TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

97’nci Birleşim

29 Haziran 2021 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, aşı karşıtlığı tehlikesine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, Şırnak’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, Balıkesir’deki su sorununa ilişkin açıklaması

2.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, sağlık çalışanları ile mezarlık görevlilerine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Kanal İstanbul’a ilişkin açıklaması

 

 

 

 

4.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, Bursa Orhangazi’deki doğal gaz hattına ilişkin açıklaması

5.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Kırşehir Kaman’daki doğal gaz hizmetine ilişkin açıklaması

6.- Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı’nın, Kastamonu’daki TOKİ konutlarına ilişkin açıklaması

7.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, coronavirüs mutasyonlarına ilişkin açıklaması

8.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin açıklaması

9.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, siyasete ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, üniversite öğrencileri ile ehliyetlerine el konulanlara af çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, uyuşturucuyla mücadeleye ilişkin açıklaması

12.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, gençlerin bağımlılıklarına ilişkin açıklaması

13.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, Antalya Kaş’taki kaçak yapılaşmaya ilişkin açıklaması

14.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde çalışan bir müzik eğitmeni hakkındaki taciz iddialarına ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun, orman yangınlarına ve Marmaris’teki yangında şehit olan orman işçisi Görkem Hasdemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

16.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Marmaris’teki yangında şehit olan orman işçisi Görkem Hasdemir’e Allah’tan rahmet dilediğine, İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümüne, Türk Kara Kuvvetlerinin 2.230’uncu kuruluş yıl dönümüne, Filenin Sultanları ile Filenin Efelerini tebrik ettiğine, Şehit Anaları Derneği Başkanı Pakize Akbaba’ya, Gazi Meclisin Doğu Türkistan’daki Çin zulmü karşısında güçlü bir iradeyi ortaya koyması gerektiğine ve Şanlıurfa’da DEDAŞ’ın uygulamalarına Hükûmetin dikkatini çekmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Havva Şahin’e Allah’tan rahmet dilediğine, Dünya Endüstriyel Tasarım Günü’ne, Marmaris’teki yangında şehit olan orman işçisi Görkem Hasdemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ve Filenin Sultanları ile Filenin Efelerini tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Orhan Doğan’ın 14’üncü ölüm yıl dönümüne, İstanbul’da LGBT yürüyüşündeki polis şiddetine, Metin Lokumcu davasına, bütün gazeteci ve basın çalışanlarıyla dayanışma içinde olduklarına ve aşılama çalışmalarında bölgesel eşitsizlik olduğuna ilişkin açıklaması

19.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun özelleştirilmesine, Tank Palet Fabrikasının devredildiği ve Ethem Sancak’ın sahibi olduğu BMC şirketiyle ilgili iddialara ve Elmalı’daki çocukların istismarıyla ilgili davanın takipçisi olacaklarına ilişkin açıklaması

 

20.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Marmaris’teki yangında şehit olan orman işçisi Görkem Hasdemir’e Allah’tan rahmet dilediğine, Genel Kurulda Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun anonim şirket olmasıyla ilgili bir kanun teklifinin görüşüleceğine, Tank Palet Fabrikasıyla ilgili Ana Muhalefet Partisinin kamuoyunu yanlış bilgilendirdiğine ve Tank Palet Fabrikasının tank üretmek için değil, ithal edilen tankların tamir, bakım ve bazı teçhizatlarının montajı için kurulduğuna ilişkin açıklaması

21.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna ilişkin açıklaması

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, 29/6/2021 tarihinde Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, ülkemizde AK PARTİ iktidarının kronik bir sorun hâline getirdiği nepotizm gerçeğinin hangi kurum ve kuruluşlarda nasıl uygulandığının tam olarak ortaya çıkarılması, konunun tüm detaylarıyla incelenmesi ve gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Haziran 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, 29/6/2021 tarihinde Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, OHAL Komisyonuyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Haziran 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, 25/6/2021 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşları tarafından Tuz Gölü’nün özelleştirilmesinden doğan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Haziran 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 275 ve 274 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 29 Haziran 2021 Salı günkü (bugün) birleşiminde gündemin “Seçim” kısmında bulunan RTÜK’te boşalacak olan 3 üyelik için seçimin yapılmasına, çalışma saatlerine ve 275 ve 274 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, (2/3041) esas numaralı 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/135)

 

VIII.- SEÇİMLER

A) Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna Üye Seçimi

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boşalacak üyeliklere seçim

 

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 96 Milletvekilinin Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi (2/3677) ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 275)

 

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın, Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın 275 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Oya Ersoy’un, Muğla Vali Yardımcısı’nın Muğla 112 Acil Çağrı Merkezini ziyaretinde yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın cevabı (7/46973)

29 Haziran 2021 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşimini açıyorum.(x)

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’a aittir.

Buyurun Sayın Çakır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Koca bir tarihi, işgali, kahramanca bir direnişi beş dakikaya sığdıramayacağımı peşinen kabul ettiğimi itiraf etmeliyim.

Öncelikle, bu vatan uğruna can veren tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletlerin tarihinde iyi ve kötü hatıralar her zaman var olagelmiştir. Bu millet, bu topraklar düşman işgaliyle karşılaştığı zaman bile hiç yılmamış, kan vermiş, can vermiş, şehadeti en yüksek mertebe bilerek bağımsızlık ve özgürlüğünü hep baş tacı yapmıştır. Onun için şair “Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı/ Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.” derken bir gerçeği dillendiriyordu. Onun için şair “Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir/ Eğil de kulaklar ver, bu sessiz yığın bir vatan kalbinin attığı yerdir.” derken geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurulsun istemiştir.

Kurtuluş Savaşı öncesi, 20 Kasım 1918’de, İngilizler tarafından işgal edilen İzmit, 27 Ekim 1920’de Yunanların işgaline uğradı. Servetiye köyü önlerinde düşmana sıkılan ilk kurşunun kıvılcımının İzmit’te yaktığı bu özgürlük meşalesi, Anadolu'yu aydınlatan yanıyla Kurtuluş Savaşı’nın kilometre taşlarından biri olmuştur. Emperyalist bir ruhla yapılan bir işgalin ve bu işgalin beraberinde getirdiği vahşetin bir asır sonra anılması, anlatılması elbette tarihten alınacak dersler, çıkarılacak sonuçlar açısından son derece önemlidir. Yüz yıl sonra bugün bile dünyada aynı işgal anlayışının, ruhunun hiç değişmediğini, aynen devam ettiğini görüyor olmamız yarınlar için her daim teyakkuz hâlinde olmamızı zorunlu kılmaktadır. Onun için şairin “Hazır ol cenge, ister isen sulhusalah.” ifadesinin beynimizin bir kenarında canlılığını koruyor olması bundandır. Zira, tarihin her döneminde, bu topraklar üzerinde hain emelleri olanların değişmeyen düşmanlığı da hep varolagelmiş bir gerçek olarak ortada durmaktadır. Tarihin sayfalarında, yağma ve katliamlar, o günlerde İzmit, Adapazarı, Karamürsel, Kandıra, Yalova, İznik ve havalisinde Yunan askerlerinin, Rum ve Ermeni çetelerinin sivil, kadın, çocuk ayırmadan işledikleri dehşetengiz vakalar olarak kayıtlara geçmiş birer ibret vesikasıdır.

Millî Savunma Bakanlığı resmi kayıtlarına göre, Kocaeli kenti 1900’lü yıllardaki savaşlarda 1.377 şehit vermiştir. Bilinmeyen ise, gönüllülerden ölenler, esir kamplarında kaybolanlar ve hastalıklardan şehit olup kalbimize gömdüklerimizin sayısıdır. Kocaeli, doğasıyla, deniziyle, körfeziyle, gölüyle, dağıyla güzide bir şehir, Avrupa’yı Asya’ya, İstanbul’u Anadolu’ya bağlayan bir geçiş güzergâhı, stratejik konumda olan ülkemizin güzide bir sanayi şehri ve turizm merkezi olmaya aday bir şehirdir.

O günün tarihinin nice kahramanlarından en azından birkaçını hatırlamak hem bir mecburiyet hem de bir hakkın teslimi olacaktır. Yahya Kaptan’ı, “Kara Fatma” lakaplı Fatma Seher’i, İpsiz Recep’i, Laz Tahsin’i, Pire Mehmet’i ve onların destansı mücadelelerini anmadan geçemeyiz elbette. Düşman askerlerinin çekilmesinin ardından sadece İzmit değil, bir bütün olarak Kocaeli bir katliamın canlı şahidi olma acısını yaşamak zorunda kalıyordu. O günün gazeteleri ve tarihçi Toynbee hatıratında bu vahşeti tüm çıplaklığıyla anlatır. Aynı tarihlerde Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde de kurtuluş mücadelesi devam ederken Gazi Mustafa Kemal’in İzmit’in kurtuluş müjdesini verdiğinde yaşanan heyecanı, gönüllerdeki aksülameli bugün nasıl tarif edebilirsiniz.

İzmit’in kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümü, “Toprağın kara bağrında sıradağlar gibi duranlara” sözümüz olsun, emanetlerine sahip çıkma adına üzerimize düşeni yapacağımızdan şüpheniz olmasın.

Başta Kurtuluş Savaşı’ndakiler olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle ve gazilerimizi minnetle yâd ediyor, Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, aşı karşıtlığı tehlikesi hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Ali Şeker’e aittir.

Buyurun Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, aşı karşıtlığı tehlikesine ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde artış gösteren aşı karşıtlığı nedeniyle coronavirüs pandemisiyle mücadelede toplumsal bağışıklamanın önemi üzerine söz aldım.

Burada aşı elimizdeki en önemli silah ve bir buçuk yılı aşkın süredir dünyayı pençesinde tutan bir coronavirüs belası var. Bu bela, resmî rakamlara göre 4 milyon –ki kimi rakamlara göre bunun 10 milyona yaklaştığı ifade ediliyor– insanımızı hayattan aldı. Türkiye’de 50 bine yakın –resmî rakamlara göre– yurttaşımız maalesef hayatını kaybetti. Bizim, bu kadar büyük kayıp yaşadığımız bu sorun karşısında en önemli silahımız aşı. Henüz bir etkin ilaç geliştirilmiş değil. Bu aşıyı da en verimli şekilde kullanmak hepimizin sorumluluğu, sadece kendimize karşı değil bu topluma karşı da bir sorumluluk aynı zamanda. Aşı ilk Aralık 2020’de bulundu –ki en hızlı bulunan aşılardan birisidir coronavirüse karşı elde ettiğimiz bu başarı– ve ocak ayından itibaren de sağlık çalışanları başta olmak üzere çok sayıda kişi aşılanmaya başlandı. Şu anda 18 yaş üzerindeki herkesin aşıya erişebilmesi de önemli bir imkân ancak bu imkânın etkin bir şekilde vatandaşlarımız tarafından kullanılması gerekiyor.

Aşıyla önlenebilir bu hastalıkların hâlâ insanların canını alması cehaletle ilgili. Aşı karşıtlarının aşılar karşısında ipe sapa gelmez, bilim dışı uydurmalarıyla bu insanlar aşıdan kaçınıyorlar. Her yıl 2–3 milyon kişi, aşıyla önlenebilir hastalıklardan aşılanmayla, hayattan kopmuyor ve aramızda yaşamaya devam ediyor. Bu Mecliste de belki o dönem, aşılar bulunmasa onlarca kişi bugünlere gelemeyecekti, hayatlarını kaybedecekti.

Veba salgını, 1346–1352 yılları arasında Avrupa nüfusunun dörtte 1’ini öldürdü. 1618 yılında, 20 milyonu aşan Meksika’nın İnka nüfusunun yüzde 92’si çiçek hastalığından öldü; 1,6 milyona düştü. 1779’da Hawaii nüfusu tifo nedeniyle 500 binden 84 bine düştü. Yine, Birinci Dünya Savaşı sırasında 21 milyon kişi İspanyol gribinden hayatını kaybetti. Eğer biz bu dönemde aşıyı bulamasaydık bu rakamların çok daha üzerinde bir kayıpla karşı karşıya kalacaktık.

100 kişiden 30’unu öldüren çiçek hastalığından, anne karnında yüzde 40’a varan sakatlıklara yol açan kızamıkçıktan, önceden kurtulmamızın mümkün olmadığı kuduzdan bugün eğer insanlar ölmüyorsa, bunlar aşıyla sonlandırıldığı için bu mümkün oldu. Bundan sonra da aşıyla sonlanabilir hastalıklardan 1 yurttaşımızı bile kaybetmeyelim.

Kızamık vakaları son dönemde artıyor. 2016’da kızamık vakası 6 iken 2019’da 2.897’ye çıktı. Yani bu, aşıdan kaçmanın sonuçlarından biri. 2011 yılında 183 aile aşıyı reddederken 2018’de 23 bin aile -ki bu 40-50 binleri buldu 2021 rakamlarında- çocuklarının yaşam hakkına kastediyor, onları aşılatmayarak halkın da sağlığını tehdit ediyor. Bu aşılar güvenli ve faz 3 çalışmaları tamamlanmış aşılar, Dünya Sağlık Örgütü tarafından da onaylanmış aşılar.

Messenger RNA teknolojisi otuz yıldır üzerinde çalışılan bir teknoloji. Uğur Şahin ve Özlem Türeci de bunları gayet başarılı bir şekilde daha önce de uyguluyorlardı, bundan sonraki birçok hastalık için de başarılı bir şekilde uygulanmaya devam edilecek güvenilir uygulamalar.

Bizler bu aşılarla, “human papilloma virus” dediğimiz, meme kanserinden sonra kadınlarda en sık görülen kanser türü olan rahim ağzı kanserine karşı kızlarımızı koruyabilecekken, çocuklarımızı koruyabilecekken, bu, aşı programına alınmadı. Bu, aşı programına alınmalı ve fiyatı da mutlaka ve mutlaka düşürülmeli.

Yine, menenjit ve Rota virüsü aşıları da bir an önce rutin aşılama programı içerisine konulmalı.

En son şunu söylemek istiyorum: Sağlıkçılar 2 doz aşı oldu ancak şu andaki yeni varyasyonlarla birlikte, virüsün geçirdiği değişimle birlikte mutlaka bir doz daha bu etkinliği ispatlanmış aşıdan olmaları gerekiyor.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Şırnak’ın sorunları hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Nuran İmir’e aittir.

Buyurun Sayın İmir. (HDP sıralarından alkışlar)

3.- Şırnak Milletvekili Nuran İmir’in, Şırnak’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

NURAN İMİR (Şırnak) – Sayın Başkan, Genel Kurulu ve halkımızı selamlıyorum.

Ülke gündemi aslında kaynıyor. Sokaklarda her gün katmerleşen hak ihlalleri, hukuksuzluklar, sosyal medyada devlet, mafya, bürokrasi ilişkisi, partimize her gün dozu artan saldırılar ve siyasi intikam kumpas davaları sürüyor fakat kentlerde de yoğunca biriken ve çözülmeyen sorunlar mevcut. Bu kentlerden biri de vekili olduğum Şırnak. Şırnak’ın kronikleşen temel sorunlarını üç yıldır bu kürsüde ve gerekse de yazılı önergelerimizde ifade etmemize rağmen atılan bir adım görmüş değiliz.

Şırnak Valiliğinin verilerine göre AKP döneminde Sağlık Bakanlığının 342 milyon, Millî Eğitim Bakanlığının 975 milyon, İçişleri Bakanlığının 981 milyon, Ulaştırma Bakanlığının ise 9 milyar harcama yaptığı söyleniyor. Ancak dönüp bakıldığında ne elle tutulacak ne de gözle görülecek bir icraat yok ama siz ne yaptığınızı, aslında ne yapmadığınızı ama yapmış gibi göstermeyi iyi biliyorsunuz. Her gün orada burada açıkladığınız rakamların gerçeği yansıtmadığını da çok iyi biliyorsunuz. “Ya tutarsa” diyorsunuz ve sallıyorsunuz ama artık tutmuyor. Sizin hayallerinizde yatırım yaptığınızı zannettiğiniz Şırnak ile gerçek Şırnak arasında dağlar kadar fark var. 550 bine yakın nüfusu olan Şırnak’ın ilçelerindeki mevcut hastaneler hiçbir koşulda ihtiyaçları karşılayamıyor. Teknolojik donanımlı cihazların ve hekimlerin eksikliği hâlâ devam etmekte ve hastalar şehir dışına sevk edilmektedirler. İşte, birkaç gündür Cizre Devlet Hastanesinin klimaları 50 derece sıcaklıkta çalışmıyor, insanlar bir doktora görünmek için saatlerce sıcakta bekliyorlar. Hastanede tedavi gören insanlar ise yattıkları odalar için evlerinden vantilatör getiriyorlar.

Şırnak’ın kadın doğum uzmanı eksikliği de hâlâ devam ediyor. Gittiğim köylerde kurulan aile sağlık merkezlerinin çoğu binadan ibaret, personel ve doktor eksikliğinden kaynaklı bir sağlık faaliyetleri de yok. Diğer ilçelerimizde olduğu gibi Beytüşşebap’ta da bütün seçimlerde sözü verilen hastaneden hâlâ bir haber yok. Mevcut hastaneye hastane demek için bin şahit lazım. Yenisi yapılacak diye de eskisi de onarılmıyor ve halk çok mağdur durumda.

Değerli halkımız, Kürt ve kadın düşmanlığıyla ün yapmış iktidar, 1 Temmuz Perşembe günü, erkek şiddeti başta olmak üzere her türlü şiddete karşı kadın yaşamını savunan İstanbul Sözleşmesi’ni iptal edecekler. Yine biliyorsunuz, HDP'li belediyelerin hepsini gasbettiler, kayyum atadılar. Kayyumların ilk icraatı, belediyeler bünyesindeki şiddetle mücadele eden kadın kurumlarını kapatmak oldu. Kadın merkezlerinin hepsinin kapısına kilit vurdular. Belediyedeki kadın temsiliyetini yok ettiler. Hem kadına yönelik şiddetle mücadeleyi hem de kadınların yerel yönetimlerde politika yapma süreçlerine dâhil olmasını engellediler. Bütün bunları yapan iktidar, Şırnak merkez, Cizre ve Beytüşşebap’ta 3 kadın kooperatifi kurmuş. Buralarda da sadece iktidar yanlısı kadınlar istihdam ediliyor yani kadınlar için yapılan bir çalışması yok. Beytüşşebap’taki kooperatifin sadece ismi var, ortada ne kurum var ne faaliyetleri. Rant ve yolsuzluk üzerine kurulmuş bu iktidar burada da tezgâhı kurmuş. Halka hizmet bunların umurunda değil, bunların tek derdi para. Bu kooperatifleri Şırnak’ta yandaşa para akıtmak için de kurmuşlar.

Şırnak’ta en önemli sorunlardan biri orman yangınları ve orman yangınlarından sonra, güvenlik güçleri tarafından kontrollü bir şekilde kesilen orman ağaçlarıdır. Valilik yaptığı açıklamada “Ormanları seyreltmeye çalışıyoruz.” demiş. Ancak bu yaptığınız ekolojik ırkçılıktır. Kısacası, bugün işsizlik, yoksulluk, kadına yönelik şiddet, doğa talanı gibi birçok sorunla beraber Şırnak’ta eğitim sorunları, ulaşım, sağlık… İktidarın bakanlıklar üzerinden milyarlarca para akıttığı Şırnak’ta paraların nereye gittiği, nerede harcandığı belli değil. Buradan bir kez daha rantçı, talancı, ırkçı zihniyete sesleniyorum: Şırnak halkı sizi iyi tanıyor, akıttığınız paraların nereye gittiğini biliyor. Onurlu Şırnak halkı baskılarınıza boyun eğmeyecek, şiddet politikalarınıza ve rantçı düzeninize son verecek, sizinle yargı önünde ve sandıkta hesaplaşacak. Bizler bu onurlu halkın seçtiği vekilleri olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURAN İMİR (Devamla) – …her şartta, koşulda mücadelenin önünde olmaya devam edeceğimizin sözünü bir kez daha halkımıza veriyoruz.

Saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Fikret Şahin, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, Balıkesir’deki su sorununa ilişkin açıklaması

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Balıkesir’in Sındırgı ilçesi Yüreğil köyünde AKP tarafından her seçim öncesi söz verilen Sindel Göleti yirmi yıldan bu yana yapılmamıştır. Yüreğil Türkiye’de kornişon salatanın en çok üretildiği, iklimsel olarak en uygun coğrafyalardan biridir. Yaşanan iklim değişikliklerinden dolayı zaten problemli olan su sorunu daha da artmış, çiftçiler tarım ve hayvancılığı bırakma noktasına gelmiştir. Acilen Sindel Göleti ve sulama sistemleri yapılarak Sındırgılı çiftçilerimizin su sorunu çözülmelidir.

Ayrıca, Balıkesir Kepsut ilçemizden geçen Simav Çayı’ndaki aşırı kirlilik nedeniyle çevre ve insan sağlığı tehlike altındadır. Özellikle Bektaşlar köyündeki kirlilik nedeniyle çayda kitlesel balık ölümleri görülmektedir. Simav Çayı’nı kirleten sanayi işletmeleri konusunda Çevre Bakanlığı ile ilgili kurumları acilen göreve davet ediyorum. Kepsut halkı Simav Çayı’nın eskisi gibi temiz akmasını özlemle beklemektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

2.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, sağlık çalışanları ile mezarlık görevlilerine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, on beş aydır devam eden coronavirüs pandemisi sürecinin hiç şüphesiz birincil ve gözüken kahramanları, bizlerin sağlığı için kendi sağlıklarını riske atan sağlık çalışanları oldu. Kendilerine çok teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.

Pandemi sürecinin gözükmeyen kahramanları ise bu coronavirüs salgınında her türlü sağlık riskine rağmen belediyelerimizin mezarlık hizmetlerini eksiksiz yerine getiren işçisinden memuruna kadar tüm çalışanlarımızdır. Bu süreçte cenaze sahiplerini üzmeden, onlara her türlü manevi desteği vererek görev yapan, mezar kazım işinden nakil ve defin işlemlerine kadar tüm aşamada samimi, içten ve candan çalışan bu sürecin gözükmeyen kahramanları olan, işçisinden memuruna yani tüm mezarlık görevlilerine teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, Kanal İstanbul’a ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumartesi günü İstanbul ve Türkiye için tarihî bir gün yaşandı. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın on yıl önce duyurduğu çılgın projenin ilk temeli atıldı. On dokuz yıllık AK PARTİ iktidarında bir baştan bir başa otobanlar, duble yollar, tüneller, köprüler, demir, deniz ve hava yollarıyla donatılan Türkiye artık yeni bir su yoluyla tanışacak. Kanal İstanbul Türkiye'yi müthiş bir rekabetin yaşanacağı 21’inci yüzyıla hazırlayan, şehirlerini birbirlerine ve küresel merkeze bağlayan, büyük altyapı yatırımlarının tamamlayıcısı bir proje. Kanal İstanbul’la Türkiye'nin kalkınma tarihinde yeni bir sayfa açıldı, ülkemizin gelişmesi, milletimizin güçlenmesi yolunda atılan adımlara bir yenisi daha eklendi. Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en önemli projesi olarak değerlendirilen Kanal İstanbul’u ülkemize kazandıracak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımızı arz ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

4.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, Bursa Orhangazi’deki doğal gaz hattına ilişkin açıklaması

YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa Orhangazi ilçesi Çakırlı ve Yeniköy Mahallelerine ulaştırılamayan doğal gaz hattıyla ilgili 13 Kasım 2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş olduğumuz soru önergemize üç ay sonra verilen cevapta söz konusu hattın yatırım planına dâhil edildiği belirtilmişti. Akabinde bölgede çalışmalara başlanmış ancak çalışmalar tamamlanmadan sonlandırılmıştır. Bursa’da yarım kalan projeler arasına dâhil olan doğal gaz hattı nedeniyle Orhangazili hemşehrilerimiz mağdur edilmiştir. Çakırlı ve Yeniköy halkı doğal gaza ne zaman kavuşacaklarını soruyorlar.

Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın İlhan…

5.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Kırşehir Kaman’daki doğal gaz hizmetine ilişkin açıklaması

METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkürler Başkanım.

Kırşehir ili Kaman ilçesinin Çiftlikli Mahallesi Hamit ve Dağlar Caddesi’nde bulunan yaklaşık 300 haneye, yani mahallenin sadece çok küçük bir kısmına verilen doğal gaz, kalan bölümüne hâlâ verilmemiştir. Vatandaşlarımız yedi yıl önce Kaman İlçe Özel İdaresi hesabına doğal gaz abonelik ücretlerini ödemelerine ve her hazırlıklarını yapmalarına rağmen aradan geçen yedi yılda doğal gaz hizmetini, ilgili şirketin sürekli bir erteleme yapması sebebiyle bir türlü alamamışlardır. Ayrıca, ağırlıklı olarak müstakil evlerde oturan dar gelirli mahalle sakinleri, neden sadece bu hizmetin belirli bir bölgeye verildiğine bir anlam veremediklerini de ısrarla belirtmektedirler.

2021’e gelinmişken ve yıllar önce hizmet bedelleri vatandaştan alınmışken böyle bir sorumsuzluğun yapılması sadece ilgili şirketten değildir. Kamanlı hemşehrilerimizin bu sorunu çözülene dek konunun takipçisi olacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Baltacı…

6.- Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı’nın, Kastamonu’daki TOKİ konutlarına ilişkin açıklaması

HASAN BALTACI (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TOKİ’nin Kastamonu merkezde emeklilerimiz için 2017 yılında ihalesini gerçekleştirip yapımına başladığı konutlar hâlen tamamlanamamıştır. Sözleşme gereği altı yüz günde bitirilmesi gereken konutların ihale tarihi üzerinden tam bin üç yüz yirmi bir gün geçmiştir. Hak sahipleri konutlarının teslim edilmesini, yeni evlerine bir an önce taşınmayı beklemektedir. Emeklilerimizin yaşadığı mağduriyete seyirci kalınırken 41 milyon liraya Kastamonu’da millet bahçesini yapacağını duyuran TOKİ’ye ve Bakan Murat Kurum’a sesleniyorum: Ekonomik kriz ve pandemi nedeniyle yoksulluğu derinleşen, reva gördüğünüz maaş zammı enflasyon karşısında bir ayda eriyen emeklilerimiz millet bahçesinde yuvarlanmak değil, temel ihtiyaçlarından kısarak taksitlerini ödedikleri evlerinde gönül rahatlığıyla ve huzur içinde yaşamak istiyor.

