TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 51’inci Birleşim

                                                                                         2 Şubat 2022 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcan’ın, Muğla’ya ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Nevin Taşlıçay’ın, gençliğin önemine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcan’ın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Balıkesir Milletvekili Pakize Mutlu Aydemir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’nın, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Emrullah İşler’in 302 S. Sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde soru-cevap kısmında yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Gülbahar Kaya cinayetine ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana’daki gençlerin yüz yüze bırakıldığı uyuşturucu tehlikesine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, barajlar ve sulama suyu projeleriyle ilgili yeni bir atılım başlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, sağlık çalışanlarının acilen çözülmesi gereken sorunlarına ilişkin açıklaması

5.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, devlet kurumlarındaki torpil ve adam kayırmaların intiharlara sebebiyet verdiğine ilişkin açıklaması

6.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Elâzığ merkez Günaçtı köyü mevkisinde yapımı planlanan biyokütle enerji santrali ve atık yakma tesislerine ilişkin açıklaması

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, üç aylara ilişkin açıklaması

9.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, tarımsal destekleme artışlarının hububat ürünleriyle sınırlı kalmasının diğer çiftçileri hayal kırıklığına uğrattığına ilişkin açıklaması

10.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, Gelir İdaresi Başkanlığı personelinin özlük haklarına ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’ne ilişkin açıklaması

12.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, yandaş basının gece gündüz İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu tartıştığına ilişkin açıklaması

13.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, esnafın Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatiflerinden kredi kullanırken Halkbank tarafından bankacılık ürünlerini almak zorunda bırakıldığına ilişkin açıklaması

14.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, esnaf emeklilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

15.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, zamların vatandaşa nefes aldırmadığına ilişkin açıklaması

16.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Sedef Kabaş’ın Cumhurbaşkanlığı makamına ilişkin sözlerine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’ne ilişkin açıklaması

18.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, elektriğe gelen zamlara ilişkin açıklaması

19.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Yayladağı Sınır Kapısı’nın açılması gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, motorkuryeler ve kargo emekçilerinin ekonomik ve sendikal haklarına ilişkin açıklaması

21.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, sağlık emekçilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

22.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, sağlıkta şiddete ilişkin açıklaması

23.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, sağlık emekçilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

24.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Genel Kurul için N95 maskesi tedarik edilmesini önerdiğine ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’daki hastanelerin yetersizliğine ve doktor eksikliğine ilişkin açıklaması

26.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, tüm İslam âleminin üç aylarını ve Regaip Kandili’ni tebrik ettiğine ve Genel Kurul gündemine ilişkin açıklaması

27.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, coronavirüs testi pozitif çıkan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a acil şifalar temenni ettiğine, tüm İslam âleminin üç aylarını ve Regaip Kandili’ni tebrik ettiğine, bankacılık sektörünün 2021 yılı net kârlarına, akaryakıt zamlarına, fiyat artışlarının önemli kısmının vergiden kaynaklandığına, engelli atamalarına, öğretmenlerin ek ders ücretlerindeki gecikmeye, huzurevi çalışanlarının ödenmeyen fazla çalışma ücretlerinin bir an evvel karşılanması gerektiğine ve Basın İlan Kurumunun açıklamakta geciktiği resmî ilan fiyatları sebebiyle yerel ve ulusal gazetelerin yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, mübarek üç ayları ve Regaip Kandili’ni tebrik ettiğine, Yunanistan’ın göçmenlere yönelik sistematik zulüm ve işkencelerine, Kıbrıs’ta konuşlanan Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılmasına ve Birleşmiş Milletlerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni bir an önce tanıması gerektiğine ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 2022 yılı Ocak ayı ihracat rakamlarına, Çin modelinin çöktüğüne, hakları için direnen işçi ve emekçilerle dayanışma içinde olduklarına, İstanbul Ticaret Odasının açıkladığı enflasyon rakamlarına, ağır hasta tutuklu Turgay Deniz’in vefatına ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Yunanistan’ın İpsala sınırında donarak hayatını kaybeden göçmenlere, üç aylar ve Regaip Gecesi’nin İslam âlemine hayırlı olmasını dilediğine, elektrik ve doğal gaz fiyatlarındaki fahiş rakamların vatandaşın ödeyebileceği noktaya çekilmesi gerektiğine ve Bakırköylü Sanatçılar Derneğinin tahliyesine ilişkin açıklaması

31.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın İYİ Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Nurcan Arslan cinayetine ilişkin açıklaması

 

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2022 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1858)

 

B) Önergeler

1.- Başkanlıkça, İstanbul Milletvekili Özgür Karabat’ın Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden ve Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın Dijital Mecralar Komisyonu üyeliğinden geri çekildiğine ilişkin yazısının 2/2/2022 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/157)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, TÜRK TELEKOM’un özelleştirme işlemlerinin ülke ekonomisine verdiği zararların incelenmesi, söz konusu özelleştirme sonucunda devletin zarara uğramasına sebep olan ihmaller ile bu ihmallere sebep olan görevlilerin tespit edilmesi, 2026 yılında zaten kamuya devredilecek bir varlığın Varlık Fonu tarafından satın alınmasının hazineye yükleyeceği maliyetin hesaplanması ve bu süreçte yeniden kamu zararı oluşmaması için gerekli önlemlerin alınması amacıyla 2/2/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, AİHM kararlarının uygulanmamasının yarattığı sorunların araştırılması amacıyla, 2/2/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, İçişleri Bakanlığının emanetinde olan MOBESE kayıtlarının hukuk dışı şekilde servis edilmesinde sorumlulukları olanların ortaya çıkarılması, demokrasiye darbe niteliğindeki uygulamaların önüne geçilmesi ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 31/1/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun; 2, 3, 8, 9, 10, 15, 16, 17, 22, 23 ve 24 Şubat 2022 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi

 

 

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

3.- Dijital Mecralar Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

4.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 57 Milletvekilinin Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi (2/4056) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 302)

 

XI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç’in, Şırnak’ın Cizre ilçesinde bir hudut karakoluna teröristlerce yapılan saldırıda şehit olan Piyade Er Tarık Tarcan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl'ün, 2010-2022 yılları arasında Türk vatandaşlığı kazanan kişilerle ilgili çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/57056)

2.- Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman'ın, Atatürk Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesinin Oltu ilçesine taşınmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/57058)

3.- Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer'in, 18 Eylül 2018 tarihinden bu yana istisnai yolla Türk vatandaşlığı kazananlara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/57061)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işsizlere ayrılan bütçeye ve fonda biriken tutara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/57252)

5.- İzmir Milletvekili Özcan Purçu'nun, ÖSYM tarafından yapılan sınavların ücretlerine ve KPSS puanlarının geçerlik süresinin kaldırılması önerisine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/57386)

6.- İzmir Milletvekili Bedri Serter'in, İzmir'deki Atatürk Kültür Merkezi binasının İl Emniyet Müdürlüğüne devredileceğine dair iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/57390)

 

2 Şubat 2022 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’nci Birleşimini açıyorum.(x)

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Muğla hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcan’a aittir.

Buyurun Sayın Gökcan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcan’ın, Muğla’ya ilişkin gündem dışı konuşması

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP’li Menteşe Belediyesinin Bayır’da kurulacak olan çimento fabrikasına ruhsat vermesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi, aziz milletimizi ve kıymetli hemşehrilerimizi saygıyla selamlıyorum.

Son günlerde Muğla kamuoyunu yakından ilgilendiren ve gündem olan Menteşe Belediyesinin çimento fabrikası kurulması için ruhsat vermesini hayret, üzüntü ve ibretle izlemekteyim. Lafa gelince mangalda kül bırakmayan sözde çevreci CHP’liler yine sınıfta kaldı. Yanan orman alanlarını imara açacağımız yalanını söylediler, biz de rant alanlarını imara açmadık.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bodrum, Bodrum…

YELDA EROL GÖKCAN (Devamla) – Yanan ormanları yeşillendirdik, çevreyi ve yeşili koruduk.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yirmi yıllık AK PARTİ iktidarlarımız döneminde havayı, denizimizi, sularımızı ve göllerimizi koruduk. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de ifade ettiği gibi: “Biz doğayı korudukça doğa da bizi koruyacaktır.” CHP’li belediye ise hemşehrilerimizin bütün tepkilerine rağmen Menteşe ilçemizde çimento fabrikası kurulması için ruhsat verdi. CHP Muğla milletvekilleri kamuoyunu yanıltıcı açıklama yaptılar, yine, Hükûmetimizi ve Bakanlığımızı suçladılar. CHP’li vekiller ruhsat veren kendi belediye başkanlarıyla görüşüp ruhsatı iptal ettirseler ya, elinizden tutan mı var? Ama nerede! Niye kamuoyunu ve hemşehrilerimizi yanıltıyorsunuz, niye her zamanki gibi timsah gözyaşları döküyorsunuz?

ÇED verilmesi… İlgili bakanlığımızı suçluyorlar. Hâlbuki ÇED sadece çevresel etkilerin değerlendirilmesinden ibarettir. Herhangi bir faaliyet için ÇED’in olumlu verilmesi, ruhsatın verilmesi anlamına gelmemektedir. ÇED, prosedür gereği verilir; plan veya izin onayı değildir. Ruhsat verilmesiyse, tamamıyla CHP’li belediyenin isteği ve işgüzarlığıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Menteşe ilçesi Bayır Mahallesi’nde yer alan çimento fabrikası imar planı Bayır Belediyesi ve Muğla İl Özel İdaresi İl Genel Meclisi kararlarıyla 5/9/2007 tarihinde onaylanmıştır. Muğla İdare Mahkemesi iptal edilen ÇED kararını gerekçe göstererek ilgili planları iptal etmiştir. Muğla Büyükşehir Belediyesi de mahkeme kararına istinaden ilgili planı 2017 tarihinde iptal etmiştir ancak ÇED’in iptal olması plan iptalini gerektirmemektedir ve böyle bir mevzuat da yoktur. Menteşe Belediyesi mahkemece iptal edilen planları Danıştaya taşımıştır. İlgili faaliyetin yer aldığı plan için Danıştay 6. Dairesi de ÇED iptalinin plan iptaline sebep oluşturmayacağı yönünde kararı vermiştir. ÇED iptal kararını bozmuş ve dosyayı Muğla İdare Mahkemesine iade etmiştir. Muğla İdare Mahkemesi de ilgili planları geçerli kılmıştır. Mahkeme kararına istinaden Muğla Büyükşehir Belediyesi 2019 tarihinde, Menteşe Belediyesi de 3/9/2019 tarihinde Meclis kararı almıştır, planlar tekrar yürürlüğe girmiştir.

2006 yılında ÇED alınmış ancak daha sonra mahkemece ÇED iptal edilmiştir. İlgili firma, Çevre ve Şehircilik Bakanlığından 2014 yılında tekrar ÇED kararı almıştır. 2014 tarihinde verilen ÇED raporu yasal olarak yedi yıl geçerlidir. ÇED süresinin bitimine iki gün kala Menteşe Belediyesi çimento fabrikası için inşaat ruhsatı vermiştir. CHP’li Sayın Girgin konuşmasında “Mektup doğru fakat adres yanlıştır.” şeklinde bir açıklama yaptı. Sayın Girgin’in dili sürçmüş sanırım, biz doğrusunu söyleyelim: Evet, mektup da doğru adres de doğru. O adres de CHP’li Menteşe Belediyesidir.

Siz, Muğlalıların aklıyla dalga mı geçiyorsunuz? Hem ruhsatı veriyorsunuz hem de Bakanlığımızı suçluyorsunuz. Ruhsatı veren siz, suçlu olan biz miyiz? Allah aşkına bu neyin kafası? Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır? Yangından mal kaçırır gibi, ÇED süresinin bitimine iki gün kala ruhsat verilmesini gerçekten anlamak mümkün değildir. Menteşe Belediyesi uzun zamandır sümen altında tuttuğu bu dosyayı neden şimdi imzalayarak ruhsatı vermiştir? Seçim öncesi, çevre konusunda STK’lerle birlikte çalışacağını söyleyen Menteşe Belediye Başkanı neden çevrecilere ve hemşehrilerimize sırtını dönmüştür? Bunu lütfen kamuoyuna açıklayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YELDA EROL GÖKCAN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

YELDA EROL GÖKCAN (Devamla) – Menteşe Belediye Başkanı Bahattin Gümüş, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün’e sormadan, ondan izinsiz bir bardak su bile içemez. CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı bugüne kadar neden sessizliğini korudu, Muğla ve kamuoyunu yakından ilgilendiren böyle önemli bir konuda neden açıklama yapmadı? Sayın Osman Gürün bu işin neresinde? Eğer gerçekten çevreyi, hemşehrilerimizi ve Muğla’yı düşünüyorsanız verdiğiniz ruhsatı iptal edin.

Kıymetli hemşehrilerim, bizler de sürecin takipçisi olacağız. Yeryüzü cenneti Muğla’mızı sözde çevrecilere rağmen koruyacağız ve korumaya da devam edeceğiz.

Bu bilgiler ışığında Gazi Meclisimizi, aziz milletimizi ve kıymetli Muğlalı hemşehrilerimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan… Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Şimdi, “Sözde çevreci CHP’liler.” diyerek…

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Ve ismimi zikretti.

ERKAN AYDIN (Bursa) – …bizzat Muğla Milletvekilimizin ismini söyleyerek sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Ne dedi size, ben kaçırdım orayı?

ERKAN AYDIN (Bursa) – “Sözde çevreci CHP’liler.” dedi… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Doğru söylemiş Başkanım.

BAŞKAN – Arkadaşlar… Bir dakika…

ERKAN AYDIN (Bursa) – Bir saniye…

“Sözde çevreci CHP’liler.” diyerek, direkt isim vererek, “Neyin kafasını yaşıyorsunuz?” diyerek itham etmiştir. İç Tüzük 69’a göre cevap hakkı istiyoruz. Sayın Girgin’in de ismini vermiştir direkt.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Özde CHP’li” diyecek Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Girgin, kürsüden buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Girgin, yeni bir sataşmaya yol açmayalım lütfen, günümüz uzun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcan’ın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu fabrikayı milletin başına bela eden AKP iktidarıdır. 2007-2008 yıllarında İl Özel İdaresi ile AKP’li Bayır Belediyesi tarafından çimento fabrikasına ait imar planları onaylanmıştır, Bakanlık da ÇED Olumlu” raporu vermiştir. Yatağan Deştin köylüleri iptal davası açmış ve arkasından da bunu kazanmıştır. Büyükşehir Belediyemiz ve ilçe belediyemiz de planları Danıştay kararından sonra iptal etmiştir. Ancak Çevre Bakanlığı ikinci bir ÇED raporu düzenleyince Danıştay bizim belediyelerimizin aldığı iptal kararını bozmuştur. AKP’li Bayır Belediyesi ve Muğla Valiliğinin yaptığı planlar tekrar yürürlüğe girmiştir. Ne Menteşe Belediyesi ne Muğla Büyükşehir Belediyesi yeni bir plan onaylamamıştır. Menteşe Belediyesinin Danıştay kararını yok sayma imkânı yoktur. Sonuç itibarıyla, belediyelerimiz yargı kararları karşısında eli kolu bağlı bırakılmıştır.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ruhsatı iptal et!

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Şimdi, sayın vekil söyledi burada, timsah gözyaşları döküyor. Yok öyle kendinizi sıyırmaya çalışmak.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ruhsatı verme!

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – İkinci ÇED olmasa planlar zaten bizim belediyelerimiz tarafından yürürlükten kaldırılmıştı.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – İptal et ruhsatı!

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Soruyoruz: Bakanlığınızın hazırladığı ikinci ÇED raporuna tepki gösterdiniz mi? Kendi Bakanlığınıza dönüp “Bunun çevreye maliyeti çok olur.” dediniz mi? (CHP sıralarından alkışlar)

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ruhsatı iptal et, ruhsatı! Ruhsatı iptal et!

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Bakanlık nezdinde bir girişimde bulundunuz mu? Kent Konseyi dava açtı. Biz dava açanlarla beraberiz, çimento fabrikasının kurulmasına karşıyız. Siz de çıkıp “Biz dava açanlarla beraberiz. ÇED iptal edilsin.” diyebiliyor musunuz, diyemiyor musunuz?

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ruhsatı iptal et, ruhsatı!

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Samimiyseniz gelin, dava açanlara destek verin; hodri meydan! Siz, iktidar milletvekili olarak Bakanlığa ÇED iptal çağrısında bulunun, bizler sizlerle beraberiz. (CHP sıralarından alkışlar)

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ruhsatı iptal edin!

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Ayrıca, alelacele diye de bir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Faaliyetleri başladığından dolayı ÇED’in geçerli olduğuna dair Bakanlığın bir yazısı var, sizlerin bundan haberiniz bile yok.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ruhsatı iptal et!

BAŞKAN – Evet, Sayın Girgin, süreniz tamamlandı.

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Meclis araştırması önergesi verin, araştıralım; araştıralım, gizli kalmasın.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ruhsatı iptal et, ruhsatı senin belediyen vermiş!

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Meclis araştırması önergesini verin lütfen; öyle “Çamur at, tutsun.” yok.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ruhsatı iptal edin, belediyen vermiş! Vatandaşlarımız da “Belediye başkanı ruhsatı iptal etsin, gelsin.” diyor.

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Araştırma önergesi verin lütfen, destekleyelim; öyle kuru kuruya hakaret yok.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ruhsatı iptal et, ruhsatı!

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Beraber Bakanlığa gidelim, buyurun.

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Başkanım, araştırma önergesi versinler lütfen, merak ediyoruz.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Hadi araştıralım hep beraber, araştıralım hep beraber.

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade ediyorsanız çalışmalara devam edelim.

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Peki, Başkanım.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Ver araştırma önergesini biz “Evet.” diyoruz Sayın Vekil. Ver araştırma önergesini “evet” diyoruz, araştıralım.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Nevin Taşlıçay’ın, gençliğin önemine ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, gençliğin önemi hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Nevin Taşlıçay'a aittir.

Buyurun Sayın Taşlıçay. (MHP sıralarından alkışlar)

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Hadi gel, araştıralım; hodri meydan!

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Ruhsatı iptal edin. Bana söyleme belediye başkanlarınız var, söyle, iptal etsin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Gökçel; hatip kürsüde, lütfen...

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bakanlığa gidelim, Bakanlığa.

YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) – Bakanlığa gitme, belediyeye git.

NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Bütün ümidim gençliktedir.” Bu söz, yaşamı boyunca düşündüklerini, ülkesi ve milleti için ümit ettiklerini birer birer hayata geçirmiş Ulu Önder’imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bütün ümitlerinin öznesini dünyaya beyanıdır. Yeniden doğan, yerinden doğrulan bir milletin ve açık zihinler, yetenekli eller, geniş gönüller toplamından mürekkep bir medeniyetin açık şifresidir.

Türk milletinin muhteşem geleceğinin müjdecisi, ayakları yerden kesilmemek suretiyle parmak uçlarıyla yıldızlara uzanabilen Türk gençleridir. Bu gençler, tarih boyunca ideallerle ruhunu bezemiş ve ulaşmak istediği ülküler için mücadeleler verirken yaşamın ve toplumsal yapının bozuk yanlarını tamirde ustalaşmış bir milletin bugünkü evlatlarıdır. Atalar mirası bu ruhla, günümüzde dünya üzerindeki gelişmeleri yakından takip etmekle yetinmeyip bizatihi gelişmeyi sağlayacak akla ve bilgiye sahip olmak için çaba gösteren gençlerimiz bu kıymetli amaç doğrultusunda hayata geçirdikleri TEKNOFEST’lerle gurur kaynağımız olmuş, bugünümüzden geleceğe bir ışıltı sunmuştur. Bu ışıltıyı dünyamız için büyük bir ışığa dönüştürecek cevher gençlerimizin ufkunda saklıdır. “Ne ekersen onu biçersin.” sözünün sosyolojik nesnesi milletimiz ise öznesi de Türk gençliğidir. Millî kimliğimizi koruyacak kuvvetin merkezi gençlerimizdir; kuvveden fiile geçmenin yegâne yolu ise onları fikri hür, vicdanı hür bireyler olarak yetiştirmektir. Gençlerimizi ondalık bölümleyerek nesil nesil ayırmak yerine onların tercihlerine saygı duymak, geçmişin kadim bilgisi ile geleceğin ilgisi arasında sağlam temeller kurmalarına yardımcı olmak asli ve vicdanı sorumluluğumuzdur.

Sayın milletvekilleri, asli ve vicdani sorumluluğumuz üzere belirtmek isterim ki Türkiye Cumhuriyeti’ni güçlü kılmak insan kaynaklarımızı doğru yönetmekten, özellikle de gençlerimizi nitelik sahibi, kişisel donanımı yüksek bireyler olarak yetiştirmekten geçmektedir. Geleceğimiz adına gayemiz de gayretimiz de bu anlayışla şekillenmelidir. Bu bağlamda, çocuklarımızı yetenekleri doğrultusunda yönlendirme çalışmaları erken eğitim döneminden itibaren başlamalıdır. Özellikle mesleki eğitim konusunda nitelik yükseltici çalışmalar gerçekleştirilmeli, bu alanda hizmet veren eğitim kurumlarımız, ortaya konulacak çalışmalarla, gençlerimiz tarafından arzu ve tercih edilir hâle getirilmelidir. Alınacak mesleki eğitimler sonrasında, üniversite tercihi süreçlerinde gençlerimize, mesleki eğitim aldıkları alanlarda eğitimlerini devam ettirmek istemeleri durumunda ek puan, burs ve mezuniyet sonrasında da istihdamda öncelik gibi teşvik uygulamaları artırılmalı ve çeşitlendirilmelidir.

İnanıyoruz ki bu çalışmaların gerçekleştirilmesi sonucunda, ülkemizde yaşanan ve ağır ekonomik sonuçlar doğuran işsizlik problemi ile en az işsizlik kadar ağır bir problem olan mesleki yetersizlik ve nitelikli eleman eksikliği arasındaki kısır döngü ortadan kaldırılabilecektir. Bu kısır döngünün son bulabilmesi için ilgili bakanlıklarca, ilgili sivil toplum kuruluşlarının da içinde bulunacağı bir süreç başlatılmalı, var olan çalışmalar hızlandırılmalı ve mesleki eğitim özendirilmelidir. Bu doğrultuda yapılacak çalışmalarda sektör temsilcilerinin de ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalı, mesleki eğitimini tamamlayan gençlerimizi istihdam eden işletmelere teşvik uygulamaları da hayata geçirilmelidir.

Toprağı işiten, çeliği ışıtan ve insanı yaşatan anlayışla, geleceği şekillendirecek olan mahir ellere kıymet vermek sorumluluğunu taşıyoruz. Üreten ülke, güçlü sanayi; güçlü sanayi, güçlü ekonomi; güçlü ekonomi de huzurlu ve güçlü Türkiye demektir.

Sözlerimi, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin, göz bebeğimiz, övünç kaynağımız Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfının düzenlediği Türk Gençlik Kurultayı’nda yapmış olduğu konuşmasının şu cümleleriyle bitirmek istiyorum: “Nasıl bir gençlik? Peşin hükümlerin tuzağından, önyargıların prangalarından kurtulmuş bir gençlik. Nasıl bir gençlik? Vicdan ile irade bağımsızlığına hiçbir zaman ipotek koydurmamış bir gençlik.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVİN TAŞLIÇAY (Devamla) – Son cümlem.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.

NEVİN TAŞLIÇAY (Devamla) – “Nasıl bir gençlik? Şahsiyetli olmayı insan olmanın ön şartı gören bir gençlik.” Bu anlayış ve ruha sahip gençlerimizin var olduğuna tam inançla Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Adıyaman’ın sorunları hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’ye aittir.

Buyurun Sayın Tutdere. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün takvimler 2/2/2022 tarihini gösteriyor. Bugün Adıyaman’ımız için, hemşehrilerimiz için özel bir gün. Bu özel günde sorunları çözülmüş kentin doğal güzelliklerini, inanç merkezlerini sizlere anlatmak isterdim ama son günlerde özellikle seçim bölgem olan Adıyaman yoksulluk, işsizlik ve bayat ekmek kuyruklarıyla maalesef gündeme geliyor. Dertler çok, sorunlar çok, onun için sorunlardan biraz bahsedeceğim.

Benim şehrim Adıyaman, bugün ulusal bir gazetede “Oy Aman Aman Burası Adıyaman” başlığıyla bayat ekmek kuyruklarıyla gündeme geldi. Bu beni çok üzdü, bu ilin milletvekili olarak vicdanım sızladı, inşallah bu tabloya sebebiyet veren iktidar partisinin de vicdanı sızlamıştır. Bu tablonun sebebi sizsiniz Sayın Elitaş, iktidar partisidir.

Peki, Adıyaman son günlerde neden hep yoksullukla, işsizlikle, açlıkla gündeme geliyor. Bu kentte petrol var, su var, toprak var; dağı var, ovası var, narı var, bademi var, madeni var; her şey var, Allah her şeyi vermiş ama kent işsiz, kent yoksul, insanlar evine ekmek götüremiyor. Bunun sebebi sizsiniz. Neden mi? Bakınız, bunu rakamlar söylüyor, bunu sizin kente yapmış olduğunuz yatırımlardaki beceriksizliğiniz söylüyor. Adıyaman, Fırat’a ev sahipliği yapıyor, dünyanın en büyük barajı Atatürk Barajı’na ev sahipliği yapıyor, bugün Adıyaman’da Ahmet amca, Hasan amca kuru tarım yapıyor. Bu kent dünyanın en büyük barajına ev sahipliği yapıyor, topraklarının yüzde 87’sinde kuru tarım yapılıyor. Sebebi sizsiniz, her seçimde “Sulama projelerini bitireceğiz, barajları bitireceğiz.” dediniz, yapmadınız; halkı kandırdınız, halkı aldattınız, gerekli destekleri vermediniz. Mesela, Koçali Barajı… Koçali Barajı, gerçekten, Adıyaman için çok önemli bir baraj. Siz başlangıç tarihi 2015, bitiş tarihi 2026 olarak projede yazmışsınız. Peki, bu baraja yeteri kadar kaynak ayırıyor musunuz? Bakınız, Cumhurbaşkanlığının açıklamış olduğu yatırım programına bakın, sadece bu yıl için Gömükan Barajı’na 65 milyon, Koçali Barajı’na 70 milyon para ayrılmış. Bu ödeneklerle bu barajların on yıldan aşağı bitme şansı yok. Eğer bu barajlar bitmezse Adıyamanlılar işsiz kalmaya, yoksul kalmaya devam edecek. Ben bütün Adıyaman adına sizlere çağrıda bulunuyorum: Bu yatırımlara gerekli kaynakları ayırın, bu insanlarımızı artık yoksulluktan, açlıktan kurtarın. Bu barajın sahasındaki köylerde yaşayan yurttaşlarımızın iskân sorununu çözün, kamulaştırma sorununu çözün. Bunları da çözemediniz ve şu anda insanlar sizden çözüm bekliyor.

Değerli milletvekilleri, Adıyaman, uzun uğraşlar sonrası 6’ncı bölgeye alındı. 6’ncı bölgeye alındı ancak OSB’sinde yer yok diye -şu an bir yıl geçti üzerinden- daha Adıyaman’a bir çivi çakan kimse yok. Sebebi ne biliyor musunuz? Yine sizsiniz. OSB’nin sorununu neden çözmüyorsunuz? İşverenlerimiz, sanayicilerimiz hepsi bekliyor. Yeni yatırımcı geliyor, yer yok, geri gidiyor. Peki, siz neden varsınız, iktidar olarak niye varsınız? Siz eğer bir OSB’nin sorununu çözmeyecekseniz, eğer siz küçük bir sanayi sitesinin sorununu çözmeyecekseniz bu millet adına yönetme yetkisini nasıl yerine getiriyorsunuz, soruyorum sizlere. Adıyaman’ın en büyük sorunu işsizliktir, işsizliği çözecek olan sulama projeleridir, sanayi yatırımlarıdır, bunların hepsi sizden dolayı aksamış durumda. Bir an evvel Adıyaman’ımızın OSB’deki yer sorununu çözün.

Adıyamanlı sanayici şunu söylüyor: “Bizi boş bir tarlaya atmışlar ‘Top oynayın.’ diyorlar. Kale yok, top yok, hiçbir şey yok ‘Top oynayın.’ diyorlar.” Böyle bir şey olmaz, Adıyaman sanayicisi bunu hak etmiyor, Adıyaman halkı bunu hak etmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şehrim Adıyaman’ımız gerçekten Anadolu’nun en güzel kentlerinden bir tanesi ancak yirmi yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde hak ettiği kamu yatırımlarını alamadı. Ulaşımda, sağlıkta, eğitimde, tarımda, turizmde artık bu kent hakkını istiyor, hakkını! Artık, hakkımızı verin, yeter! Yeter diyoruz! (CHP sıralarından alkışlar) Artık, Adıyaman oraya buraya ırgat gönderen işsizlerin ve yoksulların kenti olmaktan sıkıldı. Artık, Adıyaman’ı görün. Eğer siz Adıyaman’ı görmezseniz benim hemşehrilerim ne yapacak biliyor musunuz? Sandık geldiğinde, o gün geldiğinde sandıkta onlar da sizi görmeyecek, sandıkta sizi evinize gönderecekler onlar. Onlar bu sözü vermiş bulunuyorlar ve sizlerden sandık öncesi son kez bu kamu yatırımları için destek bekliyoruz. Bu kente sahip çıkın, bu kentten her dönem oy alıyorsunuz ancak yatırım yapmıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tutdere.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Bütün Adıyamanlılar sizden çözüm bekliyor.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Kültüre gelemedin Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekilimize söz vereceğim.

Evet, Sayın Altaca Kayışoğlu, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Gülbahar Kaya cinayetine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Uzaklaştırma kararının kalktığı gün bir kadın daha bir erkek tarafından Samsun’da katledildi. Gülbahar Kaya coronavirüs nedeniyle karantinada olduğundan yeni başvuru yapamadığı için bugün artık yaşamıyor. “İstanbul Sözleşmesi olmadan da kadınları biz koruruz.” diyen İçişleri Bakanı Soylu’ya soruyorum: Gülbahar’ı neden koruyamadınız? Kaç Gülbahar daha ölecek? Sorumlular koruyamadığı için ölen her kadın, tehdit altındaki diğer kadınların her güne ölümü soluyarak başlamasına neden oluyor. Uzaklaştırma kararının süresinin dolması nasıl erkekleri cesaretlendiriyorsa İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması da aynı şekilde cesaretlendiriyor ve kadınlar öldürülüyor; bu vebal sizin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Barut…

2.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana’daki gençlerin yüz yüze bırakıldığı uyuşturucu tehlikesine ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, gençlerimiz ve çocuklarımız bizim geleceğimiz. Onların iyi eğitim almaları, güzel bir yaşam sürmeleri yarınlarımız için hayati derecede önemlidir. Çocuk ve gençlerimizi her türlü kötü alışkanlıklardan, şiddet ve eşitsizlikten korumak ve gözetmek temel görevimizdir.

Geçen hafta seçim bölgemiz Adana’da ihtiyaç sahibi öğrenci ve yurttaşlarımızı yalnız bırakmayan Çare Sizsiniz Yardım Derneğimizi ziyaret ettik. Burada tarafımıza iletilen taleplerin karşılanması ve sorunların çözümü için biz var gücümüzle uğraşıyoruz ancak öyle bir iddia dile getiriliyor ki ürpermemek mümkün değil. Gençlerimizin uyuşturucu tehlikesiyle yüz yüze bırakıldığı söyleniyor. Halk arasında “kristal” “ateş \ buz” “met” gibi isimlerle anılan, kuvvetli bağımlılığa neden olan bir uyuşturucunun yayıldığı söyleniyor. Bu, son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilecek vahim bir konudur. Bu vahim konuyla ilgili, ilgili birimlerin ivedilikle harekete geçmesi sağlanmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

3.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, barajlar ve sulama suyu projeleriyle ilgili yeni bir atılım başlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, yağan yağışlar, özellikle kar çiftçimizin yüzünü güldürmüştür. 2022 yılında bir seferberlik ilan edilerek bütün Türkiye’de barajlar ve sulama suyu projeleriyle ilgili yeni bir atılım, yeni bir hamle başlatılmalıdır. Özellikle seçim bölgem olan Mersin’de Pamukluk Barajı, Sorgun, Aksıfat ve Alaköprü Barajları yüzde 90 seviyesinde tamamlanmış ve su tutmaya başlamıştır. Bunların sulama suyu projeleriyle ilgili ivedi bir çalışma yapılmalı, buna hız verilmeli ve çiftçimizin yazın su sıkıntısı çekmesinin önü alınmalıdır. Ayrıca da tarımsal sulamayla ilgili olarak destekler artırılmalı, tarımsal sulamada kullanılan elektrik en az yüzde 50 düşürülmeli, mazot ve gübrede de çiftçimize acil destek verilmelidir.

Bu şekilde yine Avrupa’nın en çok, dünyanın da en çok üreten 10 ülkesinden biri olmaya, bölge olarak da Türkiye'nin en çok ihracatını yapan Mersin olmaya devam edeceğiz diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın İlhan…

4.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, sağlık çalışanlarının acilen çözülmesi gereken sorunlarına ilişkin açıklaması

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Covid-19’a ek olarak şu an Omicron vakaları da giderek artmaktadır ve tüm mücadele, pandemi süresince olduğu gibi, yine sağlık çalışanlarımıza yüklenmiş durumdadır. Ancak bizler, maalesef, şu ana kadar alkış dışında onlar için hiçbir şey yapamadık. Sağlıkta şiddet, özlük hakları, malpraktis, uzun çalışma süreleri, çalışma koşulları ve çözümü konusunda TBMM tarafından sözler verilen ama sebepsizce askıya alınarak unutulan, ekonomik sorunları başta olmak üzere, sağlık çalışanlarının acilen çözülmesi gereken sorunları var ama bizler hâlâ bu konuda en ufak bir adım bile atamadık. Bir an önce “ama”sız, “fakat”sız, hiç beklemeden tüm sağlık çalışanlarımızın haklarını vermek için harekete geçmeliyiz. Sağlık çalışanlarının yıllardır süregelen hak kayıplarını vermek, pandemi süresince her anlamda yorulan, yıpranan ve dayanacak gücü kalmayan sağlık çalışanlarına verilecek bir lütuf değil, aksine bu Meclisin boynunun borcu olmuştur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun.

5.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, devlet kurumlarındaki torpil ve adam kayırmaların intiharlara sebebiyet verdiğine ilişkin açıklaması

ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, devlet kurumlarında çürüme almış başını gidiyor. Adam kayırma, torpil; iş doruk noktasına gitmiştir. Parti içerisinde herhangi bir tanıdığınız, yandaşınız yoksa maalesef devlet kurumlarında yer bulamıyorsunuz. Bakınız, dört gün önce, Urfa’da… 28 yaşında atanamayan bir rehber öğretmen var, adı Mustafa Kaya; 28 yaşındaydı. Artık, Urfa’da intiharlar sıradanlaşmıştır; okuyandan tutun, okumayana; çiftçisinden tutun, iş adamına; işçisinden tutun, öğretmenine artık toplumun tüm kesimi intihar etmektedir. Bu intiharların önünün alınması gerekiyor. Devlet kurumu bu torpilden, kafakol ilişkisinden, adam kayırmaktan bir an önce vazgeçmelidir. Ülkenin geldiği nokta faciadır. Urfa da bu işte başı çekiyor. İntihar vakaları gittikçe artmaktadır.

Saygılar.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

6.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Elâzığ merkez Günaçtı köyü mevkisinde yapımı planlanan biyokütle enerji santrali ve atık yakma tesislerine ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Elâzığ merkez Günaçtı köyü mevkisinde yapımı planlanan biyokütle enerji santrali ve atık yakma tesislerinin ÇED raporuyla tespit edilmiş, birçok olumsuz yanı bulunmaktadır. Bu tesis faaliyete geçtiğinde günlük 36 ton kül havaya aktarılacak ve 13 ton ağır metal hava sirkülasyonuyla beraber çevreye yayılacak. 4 adet sondaj kuyusu açılacağından da çevrede bulunan yer altı suları ağır metaller sebebiyle zehirlenecek, 200 metre yakınındaki 17 köyün sulama ve içme suyu etkilenecektir. 17 köy muhtarımızın bu duruma karşı oldukları belge buradadır. Gerekli müracaatları yapmış, gerekli makamlara başvurularını yapmışlardır. Muhtarlarımız ve bölge halkının talebi, projenin 10 kilometre uzağa taşınarak Günaçtı köyü yakınlarından uzaklaşması yönündedir. Tarıma, hayvancılığa, su kaynaklarına, çevre ve doğaya doğrudan etki edecek bu proje bölge halkının talebi doğrultusunda yeniden gözden geçirilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Gürer.

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Çiftçilerimiz farklı sorunlarla âdeta boğuşmakta ve üretimi sürdürmeye çalışmaktadır. Girdi fiyatlarındaki artışların maliyetler üzerindeki baskısı bir yıldır kırılamamıştır, artmıştır. Çiftçilerimiz BAĞ-KUR primlerini de ödemekte zorlanmaktadır. 2022 yılı tarım BAĞ-KUR primi aylık 1.668 lira olmuştur. Ekonomik buhran çiftçilerin belini bükmüş, BAĞ-KUR primini dahi ödeyemez hâle getirmiştir. Prim gün sayısının on beş güne çekilmesi ve çiftçilerimizin primlerine uygulanan yüzde 5’lik hazine teşvik indiriminin en az enflasyon oranında artırılması beklentidir. Çiftçilerimiz, ayrıca, Ziraat Bankasının sıfır faizli kredi limitinin de 250 bin lira olarak güncellenmesini talep etmektedir. Çiftçilerimiz, yüksek faiz nedeniyle kredi kullanmakta sorun yaşamaktadır. Çiftçilik ve hayvancılıkta yaşanan sorunları çözmek siyasi iktidarın görevidir. Bakan, bakan durumundan çözüm üreten konumuna ermelidir. Çiftçi mutsuzdur; destekler, zamlar karşısında çiftçiyi korumaktan uzaktır.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

8.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, üç aylara ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, hicri, 1 Recep 1443. Müslümanlar olarak, her yıl manevi bir yenilenme mevsimi olarak bizlere gelen mübarek üç aylara bir kez daha kavuşmanın sevinç, huzur ve mutluluğunu tekrar yaşıyoruz.

Allah’ın zamanlar içinde mukaddes kıldıklarından biri de “üç aylar” diye bilinen recep, şaban ve ramazan aylarıdır. İyiliklerin ve güzelliklerin daha fazla hâkim olduğu bu aylar, dinî ve kültürel hayatımızı derinden etkilemektedir. Üç ayların gelişi, yeniden derin bir tefekkürün, esaslı bir murakabenin ve kapsamlı bir nefis muhasebesinin yapılması için mühim bir fırsattır.

Bu vesileyle, siz değerli milletvekillerimizin, aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin mübarek üç aylarını tebrik ediyor, hayırlara vesile olması niyazıyla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

9.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, tarımsal destekleme artışlarının hububat ürünleriyle sınırlı kalmasının diğer çiftçileri hayal kırıklığına uğrattığına ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanımız Kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamayla tarımsal desteklemelerin geçen yıla göre 3,2 milyar TL artırılacağını söylediler. Tarım ve Orman Bakanımız da yapılan artışın buğday, arpa, çavdar, yulaf ve tritikale gibi hububat ürünlerine kullanılacağını ifade ettiler. Tarımsal destekleme artışları, pek tabii, çiftçilerimizi sevindirmiştir ancak artışın hububat ürünleriyle sınırlı kalması diğer çiftçilerimizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Özellikle tarım ihracatımızda gelir olarak başı çeken fındık üreticimizin mazot desteği 1 TL artırılarak 18 TL’ye, gübre desteği 4 TL artırılarak 8 TL’ye çıkarılmıştır. Dünyadaki artışla beraber, geçen yıldan bu zamana gübre fiyatları yüzde 300, mazot fiyatları yüzde 100, tarım girdileri işçilikle beraber ortalama yüzde 70 civarında artmıştır. Bu oranlara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aycan…

10.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, Gelir İdaresi Başkanlığı personelinin özlük haklarına ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, kamu yönetimi açısından düzenli vergi toplanması çok önemlidir. Bu da Gelir İdaresi Başkanlığının etkinliğiyle ilgilidir. Gelir İdaresi Başkanlığının ülkemizin her ilçesinde yeterli sayı ve nitelikte personelle çalışması çok gereklidir. Şehrim Kahramanmaraş’ın ilçelerinde ve başka ilçelerde Gelir İdaresi Başkanlığı personel sıkıntısı çekmektedir. Gelir İdaresi Başkanlığına yeni personel alınmasında fayda vardır. Çalışan personelin özlük haklarının ve statüsünün de iyileştirilmesi gereklidir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda mali hizmetler sınıfının oluşturulmasında da yarar vardır. Uzun süredir açılmayan gelir uzmanlığı sınavının açılması, kadrosunun artırılması, bekleyen kişilerin gerekli yükseltmesinin yapılması işleyiş ve hizmetlerin etkinliği için faydalı olacaktır. Genel anlamda, Gelir İdaresi Başkanlığı personelinin özlük haklarının iyileştirilmesinde fayda vardır.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

11.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’ne ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öğretmen, doğan güneşe benzer, etrafını aydınlatarak karanlıklara meydan okur. Aziz Atatürk’ün dediği gibi: “Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir.”

Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla öğretmenlik kariyer temelli meslek olacak ve “aday öğretmenlik” döneminden sonra “öğretmen” “uzman öğretmen” “başöğretmen” olmak üzere 3 kariyer basamağına ayrılacak. Ayrıca, 3600 ek gösterge de öğretmenlerimize tanımlanacaktır.

Bu vesileyle, başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, adını sayamadığım şehit öğretmenlerimize ve geleceğimizin teminatı olan tüm öğretmenlerimize saygı ve muhabbetlerimi bildiriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

12.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, yandaş basının gece gündüz İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu tartıştığına ilişkin açıklaması

AHMET KAYA (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ya, Sayın Başkanım, televizyonları açıyoruz, gazeteleri açıyoruz; nereye baksak sabah akşam “İmamoğlu, İmamoğlu, İmamoğlu...” Ya, nedir bu insandan istenen; gerçekten anlama güçlüğü çekiyorum. Yandaş basının başka bir derdi yok zaten, gece gündüz İmamoğlu’nu tartışıyor, İmamoğlu’nu masaya yatırmışlar, İmamoğlu öksürse, hapşırsa haber oluyor. Nedir bu insandan istenen, gerçekten merak ediyorum ve bir siyasetçiyle bu kadar uğraşıldığını ilk defa görüyorum. Tüm engellemelere rağmen Ekrem İmamoğlu, İstanbul'da Halk Süt eliyle 130 bin çocuğa süt veriyor, bundan mı rahatsız olunuyor? En son bir siyasetçi çıktı, İmamoğlu’nu istifaya davet etti, bunu da anlayamadım. İBB tarihinde ilk defa 63 bin öğrenciye eğitim destek bursu sağlanıyor, bundan mı rahatsız olunuyor?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Tayyip Erdoğan zamanında 150 bin kişiye verilmişti.

AHMET KAYA (Trabzon) – Türkiye'nin en ucuz ulaşımı sağlanıyor, bundan mı rahatsız olunuyor? Kadın kooperatifleri aracılığıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

13.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, esnafın Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatiflerinden kredi kullanırken Halkbank tarafından bankacılık ürünlerini almak zorunda bırakıldığına ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Faiz sebeptir, enflasyon sonuç.” safsatasıyla yönetilen ekonomimiz batıyor ve halkımız bunun altında eziliyor. Batan kesimlerin başında da esnaflarımız geliyor. Esnaf, en azından AKP gidene kadar ayakta durayım, borcu çevireyim diye kredi kullanmakta. Biliyor ki AKP ve ortakları gidip Millet İttifakı iktidar olunca esnafı da rahatlatacak düzenlemeler hızla yapılacak. Ayakta kalmak, işleri döndürmek için çalışan esnafımız, Esnaf Kefalet Kooperatifinden Halkbank aracılığıyla kredi kullanırken banka tarafından bankacılık ürünleri almak zorunda bırakılıyor. Esnaf aldığı krediyi on beş gün hesapta tutmak zorunda, altın hesabı açmak zorunda, bireysel emeklilik sistemine girmek zorunda; esnaf canının derdinde, devletin bankası ciro derdinde. Yapılan, en hafif tabiriyle, ayıptır. BDDK’nın veya ilgili bankanın yönetiminin bu ayıba “Dur!” demesi gerekir. Esnafa borçtan başka ne verdiniz ki yüksek faizle verdiğiniz para için bir de bin bir şart koşuyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Kayan…

14.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, esnaf emeklilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Esnaflık, ormanda yaşamak gibidir. Ormanda yaşarken neyle ne zaman karşılaşacağınız hiç belli değildir. Rüzgârla, yağmurla, karlarla tek başınıza mücadele etmektir; vahşi hayvanlara karşı tek başınıza mücadele etmektir. Karnını doyuracak, sırtını giyinecek ve aileni barındıracak yuva kuracaksın. Esnaflıkta da durum aynıdır. Sermayeni koyacak, mal hizmet alacak, yapacak, müşteriye sunacak, para kazanacak; devlete elektrik, su, yol, doğal gaz parası, SGK, BAĞ-KUR primi ödeyeceksin; sonra vergini de vereceksin. Sıra emekliye gelince de “Hayır, orada sen yoksun...”

Esnaf bundan çok şikâyetçidir, esnaf hakkını aramak istiyor ve o hakkını da almak istiyor. Ayrıca da bu zamlarda emekli yüzde 24 zam almaktadır diğerleri yüzde 30, yüzde 50 zam alırken. Bunun mutlaka eşitlenmesini istiyor emekçi.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Önal…

15.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın, zamların vatandaşa nefes aldırmadığına ilişkin açıklaması

AHMET ÖNAL (Kırıkkale) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Elektrikten doğal gaza, benzinden mazota, sütten ayçiçeği yağına kadar neredeyse tüm ürünlere gelen zamlar vatandaşımıza nefes aldırmıyor. Kırıkkale’de geçen yıl ortalama 1 haneye 150 TL gelen elektrik faturası 400 TL’ye, 500 TL gelen doğal gaz faturası ise bin TL’ye çıkmış durumda. Kırıkkale Yenimahalle’de 60 metrekarelik bir bakkal dükkânına gelen elektrik faturası 3.150 TL. Esnafımız isyan ediyor, “Bu faturayı ödeyememem; çoluğuma çocuğuma kim bakacak, dükkânımı kapatacağım.” diyor. BAĞ-KUR sigorta primi, yüksek faturalar derken esnafımız da vatandaşımız da evine ekmek götüremiyor. Vatandaşımız yüksek fatura ödememek için evinde battaniyeyle ısınmaya çalışıyor. Asgari ücrete, emekli maaşına yapılan sözde zamlar vatandaşın cebine girmeden erimiş durumda.

Vatandaşımız kendisini bu hâle getirenlere ilk seçimde hak ettikleri faturayı kesecek diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şeker…

16.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Sedef Kabaş’ın Cumhurbaşkanlığı makamına ilişkin sözlerine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, insanlıktan nasibini almamış Sedef Kabaş’ın Cumhurbaşkanlığı makamını aşağılık sözlerle hedef alması muhalefet değil, ahlaksızlıktır; lanetliyorum. Bu insanlık yoksununun sözlerinde “Hakaret yok.” diyen Cumhuriyet Halk Partililere ve İYİ Partililere diyorum ki: İnsanlığın yüz karası malum şahsın “Şuna inanıyorum ki Recep Tayyip Erdoğan”la devam eden, küstahça kullandığı hakaret cümlesinde “Recep Tayyip Erdoğan” yerine “Sayın Kemal Kılıçdaroğlu” veya “Meral Akşener”, “saray” yerine “genel merkez” deseydi ne düşünürdünüz? Millî iradeyi hazmedemeyip Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığıyla ömrünü tüketenler, bu hakaret ifadesinde sizin isminiz ve kurumunuzun adı olsaydı “Bu atasözü tam da beni ve kurumumu tarif ediyor.” mu diyecektiniz?

ATİLA SERTEL (İzmir) – Gelecek dönemi garantilemeye çalışıyorsun.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Yirmi yıllık iktidar, milletin değerlerine hakaret ederek değil, ancak millete hizmet ederek kazanılır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

17.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’ne ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sadece öğretmenlerimizi değil 84 milyonu ve ülkemizin geleceğini ilgilendiren Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin görüşmelerine bugün Genel Kurulda devam edilecek ancak böylesine önemli bir meslek kanunu teklifi, maalesef, gerçekten katılımcı bir müzakere sürecinden geçerek Genel Kurula gelmedi. Sadece muhalefet partilerinin değil eğitim sendikalarının, eğitim uzmanlarının tamamı teklifin bu hâliyle çok yetersiz olduğunu, öğretmenlerin sorunlarını çözmediği gibi yeni sorunlar yaratacağını ortaya koydu fakat dikkate alınmadı, talepler karşılanmadı. Mesleğe başlamada fırsat eşitliği güvenceye alınmadı, atanamayan öğretmen sorunu çözülmedi; ücretli, sözleşmeli, kadrolu ayrımı ortadan kaldırılmadı; sözleşmeli öğretmenlere mazeret tayini hakkı verilmedi, özel kurumlarda çalışan öğretmenler teklifte yer almadı.

Eğitim fakültelerinden mesleğe giriş süreçlerine, özlük haklarından niteliğin yükseltilmesine kadar tüm konuları bütünlüklü ve katılımcı olarak dikkate almak için teklifin geri çekilmesi çağrımızı bir kez daha yapıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Girgin…

18.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, elektriğe gelen zamlara ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Muğla'dan bir köy bakkalı diyor ki: “Elektriğe gelen zamlardan sonra küçük esnaf maalesef önce buzdolaplarının fişini çekti, şimdi de iş yerini kapatmayı düşünüyor. Mahallemdeki marketlerde dolapların yüzde 60’ı çalışmıyor, 6 bin lira fatura geliyor; yazın tüm dolaplar çalışınca ve sıcak da eklenince 20 bin lira geleceği kesin; bizlerin bunları kaldıracak gücü yok. Mesela, yazın benim köyümde çocuklar şu durumda dondurma yiyemeyecek çünkü küçük bir bakkal olarak dolabı çalıştırma şansım yok. Bakkalımda sağlıklı hizmet verebilmem için buzdolaplarının çalışması gerekiyor, vitrindeki malların görünmesi için ışıkların yanması gerekiyor ancak zamlardan sonra elektrik faturalarını asla ödeyemem, yazın çocuklarımıza soğuk meşrubat veremem. Bir ay gelin, bizimle dükkânda oturun, ondan sonra tekrar konuşalım; artık bittik, tükendik. Elektrik zamları geri alınsın, geçinemiyoruz.”

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur…

19.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Yayladağı Sınır Kapısı’nın açılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hatay'ın 14 Orta Doğu ülkesine açılan Cilvegözü ve Yayladağı Sınır Kapıları on bir yıldır kapalı. Cilvegözü Sınır Kapısı güvenlik nedeniyle kapalı, amenna. Peki, hiçbir güvenlik sıkıntısı olmayan, Suriye’ye direkt açılan Yayladağı Sınır Kapısı’nı neden açmıyorsunuz? Hem ihracatı engellediniz hem de bavul ticaretini. Hatay’ın esnafını borç batağına sürüklediniz, Hataylıların psikolojisini bozdunuz. Suriye krizinden önce Antakya’nın ünlü Uzun Çarşı’sının cirosu 750 bin dolardı şimdi ise 50 bin dolar. Esnaf kan ağlıyor, umurunuzda bile değil.

Buradan Dışişleri Bakanına sesleniyorum: Hatay’a yatırım yapmıyorsunuz bari Yayladağı Sınır Kapısı’nı açınız; insanlar ticaret yapsın, sadece Hatay’ın değil tüm bölgenin önü açılsın. Ama yıllardır biz söylüyoruz, biz duyuyoruz. Merak etmeyin, ilk seçimde biz söyleyeceğiz, siz “Vah vah, nerede hata yaptık?” diyeceksiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Antmen…

20.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, motorkuryeler ve kargo emekçilerinin ekonomik ve sendikal haklarına ilişkin açıklaması

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, pandemi sürecinde olduğu gibi bugün, çetin kış şartlarında PTT emekçileri, kargo çalışanları ve özellikle motorkuryeler canlarını ortaya koyarak emek veriyorlar, çalışıyorlar. Özellikle motorkuryeler ve kargo emekçileri, ekonomik ve sendikal haklarını almak ve insanca çalışma şartları için mücadele ediyorlar. Can güvenlikleri, insanca çalışma koşulları, ekonomik ve sendikal hakları için çalışan, çabalayan bu emekçilerin taleplerinin karşılanması gerekiyor. Motorkuryeler ve kargo emekçilerinin bu haklı taleplerini karşılayan şirketleri kutluyor; vatandaşlarımızı, bu taleplere sırt çeviren şirketleri boykot etmeye davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Göker…

21.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, sağlık emekçilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkanım, pandemi dönemi boyunca canla başla çalışan hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız “Maaşınıza zam yapacağız.” diye kandırılmış, sağlıkta şiddet yasasının bir türlü çıkmamasından cesaret alanlarca darbedilmiş, liyakatsiz amirlerce mobbinge maruz bırakılmıştır, dünyadaki meslektaşlarına oranla en düşük sosyal ve mali haklara layık görülmüştür.

Tüm bu olumsuz gidişatı sonlandırmak için sağlıkta caydırıcı şiddet yasasının bir an önce çıkartılması, 30 Haziran 2021 tarihli ceza yönetmeliğinin geri çekilmesi, sağlık emekçilerinin gider ödemeleri ve hak edişlerinin emekliliğe de yansıyacak makul bir şekilde yansıtılması sağlanmalıdır. Aksi takdirde yurt dışına doktor göçü devam edecek, mutsuz hekimler istifa edecek ve ne yazık ki sağlık sisteminde iş barışı bozulacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya…

22.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, sağlıkta şiddete ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Kim olursa olsun, kime yapılırsa yapılsın fiziki ya da sözlü şiddetin her türlüsüne karşıyız ve şiddete hayır diyoruz.

Son dönemde Türkiye’nin hemen hemen her yerinde sağlık emekçilerimize yapılan saldırılarda, sağlıkta şiddet olaylarında büyük artış var. Sağlık emekçilerimize yönelik “Sen kim oluyorsun lan!” “Seni mermi manyağı yaparım.” “Seni döve döve öldürürüm.” “Senin ağzını burnunu kırarım.” “Beni neden bekletiyorsunuz?” “Bana ne zaman bakacaksınız lan!” “Bunun hesabını size soracağım.” “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” gibi sözlü ve fiziki saldırılar devamlı yapılmaktadır. Bu sözlü ve fiziki saldırıları bir hâkime, bir savcıya, bir Emniyet mensubuna, bir subaya yapabilirler mi, soruyorum size. Oysa vatandaş, saygınlığını tükettiğiniz sağlık çalışanlarını istediği gibi tehdit edebilmekte, sözlü veya fiziki şiddet uygulayabilmektedir. Öncelikle bu saldırı eylemlerinde bulunanları kınıyor, Hükûmetin bu yönde gerekli yeni koruyucu düzenlemeleri yapmasını bekliyoruz yoksa bu gidişle sağlıkçı bulamayacağız.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arık…

23.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, sağlık emekçilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakın, genç bir meslektaşım ne diyor: “Geçinemiyorum, bir doktor olarak geçinemiyorum. Şu an şubat ayının başında olmamıza rağmen aralık ayına ait performans ödemelerimiz bile hesabımıza yatmadı. Daha bu sabah küçük kızımın bakıcısının sigortasını yatırdım, aylık 1.625 TL; geçen ay 1.086 TL’ydi, neredeyse yüzde 55 zam gelmiş. Aralık ayı başında gündeme gelip tüm partiler kabul etmesine rağmen geri çekilen hekim özlük hakları yasası ‘Tekrar görüşülecek.’ denildi ama hâlâ görüşülmedi. Ocak ayının ilk on dört gününe ait maaş farkımız bile yatmadı. Benim bir doktor olarak dayanacak gücüm kalmadı. Bugün ayın 1’i ve benim hesabımda 300 lira kaldı. Yalvarıyorum size Sayın Vekilim, lütfen artık bir şey yapın, sesimizi duyun.”

Lütfen artık sağlık çalışanlarının sesini duyun.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

24.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Genel Kurul için N95 maskesi tedarik edilmesini önerdiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Sayın Başkanım, pandemide çok yoğun vaka olan günlere geldik. Şu anda Genel Kurulumuzda 600 vekilimizden -tahmini bir rakam söylüyorum- günde 5 ila 10 vekilimiz her gün pozitif oluyor. Hâliyle, bu arada alınan önlemleri yetersiz buluyoruz. En azından şu maske, şu elimde gördüğünüz benim kullandığım N95 maskesi tedariki konusunda bir öneride bulunuyorum. Çünkü bu, gözlük takan arkadaşlar için de daha iyi, gözlüklerinde buğulanma yapmıyor ve yüze daha iyi oturuyor ve daha önleyici. Sadece bizim için değil bunu önermem çünkü biz her gün onlarca, yüzlerce vatandaşla karşı karşıya geliyoruz, burada hepimiz bir arada tek bir salondayız. Hem vatandaşlarımızı korumak -bu çalışmalarımız devam edecek, görevimiz devam ediyor- hem de birbirimizi korumak açısından, en azından bu dönemde olsun bu maskelerden dağıtın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Ordu Büyükşehir Belediye Başkanlığı bir hayvan barınağındaki üç beş görevliye bu maskeden aldı, 100 bin lira harcadı. Bu Meclisin de milletvekillerine alabileceğini düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

25.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’daki hastanelerin yetersizliğine ve doktor eksikliğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sizin vasıtanızla Sağlık Bakanlığına soruyorum: 2 milyon 500 bin nüfusu olan Şanlıurfa’da hastaneler yetersiz; ayrıca çocuk romatolojisi doktoru yok, diğer branşlarda doktorlar yetersiz. Şanlıurfalılar hastalarını Gaziantep’e veya Adana’ya götürüyorlar. Şanlıurfalılar doktor eksikliğinin giderilmesini bekliyor. Şanlıurfalıların sağlığa erişim hakkı bu sebeple ihlal ediliyor. Şanlıurfalıların bu mağduriyetinin giderilmesini Sağlık Bakanlığından bekliyorum.

Teşekkür ederim, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Şimdi Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Elitaş, buyurun lütfen.

26.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, tüm İslam âleminin üç aylarını ve Regaip Kandili’ni tebrik ettiğine ve Genel Kurul gündemine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Bugün 2 Şubat 2022 miladi yıl, hicri yıl olarak da 1 Recep 1443, üç ayların başlangıcı. Tüm İslam âleminin üç aylarını tebrik ediyorum; inşallah, huzur ve sükûn içerisinde bu mübarek günleri atlatırız diye ümit ediyorum. Yarın da Regaip Kandili; yine, tüm İslam âleminin Regaip Kandili’ni tebrik ediyorum.

Bu hafta, dün sizin kürsüden okuduğunuz Aden Körfezi ve Somali’yle ilgili Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin görüşmelerini yaptıktan sonra, millî eğitim temel yasası diye ifade ettiğimiz 13 maddelik bir kanun teklifinin görüşmelerini yapacağız. Perşembe günü yine aynı şekilde o kanun teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz. Yine aynı gün, Azerbaycan’ın Şuşa kentiyle ilgili yapılan bir uluslararası sözleşme Perşembe günü Komisyonumuz tarafından kabul edildiği takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin takdirlerine sunulacak. Azerbaycan’a yapılan haksızlıklara karşı Türkiye Büyük Millet Meclisi yekvücut olarak kardeş Azerbaycan’ın yanında durmayı her zaman bir borç olarak bilmiştir. Bu süreçte de dün Meclis Başkanlığımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının Komisyona havale ettiği uluslararası sözleşmeyi siyasi parti gruplarımız yarın görüşerek, inşallah, gündeme alma konusunda katkı sağlayacaklarını ifade ettiler. Ben katkı sağlayan değerli gruplarımıza, milletvekillerimize teşekkür ediyorum.

Haftanın hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Usta…

27.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, coronavirüs testi pozitif çıkan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a acil şifalar temenni ettiğine, tüm İslam âleminin üç aylarını ve Regaip Kandili’ni tebrik ettiğine, bankacılık sektörünün 2021 yılı net kârlarına, akaryakıt zamlarına, fiyat artışlarının önemli kısmının vergiden kaynaklandığına, engelli atamalarına, öğretmenlerin ek ders ücretlerindeki gecikmeye, huzurevi çalışanlarının ödenmeyen fazla çalışma ücretlerinin bir an evvel karşılanması gerektiğine ve Basın İlan Kurumunun açıklamakta geciktiği resmî ilan fiyatları sebebiyle yerel ve ulusal gazetelerin yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sabah saatlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın coronavirüs testinin pozitif çıktığını öğrendik; Sayın Cumhurbaşkanına geçmiş olsun diliyor, acil şifalar temenni ediyorum.

Sayın Başkan, biliyorsunuz bugün üç ayların başlangıcı. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluş olan üç ayların hem milletimize hem de bütün İslam âlemine hayırlı olmasını temenni ediyorum, aynı zamanda yarınki Regaip Kandili’ni de tebrik ediyorum.

Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; bankacılık sektörünün 2021 yılı net kârları açıklandı. Buraya baktığımızda sektörün toplam kârının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 57,4 oranında artarak 92,1 milyar TL olduğunu biliyoruz. Kamu bankalarında artış çok sınırlı, özel bankalardaki artış ise çok, fevkalade yüksek. Geçen yıla göre kârlılıktaki artış yüzde 90,5 ve 70,6 milyar TL bir kârlılık oluşmuş. Sektörün toplam aktif büyüklüğü 9,2 trilyon lira, kredilerdeki büyüme yüzde 37 ve 4,9 trilyon lira.

Bunu niye söylüyorum? Şimdi “Ekonomide büyüme var.” deniliyor, hangi sektörün büyüdüğünü görüyoruz; bankacılık sektörü büyüyor. Bu ekonomide geliri yüzde 90,5 artan başka bir alan, başka bir kesim var mı, bunu takdirlerinize bırakıyorum. Bir yandan Sayın Cumhurbaşkanı ve değerli bakanları “faiz lobisi” diyecekler, “nas” diyecekler; bir yandan da bankacılık sektörünün bu kadar fahiş kârlar elde etmesinin önünü açacak uygulamalar yapacaklar; bu çelişkiyi de vatandaşlarımızın takdirine bırakıyorum.

Tabii, zamlar durmak bilmiyor. Yine en son benzinin litresine 39 kuruş, motorine ise 32 kuruş zam geldi. Şu anda benzin ve mazot fiyatları neredeyse 15 liraya geldi, dayandı. Son bir ayda -artık yıllık söylemenin bir anlamı yok, yıllıklar fevkalade yüksek- akaryakıta yüzde 44 zam gelmiş arkadaşlar, yüzde 44 zam gelmiş. Dolar 18 lira 50 kuruş iken 72 litrelik bir depo 650 liraya doluyordu; şimdi dolar düştü diyoruz, dolar 13,40’a düşmüş fakat aynı depo 1.050 liraya doluyor, buradaki çelişkiyi de görmek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Dolar düştüğünde vatandaş şunu soruyor net olarak: “Arkadaş, madem dolar düştü, niye fiyatlar düşmüyor? Madem dolar düştü, niye devlet bunun tedbirini almıyor?” Çünkü buradaki artışların önemli kısmı da biliyorsunuz vergiden kaynaklanıyor, bunu görmek lazım, dolar düşüşünü devlet kesesine atıyor.

