zeki Hakan Sıdalı’nın, Bakanlığın iklim kriziyle mücadele kapsamında yürüttüğü çalışmalara,

- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, 2018-2022 yılları arasında İzmir’de hakkında yıkım kararı verilen okullara,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in cevabı (7/62552), (7/62705)

6.- Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü’nün, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine bağlı Tavşan Mahallesi’nde yaşanan elektrik kesintisine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/62602)

7.- İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç’ın, son 5 yılda Türkiye genelinde yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda İzmir iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Ağrı iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Aksaray iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Ardahan iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Batman iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Bayburt iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Bingöl iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Bitlis iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Bolu iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Çankırı iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Diyarbakır iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Düzce iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Erzincan iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Erzurum iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Gümüşhane iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Hakkâri iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Iğdır iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Isparta iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Karabük iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Kars iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Kilis iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Mardin iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Muş iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Yalova iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Van iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Şırnak iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Siirt iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

Son 5 yılda Rize iline yapılan kamu ve özel sektör yatırımlarına,

İlişkin soruları ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/62790), (7/62791), (7/62792), (7/62793), (7/62794), (7/62795), (7/62796), (7/62797), (7/62798), (7/62799), (7/62800), (7/62801), (7/62802), (7/62803), (7/62804), (7/62805), (7/62806), (7/62807), (7/62808), (7/62809), (7/62810), (7/62811), (7/62812), (7/62813), (7/62814), (7/62815), (7/62816), (7/62817), (7/62818)

8.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, son 5 yılda Türkiye sınırlarında mayından temizlenen ve tarıma açılan alanlara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/62820)

9.- Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın, başka kurum ve kuruluşlarda mecburi hizmet yükümlülüğü olduğu halde Bakanlık bünyesinde çalışan personele ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın cevabı (7/62837)

10.- Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın, başka kurum ve kuruluşlarda mecburi hizmet yükümlülüğü olduğu halde Bakanlık bünyesinde çalışan personele ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun cevabı (7/62909)

11.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, bakan yardımcılarına tahsis edilen özel tahsisli konutlara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın cevabı (7/62940)

12.- Ankara Milletvekili Nevin Taşlıçay’ın, kadın konuk evi sayısına ve bu evlerde kalan kadınlara yönelik yürütülen çalışmalara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın cevabı (7/62941)

13.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, mevsimlik tarım işçisi kadınların eğitimlerinin devam ettirilmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın cevabı (7/63235)

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Kore ve Kıbrıs gazilerinin çocuklarının 3713 sayılı Kanun kapsamında kamuda istihdam olanağından yararlandırılmaları talebine ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın cevabı (7/63236)

10 Mayıs 2022 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 13 Mayıs Türk Dil Bayramı ve Karaman hakkında söz isteyen Karaman Milletvekili Recep Şeker’e aittir.

Buyurun Sayın Şeker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Karaman Milletvekili Recep Şeker’in, 13 Mayıs Türk Dil Bayramı ve Karaman’a ilişkin gündem dışı konuşması

RECEP ŞEKER (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karaman, 13 Mayıs Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre’yi Anma Etkinlikleri nedeniyle gündem dışı söz aldım, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Aynı zamanda, Engelliler Haftamızı ve 12 Mayıs Hemşireler Günü’nü de kutluyorum.

Karamanoğlu Mehmet Bey tahta oturduktan sonra sarayda farklı dil, pazarda farklı dil, ilim ortamlarında, ilim meclislerinde farklı dil olduğunu görüyor ve bununla ilgili bir ferman yayınlayarak fermanında “Şimden gerü hiç kimesne kapuda ve dîvânda ve mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayrı dil söylemeyeler.” diyerek Türkçemizi devlet dili olarak ilan ediyor. Bu tarih 13 Mayıs 1277, şu anda 745’inci yılını kutlayacağımız bir tarih. O günden bugüne kadar Türkçemiz dünyada en çok konuşulan 5’inci dil olmuş ve 220 milyonun üzerinde insanının konuştuğu bir dil hâline gelmiştir. Aynı zamanda, duru Türkçesi ve yüzyıllar öncesinden gelen sevginin dili olan, aynı devirlerde yaşamış, Osmanlı tapularında dedesi İsmail Hacı’nın tekkesinin Karaman’da kayıtlı olduğuna dair bilgilerin olduğu, Evliya Çelebi’nin mesnevisinde mezarının Karaman’da olduğunu söylediği, aynı zamanda Karaman isimli divanıyla Yunus Emre de Karamanlıdır. Bu sebeple, 13 Mayıs Dil Bayramı ve Yunus Emre’yi Anma Etkinlikleri düzenlemekteyiz. Ben tüm milletvekillerimizi cuma günü yapacağımız etkinliklere davet ediyorum. Aynı zamanda, etkinliklerimize Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinden Çevre ve Doğal Kaynaklar ve Sağlık Komisyonu üye milletvekillerimizi de Karaman’da ağırlayacağız.

2021 yılı -UNESCO biliyorsunuz Yunus Emre Yılı- Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle de Türk Dili Yılı ilan edilmişti. Pandemi sebebiyle çok verimli kutlayamadık ama bu yıldan itibaren inşallah en güzel şekilde kutlamaya devam edeceğiz.

Karaman, aynı zamanda Atatürk’ün ata yurdudur. Karaman, Mevlâna’nın gençliğinin geçtiği, annesinin, kardeşlerinin Karaman’da metfun bulunduğu, “Anneme uğramadan bana ziyarete gelmeyin.” dediği bir ildir. Aynı zamanda Karaman; Piri Reis’in, Kemal Reis’in, Tapduk Emre’nin, Şeyh Edebali’nin, Kâzım Karabekir Paşa’nın, Bekir Sıtkı Erdoğan’ın memleketidir. İsa (AS)’ın havarilerinden Saint Paul’ün 4 kere ziyaret ettiği, “Derbe” diye bölgemizin İncil’de geçtiği, Hristiyanlık âleminin hac merkezi Binbir Kilise’nin olduğu yerdir. Karaman, tarıma dayalı ürünlerin birçoğunda; nohut, kuru fasulye, nane, mısır, pancar gibi birçok üründe ilk 10’da olan, elma ağacı sayısı olarak Türkiye’de 1’inci, rekolte olarak 3’üncü sırada olan, Toroslarda yetiştirdiği kirazı ihraç eden bir ildir. Aynı zamanda Karaman, Divle mağara obruk peyniriyle dünya 1’incisi olmuş, coğrafi işaretlere girmiş, balıyla dünya derecesi almış bir ildir. Aynı zamanda Karaman, bisküvi kokan bir şehirdir. Tarıma dayalı sanayinin geliştiği, 1’inci Organize Sanayisi’nde 167 tane fabrikanın olduğu, 1’inci Organize Sanayisi’ni doldurmuş, bu şekliyle de bisküvi, kek, çikolata ihracatında Türkiye’nin lider olduğu bir ildir. Aynı şekilde, paketli ihraç edilen bulgurun da yüzde 80’inin Karaman’da üretildiği bir ildir. Karaman, 2’nci Organize Sanayi’yi kurdu, bütün prosedürleri tamamlayan bir ildir. serbest bölgeyi on yedi yıl aradan sonra ilk alan ildir. Bunun dışında teknoparkı, İŞGEM’i kuran bir ildir.

Şimdi, ocak ayında hızlı trenimizi açtık ve ilk üç ayda hızlı trenimizle Konya-Ankara-Karaman-İstanbul bağlantısında yaklaşık 220 bin insanımız taşınmış oldu hızlı, konforlu ve ucuza. Aynı zamanda -hızlı trenimizin bir özelliği de- Karaman’dan Mersin Yenice Limanı’na kadar hatlar devam ediyor, Ulukışla’ya kadar yüzde 90 seviyesine geldi, onlar da bittiği zaman sanayideki ürünlerimiz hızlı bir şekilde Mersin Limanı’na taşınmış olacak.

Aynı zamanda Karaman, güneşin Türkiye’ye ışınlanma gün oranı olarak en iyi olduğu ildir, bu sebeple, enerji ihtisas organize sanayi bölgemizi kurduk. Şu anda 740 megavat gücünde GES, RES, HES gibi birçok yeşil enerjinin üretildiği Karaman, kendi enerjisini fazlasıyla üreten bir ildir, depremin en az olduğu ildir. Aynı zamanda Karaman, millî eğitimde 1.510 olan derslik sayısını 3.300’e çıkararak yüzde 100’ün üzerinde bir gelişme sağlamıştır. Bu şekilde ilköğretimde 15, ortaöğretimde 16 kişilik sınıflarda öğrencilerimiz eğitim görmektedir. Karaman, tıp fakültesini, diş hekimliği fakültesini kurmuş bir ildir, 40 civarında öğretim üyemiz eğitim vermeye, aynı zamanda hasta bakmaya başlamıştır. İlçelerimizde hastanelerimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP ŞEKER (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

RECEP ŞEKER (Devamla) – Sağlıktan eğitime, TOKİ’lerden gençlik ve spora kadar birçok alanda AK PARTİ döneminde 20 milyarın üzerinde yatırım almış bir il Karaman.

Bu vesileyle bu yatırımların gelmesinde Sayın Cumhurbaşkanımıza, emeği geçen bakanlarımıza, bürokratlarımıza teşekkür ediyorum. Tüm milletvekillerimizi 13 Mayıs Cuma günü Karaman’da Dil Bayramı etkinliklerine ve Yunus Emre’yi Anma Etkinlikleri’ne beklediğimi belirtmek istiyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Adıyaman’ın Besni ilçesinde meydana gelen dolu felaketinden zarar gören çiftçilerin ve diğer vatandaşların durumuyla ilgili söz isteyen Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’ye aittir.

Buyurun Sayın Tutdere. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman’ın Besni ilçesinde meydana gelen dolu felaketinden zarar gören çiftçilerin ve diğer vatandaşların durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 3 Mayıs akşamı Adıyaman’da özellikle Besni’de yoğun bir dolu yağışı görüldü ve şu an fotoğrafta da gösterdiğim şekilde yumurta büyüklüğünde dolu yağışı gerçekleşti. Tabii, bu dolu yağışı bölgede çok ciddi zararlara sebebiyet verdi. Özellikle dolu yağışından etkilenen, merkeze bağlı Palaş köyü, Gümüşkaya köyü başta olmak üzere, Besni ilçemizde Çakırhüyük beldesi, Kurugöl, Ören, Kızılin, İzollu, Yazıbeydili, Aktepe, Yoldüzü, Camuşçu, Hasanlı, Konuklu, Hacıhalil, Berete, Karagüveç, Eğerli, Kargalı, Kızılkaya; bu bölgelerde fıstık bahçeleri, badem bahçeleri, özellikle tarlaya ekili olan buğdaylar, pamuk alanları ciddi anlamda zarar gördü ve yaklaşık 52 dekarlık alanda büyük bir mağduriyet yaşandı. Tabii, biz, çiftçilerimizi olaydan hemen sonra oluşturduğumuz heyetle birlikte yerlerinde ziyaret ettik, muhtarlarımızla beraber, köylülerimizle beraber saha çalışmaları yaptık. Bu saha çalışmalarında gerçekten vahametin büyüklüğü bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Besni ilçemizde, biraz önce saydığım yerleşim birimlerinde ağırlıklı olarak özellikle fıstık bahçeleri bulunuyor. Fıstık ağacı çok narin bir ağaç, bir yıl ürün verip bir yıl ürün vermeyen bir ağaç ve bu yıl ürün yılıydı, maalesef çiftçinin ürün yılı bu yıl dolu nedeniyle bir kâbusa döndü. Şu gördüğünüz fotoğraftaki fıstık ağacında -görüyorsunuz- bu yoğun dolu nedeniyle yaprak dahi kalmamış yani fıstık verecek filizler falan hiçbir şey kalmadı ve milletin, çiftçinin alın teri, gerçekten, büyük bir emekle yetiştirmiş olduğu ağaçların durumu dolu nedeniyle bu şekilde. Büyük bir travma var, büyük bir mağduriyet var; bu konuda üreticilerimiz, özellikle fıstık üreticisi zararların karşılanmasını talep ediyor çünkü bu yıl ürün dolu nedeniyle gitti, seneye zaten ürün vermeyecekti, dolayısıyla iki yıl boyunca çiftçimiz, fıstık üreticimiz mağdur olacak. Buradan yetkililere sesleniyoruz, bu çiftçilerimizin yaşamış olduğu bu mağduriyetin giderilmesi için çalışmaları bir an evvel başlatmalarını bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, aynı şekilde, Keysun Ovası Adıyaman’ın gerçekten en bereketli ovalarından bir tanesi; her çeşit ürünün yetiştiği bir yer. Burada özellikle arpa eken, buğday eken, pamuk eken üreticilerimiz de var. Burada da bir buğday tarlası görüyorsunuz. Burada buğday tarlası resmen biçer girmiş gibi yerle bir olmuş, başaklar yerlerde ve çiftçi gerçekten kan ağlıyor. Bu buğday üreticisi, pamuk üreticisi ve buradaki badem üreticileri, meyve bahçe sahipleri de ciddi anlamda mağduriyet yaşıyorlar. O kadar şiddetli dolu yağışı oldu ki bakınız, burada bir aracın arka camını patlatmış durumda. Evlerdeki güneş enerjilerinin camlarının tamamı yerle bir oldu. Büyük bir felaket; felaketin boyutları, gerçekten, anlatmakla bitmez.

Tabii, çiftçilerimiz, üreticilerimiz zaten ekonomik kriz nedeniyle çok büyük bir mağduriyet yaşıyorlardı; mazotu borç ettiler, gübreyi borç ettiler, ilacı borç ettiler; aldılar, tarlayı sürdüler, ekinlerini ektiler, fıstıklarına baktılar ancak böyle bir felaketle karşılaştılar. Dolayısıyla burada, tam da burada çiftçimizin mağduriyetinin giderilmesi için devletin devreye girmesi lazım, devletin sıcak elinin devreye girmesi lazım. Üreticilerimiz Hükûmetten, Tarım Bakanlığından şunu bekliyorlar: Bir an evvel bölgedeki hasar tespit çalışmalarının yapılmasını bekliyorlar, buradaki zararın bütün boyutlarıyla araştırılıp raporlaştırılmasını bekliyorlar ve akabinde de bu zararların en yakın zamanda giderilmesini bekliyorlar. Ben de Adıyaman Milletvekili olarak çiftçilerimiz adına Hükûmete ve Tarım Bakanlığına şu çağrıyı yapıyorum: Bir an evvel harekete geçilmesi lazım, eğer erken tespitler yapılıp zararlar giderilirse bu Keysun Ovası’nda ikinci ürün ekme şansımız var. Çiftçilerimiz hiç olmazsa ikinci ürününün süresini kaçırmadan yeniden tarlalarını tohumla buluşturacak ve belki de çoluk çocuğunun nafakasını tekrar çıkarma şansını bulacaklardır. Burada çiftçi mağdur olduğu için biz sorduk, TARSİM sigortasını yapmayan çok sayıda üretici var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Dolayısıyla, mevcut TARSİM sigortasını yapanların, TARSİM sigortası kapsamındaki alanların da bir an evvel tespiti için Tarım Bakanlığının TARSİM yetkililerini de sahaya göndermesi ve gerekli çalışmaları yapması gerekiyor.

Gördüğümüz üzücü tablodan bir tanesi de özellikle çiftçinin yoksulluğu nedeniyle büyük bir kesimi TARSİM sigortası da yapmamış, bu da büyük bir sıkıntı. Dolayısıyla buranın bir an evvel saha tespitleri yapılarak, hasar tespit komisyonları kurularak harekete geçirilmesi ve çiftçilerimizin mağduriyetinin giderilmesini biz talep ediyoruz. Biz bu süreci sonuna kadar takip edeceğiz, Tarım Bakanlığı, Besni Kaymakamlığı sorunları çözünceye kadar, çiftçilerimizin alın terinin karşılığı verilinceye kadar süreci takip edeceğiz. Ben bu kürsüden bütün Besni çiftçilerimize, Adıyaman’daki, Palaş’taki çiftçilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Onların sesi olmaya devam edeceğim.

Başkanım, size de teşekkür ediyorum böyle bir fırsatı verdiğiniz için.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, engellilerin sorunları ve talepleri hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Piroğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun, engellilerin sorunları ve taleplerine ilişkin gündem dışı konuşması

MUSA PİROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Engelliler Haftası’ndayız. Bu hafta engellilerin haftası olarak anılacak ve kutlanacak. Sosyal medya şimdiden sevgi sözcükleri, kalp resimleri ve benzeri şefkat dolu mesajlarla dolu. Biz diyoruz ki sevgi sözcükleri sizin olsun, şefkat dolu yürekleriniz yanınızda kalsın, engellilerin önündeki engelleri kaldırın. Engelliler sermaye için üretimin dışına düşmüş emek olarak, devlet için ise hazinenin sırtında yük olarak algılanıyor. İktidar engellileri izole ediyor, neredeyse bir kişinin, buradaki vekillerin ya da herhangi bir üst sınıftan birinin bir yemek parası kadar aylık gelir veriliyor. Bu izolasyonun içinde toplumsal hayattan, sosyal hayattan dışlanıyor ve yaşamaya zorlanıyor ama sadece engelli zorlanmıyor, bakım hizmeti altında engelli eve hapsedilirken, aileye hapsedilirken aslında aile de kadına hapsediliyor. Engelli bireyle beraber anne de izole ediliyor, hayatın dışına itekleniyor. Devlet gerekli hiçbir desteği vermiyor ve anneyle beraber orada engelli neredeyse toplumun dışında yaşamaya zorlanıyor. Bu anneler sigorta istiyor.

Ben bugün görme engellilerin Noterler Birliği önündeki basın açıklamasına katıldım, geldim. Duyduklarım tüylerimi diken diken etti, belki sizi rahatsız etmez. Avukat, doktor -değişik personel- öğretmen görme engellilerinin noterde imza yetkisi yok. Noter, 2 şahit olmadan, onlarca davayı üstlenen, devlet adına ara buluculuk yapan avukatların imzasını tanımıyor. Ben 1994’te öğretmenlik için başvurduğumda doktorun biri bana “Öğretmen olamazsın.” demişti. Milletvekili olabiliyoruz, bakan olabiliyoruz ama görme engelliyseniz notere gittiğinizde, noter yasa dışı bir şekilde “Şahitlik gerekir.” deyip o kişinin imzasını tanımıyor. Görme engelliler diyor ki: “İmzamız onurdur.” Ben buradan diyorum ki: Engellilerin onuru onurumuzdur.

Bir başka sorun devam ediyor. Mithat Tokur, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünde çalışıyordu, KHK’yle işinden atıldı; kazandı, işbaşı yaptı; şimdi, Türkiye İş Kurumu onu başka bir yere sürdü. Kendisi ortopedik engelli ve yasa diyor ki: “Ortopedik engelliyi sürgün edemezsiniz.” Ama yasa dinlememek noterden aşağı kadar geliyor. Yetmiyor, Çağlayan Adliyesinde bir avukat savcıya dilekçe vermeye kalkıyor, savcı dilekçeyi kabul etmiyor. Niye? Görme engelli. “Okumayı bilmezsin.” diyor, ayrımcılık yukarıdan aşağıya geliyor.

Görme engellilerin basit talepleri var. Bir, yoksullukla uğraşıyorlar, yoksulluğun en dibini yaşıyorlar. Alt bezi alamıyorlar, sonda alamıyorlar, medikal hizmetlerden yararlanamıyorlar ve sadaka gibi bir maaşla geçiniyorlar. Otizmli bireyler ağır sorunlarla uğraşıyor, aileleri neredeyse intiharı istiyor. Bir baba “tweet” atıyor: “Bugün hâlini görünce çocuğumun, benden sonra devletin ne yapacağını biliyorum; ortada bırakacak.” Ailelerin hepsi kendi çocuklarının geleceği konusunda derin kaygılara sahip.

İstihdam… Ne yazık ki engelliler iş bulamıyor, devlet kadroları bile doldurulmuyor. Özel sektör engelliyi zaten bireyden, insandan saymıyor ve istihdamdan yok ettiğiniz bireyi, aslında yaşamdan koparıyorsunuz. Devlet otomobil veriyor, ÖTV indirimi yapıyor, 400 bin lira üst sınır koymuş, 400 bin liraya otomobil bulamıyorsunuz. Adı “engelli ÖTV indirimi” engelliler hiçbirinden yararlanamıyor ve bütün bunlar basit genelgelerle, basit yöntemlerle burada bile çözülebilir, bunun için kanuna bile ihtiyaç yok. Bu Meclisteki hükûmet, iktidar istediği an bunlar hakkında bir emirle, bir genelgeyle engellilerin en azından günlük yaşamını rahatlatabilir ama yapmıyor, ama kılını kıpırdatmıyor hatta uluslararası yasaları, kendi çıkardığı yasaları görmezden gelmeye devam ediyor. Ve engelliler ne yazık ki bu Engelliler Haftası’na da büyük mağduriyetlerle giriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUSA PİROĞLU (Devamla) – Sebebi basit: İktidar sadakayla geçinen, bakıma muhtaç, izole edilmiş, toplumun dışına atılmış engelliler istiyor. Bizse engellerin kaldırıldığı, insanca eşit yaşayacağımız, eşit yurttaş olarak hayata gireceğimiz engelsiz bir dünya, engelsiz bir yaşam istiyoruz. Ve bilinsin ve duyulsun ki bunu eninde sonunda söke söke alacağız, biz kazanacağız. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Çelebi…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, sığınmacı sorununa ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sığınmacılar ülkemizde demografik yapımızı, sağlık gen haritamızı, sosyolojik bütünlüğümüzü, emek-sermaye ilişkisindeki dengeyi, asayişi ve güvenliği, millî kültürümüz ve müşterek değerlerimizi, siyasi durumu, ekonomimizi olumsuz etkilemektedir. Sığınmacılar meselesi ne din kardeşliğiyle ne de ırkçılıkla açıklanamaz; devletimizin bekası, milletimizin huzuru, göç mühendisliği meselesidir. Bu konuyu dile getirmek suç değil, vatanseverliktir.

Acil eylem planı olarak, bir: Sınırda kuş uçurtmayıp yeni gelecekler engellenmelidir. İki: Esad’la Suriyelilerin geri dönüşü üzerine görüşülmelidir. Üç: Avrupa Birliğiyle eşit sorumluluk paylaşımı üzerine görüşülmelidir diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, pandemi izninde bulunan mahkûmların izin sürelerinin uzatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, pandemi izninde bulunan mahkûmlarımızın bu haftadan itibaren tekrar cezaevlerine çağrıları yapıldı ancak hâlâ pandemi tam anlamıyla bitmedi, yeni varyasyon tiplerinden bahsediliyor. İnsan ve toplum sağlığı hiçbir şeyden önemli değildir. Bu sebepten dolayı, pandemi izninde olan vatandaşlarımızın izin sürelerinin altı ay daha uzatılması toplum sağlığı açısından ciddi anlamda doğru olacaktır. Bu sebepten dolayı altı ay uzatılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya…

3.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin rant odaklı projelerine ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Plansız yapılan projeler ile çarpık betonlaşma sonucu yeşili az olan Gaziantep, maalesef rant odaklı projeler yüzünden daha havasız ve ormansız bırakılmakta. Antep halkının zararına olacağı için mahkeme tarafından iptal edilen Tugay imar projesi, Büyükşehir Belediyesindeki alicengiz oyunlarıyla tekrar pişirilip önümüze getirilmektedir. Mahkemeden iptal kararı çıkar çıkmaz söz konusu alan için ufak değişiklikler yapılarak yeni planın alelacele tekrardan Belediye Meclisinden geçmesi ve askıya çıkması borç batağında olan Belediyenin amacının ne olduğunu daha net ortaya koymaktadır.

Gaziantep halkı adına, çocukların geleceği için, yaşanabilir bir kent adına ortak paydada buluşan Antep’teki odalar, STK’ler, siyasi parti temsilcileri ve bazı Meclis üyeleri bu karara toplu olarak itiraz etti. Kamu yararı gözetilerek Gaziantep halkı adına yapılan bu itirazlar tekrar yargıya taşınmadan Gaziantep Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından dikkate alınmalı diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

4.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, yüksek enflasyon karşısında maaşların eridiğine ilişkin açıklaması

İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanı “Enflasyonun köpüğünü alacağız.” dedi. TÜFE yüzde 7,25 oranında arttı, nisan ayında enflasyon yüzde 69,97 düzeyinde gerçekleşti, maaşlara yapılan zamlar eriyip gitti. Bugün vatandaşlarımız marketlere sadece gezmeye gidiyorlar. Alım gücü yok, raflardaki rakamlar artık kimseyi şaşırtmıyor; kızdırıyor. Artık vatandaşlarımız patatesi, salatalığı, domatesi, soğanı taneyle alıyor, temel ihtiyaç lüks hâline geldi. Hırsız içeride, kapı kilit tutmuyor ve artık bu halk isyan ediyor. AK PARTİ Hükûmeti derhâl, enflasyonu ve artan zamları da göz önüne alarak emekçilerimizin, memurlarımızın ve tüm kamu çalışanlarının maaşlarına zam yapmalıdır, maaş farkı acilen ödenmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

5.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Anneler Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bilindiği gibi, geçtiğimiz pazar Anneler Günü olarak tüm yurtta değişik etkinliklerle kutlandı.

Fedakârlık ve sevginin, merhamet ve şefkatin timsali olan annelerimiz başımızın tacı, en değerli varlıklarımızdır. Annelerimiz sadece insanı dünyaya getiren bir varlık değil; aynı zamanda, insanın doğduğu andan itibaren hem koruyucusu hem de öğretmenidir.

Sevgili Peygamber’imizin “Cennet, annelerin ayaklarının altındadır.” buyruğu, dinimizin annelerimize verdiği önemi ve onlara göstermemiz gereken hürmeti gözler önüne sermesi açısından çok önemli ve anlamlıdır.

Başta şehit ve gazi annelerimiz olmak üzere annem, eşim ve ömürlerini ailelerine vakfeden, her daim hürmetlerin en büyüğünü hak eden tüm annelerimizin Anneler Günü’nü kutluyor, ahirete irtihal etmiş tüm annelerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…

6.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, muharip gazilere ödenen şeref aylıklarının artırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vatanımızın bekası için canlarını ortaya koyan muharip gazilerimize 1005 sayılı Kanun’la şeref aylığı ödeniyor. 1005 sayılı Kanun 1968 yılında çıktığında tüm gazilerimize aynı miktarda ödeme yapılıyordu ve o zaman bir aylık şeref aylığıyla 1 tam altın alınıyordu. On beş yıl önce, AKP, bir kanun çıkararak gazilerimiz arasında “sosyal güvencesi olan ve olmayan” diye bir ayrım yaptı. Bugün, sosyal güvencesi olmayanlara 4.253 lira, olanlara ise 1.607 lira maaş ödeniyor; her iki maaş miktarıyla da 1 tam altın alınamıyor. “Ekonomiyi uçurduk.” diyorsunuz ama görülüyor ki elli dört yıl önce ekonomimiz sizin yönettiğiniz dönemden çok daha güçlüymüş.

Buradan iktidara sesleniyorum: Gazilerimize hak ettikleri değeri verin, ayrımı kaldırın, maaşlarını 6 binin üstüne çıkarın.

BAŞKAN – Sayın Gültekin…

7.- Niğde Milletvekili Selim Gültekin’in, Niğdeli çiftçilerin refah düzeyini yükselten projelere devam edileceğine ilişkin açıklaması

SELİM GÜLTEKİN (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Niğde’mizi her alanda büyütmeye ve kalkındırmaya devam ediyoruz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı KOP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından 2011-2022 yılları arasında, 159’u küçük ölçekli sulama işi olmak üzere, 237 adet projemize yaklaşık 200 milyon TL ödenekle destekleme yapılmıştır. 2022 yılında da 21 milyon 100 bin TL ödenekle kapalı sulama sistemlerini, hayvan içme suyu tesislerini de içeren 12 adet projemizi daha Niğde’mize kazandırıyoruz.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, suyu ve modern tarımı önemseyerek Niğde’mizde tarımsal yapıda değişimi ve sürdürülebilirliği sağlayıp şehrimizin yenilikçi bir yaklaşımla ekonomik ve sosyal kapasitesini güçlendirerek Niğdeli çiftçilerimizin refah düzeyini yükseltecek projelerimize hız kesmeden devam edeceğimizi belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu…

8.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Yeni Camisi’nin aslına uygun restore edilmesini Malatya adına talep ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim Başkanım.

Yapımına 1893’te başlanan ve Sultan II. Abdülhamit’in verdiği destekle 1912’de tamamlanan tarihî Yeni Camisi, halk dilinde “Teze Camisi” Osmanlı mimarisini bugüne taşıyan, tamamen kesme taştan yapılan camimiz, merkez kubbe ve 5 gözlü son cemaat mekânından oluşan, Malatya’mıza emanet yüz on yıllık eserimizdir. Malatya bizim ortak sevdamız; hemşehrilerimizin beğenmediği hiçbir projeyi onaylamamız mümkün değildir. Teze Camisi de Malatya’mızın simge yapılarındandır. Restorasyon çalışmaları kapsamında Vakıflar Genel Müdürlüğümüz bu tarihî yapıyı en ince ayrıntısına kadar yenilemiş ve hizmete açmıştır. Son yapılan duvar çalışması camimizin görselliğini etkilemiştir ve caminin görüntüsünü kapatmıştır. Son yapılan duvar-çeşme yapısının durdurulup caminin aslına uygun restore edilmesini Malatya adına talep ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Barut…

9.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana’nın Yüreğir ilçesi Köprülü Mahallesi’ndeki kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, Adana’nın Yüreğir ilçesine bağlı Köprülü Mahallesi’nde 290 dönümlük alan 2013’te Bakanlar Kurulu kararıyla “afet riskli alan” ilan edildi. Yaklaşık 1.200 hak sahibi büyük bir mağduriyet yaşıyor. Seyhan Nehri’nin hemen yanı başında kentin en değerli bölgelerinden biri olan alanda yaşanan drama kayıtsız kalınamaz. Kentsel dönüşüm çalışmalarıyla ilgili belirsizliklerin ortadan kalkması, yurttaşların mağdur edilmemesi, hak kaybına izin verilmemesi gerekiyor. Riskli alan ilanı sonrasında yüzde 42’ye ulaştığı söylenen, sonrasında kısmi düzeltmeler yapıldığı aktarılan düzenleme ortaklık payı (DOP) kesintisi nedeniyle yurttaşların çok ciddi bir hak kaybına uğrayacağı açıktır. Telafisi imkânsız kayıpların yaşanacağı ortada. Hak kaybı açısından infial yaratan bu süreçle ilgili Bakanlıkça ayrıntılı açıklama yapılmalı, kimsenin mağdur edilmeyeceği ve hak kaybına neden olunmayacağı halka duyurulmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bulut…

10.- Tokat Milletvekili Yücel Bulut’un, patates ve soğan üreticilerinin beklentilerine ilişkin açıklaması

YÜCEL BULUT (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülke genelinde son elli yılda görülmeyen ölçüde ocak ayından mart ayına kadar 4 kez üst üste meydana gelen ayaz ve don vurması nedeniyle patates ve soğan üretiminde hasat yüzde 70 oranında düşmüştür. Verim kaybı nedeniyle patates ve soğan üreticileri de ciddi bir mağduriyet içerisindedirler. Hasadın yüzde 70 oranında düşmesi nedeniyle oluşan açığın giderilmesi için ithalat yoluna başvurulması bir seçenek olarak düşünülse de ithalatın soğan ve patates üreticilerini orta vadede karşı karşıya bırakacağı zarar, üretimin önemli ölçüde durması sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle, çiftçimizin temel beklentisi, hasat konusunda ciddi zarara uğrayan patates ve soğan üreticisi çiftçimize, tohum ve gübre başta olmak üzere, girdi kalemlerine ilişkin destekleme sağlanarak 2022 yılı içerisinde üretimden kopmamalarının sağlanmasıdır. Bu kalemlerin yani patates ve soğan kalemlerinin ithalatla karşılanması hâlinde rekabet imkânı olmayan birçok çiftçimizin bu ürünlere ilişkin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gülüm…

11.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, HDP’ye yönelik provakasyonların devam ettiğine ilişkin açıklaması

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Partimize yönelik provokasyonların arkası kesilmiyor. Genel Merkezimize yapılan provokasyon girişiminin bir başka biçimi İstanbul il binamıza polis gözetiminde kimliği belirsiz kişilerin gizlice girmesiyle gerçekleşti. Görüntüler ortada; kimliği belirsiz şahıs sivil polislerle bir süre konuşup parti binasını işaret ediyor ve “Burası mı?” diye soruyor. Binaya giren şahsın belinde silah olduğu anlaşılıyor. Binaya girip bir süre orada kalan bu şahıs, çıktıktan sonra, yine polislerle konuşup oradan uzaklaşıyor. Ardından, bu kez plakasız bir araç geliyor ve aynı polislerle konuşuyor. İzmir’de il binamıza giren ve Deniz Poyraz arkadaşımızın yaşamını çalanlar, organize katliam planlarını ve saldırılarını parti binalarımızda denemeye devam ediyorlar ama nafile; ne HDP bu halkın partisi olmaktan vazgeçecek ne de halk HDP’yi yalnız bırakacak. Biz kazanacağız. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

12.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, TFF 3. Lig 2. Grup’ta şampiyon olan Düzcespor’u tebrik ettiğine ve Düzce’nin modern bir stat talebine ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TFF 3. Lig 2. Grup’ta şampiyon olan Düzcespor’u tebrik ediyorum. Şampiyonlukta emeği geçen, başta Başkanımız Gökhan Kapoğlu ve Yönetim Kurulu olmak üzere, teknik heyeti, futbolcularımızı ve cefakâr Düzcespor taraftarını tebrik ediyorum.

Gençlik ve Spor Bakanlığından, artık ekonomik ömrünü tamamlamış, 30 yaşını aşkın stadımızın yıkılarak çevre yolunda planlanan şekilde yenisinin yapılmasını ve modern bir stada Düzce’nin de kavuşmasını talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Girgin…

13.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, kamu arazilerinin kamunun ihtiyacına göre kullanılması gerektiğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kasa tamtakır. Hazine taşınmazlarının haraç mezat satışı son hız devam ediyor. Özelleştirme İdaresinin 5 Mayıs tarihli ilanına göre, aralarında Bodrum’daki 2 arazinin de bulunduğu taşınmazlar satışa çıktı. Bu ülkenin her yerini parsel parsel satmaya yeminli misiniz? Özelleştirme İdaresi eliyle kamu arazilerine rant temelli imar planlarına son verilmelidir. Bodrum Gökçebel’de konut alanı olarak planlanan bu arazileri kamu personelimizin lojman ihtiyacına yönelik kullanmak niye aklınıza gelmiyor? Elde olanı satmaktan başka bir yol bilmiyor musunuz? Hazine arazileri rant uğruna satılırken diğer tarafta kamusal hizmet alanları, okul, sağlık, karakol, spor, sosyal, kültürel ve benzeri tesis alanları kamulaştırma yükünden dolayı alınamamakta ve dolayısıyla kamu hizmetleri aksamaktadır. Kamu arazileri kamunun ihtiyaçlarına göre kullanılmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Kasap...

14.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Tavşanlı Linyitspor’un yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

ALİ FAZIL KASAP - (Kütahya) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Memleket ekonomik bir rant içinde kıvranırken, sosyal çalkantılar yaşanırken bir de sporda kara bir leke yaptı bu Spor Bakanlığı. Tavşanlı Linyitspor'un 3. Lig’e çıkma hakkını gasbettiler. Maç başladıktan sonra kural değiştirmek sizin usulünüz, sizin yönteminiz. Esame listesinde olmamasına rağmen, maç başladıktan sonra tedbirli oyuncunun faksı bir dakika sonra geliyor. Böyle bir usulsüzlükle ilgili Sayın Gençlik ve Spor Bakanını, Türkiye Futbol Federasyonunu, Amatör Spor Kulüpleri Federasyonunu göreve davet ediyorum. Masa başında bir takımın, bir şehrin hakkını gasbetmeyin. Tavşanlı Linyitspor'un hakkı, emekçi kömür işçilerinin takımının hakkı 3. Lig’dir, bu hakkı masa başında gasbetmeyin. Kalem oyunlarıyla oyun içinde, maçta kural değiştirmek sizin yönteminiz olmamalı.

Teşekkürler Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Ceylan...

15.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, serbest muhasebeci mali müşavirlerin sorunlarına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, serbest muhasebeci mali müşavirlerin sorunları her geçen gün azalacağına iktidarın çıkardığı yeni düzenlemelerle kar topu gibi büyümektedir. 2021 yılında Kooperatif ve Üst Kuruluşlarının Denetimine Dair Yönetmelik’te yapılan düzenlemeler meslek mensuplarını rahatsız etmiştir. Değişiklikler yapılırken TÜRMOB’un önerileri görmezden gelinmiştir; en makul önerilerinden biri olan, denetleme organında en az bir meslek mensubunun bulunması önerisi dahi kabul görmemiştir. Dış denetim şartının düzenlendiği maddeyle Bakanlıkça yapılan sınavda başarı şartı aranması SMMM ve YMM olarak görev yapan meslek mensuplarını, en hafif deyimiyle, üzmüştür. Ayrıca, daha önce Meslekî Eğitim Kurulunda temsil edilen TÜRMOB, 703 sayılı KHK’yle kuruldan çıkarılmıştır. Muhasebe alanında çıraklık, kalfalık ve ustalık süreçlerinden meslek örgütü olan TÜRMOB’un dışlanmış olması kabul edilemez. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gökçel…

16.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel’in, hububat alım fiyatlarının derhâl açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hububat hasat sezonu yaklaşıyor; mayıs ayının sonunda buğday ve arpa hasadı Çukurova’da başlayacak ancak Toprak Mahsulleri Ofisi hububat alım fiyatlarını hâlâ açıklamadı. Sahada çiftçilerle yaptığımız konuşmalarda, ziraat odaları ve Türkiye Ziraat Odaları Birliğiyle yaptığımız görüşmelerde hububat alım fiyatları açıklanmadığı için çiftçilerimizin önünü göremediğini, son bir yılda maliyetlerin yüzde 200’den fazla arttığını söylediler. Maliyetler fahiş oranda arttı, çiftçilerimiz üretimden uzaklaşıyor. AKP, çiftçimizin sorunlarını çözmek yerine ithalat yapıyor. Çiftçi önünü görmek, üretmek istiyor. Çiftçimizi maliyetler altında ezmekten vazgeçin, derhâl hububat alım fiyatının kilogramını en az 7 lira olarak açıklayın, prim desteklerini artırın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

17.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Cumhurbaşkanının konut kredisi müjdesine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dünyanın ve bölgemizin sancılı bir süreçten geçtiği şu dönemde Türkiye, rotasından sapmadan hedeflerine doğru ilerliyor. İlk defa konut sahibi olacaklara 2 milyon liraya kadar, birinci el satın almalar için on yıla kadar vadeli olmak üzere 0,99 faizli konut kredisi sağlıyoruz. Mayıs başı itibarıyla yüzde 40’ı tamamlanmış ve asgari yüzde 50’si satılmamış inşaat projelerinin tamamlanabilmesi için 20 milyar liraya kadar kaynak ayırdık.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Müteahhitleri bir doyuramadınız gitti ya!