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya…

7.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, coronavirüs mutasyonlarına ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Sayın Başkan, son dönemde insanları tedirgin eden coronavirüs mutasyonları tüm dünyada endişeye neden olmaktadır. Hindistan’da ortaya çıkan ve ardından İngiltere’de de görünmeye başlayan, sonrasında ülkemizde görülen delta varyantı toplumu haklı olarak tedirgin etmektedir. Delta varyantından korunmak için 2 doz aşı olmanın önemli olduğu, 3’üncü dozun gerekliliği de vurgulanmaktadır. Toplumun tüm kesimleri tarafından Covid-19 aşılarının delta varyantı ve diğer mutasyonlara karşı koruma oranı merak ediliyor.

Sağlık Bakanına sormak istiyorum: Aşılamanın yapıldığı ilk gruplar olan sağlık çalışanları ile 65 yaş ve üzeri yurttaşlara delta varyantına karşı etkinliği kanıtlanmış aşıların randevularıyla ilgili planlama var mı? Herkesin merak ettiği 3’üncü doz aşı ne zaman yapılacak? Bir hekim olarak toplumun sağlığı adına da konunun bir an önce aydınlatılması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle sağlık çalışanlarının -3’üncü dozun zamanı geldiği için- acilen uygun olan aşıyla aşılanması, Covid’le savaşın ön cephesinde olan sağlık çalışanlarımızın hazırlığı noktasında çok önemlidir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

8.- Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin açıklaması

SUZAN ŞAHİN (Hatay) – İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına dayanak olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yetkisizlikle sakat, Anayasa’mız açısından yok hükmündedir; aynı zamanda, uluslararası hukukta ahde vefa ilkesi olarak ifadelendirilen Türkiye Cumhuriyeti’nin sözleşmeye bağlı kalma yönünde iradesini de yok sayan bir tutumdur. Anayasa’nın, ulusal ve uluslararası hukukun yok sayılmasına dayanan bu karar, Türkiye Cumhuriyeti siyasi rejimi demokrasi sorunu olmuştur. Millî iradenin yürütme eliyle gasbıdır. Danıştaya, telafisi imkânsız sonuçlar doğuracak bu çekilme kararına ilişkin ivedilikle yürütmeyi durdurma kararı verilmesi yönünde sesleniyoruz. Anayasa’mızın, hukukun yok sayıldığı bu ortamda “Yargı yolu kapalıdır.” imalarıyla dolu savunmaları değil, Danıştayı, hukukun üstünlüğüne inanan kararını ülkemizin aydınlık yarınları için bir an önce vermeye davet ediyoruz. Geç gelen adalet, adalet değildir. Kadınların eşitlik ve özgürlük…

BAŞKAN – Sayın Aydemir…

9.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, siyasete ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Başkanım, siyaset, bir meslek değildir; siyaset, yönetim egosunu tatmin etme adresi de değildir; siyaset, halkı yönetmek değil, halkın gönlünü anlayıp manalandırmak, ortak bir rota bulmaktır. Siyaset etmek, halktan daha iyi bilmek, değil halkı bilmektir. Bunu en iyi bilen kadronun adı ak kadrodur. Bu hâli hayata geçiren en esaslı siyasi birliktelik Cumhur İttifakı’dır. Yüreklerini halka raptetmiş eşsiz bir anlayış. Böyle olduğu içindir ki vatandaşın yüreğinde eşi, emsali olmayan bir yer edinmiştir. Bu hâl, gönül dünyamız için de böyle, Türk dünyası için de böyle. Bu cümleden olarak ülkemizi ziyaret eden Kırgız parlamenterleri Meclisimizde ağırladık. Onlar için de Türkiye'nin zirvelere yürüyüşü iftihar vesilesi. Bu duygularla, Kırgız milletvekilleri adına Shailoobek Atazov ile Aibek Osmonov Meclisimizi selamladılar; borç biliyor, iletiyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

10.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, üniversite öğrencileri ile ehliyetlerine el konulanlara af çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Meclis tatile girmeden önce okullardan değişik sebeplerle kayıtları silinen üniversite öğrencilerinin okullarına yeniden dönebilmeleri için af çıkarılmalıdır. 1 milyona yakın öğrenci af müjdesi beklemektedir. Aynı şekilde, değişik sebeplerden dolayı ehliyetlerine el konulan, ölümlü kazaya sebebiyet vermemiş 1 milyona yakın ehliyet mağduru için de af çıkarılmalıdır. Meclis kapanmadan bu iki af mutlaka Meclisin gündemine alınmalı ve 2 milyon vatandaşımız sevindirilmelidir. Özellikle üniversite öğrencilerinin yeni dönemde kayıt yaptırabilmeleri için sezon başlamadan, Meclis kapanmadan önce mutlaka üniversite öğrencilerine af istiyoruz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

11.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, uyuşturucuyla mücadeleye ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ticaret Bakanlığımıza bağlı gümrük muhafaza ekiplerimiz, Mersin’de bir hafta arayla gerçekleşen iki operasyonla, ülkemiz tarihinin en yüksek miktarlı kokain yakalamasını gerçekleştirerek uyuşturucuyla mücadelede büyük bir başarıya imza attılar. Mersin’de gümrük muhafaza ekiplerimizce yapılan iki başarılı operasyon sonunda toplam 1 ton 763 kilo kokain ele geçirilmiştir. Gümrüklerimizde ve ülkemizin her yerinde zehir tacirlerine asla göz açtırmayacağız, müsaade etmeyeceğiz ve bu mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğiz.

Hafta sonu şehrimizi ziyaret ederek bu başarıyı milletimizle paylaşan Ticaret Bakanımız Sayın Mehmet Muş başta olmak üzere, emeği geçenlere, tüm gümrük muhafaza ekiplerimize ve devletimizin ilgili kurumlarına teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

12.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, gençlerin bağımlılıklarına ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gençliğimiz, geleceğimizdir ama onlar, başta bağımlılık ve başka zararlı alışkanlıklar olmak üzere, birçok tehlikelerle yüz yüzedirler. Sanat ve spor, bağımlılıkla mücadelenin panzehridirler. Çocuklar ve gençler erken yaşlarda sanat ve spora yönlendirilmelidirler. Çocuklarımızın zihinlerini iyilik, yardımlaşma, paylaşma, dayanışma, hoşgörü ve kardeşliği odak alan kültürümüz ve medeniyetimizin büyüklerinin örnek hayatlarıyla doldurmamız da önemlidir.

Maalesef, çok sayıda genç, en az kimyasal bağımlılıklar kadar önemli olan davranışsal bağımlılıkların etkisi altında ve bu bağımlılık türüyle mücadele etmeye çalışıyor. Bu bağımlılık onların gelecekteki tüm hayatını etkileyecek bir hastalık hâlidir. Aile bağları ne kadar sağlamsa bağımlılık riski o kadar azdır.

BAŞKAN – Sayın Budak…

13.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, Antalya Kaş’taki kaçak yapılaşmaya ilişkin açıklaması

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – Ülkemizin göz bebeği turizm merkezlerinden biri olan Kaş ilçesi göz göre göre talan ediliyor. Bir kısmı Özel Çevre Koruma Bölgesi içinde kalan ilçede imara aykırı tek bir yapıya bile göz yumulmaması gerekirken bölge açıkça kaçak yapılaşmanın merkezi hâline getiriliyor. Hem Kaş Belediyesi hem de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, tüm uyarılara rağmen yaşanan yağmayı görmemezlikten ve duymamazlıktan geliyor. Kaçak yapılar sadece özel çevre koruma bölgesinde değil, aynı zamanda sit alanlarında, zeytinliklerde, ormanlık alanlarda, kıyı kenar çizgisi içinde kalan yerlerde hiçbir yasa, sınır, kural tanımadan yükseliyor. Sorumluluk sahibi olan iktidara bir kez daha sesleniyorum: Kaş’ın doğal güzellikleri daha fazla betonlaşmaya kurban edilmeden bir an önce kaçak yapılara yönelik yasal mevzuatı acilen uygulayın.

BAŞKAN – Sayın Güzel…

14.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde çalışan bir müzik eğitmeni hakkındaki taciz iddialarına ilişkin açıklaması

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) – Teşekkürler.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine 2016 yılında kayyum olarak atanan Cumali Atilla döneminde işe alınan müzik eğitmeni M.D. adlı erkeğin 14 yaşındaki bir çocuğa tecavüz ettiği ortaya çıkmıştır. Tecavüze maruz kalan çocuk, savcılıktaki ifadesinde kaçırıldığını, kendisine şiddet uygulandığını, istismara uğradığını belirtmiştir fakat kayyum himayesinde çalışan tecavüzcü fail göz altına alındıktan bir gün sonra serbest bırakılmıştır. Failin daha önce de evli olduğu 2 kadına da şiddet uyguladığı, çalıştığı belediyeye bağlı Kültür ve Kongre Merkezinde ise bir kadını taciz ettiği ve olayın üstünün kapatıldığı ortaya çıkmıştır. Tecavüz ettiğine dair mağdur çocuğun ifadesi mevcutken neden fail M.D. gözaltı işleminden sonra serbest bırakılmıştır? M.D.’ye dair belediye yönetimi tarafından başlatılan herhangi bir soruşturma mevcut mudur? Fail M.D. derhâl tutuklanmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Nuhoğlu…

15.- İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’nun, orman yangınlarına ve Marmaris’teki yangında şehit olan orman işçisi Görkem Hasdemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) -Teşekkür ederim.

Yangınlar Türkiye için tehdit olmaya devam ediyor. Son yıllarda orman yangınları, ihmaller ve müdahaledeki yetersizlikler yüzünden ciddi artış göstermiştir. Evvelki gün Marmaris'teki yangında şehit olan itfaiye eri Görkem Hasdemir’e Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.

Türk Hava Kurumunun uçakları varken Tarım ve Orman Bakanlığı yurt dışından yüksek bedellerle yangın söndürme uçakları kiralamasına rağmen, bunları yangın alanlarında göremiyoruz. Uçaklar hızlı ve yüksek su kapasiteleriyle çok daha etkiliyken müdahalenin sadece helikopterlerle veya karadan yapılmasının makul sebebi olamaz. Yangınlarda olduğu gibi her konuda başarısız olan Tarım ve Orman Bakanını görevini yapmaya ya da istifa etmeye çağırıyoruz.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Sayın Türkkan, buyurun lütfen.

16.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Marmaris’teki yangında şehit olan orman işçisi Görkem Hasdemir’e Allah’tan rahmet dilediğine, İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümüne, Türk Kara Kuvvetlerinin 2.230’uncu kuruluş yıl dönümüne, Filenin Sultanları ile Filenin Efelerini tebrik ettiğine, Şehit Anaları Derneği Başkanı Pakize Akbaba’ya, Gazi Meclisin Doğu Türkistan’daki Çin zulmü karşısında güçlü bir iradeyi ortaya koyması gerektiğine ve Şanlıurfa’da DEDAŞ’ın uygulamalarına Hükûmetin dikkatini çekmek istediğine ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muğla’nın Marmaris ilçesinde çıkan orman yangınında söndürme çalışmalarına katılan orman işçisi Görkem Hasdemir, maalesef, yaşamını yitirdi. Orman şehidimiz alevlerle savaşırken can verdi, Cenabı-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Dün, Sayın Genel Başkanımızla beraber ailesine taziye ziyaretine gittiğimizde, kısa zamanlı bir çalışma, mevsimlik çalışma personeli olduğu, diğer zamanlarda bulduğu her işte çalışan, gerçekten fakir fukara bir ailenin çocuğu olduğunu gördük. Allah, ailesine, yakınlarına ve orman camiasına sabır versin, milletimizin başı sağ olsun.

Geçtiğimiz gün, İzmit’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yılıydı. Türkiye'nin sanayisine, büyümesine ve gelişmesine öncülük eden İzmit’imizin düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yılını kutluyorum. Bu vesileyle tüm İzmitli vatandaşlarımıza saygı ve muhabbetlerimi gönderiyorum.

Mete Han’ın ordusundan bugüne kadar sayısız kahramanlar yetiştirmiş, gurur dolu zaferlere imza atmış şanlı Türk Kara Kuvvetlerimizin 2.230’uncu kuruluş yıl dönümünü kutluyorum. Başta Komutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum.

Filenin Sultanları, Kadınlar Voleybol Milletler Ligi’nde dünya 3’üncüsü oldu. Türkiye’yi temmuz ayında, 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda, takım sporlarında temsil edecek tek takım olan Filenin Sultanlarını yürekten kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum.

A Milli Erkek Voleybol Takımı da Belçika’da düzenlenen Avrupa Altın Ligi’nde yenilgisiz şampiyon oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Filenin Efelerini de tebrik ediyorum, başarılarının devamını diliyorum.

İktidarın Şehit Anaları Derneği Başkanı Pakize Akbaba’yla hesaplaşması ne yazık ki bitmiyor. Pakize Akbaba’nın Twitter üzerinden yazdıklarını aynen okuyorum size: “Ekrem Raci Geray adlı AK PARTİ’li bir vatandaş, Cumhurbaşkanını eleştiriyorum diye benim için ‘Hain!’ ‘Sözde şehit annesi!’ ‘Vatana ihanetten yargılansın!’ demiş. Dava açtık, hâkim bu hakaretleri eleştiri sayıp beraat ettirmiş. Elimizde bu hakaretlere verilmiş cezalara dair çok sayıda emsal karar var ama hakaret bana olunca beraat takdirini kullanmış hâkim. Şehitleri de böldüler.” demiş. “AK PARTİ’ye boyun eğmiyorsan şehit annesi de olsan hainsin bunların gözünde” demiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Oğlunu vatan için toprağa vermiş bir anne olarak bana vatan haini diyen o şahsa, o hâkime ve bu iktidara hakkımı helal etmiyorum.” demiş şehit annesi Pakize Akbaba. “İki cihanda da ellerim yakalarında olacak.” demiş.

Alman Federal Meclisi, 26 Haziran 2021 tarihinde resmî sitesinde bir deklarasyon yayımladı, Doğu Türkistan’da Uygur Türk’ü kardeşlerimize yapılan Çin mezalimini kınadı. 3 Mart 2021 tarihinde, Meclis Başkanı Sayın Mustafa Şentop’a sunmuş olduğumuz dilekçeyle, Doğu Türkistan’da yaşanan bu mezalime karşı Türkiye Büyük Millet Meclisini güçlü bir irade beyanına davet etmiştik, ne yazık ki bu çağrımız henüz bir karşılık bulmadı. Birleşmiş Milletler ve dünya ülkelerinin parlamentoları bu insanlık suçuna karşı tepkilerini en üst perdeden ortaya koyarken, isminin başında “Türkiye” olan Büyük Millet Meclisinin bu mezalime sessiz kalması kabul edilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu vesileyle tekrar bir çağrıda bulunuyorum ve diyorum ki: Gazi Meclise yakışan Doğu Türkistan’daki Çin zulmü karşısında güçlü bir iradeyi ortaya koymak olacaktır.

Son olarak Şanlıurfa’dan söz etmek istiyorum. Dicle Elektrik Dağıtım AŞ (DEDAŞ), Şanlıurfa’da borçlu olsun veya olmasın, kanuna uygun olmayan bir şekilde bütün çiftçilerin ürün ve doğrudan gelir destekleme hesaplarına bloke koyuyor. DEDAŞ, sulama birliklerinden tahsil edemediği alacaklarını tahsil edebilmek için enerji kesme yoluna gidiyor; bu büyük bir haksızlık. DEDAŞ’ın, sulamanın yapılacağı hayati dönemde, bu dönemde “Sulama birliklerinin borcu var.” bahanesiyle enerjiyi kesmesi, çiftçilerin ekmiş oldukları ürünlerin ortada heba olmasına sebebiyet veriyor, bu durum büyük maddi kayıplara yol açıyor, bu yapılanların adı tam anlamıyla çiftçilere zulüm. Bu konulara Hükûmetin dikkatini çekmek istiyoruz.

Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Akçay…

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Havva Şahin’e Allah’tan rahmet dilediğine, Dünya Endüstriyel Tasarım Günü’ne, Marmaris’teki yangında şehit olan orman işçisi Görkem Hasdemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ve Filenin Sultanları ile Filenin Efelerini tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kıbrıs Barış Harekâtı şehidimiz Piyade Onbaşı Yusuf Şahin ve ülkücü şehidimiz Aziz Şahin’in muhterem annesi Hava Şahin Hanımefendi, 27 Haziranda Manisa Turgutlu’da vefat etmiştir. Hava annemize ve tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum, mekânları cennet olsun.

Sayın Başkan, bugün Dünya Endüstriyel Tasarım Günü. Endüstri devrimleri, geçmişten bu yana dünyayı ve toplumları derinden etkilemiştir. Endüstrileşme, Birinci Endüstri Devrimi’nin gerçekleştiği 1760’lı yıllardan bu yana önemli evrelerden geçmiş, değişim ve dönüşümler yaşamıştır. 1840-1870 yılları arasında yaşanan teknolojik atılımlar İkinci Endüstri Devrimi’ni, 1950’lerdeki dijital teknolojik atılımlar Üçüncü Endüstri Devrimi’ni başlatmıştır. Bilgisayar, iletişim ve internet teknolojileri endüstrinin dördüncü evresini hazırlamış ve bilişim teknolojileri ile endüstri bir araya getirilmiştir. Tarih boyunca yaşanan endüstriyel kırılma noktaları endüstriyel tasarımının içeriğini ve biçimini de belirlemiştir.

Günümüzde, endüstriyel ürünler fonksiyonel yapısıyla insan hayatını kolaylaştırmaktadır. Teknolojik ve endüstriyel atılımlar kaçınılmazdır fakat endüstriyel tasarımın estetik boyutu asla ihmal edilmemelidir.

Nesnelerin insan ve toplum psikolojisi üzerinde önemli etkileri vardır. Teknolojik gelişmelerde ve endüstriyel atılımlarda odak noktamız insan haysiyeti olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu gelişim ve atılımlarla, Türk kültür ve medeniyetinin insanı merkeze alan bakış açısıyla endüstriyel tasarımları ve çağımızın ötesini bir araya getirmeliyiz. Kaynaklar sonsuz değildir, üretimde ve tüketimde yer alan kaynaklarımızı hassasiyetle kullanmalı, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmalıyız.

Sayın Başkan, 27 Haziranda Muğla’nın Marmaris ilçesinin İçmeler semtinde bulunan ormanlık alanda çıkan yangında orman işçisi Görkem Hasdemir hayatını kaybetmiştir. Merhum Görkem Hasdemir’e Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve orman çalışanlarına başsağlığı diliyoruz.

Sayın Başkan, A Millî Kadın Voleybol Takımı’mız, 25 Haziran 2021’de, İtalya’nın Rimini kentinde Milletler Ligi Dörtlü Finali’nde Japonya’yı 3-0 yenerek 3’üncü olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Millî Takım Kaptanı Sayın Eda Erdem Dündar yaptığı 46 blokla turnuvanın en çok blok yapan oyuncusu olmuş ve en iyi orta oyuncu olarak turnuvanın rüya takımına seçilmiştir. Üst üste 3’üncü kez dünyanın en iyi 4 takımı arasında yer almayı başaran Filenin Sultanlarını ve 20 Haziran 2021’de Avrupa Şampiyonu olan A Millî Erkek Voleybol Takımı’mızı, tüm yönetimi ve teknik ekibi tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Oluç, buyurun.

18.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Orhan Doğan’ın 14’üncü ölüm yıl dönümüne, İstanbul’da LGBT yürüyüşündeki polis şiddetine, Metin Lokumcu davasına, bütün gazeteci ve basın çalışanlarıyla dayanışma içinde olduklarına ve aşılama çalışmalarında bölgesel eşitsizlik olduğuna ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, Orhan Doğan’ın ölüm yıl dönümü bugün. On dört yıl önce, barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin kararlı savunucusu olan, onurlu yaşam meşalesi diye adlandırdığımız Orhan Doğan’ı kaybetmiştik. Kendisini sevgi ve minnetle anıyoruz, anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz ve ona verdiğimiz sözü, barış ve demokrasiye ulaşma sözünü gerçekleştirebilmek için mücadelemizi onun açtığı yolda sürdürüyoruz.

Sayın vekiller, hafta sonunda hiç İstanbul’da olanınız var mıydı bilmiyorum ama belki bazılarınız televizyonlarda da görmüşsünüzdür, inanılmaz bir polis şiddeti yaşandı yine İstanbul’da, İstanbul Taksim’de ve İstiklal Caddesi’nde; gerçekten inanılmaz bir durumdu. Polis, aslında yurttaşın güvenliğini değil, güvensizliğini sağlıyor bu yaptığıyla. Yani “Konuşanı alın.” sözü polisten çıkıyor. Nerede konuşuyorlar? İşte, LGBT bireyler kendilerine bir gün saptamışlar, o günde bir yürüyüş yapmak istiyorlar, “Konuşanı alın.”la karşılaşıyorlar. O yetmiyor, kahvede oturanlar var, “Kahvede oturanları alın.” Sokaktan geçerken polis çok gürültü yapıyor, ses bombası patlatıyor, birisi çıkıyor, camdan “Ya, çocuğum uyuyor.” diyor, “Çocuğu da alın, konuşanı da alın.” onu da alıyorlar. Ya, İstiklal Caddesi’nde, yıllardan beri İstanbul’da çalışan gazeteci, uluslararası bir ajansta çalışan gazeteci, fotoğrafçı Bülent Kılıç vardır. İstanbul’daki herhangi bir Emniyet görevlisinin, bu eylem/etkinliklere katılan Emniyet görevlisinin tanımaması mümkün olmayan bir kişidir Bülent Kılıç, herkes tanır. Boğazına çöküyorlar, öldürme amacıyla boğazına çöküyorlar, nefes alamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Ondan sonra, bu işlerden sonra sosyal medyaya mesele düşünce, öldürme amaçlı boğazına çöktükleri görülünce Emniyet açıklama yapıyor, diyor ki: “Gazeteci olduğunu geç fark ettik.” Yani bu kadar büyük bir yalan gerçekten görülmüş bir şey değil. Adamın orada elinde fotoğraf makinesi var, bağırıyor bas bas “Gazeteciyim.” diye, “Geç fark ettik.” diyorlar.

Şimdi, bunları niye söylüyorum? Bir nefret dili, bir şiddet dili çok yaygınlaşmış vaziyette; bu iyi bir durum değil, bunu bir kez daha vurgulayalım. Yani polislerin sosyal medya hesaplarına baktığınız zaman da bunu görüyorsunuz, nefret ve şiddet dilinin onların sosyal medya hesaplarında nasıl yaygınlaşmış olduğunu fark ediyorsunuz.

Bir taraftan bunlar oluyor, öbür taraftan çok şefkatli bir polisle de karşı karşıyayız. Yani mesela, İzmir’de Deniz Poyraz arkadaşımızı katleden, İzmir il binamızı basarak katleden kişiye o polis çok şefkatli davranıp sırtını sıvazlarken “İsmin neydi ağabeyciğim?” diyebiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Demek ki polis istediği zaman şefkatli olabiliyor, kendisine yakın hissettiklerine karşı şefkatli davranıyor ama kendisine yakın hissetmediklerine, muhaliflere karşı inanılmaz bir şiddet ve baskı dili ve fiziki şiddet uygulayabiliyor.

Bugün Metin Lokumcu’nun duruşması görülüyor Trabzon’da. Yıllar önce katledilmişti Metin Lokumcu Hopa’da, biliyorsunuz. Bir video ortaya çıktı, o videoda polis komiseri bağırıyor “Gebertin onu, gebertin!” diye yani dava dosyasına da girmiş olan bir videodan söz ediyorum.

Şimdi, bugün, Ankara’da, gazeteci örgütleri bir açıklama yaptı; cemiyetler, dernekler, sendikalar, hem ulusal hem uluslararası kuruluşlar bir açıklama yaptılar ve “Basının nefesini kesemezsiniz, gazetecilere şiddet uygulanmasını kanıksamayacağız, ellerinizi gazetecilerin üzerinden çekin.” dediler. Evet, bütün gazetecilerle, basın çalışanlarıyla bizler de dayanışma içindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Toparlıyorum efendim.

Üçüncü ve son değinmek istediğim konu, aşıda büyük bir bölgesel eşitsizlik yaşanıyor. Elimde bir tablo var, resmî bir tablo; ufak olduğu için göremeyeceksiniz rakamları ama ben içindekileri söyleyeyim: En düşük aşılama oranına sahip 13 ilin 7’si Doğu Anadolu’da, 6’sı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde görünüyor. Bu, bölgeler arasındaki eşitsizliğin bir sonucu. Şimdi, bu neden böyle? Diyebilirsiniz ki “Kürt coğrafyasında 18 yaş altı nüfus çok yoğundur, yeni geldi 18 yaş altına.” Peki, bunu bir kenara koyalım ama bu durum ne genç nüfusla ne de aşıya isteksizlikle açıklanabilecek bir durum değildir, bunu özellikle belirtmek istiyoruz. Evet, Sağlık Bakanlığı eğer diyorsa ki “Bu illere nüfusu oranında yeterli aşı gönderdik.” bu iddiayı ileri sürüyorsa rakamları açıklamalılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Tamamlıyorum efendim.

Bunu da bir kenara koyalım ama şurası çok önemli: Halk, maalesef, aşı konusunda ana dilinde bilgilendirilmiyor, ana dilinde çağrı yapılmıyor ve aşılama ana dilinde erişebileceği şekilde organize edilmemiş vaziyette, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Aşı randevuları biliyorsunuz internet ve ALO 182 hattı üzerinden alınıyor, bu da teknolojik cihazlara ve internete erişim ve bunları kullanabilme imkânı demek, bu açıdan da bir sorun var çünkü bu ALO 182 hattı da Kürtçe hizmet vermiyor, yine ana dilinde hizmet yok.

