TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

66’ncı Birleşim

15 Mart 2022 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Çanakkale Milletvekili Jülide İskenderoğlu’nun, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, sağlık emekçilerinin taleplerine ilişkin açıklaması

2.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Muğla Seydikemer’deki kadastro çalışmalarına ilişkin açıklaması

3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ve evlerinde elektrikli tıbbi cihaz kullanan hastaların elektrik faturalarına ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, şehit Ertuğrul Ulupınar’ın isminin mezun olduğu okula verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

5.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, sağlıkta şiddete ilişkin açıklaması

6.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Bandırma Eğitim ve Araştırma Hastanesinin Başhekiminin anestezi doktorlarına yönelik talimatına ve 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin açıklaması

7.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, hekimlerin sorunlarına ve taleplerine ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ve hekimlerin sorunlarına ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ve Cumhurbaşkanının açıkladığı sağlık çalışanlarına yönelik düzenlemeye ilişkin açıklaması

10.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

11.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, 2021 yılı içerisinde Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde gerçekleştirilen yatırımlara ilişkin açıklaması

12.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, Türkiye’nin yerli ve millî savunma sanayisine ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin açıklaması

14.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin açıklaması

15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

16.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk’un, zamlara ilişkin açıklaması

17.- Tokat Milletvekili Yücel Bulut’un, Tütün İhracatçıları Birliğinin belirleyeceği tütün fiyatına ilişkin açıklaması

18.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Adalet Bakanlığı tarafından yapılan görevde yükselme ve unvan mülakatlarına ilişkin açıklaması

19.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, çiftçilerin beklentilerine ilişkin açıklaması

20.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Hükûmetin pandemi dolayısıyla getirdiği müzik yasağına ilişkin açıklaması

21.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, zeytinliklerin madenciliğe açılmasına ilişkin açıklaması

22.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ve Cumhurbaşkanının doktorları hedef alan sözlerine ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Rümeysa Kadak’ın, İBB tarafından kesilen çınarlara ilişkin açıklaması

24.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman Uzunköy’ün yol ve köprü sorununa ilişkin açıklaması

25.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, PKK tarafından Ankara Kızılay Güvenpark’ta düzenlenen saldırının yıl dönümüne, 14 Mart Tıp Bayramı’na, Cumhurbaşkanının doktorları hedef alan konuşması ile “sağlık çalışanlarına müjde” olarak açıkladığı vaatlere, İstanbul Esenyurt’ta bulunan Akçaburgaz Mahallesi’nin eğitim alanındaki sorunlarına ve kamuda iş yapan müteahhitlere yönelik düzenlemeye ilişkin açıklaması

26.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, İstiklal Marşı’nın kabulünün 101’inci yıl dönümüne, PKK-PYD tarafından Ankara Güvenpark’ta düzenlenen saldırının yıl dönümüne, 14 Mart Tıp Bayramı’na, şehadetinin seneidevriyesinde Talat Paşa’yı rahmet ve minnetle andıklarına, Yemen’in başkenti Sana’da bulunan Türk Şehitlik Anıtı’na düzenlenen saldırıya ve 23 Yaş Altı Avrupa Güreş Şampiyonası’nda Millî Takım’ımızın elde ettiği başarılara ilişkin açıklaması

27.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na, rehin tutulan Selçuk Mızraklı ve İdris Baluken’in Tıp Bayramı’nı kutladığına, sağlıkta şiddete, Bandırma Eğitim ve Araştırma Hastanesinin Başhekiminin grevdeki doktorlara yönelik sözlerine, gıda krizi tehlikesine, iktidar partisinin kaymakam, müftü ve jandarmayla seçim çalışması için gittiği Siirt’te köylüleri tehdit ettiğine ve kadın cinayetlerine ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na, Cumhurbaşkanının sağlık çalışanları ile muhtarlara verdiği sözleri tutmadığına ve İstanbul Milletvekili Rümeysa Kadak’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, 14 Mart Tıp Bayramı’na, İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 101’inci yıl dönümüne ve Cumhurbaşkanının açıkladığı sağlık çalışanlarına yönelik düzenlemeye ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın İYİ Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz’ın, Mersin’de gazetecilere yapılan saldırılara ilişkin açıklaması

35.- Samsun Milletvekili Bedri Yaşar’ın, Yeniçağ gazetesi temsilcisi İbrahim Akkuş’a yapılan saldırıya ilişkin açıklaması

36.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlü’nün, Osmaniye’nin Kadirli ilçesindeki Ahmet Kastal Caddesi’ndeki trafik sorununa ilişkin açıklaması

37.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, Adana’nın Yüreğir ilçesine bağlı Kazım Karabekir Mahallesi’ndeki kentsel dönüşüm nedeniyle vatandaşların yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa halkının sorunlarına ilişkin açıklaması

41.- Ankara Milletvekili Şenol Sunat’ın, 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde İYİ Parti Grubu adına yaptığı konuşması sırasında sarf ettiği bazı ifadeleriyle ilgili düzeltmede bulunmak istediğine ilişkin açıklaması 

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel hakkında yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında tezkeresinin (3/1849) Cumhurbaşkanlığına iade edildiğine ilişkin tezkeresi (3/1891)

B) Önergeler

1.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, (2/3524) esas numaralı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/162)

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, TÜRK TELEKOM’un özelleştirme işlemlerinde oluşan şaibeli durumlar ile bunların Türk milletine yüklediği maliyetin incelenmesi, kullanılan kredilerdeki şüpheli durumların araştırılması, söz konusu özelleştirme sonucunda devletin zarara uğramasına sebep olan ihmaller ile bu ihmallere sebep olan görevlilerin tespit edilmesi, dört yıl sonra kamuya bedelsiz olarak devredilecek bir varlığın Türkiye Varlık Fonu tarafından satın alınmasının arkasında yatan gerçek sebeplerin açığa çıkarılması amacıyla 15/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 15 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Necdet İpekyüz ve arkadaşları tarafından, halk sağlığının ve sağlık emekçilerinin sorunlarının incelenmesi amacıyla 15/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 15 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, sağlık çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/5685) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 15 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir ve 36 Milletvekilinin Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4212) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 316) (x) 316 S. Sayılı Basmayazı 9/3/2022 tarihli 65'inci Birleşim Tutanağı'na eklidir.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uganda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1458) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 178)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, TBMM Personeli ve Emeklileri Biriktirme, Dayanışma ve Yardım Sandığına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç'in cevabı (7/58616)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Hukuk Hizmetleri Başkanlığına yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç'in cevabı (7/58617)

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Bazı çalışanlara mobbing uygulandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç'in cevabı (7/58618)

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Hukuk Hizmetleri Başkanlığına tahsis edilen araca ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç'in cevabı (7/58619)

 

 

5.- Van Milletvekili Murat Sarısaç'ın, yaşayan diller ve lehçeler dersine dair verilere,

- Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ'ın, ana dilde eğitim hizmeti talebine ve Kürtçe öğretmeni atamalarına,

- Şanlıurfa Milletvekili Nusrettin Maçin'in, 2012 yılından itibaren Kürtçeyi seçmeli ders olarak seçen kişi sayısına ve Kürtçe öğretmeni atamalarına,

- Batman Milletvekili Necdet İpekyüz'ün, Türkiye'de yok olma tehlikesinde olan anadillere ve anadilde eğitime,

- Bingöl Milletvekili Erdal Aydemir'in, kaybolmaya aday diller arasında gösterilen Zazaca ile ilgili yapılan çalışmalara,

- Antalya Milletvekili Kemal Bülbül'ün, Erzurum'da bir kuran kursunda yaşandığı iddia edilen olaylarda adı geçen kişilere uygulanan yaptırımlara,

- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Bakanlığın öğrenci başına yaptığı harcamaya,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in cevabı (7/58684), (7/59308), (7/59312), (7/59571), (7/59572), (7/59672), (7/59677)

6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın'ın, Kuzey Marmara Otoyolu Projesi’nin bazı kesimlerinde gerçekleşen ek maliyet artışına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu'nun cevabı (7/58699)

7.- Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz'ın, 2020-2021 eğitim ve öğretim yılında ilkokul ve lise düzeyinde öğrencilerin devamsızlık durumuna,

- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir'in, otizmli çocukların eğitime erişimlerine,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in cevabı (7/59052), (7/59054)

8.- İzmir Milletvekili Bedri Serter'in, İzmir'de OSB'ler içinde yer alan özel eğitim kurumlarına ve OSB dışı mesleki ve teknik eğitim okullarına ayrılan ödenek miktarına,

- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, Kürtçeyi seçmeli ders olarak seçen kişi sayısına ve Kürtçe öğretmeni atamalarına,

- Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran'ın, Batman'da bulunan bir okulun müdürüne yönelik şikayetlere,

- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün, Denizli'deki fen liselerinin kontenjanlarının boş olmasına,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in cevabı (7/59055), (7/59314), (7/59671), (7/59673)

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal'ın, öğretmen atamalarına,

- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki'nin, 2020-2021 eğitim-öğretim yılında Kurmanca ve Zazaca seçmeli derslerini seçen öğrencilere,

- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm'ün, özel eğitim kurumlarında görevli öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesi talebine,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in cevabı (7/59056), (7/59057), (7/59309)

 

 

 

10.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi'nin, Amasya ilinde Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli personel istihdamına ve kurum binalarının engelli kullanımına uygunluğuna,

Balıkesir ilinde Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli personel istihdamına ve kurum binalarının engelli kullanımına uygunluğuna,

Çanakkale ilinde Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli personel istihdamına ve kurum binalarının engelli kullanımına uygunluğuna,

Kocaeli ilinde Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli personel istihdamına ve kurum binalarının engelli kullanımına uygunluğuna,

Antalya ilinde Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli personel istihdamına ve kurum binalarının engelli kullanımına uygunluğuna,

Çorum ilinde Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli personel istihdamına ve kurum binalarının engelli kullanımına uygunluğuna,

- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün, fen liseleri ve sosyal bilimler liselerinin kontenjanlarının boş olmasına,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in cevabı (7/59409), (7/59410), (7/59411), (7/59412), (7/59413), (7/59414), (7/59675)

15 Mart 2022 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşimini açıyorum.(x)

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü münasebetiyle söz isteyen Çanakkale Milletvekili Sayın Jülide İskenderoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın İskenderoğlu. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Çanakkale Milletvekili Jülide İskenderoğlu’nun, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

JÜLİDE İSKENDEROĞLU (Çanakkale) – Binlerce Mehmet şehit oldu, binlerce Mehmet toprak oldu; toprak bize vatan oldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, dile kolay, her şeyden sakındıkları, gözleri gibi baktıkları evlatlarını vatana kurban olsunlar diye saçlarına kınalar yakıp Çanakkale’ye gönderdi analar geriye dönmeyeceklerini bile bile. O kınalı kuzuların her biri Çanakkale’de yıkılmaz kale, bükülmez bilek, geçilmez duvar oldu yüz yedi yıl önce. Kendi hayatları, hayalleri, umutları vardı; her biri Çanakkale’de Mehmet oldu, Mehmetçik oldu. Mehmetçik bir hilal uğruna en değerli varlığını, canını ortaya koydu. Bir millet burada birlik oldu, Çanakkale geçilmez oldu. Gazi Mustafa Kemal’in hatıralarındaki şu satırları düşünün: “Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre yani ölüm muhakkak.”

Çanakkale, Türkiye’dir. Çanakkale’ye, şehitliklere giden herkes derin bir hüzün, haklı bir gurur duyar; her yerde, tek bir mezar taşının altında yüzlerce şehidimiz yatar. Şehitliğimizi ziyarete gelen çocuklar, gençler sorarlar: “Burada kim yatıyor?” Bir şehit mezarında Edirneli Hasan, Denizlili Ahmet, Sivaslı Mehmet, Erzincanlı Kazım, Diyarbakırlı Memo, Balıkesirli Mehmet, Kosovalı Muhammet koyun koyunadır; kısacası, Çanakkale şehitliklerinde Türkiye yatar.

Çanakkale, vatan müdafaasında omuz omuza mücadele edip şehit olunca koyun koyuna yatan hepimizin dedesinin emaneti Türkiye’dir. Onların derdi, şehit İbrahim Naci’nin günlüğünde dediği gibi: “Şehit olmaktan korkmuyorum; bir mezar taşım bile olmayacak, unutulmaktan korkuyorum.” Biz aziz şehitlerimizi unutturmayacağız, asla unutmayacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ecdat bize çok kutlu bir miras bıraktı, al bayrağı ve bu cennet vatanı. Bu aziz vatanın her bir köşesinde hizmet etmek bizler için büyük bir şeref ancak biz Çanakkale’yi temsil etmekten ayrı bir onur, büyük bir gurur duyuyoruz. Her sabah güneşin ilk ışıklarının vurduğu şüheda topraklarına bakarken omzumuzda kahraman ecdada olan borcumuzu hissediyoruz. Cumhuriyetin ön sözünün yazıldığı topraklardır Çanakkale. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın özel ilgi ve hassasiyetiyle AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde Çanakkale Savaşı’nın yaşandığı Gelibolu Yarımadası âdeta yeni baştan ihya edildi. Gerçek şüheda kabristanları ortaya çıkarıldı, anıt ve mezarlıklar yeniden düzenlendi. Her yıl yüz binlerce vatandaşımızın ziyaret ettiği tarihî alan, gerek dönemin izlerini taşımasıyla gerekse son teknolojinin kullanıldığı müze ve simülasyon merkeziyle bu destanın nesiller boyunca aktarıldığı dev bir açık hava müzesi hâline getirildi. Her biri tarihin izlerini taşıyan Bigalı köyündeki Atatürk Evi, Bayramiç’te hemşehrimiz olmasıyla övündüğümüz Mehmet Akif Ersoy’un çocukluğunun geçtiği ev, Ezineli Yahya Çavuş’un evi, Bigalı Mehmet Çavuş’un evi, Anadolu Hamidiye Tabyaları ve daha nicelerini restore ederek hizmete açtık ve nihayetinde, dünya literatürüne “Çanakkale” adını bir kez daha yazdıracak, her bir detayıyla ayrı ayrı gurur vesilesi olan 1915 Çanakkale Köprüsü’nün açılışını bu özel günde gerçekleştiriyoruz. Toplam geçiş uzunluğu 4.608 metreye ulaşan köprümüz, kendi alanında dünyanın ilk sıralarında yer alıyor. Köprünün 2.023 metrelik orta açıklığı cumhuriyetimizin 100’üncü yılını, 318 metrelik çelik kuleleri Çanakkale Deniz Zaferi’nin kazanıldığı 3’üncü ayın 18’ini yani 18 Mart gününü, kırmızı beyaz rengiyse al bayrağımızı temsil ediyor. Ülkemizin göz bebeği, tarihimizin ön sözü Çanakkale’mizi bir kez daha tarihe yazdıracak bu dev eserin açılışına Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tüm milletvekillerimizi ve tüm halkımızı davet ediyoruz.

18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıl dönümünde başta Anafartalar kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Çanakkale şehitlerimiz, ebediyete intikal etmiş gazilerimiz olmak üzere vatan savunmasında canlarını feda etmiş bütün aziz şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyor, bu şanlı zaferin 107’nci yılını bir kez daha kutluyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Sefer Aycan’a aittir.

Buyurun Sayın Aycan. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

14 Mart 1827, Türkiye’de modern tıp fakültesinin kurulması ve tıp eğitiminin başlangıcıdır. 14 Martın ilk anılması da 14 Mart 1919’a denk gelir. O gün, İstanbul, İngilizler tarafından işgal altındadır. İşte, o gün Tıbbiyeliler işgale direnmeye azmetmişlerdir; bayraklarını çekmişler, kimsenin sokağa çıkamadığı günde Tıbbiyeliler işgali lanetlemiş, işgal için eylem yapmıştır yani 14 Mart bizim günümüzdür, millî bir gündür, millî tarihimizdir, Tıbbiyelilerin tarihidir. Tıbbiyeliler, Sivas Kongresi’nde var olan kişilerdir, cumhuriyeti kuran iradedir yani Tıbbiyeliler millîdir, vatanseverdir; Türk Tabipleri Birliği yöneticilerinin aksine, daima devletinin, milletinin yanında ve hizmetindedir. Tıbbiyeliler, devletine sadık, insan sevgisiyle dolu ve görev aşkıyla, özveriyle çalışan kişilerdir. Bugün bu gururu yaşıyoruz; tabii ki modern tıp fakültesinin kurulmasından bugüne geçen sürede tıbbiye çok ciddi mezunlar vermiş ve tıp doktorları, Türkiye’nin doktorları tüm dünya tarafından kabul edilen doktorlar hâline gelmiştir. Bu gurur hepimizindir, bununla mutluyuz, bayram ediyoruz.

Tabii, 14 Martla birlikte Türkiye’nin sağlık sorunlarını da konuşuyoruz, tıp eğitiminin sorunlarını da konuşuyoruz, sağlık mesleğinin, uygulamanın sorunlarını konuşuyoruz, sağlık hizmetlerini konuşuyoruz. Elbette sorunlarımız vardır ama bu sorunlar çözülmeyecek sorunlar değildir, hep birlikte bu sorunların üstesinden de gelebiliriz. Tıp eğitimi zordur, tıp fakültesine girmek zordur, bitirmek çok daha zordur; herkesin de harcı değildir. Tıpta uzmanlık dünyanın en zor sınavıdır, sınavı kazanmak zordur, uzman olmak çok çok daha zordur. Hekimlik fedakârlıktır, iki günde kırk sekiz saatin otuz altı saatini hastanede geçirmek, hastaların başında hizmet aşkıyla yanmaktır, özveri mesleğidir. Tıp fakülteleri özel kuruluşlardır, bunlara sahip çıkmak lazım. Buralar eğitim kurumlarıdır. Tıp mesleği ustalık çıraklıkla öğrenilen bir meslektir. Onun için, tıp fakültesi hastanesi var olmalıdır, her şeye rağmen var olmalıdır ve yaşatılmalıdır. Orası herhangi bir, sıradan hastane değildir, hizmet hastanesi değildir; orası bir eğitim ve araştırma merkezidir. Onun için, buna destek olmak, bunları kuvvetlendirmek ve sorunlarını da halletmek gerekir.

Sağlık hizmetlerinin sorunları vardır. Sağlık hizmetleri bugün gelinen noktada sıkıntılı bir konumdadır ama bu nokta, hekimlerin oluşturduğu bir sorun değildir. Maalesef, bugün, sağlık hizmeti, alınıp satılan, ticari bir meta, hastaneler ise işletme hâline gelmiştir, hekim ile hasta arasına para girmiştir. Evet, dünyanın her yerinde sağlık hizmetleri pahalıdır, Türkiye’de de pahalıdır ama bu pahalılık hekimlerden kaynaklanan bir sorun değildir. Evet, tıp mesleği en kalifiye eğitim görmüş kişilerin yaptığı bir meslektir, sağlık hizmeti pahalı bir hizmettir. Biz de “Keşke hekim ile hasta arasına para meselesi girmese.” deriz; keşke öyle olmasa, para konuşulmasa, paranın konuşulmadığı, her insanın istediği sağlık hizmetini istediği gibi aldığı bir sağlık hizmeti işleyişi olsa ama dünyada liberal ekonomik sistem sağlık hizmetini tamamen kontrol altına almış ve finanse etmektedir ve maalesef, sağlık hizmeti, alınıp satılan meta hâline gelmiştir. Keşke böyle olmasa, sağlık hizmeti herkese verilen, insanların sağlığını koruyan, geliştiren ve tedavi eden bir yaklaşımla ele alınsa; biz bunu istiyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak tabii ki tüm hekimlerimizin sorunlarını biliyoruz.

Hekimlik fedakârlık isteyen bir meslektir. Sanıldığının aksine, hekimler ve sağlık personeli çok düşük ücret almaktadır, öyle yüksek ücretler almamaktadır. Yeni göreve başlamış bir hekimin maaşı 8.500 liradır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

SEFER AYCAN (Devamla) – Tamamlıyorum.

Ama sorun sadece maaş değildir. Biz hekimin itibarını, saygınlığını kazanmasını istiyoruz. Hekim, saygın bir kişidir ve saygı görmeyi hak eden kişidir. Onun için, paradan çok, hekimin itibarını, saygınlığını tekrar kazanması gerektiğine inanıyoruz. Elbette çok sorunumuz var, bu sorunların hepsi çözülebilir sorunlardır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi, tüm sağlık personeline saygı duyuyoruz, özveriyle çalışan tüm sağlık personelini takdir ediyoruz, sağlık personeliyle ilgili, maaşlarıyla ilgili ya da özlük haklarıyla ilgili yapılacak her düzenlemeyi desteklemeye varız.

Hepinize sağlıklı günler diliyorum; sağ olun, var olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü münasebetiyle söz isteyen Çanakkale Milletvekili Sayın Muharrem Erkek’e aittir.

Buyurun Sayın Erkek. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Evet, Birinci Dünya Savaşı başladıktan kısa bir süre sonra itilaf devletleri Çanakkale Boğazı'na saldırdılar. Çanakkale'de çok önemli bir cephe açıldı ve 18 Mart 1915’te işgal donanması Çanakkale Boğazı'na girerken burnunu ilk sokan zırhlı Agamemnon zırhlısıydı. Bu, Anadolu'ya verilen önemli bir mesajdı. Agamemnon'u hepimiz tanıyoruz; yine Çanakkale'nin tarihî topraklarında gerçekleşen Troya Savaşı'ndaki kişi. Evet, o zırhlı Boğaz’a ilk giren zırhlıydı. Ne güzel söylemiş Mehmet Akif:

“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların, yükleniyor dördü beşi.

Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvamıbeşer,

Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.”

Evet, Çanakkale cephesi çok farklı bir cepheydi ve bizim açımızdan var olmak ya da yok olmak anlamına geliyordu. Gencecik bir nesli Çanakkale toprakları bağrına bastı; askeri, mekteplisi, Tıbbiyelisi, çiftçisi, genci, kadını vatan savunması için Çanakkale’de bir araya geldi ve bugün de Çanakkale’nin tarihî topraklarında yan yana yatıyorlar.

Anafartalar kahramanı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk için de askerlik hayatında Çanakkale’nin çok önemli, özel bir yeri vardı. Atatürk’ün doğum yeri Gelibolu Tarihî Yarımadası’ndaki Kemalyeri kabul edilir. Gazi Mustafa Kemal’i de bütün dünya Çanakkale’de tanımıştır. Çanakkale’de Büyük Komutan Gazi Mustafa Kemal’in etrafında birleşen kadrolar daha sonra Kurtuluş Savaşı’nda da bir araya gelecekler ve daha sonra da bu yüce Meclisin çatısı altında ve genç Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırma mücadelesinde de birlikte çalışacaklardı. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında yani Gazi Meclisin ilk döneminde Çanakkale cephesinde görev yapmış 25 milletvekili yer alıyordu, ikinci döneminde bu sayı 36’ya çıktı yani Çanakkale cephesinde büyük bir vatan savunmasını gerçekleştirenler, kahramanlık destanını yazanlar işte siyaset sahnesinde de Mecliste de yine Türkiye için mücadelelerini verdiler.

Çanakkale aynı zamanda bir centilmenler savaşıydı. Hayatının önemli bölümü cephelerde geçmiş büyük bir kumandan ama aynı zamanda büyük bir devlet adamı ve barış insanı olan Gazi Mustafa Kemal 1934 yılında tüm dünyaya tarihin en önemli mesajını yine Çanakkale’yle, Çanakkale savaşlarıyla veriyordu: “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar, burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” (CHP sıralarından alkışlar) Evet, bu mesaj dünya tarihindeki en anlamlı barış mesajıdır ve Çanakkale ruhu da işte budur, büyük bir kahramanlığın yanında kardeşlik ve barıştır.

Bu vesileyle, 18 Martı büyük bir gururla kutluyor, ebediyete intikal eden tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi büyük bir vefayla ve saygıyla anarak yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP, AK PARTİ ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

İlk söz, Sayın Çelebi...

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, sağlık emekçilerinin taleplerine ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sağlık emekçilerimizin talepleri şunlardır:

1) Emekliliğe yansıyan, yoksulluk sınırı üzerinde temel ücretin verilmesi.

2) Ek göstergelerin 3600’den 7200’e kadar kademeli olarak yükseltilmesi.

3) Etkili ve caydırıcı, yeni bir sağlıkta şiddeti önleme yasasının çıkarılması.

4) Bütüncül bir meslek hastalıkları yasası çıkarılması.

5) Asistan hekimler başta olmak üzere, uzun süreli ve angarya çalışmanın kaldırılması.

6) Veteriner hekimlerin de yapılacak yasal düzenleme ve maaş iyileştirmelerinden faydalanması.

7) Kadrolu, güvenceli istihdam.

8) Karar alma mekanizmalarında yer alma.

9) İnsanca yaşamaya yetecek emekli maaşı.

10) Özel sağlık kuruluşlarında ciro baskısına, taşeronlaştırmaya, güvencesiz çalışmaya son verilmesi.

Bu taleplere kulak verilmeli diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Girgin…

2.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Muğla Seydikemer’deki kadastro çalışmalarına ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığına: Muğla ili Seydikemer ilçesine bağlı mahallelerin neredeyse tamamında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 8’inci maddesi kapsamında çalışmalar yapılmış olup, çalışmalar sonucunda taşınmazlar hazine adına tespit edilmiş, içinde bulunanlar belirlenmiş, askı listeleri kesinleşmiştir.

Hazine adına tescil edilmiş olan taşınmazlar, vatandaşların uzun yıllardan bu yana kullandıkları, kendilerine ait arazilerin kenarlarında bulunan veya atadan kalma yerlerdir. Vatandaşlara tarım arazilerini ihaleye çıkmadan satın alma imkânı sağlayan mevzuat uyarınca yapılabilecek başvuruların süreleri de bitmiştir. Bu nedenle, Kadastro Kanunu’nun geçici 8’inci maddesi kapsamında hazine adına tescil edilmiş olan bu taşınmazlar herkese açık ihaleyle satılabilecektir. Maddi güçleri elvermeyen vatandaşlarımızın uzun yıllardan bu yana kullandıkları atadan kalma arazileri almalarını kolaylaştıracak güncel düzenlemeler yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

3.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ve evlerinde elektrikli tıbbi cihaz kullanan hastaların elektrik faturalarına ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

14 Mart Tıp Bayramı, başta hekimlerimiz olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımız için kutlu olsun.

Başta ALS hastaları olmak üzere tıbbi cihazlara bağlı olarak yaşamak zorunda olan hastaların elektrik faturalarında yaşanan artış, hastaları ve hasta yakınlarını zor durumda bırakmaktadır. Bu tür tıbbi cihazlar kullanan hastalarımızın elektrik faturalarında, alt limit olarak düşünülen 210 kilovatsaat uygulamasının kullandıkları cihazların elektrik tüketimi göz önünde bulundurularak yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın Sağlık Bakanlığıyla imzalayacağı bir protokolle ALS, astım, KOAH ve benzeri hastalarımızın evlerinde cihaz kullananlara yönelik elektrik kullanım tutarının iyileştirilmesi hastalarımızı ve hasta yakınlarını ziyadesiyle memnun edecektir.

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

4.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, şehit Ertuğrul Ulupınar’ın isminin mezun olduğu okula verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu toprakları kanlarıyla vatan yapan, milletimiz uğruna canlarını hiçe sayan, ay yıldızlı al bayrağımız şanla dalgalansın diye sıradağlar gibi duran aziz şehitlerimiz Türk milletinin şeref ve namus nişanesi olmuşlardır. Milletimizin necip evlatlarının adlarını ve anılarını yaşatmak, gelecek nesillere onların ışığını ve emanetlerini aktarmak adına, 8 Ocak 2022’de Şanlıurfa Akçakale hudut hattında bölücü alçak teröristlerce döşenen EYP’nin infilak ettirilmesi sonucu şehit olan, geçmiş dönem MHP Gülnar İlçe Başkanımızın oğlu Ertuğrul Ulupınar kardeşimizin isminin en son mezun olduğu okul olan Gülnar Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesine verilmesini talep ediyor; bu vesileyle şehitlerimizi rahmetle, minnetle, saygıyla anıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…

5.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, sağlıkta şiddete ilişkin açıklaması

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye’de sağlık çalışanlarına yönelik şiddet dur durak bilmiyor. Canımızı emanet ettiğimiz sağlıkçılara artık cinayete teşebbüs boyutuna varan saldırılar düzenleniyor. AKP, iktidarda olduğu yirmi yılda sağlıkta şiddete yönelik caydırıcı bir yasa çıkaramadı, CHP’nin tekliflerini de reddetti. 2018’de “Sağlık çalışanlarına kalkan elleri affetmek mümkün değil.” denildi ama dört yıldır bir yasayla ete kemiğe büründürülmedi.

Dün, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla yine bir dizi vaat açıklandı; bunların takipçisi olacağız, lafta kalmasına müsaade etmeyeceğiz. Sağlıkta etkin şiddet yasasının bir an önce Meclis gündemine gelmesini istiyoruz. Sağlık emekçilerinin mesleklerini emekliliklerine de yansıyan ücretlerle ve şiddetten uzak bir ortamda yapmaları için sonuna kadar mücadele edeceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arık...

6.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Bandırma Eğitim ve Araştırma Hastanesinin Başhekiminin anestezi doktorlarına yönelik talimatına ve 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Ne duruyorsunuz, şunu hemen paketleyin, hemen alın şunu.” Sayın milletvekilleri, paketlenmesi istenen uyuşturucu baronu değil; tacizci, tecavüzcü değil; katil, terörist değil. Paketlenmesi istenen, 14 Mart Tıp Bayramı’nda çalışma koşullarının iyileşmesini, sağlıkta şiddetin önlenmesini, Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nin geri çekilmesini isteyen anestezi doktorları. “Paketleyin hemen şunu.” diye talimat veren de doktorlara “Giderlerse gitsinler.” diyene şirin gözükmek isteyen, hoş gözükmek isteyen Bandırma Eğitim ve Araştırma Hastanesinin Başhekimi.

Sevgili meslektaşlarım, hiç üzülmeyin, paketlenip gidecek olanlar bu iktidar ve onların liyakatsiz bürokratları.

14 Mart Tıp Bayramı’nız kutlu olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İlhan.

7.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, hekimlerin sorunlarına ve taleplerine ilişkin açıklaması

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Doktorlarımız uzunca bir süredir grev yapıyorlar ama Hükûmet sanki ortada hiçbir sorun yokmuş gibi üç maymunu oynamaya devam etmektedir.

Hekimlerimiz bir türlü önüne geçilemeyen sağlıkta şiddet, ağır çalışma koşulları, uzun çalışma süreleri ve yoksulluk düzeyine gelmiş gelir düzeyleriyle tükenmişlik sendromu yaşamaya başladılar ve artık dayanacak güçleri de kalmadı. Bu olumsuz tabloyu sadece siyasetçiler değil, tüm ülke olarak görmemiz lazım.

Bakınız, hekimlerimiz diğer dünya ülkelerine kıyasla neredeyse en az maaşı alıp en fazla şiddete uğrayan bir konumdalar. Bu sebeple hekimlerimizin makul ve haklı talepleri olan toplum sağlığının korunmasına yönelik birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi, çalışma ortamlarının iyileştirilmesi, sağlıkta caydırıcı bir şiddet yasası çıkartılması, sağlık çalışanlarının ücretlerinde en az yüzde 50’lik bir iyileştirme yapılması ve diğer hususlarda zaman kaybetmeksizin TBMM olarak harekete geçmemiz sağlıklı ve mutlu yarınlar yaşayabilmemiz için büyük önem arz etmektedir.

BAŞKAN – Sayın Emecan…

8.- İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ve hekimlerin sorunlarına ilişkin açıklaması

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Dün 14 Mart Tıp Bayramı’ydı fakat bu anlamlı gün AKP iktidarında bayram olmaktan çıktı ve yine bayram tadında kutlanamadı. Hekimler özlük haklarını alamıyorlar, saygınlıklarını kaybettiler, şiddet görüyorlar. 2021 yılında 364 sağlık çalışanı görevi başındayken şiddete maruz kaldı. Bu saldırılar son bir yılda yüzde 62 arttı yani bu sistem bizleri, ailelerimizi koruyan hekimlerimizi koruyamıyor ve hekimlerimiz dün bu sisteme karşı, kötü çalışma koşullarına karşı alanlardaydı. Bizler haklarını almak için direnen bütün hekimlerimizin yanındayız. Onlar bir yere gitmiyorlar, siz gideceksiniz. Sağlık çalışanlarımızın huzurla, güvenle çalışacakları bir Türkiye sözüyle tüm hekimlerimizin 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

9.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ve Cumhurbaşkanının açıkladığı sağlık çalışanlarına yönelik düzenlemeye ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son derece kutsal bir görev icra eden değerli hekimlerimizin ve sağlık hizmetlerini halkımıza ulaştırmada büyük bir özveriyle görev alan tüm sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutluyorum. Salgın dolayısıyla hayatını kaybeden hekimlerimize ve sağlık çalışanlarımıza Allah'tan rahmet, hasta olanlara acil şifalar diliyorum.

Türkiye, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliğinde, yirmi yıllık AK PARTİ iktidarında sağlık alanında âdeta çağ atlamıştır; “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla tüm sağlık altyapısını yenilemiştir. Devletimiz, hekimlerimiz ve tüm sağlık çalışanlarımız için her zaman en iyisini yapmanın gayreti içinde olmuştur. Bu kapsamda, Sayın Cumhurbaşkanımızın dün açıkladığı sağlık çalışanlarına yönelik iyileştirmeler içeren 5 maddelik düzenlemenin hekimlerimize ve tüm sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bülbül...

10.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, süt üreticileri zor durumda. 2017 yılında süt 1 lirayken yemin çuvalı 38 liraydı. 2022 yılında sütün litresi 4 lira 70 kuruş, yemin çuvalı ise 300 lira. Yani sütün fiyatı 4,5 kat artarken yemin fiyatı 8 kat arttı. Dünya standartlarına göre 1 kilo sütle 1,3 kilo yem alınması gerekli ama bizde 1 kilo sütle 800 gram yem alınabiliyor. Çiftçilerimiz sütten kazandığı parayla 1 kilo yem bile alamıyor. Gübre yüzde 400, mazot yüzde 200, elektrik yüzde 125, yem yüzde 130 arttı. Bu zamlar sonrası bütün üreticiler zarar ediyor, hayvanlarını kesime gönderiyor. Çark artık dönmüyor. Tarlada ürün, cepte para kalmadı. Ülkenin her kesimi isyanda. Elektrik, doğal gaz, mazot, benzin, yağ; her şeye zam, zam, zam. Çiftçi, esnaf, emekli, emekçiler, gençler isyanda. Bu düzen değişmeli, değişecek. Geliyor gelmekte olan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Karahocagil...

11.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, 2021 yılı içerisinde Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde gerçekleştirilen yatırımlara ilişkin açıklaması

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Teşekkür ederim Başkanım.

2021 yılı içerisinde liderimiz Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde gerçekleştirdiğimiz yatırımları anlatmaya devam ediyorum. Her türlü desteği verdiğimiz, önündeki tüm engelleri kaldırdığımız, üretim programlarına entegre ettiğimiz mesleki liselerimiz 2021’de 750 milyon Türk lirası üretim geliri sağladı. 1.248 engelli öğretmenimizin ve ocak ayındaki 15 bin öğretmenimizle toplam 36.407 öğretmenimizin atamalarını gerçekleştirdik.

295 kültür varlığı ve vakıf eseri restore edildi. Yeni Türkiye fotoğrafının en belirgin görüldüğü eserlerden biri olan Atatürk Kültür Merkezi’nin açılışını gerçekleştirdik.

Biz hizmet kervanıyız, biz Cumhur İttifakı’yız, biz AK PARTİ’liyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz bu yüce milletin bağrından çıkmış, sadece millete borcu olan bir hareketiz. Biz mazlumların, mağdurların, ümmetin kurduğu Türk milletiyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaya…

12.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kaya’nın, Türkiye’nin yerli ve millî savunma sanayisine ilişkin açıklaması

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Karabağ zaferinde büyük rol oynayan Bayraktar SİHA’lar için “Erdoğan’ın Katil ‘Drone’u” manşeti atan Alman Bild gazetesi aynı SİHA’ların Ukrayna’da kullanılması hakkında “umudun silahı” tanımını yaptı. Bu yaklaşım, etrafımızdaki siyasi ve askerî çatışmalardan dolayı ülkemize dönük çeşitli riskler, tehlikeler ve tehditlerin hangi boyuta geldiğinin göstergesidir. Bunlara karşı asil milletimizin egemenliğini ve bağımsızlığını koruyabilmemiz, cennet vatanımızın savunmasını yapabilmemiz için yerli, millî ve güçlü bir savunma sanayisine sahip olmamız gerekmektedir.

Şu anda tüm dünya ülkelerinin çekindiği, özendiği, saygı gösterdiği savunma sanayisine sahibiz. Yerli ve millîlik oranımız yüzde 20 seviyesinden yüzde 80 seviyelerine çıkmıştır. Bununla birlikte dünya diplomasisinde ülkemiz stratejik bir konuma gelmiştir, diplomasinin ve çözümün merkezi konumundadır.

Geleceğin güçlü Türkiyesi için çok çalışacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

13.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ülkemizde 14 Mart 1827’de Tıbbiye Mektebi açılmış. İstanbul’un işgalini protesto için toplanan genç hekimler 14 Mart 1919’da ilk defa Tıp Bayramı’nı kutlamıştır. Bu vesileyle gece gündüz, salgın afet, bayram tatil demeden büyük bir özveriyle insanların daha sağlıklı yaşaması için mücadele eden; Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Kocatepe’de ateş hattında insan hayatı kurtaran; coronavirüse karşı hasta başında şehit olan Murat Dilmener, Cemil Taşcıoğlu, Feriha Öz ve adını sayamadığım tüm meslektaşlarımın, kısacası aziz Atatürk’ün kendisini emanet ettiği Türk hekimlerinin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

14.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin açıklaması

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün 14 Mart Tıp Bayramı’ydı, her ne kadar AKP iktidarında bayram olmaktan çıkmış olsa da ben değerli meslektaşlarımın bayramını tebrik ediyorum ve yaşamlarını coronavirüs pandemisi mücadelesinde kaybeden değerli meslektaşlarımı da rahmetle anıyorum. 14 Mart, Tıp Bayramı olmanın ötesinde tıbbiyelinin emperyalizme karşı başkaldırı günüdür. Bu nedenle de değerli meslektaşlarımız bu toprakların vatan olmasında hayatları pahasına mücadele vermişlerdir ve kesinlikle de birilerinin “Giderlerse gitsinler.” demesinden etkilenip de gidecek değillerdir. Onlar için aslolan ulusumuzun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” sözüdür. Bu sözün üzerine kim ne söylerse söylesin, tıbbiyeliler Anadolu topraklarında yüzyıllardır varlardı, bundan sonra da var olacaklar.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gürer…

15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hayvancılık yapanlar yem fiyatlarına gelen zamlardan dert yanıyor. Cumhurbaşkanının “Yemde yüzde 12 indirim yaptık.” dediği lafın hükmü bir hafta sürdü, yem fiyatları yine yükselişe geçti. 50 kilogram süt yemi 280 lira, altı ay önce 180 liraydı. Samanın tonu 1.500 lira, küspenin tonu 700 lira. 1 litre süt satan 1 kilo yem alamıyor. Tarım Kredi Kooperatifleri yem getiriyor, Çiftlik ilçemizde daha kamyondan inmeden bitiyor; Kooperatifte en az on gün yem bulunmuyor. Ulusal Süt Konseyi litre fiyatına 4 lira 70 kuruş dedi ancak süt toplayıcılar küçük aile tipi işletmelerde çiğ sütü 4 lira 20 kuruştan topluyor. Süt inekleri kesime gidiyor. Süt ineğini satıp onun geliriyle diğer hayvanını besleyen besici, hayvanını satarak geçimini sağlar duruma geldi.