Şimdi, geçtiğimiz günlerde Sayın Erdoğan engeli atamalarına ilişkin bir rakam verdi, 2.927 kişinin engelli olarak atanacağını söyledi; biz biliyoruz ki kamuda boş engelli kadrosu 4 binin üzerinde, dolayısıyla bu çok yetersizdir, tabii yine hayırlı olmasını temenni ediyoruz. Aynı zamanda atama bekleyen engelli sayısı da 127 binin üzerindedir. Yani bu kadar çok atama bekleyen varken ve bu kadar çok boş kadro varken sadece 2.927 engelli memur alımının gerçekleştirilecek olması da son derece yetersizdir.

Değerli arkadaşlar, öğretmenlerimizden grubumuza çok ciddi şikâyetler geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Başkanım.

Yani çok enteresan, takdirlerinize sunacağım: Ocak ayında ek ders ücretlerinin ödenmesine ilişkin bilgi girişi sisteme yapılamamış. Yani şimdi, bakın, bir ay ek ders ücretlerinin gecikmesinin, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı yetiştiren öğretmenlerimiz açısından ne kadar önemli olduğunu takdirinize sunmak için söylüyorum. Ek ders ücretleri gecikiyor ve öğretmenlerimiz artık hayatlarını devam ettirmekte zorlandıkları için bu şikâyetlerini dile getiriyorlar. Burada, tabii, enteresan bir şey var yani ağustosta 6’ncı Dönem Toplu Sözleşme yapılmış, yeni bir unsur eklenmiş sisteme; oradaki ekleme sisteme girilmediği için böyle bir gecikmenin olması da çok enteresan. Ağustosta yapılan bir işin tedbiri niye ocak, şubat ayına kadar alınmaz, bunu anlamak mümkün değil. Bir an evvel bu aksaklığın giderilmesi gerekiyor elbette.

Pandemi nedeniyle, huzurevlerindeki çalışanlarımız on üç ay boyunca on beş gün huzurevinde kaldılar, on beş gün evlerine gittiler; bu şekilde çalıştılar, dolayısıyla ciddi bir fazla çalışma ücreti doğdu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ERHAN USTA (Samsun) – Aile Bakanlığı bu fazla çalışma ücretlerinin ödenmesi konusunda defalarca yazı yazmasına rağmen birçok ilde bunların ödenmediğini, on üç aydır bunların, bu fazla çalışma ücretlerinin çalışanlara ödenmediğini biliyoruz. Enteresan olan, bazı illerde de ödenmiş olması yani niye böyle bir keyfîlik var? Buradan Aile Bakanlığına çağrı yapıyorum: Bunlar mutlaka denetlensin ve insanların, on üç ay boyunca evine gitmemiş, fazla çalışmış insanların emeklerinin bir an evvel karşılanması lazım, bu gecikmeye daha fazla fırsat verilmemesi gerekiyor.

Sayın Başkan, tabii, parlamenter sistem bırakıldı, başkanlık sistemine geçildi “Her şey hızlı gidecek.” derken işte, az önce öğretmenlerin ek ücretlerini söyledik, şimdi yeni bir başka aksaklık şu: Basın İlan Kurumunun ulusal ve yerel gazetelerde her yıl yayımlanan resmî ilanlar için bir fiyat açıklaması gerekiyor, bu fiyat hâlâ açıklanmadı. Yani yıllardan beri her yıl aralık ayında açıklanan bu fiyatlar şubat ayına gelmemize rağmen niye açıklanmadı? Dolayısıyla burada özellikle yerel gazeteler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son kez mikrofonu açıyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Başkanım, bitireceğim.

Bu ilanlar özellikle yerel gazeteler açısından son derece önemli onların hayatını sürdürebilmesi açısından fakat buna rağmen,, hâlâ bu belirleme yapılmamış. “Niye yapılmadı?” diye araştırdığımızda, efendim, Genel Kurul toplanamamış. E, Genel Kurul niye toplanamamış? Hükûmetin temsilci olarak 12 isim bildirmesi gerekiyor. Hükûmet, karar veremedi herhâlde ki bu rejimde, efendim bu hızlı adım atılan rejimde bu 12 ismi bildirmediği için Genel Kurul toplanamıyor, Genel Kurul toplanamadığı için yeni fiyatlar belirlenemiyor ve başta yerel gazeteler olmak üzere bütün yerel ve ulusal gazeteler bu anlamda mağdur oluyor. Bunun hemen düzeltilmesi gerekir. Buradaki beklenti de sütun santim fiyatının 50 binin altında olan gazeteler için 35 lira olması, 50 binin üzerinde olan gazetelerde de buna paralel bir düzenleme yapılması şeklinde. Burada da yine tarife belirlendiği andan itibaren de ekseriyetle yapılan şey “Takip eden aydan itibaren.” deniliyor. Burada artık bunun yapılmamasının, bu fiyatların bir an evvel açıklanmasının ve hemen takip eden günden itibaren bu fiyatların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – …geçerli olmasının önem taşıdığını ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akçay, buyurun.

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, mübarek üç ayları ve Regaip Kandili’ni tebrik ettiğine, Yunanistan’ın göçmenlere yönelik sistematik zulüm ve işkencelerine, Kıbrıs’ta konuşlanan Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılmasına ve Birleşmiş Milletlerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni bir an önce tanıması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, on bir ayın sultanı ramazan ayının müjdecisi olan üç aylara ulaşmanın idrakini yaşıyoruz. Mübarek üç ayların ülkemize, bütün insanlığa ve Türk İslam dünyasına esenlikler ve faziletler getirmesini diliyor ve yarın idrak edeceğimiz Regaip Kandili’ni de tebrik ediyoruz.

Sayın Başkan, Yunanistan’ın göçmenlere yönelik sistematik zulüm ve işkenceleri devam etmektedir. 31 Ocak 2022’de 3 göçmen, Yunan sahil güvenlik ekipleri tarafından denize atılarak ölüme terk edilmiştir. Sahil Güvenlik Komutanlığımızın arama kurtarma çalışmaları sonucunda İzmir Çeşme ilçesi Karaada açıklarında 2 göçmen kurtarılmış, 1 kişinin hayatını kaybettiği öğrenilmiştir. 2 Şubat 2022’de Yunanistan sınır birlikleri tarafından ayakkabıları çıkarılmış, elbiseleri soyulmuş bir şekilde sınırdan çevrilen 22 göçmenden 12’si donarak hayatını kaybetmiştir. Donma riski bulunan diğer göçmenler jandarma, sınır birlikleri, polis ve AFAD ekipleri tarafından koruma altına alınmıştır. Yunanistan, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi'ni ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3’üncü maddesi kapsamında oluşturulan geri gönderme yasağını açıkça ihlal etmektedir. Birleşmiş Milletlerin Mülteciler Yüksek Komiserliği ve ilgili diğer organlar Avrupa'nın göbeğinde yaşanan insanlık dramına kayıtsız kalmamalıdır. Yunanistan, mülteci ve göçmenlere yönelik insanlık ve hukuk dışı eylemleri nedeniyle yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Kıbrıs'ta konuşlanan Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün görev süresini 27 Ocak 2022 tarihinde aldığı 2618 sayılı Karar’la altı ay daha uzattığını duyurmuştur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi karar alma sürecinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin rızasına başvurmayarak kendi ilke ve kurallarını çiğnemiştir. Birleşmiş Milletler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Barış Gücü Misyonunun görev süresiyle ilgili her türlü girişimini görmezden gelmiş, Kıbrıs meselesinin çözümündeki ikiyüzlülüğünü bir kez daha ortaya koymuştur. Birleşmiş Milletler, Kıbrıs meselesinde Rum yönetiminin hukuka aykırı tezlerinin sözcülüğünü yapmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Birleşmiş Milletlerin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz'de gerginliği artıran ve Kıbrıs Türklerinin haklarını yok sayan tek taraflı adımlarını görmezden gelmesi bir çifte standarttır. Birleşmiş Milletler, 1983 tarihli ve 541 sayılı Kararı’ndan vazgeçerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni bir an önce tanımalıdır. Gerçeklere dayanan, adil, iki toplumlu, iki devletli bir yapı tesis edilmeden, kalıcı bir çözüm olmadan Türk varlığına ve Kıbrıs davamıza halel getirecek girişimler bizim için yok hükmündedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Oluç, buyurun.

29.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 2022 yılı Ocak ayı ihracat rakamlarına, Çin modelinin çöktüğüne, hakları için direnen işçi ve emekçilerle dayanışma içinde olduklarına, İstanbul Ticaret Odasının açıkladığı enflasyon rakamlarına, ağır hasta tutuklu Turgay Deniz’in vefatına ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın vekiller; 2022 yılı Ocak ayı ihracat rakamları açıklandı Ticaret Bakanı Sayın Mehmet Muş tarafından ve Sayın Muş dedi ki: “Ocak ayı ihracatında yıllık bazda tüm zamanların en yüksek rakamına ulaştık.” Şimdi baktık “Bu en yüksek rakama nasıl ulaşılmış?” diye. Açıklanmayan kısımlarına dair de biraz bir şeyler söylememiz gerekiyor. Çünkü ocak ayı ihracatı aralık ayına göre 5 milyar dolar gerilemiş. Yani aralık ile ocak arasındaki gerileme miktarı 5 milyar dolar, ihracat düşmüş. İthalat ocak ayında 28 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Dış ticaret açığı 10,4 milyar dolar olarak kayıtlara geçmiş. Dış ticaret açığı artmaya devam ediyor. 2021 yılının 11’inci ayında 5,4 milyar dolar açık varmış, 12’nci ayda 6,8 milyar dolar açık varmış, 2022’nin 1’inci ayında, Ocak ayında 10,4 milyar dolar açık olmuş. Yani dış ticaret açığı da büyüyor yeniden, onu da görüyoruz. Üstelik ihracatın ithalatı karşılama oranı aralık ayında yüzde 77’yken bu oran ocak ayında 62,8 olmuş yani ihracat ithalatı karşılayamıyor. Şimdi, 3 Aralık 2021’de Cumhurbaşkanı bir açıklama yapmıştı “Yeni ekonomik modele geçtik.” diye. Aradan üç ay geçti, 2 Şubata geldik; ihracatta 5 milyar dolar düşüş, 10,5 milyar dolar dış ticaret açığı... E, hani bu yüksek ihracat, düşük ithalat, cari fazla hedefi, yüksek kur, Çin modeli; ne oldu bu model? Çöktü. İktidar bu modelin çöktüğünü açıklamıyor ama rakamlar gerçekleri ortaya koyuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bunu bir kez daha vurgulamış olalım ve Sayın Ticaret Bakanı Mehmet Muş’a da selamlarımızı gönderelim buradan.

Şimdi, ekonominin durumunu her gün konuşuyoruz, konuşmaya devam edeceğiz. Dört bir yanda, ülkenin dört bir yanında işçi ve emekçiler direniyorlar. Kargo çalışanlarından kurye emekçilerine, metal işçilerinden madencilere, otomotiv çalışanlarına kadar çok ciddi bir direniş var. İktidarın ekonomi politikalarına karşı direniyorlar, çalışma koşullarının düzeltilmesi için mücadele ediyorlar, maaş, prim ve diğer hakları için direnmeye devam ediyorlar. Öncelikle, onların hepsine selam gönderelim. Aras Kargo çalışanlarına, emekçilerine, HepsiJet, Sürat Kargo, Scotty, Yurtiçi Kargo, Farplas, Yemeksepeti, bütün işçi ve emekçilere gerçekten selamlarımızı gönderelim çünkü çok önemli bir şey yapıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Bugün Türkiye’deki çalışma koşullarının ve yaşam koşullarının işçi ve emekçiler açısından düzeltilmesi için mücadele ediyorlar. Bakın, soruyoruz, bu işçi ve emekçilerin çalıştığı şirketlerin yöneticilerine, patronlarına. Ya, daha yeni TÜRK-İŞ ocak ayı verilerini açıkladı “4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 4.249 Türk lirası.” dedi. Siz neyi esirgiyorsunuz işçi ve emekçilerden? 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırını 13.843 lira olarak açıkladı. Siz neyi vermemek için işçi ve emekçilerinin karşısına çıkıyorsunuz da bu adımları atıyorsunuz? Milyonlarca insan asgari ücretle çalışıyor, milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşamını sürdürmeye çalışıyor, hâlâ işçi ve emekçilerin bu talepleri karşısında direnen patronlar, firmalar, şirket sahipleri var; kabul edilebilir gibi bir durum değil. Bir kez daha onlarla dayanışmamızı dile getiriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bakın, İstanbul Ticaret Odası İstanbul için enflasyon oranlarını dün açıkladı ve yarın da TÜİK açıklayacak; hani şu altı yılda 6 Başkan değiştiren, son bir yılda 3 Başkan değiştiren; mevsimlik işçi gibi Başkan değiştiren TÜİK’ten söz ediyoruz. Yarın da TÜİK açıklayacak göreceğiz; bakalım son Başkan neden değiştirilmiş yarınki rakamlarla ortaya çıkacak. Ama İTO’nun, İstanbul Ticaret Odasının açıkladığı rakamlar aslında her zaman TÜİK’in açıkladığı rakamlarla paralel giden rakamlardır. İTO diyor ki: “Aralık 2021 için enflasyon yüzde 34, yıllık enflasyon yüzde 51.” İstanbul Ticaret Odası bunu söylüyor. Şimdi, bunun yarınki versiyonunu göreceğiz bakalım ama insanlar bu koşullarda emeklerini satıyorlar ve emeklerinin karşılığını almak için mücadele ediyorlar; bunu bir kez daha vurgulamış olalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN – Son kez açıyorum Sayın Oluç, buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Son olarak şunu ifade etmek istiyorum; burada hep konuşuyoruz, konuşmaya devam edeceğiz, ne yazık ki konuşmaya devam edeceğiz: Şimdi, bu iktidarın cezaevlerinde uyguladığı zulüm nedeniyle cezaevlerinden cenazeler çıkmaya devam ediyor. Bakın, son olarak ağır hasta tutuklu Turgay Deniz yaşamını yitirdi. Turgay Deniz, tüberküloz hastalığından dolayı on iki yıldır tüple yaşıyordu ve tahliye edilmedi. Sonunda, hasta tutuklu Turgay Deniz fenalaştı, hastaneye kaldırıldı ve yaşamını yitirdi. Kendisine rahmet diliyoruz; ailesine, sevenlerine, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Her gün cezaevlerindeki insanlık dışı durumlar nedeniyle bir insan hayatını kaybetmeye başladı. Ve “Bu iktidarın kötülüğünün sınırı nedir, sizin kötülüğünüzün sonu nedir?” diye soruyoruz bir kez daha. Hasta tutsakların cezaevinden çıkmaları için ölmeleri mi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Son cümlem efendim.

BAŞKAN – Son cümleniz, buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tekrar soruyoruz: Kötülüğünüzün sınırı nedir? Hasta tutsakların cezaevinden çıkması için ölmeleri mi gerekiyor? İnsani değerlerinizi bu kadar yitirdiniz mi siz? Bunu iktidara soruyoruz ve bu uygulamalara son verilmesini bir kez daha talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

30.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Yunanistan’ın İpsala sınırında donarak hayatını kaybeden göçmenlere, üç aylar ve Regaip Gecesi’nin İslam âlemine hayırlı olmasını dilediğine, elektrik ve doğal gaz fiyatlarındaki fahiş rakamların vatandaşın ödeyebileceği noktaya çekilmesi gerektiğine ve Bakırköylü Sanatçılar Derneğinin tahliyesine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün bir haber aldık; İpsala sınırımızda, Yunanistan tarafından bizim sınırlarımıza iteklenen 22 göçmenden 12’sinin donarak hayatını kaybettiğini üzülerek öğrendik. Tabii Yunanistan’ın bu tutumu asla kabul, tasvip edilemez. Umarım ve dilerim ki bizim tarafta da bu konuda bir kamu ihlali olmamıştır; bir insan hakları ihlali, duyarsızlığı olmamıştır diye temenni etmek istiyorum. Bu sorunlarla ilgili devletimizin daha duyarlı, daha yüksek refleksli olabilmesi lazım diye düşünüyoruz.

Evet, mevkidaşlarım da değindi, mübarek üç aylar başladı; hayırlara vesile olsun, İslam âlemine hayırlı olsun inşallah. Yarın da Regaip Gecesi, Allah yapılan ibadetleri, duaları kabul etsin. Ama Sayın Başkan, şimdi, millet bayat ekmek kuyruğunda; soğuk var, millet üşüyor, kombilerini açamıyor, elektrik şalterlerini açamıyor; nasıl olacak, bu üç aylar nasıl geçecek, bunu da çok merak ediyorum. Elbet geçer de yani bu mübarek aylarda milletin biraz daha beli doğrulmuş, daha az üşüyen, daha az kıtlık, yokluk, yoksulluk çeken bir hâl içinde olmasını isteriz.

Ben buradan yürütmeye bir çağrı yapıyorum: Şimdi, bizi dinlemediniz elektrikte kademeli tarifeyle ilgili, sonra bizim söylediğimize geldiniz. 134 kilovat dediniz ortalama 4 kişilik bir ailenin elektrik giderine, bunun -biz 230 dedik- beyefendi dün 210 olduğuna karar verdi geç de olsa. Şimdi, madem üç aylara da girdik, bir hayredelim, Hükûmet bir hayretsin; 210 kilovatsaate kadar olan elektrik tarifesinde fiyat indirimine gidelim Sayın Başkan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Buna bu milletin ihtiyacı var, millet faturalarını ödeyemiyor, faturalar el yakıyor; millet dükkânın ortasında, mangal kömürü yakarak mangalla dükkân ısıtıyor. Türkiye bu hâlde, Meclisin milletin içinde bulunduğu bu hâli sadece seyretmesi Meclisin varlık sebebiyle ters düşer. Ben, buradaki bütün siyasi parti gruplarına sesleniyorum: Hep birlikte Hükûmete buradan yapacağımız bir çağrıyla elektrik ve doğal gaz fiyatlarındaki bu fahiş rakamların vatandaşın ödeyebileceği noktaya çekilmesi konusunda bir çaba ve gayrete ihtiyaç var.

Değerli Başkan, Bakırköy’de Bakırköylü Sanatçılar Derneği var “Kültür ve Sanat Konağı” diye bilinen bir yerde. Bu dernek, 1993’te kurulmuş, daha önce de halkevi olarak faaliyetlerini çok uzun yıllar sürdürmüş. Bu dernekten “Kel Mahmut” diye bildiğimiz Münir Özkul, Tarık Akan, Halit Akçatepe, Rutkay Aziz, Göksel Arsoy, Belgin Doruk gibi daha sayısız nice sanatçılar yetişmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Daha sonra 93’te Tarık Akan, Cem Karaca, Ayşen Gruda, Cihat Tamer gibi, Üstün Asutay gibi sanatçılar böyle bir derneği kurmuşlar. Şimdi, devlet diyor ki “Buradan çıkın.” Niye? Türkiye’ye bunca değerli sanatçıyı yetiştirmiş, kurumsallaşmış, Bakırköy Kültür ve Sanat Konağı’ndaki Bakırköylü Sanatçılar Derneğini niye tahliye ediyorsunuz? Sanata, sanatçıya bu kadar mı duyarsızsınız? Yani Münir Özkul’un kemikleri sızlar ya, Tarık Akan’ın kemikleri sızlar, Cem Karaca’nın kemikleri sızlar.

Değerli Başkan, bu konuda da iktidar grubunu hassasiyete davet ediyorum. Kültür Bakanlığımız bir kütüphane yapacak ise başka bir yer bulabilir ya da bu dernek için başka bir yer tahsis edilebilir ama 84 milyona dokunan bunca sanatçıyı yetiştirmiş böyle bir derneği bu kış gününde kapı dışarı etmek devletin ve yürütmenin sanata olan yaklaşımının, sanata olan ilgisizliğinin, sanatçılara olan antipatisinin açık bir göstergesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu tutumu, bu durumu tasvip etmiyoruz. Bu yanlıştan dönülmesi için Kültür Bakanlığına ve İstanbul Valiliğine açık çağrıda bulunuyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak sanatın ve sanatçıların yanında olmaya devam edeceğimizi beyan ve taahhüt ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin görüşmelerine başlıyoruz.

Tezkereyi okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2022 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1858)

31 Ocak 2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği, bilahare 956, 984, 1008, 1031, 1054, 1082, 1107, 1136, 1179, 1207, 1241 ve 1276 sayılı kararları ile birer yıl süreyle uzattığı izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları konuşlandırılmak suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafaza edilmesi, uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle müşterek mücadele harekâtlarına aktif katılımda bulunulması, anılan bölgelere yapılan insani yardım faaliyetlerine destek verilmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının harekât etkinliğinin ve bölgeye ilişkin tecrübesinin artırılması sağlanmış, bu alanda ilgili ülkelerle iş birliğinin sürdürülmesine yönelik millî politikanın desteklenmesi ve Birleşmiş Milletler sistemi içinde, bölgesel ve küresel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.

Anılan bölgelerde meydana gelmeye devam eden deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 3/12/2021 tarihli ve 2608 sayılı Karar’la 3/3/2022 tarihine kadar uzatılmıştır. Ayrıca, mezkûr kararda Somali makamlarının talebi olması hâlinde bahse konu sürenin uzatılmasının uygun görülebileceği yönündeki niyet beyan edilmiştir.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile verilen ve son olarak 26/1/2021 tarihli ve 1276 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 10/2/2021 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan iznin süresinin, anılan kararlarda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2022 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için izin verilmesi hususunda gereğini Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.

Recep Tayyip Erdoğan

Cumhurbaşkanı

 

BAŞKAN – Şimdi Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri, gruplar için yirmi dakika ve şahıslar için onar dakikadır.

Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ Parti Grubu adına Sayın Aydın Adnan Sezgin, Aydın Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Bursa Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç, Adana Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz, İstanbul Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Yıldız, Denizli Milletvekili. Şahsı adına ilk söz Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can’ın, ikinci söz Eskişehir Milletvekili Sayın Utku Çakırözer’in.

İlk söz İYİ Parti Grubu adına Sayın Aydın Adnan Sezgin’in. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Sezgin, süreniz yirmi dakika.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi ve civarında görevlendirilmesine ilişkin tezkerenin süresinin uzatılması üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Aden Körfezi, dünya deniz ticareti açısından büyük öneme sahiptir; bu, hepimizin malumudur. Yılda 400 civarında bandıralı ya da Türkiye bağlantılı ticaret gemisi bu bölgeden, bu noktadan geçiş yapmaktadır. Aden Körfezi’ndeki koşullar, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde karşılaşılan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri bölgesel ve küresel ticaret üzerinde önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Deniz haydutları, ileri teknolojileri ve vahşi yöntemleri kullanarak uluslararası güvenliği ve seyrüsefer serbestisini riske atan haydutluk ve silahlı soygun faaliyetini gerçekleştirmektedirler. Gemilere saldırı ve ele geçirme eylemleri çoğunlukla değerli olan yüklerin alınmasıyla ve fidye talepleriyle sonuçlanmaktadır. Ayrıca, gemi mürettebatının hayati riskleri de söz konusudur. Deniz haydutluğunun küresel ekonomiye yıllık maliyetinin 15-20 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de 2008 yılında kabul ettiği kararla, bu denizlerde ve Somali kara sularında deniz haydutluğuna karşı meşru deniz kuvvetleri unsurlarının gerek millî gerekse ittifaklar olarak harekât icra etmesine izin vermiştir. Silahlı Kuvvetlerimiz de 2009 yılından bu yana bölgede Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde ifa edilen deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine iştirak etmektedir. Meşruiyetini Güvenlik Konseyi kararlarından alan bu tür faaliyetlere katkıda bulunmak Türkiye'ye yakışan bir görevdir. Bu tutum, cumhuriyetimizin geleneksel dış politikasıyla da uyumlu bir tutumdur. Bu çerçevede İYİ Parti olarak tezkereyi destekleyeceğiz.

Değerli arkadaşlar, “Aden Körfezi” denilince akla Yemen ve maalesef, burada yaşanan insani kriz gelmektedir. Birleşmiş Milletlere göre, Yemen’deki savaşın başladığı 2015 yılından bu yana 10 binden fazla çocuk hayatını kaybetmiştir bu bölgede. Çatışan tarafların çocukları silahaltına aldığı bilinmektedir. Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan raporlarda, Husilerle savaşan Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun düzenlediği hava saldırılarının da çok sayıda sivilin ölümüne yol açtığı vurgulanmıştır. Ülkede dünyanın en büyük insani krizlerinden biri yaşanmaktadır. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran arasındaki bölgesel güç mücadelesine sahne olan bu alanda sivilleri yok sayan bir yaklaşım izlenmektedir. Hastalık ve salgınlar kontrolden çıkmıştır; kıtlık, açlık, sefalet hüküm sürmektedir. Ülkenin üçte 2’sinden fazlasının yaşamak için uluslararası yardıma muhtaç olduğu keza bilinmektedir.

Yemen’deki katliam kontrolsüz bir şekilde sürüyor. Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun düzenlediği hava saldırısında en az 100 kişi hayatını kaybetmiştir. İran destekli Husiler ise son zamanlarda Körfez ülkelerine yönelik eylemlerini artırmış, balistik füzelere ek olarak silahlı insansız hava araçlarını da kullanmaya başlamıştır. Şüphesiz ki İran, bölgedeki gerilimi artırma yönünde bir politika izlemektedir. Körfez ülkeleriyle arasındaki etnik ve askerî rekabet için Yemen’i bir oyun sahası olarak kullanmaktadır. Husilere sağladığı askerî ve istihbarat desteği sayesinde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne karşı saldırıların gerçekleşmesinde belirleyici katkı sağlamaktadır ancak ülkedeki krizin bugünkü boyutlara ulaşmasında Körfez ülkelerinin de büyük payı vardır. ABD, bölgedeki tansiyonun düşürülmesi için Suudi Arabistan üzerinde daha kuvvetli bir baskı icra edebilmelidir.

Önceki Aden Körfezi tezkeresi görüşmelerinde de belirtmiştim, AK PARTİ iktidarı Yemen krizi başladığında yanlış bir yaklaşım izlemiştir. Sayın Cumhurbaşkanı, 2015 yılında bir gece yarısı Suudi Arabistan öncülüğünde gerçekleştirilen bombardımanın ardından, müdahaleyi desteklediğini belirtmiştir. Hatta “Durumun gidişatına bağlı olarak lojistik destek vermeyi düşünebiliriz.” şeklinde bir açıklamayla Suudileri cesaretlendirmiş, Yemen’i savaş alanına çevirenlere destek vermiştir. Bugün Yemen’in içinde bulunduğu durum, bölgesel ve küresel aktörlerin bu ve benzeri tutumlarının da bir sonucudur. O dönem, iktidarın Suudi Arabistan muhibbi olduğu dönemdi.

İktidarın Suudi Arabistan’la ilişkileri Yemen savaşının başladığı dönemden bugüne oldukça çalkantılı bir seyir izlemiştir. İktidar, Suudilerle tutarsız ve öngörülebilirlikten hayli uzak bir ilişki çerçevesi tercih etmiştir. Uluslararası ilişkilerde ulusal çıkar rotasını bir defa kaybeden ülkeler oradan buraya savrulurlar. Ülkeler bazında baktığımızda, iktidarın Suudi Arabistan’la olan ilişkilerinde de tutarsızlıklar silsilesi yaşanmıştır. Önceleri pek mahfuz, pek özel ilişkiler, Kaşıkçı cinayeti evvelinde yükselen husumet, bu en vahşi cinayetle birlikte artan gerginlik, bu gerginliğin vasıtalı çatışmalara varacak bir düşmanlığa taşınması, ticari ambargolar ve çok kısa süre önce onarılmaya çalışılan ilişkiler; iktidar bu dönemlerin hangisinde hata yapmıştır? Şimdi doğru olanı yapıyorsak Suudilerle düşmanlığa varan ilişkilerimiz mi hataydı? O hata değilse şimdi yapılan mı yanlıştır? İktidar bu soruları hiçbir zaman cevaplamayacaktır, bu savrulmaları tahrik eden zihniyetin ülkeye verdiği ekonomik ve siyasi zararı da izah edemeyecektir. Bu iktidar, ağır maliyetler yaratan ama hesap vermeyen bir iktidardır.

Birleşik Arap Emirlikleri’yle ilişkilerimizde de keza Suudi Arabistan’la ilişkilerimize benzer bir şema yaşanmıştır ve belki daha çarpıcı bir şema. Sayın Cumhurbaşkanının şubat ayında, Birleşik Arap Emirlikleri’ne bir ziyaret gerçekleştireceği ilan edilmiş bulunmaktadır. Biz elbette, İhvan’ın, birtakım hayallerin, hezeyanların tesirinin azaldığı ve yıkılmış ilişkilerin onarılmaya başlandığı bu süreçten sadece memnuniyet duyarız; yeter ki yeni hatalar yapılmasın, millî güvenliğimiz ve ulusal onurumuz risk ve tehdit altına sokulmasın.

Değerli arkadaşlar, bölgemizde vahim gelişmeler yaşanıyor. Özellikle Ukrayna’da yaşanan gelişmeler bölgesel ve küresel istikrar bakımından son derece önemlidir, hepimiz izliyoruz. Ukrayna krizinin topyekûn bir savaşa dönüşme ihtimali hâlen galip ihtimal değildir, bu ihtimali tamamen bertaraf etme imkânları mevcuttur. Sayın Cumhurbaşkanı Ukrayna sorunu için geçtiğimiz kasım ayında yaptığı ara buluculuk teklifini de geçtiğimiz günlerde tekrar gündeme getirmiştir. Ukrayna’da ara buluculuk niyetini aleni bir şekilde açıklamadan önce Dışişleri Bakanlığına danışmış mıdır? Bu soruyu Dışişleri Bakanlığına 2 defa sordum, aydınlatıcı cevap alamadım. Altyapısı hazırlanmadan ve ilgili taraflarla görüşmeden yapılan bu gibi çıkışlar devletlerin itibarını aşındırma riski taşımaktadır. Sayın Erdoğan’ın kasım ayındaki ara buluculuk teklifine Kremlin sözcüsü, Türkiye’nin Ukrayna’nın doğusundaki sorunun çözümüne yardımcı olacağına inanmadığı yanıtını vermişti. Geçtiğimiz haftalardaki ara buluculuk teklifiyse yine daha nazik bir şekilde reddedilmiştir.

Türkiye, Minsk Anlaşmalarını uygulama konusunda Ukrayna’yı ikna etmeye davet edilmiştir. Rus sözcü “Türk ortaklarımız Ukraynalılara etki edip onları önceden yapılmış anlaşmalarla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmeye teşvik edebilirlerse, bunu sadece memnuniyetle karşılarız.” ifadelerini kullanmıştır. Türkiye’nin bu teklifi Cumhurbaşkanı düzeyinde seslendirmiş olması amatörlüktür, gerçekleşme olasılığı da hayli düşüktür. Daha önceki ara buluculuk teklifi sonrasında da dile getirdiğim gibi, bu tür teklifler ancak stajyer devlet adamları tarafından yapılabilecek nitelikte egzersizlerdir. Evet, Türkiye mevcut gerginliğin azaltılmasına katkıda bulunabilir ancak bu yolda çaba harcarken dünyada olup bitene dair farkındalık eksikliğini ortaya koyan boş çıkışlar yerine, kurumsal akla dayalı diplomasi hayata geçirilmelidir. Yaşananlar hem uluslararası ilişkilerimiz hem ekonomimiz hem de uluslararası siyaset açısından çok ciddi bir kriz ve sınamadır. Türkiye bu sınamayı, ittifak ilişkilerini göz ardı etmeden, Dışişleri Bakanlığının kurumsal hafızasını kullanarak, aklıselimle ve diplomasi çerçevesinde ele almalıdır. Krizin çözümüne katkıda bulunmak için doğru yöntemler kullanılmalıdır. Bunun yolu “Gelin arkadaşlar, sizleri barıştırayım.” türünde açıklamalar yerine, etkin diplomasi ve uygulamalardan geçmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı yarın Ukrayna’ya bir ziyarette bulunacaktır. Rusya Devlet Başkanı Putin’in de Pekin’de düzenlenen Olimpiyat Oyunları’nın ardından Türkiye’ye gelebileceği belirtilmektedir. Bu ziyaretler, iddialı bir şekilde seslendirilmiş olan ara buluculuk teklifiyle bağlantılı olarak değil, kurumsal yapılar çerçevesinde gerçekleşecektir. Sayın Cumhurbaşkanının Ukrayna ziyareti, Türkiye ve Ukrayna ilişkilerinin 30’uncu yılı kapsamında düzenlenecektir. Putin’in öngörülen ziyaretiyse iki ülke arasında yıllık bazda tertiplenen ve geçtiğimiz yıl Rusya’da yapılan Üst Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı kapsamında bir ziyarettir. Her iki ziyaret çerçevesinde yapılacak olan görüşmelerin az önce belirttiğim unsurlar vasatında Ukrayna’da yaşanan krizin çözümüne katkıda bulunmasını temenni ediyoruz. Ukrayna meselesinde Türkiye'nin yapabileceği katkı değerlendirilirken her hâlükârda ne kadar katkıda bulunabileceğimiz iyice hesaplanarak adım atmamız gerekmektedir. Gerçek manada bir katkıda bulunabilmemiz ve bu katkının optimum olabilmesi, çatışma ihtimalinin ortadan kaldırılmasına yardımcı olabilmemiz için bizim, neye, ne oranda katkıda bulunabileceğimizi iyi hesaplamamız gerekmektedir.

Montrö Antlaşması hakkında geçmişte başlatılan saçma tartışmanın ne kadar vahim riskler barındırdığı Ukrayna kriziyle çok daha iyi anlaşılmıştır diye ümit ediyorum. İktidar, kimi zaman ideolojik hevesler peşinde, kimi zaman da iç siyasete yönelik gösterişli çıkışlar uğruna ulusal çıkarlarımıza tehdit olarak geri dönen adımlar atmaya heveslidir. Atatürk’ten bu yana cumhuriyetin dış politikası, diğer devletlerle ilişkileri çağdaş bir ülke olarak ve kurumsal hafızaya dayanarak yürütmeyi amaçlamıştır. Türkiye'nin ulusal çıkarları ve güvenliği bu yaklaşımın temel unsurlarıdır. Türkiye, bu dış politika vizyonuyla, hem bölgesel hem de küresel çapta kurduğu birliktelikler sayesinde dış politikadaki risk ve tehditleri daha oluşmadan engellemeyi başarabilmiştir. İYİ Parti iktidarında, bu anlayışı günün gerçeklerine intibak ettirerek yeniden inşa edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, Bosna Hersek’te son dönemde yaşanan gelişmeler de kaygı uyandırmaktadır. Bosna Hersek’e bağlı Sırp Cumhuriyeti tarafından son günlerde giderek artan bir şekilde Bosnalı Sırpların bağımsızlık talepleri gündeme getirilmektedir. Bu gelişmelerin arkasında hem Sırbistan’ın hem Rusya’nın olduğu yönünde tespitler vardır. Türkiye, bağımsızlık yolunda bir adımın Batı Balkanlardaki tüm istikrarı ortadan kaldıracağı bilinciyle, elindeki tüm imkânları ama tüm imkânları seferber etmelidir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Dışişleri Bakanı geçtiğimiz haftalarda Çin’e bir ziyaret gerçekleştirerek mevkidaşıyla görüşmüştür. Ziyaret öncesindeki bir beyanımda Suudi Arabistan’ın Çin’e iade edeceği öne sürülen Uygur Türklerinden söz ederek “Sayın Çavuşoğlu tarafından bu konu gündeme getirilecek mi, merak ediyorum.” demiştim. Sayın Bakan Doğu Türkistan’daki zulme bu defa da sessiz kalmayı maalesef tercih etmiştir. Görüşmenin ardından Dışişleri Bakanlığı tarafından herhangi bir açıklama yapılmamıştır, basında da dikkate değer bir yansıma yer almamıştır. Anlaşılan o ki iktidar, olmayacak meseleleri ortaya döküyor, alenileştiriyor, Çin’le ilişkileri ise mahrem tutmaya çalışıyor.

Bu ziyaretle ilgili olarak Çin basınında ve Çin Hükûmetinin ülkemizdeki sözcüsü durumundaki Aydınlık gazetesinde yazılanlara bakılırsa Doğu Türkistan meselesi ciddi şekilde gündeme gelmemiş, tam tersine, 2 ülke arasında bir kucaklaşma gerçekleşmiştir. Gazetede yer alan bilgilere göre -gazetenin ifadelerini kullanıyorum- görüşmede “ABD’nin Uygurlar üzerinde kışkırtmaya çalıştığı bölücü politikalar ele alınmıştır.”

Sayın Çavuşoğlu’nun Çin basınına yaptığı açıklamalara bakıldığında ise sanki Sayın Bakanın totaliter Çin rejiminin Doğu Türkistan’daki vahşetle ilgili söylemini benimsediği izlenimi ortaya çıkmaktadır. Dışişleri Bakanının Doğu Türkistan hakkında muhatabına söyledikleri bunlardan mı ibarettir, Uygur Türkleri meselesi bu bağlamda mı ele alınmıştır, gerçekten merak ediyoruz. Millî değerlerden söz eden bir iktidarın Doğu Türkistan konusunda Çin’e karşı bu denli mahcup bir tutum içinde olması büyük ayıptır. Keza Çin'de düzenlenen olimpiyatlara hiçbir çekincede bulunmadan katılmamız da acıklıdır. Bu vesileyle, iktidar başta olmak üzere herkesi İYİ Partinin Uygur Türkleri Raporu’nu okumaya davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğlu.

Buyurun Sayın Vahapoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ile Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev yapmakta olan Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının görev süresinin yeniden uzatılmasına ilişkin tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu görev, geçmişi eskilere dayanan ancak 1990’lı yıllardan itibaren artarak can ve mal güvenliği için ciddi tehdit hâline dönüşen ticari gemilerin emniyetinin sağlanamaması, silahlı soygun eylemleri, deniz haydutluğu ve denizde terörizmle bölge ülkelerine sağlanan insani yardımların engellenmesi olaylarının yaygınlaşması üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına istinaden alınan 10 Şubat 2009 tarih ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla başlatılmıştır. 2009 yılından itibaren birer yıl süreyle uzatılmış bulunmaktadır.

Deniz ticaretinin en işlek alanlarından biri coğrafi konumu nedeniyle Aden Körfezi, Somali kara sularının bulunduğu Umman Denizi -ki Cumhurbaşkanlığının konuya ilişkin yazısında “Arap Denizi” diye belirtilen bölge- ve mücavir alandır. Bu mücavir alan Hint Okyanusu’na kadar uzanan geniş bir alanı kapsamaktadır. Doğudan batıya, batıdan doğuya yönelik deniz taşımacılığının kilit noktalarından biri olan bu bölge ne yazık ki küresel istikrarsızlık alanlarından biri durumundadır. Açlığın, sefaletin kol gezdiği bu alanlarda yaşanan siyasi istikrarsızlıkla, Somali ve Yemen örneğinde de görüldüğü üzere, iç çatışmalar bölgeyi güvensiz bir alan hâline dönüştürmüş bulunmaktadır. Bu bölge, güzergâh üzerindeki Ümit Burnu’yla Hindistan, Çin, Güney Kore, Japonya gibi ülkeleri ve Avrupa ile Kuzey Avrupa ülkeleri için ideal yol olan Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı’nı kontrol etme imkânına sahiptir. Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 15’i ve petrol ticaretinin yüzde 30’a yakın bölümü, bu bölge kullanılarak yapılmaktadır. Büyük tonajlı gemilerle yapılan deniz ticaretinin en işlek olduğu alanlardan biridir. Bu alanlardan yılda ortalama 25 bin civarında orta ve yüksek tonajlı gemiler geçmektedir. Bölgenin istikrarsızlığı, ticari mal taşıyan gemileri hedef hâline getirmektedir. Dolayısıyla, dünya ticareti ve bu bölgedeki ülkelere yapılacak insani yardımların güvenle ulaştırılması için bölgenin güvenliğinin sağlanması fevkalade önem arz etmektedir. Kaldı ki ülkemiz, söz konusu güzergâhı kullanarak 80 milyar dolar civarında da ticaret yapmaktadır.

Bölgenin güvenliğini sağlamak üzere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları gereği, ABD öncülüğünde Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde Birleşik Görev Kuvveti oluşturulmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları bu yapının içinde görev yapmakta olup karada harekât yapma görevi bulunmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının görev üstlendiği Birleşik Görev Kuvveti dışında, bölgede Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Güney Kore, Japonya, Hindistan ve İran gibi devletlerin de aynı maksatla müstakil görev yapan gemilerinin de bulunduğu bilinmektedir.

Güney yarım küre; açlık ve sefaletle, iç çatışmaların hâkim olduğu, bunun yanında kuzey yarım küredeki ülkelerin sömürgesi durumundaki ülkeler yığını hâline gelmiş bulunmaktadır. Bu bölgedeki ülkeler “kendilerini idare etmekten uzak ülkeler” olarak nitelendirilmekte ancak buna sebep olanlardan bahsedilmemektedir. Hemen her alanda istikrarsızlığın hâkim olduğu bu bölgede güvenlikten bahsetmek söz konusu değildir. Bu durumdan sadece söz konusu ülkeler sorumlu değildir. Asıl sorumlular; sorunlu, hasta beyin yapılarıyla azgın canavarlar gibi her yere saldıran ve her şeyin kendilerinin, kendi kontrollerinin altında olmasını isteyen, doymak bilmeyen iştah sahibi emperyalist, küresel aktörlerdir.

Daha fazla husumet, hâkimiyet kavgası ve daha geniş alanlara yayılmış kan ve gözyaşı söz konusudur. Artık, devletler arası klasik mücadele yöntemlerinin kullanılmadığına, asimetrik metotların yaygınlaştırılarak bu bölgelerde tatbik edildiğine şahit olmaktayız. Uyuşturucudan tutun insan ticaretine, silah kaçakçılığından organ mafyasına, sahte belge ve bilgi üretiminden eski eser kaçakçılığına kadar burada sayamayacağım işlenen hemen her tür suç; sınıraşan, bölgesel ya da küresel özellik gösterir hâle gelmiştir. Bu bölgede faaliyet yürüten örgütler diğer bölgelerle de ilişki hâlindedirler.

Tüm bunları şunun için dile getiriyorum: Bir ülke ya da bölgede kalıcı güvenlik, sulh ve sükûn sağlanmak isteniyorsa istikrarın her alanda tesis edilmesi, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ndeki ülkelerin hükümranlığına saygı prensiplerine harfiyen uygun hareket edilmesi, küresel güç olan ülkelerin o ülke ve bölge üzerinde oyun oynamaktan vazgeçmesi gerekmektedir yani hükümranlığa saygı duyulması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu güveni ve bu güvenin paralelinde itimadı sağlamış bulunmaktadır ki bunda Türk askeri önemli bir rol oynamaktadır.

Somali Cumhuriyeti, 2009 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’ne Somali ana karası açıklarındaki tüm sularda deniz haydutluğu ve denizdeki silahlı soygun olaylarına karşı müdahale yetkisi vermiştir çünkü Türkiye, sadece korsanlara karşı mücadele veren ülke değildir; karşılık beklemeden Somali’ye insani yardım götürmekte, silahlı kuvvetlerinin askerî altyapısını, teşkilatlanmasını sağlamaya yönelik yardımların yanında eğitim, öğretim, lojistik gibi konularda destek sağlamaktadır. Buna rağmen henüz kamu güvenliği tam sağlanamamış, yakalanıp Somali makamlarına teslim edilen şahısların yargılanıp cezalandırılmasını sağlayacak düzen dahi henüz tesis edilememiştir.

Bunun yanında, sözlerimin başında dile getirdiğim üzere, bu bölgeyi kullanmak zorunda kalan Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı gemilere geçmişte yaşanan korsanlık, deniz haydutluğunun ve silahlı eylemler ile saldırı ve rehin alma olaylarının günümüzde ve gelecekte de yaşanma ihtimali yüksektir. Nitekim 2021’in başında böyle bir olaya Türkiye muhatap kalmıştır. Deniz haydutlarının sadece maddi kazanç maksadıyla eylemlerini yaptığını söylemek de doğru olmayacaktır. Zira Türkiye’yi hedef alan terör gruplarının bu bölgede faaliyet yürüten deniz korsanlarıyla ilişkilerinin olabileceği ve korsanların vekâleten eylem yapabilecekleri ihtimali de göz ardı edilmemelidir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu ve benzeri uluslararası harekâtlarda görev üstlenmesinin, uluslararası bir yükümlülük olduğu gerçeğinden hareket edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri, görev yaptığı ülkelerde haklı bir güvene sahiptir. Bu durumun, özellikle dış politikamızı destekleyen en güçlü imkânlardan biri olduğu kanaatindeyiz ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tezkereyi desteklediğimizi belirtiyorum.

Bu vesileyle, yurt içinde ve yurt dışında görev yapan, terörle mücadele eden kahraman asker, polis ve güvenlik görevlilerine başarılar diliyor; Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bizleri ekran başında izleyen değerli halkımız; sizleri selamlıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev süresinin bir yıl uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresini konuşuyoruz şu an. Bu tezkerede murat edilen, bahsi geçen bölgede korsanlara karşı bir savaş vermektir. Bu amaç ilk başta çok masum gibi görünebilir çünkü korsanlar oradan geçen ticaret gemilerine zarar veriyor, soygun gerçekleştiriyorlar, gasp yapıyorlar vesaire. Dediğim gibi, ilk başta bu, çok masum gibi gözükebilir ama aslında bunun temellerine bakmak, bunun kökenine bakmak zorundayız. Sadece Türkiye olarak değil, dünyadaki bütün ülkelerin, özellikle bu bölgede sınır ticareti yapan ve bu suları kullanan bütün ülkelerin bunu düşünmesi gerekiyor.

Bu trafiğin seyrini yerli halktan çok demin de bahsettiğim gibi dış ülkeler sağlıyor. Korsanların bozduğunu iddia ediyorlar. O hâlde ne yapmalı? Şu an yapıldığı gibi, uluslararası güçler toplanacak, dört başı mamur orduları var, bu ordulardan belirleyecekleri sayıda askeri gönderecekler, deniz kuvvetleri unsurlarını gönderecekler ve orada korsanlarla savaşacaklar. Korsanlarla savaşan kim? Düzenli orduya sahip devlet. Karşıda kim var? Korsanlar var. Bizler tabii ki bunun çözüm olmadığını bir kere daha ifade ediyoruz ve biz Halkların Demokratik Partisi olarak hiçbir tezkereye şu ana kadar “evet” demedik çünkü Türkiye'nin sınır ötesinde asker bulundurmasını hiçbir şekilde doğru bulmadık. Bu, orada bulundurulacak askere de haksızlık olduğu gibi, buna da sadece Türkiye'nin değil, hiçbir ülkenin hakkı olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle de bizler bu tezkereye “hayır” diyeceğiz.

Ayrıca, bu tezkerenin özelinde de şunları sorgulamak zorundayız. Bu korsanlar kimlerdir? Bu “korsan” dediğimiz insanlar, o bölgenin yerli halkıdır, esas halkıdır ve ne yazık ki emperyalist güçler bu insanların bütün yaşam alanlarını bir sömürge bölgesi hâline çevirmişlerdir. Zaten emperyalist güçler başta Afrika Kıtası olmak üzere, dünyanın her yerinde öyle bir sömürü ağı kurmuşlar ki bu sömürü ağı karşısında sesini çıkaranların karşılarına şimdi korsanlarda olduğu gibi düzenli ordular hemen bir savaş açıyorlar. Burada insanların… Ya, Afrika halkına baktığımızda, Somali halkına baktığımızda dünyanın en gerisinden gelen bir halk olmaya, bir bölge, bir coğrafya olmaya emperyalist güçler tarafından âdeta mahkûm edilmiş. Açlık, yoksulluk sanki ezelî ve ebedî kaderleriymiş gibi addediliyor, böyle kabul ediliyor. Emperyalist güçler de zaman zaman böyle bir insanseverlik, yardımseverlik damarları tutar; işte, birkaç kampanya yaparlar, bir yardım gönderirler vesaire; bunu da afiş afiş reklamlarla dünya kamuoyuna “Biz ne iyi insanlarız, ne iyi ülkeleriz.” diye pazarlarlar ve sadaka verir gibi aslında bu halkı sömürerek elde ettiklerini, o “korsan” dedikleri yerli halkın aslında hakkı olanı sömürerek elde ettiklerini… Birkaç afiş, kampanyayla reklam yaparak gönüllerini rahatlattıklarını sanıyorlarsa yanılırlar.

Bakın, bugün, Somali halkının elindeki geçim kaynaklarının en başında balıkçılık gelir. Bugün, kendi denizlerinde deniz ürünlerini denizden çıkarıp kendi yurttaşlarına ulaştırma hakları bile engellenmiş ve en nihayetinde, bu “korsanlık” dediğimiz hikâye; muktedirlerin, sömürgeci güçlerin sömürme sistemine karşı bir isyandır, bir öz savunma sistemidir, bir öz savunmadır. Tabii ki şu anda gelinen boyutta, istenilen düzeyde bunları değerlendirdiğimiz zaman, şüphesiz ki korsanlığın -geldiği boyut belki çıkış amacından uzaklaşmış olabilir ama- kökenine inmek lazım ve gerçekten, burada tek çözüm bu dünyada sömürgecilik sistemine son vermektir; yoksa nice korsanlar çıkar. Bugün, her sömürene, her baskı uygulayana karşı -doğanın kanunudur- bir karşı isyan çıkar, bir karşı duruş sergilenir. İnsan olan her varlık, canlı olan her varlık, kendi yaşamını idame ettirebilmek için onun yaşam alanını dar edenlere karşı şekli ve biçimi ne olursa olsun, tasvip ederiz ya da etmeyiz ama bir biçimiyle bu isyanı yapar. Aynı zamanda, yine bölge halklarını bir sömürü aracına çevirmiş olduğundan dolayı da bu tezkereye karşı “hayır” diyeceğimizi bir kere daha belirtmek isterim.

Evet, değerli halkımız, bir Ukrayna kriziyle karşı karşıyayız ve tabii ki Ukrayna’da ne olursa olsun, onun en yakınındaki ülkelerden biri olan Türkiye, direkt olarak etkilenecektir. O bakımdan, hassasiyetle, yakinen bu süreci bizim hep birlikte izlememiz gerekiyor.

Ukrayna krizini Rusya, ABD ve Türkiye'nin pozisyonu bakımından ele almamız mümkündür. Bir NATO üyesi olan Türkiye’nin, iktidar, ne yazık ki uzunca bir süreden beri Avrasya Paktı ve NATO arasında âdeta bir sarkaç siyaseti yürütür gibi siyaset yürüttüğü için şu anda geldiği pozisyonda “Aracılık yapayım.” tekliflerini hiç kimse samimi bulmuyor ve her iki kesim tarafından, hem Rusya hem ABD tarafından şu anda Türkiye sıkıştırılıyor. Nasıl mı? Buna bir bakalım. Ve şunu da mutlaka belirtmek isterim: Biz bunları çok söyledik. Yani başlangıçtaki hatalı dış siyasetin sonuçlarını, bedelini Türkiye halkları olarak bizler şu anda -bu iktidar sayesinde- hep beraber ödüyoruz.

Bakın, Ukrayna ve Rusya arasındaki gerilim tırmanırsa ve sıcak çatışmaya dönerse Türkiye nasıl etkilenebilir? Türkiye, Ukrayna’ya SİHA sattı, Donbass’ta bu SİHA’lar kullanıldı ve bu, bir krize neden oldu. Putin direkt dile getirdi, doğrudan dedi ki: “Sizden alınan silahlar bize karşı kullanıldı.” Rusya’yla ilişkiler sadece buradan değil, buradan bir çıkışla her manada etkilenecektir. Rusya’yla ilişkilerimiz ne boyutta? Turizm, meyve ve sebze ihracatı, Karabağ’daki inşaat yatırımı yine Rusya’nın iznine bağlı olarak gerçekleşebiliyor, orası istemese Türkiye, bu en son Ermenistan ve Azerbaycan savaşından sonra o bölgeye bir açılım yapamazdı, bir müsaade var ve böyle bir yatırım içine girdiler. Türkiye'nin Libya ve Suriye'deki varlığı doğrudan etkilenecek.

Sadece bunlar mı? Hayır. Mavi Akım ve TürkAkım Doğal Gaz Boru Hattı güvenliği tehlikeye girebilir. Yarın, öbür gün Rusya der ki: “Her iki boru hattındaki güvenliği sağlamaktan vazgeçtik.” Türkiye zaten şu an çok ciddi bir enerji kriziyle karşı karşıya İran’dan beklenen doğal gaz yeterince gelmediği için ve hatta iki haftaya yakın bir süredir gelmediği için bugün Türkiye'de sanayi durmuş durumda, sanayideki üretim durmuş durumdadır. Hâl böyleyken bu iki boru hattıyla ilgili de bir aksamanın çıkmasında Türkiye ısınamayacağı gibi, bütün hayat ve bütün üretim durabilir; bununla karşı karşıya.

Sadece bu mu? Hayır, değil. Ekmeksiz kalabiliriz. Nasıl mı ekmeksiz kalabiliriz? Türkiye, Konya başta olmak üzere buğday üretiminin cenneti olan bir merkezdir. Türkiye, normal şartlarda buğday ihraç edebilen bir ülke pozisyonundayken şu anda bu iktidarın uyguladığı politikalarla başta buğday olmak üzere Türkiye’de üretilen birçok tarım ürünü ithal edilmek durumunda kalındı ve yine Ukrayna krizinin bizi ekmeksiz bırakacağı sonucuna kadar gidebileceğini görelim diye bunun altını özellikle çiziyorum. Rusya’ya bağımlı hâle geldik buğdayda. Yarın Rusya diyebilir ki: “Türkiye’nin buğday ihtiyacını karşılamaktan vazgeçtim.” O zaman Türkiye ekmeksiz kalmakla karşı karşıya kalabilir. İşte, bu iktidarın marifetiyle gelinen ilişki ne yazık ki bu boyutta. Ukrayna krizinde Türkiye’nin, nerede duracağına bağlı olarak bahsi geçen konulardan kesinlikle etkileneceğinin altını özellikle çizmemiz lazım.

Peki, bu, Rusya cephesinden; öte yandan ABD cephesinden durumlar nasıl gelişecek? Zaten Türkiye’nin mevcut olan AKP iktidarı sürecinde Rusya’yla geliştirmiş olduğu ilişkilerden bir rahatsızlık vardı ve elbette hiçbir ülke, öteki ülkeyle ilişki kurma biçimini belirleyemez. Biz buradan hareket ederek konuşmuyoruz, burada özellikle altını vurgulamak istediğimiz, beceriksiz dış siyasetin sonuçlarına vurgu yapmaktır. Bakın, NATO ülkesi olan Türkiye, biliyorsunuz, S-400 hava savunma sistemini satın aldı; şimdi ilk parti geldi, ikinci partinin gelmesi bekleniyordu fakat karşılıklı istişarelerle ve ABD’nin uygulamış olduğu CAATSA yaptırımlarının sonucunda şimdilik bu, durdurulmuş durumdadır ama bu süreç bitmedi. ABD “Yeni yaptırımları da hayata geçirebiliriz.” dedi ve CAATSA yaptırımlarını hatırlayın, Türkiye’de özellikle Millî Savunma Başkanlığı bu konuda ciddi olarak etkilenmişti.

Diğer bir konu: Montrö Sözleşmesi’ne rağmen Boğazlar üzerinden Karadeniz’e ulaşmayı zorlamak isteyecektir ABD. Burada Montrö Sözleşmesi’ni Türkiye bu zorlama karşısında ihlal edebilir. Bakın, burada çok ifade ettik, bu Kanal İstanbul Projesi var ya, büyük bir rant projesi olmasının yanı sıra aynı zamanda ABD’nin ve Batı’nın gemilerinin Karadeniz’e buradan girebileceğine dair tüyoyu da Erdoğan bizzat kendi ağzından söylemişti. Yani bu kadar Kanal İstanbul sevdalılığının diğer bir tarafı da aynı zamanda aslında bunu ABD’nin de istiyor olması ve Montrö Sözleşmesi’ni açıktan delerek değil, aşağıdan, yukarıdan dolanarak yine Karadeniz sularına girmesini sağlamaktır savaş gemilerinin. Dolayısıyla Türkiye’nin karşısında duracak noktalardan bir tanesi, zorlanacağı noktalardan bir tanesi bu. Bu, yine bu iktidar sayesinde Türkiye halklarına bir hediyedir!

Bu iktidarın aynı zamanda özellikle Libya’da, Orta Doğu’da, Afrika’da izlediği siyasetin sonuçlarından kaynaklı iki arada, bir derede kaldı; ne ABD’ye yaranabildi ne de Rusya’ya yaranabildi ve şimdi Ukrayna krizinde Türkiye ne yazık ki bu iktidardan dolayı çok fena bir şekilde köşeye sıkıştırılmış. Kendi ülkem için “köşeye sıkıştırılmış” kelimesini kullanmaktan hicap duyarım ama köşeye sıkıştırıldı ve esasen burada bu hicabı duyacak olan, bu iktidarın ta kendisi olmak zorundadır.

Bakın, bir yandan Afrika kardeşliği deniliyor değil mi, Afrika kardeşliğini hiç dillerinden düşürmüyorlar. Ki AKP’nin iktidara geldikten sonra Afrika ülkeleriyle ticari ilişkiler ve birçok anlamda ilişkiler geliştirmiş olduğu doğrudur. Yani burada SİHA’lar ve benzeri atılan adımlarla sadece Ukrayna’da değil, farklı ülkelerde de, Afrika ülkelerinde de bize geri dönüşü oldukça olumsuz olacak olan adımlar atıldı. Mesela Somali’ye, Etiyopya’ya, Ruanda’ya, Libya’ya SİHA satışları yapıldı ve şimdi, özellikle Afrika ülkelerinde, bu silahlı insansız hava araçları Türkiye’nin aleyhine dönmeye başlamıştır. Bakın, Etiyopya’da merkezî hükûmete karşı mücadele eden Tigray Halk Kurtuluş Cephesi Türkiye’nin Büyükelçisini hedef aldı, Türkiye’yi hedef almış oldu ve Türkiye Büyükelçisi artık orada yaşayamaz, Kenya’ya sığınmak zorunda kalmış durumdadır. İşte, bu silah ticaretinin sonuçları, kendi Büyükelçisini koruyamayan bir iktidarı bu ülkeye göstermiştir bir kez daha.

Evet, değerli halklarımız, tabii ki bölgeyle ilgili, tabii ki dünyayla ilgili söyleyecek çok sözümüz var ama birkaç nokta var ki onları özellikle burada belirtmek isterim. Mesela Haseke Sina Hapishanesine biliyorsunuz Suriye’de IŞİD’in öncülüğünde bir operasyon gerçekleşti. Neden IŞİD’in öncülüğü diyoruz? Neden IŞİD kendisi yaptı demiyoruz? Çünkü IŞİD’in öncülüğünde yapılan bu operasyona birçok kesim ciddi olarak destek vermiştir. Mesela bu saldırıyı gerçekleştiren insanlar Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerden geçmiş, ayrıca Kobani’den gelen desteklere SİHA’larla karşılık verilmiştir. Bu demektir ki bu operasyon doğrudan başkaları tarafından yönetilmiş ve aynı zamanda Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerin bunda önemli bir payı var. Bu saldırıda aynı zamanda NATO menşeli silahlar da kullanılmış; NATO bu konuda gerçekten bir açıklama yapmalı ve bu konuda “IŞİD’e karşı mücadele ediyoruz.” gibi rol yapmaktan insanların kaçınması gerekiyor. IŞİD’le gerçekten mücadele edilmediği sürece, IŞİD sadece Suriye halklarına değil bölgenin tamamına, başta Türkiye olmak üzere zarar verecektir. Bu konuda bizler uyarımızı bir kere daha yapıyoruz.

Güvencesiz bir Haseke demek, güvencesiz Kürt halkı, Arap halkı demektir; ondan sonra da hiç kimse kusura bakmasın, kardeşlikten falan bahsetmeye kalkışmasın. Burada yapılması gerekeni, her zaman barışa destek olmak konusunda vurgularımızı bu çerçevede yapmaya devam edeceğiz. Şu somutlukta da adımlar atılmalıdır: Uluslararası kamuoyu ve toplum bu konuda sorumluluk almalı. Herkes biliyor ki IŞİD sadece belli bir etnik gruptan oluşmuyor, çok farklı ülkelerin yurttaşları var ve kendi yurttaşlarını oradan almalılar. Bunun yanı sıra uluslararası mahkemeler kurulmalıdır ve bu kişiler oralarda yargılanmalıdır.

Buradan şunu da hatırlatmak istiyorum; basına yeni düştü, eminim sizler de takip ettiniz: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü bir davada, IŞİD’in Türkiye vilayeti sorumlusu olduğu iddia edilen Ebu Usame el Türki kod isimli Kasım Güler yakalanmıştı ve itirafları yansıdı bugün basına. İtiraflarında, Türkiye’deki siyasi liderler, belediye başkanı, LGBTİ’ler, cemevleri ve Adana İncirlik Üssü’ne saldırı planlandığı şeklinde -yetmiş sayfalık itiraf- bunlar orada yer alıyor. 2002’de, Adana’da Alevilerin araçlarını kundakladıklarını kendisi itiraf etmiş oldu. Buradan bir kez daha şunu söylemek istiyoruz ki işte, IŞİD’e desteğin sonuçları bunlar olacaktır.

Ve yine şu uyarıyı yapmak istiyoruz: Kaos ortamında seçime hazırlanan AKP iktidarı, belli ki bu güçleri farklı biçimlerde ülkede daha önce kullandığı gibi kullanmayı planlıyor. Buradan bir kez daha uyaralım: Türkiye'de herhangi bir siyasi lider, herhangi bir yurttaş, herhangi bir vatandaş, herhangi bir Alevi kurumu ya da bunun tersinden, Alevi-Sünni çatışmasını buradan beslemeyi hedefleyen plan ve projeleriniz varsa -bunu IŞİD üzerinden yapmak- bundan ekmek çıkmayacaktır, bu taktikleriniz bu ülkede yeterince teşhir olmuştur.

Yine, buradan şunu ifade etmek istiyorum: Dün Mahmur, Şengal ve kuzeydoğu Suriye’deki Derik bölgesi bombalandı ve burada çok sayıda sivil yurttaşın hayatını kaybettiğine dair, sivil insanın hayatını kaybettiğine dair bilgiler var. Şunu hatırlatmak isterim ki Mahmur kampı bir mülteci kampıdır ve 1998’de Birleşmiş Milletler tarafından kurulmuştur; savaş mağduru, ağırlıklı olarak Kürt halkının yaşadığı bir bölgedir ve bu bölge Erbil’e 100 kilometre uzaklıkta, böyle bir bölge. Şimdi, böyle bir bölgeyi gidiyorsunuz, bombalıyorsunuz -tırnak içinde- adına “terör” diyorsunuz, öte yandan da Yunanistan sınırında donarak ölüme terk edilen mülteciler için timsah gözyaşı döküyorsunuz; buna hiç kimse inanmaz. Yunanistan’daki mülteciyle Mahmur kampındaki mülteci arasında ne fark var? Birine ağlarken ötekini bombalamanın ne anlamı var? Bunun adına “terörle mücadele” diye bir kılıf giydirerek başarılı olacağınızı zannediyorsanız bölgeye sadece çatışma taşırsınız, bunun ötesi olmaz; ondan sonra da kalkıp “Kürtler kardeşimizdir.” derseniz Kürtler de buna inanmaz, inanmadıklarını da pratikte görüyorsunuz.

Sonuç olarak şunu ifade etmek isterim: Bahsini ettiğimiz bütün bu bölgelerde, sıcak çatışmaların olduğu bölgelerde yaşamını kaybedenler insan; sizin gibi, bizim gibi aile sahibi, çoluk çocuk sahibi olan insanlar, hayatlarını, normal yaşamlarını idame ettirmeye çalışan insanlar. Oysa biz, bu insanlara… Yani özellikle bu iktidar, bu bölgede çatışmaları derinleştiren, savaş politikalarını derinleştiren yol alıyor. Yurtta, bölgede, dünyada barış ilkesinden asla taviz vermemeliyiz. Düğmeleri baştan yanlış iliklerseniz, bu tavizleri verirseniz, şimdi Ukrayna krizinde olduğu gibi işin içinden çıkamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Korsanlarla bu şekilde mücadele etmek yerine, ilgili ülkelerle oturup asıl mağduriyet nasıl giderilir gibi yöntemlere başvurmalıyız.