HACI ÖZKAN (Mersin) – Bir yıl boyunca konut fiyatlarını duyurdukları fiyatta sabit tutma güvencesi veren firmalar belli rakama kadar otuz altı ay vadeyle finansmandan yararlanabilecek.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından paylaşılan bu müjdelerin milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

18.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’dır. Engelli kişi sayısı ülkemizde ve dünyada artmaktadır. Nüfusumuzun yüzde 12’sinin en az 1 engeli vardır. Engellilik hayatın gerçeğidir, herkesin başına gelebilir. Engellilerle birlikte yaşamalı, hayatı paylaşmalıyız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz tüm engellilerimizin bağımsız olarak yaşamasından yanayız, engellilerle ilgili yapılacak düzenlemeleri ve iyileştirmeleri destekliyoruz. Tüm kurum ve kuruluşlar engellilerin hayatını kolaylaştırmak için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Özellikle yerel yönetimler şehirde engellilerin yaşamasını kolaylaştırıcı düzenlemeler yapmalıdır. Engelliler için en önemli konulardan biri engellilerin istihdamıdır, kamu ve özel sektör engelli istihdamını artırmalıdır. Bu durum, engellilerin kimseye bağımlı olmadan yaşaması için son derece önemlidir. Engelli vatandaşlarımıza tüm engellerinin kalktığı sağlıklı bir ömür diliyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Alban…

19.- Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın, kadın sığınmaevlerinin yetersizliğine ilişkin açıklaması

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Sayın Başkan, Türkiye’de kadına şiddet olaylarındaki artışın hangi boyutlara ulaştığı kadın sığınmaevlerindeki sayının yükselişiyle birlikte ortaya çıktı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına verdiğimiz soru önergemize verilen yanıta göre, kadın sığınmaevlerinde barınan kadınların ve beraberindeki çocukların sayısı 87.595 kişiye ulaşarak Tunceli ve Bayburt illerinin nüfusunu aştı. Kadın sığınmaevlerinin nüfusu bu kadar artarken Bakanlığa bağlı sadece 112 kadın sığınmaevi bulunmaktadır. 112 adet kadın sığınmaevi yetersizdir. Yerel yönetimlerin haricinde Bakanlık acilen çok sayıda sığınmaevi açmak zorundadır çünkü ülkeyi yönetemediğiniz net bir şekilde ortada, insanları bu duruma getirdiniz. Bu konuda Bakanlığı göreve ve görevini yerine getirmeye çağırıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu…

20.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, 3 önemli Alevi çatı kurumunda yapılan seçimlere ilişkin açıklaması

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, son altı ayda 3 önemli Alevi çatı kurumumuz genel kurulunu yaptı. Ekim ayında Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı genel kurulunu yaptı ve Sayın Ercan Geçmez tekrar Başkanlığa seçildi. Mart ayında Alevi Kültür Dernekleri Genel Merkezi genel kurulunu yaptı ve Sayın İsmet Kurt Genel Başkanlığa seçildi. 8 Mayısta ise Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Merkezi genel kurulunu yaptı ve Sayın Cuma Erçe Genel Başkanlığa seçildi. Ben, buradan, 3 Genel Başkanımızı ve yönetimlere seçilen tüm arkadaşlarımızı kutluyorum. Alevilerin hak mücadelesinde önemli bir yere sahip olan bu kurumlarımızı Meclis Genel Kurulundan selamlıyorum, yönetime gelen tüm canlarımızı da kutluyorum, başarılar diliyorum. Yapacakları mücadelede ve hizmette Hak yardımcıları, Hızır yoldaşları olsun.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tutdere? Yok.

Sayın Filiz…

21.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, uyuşturucu kullanımı ve madde bağımlılığı sorununa ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gençlerimiz, çocuklarımız ve toplumumuz için ciddi bir tehlike oluşturan uyuşturucu kullanımı ve madde bağımlılığı sorunu her geçen gün büyümektedir. Seçim bölgem Gaziantep’te bizzat görüştüğüm birçok mahalle sakini metruk ev ve binaların içinde uyuşturucu, özellikle “ateş/buz” denilen metamfetamin kullanımı ve satışının yapıldığını, bu evlerin önünden korkarak geçtiklerini, çocukları için endişe ettiklerini ifade ettiler. Vatandaşlar, söz konusu yerlerde gençlerin ve çocukların uyuşturucu maddeye kolaylıkla ulaşabildiklerini, uyuşturucu temini için de ayrı bir asayiş sorunu olan hırsızlık vakalarının arttığını dile getirdiler.

Bu sorunun önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması için uyuşturucu kullanımı ve madde bağımlılığının tüm boyutlarıyla araştırılması ve sorunun çözülmesi için ilgili bakanlıklarımız, eğitim kurumlarımız ve üniversitelerimiz koordineli bir çalışma yapmalıdır diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

22.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, emeklilerle ilgili acil düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

2003 yılı net asgari ücret 226 lirayken asgari emekli aylığı 332 lira idi. 2022 yılında net asgari ücret 4.253 lira, asgari emekli maaşı ise 2.500 liradır. AKP iktidarı emeklilerin maaşlarını budaya budaya emekliyi açlık sınırı altında gelirle yaşamaya mecbur etmiştir. 2008 yılında AKP iktidarının değiştirdiği aylık bağlama oranıyla emekli maaşları erimiştir. 2000 yılından önceki dönemde uygulanan alt sınır emekli aylığı bağlama oranının yüzde 70’ten yüzde 35’e düşürülmesi özellikle asgari ücretle çalışanların emekli aylıklarında önemli hak kayıplarına neden olmuştur. Güncelleme katsayısı ve aylık bağlama oranının iyileştirilmesi şarttır. Emekli aylıklarına seyyanen zamla birlikte refahtan pay verilmelidir. En az emekli maaşı asgari ücret seviyesinde olmalıdır. Emekli çarşı pazara çıkamaz duruma düşürülmüştür, et ve süt mamullerini artık rafta görmektedir. Emeklilerle ilgili acil düzenlemeler sıralanmalıdır.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Evet, şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Usta, buyurun.

23.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Hıdırellez’e, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na, 10 Mayıs Dünya Psikologlar Günü’ne, Haiti’de 8 Türk vatandaşının da içinde bulunduğu otobüsün kaçırılmasına, TÜİK’in açıklamış olduğu işsizlik rakamlarına, esnafın ödeyemediği elektrik faturalarına, Avrupa’da enerji enflasyonunda 1’inci olduğumuza, hayvan yetiştiricilerinin sorunlarına ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun Osmangazi Köprüsü’ne ilişkin verdiği rakamlara ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İyi bir hafta diliyorum. Bütün milletvekili arkadaşlarımın geçmiş bayramını kutluyorum.

5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gece idrak ettiğimiz Hıdırellez gününü kutluyor, aziz milletimize huzur ve refah getirmesini diliyorum. Böylesi anlamlı bir günde, İYİ Parti iktidarıyla birlikte tarımın kalkındığı, toplumun her kesimi için haklı taleplerinin karşılandığı, gençlerin ülkeye ve geleceklerine dair umutlarının yeşerdiği, emeklilerin torunlarına rahatça harçlık verebildiği bir Türkiye temenni ediyorum.

10-16 Mayıs, Dünya Engelliler Haftası, farkındalık kapsamında engelli vatandaşların karşı karşıya oldukları sorunların dile getirildiği haftadır. Bugün kutlanacak ya da tebrik edilecek bir gün değil, 9 milyon engelli vatandaşımızın ve ailelerinin karşılaştığı zorlukları ve sorunları dile getirip çözüm sunma günüdür. Evde bakım ücretlerinin yetersiz olması ve bu yetersiz ücretin dahi herkese verilmemesi Hükûmetin en başta çözmesi gereken sorunlardan bir tanesidir. Bir ülkenin kalkınma ve muasır medeniyet seviyesi, o ülkenin dezavantajlı vatandaşlarına sağladığı kolaylıklar ve imkânlarla ölçülmektedir. Bu kapsamda, İYİ Parti olarak, daha erişilebilir ve daha yaşanabilir, engelsiz bir Türkiye inşa etmek için çalışmaya son gücümüzle aralıksız devam edeceğiz.

10 Mayıs Dünya Psikologlar Günü'nü kutluyor, tüm psikologlarımızı muhabbetle selamlıyorum. Psikologlar meslek yasasının da çıkarılması gerektiğine inanıyor, konuyla ilgili Hükûmeti çalışma yapmaya davet ediyorum.

Dün Dominik Cumhuriyeti'nden Haiti’ye seyahat etmekte olan ve 8 Türk vatandaşımızın da içinde bulunduğu bir yolcu otobüsü Haiti’nin başkenti Port-au-Prince’e yaklaştığı sırada silahlı gruplarca kaçırılmıştır. Edindiğimiz ilk bilgilere göre, yolcuların fidye amaçlı kaçırıldığı söylenmektedir. Olayın ardından -Haiti’ye akredite- Türkiye'nin Santo Domingo Büyükelçiliği Haiti ve Dominik Cumhuriyeti nezdinde girişimlere başlamıştır. İYİ Parti olarak olayı yakından takip ediyor, Dışişleri Bakanlığımızın gecikmeden gerekli tüm tedbirleri almasını da bekliyoruz.

Sabah saatlerinde Türkiye İstatistik Kurumu işsizlik rakamlarını açıkladı; işsizliğin arttığını görüyoruz, bunu daha uzun süre konuşmaya gerek yok yani Hükûmet şu ana kadar hep pandeminin en derin olduğu dönem ile şu anı mukayese ediyordu, “İstihdam arttı.” diyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ERHAN USTA (Samsun) – Hâlbuki biraz daha geriye giderek baktığımızda aslında işsizliğin çok yüksek boyutlara ulaştığını görüyoruz. Geniş tanımlı işsizlik son verilere göre yüzde 22,7 olarak gerçekleşmiştir, bir önceki aya göre 0,6 puanlık bir artış olmuştur; bu çok olağanüstü bir artıştır. Genç nüfustaki işsizlik oranının da zaten ne olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bayramda seçim bölgem Samsun’da, tabii, ziyaretlerimiz oldu. Hemşehrilerimizle bayramlaşma esnasında bir dokunduk bin ah işittik. Emekli perişan, memur perişan, işçi perişan, özellikle esnaflar da çok sıkıntıda; esnaf sermayesinin hızla eridiğini, sattığı malın yerine yenisini koyamadığını söylüyor, borçla boğuştuğunu söylüyor.

Bütün bu sıkıntılar zaten devam ederken son dönemde de biliyorsunuz elektrik faturaları… Havza’da bir esnaf şunu söyledi bana: “Dört aydır ben elektrik faturamı ödeyemiyorum.” Şimdi, elektrik faturası ödeyemiyor fakat elektrikleri de kesilmiyor, enteresan bir şey fakat cezai işlem, kaçak elektrik kullanma muamelesi yapılıyor; daha sonra borçları katlanarak artıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ERHAN USTA (Samsun) – Bu şekilde dağıtım şirketleri bir tuzak kuruyor. Elektriğini kessen feryat daha fazla artacak, kesmiyor fakat ödeyemeyecek duruma getiriyor, böyle bir cezalandırma var. Dolayısıyla bu konuya bakılması lazım. Avrupa'da enerji enflasyonunda 1’inciyiz; yüzde 40 Avrupa’da, Türkiye’de ise enerji enflasyonu yüzde 265, bunun kaldırılması mümkün değil. Bu, dünyadan kaynaklanan bir şey değil, dünyadan kaynaklanan olsa Avrupa’daki kadar enflasyonumuz olurdu, enerji enflasyonu. Yani yüzde 40 ile yüzde 265 arasındaki fark Türkiye’nin, Türkiye ekonomisinin yanlış yönetilmesinden kaynaklanmaktadır, Erdoğan Hükûmetinin yanlış uygulamalarından kaynaklanmaktadır.

Yine, bayram ziyaretleri esnasında ilçelerde, özellikle Lâdik ilçesinde şöyle bir şeyle karşılaştık Sayın Başkan, hayvan yetiştiricileri şunu söylüyor: “Buzağılarda doğum parametresi diye bir şey icat edilmiş, buna göre doğum parametresine uygun bir şekilde buzağı doğumu gerçekleşmezse buzağı yardımları kesiliyor.” Yani on beş ayda bir, on beş ayı geçtikten sonra buzağının doğmuş olması durumunda bu destek verilmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ERHAN USTA (Samsun) – E, şimdi yani yem fiyatlarının bu kadar arttığı bir ortamda, insanların “Şu yaz gelse de biraz hayvanları meraya çıkarsak.” diye yazı beklediği bir ortamda bu doğum parametresinin bu şekilde uygulanması yine hayvan üreticilerini çok zor durumda bırakıyor. Bunun mutlak suretle esnetilmesi lazım. Mesela, bir üretici dedi ki: “10 tane buzağım oldu sadece 4 tanesine destek aldım.” Birçoğu “Hiçbirine destek alamadım.” diyor. Dolayısıyla pahalı girdi fiyatlarından dolayı hayvanlar yeteri kadar beslenemiyor. Zaten zor durumda olan hayvan üreticileri de bu buzağı desteğinin kesilmesiyle daha da sıkıntılı duruma geliyorlar.

Son konu olarak da Sayın Başkan, Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu dün bir açıklama yaptı, bu açıklamada Osmangazi Köprüsü’nü örnek vererek bayram dönemi için bir haftada yolcu sayısının, daha doğrusu taşıt sayısının garantiyi geçtiğini, yüzde 120 olarak gerçekleştiğini söyledi. Tabii, bir defa, bu bir haftayı almak çok doğru bir şey değil yani yoğun olan bir hafta; bir.

İkincisi; biz şu anda almamız gereken yani müteahhide...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Bitireceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Mikrofonu son kez açıyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Müteahhide -otomobil için söylüyorum- 672 lira ödeniyor; bunun 184,5 lirası sadece vatandaştan alınıyor, 487,5 lirası hazine tarafından veriliyor. Şimdi, siz bunu görmeyeceksiniz, “Yüzde 120 oranı gerçekleşti.” diyeceksiniz. Bu düzeltmeyi yaparak oranı hesapladığımızda, yani garanti karşılama oranı o en yoğun olan hafta için yüzde 28 olarak gerçekleşmiştir, yüzde 120 değil. Yani verdiğiniz parayla birlikte buna bakmanız lazım; vatandaşı kandıran, vatandaşı aldatan bir Ulaştırma Bakanı vardır. Bunu yılın geneline vurduğumuzda da gerçek karşılama oranı yüzde 21’dir. Dolayısıyla, 84 milyon, işte, birkaç yandaş müteahhide çalışıyor bu ülkede ve bunu da millete yanlış anlatan bir Ulaştırma Bakanı var.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

24.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, 8 Mayıs 2022 tarihinde İsviçre’nin Basel şehrinde düzenlenen 23 Nisan Uluslararası Çocuk Festivali’nde bölücü terör örgütü PKK yandaşlarınca gerçekleştirilen alçak saldırıya, Haiti’de 8 Türk vatandaşının da içinde bulunduğu otobüsün kaçırılmasına, 9 Mayıs 1988 tarihinde Mardin’in Nusaybin ilçesi Taşköyü mezrasında terör örgütü PKK’nın gerçekleştirdiği menfur ve alçak saldırının yıl dönümüne, 10 Mayıs Dünya Psikologlar Günü’ne, 7-13 Mayıs Karayolu Trafik Haftası’na, Yunanistan’da düzenlenen Dünya Gençler Halter Şampiyonası’nda madalya kazanan sporcularımızı tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mayıs 2022 tarihinde İsviçre’nin Basel şehrinde düzenlenen 23 Nisan Uluslararası Çocuk Festivali’ne bölücü terör örgütü PKK yandaşları tarafından alçakça saldırı düzenlenmiş ve bu saldırıda en az 6 vatandaşımızın yaralandığı bildirilmiştir. Terör örgütü PKK’nın özellikle Avrupa’nın göbeğinde sokakları rahat bir şekilde terörize edebilmesi, başta olayın vuku bulduğu İsviçre olmak üzere, tüm Avrupa ülkelerinde terör örgütlerine karşı kararlı bir şekilde mücadele edilmesi gerekliliğini bir kere daha ortaya çıkarmıştır. Menfur saldırıda yaralanan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, olayın faillerinin derhâl adalet karşısına çıkarılarak cezalandırılmasını talep ediyoruz.

Sayın Başkan, 8’i Türk vatandaşı olmak üzere içerisinde 17 kişinin bulunduğu yolcu otobüsünün Dominik Cumhuriyeti’nden Haiti’ye giderken silahlı gruplarca kaçırıldığı bildirilmiştir. Dışişleri Bakanımız tarafından vatandaşlarımızın kurtarılmaları için kriz masası oluşturulduğu ve vatandaşlarımızın sağlık durumlarının iyi olduğu ifade edilmiştir. Devletimizin ilgili birimleriyle konuyu yakından takip ettiği bu süreçte vatandaşlarımızın bir an evvel sağ salim bir şekilde kurtarılmalarını diliyoruz.

Sayın Başkan, 9 Mayıs 1988 tarihinde Mardin ilimizin Nusaybin ilçesi Taşköyü mezrasına baskın yapan terör örgütü PKK’nın alçak saldırısında aynı aileden 8’i çocuk, 2’si kadın olmak üzere 11 vatandaşımız katledilmiş, 2 çocuk ağır yaralanmıştır. Masum sivil ve çocukların katledildiği bu menfur ve alçak terör saldırısının yıl dönümünde şehit edilen vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, terör örgütü PKK'yı bir kere daha lanetliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam ediniz.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sayın Başkan, insan davranışlarının psikolojik, biyolojik ve sosyal süreçlerini ele alarak neden ve sonuç bağlamında ruhsal yaşantıya olan etkilerini çeşitli bilimsel yöntemlerle inceleyen ve ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesi noktasında önemli bir mesleği icra eden psikologlarımızın 10 Mayıs Dünya Psikologlar Günü'nü kutluyoruz.

Yine, trafik düzeni ve güvenliğinin öneminin vurgulanması, kamuoyunun trafik güvenliğine yönelik duyarlılığının arttırılması amacıyla 7-13 Mayıs haftası Karayolu Trafik Haftası olarak kutlanmaktadır. Trafik Haftası vesilesiyle sağlıklı yolculukların meydana gelebilmesi ve trafik kazalarının önlenmesi hususunda özellikle emniyet kemerinin kullanımı, hız sınırına uyma, trafik ışıklarına riayet etme, yaya yolu ve yaya geçitlerinin önemi konusunda tüm vatandaşlarımızı kurallara uymaya davet ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Son olarak, Yunanistan'da düzenlenen Dünya Gençler Halter Şampiyonası'nda kadınlar 81 kiloda yarışarak toplamda 230 kiloluk derecesiyle 2 altın, 1 gümüş madalya kazanarak dünya şampiyonu olan millî sporcumuz Dilara Narin ve erkekler 81 kiloda yarışarak toplamda 324 kiloluk derecesiyle dünya şampiyonu olan millî sporcumuz Hakan Şükrü Kurnaz'ı yürekten tebrik ediyor, ülkemizi gururlandıran sporcularımızın başarılarının devamını diliyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Beştaş…

25.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası’na, 10 Mayıs Dünya Psikologlar Günü’ne, Kuzey İrlanda’da yapılan seçimlerde Sinn Fein’in gösterdiği başarıya, Gezi tutuklularınca yapılan ortak açıklamaya, hayatını kaybeden Profesör Doktor Zeynep Ergun’un ailesine ve yakınlarına başsağlığı dilediğine, Nesin Vakfına yapılan yanlıştan bir an önce dönülmesi gerektiğine, 80 yaşındaki Makbule Özer ile 79 yaşındaki Hadi Özer’in örgüte yardım ve yataklıktan dolayı cezaevine kapatılmasının bir utanç vesikası olarak tarihe geçeceğine, 1 Mayısta HDP İstanbul il binasına polis gözetiminde giren şahsa ve 5 Haziran davasında yargılanan polislere verilen cezaya ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, 10 Mayıs ile 16 Mayıs arasında, Birleşmiş Milletlere üye 156 ülke aynı tarihlerde Engelliler Haftası’nı kutluyor. Engelliler için yaşamı kolaylaştıran tek bir dokunuş olmayan bir ülkede yaşıyoruz ne yazık ki. Oysa aşılamayacak engelin olmadığını engelli yurttaşlar bize her gün çeşitli vesilelerle gösteriyor. Engeli yaratan, iktidarın yurttaşını öncelemeyen politikalarıdır. Bu bahisle, öncelikle Engelliler Haftası’nı kutlamak istiyorum. Onlara yönelik yaşam koşullarının iyileştirilmesine dair politikaların mutlaka öne alınması gerekiyor. Bugün engellilere dair bir araştırma önergesi indiriyoruz. Bütün partilerden bu araştırma önergelerini desteklemelerini de talep ediyoruz.

Yine, bugün 10 Mayıs Dünya Psikologlar Günü. Ben de ruh sağlığının korunması, geliştirilmesi için çok geniş çabalar gösteren psikologların gününü kutluyorum.

Sinn Fein’in önderlerinden Bobby Sands’in cezaevinde açlık grevinde hayatını kaybettiği 5 Mayıs 1981’den tam kırk bir yıl sonra 5 Mayıs 2022’de Kuzey İrlanda Parlamento seçimlerini Sinn Fein 1’incilikle tamamladı; bu sonuçlara göre, 90 sandalyeli Kuzey İrlanda Parlamentosunda 27 sandalye elde etti. Evet, Sinn Fein Kuzey İrlanda'da ilk defa seçimleri 1’incilikle bitirdi. Daha önce de 2020 yılında Güney İrlanda'da yine 1’inci olmuştu Sinn Fein ve İrlanda'nın her iki yakasında Sinn Fein rüzgarı esiyor. Ben, öncelikle onların zaferini kutluyor ve selamlıyorum. Dünya mücadele tarihinin en genç ve sevilen figürlerinden olan Sands’ten geriye şiirleri, şarkı sözleri ve günlükleri kaldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Günlüğündeki son cümle “Bizim de günümüz gelecek.” idi. Evet, sevgili halkımız, bizim de günümüz gelecek, umudumuzu yitirmeyelim.

Gezi tutuklularından Can Atalay, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Mücella Yapıcı, Osman Kavala ve Tayfun Kahraman’dan ortak bir açıklama yapıldı. Bu açıklamada “Konu bizler değiliz! Asıl mesele güzel ülkemizde insanlık, vicdan, adalet ve hukuktan en asgari düzeyde dahi bahsedilip bahsedilemeyeceğidir. Ya kin ve kibir baskın olacak ya da kardeşlik, eşitlik, özgürlük ve demokrasi kazanacak. Biz adaleti, kardeşliği, vicdanı, özgürlüğü ve tabii ki Gezi’yi savunacağız.” demişler. Evet, biz de HDP olarak, Gezi tutuklularını buradan selamlıyoruz, onlarla birlikte mücadeleye devam edeceğiz, içerideki kardeşlerimizi asla unutmayacağız ve davanın unutulmamasına, haklı sonuç çıkmasına dönük çabalarımızı ve mücadelemizi devam ettireceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Daha yeni başladım Başkan.

BAŞKAN – Vakit çabuk geçiyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yazar ve barış imzacısı Profesör Doktor Zeynep Ergun hayatını kaybetti; ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum, saygıyla eğiliyorum.

Nesin Vakfının mal varlığına el konuldu. Açıkçası, bağışlarla ayakta duran bir vakıf, çok önemli işler yapıyor çocuklar için ve orada istihdam edilen insanlar; çocuklar var. Bizler de eğitime gönül veren Nesin Vakfının yanında olduğumuzu belirtiyor ve bir an önce bu yanlıştan vazgeçilmesini talep ediyoruz.

Sayın Başkan, size ibret verici bir resim göstereceğim. Evet, 80 ve 79 yaşında bir çift. Kim? Makbule Özer ve Hadi Özer. Dün tutuklandılar. Evet, cezaevine götürüldüler. Neden? Örgüte yardım, yataklık yaptıkları iddiasıyla haklarında mahkûmiyet kararı varmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bitireceğim Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Çete üyelerini, suç örgütlerini, Madımak katillerini, Hizbullahçıları, kadın katillerini serbest bırakan iktidar 2 yaşlı insanı cezaevine kapatarak herhâlde devleti koruduğunu söylemeyecek. Devlet adalete ve hukuka dayanmıyorsa o devleti zaten sorgulamamız lazım. Hakikaten bu fotoğrafa bakıp iktidar grubuna -kim utanırsa bilmiyorum- utansın diyorum. Utanın ya! Bu kadın devleti mi yıkacak? Siz "Nevroz"da 5 yaşındaki çocuğun üstünü arayarak, 80 yaşındaki insanları cezaevine kapatarak bu devleti eğer bunlarla ayakta tutacaksanız tutamayacaksınız çünkü siz yıkıyorsunuz, asıl bu yıkıcılığı siz yapıyorsunuz. Bu, utanç vesikası olarak, sizin alnınızda kara bir leke olarak kesinlikle tarihe geçecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bu Makbule ve Hadi Özer'e bütün iktidar grubu vekilleri lütfen bir dakika düşünmeden baksın diyorum, acaba ne hissedecekler?

Son olarak, bugün İstanbul il binamıza 1 Mayısta bir keşif yapıldığını öğrendik. Polisler eşliğinde, polisler gözetiminde içeride yedi dakika kalan zata ilişkin henüz hiçbir açıklama yok. İktidar grubuna soruyorum ve araştırmalarını talep ediyorum: Polislerin öncülük ettiği, gözetlediği bizim parti binamıza giren bu şahıs kimdir? Kimliklerinin bir an önce açıklanmasını ve bize de bunun bildirilmesini talep ediyoruz. HDP'yle uğraşmaktan vazgeçin. Siz HDP'ye saldırdıkça, unutmayın, HDP bunun karşısında daha da güçleniyor, büyüyor çünkü bizim fikirlerimiz, ideolojimiz, siyasetimiz sizin sandığınızdan çok daha güçlü ve büyüktür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ek süre vermeyecek misiniz?

BAŞKAN – Mikrofonu son kez açıyorum.

Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ya, bununla bağlantılı söyleyeyim -TÜİK rakamları açıklandı, onu bırakıyorum başka zamana- Sayın Başkan, 5 Haziran katliam davasında polislere iki ay on beş gün ceza verilmişti; iki ay on beş gün. Ya, 4 kişi öldürüldü, katliam yapıldı, bu polislere verilen ceza da bugün beraatle sonuçlandı. Katilleri aklayan ama siyasetçileri, muhalefeti susturmaya çalışan bir iktidar aklı kaybetmeye mahkûmdur. Vallahi de kaybettiniz, billahi de kaybettiniz. “Kaybedeceksiniz.” demiyorum, şu anda zaten halk size gerekli cevabı veriyor. Bu fotoğraf sadece hafızanızda kalsın; 5 yaşındaki çocuktan, 80 yaşındaki nineden korkan bir iktidarın halka verebileceği hiçbir şey kalmamıştır.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özkoç…

26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, iktidara geldiklerinde engelli yurttaşların önündeki engelleri kaldıracaklarına, saray yönetiminde ülke sorunlarının katlanarak arttığına, bu sorunların cezaları artırarak değil bütüncül politikalarla çözülebileceğine ve kendi iktidarlarında bu sorunların üstesinden geleceklerine ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde yaklaşık 10 milyon engelli yurttaşımız var, aileleriyle birlikte 40 milyon kişi. Bunların sorunlarını biliyoruz, çarelerini biliyoruz. Mevcutta yerel iktidarımızda, yakın gelecekte genel iktidarımızda engelli yurttaşlarımızın önündeki fiziksel ve ekonomik engelleri tek tek kaldıracağız. Öncelikle çalışma hayatındaki engelleri kaldıracağız, kamu ve özel sektördeki engelliler için ayrılan tüm kotaları dolduracağız, engelli aylıklarını ve evde bakım aylıklarını hayat pahalılığını gözeterek belirleyeceğiz; sağlık kurulu raporları başta olmak üzere, sağlık altında kangrenleşen sorunları gidereceğiz, eğitimde fırsat eşitliğinin önündeki tüm engelleri ortadan kaldıracağız.

Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizdeki engellilerin ve tüm yurttaşların nefes alabilmesi için aşmamız gereken temel engel saray yönetimidir. Sarayın ülkeyi yönettiği her gün sorunlarımız katlanarak artıyor. Sarayın dün konut fiyatlarındaki artışı engellemek için müjde olarak kredilerin düşürüleceğini duyurması, son bir yılda ev fiyatlarının 2’ye katlanmasına neden olmuştu. Tek bir günde artış yüzde 50’yi buldu. Faiz düşürerek enflasyonu indirmeye çalışan ekonomistin dâhiyane yeni hamlesi galiba bu. Bu hamle de yine kur korumalı mevduat sonucunda gördüğümüz gibi, parası olana yarayacak ve yine kamu bankaları üzerinden hazinenin yükünü artıracak, ekonomi daha fazla boğulacak.

Erdoğan'ın halkın boğazına çökerek üretmeye çalıştığı diğer bir hamle de stokçulukla ilgili.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam ediniz.

Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Piyasada, tarlada ürün yok, dolar 15’i aşmış, akaryakıt zamlarını günlük takip etmek mümkün değil. Saray stokçulukla uğraşıyor. İki yıldır aynı hikâye. Sorun cezaların azlığı değil, AKP'nin yanlış tarım, ekonomi ve para politikasıdır. Çare burayı değiştirmek. Stok kısmıyla ilgili çözüm de ceza arttırmak değil, kapsamlı hal yasası, perakende ticaret düzenlemesi, AVM ve elektronik ticaret hakkında düzenleme ve lisanslı depoculuk yasasıdır. Sorun yapısaldır, çare de yapısal, üretilebilir ama AKP ne yaptı? Corona sürecinin başında fahiş fiyat artışına karşı Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu oluşturdu. Kurulu kuran, başında yer alan Bakan Ruhsar Pekcan kendisi fahiş fiyatçı ve stokçu çıktı, onun bile hesabı sorulamadı Türkiye'de.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – İkinci adım bu yılın başında stokçulukla ilgili cezaları 20 kata kadar arttırdılar. Sonuç, cezalardaki tarihî bu artıştan sonra beş ay içerisinde enflasyon tarihî artış gösterdi. Hepimiz acı tecrübeyle gördük, ceza artırarak ne stokçuluk ne de fiyat artışının önüne geçilebiliyor. Niye şimdi tekrar ceza artırmayı konuşuyoruz? Aynı bugün görüşeceğimiz teklifte kadına şiddet ve sağlıkta şiddetin çözümü ise sadece ceza artırımını öngörebilmek değildir, ceza tek başına çözüm değildir, sorunlar köklü ve yapısal çözümler gerektiriyor, bütüncül politika gerektiriyor. Bu yüzden de siz bunu yapamıyorsunuz çünkü attığınız her adımda sadece zengini, sadece yandaşı, sadece sarayı düşünüyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Biz bu yüzden geleceğiz, biz geldiğimizde hep birlikte bütün bu sorunların üstesinden geleceğiz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu…

27.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Vakıflar Haftası’na, Engelliler Haftası’na, Cumhurbaşkanının konut satışına ilişkin açıkladığı pakete, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir hukuk devleti olduğuna ve kuvvetler ayrılığı prensibinin her zaman cari olduğuna, ekonomik sıkıntı çeken vatandaşların durumunu iyileştirici paket ve düzenlemeleri kamuoyuyla paylaşacaklarına ve Genel Kurul gündemine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.

Malumunuz, bu hafta Vakıflar Haftası. Geçmişten günümüze ulaşan köklü vakıf kültürümüz toplumun vicdanını ve geleneksel değerlerini en güzel ortaya koyan sivil yapılanmalar olarak karşımıza çıkmaktadır. İnancımızdan, tarihimizden, kültürümüzden, medeniyetimizden kaynaklanan ve gerçekten, Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan cumhuriyete uzanan bu vakıf medeniyeti anlayışımız milletimizin hakikaten önemli hasletlerindendir. İyilik ve yardımseverlikle birlikte sosyal devlet olgusunun sentezlenmesiyle sahip olduğumuz zengin vakıf kültürümüz geçmişten bugüne miras olarak gelmiş, bugünden yarına da gelecek nesillerimize miras olarak varlığını sürdürecektir. Vakıf geleneğinin güçlenerek gelecek nesillere aktarılması hem birey hem de toplum olarak önemli sorumluluklarımızdandır. Bu vesileyle vakıf kültürüne yönelik hassasiyetlerinden ve katkılarından dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza, Kültür Bakanımıza, Vakıflar Genel Müdürlüğü çalışanlarımıza, vakıf insanlarımıza, bu konuda bütün sivil toplum kuruluşlarımıza ve aziz milletimize teşekkürlerimi sunuyor, bu vesileyle milletimizin Vakıflar Haftası’nı tebrik ediyorum.

Aynı zamanda, bu hafta Engelliler Haftası. Engelliler Haftası’nın tüm dünyada engellilerin yaşam kalitesini yükseltecek, hayatlarını kolaylaştıracak yeni adımların atılmasına vesile olmasını diliyorum. Engelli kardeşlerimizin sorunlarının çözümünü önceliklerimiz arasında gören bir anlayışla onların her konuda yanında olmaya ve hayatlarını kolaylaştırmaya gayret ettik, ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu noktada yirmi yıl boyunca birçok adımı hayata geçirdik. Bunların başında 2005 yılında 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesiyle gerçekten bu konu özel olarak ele alınmış ve sosyal devlet ilkesinin gerekleri olarak da engelli kardeşlerimizin eğitimden sağlığa, iş hayatından, istihdamdan eğitime, evde bakım hizmetlerine kadar birçok alanda birçok düzenleme lehlerine bir şekilde yapılmıştır. Bu konuda birçok reforma imza atan ve özellikle vizyoner anlamda 2030 Engelsiz Vizyon Belgesi’ni ortaya koyan AK PARTİ iktidarları her zaman engelli kardeşlerimizin yanında olmuştur, olmaya artarak devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçevede, sosyal devlet anlayışı çerçevesinde dün kabine sonrasında Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarıyla üçlü bir paketle sosyal konutların, arz talep dengesi çerçevesinde dar gelirli, sabit gelirli vatandaşlarımıza dönük olarak ulaştırılması ve gayet uygun bir şekilde bu edinimin gerçekleşmesiyle ilgili hakikaten önemli bir paket açıklandı. Bu manada 30 milyar Türk lirası çerçevesinde bir destekleme söz konusu olacak. İnşallah bu paketi hayata geçirmek suretiyle sosyal devletin sosyal konut edindirme noktasında bugüne kadar yüz binlerce insanımıza sağladığımız bu imkânı yeni yüz binlere de inşallah imkân olarak sunacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Tabii ki bu manada ifade etmek isteriz ki Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir; yasama, yargı ve yürütme erki kendi anayasal çerçevesi içerisinde, görev ve sorumlulukları içerisinde mesuliyetlerini ifa etmektedir. Dolayısıyla, bu kuvvetler ayrılığı prensibi her zaman cari olmuştur ve olacaktır. Bu konuda her bir erk kendi görev alanı içerisinde görevlerini bağımsız bir şekilde deruhte etmektedir.

Alım gücüyle ilgili şunu ifade etmek isterim ki Türkiye hakikaten Covid-19 pandemisi nedeniyle, bütün dünyanın içerisinde bulunduğu sıkıntı nedeniyle üzerine düşen sıkıntıları görmektedir. İktidarımız bu sıkıntıların aşılmasıyla ilgili her yeni paketi kamuoyuyla paylaşmaktadır. Alım gücünü artırmak suretiyle bütün vatandaşlarımızın durumunu iyileştireceğimizin bilinmesini isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son kez açıyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Son olarak…

Bu manada, temmuz ayında bütün çalışanlarımızla ilgili, memur ve emeklilerimizle ilgili gerçekten iyileştirici paketlerimizi ve düzenlemelerimizi toplumla paylaşacağımızı ve bu sıkıntıların alım gücünün artırılması suretiyle giderileceğini, bu konuyla ilgili her türlü kanuni düzenlemenin yapılacağını da ifade etmek isterim.

Son olarak, bu hafta hep beraber kadına ve sağlıkta şiddeti önlemeye dönük Türk Ceza Kanunu’nda ve diğer kanunlarda öngörülen değişiklikleri hep beraber görüşeceğiz. Bu kanunun şimdiden milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, (2/4367) esas numaralı Kanun Teklifi’ni geri aldığına ilişkin önergesi (4/168)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, esas komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna havale edilen (2/4367) esas numaralı Kanun Teklifi İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir tarafından geri alınmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, Türk sanayisinin yüksek teknolojili ürün üretiminin ve bunun ihracattaki payının artırılması için alınacak tedbirlerin ve teşviklerin tespit edilmesi amacıyla 10/5/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Mayıs 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

10/5/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/5/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                                                                   Erhan Usta

                                                                                                                                                                                                                                                                      Samsun

                                                                                                                                                                                                                                                            Grup Başkan Vekili

Öneri:

Samsun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Erhan Usta tarafından, Türk sanayisinin yüksek teknolojili ürün üretiminin ve bunun ihracattaki payının arttırılması için alınacak tedbirlerin ve teşviklerin tespit edilmesi amacıyla 10/5/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 10/5/2022 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Sayın Ayhan Altıntaş.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti grup önerimizin gerekçesini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ Hükûmetinin vaadi, 2000 yılında dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olan Türkiye’yi 2023 yılında ilk 10 büyük ekonomiden biri yapmaktı ancak sonuç böyle olmadı, 21’inci sıraya geriledik. Dünyadaki en büyük ilk 10 ekonomiye baktığınız zaman, teknoloji üreten ve yüksek teknoloji ürünleri ihraç eden ülkeler olduğunu görüyoruz. Eğer hedefiniz ülkemizi ilk 10 büyük ekonomiden biri yapmaksa Türk sanayisini yüksek teknolojiye yöneltmeniz ve bunu desteklemeniz gerekmektedir ancak iktidar bunu başaramamış durumdadır. Bunun önemli bir nedeni de Türk imalat sanayisinde yüksek teknolojili ürün ihracatının tüm ihracat içindeki payının yeterince artmamasıdır. TÜİK’in verilerine göre ülkemizde 2022 Ocak-Mart döneminde ihracatımızın yüzde 90’dan fazlasını imalat sanayisi ihracatı teşkil ederken bunda yüksek teknoloji ürünlerinin payı yüzde 3 civarındadır. Bunun yanında, yüksek teknoloji ithalatımız da yüksek düzeyde seyretmektedir. 2022 yılının Ocak-Mart döneminde yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayisi ürünleri ithalatı içindeki payı yüzde 9,9’dur. Bu rakam birkaç yıl önce çok daha yüksekti. İktidarın yanlış politikalarıyla girilen döviz sıkıntısı neticesinde yurt dışı alımlarında kısıtlamalara gidilmesinin bu rakamı küçülttüğünü kabul etmeliyiz.

Örneğin, cep telefonlarının ithalatında caydırıcı vergiler dövizin artışına eklendiğinde telefon fiyatlarının vatandaşın alım gücünün çok üstüne çıktığı hepimizin malumudur. 2016’da 13,4 milyon adet olan cep telefonu ithalatı 2020’den sonra yaklaşık yarısına inmiştir. Bu rakamlar döviz krizinin açık bir göstergesi olarak görülebilir. Zaten geçen kasım ayından beri yaşananlar bu krizin her alanda vatandaşı ezdiğini gösteriyor. Hükûmetin bu konuda aldığı en önemli tedbir ise kur korumalı mevduat oldu. “Faiz haram.” denilerek getirilen bu sistem, vatandaşı kur riskine karşı korumak için mevduatını önce faize yatırmayı zorunlu kılıyor. Vatandaşlar “Ben faiz almak yerine -paramın değerini korumak için- altın veya döviz yatırımcısı isem kur korumalı mevduata geçmem isteniyorsa neden faiz hesabına yönlendiriliyorum?” diye soruyor.