AKP iktidarı sorunu seyrediyor, Ulusal Süt Konseyi acele süt fiyatlarını artırmalı, vatandaşı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koncuk…

16.- Adana Milletvekili İsmail Koncuk’un, zamlara ilişkin açıklaması

İSMAİL KONCUK (Adana) – Tüccara sormuşlar “2 kere 2 kaç eder?” diye, tüccarın cevabı “Alırken mi, satarken mi?” olmuş. Hepinizin bildiği gibi, akaryakıt fiyatları 137 dolardan 102 dolarlara kadar düştü ama her gece otomatik olarak gelen zam otomatik olarak yansımıyor indirime maalesef. Yüzde 30’luk indirime rağmen 2 lira 38 kuruşluk bir indirim yapıldı. Tam tüccar anlayışı, alırken başka, satarken başka yani zam yaparken başka, indirirken başka bir iktidar zihniyeti var maalesef.

Vatandaşımız, bilhassa çiftçilerimiz elektrik ve akaryakıt zammının, gıda zammının maalesef ezici ağırlığı altında. Vatandaş bunu yaşarken iktidar seyrediyor. Maalesef, vatandaşımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bulut…

17.- Tokat Milletvekili Yücel Bulut’un, Tütün İhracatçıları Birliğinin belirleyeceği tütün fiyatına ilişkin açıklaması

YÜCEL BULUT (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ziraat odalarımızdan yapılan bilgilendirmeye göre, Tütün İhracatçıları Birliğinin geçen sene kilogram fiyatı yaklaşık olarak 30 TL olarak belirlenen ham tütünün bu seneki sözleşme fiyatlarını takriben 38 TL olarak belirleyeceği ifade edilmektedir. Tütün emekçilerinin üretmiş olduğu ham tütün fiyatlarının 38 TL olarak belirlenmesi, artan maliyetler nedeniyle tütün emekçilerini tatmin etmekten oldukça uzaktır. Ziraat odalarımız, tütün üreticilerimizin emeklerinin karşılığını alabilmesi için taban fiyatın 60 TL bandında olması gerektiğini ifade etmektedirler. Bu nedenle, Tütün İhracatçıları Birliğinin derhâl tütün emekçisi çiftçilerimizi maliyetler karşısında koruyacak ve üretime teşvik edecek, hakkaniyete uygun bir fiyat belirlemesi gerekmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ok…

18.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Adalet Bakanlığı tarafından yapılan görevde yükselme ve unvan mülakatlarına ilişkin açıklaması

İSMAİL OK (Balıkesir) – Adalet Bakanlığının yaptığı mülakatta maalesef adalet duygusu zedelenmiştir. Adalet Bakanlığı tarafından yapılan görevde yükselme ve unvan mülakatlarında yazılı sınavlarda dereceye giren gençlerimiz maalesef elenmişlerdir. Tıpkı geçmiş dönemlerde öğretmenlik atamalarında ve kamuya değişik kademelerde yapılan mülakatlarda olduğu gibi, yine, derece yapan gençlerimiz bu mülakatlarda maalesef sıraya dahi girememişlerdir. Oysaki bu gençlerimiz kolay yetişmiyorlar. Bu gençleri yetiştiren anne babalar başta olmak üzere, gençlerimizin adalet duygusu zedelenmiştir. Bir daha adalet duygusunun böyle yerle bir edildiği uygulamalarla karşılaşmamak adına kamunun bütün alanlarında mülakatlar iptal edilmeli çünkü bu gençler Türkiye’nin geleceğidir.

BAŞKAN – Sayın Erel…

19.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, çiftçilerin beklentilerine ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – Teşekkürler Başkanım.

Tarım ve hayvancılığın önemli geçim kaynağı olduğu Aksaray’dan çiftçilerimiz, devletimizden stopaj ve gelir vergisi kesintilerinin iadesini beklemektedir. Çiftçilerimize beş yıl geriye dönük gelir vergisi kesintisi ve stopaj iadeleri için Hazine ve Maliye Bakanlığı geçtiğimiz aylarda tebliğ yayınlamış, 31 Aralık 2021 tarihine kadar da başvuruları almıştı. Ekonomik felaket nedeniyle büyük buhran yaşayan, zam yağmuru altında çaresizce çırpınan; mazot, tohum, gübre ve ilaç alamayan çiftçilerimiz gerçekten zor durumdadır. Sıkıntılarla dolu bir dönemden geçen çiftçilerimize yapılacak bu ödemeler bir nebze de olsun can suyu olacaktır.

Bu konuda gerekli adımların atılması çağrısında bulunuyor, Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

20.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Hükûmetin pandemi dolayısıyla getirdiği müzik yasağına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Müzik yasağını pandemi dolayısıyla Hükûmet getirmişti. On binlerce insanın ekmek yediği bir sektörün maalesef… HES yasakları kalktı, maske yasakları kalktı, pandemiyle ilgili her türlü yasak kalktı; müzik yasakları kalkmadı. Geçen hafta yine Aydın’da Kuşadası ve Didim’deydim, turizm sektörü 1 Nisanda başlıyor ve mekân sahipleri, turizmle uğraşan arkadaşlarımız “Henüz herhangi bir yasak kalkmadığı için mekânları açamıyoruz. Sizin aracılığınızla Cumhurbaşkanına, Turizm Bakanına ve İçişleri Bakanına sesleniyoruz: Bir an önce kararınızı verin, müzik yasağını kaldırınız.” diyorlar.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

21.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, zeytinliklerin madenciliğe açılmasına ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına sesleniyorum: Zeytinliklerimiz üzerinde oynanan oyunları durdurun ve zeytin ağaçlarını madenciliğe feda eden yönetmeliği geri çekin. 1951-52 yıllarında İspanya Hükûmeti Akdeniz’de, Ege’de yetişen yabani zeytin ağacı delice odunundan yapılması şartıyla Türkiye’den çok yüksek miktar ve fiyatla odun kömürü satın almak ister. Oyunun farkında olmayanlar yüksek geliri göz önünde bulundurarak deliceleri kesip kömür yaparlar. 1948-51 yılları arasında ise Marshall Planı’ndan yararlanma şartı olarak Amerika’dan mısır özü yağı satın alınması istenir. Türkiye'den zeytinyağı alınıp karşılığında mısır özü yağı verilir. O sırada zeytinyağının sağlığa zararlı olduğu söylenir ve bazı yerlerde zeytin ağaçları sökülür. “Zeytinyağlı Yiyemem” türküsü popüler hâle gelir ve “Basma da fistan giyemem.” sözleriyle birlikte kadınlar sentetik giysilerle tanışır. Bu oyunları durduralım diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

22.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ve Cumhurbaşkanının doktorları hedef alan sözlerine ilişkin açıklaması

İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tüm tıp doktorlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum. Erdoğan doktorlar için “Açık konuşuyorum, giden gitsin, üniversiteden yeni mezun doktorlarımızı buraya getiririz. Biz asistan doktorlarımızla burada devam ederiz.” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sormak istiyorum: Bir asistanı kim eğitiyor? Tecrübeli bir hekim kaç yılda yetişiyor? Ayrıca, bu ülkenin tapusunu mu aldınız da önünüze gelen herkesi göndermekle tehdit ediyorsunuz? Sizin beceriksiz yönetiminiz, yıllarca binbir emekle yetişen doktorlarımızı yurt dışına gitmek zorunda bırakıyor. Gidecek olan hekimlerimiz değil, gidecek olan sizsiniz. Tehdit ederek yönetmeye çalıştığınız bu halk artık sizi sandığa gömecek.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kadak…

23.- İstanbul Milletvekili Rümeysa Kadak’ın, İBB tarafından kesilen çınarlara ilişkin açıklaması

RÜMEYSA KADAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sadece İstanbul Milletvekili olarak değil, çevreci bir genç olarak da dile getiriyorum. İnanılmaz üzgünüm çünkü geçtiğimiz haftayla birlikte İBB toplamda 112 koca çınarı kesmiş bulunuyor İstanbul’da. Kesim izni olmadan 112 koca çınardan bahsediyorum ve bu sadece iki senede gerçekleşti; daha öncesinde, sekiz sene içerisinde bu sayının yarısı kadar kesim dahi yapılmamıştı.

Şu anda bana sosyal medyadan birçok genç arkadaşımız soruyor -ben de merak ediyorum- herhangi bir hastalık tespit edildiğinde önleme ve tedavi olmadan neden bu yola başvurulduğunu. Ve bütün İstanbullular için bir soru sormak istiyorum: Bu şehrin bütün sorunları artık böyle mi yönetilecek? Yani onarma, tedavi olmadan direkt kesim; yaşatma olmadan direkt ölüm mü tercih edilecek, merak ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

24.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman Uzunköy’ün yol ve köprü sorununa ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere bugüne kadar asfalt, yol ve köprüyle tanışmayan bir köyden söz edeceğim. Yüzlerce vatandaşımızın yaşadığı bu köyümüz, Adıyaman merkeze sadece 33 kilometre mesafede olan Uzunköy. Yıllar geçti, hükûmetler değişti, valiler değişti ancak bu köyümüzün kaderi bugüne kadar hiç değişmedi; Uzunköy’ü Adıyaman merkeze bağlayan yol, vatandaşlarımız için çile olmaya devam ediyor. Her gün yolu kullanmak zorunda olan vatandaşlarımız, taşımalı eğitim nedeniyle haftanın beş günü bu yolu kullanmak zorunda kalan öğrencilerimiz yazın tozdan, kışın çamurdan büyük bir mağduriyet yaşıyorlar. Buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden Adıyaman Valiliğine ve ilgili tüm kurumlara açıkça çağrı yapıyorum: Uzunköy’ün yol ve köprü sorununu çözün, Adıyaman’ı bu ayıptan kurtarın, bu haksızlığı giderin diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz İYİ Parti Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta’ya aittir.

Buyurun Sayın Usta.

25.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, PKK tarafından Ankara Kızılay Güvenpark’ta düzenlenen saldırının yıl dönümüne, 14 Mart Tıp Bayramı’na, Cumhurbaşkanının doktorları hedef alan konuşması ile “sağlık çalışanlarına müjde” olarak açıkladığı vaatlere, İstanbul Esenyurt’ta bulunan Akçaburgaz Mahallesi’nin eğitim alanındaki sorunlarına ve kamuda iş yapan müteahhitlere yönelik düzenlemeye ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle iyi bir hafta olmasını diliyorum.

13 Mart 2016 tarihinde terör örgütü PKK tarafından Ankara Kızılay Güvenpark’ta bombalı bir araçla düzenlenen saldırıda 36 vatandaşımız şehit olmuş, 32’si çocuk 344 vatandaşımız da yaralanmıştı. Bu menfur saldırının 6’ncı yıl dönümünde ben, tekrar, şehit olan vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da şifa diliyorum.

Sayın Başkan, dün, malum, 14 Mart Tıp Bayramı’ydı; ben bütün sağlık çalışanlarımızın ve doktorlarımızın bu anlamlı gününü tebrik ediyorum. Bu vesileyle, özellikle pandemi şartlarında, virüse karşı, cephede savaşan asker misali, büyük bir özveriyle, canı pahasına mücadele eden bütün sağlık çalışanlarımızın haklı taleplerinin bir an önce karşılanması gerekirken Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu konuşmasında doktorlarımızı hedef alarak, “Açık konuşuyorum: Gidiyorlarsa gitsinler.” diyerek kabul edilemez bir ifadede bulunmuştur. Sayın Erdoğan kendisini Cumhurbaşkanlığına taşıyan milletin sorunlarını artık görmezden gelmeye başlamış ve vatandaşların haklı taleplerine kulaklarını tıkamıştır. Başta doktorlar olmak üzere tüm sağlık çalışanları hem maddi hem de manevi buhran içerisindedir. Sağlıkta şiddetin önüne geçilememiş, sağlık çalışanlarının aldığı ücret yoksulluk sınırının altında kalmıştır. Sağlık çalışanları hem maaşlarında hem de çalışma koşullarında iyileşme beklerken Cumhurbaşkanı Erdoğan kendilerine kapıyı göstererek “Giderseniz gidin!” demeyi tercih etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı, hancı olan bu millettir, yolcu sizsiniz, gidecek olan varsa o da sizsiniz ve bu gidişle gideceksiniz. Zaten getirdiğiniz son seçim kanunu teklifi de kaybetme telaşınızı göstermektedir.

Aziz milletimize sözümüz olsun ki İYİ Parti iktidarında, sağlık çalışanları dâhil, haklı taleplerinin karşılanmasını bekleyen tüm meslek grupları refaha kavuşacak, rahat bir nefes alacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Konuyla ilgili diğer bir husus ise: 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle Sayın Erdoğan’ın dün yaptığı konuşmada “sağlık çalışanlarına müjde” olarak açıkladığı vaatlere dikkat çekmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı dün vadettiklerini 2018 seçimleri öncesinde de vadetmişti ama o günden bugüne dört yıl geçmiş olmasına rağmen bunlarla ilgili hiçbir şey yapılmadı.

Yine, 1 Aralık 2021’de, bu Mecliste hepimiz tarafından kabul edilen doktorların özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin bir teklif vardı, bu geri çekildi; aradan üç buçuk ay geçmiş olmasına rağmen -hatta biz, bunun genişletilerek bütün sağlık çalışanlarını kapsamasını beklerken- şu anda getirilen hiçbir şey yoktur. Hani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi hızlı karar almayı mümkün kılacaktı, niye bu kararlar alınamıyor? Madem öyle, dün “müjde” diye vadettiğiniz düzenlemeyi buyurun, hemen getirin, biz İYİ Parti Grubu olarak bunu desteklemeye hazırız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on gün önce İstanbul Esenyurt'ta ziyaretlerde bulundum. 2022 yılının Türkiyesinde metropol şehrimiz İstanbul’un Esenyurt'una hiç yakışmayan bir manzarayla karşılaştık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Akçaburgaz Mahallesi’nde Halil Fahri Orman İlkokulunda öğrenciler ikili eğitim alıyor ve sınıflar 70 kişilik. 70 kişilik sınıflarda çocuklar eğitim alıyorlar. Bu okul, oranın, Akçaburgaz Mahallesi’nin nüfusu 2 bin iken yapılmış, şu anda nüfusu 50 bine gelmiş, okulda hiçbir gelişme yok. Çevredeki diğer mahalle okullarına gidenlerden kayıt esnasında “bağış” adı altında 5 bin liradan başlayarak yüksek miktarlarda para alınıyor, buna bir de servis ücretini eklediğinizde insanların bunu ödemesi mümkün değil. Tabii, devlet okullarında bunun olmaması eğitimde fırsat eşitliği açısından da büyük bir problemdir. Hani, eğitimin kalitesi zaten AK PARTİ hükûmetleri döneminde ciddi ölçüde düştü ama fiziki koşulların iyileştiğine ilişkin bir sürü şey söylüyorsunuz. Size buradan canlı bir örnek veriyorum: Esenyurt’un Akçaburgaz Mahallesi’nde 70 kişilik sınıflar… Şimdi “Yer yok.” deniliyormuş, burada 54 dönüm yeşil alan var; tabii, nüfus 2 binden 50 bine çıkarken bütün yeşil alanlara bina inşaat izinleri verildiği için şimdi yer bulunamadığı ifade ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Bitireceğim Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Bu çağda, bu devirde, 21’inci yüzyılda böyle bir şey milletimize yakışmıyor. Dolayısıyla -bu işi- ben buradan Millî Eğitim Bakanına da sesleniyorum: Bu sorun bir an evvel çözülmeli, varsa benzer sorunlar, onların da elbette çözülmesi gerekiyor.

Son husus da şu Sayın Başkan: Biliyorsunuz, burada, 19 Ocak 2022 tarihinde kamuda iş yapan müteahhitlere yönelik bir fiyat farkı kanunu çıkarılmıştı. Şimdi, hadi o, geriye doğru olan bir kısım şeyleri tam olmasa da telafi etti fakat esas fiyat artışları aralıktan sonra başladı ve 2022 yılında yapılacak işlerde ciddi bir sıkıntı var. Yaklaşık 80 bine yakın müteahhit var bu anlamda iş alan. Bu bahsettiklerimiz o 5’li çete veya kıyak ihale alan insanlar değil, bunlar rekabetçi koşullarda -pazarlık usulü de değil- iş almış insanlar. Yaklaşık 1 milyon da çalışan var, işçi var ve çok büyük bir sıkıntı içerisindeler. Burada, mutlak suretle, fiyat farkına ilişkin ciddi bir düzenleme yapılması gerekiyor ve hatta şartsız tasfiye imkânı sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Bitireceğim.

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – Eğer bunu yapamazsak ekonomideki sıkıntı giderek artacaktır, ciddi bir istihdam sorunuyla karşı karşıya kalacağız. Bu düzenlemenin bir an önce yapılması lazım. Hakikaten alt yükleniciler ve müteahhitler son derece zor durumdalar. Buna kulak tıkamamak gerekiyor. Tabii -bunu yaparken de- elbette bu vesileyle yani 21/B kapsamında iş almış olanları, pazarlık usulüyle iktidara yakın olanların aldığı işleri filan kastetmiyoruz; rekabetçi fiyatlardan iş alan müteahhitlerin durumunu kastediyorum. Bu sorunun da çözülmesi lazım. Bununla ilgili Genel Kurula gelecek teklife bizim de destek vereceğimizi ifade etmek isterim.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muhammed Levent Bülbül’de.

Buyurun Sayın Bülbül.

26.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, İstiklal Marşı’nın kabulünün 101’inci yıl dönümüne, PKK-PYD tarafından Ankara Güvenpark’ta düzenlenen saldırının yıl dönümüne, 14 Mart Tıp Bayramı’na, şehadetinin seneidevriyesinde Talat Paşa’yı rahmet ve minnetle andıklarına, Yemen’in başkenti Sana’da bulunan Türk Şehitlik Anıtı’na düzenlenen saldırıya ve 23 Yaş Altı Avrupa Güreş Şampiyonası’nda Millî Takım’ımızın elde ettiği başarılara ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.” mısrasıyla başlayıp “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.” mısrasıyla sonlanan “Ya istiklal ya ölüm!” kararlılığıyla var olan, Millî Mücadele ruhunu anlatmış olan İstiklal Marşı’mız 12 Mart 1921 tarihinde Gazi Meclisimizde kabul edilmiştir. Mehmet Akif’in “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.” niyazına “âmin” diyerek İstiklal Marşı’mızın kabulünün 101’inci yıl dönümünü, Mehmet Akif Ersoy başta olmak üzere Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve bütün Millî Mücadele kahramanlarımızı rahmet ve minnetle yâd ederek burada bir defa daha dile getiriyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13 Mart 2016 tarihinde Ankara Güvenpark’ta otobüs duraklarının önünde hain terör örgütü PKK-PYD’nin düzenlediği bombalı saldırıda genç, çocuk, yaşlı demeden 36 masum vatandaşımız katledilmiş, 349 vatandaşımız da yaralanmıştır. Bu alçak saldırının yıl dönümünde, şehit edilen vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, hain terör örgütü PKK-PYD’yi bir kere daha şiddetle lanetliyoruz.

Sayın Başkan, 14 Mart 1827 tarihinde II. Mahmut döneminde Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire kurulmuş ve bu tarih Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilmiştir. 14 Mart tarihi bu vesileyle Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır. Yine, 14 Mart 1919’da Tıbbiyeli Hikmet Boran öncülüğünde tıp fakültesi öğrencileri işgal güçlerini protesto ederek 14 Mart gününe ayrı bir anlam ve önem kazandırmışlardır. 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla, başta şehit edilen doktor ve sağlıkçılarımız olmak üzere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” vecizesine mazhar olan doktorlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın Tıp Bayramı’nı kutluyoruz.

Sayın Başkan, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında, özellikle Birinci Dünya Savaşı şartlarında Sadrazamlık vazifesiyle devletimize önemli hizmetleri olan büyük vatansever Talat Paşa 15 Mart 1921 tarihinde Ermeni bir terörist tarafından Berlin'de sırtından vurularak şehit edilmiştir. Şehadetinin seneidevriyesinde Talat Paşa'yı rahmet ve minnetle anıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, geçtiğimiz 12 Mart günü Yemen'in başkenti Sana'da bulunan Türk Şehitlik Anıtı'na Husi unsurlarınca saldırı düzenlenmiş ve şehitliğimiz iş makineleri vasıtasıyla yıkılmak istenmiştir. Bu çirkin ve alçak saldırıyı Gazi Meclisimizden en sert şekilde kınadığımızı beyan ediyor, Yemen Ağıdı’yla hafızamıza kazınan ve gönül coğrafyamızda şehadete erişen aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.

Son olarak, Bulgaristan'da düzenlenen 23 Yaş Altı Avrupa Güreş Şampiyonası'nda toplamda 20 madalya kazanan Millî Takım’ımız cumhuriyet tarihinde kadınlarda da ilk kez Avrupa'nın en büyüğü olmuştur. Grekoromen kadınlarda Avrupa şampiyonu olarak ilk altın madalyayı kazanan Ahıska Türkü millî sporcumuz Elvira Kamaloğlu’nu, teknik heyeti ve tüm sporcularımızı kutluyor, başarılarının devamını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Meral Danış Beştaş'ta.

Buyurun Sayın Beştaş.

27.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na, rehin tutulan Selçuk Mızraklı ve İdris Baluken’in Tıp Bayramı’nı kutladığına, sağlıkta şiddete, Bandırma Eğitim ve Araştırma Hastanesinin Başhekiminin grevdeki doktorlara yönelik sözlerine, gıda krizi tehlikesine, iktidar partisinin kaymakam, müftü ve jandarmayla seçim çalışması için gittiği Siirt’te köylüleri tehdit ettiğine ve kadın cinayetlerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün 14 Mart Tıp Bayramı’ydı ve sağlık emekçileri üç gün boyunca acil sağlık hizmetleri dışında büyük grev kararı aldılar, iş bırakma kararı aldılar. Ben, öncelikle, bu kararlarını, direnişlerini selamladığımızı ve kendilerine yönelik hakaretamiz sözleri şiddetle kınadığımızı, bunun kabul edilemez olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Tabii, bizim doktorlarımız da halkın doktorları da maalesef şu anda rehin tutulmaya devam ediliyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanımız sevgili Selçuk Mızraklı ve önceki dönemlerde Grup Başkan Vekilimiz olan Doktor İdris Baluken’i bütün grubumuz adına ve halkımız adına özel olarak selamlayarak bayramlarını kutlamak istiyorum.

Şimdi, açıkçası, Denizli’de bir hastanın hekimi rehin alma çabası, sağlıkta şiddetin geldiği aşamayı çok net gözler önüne seriyor. Diğer bir görüntü dün, Bandırma Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yaşandı. Büyük grevlerinin başında olan hekimleri, tehdit ve hakaretle engellemeye çalışan başhekimin sözleri ibret vericiydi. Twitter’a da yansıyan görüntülerde Başhekim Muzaffer Şenveli’nin hastanedeki güvenlik görevlilerine hitaben, görüntüleri çeken doktoru kastederek “Şunu da hemen paketleyin, alın, götürün.” sözleri kamuoyunda bir infiale ve büyük bir tepkiye sebep oldu. Evet, “Paketleyin.” diyen Başhekimin cesareti nereden aldığını söylememize gerek yok herhâlde, hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı sağlık emekçilerini hedef gösterirse başhekimler de bu şekilde devam ettirir.

Sayın Başkan, çok ciddi bir gıda krizi tehlikesiyle yüz yüzeyiz. Türkiye İstatistik Kurumu şubat ayı tarım ürünleri üretici fiyat endeksini, Tarım-ÜFE’yi açıkladı. Buna göre ÜFE şubatta aylık bazda yüzde 13,74 artarken yıllık bazda yüzde 68,49 yükseldi. Böylece endeks, yıllık bazda yeni bir rekor daha tazeledi.

Tarım-ÜFE bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 30,61 ve on iki aylık ortalamalara göre de yüzde 30,88 artış kaydetti. Sektörlerde bir önceki aya göre; balık ve diğer balıkçılık ürünlerinde yüzde 7,40, tarım ve avcılık ürünleriyle ilgili hizmetlerde yüzde 13,49 ve ormancılık ürünleriyle ilgili hizmetlerde de yüzde 26,22 artış gerçekleşti. Ana gruplarda bir önceki aya göre; canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 4,67, çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 11,72, tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 19,95 artış gösterdi.

Evet, gıda krizi kapıda ama yetkililer bunu duymuyor. “Porsiyonları küçültün.” diyorlardı geçen sene, bu sene “Yemeyin.” diyecekler, “Zaten sizin yerinize biz yiyoruz.” diyorlar.

Bakınız, yoksul sayısı bir yılda 4,5 milyondan 11 milyon kişiye yükseldi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre, devlet yardımı alan yoksul hanelerde yaşayanların sayısı bir yılda 2,5 kat arttı. 11 milyon kişi yardıma muhtaç yaşıyor. Bu, dehşet verici bir rakamdır hakikaten. Devlet yardımı alan yoksul hanelerde yaşayan yoksulların sayısı -bir kere daha söylemek gerekirse tam rakam olarak- 11 milyon 370 bin kişi olarak hesaplandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Artık yoksulluktan değil, açlıktan söz ettiğimiz günlerden geçiyoruz. Bizim bu konuda verdiğimiz kanun teklifi derhâl gündeme alınmalı ve bu halkı açlıktan hep birlikte kurtarmalıyız.

Sayın Başkan, vekili olduğum ilden bugün bir telefon aldım, ayrıca görüşmeler yaptım. İktidar partisi, seçim çalışmasına başlamış; kaymakam, müftü, jandarma birlikte köy ziyaretlerine başlamışlar. Şirvan’ın Zivzik ve Sarıdana köyüne bir heyet gitmiş. Heyeti açıklayacağım: Bir, müftü; iki, kaymakam; üç, jandarma –işte kolluk gücü- bir de 2 AKP’li encümen üyesi var. Gitmişler, muhtarın evinde toplantı yapmışlar ve bu toplantıda alenen köylüler tehdit edilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Muhtarın evinde şunu söylemişler: “Bu köylerden HDP’ye 1 oy bile çıkmamalı.” Hatta şunu da söylemişler: “HDP sizi tehdit ederek oy alıyor.” Bunlar da demişler ki: “Vallaha, HDP bizi tehdit etmiyor, bizi sadece jandarma gelip tehdit ediyor.” Ama buna rağmen, oyların gitmemesi gerektiğini ciddi bir şekilde uyarı olarak söylemişler. Bunu asla kabul etmeyeceğiz. Köylülere yönelik bu tehditlere bu kadar erken başlamanızın büyük kaygınızdan kaynaklandığını biliyoruz ama tehdidi devletin gücünü arkasına alarak yapanlar şunu unutmasınlar ki bu halk sayesinde o koltuklarda oturuyorlar. Siirt’in hiçbir köyüne bu tehditlerle gitmeyin lütfen çünkü Siirtliler bu konuda tehditlere pabuç bırakmaz, kendisi kime isterse onlara oyunu verir. (HDP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Son olarak, kadın cinayetleri hiç bitmeyen konumuz. Evet, Danıştay Savcısı Nazlı Yanıkdemir hakikaten iyi bir mütalaa verdi, 8 Mart gününde verdi, bunu çok anlamlı buluyoruz ve hatta İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin yasaya aykırı olduğunu şu kayıtla yapmış: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” ifadelerini kapsayan, Anayasa’nın 6 ve 90’ıncı maddelerine dayanmış. Şimdi, bu şekilde usulsüz çıkılamayacağını Danıştay Savcısı da söyledi ve inanıyoruz ki en kısa zamanda bir karar çıkacak, çıkmalı fakat “İstanbul Sözleşmesi’nden çekildik.” diyenler -şimdi önümüze “reform paketi” diye- “Kadına yönelik şiddeti -sözde- çözeceğiz.” diye bir iddiada bulunuyorlar. Tabii, onlar bu iddiaları istedikleri kadar ileri sürsünler; Yargıtay Ceza Genel Kurulu, hiçbir ahlaka, ilkeye, hukuka sığmayan bir karar verdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Bitiriyorum Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – “2014 yılında katledilen Hatice Kaçmaz, evlilik teklifini kabul etseydi öldürülmeyecekti.” sözünü indirim sebebi yaptılar. Aslında kadınlara şunu söylüyorlar, “Evet, biz, sizler adına cevap veririz.” diyorlar ama biz kadınlar da “‘Evleri, sokakları, iş yerlerini size dar edeceğiz.’ diyenler, elinizden geleni ardınıza koymayın.” diyoruz. Sizin erkek yargınızın karşısında her geçen gün daha da büyüyen bir kadın mücadelesi var. Biz, dişimizle tırnağımızla kazandık sözleşmeyi, 6284’ü, nafakayı da kürtaj hakkını da kazandık; bizim kazanımımız. Kimler geldi, kimler geçti, kadın mücadelesi bir kere bile durmadı, yavaşlamadı, giderek çoğaldı. (HDP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Engin Altay’da.

Buyurun Sayın Altay.

28.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na, Cumhurbaşkanının sağlık çalışanları ile muhtarlara verdiği sözleri tutmadığına ve İstanbul Milletvekili Rümeysa Kadak’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan zatıalinizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim.

Sayın Başkanım, bugün tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisinde sağlık çalışanı ve tıp doktoru olarak bulunan bütün milletvekillerimiz başta olmak üzere, doktorlarımızın, sağlık çalışanlarımızın Tıp Bayramı’nı tebrik ediyorum. Tabii, bu 14 Mart biraz buruk geçiyor. Doktorlarımızla ilgili dört aydır devam eden ama bir türlü sonuca bağlanamayan ve dört ay önce de bir müjde gibi başlayan süreç akamete uğradı, kesintiye uğradı; sebebini de bilemiyoruz. Yürütmenin bürokrasiye mi gücü yetmiyor, bürokrasinin yürütmeye mi bir engellemesi var yoksa yürütme top mu çeviriyor anlamış değiliz. Mesele şudur: Burada bulanan her birimizin ve Türkiye'deki 84 milyon insanımızın ayakta ve hayatta olmasının yegâne sebebi sağlık çalışanlarıdır; hepsinden Allah razı olsun. Müteaddit defalar söyledim, Türkiye gibi bir ülkede, maalesef, sağlık çalışanlarımızı ve doktorlarımızı koruyamıyor olmamız, ülkede tutamıyor olmamız, hemşirelerimizin ve tabip dışı sağlık çalışanlarının karınlarını doyuramıyor olmamız, otuz altı saat nöbet tutturuyor olmamız ve günde 90 hastaya baktırıyor olmamız bence bir ayıptır, sağlık çalışanlarına karşı bir kusurdur, yanlıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu işin asıl sahibidir ve bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin işlevi gereği olarak yürütme organına basınç yapabilmesini beklerdim.

14 Mart nedeniyle bütün siyasi partiler doktorların Tıp Bayramı’nı tebrik etti de doktorlar dün bayram falan yapmadı ki cop yedi. “Doktorlar Atatürk Anıtı’na çelenk koyamaz.” gibi bir noktaya evriltildi. Türk Tabipleri Birliğinin yönetim kadrosu kriminalize edildi, terörize edildi. Şimdi, biz Meclisten hangi yüzle doktorların Tıp Bayramı’nı kutluyoruz? Oldu canım! Doktorlar isyan ediyorlar, iş bırakma eylemi yapıyorlar. Ya, insan bir sormaz mı kardeşim “Sizin derdiniz nedir?” diye. “Gidersen git.” laf mıdır, söylenecek laf mıdır? “İsteyen gitsin...” Zamanı gelince millet birisini gönderecek, kimin gideceğini hep beraber göreceğiz. Ama ben bu Mecliste müteaddit defalar sağlık çalışanlarından özür diledim. Meclisin bir üyesi olmam bile -evet, kişisel bir kusurum olmamakla birlikte- sağlık çalışanlarının içinde bulunduğu hâl bakımından en azından bir özrü gerektirir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben, aslında dün, Sayın Cumhurbaşkanından da bu konuyla ilgili konuşurken doktorlarımızın bir gönlünü almasını, bir gönlünü okşamasını, hatta -erdemdir özür dilemek- “Dört aydır bu işi halledemedik, özür dileriz ama siz iyi ki varsınız.” demesini çok bekledim. Çünkü neticede yürütme organının başı sıfatıyla her işte olduğu gibi bu iş de onun iki dudağının ucunda. Ama burada bir nekeslik var, burada bir defans var. Sayın Cumhurbaşkanı, -Allah sağlık versin, ömrü uzun olsun- seni de bu doktorlar ameliyat etti, kurtardı, ayaktasın ve hayattasın, 14 Martta doktorlara bir özrü, bir samimi içten teşekkürü… Bu meseleyle ilgili bir takvim vererek doktorların hak ettikleri ama şimdiye kadar hallolmayan ek ödeneklerini niye ödemiyorsunuz kardeşim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, tablo bu.

Biz, 14 Mart Tıp Bayramı’nda, doktorlarımızın özlük hakları bakımından şiddete karşı tam güvence yasasını getirmiş olup bugün belki bunun son oylamasını yapıyor olmalıydık. Şiddete karşı da koruyamıyoruz doktorları, ülkede de tutamıyoruz. Velhasıl, Allah hepsinden razı olsun. Covid-19 ikinci yılını tamamladı. Evet, çok büyük hasar aldık, 90 bini aşkın vatandaşımız hayatını kaybetti ama doktorlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın insanüstü gayreti olmasaydı, 90 bin değil de belki 500 bin-600 bin insanımızı bugün kaybetmiş olacaktık. Biz Meclis olarak doktorlarımıza böyle bir günde, böyle bir haftada şükran, minnet duygularımızı daha yüksek bir sesle ifade edebilmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Onları alkışlıyoruz.” dedik, bununla yetindik.

Tabii, Sayın Cumhurbaşkanının söz verip de ihmal etmesinin örneği çok. Şimdi, Beştepe’de 19 Ocak 2022 tarihli 51’inci Muhtarlar Toplantısı’nda Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki: “Onlar konuşur, biz yaparız. Muhtarlarımıza 4.250 lira hayırlı olsun.” Oh, ne güzel, biz de sevindik; az ama sevindik. Aradan iki ay geçti, Sayın Cumhurbaşkanı, senin o sözünden sonra muhtarlar 2 maaş aldı ve aldıkları maaş 3.640 lira. Ya, sözünde dur. Niye durmuyorsun? Şimdi ben muhalefet milletvekili olarak Cumhurbaşkanını sözünde durmaya davet edince sataşma mı yapmış oluyorum, hakaret mi etmiş oluyorum bunu da bilmiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama burası Meclis, Cumhurbaşkanı buradan daha büyük ve daha güçlü değil. Türkiye’de yaşanan bütün sorunların çözümü noktasında Türkiye Büyük Millet Meclisinin, dolayısıyla aziz milletimizin üstünde bir güç de tanımıyorum.

Bu arada, AK PARTİ Milletvekilimiz Rümeysa Kadak kardeşime, Sayın Milletvekilime çok teşekkür ediyorum, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin çınar ağaçlarını kestiğini, katliam yaptığını söyledi; çevre hassasiyeti için kendisini kutluyorum, çok teşekkür ediyorum. Ancak bir bilgi notunu Genel Kurulla paylaşmak istiyorum: Bu bölgede, 2013 öncesinde bitkilerle ilgili teşhis edilen bir kanser türünden, bir hastalıktan dolayı 56 ağaç kesilmiş. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2013-2018 arasında da Gezi hassasiyetinden de kaynaklı olarak hastalıklı olmasına rağmen kimse yani bu yönetimden önceki yönetim de orada hastalıklı ağaçlara müdahale edememiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım, son sözlerinizi alalım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - 59 ağaç için Kurula başvuru yapılmış. Bu arada bulaşıcılık, kanser, 73 ağaca sirayet etmiş. Kanserin yayılmaması için ve kuru ağaçların, kurumuş ağaçların o koca dallarının milletin kafasına düşmemesi için de belli ağaçlar, hastalıklı ve kurumuş ağaçlar kesilmiş. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kasıtlı olarak bir çevre katliamı yaptığını iddia etmek çok mesnetsiz olur, çok anlamlı bir şey olmaz, bunun adına muhalefet bile denilmez; bunun da altını çizmek istiyorum.

Sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, son söz AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş’a aittir.

Buyurun Sayın Elitaş.

29.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, 14 Mart Tıp Bayramı’na, İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 101’inci yıl dönümüne ve Cumhurbaşkanının açıkladığı sağlık çalışanlarına yönelik düzenlemeye ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yüce Meclisin değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Önce, Rümeysa kardeşimizin dile getirdiği Dolmabahçe Sarayı’nın çevresinde bulunan ağaçlarla ilgili Sayın Engin Altay -kesilme konusunda- önce teşekkür etti ama arkasından bir şey ilave etti, “59 tane hastalıklı ağaç olmasına rağmen, maalesef, Gezi Parkı hassasiyetinden dolayı dönemin belediyesi 2013-2018 yılları arasında bu işi gerçekleştiremedi; o günden bu tarafa gerçekleştirmiş olsaydı 79 tane ağaç hastalanmamış olurdu.” dedi. Aslında altında yatan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Öyle demedim ki ya, öyle demedim!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “79 tanesi kanser oldu.” diye ilave etmişti.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şu anda 73 tane kanserli ağaç var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kanserli ağaç var… “59 taneyle ilgili tedbir alınmış olsaydı bu yapılabilirdi.” diye söyledi; ben de katılıyorum buna.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama ilk cümlesini söylerken, Gezi Parkı hassasiyetinden dolayı bu ağaçlara dahi müdahale edilemediğini ifade etti. Düşünebiliyor musunuz Gezi Parkı olayında toplam 12 tane ağaç vardı; bu 12 ağaçtan 3 tanesi kuruydu, kesilecekti, 9 tanesi de taşınacaktı. 9 tanesinin taşınmasına imkân vermeyen, fırsat vermeyen, kuru ağaçların bertaraf edilmesine veya kesilmesine izin vermeyen ve Türkiye’nin 81 vilayetinin 80’inde tencere, tava çaldırılarak, ağaç hassasiyeti ortaya çıkarılarak -ki bugün hepimizin de geçtiği- ODTÜ’nün hemen yanındaki yol için “olmasın” diye eylemler yapıldığı bir dönemde geçilerek aslında doğru olan bir şeyi haksız bir şekilde eylem hâline dönüştürüp ülkeyi hangi noktaya getirdiklerinin de altının çizildiğinin en güzel işaretini ve tespitini bugün Sayın Altay göstermiştir. Eğer ağaçlarda öyle bir durum varsa onların yapılması muhakkak ki gereği icabıdır. Gezi Parkı hadisesinde de -12 tane ağaç, bakın- 12 tane ağacın 3 tanesi kesilecek, 9 tanesi taşınacaktı; kesilme değil, hastalık değil, başka yerlere taşınacak bir durumdu ama maalesef, kamuoyunun olumsuz yönde, hassas bir şekilde başka noktaya götürülmesinin ülkemizde bazı doğruların da yapılmamasının, 59 tane kanser hastalıklı ağacın 2013-2018 döneminde, hatta, 2022’ye geldiğimiz dönemde dahi, on yıllık bir süre içerisinde onlarla ilgili tedavinin, tespitin veya önleyici bir durumun ortaya çıkarılmamasının ne noktalara getirdiğinin en önemli göstergelerinden biridir. Eğer Sayın Altay’ın dediği gibiyse, 59 tane kanserli ağaç ortadan kaldırılsaydı bugün 79’a çıktığını ifade ettiği…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – 73.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …73’e çıktığını ifade ettiği, 24 tane ağacın da en azından bu şekilde hastalanmamasına sebebiyet vermiş olurduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gezi Parkı’ndaki 12 ağaç için Türkiye’yi ayağa kaldıranlar o gün o çerçevede o hassasiyeti dikkate alarak bugün 24 tane ağacımızın kurtuluşuna sebebiyet vermiş olurlardı.