Şimdi, tersi bir örnek var, onu söylemek istiyorum: Hakkâri’de İl Sağlık Müdürlüğünce kent merkezi ve Yüksekova’da aşıya ulaşımın kolaylaştırılması amacıyla aşı çadırları kuruluyor ve araçlar dolaşıyor, aynı şekilde Bitlis’in Ahlat ilçesinde bunlar yapılıyor ve çok yoğun bir şekilde vatandaşlar randevusuz aşı olma imkânını kullanıyorlar, sıraya giriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son kez açıyorum.

Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bitiriyorum efendim.

Doktorlar kısmen Kürtçe konuştuğu için ve çağrı yaptıkları için aşı talebi ciddi biçimde yerine getiriliyor ve hatta kuyruklar oluşuyor aşı olmak için, bu önemli bir örnek.

Bir kez daha vurguluyoruz, aşı çok önemli, dolayısıyla yapılması gerekenler şunlar: Bu illerde mutlaka yaygın aşılamanın gerçekleşmesi gerekiyor, Hakkâri ve Bitlis örneklerinin her tarafa yaygınlaşması gerekiyor, gezici aşı araçlarının, aşı çadırlarının yaygınlaştırılması gerekiyor. Halka ana dilinde yani Kürtçe bilgilendirme ve çağrı yapılabilmelidir ve randevusuz aşı erişimi sağlanmalıdır; bunlar önemli adımlardır, Sağlık Bakanlığına da bu konularda acil çağrıda bulunuyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.

19.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun özelleştirilmesine, Tank Palet Fabrikasının devredildiği ve Ethem Sancak’ın sahibi olduğu BMC şirketiyle ilgili iddialara ve Elmalı’daki çocukların istismarıyla ilgili davanın takipçisi olacaklarına ilişkin açıklaması

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarının tamamen dolu olmasını çok arzu ederdim söyleyeceklerim nedeniyle.

Bugün, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun özelleştirilmesiyle ilgili konuyu görüşeceğiz Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu 15’inci yüzyıla, Osmanlı İmparatorluğu’na dayanan ve Fatih Sultan Mehmet’le altı yüz yıllık bir geçmişe sahip, aynı Tank Palet Fabrikası gibi çok önemli kuruluşlarımızdan bir tanesi. O da tek motorlu uçak, tekstil makineleri, tarım tezgâhları, pil, elektronik sayaç ve buna benzer birçok ürünü üretmiş, üretmekte olan bir fabrika. Ankara’da, Çankırı’da, Kırıkkale’de, Kırklareli’de fabrikaları var. Şimdi, böyle bir fabrika zarar mı ediyor, bunun için mi bir çare aranıyor, oraya bakmak lazım. 2020 yılında 708 milyon lira kâr elde etmiş.

Değerli arkadaşlarım, beni dinleyen sevgili arkadaşlarım; bir Ethem Sancak vakası geçirdi bu Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi. Türkiye’nin en önemli tank palet fabrikalarından Tank Palet Fabrikası, Avrupa entegre tesislerinin en büyüğü, hiç, 5 kuruş bedel alınmadan, 5 kuruş bedel alınmadan yirmi beş yıllığına BMC şirketine devredildi. Arkadaşlar, BMC şirketini Ethem Sancak 700 milyon liraya aldı. Sadece TMSF’deki arsasının değeri 1,5 milyar liraydı. Bunu aldıktan sonra geldi -ben kendi deyimiyle söylüyorum- “‘Ben savunma sanayisine girmek istiyorum ama param yok.’ dedim, Cumhurbaşkanına gittim ‘Beni Katar ordusuna ortak et.’ dedim, etti.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)         

BAŞKAN – Devam edin.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – “Katar ordusuna ortak ettikten sonra ‘Ben bir başka ortak daha alayım.’ dedim. Talip Öztürk, Sayın Cumhurbaşkanının köylüsü, onu da bana ortak etti.” diyor. Daha sonra “Benim bu fabrikayla ilgili bir yer de kurmam gerekiyor çünkü fabrikam yok.” diyor. Sakarya’nın Karasu ilçesinde 2 milyon metrekare arazi bedava kendisine tahsis edildi. 500 bin metrekaresi kamu alanı olarak, bedeli devlet tarafından ödenerek kendisine verildi. 60 milyon liralık altyapı bedelini “Ben yapmam.” dedi; devlet yaptı, kendisine verdi ve Türkiye’nin en büyük teşvikini verdiler. Cumhurbaşkanı açıklama yaptı Sakarya Karasu’da, dedi ki: “On sekiz ay sonra ilk tank çıkacak.” Millî Savunma Bakanımız bu konuda açıklama yaptı “Acil ihtiyacımız var.” diye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin lütfen, buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ethem Sancak bir ulusal televizyona çıktı, “Bu nasıl oluyor?” diye soran muhabire dedi ki: “Siz de akıllı olun, para kazanın.” Hakikaten kendisini akıllı sanan bu zata, daha sonra hiç söz konusu değilken Tank Palet Fabrikasını da -fabrikası yok, işçisi yok, mühendisi yok- olduğu gibi, yirmi beş yıllığına kendisine verdiler. On sekiz ay geçti, tank var mı ortada? Yok. Yirmi ay geçti, var mı? Yok. Yirmi dört ay, yirmi altı ay geçti, var mı? Yok. Peki, Ethem Sancak var mı ortada? Yok. Talip Öztürk var mı? Yok. Bir gazetenin iddiasına göre 480 milyon dolara BMC’yi devretti. Şimdi, bu iddia doğru mudur, değil midir; Ethem Sancak’ın çıkıp bunu cevaplamasını istiyorum. Arkadaşlar, ne yaptı da bu BMC, ne oldu da 700 milyon TL’den 480 milyon dolar değer kazandı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ve Ethem Sancak, aklıyla -buradaki bu vekillerin aklı yok, Türkiye'deki yetişmiş iş insanlarının aklı yok ama Ethem Sancak’ın aklı var- 480 milyon doları ne yaptı da cebine indirebildi? Ya, yazık değil mi Türkiye'nin kaynaklarına, varlıklarına yazık değil mi? Ben soruyorum Ethem Sancak’a… Kendisi “Televizyonda gel konuşalım.” dedi “Geliyorum.” dedim, kaçtı. Şimdi hesap vereceği kimse yok, cebine parayı indirdi. Türkiye'yi terk etmiyorsa gelsin, istediği yerde konuşalım, bu milletin parasının hesabını versin. Makine Kimya Endüstrisinin de sonunun böyle olmasını asla istemiyorum. Tank Palet Fabrikası önce “1. Ana Bakım Merkez Komutanlığı” adı altında değiştirildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Peki efendim.

Sonra, anonim şirkete, ASFAT AŞ’ye devredildi; oradan ihalesiz, 5 kuruş bedelsiz Katar ordusunun ortağı olan BMC’ye peşkeş çekildi; aynı şey Makine Kimya Endüstrisinin başına gelirse bu milletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin vebali üstünüzdedir, hem bu dünyada hem öbür dünyada, asla bırakmayız.

Bu arada, Elmalı’da çocuklarımızın istismarıyla ilgili dava yürütülürken tahliye kararı verildi; bu içimizi acıtıyor, bu davanın da takipçisi olacağız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Elitaş, buyurun.

20.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Marmaris’teki yangında şehit olan orman işçisi Görkem Hasdemir’e Allah’tan rahmet dilediğine, Genel Kurulda Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun anonim şirket olmasıyla ilgili bir kanun teklifinin görüşüleceğine, Tank Palet Fabrikasıyla ilgili Ana Muhalefet Partisinin kamuoyunu yanlış bilgilendirdiğine ve Tank Palet Fabrikasının tank üretmek için değil, ithal edilen tankların tamir, bakım ve bazı teçhizatlarının montajı için kurulduğuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum, hayırlı haftalar diliyorum.

Öncelikle, Marmaris’te çıkan orman yangınında hayatını kaybeden Görkem Hasdemir kardeşimize Allah’tan rahmet, ailesine sabırlar ve başsağlığı diliyorum.

Değerli Başkan, biraz önce Sayın Özkoç’un ifade ettiği gibi, bugün eğer Genel Kurul kabul ettiği takdirde, dün Komisyonda kabul edilen Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun anonim şirket statüsü içerisinde faaliyetlerine devam etmesi yönünde bir kanun teklifi var, o teklifin görüşmelerini tamamlayacağız.

Sayın Özkoç, Tank Palet Fabrikasıyla MKE arasında bir bağlantı kurmaya çalıştı, “MKE’nin kaderi de Tank Palet Fabrikasının kaderi gibi olmaz.” diye ifade etmeye çalıştığını tahmin ediyorum. Bakınız, değerli milletvekillerim, Tank Palet Fabrikasıyla ilgili, maalesef, Ana Muhalefet Partisinin kamuoyunu yanlış bilgilendirdiği, gerçeği hiç yansıtmayan değerlendirmelerde bulunduğunu ifade etmek istiyorum.

1975 yılında Sakarya’nın Arifiye ilçesinde kurulmuş bir Tank Palet Fabrikası var. Ama bu fabrika kuruluşundan bugüne kadar hiçbir tank üretmemiş çünkü bu fabrika tank üretmek için değil, ithal edilen tankların modernize edilmesi, tamiratlarının yapılması, tank paleti üretilmesi, gece görüş dürbünü üretilmesi gibi işler için kurulmuş. Yani bu fabrika tank üretmek için değil, ithal edilen tankların tamir, bakım ve bazı teçhizatların montajının yapılması üzerine kurulmuş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Çünkü kurulduğu dönemde Türkiye’nin ufku bir tank yapabilecek şekilde aydınlık veya ileri görüşte değildi. Tarihten, geçmişten yaşadığımız meseleleri çok iyi biliyoruz; otomobil yapıldığında nasıl engellendiğini, uçak yapıldığında nasıl durdurulmaya çalışıldığını… Aynı şekilde de Tank Palet Fabrikasının yurt dışından ithal edilen tankların sadece tamiratıyla ilgili bir tesis olarak ve bunlara palet üretilmesiyle ilgili kurulan tesis, 2007 yılında, artık Türkiye de savunma sanayi konusunda kendine yeter bir noktaya geldiğinde ve Tank Palet Fabrikasının tank üretmek üzere dizayn edilmesi gerektiğinde çalışmalara başlamış. Nitekim, bu konuda, 30 Mart 2007 tarihinde Savunma Sanayii İcra Komitesi “ALTAY” adı verilecek olan yerli tankın projesinin çalışılması üzerine KOÇ Grubu şirketlerinden Otokar’a yetki veriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam ediniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu şirket on yıl süreyle Güney Kore menşeli Hyundai Rotem’le iş birliği yaparak ve Alman MTU’dan transmisyon konusunda yardım talep ederek prototipin çalışmasıyla ilgili 2017 yılı Şubat ayına kadar on yıllık sürede prototip çalışması tamamlanıyor. Bu prototip çalışması sürecinde Otokar AŞ’ye 1 milyar Amerikan doları üzerinde destek veriliyor, yardım yapılıyor, katkı sağlanıyor ama hem Güney Kore hem Alman firmalarının birlikte yaptığı faaliyetlerin bir organizasyon içerisinde olumlu ve ılımlı devam etmemesi üzerine ve on yılda yapılan prototip çalışmalarının henüz sonuçlanmaması üzerine, şirketten bu teklifin verilmesini, kendi başına….

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Başkanım, müsaade edin, bitirmeye çalışıyorum.

BAŞKAN – Devam edin lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şirketten bir teklif isteniyor. Şirket, Otokar, BMC ve FNSS firmalarının katıldığı 24 kasım tarihinde yapılan ihalede, 3,6 milyar liraya bu tesisin tank yapabileceği şeklinde bir teklif veriyor ama Otokar firmasının tekliften önce, sözleşme gereğince Savunma Sanayii Başkanlığının tank üretmek için kendilerinden istediği yazılı teklifleri 6 milyar avro olarak ortaya çıkmış ama 24 Nisan 2018 tarihinde yapılan ihalede 3 milyar 600 milyon avroyla BMC firması bunu gerçekleştirmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tank Palet Fabrikasının bu şekilde birikiminin olması ve oradaki 600 milyon avroluk yeni yatırımın, bina inşa edilmesinin yerine -600-700 milyon avro tutabilecek bir yatırım- Tank Palet Fabrikasının bu konuyla kurulduğu ve bilgi birikiminin olduğu, mühendislerinden de faydalanabileceği bir sistemin var olması ve hızlandırılabilmesi adına yirmi beş yıl boyunca BMC firmasına devredilmesinden ibarettir. Burada ne bir peşkeş vardır ne de farklı bir durum söz konusudur. Daha önce tankların revizyonu ve bunların tamiratıyla ilgilenen bir kurumun… Tank üretmek üzere millî sermayeyle yapılmış ve dış kaynaklardan da destek temin edilebilecek bir konunun sanki peşkeş çekilmiş gibi, Katar ordusuna peşkeş gibi ifade edilmesi maalesef kamuoyunu yanlış bir şekilde bilgilendirmeden ibarettir.

Aynı şekilde, MKE’yle ilgili kanun teklifinde de -kanunda açık ve net şekilde ifade edilmesine rağmen- arkadaşlarımız önergeyle bu konuyu da gündeme getirmişlerdir ki kanun teklifi görüşmelerinde bunlar değerlendirilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Son cümlem Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın, mikrofonu son kez açıyorum.

Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Umuyorum, diliyorum, savunma sanayisi konusunda Türkiye’nin -son yılda yakaladığı- muhannete muhtaç olmayan bir ülkenin -hem karasını hem denizini hem de “İstikbal göklerdedir.” diye ifade edilen veciz bir sözün devamı için- kendi silahlarını, kendi mühimmatlarını, kendi uçaklarını, kendi İHA’larını ve SİHA’larını yaparak hiç kimseye muhtaç olmadan, ambargolara maruz kalmadan bundan sonraki süreçte de açtığımız yolda en iyi şekilde yürüyeceğine inanıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz kayıtlara geçsin diye söz alabilir miyim?

BAŞKAN – Kayıtlara geçiyor.

Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Peki, çok teşekkür ederim.

Bu arada, Sayın Elitaş’ın kendisini de yanıltıyorlar çünkü telefondan okuyor, telefondan okuduğu şeyler doğru değil, gerçeklerle örtüşmüyor.

Sayın Elitaş’a sormak isterim: Acaba Sayın Elitaş kendi evini yirmi beş yıllığına bedava, kira almadan birisine verir mi? Devletin malı bu, yirmi beş yıllığına Ethem Sancak’a niye veriyorsun, Ethem Sancak kim, neden Ethem Sancak’a veriyorsun?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, mikrofonu niye açmıyorsunuz, öğrenmek istiyoruz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bir dakika, Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin diye söylüyorum bir daha.

BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) – Biz duymuyoruz.

BAŞKAN – Ben duyuyorum. Müsaade ederseniz Sayın Yılmaz…

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) – Hayır, efendim, biz duymuyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama bizim de duymamız gerekiyor Başkanım, sizin duymanız yetmiyor.

BAŞKAN – Öne gelin Sayın Tanal, arkada durmanıza gerek yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, önde de ses gelmiyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

Sayın Özkoç, siz kayıtlara geçsin istediniz; yerinizden, 60’a göre söz istemediniz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Evet, doğru, kayıtlara geçsin istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, kayıtlara geçirin lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bir de prototipini Türkiye’de, burada yapılan millî bir fabrikada… Nasıl orada bir millî fabrikada prototipi yapılabiliyorsa… Tankın kendisini, obüs toplarını yapan Tank Palet Fabrikasındaki her işçi “Bizim ufkumuz Sayın Elitaş’ın ufkundan daha geniştir, biz tank da yaparız, top da yaparız.” diye haykırdıkları hâlde savunma sanayisinde adı olmayan, bugün ihaleyi, devredip de kaçan Ethem Sancak’a neden vermişlerdir, açıklasın.

BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir.

Sayın milletvekilleri, müsaade ederseniz…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Benim anlamadığım şu: Yani hangi milletvekili… Ben şu anda konuştuğum hâlde yine kayıtlara geçiyor. Kayıtlara geçsin diye sizin mikrofon açmama hakkınız var mı? Yok. Burada…

BAŞKAN – Sayın Tanal, benim işimi bana mı öğreteceksiniz siz.

Lütfen yerinize geçin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani “Kayıtlara geçmiyor.” deseniz kayıtlara geçmeyecek mi? Böyle bir şey olabilir mi?

BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, 29/6/2021 tarihinde Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, ülkemizde AK PARTİ iktidarının kronik bir sorun hâline getirdiği nepotizm gerçeğinin hangi kurum ve kuruluşlarda nasıl uygulandığının tam olarak ortaya çıkarılması, konunun tüm detaylarıyla incelenmesi ve gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Haziran 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

29/6/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/6/2021 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Lütfü Türkkan

                                                                                           Kocaeli

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Kocaeli Milletvekili Grup Başkan Vekili Lütfü Türkkan tarafından, ülkemizde AK PARTİ iktidarının kronik bir sorun hâline getirdiği nepotizm gerçeğinin hangi kurum ve kuruluşlarda nasıl uygulandığının tam olarak ortaya çıkarılması, konunun tüm detaylarıyla incelenmesi ve gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla 29/6/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 29/6/2021 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Sayın Muhammet Naci Cinisli.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım.

Konumuz, AK PARTİ’yle birlikte dilimize yerleşen, ciddiyetle mücadele edilmesi gereken, toplumsal bir soruna dönüşen nepotizm yani akraba ve yakın arkadaşları kayırma. Özellikle kamu atamalarında liyakat, tecrübe, eğitim gibi nitelikler aranmıyor artık. Bu kriterlerin yerlerini partili akraba ve yakınların tercih edildiği atamalar almış durumda. Yaşadığımız nepotizmi “ak bölücülük” olarak da tanımlayabiliriz.

Nepotizm, AK PARTİ’nin vazgeçilmez yönetim tarzı olurken toplum ahlakı, fırsat eşitliği, rekabetçilik ve adalet kavramları derin yara alıyor; toplumda huzursuzluk ve büyük bir kırılma meydana geliyor. Nepotizm yüzünden liyakat, kariyer, çalışkanlık, emeğe saygı gibi değerler de kıymetini yitiriyor ama en önemlisi, kendisini dışlanmış, haksızlığa uğramış hisseden -gençlerimiz ağırlıklı- milyonlarca insanımızın ülkeye karşı inançları ve vatandaşlık bağları zayıflıyor, ülkeden kaçış yaşanıyor.

Nepotizm, ekonomik olarak da yıkıma neden oluyor. The Economist dergisinin yayınladığı araştırmaya göre, Türk ekonomisi artık uluslararası literatürde “rekabetçilikten uzak ahbap çavuş sermayeciliği” olarak tanımlanıyor. İş insanları ve gayrimeşru kişilikler, işlerini iktidar ve bürokratlarla olan yakın ilişkilerine dayandırarak yürütüyorlar. Uçuk maliyetli, yolcusu olmayan havalimanlarını, geçiş garantisi verilen köprüleri, otoyolları, maliyetlerini bile bilmediğimiz hastaneleri bu duruma örnek olarak sunabilirim.

AK PARTİ’nin nepotizm uygulamalarını neden yaptığı belli; keyfî kararlarında liyakat sahibi, deneyimli, hukuka ve devlete saygısı olan isimlerin kendilerine sorun çıkarmalarını istemiyorlar. 3-5 maaşlı bürokratlardan, eş, dost, akraba bakanlardan iş yapmaları beklenmiyor aslında. Onlardan istenen, yapılanları görmemeleri, duymamaları, susmaları, paşa çocuk olmaları, oyunun zararsız parçaları olmaları.

Burada ak nepotizmle ilgili isim örneklerini saymaya kalksam sürem yetmez. Çoğunu yakından tanıyorsunuz, gerek bürokraside gerekse iş yaşamında her taşın altından aynı isimler, aynı aileler çıkıyorlar. Kurumlar ve sektörler, belli isimlere yakın uygun ailelere tahsis edilmiş durumda. Bu kayırmacılıkta ana amaç bir yandan akrabaların, yandaşların kollanıp, kullanılması; diğer yandan düzeni sömürerek çıkar elde eden ak elitistlerin kayırılması ve statülerin devamının sağlanması. Ahlak erozyonuna, adalete güvenin bitmesine, üretmeden tüketmenin matah sanılmasına, bizleri bir arada tutan toplumsal değerlerin tahrip olmasına neden olan nepotizme karşı namuslu insanlar olarak parti gözetmeksizin birlikte hareket etmeliyiz.

Kayırmacılık yüzünden gençlerimiz gelecek endişesi yaşıyorlar; yuva kuramıyorlar, ülkeye inançlarını yitiriyorlar. Torpilleri yoksa üniversite mezunu olmak, KPSS’de yüksek puanlar elde etmek işe girmek için ak düzende yeterli değil. Milyonlarca genç AK PARTİ’den torpil istemiyorlar, hakları yenmesin istiyorlar.

Ekonomik kalkınma, geleceğin inşası nitelikli eğitimle gerçekleşir. Akademik kurumlar ülkenin beyin gücünü oluşturur. AK PARTİ nepotizmi Türk akademik hayatını da tıkadı. Gençlerimiz üniversitelere girmek için aylarca çalışıp çabalarken ülkemizin üniversitelerindeki rektör atamaları siyasetçi torpiliyle gerçekleşiyor. Bütün bu saydıklarımın ne farkı kaldı FETÖ’cülükten?

Nepotizmi önlemenin tek bir yolu var: Düzgün ahlak, hukuku üstün kılmak. Hukukun yalnızca arkası olmayanlara karşı değil, muktedire karşı da üstün kılındığı ve hesap sorduğu düzen bizi kalkındırır, vatandaşa güven verir, devleti sağlıklı işletir. Sektörlerin belli ailelere tahsis edilmediği, devlet ihalelerinde belli şirketlerin kayırılmadığı, vergilerinin silinmediği, devlet kurumlarında her taşın altından çıkan ak ailelerin olmadığı, rekabetçi, medeni bir düzeni güzel ülkemiz sonuna kadar hak ediyor.

AK PARTİ iktidarının ülkemizde toplum ve devlet yapısını çürüten, âdeta bir millî güvenlik sorunu hâline getirdiği nepotizm nedeniyle Meclis araştırma komisyonu kurulması teklifimizin kabul edilmesini diler, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Rıdvan Turan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi selamlıyorum.

Ben daha öncesini bir kenara bırakayım ama on dokuz yıldır devlet, halkın devleti olmaktan çıktı. Bu devlet kimin devleti? Mesela, partinin devleti olabilir, parti içerisindeki daha küçük bir azınlığın devleti olabilir, bir oligarşinin devleti olabilir ama halkın devleti ne yazık ki değil. Şimdi, bakın, örneğin, Türkiye’de bir Adalet Bakanı yok, Türkiye’de bir Sağlık Bakanı yok. Bir Bakan var Adalet Bakanı diye ama birilerinin bakanı, bir tarikatın bakanı; Sağlık Bakanlığı keza yine öyle. Ya, bu memlekette bir bakkal dükkânını yönetemeyecekler Maliye Bakanlığı yaptı; nepotizme bundan daha vahim bir örnek gösterilebilir mi, bundan daha korkunç bir şey olabilir mi?

Bu ahbap çavuş kapitalizminin ya da nepotizmin ülkelerin başına ne getirdiğini görmek için bunu test etmeye falan gerek yok “Aynısını biz de yapalım bakalım ne oluyor?”a gerek yok. Mesela, 97 Asya krizinin çok önemli sebeplerinden bir tanesinin bu ahbap çavuş kapitalizmi olduğuna ilişkin pek çok iktisatçı fikir birliğinde. Ama Türkiye’de gelinen noktada, bu on dokuz yıllık AKP iktidarının ve onun da son dönemlerinde artık iyice kristalize olmuş bir oligarşi, devletin bütün imkânlarını kullanan, devlet ayrıcalıklarının üstüne yatan bir niteliğe sahip oldu.

Size, çok refere ettiğiniz ama ne kadar bilindiğinden de emin olmadığım Osmanlı tarihiyle ilgili bir örnek vereyim: Bakın, devşirmeler… Hani devşirmeleri, devşirme sistemini makul göstermek adına ya da olumlamak adına bir şey anlatmayacağım ama Osmanlı İmparatorluğu’nun, padişahın kendi ailesinden değil de yetenekli insanları imparatorluk çatısı altında toparlayıp bunlara ilmiyede, seyfiyede, mülkiyede büyük işler vermesinin sebebi sizce neydi? Siz, onun göremediği neyi görüyorsunuz mesela, o anlayışın görmediği ya da yapmadığı neyi görüyorsunuz, neyi yapıyorsunuz?

Osmanlı İmparatorluğu gibi geniş hinterlandı olan bir imparatorlukta dahi aslında o dönemi yönetenlerin gördüğü şey şuydu: Ahbap çavuşa kısıtlanmış, iyice daralmış bir iktidar anlayışının, kendi içerisinde böyle devasa fonksiyonlarla görevlendirilmiş bir imparatorluğu yönetme şansı yoktu. Onlar görmüşler ama siz göremediğinizden dolayı şu anda AKP iktidarı ülkeyi bir avuç saray oligarşisinin eline bırakmış durumda.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Turan.

RIDVAN TURAN (Devamla) – Bir dakika vermiyor musunuz?

BAŞKAN – Hayır.

RIDVAN TURAN (Devamla) – O zaman son cümlemi söyleyeyim: Açık söylemek gerekir; bunları araştırmak, bunları halkın önüne koymak ve sorumlularının cezalandırılması ancak ve ancak bu devletin halkın devleti olmasına imkân sağlar; gerisi boştur. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mahmut Tanal.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.