Döviz krizine kalıcı çözüm ihracatımızın 1,3 dolar olan kilogram değerini 3 dolar seviyelerine çıkarmaktır. Bunu da ancak yüksek teknolojili ürünler ihraç ederek yapabiliriz. Mevcut durumda, düşük teknolojili ürünler satıp, teknoloji içeriği yüksek ürünler alıyoruz. Yüksek teknolojili ürünleri kendimiz üretebilmek ve bunların ihracatımızdaki payını arttırmak için en temel gereksinimlerden biri AR-GE’dir. Maalesef, Türkiye, diğer ülkelerle kıyaslandığında AR-GE yatırımları, destekleri ve teşvikleri açısından geride kalmaktadır. Türkiye gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’ini AR-GE'ye ayırırken OECD ülkelerinde bu rakam ortalama yüzde 2,5, Güney Kore'de yüzde 4,5, İsrail'de ise yüzde 5’tir. Ayrıca İsrail ihracatının yüzde 10’unu yüksek teknolojili ürünlerden elde ederken Güney Kore'de bu rakamın yüzde 21’e kadar çıktığı görülüyor. Güney Kore'de 1 milyon nüfusa 10 bin araştırmacı düşmekteyken bu rakam Almanya ve Japonya'da 7 bin civarındadır. Bizde ise bu rakam 2 bine yakındır. Bu rakamı acilen 5 bin civarına çıkarmak elzemdir. AR-GE'ye ayrılan payımız kadar özel sektörün buna katkısı da oldukça yetersizdir. Büyük ekonomilerde AR-GE harcamaları ağırlıklı olarak özel sektör tarafından yapılmakta, özel sektörün bu harcamalardaki payı devletin yaptığı harcamaların 5 katına kadar çıkmaktadır. Türkiye'de ise bu oranın 1,5 kata tekabül ettiği görülmektedir.

Kısaca, değerli arkadaşlar, AR-GE harcamaları ile yüksek teknoloji üretim ve ihracatı arasında yakın bir ilişki olduğu görülmektedir. Sonuç olarak, döviz krizinin önüne geçmek, işsizliğe bir nebze çare bulmak, ekonomik kalkınma ve büyüme sağlamak amaçlanıyorsa yüksek teknolojili ürünlere yönelmek çok önemlidir.

Bu nedenle araştırma önergemizin kabulünü beklediğimizi belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Necdet İpekyüz.

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, 20’nci yılda tekrar ekonomiyle ilgili konuşuyoruz ve bildiğimiz bir gerçek; her gün yolsuzluk artmakta, yolsuzlukla beraber yoksulluk artmakta. Her açıklanan paket yurttaşların aleyhine, sermayede belli bir azınlığın lehine ve her pakette yeni bir “hedefler” ortaya atılmakta. Öyle ki yirmi yıllık dönemde gelen her yeni bakan yeni bir hedef ortaya attı, yeni bir paket açıkladı ve öyle ki bakanların ne dediğini biz artık unutur olduk. Öyle bakanlar vardı ki ayları hesap edip “Önümüzdeki ay daha iyi olacak, önümüzdeki ay daha iyi olacak.” diyorlardı. Ve damat kayboldu. Öyle bakanlar geldi ki “Her şeyi düzelteceğiz, istikrar olacak; biz kesinlikle taviz vermeyeceğiz.” dediler; dayanamadılar, gittiler. Neredeyse öyle bir hâle geldik ki yurttaş her gün ağlıyor. “Benim gözlerime bakın.” diyen Bakan, Güldür Güldür Show’daki skeci engelliyor çünkü vatandaş her gün ağlıyor, “kara mizah” diyeceğimiz hâlimize, ona bile engel olunuyor. Ne oldu? Şu deniyordu: “İhracat artacak, döviz düşecek, faiz kalkacak -hiçbir şey düzelmeyecek- bütün yurttaşlar eğlenecek, keyfedecek.” Vallahi, eğlenen, keyfeden belli bir azınlık oldu. “İhracat” dedikleri “artış” dedikleri ne oldu biliyor musunuz? İhracatın artışıyla beraber Türkiye emek açısından en çok sömürülmeye uygun bir ülkeye dönüştürüldü. Peki, nedeni ne? İmalatla, sadece imalatla üretiyorsunuz. Gelin Diyarbakır’a, Batman'a, Siirt’e, Bingöl'e, Muş'a gidelim, bir tane yüksek teknoloji değil, orta yüksek düzeydeki bir sanayi üretimi var mı? Hayır, yok. Tümüyle emek iş koluna dayalı bir çalışan kesim var. Peki, siz ne yapıyorsunuz? İhraç ediyorsunuz ama hâlâ ham madde olmadığı için ithal ediyorsunuz. Daha yeni ocak-mart rakamları açıklandığında, Türkiye'deki ihracata baktığınızda, ithalata baktığınızda, ihracat, evet, yükselmiş ama ithalat daha yükselmiş. O zaman siz bir şeyi beceremiyorsunuz. Becerememenizin nedeni ne? Yanlış tercihleriniz.

Peki, enflasyon düştü mü? Hayır. Döviz düştü mü? Yine işte 15 TL’yi geçti. Ne oldu? Yoksulluk arttı, açlık arttı. Peki, sadece yüksek teknoloji üretmekle mi oluyor? Yüksek teknolojiyi üretebilmek için demokrasinin olması lazım, barışın olması lazım, insan haklarının olması lazım. Siz özgürlükten yana olmazsanız, siz örgütlenmeden yana olmazsanız, siz eşitlikten yana olmazsanız değil yüksek teknoloji, bu ülkeyi giderek tümüyle emek sömürüsüne dönüştürürsünüz, tümüyle geri bırakırsınız.

Bir diğer konu nedir, en önemlisi? Bu konuda AR-GE önemli, araştırma ve geliştirme önemli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Araştırma ve geliştirmenin iyi olabilmesi için bilimin özerk olması lazım. Bilimin özerk olmadığı yerde tercihler belli bir azınlığın yanına gelir. Siz üniversiteleri özerk yönetimden çıkarıp, araştırmadan çıkarıp neredeyse ayakkabı numarasını verecek kadar kadrolarla sadakatli bir topluma dönüştürürseniz, sadık bir topluma dönüştürürseniz AR-GE de gelişmez, sanayi de gelişmez, demokrasi de gelişmez, özgürlük de gelişmez. Biz HDP olarak şunu diyoruz: Bütün Türkiye'de eşit bir şekilde, emekten yana, üretimden yana herkesin katılabileceği bir düzenin gelmesi lazım. Bunu yapmadığınız sürece ekonomi kötüye gidecek ve siz de dibe gidiyorsunuz. Baskılar, korkular bu işin sonucunu getirmez; özgürlükler daha iyi günleri getirir.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Kadim Durmaz.

Buyurun Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri ve televizyonları başında bizi izleyen aziz milletimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ iktidarının günümüzde yaşattıklarıyla ilgili, bundan dokuz yüzyıl önce Farabi güzel bir söz söylemiş: “Kendi menfaati uğruna her şeyi yok sayan insanların eninde sonunda varacağı yer hüsrandır.” İşte AK PARTİ hükûmetleri, yandaşlarını zengin edebilme uğruna ülkenin tüm kaynaklarını verimsiz kullanıp bu ülkede bir hüsran yarattı. Bırakınız, sözde sık sık tekrar ettiğiniz 25 bin dolar millî gelir ve dünyanın ilk 10 büyük ekonomi arasında olma hedefini, ülkemizin Anadolu'daki köylüsüne geçen yıl reva gördüğünüz 2 lira 20 kuruşluk buğday taban fiyatını ve hiç yüzünüz kızarmadan öngörüsüz bir şekilde Rusya ve Ukrayna çiftçisinden 6 lira 70 kuruştan buğday alma ayıbını bu ülkeye yaşattınız. Halkı sebzeye, meyveye muhtaç ettiniz. 70 yaşına gelmiş emekliye pazarcılık yaptırıp 20 yaşındaki mültecilere bu ülkenin kaynaklarını aktararak kendinize itibar ve ikbal kazanma yolunu deniyorsunuz. Bu ayıpların hepsi bu aziz millet tarafından deftere yazılmakta. Ve bakın, bu ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk bugün de bize yol gösterebilme adına şöyle diyor: “Eğer bir gün benim söylediklerim bilimle çelişirse siz bilimi önceleyin.” Ama baktığımız zaman siz de maalesef yok. Bu ülkenin üniversitelerinden demokrasiyi, özgürce çalışma iklimini ve birçok bilim insanını maalesef kopardınız. Bunun sonunda ülkemizin geldiği yer maalesef borç, borç; içeride ve dışarıda itibarsız bir Türkiye Cumhuriyeti. Yoksulluk her geçen gün artarken bu ülkenin birçok fabrikası bir bir kapanmakta ve borç batağında çırpınmaktadır.

Tabii, Erzurumlu esnafın dediği gibi, deftere bakirem hac farz olmuş, kasaya bakirem zekâta muhtacız. Ülkeyi getirdiğiniz nokta bu ama bundan çıkış var mı? Var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİM DURMAZ (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Durmaz.

KADİM DURMAZ (Devamla) – Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi, maceracı para ve kur politikalarından vazgeçin, kur korumalı mevduat uygulamasına derhâl son verin, kamu-özel iş birliği anlaşmalarını TL’ye çevirin, Katar’la kurulan ahlaksız ilişkiden vazgeçin, enerji ve tarımda dışa bağımlı politikaları terk edin diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Erdoğan.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilen önerge üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ekonomik yapımız, ticari hareketlilik, üretim kabiliyetimiz ve kapasitemiz her geçen gün gelişmekte; Türkiye’nin ihracatı, dış ticareti, ekonomik aktivitesi her geçen gün artmakta. Türkiye’de nisan ayının sonunda, sadece de bir günde 1 milyar 956 milyon dolar ihracat yapıldı. Bu, cumhuriyet tarihinde bir günde yapılan en yüksek ihracat rakamı. İhracatta artık farklı bir kulvardayız. İhracat demek üretim, yatırım, istihdam demek.

Tabii, bununla birlikte Millî Teknoloji Hamlesi Türkiye’nin ekonomik ve teknolojik bağımsızlığını temin edecek yegâne vizyondur. Türkiye, bu vizyonla küresel piyasalarda rekabet gücünü artırmakta ve kritik teknolojilerin üretimi noktasında gelişme kaydetmektedir. Millî Teknoloji Hamlesi’ni âdeta bir millî mücadele olarak görüyoruz ve ülkemizi teknoloji ve sanayi alanında küresel bir aktör hâline getirmek için var gücümüzle çalışıyoruz.

Yüksek teknoloji ürünlerinin üretiminde ve ihracatında atağa geçtik; ithalat azalırken ihracat rakamları artmaktadır. 2021 yılında Ticaret Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, orta yüksek, orta düşük ve düşük teknolojili ürün ihracatı toplamda 212 milyar 827 milyon doları buldu; 6,5 milyar dolara yakını yüksek, 71 milyar doları da orta yüksek teknoloji ürünlerinden oluştu. Geçen yıl 206 milyar dolara yakın da çeşitli sınıflarda teknoloji yoğun ürün ithalatı gerçekleştirildi. 2022 yılının ilk çeyreğinde teknoloji yoğun ürün ihracatında sağlanan artış devam etti. İmalat sanayi ürünleri ihracatı geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 20,7 artarak 56 milyar 844 milyon dolara ulaştı. Bunlardan yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatı 1,6 milyar dolar, orta yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatı 18,7 milyar dolar, orta düşük teknoloji ürünlerinin ihracatı 17,8 milyar dolar, yine, düşük teknoloji ürünlerinin ihracatı da 18,7 milyar dolar olarak gerçekleşti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Tabii, verilen önerge Türk sanayisinin yüksek teknolojili ürün üretiminin ve bunun ihracattaki payının artırılması için alınacak tedbirlerle ve teşviklerle ilgiliydi. Tabii, olumlu bir önerge; önergeden dolayı teşekkür ediyorum ama biliyorsunuz, bu konuda, özellikle yüksek teknoloji noktasında ülkemizin son yıllarda aldığı mesafe ortada. Bunu da artırarak sürdürmeye devam edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, Türkiye’de engellilerin temel yurttaşlık haklarının tanınması ve korunması amacıyla 10/5/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Mayıs 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

10/5/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/5/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                                                            Meral Danış Beştaş

                                                                                                                                                                                                                                                                         Siirt

                                                                                                                                                                                                                                                            Grup Başkan Vekili

Öneri:

10 Mayıs 2022 tarihinde Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, Türkiye'de engellilerin temel yurttaşlık haklarının tanınması ve korunması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan (18424 grup numaralı) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 10/5/2022 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Hüseyin Kaçmaz.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği üzere, 10-16 Mayıs, Birleşmiş Milletler tarafından Engelliler Haftası olarak kabul edilmiştir yani bu hafta Engelliler Haftası. Bugünden başlayarak kürsüden büyük büyük laflar edeceğiz, sosyal medyada “Hepimiz birer engelli adayıyız. Sevgi her engeli aşar. Kardeşlerimiz, onlar bizim meleklerimiz.” gibi ve buna benzer cümlelerle paylaşımlar yaparak ne kadar da duyarlı olduğumuzu ispatlamanın yarışına gireceğiz ve bu maskeli balo tam tamına altı gün sürecek ve sonrasında engelli bireyler yine unutulacak.

Şimdi, bütün partilere bir davetim var: Bu yıl doğruyu yapalım, cesaretle maskelerimizi indirip gerçeklerle yüzleşelim; engellileri yük, âciz, muhtaç gören mevcut negatif engelli kültürümüzle yüzleşelim. Irkçılığın ikiz kardeşi olan, kendi bedenini ve zihninin sahip olduğu işletim sistemini, yeti farklılığı olan ve nöroçeşitli bir zihin özelliğine sahip engellilerden üstün gören kibirli, üsttenci ve ayrımcı içimizdeki sağlamcıyla yüzleşelim. Engellilerin bağımsız ve onurlu bir yaşam hakkının ve şansının gerçekleşebilmesinin ön koşulu olan erişilebilirlik yasasını, çok değil daha birkaç ay önce yine, bu Mecliste ertelediğimiz gerçekliğiyle yüzleşelim.

İktidara sesleniyorum: 2005’ten beri bu yasayı sürekli ertelemeniz aslında bütün engelli bireyleri evlere mahkûm ediyor; bu gerçekle yüzleşin. Eğer bakacak yüzünüz varsa lütufla verilen 800 ile 1.500 lira arasındaki bir maaşla yaşamak durumunda bırakılan ve yetiremediği için kullandığı kateteri yani sondayı böbreklerini kaybetme pahasına tekrar tekrar yıkayarak kullanmak zorunda kalan, hasta alt bezi alamayacak durumda olan engellilerle yüzleşin yani engelli yoksulluğuyla yüzleşin. Dolmayan kotalarla, çıkılamayan kaldırımlarla, sırf “Vardır.” demek için yapılmış rampalarla, aracına engellileri almayan, azarlayan şoförlerle, erişilebilir olmayan tüm kamusal ve özel alanlarla, “modern” diyerek övündüğünüz, milyonlarca engellinin varlığını yok sayarak inşa ettiğiniz mekânlarla yüzleşin. Engelliler işsiz, kotalar boş; bu gerçekle yüzleşin. Engelli kotaları acilen doldurulmalıdır.

Her şeyden önce, cesaretiniz varsa otistik Sinan’la ve Ayfer Hanım’la yüzleşin. Otistikler için en çılgın eylem planının “kapatma, tecrit ve öjeni” olarak uygulamaya konulduğu bakımevleri gerçekliğiyle yüzleşelim. Sinan’ın bugününden ve geldiği noktadan toplum ve kamu olarak sorumlu olduğumuz bilinciyle yüzleşelim ve hatta Sinan’ın onurlu yaşam hakkının olmadığı, annesinin çocuğundan haber alma hakkının gasbedildiği şu günlerde 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’nda konuşmaya dahi yüzünüzün olmayacağı gerçekliğiyle yüzleşelim. Bağımsız yaşam koşullarının sağlanmadığı milyonlarca engellinin ebeveynlerinin geleceğe ilişkin korkuları, kaygıları, umutsuzluğu, yorgunluğu ve koyu yalnızlığıyla yüzleşelim. Ebeveynler “Biz ölünce çocuklarımıza ne olacak?” kaygısıyla yaşamak zorunda kalıyorlar. Sinan'ın annesi, kendisi ve çocuğu için ötanazi uygulanmasını talep ediyor. Bu gerçekle yüzleşin; engelli bireylerin aileleri devlete de iktidara da topluma da güvenmiyor çünkü şu an pratikte, engellilerin mahkûm edildiği, evlere mahkûm edildiği bir durum gerçekliği karşımızda.

Yine, tabii, bu engellilik meselesini, bu ülkede yaşayan milyonlarca engellinin sorununu beş dakikaya da altı güne de sığdırmak mümkün değil. Zira sorun, klasik tıbbi bakış açısının gelenek hâline getirdiği söylemin çok ötesinde ve derindir. Partimizin Engelliler Komisyonu olarak bizler de bu duruma ilişkin iki yıldır bir çalışma yapıyoruz. HDP Engellilik Manifestosu ve yine, Engellilere Yönelik Ayrımcı Tabirler Raporu’nu hazırladık ve paylaştık kamuoyuyla. Kullandığımız hakaret, aşağılama, küçümseme içeren negatif dili dönüştürmek için yüzlerce adet kitapçığı, her gün içerik üreten gazetecilere, aydınlara gönderdik ve göndermeye de devam ediyoruz. Gelin, bu yıl sahici bir haftaya dönüştürelim; siyasetçisi, aydını, gazetecisi, akademisyeni ve toplumun tüm kesimleri, engelliliği inşa eden ezberlerle zehirlenmiş kolektif zihnimizi ve engellilere yönelik ayrımcılığı yeniden ve yeniden üreten kullandığımız sağlamcı dili değiştirmek için samimi bir süreci başlatalım. Bu süreci başlatmak için öncelikle engelliliğin salt tıbbi bir mesele olmadığını idrak etmeliyiz. Toplumsal yaklaşım, ön yargılar, alışkanlıklar ve gelenekler engellilerin sorunlarının temel nedenidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – Engellilerin toplumsal örgütlenmesinin yetersiz kalması, siyasal yaşamda, medyada, kültür, sanat ve sporda engellilerin yeterli düzeyde temsil edilmemesi engellilik sorunlarının çözümsüz kalmasıyla sonuçlanmaktadır.

Bu sorunlar ışığında Türkiye’de engellilerin temel yurttaşlık haklarının ve özgürlüklerinin tanınması, korunması ve geliştirilmesi amacıyla bir araştırma komisyonunun kurulması gerektiğini düşünüyoruz ve bu sebeple bugün bu önergeyi veriyoruz.

Sadece, şu durumu tekrar hatırlatmak istiyorum: Bugün, bir engelli birey, yurttaş otistik Sinan’ın annesi, kendisi ve otistik oğlu için ötanazi istiyor. Bu ayıp da bu iktidarın.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Sayın Bedri Yaşar.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası dolayısıyla tüm engelli ve engelli yakını vatandaşlarımızın bugününü kutluyorum, hepimizin birer engelli adayı olduğunu buradan hatırlatmak istiyorum.

Türkiye’de yaklaşık 8,5 milyon engelli bulunmaktadır, bu da ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 12,29’una tekabül etmektedir; bu da dünya geneline bakıldığı zaman 500 milyon civarında. Türkiye’de engelli istihdamına şöyle bir baktığımız zaman; kamuda yüzde 4, özel sektörde yüzde 3. Maalesef, KİT komisyonları da dâhil, denetime geldikleri zaman, biz “Engelli kadrolarınız dolu mu?” dediğimiz zaman çoğu “İşte, şu kadar eksik, bu kadar bilmem ne…” Buradan tekrar uyarıyorum, ülkenin genelinde, başta kamu olmak üzere bu istihdama yönelik eksiklikler bir an önce giderilmeli. Düşünün, kamuda 4 bin, özel sektörde de 21 bin civarında bu kadrolar bugün, maalesef, boş durmaktadır. 2021 yılında kamuda 62 bin kişi işe yerleşmek amacıyla müracaatta bulunmuş, sadece 1.961 kişi, engelli vatandaşımız kamuda işe yerleşebilmiştir. Yani, bu şartlar altında işsizlik oranına şöyle bir baktığımız zaman, maalesef, normal yaşamını sürdüren insanlara göre engellilerde çok daha yüksek olduğunu hepimiz müşahede ediyoruz. Hükûmet, zaman zaman bunların kendi işini kurmalarına yönelik belli rakamlar açıklıyor; bununla ilgili bir 65 bin rakamı açıklandı. Tabii, kendi işini kurmalarına yönelik böyle bir destek iyidir ama bugünkü şartlar altında bunun çok da fazla bir anlam ifade etmediğini biliyoruz.

Yine, bunların gelirleri açısından baktığımız zaman, yaklaşık, engel oranı 40 ila 60 arasındakiler için 2021 yılında 661 lira, 2022 yılında 843 lira yani burada yüzde 27’lik bir artış var. Yine, engel oranı 70 ve üzerinde olanlar için 2021 yılında 992 lira, 2022’de de 1.264 lira. Yani bu rakamla sokağa çıkmanın bile mümkün olmadığını hepimizin idrak etmesi lazım. Geçim şartları açısından baktığımız zaman, bugün geçinmek için normal vatandaştan daha yüksek rakamda bir maaşa ihtiyaç olduğunu hepimiz biliyoruz burada. Bizim parti olarak önerimiz şu: Engelli maaşlarını hiç olmazsa asgari ücret seviyesine yükseltelim istiyoruz.

Tabii, gine, buna paralel olarak bir diğer sorunu da... Sosyal devlet gereği, engelli vatandaşlarımız kolaylıkla tek başına istedikleri yere gidebilme imkânına sahip olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Yani, özellikle yaya yolları açısından düşünün, belediyelerin verdiği hizmetler açısından olsun, şehirleşme açısından olsun muhakkak bunlar dikkate alınarak bu faaliyetlerin yapılması lazım. Yoksa, bugün, Türkiye’de caddede, sokakta engelli vatandaşlarımızın doğru düzgün ulaşım ve iletişim sağlamasının mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Bugün en büyük problem, sorun şudur: Engelliye engel olmak. Onları normal hayatın içerisinde bir birey olarak kabul edip buna göre hareket etmemiz lazım.

Gerek iş imkânları açısından gerekse sosyal hayatta hayatlarının kolaylaştırılması için Parlamentoda bizim kanun tekliflerimiz var. Sizin kanun teklifiniz olsun, getirin, sizin olsun, destekleyelim; amaç, engellilerin hayatı kolaylaşsın. Bu konuyla ilgili her türlü katkıya hazır olduğumuzu buradan ifade ediyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Fikret Şahin.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Nüfusumuzun yüzde 12’si yani 9 milyon civarında engelli vatandaşımız var ancak onları, işte bu hafta olduğu gibi 10 ila 16 Mayıstaki Engelliler Haftası’nda veyahut da 3 Aralıkta olduğu gibi Dünya Engelliler Günü’nde hatırlıyoruz. Oysa böyle belli günlerde değil, tüm engellilerin tüm topluma daha iyi entegre olması açısından yıl boyunca, farkındalığı artıracak etkinlikler içinde olmak durumundayız hep birlikte.

Vatandaşımız için AKP iktidarında yaşamak bir hayli zorlu durumda; hele bir engelliyseniz bu zorluk daha da artıyor, bir kat daha artıyor; hele engelli bir kadınsanız bu durumunuz, zorluk yaşadığınız durum katbekat artıyor; hele ki kırsalda engelli bir kadın bireyseniz, inanın, yaşamaya hakkınız yok yani bu tablo sizin için giderek daha da zorlaşıyor.

Engellilerimizin büyük sorunları var, bunları üç ana başlık altında toplayabiliriz; eğitimde sorunları var, sağlıkla ilgili sorunları var ve istihdamla ilgili sorunları var.

Eğitimle ilgili sorun, kendi engel durumlarına ait okul bulmakta zorlanıyorlar, okul bulsalar dahi kendi engel durumlarına ait özel eğitim alma imkânlarını belki bulamıyorlar. Hatta şu anki mevzuatta bir otistik bireyin özel eğitimi için on iki saatlik bir ödeme yapılıyor ama en az, minimum kırk saat eğitim alması gerekiyor.

Yine, bakım ücretleri engellilerimiz için de oldukça az. Yine, anneler, babalar bakıma muhtaç olan engelli çocuklarının geleceği için büyük endişe yaşıyorlar ve yine, anneler “Allah’ım, ne olur çocuğumu benden önce al.” diye dua ediyorlar. Bakın, biz bu feryatları durdurmak zorundayız. Yani annelerinin, babalarının gözü arkada kalmamalı; engelli çocuğa bakıyorlarsa mutlaka onlara sahip çıkmak durumundayız.

Yine, sağlıkla ilgili sorun, hastaneye ulaşamıyor engellilerimiz, ulaşsalar dahi onları hastanede karşılayacak bir birim yok. Yine, özel hastanelerde engellilerden katkı payı alınmaya devam ediyor; ilaç, malzeme gibi harcamaları cepten yapmak durumundalar. Ortez, protez, işitme cihazı gibi ihtiyacı olan tıbbi malzemelerin SUT ödemeleri -yani Sağlık Uygulama Tebliği’ndeki ödemeler- bir hayli az.

Yine, istihdamla ilgili sorunları var. Engelli, mesleki eğitim almış olsa dahi aldığı alanda istihdam edilemiyor. Üniversite mezunu bir engelli birey Engelli KPSS sınavına girdiği zaman lise mezunu bir vatandaş gibi, aynı muameleyi görüyor ve meslekte yükselmesi mümkün olmuyor. Yine, kamuda engelli istihdamının oranı da oldukça az, en az 2 katına yani yüzde 6 civarına çıkmak durumunda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Tamamlayacağım.

Efendim, yine, mevzuatla ilgili sıkıntılar yaşıyoruz. Bir tipik örnek vermek istiyorum. Bizim kanunlarımızda yüzde 40 ve üzerinde engelliyseniz engelli haklarından faydalanıyorsunuz ama yüzde 40’ın altında engeliniz varsa hiçbir hakkınız yok. Bakın, bir örnek vereceğim: Tek gözü kayıp olan bir kişinin engel oranı yüzde 32. Bu kişi engelli de kabul edilmiyor, sağlam da kabul edilemiyor ve bu kişi evde atıl vaziyette kalıyor yani bunlar için de mutlaka birtakım düzenlemeler yapmak durumundayız.

Engellilerin bir hayli yoğun sorunları var, o nedenle araştırılması gerekiyor. HDP Grubunun önerisini CHP Grubu olarak destekliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP, HDP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Hacı Ahmet Özdemir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri ve bizleri ekranları başında izleyen vatandaşlarımız, engelli vatandaşlarımız; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bilmiyorum, bu, Genel Kurulda benim engelliler üzerine kaçıncı konuşmam. Engelliler üzerine çokça ve sıkça konuşan bir milletvekiliyim. Fakat, burada, ben rakamlarla anlattım olmadı, daha başka birtakım argümanlarla anlattım olmadı; bugün ben size rakamlardan bahsetmeyeceğim çünkü rakamlarla bahsetmeye kalktığımızda, rakamları biliyorsunuz, arada dağlar kadar fark var. AK PARTİ iktidarlarının istihdamda, özellikle engelli istihdamında, memur sayılarında, işçi sayılarında…

(Uğultular)

BAŞKAN – Arkadaşlar, çok gürültü var, lütfen biraz yavaş.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Artı, iş yeri sahibi yapma noktasındaki çabaların sonucunda ulaşılan rakamlar hakikaten akıllara durgunluk verecek boyutlara ulaştı. Biz “Yetmez ama evet.” diyen bir anlayışla çalışıyoruz.

Ben, size sadece şunları anlatmak istiyorum: AK PARTİ iktidarlarında engellilerin nereden nereye geldiğini engelli aileleri biliyor, AK PARTİ iktidarında engellilerin nasıl imkânlara kavuşturulduğunu engelli aileleri ve engelliler biliyor. Biz bunları yeterli görüyor muyuz? Görmüyoruz. Daha katedilecek çok mesafe var mı? Var. Fakat engelli aileleri artık çocuklarını misafir geldiğinde yan odada saklama ihtiyacı hissetmiyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Engelli aileleri, bugün sizin “kırsal” olarak bahsettiğiniz kırsal kesimde -çok özür dilerim, ben bu sahneleri çok gördüm, bu tip olaylarla çok karşılaştım- samanlıklarda, avlunun bir köşesinde, bir kenarında, tarlaya, bağa, bahçeye giderken zincirlere vurarak, iplerle, urganlarla bağlayarak sakladıkları, korumak için bu önlemleri almak zorunda hissettikleri dönemleri geride bıraktılar. Allah’a şükürler olsun, bugün, eğitimden bahsediyoruz; rakamlar yüz binlerle ifade ediliyor, milyonlarla ifade ediliyor engellilere verilen eğitimler ve ”Eğitilemez.” dediğimiz engellilerin biz bugün eğitilebilir hâle geldiğini görüyoruz. Ders saatleri konusundaki yetersizlikler, daha başka birtakım noktalardaki yetersizlikler muhalefetin de belirlediği gibi, bizlere de zaten geldiği üzere, bizlerin de tespit ettiği gibi iyileştirmeyi hak ediyor. Bu noktadaki çalışmalarımız devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Önerinin aleyhinde olduğumu ifade eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Ayrıca Engelliler Haftası’nı da kutluyorum desem, kutlama yakışık alır bir şey değil. “Neyi kutluyorsunuz?” diyor engelliler, “Ben görme engelliyim, benim görme engelimi mi kutluyorsunuz?” Ortopedik engelliler “Engelliler Haftanızı kutluyorum.” dediğimde “Benim engelliliğimi mi kutluyorsunuz?” diyorlar. Engelliler Haftası’nın duyarlılıklarımızın artmasına, farkındalıkların oluşmasına, engelli sorunlarına daha yakından eğilmeye sebep olmasını diliyorum. Engelli kardeşlerimize hayatlarında başarılar diliyorum. Hayata katılımlarını gönülden arzu ettiğimi ve bu noktadaki çabalarımızın, gayretlerimizin devam ettiğini belirterek tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapılan çay üretimindeki sorunların araştırılması ve bu kapsamda alınması gereken önlemlerin ve politikaların belirlenmesi amacıyla 21/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Mayıs 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

10/5/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/5/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                                                                  Engin Özkoç

                                                                                                                                                                                                                                                                      Sakarya

                                                                                                                                                                                                                                                            Grup Başkan Vekili

Öneri:

Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapılan çay üretimindeki sorunların araştırılması ve bu kapsamda alınması gereken önlemlerin ve politikaların belirlenmesi amacıyla 21/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan 3307 sıra no.lu Meclis Araştırması Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 10/5/2022 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Uğur Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yakın bir zamanda, önümüzdeki günlerde Karadeniz Bölgesi’nde çay üretimi başlıyor. Burada sorunlar var. Bu Parlamentoda çaya ilişkin bir konuşma yaptım; olmadı, sorunlar halledilmedi, bu kürsüye çay döktüm, 1 çuval çay çöktüm ama aradan yıllar geçti, ne yazık ki çay sorunu henüz halledilmedi değerli arkadaşlarım.

Şimdi, sorun şu: Bakın, geçtiğimiz yıl çayın kilo başına fiyatı 4 liraydı. Ne yazık ki taban fiyatı uygulaması olmadığı için, çaya ilişkin yıllardır burada birçok kere söz edildiği için… Sayın Mehmet Bekaroğlu Hocamın da geçen günlerde vermiş olduğu kanun teklifinde de buna ilişkin hükümleri açık bir şekilde ortaya koymuş olmasına rağmen taban fiyatından uzaklaştık. Geçen sene 4 lira olmasına rağmen -kota ve kontenjana ilişkin sorunlarımız var- ne yazık ki çay üreticisi 2,4 lira üzerinden özel sektöre çayını verdi.

Bakın, değerli arkadaşlarım, çay üreticisi geçen sene mayıs ayında çayını verdi, aradan bir yıl geçti, özel sektöre vermiş olduğu çayın bedelini alamadı. Özel sektör diyor ki: “Ben sana nakit olarak da vermem. Aradan bir yıl geçtikten sonra sadece sana kuru çay olarak verebilirim.” Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Şimdi, çay üreticisi de şunu diyor: “Kotayı kaldırın, kontenjanı kaldırın.” Nedir bu sorunun temeli değerli arkadaşlarım? Bakın, Artvin’de, Rize’de, Trabzon’da 1 milyon kişi, 200 bin aile 781 bin hektar alanda çay üretimiyle geçiniyor. Hani diyoruz ya; çay millî üründür, çay stratejik üründür. Peki, çay üreticisi bu ürününün karşılığını alabiliyor mu değerli arkadaşlarım?

Kota ve kontenjanla alakalı problem şu: ÇAYKUR ne yapıyor? Üretim kapasitesini artırmıyor. Üretim kapasitesiyle alakalı -çay fabrikaları belki eski teknoloji- buna ilişkin çay üreticilerinin yıllardır feryadına rağmen, ne yazık ki yılda günlük 7 bin-8 bin ton civarında… 9 bin ton aslında ama bin tonu falan kayboluyor, fabrika onarımı oluyor, başka türlü mücbir sebepler oluyor. Ne yazık ki arz, çay sezonunda 15 bin-20 bin ton oluyor değerli arkadaşlarım. Bu durumda ne yapıyorlar? Geliyor, çay üreticisine diyor ki: “Ben senden ucuz fiyata, madem ÇAYKUR almıyor…” Biliyorsunuz, çay eğer üç gün içerisinde toplanmazsa zayi oluyor değerli arkadaşlarım, başka çaresi olmuyor. Yani daha doğrusu, devlet çay üreticisine şunu diyor: “Kırk katır mı, kırk satır mı?” (CHP sıralarından alkışlar) Kırk katır mı, kırk satır mı değerli arkadaşlarım? Çay üreticisi ne yapıyor? Alıyor bu çayını, gidiyor özel sektöre değerli arkadaşlarım. Bakın, özel sektöre ilişkin olarak, geçen yıl çay üretimi yapılıyorken gübreyi 2.400-2.500 TL civarında alıyordu üretici. Şimdi ne oldu gübre değerli arkadaşlarım? Şimdi Tarım Kredi Kooperatiflerinde bile 7.800 lira tonu. Bu ne oluyor? Serbest piyasada 9 bin liradan aşağı değil. Sadece bunu baz alarak, bunun üzerinden yeni çay fiyatıyla alakalı kendimize bir skala koyarsak, çayın geçen seneki fiyatı 4 liraysa bu sene 12 lira olması gerekiyor en aşağı, 12 lira olması gerekiyor değerli arkadaşlarım. Ama çay üreticisi sizden şunu bekliyor, diyor ki: “9 liradan, 10 liradan aşağı olmasın.”

Ben size soruyorum buradan: 2016 yılından beri Türkiye’de pahalılık yok mu, enflasyon yok mu, hiçbir şey artmadı mı değerli arkadaşlarım? Çay destekleme fiyatını 2016 yılından beri neden artırmıyorsunuz, neden artırmıyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Her şeyin fiyatı arttı. Bir de Rize, Sayın Cumhurbaşkanının memleketi. “Çay üreticisini mağdur etmeyeceğiz.” diyorsunuz, niye artırmıyorsunuz değerli arkadaşlarım çay destekleme fiyatını?

Şimdi, önümüzdeki günlerde çaya ilişkin belirsizlik devam ediyor. Organik çayla alakalı problem var, konvansiyonel çaya ilişkin problemler var. Organik çay fiyatı konvansiyonel çay fiyatından 2 kat daha fazla olmalı, onunla alakalı belirsizlik de devam ediyor. Çay fabrikalarında çalışan mevsimlik işçiler kadro istiyorlar, ona ilişkin sorunlar da var. Bugün Parlamentoya 30 milletvekilinin imzasıyla çay eksperlerine ilişkin bir araştırma önergesi verdim değerli arkadaşlarım. Yani çayın bütün bileşenlerine ilişkin problem var.

Mehmet Bekaroğlu Hocam, sağ olsunlar, geçtiğimiz günlerde Çay Kanunu’na ilişkin bir düzenlemeyi Parlamento Başkanlığına verdi. Şimdi, görüyoruz ki kapalı kapılar ardında, çay fabrikalarını ihya edecek olan bir çay kanunu teklifi hazırlanmasına ilişkin karanlık dehlizlerde bir hazırlık yapılıyor, buna ilişkin kulağımıza duyumlar geliyor; sakın böyle bir şey yapmayın, sakın böyle bir şey yapmayın, bakın, buradan uyarıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yapmanız gereken şu: Çay üreticilerini, çayın bileşenlerini bir masanın ortasına alın, önümüzdeki günlerde açıklayacağınız çay fiyatını adam gibi açıklayın, deyin ki: “9 liradan aşağı olmasın.” değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Çay destekleme fiyatını da açıklayın, ÇAYKUR’un üretim faaliyetini, üretim kapasitesini de artırın değerli arkadaşlarım, çay üreticileri bunu bekliyor sizden. Bakın, bu yüce Parlamentodan Karadeniz’e sesleniyorum: Eğer bunu yapmazsanız, buna ilişkin eğer olumlu gelişmeler yapmazsanız önümüzde yapılacak ilk seçimde sandık kurulduğunda Karadeniz'deki çay üreticileri sizleri cezalandıracak, demedi demeyin arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Buradan açık açık ifade ediyorum, bunu bir kere daha tarihe not düşüyorum.

Bir de önümüzdeki günlerde buna ilişkin tedbirler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Değerli Başkanım, bir dakika daha…

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Kota ve kontenjanı atın. Önümüzdeki günlerde ÇAYKUR'un önüne yürüyecek çay üreticileri, diyecekler ki: “Sizin inisiyatifinize bırakmıyoruz, ‘Emek en yüce değerdir.’ diyoruz, ‘Emeğin karşılığını verin.’ diyoruz.” Ne diyorduk? Çay millî üründür, stratejik üründür, fındık da aynıdır değerli arkadaşlarım. Çayı bir avuç kartele teslim etmeyin, çay kanununu bir an önce çıkartın; Karadeniz’in, çay üreticisinin hakkını ve emeğini verin diyorum.

Yüce Parlamentodan hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İYİ Parti Grubu adına Sayın Hüseyin Örs.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgemizde yapılan çay üretiminde yaşanan sorunların araştırılması ve yaklaşan çay sezonu öncesi gerekli önlemlerin alınmasıyla ilgili verilen araştırma önergesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çayda geri sayım başladı; ülkemizde Artvin, Rize, Trabzon ve Giresun illerinde yapılan yaş çay üretiminde hasat dönemine çok az bir zaman kaldı, yakında hasat başlayacak. Çay, bölgemizde üreticinin de tek geçim kaynağı olan bir ürünümüzdür. Bölge insanımız düğün tarihini çaya göre belirler, çocuklarını üniversiteye çay parasıyla gönderir, evine aldığı çamaşır makinesinin taksitini çay parasıyla öder; çay, bölge esnafımızın da bir can suyudur ama gelin görün ki çay üreticimiz her yıl büyük mağduriyetler yaşıyor, ne yazık ki yüksek enflasyon ve artan maliyetler karşısında bu mağduriyetler her geçen gün artarak da devam etmektedir. Açıklanan düşük fiyat, destekleme priminin artırılmaması, kota ve kontenjan uygulanması gibi nedenlerle çay üreticimiz mağdur olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bugün, bölgemizdeki üreticilerimiz sıkıntılı, endişeli bir bekleyiş içindeler. Çayın bahçeden toplanıp fabrikaya gidene kadarki yolculuğunda maliyetler aldı başını gitti. Gübre, mazot, çay bezi, çay makası, çay makinesi, işçilik, taşıma ve diğer giderler kontrol edilemez bir şekilde artmaktadır ve artmaya da devam etmektedir. Sadece gübre fiyatındaki artışı söylemek istiyorum, ona dikkatinizi çekmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, geçen sene tonu 2.500 ile 3.000 TL arasında değişen gübrenin fiyatı bugün neredeyse 4 katına çıkmıştır. 2021 yılında 2.500-3.000 TL arasında seyreden gübrenin tonu bugün 9 bin TL seviyesinde seyretmektedir, üreticimiz çay bahçesine gübre vuramaz hâle gelmiştir. Gübrede destekleme var ve destek miktarı ise dekar başına -yazıyla da yazsam, rakamla da söylesem- 8 TL. Bu rakam üreticinin derdine nasıl derman olacak arkadaşlar?