Dün 14 Mart Tıp Bayramı’ydı; ondan iki gün önce, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Levent Bülbül’ün de ifade ettiği gibi, İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin 101’inci yılını kutladık. Yine, Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi, inşallah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmak nasip olmaz, Yüce Mevla böyle bir zamanı bize göstermez diye ümit ediyoruz.

14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla tüm sağlık çalışanlarımızın, tababet mensuplarının Tıp Bayramı’nı tebrik ediyorum. Bugüne kadar tıp konusunda Türkiye Cumhuriyeti gerçekten çok önemli gelişmeler ortaya koymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Nasıl ki Ulu Önder Atatürk'ün 1938 yılında ve veya daha önceki yıllarda söylediği “Beni Türk doktorlarına emanet ediniz.” ifadesinin bugün gerçekleştiğini görüyoruz. Dünyada Türk doktorlarının çok revaçta olduğunu -başka ülkelerden Türkiye'ye sağlık için- sağlık turizminin de geliştiğini ifade etmeyi büyük bir mutluluk kaynağı olarak düşünüyorum. Bizim Aralık 2021 tarihinde çıkarmaya çalıştığımız ama çeşitli sebeplerle çıkaramadığımız, bazı kesimleri ihmal ettiğimizi değerlendirdiğimiz kanun teklifiyle ilgili kısım dün Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklandı. Burada bir kısmının kanun teklifi olmadan idari bir işlemle, eylemle yapılması gereken konular arasında olduğunu görüyoruz, birkaç maddelik kısmının da kanun düzenlemesi yapılmasıyla olacak diye düşünüyoruz. Onu da -o dönemde- yüce Meclisin takdirlerine… Çalışmalarımızı gerçekleştirdik, Değerli Grup Başkan Vekillerimize, siyasi parti gruplarına teşekkür ediyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …tababet sınıfıyla ilgili konuda hassasiyetlerini dile getirdiler -önergelerimizin olması konusunda- 6 maddeyi hiç görüşmeden madde ihdası olarak gerçekleştirdik. İnşallah, önümüzdeki günlerde, bizim de üzerinde çalıştığımız bu konu gündeme getirilecek.

Muhtarlarla ilgili konu, hassasiyet dile getirildi. Muhtarlarımızın asgari ücret kadar maaş almalarıyla ilgili kısım -biliyorsunuz- AK PARTİ iktidarı döneminde gerçekleşti. Bundan önce -Sayın Altay da milletvekili adayıydı bizim aday olduğumuz dönemde- muhtarların “Biz mademki muhtar seçiliyoruz, BAĞ-KUR’lu yapıyorsunuz; hiç değilse BAĞ-KUR primlerimizi ödeyin.” diye bizden istekleri, talepleri varken bugün biz, 4.253 lira maaş alacak hâle getirdik.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Almıyorlar, almıyorlar; hiçbiri almıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Altay, müsaade ederseniz... “Maaş alabilir hâle getirdik.” diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bugün yaptığımız çalışma çerçevesinde, muhtemelen bu hafta sonunda, inşallah, bir kanun teklifi vereceğiz. Kanun teklifinin içerisinde -çalışmalarımızı yaptık, 23 maddelik kanun teklifimiz var- muhtarlarımızın 4.253 lira maaş alacaklarıyla ilgili düzenleme de gelecek. Muhtemelen bunu, ya önümüzdeki hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşürüz ya da bir sonraki hafta Genel Kurulda görüşürüz.

Şunun altını çizeyim: 4.253 liralık kısım, ne zaman hak ettilerse -ki yılbaşından itibaren hak edecekler- o tarihten itibaren yürürlükte olacak. Ben değerli muhtarlarımıza buradan bu müjdeyi iletmiş olayım.

Ve bizim sağlığımız için gayret gösteren, -para meselesi değil- ettikleri Hipokrat yeminine bağlı kalıp insan hayatının devamı için, onların sağlıklarına imkân vermek için çalışan tüm sağlık personelimizin Tıp Bayramı’nı tebrik ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Elitaş kendisinden önce yaptığım konuşmadaki söylediklerimi farklı bir anlamda yorumlayarak bağlamından saptırdı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne kadar yanlış anlamışsınız öyle!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yerimden de olabilir, ben…

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim; evet, biraz yanlış anlama oldu galiba, ben de hissettim onu.

Buyurun.

30.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, net olarak dedim ki: 2013’ten önce hastalıklı ağaçlar kesilmiş. 2013-2018 arasında da ağaçlara bakılmış, seyredilmiş. Neden? Gezi hassasiyetinden. Siz buradan aldınız “Gezi hassasiyeti.” dediniz, 12 ağaç için başladı… Şimdi “81 il ayağa kalktı.” dediniz, doğru, kalktı da…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 80 il.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – 80 il ayağa kalktı. Niye kalktı biliyor musunuz? Siz yürütme organı olarak doğa ve çevre hassasiyetiyle Gezi Parkı’na sahip çıkan insanların çadırlarını yakarsanız, orada âdeta bir Vandalizm gösterisi yaparsanız, insanların temel hak ve özgürlüklerini, gösteri, toplantı, protesto haklarını devlet eliyle engellerseniz, insanların böyle büyük bir insan hakları ihlaline karşı Türkiye'nin 81 vilayetinde ayağa kalkmasını ben demokrasinin gereği sayarım; böyle düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir cümle…

BAŞKAN – Siz niye söz istediniz Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Devam ettirmemek için bir cümle…

BAŞKAN – Pardon, niye söz istediniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, bakın, bu Gezi Parkı hassasiyeti konusu gündeme getirildi ama bugün, Gezi Parkı’ndaki 3 tane ağacın kuru olduğunun farkında olmayan insanlar…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Gezi Parkı’nda siz kışla yapacaktınız, ağaç değildi ki derdiniz.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, niye söz istediğinizi sordum ama siz açıklama yapıyorsunuz. O zaman şöyle yapalım; yerinizden size de bir dakika söz vereyim, açıklayın ve bir dakikada bitirelim bu işi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir dakikada açıklıyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

31.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, 59 tane kanserli ağacın… Bugün “74 tane ağaç kesilecek.” deniliyor, 74 ağacın kesilmesine hassasiyet göstermeyen… O konuyu da ilk defa biz burada söyledik Rümeysa Hanım’ın açıklamasından sonra.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz onu bilgilendirelim diye söyledik.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ya daha önceden biliyormuş… Kamuoyunu aydınlatmadan yapılan bir işle ilgili sayın milletvekilimiz hassasiyetini dile getirdi ama hiç kimseden, 81 vilayetin hiç birinden ses çıkmadı. Demek ki Gezi Parkı hadisesinde kimlerin ne işlem gördüğünün, ne rol aldığının gerekçesi de bugün ortaya çıkmış oluyor.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, sen çadır yakarsan 81 vilayet niye ayağa kalkmasın? Milletin çadırını yaktınız ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kimse çadır kurmuyordu Dolmabahçe’nin önünde.

BAŞKAN – Evet, Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Milletin çadırını yaktınız ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dolmabahçe’nin önüne kimse çadır kurmamış.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Millet çadırda yatarken çadır yaktınız ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dolmabahçe’nin önüne kimse çadır kurmamış. Kim kurdurdu o çadırları?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Gitsin millet eylem yapsın, gitsin eylem yapsın.

ERHAN USTA (Samsun) – Ya, yalandan kavga etmeyin!

BAŞKAN – Sayın Elitaş, Sayın Altay; Meclisin en kıdemli Grup Başkan Vekilleri ve Milletvekillerisiniz. Güzel başladık güne.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Böyle, ağaç için, doğa için hep kavga edelim -ama yumrukla değil tabii ki, fiziki kavga değil- ağaçlarımızı, doğamızı koruyalım; hep birlikte koruyalım. İhtiyaç varsa da tabii ki kesilecektir, bir kanser vakası görülmüş, diğerlerine de yansımaması için bir işlem yapmışlar.

Evet, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel hakkında yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında tezkeresinin (3/1849) Cumhurbaşkanlığına iade edildiğine ilişkin tezkeresi (3/1891)

BAŞKAN - Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan, Diyarbakır Milletvekili Sayın Semra Güzel’e ait (3/1849) esas numaralı Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, Cumhurbaşkanlığının 14 Mart 2022 tarihli yazısı doğrultusunda Cumhurbaşkanlığına iade edilmiştir.

Bilgilerinize sunulur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.19

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, TÜRK TELEKOM’un özelleştirme işlemlerinde oluşan şaibeli durumlar ile bunların Türk milletine yüklediği maliyetin incelenmesi, kullanılan kredilerdeki şüpheli durumların araştırılması, söz konusu özelleştirme sonucunda devletin zarara uğramasına sebep olan ihmaller ile bu ihmallere sebep olan görevlilerin tespit edilmesi, dört yıl sonra kamuya bedelsiz olarak devredilecek bir varlığın Türkiye Varlık Fonu tarafından satın alınmasının arkasında yatan gerçek sebeplerin açığa çıkarılması amacıyla 15/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 15 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

15/3/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 15/3/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                        Erhan Usta

                                                                                                                                                                                                                          Samsun

                                                                                                                                                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

Samsun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Erhan Usta tarafından TÜRK TELEKOM’un özelleştirme işlemlerinde oluşan şaibeli durumlar ile bunların Türk milletine yüklediği maliyetin incelenmesi, kullanılan kredilerdeki şüpheli durumların araştırılması, söz konusu özelleştirme sonucunda devletin zarara uğramasına sebep olan ihmaller ile bu ihmallere sebep olan görevlilerin tespit edilmesi, dört yıl sonra kamuya bedelsiz olarak devredilecek bir varlığın Türkiye Varlık Fonu tarafından satın alınmasının arkasında yatan gerçek sebeplerin açığa çıkarılması amacıyla 15/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 15/3/2022 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere söz talep eden İYİ Parti Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.

Buyurun Sayın Usta. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Bugünkü Meclis araştırması önergemiz TÜRK TELEKOM’un yüzde 55 hissesinin Varlık Fonu tarafından satın alınmasıyla ilgili, hatırlanacağı üzere, biz 2 Şubatta da bununla ilgili bir önerge vermiştik. O zaman, bu, medyada yer almıştı ve bu iddialar doğru mu, bu konu araştırılsın diye önerge vermiştik, o günkü önergemiz reddedilmişti. O gün, AK PARTİ Grubu adına konuşma yapan Ahmet Arslan -kendisi de burada şimdi- o gün onun konuşulmasını “İşte, bunun daha dört yılı var ama bunun hazırlık süreci var.” diye ona bağlamıştı. Aslında, kendisinin bütün savunması bu vesileyle çökmüş oldu. Görüldü ki bir buçuk ay içerisinde işlem yapıldı ve önümüze geldi.

Şimdi, tabii, bunun çok teferruatı var yani, bu, başından sonuna kadar şaibeli bir konudur, hakikaten Meclisin araştırması gereken bir konudur, Türk milletine, Türk devletine büyük bir zarar doğurmuş bir konudur. Bu anlamda, bu ciddiyetle meseleye yaklaşılmasının ben önemli olacağının düşünüyorum.

Şimdi, biliyorsunuz, daha işin teferruatına girmeyeceğiz. Varlık Fonu satın alma yapıyor. Ne kadar? “1 milyar 650 milyon dolara bu yüzde 55 hisseyi alacağım.” diyor. Bir miktar geriye gidecek olursak, bu hisse şu anda Türk bankalarının elinde. Niye bunların elinde? Çünkü Hariri ailesi hazineye olan yükümlülüğünü yerine getirmek için bankalardan, yurt içindeki bankalardan borçlanma yaptı, 2013 yılında içeriden 4 milyar 750 milyon dolar borçlandı. Şimdi, orada dikkat çeken bir husus var: Kendisinin aslında Türkiye'de T-Bank diye bir bankası var, o banka Hariri ailesine borç veren konsorsiyumun içerisinde yok. Bu grup kredisine girecek büyüklükte bir şey değil yani bir miktar orada olabilirdi çünkü başka bankalardan alıyorsunuz, kendi bankanız niye o konsorsiyumun içerisinde yer almıyor? Bu, şunu akla getiriyor: Planlı. Yani adamlar kaçacaklarını, bu borcu takıp Türkiye'den kaçacaklarını baştan planlamışlar; taammüden yapılmış bir şey. Buna devleti yönetenler niye sessiz kaldı, problem burada. BDDK niye sessiz kaldı, yönetim kurulundakiler niye sessiz kaldı? Tabii, bu, mutlak suretle araştırılması gereken bir husus.

Şimdi, Lübnanlı ortak ne yapıyor bu arada? Bu 2006-2018 döneminde tam verdiği para kadar, 6 milyar 540 milyon doları temettü olarak bir defa yurt dışına çıkarıyor ve bunun yurt dışına çıkartılmasıyla ilgili hiçbir sorunla karşılaşılmıyor. “Kardeşim, senin borcun var, şu borcunu öde, niye bunun hepsini çıkartıyorsun?” diye hiç kimsenin bir şey dediği yok, hiçbir şekilde engel olunmuyor. Şartnameye göre altyapı yapması gereken firma altyapı yatırımlarını yapıyor mu? Yapmıyor; işin kötüsü, bunlar denetlenmiyor. 9 milyar dolarlık -8,5 milyar dolarını takıyor, 400 milyon dolar kasada gözüküyor- bakır kablo satışı var. Danıştay kararı var bunların satılamayacağına ilişkin, ihale şartnamesi var satılamayacağına ilişkin. 9 milyar dolar civarında bir paraya bakır kabloyu satıyor ve bunun sadece 417 milyon dolarlık kısmını kasaya koyuyor, kalanının kimin cebine gittiği belli değil ve buna da hiç kimse engel olmuyor.

Şimdi, Sayın Ahmet Arslan birazdan muhtemelen yine aynı savunmayı yapacak “Efendim, 400 milyon dolarlık -büyüklük 9 milyar dolar da- kablo satışı kasaya konuldu.” diyor. Ya, bu bile bir skandal, bu bile bir itiraftır. Niye itiraftır? Siz bu 400 milyon doları kasaya koydunuz, bunun yüzde 55’i kimin? Yüzde 55’i yine Hariri ailesinin yani bakır kablonun yüzde 55’ini kendi söylediklerine göre bile yurt dışına çıkartıyor temettü olarak, kasaya konulması… Çünkü bunun satılamaması lazım, diyelim ki satıldı, hazineye verilmesi gereken bir parayı -zaten bir kısmının şirketle ilişkisini hiç kurmuyor ama küçük bir miktarını- şirkete vererek onun da yüzde 55’ini geri alıyor. 2,6 milyar dolar olarak gayrimenkul satışı var, bununla ilgili paranın nerede olduğunu hiç kimse bilmiyor.

Arkadaşlar, daha da kötüsü, yolsuzluk bununla da bitmiyor; bakın, sermaye azaltımı yapılıyor 2 defa; 4,2 milyar TL sermayesi var buranın. Borç aldıktan sonra -4,2 milyar TL borç alırkenki sermaye- bu sermaye önce 3 milyar TL’ye, sonra 2,6 milyar TL’ye düşürülüyor ve buna hiç kimse “Senin bu kadar borcun var, sermayeyi niye azaltıyorsun? Azaltamazsın yani kredibil değilsin.” demiyor, engel olunmuyor.

Yönetim Kurulunda tanıdık isimler var, bakıyorsunuz -şimdi tek tek saymak da istemiyorum ama kendilerine de cevap hakkı doğsun- İsmet Yılmaz, Efkan Ala, Süleyman Karaman. Hele Süleyman Karaman, Riskin Erken Saptanması Komitesi Başkanı olarak Yönetim Kurulunda devlet adına, hazinenin menfaatlerini koruma adına yer alıyor; bu kadar soygun yapılırken bu arkadaşların hiçbirisi niye konuşmuyor? Başka isimler de var: Fuat Oktay, Yiğit Bulut, Fahri Kasırga, Nureddin Nebati gibi birçok isim var, burada bu isimlerin hepsini biz tanıyoruz.

Şimdi, tabii, para ödenmeyince -4,75 milyar doların bir kısmı ödeniyor, onun ne kadar olduğu da belli değil- mecburen bankalara bu hisseler geçiyor, Hariri ailesi elini yıkayıp çekip gidiyor, tertemiz oluyor. Şimdi, 2 defa da Türkiye’ye, Hariri ailesinden bir şahıs Cumhurbaşkanına geliyor, ziyaret ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Devamla) - Biz merak ediyoruz ve buradan, Hariri ailesinin bu fertlerine “Bu paraları niye ödemediniz; kardeşim, siz ne yapıyorsunuz, niye bu ülkeyi soydunuz?” diye Sayın Cumhurbaşkanı sormuş mudur diye Cumhurbaşkanına sormak istiyorum.

Şimdi, daha sonra tabii bir şirket kuruluyor. Bu şirketten de en son 2026 yılının Ocak ayında bize sıfır bedelle dönecek olan bu hisseye Varlık Fonu bugün 1 milyar 650 milyon dolar vererek satın alıyor. Bunun cevabını istiyoruz biz: Niye sıfır bedelle yarın bize dönecek olan bir şeye 1,6-1,7 milyar dolar para veriliyor? Tabii, akla ilk gelen şey ikinci bir Hariri olayı oluşacak arkadaşlar. Bakın, bugün buradan söylüyorum: Şimdi, burada alacaklar o hisseyi 2026’yı beklemeden çünkü ülkeyi o kadar kötü yönettiler ki… Yani 1,6 milyar dolar vererek 3-5 milyar dolarlık bir özelleştirme geliri elde etmek için, şimdi, 2026’yı beklemeden bugün alıyorlar ve bunun özelleştirilmesi, ikinci bir yabancıya satış olayıyla Türkiye karşılaşacak. Bunun da olup olmadığını kendilerine ben buradan da soruyorum. Şimdi, ciddi hatalar yapıldı, ciddi peşkeşler çekildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Usta, teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Devamla) – Tamam, bitiriyorum.

Dolayısıyla, bu konunun Meclis tarafından araştırılması hakikaten vatanını, milletini seven her insan açısından elzemdir diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz talep eden Diyarbakır Milletvekili Sayın Garo Paylan.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, TÜRK TELEKOM özelleştirilmesiyle milletimiz organize bir şekilde dolandırılmıştır. Bakın, bunlar ya iş bilmiyorlar ya kötü niyetliler. Bir kamu varlığı, gücü olmayan Oger Telecom'a yani bu borcu ödeme gücü olmayan Oger Telecom'a 6,5 milyar dolara özelleştirildi ve bu 6,5 milyar doların yalnızca 1,6 milyar doları peşin olarak alındı, kalanı Türkiye’nin bankalarından borç alındı arkadaşlar ve Oger Telecom yıllarca TÜRK TELEKOM’dan temettü aldı yani kâr payı aldı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye’nin bir varlığını sattınız. Bu şirket de kâr eden bir şirketten kâr payı alıyor. Bu kâr payıyla ne yapıyor, bankalara borcunu mu ödüyor? Hayır, ödemiyor. Ne yapıyor? Parayı yurt dışına götürüyor, her yıl 500 milyon, 700 milyon dolar yurt dışına götürüyor. Şimdi, yönetim kurulunda kimler var arkadaşlar? Kimler var söyleyelim: Fuat Oktay var. Kim Fuat Oktay? Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı arkadaşlar. Başka kim var? Yiğit Bulut var, hâlâ Cumhurbaşkanı Başdanışmanı. Düşünün ki bu kişiler yönetim kurulunda. Bu şirket de kâr payını alıp yüzlerce milyon doları yurt dışına götürüyor, 2005-2006. Ne yapar yurtsever bir insan? Ya, arkadaş, der ki: “Sen bu kâr payını alıyorsun, yurt dışına götürüyorsun, borcu burada bırakıyorsun.” Buna müdahale eder. Ama ya işi bilmeyen bir kişiyse ya da kötü niyetli bir kişiyse buna sessiz kalır arkadaşlar. Maalesef Türkiye dolandırılmıştır. Hariri ailesi parayı alıp götürmüştür, borcu burada bırakmıştır arkadaşlar. Yeter mi? Yetmez; gayrimenkullerini satmıştır milyarlarca dolarlık, hortumlamıştır şirketi. Yeter mi? Yetmez; milyarlarca dolarlık bakır hurdayı satmıştır, şirketi hortumlamıştır. Peki, o dönemde Fuat Oktay ne yaptı, Yiğit Bulut ne yaptı, Fahri Kasırga ne yaptı? Sessiz kaldılar, sessiz kalmakla ya görevlerini ihmal ettiler ya da bu suça ortak oldular arkadaşlar. Bunun soruşturulması gerekmez mi? Ve bu kişilerin hâlâ Cumhurbaşkanlığında görevli olması utançtır ülkemiz adına arkadaşlar, hesap vermeden.

Derhâl bir Meclis soruşturması açılmalıdır ama yapılmıyor. Bu da yeter mi? Yetmez. Dolandırıcılığın yeni bir safhasına geçiliyor. Üç yıl sonra bedavaya hazineye geçecek yani kamuya geçecek bir varlıktan bahsediyoruz, üç yıl sonra. Yeni bir soygun, yeni bir organize dolandırıcılık tezgâhı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, üç yıl sonra bedavaya geçecek bir şirket, şimdi “1,65 milyar dolara ben bu şirketi geri alacağım.” diyorlar. Niye yapıyorsunuz bunu arkadaşlar?

Bak, çiftçi tarlasına gübre atamıyor, tarlasını traktörüyle süremiyor mazot fiyatları yüzünden. 1,65 milyar dolar 23 milyar TL yapar. Ben bu parayla 2 milyon çiftçinin gübre masrafını ve mazot masrafını karşılayabilirim. Ayçiçeği ekebilir çiftçi, buğday ekebilir, Türkiye kendine yeter bir ülke olabilir. Ama hayır, 2 milyon çiftçiyi tercih etmiyorlar, yeni bir organize dolandırıcılığın sayfasını açıyorlar maalesef arkadaşlar.

Yurttaşlarımız bunun hesabını sormalı ve adaletli bir meclis de bunun hesabını sormalı. Bu açıdan herkesin, tüm vicdanlı ve adaletli milletvekillerinin bu araştırma önergesine destek vermesi lazım arkadaşlar.

Saygılar sunarım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden Zonguldak Milletvekili Sayın Deniz Yavuzyılmaz.

Buyurun Sayın Deniz Yavuzyılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konu TÜRK TELEKOM’un özelleştirilmesi sürecinde yaşanan şüpheli durumlar. O hâlde biz de olağan şüphelilere hep birlikte bakalım, TÜRK TELEKOM'un bugününden geriye doğru gidelim. Bakın, TÜRK TELEKOM'un yönetim kurulu listesi. TÜRK TELEKOM'un yönetim kurulunda 3 Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı var, 1 Hazine ve Maliye Bakanı var Nureddin Nebati -ki kendisi aynı zamanda Türkiye'nin ilk çift maaşlı Bakanı olma unvanına da sahip- ve bir de Cumhurbaşkanı Başdanışmanı var; Yönetim Kurulu Başkanı Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı. 2021 yılında 6 maaş ikramiyeyle birlikte sadece TÜRK TELEKOM'dan aldıkları aylık net maaş 33.849 lira. Aynı zamanda, bu da yetmiyor, yine, TÜRK TELEKOM'un alt şirketleri var, alt şirketlerinde de yine pek çok AK PARTİ’li bürokrat var. Kim var? TT Mobil adı verilen yani TÜRK TELEKOM'un mobil internet şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı kim? Karayolları Genel Müdürü Abdulkadir Uraloğlu. Ne işi var bu şirketin Yönetim Kurulu Başkanlığında? Bilen yok. Devlette part-time çalışan bir Karayolları Genel Müdürü var. Daha da enteresanı, geçtiğimiz aya kadar TTNET adı verilen TÜRK TELEKOM'un internet şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı da kimdi? Sayıştay Başkanı Metin Yener'di. Yani denetlenmesi gereken bu şirketlerin bizzat sorumlu yöneticisi durumuna gelmiş vaziyette.

TÜRK TELEKOM'un büyük soygununda yer alanlar bunlarla sınırlı değil, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Fuat Oktay, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olan Fahri Kasırga, eski TRT Genel Müdürleri İbrahim Şahin, İbrahim Eren, eski Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, AK PARTİ’li milletvekilleri Mehmet Habib Soluk, Süleyman Karaman ve eski İçişleri Bakanı Efkan Ala tüm bu TÜRK TELEKOM'un özelleştirilme sürecinin içinde yer almış ve tüm bu kullanılıp da geri ödenmeyen krediler sürecinde bu yanlışların ortağına dönüşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) – Ve bu süreçte, çok üzerinde durulmadı ama ben kredi kullanılan bankaların da kullandıkları oranlarda nasıl hissedar olduklarını yüzdeleriyle sizinle paylaşacağım: Akbank yüzde 35,6; Garanti Bankası yüzde 22,1; İş Bankası yüzde 11,6; LYY International yüzde 11,7 ve diğerleri de yüzde 19 oranında TÜRK TELEKOM hisselerine sahip oldular. Bu kredileri niye verdiler? Bu kullanılan krediler ve satılan TÜRK TELEKOM gayrimenkulleri ne oldu? Bunların tümü şu anda belirsiz.

Sayın milletvekilleri, cümlelerimi tamamlarken “Vatanını en çok seven milletini soymayan, soydurmayandır.” diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden Kars Milletvekili Sayın Ahmet Arslan.

Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; önergeyle ilgili daha önce de açıklamalar yapmıştık ancak Varlık Fonunun yeni sözleşmesiyle birlikte, yeni bir boyut kazanmış oldu. Onunla ilgili de Genel Kurulumuzu, saygıdeğer Meclisi ve kamuoyunu bilgilendirmek isterim.

TELEKOM’un imtiyaz hakkının devri… Deniyor ki: “Birisine peşkeş çekildi.” Kademe kademe gideyim; televizyonlarda, canlı yayında, herkese açık bir şekilde gerçekleştirilmiş bir imtiyaz hakkı ihalesi ve o günden bugüne gerek 7 milyar dolarlık peşin ödeme gerekse hazineye aktarılan temettü dâhil 15 milyar 600 milyon dolar hazineye para aktarılmış.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Nereden aktarılmış?

ERHAN USTA (Samsun) – Bizim malımız zaten, bizim malımız. Hariri’ye giden temettüyü söyleyeceksiniz siz, Hariri’nin aldığı temettüyü söyleyeceksiniz siz. 6,5 milyar dolar temettü… Böyle bir bakış açısı olabilir mi ya!

AHMET ARSLAN (Devamla) – Ve yine, değerli arkadaşlar, 7 milyar dolar bir işe yatırım yaparsanız, bunun da bir maliyeti varsa elbette ki bunu da bu imtiyaz hakkı sözleşmesiyle TELEKOM'u çalıştırıp kazanacaksınız.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Parayı kim verdi?

AHMET ARSLAN (Devamla) – Buna kimsenin bir şey deme hakkı yok.

ERHAN USTA (Samsun) – Allah’tan korkun ya!

AHMET ARSLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, TELEKOM, uluslararası bağımsız denetim kurumları tarafından denetleniyor; TELEKOM, SPK tarafından denetleniyor ve bütün hesap ve işlemler herkese açık, bunu herkes biliyor.

ERHAN USTA (Samsun) – Kime açık? Kim denetlemiş?

AHMET ARSLAN (Devamla) – Ve TELEKOM, sadece pandemi döneminde teknoloji geliştirmeyle birlikte, ilave 2,7 milyon yeni internet müşterisi kazanmış ve ülkemizin e-ticaret sektöründe pandemiyi sıkıntısız ve başarılı bir şekilde -eğitiminden ticaretine- geçirmesini sağlamıştır.

ERHAN USTA (Samsun) – Özelleştirmeye gelin, özelleştirmeye.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Önemli bir konu daha, TELEKOM’un atıl durumdaki gayrimenkulleri ve atıl durumdaki bakır kabloları satılmıştır, doğrudur. Ancak, bunun yerine yaklaşık 5 katı gayrimenkul yatırımı yapılmıştır, bunun yerine yaklaşık 5 katı fiberoptik altyapı yatırımı yapılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Bu paralar alındı, kasaya kondu.” derken birilerine dağıtıldı değil, bunlarla 5 katı yatırım yapıldı.

ERHAN USTA (Samsun) – Satamaz, satamaz, Danıştay kararı var.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Bu çok önemli, bunun bilinmesinde fayda var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Danıştay kararı var, satamaz.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Varlık Fonu bir adım attı.

ERHAN USTA (Samsun) – Satamaz, yatırım yapma yükümlülüğü var ama, onları satamaz.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Ben de, 2 Şubatta, burada, sizlere arz ettim, dedim ki: Varlık Fonu TELEKOM’un değerini koruyabilmesi, 2026 sonrasında da bu ülkeye daha fazla hizmet etmesi, bugün de teknolojiyi geliştirmesi, fiberoptik altyapıyı artırması, internet hızının artırılması…

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayıştay Türk TELEKOM’u denetleyecek mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Değerli Başkanım… Cümlemi baştan alıyorum.

TELEKOM, bu süreçte daha fazla fiberoptik altyapı yatırımı yapması, internet hızını artırması, veri saklama kapasitesini artırması, teknolojik yatırımlarını artırması ve buna bağlı olarak TELEKOM sektöründen bu ülkenin daha fazla gelir elde edebilmesi adına belirsiz bir dört yıldan vazgeçmiş…

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayıştay denetleyecek mi?

AHMET ARSLAN (Devamla) – …onun yerine çok net bir şekilde kamu hissesini yüzde 86’ya getirmiş…

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayıştay denetleyecek mi?

AHMET ARSLAN (Devamla) – …ve bununla ilgili önemli bir adım atmıştır. Bu adımı atarken de gerek ulusal gerek uluslararası değerlendirme kuruluşlarına değerlendirme yaptırmıştır ve değerlendirmede yüzde 55 hissenin dört yıla tekabül eden rakamından çok daha düşük bir rakama almıştır. Bunu ben söylemiyorum, bunu uzmanlar söylüyor deyip Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayıştay denetleyecek mi?

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Para nerede, para?

AHMET KAYA (Trabzon) – Bunun neyini savunuyorsunuz Allah aşkına ya?

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayıştay niye denetlemiyor?

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

Bir de tutanaklara geçmesi için…

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Oylamadan önce karar yeter sayısı isteyeceğiz.

Ayrıca, bir de madde 60’a göre yerimden bir söz istiyorum, izniniz olursa.

BAŞKAN – Yani konuyla ilgili mi söz istiyorsunuz?

ERHAN USTA (Samsun) – Konuyla ilgili tabii ama çok ciddi sorularımız var, hiçbirine cevap vermedi o anlamda.

BAŞKAN – Peki, yerinizden bir dakika veriyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın İYİ Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Şimdi, bir ayda… Çelişkiye bakın, AK PARTİ’li arkadaşların vicdanına sesleniyorum: Siz elinizi kaldıracaksınız onu biliyorum da belki vicdanen biraz rahatsız olursunuz diye.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Geç onu!

ERHAN USTA (Samsun) – Ahmet Arslan’ın bundan bir buçuk ay önce yaptığı savunma şuydu: “Evet, 2026’da bize geri gelecek ama öyle önemli bir kurum bize geri geleceği için biz bunun hazırlıklarına başladık arkadaşlar.” diye burada savunma yaptı. Şimdi yaptığı savunma tamamen değişti. Her konuştuğu iki gün sonra çöp oluyor.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sana mı soracak?

ERHAN USTA (Samsun) – Arkadaşlar, bunu dikkatinize, bunu vicdanınıza sunuyorum. Tamam mı?

Şimdi, bakın, iddialarımız var. Ya, bunların hepsinin alınma imkânı var. Adamın bankası var, bankasından 1 lira kredi vermiyor, konsorsiyum kredi veriyor, bankasından kredi vermiyor. Baştan planlıyor bu parayı alıp kaçmayı. Hariri ailesi buraya geliyor, Cumhurbaşkanıyla görüşüyor, bir tane kelam edilmiyor kendilerine.

Bakır kablolar… Bakın, bakır kabloyu Danıştay “Satamaz.” diyor, ihale şartnamesi “Satamaz.” diyor. “Atıl gayrimenkul.” diyor ya, Allah’tan da korkmuyorsunuz ya, atıl gayrimenkulü satamaz diye…

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum Sayın Usta.

AHMET ARSLAN (Kars) – Değerli Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Usta, yani bu söylediklerinizi kürsüde tekrarladınız zaten.

ERHAN USTA (Samsun) – Şunun için söylüyorum: Ama bunlara bir cevap bekliyoruz.

BAŞKAN – Son sözünüzü alayım.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Peki.

Sayın Başkanım, şunun için: Bunlar bilinmiyor değil ama Sayın Ahmet Arslan buraya çıkıp konuşuyorsa -tabii, Ulaştırma Bakanlığı da yapmış bir arkadaşımız- bunlara cevap vermesi lazım. Ya, bunun altında kalınır mı? Bunun altında kalmaması lazım. Şimdi, bakır kabloyu “Satamaz.” diyor, ihale şartnamesi de diyor bunu, Danıştay da diyor, “Gayrimenkul satamaz.” diyor ama “Yatırım yapmak zorundadır.” diyor, elbette fiberoptik yatırımını yapacaksın ama sen 9 milyar dolar -bakın kendisi söyledi- kablo satılıyor, hurda satılıyor, 417 milyon dolar olarak kasada gösteriliyor ama bunun karşılığında yapılan şey 2,7 milyar dolar yani her tarafı çelişki, her tarafı çuvallama. Dolayısıyla evet, yani arkadaşlar el kaldıracak, durumlarından öyle anlaşılıyor ancak ben yine de vicdanlarına bir not düşmek istiyorum, tarihe bir not düşmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Evet, Sayın Arslan, size de yerinizden bir dakika veriyorum 60’a göre.

Buyurun.

33.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET ARSLAN (Kars) – Değerli Başkanım, 2 Şubatta da söyledim ki Varlık Fonu, bu ülkenin çok önemli olan bir şirketinin değerini koruyacak adımları atacaktır, bunu yapmak zorundadır, zira hazine adına sorumluluğu alan Varlık Fonudur.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) – Sayıştay denetliyor mu?

AHMET ARSLAN (Kars) – Varlık Fonu bugün tam da onu yapmıştır. Amacı bu şirketin kamu adına, devlet adına değerini artırmak ve gelecekte bu devlete daha fazla hizmet vermesini sağlamaktır. Bu konuda hiç kimsenin şüphesi olmasın, bu açıklamayı tekrar yapıp sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Peki, denetleniyor mu?

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkanım, bir cümleyle tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Bakın, tutanağı burada Sayın Ahmet Arslan’ın, diyor ki: “TELEKOM gibi büyük bir şirket, bu ülke için değerli olan bir şirket eğer dört sene sonra imtiyaz hakkı bitip yeniden bir imtiyaz hakkıyla yola çıkılacaksa bunun kararı bir günde verilmez, bunun kararı bir günde yapılmaz. Yani biz bu amaçla bu çalışmaları başlattık.” diyor. Şimdi söylediği şey tamamen farklı.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

AHMET ARSLAN (Kars) – Uzatmayacağım Başkanım, kayda geçsin lütfen.

BAŞKAN – Peki, siz de buyurun, tutanaklara geçsin.

AHMET ARSLAN (Kars) – Varlık Fonu tam da dediğimi yapmıştır. TELEKOM’un dört yıllık sürecinde daha fazla yatırım yapması, teknoloji sektörünün buradan daha fazla gelir elde etmesi ve daha sonraki dönemlerde de bu ülkeye daha fazla katma değer oluşturacak bir adımı atmıştır, tam da bir buçuk ay önce söylediğim adımı atmıştır deyip kayıtlara geçmesini arz ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, TÜRK TELEKOM’un özelleştirme işlemlerinde oluşan şaibeli durumlar ile bunların Türk milletine yüklediği maliyetin incelenmesi, kullanılan kredilerdeki şüpheli durumların araştırılması, söz konusu özelleştirme sonucunda devletin zarara uğramasına sebep olan ihmaller ile bu ihmallere sebep olan görevlilerin tespit edilmesi, dört yıl sonra kamuya bedelsiz olarak devredilecek bir varlığın Türkiye Varlık Fonu tarafından satın alınmasının arkasında yatan gerçek sebeplerin açığa çıkarılması amacıyla 15/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 15 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunmadan önce İYİ Parti Grubunun karar yeter sayısı talebi vardır. Oyladıktan sonra karar yeter sayısı arayacağım.

İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Divan üyeleri arasında bir anlaşmazlık var, o nedenle elektronik cihazla oylama yapacağız.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Buna ret verenler tarih önünde hesap verecekler.

BAŞKAN – İki dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.03

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

İYİ Parti grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

3 sayın milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Buyurun Sayın Yılmaz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz’ın, Mersin’de gazetecilere yapılan saldırılara ilişkin açıklaması

ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) – Son bir ay içinde ne yazık ki Mersin’imizde iki gazete temsilcisi saldırıya uğramıştır. Mersin CHP Büyükşehir Belediyesinde yolsuzluk iddialarını belgeleriyle haberleştiren Mersin Birebir Haber gazetesi imtiyaz sahibi Zeynel Boğan bu haberler üzerine dün sokak ortasında 4 kişilik bir grubun muştalı ve bıçaklı saldırısına maruz kalmıştır. Saldırı sonucu gazeteci Boğan’ın yüzü kanlar içinde kalmış, burnu kırılmış, kafatası çatlamıştır. Bu çirkin saldırının yapılan haberler üzerine gerçekleşmesi dikkat çekicidir.