Kürt sorununu bir seçim malzemesi hâline getirmek değil, gerçekten 4 parça kürdistanda çözmek ve buna bir model olarak Türkiye'nin öncülüğünü yürütmesi, bölgeye de bu modeli sunması gerek çünkü bütün bu denklemler Kürt sorununa karşı düşmanlıktan çıkmaktadır önemli oranda, bunun da altını çizerim.

Silah ticaretine asla girilmemelidir. Yemen’deki savaşa, bu insanlık krizine karşı barışçıl görüşmelerin öncüsü olabilir Türkiye. Aynı şekilde, Libya’da, bir tarafın yanında olmak değil; tam tersi, Libya’nın toprak bütünlüğünü savunan ve iç çatışmaların önüne geçecek bir öncülüğü elbette Türkiye yürütebilirdi. İşte, bunları yürütebilmiş olsaydı Türkiye, şu an Ukrayna krizinde gerçekten bir rol sahibi olabilirdi, sözüne inanılır ve güvenilirdi. Bunun için Türkiye'de köklü bir değişime ihtiyaç var; bu imkânsız değildir, değiştireceğiz ve barışı inşa edeceğiz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, başkenti Mogadişu’da kurşun deliği isabet etmemiş tek bir bina kalmayan Somali'ye ilişkin bazı değerlendirmeler yaparak sözlerime başlamak isterim. Bugüne kadar Türkiye'nin Somali'ye olan gönülden desteği sadece Somali'nin istikrarı için değil, Afrika Boynuzu’nun istikrarı ve refahı için de büyük önem taşımaktaydı; maalesef, ülkemiz, özellikle Etiyopya'da bu misyonunda çok zayıf bir konuma geriledi. Biraz evvel de ifade edildi, Etiyopya hükûmetiyle ülkenin kuzeyindeki Tigray bölgesi arasında bir yıldır devam eden iç savaş binlerce sivilin ölümüne ve milyonlarca insanın yerinden edilmesine neden oldu. Bu kriz Afrika'daki en kanlı savaşlardan biri olarak kabul ediliyor.

AKP iktidarı bugüne kadar, krizin çözümüne yönelik müzakereleri teşvik etmek için Etiyopya'daki tüm taraflarla temas hâlinde olduğunun altını çiziyordu fakat ne olduysa Türkiye, birdenbire, yapılan tehdit değerlendirmesi üzerine, başkent Addis Ababa’daki Büyükelçiliğimizin faaliyetlerini komşu Kenya’ya ve Kenya’nın başkenti Nairobi’ye taşımak ve oradan sürdürmek durumunda kaldı. Buradan yetkililere bu durumun nedenini sormak isteriz: Türkiye Büyükelçiliğinin Etiyopya’da görev yapabilmesine engel olan durum neydi? Afrika Kıtası’ndaki Orta Doğu ve Kuzey Afrika dışında en eski büyükelçiliğimiz olan Addis Ababa Büyükelçiliği, Türkiye ile Etiyopya arasında çok sıkı bir karşılıklı güven anlayışıyla devam eden diplomatik ilişkilerimize rağmen neden bu şekilde etkilendi ve neden görevini yapamaz hâle geldi? Addis Ababa Büyükelçiliğimiz normal çalışmasına ne zaman dönecek?

Fakat Kenya’ya taşıdık da ne oldu? Kenya’da da terör haberleri var. Kenya’daki Avrupa ülkelerinin büyükelçilikleri muhtemel terör saldırılarına karşı vatandaşlarını uyarıyorlar. Fransa Büyükelçiliği, Batı ülkelerinin vatandaşlarına yönelik tehditlerin ısrarla sürdüğünü belirtiyor, Kenya’daki vatandaşların hafta sonu dâhil halka açık yerlerden uzak durmalarını istiyor. İngiltere Büyükelçiliği, ülkenin doğusuna, Somali-Kenya sınırına hareket edilmemesi hususunda uyarılarda bulunuyor. Hollanda ve Almanya’nın büyükelçilikleri tek tek bölge isimleri sıralayarak ülkenin doğu bölgelerine seyahat edilmemesi için çağrılarda bulunuyor. Kenya polisi de uyarıların ardından başkent Nairobi dâhil tüm mıntıkalarda güvenliğin artırıldığını duyurdu.

Nedir bu terör tehlikesi, Somali’yle ilgisi nedir? Somali’de terörle mücadele operasyonlarına katılan Kenya, zaman zaman terör örgütü Eş Şebab’ın da saldırılarına maruz kalıyor, o nedenle Kenya da Somali’deki durumla yakından ilgili.

Değerli milletvekilleri, Afrika Kıtası’nın en önemli sorunlarından biri deniz korsanları meselesi. 23 Ocak 2021 tarihinde, Nijerya açıklarında korsanlar Türk şirketine ait Liberya bandralı “Mozart” isimli gemiye saldırmıştı, hatırlayacaksınız. Mürettebatın kurtulması konusunda ve kurtarılması için verilen mücadele hâlâ hafızalarımızda. 2011 yılında 200’ün üzerinde korsan saldırısının gerçekleştiği Somali’de bu sayı 2012’den itibaren düşmeye başladı ve 2015 yılında neredeyse artık hiç korsan saldırısı yaşanmayacak bir hâle geldi, bu da bugün görüşmekte olduğumuz tezkerenin önemini göstermek açısından elbette önem taşıyor. Ancak şunu da unutmamak lazım: Tüm dünyayı etkileyen Covid-19 koşulları deniz korsanlığıyla mücadeleyi de sekteye uğrattı. Geçen yılın verilerine göre, ülkelerin pandemi nedeniyle kaynak ayıramaması yüzünden deniz haydutluğu faaliyetleri önceki yıllara göre yüzde 24 oranında artmış vaziyette.

Değerli milletvekilleri, bu tezkerenin konusu olan deniz haydutluğu ve korsanlık konusunda şu unsurları özellikle dikkatinize getirmek isterim: Deniz haydutluğu ve korsanlık, uluslararası dayanışmayı gerekli kılan ortak tehditlerden biridir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları, deniz haydutluğu ve korsanlıkla mücadeleye meşruiyet kazandırmaktadır. Bu bölgelerde deniz haydutluğu ve korsanlık yapan çeteleri etkisiz hâle getirmek, çok güçlü donanmalara sahip olan büyük devletlerin kapasitelerini aşmaktadır ve uluslararası iş birliği ve dayanışmayı zorunlu kılmaktadır. Somali yönetimi, ülkenin doğu kıyısında ve geniş kıyı şeridinde otorite sahibi değildir. Korsanlık faaliyetleri uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını olumsuz şekilde etkilemekte, can ve mal emniyetine çok ciddi tehdit oluşturmaktadır. Bu deniz yolunu yoğun şekilde kullanan Türk gemileri ve denizciler de bu tehditten ciddi şekilde etkilenmektedirler. Dolayısıyla, Aden Körfezi’ndeki çabalara katkıda bulunmamız dünya barış ve istikrarına olumlu katkı yapacaktır ve ulusal çıkarlarımız için büyük önem taşımaktadır. Bu tezkereyle, Türk savaş gemilerinin bölgede seyreden Türk ticari gemilerinin emniyeti için deniz korsanlarına karşı ortak mücadele harekâtlarına katılımda bulunması önemlidir, bu nedenle de tezkereye olumlu baktığımızı belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, Türkiye’nin Afrika’yla olan ilişkilerinin kendi döneminde başladığını zannediyor. Oysa Türkiye’nin Afrika’yla ilk yoğun temasları Başbakan merhum Bülent Ecevit döneminde başlamıştır. Gana ve Tanzanya Büyükelçiliklerimizin açılışı o tarihe kadar dayanır. Türkiye’nin gerçek Afrika politikasıysa 1998 yılında kabul edilen Afrika’ya Açılım Eylem Planı’yla Dışişleri Bakanı merhum İsmail Cem döneminde başlamıştır yani AKP iktidarından çok öncedir. Halkımızın bunları bilmesi, yanlış bilgilendirmelerden kurtarılması gerekir.

Şimdi, bunları söylediğimiz zaman “Afrika politikamızı eleştiriyorsunuz.” deniliyor. Neyi eleştireceğimizi biliriz, eleştirilmesi gerekeni de eleştiririz. Burada dikkat çekmek istediğim Afrika politikasındaki yanlışlar değil, onları zaten fırsat buldukça, biraz önce de yaptığım gibi hatırlatıyoruz. Burada dikkat çekmek istediğim Türkiye halkının yanlış bilgilendirilmesidir, dezenformasyondur.

Değerli milletvekilleri, iktidar, dış politikada bazı adımlar atmak durumunda kaldı. Türkiye’nin eskiden hasım olmadığı, ancak bu iktidar marifetiyle hasımlaştığı dostlarıyla iktidarın yeniden barışma çabası içinde olduğunu görüyoruz. Bu ülkelerin başında da Mısır ile İsrail geliyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İsrail Cumhurbaşkanı Hertzog’un Türkiye’yi ziyaret etmesinin önemsendiğinin altını çizmek isterim. Bu ziyaret, Türkiye ile İsrail arasında uzun süredir topal şekilde seyreden, karşılıklı büyükelçilerin gönderilip geri çekilmesine yol açan, o diplomasi fakiri politikanın düzelmesine yol açacaksa elbette önemsenmeli; yok, eğer 2009 yılı Ocak ayında Davos’ta olduğu gibi yeni bir krize yol açacaksa aman ha, hiç olmasın daha iyi.

Mısır’la bir türlü istenen seviyeye gelemedi görüşmeler. Mısır, hem Afrika politikasındaki hem de Doğu Akdeniz'deki önemi nedeniyle Türkiye'nin dış politikasında öncelikli olan ülkelerden biri, umalım ki Kahire’de de Türkiye Büyükelçisi dokuz yıla yakın bir süredir boş bıraktığı makamına yeniden gitsin ve ilişkilerimiz düzelsin.

Gönül isterdi ki bugüne kadar yapılmayanlar yapılsın ve muhalefetin de görüşleri alınsın. Yine yapılmadı, iktidar yine kendi bildiği şekilde sıkışmışlıklar içinde bir dış ilişkiler sergiliyor. Niye “dış ilişkiler” diyorum? Zira bu izlenen Türkiye'nin dış politikası değil, AKP’nin dış ilişkileridir.

Değerli milletvekilleri, denizlerden ve Afrika'dan bahsederken Libya’ya değinmeden olmaz elbette. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugüne kadar ne dedik? “Libya’da ara bulucu olun, ideolojik takıntıları bırakın, Suheyrat Anlaşması’nın bütün taraflarıyla görüşün.” dedik. Nihayet küçük de olsa olumlu adımlar atılmaya başlandı. Trablus Büyükelçimiz, Türk iş insanlarıyla Libya’nın doğusundaki Bingazi kentine ziyarette bulundu, hatta “Bingazi Başkonsolosluğumuzu yeniden faaliyete geçirme konusundaki irademizin altını çizdik.” şeklinde bir ifadede de bulundu. Türkiye'nin Libya’da uzlaşı sağlanması için kolaylaştırıcı olma konusunda attığı ve atacağı adımları izlemeye devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, Mısır, İsrail ve Libya’dan sonra Doğu Akdeniz konusunda denklemi değiştirecek olan bir diğer ülke de elbette Suriye’dir. Suriye sadece Doğu Akdeniz konusunda kilit ülke değil, daha birçok konuda Türkiye’ye dış politika alanında manevra kabiliyeti sağlayabilecek bir ülkedir. Bugün, Suriye, Çin’in Kuşak-Yol Projesi’ne dâhil edilmiş, mart ayında Cezayir’de yapılacak Arap Birliği Toplantısı’na katılması muhtemel bir ülke konumundadır, hatta Ürdün üzerinden Lübnan’a elektrik sağlanması projesi, Mısır gazının derin bir yakıt krizi yaşayan Lübnan’a aktarılması projesi, İran-Irak-Suriye demir yolu hattı projesi gibi projelerle de gündeme gelmektedir. İktidarın Suriye’yle görüşmeyi reddetmesinin maliyeti her gün daha da artmaktadır.

Değerli milletvekilleri, biraz da dış politikadaki diğer önemli konulara değinmek istiyorum. Öncelikle, bugün 2 Şubat; bugün Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Osman Kavala hakkında kritik bir karar almaya hazırlanıyor. Komite, bugün Strazburg’da toplanarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kavala kararıyla ilgili ihlal prosedürü başlatma konusunda yeni bir oylama yapacak. Bakanlar Komitesinde yeterli çoğunluk sağlanması hâlinde Osman Kavala dosyasıyla ilgili ihlal prosedürü resmen başlatılmış olacak. Bu prosedür, Türkiye’ye karşı ilk, Avrupa Konseyi tarihinde de 2’nci ihlal prosedürü olarak tarihe geçecek.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Konseyine yabancı bir kurum olarak bakmayınız. Ev sahibi olarak Türkiye’nin kurucusu olduğu bir örgütün bir organı tarafından ihlal prosedürüyle karşı karşıya kalma durumumuz söz konusu. Bunun ne kadar vahim bir durum olduğunun bilmem farkında mısınız?

Bir taraftan bu gelişmeler yaşanırken, bir taraftan da Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa Birliği büyükelçileriyle yaptığı toplantıda “Coğrafi, tarihî ve beşerî olarak Avrupa Kıtası’nın bir parçası olan Türkiye, elbette Avrupa Birliği tam üyelik hedefine bağlıdır. Maruz kaldığımız onca adaletsizliğe rağmen Avrupa Birliği bizim stratejik önceliğimiz olmayı sürdürüyor.” diyor.

Değerli milletvekilleri, bir yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını uygulamaktan imtina eden bir iktidar var, bir yandan da böyle açıklamalarda bulunuluyor. Burada çok ciddi bir çelişki var. Elbette, her ne olursa olsun ulusal dış politika önceliğimiz olan Avrupa Birliğine tam üyelik konusunda iktidarın da bu politikayı benimsemesini önemsiyoruz. Fakat bu politikanın altını dolduracak hamleleri yapmaktan iktidar neden çekiniyor, onu da açıklamak zorundadır. Biz isteriz ki bu pozitif söylem hep devam etsin ve beraberinde de pozitif bir gündemi getirsin. Fakat iktidarın Avrupa Birliğine tam üyelik konusundaki tutumu samimi değil. Bizim samimi bulmadığımız gibi, emin olun, Avrupa Birliği de bu tutumu samimi bulmuyor.

Değerli milletvekilleri, dış politikayla ilgili hedeflerin neler olması gerektiğini sıralarken, bu hedefleri yerine getirebilecek kadrolara sahip olduğumuza da her zaman vurgu yaptım, bunu özellikle altını çizerek tekrarlıyorum. Bu vesileyle Dışişleri Bakanlığının kadrolarına ilişkin bir hususu da dikkatinize getirmek isterim. 2021 yılı Dışişleri Bakanlığı tayin kararnamesi, 2021 yılı bitmesine rağmen hâlâ çıkmadı. Hatta, 2022 yılının ilk ayını bile bitirmiş bulunuyoruz. Dışişleri Bakanlığında neler oluyor? Yine, ulufe dağıtır gibi görev dağıtıyorsunuz da o yüzden mi yayınlanmadı kararname?

Değerli milletvekilleri, gündemdeki en önemli konulardan biri de daha evvelki hatiplerin de söz ettiği gibi Ukrayna krizi. Bütün uluslararası toplum Rusya-Ukrayna meselesine kilitlenmiş durumda. Yaşananları biz de yakından takip ediyoruz. Böyle bir kriz durumundan en çok etkilenecek olan ülke elbette Türkiye. Bu, sadece Karadeniz’in güvenliği ve NATO ülkesi olmamızdan kaynaklanan bir etkilenme değil, iktidarın Rusya’yla kurmuş olduğu asimetrik ilişkiden de kaynaklanıyor yani sadece Karadeniz’de değil, Kafkasya’da, güneyimizde aynı durum söz konusu. Bugün, özellikle İdlib başta olmak üzere daha birçok sahada Türkiye çok ciddi bir sıkışmışlık içinde. Türkiye’nin İdlib’den gelebilecek kitlesel bir göç dalgasını kaldıracak gücü yok. Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerde bu gibi konular bulunmasına rağmen iktidarın Ukrayna-Rusya arasında ara buluculuk yapmak istemesi hakikaten şaşırtıcı.

Görmüşsünüzdür, Kremlin Sözcüsü Peskov Türkiye’nin ara buluculuk çağrısına cevap verdi “Türk meslektaşlarımızın Donbasslı temsilciler davet etmeye hazır olduklarını da duyduk. Bu çok önemli bir husus ve biz de buna ilgi gösterdik. Bu bağlamda, Ukraynalı muhataplarımızın buna ilgi gösterip göstermediğini ve buna nasıl yaklaştıklarını öğrenmek isteriz.” dedi. Yani açık bir istihza söz konusu. Peskov’un açıklamaları, Rusya’nın bizim ara buluculuk önerimizi kabul etmeleri için ön koşullarının ne olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin Donbass temsilcilerini görüşmeye çağırması gibi bir durum elbette söz konusu olamaz. Kremlin Sözcüsünün böyle bir ifade kullanması eğer alay değilse daha başka ne olabilir?

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla verilen ve en son 26 Ocak 2021 tarihli ve 1276 sayılı yine Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 10 Şubat 2021 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan izin süresinin, anılan kararlarla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde 10 Şubat 2022 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkereye Cumhuriyet Halk Partisinin bu kez de olumlu oy kullanacağını belirtmek isterim. Bu kararın deniz korsanlığıyla ve deniz haydutluğuyla savaşırken denizlere barış getirmesini temenni ederim.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Yıldız.

Sayın Yıldız, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YILDIZ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de görüşülmekte olan tezkere hakkında grubumuz adına görüşlerimizi açıklayacağım, sonrasında da dış politika eleştirileriyle ilgili bazı konulara değineceğim.

Daha önceki yıllarda da görüştüğümüz üzere, Aden Körfezi ile Somali açıklarındaki ve hatta son dönemde Gine Körfezi'ndeki deniz haydutluğu eylemleri, can ve mal emniyetinin yanı sıra uluslararası deniz taşımacılığı ve seyir serbestisini tehdit eden bir meseledir. Bahse konu eylemlerden geçmişte Türkiye irtibatlı yani Türk Bayraklı, Türk bandıralı veya sahibi, işleticisi Türk olan gemiler de etkilenmişti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2008 ile 2011 yılları arasında aldığı kararlarla söz konusu bölgede korsanlık ve silahlı soygunla mücadeleye karşı faaliyetler icra edilmesine uluslararası meşruiyet sağlanmış oldu. Biz de Türkiye olarak, deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadelede uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine önem atfediyoruz. Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Örgütü bünyesinde yürütülen çalışmaları destekliyor ve aktif katkıda bulunuyoruz. Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı çerçevesinde deniz haydutluğuyla etkin mücadele amacıyla oluşturulan Temas Grubunun da kurucu üyesiyiz. Söz konusu Temas Grubu tarafından oluşturulan Emanet Fonuna da katkı sağlıyoruz. 10 Şubat 2009 tarihinde kabul edilen Hükûmet tezkeresini takiben, uluslararası kuruluşlar bünyesinde yürütülen çalışmalara da aktif katkı sağlıyoruz. 17 Şubat 2009’dan bu yana, Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev Kuvvetindeki fırkateynimizle Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap denizi ve mücavir bölgelerde -ki uluslararası ticaret, seyrüsefer bakımından önemli- denizde terörizm, deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele amacıyla yürütülen girişimlere de katılıyoruz. Bugüne dek bu kapsamda 6 kez komuta görevini üstlendik, ayrıca Bahreyn'deki karargâhta da Silahlı Kuvvetler personelimiz görev yapıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarımız anılan bölgelerde yürüttüğü faaliyetlerle aynı zamanda dış politikamızın görünürlüğünü de pekiştiriyor. Ayrıca, bölgeden geçiş yapan Türk Bayraklı ve ülkemizle bağlantılı ticari gemilerin emniyetini sağlıyor ve bölgeye yapılacak insani yardım faaliyetlerine de destek veriyor. Vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini, ulusal çıkarlarımızın korunmasını ve deniz ticaretimizi güvenceye almak için bu faaliyetleri yürütüyoruz.

Öte yandan, Türkiye, Güvenlik Konseyi kararlarıyla da uyumlu olarak, Somali açıklarında korsanlık sorununa kapsamlı bir bakış açısıyla yaklaşıyor ve deniz haydutluğunun asıl nedenlerinin denizde değil, karada olduğu bilinciyle Somali’ye yönelik insani ve kalkınma yardımlarına özel önem atfediyor. Tulay Hanım bu konuya çok değindi, tespitinde haklı ama Türkiye’nin tutumuyla ilgili eleştirileri bana göre çok yanlış ki ben bu durumu da yerinde, Somali’de görmüş oldum. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın 2011 yılındaki Somali ziyaretini takiben başlattığımız insani yardım ve kalkınma misyonunun Türkiye’nin girişimci diplomasisinin en başarılı örneği olarak tarihte yer aldığına bugüne kadar hep birlikte şahitlik ettik.

Sağlıktan eğitime, altyapıdan kapasite gelişimine kadar birçok alanda Somali’nin kalkınması için elimizden gelen gayreti gösterdik. Resmî kurumlarımızın yanı sıra sivil toplum kuruluşlarımızla birlikte var gücümüzle çalıştık. Son on yılda Somali’ye yaptığımız insani ve kalkınma yardımlarının tutarı 1 milyar doları aşmış bulunuyor. Güvenlik kaygılarının da etkisiyle, şu anda en büyük büyükelçilik yerleşkemiz de Somali’nin Başkenti Mogadişu’da bulunuyor.

Yine, Mogadişu’daki Recep Tayyip Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Sağlık Bilimleri Fakültesi sadece Somali’nin değil, bütün Doğu Afrika halklarının ihtiyaçlarına, gereksinimlerine derman oluyor. Özel sektörü de Somali’de daha fazla yatırım yapması için teşvik ediyoruz. Terör tehditlerine rağmen firmalarımız özveriyle Mogadişu’daki altyapı inşaat çalışmalarını sürdürüyorlar. Mogadişu Havalimanı ile Mogadişu Limanı’nın işletmesi de Türk firmalarınca yapılıyor. Ayrıca, Ziraat Katılım Bankasının yakın zamanda Mogadişu’da 2’nci şubesini açması öngörülüyor.

Somali’de barışın, güvenliğin ve kalıcı istikrarın tesisi Afrika Boynuzu ve Doğu Afrika bakımında da hayati öneme sahip. Bu anlayışla, güvenlik kuvvetlerinin güçlendirilm esinde Somalili kardeşlerimize destek sağlamaya devam ediyoruz. Bildiğiniz üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına dair tezkere geçen yıl 26 Ocakta 1261 sayılı Karar’la kabul edilmişti. Süresi 10 Şubat 2022 tarihinde dolacak olan tezkere kapsamındaki faaliyetlerimizin önümüzdeki yıl boyunca da sürdürülmesinin yararlı olacağını değerlendirdiğimizden bu tezkereyi destekliyoruz ve kabul oyu vereceğiz.

Değerli arkadaşlar, her tezkerede olduğu gibi bugün de birçok dış politika eleştirilerine değinildi. Şimdi, tabii, bahsettiğimiz konu dâhil birçok uluslararası inisiyatifin başarılı olabilmesi için kapsamlı faaliyetler, yan faaliyetler de diplomasi faaliyetleri de gerekiyor. Bu kapsamda Türkiye, biliyorsunuz, Afrika Ortaklık Politikası’nı başarıyla uyguluyor, son Ortaklık Zirvesi’ni de 17-18 Aralıkta İstanbul’da yaptık. Bundan öncekini Gine’de yapmıştık, o zaman ben de görevim nedeniyle katılmıştım. Son zirve çok başarılı oldu, 16 devlet ve hükûmet başkanı, 25 dışişleri bakanının da bulunduğu 100 bakan katıldı; çok önemli kararlar alındığını ben de okudum.

Diğer bir konu, tabii, Libya; haklı olarak arkadaşlar değindiler. Libya da olumlu-olumsuz yönleriyle bölgeye etkisi olan -göç, korsanlık gibi konularda- bir ülke. Tespit doğru, öneriler doğru. Türkiye Libya’nın bütünüyle ilişkilerini geliştirmeli. Biz de zaten öyle yapıyoruz. Bugüne kadar gelişen şartlar, bizim dışımızdaki koşullar belki buna elvermedi ama artık şartlar elverdikçe buna başladık.

Son olarak, biliyorsunuz, Libya Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkan Vekili Başkanlığındaki bir heyet Parlamentomuzu ziyaret etti, bizim konuğumuz oldular Dostluk Grubu olarak. Orada vardığımız mutabakat gereğince Büyükelçimizi Bingazi’ye davet ettiler. Büyükelçimiz de oraya gerek Başkonsolosluğun açılması gerek Türk Hava Yolları seferlerinin başlatılması imkânlarını da görmek üzere gitti. Ayrıca doğu bölgesinden olan Başbakan Yardımcısı da Trablus’ta Büyükelçimizi ziyaret etti. Biz de davet edildik. İnşallah, bütün partilerden oluşan Dostluk Grubu heyetimizle, yakın zamanda hem Bingazi’ye hem Trablus’a bir ziyaret gerçekleştirmeyi umuyoruz.

Tabii, Yemen konusu… Arkadaşlar, gerek Yemen gerek Körfez… Şimdi, geçen, bazı tezkerelerde de değindim; Türkiye’nin tavrında çelişki yoktur, şartlar değiştikçe tabii ki söylem de değişmektedir. Bu işin başında Husiler İran’ın da desteğiyle Yemen’i ele geçirirken maalesef uluslararası toplum üzerine düşeni yapmamıştır, aynen Suriye’deki gibi başarısız olmuştur. Türkiye de bunu eleştirmiştir; Körfez hayranlığından değildir, yanlış olduğu için eleştirmiştir, daha sonra Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun ölçüsüz güç kullandığı dönemlerde de koalisyonu eleştirmiştir. Şimdi, yeniden, Husiler’in gerek kutsal mekânlara gerek sivil hedeflere füzelere ilaveten “drone” saldırıları düzenlemesinde de Husiler’i eleştirmektedir. Bu, tutarlı bir politikanın gereğidir.

Körfez ülkeleriyle ilişkilerimizin normalleştirilmesi sorgulanıyor ama herhâlde itiraz edilecek bir durum yoktur. Türkiye'nin bu ülkelerle ilişkilerini geliştirmesi, normalleştirmesi hem bu ülkelerin hem Türkiye'nin hem dünyada genel, bölgesel güvenliğin, enerji güvenliğinin yararınadır. İnşallah, Cumhurbaşkanımızın yapacağı Birleşik Arap Emirlikleri ziyareti de buna katkıda bulunacaktır.

Şimdi, Türkiye'nin savunma sanayisiyle ilgili, silah satışıyla ilgili konulara dışarıda yapılan eleştirilere burada hak verir konuşmalar yapıldı. Şimdi, nasıl diğer ülkeler silah üretip satıyorsa -tabii ki hiçbir ülkenin savunma sanayisi kendi tüketimiyle ayakta durmaz- Türkiye de silah satacaktır. Hatırlarsanız, Rusya’ya bu sorulmuştur geçmişte “Suriye’ye, Libya’ya, başka yerlere niye silah veriyorsunuz?” diye. Şöyle denmiştir: “Silah ticaretimizi bir tek Güvenlik Konseyi sınırlandırabilir.” Türkiye için de öyledir, başkaları için ne geçerliyse Türkiye için de öyledir. Türk savunma sanayisi ürünlerini alan aktörlerin, devletlerin bunu kullanımı konusunda Türkiye'ye bir sorumluluk yüklemek doğru değildir, hele büyükelçilikleri tehdit etmek için bunu bahane olarak kullanmak hiç doğru değildir; bunun tam tersi, tarafımızdan, bütün partiler tarafından şiddetle eleştirilmesi gerekir.

Ukrayna-Rusya krizi hepimizin konusu. Biz de geçen hafta Avrupa Konseyinde bu konuları konuştuk, NATO’da bunlar konuşuluyor. Tabii ki uluslararası ilişkilerin temel ilkeleri bakımından Türkiye'nin tavrı açıktır ve kimseden de çekineceği bir şey yoktur. Gerek Sayın Bakan gerek Cumhurbaşkanımız gerek biz bulunduğumuz yerlerde, her zaman, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediğimizi, Kırım’ın ilhakını asla tanımayacağımızı belirttik. Son kabul edilen Avrupa Konseyi raporlarında da bu konuda Rusya’ya sınırdan askerini çekme çağrısı var, biz de olumlu oy verdik. Bu konularda çekineceğimiz bir şey yoktur ama tabii ki diplomasi galip gelmelidir. Türkiye’nin, Cumhurbaşkanımızın iyi niyet, ara buluculuk girişimleri kabul edilirse bundan memnuniyet duyarız. Tabii ki bunun için bazı şartların olgunlaşması her zaman gerekir, sabırlı olalım, bekleyelim; Cumhurbaşkanımızın Ukrayna ziyareti de var. İnşallah Türkiye’nin bu konuda olumlu katkıları olacaktır. Türkiye hiçbir zaman Montrö’yü tartışmaya açmamıştır yani Kanal İstanbul nedeniyle Montrö’yü tartışmaya açanlar bellidir. Türkiye’nin Montrö’yle ilgili yükümlülüklerinden Kanal İstanbul nedeniyle vazgeçeceğine dair kamu otoritelerinden, hiçbirinden bir açıklama yoktur, öyle de olmamalıdır. Türkiye Ukrayna ile Rusya arasında sıkışmış falan değildir, tavrı bellidir. Enerji hatlarımız… Rusya’yla birçok alanda ilişkimiz var ama tavrımız da açıktır.

Değinmem gereken bir konu Bosna Hersek. Orada Büyükelçilik yaptım. Gerek benden önceki arkadaşlar ama bütün olarak Türkiye Bosna Hersek’in bütünlüğünü bir namus meselesi olarak görmüştür, ona göre davranmıştır. Gerek “Republika Srpska” yani “Sırp Cumhuriyeti” dediğimiz entitenin gerek dış aktörlerin Bosna Hersek’in bütünlüğünü baltalama, devlet kurumlarını yıpratma girişimlerine karşı tavrımız açıktır. Biz de bulunduğumuz ortamlarda uluslararası toplumu bu konuda alarme etmeye çalışıyoruz. Yani, tabii, dönem 1990’lar değildir, Republika yani Sırp Cumhuriyeti ve onu destekleyenler mutlaka bugünkü realiteleri dikkate almalıdır. Balkanların, Batı Balkanların yolu bellidir; Avrupa yoludur, Avrupa Birliği yoludur, istiyorlarsa NATO yoludur çünkü ancak bu kurumların içinde bazı ihtilaflar çözülebilir, güvenlik sağlanabilir. Şunu da biliyorum: Bosna Hersek'in en az yüzde 70’i NATO'ya girmeyi desteklemektedir, yüzde 80’i de Avrupa Birliğine girmeyi desteklemektedir. Sırp liderlikleri inşallah halkın bu tercihini daha fazla bloke etmeyecektir.

Uygurlarla ilgili… Tabii, Doğu Türkistan bizim meselemizdir. Sayın Bakanın Çin ziyareti konusunda -ben de Avrupa Birliği büyükelçileriyle yapılan son toplantıda ve sunumunda kendisinden bilgi almıştım- Aydınlık’a falan itibar etmeye gerek yok. Bana göre, arzu eden vekillerimiz herhâlde Bakanlığımızdan doğru bilgiyi alabilirler. Benim Bakandan aldığım bilgi, Sayın Bakanımız bu konuda Çin tarafına, yaptıkları insan hakları ihlalleri, tutumumuz ve ihlallerin sona erdirilmesi beklentimiz konusunda gayet açık olmuştur. Dediğim gibi, vekillerimiz gerek bulundukları komisyonlar vasıtasıyla gerekse bireysel olarak Bakanlığımızdan doğru bilgiyi, ayrıntılı bilgiyi alabilirler.

Tabii, Yunanistan'ın gerek denizde gerek karada geri itmeleri hep eleştirdiğimiz, gündeme getirdiğimiz ama maalesef -hani klişe olacak ama- çifte standart nedeniyle Yunanistan üzerinde yeterli baskı oluşturulamayan bir konu. Maalesef, bulunduğumuz Avrupa Konseyinde de bu galip geliyor. Bu, bazen Bakanlar Komitesinde oluyor bazen Parlamenter Asamble’inde oluyor bazen de maalesef mahkemede oluyor; bunu görüyoruz. Ben burada mahkemeyi eleştirmeyeyim ama -inşallah- AİHM’in gündeminde olan konularda biliyorsunuz çok davamız var, çok ihlal kararı var ama çok da uygulanan karar var, Türkiye'nin uyguladığı çok karar var. Türk yargısı diğer konularda da üzerine düşeni yapacaktır. Ben, orada söylediğimi burada da söyleyeyim: Türk yargısına güveniyorum, daha ileri bir şey söylemek istemiyorum.

Gündeme getirilen diğer konular; tabii, Mahmur kampı, başlangıçta Birleşmiş Milletler tarafından kurulmuştur ama maalesef terör örgütü tarafından istismar edilmiştir, sızılmıştır; bu da uluslararası camiada bilinen bir gerçektir.

Ben, not aldığım eleştirilerin bir kısmını bu şekilde cevaplamış oldum, unuttuğum var ise daha sonra komisyonlarda görüşebiliriz veya bakanlıklardan notlar alınabilir.

Ben tekrar tezkereyi desteklediğimizi söyleyerek hepinize çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bravo Ahmet Ağabey.

BAŞKAN – Evet, gruplar adına söz talepleri karşılanmıştır.

Şimdi şahıslar adına ilk söz Sayın Salih Cora’nın.

Sayın Cora, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesinin 10 Şubat 2022 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye son yıllarda dış politikada çığır açıcı bir yaklaşım ortaya koymuştur ve özellikle çok yönlü ve girişimci bir diplomasiyi öne çıkaran yaklaşımlar ortaya koymuştur. Nerede bir mazlum millet varsa, nerede gadre uğramış bir millet varsa, nerede haksızlık ve hukuksuzluk varsa orada iradesini ortaya koyan ve uluslararası meşruiyetten ve hukuktan kaynaklanan haklarını kullanan ve her zaman dosta güven, düşmana korku veren bir yaklaşım içerisinde yer almıştır. Ve biz şunu biliyoruz ki Türkiye’nin sınırlarının güvenliğini sadece fiziki sınırlarının güvenliğiyle değil, fiziki sınırlarının güvenliğini de o ülkenin sınırlarının ötesindeki güvenliğinin ne kadar uzakta olduğuyla ilgili bir durumdur diye değerlendiriyoruz. Bu manada, dünyanın çok farklı yerlerine tezkerelerle asker gönderme gibi, Silahlı Kuvvetler gönderme gibi durumlar söz konusu oluyor. Bunların önemi, sadece bizim sınırlarımızı kendi sınırlarımızın etrafında korumak değil, sınırlarımızın ötesinde güvenliğimizi sağlamakla ilgili bir durum olduğunu ifade etmek istiyorum.

Son olarak şunu ifade etmek isterim ki -tezkerenin konusu- son dönemlerde Gine Körfezi’nde deniz haydutluğu, korsan eylemleri, can ve mal emniyetinin yanı sıra uluslararası deniz taşımacılığı ve seyir serbestisini tehdit eden bir uluslararası güvenlik meselesiyle ilgili burada hep beraber bir karar alacağız. Bu aynı zamanda şunu ifade etmeliyiz ki uluslararası meşruiyetten kaynaklanan bir hakkın kullanılmasıdır. Bu konuda uluslararası iş birliğine çok önem vermekteyiz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin almış olduğu kararlar doğrultusunda Somali açıklarında korsanlık Temas Grubunun kurucu üyesi olarak aktif rol almaktayız ve orada özellikle Türk Bayraklı gemilerin seyir güvenliğini sağlama noktasında önemli faaliyetlerde bulunmaktayız. Bu faaliyetler geçmiş döneme baktığımız zaman korsanlık faaliyetlerini ciddi derecede azaltmıştı ama tamamen ortadan kaldırmamıştır. Bunun tamamen ortadan kaldırılması adına bu tezkerenin belirli bir süre daha uzatılmasını yararlı görüyoruz. Ben bu duygularla tezkerenin lehine oy vereceğimizi ifade ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz talebi Sayın Utku Çakırözer'in.

Sayın Çakırözer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Somali'de görev almasına ilişkin tezkere üzerindeki görüşlerimizi grubumuz adına yapılan konuşmada Sayın Ünal Çeviköz ayrıntılı bir biçimde anlattı. Ben de buradan gerek Aden Körfezi civarında gerekse dünyanın dört bir yanında görev yapmakta olan kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza görevlerinde başarılar diliyorum ve kazasız belasız görevlerini tamamlayarak Türkiye'ye dönmeleri dileğimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ben bugün huzurunuzda dış politikaya ilişkin bazı gözlemleri aktarmak için kürsüdeyim. Milletvekilliğim öncesinde yirmi iki yıl gazetecilik yaptım, dünyadaki gelişmeleri, Türk dış politikasını gazeteci gözüyle izlemeye çalıştım. Şimdi anlatacaklarım biraz da bu gözlemlerimin ışığında yaptığım kıyaslamanın bir sonucu.

Türkiye’nin jeopolitik önemi yadsınamaz bir gerçek. Dünyanın birçok krizinin merkezinde olan bir ülkeyiz. Geçmişte bu bölgede yaşanan birçok meselede, Ankara’da hangi iktidar olursa olsun, müttefiklerimiz, dostlarımız ya da dost olmasa da Türkiye’yi kendine rakip gören ülkeler, hepsi ama hepsi Türkiye’nin görüşüne önem verirdi. Körfez krizi, Balkanlardaki, Kafkasya’daki krizler ve daha birçok meselede Özal olsun, Demirel olsun, Ecevit olsun, AK PARTİ iktidarlarının önemli bir bölümünde de Abdullah Gül olsun, Recep Tayyip Erdoğan olsun, Ahmet Davutoğlu olsun, mutlaka müttefiklerimiz, dostlarımız Türkiye’nin görüşünü dinlemek, tavsiyesini almak isterdi, “Siz ne düşünüyorsunuz?” diye sorarlardı.

Bakın, haftalardır Ukrayna ile Rusya arasında gerginlik var, dünya bunu konuşuyor. Kafkaslara etkisiyle, Karadeniz’e etkisiyle, bölgede Rusya ile NATO arasındaki silahlanma yarışına etkisiyle belki de Türkiye’yi en fazla etkileyecek kriz bu konu. Daha birçok sebep sıralayabilirim ama işte, kendi kendimize gelin güvey olduğumuz bir ara buluculuk arayışı dışında Türkiye’yi muhatap alan yok.

“Ara buluculuk” deyince, bakın neler oluyor bu arada: Almanya ve Rusya Dışişleri Bakanları buluşuyor, ABD ve Rusya Dışişleri Bakanları hem buluşuyor hem konuşuyor. NATO Genel Sekreteri, Avrupa Komisyonu Başkanı, AB Konseyi Başkanı, ABD Başkanı, Fransa Cumhurbaşkanı, Polonya Devlet Başkanı, Almanya, İngiltere ve İtalya Başbakanlarıyla videokonferansla görüşüyor. Macron Putin’le, Zelenski’yle görüşüyor. İngiltere Dışişleri ve Savunma Bakanları Moskova’ya gidiyor. Bu temasların hiçbirinde Türkiye yok. Türkiye ne yapıyor? Cumhurbaşkanı yarın Ukrayna’ya gidiyor, Putin’le de buluşmayı bekliyor. Onda bile saraydan gelen açıklamalar belirsizlik dolu. Bir gün Putin ile Zelenski’yi buluşturuyoruz, ertesi gün “Putin Türkiye’ye gelecek.” diyorlar, ertesi gün “Moskova’ya ziyaretimiz olacak.” diyorlar. Moskova ise “Salgın durumu ve tarafların programı izin verir vermez davete icabet ederiz.” diyor. Yani bakmayın siz atılan “Putin geliyor” manşetlerine; bırakın gününü, ayı bile belli değil. Bu temasların altyapısını hazırlamakla görevli olması gereken Dışişleri Bakanımız nerede? Bilen varsa söylesin. Ben söyleyeyim: En son Sri Lanka ve Maldivler’de görüldü, dün Bahreyn’deydi, önümüzdeki günlerde de Latin Amerika turuna çıkacakmış. Fazla söze hacet var mı, bilemiyorum.

Değerli milletvekilleri, baştaki sorumu tekrarlayayım: Neden artık Türkiye, bölgede görüşü, fikri dinlenen bir ülke değil? Çünkü müttefiklerimiz ve dünya güçleri artık Türkiye’yi şöyle görüyor: Yüzlerce yıllık diplomasiyi, devlet geleneğini arkasına almış, istihbaratıyla, dış işleriyle, savunmasıyla hareket ederek ortak bir devlet aklıyla analiz yapan bir Türkiye yok artık. Ya ne var? “Bu krizden ben kendi iktidarım için ne çıkarırım? Nasıl bir söylemle iç politikada başarılı olurum? Evrensel değerlerden koparak, Avrupa’ya bağırarak çağırarak mı daha çok oy toplarım, yoksa üç gün önce ‘darbeci’ dediğim, İstanbul’un ortasında adam kesen ülkelerin her türlü hakaretini sineye çekerek toplayacağım dolarlarla mı koltuğumu korurum?” diyen bir tek adam yönetimi var. Bugünkü anlayış ve dünyanın bizi gördüğü resim bu maalesef. Artık Türkiye algısı, Türkiye markası diye bir şey kalmadı. Ülkemiz dünya siyasetinde yalnız; uzun süre buna “değerli yalnızlık” dediniz ama şimdi görüyoruz ki siz de bunun aslında son derece sakıncalı bir yalnızlık olduğunu kavradınız. Şimdi bir yandan Birleşik Arap Emirlikleri’yle, diğer yandan İsrail’le, bir yandan Mısır’la, diğer yandan Ermenistan’la normalleşme peşindesiniz. Peki, nedir bu sizin “normalleşme” dediğiniz? Mesela, Birleşik Arap Emirlikleri… “Normalleşeceğiz.” diye bu Meclisten utanç belgesi sayılması gereken bir kanun çıkardınız Emirliklerin, Katar’ın Merkez Bankasına açacağı hesaplar haczedilmesin diye. Peki, ya diğer hesaplar? Sordunuz mu mesela 15 Temmuzun hesabını? Hani bunlar darbenin arkasındaydı? Benim burada dilim varmıyor Birleşik Arap Emirlikleri için söylediklerinize. Niye sormadınız? (CHP sıralarından alkışlar) Hani 15 Temmuz şehitlerinin anısı, hani gazilere saygı? Libya’da Türkiye’nin kurduğu hava savunma sistemini hangi ülkenin uçaklarının bombaladığını sordunuz mu mesela normalleşirken? Bu nasıl normalleşme?

Ülkemizin görüntüsü şu maalesef: Ekonomik yardım karşılığı Katar’ın jandarmalığına soyunmuş bir Türkiye. İşte, geçen hafta Meclise geldi, saray iktidarı Katar’a 3.200 polis gönderecek. Gerekçe? Dünya Kupası finallerinde bodyguardlık yapsınlar diye. Niyet beyanı geldiğinde burada “Yapmayın, etmeyin.” dedik “Polisimizi riske atmayın.” dedik, dinlemediniz “Bir aylık finaller için neden beş yıllık anlaşma yaptınız?” dedik, yanıt bile vermediniz. Şimdi, önümüze o niyetin protokolü gelmiş; anlaşma 8 madde, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Katar Başbakanı Al Thani imzalamış. Bakıyorsunuz, devlet, maddi konularda maşallah şahin kesilmiş, kendini güvence altına almış yani tüm masraflar Katar’a yüklenmiş; sıkıntı yok ama mesele oraya gidecek polisimizin hukuki güvencesine gelince iş değişmiş, burada polisi düşünen yok. Neymiş? Oraya gidecek polisimiz Katar yasalarına ve yargısına tabi olacakmış.

Değerli milletvekilleri, bu, olacak iş değil. Katar istedi diye, ona jandarmalık yapsın diye polisimizi gönderiyorsunuz, üstüne üstlük bu polisimizi şeriat hukukuna tabi tutuyorsunuz; bu kabul edilemez. Buraya açık seçik şunun yazılması lazım: “Oraya gidecek ve görev yapacak polisimiz Türkiye Cumhuriyeti yargı yetkisine tabidir.” diye yazmamız lazım; bunu yazmazsak olmaz. O polisimizin saçının bir teline bir zarar gelirse bunu böyle yazmayanlar, yazamayanlar tarih önünde, millet önünde sorumlu olacaktır.

Bakın, Türkiye’yi yönetmekten o kadar aciz konumdasınız ki, kendi iktidarınız döneminde dahi bir tutarlılığınız kalmamış durumda. Şu elimde gördüğünüz anlaşma da 7 Haziran 2017’de bu Meclisten geçti. Hangi anlaşma? Katar’a üs kurduğumuz, asker konuşlandırdığımız anlaşma. Kim imzalamış? O dönemki Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz ve Katar Savunma Bakanı Halid bin Muhammed AlAtiyya. Ne diyor burada? Açık seçik yazılmış, okuyorum: “Türkiye Cumhuriyeti, aşağıdaki suç durumlarında Türkiye Cumhuriyeti personeli hakkında yargı yetkisini kullanma hakkına sahiptir.” Neymiş bunlar? “Resmî görevin icrası sırasında yapılan bir eylem sonucu meydana gelen suç, görevin yerine getirilememesi yani hata, kusur gibi bir sonuç meydana geldiğinde suç, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenliğine, mal varlıklarına ya da personeline, personelinin mal varlığına karşı işlenen suçlar.”

Değerli arkadaşlarım, bu anlaşmayı da imzalayan AK PARTİ, bu anlaşmayı da imzalayan AK PARTİ. Peki, neden böyle? Çünkü sıkışmış durumdayız değerli arkadaşlarım; Katar’ın himayesine, Katar’ın “swap”ına, Katar’ın dirhemine muhtaç duruma düşmüşüz, mesele bu. Yoksa şu iki satırlık ek konamaz mıydı? Bu nasıl bir teslimiyet, bu nasıl bir sorumsuzluk? Bunları söylemek bize zül geliyor, üzülerek söylüyoruz ama gelinen nokta budur değerli arkadaşlar.

Ortaya çıkan görüntüye dikkat çekmek isterim. İnsan gücüyle, konumuyla, yüzyıldan daha fazla parlamento, yetmiş yıllık çok partili demokrasi deneyimiyle, ekonomisiyle, uluslararası operasyonlarda kazandığı deneyimle on yıllardır bölgenin önemli gücü konumunda olan bir Türkiye bir süredir şöyle bir görüntü sergiliyor: Sanki Katar’ın yardımcısı, taşeronu, bodyguardı olmuşuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Nasıl bir üslup bu ya!

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Tek örnek Dünya Kupası jandarmalığı da değil; işte onları kurtarmak için, korumak için üs kurduk; işte Kabil Havalimanı’nın işletilmesi konusunda yine Katar’ın yanında rol üstlenebiliyoruz ancak. Türkiye’yi getirdiğiniz nokta maalesef budur değerli arkadaşlarım. İşte, biz bu görüntüye itiraz ediyoruz.

Öte yandan, değerli milletvekilleri, Ukrayna krizinden bahsediyoruz, belki de en çok bizi etkileyecek kriz. Karadeniz'de suların ısınması en fazla Türkiye'ye zarar verecek. ABD, NATO'nun daha fazla Karadeniz’de olmasını arzu ediyor. Hâl böyleyken iktidar konunun nereye gittiğinin farkında bile değil. Farkında olsa “Montrö Anlaşması tartışmaya açılmasın.” diye uyarıda bulunan emekli amiralleri hapse atıp yargılamaya kalkar mıydı ya da yine, Montrö'yü tartışmaya açacak bir Kanal İstanbul Projesi konusunda bu kadar ısrarcı olur muydu? Bunları hep dikkatinize sunmak isterim.

Değerli milletvekilleri, bu sorunlu yalnızlıktan çıkış için değişik normalleşme açılımları yapılıyor. Peki sonuç? Neden normalleşilmiyor? Herkes neden ağırdan alıyor, tabir yerindeyse kendini naza çekiyor? Mesela İsrail. Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı, “Gelecek.” diye. Bakıyorsunuz, doğrulayan açıklama yok; tam tersine “Olursa sembolik olur.” diyor Başbakanları. Türkiye'ye gitmek, bizim Yunanistan’la, Rum kesimiyle ilişkimizi etkilemez, tam tersine, Yunanistan'a, Rum kesimine güvence veren bir anlayış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Bitireyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Mısır'a bakıyorsunuz, hiç oralı değiller. Müslüman Kardeşler Örgütünü İstanbul'dan yolladık ama umurlarında değil. Yani değerli arkadaşlarım, atılan adımlar karşılıksız kalmakta. Bunun nedeni nedir? Bunun nedeni güçsüzlüktür; bunun nedeni demokrasiden, hukuk devletinden uzaklaşmaktır.

Saray iktidarının artık Türkiye'yi yönetemediğinin, tek düşüncesinin koltuğunu korumak olduğunun tüm dünya farkında ama umutsuzluğa yer yok. Cumhuriyet Halk Partisinin ortağı olacağı Millet İttifakı iktidarında bu beceriksizlikler, bu sorumsuzluklar, bu utanç anlaşmaları son bulacak. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye yeniden hukuk devletine, yeniden demokrasiye yönelecek. Uluslararası ilişkilerimizi sadece bir kişinin koltuğunu, saray iktidarını korumak için değil, ulusumuzun, milletimizin çıkarlarını korumak, Türkiye’yi yeniden evrensel hak ve özgürlüklere saygı gösteren bir ülke konumuna yükseltmek için kullanacağız.

Bu düşüncelerle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

B) Önergeler

1.- Başkanlıkça, İstanbul Milletvekili Özgür Karabat’ın Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden ve Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın Dijital Mecralar Komisyonu üyeliğinden geri çekildiğine ilişkin yazısının 2/2/2022 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/157)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanlığının İç Tüzük’ün 21’inci maddesi uyarınca, İstanbul Milletvekili Özgür Karabat’ın Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden ve Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın Dijital Mecralar Komisyonu üyeliğinden geri çekildiğine ilişkin yazısı 2 Şubat 2022 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, TÜRK TELEKOM’un özelleştirme işlemlerinin ülke ekonomisine verdiği zararların incelenmesi, söz konusu özelleştirme sonucunda devletin zarara uğramasına sebep olan ihmaller ile bu ihmallere sebep olan görevlilerin tespit edilmesi, 2026 yılında zaten kamuya devredilecek bir varlığın Varlık Fonu tarafından satın alınmasının hazineye yükleyeceği maliyetin hesaplanması ve bu süreçte yeniden kamu zararı oluşmaması için gerekli önlemlerin alınması amacıyla 2/2/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2/2/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/2/2022 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                    Erhan Usta

                                                                                                      Samsun

                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Samsun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Erhan Usta tarafından, 2005 yılında Türk Telekomünikasyon AŞ’nin özelleştirilmesiyle başlayan süreç sonunda Türkiye Cumhuriyeti hazinesi ile birçok Türk bankasının zarara uğradığı kamuoyu tarafından bilinmektedir. Kamuoyunda yer alan haberlere göre Varlık Fonunun TÜRK TELEKOM’u satın almak için harekete geçtiği ifade edilmektedir. TÜRK TELEKOM’un özelleştirme işlemlerinin ülke ekonomisine verdiği zararların incelenmesi, söz konusu özelleştirme sonucunda devletin zarara uğramasına sebep olan ihmaller ile bu ihmallere sebep olan görevlilerin tespit edilmesi, 2026 yılında zaten kamuya devredilecek bir varlığın Varlık Fonu tarafından satın alınmasının hazineye yükleyeceği maliyetin hesaplanması ve bu süreçte yeniden kamu zararı oluşmaması için gerekli önlemlerin alınması amacıyla 2/2/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 2/2/2022 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Sayın Muhammet Naci Cinisli.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlarım.

TÜRK TELEKOM, AK PARTİ iktidarı döneminde özelleştirilmeden önce Türk milletinin menfaatleri için çalışan stratejik bir kurumdu; üst üste dört yıl boyunca en fazla kurumlar vergisi ödemiş ve Türkiye'nin en çok kâr eden kamu kurumu olmuştu. 11 Kasım 2005 tarihinde TÜRK TELEKOM'un yüzde 55 hissesi AK PARTİ'nin büyük bir özelleştirme başarısı olarak imtiyazlı şekilde devredildi. 2005 senesinde borcu olmadığı gibi, 2 milyar dolardan fazla nakit parası olan kurum 6,5 milyar dolar bedelle özelleştirildi. TÜRK TELEKOM, Lübnanlı Hariri ailesi ve Suudi Telekomun sahibi olduğu Oger Telekomünikasyon Anonim Şirketine (OTAŞ) ait oldu. Özelleştirme sonrası kurumlar vergisi yüzde 30’dan yüzde 20’ye düşürüldü. Yapılan bu özelleştirmeyle devletimiz milyarlarca dolar zarara uğratıldı, vergi gelirlerinden oldu. Devir öncesi OTAŞ, hisseleri alacak nakdinin olduğunu beyan etmesine rağmen çoğunluğunu Türk bankalarının oluşturduğu konsorsiyumdan nedense kredi kullandı. 2013 yılına gelindiğinde Lübnanlı Hariri ailesinin çoğunluğa sahip olduğu OTAŞ bankalara olan borçlarını ödeyemediği için 4,75 milyar dolar tutarında bir kredi daha kullanmak istedi. AK PARTİ iktidarınca bu istek tabii ki yine olumlu bulundu. İnsan söylerken dahi kulaklarına inanamıyor ama Türk bankaları, TÜRK TELEKOM’un özelleştirilme sürecinde siyasi baskıdan da etkilenerek OTAŞ’a kredi üstüne kredi verdi. Diğer yandan, 2005-2015 yılları arasında TÜRK TELEKOM 14 milyar dolar kâr elde etti, 2016 senesine kadar 12,5 milyar dolar temettü dağıtıldı; bu tutarın yaklaşık 7 milyar dolarlık kısmının Lübnanlı OTAŞ tarafından yurt dışına götürüldüğü de bir sır değil. Hâlbuki elde edilen kâr temettü olarak dağıtılmamalıydı; kredi borçlarının ödenmesine, yatırıma, AR-GE faaliyetlerine, altyapıya kaynak oluşturulmalıydı. Bu özelleştirme cumhuriyet tarihimizin en büyük maddi soygunlarından biri olduğu kadar, yapılmayan fiber optik yatırımlar yüzünden ülkemizin teknolojik gelişim hamlesine de vurulmuş büyük bir darbedir. Pandemi sırasında sanayinin, ticaretin, eğitimin, internet altyapılarında yaşanan sıkıntılardan dolayı yaşadıkları mağduriyetlerin sebebi de işte bu, ülkemizi âdeta arkasından hançerlemiş olan sorumsuz, imtiyazlı “ak özelleştirme”dir, ülkeye taammüden kastedilmiştir. Şaibeli TÜRK TELEKOM dosyası muhakkak araştırılmalı ve objektif kriterlerle hesabı sorulmalıdır.

OTAŞ, 2013 yılında kullandığı 4,75 milyar dolarlık kredinin borç taksitlerini hiç ödemedi ve öncekileri de ödemedi. AK PARTİ imtiyazlı OTAŞ, 2018 yılında hem devletimizi hem TÜRK TELEKOM’u hem de Türk bankalarını dolandırarak milyarlarca dolar batık krediyle Türkiye’den kaçtı ve buna göz yumuldu. OTAŞ’ın büyük ortağı Lübnanlı Hariri ailesinin sarayda el üstünde tutularak ağırlanmasına yüzler hiç kızarmadan devam edildi, ediliyor. Tüm bu süreç boyunca, TÜRK TELEKOM hissedarlarından olan Hazinenin ne gibi önlemler aldığı biliniyor mu? Borçlandırılıp temettü vermeye zorlanan TÜRK TELEKOM için herhangi bir SPK uyarısı oldu mu? OTAŞ’ın kredi üstüne kredi kullanma isteğine karşı BDDK ne yaptı? Bırakın yatırım yapmayı, TÜRK TELEKOM’un arsaları, binaları, milyonlarca kilometrelik bakır kabloları satıldı mı? Bunları bilmek istiyoruz. Ülke için stratejik öneme sahip fiber optik kablo dönüşüm yatırımı sözleşmede olmasına rağmen yapılmadı ancak kimi kime şikâyet edeceğiz değerli milletvekilleri? Vurgun olduğu sırada en üst düzey yöneticilerden birisi bugün sarayın 2 numarası. Gerek özelleştirmeye imza atan gerekse de günümüzdeki TÜRK TELEKOM Yönetim Kurulu AK PARTİ’li en üst düzey isimlerden oluşuyor. İçi boşaltılmış TÜRK TELEKOM’un muhtemel iyimser kârı ve hisselerinin toplam değeri bile Türk bankalarına olan borcunu ödemeye yetmiyor. OTAŞ’ın ödemeden kaçtığı borçlarına karşılık el konulan yüzde 55 hisseyi zorunlu olarak alan bankalar 2018 yılında bir araya gelerek Levent Yapılandırma Yönetimi AŞ’yi (LYY) kurdular. Yirmi bir yıllık imtiyaz süresinin bitmesine az bir zaman kalması nedeniyle LYY’nin hisselerine talip çıkmadığı söylentileri kasten yayılıyor. Dikkatli konuşuyorum, tekrar ediyorum: TÜRK TELEKOM’un özelleştirilmesi çok boyutlu, planlı bir vurgundur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 17 Aralık 2021 tarihinde Varlık Fonundan yapılan açıklamada TÜRK TELEKOM’un yüzde 55 hissesini satın almak amacıyla LYY’yle görüşülmeye başlandığı duyuruldu. Unutulmamalıdır ki TÜRK TELEKOM’a bir imtiyaz anlaşmasıyla, yirmi bir yıl süre sınırıyla devredilen iletişim altyapılarının tümü kamuya aittir. Sözleşmede yazıldığı gibi 2027 yılbaşında çalışır vaziyette ve borçlarından ari olarak kamuya kendiliğinden zaten devredilecektir. Yani Varlık Fonu tarafından LYY hisselerinin satın alınacak olması OTAŞ’ın Türk bankacılık sistemine ve Türk telekomünikasyon sektörüne bıraktığı büyük bir yükün kitaba uydurularak milletimiz tarafından üstlenilmesi demek oluyor. Bu hain özelleştirme karşısında AK PARTİ yönetiminin sorumluluk alması ve aziz milletimizle nasıl helalleşeceğini iyi düşünmesi gerekir. TÜRK TELEKOM’un özelleştirilmesindeki kamu zararının tespit edilmesi, sorumlularının ortaya çıkması gerektiğini ifade eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Mahmut Celadet Gaydalı.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, İYİ Partinin vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, sonunda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Özelleştirme, bu ülkenin kaynaklarını sermayeye peşkeş çekmekten başka bir şey değildir. Özelleştirmelerin kamunun yükünü hafifletmek yerine kambur üstüne kambur ekleyerek yeni yeni borçlara neden olduğu artık görülen bir gerçektir. Özetle, özelleştirme, menfaat ve çıkar ilişkileri içerisinde halkın vergileriyle patronları, zenginleri beslemek ve yolsuzluğu ve talanı kamu denetiminden kaçırmanın bir yoludur. İşte, bugün üzerinde konuşulan TÜRK TELEKOM bu çarpık sistemin sadece bir örneğidir. TÜRK TELEKOM’un özelleştirilmesini âdeta bir başarı olarak lanse eden iktidarın aradan geçen yıllarda bunun bir kandırmaca ve aldatmaca olduğunu Varlık Fonu yaptığı açıklamayla gün yüzüne çıkarmıştır. Bu önerge bu yüzden önemlidir. Oger Telekomünikasyon AŞ’ye 6,5 milyar dolar bedelle TELEKOM hisselerinin yüzde 55’i yirmi bir yıllığına devredildi ve bu süreç 2026 yılında sona erecek. Varlık Fonu ise hisseleri dört yıl sonra kamuya yeniden devrolacak olan bu şirkete diyor ki: “Biz sizden bunu yeniden satın alalım.” Bu şirket gerekli çalışmalarını yapmamış, borcunu ödememiş, kâr ettiği hâlde kazancını yurt dışına kaçırmış, üstüne üstlük altyapı sorumluluğunu yerine getirmemiş ve şimdi, Varlık Fonu, tüm sorumluluklarından kaçan bu şirketi ödüllendirmenin yollarını arıyor. “Varlık Fonu” dediğiniz bu kara delik, şirketleri kurtarmak ve kamuyu fakirleştirmek için mi kuruldu? Görülen o ki amacı tam da bu. Kaldı ki Varlık Fonuna devredilen tüm kamu yatırımlarının da hâli ortada. Kuzuyu aslanın önünden çekip kurdun önüne atınca hayat mı kurtarmış oluyorsunuz? Şimdi, buradan sorulması gereken soru şu: Varlık Fonunu yönetenlerin normal bir zekâ ve muhakemeye sahip kişiler olduğunu düşünürsek bu tarz bir anlaşmanın yapılmak istenmesinin temel gerekçesi nedir? Bu anlaşmayla kim ya da kimler korunmak veya kollanmak isteniyor? Bu ülkede insanlar iş bulamadığı için intihar ediyor, faturasını ödemediği için dükkânını kapatıyor, ısınamadığı için battaniye altında sabahlıyor, evine ekmek götüremiyor, iktidarın kara deliği Varlık Fonu da kalkmış, şirketin menfaatine işlem yapmanın yolunu araştırıyor.

Bu Meclisin görevi, bu ülkede bulunan tüm halkların çıkar ve menfaatlerini korumak ve kollamaktır, dolayısıyla bu önergeyi desteklemek başta Meclisin 1’inci partisinin sorumluluğu ve asli görevidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Aykut Erdoğdu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; asrın yolsuzluğunu konuşuyoruz. Asrın yolsuzluğu TELEKOM’un özelleştirilmesi. Öncelikle, başında söyleyeyim: TELEKOM’u özelleştirmenin ihalesi, ihaleye fesat karıştırma suçu; daha sonra işlenen suçlar da edimin ifasına fesat karıştırma suçudur.

Değerli arkadaşlar, 2005 yılında TELEKOM yok fiyatına yani yüzde 55’i 6,5 milyar dolara Hariri ailesine, Saad Hariri’ye satıldı. Şimdiden söyleyeyim: Saad Hariri, bu milletten aldığı paraları ne yaptı? Güney Afrikalı bikini mankeni Van der Merwe’ye 16 milyon dolar nakit, 10 milyon dolar da gayrimenkul olarak yedirdi.

Şimdi, bu Hariri ailesinin AKP gözetiminde bu halkı nasıl soyduğuna gelelim. Birincisi, öyle bir özelleştirme yaptılar ki o şartnameye göre birçok firma bu özelleştirmeye giremedi. Özelleştirmede telekomünikasyonla ilgisiz, daha önceden belirlenmiş Hariri firması TELEKOM’u satın aldı. Peki, TELEKOM’u satın aldığında vergi neydi? Yüzde 30. TÜRK TELEKOM, Türkiye’nin en çok kâr eden şirketi. Vergi neye düşürüldü? Yüzde 20’ye. Yirmi beş yıl boyunca yüzde 30 vergi ödeyeceğini sanıyordu, yüzde 20’ye düşürüldü, 2 milyar dolar direkt cebine para koydunuz. TELEKOM’u özelleştirirken şartnamesinde her bir aboneye 20 lira aylık sabit ücret var mıydı? Yoktu. Kaç abone vardı? 20 milyon aboneden aylık 20 lira şartnamede yokken bu adama verdiniz, etti 2 milyar dolar daha. TELEKOM özelleştirilirken her yıl 1,5 milyar dolar yatırım yapılacaktı. Tek kuruş yatırım var mı? Tek kuruş yatırım yok. Ta köylere internet gidecekti, uyanıklık edip FATİH Projesi’yle o köylere internet götürmeye yani TELEKOM’un yapacağı yatırımları Millî Eğitim Bakanlığına yaptırmaya çalıştılar.

