TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                         100’üncü Birleşim

                                                                                 7 Temmuz 2021 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın, 5 Temmuz 1993’te gerçekleşen Başbağlar katliamına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, diyabet tanısı konulan çocukların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Antalya Milletvekili Abdurrahman Başkan’ın, Alanya’nın fethinin 800’üncü, Antalya’nın kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, görev yerleri değişen Emniyet müdürlerine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin Tarsus’a yapılan devlet hastanesine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin açıklaması

6.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlü’nün, TEİAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin açıklaması

7.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, Düzce’de yaşanan sel felaketine ilişkin açıklaması

8.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, Bursa Teknik Üniversitesine ilişkin açıklaması

9.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Öğretmen atamalarına ilişkin açıklaması

10.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, AK PARTİ’nin siyasi tarzına ilişkin açıklaması

11.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’ın, kamuda çalıştırılan sözleşmeli personele ilişkin açıklaması

12.- Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’nin, Sivas’a yapılan tarımla ilgili hizmetlere ilişkin açıklaması

13.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Öğretmen atamalarına ilişkin açıklaması

14.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, TOKİ projelerine ilişkin açıklaması

15.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Çanakkale Gelibolu’da çıkan orman yangınına ilişkin açıklaması

16.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, polislerin sorunlarına ilişkin açıklaması

17.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, Aile Sağlığı Merkezi çalışanlarına ilişkin açıklaması

18.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, elektrik ve doğal gaza yapılan zamlara ilişkin açıklaması

19.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Kırşehir’deki kamu yatırımlarına ilişkin açıklaması

20.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, basının özgür olması gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Antalya Muratpaşa’daki imar planlamasına ilişkin açıklaması

22.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, fındık fiyatına ilişkin açıklaması

23.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, şehit olan Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı’na Allah’tan rahmet dilediğine, Düzce’de yaşanan sel felaketine, vatandaşın yaşam mücadelesinde yorgun düştüğüne, İYİ Parti olarak israf düzenine itirazları olduğuna, turizm sezonuna ve ihale skandallarının devam ettiğine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Din Âlimleri Derneği ile Demokratik Toplum Partisi İslam Kongresi üyelerine yapılan gözaltıları kınadıklarına, Venedik Komisyonunun kitle imha silahlarına dair kanunla ilgili raporuna ve Soma Uyar Madencilik çalışanlarının haklarının verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, şehit olan Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı’na Allah’tan rahmet dilediğine, Düzce’de yaşanan sel felaketine, Türk lirasının değerinin giderek düştüğüne ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak yazlık sarayı engellilere, şehit yakınlarına ve gazilere tahsis edeceklerine ilişkin açıklaması

26.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, şehit olan Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı’na Allah’tan rahmet dilediğine, Düzce’de yaşanan sel felaketine, Türkiye'nin on dokuz yılda hangi gelişmeleri katettiğinin ortada olduğuna ve Cumhuriyet Halk Partisinin saray tartışmasını bir sahte gerçeklik inşası üzerinden kurguladığına ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, yerli tütün üreticisine hapis cezası öngören düzenlemeye ilişkin açıklaması

31.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, TEİAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin açıklaması

32.- Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık’ın, Van’daki eylem ve etkinlik yasaklarına ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, Soma Uyar Madencilik işçilerine ilişkin açıklaması

34.- Muğla Milletvekili Suat Özcan’ın, Marmaris Kumlubük Koyu’na ilişkin açıklaması

35.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Cumhurbaşkanlığının tasarrufla ilgili genelgesine ilişkin açıklaması

36.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, şehit olan Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı’na Allah’tan rahmet dilediğine, Düzce’de ve Sakarya Akyazı’da yaşanan sel felaketine ve aşılama çalışmalarına ilişkin açıklaması

37.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman Milletvekili İbrahim Halil Fırat’ın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

39.- Zonguldak Milletvekili Hamdi Uçar’ın, Zonguldak’ta yaşanan sel felaketine ilişkin açıklaması

40.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, Yozgat Çayıralan Belediyesinin GES projesine ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- (10/4413, 4430, 4431, 4432, 4433, 4434, 4435, 4436, 4437, 4438) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1669)

2.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1670)

3.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1671)

4.- Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1672)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, Antalya Milletvekili Feridun Bahşi ve arkadaşları tarafından, özel güvenlik görevlilerinin sorunları ile sektörde yaşanan sorunların araştırılarak özel güvenlik hizmetlerinin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 5/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Temmuz 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, çocuk istismarının önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 7/7/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Temmuz 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere ve arkadaşları tarafından, tütün üreticilerinin sorunlarının araştırılması amacıyla 6/7/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Temmuz 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, İstanbul Milletvekili Abdullah Güler’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akar’ın, selden etkilenen tüm vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akar’ın, sağlık nedeniyle bir sıkıntı olmaması için Genel Kurulda maskelerin takılmasını rica ettiğine ilişkin konuşması

 

IX.- SEÇİMLER

A) Başkanlık Divanı Üyeliklerine Seçim

1.- Başkanlık Divanında açık bulunan Kâtip Üyeliğe seçim

 

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt ve İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş ile 63 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3697) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 274)

2.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve 23 Milletvekilinin Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3517) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu(S. Sayısı: 255)

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Çankırı'nın Kızılırmak ilçesinde şeker pancarı şefliği, TMO İlçe Müdürlüğü ve Çankırı Üniversitesi Ziraat Bölümünün kapatılmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/46741)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Diyarbakır ilindeki kamu okulları ve özel okullara dair çeşitli verilere,

-Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, LGS'de müfredat dışındaki konularla ilgili sorular bulunmasına,

İlişkin soruları ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un cevabı (7/46835), (7/46972)

3.- Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekin'in, Kars Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesindeki doktor açığına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/46874)

4.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel'in, Gülyalı Balıkçı Barınağı'nın kullanım hakkının belediyeden alınarak Tarım İl Müdürlüğüne devrine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/46930)

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, bölgesel kalkınmanın artırılmasına yönelik çalışmalara,

Cazibe Merkezleri Destekleme Programı desteğinden yararlanan illere,

İlişkin soruları ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın cevabı (7/47109), (7/47110)

7 Temmuz 2021 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emine Sare AYDIN (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşimini açıyorum.(x)

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 5 Temmuz 1993’te gerçekleşen Başbağlar katliamı hakkında söz isteyen Erzincan Milletvekili Sayın Süleyman Karaman’a aittir.

Buyurun Sayın Karaman. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’ın, 5 Temmuz 1993’te gerçekleşen Başbağlar katliamına ilişkin gündem dışı konuşması

SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) – Saygıdeğer Başkan, Gazi Meclisimizin kıymetli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarım, sevgili hemşehrilerim; hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.

Derin bir acımız, yüreğimizdeki dinmeyen sızımız Başbağlar katliamının 28’inci yıl dönümünde tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, kıymetli ailelerine sabır, sağlık diliyorum; en derin saygılarımı sunuyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, her yıl olduğu gibi bu yıl da iktidarıyla muhalefetiyle, Alevi’siyle Sünni’siyle, Türk'üyle Kürt'üyle tüm Erzincan tek yürek, birlik ve beraberlik atmosferi içerisinde Erzincan'ımızın Kemaliye ilçesi Başbağlar köyündeydik. Ölü numarası yaparak katliamdan kurtulan Başbağlar köyümüzün kıymetli muhtarı gazi Ali Akarpınar, yirmi sekiz yıl geçmesine rağmen menfur saldırıyı sanki dün yaşanmış gibi içindeki öfke ve hüzünle karışık titrek sesiyle anlattı. 2 Temmuz günü Sivas Madımak katliamının ardından, üç gün sonra Başbağlar katliamı yapıldı. Bu çirkin oyun açıkça ülkemizin huzurunu, birlik ve beraberliğini bozmak için yapılan bir provokasyondur ama Türkiye, tüm art niyetli girişimlerden ve kurulan kirli tezgâhlardan daha büyüktür. Bölücü PKK'lı teröristler akşam namazı esnasında 33 masum vatandaşımızı gözlerini kırpmadan, acımasızca katlettiler. Hamdolsun ki aziz milletimiz oyuna gelmedi, acılarını yüreğine gömdü, yılmadı, korkmadı; terörle, PKK’yla mücadele etmeye devam etti.

Bu toprakların mayasında kardeşlik var, birlik var, beraberlik var. Rengi, meşrebi ne olursa olsun, Anadolu'nun hoşgörü ve kardeşlik şehridir Erzincan. Erzincan şehitler, gaziler toprağıdır, Erzincan kahramanlar otağıdır, Erzincan vatan için aşkla çarpan kalplerin sunağıdır. Hiçbir terör eylemi ne Erzincan'ımızı ne de milletimizi bölemeyecek ve parçalayamayacaktır inşallah.

Kahraman ordumuzun kararlı ve dik duruşuyla, aziz milletimizin duasıyla şehitlerimizin kanları asla yerde kalmayacak; onlardan aldığımız manevi güçle nefesimiz daima hainlerin, bölücülerin ve katillerin ensesinde olacaktır. Terör ve destekçileri hiçbir zaman bu topraklarda amacına ulaşamayacaktır. Başbağlar’da, Sivas’ta, Çorum’da, Kahramanmaraş’ta katledilen vatan evlatlarının anaları bizim analarımızdır. Özellikle, bu saydığımız yerlerde bizi birbirimize düşürmek, bu bölgelerde Alevi-Sünni çatışması meydana getirmek için katliam yapan o canileri hep birlikte şiddetle kınıyoruz. Bu milletin birlik ve beraberliğine darbe vurma ya, kardeşi kardeşe, birbirine düşürmeye hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Farklılıklarımızı çatışma sebebi olarak gösterenlere inat birbirimize daha çok kenetleneceğiz, birbirimizi daha çok seveceğiz, sayacağız, sahip çıkacağız ve her türlü şiddet ve terör eylemine karşı aklı, sağduyuyu, uzlaşıyı savunacağız; olaylara metanetle yaklaşacağız.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, devletimiz bu katliamı yapanların bugün inlerine girmiş, bu bölücülere yurt içi ve yurt dışında tarihin en ağır darbesini vurmuştur, terörün beli kırılmıştır. Katliamdan sonra bu bölgeye yapılan hizmetler dolayısıyla Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve de bu toprakların evladı Başbakanımız, Genel Başkan Vekilimiz Sayın Binali Yıldırım Beyefendi’ye Erzincan halkı adına şükranlarımı sunuyorum. Katliamın gerçekleştiği günden bu güne Başbağlar’daki analarımızın, bacılarımızın acılarını paylaştılar; geriye kalan hüzünlü ailelere, yüzlerce yetim kalan çocuklarımıza sahip çıktılar; köyün yeniden hayata bağlanması, yenilenmesi, yaraların sarılması için büyük gayret gösterdiler. Sayelerinde, şehitlerimizin anısına bu yıl da bir proje başlatıyoruz, ulaşımı konforlu hâle getirecek bir proje. Kemaliye ile Başbağlar arasında 7 metre genişliğinde 19 kilometre uzunluğunda güvenlik yolu yapılıyor. 14 Temmuzda ihalesi yapılacak olan yolumuz yaklaşık 30 milyon TL’ye mal olacak ve iki yıl içerisinde bitirilecek inşallah. Bu yatırım bölgede sevinçle karşılanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) – Bu yatırımın hayata geçirilmesinde emeği olan başta liderimiz, Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve Erzincan’ımızın medarıiftiharı, Erzincan’a yapılan yatırımların mimarı Başbakanımız, Genel Başkan Vekilimiz, kıymetli büyüğümüz Sayın Binali Yıldırım'a teşekkür ediyorum. İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya, Milletvekili Sayın Burhan Çakır'a ve Valimiz Sayın Mehmet Makas’a teşekkür ediyorum.

Sözlerime Başbağlar için yazılan bir ağıtla son vermek istiyorum:

“Karanlık gecede kana bulandık.

Kimimiz vurulduk kimimiz yandık.

Yıkıldı, yakıldı, yandı Başbağlar.

Başbağlar’da kalan sağlar hep ağlar.”

Ben bu duygu ve düşüncelerle bir daha böyle acılar yaşamamak dileğiyle Başbağlar şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum, mekânları cennetiâlâ olsun, nur içinde yatsınlar; kederli ailelerine sağlıklı, uzun ömür diliyor; ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarımı, hemşehrilerimi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, diyabet tanısı konulan çocukların sorunları hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Erkan Aydın'a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, diyabet tanısı konulan çocukların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ERKAN AYDIN (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tip 1 diyabet hastası çocukların yaşadığı sıkıntılarla ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Diyabet hastalığını hemen hemen hepiniz bilirsiniz, Tip 2, Tip 1 diye geçen şeker hastalığı ancak Tip 1 doğuştan ya da çok küçük yaşlarda ortaya çıkan ve hem çocuklarımızı hem de ailelerini neredeyse ömürleri boyunca çok fazla sıkıntıya sokan bir rahatsızlık. Bu çocuklarımızdan bana ulaşanlar oldu, hastanede kendilerini ziyaret ettim. Gerçekten asgari ücretli, zar zor geçinen aileler aylık şeker ölçüm striplerini ya da o sensörleri -ki asıl konumuz devletin ödemediği sensörler- temin etmekte çok büyük güçlük yaşıyorlar. Eğer o şeker ölçüm sensörlerini temin etme gücü yoksa çocuklarımızın günde 6 ila 8 defa parmaklarından kan alınmak zorunda, o acıyı her gün yaşamak zorunda ve o kan şeker düzeyine göre de insülini kullanmak zorunda yani hem insülin kullanırken hem şeker ölçerken o acıyı yaşamak durumunda; bir de ailelerin yaşadığı acıyı düşünün.

Şimdi, biz hastanede onları ziyaret ettik. Şu çocukların -ki yaşları gerçekten çok küçük- parmaktan kan alınırken, şeker ölçerken yaşadıkları sıkıntılar… Ki büyük insana bile günde 6-8 defa parmak uçlarının delinmesinin nasıl bir acı yaşattığını düşünürsek gerçekten çok konforsuz bir iş.

Peki, dünyada nasıl olmuş bu? Dünyada, bunu tamamen çözmeseler bile kola bozuk para büyüklüğünde bir sensör yapıştırarak günde 200 defaya kadar şekeri ölçebilen, hem yükselmesini hem alçalmasını, hipoglisemi ve hiperglisemiyi ölçen ve bunun değişen değerlerine göre de şuraya takılan bir pompayla da insülini vücuda zerk edip hayat standartlarını yükselten, şeker düzeyinin yükselip alçalmasından dolayı oluşan doku ve organ hasarlarını engelleyen cihazlar geliştirilmiş. Ancak Sosyal Güvenlik Bakanlığı, devletimiz maalesef şeker ölçüm pompalarının neredeyse dörtte 1’ini, kartuşların -ki bunların aylık masrafı 2 bin liraya yakın- neredeyse onda 1’ini ancak ödüyor. Yani her şeye para bulan devletimiz, Hükûmetimiz şu çocukların yaşadığı acıyı dindirecek… Ki 20 bin civarında tip 1 diyabet 18 yaş altında çocuğumuz var, toplasanız yılda tutacak para Ahlat’taki kışlık sarayın masrafı kadar bile değil.

Şimdi, kamuoyunda bu hafta gördük. Şurada yazlık saray, dışarıdan görünüşü -daha anca kamuoyunun gündeminde- şurada da dış görünüşleri. 640 milyona mal olmuş arkadaşlar; Sayın Cumhurbaşkanı belki buraya senede bir hafta gidecek, belki gitmeyecek.

VELİ AĞBABA (Malatya) – 640 trilyon.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – 300 oda.

ERKAN AYDIN (Devamla) – Milyon dedim, değil mi? Trilyon eski parayla.

Peki, şu 20 bin çocuğun hepsine siz şu şeker ölçme sensörünü geri ödeme kapsamına alsanız yıllık 80-100 milyon civarında bir para. Hadi yazlık sarayı değil, kışlık sarayı -belki hiç gitmeyecek- 120 milyon TL. Ya, sadece kışlık saraydan vazgeçseniz 20 bin çocuğun ve ailesinin günde 8-10 defa yaşadığı acıyı dindireceksiniz. Bu kadar mı önemsiz? Bu çocuklar hepimizin evlatları, hepimiz anne babayız. Düşünün, onların bir parmağının ucuna çakıl taşı değdiğinde ya da düştüklerinde ne kadar üzülen aileler bu acıyı günde 8-10 defa yaşamak zorunda.

Sosyal Güvenlik Kurumuna dava açılmış, bir aile davayı kazanmış -burada kararları var- ama Kurum “Ben sadece kazananınkini öderim.” diyor. 2017 yılında Sağlık Bakanlığı görüş bildirmiş Sosyal Güvenlik Kurumuna “Bunları ödeyin, bunlar hipoglisemiyi ve hiperglisemiyi engellemede, hayat standardını yükseltmede çok önemli; geri ödeme kapsamına alın.” diye ancak Sosyal Güvenlik Kurumu “Olmaz.” diyor. Buralara para yok; sarayın kışlık, yazlık, yüzen her türlü…

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Hep aynı şey ya!

ERKAN AYDIN (Devamla) – Hep aynı hikâye gerçekten çünkü bu hikâyeler vicdanımızı yaralıyor. O çocukların canı yanarken saraylara trilyonların gitmesi, ayda 60-70 trilyon sadece sarayın giderlerinin olması içimizi yaralıyor; bu hikâyeler bizi üzüyor. (CHP sıralarından alkışlar) O hikâyeleri siz bir de gidin o 20 bin aileye anlatın; o ailelerin, o çocukların yaşadığı o sıkıntıları bir söyleyin, bana söylemeyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AYDIN (Devamla) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ERKAN AYDIN (Devamla) – Sizin için hikâye olabilir ama o çocuklar için günde 8-10 defa yaşanan büyük bir sıkıntı ve o acıyı siz eğer bir anne baba olarak kendi içinizde hissetmiyorsanız gerçekten vicdani değerlerimizi kaybetmiş sayılırız. İlla kendi çocuğumuzun olması şart değil; ben hastanede o şeker düşmesinden, hareketlerinden dolayı on gündür hastanede yatan, 5 yaşından beri iki üç ayda bir on-on beş gün hastaneye giden o çocuğu gördüm, anne babasının ağlayışlarını gördüm; size göre hikâye olabilir ama burada gerçekten büyük acılar var, dram var.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türkiye’de böyle bir durum yok, böyle bir problem yok.

ERKAN AYDIN (Devamla) – “Hikâye” dediği için söylüyorum, sayın hatip söylediği için.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Türkiye’de şeker hastalarıyla ilgili hiç problem yok; çocuklarla ilgili de yok, hiç kimseyle ilgili de yok. Yanlış söylüyorsunuz, yok öyle bir şey.

ERKAN AYDIN (Devamla) – Bakın, ben Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına gittim, bu yazıları onlar verdi, ödenip ödenmediğiyle ilgili konuyu kendi söyledi, dedi ki: ”Parmaktan şeker ölçüm için 55 kuruş veriyoruz ama diğerlerini maalesef ödeyemiyoruz.” Bu yazılar onların yazısı. Çok basit, bir kararname çıkarırsınız, Sosyal Güvenlik Kurumu ödemeye alır, bu ailelerin dramları da biter diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AYDIN (Devamla) – Kamuoyunu da saygıyla selamlıyor ve size göre hikâye olan işin aileler için çok önemli olduğunu buradan sayın hatibe söylüyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Dünyada şeker hastalarına en iyi yaklaşan ülke Türkiye’dir, Sağlık Bakanlığıdır, Sosyal Güvenlik Kurumudur. Bunu yanlış söylüyorsunuz.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Yanlış değil, ben Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından buldum hepsini.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Yanlış söylüyorsun.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Hayır, hiç yanlış değil.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Türkiye, sağlık sistemi itibarıyla hastalarına en iyi bakan, özellikle diyabette hastalarla ilgili en yüksek hassasiyeti gösteren bir ülkedir. Burada mesele, hatibin dile getirdiği husus, diyabet hastalarına dönük bir hassasiyetin dile getirilmesinden ziyade, sözde -daha önce dün de yaptığımız açıklamada ifade ettiğimiz şekliyle- burada diyabet hastalarının üzerinden bir istismar dili oluşturup Türkiye'de saray söylemini devam ettirmektir. Lütfen, kendi söylemlerine şeker hastalarını, diyabet hastalarını malzeme yapmasınlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bırakın içerideki hastalarımızı bu salgın döneminde yaklaşık 101 ülkeden 75 bin vatandaşını Türkiye'ye getirmiştir ve bütün dünya da bilmektedir ki Türkiye, sağlık sistemi konusunda hava ambulansından her türlü hassasiyete kadar gerekli hizmetleri yerine getirmektedir.

Kayıtlara geçmesi açısından ifade ettim. Herhangi bir sataşmaya mahal vermek niyetim de yok.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Aydın.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkanım, söylediğim ifadelere “İstismar etmek için kullandı.” diyerek sataşmada bulunmuştur. İsterseniz yerimden isterseniz kürsüden…

BAŞKAN – Yerinizden 60’a göre bir dakika vereyim ama hassas bir konu çocuklarımız için, bence varsa bir eksiklik tamamlanması gerekiyor.

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Aynen öyle.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bir defa konunun sarayla örnek verilmesi Türkiye'de tasarruf tedbirleri yayınlayarak kendini muaf tutanların ve bugünlerde konu gündemde olduğu için, harcanan rakamlar kamuoyunda tartışıldığı için ve bu rakamların neredeyse onda 1’iyle bu çocukların günde 8-10 defa yaşadıkları sıkıntılar çözülebilecekken bu konunun gündeme gelmemesini biz kıyaslayarak kamuoyunun da daha çok ilgisini çekmesi açısından örnek verdik. Yoksa bizim saray gündemimiz zaten kaçak sarayın yapıldığı günden beri var. Ancak, sizin o çocuklara vereceğiniz yıllık 40-50 milyonluk ödemeyle, onların hayatlarındaki -bana laf atan hatibin kendisi doktor, çok iyi bilir- diyabetin ileride göz, böbrek, kalp-damar, sinir sistemi rahatsızlıklarına, körlüğe giden, bacak kesilmeye giden rahatsızlıklara neden olduğunu ve bunun engellenebilir olduğunu ifade etmek açısından kullandık. Sayın hatibin dediği gibi asla istismar niyetimiz yok.

Sağ olun.

BAŞKAN – Anlaşıldı konu.

Mutlaka her sistemde birtakım eksiklikler olabilir. Mahir Bey’in de çok dikkatle dinlediğini buradan gözledim, bu konuda yapılması gereken bir şey, eksiklik varsa tamamlayacaklarını düşünüyorum. Bebeklerimiz, çocuklarımız hepimiz için kıymetli.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Eksiklik yok.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Var, var.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Antalya Milletvekili Abdurrahman Başkan’ın, Alanya’nın fethinin 800’üncü, Antalya’nın kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, Alanya’nın fethinin 800’üncü yılı ve Antalya’nın kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman Başkan’a aittir.

Buyurun Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN BAŞKAN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Alanya’mızın fethinin 800’üncü yılı ve Antalya’mızın kurtuluşunun 100’üncü yılı münasebetiyle şahsım adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisimizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Susamış bozkırı “daha deniz, daha ırmak” şuuruyla, kararmış cihanı “güneş tuğ, gök çadır” şiarıyla huzura erdirmeyi ülkü edinmiş atalarımız bu uğurda nice zaferler kazanmış, nice gönüller fethetmiştir. Kutlu bir mefkûrenin izinde toprak denizle buluşmuş, yürek sevgiyle birleşmiş, her iklimde her devirde önce adalet tesis edilmiştir. Akdeniz’in bağrında inci gibi duran Alanya’mız da sekiz yüz yıl önce bu hasletlerle Sultan I. Alâettin Keykubat’ın rüyasını süslemiş, Selçuklu’nun elinde yükselmiş, mavi ile yeşilin arasında özenle muhafaza edilmiştir. Ne mutlu ki sekiz asırdır Alanya Kalesi’nin burçlarından destan kokuları yayılmakta, şanlı ecdadımızın bu nadide mirası gönlümüzde her daim dimdik durmaktadır.

Kendisini rahmetle yâd ettiğim, yazdığı eserlerle bizi geçmişimizle buluşturan Mustafa Necati Sepetçioğlu “Kilit” isimli eserinde tüm bu düşüncelerimizi şöyle hikâyeleştirmiştir: “Sarı Hoca ölürken Alparslan’a hedef gösterir: ‘Bir tek şey istedim Alparslan’ım; Sarı Hocanın bir tek dileği oldu ömründe. Senin, Selçukluyu denize ulaştırdığını görmek… Gözlerimin önünde Selçuklular, Selçuklular… Mahşere kadar Alparslan’ım… Deniz kıyısında… Denizlerin ötesinde gökyüzünde bile var…’ ” Sarı Hoca’nın Alparslan’a gösterdiği bu hedef Türk milleti için kalıcı bir vatandır. Sarı Hoca’nın bu vasiyetini Sultan I. Alâettin Keykubat yerine getirmiştir. Evet, 1221 yılında fethedilen Alanya’yla birlikte Selçuklu Devleti denize ulaşmış, Türk toprakları umudun simgesi olan maviyle buluşmuştur. Stratejik aklın simgesi olan çift başlı kartal ise bir yönüyle karaya, diğer yönüyle denize baktığı gibi bir kanadını maziye, bir kanadını ise atiye doğru açmıştır. Hiç şüphesiz bu bakış açısı Alanya’mızın önemini artırmış, Alanya’yı gözde bir şehir hâline getirmiştir. Sarı Hoca gibi bilge erenlerin sekiz yüz yıl önce Akdeniz’in ve mavi vatanın önemini tespit etmesi Türk aklı ve öngörüsünün ne kadar ileri bir seviyede olduğunun da bir göstergesidir, “Ne işimiz var Libya’da?” diyenlere de önemli bir derstir.

Değerli milletvekilleri, yüz yıl önce yerimizi daraltmak, göğümüzü karartmak için çabalayan işgal kuvvetleri üstümüze kâbus gibi çökmüş ancak bu emellerine asla ulaşamamışlardır. 28 Mart 1919’da Antalya işgal edilmiş, 5 Temmuz 1921 tarihindeyse bu işgal son bulmuştur. Şehri terk eden İtalyan askerleri kendileri için uğurlama töreni talebinde bulunurken Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Biz onları törenle karşılamadık ki törenle gönderelim.” diyerek tavizsiz duruşunun yanı sıra bir anlamda diplomasi dersi de vermiştir.

Antalya, Kurtuluş Savaşı yıllarında cephe gerisinin en önemli gücü olan cemiyetlerden birini ivedilikle oluşturmuş, bu cemiyetle birlikte istiklal yoluna önemli taşlar döşemiştir. “Antalya Müdafaa-i Heyet-i Milliye Cemiyeti” adıyla kurulan ve fedakârlıkla bezenmiş bu yapı, Antalya’mızın kurtuluşu için bünyesinde nice isimsiz kahramanlar barındırmıştır. Adı daha sonra “Antalya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” olarak değişen dernek, dört yıl çalışmış ve bu süre zarfı içerisinde işgale karşı direnç merkezlerinden biri olmuştur.

Alanya’ya ad koyan, Antalya’ya şan katan Ulu Önder’imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gidip Toros Dağları’na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz, o çadırda bir duman tütüyorsa şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.” sözleri âdeta Oğuz Kağan’dan, Alparslan’dan ve Sultan I. Alâettin Keykubat’tan süzülüp gelen inanmışlığın, doruğa ulaşmış görklü bir sevdanın dile gelmiş hâline dönüşmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sözlerime burada son verirken sekiz yüz yıl önce Alanya’mızı, yüz yıl önce Antalya’mızı bu kutlu toprakların güzide bir yeri olarak kalmasını sağlayan ve bu uğurda canlarını veren şehitlerimizin destansı hayatları önünde şükran ve minnetle eğiliyor, Genel Kurulu ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

İlk söz Sayın Kılavuz’a aittir.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un, görev yerleri değişen Emniyet müdürlerine ilişkin açıklaması

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Uzun bir süredir Mersin’imizde Emniyet Müdürlüğü yapan Sayın Mehmet Şahne Müdürümüz, Resmî Gazete’de yayımlanan Emniyet Müdürleri Kararnamesi’yle İzmir Emniyet Müdürlüğüne atanmıştır. Her insanımızı kucaklamasıyla, başarılı çalışmalarıyla; vatan, millet, devlet ve bayrak sevdasıyla Mersin’imize güzel hizmetlerde bulunan, gecesini gündüzüne katarak Mersin’imizin huzuru, birliği, dirliği adına yürüttüğü güzel çalışmalarından dolayı Mehmet Şahne Müdürümüzü tebrik ediyor, yeni görevinde başarılar diliyorum. Erzurum Emniyet Müdürüyken Mersin Emniyet Müdürlüğüne atanan Mehmet Aslan Müdürümüze de yeni görevinde başarılar diliyorum. Cenab-ı Allah yâr ve yardımcıları olsun. Bütün polislerimizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

4.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mersin Tarsus’a yapılan devlet hastanesine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Mersin’in Tarsus ilçemizde büyük bir devlet hastanesi yapılmış ve önümüzdeki birkaç ay içinde milletimizin hizmetine sunulacaktır. Hastanemiz girişinde bulunan NATO yolu üzerindeki SSK kavşağında Karayolları tarafından bir düzenleme yapılmaktadır. Yalnız, burada yapılan çalışmalarda yapılan düzenlemenin çok sağlıklı olmadığı ve burada şimdiden çok sayıda trafik kazasının meydana geldiği görülmektedir. Buradaki projenin yeniden incelenerek hastane girişine yakışan bir kavşak yapılmasını; yine, ayrıca, mevcut stadın yıkılarak 350 bin nüfuslu olan Tarsus ilçesine yakışan bir stadyum yapılmasını, kapalı spor salonunun yıkılıp yeniden yapılmasını ve kültür merkezinin de restore edilerek Türkiye'nin 54 ilinden büyük olan Tarsus ilçesine yakışır bir hâle getirilmesini temenni ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

5.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Adalet ve Kalkınma Partisinin uzun bir dönem Türkiye'nin ilk imzacısı ve adının “İstanbul Sözleşmesi” olmasıyla övündüğü Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama hakkı gasbedilerek bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla çekilme süreci başlatıldı. Aradan geçen bu sürede gerek Meclis çatısı altında gerekse ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bu karardan vazgeçilmesi çağrıları yaptık. Yürütmenin durdurulması için Danıştaya yapılan başvuru talebi 1 Temmuza bir gün kala Danıştay tarafından reddedildi. AKP iktidarının ve Danıştayın verdiği bu kararla Türkiye, en başta insan hakları ve kadına yönelik şiddetle küresel mücadele alanı olmak üzere, uluslararası alanda evrensel değerlerle bütünleşme hedeflerinden biraz daha uzaklaştırılmış oldu.

Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ilk işimiz, İstanbul Sözleşmesi’ni tekrar Meclis gündemine getirmek olacaktır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ünlü…

6.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlü’nün, TEİAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin açıklaması

BAHA ÜNLÜ (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

3 Temmuz tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla TEİAŞ’ın 2022 yılının sonuna kadar özelleştirme kapsamına alınması ve halka arzına yönelik özelleştirme hazırlık işlerinin tamamlanması hedeflenmektedir. TEİAŞ’ın özelleştirilmesi, ülke güvenliği, çıkarları ve geleceğimiz açısından çok önemli ve kritiktir. TEİAŞ sadece iletimden değil, şebeke verimliliğinden, planlamasından, projeksiyonlardan, ikili anlaşmalardan, sisteme dair her türlü altyapı ve ikincil mevzuattan da sorumludur yani TEİAŞ’ın özelleştirilmesi demek, elektrik sisteminin kalbinin ve aklının da özelleştirilmesi demektir. Geçmişte ülkemizde yanlış özelleştirme politikalarıyla çok önemli kurum ve kuruluşlar kaybedilmiştir. Bu sebeple tekrardan aynı hatanın yapılmasına neden olacak bu karardan derhâl…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

7.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz’ın, Düzce’de yaşanan sel felaketine ilişkin açıklaması

ÜMİT YILMAZ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

3 Temmuz Cumartesi akşamı yaşanan sel felaketinin üzerinden dört gün geçmeden yine Düzce’de bir sel felaketi daha yaşanmıştır. Özellikle Çilimli merkez, Mısırlık ve Kırkharman köyü sel suları altında kalmıştır. Bunun yanında Cumayeri’nin Avlayan ve Yukarı Avlayan köyü, Dilaver, Esmahanım, Davutağa köyü ve Uğurlu köyü yine sel suları altında kalmış; Boğaziçi merkezde Akçakoca yolu üzerine ağaç yıkılması ve sel suyunun getirdiği molozlar nedeniyle yol yarım saatliğine maalesef trafiğe kapanmıştır. Tek sevincimiz can kaybı olmamasıdır. Valilik ve belediye başkanlarımızla yaptığımız telefon görüşmesinde kendilerinin yağmur yağmadan önce, hemen haberi alır almaz sahada olduklarını, selin etkisini ortadan kaldırmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini söylediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan…

8.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, Bursa Teknik Üniversitesine ilişkin açıklaması

YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayi şehri Bursa’da teknik üniversitenin kuruluşunun üzerinden on bir yıl geçmesine rağmen YÖK üyelerinin de belirttiği gibi üniversiteler arası sıralamada istenilen bilimsel düzeye gelememiştir. Medyada yer alan haberlere göre üniversite içerisinde farklı cemaat yapılanmaları nedeniyle baskılara maruz kalan öğretim üyeleri ayrılmak zorunda kalmış, yerlerine getirilen öğretim üyesi ise eş, dost ve akrabadan seçilmiştir. İstifa ettirilen bilim insanlarının yanında çok sayıda alt kadronun da üniversiteyle ilişkisi kesilmiş ya da sürgün edilmiştir.

Buradan soruyorum: Bilim üretme görevi olan Bursa Teknik Üniversitesini hangi cemaat ve cemaatler yönetmektedir? Söz konusu yapılanmalara siyasi desteği kimler vermektedir?

Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

9.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Öğretmen atamalarına ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hiroşima’ya atom bombası atıldıktan bir ay sonra Japonya eğitime yeniden başladı. Naziler Paris’i bombaladıktan sonra sığınaklarda ders işleniyordu. Pompei’de iki bin yıl önce yanardağ patlaması sonrası enkazlarda yapılan kazılarda lavlar altında kalan bir sınıf olduğu tespit edildi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Sakarya Meydan Muharebesi’nin en kritik günlerinde Ankara’da Maarif Kongresi’ni toplayarak eğitim çalıştayı düzenledi. Tarihte eğitimin önemini gösteren bu kadar örnek varken, bugüne geldiğimizde ise AKP iktidarının Millî Eğitim Bakanı “Öğretmene ihtiyaç var ama kaynak yok.” diyor. AKP Genel Başkanı da “Öğretmen ihtiyacı yok, fazlası var.” açıklamasında bulunuyor. Eğitime önem vermeyen hiçbir iktidar, hiçbir devlet çağı yakalayamamış, ayakta kalamamıştır. Kamuoyunu ve feryat eden öğretmenlerimizi dinlemiyorsunuz bari tarihten bir şeyler öğrenin, öğretmenlerimizin atamasını bir an önce yapın.

BAŞKAN – Sayın Aydemir…

10.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, AK PARTİ’nin siyasi tarzına ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Değerli Başkanım, siyasi tarzımızın en kestirme tarifini Aşkale’deki AK PARTİ ilçe yöneticileri yapıyor ve diyorlar ki: “Siyasetimizin amacı, kardeşlik hukukunun korunması, kardeşlik değerinin bozulmadan gelecek nesillere taşınmasıdır.” Bir başka marka ilçemiz İspir’in AK PARTİ yöneticileri ise maksadı şöyle tarif ediyorlar: “Erzurum özelinde marka ilçeler konseptinin öne çıkarılmasını önemsiyoruz. Böylelikle, göç olgusu ya da göç etme zihniyetinin izale edilmesi öncelikli amacımızdır.” Ve bir başka nadide ilçemiz Pazaryolu’nun AK PARTİ ilçe teşkilatı ise “‘Işık doğudan doğar.’ hikmeti çerçevesinde ilimizde, ilçemizde fikri zenginliğe dikkat çekmek istiyoruz.” diyor ve ilave ediyorlar: “Sosyoekonomik kalkınmamız hedefinde beyin fırtınası, düşünce zemini oluşturmak için gayretimiz vardır, bunu çok mübarek bir gaye olarak görüyoruz.” Biz de, bu millet mabedinden bu yüksek düşünceleri dillendiren kardeşlerimize minnettarlığımızı ifade ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Taşdoğan…

11.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan’ın, kamuda çalıştırılan sözleşmeli personele ilişkin açıklaması

ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kamuda, kurumların özel kanunları uyarınca çalıştırılan idari hizmet sözleşmeli personel, 4924 sayılı Kanun’a göre çalıştırılan sözleşmeliler, 209 sayılı Kanun’a göre çalıştırılan kamu dışı aile sağlığı personeli, 5393 sayılı Kanun’a göre çalıştırılan sözleşmeli personel, 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi uyarınca çalıştırılan sözleşmeli personel, 4/C’den 4/B’ye geçen sözleşmeli personel ve 3+1 yıl zorunlu çalışmaya tabi sözleşmeli personel gibi 100 binlerce sözleşmeli çalışan bulunmaktadır. Hükûmetimiz geçtiğimiz yıllarda kamuda çalışan sözleşmelileri kadroya geçirerek güzel bir uygulamayı hayata geçirmiştir. Yine, aynı şekilde bir uygulamayla bu kez tüm sözleşmeli çalışanları kapsayacak şekilde bir kadro çalışması yapılması ihtiyacı hasıl olmuştur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ekinci…

12.- Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’nin, Sivas’a yapılan tarımla ilgili hizmetlere ilişkin açıklaması

SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Kıymetli Başkan.

Sultan şehrim Sivas’ımızda, tarım alanında 2019 yılında 563 bin dekar alanda üretim yapılırken 2021 yılında çiftçilerimiz 700 bin dekar alanda üretim gerçekleştirmişlerdir. İl tarım ve orman müdürlüğü tarafından uygulanan Çayır, Mera ve Yem Bitkileri Üretimini Geliştirme Projesi kapsamında bu yıl 50 ton yonca, 103 ton korunga, 160 ton fiğ, 2 bin paket silajlık mısır tohumu dağıtımı çiftçilerimize yapılmıştır. Üretenin ve çiftçilerimizin her alanda her zaman yanındayız. Ayrıca, belediyemiz ve il özel idaremiz tarafından kurulan SİVTAŞ Yem Fabrikamız da üretime geçmiş, kasım ayında da inşallah süt fabrikamız üretime geçecektir. Ben, tüm hizmetlerde emeği geçen başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Çiftçilerimize bol ve bereketli bir hasat dönemi diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erel…

13.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel’in, Öğretmen atamalarına ilişkin açıklaması

AYHAN EREL (Aksaray) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayıştay Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerini 2017, 2018 ve 2019 yıllarında uyarmasına rağmen, planlamadaki zafiyetler nedeniyle öğretmen açığı sorunu çözüme kavuşturulamamıştır. Sayıştayın uyarılarına karşın Millî Eğitim Bakanlığı hemen her yıl öğretmen atamalarında ihtiyacı karşılamanın çok uzağında kontenjan belirlemiştir. Sayın Cumhurbaşkanı atama isteyen öğretmen adayına “Biz alacağımızı aldık.” demiştir. Bu cevap, ataması yapılmayan öğretmenlerin emeklerini ve resmî verilere yansıyan öğretmen ihtiyacını yok saymaktadır. 2021 yılı için müjdelenen ve gerçekleştirilen 20 bin öğretmen ataması da Türkiye’deki toplam öğretmen ihtiyacının yalnızca yüzde 14,45’ini karşılamaktadır. 20 bin kontenjan ihtiyacın çok altındadır, en az 40 bin öğretmen ataması acilen yapılmalı, gençlerin ümitleri sona erdirilmemelidir.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

14.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, TOKİ projelerine ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye’nin geleceğini inşa eden TOKİ, sosyal konutun yanı sıra şehirlerin ve kamu kuruluşlarının ihtiyaç duyduğu binaları ve sosyal donatıları da inşa ediyor. Üniversitelerden stadyumlara, sanayi sitelerinden öğrenci yurtlarına, camilerden millet bahçelerine kadar binlerce yapıyı şehirlerimize kazandırdık. İnşaat sektöründe bulunan yaklaşık 200 alt sektöre iş olanağı sağlayan TOKİ, pandemi döneminde de projelerine durmadan devam etti ve bugün 1 milyonuncu konutun anahtarı teslim edilecek. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde milletimizin yaşam kalitesini yükseltmek için güven ve huzur inşa etmeye devam ediyoruz. Gerçekleştirilen tüm projelerin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ceylan...

15.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Çanakkale Gelibolu’da çıkan orman yangınına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, geçen yıl, Çanakkale’nin Gelibolu ilçesine bağlı Ilgardere ile Eceabat ilçesine bağlı Kumköy ve Yalova köylerinde çıkan orman yangınında 500 hektar çam ormanı ile tarım alanları zarar görmüştü. Bu yangından ötürü mağdur olan çiftçilerimizin, tarım sigortasının olup olmadığına bakılmaksızın zararlarının karşılanması için kanun teklifi de vermiştik. AKP Çanakkale Milletvekili ile olay yerine gelen Bakan Pakdemirli “Yangın tarım alanlarını da etkilemiş durumda. Tarımsal hasarları karşılamak için fon tahsis edeceğiz.” demişti. Ancak, aradan geçen bir yıla rağmen köylülerimizin zararlarının sadece yüzde 14’ünün karşılandığını öğrendik. Zaten köydeki üreticilerin ancak yüzde 10’u TARSİM’li ve onların dahi ödemeleri yapılamamıştır. 80’in üzerindeki çiftçi bir yıldır zararlarının devlet tarafından tazmin edilmesini bekliyor. Buradan iktidar yetkililerine sözlerini hatırlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya...

16.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, polislerin sorunlarına ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Her koşulda ve her zorlukta görevlerini yerine getirmeye çalışan polis arkadaşlar kötü çalışma koşulları ve uzun mesai saatleri yüzünden mesleki deformasyonla karşı karşıya. Maç olur, polis çalışır; asayiş bozulur, polis çalışır; miting olur, polis çalışır; sokağa çıkma yasağı olur yine polis çalışır. Gece gündüz çalış, çalış; nereye kadar?

Mesai mefhumu olmadan çalışan polisler fazla mesai alamaz, izin hak edemez, hak ettiği 3600 ek gösterge de verilmez. Polislerin sorunu saymakla bitmiyor. En basitinden terör tazminatlarında bile adaletsizlik var. Özellikle Gaziantep’te terör tazminatı çok düşük; Gaziantep’te 285 TL alan bir polis, çevre illerde 1.000 TL’nin üzerinde almaktadır.

Görevden göreve koşan polislerin psikolojileri bozuldu. Yıllık on beş gün izni bile zor kullanıyorlar. Sadece son bir ayda 20 polisin intihar ettiği ifade edilmekte. Polis arkadaşların intiharları kamuoyundan gizlenmekte. İktidara buradan sesleniyorum: Yeter artık, polis arkadaşların feryadını duyun!

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aycan…

17.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, Aile Sağlığı Merkezi çalışanlarına ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, aile sağlığı merkezi çalışanları Covid-19 aşısı uygulamasında her zamanki gibi özveriyle çalışmaktadır; ASM’lerde veya kurdukları mobil ekiplerle evde, iş yerinde aşı yapmaktadırlar. Aşılanan kişi sayısını artırmak için yaptıkları çalışmayı takdir ediyoruz fakat ASM’lerin hizmet verdiği binaların fiziki durumu farklıdır, bazı merkezler hizmet vermeye uygun değildir. Kiralık binalarda hizmet veren ASM’lerin standart fiziki şartlarda hizmet vermesi sağlanmalıdır. Bu konuda en büyük sıkıntı İstanbul’da yaşanmaktadır.

ASM’lerde farklı atama yöntemiyle personel çalışmaktadır. Özellikle “kamu dışı aile sağlığı çalışanları” olarak tanımlanan personelin özlük hakları diğer personele göre düşüktür. Özlük hakları eşitlenmeli ve mağduriyet giderilmelidir.

ASM’lerin iş yükünü azaltmak için yeni birimler açılmalı, yeni birimler için ve mevcut ASM’lerdeki personel açığını gidermek için yeni personel ataması yapılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Akın…

18.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, elektrik ve doğal gaza yapılan zamlara ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkürler.

AK PARTİ iktidarını uyarmaktan dilimizde tüy bitti. Temmuz öncesinde “Elektrik ve doğal gaza zam yapmayın.” diye çağrıda bulunduk, dinlemediler. Mayıs öncesinde “Akaryakıtta ÖTV zammı yapacaksınız, yapmayın.” dedik, dinlemediler; şimdi de akaryakıtta ÖTV’ye zam yapmaya hazırlanıyorlar ve bunun yolunu yapıyorlar. Çağrıda bulunuyorum: Yapmayın! Vatandaş zor durumda. Elektrik ve doğal gaza temmuz zamlarının enflasyona doğrudan katkısı yüzde 1, dolaylı katkısı yüzde 1,5; bu oranlar iğneden ipliğe zam demek. Vatandaş artık zamlardan nefes alamıyor.

Mutfakta emekli Ayşe teyzenin tencereyi kaynattığı tüpün fiyatı son yedi yılda -yani Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildiğinden bu yana- 70 liradan 145 liraya, 200 liralık elektrik 504 liraya, 300 liralık doğal gaz 620 liraya çıktı. Artık yeter, düşün milletin yakasından! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İlhan…

19.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Kırşehir’deki kamu yatırımlarına ilişkin açıklaması

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Başkanım.

Nadiren de olsa Kırşehir’e gelen bakanlar aşırı bol vaatli programlar düzenliyorlar. Biz Kırşehirliler olarak, gelen bakanlardan, Hirfanlı’nın suyunun başka yere verilmesini seyreden ve Kırşehirlileri 2013’ten beri müjdesi bitmeyen Yamula Barajı Sulama Projesi’yle aldatan, demirleri paslanan Valilik binası inşaatını başka bakanlığa devrederek unutturmaya çalışan -beceriksizliğin sonucu 2024’e revize edilmesine kurban giden- ve 2019’da tamamlanması gereken 150 yataklı hastane projesi yerine vatandaşı, Sağlıklı Yaşam Merkezi projesiyle yetinmeye mecbur bırakan, atıl vaziyette duran kamu yatırımlarını yüksek brandalarla gizlemeye çalışan, bir kamu yatırımı olan ve bu yıl bitmiş olması gereken çevre yolu konusunda derin bir sessizliğe bürünen iktidarlarının yerel kadrolarına, bir kabine üyesi olarak bu konuları sormalarını beklerdik. Zira, şirin Kırşehir’imiz iktidar kadrolarının yıllardır bu beceriksizliklerinin kurbanı olmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çakırözer…

20.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, basının özgür olması gerektiğine ilişkin açıklaması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasi de yoktur. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Cumhuriyet gazetesine açtığı 1 milyon liralık tazminat davasının tek amacı vardır: Özgür basını susturmak, halkın haber alma hakkını elinden almak ve gerçeklerin üstünü örtmek.

İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Sayın Soylu, hakkındaki iddiaları haberleştiren gazeteleri ve gazetecileri hedef almak yerine muhatabı olduğu son derece vahim iddialara kamuoyu önünde yanıt vermelidir. Ayrıca, davanın açılmasından hemen sonra, İçişleri Bakanı ve yakın çevresi hakkında çıkan haberlere getirilen erişim engellemeleri de basın özgürlüğüne yeni bir darbedir. İçişleri Bakanının bir süredir basın kuruluşlarını, gazetecileri isim vererek hedef göstermesi, bu kurumların ve gazetecilerin güvenliği açısından kaygı vericidir. Gazetecilik iktidarlara değil, halkın haber alma, gerçekleri öğrenme hakkına hizmet eden onurlu bir meslektir.

Türkiye’de gazeteler ve gazeteciler üzerindeki baskılar son bulmalıdır. Hangi yasağı, hangi sansürü, karartmayı yaparlarsa yapsınlar namuslu, dürüst gazeteciler, ilkeli gazeteler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özer…

21.- Antalya Milletvekili Aydın Özer’in, Antalya Muratpaşa’daki imar planlamasına ilişkin açıklaması

AYDIN ÖZER (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Antalya’mızın Muratpaşa sınırlarında yer alan Kırcami Mahallesi ve imar planlaması neredeyse kırk yıldır kanayan bir yara hâline gelmiş olup Kırcami halkı bitmeyen bir mağduriyet sınavı vermektedir. Yıllar önce, kamu yararı kararı çıkmış olmasına ve “Tarım dışı kullanılmasına uygundur.” kararı verilmiş olmasına karşın, burasının 100.000’lik ölçekte tarım alanı olduğunu söyleyen mahkeme tüm imar planlarını iptal etmiştir; oysa 100.000’lik ölçeğin hukuki bir tarafı yoktur. Muratpaşa Belediyemiz tarafından nazım imar ile uygulama imar davalarındaki bilirkişi raporlarına uyarak tüm revizyonları yapılan ve kusursuz bir imar planı ortaya çıkarılan yaklaşık 1.500 hektarlık bir alanın sıfırdan planlaması çok kolay olmasa da parselasyon işlemlerinde yüzde 95’lik bir oranda memnuniyet sağlanan Kırcami’de halkımız, özlemle beklediği tapularına artık kavuşmak istemektedir.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

22.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, fındık fiyatına ilişkin açıklaması

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Fındık sezonu yaklaşırken üretici fındığın dalından tutmadan fiyat açıklanmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak halkımızın 35 TL fiyat beklentisini, ilk defa kamuoyuna Sayın Genel Başkanımızın ağzından ifade etmiştik. Bizim arkamızdan iktidar partisi milletvekilleri de fiyatı -en az- 30 TL olarak ifade ettiler fakat -gelen bilgilerden- kapı arkasında uluslararası kartel ve yerli iş birlikçileriyle bazı başka işler görüşüldüğünü, başka oyunlar oynandığını da duyuyoruz. O yüzden bunları uyarıyoruz: Samimi olun, sizi millet de izliyor.

Öte yandan fındığın dünyada ana vatanı Türkiye, Türkiye’deyse Ordu ve Giresun’dur. Giresun’da fındık üretilen bölgenin çoğunda arazi yapısı fındıktan başka bir şey üretilecek durumda değildir. Bu bölgede fındığın özellikle desteklenmesini ve ayrıca diğer bölgelere göre daha fazla teşvik edilmesini istiyoruz. Bu bölgede insanlar sadece fındık üretmiyor, aynı zamanda orayı bekliyor, vatanı bekliyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerini sırasıyla karşılayacağım.

İlk söz talebi, İYİ Parti Grup Başkan Vekili Sayın Lütfü Türkkan’a aittir.

Buyurun Sayın Türkkan.