Bildiğiniz üzere, çayda bir de destekleme primi var; var ancak nasıl var? Daha önce yine bu kürsüde yaptığım konuşmalarda değinmiştim; iktidar uzun yıllardır 13 kuruş olan destekleme primini artırmamakta ısrar ediyor. Buna aslında “ısrar” değil “inat” demek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu, iktidarın ısrarı değil, bence inadı.

Biz dedik ki: Üreticilerin son yıllarda yaşamış olduğu sıkıntılar da dikkate alınarak bu rakam yeniden gözden geçirilsin, destekleme primi artırılsın, en azından ekonomik kriz ve yüksek enflasyonun yaşandığı bu dönemde üreticiye destek olacak şekilde düzenlensin ama iktidar sahipleri kafalarını kuma gömmüş, vatandaşın taleplerine kulak tıkamaya devam ediyor.

Bugün buradan iktidar sahiplerine sesleniyorum: Kulaklarınızı açın, bizi iyi dinleyin, üreticinin sesine kulak verin. Milletin kafasına çay atacağınıza çay üreticimizi düştüğü yerden ayağa kaldırın.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Ali Kenanoğlu.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin önemli geçim kaynağı çay üretimi ve milyonlarca insanın da geçim kaynağı buradan. Dolayısıyla, sezon geliyor ve tartışmalar aldı başını gidiyor. Bir taraftan üretme sorunu var, diğer taraftan da ürettiğini tüketiciye götürme, iletme, oraya taşıma sorunu var çünkü ikisinin arasındaki fiyat farkı çok ciddi bir şekilde yüksek. Yani üretici de şikâyetçi “Para kazanamıyoruz. Maliyeti kurtaramıyoruz.” diye, tüketici yani çayı tüketen kişi de çok pahalıya satın aldığını söylüyor ki öyle. Fark nereden geliyor? Esasında baktığınız zaman, işte, nakliye ve bütün bu maliyetlerden kaynaklı ciddi farklar oluşuyor yani üretici de memnun değil, tüketici de memnun değil; o pahalı buluyor, o ucuz buluyor; böyle bir sorun söz konusu. Şimdi, tabii, bu sorunun giderilmesi gerekiyor ve en başta da… Örneğin, iktidar diyor ki ya da AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan diyor ki: “Dağı taşı, boş bulduğunuz bütün her tarafı ekin.” İşte, tarıma yönelik böyle bir hamle başlattığını söylüyor ama neyle ekecekler, nasıl ekecekler? Mazot fiyatları, kimi yerlerde sulama fiyatları, çay açısından düşündüğünüz zaman gübre fiyatları ve oradaki sarf malzeme fiyatları tümüyle insanların ekebilme imkânlarını ortadan kaldırıyor. Şimdi, kimi üreticiler şöyle diyor: “Çay, bildiğiniz, ineklerin yediği ottan daha ucuz.” Böyle diyenler var. “Otu 2,75 liraya alıyoruz, çayı 2,10 liraya sattığımız oluyor.” diyor, bunu söyleyen üreticiler var.

Şimdi, diğer taraftan bu alandaki mevsimlik işçilerin de yaşadığı sorunlar var, bu sorunlar yumağı içerisinde gidiyor ve bütünüyle aslında iktidarın uyguladığı, üreticiyi, çiftçiyi değil de şirketleri destekleyen bir politika söz konusu. Bu anlamda çay üreticileri bir araya geldiler geçen ay ve taleplerini açıkladılar. Ben şimdi size bu talepleri ifade etmek istiyorum buradan -üreticilerin ortak talepleri bunlar- diyorlar ki: “Çay üreticileri olarak gerek çayın geleceği gerekse üreticinin korunması adına çay makaslarını elimize almadan önce acil olarak şunların yerine getirilmesi gerekiyor:

Bir: Yaş çay taban fiyatı uygulanmalıdır. Yaş çay taban fiyatı 9 lira, organik yaş çay fiyatı konvansiyonel yaş çayın 2 katı olmalıdır.

İki: Çay gübre fiyatlarının yüksekliğinden kaynaklı üretici enflasyon oranında sübvanse edilmelidir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan bitiriyorum.

“Üç: Çay üreticisi özel sektör karşısında korunarak taban fiyatın altında yaş çay alımı yasaklanmalıdır.

Dört: Üniversiteye hazırlatılan, özel sektörü koruyan ve üreticiden saklanan yaş çay yasa tasarısı geri çekilerek üreticilerle birlikte yeniden hazırlanmalıdır.

Beş: Çayda kota ve kontenjan uygulamaları kaldırılmalıdır.

Altı: Mevsimlik işçiler kadroya alınmalıdır.

Yedi: Toprak sağlığı ve verimliliği çalışması yapılarak organik çay üreticilerinin çay sertifikaları çıkarılmalıdır.”

Bu taleplerin karşılanması çay üreticilerinin sorunlarının çözümü konusunda önemli bir adım olacaktır. Bu talepleri buradan iletiyor ve bu anlamda da önergeyi desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Bahar Ayvazoğlu.

Sayın Ayvazoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; verilen öneri üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Doğu Karadeniz Bölgemizin önemli tarımsal ürünü, halkımızınsa en önemli içeceği çayla alakalı, üretim aşamasından tüketim aşamasına kadar yaşanılması muhtemel her türlü sorunun çözüme kavuşturulmasıyla ilgili, AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde, ilgili bakanlıklarımız ve çayın lokomotif üreticisi ÇAYKUR Genel Müdürlüğümüz ve elbette Gazi Meclisimizde bizler hassasiyetle çalışmalarımızı devam ettirmekteyiz.

Malumunuz, ülkemizde coronavirüs pandemisinin başladığı tarihle çay hasadının aynı zaman dilimine denk geldiği dönemde “Çay bahçede kalacak.” kara propagandanıza rağmen en zor şartlarda bile üreticisinin yanında duran kıymetli Cumhurbaşkanımızın başında bulunduğu AK PARTİ kadrolarının dün olduğu gibi bugün de çayı muhalefetin siyasi hesaplarına kurban etmeyeceğini vurgulamakta fayda görüyorum. Zira, muhalefet 2020 itibarıyla pandemiye rağmen Doğu Karadeniz’e üç günde 50 bin çay üreticisinin giriş yaptığını, üreticilerin yaklaşık 30 bininin işçi açığı sebebiyle Rize’ye geldiğini görmezden gelmeseydi ajitasyon kokan göç kurgusunu da yapmamış olurdu.

Kıymetli Başkan, değerli milletvekilleri; çayda speküle edilen iki konu var; kota ve kontenjan. Kota miktarları ÇAYKUR’un yıllık üretim, satış ve stok miktarları ile toplam yaş çay rekoltesi dikkate alınarak hazırlanan yıllık yaş çay alım bütçesi doğrultusunda belirlenmiş olup kontenjan ise ÇAYKUR’un günlük yaş çay işleme kapasitesi ve üreticilerin sahip oldukları çaylık alanlara göre günlük olarak belirlenmektedir. 2020 yılı için ÇAYKUR verilerine bakmak gerekirse, ÇAYKUR, tüm zamanların alım rekorunu kırmış, 860 bin tonla toplam rekoltenin yüzde 60’ını alarak üreticilerin mağduriyet yaşamasına da müsaade etmemiştir. Organik fark ödemeleriyle birlikte üreticilerimize toplamda 3 milyar 441 milyon yaş çay ödemesi yapılmıştır. Ayrıca Türkiye çay sanayisi üretim ve pazarlaması özelleştirme sürecinden sonra bile güçlü bir regülasyon kurumu olma kabiliyetini koruyan, modernizasyondan rekabetçi teknolojiye kadar kendisini ihtiyaçlara binaen hem yenileyen hem de geliştiren ÇAYKUR öncülüğünde bölgenin girişken sanayicisi ve esnafıyla kalite ve pazar payını her geçen gün artırmaktadır. Ülkemizde son üç yılda çift haneli büyüme gösteren Türkiye'deki pazar, yabancı yatırımcıların da büyük ilgisini çekmektedir çünkü ülkemiz sadece üretmekle kalmıyor, kaliteli üretim de yapmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

BAHAR AYVAZOĞLU (Devamla) – Ayrıca organik çay tarımında da dünyada öncü ülkelerden biri hâline geldiğimizi de ifade etmeliyim.

Yaş çay kota miktarımız birinci sürgünde 600 kilogram/dekar, organikte 700 kilogram; ikinci sürgünde 450 kilogram/dekar, organikte 700 kilogram; üçüncü sürgünde, konvansiyonel ve organikte 400 kilogram, tomurcuk çayda alınan 266 kilogram, kuru çayda ise 163 bin tondur.

Sonuç itibarıyla popülist vaatleriyle çay üreticisini heyecanlandıracaklarına dair CHP saflarında oluşan beklenti ne kadar sanalsa, 2021 çay sezonunda 860 bin tonla tüm zamanların alım rekorunu kırarak toplam rekoltenin yüzde 60’ını alan ÇAYKUR’un çay üreticisinde yaşattığı memnuniyetse o kadar gerçektir. Dolayısıyla insanımız yirmi yıldır hep yaptığı gibi gerçeğin peşinden gitmeye devam edecektir.

Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...

(CHP sıralarından “Say, say!” sesleri)

BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade eder misiniz bir karar verelim; ya siz yöneteceksiniz burayı ya biz yöneteceğiz.

Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Yalandan yere bağırma oradan! Gel de say burada. Sayı saymayı bilmiyorsun.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Konuşma! Kürsüye bak, önüne bak!

HASAN ÇİLEZ (Amasya) –Konuşma! Terbiyesiz adam!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen biraz sakin olalım.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Öneri reddedilmiştir.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Önergeler (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu’nun, (2/3678) esas numaralı Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Cumhurbaşkanına Yetki Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/169)

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/3678) esas numaralı Kanun Teklifi’mizin İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca doğrudan gündeme alınması hususunda saygılarımı arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                                                        İbrahim Özden Kaboğlu

                                                                                                                                                                                                                                                                      İstanbul

BAŞKAN – Önerge üzerinde teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kaboğlu.

Süreniz beş dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; Bazı Antlaşmaların Yapılması İçin Cumhurbaşkanına Yetki Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önerge hakkında konuşmak amacıyla karşınızda bulunuyorum.

Bu konu, özellikle Anayasa’mızın 90’ıncı maddesinde düzenlenen bu konu madde 90’la sınırlı değildir, Anayasa’mızın birçok maddesi uluslararası hukuka yollama yapmaktadır ama esasen merkezî madde 90’dır.

Bu konunun gündeme gelmesi, kamuoyunda tartışılması, İstanbul Sözleşmesi'nden Cumhurbaşkanının kararıyla çıkış sonrası olmuştur. İşte bu nedenle -böyle bir yasal düzenlemeyle- Cumhurbaşkanının uluslararası sözleşmeleri onaylama ve sözleşmelerden ayrılma yetkisi konusunda Anayasa’mızın hükümleri çerçevesinde nasıl bir yasa düzenlemesi yapılmalı, yapılabilir; bu konuyu sizin takdirlerinize sunacağım.

Şimdi, 244 sayılı yasanın başlığı Cumhurbaşkanına ilişkin olarak şöyle değiştiriliyor: “Milletlerarası Antlaşmaların Onaylanması, Yürürlüğü, Yayınlanması, Sona Erdirilmesi ve Bu Antlaşmalardan Çekilme ile Bazı Antlaşmaların Yapılması İçin Cumhurbaşkanına Yetki Verilmesi Hakkında Kanun.” Esasen bunun 2'nci ve 3’üncü maddeleri bu konuda düzenleme yapıyor, 5 maddelik bir yasa önerisidir. 2’nci maddesi büyük ölçüde Anayasa’nın 90’ıncı maddesiyle örtüşmektedir. Bilindiği gibi 90’ıncı maddesi Türkiye’nin uluslararası hukuka açılan kapısıdır, buradaki kanunilik ilkesi ise bir bakıma bu kapının menteşelerini oluşturmaktadır. Çünkü bu yasanın 2’nci maddesi ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları “münhasır kanun” ilkesini yansıtmaktadır. Buna karşılık ikinci ve üçüncü fıkralar -yine, bu yasada öngörüldüğü üzere- yasallık ilkesine belli kayıtlar getirmek suretiyle esneklikler tanımaktadır ve bu esneklikler yürütmeye yönelik olarak, yürütme yetkisine yönelik olarak tanınmış olan esnekliklerdir; şimdi bunu Cumhurbaşkanı temsil etmektedir. Beşinci fıkra ise yasa üstü bir düzenlemeyi öngörmektedir, ona girmiyorum.

Şimdi, burada ne tür esneklikler öngörülmüştür? Konu bakımından esneklik öngörülmüştür, süre bakımından esneklik öngörülmüştür ve yükümlülükler bakımından esneklik söz konusudur. Ekonomik, ticari ve teknik ilişkileri öngören antlaşmalar süresi bir yılı geçmemek kaydıyla, mali bir yükümlülük getirmemek kaydıyla ve yürütme tarafından belli haklara dokunulmamak kaydıyla yürürlüğe konabilir, yayımlanır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur burada öngördüğümüz üzere. İkincisi, uygulama antlaşmaları bu çerçevede yer alır belirli kayıtlar altında ve bunların Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmasına gerek bulunmamaktadır, bunlar belli hakları düzenleme konusu yapıyorsa yayımlanmakla yürürlüğe girer.

Peki, acaba kanunların onaylanması, yürürlüğün durdurulması, kanunlardan çıkış konusunda yürütmeye ne tür yetkiler tanınıyor? Yasamaya tanınan yetkileri belirtelim; sonra, yasal düzenlemede yürütmeye tanınmış olan yetkiler de -hâliyle- kalmaktadır. Buna göre, onaylanması Büyük Millet Meclisinin kanunla uygun bulmasına bağlı olan milletlerarası anlaşmalara katılma, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyeti’ni bağlayan bir milletlerarası antlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası antlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma Cumhurbaşkanı kararıyla olur. Onaylanması Büyük Millet Meclisinin kanunla uygun bulmasına bağlı olan milletlerarası anlaşmaları sona erdirme veya bu antlaşmalardan çekilme, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sona erdirmeyi veya çekilmeyi kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası ile bu kanunun 2’nci maddesinin (2)’nci ve (3)’üncü fıkraları kapsamında yer alan milletlerarası antlaşmalara katılma, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyeti’ni bağlayan bir milletlerarası antlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası antlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme Cumhurbaşkanı kararıyla olur. Şimdi, bu açıdan bakıldığı zaman, Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin emrettiği çerçevede böyle bir yetki paylaşımı yapılabilir. Bu yetki paylaşımının yapılması, tıpkı Anayasa’ya tamamen aykırı olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış türü düzenlemelerin yapılmasının önüne geçer.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ek sürenizi verdim, teşekkür ediyorum.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve 45 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 655 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve 45 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 655 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4389) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 327)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.17

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2’nci sırada yer alan, Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 109 Milletvekilinin Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine başlayacağız.

2.- Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 109 Milletvekilinin Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporlarının (S. Sayısı: 323) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 323 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerine gruplar adına ilk söz, İYİ Parti Grubu adına Sayın Ayhan Erel'in.

Sayın Erel, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerine partim İYİ Parti adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinde hem sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle ilgili hem de kadına yönelik şiddetle ilgili düzenlemeler vardır. Her iki konu da uzun yıllardır, maalesef, hemen hemen her gün ülkemiz gündemine olumsuz olarak yansıyan, basın manşetlerinde yer bulan, toplumda travmatik etkiler yaratan sosyal bir yara hâline gelmiş ve yıllardır çözülmeyi bekleyen, ne yazık ki çözülemeyen konulardır. Bu sebeple, her iki konu açısından da her ne kadar bu düzenlemelerin çıkarılmasında gecikilmiş ve eksiklikler olsa da hatta kanun teklifinin bazı maddelerinin hukuk tekniği açısından hatalı yönleri olmuş olsa da teklifin Meclis gündemine alınmasını olumlu bir adım olarak görmekteyiz.

Ancak, kanun teklifinde eleştirdiğimiz ve eksik gördüğümüz önemli noktalar da vardır. Kanun teklifinde genel olarak sağlık çalışanlarına şiddet ve kadına şiddet suçunu işleyenlerin tutuklanmasının kolaylaştırılması ve cezaların artırılarak caydırıcılığın sağlanması amaçlanmıştır. Oysa, sadece tutuklama yapılarak ve sadece cezalar artırılarak caydırıcılık sağlanamayacağı gibi, şiddetin engellenmesi ve sorunların çözülmesi mümkün değildir. Ceza kanunlarındaki değişikliklerin yanında her iki sorun açısından da şiddet sorununa yol açan kurumsal, toplumsal ve psikolojik faktörleri ortadan kaldıracak geniş kapsamlı düzenlemeler yapılmadan hem sağlık çalışanlarına yönelik hem de kadına yönelik şiddetin tamamen önlenmesi ve bu sorunun çözülmesi veya en aza indirilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bu yasa teklifinin sorunu bütün yönleriyle ele alıp şiddet sorununa yol açan kurumsal, toplumsal ve psikolojik faktörlerin ortadan kaldırılmasını ve sorunun bütün yönleriyle çözümlenmesini amaçlayan daha geniş kapsamlı ve bütüncül bir yargı paketi olması gerekirdi. Maalesef bu teklif bu yönleriyle eksiktir ve sorunu kökten çözecek veya en aza indirecek bir anlayıştan uzaktır.

Değerli milletvekilleri, teklif, tali komisyon olarak 22 Mart 2022 tarihinde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda görüşülmüş olmakla birlikte maddelerine girilmemiş, geneli üzerinde konuşmalar yapılarak toplantı bitirilmiştir. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun doğrudan kuruluş amacı ve çalışma alanı kapsamına giren bu teklifin maddelerine girilmeden, STK temsilcileri ile kamu kurum ve kuruluşlarından yetkililerin görüşleri alınmadan geneli üzerinde görüşmeler yapılarak kabul edilmesi çok sorunludur. Ülkemiz de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde dünyada maalesef en önde gelen ülkeler arasında yer almaktadır. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün 2019 yılı verilerine göre Türkiye üye ülkeler arasında kadına şiddetin en yaygın olduğu ülkeler arasındadır. Türkiye'de her 100 kadından 38’i fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Dünya sıralamasında ise Afganistan, Tayland ve Zambiya’dan sonra yer alıyoruz.

2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe konulmuştur. İçişleri Bakanlığınca 2018 yılında hayata geçirilen Kadın Destek Uygulaması yani KADES 3 milyon kadın tarafından indirilmiştir. 2018 yılında Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan tarafından açıklanan ve 2018-2023 yıllarını kapsayan Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı kabul edilmiştir. Tüm bu çabalara rağmen kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde artış son bulmamakta, istatistiklerde ülkemiz başı çekmektedir.

Kadına yönelik şiddetin temelinde yatan sorunlar tespit edilmeden, bataklığı kurutmadan ve bu sorunları çözmeden atılacak adımlar yaraya pansuman olmaktan öteye geçemeyecektir. 24 Kasım 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan 247 milletvekilinden 246’sının kabul oyuyla Türkiye'nin ilk imzacısı olduğu Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden yani İstanbul Sözleşmesi'nden 19 Mart 2021 tarihinde sadece Cumhurbaşkanının kararıyla çıkılma kararı alınması, artan kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda iktidarın bakış açısının somut bir göstergesidir.

Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in başvurusu sonucunda, Danıştay Başsavcılığının İstanbul Sözleşmesi’nden çekilişin hukuki olmadığı açıklamasıyla, Danıştayda bu kararın hukuka aykırılığına dair yargılama devam etmektedir. İktidar, kendi ihdas ettiği Anayasa'nın 90’ıncı maddesindeki temel insan haklarına ilişkin uluslararası anlaşmaları kanunların üzerinde kabul eden hükme aykırı olarak İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı olarak ayrıldığımızı açıklamıştır.

Diğer bir sorun, kadına karşı şiddetin Türk Ceza Kanunu altında bir tanımının yapılmamış olmasıdır. Kanun teklifinde kadına karşı şiddet suçunun açıkça tanımlanması ve Türk Ceza Kanunu’na eklenecek bir maddeyle ayrı suç olarak düzenlenmesi gerekirdi. Kadına şiddet suçu, bir kadının, sırf kadın olduğu için bir erkek tarafından erkeğin “Yap.” dediği şeyi yapmaması ya da “Yapma.” dediği şeyi yapması, “Okuma.” denilen kadının okuması, “Evlen.” denilen kadının evlenmemesi ya da “Boşanma.” denilen kadının boşanması gibi sebeplerle şiddete uğraması anlamına gelmektedir. Oysa işbu kanun teklifinde kadına karşı şiddet suçu olarak ayrı bir suç oluşturulmamış, kasten öldürme ve kasten adam yaralama gibi suçların kadına karşı işlenmesi hâlinde nitelikli hâlden cezalandırılacağı düzenlenmektedir. Bu suçlarda mağdurun kadın olarak belirtilmesi tek başına kadına karşı şiddet suçunu önlemek bakımından yeterli değildir.

Kanun teklifinde kadına karşı işlendiğinde nitelikli hâle gelen suçların failine yönelik açıklama getirilmemiştir. Kasten adam öldürme suçunun ya da kasten adam yaralama suçunun failinin ve mağdurunun kadın olması hâlinde, bu suçlar kadına karşı şiddet suçunu oluşturmayacaktır. Partimiz tarafından hazırlanan İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ilkelerinde kadına karşı şiddet suçu açıkça anlatılmış olup, Türk Ceza Kanunu’nda “kadına karşı şiddet” adı altında yeni bir suç olarak düzenleme yapılması öngörülmüştür. Bu husus Komisyonda tarafımızdan dile getirilmiş, yeni madde ihdasına dair verilen önergelerimiz reddedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, basında “af kanunu” olarak bilinen, 15 Nisan 2020 tarihinde kabul edilen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesi görüşmelerinde, bugün getirilen düzenleme, iki yıl önce tarafımızdan önerilmiş, Komisyon ve Genel Kurul görüşmelerinde kabul görmemiştir. Yine, basında “dördüncü yargı reformu paketi” olarak bilinen ve 14 Temmuz 2021 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşmelerinde, Türk Ceza Kanunu’nun 82, 83, 86, 96, 109’uncu maddelerine “boşandığı eş” ibaresinin eklenmesi yerine bugün teklifte getirildiği gibi “kadına karşı” ibaresinin eklenmesini talep etmiştik ancak verdiğimiz tüm değişiklik önergeleri Komisyon ve Genel Kurulda reddedilmişti. Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık teşkil edecek, kanun sistematiğini ve kadın-erkek eşitliğini pozitif ayrımcılığın ötesinde bozacak şekilde yapılan bu düzenlemeler ileride sorunları katbekat arttıracak, yeni düzenlemeler yapılmak zorunda kalınacaktır. Öyle ki, bir kadının başka bir kadına karşı suç işlemesi söz konusu olduğunda kadın şiddetiyle tanımlayamayacağımız şekilde kabaca cezaları artırarak kadın faile de bu hükümler uygulanacaktır. Hâlbuki teklifin yeni madde ihdaslarının ve suçun maksadı ve tanımı tabii ki bu değildir. Kadına karşı suçun müstakil bir tanımının yapılmasına dair teklifimiz Komisyon görüşmelerinde Türkiye Barolar Birliği temsilcisi tarafından dile getirilmiş ve desteklenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer bir sorun, suç tiplerine ilişkin ceza yaptırımlarının düşük olması değil, infaz sistemine ilişkin düzenlemelerin ve ceza hukukunda indirime neden olan diğer düzenlemelerin uygulanması sonrasında cezaların neredeyse infaz edilemez hâle gelmesidir. Bu nedenle, cezaların caydırıcı etkisi ortadan kalkmakta, kadınlara karşı şiddet cezasız kalmaktadır. Kamuoyunda, kadınlara karşı şiddet fiillerine ilişkin bir cezasızlık algısı oluşmuştur. Bu cezaların caydırıcı olabilmelerinin tek yolu, etkin infaz sisteminin geliştirilmesi için topyekûn bir infaz reformudur. Yaygın medyada, kadına yönelik şiddetle mücadelede büyük önem taşıyacağı, âdeta reform niteliğinde yenilikler getirdiği propagandası yapılan bu teklifte mevcuda göre bazı olumlu düzenlemeler olmakla birlikte kadınlara ve sağlıkçılara karşı şiddet konusunda cezalarda kısmi bir ağırlaştırılmaya gidilmiş olup bunun dışında, sorunun ortadan kaldırılmasında etkili ve kararlı bir çözüm iradesi görülmemektedir.

Teklif, genel olarak değerlendirildiğinde, kadına yönelik şiddeti önlemenin felsefesine ters düştüğü izlenimi uyandırmaktadır. Kadına şiddeti ölüm sonrası olarak değerlendiren bu zihniyet, vatandaşa “Büyük işler yapıyorum.” havasında algı yönetimi yapmaktadır. Bu teklifle, hem kadına hem sağlık çalışanlarına yönelik şiddet suçlarının cezaları Türk Ceza Kanunu’nda artırılmaktadır. Kadına veya sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanlar, cezanın azlığına güvenerek bu suçları işlememekte, bu cezaların etkin infazları olmadığı için bu suçları işleme cesareti ve cüreti göstermektedir.

Türk Ceza Yasası'nda tehdit, hakaret, şantaj, kasten yaralama, eziyet gibi pek çok suçlar düzenlenmiş durumdadır. Bu suçların Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmiş olması etkin uygulanmalarını sağlamamaktadır. Bu suçlar neredeyse her zaman cezasız bırakılmakta ve ülkemizde mahkemeler tarafından hükmedilen ceza ile infaz arasında ciddi bir fark bulunmaktadır. İnfaz düzenlemeleri nedeniyle zaten hükmedilen cezaların önemli bir bölümü infaz edilememektedir. Kanunda ceza artırımı oranlarının hangi kriterlere göre tespit edildiği, bazılarında altıda 1, bazılarında üçte 1, bazılarında ikide 1 oranında artırılması bir karmaşaya sebep olmaktadır. Ceza artırımının sorunun çözümü olmadığını hatırlatmakla birlikte, ceza artırımı yapılacaksa bu cezaların tamamının belli bir oranda artırılması gerektiği düşüncesindeyiz. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’daki koruyucu ve önleyici tedbirler maalesef uygulanmamaktadır. Uygulanmayan bir ceza yasasına yine uygulanmayacak maddeler eklemeye çalışan iktidarın kadına karşı şiddetle mücadele iradesinin olduğuna güven duyulmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde sağlık sistemi, hizmetin kalitesi, hizmeti verenlerin mali ve özlük hakları, koruyucu sağlık hizmetleri ve tedavi hizmetlerinin yeterli olup olmadığından daha çok iktidar tarafından, bu hizmetlerin fiilî olarak gerçekleştirildiği yerlerden yani binalardan ibaret görülmektedir.

Yapılan araştırmalar neticesinde, Türkiye'de şiddet olaylarının yüzde 79’unun acil servislerde olduğu ve yüzde 91’inin de hasta yakınları tarafından gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Doktorların hastaları yeterli sürede muayene edemediği, sağlık çalışanlarının maaşlarında ve özlük haklarında iyileştirmelerin yapılmadığı, tedavi hizmetlerinin koruyucu sağlık hizmetlerinin önüne geçtiği, yeterli ve dengeli sağlık personeli ataması yapılamadığı, doktor ve hemşirelerin bu ağır çalışma koşulları karşısında artık dayanamayıp yurt dışına gittiklerinde, Cumhurbaşkanının ifadesiyle “Giderlerse gitsinler.” denildiği sağlık sisteminin çok ciddi sorunları olduğu ortadadır.

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Sayın Recep Akdağ'ın Sağlık Bakanı olduğu 2012 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Araştırma Komisyonu Raporu’nda son derece önemli tespitler ve çözüm önerileri vardır. Bu raporun yayımından ancak on sene sonra Türk Ceza Kanunu kapsamında iyileştirmeler ve düzenlemeler yapılıyor olması iktidarın bu konuyu ne kadar ciddiye aldığını göstermesi bakımından manidardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener Hanımefendi’nin belirttiği gibi, bugün Türkiye'de kadın evinde hapisse Türkiye geriliyor demektir, bugün Türkiye'de kadına şiddet varsa Türkiye düşüyor demektir, bugün Türkiye'de kadın ölüyorsa Türkiye ölüyor demektir. Kimse şunu unutmasın, Türkiye'nin büyümesi, Türkiye'nin zenginleşmesi, Türkiye'nin gelişmesi Türk kadınının elindedir. Türk kadını güçlü olursa Türkiye de güçlü olur. İYİ Parti iktidarında kadınların varlığına da kadınların başarılarına da alışacaksınız. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Meclis koridorlarından belediyelere, fabrikalardan ofislere, evlerden sokaklara, tarlalardan teknokentlere kadar her yerde kadınlarımızın olmasına alışacaksınız. Tesettürüyle uğraşılmayan, bedeniyle sömürülmeyen, her adımda arkasını kollamayan, durakta lambanın soluk ışığına sığınmayan; boşandığında dul, ağladığında hor görülmeyen; market rafından aldığını gizlemeyen, kendi ayakları üstünde dağ gibi duran kadınlara alışacaksınız. Hiç boşuna uğraşmayın, isteseniz de istemeseniz de alışacaksınız; ya alışacaksınız ya da ilk seçimde çekip gideceksiniz. Cumhuriyetimizden aldığımız güçle kadının adını hayatın her yerine altın harflerle kazıyana kadar durmayacak, yorulmayacak, tükenmeyeceğiz.

Hazreti Ali der ki: “Eğer zalim zulme devam ediyorsa bil ki sonu yakındır, eğer mazlum da direniyorsa bil ki zafer yakındır.” İşte, o nedenle onlar ne yaparlarsa yapsınlar biz iktidara yürüyoruz. Türkiye'nin güçsüz oldukları yalanına inandırılmaya çalışılan kadınları için iktidara yürüyoruz, Türkiye’nin çaresizliğe mahkûm edilen erkekleri için iktidara yürüyoruz. Türkiye’nin umutları çalınan, hayalleri öldürülen gençleri için iktidara yürüyoruz. Türkiye’nin yolunu açmak için milletimizle beraber el ele, omuz omuza, gönül gönüle emin adımlarla iktidara yürüyoruz. Emin olun, güneşin doğmasına çok az kaldı. Hiç merak etmeyin, zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye hedefimize çok az kaldı; güneşli günlere, umutlu yarınlara inanın çok az kaldı. Ülkemizi yönetmek için biz hazırız, milletimizin sıkıntılarını biz çözeriz ve Cenab-ı Hak şahidimiz olsun, mutlaka çözeceğiz.

Müjdeler olsun, İYİ Parti iktidarına çok az kaldı diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Halil Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 323 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve bizleri ekran başında izleyenleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin çok duyarlı olduğu ve önemli bulduğu kadına ve sağlık çalışanlarına karşı şiddetin önlenmesine dair çözümler içeren kanun teklifinin görüşmelerine başlamış bulunmaktayız. Parti olarak öteden bu yana seçim beyannamelerimizde, parti programımızda, kadına yönelik etkinlik ve programlarımızda kadına karşı şiddetin önlenmesi adına çözümler ve vaatler sunan bir partiyiz. Bunun yanı sıra kadına karşı her daim pozitif ayrımcılık yapılmasını da savunagelmekteyiz. Bu kapsamda kadına ve çocuğa karşı şiddetin önlenmesine yönelik kanun tekliflerimizi gerek ilk imza sahibi olarak gerekse Milliyetçi Hareket Partisi mensubu milletvekillerimizin hazırladığı diğer tekliflere destek olarak Meclis Başkanlığına da sunmuş bulunmaktayız.

Saygıdeğer milletvekilleri, şanlı tarihimizin süreçlerinde de görüleceği üzere Türk milleti sahip olduğu değerleri itibarıyla aileye ve özellikle kadına büyük bir önem vermektedir. Ancak toplumsal yaşamda söz konusu bu değer özellikle içinde bulunduğumuz 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinden bu yana kadınlarımıza yeteri kadar yansımamıştır. Ülkemizde olduğu gibi, uluslararası alanda da rakamlara ve olaylara bakıldığında aile içi kadına karşı şiddetin giderek artan oranla gündemi işgal etmeye devam ettiği görülmektedir. Avrupa İstatistik Ofisinin (Eurostat) 100 bin kişi başına düşen kadın cinayetleri verisinde 189 cinayetle Almanya başı çekmektedir, onu 124 cinayetle Fransa ve 89 cinayetle Romanya izlemektedir. Kadına karşı şiddet olaylarında kadınları koruyucu önlemleriyle günümüzde tüm Avrupa’ya örnek gösterilen İspanya’da dahi kadın cinayetleri her yıl artış içindedir. Diğer taraftan, cinsiyet eşitliği bakımından örnek gösterilen Finlandiya, kadın cinayetleri bakımından Avrupa Birliği içindeki en yüksek oranlardan birine sahip ülke olarak ön sıralarda yer almaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, kadına karşı şiddete yönelik rakamlara İçişleri Bakanlığımızın verilerinden de baktığımızda 2018’de 279, 2019’da 336 olan kadın cinayeti sayısının 2020’de 268’e düştüğü, 31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla da 307 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Kadir Has Üniversitesi tarafından bu yıl 8’incisi düzenlenen Türkiye'de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması 2022 sonuçları da bu konuda bizlere farklı bilgiler sunmaktadır. Araştırmaya göre, kadınların yüzde 70’i şiddeti ilk sırada belirtirken, erkeklerin yüzde 63’ü de kadınların yaşadığı en büyük sorunlarda 1’inci sıraya şiddeti koymaktadır. Yine, araştırmaya göre Kadının Toplumda Yaşadığı En Büyük Sorun başlığında şiddeti yüzde 7’yle işsizlik, yüzde 5,4’le eğitimsizlik, yüzde 5,1’le sokakta baskı ve taciz, yüzde 4’le aile baskısı, kadın-erkek eşitsizliği de yüzde 4 olarak takip etmektedir. Dikkat çekici bir başka tespit ise bireylerin eğitim seviyesi arttıkça şiddetin boşanma için yeterli sebep olduğu düşüncesinin de artmasıdır; ilkokulda bu oran yüzde 69, lisede yüzde 73, yüksekokulda yüzde 77’dir. Buna ilaveten, boşanmış bir kadının iffetinin eski kocasını ilgilendirmediği görüşünün tüm eğitim seviyelerinde yüzde 70’in üstünde olduğu gözlemlenmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, şiddet kavramı kişiye veya bir gruba yönelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözel türleri bulunan cebir ve zorlamayı ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Şiddetin çok geniş bir yelpazede gerçekleşmesi ve hatta kişinin kendisi tarafından yine kendisine yöneltilen fiiller şeklinde de ortaya çıkabilme durumu söz konusudur. Bu yüzden tanımlanması ve sınırlarının belirlenmesi oldukça güçleşmiş ve zaman almıştır. Gelinen noktada şiddet, özgürlüklerin ve hakların kısıtlanmasını da içerecek bir genişlikte tanımlanmıştır yani bir kişi, grup ya da topluluk üzerinde hâkimiyet kurarak o kişi, grup veya topluluğu istismar etmek amacını taşıyan her türlü eylem ve niyeti ifade edecek genişlikte bir kavrama evrilmiştir. Hukukumuza ise “şiddet” kavramı ilk olarak 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’la girmiştir. Kanunda “şiddet” kavramı yalnızca fiziksel güç uygulamak olarak değil, gerek ruhsal gerek sözlü gerekse ekonomik şiddet olarak geniş anlamda tanımlanmıştır. Bu kapsamda Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün yayınladığı bildirgede kadına yönelik şiddeti kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayalı bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya özgürlükten yoksun bırakma şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere kadına yönelik fiziksel, sözlü, duygusal, psikolojik, ekonomik ve cinsel olmak üzere farklı türlerde şiddet olayları yaşanmaktadır.

Günümüzde -az önce ifade ettiğim gibi- kadını koruma tedbirleriyle tüm Avrupa’ya örnek olarak gösterilen İspanya’nın bu sürece nasıl geldiğine de kısaca değinmek isterim: 1997’de 60 yaşındaki Ana Orantes, yetkililere defalarca şikâyette bulunmasına rağmen eski eşi tarafından dövülüp, balkondan atılıp yakılarak öldürüldüğünden beri İspanya, kadına karşı şiddeti önleme konusunda önemli çaba sarf etmiştir. İspanya’da yasal düzenleme olarak en büyük adım, 2004’te kadına yönelik şiddet alanında entegre kanunun yürürlüğe girmesiyle atılmıştır. Kanunla, aile birliği içinde veya sevgililer arasında meydana gelen şiddet, devletin bir sorunu olarak değerlendirilmiştir; ardından, yine önemli ve kapsamlı bir düzenleme de Aralık 2017’de gerçekleşmiştir. Temsilciler Meclisi ve Senatoda iktidar ve muhalefet partilerinin uzlaşmasıyla 292 tedbir içeren Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı Devlet Paktı kabul edilmiştir. İspanya’da 2003-2010 arasında kadın cinayetleri sayısı 68 iken 2011-2020 yılları arasında rakam 52’ye kadar düşmüştür.

Saygıdeğer milletvekilleri, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gerek kadına gerekse çocuklara yönelik şiddetin önlenmesine dair düzenlemeler, uygulamalar hayata geçirilmiştir ve geçirilmeye de devam edilmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’de kadına yönelik şiddeti önlemek amacıyla gerçekleştirilen önemli aşamalardan biri de 1986’da Birleşmiş Milletlerin Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi olan CEDAW’ın kabul edilmesi olmuştur. Ardından, 1987 yılında kadın ve erkek arasındaki ayrımcılığın sona ermesi amacıyla mülga Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulunun kurulmasıyla başlayan süreç izleyen yıllarda kadına ve çocuğa karşı şiddetin önlenmesi için çok sayıda çalışmayı hayata geçirmiştir. Bu kapsamda, mevzuatımızda başta Anayasa’mız olmak üzere gelişen toplumun ihtiyaçları göz önünde bulundurularak kanunların ve diğer mevzuatın iyileştirilmesi amacıyla -tıpkı bugün olduğu gibi- önemli adımlar atılmıştır. Yine, Türkiye'de şiddeti ortaya çıkaran risk faktörlerinin ortadan kaldırılması ile kadının sosyoekonomik olarak güçlenmesini hedefleyen birçok tematik strateji belgesi ve eylem planı da bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 2012 yılında şiddete maruz kalan kadın ve çocuklara destek sağlamak amacıyla kurulan şiddet önleme ve izleme merkezlerinin de -kısa adıyla ŞÖNİM’in- başarıyla hizmet verdiğine tanık olmaktayız. Son rakamlar çerçevesinde 81 ilimizde bulunan ŞÖNİM’ler 149 kadın konukevi ve 383 sosyal hizmet merkezi ve şiddetle mücadele irtibat noktalarıyla kadına ve çocuklara karşı şiddet için mücadele vermektedirler. Diğer taraftan, kadına şiddete karşı destek hattı olarak anılan KADES mobil uygulamasından da oldukça başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Şiddetin önlenmesi konusunda hayata geçirilmek istenen tüm çabaları desteklediğimizi buradan bir kez daha özellikle belirtmek istiyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, malumlarınız olduğu üzere, Milliyetçi Hareket Partisinin de yer aldığı ve desteklediği kadına yönelik şiddetin önlenmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan araştırma komisyonunun raporu geçtiğimiz mart ayında Genel Kurulda görüşülerek kabul edilmiştir. Komisyon raporunda 17 ana başlık altında 42 tespit ve 547 öneriye yer vermiştir. Bu önerilerin hayata geçirilmesi hususunda da Milliyetçi Hareket Partisi olarak tereddütsüz desteklerimizi sürdürmeye devam edeceğiz.