Yine, bir ay önce de CHP Gençlik Kolları üyesi bir grup Büyükşehir Belediyesinde yolsuzluk iddialarını haberleştiren yerel Haberci gazetesine baskın düzenleyerek yumurtalı, boyalı ve yemli saldırıyla gazetecileri hedef almıştır. Mersin’de ne yazık ki özgür basın kaba kuvvetle susturulmaya çalışılmaktadır. Her iki saldırıyı da kınıyorum. Sorumluların adalet önünde hesap vereceğine inanıyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yaşar…

35.- Samsun Milletvekili Bedri Yaşar’ın, Yeniçağ gazetesi temsilcisi İbrahim Akkuş’a yapılan saldırıya ilişkin açıklaması

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde devlet hastanesinin inşaatında eksik görülen yapım işlerini medyaya taşıyan, elinde kaleminden başka gücü olmayan Yeniçağ gazetesi temsilcisi İbrahim Akkuş, yaptığı haber sonrası sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek geçtiğimiz yıl haziran ayında inşaat firması çalışanları tarafından belediyede doğal gaz borularıyla darp edilmiştir. Şikâyetçi olan Sayın Akkuş bir yıl süren yargılamada mahkemeden de hapis cezası almıştır. Biber gazına “bıçak” tanımlaması yaparak üst limitten altı ay hapis cezası verildi. Ceza dörtte 1 indirimle iki ay yirmi dört güne düşürüldü. Doğru haber peşinde koşan, görevini layıkıyla yerine getirmeyi görev edinen gazetecimize yapılan saldırıyı kabul edilemez buluyoruz, üstelik şikâyetine rağmen dosya üzerinden yapılan incelemeyle verilen ceza ise hukuk garabetini gözler önüne sermektedir. Buradan Sayın Akkuş ve onun gibi basın camiasına yapılan saldırıları kınıyor Sayın Akkuş’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünlü…

36.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlü’nün, Osmaniye’nin Kadirli ilçesindeki Ahmet Kastal Caddesi’ndeki trafik sorununa ilişkin açıklaması

BAHA ÜNLÜ (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Seçim bölgem Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde bulunan Korkut Ata Üniversitesine bağlı Kadirli yerleşkesinde yaklaşık 1.200 öğrenci öğrenim görmektedir; bu yerleşkenin olduğu bölgede ayrıca okullar, üniversite yurdu, kamu binaları ve yerleşim yerleri de bulunmaktadır. Nüfusun fazla olması trafik yoğunluğunu artırmakta ve kazalara sebebiyet vermektedir. Üniversite yerleşkesinden ve KYK yurdundan yaya olarak ilçe merkezine gitmek için üniversite öğrencilerinin kullandığı Ahmet Kastal Caddesi’nde yaya kaldırımı bulunmamaktadır, işlek yolda yürümek zorunda kalan çocuklarımızın can güvenliği tehdit altındadır. Bu sebeplerle can kayıplı kazaların yaşanmaması ve yayaların yolu güvenli şekilde kullanabilmesi için yol genişletilmeli ve yaya kaldırımı yapılmalıdır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Necdet İpekyüz ve arkadaşları tarafından, halk sağlığının ve sağlık emekçilerinin sorunlarının incelenmesi amacıyla 15/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 15 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 15/3/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                  Meral Danış Beştaş

                                                                                                                                                                                                                            Siirt

                                                                                                                                                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

15 Mart 2022 tarihinde, Batman Milletvekili Necdet İpekyüz ve arkadaşları tarafından verilen 17422 grup numaralı, “Halk sağlığının ve sağlık emekçilerinin sorunlarının incelenmesi amacıyla” Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırması Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 15/03/2022 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere söz talep eden Batman Milletvekili Sayın Necdet İpekyüz.

Buyurun Sayın İpekyüz. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

14 Mart, genelde her 14 Mart geldiğinde burada, son dönemde, daha çok sağlık çalışanlarının ve hekimlerin problemleri gündeme geliyor ve ismi bayram, “Tıp Bayramı” diye söyleniyor. Eğer bir ülkede, bir meslek grubu, çalışanlar “bayram” denilen süreçte problemlerini aktarıyorsa, sorunlarını aktarıyorsa bayram yoktur. Ve biz, buradan, genelde problemleri gündeme getirdikleri için bütün sağlık emekçilerini ve hekimleri selamlıyoruz. Buradan bir diğer selam da sevgili Doktor İdris Baluken’e, bir diğer selam Doktor Selçuk Mızraklı’ya, bir diğer selam Hemşire Hülya Alökmen Uyanık’a… Bu arkadaşlarımız seçilmişlerdi, onurlu sağlık görevlerini yerine getiriyorlardı, her yerde “Sağlıktan ve özgürlükten tasarruf edilmez.” diyorlardı.

Değerli arkadaşlar, 14-15 Mart, bugün dahi sağlık emekçileri, hekimler “Görevdeyiz.” diyor. Ve uzun bir süredir sağlık emekçileri “beyaz nöbet” dediler, “beyaz yürüyüş” dediler, “beyaz forum” dediler ve gelip Mecliste ziyaret ettiler, Çankaya Kapısı’nda açıklama yaptılar “Bizi dinleyin.” dediler. Ve dört yüz doksan sekiz gündür, beş yüz gündür Sağlık Bakanı, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyiyle konuşmuyor. Beş yüz gündür, siz konuşmayacaksınız, dinlemeyeceksiniz; demokratik kitle örgütlerini, sivil toplum örgütlerini dinlemeyeceksiniz sonra da diyeceksiniz: “Biz bildiğimizi yaparız.” Ve diyeceksiniz ki: “Beğenmeyen gitsin.” Ve sonra, üç gün sonra, dört gün sonra kararı değiştireceksiniz. 14 Martla beraber aslında burada bizim söylediğimiz: Bu saygıyla beraber; gelin, ne söylüyorlar, araştıralım. Bu beyaz nöbetler niçin, beyaz yürüyüşler niçin? 500 bine yakın sağlık çalışanı var. Bu sağlık emekçileri ne istiyorlar? Şimdi, deniyor ki: “Para istiyorlar.” Hayır, özlük haklarıyla ilgili emeklerinin karşılığını istiyorlar ama önce varlıklarına değer verilmesini istiyorlar, değer görmek istiyorlar. Ama siz sağlık kurumlarını işletme gibi düşünürseniz, siz sağlık kurumlarına gelen insanları müşteri gibi düşünürseniz; çalışanları da köle gibi düşünürsünüz, işçi gibi düşünürsünüz; sendikasız, özlük hakları olmayan bir sisteme dönüştürürsünüz ve ne olur? Hekimler, sağlık çalışanları yoksulluk sınırının altında çalışır.

Neydi büyük hikâye? “Sağlıkta dönüşüm, sağlıkta dönüşüm...” Daha iki gün önce beni Kozluklu yurttaş aradı. Diyarbakır’da çocuğu yatıyor, menenjit geçirmiş, çocuğuna film çektirecek, üniversite hastanesinde yattığı hâlde film çekilmiyor. Sorduğumda, üniversite hastanesinin film çekilen yeri özelleştirilmiş. Birçok yerde özelleştirme yapmışsınız ve işletmeye dönüştürmüşsünüz. İnsanlar ameliyat olmak için üç ay, dört ay sonraya gün alıyor veya ameliyatla ilgili kullanılacak materyal olmadığı için “Git, cebinden al.” Sizin yaptığınız dönüşüm, sağlıkta özelleştirmeydi; sizin yaptığınız dönüşüm, “Gidin, parası olan sağlığı daha iyi alabilir.” Ama biz HDP olarak ilk günden beri neyi söylüyoruz? Eşit, erişilebilir, nitelikli, ücretsiz, ana dilinde sağlık hizmeti.

Sayın Cumhurbaşkanı dün ne dedi? “Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı, fiziksel, ruhsal, sosyal tam iyilik hâli olarak tanımlıyor.” Aslında Dünya Sağlık Örgütü şu anda buna bir ek daha yapmış: “Siyasal olarak da tam iyilik hâli.” Dünya Sağlık Örgütü ne diyor, biliyor musunuz? “Bir hastaya yirmi dakika zaman ayırmak lazım.” Bakanlık ne diyor? “Önce beş dakikaydı, şimdi on dakika.” On dakikada gelip kuyrukta bekleyeceksiniz –anamnez- hikâyenizi anlatacaksınız, muayene olacaksınız, gerekli tetkikleri isteyecek; bu, imkânsız bir şey.

Sağlıkta dönüşümle beraber nöbetler uzun, eğitim yok, özlük hakları yok; “döner sermaye” dediniz, “performans” dediniz; emeklilikte yok, hiçbiri emekliliğe yansımıyor. Bunlar istenildiğinde “Teröristsiniz, hainsiniz.” deniyor. İnsanlar kendi haklarını istemeyecekler mi? İnsanlar koruyucu sağlığı istemeyecekler mi? Sağlıktaki bütün olumsuzluklar neye dönüşüyor? Şiddete dönüşüyor ve arkadaşlar, “şiddet” denilince cinayete dönüştü, insanlar katledildi. Neydi? Pandemide alkışladık, alkışladık. Ne oldu pandemide? Sağlıkta çalışan, yaşamını yitiren -518 kişi- insanlar oldu. Ne oldu? Yaşamını yitirenlerle ilgili herhangi bir şey yapmadık. “Meslek hastalığı olsun.” dediler, meslek hastalığıyla ilgili herhangi bir işlem yapılmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

NECDET İPEKYÜZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

En son, neydi? Bütçe görüşmeleri döneminde Sağlık Bakanı geldi, arkada oturdu, bütün siyasi partilere ve Grup Başkan Vekillerine dedi ki: “Bu yasayı çıkartalım, sağlık çalışanlarıyla ilgili düzenlemeyi yapalım. Hekimler yurt dışına gidiyor, gitmesinler.” Burada hep beraber çıkardık. Sayın Mehmet Erdoğan burada mı, bilemiyorum, ne dedi? Geri çekildi, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Komisyonundan geri çekildi. Ne dediler? “Biz en kısa sürede bütün sağlık çalışanları için, 500 bin kişi için düzenleme yapacağız.” 14 Mart, hiçbir şey yok. “Gitsinler, gitsinler.”

Gelin, araştıralım. Biz sağlık çalışanlarına değer vermezsek, sağlık emekçilerinin sorunlarını konuşmazsak daha sağlıksız günlere gideriz. Daha sağlıklı günler yaşamak için halk sağlığından, toplum sağlığından yana olalım. Gerçek sağlık sorunları içinse siyasal çerçevedeki sorunları bulurken sağlık emekçilerine saygı gösterelim, onların eylemlerini de anlamlı bulalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına söz talep eden Isparta Milletvekili Sayın Aylin Cesur.

Buyurun Sayın Cesur. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Reddedileceğini artık sağır sultanın bile bildiği bir önerge daha var ve onun üzerinde konuşuyoruz. Biz, elbette, sağlık çalışanlarının haklarını düzenleyecek her türlü önergeyi destekliyoruz, baştan söyleyelim.

Konumuz, doktorlar, sağlık personelinin almadıkları hakları, uğradıkları şiddet ve bozulmuş sağlık sistemi. Dün, 89 yaşında bir meslektaşım maalesef bağırıyordu, sokakta ve yerde bağırıyordu tartaklanırken “Ben sizin anne-babanıza baktım yahu!” diye. Bakın, bu tarihe geçti, bunu not alın. Geçen haftadan beri doktorlarımız gündemde, durduk yere “Gidin.” dendi onlara. Dün başları okşandı, bugün yine hırpalandılar ve bence aslında bütün bunların sebebi kötü giden ekonomi, artan mazot fiyatları, geçim sıkıntısındaki milyonlar için gündemi değiştirmek miydi bilemiyorum ama bildiğim bir şey var, geldiğimiz yerde sağlık sistemimiz bozulmamış, kokuşmuş değerli arkadaşlar, çok üzülerek söylüyorum. Neden böyle olduk? Çünkü sağlık sistemi, liyakat, vicdan, hoşgörü ve tecrübeyle yürütülür; günü kurtaran, öngörüsüz ve kısa vadeli popülist anlayışlarla batağa saplanacaktı ve saplandı o batağa.

Dünyaya nam saldığımız sağlık sistemimiz neden bu hâle düştü? Soru bu. Çünkü devletin, sağlık hizmetlerinde sağlaması gereken 4 tane evrensel kural var: Birincisi, sağlığın herkes tarafından karşılanabilir olması; ikincisi, sağlık hizmetine bütün vatandaşların ulaşması; üçüncüsü, yeterli ilgi ve alakanın tüm vatandaşlara verilmesi ve dördüncüsü, sağlık çalışanlarının insani ve yeterli şartlarda çalışabilmesi. İşte, bu dördüncüyü sağlamazsanız -ilk 3’ünü zaten sağlayamıyorsunuz- sonuç ne oluyor? İşte, sonuç bugün geldiğimiz nokta oluyor.

Tıpta ihmale yer yok değerli arkadaşlar. Hastaneler büyük olsun ne çıkar, içinde eğer doktorlar rahat çalışamıyorsa ve hastalar oradan memnun ayrılmıyorlarsa ne çıkar büyük hastaneler olmasından? Kötü ekonomi yönetimiyle tablo şu: Randevu ve sevk sistemi bozuk; ameliyatlar yapılamıyor, malzeme yok; tedavi alamıyor hastalar, ilaç yok, ilaç firmaları ve eczaneler işaret ediliyor, onların sırtına yüklenmiş yük ve günah keçisi aranınca birileri bulunuyor. Beş dakikaya düşen muayene süreleri, hastane hastane gezen hastalar, “ne kadar hasta muayenesi o kadar ücret” anlamında hastayı müşterileştiren ve doktoru makineleştiren bir sistem, performans sistemi ve sağlığın kontrolsüzce özelleştirilmesiyle aslında altına konulan dinamit ve gelinen yer…

Sistemsel sorunlarla yaşanan gerginlikler, senelerdir “Durduralım.” diye verdiğimiz reddedilen önergeler ve artan şiddet olayları, hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarının hak ettiklerinin altında ücretlerle ve fazla mesaide çalıştırılmaları… İki senede 553 sağlık çalışanı hayatını kaybetti, pandemide ön saflarda çalıştılar ama verdiğimiz bütün önergeleri reddettiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

AYLİN CESUR (Devamla) – Şiddet kınandığıyla ve “Hakkınız ödenmez.” denilen sağlık çalışanları da haklarının ödenmemesiyle kaldı. İki yılda 9 bin hekim gitti, “Giden gitsin.” diyorsunuz. Dün müjdeler verdiniz ama bunlar ancak merhem niteliğinde, yapısal bir çözüm yok. Bakan Bey bir mektup yazmış, sonunu söylemeyi unutmuş, “Bunların gereğini yerine getireceğim, getiremezsem de gereğini yapacağım.” demeyi unutmuş dün. Bakınız, yapısal problemleri çözmezseniz, sağlık sistemini eğer düzeltmezseniz ne sağlıkçı için çalışılabilir ne memleket için yaşanılır olur.

Anlaşılması gereken şu: Biz hekimler mesleğimizi para için yapmıyoruz, bunu anlamınız lazım. Bizim en pahalı takımız, bakın, gördüğünüz bu stetoskop; daha değerli bir şeyimiz yok. Bizim bunu almamız hiç kolay olmadı, gençliğimizi verdik bunu alıp da kullanabilmek için. “Bırakın gidin.” dediğiniz yerde kolay kolay gitmeyiz de bu hakkımızı hiç kimseye yedirmeyiz de. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bravo!

AYLİN CESUR (Devamla) – Yedirmeyeceğimiz bir şey daha var; biz şifa dağıtıyoruz ama Büyük Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete, ön saflarda, Tıbbiyeli Hikmetlerden başlayan bugüne gelen tıp doktorları her zaman sahip çıkmaya devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Cesur.

AYLİN CESUR (Devamla) – Doktorları kum torbası yapmanıza da izin vermeyeceğiz, doktorların haklarını da yedirmeyeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden Balıkesir Milletvekili Sayın Fikret Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, 14 Martla ilgili, sağlık çalışanlarının haklarıyla ilgili bir konuşma yapmak üzere huzurlarınızdayım.

AKP iktidarı sayesinde, 14 Martlar, Tıp Bayramı olmanın ötesinde artık sağlık sorunlarını konuştuğumuz günlere dönüştü.

Tarihsel sürecine baktığımız zaman -bakın, bugünkü açılışta Çanakkale’yle ilgili konuşmalar yapıldı, oturduğum yerden şöyle hafızamda canlandırdım- Çanakkale Savaşı’na tam 765 Tıbbiyeli katıldı ve 346’sı şehit oldu 1915 yılında. 1921 yılında, altı yıl sonra hiç 1’inci sınıf öğrencisi dahi kalmadığı için -çünkü Çanakkale Savaşı’nda, 1915 yılında tıp fakültesine giren tüm öğrenciler şehit olmuştu- 1 kişi bile mezun veremedi. Tıbbiyeli bu gelenekten geliyor. AKP iktidarında sizler… Sayın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yazdığı mektup üzerinden söylüyorum, “Hocasından öğrencisine kadar hekimin saygınlığının azaldığını ifade ediyorlar.” diyor Sayın Koca. Peki, ben buradan sormak istiyorum: Hekimin saygınlığını azaltan kim? Hangi iktidar azalttı? Hekime “Varsın gitsinler.” diyen Genel Başkanınızdan, şu anda Sağlık Komisyonu Başkanı olan ve iktidarınızın ilk dönem Bakanlığını yapan Sayın Recep Akdağ’dan şu anki Bakanınıza kadar hepiniz hekimlerin saygınlığını yerle bir ettiniz. Sayın Koca konuşmasında diyor ki: “Altın yere düştüğü zaman değeri azalmaz, elmas tozlandığı zaman ışıltısından kaybetmez.” Altını yere düşüren kim? Bu mesleğin ışıltısını söndüren kim? Sizsiniz. Evet, Sayın Grup Başkan Vekili de burada olsa ona da -AKP Grup Başkan Vekiline- hitaben söyleyeceğim. Bakınız, sağlıkla ilgili bu kadar çok sıkıntı yaşıyoruz; hastalar randevu alamıyor, tetkik yaptıramıyor, ameliyat olamıyor; pandemi sanki bu ülkede yokmuş gibi, sağlık çalışanlarının özlük haklarıyla ilgili sıkıntılar yokmuş gibi Sağlık Komisyonu da ortada yok, tam dört yüz seksen üç gündür Sağlık Komisyonu toplanmıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisini, AKP sıralarını ilgilendirmiyor mu bu sağlıkla ilgili sorunlar?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Buradayız burada.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, birazdan çıkacaksınız “Şehir hastanesini şöyle yaptık böyle yaptık.” diyeceksiniz, maliyeti tam 8 kat.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Şehir hastanesine laf yok.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Şehir hastanelerinde yandaşlarınıza verdiğiniz paraları, verdiğiniz hizmetleri sağlık çalışanlarına verseydiniz şimdi sağlık hizmetleri çok daha iyi bir noktada olurdu.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Başka bir şey bilmez misiniz, paradan başka bir şey bilmez misiniz? Hizmet var, hizmet.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Ne diyerek geldiniz, “sağlıkta dönüşüm” dediniz. Sağlıkta dönüşüm, oldu şu anda sağlıkta çöküş. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen Sayın Şahin.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Sizlerin de telefonu çalıyor.

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Parmağını indir, parmağını indir.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Şehir hastanelerinin hizmetini kapatamazsınız.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – “Sabahtan akşama kadar hastaneden randevu alamıyoruz, ameliyat olamıyoruz, tıbbi malzeme bulamıyoruz.” diye sizlerin telefonları da çalıyor. Evet, hepiniz özel hastane patronusunuz İsmail Bey gibi. Tabii, size dokunmuyor bu. Tabii, o yüzden böyle ön sıraya gelip laf atıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Her zaman dokunur, her zaman.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – “Sağlıkta Dönüşüm Programı” dediğiniz sistem, özünde sağlığı ticarileştiren, vatandaşın almış olduğu sağlık hizmeti üzerinden yandaş şirketlerinize para kazandıran bir sistemdir ve gelinen nokta da çöküş noktasıdır, çöküş noktasıdır. Evet, şu anda o yüzden sağlık çalışanları grevde.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Alnı açık yüzü ak, hizmete en iyi şekilde devam edeceğiz.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Son sözüm de şu olacak: Aynen sizin yöneticileriniz de sizin gibi. Benim kendi ilçem Bandırma'da başhekim tutup da hekimine “Şunu paketleyin.” diye bir hitapta bulunabiliyor; bakın, sizin sayenizde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Hangi cesaretle böyle konuşabiliyor? Hekimler paketlenemez bu ülkede, hekimleri paketleyecek bir güç daha yok bu ülkede.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Çünkü hekimler cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kuvayıtıbbiye olarak hizmet etmişlerdir.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Hekimlere saygımız sonsuz.

BAŞKAN – İsmail Bey, lütfen… Rica ediyorum İsmail Bey.

FİKRET ŞAHİN (Devamla) – Kimsenin onları paketlemeye gücü yok, sizler paketleneceksiniz.

Saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – “İsmail Tamer” diyerek sataşmada bulundu, söz istiyorum.

BAŞKAN – Size sataşmadı, size sataşmadı.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sataştı, sataştı. Başkanım, tutanağı getirtin, görün. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir sataşma varsa İsmail Bey şimdi cevap verir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın İsmail Güneş.

Buyurun Sayın Güneş.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, gece gündüz demeden çalışan, şifa dağıtmak için canla başla uğraşan başta hekimlerimiz, hemşirelerimiz olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı tebrik eder, Covid sürecinde dünyaya örnek olacak çalışmalarından dolayı kendilerine şükranlarımı arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK PARTİ iktidarlarında sağlıkta çok büyük değişim ve dönüşüm yapılmıştır. Sağlık altyapısına çok büyük önem verildiği gibi, burada hizmet veren hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın hem konfor alanları hem sayıları hem de ekonomik düzeylerinde önemli derecede iyileştirme yapılmıştır.

2000’li yıllarda 300 bin olan sağlık çalışanımız bugün 1 milyon 200 bine ulaşmıştır. AK PARTİ iktidarlarıyla, performansta önemli iyileşmeler sağlanmış olup bazı dönemlerde hekimlerimizin Avrupa ülkelerine göre daha fazla ekonomik kazanımlar elde ettiğine birlikte şahitlik ettik. Aile hekimliğine geçilmeden önce çok düşük ücret alan pratisyen hekimlerimiz aile hekimliğine geçilmesiyle beraber hem statü anlamında hem ekonomik anlamda önemli kazanımlar elde etmişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Bırakın da hekimler alkışlasın. Kendi kendinizi alkışlıyorsunuz.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – İmkânlarımız ölçüsünde hekimlerimize en iyi ücreti vermek isteriz. Bugün en düşük nüfusa sahip aile hekimi 14 bin TL, en yüksek yüksek nüfusa sahip aile hekimi 24 bin TL sabit ücret almaktadır.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Ortalaması ne, ortalaması?

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Buna ilave olarak grupları değişken olmak üzere 6 bin TL ile 11 bin TL arasında ayrıca gider ücreti almaktadır. Dolayısıyla, aile hekimlerimize giderler dâhil 20 bin TL ile 35 bin TL arasında ücret ödenmektedir.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Yoksulluk sınırı 15 bin TL!

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Yine, hükûmetlerimiz döneminde, ilk defa intern doktorlarımıza ücret ödenmeye başlanmıştır.

AYLİN CESUR (Isparta) – Yeterli mi, yeter mi yani? Bunlar yeter mi, onu söyleyin.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanımızın dün verdiği müjdeyle artık döner sermaye vermeyen hastane kalmayacağı gibi hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın döner sermayeden aldığı sabit ödeme genel bütçeye aktarılacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Cumhurbaşkanı özür dilesin!

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Bunun sayesinde emekliliklerine olumlu bir yansıma olacağı gibi, izin kullandıklarında da performansla elde ettikleri döner sermaye daha az etkilenecektir. Ayrıca, döner sermaye sistemi yeniden düzenlenerek hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın döner sermayeden aldıkları pay artırılacaktır.

AYLİN CESUR (Isparta) – “-cek -cek -cek, -cak -cak -cak…”

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Ayrıca, aile hekimlerimizin aldıkları ücret miktarı da yeniden düzenlenecektir.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Cumhurbaşkanından özür bekliyoruz. Müjde değil, özür bekliyor sağlık emekçileri.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gerekçe ne olursa olsun sağlık çalışanlarımıza karşı yapılan şiddeti asla kabul edemeyiz.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Ne yaptınız, ne yaptınız?

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Sağlık çalışanlarımıza karşı işlenen suçları önlemek adına 2014, 2018, 2020 yıllarında yapılan kanuni düzenlemelerle sağlık çalışanlarını kasten yaralama suçları katalog suçlara alındı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Güneş.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Ayrıca, sağlık çalışanlarına karşı işlenen suçlar devlet memurlarına karşı işlenen suçlama ilave olarak yüzde 50 artırıldı. Sağlık çalışanlarına karşı işlenen suçlarda kolluk kuvvetlerine faili tutuklama yetkisi verildi ve diğer taraftan, bunlara ilave olarak hâkimlerin cezanın ertelenmesi kararı veremeyeceği şartı getirildi.

AYLİN CESUR (Isparta) – Sonuç, sonuç? Hâlâ devam ediyor.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Bunlara ilave olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın dün verdiği müjdeyle sağlık çalışanlarına karşı işlenen tüm suçlar CMK katalog suçlar kapsamına alınarak hâkimlerin tutuklama kararı verebilmesinin önü açıldı.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Cumhurbaşkanından özür bekliyor sağlık emekçileri, özür.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Ayrıca, hekimlerin mesleki itirazı sırasında meydana gelen olumsuz durumlara karşı hekime karşı ceza davasının açılabilmesi için “mesleki sorumluluk kurulu”nun onay vermesi şart koşuldu.

ÜMİT BEYAZ (İstanbul) – Doktor yok, doktor.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Diğer taraftan, malpraktise bağlı, hekimlere karşı açılabilecek tazminat davalarının açılması yine “mesleki sorumluluk kurulu”nun onayına bağlanarak hekimlerimizin daha özgür bir şekilde ve korkmadan mesleklerini yapmasının önünü açmaktayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bununla ilgili kanun teklifimiz var, rafta bekliyor.

AYLİN CESUR (Isparta) – “Yeter.” mi diyorsun? Yeter mi hekimlere?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güneş.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, kanun tekliflerimiz rafta bekliyor, onları indirsinler; Cumhurbaşkanı söylemeden gelmez mi?

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Hemşireler başta olmak üzere sağlık çalışanlarımıza 3600 ek gösterge vereceğiz. Biz AK PARTİ iktidarları olarak hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın sorunlarını yakından takip ediyoruz. Bunları biliyoruz, sorunlar için adımlar atıyoruz.

Sağlık çalışanlarımızın yanlarında olduğumuzu ve bundan sonra da yanlarında olacağımızı bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın hatip kendisi de gülüyor, bu işe inanmadı herhâlde.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Başkanım, sataşmadan söz istiyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – 60’a göre söz talebim var.

BAŞKAN – Yerinizden, sadece bir dakika.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Başkanım, sataşmadan söz istiyorum. Fikret Bey sataştı bana.

BAŞKAN – Fikret Bey size latife yapmıştır, sataşmamıştır.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Otur oturduğun yere.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Benim süremin yarısı geçti, bilginize.

BAŞKAN – Üç saniye, tuttum zamanı ben.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Şimdi on beş saniye oldu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, doğrusu hatibi dinledim, çok hızlı okudu ama -belli ki- kendisi de bir hekim sanırım… Doktorlara verilen maaşı öyle bir anlattı ki yani sanki babasının cebinden veriyor. Sanki AKP iktidarına göre hiç hak etmiyorlar, hiç çalışmıyorlar... Yani böyle haydan gelen huya gider gibi garip bir tarz var.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Ne alakası var ya?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ya, bu doktorlar altı yıl okuyor, TUS sınavına giriyor, akademisyenlik yapıyor, yirmi dört saatten fazla nöbetler tutuyor. Daha önce getirdikleri kanun tekliflerini buradan geçtiği hâlde apar topar geri çektiler. Cumhurbaşkanına siz cevap mı veriyorsunuz? Katılmıyor musunuz Cumhurbaşkanına? “Beğenmiyorlarsa çekip gitsinler.” dedi. Siz ise burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Sayın Beştaş, bunları mı anladınız?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen onu mu anladın?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Vallahi tebrik ediyorum hatibi, ilk defa Cumhurbaşkanına karşı cümleler kurdu. Bence aynı fikirde değilsiniz, en azından doktorları takdir ettiniz ve emeklerinin karşılığının verildiğini söylediniz ama onların sesini dinleyin, sözünü dinleyin, hak taleplerine kulak verin. Bence Beştepe'yle aranızda büyük bir ihtilaf var, bunu da söylemiş olayım.

Teşekkür ediyorum.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Yok, öyle bir şey yok.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşma var Başkanım, buraya sataştı.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, benim cümlelerimi saptırdı. Ben öyle şeyler söylemedim, ne söylediğimi ben anlatayım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 60’a göre biz de pek kısa bir söz istiyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Nasıl saptırdı cümlelerinizi?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Hayır, bakın, şimdi, şöyle bir şey, yani ben hekimlere bugün verdiğimiz ücreti söyledim.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Daha bir şey vermediniz ki.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Tabii, başlangıçta daha fazlasını vermek isteriz dedim ve bunların… Ben, şimdi, şöyle bir şey…

BAŞKAN – Peki, şöyle yapalım İsmail Bey, mikrofonunuzu açalım, bir dakikada açıklayın lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, 60’a göre pek kısa bir söz biz de istiyoruz.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, Cumhurbaşkanı farklı söylüyor, bu farklı söylüyor.

38.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, öncelikle şöyle bir şey: Biz, hekimlerimizin daha fazla ücret almasını isteriz.

AYLİN CESUR (Isparta) – Bu kadar çok şey vermişsiniz, neden gidiyorlar bunlar, bunu bir anlatın.

Her sene 1.000 doktor yurt dışına gidiyor, 9 bin kişi devletten istifa etmiş; yeterliyse neden?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Yani ama devletimizin imkânları neticesinde burada görev yapan hem hekimlerimiz hem tüm memurlarımız bu devletin görevlileridir.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Saraylara imkân var ama.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ve dolayısıyla da dengeyi bozmayacak şekilde hepsine yaptıkları iş karşılığında ücret vermek isteriz, hekimlerimize de daha fazla vermek isteriz.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Özel uçaklara var ama bütçe.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – AK PARTİ iktidarlarında eskiye nazaran daha fazla ücret verildiğini ben anlatmak istedim. “Bugün yeterlidir.” demedim yani ama “Eskiye göre bu çok çok artırılmıştır.” dedim. Yani imkânları artırılmıştır ve bunu daha da artıracağız biz, göreceksiniz. Ben bunları ifade etmek istedim.

AYLİN CESUR (Isparta) – Ne zaman? Tarih verin, tarih.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Yoksulluk sınırı ne kadar, yoksulluk sınırı?

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Alım gücü nasıl, alım gücü? “Artırmakla” ne demek istiyorsunuz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 60’a göre, Başkanım…

AYLİN CESUR (Isparta) – Tarih verin, tarih.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Döner sermayeden…

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Tabii ki canım.

Burada, tabii ki döner sermayenin sabit maaşa aktarılmasıyla beraber özlük hakları önemli derecede artacak, bir de performans sisteminde önemli değişiklikler yapılacak. Performans almayan, uygulamayan hiçbir hastane kalmayacak. Bunları ifade etmek istedim ben.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ne zaman?

NECDET İPEKYÜZ (Batman) – Emekliye yansımıyor, emekliye.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Performans emekliliğe yansımıyor.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Biz hekimiz, bu işin içinden geliyoruz ve dolayısıyla da herkesin nasıl iş yaptığını çok iyi biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Necdet İpekyüz ve arkadaşları tarafından, halk sağlığının ve sağlık emekçilerinin sorunlarının incelenmesi amacıyla 15/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 15 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın Bulut…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, Adana’nın Yüreğir ilçesine bağlı Kazım Karabekir Mahallesi’ndeki kentsel dönüşüm nedeniyle vatandaşların yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adana’nın Yüreğir ilçesine bağlı Kazım Karabekir Mahallesi’ndeki vatandaşlarımız kentsel dönüşümden dolayı mağduriyet yaşamaktadır. Bölgede yıkım amaçlanırken aynı parsel içinde olan ve anlaşma yapılmayan evler için kentsel dönüşüm kapsamında riskli yapı tespiti yaptırılması istenmiştir. Yasal süre içinde ev sahipleri riskli yapı tespiti yaptırmadığı için polis müdahalesiyle tapulu evlere zorla girilip örnek alınmaktadır. Hemşehrilerimiz firmaların adını bile bilmediklerini, kâğıt üzerinde herhangi bir sözleşme yapılmadığını, ancak noter satışı istenildiğini, teminat yatırılmadığını, başlarını sokacak ev verilmediğini, onlarca yıllık emeklerinin ziyan olmasını istemediklerini söylemektedir. Devlet, vatandaşın dişinden tırnağından artırarak yaptığı evi yıkmak için değil, hizmet için vardır. kentsel dönüşüme “Evet.” ama vatandaşların mağdur edilmesine “Hayır.”

BAŞKAN – Sayın Tanal, sesinizi özlemiştik.

Buyurun.

40.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa halkının sorunlarına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Şanlıurfa ili Ceylânpınar ilçesi Tinne Mahallesi, yine Viranşehir ilçesi Evcimen köylerindeki vatandaşlar temiz içme suyuna ulaşamıyor. Burada su kuyusu açmak istiyorlar, TİGEM engelliyor, Şanlıurfa Belediyesi yapmıyor. Şanlıurfa halkı temiz suya hasret, elektriğe hasret; yeteri kadar hastane ve doktor olmadığı için sağlığa erişim hakkı ihlal ediliyor. Şanlıurfa’da insan hakları ihlal ediliyor, yaşam hakkı ihlal ediliyor ve Şanlıurfa milletvekilleri gidiyorlar vatandaşın sofrasında kavurma yiyorlar. O yedikleri kavurmanın hakkını, bu vatandaşın hakkını hukukunu gelip Meclise savunsunlar. Afrika’da kuyu açmakla övünen AK PARTİ iktidarı, Şanlıurfa’daki insanlarımız susuz, perişan. Elektriği yok, suyu yok ve gıdaya ulaşamıyor, iş imkânı yok, yolları yok yani yazıktır, günahtır.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, sağlık çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/5685) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 15 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

15/3/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 15/3/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                       Engin Altay

                                                                                                                                                                                                                          İstanbul

                                                                                                                                                                                                             CHP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, sağlık çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/5685) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 15/3/2022 Salı günkü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere söz talep eden, Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan Yüceer.

Buyurun Sayın Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pandeminin ilk gününden bugüne büyük bir özveriyle, hayatlarını hiçe sayarak en önde mücadele eden hekimler, maalesef bugün de hak mücadelesi vermek zorunda bırakılmaktadır. Müteşekkir olunması, ahde vefada bulunulması, en azından kutlanılması gereken bir günde, 14 Mart Tıp Bayramı’nda, maalesef, Tıp Bayramı’na grevde girmişlerdir. Sağlık emekçileri en çok hastalanan, en çok ölen meslek grubu olmalarına rağmen, Covid-19’u meslek hastalığı saymayan; beş dakikada bir muayene yapmaya zorlayan ve ağır çalışma koşullarını, uzun çalışma koşullarını, angaryayı dayatan; yıllardır sağlıkta şiddete karşı etkili bir yasa yapmayan; sağlığı değil ekonomiyi önceleyen ve maalesef toplumun sağlık hakkını, koruyucu sağlık hizmetini yok sayan; emeği değersizleştiren, maalesef, yine, mesleki değerleri tahrip eden, hekimleri hedef gösteren, yoksulluk sınırı altında kalan bir ücreti dayatan bir zihniyete, bir algıya karşı hak mücadelesi verdiler, veriyorlar. Evet, mutsuzlar; evet, yorgunlar, kırgınlar ama her şeye rağmen sistem hatalarını düzeltme ve daha iyi hizmet verme uğruna görevdeler. Yalnızca kendi hakları için değil; toplumun sağlık hakkı, yaşam hakkı ve ülkemizin geleceği için grevdeler. Bu emeğe, bu özveriye karşın devletin en üst düzeyinden işittikleri cümle ise: “Giderlerse gitsinler.” Aslında hak etmedikleri ifadelerle ilk defa hedef gösterilmiyor hekimler, üstelik ilk kovulmaları da değil; bugünün Cumhurbaşkanı, on yıl öncenin Başbakanı gene greve çıkan hekimler için “Çalışmak istemiyorsanız çeker gidersiniz.” demişti; “Ben doktorlara iğne yaptırmam. Doktorlar alimallah insanı felç eder. Doktor efendi dönemi de bitti.” demişti. Dönemin Sağlık Bakanı “Doktorun eli hastanın cebinde.” demiş ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’na karşı olumsuzluklarını anlatan, hatalara, uygulama hatalarına dikkat çeken hekimlere de “Paracı doktorlar gürültü yapıyor.” demişti. Aslında bu açıklamalar, topluma, hekimleri tek istekleri paraymış gibi göstererek yaşanan krizin üstünü örtme çabasıdır.

Bugün gelinen nokta, “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında, biliyorsunuz, koruyucu sağlık hizmetleri başta olmak üzere sağlık sisteminde adım adım yaratılan çöküşün bir sonucu. Türkiye’de tam bir kriz var değerli arkadaşlar, tam bir sağlık krizi yaşanıyor. Hastaların tedavi olamadığı, doktorların mesleğinin gereğini yeterince yerine getiremediği bir durum var. Değerli arkadaşlar, sadece ekmekte, yağda, akaryakıtta kuyruk yok; bugün sağlıkta da kuyruk var, polikliniklerde kuyruk var, ameliyathanelerde kuyruk var. Hastalar randevu alamıyorlar; hasta randevu sistemi çöktü, haftalar ya da aylar sonra randevu alabiliyorlar. Asistanlar eğitim alamıyorlar çünkü hoca yok. Şehir hastaneleri düzeni işlemiyor, şehir hastaneleri sağlık sistemimizi âdeta felç etti. İlçe hastanelerinde hekim açığı had safhada, artık hekimler hastane hastane dolaşmaktan yoruldu. En önemlisi, aile hekimleri; angarya ve son çıkardığınız -ve aslında ceza- “Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği” adı altında eziliyorlar. Haksız cezalar, sözleşme fesihleri, yoğun iş yükü altında, maalesef, birinci basamak sağlık hizmetlerinde çok yoğun aksamalar var.

Şimdi, toplumun her kesiminde bıçak kemiğe dayandı ama beş dakikada bir muayene yapmaya zorlanan, otuz altı saat nöbet tutan, emeklerinin karşılığını alamayan, üstüne bir de şiddet ve tehdit gören hekimler, doktorlar gerçekten yoğun bir stres altındalar ve onlar da maalesef, genç hekimler başta olmak üzere, kurtuluşu başka ülkelere gitmekte buluyorlar. Bakın, TTB’den 2012 yılında sadece 59 hekim yurt dışına çıkmak için “iyi hâl” almış, 2021 yılında bu tam 24 kat artmış, 1.405 kişi bunu yapmış. Bir insan için ülkesini terk etmeye karar vermek, başka bir ülkede hayat kurmak bence hiç kolay değil, gerçekten çok önemli sebepleri olmalı. Bakın, yurt dışına gitmek isteyen sağlık çalışanlarının yüzde 51,6’sı daha iyi yaşam ve çalışma koşulları için gittiğini ifade etmiş, yalnızca yüzde 1,8’i özlük haklarının eksikliğini ifade etmiş yani doktorların önceliği, Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği gibi para değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

CANDAN YÜCEER (Devamla) - İstifa edenlerin yüzde 42’si diyor ki: “Tükenmişlik yaşıyorum, yorgunluk yaşıyorum, gelecek kaygısı yaşıyorum.” Yüzde 25,8’i “Daha iyi yaşam ve çalışma koşulları arayışıyla gidiyorum.” diyor ama bunu görmeyenler doktorları paragözlükle suçluyor.