23.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, şehit olan Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı’na Allah’tan rahmet dilediğine, Düzce’de yaşanan sel felaketine, vatandaşın yaşam mücadelesinde yorgun düştüğüne, İYİ Parti olarak israf düzenine itirazları olduğuna, turizm sezonuna ve ihale skandallarının devam ettiğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı Mardin’in Kızıltepe ilçesinde sınır güvenliğini sağlarken teröristlerce açılan taciz ateşi sonucu yaralanmıştı, Cihan Çavuş’un ne yazık ki acı haberi geldi; şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine sabır ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Düzce’de dün akşam başlayan şiddetli yağış sele neden oldu. Yağışın en yoğun olduğu Akçakoca, Çilimli, Cumayeri ilçelerinde ve köylerinde dere taşkını, ev ve ahırlarda su baskınları meydana geldi. Birçok vatandaşımız mahsur kaldıkları evlerinden tahliye edildiler. Tesellimiz şu ana kadar herhangi bir can kaybının olmaması. Düzce’ye geçmiş olsun diyorum, umarım böyle bir felaket bir daha yaşanmaz.

Evet, iktidar, vatandaşın evindeki yangını göremeyecek kadar izanını kaybetmiş durumda maalesef, artık bunu herkes görüyor.

İktidardakiler yediğinden içtiğinden, şatafatından, israfından geri kalmasın diye millet sonu gelmeyen zamların yükü altında eziliyor. Malatya’dayken Sayın Genel Başkanımıza bir tane ufak çay bardağı hediye ettiler “Bizim öğünümüz, porsiyonumuz artık bu kadar oldu.” dediler ama çay bardağının bir özelliği vardı, çay bardağının etrafı delikti yani koysanız da bir şey kalmıyor bardakta. Siz farkında değilsiniz ama bugün yangın mutfakta değil, ev yanıyor emin olun, evler yanıyor.

Sarayın o atanmış bürokratları ve ihale şampiyonu yandaş şirketleri için yoksulluk sıkıntısı yok; doğal gaz, elektrik, su faturası derdi yok, kira derdi yok, mutfak ya da okul masrafı yok; işsizlik, umutsuzluk yok; enflasyon, geçim sıkıntısı yok. Onların huzur hakkı adıyla aldıkları 5’er maaşı, hatta bazılarının 11 maaşı bile var; lüks var, şatafat var, israf var. Böyle bir rant ve israf düzeninde elbette ki çiftçi kaybeder, esnaf kaybeder, memur kaybeder, emekli kaybeder, EYT’li kaybeder, orta ve dar gelirliler kaybeder; bu düzende onların kaybetmemesi mümkün değil. Bir kısım iktidar zengini sefasını sürerken vatandaşlarımızın yaşam mücadelesinde yorgun düştüğü bu israf düzenini sürdüremezsiniz.

Türk milletinin yoksulluk tarafından kuşatıldığı bu düzeni kabul etmiyoruz. İYİ Parti olarak bizim bu israf düzenine itirazımız var. Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener’in ifade ettiği gibi, İYİ Partinin varlık nedeni -itirazıma sebep olan- bu vurgun düzenidir. Biz geleceğiz ve İYİ Parti iktidarında bu israf düzeni değişecek; kararlıyız, bu düzeni değiştireceğiz.

Normalleşme kararlarının ardından içinde bulunduğumuz turizm sezonunda da hareketlilik yaşanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ülkemizde yerli ve yabancı turist hareketliliğinin yaşanması elbette ki sevindirici bir gelişme. Özellikle delta varyantının olduğu ülkelerden Türkiye’ye girişlerde alınan önlemler biraz daha artırılmalı. Turizm gelirlerinden feda etmeden, garsonundan temizlikçisine kadar bu sektörde çalışanların durumlarına dikkat edilmeli. Ülkemizde tatil yapan yerli yabancı insanların sağlığı her şeyin önünde tutulmalı. Yoksa turizm için hem güvenli ülke imajını kaybederiz hem de millet olarak eylül ayında yeniden yasakları görebiliriz, 2022 yılını da heba etmiş oluruz.

İhale skandalları ne yazık ki bitmiyor. İlginç bir ihaleden daha söz etmek istiyorum şimdi size, basında da yer aldı. Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı bir ihale bu, ihaleyi Millî Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü 26 Martta yapmış. İhalenin adı şuydu: Güvenli Okullaşma ve Uzaktan Eğitim Projesi Görme Engelli Öğrenciler İçin Sesli Betimleme Montajı ve Braille Anlatım ile Hazırlanmış Video Üretimi Hizmet Alımı İşi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sizce bu ihaleye kimler katılır? Prodüksiyon ya da teknoloji veya yazılım firmaları katılır değil mi? Bakanlık yalnız 2 şirketi davet etti, onlardan da fiyat aldı. Peki, görme engelli öğrenciler için hazırlanacak video ihalesini kim aldı biliyor musunuz? Ticaret sicil kayıtlarına göre merkezi Malatya’da gözüken, kurucuları Ankara’da yaşayan bir şirket 975 bin lira bedelle aldı. Peki, şirketin adı ne? Üstün Arıcılık Hayvancılık Tarım Ürünleri. Bunun adı ihale değil, olsa olsa devleti arı gibi sokmak olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Arıcılık ve hayvancılık üzerine uzmanlaşmış olan bu şirketin sırrını bizim gibi milletimiz de gerçekten merak ediyor; Sayın Bakan, inşallah, bizi bu konuda aydınlatır.

Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç’ta.

Buyurun Sayın Oluç.

24.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Din Âlimleri Derneği ile Demokratik Toplum Partisi İslam Kongresi üyelerine yapılan gözaltıları kınadıklarına, Venedik Komisyonunun kitle imha silahlarına dair kanunla ilgili raporuna ve Soma Uyar Madencilik çalışanlarının haklarının verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın vekiller; Din Alimleri Derneği var, DİAY-DER, onun Başkanı Ekrem Baran ve Demokratik İslam Kongresi üyesi Mehmet Nas’ın da aralarında bulunduğu 28 kişi gözaltına alındı birkaç gün önce. Dün adliyeye getirildiler Kürt din âlimleri ve hiçbir şekilde, avukatlar dâhil, kimse dinlenmeden gözaltı süreleri dört gün daha uzatılarak dosyalarına gizlilik kararı getirildi. Namazında niyazında olan insanların özgürlükleri açıkça engelleniyor bu iktidar tarafından. Çoğunluğu 70 yaşın üzerinde olan bu kanaat önderlerinin ciddi sağlık sorunları da bulunuyor. Örneğin, içlerindeki Halil Bulut 82 yaşında, yürümekte zorlanıyor, bir gözü hiç görmüyor, diğer gözü ise bir hafta önce geçirmiş olduğu ameliyat nedeniyle kapalı vaziyette. Din Alimleri Derneği (DİAY-DER) ve Demokratik İslam Kongresi (DİK) mensubu din âlimlerinin ve kanaat önderlerinin gözaltına alınmaları somut bir suçlamaya da dayanmıyor. Bu gözaltını kınıyoruz, protesto ediyoruz, bir an evvel serbest bırakılmalarını istiyoruz. Onlar iktidarın fetvacısı olmayı kabul etmedikleri için bu zulümle karşı karşıya kalıyorlar; bunu da biliyoruz çünkü onlar “İslam’ın evrensel değerleri vardır ve bizler bunu korumak için bir çaba içinde olacağız.” dedikleri için gözaltına alınıyorlar, bu zulmü yaşıyorlar ama iktidar bilsin ki zulümle abat olunmaz. İzmir’de arkadaşımız Deniz Poyraz’ı açıkça katletmiş olan kişi on sekiz saatlik gözaltından sonra tutuklamaya sevk edilirken din âlimleri dört gün gözaltı, dört gün daha uzatma almış vaziyetteler. İşte, Türkiye’deki adaletin karşı karşıya kaldığı durum budur. Bir kez daha kınıyoruz, protesto ediyoruz ve derhâl serbest bırakılmalarını istiyoruz.

Değerli vekiller, Venedik Komisyonu var, duymuşsunuzdur, biz zaman zaman burada konuşuyoruz, Türkiye'nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyinin anayasal konularda devletler arası referans ve danışma organı bu Venedik Komisyonu ve zaman zaman çeşitli konularda raporlar yayımlıyor. Hatırlarsanız, biz geçtiğimiz yıl burada bir kanun teklifini uzun zaman tartıştık ve sonunda Adalet ve Kalkınma Partisi ve MHP oylarıyla kabul edildi. Konusu kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine ilişkin olan kanun teklifiydi. Venedik Komisyonu bu kanunu inceledi, o zaman muhalefet olarak bizler bu kanun teklifinin yanlış kurgulandığını anlatmıştık, anlatamadık tabii çünkü iktidar fırsatçı davrandı ve Venedik Komisyonu bu incelemenin sonunda bir rapor yayımladı ve o raporda diyor ki: “Bu çıkarmış olduğunuz kanun uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu değil.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – “Bu kanun mevcut hâliyle sivil toplum kuruluşları açısından riskler içeriyor ve kanunun revize edilmesini istiyoruz.” diye Ankara’ya tavsiyelerde bulunuyor. Şimdi konu ne? “Türkiye'nin terörün finansmanıyla mücadelesini anlayışla karşılıyoruz.” diyor Komisyon. Ama bu mücadelenin uluslararası hukuk yükümlülükleri çerçevesinde yapılmasını istiyor. Ve diyor ki: “Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını ve Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) konuya ilişkin tavsiyelerini iç hukuka aktarmak istiyordu -iyidir, güzel- ama kanunun bu amacı aşan hükümler içerdiğini görüyoruz.” Şimdi, bu eleştirilerin hepsini biz burada, bu kanun teklifi çıkarılırken dile getirdik “Yanlış yapıyorsunuz, fırsatçılık yapıyorsunuz; tüm dernekleri kapsayarak sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını engelliyorsunuz, örgütlenme hakkının önüne geçiyorsunuz.” dedik, anlatamadık ama Venedik Komisyonu bu raporuyla iktidarın bu fırsatçılığını ortaya koydu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Yardım toplama konusundaki uygulamanın yanlış olduğunu ifade ediyor raporda ve hak açısından ihlaller olduğunu söylüyor. Bu konuda zaten Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic de 25 Şubat 2021 tarihinde İçişleri Bakanlığına ve Adalet Bakanlığına bir mektup göndermiş ve demiş ki: “Bu çıkarmış olduğunuz kanun kaygı verici. En azından Venedik Komisyonu görüş açıklayana kadar kanunun uygulanmamasını istiyoruz.” Mijatovic’e kim cevap vermiş? Süleyman Soylu. Ne demiş Süleyman Soylu? “Sivil toplum kuruluşlarının sesini kısmak değil, bilakis, seslerini daha fazla duyurmak üzerine inşa edilmiş bir sivil toplum stratejisi belirledik.” demiş. Ne inandırıcı değil mi? Ne kadar ilginç değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamamlıyorum efendim.

Yani Süleyman Soylu’nun söylediklerine tabii ki Türkiye’deki demokrat olan, vicdan sahibi olan hiçbir insan inanmıyor ama Avrupa’dakilerin inanmasını hiç beklemeyin, hiç beklemeyin. Gerçekten, bir kez daha, uluslararası alanda yanlış bir uygulama yapılması için bir kanun çıkarıldı. Biz zamanında eleştirdik, dinlemediniz; Türkiye’yi bir kez daha bu duruma düşürmüştür bu iktidar; bunu tespit etmek istiyorum.

Son değinmek istediğim konu, Soma Uyar madencileri. “Sadaka değil, haklarımızı istiyoruz.” diye bir kez daha yürüyüşe geçtiler. Yıllardır tazminatları ödenmeyen Uyar Madencilik emekçileri, verilmeyen haklarını almak için Ankara’ya geldiler. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının önüne gitmek istediler, izin verilmedi, 5 kişilik bir heyet gitti, görüştüler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Son kez açıyorum.

Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Hatırlarsanız, yine bu Mecliste bir yıl evvel Soma’yla ilgili bir kanun teklifini hep birlikte çıkarmıştık ve şu andaki Ticaret Bakanı Sayın Muş o zaman “Uyar Madencilikteki sorunları da biliyoruz, bu sorunların giderilmesi için gereken önlemi alacağız.” demişti bütün gruplara ve biz bunu kabul ederek o teklifin altına da imza atmıştık bütün gruplar olarak ama aradan bir yıl geçti, verilen hiçbir söz tutulmadı. Enerji Bakanlığıyla yapılan görüşmede -sendikacılar bize söylediler- denilmiş ki: “Biz bir kanun teklifi hazırladık bu konuyla ilgili ve Sayın Elitaş’a ilettik.” Nerede? Göremiyoruz. Bu konuda verilmiş sözler var, bize verilmiş sözler var, madencilere verilmiş sözler var, İçişleri Bakanlığı tarafından verilmiş sözler var, Adalet ve Kalkınma Partisi yetkilileri tarafından verilmiş sözler var ama bir türlü bu sözler yerine getirilemiyor. Lütfen, madencilerin daha fazla mağdur edilmesine son verelim ve birlikte bu konuyu bir an evvel bir çözüme kavuşturalım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Engin Altay’da.

Buyurun Sayın Altay.

25.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, şehit olan Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı’na Allah’tan rahmet dilediğine, Düzce’de yaşanan sel felaketine, Türk lirasının değerinin giderek düştüğüne ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak yazlık sarayı engellilere, şehit yakınlarına ve gazilere tahsis edeceklerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Zatıalinizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim.

Bugün yine içimize ateş düştü, acı düştü; Mardin Kızıltepe’de şehit edilen Piyade Astsubay Cihan Çiftçibaşı’na Allah’ımdan rahmet diliyorum, kederli ailesine ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum ve inşallah, bu son olsun diyorum Sayın Başkan. Tabii, bu konuda Meclisimizin yapması gereken işler var, maalesef yapılamıyor, bu da ayrı.

Düzce ilinde bir sel felaketi yaşandı, Düzce’deki vatandaşlarımıza, Düzce halkına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Sayın Başkan, bu para 200 TL, dolar falan değil -çok dikkatli baktınız da efendim- yürürlükteki en büyük banknot. Şimdi -göstereyim- bende yoktu, 15 arkadaşıma sordum, birinden çıktı; 15 milletvekilimizden Adana Milletvekilimizden çıktı 200 lira banknot.

BAŞKAN – Keşke deşifre etmeseydiniz Sayın Grup Başkan Vekili.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İade edeceğim kendisine.

Şimdi, Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri, saygıdeğer milletvekilleri; sizin durumunuz da benden farksız, ben biliyorum. Bu tedavüldeki en büyük banknotla, 200 lirayla 2002’de yani AK PARTİ’nin kuruluş döneminde 120 dolar alabiliyor idik, 120 dolar. Sonra 2014’e geldik, ben ona AK PARTİ için duraklama devri diyorum, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığında, bu parayla 93 dolar alabiliyorduk. Sonra 2018, tek adam yönetimi başladı, partili Cumhurbaşkanlığı, ben o döneme Türkiye için gerileme dönemi diyorum, bu parayla 43 dolar alabildik. Sonra bugüne geldik, ben bugüne çöküş dönemi diyorum Türkiye ekonomisi için de AK PARTİ için de, bu parayla, tedavüldeki en büyük banknotumuzla 23 dolar alabiliyoruz. Şimdi, AK PARTİ’nin saygıdeğer milletvekilleri, değerli arkadaşlarım bu manzaraya hayır diyemezler, bunlar devletin rakamları. Bu tablo için iyi yönetim derlerse o takdir kendilerinin ama ben bunun bir kötü yönetim olduğunu düşünüyorum.

Sayın Başkan, 2018’de 10 liraya 9 ekmek alınırken şimdi 5 ekmek alıyoruz, 4 ekmek kayıp, çalınmış; 2018’de 10 liraya 20 yumurta alırken şimdi 13 yumurta alıyoruz, 7 de yumurta çalınmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, 2018’de 100 liraya 11 litre ayçiçeği yağı alırken şimdi 5 litre ayçiçeği yağı alıyoruz yani 6 litre ayçiçeği yağı da çalınmış. Yani alt tarafı bir yumurta yiyeceğiz ya, önce zeytinyağı, sıvı yağı dökeceğiz, tavaya yumurtayı kıracağız, karıştıracağız, ekmeği banıp yiyeceğiz fakat iki yılda ne olmuş Sayın Başkanım? 7 yumurta, 4 ekmek ve 6 litre yağ çalınmış. Şu millete tavaya 2 yumurta kırıp ekmek banmayı da çok gören bir yönetimle, üzülerek söylüyorum, karşı karşıyayız. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, -bugün çok uzatmayacağım- biraz önce Bursa Milletvekilimiz yazlık sarayı gösterince tabii, iktidardan doğal olarak refleks gelmiş. Burada eskiden rahmetli Özal’ın bir yazlığı vardı, içinde 2 kanepeyle 1 mutfak vardı.

Şimdi, maşallah, maşallah; olağanüstü güzel bir bina.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Mehmet Bey, bu yazlık sarayın kumlarını da Salda Gölü’nden getirmişler; evet, Salda Gölü’nden.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu sarayı engellilere, şehit yakınlarına ve gazilerimize tatil köyü ve rehabilitasyon merkezi olarak tahsis edeceğiz; yıkmayacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim, bugün bu kadar.

BAŞKAN – Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mahir Ünal’da.

Buyurun Sayın Ünal.

26.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, şehit olan Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı’na Allah’tan rahmet dilediğine, Düzce’de yaşanan sel felaketine, Türkiye'nin on dokuz yılda hangi gelişmeleri katettiğinin ortada olduğuna ve Cumhuriyet Halk Partisinin saray tartışmasını bir sahte gerçeklik inşası üzerinden kurguladığına ilişkin açıklaması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Değerli Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Aslında her nöbetimde “Bu defa Grup Başkan Vekili olarak söz almayacağım.” diye kendime söz veriyorum ama sağ olsun Sevgili Engin Altay o üslubuyla yine bir şekilde söz almamı sağlıyor. O yüzden teşekkür ediyorum.

Öncelikle, Mardin Kızıltepe ilçesi Şenyurt bölgesinde, Suriye sınır hattında şehit düşen Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı’na Allah’tan rahmet diliyorum.

Yine, Düzce’deki sel felaketinden etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum. Hükûmetimiz bütün imkânlarıyla vatandaşımızın yanındadır.

Sayın Engin Altay’ın ifadeleri hususunda ise sadece şunu söylüyorum: Muhalefet olarak kendi ifadesiyle de “Siz ne kadar iyi şeyler yapsanız da alkışlayacak hâlimiz yok.” demişti geçmişte. Dolayısıyla, muhalefet olarak kendi hesabını, çarpmasını, toplamasını, çıkarmasını bir şekilde yapıp ortaya bir hesap koyuyor. Ortaya koyduğu hesap, nihayetinde kendi bakış açısıdır. Türkiye’nin on dokuz yıldan bugüne kadar nereden nereye geldiği, hangi alanlarda hangi mesafeleri, gelişmeleri katettiği ortadadır.

Cumhuriyet Halk Partisi uzunca bir süreden beri sistematik olarak bir saray tartışmasını bir sahte gerçeklik inşası üzerinden kurgulamaya çalışıyor. Tekrar tekrar biz de usanmadan, bıkmadan şunu söylüyoruz: Bunlar devlete aittir, bunlar millete aittir, bunlar şahıs malı ya da kişisel mal değildir. Bu konuda onlar da bunun böyle olduğunu biliyorlar.

Ha, bir gün iktidar olacaklarını düşünerek de bu konuda ne yapacaklarını ifade ediyorlar. Biz Cumhuriyet Halk Partisinin kazandığı belediyeler üzerinden hangi sözleri verip daha sonra, belediyeyi kazandıktan sonra da hangi durumlarla yüzleştiklerini gördüğümüz için bunları pek ciddiye de almıyoruz.

Sayın Altay, sataşmayı gerektiren bir ifadem olmadı. Dolayısıyla, söz alsanız da ben tekrardan herhangi bir şekilde cevap vermeyeceğim.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani sataşma da var ama ben 60’a göre bir dakika bir düzeltme yapmak istiyorum şu alkış meselesiyle ilgili.

BAŞKAN – Peki, 60’a göre bir dakika söz veriyorum.

27.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Efendim, sağ olun.

Bu alkış meselesi havuz medyasındaki bütün kalemşorların üç senedir her akşam televizyonda kullandıkları bir iştir. Sayın -bakan oldu şimdi, başarılar diliyorum- Mehmet Muş kardeşim burada Grup Başkan Vekili iken bir polemikte bana dönerek “Bu güzel işte alkışlamayacak mısınız?” ya da işte “İltifat bekliyorum.” deyince ben ona dedim ki: “Yahu, ne diyorsun kardeşim. Siz dünyanın en iyi işini de yapsanız bizden niye alkış bekliyorsunuz? Biz sizi alkışlamayız.” Burada 2 sebebim var. Bir, muhalefet iktidara güzelleme yapmaz. O kalemşorlar beni izliyorsa devam etsinler. Adımı zikrediyorlar, her akşam adım geçiyor televizyonlarda; bir mahzuru yok.

BAŞKAN – Reklamın kötüsü olmaz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama Sayın Mahir Ünal, en iyinin iyisi vardır. Biz size “İyi yaptınız.” dersek siz yatarsınız, zaten yatıyorsunuz da daha fena işler yaparsınız. En iyinin iyisi vardır, onun da iyisi vardır, en iyi yoktur. Onun için de muhalefetin iktidarı alkışlamak gibi bir mecburiyeti yoktur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …ama şunu hatırlatayım: Biz sizinle burada birçok olumlu kanunu hep birlikte altına imza atarak çıkardık. Buna da herhâlde nankörlük edip böyle bir şey yok diyemezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, cevap vermeyeceğim dedim ama…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Verme.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – …ismim zikredildiği için…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sen benim adımı 3 kere zikrettin, ben 3 kere mi söz isteyeyim?

BAŞKAN – Sayın Ünal, buyurun.

28.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Şimdi, tabii ki iyinin iyisi vardır ama biz Cumhuriyet Halk Partisinden şunu bekliyoruz: Bir gün desinler ki: “AK PARTİ şu kadar bölünmüş yol yaptı, biz daha fazlasını yapacağız.” Bir gün desinler ki: “AK PARTİ savunma sanayisinde şunları yaptı, biz daha iyisini yapacağız.” Bir gün desinler ki: “Türkiye için vizyonumuz, önerilerimiz, projelerimiz şunlardır.” “Biz geldiğimizde şunu yıkacağız, şunu yakacağız, şunu kaldıracağız, şunu değiştireceğiz.” demekten vazgeçsinler. Önümüze proje koysunlar, vizyon koysunlar, fikir ve düşünce koysunlar. Biz bu konuda kendileriyle yarışmaya hazırız.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, evet, Altay’a bir söz hakkı doğdu.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Beni olumsuz muhalefet, karalayıcı muhalefet yapmakla itham etti, sataşmadır efendim, söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim, konuyu da bağlayalım, gündeme geçelim sonra.

Buyurun Sayın Altay.

29.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz bölünmüş yollarla ilgili “Niye yapıyorsunuz?” demiyoruz ki. “Bu yolları yaparken çaldırıyorsunuz -siz değil, hepiniz benim gibisiniz- bu yollar yapılırken 5’li çeteye devletin kasasından hak ettiğinden çok fazla para ödüyorsunuz.” diyoruz, “Çaldırmayın.” diyoruz, “Çalınmasın.” diyoruz, “Devlet soydurulmasın.” diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hiç kimse çalmıyor, rahat olun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İhaleye sen de gir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bizim iktidarımızda ne olacak biliyor musun Mahir Ünal? Bu 200 liralık banknotla 150 dolar alınacak.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Şimdi, o 200 lirayı zor bulurdun sen.

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – Sizin iktidarınızı da gördük.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bizim iktidarımızda bu olacak. Sizin yaptığınız gibi 23 dolara mahkûm etmeyeceğiz en büyük banknotumuzu. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – 70 sente muhtaç olduk.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Evet, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Başta Marmara Denizi Olmak Üzere Denizlerimizdeki Müsilaj Sorununun Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- (10/4413, 4430, 4431, 4432, 4433, 4434, 4435, 4436, 4437, 4438) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1669)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz; Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip seçimi için 7/7/2021 Çarşamba günü saat 13.30’da toplanmış ve kullanılan 14 adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak İç Tüzük’ün 24’üncü maddesi uyarınca Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                  Hayrettin Nuhoğlu

                                                                                          İstanbul

                                                                         Komisyon Geçici Başkanı

Başkan: Mustafa Demir                                        İstanbul         : 9 oy

Başkan Vekili: Mustafa Canbey                             Balıkesir        : 8 oy

Sözcü: Jülide İskenderoğlu                                   Çanakkale     : 8 oy

Kâtip: Ayşe Sibel Ersoy                                       Adana           : 8 oy

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 3 tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1670)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve aravermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                      Mustafa Şentop

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğerini okutuyorum:

3.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1671)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve aravermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                      Mustafa Şentop

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğerini okutuyorum:

4.- Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1672)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve aravermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                      Mustafa Şentop

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, Antalya Milletvekili Feridun Bahşi ve arkadaşları tarafından, özel güvenlik görevlilerinin sorunları ile sektörde yaşanan sorunların araştırılarak özel güvenlik hizmetlerinin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 5/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Temmuz 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

7/7/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 7/7/2021 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                       Lütfü Türkkan

                                                                                           Kocaeli

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Antalya Milletvekili Feridun Bahşi ve 20 milletvekili tarafından, “Özel güvenlik görevlilerinin sorunları ile sektörde yaşanan sorunların araştırılarak özel güvenlik hizmetlerinin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla 5/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 7/7/2021 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere söz talep eden Antalya Milletvekili Sayın Feridun Bahşi.

Buyurun Sayın Bahşi. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel güvenlik görevlilerinin sorunları ve çözümü hakkında vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyette üç yüz altmış beş gün, yirmi dört saat ve her noktada olan özel güvenlik hizmetleri vardır. Sanayi tesislerinde, AVM’lerde, eğitim kurumlarında, limanlarda, havalimanlarında, otogarlarda, sitelerde, kısaca, tüm yaşam alanlarında varlıkları gün geçtikçe hissedilen ve kolluk mantığı içinde yer alan bir yapıya kavuşmuştur. Özel güvenlik görevlilerine olan ihtiyaç daha önceki yıllara nazaran katbekat artmış gibi gözükse de eldeki veriler ışığında istihdam aynı oranda artmamıştır. Özellikle, son on yılın rakamlarına bakıldığında 350 bin civarında faal çalışan sektör elemanı vardır. Bunun ötesinde eğitim kurumları, alarm izleme merkezleri, teknik ve idari çalışanları göz önünde bulundurulduğunda hiç de küçümsenmeyecek oranlarda çalışan kitlesine sahip olduğu ortadadır. Bu saydıklarımız yanında elde net veriler olmamakla birlikte 1,5 milyon da elinde belgesi olan insan vardır.

Özel güvenlik sektörü dünyada ve Türkiye'de önemli bir noktaya gelmiştir. Özellikle artan toplumsal olayların yanı sıra salgın hastalıkla mücadelede de özel güvenlik önemli bir rol üstlenmiştir. Özel güvenlik birimleri ve görevlileri devletimizin almış olduğu önlemler çerçevesinde sağlık çalışanlarıyla birlikte büyük bir özveriyle ve uyumla çalışmışlardır. Asıl görevleri olan kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyetteki güvenlik hizmetlerini ifa ederlerken salgın sırasında kendilerine düşen görevleri de takdir edilecek bir şekilde ifa etmişlerdir.

Özel güvenlik görevlileri sadece sağlık kurumlarında değil, fabrika, banka ve AVM gibi halkın yoğun bulunduğu ticari işletmelerde de alınan önlemlerin uygulanması noktasında görev almalarıyla dolaylı da olsa ekonomimize katkı sağlamaktadır, çalışma hayatının normalleşme sürecinde yerini alarak destek sağlamaktadır. Bu salgın dönemi özel güvenlik hizmetlerinin gerekliliğini ve onlara olan ihtiyacı bir kez daha net bir şekilde ortaya koymuştur.

Değerli milletvekilleri, Türk özel güvenlik sektörüne bakıldığında kırk yılı geride bırakmış olmasına rağmen sistem hâlâ tam olarak rayına oturmamıştır. Hâlihazırda gelişmeye açık olan özel güvenlik sektörünün yapısal birtakım ihtiyaçlarının yanında çalışanlarının özlük noktasındaki ihtiyaçları tam olarak karşılanamamıştır. Özel güvenlik sektörünün ayakta durabilmesi için bazı çalışmalar yapılmalıdır. Örneğin, harçlar kaldırılmalıdır veya sembolik rakamlara çekilmelidir. Ayrıca, şirketlerden ve eğitim kurumlarından alınan harçlar makul seviyede tutulmalıdır. Kamu ve özel sektör ayrımı yapılmaksızın tüm özel güvenlik görevlilerinin özlük hakları iyileştirilmelidir. Temel eğitim ücretleri eğitim kurumlarını ve adayları mağdur etmeyecek şekilde ortak belirlenmeli ve ücret farklılıkları ortadan kaldırılmalıdır. Yenileme eğitim ücretleri devletin eğitim fonlarından veya özel güvenlik harç fonundan karşılanmalıdır. Özel güvenlik görevlileri ve sektör çalışanları fiilî hizmet zammından yararlandırılmalıdır. Sağlık kurulu raporlarından alınan ücretler kaldırılmalıdır. Özel güvenlik hiyerarşik yapısının temeli mezuniyet esaslı değil, liyakat esaslı olarak düzenlenmesi gerekir. Meslek hastalıkları bünyesinde özel güvenlik mesleğine yönelik psikolojik danışma merkezleri tüm il ve ilçelerde kurulmalıdır. Özel güvenlik eğitim kurumlarında mesleki yeterliliğe ulaşmış ve en az on beş yıl fiilen çalışmış özel güvenlik personelinin eğitimci olabilmesinin önü açılmalıdır. Görev gereği hassas yerlerde ve özellikli alanlarda çalışan personele ek tazminat ödenmelidir. Görevi başında ölen ya da sakatlananlara şehitlik ya da gazilik unvanı verilmelidir.

Gazi Meclisi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına söz talep eden İzmir Milletvekili Sayın Kani Beko.

Buyurun Sayın Beko. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KANİ BEKO (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Partinin grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Türkiye, işçiye, emekçiye, ücretliye, emekliye karşı olan ve uyguladığı politikalarla âdeta tüm bu kesimleri yok sayan bir rejimle karşı karşıya. AKP iktidarı süresince işçiler, emekçiler hiç olmadıkları kadar esnek istihdam biçimleriyle çalıştırılmaktadır. Kuralsızlık kural hâline gelmiş ve bu çalışma ilişkisi güvencesizliği derinleştirmiştir. Ülkede olağanüstü hâl uygulamalarının kalıcı hâle gelmesiyle, binlerce işçinin mücadelesi, grevi yasaklanmıştır. Taşeron uygulaması kural hâline gelmiş, emeğin her tür kazanımı ve hukuku büyük oranda etkisiz hâle getirilmiştir. Tüm bunlara bir de Covid-19 salgını eklenince tüm bu olumsuz tablonun içinde, bugün, İYİ Partinin önerisini bu kapsamda değerlendireceğiz.

Özel güvenlik sektörü de aynı şekilde biriken sorunlarla mücadele etmeye çalışmaktadır. Güvenlik işçilerinin güvenlik iş kolları dışında başka iş kollarında tescillenmesi bazı belediyelerde güvenlik iş kolunda değerlendirilirken, başka belediyelerde “genel hizmet işçisi” “büro elemanı” gibi iş kollarında tescillenmesi sebebiyle güvenceden ve toplu iş sözleşmesi haklarından maalesef mahrum kalmışlardır. Özel güvenlik işçileri, doğrudan kadroya alınmalı, kamuda olduğu gibi belediyelerde çalışan işçiler kesinlikle kadro işçisi olmalıdır. Güvenlik işçilerinin maaşlarındaki ücret farklarından dolayı gelir adaletsizliği bulunmaktadır. Tayin hakları yoktur, özlük ve yıpranma hakları da bulunmamaktadır.

TYP’li yani toplum yararına çalışan güvenlik işçileri de daimî işçi olarak çalışmak istemektedir. Okullarda çalışan güvenlik işçilerinin -dokuz ay çalışmakta- yıllık izin hakları ve sendika hakları da yoktur. Dokuz ay sonra işbaşı yapıp yapmama garantisi de bulunmamaktadır. TYP’li işçiler de mutlaka daimî statüsüne alınmalıdır. Yaklaşık 360 bin güvenlik işçisi maalesef bu durumda, mutsuz bir şekilde ortada kalmıştır. İçişleri Bakanlığı hızlıca güvence sağlayacak yeni düzenlemeler yapmalıdır.

Özel güvenlik görevlilerinin grev haklarını kullanmalarının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Özel güvenlik görevlilerinin haftalık mesai saatleri kırk beş saatle sınırlandırılmalıdır. Özel güvenlik görevlilerinin çalışma ortamları gereği yaşadıkları zorluklar bulunması sebebiyle güvenlik hizmetleri “tehlikeli işler” sınıfındadır. Bu sektörde fiilen çalışan özel güvenlik görevlilerinin özlük haklarında iyileştirmeler yapılmalıdır. Fiilî hizmet süresi zammından faydalanmaları da ayrıca mümkün hâle getirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KANİ BEKO (Devamla) – Son bir iki cümle Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

KANİ BEKO (Devamla) – Terör sonucu hayatını kaybettikleri, yaralandıkları veya engelli hâle geldikleri durumda malullük aylığı bağlanması, ayrıca eş, ana ve babaları ile bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına giren çocukların nakdî tazminat ve aylık bağlanma haklarından kesinlikle yararlanması gerekir.

Güvenlik personelinin asıl meselesi nedir biliyor musunuz sevgili milletvekilleri? Daha önce güvenlik işçisi olan arkadaşlarımızın kendilerine has sendikaları vardı; TÜRK-İŞ’e bağlı, HAK-İŞ’e bağlı, DİSK’e bağlı sendikaları vardı. Dolayısıyla, bu iş kolu ortadan kaldırılınca güvenlik işçileri kendi ekonomik, demokratik, siyasi, sosyal haklarını işverenlerle ortaya koyup pazarlık haklarından mahrum kaldılar. Yani burada yapılacak olan tek şey GÜVENLİK-SEN’in eski konumuna getirilmesidir. TÜRK-İŞ’e, HAK-İŞ’e ve DİSK’e bağlı sendikalar kendi toplu iş sözleşmelerini kendileri yapması gerekir inancındayım.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim, saygılar sunarım; sağ olun, var olun diyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden Gaziantep Milletvekili Sayın Müslüm Yüksel.

Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MÜSLÜM YÜKSEL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubunun önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun, 26 Haziran 2004’te Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olup bu kanun özel güvenlik alanında bir milat olmuştur. Kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyetteki özel güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesini temin etmek üzere çıkarılan bu kanun, ciddi manada istihdama, suçun önlenmesine, genel güvenliğin sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Ülkemizde 843.999 özel güvenlik eğitimi almış kişi bulunmakta olup, bu kişilerden özel güvenlik görevlisi kimliği bulunan 469.964’ü silahlı, 374.035’i silahsız özel güvenlik görevlisi bulunmaktadır. Bu özel güvenlik görevlilerimizden günümüzde çalışan 324.258 kişinin yüzde 35,89’u kamuda, yüzde 64,11’i ise özel sektörde istihdam edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel güvenlik görevlileri yasal mevzuattan kaynaklanan görev ve yetkileriyle günümüzde toplumsal hayatın her alanında ve özellikle stratejik önemi haiz noktalarda görev yapmaktadırlar. Havaalanları, bankalar, okullar, hastaneler, kamu kurum ve kuruluşlarında görev yaptıkları yerin güvenliğinin yanı sıra, kamuyla iç içe olması nedeniyle de kamu güvenliğinin sağlanmasında da büyük katkıda bulunmaktadırlar.

Hükûmetimiz, ülkemizin tüm sorunlarında olduğu gibi özel güvenlik sektörünün ve özel güvenlik görevlilerimizin talep ve sorunlarına karşı da duyarlı bir politika izlemektedir. Özel güvenlik görevlisi arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin bazı sıkıntılarının farkındayız; özlük haklarını, sağlık problemlerini, çalışma şartlarını ve diğer sorunlarını önemsiyoruz. Kamu güvenliğinin tamamlayıcı bir unsuru olarak kabul ettiğimiz özel güvenlik hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesi amacıyla yasal çerçeve içerisinde İçişleri Bakanlığımızca her türlü idari düzenleme yapılmaktadır. Ayrıca, özel güvenlik görevlilerimizin talep ve sorunlarına yönelik olarak İçişleri Bakanlığımız çalışmalarını sürdürmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, özel güvenlik görevlilerimizin talep ve sorunlarının bizim sorunumuz olduğunun ve sorunlarının titizlikle takipçisi olacağımızın, gerekli destekleri sağlayacağımızın bilinmesini istiyor, bu vesileyle fedakarca görevlerini yerine getiren tüm özel güvenlik görevlilerimizi en derin muhabbetle selamlıyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, 3 sayın milletvekiline 60’a göre yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Sayın Ağbaba…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, yerli tütün üreticisine hapis cezası öngören düzenlemeye ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, aileleriyle birlikte 600 binden fazla insan Adıyaman'da, Malatya'da, Doğanşehir’de, Sürgü’de, Kurucaova’da, Bulam’da, Çelikhan’da geçimini tütünden sağlıyor, ancak yerli tütün üreticisine hapis cezasını öngören düzenleme 1 Temmuzda yürürlüğe girdi. Dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz, bir ürünü ekmek serbest, satmak yasak olsun; İngiliz ve ABD şirketlerinin tütünü serbest, yerli ve millî Adıyaman tütünü yasak. Yerli üreticiye bu kadar zulmetmek için ancak millete düşman olmak gerekir. Tütün üreticileri 1 Temmuzdan beri yolları kapatıyor, yasayı protesto ediyor, “Tütün yerlidir, millîdir, alnımızın teridir.” diyor. Üreticiler yasanın ertelenmesini değil, yerli tütüne kaçak muamelesi yapan ucube yasanın tamamen kaldırılmasını istiyor. Bizim, tütün üreticilerinin yanında olduğumuzu söylemek istiyorum. Meclisimiz de tırşikçi kapitalistlerin değil, Adıyamanlı üreticilerin yanında yer almalıdır diye düşünüyoruz. Tütüne kalkan eller kırılsın diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Taşkın… Yok.

Sayın Girgin…

31.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, TEİAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanı kararıyla her şey satılıyor. Makine ve Kimyayı anonim şirkete dönüştürerek özelleştirilmesinin önünü açan iktidar, TEİAŞ’ı özelleştirmeye hazırlanıyor. Elektriğin üretimi ve dağıtımı yandaşlara peşkeş çekildi, sıra iletimde. Elektriğe yüzde 15, doğal gaza yüzde 12 seviyelerinde zamlar yağdırarak halkın canına okuyan iktidarın, TEİAŞ’ı da özelleştirme kapsamına alması hem işçileri hem de halkımızı mağdur edecektir. Elektrik alanında daha önce yapılan özelleştirilmelerin halka ve ülkeye daha kaliteli, kesintisiz ve ucuz elektrik olarak döneceği söylenmişti, hiçbiri olmadı, tam tersi faturalar arttı. Tecrübeyle sabittir, özelleştirme zamdır, yoksulluktur, yolsuzluktur; bu yanlıştan vazgeçin.

BAŞKAN – Sayın Aydın… Yok.

Sayın Yeşil… Yok.

Sayın Işık…

32.- Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık’ın, Van’daki eylem ve etkinlik yasaklarına ilişkin açıklaması

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Beraber kol kola yürüdüğünüz dostlarınızın darbe girişimini Allah’ın lütfuna dönüştürüp tüm toplumu baskı altına aldınız. 15 Temmuz 2016’dan bugüne kadar Van’da aralıksız süren eylem, etkinlik yasakları 5’inci yılını dolduruyor. Bu uygulanan yasaklarda bile çifte standart var. İktidar ve kayyumlar bu yasakları sadece muhaliflere karşı uyguluyor. Bu yasaklarla yükselen tepkileri, toplumun sesini kısmaya çalışarak yolsuzluklarınızı, talanınızı, katliamlarınızı saklayacağınızı sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Bir kenti beş yıldır tutuklu hâle getirmişsiniz, tutuklulukta bile azami süre beş yıldır. Bu tutukluluğu daha ne kadar sürdüreceğinizi sanıyorsunuz. Artık maskeniz düştü, herkes zihniyetinizi çok iyi gördü. Emin olun ki Van da Türkiye de çok yakında sizden de zulmünüzden de kurtulacaktır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, çocuk istismarının önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 7/7/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Temmuz 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

7/7/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 7/7/2021 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                Hakkı Saruhan Oluç

                                                                                          İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

7 Temmuz 2021 tarihinde Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen (13514) grup numaralı "Çocuk istismarının önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla” Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 7/7/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Sayın Dilşat Canbaz Kaya.

Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA DİLŞAT CANBAZ KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafyamız her gün yeni bir çocuk istismarı haberiyle daha derinden sarsılmaktadır. Çocuk istismarına yönelik yargı kararları ise en az istismar kadar çocuğun yaşadığı travmayı büyütmekte ve halkın vicdanını yaralamakta, adalete olan inancını da olumsuz etkilemektedir.

Türkiye çocuk istismarının en yaygın yaşandığı ülkeler arasında yer almakta ve istismar vakaları sayısı her geçen gün artmaktadır. Urfa Barosu, 1 Ocak 2018 ile 21 Ağustos 2019 tarihleri arasında 1.216 çocuğun cinsel istismara ve saldırıya uğradığını mahkeme kayıtlarıyla tespit etmiştir. İnsan Hakları Derneği İstanbul Çocuk Hakları Komisyonunun Haziran 2018 Raporu’na göre on altı yılda 440 bin çocuğun doğum yaptığı, Türkiye’nin cinsel istismarda dünyada 3’üncü sırada bulunduğu bilgiler arasında yer almıştır. TÜİK’in 2019 verilerine göre, suça sürüklenen 206.498 çocuğun yüzde 15,2’si cinsel istismarla mağdur olmuştur. Adalet Bakanlığının yayımladığı adli istatistiklere göre ise cinsel dokunulmazlığa karşı suç kapsamında 2012’de çocuğun cinsel istismarı davalarında suç sayısı 17.589 iken bu rakam yedi yılda yüzde 29 artarak 2019’da 22.689 olmuştur ancak 2019 ile 2020 yıllarına ait çocuk istismarlarına ilişkin TÜİK istatistikleri açıklanmamaktadır. TÜİK bu verileri neden açıklamamaktadır? Bu verilerin bilinmesinin kime ne zararı ve yararı vardır? Halktan saklanmak istenen gerçekler nelerdir? Çocuk istismarıyla mücadelede verileri kaçırarak, haber yasakları getirerek, toplumun konu üzerindeki ilgisini dağıtmaya çalışarak bir yere varılmaz.

Türkiye'nin imzacısı olduğu uluslararası sözleşmeler devletlere, hüküm giymiş cinsel suç faillerinin bilgilerini kayıt ve muhafaza etme sorumluluğu yüklemektedir ancak Türkiye'de ilgili bakanlıklar ve kurumlar bu yönde kapsamlı bir çalışma yürütmemektedirler; bunu yapsalar dahi şeffaf bir şekilde halka sunmamaktadırlar.

Son olarak, 2 çocuğun cinsel istismara maruz kaldığı, kamuoyunda “Elmalı davası” olarak bilinen dava ile Uşak'taki 2 yaşındaki bebeğe yönelik gerçekleşen istismar vakası Türkiye'de çocuk istismarının ne boyuta geldiğini ve ne kadar yakıcı olduğunu bir kez daha göstermektedir. Pozantı ve Ensar Vakfı örneklerinde de ortaya çıktığı gibi, çocuk istismarı kamu kurumlarında ve iktidarın desteklediği kimi dernekler ve vakıflarda meydana gelmektedir. Ayrıca, bu örneklerde yaşanan şiddet çoğunlukla birden fazla çocuğa yönelik cinsel saldırı şeklinde gerçekleşmektedir ancak faillerin önemli çoğunluğu cezasız kalmaktadır.

Türkiye'de çocuk istismarının gittikçe artmasında, bu suçların soruşturulması ve yargılanmasında hâlâ ciddi sorunlar bulunmasına rağmen çocuğun cinsel istismarı suçunda tutuklama için “somut delil” şartını öngören dördüncü yargı paketi gündeme gelmiştir. Böylesi can yakıcı bir sorunda çocuğun istismarcı karşısında yalnız ve savunmasız bırakılmasına neden olan böylesi bir düzenleme çocuk merkezli bir politikayı ifade etmemektedir. Söz konusu yargı paketinde, katalog suçlardan tutuklanmalara, kuvvetli suç şüphesinin yanında somut delil kriterleri de öngörülmektedir. Failin tutuklanması için somut delil aranmasına dayanan bu düzenlemenin çocuk istismarında ciddi sorunlar yaratacağı açıktır.

Değerli milletvekilleri, çocuklarımızın yüksek yararı için, çocuk istismarlarına karşı daha etkili, kapsamlı ve sonuç alıcı politikaların yaşama geçirilmesi için, alanda paydaşların ve mutlaka çocukların da özne olacağı bir mücadele ertelenemez ve kaçınılmaz bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Bu nedenle, sizlerden, çocuk istismarının önlenmesi, bu şiddetin boyutunun açığa çıkarılması, buna kaynaklık eden etkenlerin tespit edilmesi ve bütünlüklü politikaların inşa edilmesi amacıyla Meclis araştırması komisyonunun kurulması teklifimize destek vermenizi istiyoruz.

Arkadaşlar, biraz önce de saydığım gibi birçok rakamdan bahsettik; resmî rakamlar bunlar, devletin resmî kurumlarının rakamları. Yani bu veriler sadece rakamdan ibaret değil; çocuklarımızın geleceğinden, bu çocukların hayatlarından, çocukların ömür boyu yaşayacağı travmadan bahsediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

DİLŞAT CANBAZ KAYA (Devamla) – Bu çocukların hayatı ve geleceğinden sorumluyuz, buradaki her bir vekilimizin, hepimizin sorumluluğu dâhilinde bu. O yüzden, bu önemle, bu araştırma komisyonunu hepimizin desteklemesinin acil olduğunu bir kez daha -tekrar tekrar- hatırlatmak istiyoruz.

Geleceğimiz olan çocuklarla ilgili cinsel suçlar, cinsel saldırılar, istismar meselesi hepimizin meselesidir, sadece o çocukların omuzlarına yüklenen bir yük olarak görülmemelidir diyorum.

Teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına söz talep eden Isparta Milletvekili Sayın Aylin Cesur.

Buyurun Sayın Cesur. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Çocuklarımıza cinsel istismarı araştıralım mı, onu konuşuyoruz. Bizim ülkemiz, 23 Nisan 1920’de, içinde bulunduğumuz bu en yüce kurumun yani milletin Meclisinin kurulmasının gününü çocuklara bayram ilan eden, aslında cumhuriyetin demokratik niteliğinin çok önemli göstergesini çocuklara armağan eden bir ülkeydi ve bugünlere kadar da böyle gelinebilmişti.

Son yirmi yılda, bakın, neler oldu, nelere müsaade edildi de bu güzel ülke kendi çocukları için artık bir cehennem hâline geldi. Şimdi biraz hatırlayalım. Soruyoruz: En son Elmalı davası ve onun utancı pis bir leke gibi üzerimize sindi mi, sinmedi mi? “Türkiye Cumhuriyeti sona erdi, İslam devleti kuracağız.” filan diye sevinç çığlıkları atan tarikat şeyhi 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismardan tutuklandı mı, tutuklanmadı mı? Hatırlayan var mı üzerinden kaç gün geçti? Diyanet İşlerinin resmî internet sitesinden “Babasının öz kızına şehvet duyması haram değildir.” diye fetva verildi mi, verilmedi mi?

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Yalan!

AYLİN CESUR (Devamla) – Güya soruşturma filan açılmıştı, ne oldu sonucu? Ülkeyi yönetenlere soralım, ne oldu? Ben merak ediyorum. Hiç kimse hakkında suç duyurusunda bulunuldu mu? Rize Kızılay Şube Başkanı ve İl Özel İdare Genel Sekreter Yardımcısı olan bir şahıs Çocuk Esirgeme Yurdunda kalan 13 yaşındaki erkek çocuklarına cinsel istismardan tutuklandı mı? Rize’de Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü yaptığı dönemde çocukları tacizden şikâyet edilen şahsın din dersi öğretmenliği yaptığı dönemde Diyarbakır Yetiştirme Yurdu’nda erkek çocuklarına cinsel tacizden soruşturma geçirdiği anlaşıldı mı, anlaşılmadı mı? Sonucu ne oldu bileniniz var mı? Evet, örnekler çok, üzülerek söylüyorum ki daha da çok çok çoğaltılabilir. Ne olmuş aslında biliyor musunuz? Bu kişiler bizim insanımız evet ama sonuçta seçilmişler bir şekilde oralara gönderilirken, atanmışlar, yollanmışlar. Diyanete fetvacı seçilmiş biri, biri olmuş yandaşa gazeteci, biri Kızılay İl Başkanı yapılmış, biri Çocuk Esirgeme Kurumuna yönetici yapılmış, yatılı Kur’an kursuna okutman atanmış. Şimdi, herkes için şapkayı artık çıkarıp bir düşünme zamanı. Devletin aileyi yine de korumaya çalışması gibi değil; vatandaşlarını, çocuklarını, kadınlarını koruması gerekiyor, gibi değil. Bu, yasalarla belirlenmiş aslında ve devleti yönetenlerin de görevi.

Şimdi, elinizdeki enstrümanlar neyse onları en iyi şekilde kullanacaksınız ve bunu yapacaksınız, devleti yönetenler yapacak bunu. Ama yere göğe sığdıramadığımız dördüncü yargı paketine bakalım: “Çocuğun istismarını da kapsayan katalog suçlardan tutuklama için kuvvetli suç şüphesi yetmez, somut delil de isteriz.” diyorsunuz. Çocuk gidecek delil bulacak size. İyi bir avukat bulacak önce, darp ve tıbbi raporlarını alacak. Çocuk bütün bunları yapacak. Aslında bu nedir biliyor musunuz? Elmalı davasındaki gibi binlerce istismarcının somut delil yetersizliğiyle serbest gezdiği, tutuklanmadığı bir hukuk düzeninin aslında Türkiye’ye getirilmesi olacak sonucu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

AYLİN CESUR (Devamla) – Kesinlikle araştırılmalı. Son iki yılın verileri yok mesela elimizde. TÜİK verilerine göre 2019’da 206.498 çocuğun yüzde 57,6’sı yaralanmaya, yüzde 15,2’si cinsel istismara, yüzde 11’i aile düzenine karşı işlenen suçlara maruz kalmış. Çocuk gelinler var, ayrı bir yara, aslında 2018 nüfus verileri var -vakit yok, onlara giremeyeceğim- ve 1 milyon 52 bin çocuk eğitimini yarıda bırakmış; hepsi hepsi kanayan ayrı bir yara.

Bizim hedefimiz belli; laik, demokratik, özgürce düşünebilen, soran, sorgulayan, çağdaş, bilimi esas almış, çağı yeniden yakalamış bir Türkiye. Başaracağız. Bunu, şapkayı çıkarınca kendini, etrafını suçlayabilen, yanlış yaptıysa yanlış yerine iyiyi seçen kim varsa onlarla beraber başaracağız. Önüne kader diye konulan bu çürümüşlük yerine, kaderini eline alacak gençlerimizle, kadınlarımızla biz bunu başaracağız ve çocuklara bu ülkeyi bayram ilan edenlere bağlı kalarak bunu yapacağız. Başaracağız, kendimize ve kendi için artık doğru yolu seçecek yüce gönüllü, sabırlı milletimize güveniyoruz çünkü. Buradan onlara sesleniyorum: Bunu sizinle başaracağız. Kararıp kalmak yok, çocuklarımıza bunu reva görenlerden hesabını da soracağız değerli arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden Ankara Milletvekili Sayın Gamze Taşcıer.