Kıymetli milletvekilleri, hekimliğin bir meslek olduğu hepimizin malumudur; öte yandan, tıbbi girişimin kendine özgü risk ve sapmaları da bulunduğu bilinen bir hakikattir. Dolayısıyla oluşabilecek her kötü sonuçtan hekimlerimizin sorumlu tutulması da beklenmemelidir. Bu bakımdan, özellikle cerrahi müdahalelerde bulunan doktorlarımızı tazminat baskısından kurtaracak, onların rahat ve güven içerisinde, kendinden emin bir biçimde görev yapmalarını sağlayacak düzenlemelerin teklif metninde yer alması da büyük bir beklentiyi karşılamış olacaktır.

Ayrıca, ülkemizde cerrah ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Bugün tıp fakültesini bitiren yeni bir pratisyen hekim, girmiş olduğu TUS sınavlarında cerrahi bölümü tercih etmemekte ve cildiye, fizik tedavi gibi herhangi bir operasyonel faaliyet göstermeyen, gerektirmeyen bölümleri tercih etmektedir. Bu da cerrahi dallarındaki açığı her geçen gün artırmaktadır. Bu sebeple bu kanun teklifinin malpraktis davaları bakımından çıkartılması da büyük bir ihtiyacı karşılayacak ve hekimlerimizi rahatlatacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, gecesini gündüzüne katarak cefakârca çalışan sağlık görevlilerimizin oluşturduğu grup, ülkemizin en yüksek tahsilli insan gücünü oluşturan gruplar içinde yer almaktadır. Bunun için de kanun teklifini oldukça önemsiyor ve değerli buluyoruz. Diğer taraftan, son günlerde yaşanılan -oldukça üzüntü duyduğumuz- sağlık çalışanlarına yönelik saldırıları esefle kınamaktayız. 2021 yılında sağlık çalışanlarına yönelik saldırıların yüzde 62 oranında arttığı bu alandaki araştırmalarla tespit edilmiş olup her 4 saldırıdan 3’ünün faili de hastalar ve yakınları olmuştur. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet vakalarını şiddetle lanetliyoruz. Şifa dağıtan kardeşlerimize yönelik saldıranların -her kim olursa olsun- en ağır biçimde cezalandırılması gerektiğine inanıyoruz. Bu bakımdan, sağlık kurum ve kuruluşları “sıfır toleranslı alan” ilan edilerek buralarda şiddet uygulayanlara da ek olarak acil tıp hizmetleri dışındaki kamu sağlık hizmetleri ücretli hâle getirilmelidir. Bu tip caydırıcı tedbirler, sağlık çalışanlarımızı daha da güvenlikli hâle getirebilecektir.

Diğer taraftan, sağlık çalışanlarımızın maaş ödeme sistemlerinde ve mali haklarında önemli iyileştirmeleri içerecek düzenlemeler ile hemşireler ve sağlık memurları başta olmak üzere 3600 ek gösterge uygulamasının da MHP’nin güçlü desteğiyle kısa zamanda bu kutlu çatı altında görüşülüp yürürlüğe gireceğini belirtmek isteriz.

Sayın milletvekilleri, kadına ve çocuklara yönelik şiddeti önleme konusunda önemli gördüğümüz bir önerimizi buradan ifade etmek isterim. Eğitim sistemimize toplumsal cinsiyet, kadın-erkek eşitliği, aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet gibi konular içeren derslerin küçük yaşlardan itibaren uygulanmak üzere entegre edilmesi bizi ülke olarak bu alanda ön sıralara çıkaracaktır. Diğer taraftan, yürürlükteki politika dokümanlarının etkin uygulanmasının kadına yönelik şiddetle mücadelede tüm tarafların eş güdüm içerisinde hareket etmesiyle başarıya ulaşabileceği bir başka gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz teklifle takdir indiriminin nedenlerine sınırlama getirilmekte; kasten öldürme suçunun kadına karşı işlenmesi hâli suçun nitelikli hâlleri arasına alınmakta; kasten yaralama suçunun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı dört aydan altı aya çıkarılmakta; işkence suçunun kadına karşı işlemesi hâlinde cezanın üç yıl olan alt sınırı beş yıl hapse çıkarılmakta; kadına karşı eziyet suçunun işlenmesi hâlinde iki yıl olan alt sınır, iki yıl altı aya çıkarılmakta; ısrarlı takip suçu ilk kez müstakil bir suç olarak Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmekte; tehdit suçu mağdurunun kadın olması hâlinde cezanın alt sınırı dokuz ay hapis cezasına çıkarılmakta; sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçları katalog suçları arasına alınmakta; sağlık çalışanları hakkında sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalardan kaynaklı zararların tazmini için açılan davalarla ilgili Mesleki Sorumluluk Kurulu karar verici olmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, yüreği vatan sevdasıyla yanıp tutuşan çok sayıda gurbetçimiz yurt dışında yaşamaktadır. Bu bağlamda, İngiltere Türk Dernekleri Federasyonundan değerli dostumuz ve dava arkadaşımız olan Sayın Fırat Maden'in 18 Mart Çanakkale Zaferi anısına kaleme aldığı şiirini -konuşmamın son bölümünde- sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şiirin adı Ata’ya Özlem:

“Bir çift mavi göz kanatlandı gökyüzüne,

Turnalar kanat çırptı Ötüken'e doğru

Ve Tanrı Dağlarına selam verdi;

‘Tek servetim Türklüğüm.’ derdi.

 

Sürdü kır atını bozkıra, yedi düveli yere serdi;

Soluklandı Vey Irmağı kenarında,

Ve Kürşad'a selam verdi.

İçti Orhun'un kaynağından,

Yoruldu kalbi, yalnız Vatan için çarpan.

 

Yırtılsın artık, gözlerdeki gafletten perde,

Dünya o zaman görecek hakikat nerede!

Dört bir yana atılsın yine Bozkurtların,

Varsın şehadet kanımızda dolaşsın,

40 çerisiyle Kürşad dahi,

Yağmur bekleyen ruhumuza salınsın!”

Buradan dünyanın neresinde olursa olsun vatan, millet, Türklük sevdasıyla yaşayan tüm vatandaşlarımıza sevgi ve saygılarımızı yolluyor, Milliyetçi Hareket Partisi olarak kanun teklifinin kadına ve çocuklara karşı şiddetin önlenmesinde oldukça etkili sonuçlar doğuracağına inanıyor ve görüşülmekte olan mezkûr kanunu destekleyeceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sataşma yok, 60’a göre bir dakika açıklama var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yok, sataşmadan istemedim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

Yerinizden bir dakika…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Şanlıurfa’da mermi, mayın ve benzeri şekilde katledilen çocuklara ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

10 yaşında bir çocuk, Yusuf Yücel’in geçtiğimiz hafta Ceylanpınar’da dedesinin evinde bir mermi kafasına isabet etmişti ve bugün, maalesef, bulunduğu yoğun bakımda hayatını kaybetti. Öncelikle ben ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. Açıkçası, bu kaçıncı Kürt çocuğu burada mermi, mayın ve benzeri şekilde katlediliyor ve biz bunu anlatıyoruz -söylemeyeceğim, söylemek istemiyorum- ama bunun çözümü öncelikle cezasızlık politikasının son bulmasıdır. Ceylanpınar'da “Bu mermiler daha çok sınırın diğer tarafından geliyor.” deniliyor ama bu netleşmiyor ve çocukların ölümlerine sebep olan bu olaylar aydınlatılmıyor.

Ben tekrar ailesine başsağlığı diliyorum ve acılarını hakikaten yürekten paylaşıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Savaş siyaseti, savaş politikası çocukları öldürmeye devam ediyor. Daha geçenlerde Muharrem Aksan yine Urfa'da savaş mühimmatı patlaması sonucu yaşamını yitirmişti. Bu son çocuk olsun diyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Allah rahmet eylesin.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 109 Milletvekilinin Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporlarının (S. Sayısı: 323) (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Züleyha Gülüm.

Buyurun Sayın Gülüm. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Şimdi, görüştüğümüz yasa ne için deniliyor? Kadınlara ve sağlık emekçilerine yönelik şiddeti önlemek iddiasıyla getirildi. Aslında kamuoyunun baskısıyla getirildi, İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilmeye kadınların gösterdiği tepki sonucu olayların üstünü örtmek üzere kadına yönelik şiddeti, sağlık emekçilerine yönelik şiddeti önlüyormuş gibi görüntü vermek üzere getirilmiş bir yasa teklifinden bahsediyoruz; gerçekte, çözüm üreten bir yasa teklifi değil.

Peki, önce şunu sormak gerekiyor: Gerçekten yasal düzenleme yapmak yetiyor mu? Bizzat şiddeti önlemesi gereken İçişleri Bakanlığı ve onun emrindeki kolluk kuvvetleri bu şiddeti uyguluyorsa, açıkça yasalar ihlal ediliyorsa ve bu yasaları ihlal edenler cezasızlıkla ödüllendiriliyorsa hangi yasayı çıkarırsanız çıkarın ne sonuç üretecek? Elbette ki hiçbir sonuç üretmeyecek. En yakın örneğini nerede yaşadık? Partimizin genel merkezine bizzat İçişleri Bakanlığınca yürütülen bir provokasyonda gördük. Erkek devlet saldırganlığı, yine, öncelikli olarak hedefine bir kadını aldı. Saldırgan polis, arkadaşımız Ayşe Acar Başaran’ı çivilemekle tehdit etti; ne bir engelle karşılaştı ne hakkında bir gözaltı yapıldı ne de soruşturma açıldı; aksine, arkadaşlarımız gözaltına alındı. Dolayısıyla ne yasalarınızın ne de aslında sizin uygulamalarınızın kadına yönelik şiddeti engellemek gibi bir derdinin olmadığı çok açık. Partimizi ablukaya alarak, bizleri tehdit ederek, provokasyonlarla hedef göstererek özgürlük mücadelemizden vazgeçireceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Biz kadınların şiddete, zorbalığa boyun eğeceğini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Ayşe Acar Başaran’ın da biz kadınların da bu ucuz tehditlerden korktuğunu sanıyorsanız, yine yanılıyorsunuz. Bizler, yıllardır özgürlük mücadelesi veren kadınlarız, yılmayız, korkmayız ama sizi de biliyoruz. Siz, 8 Martta gazla, copla, gözaltılarla durduramadığınız “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!” diyen yüz binlerce kadının sesinden korkuyorsunuz. Siz, “İstanbul Sözleşmesi bizim, vazgeçmiyoruz!” diyen milyonlarca kadından korkuyorsunuz. Siz, “Nevroz” alanlarını dolduran milyonlardan korkuyorsunuz. Siz, sermayeyle ortaklaşıp hakkını yediğiniz on binlerce işçinin, emekçinin alın teri için verdiği mücadeleden, 1 Mayıs alanlarındaki dayanışmasından korkuyorsunuz. Bizler, sizlerden korkmuyoruz ama siz, hapishanelerde siyasi rehine olarak tuttuğunuz Gültan Kışanak’tan, Sebahat Tuncel’den, Figen Yüksekdağ’dan, Mücella Yapıcı’dan, Aysel Tuğluk’tan ve binlerce özgürlük mücadelesi veren kadından korkuyorsunuz. Bir yandan, kadınların en önemli kazanımlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden tek bir erkeğin kararıyla çıkıyorsunuz. 25 Kasımda, 8 Martta şiddete, tacize, kadın cinayetlerine ses çıkaran kadınları polis şiddetiyle susturmaya çalışıyorsunuz.

Çocuk teslimi düzenlemeleriyle erkeklerin çıkarlarını önceleyerek kadınların can güvenliğini hiçe sayıyorsunuz. Nafaka hakkını tartışmaya açarak kadının evdeki şiddete mahkûm olmasını istiyorsunuz. Kadınları, esnek, güvencesiz, düşük ücretli işlere yani aileye ve erkeğe mahkûm edip her türlü sömürüye açık hâle getiriyorsunuz. Kürtajı fiilî olarak engelliyor, kadınların kendi bedenleri, hayatları ve kimlikleri hakkında kararlarını vermesini engellemeye çalışıyorsunuz.

Canları pahasına boşanmaya, “Şiddete dur!” demeye çalışan kadınları korumuyorsunuz. 6284 sayılı Yasa’yı hakkıyla uygulamıyorsunuz. Katliam seviyesine çıkmış erkek egemenliğinin yarattığı erkek şiddetini durdurmak gibi bir niyetiniz yok. Şimdi de kalkmış, göstermelik bir yasayla sorunun üstünü örtmeye kalkıyorsunuz. TCK’de etkisiz ceza artırımlarıyla kadınların asıl taleplerini görmezden geliyor, gelen tepkileri de susturmaya çalışıyorsunuz.

Bu yasa teklifinde şiddet önlenmiyor, kadınların senelerdir talep ettiği düzenleme ve politikalar geçiştirilmeye çalışılıyor. Yasa teklifinde ne kadın-erkek eşitsizliğinden ne de toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi İstanbul Sözleşmesi’ni hatırlatan hiçbir tanımdan söz etmiyorsunuz, ısrarla, kadına yönelik erkek şiddetinin asıl kaynağının üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. Erkek egemenliğinin yarattığı erkek şiddetini tariflememek için, yasaya geçirmemek için özel bir uğraş veriyorsunuz, hâlbuki “erkek egemenliğinden kaynaklı erkek şiddeti” olarak tariflediğinizde, bir kadının bir kadına karşı işlediği suç da yapılan ceza artırımları arasında sayılacak ve bu koşulda, bir kadının kadına karşı işlediği suç da ağırlaştırılmış olacak. Sırf erkek egemenliğini yazmamak için, sırf toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yazmamak için ceza yasalarıyla oynuyorsunuz.

Yargının erkeklik indirimlerinden biri olan iyi hâl indiriminde bir değişiklik yapmış gibi gösteriyorsunuz, kravat takarsan indirim yapmam ama nasıl pişman olduğunu iyice anlatırsan cezanı hafifletirim diyorsunuz. Bu maddeyle âdeta, faile pişmanlığını nasıl göstereceğini öğretiyorsunuz. Şunu açık söyleyelim: Failden pişmanlık gerekçelerini açıklamasını istemek erkek yargının cezasızlık uygulamalarını meşrulaştırmak demek. Yasayla âdeta, fail erkeklere pişmanlık rolü yaptırmaya çalışıyorsunuz. Bir de sanki hâkim zaten verdiği her kararda gerekçe yazmak zorunda değilmiş gibi “Hâkim gerekçe yazsın.” diyorsunuz. Anayasa’nın 141’inci maddesi “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” diyerek zaten hukuki güvenliği sağlamıyor muydu? Hukuk devleti olmaktan çoktan vazgeçildiğini, hâkime “Gerekçe yaz.” hatırlatması bile tamamen açığa çıkarıyor.

Kadına ve çocuklara yönelik suçlarda takdirî indirim olmaz, takdirî indirimin gerekçesi de olmaz. Erkek egemenliği kaynaklı olarak kadınlara ve çocuklara karşı işlenen suçlarda takdirî indirimlerin yani erkeklik indirimlerinin tümden ortadan kalkması gerekiyor.

Haksız tahrik indirimi de kadına yönelik suçlarda yıllardır bir cezasızlık aracı olarak kullanılıyor. Faillerin erkeklik savunmaları yargı tarafından meşru sayılıyor, hâlbuki kadınlar hayatlarını korumak için öldürmek zorunda kaldığında haksız tahrik indirimi alamıyor ama erkekler daha az ceza alsın diye her türlü gerekçe meşru sayılıyor. Bunun son örneklerinden birini Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Hatice Kaçmaz kararında gördük. Hatice Kaçmaz, evlenme teklifini kabul etmediği için Orhan Munis tarafından 15 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ne dedi? “Kabul etseydi öldürülmezdi.” dedi. Yani erkeklerin tahakkümünü, erkeklerin hakimiyetini kabul etmemiz isteniyor aslında bu kararla.

En üst merci olan Yargıtay dahi erkeği korumak için her türlü yolu deniyorken erkek egemenliğinden kaynaklanan suçlarda takdir hakkının erkek yargıya verilmesi kabul edilemez. Haksız tahrik indirimi veya iyi hâl indirimi olan erkeklik indirimlerinin tamamen yasadan çıkarılması gerekiyor ama kanun teklifinde buna ilişkin de hiçbir düzenleme göremiyoruz. Kadına yönelik suçlarda ağırlaştırılmış hâl kapsamına alma ve cezalarda artırma yoluna gidilmiş ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki ceza miktarları çok düşük, ceza infaz sistemi erkek faillere yönelik etkili bir ceza yöntemi olarak uygulanmıyor. Örneğin, ısrarlı takip suç olarak tanımlanmış. Hepimiz biliyoruz, çoğu cinayetin öncesinde fail erkeğin bilerek ısrarlı takip eylemi vardır ama suç için belirlenen cezanın burada da bir karşılığı yok. Cezanın alt sınırı basit hâlde altı ay ve nitelikli hâlde bir yıl yani toplumun deyişiyle, yatarı bile olmayan, paraya çevrilebilecek, ertelenebilecek miktarlardan bahsediyoruz yani bir etkisi olmayacak.

Yine, ısrarlı takip, şikâyete bağlı bir suç olarak tanımlanıyor. Kadınların şikâyetten vazgeçmesi için erkekler tarafından nasıl tehdit edildiğini, ailesiyle, yakınlarıyla, çocuğunu öldürmekle nasıl tehdit edildiğini hepimiz biliyoruz. Bu tehditlere karşı kadınlar korunmuyor iken şikâyete bağlı olması binlerce ısrarlı takip suçunun cezasızlıkla sonuçlanmasına yol açacak. Yine, bu yasa teklifine göre, ısrarlı takip suçunun tanımlanması sadece ayrılık kararı verilen, nitelikli hâli için ayrılık kararı verilen veya boşanılan eşe karşı işlenmesi hâlinde gerçekleşiyor; oysa, erkekler, kadınlara yönelik ısrarlı takip suçunda tanıdığı, tanımadığı, herhangi bir ilişki biçimi olmadığı ya da sevgilisi, arkadaşı olduğu kadınlara yönelik de bu suçu işliyor. Yine burada kadınlar arasında bir ayrım yapılmış, medeni hâl ayrımcılığı üzerinden “Kadınlar sevgilisi olan ya da hiç tanımadığı erkekler tarafından ısrarlı takibe uğradığında basit hâli uygulayacağız.” diyorsunuz.

Teklifte yalnızca kadına yönelik yaralama suçu tutuklama tedbirleri arasında sayılıyor, diğer suçlarda yine bu yönlü bir sıralama yok. İşkence, eziyet, tehdit ve yaralama suçları kadına yönelik olması hâlinde ceza artırımına gidilmiş; evet, ama bu suçların da bir yatarı yok. Failler cezaevine girmeden salıverileceği gibi ceza miktarları da aslında caydırıcılıktan uzak.

Özellikle, işkence suçundan bahsetmek gerekiyor. Türkiye’de işkence suçunun bir karşılığı yok aslında; yasal düzenlemede var ama fiiliyatta ne soruşturma açılıyor ne davalar görülüyor ne de açılabilen davalarda bir ceza karşılığını görebiliyoruz. Polisin, devlet görevlisinin, gardiyanın sokaklarda, eylemlerde, gözaltılarda, hapishanelerde yaşattığı işkencelerin soruşturulup cezalandırılabilmesi bir yana, bizzat iktidarın bir politikası olarak işkenceyi uygulama düzenli olarak sürdürülüyor. Kandıra Hapishanesinde işkence gören, cinsel şiddete uğrayan ve intihara sürüklenen Garibe Gezer bunun en somut örneklerinden biriydi ve yine cezasızlıkla sonuçlandı. Cezaevlerinde hâlen çıplak arama işkencesi sürüyor, reddeden kadın mahpuslar darbediliyor, disiplin cezalarına maruz bırakılıyor, kadınlara karşı işlenen hangi işkenceye ilişkin soruşturma yürütüldü de bir ceza aldı da şimdi de artırımdan bahsediyorsunuz.

Yine, bizzat devlet eliyle kadınlara yoksulluk dayatılıyor. Yoksulluk demek, kadına yönelik şiddetin çok daha fazla artması demek. Daha beş gün önce dört aylık bebeği olan KHK’li öğretmen Emine Üzel yaşamına son verdi, intihar gibi gözükse de bu bir intihar değil. Kadınlar KHK’lerle, farklı yöntemlerle yoksullaştırıldığı için intihara sürüklendiler yani aslında bir cinayet işlendi.

Kadına yönelik erkek şiddeti, yasalarla oynayıp iktidarınızın reklamını yaparak çözeceğiniz bir konu değil. Kadına yönelik erkek şiddeti ve erkek devlet şiddeti önlenmek isteniyorsa sorunun kaynağının öncelikle doğru konulması gerekiyor. Erkek egemenliğinden kaynaklanan bir ilişki biçimi ve bundan kaynaklı bir şiddet olduğu, iktidarınızın da bu egemenliği her gün siyasetiyle, sözleriyle büyüttüğü gerçeğinin ortaya konulması gerekiyor. Bu yasa teklifi hazırlanırken ne Komisyon aşamasında ne de bu aşamada erkek egemenliğinin yarattığı şiddetle mücadele eden feministlerin, kadın örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin deneyimlerine ve taleplerine başvurulmadı, yine her zamanki gibi “Biz yaptık, oldu.” zihniyetiyle, bir torba yasa mantığıyla önümüze getirildi. Biz kadınlar, sorunun asıl mağdurları ve muhatapları olarak senelerdir, her yerden, erkek şiddetine karşı mücadele yöntemini ve taleplerimizin ne olduğunu haykırıyoruz ve diyoruz ki: Erkek şiddetiyle mücadele ceza yasalarına sıkıştırılmadan bütüncül bir biçimde ele alınmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararı bir an evvel geri alınmalı, sözleşmenin her bir maddesi kadınların yaşama hakkı, güvenlik hakkı, özgürlük hakkı ve ekonomik hakları bakımından hayati değer taşıdığından bir an önce hayata geçirilmelidir. Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve CEDAW kadınlar lehine iç hukukta ve mahkeme kararlarında esas alınmalıdır. 6284 sayılı Kanun etkin ve doğru biçimde uygulanmalı, birçok kadının hayatını kurtaracak bu yasa bir an önce doğru düzgün hayata geçirilmelidir. Önemli olan yasa yapmak değil, yasanın etkin biçimde, bütüncül politikalarla uygulanmasıdır. Karakollardan, adliye salonlarından kadınlar artık geri çevrilmesin, koruma kararları kolayca verilsin, kadını şiddetten koruma yöntemleri geliştirilsin diyoruz.

Şiddetin temeli erkek egemenliğinin yarattığı toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Bu cinsiyet eşitsizliğini önleyici, bütünlüklü politikalar tümüyle devreye sokulmalıdır. Erkek egemen sistemden kaynaklı kadına yüklenen bakım emeğini devlet üstlenmeli, bunun dışında kalan işlerin erkeklerle ortak paylaşılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. LGBT+’lara, mültecilere, farklı etnik köken ve inanç gruplarına, siyasi düşünceleri nedeniyle ayrımcılığa uğrayanlara yönelik suçlarda da özel düzenleme yapılmalı, bu suçların kaynağı ortaya koyulmalı, bu suçlar nefret saikiyle işlenmiş olması nedeniyle nitelikli hâller arasında sayılmalı ve cezalar artırılmalıdır. Eğer bütün bu tedbirler dikkate alınırsa gerçekten kadına yönelik şiddet açısından çözücü politikalar üretilebilir.

Diğer bir mesele sağlıkçılar. Yine, burada da hikâyeden bir yasa teklifi getirilmiş durumda. Neoliberal politikalar devam ettikçe sağlıkta şiddetin de önüne geçilmesi mümkün değildir. Hastaneler ticarethaneye, hastalar müşteriye dönüştürülmüş durumda. Devlet hastanelerinde yoksul halk sıra bulamıyor. “Kapı önünde sıra olmasın.” diye getirilen MHRS sisteminde sıra yok. Muayene sırası bulabilene beş dakika ayrılıyor. Bu aşırı yoğunluk hekim-hasta ilişkisini bozuyor. Şiddet, bu tıkanmış sistemin bir sonucu olarak gelişiyor ve olağanlaşıyor.

Sağlık sorunu son yirmi yıldır ülkeyi yöneten siyasi iktidarın sorumluluğunda ancak bu düzenlemeyle sağlıkta şiddet konusu da geçiştirilmeye çalışılıyor. Sağlıkta şiddetle mücadele sadece faillerin cezalandırılmasıyla veya karşılığı olmayan ceza artırımlarıyla mümkün değil.

Türk Tabipleri Birliğinin verilerine göre, sağlıkta şiddeti gösteren beyaz kod bildirim sayısı 2020’de 11.942 iken 2021’de beyaz kod bildirim sayısı 29.826’ya yükselmiş. Yine TTB’nin yaptığı anket sonuçlarına göre hekimlerin yüzde 84’ü meslek hayatlarında en az 1 kez fiziksel veya sözel şiddete uğramış ancak bunların yarısı beyaz koda yansıtılabilmiş yani önemli bir oranın yansımadığı beyaz kod verilerine göre bile 2021 yılında Türkiye’de günde ortalama 80’den fazla sağlıkta şiddet vakası yaşanmış.

İktidarın sağlık alanında yürüttüğü politikalar sağlık emekçilerine şiddet, ölüm, çaresizlik, umutsuzluk olarak geri dönüyor ve sağlık emekçilerinin dayanılmaz çalışma koşulları tüm taleplere rağmen düzeltilmiyor. Hekimler çözümü öncelikle istifa etmekte, emekli olmakta veya ülkeyi terk etmekte arıyor şu an.

Türk Tabipleri Birliğinin, sağlık sendikalarının defalarca şiddete karşı sunduğu çözüm önerilerinin üstü örtülüyor. Bu yasa teklifinde bir kez daha görüldüğü gibi, iktidar, kendi palyatif, sorunun temelinden uzak ve torba yasaya sıkıştırılan düzenlemelerle talepleri geçiştirmeye çalışıyor. Hâlbuki sağlıkta şiddet de kadına yönelik şiddette olduğu gibi öngörülebilir ve önlenebilir bir sorun. Tıkanmış sağlık sisteminin aynı şekilde sürdürülmesi ve derinleşen ekonomik buhran şiddeti artırıyor. Öncelikle, şiddetin kaynağı çözülmek zorunda.

Türk Tabipleri Birliğinin, sağlık sisteminin halk yararına değiştirilmesi, hekimlerin yaşama, çalışma ve ekonomik koşullarının düzeltilmesi amacıyla başlattığı “Sağlığımız İçin Hekimlere Kulak Verin!” başlıklı kampanyada 10 acil talep var. “Koruyucu sağlık hizmetleri esas alınsın.” Birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilsin, hastalık değil hastalanmama üzerine kurulu önleyici politikalar uygulansın. Basamaklı bir sağlık sistemi modeline geçilsin. Beş dakikada sağlık olmaz, hekimlerin hastalarına yeterli süre ayırmalarını sağlayacak uygun çalışma koşulları sağlansın. Nüfus başına hekim ve sağlık çalışanı sayısı nitelikli sağlık hizmeti için gerekli ve yeterli düzeye çıkarılsın. Şehir-şirket hastaneleri politikasından vazgeçilsin. Geleceğimizi ipotek altına alan şirketleşmiş hastanelerden vazgeçilsin. Sağlık hizmetleri bilime ve halk sağlığına uygun yapılandırılmış kamu ve üniversite hastanesine verilsin. Sağlığa ayrılan bütçe artırılsın. Sağlık, herkes için parasız, hekimlerin ve emeklilerinin karşılığını alabilecekleri bir şekilde düzenlensin. Katkı payları adı altında kalem kalem ücretlendirmeye son verilsin. Hekimlerin gelirleri, emeğinin karşılığı, insanca yaşanabilir, emekliliğe yansıyacak tek ödeme olarak sağlanmalı. 7200 ek gösterge uygulansın. Etkili bir sağlıkta şiddet yasası çıkarılsın. Covid-19 meslek hastalığı sayılsın.

Sağlık sisteminin eksiklerinin sorumluluğu sağlık çalışanlarına yıkılamaz. Sağlık hizmetlerinden kaynaklanan zararlarda hastaların kayıpları kamu tarafından üstlenilmeli, ödenecek tazminatlar hekim ve sağlık çalışanlarına yansıtılmadan vakit kaybetmeksizin karşılanmalıdır. Hekimler üzerinde baskılara son verilmeli, aile hekimliği, ceza yönetmeliği, mobbing, KHK, arşiv taraması ve güvenlik soruşturması gibi baskıcı uygulamalardan vazgeçilmelidir. Tıp ve tıpta uzmanlık eğitiminde nitelik öncelikli olmalı, tıp eğitimi ve tıpta uzmanlık eğitimi alanının uzmanlarının ve meslek örgütlerinin önerileriyle nitelikli, uluslararası standarda uygun hâle getirilmelidir. Hekimlerin örgütlenmesinin ve haklarını savunmasının önündeki engeller kaldırılmalı, başta hekimlerin meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği olmak üzere hekim örgütlerini hedef alan konuşmalardan, yasal düzenlemelerden vazgeçilmelidir.” diyor. İşte gerçekleşmesi gereken asıl düzenlemeler bunlar.

Şimdi yine sağlıkla ilgili başka bir şeyden bahsetmek istiyorum, otizm. Sağlık sisteminin ne hâle geldiğini gösteren başka bir çarpıcı örnek: Sinan 20’li yaşlarda otistik bir genç. Beş altı ay önce kaldığı bakımevinde ateşlendiği için hastaneye kaldırıldı. Burada, muayene sonucu kaburgasının kırılmış olduğu, vücudundaki izlerden şiddete maruz kaldığı ortaya çıktı. Sinan’ın annesi Sinan’ı bakımevinden aldı ancak maddi imkânsızlıklardan ötürü bakımevine geri bırakmak zorunda kaldı. Sinan bir buçuk ay sonra Sakarya Arifiye Bakımevine alındı. Bu tarihten sonra anneye Sinan hakkında bilgi verilmedi, “Öldüğü zaman haberdar ederiz.” denilerek anne bilgisiz bırakıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Sinan, gizli olarak çekilen bir fotoğrafta, yatak olmayan bir odada, zeminde çıplak biçimde uzanıyor ve aynı yere tuvaletini yapmak zorunda bırakılıyordu. Sinan’ın barınma koşulları, sağlık ve bakım koşulları hakkında Sağlık Bakanlığı tarafından derhâl araştırma yapılmalı, sorun bir an önce çözülmelidir. Ayrımcılık, şiddet, saldırganlık insanların yaşama haklarını, sağlık ve beslenme haklarını engelliyor. Sinan sadece bir örnek, Sinan gibi binlerce çocuk var.

Son olarak, bu ülkede insanların şiddetten korunmasından bahsediyorsunuz ama daha yakın zamanda bizzat devletin şiddetiyle karşı karşıya kalanlar var. Van’ın Edremit ilçesinde 80 yaşındaki Makbule Özer ile 79 yaşındaki Hadi Özer hastalıklarına ve ilerlemiş yaşlarına rağmen, ev hapsi, koruma talepleri reddedilerek yardım ve yataklık yaptığı iddiasıyla tutuklandılar. Düşmanlığın bile bir hukuku var, bir sınırı var ama sizde bu sınır yok.

Makbule Özer ve Hadi Özer derhâl serbest bırakılsın. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Turan Aydoğan.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Biraz esprili başlayalım değil mi arkadaşlar? Bir bilmecem var desem acaba bu kanun teklifini çıkaracak olan arkadaşlar “Haydi sor, sor.” derler mi bilmiyorum ama burada da yoklar zaten; 5 arkadaşımız var, Sayın Grup Başkan Vekili var. Ya, bilmece şu: İstanbul Sözleşmesi nereye battı da çekildiniz, şimdi böyle makyajlayacak kanun teklifleriyle kamuoyunu meşgul etmeye çalışıyorsunuz? Neydi eksiği İstanbul Sözleşmesi’nin? Nedir 6284’te size uymayan şey? İstanbul Sözleşmesi’nden çekildikten sonra alelacele, kanun yapma tekniğine aykırı, sokaktan adam getirseniz kullanmayacağı ifadelerle beraber bu yaptığınız kanun teklifini buraya getirmenizin temel nedeni, acaba zaman içerisinde 6284’ü de yok saydırmak mıdır? Koca bir kanun var. Bu getirdiğiniz teklifin gerekçesinde, Fransız hukukuna varana kadar aslında hiçbir dayanağı olmayan atıflarda bulunuyorsunuz ama on yıldır yürürlükte olan kadına karşı şiddetle ilgili 6284’e yönelik tek bir atıfta bulunmuyorsunuz. Niye? Çünkü siyasetin hukuka yansımaması gereken samimiyetsizliği bu getirdiğiniz kanun teklifiyle beraber kendisini ortaya koyuyor. İstanbul Sözleşmesi’ni samimi olarak getirmediniz. Bayram ilan ettiniz, 2011 yılında bazı çevrelerle beraber sokağa döküldünüz. Hakkıydı bu, bakın, sözleşme çok kıymetliydi. İstanbul'un adıyla anılan, çağa uygun, gerçekten insan yaşamını teminat altına alabilecek bir sözleşme yaptınız yani o dönemde yaptığınız en iyi işlerden bir tanesini yaptınız. Sonra, Sayın Cumhurbaşkanı, bir nisan ayı gece yarısı tekmeyi vurdu, kovayı devirdi. Sağır kaldınız, dilsiz kaldınız, lal kaldınız, tek kelime etmediniz. O sözleşme buradan bir kanunla çıkmamış mıydı? Onun bir yürürlük kanunu yok muydu? Anayasa’da Cumhurbaşkanının neyi yapıp neyi yapmayacağı yazmıyor muydu? Aslında o çekilmeyle beraber Meclisin yetkisi gasbedilmemiş miydi? Siz bu Meclisin milletvekili değil miydiniz? Olduğunuz ortamlarda tek kelime etmediniz, yattınız bir süre. Sonra, yine vahiy geldi galiba sarayın duvarları arasında. Öyle ya, kadın cinayetleri var, ortalıkta bir dünya problem var, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek bunu azaltmak yerine artırmaya neden olunmuş bir ortam var. E, ne yapalım? Makyaj yapalım. Bu makyaj kanunu getiren arkadaşlarımız -iddialı olarak söylüyorum- hukuk bilmiyorlar ya da kötü niyetliler. İkisinden biri, üçüncü seçenek yok; ya hukuk bilmiyorlar ya kötü niyetliler. Nerede görülmüş Anayasa normuna karşı, sıradan bir kanunda normu tekrar yazarak kanun çıkarıp şirinlik yaratmak? “Hâkimleri, onları takdiri indirim nedenlerinden uzaklaştıralım, sonra tadadi olarak saydıklarımızı da yazarken gerekçelendirsinler.” Bu Anayasa sizi bağlamıyor galiba. Anayasa’nın 141’inci maddesinde -Sayın Cora, sen bilirsin, hukukçusun- bütün kararların gerekçesiyle yazılacağı yazar değil mi? CMK’de aynı hüküm vardır, HMK’de aynı hüküm vardır. Der ki “Hâkimler kararlarını gerekçeleriyle yazar. Mahkemeler kararlarını gerekçeleriyle yazar.” Siz bu kanun teklifinin 1’inci maddesiyle neyin şirinliğini yaptınız yine? Üçüncü sayfa haberlerinden dolayı bir şirinlik mi yapmayı düşündünüz? “Hâkim gerekçeli yazacak.” Yazmıyorsa sizin getirdiğiniz hâkimler yazmıyor. Bu kepazeliği ikrar etmek zaten size yeterli. Ortalığı ilçe başkanı hâkimlerle doldurdunuz; karar yazmayı da bilmiyorlar zaten, gerekçe yazmayı da bilmiyorlar, gerekçelerini kalemlerindeki birazcık daha tecrübeli kalemdeki müdüre ya da elemana yazdırıyorlar. Bu utanç sizin zaten, utancınızın ikrarını yapıyorsunuz burada. Anayasa 141’i görmüyorsunuz, CMK’yi görmüyorsunuz, HMK 27’yi görmüyorsunuz, hiçbir şeyi görmüyorsunuz, “Hâkimler, gerekçeli yazacaklar.” Zaten gerekçeli yazmaları gerekiyor ama sizin getirdiğiniz hâkimlerde bir sorun var. Onlar karar yazarken tarihe geçtiler, dediler ki: “Kadınların karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmemek lazım.”

SALİH CORA (Trabzon) – Çok kaba bir cümle.

BAŞKAN – Sayın Cora, lütfen laf atmayın.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Aynen, mahkeme kararında var, getiririm, önüne koyarım. Aynen böyle, bu, halk deyimi, kullanan hâkime söyleyeceksiniz, yıllarca hâkimlik yaptı İstanbul’da.

Bir başka hâkim, kırıtmayı kararına gerekçe yaptı “Kadınlar kırıtmamalı.” dedi; bir başka hâkim, cilveli olmaktan bahsetti; sizin getirdiğiniz hâkimler. Aslında bunlar, hukuksal bir politik bulanıklığın yarattığı alanda saçma sapan bir eğitimle ve saçma sapan bir zihniyetle yargıyı işgal altına almış olan şahısların verdiği kararlar. Kadınlar kırıtmayacak, kadınlar cilveli olmayacak, kadının karnından sıpa, sırtından sopa eksik olmayacak. E, daha ne olmayacak? Anayasa’nın 10’uncu maddesinde eşitlik ilkesinden bahsediliyor niye hiç kimse erkeklerle ilgili karar verirken “Erkekler de şunu, bunu yapmaz, yapmamalı.” diye... Kadına sizin o garip ahlakçı tavrınızı dayatarak kararlar yazdırılıyor.

Hatırlar mısınız, bir hâkim daha vardı, bir avukat hanımın etek boyunu ölçmeye kalktı. Hatırladınız değil mi? Duruşmadan çıkarmaya kalktı. O hâkim, önce soruşturuldu, sonra tekrar mesleğine aynen başlatıldı, sonra aynı, benzeri bir davranıştan dolayı sanıyorum ya istifa etti ya meslekten el çektirildi.

SALİH CORA (Trabzon) – Gereği yapılmış.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Ama hâkime baktığınızda zaten oturduğu yerde objektif ve subjektif olarak güven veren bir hâkim değildi; darmadağınık saçlar, saç, sakal birbirine karışmış. Orada hâkim mi oturuyor, yoksa sokakta uzun süredir her türlü hijyenden mahrum kalmış bir adam mı oturuyor? O da sizin yarattığınız hâkimdi işte. Kadınları bu eğitimsiz ve zihniyeti bulanık hâkimlerin eline teslim etmekten vazgeçerseniz sorun çözülecek aslında.

Üç sorun var burada. Bir, kadını asla kucaklamayan, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine uygun görmeyen bir politik zihniyet; iki, eğitimi sorunlu bir hâkimler ve hukukçu ordusu kadrosu; üç, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek ve 6284’ün ısrarlı takip hükümleri on yıldır uygulanmayarak önlerine yem olarak atılmış kadınlar var. Israrlı takip nerede uygulandı biliyor musunuz? Komik gelecek ama Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Naci İnci’ye uygulandı, tedbiren uygulandı. Kadınlara on yıldır uygulanmayan ısrarlı takip meselesi miras kavgasında aile arası bireylere uygulandı. Ama zihniyet kendini burada da ele veriyor. Bir toplumsal cinsiyet olarak kadını korumak yerine, suçun tipini esas almak yerine suçun süjesi üzerinden tarifler yapıyorsunuz. 1’inci maddeden itibaren başlayarak “Kadın, kadın, kadın, kadın, kadın…” diye tarif yapıyorsunuz. Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesini hiçe sayıyorsunuz. Eğer bilmiyorsanız ben size okuyayım, biliyorsunuzdur ama işte, o zaman da bu kanunu niye yaptığınızı sorgulamak lazım. Anayasa’nın 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasında diyor ki: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” O zaman, kadınlar ve erkekler arasında eşitliği bozacak bir kanun yapmayacağız biz; aksine, bu eşitliği temin edecek bir yol yürüyeceğiz.