İYİ Partinin önergesi, Türkiye’de kayırmacılığın araştırılmasına yöneliktir. Kayırmacılık demek yolsuzluk demektir, rüşvet demektir, torpil demektir. Eğer MHP Grubu ve AK PARTİ Grubu Türkiye’de kayırmacılığa karşıysa, rüşvete karşıysa, yolsuzluğa karşıysa, adaletsizliğe karşıysa, eşitsizliğe karşıysa hep birlikte bu önergeye parmak kaldırmaları lazım, desteklemeleri lazım. Bu önergede mevcut olan, burada grubu bulunan tüm siyasi partiler; kayırmacılığın ahlaksızlıkla eşit olduğu vurgulanan bir dönemde ne dinimizde ne ahlakta ne pozitif hukukta ne örf ve âdette benimsenmeyen bu olgunun araştırılmasına karşı çıkmak... Buna karşı çıkan siyasi partiler eşitsizlikten yana olacaklar, adaletsizlikten yana olacaklar, hukuksuzluktan yana olacaklar, çürümeden yana olmuş olacaklar. Aslında, bu bir nevi turnusol kâğıdıdır; bu turnusol kâğıdı birazdan oylanacak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada karşı çıkan arkadaşlarımız belki diyecekler ki “Ya, arkadaş, elinizde örnek var mı?” Şu anda Van’da Belediyeye 15 zabıta memuru alınıyor. 15 zabıta memuru için -KPSS sınavında- 75 kişi çağırılıyor ancak 15 kişi alınacak. Mevcut olan bu 75 kişinin içerisine KPSS’de ilk 2’ye giren -15 kişinin içerisinde olan- 2 kişi girmiş. Bakın; 71, 69, 65, 92, 61, 55, 52, 41, 40, 34, 24, 21 ve bu sıradaki kişiler alınmış ancak 2’nci, 3’üncü, 4’üncü, 1’inci sıradaki kişiler alınmamış. Örnek, Van Belediyesi zabıta memurluk sınavı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, buradan şunu söylemek istiyoruz: Hiçbir vatandaşımız umutsuzluğa kapılmasın. Allah’ın izniyle, milletin vereceği destekle Cumhuriyet Halk Partisi ve dostlarıyla birlikte Türkiye’de bu kayırmacılığı, liyakatsizliği bitireceğiz; köklerinden söke söke atacağız değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Onun için hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın, çare Cumhuriyet Halk Partisi ve demokrasi ittifakıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Demokrasi ittifakına destek veriniz, Türkiye’deki bu kayırmacılıktan kurtulunuz.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ha, İç Tüzük’ünüz varmış elinizde.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Nasıl Başkanım?

BAŞKAN – İç Tüzük’ünüz varmış elinizde, görmemiştim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anlamadım.

BAŞKAN – İç Tüzük’ünüz varmış elinizde, dedim, yok önemli bir şey değil.

Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, İç Tüzük… Anayasa 70’inci maddede deniyor ki işe alımda herhangi bir esas hizmetin gerekleri dışında başka bir husus alınmaz, liyakate göre alınır.

BAŞKAN – Evet, sağ olun, teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sen istedin Başkan, sen istedin.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sen istedin.

BAŞKAN – Hayır, ben bir tane gönderecektim size de o yüzden sordum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vallahi ben size hediye edebilirim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İlk önce bir siz öğrenin, bir okuyun, ondan sonra bana gönderin Başkanım, kitap güzel bir şeydir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Orhan Yegin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri, İYİ Parti’nin vermiş olduğu öneri hakkında grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Nepotizm; akrabalık, eş dost çevresi, hemşehricilik, komşuluk ve sıkça rastladığımız aynı siyasi görüşten, ideolojiden ve partiden olma gibi çeşitli bağlarla ortaya çıkabilmektedir. On sekiz yıllık AK PARTİ iktidarlarında siyasette ve bürokrasideki yaklaşımımızın en öncelikli unsurlarından biri liyakattir. Özellikle bürokraside kişinin kamu görevine nasıl gireceği, görevinde nasıl yükseleceği, hangi sürede, hangi şartlarda terfi alacağı gibi pek çok durum zaten açık ve objektif bir şekilde mevzuatımızda düzenlenmiştir. Bu bürokratlar tercih edilirken liyakatin tamamen göz ardı edildiği, sadece akraba ilişkisi veya siyasi görüşlerin dikkate alındığı iddiasında bulunmak hakikaten haksızlıktır, vicdansızlıktır. Zira, eğer iktidar bürokrasiye yönetici atarken veya kendi parti içi siyasi mevkilerine yönetici seçerken nepotizmle hareket etmiş olsaydı on sekiz yıldır bu millete iş, icraat üretemez; on sekiz yıldır iktidarda kalamaz ve her seçimden sonra güçlenerek çıkmazdı. Hak etmediği hâlde ilişkisi veya siyasi görüşü sebebiyle münferit bazı olaylar da evet, karşımıza çıkmış olabilir ancak bunu, sanki genel manada, hep böyle oluyormuş gibi yansıtmanın da doğru bir muhalefet tarzı olmadığını ifade etmek isterim. Eğer muhalefetin yapmış olduğu gibi bir anlayışla olaylara yaklaşırsak bizim de aklımıza bazı ifadeler, bazı görüntüler gelir. “Adam kayırmacılık, liyakatsizlik ve kadrolaşma” denince 18 Ekim 2020’de yapılan Büyükşehir Belediye Meclisi Grubu Değerlendirme Toplantısı’nda konuşan şahsın, büyükşehir belediyesine alınan personel kotasının Millet İttifakı ortakları arasında nasıl paylaştırılması gerektiği, yakasında rozeti olmayana iş verilmemesi gerektiği sözleri gelir aklımıza. Yine bir belediye başkanının “Ben belediye başkanı olduğum sürece kendi partililerimi işe almaya devam edeceğim, partililerimden başkasını işe almayacağım.” sözleri gelir aklımıza. Muhalefet belediyelerinde oğlunu müdür yardımcısı yapanlar, şoförünü başkan yardımcısı yapanlar, erkek kardeşinin üniversite öğrencisi oğlunu tesisler müdürü yapanlar, halasının kızını halkla ilişkiler müdürü yapanlar, eşinin akrabasını muhasebe müdürü yapanlar, amca oğlunun eşini özel kalem müdürü yapanlar hatta belediye başkanı olup belediye şirketine kendisini yönetim kurulu başkanı atayanlar ve daha niceleri gelir aklımıza.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – AK PARTİ’liler onlar.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Seçim kampanyalarında ve Meclis konuşmalarında akraba torpilinin ve adam kayırmanın kendilerinde asla olmayacağını sürekli dile getirenlerin nasıl da halkımızı aldattığı gelir aklımıza.

Kıymetli milletvekilleri; gelin bu tarz tartışmaları bırakalım, milletimizin ve bu güzel yurdumuzun yolunu açalım, hep birlikte ülkemizi büyütmenin, refahımızı artırmanın, kavga etmeden, iftira atmadan, huzurluca, dostça, kardeşçe yaşamanın yollarını arayalım. Münferit bazı yanlışlar olabilir veya dışarıdan bize yanlışmış gibi veya adaletsizmiş gibi gelen durumlar olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Egemen Bağış’ın fotoğrafı çıktı piyasaya şampanya şişeleriyle.                  

ORHAN YEGİN (Devamla) – Ancak birbirimize hakaret etmeden…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yegin.

ORHAN YEGİN (Devamla) – …iftira atmadan, karşılıklı empati kurarak tatlı bir dille birbirimizi anlamaya, yanlışlarını güzel bir dille söylemeye gayret edelim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yegin.

Evet, İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Egemen Bağış’ın şampanya şişesiyle fotoğrafları çıktı uçaklarda, jetlerde. Devletin uçağında şampanya şişesiyle Egemen Bağış; az önce patladı.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, 29/6/2021 tarihinde Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, OHAL Komisyonuyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Haziran 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

29/6/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/6/2021 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                Hakkı Saruhan Oluç

                                                                                          İstanbul

                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

29 Haziran 2021 tarihinde Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından (13435 grup numaralı) OHAL Komisyonuyla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 29/6/2021 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Mahmut Toğrul.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın vekiller; Genel Kurulu, Genel Kurulun sevgili emekçilerini ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili yurttaşlarımızı öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında süreci hep beraber yaşadık; 2016’nın 15 Temmuzunda bu ülkede bir darbe girişimi yaşandı. Darbeye o dönemki tüm siyasi partiler ortak tavır koymuşken darbeden beş gün sonra olağanüstü hâl ilan edildi ve hiçbir adli ve idari süreç işletilmeden kamuda, yüz binlerce kamu çalışanı işlerinden, aşlarından edildi. Süreç o kadar kötü işletildi ki bu süreçte AKP sadece cemaatle ilgili değil, muhalifi olan her çevreyi de maalesef kamudan ihraç etmeye başladı ve bu süreçte hukuka ulaşımı da engellemek adına bir OHAL Komisyonu kuruldu. Şimdi, OHAL Komisyonu sözde bu durumu inceleyecek, ilişiği olmayanları göreve iade edecekti. Yüz binlerce insan kamudan ihraç edilmişti; OHAL Komisyonuna resmî olarak başvuran kişi sayısı 127 bin civarında. Bugüne kadar OHAL Komisyonunda toplam 101 bin kişinin başvurusu reddedildi, 14 bin kişi ise görevine iade edildi.

Bakın, bu arada, OHAL Komisyonunun gerçekten kime çalıştığı da ortaya çıktı. Gazeteci sıfatıyla bir kişi “Ben gerek Süleyman Soylu’ya gerek OHAL İşlemleri Komisyonuna gerek diğer mercilere bugüne kadar, masum olduğuna inandığım binlerce kişinin dosyasını götürdüm. ‘Bu insanlar eğer masum çıkmazsa hesabını benden sorun.’ dedim.” O kadar da kendisine güveniyor. Araştırmalar yapıldı, hepsinin bir iftiraya kurban gittiği anlaşıldı, görevlerine iade edildiler; görevine iade edilen kişi sayısı toplam 14 bin. Bu zatımuhteremin göreve iadesini sağladığını söylediği kişiler binlerce. OHAL Komisyonu bu zatımuhtereme çalışmış.

Şimdi, değerli arkadaşlar, OHAL Komisyonu rolünü artık oynayabilir mi? Buradan birkaç soru soracağız.

Bir: OHAL İnceleme Komisyonunun çalışma usulleri içerisinde herhangi bir kişinin emir ve talimat doğrultusunda karar verme yöntemi var mıdır?

İkinci bir soru: Bu zatımuhterem Süleyman Özışık kimdir? Dosyalar niçin ona gidiyor? Madem dosyalar o gibi tiplere gidecekti, o zaman Komisyon niye kuruldu?

Bir diğer soru: Komisyon suç istinadına ilişkin delil toplama ve değerlendirme yetkisine gazetecileri de mi katmıştır? Özışık’ın “diğer merciler” dediği kim ya da hangi kurumlardır?

Süleyman Özışık hangi vasıfla dosyalara ulaştı ve hangi vasıfla binlerce kişiye kefilliği kabul edildi?

Süleyman Özışık’ın OHAL Komisyonuna götürdüğü binlerce dosya kimlere aittir?

Süleyman Özışık’ın İçişleri Bakanlığına gönderdiği dosyalar için -bakın, dikkat edin, başka bakanlıklara değil- Süleyman Soylu nasıl bir mekanizmayla bu dosyalara bakıp iade ve kabul etme kararı vermiştir?

OHAL Komisyonu, Süleyman Özışık’ın getirdiği binlerce dosyada iade kararını neye göre vermiştir, talimatı kimden almıştır? Bu şekilde iade edilenlerin sayısı kaçtır?

Sıkça duyduğunuz KHK borsası, FETÖ borsası, rüşvet iddiaları ayyuka çıktı, hatta içinizdeki MYK üyesi FETÖ borsasının kurulduğunu açıkça ifade etti, peşine düşmediniz. Şimdi, Süleyman Özışık bu borsaların bir aparatı mıdır yoksa bu işleri babasının hayrına mı yapmıştır?

Bakın, üyeleri ihraç edilen boşta Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu dahi OHAL Komisyonuna ulaşamazken bu zatımuhterem nasıl olur da bu Komisyona ulaşmıştır?

Değerli arkadaşlar, bu kişiler, aynı zamanda, günün yirmi dört saati televizyonlarda partimizi kriminalize eden, partimize her gün laf eden “hain” “terörist” bilmem ne lafları eden aynı kişilerdir ve bunların yarattığı iklim nedeniyle İzmir’de Deniz Poyraz arkadaşımızı katlettiler.

Bakın, değerli arkadaşlar, OHAL Komisyonu daha barış akademisyenleriyle ilgili tek bir karar vermemiş, barış akademisyenleri için Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı vermiş, yerel mahkemeler bunları beraat etmişler ama bu Komisyon hâlâ neyi bekliyor? Süleyman Özışık’tan bir ışık mı bekliyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu komisyonun kurulması zorunludur.

Bu çetenin, bu borsaların içinde kimler varsa derhâl açığa çıkarılmalıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Sayın Hasan Subaşı, buyurun.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP'nin grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum.

Bence çok önemli bir öneri, araştırma komisyonu kurulması lazım ama bugüne kadar sistemin işlemeyen parçalarından biri maalesef. Eğer biz bugüne kadar araştırma komisyonları kurabilseydik devletin nasıl işlediğini, devletin şeffaflığını görme ve içine girme şansımız olurdu ama maalesef, biz bugüne kadar Hükûmetle ortaklık yapan FETÖ’cü veya suç örgütü liderleri veyahut da televizyonlarda yeni yeni tanıdığımız gazeteciler, basın mensupları, yandaş kişiler… Ki bunların içinde maalesef, rektörler, profesörler, hukukçular da var.

Değerli AK PARTİ'li arkadaşlarım, şunu söylemek istiyorum: Siz televizyonlara belki çıkmıyorsunuz ama bu yandaş rektörlerin, profesörlerin ve gazetecilerin sizi sizden çok daha iyi savunduklarını, müdafiliğinizi yaptıklarını buradan ifade etmek gerekir. Bizler de arada, davetler üzerine çıktığımızda yine bu arkadaşların saldırı paketleri hemen hazır; muhalefetin bütün milletvekillerine saldırıya hazır olduklarını görüyoruz ve inanın ki -sizlerden daha çok- AK PARTİ’nin Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini, eylemlerinizi, yolunuzu ve yanlışlarınızı savunmakta da çok mahirler.

Bu arkadaşlardan birkaçı, Özışık kardeşler, Peker videolarında ve geçen yılki bir televizyon konuşmasında, bugün bu grup önerisine konu olan söz konusu araştırma önergesiyle ilgili konu ki bugün için en önemli konularımızdandır… Türkiye’nin bir travma yaşamasına neden olan FETÖ darbesinin sonucunda yüz binlerce insanımızın mağdur edildiğini biliyoruz; kurulan OHAL Komisyonunda 126 bin başvurudan 115 bininin karara bağlandığını ve 100 bininin olumsuz, 15 bininin de olumlu karara bağlanıp göreve iade edildiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bu kadarını biliyoruz ama Özışıklar’ın, Süleyman Özışık’ın söylediği “Bakanlarla temasa geçtim, OHAL Komisyonu görevlileriyle temasa geçtim, binlercesine yararım oldu ve göreve dönmesine neden oldum.” dedikleri bunlar mı acaba? Biz bunun sonucunu nasıl öğrenebiliriz? Bizim devletimizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – İzin verirseniz…

BAŞKAN – İlave süre vermiyoruz Sayın Subaşı.

Teşekkür ediyorum.

HASAN SUBAŞI (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (İYİ Parti, CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın İbrahim Özden Kaboğlu.

Buyurun Sayın Kaboğlu. (CHP           ve HDP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; bu konuda geçen yıl Cumhuriyet Halk Partisi araştırma önergesi vermişti, reddedildi. Cumhuriyet Halk Partisi iki hafta önce Meclis Başkanlığına sunduğu 12 yasa önerisinden birini bu konuya, bu konunun çözümüne özgüledi. Şimdi, HDP’nin bu konuda, aynı konuda verdiği yeni bir araştırma önergesiyle karşı karşıyayız. Görüldüğü gibi, bu önergelerin reddedilmesiyle aslında karanlıklar tablosu zifirî karanlığa dönüşmektedir. Nasıl olmuştur? Yargısız infazlar karşısında mağdur edilenler yargıya erişmek istediler, “Yargı bağımsız değildir ama biz mahkemeye gitmek istiyoruz.” dediler; katledenler ise, bu kararnamelerin altında imzası bulunanlar ise “Yargı bağımsızdır ama sizi yargıya göndermiyoruz.” dediler. Buradaki ana çelişkiye dikkatinizi çekmek isterim.

Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu kuruldu Mayıs 2017’de -tam beş yıl önce- yani OHALİİK. Ne yaptı OHALİİK? Bir: Paralel idare işlevi gördü. İki: Paralel mahkeme işlevi gördü. Üç: Paralel anayasa işlevi gördü. Hepsi fiilî durum. 2021 Haziranına geldiğimiz zaman Süleymanlar saltanatına, zifirî karanlıkta Süleymanlar saltanatına, kirli işler ilişkisine, devletin nasıl çeteleştirildiğine tanık olmaya başladık. İstisnai olarak bu Komisyonun verdiği kararlar idari yargı tarafından bozulunca heyet değiştirildi. Bu heyet, Anayasa Mahkemesinin kararına, ağır ceza mahkemelerinin kararlarına karşın Barış Akademisyenlerinin dosyalarını kilitledi. Dolayısıyla Meclis de yaptığı düzenlemelerle aslında 26’ncı Yasama Döneminin yapmış olduğu Anayasa dışı düzenlemelerini derinleştirdi. Peki, o zaman hangi aşamaya geldik? Geldiğimiz aşamada esasen, birincisi, KHK ek listeleri yoluyla Anayasa dışı ve ayrımcı düzenlemeler yapıldı; ikincisi, OHALİİK Anayasa dışı ve ayrımcı kararlar verdi; üçüncüsü, Süleymanlar yani birinci Süleyman Anayasa dışı işleme, KHK’lere imza attı, ikinci Süleyman ise bu kanun dışı dosyaları yine ayrımcı bir biçimde, kanun dışı yolla çözmeye çalıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - İşte bu nedenle, bizim verdiğimiz bu önergenin önemli olduğu kadar şu anda karşımızda olan araştırma önergesi de o denli önemlidir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaboğlu…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Dinliyoruz Sayın Başkan, bitiriyor.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) – Buna “evet” diyelim mağdurlar için, buna “evet” diyelim Meclisin saygınlığı için, buna “evet” diyelim Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; HDP sıralarından alkışlar”

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Salih Cora.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu önerge aleyhine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzda, çok hain, çok kalleşçe, hepimizi etkileyen önemli bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. 15 Temmuzdaki darbe girişiminin, FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminin ardından, Anayasa’nın 91’inci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verdi ve bu kanun hükmünde kararnameyle beraber kamuda FETÖ’yle iltisaklı olan ve darbe girişiminde bulunanlarla ilgili olarak bir karar verme zorunluluğu hasıl olmuştur.

Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, biz darbe yapanlara karşı yani millete silah doğrultanlara karşı silah doğrultmadık, silah doğrultanları hukuka teslim ettik. Yine ihraçlarla ilgili olarak da hukuk yolu kapatılmadı.

Şunu ifade etmek isterim: OHAL 7075 sayılı Kanun’la kuruldu. Bu kanunla -şunu ifade etmek isterim ki- OHAL’in kurulmasının amacı ihraçlarla ilgili hukuki süreci tez elden başlatmaktı. OHAL, hukuk içerisinde delillere göre karar veren ve yargı denetimine açık bir şekilde karar veren bir kuruluştur. Masumiyet ilkesine göre karar vermiştir, hiçbir şekilde yargısız infaz yapılmamıştır.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Ya, beş yıldır karar vermiyor! Beş yıl, beş yıl, beş yıl; beş yıldır karar vermiyor!

SALİH CORA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şunu ifade etmek isterim ki: OHAL, önüne gelen dosyalarla ilgili olarak beyaz pirincin içerisindeki beyaz taşı arayarak, kılı kırk yararak sonuca giden ve verdiği kararları hukukun denetimine sunan bir yaklaşımla hareket etmektedir.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Süleyman Özışık o beyaz taşı mı aradı pirincin içinde? Pirincin içindeki beyaz taşı mı aradı Süleyman Özışık?

BAŞKAN – Sayın Toğrul, siz konuşurken kimse müdahale etmedi, rica ediyorum.

SALİH CORA (Devamla) – Şu an, OHAL tarafından 132 bin tedbir işlemi yapıldı, 126 bin başvuru içerisinde 115 bin karar verildi.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan ama bu kadar insan hâlâ açlığa mahkûm!

BAŞKAN – Sayın Toğrul, siz konuştunuz. Siz İdare Amirisiniz, siz konuşurken kimse müdahale etmedi.

SALİH CORA (Devamla) – 14 bin kabul, 101 bin ret kararı verildi ve şu an 10.834 başvuru devam etmektedir yani yüzde 91’lik bir karar oranı vardır.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Ya, bize istatistikleri anlatmayın, onları biz de biliyoruz!

SALİH CORA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, öyle “Ben lafı ortaya atarım, üstüne alan alır.” yaklaşımıyla yol almanız mümkün değildir.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – Niye karar vermiyor OHAL?

SALİH CORA (Devamla) – Ne idiği belirsiz kişiler tarafından, onların ortaya koyduğu söylemlerle siyaset inşa etme çabanızdan vazgeçin. (HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

SALİH CORA (Devamla) – Muhalefet şunu demek istiyor, siz şunu demek istiyorsunuz: “Verilen iade kararları hukuksuzdur.” diyorsunuz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – İhraçlar hukuksuz, ihraçlar! İhraçlar hukuksuz Sayın Cora!

SALİH CORA (Devamla) – Eğer elinizde belge varsa, somut delil varsa gidin savcılığa, deyin ki: “KHK’yle OHAL tarafından iade edilenler tekrar görevlerinden ihraç edilsinler.”

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) – İhraçlar hukuksuz, ihraçlar!

SALİH CORA (Devamla) – Cesaretiniz varsa, buyurun söyleyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Cora, teşekkür ediyorum.

SALİH CORA (Devamla) – Öyle laf salatası yapmaya gerek yoktur.

BAŞKAN – Sayın Cora, teşekkür ediyorum.

SALİH CORA (Devamla) – Aynı şekilde, bahsi geçen ifadeler –o gazetecinin iddiası- iddialar safsatadan ibarettir.

BAŞKAN – Sayın Cora, süreniz tamamlandı.

SALİH CORA (Devamla) – Önerge aleyhinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, 25/6/2021 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşları tarafından Tuz Gölü’nün özelleştirilmesinden doğan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Haziran 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

29/6/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/6/2021 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

                                                                                        Engin Özkoç

                                                                                           Sakarya

                                                                                 Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşları tarafından, Tuz Gölü’nün özelleştirilmesinden doğan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla 25/6/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 29/6/2021 Salı günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Levent Gök.

Sayın Gök, süreniz beş dakikadır, uzatma yapmıyoruz.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şereflikoçhisar, adından, belli olduğu üzere, Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale’de önemli kahramanlıklar göstermiş canım kardeşlerim, değerli hemşehrilerimin yaşadığı bir ilçe; 33 bin nüfuslu, adı da kahramanlıklarından dolayı “Şerefli” olarak verilmiş bir ilçemiz. Bu ilçemiz dertli; bu ilçemiz Türkiye'mizin en ünlü göllerinden biri Tuz Gölü’nün hemen yanında, bitişiğinde ama Tuz Gölü’nden 1 kuruş nasiplenemeyen güzel, şirin bir ilçemiz.

Değerli milletvekilleri, dünya tuz üretimi 220 milyon ton. Türkiye 2,5 milyon tuzla 19’uncu sırada, Tuz Gölü’nden üretilen tuzumuz ise 1,5-2 milyon ton civarında yani Türkiye’deki tuzun büyük bir kısmı Tuz Gölü’nden üretiliyor ama Şereflikoçhisarlılarının kasasına, cebine 1 kuruş girmiyor. Devletin işletmesi altındayken Tuz Gölü 2006 yılında özelleştirildi. O zaman tuzun tonu 22 liraydı, özelleştirildikten sonra bir anda, imza yapıldığı anda tonu 45 liraya çıktı değerli arkadaşlarım. Daha sonra 2011 yılında tekrar özelleştirildi ve bir kısım sahalara Şereflikoçhisarlı hemşehrilerimiz kendi aralarında kooperatifler kurdular, şirketler kurdular, dediler ki: “Burnumuzun dibindeki Tuz Gölü’nden biz de faydalanalım, çoluğumuzu çocuğumuzu burada istihdam edelim.” ve ihaleye girdiler. Hemşehrilerimin bir kısmı bu ihaleyi kazandı, ihaleyi kazandıkları anda 45 lira olan tuzun tonu 20 liraya düştü. Ama değerli arkadaşlarım, hemşehrilerimiz bu ihaleyi kazandıktan sonra sahayı işletmek üzere tam 150 milyon liralık yatırım yaptılar Tuz Gölü’ne, 68 milyon lira ihale bedeli ödediler. Sonradan bir dava geldi, meğerse Özelleştirme İdaresi Kurulunun yaptığı şartnamede bir hata yüzünden, hemşehrilerimin hatası değil, devletin hatası yüzünden ihale mahkemece iptal edildi ve mahkemenin iptal edildiği gün yine tuzun ton fiyatı fırladı gitti çünkü rekabet kalmadı, tekel olan, daha önceden alan firmalar tuzun fiyatını bir anda yükselttiler ve Şereflikoçhisarlı hemşehrilerimiz zorunlu olarak, ihalenin iptal edilmesinden dolayı devlete karşı şu anda 300 milyon liralık bir dava götürüyorlar. Yani özelleştirmeyi yapan devlet de mağdur, devletin yaptığı hatayı fark etmeyerek, bilmeyerek ihaleye giren Şereflikoçhisarlı hemşehrilerimiz de mağdur.