Buyurun Sayın Taşcıer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.

Karanlığın seviyeleri vardır; kiminde zor da olsa önünüzü görürsünüz, kiminde burnunuzun ucunu dahi göremezsiniz. Dünyadaki bütün suçları karanlığın renkleri olarak tanımlarsak herhâlde çocuk istismarı bunun en zifirî hâlidir, sonsuz bir çukur varsa oranın da en dibidir. Sivil toplum kuruluşlarının verilerine göre, Türkiye çocuk istismarının en sık görüldüğü 3’üncü ülke. Türkiye Psikiyatri Derneği yaptığı araştırmada, ülkemizde istismara uğramış çocuk sayısını yüzde 33 olarak ifade ediyor. Peki “Kanunlarımızda çocuk istismarı suç ama neden bu denli yüksek?” diye içinizden geçiriyor olabilirsiniz. Ben, size bunun nedenleri şöyle izah edeyim: Eğer bu ülkenin televizyonlarına, çocuk bedenini şehvet öznesi olarak anlatan, 12 yaşındaki bir kız çocuğunun doğum yapmasını normalleştirmeye çalışan sözde hocalar çıkarılır ve bu sözler cezasız kalırsa; bu Meclis çatısı altında kurulmuş bir komisyonda devletin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı 15 yaşındaki evliliklerin önünün açılmasını savunursa; çocuk yaşta evliliği bir şiddet olarak tanımlayan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılıp, çocukların haklarını savunan Lanzarote Sözleşmesi tartışmaya açılırsa; ülkeyi yönetenlerin hazırladığı yargı paketinde “somut delil” adı altında istismarcıların tutuklanması zorlaştırılmaya çalışılırsa; iktidardakiler tarafından ikide bir -tırnak içerisinde- mağduriyet kisvesi altında çocuk istismarcılarına af getirmeye çalışılıp, “çocuk” ve “gelin” ifadeleri aynı cümle içerisinde kullanılırsa ve bu teklifler muhalefetin mücadelesi ve halkın Meclis kapısına dayanmasıyla güç bela geri çektirilirse; kamuoyuna sürekli ısıtıp ısıtıp af teklifleri sunulup “Şöyle olursa bırakalım, böyle olursa çıkaralım.” diye taleplerle nabız yoklanırsa elbette ki bu ülkede çocuk istismarı vakaları bitmez çünkü istismarcılar bundan güç alır, istismarın normalleştirilmeye çalışılmasından cesaret alır ve oluşan cezasızlık algısından beslenirler. Bu beslenmenin bir ucu istismarcılardaysa bir ucu da bu zihniyeti taşıyan iktidar sahiplerindedir. Eğer bu kaynak kesilir, istismarcılar kollanmaz, kanun da uygulanırsa karanlık da aydınlanmaya başlar. Aksi takdirde, zifirî karanlık Türkiye’nin her bir yanını kaplayacaktır ama kimsenin endişesi olmasın, çocuklarımızı bu karanlık zihniyetin eline bırakmayacağız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

GAMZE TAŞCIER (Devamla) - …ve ilk seçimde karanlığı aydınlatarak çocukların istismarın resmini değil, umudun resmini yapacağı bir Türkiye inşa edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Abdullah Güler.

Buyurun Sayın Güler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP Grubu önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi ve saygıdeğer milletvekillerini selamlıyorum.

Tabii, sözlerime İbni Haldun’un bir sözüyle başlamak istiyorum. “Bir görüşe ve bir inanca bağlılık ve taraftarlık insanın ruhuna işledi mi kendi isteğine uygun düşen haberleri işitir işitmez hemen kabul eder, hiç sorgulamaz. Bu temayül ve taraftarlık insanın basiret gözünü örter, tenkit ve tetkikte bulunmasını engeller.” der İbni Haldun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sizin için demiş onu.

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Size de diyor. Şimdi size diyorum, iyi dinleyin, not alın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – He he…

BAŞKAN – Sayın Güler, Genel Kurula hitap edelim.

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Muhalefet o kadar gözünü İbni Haldun’un sözündeki gibi kör etmiş ki -biraz önce- herhangi bir olayda ülkesini aşağılamayı, ülkesine hakaret etmeyi bir vazife sayıyor âdeta ama gerçekler maalesef…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Çocuk istismarıyla ilgili ne diyorsunuz, onu söyleyin, onu.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Siz ülke değilsiniz!

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Gözlerinizi açacağım.

Bakın, 2020 yılında Almanya’da 115’i 6 yaşından küçük 152 çocuk öldürülmüş, çocuk pornografisi olayları 18.761 vakayla yüzde 53 artmış, bir yıl içerisinde 14.500 çocuk istismara uğramış, her sınıfta 1 veya 2 çocuk öğrenci istismara uğramış ve şu anda bu manadaki yargılamaları devam ediyor.

Çocuk istismarı, insanlığın vicdanında bir yaradır. Bu, asla siyasi istismar konusu edilecek bir olay değildir; insan biraz utanır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu yarayı, birilerini suçlayarak, birilerini itham ederek bu şekilde istismar edemezsiniz.

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) – Pozantı’yı hatırlayın, Pozantı’nın hesabını verin!

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – “Elmalı davası” diyorsunuz ve olayları bilmiyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde 26’ncı Dönemde, 2016’da, başta cinsel istismar olmak üzere, çocuklara yönelik her türlü istismar olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan bir Meclis araştırması komisyonu oldu. Okudunuz mu onları?

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Komisyonunuzdan sonuç mu alınıyor?

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Bakın, o öneriler kapsamı içerisinde…

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Sadece göstermelik komisyonlarınız!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sonuçta İstanbul Sözleşmesi’nden çıktık!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Güler, karşılıklı diyalog hâlinde sürdürmeyelim lütfen. Soru soruyorsunuz, cevap veriyorlar; soru sormadan devam edelim konuşmamıza.

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Şu anda Bakanlığımız Mobil Çocuk Sosyal Hizmet Uygulaması’nı hayata geçirmiş durumda…

AYLİN CESUR (Isparta) – Sonuç?

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Sosyal Medya Çalışma Grubunu hayata geçirmiş durumda…

AYLİN CESUR (Isparta) – Sonuç?

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Çocuklar Güvende Programı’nı hayata geçirmiş durumda, çocukların dijital risklerden korunması kapsamında eğitimler hayata geçirmiş durumda.

AYLİN CESUR (Isparta) – Sonuç?

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – En önemlisi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100’üncü maddesi kapsamı içerisinde, herhangi bir çocuk istismara uğradığında ÇİM merkezlerine götürülür; öğrenin!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Tamam da cezaevi çözmüyor bu işleri işte!

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) – Bunlar çözüm değil! Failler yine sokaklarda dolaşıyor, cezalar uygulanmıyor!

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Çocuk izlem merkezlerinde psikologlar, çocuk gelişim uzmanları ve bu kapsamdaki psikiyatrist uzmanlar eşliğinde o çocuğun örselenmemesi, ileride yara oluşturacak herhangi bir mağduriyet yaşamaması için o çocuğun makul ortamlarda dinlenmesi, gerekirse resim çizmesi; bu manada o çocuğun yaşadığı olay neyse onun doğrudan kayıtlara geçirilmesi… Raporlar, resimler, bunların hepsi bir delildir.

Şu anda dördüncü yargı paketinde görüşeceğimiz düzenlemede “somut delil” kavramı keyfî tutuklamanın önüne geçecek bir durumdur. Lütfen, bunu bazı şeylerle beraber istismar etmeyin ve karıştırmayın. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Erkek yargınız serbest bırakıyor hepsini!

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Çocuklardan bahsediyoruz, çocuklardan!

ABDULLAH GÜLER (Devamla) – Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – İstanbul Sözleşmesi’nden niye çıktınız o zaman?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – PKK’nın kaçırdığı çocukları anlatın!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç, niçin söz istediniz?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşmada bulunduğu için… (AK PARTİ ve HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Grup Başkan Vekilini duyamıyorum.

Buyurun, direkt, sataşmadan size iki dakika kürsüden söz veriyorum.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Ne sataşmışım onu da söyleyin.

BAŞKAN – Ben duyamıyorum arkadaşların gürültüsünden, onun için de direkt kürsüden söz veriyorum.

Buyurun, madem öyle arzu ediyorsunuz.

Müsaade edin duyalım.

EYÜP ÖZSOY (İstanbul) – Koruyorsunuz onları. Sordunuz mu?

BAŞKAN – Bir daha senden öğrenirim nasıl davranacağımı.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – O çocukların çizdiği resimler…

BAŞKAN – Buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, İstanbul Milletvekili Abdullah Güler’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın vekiller; ya, bu iktidar neden…

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Ben sizi itham etmedim ki.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Dediniz. Bakın, diyorsunuz ki: “Ülkesini aşağılamak, ülkesine hakaret etmek…” Bunları muhalefet olarak biz yapıyormuşuz. Ne alakası var?

Şimdi, bakın, sayın vekiller, “Memlekette bir mesele var, bunu tartışalım.” diyoruz, bunun sonucunda şu laflarla karşımıza geliyorsunuz: “Efendim, ülkenizi aşağılıyorsunuz, ülkenize hakaret ediyorsunuz.” Ne alakası var? Bir sorun varsa onu tartışalım, araştıralım, bu Mecliste konuşalım, değerlendirelim istiyoruz.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Araştırdık.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Bunu gündeme getiriyoruz. Ülke siz değilsiniz ya! İktidar olmak demek… Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarsa ülke demek değil, bu ülkenin bir parçasısınız, siyaset alanının bir parçasısınız. Siz kendinizi…

EYÜP ÖZSOY (İstanbul) – Siz de parçasısınız.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Biz de bir parçasıyız, siz de bir parçasısınız. Dolayısıyla, bir yanlış varsa bu toplumda, bu ülkede, biz bunu tartışıyorsak neden siz bunu ülkeye hakaret olarak algılıyorsunuz? Sizin yanlışlarınızı eleştiriyoruzdur. Yanlışlarınızı eleştirirken bizim eleştirilerimizi dinleyeceksiniz, bunda bir şey yok.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Yalan söylediniz, yalan!

BAŞKAN – Sayın Güler…

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Dolayısıyla, bakın, biz burada araştırma önergesinde TÜİK’in verdiği rakamları konuşmuşuz, Adalet Bakanlığının verdiği rakamları konuşmuşuz. Resmî rakamları konuşuyoruz ya! Biz kendimiz uydurmuyoruz. “Bunları araştıralım.” diyorsunuz ve verdiğiniz cevap bu. Çünkü hiçbir şeyi kabul etmiyorsunuz, yaptığınız hiçbir yanlışı kabul etmediğiniz için baş aşağı gidiyorsunuz. Bunu söylüyoruz size, anlamak istemiyorsunuz. Çocuk istismarı da böyle bir konu işte. “Bunu tartışalım, değerlendirelim.” dediğimizde havaya zıplıyorsunuz “Ülkeyi aşağılamak.” Ne alakası var? Ülke siz misiniz ya! (HDP sıralarından alkışlar)

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Terör örgütü çocukları aşağılamıyor mu?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bizim konuştuklarımız değil, yaptıklarınız aşağılıyor.

(AK PARTİ ve HDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir müsaade edin.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Güler, buyurun.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Başkanım, sadece neden farklı davrandıklarını izah etmek istiyorum, iki dakika.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Güler, bir sataşma yok. Siz kendi açınızdan...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Hayır, daha ne olacak!

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Sataşma yok.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Var, var.

EYÜP ÖZSOY (İstanbul) – Sataşma var.

BAŞKAN – Sayın Güler, bir sataşma olsa ben size söz veririm, hiç sıkıntı yok.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Demin sataşma olmadı. Ben sadece burada Grup Başkan Vekilimize... Aşağılamanın sebebi, şu anda eldeki verilerin tamamı uydurma. Dünyada Türkiye 3’üncüymüş! “Tamamı yalan bilgiler ışığında ülkeyi aşağılıyorlar.” dedim. Benim demek istediğim olay şu: Ortada bir vakıa var. Evet, çocuk istismarı olayları vardır ve geçen dönem, 26’ncı Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda çok uzun toplantılarla beraber bu raporu yayınlamış.

BAŞKAN – Anlaşıldı Sayın Güler.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Bu rapordaki birçok öneri şu anda hayata geçmiş ama Elmalı davasında olduğu gibi, şu anda kamuoyunda yalan bilgilerle, gerçeğe aykırı belgelerle toplum manipüle ediliyor. Bu durumu da tutanağa geçirmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, tutanaklara geçti, teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, çocuk istismarının önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 7/7/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Temmuz 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

3 sayın milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Sayın Gülüm...

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm’ün, Soma Uyar Madencilik işçilerine ilişkin açıklaması

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Madencinin tarafındayım. Soma Uyar maden işçileri Ankara girişinde beton üzerinde günlerdir bekletiliyor. Hangi hakla işçileri Ankara’ya almıyorsunuz? On beş yıllık hak mücadelesi veriyorlar, 888 işçi hakkını istiyor. Söz verdiniz “Sorunu çözeceğiz.” dediniz, oyaladınız; bugün de Ankara’ya girişlerini, yürüyüşlerini engellemeye çalışıyorsunuz. Yasa teklifinin AKP Grup Başkan Vekili Elitaş’a iletildiği söyleniyor, neden bekletiyorsunuz? İşçileri oyalamaktan vazgeçin. Sermayeyi, patronları kollamaktan vazgeçin. Yılların alın teriyle hak edilen alacaklarını ödeyin. Madencinin tarafında olun.

BAŞKAN – Sayın Özcan...

34.- Muğla Milletvekili Suat Özcan’ın, Marmaris Kumlubük Koyu’na ilişkin açıklaması

SUAT ÖZCAN (Muğla) – Sayın Başkan, son günlerde, seçim bölgem Muğla için alınan kararlar kamuoyunda büyük rahatsızlık vermektedir. Marmaris Kumlubük Koyu’nun ormanlık alanının millî parkken imara açılacak olması betonlaşmanın önünün açılmak istenmesini yaratacaktır. Köyceğiz Toparlar’da yıllardır ecrimisil ödeyen vatandaşlarımızın zeytin ve narenciye bahçelerinin TOKİ marifetiyle ellerinden alınacak olması büyük mağduriyet yaratacaktır. Dalaman Akköprü Barajı’nın özelleştirme kapsamına alınması elektriğe yeni zamları kaçınılmaz hâle getirecektir. Milas Güllük Körfezi’ne ikinci liman yapılması kararı sit alanlarına, zeytinliğe, ormana, balıkçılığa, turizme büyük zarar verecektir. Muğla’da talanın, peşkeşin önünü açan uygulamalardan vazgeçin; bunların yerine, süt üreticisi hayvan besicilerinin sesine kulak verin. Hayvan yemine gelen zamlarla besiciler hayvanlarını kesmek zorunda kalıyorlar. Muğlalı çiftçiler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Filiz…

35.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, Cumhurbaşkanlığının tasarrufla ilgili genelgesine ilişkin açıklaması

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanlığının (2021/14) sayılı Genelgesi’yle kamu kaynaklarının azami tasarruf prensiplerine riayet edilerek kullanılması ve resmî taşıtların edinilmesi, personel görevlendirilmesi, kırtasiye ve demirbaş alımları; temsil, tören ve ağırlama giderleri, personel servis hizmeti ve günlük gazete alımı konularında tasarrufa gidilmesi istenmektedir. Kamuda israfın önlenmesi bizim de arzumuzdur ve tasarruf şarttır. Ancak tasarrufa Cumhurbaşkanlığından başlanarak Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz gibi halka örnek olunması gerekirdi. Ömer Bin Abdülaziz devletin kendisine bağladığı maaşı reddeder, çok küçük bir rakamla yetinir; kamu mallarını yetim malına benzetir, devlet hazinesini sadece halkın refahını yükseltmek için kullanır, sarayın lüksünü devlet hazinesine bırakır; köleleri azat eder ama en önemlisi sıradan birisi gibi yaşar ve Emevilerin şatafatlı uygulamalarına son verir. Uygulamalar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bülbül…

36.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, şehit olan Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı’na Allah’tan rahmet dilediğine, Düzce’de ve Sakarya Akyazı’da yaşanan sel felaketine ve aşılama çalışmalarına ilişkin açıklaması

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin Kızıltepe Şenyurt sınır hattında devriye hâlinde olan askerî araca açılan ateş sonucu Piyade Astsubay Çavuş Cihan Çiftçibaşı karın bölgesine isabet eden mermi sonucu yaralanarak araç hâkimiyetini kaybedip kaza geçirmiştir. Kaza sonucu sürücü askerimiz Kızıltepe Devlet Hastanesine ambulansla götürülmüş ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit olmuştur. Şehidimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyoruz.

Sayın Başkan, dün Düzce’de yaşanan sağanak yağışlar nedeniyle Kıran Deresi taşmıştır. Derenin taşması neticesinde Akçakoca’ya bağlı Esmahanım ve Uğurlu köylerine ulaşım sağlayan yollar kullanılamaz hâle gelmiştir. Olay yerine intikal eden ekipler alternatif yollar açarak köylülere ulaşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Aynı zamanda, dere yatağına yakın köylerde önlemler alınmış, vatandaşlarımızın en az zararla kurtulması için gerekli çalışmalar yapılmıştır. Şu ana kadar herhangi bir can kaybı olmamıştır. Selde mahsur kalan 47 vatandaşımız sağ salim kurtarılmıştır. Şu an bölgede hasar tespit çalışmaları devam etmektedir. Selden zarar gören bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun derken yapılan hasar tespit çalışmasından sonra zararların en kısa zamanda telafi edilmesini temenni ediyoruz.

Yine, dün akşam saatlerinde başlayan sağanak yağmur nedeniyle Sakarya’nın Akyazı ilçesinde de sel felaketi meydana gelmiştir. Mudurnu Deresi’nin taşması sonucu birçok köprü hasar görmüş, evleri su basmıştır. Dere yatağında evi bulunan Sami Özkul isimli vatandaşımızdan henüz haber alınamamıştır; AFAD ve UMKE ekiplerinin çalışmaları yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bölgede yaşayan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletirken kaybolan vatandaşımızın bir an önce canlı olarak kurtulmasını temenni ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi ülkemizdeki aşı çalışmaları sayesinde baskılanmış ve hastalığın artması önlenmiştir. Sağlık Bakanlığımız ve İçişleri Bakanlığımızın koordinesi sayesinde illerimizde hastane dışı mekânlarda da aşılama işlemleri başlamıştır. Özellikle, Hindistan, İngiltere ve Fransa’da yoğun olarak görülen mutasyonlu virüsler maalesef ülkemizde de görülmektedir. Sağlık Bakanlığımızın ortaya koyduğu aşı seferberliği sayesinde bugüne kadar aşılanan kişi sayısı 50 milyonu geçmiştir. Hastalıktan korunmanın ve kurtulmanın en iyi ve etkin yolu aşı olmaktır. Türkiye’de yürütülen aşı karşıtı propagandaların hastalığın bitirilmesine sekte vurduğu aşikârdır. Bu nedenle, bütün vatandaşlarımızdan, aşı sırası gelenlerin aşılarını yaptırmalarını hassaten rica ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere ve arkadaşları tarafından, tütün üreticilerinin sorunlarının araştırılması amacıyla 6/7/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Temmuz 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

7/7/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 7/7/2021 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Engin Altay

                                                                                           İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere ve arkadaşları tarafından, tütün üreticilerinin sorunlarının araştırılması amacıyla 6/7/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (2701 sıra no.lu) diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 7/7/2021 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere söz talep eden Adıyaman Milletvekili Sayın Abdurrahman Tutdere.

Buyurun Sayın Tutdere. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Televizyonları başında bizi izleyen tüm yurttaşlarımıza ve tütün üreticilerine Türkiye Büyük Millet Meclisinden saygılar ve selamlar.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta sonu, özellikle seçim bölgem olan Adıyaman, Malatya, Diyarbakır başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından, 1 Temmuz 2021 tarihinde yürürlüğü giren zulüm yasasına karşı halkın tepkisi vardı. Türkiye’nin her tarafında tütün üreticileri, emekçiler, esnaf, halk bu zulüm yasasına karşı tepkilerini koymak için alanlara çıktılar, meydanlara indiler, yolları kapattılar.

Tabii, tütün esnafı, tütün üreticisi yıllardan beri -özellikle yirmi yıldır- AK PARTİ iktidarından çözüm bekliyor; bu konunun gerçekten bütün ayrıntılarıyla yasal bir zemine, güvenceye kavuşmasını bekliyor. Yirmi yıldır halk bekledi ancak gelinen noktada bir arpa boyu yol alınmadı.

Şimdi, biz, bu eylemler sonrasında özellikle AK PARTİ cephesindeki açıklamalara baktığımızda, bu konunun iktidar tarafından anlaşılmadığını üzülerek görmekteyiz. Onun için buradan tekrar ifade ediyorum: Tek başına içim özelliğine sahip tütünler, özellikle Adıyaman, Malatya başta olmak üzere, Türkiye’nin 13 ilinde üretilen, tek başına içim özelliği nedeniyle de dünyada bir marka olan tütünlerdir. Bu tütünle ilgili Türkiye’de üreticiler, bu işin pazarlamasını yapan esnaflar ve bunu tüketenler olmak üzere birçok kesim bu tütünle yakından ilgilidir. Yani sarmalık tütün meselesi sadece Adıyaman’ın meselesi de değil, sarmalık tütün meselesi Türkiye’nin meselesidir, milyonların meselesidir. Sarmalık tütün meselesi bir ekmek mücadelesidir, bir onur mücadelesidir. İnsanların ekmeği için, onuru için sahaya dökülmelerine, taleplerini dile getirmelerine iktidar cephesinden “Bunlar provokatör, bunlar kışkırtıcı! Cumhuriyet Halk Partisi bunun üzerinden meydanları, sokakları hareketlendiriyor.” demek tek kelimeyle gerçekten insafsızlıktır, vicdansızlıktır! O insanlar sokakları hareketlendirmek için değil, o insanlar çocuklarının geleceği için meydana çıktılar, ekmekleri için meydana çıktılar, onurları için meydana çıktılar! (CHP sıralarından alkışlar) Onur mücadelesini, ekmek mücadelesini dile getirmek adına Çelikhan’da, Adıyaman’da, Sürgü’de, Doğanşehir’de meydanlara inen insanlar yıllardır alın teriyle helal para kazanmak için, çocuklarına helal lokma yedirmek için mücadele eden insanlardır; onları başka adlarla nitelendirmek büyük bir ayıptır, büyük bir ayıptır!

Bir de şunu ifade edeyim: Bu insanları sokağa döken nedir, biliyor musunuz? Sizin beceriksizliğinizdir, sizin zulüm yasanızdır! Yirmi yıl geçti, her seçimde söylediniz, “Çözdük çözeceğiz, çözdük çözeceğiz; tamamen yasal zemine oturtacağız.” dediniz, yapmadınız; gün geldi, zaman geldi, 1 Temmuz geldi, ortada hiçbir çözüm yok. İnsanlar ne yapsın? Şu anda 2020 yılı ürünü depoda duruyor; insanlar bunu nasıl satacak? Üç yıl hapis getirmişsiniz; bu, nasıl bir vicdan? Tütüncüye üç yıl hapis getirmek AK PARTİ iktidarının eseridir. “Efendim, bu, daha önce de yasaktı.” Daha önce yasaktı ancak bu yasayı, üç yıl hapis cezasını getiren -2017 yılında- AK PARTİ iktidarıdır, siz getirdiniz. Siz, bu tütüncüye söz verdiniz, her seçim öncesi “Çözeceğiz.” dediniz; en son, üreticiyi üç yıl hapisle karşı karşıya bıraktınız. Ve onun için şu anda Adıyaman’da, Türkiye’nin her tarafında milletin gözü Türkiye Büyük Millet Meclisinde.

Bir kez daha çağrı yapıyoruz: Bir ay önce bu kürsüde yine çağrı yapmıştım, bu tehlikeye dikkatleri çekmiştik biz. Malatya Milletvekilimiz, Adıyaman Milletvekili olarak ben, söyledik, defalarca söyledik. Bakınız, 1 Temmuz geliyor, siz hiçbir çözüm ortaya koyamadınız; bu insanlar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalacak. Milyonlardan bahsediyoruz arkadaşlar, milyonlardan. Siz iktidarsınız, yetkiyi 24 Haziranda aldınız, bunu çözmek de sizin göreviniz.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinden söz veriyoruz: Dün tütüncünün yanındaydık, bugün de yanındayız yarın da onların yanında olmaya devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Hiçbir güç, hiçbir tehdit, hiçbir baskı Tutdere ve arkadaşlarının, emek mücadelesi veren tütüncülerin yanında olmasını engelleyemez; biz, onların sesi olmaya devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen Sayın Tutdere.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, buradan Meclisteki bütün gruplara tekrar çağrı yapıyorum: Şu an Türkiye’de milyonlar diken üstünde, elimizi çabuk tutmamız lazım. Özellikle iktidar cephesine sesleniyorum: Geçen hafta “Torba kanunu getireceğiz.” dediniz. Bakınız, bugün Meclisin ikinci çalışma günü; nerede torbanız? Bir an evvel ne yapacaksanız yapın, insanların sabrını tüketmeyin, bu insanları zor durumda bırakmayın. Bu memlekette bütün insanları perişan ettiniz, bari yıllardır ekmeğiyle, onuruyla geçinen tütün üreticisini mağdur etmeyiniz. O insanlar sizden ihale istemiyor, iş istemiyor, yandaşlarınız gibi torpil de istemiyor; ne istiyorlar? “Karışmayın bize, üretelim, alnımızın teriyle çocuklarımızı okutalım; onlar kalksınlar, büyüsünler, milletine, memleketine hizmet etsin.” diyorlar. Böyle masum bir talebe yirmi yıldır nasıl karşılık vermezsiniz? Siz vermezsiniz çünkü siz, gözünüzü büyük sigara şirketlerine dikmişsiniz, onlar ne diyorsa onu yapıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) - Ne diyorsa onu yapıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, ben Adıyaman’da, Malatya’da, Türkiye'nin her tarafında ekmek için, onur için mücadele eden insanlarla dayanışma adına, onlarla birlik olma adına kürsüyü terk etmeyeceğim Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Süre verelim Başkanım, önemli bir konu.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Ta ki iktidar partisi bu milletin sesini duyana kadar.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Güzel konuşuyor Sayın Başkanım, süre verin lütfen; gayet güzel konuşuyor.

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) - Çözüm için yasa Meclise gelene kadar ben burada olacağım, millet adına milletin kürsüsünde olacağım Başkanım. Bunun hiç başka bir şeyi yok.

BAŞKAN – Sayın Tutdere, sözlerimizi bitirelim, arkada…

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Yirmi günden beri söylüyorum; Genel Kurulda söyledim, oturduğum yerden söyledim, basın açıklamaları yaptım. “Ya, 1 Temmuz geliyor, Allah aşkına gelin, Allah rızası için bu insanları mağdur etmeyin.” dedim. Yapmadınız. İnsanlar sizden çözüm bekliyor.

BAŞKAN – Sayın Tutdere, konu gerçekten çok hassas.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Konu hassas Başkanım. Yüreğimiz yanıyor Başkanım.

BAŞKAN – Ben sizin ne kadar hassas olduğunuzu da biliyorum bu konuda. 2 kez ben de geldim ama bu konuda diğer siyasi partiden konuşacak arkadaşların sözlerinin de olduğunu düşünüyorum.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Üreticinin aleyhine kanun çıkıyor.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) - Üreticiler şu anda diken üstünde, diken üstünde. İnsanlar ekmeği için bu Parlamentodan gelecek kararı bekliyor. O insanların sesini duymak zorundasınız. İktidar olan AK PARTİ bunu duymak zorunda. Bu insanların talebinin üstünü kapatamazsınız.

BAŞKAN – Sayın Tutdere, diğer siyasi parti grupları adına konuşacak arkadaşların da görüşlerini alalım, onların da aynı şekilde hassas düşündüklerini düşünüyorum.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Birtakım isnatlarla, iftiralarla bu haklı mücadeleyi gerçekten gölgeleyemezsiniz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkanım, kürsüyü işgal ediyor.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Çözüm bekliyoruz, çözüm. Bugün bu torbayı getirin, hep beraber bu zülüm yasasını bir erteleyelim, sonra oturalım, bunun taraflarıyla beraber konuşalım, birlikte bir çözüm bulalım, çözüm. Siz çözümsüzlüğü dayatıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Tutdere, çok rica ediyorum. Evet, tütün olayı gerçekten sıkıntılı bir olay, sadece Adıyaman’ı değil, birçok kenti ilgilendiriyor. Diğer siyasi parti gruplarını da dinleyelim müsaade ederseniz.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Hapis cezası getirmekle çözümsüzlüğü dayatıyorsunuz. Bunu kabul etmiyoruz. Bunu kabul etmiyoruz, bunu reddediyoruz Başkanım.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Böyle bir şey olur mu? Böyle bir şey olur mu?

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin Meclisiyse bu sorunu çözmek zorunda, bu sorunu çözmek zorunda. İlla Adıyaman’da, Malatya’da milletin eline kelepçe vurup cezaevine mi atsınlar? Siz onu mu bekliyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Tutdere, son kez ikaz ediyorum. Evet, hassasiyetinizi anlıyoruz ama diğer siyasi parti gruplarını da bir dinleyelim, lütfen.

SABAHAT ÖZGÜRSOY ÇELİK (Hatay) – Böyle yönetilmez!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Devam, devam…

ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) – Şu anda valiler sıkıntıda, kolluk kuvvetleri sıkıntıda sizin bu duyarsızlığınız yüzünden. Elinizi çabuk tutun, o insanların talebini karşılayın, o insanların talebini karşılayın. Bu insanların talebini karşılayın ki yurttaşlar kollukla…

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.07

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emine Sare AYDIN (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin görüşmelerinde kalınmıştı.

Söz sırası, İYİ Parti Grubu adına konuşmasını yapmak üzere Samsun Milletvekili Bedri Yaşar’a aittir.

Buyurun Sayın Yaşar. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, tütün üretiminde dünyada sayılı ülkeler arasında yer almaktadır. Tütün aynı zamanda Türkiye açısından önemli bir ihraç ürünü konumundadır. Sarmalık tütün Türkiye’de, başta Adıyaman olmak üzere, Bitlis, Samsun, Çanakkale, Muş, Bingöl, Hatay, Manisa, Denizli, Kütahya, Balıkesir, Bursa, İzmit illerimizde de üretilmektedir. Yani “tütün” deyince Türkiye’nin her bir köşesi akla gelmektedir.

Samsun’da da adını tütünden alan ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken ilk ayak bastığı yer de Tütün İskelesi’dir. Yani Samsun’da tütün 1900’lü yılların başından beri üretilmektedir. Aynı zamanda Amerika’ya da ilk tütün ihracatı Himmet Karaçocuk tarafından Samsun’dan yapılmıştır.

Tabii, Adıyaman Milletvekilimiz de konunun üzerinde durdu, biz de aynı şeyleri söylüyoruz. Bakın, bugün marka değerlerinden bahsediyoruz. Buradakilerin çoğu hatırlayacaktır, Bafra sigarasını hepiniz hatırlarsınız; Samsun sigarasını, Samsun 216’yı, Maltepe’yi, Bitlis’i değil mi? Bu isimlerden bugün maalesef eser yok, bu markalardan eser yok. Bunları deyince de akla kalite geliyordu. Bugün, maalesef, Türkiye'deki tütün üretiminin tamamı yabancılara teslim edilmiş vaziyette; dengeyi de fiyatı da organizasyonu da bunlar yapıyor.

Aynı şekilde, Bafra, Alaçam, Vezirköprü gerçekten Türkiye'nin en kaliteli tütünlerinin üretildiği yerlerden, merkezlerdendir. Burada da bakın, bunun mağduru tümüyle üreticiler, çiftçiler ve de köylülerdir. İşte, 1 Temmuza kadar uzattınız; üç yıldan altı yıla kadar bununla ilgili hapis cezası vardı. Ben size bir şeyi -süre kısa olduğu için- söyleyeyim: Beni gecenin on ikisinde Vezirköprü’den bir hemşehrimiz arıyor, diyor ki: “Biz Vezirköprü’den Bafra’ya tütün götürürken jandarma bizi durdurdu.” Bakın, gecenin on ikisi. Çiftçi bu, üretici; başka bir şey yok. 2 tane ilçeden ilçeye naklederken, Allah verdiğinden bu yasanın süresi dolmamıştı, üç yıldan altı yıla kadar içeriye girmekten de kurtulmuştu.

Aynı şekilde, bakın, bizim her yönüyle üreticileri desteklememiz lazım. Bu tütün konusunu muhakkak aynen destekliyoruz, milletvekilimizi destekliyoruz. Kavga konusu değil, hepimizin ortak paydası. Yani bugün bunda bir sorun var mı? Var. İnsanlar durup dururken Adıyaman’da, Samsun’da veya Türkiye'nin değişik yerlerinde neden sokağa çıkıyorlar? Bunu böyle düşünün. Onun için, bu konuyla ilgili muhakkak surette adım atılması lazım. 1 Temmuz geçti, süre geçti. Parlamentoya getirin, biz şahsen her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu ifade ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

“Kooperatifler kurulsun.” diyorsunuz. Bu altı aylık zamanda yani kooperatiflerin kurulmasıyla ilgili bu kısa zamanda bunun kurulması şu an zor gibi. Bu süre uzatılırsa, ileride kooperatifler de kurulursa bu sorun çözülebilir. Ama bizim tütün ekenleri de alım yapanları da muhakkak surette desteklememiz lazım. Aslında biz fiyatlarını bile konuşamıyoruz. Bugün tütün ekenlerin mağduriyetlerini -çünkü tek alıcısı yabancılar- bile konuşmaya fırsat kalmıyor bu cezalardan, bu müeyyidelerden.

Dolayısıyla cezayla ilgili düzenlemeyi torba yasayla mı getiriyorsunuz, acil mi getiriyorsunuz, hangi şartlarda getiriyorsanız getirin biz desteklemeye hazırız. Aynı şekilde tütün çiftçisinin sorunlarıyla ilgili araştırma komisyonunun kurulmasına da destek vereceğimizi buradan ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz talep eden Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı.

Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu konuda en çok canı yanmış illerden bir tanesi de bizim Bitlis ilimiz. Çünkü bizim yegâne fabrikamız… Bir sigara fabrikamız vardı, TEKEL sigara fabrikamız; daha sonra 80’li yıllarda özel bir fabrika da kuruldu, her ikisi de kapatıldı. Güya “özelleştirme” adı altında TEKEL kapatıldı ama özel sektöre ait olan fabrika da aynı şekilde kapatıldı. Turgut Özal döneminde bu tütün kartellerine verilen taviz, daha sonra AKP döneminde adım adım ilerleyerek fabrikaların kapatılmasına ve ekonomiye ağır bir darbe vurulmasına sebebiyet vermiştir. Sigarada kâr marjı yüzde 600’dür. Tabii, böyle kâr marjı olan bir emtia sigara kartellerinin iştahını çok fazla bir şekilde kabartır.

Bitlis ekonomisi tütün üretimi ve sigara fabrikasıyla dönüyordu. Bitlis’te TEKEL ve BEST özel sigara fabrikası olmak üzere 2 fabrikamız vardı. 80’li yıllarda Turgut Özal Başbakanken izin alınarak bu fabrika kurulmuştu. Hatta Rahmetli Özal “Siz bu Virginia tütününü bu sigarada kullanırsanız hiç kimse sizinle rekabet edemez. Yabancı sigara fabrikaları iflas eder, Türkiye’de satışını yapamaz.” diye de ikaz etmişti ama daha sonra teslim oldu hepsine. Öyle enteresan bir fabrika kuruluşu oldu ki British American Tobacco sigara kartellerinin temsilcisi Rothmans sigara fabrikası sadece ortaklarının Bitlisliler olduğu bir sigara fabrikasına ortak edildi. O kadar enteresan bir yapı oluşturuldu ki fabrika Bitlis’te, bütün işçiler Bitlisli ama müdürü her nasılsa, her ne hikmetse, bir İngiliz’di. Tabii, işi yürütemediler. Baştan direttikleri de şuydu: “Efendim, siz bunu natürel kurutmayla yapıyorsunuz, onun için olmaz, buna kurutma fırınları lazım.” Bizim ortaklarımız: “Ya, tamam, fırın kuralım.” dediler. “Hayır, fırını buraya kurmayalım -bu kadar bir tesis için- biz İngiltere’de onu kurutup kurumuş tütünü getirelim.” dediler. Tabii, Bitlis’ten giden tütün İngiltere’de kurutulup geldi güya, Afrika’nın ne kadar çer çöp, saman tütünleri varsa gönderildi. Bu yüzden, yüzde 600 kâr eden bir sektör Türkiye’de iflas etti. Bunun adı, sadece, British American Tobacco kartellerine teslim olmaktır, diz çökmektir; bunun başka bir izahı da yoktur.

Üreticileri mağdur etmeyelim. Arz talep dengesini koruduğu sürece bunda hiçbir sakınca görmüyorum. Bunun yasal şeylerini yapmak da tabii iktidar partisinin sorumluluğunda ama buna kesinlikle bir çözüm bulmamız lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden Adıyaman Milletvekili Sayın İbrahim Halil Fırat.

Buyurun Sayın Fırat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM HALİL FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer hemşehrilerim; CHP’nin grup önerisi aleyhine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki burada bizim bir doğruyu ortaya koymamız lazım. Yaprak tütün ve sarmalık tütün olarak, bakın, yaprak tütün… Biz Adıyaman’da tütünle büyüdük, tütünle eğitimimizi sağladık, çocuklarımızın, evlatlarımızın eğitim masraflarını buradan karşıladık, biz aynı şekilde, bu tütünle çocuklarımızın düğünlerini gerçekleştirdik, bütün her şeyi tütünle yaptık ama Türkiye’yi kurtarmak adına ta Amerika’dan getirilip, burada, Kemal Derviş yasalarıyla seksen yıldır kullandığımız tütünü 2001 yılında yasakladılar ve tütünümüz ortadan kaldırıldı. Şimdi, bu tütünle, o zaman iktidarda olan… Kemal Derviş’in yasalarıyla bu tütün ortadan kaldırılmıştır ve bütün milletimiz mağdur duruma düşmüştür.

Aynı şekilde, bakın, onlar tütünü yasaklarken bizim almış olduğumuz tedbirlerle Adıyaman’da sözleşmeli tütün üretiminde sürekli artış sağlanmıştır ve bu, artmaya da devam ediyor. 2011 yılında 2.111 üretici 1 milyon 515 bin kilogram tütün üretirken bugün 10 milyonun üzerinde sözleşmeli tütün üretilmektedir. Bizler yerel tütünümüzün daha da serbest hâle getirilmesi için -sigara fabrikalarında yerli tütünün kullanılmasının yüzde 10’luk bir opsiyonu vardı, onu ister kullanırlardı ister kullanmazlardı- bundan birkaç ay önce, yine bu Meclisin vermiş olduğu kararla sigara fabrikalarının üretiminin yüzde 30’unu yerli tütünden karşılaması kanununu çıkardık, hatta Cumhurbaşkanı kararnamesiyle bunu yüzde 45’e kadar çıkarabiliyoruz.

Diğer bir husus, sarmalık tütünü de biliyoruz, sarmalık tütünü. Ben 46 yaşındayım ama bu sarmalık tütünün oldum olası yasak olduğunu biliyorum, 1 sigarasının yasak olduğu dönemleri biliyorum, tütün tabakasını cebinde taşımanın yasak olduğunu biliyorum, o yasalarla bir yıla ve üç yıla kadar hapis cezası getirilen durumları biliyorum. Hatta bizim köyde bu sarmalık tütünü, yarım kilo kadar, taşırken jandarmanın onları yakalayıp hatta durmadıkları takdirde kendilerine nasıl şey yaptıklarını da biliyoruz. Bunun için, bakın, AK PARTİ iktidarı döneminde, 2008 yılında sarmalık tütünle ilgili getirmiş olduğumuz yasayla 50 kilogramlık tütünün bir yerden başka bir yere taşınması serbestisini getirdik ve o günden bu yana da Adıyaman’da sarmalık kıyılmış tütünün nasıl şekilde satıldığını hepimiz biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İBRAHİM HALİL FIRAT (Devamla) – En son olarak, 2017 yılında gelecek yasada -o zaman Sayın Tutdere Tütün Platformu Genel Sekreteriydi- o zaman Ziraat odası başkanlarımız ile sivil toplum kuruluşları üreticilerimize geldiler; biz “Bu tütünü nasıl çözebiliriz?” dedik, “Kooperatif yoluyla çözülebilir.” dediler. “Tamam…” O zaman biz Kooperatifler Yasası’nı geçirdik Meclisten, Kooperatifler Yasası geçti. Kooperatifler Yasası’nda şöyle diyordu: “Tütünün kıyılması için modern teknoloji kullanılması gerekiyor.” O zaman dedik ki: Ya, bütün vatandaşlarımızın, bütün üreticilerimizin makineleri var, onun için modern teknolojiye gerek yok; onu da çıkardık. Normal kendi aletleriyle bu tütünü kıyıp kooperatif usulüyle, kooperatiflerle… 250 kişinin bir araya gelebileceği şekilde, üretim merkezlerinin olduğu yerde en fazla 1 kooperatif olması gerekirken, biz onun önünü de açtık, şu anda Adıyaman’da 16 tane tütün kooperatifi bulunmakta.

En son olarak, bu tütün kooperatifleri kendi yasal çalışmalarını bitiremedikleri için, tamamlayamadıkları için şunu dedik: O zaman -biz, grubumuzda yapmış olduğumuz istişareler neticesinde- bunun bir defa daha altı ay süreyle uzatılması noktasında grubumuzla konuştuk…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, ek süre vermiyoruz, verdik zaten.

İBRAHİM HALİL FIRAT (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Siz tamamlayın, kürsüden tamamlayın, tutanaklara geçsin.

İBRAHİM HALİL FIRAT (Devamla) – …torba yasa gelecek; bu torba yasanın içerisinde, önümüzdeki torba yasada bunu değerlendireceğiz ve Allah’ın izniyle bunu Meclisin onayına sunacağız. Meclisin onayından çıkması hâlinde, inşallah, altı aylık süre uzatılmış olacak.

Ben, burada, özellikle ve özellikle şunu belirtmek istiyorum: Bakın, biraz önce hakikati görelim dedim, sağduyulu bir şekilde gerçek üreticimizin yanında olalım. AK PARTİ olarak, yalan, iftira ve manipülasyonlarla üreticiyi mağdur edenlere ve Türkiye’yi ithal tütüne mecbur eden zihniyete karşı, çiftçimizin ve tütün üreticimizin her zaman yanında olduk ve bunun için de tütün üreticimiz için ne gerekiyorsa da bunu çözmeye hazırız. Bu şekilde yolumuza devam ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Fırat, teşekkür ediyoruz.

İBRAHİM HALİL FIRAT (Devamla) – Şu ana kadar, seksen yıllık cumhuriyet tarihi boyunca, bu şekilde veya bir şekilde iktidara uzak olan CHP, acaba bu sarmalık tütün için niye bir çözüm bulamadı, köklü bir çözüm bulamadı?

BAŞKAN – Sayın Fırat… Sayın Fırat… İsterseniz bir ara daha vereyim Sayın Fırat.

İBRAHİM HALİL FIRAT (Devamla) – Aynı şekilde, diğer tütünü de yasaklayan ve bütün çiftçilerimizin kullandığı tütünü yasaklayan zihniyet budur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Fırat.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Tutdere…

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkanım, hatip bizzat ismimi kullanarak birtakım beyanlarda bulundu, cevap hakkımı kullanmak istiyorum.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Ne dedi ya? Sana bir şey demedi ya, sataşma yok.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sataştı.

BAŞKAN – Maskeyi bir indirseniz… Anlayamıyorum.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Hatip konuşması sırasında bizzat ismimi kullanarak ve kendisi AK PARTİ iktidarının yapmış olduğu birtakım yanlışları -ismimi de kullanarak- bana mal etmeye çalıştı, bana sataştı.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Ne dedi de sataştı? Sataşmadı bile ya!

BAŞKAN – Sayın Tutdere, 60’a göre yerinizden bir dakika söz vereyim ben size.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, Adıyaman Milletvekili İbrahim Halil Fırat’ın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Sayın Başkanım, biraz önce hatip özellikle bu yasal süreci, iktidar partisinin çalışmalarını anlatırken ismimi de kullandı.

2017 yılında yine AK PARTİ iktidarı tarafından tütüne ilişkin bir yasa teklifi getirmişlerdi, o zaman tütünün tohumuna dahi hapis cezası öngörüyorlardı. 2017 yılında yine Adıyaman halkı bu tasarıya karşı çıktı, mücadele etti ve biz de o zaman Tütün Platformu olarak geldik ve bunun yanlış olduğunu ifade ettik, AK PARTİ geri adım attı. O zaman da işte Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na düzenleme koydular, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezasını getirdiler.

Şimdi, Sayın Fırat’a soruyorum: Kanun 2017’de çıktı, yönetmelik ne zaman çıktı? Altı ay önce çıkan yönetmeliği… Şu anda ortalık güllük gülistanlıkmış gibi anlatmak ne kadar doğru? Altı ay önce yönetmelik çıkmış. Sizin getirdiğiniz kooperatifler de saçmalık çünkü Ticaret Bakanlığına bağladınız. Tütün Üst Kurulunun hazırlamış olduğu bu yönetmelik sorunu çözmekten uzaktır. Tarım Kredi Kooperatifleri statüsünde bir düzenlemeyi dahi getiremediniz. Siz üç yıl beklediniz, büyük sigara şirketlerine verdiğiniz sözün gereğini yerine getirdiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz, konu anlaşıldı.

İBRAHİM HALİL FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Fırat, bir hakaret yok, o da kendi açısından…

İBRAHİM HALİL FIRAT (Adıyaman) – Sadece tutanağa geçmesi açısından söylüyorum.

Tütün Kooperatiflerinin söylenmesi… O zaman Tütün Platformunun Genel Sekreteriydi. Sayın Tutdere geldi, Ahmet Aydın Başkanımız o zaman Meclis Başkan Vekiliydi, odasında da oturdu. Hatta, o zaman, Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal’ın yanına da birlikte gittik “Bunu nasıl çözebiliriz?” o zamanki teklifleri buydu. Biz bu teklif üzerine eğildik ve bunu da…

BAŞKAN – Sayın Fırat, tamam, şöyle yapalım: Gerçekten, önemli bir problem. Siz de çözüm için uğraşıyorsunuz, Sayın Tutdere de çözüm için uğraşıyor; bir araya gelin, gücünüzü birleştirin, hep beraber tütüncünün derdini çözelim.

Teşekkür ediyorum.

ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Tutdere.

ADDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) – Başkanım, kayıtlara geçsin diye ben de bir şey söyleyeyim: Halil Bey herhâlde geçmişi unutmuş. 2009 yılında Tütün Üst Kurulu Adıyaman’da çalışma yaptı, daha sonra 2011 yılında Adıyaman’la ilgili bir rapor hazırladı. Kooperatif önerisi, Tütün Üst Kurulunun 2011 tarihli raporunda Hükûmete tavsiyedir; o da AK PARTİ’nin önerisidir, bizim değil.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tutdere.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere ve arkadaşları tarafından, tütün üreticilerinin sorunlarının araştırılması amacıyla 6/7/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Temmuz 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

3 sayın milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Sayın Kayan…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizde buğday, arpa, yulaf gibi tahılların rekoltesi geçen yıla göre yüzde 50 oranında düşük. Çiftçimiz feryat ediyor; bir sonraki hasat bir yıl sonra, seneyi nasıl geçireceğini bilmiyor. Mazotun litresi 6 lira 60 kuruştan 8 TL’ye, gübrenin fiyatı 1,60’tan 5 TL’ye yükseldi. Çiftçinin cebinde 1 kuruş kalmadı. Giderler füze gibi yükseliyor, evinin geçim masrafları aynı hızla yükseliyor. Çiftçi yaşaması ve üretim yapabilmesi için borçlanacak. Zaten yaza borçla çıkmıştı, borcunu ödemeden tekrar borca sarılacak. Belki de borcunu ödemek için yine, kalan tarlasını satacak. Gübre fiyatları 3 mislini geçmiştir. Çiftçi bu şekilde gübre kullanamaz, tohumunu gübresiz ekmek zorunda kalacaktır. Bu da rekoltenin yarı yarıya düşmesi demektir. Fransız çiftçisini destekleyenler, Türk çiftçisine, bu kinini, bu nefretini, bu garezini bize anlatmalıdırlar.

BAŞKAN – Sayın Uçar…

39.- Zonguldak Milletvekili Hamdi Uçar’ın, Zonguldak’ta yaşanan sel felaketine ilişkin açıklaması

HAMDİ UÇAR (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Dün itibarıyla Batı Karadeniz Bölgemizde başlayan yoğun yağmurlardan dolayı, öncelikle Akçakoca ve Çilimli bölgelerimizde doğal afetler oluşmuştur. Bugün de Zonguldak Ereğli ilçemize bağlı Ormanlı beldemize yoğun yağmur yağdığından dolayı yaklaşık 20 köyümüz ve Ormanlı beldemiz sular altında kalmıştır. Bu vesileyle, vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum.

Ayrıca, Ormanlı Belediyemize, Zonguldak Merkez Belediyemiz, Kilimli ve Kozlu Belediyelerimizden AFAD ekiplerimizle birlikte vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının karşılanması, mağduriyetin giderilmesi adına yoğun bir çalışma içerisinde olduğumuzu ifade ediyor, teşekkür ediyorum.

VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akar’ın, selden etkilenen tüm vatandaşlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de geçmiş olsun diyoruz etkilenen tüm vatandaşlarımıza.

Sayın Keven…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, Yozgat Çayıralan Belediyesinin GES projesine ilişkin açıklaması

ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çayıralan Belediyemiz tarafından ilçemizde yaptırılmak istenen güneş enerjisi santrali projesi ne yazık ki iki yıldır İLBANK Genel Müdürlüğünde bekliyor. Çayıralan ilçemiz için önemli olan bu projenin finansmanının sağlanması yönündeki verdiğim soru önergesine Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’dan gelen cevap yazısı, cevaptan öte, bir cümleyle geçiştirme yazısıdır. Sayın Bakan, Çayıralan Belediyemizin sunmuş olduğu GES Projesi’nin hayata geçirilmesi çok önem arz etmektedir. İcralık olan Çankırı Belediyesini 1.400 kw’lık projesine kredi çıkarıyorsunuz AKP’li olduğu için, 240 kw’lık Çayıralan Belediyesinin projesini iki yıl tutuyorsunuz sırf Cumhuriyet Halk Partili olduğu için. Belediyelerimiz arasında siyasi ayrımcılık yapmayın lütfen. Çayıralan’da yaşayan insanlar da herkes kadar vergisini ödüyor. Belediyemizin sunmuş olduğu GES Projesi’nin bir an önce uygulamaya geçmesini temenni ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Başkanlık Divanı Üyeliklerine Seçim

1.- Başkanlık Divanında açık bulunan Kâtip Üyeliğe seçim

BAŞKAN – Başkanlık Divanında boşalan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen Türkiye Büyük Millet Meclisi Kâtip Üyeliği için İzmir Milletvekili Sayın Sevda Erdan Kılıç aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Hayırlı olsun diyelim Sevda Hanım’a.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt ve İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş ile 63 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt ve İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş ile 63 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3697) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 274) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerindeki görüşmelerin devam etmesine dair İstanbul Milletvekili Engin Altay ve arkadaşları tarafından İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş olan önergenin oylamasında kalınmıştı.