Şimdi, bütün maddelere kadını yerleştirdiniz; basit yaralamaya yerleştirdiniz, ölümle sonuçlanan olaylara, oraya buraya “kadın” ifadesini yerleştirdiniz. Şimdi ikinci bilmeceyi soracağım ben, umarım, hanımefendilerden birisi cevap verir. Mahalle arasında iki kadın kavga etti, kadının biri, diğerini darbetti; sizin bu kanun teklifinize göre normal darptan daha fazla ceza alacak. İki kadın, olur ya, aralarında herhangi bir konu çıktı, kadının kadına şiddeti meselesi falan değil, mahalle arasında, çocukların uzlaşmazlığı nedeniyle o ona bir şey dedi, bu buna bir şey dedi, saç saça baş başa birbirlerini darbettiler, normal darba göre burada katlanmış ceza alacak değil mi? Başı derde girecek yani getirdiğiniz kanun teklifine göre. Öyle ya, cevap yok. Bunları Komisyonda da biz size söyledik. Bu kanunu bir sene sonra değiştirmek zorunda kalacaksınız, bu dediğim olaylar gelecek önünüze ya. Kadın kadına kavgalara bu kanunu uygulayacaksınız “ağırlaştırılmış neden” diye, kadın kadına kavgalara bunu uygulayacaksınız. İki erkek kavga ettiğinde basit yaralama gibi duracak; haydi, bir erkeğin kadınla kavgasını anladım -kadın olduğundan dolayı olmasa bile ki öyle olması gerekiyor- iki kadın birbiriyle kavga ettiğinde “Darbedilen kadın, 2 katı ceza uygulayacağız.” Ne yaptınız siz ya? Bu kanun teklifinin özeti bu.

SALİH CORA (Trabzon) – Çok geniş yorum yapıyorsunuz.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Hâlbuki yapmanız gereken şuydu: Eğer gerçekten “kadına karşı şiddetle mücadele” diye bir derdiniz olsaydı, bir toplumsal cinsiyet tarifi üzerinden bu kanun teklifine maddeler eklemeniz gerekiyordu. Neydi bu? Kadınlara karşı, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve bir kadına kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet ve cinsiyet kimliği nedeniyle işlenen suçlar olmalıydı, bunlar olmalıydı; siz “kadın” diye yazdınız, bıraktınız, attınız. Hadi bunları geçtik, diyelim ki bunları uygulayacaksınız, hangi ülkeye uygulayacaksınız biliyor musunuz? Bize zaman kaybettireceksiniz. Kadınla ilgili uluslararası cinsiyet eşitsizliği ölçeğinde 156 ülke arasında 133’üncü sıradaki ülkede bunu uygulayacaksınız yani kadını şiddetten korumayacaksınız, saçma sapan bir kanun getireceksiniz, ondan sonra da bu 133’üncü sıradan aşağıya değil, 156’ya doğru yukarıya gideceksiniz. Zihniyet böyle olursa yapacak bir şey yok. Tekrar ediyorum: Suçun tipine göre tarif yapmak yerine mağdurun kimliği üzerinden tarif yaptığınız için buradan çıkma imkânınız yok. (CHP sıralarından alkışlar) Sorun cezaların hafifliği ya da ağırlığı değil, ayrıca, zaten siz de bunu çok sorun etmediniz. Burada, alt sınırı altı ay olanı dokuz aya çıkardınız, dört ay olanı altı aya çıkardınız yani hükmün açıklanmasının ertelenmesiyle ilgili bir hüküm de koymadınız, hemen hemen hepsi üç yılın altında kaldı zaten. Niye yaptınız? Ne işe yaracak? Yine cezalandıramayacaksınız. Sorun başka bir yerde, sorun İnfaz Yasası’yla beraber -az önce söylediğim- hâkimlerle ilgili eğitimde ve arkadaki siyasi iradenin sakatlığında. Siz aslında İstanbul Sözleşmesi’ne savaş açtınız, bu savaşın devamını buraya getirdiniz, burada bunu süslemeye çalışıyorsunuz ama o kadar acemice, o kadar hukukçuluktan uzak yapıyorsunuz ki her şeyiyle beraber Anayasa Mahkemesinden geri dönecek şekilde yapıyorsunuz. Az önce söyledim, Anayasa’nın 141’inci maddesine aykırı bir şey yaptınız. Anayasa’nın 138’inci maddesi de diyor ki: “Hâkimler vicdanlarına göre karar verirler. Bağımsızdırlar, tarafsızdırlar; vicdanlarına göre karar verirler.” Siz takdiri indirimi burada kaldırdınız. Ya, bu, Anayasa Mahkemesinden geçer mi? O zaman bu 138/1 neye yarayacak? En az benim kadar geçmeyeceğini biliyorsunuz ama diyeceksiniz ki: “Biz şirinliği yaptık. A partisi Anayasa Mahkemesine götürdü, aslında biz bununla kadınları koruyacaktık; Anayasa Mahkemesi iptal etti.” Korumayla hiç alakası olmayan bir hükmü getiriyorsunuz; getiren arkadaşlarımız bunun detaylarını biliyor; ona rağmen, böyle bir savunmayla milletin önüne çıkmak istiyorsunuz. Buna Türkçede “ikiyüzlülük” deniliyor. Size ikiyüzlü demiyorum ama bu tavrın adı Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “ikiyüzlülük” olarak geçiyor. Eğer irade ile yapılan arasında gerçekte istenmeyen bir sonuç isteniliyor ise hukuken de hileli bir iş vardır burada. Siz hileli bir iş yapıyorsunuz.

Şimdi, az önce söyledim, bazı maddelerde değişiklikler yaptınız; 2’nci maddeden 10’uncu maddeye kadar yaptığınız değişiklikler var. Bunların içerisinde yapmanız gereken doğru işler vardı. “Eziyet suçu” altına “kadına yapılan ısrarlı takip” işini geçirmeniz gerekirken “123/a” diye alakasız bir madde ortaya koydunuz, o madde üzerinden de kadının korunabilir olma imkânı kalmadı. Hâlbuki, diğer tarafa koysaydınız ve altına da en az üç yıllık bir ceza koysaydınız bu ısrarlı takip sonucunda oluşacak ölümlerin tamamını engelleyebilecek hâle gelebilirdiniz çünkü infaz edilebilir bir ceza oluşurdu. Artı, İstanbul Sözleşmesi'nde olmasına rağmen, mükerrerlikle alakalı, çocuğun önünde işlenen suçlarla alakalı buraya bir hüküm koymadınız; sözleşmeyi kaldırdınız ama buraya koymadınız. Vicdanınız sızlamayacak mı? Hani bu üçüncü sayfa haberlerine göre kanun yaptınız ya, televizyonlarda izleyeceksiniz -Allah korusun, hiç izlemek istemeyiz ama- anne öldürülmüş, çocuk kenarda sinmiş, saatlerce orada ağlıyor, bir akrabası on-on beş saat sonra gelecek, çocuğun gözünün önünde annesi infaz edilmiş olacak, bu sizin kanununuzun kılı kıpırdamayacak, o çocuğun yaşadığı travmanın bu kanunda hesabı olmayacak. (CHP sıralarından alkışlar) Niye? Çünkü siz çocukları zaten süje olarak görmüyorsunuz. Bu kanunda doğmamış çocuğu da koruyan bir hüküm vardı, doğmamış çocuğu koruyan bir hüküm vardı; gebe kadın cinayetinde ceza artırılarak veriliyordu çünkü eğer gebeyse -Anadolu'daki deyimle- o iki canlıydı; bir kadını gebe olarak öldürdüğünüz zaman iki canı alıyordunuz aslında. Hukuk teorisinde “ana rahminden kopma” dersiniz, o dersiniz, bu dersiniz ama varsayımsal olarak annenin karnında bir can var, onu alıyorsunuz, o yüzden ağırlaştırılmış hüküm vardı, onu da bu kanunda kaldırdınız. Niye kaldırdığınızı bilmiyorsunuz “kadın” diye koydunuz ya oraya. Aslında kadın üzerinden başka bir hüküm yaratırken bir başka hukuki süjenin hakkını yediniz. İki canlı denildiğinde, cezalandırma ikinci candan kaynaklı iken sizin o düz hukuk mantığınız, briket döşer gibi kanun yapma mantığınız, üç günde kanun yapma mantığınız böyle acayiplikler çıkardı bu kanunda. Niye? Çünkü barolarla alakanız yok, sivil toplumla alakanız yok, kadın örgütleriyle alakanız yok, hiç kimseyle alakanız yok; sarayın duvarları arasında kendi kendinize bir kanun yapıyorsunuz. Tahmin ediyorum ki altına imza atan kadın vekillerle de alakası yok. Ayıp olmasın diye onlara imza attırmış olabilirsiniz. Çünkü Komisyonda o kadın vekillerimize sorduğum hiçbir sorunun cevabını onların ağzından alamadım, demek ki alakaları yok, ısmarlama bir kanun metni getirdiniz ve buradan geçirmek istiyorsunuz; Allah yolunuzu açık etsin. Bu tarz kanunların utancı sizin döneminize ait olacak. Torba kanunların içerisine böyle atom bombaları yerleştirerek getirmek vicdanınızı sızlatacak, utanacaksınız ekranlara baktığınız zaman. Bu kanundan kaynaklı ortaya çıkan tablodan utanacaksınız.

Hiçbir kadın örgütü de sizin getirdiğiniz kanuna ikna değil. Araştırdınız mı? Bir tanesi size “iknayım” dedi mi? Bir tanesinin burada önermesi var mı? Yok, o yok, bu yok, bu yok, bu yok… Ha, araya bir bomba daha yerleştirdiniz, kadın meselesinin dışında sağlıkçılarla ilgili mesleki sorumlulukla alakalı koyduğunuz kurula da neredeyse Bakanlığın tamamını yerleştirdiniz. 4 bakanlık bürokratı, 1 bakan yardımcısı, o, bu… Siz, objektiflik konusunda sabıkalısınız. Sizin devlete yerleştirdiğiniz kadroların hiçbirinin objektif olacağına bu ülkenin inancı kalmadı. O yüzden bürokratlarınız da parti bürokratıdır, devletin kadrosu olma özelliğini taşımaz. Siz bu kurulu da siyasi olarak çalıştıracaksınız ama bunu siyasi olarak çalıştırmaya ömrünüz yeter mi yetmez mi bilmiyorum. Biz, buradan söz veriyoruz, bu Mecliste çoğunluğu sağladığımız gün bu kanunları değiştireceğiz, hekimleri koruyacak bir mesleki kurul oluşturacaksak da onu Eczacılar Birliğinden, Türk Tabipleri Birliğinden, Barolar Birliğinden, Dişhekimleri Birliğinden ve benzeri topluluklarla beraber kamunun objektif kadrolarından çoğunluğu sivillerin elinde olmak kaydıyla oluşturacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) – Sizin hekimlerle ilgili anlayışınızın özeti de her şeyi bilen Genel Başkanınızın sözlerinde saklı “Canım, nereye giderlerse gitsinler. Yeni mezunları alır bu işi yaparız.” Aynen ekonomiyi yönettiği gibi, muhasebeci dükkânından gelip makroekonomik harikalar yaratma meselesi gibi, hekimlere de bunu söylüyor ve kimlere söylüyor biliyor musunuz? Zekâlarıyla üniversite sınavında en önemli dilimde üniversite kazanan bu ülkenin zeki çocuklarına 400 dolar maaşı öngörerek hem bu maaşla çalışacaksınız hem en ağır koşullarda çalışacaksınız hem de ben sizi yok sayacağım diyor. Yok sayılacak sizsiniz, sizi tümüyle yok sayacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Lütfiye Selva Çam.

Sayın Çam... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA LÜTFİYE SELVA ÇAM (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; kadına karşı şiddet ve sağlıkta şiddetle mücadele kapsamında yapılması öngörülen değişiklikler hakkında 109 milletvekili arkadaşımızın imzasıyla hazırladığımız 17 maddeden oluşan kanun teklifimiz üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulumuzu ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, köklü medeniyet mirasımızın engin öğretileriyle çocuklarını titiz bir şekilde yetiştiren, onları geleceğe itinayla hazırlarken iyi birer insan olmaları için hayatlarını vakfeden o elleri öpülesi mübarek analarımızın ve ninelerimizin Anneler Günü’nü de bu vesileyle kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Merhametin giderek azaldığı, azgınlıkların ise çoğaldığı bir dünyada Türkiye, karanlıklar içinde âdeta bir kandil misali etrafını aydınlatan, umutları yeşerten güvenli bir belde konumundadır. Bilindiği üzere, bugüne kadar her ne acı hadise yaşanmış ise asla bir müsamaha ya da zafiyet göstermeden üzerine kararlılıkla gittik; hiç şüphe yok ki bundan sonra da tek bir şiddet hadisesi dahi kalmayıncaya kadar bu yoldaki kararlı mücadelemize devam edeceğiz. Ancak biliyoruz ki şiddet, hem uluslararası hem de ulusal düzeyde alınan tedbirlere rağmen varlığını devam ettiren evrensel bir olgu. Dünya Sağlık Örgütünün son verilerine göre, dünya genelinde her 3 kadından 1’i fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik açılardan şiddete maruz kalıyor. Bu şiddet türlerine günümüzde sanal şiddet de eklenmiş durumda. Şiddet konusu, öyle istatistiksel verilerle geçiştirilecek basitlikte bir konu değildir. Söz konusu insan hayatı olduğunda, bizim siyasi anlayışımız her zaman, dünya bir yana, o canın korunması, yaşatılması bir yana olur. İletişim çağının gereği, geçmişte kamuoyunun bilgisine getirilmeyen, yok kabul edilen, kendi yalnızlıkları içinde sessizce yaşanan tüm acı hadiseler ve şiddet saldırılarının önemli bir kısmı artık dijital imkânlarla saniyeler içinde milyonlara ulaşabiliyor. Bundan dolayıdır ki zaman zaman geçmişte daha az şiddet vakaları oluyormuş gibi kamuoyunda yanlış bir intiba oluşabiliyor. Yaşanan acılar üzerinden sığ bir siyasetin yapılması, vakaların azlığı ya da çokluğuyla eleştirilerin veya övünç kurgularının yapılması asla doğru değildir, insani değildir, ahlaki değildir. Bizler ne kadar kanun çıkarırsak çıkaralım şiddet eğilimi olanların tam olarak engellenmesinin, önceden tespit edilmesinin, toplumdan izole edilmesinin her zaman mümkün olmadığı malumlarınızdır. Hükûmetlerimiz kararlı ve kapsamlı uygulamalarıyla pek çok alanda önemli merhaleler katetmiş olsa da yaşanan her bir acı hadisenin ulaşılan pek çok olumlu gelişmeyi ister istemez perdelediği de bir hakikattir.

Bugüne kadar her zaman konu gelip şiddete dayandığında, ateşin düştüğü her bir haneye, acı vakaya tek tek odaklandık, yakınlarını ziyaret ettik ve sonradan o mazlumun ve mağdurun sesi olmaya özen gösterdik. Ankara'mızda ikamet eden, samuray kılıcıyla hunharca katledilen Başak Cengiz'in annesi Beyhan anne, acısını paylaşmaya gittiğimiz ilk günde ellerimizi tutarak böyle bir kanun çıkartmamızı istemiş ve faillerin cezalarının arttırılmasının kızını geri getirmese de en büyük isteği olduğunu söylemişti. Anneler Günü'nde yaptığımız ziyarette paylaştık, kanunun bu hafta geliyor olmasından dolayı mutlu olduğunu ifade etti; yaşamı boyunca şiddetle mücadele eden Başak'ın isminin de bu konuda öncülük etmesi bir nebze olsun içini rahatlatmış. Buradan Beyhan annemizin şahsında şiddetle mücadeleye gönül veren tüm kadınlara saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yıllardır kadına yönelik şiddetin tamamen ortadan kaldırılması için birçok önlem alınmış, yapılan çalışmaların tümü kadınların hak ve özgürlüklerinin ihlalinin önlenmesine ve bu tarz fiillerin sorumlularına gecikmeksizin gerekli yaptırımların uygulanmasına yöneliktir. Şiddetle mücadele ancak toplumun tamamının iştirakiyle ve samimi katkısıyla başarıya ulaşabilir. Son yirmi yıldır sadece ülkemizde değil, tüm dünyada fesadın ve merhametsizliğin bitmesi; tam aksine, iyilik ve merhamet rüzgârlarının esmesi için Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve partimizin yoğun ve gayretli çabaları bundan sonra da artarak devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İnsanlık tarihinin ilk şiddet vakası Habil ve Kabil’den itibaren kan ve gözyaşıyla yazılmış vahşet, şiddet ve kavgalar yeryüzünde devam ediyor. Allah’ın bahşettiği canlara bir daha kimsenin kıymaması için Gazi Meclisimiz, Hükûmetimiz, mahallemiz, komşumuz, kimin eli nereye kadar uzanıyorsa bu acımasız ve aşağılık ruhlarla mücadele ederken kanuni düzenlemelerle daha da caydırıcı adımları hep birlikte atmış olacağız. Bu mücadelenin uzun soluklu sabır ve toplumsal mutabakat gerektiren bir süreç olduğunu hepimiz biliyoruz. Nedenleri ve sonuçları itibarıyla değerlendirdiğimizde, kadına yönelik şiddet sorunuyla mücadelede çok yönlü, bütüncül ve disiplinler arası bir bakış açısına ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Bunun içindir ki kadına yönelik şiddetle mücadelede toplumsal bir mutabakat ve uygulama birliği sağlamak için gereken öncelikli politikaların belirlendiği üç ulusal eylem planı başarıyla hayata geçirildi, geçen yıl da 4’üncüsü 2021-2025 yıllarını kapsayacak şekilde açıklandı. Bugün hedefler doğrultusunda çalışmalar devam etmekte. Şiddetle topyekûn mücadele anlayışının tüm plan, program ve politikalara yerleştirilmesi benimsenerek kurumlar arası iş birliğinin geliştirilmesi için Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızın koordinasyonunda, Adalet, İçişleri, Millî Savunma, Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlıkları ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında protokoller imzalandı. Bu çerçevede, her bir bakanlık tarafından farkındalık oluşturmaya yönelik eğitimler, veri entegrasyonu çalışmaları, kadın-erkek eşitliğine duyarlı planlama ve bütçeleme gibi pek çok proje gerçekleştirilmeye devam ediyor.

2002 yılından bu tarafa, yeni Medeni Kanun’dan İş Kanunu’na, Anayasa’nın 10’uncu maddesine eklenen “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.” hükmüne kadar, cinsiyete dayalı ayrımcılığı her alanda ortadan kaldırmak için birçok düzenlemeler yaptık. Türk Ceza Kanunu’nda, töre ve namus nedeniyle işlenen cinayetleri ağırlaştırılmış suç kapsamına alarak töre cinayetlerinin önüne geçtik. Yine, aynı yıl “Aile içi ve kadına karşı şiddet suçtur.” ilkesi getirilerek ilk olarak cinsel saldırı suçunun temel şekli tanımlandı. 2010 yılında yapılan son değişikliklerle pozitif ayrımcılık hususunu da içeren, barındıran oldukça güçlü bir düzenlemeyi hayata geçirdik. Bizim kadına yönelik şiddetle mücadelemiz İstanbul Sözleşmesi’yle başlamadığı gibi, bu sözleşmeden çekilmeyle de bitecek değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesinde 6284 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye, bu kanunla, dünyada kadına yönelik şiddetle mücadelede en kapsamlı ve en etkili mevzuata sahip ülkeler arasında ilk sıralara çıkmıştır. Uygulamadaki neticeler, kanunun gerçekten bu yürek yakıcı meselenin çözümünde çok önemli mesafeler katetmemizi sağladığını bize gösteriyor. Her şeyden önce kanun, ırk, renk, cinsiyet, tabiyet, dil, din, statü, medeni hâl, engel durumu, hastalık gibi ayrımlar gözetilmeksizin, şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan tüm kadınları, çocukları, erkekleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurlarını korumayı amaçlıyor. Geniş yelpazesiyle kanun herkesi koruma kapsamına alıyor. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra çok sayıda düzenleme yapıldı, kamusal yapı oluşturuldu. Bu doğrultuda, şiddete uğrayan veya uğrama ihtimali bulunan kadınların korunması için konukevleri açılmasından izleme merkezleri kurulmasına, psikolojik ve maddi destekten uzaklaştırma işlemlerine kadar pek çok tedbir hayata geçirildi. Sadece 81 ilimizde kurulmuş olan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri ŞÖNİM’lerden bugüne kadar 1 milyonun üzerinde vatandaşımızın yararlanmış olması atılan adımların faydasını göstermeye yeterlidir. Ayrıca, İçişleri Bakanlığımızın uluslararası ödül alan ve bugün 3 milyondan fazla indirilen Kadın Destek Sistemi KADES uygulaması hayati önem taşıyan bir uygulamadır. Cumhurbaşkanımızın da sıklıkla ifade ettiği “şiddete sıfır tolerans” ilkesi çerçevesinde yapılan bu düzenlemeler, ulusal eylem planları ve hayata geçirilen uygulamalar kadına karşı her türlü ayrımcılığa karşı duruşumuzun ve şiddet eylemlerine karşı hassasiyetimizin bir göstergesidir.

Üzerinde durmamız gereken diğer önemli bir konu, sağlık çalışanlarına yönelik şiddettir. Dünyada önemli bir sorun olan sağlıkta şiddet, Dünya Sağlık Örgütü tarafından uluslararası düzeyde öncelikli olarak ilgilenilmesi, müdahale edilmesi ve politikalar geliştirilmesi gereken bir konudur. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, sadece bireyler üzerinde fiziksel, ekonomik veya ruhsal etkiler göstermemekte, aynı zamanda, sosyal dokumuza da zarar vermektedir. Biliyoruz ki hiçbir acı, hiçbir mazeret sağlık kahramanlarına karşı gerçekleştirilen şiddet eylemlerini meşrulaştıramaz. Buna kesinlikle müsamaha gösteremeyiz.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle mücadelede önleyici hukuk sistemlerinin geliştirilmesinin yanı sıra cezai düzenlemelerin yapılması da son derece önemli olduğundan, 2002 yılından bu yana, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ve sağlık çalışanlarımıza yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla birçok adım attık. Bakanlık tarafından sağlık çalışanlarına hukuki destek verilmekte olup Mayıs 2012 itibarıyla, beyaz kod uygulamasının başlamasıyla, şiddet vakalarının kayıtları ve istatistikleri yapılmaya başlanmıştır. Şiddetle mücadele kapsamında, Sağlıkta Şiddete Sıfır Tolerans Eylem Planı hazırlanmıştır. Bu kapsamda, sağlık çalışanlarımıza yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla kasten yaralama suçunun katalog suç kapsamına alınması suretiyle faillerin tutuklanabilmelerine imkân tanıdık. Yine, şiddetin vuku bulduğu sağlık kurum ve kuruluşlarında faile veya yakınına, mağdur sağlık çalışanımızın yerine başka bir sağlık personelinin hizmet verebilmesi güvencesini getirmiş olduk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifi hazırlarken milletimizin hassasiyetlerini en üst düzeyde dikkate alarak çalışmalarımızı titizlikle yürüttük. Bu kanun teklifiyle, öncelikli olarak, kamuoyunda çok tartışılan, vicdanlarımızı yaralayan, mahkemelerdeki iyi hâl indirimi uygulamalarının önüne geçmeyi hedefliyoruz. Türk Ceza Kanunu'nun 62’nci maddesinde yaptığımız düzenlemeyle, takdiri indirim nedenlerinin ucu açık biçimde uygulanmasının önüne geçerek maddenin uygulama alanını sınırlandırıyoruz. Failin, samimi pişmanlık içermeyen, duruşma sırasında sadece mahkemeyi ve hâkimi etkilemek için yaptığı şeklî tavır ve davranışları, duruşma sırasındaki rol yapmalarının takdiri indirim nedeni sayılamayacağına dair bir hüküm getiriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani bu düzenlemeyle, kamuoyunda, kravat takmak, takım elbise giymek, boyun bükmek ve benzeri hususlar nedeniyle indirim yapıldığı algısı ortadan kaldırılmış oluyor. Bu vesileyle biz siyasetçiler olarak her türlü kararlı adımı tavizsiz bir şekilde atarken mevcut ve gelecek olan yasal düzenlemelerle yüce yargı mensuplarımızın da kanun maddelerine göre uygulamalarında caydırıcı ve tavizsiz hükümleri vermelerini bekliyoruz.

Ayrıca, kadına karşı şiddetle daha etkin mücadele edilebilmesi ve caydırıcılığın sağlanması amacıyla nitelikli hâl düzenlemesi kapsamında suçların kadına karşı işlenmesi hâlinde cezaların artırılması sağlanacak, bu kapsamda kasten öldürme suçunun cezası müebbet iken ağırlaştırılmış müebbet hapse, kasten yaralamanın cezasının alt sınırı dört aydan altı ay hapse, tehdit suçunun cezası altı aydan dokuz ay hapse, işkence suçunun cezası üç yıldan beş yıl hapse, eziyet suçunun cezasının alt sınırını iki yıldan iki yıl altı ay hapse çıkartmış oluyoruz.

Özellikle, kadın sağlık çalışanlarına karşı şiddet eylemleri bakımından cezaları önemli ölçüde artırıyoruz. Ayrıca, kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi suçunun konusu sağlık hizmeti olması hâlinde verilecek cezanın altıda 1 oranında artırılacağını kabul ediyoruz.

Çok önemli bir konu olan ısrarlı takip fiilleri ilk defa Türk Ceza Kanunu'nda müstakil suç oluyor. Bu maddeyle, ısrarlı şekilde fiziken takip etmek veya haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak fiillerinin mağdurda ciddi bir huzursuzluk oluşturmasına ya da mağdurun kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olması hâli suç olarak kabul edilecek. Böylece suçun temel cezası altı aydan iki yıla kadar hapis cezası olarak belirlenecek. Ayrıca suç çocuğa, ayrılık kararı alınan veya boşanmış eşe karşı işlenirse ya da mağdurun okulunu, işini, konutunu terk etmesine, değiştirmesine yol açarsa, hakkında uzaklaştırma ya da konuta, okula, iş yerine yaklaşmama tedbiri verilen kişi tarafından işlenmiş olursa bu nitelikli hâl olarak düzenlenecek ve ceza bir yıldan üç yıla kadar hapis olarak belirlenecek. Suçun nitelikli hâli bakımından tutuklama kararı verilebilecek. Israrlı takip suçu şikâyete bağlı ancak uzlaştırma usulüne tabi olmayacak.

Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçunu katalog suçlar arasına alıyoruz. Yine, kasten yaralama suçunun beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı veya canavarca hisle işlenmesi hâllerini de kataloğa dâhil ediyoruz.

Ayrıca sağlık çalışanlarına karşı görevleri sırasında veya görevleri nedeniyle işlenen kasten yaralama suçunu kataloğa alarak hâkim ve savcılar bakımından görünür hâle getiriyoruz.

Vekili bulunmayan, özellikle şiddet mağduru olan kadınlara istemleri hâlinde baro tarafından ücretsiz olarak avukat görevlendirilmesini sağlıyoruz.

Sağlık çalışanları hakkında yürütülen suç soruşturmalarında ise izin müessesesini yeniden ele alıyoruz. Hem kamu kurum ve kuruluşlarında hem de özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde görev yapan sağlık çalışanları hakkında sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle soruşturma yapılabilmesini Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulunun iznine bağlıyoruz. Kurulun kararlarına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesinin itiraz edebilme hakkı var.

Mesleki Sorumluluk Kurulu, Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen bakan yardımcısı, Sağlık Hizmetleri, Kamu Hastaneleri, Hukuk Hizmetleri, Yönetim Hizmetleri genel müdürleri ve yardımcıları, “profesör” veya “doçent” unvanlı biri dahili, diğeri cerrahi branştan 2 hekim olmak üzere 7 üyeden oluşacaktır. Sağlık Bakanlığı, gelen işin niteliği ve sayısına göre başka bir bakan yardımcısının başkanlığında yeni kurullar da oluşturabilecektir. Ayrıca, devlet tarafından ödenen tazminatın ilgilisine rücusu bakımından Mesleki Sorumluluk Kuruluna yetki verilerek Kurulun yapacağı değerlendirme sonucunda rücusuna karar verilen miktar bakımından ilgili sağlık çalışanına dönülmesini sağlıyoruz. Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla derdest olan davalar bakımından rücu edilip edilemeyeceği ve rücu miktarı konusunda Kurulun karar verebilmesini de sağlıyoruz.

Ümit ediyoruz ki bu kanun teklifiyle Ceza Kanunu’nda yer alacak düzenlemelerin, kadınlara, çocuklara, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin son bulması için caydırıcı bir işlevi olsun.

Sözlerime burada son verirken gelin, yeryüzünde kin ve öfkenin, acımasızlığın ve şiddete bağlı tüm acıların son bulması için siyasi retorikleri bir tarafa bırakalım, yüce Meclisimizin bünyesinde ortak bir anlayış geliştirelim. Gelin, bir taraftan vatan, millet, bayrak ve devlet gibi ortak değerlerimize sahip çıkarken diğer taraftan inancına, fikrine, ahlakına, malına, canına, nesline sahip çıkan, hayırlı insan ve iyi vatandaş olacak bir neslin yetişmesi için dayanışma içine girelim. Gelin, sokakta, evde, iş yerinde, hastanede ya da sesini duyabildiğimiz her yerde biri şiddete maruz kaldığında derhâl ona sahip çıkacak, sağına ve soluna bakmadan cesaretle “Ben varım.” diyebilen, insanlık uğruna her türlü fedakârlığı yapabilen, güçlü karakterleri olan nesillerin yetişmesi için eş güdüm içinde olalım. Yasalarımız ne kadar güçlü olursa olsun ve devletimiz ne kadar başarılı hamleler yaparsa yapsın iş yine dönüp dolaşıp iyi insanlardan müteşekkil sağlıklı ve bilinçli bir toplum yapısının, problemlere duyarlı bir sosyal çevrenin ve ahlaklı bir neslin yetişmesinde düğümleniyor. Devlet-millet iş birliğiyle, siyaset insanlarımızla, kanaat önderlerimizle veya sivil toplum örgütlerimizle her bir noktaya iyi insanların yetişmesi için çabalarımızı artırarak devam edelim.

Bu vesileyle, şiddet konusu gündeme geldiğinden beri, en başından beri, hiçbir tavize asla izin vermeden her türlü tedbiri ve düzenlemeyi hayata geçiren, bu önemli teklif paketinin çıkartılmasına da bizzat vaziyet eden Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, çalışmalarımıza rehberlik edip katkılarını bizden esirgemeyen Grup Başkanımıza, Grup Başkan Vekillerimize, AK PARTİ grup yönetimimize, teklifte imzası olan Cumhur İttifakı’mızdan değerli milletvekili arkadaşlarıma, komisyonlarımızın değerli başkan ve üyelerine, ilgili bakanlarımız ve bakanlık çalışanlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

LÜTFİYE SELVA ÇAM (Devamla) – Buradan, yitirdiğimiz Başak Cengiz, Özgecan, Şule Çet, Emine Bulut, Asiye ve isimlerini yüreklerimizde taşıdığımız nice canlara ve pandemi dönemi dâhil olmak üzere, canları pahasına bir can kurtarmak için mücadele eden, ahirete irtihal etmiş olan sağlık çalışanlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar ve bu saldırılarda yaralanmış olanlara acil şifalar diliyorum.

Kanun teklifimizin hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına söz talepleri karşılanmıştır.

Şimdi şahıslar adına ilk söz Sayın Gülizar Biçer Karaca’nın.

Sayın Karaca, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadına karşı şiddet ve sağlıkta şiddet gibi bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin bir torba kanun teklifi var ve bu torba kanun teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, “kadına karşı şiddeti önlemek” “Bir zihniyet değişikliği hayata geçiriyoruz.” gibi güzel, anlamlı cümlelerle kanun teklifini önümüze getirdiniz. Gerek KEFEK Alt Komisyonunda gerek Adalet Komisyonunda bu kanun teklifine ilişkin çekincelerimizi, bu kanun teklifinin Anayasa’ya aykırılıklarını tek tek ifade ettik ama görüyoruz ki bir ay gibi bir süre beklendi, zannettik ki itirazlarımız doğrultusunda üzerinde bir çalışma yapılıyor ama her ne hikmetse, pat diye, hiçbir değişiklik yapılmadan, bir ay sonra kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine geldi. Peki, neden bir ay bekledik? Neden bir aydır bekletiliyor, bunu da anlayabilmiş değiliz.

Peki, kanun teklifinde ne var? Kadına karşı şiddetle etkin mücadele. Peki, İstanbul Sözleşmesi’nden neden çıktık? İstanbul Sözleşmesi ana kanundu, 6284 bu kanunun alt uygulama kanunuydu. Yani övünerek ifade ettiğiniz 6284 sayılı Kanun İstanbul Sözleşmesi esas alınarak yürürlüğe giren bir kanundu. Peki, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede hukuksuzca niye çıktık?

Bu kanun teklifiyle, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmanın kadınlar üzerindeki etkisini ve kadınların mücadelesini kırma noktasında bir amacınız varsa bunu başaramazsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Kadınlar, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan zihniyetin gereğini sandıkta verecek. Bunu açıkça ifade etmek isterim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, kanun teklifinde kadına karşı işlenmesi hâlinde ya da ısrarlı takipte bazı düzenlemeler var ve bu düzenlemelerin Anayasa’ya aykırı olduğunu hem KEFEK komisyonunda hem Adalet Komisyonunda dile getirdik. Şimdi, kadına karşı işlenmesi hâlinde cezayı ağırlaştıran ya da artıran hâli düzenliyorsunuz. Peki, kadın, kadına karşı işlerse ne olacak? Korkuyorsunuz, “toplumsal cinsiyet eşitliği” demeye korkuyorsunuz; bunu anlıyoruz. Peki, şunu diyemez miydiniz? “Kadına karşı, sırf kadın olduğu için, kadının cinsiyetinden dolayı işlenen suçlar.” diyemez miydiniz? Hayır, diyemediniz. Neden demediniz? Ya bu kanun teklifi gerçekten çok acemi hukukçular tarafından incelendi ya da bu kanun teklifini bir anayasa hukukçunuza gösteremediniz, bunu bilemiyoruz. Anayasa Mahkemesinin, anayasal eşitliğe aykırı olacağından dolayı bu kanunu iptal edeceği aşikâr, hepimiz biliyoruz.

Israrlı takipte de benzer bir durum var. Diyorsunuz ki: “Koruma kararı verilen ya da boşanmış eşe karşı işlenmesi hâlinde.” Denizlili bir üniversite öğrencisi İstanbul'da öğrenciyken dört yıl boyunca ısrarlı takibe maruz bırakıldı; tayin oldu, gitti, gittiği ilde o ısrarlı takibe maruz bırakan erkek tarafından katledildi. Getirdiğiniz kanun maddesi, işte, bu tür ısrarlı takipleri korumuyor. Yani Anayasa’daki eşitlik ilkesine kanun teklifiniz aykırı; bunu, buradan, altını çizerek bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Peki, ne yapılabilirdi? Örneğin, İstanbul Sözleşmesi'nin 46’ncı maddesi var; cezayı arttıran hâller orada açık ve net bir şekilde düzenlenmiş. Bunları aynen alıp bu kanun teklifine koysaydınız belki pansuman kanun olmaktan çıkarıp, işe yarayan, kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerine çözüm üretecek bir kanun teklifini önümüze kısmen de olsa getirmiş olurdunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, kanun teklifinin metninde, kadına karşı işlenen suçlarda -ki Anayasa’ya aykırılığından, eşitliğe aykırılığından bahsettik- eziyet suçunda mesela iki yıllık alt sınırı iki yıl altı aya çıkarıyorsunuz, yaralama suçlarında dört ayı altı aya çıkarıyorsunuz. Yani cezalarda iki ay, altı ay gibi ama her hâlükârda hükmün açıklanmasının geri bırakılması ya da İnfaz Kanunu’ndaki düzenlemeleri rencide etmeyecek, ihlal etmeyecek birtakım düzenlemeler getiriyorsunuz. Oysa toplumda şu vardır: Toplumda, kadına karşı işlenen suçlarda bir cezasızlık algısı vardır. Öncelikle bu cezasızlık algısını ortadan kaldırmak için caydırıcı hükümler getirmeliydiniz, eğer İnfaz Kanunu’na ilişkin burada bir düzenleme getirmiyorsanız. Yani caydırıcı olmak ne demektir? Üç yıl bir ay demektir. Caydırıcı olmak için, İnfaz Kanunu’nun hükümlerinin -yani hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi hükümlerin- kadına karşı işlenen suçlarda uygulanmayacağına ilişkin bir düzenlemeyi bu kanuna dercedebilirdiniz. Aslında uzun uzun, iki ay, üç ay, kırıntı kırıntı cezaları artırmanıza hiç gerek yoktu; bir madde koyacaktınız, “Ceza İnfaz Kanunu’ndaki lehe olan -cezayı azaltan ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi- düzenlemeler kadına karşı işlenen suçlarda uygulanmaz.” diyecektiniz. Deseydiniz, işte o zaman toplumdaki cezasızlık algısını ortadan kaldırabilecektiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, eziyet suçunda kanundaki iki yıl alt sınırı iki yıl altı ay yapmışsınız. Şimdi soruyorum: Eziyet suçunun faili erkekler “Aman, ceza altı ay arttı, ben eziyet etmeyeyim.” mi diyecek? Hayır, diyecek ki: “Ben yine cezasız kalacağım. Eziyet etsem de bir gün bile cezaevine girmeyeceğim.” Peki, bu kanun teklifini neden getirdiniz o zaman? Peki, bu kanun teklifi pansuman olmaktan, kadınları kandırmaktan başka bir yol çizmiyorsa niye geldi arkadaşlar? Neden getirdiniz? Hangi soruna çözüm üretiyor? Kadına şiddetle mücadelede neye çözüm üretecek, bunu bu teklifte görmek gerçekten mümkün değil.

Israrlı takip konusu, evet, önemli. Hani, korktuğunuz, bir gecede yürürlükten kaldırdığınız ve düzenlemelerde 46’ncı maddeyi görmezden geldiğiniz “toplumsal cinsiyet eşitliği” diyemediğiniz İstanbul Sözleşmesi var ya, o İstanbul Sözleşmesi ısrarlı takipte zaten düzenleme yapmanız konusunda imzacı devletlere yükümlülük yüklemişti ama on yıldır yerine getirmediniz. Israrlı takibi getirip suç saydınız -önemli bir düzenleme- özel bir suç saydınız ama ısrarlı takibi aldınız, kişiyi hürriyetinden mahrum bırakacak düzenlemelerin içine yerleştirdiniz. Israrlı takip kişiyi hürriyetinden mahrum etmez arkadaşlar, ısrarlı takip eziyetten daha beter bir şeydir, insanın, kadının hayatını cehenneme çevirir; ikametgâhını değiştirir, ilini değiştirir, çocuğunun okulunu değiştirir. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Türk Ceza Kanunu'nda daha hafif bir suç olarak düzenliyorsunuz ve sadece -her zaman olduğu gibi- yine kadına karşı işlenen suçlarda, kadın cinayetlerinde, kadına karşı şiddet suçlarında “mış gibi” davranıyorsunuz; “mış gibi” davranmayın arkadaşlar, bir kadının yaşamı pansuman kanun tekliflerine ya da “mış gibi” anlayışa teslim edilemeyecek kadar kıymetlidir. Bir yaşam hakkından bahsediyoruz ama bu kanun teklifi o yaşam hakkı için hiçbir önleyici, engelleyici düzenleme getirmiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

İstanbul Sözleşmesi -tabii ki 6284 de- neyi emrediyordu, ne yapın diyordu? “Kadın cinayetlerini, kadına karşı şiddet suçlarını önce önleyeceksiniz, önleyemiyorsanız koruyacaksınız, koruyamıyorsanız etkin yargılayacaksınız ve bütün bunlar için ulusal mevzuatlarınızda düzenleme yapacaksınız.” diyordu. Peki, “6284 var.” diyorsunuz ya, bu kanun teklifi İstanbul Sözleşmesi'nden çekildikten sonra oradaki önlemeyi, görevini yerine getiriyor mu? Hayır. Oradaki koruma görevini yerine getiriyor mu? Hayır. Etkin yargılama görevini, sorumluluğunu yerine getiriyor mu? Hayır. Yasal düzenlemeye de “mış” gibi davranıyorsunuz arkadaşlar, “mış” gibi.