Değerli arkadaşlarım, bu görülmüş bir şey değil. Belki bilmiyorsunuz, Türkiye'nin belki de en çok nakliyecisinin olduğu ilçe Şereflikoçhisar’dır, bine yakın nakliyeci arkadaşımız var, çoğu tır sahibi. Herkes dağıldı, yuvarlar dağıldı, işler dağıldı ve burunlarının dibindeki Tuz Gölü’nden tuz çıkarıp kendi geçimlerini sağlamak üzere, Türkiye ortalamasına da katkı sağlamak üzere yola koyulan Şereflikoçhisarlı hemşehrilerimiz yaptıklarıyla kaldılar; yaptıkları tesisler şu anda çürüyor, atıl vaziyette, çocuklarımız işsiz. Şereflikoçhisar’a gittiğimiz zaman, komşu Evren ilçesinde de hemen herkes yakamıza yapışıyor “İş bulun.” diye. Hâlbuki, bu ihale süreçlerinde bu olaylar yaşanmasaydı Şereflikoçhisarlı hemşehrilerimizin büyük bir kısmının çalışacağı bir iş sahası yaratılmış olacaktı. Şu anda büyük bir mağduriyet içerisinde olan Şereflikoçhisarlı hemşehrilerimiz bu sorunun çözülmesini bekliyorlar.

Değerli AK PARTİ’li yöneticilerimiz, değerli milletvekillerimiz, değerli arkadaşlarım; Şereflikoçhisarlı hemşehrilerimiz en iyisine layıktır. Bu araştırma önergesi sizleri sıkıştırmak için verilmiş bir önerge değildir. Maddi hakikati ortaya koyuyorum, 300 milyon lira harcanmış bir ihale süreci, yapılmış binalar, yapılmış havzalar ama iptal nedeniyle çürüyen ekonomik değerler ve işsiz kalan Şereflikoçhisarlı hemşehrilerim; nakliyecisi öyle, Şereflikoçhisar’da yaşayan gençlerimiz öyle, çoluk çocuğumuz öyle. Bunları çözmek durumundayız. Bu araştırma önergesindeki amaç: Buradaki tuz havzalarını Şereflikoçhisarlı hemşehrimiz yararına nasıl değerlendirebiliriz? Bunun araştırmasını yapalım. Bir yandan devlet 300 milyon liralık tazminatla karşı karşıya, bir yandan da önünü göremeyen Şereflikoçhisarlı hemşehrilerimiz.

Değerli milletvekilleri, bu araştırma önergesini desteklemenizi istiyorum çünkü Şereflikoçhisarlı hemşehrilerimizin ne tadı kaldı ne tuzu kaldı.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İYİ Parti Grubu adına Sayın Fahrettin Yokuş.

Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tuz Gölü; Ankara, Konya ve Aksaray illerimizin sınırlarında kıyısı olan bir gölümüzdür. Yaklaşık 11.900 kilometrekare yağış alanına sahip bu büyük gölden Türkiye’nin tuz ihtiyacının önemli bir bölümü sağlanmaktadır. Dünyada eşi benzeri olmayan Tuz Gölü, maalesef, usulsüzlükler ve denetimsizlikler nedeniyle tehdit altındadır. Uluslararası Ramsar Sözleşmesi kapsamında A sınıfı sulak alan statüsünde olan Tuz Gölü, özel çevre koruma alanı olarak da belirlenmiştir. Konya ve etrafındaki çevre faktörü hiçe sayılarak kurulan sanayi kuruluşlarının atıkları ve hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan direkt akıtılan kanalizasyon suları nedeniyle Tuz Gölü’nde kirlilik düzeyi tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Geçtiğimiz aralık ayında, Ankara Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından askıya çıkarılan Tuz Gölü raporunda çevre sorunları ele alınmış ve Tuz Gölü’nün geleceğindeki tehlikeler belirlenmiştir. Söz konusu raporda Tuz Gölü’nü tehdit eden çevre sorunları; yer altı sularının azalması, obrukların çoğalması, hidrolojik değişimler, kaçak kuyular, meteorolojik değişimler, su kirliliği ve havzadaki tarım yapısı ve uygulamaları şeklinde 7 başlıkta toplanmıştır. Yine raporda, Tuz Gölü ve çevresi için hayati önem taşıyan yer altı sularının bulunduğu Konya kapalı havzasındaki yer altı sularında son otuz üç yılda ortalama 14 metre azalma meydana geldiği tespit edilmiştir. Bilindiği gibi, yer altı sularındaki azalmalar obruk oluşumlarını tetikliyor; malumunuz, Konya’mızda obruklar her yıl katlanarak artıyor.

Kuraklığın her geçen yıl etkisini daha çok hissettirdiği ülkemizde Tuz Gölü ve havzası can çekişir hâle gelmiştir. 2002 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan araştırma komisyonu raporunda yer alan Tuz Gölü’yle ilgili çözüm önerileri bugüne kadar hayata geçirilememiştir. On dokuz yıllık AK PARTİ iktidarında Tuz Gölü daha da büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır.

Tuz Gölü’nü kurtarmak adına kalıcı önlemler alınmalıdır, öncelikle kanalizasyonların direkt ve yer altı sularına karışması önlenmelidir. Tuz Gölü kaybedilecek bir gölümüz değildir.

Bu hususta yüce Meclisi göreve davet ediyor ve bu önergeyi desteklediğimizi buradan ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Ali Kenanoğlu.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurul saygıyla selamlıyorum.

Aslında, iktidarın, özelleştirmeler eliyle bir şehre, bir ilçeye, bir yaşam alanına nasıl zarar verdiğini ve nasıl bir tahribata yol açtığını anlamak için Şereflikoçhisar’ın geçirdiği evreye, sürece bakmak gerekiyor.

Tabii, Tuz Gölü’nden sağlanan bu tuz, Türkiye’nin yüzde 40 ihtiyacını karşılayan bir orana sahip. Arkasından, TEKEL Genel Müdürlüğünce işletilen Kaldırım Tuz İşletmesi, Kayacık Tuz İşletmesi ve Yavşan Tuz İşletmesinin özelleştirilmesi süreciyle birlikte gelişen bir durum söz konusu. Tıpkı TEKEL sigara fabrikalarının kapatılması, tıpkı şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve arkasından kapatılması süreçlerinde olduğu gibi burada da benzer süreci görüyoruz.

Tuz Gölü’nden üretilen tuzun tekelleşmesi yani özelleştirilmesi ve arkasından da büyük holdinglerin, büyük kurumların, kuruluşların tuz fiyatlarını kontrol altında tutmasıyla birlikte bir ilçenin ve birçok ilçenin kaderi değişiyor. 22 liradan önce 45 liraya, arkasından 2015 yılında 135 liraya kadar fiyatlar yükseliyor ve bu fiyatlar dünya fiyatlarının çok üzerinde ve göl tuzlarının özelleştirilmesiyle birlikte tuzda tekelci bir yapı oluşmaya başlıyor. Sektörde irili ufaklı birçok tesis de bununla birlikte kapanmaya başlıyor ve Cihanbeyli ve Şereflikoçhisar’daki küçük üretim atölyeleri birer birer kapanıyor. Şereflikoçhisar’da faaliyet gösteren esnaf sayısı 30’dan 8’e düşüyor. Tuz stokları da azalmaya başlıyor. Diğer taraftan, enerji maliyetlerindeki artışlar da bütün bunları tetikliyor. Yine, ekonomik durgunluğun etkisi ve benzeri oluşan birçok sebepten dolayı da esnaf artık bu süreçle baş edemez hâle geliyor.

Esasında bütün bu süreç özelleştirme sonucunda oluşan bir süreç. Bütün Türkiye genelinde yaşadığımız, tüketicilerin, dar gelirli insanların doğrudan ihtiyaçlarını karşılayabildikleri, diğer taraftan da küçük esnafların varlıklarını sürdürebildikleri bütün alanlar özelleştirilip büyük firmalara, holdinglere devredildikten sonra ne vatandaş bundan geçimini sağlayabilir hâle geliyor ne de küçük üreticiler, tüketiciler bu imkânları kullanabiliyorlar. Tamamıyla bir tekelleşme ve arkasından da belirli sermaye gruplarına peşkeş çekmenin başka bir yöntemi olarak özelleştirme uygulanıyor; bu tuz sektöründeki yaşanan da budur, Şereflikoçhisar’ın karşı karşıya kaldığı durum da bu özelleştirmeden kaynaklı durumdur. Bu araştırma komisyonunun kurulması ve sorunların giderilmesi elzemdir. Bu anlamıyla önergeyi destekliyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Emrullah İşler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Tuz Gölü’yle ilgili vermiş olduğu grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubumuzun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Önergede de belirtildiği gibi, konu Tuz Gölü’ndeki Kaldırım Göl Tuzlası, Kayacık Göl Tuzlası ve Yavşan Göl Tuzlası’nın 2006 yılında özelleştirilmesi meselesi ve bu konunun uygulanışıyla ilgili bir öneri verilmiştir, araştırılması istenmektedir. Tabii, bu konu…

Değerli milletvekilleri, ülkemiz 1983 yılından itibaren özelleştirme yapıyor. Benim elimde, bakın burada, 7-8 sayfalık, bugüne kadar özelleştirilen kurumların listesi bulunmakta. Bu listeye baktığımız zaman iktidarımıza kadar yapılan özelleştirmelerde genelde hep varlık satışı şeklinde özelleştirme yapıldığını görüyoruz ama bizim iktidarımızla birlikte aynı varlık satışı özelleştirmesi devam ettiği gibi, aynı zamanda işletme hakkı devri şeklinde de özelleştirmeler yapıldığını görüyoruz. Bu bahse konu özelleştirilen yerlerde de işletme hakkı devri yapılmıştır ve bu, 21/1/2032 tarihinde tekrar kamunun eline geçecektir. Dolayısıyla, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 1994 yılında kuruldu ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığının sitesine baktığımızda, özelleştirmenin felsefesini şu şekilde açıklıyor: “Özelleştirmenin ana felsefesi, devletin asli görevleri olan adalet ve güvenliğin sağlanması yolundaki harcamalar ile özel sektör tarafından yüklenilemeyecek altyapı yatırımlarına yönelmesi, ekonominin ise pazar mekanizmaları tarafından yönlendirilmesidir.” Özelleştirme programının amaçlarını ise şu şekilde açıklıyorlar: “Özelleştirmeyle devletin ekonomideki sınai ve ticari aktivitesinin en aza indirilmesi hedeflenirken, rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması, bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı yatırımlarına kanalize edilmesi mümkün olacaktır.”

Şimdi, bu bahsi geçen, özelleştirilen Kaldırım Göl Tuzlası, Kayacık Göl Tuzlası ve Yavşan Göl Tuzlası TEKEL’e bağlı kuruluşlardı. TEKEL’in özelleştirilmesi kararı, bizden önceki iktidarlar döneminde yani DSP döneminde, rahmetli Ecevit döneminde, 5/2/2001 tarihinde alınıyor ve uygulaması da 2006 yılında bizim iktidarımızda gerçekleştiriliyor. Bu özelleştirme uygulaması neticesinde kamu, göl tuzu üretim ve dağıtım işinden tamamen çekilmiş bulunmaktadır. Tuz Gölü’ndeki sahaların özelleştirilmesi neticesinde kamu zararı oluşmamış olup sahalar, özel sektörde daha rantabl şekilde üretim yapmaya başlamıştır diyor, bundan dolayı önergenin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İşler.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini oylarınıza…

 

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, Sayın Sarıaslan, Sayın Yıldız, Sayın Şevkin, Sayın Kaya, Sayın Aydoğan, Sayın Yeşil, Sayın Ünver, Sayın Sümer, Sayın Şeker, Sayın Polat, Sayın Antmen, Sayın Kılınç, Sayın Gök, Sayın Özer, Sayın İlhan, Sayın Özkan, Sayın Serter, Sayın Kaboğlu, Sayın Kılıç.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum, yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN – Pusula veren milletvekillerimiz lütfen Genel Kurulu terk etmesinler. Bir de pusula verdikten sonra sisteme girmeyi becerebilen arkadaşlarımız lütfen pusulalarını geri çeksinler.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.02

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0-----

BAŞKAN ­– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 25/6/2021 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşları tarafından Tuz Gölü’nün özelleştirilmesinden doğan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Haziran 2021 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 275 ve 274 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 29 Haziran 2021 Salı günkü (bugün) birleşiminde gündemin “Seçim” kısmında bulunan RTÜK’te boşalacak olan 3 üyelik için seçimin yapılmasına, çalışma saatlerine ve 275 ve 274 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

29/6/2021

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/6/2021 Salı günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                      Mustafa Elitaş

                                                                                           Kayseri

                                                                                    AK PARTİ Grubu

                                                                                       Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 275 ve 274 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

29 Haziran 2021 Salı günkü (bugün) birleşiminde gündemin “Seçim” kısmında RTÜK'te boşalacak olan 3 üyelik için seçimin yapılması ve bu birleşiminde 275 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

30 Haziran 2021 Çarşamba günkü Birleşiminde 275 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,

275 ve 274 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

275 sıra sayılı Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 96 Milletvekilinin Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi (2/3677)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

Birinci Bölüm

1 ila 7’nci Maddeler

7

İkinci Bölüm

8 ila 12’nci maddeler

7 (Geçici maddeler dâhil)

TOPLAM MADDE SAYISI

14

 

 

274 sıra sayılı Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt, İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş ve 63 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3697)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

Birinci Bölüm

1 ila 14’üncü maddeler

14

İkinci Bölüm

15 ila 28’inci maddeler

14

TOPLAM MADDE SAYISI

28

BAŞKAN – Evet, öneri üzerinde söz talebi? Yok.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, (2/3041) esas numaralı 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/135)

17/6/2020

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

7269 sıra Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereğince doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                   Müzeyyen Şevkin

                                                                                            Adana

BAŞKAN – Önerge üzerinde, teklif sahibi olarak, Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin konuşacaktır.

Buyurun Sayın Şevkin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

7269 sayılı Kanun ve bazı kanunlarda değişiklik öngören ve kısaca “fay yasası” diye tanımlayabileceğimiz, fay zonu üzerinde yapı yapılmasına sınırlama getiren yasa teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüzde depremler 2 türlü yapılarda hasar meydana getirmektedir; birincisi depremin sarsıntı etkisine ilişkin tedbirler yani bina deprem yönetmelikleriyle bunlar depreme dayanıklı hâle getirilebiliyor, ikincisi ise kıta kabuğunun rijit kısmının kırılarak yırtılmanın yüzeyde meydana getirdiği deformasyon yani yer kabuğunun 15 kilometre kalınlıkta olduğunu düşünürsek arkadaşlar, burada meydana gelen bir yırtılmanın ya da kırılmanın yüzeyde meydana getirdiği fay zonu üzerinde bina yapılmasına sınırlama getirilmesine ilişkin bir taslak bu. ABD, Yeni Zelanda ve 27 Avrupa Birliği ülkesinde bu fay yasası hayatta ve gündemde, uygulanmakta değerli milletvekilleri. Ülkemizdeyse, depremin sarsıntı etkisiyle yıkılmasının önlenmesi amacıyla 1945 yılından bu yana bina deprem yönetmelikleri yayınlanırken ne yazık ki bu fay yasasıyla ilgili, ikinci konuyla ilgili herhangi bir kanun ya da yönetmelik bulunmamaktadır. MTA’nın yayınladığı diri fay haritasına baktığımızda, 24 kentimiz, 80 ilimiz, 500’ü aşkın mahalle ve köyümüz doğrudan bu çizgisellik yani bu fay hatları üzerinde yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, 100 binden fazla konuttan, 1 milyondan fazla insandan, Allah saklasın, İstanbul’da olası bir depremde 5 milyon insanın ölümüyle sonuçlanabilecek, fay hattı üzerine oturmuş binalardan bahsediyoruz. Arkadaşlar, 17 Ağustos 1999’da Kuzey Anadolu Fayı üzerinde meydana gelen depremde Ankara-İstanbul Otoyolu’nda mühendislik eli değmiş bir köprünün nasıl yıkıldığını ve yırtıldığını görüyorsunuz. Yine, benzer şekilde, 5 metre bir ötelenme olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla, yerin altından, 15 kilometreden gelen bu enerjinin, bu çizgisellik üzerinde, hangi tür yapı olursa olsun hasar oluşturacağı kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, tabii ki topraklarımızın yüzde 92’si deprem fay hatları üzerinde. 2020 yılında dünya genelinde tam 198 kişinin ölümüyle sonuçlanan depremler vuku bulmuştur. Peki, bunun ne kadarı Türkiye’de? 168’i Türkiye’de arkadaşlar. Maalesef, bu ülke, depremler nedeniyle can kaybında dünyada 1’inci sıraya oturmuştur.

Değerli milletvekilleri, fay yasasıyla birlikte imar, kentsel dönüşüm, yapı denetim, afet yasaları derhâl günün koşullarına uygun hâle getirilmelidir. Ayrıca, Komisyon olarak aylardır çalıştığımız yasa teklifleri mutlaka hayata geçirilmeli, tozlu raflarda unutulmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, konu vesilesiyle İçişleri Bakanlığı AFAD tarafından bir üniversite grubuna hazırlatılmış bir fay yasası taslağı olduğunu, sakınım bandı yönetmeliği olduğunu buradan ifade etmek isterim. Nisan ayından beri masada bekliyor. Sayın İçişleri Bakanına çağrımdır: Neden bekliyor, neden bu fay yasası masanızda bekliyor? Madem hazırlattınız, neden hayatta değil?

Arkadaşlar, daha üzücü olanı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 5 milyon TL’yle ihaleye çıkmış ve aynı yönetmeliği ihale yoluyla yaptırma yoluna gitmiştir. Aklımızla dalga mı geçiyorsunuz arkadaşlar? Kimin parasını kime satıyorsunuz? Hazır yapılmış bir rapor varken neden bunu gündeme getirmiyorsunuz, neden bu kadar önemli bir konuyu ciddiye almıyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, deprem için, imar affı sırasında 23,5 milyar lira para toplandı, bunun hesabı hâlâ verilmedi. 35 milyar 486 milyon lira “özel iletişim vergisi” adı altında toplandı, bunun hesabı verilmedi. Çılgın rant projelerine para ayıran bu Hükûmet nedense depreme karşı önlem alma konusunda bu kadar cevval değil. Sadece İstanbul’a değil, ülkemizin tamamına maddi manevi büyük zarar verecek, henüz ne kadar para harcanacağı dahi bilinmeyen “talan İstanbul”u bırakın, depreme para yatırın diyoruz.

Değerli milletvekilleri, bugün yasa teklifimize “hayır” verdiğinizde –Sayın İbrahim Bey, sizin; Sayın Başkanım, sizin çocuğunuz, eşiniz, kardeşiniz– herhangi biri enkazın altında kaldığında bunun vebalini karşılayacak mısınız? Gelin, bu fay yasasına “evet” deyin ve bu fay yasasını bir an önce çıkaralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şevkin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna Üye Seçimi

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boşalacak üyeliklere seçim

BAŞKAN – Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda 21 Temmuz 2021 tarihinde boşalacak 3 üyelik için Anayasa’nın 133’üncü ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 35’inci maddesi gereğince seçim yapacağız.

Üst Kurulda boşalacak 3 üyelik için Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna 2, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için aday gösterilmiştir.

Adayların adları birleşik oy pusulası şeklinde düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır. Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla, seçimde aday listelerinden en çok oyu olan adaylar seçilmiş olacaktır.

Şimdi adayların adlarını soyadı sırasına göre okuyorum:

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından gösterilen adaylar: Mehmet Daniş, Mete Hacıarifoğlu, Alptekin Deniz İyigün, Orhan Karadaş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından gösterilen adaylar: Deniz Güçer, Mustafa Yigit.

Şimdi oylamanın sayım ve dökümü için ad çekme suretiyle 5 kişilik bir tasnif komisyonu tespit edeceğim:

Ahmet Büyükgümüş, Yalova? Burada.

İmran Kılıç, Kahramanmaraş? Burada.

Abdullah Koç, Ağrı? Yok.

İbrahim Aydemir, Erzurum? Burada.

Ayhan Erel, Aksaray? Yok.

Ahmet Kaya, Trabzon? Yok.

Tamer Osmanağaoğlu, İzmir? Burada.

Hasan Çilez, Amasya? Yok.

Mücahit Durmuşoğlu, Osmaniye? Burada.

Tasnif Komisyonuna seçilen üyeler oylama işlemi bittikten sonra komisyon sıralarında yerlerini alacaklardır.

Oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon sıralarından birinci sıradaki Kâtip Üye Adana’dan başlayarak İstanbul‘a kadar -İstanbul dâhil- ikinci sırada yer alan Kâtip Üye ise İzmir’den başlayarak Zonguldak’a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekillerinin adını defterden işaretleyecektir ve kendisine birer mühürlü birleşik oy pusulası ile zarf verecektir. Birleşik oy pusulası ve zarfı alan sayın üye kabine girerek Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu aday listesinden 2 adayın, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu aday listesinden 1 adayın isminin karşısındaki kareyi çarpı işaretiyle işaretleyecek ve birleşik oy pusulasını zarfa koyarak zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna atacaktır. Aynı zarftan 1’den çok oy pusulası çıkması hâlinde bu oy pusulalarının tamamı, ilgili aday listesinden seçilecek üye sayısından fazla adayın işaretlendiği oy pusulalarının ise ilgili kısmı geçersiz sayılacaktır. Bu hususlar oy pusulasında da dipnot olarak belirtilmiştir. Ayrıca oy pusulalarında oyun kimin tarafından kullanıldığını belirleyecek bir işaret, imza, karalama gibi durumlarda da oy geçersiz sayılacaktır. Kabinlere aynı renk tükenmez kalemler konulmuştur, sayın üyeler bu kalemleri kullanacaklardır.

Sayın Kâtip Üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.

Oy pusulaları ile zarflar Sayın Kâtip Üyelere teslim edilsin.

Oylamaya Adana ilinden beşlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Henüz oyunu kullanmamış olan sayın milletvekillerimizin oylarını kullanmalarını rica ediyorum.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oy kullanma işlemi için son üç dakikadır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar.

Komisyonda yer alan üyelerin adlarını okutuyorum:

Sayın Ahmet Büyükgümüş, Yalova; Sayın İmran Kılıç, Kahramanmaraş; Sayın İbrahim Aydemir, Erzurum; Sayın Tamer Osmanağaoğlu, İzmir; Mücahit Durmuşoğlu, Osmaniye Milletvekilleri.

(Oyların ayrımına başlandı)

BAŞKAN – Kâtip Üyesi arkadaşlarımız da Tasnif Komisyonuna yardımcısı olsunlar lütfen.

(Oyların ayrımına devam edildi)

BAŞKAN – Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelikleri için yapılan seçime ilişkin Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için yapılan seçime 263 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Saygıyla arz olunur.

Tasnif Komisyonu

              Üye                                     Üye                                     Üye

    Ahmet Büyükgümüş                Mücahit Durmuşoğlu            İbrahim Aydemir

            Yalova                                Osmaniye                              Erzurum

              Üye                                     Üye

         İmran Kılıç                     Tamer Osmanağaoğlu

      Kahramanmaraş                             İzmir

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Aday Listesi

Mehmet Daniş:                               251

Mete Hacıarifoğlu:                          2

Orhan Karadaş:                              251

Alptekin Deniz İyigün: 0

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Aday Listesi

Deniz Güçer:                                 243

Mustafa Yigit:                                5

Boş:                                             1

Geçersiz:                                      8

Toplam:                                        263

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, buna göre, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda 21 Temmuz 2021 tarihinde boşalacak 3 üyeliğe Adalet ve Kalkınma Partisi kontenjanından Mehmet Daniş ile Orhan Karadaş, Milliyetçi Hareket Partisi kontenjanından Deniz Güçer seçilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.09

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 96 milletvekilinin Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 96 Milletvekilinin Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi (2/3677) ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 275) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 275 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde ilk söz İYİ Parti Grubu adına Sayın İsmail Tatlıoğlu’nun.

Buyurun Sayın Tatlıoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi şahsım ve İYİ Parti adına saygıyla selamlarım.

AK PARTİ Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can ve 96 arkadaşı tarafından verilen Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi üzerinde genel olarak partimin görüşlerini belirtmek üzere huzurlarınızdayım.

Evvelemirde baktığımızda kanun teklifi 12 esas ve 2 geçici maddeden mütevellit 14 madde olarak düzenlenmiş ve kanunun gerekçesi olarak da faaliyet alanıyla ilgili iş ve işlemlere yönelik mevzuattan kaynaklanan kısıtlamalar yani bu mevcut hâliyle işletmenin etkin çalışamadığını, ikinci olarak mevzuattan kaynaklanan nitelikli personel istihdamının kısıtları ve üçüncü olarak da savunma sanayisinin gerektirdiği hıza ve esnekliğe sahip olmaya yönelik hukuksal düzenlemelere duyulan ihtiyaç olarak belirlenmiş.

Yine kanun teklifinin ilk 2 maddesi giriş maddeleriyle, 3’üncü maddesi şirket sermayesinin sahipliğiyle ilgili ve burada şirketin hisselerinin hazineye devri söz konusu. Sermaye tamamen hazinenin, ilgili kuruluş olarak da Millî Savunma Bakanlığı gösterilmiş. 4’üncü madde şirketin görev ve yetkilerine ait. 5’inci madde denetimle ilgili. 6’ncı madde şirketin yönetimiyle ilgili. 7’nci madde personel rejimi ve 8’inci madde de şirketin muaf olduğu kanunlarla ilgili düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu 12 madde, artı 2 de geçici, toplam 14 maddelik teklifin Komisyonda görüşülmesi sırasında ben de bir miktar bu görüşmelere katıldım. 4 önergeyle değişiklikler yapıldı. 3’üncü maddede “Makine ve Kimya Enstitüsü Anonim Şirketinde bütçe gelir ve giderlerini etkileyebilecek olan mali konulardaki kararların sermayedar konumunda olan Hazine ve Maliye Bakanlığıyla koordinasyon içinde alınması amaçlanmıştır.” şeklinde bir ilave var, değişiklik var. 8’inci maddede şirket, şirketin hisseleri ve bağlı ortaklıklarıyla ilgili doğrudan özelleştirmenin önünü kapatan ayrı bir düzenleme var. Personelle ilgili birtakım değişiklikler yapılmış ve geçici 2’nci maddede -gerçekten, niçin yapıldığı da çok anlaşılmayan bir değişiklik var- ayni, fikrî, sınai mülkiyet ve patent gibi hakların şirkete devredilmesi maddesi metinden çıkarılmış. Bu hâliyle Makine ve Kimya Enstitüsünü konuşuyoruz. Makine ve Kimya Enstitüsü, gerçekten, tarihî süreç içerisinde Türkiye’ye mal olmuş ve Türkiye’de marka olmuş bir kurum olarak karşımıza çıkıyor.