Şimdi, teklifin tümü üzerindeki görüşmelerin devam etmesine dair önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, teklifin tümü üzerinde yirmi dakika soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru-cevap işlemine geçmeden önce, adlarını okuyacağım sayın milletvekillerinin sisteme girmelerini rica ediyorum.

Sayın Taşkın, Sayın Köksal, Sayın Tanal, Sayın Yaşar, Sayın Fendoğlu, Sayın Girgin, Sayın Yılmazkaya, Sayın Ünlü, Sayın Ünsal, Sayın Sümer, Sayın Erel, Sayın Kılıç, Sayın Durmuşoğlu, Sayın Nuhoğlu; lütfen sisteme girsinler.

Sayın Taşkın, buyurun.

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Adalet Komisyonu Başkanımıza olacak. Sayın Başkanım, 3 adet sorum var.

Birinci sorum: Kanun teklifinde temel hak ve özgürlüklerin daha etkin korunması, yargıya güvenin artırılması amacıyla getirilen düzenlemeler nelerdir?

İkinci sorum: Boşanmış eşe karşı işlenen suçlarda cezada ağırlaştırıcı sebeplerin uygulanacağı suçlar nelerdir?

Üçüncü sorum: Teknik imkânların yargıda kullanılmasına yönelik düzenlemelerin adalete erişim noktasında yeterli olacağını düşünüyor musunuz?

Çıkacak kanunun ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Köksal… Yok.

Sayın Tanal… Yok.

Sayın Yaşar… Yok.

Sayın Fendoğlu, buyurun.

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ülkemizde azalan Covid-19 vakaları ve 21 Haziran 2021 tarihli Kabine toplantısında azaltılan pandemi kuralları göz önüne alınarak yapılan değerlendirme sonucunda, 4 Eylül Mavi Treni 12 Temmuzda Ankara’dan kalkacak, 13 Temmuzda Malatya’dan ilk seferini yapacaktır. Yine, Doğu Ekspresi 12 Temmuzda Ankara’dan kalkacak ve 13 Temmuzda Kars’tan ilk seferini yapacak. Güney Ekspresi de 12 Temmuzda Ankara’dan kalkacak ve 13 Temmuzda Kurtalan’dan ilk seferini yapacaktır. Bölge halkımıza ve Malatyalı hemşehrilerimize hayırlı olmasını temenni ediyor, emeği geçen ve süreci hızlandıran Ulaştırma ve Altyapı Bakanımıza, TCDD Genel Müdürümüze ve TCDD Taşımacılık AŞ Genel Müdürümüze bölge vatandaşlarımız ve hemşehrilerim adına teşekkür ediyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Girgin… Yok herhâlde.

Sayın Yılmazkaya…

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

On yıl önce gelen ve ülkemizin birçok iline dağılmış olan Suriyeli mültecilerin büyük bir bölümü Gaziantep ve çevre illerinde yoğunlaşmış durumda. 10 yaşında gelen çocuklar şimdi 20 yaşında genç oldu. Son on yıla bakıldığında ülkemizde doğan Suriyeli çocuk sayısı ortalama 1 milyon 100 bin dolayında. Sokaklarda başıboş gruplar hâlinde gezen ve eğitim hayatından uzak olan bu çocuklar kahvelerde, yollarda çeteleşmiş, gruplaşmış bir şekilde toplumu tehdit eder bir noktaya gelmiş durumda. Sosyokültürel kopukluklar dâhil birçok açıdan ulusal güvenliğimizi tehdit eden noktaya ulaşan Suriyelilerin bulunduğu illerde dilencilik, taciz, hırsızlık, uyuşturucu ve asayiş olaylarındaki artış toplumda büyük kaygılara neden olmaktadır. İleride yaşanacak toplumsal travmaların, patlamaların, kaosun ve kültürel çatışmaların yanı sıra bölgede doğabilecek Kürt-Arap-Türk iç sokak çatışmasının önüne geçmek ve gerekli önlemleri almak adına AKP ve MHP Hükûmetini bu konuda bir kez daha uyarıyor, gerekli önlemleri almaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ünlü… Yok.

Sayın Ünsal…

SERVET ÜNSAL (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Aşılamanın öneminin hem ülke olarak hem de dünyada çok iyi görüldüğü bu dönemde özellikle bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum: Rahim ağzı kanseri nedeniyle her yıl yüz binlerce kadınımız yaşamını yitiriyor. En yaygın kanser türlerinden biri hâline gelen bu hastalığın önlenmesi için Human Papilloma Virüs aşısı hayati bir önem taşıyor. Ancak, 3 doz olarak uygulanan, maliyeti 2 bin liradan fazla bu aşı devlet tarafından karşılanmıyor. Çok sayıda kadının hayatını kaybetmesine ve hastalanmasına yol açan rahim ağzı kanseriyle mücadele zor değil. Yetkililere sesleniyorum: Halk sağlığı için HPV aşısı ücretsiz olmalı. Şu Mecliste bir kere olsun doğru bir iş yapın, kadınlarımızı ve analarımızı sevindirin.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

ORHAN SÜMER (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2002 yılında Türkiye'nin dış borç stoku 129 milyar dolar düzeyinde bulunuyordu. AKP döneminde dış borç stokunda toplam 318 milyar dolarlık artış yapıldı yani AKP Hükûmeti, son on dokuz yılda, önceki seksen yıldaki dış borcu 2,5 kat artırdı. Son üç yılda, neredeyse tamamı kamu kurum ve kuruluşlarına ait arsa ve arazilerin satışları yapıldı. Özelleştirme gelirleri sadece bu yıl 86 milyon dolar düzeyine ulaştı; yapılan özelleştirmelerin 84,5 milyon dolarlık kısmı ise arsa satışlarından. AKP iktidarı “Bir karış toprağımızı dahi kimseye vermeyiz.” diye yerlilik ve millîlik söylemlerinde bulunuyor ancak karış karış, parsel parsel vatan topraklarını, kamu binalarını satmaktan vazgeçmiyor. Hiç kimse unutmasın ki satılan araziler, kamu kurumları AKP’nin babasının malı değil, cumhuriyet ve bağımsızlığı için bedel ödemiş yüce Türk milletinindir.

BAŞKAN – Sayın Erel...

AYHAN EREL (Aksaray) – Teşekkürler Başkanım.

Hukuk fakültesi mezunu kamu çalışanları çalıştıkları için staj yapamamaktadırlar. Maddi ve manevi büyük fedakârlıklarla hukuk fakültesini bitiren kamu çalışanlarına staj yapabilmeleri için hukuki bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Yine, son günlerde ehliyet affıyla ilgili kamuoyunda büyük bir talep var. Ölüme sebebiyet veren, olası ve bilinçli taksirle yaralamaya sebep veren trafik kazaları dışındaki sürücülerin ehliyetlerinin geri verilmesi ve bunun karşılığında da belli bir idari para cezası verilmesi olabilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç...

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İdari yargıda idarenin cevap süresi altmış günden otuz güne indirilmektedir. Bu durum, idari davaların hızlandırılması açısından önemli bir düzenlemedir. İdarenin cevap verme süresi bakımından İdari Yargılama Usulü Kanunu dışındaki süreler bakımından da otuz gün süresi geçerli olacak mıdır?

Ayrıca, Kahramanmaraş’ımız ve ilçelerine 1 milyar TL’lik yatırımla içme suyu, kanalizasyon, yağmur suyu, atık su arıtma tesisleri ile katı atık bertaraf tesisi inşa edilecektir. İller Bankası Avrupa Birliği hibe kredisiyle ilgili imzalar dün atılmıştır, hayırlı olsun.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu....

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

CHP’den istifa ederek yerli ve millî siyasetin merkezi AK PARTİ ailesine katılan Düziçi Belediye Başkanımız Sayın Alper Öner’e “Hoş geldiniz.” diyorum.

2023 hedeflerine her geçen gün daha da güçlenerek yaklaştığımız günümüzde, Osmaniye olarak Cumhur İttifakı’yla birlikte emin adımlarla yürümekteyiz. AK PARTİ olarak, kurulduğumuz günden bugüne birçok tuzak ve saldırıya maruz kaldık, yine birçok mücadele ve kahramanlığa şahit olduk. Hamdolsun saldırı ve ihanet safı başarısız olmuş, mücadele ve kahramanlık safı yani Cumhur’un safı alnının akıyla çıkmıştır. Başarıyla taçlandırdığımız her mücadele geleceğimize daha güvenle bakmamızı sağlamıştır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokarak, siyasi ve diplomatik gücümüzü zirveye çıkararak, yatırım gücümüzü artırarak, üreterek, istihdamı artırarak büyük ve güçlü Türkiye’yi hep birlikte inşa edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Nuhoğlu…

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Asıl adı Yüksel Kılıç olan Tokatlı şair Ozan Bindebir’in 15 kıtalık “Kanal İstanbul’u İstemiyoruz” şiirinden 3 kıtayı ilgililere duyurmak için okumak istiyorum. Türk toplumunun geniş bir kesimini temsil eden ozanın bu sesine kulak vermelerini diliyorum.

“Para varsa depreme yap hazırlık,

Vatandaşa zaten zırnık yok zırnık…

Bu ne pervasızlık, bu ne hınzırlık?

Kanal İstanbul’u istemiyoruz! 

 

Amerikan oyununa gelmeyin,

Montrö Sözleşmesi’ni sakın delmeyin,

Trakya’yı ortasından bölmeyin,

Kanal İstanbul’u istemiyoruz!

 

Saygı duymaz isen akla, bilime,

Yabancılar elbet güler hâlime.

Bu proje dönüşmeden zulme,

Kanal İstanbul’u istemiyoruz!” (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Topal…

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Seçim bölgem Hatay ilinde geleneksel yöntemlerle üretilen ve dünyanın pek çok ülkesine ihraç edilen, ülkemize hem ekonomik girdi sağlayan hem de tanıtımını yapan domates ve biber salçamız var. Bu konuyla ilgili Hatay’da 20’si küçük 55 tane fabrika bulunmaktadır. Yıllık 200 bin ton kapasite var. 6 bin kişinin istihdam edildiği tesislere 1.800 çiftçimiz ürün vermektedir. 6.500 aile bu sektörden ekmek yemektedir. 2017’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi’ne göre bu yöresel ürünlerde koruyucu oranı düşürüldü. Tarım ve Orman Bakanlığına ve Sağlık Bakanlığına sesleniyorum: Bu oranları, raf ömürlerini de düşünerek tekrar gözden geçirin. Aksi hâlde bu yöresel lezzet yok olacağı gibi binlerce insan da işsiz kalacak, ciddi ekonomik kayba neden olacaktır. Lütfen gereğini yapınız.

BAŞKAN – Sayın Gülüm…

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Kadına ve çocuklara yönelik şiddeti önlemek için bu yasal düzenlemeyi getirdiğinizi söylüyorsunuz. Peki, İstanbul Sözleşmesi’nden neden çıkıyorsunuz? Kadınlara, çocuklara, LGBTİ+’lara karşı erkek şiddetini önleyebilecek en etkili sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması bir çelişki oluşturmuyor mu? Bugün bile 6284 sayılı Yasa’nın uygulanması konusunda geri adımlar atılmaya başlandı. Erkek şiddetinin artmasından siz, sizin iktidarınız sorumlu olacak. Siz “Çıktık.” deseniz de bizim için İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması yok hükmündedir. İstanbul Sözleşmesi kadınlarındır, bizimdir.

BAŞKAN - Sayın Purçu…

ÖZCAN PURÇU (İzmir) - Sayın Başkanım, SMA hastalarıyla ilgili bir açıklamam var, onu okumak istiyorum: Türkiye’de 1.619 SMA hastası çocuk var, bu çocukların ancak “Zolgensma” adında bir ilaçla tedavi edilmesi mümkün. Avrupa’da ve dünyada bu ilaç kabul edilmesine rağmen Türkiye’de SGK tarafından bu ilaç kabul edilmiyor ve SMA hastası çocuklarımız ölüme terk edilmiş durumda. Bu konuda 1.619 çocuğumuz şu an kendi kaderine terk edilmiş, kendi kaderiyle baş başa bırakılmış durumda. Bir an önce SGK'nin bu ilacı ödeme kapsamına alması gerekmektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Güneş…

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldiği günden beri, sosyal devlet olma yolunda, tüm vatandaşlarımızın sosyal güvenlik şemsiyesi, çatısı altında toplanması, ekonomik yönden dezavantajlı vatandaşlarımızın yanında olması gibi önemli projeleri hayata geçirmiştir. Son on sekiz yılında Uşak ilimizde 883 milyon TL sosyal yardım, 29,3 milyon TL sosyal ve ekonomik destek ve 1,1 milyar TL teşvik olmak üzere toplam 2,6 milyar TL destekte bulunmuştur. Katkılarından dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza ve bakanlarımıza teşekkür eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN - Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

DAP gübresinin tonu 6.500 liraya, üre gübresinin tonu 4.500 liraya çıktı. Çiftçi tarladayken yani buğday ve arpa hasat ederken siz son iki haftada 1,5 milyon ton buğday ve arpa ithalatı yaptınız. 41 ilde kuraklık var, verim çok düşük; siz üreticiye destek vermek yerine ithalatı teşvik ediyorsunuz. Gübre fiyatlarının artışını sürekli seyrediyorsunuz. Çiftçimiz zaten borçlu, önümüzdeki sene tarlalarını nasıl ekecek? Borcunu nasıl çevirecek? İthalat ne zaman duracak? Gübre fiyatlarına, yem fiyatlarına müdahale etmeyi düşünmüyor musunuz? Bu konuda bir önleminiz var mı?

BAŞKAN – Evet, Sayın Komisyon, buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Soru soran milletvekillerimize de teşekkür ediyorum.

Bazı sorular teklifle alakalı; teklifle ilgisi olmayan, farklı konulara değinen milletvekili arkadaşlarımız da oldu, onlara da teşekkür ediyoruz. Onların soruları da tutanaklara geçti. Sayın Fendoğlu, Sayın Yılmazkaya, Sayın Ünsal, Sayın Sümer, Sayın Durmuşoğlu, Sayın Nuhoğlu, Sayın Topal, Sayın Purçu, Sayın Güneş ve Sayın Gaytancıoğlu teklif dışında bazı konulara değindiler; teşekkür ederiz.

Teklifle ilgili sorusu olan milletvekillerimizin sorularına geldiğimizde, şunu ifade edebiliriz: Özellikle Mersin Milletvekilimiz Sayın Ali Cumhur Taşkın’ın kanun teklifinde temel hak ve özgürlükleri daha etkin kılacak düzenlemeler noktasında sorusu oldu. Gerçekten, kanun teklifinde İnsan Hakları Eylem Planı’nda da ifade edilen hedefler doğrultusunda, Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde de yerini alan birçok önemli husus, temel hak ve özgürlüklerin etkin korunmasını içeren önemli hükümler var. Bunların bazılarından örnekler verecek olursak, tutuklamada somut delil şartının katalog suçlar bakımından da geçerli olacağına ilişkin düzenleme çok önemli bir düzenleme. Aslında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100’üncü maddesinin (1), (2) ve (3)’üncü fıkralarını birlikte değerlendirmek gerekiyor. Aslında tüm suçlar bakımından somut delil şartı tutuklama kararı verilirken dikkate alınmalı ancak katalog suçlar bakımından somut delil şartının aranmaması yönünde uygulamada birtakım tereddütler vardı, katalog suçlarda somut delil olmasa da tutuklanabileceğine ilişkin bir inanç vardı; bu kanun teklifiyle bu düzeltiliyor. Burada, tüm suçlar bakımından, artık tutuklama kararı verilecekse dosyada somut delil şartı aranacak. “Katalog suçlar bakımından fark nedir?” diye soracak olursak, katalog suçlar bakımından fark, katalog suçlarda, toplumun özellikle önem atfettiği ve “ağır cezalık suçlar” dediğimiz suçlar bunlar, bunlarda somut delil şartı aranmasının yanı sıra, kaçma şüphesi ve delilleri karartma şüphesi aranmayacak, diğer suçlardan farkı bu. Bu önemli bir yenilik aslında temel hak ve özgürlükler açısından.

Yine, sulh ceza hâkimliğinin tutuklama kararlarına karşı bir başka numaralı sulh ceza hâkimliğine itiraz söz konusuydu ve eleştirilen bir husustu. Burada da tutuklama ve adli kontrol tedbiriyle ilgili kararlarda sulh ceza hâkimliğinin kararına asliye ceza hâkimi tarafından itiraz hâlinde karar verilmesi gibi dikey bir itiraz sağlanmış oluyor.

Yine, tutuklamada adli kontrolün yetersizliği gerekçelendirilmeli. Tutuklama, istisnai bir tedbirdir, bu istisnai tedbiri her olayda almamak gerekir. Adli kontrol yeterliyse tutuklama kararı verilmeyecektir, tutuklama kararı veriliyorsa da adli kontrol neden yetersiz, bunu hâkim gerekçesinde belirtecek. Yine, adli kontrolün devamı en geç dört ay arayla incelenecek. Bu da hak ve özgürlükler açısından, adil yargılanma hakkı açısından önemli bir düzenleme. Adli kontrole üst sınır getirilmesi, azami bir süre getirilmesi de kişinin özgürlüğü açısından, adil yargılanma hakkı açısından önemli bir düzenleme. Adli kontrol cezalarının üst sınırı yoktu dolayısıyla bu bir eksiklikti temel hak ve özgürlükler açısından. Teklifle, ağır ceza dışındaki suçlarda iki artı bir yıl, zorunlu hâllerde bir yıl uzatılabilecek, yine ağır cezalık suçlarda da üç yıl, zorunlu hâllerde üç yıl daha uzatılabilecek, terör ve anayasal suçlarda da bu uzatma süresi dört yılı geçemeyecek.

İfade için yakalamada da kişi bir defaya mahsus serbest bırakılabilecek. Bu da önemli bir düzenleme. Sadece ifade almak için yakalama kararları var. Bu kararlar kişinin çok olmadık bir zamanına denk gelebiliyor; tatilde, oteldeyken ya da bir düğüne, nikaha giderken yolculuk sırasında ailesiyle beraber çevrildiğinde “Senin yakalanman var.” deniliyor. Sadece ifade almak içinse bu, kişi ne zaman ifade vereceğini taahhüt ettiğinde cumhuriyet savcısının kararıyla bir defaya mahsus serbest bırakılabilecek. Tabii, bu taahhüdünü yerine getirmezse bunun yaptırımı da idari para cezası olarak verilecek.

Yine, konutu terk etmeme adli kontrol cezasında da –tabii, evde cezayı çekiyor– evdeki iki gün cezaevinde çekilmiş gibi bir gün şeklinde cezasından mahsup edilecek.

İddianamede suçla ilgili olmayan bilgilere yer verilmemesi, yine, beraat ve takipsizlik kararlarında dinleme kayıtlarının dosyadan silinmesi; bunlar da özel hayatın korunmasına ilişkin, kişi hak ve özgürlüklerinin daha etkin bir şekilde korunmasını sağlayan önemli düzenlemeler. Sayın Taşkın’a sorusu için teşekkür ediyorum.

Ayrıca, boşanmış eşe karşı işlenen suçlarla ilgili –bu, tabii, Sayın Züleyha Gülüm’ün sorusuyla da doğru orantılı, bu teklifte çok önemli, kadına karşı şiddetle mücadelede önemli bir düzenleme– kasten öldürmenin ya da kasten yaralamanın ya da eziyet suçunun ya da kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun boşanmış eşe karşı işlenmesi durumunda da ağırlaştırıcı sebep olarak uygulanması söz konusu olacak. Bu, Ceza Kanunu’muzda ve mukayeseli hukukta da özellikle yaşam hakkı ve vücut bütünlüğünün korunmasını ihlal eden suçlarda eş, çocuklar, altsoy, üstsoy, bunlara karşı işlenmişse, akrabalara karşı işlenmesi ağırlaştırıcı sebep. Boşanmış eş de aslında boşanıyor ama nafakadır, çocukla şahsi ilişkidir eski eşiyle irtibat, münasebet devam ediyor ve bazen bu husumete de dönüşebiliyor. Dolayısıyla, eski eşe karşı işlenmiş olan, boşanmış eşe karşı işlenmiş olan suçlarda da cezanın ağırlaştırıcı sebep olarak uygulanması kadına karşı şiddetle mücadelede önemli bir düzenleme olarak dikkat çekiyor.

Sayın Ayhan Erel’in sorusu… Hukuk fakültesi mezunlarının kamuda çalışırken ya da farklı meslekleri yaparken staj yapabilmeleriyle ilgili düzenleme bu teklifte yer almadı ancak Sayın Cumhurbaşkanımız açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’nda hedefler arasında hukuk fakültesi mezunu olup kamuda ya da özel sektörde başka meslekleri yapanların staj yapma imkânını getirebileceğimizi ifade etmişti. Bu da önümüzdeki yargı paketleri içerisinde mutlaka değerlendirilebilecek önemli bir husustur ve bu problem de çözülecektir.

Sayın Kılıç idari yargı ve idarenin cevap süresiyle ilgili önemli bir konuya değindi. Burada birey odaklı bir yönetim anlayışına geçilmiş olması, teknik ve ekonomik imkânların artmış olması nedeniyle idari yargıda idarenin altmış günlük cevap verme süresi aslında uzun bir süre.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayalım, buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bu süreyi kısaltan, altmış günden otuz güne düşüren bir düzenleme içeriyor teklif. İdari yargıda idarenin cevap süresi artık altmış günden otuz güne iniyor. Üst makamlara başvuru süresi de aynı şekilde, altmış günden otuz güne düşüyor. İdari eylemler için zorunlu başvuru süresi de yine, altmış günden otuz güne indiriliyor. İdari yargıda gerekçeli kararın otuz gün içinde yazılacak olması da yine, yargılamayı hızlandırıp vatandaşların haklarına daha çabuk kavuşmasını sağlayacak önemli bir düzenleme.

Sayın Kılıç’ın sorusu: Bu idari yargılama usulü dışında da süreler var, başka başka kanunlarda farklı kurumların cevap verme süreleri var, altmış günlük süreler. Bu süreler aynen geçerli, bunlar özel kanunlarda geçerli. Belki ileriki paketlerde yeniden bir değerlendirme yaparak, bir tarama yaparak, ilgili kurum ve kuruluşlarla da görüşerek bu sürelerin de kısaltılması yoluna gidilebilecektir.

Yine, Sayın Taşkın sormuştu elektronik imkânların artık yargıda da kullanılabilmesiyle ilgili.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen, buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bu teklifte de önemli düzenlemeler var. UYAP Sistemi dünyada örnek gösterilen bir sistem. Elektronik imkânlar adalet teşkilatımızda da artık yoğun bir şekilde kullanılıyor. İddianamenin sanığa, mağdura, şikâyetçiye elektronik yollarla bildirilmesi önemli. Yine, zorla getirme kararlarının elektronik yöntemlerle bildirilmesi… Tabii, Tebligat Kanunu hükümleri yine devam ediyor, tebligatın usulü devam ediyor ama bunlar da ekstra yine, vatandaşı bilgilendirme açısından bir kolaylık olacak.

Bilişim suçlarında mağdurun yerleşim yerinin de yetkili olması, burada mağdurla suçun işlendiği yer arasındaki uzaklık nedeniyle suç mağdurunun mağdur olmaması için kendi ikametgâhında da bu davaların görülmesine yönelik önemli düzenleme.

Seri muhakeme usulü Anayasa Mahkemesi kararıyla uyumlu hâle getiriliyor.

Yine, Anayasa Mahkemesinde hâkim adayları ve avukat stajyerlerine staj yapma imkânı getiren düzenlemeler var.

Temel hak ve özgürlükleri güçlendiren, İnsan Hakları Eylem Planı’yla uyumlu ve Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde de belirtilen hedeflerle uyumlu çok önemli düzenlemeler getiren kanun teklifinin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 14’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz talep eden Antalya Milletvekili Sayın Hasan Subaşı.

Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü hakkında partim adına söz aldım.

Bu kanun teklifi, 5 kanunda değişiklik öngören 28 maddelik sıradan bir torba yasadır. Birtakım pansuman tedbirlerini içermekle birlikte bunu dördüncü yargı paketi olarak adlandırmak doğrusu çok fazla bir misyon yüklemek demektir.

Yargıda önemli sorunlar olduğunu ilk kez Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül 26 Aralık 2018 tarihinde Adalet Komisyonu üyelerine verdiği yemekli toplantıda onların da görüşlerini almak suretiyle gündeme getirmişti. O tarihte yargıda reform yapmak gerekliliğini vurgulamıştı. Yargının bağımsız ve tarafsızlığını güçlendirmek, kaybettiği güveni tekrar tesis etmek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle uyumu düzeltebilmek adına bir yargı reformuna ihtiyaç olduğunu belirtmişti. İlk 2018 yılında bu teklif görüşülmeye başladığında, ben de hatırlıyorum, şöyle demiştim: Sayın Bakanım, yargıda çok ciddi sorunlar var. Sizin de bu sorunları tespit etmiş olmanız sevindiricidir ama bunların düzeltilmesi için doğru teşhis gerekir demiştim ve sonrasında da Cumhurbaşkanının da sunumlarıyla 30 Mayıs 2019 tarihinde Yargı Reformu Strateji Belgesi, yine, hemen ardından 2 Mart 2021 İnsan Hakları Eylem Planı olarak yine Cumhurbaşkanının sunumları gerçekleşmiş ve kamuoyuna takdim edilmişti. Yargıda ciddi reform gerekliliği olduğundan ve ardından da birinci paket, ikinci paket, üçüncü paket ve şimdi de konuşulan paketin dördüncü olduğundan bahsedilmeye başlandı.

Şimdi, dördüncü paketin gerekçesine baktığımızda, bu görüşmekte olduğumuz paketin gerekçesinde “temel hak ve özgürlüklerin daha etkin korunması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi, hukuk güvenliğinin güçlendirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesi, yargıya güvenin artırılması ve insan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi” gibi büyük büyük hedefler sıralanmıştır. Bu gerekçeler 2018, 2019, 2020 ve 2021 sunumlarında da aynen yer almıştı; bu dördüncü pakette öngörülen gerekçe birinci, ikinci, üçüncü pakette de yer almıştı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yargıda bir sorun olduğundan bahsediyorsak bu paket ihtiyaçlarından da söz ediliyorsa bunun tespitinin, teşhisinin doğru yapıldıktan sonra tedavinin de doğru olması gerekir ama doğru teşhis ve tespit yapamazsak bu sorunlar büyür gider, sorunlara asla çözüm bulamayız. Yargıdaki sorunlar, hepimiz kabul ediyoruz ki, Türkiye’nin en önemli sorunudur çünkü yargı görev yapamaz hâle gelmişse adalet zarar görmeye başlar, adaleti çökertirsek devletin de çökeceğini anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum.

Ben, dün AK PARTİ adına konuşan Sayın Akbaşoğlu’nun konuşmasını dinledim ve tutanaklardan da şu cümlelere yer verdiğini size belirtmek istiyorum. “Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir demokratik hukuk devletidir. Yasama, yürütme ve yargı arasında kuvvetler ayrılığı caridir. Yargı olarak bağımsız ve tarafsız ilgili adli merciler bu kuvvetler ayrılığı sisteminin bihakkın yerine getirilmesi noktasında kendi üzerlerine düşeni yapmaktadır.” Şimdi, diğer sayfalara da baktığımız zaman Sayın Akbaşoğlu da diyor ki: “Yargıda hiçbir sorun yok. Biz hukuk devletiyiz ve yargı hem kendi bağımsız ve tarafsızlığıyla görevlerini de ifa etmektedir.” Şimdi, bir taraftan gerekçede “Yargının tedaviye ihtiyacı var.” derken, dün konuşmasında Sayın Akbaşoğlu yargıda her şeyin mükemmelen yürüdüğünü ve Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunun altını çiziyor. Değerli arkadaşlar, yargıyla oynamak şaka kaldırmaz, ciddiyet ister. Bu konuda sorunları doğru teşhis ve tespit edip doğru tedaviler uygulamalıyız.

Bakın, “Birinci yargı paketini uyguladık.” dediğimizde ne yapmıştık? Terörle Mücadele Kanunu’nda 7/2’nci maddeye bir ek yaparak “Sorunlar bizim, basını özgürleştirmemiz lazım.” denilmişti. Biz de “birinci yargı paketi” diye hem Adalet Komisyonunda konuştuk hem de buraya geldiğinde kanunlaştı teklif ve “Eleştiri sınırını aşmayan söylemler ve haber içeriklerine ceza verilemez.” cümlesini ekledik. Biz “Bu zaten Anayasa’nın 26’ncı maddesinde güvence altındadır, TCK 301’inci maddenin de güvencesi altındadır. Böyle bir maddenin eklenmesine gerek yok. Bu konu zaten Türkiye’de güvence altındadır, bunu mükerreren niye yazıyoruz?” dedik ama bu kanun çıktıktan sonra basına özgürlük nidaları atıldı, basında algı yaratıldı, “Türkiye’de basın artık özgürdür.” müjdesi verildi. Hemen ardından altı ay sonra, hatırlarsınız, basından Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Müyesser Yıldız, Hülya Kılınç ve daha birçokları tutuklandı; Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerine FETÖ’ye yardımdan cezalar verildi. Yani “basına özgürlük” dedikten sonra, birinci yargı paketinden sonra başımıza bunlar geldi.

Sonrasında ikinci ve üçüncü yargı paketlerini Meclisten geçirdik. “Bunlar da bir pansuman tedbiridir. Bu kanunların karşılığı Anayasa’mızda ve kanunlarda vardır.” dedik ama ikinci yargı paketinden sonra baroların yürüyüşü engellendi, anayasal hakları engellendi ve etrafları çevrelenmek suretiyle gösteri ve yürüyüş hakları engellendi. Üçüncü yargı paketinden sonra ise neler oldu? İlk defa Türkiye'de bir mahkeme, 14. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi açıkça Anayasa Mahkemesi kararını tanımadı. Yani yargı paketlerinden sonra başımıza gelenler bunlardır diye özetliyorum.

İstanbul Başsavcısı ise Gezi olayları ve Osman Kavala iddianameleriyle tanındı, Hükûmetin gözüne girdi. Hepimiz biliyoruz ki teamüllerin dışında o vatandaş hem Yargıtaya hem de Anayasa Mahkemesine hukukun ve teamüllerin dışında gerekli terfileri sağlamış oldu. Ardından İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı çıkıldı ve yine ardından 2.500 civarında savcı, başsavcılıklara bağlanmak suretiyle artık cumhuriyet savcıları da yargısal faaliyetlerinde bağımlı hâle geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Yine dördüncü pakette “Vergi Usul Kanunu’yla ilgili, 359’uncu maddeyle ilgili değişiklik var.” denip bir beklentiye alınırken maalesef bu pakette görülmedi. Ama inanıyorum ki önümüzdeki günlerde, yine sözler devam ettiğine göre, bununla ilgili düzenleme olacak diye bekliyoruz, yine takipçisi olacağız.

Değerli arkadaşlar, teşhis ve tespiti doğru yaptıktan sonra tedaviyi doğru uygulamamız gerekir. Bütün bu gelişmelerden şunu biliyoruz ki: İktidar kanadının itiraf etmekten çekindikleri husus Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin dayattığı bozuk düzenin sonucu baskı ve etki altında kalan yargının görevini yapamaz hâle gelmesidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz talep eden Tokat Milletvekili Sayın Yücel Bulut.

Buyurun Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de yargı her zaman tartışmaların merkezinde olmuştur. Bunun nedeni tüm kesimlerin ve iktidarların ve elbette siyasi kurumların en ideal adalet dağıtımına yönelik arayışları olmuştur. Yargının geçmişten bugüne kadar var olan ve elbette ki uygulamanın takibiyle tespit edilen eksiklikleri bulunmaktadır. Her siyasi iktidar da doğal olarak yargı dağıtımının daha etkin, daha adil ve daha verimli bir fonksiyon kazanması için çeşitli tedbirler almış, çeşitli düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Yaşamın her geçen gün karmaşık bir hâle gelmesi, kitle iletişim araçlarının son yirmi yılda devrim mahiyetinde bir gelişme göstermesi, farklı meslek gruplarının ortaya çıkması ve yükselen nüfus artışı toplumsal ilişkileri de mahiyeti itibarıyla hem değiştirmiş hem geliştirmiş ve hem de karmaşık bir görünüme sürüklemiştir. Adliyelerin iş yükünün artması da doğal olarak adalet bekleyen vatandaşlarımızın daha süratli ve daha etkin ve adil bir karar mekanizmasına ilişkin beklentisini artırmıştır. Maalesef, 15 Temmuz ihaneti ve sonrasında devlet ve yargı sistemimizde yapılan köklü temizlik yargıdaki kadro sıkıntısını ve ayrıca iş yükünü de artırmıştır. Bugün revize edilen yargı teşkilatımıza yeni katılan kadrolarla birlikte yargının personel sıkıntısı en kısa zamanda azalacak ve hâkim, savcı sayımızdaki artış da kişi başına düşen iş yükünü önemli ölçüde azaltacaktır. Peki, bu neden önemlidir? Tüm yargı tartışmalarının gelip dayandığı nokta hiç şüphe yok ki adaletin tecellisindeki süredir. Gerçekten de adalet arayışındaki en temel nokta adalete sığınan ve hak arayan vatandaşın hakkının en süratli şekilde temin ve teslimidir. Maalesef, cumhuriyet tarihi boyunca, özellikle süratli bir şekilde yargılama tesisi konusunda alınan tedbirler istenen sonucu bütünüyle temin edememiştir.

İşte, Cumhurbaşkanımız tarafından ilan edilen Yargı Reformu Strateji Belgesi ve İnsan Hakları Eylem Planı’nın temelinde yurttaşların adalet arayışına derhâl yanıt verecek güçlü, etkin ve süratli bir yargı teşkilatı oluşturma ve bu sayede daha demokratik bir toplum ve adalete güven konusunda tereddüt yaşanmayacak daha güçlü bir yargı teşkilatını oluşturma gaye ve gayreti bulunmaktadır. Bu çerçevede, TBMM’de görüşülmekte olan yargı paketlerinde sistemi daha hızlı işletmeye yönelik tedbirler yer aldığı gibi, tutuklama ve kadına yönelik şiddet konusunda da düzenlemeler yer almaktadır. Özellikle, dilekçe hakkı kapsamında yıllardır İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda uygulanan ve idareye altmış gün cevap hakkı tanıyan düzenlemede değişikliğe gidilmiş, idarenin yanıt verme süresi altmış günle sınırlandırılmıştır. Vatandaşların adalete erişimi ve mahkemelere başvuru yapabilmesi için altmış günlük yanıt süresini bekleme mecburiyetleri düşünüldüğünde bu sürenin yarı oranında azaltılması vatandaşlarımızın özellikle idari yargı kapsamındaki ihtilaflarda idarenin yanıtını bekleme süresini otuz gün azaltmaktadır. Ayrıca, idari yargı mercilerinden verilen nihai kararların da otuz gün içerisinde gerekçesiyle birlikte yazılarak imzalanması kanuni bir düzenleme hâline getirilmiştir. Maalesef, uzun süren yargılamaların nihayetinde aylarca gerekçesi yazılması beklenen kararların olduğu bir gerçektir. Bu nedenle, hükümlerin otuz gün içerisinde gerekçesiyle birlikte yazılarak imzalanması ve bunun bir kanuni düzenleme hâline getirilmesi adaletin gecikmesini bir nebze önleyecek bir düzenleme olarak yargıdaki verimliliği artıracaktır.

Yine, son zamanlarda özellikle kadına yönelik şiddetin her birimizi derinden yaralayan örnekleri nedeniyle kanuni bir düzenlemeye gidilmiştir. Teklif paketiyle Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten öldürme” başlıklı 81’inci maddesinin ağırlaştırılmış hâllerini düzenleyen 82’nci maddesine ek yapılarak boşandığı eşe karşı işlenen öldürme eylemi de ağırlaştırıcı hâller arasına sokulmuştur.

Paralel bir düzenleme de “Kasten yaralama” başlıklı 86’ncı maddenin ağırlaştırılmış nedenleri düzenleyen (3)’üncü fıkrasında yer bulmuş ve boşandığı eşe karşı kasten yaralama suçunun işlenmesi hâlinde tesis edilecek cezanın artırılacağı öngörülmüştür. Bu artırımın uygulanmasında bir cinsiyet ayrımı da yer almamaktadır.

Türk Ceza Kanunu’nun 96’ncı maddesinde düzenlenen “eziyet” suçunun da boşandığı eşe karşı işlenmesi hâlinde cinsiyet ayrımı gözetmeksizin ceza miktarının artırılacağı ayrıca kanun metni içerisinde düzenlenmiştir.

Türk Ceza Kanunu’nun 109’uncu maddesinde yer alan “kişi hürriyetinden yoksun bırakma” suçuna ilişkin olarak da paralel bir düzenleme getirilmiş, boşanılan eşe karşı bu suçun işlenmesi bir ağırlaştırma sebebi olarak değerlendirilmiştir.

Her ne kadar haklı olarak, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin, boşandığı eşe karşı suç işleyenlerin cezalandırılmasında daha etkin ve daha ağır bir ceza tesisi öngörülmüşse de bu neviden suçların muhataplarının ağırlıklı olarak daha savunmasız konumda bulunan kadınlarımızın olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu düzenlemelerin, büyük oranda, şiddet mağduru kadınlarımızı korumaya yönelik değişiklikler olduğu kabul edilmelidir. Bu düzenleme, kadına yönelik şiddeti bir siyasi istismar konusu olmaktan çıkarmak ve sağlam temellere oturtmak konusunda atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir.

Paket kapsamında bir başka önemli değişiklik de banka veya kredi kurumlarının ya da banka veya kredi kartlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenen suçlarda mağdurun yerleşim yeri mahkemelerinin de yetkili hâle getirilmesidir. Bu tip suçların mağdurlarının genel olarak toplumun yüksek gelir grubuna dâhil olmayan kişiler olması nedeniyle ikametgâhları dışında mağduru oldukları yargılamaları takip etmeleri mağdurlara ek bir mali külfet getirmektedir. Bu nedenle çoğu zaman bu imkândan yoksun bulunan toplum kesimlerinin dolandırıcılık suçunun mağduru olmaları hâlinde suçun işlendiği yer mahkemesinde davayı takip etme imkânından yoksun olmaları nedeniyle haklarını arayamadıkları görülmektedir. Bu düzenlemeyle artık suç mağdurları, bulundukları ve ikamet ettikleri şehirlerdeki mahkemelerin yetkili kılınmasıyla davalarını daha rahat, daha ekonomik ve daha etkili takip edebilecekledir. Bu düzenleme yargı teşkilatı ve yargı işleyişi açısından hayati bir düzenlemedir ve suç mağduru binlerce insanımız açısından adalete erişimi oldukça kolaylaştıracak bir düzenleme olarak kanaatimizce hayırlı bir gelişme olacaktır.

Son zamanlarda birçok kanun teklifinde olduğu gibi huzurdaki teklifte de teknolojik gelişmelere uyum sağlamayı ve teknolojik gelişmelere yasal dayanak oluşturmayı amaçlayan düzenlemeler bulunmaktadır.

Teklifin 11’inci maddesiyle zorla getirme kararlarının telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim araçlarıyla da tanığa bildirilmesine imkân tanınmakta, böylece hem yargılamanın daha süratli yürütülmesi hem de zorla getirme kararının bizzat infazından kaynaklı huzursuzluklara, rahatsız ve tedirgin edici görüntülere de son verilmesi sağlanacaktır.

Bu teklifle özellikle ifade alınması amacıyla çıkarılan yakalama kararlarının infazına ilişkin uygulamada yaşanan temel bir soruna da esaslı bir çözüm getirilmektedir. İfadesi alınmak üzere hakkında yakalama emri düzenlenen kişilerin mesai saatleri dışında yakalanması hâlinde kişilerin ifadesi alınmak üzere gözaltında tutulması yerine, savcının emri üzerine ve belirtilen tarihte yargı mercisi önünde bulunmayı taahhüt etmesi üzerine bu kişilerin serbest bırakılacağı düzenlenmiştir. Gerçekten, çoğu zaman hukuk düzeniyle barışık ve hukuk düzenini ihlal etmeyen birçok yurttaşımız, mahkemeler önündeki ifadelerini süresinde vermedikleri ya da veremedikleri için haklarında yakalama kararı çıkarılmakta ve ifadeleri alınmak için yakalandıklarında saatlerce gözaltında tutulmaktadırlar. Bu düzenleme bu rahatsız edici görüntüyü ortadan kaldıracaktır.

Son olarak, tutuklama kurumu hakkında düzenlemeler esaslı bir yer tutmaktadır. Gerçekten, tutuklama bir hukuki tedbir olmasına rağmen sık sık başvurulan bir tedbir hâline gelmesiyle istisna olmaktan çıkmıştır. Tutuklamanın gerekçelerinin kararda açıkça belirtilmesi kanuni bir zorunluluk olmakla birlikte, uygulamada tutuklama gerekçesi artık klişe hâline gelmiş birkaç cümleyle özetlenmekte ve matbu metinlerle tutuklama kararlarına gerekçe yazılmaktadır. Huzurdaki kanun teklifiyle birlikte, tutuklama kararlarının gerekçeli yazılmasına ek olarak tutuklama dışındaki tedbirlere başvurulmamasının gerekçelerinin de kararda yazılması zorunluluğu getirilmiştir. Böylece, tutuklama kararlarının daha gerekçeli ve dayanakları daha somut bir şekilde verilmesi sağlanacak ve ayrıca alternatif tedbirlere başvurulması daha mümkün hâle getirilecektir. Ayrıca, tutuklama kararlarına dikey itiraz yolunun öngörülmesiyle tutukluluğa itiraz kurumunun da daha işlevsel, daha etkin ve daha verimli olması, dış etkenlerden daha uzak tesis edilmesinin sağlanması mümkün olacaktır.

Bu hâliyle huzurdaki kanun teklifini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına desteklediğimizi bir kere daha ifade ediyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Züleyha Gülüm.

Buyurun Sayın Gülüm. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) – Merhabalar.

Evet, çok güzel laflar ediyor iktidar. Demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, adil yargılanma hakkı, reform, ne güzel cümleler ama maalesef, iktidar bunları kurduğunda, biz “Acaba yine başımıza ne gelecek, toplumsal muhalefete nasıl bir saldırı dalgası olacak?” diye hep düşünmek zorunda kalıyoruz; zira, bütün planları böyle kuruluyor. Şimdi, siz “adil yargılanma” deyince, “demokrasi” deyince, “hukuk devleti” deyince ne oluyor? Arkasından, 6 milyon insanın, seçmenin oyunu almış HDP’ye kapatma davası geliyor. Sizin bu yargı paketlerinin süresi boyunca gelenlerden bir tanesi bu. Ne oluyor? Aslında her türlü baskıya rağmen, her türlü engellemelerinize rağmen tasfiye edemediğiniz partimizi bu sefer yargı yoluyla, talimatlı yargınız yoluyla tasfiye etmeye, ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz; bunun adına da “tarafsız yargı” diyorsunuz, ne diyeyim size?

Diğer bir mesele, diyorsunuz ki: “Demokrasi var.” Demokrasinin en temel kriteri basın özgürlüğüdür. Ne yapıyorsunuz? Basın emekçilerine şiddet uyguluyorsunuz, gözaltına alıyorsunuz, tehdit ediyorsunuz, ayaklarınızla, polisin ayakları altında ezdiriyorsunuz, ondan sonra da diyorsunuz ki: “Demokrasi var.” Öyle mi? Milletvekillerimizi, belediye başkanlarımızı, parti çalışanlarımızı, kumpas davalarıyla gözaltına alıyorsunuz, yıllara varan cezalar veriyorsunuz, bağımsız yargı var, öyle mi? Toplumsal muhalefet bir hak aramak istediğinde önünü kesiyorsunuz, aynı bugün Soma’dan gelen maden işçilerinin Ankara’ya girişine izin vermediğiniz gibi “Yürürseniz gözaltına aldırırız, yargı yoluyla sustururuz.” demeniz gibi işlemler yapıyorsunuz, ondan sonra “Yargı bağımsızlığı var.” diyorsunuz, öyle mi? Kadınlar “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmıyoruz.” diye sokaklara, meydanlara çıktığında polis şiddetiyle karşı karşıya bırakıyorsunuz, gözaltı tehditleriyle karşılıyorsunuz, ondan sonra bu ülkede demokrasi var, öyle mi? Boğaziçi Üniversitesinde atadığınız kayyum rektöre karşı öğrenciler protesto haklarını kullanıyorlar, sözlerini söylüyorlar, onların sözünü kesmeye çalışıyorsunuz, öğretim üyelerini kendi üniversitelerine almıyorsunuz, ondan sonra diyorsunuz ki: “Bu ülkede demokrasi var, paketlerimizle demokrasiyi getireceğiz.” Gerçekten mi söylüyorsunuz bu sözleri? Siz, bir taraftan yazlık sarayları inşa ederken tazminat haklarını alamayanlar, milyonlarca işçi yoksullukla, işsizlikle karşı karşıya, açlıkla karşı karşıya ama bu ülkede adalet var, öyle mi? İkizdere’de taş ocağına karşı duran kadınlar işkence edilerek, zorla, tehdit edilerek susturulmaya çalışılıyor; taş ocağını açacak şirketi koruyan uygulamalar yapıyorsunuz “Bu ülkede demokrasi var.” diyorsunuz, gerçekten mi?

Şimdi, sizin ne yapmaya çalıştığınızı çok iyi biliyoruz. Mafya-siyaset düzeni, çete düzeni içerisinde bu ülkeyi aslında bir uçuruma sürüklediğinizi hepimiz çok iyi biliyoruz. Yandaş medyanızla, yargınızla, sürekli kullandığınız ortalığı terörize eden cümlelerinizle herkesi susturmaya çalıştığınızı, sessizleştirmeye çalıştığınızı da çok iyi biliyoruz.

Şimdi, bunlar yaşanırken diyorsunuz ki: “Yeni bir yargı reformu paketi getirdik.” Yargı reformunun gerekçesine baktığınızda bile, aslında kendi kendinizi ele veren bir düzenleme olduğunu çok açık ortaya koyuyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Bundan sonra somut delil olmadan tutuklama verilmesin belli suçlar için.” Zaten bu ana, temel kural değil midir? Tutuklamanın verilebilmesi için somut delil aranması gerekmez mi? Ama sizin getirdiğiniz yargı, artık, AKP bürolarına dönen sulh ceza mahkemeleri ya da ağır ceza mahkemeleri öyle bir hâle geldi ki özgürlük falan onların umurlarında değil. Saraya bakıyorlar “Ne talimat var, kimi gözaltına almalıyız, kimi tutuklamalıyız, kime ceza vermeliyiz.” diye. Bunun üzerinden verilen bir kararlar silsilesinde, siz “Delil arayın.” deseniz ne olacak “Aramayın.” deseniz ne olacak? Zira kararları veren zaten mahkemeler değil. Sizin talimatınızla hareket eden bir yargıda, istediğiniz kadar oraya güzel cümleler yazın, sonucun değişmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Zira herkes terörist; herkesin terörist ilan edildiği bir ülkede, dolayısıyla bu kavrama soktuğunuzda herkesi zaten tutukluyorsunuz.

Şimdi, bu tutuklama maddesinde diğer bir sorunumuz da şu: Getirdiğiniz somut delili kadına yönelik cinsel saldırı suçlarında, çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında da uygulayacağız diyorsunuz. Bu ne demek, biliyor musunuz? Erkek yargınızın bu tür suçlarda tutuklama vermeyeceği, cezalandırma yapmayacağının garantisini vermek demektir. “Erkekleri, erkek şiddeti uygulayan erkekleri koruma kalkanına alacağız.” demektir ve bunu da yine güzellemelerle yapıyorsunuz. Kadınlar açısından, çocuklara yönelik cinsel istismar suçları açısından bu suçların hariç tutulması gerekirken, siz bu düzenlemeyi buraya getirerek aslında kadına yönelik şiddetin de önünü açmış olacaksınız.

Demin söyledim, madem şiddeti engellemek istiyorsunuz, İstanbul Sözleşmesi’nden niye çıkıyorsunuz? Neden İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasından bu kadar kaygılısınız? Çünkü siz, erkek egemen sisteminizi, düzeninizi devam ettirmek istiyorsunuz. Kadınları dört duvar arasına sıkıştırmak, makbul kadınlar yaratmak ve oralarda mahkûm hâle getirmek istiyorsunuz. Daha şimdiden 6284 sayılı Yasa bile tartışılmaya başlandı, bu konuda tedbir kararlarında geri adımlar atılmaya başlandı; zira, siz, bunun böyle olacağını zaten biliyordunuz.

Şimdi, “yargı bağımsızlığı” diyorsunuz ama gerçekten yargıya dair bir düzenleme yapacaksanız öncelikle şu TMK’yi kaldırmanız gerekiyor. Bu çifte standartlığın, herkesi terörist ilan eden yasal düzenlemenin ortadan kaldırılması gerekiyor. Gerçekten samimiyseniz, gelin, TMK’yi hep birlikte kaldıralım.

Diğer bir madde; kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının boşandığı eşe karşı da işlenmesi hâlinde ceza artırım maddesi getirdiniz. Eyvallah da, mesele sadece boşandığı eş meselesi değil ki. Kadınlar, sırf kadın oldukları için bu şiddete maruz kalıyorlar, kadın kimliğinden kaynaklı, bu ülkedeki kadın-erkek eşitsizliğinden kaynaklı, patriyarkadan kaynaklı şiddete uğruyorlar, öncelikle bunu kabul edin. O nedenle, sadece boşanmış eşe karşı değil, kadınlara karşı işlenmiş suçlar diye tarif edilmesi gerekiyor, bu düzenlemenin de bu hâle çevrilmesi gerekiyor. Bu ülkede kadınlar öldürülüyor, katlediliyorlar, LGBTİ+’lar nefret suçlarına kurban ediliyor ve tabii ki bu, iktidarın beslemesiyle, sözleriyle, cümleleriyle gerçekleşiyor. Öbür yandan da kadınlar öz savunmasını gerçekleştirmek zorunda kaldığında, yaşamlarını savunmak zorunda kaldığında, aynı erkek yargı kadınlara meşru müdafaa hakkını kullandırmıyor, haksız tahrik hükümlerini uygulatmıyor ve o erkek yargınız kadınlara ağırlaştırılmış cezalar veriyor. Şimdi, siz bu maddeyi getirdiğinizde, eğer suça konu meselede yargılanan kadın arkadaşsa ona da ağır cezalar vermiş olacaksınız. O nedenle, bizim önerimiz şudur: Kadına yönelik suçlara ilişkin ayrı bir düzenleme yapılmalıdır. Erkek şiddetinin erkek egemenliğinden kaynaklandığı, kaynağını buradan aldığı, bu eşitsizlik ilişkisinden aldığı açıkça yazılmalı ve buna göre ayrı bir bent de düzenlenmelidir, karmanın içerisinde yer almamalıdır.