Şimdi bir başka konuya daha burada değinmeden geçemeyeceğim değerli arkadaşlar. Hatırlarsınız, Kasım 2019’da “İstanbul Sözleşmesi’ni etkin uygulayacağız.” diyerek Avrupa Konseyinden ve Avrupa Birliğinden 800 bin avro hibe aldınız ve dediniz ki: “2022’nin Mayıs ayına kadar da bunu hayata geçireceğiz. 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden çekiliyoruz.” Hukuksuzca çekildiniz. Peki, bu 800 bin avroyu ne yaptınız? İstanbul Sözleşmesi’ni etkin uygulamak için neyi hayata geçirdiniz? Bunu soruyoruz; Adalet Bakanlığına soruyoruz, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına soruyoruz, İçişleri Bakanlığına soruyoruz; hiçbirinden makul, mantıklı hiçbir yanıt alamıyoruz çünkü bu 800 bin avroyu maalesef ortalıkta iç ettiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinde, yıllarca kadın mücadelesine emek vermiş, kadın mücadelesiyle kadına karşı işlenen suçlarda ciddi bir gelişme sağlamış olan sivil toplum örgütlerinin görüşü yok. Kime sordunuz; hangi kadın örgütüne, hangi sivil toplum örgütüne sorarak bu teklifle ilgili görüş aldınız ya da hangi baroya sordunuz? Hiçbiri, hiçbiri yok; o nedenle, bu teklifte kadına karşı şiddetin önlenmesi, kadın cinayetlerinin engellenmesi ya da ısrarlı takibe maruz bırakılan kadınları korumaya, kollamaya yönelik hiçbir etkin uygulama, etkin cezai düzenleme bulunmamaktadır. Bu kanun teklifi kadına karşı şiddeti önlemek için verilen bir kanun teklifi değil, kadınları kandırmak, yeniden oylarına talip olmak için sadece ve sadece pansuman kanun teklifidir ve hiçbir düzenleme hiçbir işe yaramayacaktır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz Sayın Öznur Çalık’ın.

Sayın Çalık, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik ve sağlık çalışanlarına ilişkin düzenlemeleri içeren kanun teklifimiz üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce bütün annelerin ve anne adaylarının, şehit annelerimizin, Diyarbakır Annelerimizin Anneler Günü’nü kutluyorum ve Engelliler Haftası dolayısıyla da engelli kardeşlerimi ve ailelerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer milletvekilleri, kadına yönelik şiddet, maalesef, gelişmişlik düzeyi fark etmeksizin tüm dünya ülkelerinin güncel sorunu. Ülkemizde de dünyayla paralel şekilde kadına yönelik şiddet konusu gündemimizdeki yerini, maalesef, korumaya devam ediyor. Bizler de AK PARTİ olarak bu sorunun bilinciyle gereken her türlü adımı bugüne kadar attık, bundan sonra da atmaya devam edeceğiz. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesi ve liderliğiyle 2000’li yıllardan itibaren uygulanan sosyal politikalarımızla Türk Medeni Kanunu’nda, Türk Ceza Kanunu’nda, Anayasa’mızda yapmış olduğumuz değişiklikler ve çıkarmış olduğumuz 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’la kadının güçlenmesi ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için çok önemli düzenlemelere imza attık. Bu yasal düzenlemelerin dışında, birçok mevzuatsal düzenlemeleri de hayata geçirdik; en önemlilerinden bir tanesi 2006 yılındaki Başbakanlık genelgesi. Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele ilk kez bir devlet politikası hâline geldi; kadına yönelik şiddetle mücadele eylem planları, kalkınma planları, Cumhurbaşkanlığı yıllık programları, genelgeler hazırladık. Tüm bu düzenlemelerle idari altyapının etkinliğini, gücünü artırırken uygulamada da çok önemli düzenlemeler yaptık. Sadece yazılı metinlerde değil, yerelde, genelde, uygulamalarda etkili mekanizmalar hayata geçirdik. Aile Bakanlığımızı kurduk; bünyesinde ŞÖNİM'ler, konukevleri kurduk. Adalet Bakanlığımızda Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Daire Başkanlığı ve adliyelerde müdürlüklerimizi kurduk. İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Şube Müdürlüğü, büro amirlikleri ve kısım amirlikleri kurduk. Uluslararası ödül almış KADES uygulaması İçişleri Bakanlığımız tarafından hayata geçirildi. Bugün itibarıyla, kıymetli arkadaşlarım, KADES uygulamasını indiren kişi sayısı 3,6 milyon ve ihbarda bulunan kişi sayısı 384 bin olmuştur. 15 yaş üzeri 33 milyon kadının yüzde 11’i yani neredeyse her 9 kadından 1’i KADES uygulamasını indirmiş vaziyette. Ve diyoruz ki “KADES hayat kurtarır.”

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Kürt kadınları hariç.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Siz kıymetli milletvekili arkadaşlarım arasında da uygulamayı hâlâ indirmeyen varsa indirmesini ve her yerde de tüm kadınlara KADES uygulamalarını indirmelerini tavsiye etmelerini gönülden arzu ediyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Tüm kadınlara değil, Kürtçe bilenler KADES’e başvuramıyor.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Risk altındaki kadınların hayatını ciddi manada koruyan elektronik kelepçe uygulaması da yine başlattığımız uygulamalardan. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, “sıfır şiddet, sıfır can kaybı” hedefi doğrultusunda etkili adımlar atmaya devam edeceğiz. Tüm bu uygulamalar kadına yönelik her türlü ayrımcılığa karşı duruşumuzun, şiddet eylemlerine karşı hassasiyetimizin en önemli göstergesi olacak.

Kıymetli arkadaşlar, kadına yönelik şiddet, hepinizin de hepimizin bildiği gibi sadece hukuki düzenlemeler ya da kolluk tedbirleriyle çözülebilecek bir sorun değildir, topyekûn bir mücadele gerektirir. “Ama”sız, “fakat”sız ve kadınlar arasında çifte standart uygulamadan, mücadeleyi hep birlikte, topyekûn bir şekilde çözmek için baş başa vermemiz gerekir; kadını güçlendirmemiz, aileyi güçlendirmemiz ve toplumumuzu güçlendirmemiz gerekir.

Şimdi, Türkiye’deki kadın cinayetleriyle ilgili birkaç veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Kıymetli arkadaşlar, Türkiye’de cinayete kurban giden kadınların, maalesef, yüzde 70’i kendi evlerinde öldürülüyor, yüzde 15’i sokakta. En fazla korunaklı olmamız gereken yerde, evde kadınlar cinayete kurban gidiyor; biz, işte bu yüzden aileyi güçlendirelim diyoruz ve kadını güçlendirelim diyoruz. Kadın cinayetlerinin, maalesef, yüzde 39’u eşi, yüzde 19’u birlikte olduğu kişi, yüzde 15’i yakınları tarafından işleniyor; kadınlar en yakınları tarafından cinayete kurban gidiyor. Bütün kadınlarımızı tek tek, ismen ben bir kez daha rahmetle anıyorum ve faillerle ilgili yapılacak olan çalışmalarda da hepimizin ortak mücadeleyi vermesi gerekiyor. Tüm kadın milletvekilleri ve kadınlara destek veren bütün erkek milletvekilleri olarak, bu yasal düzenlememiz başta olmak üzere Meclisteki tüm yasal düzenlemelerimize destek verilmesi gerekiyor.

Cinayete kurban giden kadınlarımızın en korunaklı olması gereken yerleri evleri ve kadınlarımızı güçlendireceğiz, aileyi güçlendireceğiz ve bununla birlikte yasal altyapımızı da güçlendirmeye devam edeceğiz. Yediden yetmişe iktidarı, muhalefeti, yerel yönetimleri, sivil toplum örgütleri, özel sektörü, kısaca toplumun tüm sektörleriyle, tüm disiplinleriyle, tüm paydaşlarıyla birlikte kadına yönelik şiddete karşı beraberce mücadele etmemiz gerekmekte. Kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılmasıyla ilgili komisyon kurduk ve Komisyonumuzun raporunu 8 Martta yüce Meclisimize arz ettik. Ve hazırlamış olduğumuz rapordaki önerilerimiz içerisinde bulunan, bugün de yasa teklifini hazırladığımız metinde, inşallah, kadınlarımıza yönelik şiddetin önlenmesi için caydırıcı cezalara devam edeceğiz.

Bunların yanında, sağlık hizmetlerinin etkin, verimli ve düzenli bir şekilde sunulabilmesi, sağlık çalışanlarının güvenli bir şekilde, şiddete uğramadan çalışabilmeleri için önlemler de bugünkü teklifimiz arasında yer almakta. Yıllardır sağlık sektöründe birinci basamak sağlık hizmet sunucusu olan bir eczacı olarak ve kadın hakları üzerine uzun yıllardır çalışmalar yapan bir kadın milletvekili olarak bugünkü yasal düzenlemeleri çok önemli görüyorum ve emeği geçen bütün arkadaşlarımı da canıgönülden kutluyorum.

Kanun teklifimizde neler var? Kamuoyunda “kravat indirimi” olarak bilinen takdir indirimi konusu vicdanımızı, bütün vicdanları kanatan bir mevzu; teklifimizde bunun önüne geçiyoruz. Takdir indirim nedenlerinin ucu açık biçimde uygulanmasının önüne geçerek maddenin uygulama alanlarını sınırlandırıyoruz. Israrlı takip fiillerinin Türk Ceza Kanunu’nda ilk defa müstakil suç olarak düzenlenmesini sağlıyoruz. Bu maddeyle, ısrarlı şekilde fiziken takip etmek veya haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak tehdit edici temas kurmaya çalışmak suç olarak kabul edilecek, cezası altı aydan iki yıla kadar hapis cezası olacak. Israrlı takip suçunun çocuğa, ayrılık kararı verilen veya boşanılan eşe karşı işlenmesi mağdurun okulunu, iş yerini, konutunu değiştirmesine ya da okulunu veya işini bırakmasına neden olması hakkında uzaklaştırma kararı verilen fail tarafından işlenmesi hâlleri nitelikli hâl olarak düzenlemekte ve ceza bir yıldan üç yıla kadar hapis olarak belirlenmekte. Ayrıca, ısrarlı takip suçu şikâyete bağlı ancak uzlaştırma usulüne tabi olmayacaktır.

Diğer bir madde ise kadına karşı işlenen kasten yaralama suçunun Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer alan katalog suçlar arasına alınması. Bununla beraber, sağlık çalışanlarına karşı görevleri sırasında veya görevleri nedeniyle işlenen kasten yaralama suçunu katalog olarak hâkim ve savcılar bakımından görünür hâle getiriyoruz. Şiddet mağduru olan kadınlara istemleri hâlinde baro tarafından ücretsiz avukat görevlendirilmesini sağlıyoruz. Bu kapsamda, kasten yaralama, ısrarlı takip, işkence, eziyet ve çocukların cinsel istismarı suçlarında da avukat görevlendirilebilecek.

Diğer bir düzenleme konusu ise bazı suçların kadına karşı işlenmesi hâlinde cezaların artırılmasını öngörüyoruz. Nitelikli hâl düzenlemesi kapsamında kasten öldürme suçunun cezasının müebbet iken ağırlaştırılmış müebbede, kasten yaralama suçunun cezasının alt sınırının dört aydan altı ay hapse, tehdit suçunun cezasının alt sınırının altı aydan dokuz ay hapse, işkence suçunun cezasının alt sınırının üç yıldan beş yıla hapse, eziyet suçunun cezasının alt sınırını da iki yıldan iki yıl altı ay hapse çıkarıyoruz.

Sağlık çalışanları hakkında, sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlemler ve uygulamalar nedeniyle soruşturma yapılabilmesini Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulacak Bakan Yardımcısı başkanlığındaki Mesleki Sorumluluk Kurulunun iznine bağlıyoruz. Ayrıca, Sağlık Bakanı gelen işin niteliği ve sayısına göre başka bir Bakan Yardımcısının başkanlığında yeni kurullar da oluşturabilecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Kadınlarımızın hiçbir şiddete uğramaması için, sıfır can kaybı için, sıfır şiddet için Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün partilerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin, medyanın, bütün kurum ve kuruluşların ve bütün üniversitelerin, disiplinlerin ortak mücadelesiyle kadına karşı şiddete ancak “Dur!” diyebiliriz. Kanun teklifimizin özellikle kadına yönelik şiddetle mücadelede etkin rol oynayacağını düşünüyor ve bir kez daha canlarımız kaybolmasın diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teklifin tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yok.

Teklifin tümü üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Sümer…

Orhan Bey, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, buğday taban fiyatının bir an önce açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu fotoğraf Adana’da buğday tarlasında çekildi. On güne kadar Adana çiftçimizin buğday hasadı başlayacak ancak taban fiyatı ne olacak bilinmiyor çünkü fiyat açıklanmıyor. Çiftçinin sırtında bir dünya yük varken bir de fiyat baskısıyla üretici, aracının kıskacına hapsediliyor. Tüm bunlarla beraber, ay sonunda kendi çiftçimiz buğday hasadı yapacakken Toprak Mahsulleri Ofisi 17 Mayıs-10 Ağustos tarihleri arasında 480 bin tonluk yeni buğday ithalatı gerçekleştirecek. Kendi çiftçisi hasat yaparken aynı ürünü ithal etmek artık üreticiye “Ben sizi tanımıyorum, yerli tarımla işim yok.” demektir. Anadolu buğdayı varken ithal buğdaya yöneltmek tarıma ve ülkeye ihanettir. Çiftçimizin talebi, bir an önce 7 bin liranın altında olmamak kaydıyla taban fiyatının açıklanmasıdır.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Girgin…

30.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Muğla’nın Ortaca ve Dalaman ilçelerinde bulunan Sarıgerme ve Kayacık sahillerini kapsayan kısımdaki kesin korunacak hassas alanın sit statüsünün düşürüldüğüne ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ormanları, koyları, plajlarıyla Türkiye’nin en güzel köşelerinden birinde daha doğal koruma alanı değiştirildi. Muğla’nın Ortaca ve Dalaman ilçelerinde bulunan Sarıgerme ve Kayacık sahillerini kapsayan kısımda kesin korunacak hassas alanın sit statüsü düşürüldü. Kesin korunacak alanlar olarak tescillenmiş alanlar öncelikle AKP iktidarından korunmalı. Bu alanın statüsü neden ve hangi gerekçeyle değiştirilmiştir? Amaç yapılaşmaya açmak mıdır? Bu bölgeyi hangi yandaş rantçılar gözüne kestirdi de sipariş üzerine bu karar çıkarılmıştır? Bu kararda kamu yararı var mıdır? Yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin, halkın görüşü alınmış mıdır? Kimin malı oldubittiyle peşkeş çekilmeye hazırlanıyor? Muğlalılar bu iktidar ve onun rantçılarından hangi bölgeyi koruyacaklarını bilemez oldular. Bir yağmalama bitmeden diğeri başlıyor. Ortaca Fevziye Mahallesi’nde köylünün elli yıldır sosyal donatı alanını sattınız, köylüler direndi ve iptal ettiniz. Sarıgerme ve Kayacık sahillerine de beton dikemeyeceksiniz, Muğlalılara rağmen yapamayacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

31.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamlarına ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TÜİK’in saptırmalı rakamlarına göre nisanda işsizlik yüzde 11,5 oldu, geniş tanımlı işsizlik ise yüzde 22,7; yine kimsenin inanmadığı TÜİK verilerine göre işsiz sayısı 2022 Mart ayında 3 milyon 894 bin kişi oldu. Bu rakamlar azımsanacak rakamlar değil, dünyada doğru dürüst yönetilen ülkeler için büyük bir sorundur ancak ülkemizde uzun süredir istatistikler nasıl yalan söyler filmi gösterildiği için kimse bu rakamlara inanmıyor, gerçek çok daha acı, çok daha korkunç. İşsizlik, enflasyon, yoksulluk ve hepsinin yaratıcısı ve koruyucusu yolsuzluk almış başını gitmiş, vatandaş artık pazarların yanından bile geçemez oldu. Gençlerimiz işsiz, umutsuz. Rakamları saklamak, eğip bükmek gerçeği değiştirmez. Milleti düzmece rakamlarla kandıracağını sananlar kendilerini kandırmaya devam etsin. İlk seçimlerde gerçeğin acı tadını halkımızın oylarıyla tadacaklar.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

32.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, yaş çay taban fiyatlarının bir an önce açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması

AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

2022 yaş çay sezonunun başlamasına sayılı günler kaldı. Maliyetleri çok yüksek oranlarda artarken devlet destekleri yıllardır yerinde sayan çay üreticilerimiz zor günler geçiriyor. Sadece gübre fiyatlarındaki artış yüzde 300’ün üzerinde. Trabzon’da kuru otun fiyatını sordum “5 lira 30 kuruş” dediler ama yaş çayın alım fiyatı 4 liranın altında. Bölgedeki milyonlarca insanımızın ekmeği, millî ürünümüz çayımızın ne acıdır ki kuru ot kadar değeri yok.

AKP Hükûmetine sesleniyorum: Yaş çay taban fiyatlarını bir an önce açıklayın. Çay üreticilerimiz yüksek enflasyona ezdirilmemeli ve 2022 yaş çay taban fiyatı en az 10 lira olarak açıklanmalı. Taban fiyatın altında yaş çay alımına izin verilmemelidir. Çayda kota ve kontenjan uygulamalarına artık son verilmelidir. Çay destekleri en az enflasyon oranında artırılmalıdır. Çayın tüm bileşenlerinin görüşü alınarak ortak bir çay kanunu artık çıkarılmalıdır. Karadenizli çay üreticisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aygun…

33.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, göçmen ve sığınmacı sorununa ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkanım.

İçişleri Bakanına soruyorum: Tekirdağ’da yaşayan göçmen ve sığınmacı sayısı nedir? Tekirdağ’da kayıtlı sığınmacı sayısı nedir? Tekirdağ’da istihdam edilen sığınmacı sayısı kaçtır? Tekirdağ’da eğitim gören sığınmacı çocukların sayısı nedir? Tekirdağ’daki sığınmacıların uyruklarına göre dağılımı nedir? Tekirdağ’da kaçak yakalanıp geri gönderilen sığınmacı sayısı kaçtır? Sığınmacıyken Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınan kaç kişi vardır? Sığınmacıların vatandaşlığa alınmasında aranan kriterler nelerdir? Türkiye’de konut satın alarak vatandaşlığa alınan yabancı sayısı kaçtır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gergerlioğlu…

34.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, açık cezaevi izinlerinin uzatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Açık cezaevi izinleri uzatılmalıdır. 31 Mayıs 2022’ye kadar uzatılacağı söylendi fakat iki yıldır hayata giren ve çoluk çocuk sahibi olan, evlenen, iş, ev bark kuran insanlar şu anda büyük bir stres yaşıyor. Bu insanların suçtan uzak olduğu, hayata uyum sağladığı apaçık bir gerçek olarak ortaya çıktı. Bu insanları hayata kazandırmak gerekiyor. 96 bin kişi var; 96 bin kişiyi cezaevlerine doldurmak bir marifet değil, buna bir formül bulunabilir. Cezaevleri zaten şu anda son derece kötü durumda. Açık cezaevi izinlerinin bir an evvel uzatılması gerekiyor veyahut da buna birtakım yeni formüller bulunması gerekiyor. Bu insanları hayata başka türlü kazandırmak mümkün değil. Bir an evvel Adalet Bakanlığının bu yanlış karardan vazgeçmesi gerekiyor.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 109 Milletvekilinin Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporlarının (S. Sayısı: 323) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 8’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz İYİ Parti Grubu adına Sayın Şenol Sunat’ın.

Sayın Sunat, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL SUNAT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, yine bugün AK PARTİ iktidarının bir başka günü kurtarma çalışmasıyla karşı karşıyayız. Kadın STK’lerinin fikirlerinin alınmadığı, baroların görüşlerinin sorulmadığı, üniversitelerin ilgili bölümlerinden görüşlerin alınmadığı, KEFEK komisyonunun tali komisyon yapıldığı bir kanun teklifiyle baş başayız. Kadına şiddeti, kadınların öldürülmeleri sonrası olarak değerlendiren kanun teklifi sahipleri, önleyici hiçbir tedbiri gündeme getirmeyerek vatandaşlarımızda “Büyük işler yapıyoruz.” izlenimi uyandırmaya çalışmaktadır. Ancak apaçık görüyoruz ki kanun teklifi ekseriyetle kadına yönelik şiddeti önlemenin felsefesi ve ruhuyla ters düşmektedir.

Hatırlatmakta fayda var; yaklaşık bir yıl önce, bir gecede tek bir adamın kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz bir şekilde çıkıldığı açıklanmıştı. Bu durum, aslında, iktidarın, kadına yönelik artan şiddete ve kadın cinayetlerine bakış açısını özetlemektedir. Genel Başkanımızın ve daha birçok kişinin, kadın derneklerinin ve siyasetçinin Danıştaya başvurmasıyla İstanbul Sözleşmesi mütalaası, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayladığı sözleşme, Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilemez yönündedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ön yargıları sebebiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar şimdi yine ve yeniden kadına şiddeti önleme adına içinde herhangi bir unsur barındırmayan, pansuman görevi bile görmeyen ve hatta yaraları derinleştirecek beyhude bir çaba içindedir. İktidarın alışkın olduğumuz göz boyama taktiğini bir kez daha bu kanun teklifiyle görmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, bu teklifle hem kadına hem de sağlık çalışanlarına yönelik işlenen şiddet suçlarının cezaları Türk Ceza Kanunu’nda artırılmaktadır. Burada iktidar yetkililerine şunu sormak isterim: Kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet uygulayanlar cezaların azlığına güvenerek mi bu suçları işliyorlardı, yoksa cezaların infazları etkin olmadığı için mi buna cüret ediyorlardı? Biliyoruz ki Türk Ceza Kanunu’nda tehdit, hakaret, şantaj, kasten yaralama, eziyet gibi birçok suç düzenlenmiş durumdadır ama bu suçların düzenlenmiş olması etkin bir şekilde uygulanmalarını sağlamamaktadır. İnfaz düzenlemeleri nedeniyle hükmedilen ceza ve infaz edilen ceza arasında ciddi farklar oluşmaktadır, hükmedilen cezaların önemli bir oranı infaz edilememektedir. Kamuoyunda, maalesef, kadınlara karşı şiddet fiillerine ilişkin bir cezasızlık algısı oluşmuştur. Bu cezaların caydırıcı olabilmelerinin tek yolu cezaları artırmaktan ziyade cezaların etkin infazı olacaktır.

Sayın milletvekilleri, hatırlar mısınız, İnfaz Kanunu’yla 2020 yılında bir af çıkmıştı. Bu af kapsamında her gün cezaevlerinden birileri salındı, hâlen de devam ediyor, 31 Mayısa kadar... İzin adı altında, adli kontrolle, pandemi sebebiyle bu süreler devamlı uzatıldı. Ne oldu biliyorsunuz herhâlde sayın milletvekilleri. 22 Mart 2021 tarihinde Antalya’da cezaevinden çıkan kişi boşanma aşamasındaki eşini öldürdü. Bir taraftan cezaları artırırken öbür taraftan çeşitli sebeplerle failleri afla salmanın mantıkla izahı nedir? Her fırsatta İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenize bir bahane olarak sunduğunuz 6284’teki koruyucu ve önleyici tedbirler uygulanmamaktadır sayın milletvekilleri. Ülkemizde birçok hukuk fakültesinde birçok hukukçu yetiştiriyoruz ama zihinsel dönüşüm burada çok önemli. Bizim önceliğimiz zihinsel dönüşümü, toplumda ve yargıçlarda zihinsel dönüşümü gerçekleştirmek olmalıdır. Kamuoyuna yansıyan bu ve benzeri kadın cinayetlerinde olduğu gibi toplumu derinden etkileyen, kamusal tartışmalara neden olan bir şiddet vakası yaşandığında yeni bir hukuk düzenlemesi yapılacağı AKP iktidarı tarafından ortaya konulmaktadır. Ancak ülkemizde kadınlara karşı işlenen suçları önlemek, şiddeti ortadan kaldırmak, etkili bir hukuk mekanizması ve bu mekanizmanın erişilebilirliğini sağlamak için düzenleme yapmak ve zihinsel dönüşümü gerçekleştirmek yerine toplumu yatıştırmak, sakinleştirmek için kanun teklifleri hazırlar hâle geldik.

Açıkça belirtmek isterim ki tüm bu düzenlemelerin üzerinde öneriler içeren İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı alan iktidarın kadına karşı şiddetle mücadele konusunda samimiyeti tartışmaya açıktır. Bu kanun teklifiyle de kadına karşı şiddet suçu açıkça tanımlanmamıştır. Oysa Türk Ceza Kanunu’na eklenecek bir maddeyle kadına karşı şiddet suçu ayrı bir suç olarak düzenlenmelidir. Böyle olması gerekirken kasten adam öldürme, kasten adam yaralama gibi suçların kadına karşı işlenmesi hâlinde nitelikli hâlden cezalandırılacağı düzenlemesi getirilmiştir. Sayın vekilim, bu suçlarda mağdurun kadın olarak belirtilmesi tek başına kadına karşı şiddet suçunu önlemek bakımından yeterli olmayacaktır. Yine “mış” gibi yapılıyor iktidar yetkilileri tarafından.

Yine, kanun teklifinde, kadına karşı işlendiğinde nitelikli hâle gelen suçların failine yönelik bir açıklama getirilmemiştir. Kasten adam öldürme suçunun ya da kasten adam yaralama suçunun failin ve mağdurunun kadın olması hâlinde bir kadın başka bir kadına şiddet uygularsa onun cezası da arttırılacak mıdır? Böyle çelişkiler içermektedir. Yani bu teklife göre arttırılacaktır. Öyle ki bir kadının başka bir kadına karşı suç işlemesi söz konusu olduğunda “kadın şiddeti”yle tanımlayamayacağımız şekilde kabaca cezaları arttırarak kadın faile de bu hükümler uygulanacaktır. “Kadın cinayeti” “kadına yönelik şiddet” denildiğinde kadının cinsiyeti ve konumu nedeniyle uygulanan bir suç şeklinden bahsedilmektedir. Bunun için de buna “kadın cinayeti” “kadına şiddet” denilmektedir. Partimiz tarafından, İYİ Parti tarafından hazırlanan iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem ilkelerinde kadına karşı şiddet suçunu açıkça ve net bir şekilde anlatmış olup Türk Ceza Kanunu’nda “kadına karşı şiddet” adı altında yeni bir suç olarak düzenleme yapılmasını öngörüyoruz ve bunu inşallah çok yakın bir zamanda gerçekleştireceğiz.

Sayın milletvekilleri, yine, kanun teklifinin 8’inci maddesiyle 5237 sayılı Kanun’da 123’üncü maddesinden sonra gelmek üzere “Israrlı takip” başlıklı yeni bir suç tanımlanmıştır. Evet, bu önemli bir konudur. Ama ısrarlı takip konusunun müstakil suç kapsamına alınmasını açık ve net bir şekilde ifade etmek isterim ki önemli buluyoruz. Bu, Türk Ceza Kanunu’nun mevcut hâliyle de cezalandırılabilecek bir suçtur ancak yıllardır konuyla ilgili 96’ncı madde yargı tarafından görmezden gelinmiştir. Israrlı takip mevzubahis olduğunda suçun nitelikli hâlinin şikâyete tabi tutulmuş olması eleştirilebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ŞENOL SUNAT (Devamla) – Sayın milletvekilleri, ısrarlı takip mevzubahis olduğunda derhâl 6284 devreye girebilmelidir. Suçun nitelikli hâlinin şikâyete tabi tutulmuş olması eleştirilebilir bir husustur. Suçun çocuğa karşı işlenmesi hâlinde şikâyet aranmamalı ve resen soruşturulması gerekmektedir.

Evet, AK PARTİ iktidarının günü kurtarmak ve göz boyamak amacıyla Meclise getirdiği bu düzenlemeyle kadına şiddetin önlenmesi konusunda bir yol alınamayacağı da maalesef ortadadır. Komisyon görüşmelerinde verdiğimiz değişiklik önergelerinin iktidar tarafından kabul edilmemesinin mantıklı herhangi bir açıklaması yoktur. Bu yanlışlardan Genel Kurulda dönülmesini umuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Hayati Arkaz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HAYATİ ARKAZ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 170 bin doktor olmak üzere, 1 milyon 500 bin sağlık personelimize teşekkür ederek konuşmama başlamak istiyorum. Zira, henüz birkaç ay önce sokakta maske takarken bugün hayatımızın normalleştiğini ve coronavirüsün gündemden çıktığını görüyoruz. Bu başarı, hekimlerimizin ve sağlıkçılarımızın verdikleri mücadele sayesinde olmuştur. 2019 Aralık ayından itibaren coronavirüse karşı ilk tedbir alınmış ve Bilim Kurulu oluşturulmuştur. Pandeminin en hızlı yayıldığı dönemlerde birçok ülkenin sağlık sistemi çökmüş; ülkemizde ise hastalar sokakta, parkta, bahçede terk edilmemiş, zengin-fakir ayrımı yapılmamıştır, genç ve yaşlı ayrımı yapılmamıştır; Avrupa’da ve Amerika’da bunlar yapılmıştır. Dünya Sağlık Örgütü, bizim bu salgınla olan mücadelemizi salgın boyunca gıptayla seyretmiştir. Bu yüzden bugün dünyanın her yerinden insanlar tedavi için Türkiye’yi tercih etmektedirler. Bu vesileyle Afrika’dan, Avrupa’dan ve Asya’dan, her taraftan Türk doktorlarına karşı büyük bir talep var; hepsiyle gurur duyuyoruz.

Değerli milletvekilleri, hekimler ve sağlık çalışanları toplumun sağlığı için gece gündüz mücadele ediyor ancak fedakârca çalışmalarına rağmen istenmeyen durumlarla karşılaşabiliyorlar; sık sık şiddete maruz kalıyorlar ya da meslekleri gereği yaptıkları muayene, teşhis, tedavi ve tıbbi uygulamalar nedeniyle hukuki sorunlarla karşılaşıyorlar. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle hekimlere ve sağlıkçılara yönelik şiddetin de engellenmesi hedefleniyor. Sağlıkçılara yönelik şiddet, Ceza Kanunu kapsamında -burası çok önemlidir- katalog suçlara dâhil edildi. Failler tutuklu yargılanacak ve şiddet mağduru sağlıkçılarımız korunacaktır, hekimlere ve sağlıkçılara kalkan eller kırılacaktır. Ayrıca, hekimler başta olmak üzere bütün sağlık çalışanlarında ek gösterge değişikliğine gidiliyor.
Aile hekimlerinin temel ücretlerinde artış, sağlıkçılara döner sermayeden ek ödeme, doktorların ve tüm sağlık çalışanlarının maaşlarında düzenleme, özlük haklarında, çalışma saatlerinde ve emekli maaşlarında da iyileştirmeler yapılacaktır.

Değerli milletvekilleri, hekimin uyguladığı tedavi esnasında ortaya çıkan istenmeyen sonuçlar “tıbbi malpraktis” olarak tanımlanmaktadır. Yorgunluk, çalışma koşulları, iş yükü, uzun mesai saatleri ve personel yetersizliği gibi birçok farklı neden tıbbi malpraktise yol açmaktadır. Daha önce, doktorlarımız ve sağlık çalışanlarımız, malpraktis davalarında ceza mahkemelerinde yargılanıyor ve ağır tazminatlar ödemek zorunda kalıyorlardı. Yeni yapılan düzenlemeye göre, başta doktorlarımız olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımız hakkında ceza soruşturması açılabilmesi özel bir kurul -burası çok önemlidir- izniyle mümkün olacak, hekimler de hâkimler gibi korunacak. Tıbbi malpraktis davalarına artık ceza mahkemeleri değil, ihtisas mahkemeleri karar verecek.

Branş seçimlerinde eskiden hekimlerin çoğu cerrahi branşları yazarken veya tercih ederken şimdiyse daha çok dâhilî bölümler tercih edilmektedir. Dolayısıyla, hekimlerin malpraktis cezalarındaki mağduriyetleri de giderilmelidir. Örneğin, malpraktis davalarında en yüksek risk grubunda bulunan doktorlar için zorunlu sigorta 800 bin liraya kadar ödeme yapıyordu, bu miktardan daha fazla ceza uygulanması durumunda hekimler ya tamamlayıcı sigorta yapıyorlar ya da üstünü kendileri ödüyordu. Bu mağduriyeti gidermek için zorunlu sağlık sigortasının kapsamı genişletilmeli, primlerin tamamı devlet tarafından ödenmeli ve oluşacak ceza durumlarında tüm para cezası sigorta tarafından karşılanmalıdır. Hiçbir doktor hastasına zarar vermek istemez. Doktor, kendisinin canına kastedeni bile tedavi etmeye yemin etmiş bir kutsal mesleğin mensubudur. Bir ülkede hekim maddi manevi ne kadar rahatsa o kadar başarılı olur.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık bir yıldır, Kadına Şiddetin Sebeplerinin Araştırılması Komisyonunda, kadınlarımızı korumak ve şiddeti engellemek için büyük bir özveriyle çalışıyoruz. Alanında uzman yüzlerce kişinin hazırlık sürecinde dâhil olduğu kanun teklifiyle kadınlara yönelik şiddetin engellenmesi hedeflenmiştir. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi ülkemizin kültürel yapısı ve ahlaki değerlerimiz dikkate alınarak hazırlanmıştır. Teklifin hazırlık sürecinde emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, şuna inanmak gerekir ki dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir. Kadınların yükseldiği bir dünyada medeniyet ve insanlık da yücelir. Bir ülkenin kalkınması ve o ülkede demokrasinin sağlanması için kadınların mutlak özür olması gerekiyor. Bizler toplum ve devlet olarak kadınlarımızın hakkını, hukukunu ve can güvenliğini korumalıyız.

Yapılan düzenlemeyle, şiddet mağduru kadınlarımıza ücretsiz avukatlık hizmeti sunuluyor, “iyi hâl indirimi” olarak bilinen hâkimin takdirî indirimi ortadan kaldırılıyor. Bundan sonra, kadınlara karşı işlenmiş kasten yaralama, işkence, eziyet ve tehdit gibi suçların cezaları daha da ağır oluyor. Üstelik, mağdur kadına karşı bu suçları işleyen eşi veya eski eşiyse ceza 1 kat daha artırılıyor. Kadınlara karşı işlenen tüm suçların cezaları caydırıcı hâle geliyor. “Israrlı takip” olarak bilinen rahatsız edici davranışlar suç olarak kabul ediliyor. Kadınların çarşıda, sokakta ya da herhangi bir yerde takip edilmeleri veya internetten, sosyal medyadan tacize uğramaları engelleniyor.

Ülkemizde, 14 yaş altını kabul etmezsek yaklaşık 35 milyon kadın var. Bu yıl bunların, 35 milyonun yüzde 10’u yani 3,5 milyonu Kadına Destek Uygulaması (KADES) sistemini indirdi yani her 10 kadından 1’i bu uygulamayı kullanıyor. Bu sistem sayesinde ihbar durumunda emniyet güçlerimiz yaklaşık dört dakikada kadınımıza ulaşabiliyorlar.

Değerli milletvekilleri, kadınlarımız ve çocuklarımız, hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız için yapılan bu düzenlemelerle gerekli hassasiyeti gösteren herkese şükranlarımı sunuyorum.

Kanun teklifimizin hayırlara vesile olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Filiz Kerestecioğlu Demir.

Buyurun.

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önleme iddiasıyla getirilen bu teklif, 22 Martta KEFEK ve Sağlık Komisyonunda, 29 Martta da Adalet Komisyonunda görüşüldü ve Genel Kurula bir buçuk ay sonra getirildi. Tüm bu acelenin sebebi neydi gerçekten? Şimdi, kamuflaj kötü olunca çok sırıtır arkadaşlar. Şu anda da bu aceleniz yüzünden kapıların ardında düzeltmeler yapmaya çalışıyorsunuz çünkü “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan kadına yönelik suçlar” demediğiniz, diyemediğiniz için, kadınların kadınlara karşı işlediği suçlara da ağırlaştırılmış cezalar getirdiğinizi fark ettiniz ve ne yapacağınızı şaşırdınız, bunu düzeltmeye çalışıyorsunuz. Oysa komisyonlar daha detaylı çalışabilirdi; kadın hakları savunucularının, sağlık emekçilerinin, meslek örgütlerinin önerileri dinlenebilirdi, komisyonlarda vurguladığımız eksiklikler giderilebilirdi. Bunun yerine iktidar ve onun bağımlı yargısı neyle uğraştı son zamanlarda? Kadın hak savunucularını, sendika üyelerini, siyasetçileri baskılamakla. 8 Mart etkinlikleri gerekçe gösterilerek Diyarbakır'da Rosa Kadın Derneği ve Sağlık Emekçileri Sendikası üyeleri gözaltına alındı. “Aile mefhumunu yok sayarak aile yapısını parçalıyor.” İddiasıyla, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformuna kapatma davası açıldı.

Nisan ayında AYM'den de endişe veren 2 karar çıktı. İlk kararda, AYM, dördüncü yargı paketinde getirilen cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı suçlarında somut delil aranması koşulunun iptal edilmesi talebini maalesef reddetti. AYM'nin 2’nci kararı ise daha vahim; yerel mahkemelerin verdiği koruma tedbiri kararlarının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiğine, 2 üyenin itirazına karşın oy çokluğuyla karar verdi.

Daha bitmedi; savcılık, Pınar Gültekin’i öldüren Cemal Metin Avcı’ya tehdit ve hakarette bulunduğu gerekçesiyle anne Şefika Gültekin hakkında dört yıl dört ay hapis istemiyle iddianame hazırladı, iddianame mahkeme tarafından kabul edilerek kamu davası açıldı. Yine bitmedi; kendini Emniyet mensubu sanan bir kişi, Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran'a “Seni çivilerim.” dedi. Yer yerinden oynamalıydı, derhâl görevden alınmalıydı ama başta Meclis Başkanı, çoğunuz, hep birlikte pek de güzel sustunuz ama kadınlar konuştu, kadınlar isyan etti. Evet, yargısı, siyasetçisi el ele verip failler yerine, erkek şiddetine itiraz edenleri cezalandırmaya devam ederken Nisan 2022’de erkekler en az 29 kadını öldürdü -bu kadınların 7’si hakkında koruma kararı vardı- 52 kadına şiddet uyguladı, 18 çocuğu istismar etti.

Tüm bunların yanında çok önemli ve beklediğimiz bir gelişme daha yaşandı. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararına karşı açılan 10 davanın görüşüldüğü duruşmada Danıştay savcısı yetkide ve usulde paralellik ilkesi uyarınca çekilme kararının hukuka uygun olmadığını belirterek kararın iptalini talep etti. Evet, devamını bekliyoruz ve sözleşme yeniden yürürlüğe girene kadar da mücadeleye hep birlikte devam edeceğiz.