Değerli arkadaşlar, TELEKOM bir anayasal kuruluş, TELEKOM özelleştirilmesi Anayasa'da belirtilen bir kuruluş. TELEKOM satılamaz ancak işletme kirası verilebilir. Peki, kiraya verilmiş bir şirketin gayrimenkullerinin ve bakır kablolarının satışına nasıl izin verdiniz? Sadece Trabzon’dan çıkan, o zaman 100 milyon liralık bakır kablo var. TELEKOM’un en kıymetli gayrimenkulleri satılıyorken bunların hepsi battı. Şimdi siz kiraladığınız bir şirketin hisselerini bankalara nasıl verebiliyorsunuz rehin olarak? Aha, işte, geldi, TELEKOM iflas etmiş bir şekilde bankaların eline düştü. TELEKOM özelleştirilecekken ne diyordunuz? “Fiyatlar düşecek, istihdam artacak, Türkiye'nin iletişim yapısı muhteşem olacak.” 65 bin kişiden 30 bin kişiye düşürdünüz istihdamını. Fiyatlar en kötü internet ve telekomünikasyon hizmetlerine göre en fahiş fiyatlar. Üstüne bir de Turkcell’in belini kırdınız, Turkcell’i de ele geçirdiniz ki sırf TELEKOM’la rekabet etmesin diye. Şu gün Türkiye’de berbat bir internet altyapısıyla ve bizim köylerimize, ilçelerimize bile ulaştıramadığımız bir internet altyapısıyla TELEKOM olduğu gibi elimizde kaldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Peki, değerli arkadaşlar, TELEKOM'u 6,5 milyar dolara sattık; 4,5 milyar dolar, gittiler, kendi bankalarımızdan kredi kullandılar. Bu ne demek? TELEKOM’un kredisini, TELEKOM’un satın alınmasını bankalar ödedi. Peki, siz hangi cesaretle, Hariri ailesi TELEKOM’dan 12,5 milyar dolar para çekerken, bu kadar krediyle izin verdiniz? Bizim altın hissemiz var. Üstelik bir de TELEKOM’un halka satışı var; halka satışta fiyat yükselmesin diye de götürdünüz, özel bir halka satış yaptınız. Bir de Avea ile Aycell meselesi var. Batmış Aria şirketi ile Aycell’i Avea’ya verdiniz, Berlusconi’ye hediye verdiniz; Berlusconi geldi, sizin Cumhurbaşkanının damadına saat taktı ve bu halk toplamda 30 milyar dolar soyulmuş oldu. Yani, biz bugün ekonomik kriz yaşıyorsak kimsenin kabahati yok, geçmişte olan bu işlemler var ve bunun hesabı bir gün sorulacak.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Arslan.

Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ARSLAN (Kars) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, TELEKOM’un bahse konu işlemleri bir özelleştirme değil, bir imtiyaz anlaşmasıdır ve bu imtiyaz anlaşmasıyla TELEKOM’un işletme hakkının yüzde 55’i yirmi bir yıllığına verilmiş; daha sonra da bunun yüzde 20’sinin peşin, kalan kısmının beş yılda ödenmesi kararlaştırılmıştır ki bu, 6,5 milyar dolardır. Ancak hemen, hemen 2006 yılında şirket 7 milyar doları peşin vermiştir. Hani “Hiçbir kuruş alınmadan” deniliyor ya zaman zaman, 7 milyar doları peşin vermiş ve böylece yüzde 55’in imtiyaz hakkını almış, işlemlerine başlamıştır.

ERHAN USTA (Samsun) – Bankalara borçlandı, bankalara.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Bunun yanı sıra, temettü olarak da -Hazineye toplam ödediği parayla birlikte- 15,5 milyar dolar para ödemiştir hazineye; bunun da bilinmesinde fayda var. Bu yüzde 55’lik imtiyaz hakkını elinde bulunduran OTAŞ, daha sonra gidip özel bankalardan ticaret hukuku çerçevesinde kredi almıştır. Hiçbir şekilde TÜRK TELEKOM bunun garantörü değildir ve TÜRK TELEKOM’un borcuyla veya TÜRK TELEKOM’a ödenecek parayla da ilgisi yoktur.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yapmayın Ahmet Bey, gözünüzü seveyim ya! Baştan aşağıya yanlış ama ya!

AHMET ARSLAN (Devamla) – OTAŞ gitmiştir, 5,5 milyar doları özel bankalardan devralmıştır ve hissesini teminat göstermiştir. Dolayısıyla, TÜRK TELEKOM’un garantörlüğü veya devletin burada herhangi bir şekilde teminat vermesi söz konusu değildir. Kaldı ki TÜRK TELEKOM’un bütün işlemleri, uluslararası bağımsız denetim kuruluşları ve SPK tarafından denetlenmektedir, ilgili herkes de girip sistemden görebilmektedir.

Özellikle pandemi döneminde yaşadığımız sıkıntılar ve eğitimin çevrim içi yürütülebilmesi, insanların evinden işini yürütebilmesi, e-ticaretin artmasının en büyük göstergesi TELEKOM altyapısı ve bilişim sektöründeki altyapının gelişmesidir ki sadece bu dönemde 2,7 milyon insan ilave olarak internetten yararlanabilmiştir, bu çok değerlidir.

Özellikle “TÜRK TELEKOM bakır kabloları veya gayrimenkulleri sattı.” diye bir eleştiri konusu var. Doğrudur, TÜRK TELEKOM atıl olan bakır kabloları, atıl olan gayrimenkulleri satmış, buna karşılık da 500 milyon Türk lirası almış ve bunu sermayesine, kasasına katmıştır. Ancak, buna mukabil, TELEKOM’un ihtiyacı olan hem satın almalar hem gayrimenkuller…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ARSLAN (Devamla) – Değerli Başkanım, bir dakika…

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Özellikle, buna karşılık TELEKOM, satın aldığı gayrimenkuller ve yaptığı yatırımlara 2 milyar 100 milyon Türk lirası ödemiştir yani sattığının 4 katını satın almış veya yatırım yapmıştır. Özellikle bunun bilinmesinde fayda var.

Tabii ki TÜRK TELEKOM yüzde 15’i kamuya açık, yüzde 31,7’si devletin tasarrufunda olan, yüzde 55’i imtiyaz hakkıyla verilip şu an devam eden işletmenin sabit işletim altyapısının tamamının sahibi devlettir ve devlet adına, hazine adına bugün, bütün bu işlemleri Varlık Fonu yürütmektedir ve Varlık Fonu bugün de yarın da özellikle TÜRK TELEKOM’un hazineye daha fazla katkı sağlaması, bu ülkeye daha fazla katma değer oluşturması adına işlemler yapıyor, yapmaya da devam edecektir deyip hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Madde 60’a göre söz alabilir miyim?

BAŞKAN – Neye ilişkindi?

ERHAN USTA (Samsun) – Bu konuya ilişkin.

BAŞKAN – Ama zaten arkadaşınız Sayın Cinisli grup olarak sizin düşüncelerinizi aktardı.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Bakanın konuşmasından sonra kısa bir izahat gerekecek efendim.

BAŞKAN – Ama şöyle bir şey var: Sayın Usta’ya Grup Başkan Vekili olarak söz vereceğim ancak her konuşmacıdan sonra bir değerlendirme yapmaya kalkarsak bu işin sonu gelmez.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – AK PARTİ yapıyor...

BAŞKAN - Diğer konuşmacılar nasıl görüşlerini beyan ettilerse Sayın Arslan da geldi ve görüşlerini, bu konudaki düşüncelerini beyan etti ama her konuşmacının söylediklerini tartışmaya açarsak inanın bu çalışmaları bitiremeyiz.

Buyurun Sayın Usta.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın İYİ Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, tabii, Sayın Arslan’ın bu kadar gür sesle bu işi savunmasını ben anlıyorum çünkü kendisinin de bu konuda orada yöneticiliği oldu. Tabii, bu konu inşallah bu ülkede iktidar değiştiğinde, yargıda adil bir şekilde çalışıldığında idarenin en fazla, en öncelikle bakacağı konulardan bir tanesi olacaktır -bunu bir şey yapayım- Sayın Arslan da bu konuda muhtemelen yargılanacaktır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi esas soru şu…

BAŞKAN – Sayın Usta, rica ediyorum ama…

ERHAN USTA (Samsun) – Hayır, muhtemelen diyorum. Hayır efendim, bunda ne var?

BAŞKAN – Bu yapmış olduğunuz tespit bir grup başkan vekili olarak doğru bir tespit, doğru bir yaklaşım değil.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, sorumluluk aldı, sorumluluk alanlar sorumluluklarıyla ilgili bir yargı süreci geçirebilirler, bundan daha tabii ne olacak? Altında imzası var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ŞAMİL AYRIM (İstanbul) – Sen hâkim misin, savcı mısın, yargıç mısın, nesin sen?

BAŞKAN – Bu yaklaşım doğru bir yaklaşım değil.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Esas söylemek istediğim şey şu: Geçmiş geçti; bu, Türkiye'nin en büyük soygunlarından bir tanesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi. Bir kez daha söz vereceğim, başka söz vermeyeceğim.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, Erhan Bey çıksaydı, Erhan Bey anlatsaydı buradan.

BAŞKAN – Duyamıyorum ne dediğinizi, anlamıyorum ki.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, 2026 yılında, her şeyiyle, sıfır bedelle hazineye devredilecek olan bu TÜRK TELEKOM’UN yüzde 55 hissesi için -bugün basında yer aldığı için söylüyorum- bunun satılacağı söyleniyor yani Varlık Fonunun alacağı söyleniyor- 1,4 milyar dolar bir bedelden bahsediliyor. Bu konuda aslında biz bir izahat bekliyoruz. Yani bize 2026 yılında sıfır bedelle gelecek bir şeye biz bugün niye 1,4 milyar dolar para ödemeyi göze alıyoruz Varlık Fonu olarak? Bu mutlak surette cevaplanması gereken bir şeydir.

İkincisi: Burası kârlı değildir. Dokuz aylık kâr var ama bakın, 17 Şubatta yıl sonu bilançolarını gördüğümüzde ciddi bir kambiyo zararını göreceğiz. Zarar eden bir şirketi, dört yıl öncesinde 1,4 milyar dolar vererek almada kamu menfaati nerededir, bunun izah edilmesi lazım bize.

Teşekkür ediyorum.

AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sataşmadan söz talebiniz varsa kürsüden iki dakika…

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) - Sataşma nerede var burada? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Her tarafı sataşmaydı.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – “Yargılanacaksın.” dedin.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, durum tespiti…

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET ARSLAN (Kars) – Değerli Başkanım, öncelikle saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da yapılan, hukuki olan bütün işlemlerin yargıya açık olduğunu herkes biliyor. Yargı bugün de gereğini yapar, yarın da gereğini yapar, buna hiç şüpheniz olmasın; bu bir.

ERHAN USTA (Samsun) – Bugün yapamıyor işte, bugün yapamıyor, sıkıntı orada ama yarın yapacak, yarın yapacak, yarın yargılanacaksınız!

AHMET ARSLAN (Devamla) – Ama önemli olan başka bir şey var, havalimanı yap-işlet-devretlerinde de benzer şeyler konuşuluyordu, deniyordu ki: “Efendim, niye önceden ihale yapıyorsunuz, niye imtiyaz hakkı ihalesini önceden yapıyorsunuz?”

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Sayın Arslan, gel, şu Çorlu tren kazasını konuşalım, Çorlu’yu, Çorlu’yu.

AHMET ARSLAN (Devamla) – TELEKOM gibi büyük bir şirket, bu ülke için değerli olan bir şirket eğer dört sene sonra imtiyaz hakkı bitip yeniden bir imtiyaz hakkıyla yola çıkacaksa bunun kararı bir günde verilmez, bunun kararı bir günde yapılmaz.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – 4 garibanın orada hakkını gasbettiler.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Bunun hazırlığı bugünden başlar, alternatiflerin tamamı değerlendirilir, kamu menfaati çerçevesinde yol alınır, yol alınacaktır ve günün sonunda, bugüne kadar olduğu gibi, TELEKOM yine bu devlete katma değer oluşturacaktır, bu sektörün büyümesini sağlayacaktır ve Türkiye, bu sektörde dünyanın lider ülkeleri arasında olmaya devam edecektir.

Hava sektöründe yaptığımız gibi, süreleri bittikten sonra hazırlıkları önceden başladı, imtiyaz hakları, işletme sözleşmeleri yapıldı ve bu ülkeye gelirler elde edildi.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Hangi gelir?

AHMET ARSLAN (Devamla) – Burada da yine bu ülke için gelir elde edilecek. Bunun da sorumluluğunu alan Varlık Fonu bugünden hazırlıklarını yapmak, adımlarını atmak, en doğru kararı vermek zorundadır ki bunu da yapacaktır deyip saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Çorlu tren kazasını konuşalım Sayın Arslan.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, mikrofonu açmayabilirsiniz, tutanaklara geçmesi açısından şunu söylememiz lazım: Güzel söyledi eski Sayın Bakan, hakikaten hazırlıkları önceden yapmak lazım ama benim geçenlerde kamuoyunun gündemine getirdiğim bir husus var. 2005 yılının Haziran, Temmuz aylarında Atatürk Havalimanı’nın yap-işlet-devretten devret vakti gelmesine rağmen Ulaştırma Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatına yazıyı 2004 yılının Ekim ayında yazmıştır ve bundan dolayı da şunu söylemiştir gerekçe olarak: “Kalan dokuz ay süre var, bu dokuz ay sürede ihale yapılamayacağından mevcut işletmeciye 500 milyon dolar bedelle on beş, yirmi yıl için verilmesi” demiştir. Biz ihalede ısrar ettiğimiz için şunu söyledik: Dokuz ay…

BAŞKAN – Evet, kayıtlara geçti Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Hayır, bitireceğim Sayın Başkan, çok kısa, çok kısa...

BAŞKAN – Ama kayıtlara biraz kısa geçer, bu kadar uzun geçmez.

ERHAN USTA (Samsun) – Bunu anlatmamız lazım. Bakın, kendi söylediği konunun üzerinden söylüyorum. “Havalimanı” dedi, “önceden işlem yapılması” dedi. Şimdi, orada ne oldu?

BAŞKAN – İyi de Sayın Usta yani…

ERHAN USTA (Samsun) – Efendim, bitiriyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bunu grup önerisinde Grup Başkan Vekili açıklayabilir. Kendi milletvekiline güvenmiyor mu ki kalkıyor, başka açıklamalar yapıyor?

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkanım, bir grup başkan vekiline bu kadar baskı yapılmaz ki ya.

BAŞKAN – Ama baskı yapmıyorum ki.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Niye sen çıkmadın şuraya o zaman?

ERHAN USTA (Samsun) – Bir dakika konuşacağım yani niye bu kadar zorluyorsunuz?

BAŞKAN – Ama yani…

ERHAN USTA (Samsun) – Hayır, efendim, şunu söylemeye çalışıyorum; burada daha önceden de bunu ifade ettik: Bakın, ondan sonra ihalede ısrar edildi ve on beş buçuk yıllığına 2 milyar 925 milyon dolar artı KDV’ye gitti; şimdi bunları görmek lazım. Burada bir hazırlık gerekmiyor, burada sıfır bedelle 2026’da bize gelecek. Neyin hazırlığını yapıyorsunuz siz dört yıl önceden?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu açık oturum konusu gibi oluyor.

ERHAN USTA (Samsun) – Zarar eden bir şirketi 1,4 milyar dolar bedelle almaya çalışıyorsunuz, bir de diyorsunuz ki: “Hazırlık yapıyoruz.”

BAŞKAN – Sayın Usta, teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Allah’tan korkun ya, Allah’tan korkun! Soygundur bu! (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Hadi canım, sen de tehdit ediyorsun ya! Niye tehdit ediyorsun? “Yargılanacaksın.” diyorsun, “bilmem ne” diyorsun…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun, sizde ne vardı?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, grubumuzun pek kısa bir meramı vardır.

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İç Tüzük 60’a göre grubumuz adına Aykut Bey…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup öneriniz var, onda konuşun.

BAŞKAN – Bakın, müsaade edin…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Lütfen, rica ediyorum…

BAŞKAN – Yani bir hülle var burada, yapmayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Böyle bir usul ve esas olamaz.

BAŞKAN – Yani sizin tecrübenizi biliyorum ama bizim tecrübemiz de en az sizinki kadar var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Meram grubumuzun, ben teknik adam değilim, onu bilemem, onu Aykut Bey biliyor.

BAŞKAN – Ama Aykut Bey’in açıklaması, Sayın Arslan’ın yapmış olduğu açıklama üzerine bir değerlendirme olacak, bunun sonu yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, takdir zatıalinizin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, biraz sonra grup önerileri var, onda söyleyebilirler.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, bu hatipleri dinleyen vatandaşın kafası karıştı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hiç karışmadı, hiç karışmadı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Bakan da Sayın Erdoğdu’nun konuşmasını bağlamından kopardı yani vatandaşın… Kim haklı şimdi? Siz oraya “haklı” dersiniz, orası buraya der.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ona vatandaş karar verecek.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Aykut Bey konuşursa daha fazla karışır.

BAŞKAN – Ben öyle bir şey söylemiyorum canım yani.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, takdir sizin; grup adına pek kısa, bir dakika söz rica ettim, verirsiniz, vermezsiniz.

BAŞKAN – Efendim, haklıyı ya da haksızı değerlendirmek burada bizim işimiz değil, bir kere onu söyleyeyim ama siz de…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Değil tabii ama adamın söylediklerinin tam tersinden aksi bir şey ortaya koyuyor.

BAŞKAN – Efendim, bir dakika… Bakın, şimdi Halkların Demokratik Partisi grup önerisi var.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istemiyorum ama bir itirazımı kayda geçireyim.

BAŞKAN - Konuşmacınız Sayın Tanrıkulu eğer burada söylenecek bir şey varsa Sayın Erdoğdu’ya söz hakkını verecektir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Olması gereken o.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yok, yok, söz istemiyorum ama Ahmet Bey’e bir sataşma yokken, böyle bir talebi yokken Ahmet Bey’i kürsüye çağırdınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Hayır, hayır, hayır…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tutanaklara bak! Tutanaklara bak!

ERHAN USTA (Samsun) – Ya, dosya açılırsa imzası olanın yargılanması kadar normal ne olabilir kardeşim? Allah, Allah! Onu söylüyoruz ya!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bakın, “Yargılanacaksınız.” sözünü adres gösteremezsiniz çünkü yargılanacak ihalede kendisi yoktu, Binali Yıldırım Bakandı. Rica ederim yani, rica ederim yani…

BAŞKAN – Efendim, yani her konuyla ilgili…

ERHAN USTA (Samsun) – Evrensel hukuk normunu hatırlatıyoruz size. Bugün yargılanmadığınız suç, hukukun olmadığı anlamına mı geliyor?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, her işle ilgili yargı yolunun açık olduğu kesin.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – “Yargılanacaksınız.” sözü Binali Yıldırım ve yönetiminedir, Ahmet Bey’i ne ilgilendirir?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aykut Bey, tutanakları oku, tutanakları.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Niye her şeye bağırıyorsun Osmancığım?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bağırmıyorum, tutanakları oku diyorum ya!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya, tutanakları okumak… “Yargılanacaksınız.” sözü orayı işaret etmez.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır!

ERHAN USTA (Samsun) – “Yargılanacaksın.”da nasıl bir sataşma var?

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Şu anda yargılanamaz zaten.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, AİHM kararlarının uygulanmamasının yarattığı sorunların araştırılması amacıyla, 2/2/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Efendim, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2/2/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/2/2022 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasına arz ederim.

                                                                                              Hakkı Saruhan Oluç

                                                                                                      İstanbul

                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

2 Şubat 2022 tarihinde Siirt Milletvekili, Grup Başkan Vekili, Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili, Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen (16648 grup numaralı) AİHM kararlarının uygulanmamasının yarattığı sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 2/2/2022 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Oya Ersoy.

Buyurun Sayın Ersoy. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, hukuk nedir? Hukuk, yalnızca iktidardakileri memnun etmenin basit, kaba bir aracı değildir. Adalet, sizin imaj yaratmak için isminizin başına koyduğunuz, keyfîlikleri, yolsuzlukları, hukuksuzlukları, hırsızlıkları örtmek için bir örtü değildir. Yargı, iktidarınızı korumak, siyasi rakiplerinizi tasfiye etmek, politikalarınızı topluma zorla kabul ettirmek ve işçileri, öğrencileri, üniversite öğrencilerini, kadınları yani muhalefeti susturmak için kullandığınız elinizdeki bir İsviçre çakısı değildir.

Evet, yarattığınız talimatlı yargı sayesinde Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni en çok ihlal eden ülkeler arasında 4’üncü sıraya yerleşti ve 2017 yılından beri her yıl Avrupa Konseyi ülkeler arasında ifade özgürlüğünü en fazla ihlal eden ülke sıralamasında 1’inciliği korumaktayız. Bugün bir tarihe daha geçtik sayenizde, Bakanlar Komitesinin kararıyla beraber, Osman Kavala kararıyla beraber, Konseyin tarihi boyunca ihlal kararı verdiği ve incelemeye aldığı devletler sıralamasında 2’nci olduk.

Evet, AİHM, sayenizde İç Tüzük değişikliği de yaptı. Daha önce yaşam ve sağlık durumları riskli olan başvurucuların şikâyetlerini öncelikli incelemeye alırken bir hakkın kullanımı nedeniyle tutuklanan başvurucuların şikâyetlerini bu tüzük değişikliğiyle beraber öncelikli incelemeye başladı. Neden? Çünkü bu kararda Türkiye’deki hukuka aykırı tutuklamalar, bu nedenle yapılan başvurular etkili oldu.

Evet, özellikle ilk kez tek başına iktidar olma çoğunluğunuzu kaybettiğiniz 7 Haziran seçimlerinden sonra HDP’yi hedef hâline getirdiniz ve siyasi rakiplerinizi yani siyaseten baş edemediklerinizi tutuklayarak, hedef hâline getirerek, cezaevlerine koyarak tasfiye projesine giriştiniz. Milletvekillerini görevden aldınız, belediye eş başkanlarımızı görevden aldınız, tutukladınız ve bu siyasi tasfiye hareketi sayesinde, 2017 referandumu da dâhil olmak üzere, Türkiye siyasetini yeniden kendi lehinize dizayn etmeyi başardınız. Şimdi, bu başarıdaki 2016 yılında dokunulmazlıkların kaldırılması hukuksuzluğunun kritik etkisi karşısında herkes şapkasını önüne alarak bir kez daha düşünmek zorundadır. Evet, sözüm, 20 Mayıs 2016’da hukukçuların, akademisyenlerin, bizlerin tüm itirazlarına, Anayasa’ya, hukuka, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılık uyarılarımıza rağmen bu Genel Kurul salonunda dokunulmazlıkların kaldırılması için el kaldıran herkesedir. Ve dün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla bu hukuksuzluk kesin olarak tescil edilmiş oldu. Öncelikle, bu hukuksuzluğa maruz kalan ve memleketinden uzakta yaşamını yitiren Urfa Milletvekilimiz İbrahim Ayhan’ı sevgi, saygı ve özlemle burada anmak istiyorum.

Evet, dün Selahattin Demirtaş ve Filiz Kerestecioğlu kararlarından sonra, bir kez daha, Encu/Türkiye kararıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, milletvekillerimizin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili ihlal kararı verdi. 2016 yılında milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik Anayasa değişikliğinin öngörülebilir olmadığı ve yasa kalitesini taşımadığını tespit ederek dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılamaları nedeniyle milletvekillerimizin ifade hürriyetinin ihlal edildiğine karar verdi. AİHM kararları bağlayıcıdır ve siz sözleşmeye taraf olmuşsanız üstlendiğiniz yükümlülükleri yerine getirmek zorundasınız. Dokunulmazlıkların kaldırılması sonrasında başlayan davalar derhâl durdurulmalıdır ve cezaevinde bulunan tutuklu arkadaşlarımız derhâl tahliye edilmelidir; hükümlülerin infazını durdurarak arkadaşlarımızı derhâl serbest bırakın.

Evet, değerli milletvekilleri, bugün -biraz önce bahsettim- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Osman Kavala hakkındaki AİHM kararının uygulanmaması ve Kavala’nın tahliye edilmemesi nedeniyle Türkiye hakkında ihlal prosedürü başlatılmasına karar verdi. Türkiye’ye karşı alınacak önlemler arasında Türkiye'nin Konsey üyeliğinden çıkarılması, oy hakkının askıya alınması da var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

OYA ERSOY (Devamla) – Bu karar ve önümüzdeki bu yol, açıkça Türkiye'nin de yargı kararlarında hukuk dışına çıktığının, insan hakları ve özgürlüklerine yer olmayan bir rejim hâline geldiğinin tescili anlamına gelir ve ağır sonuçları vardır. Bu sonuçların giderilmesi için bu Meclisi mutlaka ve mutlaka göreve çağırmak zorundayız biz, bu araştırma önergemizin nedeni budur. Evet, tüm milletvekillerini bu konuda göreve çağırıyoruz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Gereğini yapacağız!

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Merak etmeyin, vakti geldiğinde gereğini biz yapacağız, biz yapacağız gereğini!

OYA ERSOY (Devamla) – Aksi takdirde, bu rejimin siyasi literatürde bir adı vardır, bu ad da diktatörlüktür.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)                  

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Sayın Hasan Subaşı.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

1939-1945 yılları arası dünya insanlık tarihi en büyük faciayı yaşamıştır. İkinci Dünya Harbi, hepimizin bildiği üzere, büyük bir katliama neden olmuş, 65 milyon insanın ölümüne sebebiyet vermiştir. Bu, Avrupa’daki otoriter, totaliter rejimlerin etkisiyle başlamış bir savaştı. Bu savaşın yıkımından sonra Avrupa ülkeleri bir araya gelerek çözüm aramaya başlamışlardır. İlk çözümler arasında bu totaliter rejimlere son verilmiştir. 1949 yılında Avrupa Konseyi kurulmuştur, Türkiye de memnuniyetle bu Konseye katılarak ilk imzacılardan biri olmuştur ve kurucu vasfını elde etmiştir. Yine, 1950 tarihinde de İnsan Hakları Sözleşmesi Roma’da Dışişleri Bakanları tarafından imzalanmıştır. Türkiye bütün bunlara taraf olmuş ve benimsemiştir. Bu savaşlar sonucunda insanlık, insan haklarını, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü öncelemiştir tedbir olması adına.

Şimdi, AK PARTİ Hükûmetinin 2002’deki seçim beyannamesinin içinden kısaca bir pasajını, bir paragrafını alıp size hatırlatmak, okumak istiyorum: “Uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz olarak hayata geçirilmesini savunan partimiz, temel hak ve özgürlükleri ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde, özellikle Kopenhag Kriterlerinde belirtilen seviyeye yükseltmek için Anayasa ve yasalarda gerekli değişikliği yapacaktır.” Siz bunları söylemiştiniz ve bu değişikliği de yaptınız, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine bir ekleme yaparak üstün hukuk vasfında saydınız uluslararası sözleşmeleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Fakat 2018-2022 arasındaki otoriterleşmeyle birlikte, bu ilkeleri tamamen unuttunuz ve seçim beyannamesini de unuttunuz; hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını tanımamaya başladınız. Hatta, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği üyeleri “dış düşman” sıfatını kazanmaya başladı sizler tarafından. Ben kişilere takılmak istemiyorum ama Montesquieu’nün bir sözünü hatırlatmak istiyorum, üç yüzyıl önce şunu söylemişti, “Bir kişiye yapılan haksızlık topluma yönelmiş bir tehdittir.” demişti. Bu da benim, Montesquieu’nün sözleri arasında en çok üzerinde durduğum, sevdiğim, saygı duyduğum bir sözdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Biz de ise sadece bir kişiye değil, binlerce, on binlerce kişiye haksızlık yapılmaktadır.

Saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının infazı ve yerine getirilmesiyle ilgili güncel konular. İki güncel konu var: Birincisi, dün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, bu Parlamentonun da üyeliğini yapmış ve hâlen üyeliğini yapan milletvekilleriyle ilgili olarak vermiş olduğu karar, dokunulmazlığın kaldırılması kararının Anayasa’ya aykırılığı kararı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesine aykırılığı; diğeri ise Osman Kavala’yla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararından sonra Bakanlar Komitesinin bugün verdiği karar.

Değerli arkadaşlar, bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul etmişiz, sözleşmeye taraf olmuşuz. Eğer bu sözleşmeye taraf olmuşsak ve Mahkemenin de yetkisini kabul etmişsek kararın gereğini yerine getireceğiz. Nasıl yerine getirilir? Birinci olarak, ihlali durdurursunuz; ikinci olarak, ihlalin sonuçlarını giderirsiniz; üçüncü olarak da tekrarını önlersiniz. Şimdi, bütün bunları yapmadan… Bakın, bu kararlar nedeniyle ne ihlali durduruyorsunuz ne sonuçlarını gideriyorsunuz ne de tekrarını önlüyorsunuz. Kimi kandıracaksınız? Kimi kandıracaksınız? Bakın, organize kötülük yapıyorsunuz Türkiye'ye, organize kötülük; siyaseten ve yargı bakımından. Siyaset talimat veriyor, yargı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymuyor, o kararlara uymamak için de inanılmaz hileler yaratıyor, inanılmaz; hepsi suç olabilecek hileler yaratıyor. Tümünün kayıtları var ve bunu, siyasetin doğrudan ve dolaylı talimatıyla yapıyor; yoksa Sayın Erdoğan “Hamlemizi yaparız.” dedikten sonra Sayın Demirtaş hapiste kalmazdı. Bakın, organize kötülük yapıyorsunuz. Bakın, bu karar nedeniyle -dün verilen karar kesin karar, Büyük Daireye, başka bir daireye gitmeyecek, kesin Komite kararı- bu kararla ilgili olarak yanı başımızda, 18. Ağır Ceza Mahkemesinde, Sincan’da devam eden dava var ve bu karar o tutuklamaların ve yargısal işlemlerin -yakalama, tutuklama, gözaltı- tümünü işlevsiz hâle getirdi.

Peki, ne yapacaksınız? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki yargıçlar, sizin Çağlayan’da mahkeme mahkeme dolaştırdığınız yargıçlar değil, değil; her ülkenin birçok süzgecinden geçmiş saygın yargıçlar. Duruşmaya bizzat ben katıldım, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir yurttaşı olarak, bu kurulun bir üyesi olarak, bir avukat olarak utandım. Bakın, yirmi yılda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye'yi savunacak bir avukat yetiştirememişsiniz, Alman bir avukata para vermişsiniz Demirtaş davasında ve Avrupalı yargıçların sorduğu sorular konusunda bu heyetin uyguladığı hususlar bakımından söyleyeceği söz olmamış arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, bu dönem geçecek; bakın, bu dönem geçecek ama geriye dönüp baktığımız zaman sizin de oylarınızla ve sessizliğinizle bu organize kötülüğe ortak oluşunuz unutulmayacak.

Bakın, ha gitmişsiniz bir insanı silah zoruyla bir odaya kapatmışsınız ha bu hukuka aykırı kararlarla, talimatla verilmiş kararlarla adı “mahkeme” olsa bile cezaevinde tutmaya devam ediyorsunuz; ikisinin arasında bir fark yok, her ikisi de hürriyeti tahdit suçudur. O nedenle sizler belki siyasi hesabını vereceksiniz, vicdani hesabını vereceksiniz ama inanın, burada söylüyorum, bunların sorumlusu olanların hepsi adil bir biçimde hukuken hesabını vereceklerdir.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Pakize Mutlu Aydemir.

Buyurun Sayın Aydemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Meclis araştırması açılmasına yönelik vermiş olduğu grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Aziz milletimizin ve İslam âleminin mübarek üç aylarını tebrik ediyor, ramazan ayının müjdecisi mübarek üç ayların aziz milletimize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’ye bireysel başvuru hakkını AK PARTİ getirmiştir, Anayasa değişikliğiyle 2012’den itibaren bu yol uygulanmaktadır. Hak ihlali olduğunu düşünen herkes bu yola müracaat edebilmektedir. AK PARTİ’nin kuruluş felsefesi bütün yasaklarla mücadele etmek, özgürlükleri savunmak ve genişletmek olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince bahse konu başvuru sahiplerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasında aykırılık bulunduğu gerekçesiyle Komitenin aldığı karar, bu mahkemenin insan haklarını savunma konusundaki çifte standardını bir kez daha göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, AİHM’in verdiği karar siyasi saiklerle verilmiştir.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Tayyip Erdoğan çift karar verdiğinde çifte standart değildi ama.

PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Devamla) – Şöyle ki 2016 yılında, Anayasa’mıza geçici 20’nci maddeyle “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir.” hükmü eklenmiştir. Anayasa değişikliği, millî iradenin sahibi Meclis tarafından gerçekleştirilmiştir, çoğunluk oylarıyla kabul edilmiştir. AİHM, dün millî iradeyi gasbetmeye yönelik bir karar almıştır.

Değerli milletvekilleri, eğer bir mahkeme sadece Türkiye’ye karşı özel bir yöntem, usul uyguluyorsa o zaman mahkemenin kendisi ve kararları tartışılmaya başlar. Mahkemenin ülkemize karşı hukuk dışı, agresif tutumunu bir kenara bırakması gerekmektedir. Bahsi geçen karara konu olanların bir kısmı hakkında yargılamalar ve iç hukuk süreci devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Devamla) – AİHM ve dokunulmazlık kararına sığınanlar şunu iyi bilmelidir ki bu kişiler siyasi söylemleri nedeniyle değil terör faaliyetleri ile aralarına mesafe koymadıkları için haklarında fezlekeler hazırlanmış ve Anayasa’nın geçici 20’nci maddesi gereğince işlemler yapılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OYA ERSOY (İstanbul) – Sizin İçişleri Bakanınız önce uyuşturucu kaçakçılarıyla…

PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Devamla) – AİHM, konu Türkiye olunca daha önce de örneklerine rastladığımız siyasi kararlarla bizim mahkemelerimiz yerine geçerek hukuk ve sözleşme dışı bir şekilde karar alma yoluna gitmiştir.

Bu vesileyle HDP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtir, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç, nedir konu?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Daha ne olsun Sayın Başkan?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Ne dedi sataştı? Pardon, ben kaçırdım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Yargılananların yani dokunulmazlığı kaldırılmış olup yargılananların terör faaliyetleri nedeniyle yargılandıklarına dair söz etti. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, kürsüden iki dakika. (HDP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Balıkesir Milletvekili Pakize Mutlu Aydemir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, gerçekten hayretle dinlediğimiz bir konuşma oldu, hayretle dinledik. Çünkü bu konuşmayı yapmak demek Adalet ve Kalkınma Partisinin birinci olarak “Anayasa’nın 90’ıncı maddesini ben tanımıyorum.” demiş olmasıdır, birinci olarak “Anayasa’nın 90’ıncı maddesi bizim için geçerli değil.” diyor Adalet ve Kalkınma Partisi.

İkincisi: “Türkiye’nin imzalamış olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni de tanımıyoruz.” diyor.

Üçüncüsü: “Türkiye’nin bir parçası olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını ve içtihatlarını tanımıyoruz.” diyor.

Yani Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuşmayla birlikte bütün bunları reddettiğini de açıklamış oldu; bunu herkes duydu.

Şimdi “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi millî iradeyi gasbetti.” diyor. Ya, hangi millî iradeyi gasbetti, hangi millî iradeyi? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru hakkı var, başvuru yapılmış; üstelik, Anayasa Mahkemesindeki süreç tamamlandıktan sonra başvuru yapılmış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu başvuru hakkında karar vermiş, karar vermiş ve siz bunu da tanımıyorsunuz.

PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Balıkesir) – Anayasa değişikliği çoğunlukla kabul edildi Mecliste. Anayasa değişikliğinin kabul edilmesinden bahsediyorum. Anayasa değişikliği CHP’nin de katıldığı çoğunlukla kabul edildi Mecliste, bunu teyit etmekte fayda var.

BAŞKAN – Sayın Aydemir, lütfen…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sizin Genel Başkanınız Recep Tayyip Erdoğan lehine karar verdiği zaman başınızın üstünde ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sizin kararlarınızın aleyhine bir karar verdiği zaman hukuk dışı, agresif ve taraflı karar verdi; öyle mi? (HDP sıralarından alkışlar) Öyle değil. Siz hukuk tanımaz ve uluslararası demokratik sözleşmeleri tanımaz bir iktidar hâline geldiniz ve bunun bedelini kim ödüyor? Türkiye halkları, Türkiye toplumu ve Türkiye ödüyor. Şimdi, işte, tekrar Avrupa Bakanlar Komitesi AİHM’e tekrar göndererek yaptırımın önünü açtı ve bunun nedeni sizsiniz, başka hiç kimse değil. (HDP sıralarından alkışlar)

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, İçişleri Bakanlığının emanetinde olan MOBESE kayıtlarının hukuk dışı şekilde servis edilmesinde sorumlulukları olanların ortaya çıkarılması, demokrasiye darbe niteliğindeki uygulamaların önüne geçilmesi ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 31/1/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2/2/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/2/2022 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Engin Altay

                                                                                                      İstanbul

                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili, Grup Başkan Vekili Engin Altay; Manisa Milletvekili, Grup Başkan Vekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili, Grup Başkan Vekili Engin Özkoç tarafından, İçişleri Bakanlığının emanetinde olan MOBESE kayıtlarının hukuk dışı şekilde servis edilmesinde sorumlulukları olanların ortaya çıkarılması, demokrasiye darbe niteliğindeki uygulamaların önüne geçilmesi ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 31/1/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin (32 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 2/2/2022 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Engin Altay.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İktidar vekillerimize bir empati yapmalarını rica edeceğim, şöyle bir empati: Bir an için gözlerinizi kapatın. Oldu ki -inşallah da diyorum- muhalefete düştünüz ve siz muhalefetteyken iktidar sizi izliyor.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Kapatamıyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Kapatmazsan kapatma.

Devletin suçluları izlemek için kurmuş olduğu MOBESE kameraları sizin peşinizde. İzlemekle kalmıyor, bu görüntüler İstanbul’la ilgili bir tartışma esnasında bir medyaya servis ediliyor ve medya bunu yayımlıyor. Düşünün; ne yaparsınız, ne hissedersiniz; bir düşünün istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa çiğnenmek için değildir, Anayasa -beğenin beğenmeyin- uymak içindir. İnsanların da -milletvekili olsun, belediye başkanı olsun, sıradan vatandaş olsun, kim olursa olsun- Anayasa’dan kaynaklı hakları var. Bunların en başında da sanıyorum Anayasa’nın 20’nci maddesi var.

İktidarsınız, devlet elinizde; devletin, teknolojinin imkânlarını suçluları takip etmek için, uyuşturucu kaçakçılarını takip etmek için, mafyayı takip etmek için, kadın tacizcilerini, kadın tecavüzcülerini, kadına şiddete başvuranları takip etmek için, trafik kurallarını ihlal edenleri takip etmek için kullanmak sizin göreviniz. Bu ne ya! İstanbul’da kar yağdı, 2 Bakan koşa koşa İstanbul’a gitti. Zannettik ki havalimanında yaşanan sorunlarla ilgili, zannettik ki Kuzey Marmara’da yaşanan sorunlarla ilgili, zannettik ki TEM Otoyolu’nda yaşanan sorunlarla ilgili tedbir alacaklar, müdahale edecekler; zannettik ki AKOM’a gidecekler. Büyükşehir, ilçe belediyeleri, Karayolları Genel Müdürlüğü hep birlikte el ele verilecek TEM’de, havalimanında, Kuzey Marmara’da mahsur kalan insanlara derman olunacak; hayır. “MOBESE’yi izleyelim. Neredeymiş? Nerede balık yemiş? Kimle yemiş?” Ya, insan yemek yiyen bir varlıktır.

Sayın Elitaş, Recep Tayyip Erdoğan o lokantada 2008’de balık yemiş. Biz ne çekmeye gittiğini, o lokantaya niye gittiğini sormadık.

Beyefendi tutmuş, bir de lokantaya gidenlerle ilgili farklı bir yaklaşım… Beyefendi kafa çekenlere bakacağına Genel Merkezinizin önünde kokain çekenlere baksa daha iyi olur arkadaşlar, daha iyi olur, daha iyi olur. Bu, ayıptır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Önceki Adalet Bakanını… Adamcağız ”biraz hukuk” diyordu ya, “biraz hukuk” “Olmaz Sayın Cumhurbaşkanım, bak, Anayasa var. Olmaz Sayın Cumhurbaşkanım, bak, TCK var.” Ne? Adamı derdest ettiniz, tasfiye ettiniz. Neden? Güzel güzel çalışıyordu, uyumluydu da aslında, makuldü. Gladyatör değil devletin bakanı olmaya çalışan bir adamcağızı da tasfiye ettiniz. Sonuç? Buradan sebep İstanbul'da, Kuzey Marmara'da, havalimanında, TEM'deki mahcubiyetinizi, Karayolları Genel Müdürlüğünün kusurunu örtemezsiniz. Örtemezsiniz de “Vay efendim belediye başkanı işte balıkçıya gitti.” MOBESE’lerden toplanmış kayıtlar, güzergâh, gidiş geliş… Arkadaş, bu suçtur ya; bu, çok net bir suçtur. Bunu basına servis etmek suçun katmerlisidir.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Yazıklar olsun!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bizim Bülent olsa “şeddelisi” derdi. Bunu niye işliyorsunuz? Şu zannediliyor ise… Ben bu suçu, bu skandalı –1972’ydi değil mi arkadaşlar Watergate, 1972–1974– 1972’deki Watergate skandalından aşağı ve daha düşük görmem; onunla aynı, eş değerde bir suçtur. Demokrasilerin tıkır tıkır çalıştığı ülkelerde böyle bir suç için Amerikan Başkanı istifa etmek zorunda kalmıştır. Biz hesap soramıyoruz; teknik adama sorsak “Müdür bana bu emri verdi.” der çok çok, müdür “Ben yapmadım.” der ama bak bu şöyle olacak; bunu herkes bilsin: Bir gün bu hesap sorulacak; bu MOBESE kayıtlarını toplayan teknik adam diyecek ki “Bana emri müdürüm verdi.” o müdür de –o gün itibarıyla emekli midir, görevde midir bilmem– diyecek ki “Bana dönemin İçişleri Bakanı bu emri verdi.” Yani hesap orta yerde kalmayacak. Bunun bilinmesini istiyorum.

Şimdi, ayrıca arkadaşlar, devletin hukuk dışına çıkması kimin işine yarar? Bu ülkede kaotik ortam isteyenlerin işine yarar. Devlet hukuk dışına çıkarsa kimsenin can ve mal emniyeti, güvenliği kalmaz. Sizin MOBESE’yle izlediğiniz Ekrem İmamoğlu, her şeyden önce bir babadır, 3 evladın babasıdır; her şeyden önce bir eştir ve bir insandır; bunun özel hayatına giremezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, bitireyim.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Eski Bakan çok güzel söylüyor, bu FETÖ’vari bir taktiktir. Bir kısım FETÖ’cüler içeride, bir kısmı dışarıda ama FETÖ zihniyeti devlete sirayet etmiş, hâlâ izini ve yöntemlerini korumaya da devam ediyor. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir şey olabilir mi? Bunu kabul etmemiz mümkün değil.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Aynen.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ayrıca, bundan şey yapın. Bir kulak çekildi vatandaş tarafından 31 Martta, kulağı daha çok ittiniz. Bu sefer, bastı millet şamarı. Siyasi şamar, alınmayın. (CHP sıralarından alkışlar) Yetmedi… Bu şamarın acısı böyle çıkmaz; bu şamarın acısını çıkaracaksanız önce hukuka uyacaksınız, hukuka. Hukukun yolundan çıkarak, mafyavari yollara, FETÖ’vari yollara saparak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını gözetleyerek siz şamar yemekten kurtulamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Verecek mi acaba?

BAŞKAN – Sayın Altay, verdim zaten.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hani, bir ilave dedim çünkü bu cümlemi bitireceğim, müsaadenizle kürsüyü kullanacağım.

BAŞKAN – Kürsüden buyurun, bitirin yani.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Buradan kurtulamazsınız.

Ve ayrıca bir şey daha söyleyeyim: “İstanbul’da her şeyi ben yaptım, bizden sonra bir şey yok.” diyor Tayyip Bey de Allah’tan kork, kuldan utan! Ekrem Bey bir şey yapmadı ama AK PARTİ Kadın Kolları yöneticisine 128 bin avro, 123 bin TL, 9 bin dolar verip yurt dışına yüksek lisansa göndermedi ama 53 bin öğrenciye öğrenim desteği yapabildi. (CHP sıralarından alkışlar) Şu anda, sizin temelini atıp unuttuğunuz katı atık yakma tesisi bitti; haberiniz var mı? Dünyanın en büyük tesisi, 1 milyon 400 bin haneye elektrik sağlayan ve katı atığı bertaraf eden bir tesis İstanbul’da açıldı.

BAŞKAN – Sayın Altay, kayıtlara geçmiştir.

Teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Son efendim.

Ve bir şey daha “İstanbul’a bir şey yapılmamış.” ya arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın Altay, süreniz tamamlandı, lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şu anda dünyanın hiçbir metropolünde aynı anda, eş zamanlı 10 ayrı metro inşaatının sürdürüldüğü başka bir başkent yok.

BAŞKAN – Sayın Altay, teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bugün, artık, İstanbul’da İBB’nin 30 kreşi var; bugün artık, 150 bin çocuk süt içiyor ve bugün artık, üniversite öğrencileri İBB’nin yaptığı yurtlarda barınabiliyorlar.

BAŞKAN – Sayın Altay, teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Size de teşekkür ediyorum Başkanım.

Şunu söyleyeyim: Ey valiler, ey savcılar, ey Kişisel Verileri Koruma Kurulu; Ekrem İmamoğlu’nun üçünüze de başvurusu var, görevinizin gereği olarak bu başvurulara mutlaka bir cevap verin, bunu savsaklamaya çalışmayın! Konunun takipçisi olacağız.

Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Sayın Hayrettin Nuhoğlu.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi üzerine İYİ Parti adına söz aldım. Selamlarımı sunarım.

Hukuk devletinde, Anayasa’daki “Özel hayatın gizliliğine dokunulamaz.” hükmüne aykırı davranışta bulunma hakkı, hiçbir kişi ya da kuruma tanınmamıştır. Teknolojik gelişmelere uygun olarak güvenliğin sağlanması için kullanılması gereken MOBESE kayıtlarının devlet ciddiyetiyle bağdaşmayacak şekilde kullanılmış olması, ülkemiz adına bir talihsizliktir. Son zamanlarda “Biz yapalım, hukuk arkadan gelir.” anlayışına sahip olan bir bakanın bu davranışı sorumsuzluğun yeni bir örneği olmuştur. Ülkede huzur ve güven ortamının tesis edilmesi, can ve mal güvenliğinin sağlanması yerine siyasi sonuç elde etmeye yönelik davranışlar sadece yasa dışı değil aynı zamanda çirkin bir davranıştır. Anayasa ve yasalara bağlı kalarak milletin güvenliğinden sorumlu olan kurumların zarar görmemesi ve demokrasinin işlerliğinin sağlanması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin devreye girmesinin gerekli olduğunu düşünüyor ve öneriyi destekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu konunun gündeme taşınmasının sebeplerinden biri İstanbul Havalimanı’nda ve otoyollarda yaşanan rezaletlerin konuşulmaması, diğeri de halkın âdeta boğuşduğu elektrik ve doğal gaz faturaları başta olmak üzere yaşanan ekonomik sıkıntılardır. İstanbul-Ankara Otoyolu’nun bile açık tutulamadığı, Tarsus-Adana-Gaziantep yolunda binlerce vatandaşın mahsur kaldığı, müdahalede çok geç kalındığı görülmüştür. Kuzey Marmara Otoyolu’nda ise tam bir skandal yaşanmıştır. Türkiye’yle eş zamanlı olarak komşumuz Yunanistan’da da araçlar saatlerce yollarda kalmıştır ancak sonuçları bakımından iki ülke arasında farklılıklar ortaya çıkmıştır. Atina Başsavcısı, yolun kapanması nedeniyle soruşturma başlatarak yolu işleten şirketin gerekli önlemleri alamadığı gerekçesiyle mahsur kalanlara araç başına 2 bin avro tazminat ödenmesi kararını açıklamıştır. Biz de ise sadece sürücülerin otoyol ücretlerinin geri ödeneceği açıklanmıştır. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı da sembolik bir ceza kesildiğini duyurmuş, garanti ödemelerinin akıbeti hakkında bilgi vermemiştir. Açılışta Cumhurbaşkanı tarafından “Gerçek anlamda dünya çapında bir şaheser.” diye tanıtılan İstanbul Havalimanı’nda çöken çatılara ait MOBESE kayıtları görünmesin, havalimanı pistinde uçakların içinde mahsur kalan, tahliye edilemeyen yolcuların durumu, ulaşım yollarında kurtarılmayı bekleyenlerin durumları konuşulmasın isteniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü ve özel kuruluşların gerekli tedbirleri önceden almadığı bu krizle ortaya çıkmış ve on binlerce vatandaşımız mağdur edilmiştir. Sorumluların tespit edilmesi, yaşanan aksaklıkların tekrar yaşanmaması için tedbirlerin alınması yerine gündemi değiştirmek gerçekleri örtemeyecektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde esas sorun, partili Cumhurbaşkanlığı sistemidir. Anayasa ve yasaların hükümleri yok sayılarak tek adama biat esasına dayanan bu sistemin uzun süre daha devam edemeyeceği artık anlaşılmıştır. Yaklaşmakta olan ilk seçimde bu ucube sistemin sona ereceğine inanıyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Erkan Akçay.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu önergeyi okuyunca eskiden televizyonlarda yayınlanan bir gazoz reklamı vardı, o aklıma geldi. Bu reklamda diyordu ki: “İmaj hiçbir şeydir ama susuzluk her şeydir.” Değerli arkadaşlar, imajla belli bir yere kadar götürebilirsiniz faaliyetlerinizi, işinizi ama vatandaşın veya kişinin susuzluğu her zaman kendisini gösterir ve dayatır, şimdi benim kürsüde su içme ihtiyacımda olduğu gibi. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Çok güzel atasözlerimiz var. “Karıncadan ibret al, yazdan kışa hazırlan.” Mazeret üretmek yetersizliğin ifadesidir. Bir de bir güzel atasözü daha: “Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış.” Değerli arkadaşlar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ne İstanbul’u takıyor ne kendi partisini takıyor ne de Genel Başkanını takıyor.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Yok öyle bir şey.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Belediye Başkanının tek taktığı ABD Büyükelçisi, İngiliz Büyükelçisi. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve ayrıca Sayın Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasındaki birtakım soğuk savaşı bu Türkiye Büyük Millet Meclisine taşımaya da gerek yok. Bu önerge bir hedef saptırma önergesidir ve asıl meseleyi gözden kaçırma önergesidir, açıkça mazeretçiliktir.

Şimdi, önergede dile getirdiğiniz MOBESE görüntüsü hangisi? Aracın, İmamoğlu’nun aracının önde veya arkadaki o kar temizleme aracı görüntüsü bildiğim kadarıyla, eğer bu hukuken suçsa -ki tartışmalı bir konu- hukuk da gereğini yapsın fakat şimdi, lokantanın içinden çekilip servis edilen fotoğrafa bir sözünüz yok mu? Bu fotoğrafı kim çekti, kim servis etti? Ve İmamoğlu 28 Ocakta FOX TV’de aynen şu sözleri sarf etti: “Restoran fotoğrafını kimin çektiğini biliyorum.” dedi, bildiğini söyledi. Bu kişinin siyasetle ilintisini bildiğini ifade etmiştir. Peki, bu fotoğrafı kim çekti? Asıl özel hayat üzerine durulması gereken hadise bu. Önce yemek molası, ondan sonra büyükelçiyle görüşme, bunun bir kamu görevi olduğunu ifade… Önce bir saat, sonra üç saat, git gel yolu da vurursak dört saat ama yüz binlerce İstanbullu karda mahsur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Balık tuzluyorlardı, balık. Balık tuzluyordu Sarıyer’de.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – İstanbul Havalimanı’nda ne oldu, İstanbul?

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Ayrıca, bu önergede eleştirilen bu MOBESE görüntülerini daha düne kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesinin linkinden bütün vatandaşlar canlı izliyordu.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – İstanbul-Ankara yolu ne oldu? İstanbul-Ankara yolunu konuşsana. İstanbul-Ankara, Bolu Dağı’nda kalanları… Onların durumu ne oldu?

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Şimdi linki kapatmışlar. Canlı MOBESE izlemeden bütün, ne kadar MOBESE görüntüsü varsa onları izlemek de mümkün. Yani bunu yayınlayıp yayınlamama meselesini tasvip edip etmeme anlamında söylemiyorum.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Ne farkı var?

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Ancak asıl üzerinde durulması gereken konuyu gözden uzak tutmamak gerekir. Asıl izah edilmesi gereken konu balıkçıda çekilen fotoğraflardır ve İstanbullu kar altında mağdur iken bir belediye başkanı dört saatini bu büyükelçiyle görüşmeye ayırmasıdır. Ayrıca neden makamında görüşmemiştir? Asıl mesele üzerinde durmak gerekir.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – İstanbul Havalimanı’nda mahsur kalanlar ne olacak?

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Bu düşünceleri ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Ankara-İstanbul arasında yolda ne oldu Başkan?

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Ayamama’da kaç kişi öldü, neredeydiniz o zaman?

BAŞKAN – Arkadaşlar, Grup Başkan Vekiliniz ayakta, onu duyamıyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bir sataşma var, eğer siz de konuşmayı dinlediyseniz. Sayın Genel Başkanımız ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız arasında bir çatışmadan bahsetti.

BAŞKAN – Buyurun, kürsüden. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, sizin şöyle genel bir huyunuz var: Mesela, Öcalan’a “sayın” dersiniz ya da onunla masa kurar oturursunuz; sonra “Ce-Ha-Pe HDP'yle görüşüyor.” dersiniz. Ya, terör örgütüyle ilişkiyi siz kurarsınız, bize fatura kesersiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Amerika’ya, Amerikan Başkanlarına yapmadığınız kalmaz. Bir telefonla, bir talimatla “Bu can bende kaldıkça kimse alamaz.” dediğiniz Brunson’ı, emir telakki edip -Başkanın telefonunu- verirsiniz, sonra “CHP'nin derdi Türkiye değil, büyükelçiler.” dersiniz. Millet bunları yemiyor.

Ama bakın, Sayın Akçay, şuna katılıyorum: Başarısızlığa mazeret üretiliyor bu süreçte İstanbul’da ama şu: Bak, beni 3 kişi aradı o gece mahsur kalan: Birisi TEM Otoyolu Büyükçekmece viyadüğünden aradı. Birisi Kuzey Marmara Otoyolu’ndan aradı. Birisi Kuzey Marmara-TEM bağlantı yolundan aradı. Mahsur kalanlar oralarda kaldı, başarısızlık buralarda ve bu başarısızlıktan sorumlu olan Karayolları Genel Müdürlüğü. (CHP sıralarından alkışlar) Havalimanındaki başarısızlığın sorumlusu da Ulaştırma ve Altyapı Bakanı.

Zaten balıkçı meselesi şu: Tayyip Bey de gitmiş, balıkları yemiş, afiyet olsun. O yanında ne içti, ben onu bilmem ama balıkçı meselesini büyüterek siz İstanbul’da, Ankara-İstanbul yolu dâhil, TEM’de, havalimanında, Kuzey Marmara Otoyolu’ndaki ayıbınızı örtemezsiniz, örtemezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Bir şeyi istediğinizi biliyorum: Kemal Kılıçdaroğlu ile Ekrem İmamoğlu arasında bir çatışmayı daha çok hayal edersiniz ama öyle bir çatışma olmayacak, hiç merak etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – İngiliz Büyükelçisi mi bulacak arayı?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu’nun Genel Başkanıdır ama önce ağabeyidir, hiç merak etmeyin.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, İçişleri Bakanlığının emanetinde olan MOBESE kayıtlarının hukuk dışı şekilde servis edilmesinde sorumlulukları olanların ortaya çıkarılması, demokrasiye darbe niteliğindeki uygulamaların önüne geçilmesi ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 31/1/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Abdullah Koç.

Buyurun Sayın Koç. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli halkımız; sizleri saygıyla selamlıyorum.

MOBESE’nin hukuka aykırı kullanılması nedeniyle Meclis araştırması görüşmesi isteyen Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Değerli halkımız, şimdi, kamu gücünü elinde bulunduran yani emrinde polisi, jandarması ve kolluk güçleri olan İçişleri Bakanından, bu gücünü topluma karşı, siyasete karşı kullanarak toplumun her alanını dizayn etmeye çalışan bir İçişleri Bakanından bahsediyoruz. Bakın, bundan daha büyük tehlike ne olabilir? Bütün gücü elinde bulunduran ve aynı zamanda topluma karşı kullanan bir kişi. Değerli milletvekilleri, bakın, İçişleri Bakanı Soylu defalarca bu Mecliste, bu kürsüde suç işledi, milletvekillerimize iftiralarda bulundu ve arkasını getiremedi. Milletvekillerimizin çıkıp burada açıklama yapmasından sonra sustu. Peki, nerede kaldı bu suçlamaları? Bakın, bu ülkede hiç kimsenin hukuk güvenliği yok, bunu baştan bilelim. Bakın, herkes tehlike altındadır. Ben iktidar grubuna da bu şekilde sesleniyorum: Sizler de şu anda tehlike altındasınız. Yarın öbür gün bu işin ucu size de dokunacak. Neden? Çünkü hukuk bir şekilde rafa kaldırılmış durumda. Hukuk şu anda askıdadır. Nerede hukuk kaldı? Kim bu hukuk kurallarını uygulayacak? Bakın, Anayasa’nın 123’üncü maddesinde idarenin bütünlüğü belirtilmektedir ve “Kanunla düzenlenir.” deniliyor. Bu idarenin başında, bu İçişlerinin başında Süleyman Soylu var yani bütün bunlardan sorumlu olan kişiden bahsediyoruz.

Bakın, daha da önemli olan bir şey var: “Bu ülkede hukuk yok.” diyoruz ya, MOBESE’nin kanunu yok değerli arkadaşlar. Bakın, bunu düzenleyen bir kanun hükmü yok. Bakın, bu şekilde MOBESE’nin kullanılmasıyla ilgili Anayasa’nın 20’nci, 21’inci, 22’nci ve 23’üncü maddesi ihlal edilmiş durumda. Peki, özel hayatın gizliliği ihlal edildi, bunun soruşturması olmayacak mı? Bakın, biz görevini kötüye kullanan kamu görevlilerinden bahsediyoruz, bunun soruşturması olmayacak mı? Masumiyet ilkesi, Anayasa’nın 38’inci maddesi ihlal edilmiş durumda, bunun soruşturması olmayacak mı? Otoriter bir rejim kurulmak isteniyor, bunun soruşturması olmayacak mı? Bakın, cezasızlık politikası devam ediyor, bununla ilgili bir soruşturma olmayacak mı, bununla ilgili bir soruşturma nerede? “Dijital kumpas davası” diyor eski Adalet Bakanı. Bakın, burada bir kumpas meselesi söz konusu, bununla ilgili bir soruşturma olmayacak mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ABDULLAH KOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hukuk devletinden tamamen uzaklaşmış durumda. Bakan, Anayasa’nın 81’inci maddesini düzenleyen yani yemin etme yükümlülüğünü şu anda ihlal etmiş durumdadır. Anayasa’nın 81’inci maddesi hukuk devletinden bahsediyor, hukuk devleti tamamen askıdadır. Bakın, bu ülkede bir savcı yok mu, bu ülkede bir soruşturma başlatacak herhangi bir tarafsız savcı yok mu? Maalesef yok. Yine, Adalet Bakanına da buradan sesleniyorum: Bakın, yeni göreve geldiniz, bununla ilgili onlarca şikâyet söz konusu, defalarca suç işlenmiş durumdadır. Siz bu konuda bir soruşturma başlatacak mısınız?

Değerli arkadaşlar, her şeyden önemlisi, bakın, başından beri bu Bakan suç işliyor, bununla ilgili bütün hukuk kurallarını rafa kaldırmış durumda. Hem bu MOBESE meselesinin hem de Türkiye'nin mevcut olan, karşı karşıya kaldığı hukuksuzluk durumlarının araştırılması gerekiyor ve bununla ilgili bir Meclis araştırması komisyonu kurulması gerekiyor diyor, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Özdemir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine grubumuz adına söz aldım. Bütün konuşmacılar hukuktan bahsetti ama bir yargısız infazla hem İçişleri Bakanlığımızı hem de MOBESE kameralarını yerden yere vurdular. Bir kere MOBESE kameralarından görüntünün çıktığıyla ilgili sabit bir bilgi kimsenin elinde şu anda yok. İstanbul'da, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin elinde 90 bin MOBESE kamerası var arkadaşlar, bu bir ama ben size bir şeyden bahsedeceğim.

CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) – Araştıralım, araştırılsın istiyoruz.

AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Üç dakika sabredin arkadaşlar, üç dakika.

Bakın, yargısız infaz yaptınız ama Ekrem İmamoğlu dedi ki: “Ben cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundum.” Anayasa’nın 138’inci maddesi açık, yargıya intikal etmiş bir konuda burada araştırma önergesi verilmez aslında ama siz hem suç duyurusunda bulundunuz hem de bugün burada geldiniz, İçişleri Bakanımızı ve İçişleri Bakanlığı personelini yargıladınız, infaz ettiniz gitti.

Ben size başka bir şey söyleyeyim arkadaşlar, burada gözünüzden kaçan çok önemli bir şey var: Kimse Ekrem İmamoğlu’nun nerede yemek yediğine bakmadı. Bir gazeteci “tweet” attı, arkasından bütün CHP’liler “Yalan söylüyorsunuz.” dedi ona ve arkasından da işin gerçeği ortaya çıktı.

AHMET KAYA (Trabzon) – O gazetecinin orada ne işi var?

AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Başka bir şey var, başka bir şey.

AHMET KAYA (Trabzon) – Yemek yemek suç mu arkadaşlar? Yemek yemek suç mu ya?

(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Erkan Akçay Başkanımız atasözlerinden bahsetti, ben de bir deyimden bahsedeyim: Bence, kuş CHP yuvasından uçmuş başka ellere gitmiş, asıl mesele bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Niye biliyor musunuz? Size niye olduğunu söyleyeyim.

AHMET KAYA (Trabzon) – IMF paralarını…

AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – 2008 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Dick Cheney AK PARTİ karşısında Deniz Baykal’ın tutunamadığından bahsediyordu, “Birini bulmak lazım.” diyordu, on ay sonra Kemal Kılıçdaroğlu geldi. (CHP sıralarından gürültüler) 2018 yılında Joe Biden dedi ki: “Muhalefeti desteklemeliyiz, AK PARTİ’yi devirmek için yeni varyasyonlar yapmalıyız.” (CHP sıralarından gürültüler) Şimdi de İngiltere Büyükelçisi gelmiş, İmamoğlu’yla çok stratejik görüşmeler yapmış. Bakın, İmamoğlu ne diyor biliyor musunuz? “En az karla mücadele kadar önemliydi. Türkiye-İngiltere ilişkilerini konuştuk.” Galiba artık o, Türkiye üzerinde hesap yapanlar yeni aktör olarak kendilerine yeni birini bulmuşlar; bunun ilerleyen aşaması olabilir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Tayyip Bey cezaevinde ABD Büyükelçisiyle ne görüştü? Ondan sonra AKP kuruldu.

AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Bu konuda Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızı uyarıyorum, dikkatli olsunlar çünkü bu konuda her atraksiyon yapıldığında Cumhuriyet Halk Partisinde Genel Başkanın değişimine gidilmiş. Bu aktörün, bu görüşmelerin detaylarını takip etmek lazım.

AHMET KAYA (Trabzon) – “Sizin başınıza gelebilir.” diyorsun yani.

AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Burada tek suçsuz olan İçişleri Bakanlığıdır çünkü bu MOBESE kayıtlarının İçişleri Bakanlığına ait olduğuna dair hiçbir bulgu ortada yok. (CHP sıralarından gürültüler) Artı, İstanbullu mağdur olmuştur bu olayda. Allah’tan ki Bakanlarımız kısa sürede olay yerine el koydular ve vatandaşın mağduriyetini giderdiler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

AHMET ÖZDEMİR (Devamla) – Fail arıyorsanız bir tane fail var; sizi yanlışa sevk eden o lokantadaki kısa tişörtlü arkadaş. Kış mevsiminde oraya tişörtle gittiği için Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızı yanlış yönlendirdi, sadece onda hata arayabilirsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)

Biz bu önergeye destek vermiyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Başkanım…

BAŞKAN – Oylama yapacaktım ama…

Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığının değişimiyle ilgili Amerika Birleşik Devletleri’nin dahli olduğunu söylemek suretiyle…

BAŞKAN – Bunu söyledi, evet.

Buyurun.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ben altı sene İstanbul kriz merkezini idare ettim, yol müdürlüğü yaptım altı yıl. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz…

Sayın Kaya, bakın, Grup Başkan Vekiliniz kürsüde. Yani hadi başkalarına yapmıyorsunuz, bari kendi Grup Başkan Vekilinize müsaade edin.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Maske var, anlaşılmıyor Başkanım.

BAŞKAN – Siz de maskenizi takın lütfen.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ben takayım.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, hiçbir Cumhuriyet Halk Partilinin emperyalistlerden medet umduğu bir siyasi süreci yaşamadık. (CHP sıralarından alkışlar) Ama bir şeyi yaşadık. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili değilken, AK PARTİ’yi kurmamışken ama kuruluşundan çok kısa önce Amerika’da epey kapı kapı gezdiğini Türkiye de biliyor, dünya âlem de biliyor. (CHP sıralarından alkışlar) Ben diğer iddialarda çok şey yapacak bir şey bulmadım ama şunu söyleyeyim: Bir siyasi partiye “Sizin Genel Başkanınıza bir başka ülkeden işte şöyle oldu, böyle oldu.” derseniz önce kendinize bakmanız lazım, onu söylerim. Tayyip Bey’in Amerika’daki ziyaret ve temaslarına bir bakın, ondan sonra iğneyi kendinize batırın, biz çuvaldıza razıyız ama önce iğneyi kendimize batıralım.

Ben mübarek üç aylarda Allah’tan üç şey niyaz edeceğim, Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Birincisi: Mübarek üç ayların yüzü suyu hürmetine, Allah’ım, Recep Tayyip Erdoğan’ı Kılıçdaroğlu, Akşener, İmamoğlu paranoyasından kurtar inşallah. (CHP sıralarından alkışlar) İki: Allah’ım, Recep Tayyip Erdoğan’ı 31 Martta girdiği şoktan çıkar inşallah. (CHP sıralarından alkışlar) Ve Allah’ım, 21 Ekim 2017’de “Biz İstanbul’a ihanet ettik, bu güzel şehrin kıymetini bilmedik.” diyen Recep Tayyip Erdoğan’ı üç ayların yüzü suyu hürmetine affet.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, İçişleri Bakanlığının emanetinde olan MOBESE kayıtlarının hukuk dışı şekilde servis edilmesinde sorumlulukları olanların ortaya çıkarılması, demokrasiye darbe niteliğindeki uygulamaların önüne geçilmesi ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 31/1/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ama öncesinde bir yoklama talebi var.

III.– YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – 20 kişi yetiyor arkadaşlar, biraz fazla oldu ama…

Sayın Altay, Sayın Aydın, Sayın Kaya, Sayın Beko, Sayın Aygun, Sayın Bülbül, Sayın Özer, Sayın Bulut, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Tutdere, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Gürer, Sayın Kılınç, Sayın Arı, Sayın Ünsal, Sayın Kaya, Sayın Sümer, Sayın Yeşil, Sayın Zeybek, Sayın Bingöl, Sayın Göker.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN – Pusula veren milletvekillerimiz lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar, sisteme giriş yapabilen milletvekillerimiz de lütfen pusula vermesinler.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.23

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.– YOKLAMA

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN – Pusula veren milletvekillerimiz lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar. Arkadaşlar hem pusula verip hem de sisteme giriş yapmasınlar lütfen.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın İrfan Kartal? İrfan Bey burada.

Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından, İçişleri Bakanlığının emanetinde olan MOBESE kayıtlarının hukuk dışı şekilde servis edilmesinde sorumlulukları olanların ortaya çıkarılması, demokrasiye darbe niteliğindeki uygulamaların önüne geçilmesi ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 31/1/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 2 Şubat 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun; 2, 3, 8, 9, 10, 15, 16, 17, 22, 23 ve 24 Şubat 2022 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi

2/2/2022

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 2/2/2022 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                    Mahir Ünal

                                                                                                 Kahramanmaraş

                                                                                     AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

 

Öneri:

Genel Kurulun;

2, 3, 8, 9, 10, 15, 16, 17, 22, 23 ve 24 Şubat 2022 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

2 Şubat 2022 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

2 Şubat 2022 Çarşamba günkü birleşiminde 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 3 Şubat 2022 Perşembe günkü birleşiminde 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

8, 9, 10, 15, 16, 17, 22, 23 ve 24 Şubat 2022 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde saat 24.00’e kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Elitaş.

Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi konuşulurken önerinin gerekçesini açıklamak üzere Grup Başkan Vekili Sayın Engin Altay kürsüye geldiler “MOBESE kameralarını paylaşmak, insan haklarıyla ilgili, Anayasa'ya aykırı bir suçtur.” diye ifade ettiler. Biz, değerli milletvekili arkadaşlarımızla o günkü paylaşılan MOBESE kameralarında ne vardır diye sordurduğumuzda, internette, sosyal medyada incelediğimizde baktık gördük ki önde bir kar temizleme aracı yol açıyor, arkada muhtemelen eskort, onun arkasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının aracı, arkasında herhâlde bir eskort daha var. Muhtemelen şöyle bir senaryo hazırlanmıştı, şöyle bir senaryo…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – MOBESE'ler AKOM’un.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – MOBESE’lerden, MOBESE'lerin kontrolü altında giden…

Herhâlde şöyle bir senaryo hazırlanmıştı: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız karla mücadele konusunda o kadar mükemmel bir faaliyet gösteriyor ki onu kamuoyuna servis edeceklerdi ama birdenbire nereden çıktığı belli olmayan, İstanbul'da meşhur bir balıkçıda Amerika Birleşik Devletleri ya da İngiliz Büyükelçisiyle yediği balık konusu…

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Meçhul değil, Tayyip Bey sürekli oraya gidiyor, Tayyip Bey sürekli o balıkçıya gidiyor.

AYDIN ÖZER (Antalya) – Tayyip Bey’in de gittiği balıkçı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hangi Büyükelçi Ali Bey?

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Tayyip Bey sürekli o balıkçıya gidiyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ha, Tayyip Bey 2008… Onu söyledi, 2008 yılında Tayyip Bey'in de o balıkçıda yemek yediğini söyledi.

Amerika veya İngiliz Büyükelçisiyle birlikte yemek yediği servis edildi. İngiliz Büyükelçisiyle yemek yediği servis edildi. Sonra birdenbire olay olmaya başladı. Cumhuriyet Halk Partisi tarafından denildi ki: “Vay efendim, kişi haklarına müdahale ediyorsunuz. Bu, kişisel verileri korumayla ilgili bir şeyi ihlal ediyorsunuz, Anayasa’ya aykırı davranıyorsunuz.” Bakın değerli arkadaşlar, şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesinin sitesine girin, MOBESE kameraları zaten açık. Ankara Büyükşehir Belediyesinin sitesine girin, bakın şurada “Başkent Mobil” diye bir site var, oraya girin, Ankara’da zaten Büyükşehir Belediyesinin MOBESE’leri açık. Senaryo açık ve net, söylüyorum: Sayın Kılıçdaroğlu... Ha, karıştırdık İmamoğlu ile Kılıçdaroğlu’nu, ikisinde de “oğlu” var. Sayın İmamoğlu muhtemelen “Ben iyi şekilde çalışıyorum...” Çünkü Alplerde kayak yapmaya giden basın sözcüsü öyle ifade edecekti ama birdenbire bir balıkçı çıktı. “Balıkçıyı da kim yayınladı?” diye sordular, Sayın İmamoğlu bir televizyonda açıklıyor, diyor ki: “Kimin yaptığını ben çok iyi biliyorum.” Eğer bu kimin yaptığını bildiği kişi Cumhur İttifakı’ndan herhangi biri olsaydı sizin trolleriniz ve Sayın İmamoğlu’nun bütün yandaşları “Vay efendim, Cumhur İttifakı -böyle böyle- benim sosyal hayatımla ilgili bir şeyi paylaştı.” diye ifade edebilirlerdi.

AHMET KAYA (Trabzon) – Trol işi sizde var, sizde! Maaşlı troller sizde var, isim isim belli!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın değerli milletvekilleri, üç hafta önce veya dört hafta önce Sayın İmamoğlu’nun sosyal medyada paylaştığı bir şey var...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Bir Sayın Bakana bile İBB’den ödeme yaptınız. Ayıptır ya!

AHMET KAYA (Trabzon) – 85 bin dolar, devletin, milletin parası...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Hadi inkâr edin!

BAŞKAN – Sayın Ahmet Kaya, Sayın Aydoğan, lütfen...

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yürüyen merdivene ters binen, yürüyen merdivende ters giden bir kedi paylaşımı var. Bugün “Yürüyen merdivende ters giden kimdir ki?” diye sorduğunuzda ilk akla gelen, Sayın Kılıçdaroğlu’nun yürüyen merdivende ters gitmesidir; bundan başka var mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın İmamoğlu...

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Ne alakası var Elitaş ya, ne alakası var?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “Kara kedi mi?” diye sordum, “Hayır, kırçıllı bir kedi.” dediler. Yani kırçıllı bir kedinin ters binmesini üç hafta önce servis eden Sayın İmamoğlu, arkadaşları ne diyorlar?

AHMET KAYA (Trabzon) – İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 85 bin dolar parasını kimin cebine koyup yurt dışına gönderdiniz, onu anlatın!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Diyorlar ki: “Bak Kılıçdaroğlu, sen ters biniyorsun, bir de kedi ters biniyor.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, Sayın İmamoğlu’nun balıkçıdaki görüntüsünü yayınlayan kim? İmamoğlu “Ben biliyorum.” diyor. Eğer o bildiği Cumhur İttifakı’ndan herhangi biri olsaydı muhakkak açıklardı, siz de üstüne giderdiniz. Açıklayamadığına göre demek ki ters binen kedi ile ters binen Kılıçdaroğlu’nun intikamı olmuş olabilir; bunu önce kendi içinizde arayın.

AHMET KAYA (Trabzon) – Siz o 85 bin doları açıklayın, 85 bin doları… Hangi hakla verdiniz o parayı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın İmamoğlu’nun bu birinci sicili değil ki.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – İlk sicili 31 Mart 2019’da sizi göndermek oldu; sicili odur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Deprem olur, kayak yapmaya gider; sel felaketi olur, denize gider; kar yolları basar, balık yemeye gider. Bir belediye başkanının görevi, bulunduğu beldeye hizmet etmektir.

AHMET KAYA (Trabzon) – 8 şehidimizin olduğu gün davulla zurnayla düğün yaptınız ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bulunduğu beldeye hizmet eden insanlar da “O gün MOBESE kameralarında göründüm.” diye veya “Balıkçıda fotoğrafım çekildi.” diye bu işleri yapmaz.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Utanmadınız değil mi İstanbul’da 2 tane seçim yaptırmaya?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biz bilmiyoruz İmamoğlu’nun balıkçıda ne yaptığını ne ettiğini.

AHMET KAYA (Trabzon) – 13 şehidimizin olduğu gün Rize’de lebaleb kongre yapıyordunuz. Ayıp değil mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kim servis ettiyse, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı bunu açıklayabilmeli, açıklamalı.

Ne yaptıklarını az önce Sayın Altay söyledi: “Ya, kim kafa çekiyorsa çeksin.” Anlaşılan o ki Sayın İmamoğlu balıkçıya kafa çekmeye gitmiş.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Hazmedemediniz! Önce sizi yedi İstanbul’da İmamoğlu, sizi!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Kim söylüyor? Sayın Engin Altay söylüyor.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Tayyip Erdoğan söylüyor, Tayyip Erdoğan...

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Recep Tayyip Erdoğan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Ayıp ediyorsun Elitaş! Çok ayıp, çok!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ben söylemiyorum Ali Bey. Sayın Altay “Arkadaş, herkesin kafa çekmesiyle niye ilgileniyorsun?” diyor.

AHMET KAYA (Trabzon) – İmamoğlu korkusundan feleğiniz şaştı ya, bir kendinize gelin ya!

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Çok ayıp! Yakışmıyor!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biz kimsenin kafa çekmesiyle ilgilenmiyoruz, biz kimsenin özel hayatında ne yaptığıyla ilgilenmiyoruz.

AHMET KAYA (Trabzon) – Aklınızı başınızdan aldı, aklınızı! Bir tek İstanbul’u değil, aklınızı da başınızdan aldı!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, 2010 yılının 6 Mayısını 7 Mayısa bağlayan gecesi vardı; o gece, kasetlerin ortaya çıktığı geceydi. İşte, burada Bayram Özçelik Anayasa oylamalarını yaparken, sizden de bir arkadaşımız o sayımları yaparken ortaya çıkmış görüntülerdi. “Bu hak değildir, FETÖ benzetmesidir.” diye ifade ettiği, 2013 yılında 17-25 Aralık sürecinde -sahte olan, düzmece olan- FETÖ’nün yaptığı kasetleri Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında gösteren Sayın Kılıçdaroğlu’dur. İnsan haklarına aykırı, sahte bir belgeyi ortaya koyan Sayın Kılıçdaroğlu’dur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KAYA (Trabzon) – Rövanş mı alıyorsunuz? Rövanş mı alıyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - MOBESE kameralarından böyle rahatsızlık duymasının geçmişine baktığınızda, 6 Mayısı 7 Mayısa bağlayan 2010 tarihli geceyi hatırlamanızı tavsiye ediyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – “Hukuk” diye ağzını açan Bakanı da gönderdiniz, ne diyeyim ki ben size?

AHMET KAYA (Trabzon) – Ağzını açan Bakanı da gönderdiniz, ne anlatıyorsunuz ya!

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bingöl, buyurun.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, hatip konuşmasının tamamını Grup Başkan Vekilimizin konuşmasının üzerine kurgulamış.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğru.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Oysa ben, Mustafa Elitaş gibi deneyimli bir siyasetçinin bu kadar büyük bir aciz içerisine düşeceğini tahmin edemiyordum.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Âciz değil, doğruları anlattı, gerçekleri anlattı.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Müsaade ederseniz kürsüden bütün bu sataşmalara cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – 31 Mart yerel seçimleri nasıl bir acı yaratmış ki aradan bu kadar zaman geçmiş, hâlâ bu acıyı içinden atamıyor AK PARTİ. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum) – Siz yirmi yıllık yenilgiyi içinizden atamıyorsunuz ya! Yirmi yıllık yenilgiyi içinizden atamadınız ya!

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Ağızlarını açtıkları her konuşmada “İmamoğlu” “İstanbul Büyükşehir Belediyesi”, başka bir şey bildikleri yok.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Cevap ver, cevap.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Konuya gel, konuya.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Sayın Elitaş, kafa çekecek birini arıyorsanız sizin o Bakara makaracı büyükelçinizin uçakta 3 bin dolarlık şampanya içtiği resme bakacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Bakara makaracıya baksın.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – İstanbullu karı, boranı yedi; İmamoğlu balığı yedi. Siz ne yapıyorsunuz burada ya, neyi savunuyorsunuz ya?

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Sayın Elitaş, siz eğer bir büyükelçiyle, bir başkonsolos ile İstanbul gibi büyük bir metropolün Belediye Başkanının birlikte günler öncesinden planlandıkları bir yemeği dilinize dolayacaksanız…

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Ya, dolayan sizsiniz, siz!

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Öncelikle, mahrem bir görüşme yapıyorlarsa, gizli kapaklı bir görüşme yapıyorlarsa, halka açık, herkesin rahatlıkla gidip oturabileceği bir mekânda yapmazlar. Sizin o kadar kötü kalpli bir düşünceniz var ki oradan bile medet ummaya çalışıyorsunuz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kim servis etti?

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Hiç merak etmeyin, ne yaparsanız yapın, Ekrem İmamoğlu ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu konuda en ufak bir problem yaşadıklarını hiç kimse iddia edemez.

Başka bir şey daha söyleyeceğim. Şimdi, o yürüyen merdivene atıfta bulunuyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz yapmıyoruz, İmamoğlu yapıyor.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Siz, o atıfta bulunurken benim aklıma da attan düşen Genel Başkanınız geliyor. (CHP sıralarından alkışlar) Önce bu ülkenin millî değeri olan ata binmeyi beceremeyen Genel Başkanınızın bugün ülkeyi ne hâle getirdiğini oturup düşünün. El kol hareketi yapacağınıza derdinize yanın. Ülkeyi batırdınız, çürüttünüz, sömürdünüz; hiçbir şekilde ama hiçbir şekilde bunu görmüyorsunuz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bingöl.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Ne kadar zorlandığınızı görüyoruz; bu duruma düşmüşsünüz, zorlanıyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bingöl ismimden de bahsederek…

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin; bakın, Sayın Elitaş’ı duyamıyorum, lütfen.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Arkadaşlar kime bağırıyor?

ORHAN SÜMER (Adana) – Dünkü gazeteleri okudun mu? Sen oradan laf atacağına Elâzığ’a git, Elâzığ’a; depremzedeler sizi bekliyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bingöl ismimden de bahsederek sataşmada bulunmuştur.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Arkadaşlar, muhatap olmayın.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Başkanım, karı, boranı, fırtınayı İstanbullu yedi; balığı İmamoğlu yedi.

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin; bakın, Sayın Elitaş’ı duyamıyorum, lütfen!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bingöl ismimden bahsederek sataşmada bulunmuştur, Genel Başkanımıza sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum; bakın, Grup Başkan Vekilini duyamıyorum, lütfen.

7.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve AK PARTİ Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Değerli arkadaşlar, bu meselenin ortaya çıkması az önce anlattığım hikâyenin bir unsuru. Bakın, Sayın İmamoğlu’nun aracının önünde kar temizleme aracı, açıyor yolları, gidiyor. Nereye gidiyor? İstanbul halkına hizmet etmeye zannediyoruz, meğer balıkçıya gidiyormuş.

ORHAN SÜMER (Adana) – Ne güzel işte.

AHMET KAYA (Trabzon) – Ee, ne var bunda? Siz gitmediniz mi hiç balıkçıya?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, buradaki mesele, Sayın İmamoğlu’nun balıkçıdaki fotoğrafını yayınlayan kim?

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – İçişleri Bakanı, İçişleri Bakanı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Siz bunu Sayın İmamoğlu’na sorun, Sayın İmamoğlu bunu açıklasın. “Bir siyasi kişilik ama açıklamıyorum.” diyor. Eğer Cumhur İttifakı’ndan birisi varsa bunu çok rahat açıklaması gerekirdi.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – MOBESE, İçişleri Bakanına bağlı Sayın Elitaş, Valiye bağlı, Emniyet Müdürüne bağlı.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Ya, cuma namazına bile 60 tane koruma arabasıyla gidiyorsunuz, Allah’tan korkun ya! Allah’tan korkun, Allah’tan!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şunu takdirle söylüyorum: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı; sizi, Cumhuriyet Halk Partisini kendi emellerine alet etti, burada gündem hâline getirdiniz, kendi aranızdaki meseleyi kendiniz çözün. Türkiye Büyük Millet Meclisinin İmamoğlu’nun balıkçıda yediği yemekle değil… Aslında, sizin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcınız, balıkçıda yemek yediğini bilmiyor, Genel Başkanınız, balıkçıda İngiliz Büyükelçisiyle yemek yediğini bilmiyor. Nereden öğreniyor?

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Bizde demokrasi var, sizin gibi tek adam rejimi yok. İzin almadan lavaboya bile gidemezsiniz. Lavaboya bile gidemezsiniz izin almadan. (AK PARTİ sıralarından “Hadi oradan!” sesleri)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Birileri tarafından servis edilmesiyle öğreniyor. O servis eden kim? İşte, siz onu kendi içinizde sorgulayın. Eğer bilmiyorsanız Genel Başkanınıza sorun, yok eğer ona da inanmıyorsanız gidin, Sayın İmamoğlu’na sorun, İmamoğlu o balıkçı fotoğraflarının kim tarafından servis edildiğini çok iyi bir şekilde muhakkak biliyordur.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İmamoğlu sizin gibi haram yemiyor, haram!

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Millet açlıktan kırılıyor, açlıktan, Elitaş, İmamoğlu’nu bırak, açlıktan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Bingöl, Genel Başkanımız İstanbul’da o balıkçıya gitmiştir.

AHMET KAYA (Trabzon) – Musluklar kesildi, derdiniz o, derdiniz; musluklar kesildi.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – İzin almadan su içebiliyor musunuz?

VELİ AĞBABA (Malatya) – İmamoğlu sizin gibi haram yemiyor, haram!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bazıları da gitmiştir, İstanbul’da yaşayanlar da gitmiştir, iyi balık yaptığı söylenir, tavsiye edilir ama biz hangi balıkçıya gittiğiyle ilgili incelemiyoruz, düşünmüyoruz, bakmıyoruz.

Siz kedi meselesini… O ters yürüyen kediyi servis eden biz değiliz kardeşim. Ters yürüyen Kılıçdaroğlu, ters yürüyen kedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İmamoğlu diyor ki: “Türkiye'de 2 kişi yürüyen merdivene ters biner. Biri Kılıçdaroğlu, biri kedidir. Kılıçdaroğlu’ndan Cumhurbaşkanı olmaz.”

VELİ AĞBABA (Malatya) – İmamoğlu sizin gibi haram yemiyor, Elitaş, haram!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)                                                                                                                                                                                                                    

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun; 2, 3, 8, 9, 10, 15, 16, 17, 22, 23 ve 24 Şubat 2022 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Evet, İYİ Parti Grubu adına Sayın Bedri Yaşar.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan…

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Unuttunuz; sağ eliyle mi yemiş, sol eliyle mi?

AHMET KAYA (Trabzon) – Kul hakkı, kul hakkı, asıl mesele kul hakkı.

BAŞKAN – Hatibi çağırdım Sayın Bingöl.

Buyurun Sayın Yaşar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Başkanım, savunma yapacak, olmaz Sayın Başkan.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Arkadaşlar, fotoğrafı servis eden, CHP’nin 13’üncü katıdır.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, olmaz. Konuya dönmeyeceksin Başkanım, olmaz.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan çünkü sataşmalarda bulundu…

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, açıklama yapıyor, hatibi çağırmanıza gerek yok. Yapma Sayın Başkanım, ayıp oluyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ya, grup adına konuşacaksınız zaten. Tekin Bey, grup adına konuşacaksınız zaten. Grup adına konuşacaksınız şimdi üç dakika.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Arkadaşlar, sizin için zor bir durum, anlıyoruz onu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ya, ben grup adına konuşuyorum, sizin grup adına konuşmacınız var zaten. Ben sataşmadan almadım, grup adına konuştum. Sen de grup adına şimdi konuş.

BAŞKAN – Arkadaşlar, hiçbir şey duyamıyorum müsaade edin ya.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Gerek yok burada bırakalım. Yiyen yediğiyle kaldı ya.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Servis yapanın ismini söylemiyor, niye konuşacak? Servis yapanı söylemiyor.

BAŞKAN – Arkadaşlar, hiçbir şey…

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Boş verin, yiyen yediğiyle kaldı arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Yaşar, buyurun.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Servis yapan, 13’üncü kat.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Mübarek üç aylarınızı ve yaklaşan Regaip Kandili’nizi de şimdiden tebrik ediyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – 13’üncü kat servis yapan.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Turfanda!

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – E, tabii, Sayın Grup Başkan Vekilimizin verdiği önergede…

(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, bakın hatip kürsüde. Rica ediyorum, lütfen arkadaşınıza saygı gösterin. Rica ediyorum.

Buyurun Sayın Yaşar.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Tekrar başlatır mısınız Başkanım?

BAŞKAN – Başlatırım Sayın Yaşar, siz devam edin, buyurun, sorun yok.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, AK PARTİ’nin verdiği grup önerisi diyor ki “Çalışma saatlerini düzenleyelim.” Ama Sayın Grup Başkan Vekiliniz buraya çıktı, çalışma saatleriyle ilgili hiçbir şey söylemedi, bambaşka konulardan bahsetti. Dolayısıyla, bakın, biraz önce yoklama oldu, yoktu, tekrar geldiniz.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum) – Ya, siz kendi grubunuza bakın ya!

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Eğer çalışacaksak gerçekten buna dikkat edelim gerisi Mecliste tartışılsın. Bu konulara girdiğiniz an bu işlerin altından kalkamayız. Ben de bunu vesile bilerek bugün size özellikle Çarşamba Şeker Fabrikasından bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, içinizde Samsun milletvekillerimiz de var, Çarşamba Şeker Fabrikası, şu an, Sayın Başkanım, özelleştirme kapsamından dışarıya çıktı. Eğer biz geçtiğimiz yıl Çarşamba Şeker Fabrikasına 25 milyon TL ayırmış olsaydık, bugün Çarşamba Şeker Fabrikası çalışıyor olacaktı ama bugün maalesef geçen yıl yapamadığımız yatırımı bu sene 60 milyon olarak yapacağız ki Çarşamba Şeker Fabrikası çalışsın.

Bakın, bugün, bu fabrikaların çoğunu özelleştirdiniz, elinizde kalan üç beş tane şeker fabrikası, eğer onlar da olmasaydı… Bugün Türkiye'deki şeker fiyatını ben size söyleyeyim: Türkiye Şeker Fabrikalarında 50 kilogramlık şekerin fiyatı 265 TL, özelleştirdiğiniz fabrikalarda 1 çuval yani 50 kilogramlık şekerin fiyatı 450 ve 530 lira arasında değişiyor. Dolayısıyla bunlar regülasyon görevi gören kurumlar. Çarşamba Şeker Fabrikasıyla ilgili yatırımın bir an önce yapılması lazım. Bakın, önümüzde mart ayı var, mart ayında ekim başlayacak, maalesef şu an ne olacağına dair bir fikir yok. Bugün böyle bir fabrikayı 150-200 milyon dolardan aşağı yapmanın imkânı yok yani bugünkü dar günlerde bundan daha rantabl, bundan daha verimli bir yatırım yok.

Buradan biz Hükûmeti tekrar uyarıyoruz. Çarşamba Şeker Fabrikasının yani Türkiye Şeker Fabrikalarının yönetimi henüz oluşmuş değil; bununla ilgili bir bütçenin ayrılıp ayrılmadığına dair gündemde de bir şey yok. İktidar partisinden milletvekillerimizle de görüşüyoruz, Şeker Fabrikaları Genel Müdürümüzle de görüşüyoruz.

Ben buradan bir kez daha uyarıyorum çünkü bugün doğudaki fabrikaların önemli bir kısmı kapalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Bu yatırımı tamamlayacak yine Türkiye Şeker Fabrikalarına bağlı EMAF yani Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası ve yine Türkiye Şeker Fabrikalarına bağlı makine fabrikaları bu revizyonu kendileri yapıyor. Doğudaki şeker fabrikaları da kapalı olduğuna göre bugün onlardan alacağımız destekle Sayın Başkanım, Çarşamba Şeker Fabrikasını devreye alabiliriz. Geri dönüşüne baktığınız zaman hakikaten bu yatırım üç beş yılda kendini geriye çevirir. Türkiye'nin en genç fabrikalarından biridir Çarşamba Şeker Fabrikası, bin kişilik istihdam sağlıyor. Bununla beraber, şeker kamışından şeker üreten Türkiye’deki tek fabrikadır yani bu, millî bir meseledir. Dolayısıyla, buna bir an önce gerekli yatırımın ayrılması sizin görevinizdir.

Bakın, biz buradan sizi olumlu olarak uyarıyoruz, diyoruz ki: Bir an önce yönetimini oluşturun, bununla ilgili 60 milyonu da ayıralım, bu fabrika da devreye girsin diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Evet, Sayın Bingöl, buyurun, şimdi dinleyeceğim sizi.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sataşmadan dolayı söz istiyorum çünkü…

BAŞKAN – Buyurun.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Bingöl, bu sözü hemen isterseniz ben veririm ama sizden bir tepki olmayınca ben Sayın Yaşar’ı çağırdım kürsüye. Biraz işte, şeyi kaçırmamak gerekiyor burada, zamana karşı yarışıyoruz.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın milletvekilleri, az önce Elitaş, AKP grup önerisi üzerine söz aldı, kürsüye geldi. Acaba bu grup önerisiyle ilgili bırakın bir cümle, tek kelime sarf etti mi? Acı büyük çünkü Ekrem İmamoğlu, AKP’nin kimyasını bozmuş, kimyasını. (CHP sıralarından alkışlar) Oturup kalkıyorlar, başka düşündükleri bir şey yok. Memleket kan ağlıyor, enflasyon almış başını gidiyor, işsizlik dağ kadar büyük ama onların derdi Ekrem İmamoğlu.

Sayın Elitaş, o fotoğrafı kim yayınladı biliyor musunuz? Sizin o MOBESE kameralarını talimatla idare eden Bakanınız, trolleriniz; sizin trolleriniz bütün bu çirkinlikleri yapıyor.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ne alakası var ya?

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Gelelim başka bir meseleye.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Maval okumayın!

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Bizde biat kültürü yok, bizde talimatla emir erliği yok, bizde demokrasi var. Onun için, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı herhangi bir şekilde legal bir mekânda yemeğe gittiğinde Genel Başkan Yardımcımıza ya da bir başkasına talimatla, izin alıp, icazet alıp gitmeyecek. O, size mahsus bir şey. Siz biat kültürünü içinize kadar işletmişsiniz, hiçbir yere izinsiz gidemezsiniz; tarafsız, bağımsız, kendi özgür iradelerinizle siyaset yapma yeteneklerinizi yitirmişsiniz. Onun için, dönün, Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da yaptıklarına bakın. İstanbul halkı son derece mutlu ve memnun. Bunu, sizin de yaptırdığınız bütün anketlerde 23 Haziranda, 31 Martta aldığı oyların çok üstünde oy alarak siyasetini sürdürüyor; başarısını devam ettirecek. Siz oturun, derdinize yanın. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sizde biat kültürü yok, bayat kültürü var. Sizde bayat kültürü var, bayat!

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Domates!

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun; 2, 3, 8, 9, 10, 15, 16, 17, 22, 23 ve 24 Şubat 2022 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına sayın Saffet Sancaklı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Arkadaşlar işportadan geldiği için normaldir yani.

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin, bakın, hatip kürsüde, Sayın Sancaklı; sizi bekliyor yani.

Buyurun Sayın Sancaklı.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim ve bizleri televizyonları başında izleyen büyük Türk milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, niye çıktım kürsüye ben? Bir zamandır, bu Katar’a gönderilecek olan polislerimizle ilgili, güvenlik güçlerimizle ilgili, herhâlde biraz bilgi eksikliğinden dolayı burada birtakım konuşmalar oluyor; ben de biraz bilgi vermek istedim. Bir de Sayın Utku Çakırözer konuştu bu konuda, bir de bir kelime kullandı orada; o kelimeyi de kabul etmedim, onu açıklamak istiyorum size.

Şimdi, konu şu: Bildiğiniz gibi bu sene Katar’da Dünya Kupası var. Dünyanın orayı hak eden 32 tane en önemli ülkesi oraya gelecekler ve bir Dünya Kupası yapılacak. Bütün dünyanın kameraları, bütün dünyanın gözü, 8 milyara yakın insan, o Dünya Kupası’nı seyredecek. Maalesef biz şimdilik katılamadık futbol takımı olarak fakat Katar’ın böyle bir güvenlik tecrübesi yok, böyle bir koruyucu tecrübesi yok, küçük bir ülke, yeterince ekibi yok, bu yüzden duyurdular ki: “Bu Dünya Kupası’nı kim korusun?” Çünkü neticede dünyanın en önemli insanları, en önemli futbolcuları orada olacak, dünyanın gözü orada olacak ve 3 tane ülke buraya müracaat etti; bir tanesi İtalya, bir tanesi Fransa, bir tanesi Türkiye. Bu, bir ülke için çok prestijli bir iş. Bütün dünyanın gözünün olduğu yerde o Dünya Kupası’nı hangi ülkenin güvenlik güçleri koruyacak, güvenliği sağlayacak ve İtalya ile Fransa müracaat etti ve çok da kulis yaptılar ama Katar bunu Türkiye Cumhuriyeti’ne verdi. Yani biz Dünya Kupası’nda şimdilik yokuz oynamak için ama bizim polisimiz orada Dünya Kupası’nı koruyacak ve orada arkasında, önünde “Katar polisi” yazmayacak.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ay yıldızlı bayrak olacak.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Orayı ay yıldızlı bayrağımızın olduğu Türk polisi koruyacak. Bu, çok prestijli bir iştir. Bize verilmiş olması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Emniyet güçlerinin orada olması, bizim için aslında çok gurur verici bir konudur. Evet, eleştirebilirsiniz, Hükûmeti eleştirebilirsiniz ama bu konuda lütfen eleştiri yapmayın çünkü bu konu, Türkiye için önemli bir konudur.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Bodyguard” diyorlar.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Takımımız şimdilik gidemedi ama bizim güvenlik güçlerimiz orada bir ay boyunca Dünya Kupası’nın güvenliğini sağlayacaklar.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Oraya bilimle gidelim, oraya sporla gidelim, oraya sanatla gidelim, odur prestijli iş.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – İnşallah futbolla da gideriz Dünya Kupası’na ama şimdiki durum bu.

TURAN AYDOĞDU (İstanbul) – Ya da Dünya Kupası’nı biz organize ederiz.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Sayın Ufuk Çakırözer’in bir kelimesine takıldım biraz.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Utku… Utku o.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Tutanaklardan okuyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Bodyguard” diyor.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Diyor ki: “Saray iktidarı, Katar’a 3.200 polis gönderecek. Gerekçe: ‘Dünya Kupası finallerinde bodyguard’lık yapsınlar.’ diye.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Şimdi, Hükûmeti eleştirebilirsiniz, siz muhalefet partisisiniz, ona hiçbir diyeceğim yok, bizi de eleştirebilirsiniz ama Türkiye Cumhuriyeti’ne “bodyguard” demek, pek vatansever bir cümle olmasa gerek, ben bunu kabul etmiyorum, önce onu söyleyeyim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu kelimeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin prestijini sarsacak kelimelerdir. Eleştirin tabii, buyurun, eleştirin, herkes herkesi eleştirebilir ama ülkeyle ilgili konuşurken... Bu Türkiye Büyük Millet Meclisini dünyanın çeşitli yerlerinden seyrediyorlar. Bizim oraya gidecek polisimize, bizi temsil edecek olan güvenlik güçlerimize “bodyguard” denilmesini ben veya hiçbir vatansever kabul etmez. Onun için, bu konuda da böyle bir sitemimi dile getirmek istedim, biraz da bilgi vermek istedim.

Teşekkür ederim, sağ olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Kani Beko.

Buyurun Sayın Beko. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KANİ BEKO (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı bir televizyon programında “Muhalefet belediyelerine yardım yapmadığımız yalandır." dedi. Madem yalan, İzmir yıllardır projelere ödenek beklerken, son üç yılda İzmir’den 271,8 milyar TL vergi alırken karşılığında İzmir’e neden sadece 5,61 milyar TL yatırım yapacaksınız? Adalete bakın!

15 Ocak tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’nda ulaşım başta olmak üzere İzmir’in turizm ve ihracat potansiyeli için milyarlarca lirayı bulan projelerine sadece bin ve 10 bin TL gibi sembolik bütçeler ayrıldı. Sözleşmesi 10 Haziran 2012 tarihinde imzalanan Ankara-İzmir YHT Projesi’nin temeli 21 Eylül 2013 tarihinde atıldı. İlk olarak 2015 yılında tamamlanacağı açıklanan ancak daha sonra 2018’e kalan, sonra da her yıl ertelenen 640 kilometre uzunluğundaki hattın yapımı on yıldır maalesef bitirilemedi. 2013 Yılı Yatırım Programı’nda tahminî maliyeti 3,5 milyar TL olarak öngörülen projenin maliyeti de aradan geçen sürede neredeyse 8 kat artarak 28 milyara yükseldi. Yüksek hızlı tren, Ankara’dan İzmir’e bu hızla ancak 2103 yılında ulaşacak.

Ödemiş-Kiraz Demiryolu Projesi’ne dört yılda ayrılan kaynak sadece bin lira. İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nın maliyeti Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’nda 180 milyon lira, projesine de maalesef bin lira -tahsis- kaynak ayrıldı. Tarımsal üretim için gerekli kaynak yok. Tunç Soyer’in vizyonuyla İzmir Büyükşehir Belediyesinin geliştirdiği tarım sektörü Beydağ Tarımsal Sulama Projesi tutarı 2 milyar lira, 2022 yılında ayrılan pay sadece bin lira. Kemalpaşa Yiğitler Barajı ve sulama göleti için gerekli tutar 350 milyon lirayken 2022 yılında ayrılan pay 20 milyon lira. 2025 yılında bu proje zor biter. Bakırçay Ovaları Tarımsal Sulama projesi için gerekli tutar 1 milyar 250 milyon lira, ayrılan pay sadece 25 milyon. Bergama Bölümçam Sulama Projesi için gerekli tutar 126 milyon lira, ayrılan pay 1 milyon lira; İzmir Jeotermal Seracılık Organize Sanayi Bölgesi toplam tutarı 258 milyon lira, ayrılan kaynak 2 bin lira; İzmir ve Ankara’da kurulması planlanan veteriner ürünleri kontrol merkezi toplam tutarı 470 milyon lira olmasına rağmen ayrılan bütçe, maalesef, 2 bin lira.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

Buyurun.

KANİ BEKO (Devamla) – AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İzmirlilere yaptığın ekonomik baskıyla, değil senin adayların, İzmir Büyükşehir Belediyesine sen bile aday olsan İzmir’de, buradan bir kez daha söylüyorum: Nal toplarsın, nal toplarsın, nal toplarsın.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Hadi oradan!

KANİ BEKO (Devamla) – 665 milyon lira olan 30 kilometrelik yüksek standartlı demir yolu projesinin tamamlanması için 2018 yılında yatırım programına alınan proje için dört yılda ayrılan kaynak bin lira, 2026 yılında bitecek.

Son olarak şunu söylüyorum; bu ata binenlerle ilgili ben de bir şey söylemek istiyorum: Sevgili arkadaşlarım, değerli yol arkadaşlarım; aslında ata binen, attan düşenin arkasından değil; ata binip de silah arkadaşlarıyla birlikte Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı veren ve güzel vatanı bize emanet eden Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan gidin, arkasından gidin diyorum, sizleri sevgi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Atatürk sizi reddetti, reddimiras!

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin “Seçim" kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Komisyonlarda boş bulunan bazı üyelikler için seçim yapacağız.

Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Balıkesir Milletvekili Pakize Mutlu Aydemir aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3.- Dijital Mecralar Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Dijital Mecralar Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Özgür Karabat aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.19

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 57 Milletvekilinin Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi (2/4056) ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 57 Milletvekilinin Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi (2/4056) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 302) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

20 Ocak 2022 tarihli 49’uncu Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde gruplar adına ilk konuşma yapılmıştı.

Şimdi söz sırası İYİ Parti Grubu adına Sayın Şenol Sunat’ın.

Sayın Sunat, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ŞENOL SUNAT (Ankara) – İktidar uyuyor mu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Buyurun.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL SUNAT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi'nin geneli üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, kanun teklifini savunan iktidar milletvekilleri ki Millî Eğitim Komisyonu Başkanı bile bu teklifi “tarihî bir gelişim” olarak nitelendirdiler; güler misiniz, ağlar mısınız? Çocuklarımızı yetiştiren yaklaşık 1 milyon 200 bini aşan öğretmenlerimize hiç değer vermediğinizi, her konuda olduğu gibi öğretmenlerin aklıyla alay ettiğinizi zannediyorsunuz. Bu kanun teklifini geri çekin ve doğru dürüst bir meslek kanununu gelin, birlikte hazırlayalım. Öğretmenlerin, eğitimin paydaşlarının, eğitim sendikalarının, eğitim uzmanlarının görüşünü almadan öğretmenlik gibi ihtisas mesleğini, kapsamlı bir mesleği 12 maddelik “Öğretmen Meslek Yasası” adıyla düzenlemeye kalkmak, sonunda konuyu eğitim öğretim tazminatı ve ek göstergeye indirgemek, onu da şarta bağlamak ve 2023’e ertelemek, eğitime ve öğretmene hiç değer verilmediğinin somut göstergesidir.

Öğretmenler yıllardır bu yasayı bekliyor sayın milletvekilleri. Öğretmenlik Meslek Kanunu öğretmenlik ekosisteminin bileşenlerini bir bütün olarak kapsamalı ve rollerini doğru tanımlamalıdır. Eğitimde en önemli rol ve kilit olan öğretmenliğin statüsü, rolün önemine verilen değer olmalıydı ama siz ne okullara ne de öğretmenlere değer vermiyorsunuz. Öğretmenlik mesleğinin statüsü böyle yükseltilmez. Bu teklife basit bir mevzuat düzenlemesi bile denilemez. Bu teklifin 3, 4, 5 ve 6’ncı maddeleri, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda bulunan ve bu teklifle kaldırılan 43’üncü ve 45’inci maddelere ekleme ve çıkarmalar yapılarak düzenlenmiştir. Üstelik, kaldırılan 43 ve 45’inci maddeler daha kapsamlı ve daha hukukidir yani bu “meslek kanunu” diye getirdiğiniz kanun yerine 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda değişikliğe gitmiş olsaydınız belki daha iyi olurdu ama burada gelen yeni bir şey 3600. Yani uzun yıllardır öğretmenlere, polislere, din görevlilerine, hemşirelere vermiş olduğunuz söz üzerine, 3600 ek gösterge ve eğitim öğretim tazminatını düzenleyen maddeler yenilikmiş gibi gözüküyor. Kanun teklifindeki tek olumlu gelişme, öğretmenlere tanınacak bu 3600 ek gösterge düzenlemesidir. Bu teklif içinde olmadan da öğretmenlere 657 sayılı Kanun’a ek yapılarak 3600 ek gösterge hakkı tanınabilirdi zaten. 3600 ek gösterge düzenlemesi ile eğitim ve öğretim tazminatını düzenleyen ilgili maddenin 2023 yılında yürürlüğe girecek olması da ayrı bir garabettir. Burada yapılan siyasi popülistliktir, burada yapılan tatlı su kurnazlığıdır.

Sayın milletvekilleri, öğretmenliği ilgilendiren 657, 1739, 222 sayılı Kanunlar ve 652 sayılı KHK gibi muhtelif hukuki düzenlemelerin arasına bir yenisini daha katıyorsunuz. Derli toplu, yekpare bir meslek kanunu çıkarma fırsatını kaçırıyoruz. Hadi diğer ülkelerin öğretmenlik meslek kanunlarına bakılmadı; ya, doktorların, avukatların, mühendislerin meslek kanununa da mı bakılmadı? Eğitim sendikalarının, eğitim platformlarının detaylı olarak hazırladığı taslaklar da mı ilginizi hiç çekmedi?

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İçtüzüğü’nün 38’inci maddesi uyarınca “Komisyonlar, kendilerine havale edilen tekliflerin ilk önce Anayasa’nın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler.” Bu teklif, Anayasa’nın 2’nci maddesinde vücut bulan hukuk devleti ilkesi, kanun önünde eşitliği düzenleyen 10’uncu maddesi, eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevini düzenleyen 42’nci maddesi ve “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” hükmünü öngören 128’inci maddesi başta olmak üzere, aslında tüm temel hak ve hürriyetler, kişi hak ve ödevleri, sosyal hak ve ekonomik haklar ve ödevler yönünden; kısaca, Anayasa’nın eğitim hakkına verdiği değer yönüyle öncelikle Anayasa Komisyonunda incelenmesi gerekirdi. Hukuk devleti olmanın en önemli göstergesi belirliliktir, bu kanun teklifinde belirlilik hiçbir maddede yoktur.

Evet, sayın milletvekilleri, bu teklifte, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda beklenen ve bulunması gereken, meslek standartlarını ortaya koyacak, mesleğin görev ve sorumluluklarını belirleyecek; öğretmen haklarını iyileştirecek, öğretmenlerin toplumsal statülerini ve saygınlığını yükseltecek, sözleşmeli, ücretli öğretmenliğin ve ayrıca PIKTES öğretmenlerinin bile durumlarının netleşeceği kadrolu öğretmenliği kurumsallaştıracak hiçbir madde yoktur. Yine bu teklifte, çalışma şartlarının zorlu olduğu bölgelerde öğretmen istihdamını ek haklarla özendirecek, nitelikli öğretmen yetiştirilmesi ve hizmet içinde geliştirilmesini sağlayacak, ek görev ve ek ders ücretlerine dair hükümler içerecek, liyakate dayalı kariyer yapmalarını sağlayacak, öğretmenliğe atanmada mülakatı kaldıracak, adil bir atama ve nakil sistemini teşkil edecek, disiplin hükümlerini ortaya koyacak, öğretmenlerin şiddete karşı korunmasını sağlayacak, özel eğitim kurumlarındaki öğretmenlerin durumlarını da kapsayacak, denetim ve eğitim yöneticiliğine geçiş şartları, görev ve sorumluluklarının olduğu hiçbir maddeye rastlanmamıştır. Sözde, bu teklif Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda görüşüldü, verdiğimiz tüm değişiklik önergeleri reddedildi çünkü zatımuhterem böyle geçmesine mi karar verdi? (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, 3 Aralık 2021 tarihinde 20. Millî Eğitim Şûrası’nda Sayın Erdoğan “Sözleşmeli öğretmenler ile kadrolu öğretmen ayrımını da ortadan kaldırıyoruz.” dedi ve “Mazeret tayinleri başta olmak üzere, sözleşmeli öğretmenlerimiz kadrolu öğretmenlerimizle aynı haklara sahip olacaklar.” açıklamalarında bulundu ve tabii, bir kesim, sözleşmeli öğretmenliğin kalktığını zannetti, bir kesim ise bu parçalanmış aile yapısının artık sona ereceğini düşündü. Öğretmenleri her zaman olduğu gibi kandırdınız. 652 sayılı KHK’de “sözleşmeli öğretmenler” ibaresinden sonra gelmek üzere, tayin gerekçesi, can güvenliği ve sağlık mazeretlerine dayandırıldı. Evet, bu önemli bir şey ama mazeret tayinine aile bütünlüğü nasıl girmez? Kısaca, sözleşmeli öğretmenlere eş durumlarından tayin hakkı verilmiyor.

Aynı işi yapan öğretmenlerin farklı statülerde çalıştırılması öğretmenlik mesleği açısından onur kırıcı bir durumdur. Kadrolu-sözleşmeli ayrımının kaldırılmasının tek yolu sözleşmelilerin kadroya alınmasıdır. Benzer şekilde, kadro sınırlılığı yani bütçe yetersizliği gibi nedenlerle ücretli öğretmen veya vekil öğretmen uygulaması da asla kabul edilemez. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Ücretli öğretmen sayısı 85 bini geçti. 115 bin norm açığı var. Atanmayan öğretmenlerin sesini maalesef duymak istemiyorlar. İki gün önce, atanamayan Murat Öğretmen intihar etti. Tüm eğitim sendikaları, başkanları, temsilcileri hiç durmadan anlatmaya çalışıyorlar. Daha dün bir sendikanın yöneticileri polis zoruyla uzaklaştırıldı; bir basın açıklaması yapıp en azından imzaları Meclise sunmak istemişlerdi. Böyle bir demokratik ülke olabilir mi sayın milletvekilleri?

Evet, teklifin 4’üncü ve 5’inci maddeleriyle, öğretmen atamalarında mülakatın devam edeceği görülmektedir. Öğretmenliğe kabul sürecinde mülakat sistemi kesinlikle kaldırılmalıdır. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Genç insanların psikolojisini bozdunuz. Bu gençlerin yaşadıklarını yakından takip ediyoruz ve içimiz sızlıyor. Devlete ve ülkelerine karşı güvensizlik yaşıyorlar, hak gasbına uğruyorlar, çözüm bulamıyorlar. Kendilerinden şüphe eder hâle getirildi Anadolu’nun zor şartlarda okuyan bu evlatları.

“Adalet mülkün temeli” diyoruz sayın milletvekilleri. Adaletsizliğe uğramaları bir yana, insanların zihinlerinde adaletten yana şüphe uyandığında mülk sallanmaya başlar. Bırakın sallanmayı, mülk yıkılıyor. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

KPSS’den en yüksek puanları alıp mülakatta eleniyorlar, vicdanlarınız hiç sızlamıyor mu sayın milletvekilleri? Dün mülakat mağduru öğrenciler saatlerce, ayazda, Millî Eğitim Bakanlığı önünde beklediler, bekletildiler, bir açıklama beklediler. Bir salon da mı yoktu bu öğrencileri içeri alıp açıklama yapmak için? Yazıklar olsun diyorum.

Öğretmenlik gibi son derece kutsal olan bir mesleğin hiçbir nesnel ölçütü olmayan mülakat sisteminin süzgecinden geçirilmesi adaletsizliğin en büyüğü değil midir? Mülakatın liyakate değil biate yönelik olduğu kanaati herkese hâkim oldu bu ülkede.

Gündemde olduğu için söylüyorum Millî Eğitim Bakanlığı “Bir ay içinde 5.500 yeni ana sınıfı açtık.” diyor. Şubat ayında da bunu 10 bine tamamlayacaklarmış. Son bir ayda okul öncesine atama olmadığına göre bu sınıflarda eğitim verenler kimler? Yine, köle gibi çalıştırdığınız ücretli öğretmenler mi? Sayın Bakan, okul öncesi öğretmenleri atama bekliyor. Okul öncesi için ilk etapta en az 10 bin atama yapın.

Evet, teklifin 5’inci maddesi en büyük belirsizlik. Aday öğretmenlerin adaylıklarının kaldırılmasında oluşturulacak adaylık değerlendirme komisyonunun kimlerden ve nasıl oluşacağının, çalışma usul ve esaslarının ana hatlarıyla da olsa açıklığı yoktur. Süreç yönetmeliğe havale edilmiştir. Kanunda belirtilmeyen bir sürecin yönetmelikle belirlenmesi keyfîliğe açık bir durum oluşturmaktadır. Bu komisyon mesleğe girişteki mülakat komisyonları gibi mi olacak sayın milletvekilleri? Oluşacak komisyon değerlendirmelerinde yine, yandaş, vakıf, sendika, dernek listeleri mi devreye girecek? Gelsin baskılar, gelsin mobbing uygulamaları.

Kanun teklifinin 6’ncı maddesi, öğretmen kariyer basamakları uygulaması. Evet, yeni değil, 1739 sayılı Kanun’da olduğu gibi 3 kariyer basamağından söz edilmekte. 2006 yılında “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” tanımları yapılmış. O dönem 83.350 uzman öğretmen ve doktoralı yaklaşık 200 öğretmene başöğretmen unvanı verilmiş ama Anayasa Mahkemesi kararıyla uzman öğretmenlik sınavı ondan sonra kaldırılmış. Bu sınav bir daha yapılmadığı için sınava giremeyen diğer öğretmenler maddi ve manevi yönden mağdur olmuşlardır. Bu durum öğretmenler arasında on altı yıl süren büyük bir huzursuzluğa sebep olmuştur. Yani yapmış olduğunuz bu yanlışı yine bir yanlışla devam ettiriyorsunuz. Teklifte diyor ki: “Uzman öğretmenlik için on yıl görev yapmak ve yüz seksen saat; on yıl uzman öğretmen olup, iki yüz kırk saat mesleki gelişime yönelik eğitime tabi tutulup sonra sınav yapılması ve 70’in üzerinde puan alınması.”

Şimdi, ayrıca, uzman ve başöğretmenlere de birer derece verilecek. Lisansüstü eğitim gören öğretmenlerin sınavlardan muaf tutulacağı söyleniyor. Yani “kariyer basamakları” adı altında ifade edilen bu zaman planlamasının neye göre belirlendiği anlaşılmayan bir durum. Bahsi geçen eğitim programlarının ne olduğu, uzunluğuna bakılırsa ne zaman ve nerede tamamlanacağı tam bir belirsizliğe işaret etmektedir. Şu anda, Millî Eğitim Bakanlığında on yılını doldurmuş yaklaşık 500 bin öğretmen uzmanlık sınavına girebilecek ve mevcut 75 bin uzman öğretmen ise kanun yürürlüğe girdikten sonra başöğretmen adayı olabilecek. Yine, hazırlanan yönetmeliklerle kariyer basamaklarının sınırlı mali kadrolara bağlanacağı görülmektedir. On altı yıldır verilmeyen ve sınavı yapılmayan bir sistemde, zaten hizmeti yirmi yılı aşmış olan öğretmenlere imtihanı kazanarak uzman öğretmenlik verilse bile başöğretmenlik için on yıl daha beklemeleri gerekeceğinden, bu haktan yararlanmaları ancak emeklilikleri döneminden sonra mümkün olacaktır. Bu durum eşitlik ilkesine uyuyor mu? Teklifte bir yandan yüksek lisans ve doktora eğitiminin teşvik edildiği söylenirken, ülkenin dört bir yanında görev yapan öğretmenlerimize bu imkânın eşit şekilde tanındığından söz etmek mümkün müdür? Biz İYİ Parti olarak diyoruz ki: Sınav şartını kaldırın. Öğretmenlik zaten bir ihtisas mesleğidir, kıdemi dolan her öğretmen ilgili tazminatlardan yararlanmalıdır. “Uzman öğretmen”, “başöğretmen” demeniz de gerekmiyor; on yılını doldurmuş, belirli hizmet içi programlarını almış, sicil temiz, sosyal sorumluluk projelerinde görev almış her öğretmene bin lira da verin, 1 derece de verin, 2 derece de verin, 2 bin lira da verin. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Lisansüstünü teşvik etmek mi istiyorsunuz? Yüksek lisans yapanlara bu süreyi yarıya indirin.

Öğrencilerin maruz bırakıldığı, okullarımızın değersizleştirildiği ve tamamıyla sınav odaklı bir hâle gelen millî eğitim sistemimizde öğretmenleri de ayrı bir sınav stresine sokmak, farklı bir sınav sistemine tabi tutmak abesle iştigaldir. Bu koşullarda, öğretmenlerin öğrencilerini ihmal edebilme ihtimallerini de göz ardı edemeyiz.

Öğretmenlerin “ücretli”, “sözleşmeli”, “kadrolu”, “uzman” ve “başöğretmen” gibi sınıflara ayrılması şüphesiz çalışma barışını da bozacaktır. Veli ve öğrencilerin gözünde de öğretmenlerin sınıflara ayrılmış olmaları öğretmenleri küçük düşürmekten başka bir amaca hizmet etmeyecektir.

Evet, OECD ülkelerine baktığımızda, mesleğe yeni başlayan öğretmen ile emekli olmaya hak kazanan öğretmen maaşı arasındaki fark yüzde 60 ile yüzde 65 arasındadır, Türkiye’de ise bu oran yüzde 12’dir. İktidara yakın bir gazete başlık atmış arkadaşlar: “Öğretmenlere müjde! Millî Eğitim Bakanı duyurdu, yüzde 120 zam.” Bu teklifle sanki tüm öğretmenlerin maaşlarına zam yapıldığı şeklinde algı oluşturuyorsunuz; ayıptır, günahtır. Ya, Özel Eğitim Genel Müdürlüğü yok mu Millî Eğitim Bakanlığının? Bu taslak, özel eğitim kurumlarında çalışan veya diğer kamu kurumlarında görev yapan öğretmenlere yönelik hiçbir düzenleme içermemektedir. Sayıları 200 binin üzerinde olan özel öğretim kurumlarındaki öğretmenlerin de mesleki standartlarda ücret almalarına ve çalışma koşullarına ilişkin maddelerin bulunması gerekmez mi? Bu yaklaşım hem eksikliktir hem de ayrımcılıktır. Ya, burada, bu teklifte okul yönetiminin eğitim öğretim hizmeti ve öğretmenlik mesleğiyle olan zorunlu ve gerekli bağlantısının ve eğitim kurumu yöneticiliğinin yasal bir statüye kavuşturulma imkânı maalesef göz ardı edilmiştir. Eğitim kurumu yöneticiliği ve yöneticilerine ilişkin hükümlere yer verilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, öğretmenlerin ve öğretmenlik mesleğinin en temel sorunlarından biri mesleğin itibarsızlaştırılmasıdır. Başbakanlığı döneminde Erdoğan’ın “On beş saat çalışıp çok maaş alıyorlar, üstüne üstlük iki ay tatilleri var.” minvalinde söyledikleri sözlerini unutmadık. ALO 147 öğretmeni şikâyet hatları, öğrenci ve velilere performans değerlendirmeleri, Millî Eğitim Bakanlarının öğretmenleri rencide edici uygulama ve sözleri, liyakatsiz yöneticilerin mobbing uygulamaları mesleki onurun yıpranmasına, daha çok itibarsızlaşmasına yol açtı. O yüzden, bu konu, itibar meselesi öğretmenlerin en önemli konularından biridir ve yine tabii ki en önemli konu öğretmenlerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ŞENOL SUNAT (Devamla) – Tamamlıyorum müsaade ederseniz.

Taslağın yine en büyük eksikliği öğretmen yetiştirme üzerinedir. Öğretmenlik bir uzmanlık mesleği olmasının yanında, kişilik niteliklerinin de uygunluğunu gerektiren bir meslektir. Bu yüzden öğretmenlik, doğal olarak öğretmenlik mesleği, kapatılan öğretmen liselerinin açılmasına tekrar ihtiyaç duyan, lisans süreci öncesinde de eğitsel süreçleri gerektiren bir meslek olarak düzenlenmelidir.

Değerli milletvekilleri, ben, buradan AKP milletvekillerine sesleniyorum: Bu kanun teklifini çekiniz. İnat edip geçirseniz de emin olun, az kaldı, biz tüm öğretmenlerimizi memnun edecek öğretmenlik meslek kanununu öğretmenlerimize armağan edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Kamil Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 302 sıra sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin tümü hakkında konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi, bizi ekranları başında izleyen aziz milletimizi ve eğitim camiasının tüm seçkin temsilcilerini saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, en büyük yatırımın insana yapılması gerekliliği evrensel gerçeğinden hareketle, Türk eğitim sisteminin olmazsa olmaz en önemli amacı eğitimdeki insan kaynağını güçlendirmektir. Bunu ifade ederken, öğrencilerimize eğitime girişte eşit imkânların sağlanıp her türlü desteğin verilmesi kadar, diğer önemli paydaşı olan öğretmenlerimizin de her türlü imkânla donatılması elzemdir. Son yıllarda eğitim kurumlarımızın ve derslik sayılarımızın artması, mevcutların tadilat ve tamiratlarla güçlendirilmesi ve özellikle kütüphane, laboratuvar ve atölye gibi tamamlayıcı birimlerin geliştirilmesi eğitim fiziki altyapısının hızla ivme kazandığının belirgin bir yansımasıdır. Kazanılan bu ivmeyle öğretmen ve öğrenci motivasyonu artarak OECD ülkeleriyle eğitim bağlamında rekabet edilebilir hâle gelinmiştir.

Sayın milletvekilleri, pandemi süreci, dünyanın beklenmedik, etkili ve hızlı kararlar alması gereken, aynı zamanda da ülkelerin geleceğini şekillendirecek nesilleri de kaybetmeden eğitimlerinin tamamlanması noktasında adım atılmasını öngören bir süreç olarak irdelendiğinde ülkemizde de çeşitli aksaklıklara rağmen, bu küresel salgın sürecinde on-line eğitim faaliyetlerinin hızlı bir dijital dönüşümle gerçekleştiğine tanıklık ettik. Sosyal yaşantının durma noktasına geldiği bu süreçte, öğretmenlerimizin gereksinim duyan vatandaşlarımızın yardımına koşan Vefa Destek Gruplarında gönüllü görev almaları da ayrıca takdire şayan çok kıymetli bir vakıadır. Güncel sağlık verilerine ve bilimsel bilgilere dayalı gerekli hijyenik ortamların sağlanarak okulların açılmasıyla tüm öğrenci ve öğretmenlerimizin sınıflarına kavuşması kararı yerinde ve olumlu sonuçlar vermiştir. Yüz yüze derslerin on-line derslerden daha etkin olacağı pedagojik öngörü ve kanaatiyle bilimsel bilgi ve birikimle alınan her türlü kararın arkasında durmak geleceğimiz için atılacak önemli adımlardan bir tanesidir.

Sayın milletvekilleri, okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak hem bireylerin kişisel ve psikolojik gelişimlerini artıracak hem de bireysel becerilerin gelişmesine ortam hazırlayacak bir gerçektir. Okul öncesi eğitim kurumlarımızın fiziki şartlarının iyileştirilerek eğitime hazır derslik sayılarının artırılması sonucu bu alanda eğitime katılımın yükselmesi sağlanmıştır. 3-5 yaş grubunda okullaşma oranının yüzde 48,5’e, 5 yaş grubunda okullaşma oranının ise yüzde 85’lere ulaştığını bilmekteyiz. Bununla birlikte, okul öncesi eğitimde yer alan öğretmen ve yardımcı kadro sayılarında da belirgin bir artış gözetlenmektedir.

Gelişmiş ülkelerin yıllardır uyguladığı, mesleki eğitimde son yıllarda yürürlüğe konulan en önemli kararlardan biri olan doğal mesleki eğitim modeli, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla koordineli bir şekilde, 251 mesleki eğitim merkezinde uygulamaya konulmuştur. Öğrencilerimiz haftanın bir gününde teori dersleri alırken diğer günlerde sahada pratik gelişimlerini sürdürmektedirler. Bu modelle, geçimini sürdürebilecek kadar ücreti devlet desteğiyle edinen öğrencilerimiz aynı zamanda sanayimizin aranan eleman ihtiyacını karşılamaktadır. Sektör temsilcilerinin de görüşlerini alarak ortaya konulan bu model, deneyim ve öğrenimin aynı anda verilmesini sağlayan önemli bir atılım olarak kendini ifade etmektedir. Eğitim kurumlarındaki niceliksel gelişmeler aynı zamanda nitelik bağlamında da açıkça görülmektedir. Bunun en somut örnekleri uluslararası ölçme ve değerlendirme şirket ve kuruluşlarının raporlarında karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizin eğitim alanındaki yerinde uygulamalarının sonuçları Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı ve Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması’nda 2018’den bu yana elde edilen başarılarla ortaya açık ve net bir şekilde konulmuştur. Türkiye, PISA 2018’de okuma becerileri alanında puanını en çok artıran 2’nci ülke olurken, TIMSS uygulamasında ilk kez TIMSS’in ortalama ölçek puanını geçerek 3 dalda uygulamaya katılan ülkeler arasında büyük bir ivme kazanarak en fazla puanını artıran ülke statüsüne gelmiştir. Yayımlanan TIMSS 2019 sonuçlarına göre, çocuklarımızın ilk defa 500 puan üzerine çıkmaları dikkatlerimizi çekmektedir. Türkiye’nin 4’üncü sınıf matematik ve fen alanlarında puan sıralamasını artırarak sınıf ve derslere göre 15 ile 23’üncü sıralarda yer alması bizleri gelecek adına umutlandırmaktadır. Yeterli midir? Tabii ki değildir çünkü “Türk milleti zekidir. Türk milleti çalışkandır.” özdeyişine matuf olarak uluslararası sıralamalarda mutlaka ilk 10’da olma zorunluluğumuz vardır.