Yine, diğer bir mesele ev hapsi. Şimdi, siz ne yaptınız? Hep böyle yapıyorsunuz, bir şeyi fiilen uygulamaya başlıyorsunuz, bir güzel yerleştiriyorsunuz, hukukun içerisine alıyorsunuz -hukuksuz olduğu hâlde alıyorsunuz- ev hapsini de böyle yaptınız. Dediniz ki: “Ev hapsini kadınlara yönelik suçlar için uygulayacağız, kadınlara yönelik suçlarda erkeklere kelepçe takacağız.” Ne yaptınız? Onlara değil, toplumsal muhalefete yönelik gözaltılarda kelepçe uygulamasına başladınız, ev hapsi uygulamasına başladınız. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanana ev hapsi vermeye başladınız, en demokratik hakkını kullanana ev hapsi vermeye başladınız; şimdi de bunu normalleştirmeye çalışıyorsunuz, meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz, buna da diyorsunuz ki: “İnfazda indirim yapacağız.” İnfazda indirim yapın da önce ev hapsinin verilme koşullarına bir bakın. Suçun bile olmadığı birtakım demokratik eylemlerde siz ev hapsi vermeye başladınız.

Yine, diğer bir mesele adli kontrol meselesi. Adli kontrol hangi durumlarda veriliyor, hiç gördünüz mü, yargıya bir bakıyor musunuz? Yine aynı şey; ne zaman birilerini susturmak isteseniz hemen anında kararlar adli kontrolle çıkıyor, imzalar veriliyor, yurt dışı çıkışı yasakları veriliyor, insanların yaşam koşulları zorlaştırılıyor, sürekli bir denetim mekanizması kuruluyor. Aslında, bu “adli kontrol” denilen sistemin kendisini, cezaevlerinde kuramadığınız sistemi dışarıda insanların üzerinde baskı uygulamak üzere kurmanın yol ve yöntemi olarak uyguluyorsunuz; bunu çok iyi biliyoruz, yoksa hukuki bir durum falan yok aslında adli kontrollerde. O da yetmedi, “süre sınırı” diyorsunuz. Ya, süre dört yıl olabilir mi? Bir adli kontrolde süre dört yıl olabilir mi? İyi bir düzenleme gibi getirdiğinizi söylüyorsunuz ama aslında mahkemeye diyorsunuz ki: “Dört yıl boyunca o adli kontrolü kaldırma.” Süreleri azami diye koyduğunuzda sizin bu talimatlı yargınızın nasıl süreleri sonuna kadar kullandığını hepimiz biliyoruz. Güya dolaylı olarak adil yargılanma hakkına dair bir şey söylüyormuş gibi yapıp aslında, tam tersine özgürlükleri kısıtlayan, hakları yeniden gasbeden bir düzenleme getiriyorsunuz.

Yine, bir diğer düzenlemeniz infaza ara verme. Daha önce getirmiştiniz infaz paketinde, şimdi de bunu uzatmaktan bahseden bir düzenleme eklediniz son dakikada. Peki, bu pandemi denen şey cezaevlerinde siyasileri etkilemiyor mu? Aslında haksız, hukuksuz bir şekilde siyasi davadan cezaevlerinize attığınız insanlara pandemi değmiyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) – Pandemi siyasi mahkûmlara dokunmayan bir hastalık mı? Nasıl oluyor da onlar etkilenmiyor? Yine, her zamanki bu ayrımcı, aslında düşman hukukunu bir kez daha önümüze getirdiniz. O zaman da itiraz etmiştik, demiştik ki: “Siyasi mahpuslara da bunun uygulanması gerekir.” Bugün uzatırken de siyasi nedenlerle tutukladığınız, tutsak ettiğiniz insanlara yine “Uygulamayacağım.” diyorsunuz.

Diğer bir mesele idari yargı. Eyvallah, süreleri kısaltıyorsunuz da idari yargıda sorun bu değil ki. İdari yargı talimatlı kararlar veren bir yargıya dönüştü; siz nasıl istiyorsanız, AKP nasıl talimat veriyorsa, vatandaşın aleyhine ama sizi koruyan kararlar veriyor idare artık. KHK’lerin kararları açık değil mi, ortada değil mi? Nasıl kararlar aldıklarını bilmiyor muyuz? Süreleri kısaltmakla bu iş olmuyor, önce idari yargının bağımsız, adil, tarafsız karar vermesi sağlanmalı, arkasından da uzun yıllara varan davalar değil, idari yargıda kararların nasıl daha hızlı verilebileceğinin değerlendirilmesi gerekiyor. Şimdi, tüm bunları yapmadan, adil yargılanma, demokrasi hikâyeleri yazmayın bize, bunların gerçek olmadığını hepimiz biliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Zeynel Emre.

Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dördüncü yargı paketi olarak Genel Kurula gelen işbu kanun teklifini görüşüyoruz. Bu yargı paketlerinin hikâyesine baktığımızda “Bu nereden çıkmıştı?” diye, hatırlarsanız Mayıs 2019 tarihinde, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan tarafından Yargı Reformu Strateji Belgesi açıklandı. Bu belgeye istinaden, işte, yargı daha iyi olacak, daha iyi bir noktaya gidecek vesaire gibi büyük hedefler var, iki yıldır bu kapsamda bu Mecliste çıkarılan yasalar var; iki yıla göre çok daha kötü noktaya geldik.

Bakın, hedefler neydi, bizde gerçekleşenler ne oldu?

1) Hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi. Ben şimdi bunları söylerken aslında insanların içinden kıs kıs güleceğine eminim. İki yıl önceki iddia bu.

Yargı bağımsızlığı ve yargının tarafsızlığının ve şeffaflığının geliştirilmesi.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Çok geliştirdiler canım (!)

ZEYNEL EMRE (Devamla) – 3) İnsan kaynaklarının nitelik ve niceliğinin artırılması. Mesela, veterinerden hukuk fakültesi dekanı gibi falan.

4) Performans verimliliğinin arttırılması.

5) Savunma hakkının etkin kullanımının sağlanması. Mesela, işte, baroları böleceksiniz, yürüyüş yapan baro başkanlarına gündüz vakti açık gözaltı işlemi uygulayacaksınız.

6) Adalete erişimin kolaylaştırılması ve hizmetlerden memnuniyetin artırılması. Arkadaşlar, memnuniyet oranı emin olun, artık yüzde 20 bile değil. Tosuncuk dosyasında bile hemen gizlilik kararı alınıyor. Yani insanlar aman bilmesin gerçekte yargıda ne olduğunu.

7) Hukuk yargılaması ile idari yargılamanın sadeleştirilmesi ve etkinliğinin artırılması. Şimdi, bir hukukçu olarak söylüyorum, ceza dosyalarını sıklıkla inceleyen biri olarak söylüyorum, birisinin ceza dosyasında mahkûmiyet aldığında ne kadar infaz kararı olduğunu hesaplamak için matematik profesörü olmak lazım. Sadeleştirmeyi bırakın, karman çorman; dörtte 3 var, üçte 2 var, yüzde 40 var, bir yıl var, adli kontrol; üç yıl var, aynı suç maddesi arasında farklılıklar var.

8) Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin yaygınlaştırılması.

Şimdi, değerli arkadaşlar, kanunlar çıkarıyoruz, bakın, sonuçları ne oluyor? Mesela, birinci yargı paketi kapsamında Terörle Mücadele Kanunu'na bir ek yaptınız, dediniz ki: “Eleştiri sınırını aşmayan söylemler ve haber içeriklerine ceza verilemez.” Türkiye hâlihazırda gazetecilere operasyon yapan en baştaki ülkelerden biri. Ya, kimi eleştirse… Vatandaş Facebook'ta bir şey yazsa içeri giriyor. Bugün bu ülkede bir apartman görevlisi bir konuyu konuşurken “Telefonda konuşmayalım.” diyor. Herkesin birbirinden korktuğu bir durum içerisindeyiz.

Şimdi, ikinci yargı paketi geldi, orada ne var? Orada da özel af var, kişiye özel af var. Şimdi, ben dedim ki: “Değerli arkadaşlar, bu özel afla, özel af kanunuyla Türkiye'de ne kadar insan tahliye olacak?” Sayısını bilmek hakkımız değil mi? Komisyonda sorduk, söylemediler; Genel Kurulda sorduk, söylemediler; yazılı olarak Adalet Bakanına sordum, on beş gün içinde cevap vermek mecburiyeti var, söylemiyorlar. Niye? 100 bine yakın insan çıktı. Hangi suç tipinden, kimlerin çıktığını soruyoruz, söylemiyorlar. Vatandaş bunu bilmesin. Ne kadarı geri cezaevine döndü bugün, onu da bilmiyoruz.

Üçüncü yargı paketi... Yine Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda vesairede değişiklik yapılacak. İşte, orada, bakıyorsunuz, seri muhakeme usulü geldi, onu da Anayasa Mahkemesi iptal etti.

Şimdi, devamında bakıyorsunuz, aynı iki yıllık dönemde gerçekleşenler… Gazetecilere aleni saldırı oluyor; önce bir hedef gösteriliyor, silahla, sopayla, bıçakla kafaları, gözleri kırılıyor, ondan sonra o insanlar kısa süre içinde tahliye oluyor herkesin gözü önünde. Bugün liyakatsiz atamalar özellikle yargıda zirve yapmış durumda.

Başka hangi kanun teklifi geldi? Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi. Burada ne var? Burada da Türkiye’deki dernekleri zapturapt altına alacak, kayyum atanacak düzenleme. Yargıda reform yapıyoruz. Vergi Usul Kanunu’nda değişiklik yaptık. Yine bir infaz kanunu değişikliği geldi geçtiğimiz hafta, bir de bu. İki yıllık süre içerisinde olan biten düzenlemeler bunlar.

Şimdi, arkadaşlar, Türkiye’de bir reform yapılıyor mu yargıda, bir de bunun üzerine İnsan Hakları Eylem Planı açıkladılar. Yani böyle büyük iddialar yazıyorlar falan, “Şunu gerçekleştireceğiz, şöyle olacak, böyle olacak.”

Şimdi, mesele ne, biliyor musunuz? Önce gerçekten bu sistemin düzeltilmesi isteniyorsa yargıyı çürüten sebeplerle yüzleşmek lazım. Neden çürüyor yargı sistemi?

1) Çünkü Türkiye’de yargının tek bir amacı var: Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi ikbalini gerçekleştirmek. Yargının bağımsızlığı… Bakın, bugün cumhuriyet savcılarının tespitleri var, diyorlar ki: “2010 referandumundan sonra yargıdaki FETÖ kadrolaşması, liyakatsiz atamalar yaygınlaştı, hatta 15 Temmuza giden yol açıldı.” 2010, 2017 değişikliği yargı bağımsızlığını Türkiye’de toptan bitirdi değerli arkadaşlar. Şimdi, bu gerçeği kabul etmek lazım. Liyakatsiz ve partizan bakış açısıyla kadrolaşma oldu.

2) Anayasa dinlenilmiyor bu ülkede. Anayasa’nın beğenilen, hoşa giden kararlarına uyuluyor, ötekilere uyulmuyor. Anayasa Mahkemesi kararları da hakeza yani bazılarına uyuluyor, bazılarına uyulmuyor; artık hangisi işlerine gelirse. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmuyor, rahatsız edici bulunursa kesinlikle uyulmuyor hatta şöyle itiraflar oluyor: Ne olacak ki? Para cezası verirler vesaire.

3) Yüksek Seçim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Basın İlan Kurumu gibi yargısal ve idari ceza mekanizmaları AKP Genel Başkanının siyasi ikbaline göre şekilleniyor; cezalar buna göre, ilanlar buna göre, işlemler buna göre.

4) Ülkede muhalifler, gazeteciler, siyasetçiler saldırıya uğruyor, yargı izliyor. Bakın, bu ülkede Anayasa Mahkemesi bile aleni tehdit ediliyor, en yüksek mahkeme.

5) Değerli arkadaşlar, Türkiye’de rüşvet serbest. Bakın, Türkiye’de rüşvet serbest. Kim “suç” diyorsa, yalan söylüyor. Daha alt tabakada, daha böyle ufak tefek suçlarla ilgili rüşvet işlemi olursa olur ama malı büyük götürene rüşvet serbest, yüzlerce örneği var. Bakın, gerçeği söyleyelim, vatandaşımız bilsin.

Antalya Serik’te, 2 Bakanın olduğu bir ortamda 500 bin liralık aleni rüşvet itirafı var: “Ben değil, önceki Belediye Başkanı aldı.” diyor. Bizim Antalya milletvekillerimiz gitti, Serik Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu; hiçbir şey olmuyor, sıfır.

“128 milyar nerede?” diye pankart asılıyor, ilçe başkanlıklarımıza polis geliyor, hakaret var diye pankartı indiriyor.

10 bin dolar alan siyasetçi kim?” diyoruz -ya, sizin Bakanınız söyledi bunu- tek bir kişi kalkıp da bir kelime söylemiyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi gelelim yapılması gerekenlere, bunları siz yapamazsınız ama milletimiz bilsin, nelerin yapılması lazım:

1) Bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Hukuka saygı, hukuka inanç ihtiyacı var bu ülkede.

2) Anayasa’ya saygı. Anayasa’dan en çok şikâyet eden bir parti olarak söylüyoruz; mevcut Anayasa’yı değiştirene kadar buna uymakla yükümlüyüz.

3) İlgili yasal ve anayasal düzenlemeler yapılacak. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak muhalefet şerhimizin ekinde genel çerçeveyi sunduk; oradaki düzenlemelerin yapılması bile ülkedeki birçok soruna çare üretecektir.

4) OHAL mevzuatından kaynaklanan haksızlıkların ayıklanması lazım. Ya, bu ülkede su altı adamlarının yapacağı iş bile OHAL Kanunu kapsamında çıkarıldı; kış lastiğinden tutun da vesaire vesaire, ilgili ilgisiz bir sürü düzenleme; mağduriyetler, bunların sonuçları… OHAL kalksa da o mevzuattan kaynaklı sıkıntılar hâlâ yürürlükte.

5) Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmakla yükümlüyüz.

6) Parti başkanından Cumhurbaşkanı olmaz. Türkiye bunu acı bir şekilde tecrübe etti. En son 2018 seçimine kadar ülkede dolar 4, euro 5’ti; bu sistemde çarpı 2 olduk, ülkemizdeki varlıkların yarısı gitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ZEYNEL EMRE (Devamla) – 7) Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi Cumhurbaşkanına hakaret. Cumhurbaşkanına hakaret diye bir düzenleme olmaz. O, parlamenter sistemde tarafsız Cumhurbaşkanı için getirilmiş bir düzenlemedir. Siyaset yapamayan, devleti temsil eden birinin güncel polemiklerden korunabilmesi amacıyla getirilmiştir. Sabahtan akşama kadar millete hakaret eden, siyasetçiye, partilere hakaret eden AKP Genel Başkanını korumaya yönelik kanun olmaz.

Bakın, sadece bu dönem, 27’nci Dönem içerisinde -buraya gelirken aldım- Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun fezlekeleri; 26’sı Genel Başkanımıza ait. Fezleke yağıyor, yüzde 80-90’ı Cumhurbaşkanına hakaret ki ağırlıklı olarak ettiği hakaretlere cevap verilen düzenlemeler. Peş peşe dizili, Cumhurbaşkanına hakaret. Yani, sen hakaret edeceksin, küfür edeceksin, partiye kurumsal olarak demediğini bırakmayacaksın, ben sana cevap verince o “Cumhurbaşkanına hakaret” olacak.

Değerli arkadaşlar, son cümlelerim olsun. Bunların hiçbirinin bir önemi yok. Türkiye'nin bir hukuk devletine ihtiyacı var, bunu da yapacak olan ilk seçimde bizleriz diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerinde grupların söz talepleri karşılandı, şimdi şahısların söz taleplerine geldi sıra.

İlk söz, Aksaray Milletvekili Sayın Ayhan Erel’e ait.

Buyurun Sayın Erel. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

AYHAN EREL (Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifiyle ilgili görüşlerimizi yirmi dakikalık süre içerisinde ifade etmiştik, bugün Aksaray’da yaşanan bir adaletsizlikle ilgili bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Türkiye'nin ortasında bulunan Aksaray’ımızda bundan elli yıl önce sanayi sitesi yapılmış. Bu sanayi sitesi şehrin ortasında kaldığından dolayı, belediye ile TOKİ iş birliği yaparak yeni sanayi sitesinin üniversiteyle organize sanayi arasındaki bir yerde yapılmasına karar verilmişti. Zamanın belediye başkanı sanayi esnafıyla bir araya gelmiş ve görüşmeler neticesinde, 1.620 dükkânın altyapı ve çevre düzenlemesiyle birlikte, adı geçen alanda, 365 hektara yakın bir yerde yeni bir sanayi sitesi yapılmasına karar verilmişti. O zamanki fiyatlara baktığımız zaman metrekare fiyatı 880 TL artı KDV olarak belirlenmiş ve 2019 yılının Temmuz ayında da bu sanayi sitesinde yapılacak iş yerlerinin teslimine karar verilmişti. Aradan iki yıla yakın zaman geçtiği hâlde, bugüne kadar bu sanayi sitesindeki dükkânlar hak sahiplerine verilmediği gibi, bu hak kaybından dolayı da ecrimisil veya emsal kira bedeli ödenmemiştir. O dönemde, müracaat tarihinde ekonomik durumları müsait olmadığı için sanayi esnafından yaklaşık 250-300 esnafımız bu projeye müracaat edememişti. Yine, 775 esnafımız da TOKİ’den daha avantajlı bir şekilde dükkân sahibi olmak amacıyla kendi aralarında kooperatif kurmuştu ancak bu kooperatife gerek belediye gerekse TOKİ yetkilileri sıcak bakmamış, kooperatifin istediği taleplerini yerine getirmemişti. Bu kooperatif üyelerinden 596’sı da yeni sanayi sitesinde iş yeri elde edemez hâlde. Dolayısıyla, Aksaray’da sanayi sitesinde şu anda yeri olan 850 esnafımız yeni sanayi sitesinde yeri olmayacak duruma gelmiştir. 250-300 esnafımız, o günkü şartlarda ekonomik durumu müsait olmadığı için yeni sanayi sitesine müracaat etmemişti, dükkânsız kalıyor. Dolayısıyla eski sanayi sitesinden taşınmayacağı için bu durum da birtakım problemleri beraberinde getirecektir.

TOKİ’nin amacı dar gelirli esnafı dükkân sahibi, iş yeri sahibi yapmak ise, baktığımızda 365 hektarlık alan yeni sanayi sitesi olarak ayarlanıyor, bunun yanında 160 hektarlık yer de yine TOKİ’ye bağışlanıyor. Yani bugün yaklaşık 850 esnaf yeni dükkân sahibi olmak istediğinde, ot bedeli karşılığında, Aksaraylıların malı olan, Aksaray’ın malı olan hazine arazisini bugün TOKİ bin lira metrekare fiyatından ihaleye çıkarıyor. Dolayısıyla Aksaray’ın tarlasını, Aksaray’ın arazisini, TOKİ birilerine haklı veya haksız kazanç sağlamak amacıyla esnafın alın terinden, göz nurundan alarak bunlara verme yoluna gidiyor. Zaten ekonomik sıkıntılar içerisinde olan esnafımız bunu alacak durumda değildir. TOKİ Aksaraylılardan aldığı taşınmazı Aksaraylılara bedelsiz vermek zorundadır, bu mağdur olan vatandaşlarımıza da proje doğrultusunda işlem yapmalıdır.

Yine, TOKİ burada Aksaray’a hizmet değil, ticaret yapmaya gelmiş. Yeni sanayi sitesinde en değerli 25 parseli kendi uhdesine almış ve buraları da günümüzde 2.100 lira metrekare fiyatından satışa çıkararak birilerine kazanç sağlamıştır. Bizim, TOKİ’den istediğimiz, bu yer sahibi olmayan, dükkân sahibi olmayan esnaflarımıza bir an önce bir çözüm bulmasıdır.

Yine, sözleşme imzalanırken metrekare fiyatı 880 lira artı KDV idi, günümüzde, şimdi, iki yıl geçmesine rağmen teslimden, zam getirerek 1.221 lira artı KDV hâline getirmiştir. İki yıldır iş yapamayan, evine ekmek götüremeyen, elektrik, su parasını yatıramayan, SSK borcunu ödeyemeyen bu esnafa, yeni yapılan bu zamlar karşısında dükkân bedellerini ödemesi çok zor gelmektedir.

Yine, projelere baktığımızda 100 metrekarelik bir dükkânda 1 tuvalet, 1 duş bulunmaktadır. 500 metrekarelik bir dükkânda bu hesaba göre 4 tane daha tuvalet, 4 tane daha duş olması gerekirken sadece yine 1 tuvalet ve 1 duş olmaktadır ama her 2 dükkânın da metrekare fiyatı aynıdır. TOKİ, 3 duvarı ve 3 duvarın önündeki bir camekânlı dükkânı dünyanın parasına Aksaraylı esnafa satmaktadır, Aksaraylı vatandaşlarımız bundan muzdariptir. TOKİ’yi vatandaşımıza yaptığı bu eziyetten vazgeçmeye davet ediyoruz. Aldığımız fiyatlara göre bu fiyat TOKİ’nin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN EREL (Devamla) – Bağlayayım sözlerimi.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

AYHAN EREL (Devamla) – Evet, TOKİ’yi göreve davet ediyoruz; mağdur vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermesini, yaptığı zammı geri almasını, bu pandemiden dolayı ödemelerin de ileri bir tarihe ötelenmesini talep ediyoruz.

Yine, özellikle marangoz esnafı çok sıkıntılı. Daha önce 2021’in Ocak ayında 170 liraya aldığı bir tabaka MDF günümüzde 450 lira olmuş, bunun yanında diğer malzemeler de çok pahalı “Peşin para olmayınca tüccar vermiyor.” diyorlar. Devletimizin de bu konuya bir el atmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına son söz talebi Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç’e ait.

Sayın Gözgeç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birinci bölüm üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. 2002’den bu yana, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, milletimizden aldığımız destekle temel hak ve özgürlüklerden hukuki güvenliğe, sosyal devlet anlayışından sağlık ve ekonomiye kadar her alanda reform niteliğinde adımlar attık. Ancak çok da kolay olmadı; değişime, reformlara direnen statükocularla, vesayet odaklarıyla mücadele ettik, 15 Temmuz gibi eşi benzeri görülmemiş bir ihanetle karşı karşıya kaldık ve hâlen ülkenin birliğini, aslında tüm toplumu hedef alan en kapsamlı şiddet hareketi terörle topyekûn mücadelemiz devam ediyor. Bu mücadelelerin her birini hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde, insan odaklı anlayışla sürdürdük, sürdürüyoruz. Zamanın ruhunu okuyarak kadim medeniyetimizden aldığımız güçle reformlara devam ediyoruz.

Bugün görüşülen yargı paketiyle de kişi hürriyeti ve güvenliğinin korunmasına yönelik güvenceleri artıran, idarenin daha etkin hizmet sunumunu ve birey odaklı yönetim anlayışını geliştiren düzenlemeler öngörülüyor. Özellikle, kadına şiddetle mücadelede önemli bir düzenleme yapıyoruz. Yapılan düzenlemeyle, kasten öldürme, yaralama, eziyet, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının fail tarafından boşandığı eşine karşı işlenmesi “nitelikle hâl” olarak değerlendiriliyor ve ceza artırılıyor.

Değerli milletvekilleri, dün olduğu gibi bugün de kadına şiddetle mücadelede sıfır tolerans ilkesiyle “ama”sız, “fakat”sız şiddetin her türlüsüyle mücadelede kararlıyız ve bu kararlılığımız iktidar olur olmaz başlamıştır. 2004’te Anayasa’ya “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.” hükmünü getirdik. 2010’da Anayasa’da 10’uncu maddeyle pozitif ayrımcılık ilkesini düzenledik. Biz daima kadını politikalarımızın merkezine koyduk. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların hayatın her alanında hiçbir ayrımcılığa uğramadan var olması için önündeki engelleri biz kaldırdık. Özellikle, ekonomik hayatta var olması amacıyla hibe desteklerini hayata geçirdik. Bu desteklerle, istihdam oranları, kadın girişimci sayıları her geçen gün artıyor. Ceza Kanunu’nda kasten öldürme suçunun töre saikiyle işlenmesinin ağırlaştırıcı sebep sayılmasını düzenledik. 81 ilde ŞÖNİM’leri kurduk. Alo 183’ü, elektronik kelepçeyi, UYAP-POLNET altyapı oluşumunu, KADES uygulamasını hayata geçirdik. Tedbir mahkemeleri kuruldu, yaygınlaştırılıyor; özel soruşturma büroları kuruldu, sayıları artırılıyor. 25 Kasım 2019’da Aile Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında, eş güdümlü mücadele için protokol imzalandı.

Geçtiğimiz günlerde, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4’üncü Eylem Planı’nda somut hedeflerimiz, öngörülen faaliyetler var. Mağdurun adalete erişiminin daha da kolaylaştırılması, şiddetle topyekûn mücadele, önleyici hizmetlerin güçlendirilmesi, toplumsal farkındalığın artırılması, veri analizi, veri toplanması belirlenen hedefler ancak önemli olan, şiddeti doğuran sebeplerin ortadan kaldırılması. Bu noktada sağlıklı ailenin varlığı çok önemli. Sağlıklı, huzurlu bir ailede yetişen çocuk şiddet uygulamaz çünkü şiddet, öğrenilen bir davranış.

Bizim, medeniyetimizle bağlarımızı yeniden sağlamlaştırmaya ihtiyacımız var. Biz, hasta leyleklere dahi hastaneler açmış bir medeniyete sahibiz.

Velhasıl, biz, her bir kadının, her bir erkeğin, her bir çocuğun yaşam güvencesi için samimiyetle mücadele ediyoruz. Bizim, bu konudaki samimiyetimiz açıkça ortada. Diğer yandan, kız çocuklarını dağa kaçıran, onları terörist olmaya zorlayan terör örgütlerine sırtını dayayanların samimiyetsizliği de açıkça ortada.

Ve buradan diyorum ki: Gelin, bu konuyu siyasi çekişme malzemesi olmaktan çıkaralım, gerçekten samimi olalım. Dağa kaçırılan, küçük yaşta eline silah verilen kız çocukları için de sesiniz çıksın. Gelin, evlat hasreti çeken Diyarbakır Annelerinin acısını yüreğimizde hissedelim; çocuklara umut olan gencecik kadın öğretmenlerin hayatına kasteden en kapsamlı şiddet hareketi terörle topyekûn mücadele edelim diyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerinde şahıslar adına söz talepleri karşılandı.

Şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız.

Sayın Güneş…

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öncelikle, tabii, bu yargı paketinde pek çok güzel hizmetler var. Bunlardan bir tanesi de idari yargıda idari başvurulara cevap verme süresinin altmış günden otuz güne indirilmesi.

Diğer bir düzenleme de tebligatın yanı sıra, iddianamenin elektronik ortamda SMS’le ve e-mail adresiyle şahıslara gönderilmesi. Bu elektronik ortamdaki gönderimlerden eğer kişi haberdar olmazsa yine de tebligat yapılmış sayılacak mı?

Diğer taraftan, tabii, bugün HDP çocuk istismarıyla ilgili bir önerge verdi. Tabii, AK PARTİ dönemlerinde çocuk haklarıyla ilgili pek çok düzenleme yapılmıştır. Eksikler var mıdır? Mutlaka vardır ama diğer taraftan, çocukları öldüren, çocukları katleden, çocukları dağa kaçıran ve çocukları istismar edenlere hiçbir şey söylemeyenlerin böyle bir önerge vermelerinin ben hakları olmadığını düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın...

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Pandemi sürecinde küresel ticaretin güçlü üretim ve tedarik ülkesi olarak öne çıkan Türkiye ihracattaki yükselişini sürdürüyor. Haziran ayı ihracatı yüzde 47 artışla 19,8 milyar dolar oldu. Aylık, çeyreklik ve altı aylık bazda cumhuriyet tarihinin en yüksek değerlerine ulaşıldı, tüm dönemlerin rekorları kırıldı. İhracatın ithalatı karşılama oranı haziran ayında geçtiğimiz yıla göre 4,8 puan artışla yüzde 87,3’e yükseldi. Ocak-haziran döneminde ise ihracatın ithalatı karşılama oranı geçtiğimiz yıla göre 7,3 puan artışla yüzde 83,2’ye yükseldi. Yılın ilk altı ayında 105 milyar dolarlık ihracat yapan Türkiye, yıl sonunda 210 milyar dolara doğru koştuğunu gösterdi. Birileri görmek istemese de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye ekonomisi rekorlar kırmaya devam edecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Purçu...

ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Türkiye’de 100 bini aşkın konut mağduru var, ön ödemeli satışla dolandırılan 100 bin vatandaşımız var. Yaklaşık olarak 10 milyar liralık bir yolsuzluk var. Hükûmetin de içinde olduğu birçok açılış yapıldı, Fikirtepe bunlardan en önemlileri yalnız bu binaların hiçbiri tamamlanıp verilmedi. Engin Yeşil, Osman Nuri Bakırcı, Fadıl Akgündüz, Necmi Kadıoğlu, Raci Şaşmaz gibi birçok zengin iş adamı, belediye başkanı vatandaşlarımızı dolandırdı, mağdur etti ve vatandaşlarımız kendi kaderleriyle karşı karşıya kaldı. Bu konuda Dilekçe Komisyonunda konut mağdurlarıyla alakalı bir alt komisyon kuruldu, maalesef bu konuda da bir çözüme ulaşılamadı. Biz en kısa sürede iktidar olacağız, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında umarım bu vatandaşlarımızın sorunlarını çözeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Ünsal… Yok.

Sayın Sümer… Yok.

Sayın Yılmazkaya…

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Geçtiğimiz günlerde milletvekili arkadaşlarımızla vatandaşlarımızın sorunlarını dinlemek için Diyarbakır’da çeşitli ziyaretler yaptık. Maalesef kentte sorunlar dağ gibi yığılmış. Ulaşım sorunu yaşayan Diyarbakır Beşyüzevler Mahallesi’nde afet konutlarında yaşanan mağduriyetler bitmiyor, vatandaşlarımız çok dertli. Ulaşım sorununun yanı sıra su sorunu yaşanan afet konutlarında oturan vatandaşlarımız TOKİ’ye ödemelerini yapmalarına rağmen tapuları çeşitli bahaneler gösterilerek verilmemektedir. Ödeyenlerin tapuları bir an önce verilmeli, ödeme güçlüğü çeken veya ödeyemeyen afetzedelerin zor durumları göz önünde bulundurularak gerekli kolaylıklar sağlanmalıdır.

2 bin kişilik nüfusa sahip Serap Güzeli köyü Diyarbakır merkeze 20-25 kilometre mesafede olmasına rağmen köyün uzun yıllardır yaşadığı içme suyu sorununa bir türlü çözüm üretilememiş. Evlerde şebeke suyu yok, kuyulardan -hijyenik olmayan sular- köy meydanından taşıma yoluyla evlere su çekilmektedir. 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde Diyarbakır merkeze 20-25 kilometre mesafede Serap Güzeli köyünde yaşayan emektar ev kadınlarının yıllardır çektiği çile ne zaman bitecek? On dokuz yıldır iktidar olan AK PARTİ vatandaşın bu temel sorunlarına ne zaman çözüm bulacak?

BAŞKAN – Sayın Şanverdi…

HÜSEYİN ŞANVERDİ (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk kurşunun Dörtyol’da atılmasının ardından başlayan bağımsızlık mücadelesine Hatay halkı sonuna kadar destek vermiştir. Kahraman ecdadımızın başlattığı millî mücadele kararlılığı 5 Temmuz 1938 günü Türk askerinin Hatay’a gelişine kadar sürmüştür. Kuvayımilliye ruhundan bir an olsun vazgeçmeyen Hatay halkı, kendini ana vatanından ayrı görmemiştir. Bu topraklarda tarih yazarak bizim geleceğimizi kurtaran, vatanının birlik ve bütünlüğü uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi minnet, şükran ve rahmetle anıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle İskenderun, Kırıkhan ve Reyhanlı ilçelerimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 83’üncü yıl dönümünü kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

AK PARTİ’nin, 3 Kasım 2002’de iktidara geldiği günden beri en çok değer verdiği yatırımların başında sağlık geliyor. Şu an dünyada sağlıkta bizim kadar başarılı, bize eş ikinci bir devlet gösterilemez. Sağlıktaki yatırımlarımız dünya çapında ses getiren, parmak ısırtan başarılarımızdır; bu başarıda en büyük pay, istisnasız, yine, dünyanın en büyük lideri Recep Tayyip Erdoğan’a aittir.

2002’de 164 bin olan yatak sayımızı 2020 yılı itibarıyla 253 bine çıkardık. Nitelikli yatak sayımızı 19 binden 162 bine, sağlık çalışanı sayımızı 378 binden 1 milyon 177 bine yükselttik. Kırk beş günde 1.008 yatak kapasiteli 2 adet şehir hastanesi yaptık. Düşünüyorum da kırk beş günde bitirilen şehir hastanemizin yolunu yapamayan şahıs, reisimizin karşısında kendini rakip görüyor. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sorum şu: Katalog suçlarda tutuklama kararı verilebilmesi için somut delil şartının getirilmesinin çocuk istismarı suçunda suçla mücadelede çocukları korumasız bırakacağı yönündeki eleştiriler hakkındaki düşünceniz nedir?

Saatlerce bilgisayar başında oturduğu için çok ciddi sağlık sorunları yaşayan gençlerin haberlerini sıkça duyuyoruz. Sakat kalmaktan kalbin durmasına kadar uzanan, geri dönüşü olmayan hastalıklara yol açan bu durum ciddi bir risk oluşturuyor. Uzun süre çevrim içi oyun oynayan veya internette vakit geçirenlerde oturuş bozukluğundan kaynaklı kas gerilmeleri ve tutulmaları görülüyor. Uzun süre ekran başında kalmak, gözde türlü hastalıklara, beslenme dengesizliği ile hareketsizliğin birleşip metabolizma hızının düşmesine ve obeziteye sebep olmaktadır. Her bir faaliyetin azı ve çoğu zarar, ortası karardır.

BAŞKAN – Sayın Filiz…

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2021 Haziran ayı itibarıyla ceza hukuku ve idari yargıda derdest dosya sayısı 4 milyon 121 bin; cumhuriyet başsavcılığı soruşturma sayıları 5 milyonun üzerinde. Dosya sayılarının bu kadar yüksek olmasının sebepleri konusunda Adalet Bakanlığımız ve ilgili diğer bakanlıklarımızca bir araştırma yapılmış mıdır? Ceza İnfaz Kurumunda bulunan kişi sayısı 287.094 kişidir. Hükümlü statüsünde -en çok işlenen suçlardan- yüzde 15,2 hırsızlık, yüzde 12,4 yaralama, yüzde 7 uyuşturucu madde imal ve ticareti suçu işlenmiştir. Görüldüğü gibi hırsızlık en üst düzeydedir. Bu suç sebepleri konusunda Adalet Bakanlığımız ve ilgili diğer bakanlıklarımızca bir araştırma yapılmış mıdır?

Teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Komisyon…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Soru soran milletvekillerimize tekrar teşekkür ediyorum. Sayın Taşkın, Sayın Purçu, Sayın Yılmazkaya, Sayın Şanverdi ve Sayın Karahocagil sorularıyla teklif dışında bazı değerlendirmelerde de bulundular, tutanaklara da geçti; teşekkür ediyoruz.

Teklifle ilgili Sayın İsmail Güneş’in sorusu önemli “Tebligatın elektronik imkânlarla yapılması durumunda eğer teknolojik imkân eksikliği varsa ya da bir internet çekmemesi, cep telefonu olmaması ya da çekmemesi durumunda tebligatın yapılmış sayılacağı noktasında vatandaşlar burada mağdur olmaz mı?” diye bir soru yöneltti, önemli bir soru. Burada, kanun teklifinde, teknolojik imkânların yargıda kullanılması da adalete erişimin güçlendirilmesi açısından önemli. Teklifteki düzenlemeye baktığımız zaman iddianamenin elektronik ve diğer araçlarla da sanığa, mağdura, şikâyetçiye bildirilecek olması ya da zorla getirme kararlarının yine elektronik imkânlarla ilgililere bildirilecek olması Tebligat Kanunu hükümlerinin dışında ekstra bir imkân. Burada vatandaşların iddia edilen suçlardan, iddianamelerden haberdar olabilmesi için ayrıca bir imkân. Bu imkân, Tebligat Kanunu gereğince yapılan tebligatın yanı sıra getirilen bir imkân. Burada çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar bu elektronik tebligatta sayılmıyor. Tebligat Kanunu hükümleri gereğince posta yoluyla yapılan tebligatlara bağlanan sonuçlar aynen geçerli. Bu ise vatandaşa bir bildirim. Burada, itiraz süresini vesaireyi kaçırma durumu söz konusu değil; asıl tebligat yine posta yoluyla yapılacak olan, Tebligat Kanunu hükümleri gereğince gönderilecek olan tebligatlardır.

Yine, Sayın Kılıç “Katalog suçlarda somut delil şartının getirilmesi çocuk istismarı suçuyla mücadelede bir zafiyete yol açar mı?” diye sordu. Bu da çor tartışılan bir konu. Burada da aslında bir tereddüt söz konusu değil. Tutuklamada somut delil şartı aslında kanunumuzda var, kanunumuzun ruhunda da var. Katalog suçlarda da aslında tutuklama kararı verilirken somut delil aranması gerekiyor yani orada (1)’inci, (2)’nci ve (3)’üncü fıkraları birlikte değerlendirmek gerekiyor ancak uygulamada bu değerlendirmenin farklı şekilde yapılması nedeniyle keyfî tutuklamalara yol açan hususlar da hepimizin malumu ve eleştirdiğimiz hususlar bunlar. Burada somut delil şartının tüm suçlar bakımından aranması zaten hukukun bir gereği. Katalog suçlar bakımından aranmayacak husus sanığın, şüphelinin kaçma tehlikesi, kaçma şüphesi ya da delilleri karartma tehlikesi; bu iki şart katalog suçlar bakımından aranacak.

Çocuğun cinsel istismarı suçunda farklı bir durum söz konusu. Burada, çocukların soruşturma aşamasında ifadeleri çocuk izlem merkezlerinde alınıyor. 2012 yılında Başbakanlık genelgesiyle çocuk izlem merkezleri kurulmuştu. Mağdur çocukların örselenmeden ifadelerinin alınması ve ifadelerin dosyaya delil teşkil edecek şekilde alınabilmesi için bu ifadeler uzmanlar eşliğinde -psikologlar, sosyologlar ve sosyal çalışmacılar vasıtasıyla- alınıyor ve orada tutulan tutanaklar, tutulan raporlar, çocuğun psikolojik durumu vesaire hepsi gözleniyor ve çocuk istismarı suçunda çocuk izlem merkezinde sadece bir ifadeden bahsetmiyoruz, başka deliller de var. Bu bakımdan çocuk istismarı suçunda somut delil aranıyorsa zaten bu tutanaklar, uzmanların tuttuğu raporlar da yargı tarafından somut delil olarak değerlendirilebilecektir. O nedenle, çocuk istismarıyla mücadele konusunda çok hassasız. Bu anlamda tek bir çocuğumuzun bile istismara uğraması hepimizin yüreğini yaralar. Bu suçlarla mücadelede de çok önemli yasal düzenlemeleri burada hep beraber gerçekleştirdik. Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesiyle ilgili düzenlemeleri, cezaların ağırlaştırılmasıyla ilgili çalışmaları burada gerçekleştirmiştik.

Yine, Aile Bakanlığının, Millî Eğitim Bakanlığının, İçişlerinin, bu konudaki ilgili bakanlıkların da çocuk istismarının önlenmesi konusunda aldığı idari tedbirler var.

Yine, Meclisimizde geçmiş yasama dönemlerinde çocuk istismarının önlenmesi ve alınması gereken tedbirlerle ilgili bir araştırma komisyonu kurulmuştu ve bu araştırma komisyonu da önemli bir rapor hazırlamıştı ve bu raporda belirtilen tedbirlerin de büyük ölçüde gerek yasal düzenlemeler gerek idari düzenlemeler anlamında hayata geçtiğini söylemek mümkün. Elbette ki daha yapılacak çok şey vardır, çocuklarımızı korumak elbette ki hepimizin, ailelerin, başta devletimizin en önemli görevi. Bu konuda alınması gereken tedbir ne varsa yine hep beraber almak durumundayız.

Teşekkür ediyorum soru soran milletvekillerimize.

Sağ olun Başkanım.

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.22

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emine Sare AYDIN (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

1’inci madde üzerinde 4 önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde geçen “beşinci cümlesinde yer alan ‘altı’ ibaresi ‘dört’ şeklinde” ibaresinin maddeden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Kemal Peköz                        Züleyha Gülüm            Dilşat Canbaz Kaya

            Adana                                 İstanbul                               İstanbul

Mahmut Celadet Gaydalı                Erol Katırcıoğlu               Hüseyin Kaçmaz

             Bitlis                                 İstanbul                                 Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Şırnak Milletvekili Sayın Hüseyin Kaçmaz.

Buyurun Sayın Kaçmaz.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun koyucu yasayı toplumsal sorunların çözümü için yapar ancak mevcut düzenlemede de gördüğümüz şekliyle iktidarın pratikleriyle birlikte aslında iktidar bir sıkışmışlığı aşmak ve bundan kurtulmak için bunu yaptığını net bir şekilde düzenlemeyle de gösteriyor. Gerçek anlamda insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olmak istiyorsak yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkelerini yaşama geçirmemiz gerekiyor. Bununla birlikte, HSK ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçim usulü değiştirilmeden ve yine AİHM kararlarına uyulmadan, yargıya talimat vermekten vazgeçilmeden insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olabilmemiz mümkün değil ve yargıdaki bu sorunların bu şekliyle, bugünkü mevcut pratiklerle düzelmesinin mümkün olmadığını hepimiz görebiliyoruz.

Tek adam rejiminde yargı bağımsızlığının artık esamesi okunmuyor. Sadece 2 örnek üzerinden bile, aslında, dediğimiz gibi, bu tek adam rejimindeki yargı bağımsızlığının artık kalmadığının net bir şekilde ortaya çıktığını görebiliyoruz. “Kobani kumpas” ya da “Kobani utanç” davası tek başına yargının bağımlı olduğuna, bağımsız bir yargının kırıntılarının dahi kalmadığına en büyük işarettir, en büyük kanıttır. Yine, partimize yönelik kapatma davası da tek başına yargının siyasete eklemli iktidar bloğunun hesaplarına hizmet eden bir kurum hâline gelmesinin sonucudur. Yargı iktidarın iplerinden kurtulmadıkça paketler, reformlar çözüm getirmez. Yargıda reform paketiyle toplumda bir beklenti oluşturuldu ancak yapılan, getirilen düzenlemelerde aslında gerçek anlamda bir çözüm sunulmadığı -dediğimiz gibi- sadece bir sıkışmışlığın aşılması gayesinin olduğu net bir şekilde ortaya çıkmakta. İnsan hakları ve ifade özgürlüğü noktasında iyileştirme yapılacaksa öncelikle Terörle Mücadele Kanunu kapsamında değişiklikler yapılması gerekiyor çünkü bu kanun, hak ihlallerine sebep olan ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddeler barındırıyor, ihtiva ediyor ve bunlar kaldırılmadığı sürece de yine özel görevli mahkemeler kaldırılmadığı sürece de maalesef ki insan hakları, ifade özgürlüğü konusunda palyatif düzeltmeler hiçbir sorunu çözmeyecektir.

Şimdi, tabii, görüşülmekte olan 1’inci madde üzerine birkaç şey söylemek istiyorum. Yargılamayı hızlandırmak açısından 1’inci maddedeki yapılan değişiklik önemli fakat hak kaybına uğradığını düşünen vatandaşlar bakımından altı aylık bekleme süresinin dört aya düşürülmesi vatandaş açısından olumsuz bir düzenlemedir. İdari yargılamalarda asıl sorun yargılama süreçlerinin çok uzun olmasıdır. Dosyalar üst mahkemelerde yıllarca beklemekte, bu sebeple adalete erişimin kolaylaştırılması için öncelikle mahkemelerin hakkaniyetli bir sürede karar vermesini sağlayacak düzenlemeler yapılması gerekiyor. Yine idari yargılamalarda, yargılama süreçlerini hızlandıracak adımlardan biri olarak Avukatlık Kanunu’nda yapılabilecek bir düzenlemeyle bu durum aşılabilir. Mahkemeler, avukatların sundukları “Aslı Gibidir.” tasdikli evrakları kabul eder ve tekrardan bir araştırmaya tabi tutmazsa… Bu şekliyle asla yargılama sürecini hızlandırmak mümkün olmayacaktır. Buna ilişkin düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olabilmek için demin birkaç madde saydım ve bunlardan biri de aslında ülkemiz için AİHM kararlarına uyulmasıydı. Yunanistan’a karşı AİHM’i savunan bir Dışişleri Bakanlığımız var. Yunanistan’daki Türk azınlığın uğradığı mağduriyet sonrası “AİHM’in -Yunanistan devletinin aleyhine- verdiği kararı uygulamadı.” diye Dışişleri Bakanlığı resmen Yunanistan’a karşı kükredi ve “Yunanistan Yargıtayının AİHM kararını yok sayan kararını kınıyoruz.” şeklinde bir açıklama yaptı ancak hepimiz görüyor, hepimiz biliyoruz ki bugün AKP iktidarı eliyle AİHM’in kararları Türkiye’de de uygulanmıyor. Osman Kavala ve Demirtaş kararları aslında bu durumun göstergesi olarak bize emareler zaten sunuyor. İktidar kendi uymadığı AİHM kararlarını sanki kendileri uyuyormuş gibi bu sefer “Yunanistan uygulamıyor.” diye Yunanistan’a akıl vermeye çalışıyor ancak Türkiye’de yargıdaki durum ve polis eliyle şiddetle maalesef ki her gün karşı karşıya kalan bir toplumsal muhalefet söz konusu ancak yargıda, özellikle taraflardan biri kolluk gücüyse cezasızlıkla sonuçlanan bir durum ortaya çıkıyor. Aslında, bugün, otoriterleşen bu rejimin polis gücüne başvurmasının temel sebeplerinden biri, artık bu hegemonik gücün, otoritenin rıza üretememesi sebebiyle aslında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, müsaadenizle…

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

Buyurun.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Otoriterleşen bu rejimde artık rıza üretemeyen iktidar sürekli polis şiddetiyle toplumsal muhalefeti baskılamakta ve toplumu tehdit ederek siyasetsizleştirme durumunu ortaya çıkarmaya çalışmakta.

Tabii, mevcut görüşülen yasa teklifiyle ilgili bu açıklamalardan sonra, Şırnak’ta devam eden çok elzem, çok önemli bir konuyu da paylaşmak istiyorum.

DEDAŞ’ın Genel Müdürü Şırnak Valisini ziyaret ediyor ve hemen sonrasında –halkın büyük tepkisine rağmen- okulların bahçesine, sınıfların hemen dibine DEDAŞ’a ait trafolar yerleştiriliyor ve 2018 tarihli Millî Eğitim Bakanlığının genelgesi mevcut trafoların kaldırılması yönünde olmasına rağmen, bugün, DEDAŞ Genel Müdürünün Şırnak Valisini ziyareti sonrasında bu trafoların okulların bahçelerine konulması, yaşam alanlarına konulması, çocukların hayatlarının tehlikeye atılması hiçbir şekilde kabul edilemez; bunu buradan paylaşıyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 1’inci maddesinde bulunan “dört” ibaresinin “iki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Ayhan Erel                           Aylin Cesur                         Ümit Beyaz

           Aksaray                                 Isparta                                İstanbul

   Arslan Kabukcuoğlu                      Bedri Yaşar     Mehmet Metanet Çulhaoğlu

          Eskişehir                                Samsun                                 Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Isparta Milletvekili Sayın Aylin Cesur.

Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurul saygıyla selamlıyorum.

Bugüne kadar “Yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı sağlayacağız, hak ve özgürlükleri koruyacağız.” diye 4 yargı paketiyle milletin huzuruna geldiniz; ilk 3’ünde sonuç belli. İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çıkılmasından, ortaya saçılan iddialar karşısında harekete geçilmemesine kadar bakınca, üzülerek söylüyorum, yargımız siyasetin güdümünde. Anketlerde de yüzde 70 “Yargıya güvenmiyorum.” sonucu çıkıyor. Komisyon görüşmelerinde idarenin kesin cevap vermediği durumlarda bekleme süresinin dört aydan iki aya düşürülmesini teklif etmiştik; reddettiniz. Teklifimiz adaletin gecikmemesi için önemli bir teklifti.

Şimdi, her fırsatta ülkeyi dört dörtlük yönettiğinizi söylüyorsunuz ya, hukuk olmadan bakalım nasılmış bu dört dörtlük yönetim? Ben bir dosya ve sayfa açacağım: Bundan önceki dört yılda vergide 4 yapılandırma yaptınız. Vergi affıyla bazıları için vergisizlik yarattınız, vergisini düzenli ödeyene ise 4’lü kazıktı bu ve devletin vergi toplama kabiliyetini kaybettiniz. 27’nci dönemde 4 farklı Merkez Bankası Başkanıyla çalıştınız. Piyasalar da dayanamadı, dolar kuru dört yılda 4 liradan fazla arttı. “Faiz sebep, enflasyon sonuç.” “Faiz lobileriyle en iyi biz mücadele ediyoruz.” dediniz ama son dört aydır yüzde 19’la dünyanın en yüksek faiz oranı bizde. Bugün her 4 gencimizden 1’i işsiz ve iş arayan 4 kişiden 1’i de üniversite mezunu. 1 maaş yetmeyince fazladan 4 maaş alan bürokratların maaşları, “Dolar 3 liranın altına düşmezse yüzüme tükürün.” diyen bir beyefendinin 4 maaş alması; olan bitenin yanında aslında bunlar uvertür. Dip not düşeyim: Düşmedi dolar.

İlahiyatçı Nihat Hatipoğlu, rektörü olduğu üniversitede 4 fakültenin de dekanı aynı zamanda. Boğaziçi’nin kayyum rektörü Melih Bulu, göreve geldiği ilk dört ayda açık cezaevine çevirdi güzelim Boğaziçi Üniversitesini. 40 yaşında Konya Selçuk Üniversitesine Rektör atanan Profesör Metin Aksoy, gelir gelmez, kırk yılı aşkın süre önce üniversiteyi kuran Demirel’in adını üniversiteden sildi. Ve 2021’in dördüncü ayına kalmadan 40 gazeteci saldırıya uğradı. Yeni yıla kırık buruk girdi vatandaş ve dört ay içerisinde doğal gaza 4 kere zam yapıldı. Bu son olur diye umdu vatandaş, bir baktık her ay doğal gaza zam yapıyorsunuz. Son iki buçuk yılda konut fiyatları yüzde 44 arttı, ev almak nicesine hayal oldu. Ramazan Bayramı’ndan önce enflasyon yüzünden memura, emekliye yüzde 4 enflasyon farkı zammı yapıldı diye konuşurken zamlarla, enflasyonla dört haftaya kalmadan hepsi buhar oldu, gitti. Kurban Bayramı öncesi yapılan 4 zam da temmuz maaşları verilmeden maaşları eritti, âdeta kül oldu gitti. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Dört günde elektriğe, doğal gaza, LPG’ye ve kiralara zam geldi ve emeklinin alım gücü 2002’den beri altın karşısında dörtte 1’e indi ama bayram ikramiyesine enflasyonun dörtte 1’i kadar zam yapıldı. Polis, öğretmen, hemşire ve din görevlilerinden oluşan 4 tane meslek grubuna “Müjde.” diyerek 3600 ek gösterge sözü verdiniz, hâlâ tutulmadı. Ama unutulmadı da.