Değerli arkadaşlar, buradan, “Tükeniyoruz, geçinemiyoruz.” diyen hekimleri dinlememiz lazım. “Bıçak kemikte.” diyorlar; bu sese, bu çığlığa kulak verelim. Gelin, tekrarın gücüyle, bu anlamda bu çalışmaları yapalım, sağlık sorunlarını tespit edelim, sağlık sistemimizin sorunlarını tespit edelim.

Ben, bu vesileyle desteğinizi bekliyorum ama buradan bir kez daha, canı pahasına bu toplum sağlığına hizmet veren, hayatını kaybeden tüm meslektaşlarımın aziz hatırası karşısında saygıyla eğiliyor, tüm meslektaşlarımın 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutluyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına söz talep eden Eskişehir Milletvekili Sayın Arslan Kabukcuoğlu.

Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) –Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

İbn-i Sina, Farabi, Akşemseddin, Ali bin Abbas, er-Razi... “Türk tıp insanları” diye bir kavram vardır. Yukarıda saydığım insanlar bin yıl kadar önce dünya tıbbına katkıda bulunmuş Türk hekimleridir. Türk tıbbı, II. Mahmut zamanında kurumsallaşmış ve şu andaki tıbbi yapı ve tecrübesi üzerine devam etmektedir.

OECD ülkelerinde 1,8 doktora yaptırılan iş ülkemizde 1 doktora; 3,5 hemşireye yaptırılan iş 1 hemşireye yaptırılmakta ve onların harcadığı paranın yarısı kadar para harcanarak Türk tıbbına Türk tıp sektörü hizmet etmektedir ve tıbbi hizmetlerimizin çıktıları onlarla yarışır seviyededir.

Ülkemizde yoksulluk sınırının üstünde ücret alan sağlık çalışanı yoktur; uzman hekim için de böyledir, profesör için de böyledir. Sağlık çalışanları hayatlarını idame ettirme derdindedir; hayatta kalmaya uğraşıyorlar. Bu nedenle 2021 yılında 4.559 hekim kamudan istifa etmiştir.

Ülkenin kaynaklarını AK PARTİ Hükûmeti birkaç rantçıya ayırdı. Ülkenin insanlarını yirmi beş yıllığına borçlandırıyorsunuz. “Sağlık sektörü” deyince, “Sağlık Bakanlığı” deyince anlaşılan 13 tane şehir hastanesidir. 13 hastane Sağlık Bakanlığı bütçesinin beşte 1’ini tüketiyor. Hepinizin insafına hitap ediyorum: Koskoca bir Sağlık Bakanlığı bütçesinin beşte 1’inin 13 binaya ayrılması reva mıdır?

Sağlıkçıların sorunları yumak yumaktır. İnsanları bitirdiniz. Sağlık çalışanlarına “Kendin çalış, kazan; ben sana döner sermayeden para vereyim.” diyorsunuz. Bu, onların özlük haklarına işlemiyor. Döner sermayesi olmayan hastaneler ya da az olan hastaneler ne yapacak? Bu insanların maddi sorunlarını kim çözecek? Pandemide hasta oldular, canlarını verdiler; Covid-19’u meslek hastalığı olarak kabul etmediniz. Hayatlarını kaybettiler, şehit saymadınız; hepsini rahmetle anıyorum.

Dün Tıp Bayramı’ydı; Sağlık Bakanlığı hastanelerinden, tıp fakültesi hastanelerinden ve özel hastanelerden değişik kesimlerden doktorlarla bir araya geldim; bir dokun bin ah işit durumundalar. Şehrinizdeki hastanelere gidip sağlık çalışanlarını gördüğünüz vakit, oradaki doktorları gördüğünüz vakit ne düşündünüz? Ya da AK PARTİ’li Sayın Güneş ve Sayın Tamer -dışarı çıktılar, keşke burada olsaydılar- acaba kendi şehirlerine gidip oradaki doktorların gözlerine bakabildiler mi? Bunca çalışan, canını ortaya koyan insana Sayın Cumhurbaşkanının talimatı “Giderseniz gidin.” oldu. Türk hekimi, hemşiresi, eczacısı, diş hekimi, sağlık çalışanı böyle bir karşılığı hak etmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Sağlık çalışanları Hükûmetten haraç istemiyor; sadece, hayatlarını idame ettirecek bedel istiyorlar.

AK PARTİ’nin yetişmiş, organize, işini iyi yapan kurumlara tahammülü yoktur. Türk sağlık sistemi organize, başarısını geçmişten alan; hekimleri dünyadaki yenilikleri takip eden, kendine imkân sunulursa uygun ortamda Nobel Ödülü almayı başarabilen güçlü bir sektördür. AK PARTİ çalışarak çabalayarak emeğiyle değer yaratan kurumlara yabancıdır; onlara alerjisi vardır.

Sağlıkta şiddet, Hükûmetin dokunmadığı, kanayan bir yaradır; başlı başına bir sorundur, başlı başına bir konuşma konusudur. CHP’nin verdiği araştırma önergesi önemli bir ihtiyaca cevap verecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Oya Ersoy.

Buyurun Sayın Ersoy. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul) – Sayın Başkan, öncelikle, ülkenin dört bir yanında emeğine, tıbbi etik ilkelerine, halk sağlığını önceleyen etik ilkelerine sahip çıkan ve halkın sağlık hakkına sahip çıkan bütün sağlık çalışanlarını sevgiyle saygıyla selamlamak istiyorum.

Salgının ilk günlerinden itibaren bütün sorumluluğu halkın sırtına yüklediniz ama mücadeleyi de sağlık emekçilerinin sırtına yüklediniz ve “Tükendik.” çığlığına asla kulak vermediniz; yüzlercesi hayat kurtarmak için hayatından olmuşken Covid-19’u meslek hastalığı olarak kabul etmediniz. Hemen her gün sağlık emekçilerine yönelik saldırılar yaşanırken TTB’nin 2011 yılında hazırladığı sağlıkta şiddet yasasını hâlâ çıkarmadınız, bugün de üstüne üstlük memleketten kovmaya kalkıyorsunuz. Amacınız ne biliyor musunuz? Amacınız, hekimleri hedef hâline getirmek ve bunun da gerçek nedeni, aslında yıllardır o uygulamaya çalıştığınız sağlıkta piyasalaştırma programına en büyük engel olarak onları görmeniz. Evet, iyi ki direndiler, iyi ki varlar ve onlar sayesinde biz, pandemi koşullarında, gerçekten, piyasalaştırma politikalarınıza rağmen hâlâ korunan bir sağlık yapısıyla bu pandemiyi karşıladık ve o sayede de yaşıyoruz. Evet, onlar sayesinde hepimiz ayaktayız.

Ne istiyor peki sağlık emekçileri? Halk sağlığını önceleyen sağlık sistemi istiyor, gelecek kaygısı olmadan bilimsel ve etik kurallara uygun, bu ilkeler eşliğinde hekimlik yapmak istiyor yani kendileri için iş, gelir, can güvencesi ve mesleki bağımsızlık istiyor; yurttaşlar için katkı, katılım payı olmaksızın, eşit, nitelikli, parasız sağlık hizmeti istiyor ve bu taleplere kulak asmayan iktidar, hekimleri hedef hâline getiriyor. İşte, bu hedef göstermenin en somut hâlini biz dün 14 Mart Tıp Bayramı’nda Taksim’de yaşadık. Taksim’de İstanbul Tabip Odası üyelerine uygulanan polis şiddeti bu hedef göstermenin en somut hâlidir. Ne diyor sağlık emekçileri? Dün engellenmeseydi ne okuyacaklardı biliyor musunuz? “Toplum sağlığını korumak bir yana, daha da riske atan bu sağlık sisteminin yürütücüleri ne bizim emeğimizi ne toplumun sağlığını umursamaktadır ancak iş özel sağlık işletmelerini ve zenginleri korumaya gelince ise hiçbir sınır tanımamaktadır. Salgın döneminde dahi bu anlayıştan vazgeçmemişlerdir ve yüz binlerce insanımız, yüzlerce hekim, sağlık çalışanı yaşamını yitirirken onlar, sağlık sisteminin, şehir hastanelerinin güzellemeleriyle günlerini geçirmiş; bunca emek ve fedakârlığımıza rağmen bir de bizlere ‘Gidiyorlarsa gitsinler.’ demişlerdir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

OYA ERSOY (Devamla) – “Salgının en zor günlerinde, bilimsel olmayan salgın yönetiminize rağmen biz tüm fedakârlığımızla buradaydık, önceden de olduğu gibi yarın da burada olacağız. Bu memleket bizim, hiçbir yere çekip gitmiyoruz, hakkımız olanı sizden çekip alacağız.” diyor sağlık emekçileri.

Evet, sağlık emekçilerinin bütün talepleri bizim de taleplerimizdir, sözleri sözlerimizdir. Bu memleket kimsenin mülkü değildir ve bu halk da tebaa değildir. Biz hep birlikte direnerek halkın olan her şeyi halka iade edeceğiz.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden Ankara Milletvekili Sayın Arife Polat Düzgün.

Buyurun Sayın Düzgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ARİFE POLAT DÜZGÜN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, çok değerli sağlık çalışanları, meslektaşlarım, aziz vatandaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde, AK PARTİ olarak, sağlık alanında vatandaşlarına sürdürülebilir, nitelikli, erişilebilir ve ücretsiz sağlık sunumuyla sosyal devlet olmanın örneklerinde kendi vatandaşlarının takdiriyle karşılanırken aynı zamanda tüm dünyanın “Nasıl yapabiliyorsunuz?” diyerek örnek aldığı sağlık sistemimize hepiniz şahitsiniz. Sağlıkta, vatandaşlarımızdaki memnuniyet oranımız yüzde 70’lerde olup sağlık çalışanlarında da bu memnuniyeti sağlamak için çalışıyoruz.

2020’de, sağlıkta şiddetle, hep birlikte yasamızı değiştirmemize rağmen ihtiyaçlar, uygulamalar, sürekli takip ettiğimiz konularda... Dün de 14 Martta Cumhurbaşkanımızın açıkladığı gibi, sağlıkta şiddet vakalarına olan hassasiyetimiz “sıfır tolerans” şiarımızla tekrar gündeme gelmiştir. Sağlık sistemimiz de işleri kolaylaştırmak, “En iyisini nasıl yapabiliriz?” diye düşünmek üzerine kurulu olup... Evde sağlık hizmetlerinden örnek vermek istiyorum; artık, hastalarımızın raporları evdeki muayene takibiyle çıkarılabilmektedir.

Biraz önce arkadaşlar hasta muayenelerinden bahsettiler. Gerçekten bir yoğunluk yaşandı ama sağlık çok dinamik bir olay ve bu muayenelerin MHRS’de en az on dakikada bir olmasının sağlanması için gereken düzenlemeler yapılmış, MHRS sisteminden randevu alamayan hastalarımız da -işlerini kolaylaştırmak adına- randevu sistemine dâhil edilmişlerdir.

84 milyon nüfusumuza daha iyi hizmet vermek için dinamik bir yönetim anlayışıyla, çözüm odaklı, sürdürülebilir bir adım atmaktayız. Gazi Meclisimizde, inşallah, çok yakın zamanda... Dün, 14 Martta Cumhurbaşkanımızın verdiği 5 tane müjdeden -ki ben bir sağlıkçı olarak bunları çok önemsedim ve çok mutlu oldum- biri, en önemlisi, sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı, görevleri dolayısıyla veya görevleri sırasında yapılan kasten yaralama suçu CMK kapsamında katalog suçlara dâhil ediliyor. Bu, şu demektir: Siz, kasten bir suç işlediyseniz, öncelikle tutukluluk kararınız gündeme gelecektir.

İkinci konu, ki bizim için çok önemli, “malpraktis” diye bilinen… Mesleki sorumluluk kurulu oluşturuyoruz; bu da demektir ki: Ceza soruşturması açılabilmesi için bu kurulun izni gerekmektedir, doktorlarımız önce kendi kurumunda değerlendirilecektir.

Sağlık çalışanlarımızın maaş ödemeleriyle ilgili, mali konularla ilgili iyileştirmeleri de yakın zamanda göreceğiz; bunlar da çok güzel yöntemler ve öneriler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ARİFE POLAT DÜZGÜN (Devamla) – Aile hekimlerine yönelik, özellikle temel ücretlerinde artış sağlanacağı müjdesi çok güzeldi. Ücretlerde yapılacak iyileştirmeler emeklilere yansıyacak. Bunların hepsi gerçekten bir müjde niteliğinde.

Ben, Gazi Meclisimizde sağlıkta şiddet, özlük hakları, ücretlerin düzenlenmesi konularında bu çalışmaların yani bu müjdelerin yasal çalışmalarını hep birlikte yapacağımız için, bu sevinçle sizleri saygılarımla selamlamak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, (2/3524) esas numaralı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/162)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğü'nün 37’nci maddesi uyarınca TBMM Başkanlığına vermiş olduğum ancak kırk beş gün içerisinde komisyonlarda görüşülmeyen (2/3524) esas numaralı 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’min doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

                                                                                                                                                                                                                  Çetin Osman Budak

                                                                                                                                                                                                                          Antalya

BAŞKAN - Önerge üzerinde teklif sahibi olarak Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak konuşacaktır.

Buyurun Sayın Budak. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’yle ilgili söz aldım. Hazırladığımız kanun teklifi aslında yıllardır kanayan bir yaranın bir nebze olsun toparlanması, düzeltilmesiyle ilgiliydi. Şimdi, bu Mecliste, Genel Kurulda kime sorsak “Evet, bu düzenlenmeli.” der. Kanunda birçok boşluk var, aslında kanun da yok. Bir kanun yapıldı 2015 yılında -ama bir kanun da yok- hiç olmazsa bunun düzenlenmesi, bu vahşi kapitalizmin bir şekilde dizginlenmesi gerektiğini söylerler ama bugüne kadar hiçbir şey yapılmadı.

Biz neyi amaçladık kanun teklifinde, başlıklar hâlinde size izah etmeye gayret edeceğim. Biliyorsunuz, zincir marketlerin neredeyse 7/24 çalışma düzeni var ve burada çalışanlar, emekçiler inanılmaz zor koşullarda çalışıyorlar. Hiç olmazsa bir gün bu zincir marketlerin kapanmasıyla ilgili -hiç olmazsa pazar günleri zincir marketlerin kapanması- hem emekçilerin bir nefes almasını -ki bu AVM’lerde de söz konusudur- aynı zamanda da marketlerin, bakkalların, ayakkabıcıların da orada ufak tefek de olsa iş yapmasını sağlamak üzere bu maddeyi getirdik. Hızlı tüketim ürünlerinin dışında... Hızlı tüketim ürünleri nedir arkadaşlar? Hızlı tüketim ürünleri gıda, içecek, aynı zamanda temizlik malzemeleri ve benzeri; bunların dışında hiçbir şeyin satılmamasını öngörüyoruz ki buradaki asıl hedef diğer sektörlerin de bir şekilde nefes alması. Burada da kastettiğimiz şudur: Zincir marketlere gittiğiniz zaman, araba lastiğinden tutun güzellik malzemesine kadar neredeyse her şeyi bulabiliyorsunuz. Ayakkabı da satılıyor, tekstil ürünleri de satılıyor, aklınıza gelebilen her neyse…

Şimdi, bunlarla ilgili bir düzenleme… Burada bir çarpıcı örnek de bir sektörden vereyim, kırtasiye sektöründen vereyim: Kırtasiye sektörüyle ilgili yapılan toplam ciroların, perakendede yapılan toplam ciroların yüzde 75’i okulların açıldığı zamanda yapılır. Okulların açıldığı zaman ne zamandır? İşte, eylül ayı. On beş gün önce marketler, bu zincir marketler, zincir marketin yarısını boşaltır, on beş gün bütün ciroyu toplar, on beş gün sonra da bütün kırtasiyeyi kaldırır, başka ürün koyar. Yani kırtasiyeci esnafı artık nefes alacak durumda değil, bunların tamamı kepenk kapatmak üzere.

“Konsinye satışın yasaklanması” dedik. Konsinye satış: “Getir kardeşim, malını koy, satabildiğimi satarım, satamadıklarımı iade ederim.” Böyle bir uygulama olmaz, bunun önlenmesini istiyoruz.

En önemlisi, sadece esnaf ayağında değil, küçük imalatçıyı, sanayici de hatta orta ölçekli büyük sanayici de kökten etkileyen, aynı zamanda da markalaşmanın önünde çok büyük bir engel olan özel markalar yani “private label” dediğimiz özel markalar. Bu marketlerin tamamı, bunların neredeyse tamamı -3 harfli diyoruz ya, 2 market daha var, 5 diyelim- kendi üretimlerini yapıyorlar, yaptırıyorlar daha doğrusu, fason yapıyorlar ama marka kendilerinin. O yüzden, fiyat belirlemede sanayiciye şunu söylüyorlar: “Ben senin enerji fiyatlarını biliyorum, ham madde fiyatlarını biliyorum, işçilik fiyatlarını biliyorum; onlar da bunlar bunlar bunlar. İşte, şu kadar maliyetin var, ben de sana şu kadar kâr veriyorum; kabul etmezsen, e, kabul etme kardeşim yani şurada yapacak başka bir üretici var.” deyip… Hem markalaşma önünde büyük bir engel hem aynı zamanda da sanayicinin, küçük işletmecinin önündeki çok büyük bir engel. Bunun sınırlandırılmasını burada öngörüyoruz.

Şimdi, arkadaşlar, çarpıcı rakamlar vereceğim. 2002’den önce, AK PARTİ iktidarından önce zincir marketlerin sayısı çok az. Örneğin, A101’ler 2008’de kurulmaya başlanıyor, bugün en çok zincir marketin sahibi A101’ler. Peki, sayısı ne, biliyor musunuz? 11 binin üstüne çıkmış. Bir günde 3 tane şube açma hedefleri var, bir günde 3 tane şube; artık köylerde varlar yani hem esnafın hem üreticinin çanına ot tıkamış, aynı zamanda sosyal adaleti de bir şekilde bölmüş. Bakın, burada, yine, iktidar koltuklarına doğru şöyle bir haberi göstereceğim. Sayın Cumhurbaşkanı bir açıklama yapıyor. Ne zaman yapıyor? 23 Eylül 2021’de.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ÇETİN OSMAN BUDAK (Devamla) – “5 zincir market piyasayı altüst ediyor.” diye bir açıklaması var. E, peki, tedbir alın; işte kanunu getirdik, biliyoruz “hayır” diyeceksiniz; biz bunu çekelim, siz getirin, hep birlikte destekleyelim. Bu kanayan yara durdurulmalı arkadaşlar. Peki, ne oldu? Bundan sonra yapılan iş: Bu 5 market zincirine 2,6 milyar liralık ceza kesildi. Cezalar ödendi mi? Sadece 1 tanesi ödemiş, diğerleri mahkemeye gitmiş.

Evet, değerli arkadaşlar, bir de kârları söyleyeyim. Zaman bitti, 1 tanesinin örneğini veriyorum, 2019’da halka arz edilmiş hisseleri olduğu için BİM’in örneğini veriyorum. BİM de 2019’da 1,22 milyar kâr etmiş, 2020’de 2,6 milyar, 2011’de 2,9 milyar kâr etmiş. Kâra bakar mısınız? Bir tarafta yok olan esnaf, öbür tarafta semiren tekelci gruplar, karteller. Bir şekilde semirmiş, bunların toplam cirosu da 210 milyar liraya ulaşmış arkadaşlar. Onun için bu kanun teklifine desteklerinizi bekliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.07

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir ve 36 Milletvekilinin Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir ve 36 Milletvekilinin Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4212) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 316) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

9 Mart 2022 tarihli 65’inci Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 7’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen İYİ Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Şenol Sunat.

Buyurun Sayın Sunat. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL SUNAT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce geçtiğimiz günlerde ebediyete intikal edişinin 81’inci yıl dönümü olan ilk Diyanet İşleri Başkanımız Rifat Börekçi’yi bir kez daha bu kürsüden rahmet ve minnetle anıyorum. 3 Mart 1924 tarihinde, ülkemizin kurucusu, rahmet, minnet ve şükranla andığım Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığına Rifat Börekçi getirilmişti. O dönemde milletimizin dinbaz ve riyakâr din adamları tarafından yanlış yönlendirildiği göz önünde bulundurulduğunda Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun ve varlığının ne kadar önemli olduğu ortadadır. Ancak bugün görüyoruz ki cebindeki kefen parasını dahi Millî Mücadele’ye bağışlayan ilk Diyanet İşleri Başkanı, Millî Mücadele kahramanı Rifat Börekçi’nin ferasetinden fakirliğin faziletlerini överek millete anlatırken özel uçaklarla, zırhlı arabalarla, 5 yıldızlı otel toplantılarıyla anılan Sayın Erbaş’a; hatta Londra’da ev alacağı iddia edilen Sayın Erbaş’a(x); Millî Mücadele’de kahramanca mücadele eden Rifat Börekçi’den “Keşke Yunan galip gelseydi.” diyebilen, her fırsatta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, Millî Mücadele’ye hakaret edebilme cüreti gösteren bir fesli meczuba geçmiş olsun ziyaretine giden Sayın Erbaş’a.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz bugüne kadar kıymetli Diyanet İşleri Başkanları gördü; Rifat Börekçiler -Allah rahmet eylesin- Mehmet Nuri Yılmaz, Ali Bardakoğlu, adı aklıma gelmeyen dahaları var ancak hiçbir dönemde Diyanet İşleri Başkanı siyasetle bu kadar iç içe olmadı; dinî inancın yargıda ve siyasette olması gerektiğinin fetvasını bile verdi. Diyanet İşleri Başkanının görevi AK PARTİ’nin politikalarını destekleyen fetvalar vermek değil.

Hatırlatıyorum: Anayasa’nın 136’ncı maddesi “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir.” diyor; hiç ders çıkarılmıyor sayın milletvekilleri. İktidar milletvekilleri, sizlere sesleniyorum. Dinî inancın siyasete alet edilmemesi gerektiğini başımıza gelen bunca felakete rağmen maalesef öğrenemediniz. O kadar çok yanlış yaptınız ki hiç de uslanmadınız. FETÖ gerçeği ortada sayın milletvekilleri. Camiye siyaseti siz soktunuz. Reisiniz cami içinde de cami dışında da siyaset yapmaya devam ediyor; ayıptır, günahtır bu millete! Sayın milletvekilleri, İslam dininin ortaya koyduğu evrensel değerlerin halka doğru ve güvenilir kaynaklardan aktarıldığı, Müslüman vatandaşların samimi duygularının suistimal edilmesinin önüne geçilerek önlendiği, İslam dinine ve Müslümanlara karşı oluşan ön yargıların bertaraf edildiği bir anlayış ve amacın hasıl olması memleketimiz için önemli ve kıymetlidir. Bu teklifle görüyoruz ki iktidarınızda Diyanet İşleri Başkanlığının personel eğitiminde yirmi yıldır yetersiz kaldığını itiraf ediyorsunuz. İtiraf etmek de iyidir sayın milletvekilleri. Eskisi gibi değil; her konuda artık zeytinyağı gibi üste çıkamıyorsunuz, yalanlayamıyorsunuz. Siz hatırlamazsınız belki de Diyanet Akademisinin, Kasım 2017 tarihinde, hain darbe girişiminden hemen sonra dönemin Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ tarafından dile getirildiğini hatırlıyorum. Geç kalınmadı mı? Bozdağ’ın Akademinin kurulmasıyla ilgili gerekçesinin bu teklifle hemen hemen aynı olduğunun da altını çiziyorum. Hani kandırılıp aldatıldığınız dönemden, tüm devlet kurumlarını hain terör örgütü mensuplarıyla doldurduğunuz dönemden bahsediyorum yani siyasi ayağını araştırmaya bir türlü yanaşmadığınız FETÖ’den bahsediyorum. Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin liyakatli, ehliyetli ve iyi yetişmiş olması son derece önemlidir. Bu kanun teklifiyle akademilerde gerçekleştirilecek hizmet içi eğitimlerde din istismarının önüne geçilerek, nitelikli, donanımlı, kıraat ve hitabeti iyi din görevlilerinin yetiştirilmesinin sağlanması hepimizin arzusu ve isteği. Adam kayırmanın, kul hakkı yemenin, ihaleye fesat karıştırmanın, rüşvetin, fitnenin yanlış şeyler olduğunu millete anlatacak; hutbelerde siyasi gündeme bilinçaltı mesajlar göndermek yerine helal ile haramı korkmadan, çekinmeden söyleyecek din adamlarının yetiştirileceğini umuyor ve temenni ediyorum. Bu konuyu da yine siyasetinize alet edip, kadrolaşma ve ideolojik saplantılarınıza göre insan seçecekseniz sizi yüce Allah’a havale ediyor ve aziz Türk milletinin vicdanına bırakıyorum. Siz yapamazsanız da emin olun ki en iyi şekilde bundan sonra bizler yetiştireceğiz, az kaldı diyorum.

Değerli milletvekilleri, evet -çok fazla sayıda- 12 adet din yüksek ihtisas merkezi, 19 adet eğitim merkezi, 61 ilahiyat fakültesi, 58 İslami ilimler fakültesi ve binlerce, yüzlerce çok programlı imam-hatip liseleri var. “İstenilen nitelikte insan yetiştirilemiyor mu?” diye sormak gerekiyor. YÖK’le, Millî Eğitim Bakanlığıyla görüşmelerinizin sağlıklı olmadığını düşünüyorum yani Diyanet İşleri Başkanlığı için söylüyorum bunu. Diyanet Akademisi bu kadar önem arz ediyorsa Diyanet Akademisi Başkanının da akademik yeterliliğinin daha üst seviyede olmasının daha doğru olacağını buradan ifade etmek isterim. Evet, Diyanetin başı olan kişinin de dinî yeterliliğinin çok fazla olması lazım, başında profesör unvanı olması da bu işi maalesef çözmüyor yani eserleriyle temayüz etmiş insanların Diyanet İşleri Başkanı olmasında fayda var.

Evet, biz 5’inci maddede İYİ Parti olarak verdiğimiz önergenin tekrar değerlendirilmesi gerektiğini bir kere daha bu kürsüden vurguluyoruz. Yazılı sınavlarda yüksek puan almalarına rağmen sözlü mülakatlarda elenerek mağdur olan öğrencilerimizin seslerini, feryatlarını bugün her kurum için hepimiz duyuyoruz. Herhangi bir değerlendirme ölçütüne dayandırılmaksızın elenen bu öğrencilerimizin hakları yenilirken bu mağduriyetlerin benzerlerinin özellikle Diyanet Akademisine girişlerde yaşanmaması için 5’inci maddenin ikinci fıkrasına ek olarak Başkanlık tarafından Akademiye giriş için yapılacak sözlü ve uygulamalı sınavlarda görüntü ve ses kaydının alınması zorunluluğunu Komisyon görüşmelerinde teklif ettik, maalesef Komisyonda bu teklifimiz değerlendirilmedi; bu teklifin Genel Kurulda değerlendirilmesinin önemli olduğu kanaatindeyim. Böylece sözlü veya uygulamalı sınavların görüntü ve ses kaydıyla kayıt altına alınması oluşabilecek kayırma ve haksızlıkları ortadan kaldıracaktır, hukuk devleti ilkesinin hayata geçirilmesi açısından yerinde ve önemli bir uygulama olacaktır. Uyarıyoruz, Diyanet Akademisi yandaşları mülakatlarla istihdam edecek ve iktidarın politikalarını dinî örtünün altında yayacak bir kurum asla olmamalıdır. İktidarın karnesi, biliyorsunuz, bu konuda zayıflarla dolu.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu eleştirilerimle birlikte, Diyanet Akademisi doğru yönetildiği ve eleştirilerimizle de paralel olarak yeniden geliştirildiği takdirde faydalı olacak ve dinî hayatımıza katkı sunacaktır diyorum.

Hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz talep eden Iğdır Milletvekili Sayın Yaşar Karadağ.

Buyurun Sayın Karadağ. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, insan hayatının çok önemli bir parçası olan dine dair işlerin toplum hayatında yürütülmesi için kurumsal bir hüviyete ihtiyaç bulunduğu açıktır. Dünyada din hizmetlerinin sunumu her ülkenin kendi gelenek ve kültürüne göre şekillenmektedir. Türkiye’de din hizmetleri geçmişten günümüze hep bir kamu hizmeti olarak icra edilmiştir. Osmanlı Devleti hem İslam diniyle ilgili işleri hem de azınlıkların dinî işlerini kamu hizmeti anlayışı içerisinde idare etmiştir.

İslam dininin inanç, ibadet, ahlak esaslarıyla ilgili işlerini yürütmek, sahih bilgiyle halkı din konusunda aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli olan Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetimizin önemli kurumlarından biridir. 3 Mart 1924’te Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, bireysel ve toplumsal hayata ilişkin değerleri, Müslümanların tarihî tecrübesini, modern çağın beşerî, ekonomik ve teknolojik değişimini hesaba katarak hareket etmektedir. Başkanlık, dünya çapında İslam'ın bir bütün olarak anlaşılmasına hizmet eden, batıl amaçları için dini istismar eden odakların eline düşmekten insanları koruyan, onların özgür iradeleri ve akıllarını ipotek altına almaya karşı duran bir anlayışı temsil etmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı bugün Orta Asya'dan Balkanlara, Avrupa'dan Amerika'ya, Asya'dan Afrika'ya ve Avustralya'ya kadar dünyadaki bütün Müslümanlara hizmet sunan uluslararası bir kurum hâline gelmiştir. Günümüzde tüm insanlığı ilgilendiren şiddete, teröre, ırkçılığa, sömürgeciliğe karşı çıkmak ve bunların sebep olduğu zorunlu göç, açlık ve yoksulluk gibi sorunları çözmeye yönelik bilinç oluşturabilmek için gayret göstermektedir. Bütün bu etkenler Diyanet İşleri Başkanlığından yeni talep ve beklentilerin oluşmasına zemin hazırlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, din hizmetlerinin çağın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde yürütülmesi ancak nitelikli din görevlileriyle mümkündür. Bu sebeple, özellikle din hizmetleri alanında Başkanlıkta görev alacak personelin göreve başlamadan önce mesleki yeterliliklerinin sağlanması, niteliklerinin geliştirilmesi ve bu şekilde göreve hazır hâle getirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu hususlar dikkate alınarak vaiz, Kur'an kursu öğreticisi, imam-hatip ve müezzin-kayyım unvanlarında görev alacakların mesleğe başlamadan önce; mevcut personelin de hizmet içinde eğitim, uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler yoluyla gelişmelerine katkı sağlanarak nitelikli görevlilerin yetiştirilmesi amacıyla Başkanlık bünyesinde Diyanet Akademisine ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bu husus, İslam dininin ortaya koyduğu evrensel değerlerin halka doğru ve güvenilir kaynaktan aktarılması, Müslüman vatandaşların samimi duygularının istismar edilmesinin önlenmesi, İslam dinine ve Müslümanlara karşı oluşan haksız ön yargıların önüne geçilmesi bakımından da önemlidir. Ayrıca, Akademideki eğitim süreçleri aday din görevlileri üzerinde aidiyet duygusunun gelişimine katkı sağlayacaktır. Bu kanunla Başkanlık bünyesinde, Diyanet Akademisinin kuruluşuna ve burada görev yapacak kişilerin özlük haklarına ilişkin düzenlemeler yapılacaktır.

Değerli milletvekilleri, söz konusu değişikliklerle Diyanet İşleri Başkanlığının din hizmetleri sınıfına ait kadrolarına atanacak aday din görevlilerinin mesleki eğitimi ile hizmet içi eğitim faaliyetlerinin ve yurt dışından gelen mahallin din görevlilerine yönelik eğitim faaliyetlerinin yürütülmesi, Başkanlığın görev alanıyla ilgili araştırmalar yapılması, sosyal ve kültürel etkinliklerle kurs ve sertifika programlarının düzenlenmesi, bu çerçevede Başkanlık Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevlerinin ve Başkanlık taşra teşkilatı birimlerinin yeniden düzenlenmesi, Başkanlık personeline Diyanet Akademisinde mesleki eğitime katılma ve eğitim sonunda Başkanlık din hizmetleri sınıfına ait kadrolara atanabilme hakkı tanınması ile Diyanet Akademisi eğitim görevlilerinin özlük haklarına ilişkin düzenleme yapılması hususları hüküm altına alınmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak çıkarılacak bu kanunu desteklediğimizi belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk milleti İslam’la şereflendikten sonra Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş’in dediği gibi; Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuz olmuştur.

Aziz milletimiz İlayıkelimetullah uğrunda alpleriyle, erenleriyle 3 kıtada İslamiyet’i yaymış, İslam’ın sancaktarlığını üstlenmiştir. Aziz milletimiz; Haçlı Seferleri’nde, Çanakkale’de, Kutülamare’de, Kurtuluş Savaşı’nda vatanlarını savunurken aynı zamanda Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’mızda belirttiği gibi “Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli:/Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,” diyerek İslam’ın muhafızlığını yapmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, “mabedin savunması” demişken, sizlere Osmanlı ordusu Kudüs’ten çekilirken Mescid-i Aksa’yı koruması için nöbetçi bırakılan, Mescid-i Aksa’nın son nöbetçisi Iğdırlı Onbaşı Hasan’dan bahsetmek istiyorum. Merhum tarihçimiz İlhan Bardakçı’nın anlattığına göre, 1972 yılının Mayıs ayında Mescid-i Aksa’nın kapısında kimsenin tanımadığı, 2 metreye yakın boyu ve garip giysisiyle bir adama rastlıyor. Kim olduğunu merak edip yanına varıyor ve selam verip kim olduğunu soruyor. Yılların yorgunluğu yüzüne yansımış yaşlı adam başını kaldırarak cevap veriyor: “Ben Kudüs’ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan artçı bölüğünden 20’nci Kolordu, 36’ncı Tabur, 8’inci Bölük, 11’inci Ağır Makineli Tüfek Takım Kumandanı Onbaşı Hasan’ım.” Merhum tarihçimiz şaşırır ve duygulanır. O esnada Onbaşı Hasan kendisinin yüzüne bakarak “Sana bir emanetim var oğul, nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?” diye sorar. Merhum Bardakçı “Elbette baba, buyur hele.” diye cevap verir. Onbaşı Hasan şöyle devam eder: “Memlekete döndüğünde yolun Tokat sancağına düşerse, git, burayı bana emanet eden kumandanım Kolağası Musa Efendi’yi bul, ellerinden benim için öp, ona de ki, gönül komasın: ‘11. Makineli Takım Kumandanı Iğdırlı Onbaşı Hasan o günden bu yana bıraktığın yerde nöbetinin başındadır, tekmilim tamamdır kumandanım.’ dedi dersin.” Merhum Bardakçı bunun üzerine duygularını şöyle anlatıyor: “Taş kesilmişti. Bir kez daha baktım, kapalı gözleri ardında dört bin yıllık Peygamber ocağı ordumuzun serhat nöbetçisi gibiydi, ufukları gözlüyordu, nöbetinin başındaydı. Tam elli beş yıl kendisini unutmuş olmamıza rağmen devletine küsmemişti.”

Değerli milletvekilleri, biz öyle bir milletiz ki Türklük şuuruyla donatılmış bedenimiz ve İslamiyet inancıyla perçinlenmiş ruhumuzla varız, sonsuza kadar da inancımız ve imanımızla var olacağız. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu duygu ve düşüncelerle çıkaracağımız kanunun hayırlara vesile olmasını diliyor ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu söz talep eden, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Bülbül.

Buyurun Sayın Bülbül. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, değerli Genel Kurul üyeleri; herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Evet, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde “Diyanet Akademisi” adı altında bir çalışma için verilen yasa önerisini görüşüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde, bakın, hangi kurum ve kuruluşlar, daha doğrusu Diyanet İşleri Başkanlığının ifa etmeye çalıştığı görevleri... İlahiyat fakülteleri, imam-hatip liseleri, İslami ilimler fakülteleri, Kur'an-ı Kerim kursları, hizmet içi eğitim programları, cemaat ve tarikatların olanakları; Diyanet İşleri Başkanlığının 2 tane yayınevi var -bir kendisinin, Diyanet İşleri Başkanlığının, bir de Diyanet İşleri Vakfının yayınevi var- bir televizyon kanalı var; e, bütün televizyon kanalları da emrine amade; yetmiyor, buna bir de akademi isteniyor ve bu akademi istenirken nasıl isteniyor bu akademi? Şöylesi koşullarda isteniyor; Diyanetin ifade ederken tek din, tek dil üzerinden ifade ettiği bir şey, bunu açıklayacağım. Nasıl tek din ve tek dil? Şöyle, bakınız: Diyanet İşleri Başkanlığı, içtihatlarını, İslam'ın Hanefi mezhebi üzerine yürüttüğünü ve Maturidilik tefsiri üzerinden yürüttüğünü söylüyor. Böyle bir hakkı var mıdır? Tabii ki vardır. Fakat bu ülkede sadece Hanefiler yok. Bu ülkede Şafiiler de var, bu ülkede Aleviler de var, onu söyleyeceğim. Şimdi Maturidi, Hanefi, Sünni, erkek ve tekçi. Bakınız, camilerde hutbe okutulurken tek dille okutuluyor, ana dilde ibadet hakkı yoktur. Kürtçe, Romanca, Arapça, Çerkezce ibadet hakkı yoktur. Neden? Bu hutbeler camilere bu dillerde gönderilmiyor. Bu, tek dilciliğin olduğunu gösteriyor; bir.

İkincisi, tek dincilik. Bakınız, Hanefilik dışındaki tüm içtihatlar reddediliyor, Aleviliğe dair zaten tümden kapalı. 3 Haziran 2009’da bir açılım başlatılmak istendi; ıkınıldı, sıkınıldı, açılınamadı çünkü bir zihin kabızlığı söz konusu, bu zihin kabızlığı nedeniyle Aleviliğe dair açılım yapılamadı.

“Dehre Sultan olmak boş bir heyula imiş/Bir mürşide bent olmak her şeyden evla imiş.” Bu beyti söyleyen kim biliyor musun? Bu beyti söyleyen I. Selim, Yavuz Sultan Selim. Şimdi, bu beytin arkasında bir hikmet var: “Bir mürşide bent olmak.” Şimdi, açılacak Diyanet Akademisi şöyle bir şey olacaksa, Harran okulunu, Nusaybin okulunu, İskenderiye okulunu, Bağdat’ta açılan Beytülhikmeyi esas alacak, bunun üzerinden çoğulcu felsefeyi de esas alan, din felsefelerine de açık, farklı dinlere de açık bir şey olacaksa olabilir ama tekçilik olacaksa olmaz; görünen, tekçiliğin olacağı şeklinde.

Bakınız, bu saydığım Nusaybin okulu, Harran okulu, İskenderiye okulu, Beytülhikme hangi dönemde oldu? Şu dönemde: Yunanca ve Süryanice külliyatın Arapçaya çevrildiği bir dönemde oldu. Arapçaya çevrilince yeni bir tefsir boyutu… Farabi, Gazali, İbn Rüşd gibi kişiler Aristo’yla, Platon’la, Batı felsefesiyle tanıştılar ve bir tür -tıpkı Helenistik felsefede olduğu gibi- Doğu-Batı sentezi ortaya çıktı. O dönem İslam bir Doğu-Batı senteziydi ama şu dönem sadece iktidarlardan kaynaklı bir sentez, Orta Doğu devletlerinin kendinden uydurduğu resmî bir İslam var.