Dün arkadaşlarımız da bahsettiler; 16’ncı yüzyıla, 15’inci yüzyıla, Sultan Fatih dönemine kadar giden bir süreç ama esasen 1921 yılında Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü olarak organize olmuş, teşekkül etmiş ve 1950’de ise bugünkü adını aldığını, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu olarak yeniden teşkilatlandığını görüyoruz.

2000 yılında Millî Savunma Bakanlığının ilgili kuruluşu olarak faaliyet yürüten bu Kurum, bugün itibarıyla 11 fabrika, 2 işletme müdürlüğüne sahiptir. Yine, Kuruma bağlı HURDASAN işletmesi tüm hurdaların satışı konusunda imtiyazlı bir kuruluştur.

Makine ve Kimya Endüstrisi 2.879 işçi, 2.387 sözleşmeli personel ve memurla toplam 5.266 personele sahiptir ve bu Makine ve Kimya Endüstrisinin -2000’li yıllar itibarıyla baktığımızda- 2017’ye kadar bilançosunda ciddi bir değişiklik söz konusu değil ama 2018’de 76 milyon liralık bir vergiyle vergi verenlerin ilk 100’ünde 96’ncı sırada, 2019’da da 178 milyon liralık vergiyle 41’inci sırada yer alıyor. Makine ve Kimya Endüstrisisi kamu iktisadi teşebbüsleri arasında bu anlamda en çok vergi veren 4’üncü kuruluş ve savunma sanayisinde de 1’inci kuruluş olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kârlılıkla beraber, AR-GE harcamalarının da artış içerisinde olduğunu görmekteyiz.

Çok değerli arkadaşlar, bu teklif çerçevesinde ve bu tanımlar çerçevesinde baktığımızda, niçin böyle bir kanun teklifine ihtiyaç duyulduğunu tabii ki sorguluyoruz. Neden böyle bir teklif, özellikle AK PARTİ döneminde yirmi yıl sonra gelmiştir? Tabii bunun üç ana nedeni öne çıkıyor. Birinci neden Makine ve Kimya Endüstrisinin etkin çalıştırılabilmesi; bu, zaten kanun teklifinin gerekçesinde de yer alıyor. Bu anlamda baktığımızda, teklifteki bu maksadın aslında son iki yıl içerisinde işlediğini görüyoruz. Bu amaca yönelik, Makine Kimyada çok ciddi bir gelişme olduğunu görüyoruz, kârlılığının arttığını ve üretim ve işletmeciliğinin gerçekten büyük bir ivme kazandığını görüyoruz. 2018’de ve 2019’daki -özellikle 2019’daki- yaklaşık 1 milyar liraya yönelen geliri bunu bize açıkça gösteriyor.

Yine, Makine ve Kimyanın düzenlemelerine baktığımızda, personel kısıtlarıyla ilgili iddiaların -bir nebze geçerli olsa da- mevcut düzenlemeyle çözülebileceğine dair Komisyonda da çok ciddi öneriler söz konusu oldu.

Diğer taraftan, bu Makine ve Kimya Endüstrisinin anonim şirkete çevrilmesinin diğer bir nedeni İhale Kanunu dışında kalma amacı. Diğer bir nedeni denetim dışında kalma amacı. İhale dışında kalma amacı… Biz, geçenlerde -geçenlerde dediğim bayağı oldu- Toprak Mahsulleri Ofisinin bile Cumhur İttifakı’nın oylarıyla, AK PARTİ’nin teklifiyle İhale Kanunu’nun dışına çıkarıldığını gördük. Hatta Komisyondaki görüşmelerde “Tahılın, buğdayın ve arpanın İhale Kanunu dışına çıkarılmasında, bunlarla ilgili işlerin amacı nedir?” diye sorduğumda, dosya hazırlarken fiyatların hareketli olduğu cevabı geldi. Hâlbuki, bir ülkede tahıl üretimi ve bunlarla ilgili planlama -her ülkede olduğu gibi- çok belirgindir, acil hiçbir süreç söz konusu olmamıştır. Bunun arkasından denetim dışı kalma amacının çok öne çıktığını görüyoruz.

Çok değerli arkadaşlar, gerçekten anonim şirket olarak hazineye devrolmasıyla -belki bir müddet sonra buradan Varlık Fonuna intikal etmesiyle beraber- bugün itibarıyla 1 milyar lirayı bulan gelirle artan bir seyir içerisinde olan bu yüz yıllık işletmemiz çok ciddi bir ekonomik rant alanı da teşkil edecektir.

Ben, bu Parlamentoda çok net bir şekilde ifade etmek istiyorum: Siyasi iktidarların iki temel meşruiyet kaynağı vardır. Evet, birincisi seçimdir ama seçim tek başına meşruiyeti tanımaz ve tanımlamaz, meşruiyetin tanımlanmasının esas unsuru denetimdir. Bu kurumları denetim dışına çıkardığımızda neler olduğunu bundan önceki firmalarda çok net olarak gördük. Bu bağlamda, kanunun yapılışına da baktığımızda şunları ifade etmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, gerçekten Makine ve Kimya Endüstrisi, milletin üzerinde titizlikle durduğu ve önemsediği Türkiye'nin markalarından biri. Bu kanun teklifinin alelacele getirilip hatta sıradan kanun teklifleri dışında görüşülmesi, hiçbir tartışma yapılmadan, müzakere olmadan, sivil toplumun ve siyasilerin, geniş kesimlerin düşünceleri alınmadan, kamuoyuna anlatılmadan kanunlaşması, göreceksiniz birçok hatayı da beraberinde getirmiş olacaktır.

Şimdi, bu, esasında düzenlemeleri yapanların ve bugünkü Parlamentoda iktidar olanların kanun yapma kalitesinin ve bilhassa da partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle kanun yapma kalitesinin nerelere geldiğinin göstergesidir. Bu teklifin içeriğinde sorun var ama bu teklife oy verme konusunda, “‘Evet.’ mi diyelim, ‘Hayır.’ mı diyelim?” konusunda bizi esas bağlayan, bu teklif kanunlaştığında yürütücü iktidarın, yönetimin bundan önceki tavrı, tarzı ve yürüyüşüdür. Burada daha önceki uygulamalara baktığımızda, bu tür geniş yetki alanlarının verildiği işletmelerde ve de denetim dışı kalmış kurumların maruz kaldığı işlemlere baktığımızda, gerçekten bu konuda bu teklife “Evet.” dememiz mümkün kılınmamaktadır. Mesela, TELEKOM’un özelleştirilmesi, mesela Tank Palet Fabrikasının satışı, mesela KÖİ sözleşmeleri…

Değerli milletvekilleri, hassasiyet göstermesi gereken Parlamentonun, TÜRK TELEKOM gibi bir özelleştirmede, özelleştirme yapıldıktan sonra özelleştirmeyi yapanların yaklaşık 9 milyar doları alarak Türkiye dışına çıkmalarıyla ve aktifi zayıflatılmış bir bilançoyla, bunun yarısını karşılayamayacak bir değerle Türkiye’yi ve bankalarını baş başa bırakmaları dünya siyasi tarihine geçecek gerçekten örnek bir olaydır. Bunun yanında, bu Parlamentonun, defalarca bu konudaki araştırma önergelerine özellikle iktidar tarafından kör kesilmesi de siyasi bağlamda ayrı bir dikkat çekici konudur ve gerçekten, ben, önümüzdeki dönemlerin, nesiller için de üniversitelerde ders niteliğinde okutulacağını, örnek olay olarak verileceğini düşünüyorum.

Bir başka konu Tank Palet Fabrikası. Çok dikkate şayan, defalarca yine burada araştırma önergesi verildi. Burada temel olarak bizim sorguladığımız şey şu: Niçin bunlarla ilgili bir kereye mahsus bir hassasiyetle bir araştırma önergesinin kabulü ve bunun, bu konuda temize çıkma gayreti söz konusu olmadı? Bakın, KÖİ sözleşmeleri. Bu sözleşmeler ortada yok ve bu sözleşmelerle ilgili denetim yapabilme kabiliyeti zaten yok. Dün, arkadaşlarımız Komisyonda şehir hastaneleriyle ilgili yorumlarda bulundular; burada tekrar edeyim hepimizin bildiğini. İktidarın da muhalefetin de şehir hastaneleriyle ilgili resmî bir dayanağa, resmî bir belgeye dayanarak konuşma imkânı yok, muhalefetin yok. Neden yok? Çünkü şehir hastaneleriyle ilgili sözleşme yok ortada. İşte, hepimiz buradaydık, Sağlık Bakanına bütün Meclis bunu sordu. Bir kamu işletmesinin ve kamu eyleminin bu derece milletin denetiminden uzak kalması iktidarı meşruiyetten uzaklaştırır; bütün anayasacıların ortak tespiti budur. Osmangazi Köprüsü, burada belirttik; bunun gibi bütün KÖİ projelerinin sözleşmeleri yok. Kaça alındığı bilinmeyen bir kamu malı olur mu? Şimdi, tutup aynı sürece Makine ve Kimyayı nasıl sokarız?

Bakın, yine devletin ana kurumlarından olan Merkez Bankası, 128 milyar dolar meselesi. Bakın, bu da denetimle ve devlet etmeyle çok alakalı bir mesele. Çok değerli milletvekilleri, çok değerli Türkiye Büyük Millet Meclisinin kıymetli mensupları; Türkiye Cumhuriyeti devleti ilk defa böyle bir süre içinde nakitsizdir. Türkiye’nin son on yılda ortalama döviz rezervi 30 milyar dolardır; bugün itibarıyla, bu, eksi 57 milyar dolardır. Normali gerçekleştirmek istediğinizde 90 milyar dolar satın almanız gerekir. Hiçbir yurt dışı ödeme yapmasanız, bu satın alma Türk lirasının 20 lira olmasına neden olur. Türkiye Cumhuriyeti, Merkez Bankası üzerinden böyle bir güvenlik açığı vermiştir. Dolayısıyla, Biden’ın Ermeni soykırımı üzerindeki iddialarına karşı duruşumuzun da, Filistin konusunda buraya yaptırımla gelinmemesinin de arkasındaki nedenlerden biri budur. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Bunu çok açık… Nedir konu? 128 milyar doları daha önce denenmemiş metotlarla kamu bankalarının yurt dışı şubeleri üzerinden satıp 128 milyarı 128 adet nedenle kamuoyuna anlatma manzarasıyla karşı karşıya kaldık. Türkiye’nin ve Türk milletinin bu süreci bilme hakkı yok mudur? Bunun seçimle telafi edileceği düşüncesi çağların değil dünyanın bile dışındadır. Bunlar mutlaka masanın üzerine gelecektir ve masanın üzerinde görülecektir. Denetim… Bakın, nereye geldik? Dolayısıyla, Türkiye, partili Cumhurbaşkanlığından itibaren yaklaşık 200 milyar dolarını yitirmiştir, fakirlik sürecine gitmiştir; bu, ekonomik olarak. Dün Anayasa Mahkemesi Başkanının söylediklerini hepimiz duyduk. Bu nedenle, denetimsizlik nedeniyle geldiğimiz, devlet edememe nedeniyle geldiğimiz noktayı söyleyeyim ben. Zühtü Arslan’ın ifadelerinden benim çıkardığım sonuç şudur: Bir, Türkiye’de demokratik hukuk devleti kalmamıştır. İki, mafya yeni yargıdır. Üç, yargıda FETÖ benzeri, aklı, hukuku ve ahlakı dışlayan yapılanmalara vurgu vardır; bunu, hepimiz, en üst düzeyden sesi duymamız gerekmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'nin içinde bulunduğu fakirleşme süreci sadece ekonomik bir fakirleşme değildir; bu, sosyal…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tatlıoğlu.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Bir dakika…

BAŞKAN – Uzatma yapmıyoruz.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Bir dakika…

BAŞKAN – Efendim, bir dakika da olsa yapmıyoruz.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Yirmi dakika geneliyle ilgili görüştük Sayın Başkan.

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Olur mu ya! Grup Başkanı ya!

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin lütfen.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Geneliyle ilgili Sayın Başkan.

BAŞKAN – Biliyorum yani Sayın Tatlıoğlu, genel olarak uzatma yapmıyoruz. Selamlama için açayım.

Buyurun.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) – Evet, arkadaşlar, biz konuşacağız tabii, her yerde, her zaman konuşacağız, her şekilde konuşacağız, bunun için milletin karşısındayız.

Teşekkür ederim. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, 60’a göre söz talebim var.

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Türkkan, size yerinizden söz vereceğim zaten.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna ilişkin açıklaması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu konu cidden önemli bir konu, konuşmacılara tekrar müsaade edip etmemek tabii ki inisiyatifinizde ama bu konunun ciddi olarak müzakere edilmesinde fayda var yani o bir dakikadan bir şey olmaz ama konu daha vuzuha kavuşur. Ben bu konuyla ilgili müsaade ederseniz birkaç meseleye değinmek istiyorum.

Makine ve Kimya Endüstrisi Kırıkkale Pirinç Fabrikasında pres atölyesi boşaltılarak özel bir firmaya tahsis ediliyor. Firma, Nepsa Savunma Sanayi Makine ve Kimya Ticaret Anonim Şirketi. Firmaya tahsis edilen bölümde, yirmi beş yıl boyunca Makine ve Kimya Endüstrisi tarafından kendisine verilen alım garantisiyle hafif silah mühimmatı yani 9 milimetre, 7,62 milimetre, 5,56 milimetre mühimmatlar üretecek bu firma. Hâlihazırda bu mühimmatlar zaten Makine ve Kimya tarafından Ankara’da yerleşik Gazi Fişek Fabrikasında üretiliyor. Adı geçen Nepsa 2020 yılında kurulmuş ve ortaklık yapısında da Azerilerin bulunduğu bir şirket.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şirket kurulduktan hemen sonra Makine ve Kimyayla bu çalışmalara başlıyor. Firma, Makine ve Kimyayla arasında gizli tutulan bu sözleşmeyi 2021 Mart ayı içerisinde imzalama aşamasına geliyor ve şu anda da imzalanmış bu. Bu sözleşme imzalanmadan hemen önce de -ne tesadüf- 17 Mart 2021 tarihinde Mehmetçik Vakfına bağış yaparak gümüş ödül alıyor. Makine ve Kimya kendi birikimini, kendi oluşturduğu bilgi birikimini ve zamanında çok yüksek bedeller ödeyerek yurt dışından satın almış olduğu bilgi paketini şimdi bu firmaya bedelsiz tahsis ediyor. Kırıkkale’de kurulu hurda işleme ve Makine ve Kimya Endüstrisi fabrikalarının pirinç malzeme ihtiyacını karşılayan Pirinç Fabrikasının en önemli tesisi yerinden kaldırılıyor, özel bir firmaya yani Nepsa’ya sessiz sedasız veriliyor. Firma, şu anda, bu alanda yer görme ve tesis kurma çalışmalarını Makine ve Kimya personelinden alınan yardımla yürütüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Pirinç Fabrikası bünyesindeki bu tesis, yani kovan pres atölyesinin şimdilerde Kırıkkale’deki Çelik Fabrikasının içine taşınması için de çalışmalara başlanmış. Makine ve Kimyanın anonim şirket olması öncesinde, aynı Tank Palet Fabrikasında olduğu gibi, özel firmalar Makine ve Kimya Endüstrisi içinde rol kapmaya başlamış, hatta kurumun ismini kendi şirketlerinin peşine takmaya başlamışlar. Kurumun en gözde fabrikaları içine özel sektör sokulmaya daha şimdiden başlanmış. Makine ve Kimya arazileri, tesisleri üzerinde hem de tüm bilgi paketleri kendilerine sunuluyor, milyonlarca euro ve dolara sahip olabilecekleri üretim yeteneği bedavaya bu şirketlere bahşediliyor.

Yukarıda anlatılan tüm durum, Makine ve Kimya Endüstrisi üst yönetiminin gizli olarak yürüttüğü konulardır bunlar. Kurum için biçilen anonim şirket formatında yer alan özel sektörle ilgili entegrasyon zaten bu hâliyle yürütülüyor ve alt yüklenici olarak özel sektör yoğun olarak kullanılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bitti efendim.

Son zamanlarda, Makine ve Kimya Endüstrisi, yapmadığı hiçbir mühendislik çalışmasının içine personelin özellikle dâhil edilmediği, sokulmadığı projeleri yapmış gibi gösterilerek Kurum için başka şeylerin planlandığı aşikârdır. Bunu kamuoyuyla, Türk milletiyle paylaşmak istedim.

Teşekkür ederim.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 96 Milletvekilinin Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi (2/3677) ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 275) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğlu.

Buyurun Sayın Vahapoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 275 sıra sayılı Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’ne ilişkin Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Devletler için beka meselesi olan bir sektör hakkında görüşmede bulunmaktayız. “Türkiye’nin savunma sanayisi” denildiğinde akla ilk gelen kurum, kuruluş Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumudur. Bu Kurum, temeli Fatih Sultan Mehmet ecdadımız tarafından atılan top dökümhanesinden başlayıp Tophane-i Amire Müşirliğinden günümüze uzayan bir geçmişe sahiptir.

Millî Mücadele’nin verildiği yıllarda Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğü adıyla 1921 yılında ilk adım atılmıştır. Bu adımı, 1924 yılında Ankara’da hafif silah ve top tamir atölyeleri, fişek ve marangoz fabrikaları, 1928 yılında Kırıkkale’de pirinç ve elektrik makineleri, 1929’da mühimmat fabrikası, 1931 yılında Ankara’da Kayaş Kapsül Fabrikası, yine aynı yıl 1931’de Kırıkkale Çelik Fabrikası, 1935’de Ankara’da Mamak Gaz Maske Fabrikası, 1936’da Kırıkkale’de barut, tüfek ve top fabrikaları izlemiştir.

Burada tarihleri bilerek verdim, bu kadar kısa süre içerisinde, Kırıkkale gibi, o tarihte köy olan, bugünkü ilimize yapılan, cumhuriyetin yaptığı yatırımların hatırlanması açısından.

Bu fabrikalar, 1950’li yıllara kadar tek motorlu Uğur 44 uçağını ürettiği gibi, demir yolu rayının haddelenmesinden ilk sac ürünleri ve pirinç malzemeye, takım tezgâhları, pik ve sfero dökümü, elektrik sayaçları, zirai alet üretimi, tekstil makineleri, dişli ve dişli kutusu imali, çelik çekme borudan askerî pil yapımına kadar ülkenin ihtiyacı ne ise ya da kendisinden ne üretmesi istenmiş ise onu üretmiştir. Bunun yanında, Türk Traktör Fabrikası, Trakmak, TOFAŞ Otomobil Fabrikası, TOFAŞ Oto Ticaret, TÜGSAŞ, Nitromak gibi dev sanayi kuruluşlarına büyük ortak olarak öncülük etmiştir. MKE, sadece Türk sanayisine teknoloji, sermaye ve benzeriyle katkıda bulunmakla kalmamış; Sümerbankın, Etibankın Paşabahçe Cam Sanayisinin, Beykoz Ayakkabı Fabrikasının, hatta Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı gibi bünyesinde verdiği çıraklık ve kalfalık eğitimleriyle topluma nitelikli eleman yetiştiren okul görevi, meslek kazandıran meslek okulu görevini de üstlenmiştir.

1921 yılında kurulan Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğü 1950 yılında lağvedilmiş “Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu” adını almış ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla ilişkilendirilmiştir. Bu yapı, daha sonra, 2000 yılında, 57’nci Hükûmet döneminde Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde, asıl hizmet alanıyla doğrudan ilişkili olan Millî Savunma Bakanlığıyla ilişkilendirilmiştir. MKE, merkez teşkilatı, 2 işletme müdürlüğü ve 11 fabrika müdürlüğüyle faaliyetlerini sürdürmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya devletleri rekabet üzerine kuruludur. Devletlerin mücadeleleri hep üstün olmak, daha etkili olmak, dolayısıyla pastadan daha büyük pay almak, diğer millet ve devletlerden daha fazla refah içinde ve daha güvenli bir ortamda yaşamak üzerine kuruludur. Yaşamak için yarışmak, var olmanızı devam ettirebilmek için de elinizdekini sürekli geliştirmek zorundasınız. Devletler arası rekabette ülkelerin bulundukları coğrafya ve dolayısıyla bu coğrafyanın şekillendirdiği jeopolitik konum fevkalade önemlidir. Coğrafya, İsviçre, Avustralya ya da Yeni Zelanda örneklerinde olduğu gibi ülkelere bazen çok ciddi avantajlar sağlarken, Türkiye örneğinde olduğu gibi çoğunlukla da dezavantajlara, dolayısıyla tehditlere kaynaklık etmektedir. Dünya üzerinde konumumuz, dış politika, ekonomi, kültür, sanat, ticaret, güvenlik, savunma gibi gündemler üzerinde onları şekillendirecek ölçüde etkilidir, dolayısıyla bu alanlardaki önceliklerimizi belirler. Bu durumu en fazla etkileyen ise bilimsel ve teknolojik gelişmemiz ile bunlara bağlı üretimimizdir. Üretimlerimiz arasında ilk sırayı savunma sektörüyle ilgili ürettiklerimiz alır. Bunu örneklememiz gerekirse, ellerinden gelse yeryüzünden silmek isteyecekleri Çin ve Rusya'ya karşı ABD ve AB ülkelerinin acizliği, Çin ve Rusya’nın sahip olduğu gelişmiş savunma sanayisinden kaynaklanan avantajlı durumundan başka bir şey değildir. Bir başka örnek ise, Kuzey Kore'nin tüm ekonomik imkânsızlıklarına rağmen sahip olduğu nükleer silah teknolojisine güvenerek ABD ve AB ülkelerine rest çekme cesaretini kendinde bulabiliyor olmasıdır.

İştigal alanı savunma araç ve gereçlerinin üretimi, bakım ve onarımı olarak belirlenen savunma sanayinin görevi, ülkelerin silahlı kuvvetlerinin dışa bağımlılığını minimize edecek şekilde ihtiyaç duyulan stratejik ve taktik mahiyetteki savunma ve taarruz, saldırı sistemlerinin geliştirilmesi, üretilmesi, bakımı, tadilatı, yenileme ve onarımlarının yapılmasıdır. Kısaca özetlediğim alan fevkalade önemli, katma değeri olan bir alan özelliği taşır.

Devletlerin savunma sanayisini ayakta tutabilmek için gerektiğinde savaşlara girdikleri de bilinmektedir. Örneğin, ABD'nin Irak’a yönelik askerî harekâtının asıl nedeninin Saddam'ı ya da Libya’ya askerî harekâtının asıl nedeninin Kaddafi’yi devirmek olmadığı, savunma sanayilerini canlandırmak ve yapılacak askerî harekâtla Irak ve Libya petrollerini ABD'li petrol şirketlerine bağlamak olduğu bugün artık kabul edilmektedir. Dolayısıyla, savunma sektörünün, ülkelerin sadece dışarıdan gelecek saldırıları bertaraf etmek, terörle mücadelesine katkı sağlamak, caydırıcı olmak, dış politikasını desteklemek amacıyla kullanılmadığı, ülkeleri sömürgeleştirmek maksadıyla da kullandırıldığı günümüzde artık görülmektedir. Nitekim, Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD’li teröristlerin elini sıkan Amerika Merkez Kuvvetler Komutanı General McKenzie, o teröristi ya da teröristin bağlı olduğu örgütü çok sevdiği için değil, ABD-İsrail ittifakının Irak-Suriye-Lübnan stratejisi ile ABD-Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi-İsrail ittifakının Doğu Akdeniz stratejisinde bu örgüte havale ettikleri görevlerle ilgilidir.

Son dönemde, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa hatta İspanya merkezli düşünce kulübü görüntülü, aslında kurucu devletlerin dış ve iç politikalarını desteklemek maksadıyla oluşturulan sözde “think-tank” merkezlerinin yayınlarını incelerseniz Türkiye’ye yönelik benzer değerlendirmeleri ve benzer terminolojiyi kullanarak yöneltilen benzer suçlamaları görürsünüz. Bu yayınlar, Biden’ın küresel politikalarına hedef olan öncelikli ülkelere yöneliktir ve ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın “Dünya kendi kendine organize olamaz.” sözüyle şekillenen çalışmalardır. Bu sözün özünde “Gücümüzün yettiği hedef ülkeleri değiştireceğiz.” denilmektedir. Biden “Otoriter rejimleri devirmek için güç kullanmayacağız.” demektedir. Sayın milletvekilleri, bunun anlamı, kendileri doğrudan müdahalede bulunmayacak, yerli iş birlikçileri kullanacaklardır, tıpkı ABD’nin PKK’nın Suriye uzantısını bölgedeki kara kuvvetleri olarak kullandığı gibi.

Şimdi gelelim şu sözde “think-tank” düşünce üreten kuruluşların değerlendirmelerine. Onların iddiasına göre Türkiye kusurlu müttefiktir, onların deyimiyle bir numaralı yöneticisi diktatörleşmiştir, dolayısıyla bu yönetimin acilen değiştirilmesi gerekmektedir. O nedenle, bölgede devlet dışı aktörlerle iş birliği yapılmalıdır. Türkiye’de insan hakları ihlalleri vardır, masum gazeteciler hapsedilmektedir, siyasiler tutsaktır, kadın hakları ihlalleri vardır, LGBT hakları ihlal edilmektedir, azınlık hakları ihlal edilmektedir, nefret dili kullanılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu terminolojinin aynısı ülkemizde kullanılmaktadır. Altı ay sonra iktidar olacağını söyleyenler vardır ve bunların kimlerle iş birliği yaptığı ortadadır. Takdiri sizlere bırakıyorum.