EBA’ya erişemeyen 4 milyon çocuğumuz vardı, yine ne tesadüf ki, her 4 öğrencimizden 1’i EBA’ya erişim sorunu yaşadı. TÜİK’e göre, kadınlarımızın yüzde 40’ı yani her 10 kadından 4’ü şiddete uğruyor. 2008’de 80 kadın cinayete kurban giderken bu tam 4 kat daha arttı ve senede 400’lere dayandı. Son dört yılda 404 bin vatandaşımız ülkeden ayrılıp başka bir ülkeye göç etti. Tüm uyarılarımıza rağmen kontrolsüz normalleşme kararı verdiğiniz 1 Marttan itibaren vakalar 4 haftada tam 4 kat arttı; takip eden on dört günde de ölümler 4 kat arttı. Binlerce can yitirdik ve unutmuyoruz bunu da. “100 milyon doz Çin aşısı gelecek.” dediniz, dörtte 1’i ancak geldi, geri kalanı ne oldu henüz bilen yok. Ve dört vakte kadar seçimle gideceğinizi anladınız. “Milletin cebinden kuruş çıkmayacak.” dediğiniz ama milyarlarca lira hazineden para ödediğiniz şehir hastaneleriyle ilgili uyuşmazlıklarda İngiliz mahkemelerini yetkili kıldınız; maliyeti 1 para iken yandaş müteahhitlere 4 kat paraya yaptırdınız bunları ve dört yıl dahi işletemeden Danimarkalılara sattınız gitti. Yani kapitülasyonlara mahkûm bıraktınız ülkeyi, milletin hazinesine ve geleceğine çöktünüz. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Maalesef…

AYLİN CESUR (Devamla) – Kendi içinizden bir arkadaşınız çıktı, 4 önemli yapının; yargının, üniversitelerin, bürokrasinin ve medyanın AK PARTİ’nin arka bahçesi yapıldığını söyledi. Böylece 4 önemli değer yani hukukun üstünlüğü, ortak akıl ve bilim, iyi yönetim ve basın özgürlüğü rafa kaldırıldı. İşte, bu sizin hikâyeniz. Böyle saf, böyle temiz. Ama vatandaşın dört ay daha dayanacak hâli yok isteseniz de siz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

AYLİN CESUR (Devamla) – Çözüm mü? O da 4’lü tabii. Hiç merak etmeyiniz, tüm medeni ülkelerde çözüm 4 unsurda gizli; demokraside, insan haklarında, hukuk devleti ve basının, insanın hür olmasında gizli. Milletse artık sizden sadece 1 şey istiyor, 4 tane şey istemiyor; biz de tek şey istiyoruz sizden, 4 yapraklı bir yonca kadar sade aslında bizim isteğimiz. 4 yapraklı yoncanın anlamını biliyorsunuz; şans, inanç, umut ve aşktır yoncanın 4 yaprağının anlamı. Biz inanıyoruz ki şansımız yaver gidecek, umutlu ve sevgi dolu insanlar ülkesi olacak yeniden güzel ülkemiz ve İYİ’leşeceğiz, size rağmen İYİ’leşeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesindeki “cümlelerinde yer alan” ibaresinin, “cümlelerindeki”; “cümlesinde yer alan” ibarelerinin de “cümlesindeki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Muharrem Erkek                       Rafet Zeybek                      Erkan Aydın

          Çanakkale                               Antalya                                  Bursa

        Zeynel Emre                         Mahmut Tanal                Süleyman Bülbül

           İstanbul                                İstanbul                                 Aydın

    Bayram Yılmazkaya

          Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Çanakkale Milletvekili Sayın Muharrem Erkek.

Buyurun Sayın Erkek. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dördüncü yargı paketini görüşüyoruz. 2019’da Yargı Reformu Strateji Belgesi Beştepe Külliyesi’nde açıklanmıştı yürütmenin huzurunda ve bugün dördüncü yargı paketi görüşülüyor. Her paket açıklandıktan sonra her geçen gün adaletsizlikler, hukuksuzlar büyüyor. Neden? Çünkü sorun sistemde. Bir hatırlatma yapmak istiyorum, 16 Nisan 2017 tarihli referandumda, OHAL döneminde “Evet.” çıktı. Hatırlayalım, o pakette, referandumda millete sunulan pakette “Seçim 3 Kasım 2019’da yapılacak, sistem o tarihte yürürlüğe girecek.” deniliyordu ama iki şey hemen yürürlüğe sokuldu. Birincisi, Cumhurbaşkanının siyasi parti üyeliğinin yolu açıldı; ikincisi de HSK seçimleri ve yapılanması hemen devreye sokuldu. Niçin? 2010 referandumu gibi 2017 referandumunun da temel amaçlarından biri yargıyı ele geçirmekti; onun için HSK hemen yürürlüğe sokuldu. Üçüncüsü, siyasi parti üyeliği hemen devreye sokuldu. Neden? Çünkü parti genel başkanlığı yoluyla devlet yönetimi tesis edildi. İşte, parti genel başkanlığı yoluyla devleti yönettiğiniz zaman kuvvetler ayrılığı tamamen ortadan kalkıyor. Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde, yasamanın, yürütmenin, yargının yani bu üç erkin farklı organlarda olmadığı bir yerde zaten ne bağımsız ve tarafsız yargıyı ne de demokratik hukuk devletini tesis edebilirsiniz, adaleti de tecelli ettiremezsiniz.

Sorun uygulamada, sorun zihniyette. Şimdi, uygulamadan birkaç örnek vermek istiyorum, ne oluyor mesela? Mesela şu oluyor: Daha yeni, iki hafta önce -hangi tarihte, söyleyeyim- 23 Haziranda bir vatandaş, gözaltındaki bir personeliyle ilgili bilgi almak için İstanbul Esenyurt Polis Merkezine girdi ve ondan sonra Polis Merkezinden maalesef ölüsü çıktı. Video kayıtları yayınlandı; bir polis ellerini buzla tedavi ediyor, bir polis ellerini sarıyor. İstanbul’da Esenyurt Polis Merkezinde karakolda bir bölüme polislerle beraber sokuluyor -gece, bir saatte- ondan sonra maalesef yaşamını yitiriyor. İki hafta geçti, bir tek şüpheli dahi yok. Neden? Çünkü yargı artık suçla mücadele edemiyor, yargı işleyemiyor; bu çok ciddi bir sorun değerli milletvekilleri. Emniyet içindeki kendini kanunla bağlı gören, hukukla bağlı gören, mesleğine saygılı birçok Emniyet mensubu da bu konudan rahatsız. Kim işlerse işlesin, suçla mücadele edilemez bir noktaya gelindi. Bakın, iki hafta önce 1 insan öldü, 1 insan; öldürüldü, üstelik bir polis merkezinde. İşte, ondan sonra bir gece sokakta, bir bekçi memuru, vatandaş onunla tartıştığı için, itiraz ettiği için “Ben devletim.” deyip vatandaşı tokatlayabiliyor. Çünkü bir siyasi parti genel başkanı, AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı “Devlet benim.” dediği zaman, işte bir polis, bir bekçi memuru da “Ben devletim.” deyip vatandaşa kötü muamelede bulunabiliyor.

Ben devletim demek ne demek biliyor musunuz değerli milletvekilleri? Geçmişte şikâyet ettiğiniz askerî vesayetin yerine sivil vesayeti koymak, sivil darbe yapmaktır ben devletim demek. Siyasi partiler devlet olmak için iktidar olmazlar, devleti yönetmek için iktidar olurlar. Hiç kimse devlet değil, devletin memuru. Ve sizin tokat attığınız vatandaştan aldığınız vergilerle maaşınız ödeniyor. Ama öyle bir sistem yarattınız ki, parti genel başkanı yoluyla devlet yönetimi... Biz ne diyoruz? Devlet ile hükûmeti ayıracağız, Cumhurbaşkanı partilerüstü, tarafsız olacak diyoruz. Bunun için diyoruz.

Bir örnek daha, İçişleri Bakanı “Mafyadan düzenli rüşvet alan, para alan bir siyasetçi var.” diyor. Bir İçişleri Bakanının, bir kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suç bizim kanunlarımıza göre ve bugün itibarıyla cumhuriyet başsavcılığına bildirilmiş herhangi bir isim yok. Biz, suç işleyen, yüz kızartıcı bir suçun üzerini örten bir İçişleri Bakanına nasıl güveneceğiz, vatandaşlar nasıl güvenecek? Karakolda bir insanın öldürülmesi olayı dahi bir içişleri bakanına görevden el çektirtmek için yeterli; daha başka bir sürü olay var, Sayın Meclis Başkanı da biliyor mutlaka kamu görevlilerinin, hele hele, Bakanlıkta İçişleri Bakanı olarak görev yapan bir kişinin suçu suçluyu yetkili makamlara bildirmemesi ne demek; çok ciddi bir şey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MUHARREM ERKEK (Devamla) – Demek ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin organları, yargısı, Meclisi görev yapamaz hâlde. Meclis de soruşturma açamıyor bakan hakkında, savcı da soramıyor; hâlbuki sorabilir, “Bildir bana lütfen.” diyebilir. Suçun üzerini örten devleti yönetenler bizzat; bunu değiştirmemiz lazım, Türkiye böyle bir tabloyu hak etmiyor.

Osman Kavala 1.345 gündür tutuklu, neredeyse dört yıla yakın ve hakkında kurulmuş bir hüküm yok. Bunu özellikle yargı paketini tartıştığımız için söylüyorum. Bu sistemde hangi paketi getirirseniz getirin adaleti tesis edemezsiniz çünkü gücün haklı çıktığı yerde, güce tapanların olduğu yerde adalet beklemeyin. Ama hiç kimsenin endişesi olmasın, bu sistemi değiştireceğiz; demokratik hukuk devleti için bağımsız, tarafsız yargıyı mutlaka tesis edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 1’inci maddesinde yer alan “şeklinde değiştirilmiştir” ibaresinin “biçiminde değiştirilmiştir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Cemal Çetin                    Ali Muhittin Taşdoğan                    Esin Kara

           İstanbul                               Gaziantep                                Konya

   Mustafa Hidayet Vahapoğlu            Baki Şimşek           Metin Nurullah Sazak

             Bursa                                  Mersin                               Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Muhittin Taşdoğan.

Buyurun Sayın Taşdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri, bizleri takip eden yüce Türk milleti; küresel manada ülkeler siyasi, ekonomik, ticari, tıbbi ve bilimsel bir mücadele içinde pandemiye odaklanmıştır. Her gün yazılı basın, görsel basın ve sosyal medyanın dışında aile sohbetlerimizin bile gündemi pandemi olmuştur. Hızlı ve kontrolsüz büyüyen bu salgınla beraber ülkeler bir türbülansa girmişler ve sağlık sistemleri stres testinden geçmiştir. Ülkemiz dışında yaşanan olaylarda bir oksijen maskesine muhtaç hâlde ölümler hafızamızda yer tutmuştur. Bu aşamada sağlık ordumuzun sürveyansı, tanı, klinik izlem ve tedavi alanlarında mücadelesi takdire şayan olmuştur.

Virüsle mücadeleyi köstekleyen zihniyet, PCR testlerinin sonuçlarıyla oynandığı, vaka sayılarımızın gizlendiği gibi temelsiz eleştirilerde bulunarak sağlık çalışanlarımızın ve Sağlık Bakanlığımızın gece gündüz demeden cansiparane çalışmalarını boşa çıkarmaya çalışmıştır. Dehşet tablosu çizmeye tenezzül etmek ahlaki olmadığı gibi millî ve vicdani bir tavır da değildir. Aşıların yol açtığı hastalıklarla ilgili kaygılar, aşıların başarısından daha çok dikkat çekmiş ve ortaya profesyonel aşı karşıtı lobi çıkarmıştır. Ülkemizde de bu lobinin sesi olma çabasında olan bazı siyasiler görmekteyiz.

Sağlık, kimsenin istismar edebileceği bir alan değildir. Bilgi kirliliğine alet olmayın, sorunun üstesinden gelmek için yola taş koyan değil taş döşeyen olun. Bu sebeple, karalama politikalarında bulunmak yerine aşı reddinin önüne geçmek için salgından kurtuluşun ışığı olan aşılamaya destek olmak ülkemiz adına daha yararlı bir duruştur.

Değerli milletvekilleri, aşılarla ilgili merak edilen bir konuya da açıklık getirmek istiyorum. Ülkemizde ilk olarak kullanılmaya başlanan Sinovac aşısının etkinlik ve güvenliğinin değerlendirildiği Türkiye merkezli faz 3 klinik çalışmasının sonuçlarına göre aşı etkinliği, semptomatik hastalığı engellemede yüzde 83,5; hastaneye yatışı engellemedeyse yüzde 100 olarak bildirilmiştir. Bir hekim vekil olarak sahadaki meslektaşlarımızdan aldığımız bilgiler ise hastane yatışlarının aşı olmayan toplulukta kümelendiğini göstermiştir. Ülkemizde uygulanan ikinci aşı olan Pfizer-BioNTech’in faz 3 sonuçlarının ise Türkiye’den de gönüllülerin içinde bulunduğu iki doz aşı sonrası 16 yaş ve üzeri kişilerde yüzde 95 koruma sağladığı, hastalıktan korumada ise genellikle yüzde 90 ila yüzde 100’ü gösterdiği rapor edilmiştir.

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin de 15 Ocakta yaptırdığı aşılamada, ilk günden itibaren aradan geçen sürede, bugün itibarıyla Türkiye genelinde 55 milyondan fazla kişi aşılandı. İllere göre değişiklik gösteren aşılama tablosuna göre seçim bölgem Gaziantep’te ise 900 binin üzerine çıkıldı. Bu rakamlar göstermektedir ki hem şehrimizde hem de ülkemizde aşılama sistemi emin adımlarla ilerlemektedir.

Etkili ve kür sağlayıcı bir antiviral tedavisi olmayan bu salgın hastalığın başarılı bir şekilde yok edilebilmesi için aşı olmak önem arz etmektedir. Ayrıca, pandemiyi bitirebilmek için elimizde aşılamadan başka bir metot şu an mevcut değildir. Bugün için bu hastalıkla mücadelede elimizdeki en güçlü silah aşıdır. Aşının menşei ya da ülkesi olmaz; etkinliği ve güvenilirliği olur. Sağlık Bakanlığının getirmiş olduğu aşının etkinliği ve güvenilirliği bilimsel testlerle ispatlanmıştır. İnanıyoruz ki Türkiye sağlıklı toplum, sağlıklı fert yolunda aşılamasını yüzde 90’ın üzerine çıkararak bu salgını tarihe gömecektir.

Gazi şehrimizin adaşı Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kalın sağlıcakla. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinde yer alan “otuz” ibaresinin “onbeş” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Mehmet Metanet Çulhaoğlu              Ayhan Erel                         Bedri Yaşar

            Adana                                 Aksaray                                Samsun

   Arslan Kabukcuoğlu                      Ümit Beyaz                İbrahim Halil Oral

          Eskişehir                               İstanbul                                Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Ankara Milletvekili Sayın İbrahim Halil Oral.

Buyurun Sayın Oral. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, günümüzde pozitivist hukuk görüşüne sahip akademisyenlerin bir kısmı dışında bütün hukukçular ve hukuk felsefesi hakkında çalışma yapan araştırmacılar hukukun temel hedefinin adaleti tesis etme olduğu konusunda hemfikirdir. Adalet ise bir histir, bir duygudur. Türk milliyetçiliği fikrinin öncü isimlerinden rahmetli Dündar Taşer’in söylediği gibi “His, fikrin barutudur.” Yani adaleti tesis edebilmek, vatandaşın lehine bir hukuk sistemi inşa edebilmek için doğru fikirlere ihtiyaç vardır. Bu fikirlere ise ancak tepeden tırnağa adalet hissiyle dolmuş insanlar sahip olabilir. AK PARTİ iktidarında böyle insanlar ne yazık ki gün geçtikçe azalmaktadır hatta gün geçtikçe böyle insanlar maalesef bulunmamaktadır. On dokuz yıldır AK PARTİ iktidarı bir sel gibi Türk adalet sistemini aşındırmakta, toplumdaki adalet hissini söndürmektedir. Biz sahadayız, İYİ Parti sahada, esnafla, vatandaşla temas hâlindeyiz; bu aşınmaya bizzat tanık oluyoruz.

İdari yargılama usulündeki süreler kısaltılmakla olumlu düzenlemeler getirilmektedir. Bizce bu sürelerin daha da kısaltılması gerekir ancak bu süreleri kısaltırken -aylarca, yıllarca OHAL Komisyonunun kapısında- beraat ettiği hâlde işine gücüne kavuşmaya çalışan vatandaşların durumu görmezlikten gelinmemelidir. Kendileriyle hiç alakası olmayan hain bir darbe girişimi sebebiyle askerlik mesleğinden bir gecede uzaklaştırılan askerî öğrencilerin sorunlarına sırt dönülmemelidir. Süreleri kısaltırken adalet hissini Twitter’da arayan insanların adaleti Türk mahkemelerinde arayacağı sağlam bir hukuk sistemini kurmanın yolları da düşünülmelidir. Büyük paralarla yapılan lansman programlarında insan hakları eylem planları açıklayarak değil, insana gerçekten değer vererek eyleme geçilmelidir. Çocuk istismarı, kadın şiddeti gibi hadiselerin sosyal medyada değil, bizzat yargının elinde ceza bulması sağlanmalıdır. İşte, bütün bunları ve daha fazlasını yapabilmek için adalet hissine sahip olmak şarttır.

Saygıdeğer milletvekilleri, Yüce Allah Kur'an–ı Kerim'de şöyle buyurur: “Allah size mutlaka emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” Bu ayet, bize ve aslında size çok önemli bir mesaj vermektedir. Adaletle hükmetmek kadar emanetleri ehline vermek de şarttır. Adalet, ancak ehil olan ellerde tecelli eder. On dokuz yıldır gördük ki adaletin sizin zihninizdeki tek yeri partinizin adıdır, onu da “AK” diye kısalttığınız için hiç hatırlamaz durumdasınız. Sizin elinizde, ne kadar yasa çıkarsa çıksın adalet asla tecelli etmeyecektir.

Kıymetli milletvekilleri, bu sözleri laf olsun diye söylemiyorum. Soma’da adalet tecelli etmedi, yeniden görülen dava kimseye adalet hissini sağlamadı. 11 yaşındaki Rabia Naz'ın ölümü TBMM’de bile araştırıldı ama adalet kimsenin gönlünde tecelli etmedi. Çorlu tren kazasında raporlar yılan hikâyesine döndü, üstüne üstlük konuyu araştıran gazeteciler ceza aldı. Esnaf, sanatçı sıkıntılar içinde boğulurken yazlık kışlık saraylar yapmanın neresinde adalet vardır? 4 kişilik ailenin evine 1 maaş zor girerken 1 kişiye yüksek 5–6 maaş verilmesinde adalet var mıdır Allah aşkına? 4 Temmuz 2003’te askerimizin başına çuval geçirenlere haddi bildirilmemişse adaletten asla bahsedemeyiz. Filistin için pandemi yasakları gevşetilirken Doğu Türkistan için sus pus olup “Hassas konuları kaşımayın Allah aşkına.” denilirse adalet bunun neresinde kalır? Hazreti Ali Efendimiz “Devletin dini adalettir.” derken bir gerçeği dünyaya haykırıyor ancak siz kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Adalet, sadece yargının değil devletin her bir zerresinin meselesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Siz ise devlete adaletsizliği, iltiması, adam kayırmayı, rantı ve yolsuzluğu aşıladınız. Koçi Bey risalesinde der ki: “Devlet küfürle ayakta durur ama zulümle ayakta durmaz.” Devleti ayakta tutmak için, sizi, ilk sandıkta göndereceğiz. Bundan asla şüpheniz olmasın ve adaleti tesis etme yolculuğunu da inşallah başaracağız.

Bu düşüncelerle teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinde geçen “şeklinde” ibaresinin “biçiminde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Kemal Peköz                        Züleyha Gülüm            Dilşat Canbaz Kaya

            Adana                                 İstanbul                               İstanbul

   Mahmut Celadet Gaydalı              Erol Katırcıoğlu                 Mahmut Toğrul

             Bitlis                                 İstanbul                             Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekilleri, Genel Kurulu, Genel Kurulun sevgili emekçilerini ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sayın vekiller, şu anda görüşmelerini sürdürdüğümüz kanun teklifi kamuoyunda dördüncü yargı paketi olarak biliniyor. İktidar temsilcileri ise bu teklifleri sürekli bir reform olarak ilan ediyorlar fakat hukukçuların tartışmasına sunulmuş bir hukuk reformu aslında ortada yok, böyle bir niyet de yok. Teklifte çoğu madde ise zaten bir hukuk devletinde olması gereken maddeler. Bir hukuk reformu tartışması yapacaksak önce insan haklarından, evrensel hukuk ilkelerinden yana, gerçek bir reform niyetinin olduğu şeffaf bir ortamda bu tartışmaları sürdürmek gerekiyor. İktidarınız tarafından önümüze konulan hukuk reformu metinlerini iktidarınızı sürdürme metinleri olarak okuyor kamuoyu. Temel hak ve hürriyetlere yönelik tutum ve saldırılar varlığını koruduğu sürece, herhangi bir reform paketinden söz etmek mümkün değildir. Yargısal faaliyetler, iktidarınızın siyasal anlayışıyla o kadar bütünleşmiş ki işte, bu durum reform söylentilerini en baştan anlamsızlaştırıyor. Bize göre, iktidarın anlamını kaybettirerek ölümüne sebep olduğu kavramlardan bir tanesi de reform kavramı. O kadar laçkalaştırdılar ki reform kavramını, hele ki yargıda ve adalet işlerinde reform denilince gülüp geçmek dışında verebileceğimiz bir tepki yok, bazen de “Eyvah, acaba bu reform sözünden sonra ne gelecek toplumun başına?” diyoruz. Size biat etmeyen her odağı, hatta her kişiyi hedefe koyan iktidarınız kara propagandaya, ekonomi ve hukuk alanında köklü reformlar yapılacağı iddiasıyla inandırıcılık, en azından meşruiyet sağlamaya çalışıyor ama nafile, artık toplum size inanmıyor.

Sayın vekiller, Anayasa Mahkemesi kararına uymayacağını ilan eden yargıçların görev başında olduğu, AİHM’in haksız olduğunu tespit ettiği bir tutukluluk hâlini sürdürmek için uydurma soruşturmaların açıldığı bir dönemde reformdan bahsetmek göz boyamaktan başka hiçbir anlam ifade etmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararları ile Anayasa Mahkemesinin kararları uygulanmıyor. Haklarında hak ihlali kararı bulunan bu isimler, bir de, kürsülerden, ekranlardan sürekli terörist olarak ilan ediliyor. Bu durum devam ederken nasıl bir reform yaptığınızı toplum merak ediyor. Demirtaş ve Kavala serbest bırakılmadıkları sürece yapılacak hiçbir reform inandırıcı olmaz. Azerbaycan ziyareti öncesinde gazetecilerin HDP eski Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaş’ın tahliyesinin yargı reformu kapsamında gündeme gelip gelmeyeceğiyle ilgili sorusuna AKP Genel Başkanı Erdoğan “Böyle bir teröristin asla önünün açılmasına yol veremeyiz.” karşılığını veriyor. E, şimdi, herkese “terörist” diyen bir anlayışla karşı karşıyayken reformdan bahsediyorsunuz. Anayasa’nın 138’inci maddesini bir kez daha çiğnemekte hiçbir sakınca görmüyorsunuz. Dolayısıyla, önümüze getirmiş olduğunuz bu hukuk reformlarının bir inandırıcılığı maalesef ki yok.

Sayın vekiller, diğer bir yandan hâkim ve savcıların Adalet Bakanlığından ziyade İçişleri Bakanlığının birer memuru gibi hareket etmeleri, kolluk ve yargı arasındaki farkı ortadan kaldırmış durumdadır. Eğer bir reform amaçlanacak ise insan haklarına dayanan hukuk anlayışının hâkim kılınması gerekmektedir. Yargıda gerçekten reform mu yapmak istiyorsunuz? Eğitiminden sınavına, atanmasından terfisine, örgütünden barosuna bütün hukuk ve yargı kurumları üzerinden el çekmeye, yargıyı yargının paydaşlarına bırakmaya var mısınız yok musunuz? Eğer yok iseniz yargı reformunun bizim için yeni bir fotoroman serisinden başkaca bir anlamı yok.

Sayın vekiller, son olarak ise adaletsizlikler büyüyor, hukuksuzluklar büyüyor; adaletin olmadığı yerde aş, iş, ekmek de olmaz diyoruz. Hukuk devleti değilseniz kendi vatandaşınıza da dünyaya da güven veremezsiniz; güveninizi, itibarınızı her gün kaybedersiniz. Gün geçtikçe otoriterleşiyorsunuz, otoriterleştikçe hata yapıyorsunuz, hata yaptıkça adaleti zedeliyorsunuz. Adaletin olmadığı yerde reformun olması mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bugün, her gün, sizi eleştiren bir kişinin bir "tweet"iyle ya da sizin itirazınıza mazhar olan bir söylemiyle cezaevine ya da sabahın köründe evinden alındığını görüyoruz ama bir taraftan çarşaf çarşaf kirlilikler ortaya dökülüyor ama yargı harekete geçmiyor. Muhalif gördüğünüz kesimleri yargı ve kolluk sopasıyla devre dışı bırakmaya çalışıyorsunuz, bizimle mücadele edemediğiniz yerde yargıyı devreye sokup parti kapatmaya kalkıyorsunuz ve bu ortamda reformu tartışıyorsunuz. Hadi oradan! Başka bir şey denmez.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesindeki “fıkrasında yer alan” ibaresinin “fıkrasındaki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Süleyman Bülbül                   Bayram Yılmazkaya                  Zeynel Emre

             Aydın                                Gaziantep                              İstanbul

       Mahmut Tanal                         Erkan Aydın                      Rafet Zeybek

           İstanbul                                 Bursa                                  Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Aydın Milletvekili Sayın Süleyman Bülbül.

Buyurun Sayın Bülbül. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu paket, iktidarın getirdiği dördüncü yargı paketi; kesinlikle reform değil. “Reform” dendiği zaman reform da içi boşaltılacak bir kelime anlamına getiriliyor. Bu, dördüncü yargı paketi.

AKP iktidarı adaletsiz bir toplumda adaleti gerçekleştiremediği için, ülkenin gidişatını düzeltebileceği düşüncesiyle vatandaşı kandırmaca niteliğindeki bu tür paketlerle önümüze geliyor. İlk paketten bugüne değil bir iyileşme, ülkenin yerinde dahi sayacak bir durumu yok, daha kötüye gidiyoruz. Örnekler çok, örnekleri vermeye başlarsak; mart ayında, hatırlıyorsunuz, İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı. İnsan Hakları Eylem Planı’nın açıklanmasıyla, kolluk şiddeti o kadar çok arttı ki arkadaşlar, o kadar çok örneği var ki bunun. Bu görünür artışı İstanbul’da geçen hafta AFP Muhabiri Bülent Kılıç’ta gördük. Haber takibi yapıyor gazeteci, haber takibi yaparken gözaltına alınıyor, yerlerde sürükleniyor, yere yatırılıyor ve polisler boğazına dizleriyle bastırıyor, ters kelepçe takıyorlar. Bunun dışında ne oluyor? Geçen gün Sincan Cezaevinin önünde yine Artı Televizyon Muhabiri Nazım Fayık haber takibi yaparken yine ters kelepçeyle yerlerde sürükleniyor. Gergerlioğlu’nun oğlu da aynı şekilde şiddete uğruyor.

Yahu arkadaşlar, bu ülkede artık kimse nefes alamıyor, nefes alamıyor insanlar. Kolluk güçleri sizin hukuk dışı bir sopanız olarak dizleriyle vatandaşın başına bastırıyor, nefes almasını engelliyor. Bülent Kılıç’ı görmediniz mi? “Nefes alamıyorum.” diye bağırıyor.

Değerli arkadaşlar, siz insan haklarına dair bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden tek adam kararıyla, hukuken yok sayılan bir kararla vazgeçmediniz mi?

Değerli arkadaşlar, bir örnek daha: Nisan ayında Emniyet Genel Müdürlüğü bir genelge yayımladı, toplumsal olaylarda görüntü alma yasağını ortaya koydu. Ne yapacak sizin sopa olarak kullandığınız kolluk kuvvetleri? Her türlü hak ihlalini yapacak. Ama vatandaş ne yapacak? Burada görüntü alamayacak. Yok öyle bir şey arkadaşlar.

Yine, nisan ayında fişleme yasası geldi. Fişleme yasasıyla birlikte güvenlik soruşturması da Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi yok sayılarak kabul edildi.

Bir de 6583 savcıyı 81 savcıya bağladınız arkadaşlar, o 81 savcıyı da saraya bağladınız. Saray yargısıyla yargının zaten olmayan tarafsızlığını, olmayan bağımsızlığını tamamen tek saraya bağladınız.

Değerli arkadaşlar, son dört ayda neler oldu biliyor musunuz? Adalet raporu yayımladık. Son dört ayda 131 eyleme müdahale edildi, son dört ayda 6.322 kişi gözaltına alındı, sekiz yüz dört gün her türlü eylem ve gösteri yasaklandı. Daha bugün Ege’nin incisi Aydın’da Valilik 7’si ile 11’i arasında gösteri, yürüyüş ve basın açıklamasını yasakladı. Niçin yasaklıyorsun kardeşim? Aydın’da ne var, niye yasaklıyorsun? Her yerde yasaklı. Van Valiliği 2016’dan beri gösteri ve yürüyüşü yasaklıyor. Neyi yasaklıyorsun? Vatandaşın hak arama özgürlüğünü, gösteri ve yürüyüş hakkını niye engelliyorsun?

Arkadaşlar, bu yargı paketinin gerekçesi şuydu, gerekçede diyorlar ki: “İfade özgürlüğünün güçleneceği…” Neyin güçleneceği? “İfade özgürlüğünün güçleneceği.” Hak arama yollarının genişleyeceği, soruşturma evresinde tutuklamanın sınırlandırılacağını belirtiyor. Soruşturma evresinde tutuklama sınırlanacakmış. Onun için mi 39 tane yeni cezaevi açıyorsunuz? Onun için mi Avrupa’da nüfusa oranla en fazla tutuklu kişi Türkiye’de? 38.034 kişi tutuklu arkadaşlar mayıs ayı rakamlarına göre.

Değerli arkadaşlar, bu memlekette yıllarca insan hakları savunucuları cezaevlerinde tutuldu, iddianameleri yazılmadı. Kavala’nın iddianamesi bir buçuk sene sonra yazıldı, mahkemeye çıkarılmadı. Nerede mahkemeye erişim hakkı? Ondan sonra çıkıyorsunuz ki “Soruşturma evresinde tutukluluğu sınırlandıracağız…” Yapmayın arkadaşlar.

Bu memlekette bir, erişim yasakları; iki, gizlilik kararları; üç, baskılar var. Erişim yasakları. Ya, Selçuk’ta eski AKP Gençlik Kolları Başkanı kendi öz çocuğunu istismar ediyor, Cumhuriyet gazetesi haber yapıyor, erişim yasağı koyuyorsunuz. Ya, erişim yasağıyla siz sulh ceza hâkimliği olarak istismarcıyı mı koruyorsunuz, yoksa halkın haber alma hakkını mı ihlal ediyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Arkadaşlar, böyle şey olmaz.

Sonra gizlilik kararları, ya arkadaşlar, CMK 153’ü uyguluyorsunuz. Ne yaptınız gizlilik kararıyla birlikte? Esenyurt Karakolunda darpla öldürülen özel güvenlik amiri Birol Yıldırım’la ilgili soruşturmada gizlilik kararı veriyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) - 11 yaşındaki Rabia Naz’ın şüpheli ölümüyle ilgili gizlilik kararı veriyorsunuz. Şirin’le ilgili gizlilik kararı veriyorsunuz. 2 milyar dolar vurgunu yapıp kaçan Thodex’in kurucusu Faruk Fatih Özer hakkında başlatılan soruşturmada gizlilik kararı veriyorsunuz. 10 Ekim Ankara katliamı yaşandıktan sonra dosyaya gizlilik kararı veriyorsunuz. Güvenpark’ta yapılan bombalı saldırıdan sonra gizlilik kararı veriyorsunuz. Şimdi, Tosuncuk için veriyorsunuz. Neden Tosuncuk için veriyorsunuz? Ya, arkadaşlar, 77.843 kişiyi dolandıran, 511 milyon lirayı kaçıran Tosuncuk için gizlilik kararını “Hangi siyasiler ya da bürokratlarla bağlantısı var, bu ortaya çıkmasın.” diye mi veriyorsunuz? Kimden neyi gizliyorsunuz arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Kimden neyi gizliyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, bu ülkede yargı paketleriyle adaleti düzeltemezsiniz, önce zihniyet değişecek. Sizler özgürlükleri, demokrasiyi, hukuku, adaleti kendi mahallenizden tanımlıyorsunuz, oysa bu kavramlar sizin mahallenizin sınırlarını aştı.

Demokrasi ve özgürlükler mutlaka bu ülkeye gelecek diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Ayhan Erel                           Yasin Öztürk                        Ümit Beyaz

           Aksaray                                Denizli                                İstanbul

   Arslan Kabukcuoğlu                      Bedri Yaşar     Mehmet Metanet Çulhaoğlu

          Eskişehir                                Samsun                                 Adana

                                                Fahrettin Yokuş

                                                       Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Yasin Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ve -yine beraberinde eklenen- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanının -Başbakanlığı dönemini de kapsayarak söylüyorum- bir alışkanlığı var, seferberlik ilanı. Ekonomi kötüye mi gidiyor; hukuk ve demokrasi alanında seferberlik ilanı, paket paket adalet, paket paket özgürlük. Hukuk ve demokrasi alanında bir sıkıntı mı var; ekonomide seferberlik ilanı, paket paket vaatler, paket paket hayaller.

Bir ülke neden seferberlik ilan eder? Çünkü o alanda bir eksiklik, çözümü uğraş gerektiren bir sıkıntı vardır, idareci bunun farkındadır, bu nedenle kararlar sorunu kökten çözecek şekilde alınır, üç beş senede laçkalaşacak şekilde seferberlik ilan edilmez, paket açıklanmaz.

AK PARTİ’si iktidarı on dokuzuncu yılını doldurmak üzere. İktidarının on yedinci yılında Yargı Reformu Strateji Belgesi, on dokuzuncu yılında da İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı. Dönemine çıraklık, kalfalık, ustalık şeklinde seviye kazandıran bir iktidarın, on dokuzuncu yılında, göreve yeni gelmişçesine, yeni öğrenmişçesine yargıdaki sorunların çözümüne ilişkin reform beyanı açıklaması bir garabettir. Bugün dördüncü yargı paketi önümüzdedir ve her yargı paketi vatandaşın adalet duygusunu güçlendirmek yerine, AK PARTİ’si iktidarına gelmesi muhtemel her tehdidi bertaraf etmek üzere kurgulanmıştır. “İnsan hakları” denildiğinde daha çok kısıtlama, “özgürlük” denildiğinde daha çok yasak, “demokrasi” denildiğinde daha çok baskı vatandaşın üzerine balyoz gibi indirilmiştir. Yargı alanında yapılan hukuki düzenlemelerin çokluğu ve buna rağmen boşluğu karşısında hâkimler isyan noktasındadır.

Değerli milletvekilleri, adalet, suç işleyen ya da suç mağduru her bireyin alınan kararı tartışmasız içine sindirebilmesiyle tesis edilebilir. Burada en önemli kriter, güven ve alınan karara saygı duymaktır. Hakkaniyetli bir davanın gereklerine saygı duymak için başta sanık, mağdur ve kamuoyunun da verilen kararı aynı şekilde anlaması gerekir; yargının, aldığı kararı iknaya ihtiyacı yoktur. Yargıya güvenin yolu temiz siyasetle eş değerdir. Siyasetin kirlendiği noktada ne yazık ki bundan en fazla adalet mekanizması zarar görmektedir. Gelinen aşamada yargıya güven endeksi son zamanların en alt seviyesine inmiştir. Türkiye’de yargının en büyük sorunu adil yargılamanın temelini oluşturan bağımsızlık ve tarafsızlık niteliklerine gerektiği şekilde sahip olmaması yanında adaletin ticarileştirildiği iddialarıdır. Görevini Anayasa, yasalara ve vicdanlarına bağlılıkla yapan, hiçbir kişi veya kuruluşa eyvallahı olmayan yargı mensuplarını tabii olarak ayırmak durumundayız ama özelikle son dönemde bir kamera ve tripod eşliğinde yapılan ifşalar yargı içindeki çürümeyi gözler önüne sermiştir. Çürüyen bu sistemde yargı suçluların diline dolanmıştır. Kamu görevlilerine, yargı mensuplarına, gazetecilere para dağıtmakla övünen, ad ve soyadının kısaltılmış üç hâliyle anılan kişi “Türkiye’de artık yargı yok, her şey paraya bağlı.” sözünü rahatlıkla sarf edebilmektedir. İşin ilginç yanı, ne bu kişiye ne de yargıdaki grup ve klikler için kendinden 10 milyon euro istediği öne sürülen gazeteciye bu ağır iddialarla ilgili soru sorulmamasıdır. Bu nedenle yargı reformu önce zihniyet değişikliğini kapsamalıdır. Bu mantıkla dördüncü değil, on dördüncü yargı paketini çıkarsanız adaleti sağlayamazsınız. Yargıda çürük elmaları ayıklayamadığınız sürece de sadece dava üzerinden pazarlık yapan 10 milyon euroluk kliklerin pazarlık fiyatını artırırsınız.

Sayın milletvekilleri, İstanbul Sözleşmesi yürürlükten kaldırıldı. Neden? “Biz, kadınımızı koruyacak tedbirleri kendimiz alırız.” diye. Bu ülke ne yazık ki ne kadınlarını ne de çocuklarını koruyabiliyor. İstanbul Sözleşmesi’nde “mevcut eşe ve birlikte yaşayan bireye karşı aile fertlerinden biri, mağdurla ikamet eden kişi veya yetkisini suistimal eden biri tarafından işlenmesi hâlinde” şeklinde bir genel hüküm vardır, görüştüğümüz kanun teklifinde ne var? “Biz sadece evli ya da boşanmış kadınla ilgileniyoruz, evlilik dışı yaşamayı kabul eden başının çaresine baksın.” Şu gözle bakamadınız gitti: Her ne olursa olsun kadın kadındır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Başkanım, tamamlayayım.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bir cümlemi yine tekrarlıyorum: Hakkaniyetli bir davanın gereklerinin saygı görmesi için başta sanık, mağdur ve kamuoyunun da verilen kararı aynı şekilde anlaması gerekir. Bu ülkenin vatandaşları adil yargılandığına inanmıyor. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru istatistiklerini yayınlıyor, Yüksek Mahkemeye yapılan başvuruların büyük bir bölümü adil yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyetiyle ilgili yapılıyor. 2020 yılında 40.402 bireysel başvuru yapılırken, Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararı sayısı ise 5.658 oldu.

Yargı mekanizmasının tümüyle iktidara bağımlı hâle getirildiği, adalet sisteminin tek bir kişinin duygu, düşünce, birikim ve ideolojisinden kaynaklanan tutum ve davranışlarına göre şekillendiği bir ortamda getirilen yargı reformu Meclisin raflarında tozlanmaya mahkûmdur diyor, Genel kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesindeki “fıkrasında yer alan” ibaresinin “fıkrasındaki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Süleyman Bülbül                   Bayram Yılmazkaya                  Zeynel Emre

             Aydın                                Gaziantep                              İstanbul

       Mahmut Tanal                         Erkan Aydın                      Rafet Zeybek

           İstanbul                                 Bursa                                  Antalya

       Mehmet Göker

            Burdur

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) –Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Burdur Milletvekili Sayın Mehmet Göker.

Buyurun Sayın Göker. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bugün Mardin’de hain terör örgütü tarafından şehit edilen Uzman Çavuşumuz Cihan Çiftçibaşı’na Allah’tan rahmet, ulusumuza da başsağlığı diliyorum.

Dün öğle saatlerinde merkez üssü Akdeniz olan ve kısmen Burdur’da da hissedilen küçük ölçekte bir deprem meydana geldi. Bu da bize Türkiye’nin ve Burdur’un birinci derece deprem bölgesi olduğunu daha da iyi anlattı. Bunu niye söylüyorum? Özellikle, kendi seçim bölgem olan Burdur’daki devlet hastanesi, bilirkişi ve bilimsel raporlarla ispatlanmış bir şekilde yıkım kararı bulunan, güçlendirmesi yetersiz bir binada hizmet vermektedir. Bu, şu demektir: Yatan hastalar ve tedavi gören hastalar olası bir depremde ciddi anlamda risk altında. Buradan Sağlık Bakanlığına bir kez daha çağrı yapıyorum: Bu duruma ivedi bir şekilde çözüm getirilmesini istiyorum.

Şu anda, insan hakları ihlalleriyle geçen, hukuk devleti yerine parti devletinin kurulduğu, devletin hemen hemen tüm kurumlarının çürütüldüğü 19’uncu yılın sonunda dördüncü yargı paketini görüşüyoruz. Yargıda yaşanan tüm bu olumsuzlukların giderilebilmesi, dört paketle getirilen değişikliklerin de başarıya ulaşabilmesi yönetim zihniyeti değişmeden mümkün değildir. Zira, mevcut zihniyetin on dokuz yıldır insan hakları ve özgürlüklerle ilgili şeceresi ortada. 9 kez değiştirilen Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’da, 24 kez değiştirilen İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, 38 kez değiştirilen Türk Ceza Kanunu’nda ve tam 44 kez değiştirilen Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şimdi bir kez daha değişikliğe gidiliyor. Oysa, siz, mart ayında “Özgür birey, güçlü toplum, daha demokratik Türkiye.” sloganıyla İnsan Hakları Eylem Planı açıklamıştınız ve demiştiniz ki: “İnsan onuru, bütün hakların özü olarak hukukun etkin koruması altındadır. Devletin temel amaç ve görevi, bu hakları korumak ve geliştirmektir.” Ama Sayıştay raporlarına baktığımız zaman engelli kadrolarının hâlâ boş olduğu, atama yapılmadığı ortada.

İkinci söyleminiz: “Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve benzeri sebepler temelinde hiçbir ayrımcılık söz konusu olmaksızın herkes hukuk önünde eşittir.” Ama hepimiz biliyoruz ki “Bu can bu tende olduğu sürece buradan çıkamaz.” denilen Rahip Brunson bir telefonla serbest, Osman Kavala ise sırf hınç için hâlâ içeride.

“Kamu hizmetlerinin herkese eşit, tarafsız ve dürüst biçimde sunulması, bütün yönetsel faaliyetlerin temel özelliğidir.” dediniz ama pandemi sürecinde gördük ki Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri çalıştırmamak adına bütün engelleri koydunuz hatta aşevlerini bile kapattınız.

Sözleşme özgürlüğünden anladığınız ise tüm dünyada birinci olan 5’li çeteye vermiş olduğunuz ihalelerden başkaca bir şey değil.

Yine “Adli ve idari işleyiş; masumiyet karinesi, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkelerini koruyan, gözeten ve güçlendiren bir yaklaşımı merkezine alır.” diye büyük bir söylemde bulundunuz. Oysa Genel Başkanınız konuşmaya çıktığında bu ülkenin yüzde 50’sini sırf düşünceleri nedeniyle peşinen terörist ilan edebilmekte.

“Hiç kimse, başkalarının kişilik haklarına saygı göstermek suretiyle, yaptığı eleştirisi veya düşünce açıklaması nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.” dediniz ama en son geçen hafta yayımlanan raporda Türkiye uluslararası arenada tutuklu gazeteciler sıralamasında 1’inci.

Yine “Bağımsız ve tarafsız yargıyla korunan hukuk devleti, hak ve özgürlükler ile adaletin teminatı olarak her alanda tahkim edilir.” dediniz. Oysa hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye 128 ülke arasında 107’nci sırada ve siz bunu kabul ettiniz.

Kamu-özel iş birliğiyle yapılan anlaşmaların uyuşmazlıklarında yetkili olarak Londra mahkemelerini kabul ettiniz. Egemen bir ülkede yaşayan bizler için bu son derece onur kırıcı bir imzaydı.

Son söz olarak yine söylüyoruz ki: Zihniyet değişmeden çıkarılan paketlerle yargı düzeltilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÖKER (Devamla) – Bir selamlama yapayım Başkanım.

BAŞKAN – Peki, bir selamlayın bakalım.

Buyurun.

MEHMET GÖKER (Devamla) – Erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde tüm Türkiye'ye adaleti getireceğiz, tüm Türkiye huzurla buluşacak.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinde yer alan "otuz” ibaresinin "onbeş” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Mehmet Metanet Çulhaoğlu             Bedri Yaşar             Arslan Kabukcuoğlu

            Adana                                  Samsun                              Eskişehir

         Ümit Beyaz                            Ayhan Erel                        Dursun Ataş

           İstanbul                                Aksaray                                Kayseri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Kayseri Milletvekili Sayın Dursun Ataş.

Buyurun Sayın Ataş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin görüşülen maddesiyle, yargılamada yaşanan gecikmelerin önüne geçilmesi, makul sürede yargılanma hakkı ve hak arama hürriyetinin etkin korunması amacıyla idari yargı mercilerince verilen nihai kararların gerekçesiyle birlikte en geç otuz gün içerisinde yazılması hükme bağlanmaktadır. Söz konusu teklif maddesi, yerinde bir düzenleme öngörmüştür. Ayrıca, karar verildikten sonra gerekçesi yazılmayan kararlar vatandaşın hak arama hürriyeti ve makul sürede yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuruyordu. Otuz günlük süre öngörülmesi yerinde olmuştur ancak hukukta mahkemeler için öngörülen süreler düzenleyici süreler olarak geçmektedir. Uygulamada mahkemelerin bu düzenleyici sürelere uymadıkları görülmektedir. Burada, öngörülen sürenin de işlevsel hâle gelmesi yani mahkemelerce uyulması son derece önemlidir. Bunun için, düzenleyici sürelere uyulmamasının yaptırımı olması gerekir; aksi hâlde, sadece kanunda yazan ama uygulanmayan bir düzenleme hâline gelecektir. Bu da mahkeme kapılarında uzun süre karar bekleyen vatandaşı mağdur etmeye devam edecektir. Evet, yargı süreci hızlandırılmalıdır; insanlar adil sürede yargılanmalı, haklarını arayan vatandaş mahkemelerde ömrünü heba etmemelidir ancak daha da önemlisi, yargı adil, tarafsız, eşit ve bağımsız olmalıdır, yargı iktidarın sopası olmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaten uygulanması gereken genel hukuk ilkelerini “Hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz.” diyerek pazarlamasının üzerinden yedi ay, İnsan Hakları Eylem Planı’nın kamuoyuna ilanının üzerinden de iki ay geçti. Bugün dördüncü yargı paketini Genel Kurulda görüşüyoruz. Peki, bundan önce çıkarılan üç yargı paketi ülkeye ne kattı, ülkede neyi değiştirdi? Bu süreçte bu reformlarla yargı bağımsızlığına mı kavuştu, vatandaşın adalete güveni mi arttı? Ülkemizde yolsuzluk mu yoksa hırsızlık mı azaldı? Kadın cinayetlerinde, çocuk istismarında azalma mı oldu? Basın özgürlüğü mü sağlandı? Tabii ki bunların hiçbiri olmadı. Partili Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yargının tek adama bağımlı hâle getirildiği bu yapıda ne yaparsanız yapın, kaç yargı paketi çıkarırsanız çıkarın, hangi kuralı getirirseniz getirin kamuoyunun gözünü boyamaktan, algı yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Değerli milletvekilleri, açıklanan onca reform paketine, hazırlanan strateji belgelerine, yapılan Anayasa ve yasa değişikliklerine rağmen Türkiye’de yargı bağımsız olamamıştır. Ülkemiz, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının tartışıldığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasının bizzat mahkemelerce bir yana bırakıldığı, FETÖ borsalarının kurulduğu bir ülke konumuna gelmiştir. Türkiye’de yargının içinde bulunduğu bu vahim durum yapılan araştırmalarda da ortaya çıkmaktadır. Yapılan araştırmalarda 2019’da yargıya güven oranı yüzde 41,9 olarak tespit edilmiştir. Bu oran son üç yılda hep yüzde 50’nin altında kalmış ve sürekli olarak düşmektedir. 2019 yılında yapılan yargıya güven araştırmasında da yargıya güven oranının yüzde 38 olduğu görülmektedir. Aynı araştırmaya göre Türkiye’de yargının tarafsız olduğunu düşünenlerin oranı sadece yüzde 37,7’dir. Araştırma sonuçlarına göre büyük bir çoğunluk yargı önünde eşitlik olmadığını da düşünmektedir. Yine, bir başka araştırma olan Dünya Adalet Projesi’nin hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye 2020 yılında 128 ülke arasında 107’nci sırada yer almıştır. Türkiye’yle aynı endeks puanına sahip diğer ülkeler ise Angola, İran ve Nijerya’dır. Adında adalet olan bir iktidar partisi için bu büyük bir utanç kaynağıdır.

Değerli milletvekilleri, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı konusundaki gerilemenin en önemli sebebi kuşkusuz ki tek adam rejimidir. Bu ucube rejim değişmeden adalet de ekonomi de düzelemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Hukukun üstün olmadığı yerde üstünlerin hukuku olur. Bu nedenle hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının tesisi için refah içinde, adil, mutlu yarınlar için iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme gecikmeden geçilmelidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesindeki “tarihten” ibaresinin “günden” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Süleyman Bülbül                   Bayram Yılmazkaya                  Zeynel Emre

             Aydın                                Gaziantep                              İstanbul

       Mahmut Tanal                         Erkan Aydın                      Rafet Zeybek

           İstanbul                                 Bursa                                  Antalya

                                             İsmail Atakan Ünver

                                                     Karaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Karaman Milletvekili Sayın İsmail Atakan Ünver.