Bakınız, bir örnek vereyim size: Mısırlı yazar Fehmi Şinnavi’nin “İslam Ümmetinin Yetimleri Kürtler” kitabını lütfen bulup okuyun, orada şundan söz ediyor: Birçok sahabe var… Bakın, sahabeler kimdir? Selman-ı Farisi, Veysel Karani, Süreyş-i Türki, Suheyb-i Rûmi; bir de Caban el-Kurdi var. Caban el-Kurdi’den hiç söz edilmiyor. Oysa İslam Peygamberi Muhammed Mustafa’nın atadığı ilk validir Caban el-Kurdi. Caban el-Kurdi’den maalesef Türkiye’deki İslam kaynakları, resmî İslam kaynakları söz etmiyor. Bu kapalılığın sebebi nedir, bu tekçiliğin sebebi nedir? Bakınız, kılıçla Ayasofya Camisi’nin minberine çıkmanın 21’inci yüzyıldaki tarifi ne olabilir?

Bakınız, Sayın Ali Erbaş… “Ali çoktur, Şah-ı Merdan bulunmaz.” İsmi “Ali” olmakla bir şey olmuyor, Şah-ı Merdan’ı anlamakla bir şey oluyor ve siz Şah-ı Merdan’ı anlamamak için bin dereden su getiriyorsunuz; Aleviliğe kapalısınız. Buradan dava ediyoruz, Alevi toplumu adına, bir Alevi olarak dava ediyoruz; yüz kırk altı yıldır Alevi toplumundan alınan vergiler çeşitli vesilelerle camilere ve benzeri inanç hizmetine sunuluyor ama Alevi toplumuna bir inanç hizmeti sunulmuyor. Bakınız, son olarak gördünüz cemevlerine gelen fahiş elektrik faturalarını. Bu faturalara dair ne dendi? Cemevinin varlığı kabul edilmedi ama “Cemevi konut olarak kabul edilecek.” dendi. Cemevi konut değildir, cemevi hakkın ve hakikatin makamı, Alevi toplumunun ibadethanesidir; bunun kabul edilmesi lazım ve bunun yanında Aleviliğe dair bakış açısındaki tekçilik, inkârcılık, reddiyenin kaldırılması lazım. Bir yerde bir cemevi açılacak, cemeviyle ilgili soru Diyanet İşleri Başkanlığına soruluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı diyor ki: “İslam'ın mabedi camidir, ‘cemevi’ diye bir yer yoktur.” Kaymakamlık ve valiler de cemevinin yapılışını reddediyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu bir reddiyeciliktir, bu bir tahakkümcülüktür. Arkasından ne yapıyorlar, bakın, tutuyorlar cemevlerine gizlice memur gönderiyorlar, “Bir hizmetiniz, bir ihtiyacınız var mı?” diye cemevlerine soruyorlar. Şimdi, bu, efendi-köle ilişkisidir. Biz Aleviler bu ülkede köle değiliz. Biz Aleviler bu ülkenin esas kurucu yurttaşıyız ve inancımızla, dilimizle, kültürümüzle, hakikatimizle bu ülkenin yurttaşıyız. Bu hakikati tanımak zorundasınız. Evet, eyvallah, Diyanet Akademisini kuralım fakat Diyanet Akademisi kurulurken Alevi toplumunun, farklı inanç gruplarının hakları tanınmış mı, iade edilmiş mi, varlığı kabul edilmiş mi, sosyolojisi, felsefesi görülmüş mü? “Yetmiş iki millete bir nazarla bakmayan, kırk yıl müderris olsa hakikatte asidir.” diyen Hünkâr Hacı Bektaş'a ne itirazınız var sizin? “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir./Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır.” diyen Yunus'a ne itirazınız var sizin? Pir Sultan'a ne itirazınız var? Şah Hatayi’ye, Virani’ye, Yemini’ye, Aşık Veysel'e ne itirazınız var?

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – İtirazımız yok ki.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – “Dört kitabın manasını okudum, ezber ettim. Aşka gelince gördüm, bir uzun heceymiş.” diyor ya Yunus, işte o aşkı tarif ediyoruz biz. Aşka ne itirazınız var? “İtirazımız yok ki.” diyor yerinde oturan birisi. İtirazınız var, reddiniz var, inkârınız var ve bu itiraz, ret ve inkârla bizi köle, kendinizi efendi; siz ihsan eden, biz ihsan bekleyen… Böyle bir şey yok. Eşit yurttaşlık ilişkisi istiyoruz. Eşit yurttaşlıkta inancımızın ve inancımızın mabedi olan cemevinin ve cemevinde yapılan ibadetin kabulünü istiyoruz. Bu kabul sadece sözlü olarak kabul değildir; bu kabul, yasal olarak kabuldür; bu kabul, Köy Kanunu’nu; bu kabul, Anayasa’daki değişiklikleri… Bakın, zorunlu din dersiyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği karar var, uygulanmıyor; cemevleriyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği karar var, uygulanmıyor. Peki, ne yapılıyor? Biraz önce dediğim gibi, suç işleri bakanı 2 memuru görevlendiriyor “Hele git şu cemevlerini gez, ne ihtiyaçları varmış?” Böyle bir şey olabilir mi? Cemevlerinin ne ihtiyacının olduğu ancak topluluğun sosyolojik inançsal olarak varlığı kabul edilip bu varlık üzerinden bir yasal, anayasal hükmi tarif söz konusu olduktan sonra zaten kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Aziz milletvekilleri, bakınız, Komisyonda da söyledim, burada da söyleyeyim; şeyhülekber İbni Arabi diyordu ki: “Ariflerin dini olmaz.” Bu, şu anlama geliyor: Arifler din fanatiği olmazlar, arifler dinsiz değildir, arifler din fanatiği olmazlar. Gelin, şu din fanatikliğini, mezhep fanatikliğini ortadan kaldırıp yetmiş iki millete bir nazarla bakan, yetmiş iki milleti adalette, hikmette, ekonomide, sosyal yaşamda buluşturan ve birleştiren bir yasa oluşturalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Bülbül.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu yasada kurumlar da tüm toplumsal kesimlere hizmet eder nitelikte olsun. Sizin Ahmed-i Hani’yle, sizin Melaye Ciziri’yle, sizin Feqiye Teyran’la derdiniz nedir? Ahmed-i Hani’nin, bakın, anıtı söküldü, sesinizi etmediniz. Her konuda fetva veriyorsunuz da Diyanet İşleri Başkanlığının değerli yetkilileri; yolsuzluk, yoksulluk, tecavüz, ırkçılık, inkârcılık, ret konusunda niye bir fetvanız yok?

Kaldı ki fetva kurumu günümüzde değil, tefsir kurumu olabilmeli, tefsir kurumu. Neden tefsir kurumu olabilmeli? Tefsir kurumu içtihat getiren, insanların, toplumların ufkunu açabilen, yeni bakış açıları getirebilen ve entelektüel özellikleri olan bakış açılarıdır. O nedenle, yıpranmış ve ortadan kalkmış olan tefsir kurumunun oluşturulmasına da ihtiyaç var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Sevgili Başkanım, izninizle bir dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Sevgili Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Selamlama için verebilirsiniz Başkanım.

BAŞKAN – Peki, bir selamlayalım o zaman.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, buradan, yıllarca katliamlar, asimilasyon, ötekileştirme sebebiyle acılar yaşamış bir toplumun mensubu olarak, bu acıları bir yana bırakıp acılarımızı ilmimizle, irfanımızla, hikmetimizle aşabileceğimizi, bu ülkede eşit yurttaş olmak istediğimizi, inancımızın ve inancımızın gereklerinin tanınmasını, ana dilde ibadetin tanınmasını ve eşit yurttaşlığın tüm inanç grupları için oluşturulmasını istirham ediyoruz; bizim mücadelemiz de budur aslında.

Ve “Nevroz”a giderken sevgili dostlar; “Nevroz” Demirci Kawa’da direniş, "Nevroz" Mansur’da ikrar, "Nevroz" mazlumda zaferdir ve 3 kibritin yarattığı ışık aşkına diyorum ki "Nevroz"a giderken eşitlik, özgürlük, adalet isteyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KAYA (Trabzon) – Bir dakika daha, bir dakika daha…

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Sevgi ve saygıyla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bülbül, keşke fırsatımız olsa bir saat daha dinleriz sizi, hiç sıkıntı yok.

Sayın Sunat, bir düzeltme yapacak galiba.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- Ankara Milletvekili Şenol Sunat’ın, 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde İYİ Parti Grubu adına yaptığı konuşması sırasında sarf ettiği bazı ifadeleriyle ilgili düzeltmede bulunmak istediğine ilişkin açıklaması (x)

ŞENOL SUNAT (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biraz önce Diyanet Akademisiyle ilgili, Diyanet İşleriyle ilgili bir konuşma yaparken bir iddia sahibinin, işte, Diyanet İşleri Başkanının Londra’da ev alacağı iddiasını gündeme getirdim konuşmamda ama biraz önce bu iddia sahibi böyle bir şey olmadığını ifade etmiş. Diyanet İşleri Başkanlığının basın birimi de böyle bir şey olmadığını ifade etmiş. Kayıtlara geçsin diye bir düzeltme yapmak istedim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir ve 36 Milletvekilinin Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4212) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 316) (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu.

Buyurun Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Diyanet Akademisini öngören kanun teklifiyle ilgili birinci bölüm üzerine konuşacağım. Değerli arkadaşlarım, önce şunu ifade edeyim yani burada şu anda Diyanet İşleri Başkanlığının görmüş olduğu eğitim faaliyetlerini görecek başka bir kurum kuruluyor ve bu, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğünden de çok farklı bir şey değil; “akademi” adını kullanıyor. Niye kullanıyor? Bu, problemli bir şey yani akademi bambaşka bir şey. Niye kullanıyor, bunu bilmiyorum ama biz bunu destekleriz yani “evet” oyu veririz fakat bu vesileyle birkaç konuya değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, akademi en geniş tanımıyla “yükseköğretim kurumu” anlamına geliyor. Bilim, edebiyat, sanat ve değişik konularda en üst, en iyi bir şekilde bilen insanlar bir araya geliyor ve o konularla ilgili yüksek kararlar alıyorlar, diğer kurumlara öneride bulunuyorlar; esas akademi bu. Mesela, Türkiye Bilimler Akademisi böyle bir şeydi, daha evvel Güzel Sanatlar Akademisi böyle bir şeydi fakat Türkiye’de değişik akademiler kuruldu. Mesela, Harp Akademileri; işte, kapattınız üniversiteye bağladınız yani Milli Savunma Üniversitesine bağladınız. Başka akademiler vardı -iktisadi ve ticari ilimler akademisi falan- bunlar da kapatıldı. Ne var şimdi? Adalet Akademisi var, bir de Polis Akademisi var. Bunlar da üniversite çerçevesinde organize edilmiş -eğer bakarsanız- bunlar üniversite gibi tasarlanmış, düşünülmüş; fakülteleri var, şeyleri var. Başka… Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak… Ki bir akademi bir başkanlığa bağlı olamaz yani böyle bir şey olmaz -akademiden söz edebilmek için bir özerklikten söz etmek lazım- Başkana bağlı ve görevleri sıralanırken “Başkanın buyuracağı, Başkanın emredeceği, talep edeceği diğer görevler...” diye de yazılmış. Ya, arkadaşlar, madem bir akademi falan kuruyorsunuz, böyle bir düşünceniz var -Diyanet yetkilileri- bu işe bir bakın, edin; gerçekten bir akademi kurun. Sonra, biz, Diyanet Vakfı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında organik bir bağ olduğunu biliyoruz; Diyanet Vakfı paraları falan camilerde topluyor. Diyanet Vakfının bir üniversitesi var arkadaşlar, öyle mi? Diyanet Vakfının bir üniversitesi var, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi. Yanlış mıyım, “İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi” diye bir üniversitesi var? Eğer üniversite düzeyinde bir eğitime ihtiyaç varsa ayrıca –çünkü dünya kadar, sayısı kaç tane bilmiyorum– üniversitelerin ilahiyat fakülteleri var, İslam bilimleri fakülteleri var; bunun yanında bir şey gerekiyorsa sizinle organik bağı olan Diyanet üniversitesinde, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesinde bu işleri görebilirdiniz. Nereden kaynaklandı arkadaşlar? Niye böyle bir ihtiyaç oldu? Yani polisin var, bizim de olsun filan mı yani? Nedir yani bu?

Sonra baktım, mevcut olan Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yaptığı işlerden farklı ne yapacak? Yani çok da farklı bir şey göremedim değerli arkadaşlarım. İhtisas, yüksek ihtisas; bunun da var.

Peki, bir de gerekçeniz var arkadaşlar, diyorsunuz ki: “Kaliteyi artırmak.” Değerli arkadaşlarım, dünya kadar ilahiyat fakültesi var; onlar kaliteli insanlar yetiştirmiyorlar mı? Şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı kaliteli işler yapmıyor mu? Kaliteli değil mi?

Sonra arkadaşlar, bir teşkilatlanma şeyi yapmışsınız. Burada öğretim görevlileri seçeceksiniz. Bu kurumun yetiştirdiği, bu kurumda yüksek ihtisas yapan insanlar ve üniversitede doktora yapanlar; ilahiyat fakültelerinde doktora yapanlar. Madem bir kalite sorunu var, burada yüksek ihtisas yapan insanları kim yetiştirecek arkadaşlar? Ya, niye ilahiyat fakültelerini kabul etmiyorsunuz? Dünya kadar ilahiyat fakültesi var. Onlarca, yüzlerce master, doktora veriliyor; niye bu insanlar size yetmiyor, gerçekten merak ediyorum. Ha, teknik bir şeyler öğret… Zaten onu öğretiyor şey. Yani Diyanet İşleri, ibadetlerde vatandaşa yardımcı olmak için ilahiyat fakültesini okuyan insanlara ayrıca meslek içi bir eğitim gerekiyorsa bu eğitimi veren kurumlarınız bünyenizde var, taşra kurumları da var. Şimdi, taşraya da tekrar tekrar kuruyorsunuz, yeniden örgütlüyorsunuz. Paralel, iç içe geçmiş 2 tane kurum. Ne oldu? Diyanet İşleri Başkanlığının bir akademisi olacak ve de Başkana bağlı. Değerli arkadaşlar -burada öğretim üyesi arkadaşlarımız var- akademinin başkanı birisine bağlı olur mu? Olur mu arkadaşlar? Özerk olması gerekiyor, özerk olması gerekiyor, özgür bir şekilde düşünebilmesi için özerk olması gerekiyor değerli arkadaşlarım; böyle değil.

Sonra, mevcut kanunlar var; devlet memuru nasıl olur, ne olur, 657 sayılı Kanun var. Şimdi, siz, ayrı, paralel bir devlet memurluğu sistemi getiriyorsunuz. Ne yapacaksınız? İşte, ilahiyat fakültelerinden, imam-hatiplerden mezun olan insanları bir sınavla… Ama sözlü de yapacaksınız yani mülakat da yapacaksınız. Niye mülakat yapacaksınız? Zaten insanları eğiteceksiniz, mülakatta neyine bakacaksınız, ne yapacaksınız? Peki, Kur'an okumasını bilmeyen varsa… Zaten onlara bakarsınız. Neyse, kendi adamlarınızı alacaksınız diye bir iddiada bulunabilirim ben.

Getireceksiniz bunları, önce aday memur yapacaksınız, sonra sözleşmeli din görevlisi yapacaksınız, sonra kadrolu din görevlisi yapacaksınız. Yok böyle bir şey arkadaşlar ya, böyle bir şey yok; nereden çıkardınız bunu? Bu AYM’den gider, döner ama biz, tabii, buna karşı çıkmayacağız. Niye çıkmayacağız? Çünkü yanlış bir iş yapıyorsunuz ama çok zararlı bir iş de yapmıyorsunuz ama gereksiz bir iş yapıyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi gereksiz bir şekilde meşgul ediliyor. Yani Diyanetin eğer -bir daha tekrar ediyorum arkadaşlar- bir akademiye, ayrıca bir üniversiteye… İlahiyat fakülteleri ne diyecek buna? Ayrıca bir üniversiteye ihtiyaçları varsa bunu şey yapalım.

Değerli arkadaşlar, burada en temel problem özerklik ve özgür düşünce meselesidir. Bakın, iki şekilde din insanı var. Bir, gerçekten -biraz evvel arkadaşımız şey yaptı- tek tip düşünen, eden din adamları var, bir de özgür düşünenler var. Bakın, eğer siz bugünkü hâliyle yetmiyor da otoriteyi ya da otoriter yönetimi bütünüyle destekleyecek, “O ne derse o.” diyecek din adamları yetiştirmek istiyorsanız, onun için “Özerklik, özgür düşünceyle işimiz olamaz.” diyorsanız, söyleyecek bir lafım yok.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde dinle ilgili de büyük tahribatlar yapılmıştır. Yani dindar bir heyet olarak bu konudaki iddialarla, “Dindarlara haksızlık yapılıyor.” iddialarıyla gelen bir heyet döneminde din üzerinde de çok ciddi sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Mesela, hocaların hocası diye bilinen bir insan çıkmıştır, demiştir ki: “Arkadaşlar, yolsuzluk hırsızlık değildir.” Makale yazmış bununla ilgili; “Yolsuzluk hırsızlık değildir.” Allah, Allah! Yetmemiş, ondan sonra demiş ki: “Haksızlık, yolsuzluk, usulsüzlük, şikâyet ederek doğru söylemek iktidara zarar vereceği için caiz değildir.” Bunu söyleyecek. Bunun ötesinde ne söyleyecek yani Başkana bağlı Akademide yetişecek din insanı, yüksek ihtisas yapacak din insanı bunun ötesinde ne söyleyecek değerli arkadaşlar? Bizim bunlara falan ihtiyacımız yok. Yani gerçekten “Müslümanlık” dediğimiz şeyin 2 temeli var; bir tanesi, Tanrı’ya karşı sorumluluk, Allah’a karşı sorumluluk, iman arkadaşlar. İki, hemcinsine karşı, diğer insanlara karşı adalet ve merhamet göstermek, salih amel. Bu şekilde düşünecek, herkes için bu şekilde düşünecek insan bu yöntemle yetişmez; böyle bir şey yok hiç olmazsa… Tekrar ediyorum 29 Mayıs Üniversitesi yetmedi mi? Yani şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı şunu mu diyor bu kanunu getirmekle ya da siz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu şunu mu diyor: “İlahiyat fakülteleri yetersizdir. Bunlar bu işi yapamıyor, biz yetiştireceğiz bunları Diyanette.” mi diyorsunuz? Peki, kimlerle yetiştireceksiniz, dışarıdan hoca filan mı getirteceksiniz, nerede yetiştireceksiniz? Bunlar hiç belli değil değerli arkadaşlarım. Bunlar yanlış işler, bunlar yanlış işler, buradan kimseye bir fayda gelmez değerli arkadaşlarım.

Bir şeyi daha ifade edeyim: Bu memlekette özgür düşünen insanlar da var ve bunlar ilahiyat fakültelerinden çıkıyor. Bu insanların isimlerini tek tek sayacağım, bunu bir görev addediyorum yani çok vardır ama ben örneklerinden şey yapacağım; Mustafa Öztürk, ne oldu biliyor musun? Mustafa Öztürk’ü neredeyse dinden çıkarıp kovaladık adamı, kovduk. Başka? Mehmet Azimli; son günlerde -bir bilim insanı- siyerle ilgili yazdıklarından dolayı neredeyse dinden çıkardık, çıkardık ve sizin hiç sesiniz çıkmadı Diyanetçiler. Başka? Hayri Kırbaşoğlu, İlhami Güler, İhsan Eliaçık. Gerçekten özgür düşünceli insanlar var. Bunların önü açılacak yerde Başkana bağlı akademiler kurarak bu insanları tekrar eğiteceğiz, tekrar tek tip düşünce… Biraz evvel eleştirdiler, evet, Diyanet İşleri Başkanlığı Kanunu’nda “İslam diniyle hizmetlerin görülmesi, insanların İslam diniyle ilgili ibadetleri yaparken onlara yardımcı olunması” diyor ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – İslam dini tek bir şey değil ki, tekdüze, bir tane yorumdan ibaret değil ki, çok farklı yorumları mevcut. Biraz evvel Alevi arkadaşımız geldi, Alevilerle ilgili söyledi ama dünyanın değişik yerlerinde İslam dininin ibadetiyle ilgili, düşüncesiyle ilgili farklı yorumları var. Bütün bu yorumları açık bir şeyle yapabilmesi ve bütün bu yorumları bugünün dünyasında tekrar bugünün dünyasının kelimeleriyle söyletebilmesi için özgür düşünceli insanların bulunduğu bir özerk kuruma ihtiyaç var. Yoksa Başkana bağlı akademi başkanının yöneteceği bir akademiye ihtiyaç yok diyorum değerli arkadaşlarım.

Saygıyla selamlıyorum hepinizi. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerinde gruplar adına söz talepleri karşılanmıştır.

Şimdi, şahıslar adına söz taleplerine geçiyoruz.

İlk söz, Siirt Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş’a aittir.

Buyurun Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, size hapishanelerde yaşananları bugün de anlatalım ve her gün anlattığımız bir meseleyi anlatmaktan vazgeçmeyeceğiz çünkü eminim diğer partilere de her gün sayısız mektup gidiyor çünkü bu dönem cezaevlerinde Türkiye tarihinde çok ender rastlanan bir sistem kurulmuş. İhlaller tek boyutlu değil birçok boyutuyla yasa tanımazlık, hukuk tanımazlık, yasa dışılık, işkence ve keyfiyet hüküm sürüyor. Evet, hakikaten Esat Oktay Yıldıran dönemini aratan neredeyse bir dönem var. Bir tek köpek kullanmıyorlar herhâlde, Esat Oktay Yıldıran’ın “Co” isminde bir köpeği vardı ünlü.

Şimdi, size sadece belirli başlıklar sayacağım. Ne oluyor cezaevlerinde? Bir kere şikâyetler işleme alınmıyor. Tutuklular istedikleri cezaevinde kalamıyor, ailelerinden uzakta kalıyor.

Üçüncüsü nedir biliyor musunuz? Cezaevlerinde, giriş ve çıkışlarda hâlâ çıplak arama yapılıyor. Evet, “Çıplak aramayı kaldırdık, yönetmeliği değiştirdik.” dediniz ama gelen mektuplardan ve ailelerin verdiği bilgilerden çıplak aramanın devam ettiğini çok net söyleyebilirim. Kelepçeyle insanları tedaviye zorluyorlar ya, kelepçeyle! Geçen hafta Muhlise Karagüzel’le ilgilendim, ilgilileri aradım, kızı görüşmeye gitti; stent takılmış, yatakta kolları kelepçeli ve ölümden döndü. Bütün tutuklular ve hükümlüler hastaneye gittiklerinde doktorla sağlıklı bir iletişim kuramıyor, kelepçe çıkarılmıyor, jandarma onları doktorla baş başa bile bırakmıyor; bu bir işkence yöntemi.

Diğeri, ne oluyor? Bu hasta mahpusların ölümü. Sayı vermeyeceğim, sayı verirken çok canım yanıyor, sanki onları bir sayı gibi anlatmak oluyor. Bunların her biri aileleriyle, dostlarıyla, sevdikleriyle, çevreleriyle birer yaşam, yüzlerce yaşam. Yeni bir moda çıkardı şimdi AKP iktidarı, doktorlar, ölmek üzereyken bilgi veriyorlar; tahliye ediliyor ve sonra gidiyor evinde üç gün beş gün sonra yaşamını yitiriyor. Neymiş? Cezaevinde ölmemiş oluyor. Mesela, Mehmet Ali Çelebi bunlardan biri, tahliyeden sonra on gün içinde yaşamını yitirdi. Buna ilişkin çok sayıda örnek verebilirim.

Başka ne var? Pandemiyle beraber tutuklulara ayrıca izolasyon oldu. Yani hastaneye zaten götürmüyorlar, çok zor götürüyorlar, gittikten sonra da on beş gün tek odada tutuyorlar ama infaz koruma memurları her gün girip çıkıyor.

Mektupların sansürünü saatlerce anlatmak lazım. Ya, bazen öyle mektuplar geliyor ki böyle bir sayfanın bir satır kaldığını düşünün; hepsi karalanıyor, sansürde bile bir sınır tanınmıyor, iletişimlerin tamamı kısıtlanıyor. Size birkaç örnek vereceğim: Hayri Karaş da bunlardan biri; on gün önce Diyarbakır D Tipi Cezaevinden tahliye edildi, sonra yaşamını yitirdi. Evet, Selman Büyüktop, Urfa Hilvan 1 Nolu T Tipi Cezaevinden Çorum Sungurlu T Tipi Kapalı Cezaevine sürgün edilmiş -bir hafta önce, on gün önce bu olmuş- çıplak aramayı kabul etmeyince yere yatırmışlar ağız üstü ve elbiselerini yırtarak çıplak arama yapmışlar. Hiçbir istek ve talepleri yerine getirilmiyor, sürekli taciz ediliyorlar ve ailesiyle yaptığı görüşmede bunu aktarıyor, “Ben asla kendime bir şey yapmam; eğer, burada başıma bir şey gelirse cezaevi yönetimi sorumludur.” demiş, evet, ses kaydı var elimizde. Diğeri, Ahmet Yardım, babasının aktarımı: “Şırnak Cezaevinden sürgün edildim…” Afyon Bolvadin T Tipi Cezavinde yatıyor, iki aydır tek kişilik hücrede kalıyor, kendi dosyasından politik tutukluların olduğu koğuşa gitmek istiyor, onu göndermiyorlar, ne televizyon ne buzdolabı, hiçbir malzeme yok ve ailesi hayatından endişe ediyor. Elimde bunun gibi yüzlerce hayat hikâyesi var. Şu anda, en önemli sorunlardan bir tanesi de infaz yakmak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Cezaevi gözlem kurulu diye ucube bir sistem getirildi yönetmelikle burada İnfaz Kanunu getirildikten sonra. İnsanlar otuz yıl cezaevinde kaldıktan sonra bir de gözlem kurulu ayrıca bir yargılama yapıyor. Gözlem kurulu yargı erki değildir, özgürlük kısıtlaması veremez ama bunlar veriyorlar. Şu anda otuz yıllık olup infazı yakılan 100'ü aşkın mahpus var içeride. Bu nasıl bir keyfiyettir? Yani otuz yıldan sonra o insanın dışarı çıkmasını engellemenin nerede adı var, bunu bilmiyorum.

Özcesi, bunu anlatmakla bitiremeyeceğim ama “Cezaevleri bir ülkenin aynasıdır.” derler ya şu anda bu aynada işkence, hukuksuzluk, keyfiyet, cinayet, kasten insan öldürmeye tam teşebbüs, sağlık hakkının yok sayılması, kelepçeyle tedavi, infaz yakılması gibi birçok husus var.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Beştaş.

İkinci söz talebi Karabük Milletvekili Sayın Niyazi Güneş’e ait.

Buyurun Sayın Güneş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NİYAZİ GÜNEŞ (Karabük) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Diyanet Akademisi görüşmeleri kapsamında söz almış bulunuyorum. Heyetinizi, aziz milletimizi, kıymetli hemşehrilerimi ve meslektaşlarımı saygıyla hürmetle selamlıyorum.

Din, insanların en derin aidiyeti, mensubiyeti ve kimliğini inşa eden değerler manzumesidir. Biz yolda insanlara eziyet veren bir taşı yahut dikeni kaldırmayı imanın tanımı içine yerleştiren bir kültürün sahibiyiz; insanoğlunun akan gözyaşını dindirmeyi, yaralı kalbini sarmayı ibadet sayan bir dinin mensuplarıyız ancak bütün bunlar için gerekli olan bir husus vardır; o da bilimdir, ilimdir ve eğitimdir. Bilgi olmadan din olmaz, bilgi olmadan iman kalbe yerleşmez, sosyal hayata yansımaz, bilgi olmadan ibadet de olmaz. İslam coğrafyasında bugün yaşanan sorunların temelinde dinin kendisi değil, dinin yanlış anlaşılmasından ve dinî konularda bilgi yetersizliğinden kaynaklanan cehalet vardır. Din eğitimini ve dinin gerçek bilgiye dayalı olarak anlatımını halledemeyen ülkelerin sosyolojik olarak sorunlar yaşadığı bilinen bir gerçektir. Bu sebeple, Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığımızın varlığı ülkemizde dinin anlaşılması, anlatılması ve yaşanması açısından son derece önemlidir. Bugün başta yakın ve civar komşularımız olmak üzere, birçok İslam ülkesinde üzülerek izlediğimiz kaos ortamı Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun ne anlama geldiğini yeterince anlatmaktadır. Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığının niçin kurulduğunu fark edebilirsek niçin olması gerektiğini anlamış oluruz. Asra yakın tecrübesiyle, kuruluşundan itibaren Başkanlık, ana çizgisini hep koruyagelmiştir. Bu çizgi, kitap ve doğru bilgi çizgisidir. İrşat hizmetlerinde, yayımladığı eserlerinde, her hafta okunan hutbelerde ve yapılan vaazlarda, kim ne derse desin, İslam dininin doğru bilgisini esas almaktadır. İbadetlerin vaktinde ve usulüne uygun olarak icra edilmesini, din hizmetlerinde nizamı, intizamı, istikrarı sağlayan bir kurumdur.

Değerli milletvekilleri, teknolojinin insana tanıdığı imkânlarla, modern dünyanın küresel boyutta büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadığı günümüzde, bilgiye hızlı erişeme bağlı olarak, her alanda sürekli şekilde yenilikler meydana gelmektedir. Buna bağlı olarak kültürel, ahlaki ve fikrî pek çok yeni sorunla karşılaşmaktayız. Bu yüzdendir ki tefekkür, tahayyül ve muhakeme gücümüzü, akıl ve vicdanımızı, tüm bilgi kaynaklarımızı Yüce Rabb’imizin bizlere lütfettiğinin farkında olan, vatandaşlarımıza dinî konularda rehberlik edebilecek, nitelikli din görevlisine günümüzde ihtiyaç daha da artmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şüphesiz din hizmeti, boşluk kabul etmeyen bir alandır ve yakın tarihimizde yaşadığımız din istismarı olayları, bu hizmetin boşluk kabul etmediğinin bir göstergesidir.

Yaptıkları görev itibarıyla her türlü kültürden, eğitim seviyesinden ve her türlü mizaca sahip kişilerle muhatap olan ve onlara dinimizi anlatmaya çalışan din görevlilerimizin öncelikle kendilerinin donanımlı olması din hizmetinin daha sağlıklı ve nitelikli yürütülmesini sağlayacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı sadece ülkemiz sınırlarında değil, dünya ölçeğinde hizmet vermeye çalışan bir kuruluş hâline gelmiştir. 130 bin görevlisiyle ülkemizin her bir köşesinde köy ve mezralara kadar hizmet veren; ülkemiz dışında ise Avrupa’dan Asya’ya, Amerika’dan Afrika’ya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

NİYAZİ GÜNEŞ (Devamla) – …Balkanlardan Kafkaslara varan geniş bir coğrafyada, 7 kıtada 100’ü aşkın ülkede 2 binin üzerinde görevlisiyle ülkemizin kültür, irfan ve gönül elçiliğini yapmaktadır.

Son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığının nitelikli personel ihtiyacına bağlı olarak yüksekokul mezunu personel sayısı çoğalmıştır. Verilen hizmet içi eğitimler, yurt dışında hizmet edecek personele verilen seminerler, personelin görevde yükselmesine yönelik uygulanan sınavlar Başkanlığın bir açık üniversite gibi kendini yenileyen, kendisini eğiten bir kuruma, müesseseye dönüşmesine; mesleki donanıma sahip nitelikli personelin daha da artmasına yol açmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı aynı zamanda bir istihdam kurumu olarak ortaöğretimden ve üniversiteden yetişen gençleri istihdam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz Sayın Güneş.

NİYAZİ GÜNEŞ (Devamla) – Bir dakika süre alabilir miyim?

BAŞKAN – Vermiyoruz, bir dakika verdik zaten fazladan size.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niyazi Bey, teşekkür ediyoruz.

NİYAZİ GÜNEŞ (Devamla) – Teşkilattan geldim…

BAŞKAN – İyi, peki, bir teşekkür edin o zaman.

NİYAZİ GÜNEŞ (Devamla) – Diyanet Akademisiyle anayasal görevine uygun daha iyi eğitilmiş, yeterli, donanımlı ve nitelikli din görevlisi yetiştirecek, onları istihdam edecektir. Dolayısıyla, dinî bilgiler açısından yetişmiş, misyon sahibi ilim adamına olan ihtiyaç günümüzde daha da önem arz etmektedir.

Bu sebeplerle, Genel Kurulda görüştüğümüz Diyanet Akademimiz bu anlamda önemli görevler üstlenecektir. Bu itibarla 21’inci yüzyıla daha iyi eğitilmiş, donanımlı ve bilgili personelle çıkmak açısından Diyanet Akademisinin kurulması tercihen bir zorunluluk hâline gelmiştir. Diyanet Akademisinin kuruluş çalışmalarından itibaren katkısı bulunan arkadaşlarımıza, Komisyonumuza ve Diyanet İşleri Başkanlığımız mensuplarına şükranlarımı sunuyorum. Diyanet Akademisinin ülkemize, milletimize, memleketimize, Diyanet İşleri Başkanlığımız ve teşkilatımıza şimdiden hayırlı olmasını diliyor, hepinizi hürmetle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ, MHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Şahıslar adına söz talepleri karşılanmıştır.

Şimdi, on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Aycan…

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, camilerimizin ve Kur’an kurslarının açılmasını, buralara Diyanet İşleri Başkanlığınca imam-hatiplerin ve Kur’an kursu öğreticilerinin atanmasını doğru buluyor ve destekliyoruz. Boşluk olmamalıdır, farklı amaçlı kişilere meydan verilmemelidir. Fakat bazı camilerimiz boş kalmakta, buralara vekil imam, boş kalan Kur’an kurslarına da fahri Kur’an kursu öğreticileri atanmaktadır. Vekil imamlar ve fahri Kur’an kursu öğreticileri bir yıllık sözleşmelerle çalışmaktadır. Ücretleri çok düşüktür ve hiçbir özlük hakları yoktur. Bazı vekil imamlar, fahri Kur’an kursu öğreticileriyse yıllardır aynı işi yapmaktadır. Camilerde ve Kur’an kursu öğreticileri arasında ciddi maaş farkı vardır. Bu farkı gidermeye yönelik bir çalışma var mıdır? Bu kişilerin durumunu iyileştirmeye yönelik bir çalışma var mıdır? Bu kişilere kadro verilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Barut…

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, son birkaç gündür Adana başta olmak üzere Çukurova bölgesinde mevsim normallerinin altındaki sıcaklık nedeniyle oluşan don olayından kaynaklı büyük hasar meydana geldi. Bölgemizde etkili olan don afeti, üretime ve üreticiye darbe vurmuştur. Don nedeniyle turfanda yetiştirilen patatesten kavun ve karpuza dek birçok üründe büyük rekolte kaybı yaşanacak. Tekrar söylüyoruz: Bu durum patates, kavun, karpuz üreticisi için yıkıcı bir afettir. Bu kapsamda, patates, kavun ve karpuz üreticisinin hasarının karşılanması hayati derecede önemlidir. Zaten artan maliyetler nedeniyle büyük sorunlarla uğraşan çiftçi şimdi de ayrı bir darbe yemiştir. Üreticinin yüzünü güldürüp bu sektörün tüm paydaşlarından geçimini sağlayan birçok insanın mağduriyetinin ortadan kaldırılması sağlanmalıdır. Çiftçi zararı karşılansın, borçları faizsiz ertelensin, üreticiye ek destek verilsin.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şevkin…

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) –Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tarımda kendi kendine yeten ülke olma hedefindeki Türkiye, ne yazık ki tam anlamıyla dışa bağımlı hâle getirildi. Kendi üreticisini görmezden gelen Hükûmet, her nedense ithal ürün sevdasından vazgeçmedi. KDV oranlarının yüzde 8’den yüzde 1’e indirildiği temel gıda maddelerine göz atıldığında karşınıza kahve, çay, Paraguay çayı hülasası, esans ve konsantreleri, kakao kabukları, iç kabukları, zarları ve diğer kakao döküntüleri çıkıyor. Şimdi sormak gerekiyor: Bu ithal ürünlerin temel gıda maddeleriyle ilgisi ne? Adı geçen bu ithal ürünlerin KDV’si neden tüm yurttaşlarımıza fatura ediliyor? Ayrıca, bu konu sadece KDV’yle sınırlı değil, haksız kazanç elde edilmesi halkımıza yapılmış daha büyük bir haksızlık olarak göze çarpıyor. Türkiye’deki üreticilerimizin çayı yetmiyor mu ki Paraguay’dan KDV indirimli çay getiriyoruz? Türkiye her yıl ortalama 215 bin ton ve üstelik katkısız çay üretimiyle bu alanda dünyanın önde gelen ülkeleri arasındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mersin Büyükşehir Belediyesindeki yolsuzluk iddialarını açığa çıkaran, haberleştiren, belgeleriyle ispatlayan Mersin Birebir Haber gazetesi imtiyaz sahibi, bu haberler üzerine dün sokak ortasında bir grubun bıçaklı saldırısına maruz kalmıştır. Bu çirkin saldırının çıkan haberler üzerine gerçekleşmesi dikkat çekicidir. Daha önce de CHP gençlik kolları üyesi bir grup Haberci gazetesine baskın düzenlemişti. Mersin’deki her iki çirkin saldırıyı kınıyorum. Özgür basını susturamayacaklar diyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kamuoyunun haber alma hakkı için zor şartlarda görev yapan gazetecilerimizin zaman zaman fiilî ve sözlü saldırılara hedef olduğunu üzülerek müşahede ediyoruz. Demokrasi, farklı görüşlere tahammül etme rejimidir. Gazetelerin ve gazetecilerin hedef gösterildiği bir ortamda toplumsal barış sağlanamaz. Gazetecilere ve basın mensuplarına yapılan her türlü tehdit ve saldırıyı kınıyorum. Basına yönelik saldırılar direkt halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkına yönelik saldırılardır. Basın ve düşünce özgürlüğünü benimsemekte zorlanan kişiler gazeteleri ve gazetecileri sürekli hedef göstermektedir. Son dönemde, Mersin ilimizde, maalesef çirkin saldırılara uğrayan gazetecilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, sorumluların bir an önce ortaya çıkarılarak cezalandırılacağına inanıyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP iktidarı gençleri yok sayan politikalarıyla gençlerimizi gelecekten kaygılı, umutsuz ve mutsuz hâle getirmiştir. “İmkânınız olsa yurt dışında yaşar mısınız?” diye sorulan gençlerin yüzde 73’ü yani her 4 gençten 3’ü “Yurt dışında yaşarım.” diyor. Tek adam, umutsuzluğa sürüklediği gençler için de doktorlara dediği gibi “Giderlerse gitsinler.” mi diyecek? Milyonlarca genç işsizliğin ve umutsuzluğun içerisinde savruluyor. Her 3 gençten 1’i ne istihdamda ne eğitimde var ama saray kendine yakın bir avuç gence tüm kaynaklarını akıtıyor “mülakat” adı altında gençlerin umutlarını söndürüyor. Bugün, KYK borcunu ödeyemediği için 300 bin genç hakkında yasal işlem başlatıldı. Şunu da bilin: Sizin bu bozuk düzeninize bu gençler ilk seçimde “Dur!” diyecek. Gidiyor gitmekte olan, geliyor gelmekte olan.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Teşekkür ederim Başkanım.