Tüm bu suçlamaların yoğunlaştığı döneme baktığımızda ise bunun, Cumhur İttifakı’nın oluşturulduğu, Türkiye’nin terörle mücadelesini kararlılıkla sürdürme kararının alındığı, Suriye’de bir terör devletinin kurulmasına asla izin verilmeyeceğinin net olarak ilan edildiği, Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizin tavizsiz takipçisi olunduğu, Ege’deki haklarımızdan vazgeçmeyeceğimizin muhataplarımıza kesin bir kararlılıkla iletildiği, hukuk reformunun gerçekleştirildiği, İnsan Hakları Eylem Planı’nın uygulamaya sokulduğu, savunmamız için gereken ve kendi üretemediğimiz silah, araç gereç ve mühimmatı bizim için uygun olan ülkeden tedarik edeceğimizin anlaşıldığı döneme gelmesi manidardır. Yani Türkiye, artık üzerinde istenildiği gibi oyun oynanan ülke olmaktan çıkmak üzeredir, dolayısıyla her türlü tehdit ve saldırıya yerli iş birlikçilerinin desteğiyle maruz kalması söz konusudur.

Muhterem milletvekilleri, Türkiye’nin hak ve menfaatlerini merkeze alarak bağımsız, bağlantısız hür iradeyle politika üretebilmesi için, her konuda caydırıcı nitelikte imkân ve kabiliyete sahip olunması gerekmektedir. Bu imkânı sağlayacak sacayaklarından birisi savunma sanayisidir. Savunma sektörünün ihtiyaç duyduğu silah, mühimmat, araç ve gerecin millî imkânlar dâhilinde üretilmesi hayati önemi haizdir. Savunma sanayisi Türkiye için bir beka meselesidir.

Ülkemizde hayalleri suya düşen terörist ve yandaşları kâbus gördükçe, güvenlikçi politikaların yanlışından dem vurup barış güvercini rolüne soyunabilmektedirler. Onlar şunu çok iyi bilmeliler ki sözde insan hakları savunucusu zengin ülkelerin roketleri, misket bombaları ya da kimyasal silahları fakir ülkelerin gariban insanlarının tepelerine düşmektedir.

Günümüzde savunma sanayisinin ulaştığı bilgi birikimi ve sahip olduğu teknoloji nedeniyle, dünün teknolojisinin ürünü olan silahların çok ötesine geçilmiş bulunulmaktadır. Dolayısıyla, gelecekte olması muhtemel savaşların nitelik ve niceliği de süratle değişecektir. Günümüzde lazer silahları, havada uçarak hedefine ulaşan askerler, askerî silah, araç gereç ve mühimmatı görünmez kılan ürünler, ses duvarları, deprem, tsunami, fırtına, toprak kayması, yağış gibi doğal bilinen ancak suni felaketleri oluşturan silahlar, uzay kuvvetleri, su altı “drone”lar, yıkıcı silahların yerine sadece insanı hedef alan, onu etkisiz kılacak silahlar üzerinde çalışılmaktadır. Devletler günümüzde ilk kez duyan için hayalci gibi gelebilecek teknolojiler üzerinde çalışmakta, o alanlara yatırım yapmaktadırlar. Örneğin, elektronik ve mekanik darbe silahları ile Çin ve Küba’nın sahip olduğundan bahsedilen sonik atağa sebebiyet veren teknolojiler. Bu silahlar beyin travmasını andıran, kısa ve uzun süreli hafıza kaybına sebep olan, baş ağrısı, ani ve beklenmedik, nereden geldiği bilinmeyen yüksek ses işitme, işitme kaybı, kulak ağrısı, başta basınç ve titreme, baş dönmesine bağlı denge kaybı, bilişsel sorunlar, depresyon ve anksiyete gibi sorunlara sebebiyet vermektedir. Bu çağdaş ülkelerin ürettiği silahlar bunlar. Bunlarla yarışacak şekilde, inşallah, anonim şirket olduğunda Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi bu işin altından kalkar diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savunma sanayisi stratejik bir sektördür. Dolayısıyla bu sektörün mutlak surette devlet denetiminde olması zorunluluğu bulunmaktadır. Savunma sanayisinin en güçlü olduğu ülkeleri incelediğimizde tamamıyla devlet dışı kurulmuş olanlar da dahi yönetici, danışman ve benzeri sıfatlarla devlet görevlilerinin yer aldığını görürsünüz. Bunların ürettiği ürünlerin ihracı özel izne bağlıdır. Hatta savunma sanayisiyle doğrudan ilişkili gibi gözükmese ve çok ender olarak savunma sanayisinde kullanılan ham madde ya da yarı mamul madde olsa bile devletin izniyle ihracatı mümkündür. Dolayısıyla savunma sanayisinden söz edildiğinde mutlaka bir şekilde devlet akla gelmek zorundadır ve devletin savunma sanayisinden, bir başka ifadeyle savunma sanayinin ülkemizdeki lokomotifi olan Makine Kimya Endüstrisinden çekilmesi söz konusu değildir.

Savunma sanayisi ürünlerinin katma değeri fevkalade yüksektir. Dolayısıyla uygun pazar bulunduğu takdirde, ülke ekonomisi için yüksek getirisi olan bir sektör olma özelliğindedir. Ülkemiz bu imkâna sahiptir. MKE’nin önderlik yaptığı ve sahip olduğu bilgi birikimini paylaştığı çok sayıda savunma ürünü üreten işletmemiz, atölye, fabrika ile tesislerimiz bulunmaktadır. Bir dönem gizli, merdiven altı tezgâhlarda üretim yaparak ata mesleği hâline dönüştürülen tüfek ve tabanca imalatı, bugün artık uluslararası arenada rekabet edecek güce ulaşmış hâldedir. Günümüz dünyası rekabet dünyasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı bünyesinde kurulu bulunan savunma sanayisi şirketlerimiz dünya çapında itibara ve rekabet gücüne ulaşmış bulunmaktadır. MKE Kurumunun da sahip olduğu bilgi birikimi, nitelikli iş gücü ve tecrübesiyle dünya çapında hak ettiği yere ulaşabilmesi için aynı sektör içinde yer aldığı muadili firmaların hareket serbestliğine kavuşturulması gerekmektedir.

Görüşmekte olduğumuz yasa teklifiyle Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu tıpkı 1950’lerde nasıl Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğü ismini terk ederek Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu adını almışsa, bu defa Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi adını alacaktır. Kurumun tüm hissesi hazineye ait yani sermayesi devlet tarafından sağlanan, sermayesinin -bir başka ifadeyle hissesinin- tamamı devlet tarafından sağlandığı için Sayıştay ve ayrıca ilave olarak bağımsız denetim şirketi tarafından denetlenen, hâlen olduğu gibi Millî Savunma Bakanlığına bağlı bir anonim şirket olacaktır.

MKE’nin özelleştirilmemesi, dünyadaki muadillerini aşacak seviyeye gelmesi, üretiminin artırılarak sürdürülmesi ve bulunduğu fabrikalarında -yoğunluklu olarak bulunduğu Kırıkkale’yle- çalışan personelin hiçbir şartta mağdur edilmemesi konuları Milliyetçi Hareket Partisi olarak üzerinde titizlikle durduğumuz bir konudur.

MKE’nin özelleştirilmemesi ve bu konudaki tereddütlerin giderilmesi Millî Savunma Komisyonunda verilen bir önergeyle netlik kazandırılmıştır. Dolayısıyla kamuoyunda “özelleştirilecek” “satılacak” diye yapılan kasıtlı dedikodulara itibar edilmemesi gerekmektedir. Söz konusu önergeyle “Şirket, şirketin hisseleri ve bağlı ortaklıkları; satış, kiralama, işletme hakkının devri ve/veya sair başka tasarruflar yoluyla yerli veya yabancı özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerine devre konu edilemez.” hükmü teklife eklenmiş olup kesinlik kazanmıştır.

Sayın Bakan Yardımcısı ve Genel Müdür Komisyonda, AŞ’ye dönüştükten sonra kimsenin Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumundan ayrılması taraftarı olmadıklarını ve hatta emekli olanlarla da çalışma arzusunda olduklarını belirtmişlerdir.

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu bünyesinde işçi, sözleşmeli personel ve memur olarak üç değişik kategoride görev yapan personelin özlük haklarında kayıp olmayacak düzenlemeler getirilmiştir. Ancak, Komisyonda da dile getirdiğimiz üzere, ailesi ve diğer konular dikkate alınarak başka kurumlara tercih için verilen sürenin bir yıla çıkarılmasının; bir idari hata olan, güvenlik görevlilerinin yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılıp genel idare hizmetleri sınıfına aktarıldıktan sonra gideceklerse başka kurumlara gönderilmelerinin; diğer kurumlara gidecek personelin aldıkları ücret, gittikleri kurumdaki emsallerinden yüksek ise dondurulmamasının ve MKE AŞ’deki emsalleriyle eşit maaş almaya devam etmelerinin Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunu yıllarca omuzlamış, dededen toruna taşımış personele bir vefa borcu olduğu düşüncesindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 275 sıra sayılı Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’ni Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak desteklediğimizi belirtir, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Abdullah Koç.

Buyurun Sayın Koç. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli halkımız; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, ölüm yıl dönümü nedeniyle sevgili Orhan Doğan ile idam edilen Şeyh Sait ve arkadaşlarını saygıyla anıyorum.

Değerli milletvekilleri, 275 sıra sayılı Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım.

AKP iktidarı döneminde yasa yapma tekniği bütünüyle yürütmenin istek ve taleplerine uygun bir şekilde komisyonlarda görüşülmekte, bu süreçte muhalefet partilerinin katkı ve önerileri yok sayılmaktadır. Muhalefet partilerinin verdiği kanun teklifleri komisyonlarda hiçbir şekilde görüşülmemekte ve gündeme hiçbir şekilde alınmamaktadır. Öte yandan, komisyon görüşmeleri tamamlandıktan sonra muhalefet şerhinin yazılması için normalde belli bir süre verilmesi gerekirken komisyon bu usule de riayet etmemekte ve İç Tüzük hükümlerini çok açık bir şekilde ihlal etmektedir. Muhalefet partilerine şerh yazılması için birkaç saatlik bir zaman verilmesi, sağlıklı ve nitelikli kanun yapma yönünde çok ciddi bir engel teşkil etmektedir. İktidar, âdeta yangından mal kaçırırcasına kanun tekliflerini Genel Kurul gündemine taşıma gayreti içerisindedir. Ayrıca, komisyon görüşmeleri tamamlandıktan sonra teklifin Genel Kurul gündemine gelmesi için en az kırk sekiz saat geçmesi gerekirken teklifler alelacele Genel Kurul gündemine getirilmekte dolayısıyla Mecliste bulunan vekiller yasa teklifine hazırlanamamakta, böyle olunca Genel Kurul tartışmaları da sağlıklı bir şekilde devam edememektedir. AKP iktidarı getirdiği yasa tekliflerini böylece kamuoyundan da kaçırmış oluyor. Torba yasa tekniğiyle yasa yapım tekniğinde büyük bir sıkıntıya yol açan AKP iktidarı, yukarıda sözü edilen yöntemlerle yasa yapım tekniği ruhuna büyük bir zarar vermektedir.

AKP iktidarı, komisyona getirdiği yasa tekliflerinin birçoğunda uzman görüşlerini dikkate almamakta, uzmanlar çoğu zaman komisyona dahi davet edilmemektedir. Bu yasa teklifi görüşmelerinde de aynı şey olmuş, aynı yol ve yöntem takip edilmiştir. Örneğin, böyle bir yasa teklifiyle Kırıkkale ekonomisinin nasıl etkileneceğine, çalışan memur ve personelinin ne gibi sıkıntılarla karşı karşıya kalacağına, özelleştirme sürecinde hangi sorunlar yaşanacağına ilişkin meseleler göz ardı edilmiştir. Dolayısıyla Meclis, Kırıkkale halkı için değil sermaye için seferber olmuş, bu süreçte sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yeni bir kanun teklifiyle karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde, bu yasa teklifinin öncelikle görüşülmesi gereken yerlerden biri KİT Komisyonuyken bu hassasiyet de göz ardı edilmiş, Kırıkkale’yi Kırıkkale yapan Makine Kimya Endüstrisinin özelleştirilmesine zemin hazırlama hâline gelmiştir. Hazırlanan bu kanun teklifinin alt komisyonda uzmanlarla birlikte değerlendirilmesi gerekliliğiyse gerçek anlamda es geçilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifi, birçok açıdan sıkıntılı bir yasa teklifidir. Bu yasa teklifi esasen kamunun tasfiyesini amaçlayan, sermayenin çıkarlarını gözeten, kamu yararını sermayeye peşkeş çeken bir yasa teklifidir. Bu yasa teklifiyle kurum şirkete çevrilerek özeleştirmenin zemini ve yolu açılmaktadır. Yasa teklifiyle kurum sermayesinin tamamı Hazineye aktarılacak dolayısıyla, Hazine tarafından kısmi olarak ya da bir bütün olarak satılması veya alınmasının veyahut da ortadan kaldırılmasının, özel şirkete peşkeş çekilmesinin yolu açılmaktadır.

Denetimden kaçılmadığı iddia edilmektedir ancak mevcuttaki denetim mekanizmaları bile doğru düzgün bir şekilde işletilmemekte, anonim şirketin denetlenmesi ya da yasalara uygun şekilde denetlenmesi ihtimaliyse söz konusu olmayacaktır. Mevcut iş güvencesine rağmen, personel arasında ayrım yapan, sürgün ve dışlama gibi birçok baskı aracını kullanan yönetimler tarafından hiçbir personelin işten çıkarılmasının kesinlikle söz konusu olmayacağını ve personelin tüm mali ve sosyal haklarının korunacağı yönündeki açıklamalara inanmaksa mümkün değildir değerli arkadaşlar. Böylece Makine Kimya Endüstrisinin KİT statüsünden daha esnek, özel sektör dinamizmiyle hareket eden, özellikle personel rejimi açısından çok daha esnek ve işe alımlarda torpil ve referansın dikkate alınacağı bir yapıya bürünmesi amaçlanmaktadır. Dahası, sadece MKE değil, tüm KİT’lerin tasfiyesiyle kamu küçültülerek tamamen özel sektörün insafına terk edilmesi yönünde adım atılmaktadır. Yani ortak alma, parça parça satma, yap-işlet-devret modeli ve benzeri yöntemlerle kurumun bütün faaliyet alanlarının özel sektöre peşkeş çekilmesi için başlangıç adımı atılmış durumdadır. Son beş yıldır, AKP iktidarı tarafından kurumun yönetim kadrolarına dışarıdan kişiler yönetici olarak atanmıştır, bu önemli bir sorundur. Bu yöneticiler de AKP iktidarı tarafından neden atandığı veya neden görevden alındığı anlaşılmadan sık sık değiştirilmiştir, bu da ayrı bir sorudur. Bakanlıklarda ve birçok kurumda yaşanan kayırmacılık, sürgün, yer değiştirmeler, Makine ve Kimya Endüstrisinin de son beş yılına damgasını vuran bir gerçekliktir değerli arkadaşlar.

Ekonomik olarak ülkeyi krize sürüklemiş olan iktidar, çözümü bir kez daha kamuyu tasfiye etmekte aramaktadır. Kamu iktisadi teşekküllerine bir anonim şirket statüsünü kazandırmakta, bunların satışına zemin hazırlanmaktadır. Böylelikle, binlerce kamu çalışanın iş güvencesi elinden alınmış olacaktır. Her ne kadar Makine ve Kimya Endüstrisi tarafından mevcut kanun teklifinin bir özelleştirme adımı olmadığı iddia edilse de çalışan personelin görüşü alınmadığı gibi, personele ilişkin olan kısımsa kesinlikle ve kesinlikle Özelleştirme Kanunu kapsamında yer alacaktır. İşçilere, çalışanlara dair mağduriyetleri biz geçmişte Ziraat Bankasında gördük, ne yazık ki biz geçmişte TELEKOM’un özelleştirmesinde görmüş bulunuyoruz. Aktif olarak çalışan hatların, milyonlarca adet alım garantisi verilerek MKE’ye ait tüm teknik bilgi paketlerinin özel firmalara satıldığı hatta bunlarla ilgili sözleşmelerin imzalandığı bilgisi verilmektedir.

AKP iktidarları döneminde yol, köprü ihalelerinde olduğu gibi alım garantili bir özelleştirme süreci yaşanacağı bizzat çalışanlar tarafından bizlere iletilmektedir. Dolayısıyla, tıpkı diğer ihalelerde olduğu gibi sadece Makine ve Kimya Endüstrisi çalışanları mağdur olmayacak aynı zamanda kamu kaynakları sermayedarlar için alım garantili bir şekilde servis edilecektir.

Öte yandan, Makine ve Kimya Endüstrisi yöneticileri tarafından iddia edildiği gibi mevcut kanundan kaynaklı sınırlamalar da söz konusu değildir. Mevcut durumda, kendi istedikleri personele performans ödemesi yapmakta, çeşitli projeler ve iş kalemleri için hizmet alımı ve benzeri şekilde danışman, personel veya firma kullanımı yapılmakta ve dahası mevcut İhale Kanunu’na rağmen adrese teslim işler verilmesi konusunda hiçbir engelle karşılaşmamıştır bu mevcut olan Hükûmet.

Ayrıca, tüm kamuda olduğu gibi Makine ve Kimya Enstitüsü Kurumu da tepeden inme yöneticiler tarafından yönetilmektedir. Kurumların kendi içerisinden, liyakat şartlarına uygun, tecrübe ve bilgi birikimi dikkate alınmadan yapılan yönetici atamaları sorun olmaya devam etmektedir bütün kurumlarda olduğu gibi. Atanan veya mevcut yöneticiler, hem memur hem de işçiler arasında, iktidara yakın ya da yandaş sendikaların referansları doğrultusunda personel görevlendirmeleri yapmaktadır.

Bir diğer iddia ise Kurum bütçesindeki, nitelikli personel istihdamının önündeki engellerin kaldırılması iddiasıdır. Mevcut yönetim tarafından bazı projelerde ve yapılan işlerde çok yüksek ücretlerle “danışman” adı altında personel istihdamı ya da danışman firma kullanımında belirgin bir artış olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bugüne kadar danışmanlık hizmeti alan kişi ve kurumların hangi kriterlere göre belirlendiğiyle ilgili tek bir somut çıktı olmadığı bilinmektedir. Buna dair yapılan bütün soruşturmalar ve verilen bütün sorular da ne yazık ki cevapsız kalmıştır.

Bu yasa teklifiyle emekçilerin kazanılan hakları yok olacak değerli arkadaşlar. Binlerce çalışan perişan edilecektir, böylesi adımlar AKP iktidarı açısından artık rutin hâle gelmiş durumdadır. Daha önce Soma’da ve benzeri yerlerde özelleştirilen madenler ve termik santraller binlerce işçinin mağdur edilmesine, insanların geleceğinin çalınmasına yol açmış ve binlerce mağdurla karşı karşıya kalınmıştır. Benzer örnekler yine tarihte ÇAYKUR ve PTT özelleştirmelerinde de yaşanmıştır.

Silah sanayisinin iştah kabartan bir sektör hâline gelmesi, savaş harcamalarını en üst düzeye çıkaran AKP iktidarları için bir rant alanı hâline gelmiştir. “Dışarıya silah ihraç eden ülke” diye kamuoyunu pekiştirmek isteyen AKP iktidarı şimdi de gözünü Makine ve Kimya Endüstrisine dikmiştir. Yasa teklifinin ardında yatan nedenleri anlatmak için savaş sanayisi ekonomisini anlamak ve çözümlemek önemli bir merhaledir. Kapitalizm ve savaş ilişkisi kopmaz bağlarla ve evrensel düzeyde birbirine bağlıdır. Savaş sanayisi dünyanın en gelişmiş ve kârlı sektörü olarak sermaye birikim rejimlerinin nefes borusu hâline gelmiştir günümüz dünyasında. Silah sanayisi özellikle ekonomide daralmanın ve durgunluğun olduğu dönemlerde sermaye grupları için kârlı bir yatırım alanı hâline gelmiştir. AKP iktidarlarının özellikle son on yılda silah yatırımlarına özel bir önem vermeye başlaması sektörün oranlarıyla yakından ilintilidir. Bu dönemde, AKP’nin silah sanayisiyle ilişkisi stratejik düzeydedir. İleriye dönük hedefleri açısından, en fazla agresif olarak büyümesi öngörülen sektörler arasında silah sanayisi en gözde sektörlerin başında yer almaktadır. ASELSAN’ın bu yılın ilk çeyreği için açıkladığı 3 milyar TL kârı bu kapsamda örnek olarak verilebilir ve gerçek anlamda çarpıcı bir örnektir.

Türkiye’de işbaşına gelen bütün hükûmetler hazırladıkları bütçelerde en büyük payı ne yazık ki silah ve savunma sanayisine aktarmışlardır. AKP döneminde de bu kural asla ve asla bozulmamıştır. Medya ve inşaat sektörüne yön veren havuz sistemi, savunma sanayisine de yön vermektedir ve halkı ciddi bir şekilde yoksulluğa itmektedir. AKP iktidarı, kamunun elindeki tüm imkânları ve maddi gücü bu havuzların beslenmesine bağlayarak ciddi oranlarda büyümelerini sağlamakta ve bunların önünde hiçbir engel bırakmamaktadır. Gelinen süreçte, silah sanayisine aktarılan kaynaklar ve destekler, güvenlik yatırımlarına doğru genişleyen bir spektrumda hem oldukça kârlı bir iş hem de savaş politikalarını besleyen bir manivela gibi kullanılmaktadır ve bu, iktidarın gerçek politikası hâline gelmiştir.

2015’ten itibaren ekonomik krizin kaçınılmaz bir hâle geldiğini ve 2002’den beri büyümenin lokomotifliğini yapan inşaat-altyapı-finans üçgeninde yolun sonuna gelindiğini yavaş yavaş anlayan AKP iktidarı, yeni dönemde yatırımlarını silah ve savunma sanayisine ve telekomünikasyona, enerji yatırımlarına yöneltmiştir. Uluslararası alanda silah ve savunma sanayisindeki gelişmeleri ve devletlerin silahlanma harcamalarını araştıran bir kuruluş olan SIPRI’ye göre, Türkiye’de bazı savunma sanayi şirketleri dünyanın en büyük silah satıcısı şirketler listesi durumuna gelmiştir. ASELSAN, TAI, ROKETSAN gibi şirketler ilk 100 içinde yer almaktadır. Savunma sanayisinde yer alan bazı şirketlerin aile içine veya yakın dostlara ait olması tesadüfi değildir. Sektörün büyükleri arasında Koç grubu, Nurol, BMC, NETAŞ, Turbojet, Kale Havacılık bulunurken aile dostları ve dünürlerinin Albayrak Grubu, Katmerciler, Bayrak Grubu gibi bu sürece katılımıyla paydaşlar artmış, birçok alanda oluşturulan havuz yapılarına kaynak verildiği gibi savunma sanayisinin içinde yer alan şirketlere de büyük teşvikler verilmektedir. Yatırım arazileri BMC örneğinde olduğu gibi bedava bir şekilde peşkeş çekilmektedir. AKP iktidarı kapsamında kriminalize olan geleneksel sermaye ve AKP sermayesi savaş ve savunma sektörü söz konusu olunca bir araya gelip uyum içinde bir arada durabiliyor. Hava araçları Bayrak Makina, BÜYÜKMIHÇI, Kale Kalıp arasında pay ediliyor. Pastanın büyüğünü ise Bayraktar grubu alıyor, kara araçlarında Otokar, BMC, Hema ve RMK, DER-SAN, Sedef, Yonca-Onuk, İstanbul Denizcilik, (ADİK) Anadolu Tersanesi gibi yerler ve mevcut olan kurumlar yer almaktadır. Değerli arkadaşlar, lojistik, askerî giyim konusundaysa Yakupoğlu, Öztiryakiler, TARGET, Öztek, TEKSAV, Anel, Mega Teknik önemli paylar almaktadır.

Görüldüğü üzere havuz sistemiyle oluşturulan rant ve kayırma ekonomisinin tahtında oturan sektör silah sanayisidir. Demokratik hak temelinde sorunlara karşı oluşturulan beka retoriği oldukça kullanışlı bir aparat olarak salıverilmekte ve bu şekilde yepyeni bir engel olarak toplumun önüne getirilmektedir.

Cumhurbaşkanlığı tarafından çıkarılan 696 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’yle savunma sanayisini doğrudan kendisine bağlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yönetim kadrosu ve havuz medyası, yerli bir askerî endüstriyel kompleksi yaratma konusunda ulusal ve uluslararası diplomasi ve algı faaliyetlerini yürütmeye devam ediyor ve devam edecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 9 Şubat 2019 tarihinde Aydın’da yaptığı bir mitingde “Ben buradan patatesçilere, domatesçilere sesleniyorum: O 1 tane merminin bedelini biliyor musunuz?” diye bir soru sormuştur. Bakın, mermi parasıyla kodlanan militarizm ve savaş mekaniği, iktidar bloğunun silah sanayisi ve ileri teknoloji ürünlerinden iç piyasalara güçlü para aktarımı sağlamayı hedefleyen bir model üzerinden işletilmiş ve hâlâ işletilmeye devam edilmektedir. “Devletin bekası” söyleminin amacı toplumsal, siyasal muhalefeti bastırma, bölgesel güç olma hedefiyle özellikle havuz medyası eliyle toplumu militarize etmeye yönelik olan bir politikadır. Bu stratejinin en yıkıcı sonucu ise silah ve savunma sanayisinde büyük yatırımlar yaparak, orduyu yüksek maliyetli teknolojiyle donatarak toplumsal eşitsizliği ve yoksulluğu büyütmektir ve büyütmeye devam etmektedir.