Sayın milletvekilleri, yegâne amacı insana hizmet olan bütün mesleklerin kutsiyetine inanmakla birlikte, eğitim ve öğretim görev ve sorumluluğunun ayrı bir önem ve ehemmiyeti haiz olduğunu da belirterek sözlerime devam etmek istiyorum. Bu duygu ve düşüncelerle insanlık tarihiyle eş zamanlı ve yaşam boyu süren bu ulvi faaliyetin emektar mimarları öğretmenlerin meslek kanununu görüşmek üzere bir araya gelmiş bulunmaktayız.

Yunanistan nüfusunun yaklaşık 2 katına denk bir öğrenci kitlesini doğrudan ve ülkemizin tüm nüfusunu dolaylı bir biçimde ilgilendiren bir meslek kanununun gündeme alınması eksiği ve fazlasıyla bir milat niteliğindedir, bunu hiçbir zaman yadsıyamayız.

Bir yönüyle mesleğin ehemmiyet ve ciddiyetine uygun bir gelir düzeyi, diğer yönüyle de ehliyet ve liyakatin şeffaf ve objektif olarak adaletli bir değerlendirmeye tabi tutularak hak edene hak ettiğini vermeyi hedefleyen bir meslek kanunundan söz etmekteyiz. Somutlaştırmak gerekirse, bu kanunla 3600 ek göstergeyle dünden bugüne hizmet etmiş öğretmenlere bir nebze maddi rahatlama sağlanacak ve yine diğer birçok kurum ve iş kolunda olduğu gibi kariyer basamakları oluşturularak ekstra emek ve birikimlerin karşılığının verilmesi temin edilecektir.

Gündemimizdeki kanun teklifiyle öğretmenlik mesleğiyle ilgili hedeflenen olumlu katkıları kısaca özetlemek gerekirse, bunların başında aday öğretmenlik sürelerinin sınırlandırılarak sınavsız ve tamamen somut kriterlere bağlı bir değerlendirmeye tabi tutulmasının öğretmen adayları için stresten uzak, yerinde bir yaklaşım olduğu açıkça görülmektedir.

Yine, öğretmenlik mesleğinde yatay bir kariyer basamakları hedefleyenler bu kanunla öğretmenlikte geçen on yıllık emekten sonra yüz seksen saatlik bir eğitim programına katılıp akabinde program içeriği bağlamlı olarak yapılacak merkezî sınav sonucunda uzman öğretmenlik statüsü kazanacaktır.

Benzer bir uygulamayla yirmi yıllık mesleki faaliyet sonrası uzman öğretmenlerimiz bu defa iki yüz kırk saatlik bir program akabinde benzeri sınavla başarıları olanlar başöğretmenlik statüsü elde edecektir. Her iki gruptaki öğretmenlerimiz hem özlük haklarında iyileştirmeyle hem de maaşlarına yansıyacak artışlarla ödüllendirilmeye tabi tutulacaktır. Bu bağlamda, yüksek lisans derecesi alanların doğrudan uzman öğretmen statüsüne, doktora derecesi alanların ise başöğretmen statüsüne kavuşması diğer önemli bir kazanımdır.

Bu kanunla birlikte hedeflenen kazanımlara odaklanarak saygın eğitim camiasına popülist ve politik mülahazalar temelli şüpheden ziyade güvenle bakmak doğru bir tavır olur kanaatindeyim. Yani iddia edildiği gibi, bu kanunla iyi-kötü öğretmen algısı oluşamayacağı gibi öğretmenler odasında da veliler odasında da herhangi bir kargaşa söz konusu olmayacaktır. Çünkü iyilik ve kötülük sıfatları bütün meslekler için geçerli olduğu şekliyle mesleğin icrasıyla ilintilidir yani bir mesleği iyi icra etme ya da kötü icra etmeyle bağlantılıdır yoksa yatay ya da dikey bir statü elde etmekle herhangi bir alakası söz konusu değildir. Yani biraz daha somutlaştırmak gerekirse “iyi doktor”, “iyi asker”, “iyi mülki amir”, “iyi avukat”, “iyi polis”, “iyi mühendis”, “iyi hoca” kavramları her meslek erbabının asli mesleki sıfatları önünde taşıdıkları statü kavramlarından ziyade icraatlarıyla ilintilidir. Bütün saydığım iş kollarında bunun somut örneklerine hepimiz rastlamaktayız. Bu bağlamda, aklıma gelen, meslek simgesi hâline gelmiş ideal ya da iddia edildiği gibi -gerçekten bu konuda çok ahkâm kesen basın mensupları var, gazeteciler var, sendika temsilcileri var- birkaç ismi sizinle ve yüce milletimizle paylaşma ihtiyacı hissettim. Şimdi, bunlardan bir çırpıda aklımıza gelenlerden, ilk aklıma gelenlerden Polis Memuru Fethi sekin, Kıdemli Astsubay Başçavuş Ömer Halisdemir, Öğretmen Aybüke Yalçın, Öğretmen Necmettin Yılmaz, Orman İşçisi Yaşar Cinbaş, Savcı Mehmet Selim Kiraz ve daha niceleri mesleklerinde yatay ya da dikey rütbeleri olmamasına rağmen yaptıkları icraatlarıyla iyi bir sıfat kazanıp bu milletin maşerî vicdanında yer edinmişlerdir. Bu vesileyle hepsini rahmetle anıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar).

Saygıdeğer milletvekilleri, bu vesileyle gerçekten mesleklerini iyi icra ederek ideal bir noktada tanımlayıp sadece gereğini yapmaya çalışanlar, hayati tehlikelerini göz önünde bulundurarak bu toprağa düşenler bir tarafa, bugün onların emanetleriyle aynı şevkle, azimle mesleklerini ideal bir noktada icra etmeye çalışan yavrularımız da yok değil; şimdi birkaç isim de onlardan bahsedeceğim: Şimdi, Gizem diye bir kızımız, Erzurum’da ücretli öğretmen, öğrencilerine hayallerini yazdırıyor ve hayallerini gerçekleştirme adına ilk defa o köy okulunda müthiş bir uygulama yapıyor, kendi bireysel imkânlarıyla yapıyor ve bu çocuk, henüz ücretli öğretmen olmuş olmasına rağmen artık iyi bir öğretmen sıfatını kazandı. Kamile Toktan, Van’ın Gevaş ilçesinde vatandaşlara maske üreteyim derken memleketine gitmeyi bırakıp orada tatilini geçirdiğine tanıklık ettik ve bu durumuyla, öğretmenliği böyle icra etmesiyle yine gönlümüzde çok güzel bir yer edinmiştir. Ömer Aslan adlı bir kardeşimiz roman yazmış ve romanından elde ettiği geliri okulunun tadilatı, tamiratına vakfetmiş. Bir başka kardeşimiz Alparslan Alemdaroğlu, internet çekmediği için evinden 1 kilometre uzaktaki tepede öğrencilerine on-line eğitim vererek gerçekten yine büyük bir makam sahibi olmuştur; bunların sayılarını çoğaltabiliriz. En son örneği Karlıova’da, o kar kışın yoğun olduğu, yaşandığı yerde; öğrencilerinden önce sabah erkenden kalkıp köyün yolunu açan, sobasını yakan, yavrularını kucaklayan bir kahraman Emine Yılmaz yavrumuz var.

Şimdi, bütün bunları bir arada topladığımızda demek ki, bir öğretmeni ya da o öğretmenin faaliyet gösterdiği sınıftaki öğrencilerin velileri tarafından onu iyi ya da kötü bir öğretmen noktasına getiren mesele sahip oldukları statüleri değil, biraz önce saydığım… İşte, 15 Temmuzda kahramanlık destanı yazan, şehadet şerbetini içen bir kıdemli başçavuşumuzdu ve işte, Aybüke Öğretmenimizdi, işte, Cinbaş kardeşimiz yangında hayatını kaybetmişti. Bakınız, aslında bu milletin maşerî vicdanında yer edinen, iyilik sıfatını kazanan bu eylemlerdir. Şimdi, bunları niye ifade ettik? Dolayısıyla, iyi öğretmen olup velilerin güven ve beğenisine muhatap olmak için ille de uzman ya da başöğretmen olmak gerekmez; aslolan öğretmenliği amacına matuf bir şekilde icra etmektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu meslek kanunuyla ilgili usul ve esasta veya uygulamada doğabilecek boşlukların veya eksikliklerin yönetmeliklerle düzenlenmesi en büyük beklentimizdir. Bu bağlamda özellikle ücretli ve engelli öğretmenlerle ilgili yarım kalan çalışmaların tamamlanması ve ders ücretlerinin makul seviyelere çekilmesi hassasiyetle önemsediğimiz bir diğer önemli husustur. Eleman temininde güçlük çekilen bölgelerde, diğer kamu görevlileri gibi zor şartlarda hizmet eden sözleşmeli öğretmenlerimiz için öngörülen sağlık ve güvenlik mazeretlerinin yanı sıra çalışan eşlerinin yanlarına gelmesinin sağlanması ve bölgedeki diğer kamu görevlilerinin mali kazanımlarına benzer bir iyileştirmeye tabi tutulması bu bölgelerdeki kalıcı öğretmen istihdamına olumlu katkı sağlayacağından önemle, hassasiyetle beklediğimiz diğer bir husustur.

Sayın milletvekilleri, öte yandan master ve doktora programlarının amaca uygun ve yerinde takip edilmesi bağlamında YÖK’le yakın iş birliği ve eş güdüm sağlanılmalı, adaletli bir uygulamanın temin edilmesine azami önem verilmelidir.

Öte yandan bu kanun Millî Eğitim camiası ve onun kıymetli icracıları olan öğretmenler için ne ilk ne de son bir düzenleme niteliğindedir. Bugüne kadar yapılan bir sürü düzenleme, kanun, kararname olduğu gibi bundan sonra da çok kıymetli öğretmenlerimizin, bir harf değil çok harf öğreterek bu yüce milletin gönlünde büyük yer edinen öğretmenlerimizin daha nice iyileştirmelere matuf birtakım düzenlemelere muhatap olacakları kanaatindeyim.

Dolayısıyla, bu bağlamda, özellikle atama bekleyen yüz binlerce öğretmen adayımızın eritilmesine yönelik adımların atılmasıyla birlikte sektörün diğer temsilcileri olan özel eğitim kurumları, rehabilitasyon merkezleri ve özel öğrenci yurtlarının mevcut sorunlarının da sırasıyla çözüme kavuşturulmasının en büyük dilek ve temennimiz olduğunu belirtir, kanunun Millî Eğitim Bakanlığı camiasına ve hassaten öğretmenlerimize hayırlı uğurlu olmasını diler, heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Beştaş buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Nurcan Arslan cinayetine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Özel bir durum için söz aldım. Nurcan Arslan 2016 yılında 11 kurşunla reddettiği erkek tarafından katledildi ve bugün doğum günü. Kadınlar her yerde bir kampanya yürütüyorlar. Müebbet hapis cezası aldı katleden erkek fakat Yargıtay 2 defadır bu müebbet hapis cezasını bozuyor. Yerel mahkeme direndiği hâlde Yargıtay “Tasarlama yoktur.” diyor, oysaki tasarlanarak insan öldürme olduğu aslında dosyadaki tüm verilerden ortada ve açıkçası 7 Şubatta, bu bozma sonrası bir duruşma daha yapılacak. Biz, tüm kadınları 7 Şubatta Bakırköy Adliyesinde “Erkek adalet değil, gerçek adalet.” diye dayanışmaya, birlikte ses vermeye çağırıyoruz ve tabii ki Nurcan’ın bugün doğum günü, aramızda değil ancak “Nurcan’sız altı yıl” diyerek bir mum da biz söndürüyoruz.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 57 Milletvekilinin Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi (2/4056) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 302) (Devam)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül.

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, Öğretmenlik Meslek Yasası Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum.

Şimdi, mevcut yasa teklifinde ne olup olmadığını ifade etmeden önce, şu anda öğretmenlik mesleğinin hangi kriterler, hangi yasa, hangi durum, hangi sosyolojik tabir, hangi ekonomik yapıyla karşı karşıya olduğunu ifade etmek lazım. Şu ana kadar öğretmenlik mesleği, değerli arkadaşlar, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, efendim, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu gibi kanunlarla ifade edilen, varsa tanınmış bir hak burada tanınan, yoksa tanınmış hak burada tanınmayan bir statik yapıyla karşı karşıya. Bu statik yapıda öğretmenler… Kimdir bu öğretmenler? Kadrolu, ücretli, sözleşmeli, kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilip ekmeğe muhtaç edilmiş, özel okulda çalışan, rehabilitasyon okulunda çalışan, atanamayan ve hiçbir şekilde haklarından da söz edilmeyen emekli öğretmenler. Bakın, kaç tane farklı tanım söz konusu. Bunların, bu tabirlerin hepsi bir öğretmenlik mesleği için geçerli. Yazık, günah ve ayıp olan bu. Şimdi, bu kadar ayrıştırılmış, bu kadar farklı noktaya konulmuş öğretmenlerin -biraz önce birkaç vekil arkadaşımın da ifade ettiği gibi- sanki tümüne birden 3600 ek gösterge verilecek, sanki tümü uzman olacak, sanki tümü başöğretmen olacak, sanki tümünün maaşlarında iyileştirme olacak, mesleki statüsü gayet güzel olacak gibi… Sevgili öğretmen arkadaşlarım, ben burada bir öğretmen olarak konuşuyorum. Otuz iki yıl eğitim ortamına hizmet etmiş, eğitim ortamının her türlü cefasına katlanmış, köyden kente, mezradan okulu olmayan yere, yolu olmayan yere kadar öğretmenlik yapmış biri olarak eğitimin ve öğretmenlerin bütün cefalarını, sorunlarını a’dan z’ye, sonuna, başına kadar biliyorum. Bu yasada getirilen hiçbir hak yok, sadece AKP’nin yirmi yıllık politikasında olduğu gibi sanki kökten, radikal bir çözüm varmış ve sorunların tümü çözülüyormuş gibi bir yaklaşım, bir illüzyon, bir sihirbazlık söz konusu burada.

Şimdi, bir öğretmenlik meslek yasası yapılacaksa bunun ölçütü ne olmalıydı? Bakın, biz dünyayı ne kadar geriden takip ediyormuşuz onun bir şeyine bakalım: Bakınız değerli milletvekilleri, 5 Ekim 1966 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü ve UNESCO tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi” adı altında uluslararası bir kriter geliştirilmiş ve buna binaen dünya çapında 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü olarak kabul edilmiş ve zaten EĞİTİM-SEN ve demokratik sendikalar -sarı sendika değil, sonradan türedi sendika değil; onun da hikâyesini anlatacağım şimdi- öğretmenler gününü 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nde kutluyorlar. Şimdi, bu Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’ni yani UNESCO’nun ve Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) bu tavsiyesini hiç dikkate almayan, araştırmayan, okumayan, incelemeyen, buradan bir çıkarsama yapıp evrensel ölçekte öğretmene bir tanım getirmeyen anlayıştan öğretmenin sorunlarına global, küresel ölçekte ve nihai anlamda çözüm getirileceğini beklemek, çok özür diliyorum, olsa olsa ahmaklık olur. Burada soruna bir çözüm yok ve bu…

Bakınız şimdi, 1990’lı yıllarda -Komisyonda söylemiştim, burada da tekrar edeyim- biz sendikal mücadeleye başladığımızda -burada birlikte çalıştığımız, birlikte mücadele ettiğimiz arkadaşlar var- bizi bölücülükle, bizi yıkıcılıkla suçladılar; 12 kere yargılandık, 8 kere ceza aldık. Sonra baktılar ki bu hak kazanılıyor, çatır çatır meydanlarda öğretmenler örgütleniyor ve bu sefer ne yaptılar? Bu sefer türedi -sarı sendika da değil, yandaş sendika- yandaş sendika oluşturmaya başladılar.

Biraz önce EĞİTİM SEN’in Genel Başkanı, sevgili hocam, Profesör Doktor -bak adını unuttum birden- Nejla Hocam buradaydı, EĞİTİM-İŞ Genel Başkanı buradaydı, özel öğretmenlerin sendikasının genel başkanı buradaydı. Nejla Hocamın bütün milletvekillerine yazdığı bir mektup var, lütfen açıp okur musunuz. Bütün milletvekillerine hitaben yazılmış bir mektup ve bu mektup okunmamış. Sendikalar ulaşamıyor. Bakın, Komisyona sendika başkanı arkadaşlar geldi, başından sonuna kadar izlediler ve görüşlerini belirtmek istediler; hemencecik şöyle refüze edildiler: “Siyaset yapıyorsunuz, yapmayın.” Tabii, siyaset yapacak, sendikacılık yapmak siyaset yapmaktır. Emeğin hakkını talep etmekten daha büyük bir siyaset olur mu, sistemden hak talebinde bulunmaktan daha büyük bir siyaset olur mu? Ama bu bire bir Parlamentodaki bir siyaset ya da kasaba siyaseti değil, bu, ekmeğin; bu, emeğin; bu, eğitim ve bilimin siyaseti. Bu, seviyeli bir siyasettir ve bu siyaseti seviyeli bir şekilde yaptı arkadaşlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, kanun teklifinde birkaç bölüm var:

1) Amaç.

2) Kapsam.

3) Mesleki tanım.

4) Kariyer.

Şimdi, bu kariyer de aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen. Aslında yanlış yapmışsınız, bakın, nasıl yapacaktınız sizin zihniyetinize göre: Takunyalı öğretmen, takkeli öğretmen, cübbeli öğretmen ve reis öğretmen olacaktı. Sizin anlayışınıza göre böyle sınıflandırılırdı bu. Ama şimdi deniyor ki: “Bu öğretmenler arasındaki sınıflandırmanın öğretmenlik mesleğine, eğitime, öğrencilere, öğrenci velilerine bir yansıması, bir zararı olmaz.” Evet, bir yansıması, bir ayrıştırması, bir ötekileştirmesi ve öğretmenler arasında bir seçme söz konusu olur.

Şimdi, bu yasa yapılırken eğitimin paydaşları… Kimdir eğitimin paydaşları?

1) Eğitim iş kolunda örgütlü sendikalar.

2) Öğretmenlerin tamamı.

3) Öğrenci velileri.

4) Öğrenciler.

5) Eğitim felsefesine dair düşünce üreten bilim insanları.

6) Konuyla ilgili sivil toplum örgütleri.

7) Bizler, siyaset yapanlar, Eğitim Komisyonundaki insanlar.

Bunların bileşimiyle yasa teklifi tüm boyutlarıyla tartışılır, öneriler yapılır ve bu önerilere binaen yasa oluşturulurdu. Hayır, böyle yapılmadı. Ne yapıldı? İnternete konuldu. Efendim, o da ne zaman konulduğu belli değil, “Buraya önerilerinizi yapın.” önerilerin dikkate alınıp alınmayacağı da belli değil. Bakınız, nasıl bir ortamda bunu yapıyoruz? Sayın Millî Eğitim Bakanı Urfa'ya gidiyor, kamuoyunun önünde Millî Eğitim Müdürünü azarlıyor. Ya, arkadaşlar, bakanlık emir komuta değildir; bakanlık, Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği, grup başkan vekilliği değerli arkadaşlar, hizmet kurumudur, hizmet; hizmet kurumudur. Biz hizmet için varız, emir ve talimat için değil; onu bunu azarlamak, görevden almak, orayı kapatmak, şurayı asmak, burayı kesmek için değil. Bakın, rahmetli İsmail Hakkı Tonguç İlköğretim Genel Müdürüyken Ankara’da bir okula gidiyor, okulun içerisine giriyor, bakıyor ki tavan şarıl şarıl akıyor. Öğretmene diyor ki: “Öğretmen bey, tavan niye akıyor?” “Vallahi akıyor, işte, ne yaptık, loğladık, şey yaptık, olmadı.” diyor. Bu, 1940’lı yıllarda bir şey Sayın Akçay. Efendim, diyor ki: “Peki, bunun için ne yapabiliriz?” Diyor ki: “Kırık kiremitler var.” İsmail Hakkı Tonguç çıkıyor, bir güzel hemen diziyor ve akıntı kesiliyor. Geliyor, Allah Allah, şaşırıp bakıyor öğretmen: “Nasıl yaptı bu?” Diyor ki: “Siz kimsiniz beyefendi, nasıl yaptınız?” Diyor ki: “Ben İlköğretim Genel Müdürüyüm, Ankara’da Millî Eğitim Bakanlığındayım. Tavan bir daha akarsa benim yanıma gel.” O zaman İlköğretim Genel Müdürleri, Millî Eğitim Bakanları böyle yaklaşıyordu, şimdi bu yasayı yapan arkadaşlar ne eğitim bilimini ne öğretmen haklarını ne öğretmenlerin ailelerini çevresini ne öğrenciyi ne de eğitim felsefesinin gerektirdiği düzeyi düşünmüşler. Sevgili Fakir Baykurt TÖB-DER nedeniyle, TÖS nedeniyle yargılandıklarında şöyle bir şey demişti: “4,5’tan 5 verip sınıf geçirdiklerimiz gitti yargıç oldular, gelip bizi yargılayacaklar.” Ya, 4,5’tan 5 alıp sınıf geçmekle hukukçu olduysanız ya da siyasetçi olduysanız olacak, yapılacak yasa taslağı da bu şekilde olur. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, mesela, şu anda içinde bulunduğumuz pandemi koşullarını en ağır geçirenler öğretmenlerdir. Yakında bir Öğretmenler Günü gelip geçti, öğretmenlere herhangi bir şey yapılmadı.

Öğretmenevleri konusu bir kangrendir, bakın. Öğretmenevlerinde öğretmenler kalamıyor, yandaşlar kalıyor, siyasetçiler kalıyor. Öğretmenler gidip yazın sahildeki öğretmenevlerinde bir tatil yapamıyor, tatil hakkı yoktur; öğretmenlerin sinemaya, tiyatroya gitme hakkı yoktur, kitap alma hakkı yoktur. Bu öğretmen kendini nasıl geliştirecek? Bu “hizmet içi eğitim kursu” dediğiniz statik, donuk, perdeden yansıtılan ve okunan şeyle öğretmenin kendisini geliştirebilmesi mümkün değil. Dolayısıyla, burada, bakın, çok yakın zamanda 21. Millî Eğitim Şûrası oldu. Bu Millî Eğitim Şûrası’nda değerli arkadaşlar, 3 ana konu görüşüldü: Eğitimde fırsat eşitliği, meslek eğitimi ve öğretmen yetiştirme. Bakınız, cumhuriyetin 100’üncü yılına geliyoruz. Yüz yıl sonra öğretmenlikle ilgili bir meslek yasası yapılıyor, 1966 yılında dünyada örnekleri olmuş, yüz yıl sonra biz bunu yapıyoruz ve yüz yıl sonra yine eksik, yine yanlış, yine yetersiz, yine sorunlara yol açacak şekilde yapıyoruz. Eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirme değil, bildiğin böyle sıradan, sanki herhangi bir insan yetiştirme gibi. Eğitim fakültelerindeki öğretmen yetiştirme programları son derece kısırdır, verimsizdir. Bakın, Türkiye’nin çok dilliliği, çok kültürlülüğü, çok inançlılığı dikkate alınarak eğitim fakültelerinde bir, Kürtçe; iki, Romanca; üç, Arapça; dört, Çerkezce dilleri okutulmalı, bu diller dengeli bir şekilde dağıtılmalı, eğitim fakültesinde okuyacak öğretmen adayı bu dillerden birini mutlaka seçmeli ve bu seçmeli dersi, zorunlu olarak bu dili öğrenmelidir. Aynı şekilde, farklı inanç gruplarının inançlarını öğrenme noktasında da inancın kendisinin tabiriyle böyle bir şey olmalıdır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada, yasanın kendisinde mesela, atanamayan öğretmenlere dair bir şey yok, özel okulda çalışan öğretmenlere dair bir şey yok, rehabilitasyon merkezlerinde çalışan öğretmenlere dair bir şey yok, ücretli çalışan öğretmenlere dair bir şey yok, emeklilere dair bir şey yok. Biraz önce dediğim gibi, 2023 yılında başlamak koşuluyla 3600 ek gösterge hangi öğretmenlere veriliyor? 1’inci derecedeki öğretmenlere veriliyor, o da 2023 yılında başlamak koşuluyla. Ama tekrar tekrar şu vurgu yapılıyor: “Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi getiriyoruz. Öğretmene 3600 ek göstergeyi tanıyoruz.” Bu kesinlikle doğru değil, bunu yeniden yeniden, tekrar tekrar vurgulamak istiyorum.

Şimdi, ataması yapılmayan öğretmenler; ataması yapılamayan nedense… Bakınız, yakında 15 bin öğretmen atandı. Bu 15 bin öğretmen sarayda, sarayın itibarlı salonlarında, görkemli salonlarında… Arkadaşlar, memleketin itibarı Cumhurbaşkanının makamından anlaşılmaz, memleketin itibarı öğretmenin maaşından, öğretmenin çalışma koşullarından, öğretmenin hak ve özgürlüklerinden, okulların donanımından, öğrencilerin okula gitme biçiminden, okula ulaşma biçiminden, ders kitaplarının içeriğinden ve öğretmenin ekonomik, sosyal, kültürel, özlük haklarını kullanıp kullanamamasından anlaşılır; memleketin itibarı buradan anlaşılır. Yoksa memleketin itibarı Cumhurbaşkanının sarayından, efendim bilmem hangi bakanın millî eğitim müdürünü azarlamasından vesaire gibi unsurlardan, gibi süreçlerden anlaşılamaz.

Komisyondaki süreçte, değerli arkadaşlar, 7 tane kurum izledi, 7 öğretmen kurumu ve 7 öğretmen kurumunun hiçbir tanesi, bakınız, yandaş olan, şu anda Hükûmetin politikalarını savunan sendikalar da dâhil olmak üzere hiçbir sendika bu mevcut yasanın hiçbir maddesine “olur” demedi; tümüne itiraz etti, içeriğine itiraz etti, buna rağmen Komisyonda bir virgül, bir harf dahi değişmedi. Galiba “veya” değişmişti, o “veya”ya istinaden de şunu söylemiştim ben “veya”yı ifade etmek için; hani çok bilinen bir şeydir: Aristo, İskender’in bir seferine katılır. İskender yine büyük bir zafer kazanmıştır kendince, taş üstünde taş, gövde üstünde baş kalmamış, çıkmış bir tepeye ihtişamla zaferini seyrediyor; Aristo’yu da yanına çağırmış, demiş ki: “Aristo, gel, nedir bu, bir bak bakalım şöyle?” Aristo bakmış, demiş ki: “Zafer veya hiç!” İşte AKP’nin geldiği nokta zafer veya hiçtir; taş üstünde taş, gövde üstünde baş kalmamıştır; ekonomi yerle bir olmuştur; toplumda ahlaki çöküş, toplumda dejenerasyon, toplumda çürüme... Bu çürüme siyasetin ortaya koyduğu... Bakın, bu çürüme öğretmenine hak tanımayan, öğretmeninin statüsünü, öğretmeninin yaşam koşullarını, öğretmeninin itibarını, öğretmeninin okula ulaşımını, okuldaki koşullarını... Bakar mısınız, hâlâ şu anda okulların ihtiyaçları okulda toplanan parayla sağlanıyor! Bakınız, bu ülkenin Anayasa’sında ne yazıyor? “Eğitim devlet okullarında parasızdır.” diyor değil mi? Peki, niye var bu özel okullar? Suçtur bu, Anayasa’ya karşı işlenen bir suç var burada. Anayasa maddesi diyor ki: “Eğitim devlet okullarında parasızdır.” Ama özel okul var, ama paralı eğitim var, ama ötesi berisi sayılamayacak kadar çok anayasal suç var burada. Şimdi, bunların olduğu ortamda, bir seçim yatırımı olarak -bakın, bir seçim yatırımı olarak- ne yazık ki eğitim, sağlık ve ekonomi kördüğüm olmuştur, Gordion olmuştur. Bir İskender lazım, bu Gordion’u kılıcıyla bölecek İskender; onu da biz yapacağız. Bu Gordion, bu kördüğüm ancak bir İskender kılıcıyla açılabilecek şeydedir, yoksa bu kördüğümün açılabilirliği kalmamıştır. Zira ekonomi sağlığa, sağlık eğitime, üçü birbirine ve üçü toplumun, öğretmenin, halkın, gençliğin, emekçilerin, yoksulların ayağına eline dolaşır nitelikte olmuştur. Bu yasa da böylesi bir dönemde çıkarılıyor ve bu yasayla bir seçim yatırımı yapılıyor. Bu seçim yatırımı içerisinde, bakın, yasanın görülmeyen ama ifşa edilmesi gereken yanlarından bir tanesi de yasada güvenlik soruşturması adı altında bir şey var. Bu güvenlik soruşturması kriminalizasyondur. Bu güvenlik soruşturması, bir kesimi kendi iradesinden bağımsız bir şekilde suçlu görmektir; bir kesimi peşinen suçlu gören ve o kesimle ilgili güvenlik soruşturması adı altında ailesinden yakın akrabasına, uzak akrabasından evlilik yoluyla oluşmuş bağlara kadar hepsini hallaç pamuğu gibi savuran, aile mahremiyeti bırakmayan, her türlü ahlaki saldırıyı yapan bir anlayış. Şimdi, bu anlayışa göre solcu suçludur, Alevi suçludur, Kürt suçludur, muhalif suçludur; bu özellikleri arz eden bir öğretmenin bu sistemde yer bulması, uzman olması, 3600’e ulaşabilmesi mümkün değildir.

Dolayısıyla, değerli sendika yetkilileri, değerli öğretmenler; bakınız, temel bir sorun da nedir? OHAL’le ihraç edilenler. Bu OHAL’in komisyonu bir mahkeme midir? Değildir. Yargıtay mıdır? Değildir. Nedir bu? Kendiliğinden oluşmuş, uyduruk bir kurum. Bu uyduruk kurum alıyor isimleri, tek tek inceliyor “Bu bölücü, bu yıkıcı, bu ayrımcı, bu bilmem neci.” Efendim, şimdi, KHK’yle ihraç edilmiş öğretmenler şu anda başka bir işte de çalışamıyor, içler acısı bir durum, binlerce böyle öğretmen var; kendi mesleğini de yapamıyor, ekmeğe muhtaç olmuş, adı konulmamış bir idam cezasıyla karşı karşıya durumda.

Şimdi, peki, bütün bu bağlamda ne yapmak gerekiyor bununla ilgili? Baştan söylemiştim zaten, 1966 yılında Öğretmenlerin Statü Tavsiyesi bağlamında eğitimin paydaşlarının dâhil olduğu ve bu paydaşların düşüncelerini demokratik bir şekilde ifade ettiği ve bu düşünceleri toplayacak, derleyecek, şekillendirecek, yapılandıracak… Bunu yapılandırmak Türk halkının, Kürt halkının, Çerkez’in, Laz’ın, Arap’ın, inananın, inanmayanın, Alevi’nin, Sünni’nin yani Türkiye’yi teşkil eden halkların, inanç gruplarının, kadının, emeğin dikkate alınarak yapılacağı bir şey.

Bakın, bu yasada kadının adı yoktur. Bu öğretmenlerden kadınlar da vardır, kadınların özel durumları vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Kadınların doğum yapma ve benzeri durumuna dair hiçbir tanım, hiçbir bakış açısı, hiçbir hak söz konusu değildir. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu yasayı -sadece herhangi bir maddesini değil, sadece herhangi bir virgülünü, noktasını değil- bütünüyle reddediyoruz ve bu yasanın çekilip tekrar eğitimin paydaşlarının dâhil olduğu bir görüşme, bir demokratik ortam süreciyle yeniden bir öğretmenlik meslek yasasının oluşturulması gerektiği... Aksi takdirde öğretmene tekçi, ırkçı, inkârcı, asimilasyoncu eğitimi yürütme görevinin metazori olarak dayatıldığı bir sistemle karşı karşıya olacağız; bu sistemi kabul etmiyoruz, reddediyoruz.

Saygıyla selamlıyorum.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Yıldırım Kaya.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında merakla bizi bekleyen sevgili meslektaşlarım, öğretmen arkadaşlar; Adalet ve Kalkınma Partisinin 58 milletvekili tarafından imzalanmış bir yasa teklifi buraya geldi; şu anda Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında 11 milletvekili var.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Çok (!)

YILDIRIM KAYA (Devamla) – İmzası olan 58 milletvekili yok.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) – Neredeler?

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Umarım Sayın Mahmut Hoca kuliste bekliyordur çünkü Komisyon toplantılarına katılmadı; hem imza sahipleri hem de Millî Eğitim Bakanı öğretmenlere vermediği değeri bir kez daha göstermiştir. Gün gelecek öğretmenler bunun hesabını mutlaka ve mutlaka soracaktır(CHP sıralarından alkışlar)

Bir meslek kanunu, o mesleği yapanlar tarafından, onların temsilcileriyle, örgütleriyle birlikte yapılır. Oysa Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun, saray duvarları arasında, konuya hâkim olmaktan çok açık uzak görünen, konunun içeriğine bakmadan, öğretmenlik mesleğini bilmek bir yana öğretmenleri dahi tanımayan birkaç bürokrat tarafından hazırlandığı görülmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde öğretmenlere yaptığı konuşmada ve de sözde Millî Eğitim Şûrası açılışında Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun tamamlandığı müjdesini verdi ve bunu, bu teklifin altında imzası olanlar -benim gibi onlar da- bu açıklamadan öğrendiler. Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi yok sayılarak hazırlanmış, emirle Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş ve Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri tarafından imzalanarak kanun teklifine dönüştürülmüştür. Aynı durumu bilirsiniz, geçmişte yaşadı bu Türkiye Büyük Millet Meclisi; 4+4+4 ucube sistemi geldiğinde de yine Bakanlığın bu tekliften haberi yoktu, yine Bakanlık öğretmenleri, eğitim sistemini yalnız bırakmıştı.

İşte, Millî Eğitim Bakanlığının dahi haberi olmadan hazırlanan bu teklifin sonuçları ortada. Çocuklarımızın eğitim hayatı darmadağın. Şimdi de aynı kaotik durumu öğretmenleri ayrıştırarak yapmak istiyorsunuz diyeceğim ama kimse yok. Bir kez daha, Anayasa’nın arkasından dolaşarak Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekillerimize ait olan kanun hazırlama görevi yok sayılmıştır. Bu nedenle 84 milyonu ilgilendiren bu kanunun adı “Öğretmenlik Meslek Kanunu” olamaz, olsa olsa saray kanunudur. (CHP sıralarından alkışlar) Tabii ki sarayda hazırlanan bu kanun teklifinden eğitim öğretim alanında örgütlü olan sendikaların da haberi yok. Millî Eğitim Komisyonuna gelen EĞİTİM-BİR-SEN, TÜRK EĞİTİM-SEN, EĞİTİM SEN, EĞİTİM-İŞ, ANADOLU EĞİTİM-SEN, Öğretmenler Sendikası, hep bir ağızdan: “Bu kanun teklifi öğretmenlerin sorununa çözüm getirmiyor.” dediler ve karşı çıktılar. Yetti mi? Yetmedi. Ayrıca, TEDMEM Başkanı, saray eğitim kurulu üyesi olan Selçuk Pehlivanoğlu'nun yazılı açıklaması var, Eğitim Reformu Girişimi kurulunun yazılı açıklaması var; bunlar eğitimin bileşenleri. Bunların açıklamalarında da bu kanun teklifinin öğretmenlerin sorunlarını çözmekten uzak olduğu söylendi. Bu kanun teklifi, sendikaların, eğitim bileşenlerinin itirazı ve görüşleri dikkate alınmadan Adalet ve Kalkınma Partili ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri tarafından Komisyondan Genel Kurula sevk edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi görüşülürken Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer görüşmelere katılmadı, bir bakan yardımcısı geldi. Öğretmenine bu derece yabancılaşan bir Millî Eğitim Bakanı öğretmenlerimizin gözünde yok hükmündedir, Millî Eğitim Bakanlığı gözünde yok hükmündedir çünkü öğretmenine değil, tarikatlara, cemaatlere ve vakıflara Millî Eğitim Bakanlığını teslim etmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Komisyon görüşmelerinde Anayasa'ya aykırılığını yazılı ve sözlü olarak anlattık, dedik ki: Anayasa'ya aykırılık konusunu Anayasa Komisyonuna havale edelim, burada bunun üzerinde bir görüşme yapılsın. Bunun için Komisyon üyelerimiz Anayasa'ya aykırılık konusunda da düşünce belirtmek istediler, ne yazık ki Komisyon Başkanımız, AK PARTİ’li ve MHP’li üyeler tarafından bu teklifimiz de kabul edilmedi.

Hâl böyleyken 58 milletvekili tarafından Meclise sunulan bir kanun teklifini görüşeceğiz. Bu kanun teklifi öğretmenlerin dağ gibi birikmiş sorunlarına hangi çözümü getiriyor bir bakalım. Atanmayan 700 bin öğretmenin sorununa çözüm var mı? Yok.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yok.

YILDIRIM KAYA (Devamla) - Peki, Şanlıurfa'nın Birecik ilçesinde atanmayan, yüksek lisansını yapmış 28 yaşındaki Öğretmenimiz Mustafa Kaya intihar etti. Mustafa Öğretmenimizin bize mesajı var 29 Ocakta, diyor ki Mustafa Öğretmen: “Hayata veda ediyorum. Üniversitemi, askerliğimi, özel sektörde çalıştım ve okudum. Ağabeyimi ve annemi çok seviyorum. Babamı özledim.” Duydunuz mu bu mesajı, okudunuz mu bu mesajı? Bu Mustafa Öğretmenin katili kim? Görmediniz değil mi? Görmediniz, görmezsiniz. Görmüyorsanız o zaman Ağrı Dağı’na çıkın. Ağrı Dağı’na çıkın, Ağrı Dağı’nda Recep Akkuş’u dinleyin. 5 bin metre yüksekliğe çıkıyor Recep Akkuş, kimya öğretmeni; 276’ncı olmuş, atama bekliyor ama mülakatta Recep Öğretmeni de elediniz. Bakın, Recep “5 bin metreden sesleniyorum: Biz ne için elendiği bilinmeyen öğretmenleriz. Sınav bitti, mülakat bitti; çocuklarımıza kavuşacağız, görevimize başlayacağız diye beklerken böyle kötü bir sürprizle karşılaştık.” diye haykırdı. 5 bin metreden haykıran Recep Öğretmenin sesini Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz duyuyoruz. Açın kulaklarınızı, açın gözlerinizi, Recep Öğretmeni de Mustafa Öğretmeni de duyun. (CHP sıralarından alkışlar)

Peki, sözleşmeli öğretmenleri kadroya alacak mısınız, eşlerine ve çocuklarına kavuşabilecekler mi? Öğretmenlere il emri tayin hakkı var mı? Engelli, ücretli, PIKTES öğretmenlerinin sorunu çözülüyor mu? Özel okullarda ve özel rehabilitasyon merkezlerinde çalışan öğretmenlerin sorununa çözüm getiriyor mu? Okul idarecilerinin sorununa bir çözümünüz var mı? Bakanlık ve ilköğretim müfettişlerinin sorununa dair bir çözüm öneriniz var mı? Peki, okul öncesi öğretmenlerine, sınıf öğretmenlerine, halk eğitim merkezlerinde çalışan usta öğreticilere çözümünüz var mı? Öğretmenlik mesleğinin hak ettiği değeri verecek bir öneri var mı? Öğretmenlerin maaşlarında, ders ücretlerinde artış; özlük haklarına, sosyal statülerine iyileştirme getiriyor musunuz? Maalesef ki bu sorunlara herhangi bir çözüm önerisi sunulmazken öğretmenler arasında hiyerarşik bir yapılanmayı dayatıyorsunuz. Öğretmen kariyer basamakları, zaten 2004 yılında kabul edilen 5204 sayılı Kanun’la 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’na eklenmiştir. Bazı maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından 2008 yılında iptal edilmiştir ama diğer maddeleri yürürlüktedir. Yürürlükte olan nedir biliyor musunuz? Uzman öğretmenlik için sınav yapabilirsiniz, başöğretmenlik için sınav yapabilirsiniz ama on yedi yıldır siz bu sınavı niye yapmadınız, neyi beklediniz? Hangi yasa bunun önünde engeldi? Hiçbir yasa bunun önünde engel değildi. Çünkü derdiniz öğretmen değil, öğretmenin statüsü de değil, öğretmenin yaşam koşulları da değil; sizin tek derdiniz var, seçim; sizin en büyük derdiniz seçim ve sandık korkusu. Bu korku başınıza eninde sonunda gelecek, o öğretmenlerin yetiştirdiği öğrenciler bunun hesabını sizden soracaklar. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, öğretmenlere “Çalışıyorlar, az çalışıyorlar, on beş saat derse giriyorlar.” dediğiniz dönemleri unutmadık.

İsim değişikliğini yaptınız, bu işin üstünü örtemezsiniz. Bu, Öğretmenlik Meslek Kanunu değil. Öğretmenliğin “aday öğretmen” “öğretmen” “uzman öğretmen” “başöğretmen” olarak unvanlara ayrılması öğretmenlik mesleğinin ilerlemesini sağlayamayacaktır. Her türlü müdahale ve usulsüzlüğe yol veren bir çalışma yapıyorsunuz. Başöğretmeni okul müdürü mü denetleyecek? Öğretmen ve uzman öğretmen okul içinde başöğretmenden mi emir alacak? Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerin getirdiğiniz hiyerarşide yeri neresi? Aday öğretmen mi, öğretmen mi, uzman öğretmen mi?

Peki, siz velileri hiç düşündünüz mü? Birçoğunuz velisiniz, ya torunlarınız okuyor ya da çocuklarınız. Okula, 1’inci sınıfa kayıt olan öğrenciyi hangi öğretmene vereceksiniz? Aday öğretmene mi, öğretmene mi, uzman öğretmene mi başöğretmene mi? Başöğretmende okuyan çocuğun velisi başveli mi olacak? Sizin aklınız burada nereye geldi, nereyi dayatıyorsunuz? Bundan dolayıdır ki okullarda daha fazla kayırma, daha fazla karmaşa, daha fazla kaos olacak.

1994 yılında öğretmenliği kariyer basamaklarına ayıran bir zihniyet vardı. Bu zihniyet, Adalet ve Kalkınma Partisinin ikinci kez uyguladığı bir zihniyettir. Biz 1994’te de karşıydık, 2004’te de karşıydık, şimdi de karşıyız. Kanunun düzenlediği kariyer basamaklarının uygulamada yer aldığı süreçlerin olumsuzluklarını yaşayarak gördük. Akademisyenlerin bu konudaki inceleme ve araştırmalarında kariyer basamaklarına ayırmanın öğretmenler arasında başarıyı değil, başarısızlığı getirdiği kamuoyu anketlerinde de görülmüştür.

Adına “meslek kanunu” denilen bir kanunun öğretmenlik mesleğinin her aşamasını düzenlemesi gerekiyor ancak bu kanun teklifi öğretmenlerin seçilmesi, yetiştirilmesi, istihdamı, çalışma koşulları, iş tanımı, sosyal hakları, örgütlenme hakları, özlük hakları, iş başında denetim ve disiplin durumları, emeklilik gibi temel konuların hiçbirine yarar getirmiyor. Peki, bu kanun teklifi neyi düzenliyor? Adı dışında öğretmenlik mesleğiyle ne alakası var? Öğretmenlerin hangi derdine derman oldunuz? Öğretmenlere dün el kaldırdınız, öğretmenleri copladınız, öğretmenleri konuşturmadınız ama bu eller o öğretmenlerin hakkını alıncaya kadar mücadeleye devam edecek, hiç kimse unutmasın. (CHP sıralarından alkışlar)

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, 23 Kasım 2018’de tüm eğitim bileşenleriyle hazırladığımız bir Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’ni Türkiye Büyük Millet Meclisine verdik. Tam otuz sekiz aydır bu kanun teklifi bekliyor. Komisyonda “Bir teklif getirdiniz, bizim de bir teklifimiz var; gelin, bu teklifleri bir alt komisyonda ortaklaştıralım, yeni bir çalışma yapalım." dedik, ne yazık ki dinlenmedi.

Anayasa’nın 42’nci maddesinde devletin gözetim ve denetim yetkisi kapı gibi ortada duruyor ama öğretmenliğin özel ihtisas mesleği tanımında “devletin” çıkarılması ne anlama geliyor? Biri çıksın, açıklasın. “Devletin” sözcüğü buradan niye çıktı? Merdiven altı okullara, gayrimeşru yerlerde eğitim veren öğretmenlere yol açmak için mi yapıyorsunuz? Devletin denetlemediği yerlerde Eneslerin başına gelenleri biliyoruz, Mehmetlerin başına gelenleri biliyoruz, Karaman’da çocuklarımızın başına gelenleri biliyoruz. Devlet, denetimi elden bırakmayacak. Eğer öğretmenlik mesleğinin hakkıyla yapılmasını istiyorsanız devlet denetimi devam edecek.

Bakın, özel öğretim kurumlarında 250 bine yakın öğretmen çalışıyor. Bu öğretmenlerin statüsüne, çalışma koşullarına dair en ufak bir düzenleme yok. Bunlar ne yapıyor biliyor musunuz? Belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışıyorlar, asgari ücretle uzun süreli çalışıyorlar; kıdem tazminatı hakkı gasbı var; belirli süreli iş sözleşmeleriyle birlikte istifa dilekçeleri alınıyor; asgari ücretle çalışanların parası veriliyor, asgari ücretin altında ücret ödedikleri için para elden geri alınıyor ama bunları denetleyen hiç kimse yok.

Bu kanun teklifi 2 temel konuyu belirliyor. Biri bizim temelden karşı çıktığımız kariyer basamakları, biri 3600 ek gösterge. 3600 ek göstergeye ilişkin 10 Temmuz 2018’de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu bir teklif vermiş, daha sonra da 19 Kasım 2021 yılında bir teklif daha vermiş. Bizim dışımızda, İYİ Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve HDP’nin de verdiği teklifler var. Bu zorlamalarla siz 3600 ek gösterge teklifini getirdiniz ama bir hile daha yaptınız, 2023’e sarkıtıyorsunuz. Aceleniz ne? Burada yoksunuz, gelmediniz, niye acele ediyorsunuz? 2023’te vereceğiniz 3600 ek gösterge için bugün aceleniz ne? Bunun nedenini bize açıklar mısınız?

Öğretmenlerimize 3600 ek gösterge verilmeli. Burada 2 maddeyi ayıralım. Sözleşmeli öğretmenler ile 3600 ek gösterge maddesini ayıralım, geri kalan maddeleri iade edelim. Gelin, bu 2 maddeyi bu Parlamentoda öğretmenlerimiz için, emeklilerimiz için oy birliğiyle çıkaralım. Var mısınız buna? Yoksunuz, yoksunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Kanun ortada, görüşülüyor.

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Öğretmenlik mesleğini icra edenler diyor ki: “Eşit işe eşit ücret verin.”

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Biz varız.

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Varsanız, tamam, buyurun. Söz söyleyebiliyorsanız gelelim.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Biz varız. Devam ediyor kanun, devam ediyor; varız.

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir açıklama yaptı, diyor ki: “Sözleşmeli öğretmen ayrımını kaldırıyoruz.” Bu müjdeyi verdi. Soruyorum size: Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu açıklamayı yaptı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan mı yalan söylüyor, siz mi onu dinlemiyorsunuz? Getirdiğiniz teklifte sözleşmeli öğretmen ayrımı yok, kaldırmıyorsunuz, devam ediyor. Onların eşlerinin birleşmesi hakkı yok. Toplumu kandırmaya gerek yok. Genel Başkanınızı dinleyin bizi dinlemiyorsanız, öğretmenlerinizi dinlemiyorsanız. Genel Başkanınızın söylediği doğruysa, samimiyse, gerçekten samimi olarak eş durumundan ve sözleşmeli öğretmen ayrımını kaldırıyorsa lütfen dinleyin. Öğretmenlik Meslek Kanunu okul öncesi kurumları da kapsamıyor.

5 Ekim 1966’da ILO ve UNESCO tarafından alınan öğretmenlerin statüsüne ilişkin tavsiye kararı öğretmenlik mesleğiyle ilgili önemli standartlar ortaya koyuyor. Bu belgeye de itibar etmediniz. Bu belge ne diyor? Öğretmenlerin sadece okul içinde değil, toplum içinde de yerine getirdiği görevler, taşıdığı önem, uluslararası düzeydeki ilişkiler; bunların tümü öğretmenlerin sorunlarına dair çözüm önerileri getiriyor. 145 paragraftan oluşuyor ve bu paragraflar temel ücret, çalışma süreleri ve koşulları, özel izinler, araştırma izinleri, tatil, eğitim öğretim yardımcı personeli, sınıf mevcutları, öğretmen değişimi, uzak bölgelerde ve kırsal kesimde çalışan öğretmenlerle ilgili özel hükümler, aile yükümlülükleri gibi çok önemli maddeleri içeriyor. Sadece öğretmenlerin değil; kurumlarda çalışan, özel kurumlarda çalışan tüm eğitim ve bilim emekçilerinin haklarını da bu kararda çok net görürüz. Gelin, 5 Ekim 1966’da bizim de altına imza attığımız bu sözleşmeyi olduğu gibi kabul edelim.

Öğretmenlik Meslek Kanunu, öğretmenlerin sendikalarıyla görüşülmeden gelen hiçbir teklif bizim teklifimiz olamaz, kabul edemeyiz. Böyle yapılması hâlinde, eğer onların sözünü dinlersek 1 milyon 250 bin öğretmen mutlu olacak diyoruz.

Bu yasa teklifi Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır, Anayasa Mahkemesinden dönecektir. Bu duruma düşmemek için sözleşmeli ve 3600 ek gösterge maddesini getirin, hep birlikte çıkaralım. Diğer maddeleri yeniden tartışarak bir süreç elde edebiliriz.

“Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen bir anlayıştan geliyoruz değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Eğer bu anlayışı savunuyorsak… “Kırk yıl kölesi olurum.” anlayışından öğretmenleri kırk yıl köleliğe mahkûm ediyorsunuz.

Bakın, TÖS Genel Başkanı, devrimci Öğretmen Fakir Baykurt hâkim karşısında ne diyor: “Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir.”

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Fakir Baykurt kim, siz kim!

YILDIRIM KAYA (Devamla) – Öğretmenlik bireysel yapılan bir meslektir, özü iletişimdir. Ne yaparsanız yapın, bu özü bozamayacaksınız, öğretmenlerimiz ders vermeye devam edecek. Selam olsun “Ferman sarayınsa okullar bizimdir.” diyen öğretmenlere, selam olsun ders vermeye devam eden öğretmenlere, selam olsun alanlarda direnen eğitim emekçilerine! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siz merak etmeyin, geliyor gelmekte olan! Hep birlikte, sizin haklarınızı alıncaya kadar bu mücadele devam edecek.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, şahıslar adına ilk söz Sayın İbrahim Özden Kaboğlu’nun.

Sayın Kaboğlu… Yok.

Evet, şahısları adına ikinci söz Sayın Mustafa Destici’nin.

Sayın Destici, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) – Kıymetli Başkanım, değerli Komisyon, değerli milletvekilleri ve bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarım; öncelikle hepinizi sevgiyle saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum.

Bugün üç ayların ilk günü içerisindeyiz, yarın da Regaip Gecesi’ni idrak edeceğiz. Bu vesileyle, aziz Müslüman Türk milletinin ve tüm İslam âleminin mübarek üç aylarını ve Regaip Gecesi’ni tebrik ediyorum. Rabb’im rahmetinden, bereketinden, mağfiretinden istifade edenlerden eylesin ve özellikle Türk ve İslam coğrafyasındaki kan ve gözyaşının dinmesine de vesile kılsın diyorum.

Kıymetli milletvekilleri, değerli vatandaşlarım; ülkemizin terörle mücadelesi devam ediyor. Geçtiğimiz gece yarısı, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bulunan bölgelere, Türk Hava Kuvvetlerimiz başta olmak üzere, tüm Silahlı Kuvvetler unsurlarımızın gerçekleştirdiği Kış Kartalı Hava Harekâtı’nın başarıyla sonuçlandığını öğrendik. Burada mücadele eden tüm güvenlik güçlerimize şükranlarımızı sunuyorum; şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum.

Kıymetli milletvekilleri, değerli vatandaşlarım; tabii, bugün buraya şahsım ve Büyük Birlik Partisi adına Öğretmenlik Meslek Kanunu'yla ilgili düşüncelerimizi ifade etmek için çıkmış bulunuyorum, söz almış bulunuyorum. Öncelikle, hem ilköğretimde hem ortaöğretim ve lisede hem de üniversitede öğretmenlik mesleğini icra etmiş, gerçekleştirmiş bir arkadaşınız olarak öğretmenlik mesleğinin dezavantajlarını da avantajlarını da içinde bulunduğu meseleleri de biliyorum, bu konuların hemen hemen tamamına vâkıfım. Ayrıca, özel okulda da görev yaptım, dolayısıyla da özel okullardaki öğretmenlerimizin meselelerini de yakından biliyorum.

Tabii, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki Hükûmetimizin hem Millî Eğitim Bakanlığımız aracılığıyla hem Diyanet İşleri Başkanlığımız aracılığıyla 4-6 yaş grubu çocuklarımız için şu anda hayata geçirdiği bu kursları, bu eğitim gayretini, çalışmasını takdir ediyorum. Önce kültürümüze, inancımıza, sahip olduğumuz değerlere bağlı olacağız, evlatlarımızı kendi inancımız ve kültürümüz üzerine yetiştireceğiz ki kapitalizmden, emperyalizmden, velhasılı tüm kötü alışkanlıklardan ve zararlı olan davranışlardan da muhafaza edelim. Onun için burada emeği geçenlere, gayret gösterenlere şükranlarımı sunuyorum.

Tabii, Türk millî eğitim sisteminde meslek liselerimiz çok önemli. Özellikle 28 Şubat sürecinde sırf imam-hatip liselerini kapatmak için, maalesef, meslek liselerimize ağır bir darbe vuruldu; o zaman, maalesef, birileri sessiz kaldılar. Bugün, bakın, çektiğimiz ara eleman sıkıntısının en büyük sebeplerinden birinin bu olduğunu burada bir kere daha hatırlatmak istiyorum.

Tabii, şu anda bir kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda. Elbette ki isterdik ki bu kanun teklifi daha geniş kapsamlı olsun; bütün öğretmenlerimizin, hangi alanda ya da hangi grupta olursa olsun hepsinin beklentileri karşılansın. Lakin inanıyorum ki gelecekte bunlar da gerçekleşecektir ama bugünkü kanun teklifini de önemli bir adım olarak gördüğümüzü ifade etmek istiyorum. En azından Türkiye Büyük Millet Meclisine Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi gelmiştir.

Şimdi, burada konuşan arkadaşlarımızın tamamına yakınını dinledim, 700 bine yakın atanamayan öğretmenimizden bahsediliyor. Şimdi, Allah aşkına, sormak istiyorum: Hangi iktidar ya da hükûmet olursa olsun, bir çırpıda -biraz önce burada konuşan arkadaşımız da ifade etti- 700 bin öğretmeni atama şansınız var mı? Gerçekçi olmak lazım. Öğretmenlerimiz bizi dinliyorlar ve öğretmenlerimiz her şeyin farkındalar; neyin yapılabileceğini, neyin yapılamayacağını biliyorlar. Öğretmenlerimizin aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen diye derecelendirilmesini; belli bir yıl görev yapan ve başarıyla mesleğini sürdüren öğretmenlerimizin bu unvanları almalarını önemli bir adım olarak görüyorum. Bu, sadece öğretmenlik mesleğinde değil mesela hâkimlerimizde de var; birinci sınıf hâkimler var, yeni göreve başlayan hâkimlerimiz var, aldıkları ücretler farklı. Onun için bunları ben kıymetli ve değerli bulduğumu ifade ediyorum. Tabii ki gönül isterdi ki bütün öğretmenlerimize -özellikle şu ana kadar bu yıllarını doldurmuş öğretmenlerimize- bu kadrolar verilebilsin ama bütün bunların imkân meselesi olduğunu biliyoruz.

Tabii, burada, özellikle bu kanun teklifinde öğretmenlerimizin, polislerimizin, hemşirelerimizin, din görevlilerimizin yıllardır beklediği 3600 ek gösterge müjdesi var. Dolayısıyla bunu çok önemsiyorum; hem görev yaptıkları süre içerisinde hem de emekli olduktan sonra maaşlarında yapılacak iyileştirmenin önemli bir adım olduğunu da yine buradan ifade etmek istiyorum.

Tabii, isteriz ki bütün atanamayan öğretmenlerimiz atansın ya da hiçbir öğretmen açığı kalmasın; buna doğru hızlıca bir gidiş var ve bakın, son yıllarda ciddi sayıda öğretmen atamaları gerçekleşiyor. İnşallah, bu yıl, önümüzdeki yıl, bütçe rahatladığında bu sayının daha da artacağına inanıyoruz.

Tabii, burada, ücretli öğretmenlerimize bir paragraf açmak istiyorum. Daha önceden, 70’li yıllarda bizler okurken eksik bir derse müftü gelir, din dersi verirdi; kaymakam gelir, başka bir dersi verirdi lakin bugün ücretli öğretmenler artık 90 bin kişiye yaklaşan bir meslek grubu hâline gelmişler ve maalesef, bunlar bugün 2.500 lira ile 3 bin lira gibi bir ücret alıyorlar ve bakıyorsunuz, bazı köylerimizde bir tek öğretmen var, o da ücretli öğretmen. Onun için, biz Büyük Birlik Partisi olarak geçtiğimiz yıllarda bu ücretlerin iyileştirilmesiyle ilgili yaptığımız görüşmeler neticesinde, hem bir önceki Bakanımız hem mevcut Bakanımız olumlu yaklaştılar, bir uğraş verildi ve bu ücretler neredeyse yüzde 100 artırıldı ama yeterli midir? Yeterli değildir. Bizim teklifimiz şudur: Biliyorsunuz, öğretmenlere ödenen bir normal ücret var, bir de “DYK” dediğimiz yani destekleme ve yetiştirme kursu ücreti var; en azından bu ücret üzerinden yani saat başı 42 TL üzerinden verilirse ücretli öğretmenlerimiz de en azından asgari ücretin üzerinde aylık bir ücrete kavuşabilirler diye ümit ediyorum.

Yine, geçtiğimiz yıllarda, İsmet Yılmaz Bey’in Bakan olduğu dönemde bu öğretmenlerimizin 5 bini kadroya alınmıştı; yine, KPSS’den yeterli puanı almış olanların ve belli bir yıl ve ders saati hizmet etmiş olanların da diğer atama bekleyen öğretmenlerin kontenjanını etkilemeden atamaları yapılabilir diye düşünüyoruz; daha doğrusu, yapılması gerektiğini buradan bir kere daha dile getiriyorum.

Tabii, PIKTES’li öğretmenlerimiz var, bunlar mülteci çocuklarımıza Türkçe öğretiyorlar. Bunlar, tabii, bir proje kapsamında çalışıyorlar lakin beş yıl oldu, çok iyi deneyim kazandılar. Bu öğretmenlerimiz proje bitince boşta kalmamalıdırlar. Özellikle ülkemizin belli bölgelerinde hâlâ güzel Türkçemizi konuşmakta sıkıntı yaşayan vatandaşlarımız var. Bu bölgelere atamaları yapılarak “Güzel Türkiye’mizde güzel Türkçemizi konuşmayan hiç kimse kalmasın” seferberliğinde bunlar değerlendirilmelidir mutlaka diye ümit ediyorum; daha doğrusu bunu da yine Büyük Birlik Partisi olarak, teklif olarak söylüyorum.

Tabii, bu bir kanundur. Ücretli öğretmenlerle ilgili düzenlemeler, PIKTES’le ilgili düzenlemeler, diğer atamalar; bunların çoğu kanuna ihtiyaç duymayan yönetmeliklerle ya da birtakım düzenlemelerle yerine getirilebilir. Onun için, bu kanunda her şey yok diye bunlar yapılmayacak anlamı da taşımıyor. Hep birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak bunların takipçisi olup geçmişte olduğu gibi bundan sonraki süreçte de pek çoğunda sonuç alabileceğimize ben inanıyorum ve bir kere daha bu meslek kanununu desteklediğimizi buradan ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) – Tabii, şehitlerimiz var, özellikle şehit öğretmenlerimiz var; Aybüke Yalçın gibi, Necmettin Yılmaz gibi yüzlerce, binlerce şehit öğretmenimiz var. Onların şahsında da bütün şehit öğretmenlerimizi ve şehitlerimizi bir kere daha rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum.

Kanunun şimdiden tüm öğretmenlerimize, öğretmen camiamıza hayırlı olmasını Yüce Rabb’imden niyaz ediyorum.

Bir konuyu son olarak söylemek istiyorum. Özel okulda da çalıştığımı ifade ettim. Gerçekten özel okulların sıkı denetime ihtiyacı var. Özel okulların zorlukları var, biliyoruz. Özel okulların içinde çok başarılı hizmet görenler de var; bunu da biliyoruz, takdir ediyorum ama her okul maalesef öğretmenlerimize gerektiği gibi önem vermiyor. Sosyal hakları başta olmak üzere ücretleriyle ilgili sıkıntılar yaşıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) – Özellikle Millî Eğitim Bakanlığımızdan istirham ediyorum özel okullarda da çalışmış bir öğretmen olarak bu okulların bu anlamda yani öğretmen açısından daha sıkı denetlenmesi gerektiğine -tabii “sıkı”dan kastım bir disiplin cezası verir şeklinde değil- öğretmene verdiğimiz önemi daha da gösterme adına bunun yapılacağına inanıyorum.

Tekrar Komisyona ve kanun teklifini hazırlayan arkadaşlarımıza, Bakanlığımıza ve siz kıymetli milletvekillerimize teşekkür ediyor; hepinize sağlıklı, hayırlı, başarılı ömürler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesi, alkışlar)

BAŞKAN – Evet, şahıslar adına ikinci söz Sayın Burcu Köksal’ın.

Buyurun Sayın Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitimin asli bileşenlerinden, sendikalardan, akademisyenlerden görüş almadan; saha gerçeklerinden uzak, öğretmenlik mesleğinin koşullarından, gerekliliklerinden habersiz bir şekilde, masabaşında bürokratlar tarafından yazılmış bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. O kadar amatörce hazırlanmış ki öğretmenlerin yaşadığı sorunlara ilişkin bir çözüm önerisi yok. Sözleşmeli, kadrolu, ücretli öğretmen ayrımının ortadan kalkması yok. Öğretmenlerin nasıl yetiştirileceği konusunda bir düzenleme yok. Özlük haklarında, sosyal haklarında bir iyileştirme, geliştirme yok. Öğretmenliği sadece bir kariyer düzenlemesi olarak ele alan bir teklif, baştan sona Anayasa’ya aykırılıklarla dolu. 3’üncü maddeden başlayarak Anayasa’ya aykırılıklar bariz bir şekilde göze çarpıyor. Öğretmenler aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen diye ayrılmış. Öğretmenlerin bu şekilde ücret ve sosyal haklar bakımından farklılaştırılması Anayasa’mızın 55’inci maddesinde belirtilen ücrette adaletin sağlanması hükmüyle çelişmektedir. Görev, unvan ve ücret arasında muhakkak uyum olmalıdır. Uzman öğretmenlik için on yıl, başöğretmenlik için de uzman öğretmenlikte on yılı doldurma koşulu aranıyor. Bunu neye göre belirlediniz? Kriteriniz ne? Askeriyede, emniyette ast üst ilişkisi, apolet ilişkisi, emir komuta zinciri vardır ama bunu öğretmenlikte uygulayamazsınız. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Çünkü başöğretmen ile aday öğretmen aynı işi yapmaktadır. Görev aynıyken unvanların ast üst ilişkisi içinde düzenlenmesi çalışma düzenini bozar, ayrıca öğretmenler arasındaki sosyal ilişkiyi de zedeler. Mesela, 1/A şubesini okutan bir öğretmen normal öğretmen, yan şubedeki 1/B’yi okutan öğretmen uzman öğretmen; bunlar aynı işi yapıyor, aynı işi yapanlara farklı unvanlar verip, farklı ücretler ödemek eşit işe eşit ücret ilkesine aykırıdır.