Buyurun Sayın Ünver. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere bir ülkeden bahsetmek istiyorum. Bu ülkede iktidarı elinde tutan güç, iktidarını sürekli kılmanın yolunun gerçekliği denetim altında tutarak bellekten ve geçmişten yoksun bir toplum yaratmaktan geçtiği düşüncesiyle sürekli kurgular yaratmaktadır. Yine aynı ülkede, her gün içine düştükleri çelişkileri örtebilmek ve düştükleri bu çelişkilere rağmen toplumu ikna edebilmek için iktidardakiler tarafından ustaca uydurulmuş yalanlar söylenirken bir yandan da tüm gerçeğin farkında olunması çelişkileri bilinerek “birbirini çürüten iki görüşün aynı anda inançla savunulması” şeklinde anlatabileceğimiz bir felsefe hâkimdir. Örneğin, bir yandan ahlaka sahip çıkılırken diğer yandan ahlakı inkâr etmek anlamına gelen davranışların sergilenmesi. Bu ülke öyle bir ülke ve ülkeyi yöneten iktidar öyle bir iktidar ki bütün öngörüleri doğru çıkmaktadır çünkü bu ülkede kurulmuş bir birim eliyle geçmiş gazeteler, dergiler, bütün yayınlar günü gününe güncellenerek iktidarın yani partinin tüm öngörülerinin doğruluğu belgeleriyle kanıtlanır, insana ise kendi verilerinden başka hiçbir kanıt kalmaz. Mesela, bir günde dost ve düşman ülkeler değişebilir ve geçmişin güncellenmesi sayesinde de bu yeni durum sanki ezelden beri sürüyormuş gibi algı oluşturulur. Bu ülkede en büyük suç düşünce suçudur. Düşünce suçu düşünce polisi tarafından her an takip edilir, aykırı düşündüğünüz anlaşılınca bir gece ansızın ya da sabaha karşı gözaltına alınırsınız. Yatağınızdayken yüzünüze ışıklar tutulur, hoyrat bir el omuzunuzu tutar, gerçek bir yargılama olmadan mahkûm edilirsiniz. Ülkeyi yöneten kişinin gözü hep vatandaşın üzerindedir, tüm ülke ve halk her an ve her yerde izlenir. Ülkenin ideolojisini ise şu slogan ifade eder: “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür.” Bu ülkede, ülkeyi yöneten kişiye sadece boyun eğmek yeterli değildir, mutlaka sevilmelidir de; o ne yaparsa yapsın, bu, onun sevilmesine engel olmaz. Bu ülke size tanıdık geldi mi? Acaba, bu ülkenin adı ne? (CHP sıralarından “Türkiye” sesleri) Hayır, hayır. Bu ülke Türkiye değil, en azından şimdilik değil. Bu ülke, George Orwell’ın başyapıtı “1984” romanında anlattığı hayalî ülke; Okyanusya.

Orwell’ın tüm otoriter yönetimlerin karakteristiğini yansıttığı bu başyapıtında, her otoriter yönetim az veya çok kendisini bulabilir. Orwell’ın hayalî Okyanusya ülkesinde, geçmişi günü gününe güncelleyerek yalanlarla tüm bellekleri sıfırlama görevi “Gerbak” yani Gerçek Bakanlığınındır. Bir o ülkeyle, bir bu ülkeyle yapılan savaşları yönetme görevi ise “Barbak” yani Barış Bakanlığınındır. Kısa adı “Sevbak” olan Sevgi Bakanlığıysa yasa ve düzeni sağlamakla görevli olmakla birlikte içlerinden en korkuncudur. O kadar ki, bu bakanlığın binasında tek bir pencere bile yoktur ve Sevgi Bakanlığının mahzenlerinde düşünce suçlularını yola getirmek için işkencenin binbir çeşidi uygulanır.

Yani hayalî ülke Okyanusya’da bakanlıklar, adlarının bilinen anlamlarının tam tersi alanlarda faaliyet göstermektedirler. Şimdi diyeceksiniz ki “Bunu niye anlattın?” Şunun için anlattım: Bizde de, Türkiye’de, mesela, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından işsizliği çözmesini, mesela, İletişim Başkanlığından sosyal medyada kurduğu trol ordusunu yönetmesini değil, vatandaşla doğru iletişim kurmasını, mesela, Adalet Bakanlığından da adaletin tecellisini kolaylaştıracak işleri yapmasını bekliyoruz ama nafile. Adalet Bakanlığı ikide birde kamuoyuna “Reform yapıyoruz.” diye koca koca laflar ediyor. Ardından Meclisten bir şeyler geçiriliyor ama ülkede hukuk devleti ve demokrasi günden güne geriliyor. İnsanlarımızın özgürlük alanları iktidar eliyle günden güne daraltılıyor. Otoriter ve baskıcı yönetim anlayışı her gün bir adım daha ilerliyor. Siz bu reform paketlerini niye getirmiştiniz? Söze bakarsak yargıyı daha güçlü hâle getirmek, demokrasiyi kurumsallaştırmak için. Eğer öyleyse bu kategorilerde ülke niye günden güne hep geriye gidiyor? Eğer bu ülkede kanunu uygulamak ve uygulanmasını takip etmek durumunda olanlar tek bir kişinin ağzına bakıyorsa ve herkes görevinin gereğini yapmak için bir işaret bekliyorsa ve bu hâl sürüp gidecekse 4 değil, 14 yargı paketi kabul etsek ne yazar!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Mesela, Bakanlığına dezenfektan satan Ticaret Bakanı, Bakanlığı ile geçmişte kendisinin de ortak olduğu kardeşinin şirketi arasında kurulan ticari ilişkiden gocunmayan Millî Eğitim Bakanı, haftalardır şahsıyla ilgili türlü türlü iddialar ileri sürülen İçişleri Bakanı hakkında hiçbir şey yapılamıyorsa, yanı sıra mafyadan aylık 10 bin dolar alan siyasetçi bulunamıyorsa çıkarılan yasalar, değiştirilen kanunlar ne ifade eder? Hiçbir şey ifade etmez. (CHP sıralarından alkışlar) Zira geçmişte Egemen Bağışlar, Zafer Çağlayanlar, Muammer Gülerler ve benzerleri için yargısal süreçler işletilememişti.

Orwell’ın hayalî ülkesi Okyanusya’ya atıfla günün sonunda yapacağımız tespit şudur: Aslında iktidarınız için hiçbir şey yasa dışı değil çünkü artık iktidarınız için yasa diye bir şey yok, tek bir kişinin iradesi var. O yüzden, ne yaparsak yapalım boş. Asıl yapmamız gereken, kanunları değil, iktidarı değiştirmektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesine “itibaren” ibaresinden sonra “mahkeme tarafından” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

         Habip Eksik                          Kemal Peköz                   Züleyha Gülüm

             Iğdır                                   Adana                                 İstanbul

   Mahmut Celadet Gaydalı              Erol Katırcıoğlu           Dilşat Canbaz Kaya

             Bitlis                                 İstanbul                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Iğdır Milletvekili Sayın Habip Eksik.

Buyurun Sayın Eksik. (HDP sıralarından alkışlar)

HABİP EKSİK (Iğdır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu yargı paketiyle ilgili, milyonlarca muhalif insanın sormak istediği bir soruyu sorarak başlamak istiyorum görüşlerimi ifade etme konusunda: İktidarın değerli milletvekilleri, bu yargı paketi parti devletine son verecek mi? Muhalefet partilerine oy veren milyonlarca insan adına soruyorum: Bu resimdeki görüntüye son verecek mi? Bakın, Iğdır’da hastanede, devlet hastanesinde anjiyo merkezi açılışını Vali Bey, Valinin yanında AK PARTİ İl Başkanı, bir önceki dönemde yani 7 Haziranda milletvekili adayı olmuş ve İl Başkan Yardımcısı olan kişi, benim seçildiğim dönemde AK PARTİ İl Başkanı olan ve aynı zamanda milletvekili adayı olan kişi, yine yanında AK PARTİ Merkez İlçe Başkanıyla birlikte yapıyor. Yanında kim var? Sadece İl Sağlık Müdürü var. Başhekim nerede? 30 metre geride, yer vermemişler. Parti devleti işte. Parti devletine son verecek mi? Ben söyleyeyim: Hayır.

Bakın, artık AKP kurumlara dahi, illerde müdürlüklere dahi kayyum atıyor ve AKP il yöneticileri, o kurumlara kimlerin atandığını kendi sosyal medya sayfalarında paylaşabiliyorlar. Suç. O müdürlüklerde ihaleleri, işe alımları takip etmek için demek ki birilerini görevlendiriyor, kayyum atıyor AK PARTİ il başkanlıkları. Bunlara son verecek mi? Hayır, son vermeyecek.

Peki, ben size şöyle söyleyeyim: Torpile, yolsuzluklara son verecek mi, 5’li çeteye ihalelerin verilmesine son verecek mi? Hayır. İnsanlarımızın, gençlerimizin geleceğinin çalınmasına, torpile son verecek mi? Kesinlikle hayır. Bakın, Iğdır’da çağrı merkezine 3 kişi alınacaktı, 88 puanla ilk 3’e giren kişiler alınmadı, sondan 3 kişi alındı. Peki, ilk 3 kişi kimdi? Kürt’tü. Bu teklif eşitliği sağlayacak mı bu ülkede? Kesinlikle sağlamayacak zihniyetiniz değişmediği sürece. Bakın, mülakatı nerede yapmışlar biliyor musunuz? Mardin’de. İtiraz süresini ne kadarla sınırlandırmışlar biliyor musunuz? Bir günle yani yetişilmesin diye. İdari mahkemelerde yıllarca süren davalar kısa sürede sonuçlanacak mı? Bu çocukların mağduriyeti giderilecek mi? Hayır. Ne olacak? Yine yandaşınız için hazırlık yapacaksınız.

Yine soruyorum: Kanun hükmünde kararnamelerle mağdur edilmiş binlerce insanın hakları verilecek mi? Ankara İdare Mahkemesinde verilen rezil kararlara son verecek mi? Kesinlikle hayır. Gergerlioğlu kararında gördük, tamamıyla adaletsiz bir şekilde karar verildi, hepiniz burada el kaldırdınız, oy verdiniz ama Anayasa Mahkemesi hepinizin utanacağı bir karar verdi; maalesef, bu konuda bu tür hukuksuzluklara da son vereceğini zannetmiyorum. Kolluk güçlerinin şiddetine son verecek mi, kanun tanımazlıklarına son verecek mi? Kesinlikle son vermeyecek çünkü “Ben seni tanımıyorum, milletvekili de olsan seni darbederim; git mahkemeye başvur, bana bir şey olmaz.” demeye devam edecekler iktidarın zihniyeti değişmediği sürece. Bakın, hak gasplarına son verecek mi? Asla son vermeyecek. Peki, sabahın köründe, şafak vaktinde koçbaşılarla insanlarımızın kapısının alçakça, haince, âdeta bir düşman hukukuyla kırılıp içeri girilmesine son verecek mi? Hayır, vermeyecek. Çocukların, 2 yaşında, 3 yaşında, 4 yaşında, 5 yaşında çocukların tir tir titreyerek korkular yaşamasına son verecek mi? Vermeyecek çünkü o çocuklar sizin gözünüzde teröristlerin çocukları, ondan dolayı da potansiyel olarak terörist olarak gördüğünüz için o korkuların yaşatılmasına göz yumuyorsunuz, göz yumacaksınız; bu paket de ona son vermeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HABİP EKSİK (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

HABİP EKSİK (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Peki, bu çocukların yüreklerinde biriken öfkeye, nefrete son verecek mi? “Bu ülke benim ülkemdir. Ben de bu ülkenin bir evladıyım. Geleceğimden kaygı duymuyorum. Koçbaşıyla kapım kırılmayacak. Yarın benim çocuğum da bu sorunu yaşamayacak.” diye bu çocuklara bu duyguyu yaşatacak mı? Hayır, yaşatmayacak, tam tersi kendi ülkesine küsmesine sebep olacak; ya öfkelenip başka yerlere gidecek ya da yurt dışına kaçmak isteyecek sizin bu zihniyetiniz yüzünden, açıkçası bunu belirtmek gerekir.

Yine şunu özellikle belirtmek istiyorum. AKP iktidarı bu zihniyete sahip olduğu sürece, bu şekilde küçük değişikliklerle kamuoyunu oyalamakla yetindiği sürece Türkiye'de hiçbir şey değişmeyecektir; bunu çok iyi biliyoruz ama bizler var olduğumuz sürece sonuna kadar mücadele edip bu yanlışları düzeltmek için de elimizden geleni yapacağız.

Şunu da belirtmek istiyorum: Yanlışlarınızı küçük hilelerle değiştirmeyin, gelin vazgeçin, zihniyetinizi değiştirin diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde 2 önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na eklenen “GEÇİCİ MADDE 10”daki “başvurular bakımından” ibaresinin “başvurulara ilişkin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Süleyman Bülbül                   Bayram Yılmazkaya                  Zeynel Emre

             Aydın                                Gaziantep                              İstanbul

       Mahmut Tanal                         Erkan Aydın                      Rafet Zeybek

           İstanbul                                 Bursa                                  Antalya

   Gülizar Biçer Karaca

            Denizli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Gülizar Biçer Karaca.

Buyurun Sayın Karaca. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün dördüncü yargı paketi üzerinde görüşmeler devam ediyor. Adalet ve Kalkınma Partisi “yargıda reform” adı altında dördüncü paketini getirdi. Daha önce de İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıklamıştı, ondan öncesinde de Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı açıklamıştı ancak bunların hepsi vaatlerdi ve “Yapacağız, edeceğiz”di. ondan öteye hiçbir şey gitmedi.

Benim bölgem Denizli’de bir söz vardır, büyüklerimiz şöyle der: “Vadetmekle vaat, tükenmez, yerine getirmekten Hak saklasın.” Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi de yargıda sözde “reform” adı altında “Vadediyorum ama yerine getirmekten Hak saklasın.” der gibi paketleri önümüze getiriyor.

Değerli milletvekilleri “yargı reformu” diyenler bakın neler yapıyorlar. Bu zihniyetin yargı reformu yapıp yapamayacağını sizlerin ve bizleri ekranları başında izleyen değerli yurttaşlarımızın takdirine bırakıyorum.

Sezgin Baran Korkmaz; kendisi hakkında kara para aklamaktan, dolandırıcılıktan dolayı soruşturma açılıyor, mal varlığına el konuluyor, yurt dışına çıkış yasağı getiriliyor; sonra birdenbire bir MASAK raporundan bahsedilerek, gerekçelendirilerek yargı kararıyla mal varlığı üzerindeki tedbirler kaldırılıyor, yurt dışına çıkış yasağı kaldırılıyor ve kendisi yurt dışına uğurlanıyor. Sonra MASAK “Benim böyle bir raporum yok.” diyor ve yeniden tedbirler… Ama atı alan da sizlerin dediği gibi Üsküdar’ı çoktan geçmiş durumda. Peki, bu kararı veren yargıçlar şimdi nerede? Bu kararı veren yargı mensubu nerede? Şu an o Bakan Yardımcılığı koltuğunda, kendi zevküsefasında. Yargı mensuplarının özlük haklarını, yargı mensuplarının diğer haklarını denetleyen kuruma da üyelik yapıyor. Peki, bu zihniyet sizce reform yapabilir mi?

Bir başka konuyu gündeme getirmek isterim: Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi çok açık, uluslararası sözleşmelerin nasıl yasal statüye kavuşacağı oldukça açık. Bu kürsüde, 2011 yılında, bu Mecliste İstanbul Sözleşmesi tüm siyasi partilerin oy birliğiyle kabul edildi, 6251 sayılı uygun bulma kanunuyla. 6251 sayılı uygun bulma kanunu hâlâ yürürlükte ama bir gece yarısı bir kişinin -iki dudağının arası- bir kalemle attığı imzayla bugün “İstanbul Sözleşmesi yürürlükten kaldırıldı.” deniliyor, “Çekildik.” deniliyor ama kanun ortada. Peki, ne olması gerekiyordu? Yasama organının iradesi üzerinde yürütmenin hâkimiyet kurduğunun ve yürütmenin, yasama organının iradesine ve kararlarına müdahale ettiğinin açık göstergesidir. Yasama organında, 6251 sayılı Kanun gibi, İstanbul Sözleşmesi’ni uygun bulmama kanununun geçmesi ve ancak bu şekilde çıkılması gerekiyordu. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden ayrılmadığı, yürütmenin hem yasamayı hem de yargıyı tahakkümü altına aldığı bir anlayışın yargıda reform yapmasını beklemek abesle iştigaldir diye düşünüyorum.

Şimdi, biliyorsunuz, kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilen vatandaşlarımız var. OHAL Komisyonu kuruldu. OHAL Komisyonu dört buçuk yıldır o yurttaşların başvurularını karara bağlamadığı için o yurttaşlarımız sivil ölüme terk edildi.

İfade özgürlüğünden bahsediliyor burada, kanunun gerekçesinde. Barış akademisyenlerinin davalarını hepimiz biliyoruz. Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verdi, dedi ki: “Katılmasak da, toplumun büyük bir kısmına muhalefet eden bir zihniyet de olsa bir ifade özgürlüğüdür ve bu özgürlük kısıtlanamaz; hak ihlali kararı.” Peki, ne oldu? İki yıldan beri o akademisyenler görevlerine dönerek bilim üretmek için işlerinin başına getirilmedi, OHAL Komisyonunda bekletiliyor.

Aslında OHAL Komisyonunda bekletilmemenin yolunu yenice hepimiz öğrendik. Ne mi? Yani, tanıdığınız en az 2 Süleyman ahbabınızın olması gerekiyor; yoksa Anayasa Mahkemesi kararının, yargı kararının bu Komisyon üzerinde maalesef hiçbir etkisi yok. Şimdi, bu zihniyetin burada bir yargı reformu yapacağına inanmak mümkün değildir. Eğer gerçekten bir yargı reformu yapmak istiyorsak, gerçekten bu ülkenin üzerindeki bu ciddi yargı buhranına son vermek istiyorsak -evet, bütün arkadaşlarım ifade etti- bir zihniyet değişikliği gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak “Gerçek bir yargı reformu nasıl olur?” diye düşünüp uzun uğraşlar sonucu hazırladığımız 12 kanunda, 189 maddede değişiklik içeren bir teklifimizi Parlamentoya sunduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gülizar Hanım, bir talebiniz mi var?

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) – Efendim, bir dakikalık süre talebim olacak.

BAŞKAN – Peki, tamamlayalım.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) - Ya, gerçek anlamda bir yargı reformundan bahsedebilecekseniz ve samimiyseniz, bu Parlamento bunu hayata geçirmek istiyorsa, gelin, Cumhuriyet Halk Partisinin Parlamentoya sunduğu 12 kanunda ve 189 maddede değişiklik içeren reform paketini yasallaştıralım. İşte, nasıl reform olur, hep birlikte orada görelim.

Evet, bu ülkede bir yargı reformu gerekiyor, bu ülkede bir zihniyet değişikliği gerekiyor, bu ülkede bir reform gerekiyor ama bu ülkede bugün için en büyük reform bu milletin önüne getirilecek olan sandıktır, hemen erken seçimdir ve milletin size “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz.” diyeceği o seçim kararını almaktır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinde geçen “bakımından” ibaresinin “açısından” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Musa Piroğlu                          Kemal Peköz                  Züleyhan Gülüm

           İstanbul                                 Adana                                 İstanbul

    Dilşat Canbaz Kaya              Mahmut Celadet Gaydalı          Erol Katırcıoğlu

           İstanbul                                 Bitlis                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Musa Piroğlu.

Buyurun Sayın Piroğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

MUSA PİROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, baştan söylemek gerekir ki zenginin yoksulu, patronun işçiyi ezdiği bu düzenden hiç kimse adalet beklemesin ve yine baştan söylemek gerekir ki yargıyı halka karşı bir terör örgütüne, bir baskı mekanizmasına, bir oyuncağa çevirmiş AKP iktidarından da hiç kimse yargının düzeltilmesini beklemesin.

Bu gördüğünüz yazlık saray; 300 odalı, 650 milyon liraya mal oldu ve bu gördüğünüz de Ankara girişinde durdurulmuş Soma maden işçilerinin yemek saati. Jandarmanın alay komutanı nasıl çevirmişse şu anda Ankara’nın girişinde polis ablukasında durmaya çalışıyorlar. Bu sarayı yaptıranlar, asgari ücretin açlık sınırının altına düştüğü, yaklaşık 40 milyona yakın insanın açlık sınırında ya da ona yakın bir yerde ücret aldığı ülkenin yöneticisi, Cumhurbaşkanı. Bu sarayda yazlık tatilini geçirecek olan hanımefendi bu 40 milyona ve bu işçilere lokmalarını küçültmelerini önerecek kadar bu ülkeye yabancı ve adaletsiz bir iktidarın sahibi.

Bu iktidarın işçilere ve yoksullara adalet getirme şansı yok çünkü adaletsizlikten besleniyor ve adaletsizliği büyütmeye devam ediyor. Yüzlerce, binlerce milyoner çıkardılar ve her gün zenginlere yeni zenginler ekleyerek yollarına devam ediyorlar. AKP iktidarı yoksula daha fazla yoksulluk ve sefalet ama zenginlere daha fazla zenginlik dayatıyor. Emeklilere ve memurlara yüzde 5, yüzde 8 zam öneren, zam yapmaya hazırlanan bu AKP iktidarı, söz konusu milletvekili maaşları olduğunda daha yükseğini yapıyor ve daha da kötüsünü yapıyor; elektriğe yüzde 15, doğal gaza yüzde 12 ve bütün ürünlere korkunç zam yapıyor. Verdiğinin fazlasını çoktan almış durumda. Korkunç cesurlar; bunca rezilliğin, bunca tecavüzün, bunca katliamın ortasında çıkıp bu kürsülerden çok rahat ve pervasız bir şekilde halka seslenebiliyorlar çünkü cesaretlerini halkın sessizliğinden, cesaretlerini halkın örgütsüzlüğünden alıyorlar. Patronlar nasıl Kod-29’la işçileri işten atıyorlarsa, patronlar nasıl fabrikaları bir köle pazarına döndürüyorlarsa ve bu cesareti işçilerin sessizliğinden alıyorlarsa iktidar da gücünü buradan alıyor ve bu onların doğal tavrı. Şaşılacak hiçbir durum yok; şaşılması gereken, sıkıntılı olan bu rezillik karşısında bu halkın suskunluğudur.

Bunca rezalet, bunca yoksulluk, bunca sefalet karşısında, bu saraylar ve saray yavrucukları karşısında, Tosuncuklar karşısında, Sedat Peker’in ifşaatları karşısında, Ensar Vakfı karşısında ve onca adaletsizliğin ortasında bu halk sessiz kaldıkça bu devam edecektir. Halk şunu bilmelidir: Ne bu kürsüden konuşan bizim gibileri ne de başka bir kahraman kimseyi kurtarmayacak. Sadece halk sessiz değil, işçilerin sendikaları sessiz, gıklarını çıkarmıyorlar; onca hak gasbı yaşandı, hiçbir şey yapmadılar; halka karşı onca saldırı yapıldı, hiçbir şey yapmadılar. Sadece onlar değil, bir bütün olarak biz muhalefet de sessiziz; yapmamız gerekenin onda 1’ini henüz yapmadık, yapamadığımız için burası bu kadar cesur. Hazreti Ali’nin dediği gibi, mazlumlar zalimler kadar cesur olmadığı sürece zalimlerin zulmü devam edecek. İşte, nokta, sorun tam da burada başlıyor. Bu halk Meclisten adaletin gelmesini bekliyorsa büyük bir yanılgıyla yürüyor. Bu düzen değişmeden, bu sömürü düzeni yıkılmadan ve bu iktidar süpürülmeden ne adalet gelir ne huzur gelir ne de emek hakkını alır. Bu noktada işçilerin tek yapması gereken, yoksulların tek yapması gereken harekete geçmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MUSA PİROĞLU (Devamla) – Gücünüzü halkın sessizliğinden, gücünüzü halkın dağınıklığından, gücünüzü sokaktaki devlet zorundan alıyorsunuz ama büyük bir yanılgıyla yaşıyorsunuz; halkın öfkesi aşağıdan geliyor. Bu öfke Adıyaman’da yolları kesiyor tütün işçisiyle, bu öfke Ankara’nın sınırına dayanıyor maden işçisiyle, bu öfke atölyelerde büyüyor, yoksul mahallelerinde, varoşlarda yükseliyor. Bir yanardağın üstünde oturuyorsunuz ve bu halk maden işçisini örnek aldığında, bu halk tütün işçisini örnek aldığında ve bu halk topyekûn ayağa kalkıp “Tırşıkçı kapitalizme hayır, tırşıkçı iktidara hayır!” dediğinde sonunuz gelecek. (HDP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Daha çok beklersiniz!

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Göreceksiniz neyi beklediğimizi!

MUSA PİROĞLU (İstanbul) – Geldiği gün kaçacak hiçbir yeriniz olmayacak.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sesin duyulmuyor.

MUSA PİROĞLU (İstanbul) – Bekle, daha fazla bekle, geleceğiz nasılsa.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sesin duyulmuyor, biraz sesini yükselt.

BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 6 – 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (d) bendinde yer alan “eş” ibaresi “eş, boşandığı eş, 6284 sayılı Kanun kapsamında hakkında tedbir kararı alınan kişi” şeklinde değiştirilmiştir.

      Süleyman Bülbül                      Mahmut Tanal                     Mürsel Alban

             Aydın                                 İstanbul                                 Muğla

        Erkan Aydın                          Rafet Zeybek             Bayram Yılmazkaya

             Bursa                                  Antalya                             Gaziantep

        Zeynel Emre

           İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Mürsel Alban.

Buyurun Sayın Alban. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜRSEL ALBAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet çürüdükçe yargı paketleri olarak Meclise gelmeye devam ediyor. Bugün dördüncü yargı paketini görüşüyoruz. Ramazan ayında ramazan paketi dağıtır gibi yargı paketi dağıtmaya başladınız, hazırlatıp Meclise getirdiniz. Milletin kürsüsünde soruyorum: Yargı paketini hazırlıyorsunuz; peki, kanunları uygulayacak hâkimler, savcılar özgür mü? Sizin iktidarınız döneminde gerçekten Türkiye'de adalet var mı?

Bakın, şu an elimde herkesin bildiği, adaletin simgesi Themis var. Bakın, siz adaleti bu hâle getirdiniz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ben orada bir saat görüyorum sadece.

MÜRSEL ALBAN (Devamla) – Themis sizin döneminizde… Ben milletvekili olduğumda bana adaletin temsili olan bu Themis hediye olarak geldi. Masamın üzerinde duruyordu. Her ne sebepleyse düşmüş, adaletin -şu an uyguladığınız gibi- kolu kırılmış, eli kırılmış. İşte, bakın, denge çubuğu bu. Bakın, bu olmazsa eğer, adaleti sağlayamazsınız. Neden?

MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Kim kırdı onu ya!

MÜRSEL ALBAN (Devamla) – Denge çubuğu kırılmış, elinize almışsınız. Themis’in eli boş; eli, kolu yok; kılıcını çalıştıramıyor adalet. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin adaletinizde kırılmış bir denge gözü var ama halkın adaletinde denge vardır, denge. İşte, sizin getirdiğiniz adalet bugün Themis örneğidir.

Ben sizin, adaleti adınızda olduğu gibi sadece sembolik değil, adaletli bir şekilde uygulamanız gerektiğini düşünüyorum. Elleri, kolları kırılmış, elindeki kılıcı düşmüş; işte, sizin döneminizdeki adalet de Themis’in hâline gelmiştir. Kanun yapmak, Meclisten çıkarmak kolaydır; önemli ve zor olan, bunu uygulayacak, hayata geçirecek, adaleti sağlayacak hâkimlere, savcılara özgür bir yargılama ortamı oluşturmaktır. Hukuku uygulayacak kurumlar güçlendirilmeden, yargı bağımsızlığı tam olarak sağlanmadan sadece mevzuat değişiklikleriyle yargıda insan haklarına yönelik gerçek bir reform gerçekleştiremezsiniz. Bu açıdan bakıldığında, yargıç bağımsız olur, savcı güvenli olur, avukat hizmetini sağlam kurallar çerçevesinde görür fakat bugün ülkemizde ne yargıç bağımsız ne savcı yeteri kadar güvenceli ne de bunlara sahip çıkan birileri var.

Bugün ülkemizde “Anayasa Mahkemesi kapatılsın.” diyen bir iktidar ortağı var. Anayasa Mahkemesini kapatıp halkı sadece adında “adalet” olan, partinin ismi olan, o partinin il başkanlarına, ilçe başkanlarına mı göndereceksiniz? Yasama ve yargıda yalnızca adaletin adı var. Ülke gece yarısı yayımlanan Cumhurbaşkanı kararlarıyla yönetiliyor. Muhalif düşünceler nedeniyle birçok aydın, sanatçı, gazeteci, yazar, hukukçu, siyasetçi insan tutuklu ya da hükümlü durumda. AKP iktidarında, 2003’ten bu yana Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’ye yönelik görülen dava sayısı toplamda 3.314; Türkiye’yi adaletsizlikte Avrupa’da 1’inci sıraya taşıdınız. Sizi kutlamıyorum, sizi ayıplıyorum. Adında adalet olan bir parti olarak adalette, hukukta sınıfta kaldınız; adil yargılama hakkında sınıfta kaldınız; özgürlük, güvenlik haklarında sınıfta kaldınız; mülkiyetin korunmasında sınıfta kaldınız ama mülkiyete çökmekte sınıfı başarıyla geçtiniz; yargılama süresinde sınıfta kaldınız; ifade özgürlüğünde sınıfta kaldınız. AKP olarak siz yargı sisteminde temel bozuklukları düzeltmeye yönelik adımlar atmadınız; ameliyat değil, pansuman yaptınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Mürsel Bey.

MÜRSEL ALBAN (Devamla) – Yargı paketlerinin açıklanmasından sonra kamuoyunda yapılan tartışmalarda izleniyor ki paketlerin toplumdaki beklentileri karşılamakta yetersiz bulunduğu ve reformların toplumdaki değişimin gereksinimlerini karşılamadığı açıkça ortadadır. Vatandaş sizden paket değil, gerçek anlamda adaletin uygulanmasını istiyor, “Geciken adalet, adalet değildir.” diyerek adaletin gecikmeden sağlanmasını istiyor.

Ben buradan yurttaşlarımıza sesleniyorum: Gelin, ilk seçimde sadece isminde “adalet” olup uygulamalarında adalet olmayan, yönteminde adalet olmayan, davranışında adalet olmayan, adaletten yoksun şahıs iktidarını gönderelim; halkın iktidarını getirelim ki adaleti kuralım, herkes eşitçe adaletten yararlansın.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 6- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 82 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “eş” ibaresinden sonra gelmek üzere “kadın” ibaresi eklenmiştir.”

         Ayhan Erel                          Hasan Subaşı                       Bedri Yaşar

           Aksaray                                Antalya                                 Samsun

         Şenol Sunat                        İsmail Tatlıoğlu                     Hüseyin Örs

            Ankara                                  Bursa                                 Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Şenol Sunat.

Buyurun Sayın Sunat. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ŞENOL SUNAT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, evet, 6’ncı madde kadına karşı şiddet eylemleriyle daha etkin mücadele edilmesi ve caydırıcılığın sağlanması amacıyla kasten öldürme suçunun fail tarafından boşandığı eşine karşı işlenmesi hâli aynen eşte olduğu gibi suçun nitelikli hâlleri arasına alınıyor. Daha sonra gelecek olan 7, 8 ve 9’uncu maddelerde sırasıyla kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının fail tarafından boşanmış eşine karşı işlenmesi hâlini eşe karşı işlenen suçlarda olduğu gibi nitelikli suç kapsamına alınarak ceza artırımı yolu açılıyor.

Sayın milletvekilleri, evet, olumlu bir adım olmasına rağmen yeterli değil. Yani bu konuda kadına karşı suç işlenmesinin nitelikli hâle dâhil edilmesini hiç düşünmedi mi kanun yapıcılar? Ki daha önce İstanbul Sözleşmesi’nde de taahhütlerimizde vardı, hadi bu kaldırıldı ama mesele, kadına karşı şiddeti önlemekse sadece eşe veya boşanmış eşe olması yerine -ki Türkiye’nin gerçekleri göz önüne alındığında- nikâhlı eş, imam nikâhlı eş, nikâhsız, sözlü, kız arkadaş, nişanlı ve benzeri öldürülmeleri bu kadınların önemsiz mi? Geçtiğimiz mayıs ayında neler oldu biliyorsunuz. Mayıs ayında 17 kadınımız öldürüldü, 20 kadınımız ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Kayseri’de yaşayan 26 yaşındaki rehberlik öğretmeni Arife Nur Sarıoğlu kendisiyle birlikte olmak isteyen Tolga Temur tarafından teklifinin reddedilmesi bahanesiyle ateşli silahla öldürüldü. Malatya’da yaşayan 44 yaşındaki Fatma Öz eskiden birlikte olduğu kişi tarafından kıskançlık bahanesiyle ateşli silahla öldürüldü. Mayıs ayında öldürülen kadınlarımızın 6’sı birlikte olduğu ve eskiden birlikte olduğu erkek tarafından öldürüldü sayın milletvekilleri.

2020 yılında ise, katledilen 300 kadınımızın faillerinin 63’ünün birlikte olduğu veya eskiden birlikte olduğu erkekler olduğu biliniyor. Artan kadın cinayetleri sebebiyle, suçun doğrudan eş ve boşandığı eş değil de -tekrar ediyorum- kadına karşı işlenmesinin nitelikli hâllere dâhil edilmesi suça karşı caydırıcılığı artıracaktır. 6, 7, 8 ve 9’uncu maddelere “kadın” kavramı eklenmelidir sayın milletvekilleri. Zira, kadın cinayetlerinin önemli bir kısmı yalnız eşe karşı değil, eş olmayan kadına karşı işlenmektedir, tekraren söylüyorum. Bunu Komisyonda arkadaşlarımız teklif etti ama maalesef reddedildi, şimdi Genel Kurulda tekrar ediyorum: Madem İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı, daha iyisini yapmaya çalışın sayın milletvekilleri ama öyle bir zihniyet maalesef göremiyorum.

Yine, İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıkladınız biliyorsunuz. Üç ay içinde tek taraflı ısrarlı takip fiilinin suç olarak düzenlenmesi vardı. Ya, bu teklifte birbirinden habersiz misiniz? Bu teklifte ısrarlı takip suçu yok. İstanbul Sözleşmesi’nin 34’üncü maddesi ısrarlı takip konusunu da ele alıyordu. Tabii, tek kişinin kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı.

Bir daha söylüyorum: Israrlı takibin suç olarak ihdası gerekir ve yine aklımdayken, bu kanun teklifinin 13’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan katalog suçlarda tutukluluk hâli için “Kuvvetli şüphe yerine somut delillere dayanır.” diyor. Çocuk istismarı, mutlaka ve mutlaka kapsam dışına çıkarılmalıdır diyor, saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akar’ın, sağlık nedeniyle bir sıkıntı olmaması için Genel Kurulda maskelerin takılmasını rica ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda hava biraz ağırlaştı, dokuzdan önce de ara vermeyeceğiz. Birçok arkadaşımızın maskesini çıkardığını görüyorum ya da çenesinin altında tuttuğunu görüyorum. Lütfen maskelerimizi takalım, birbirimizin sağlığına sıkıntı gelmesin.

X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt ve İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş ile 63 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3697) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 274) (Devam)

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte 274 sıra sayılı Teklifi’nin 6’ncı maddesinde yer alan “eş, boşandığı eş” ibaresinin “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı kadına karşı ve cinsel yöneliminden kaynaklı LGBTİ+’lar” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Muazzez Orhan Işık                     Kemal Peköz                   Züleyha Gülüm

              Van                                    Adana                                 İstanbul

    Dilşat Canbaz Kaya              Mahmut Celadet Gaydalı          Erol Katırcıoğlu

           İstanbul                                 Bitlis                                 İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Van Milletvekili Sayın Muazzez Orhan Işık.

Buyurun Sayın Işık. (HDP sıralarından alkışlar)

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke neredeyse her gün bir kadın cinayeti ve kadına yönelik şiddet haberiyle uyanıyor. Kadınlar eşi, eski eşi, arkadaşı, akrabası ya da hiç tanımadığı bir erkek tarafından öldürülüyor. Hem geleneksel yaklaşım hem de yargı ve bürokrasinin eril tutumu ve iktidarın kadın düşmanı politikaları nedeniyle bu katil ve caniler de ne yazık ki hak ettikleri cezayı almıyorlar. Erkek zihniyetin dayattığı yaşam tarzının dışında yaşayan, biat etmeyen, mücadele eden kadınların şiddet ve ölümü hak ettiğine yönelik bilinçli bir algı da oluşturulmaya çalışılıyor. Her kadın cinayetinde hem fail hem de iktidar cenahından kadın cinayetlerini meşrulaştırmaya çalışan söylemlerde bulunuluyor. Bu, özellikle oluşturulan bir politikadır. Failler cezaların yetersizliğinden ve cinayeti meşrulaştırıcı söylem ve politikalarınızdan cesaret almaya devam ediyor. Hiçbir kadın bir erkeğin şiddetine, hakaretlerine, varlığına katlanmak zorunda değil. Bu düzenleme sadece eş ve eski eşleri değil tüm kadın cinayeti faillerini kapsamalıdır. Kadınlar sadece eş ya da eski eş tarafından değil; baba, erkek kardeş, sevgili, nişanlı ya da hiç tanımadığı erkekler tarafından şiddet görüyor ve öldürülüyorlar.

Ne yazık ki yargı da gerektiği gibi işletilmemektedir. Bu iktidarın politikalarıyla cezasızlık algısı hiç olmadığı kadar yaygınlaştırılmıştır. Kadına yönelik şiddeti cezasız bırakan, yasalara riayeti ortadan kaldıran da AKP-MHP iktidarı olmuştur. Yapılan bu düzenleme kapsayıcı ve önleyici olmalıdır. Erkek adaletini değil, gerçek adaleti sağlamalıdır. Kadına yönelik şiddete karşı verilen cezalarda erteleme, af, iyi hâl, infaz indirimi ve benzeri düzenlemeler kapsam dışında bırakılmalı ve mutlaka infaz edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, şu bir gerçek ki kadına yönelik şiddet ve cinayetler sadece cezalarla da durdurulamaz; bu, bir zihniyet sorunudur. Yaşanan bu cinayetler bir kadın kırımıdır; kadınlara yönelik örgütlenen bir şiddettir. Bizzat AKP-MHP erkek iktidarının açıktan kadın düşmanı politikalarının sonucudur. Yine tek adamın bir gece yarısı tek başına İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini ilan etmesinin sonucudur. Bu nedenle de kadın cinayetleri politiktir. Kadın cinayetlerini politik kılan durum hukukun ve siyasetin içinde olduğu bu eril zihniyettir. Bu erkek zihniyetine karşı meydanlarda, sokaklarda tacize, tecavüze, kadın katliamlarına ve kadın düşmanı politikalarınıza karşı mücadele eden, kazanımlarını ve yaşamını savunan kadınlara saldıran erkek devlet aklı, kadın katillerini daha da cesaretlendiriyor. Buna birkaç örnek verebilirim. Yüzlerce kadın gibi Remziye Yoldaş da polis merkezine giderek eşi Veysi Yoldaş’ın kendisini ölümle tehdit ettiğini söylemesine rağmen gerekli önlemler alınmadığı için bir hafta sonra eşi tarafından öldürüldü. Sosyal medya hesabında canlı yayın yaparak bir kadına şiddet uyguladığı hâlde hakkında herhangi bir işlem yapılmayan Gökhan Özbolat gibi, eşine “Seni öldürsem bile üç beş ay yatmam.” diyerek şiddet uyguladığı hâlde tahliye edilen Zülküf Coşkun gibi, İpek Er’e tecavüz ederek intihara sürükleyen ve tutuklanmayan Uzman Çavuş Musa Orhan gibi, yine Hakkâri’de ot biçmeye giden çocuklarına yemek götüren 55 yaşındaki Sürmi İnce’yi öldüren Uzman Çavuş Ali Dağkıran’a verilen üç yıl on aylık cezanın istinafta bozulması da tipik cezasızlık örnekleridir.

Kadın ölümlerine sadece bir istatistikmiş gibi bakan, birer rakam olarak gören İçişleri Bakanı için öldürülen kadınlar, giden canlar önemli değildir; sorumlu Bakanın derdi bu cinayetleri önlemek de değil, üstünü örtmektir. İddia edildiği gibi de herhangi bir tedbir ya da yaptırım da yoktur. Bu erkek zihniyetinizin cezasızlık politikası bir tür teşvike dönüşmüş durumdadır. Failler, karakola gidip teslim oluyorlar çünkü iyi hâlden yararlanıp serbest bırakılacaklarını gayet iyi biliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Devamla) – Bu hâl iyi hâl değil, çürümenin ta kendisidir. Bu çürümüşlüğün başmimarı da kadın ve Kürt düşmanı politikalarıyla AKP ve MHP iktidarıdır. Sizler, İpek Er’in katili Musa Orhan, Sürmi İnce’nin katili Uzman Çavuş Ali Dağkıran, Deniz Poyraz’ın katili Orhan Gencer gibi kamu görevlisi kadın katillerinizi korusanız da biz kadınlar yaşamın her alanında, evde, sokakta, meydanlarda; haklarımızı, kazanımlarımızı ve yaşamımızı savunmaya devam edeceğiz. Tüm katliam, şiddet ve baskı politikalarınıza rağmen boyun eğmeyen, direnen ve mücadele eden kadınlar, şiddetsiz, sömürüsüz, eşit bir yaşamın öncüsü olmaya devam edecek ve tekçi erkek düzeninize son verecektir.

Deniz Poyraz şahsında katledilen tüm kadınları ve direnen, mücadele eden tüm kadınları saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci maddede bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 7- 5237 sayılı Kanunun 86 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde yer alan “eşe” ibaresi, “eşe, boşandığı eşe, 6284 sayılı Kanun kapsamında hakkında tedbir kararı alınan kişiye” şeklinde değiştirilmiştir.

        Özcan Purçu                          Rafet Zeybek                      Zeynel Emre

             İzmir                                  Antalya                                İstanbul

        Erkan Aydın                     Bayram Yılmazkaya             Süleyman Bülbül

             Bursa                                Gaziantep                                Aydın

       Mahmut Tanal

           İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden İzmir Milletvekili Sayın Özcan Purçu.

Buyurun Sayın Purçu. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin farklı illerinde devlet eliyle yapılan bir dolandırıcılığı anlatacağım size. Aslında bir dram bu. Vatandaşlarımız acı çekiyor, yıllarca biriktirdiği, çoluğundan çocuğundan kıstığı paraları alıp bu konut dolandırıcılarına verdiler, Hükûmetin ilgili bakanları da açılışa gittiler -burada olduğu gibi- ve Fikirtepe başta olmak üzere İstanbul’un çoğu yerinde büyük bir konut dolandırıcılığı yapıldı. Vatandaşlarımız kan ağlıyor; on-on bir seneden beri konutlarını alamadılar ve mahkeme kararları olmasına rağmen de paralarını da alamadılar. Bu açılışa giden bakanlar, Sayın Başbakan -dönemin Başbakanı- elini, ayağını, eteğini çekti, vatandaşları dolandırıcılarla baş başa bıraktı. Dolandırıcılar ne yaptı? Bir kere dolandırdı “Aman devlet yok, denetim yok.” dedi, ikinciye dolandırdı. Gene devlet yok, üçüncüye dolandırdı; dördüncüye, beşinciye dolandıranlar var.

Bakın, arkadaşlar, vatandaş acı çekiyor, vatandaşı dolandıranlar -hukuk yok, adalet yok, savcı yok, hâkim yok- elini kolunu sallaya sallaya geziyorlar şu an, geziyorlar. Tutuklama da yok arkadaşlar, hiçbir şey yok. Bu şirketlerin isimlerini söyleyeceğim, vatandaşın parasını ya da evini geri versinler: Osmanlı Gıda, İnşaat, Yapı AŞ, sahibi Osman Nuri Bakırcı 5 bin kişiyi dolandırdı, milyonlarca lira para topladı, ortada ne ev var ne para var. Bazı projelerinde de bir daireyi 2 kişiye, 3 kişiye satmış, inşaatları yarıda bırakmış, bazılarının temellerini bile atmamış ve dönemin Esenyurt Belediye Başkanı da bunlara çanak tutmuş. Bakın, “organizatör” adı altında imza vermiş arkadaşlar, imzası burada hemen göstereceğim. Bakın, dönemin -bakın, burada, imza burada- Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu da Yeşil İnşaatın sahibi adına organizatör imzasıyla bu malları pazarladı vatandaşa, şimdi de diyormuş ki “Gidin, ne yaparsanız yapın, ben sorumlu değilim.” Başka bir isim, Fadıl Akgündüz, ünlü Jet Fadıl bir dolandırdı, iki dolandırdı, üç dolandırdı, hâlen dolandırıyor, 3 katrilyon lira para topladı vatandaştan. Ortada ne para var ne de ev var arkadaşlar. Bir diğeri, Yeni Has İnşaatın sahibi Hasan Şimşek, inşaatları teslim etmedi, parayı teslim etmedi.

Bir de bu anlattığım kişiler vatandaşları tehdit ediyor, “Bakın, şikâyet ederseniz şöyle yaparız, böyle yaparız; seni yatağından gece alırız, döveriz, kırarız.” diyorlar. Bu kişiler vatandaşlarımızı tehdit ediyor. Bir diğer proje Univa Sakarya, Univa Kocaeli, Univa Düzce, Erkanlı Holdingin sahibi Hüseyin Rıza Erkanlı. Bunlara devlet de bir şey yapamıyor arkadaşlar. Dolandırıcı bunlar ama bunlara devlet neden bir şey yapamıyor? Ne bağlantısı var? Bakanlar açılışa gitmiş ama devletin himayesinde… Çevre ve Şehircilik Bakanlığı nerede? Ticaret Bakanlığı nerede? Arkadaşlar, Raci Şaşmaz 5 bin kişiyi dolandırdı. Yok ortada arkadaşlar; para yok, inşaat yok. Bir diğeri, Uluhan Şirketin sahibi Taha Aktülün. Bir diğeri, ünlü Kamil Engin Yeşil 5 bin kişiyi dolandırdı. Bakın, Miami’de nerede yaşıyor arkadaşlar; Miami’nin en pahalı villasını almış daha geçen gün, tatil yapıyor, vatandaşın parası… Devlet nerede ya, bu savcılar nerede ya, niye tutuklamıyor ya? (CHP sıralarından alkışlar) Ama CHP’nin iktidarında alnını karışlayacağız hepsinin. (CHP sıralarından “Helal olsun!” sesleri) Vatandaşın hakkını alacağız o şirketlerden, bu dolandırıcılardan; bütün vatandaşlara geri vereceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi nasıl yapıyormuş, görsünler. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri) Vatandaşın hakkını yedirmeyeceğiz, bunu açık seçik söyleyelim.

Ortada para kalmamış, adalet kalmamış bu ülkede. Arkadaşlar ne yapıyorsunuz siz? Vatandaşın hakkını bile bile nasıl yedirirsiniz ya? Hükûmet vatandaşın hakkını böyle yedirir mi ya? Bu vatandaşlar her ay, her hafta devletle ortak iş birliği yapıyor; bakın, burada fotoğraflar var arkadaşlar. Her ay Çevre ve Şehircilikte Raci Şaşmaz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığından çıkmıyor. Ya, arkadaş, dolandırıcı bu adam, ne işiniz var ya? Bakın, bir fotoğraf daha göstereceğim size: Yahu, geçen aylarda Osman Nuri Bakırcı Antalya Valiliğiyle sözleşme imzalıyor, iş yapıyor ya. Ya, arkadaşlar, bu adamın 5 bin tane davası var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Purçu.

ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Niye geziyor bu ya, niye tutuklanmıyor, niye tutuklanmıyor arkadaşlar? Cevabı kim verecek? Cevabı Çevre Bakanlığı niye vermiyor, Ticaret Bakanlığı niye vermiyor? MASAK var ya, MASAK’ın elinde on binlerce -100 bine yakın konut mağduru var- dilekçe var; MASAK bu kişilerle ilgili bir tane araştırma yapmıyor ya. Vallahi, bakın, alnını karışlamamız lazım bunların. Bile bile, devletin gözünün içine baka baka vatandaşın parasını alıp başka işlere… Şirketi boşaltıyor, başka şirket, o şirketi boşaltıyor… Ya, MASAK ne yapıyorsun sen? Ne yapıyorsun Çevre Bakanlığı? Ticaret Bakanlığı, ne yapıyorsunuz ya?

Arkadaşlar, bu insanlar kan ağlıyor İstanbul’da; hepsinin günahı boynunuza arkadaşlar, açık söyleyeyim. Kan ağlıyor vatandaş, parasını yedirdiniz, içirdiler, göz göre göre dolandırdılar, hâlen… Bakın, bunları tutuklatın arkadaşlar, mallarına el koyun bunların ya! Bu projeleri tamamlasınlar, vatandaşın parasını versinler, vatandaşın parasını. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siz yapamazsanız, Cumhuriyet Halk Partisi yakında yapacak, az kaldı. Vatandaşın hakkını alacağız, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN PURÇU (Devamla) – …vatandaşa teker teker iade edeceğiz.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın Başkanım, size ve Gürsel Erol Vekilime, Engin Vekilime, Başkanıma çok teşekkür ederim; bana sırasını verdi Gürsel Bey.

BAŞKAN – Öyle mi?

ÖZCAN PURÇU (Devamla) – Evet.

BAŞKAN – Sizin adınıza biz de teşekkür ediyoruz Sayın Gürsel Erol’a böyle değerli bir konuşmayı yaptırdığı için.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir önerge.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

8’inci maddede 2 önerge vardır, aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 8- 5237 sayılı Kanunun 96 ncı maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendine "eşe” ibaresinden sonra gelmek üzere "veya boşandığı eşe, 6284 sayılı Kanun kapsamında hakkında tedbir kararı alınan kişiye” ibaresi eklenmiştir.

      Süleyman Bülbül                      Mahmut Tanal                      Zeynel Emre

             Aydın                                 İstanbul                               İstanbul

        Erkan Aydın                          Rafet Zeybek             Bayram Yılmazkaya

             Bursa                                  Antalya                             Gaziantep

       Utku Çakırözer

          Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Utku Çakırözer.

Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Tek adam yönetimi, kadınların en temel güvencesi sayılan İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca ve insafsızca çıktı. Şimdi, bu pakete koyduğunuz, üzerinde konuştuğum madde gibi düzenlemelerle bu büyük ayıbın üstünü örtmeye çalışıyorsunuz; kapatamazsınız, örtemezsiniz. AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan sözleşmeden çıkışın kesinleştiği gün eylem planı açıklıyor; şiddeti önlemek, soruşturmak, kovuşturmak, ortadan kaldırmaktan bahsediyor. İyi ama bu amaçların, hedeflerin her biri zaten İstanbul Sözleşmesi’nde var. O zaman neden çıktınız? Soruyorum, neden çıktınız?

Değerli arkadaşlarım, kadın cinayetleri meselesi Türkiye’nin ayıbı. Bu torbaya 1, o torbaya 2 madde eklemekle çözülemez. Mesele, polisiyle, yargısıyla, siyasetçisiyle, kadının insan haklarına, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik zihniyetin değişmesinde.

Bakın, bu kürsüden size Eskişehirli 2 çocuk annesi Ayşe Tuba Arslan'ın hazin hikâyesini anlatmıştım. Hani 23 kez suç duyurusunda bulunduğu eski eşi tarafından satırlı, bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybeden, öldüğünde çantasından “Beni ölünce mi koruyacaksınız?” diyen son dilekçesi çıkan Ayşe Tuba’dan.