Değerli vekiller, bölümdeki maddelere ilişkin itirazlarımıza değinmek istiyorum bir kez daha. Öncelikle, 1’inci madde yani takdir indirimi yerine getirilen pişmanlık indirimi; failin duruşmadaki hâlinin, kravat takmasının, takım elbise giymesinin dikkate alınmayacağı ancak yargılama sürecindeki pişmanlığının takdirî indirimde esas alınacağı madde. Şimdi, bu düzenlemeyle faile “‘Pişmanım.’ nasıl denir iyi öğren, sadece kravat takman yetmez, iyi çalış ve pişmanlığı öğren.” diyorsunuz. Failleri pişmanlık rolü yapmaya teşvik eden bu düzenleme, benzer olaylarda mahkemelerin birbirinden oldukça farklı kararlar almasına da yol açacak.

Öte yandan teklifte takdirî indirim gerekçelerinin kararlarda açıklanması gerektiği düzenlenmiş. Oysa zaten gerekçe yazılması Anayasa’da yapılmış bir düzenlemedir, 141’inci madde bunu düzenler, her karar gerekçeli olmalıdır. Aynı zamanda TCK 62/2’de “Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yani teklifteki düzenlemeyle hâkime özel bir vurguyla “Gerekçe yaz.” demeniz “Faile uygulanacak cezasızlığa yeterli kılıf uydur.” diyerek hatırlatma yapmaktan öteye geçmeyecek. İlla bir düzenleme yapacaksanız yapılması gereken şudur: Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı, kadına yönelik, LGBTİ+’lara yönelik ya da nefret suçlarının tamamında iyi hâl indirimi de haksız tahrik indirimi de uygulanmamalıdır.

Evet, Türkiye'de neredeyse her gün en az bir kadın katlediliyor ama teklifte kadına yönelik şiddetin açık ve net bir tanımı yok, nedenleri de yok. Meselenin biz asla ceza artırımıyla çözüleceğini yani sadece bununla çözüleceğini düşünmesek de suç işlemekten alıkoyacak bir ceza artırımı da yok.

Teklifte yer alan, ısrarlı takibin suç sayılmasına ilişkin düzenlemeyi aslında yıllardır talep ediyorduk ve aslında ısrarlı takip 6284’te suç olarak tanımlanmasına rağmen TCK’de ceza karşılığı yoktu. Şimdi TCK’de özel bir suç olarak tanımlandı ancak bu hâliyle yine eksik kalacak. Öncelikle, teklifin gerekçesinde bu suçun oluşabilmesi kriterlerinden biri olarak ısrarlı takip fiilinin mağdur üzerinde ciddi bir huzursuzluk oluşturması gösteriliyor. Şimdi, ciddi bir huzursuzluk oluşturması ne demek Allah aşkına? Bunun ne olduğu da belirsiz, hâkimin takdirine ve keyfî yorumlara açık bırakılıyor. Ayrıca, teklif edilen ceza artırımları, mevcut infaz düzenlemeleri nedeniyle de yeterli değil; altı aydan iki yıla kadar öngörülen hapis cezasının yatarı yok. Bu durumda suç fiiliyatta yine cezasız kalacak. Ölümle sonuçlanan birçok şiddet vakasının öncesinde kadınların failin ısrarlı takibine maruz kaldığını biliyoruz. Ciddi can güvenliği tehdidi oluşturan ısrarlı takip, sistematik eziyet ve işkence suçudur; Ceza Yasası’nın 96’ncı maddesindeki eziyet suçu altında özel bir suç olarak tanımlanması ve bu suç için iki ila beş yıl hapis cezası uygulanması gerekir. Israrlı takip suçu hakkında soruşturma şikâyete bağlı olarak değil, mağdurun fail tarafından baskı altına alınmış olabileceği, mağdurun ruh hâli gibi durumlar gözetilerek resen yapılmalıdır. Evet, ayrıca ısrarlı takip suçunun yalnızca çocuğa ya da ayrılık kararı verilen veya boşanılan eşe karşı işlenmesi durumunda nitelikli hâl olarak düzenlenmesi de büyük bir eksiklik çünkü resmî nikâhlı olmadıkları partnerlerinden, aile bireylerinden ya da daha önce hiç tanımadıkları, karşılaşmadıkları erkeklerden gördükleri şiddet kapsam dışında kalırsa bu tamamen eksik bir düzenleme olacaktır.

Evet, sonuç olarak, bu düzenlemeyi de tüm uyarılarımızı, tüm taleplerimizi, eleştirilerimizi göz ardı ederek Genel Kurula getirdiniz, “mış” gibi yaptınız; birçok arkadaş da ifade etti. İki üç erkek ahalinin oyu için çekildiğiniz İstanbul Sözleşmesi’nin vebalini silmeye çalışmaktasınız. Olmuyor ama, nafile. Ne zaman olabilir biliyor musunuz? Gerçekten, kadınlara, mücadele edenlere kulak verince olabilir. Sizde ise uzun yıllardır bir kulak tıkanıklığı olduğu için sizden bu konuda bir beklentimiz yok zaten ama eğer gerçekten gerekirse sahici kanunlar ancak mücadeleyi yürütenlerce yapılacak.

Bu arada, az önce hatibiniz KADES uygulamasından söz etti ve herkesin bunu indirmesi gerektiğini söyledi. KADES uygulamasından ne akıllı telefonu olmayan kadınlar yararlanabiliyor ne de Kürt kadınlar yararlanabiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Çünkü KADES uygulamasında Türkçe, Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca ve Rusça var; Kürtçe yok. Vallahi, ne diyeyim, neye inanıyorsanız onunla ıslah olun; başka diyecek sözüm yok.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Alpay Antmen.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, siyasette ya kadından yanasınızdır ya da kadına karşısınızdır, bu kadar açık ve net. Çünkü bu konu politik tercihlerin toplamıdır. Kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin temeli politiktir. Eril egemen anlayış kadını eve hapsetmekte, kimliğini sadece doğurganlık üzerine kurgulamakta ve kadınları kimliksizleştirme gayretindedir. Bir kadını sadece erkek üzerinden tanımlayan bu anlayış, bütün toplumu da felç etmektedir.

Sayın milletvekilleri, emekçi düşmanlarına bakın, aynı şekilde kadına da düşmandırlar. Adalet düşmanlarına bakın, doğaya ve hayvanlara düşman olanlara bakın, sanata düşman olanlara bakın, demokrasiye düşman olanlara bakın, özgürlüğe düşman olanlara bakın, laikliğe düşman olanlara bakın, bilime düşman olanlara bakın, daha da önemlisi halka düşman olanlara bakın, kesinlikle onların tamamı kadına da düşmandır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu bir politik ve sosyolojik toplama işaret eder. Dünyanın en huzurlu, eğitim kurumlar ile ekonomik ve sosyal olarak en gelişmiş ülkelerine baktığımız zaman, tamamında kadınların siyasal ve sosyal hayatta nasıl etkin olduklarını görüyorsunuz. İşte, bu tesadüf değildir, asla tesadüf değildir. Kadını aşağılamak, kadını eve hapsetmek, kadını küçük görmek demek; önce tüm bir halkı, sonra da insanlığı hakir görmek demektir.

Gerici, ırkçı, eril, tek adamlık zihniyeti Türkiye’de kadına yönelik şiddetin esas kaynağını oluşturmaktır. Bakınız, AKP’nin başındaki kişi, Sayın Cumhurbaşkanı “Kadın ile erkeği eşit görmem.” diyor. O zaman, tarafınızı seçmişsiniz demektir. Yine, Sayın Erdoğan “Anne olmayan kadın yarımdır.” demekte. Bakınız, AKP’li Tuzla Belediyesi “kadına iz bırakmadan dayak atmak” kitapçığı veriyor. İşte, bu, sizin tarafınızı gösterir. AKP’li belediyenin danışmanı “Çok eşlilik yasal olsun.” diye buyuruyor. Bu, taraf seçimidir. Dönemin bir AKP’li belediye başkanı vardı -Ankara’ya verdiği zararlardan bahsetmiyorum- “Tecavüze uğruyorsa anası ölsün, çocuk değil.” diyerek tarafınızı belli etmiştir. AKP’nin hem vekil hem de şarkıcı bir milletvekili diyor ki: “Kadının fıtratında erkeğe köle olmak var.” Kimse kimsenin kölesi değil, kusura bakmayın. İşte bu, taraf seçmektir, tarafınızı belli etmektir. Ha, kadından sorumlu Bakanınız da çıkıyor, ne diyor: “Kadına şiddet abartılıyor.” Vallahi, abartma buysa abartılmadığını görmek gerekiyor ve buna daha nice örnekler verebiliriz.

Biz ise kadına seçme ve seçilme hakkını Fransa’dan on yıl önce, İtalya’dan on dört yıl önce, İsviçre’den otuz sekiz yıl önce getiren bir geleneğin temsilcileriyiz. Biz, cumhuriyetin en çok kadın devrimi olduğuna inananların çocuklarıyız. Biz, kadın ve erkeği eşit hâle getirmek için devrim yapanların devamıyız. Biz, kadına şiddet önlensin diye sokaklarda, meydanlarda, Mecliste ve hayatın olduğu her alanda omuz omuza mücadele eden ve direnen milyonların kendisiyiz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yine, açık ve net söyleyeyim: Yani AKP kadına karşı, CHP ise kadına şiddete karşı. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, şiddet, tehdit ve intikam iktidarın resmî dili hâline gelmiş durumda. Daha bugün Bursa'da insanların ağzına silah sokan, mermi yutturan, aklınca aşağılamak için kadın elbisesi giydiren ve bunu da videoya alan psikopatlar serbest bırakıldı ama 80 yaşında bir amcamız, 79 yaşında bir teyzemiz tutuklandı. Gazeteciler içeride, kadın demokratlar içeride, hukukçular içeride, yaşlı insanlar içeride, hastalar içeride, gençler içeride ama cinsiyetçi aşağılıklar dışarıda; işte bu, iktidarın bir tercihi. Aynı şekilde, tüm demokratlara, adalet isteyenlere ve hekimlerimize, sağlık çalışanlarımıza yönelik şiddette iktidarın payı da çok büyük. Önce kadınları hedefe koy, aynı anda doktorları hedefe koy, ideolojik düşüncelerle bu değerli insanları, özellikle doktorlarımızı suçla, Türk Tabipleri Birliğini terörist olmakla itham et, sonra da “kadına ve sağlık çalışanlarına şiddeti önleme” söylemi üzerinden bu yasayı getir; vallahi de billahi de bu, timsah gözyaşları.

Değerli milletvekilleri, şiddete yol açan nedenleri ortadan kaldırmadan, yasayla, bu teklifte olduğu gibi, yine, çok da esasa etkili olmayan madde değişiklikleriyle bu işler düzelmez. Kadına ve sağlıkçılarımıza yönelik şiddetin önüne geçmenin tek yolu şiddetle topyekûn mücadele etmektir. Dilde mücadele, ekonomide mücadele, kültürde mücadele ve en son yasal mücadele gelir ve gerekmektedir. İktidarın bu hedef gösterme ve ayrıştırıcı dili devam ettiği müddetçe sosyolojik, ekonomik ve politik olarak şiddet beslenmeye devam eder.

Değerli milletvekilleri, bugün, burada, şiddeti önlemeyi konuşuyoruz. Yapmamız gerekiyor; Türkiye'de şiddetin her türlüsünü önlememiz gerekiyor ama ben size burada asıl bakılması gereken yeri göstermeye çalışıyorum. Kadına ve sağlıkta şiddet meselesi var bu ülkede ama bakıyorsunuz, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde kadınlar, 14 Mart Tıp Bayramı'nda hekimler polislerce darbediliyor. Bakıyorsunuz, polis Şırnak'ta kendi hâlinde yürüyen bir vatandaşa kalkanıyla vuruyor. Bu nasıl iştir? Bunu da soruyoruz, İçişleri Bakanınız cevap bile vermiyor, ortada bir soruşturma da yok, yapan yaptığıyla kalıyor. Göstermelik soruşturmaları da takip ediyoruz ama sonunda şiddeti uygulayanlara bir ceza verilmiyor. Bu döngü şiddeti artırıyor.

Geçtiğimiz gün, bir polis müdür yardımcısı bu Parlamentonun üyesi bir kadın milletvekiline “Çivilerim seni, çık dışarı!” dedi. Hangi hadle bunu söylüyor? Bu Meclisin saygınlığı hiç yok mu? Utanmıyor muyuz? Peki, o polise ne oldu, ne yapıldı? Hiç, tıpkı 8 Martta kadınları acımasızca döven polisler gibi, tıpkı Tıp Bayramı'nda hekimleri iten kakan polisler gibi hiçbir şey yapılmadı. İşte şiddeti bu artırıyor.

İktidarınızın da bir İçişleri Bakanı var, evlere şenlik. Sözüm ona, dosta korku, düşmana güven veriyor ve verecek(!) Devletin gücünü kendi gücü zannediyor. Onu bunu tehdit ediyor, milletvekillerini tehdit ediyor, canı sıkıldıkça tehditler savuruyor. Önce gidin, Sayın İçişleri Bakanınızın diline hâkim olun, ondan sonra gelip burada şiddete karşı kanun teklifleri verin.

Değerli milletvekilleri, size az önce söylediğim sosyal ve politik etmenlerin tamamıyla ancak şiddet önlenir. İşte bunu anlatmamdaki kasıt bu. Dünyanın en iyi yasasını çıkarsanız ama iktidar talimatıyla, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadınları, 14 Mart Tıp Bayramı’nda hekimleri darbederseniz işte getirdiğiniz bu yasa ya da yasalar hiçbir işe yaramaz. Bir kısım insanlar o görüntüleri izler, bunun da Hükûmetin, kadınlara ve hekimlere karşı resmî politikası olduğunu düşünür, anlar, şiddeti meşru görür ve sokakta kadın, hastanede doktor dövmeye kalkar. İşte sizin göremediğiniz sosyal ve politik döngü budur.

Değerli milletvekilleri, kadına ve sağlıkçılara şiddeti cezaları artırarak önleyemezseniz, infaz hukukunu düzenlemeniz gerekiyor en başta. Ve bir de İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanların, kadına şiddeti önleme konusunda samimi olduğundan bahsetmenin de olanağı yoktur. Kadına karşı işlenen şiddet suçlarını durdurmak ve çocuğa yönelik istismara “Dur!” demek için AKP tarafından imzalanan… Çok iyi bir iş yapmıştı ama ne yaptı? Gitti, İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. İşte bu İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanlar, her kadın cinayetinde ve çocuk istismarında sanki suç ortağıymış gibi tarihte yaftalanacaklar.

Değerli milletvekilleri, biz parti olarak, kadınlarımız başta olmak üzere, şiddetin hedefinde olan herkesin korunmasına yönelik adımları kayıtsız şartsız destekledik ve desteklemeye de devam edeceğiz.

Şiddetin haklı gerekçesi olmaz. Problemin sadece yasalarda değil; asıl, tercih edilmiş bu politik şiddet dilinde ve tavrında olduğunu sizlere anlattım. Sorunun kaynağı, sorunu çözemez. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu söyledi, açık ve net ifade etti, İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden döneceğiz. İktidarımızın ilk haftasında İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden imzalayacağız; çocuğa, kadına, hayvanlara, insanlara her türlü şiddeti önleyeceğiz. Sosyal, siyasal ve ekonomik hayatta kadına yeniden hak ettiği değeri vereceğiz. Türkiye'de barışı, kardeşliği, şiddetsiz bir toplumu Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında göreceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ALPAY ANTMEN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, mahkemeler güçlü ve zorbaları değil, haklıları ve mağdurları korumak zorundadır. Evet, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında mahkemeler şiddet görenden, mağdurdan, yoksuldan yana olacak, haklının hakkını teslim edecek. Gelecek olan, kadınlar; gelecek olan, gençler; gidecek olan ise siz ve bu eril, zorba politik diliniz olacak.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in 323 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Biraz evvel kürsüden konuşan hatip, tabii, bir çarpıtma içerisinde AK PARTİ'nin kadına karşı, CHP'nin ise kadına şiddete karşı olduğunu beyan ederek birtakım sataşmalarda bulundu; kesinlikle bu bir çarpıtmadır. Kadına verdiğimiz değeri bu toplumun, bu milletin kadınları çok ama çok iyi bilirler; anayasal olarak, kadınlara pozitif ayrımcılığı anayasal kural olarak getiren partinin AK PARTİ olduğunu bilirler. Ailenin korunması, kadının korunması, çocuğun korunmasıyla ilgili; erkeğin, kadının, çocuğun haklarını tastamam vererek huzurlu bir toplum oluşturmayla ilgili AK PARTİ’nin politikalarını benimsedikleri için AK PARTİ bugün iktidardadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ve net bir şekilde şunu ifade edeyim ki İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili, bu sözleşmeden çıkışla ilgili usulde paralellik çerçevesi içerisinde asla ve kata hukuka aykırı bir durum söz konusu değildir. 1963 tarihli 244 sayılı Kanun’un ortaya koyduğu hükümler ile Cumhurbaşkanlığı 9 sayılı Kararnamesi’nin ortaya koyduğu hükümler çerçevesinde yürütme de yasama da kendi görev alanına ilişkin hususlarda yetkilerini kullanmıştır. Uluslararası kabul konusu yürütmenin, bunun uygun bulunmasına dair kanunu çıkarma Meclisin, bu sözleşmeden çıkma, sona erdirme yetkisi de yine yürütmenin yetkisindedir. Olup biten bundan başka bir şey değildir. Bu hukuki gerçekliği Danıştay da ortaya koymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi, son kez.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Toparlıyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Konuşmacıdan çok konuştu Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Fethi Gürer, bu işlere müdahale etmeyin.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakınız, on dakika konuştu, biz hakkımızı kullanmıyoruz. Olayla ilgili, “AK PARTİ kadına karşı, CHP kadına şiddete karşı.” diyerek, açıkça sataşarak ortaya koyduğunuz şeylerle ilgili on dakika da konuşabilirdim ancak burada yerimden bir açıklamayla bunun tashih edilmesini ve bunun doğru olmadığını kamuoyunun da bilmesi hususunu yüce Meclisin bilgisine sunuyor, hepinizi hürmetle muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan…

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Antmen, müsaade edin, size bir sataşma yok.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yok.

ALPAY ANTMEN (Mersin) – “Çarpıtma” dedi, çarpıttığımızı…

BAŞKAN – Siz direkt olarak sataştınız, o sataşmaya da “çarpıtma” dedi, doğru.

ALPAY ANTMEN (Mersin) – “Çarpıtma.” dedi, çarpıtma olmadığını sadece açıklayayım efendim.

BAŞKAN – Efendim, yok, orada bir sataşma yok.

ALPAY ANTMEN (Mersin) – O zaman yerimden bir dakikalık söz verin Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bakarım ona sonra.

Buyurun Sayın Beştaş.

36.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Akbaşoğlu tüm kadınları ilgilendiren bir meseleye değindiği için söz aldım. Ben de bir kadın olarak, kadın hakları savunucusu olarak açıkçası üstüme alındım. Çünkü biz hem Halkların Demokratik Partisi olarak hem de kendim, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışın kesinlikle Türkiye iç hukukuna uygun olmadığını, ayrıca İstanbul Sözleşmesi’ne de aykırılık teşkil ettiğini sayısız defa ifade ettik.

Şimdi, Akbaşoğlu bir şey söyledi, çok garipti gerçekten, şunu dedi: “Yürütme önce getirir, işte, kabul eder, yasama organı onaylar ama yürütme yine çıkabilir.”

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Öyle demedim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ya, böyle bir şey olabilir mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Şimdi, burada yasama organı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, en üst organ uluslararası bir sözleşmenin uygunluğunu kanun olarak kabul edecek ama yürütme –“yürütme” dediği de 1 adam- diyecek ki: “Ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabulünü çöpe attım, ben bu sözleşmeden çıktım.” Anlattığı bu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Öyle değil efendim, öyle değil.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Biz bunu kabul etmiyoruz, “totaliterlik” dediğimiz tam da budur zaten.

BAŞKAN – Sayın Beştaş, böyle bir şey söylemedi, sadece bu işin prosedür tarafını söyledi, evet.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Aynen prosedür tarafını reddediyoruz zaten ve gerçekleri konuşuyoruz.

BAŞKAN – Siz reddediyorsunuz ama hukuka aykırı olan bir tarafı yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını kabul etmedik, etmeyeceğiz. Ayrıca, Danıştay savcısının “usulde ve ilgili hükümlerde paralellik” ilkesi gereğince vermiş olduğu görüşe dair Danıştay henüz kararını açıklamadı.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bugün, Eşitlik İçin Kadın Platformu “Nöbetteyiz!” diye bir çalışma yürütüyor, kendilerini de selamlıyorum. Burada biz de nöbetteyiz ve kadın haklarına dair her sözü burada söyleyeceğiz.

BAŞKAN – Yalnız, Sayın Grup Başkan Vekilleri, rica edeceğim, bakın, konuşmacılarımız var ve saat dokuz olmadan yani yayın kapanmadan arkadaşlarımızı konuşturmak istiyorum. Lütfen kısa tutalım.

Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

37.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söylediğim çok sarihtir, açıktır. Tekrarlıyorum, tekrar ediyorum: Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Cumhurbaşkanına Yetki Verilmesi Hakkında Kanun 1963 tarihlidir, 244 sayılı Kanun’dur, bu kanun İnönü zamanında kanunlaşmış bir yasadır. Sonuç itibarıyla, burada, hükûmet, yürütme organı bir uluslararası sözleşmeye imza atar; bu uluslararası sözleşmenin uygun bulunduğuna dair kanunu Meclis kanun olarak çıkartır, bir izin verir yani izin verir. Yürütme ister bunu imzalar, bu izni alır… Bunun birçok örneği vardır -63 dâhil- Bakanlar Kurulu imza attığı gibi, yine Bakanlar Kurulu, yürütme organı bunu sona erdirme noktasında yetki sahibidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, açıyorum mikrofonu ama arkadaşlar, bir ricam var sizden yani bunu defaatle tartıştık, bu saatte bunu tartışmaya devam etmenin bir anlamı yok.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Çok teşekkür ediyorum.

Yürütme organının yetkisinde olan işlem yürütme organı tarafından geri alınır. Daha önce, yürütme organı parlamenter sistemde Bakanlar Kuruluydu; Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yürütme organı Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı kararıyla bunun sona erdirileceği açık hükümdür. Bu Meclisin yapmış olduğu uygun bulma kanunu ise yürürlüktedir zaten. Yürütme, Meclisin yapmış olduğu kanunu yürürlükten kaldırmamıştır, o bir izin verme sürecidir, izni vermiştir. (CHP sıralarından gürültüler) Bu kararı, sona erdirme kararını veya katılma kararını verecek olan yürütmedir.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akbaşoğlu.

Sayın Beştaş, ne olur, uzatmayalım bu işi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Çok önemli bir mesele.

BAŞKAN – Bakın, milletvekillerimiz var. O zaman şöyle yapalım: Ben konuşmak isteyen milletvekillerimizi konuşturayım, saat dokuzdan sonra da sizlere söz vereyim, sizlerle devam edelim. Uygun mudur?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Başkan, kısa…

BAŞKAN – Ama bakın, Sayın Öztürk bekliyor, “Konuşacağım.” diyor; Sayın Kaya bekliyor. Burada 60’a göre söz vereceğimiz milletvekillerimiz var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, milyonlarca kadını ilgilendiren bir yasa tartışıyoruz ve çok önemli bir mesele.

BAŞKAN – Efendim, tamam, tartışıyoruz, ben de “Tartışmayalım.” demiyorum ki “Müsaade edin, rutinine devam edelim, sonra söz vereyim, tartışmaya devam edelim.” diyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Tamam, son kez söz istiyorum, son kez.

BAŞKAN – Ama tartıştığımız başka bir şey, yasayı tartışmıyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ama İstanbul…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

Bir dakikadır, yerinizden, sadece bir dakika, uzatma yapmayacağım.

38.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, bu kanunun getirilmesi de hazırlanması da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışa olan tepkiyi törpülemektir.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Alakası yok efendim, alakası yok ama.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – “Biz kadına yönelik şiddete karşı bir şey yapıyoruz.” meselesidir.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Alakası yok, hiç alakası yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Akbaşoğlu kendi söylediklerini kendisi tekzip etme…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Yok, yok, hiç.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – 63 tarihli bir yasanın Cumhurbaşkanlığı sisteminde hâlâ savunuluyor olması zaten içinde bulundukları vahameti ortaya koyuyor.

BAŞKAN – Sayın Beştaş, karşı mısınız bu yasaya? Bu düzenlemeye karşı mısınız?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Tabii ki karşıyız, bu makyaja karşıyız. Biz, taleplerimizin yer bulacağı bir kanun istiyoruz. Biz, İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar yürürlükte olmasını ve uygulanmasını istiyoruz. Cezaların artırılması meselesinde talebimiz nettir. Daha toplumsal cinsiyet eşitsizliğini kabul ettiremedik. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini reddeden bir yasa yapım süreci kesinlikle kabul edilebilir değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 109 Milletvekilinin Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporlarının (S. Sayısı: 323) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz Sayın Yasin Öztürk’ün.

Sayın Öztürk, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde aleyhte konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Her gün ülkemizin dört bir yanından sokak ortasına kadar taşan kadına yönelik şiddet görüntüleri geliyor. Sadece kadınlarımız mı? Çocuklarımız bile cinsiyetine bakılmaksızın şiddetin, tacizin, tecavüzün mağduru. Boşanmalar çığ gibi artıyor, aile yapımız sarsılıyor. Neden? Şiddetin bundaki payı büyük. Aile içi şiddetin bu denli artmasının nedenleri ortada. En büyük neden ekonomi. Para yoksa huzur da yok. Devlet kadınları, çocukları, aileyi korumak zorundadır; kerhen değil, şeklen değil, gerçekten korumak zorundadır. Kadınlarımız, kız çocuklarımız korunabildi mi? Erkek çocuklarımız korunabildi mi? Aile korunabildi mi? Sokaktaki hayvanlarımız bile şiddet mağduru, şiddet toplumun bütününe yayılmış durumda. Hastasını beş dakika bekleten doktor da şiddet mağduru, gece yarısı nöbetinde reçetesiz ilacı vermeyen eczacı da şiddet mağduru, hasta bahanesiyle çağrılan ve kimle karşılaşacağı belli olmayan korumasız 112 acil çalışanı da şiddet mağduru.

Yirmi yıldır iktidardasınız şiddet vakaları da her gün artıyor ve çeşitleniyor. Bugüne kadar çıkardığınız kanunlarla hangi şiddet mağdurunu koruyabildiniz? Hep nedeni-sonucu araştırılmadan yapılan göstermelik düzenlemeler, palyatif tedbirler ve bunun sonucunda şiddet mağduru sayısında artış. Yine, kamuoyunda yükselen çığlık üzerine göstermelik bir düzenleme. Bakın, geçtiğimiz ay hepimize bir rapor dağıtıldı; Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu’ydu. Rapor 894 sayfa. Komisyonda görev alan üyeler kapsamlı ziyaretler gerçekleştirdi, şiddet mağduru kadınlarla görüştü, sığınma evleri ziyaret edildi, Emniyet yetkilileriyle görüştü, Jandarmayla görüştü, yargı mensuplarıyla görüştü, uzmanlarla görüştü, sivil toplum örgütleriyle görüştü hatta kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda iyi uygulama örneği olarak İspanya'ya resmî bir ziyaret gerçekleştirildi. Bugün önümüze gelen kanun teklifine bakıyoruz, kadına ve sağlık personeline şiddete yönelik 17 maddelik düzenleme; yürürlük ve yürütme maddesini çıkın, 15 madde. Bu kanun teklifinin altına imza atanlar 894 sayfa raporu okumaya üşenmiş olabilir. Bari sadece kadına yönelik şiddetle etkin mücadele edilmesine yönelik “tespitler” ve “öneriler” başlığı altında sıralanan 17 maddelik, 79 sayfalık kısma bir göz atsaydınız. Raporun 600 ila 679’uncu sayfaları arasında yer alan bu kısım size yol gösterici olabilir ve böylece sorunun çözümüne yönelik bir kanun teklifini önümüze getirebilirdiniz. Öyle bir kanun teklifi hazırlıyorsunuz ki, Türk Ceza Kanunu'nda kadına yönelik şiddet suçunun takdirî indirim nedenlerini sözde sınırlandırıyor, failin pişmanlık içermeyen davranışları takdirî indirim nedeni olarak kabul edilmiyor. Tamam, kravat takıp temiz gömlek giyene indirim verilmesini engelliyorsunuz ama salya sümük “Pişmanım.” gösterisi yapanlara indirim yolunu açık bırakarak yol gösteriyorsunuz. Yazık bu kadınlarımıza.

Güya şiddeti cezaları artırarak önleyeceksiniz, bari cezalar da gerçekten artsa. Basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek kasten yaralama suçunun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı dört aydan altı ay hapse yükseltilecek. Tabii, size göre ceza iki ay artırılınca kadına şiddet son bulacak. Eziyet suçunun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın iki yıl olan alt sınırı iki yıl altı ay hapse yükseltilecek. Tabii, size göre ceza altı ay artırılınca kadına şiddet son bulacak.

Bakın, birçok hanede kadınımız belki her gün basit tıbbi müdahaleyi bırakın, ciddi müdahale gerektirecek dayağa, eziyete ve bunun yanında küfür, aşağılama, hakareti de içeren sözlü şiddete maruz kalıyor. Evdeki şiddete tanık olan komşumuz kolluk kuvvetine haber veriyor. Kolluk kuvveti eve gidiyor, kadının ağzı gözü kan içinde, soruyor “Kim yaptı? Nasıl oldu? Şikâyetçi misin?” Kadından ses yok, korkuyor. “Şikâyetçiyim.” dese bir saat sonra adam serbest bırakılacak ve kadın yine dayak yiyecek ya da işte, iki ay artırdığınız cezayla kocası şiddet uygulamaktan size göre vazgeçecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Bu eylemi şikâyete bağlı bir suç olmaktan çıkardığınız ve gerekli caydırıcılığı sağlayacak cezai ve diğer önlemleri almadığınız sürece hane içi şiddet hem devam edecek hem de cezasız kalmayı sürdürecektir.

Yine, diyorsunuz ki “Israrlı takip suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olacak.” Tamam, devlet kimin takip ettiğini, rahatsız ettiğini, tehdit ettiğini, yaşam koşullarını zorlaştırdığını bilemez ama bir ceza verecekse de tehditle başlayan ve ölümle sona eren bu tehlikeli takibi sona erdirecek önlemleri alabilir.

Genel kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz Sayın Oğuzhan Kaya’nın.

Sayın Kaya, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OĞUZHAN KAYA (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, bireylerin maddi ve manevi varlığı ile onur ve haysiyetini korumak, onların toplum içinde saygın birer vatandaş olarak yaşamlarını sürdürebilmelerini temin etmek, böylelikle toplumsal barışı sağlamak devletlerin en önemli görevlerindendir. AK PARTİ iktidarları 2002 yılından bu yana reform niteliğinde birçok önemli düzenlemeyi yüce Meclisimize getirmiş ve yasalaştırmıştır. Yasama Meclisi olarak her konuda gerek aksayan yönlerin iyileştirilmesi gerek sistemin daha hızlı ve daha etkin çalıştırılabilmesi için kanun seviyesinde yapılması gereken düzenlemeleri istişare ederek gerçekleştiriyoruz. Kuşkusuz bundan sonraki süreçte de bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu kanun teklifi de Gazi Meclisimize arz edilirken bu şekilde görüşler alınarak hazırlanmıştır ve bugün de Genel Kurulda hep beraber görüşüyoruz.

Bu kanun teklifi 17 maddeden oluşmaktadır. Kısaca bu kanun teklifinde nelerin getirildiğine değinmek isterim. Kanun teklifiyle Türk Ceza Kanunu'nda takdirî indirim nedenleri 62’nci maddede düzenlenmektedir. Şimdiki düzenlemeye göre, Ceza Kanunu’nun 62’nci maddesinde sayılan nedenler yanında “gibi hususlar” denilerek tadadi yazım tercih edilmiştir. Bu düzenlemeyle takdirî indirim nedenleri belli konulara münhasır kılınarak tahdidi hâle getirilmekte ve maddenin uygulama alanı sınırlandırılmaktadır. Takdirî indirim nedeni olarak sadece failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri göz önünde bulundurulabilecektir. Failin pişmanlık içermeyen davranışları takdirî indirim nedeni olarak kabul edilmeyecektir. Failin salt indirim almaya yönelik duruşmadaki şeklî tutum ve davranışları takdirî indirim nedeni olarak dikkate alınmayacaktır. Failin kılık kıyafetine özen göstermesi, takım elbise giymesi, kravat takması gibi şeklî davranışları indirim nedeni olarak kabul edilmeyecektir. Takdirî indirim nedenlerinin uygulanması hâlinde bu durum gerekçeli kararda belirtilecektir.

Kadına karşı şiddette daha etkin mücadele edilebilmesi ve caydırıcılığın sağlanabilmesi amacıyla kadına karşı kasten öldürme fiilinin cezası müebbet iken ağırlaştırılmış müebbete, kasten yaralama ceza alt sınırı dört aydan altı aya, tehdit suçunun cezası altı aydan dokuz aya, işkence suçunun ceza alt sınırı üç aydan beş yıla ve eziyet cezası alt sınırı iki yıldan iki yıl altı ay hapse çıkarılmaktadır.

Kamu hizmetlerinden hakkından yararlanma hakkının engellenmesi suçunun konusunun sağlık hizmeti olması hâlinde verilecek ceza 1/6 oranına kadar artırılabilmektedir.

Israrlı takip suçu da müstakil bir suç olarak düzenlemektedir. Ve yine, ısrarlı şekilde fiziken takip etmek, haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak fiillerinin mağdurda ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da mağdurun kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olması gibi hâlleri suç olarak kabul edilmektedir.

Kanun teklifinde ısrarlı takip suçunun nitelikli hâlleri de düzenlenmiştir.

Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu, tutuklama nedeni olarak katalog suçlar kapsamında yer almaktadır.

Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu da CMK kapsamında kataloğa dâhil edilmekte ve uygulayıcı hâkim ve savcılar bakımından görünür hâle getirilmektedir.

Vekili bulunmayan şiddet mağduru kadınlara istemleri hâlinde baro tarafından ücretsiz avukat görevlendirilmesi de sağlanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

OĞUZHAN KAYA (Devamla) – Yine, bu düzenlemeyle hem kamu kurum ve kuruluşlarında hem de özel sağlık kuruluşlarında görev yapan sağlık çalışanları hakkında sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle soruşturma yapılabilmesi için Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulunun izni aranmaktadır. Bu Kurulun kararlarına karşı da Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilecektir.

Yine, sağlık çalışanlarının ödemek zorunda olduğu rücuya tabi tazminatlarla ilgili de bir sorumluluk rücusu bakımından Mesleki Sorumluluk Kuruluna yetki verilmekte ve bu Kurulun yapacağı değerlendirme sonucunda rücusuna karar verilen miktar bakımından ilgili sağlık çalışanına dönülmesi sağlanmaktadır.

Ben bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, kanunumuzun hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru cevap işlemi yok.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 4 arkadaşımızın 60’ıncı maddeye göre söz talebi var, onları karşılayacağım.

Sayın Tutdere…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, AK PARTİ’nin tütünle ilgili düzenlemelerinin yanlışlığına ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Başkanım.

Başkanım, bugün seçim bölgem olan Adıyaman’da kolluk kuvvetleri tarafından eş zamanlı olarak 3 adrese operasyon yapıldı ve bu operasyonda çok sayıda sarmalık kıyılmış tütün ele geçirildi. Ben buradan AK PARTİ’nin tütüne ilişkin getirmiş olduğu düzenlemelerin ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum ve iktidar partisini bu yasasını geri çekmeye davet ediyorum. Milletin alın terinden elinizi çekin. Süleyman Soylu’ya da açıkça çağrı yapıyorum: Fakir fukaranın, çiftçinin alın terinden, ekmeğinden elini çek, vatandaşı daha fazla mağdur etme diyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aygun…

40.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, buğday ve arpa taban fiyatının 7 liranın altında açıklanmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkanım.

Yaklaşan hasat dönemi gündemde ama hâlâ ne Bakanlıktan ne Toprak Mahsulleri Ofisinden ses yok. Çiftçimiz ses bekliyor. Buğday, arpa hasadı Çukurova’da 15 Mayıstan sonra başlayacak ama taban fiyat konusunda hiçbir şey yok ortada. Ziraat odalarının talebi… Şu anda 7 liranın altında olacak buğday ve arpa fiyatıyla çiftçinin üretimine dinamit konulacağı ortada. Şimdiden buradan sesleniyoruz: Yol yakınken taban fiyatı 7 liradan aşağı belirlemeyiniz. Bunu belirlerseniz gelecekteki bitkisel üretimin dibine dinamit koyarsınız. Aynı şekilde, hayvansal üretimi nasıl dinamitlediyseniz bitkisel üretime de sonunda noktayı koyarsınız. Bunun için bir an evvel aklınızı başınıza alın, Toprak Mahsulleri Ofisinde buğday ve arpanın taban fiyatını 7 lira altında açıklamayın diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kasap…

41.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Genel Kurulda görüşülen 323 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin sağlıkta şiddeti önlemeyeceğine ilişkin açıklaması

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bataklığı kurutmadan sivrisinekle uğraşıyoruz. Beş dakikalık muayene, Bakanlığın randevusuz hasta muayenesiyle ilgili genelgesi, birinci basamak sağlık hizmetlerinin hiç yerine konulması, eski Bakanın “On, yirmi dakika bile yetmez.” demesi, yeni Bakanın bu konuda hiçbir düzenleme yapma ihtiyacı duymaması, yurt dışına giden hekimlerin, TUS sınavına değil yabancı dil sınavına hazırlanan hekimlerin, özlük hakları konusundaki mağduriyetlerin ve 9 bin TL maaşla çalışan hekimlerin olması, SGK’nin mevcut politikalarıyla ve yaklaşımlarıyla insanlarımıza sağlık için fahiş fiyatları ödetmesi ve cezaların, yaptırımların yetersiz olması… Tüm bunları yan yana koyduktan sonra getirilen bu kanun teklifiyle sağlıkçılara ve hekimlere şiddetin önlenebileceğini sanıyor musunuz? Nereye varacağınızı zannediyorsunuz? Bataklıkla ilgili herhangi bir tedbir alınmamışken ve Bakanın, halef selef bakanların hiçbir şekilde bu konuda girişimde bulunmaması, bu göstermelik kanun teklifleriyle, komisyonda da dile getirdiğimiz şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Turan Aydoğan…

42.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, Nesin Vakfının hesaplarının bloke edilmesine ilişkin açıklaması

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aziz Nesin Vakfı uzun yıllardır küçük çocuklara, okuma sorunu olan, ekonomik problemi olan çocuklara hizmet eden bir vakıf, onların eğitimiyle ve hayata kazandırılmasıyla ilgilenen bir vakıf. Son günlerde olağanüstü bir problem yaşıyor; vakfın bütün hesapları bloke edilmiş bir durumda İstanbul Valiliği tarafından. Buradan sesleniyorum: Bu vakıftan maaş alanlar var, ücret alanlar var, çocukların beslenme, barınma gibi sorunları var. Eğer hukuki anlamda tartışılacak bir konu varsa hesapların tamamına neden bloke koyuyorsunuz? İstanbul Valiliğini sağduyulu olmaya çağırıyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birleşime bir dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.57

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

323 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam ve 109 Milletvekilinin Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4290) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporlarının (S. Sayısı: 323) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan 127 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un İslam İşbirliği Teşkilatı Polis İşbirliği ve Koordinasyon Merkezi Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2034) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 127)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayinde Gizlilik Dereceli Bilgilerin Karşılıklı Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/4161) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 313)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 11 Mayıs 2022 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.01



(x) 323 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.