Ve teklife baktığımda, sayıları 100 bini bulan ücretli öğretmenler bu teklifte yok. Daha birkaç gün önce, “Hayata veda ediyorum. Üniversitemi, askerliğimi, özel sektörde çalıştım ve okudum. Abimi ve annemi çok seviyorum, babamı özledim.” notunu bırakarak ataması yapılmadığı için canına kıyan Murat Öğretmen, ataması yapılmadığı için inşaatlarda çalışan ve elektrik trafosunu boyarken hayatını kaybeden Fedai Öğretmen ve 2018’de ataması yapılmadığı için işsizlik yüzünden bunalıma girip canına kıyan Merve Öğretmen ve sayıları 700 bini aşan atama bekleyen öğretmenler bu teklifte yok.

Teklifle ne diyorsunuz? “Bakanlık, öğretmenlerin çalışma şartlarını istediği gibi düzenleyecektir.” Ya, Allah aşkına ya; kanunilik ilkesi nerede? Kamu yararından çıkıp öznel amaçlara yönelik düzenlemeler ortaya koyacak Bakanlık. Hâlbuki hukuk devleti ilkesinin temel koşulu düzenlemelerin belirli olmasıdır ama siz, hukuk devletinden ne anlarsınız! Bu yönüyle de Anayasa’ya aykırı.

Ayrıca, 3’üncü maddenin (1)’inci fıkrası öğretmenliği bir ihtisas mesleği olarak tanımlarken (4)’üncü fıkraya bakıyorum, kariyer basamaklarına ayırıyor; bu da ayrı bir çelişki, madde kendi içinde bile çelişkiyle dolu.

Öğretmenin mesleğini ifa ettiği her eğitim kurumu devletin denetimi ve gözetimi altında olmak zorundadır. Siz, bu teklifle “devletin” ibaresini kaldırıyorsunuz. Bu ne demek? Eğitim birliğinin yok sayılması demek. Bu ne demek? Yarın, eğitim öğretim birliğini bozacak uygulamalara davetiye çıkarmak demek.

4’üncü maddede öğretmenlerin nitelikleri ve seçimi düzenlenmek istenmiş. Ancak burada da Anayasa’ya aykırılık var. Nasıl? Bakın, öğretmenler, memur kategorisindedir. Siz tutuyorsunuz memur kategorisinde olan öğretmenleri… Anayasa’mızın 128’inci maddesi ne diyor? “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” diyor. Şimdi, memur kategorisindeki öğretmenlerde aranacak nitelikler kanunla düzenlenmeli. Bu nitelikler neler? Genel kültür, pedagojik formasyon, meslek bilgisi. Ama siz ne yapmışsınız? Siz, bunu da idareye bırakmışsınız, bu niteliklerin tespitini Bakanlığa vermişsiniz; kanunla düzenlenmesi gereken bir alan Bakanlığın takdirine bırakılmış. 4’üncü madde bu yönüyle kanunilik ilkesine aykırıdır. Yine, Anayasa’mızın 7’nci maddesindeki yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine de aykırıdır ve 2’nci maddedeki hukuk devleti de bu şekilde yok sayılmıştır.

Teklifin 5’inci maddesinde, aday öğretmenlerin atanmasında güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması şartı getirilmiştir. Anayasa’mızın 70’inci maddesi der ki arkadaşlar: “Her Türk, kamu hizmetine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” Ama siz, güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması şartı getirerek Anayasa’nın 70’inci maddesini de ihlal ediyorsunuz. Adli sicil kaydı alınırken bir de üstüne güvenlik soruşturması, arşiv araştırması istemek de neyin nesi? Amaç, öğretmeni siyasi olarak fişlemek mi ya da iktidardan olanı olmayanı belirleyip siyasi görüşe göre öğretmen kabulünü sağlamak mıdır? Buna kılıf uydurmak için mi yapıyorsunuz? İşin içinde AKP olunca liyakatin yeri her daim saraya sadakat olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Öğretmen alımlarında, mülakatlarda yaptıklarınız ortadayken size kim güvenir Allah aşkına!

Atanmaya ilişkin olarak öğretmenlik sınavının nasıl, hangi kurumca yapılacağı kanunla belirlenmemiş, idareye bırakılmıştır. Bu, hem Anayasa’mızın 128’inci maddesine hem yasama yetkisinin devredilmezliğini öngören 7’nci maddesine hem de 2’nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır.

“Aday öğretmenlerden adaylık süreci sonunda Adaylık Değerlendirme Komisyonu tarafından yapılan değerlendirmede başarılı olanlar öğretmenliğe atanır.” denmektedir lakin bu Komisyon nasıl oluşacak, neye göre nasıl karar verecek, nasıl değerlendirme yapacak belli değildir. Bu da Anayasa’nın 128’inci maddesinin açıkça ihlali demektir. Çünkü kanunla düzenlenmesi gereken bir alan idarenin keyfiyetine bırakılmıştır.

Ayrıca, aday öğretmenlerin idari cezalar alması durumu meslekten atılma, görevine son vermek için yeterli görülmüştür. Bu da ne demek arkadaşlar? Yargı kararı olmadan bir kişiyi siz cezalandırıyorsunuz, bu anlama geliyor; hakka, hukuka aykırılık teşkil eder; Anayasa’nın 70’inci maddesiyle çelişiyor, yapmayın Allah aşkına! Bir kişinin memurken aldığı bir idari ceza görevden uzaklaştırılmasına neden değilken aday öğretmenin aldığı bir idari cezanın görevden uzaklaştırılmasına neden olması açıkçası Anayasa’ya, hakka, hukuka, hakkaniyete, hiçbir şeye sığmaz. Aday öğretmenin siyasi görüşü istediğiniz gibi değilse bir kılıfa uydurup, ona idari ceza verip ilişiğini keseceksiniz. Uygulamada bu hüküm aday öğretmenler üzerinde mobbing uygulamasına yol açar, idarenin keyfiyetine tabi tutar; yapmayın!

Yine 6’ncı maddede uzman öğretmen ve başöğretmen sınavlarının kimin tarafından ve nasıl yapılacağı belirsiz. Kanunla düzenlenmesi gereken husus idareye bırakılmış. Bu da Anayasa’mızın 128’inci maddesine açıkça aykırılık teşkil eder.

Ve başöğretmenlik, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e aittir. Bunu belirtmeden geçemeyeceğim; bunu sıradanlaştırmaya kalkmak, ona mahsus bir unvanı başkalarına vermek bana göre son derece yanlıştır. Yapmayın, bu hatadan dönün!

Ve 3600 ek göstergeye gelince 1’inci dereceye Ocak 2023’de veriyorsunuz. Niye Ocak 2023? Niye, seçim yatırımı mı? Niye yasa yürürlüğe girdiği zaman değil de Ocak 2023? Arada geçen süredeki maddi kayıplar ne olacak? Neyin hesabını yapıyorsunuz?

Ve 9’uncu maddede sözleşmeli öğretmenlerin can güvenliği ve sağlık mazereti dışında tayin hakkının olmaması da yine hakka, hukuka ve hakkaniyete aykırıdır. Eş durumu tayin hakkının tanınmaması devletin aile bütünlüğünü koruma ödevine de açıkça aykırıdır. Anayasa’mızın 41’inci maddesi der ki “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır.” Şimdi, sözleşmeli öğretmene eş durumu tayini hakkı tanımayarak Anayasa’yı açıkça ihlal etmektesiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Bu öğretmenlerin suçu aile kurmak mı, suçları evlenmek mi, sizin aileye verdiğiniz değer bu mu? Her fırsatta ailenin bütünlüğünden, birliğinden, kutsallığından bahsedip de sözleşmeli öğretmenlere aile birliği tayini vermemek ikiyüzlülük değildir de nedir Allah aşkına? (CHP sıralarından alkışlar)

Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu hazırlıyorsunuz ama öğretmenlerin nasıl yetişeceğine dair bir hüküm yok. “Öğretmenler küçük yaşlardan itibaren yetiştirilmeli.” diyor konunun uzmanları.

Burada köy enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’u saygı ve rahmetle anıyorum. Köy enstitülerinden öğretmen okullarına, öğretmen liselerinden en son kapattığınız Anadolu öğretmen liselerine kadar emeği geçen herkese saygı ve minnet duyuyorum. Bir Anadolu öğretmen lisesi mezunu olarak lütfen bu okulları yeniden açın, açın, açın! Öğretmen yetiştirmeye önem verin diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, geneli üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

XI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç’in, Şırnak’ın Cizre ilçesinde bir hudut karakoluna teröristlerce yapılan saldırıda şehit olan Piyade Er Tarık Tarcan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Şırnak’ın Cizre ilçesinde bir hudut karakoluna teröristlerce yapılan saldırıda Piyade Er Tarık Tarcan evladımız şehit olmuştur. Kendisine Rabb’imizden rahmet diliyorum; mekânı cennet, makamı ali olsun inşallah.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 57 Milletvekilinin Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi (2/4056) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 302) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, geneli üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız.

Önce sorulardan başlıyoruz.

Sayın Gaytancıoğlu, buyurun.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Edirne merkezdeki, 1914 yılında eğitim öğretime başlayan ve uzun yıllar öğretmen lisesi olarak kullanılmış şimdiki Sosyal Bilimler Lisesi harap ve bitap durumdadır. Son otuz beş yılda boya, badana dışında bir defa kapsamlı tadilat gören, tarihî önemi çok olan bu okulda fiziksel anlamda bir onarım ve yenileme çalışmanız olacak mıdır?

Eğitim alanında her zaman üst sıralarda yer alan Edirne’mizin hem liselere giriş hem de üniversiteye giriş sınavlarındaki başarısının düşmesinin altında 2014’ten sonra Öğretmen Atama ve Yükselme Yönetmeliği’nin dışına çıkılarak liyakatsiz yöneticilerin atanması bir neden olabilir mi?

Üçüncü sorum, beş yıl önce depreme dayanıksız diye yıktığınız, üç yıl önce yatırım programına alındığına dair soru önergeme cevap verdiğiniz Edirne öğretmenevi ne zaman açılacak?

Kalıcı yaz saatinden en olumsuz etkilenen yurdumuzun en batısındaki il olan Edirne’de çocuklar karanlıkta okula gidip geliyor. Bu konuyla ilgili bir düzenlemeniz olacak mı?

BAŞKAN – Sayın Ataş…

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Minibüsçüler, otobüsçüler, servisçiler, nakliyeciler, taksiciler gibi zor şartlar altında çalışan taşıma esnafı, akaryakıta, yedek parçaya, sigorta, muayene ücretlerine ve araç fiyatlarına gelen zamlar yüzünden kontak kapatmak üzeredir. İçinde bulunduğumuz ekonomik krizden dolayı neredeyse her ürüne her gün zam gelmektedir. Taşıma esnafının en büyük girdisini oluşturan akaryakıta bir yılda 46 defa zam geldi, yüzde 100’ün üzerinde arttı. Sigorta ücretleri yüzde 100 arttı, yedek parça fiyatları döviz kurlarından dolayı yaklaşık 2-3 katına çıktı. Araç fiyatlarına bir yılda yaklaşık yüzde 100 zam geldi.

Bu nedenle taşıma esnafımıza en kısa zamanda bir çözüm bulunmalıdır, Hükûmet nakliyeci esnafını desteklemelidir yoksa esnafın bu işin altından kalkmasına imkân kalmamıştır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, görüşülmekte olan kanun teklifinde ücretli, sözleşmeli, kadrolu öğretmen ayrımı niçin kaldırılmamıştır? Yine, bu kanun teklifinde sözleşmeli öğretmenlere eş durumu tayin hakkı tanınmamaktadır. Sağlık ve can güvenliği için tayin hakkı tanınırken niçin eş durumu tayin hakkı verilmemiştir? Bu, öğretmenlere karşı büyük bir haksızlık değil midir? Eşleri ve çocukları ayrı ayrı şehirlerde yaşamaya zorlamak aile birliğine, bütünlüğüne zarar vermez mi? Gelin, hep birlikte eş durumu tayin hakkını tanıyalım.

Ayrıca, atama bekleyen 2 bin engelli öğretmen sesini duyurmaya çalışıyor. Hayattaki her türlü engeli aşan bu öğretmenlere koyduğunuz atama engelini kaldırın, onları öğrencilerine kavuşturun.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Seçim bölgem Adıyaman’da geçen hafta çok yoğun bir kar yağışı yaşandı. Yoğun kar yağışı nedeniyle birçok insan mağdur oldu, yoğun kar yağışı hayatı olumsuz yönde etkiledi. Yoğun kar yağışı nedeniyle küçük sanayi sitemizdeki esnaflarımız başta olmak üzere il genelinde seracılık yapan çok sayıda çiftçimiz mağdur oldu. Esnaflarımızın iş yerlerinin çatıları çöktü, seralar yıkıldı ve ciddi hasarlar meydana geldi. Zaten zamlar nedeniyle çok sıkıntılı günler geçiren esnafımız, çiftçimiz bir de kar fırtınası nedeniyle büyük maddi zarar gördü, zarara uğradı. Buradan ilgili Bakanlığa, Valiliğe açıkça çağrıda bulunuyoruz: Kar fırtınası nedeniyle mağdur olan esnaflarımızın, çiftçilerimizin zararlarını bir an evvel giderin, bu mağduriyetlere son verin diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanı 10 Eylül 2021 tarihinde “Fahiş fiyat artışının önüne geçeceğiz, fiyat artışı yapanlara da bu ülkeyi dar edeceğiz." dedi. Benzer cümleleri de defalarca kullandı, “Fahiş fiyat…” “Fahiş fiyat...” Derken Ticaret Bakanlığı, Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği’nin 1 maddesini yürürlükten kaldırdı. Buna göre döviz fiyatından etkilenmediği hâlde haksız yere fiyat artışı yapmak aldatıcı bir ticari uygulama olmaktan çıktı. Daha net bir Türkçeyle, dövizle alım satım yapmamasına rağmen bir esnaf fiyat artışı yaptığında Cumhurbaşkanının dediği bu denetimden artık muaf olacak yani bu iş artık bir aldatıcı uygulama değil yani daha net bir ifadeyle artık fahiş fiyat serbest. Tabii, vatandaşlar da soruyor: “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!” diyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaya…

AHMET KAYA (Trabzon) – Öğlenden yarım kalan konuşmamı tamamlayacağım.

Öğrencilere Türkiye’nin en ucuz ulaşım imkânı sağlanıyor. 0-4 yaş arası çocuğu olan annelere ücretsiz ulaşım imkânı sağlanıyor. Kadın kooperatifleri aracılığıyla kadınlar üretiyor, ihtiyaç sahibi ailelerin yüzü gülüyor. İBB tarihinde ilk kez çiftçilere tohum desteği, besicilere yem desteği veriliyor. Askıda fatura uygulaması dünyaya örnek oluyor. Halk Ekmekle Türkiye'nin en ucuz ekmeği İstanbul halkına veriliyor ve aynı anda İstanbul’un 10 farklı yerinde metro inşaatları yapılıyor. Bunlardan mı rahatsız oluyorsunuz? İmamoğlu’ndan önce tüm bu işlere, bu hayırlı işlere ayrılan paralar haramzadelerin cebine gidiyordu, AKP yandaşlarına akıyordu. Yine öyle mi olsun istiyorsunuz bilmiyorum ama şunu çok iyi biliyorum ki İmamoğlu’nu istifaya davet edenlerin kendileri istifa ederse vallahi de billahi de Türkiye'nin önü açılır, millet kötü yönetimden de zulüm düzeninden de kurtulur. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Alban…

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Sayın Başkan, döviz kuruna bağlı olarak yükselen akaryakıt fiyatları, taşımalı eğitimle okul servisçiliği yapan kooperatiflere ve esnaflara ağır bir darbe vurmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından taşıma ihalesinin yapıldığı 2021 yılının Ekim ayında mazot 6 lira 40 kuruştu. Taşımalı eğitim için ihaleyi kazanan esnaflarımızın kullandığı mazot bugün 14 TL sınırını aşmış durumdadır. İhalenin yapıldığından beri sürekli akaryakıta zam geliyor. Peki, bu arada mağdur olan taşıma esnafımızın zararını kim karşılayacak? İhale şartnamesinin acilen güncellenmesi, esnafın mağduriyetinin giderilmesi gerekmektedir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Topal…

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu kanun teklifinde, maalesef, öğretmenler arasındaki ayrım gitgide derinleşiyor. İkincisi, aile birliği sağlanamıyor, sağlanmıyor. Üçüncüsü, arkadaşlar, bu kanun teklifinde atamayla ilgili herhangi bir madde yok. Hadi geçtik, ya arkadaşlar, biz “700 bin atama yapın.” demiyoruz, 15 bin gibi komik bir atama yapılıyor. Yazık, günah değil mi ya? Telefonlarımız kitleniyor.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ milletvekilleri; sizi aramıyorlar mı, telefonlarınız kitlenmiyor mu? Soruyorum: Ek atama yapılmayacak mı? Yapılması konusunda bir çalışma yapacak mı Komisyon? Neden böyle bir çalışma yapmıyor? Burada bir 3600 ek gösterge var, o da 2023’te. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Neden 2023? Bunun da cevabını istiyoruz. “Ek atama… Ek atama… Ek atama...” diyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Süleyman Bülbül…

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Denetlenmeyen JES’ler, vahşi işletilen maden ocaklarıyla Aydın’ın inciri, kestanesi, zeytini bitti şimdi sıra kirazını yok etmeye mi geldi? Birçok endemik bitki ve hayvan çeşitliliğine ev sahipliği yapan Aydın’ın Kuşadası ilçesinde bulunan Kirazlı köyü rüzgârgülleriyle harap edildi. Şimdi de köyün 300 dönüm civarındaki kaliteli kirazların yetiştiği ve tarım yapılan arazilerine güneş enerjisi santralleri kurulmak isteniyor. AKP’nin hukuksuz, doğa, çevre ve tarım düşmanı politikaları yüzünden bu tarım alanı da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Enerji üretimi kılıfı altında 300 dönümlük yere kurulması planlanan sistemin ekosistemi nasıl etkileyeceğinden tutun da üretilen enerjinin ne derece ihtiyaçlara cevap vereceği her zaman olduğu gibi tam bir muamma. Aydın artık çevre talanı değil, havasının, suyunun ve toprağının korunmasını istiyor, devlet yatırımı istiyor; doğa katliamı değil, temiz hava, verimli toprak istiyor.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tüm Türkiye'de tepkilere neden olan, milleti mumla aydınlatmaya, battaniye altında oturarak ısınmaya mahkûm eden saray iktidarının vatandaşa yaşattıklarından bir örnek vermek istiyorum: Memleketim Adana’da bir işletme bir ayda ortalama 600-700 kilovat elektrik harcıyor, buna karşılık aylık 350 ile 400 lira arasında para ödüyor. Gelen zamlar sonrası aynı oranda elektrik kullanımı yapmasına rağmen -faturaları burada- aralık ayında 672 lira, ocak ayında 4.389 lira, ocak sonu şubat başı arasında, altı günlük dönemde ise 1.187 lira elektrik faturası gelmiş, ayrıca burası fabrika değil, küçük bir işletme. Bu ve benzeri yüzlerce örnek her gün bize iletiliyor. Allah rızası için AKP’li vekiller bir sokağa çıksın, vatandaş mı çok kullanıyor, fiyat mı çok pahalı, onun hesabını yapsınlar.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, millî eğitim sistemimiz ülkemizin geleceğidir. Millî değerlere sahip, evrensel bilgilere ulaşmış, dünyayla rekabet edebilen nesiller yetiştirmeyi önemsiyoruz. Millî eğitim sistemimizin en önemli tarafı öğretmenlerimizdir. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu önemsiyor ve destekliyoruz. Öğretmenlerin hak ettiği kariyerlere ulaşmasının eğitime fayda getireceğini düşünüyoruz. Eğitim kalitemizin artması için öğretmenlerin mesleki memnuniyeti artmalıdır. Bunun için özlük haklarının iyileşmesi, 3600 ek gösterge almaları, ücretlerinin iyileştirilmesi önemlidir. Öğretmenlik mesleği hak ettiği saygıyı ve itibarı kazanmalıdır. Kurumunda itibar görmeli; öğrencisi, velisi öğretmene hak ettiği saygıyı göstermelidir. Öğretmenlik mesleğinin kendi içindeki farklılıkları giderilmelidir. Tüm öğretmenler kadrolu devlet memuru statüsüne kavuşmalı, sözleşmeli, ücretli öğretmenlik ayrımları kalkmalıdır. Özel okullardaki ve dershanelerdeki öğretmenler de kamudaki öğretmelerle aynı ücretleri almalı, güvenceli çalışmalı ve itibarı korunmalıdır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Komisyon buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle kanun teklifinin geneli hakkında görüşünü ifade eden sayın milletvekillerine, yine soru soran sayın milletvekillerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Tabii, soruların pek çoğu konumuzla ilgili olmadığı için onlara daha sonra cevaplar verilecektir ama ben konumuzla ilgili olan konularda birkaç soruya cevap vermek istiyorum.

Öncelikle, Sayın Köksal’ın sormuş olduğu “sözleşmeli öğretmenler” meselesi var. Biliyorsunuz, sözleşmeli öğretmenlik meselesi bir zaruretten dolayı uygulanmaktadır. Öğretmenlik sadece millî eğitim alanında değil, diğer alanlarda da… Fırsat eşitliği için, bütün ülke genelinde herkesin yararlanması için bu uygulama başlatılmıştır. Bu bir zaruretten kaynaklanmaktadır. Sözleşmeli öğretmenler zaten kadro karşılığı görev yapmaktadır. Eş durumu tayini… Üç yılı doldurduktan sonra zaten bu haktan yararlanmaktadırlar. Dolayısıyla, bu bir zarurettir. Fırsat eşitliği için, ülkemizin her bölgesindeki öğrencilerimizin öğretmene kavuşması için yapılan bir uygulamadır. Bu, AK PARTİ iktidarıyla ilgili bir konu da değildir, yarın iktidar değişirse siz iktidara gelirseniz siz de bunu uygulamak zorunda kalacaksınız.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Biz aile bütünlüğünü bozacak bir uygulama yapmayız.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Ama bunu sürekli gündemde tutarak sanki sözleşmeli öğretmenler geçici bir statüdeymiş gibi bunu gündeme getirmenizi de kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

İkinci bir sorumuz, servislerle ilgili fiyat farkları konusunu arkadaşımız dile getirdi. Bu konuda da geriye dönük bir çalışma yapılmaktadır. Önümüzdeki dönemde bu konu netleşecektir.

Diğer taraftan, bu kanunun hazırlanması konusunda -konuşmalar yapılırken- birtakım ağır ithamlarda bulundu, benim Yıldırım Kaya’ya yakıştıramadığım ithamlar bunlar. Bu kanunun saray kanunu vesair şeklinde… Burada bizim Grup Başkan Vekillerimiz var. Bizim kanun hazırlama yöntemimizi az çok siz de biliyorsunuz. Milletvekilleri olarak Grup Başkanlığımızla birlikte burada grup yönetim odamızda toplanırız, ilgili kurumları çağırırız; ihtiyaca binaen bu kanunları hazırlar, ondan sonra teklif hâline getirir, milletvekillerimiz de imzalar ve bu şekilde Meclis Başkanlığına verilir. Bunu başka yerlere çarpıtmanız doğru bir durum değildir, onu ifade etmek istedim.

Komisyon aşamasında ve burada da sürekli dile getirilen bir husus var, o da şu: “Bu kanun teklifi Anayasa’ya aykırıdır.”

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Evet, aykırı; evet, aykırı, birçok hükmüne aykırı.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz biz burada, Mecliste Meclis İçtüzüğü’ne göre hareket ediyoruz. Meclis İçtüzüğü’nün Komisyonla ilgili bakınız 38’inci maddesi der ki “Komisyonlar, kendilerine havale tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümdürler.

Bir komisyon, bir teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek -bakın, buranın altını çiziyorum, lütfen dikkatle dinleyin- maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder.”

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Komisyonda sayısal çoğunlukla geçirdiniz zaten.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Şimdi, bir kanun teklifi Meclis Başkanlığına verildiği zaman Meclis Başkanlığı bunu zaten Anayasa’ya uygunluk yönünden, aykırılık yönünden inceletiyor Kanunlar ve Kararlarda, ondan sonra ilgili komisyona havale ediyor. Bu Komisyonda zaten üyelerimiz “Anayasa’ya aykırı.” dediler. Biliyorsunuz, Anayasa’ya aykırılık meselesi subjektif bir yaklaşımdır. Siz “Anayasa’ya aykırı.” dersiniz, ben de “Aykırı değil.” derim. Komisyon aşamasında CHP’nin sayın üyeleri tekliflerini sundular ve Sayın Yıldırım Kaya önergesini açıklamak için tam yirmi dakika konuştu; Sayın Kaya, bütün, madde madde hepsini açıkladı, izah etti, ondan biz oylamayı yaptık. Ama burada, özellikle ben, partim adına konuşurken “Bana fırsat vermediler.” sürekli “Bizi konuşturmadınız.” şeklinde sataşma yapıldı. Bakın arkadaşlar, burada yapılan bütün konuşmaların, kimin ne kadar konuşma yaptığının, hepsinin saatini, dakikasını çıkarttım. Sadece şunu söyleyeyim: Sayın Kaya, elli dokuz dakika konuşmuşsunuz; Sayın Köksal, yarım saate yakın konuşmuşsunuz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Konuşacağız tabii, yani yüz binlerce kişinin kaderi burada söz konusu, konuşacağız yani.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Yani ben…

Daha fazla da konuşabilirsiniz, bunda bir mahzur yok.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Konuşacağız yani, bundan daha doğal ne olabilir?

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Konuşacağız tabii.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Konuşmak için geliyoruz Meclise.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Şenol Hanım’ın burada bir saati aşkın konuşması var.

Dolayısıyla, Komisyonumuzda teferruatlı bir şekilde on üç saati aşkın bir saat bu konu konuşuldu, tartışıldı.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yani bunun tartışılması için buradayız.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Bakın, İç Tüzük’ün 38’inci maddesi diyor ki…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Yüz binlerce öğretmenin kaderini etkiliyor, konuşacağız.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Kanunun geneli hakkında da siz Anayasa’ya aykırılık yönünden konuşmalarınızı yaptınız, biz de Komisyon üyelerini…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ama siz dikkate almadınız.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Komisyon niçin vardır? Komisyonda tartışılan, konuşulan her konu nihayetinde oylamaya sunulur. Oylamaya sunduk.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayısal çoğunluğunuzla geçirdiniz, dikkate almadınız ki hiç.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – “Maddelerine geçilmesini kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz?” dedik.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayısal çoğunlukla geçirdiniz.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Kabul edildi, bu şekilde geçildi. Dolayısıyla Anayasa’ya… Bundan sonra eğer Genel Kurul da takdirini bu yönde kullanırsa…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayısal çoğunlukla kabul etmeniz doğru olduğu anlamına gelmez ki.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Köksal, bir dinleyin lütfen ya! Bakın, siz konuştunuz, biz ağzımızı açmadık ya. Biraz da nezaket olsun. Bakın, saatlerdir konuşuyorsunuz, kimse size laf atmadı, lütfen…

Bakın, Anayasa’ya aykırılık konusunda eğer Genel Kurul da bu şekilde takdir eder de bu yasalaşırsa o zaman sizin Anayasa Mahkemesine gitme hakkınız var mı? Var, gidersiniz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Gideceğiz.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Gideceğiz zaten, gideceğiz.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Peki, Anayasa Mahkemesinde çıkan kararlar hep oy birliğiyle mi çıkıyor?

LALE KARABIYIK (Bursa) – 2004’te de iptal oldu ama gene geldi.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Yani bunu şunun için söylüyorum. Görüş ayrılığını doğal kabul etmeniz açısından söylüyorum. Çoğu karar 6’ya 5 çıkar ya da 7’ye 4 çıkar vesaire, böyle 1 oy farkıyla kabul veya reddedilir. Anayasa Mahkemesi de bu şekilde çalışıyor. Dolayısıyla siz tezinizi ortaya koydunuz, biz de Anayasa’ya aykırı olmadığını ifade ettik. Bundan sonraki süreç Anayasa Mahkemesini ilgilendiren bir konudur.

Bakınız, daha önce bu kariyer basamakları… 2004’te çıkan yasadan sonra zaten Anayasa Mahkemesine gitmişsiniz. Anayasa Mahkemesi 21 Mayıs 2008 tarihinde bir karar veriyor. Anayasa Mahkemesi orada bazı şeylere itiraz ediyor, iptal ediyor. Biz bu düzenlemeyle aslında Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği gerekçeleri de göz önünde bulundurarak bu kariyer basamaklarını getirdik.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Aynısını getirdiniz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Aynısı ya!

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Mesela kariyer basamaklarını uygulamamıza Anayasa Mahkemesi iptal etmiyor ama siz hâlâ ısrarla Anayasa’ya aykırı diyorsunuz, Anayasa Mahkemesinin kararı var.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Farkında değil misiniz?

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – İptal edilen yasayla aynısı.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Anayasa Mahkemesi neyi iptal etti?

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – FETÖ projesiydi iptal edilen.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Kotayı iptal etti. Biz de bunu kaldırdık mı? Kaldırdık. Dolayısıyla, bir de Anayasa Mahkemesi şunu iptal ediyor: Efendim, bu, uzmanlık ve başöğretmenlik için müracaat edeceklerin hizmet içi eğitime alınması gerekiyor. Bu hizmet içi eğitime alınmada belirleyici organ olarak valilik ve Millî Eğitimi gösterdiği için onu iptal etmiş eşitlik ilkesine aykırılıktan dolayı. Biz şimdi onu da kaldırıyoruz. On yılını dolduran herkes uzmanlığa müracaat edebilecek, yirmi yılını dolduran da başöğretmenliğe müracaat edebilecek ve Anayasa’nın iptal gerekçelerini de bu kanunla yerine getiriyoruz. Dolayısıyla, bu uygulama, bu yapılan düzenleme gayet yerinde bir düzenleme, bunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Kaya da söyledi, “devletin” ibaresi çıkarıldığı ifadesi… Efendim, bakın, biz bu kanunla 1739’u kaldırmıyoruz, 222’yi kaldırmıyoruz, mevcut birikimin üzerine yeni birtakım maddeler ilave ediyoruz; sadece 1739’un 43 ve 45’inci maddesini mülga ediyoruz, gerisi aynen kalıyor. Dolayısıyla “devletin” ibaresi -zaten siz de ifade ettiniz- 56’ncı maddede kapı gibi duruyor. Bundan dolayı, bunu gündeme getirmenizi doğrusu ben anlamıyorum.

Sayın Bülbül -burada mı, bilmiyorum, gitti- konuşmasında “Sendika temsilcilerine ‘Siyaset yapamazsınız vesaire.’ diye ayar verildi.” dedi. Ben sadece orada bir sendika başkanını, milletvekilleri hakkındaki uygunsuz ifadesinden dolayı kendisini doğru konuşmaya, temiz dil kullanmaya davet ettim. Onun dışında -siz de oradaydınız- bizim herkese nasıl müsamahakâr davrandığımızı gördünüz.

Bir yandan, yine Sayın Bülbül “Bu kanun teklifi hiçbir şey getirmiyor, getirmiyor.” dedi; saydı, saydı, saydı; konuşmasını bitirirken de ne dedi? “Bu bir seçim yatırımı.” Ya, hiçbir şey getirmiyorsa o zaman nasıl seçim yatırımı oluyor, ben bunu sizlerin takdirine bırakıyorum. Dolayısıyla, konuşurken, eleştirirken biraz mantıklı olalım.

Sayın Kaya yine kanunu eleştirdi, her şeyi söyledi, kendi kanun tekliflerine de işarette bulundu. Yine “700 bin atanamayan öğretmen” dediniz Sayın Kaya. Peki, şimdi siz 700 bin rakamını verirken… Bugün Millî Eğitimin açığı olan 87 bin rakamına kadar geriledi öğretmen açığı; inşallah, bütçe şartları ilerlediği zaman, geliştiği zaman o atamaların da hepsi yapılır. Bizim dönemimizde bugüne kadar 729.487 öğretmen ataması yapıldı ama sizin hazırladığınız kanun teklifinde ben bir şey gördüm. Siz atanamayan öğretmen sorununu çözüyorsunuz Sayın Kaya, sizi tebrik ediyorum. Ama nasıl çözüyorsunuz? Şu an öğretmenlik formasyonu olan bu “700 bin” dediğiniz rakamın içerisindeki en az üçte 2 öğretmenin öğretmenlik hakkını elinden alarak onları atanamaz öğretmen statüsüne getiriyorsunuz, öyle çözüyorsunuz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Hiç öyle bir şey yok.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Nasıl mı çözüyorsunuz? Hazırlamış olduğunuz kanun teklifinin 8’inci maddesinde öğretmenliği sadece eğitim fakültesi mezunlarına veriyorsunuz. Bugün Türkiye'de böyle bir uygulama var mı? Yok. O zaman siz şu an mevcutta bekleyen ve burada sürekli onlara mesaj vererek istismar ettiğiniz insanların hepsinin bir kalemde elinden hakkını alıyorsunuz. Hazırladığınız kanun teklifinde bu var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sataşma var Sayın Başkan.

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Sayın Başkan, 7 kez ismimi…

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Hiçbir sataşma yok ya, gerçeği söyledim, kanun teklifinde yazdığını söyledim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Müsaade edin Emrullah Bey, Sayın Başkan.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Verdiğimiz kanun teklifiyle ilgili konuştu.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Başkanım, verdikleri kanun teklifinde yazıyor, biz ekstra bir şey söylemedik.

YILDIRIM KAYA (Ankara) – İsmimi 7 kez telaffuz ederek özellikle benim konuşmama atıfta bulunarak art niyetli sözler sarf ettiğimi söyledi; dolayısıyla…

BAŞKAN – İstismar ettiğinizi söylediler.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Konuşmaya göre değil.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ayrıca, kanun teklifimizde yok.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Kanun teklifine bak.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Kanun teklifimizle ilgili yanıltıcı bilgi verdi Komisyon Başkanı.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’nın, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Emrullah İşler’in 302 S. Sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde soru-cevap kısmında yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Komisyon Başkanına teşekkür ediyorum. Şunun için teşekkür ediyorum: Nihayet 23 Kasım 2018 tarihinde tüm eğitim bileşenleriyle hazırlamış olduğumuz kanun teklifini defalarca okumuş. Keşke Meclis Başkanı da bu kanun teklifinin Komisyona havale edilmesini sağlasaydı.

Şimdi, benim kullandığım dil asla rencide eden bir dil değil. Ben sadece şunu söyledim: 24 Kasım 2021 tarihinde sarayda Sayın Recep Tayyip Erdoğan konuşmasında “Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’ni hazırladık, müjdeler olsun.” dedi ama bu kanun teklifinde imzası olan arkadaşlarımızın, tıpkı benim gibi, o açıklamadan öğrendiklerini söyledim; burada herhangi bir vekil arkadaşı incitmek için söylemedim.

Ayrıca şunun altını çizmek isterim: Biz, eğitim fakültelerinden mezun olanların öğretmenlik statüsü kazandığını iddia ediyoruz. Geçmişe dönük, öğretmenlik konusunda formasyon almış, öğretmenlik hakkını elde etmiş olanların hakları saklı kalmak kaydıyla…

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Öyle bir şey yok.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Alakası yok.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Kanun teklifinde yok ama Yıldırım Bey, kanun teklifinde yok.

YILDIRIM KAYA (Devamla) - …gelecek dönemde kimlerin öğretmen olacağını; okulu bitirdiğinde KPSS ya da mülakata tabi tutulmadan, tıpkı benim atandığım dönemdeki gibi, doğrudan öğretmenlik diplomasıyla göreve başlayacağını söylüyoruz.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Öyle yazmamışsınız ki ama, öyle yazılmamış kanun teklifi.

YILDIRIM KAYA (Devamla) - Bunu yapmak mümkün.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Ama öyle yazmamışsınız.

YILDIRIM KAYA (Devamla) - Bakın, Sayın Recep Tayyip Erdoğan “72 bin atanmayan öğretmen var, bu ayıp devlete yeter.” demişti. Ben de diyorum ki: 700 bin atanmayan öğretmen hâline getirdiniz, bu ayıp da -10 kat bu ayıp da- size yeter.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Yazdığınız farklı, söylediğiniz farklı.

O kanun teklifini siz yazmadınız mı Yıldırım Bey ya?

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Ben yazdım.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Ama söylediğinizle yazdığınız farklı. Orada ifade net; ben de okudum ve Komisyonda size sordum, cevap alamadım.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Başkan bir şey söylemedi ki.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sataşma yok Sayın Başkan, lütfen.

Evet, teklifin…

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – “Sadece eğitim fakültelerinden öğretmen olunur.” diyor, net.

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Evet, öyle olacak zaten.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, işleme devam edin siz.

BAŞKAN – Sayın Bülbül, buyurun.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Diğerlerine “olamaz” diyor; konuştuk, tartıştık biz orada.

BAŞKAN - Arkadaşlar, bir müsaade eder misiniz.

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Olamaz zaten, öğretmen olmayan nasıl öğretmenlik yapsın?

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir müsaade edin; bakın, dinleyemiyorum.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Yani yazdığınız farklı, söylediğiniz farklı.

BAŞKAN - Sayın Çilez, rica ediyorum…

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Başkanım, önemli bir husus. Özür diliyorum.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Başkanım, devam edin oylamaya.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) – Eğitim fakültesi mezunu olmayanları yapmıyorsunuz ki zaten. Yüzde 1’ini bile yapmıyorsunuz eğitim fakültesi mezunu olmayanların.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanı…

BAŞKAN – Ben sizi dinleyeceğim ama bir işlem başlattım, onu tamamlayayım, ondan sonra sizi dinleyeceğim.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 57 Milletvekilinin Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi (2/4056) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 302) (Devam)

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi sizi dinliyorum Sayın Bülbül, buyurun.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Konuşmama atıfta bulunarak ve ismimi zikrederek konuşmamla ilgili polemik oluşturmuştur.

BAŞKAN – Polemik oluşturmak bir sataşma değil.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sataşma oluşturmuştur canım işte, siz öyle anlayın.

BAŞKAN – İyi ama siz “polemik” dediniz efendim, ben ancak sataşmadan söz verebiliyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sataşmadan, sataşmadan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sataşma var.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sataşma oluşmuştur, buna cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Ne dedi de sataştı? Ben o kısmını kaçırmışım.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Ne dedi de…

BAŞKAN – Hayır, “Ne demedi ki?” diyeceksiniz şimdi.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Ben söyleyeyim.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – İsim verdi Sayın Başkan, direkt isim verip sataştı.

BAŞKAN – Ha, ismini verdi efendim de şey…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bağlamından kopardı Başkanım, bağlamından kopardı.

BAŞKAN – Yani ne kadar süre konuştuğunu verdi. O zaman Sayın Sunat’a da söz vermem lazım “Bir saatten fazla konuştu.” dedi diye.

ŞENOL SUNAT (Ankara) – Ben de istiyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bağlamından kopardı.

BAŞKAN – Sayın Burcu Köksal’a söz vermem lazım “Otuz dakikadan fazla konuştu.” dedi diye.

ŞENOL SUNAT (Ankara) – Bana da “Bir saatten fazla konuştu.” dedi, ben de söz istiyorum.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Bağlamından kopardı.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Benim konuşmamda sadece seçime dair bir yatırım olduğunu söylediğimi ve yine Komisyonda…

BAŞKAN – O da dedi ki: “Efendim, hem seçime dair…” O da bir şey demedi ki, “Hiçbir şey yok diyorsunuz ama öbür taraftan da seçime dair yatırım diyorsunuz.” dedi. Yani bir sataşma yok orada.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Sayın Başkan, şimdiye kadar bitmişti ya.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bağlamından koparıyor Sayın Başkan.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Bağlamından koparıyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Şimdiye kadar konuşmuş, bitmişti.

BAŞKAN – E, doğru, doğru ama biliyorsunuz ben İç Tüzük'ü uygulamak zorundayım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bağlamından koparıyor.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Ben de İç Tüzük’ün verdiği haklardan yararlanmak zorundayım.

BAŞKAN – Zaten şu an kayıtlara geçiriyorsunuz, sorun yok yani.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Hayır, daha meramımı söylemedim ki.

BAŞKAN – Sayın Bülbül, teşekkür ediyorum. Hakikaten, buyurun. Yani bir sataşma olsaydı ben söz verirdim, biliyorsunuz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sataşma vardı, vardı Başkan.

BAŞKAN – Yani Sayın Kaya'ya sataştılar ama size sataşma olmadı.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Sayın Başkan, ismimi zikrederek yapılan bir ifade var.

BAŞKAN – Yani isminizi zikrettiler canım, herkes birbirinin ismini zikrediyor; onda bir sorun yok.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Ben “seçim yatırımı” kavramını ifade ettim. Ayrıca Komisyonda sendika temsilcisi arkadaşların konuşmalarına dair yaptığım vurguya “Temiz bir dille konuşmasını söylediğini.” ifade etti Sayın Başkan. Konu o değildi.

BAŞKAN – Sizin değil efendim, sizin değil. Yani milletvekillerine yönelik bir söylemde bulunan sendikacı arkadaşı temiz dille uyardığını ifade ettiler.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) – Yok yok, öyle değil Başkan.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Hayır, konu o değildi işte.

BAŞKAN – Zaten Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip de hiç kimsenin burada Türkiye Büyük Millet Meclisine ya da milletvekillerine karşı bir şey söyleme hakkı da yoktur, hukuku da yoktur yani.

Teşekkür ediyorum.

KEMAL BÜLBÜL (Antalya) – Netice itibarıyla, evet, bu bir seçim yatırımıdır ve sendikalı arkadaşlar da temiz bir dille konuşmuştur.

BAŞKAN – O sizin görüşünüz üstat.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 6’ncı maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde ilk söz İYİ Parti Grubu adına Sayın Hüseyin Örs’ün.

Buyurun Sayın Örs. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde parti grubum adına, İYİ Parti adına söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, burada, yaklaşık 1 milyon öğretmenimizi yakından ilgilendiren Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’ni konuşuyoruz. Bu kanun teklifinin Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonundaki görüşmelerinde biraz evvel sizlere hitap eden Ankara Milletvekilimiz ve İYİ Parti Eğitim Politikaları Başkanı Sayın Şenol Sunat’la birlikte başından sonuna kadar bulunduk, teklif üzerinde görüşlerimizi beyan ettik, kanun teklifinde gördüğümüz eksikleri, düzeltilmesi gereken yanlışları önergeler vererek giderme ve düzeltme taleplerinde bulunduk. Kanun teklifiyle ilgili verdiğimiz önergelerin ne yazık ki hiçbir tanesi kabul edilmemiştir. İktidarın muhalefetten gelen her öneriye kulak tıkama alışkanlığı burada da devam etmiştir, onu söyleyeyim. AK PARTİ iktidarının “Her şeyi ben bilirim.” “Benim dediğim dedik, çaldığım düdük.” “Ben yaptım, oldu.” tavrı bu Öğretmenlik Meslek Kanunu’na da damgasını vurmuştur arkadaşlar. (İYİ Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, başta atanamayan öğretmenlerimiz olmak üzere sözleşmeli veya kadrolu olarak çalışan öğretmenlerimiz gerek yüz yüze görüşmelerimizde gerek göndermiş oldukları mail ve mesajlarında sorunlarını, yaşadıkları sıkıntıları açık açık dile getiriyorlar. Bugün öğretmenlerimiz birçok sorunla boğuşuyorlar, öğretmenlerimiz bu sorunlarına çözüm bulunmasını istiyorlar. Değerli arkadaşlar, bu sorunların çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir, bu yüce Meclistir.

Kanun teklifine baktığımızda, bu hâliyle teklif, öğretmenlerimizin yaşadığı sorunları çözmekten, mağduriyetleri gidermekten uzak bir tekliftir. Kanun teklifinde yer alan bazı maddeler ne yazık ki yeni sorunlara sebebiyet verecek düzenlemeler içermektedir.

Değerli arkadaşlar, öğretmenlerimiz liyakat, ücret ve özlük hakları gibi ana başlıklarda sorunlarını özetliyorlar, diyorlar ki: “Mesleğimiz saygınlığını kaybediyor, eskisi gibi değer görmüyoruz.” Öğretmenlerimiz diyorlar ki: “Millî Eğitimde liyakatsiz kadrolaşma var.” Öğretmenlerimiz diyorlar ki: “Ücret ve özlük haklarımızla ilgili büyük mağduriyetler yaşıyoruz.”

Değerli arkadaşlar, adına “Öğretmenlik Meslek Kanunu” diyorsak eğer, bu kanun öğretmenlerimizin yetişme sürecini, adaylık sürecini ve koşullarını, sorumluluklarını, yer değiştirme ve nakil işlemlerini, mesleki ve etik standartlarını, ödül ve disiplin işlemlerini, yönetici atama ve seçim kriterlerini, mesleki gelişim ve özlük haklarını, denetçi atama ve seçim kriterlerini içeren bir kanun olmalıdır. Dolayısıyla kanun teklifinde bu hususlar tek tek başlıklar hâlinde ele alınmalıdır ama bakıyoruz ki kanun teklifinde böyle bir şey yok.

Değerli arkadaşlar, kanun teklifinin 2’nci maddesinde bu kanun teklifinin kimleri kapsadığı belirtilmiş ama içeriği yetersiz kalmıştır. Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nde özel eğitim kurumlarında çalışan veya diğer kamu kurumlarında görev yapan öğretmenlerimize, eğitim yöneticilerimize ve denetçilere ilişkin bir düzenleme yoktur arkadaşlar. Özel eğitim kurumlarında çalışan öğretmenlerimizin mesleki standartlarda ücret almalarına ilişkin, çalışma koşullarına ilişkin ve özlük haklarına ilişkin maddelerin bu kanun teklifinde olmaması en büyük eksiklerden bir tanesidir. Millî Eğitim Bakanlığımızın teşkilat şemasına baktığımızda Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğümüz var ama kanun teklifine bakıyoruz, bu kurumlarda görev yapan öğretmenlerimiz yok. Yine bu kanun teklifinde PIKTES öğretmenlerimiz yok.

Kanun teklifinin 3’üncü maddesinde öğretmenlik mesleğinin tanımı yapılmakta, öğretmenlik mesleğinin kariyer basamakları sıralanmakta ancak sadece çalışma şartlarından bahsedilmektedir. Maddede bahsi geçen çalışma şartları da açık ve net şekilde ifade edilmemiştir arkadaşlar, bu şartların neler olacağı açıkça ortaya konmamıştır. Öğretmenlerin statülerine ve özlük haklarına ise hiç yer verilmemiştir.

4’üncü maddeye baktığımızda, öğretmen adaylarında aranacak niteliklerin Millî Eğitim Bakanlığınca tespit edileceği, hangi yükseköğretim kurumundan mezun olanların arasından öğretmen seçileceği belirtilmiştir. Burada bir duralım, bir hususu özellikle burada arz etmek istiyorum, o da Türkiye'de kanayan yara hâline gelen mülakat sistemidir. Anlaşılan o ki öğretmenliğe kabul sürecinde mülakat yine devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, “Kul hakkı gözetilmeden, başarı derecelendirmeleri yapılmadan, bazı vakıfların, derneklerin, cemaatlerin listeleri mülakatlarda göz önünde bulunduruluyor.” görüşü toplumda oldukça yaygınken mülakatı kaldıracak bir düzenlemenin bu kanun teklifinde olmaması, öğretmenlik gibi çok önemli bir meslekte adayların mülakat süzgecinden geçirilmesinde ısrar edilmesi adaletsizliktir, vicdansızlıktır. Bugün mülakat, atama için değil, yandaş olmayanı elemek için yapılmaktadır. O nedenle, mülakat yerine, daha adil, daha hakkaniyetli bir uygulama olan KPSS puan üstünlüğüne göre kadrolu istihdam sağlanmalıdır. Bizim talebimiz budur. Son zamanlarda ülke gündemine oturan mülakat elemeleri gençlerimizin umutlarını karartmakta, yarınlarını çalmaktadır. KPSS’de yüksek puanlar alıp mülakatta elenen öğretmen adaylarımızın uğradığı mağduriyet hak gasbıdır, kul hakkı yemektir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Mülakat mağduru kardeşlerime bu yüce Meclisin kürsüsünden sesleniyorum: Arkadaşlar, çoğu gitti azı kaldı; sandık geliyor; biz geliyoruz; İYİ Parti iktidarında uygulayacağımız iyileştirilmiş eğitim sisteminde mülakat denilen torpil mekanizmasını tamamen ortadan kaldıracağız. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bizim iktidarımızda biat değil, liyakat olacak. Bizim iktidarımızda yandaş değil, hak eden atanacak. KPSS’den yüksek not aldığı hâlde mülakatta elenen gençlerimizin hakkı teslim edilecek. Devlette göreve, siyasi otoriteye sadıklar arasından layıklar değil, layıklar arasından devlete ve millete sadık olanlar alınacak arkadaşlar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – E, zaten onlar alınıyor.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bir hususu daha arz edeceğim. Görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifine sendikalardan gelen eleştiriler de maalesef iktidar tarafından kulak ardı edilmiş, haklı talepleri dikkate alınmamıştır. Bu kanunla “sözleşmeli öğretmen” “kadrolu öğretmen” ayrımı ortadan kaldırılmamıştır. Bu kanunla öğretmen atama, nakil, istihdam modeli ve yönetici atama sistemi düzenlemesi yapılmamıştır. Yine, bu kanunla yıpranma payı, maaş karşılığı ders saatleri ile izin ve ödül sistemi düzenlemesi yapılmamıştır. Bu kanun, Yükseköğretim Personel Kanunu, Hâkimler ve Savcılar Kanunu gibi muadil düzenlemelerin çok gerisinde olan bir kanundur. Bu kanunda öğretmen yetiştirmeyle ilgili hiçbir husus yer almamaktadır. Bu kanun, eğitimin asli bileşenleri ve sendikaların görüşü alınmadan, muhalefetten uyarılara kulak verilmeden “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla, dostlar alışverişte görsün misali hazırlanan bir kanundur. En acısı, öğretmenlerimizin hiçbir temel sorununu çözmeyecektir.

Değerli arkadaşlar, konuşmamın son bölümünde engelli öğretmenlerimizin bir talebini de yüce Meclisin kürsüsünden ifade etmek istiyorum: Engelli öğretmenlerimiz kendilerine verilen atama sözünün yerine getirilmesini istiyor, sosyal medya üzerinde gündem çalışmaları yapıp seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Başkanım, çok önemli, bir müddet daha…

BAŞKAN – Tamamlayınız.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Bu sese kulak verelim, atamalarını şubat ayı içerisinde, bu ay içerisinde yapalım diyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Yaşar Karadağ.

Buyurun Sayın Karadağ. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YAŞAR KARADAĞ (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geleceğimizin güçlü inşası eğitimin gücüne dayanmaktadır. Eğitim, insanımızın yaşam kalitesini yükselten, ülkemizin insan kaynağını dünyayla rekabet edebilir konuma kavuşturan bir süreç olmalıdır. Sosyal ve ekonomik kalkınmada sahip olunan en önemli zenginlik mevcut insan kaynağıdır; bu nedenle, temel önceliğimiz hep insana yönelik yatırımlar olmalıdır. Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk de gençliğin yetiştirilmesine büyük önem vermiştir. Bu doğrultuda Atatürk diyor ki: “Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün olumlu fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Özgür fikirler uygulamaya geçtiği zaman Türk milleti yükselecektir. Gelecek nesillerin yetişmesinde, olgunlaşmasında, fikir ve kanaat sahibi olmalarında hayati bir rolü olan öğretmenlerimizin aziz milletimizin varlığı açısından taşıdığı önem hiçbir şeyle ölçülemez.”

Değerli milletvekilleri, bugün dünyada iletişim teknolojilerinin bu kadar yaygınlaşması karşısında öğretmenin rolü de tartışmaya açılmıştır. Öğretmen ve öğrenci ilişkisindeki roller, öğretmenin bilgi aktarım süreçleri tartışılmaktadır ancak, bütün bu tartışmalara rağmen değişmeyen temel kabul öğretmenin öğretim sürecinin temel taşı oluşudur. Öğretmenler eğitimin kalbi ve ruhudur. Sizlerin de bildiği gibi, eğitimin geleceğine yön veren 2023 Eğitim Vizyonu açıklandı. Bu eğitim vizyonu, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de bugüne kadar seçim beyannamelerimizde ifade ettiğimiz eğitim politikalarımızla uyumlu birçok içeriği kapsamaktadır. Bu vizyon içerisinde, özellikle Öğretmenlik Meslek Kanunu yer alıyordu. Gerçekten büyük bir eksiklik olan bu kanun, nihayet şu anda Gazi Meclisimize gelmiş durumda.

Öğretmenlik, bir ihtisas mesleği olarak tanımlanmasına rağmen, bugüne kadar, mesleğin standartları, mesleğe giriş, kariyer basamakları ve özlük haklarıyla ilgili bir meslek kanunu yapılmamıştı. Bugün ise öğretmenlerimizle ilgili güçlü bir adım atılıyor, öğretmenlerimiz için önemli bir konuyu kanunla güvence altına alıyoruz. Çıkarılacak bu meslek kanunuyla birlikte, bu sorunların önemli bir kısmının ortadan kaldırılacağı düşüncesindeyiz.

Öğretmenlik Meslek Kanunu, öğretmenlik mesleğinin itibarının yükseltilmesi için gerekli olan bir kanundur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yıllardır bu kanuna millî eğitimimizin ihtiyacı olduğunu dile getirmiştik. Görüşmekte olduğumuz meslek kanunu, öğretmenlerimizin sorunlarını büyük oranda çözecek ve öğretmenlerimizin sıkıntılarını ortadan kaldıracaktır.

Değerli milletvekilleri, bu kanunla, eğitim öğretim hizmetlerini yürütmekle görevli öğretmenlerin atamalarında, mesleki gelişimlerinde, kariyer basamaklarında ilerlemelerinin düzenlenmesi amaçlanıyor. Böylece, gelişim temelli bir sistem içerisinde adaylık, öğretmenlik, uzman öğretmenlik, başöğretmenliğin hakları, görevleri ve sorumluluklarının netleştirilmesi hedefleniyor.

Bu kanunla birlikte, öğretmenlik mesleğinin tanınmasına, öğretmenin niteliklerinin artırılmasına ve aday öğretmenlerin belirlenmesine yönelik netlik getiriliyor. 5’inci maddeyle başlayan bölüme baktığımızda, aday öğretmenlikle ilgili sınavların kaldırıldığını görüyoruz; bu, olumlu bir yaklaşım. Ayrıca, sözleşmeli öğretmenlerin sağlık durumlarının, can güvenliğinin sıkıntıya girdiği yerlerde tayin hakkının doğduğunu görüyoruz. Ancak eş durumuyla ilgili tayinler için de öğretmenlerimizin beklentileri olduğunu biliyoruz.

Devamında, kanun içeriğinde, öğretmenlik kariyer basamaklarıyla ilgili devrim niteliğinde bir çalışmanın olduğunu da görüyoruz. Öğretmenlik mesleği, aday öğretmenlik döneminden sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere 3 kariyer basamağına ayrılıyor. Mesleki geliştirmeye yönelik yüz seksen saatten az olmamak kaydıyla düzenlenen uzman öğretmenlik eğitim programına katılan öğretmenlerimiz on yılını aşmış ise uzman öğretmenlik sınavına tabi tutulacaklar; 70 puan alan öğretmenlerimiz, uzman öğretmen sertifikası almaya hak kazanacaklardır. Bununla birlikte, bir kademe ve uzman öğretmen olmaya hak kazanan öğretmenlerimiz, maaşlarında bin liranın üzerinde bir ek gelir elde etmiş olacaklardır. Yüksek lisans eğitimi bulunan öğretmenlerimiz ise uzman öğretmenlik sınavlarından muaf olacaklardır.

Yine, uzman öğretmenlikte on yıl hizmeti bulunan, iki yüz kırk saatten az olmamak kaydıyla, mesleki gelişime yönelik kurs sonucu yapılan yazılı sınavdan 70 puan alan öğretmenlerimiz, başöğretmen sertifikası almaya hak kazanacaklardır; böylelikle maaşlarında ek olarak 2 bin liranın üzerinde bir kazanç sağlamış olacaklardır. Doktora yapmış öğretmenlerimiz ise bu sınavdan da muaf tutulacaktır. Böylece öğretmenlerimizin hem yüksek lisans hem de doktora yapmış olmalarının ödüllendiriliyor olması, kariyer açısından da ayrı bir önem arz etmektedir. Buradan da şunu görebiliyoruz: Önümüzdeki senelerde yüksek lisans ve doktora oranlarında ciddi bir artış da gözlemlenecektir.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle birlikte ayrıca 1’inci derece kadroda görev yapan öğretmenlerin ek göstergeleri 3600’e çıkarılıyor, diğer derecelerde bulunan öğretmenler için de bu artışa göre düzenleme yapılması öngörülüyor. Kaldı ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak 26/10/2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığımıza 3600 ek göstergeyle ilgili bir kanun teklifi sunmuştuk. Bu teklifin meslek kanunu içerisinde yer alarak çıkıyor olması, bizler açısından da son derece sevindirici bir durum. 3600 ek göstergenin öğretmenlerimizin hem emeklilikte alacağı ikramiyeye hem de alacakları maaşa katkı sağladığını görüyoruz. Bu anlamda çok ciddi bir iyileştirme söz konusu. Nitekim bu teklifin bütçeye yaklaşık 16 ile 20 milyar arasında ek bir maliyeti olduğu açıktır. Bu bütçenin de öğretmenlerimize aktarılması son derece anlamlı ve sevindirici bir gelişmedir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi, öğretmenlerimizin mali, sosyal ve özlük haklarını iyileştiren bir kanun teklifidir. Bir öğretmen olarak böyle bir meslek kanununun çıkarılması, benim de yıllardan beri hayalimde olan bir durumdu. Bu kanun teklifinin öğretmenlerimizin motivasyonunu da yükselteceği kanısındayım. Mevcut insan kaynaklarının en verimli şekilde değerlendirilmesi ve aidiyetin güçlenmesi için bu meslek kanununa büyük ihtiyaç vardı; Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklerimizi belirtmek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, meslek kanununun tüm öğretmen camiamıza hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca, bu vesileyle buradan Diyarbakır’ın Çavuşlu köyünde babasıyla birlikte şehit edilen öğretmen Neşe Alten’i; memleketi Maraş’ta okulu bırakıp gitmesini isteyen hain PKK örgütü üyelerine karşı direndiği için şehit edilen Hanife Öğretmenimizi; Bitlis’in Düzköy mezrasında okulları basılarak 1 yaşındaki kızlarıyla birlikte şehit edilen Yasemin ve Bayram Tekin çiftini; henüz sekiz aylık öğretmen iken Batman’ın Kozluk ilçesinde PKK’lı hainlerin saldırısı sonucunda şehit düşen Şenay Aybüke Yalçın Öğretmenimizi ve burada ismini sayamadığım, bölücü katillere karşı Türkiye’nin dört bir yanında vatan, bayrak için destanlar yazarak şehadet şerbetini içen tüm öğretmenlerimizi saygı ve minnetle anıyorum, ruhları şad olsun.

Ayrıca, bugün başlayan mübarek üç ayların, yarın idrak edeceğimiz Regaip Kandili’nin aziz milletimize, Türk-İslam âlemine ve tüm insanlığa huzur, sağlık, selamet ve nice güzellikler getirmesini temenni ediyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Dersim Dağ. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA DERSİM DAĞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin politikalarının sonucu olarak ülkede yaşanan çoklu krizler, toplumu bütünen ciddi bir derecede etkiliyor. AKP iktidarında, öğretmenlerin yıllardır dillendirdiği sorunlar çözülmediği gibi, var olan sorunlar daha da katmerleşti; güvencesiz ve esnek çalışma koşulları öğretmenleri ciddi bir şekilde yıprattı. Bir taraftan, geçinebilme kaygıları sürekli artan, geleceği sözleşmelerle sınırlandırılmış öğretmenler; diğer taraftan ise okulculuk yapan patronların insafına bırakılmış, özelleştirilmiş eğitim. 90 bin ücretli öğretmenin aldığı en yüksek maaş 3 bin lira yani asgari ücretin bile çok çok altında.

Öğretmenlik mesleği gün geçtikçe itibarsızlaşıyor; üniversiteyi bitirmiş, hayalleri olan gencecik öğretmenlere açlık sınırının altında maaşlar veriliyor. Öğretmenlerin çoğu, kendini değersiz hissediyor. Sayıları 700 bini bulan ataması yapılmayan öğretmenler ve özlük haklarının iyileştirilmesini talep eden genç öğretmenler, 15 bin öğretmen atamasını marifet sayan bir iktidar anlayışıyla karşı karşıya. Sayıları yaklaşık 1.500 olan Kürtçe öğretmenlerinde ise her yıl, trajikomik şekilde sadece 1 veya 2 öğretmenin ataması yapılıyor; bu da iktidarın baskıcı ve tekçi zihniyetinin eğitimde kendini nasıl gösterdiğine bir örnektir.

İktidar, mülakat ve güvenlik soruşturmaları nedeniyle yaşanan sorunlar; 700 bine yakın işsiz, ataması yapılmayan öğretmenin varlığı gibi temel konuların çözümü noktasında bugüne kadar hiçbir somut adım atmadı. Eğitime yıllarını vermelerine rağmen ataması yapılmayan öğretmenler ya istemedikleri işlerde çalışıyor ya da psikolojileri bu durumu kaldırmayıp yaşamlarına son veriyor.

Geçtiğimiz günlerde KPSS'de yüksek puan almalarına rağmen sözlü mülakat sonucu elenen ve ataması yapılmayan gençlerin belgelerini sosyal medyada paylaşmalarına şahit olduk. Dereceye giren yüzlerce öğrencinin mülakat sonucu elendiğini gördük. Urfa'da yaşayan ve dört yıldır ataması yapılmayan öğretmen adaylarından olan Murat Kaya ise daha birkaç gün önce, ataması yapılmadığı için hayatına son verdi. Neredeyse her gün bir genç ataması yapılmadığı için, geleceğini göremediği için intihar ediyor. Gençlere hesap verecek ve tüm bu yaptıklarınızın altında kalacaksınız.

Her ne kadar getirilmek istenen Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nde öğretmenlerin durumunun iyileştirilmesi vadedilse de teklifin içeriğine baktığımızda hiç de böyle olmadığını görüyoruz. AKP, iktidara geldiğinden beri reform adı altında sürekli eğitim sistemini değiştirdi. Hallaç pamuğuna dönen eğitim sisteminde bir türlü istikrar sağlayamayan AKP, bugün de öğretmenleri yoksulluk ve sefalet koşullarına mahkûm etme derdinde. Daha önce kadrolu ve sözleşmeli öğretmenler arasında ayrımın kaldırılacağına dair vaatlerde bulunan AKP, bu kanun teklifiyle öğretmenleri daha çok ayrıştıracak duruma getirmiştir. Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin kamu ve özel sektör ayrımı yapmadan o mesleği yapan herkesi kapsaması gerekirken özel okul, kurs ve özel eğitim veren kurumlarda görevli olan öğretmenlerin özlük haklarını bile koruyamadığı görülüyor. Bu durum, kayıt dışı çalışan öğretmen sayısını artıracağı gibi, öğretmenleri aynı zamanda güvencesizliğe mahkûm etmektir. “Nitelikli öğretmen” “niteliksiz öğretmen” algısı, öğretmenlik mesleğine duyulan saygınlığın düşmesine sebep olacak.