Değerli arkadaşlarım, bugün size Ayşe Tuba’yı toprağa verdikten sonra neler oldu onu anlatacağım. 23 suç duyurusuna rağmen Ayşe Tuba'yı korumayan Emniyet, yargı ve Aile Bakanlığı uzmanlarından hiç birisine hesap sorulmadı. HSK’si, Adalet Bakanlığı, Aile Bakanlığı, Emniyeti el ele verip ihmallerin üstünü kapattı, Ayşe Tuba’yı mezarında bir kez daha öldürdüler. Bitmedi, katiline Eskişehir Mahkemesi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermişti, geçen hafta istinaf mahkemesi cezayı fazla bularak indirdi. Savcısıyla hâkimleriyle tüm mahkeme, satır ve bıçakla yüz ve boyun bölgesinden 15 öldürücü darbeyi yeterince canavarca bulmadı, kırk beş gün ölüme direnen Ayşe Tuba’nın yeterince eziyet çekmediğine hükmetti; inanması güç ama böyle. Daha vahimi ise toprak altındaki Ayşe Tuba'nın hayatı haksızca, vicdansızca yargılanarak bu katliam namus cinayeti kılıfına sokuldu, hâkimler haksız tahrik indirimi uyguladı, ceza yirmi dört yıla indirildi; infaz sistemine göre on yıl geçmeden bu katil aramızda olacak. Ayşe Tuba mezarında bir değil bin kez katledilmiş oldu. Daha kötüsü ise bundan sonra işlenecek binlerce kadın cinayetinin gerekçesi ve zemini de hazırlanmış oldu.

Yaşanan şu: “Koruyacağız.” diyorsunuz, korumuyorsunuz, korumayandan hesap sormuyorsunuz. “Caydırıcı ceza.” diyorsunuz, caydırmıyorsunuz. Sadece altı ayda 150 kadın katledildi, oysa İstanbul Sözleşmesi tam da bunlar için vardı. Ne diyor o sözleşme? “Önleyici tedbir.” diyor, “Tehdit söz konusuysa kadınları koru.” diyor. “Evliymiş, boşanmışmış, sevgiliymiş, imam nikâhlıymış demeden tüm kadınları koru. Bunu yapamadıysan etkin kovuşturma yap, etkin ceza sistemin olsun, adaleti sağla.” diyor ama işte Ayşe Tuba dosyası da ortada; ne koruma var ne ceza var ne de adalet. Yarattığınız bu kadın düşmanı sistemde mezarda bile ölüm var tüm kadınlara.

Değerli milletvekilleri, biz burada sözde reform paketini konuşuyoruz ama her pakette hak ve özgürlükler geri gidiyor. Bu sefer daha biz burada görüşürken ekranlar karartılıyor, ilan ambargoları uygulanıyor. Bakın, bugün iktidarın sopasına dönüşen RTÜK televizyonlara yine ceza yağdırdı. FOX TV, Tele 1, Halk TV, KRT, TV 100’e ağır yaptırımlar… Gerekçeleri inanılır gibi değil. Kanal İstanbul eleştirisine ceza; TÜİK’in pembe istatistiklerini eleştirdin, ceza; muhalefet partisinin toplantısını yayınladın, ceza; işsiz müzisyenler için türkü söyledin, ona bile ceza. Peki, hani nerede bu reformlar, nerede özgürlükler? Bakın, RTÜK üyesi İlhan Taşçı açıkladı. Gerçekleri haberleştirmekten, iktidarı eleştirmekten çekinmeyen kanallara altı ayda 22 ceza kesilmiş, bugünküleri de ekleyin, 30 ceza.

Öte yandan, değerli arkadaşlarım, yine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı var biliyorsunuz. Ne diyorsunuz? “Gazetecilerin güvenliği sağlanacak, meslek faaliyetleri kolaylaştırılacak.” diyorsunuz ama bırakın güvenliklerini sağlamayı boğazlarına basarak nefes alamayacak hâle getiriyorsunuz. İşte dünyanın takip ettiği ödüllü foto muhabiri Bülent Kılıç’ın hâli. Peki, Emniyetin gazetecilerin çekim yapmasını engelleyen genelgesine ne diyeceğiz, hani nerede kaldı gazeteci faaliyetini kolaylaştırmak? Daha vahimi ise değerli arkadaşlarım, bu yılın ilk altı ayında 50’den fazla gazeteci ya saldırıya uğradı ya da polis şiddetiyle karşı karşıya kaldı.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Gazetecilere saldırmanın hiçbir caydırıcı cezası yok bu ülkede. Korkusuz yazarı Ahmet Takan Ankara’da beyzbol sopasıyla darp edildi, saldırgan sadece 2 bin lira cezaya çarptırıldı, onu da yirmi ay taksitle ödeyecek; hâkim saldırganda iyi hâl gördü. Benzer biçimde Can Dündar’ı adliye önünde yaralayan saldırgana da yine iyi hâli nedeniyle taksitle 4.500 lira ceza verildi. Yeniçağ yazarı Yavuz Selim Demirağ Ankara’da evinin önünde bir grubun sopalı saldırısına uğradı, ölümden döndü; mahkemeye göre “Hayati tehlikesi yok.” diye saldırganlar serbest bırakıldı; iki yıl geçti, ilk duruşması yapılmış değil. Orhan Uğuroğlu evinin önünde Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısıyla eş zamanlı saldırıya uğradı, saldırganlar adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Halk TV yorumcusu Levent Gültekin, KRT TV’den Afşin Hatipoğlu, Samsun’da İbrahim Akkuş; hepsine saldıranlar serbest bırakıldı. Değerli arkadaşlarım, bunların hepsi gazetecilere örgütlü saldırılar ama üzücü olan, mahkemelerin saldırganların sudan gerekçelerini kabul ederek örgütlü saldırıyı yok sayması. İşte, bu nedenle bu saldırganlar elini kolunu sallayarak aramızda dolaşabiliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Yani iş yasa çıkarmakla bitmiyor, bunu uygulayacak yargının da zihninin, vicdanının körlük içinde olmaması, açık olması lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinde yer alan “veya boşandığı eşe” ibaresinin “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı kadına karşı” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Filiz Kerestecioğlu Demir              Kemal Peköz                   Züleyha Gülüm

            Ankara                                  Adana                                 İstanbul

   Mahmut Celadet Gaydalı              Erol Katırcıoğlu                     Garo Paylan

             Bitlis                                 İstanbul                            Diyarbakır

    Dilşat Canbaz Kaya

           İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8’inci maddeyle Türk Ceza Kanunu’nun 96’ncı maddesinde tanımlı bulunan eziyet suçunun nitelikli hâlleri arasına, failin boşandığı eşe karşı işlenmesi hâli de ekleniyor. Kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve hürriyetinden yoksun bırakma suçlarının nitelikli hâline boşanmış eşin de eklenmesi olumlu bir gelişme. Ancak, kadınların resmî nikâhlı olmadıkları partnerlerinden gördükleri şiddeti ya da imam nikâhlı olarak yaşıyorlarsa bu şekilde partnerlerinden gördükleri şiddeti kapsam dışında bıraktığı için de aynı zamanda eksik bir düzenleme. Eziyet, fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddetin sistematik hâle gelmesidir yani devamlılık arz eden, aslında sistematik bir hâlde işlenir bu suç ve aslında, kadın şiddete maruz kaldığında çoğu zaman bu şiddetin tek seferle sınırlı kalmadığını, farklı biçimlerde devam ettiğini, tekrarlandığını biliyoruz.

Kadınlara yönelik sistematik şiddet söz konusu olduğunda aslında tutuklu yargılama gerektiren bu madde etkin biçimde uygulansa kadınları koruyacak, failleri caydıracak ama maalesef, uygulanmıyor. Ben de avukatlık yaptığım dönemlerde, gerçekten, eziyet suçundan ceza verildiğini neredeyse hiç görmedim.

Aynı şekilde “Israrlı takip suç sayılır ve bu yasa gerektiği gibi uygulanırsa yine şiddeti önlemede etkili olur.” dediğimizde -bunu İstanbul Sözleşmesi’ne dayanarak yapabiliyorduk- dediniz ki: “Israrlı takip dördüncü yargı paketinde suç olarak düzenlenecek.” Var mı? Yok, ısrarlı takip suçu da düzenlenmedi maalesef.

Yine, psikolojik şiddet 6284 sayılı Yasa’da tanımlanmasına rağmen, TCK’de suç olarak tanımlı değil. Psikolojik şiddet, adli uygulamada genellikle tehdit, şantaj, baskı, iftira, kötü muamele suçları altında ele alınıyor ama GREVIO Raporu’na da yansıdığı gibi, bu suç tanımları tekil eylemleri cezalandırmak için tasarlanmakta ve kendi başına suç sayılma eşiğine ulaşmayan eylemler yoluyla ortaya çıkan, tekrarlanan ve uzun süreli istismar örüntüsünü kapsamamakta. Oysa psikolojik şiddet, gerçekten, sistematik acı çekmeye sebebiyet veren bir şiddet türü ve bunun da aynı şekilde, 96’ncı maddede eziyet suçu kapsamında değerlendirilmesi ve bu şekilde düzenlenmesi gerekiyor. Şimdi, bu madde çerçevesinde de ele alınmıyor maalesef. Yani eziyet suçundan ceza verildiğini doğru dürüst görmediğim gibi, aynı şekilde, psikolojik şiddetin de suç olarak tanımlandığını ya da eziyet suçu içerisinde değerlendirildiğini, o kapsamda, TCK 96 kapsamında değerlendirildiğini de görmüyoruz. Peki, psikolojik şiddet söz konusu olduğu zaman yargılamaların kaçı gerçekten bu madde çerçevesinde işlem yapıyor? Hani, ben kendi deneyimimde bunu görmemiş olabilirim ama başkaları gördüler mi gerçekten? Bunun cevabını verecek olan Adalet Bakanlığı yani sizlersiniz ama birçok zaman böyle bir veri, istatistik oluşturma durumu da söz konusu olmadığı gibi önergelere de doğru dürüst cevaplar verilmiyor, genelgeçer cevaplar veriliyor. İşte biz bütün bunları aslında İstanbul Sözleşmesi’nin kapsamında ve getirdiği yükümlülüklerde görüyorduk ve bu nedenle biz hâlâ “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz.” diyoruz.

Şimdi, burada önemli konulardan biri de somut delil aramak. Burada istismar suçları kapsam dışı kalacak mı? Eğer öyle olmazsa kadınların ve özellikle çocukların istismara daha açık hâle geleceğini adımız gibi biliyoruz. Şimdi, burada asıl sorun kimseyi delilsiz yargılamak değil yani insan hakları savunucuları kimseyi delilsiz yargılamak, delil olmadan tutuklamak istemezler, aksine biz bunun en fazla mağduru olan insanlarız ama mesele şu ki: Delil toplamıyorsunuz yani mahkemeler delil toplamıyorlar. Ne gerçekten delil? Yani psikolojik rapor delil, ifade bir delil, delil olabilecek gerçekten pek çok şey var ama aslında mahkemeler delil toplamıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Yani terör suçlarında -tırnak içerisinde tabii- herkesi gizli tanıklarla yargılayanlar, var olan yasaların bile gerektirdiği delilleri, unsurları toplamayıp hiçe sayanlar doğru dürüst bir çocuk koruma sistemi oluşturmadıkları gibi, bu ülkede aynı zamanda mahkemelerin de delil toplamadığını görüyoruz ama siz somut delil arıyorsunuz.

İktidarınız gerçekten yok olmamak için aslında hukuku yok ediyor, bu çok vahim bir şey; çocuklar, kadınlar bundan çok ciddi olarak zarar görüyorlar. Bugün “Sen kızsın şort giyemezsin, erkeklerin yanında oynayamazsın.” diyenlere inat hentbol oynamaya devam eden ve ön yargıları kırmak için hem çalışıp hem spora devam edeceğini, köyündeki kız çocuklarının kaderini değiştireceğini söyleyen 13 yaşındaki Merve Akpınar’ı -bugün okula almamak isteseler de- selamlayarak sözlerime son vermek istiyorum. Merveleri gerçekten vazgeçiremeyeceksiniz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.13

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Emine Sare AYDIN (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

9’uncu madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 9- 5237 sayılı Kanunun 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (e) bendine “eşe” ibaresinden sonra gelmek üzere “ya da boşandığı eşe, 6284 sayılı Kanun kapsamında hakkında tedbir kararı alınan kişiye” ibaresi eklenmiştir.

      Süleyman Bülbül                   Bayram Yılmazkaya                  Zeynel Emre

             Aydın                                Gaziantep                              İstanbul

       Mahmut Tanal                         Erkan Aydın                      Rafet Zeybek

           İstanbul                                 Bursa                                  Antalya

         Gürsel Erol

            Elâzığ

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Elâzığ Milletvekili Sayın Gürsel Erol.

Buyurun Sayın Erol. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRSEL EROL (Elâzığ) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ben bu kürsüden, Elâzığ’da 24 Ocak gecesi yaşanan depremle ilgili birkaç defa konuşma yaptım. Araştırma önergeleriyle komisyon kurulmasına yönelik teklifler verdik. Kentin sorunlarıyla ilgili, beklentileriyle ilgili, depremden kaynaklanan mağduriyetlerle ilgili sorunları gündeme getirdim. Belki Elâzığ’ın bu sorunlarını dinlemekten bıkmış, usanmış olabilirsiniz ama ben, depremden kaynaklı yaşanan sorunları, yaşanan hak mağduriyetlerini gündeme getirmeye, bu kürsüde bunları seslendirmeye bıkmadan, usanmadan devam edeceğim. Niye? Çünkü zaman zaman 24 Ocak gecesi yaşanan deprem sonrası doğru yapılan işlerle ilgili, orada görevlendirilen bakanlara bu kürsüden teşekkür de ettim, kamu kaynaklarından yapılan doğru işler için ilgili kişilere teşekkür ettim ama aynı zamanda eksiklikleri de belirttik, yanlışlıkları da belirttik, vatandaşın beklentilerini, vatandaşın hakkını, vatandaşın mülkiyet haklarıyla ilgili sorunlarını da gündeme getirdik ama ne yazık ki geldiğimiz noktada, 24 Ocak gecesi Elâzığ’da yaşanan deprem sonrası yaşanan mağduriyet depremden daha yıkıcı ve hasar verici iz bıraktı. Niye? Aslında baktığınız zaman, devlet kaynaklarından, kamu bütçesinden deprem sonrası Elâzığ’a konutların yapılmasıyla ilgili inanılmaz kaynaklar geldi. 21 bin konutun yapılmasıyla ilgili süreç başlatıldı, bunların birçoğu tamamlandı ama bu iş yalnızca bir müteahhitlik sektörü olarak görüldü yani vatandaşların beklentileri tam anlamıyla çözülmedi, binalarla ilgili talepler toplanmadı. Binalar 3+1, 2+1 olarak yapıldı; 2+1 yapılan binalar 58-60 metrekare, 3+1 yapılan binalar 90 metrekare civarında ve kimse memnun olmadı yani kamu kaynakları harcandı, iyi paralar geldi ama ne hak sahipleri ne mağdurlar ne de mülkiyet sahipleri bu işten mutlu olmadı çünkü yanlış işler yapıldı. Yani kura çekiminden tutun da hak sahipliğine kadar, kentin yeniden planlanmasına kadar, şehrin yeniden imarlaşmasına kadar hatalar zinciriyle birçok sorun yaşandı Elâzığ’da, hâlâ da yaşanıyor. Köylerdeki evler yıkıldı, hâlâ yıkılan evlerin yerine temeller atılmadı, evler yapılmadı. Deprem Komisyonu üyesi arkadaşlardan biri de Komisyonda şu anda. Deprem Komisyonu kuruldu, Deprem Komisyonu Elâzığ’a geldi. Aslında Elâzığ’a önceden geliş amaçları yaşanan sorunlarla ilgili taleplerin, beklentilerin ve sorunların tespitiyle ilgili bir araştırma yapmakken sonra dediler ki: “Biz aslında İstanbul depremi ve olası bir depreme karşı burada yaşanan sorunlarla ilgili bir tespit için geldik.” Ne yazık ki o süreç de doğru planlanmadı ve Elâzığ 24 Ocak gecesi yaşanan depremden sonra Hükûmetin uygulamalarından kaynaklı, vatandaşın sürece dâhil edilmemesinden kaynaklı, vatandaşın mülkiyet haklarının tam anlamıyla korunmamasından kaynaklı daha fazla mağduriyet yaşar hâle geldi.

Ayrıca, bir konu daha var: Devlet bir bütündür. Yani belediyesiyle, bakanlıklarıyla, sivil toplum örgütleriyle, Parlamentosuyla, hükûmetiyle, siyasi partileriyle devlet bir bütündür. Biz -Cumhuriyet Halk Partili 30 milletvekili arkadaşımız- deprem süreciyle ilgili, yapılan işlerle ilgili, aksaklıkların gündeme getirilmesiyle ilgili, Hükûmetin dikkatinin çekilmesiyle ilgili, Genel Başkan Yardımcımız Ali Öztunç Bey’in başkanlığında Elâzığ’a gittik. Tespitler yaptık, yerinde incelemeler yaptık. AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarımızdan şu anda bu salonda olan var mı bilmiyorum ama eğer bu ifademde bir yanlışlık varsa düzeltmelerini, oturdukları yerden müdahale etmelerini istiyorum. Ziyaretin bir sonrası, AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarımızdan biri, Metin Bulut Bey “Biz beklerdik ki Cumhuriyet Halk Partisinin 30 milletvekili Elâzığ’da bir açıklama yapsın, bir okul da onlar yaptırsın.” diye bir söylemde bulundu. Bunun üzerine, evet, biz de eksikliğimizi kabul ettik, dedik ki: “Doğru, aslında bizim de kamu bütçesinden belediyeler aracılığıyla kente bir katkı sunmak adına, okul yapılmasıyla ilgili bir talep varsa…” Bugüne kadar bunu düşünememekten kaynaklı Elâzığ kamuoyundan özür diliyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyemiz ve İzmir Büyükşehir Belediyemiz yaklaşık bundan 4-5 ay önce Elâzığ İl Valiliğine yazı yazarak 2 okul yaptırmasıyla ilgili talepte bulundular. Bize dediler ki “Biz kamu bütçesinden, Belediye Başkanlığından, Belediye bütçesinden Elâzığ’da okul yaptırmak istiyoruz.” Mahir Bey, özellikle bunu size de belirtmek isterim, bunu dinlerseniz sevinirim.

Devlet bir bütündür yani Belediyenin bütçesi de kamu bütçesidir, devletin bütçesidir; Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi de kamu bütçesidir, devletin bütçesidir; Elâzığ Valiliğinin bütçesi de kamu bütçesidir, devletin bütçesidir ama aradan dört beş ay geçmesine rağmen hâlâ İçişleri Bakanlığının, Elâzığ Valiliğine İstanbul Büyükşehir Belediyesinin ve İzmir Büyükşehir Belediyesinin okul yaptırma talebiyle ilgili olumlu veya olumsuz bir geri dönüşü olmadı. Şimdi, Elâzığ’da okula ihtiyaç var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜRSEL EROL (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Elâzığ’da 12 tane daha okula ihtiyaç var. Mesela, size bir örnek vereceğim: MHP Grup Başkan Vekilimiz burada yok, ben Elâzığ’da bir şehit paşamızın, Osman Erbaş Paşa’mızın adının havaalanına verilmesiyle ilgili bir konuşma yaparken MHP Grup Başkan Vekilimiz, Hulusi Sayın Paşa’yla ilgili burada bir söylemde bulunmuştu. Hulusi Sayın Paşa Elâzığlıdır, 1990’lı yılların başında terör örgütlerince Ankara’da şehit edilmiştir ve onun adının yaşatılmasıyla ilgili, adı Elâzığ’da bir okula verilmiştir. Okul depremde hasar görmüştür, yıkım kararı verilmiştir; Hulusi Sayın Paşa’nın adının verildiği okul özel bir şirkete yaptırılarak şirket sahibinin annesinin adı verilmiştir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çok ayıp! Çok ayıp!

GÜRSEL EROL (Devamla) – Biz de dedik ki “Bunu yapmayın, Hulusi Sayın Paşa’nın adının yaşamasını istiyorsanız bırakın bu okulu İzmir Büyükşehir Belediyesi yapsın, bırakın İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapsın ve Hulusi Sayın Paşa’nın adı da burada yaşasın.”

Mahir Bey, sizin hassasiyetinizi biliyorum ve sizden bu 2 okulun Büyükşehir Belediyelerimizce yapılmasıyla ilgili İçişleri Bakanlığıyla görüşerek ve Elâzığ’ın depremden kaynaklı beklentilerinin, taleplerinin değerlendirilerek ilgili yerlere iletmenizi rica ediyorum.

Bütün Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 9- 5237 sayılı Kanunun 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (e) bendinde yer alan “eşe” ibaresinden sonra gelmek üzere “kadına” ibaresi eklenmiştir.”

         Ayhan Erel                          Hasan Subaşı                        Ümit Beyaz

           Aksaray                                Antalya                                İstanbul

         Bedri Yaşar                           Hüseyin Örs                   İsmail Tatlıoğlu

            Samsun                                Trabzon                                 Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Trabzon Milletvekili Sayın Hüseyin Örs.

Buyurun Sayın Örs. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 9’uncu maddesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, maddeyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cezayı artırıcı olan nitelikli hâllerine suçun boşandığı eşe karşı işlenmesi durumunun da eklenmesi öngörülmektedir. Kadına karşı artan şiddet vakaları sebebiyle suçun nişanlı veya eski nişanlıya ve beraber yaşadığı kişiye karşı işlenmesinin de nitelikli hâllere dâhil edilmesi suça karşı caydırıcılığı artıracaktır fikrindeyim.

Komisyonda 5237 sayılı Kanun’un 109’uncu maddesinin (3)’üncü fıkrasının (f) bendinde yer alan “çocuğa” ibaresinin “kadına, çocuğa” şeklinde değiştirilmesini teklif etmiştik. Her zamanki gibi ilgili değişiklik önergemiz reddedildi, bunu da buradan ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, benim seçim bölgemde 2 önemli ürünümüz var: Çayımız ve fındığımız. Çayda yaşadığımız sorunları, yaşanmakta olan sorunları bu kürsüde defalarca dile getirmiştim. Bugün de birazcık fındıktan bahsetmek istiyorum; yaklaşmakta olan fındık sezonuyla ilgili konuşmak, üreticilerimizin taleplerini, sorunlarını ve beklentilerini yüce Meclisimize arz etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar -temmuz ayındayız, bugün ilk haftayı bitiriyoruz, önümüzde ağustos var- ağustos ayı fındık hasadının başladığı ay bölgede. Fındık üreticimiz hasada başlamadan önce, temmuz ayı sonuna kalmadan üretim maliyetleri de göz önüne alınarak fındık fiyatının belirlenmesini ve TMO’nun alacağı fındık miktarını açıklamasını bekliyor, bunu buradan ifade edeyim.

Burada önemli gördüğüm bir hususu da arz etmek istiyorum: Biliyorsunuz, Tarım ve Orman Bakanlığımız 2009’dan bu yana fındık üreticilerine dekar başına alan bazlı destek ödemesi yapıyor, güzel. Bu yıl da çiftçi kayıt sistemindeki üreticilere dekar başına 170 TL ödeme yapıldı. Üretici, bu desteğin yedi yıldır neden artırılmadığını merak ediyor. Bu konuda üreticilerimizden oldukça şikâyet var, bize bölgeden oldukça şikâyet geliyor. Nasıl gelmesin ki? Bu ödeme 2009 yılında 150 TL olarak başladı, 2014 yılında 170 TL’ye çıktı ve o günden bu yana yani 2014’ten bu yana hiç değişmedi.

Şimdi fındık üreticisi diyor ki: “Hazır gübrenin fiyatı o zaman 30 TL’ydi, bugün 110 TL oldu yani yüzde 300 arttı ama her ne hikmetse destek aynı kaldı. Bu sezon bu maliyetlerdeki artışlar da dikkate alınarak destek güncellensin.” Yine, bir başka üreticimiz diyor ki: “Geçen yıl 75 TL olan ilacı bu yıl başında 98 liraya almıştım, üç ay sonra tekrar aldım, 113 TL olmuş. Her şey bu kadar artarken bizim desteklerimizin sabit kalması akıl alır gibi değil.” Üreticimizin söylediği bu. Ben de buradan iktidar sahiplerine, Hükûmetteki yetkililere sesleniyorum: Lütfen, bu fındık üreticilerimizin sesine kulak verelim.

Değerli arkadaşlar, fındık üreticimizin Tarım Sigortaları Havuzu’ndan yani TARSİM’den yana da şikâyetleri var. Üreticiler ödeme almakta zorlandıklarını ifade ediyorlar. “Her yıl para verip sigorta yaptırıyoruz ama fındık yandığı zaman sigorta eksperleri yirmi gün sonra geliyorlar, zararımızı karşılamamak için binbir türlü bahaneler buluyorlar. Yaptırdığımız sigortaya bile güvenemiyoruz artık.” diyorlar; üreticilerimizin TARSİM’le ilgili söyledikleri de bu.

Değerli arkadaşlar, gübre başta olmak üzere bakım ve hasat masraflarından oluşan her türlü girdide yüksek artışlar meydana gelmiştir. Üretici artan maliyetlerden ve girdilerden yakınmaktadır. Enflasyon artışı ve döviz kuru değişiklikleri göz önüne alındığında fındık üreticisi giderek fakirleşmekte ve üründen beklediği kazancı bir türlü elde edememektedir. Bu nedenle hükûmetin açıklayacağı fındık fiyatı artan girdiler, özellikle gıda enflasyonu, döviz kuru değişimi göz önünde bulundurularak açıklanmalı ve 35 Türk lirasının altında olmamalıdır diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Çok özür dilerim, bir dakika.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, FİSKOBİRLİK rehabilite edilmeli, siyasi baskılardan dolayı ortaklık anlayışından uzaklaşan FİSKOBİRLİK üzerindeki siyasi baskılara son verilmelidir. Toprak Mahsulleri Ofisi alım kotasını kaldırmalıdır, yeni sezon için çok önceden hazırlık yapılmalı ve depo önlerinde önceki yıllarda yaşanan sorunların yaşanmasına izin verilmemelidir. Fındık sezonunun üreticilerimiz ve ülkemiz açısından bol ve bereketli bir sezon olmasını diliyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9'uncu maddesinde yer alan “ya da boşandığı eşe” ibaresinin “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı kadına karşı” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Dilşat Canbaz Kaya                     Kemal Peköz                   Züleyha Gülüm

           İstanbul                                 Adana                                 İstanbul

Mahmut Celadet Gaydalı                                                     Erol Katırcıoğlu

             Bitlis                                                                           İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Dilşat Canbaz Kaya.

Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

DİLŞAT CANBAZ KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tam da kadına yönelik şiddetle ilgili kanun teklifi verilirken geçen hafta, Onur Haftası’nda tüm nefret söylemlerine karşı meydanlarda olan LGBTİ+’lara, “Tek adam kararıyla çekilmesini kabul etmiyoruz.” diyen, alanları dolduran, sokakları, meydanları dolduran, 1 Temmuzda alanlarda olan tüm kadınlara buradan selam olsun. Selam olsun ki iyi ki kadın mücadelemiz var, selam olsun ki iyi ki varız, iyi ki birlikteyiz, tam da bu iktidarın bu tekliflerine, bu yasalarına, bu kadar hukuksuzluğuna karşı yan yanayız diyorum ki iktidarın kadın mücadelesine her fırsatta gözdağı vermek isteme çabalarının da asla bir sonuç vermeyeceğini tekrar tekrar ifade edelim.

İktidar yine sıkışmışlığını kurtarmak için “yargı reformu” adı altında sorunun kaynağına inmeyen, göstermelik düzenlemeler yapıyor. Yargının siyasal iktidarın hukuk bürosu hâline geldiği bu dönemde getirdikleri yargı paketleri adaleti sağlamak bir yana, insan hakkı ihlallerine yol açıyor. Bugün burada ele aldığımız kanun teklifi de kadınları, çocukları korumaktan çok suçluyu ödüllendiren cezasızlık politikalarının yansımasıdır.

Kadınların maruz kaldığı şiddeti yalnızca eş ve boşandıkları eş olarak ele alan bu kanun teklifi eksik bir tekliftir. Yani sadece eş değil; kız kardeş, nişanlı, kız arkadaş yani sırf kadın olduğu için kadınlar katlediliyor, kadınlar öldürülüyor ve tüm kadınlara uygulanmalıdır diyoruz. Devletin kadına karşı işlenen suçların cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklandığını kabul etmesi zorunluluktur. Kadına yönelik suçların TCK’de ayrı bir kategoride ele alınması gerekmektedir. Kadınların yaşam hakkını gerçekten koruma niyetiniz varsa İstanbul Sözleşmesi’ni -tekrar tekrar- etkin uygulayın diyoruz. İktidar bir yandan İstanbul Sözleşmesi’ni feshedip bir yandan göstermelik düzenlemelerle halkın gözünü boyamaya çalışıyor. Kadına yönelik şiddetin engellenmesi bir yana, tamamen kadınları oyalamayı amaçlayan Kadına Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonu da bunun en açık örneğidir.

Keza, bugün burada önümüze getirilen kanun teklifi de iktidarın göz boyama hamlelerinden başka bir şey değildir. Tutuklama için somut delil arayan bu kanun teklifinin -kadınların her gün öldürüldüğü, tacize, tecavüze uğradığı, çocukların ve dahi hayvanların istismara maruz bırakıldığı bu coğrafyada yaşıyoruz- uygulanması suçluyu ödüllendirmekten başka bir şey değildir. Elmalı davası önümüzde duruyor, failleri serbest; Bitlis’te istismarı haberleştiren basın emekçisi tutuklanıyor, failleri serbest; Gülistan Doku’dan beş yüz elli gündür haber alınamıyor, failleri serbest. Bugün Gülistan, İpek, Nadira, Yeldana, nice kadınlar, ismini sayamadığımız nice kadınlar kadınların omuzlarında cansız bir beden olarak değil, bir daha kaybettirilmeyen kadınlar olmalıdır. Hâlihazırda iktidarın cezasızlık politikaları çocuğun cinsel istismarında Türkiye’yi dünyada üçüncü sıraya taşıdı ve bu utanç tablosunun vebali iktidarın boynunda asılı dururken iktidar İstanbul Sözleşmesi’ni feshederek kadınları, çocukları ve LGBTİ bireylerini korumasız bırakmak istiyor.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz ki Onur Yürüyüşü’nde yaşananlar dahi nefreti açıkça ortaya koyuyor. Yürüyüş boyunca 40’tan fazla LGBTİ aktivisti işkence ve darbedilerek gözaltına alındı, basın emekçisi Bülent Kılıç boğazına bastırılarak ve ters kelepçeyle gözaltına alındı. Boğaziçi’yle artan kolluk şiddeti LGBTİ bayraklarına yöneltilmiş durumda. İktidarın asıl nefreti bayraklara değil LGBTİ’lerin bizzat kendisinedir yani gökkuşağının renginedir, kendisinden farklı olan herkesedir; nefreti mücadeleyedir, nefreti kadınlaradır, nefreti çocuklaradır, nefreti hayvanlaradır, nefreti hukukadır, adaletedir yani iktidar kadınların her türlü kazanımlarını gasbetmeyi âdeta bir görev edinmiştir. Bir gece yarısı hukuksuz bir biçimde tek bir adamın imzasıyla sözleşme yürürlükten kaldırıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

DİLŞAT CANBAZ KAYA (Devamla) - Biz kadınlar sözleşmenin kaldırıldığı o günden bugüne hep isyandayız, meydanlardayız, sokaklardayız ve sokaklarda olmaya da devam edeceğiz. Yıllardır mücadele ederek elde ettiğimiz kazanımlarımızın bu şekilde yok edilmesini, silikleştirilmesini, erkek egemenliğine teslim edilmesini kabul etmeyeceğiz, kabul etmiyoruz.

Elbette ki biz biliyoruz, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdılar çünkü tüm engellemelere ve baskılara rağmen kadın mücadelemiz büyüyor ve büyüyecek. Korkuyorlar çünkü biz kadınlar olarak bu feshi ve kadın düşmanlığını, hukuki ve siyasi uygulamaların hiç birini tanımıyoruz, tanımayacağız. Korkuyorlar çünkü yıldırılamayacağımızı bir kez daha İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin ardından alanları dolduran kadınlar gösterdiler. Korkuyorlar çünkü biz kadınlar, erkek şiddeti son bulana değin, erkek adalet değil gerçek adalet uygulanana değin, kadın yoksulluğu son bulana değin mücadele etmeye devam edeceğiz, devam ediyoruz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu maddede önerge yoktur.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci maddede önerge yoktur.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

12’nci maddede iki adet önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 12- 5271 sayılı Kanunun 94 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(3) İfadesi alınmak amacıyla düzenlenen yakalama emri mesai saatleri dışında uygulanmaz. Mesai saatleri içinde yakalama durumunda ifade yalnızca yine mesai saatleri içinde alınır.”

       Feridun Bahşi                Mehmet Metanet Çulhaoğlu               Ayhan Erel

           Antalya                                 Adana                                 Aksaray

         Aylin Cesur                      Arslan Kabukcuoğlu                   Ümit Beyaz

            Isparta                                Eskişehir                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Antalya Milletvekili Sayın Feridun Bahşi.

Buyurun Sayın Bahşi. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

FERİDUN BAHŞİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 274 sıra sayılı Teklif’in 12’nci maddesi üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 5 Temmuz 2019’da emperyalist Çin yönetimi Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de Uygur Türklerine bir soykırım uygulamış, bu katliamda yüzlerce kadın, çocuk ve yaşlı katledilmişti. Soykırımda hayatlarını kaybeden soydaşlarımızı rahmetle anıyor, ruhları şad olsun diyorum. Doğu Türkistan Türklüğünün varlığının devamı, topraklarının bekası için bu konuyu gündemde tutmaya devam edeceğiz. Başta ülkemiz olmak üzere Türk cumhuriyetlerini ve tüm dünyayı yaşanan bu soykırıma karşı gerekli adımları atmaya çağırıyoruz.

Değerli milletvekilleri, yine bir yargı paketi, yeni bir yargı paketi. Siz bu yargı paketinden olumlu bir gelişme bekliyor musunuz? Şahsen ben beklemiyorum. Bu düzen böyle devam ettiği sürece, tek adam rejimi yürürlükte kaldığı sürece bu paketlerden olumlu bir sonuç beklemek ham hayalden öteye geçemez. Bildiğiniz gibi, AK PARTİ 3 Kasım 2002 seçimleri sonunda iktidara geldi ve iktidara gelir gelmez ceza hukuk sistemi üzerine çalışmaya başladı. İktidara gelir gelmez başlattıkları çalışmayla 2005 yılında başta Türk Ceza Kanunu olmak üzere Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Kanunu’ndan oluşan ceza hukuk sisteminde bir değişikliğe gittiler hatta bu değişikliğin tamamının yerli ve millî olduğunu da ilan etmeyi ihmal etmediler. Hâlbuki bu düzenlemeyi hazırlayanlar dünyanın tüm ceza hukuku yasalarını bilgisayarlarda masa üstüne indirip tüm yasaları kıyaslayarak uygun madde oluşturma yolunu seçtiler. Zaman zaman da enteresan olaylar yaşanmıştı. Örneğin, yaralama maddesinin düzenlenmesi sırasında “basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek yaralama” diye bir fiil düzenlenmişti.

(Uğultular)

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Biraz sessiz olabilirler mi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet sayın milletvekilleri, lütfen biraz daha sessiz olalım.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Madde düzenlenirken ceza hukuku hocaları bunun ne anlama geldiğini anlamamışlar ve adli tıp uzmanlarına sormayı düşünmüşlerdi. Adli tıp uzmanları ise maddeyi okuduktan sonra “Biz de anlamıyoruz, bunu ceza hukuku hocalarına soralım.” demişlerdi. Sonradan sorun uygulamayla çözüldü. 2004 sonunda yasalaşan sistem 1 Nisan 2005’te yürürlüğe girecekti ancak fark edilen eksiklikler sebebiyle 2 defa değiştirildi. Sonrasında da bir üçüncü değişiklikten sonra 1 Haziran 2005 yılında Türk ceza hukuku sistemi yürürlüğe girdi. O gün bugündür AK PARTİ tarafından değiştirilen ya da yeniden yürürlüğe konulan Türk ceza hukuku sistemi altı ayda bir değişmeye devam ediyor. Esasen ceza hukuku sisteminin yerli ve millî olması bile başlı başına bir saçmalık çünkü hukukun kuralları evrenseldir.

Değerli milletvekilleri, geçmişten bir kısa hatırlatma yaptıktan sonra görüşmekte olduğumuz 12’nci maddeye geçiyorum. Teklifin 12’nci maddesi, CMK’nin 94’üncü maddesinin (3)’üncü fıkrasında bir değişiklik öngörmektedir ancak bu fıkranın başına “sadece” kelimesinin de eklenmesi gerekir. Bu ekleme, fıkrayı daha net, anlaşılır hâle getirecek ve sınırlamayı özellikle vurgulayacaktır. Bu maddedeki düzenleme açısından asıl sorun, yargısal bir görev yapan cumhuriyet savcısının idari para cezası uygulamasıdır. İdari para cezaları adından da anlaşılacağı gibi idare tarafından verilen cezalardır ve hem ceza itirazının kesinleşmesi hem tahsili ayrı bir prosedüre tabidir. Bu sebeple, cumhuriyet savcıları tarafından verilecek idari para cezalarının itirazı veya iptali ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) – Üstelik teklif maddesinde cumhuriyet savcısı tarafından verilecek idari para cezasının iptali için nereye itiraz yapılacağı da açıklanmamıştır. Bu sebeple, teklifteki maddede öngörülen idari para cezasının düzeltilerek yerine adli para cezası getirilmesi uygun olacaktır. Bu durumda, itiraz şekli ve mercisi de maddede itirazın dava açılmadan yapıldığı hâllerde sulh ceza hâkimliğine, dava açıldıktan sonra yapılması hâlinde ise davaya bakan mahkeme tarafından incelenip sonuçlandırılması şeklinde düzeltilebilir.

Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 12- 5271 sayılı Kanunun 94 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"(3) İfadesi alınmak amacıyla düzenlenen yakalama emri üzerine mesai saatleri dışında yakalanan ve belirlenen tarihte yargı mercii önünde hazır bulunmayı taahhüt eden kişinin serbest bırakılması, Cumhuriyet savcısı tarafından emredilebilir. Bu hüküm her yakalama emri için ancak bir kez uygulanabilir. Taahhüdünü yerine getirmeyen kişiye, yakalama emrinin düzenlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından bin Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu para cezasına karşı kanun yolu açıktır”

   Mahmut Celadet Gaydalı              Erol Katırcıoğlu           Dilşat Canbaz Kaya

             Bitlis                                 İstanbul                               İstanbul

       Züleyha Gülüm                        Kemal Peköz                       Garo Paylan

           İstanbul                                 Adana                             Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Bitlis Milletvekili Sayın Mahmut Celadet Gaydalı.

Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 12’nci maddeyle, yalnızca ifadesi alınmak üzere yakalama emri bulunan ve mesai saatleri dışında ve tatil günlerinde yakalanan kişinin, belirlenen saatlerde yargı mercisi önünde bulunmayı taahhüt ederse cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda serbest bırakılması, bu durumun yalnızca bir kez uygulanabileceği, taahhüdü yerine getirmeyen kişiye bin lira idari para cezası kesileceği öngörülmektedir. Söz konusu düzenlemeyi olumlu bulmakla beraber bazı eksikliklerin olduğunu da belirtmekte fayda var. Örneğin, ifadesi alınmak için alınan ve taahhütle bırakılan kişinin gelmemesi hâlinde bin lira para cezası kesilmesi doğrudan hüküm altına alınmaya çalışılıyor. Fakat burada bir mazeret bildirilme hâlinin düzenlenmemiş olması bir eksikliktir, gelememe durumunda olağanüstü durumlar göz önüne alınmamıştır. Yine, taahhüdün yerine getirilmediği isnadı veya mazereti hâlinde düşünüldüğünde verilen para cezalarına karşı itiraz yolu da belirtilmemiştir. Teorik açıdan olumlu bir düzenleme olsa da pratikte ciddi sorunlar olacağı da söylenebilir. Özellikle örgütlü suçlarda hukuksuz ve keyfî süreçler yaşandığını söyleyebiliriz, Ceza Muhakemesi Kanunu madde 145-146’nın uygulanması gerekirken madde 90/1’in uygulanması âdeta bir teamül hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, maalesef, her ne kadar içinde eksiklikler barındırsa da olumlu bir madde olduğunu belirtsek de hukuk sisteminde yaşanan tahribatlar artık birkaç olumlu düzenlemeyle giderilebilecek boyutta değildir. Hukuk mekanizması çürümüş değil, artık kokuşmuştur. Bunun temel sebebi de iktidarın hukuku âdeta bir oyuncak gibi kullanmasıdır. Türkiye’de yıllarca başkanlık ve yarı başkanlık sistemi tartışıldı. Türkiye bugün maalesef ucube bir sistemle yönetilir hâle geldi. Savcılar da bu ucube sistemin buyruklarını yerine getiren birer memurdan farksız. HDP kapatma davası olsun, Kobani davası olsun, milletvekillerimizin, eş başkanlarımızın tutuklanma hususları olsun, yine kayyum atamak uğruna belediye eş başkanlarımızın haksız ve mesnetsiz bir şekilde sahte delil ve sahte gizli tanıklarla tutuklanması hususları olsun hepsi bu kokuşmuş ve siyasallaşmış bir sürecin bir parçasıdır.

Türkiye'de yargı adına bir reform yapılması mümkün değildir çünkü yargı reformu yapacağını iddia edenler yargıyı bu hâle getirenlerin bizatihi kendileridir; yargı makamları ise tamamen siyasi saiklerin emir ve talimatları doğrultusunda çalışmaktadır. İktidara karşı olan, anayasal bir hak olan her türlü eylemin, gösterinin, yürüyüşün, basın açıklamasının polis şiddetiyle bastırılıp bir de üzerine gazla, copla, gözaltı ve tutuklama yapıldığı bir ülkede slogan atan bir gencin üzerine en az 5 polisin çullanarak dizleriyle sırtına, kafasına, her tarafına basarak ters kelepçeyle tutuklaması, HDP binasına silahlarla saldıran ve Deniz’i katleden canavar caniye “ağabeyciğim” diyerek, boynuna sarılarak götürülüyor olmasıdır. Bu ortamda hangi adaletten bahsedebiliriz?

Platon “Gücün haklı olduğu yerde adalet bekleme. Güce tapan insanların olduğu yerde de huzur bekleme.” demiş. Evet, maalesef, bugün bu ülkede ne adalet ne huzur var. Yargıya güvenin olmadığı, adalete inancın kalmadığı, adaleti korumakla yükümlü kişilerin bireysel çıkarlarını koruduğu, toplumun huzurunu korumakla görevlilerin siyasi birkaç kişiyi koruduğu bu mekanizmada zaten huzurun da olması beklenemez. İktidarlar gelip geçicidir. Bugün siyasi baskılarla alınan kararlar, ısmarlama hazırlanan iddianameler aslında kişisel geçmişinize bırakacağınız koca bir lekeden başka bir şey olmayacaktır. Hukukun ve adaletin asli organları olan işini layıkıyla yapanlara sözüm yok; onlar her zaman onurlu ve şerefli duruşlarını koruyacaklardır ama HDP’yi kapatmak için elinden geleni yapıp her türlü hukuksuzluğu hukuk olarak nitelendiren, siyasi saiklerin gözüne girebilmek için HDP’yi kriminalize etmekten çekinmeyen, bu yolda her türlü oyunu çeviren savcılara Thomas Hobbes’un bir sözünü hatırlatmak isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım.

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Koyunlar ömrünü kurttan korkarak geçirir. Hâlbuki sonunda onu yiyen çobandır.” (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.

13’üncü maddede bir önerge vardır. Okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesinin aşağıdaki şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 13- 5271 sayılı Kanunun 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına "hususunda” ibaresinden sonra gelmek üzere “somut delillere dayanan” ibaresi, "sayılabilir” ibaresinden sonra gelmek üzere "Cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı suçlarında tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için somut delil şartı aranmaz.” ibaresi eklenmiştir.”

         Ayhan Erel                           Aylin Cesur                        Ümit Beyaz

           Aksaray                                 Isparta                               İstanbul

   Arslan Kabukcuoğlu           Mehmet Metanet Çulhaoğlu         Fahrettin Yokuş

          Eskişehir                                Adana                                 Konya

         Bedri Yaşar

            Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH GÜLER (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Samsun Milletvekili Sayın Bedri Yaşar.

Buyurun Sayın Yaşar. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

13’üncü madde üzerinde zaten Komisyonda söylediğimiz, önerdiğimiz hiçbir şeyi dikkate almadınız dolayısıyla ben, bu hafta memleketin değişik yerlerinden muhtarlarımızın bazı talepleri var, onları burada gündeme getirmeye çalışacağım.

Birincisi, Havza Hacıdede Mahallesi Muhtarı Rıza Kurt diyor ki: “Samsun’un Havza ilçesine bağlı Hacıdede Mahallesi yol problemiyle karşı karşıyadır. Geçtiğimiz ay yaşanan sel felaketinde oldukça zarar gören, öncesinde alınmayan tedbirler neticesinde yürünemeyecek hâle gelen Hacıdede Mahallesi’ni Şeyhkoyun mahallesine bağlayan ortak yol acilen parke taşıyla döşenmelidir. Hacıdede köyünün merkezinde olan köy yolu 700 metre uzunluğundadır, toplam uzunluğu 1 kilometredir. Başvurmadığımız yer kalmadı. Yağan yağmurlarda köye gitmemiz mümkün değil. Artık mevsim başladı; buğday, ayçiçeği ve şeker pancarı yetiştiriyoruz ama maalesef, ürünümüzü pazara ulaştırmakta zorluk çekiyoruz. Artık Mecliste sesimizi gündeme getirin.”

İkincisi, Kelkit Merkez Mahalle Muhtarı Muhammet Dağdelen de diyor ki: “Kelkit ilçesinde bulunan Sadak Barajı 2014 yılında su tutmaya başladı. 2016 yılında sulama projesinin ihalesi yapılmasına rağmen yedi yıldır bitmeyen arızalar süreci yaşanmaktadır. Bu arada, arazi tamamen kuraklığa teslim edilmiştir. Toplam arazi 63 hektar. Kuru fasulye yetiştiriciliğinde Türkiye’de 8’inci sırada olan Gümüşhane’mizin verimlilik katsayısı, Sadak Barajı inşaatının uzaması nedeniyle düşmektedir. Kelkit havzasında geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan çiftçilerimiz şu dönemde suyla buluşmak istiyorlar, artık şu işi bir an önce çözün.”

Yine, hafta sonu Ankara’nın göbeğinde Keçiören ilçesi Yeşilöz Mahallesi Muhtarı Mustafa Birer diyor ki: “2011 yılında Esenboğa Havaalanı protokol yolu yapımı gerekçesiyle Ankara’nın Keçiören ilçesi Yeşilöz Mahallesi İlköğretim Okulu yıkılmıştır. TOKİ, Büyükşehir Belediyesi, EGO Genel Müdürlüğü, Ankara Valiliği ve hayırsever Nebahat Taşkın arasında okulun yıkılıp yeniden yapılması için protokol bulunmasına rağmen on bir yıldır, mahalle, okuluna kavuşamamış durumdadır. Protokol hükmüne göre öğrencilerin taşınması işi EGO tarafından sağlanmaktadır fakat her gün yaklaşık 300 kadar öğrenci 5 kilometre uzaklıktaki kuzey Ankara’daki Nebahat Taşkın İlkokuluna ve Ortaokuluna gitmektedir. Henüz ilkokul çağında olan çocuklar EGO otobüslerince taşınmaktadır. Evlatlarımız, herhangi bir servis görevlisinin eşliği olmadan, emniyet kemeri kullanmadan her gün tehlikeli bir yolculuk yapmaktadır. 21’inci yüzyılda Ankara’ya bu yakışmıyor. Ankara’nın göbeğinde Yeşilöz Mahallesi’nde, herkes söz verdi, artık gelin, şu okul işini bitirin.

Yine, aynı şekilde, Ankara’da diğer bir esnafımız, optikçi esnafımız Akif Kara’da diyor ki: “Sosyal Güvenlik Kurumu, gözlük çerçevesi için 40 TL, gözlük cam için 11 TL ödemektedir. Her şeyin enflasyona yenik düştüğü bir ülkede maalesef vatandaşın göz sağlığı da enflasyon karşısında yenik düşmüştür. Piyasada devletin verdiği gözlük ve çerçeve ücretiyle gözlük yaptırmak mümkün değildir. Piyasa şartlarında uzak ve yakın gözlüğü camının maliyeti ise vatandaş için yaklaşık 500 TL’dir. Özellikle pandemi döneminde bir kez daha gerçekliğini ortaya koymuş olan sağlığın vazgeçilmezliği, konumu, maalesef Hükûmetin, vatandaşın enflasyon karşısında durumunu hiçe saymasından kaynaklı olarak zedelenmiştir. Artık bu rakamlar komiktir, bunlarla bu işin yapılması mümkün değil.”

Biraz önce de yine, Keçiören’den, Aktepe Mahallesi'nden bir hemşehrimiz aradı, Musa Kalınsazlıoğlu. Bakın, bu resimdeki Zehra Meva Kalınsazlıoğlu, bu resimde gördüğünüz SMA hastası bir kızımız. Şimdi Musa Kalınsazlıoğlu Ankara Valiliğine müracaat ediyor. Vali Yardımcısı Osman Akbaş -7’nci ayın 6’sı 42039 sayılı oluruyla- bununla ilgili para toplamaya onay veriliyor. Şimdi, biz devletimizin büyüklüğünden bahsediyoruz, “büyük devlet” diyoruz, “büyük imkânları olan devlet” diyoruz, “büyük ekonomi” diyoruz, “Dünyada 20’nci ekonomi içindeyiz.” diyoruz. Maalesef, valilik kanalıyla diyoruz ki: “Gidin, başınızın çaresine bakın.” Bu hastadan onlarca var. Hakikaten bu devirde, 21’inci yüzyılda, içinde bulunduğumuz şartlarla bu ülkeye işte, “Henüz daha güvenirliliği kanıtlanmamış.” gerekçesiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Madem güvenilirliği kanıtlanmadıysa o zaman valilik kanalıyla da bu onayları verip bu hastaların sahiplerini ona buna dilendirmekten vazgeçin. Sosyal devlet olmak vatandaşına sahip çıkmakla olur. Hakikaten üzüntü verici bir şey; bunlar belli bir zaman dilimi içerisinde bunu toparlaması lazım. Bu yavrularımızın gözyaşlarını silmek önce devlete düşer ama maalesef, bugün, devletimiz bununla ilgili gerekli katkıları sağlamıyor. Ben buradan, bu konuyla ilgili -bütün milletvekillerimiz de arzu ederlerse- hesap numaraları, bilgileri de var...

Sayın Dışişleri Bakanımız söylemişti “Antalya’da bir hemşehrimize sahip çıkıyoruz.” diye. Ben de Türkiye Büyük Millet Meclisinden, başkent Ankara’dan bu konuda bizden destek isteyen minik Zehra’nın babası Musa Kalınsazlıoğlu’nun talebini size iletiyorum. Katkı sağlayacağınızı ümit ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13’üncü madde kabul edilmiştir.

14’üncü maddede önerge yoktur.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 14’üncü madde kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.08

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emine Sare AYDIN (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

255 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Antalya Milletvekili Atay Uslu ve 23 Milletvekilinin Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3517) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu(S. Sayısı: 255)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından alınan karar gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 8 Temmuz 2021 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler.

Kapanma Saati: 22.10



(x) 7/4/2020 tarihli 78’inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonu’ndaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.

(x) 274 S. Sayılı Basmayazı 6/7/2021 tarihli 99’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.