2021 yılında AK PARTİ Hükûmetinin liderimiz Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde gerçekleştirdiği yatırımları anlatmaya devam ediyorum: 313 adet tescilli taşınmaza yaklaşık 24 milyon TL nakdî destek verildi. 2021 yılında Türkiye’yi 29 milyon turist ziyaret etti, 24 milyar dolar turizm geliri sağlandı. Beyoğlu Kültür Yolu Festivali başlatıldı. Salgından etkilenen 40 bin müzisyene 280 milyon TL, 56 müzik projesine 31 milyon TL destek sağlandı. 504 özel tiyatroya, 19 ilde, 24 sahne ücretsiz tahsis edildi. İstanbul Sinema Müzesi Atlas 1948 hizmete açıldı. Yurt dışına kaçırılan 525 eserimiz geri getirildi. 197 sinema projesine toplamda 50 milyon TL destek sağlandı.

Bizde boş laf yok, yalan yok, iftira yok, küfür yok, hakaret yok. İşimiz hizmet, gücümüz millet. Durmak yok, yola devam.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

Sayın Erel…

AYHAN EREL (Aksaray) – Teşekkürler Başkanım.

Fahri Kur’an kursu öğreticileri ve vekil imamların kadro istekleri var. Bu kadro isteklerinde görevde olma şartı aranmaksızın, lisans, ön lisans ayrımı yapılmaksızın SSK prim günleri dikkate alınarak kadroya alınmaları talebi var. Bir de aynı mahallede birbirine 500 metre, bin metre mesafede 5-6 cami var. Eğitimde taşımalı sistem olduğu gibi, camilerde de taşımalı cemaat gündeme gelebilir mi? En azından, hem imamlardan tasarruf hem camilerdeki yakıttan, şundan bundan tasarruf imkânı olur. Buradan boşa çıkan imam ve diğer görevlileri de diğer yerlerde görevlendirme durumu söz konusu olur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Topal…

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yaşanan ekonomik krizin vurduğu sektörlerin biri de yerel basın kuruluşlarıdır. Artan kâğıt ve mürekkep maliyetlerine ek olarak külfet hâline gelen elektrik faturaları ve ulaşım giderleri de eklenince birçok yerel gazetemiz yayın hayatına son vermek zorunda kaldı. Dijital medya baskısını üzerinde hisseden yerel gazeteler iflasın eşiğine geldi. Birçok gazete, çalışanlarını işten çıkararak bir iki kişiyle ayakta durmaya çalışıyor. İlan verme koşullarını da düşündüğümüzde bu gazetelerin yaşama şansı yoktur maalesef. Bir an önce ekonomik destek yapılmalı, kamuya olan borçları faizsiz olarak ötelenmeli, çalışanların vergi ve SGK primleri bizzat kamu tarafından ödenmelidir. Hükûmete sesleniyorum: Yerel medyaya destek verin, unutmayın ki yerel demokrasimizin en büyük teminatı yerel basınımızdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Komisyon…

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle fahri Kur’an kursu öğreticileri ve vekil imamlarla ilgili mesele gündeme getirildi. Tabii, fahri Kur’an kursu öğreticileri ve vekil imamlar da Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyacı olduğunda kadro ilan ediliyor ve sınava alınıyor. Fahri Kur’an kursu öğreticileri, vekil imamlar da bu sınavlara girerek göreve atanabiliyorlar. Aslında, bu uygulama tabii ki kadro eksikliğinden kaynaklanan bir uygulama, bunu belirtmekte fayda görüyorum.

Taşımalı… İlk defa böyle bir -şaka gibi geldi, herhâlde- camilere taşımalı servis koyarak merkezdeki bir camiye götürme… Böyle bir şey olabilir mi, olamaz mı; doğrusu ben Genel Kurulun ve kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Şimdi, esas itibarıyla, Diyanet Akademisiyle ilgili bazı hususlar dile getirildi, isim olarak “akademi” isminden dolayı itirazlar yapıldı. Bu itirazları ben de haklı buluyorum bir akademisyen olarak ama devletteki uygulamaya baktığımız zaman, Adalet Bakanlığında Adalet Akademisi var malumunuz olduğu üzere, göreve başlamadan önce yani görev yerlerine gitmeden önce o akademide de hukuk fakültesi mezunları… Burada üst üste dile getirildi “İlahiyat fakültesi mezunları yeterli olmuyor mu?” “İmam-hatip lisesi mezunları yeterli olmuyor mu?” gibi sorular soruldu. Ülkemizde hukuk fakültesinden mezun olanlar nasıl ki hâkimlik, savcılık sınavını kazandığı zaman belli bir süre eğitime alınıyorlarsa aynı şekilde, Diyanet Akademisi de günün ihtiyaçlarına binaen… Şu an uygulamada sadece hizmet içi eğitimle müezzinlerin, imamların eksikleri giderilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla bu yeterli olmuyor.

Diyanet Akademisinin kurulmasının iki sebebi var. Bunlardan birincisi ve en önemlisi, Diyanet İşlerinde istihdam edilecek müezzin, imam, kayyım, Kur’an kursu öğreticisi, vaiz ve müftülerin bu Diyanet Akademisinde yapılacak sınavdan sonra akademiye başlamaları; altı ay ile üç yıl arasında bir eğitim almaları söz konusu. Bu, kanun teklifinin 5’inci maddesinde çok açık bir şekilde yazıyor. Bu eğitim sürecinde başarılı olanlar, o zaman sözleşmeli olarak görevine başlayacak ve diğer kurumlardaki sözleşmelilerin hak ve hukuklarına tabi olacaklar. Ancak burada aldıkları kurs süresince de -kanun teklifinin 5’inci maddesinde de bu açık bir şekilde yazıyor- müezzin kayyım olanlara 5000, imam-hatip ve Kur'an kursu öğreticisi olanlara 6000, vaiz olanlara 7000 göstergenin, bunun karşılığı olarak da baktığımız zaman bu kurs sürsince alacakları harçlık, ayda müezzin kayyımlar 1.166 lira, imam-hatipler 1.398 lira, vaiz olanlar ise 1.632 lira; bu kurs süresince bu harçlığı almaya devam edecekler.

Bu Akademinin ikinci kuruluma sebebiyse yani daha… Birincisi, öncelikle ülke içerisindeki müezzinlerimizin, imamların, vaizlerin, müftülerin her bakımdan yetiştirilmesini; dolayısıyla uygulama ve pratik yönünü Akademi gerçekleştirecek. Zaten bu Akademiye girebilmek için ülkenin resmî okulları olan imam-hatip lisesi mezunlarından ve ilahiyat fakültesi mezunlarından alım yapılıyor. Dolayısıyla bunların uygulamaya yönelik eksiklerinin de Akademide giderilmesi sağlanmış olacak.

Diğer taraftan, ülkemiz son yıllarda bölgesinde ve dünyada çok aktif hâle geldi. Diyanet İşleri Başkanlığının, yine Diyanet Vakfımızın yurt dışında pek çok faaliyetleri var. Aynı zamanda, komşu, akraba ve dost ülkelerin de bizden talepleri var. Bu talepler çerçevesinde -yine kanun teklifinin 2’nci maddesinde açık bir şekilde yazıyor- “Diyanet Akademisi yurt dışından gelen mahallin din görevlilerine yönelik eğitim faaliyetlerini yürütür;” diyor. Bugüne kadar, komşu balkan ülkelerinden, diğer ülkelerden bizden din alanında hizmet eden elemanlarına, imamlarına, vaizlerine, müftülerine, eğitim vermemizi isteyenler olduğunda, Diyanet İşleri Başkanlığı, bir şekilde -gayriresmî olarak- hizmet içi eğitim gibi bunu karşılıyordu. Şimdi, bunun yasal altyapısını, zeminini oluşturuyoruz. Diyanet Akademisi, aynı zamanda, dost ülkelerden eğitim almak isteyenlere de ülkemizde aynı şekilde eğitim verecek. Baktığımız zaman bu Akademiye hakikaten bir ihtiyaç var. Bu ihtiyacın olduğunu da az çok ilahiyatçı olanlar bilirler, bu alanda eğitim görmüş olanlar bilirler çünkü uygulamada, pratikte çok ciddi eksiklikler var, bu eksikliklerin giderilmesi de hizmet içi eğitimle yeterli olmuyor. Ayrıca, hizmet içi eğitimde herhangi bir yaptırım söz konusu değil çünkü sözleşmeli olarak almışsınız, memur olmuş, başarısız dahi olsa herhangi bir yaptırım söz konusu değil ama Akademiye girenler başarısız oldukları takdirde sözleşmeliye geçemeyecekler. Bu da din hizmetleri alanındaki kalitenin artması bakımından son derece önemli. Bunu da Genel Kurulun bilgilerine sunmuş olayım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.33

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 316 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi ile 633 sayılı Kanun’un değiştirilen 7’nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin 1, 2 ve 3’üncü alt bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“1) Kur’anı Kerim’in usulüne uygun olarak okunmasına, anlaşılmasına, Başkanlık personelinin islami ilimleri öğrenmesine yönelik çalışmalar yapmak, bu alanlarda bilgi ve becerilerini geliştirmek ve hafızlık yapmak isteyenler için Milli Eğitim Bakanlığının onayı ve denetimiyle, Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içinde Kur’an Kursları ile Kur’an eğitim merkezleri açmak, dini eğitim almak isteyenler için kurslar düzenlemek, bu kurs ve merkezlerle ilgili iş ve işlemleri yürütmek.”

“2) Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim kurumuna bağlı Üniversitelerin İlahiyat Fakülteleri ve Eğitim Fakülteleri iş birliği yaparak kurs ve Kur’an eğitim merkezlerinde uygulanacak eğitim programları ve materyalleri geliştirmek, alan araştırmaları ve ölçme değerlendirme çalışmaları yapmak.”

“3) Açılan kurs ve merkezlerde okuyan öğrenciler için yurt ve pansiyonlar açmak ve buraları Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde yönetmek.”

                                            Ali Keven                                                                                Suat Özcan                                                                       Mustafa Adıgüzel

                                              Yozgat                                                                                     Muğla                                                                                       Ordu

                                         Yıldırım Kaya                                                                                                                                                                          Serkan Topal

                                              Ankara                                                                                                                                                                                     Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZİM MAVİŞ (Sinop) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Cumhuriyet Halk Partisi Ordu Milletvekilli Sayın Mustafa Adıgüzel.

Buyurun Sayın Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerimin başında ben de 14 Mart vesilesiyle iki cümle etmek isterim.

14 yaşından beri sağlığın her alanında -sağlık memuru, doktor, uzman doktor, özel, kamu hastanesi, idareci, hekim- görev yaptım; böyle bir zulmü hiçbir dönemde görmedim. Şimdi, önceki gün kovdunuz; dün, 14 Mart bayramdı, bayramı kutladınız. Bugün artık bayram bitti; yeniden kovabilir, sövebilir, dövebilirsiniz. O yüzden, ben 14 Mart Bayramı’nı bu yıl kutlamadım, kutlamayacağım; bayram bizim neyimize. Biz hekimler, bayramı AKP zulmü bittiğinde yapacağız; bunu da buradan ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bu kanunla ilgili, kanunun geneli ve bölümü üzerine arkadaşlar zaten görüşlerini açıkladı. Nitelikli din adamı yetiştirmek bizim de arzumuzdur çünkü aydın din adamından bu ülkeye zarar gelmez, fayda gelir. Ancak Anayasa’da eğitim bir bütündür. Biz her alanda eğitimin, din eğitimi de dâhil olmak üzere, Millî Eğitimden, yükseköğretim kurumlarından bağımsız olmasına karşıyız. Şimdi, mesela, şu üstünde konuştuğumuz 1’inci maddede açılacak Kur’an kursları ve Kur’an eğitim merkezlerinin Millî Eğitim Bakanlığı onayı, denetimi ve iş birliğiyle olmasını önerdik; bu yok. (2)’nci fıkrada deniliyor ki: “İlgili birim, kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak…” Kim bu ilgili birim ve kuruluşlar? Belli değil. Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversitelerin ilahiyat fakülteleri ve eğitim fakülteleri burada neden belirtilmiyor?

Yine, (3)’ncü fıkrada belirtilen Kur’an kurslarında ve merkezlerinde okuyan öğrenciler için açılacak yurt ve pansiyonların Millî Eğitim Bakanlığının denetimine alınmasını istedik çünkü denetimsiz yurtların, pansiyonların ne hâle geldiğini, nelere yol açtığını hep beraber görüyoruz. Biz, burada muğlak ifadelere karşıyız.

Bakın, mesela, kanunda çok net belirlenen şeyler var. Anayasa maddesi, deniyor ki: “Milletvekilinin soru önergesine on beş gün içinde cevap verilir.” On beş gün içinde cevap veriliyor mu önergelerinize?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İki yıl.

MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla) – Hiç verilmeyenler var, iki yıldır verilmeyenler var.

Mesela, Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesi diyor ki: “Millî gelirin yüzde 1’i, çiftçilere destek ödemesi...” Veriliyor mu? Verilmiyor. Ya, kanunda yazan şeyi vermiyorsunuz ki buradaki muğlak ifadeler de tam olarak anlamını bulsun. Eksik bulduğumuz ve belirsiz olan husus, Millî Eğitim ve Yükseköğretim süreçleriyle ilgili yeterli ilinti ve düzenleme olmamasıdır. Şu söyleniyor: “Ya, işte, biz burada iyi şeyler yapmaya çalışıyoruz. Zaten biz Millî Eğitimle, Yükseköğretimle istişare yapacağız, iletişim kuracağız.” Arkadaşlar, cehennemin yolları da iyi niyet taşlarıyla döşelidir.

Kanunun ileriki maddelerinde göreceksiniz, boşlukları hep şöyle doldurmuş efendim: “Kararnameyle düzenlenecek.” “Kararnameyle düzenlenecek.” Şimdi, bu boşlukları dolduracağınız kararnamelerin nasıl çıktığını da hepimiz biliyoruz; zaten kararname devleti olduk, “ağam bilir hükûmeti” tarafından yönetiliyoruz.

Ayrıca, bu Diyanet Akademisi düzenlemesi sonrası mevcut ilahiyat fakülteleri ve imam-hatip liseleri hangi durumda konuşlanacak, belli değil. Buralarda yetişip şu anda görev yapan bu din görevlilerinin neyini eksik buldunuz; onun da belirtilmesi lazım, bunu da konuşmak lazım. Madem Diyanet Akademisi devreye giriyor, yeni ilahiyat fakülteleri açmak konusunda da artık yeni bir değerlendirme yapmak lazım.

Biz, CHP Grubu olarak Komisyonda çok yapıcı olduk yani buna hepiniz şahitsiniz. Gerçi komisyon aşamalarından daha önce de bunlar bize de gelsin, biz de katkı yapalım isterdik ama en azından komisyon aşamasında çok yapıcı olduk, olumlu katkılar verdik. Çünkü din konusu siyasetten tamamen ayrı olmalıdır ve Diyanet ülkedeki tüm dinî inanç gruplarını kapsamalıdır. Cemevlerinin ibadethane sayılmasıyla ilgili hiçbir çalışma hâlâ yoktur, yıllardır konuşulur fakat yapılmaz.

Biz, Diyanet kurumunu Başkanın tavır ve davranışlarıyla tartışmaya sokmak istemeyiz. Neden? Çünkü Atatürk'ün kurduğu bir kurumdur, biz de ona sahip çıkıyoruz ama böyle hassas kurumların başına atama yaparken de atamayı yapan hükûmetin başının da aynı hassasiyeti göstermesini bekleriz. Biz seçilmişler olarak bu özeni gösteriyoruz fakat -Diyanet İşleri kurumunu da tabii ayırarak söylüyorum- burayı yöneten Başkan aynı hassasiyeti göstermiyor. Birçok kültüre ev sahipliği yapmış olan bu kadim coğrafyada bu Diyanet İşleri Başkanının sadece belli bir kesime yönelik tavırları ve iktidarın sözcüsü gibi konuşmaları toplumun sinir uçlarına dokunmaktadır. Sadece farklı inanç gruplarını değil Müslümanları bile ayrıştırmaktadır, ötekileştirici üslubuyla Müslümanlar tarafından da tepki almaktadır, bunun da bilinmesini isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla) – Şimdi hazır Millî Eğitim Komisyonumuz da buradayken ve millî eğitimle ilgili bir konuyu konuşurken şu konuya tekrar değinmek istiyorum: Okullarımız güvensiz yerler hâline gelmiştir. Her gün okullarımızda dışarıdan birçok saldırı olmaktadır, çetelerin kontrolüne geçmiştir. Biz yavrularımızı bu okullara birtakım çatışmaların içerisinde güvensiz ortamlarda bulunsunlar diye göndermiyoruz. Bunun uyuşturucusu var, tinercisi var, dışarıdan tacizcisi var, birçok kötü olay görüyoruz, her gün polis kayıtlarına giriyor. Ya, arkadaşlar, artık şu okulları güvenli hâle getirmek için, 30 bin güvenlik görevlisi okullar için hazır beklemektedir -yetişmiş- bu 30 bin güvenlik görevlisini hemen göreve alalım ve okulları güvenli hâle getirelim. Hepimizin yavruları buralarda eğitim görmektedir. Bunu bir defa daha söylüyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde geçen “açılan” ibaresinin “açtırılan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Serpil Kemalbay Pekgözegü                                                                  Kemal Bülbül                                                                       Erol Katırcıoğlu

                                               İzmir                                                                                      Antalya                                                                                    İstanbul

                                          Kemal Peköz                                                                                                                                                                        Necdet İpekyüz

                                              Adana                                                                                                                                                                                    Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Adana Milletvekili Sayın Kemal Peköz.

Buyurun Sayın Peköz. (HDP sıralarından alkışlar)

KEMAL PEKÖZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının açmak istediği akademiyle ilgili kanunu görüşüyoruz.

Diyanet İşleri Başkanlığı bugüne kadar uyguladığı metotları uygulayacaksa ve eğitimini vermek istediği akademide de aynı yöntemleri uygulayacaksa bu, Türkiye’de halklara beraber yaşama umudundan ziyade daha çok uçurumların açılmasına sebep olacaktır. Çünkü bizim inancımıza göre, bizim partimizin düşüncesine göre Diyanet İşleri Başkanlığının din işleri başkanlığına ya da kuruluna dönüştürülmesi ve aynı zamanda resmî ideolojinin denetiminde olmayan, aynı zamanda siyasetin aparatı hâline gelmeyen bir kurul hâlinde çalışması ve her dinden ve her inançtan olan kesime de aynı şekilde hizmet götürmesi gerekir. Oysaki Diyanet İşleri Başkanlığı, kurulduğu günden beri devletin istediği bir tip insan yaratmak için planlanmış, ona göre organize olmuş ve onu yaratmaktadır: Bu kişi Türk olacak, Sünni olacak, Hanefi olacak, milliyetçi olacak ve muhafazakâr olacak, bir de eril kodlara sahip kişi olacak. Bunun dışındaki kesimler için görmezden gelinen bir durum söz konusudur.

Diyanet İşleri Başkanlığının açmak istediği kuruma “akademi” ismini vermesi ayrı bir problem çünkü “akademi” dediğiniz zaman bağımsız olması, özerk olması ve belirlenen bir kurul tarafından yönetilmesi lazım. Oysaki burada, kanun teklifi metninde Başkanlığa bağlı olacağı ifade edildiği gibi, Başkanın talimatlarını yerine getirecek bir kurum olacağı da ifade ediliyor. Peki, Başkanın ne gibi talimatlar vereceği ya da ne isteyeceği konusunda bir açıklık var mı? Akademinin programı, uygulaması hakkında bir uygulama, bir açıklık var mı? O da söz konusu değil, o da yok.

Mesela, 2014 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi zorunlu din dersinden vazgeçilmesi gerektiğini söylediği hâlde buna uyum sağlanmıyor ve bu problemli durum sürmeye devam ediyor.

Yine, her olur olmaz konuda fetva veren bir kurula sahip Diyanet İşleri Başkanlığı, işte, 9 yaşındaki bir çocukla evlenilip evlenilemeyeceğinden tutun da telefonda boşanmanın olup olamayacağına kadar fetvalar verebiliyor ama Türkiye’de bütün kamuoyunu ilgilendiren, geniş bir sürü konu gerçekleşirken bunlarla ilgili de herhangi bir fetva vermediği gibi, herhangi bir görüş açıklaması da yapmıyor. Mesela, Elâzığ Cezaevinde tutuklu ve hükümlü olan Ergin Doğru isimli bir arkadaşımız kendi inancı gereği bir dedeyle cezaevinde görüşmek istediğini ifade etti ve Adalet Bakanlığı tarafından bu reddedildi. Bu konu kamuoyuna yansımış olduğu hâlde Diyanet İşleri Başkanlığından beklerdik ki bu konuda bir şey söyleyebilsin ama söylemedi.

Yine, cenaze namazı kılınmayan kesimler olabiliyor. Bildiğiniz gibi, kırk yıldır bu ülkede “savaş” ya da “çatışma” diye nitelendirebileceğimiz bir durum söz konusu; insanlar çatışmalarda yaşamlarını yitiriyor, bazı yerlerde cami imamları bu insanların cenaze namazlarının kılınıp vecibelerin yerine getirilmesini sağlamıyor. Oysaki “Ölüm, hükmü kaldırır.” diye de bir hüküm var, o nedenle de… Bu insanların da aileleri var, anneleri var, babaları var, kardeşleri var, akrabaları var; o vecibelerin yerine getirilmesi için tavır göstermeyen, tam karşı tavır alan imamlara karşı da Diyanet İşleri Başkanlığı yine herhangi bir şey söylemiyor.

Yine, Alevi köylerine cami yapılıyordu, biliyorsunuz, 80’li yıllarda 12 Eylül rejiminin Valisi olan Kenan Güven’in Dersim’de başlattığı bir uygulamaydı bu, hâlâ zaman zaman bazı yerlerde sürüyor. Mesela, bir muhtar kalkıp işte “Annemi rüyamda gördüm, köyüme bir cami yapılmasını istedi benden.” diyebiliyor ve oraya, bir Alevi köyüne, bir tek Sünni’nin bile yaşamadığı bir köye cami yapılabiliyor. Diyanet İşleri Başkanı buraya imam ataması yapıyor, onun dışında hiç kimse camiye gitmediği gibi imam da zaman zaman ezanı bile okumaktan vazgeçebiliyor çünkü artık kendisi açısından da çok fazla bir şey ifade etmiyor.

Bu durumların hepsine baktığımız zaman, ayrımcılığa, yok saymaya devam ediyor; kendisi dışında, kendi inandığı şekil dışında, mesela Ezidilerin, Süryanilerin, Şafiilerin, Hristiyanların ve Alevilerin hiçbir etkinliğine katılmadığı gibi, onlara var sayıp onlara herhangi bir hizmet de sunmuyor. Dolayısıyla da Diyanet İşleri Başkanlığı bu hâliyle devam ederse kuracağı akademi de aynı şekilde hizmet yapmaya devam edecek ve sonuçta tüm ülkede insanların bir arada yaşamasını değil; tam tersi, bir arada yaşamaması için lazım olan tohumları da daha fazla serpmiş olacak ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

KEMAL PEKÖZ (Devamla) – …insanlarımız da burada sıkıntı yaşayacak. Ben size küçükken yaşadığım bir şey söyleyeyim, bizler nasıl bakıyoruz olaya? Babam 60’lı yaşlarındaydı, bizim köyümüze çerçiler gelirdi, bu çerçiler genellikle Sünni köylerden, Darende’den gelirlerdi ve kışın şartlar zor olduğu için de dönemezler, bizde misafir kalırlardı. Babam Alevi inancına sahip bir insandı ama bu insanlar namaz kılacaklar, abdest alacaklar diye kocaman kazanlarda kar suyunu eritir, o su eridikten sonra az su kalırdı, yine gider, kar ilave eder, birkaç sefer getirir, o ılık suyu yapar, o sıcak suyu kendilerinin yattığı odaya bırakırdı ki bu insanlar ibadetlerini yerine getirebilsinler. Biz böyle bakıyoruz; farklı mezheplerde, farklı inançlarda olan insanlara böyle bakıyoruz ama aynı zamanda Diyanet İşleri Başkanlığının da buna benzer bir tavır sergilemesini bekliyoruz. Oysaki Diyanet İşleri Başkanlığı, tam bir ayrımcılık içerisinde, yok sayma içerisinde ve asimilasyon merkezi olarak devam ediyor. Bunun devam etmesi hâlinde ne Aleviler ne de başka inançtaki insanlar haklarını helal etmeyeceklerdir. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanunu’nda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                   Dursun Müsavat Dervişoğlu                                                                                   Dursun Ataş

                                                                   İzmir                                                                                                     Kayseri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Kayseri Milletvekili Sayın Dursun Ataş.

Buyurun Sayın Ataş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz kanun teklifi Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Diyanet Akademisi kurulmasını düzenlemektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konularında toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli olarak -birilerinin ayyaş ve din düşmanı olarak göstermeye çalıştığı- Ulu Önder’imiz Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 3 Mart 1924 tarihinde kurulmuştur. İlk Diyanet İşleri Başkanı da Millî Mücadele’nin kahraman hocalarından Ankara Müftüsü Rifat Börekçi’dir. Bu nedenle, kanunla ilgili konuşmama geçmeden, Türk Bayrağı’nın inmesine, ezanların susmasına müsaade etmeyen, Millî Mücadele’nin mimarı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, kurtuluş mücadelesini başlatanların öldürülmesi fetvasına karşılık Ankara Fetvası’nı yayınlayarak Anadolu’yu Kurtuluş Savaşı’na çağıran ve varlık yokluk savaşımızı kazanmamızda büyük etkisi olan ilk Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi’yi ve Millî Mücadele’nin tüm kahramanlarını rahmet, minnet, saygı ve şükranla anıyorum.

Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığının yüz yıl içerisindeki değişimi tüm vatandaşlarımızın canını yakmaktadır. Cumhuriyetin ilk kurumlarının başında gelen Diyanet İşleri Başkanlığı, diğer tüm köklü kurumlarımız gibi, AKP döneminde ciddi bir erozyon ve yozlaşmaya uğramıştır. Kurtuluş Savaşı kahramanı Rifat Börekçi gibi bir Diyanet İşleri Başkanından “Kurtuluş Savaşı'nı keşke Yunan kazansaydı.” diyen fesli bir meczubun ziyaretine giderek ondan feyzalan, başında oturduğu kurumun kurucusu ve özgürce dinini yaşadığı bu vatanın kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk'e üstü kapalı beddua eden, dinimize göre değil, siyasete göre fetva veren bu Diyanet İşleri Başkanına düşmüştür. Müslüman Türk milletinin vicdanını bu Diyanet İşleri Başkanı yaralamıştır. Göreve geldiği günden bu yana İstiklal Harbi kahramanlarına bir hayır duasını çok gören Diyanet İşleri Başkanına hatırlatmak isterim ki tarihte Atatürk'e düşman olup da Türk'e dost olan çıkmamıştır. Hayatını Türk dünyasındaki birliği savunmaya adayan Azerbaycan'ın mimarı rahmetli Ebulfez Elçibey’in dediği gibi “Allah'ın bahşettiği şerefi istemeyene biz zorla şeref verecek değiliz.” (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu yüzden, Atatürk'ün kurduğu, Rifat Börekçi'nin bizler gibi mebus olarak görev yaptığı Gazi Meclisten Diyanet İşleri Başkanına sesleniyorum: Saray sofralarından kalk, zırhlı Mercedes’inden, özel jetinden bir an önce in, yüce Türk milletinden affını iste ve istifa et. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki, Diyanet İşleri Başkanlığı yaptığı işlerden ziyade sürekli skandallarla gündeme gelmektedir. Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Türkiye'ye geldi, bizim Diyanet İşleri Başkanı ise Pakistan'a gitti. “Dünyanın süper gücü” olarak anılan ABD’nin Bakan Yardımcısı tarifeli uçakla uçarken Diyanet İşleri Başkanı özel jetle uçuyor; özel jetin sadece Pakistan’a gidişinin ülkemize maliyeti tam 1,5 milyon Türk lirası yani imamların lojman sorununu çözemeyen Diyanet, Bodrum’da yüzlerce milyon liraya saray yaptırıyor.

SALİH CORA (Trabzon) – Yalan ya!

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Kadın ve çocuğa yönelik skandal fetvalarına hiç girmiyorum bile.

Değerli milletvekilleri…

SALİH CORA (Trabzon) – Yalan söylüyorsun!

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Yalan söylüyorsam buradan cevaplarsınız.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde millî paramız gibi pek çok şey değer kaybetmiştir ancak en çok değer kaybeden şey ise liyakat olmuştur. Diyanet ve müftülüklerin bile kul hakkı yiyerek torpille liyakatsiz yandaşları işe aldığı günleri hep birlikte gördük. Şimdi, getirilen kanun teklifinde Diyanet Akademisi kurulması planlanmaktadır.

SALİH CORA (Trabzon) – Kimin algısına hizmet ediyorsun?

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Gerekçesi ise imam-hatip liselerinde, ilahiyat fakültelerinde öğretilmeyen hususların burada öğretilmesidir. Bu derslerin imam-hatip liselerinin ya da ilahiyat fakültelerinin müfredatlarına eklenmesi mümkünken bu yapılmayıp akademi kurulacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Daha önce kurulan Çevre Ajansı ve Turizm Tanıtım Ajansında olduğu gibi, yine amaç liyakatsiz yandaşlara kadro oluşturmaktır. Daha önce kurulan bu kurumlar kurulduğu günden beri ne iş yapmışlardır? Sadece iktidarın liyakatsiz yandaşlarına ballı maaşlar vermek dışında ne işe yaramıştır? 16,1 milyar liralık bütçesiyle 17 bakanlığın 7’sini geride bırakan Diyanet İşleri Başkanlığı için ek bir bütçe yaratılması dışında bu akademinin kime, ne yararı olacaktır diye soruyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Cevabı alırsınız, merak etme, cevabı alırsınız!

SALİH CORA (Trabzon) – Kürsüden inmeden önce sözlerinizi geri alın, özür dileyin veya tövbe edin.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde 4 önerge vardır, okutup ayrı ayrı işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                          Kemal Peköz                                                                   Serpil Kemalbay Pekgözegü                                                                 Kemal Bülbül

                                              Adana                                                                                       İzmir                                                                                      Antalya

                                        Necdet İpekyüz                                                                                                                                                                     Erol Katırcıoğlu

                                             Batman                                                                                                                                                                                  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden İzmir Milletvekili Sayın Serpil Kemalbay.

Buyurun Sayın Kemalbay. (HDP sıralarından alkışlar)

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Değerli halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Tüm tıp camiasının Tıp Bayramı’nı kutluyor ve sağlık emekçilerinin yanında, yanlarında olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Yine buradan -biraz ironik ama- sevgili Doktor İdris Baluken’i ve Doktor Selçuk Mızraklı’yı selamlıyor, Tıp Bayramlarını kutluyorum ve zindanlarda rehin tutulan tüm yoldaşları buradan sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Diyanetle ilgili konuşacağız ama burada çok değerli, “yoksulluk” çalışan bir kadın arkadaşın, Hacer Foggo’nun haberini okuyarak geldim, size oradan başlamak istiyorum. Diyor ki: “Yoksullara ulaştığımda, doğal gaz yakmadan battaniyeyle, montla gün geçirenler var; pazar artıklarını, market önlerinde atılanları toplayanlar var; elektrik süpürgesi yerine çalı süpürgesi kullanmaya başladı kadınlar, çocuklarına ‘tokum’ deyip yemek yemeyenler var; elektrikten tasarruf için çamaşırı elinde yıkayanlar var; eti, tavuğu, peyniri lüks gıda tüketimi ilan edip almayanlar var; kadın pedi yerine atlet, kumaş parçası kullananlar var; çocuk bezi yerine poşet kullanıp çocuğu erken tuvalet öğrenmeye zorlayanlar var; bebeği mama yerine hazır çorba yemeye zorlayanlar var.” Temel ihtiyaçlar için sürekli çırpınan kadınları, ekonomik ve sosyal olarak güçlendirecek kanun teklifleri için burada değiliz, bambaşka dünyalarda dolaşıyoruz. Şu anda bütçesi 7 farklı bakanlığın bütçesinden daha büyük olan Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili bir kanun teklifini konuşuyoruz. Kadın bakanlığı olmadığı için kadın bakanlığının bütçesinden bahsedemiyoruz ama kadınların durumundan bahsederek sözlerime başlamak istedim.

Diyanet İşleri Başkanlığı bu kadar bütçeyle şatafat içerisinde yaşıyor aslında, beş yıldızlı otellerde toplantılar yapıyor Cumhurbaşkanının uçak filosunda jet uçaklarıyla seyahatler yapıyor vesaire, bunlar burada çok anlatıldı fakat ailelere şunları söylüyor, diyor ki: “Tasarruflu pazar alışveriş yapın, tüm pazarı gezip fiyatları öğrenin, ucuz almak için akşam saatlerini bekleyin.” Cuma hutbelerinde “Başımıza ne gelirse gelsin, her olay dünya imtihanının bir parçasıdır.” diyerek de herkesi itaatkâr olmaya davet ediyor. Dolayısıyla aslında, Diyanet İşleri Başkanlığı yoksulların, kimsesizlerin, çaresizlerin yanında değil; tam tersine, onları yatıştıran, yumuşatan, itiraz etmelerini engelleyen politikalar peşinde. Aladağ’da, Diyarbakır’da, Adıyaman’da tarikat yurtlarında, dinî kurslarda ve Kur’an kurslarındaki ihmal sonucu olan ölümlere, yaralanmalara, cinsel istismarlara, bütün bunlara da hiçbir zaman Diyanet İşlerinden bir çağrıda bulunulduğunu, bir üzüntü belirtildiğini, bir konuşma yapıldığını duymadık; yine, biliyorsunuz, Aysel Tuğluk’un annesi Hatun anne burada, Ankara’da gömüldüğü yerden çıkarıldı bir ırkçı saldırı sonucunda, buna dair bir cümle kurmadı; yine, Garzan Mezarlığı’nı bombaladılar, buna dair yani “Ölülerden hüküm kalkmıştır.” cümlesini kurmadı. Hatta bazı cenazelere Diyanet İşlerinin araç vermediğini biliyoruz. Dolayısıyla aslında, Diyanet İşleri kimin yanında? Diyanet İşleri devletin yanında, devletin egemen güçlerinin yanında. “Devletin yanında.” deyince “A, tabii, öyle olacak.” diyeceksiniz ama hayır, devlet her zaman haklı değil, doğru değil; devlette yanlış olan çok şey var. Diyanet İşleri eğer inançları temsil ediyorsa o zaman bütün inançların yanında olmalı, hatta inanç sahibi olmayanların da haklarını savunacak bir kurum olmalı ama biz bakıyoruz ki Diyanet İşleri aslında, egemen güçlerin, güçlü olanın, devlete hâkim olan kesimlerin ekonomik, ideolojik, politik çıkarlarını savunan devletin ideolojik bir aygıtıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Bakın, Alevi toplumuna dair hiçbir şekilde tutum almıyor. Yine, Ezidilik, Hristiyanlık, Şafiilik, bunlara karşı hep ayrımcılık uyguluyor. Pir Sultan Abdal Cemevi ticarethane sayıldı ve elektriği kesildi, Diyanet İşleri Başkanlığından bu konuda herhangi bir şey görmedik. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı akademi kurarak bu halka hizmet edemez, yoksullara hizmet edemez, kadınlara hizmet edemez, bütün inançlara eşit mesafede duramaz, zaten durduğu yer bellidir. Diyanet İşleri Başkanlığının durduğu yer güçlünün yanıdır, ezenlerin tarafındadır, sömürenlerin çıkarlarının tarafındadır ve halkı teskin etmeye, sessiz olmaya, itaatkâr olmaya çağırmaktadır.

Kabul etmiyoruz, bu yasaya da “hayır” diyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 316 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle 633 sayılı Kanun’a eklenen 7/A maddesinin (3)’üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Diyanet Akademisi, Milli Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler, Lisans düzeyinde dini eğitim veren yükseköğretim kurumları ve müftülükler ile işbirliği ve ortak çalışma yapar. Diyanet Akademisinde uygulanacak öğretim programları Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu işbirliği ile hazırlanır.”

                                            Ali Keven                                                                                Suat Özcan                                                                            Yıldırım Kaya

                                              Yozgat                                                                                     Muğla                                                                                      Ankara

                                       Mustafa Adıgüzel                                                                          Serkan Topal                                                                      Süleyman Bülbül

                                               Ordu                                                                                       Hatay                                                                                       Aydın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Aydın Milletvekili Sayın Süleyman Bülbül.

Buyurun Sayın Bülbül. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurula saygılarımı sunuyorum.

Ben zeytinden bahsedeceğim arkadaşlar. Zeytin, ilk ve ölümsüz ağaçtır, kutsal meyvedir. Zeytin der ki: “Herkese aitim ve kimseye ait değilim. Siz gelmeden önce de buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım.” Zeytin, 4 kutsal kitapta yer alan ve Kur'an-ı Kerim'de Tin suresi, Nur suresi, Enam suresi, Nahl suresinde geçen ve zeytinyağının tüm kutsal kitaplarda işlendiği bir ağaçtır yani zeytin kutsaldır. Bütün ağaçların ilki ve en başı zeytindir. Bunu neden söylüyorum? Şu nedenle söylüyorum: Diyanet İşleri Başkanımız var. Diyanet İşleri Başkanı ilgisi olan, olmayan her konu hakkında konuşuyor. Diyanet İşleri Başkanı “Kurtuluş Savaşı'nı keşke Yunan kazansaydı.” diyen fesli Kadir'i ziyaret ediyor. Bunu özellikle söylüyorum arkadaşlar çünkü ben Ege çocuğuyum, bizler efeyiz; Yunan'ı o Ege'den atan anaların, dedelerin torunlarıyız. Hiç kimse çıkıp da “Keşke Yunan kazansaydı.” diyen fesli Kadir’i ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanını eleştiri hakkımızı kullanmayı engelleyemez.

Değerli arkadaşlar, burada “Maden Yönetmeliği’nde değişiklik” adı altında 3 Martta çıkan, zeytinciliği talan yönetmeliği olan, zeytini bitirecek olan yönetmelik hakkında Diyanet İşleri Başkanlığının hiçbir lafı yok. Kutsal meyve hakkında bir tek laf etmiyor ve onun derdi farklı; onun derdi Pakistan’a özel uçakla gitmek; onun derdi makam araçlarıyla uğraşmak; onun derdi halkın en önemli gündemi olan sorunlarıyla ilgili hiçbir şey dememek; yoksullukla, yolsuzlukla ilgili hiçbir şey söylememek; tabii, Kur’an-ı Kerim’de bulunan zeytin ağaçları hakkında da zeytinin talanıyla ilgili hiçbir şeyden söz etmemek.