Özel okul öğretmenlerinin teklifte değerlendirilmemiş olması, öğretmenlerin ucuz iş gücü olarak kalmasını istemek anlamına geliyor. Ayrıca, KHK’lerle mesleklerinden ihraç edilen 33 bini öğretmen olmak üzere, toplamda sayıları 41 bin olan eğitimciye yönelik de bir düzenleme bulunmuyor. Hâlihazırda milyonlarca genci işsiz bırakan güvenlik soruşturması burada da kendini gösteriyor. Suçun şahsiliği ve masumiyet karinesine aykırı olarak bu hukuksuz uygulamayla yandaş dernek ve vakıfların oluşturduğu listelere alan açılıyor. Kanun yürürlüğe girdikten sonra TÜGVA ve TÜRGEV gibi iktidarın besleme dernek ve vakıflarına üye olanlar için ortalık bayram yeri olacak. Hakkı yenilen, atanmak için yıllarca emek veren öğretmen adaylarının payına ise yoksulluk, açlık ve sefalet koşulları düşecek.

AKP’nin kanun teklifinde öğretmenlerin statüsüne ilişkin Uluslararası Çalışma Örgütünün tavsiye kararlarının dikkate alınmadığı görülüyor. Teklifin birçok yerinde geçen “kademe ilerleme cezası almamış olmak” ifadesiyle öğretmenlerin sendikal faaliyetlerini engellemeye çalışmak bir yana, aynı zamanda öğretmenleri zorunlu olarak yandaş sendikalara bağlama çabası söz konusu. Yetmiyor, üstüne bir de keyfî cezalandırma yöntemlerine şimdiden hukuki kılıf uyduruluyor. Sendikal faaliyetlerde bulunmak ve bunu özgürce yapmak kanuni hak iken bu teklifle bunun engellenmeye çalışılması kanunsuzluktur. “Aday öğretmen” “öğretmen” “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” sıfatlarıyla öğretmenler arasında hiyerarşi yaratacak bu kanun teklifi, ileride veliler arasında da ayrımcı yaklaşımların oluşmasına neden olacak. Veliler, çocuklarının daha kıdemli öğretmenler tarafından eğitim görmesini isteyecek. Bu durum zamanla öğrenciler arasında da ayrımcılığı artıracaktır. Ülkedeki yasalara da aykırı olan bu meslek kanunu toplumun vicdanında da kabul görmüyor. Öğretmenleri farklı statü ve maaş uygulaması üzerinden, veliler ve öğrencileri ise bölmeye ve ayrıştırmaya yol açacak böylesi bir düzenlemeyi kabul etmemiz mümkün değildir.

Kapalı kapılar ardında hazırlanan bu teklif, AKP’nin seçim yatırımından başka bir şey değildir. 1’inci derecedeki öğretmenlere verilmesi öngörülen 3600 ek gösterge ve ekonomik düzenlemelerle ilgili maddelerin 15 Ocak 2023 tarihinden sonra yürürlüğe girecek olması, çalışmanın seçime yönelik olduğunun açık beyanıdır. Eğitimi seçim malzemesi hâline getirmek, ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.

Bir toplumun geleceğini ve refahını eğitim belirler. Eğitimli toplumlar çağın gereksinimlerini yerine getirerek kendilerini ileriye taşır, eğitimsiz toplumlar ise kavga, gürültü, savaş ve yoksullukla boğuşarak zaman içerisinde kaybolur. Gelecek nesilleri eğiten ve toplumda bir birey hâline gelmesini sağlayan toplumun manevi mimarları ise öğretmenlerdir. Dünyanın her yerinde öğretmenlik mesleğine saygı duyulur ve her bireyin hayatı boyunca kendisinde algı yaratmış bir öğretmeni mutlaka vardır. Bütün dünyada öğretmenlik mesleği bu derece önem arz ederken ülkemizde ise öğretmenlerimiz, AKP’nin ideolojik kaygılarına kurban edilmek isteniyor.

Bugün tartışılan Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’yle öğretmenlerin saygınlığı hedef alınarak öğretmenlere güvencesizlik dayatılıyor. Hazırlanma aşamasında bile oldukça sorunlu bir şekilde ortaya çıkan bu kanun teklifi; eğitim emekçileri, STK, sendika ve diğer kuruluşların görüşleri alınmadan AKP’nin kendi anlayışına göre hazırlamış olduğu bir tekliftir. Öğretmenlerin yararını gözetecek yeni bir meslek kanunu ihtiyacı söz konusu iken bu getirilen kanun teklifinin öğretmenlerin durumunu iyileştirmeye yönelik olmadığı çok açık.

Yıllarca eğitim gördünüz, öğretmen olmak istediniz, sınavlara girdiniz, bir süre deneneceksiniz, eğer birileri sizi beğenmezse tek çırpıda emeklerinizin hepsi boşa gidecek. Öğretmenlere ve öğretmen adaylarına yapmak istedikleri tam olarak budur, AKP'nin öğretmenlerimize yaklaşımı budur.

Yirmi yıldır ülkeyi yöneten AKP, eğitimde her sene sınıfta kalıyor. Bu sene de yandaş sendikaların telkinleriyle kamusal niteliğe sahip olmayan bu kanun teklifiyle sınıfta kalacağını daha yılın ilk aylarında ilan etmiştir. Eğitim sisteminde çözülemeyen sorunlar; ülkedeki ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunlardan, kuşkusuz, bağımsız değildir. Toplumsal sorunları sürekli derinleştiren AKP, öğretmenlere kölelik düzenini, rekabetçi koşulları dayatıyor, güvencesizlik ve geleceksizlik dayatıyor. Bu kanun teklifi, bütün öğretmen ve öğretmen adayları açısından tam bir hayal kırıklığıdır, teklifte öğretmenlerin faydasına ilişkin tek bir şey yoktur. AKP'nin kanun teklifi, öğretmenlerin taleplerini karşılamaktan çok uzak olduğu gibi, son derece yetersiz ve eksiktir. Dolayısıyla teklif, derhâl çekilerek eğitim emekçilerinin görüş, öneri ve eleştirileri dikkate alınarak öğretmenlerin statüsüne ilişkin tavsiye kararına uygun yeni bir meslek kanunu hazırlanmalıdır.

Konuşmama son verirken halkımıza da bir çağrıda bulunmak istiyorum: Ana dilinde eğitim, en temel hak iken bugün Kürtler ana dilinde eğitim hakkından mahrum bırakılıyor. Ana dilinde eğitim hakkı için mücadeleyi büyütürken yine mücadelemiz sonucu elde ettiğimiz seçmeli Kürtçe dersini de es geçmeyelim, 7 Şubata kadar okullarda seçmeli Kürtçe dersimizi seçelim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Lale Karabıyık.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, örgün öğretimde 18 milyona yakın öğrencimiz var ve bu, şunu da ifade ediyor: Hemen hemen bütün aileler, vatandaşlar eğitim sisteminin içerisinde ve eğitim sistemi büyük bir alan. Eğitim sisteminin temel ögesi ise öğretmenler. Bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak öğretmenlerin özlük haklarını düzenleyecek, yetiştirmeden atamaya bütün sorunlarının çözümünü getirecek, tek bir kanun içerisinde birleştirecek bir öğretmenlik meslek yasasının olmasını ilk defa dillendiren bir partiyiz ve bunun için de iyi bir çalışma yaptık ve sunduk.

Şimdi, aynı şekilde, iktidar partisi bu dönem Komisyona böyle bir taslak getirdi. Ancak bu gelen taslak yani yılın son gününde, 31 Aralıkta gelen son taslak, kesinlikle kamuoyuyla paylaşılmadan Komisyona getirildi. Paydaşların görüşü alınmadı, öğretmenlerin görüşleri alınmadı, sendikaların ise görüşü hiç alınmadan Komisyona getirildi. Komisyona geldiğinden itibaren bizler, Anayasa’ya aykırı olan maddelerini dile getirmeye ve hangi madde, nasıl aykırı, bunları ifade etmeye çalıştık. Ancak maalesef, alaylı bir yöntemle “Siz yine Anayasa’ya aykırı mı diyorsunuz?” şeklinde bir eleştiriye maruz kaldık, kulak arkası edildi ve kesinlikle de “Anayasa’ya aykırı mıdır?” diye bir incelemenin yapıldığını düşünmüyorum. “Biz yapıyorsak doğrudur.” yöntemiyle giderseniz gerçekten yanlış yapmaya devam edeceksiniz. Ayrıca, bu teklifin çoğu maddesinde, içeriğinde yönetmeliklerle Bakanlığın iki dudağı arasında bırakılan çok ayrıntı var. Bu da Anayasa’ya aykırı, bunu da biliyoruz çünkü “Kanunla belirlenir.” denilen bir sürü maddede yönetmeliklere yönlendirilmiş bir durum söz konusu. Bu da şaibedir, belirsizliktir, bunun da altını çizmek isterim.

Evet, 1739 sayılı Millî Eğitim Kanunu’nda yapılan 2 değişiklik ile 10 maddeyle ve yürütme, yürürlük maddesiyle buraya getirdiğiniz bu taslak, bir eğitim taslağı değildir, bir öğretmenlik meslek yasası taslağı asla değildir, özensiz hazırlanmıştır.

Şimdi, az önce ifade edildi, 2004 yılında Meclise sunulmuş ve bütün eleştirilere rağmen buradan geçirilmiş, 2005 yılında da uygulamaya başlanmış; evet, uygulanmış. Peki, başarılı olunmuş mu? Hayır, olunmamış. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa’ya aykırılık sebebiyle Anayasa Mahkemesine taşımışız ancak mahkeme dört yıl gündeme almamış, dört yılın sonunda gündeme almış ve 2008’de karar verilmiş. Bu arada, zaten sendikalar da çoğu maddesiyle ilgili Danıştaya itirazlarda bulunmuşlar ve de haklı olarak bazı maddelerin iptal edildiğini de yine biliyoruz. 2005 yılında uygulanan bu yöntem, aynı şey, yine başöğretmen, yine uzman, yine sınav. İşte, toplam kadro sayısının yüzde 10’u başöğretmene, yüzde 20’si uzman öğretmene şeklinde bir dağılım yapılmış, hatta o dönemde 338 başöğretmen de atanmış. Bir sınav yapılmış, bu sınav şaibe içerdiği için itirazlar gelmiş ve sınava alınmayan bir grup için yeniden, mahkeme kararıyla sınav yapılmak zorunda kalınmış. Yani bu uygulama başarısız olmuş, yeniden ısıtılıp şimdi karşımıza tekrar getirilmiş maalesef.

Değerli milletvekilleri, bu teklif öğretmenler arasında statü farklılaşması ve hiyerarşi oluşturmaktadır. Aynı zamanda, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği ve uzun yıllardır yapılmayan yani on yedi yıldır yapılmayan hiyerarşik dizilime tabi tutulan düzenlemeyi içerdiğini az önce de ifade ettim.

Şimdi, şunu anlatmak isterim: Adaylık, öğretmenlik, uzmanlık, başöğretmenlik kariyerinde geçerli sayılacak yüksek lisans ve doktora programlarından da bahsedilmiş.

Değerli milletvekilleri, burada hiçbir eleştiri yapmasak bile… Evet, lisansüstünü getirmek veya lisansüstünü özendirmek güzel bir yöntem. Ama burada hiyerarşik bir sınav yaratmak için, hiyerarşik bir sınıflandırma yaratmak için, bir rekabet ölçütü koymak için yüksek lisans, doktora getirmek; bu sınavlardan doktorası olan, yüksek lisans diploması olan kişileri muaf etmek aslında nasıl sonuçlar getirir, bunu hiç düşündünüz mü? Burada bir açıklık, netlik zaten, maalesef yok; tezli yüksek lisans, tezsiz yüksek lisans, bunların hiçbiri yok. Peki, Türkiye’nin bir ucundaki öğretmen, oradaki üniversitede bir lisansüstü program yoksa, diğer taraftan İstanbul’da öğretmenlik yapan bir öğretmen lisansüstü programlara daha fazla erişebilir durumda; peki, bu rekabeti, bu eşitsizliği nasıl açıklayacaksınız?

Diğer taraftan, “başöğretmenlik” unvanı Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'e özel ve özgüdür, böyle de kalmalıdır.

Değerli milletvekilleri, öğretmenler -aynı işi, aynı araç ve yöntemlerle, aynı amaca ulaşmak için yapanlar- arasında üstünlük sıralamasının yapılmayacağının bilinmesi gerekir. Aynı müfredat ve yöntemlerle işlenen ve öğrenci başarısı merkezî sınavla ölçülen herhangi bir dersi, aynı yaş ve sınıf seviyesine veren öğretmenlerden birinin stajyer diğerinin düz öğretmen, öbürünün uzman öğretmen olmasının amacın gerçekleşmesine katkısı nedir? Daha büyük bir kaos yaratacağını düşünemiyor muyuz?

Ve diğer taraftan, bu teklifte adaylık sınavının kaldırılması bir müjde olarak sunuluyor, hâlbuki sınavın işlevi bir değerlendirme komisyonuna bırakılıyor. Yani, bu teklif, özellikle sözlü sınavı, mülakatı kaldırıyormuş görüntüsü verirken bu işi bir komisyona havale ediyor. Aslında bu daha kaygı verici, daha şaibeli, daha çok belirsizlik yaratıyor ve daha büyük sorunları ortaya çıkarabilir.

Ve yine, getirilen kanun teklifi ücretli öğretmenlik ayıbına son vermiyor. Şu anda 85 bin ücretli öğretmen var ve yine, bu taslak, sözleşmeli öğretmenliği ortadan kaldırmak şöyle dursun daha da pekiştiriyor.

Ve tabii ki getirilen bu kanun teklifi -diğer arkadaşlar da ifade ettiler- özel eğitim kurumlarında çalışan 173 binin üstünde öğretmeni kapsama almıyor, onlar öğretmen değil mi?

Şimdi, hafta başında 15 bin atama yapıldı ve bu övünülerek ifade edildi. Bu arada, Sayın Erdoğan 15 bin atamanın yapıldığını bir müjde olarak verdi. Değerli milletvekilleri, 102 bin öğretmen açığını Millî Eğitim Bakanlığının sitesinde gördük. Şimdi, Sayın Komisyon Başkanı 87 binlere indiğini ifade ediyor ancak bu açık hesaplanırken bu dönem emekli olan öğretmenlerin de hesaba katılması lazım. 15 bin atama nedir ki? Diğer taraftan, bu ihtiyacı, öğretmen açığı ihtiyacını 85 bin ücretli öğretmenle karşılamaya çalışıyorlar. Bu, Millî Eğitim Bakanlığının ayıbıdır, öğretmen ücretli olmaz; bu, gerçekten emeğin hakkının yenmesidir.

Diğer taraftan, şu rakamlara da bir bakalım dilerseniz değerli milletvekilleri. 2002 yılında 68 bin olan ataması yapılmayan öğretmen sayısı, bu yıl itibarıyla 700 binlerin üstünde ve hâlâ 15 bin atamayla övünülüyorsa burada durup düşünmek lazım. Ve yine, Sayın Erdoğan şöyle dedi: “Öğretmen maaşlarını en çok iyileştiren ülke olduk.” Değerli milletvekilleri, OECD ülkeleri arasında öğretmenine en az maaş veren ülkeler arasında 2’nci sıradayız, bunu unutmayalım. Öğretmenler şu anda bir zam aldılarsa enflasyon zaten bunu alıp götürdü ve biliyoruz ki şu anda yoksulluk sınırının altında maaş alıyorlar; her gün alım güçleri biraz daha düşüyor.

Değerli milletvekilleri, sonuçta bir yasa teklifi getiriyorsunuz. Bu yasa teklifini kime getiriyorsunuz? Öğretmenlere. Öğretmenler bunu beğendiler mi? Hayır. Algı yaratarak iyi bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyorsunuz ama inandıramıyorsunuz. Sendikalar tasvip ettiler mi? Hayır. Peki, siz bu teklifi kime getiriyorsunuz; faydası olmayacaksa, öğretmenler eleştiriyorsa kime getiriyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi Sayın Karabıyık.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Teşekkür ederim.

Doğru dürüst bir çalışma yapılmış olsa, gerçekten öğretmenlerin yararına olacak, önceliği öğretmenlerin maksimum yararını sağlamak olacak bir yasa, bütün özlük haklarını bir yasada toplayacak kapsamlı bir yasa olsa inanın kimin getirdiği önemli değil, biz zaten “olur” veririz ancak bu yasa taslağı öğretmenlerin sorunlarını çözme niteliğinde değildir, daha büyük kaosa sebep olacaktır. Biz buna “hayır” diyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına ilk söz Sayın Erhan Usta’nın.

Sayın Usta, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifine ilişkin İYİ Parti Grubumuzdan 2 arkadaşımız değerlendirmelerini yaptı, ben, şimdi, bugün öğleden sonraki bir konuya devam etmek istiyorum aslında.

Şimdi, malum, TÜRK TELEKOM’u konuştuk bugün. TÜRK TELEKOM meselesi önemli bir meseledir yani Aykut Bey’in de ifade ettiği gibi belki de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en büyük soygun özelleştirmesidir bu.

Arkadaşlar, burada birkaç tane hususu vicdanlarınıza havale etmek istiyorum. Bir tanesi, bakın, TÜRK TELEKOM Ekim, Kasım 2005 gibi özelleştirildi, Haziran ayında kurumlar vergisi yüzde 30’dan yüzde 20’ye düşürüldü yani TÜRK TELEKOM’un özelleştirilmesinden hemen sonra. O günlerde, o yılda eski parayla 1 katrilyon kurumlar vergisi ödüyordu TÜRK TELEKOM, üçte 1 oranında vergide bir indirim yapıldı; 300 trilyon lira… O günün kuruyla baktığımızda 200 milyon dolar ediyor bu Sayın Elitaş, 200 milyon dolar! Şimdi, siz bir şeyinizi satacak olsanız, şahıs olarak herhangi birisi… Yani madem bu kurumlar vergisi oranı düşürülecek, niye bu kurumlar vergisi oranının düşürülmesini TÜRK TELEKOM’un özelleştirilmesinden önce yapmıyoruz? Çünkü TÜRK TELEKOM o günlerde Türkiye’nin en fazla kurumlar vergisi ödeyen kurumlarından bir tanesi. Bakın, bu işlem yapılıyor; satış, hemen arkasından kurumlar vergisi oranı düşürülüyor. Hadi diğer iddialarımızın her birine bir şey söylüyorsunuz, buna ne söyleyeceksiniz? Bunu çıksın birisi bize izah etsin.

Diğer husus şu: Öyle bir şartname hazırlandı ki bu şartnamede hiçbir şey belli değil ya! Allah için bir tane husus net olur şartnamede. Özelleştirme bitti, o zamanki Oger firması çıktı dedi ki: “Biz tamamını yani yüzde 55’lik hisseyi altyapıyla birlikte aldık.” Sonradan arada Danıştay meseleye girdi, altyapının satılmadığı ifade edildi. Bakın, şu doküman, hâlâ, şu anda TÜRK TELEKOM’un internet sitesinde duran bir doküman arkadaşlar, bugün çıktısını yeniden aldırdım, şurada. Bu doküman ne diyor biliyor musunuz? “TÜRK TELEKOM’un imtiyaz sözleşmesi 2026 yılında bitiyor. Evet, biz bunu hazineye devredeceğiz ama yüzde 55’lik TÜRK TELEKOM hissesi bizde kalacak.” diyor. Yani şu anda TÜRK TELEKOM’un internet sitesinde olan doküman bunu söylüyor. Burada Ahmet Arslan çıktı ne dedi? Dedi ki: “Yüzde 55 bize sıfır bedelle 2026’da geçecek.” Evet, doğrusu bu ama öyle bir şartname yapılmış ki herkes farklı bir şey söylüyor. TÜRK TELEKOM’un internet sitesinde olan şey, yüzde 55 hissenin devrine ilişkin hiçbir şey söylemiyor. TÜRK TELEKOM’un daha önceden ifade ettikleri şey “Altyapıyı da aldık.” demişlerdi, sonradan Danıştay kararlarından sonra altyapıdan vazgeçtiler, daha doğrusu o iddiadan vazgeçtiler. Yani şimdi öyle bir şartname yapılıyor ki hiçbir şey net değil. Bu bilerek mi yapılıyor, bilmeyerek mi yapılıyor; bunu anlamak mümkün değil.

Şimdi, bu, bakır kablo satılması meselesi… Yani bunun, bu soygunun bir sürü boyutları var. Her tarafı soygun da… Mesela bugün bir gelişme oldu, buradaki metinde de var o; Ahmet Arslan Bey de ifade etti, “Evet, bakır kablolar satıldı.” dedi. Arkadaşlar, şartnameye göre bu bakır kabloları satma imkânı yok TÜRK TELEKOM’un, satamazlar. Satamayacakları şey, şartnamede satamayacakları açık olarak belirtilmiş bir husus bile satıldı. Bugün ifade ediliyor, onunla fiber kablo yapılmış. Kardeşim, senin zaten fiber kablo yapma yükümlülüğün var, şartnameden kaynaklanan yükümlülüklerin var. Yani böyle, enteresan şeyler var.

Bakın, şartnamenin 38’inci maddesinin ikinci bendinde bir şerh vardı o zaman, şerh şunu diyordu: “Altında altyapı bulunan taşınmazlar satılamaz.” Buna istinaden altında altyapı bulunmayan taşınmazları TÜRK TELEKOM çatır çatır satmaya başladı. Sonra mahkeme “Böyle bir şey olamaz.” dedi, mahkeme bunu iptal etti. Gayrimenkullerin satış hikâyesi de bu. Yani her tarafı çapraşık olan, her tarafı karmaşık olan bir özelleştirmedir, bir ihaledir bu yapılan şey ve buradan devlet ciddi ölçüde zarar görmüştür. O yüzden… Yani beceriksizlik mi dersiniz buna, yoksa bilerek mi yapıldı, onu ben şu anda anlayamıyorum.

Şu anda 3 tane varlık var ortada, toparlayacak olursak. Bir, imtiyaz sözleşmesi. Bu imtiyaz sözleşmesinin 2026’da hazineye geçeceği tamam, o belli. Fakat burada tuhaflık şu, şu anda son soygun teşebbüsü şu: Varlık Fonu, 2026’da sıfır bedelle hazineye geçecek olan bu imtiyaz sözleşmesi ve TÜRK TELEKOM’un yüzde 55 hissesi için -kamuoyunda gündeme gelen rakam 1,4 milyar dolar- bunu almak için kredi arayışına giriyor. Böyle bir şey olabilir mi ya? Ya, zaten bir süre sonra bize bedava gelecek olan bir şeyi niye bugün biz almaya çalışıyoruz? Bir gerekçesi şu olabilir… Yani o tarafa da empati yapıyorum. Çok kâr eden bir şirkettir, “Dört yıl beklemeyelim, bugünden alalım.” Kardeşim, bu şirket zarar ediyor. Bir de üstelik 1,4 milyar dolar vereceğiz, bir de bunların zararlarına katlanacağız. Böyle bir mantık olamaz. Yani bugüne kadar olanlar oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

ERHAN USTA (Devamla) – Bunların hesabı görülür. Eğer bir suç varsa bağımsız mahkemeler bunun hesabını görür ama Allah rızası için, hiç olmazsa şu son vurgun teşebbüsünüzden vazgeçin. Yazıktır, günahtır bu milletin 1,4 milyar dolarına ve oradan gelecek dört yıllık zararlara. Yani bunu anlamak mümkün değil. Yani bir tüccar olan hiç kimsenin veya normal bir bireyin yapmayacağı bir şeyi hazine malı olunca, devletin malı olunca yapmayın, bu milletin üzerine bu 1,4 milyar dolarlık yükü yüklemeyin. Dolayısıyla, bu TÜRK TELEKOM meselesi önemli meseledir, önümüzdeki dönemde de bunları tekrar konuşacağız ancak buradan tekraren söylüyorum. Daha fazla TÜRK TELEKOM üzerinden bu milleti soymayın arkadaşlar. TÜRK TELEKOM üzerinden çok ciddi bir soygun yapılmıştır, son soygun teşebbüsüne de buradan biz “Dur!” diyoruz.

Teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, şahsı adına ikinci söz Sayın Orhan Erdem’in.

Buyurun Sayın Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Erdem, bir karışıklık oldu, kusura bakmayın.

ORHAN ERDEM (Konya) – Estağfurullah.

BAŞKAN – Siz aslında grup adına konuşacaktınız.

ORHAN ERDEM (Konya) – Doğru.

BAŞKAN – Konuşmanızı atladınız ama ben mümkün olduğunca uzatmaya çalışacağım.

Buyurun.

ORHAN ERDEM (Konya) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi birinci bölüm üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.

Böyle önemli bir kanunda imza sahibi olarak sizlere birkaç konuda bilgi vermek istiyorum. Tamamen Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinde bir milletvekilinin imzasıyla ve 57 vekilimizin imzasıyla oluşmuş bir yasa teklifini görüşüyoruz ve kanun teklifi, yine milletin iradesi Türkiye Büyük Millet Meclisince kanunlaşacak. Yıldırım Bey bunu çok dile getiriyor, Meclisimizi bu kadar saf dışı bırakmamamız lazım.

Kanun teklifini çokça inceledik, birçok ülkeyle karşılaştırdık; Amerika Birleşik Devletleri’nde, Avusturya’da, Japonya’da, Almanya’da, İngiltere’de, birçok ülkede kariyer basamakları var. Örneğin, İngiltere’de 5 aşamalı bir kariyer basamağı var; bunlar, stajyer öğretmen, sınıf öğretmeni, performans eşiği, ileri düzey beceri eğitmeni, mükemmel öğretmen gibi. Yine, Japonya’da da aynı şekilde 4 kademeli bir öğretmenlik kariyer çalışması söz konusu. Bizim de malum, cumhuriyet tarihimizde Atatürk’e “başöğretmen” unvanı verilmiş, öğretmenin mihmandarlık etmesi açısından “başöğretmenlik” unvanı 1940’da, CHP döneminde, Köy Enstitüleri Kanunu’yla başlayarak mevzuatımızda da hep yer almıştır; bunu da belirtmek isterim.

YILDIRIM KAYA (Ankara) – “Görev ve sorumluluk” tarifiyle.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Evet, “görev ve sorumluluk” tarifiyle yer almış.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Yine, başöğretmenlik ve uzman öğretmenlik, sizlerin de ifade ettiği gibi, 2004’teki yasadan bu yana yürürlükteki öğretmenlerimizde de kullanılmaktadır. Mevcutta 76 bin uzman öğretmen var, 88 de başöğretmen var; hiçbir okulda da bu konuda bir rahatsızlık olduğunu, kariyer basamaklarından dolayı rahatsızlık olduğunu duymadık.

YILDIRIM KAYA (Ankara) – Yanlış işte.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Kime sordunuz zaten, kimseye sormadınız ki!

ORHAN ERDEM (Devamla) – Önemli bir kanun. Biz, bu kanun teklifinin 13 madde olarak -1 geçici maddeyle- hızlı bir şekilde çıkmasını arzu ettik çünkü “1736’da, 1739’da, 222’de, 657’de olmadı.” dediğiniz her şey mevcut.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sizi destekleyen sendika bile karşı bu kanun teklifine.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Biz, bu kanun teklifinde, öğretmenlerin mesleki doyum ve ücretlerini de artıracak hızlı bir teklifi getirdik. Bu teklifle birlikte uzman öğretmenler… “Bin lira.” dedi Yaşar Bey ama malum yüzde 30 artışla birlikte bugün için 1.340 lira civarında ama yürürlük 15 Ocak olduğunda, o günkü artışla belki çok daha üzerinde bir ek kaynak alacak. Yine, başöğretmenlerimize bugün için 2.600 lira, yine yürürlük tarihi 15 Ocak olduğuna göre, o tarihteki artışla çok önemli bir artışa imkân sağlanmış olacak.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ya, başöğretmen ile aday öğretmen aynı işi yapacak. Aynı işi yapan adamlara farklı ücret verilir mi ya!

ORHAN ERDEM (Devamla) – Bütün emeklilerimiz bu kanundan faydalanacak. Yürürlük tarihinde… Emekli öğretmenlerimizin aylığında 3600 ek göstergeyle birlikte, bugün için 1.200 lira…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ya, el insaf ya! “Eşit işe eşit ücret.” ilkesi ya! Sizde hiç mi hukukçu yok ya?

ORHAN ERDEM (Devamla) – Yürürlük tarihindeki artışla bütün emekli öğretmenlerimiz de bu haktan faydalanacak.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – 1/A şubesi ile 1/B şubesini okutanlar aynı görevi yapıyor ya! Birisi başöğretmen, birisi uzman öğretmen. Öyle mi?

BAŞKAN – Sayın Köksal, rica ediyorum… Bakın, Sayın Erdem hiç kimseye laf atmaz.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Değerli milletvekillerimiz, kanun teklifi Anayasa’ya aykırılıklar dikkate alınarak hazırlandı; biraz önce Komisyon Başkanımın söylediği gibi, bütün hassasiyetlerle bunlar dikkate alındı. Biz, hep birlikte, muhalefet, iktidar bu kanun teklifine sahip çıkmalıyız. Öğretmenlerimizin mesleki açıdan niteliklerini geliştirmesi ve ücretlerindeki bu iyileşmeye karşı olmak, kanuna karşı olmak herhâlde öğretmenlerimizi üzecektir. Bugün, on yılını bitirmiş olan 496.288 öğretmenimiz uzman öğretmen olabilme şansına sahiptir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, tamamlayın sözlerinizi.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Yine, daha önceki kanunla 75.669 uzman öğretmen de başöğretmen olabilme şansına sahiptir. Kanun neden 15 Ocak? Çünkü biz öğretmenlere verilen bu sözü hemen yerine getiriyoruz ancak daha sağlıkçılar, diyanet, din görevlileri, polisler, sayılmayan hak kaybı olacak kişiler söz konusu olabilir. Bunlarla ilgili bakanlıklarımız çalışmalarını yapıyor. Bakanımız açıkladı, 5’inci, 6’ncı ayda kanun teklifi Meclise gelecek, bunların da yürürlüğü bu tarihte olacak ve 2022 yılında 2023’ün bütçelemesi de bu şekilde yapılmış olacak. Bu nedenle kanunun yürürlük tarihi 15 Ocak 2023 olarak belirlendi.

Söylenecek çok şey vardı, vakit yetmeyecek. Kanun teklifini hazırlamakta bize en büyük desteği Millî Eğitim Bakanımız verdi, diğer kurumlarla, Hazine ve Maliye Bakanlığıyla görüşerek bu noktadaki bütçelemeyi onun sayesinde birlikte anlatma imkânı bulduk. Tabii ki bu konudaki kararı Cumhurbaşkanımız onayladı ve bizim teklifimiz bugün gündeme gelmiş oldu. Grup Başkanlarımız sağ olsunlar, hızla çıkması için ellerinden geleni yaptılar. Komisyon Başkanımız, üyelerimiz, hep birlikte çalıştık. Bakan Yardımcımız, Hukuk Genel Müdürümüz, Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürümüz, hepsi gece gündüz emek verdi. Bu bakımdan, kanun, hep birlikte bir çalışma ürünüdür, öğretmenlerimize iyi anlatılması gereken ve güzel haklar getiren bir yasadır. Hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN ERDEM (Devamla) – Bir teşekkür etseydim…

BAŞKAN – Buyurun.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Tekrar, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza, Sayın Cumhurbaşkanımıza böyle bir yasayı bize hızla görüşme imkânı verdirdiği için teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemini yapacağım.

Evet, Sayın Ataş, buyurun.

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Derin bir ekonomik kriz yaşadığımız şu günlerde vatandaşı etkileyen en önemli giderlerin başında elektrik faturaları gelmektedir. Ayrıca, EPDK’nın, dağıtım şirketlerini koruyan bir anlayışla, elektrik faturalarında tüm ödemeleri “enerji bedeli” adıyla tek bir kalem altında toplaması yüzünden vatandaş ne için, ne kadar ücret ödediğini dahi bilmemektedir. Enerji bedeli içerisinde vatandaş dağıtım bedeli, kayıp kaçak bedeli gibi birçok ücret ödemektedir. Ayrıca, kademeli elektrik tarifesiyle de vatandaşın ödeyeceği bedel 2 katına çıkmaktadır. EPDK özelleştirmenin getirdiği yükün altında kalmıştır, şeffaflıktan ve denetimden uzak bir fiyatlandırma sistemi uygulanarak güçlü olan şirketler korunmaya devam edilmektedir. Bu yüzden elektrik faturalarındaki dağıtım bedeli, kayıp kaçak bedeli kaldırılmalı, kademeli elektrik tarifesinden vazgeçilmeli, vatandaş bir nebze olsun rahatlatılmalıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Sayın Başkan, mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğünde olan ata yadigârı vakıf dükkânlarımızda en çok kiracısı olan il Edirne’mizdir. Bu dükkânlarda esnaflık yapanlar artık yaşlanıp dükkânlarını çocuklarına devretmek istediklerinde kiralar fahiş oranda artırılıyor. AKP ve ortakları bilmez ama tırnak ucu kadar tarih, azıcık sosyolojiyi bilenler bilir ki esnaflık babadan oğula, toruna devredilen bir meslektir. Esnaf işini çocuğuna, torununa devrederek böylelikle esnaflık geleneğini devam ettirecek ama hemen Vakıflar Genel Müdürlüğü diyor ki: “Dur, devredebilirsin ama ben kirayı yeniden belirlerim.” İnsaf, bu kiracılar dükkânları çocuklarına, torunlarına devrettiklerine kiralar güncellenmesin, mevcut kiralar üzerinden devirler yapılabilsin. Öyle dışarıdan Ahilik hikâyeleri anlatmakla bu işler olmuyor. Yerli ve millîliklerini ithalat rekorlarıyla ispat eden AKP ve ortakları, ülkeyi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Günlerdir motorkurye çalışanları haklı bir talep için seslerini yükseltiyor. Bu talep de insan onuruna yakışır bir yaşam sürmek. Hiçbir can güvenliği olmayan bu işte iki yılda yaklaşık 200 motorkurye çalışanı yurttaşımız hayatını kaybetti. Kar, kış, yağmur, çamur demeden ve emeklerinin karşılığı olmayan ücretlerle çalışan yurttaşlarımız, bugün, güvencesiz iş koşulları dışında, açlığa, yoksulluğa ve sendikasızlığa mahkûm edilmek isteniyor. Bu durumun en büyük sorumlusu, emek sömürüsünün giderek derinleştiği bu sistemin yaratıcısı olan AKP iktidarıdır. Evlerine ekmek götürmek için yaşamlarını ortaya koyan emekçilerin yüksek sesle dile getirdikleri taleplerinin bir an önce kabul edilmesi gerekmektedir. Ekmek ve emek mücadelesi kutsaldır.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, seçim bölgem Afyonkarahisar’ın en fazla nüfusa sahip ilçesi Sandıklı’da Devlet Hastanesinde had safhada uzman doktor sıkıntısı çekilmektedir. Kulak burun boğaz, kardiyoloji, cildiye, psikiyatri, fizik tedavi, üroloji, göz, enfeksiyon doktorlarında ciddi sıkıntılar mevcuttur. Şimdi, bakıyorum da bu kadar çok doktor sıkıntısı çekilen bir hastaneye “hastane” değil “sağlık ocağı” demek daha doğru olur. İndirin o tabelayı, sağlık ocağı yazısını yazın, adı belirli olsun. Sandıklılı hemşehrilerim tedavi olmak için resmen yollarda heder oluyor. Yazıktır, günahtır, ayıptır! Size bu kadar oy veren bir ilçeye yapılan üvey evlat muamelesidir. Sandıklı ilçemiz sahipsiz değildir, kimsesiz değildir. O hastaneye uzman doktorlar atanıncaya kadar buradan söylemeye devam edeceğim.

BAŞKAN – Evet, Sayın Kılavuz…

Yani sorular millî eğitimle ilgili olursa iyi olur yoksa cevaplaması mümkün değil Komisyonun.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Biz sorduk, cevap vermedi.

BAŞKAN – Sayın Kılavuz, buyurun.

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türk Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından Kış Kartalı Harekâtı kapsamında Derik, Sincar, Karacak bölgelerinde ve Mahmur kampında bölücü, hain PKK/KCK-YPG terör örgütlerine karşı yürütülen operasyonlarda hain teröristler bulundukları yerlerde mühimmatlarıyla birlikte yok edilmişlerdir. Cenab-ı Allah kahraman ordumuzu mansur ve muzaffer eylesin. Türk milletinin aklı, gönlü ve duası yiğit Mehmetçiklerimizle beraberdir. Türk devletine başkaldıranların her daim sonu hüsrandır. Teröristlerin inleri başlarına yıkılacak, Türk devletinin nefesi daima enselerinde olacaktır. Hangi kategoride olursa olsun hiçbir terörist ordumuzun ve devletimizin adaletinden kaçamayacaktır.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, ülkemizin ve milletimizin güvenliği için terörle mücadeleye en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar kararlılıkla devam edeceğiz. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından icra edilen Kış Kartalı Harekâtı’nda ülkemizi, milletimizi ve hudut güvenliğimizi tehdit eden teröristlere ait barınak, sığınak, mağara, tünel, mühimmat depoları ve sözde karargâh ve eğitim kampları dün gece yerle bir edilmiştir. Terör sorununu ülkemizin gündeminden tamamen çıkarana dek sınırlarımız içinde, dışında ve siyasi uzantılarıyla mücadelemizi sürdüreceğiz. Bir daha aziz milletimizin başına terör belasını musallat edilmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz.

Şırnak Cizre’de hain terör örgütünün saldırısı sonrası şehit olan Mehmetçik’imiz Tarık Tarcan’a Allah’tan rahmet, ailesine sabır diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.

Sözlerime son verirken aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin mübarek üç aylarını ve yarın idrak edeceğimiz Regaip Gecesi’ni tebrik ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kasap…

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Birinci sorum millî eğitimle ilgili. Bu Almanca öğretmeni ve İngilizce öğretmeni kontenjanını artırmayı düşünüyor musunuz? Çünkü binlerce öğretmen ve üniversite mezunu yurt dışına gitmek için TÖMER ve Goethe Enstitüsünde şu anda kuyruğa girmiş vaziyette.

Millî eğitimle ilgili olan ikinci sorum ise bu halk eğitim merkezlerinde çalışan ve usta öğreticilerle ilgili olan kısmı; onları ne zaman kadroya alacaksınız?

Bir de Kütahya’nın Emet ilçesinde, “Dünyanın rezervi.” dediğiniz borun olduğu ilçede otuz-kırk yıldır insanlar arsenikli su içiyorlar. Beş gündür de bu arsenikli su bile yok, susuz kaldılar. Bu karda, kışta insanları mağdur ediyorsunuz. Kırk yıldır AK PARTİ’li belediye ve daha önceki dönemlerdeki belediye başkanları tarafından yönetilen Emet ilçesinde… Bakanlıklar tarafından neden sessiz kalınıyor? İnsanlar zehir içiyor.

Teşekkürler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hacı Özkan…

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Manevi iklimiyle ruhumuzu kuşatan, gönüllerimizi ferahlatan, kandiller geçidi mübarek üç aylara ve idrak edeceğimiz Regaip Kandili’ne kavuşmanın huzurunu birlikte yaşıyoruz. Üç ayların gelişiyle birlikte gönüllerimizi huzura kavuşturan rahmet, mağfiret ve bereket ikliminin ülkemizden başlayarak dalga dalga tüm insanlığı kuşatmasını; hidayet, barış ve huzurun vesile olmasını; bu mübarek gün, gece ve aylarda yapacağımız ibadet, dua ve yakarışların kabul olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, aziz milletimizin, gönül coğrafyamızın ve İslam âleminin mübarek üç aylarını ve Regaip Kandili’ni tebrik ediyor, ülkemizin birliğine ve kardeşliğimizin pekişmesine vesile olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil...

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – AK PARTİ’mizin, lideri Recep Tayyip Erdoğan’la başardığı 2021 yılı hizmetlerini anlatmaya devam ediyorum. Ülkemizde atık yönetimini etkin bir biçimde sağlamak amacıyla Türkiye Çevre Ajansını kurduk. 54 bin kurum ve kuruluş binasında Sıfır Atık Sistemi’ni hayata geçirdik, böylece yüzde 13 olan geri kazanım oranımız yüzde 22,4’e yükseldi. Ücretli poşet uygulamasıyla 354 bin ton plastik atığın oluşumunu engelledik. Bu sayede plastik ham madde ithalatını önleyerek yaklaşık 2,44 milyon liralık tasarruf sağladık.

BAŞKAN – Şimdi, cevaplar için Komisyona söz veriyorum

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sözlerime başlarken, öncelikle, Şırnak’ta terör örgütü PKK tarafından yapılan saldırıda şehit düşen Piyade Er Tarık Tarcan’a Allah’tan rahmet diliyorum. Ben de milletimizin üç aylarını tebrik ediyorum.

Soruların millî eğitimle ilgili olan kısmına cevap vereceğim.

Sayın Gaytancıoğlu, genelinden sonra yapılan bir soru iletmişti, onun henüz cevabı gelmedi. Muhtemelen bugün yetişmezse yarın devamında onu ileteceğim, bilginiz olsun.

Diğer bir konu; biraz önce yine soruldu, öğretmen atama kontenjanları ülkemizin öğretmen ihtiyacına dayalı olarak planlanmakta. Dolayısıyla Almanca ve İngilizce kontenjanları da buna göre belirlenmekte. Ancak bu sene ilk defa, bu son atamada bütün branşlarda öğretmen ataması da yapılmıştır. Bu bilgiyi vermek istiyorum.

Kanunla ilgili konuda soru sorulmadı, onların cevapları elbette ki verilir fakat şimdi, ben, biraz önce vakit darlığından dolayı değinemediğim bir hususun altını çizmek istiyorum Sayın Başkanım. Burada eleştiri konusu oldu kariyer basamaklarının uygun olmadığı şeklinde. Biraz önce Sayın Orhan Erdem de -teklifte ilk imzası olan- bu konuyu açıkladılar. Ancak zaten bu kariyer basamakları 2004’ten beri ülkemizde uygulanıyor “uzman öğretmen”, “başöğretmen” diye ve bunlar uygulamada, okullarda ne veliler açısından ne öğrenciler açısından hiçbir sıkıntı oluşturmamıştır. Bir kurumda, bir meslekte kariyer basamağının olması gayet doğaldır. Ben bir akademisyen olarak… Üniversitelerde öğretim görevlisi esastır ama öğretim üyesi olmak isterseniz doktoranızı yaparsınız, doktora öğretim üyesi olursunuz, doçent olursunuz, profesör olursunuz. Efendim, tıpta yine aynı şekilde vardır, askeriyede rütbeler vardır.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Daha bu alanda bir çalışma yok. Bir tek maaş farkı var, başka bir şey yok.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Dolayısıyla, öğretmenlik basamağı, bu kariyer basamakları aslında öğretmenlerimizi motive eden, onlara ciddi manada özlük hakkı sağlayan bir husus.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Millet kendi sınavına hazırlanmaktan çocuklara nasıl hazırlanacak yahu? Yapmayın ya!

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Burada, aynı zamanda, uzmanlıkta, yüksek lisansını yapanlara sınavsız uzmanlık hakkının verilmesi onları yüksek lisansa teşvik etmek açısından önemlidir, bunun altını çiziyorum.

Doktorası olanların yine başöğretmenlikte sadece ilgili dersleri alarak, görerek onun dışında sınava girmeden başöğretmenlik unvanını alacak olması da yine aynı şekilde teşvik edici bir durumdur. Dolayısıyla, bu kanun, biraz önce Orhan Bey’in de ifade ettiği gibi, bütün paydaşlarla görüşülerek ciddi bir şekilde hazırlandı. Anayasa Mahkemesinin -az önce de ifade ettiğim gibi- daha önceki iptal gerekçeleri de göz önünde bulunduruldu. Dolayısıyla bu kanun aslında öğretmenlerimizin beklediği bir kanun. İşte, 3600’ü getiriyor, bundan emeklilerimiz de yararlanacak. Ancak yürütmenin 2023 Ocağına bırakılması da toplumdaki diğer ilgili yani bu haktan yararlanacak olanların da… O düzenlemeler de yapıldıktan sonra hepsi o zaman yürürlüğe girecek.

Ben de bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen başta milletvekillerimiz olmak üzere, bürokratlarımız olmak üzere, Sayın Bakanımızın gayreti, özverisi var, kendilerine teşekkür ediyorum. Sizlere de muhalefet milletvekilleri olarak vermiş olduğunuz katkıdan dolayı teşekkür ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde 3 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                  Yıldırım Kaya                                Ali Keven                      Suat Özcan

                       Ankara                                        Yozgat                           Muğla

         Nurhayat Altaca Kayışoğlu                  Mustafa Adıgüzel               Serkan Topal

                        Bursa                                          Ordu                             Hatay

                  Lale Karabıyık                              Burcu Köksal

                        Bursa                                   Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 302 sıra sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

Bu madde kanunun amacını düzenliyor ve aslında şöyle: Baktığımızda, amaç, kapsam, yürürlük, yürütme maddelerini çıkardığımızda geriye pek de bir şey kalmıyor meslekle ilgili. Herhâlde başka da bu kadar, 6-7 maddeden oluşan bir meslek kanunu yok bildiğim kadarıyla.

Şimdi, önce şunu söyleyeyim: Biraz önce Sayın Erdem dedi ki: “Biz başka ülkelerin uygulamalarını da inceledik. İşte, stajyer öğretmenlik, öğretmenlik gibi farklı unvanlar var.” Ya, o unvanların yanında görev tanımları, sorumluklarıyla ilgili de aydınlatsaydı bizi aslında daha anlamlı olurdu ve biz de burada söylüyoruz hep yani bir ayrım getiriyorsunuz ama bunlar arasında görev ve sorumluluk bakımından bir fark yok. Aynı işi mi yapıyorlar? Aynı işi yapıyorlarsa bir anlamı var mı sadece maaş farklılığı dışında?

Yine, o söyleminizde şunu söylediniz Sayın Erdem “Beceri eğitimi” dediniz yani çok önemli bir kelime. Hani böyle bir kelimeyle geçiştirildi ama siz sadece sınava dayalı bir unvan farklılığı getiriyorsunuz; bizim sistemimizde beceriyle ilgili bir ölçüm var mı? Yok.

Şimdi, kanunun genel gerekçesi, eğitimin amacını aslında biraz güzel bir şekilde özetlemiş, diyor ki: “Gelecek kuşaklarımızı emanet edeceğimiz çocukların eğitimi için; üstün yetenekler kazandırılması için; ekonomide, sosyal alanda, kültürel alanda kalkınmak için; ilerlemek için öğretmenlerimiz kaldıraç görevi görüyorlar. Dolayısıyla öğretmenlerimizin sorunlarını çözmek zorundayız, maddi, manevi olarak güçlendirmek zorundayız ve onların haklarını teslim etmek zorundayız; eğitimle ilgili felsefemizi yeniden gözden geçirmek zorundayız.” Maddelerin içeriğine bakıyoruz, hiçbiri yok. Ya, bir zerresini koyun şu maddelere, yok ve tam tersine, bakıyoruz, işte, söylediğimiz gibi, kariyer basamaklarıyla ilgili olarak öğretmenler arasında ayrımcılık getiriliyor, çalışma huzurunu bozacak ve nesnel ölçütlere dayanmayan birtakım ayrımcılıklar getiriliyor ve öğretmenler de bunu kabul etmiyorlar, seslerini de günlerdir duyurmaya çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlar, insanlık, kafasına elma düşünce yer çekimi kanununu öğrendi, gemiler yüzünce suyun kaldırma kuvvetini öğrendi ve işte, bir kütük veya taş yuvarlanınca tekerleği buldu ama AKP’li yöneticiler yirmi yıldır eğitimin nasıl olması gerektiğini bir türlü öğrenemediler, bir türlü bulamadılar. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ya da şöyle: Aslında biliyorlar ama bugünkü bireysel çıkarları ve iktidarlarını sürdürme hevesi, önceliği geleceğimizi maalesef kötü yöneticilerin elinde heba ediyor.

Şimdi, söylediğimiz gibi, öğretmenler yıllardır diyorlar ki: “Sözleşmeli, ücretli, kadrolu, bu ayrımı kaldırın, eşit işe eşit ücret getirin. Özel öğretim kurumlarındaki öğretmenlere de aynı hakları tanıyın.” Siz bunları yapmak yerine, tam tersine, daha da ayrımcı bir şekil getiriyorsunuz “uzman öğretmen”, “başöğretmen” diye ve bunlar da dediğimiz gibi, işte, kim tarafından, nasıl belirlenecek? Bir komisyondan bahsediyorsunuz. Anayasa’ya aykırılıklar içeren maddeler var. Komisyon Başkanı dedi ki: “Bunları Komisyonda görüştük.” Ben de Komisyondaydım, tek bir kişiye söz verildi bu Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla ilgili. Örneğin, İbrahim Hocamıza söz verilmedi, diğer komisyon üyelerimize söz verilmedi, antidemokratik bir şekilde gerçekleşti Komisyon görüşmeleri, onu da burada belirtmek istiyorum.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayısal çoğunluğunuzla…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Evet, şimdi gerekçede de söylüyor; diyor ki “Bilgi çağındayız.” “Teknoloji çağındayız.” “Ekonomik olarak kalkınmak için eğitime önem vermeliyiz.” Evet, çocuklar artık interneti, telefonu ellerine aldıklarında bütün bilgilere ulaşabiliyorlar, bilgi bombardımanı var. Şimdi çağı inceleyenler diyorlar ki: Artık mesela on, yirmi yıl sonra bir yapay zekâ bir çocuğun yapacağı işi daha iyi yapabilir, bir anda herkes işsiz kalabilir. Ne olacak? Yeni bir adaptasyon, yeni bir öğrenme süreci, yeni bir meslek ve akıl sağlığını koruma. Bunları öğretmemiz lazım çocuklara diyorlar ama bu kanunla bırakın çocuklara bunları öğretmeyi, öğretmenlerin bile akıl sağlığını koruması imkânsız. Ya, ücretli öğretmenler saat başına 27 lira, 27 lira… (CHP sıralarından alkışlar) Bütün ay bütün derslere girse 2 bin lira falan alıyor herhâlde, onu da alamıyor. Faturasını mı ödeyecek, nasıl geçineceğini mi, yol parasını nasıl ödeyeceğini mi düşünecek yoksa o çocuklara, hani geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklara üstün beceriler mi kazandıracak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayınız.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) – Maalesef bu kanun ve daha önce yapılanlar, işte 4+4+4 sistemiyle çocukların açık liselerle okullardan uzaklaştırılması, diğer bütün değişiklikler eğitimde tek bir adım ileriye götürmedi bizleri. İçler acısı durumdayız. Fiziken bile okullar hijyenden, temizlikten, güvenlikten yoksun; 2’li, 3’lü eğitim yapılıyor, öğretmenler kaygılı, veliler huzursuz ama öğrendik ki bu kanunla toplumun hiçbir kesiminin sorununu AKP’li yöneticiler çözemez, bu kanunla da tescillenmiştir ve öğretmenler her türlü ayrımcılığın kaldırılması, eşit işe eşit ücret ödenmesi, ailelerine kavuşmak, özlük haklarına, itibarlarına kavuşmak için Millet İttifakı’nın iktidarını bekliyorlar, itibar için de iktidar bekliyorlar.

Diyorum ki: Dayan öğretmenim, dayan; geliyor gelmekte olan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Öğretmenlik Meslek Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 1- (1) Bu kanunun amacı; eğitim, öğretim hizmetlerini yürütmekle görevli öğretmenlerin adaylık ve yetişme süreci, atanma usul ve esasları, kariyer basamakları, görev ve sorumlulukları, yer değiştirme ödül ve disiplin işlemleri, özlük hakları ile yönetici ve denetçi atanmasının usul ve esaslarını düzenlemektir.”

                 Fahrettin Yokuş                    Hasan Subaşı                  Mehmet Metanet Çulhaoğlu

                        Konya                              Antalya                                    Adana

               Hayrettin Nuhoğlu              İbrahim Halil Oral                    İmam Hüseyin Filiz

                      İstanbul                             Ankara                                  Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın İbrahim Halil Oral’ın.

Buyurun Sayın Oral. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Öğretmenlik Meslek Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime maarif davamızın yılmaz savunucuları iken şehadet şerbeti içen öğretmenlerimizi ve öğretmen adaylarımızı rahmetle anarak başlamak istiyorum. Şehitlerimiz Aybüke Yalçın, Necmettin Yılmaz, Fırat Çakıroğlu ve nicelerini asla unutmayacağız.

Saygıdeğer milletvekilleri, bugün yüce Meclisimizin kürsüsünden bir milletvekili olmaktan öte, öğretmen olarak konuşmak istiyorum. Çünkü öğretmenlik, her türlü siyasi ve sosyal sıfattan daha üstün, kutsal bir meslektir. Öğretmenlik, öğrencilerin yanında bakan tarafından azarlanacak, hakarete uğrayacak bir meslek asla değildir. Geçmişte Ankara’nın en büyük okullarının müdürlüğünü ve idareciliğini yapmış bir kardeşiniz olarak Sayın Bakan Özer’in bu tavrını asla kabul edemiyor, kendime yapılmış gibi hissediyorum. Hiç kimse bir öğretmenin haysiyetini ayaklar altına alma hakkına sahip değildir; yazıktır, ayıptır ve de günahtır. Ancak bu tavır AK PARTİ iktidarının öğretmene bakışının bir özetidir. Ücretli öğretmenlik zulmüyle pırıl pırıl öğretmenlerimizi asgari ücretin altında maaşlara mahkûm eden AK PARTİ iktidarıdır. “Sözleşmeli öğretmenliği kaldırıyoruz.” diye müjdeler yağdırıp gelen teklife bunu koyamayan yine AK PARTİ iktidarıdır. 20 bin öğretmenin emekli olduğu bir yılda 15 bin öğretmen atayıp sonra “Öğretmen açığı yok.” diyecek kadar eğitimden uzak olan AK PARTİ iktidarıdır. Eğitim planlaması yapmayı beceremeyip 700 bin kişilik atanmamış öğretmen ordusu kuran iktidar da AK PARTİ iktidarıdır. Öğretmen maaşını enflasyona ezdiren, öğretmenin alım gücünü yerle bir eden de yine AK PARTİ iktidarıdır. Kısacası, millî eğitim sistemini yapboza çeviren iktidar öğretmenleri de siyaset çarklarının arasında ezmektedir. Şimdi de öğretmenlerin ağzına bir parmak bal çalar gibi, sırf adı olsun dercesine bir Öğretmenlik Meslek Kanunu karşımıza getirilmek istenmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanunun ilk maddesinden itibaren öğretmenin itibarını güçlendirecek mesleki standartlarını geliştirecek bir yapısı olmadığı anlaşılmaktadır. Teklif, derli toplu meslek kanunu oluşturmaktan ziyade, 657 sayılı Kanun başta olmak üzere pek çok kanuna atıf yapmak zorunda olan bir gecekondu kanun hâlindedir.

Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi, içi boş “başöğretmen” “uzman öğretmen” sıfatlarının içlerinin doldurulduğu bir yapıya süratle eriştirilmelidir. Kariyer basamağı sadece maaşa zam yapmak değildir, bu unvanlar devlet okullarımızın kalitesinin arttırılmasına katkı sağlamalıdır. Bugün devlet okullarında eğitim kalitesi hızla düşmektedir. Biraz maddi gücü olan herkes çocuklarını özel okullara göndermektedir. Ben 3 çocuğunu devlet okullarında okutmuş bir baba olarak bugün olsa aynı tercihi yapar mıydım diye düşünüyorum. Bu güvensizliğin çözümü ise yılda kaç öğretmenin yetişmesi gerektiğinin planlandığı, öğretmene kaliteli eğitim verildiği bir sistemin inşasıdır. O zaman “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” sıfatlarının bir anlamı olacaktır. Öğretmene itibarı geri verilmelidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2014-2015 yıllarında AK PARTİ iktidarı, sırf sendika üyeliği sebebiyle binlerce idareciyi, okul müdürünü görevinden almıştır. Onlara söz hakkı dahi tanınmamıştır, hiçbiri hukuka, mahkemeye gidememiştir. Ancak, geçmişte bu işler böyle değildi, kendimden bir örnek vermek istiyorum: Ben 1995 yılında anayasal hakkımı kullanarak milletvekili adayı olmuş ve kazanamadığım için görevime geri dönmeyi istemiştim ancak, yerime atama yapıldığı için dava açmak zorunda kalmıştım. Davayı kazandıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığı Personel Atama Genel Müdürüyle karşılıklı oturmuş, haklarımı savunmuş ve Ankara Cumhuriyet Lisesine atanmıştım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Siyasi zıtlıklarımız olmasına rağmen, devrin yöneticileri hukuka, kanuna ve öğretmenin itibarına riayet etmişti. Bugün devriiktidarınızda öğretmenler böyle bir durumu hayal dahi edemezler. İnşallah, seçimde öğretmenlere bu kötülükleri reva gören, itibarlarını ayaklar altına alan iktidarınızı sonlandırıp gereğini yapacağız. Öğretmene itibar ve gelecek sağlayan gerçek bir öğretmenlik meslek kanunu çıkaracağız.

Bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1’inci maddesinde geçen “görevli” ibaresinin “sorumlu” olarak değiştirilmesini teklif ederiz.

              Mahmut Toğrul              Mahmut Celadet Gaydalı                     Kemal Bülbül

                  Gazintep                                Bitlis                                      Antalya

          Muazzez Orhan Işık            Gülüstan Kılıç Koçyiğit              Ömer Faruk Gergerlioğlu

                     Van                                    Muş                                        Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Mahmut Toğrul’un.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında bu kanun teklifinin içinin ne kadar boş olduğunu toplumun gözünde bu saatte görüşmelerinin yaptırılmasından da anlayabiliyoruz. Ve Sayın vekiller, bugün Türkiye'nin 18 milyon civarında öğrencisi ve yaklaşık 1 milyon öğretmenini ilgilendiren bir yasa teklifini görüşüyoruz. Bu yasa teklifini ilgilendiren grup, öğretmenler, aslında diğer tüm meslek gruplarını da yetiştiren meslek grubudur dolayısıyla bir meslek yasasına ihtiyaç var mı? Gerçekten tabii ki var. Bugüne kadar yapılmamış olması çok ciddi bir eksiklik ama böyle bir yasanın yapılmamış olması aslında yapılmasından daha iyi sayılır. Çünkü, bakın, 5 Ekim 1966’da ILO ile UNESCO’nun Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi kararını yok sayıyor, bu hiçbir şekilde göz önüne alınmamış. Peki, ne yapıyor? “Öğretmenlere meslek yasası” adı altında 1 milyon insanı ilgilendiren bir şeyi 13 maddelik bir alana sıkıştırıyor, sözde “Meslek yasası çıkarıyor.” diyoruz ama baktığınızda sorunları çözmüyor, tam tersine var olan sorunlara yeni sorunlar ekliyor. Bakın, bugün öğretmenlik bir ihtisas mesleğidir. Ne demektir ihtisas mesleği? Yani o işi ancak o eğitimi alanlar yapar, oysa Türkiye’de öğretmenlik statüsü nasıl görünüyor iktidar tarafından? A, B, C’yi bilen, dört işlemi yapan herkes ülkede öğretmen olabilir. Öğretmen aynı işi yapmasına rağmen şu andaki mevzuatta biliyorsunuz sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen, kadrolu öğretmen var, şimdi bir de buna -sadece maaş farkı yaratan- uzman öğretmeni, başöğretmeni ekliyoruz. Kariyer değil bu, sadece mesleğinde öğretmeni biraz daha ücret almaya uğraştırmak için onları meşgul eden, aslında mesleğini de yapmasını gerçekten engelleyen bir durum söz konusu.

Bakın, bir diğer önemi şey: Bu iktidar tüm meslek gruplarına, özellikle öğretmenler başta olmak üzere, sağlık çalışanları başta olmak üzere 3600 ek gösterge getireceğini söylemişti, şimdi tarihi 2023’e erteliyor. Niye? Peki, 2023’te ne var? Seçim var. İşte, bakın, bunun sadece göstermelik bir algı yaratmaya dayalı seçime hazırlık olduğu apaçık ortada. Peki, kimi ilgilendiriyor, 1 milyon öğretmene 3600 ek gösterge verilecek mi? Hayır. Kime verilecek? Sadece birinci derecede olanlara, o da 2023 15 Ocakta başlayacak.

Bakın, eğer gerçekten siz bir meslek yasası çıkarmış olsaydınız şu konulara dikkat etmeliydiniz. Eğer bu meslek yasası şu başlıkları içerseydi gerçekten o zaman buna bir meslek yasası diyebilirdik. Birincisi, 3600 ek göstergenin bütün öğretmenlere uygulanması ve öğretmenlerin yaşam koşullarının düzeltilmesi. Öğretmenlik mesleğinin tanımı, öğretmenlerin nasıl ve nerede yetiştirileceği, mesleğe kabul ve istihdam koşulları, öğretmenlerin güvenceleri, hakları ve sorumlulukları, mesleki yaşamları ve emeklilik konularını açıklayıcı düzenlemeler olmalıydı. Öğretmenlik mesleğinin amacı tanımlanmalıydı, bu tanımla eğitim hakkı ve çocuk haklarıyla arasında ilişki kurulmalıydı. Öğretmenlerin temel hak ve ödevleri kanunda belirtilmeliydi. Eğitim sistemindeki öğretmenliğin temel bir unsur olduğu ve eğitim yöneticiliği ve eğitim uzmanlığından farklı olduğu açıkça belirtilmeliydi. Mesleğe kabul koşulları ayrıntılı olarak belirtilmeliydi, varsa istisnalar da kanunda yer almalıydı. Mesleğe kabul engelleri açıkça belirtilmelidir. Örneğin, çocuklara karşı işlenen suçlardan hüküm giyme ya da öğrencilik yıllarında zorbalık nedeniyle disiplin cezası alma gibi engeller belirtilmeliydi. Kanunda meslek etiği ilkeleri ayrıntılı olarak yer almalıydı. Öğretmenlik mesleğiyle bağdaşmayan işler ve görevler açıkça belirtilmeliydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Özel okul ve kurslarda öğretmenlik yapanların ekonomik ve sosyal hakları güvence altına alınmalı, bu durumdaki öğretmenlerin ücret ve çalışma koşullarına, konularına kanunda belli bir standart getirilmeliydi.

Bir diğeri: Siz, şimdi, öğretmenleri mülakatla uzman öğretmen ve başöğretmen yapacaksınız. “Mülakat” deyince AKP'nin ne yaptığını biz Türkiye'den iyi biliyoruz. Bakın, bugün Van İl Millî Eğitim Müdürlüğüne milletvekili, imzalı başvuruyla diyor ki: “Ekli listedekiler mülakata girecek, onlara yardımcı olmanızı istiyoruz.” İşte, siz yarın uzman öğretmenlik için de başöğretmenlik için de il millî eğitim müdürlüklerine böyle listeler göndereceksiniz. Onun için bu yasa anlamsızdır, geri çekilmelidir, hiçbir ihtiyacı karşılamıyor, tam tersi eğitimde daha ciddi sorunlara neden olacak diyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.35

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 23.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman)

-----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 3 Şubat 2022 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.37



(x) 7/4/2020 tarihli 78’inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonu’ndaki Başkanlık Divanı         üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.

(X) 302 S. Sayılı Basmayazı 20/1/2022 tarihli 49’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.