Değerli arkadaşlar, Gazi Mecliste milletin gönlünde olan, makam, araba peşinde olmayan ilk Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Rifat Börekçi’yi rahmetle ve minnetle anıyorum. O, milletin gönlündeydi, o en zor şartlarda, Kurtuluş Savaşı’nda milletin gönlünde yer etmiş bir Diyanet İşleri Başkanıydı.

Değerli arkadaşlar, 1 Mart 2022 gecesi, Resmî Gazete’de bir yönetmelik yayınlandı; bu yönetmelik, zeytinlik ağaçlar, zeytin alanları, çevre kıyımı açısından maden işletmesi kurulacak yerlerle ilgili olarak, talan yönetmeliği olarak ortaya çıkarıldı. Bu, 4 defa Meclise gelmişti, geri gönderildi, daha sonra yönetmelik değişiklikleri yapıldı, Danıştay tarafından iptal edildi. Burada, 3573 sayılı Kanun açık, Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’un 20’nci maddesi açık; 3 kilometre yakınına kadar olan alanda kesinlikle sanayi tesislerinin kurulabilmesi, enerji tesislerinin kurulabilmesi mümkün değil; kanun açık, Anayasa’nın 56’ncı maddesi açık; “Devlet sağlıklı çevreyi oluşturmak, kurmak zorundadır ve ödevidir.” diyor. Bunun dışında, aynı zamanda Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre kabul edilen ve iç hukuk kuralı olan “Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşması” isimli uluslararası sözleşme de açık. Anayasa açık, kanun açık, uluslararası sözleşme açık ama yönetmelikle siz kanunu değiştiriyorsunuz, yönetmelikle siz Anayasa’yı değiştiriyorsunuz. İşte, AKP’nin “nitelikli yasama” dediği, o kuvvetler ayrılığı, “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” dediği nokta bu. Yönetmelikleri kanunun üzerine çıkar, Anayasa’nın üzerine çıkar, ondan sonra memleketi yönet; yok öyle bir şey, yok öyle bir şey! Türkiye hukuk devleti olacaktır, demokrasi ve özgürlükler gelecektir, anayasal hak ve özgürlükler kullanılacaktır, bunun da çözümü demokratik parlamenter sistemdir, Millet İttifakı’nın iktidara gelmesidir arkadaşlar. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, sonra, üç gün sonra ne oldu? Zeytincilik alanlarını bitirecekler ya, zeytincilik alanlarına maden işletmesi yapacaklarmış, rehabilitasyon olarak daha sonra üzerlerine gerekli zeytin ağaçlarını dikeceklermiş. Ya, arkadaş, siz nerede diktiniz? Bergama’da siyanürle altın aradınız da ot bitmiyor, ot? Kaz Dağları’nda mahvettiniz doğayı da ot bitmiyor, ot! Nereye yapacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) - Şirketlere peşkeş çekeceksiniz, daha sonra şirketler gelecek, kamu zararı olarak devlete kalacak; işiniz bu, hep böyle geçti.

Daha sonra, 5 Martta, dört gün sonra yeni bir yönetmelik düzenlemesi oldu. Ya, sit alanlarına çıktınız, sit alanlarına -üç nitelikli sit alanı var; bir, korunaklı sit alanları; iki, nitelikli sit alanları; üç, sürdürülebilir sit alanları- o alanları da maden işletmelerine, enerji santrallerine açtınız. Nasıl açtınız? Gene yönetmelik değişikliğiyle açtınız. Hangi kanuna aykırı? 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na aykırı. Anayasa’nın 63’üncü maddesine aykırı. Neye aykırı? Uluslararası sözleşmelere aykırı. Ya, fıtratınızda var Anayasa’ya aykırı kanun getirmek, Anayasa’ya aykırı yönetmelik getirmek ama bunlar geçecek. Hep birlikte Türkiye rahat bir şekilde nereye geçecek? Demokratik parlamenter rejime.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MELİHA AKYOL (Yalova) – Kesilen ağaçlar…

SALİH CORA (Trabzon) – Beşiktaş’ta kesilen ağaçlar ne oldu?

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Arkadaşlar, 2 tane dava açtık, isterseniz göndereyim size, onları bir okuyun.

SALİH CORA (Trabzon) – Beşiktaş’ta kesilen ağaçlar…

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Dava dilekçemi de göndereyim ben size, öğrenin biraz, öğrenin; talanı öğrenin, talanı.

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 2’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                   Dursun Müsavat Dervişoğlu                                                                             Arslan Kabukcuoğlu

                                                                   İzmir                                                                                                    Eskişehir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talep eden Eskişehir Milletvekili Sayın Arslan Kabukcuoğlu.

Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

SALİH CORA (Trabzon) – Beşiktaş’ta kesilen ağaçlar…

BAŞKAN – Sayın Cora, lütfen...

GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Beşiktaş’a gitmeye gerek yok, Atatürk Orman Çiftliği’ne gidin, bir tane ağaç kalmadı, rezil ettiniz. Rezil ettiniz Atatürk Orman Çiftliği’ni.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Katliam yapıldı, katliam.

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

İlk ayeti “Oku.” olan yüce dinimiz İslam’ın bir bütün olarak emirleri ve “İlim Çin’de de olsa ona talip olun çünkü ilim her Müslüman’a farzdır.” ifadesiyle ümmetine rehberlik edip yol gösteren Peygamber’imizin telkin ve davranışları göz önünde bulundurulduğunda, bu kanun teklifi din adamlarının nitelik ve nicelik yönüyle geliştirilmesini amaçlayan bir girişim olması yönüyle müspet bir adım olarak ele alınabilir. Yaşamın insafsız, her alandaki bilginin geçmişte örneği görülmemiş bir hızla değişim gösterip yeniden yorumlandığı günümüzde bu kaçınılmaz gerçeğin bir gereği olarak her tür ve kademedeki din adamlarımızın göreve hazırlanma, göreve atanma, görevde yükselme ölçütlerinin bilimsel ölçülere tabi kılınması ve sistematik bir yapıya kavuşturulması elbette ki önemli ve değerli bir gerekliliktir. Böyle olmakla birlikte, üzerinde tartışılan kanun teklifinin gerçek bir gereksinimden hareket edip etmediği, duyulduğu ifade edilen gereksinimin kalıcı bir çözüm oluşturup oluşturmadığı, konu hakkındaki mevzuat, hâlihazırdaki teşkilatlanma, din adamı yetiştirmek amacıyla kurulmuş farklı tür ve kademedeki kurum ve kuruluşların işleyişine olan müspet ve menfi yansımaları yönüyle büyük bir dikkat ve özenle değerlendirilmesi gerekmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde kurulmak istenen sistemle -şu anda mevcut ve Başkanlık bünyesinde bu fonksiyonu yerine getiren bir sistem olduğu hâlde- yıllarca kullanılmış, etkinliği tespit edilmiş sistem ortadan kaldırılıyor. Şu anki Başkanlık eğitim sistemi neye cevap vermedi de yeniden bir teşkilatlanma modelinden bahsediyoruz? Eğitimciler de hukukçular da mevcut sistemin neden değiştirildiğine akıl erdiremediler. Yasa teklifi son derece bulanık ve muğlaktır. Herhâlde yasa uygulamasıyla yasanın ne olduğunu anlayacağız.

17 Nisan 2017 referandum oylaması öncesi Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener güçlendirilmiş parlamenter sistemin önemini dile getirmiştir. Anayasa değişmeden önce olabilecek aksaklıkları önceden fark eden Genel Başkanımız geleceği görmüş ve haklı çıkmıştır. Üç buçuk yıllık Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden memnun hiçbir kesim yoktur, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı yok edilmiştir. Cumhurbaşkanına tanınan doğrudan ve dolaylı atama yetkileriyle yargı yürütmenin vesayetine girmiştir. Özetle, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yönetimde kişiselliğe ve keyfîliğe yol açmıştır. Cumhurbaşkanına, yasama, yürütme ve yargıyı güdümü altına alan, çok geniş ve denetimsiz yetkiler tanıyan otoriter bir yönetim yaratılmıştır.

6 partinin yetkililerince büyük emeklerle hazırlandıktan sonra Genel Başkanlar toplanarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’ni imza altına aldılar. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olarak tarif edilen keyfî ve kural tanımaz yönetim sistemi ülkemize cumhuriyet tarihinin en derin siyasi ve ekonomik krizlerinden birini yaşatıyor. Güçlendirilmiş parlamenter sistem önerimizle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sona erecektir; bu, geriye dönüş değildir, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı esasına dayanan yeni bir sisteme geçiyoruz. Sistemin esası, kuvvetler ayrılığı ilkesiyle etkin, dengeli ve denetleme mekanizmalarına dayanan bir hükûmet modelini amaçlamaktadır.

Güçlendirilmiş parlamenter sistemden ana hatlarıyla bahsetmek gerekirse; Cumhurbaşkanı yedi yıl süreyle seçilecek, tarafsız olacak, bir dönem için seçilmiş olacak ve görevi sona erdiği vakit hiçbir siyasi bağlantıya girmeyecektir. Bakanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından seçilecek, Cumhurbaşkanı, Mecliste en çok üyeye sahip olan partinin genel başkanını hükûmeti kurmakla görevlendirecektir. Başbakan ve bakanlar Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı bireysel ve kolektif olarak sorumlu olacaktır. Hükûmet, basit çoğunlukla kurulurken düşürülmesinde salt çoğunluk istenecektir. Seçim barajı yüzde 3 olacak, milletvekilleri beş yıl arayla seçilecektir. Hâkimlik ve savcılık meslekleri tam bağımsızlık için birbirinden ayrılacaktır. Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri genişletilecektir. Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığını etkileyen unsurlardan biri üye seçimidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Anayasa Mahkemesi üyeleri; Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, Türkiye Barolar Birliği ve Üniversitelerarası Kurul tarafından münhal kadronun 3 misli aday arasından Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilecektir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin yarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi, diğer yarısı Yargıtay, Danıştay, Türkiye Barolar Birliği, adli ve idari yargı birinci sınıf hâkim ve savcıları tarafından kendi mensupları arasından seçilecektir. Yargıtay üyeleri Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından seçilecek; Danıştay üyelerinin 3/4’ü Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından, 1/4’ü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecektir. Yüksek Seçim Kurulu bir yüksek mahkeme olarak nitelendirilecektir. Sayıştay üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecektir. Temel hak ve özgürlükler, din ve vicdan hürriyeti, kadın hakları, basın özgürlüğü, çevre ve sürdürülebilirlik konularında devlet sorumluluğu açıkça ortaya konulacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) – Güçlendirilmiş parlamenter sistemi ana hatlarıyla ortaya koymaya çalıştım. Görüldüğü gibi, mevcut Cumhurbaşkanlığı yönetiminin keyfîliği ve sorumsuzluğu ortadan kaldırılmakta, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü tam olarak hayata geçirilmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kabukcuoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle 633 sayılı Kanun’a eklenen 7/A maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan “Başkanlığın Din Hizmetleri Sınıfına ait kadrolarına” ibaresinin “Başkanlığın Din Hizmetleri Sınıfına ait unvanlarla ihdas edilen pozisyonlarına” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                         Mustafa Elitaş                                                                            Ramazan Can                                                           Ceyda Bölünmez Çankırı

                                             Kayseri                                                                                   Kırıkkale                                                                                     İzmir

                                     Zeynep Gül Yılmaz                                                                                                                                                         Mihrimah Belma Satır

                                              Mersin                                                                                                                                                                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, aday din görevlilerinin atanmalarına ilişkin hüküm diğer mevzuata uygun hâle getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddede 3 önerge vardır, okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 316 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’ncü maddesiyle değiştirilen 633 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin üçüncü fıkrasının tekliften çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                            Ali Keven                                                                                Suat Özcan                                                                            Yıldırım Kaya

                                              Yozgat                                                                                     Muğla                                                                                      Ankara

                                       Mustafa Adıgüzel                                                                                                                                                                       Serkan Topal

                                               Ordu                                                                                                                                                                                      Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Muğla Milletvekili Sayın Suat Özcan.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

SUAT ÖZCAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 136’ncı maddesinde “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” denilmektedir. Mevcut hâliyle 7 bakanlık bütçesinden daha büyük bir bütçesi, çok ayrıntılı -başkan yardımcılıkları, genel müdürlükler, daire başkanlıkları- ve kapsamlı bir yapısı olan Diyanet İşleri Başkanlığının, ayrıca 5.138 imam-hatip lisesi, 3.535 imam-hatip ortaokulu, 105 ilahiyat fakültesi, 90 bine yaklaşan cami, sözleşmeli personel dâhil 150 bin personeli -60.808 imam, 12.280 müezzin ve 2.625 vaiz- ve toplamda 18.675 Kur’an kursuyla bu kadar büyük ve kapsamlı kurumun yönetiminde daha hassas olunması, ayrıca bütçenin bu düzenlemelerle ne kadar büyüyeceğinin de belirtilmesi gerekir.

Kanun teklifinin bu maddesiyle, Başkanlığın taşra teşkilatı, il ve ilçe müftülükleri dışında doğrudan merkeze bağlı yeni birimler eklenmektedir. Kanunun önceki hâlinde dinî yüksek ihtisas merkezleri ve eğitim merkezleri Başkanlığa bağlı taşra teşkilatlarıyken bu teklifle Kur’an eğitim merkezleri, dinî ihtisas merkezleri, yeni birimler eklenmektedir; buna bir de Diyanet Akademisini ekliyoruz.

Maddenin getirdiği bir diğer değişiklik ise kurs, staj, rotasyon, hizmet içi eğitim, terfi ve performans ölçütlerine ilişkin usul ve esaslar ile Kur’an eğitim merkezleri, dinî yüksek ihtisas, dinî ihtisas ve eğitim merkezleri, Kur’an kursları, yurt ve pansiyonların çalışma usul ve esaslarının yönetmelikle düzenlenmesidir.

Teklif metninde yer alan “dinî yüksek ihtisas merkezleri” “dinî ihtisas merkezleri” ve “eğitim merkezleri” terimleri tanımlanmamıştır. Kur’an eğitim merkezlerinin hâlihazırda Kur’an kurslarından ne açıdan farklı oldukları da meçhuldür.

Teklif metninde yer alan ve Diyanet İşleri Başkanlığının taşra teşkilatının unsurları olarak görülen söz konusu birimlerinin görevleri kanun düzeyinde tanımlanmamıştır. Anayasa’nın 136’ncı maddesi uyarınca genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir. Anayasa’nın 136’ncı maddesi ile hukuk devleti ilkesini öngören 2’nci maddesi ve yine, Anayasa’nın 123’üncü maddesi uyarınca söz konusu merkezlerin görevlerinin kanun düzeyinde gösterilmesi ve tanımlanması gerekir. Bir başka deyişle, söz konusu merkezlerin Diyanet İşleri Başkanlığının özel kanunda gösterilen hangi görevleri yerine getireceği açık şekilde belirtilmeli ve söz konusu merkezlerin çalışma esas ve usulleri kanunla çerçevelenmeden teklif metninin (2)’nci fıkrasında öngörüldüğü şekliyle yönetmeliğe bırakılmamalıdır.

Yine, (2)’nci fıkrada terfi ölçütlerine ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği öngörülmüştür. Bu düzenleme Anayasa’nın 128’inci maddesinin ikinci fıkrasına aykırıdır. Bu teklifle Diyanet İşleri Başkanlığında ikili bir eğitim modeli oluşmaktadır; bir tarafta Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, diğer tarafta Diyanet Akademisi olacaktır. Bu iki kurumun birbirinden neden ayrı olması gerektiğine ilişkin bu teklifte hiçbir hüküm yoktur; bu durum da yetki ve sorumluluk karmaşasını beraberinde getirecektir. Bu kanunun gerekçesinde Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğünün isteyip de başaramadığı ancak Diyanet Akademisinin kurulmasıyla başarılacak olanın ne olduğuna dair hiçbir bilgi ve hüküm bulunmamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı uzun zamandır kendisini var eden ilkelerin ve görevlerin dışına çıkmak, başta laiklik ilkesine aykırı tutumlar sergilemek, ulusça bütünleşme ve dayanışmayı amaçlamak yerine; tersine, bütünleşme ve siyasi konularda taraf olmak gibi davranışlar sergilemektedir. Bu durumun ülkemiz bütünlüğüne ne kadar büyük derin yaralar açabileceğini gördük ve büyük toplumsal bedeller ödedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SUAT ÖZCAN (Devamla) – Sonuç olarak bu belirsizlikler ve tereddütler, cumhuriyetin temel niteliği olan laiklik ilkesini daha çok aşındırmak ve kemirmek için kurumsal bir zemin yaratma riskini beraberinde getirebilir. Büyük Önder’imiz Mustafa Kemal Atatürk laiklik ilkesini toplumun temel direklerinden biri ve uzlaşı aracı olarak görmüştür, bu anlayışla da Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı farklı dinleri, mezhepleri ve değişik din yorumlarını, dünya görüşlerini bir arada tutmalı, eşit ve adil davranmalıdır. Böylelikle toplumun birliktelik ve bütünlüğü sağlanmalıdır diyerek teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinde geçen “performans” ibaresinin “başarı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                        Necdet İpekyüz                                                                 Serpil Kemalbay Pekgözegü                                                                  Kemal Peköz

                                             Batman                                                                                      İzmir                                                                                       Adana

                                         Kemal Bülbül                                                                                                                                                                      Erol Katırcıoğlu

                                             Antalya                                                                                                                                                                                  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu değişiklikle madde metninin daha anlaşılır hâle gelmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                Dursun Müsavat Dervişoğlu                                                                    Ayhan Erel                                                              Muhammet Naci Cinisli

                                               İzmir                                                                                     Aksaray                                                                                    Erzurum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Erzurum Milletvekili Sayın Muhammet Naci Cinisli.

Buyurun Sayın Cinisli. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu ve aziz milletimizi saygıyla selamlarım.

Sözlerimin başında, Mehmet Rifat Börekçi, Ahmet Hamdi Akseki, Ömer Nasuhi Bilmen gibi değerli din âlimlerimizi ve eski Diyanet İşleri Başkanlarımızı rahmetle anıyorum; hayatta olan Lütfi Doğan, Süleyman Ateş, Tayyar Altıkulaç, Mehmet Nuri Yılmaz, Ali Bardakoğlu, Mehmet Görmez gibi örnek eski Diyanet İşleri Başkanlarımıza sağlık, afiyet diliyorum. Kendilerinin ne kadar berrak ve aydınlatıcı zihinlere sahip oldukları günümüzde daha iyi anlaşılıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca Diyanet İşleri Başkanlarımızın tarihî kültürümüzle ne kadar bağdaşmış oldukları, hoşgörüyle dinimizi sevdirerek otoritenin keyfine göre değil, Cenab–ı Hakk’ın buyruklarına göre görev ifa ettikleri toplumumuzda daha da iyi fark ediliyor. Yakın tarihimize kadarki Diyanet İşleri Başkanlarımızın, dinimizin kesin hükümlerine aykırı, keyfî ve siyasi fetva vermeyi akıllarından bile geçirmedikleri, milletimizin yaşayış tarzı ve şartlarının dışına hiçbir zaman çıkmadıkları hepimizin ortak fikri.

İslamiyet'i kabul ettikten sonra Selçuklu ve Osmanlı Devleti dönemleri de dâhil olmak üzere, cumhuriyetin ilanından beri mukaddes dinimiz yaşayış tarzımıza büyük bir örnek teşkil etmiştir. Yalnızca dinî söylemlerle dindar olmak mümkün değildir. Dinî söylemlerle din dışı emel münafıklıktır. Allah esirgesin, münafıklık dinimizce kâfirlikten çok daha büyük bir günahtır. Takiye ve hurafe dinimizin en büyük düşmanlarıdır.

Esas itibarıyla, İslamiyet’in ahlak ve vicdan temelli yüce bir din olduğu ve bu yaşam felsefesini de milletimizin yakın geçmişe kadar yönetici kadrolarında görüp takip ettiği unutulmamalı. Temsil ettikleri kurumların inandırıcılıkları açısından, göz önündeki devlet insanlarının ve idarecilerin örnek alındığı da hatırlanmalı. İstatistiki rakamlar maalesef öyle göstermese de günümüzde insanımızın, geçmişte olduğu gibi, hiç şüphesiz ve gönülden mübarek dinimizin emirleri ile Peygamber Efendimiz’in sünnetine büyük ölçüde uyarak ve gönüllerini temiz tutarak yaşadıklarını ümit ediyorum.

Değerli milletvekilleri, nazik ve hassas bir konu gündemimizde. Cumhuriyet tarihimiz boyunca kurulmuş en önemli kurumlarımızdan biri olan, neredeyse cumhuriyetimizle yaşıt Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili bir kanun teklifini görüşüyoruz. Teklifle, din görevlilerinin mesleki eğitim faaliyetlerini planlamak ve yürütmek, Başkanlığın görev alanlarına ilişkin araştırmalar yapmak üzere Diyanet Akademisinin kurulması öngörülüyor. Üst düzey eğitimli, mukaddes dinimizi hak ettiği biçimde, en layıkıyla anlatıp öğretecek din âlimlerinin yetişmesi İYİ Parti olarak arzu ettiğimiz bir durum.

Son zamanlarda, toplumun gözünün önünde yer alan, örnek olması gereken insanların, dinimizin temeli olan vicdana ve ahlaka sığmayan yaşayış tarzlarına mübarek dinimizi kalkan yapmalarını büyük bir üzüntüyle takip ettiğimizi ifade etmek isterim. AK PARTİ yönetici kadrosunun, yüce dinimizin vicdan, ahlak ve tevazu ölçülerine sığmayan davranışları yüzünden genç ve orta yaşlı insanların dinî hassasiyetlerinde maalesef zedelenmeler meydana gelmektedir. İfade etmeliyim ki yirmi yıllık AK PARTİ iktidarı en büyük zararı aile hayatına, milletimizin manevi duygularına ve mukaddes dinimize vermiştir. Mübarek dinimizi, kendi hatalarına, kuralsız yaşayış tarzlarına kalkan yapıp insanlarımızın zihinlerinde haksız soru işaretleri uyandırmışlardır. İnşallah, İYİ Parti olarak iktidara geldiğimizde, bizim bir görevimiz de adil yaklaşımımız ve ecdada yakışan yönetim şeklimizle aziz milletimizin manevi duygularında açılan yaralara merhem olmak olacaktır. Yirmi yıllık tahribattan sonra kolay olmayacağını biliyoruz. Yirmi yıllık büyük tahribatı yaparken AK PARTİ yöneticilerinin kullandıkları kelime ve metotları buradan sayarak günahlarına ortak olmak istemem.

AK PARTİ, daha önce de bu kürsüden ifade ettiğim gibi, ne millîdir ne demokrattır ne de muhafazakârdır; AK PARTİ kuruluşundan beri fırsatçıdır. Esen rüzgâra göre, devlet, millet menfaati gözetmeden, değerlerimizin göreceği zararı hesap etmeden suistimal etmediği millî ve manevi değerimiz kalmamıştır. Örneklerini yıllardır aziz milletimizle birlikte görüyoruz. Aziz milletimiz ve özellikle genç kardeşlerimiz AK PARTİ’nin bu fırsatçı niyetine ve siyasetine artık inanmıyorlar; ben de inanmıyorum.

Yıllardır zaman zaman konuşulan Diyanet Akademisi projesinin bir anda önümüze gelmesinden önce üst düzey tartışmaların yapılmasını ve böylesine önemli bir projenin eksiksiz bir şekilde kanunlaşmasını ümit ederdim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gerek İslami ilimler camiasında gerekse Diyanet İşleri Başkanlığı iç bünyesinde yeterli tartışmaların olmadığı gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden de kanun teklifini onaylama dışında katkı sağlayıcı bir talebin gelmemesi üzüntü vericidir.

Millî Eğitim Bakanlığıyla daha fazla etkileşime sahip olması gerektiğini düşündüğüm Diyanet Akademisi projesinin hayırlara vesile olmasını, günümüz ve gelecek nesillerimizin manevi hayatına, mübarek dinimizin anlaşılmasına katkılar sağlamasını diler, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde 3 önerge vardır, okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 316 sıra sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 4- 633 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasına “genel müdür,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Diyanet Akademisi Başkanı,” ibaresi eklenmiştir.”

                                            Ali Keven                                                                            Mustafa Adıgüzel                                                                           Suat Özcan

                                              Yozgat                                                                                      Ordu                                                                                       Muğla

                                         Yıldırım Kaya                                                                                                                                                                          Serkan Topal

                                              Ankara                                                                                                                                                                                     Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Yozgat Milletvekili Sayın Ali Keven.

Buyurun Sayın Keven. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ KEVEN (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifle neden yeni bir akademiye ihtiyaç duyulmaktadır anlayamıyorum. Diyanet Akademisi tasarlanırken sadece hizmet içi eğitime yönelik bir ihtiyaç mı düşünüldü, yoksa dini siyasete alet etmenin ustası olan AKP yeni bir fetva kurumu mu oluşturuyor veya kadrolaşacağı yeni bir alan mı yaratıyor?

“Dini siyasete alet etmek” deyince, aklıma gelmişken soruyorum: Çikolata kutusunun içinde rüşvet almak hakkında Diyanet makamları neyi salık veriyor acaba yada Diyanet Akademisi sıra rüşvet maddesine geldiğinde neyi anlatacak? Bence, bu örneği versin, tam sizin döneminizi yansıtır. “Önce çikolata kutusu içinde rüşvet alınır, sonra rüşvetçinin önüne yatılır, en sonunda da büyükelçi olarak ödüllendirilir.” der sanırım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı şimdiye dek yaptığı hizmet içi eğitimlerde bir başarı sağlayamadı mı? “Sağlayamadı.” diyorsanız, “Maalesef istenilen verimi alamıyoruz.” diyorsanız, yirmi yıllık iktidarınızda en çok müdahale ettiğiniz bu kurum hakkında bir öz eleştiri vermelisiniz. “Bu yasayla, din hizmetlerinin çağın gereklerine uygun bir hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.” diyorsanız, hakikaten çağın gereklerini yerine getirin ve önce cumhuriyetin kurucu değerlerini özümsemiş, demokratik, laik bir ülkede yaşadığının bilincinde olan yöneticileri atayın. Bu kurumu her türlü cemaat ve tarikatın baskısından arındırın, kurtarın.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifle, Diyanet Akademisi Başkanı olmak için belirtilen eğitim düzeyi arasında lisans mezunu olmak yeterli sayılıyor yani herhangi bir akademik unvan şart tutulmuyor. Hâlbuki kanun teklifi, akademide eğitim görevlisi olarak çalışacaklar arasında doktora mezunu kişileri saymaktadır yani bu şekilde, Akademi Başkanının eğitim düzeyi emrinde çalışanların eğitim düzeyinin altında olabilecektir; bu çelişkiyi de takdirlerinize sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradan Diyanet İşleri Başkanlığına sesleniyorum. İmam-hatip, müezzin, vaiz gibi din görevlilerine mobbing uygulayarak onları siyasi işlerinize alet etmeyin. Cuma fetvalarını siyasi fetva hâline dönüştürmekten vazgeçin. Siyasi nutuklarınızı camilerimize sokmayın. Kutsal camilerimizin siyasallaştırılmasına izin vermeyin. Cemevlerine yasal statülerini verin. Bu devlete vergisini ödeyen milyonlarca Alevi yurttaşımızın kutsal mekânları olan cemevlerine gerekli saygıyı gösterin lütfen.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görevde veya emekli birçok imam-hatip arkadaşım var ve onlar diyorlar ki: “Bizler toplumun tüm kesimlerini, Alevi, Sünni kim olursa olsun, siyasi görüşüne bakmadan kucakladığımız için, bu siyasete alet olmadığımız için oradan oraya sürülüp durduk.” Bu din görevlilerinden Müezzin Fuat Yıldırım’ın sizlere selamı var. “Müezzin Fuat Yıldırım kim?” diyeceksiniz. Fuat Yıldırım, Gezi eylemleri döneminde yalanlarınıza ortak edemediğiniz, Bezmialem Valide Sultan Camisi’nin eski müezzini. (CHP sıralarından alkışlar) “Camide içki içen kimseyi görmedim.” dediği için onu İstanbul’un ücra bir köşesine sürdünüz. O şimdi, böbrek nakli olmak için, sağlığına kavuşmak için mücadele ediyor. Fuat Yıldırım’ın hepinizin üzerinde ahı var. Siz önce, gidin, mağdur ettiğiniz din görevlilerinden helallik isteyin, ondan sonra akademinizi kurup zihniyet eğitiminize başlayın.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP              ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                   Dursun Müsavat Dervişoğlu                                                                               Hayrettin Nuhoğlu

                                                                   İzmir                                                                                                     İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Hayrettin Nuhoğlu.

Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 4’üncü maddesi üzerine söz aldım. Selamlarımı sunarım.

Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Diyanet Akademisi kurulmasıyla ilgili hazırlanan bu teklifin 4’üncü maddesinde Akademi Başkanlığı için en az lisans düzeyinde dinî yükseköğrenim mezunu olma şartı öngörülmektedir. Yapılmak istenen, 633 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesine bir ibare eklenmesi gibi görünen husus esasında gerçek niyet hakkında şüpheler uyandırmaktadır.

Din hizmetlerinin çağın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde yürütülmesi nitelikli din görevlileriyle mümkündür. Bu sebeple, personelin göreve başlamadan önce mesleki yeterliliklerinin sağlanması ve göreve hazır hâle getirilmesi elbette önemlidir. Çünkü İslam dininin sahip olduğu evrensel değerlerin halka doğru olarak anlatılması, insanların samimi duygularının istismar edilmemesi, İslam dinine karşı oluşan haksız ön yargıların değiştirilmesi bu şekilde sağlanabilir. Yönetenlerin yanlışlıkları ve bilhassa, görünüşte Müslüman gibi olup davranışlarında her türlü fenalığı yapanların faturası İslam dinine yüklenemez.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk yıllarında oluşturulan kurumsal yapılardan biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı büyük bir öngörüyle ve isabetle kurulmuştur. Doksan sekiz yıldır önemli hizmetler gören bu kurum, son yıllarda paralel devlet yapılanması kapsamında zarar görse de varlığını din hizmetleri açısından sürdürmüştür.

Diyanet İşleri Başkanlığının kurulmasının önemini anlamak için yüz yıl öncesini hatırlamak gerekir. İstiklal Savaşı’nda şeyhülislam İngilizlerle iş birliği yaptı, hazırladıkları bildirileri Yunan uçaklarıyla Anadolu’daki yerleşim yerlerine attırdılar. Kendilerine “hoca” diyen Dürrizadeler, Mustafa Sabriler, İskilipli Atıflar bunları yaparken ilk Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi gibi Millî Mücadele’ye malıyla, kanıyla, canıyla destek veren hocalar daha çoğunluktaydı. 1941’in Mart ayında ölene kadar Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Rifat Börekçi’yi bu vesileyle rahmet ve minnetle anarken yaptıklarını kısaca hatırlatmak isterim.

Ülkemiz işgal edilince Ankara Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetini kurarak Millî Mücadele’ye katıldı. Mustafa Kemal Paşa’yı Ankara’ya davet ederek karşıladı. Ankaralılardan topladığı parayı Heyeti Temsiliyeye teslim etti. Kendisi ve eşi için biriktirdiği kefen parasını bile Millî Mücadele’ye bağışladı. Şeyhülislam Dürrizade’nin Mustafa Kemal ve Kuvayımilliyecilerin idam fetvasına karşılık, o zamanki Ankara Müftüsü olarak 153 müftüyü toplayarak karşı fetva oluşturdu. “Hilafet ve saltanat düşman elinde esirdir. Baskı altında hazırlatılan fetva hükümleri geçersizdir." demek suretiyle Millî Mücadele saflarında yer aldı.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının son zamanlarda ne yazık ki siyasete alet edildiğini söylemek zorundayım. Oysa Anayasa’mız bu kurum için “Bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında, milletçe dayanışma ve bütünleşme amacıyla görevini yerine getirir.” hükmünü getirmiştir. Ama ne var ki Anayasa’nın bu hükmü yok sayılmaktadır. Siyaset kışlaya ve okula girmemesi gerektiği gibi camiye de girmemeliydi. Her üçüne de girdiyse eğer, bunun sorumlusu elbette siyaset kurumudur.

Herkes tarafından bilinmelidir ki millete hizmet için var olan siyaset kurumu insanların gizli niyetlerinin, kabaran ihtiraslarının ve şahsi kaprislerinin tatmin sahası olamaz. Siyasetçilerin dikkat etmeden kullandıkları üslup, nefret ve hakaret dili -üzülerek söylüyorum- toplumu ayrıştırmaya ve kamplaştırmaya yol açmaktadır; Türk milletine mensup olma şuuru zayıflamakta, tek kişiye biat etme duygusu ön plana çıkarılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yetkili ve sorumlu herkes en kısa zamanda makul ve mutedil olmalıdır. Hoşgörü ortamı oluşturulmalı ve sükûnet sağlanmalıdır. Burada Diyanet İşleri Başkanlığına çok önemli görev düştüğü kanaatindeyim.

Hiç şüphesiz, böyle bir hoşgörü ortamında siyasi ilişkilerin normalleşmesi, bölgemizde ve dünyada devam eden kargaşada millî birlik ve bütünlüğümüzü sağlayacak, ekonomik sorunların çözümüne de katkıda bulunacaktır.

Yanlışta ısrar edilmemesi hâlinde Türk milletinin hak ettiği huzur ve güven ortamına kavuşacağına olan inancımı belirtiyor, saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinde geçen “ibaresi” kelimesinin “ifadesi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                          Kemal Peköz                                                                           Necdet İpekyüz                                                       Serpil Kemalbay Pekgözegü

                                              Adana                                                                                     Batman                                                                                      İzmir

                                         Kemal Bülbül                                                                          Erol Katırcıoğlu                                                             Mehmet Ruştu Tiryaki

                                             Antalya                                                                                      İzmir                                                                                      Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki.

Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Teklifin tümü üzerine çok konuşma yaptım, Komisyonda yaptım, burada konuştum; madde üzerine de birkaç şey söyleyeceğim ama önce bu akşam cezaevleriyle ilgili birkaç şeyin altını çizmek istiyorum. Cezaevindeki durum, gerçekten her geçen gün kötüye gidiyor. İnanın, cezaevindeki insanlar durumu 12 Eylül zindanları dönemiyle karşılaştırıyor. Ben 2 tane örnek vereceğim; biri -yakınları beni aradı ve durumunu anlattı- Şanlıurfa Hilvan 1 No.lu T Tipi Cezaevinden Çorum Sungurlu 1 No.lu T Tipi Cezaevine sevk edilen Selman Büyüktop, diğeri de Şırnak Cezaevinden Afyonkarahisar Bolvadin T Tipi Cezaevine sürgün edilen Ahmet Yardım. Bu sürgün edilen insanlar, yüksek güvenlikli cezaevinden yüksek güvenlikli cezaevine gönderiliyor ve yine jandarma eşliğinde, ring araçlarıyla gönderiliyor fakat cezaevine varır varmaz yarı çıplak vaziyette üst araması dayatılıyor. Buna direnen, bunu saygısızlık olarak kabul eden mahkûmlar da emin olun, yerlere yatırılıyor, hırpalanıyor, şiddet uygulanıyor ve üstleri başları yırtılıyor. Bu aileler bana ulaştılar, çocuklarının, yakınlarının yaşamlarından endişe duyduklarını söylüyorlar. Biri telefon görüşmesini kaydetmiş, diyor ki: “Ben yaşamayı seviyorum, kendime zarar vermek istemiyorum ama hiçbir isteğim karşılanmıyor. Eğer başıma bir şey gelirse, eğer beni öldürürse bu cezaevi yönetimi öldürmüştür.” Lütfen bunların sesine, bunların çığlığına kulak verin yani bir yakınınızın aynı uygulamalara maruz kaldığını düşünün. Bunun gibi hissetmek zorunda değilsiniz, bu aileler gibi hissetmek zorunda değilsiniz ama her birimiz bunları düşünmek zorundayız.

Bakın, Leyla Güven, 27’nci Dönemde bizimle beraber milletvekili olan bir arkadaşımız, sadece gardiyanın hakaretine “Hayır.” dediği için on bir gün hücre cezasına çarptırılmış. İnsan Hakları Derneği raporları yayınlanıyor, diyor ki İnsan Hakları Derneği: “569’u yaşam tehlikesi altında olan, ağır hastalıklarla karşı karşıya olanlar içinde olmak üzere 1.500’ün üzerinde hasta mahpus var, lütfen bu hasta mahpusları serbest bırakın.” Sadece iki yıl içerisinde 49 kişi yaşamını yitirdi, bakın, cezaevlerinde. Ben, tahliye edildikten birkaç gün sonra ölenlerin rakamını söylemiyorum. Bunun ismi, cezaevlerinde fiilen idam cezası uygulamaktır; bunun başka bir adı yoktur. Eğer yirmi yıldır cezaevinde olan bir insan ölümle karşı karşıyaysa ve Adalet Bakanlığı, bu Hükûmet bunların tahliye edilmesi konusunda bir adım atmıyorsa bunların yaşamından sorumludur. Eğer idam insanlık suçuysa hasta mahpusları ölüme terk etmek de emin olun, bir tür idam cezasıdır ve insanlık suçudur. Umarım Adalet ve Kalkınma Partisi, umarım Adalet Bakanlığı bu konuda bir adım atar ve hasta mahpuslar sorununu çözer diye düşünüyorum.

Son olarak, maddeyle ve geneliyle ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Bakın, Komisyonda uzun uzun eleştirilerimizi söyledik, sunduk fakat yasaya ilişkin önerilerimizi de sunduk. Emin olun, Komisyonda tek bir virgül dahi değiştirilmedi, oysa yapıcı önerilerimiz vardı. “Genel Kurula gelmeden önce bir kısmıyla ilgili değerlendirme yapın.” dedik, aynı biçimde, yine neredeyse virgülüne dokunulmadan yasa teklifi geçiriliyor. Dolayısıyla, muhalefet milletvekillerinin Meclis çalışmalarında, komisyon çalışmalarında yürüttükleri çalışmanın tamamını, yaptıkları araştırmaları, sundukları katkının tamamını yok saymış oluyorsunuz; bunların bir kısmının iyi niyetli olduğuna inanın.

4’üncü maddede şunu düzenliyorsunuz, diyorsunuz ki: “Diyanet Akademisinin Başkanı da tıpkı Diyanet İşleri Başkanı gibi, tıpkı Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı gibi, Rehberlik ve Teftiş Başkanı gibi, genel müdür, il ve ilçe müftüleri ve vaizler gibi dinî yüksek eğitim almış olsun.” Biz buna karşı çıkmıyoruz. Kuşkusuz, din görevlilerine eğitim verecek, memuriyete başlamadan önce bu eğitimleri verecek kadroların dinî yükseköğretim görmesi koşulunun aranması doğru bir uygulama, yanlış olmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Belki, burada görev yapacak kişilerin aynı zamanda birer eğitimci olduğunu düşünerek formasyon almalarını sağlayacak bir düzenleme yapabilirsiniz diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.03

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

316 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan 178 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uganda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1458) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 178)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da Komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 16 Mart 2022 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.05



(x) 7/4/2020 tarihli 78’inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonu’ndaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.

(x) 316 S. Sayılı Basmayazı 9/3/2022 tarihli 65’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme bu birleşim Tutanak Dergisi’nin 132’nci sayfasında yer almaktadır

(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu Birleşim Tutanak Dergisi’nin 116’ncı sayfasında yer almaktadır.