Değerli halkımız ve değerli milletvekilleri, şimdi, mevcut olan bu kanun teklifinin ne anlama geldiğini kısa bir şekilde anlattım fakat ben bir şeye daha burada dokunmak istiyorum. Bakın, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan çıktı, bir iki gün önce bir konuşma yaptı; diyor ki: “Mahkemelerin adalet arayışına cevap vermediği, bağımsız ve tarafsız yargılama ilkelerine uygun bir şekilde uyuşmazlıklara çözüm üretemediği bir yerde hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır.” Vallahi biz de buna katılıyoruz yani size de aynı zamanda “Günaydın.” diyoruz. Neden “Günaydın.” diyoruz? Bakın “Hukuk devletinde adaletin nihai adresi mahkemelerdir.” diyor. Peki, Türkiye’de hukuk devletinde mevcut olan uyuşmazlıklar ve mevcut olan olayların gerçekten adresi mahkemeler midir? Bizce, ne yazık ki mahkemeler değil.

Bakın, başka bir söyleminde ne diyor: “Hukuk devletinde uzaktan kumandayla yargı da yargıç da düşünülemez.” Türkiye’deki yargı, şu anda mevcut olan yargı uzaktan kumandayla yönetiliyor. Sizlere şu kadarını söyleyeyim, bu kafayla adalete ulaşmak mümkün değildir. İki vatandaş arasındaki mevcut bir hukuki uyuşmazlığı ancak bu mantıkla çözebilirsiniz.

Peki, neye uzaktan kumandayla etki edebilirsiniz? Bakın, uzaktan kumandayla çözemediğiniz şeyler için ben size birkaç tane örnek vereyim. Faili meçhul cinayetleri çözemediniz çünkü uzaktan kumandayla yürüyen bir yargı sistemi var. Bakın, siyasal kumpas davalarını, mevcut olan bu halkın önüne getirdiniz; burada uzaktan kumandayla işleyen bir yargı sistemi var. Kürtlere yönelik olaylarda cezasızlık politikası var, burada uzaktan kumandayla bir yargı sistemi var. Siyasi kumpas davasıyla bir kapatma davası açtınız, bu kapatma davası sadece milletvekilleri hakkında yapılan soruşturmaları içermektedir ve hiçbir milletvekilimizin, hiçbir siyasetçimizin almış olduğu bir ceza yoktur, kesinleşmiş olan bir cezası söz konusu değildir. Bu da uzaktan kumandalı bir yargı sistemi ile bu yargı eliyle ancak devam edecek olan bir durumdur. Bütün bunlar uzaktan kumandalı bir yargı sistemiyle devam ediyor. O nedenle size, Anayasa Mahkemesi Başkanına ve diğer yüksek yargı organı başkanlarının hepsine “Günaydın.” diyorum. Peki, ne duruyorsunuz? Genelgeçer eleştiriler yapmakla bu işler çözüme kavuşamaz.

AİHM’in Demirtaş ve Kavala kararı nerede, niye uygulamıyorsunuz? Yolsuzluk iddiaları korkunç boyutlara ulaşmış, yargı neden harekete geçmiyor? Olayların üzerinden altı yıl geçmiş olmasına rağmen uzaktan kumandalı bir yargı sistemiyle neden partimize karşı dava açıyorsunuz, Kobani davası ve kumpas davasını açıyorsunuz? Yargının bir yönünü dokunulmaz kılıyorsunuz, bir diğer tarafında ise iki vatandaş arasındaki bir uyuşmazlık için “tarafsız ve bağımsız yargı” diyorsunuz. Bu kafayla hiçbir yere varamazsınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.27

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

275 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Teklifin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalarda kalınmıştı.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Özgür Ceylan’ın.

Sayın Ceylan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 275 sıra sayılı Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin tümü üzerine CHP Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, ekranları başında görüşmeleri takip eden, yıllardır Makine ve Kimyaya alın teriyle değer katan işçi, memur ve sözleşmeli olarak çalışan kardeşlerimi selamlayarak başlamak istiyorum.

Teklifin görüşmeleri esnasında, ısrarla, teklifin havale edildiği komisyonların raporunu beklemek gerektiğini söyledik, en azından teklifin alt komisyonda incelenmesi önerisinde bulunduk ama bu önerilerimiz de “Acelemiz var, yetişemez.” denilerek kabul görmedi. Komisyon çalışmaları dün 17.30’da bitti, 22.30’da muhalefet şerhimizi teslim ettik, bugün Genel Kurula geldi, şimdi görüşüyoruz. Bu ne acele, anlamış değiliz. İnsanın aklına “Acaba birileri iktidara silah fabrikası siparişi verdi de onu mu yetiştirmeye çalışıyoruz?”u getiriyor. Bu neyin acelesidir arkadaşlar? Apar topar, yangından mal kaçırır gibi Meclise getirilen, bir an önce yasalaşması için iktidarın büyük çaba sarf ettiği bir teklif bu.

Atölyedeki mala müşteri çıkınca patron işçileri sabahlara kadar çalıştırırmış. Bu teklifin süreci de biraz öyle oldu. Konunun tarafları olan sendikalarla görüşülmeden, kamuoyu yeterince bilgilendirilmeden, aceleyle hazırlandığı için tıkır tıkır işleyen MKE’nin anonim şirkete dönüştürülmesi teklifi daha sonra komisyon aşamasında 6 önergeyle tadil edildi yani teklifin yarısı kısmen düzeltilmeye çalışıldı.

Değerli arkadaşlar, teklifle kamu iktisadi teşebbüsü olan MKE ilgili bakanlığı Millî Savunma Bakanlığı olan bir anonim şirkete dönüştürülüyor. MKE, kamu tüzel kişiliğine sahip, sermayesinin tamamı devlete ait olan, ürettiği ürünlerin niteliği ve nihai ürünlerin son kullanıcısı Türk Silahlı Kuvvetleri ve kolluk güçlerimiz olan bir kurum; dolayısıyla, bir anlamda tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek kamu hukukuna tabi süreçlerde üretmek ve pazarlamak üzerine kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti nedeniyle de çeşitli imtiyazlara sahip bir kamu iktisadi kuruluşu; bugün şirkete dönüştürülüyor. Peki, buna neden ihtiyaç duyuluyor? Yanıtlanması gereken soru budur. Yanıtı, teklifin genel gerekçesinde arayalım. Gerekçede, MKE’nin gelişen teknolojiye ayak uydurması, üretim imkân ve kabiliyetlerinin artırılması ve nitelikli personel istihdamının sağlanması gibi nedenlerle günümüz ticari hayatının gerekliliklerine uygun yapısal dönüşüme ihtiyaç olduğu yazıyor. İhtiyaç, Kurumun verimsizliğinden doğmamıştır. Teklifi bu aşamaya getiren, mevzuata takılmadan iş ve işlem tesis etme, iş gücü yapısını değiştirerek emek sömürüsü üstünden kazancı artırma arzusudur. 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye göre KİT’ler, bu kanun hükmünde kararnameyle saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tabidir yani Kurumun elini kolunu bağlayan yoktur. Eli kolu bağlı olmadığı içindir ki “MKE” markası tüm dünyada bilinen, itibar edilen bir markadır. Bu kanunla da amaç, bu markanın pazarlanması öncesi yol temizliği yapılmasıdır.

Bu arada, üzerinde ısrarla durulması ve gözden kaçırılmaması gereken kavram, teklifin genel gerekçesinde geçen “ticari hayatın gereklilikleri” kavramıdır. Bizatihi bu kavram dahi, yarattığı havuz medyası ve havuzdan beslenen yandaş sermaye çetelerinin saraydan doğrudan kelepir şirket talebinde bulunduklarını göstermektedir.

Arkadaşlar, miting meydanlarında davudi sesiyle bağırıyordu, “Ben buradan patatesçilere, domatesçilere sesleniyorum: O bir tane merminin bedelini biliyor musun sen? Bunlar nereden geldi, biliyor musun?” diyordu. Biz Kırıkkale’den geldiğini biliyoruz da demek ki bu soruyu soranlar bilmiyor olacaklar ki “nitelikli personel” “verimlilik” “çağı yakalama” gibi sözlerle, Kırıkkale’deki fabrikalarda üretim yapan işçiyi, memuru beğenmiyorlar.

Anonim şirketleştirilmeye çalışılan MKE Türk ordusunun gurur kaynağı; onun her türlü silahını temin eden, savunma sanayisinde Türkiye’de ilk 5’te olan bir kurum. En büyük sanayi kuruluşları sıralamasında da Türkiye’de ilk 100’de. 2019 yılında 694 milyon, 2020 yılında 925 milyon kâr etmiş. Şimdi şirkete dönüştürülüyor.

“Bu teklif yasalaşırsa nitelikli eleman alacağız, hızlı hareket edeceğiz, gelişen teknolojiye ayak uyduracağız.” deniyor. Partimizi de yapıcı eleştiride bulunmamakla eleştiriyor iktidar vekilleri. Allah aşkına söyleyin, şu anki yapısıyla MKE’nin nitelikli istihdam yapabilmesi için önünde engel mi var? On dokuz yıldır ülkeyi yöneten, istihdam politikasını belirleyen siz değil misiniz? Elinizi tutan ne? Ayağınıza pranga olan ne varsa düzeltilmesi için yasa teklifini getirin kanunlaştıralım, destekleyelim. “Hızlı hareket edemiyoruz.” deniyor. Hani tek adam rejiminde her şey daha hızlı ilerleyecekti, ne oldu? Bu konuda da hızlanmanızı sağlayacak ne gerekiyorsa getirin yapalım, yasalaştıralım arkadaşlar. “Değişen teknolojiye ayak uyduramıyor.” diyorsanız, kusura bakmayın ama o da yine sizin ayıbınız; kaç yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, böyle mazeret mi olur? Hem övünmüyor muyuz MKE’nin ürettikleriyle? Bakın neler var: FIRTINA, PANTER, YAVUZ, BORAN obüsleri, ALTAY tankı silah sistemleri, pek çok hafif silah, uçak ve sığınak bombaları, topçu roketleri ve daha neler neler. En son “Değişen teknolojiye ayak uyduramıyor.” dediğiniz bu Kurum maske bile üretti, daha ne yapsın? Bence sorun Kurumda değil, yönetim anlayışında değerli arkadaşlar. Kafa aynı olduktan sonra, yapılan liyakatsiz atamalarla AŞ olduğunda ne değişecek? Biz bunu anlatmaya çalışıyoruz.

Bakın -Komisyonda da gündeme getirdik- MKE 2016 ve 2017 yıllarında Suudi Arabistan’a silah satmış, aradan beş sene geçmiş, hâlâ paramızı alamamışız. Soruyoruz “Ne kadar alacağımız? Kurum zarara uğratılmış, bunun sorumlusu kim?” diye, Bakanlık net bir cevap vermiyor, ipe un seriyor. Dün Bakan Yardımcısına sorduk, sağ olsun söyledi, “60 milyon doların üzerinde alacağımız var." dedi. Sorumlusu kim, hata kimde, bilen yok. AŞ olunca bunları mı düzelteceksiniz? Hiç sanmıyoruz. Dediğim gibi, sorun, Kurum yapısında değil, kafa yapısında; sorun, liyakatli isimlere görev vermemekte direnenlerde. AŞ olunca durum, inanın, daha kötüye gidecek. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir önemli konu da bu Kurum AŞ olduğunda nasıl bir istihdam politikası yürütüleceğidir. Şimdi, iyi kötü, işçi alımında KPSS falan söz konusu. Bu yasa geçerse işçilerin hepsi özel hukuka tabi olacaklar ve işe ona göre alınacaklar. Zaten bu durumda bile yaptığınız liyakatsiz atamalar, işe alımlar ortadayken o zaman sizi kim durduracak? Şirket Genel Müdürü veya Bakanlık yetkilileri siyasi iradenin “İşe alınsın.” dediği kişiler için “Olmaz, ben işe alamam.” mı diyecekler? Bu mümkün değil. Bütün bunları düzenleyen şirket ana sözleşmesi bu şirketin tüm kurallarını belirleyecek olan metindir. Bunun açık ve şeffaf bir şekilde paylaşılması, işe alım, disiplin, taşeronlaşma gibi her alanda bu şirketin ne yapıp ne yapamayacağının net bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir. Şirketleşmeyle birlikte maalesef kurum kültürü kaybolacak, içerideki tüm örgütlenme değişecek, Kurumu kurum yapan felsefe yerini şirket mantığına ve kâr hırsına bırakacaktır. Bu kadar stratejik bir kurumun daha fazla kâr hırsıyla yönetilmesi ne kadar doğrudur arkadaşlar? Şüphesiz zarar etmemelidir ama kârlılık da ana hedefi olmamalıdır; ana hedefi, ordumuzu güçlendirmek, silah sanayimizi dışa bağımlılıktan kurtarmak olmalıdır. Kârlılık için ürettiğimiz silahı kim daha çok para verirse ona mı satacağız? Demek istediğimiz bu. Böyle devlet yönetilmez, böyle kanun yapılmaz sayın milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)

Siz bence, bu kanunla, özelleştirmeye giden yolun taşlarını döşüyorsunuz. Kime sorarsanız sorun, AŞ olmanın amacı “Bir şirketin hisselerini paylara bölme ve borsaya açılma, hisselerini rahatça satma.” anlamına gelir; kamuoyunda yaygın algı budur -ki çoğu zaman şirketler için gerçek olan da budur- bu yaptığınız işte görünen, halk tarafından algılanan da budur.

Komisyon toplantımızda MKE’nin fişek üretimini taşeron bir firmaya yirmi beş yıllığına verdiğini ifade ettik. Daha Kurumla ilgili teklif Komisyonda görüşülürken MKE ile NP Savunma Sanayi AŞ arasında 4 Haziranda imzalanan 120 milyon mermi alım garantili bir anlaşmayı inceleme şansımız oldu. Bu dahi acelenin boyutunu gösteriyor. MKE’den 50 milyon kapsül alacak ama 120 milyon mermi satacak. Belli ki 120 milyon mermi için ihtiyaç duyacağı 70 milyon kapsülü dışarıdan ucuza temin edecek. Kime satacak? MKE’ye satacak. MKE bunları üretemiyor mu? Kurum hem bilgi transferi yapacak hem de Kurumun MKE Pirinç Fabrikasındaki taşınmazları kullanmasına olanak verecek. Bakan Yardımcısı bunu “ticari sır” olarak niteledi ama bence bu bir ticari sır değildir. Ortada sır olsa zaten taşeronlaştırmazdınız. Bunun adı “kimse görmesin, kimse bilmesin” diplomasisidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Kurumun fabrikaları bu taşerona açılacak, Kurumun yılların deneyimiyle elde ettiği bilgi ve birikimi bu firmaya aktarılacak; taşeron, MKE’nin asli işi olan mermi üretimi işini yapacak. Alım garantisi, teknoloji transferi… Oh, ne âlâ memleket! Bu size TÜRK TELEKOM'u, BMC ve Tank Palet hikâyesini anımsatmıyor mu? Birileri gene çayın taşıyla çayın kuşunu vuracak, birileri de bu ballı işlere alkış tutacak.

Arkadaşlar, TÜRK TELEKOM'da da neler olduğunu hafızalarınızı yenilemek bakımından kısaca anlatmakta fayda var. On dokuz yılda, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük bölümünden kâr elde ettiği işletmeler “Zarar ediyor.” söylemleriyle pazarlandı. Kamu yatırımlarında ana ilke kâr olmamasına rağmen, bu söylemle toplumun geniş kesimleri hazırlandı. Özelleştirilen kurumlarda çalışan emekçilere “Sizin için her şey daha güzel olacak.” denildi. Kâr etmeyen işletmeler özel teşebbüsün yatırım yapmak istemediği ancak vatandaş için hizmet üreten işletmelerimizdi. Satışı önüne ilke olarak koyan iktidar, işletmeleri günün gelişen üretim araç gereçleriyle yenilemediği için makineleri eskidi, kadroları şişirildi, en çok da “arpalık” söylemleri kullanılarak Türkiye'nin neyi var neyi yoksa satıldı. İşte bu süreçte, ülkeyi yönetenlerin Katar tutkusuna tanık oldu Türk halkı. Milletçe Hariri ailesiyle tanıştırıldık; saray sofralarında ağırlandı, sırtı sıvazlanıp yolcu edildi. İktidarınızın millî ekonomiye bakışını TÜRK TELEKOM’da gördük. Katarlı bir firma geldi, gördü ve yenip gitti. Türkiye Cumhuriyeti göz göre göre, hem de iktidar sahiplerinin bile isteye göz yummasıyla apaçık dolandırıldı. Nasıl mı gerçekleşti asrın dolandırıcılığı? Ülkeyi pazarlamakla görevli olduğunu söyleyenlerin desteğiyle, Türkiye Cumhuriyeti bankalarından çektiği kredilerle dolandırıldı, hem de bunu yaparken TÜRK TELEKOM’un mülklerini ipotekledi. Özelleştirme ihalesini kazanan firma birkaç yıl boyunca vatandaştan para topladıktan sonra ortadan kayboldu. Sonuç mu? Sonuç, pandemide uzaktan eğitime erişebilmek için yağmur çamur demeden, kışın soğuğunda dere tepe internet arayan köy çocukları oldu. Bunun da sorumlusu, babalar gibi satan iktidarınız ve ülkeyi soyan hırsızı sarayda ağırlayanlardır.

Bununla da bitmedi arkadaşlar. Hatırlar mısınız SEKA’yı? Dünyanın birçok ülkesine kâğıt ihraç ederdi, yüzde yüz yerli ve millîydi. Şimdi ne oldu? Satıldı. Ve şimdi ise tuvalette kullandığımız kâğıt dahi ithal. Dolar arttıkça vatandaş sayenizde tuvalet kâğıdı dahi alamaz hâle geldi. Yani olan, bu milletin dişinden tırnağından arttırarak kurduğu ata yadigârı KİT’lere ve her geçen gün yapılan garanti ödemeli işlerle içi boşaltılan milletin hazinesine olacaktır.

Bakan Yardımcısına soruyoruz: Makine ve Kimyada taşeronlaşmanın seviyesinin yüzde 38’ler civarına ulaştığını öğrendik. Bu tehlikeli bir durum değerli arkadaşlar, vatan savunmasının taşeronu olmaz. Bu Kurumun önemini anlamıyor musunuz? Bu, gizli bilgileri içeren, stratejik öneme sahip bir kurum. Bunun taşeronlaşması mı olur? İlla AŞ gerekiyorsa, kurun bir AŞ, istediğiniz kadar kâr edin, taşeronlaşın ama cumhuriyet birikimi MKE’ye dokunmayın, Makine ve Kimyanın kimyasıyla oynamayın. (CHP sıralarından alkışlar)

Efendim “HAVELSAN’da ASELSAN’da da taşeronlaşma var, biz az bile yapıyoruz.” deniyor. Peki, soruyorum: Bu şirketlerin hangisi bu yeni kurulmak istenen hormonlu süper AŞ’nin yetkilerine sahip söyler misiniz? Bu yeni şirket, devletin bütün kurumlarının hurdalarını alacak, Millî Savunma Bakanlığına bağlı bütün fabrikalarını, bütün taşınmazlarını bedelsiz kullanabilecek. Bu ne demek? Devlet taşeronlaşacak demektir değerli arkadaşlar. Buna izin verilebilir mi?

Ayrıca, Kurumda örgütlü işçi ve memur sendikaları “Teklif hazırlanırken bizimle görüşülmedi.” diyorlar; tutanaklarda var. Böyle önemli bir konunun paydaşlarıyla görüşülmesi gerekmez miydi? Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, 11 fabrika, 2 işletme müdürlüğüyle faaliyetlerini sürdürmektedir; Kurumda hâlen 2.879 işçi, 188 memur ve 2.199 sözleşmeli personel çalışmaktadır. Şirkette çalışan kişilerin 657 sayılı Kanun’un 48’inci maddesinde tanımlanan şartlar ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarına İşçi Alınmasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in 4’üncü maddesinde belirtilen şartları taşımalarının neden istenmediği Komisyon görüşmelerinde izah edilememiştir. Personel temini kriterlerinin söz konusu kamu şirketi açısından önceden belirlenmesinden neden rahatsız olunur? Bu konunun da kamuoyunda şüphe bırakmayacak şekilde açıklanmasına ihtiyaç vardır. 15 Temmuzda FETÖ darbe teşebbüsü sonrasında “Ne istediler de vermedik?” diyenler, “Aldatıldık, kandırıldık.” diyerek özür dileyenler iş başındayken kamu güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir meselede bu neyin öz güvenidir, açıkçası merak ediyoruz.

MKE’de çalışmakta olan memur ve sözleşmeli personele iş sözleşmesi teklif edileceği düzenlenmiştir. 2008 sonrasında çalışmaya başlayan memur ve sözleşmeli personelden işçi statüsüne geçenler açısından sigortalılık statüsünün otomatikman işçi statüsüne dönüştürüleceği belirtilmiştir. Bu gruptaki personele seçim hakkı tanınmamıştır. İş gücü maliyetlerinin düşürülmesinin bir yolu da çalışanların sendikasız ve güvencesiz istihdam edilmesinden geçtiğinden teklife imza koyanlar açısından yadırganacak bir durum söz konusu olmasa da sözleşmeli personelin mali ve sosyal haklarının yönetim kurulunca belirlenecek olması dahi şirket personelinin ileride karşılaşabileceği emek sömürüsünün alacağı boyutu işaret etmektedir.

Değerli arkadaşlar, personel açısından sorunlar olsa da bu teklifin korkutan yanı, bu yolu açtıktan sonra bir torba yasaya gece yarısı verilecek bir önergeyle, içinde süslü laflarla bu Kurumu özelleştirmenizdir. Hatta “Özelleştirmiyoruz, hissesini satıyoruz. Bu bir özelleştirme sayılmaz.” da diyebilirsiniz. Onun için, bu yol hiç açılmamalıdır. Geçmiş özelleştirmelerden ağzımız yandı. Tank Palet Fabrikasını nasıl peşkeş çektiğinizi hâlâ unutmadık. İktidar “Babalar gibi satarım.” yaklaşımıyla İSDEMİR, ERDEMİR, Paşabahçe, Eti Holding, PETKİM, TÜPRAŞ, TEKEL'in alkollü içki fabrikaları, sigara fabrikaları, İskenderun Limanı, TCDD Mersin Limanı, Türk Hava Yolları USAŞ hisseleri ve şeker fabrikaları, daha neler neler, hepsini sattı. İktidarınız döneminde birer birer satılarak bunların hepsi nakde çevrildi. Tam 62,7 milyar dolarlık özelleştirme, rekor kırdınız ama sorun şu ki para ortada yok. Bütçe açığı rekor seviyelere ulaştı, Merkez Bankası kasası tamtakır. “128 milyar dolar nerede?” diyoruz, kızıyorsunuz. Hiç kızmayın, bu millete hesap verin. Bu kadar varlığımız satılırken ülke olarak neden hâlâ bu hâldeyiz? Pandemide herkes yardım ederken biz niye para topluyoruz? Enflasyon niye bu kadar yüksek? İşsizlik neden bu kadar fazla? Hesap verin. Ancak hâlâ gündeminiz yandaşı zengin etmekse, hâlâ aynı kafadaysanız, görüntü ortada, gidiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahsı adına ilk söz Ramazan Can’ın.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle teşekkür ediyoruz, Kırıkkale’yi doğrudan ilgilendiren, memleketimizi de ilgilendiren güzel bir kanunu görüşüyoruz; hayırlı uğurlu olsun. Siyasi partilerin Grup Başkan Vekillerine, milletvekillerimize, Komisyonumuzun Başkanına ve değerli üyelerine, Sayın Bakanımıza ve değerli bürokratlara, Genel Müdürümüze huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, tabii ki siyaset yapacağız, tabii ki partimizin politikalarını anlatacağız. Ancak Makine ve Kimya öyle bir kurum ki temelleri Millî Mücadele döneminde atılmış, hepimizin sahip çıkacağı, inşallah buradan da oy birliğiyle çıkacak bir teklifle geldik. Bütün bu tereddütleri karşılamaya çalıştık.

Arkadaşlar, isterseniz bu kanuna geçerken ben kendimi de tanıtayım: Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili; Makine ve Kimya Çırak Okuluna 1984 yılında girmiş, 1984 yılından 1995 yılına kadar çalışmış, tezgâhların arasından gelen bir kardeşinizim ve benim gibi de nice kardeşlerimiz buradan ekmek yedi; babam, dedem -Allah rahmet etsin- herkes buranın ekmeğini yedi. Kırıkkale demek, Makine ve Kimya demek; Makine ve Kimya demek, Kırıkkale demek. Çırak Okulunda yetiştikten sonra kalifiye eleman olarak, ara eleman olarak Silah Fabrikasında işe başladık ve buradan dışarıdan liseyi ve İstanbul Hukuk Fakültesini bitirerek ayrıldık. Eğer bugün bu kardeşiniz burada milletvekiliyse, avukatsa bunda Makine ve Kimyayı kuranların ciddi katkısı vardır. Millî Mücadele döneminde, o kıt imkânlarda, âdeta çarığın altındaki deriyi kızartıp yeme durumunda kalan büyüklerimiz, dişinden tırnağından artırdıklarıyla Millî Mücadele’nin başlangıç yıllarındaki o kıt imkânlarla büyük bir yatırımı Kırıkkale’ye kazandırmışlardır. Osmanlı’nın son döneminde projelendirilmiş, 1921’de Gazi Mustafa Kemal’le başlayan ve arkadaşlarıyla devam eden bu yatırıma desteklerinden dolayı -ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun- saygıyla önlerinde eğiliyorum.

Merhum Hüseyin Kahya, Kırıkkale’de arazilerini bağışlamış, hatta yer yer, ortada başka araziler olmuş, onu cebindeki parasıyla satın alıp Türk Silahlı Kuvvetlerine hibe etmiştir; dolayısıyla böyle bir kurumu konuşuyoruz. Bu Kurum bizim varlık sebebimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kurumlarından biri, belki de en önemlisi, stratejik. O yüzden dedim Makine ve Kimya, Makine ve Kimyadan büyüktür diye.

Evet, 1921 yılında kurulmuş, 100’üncü yılındayız. Belki tarihini Fatih Sultan Mehmet’e kadar götürebiliriz. 1921 yılında Mermi Mühimmat Fabrikasının temeli atılmış -2021 yılındayız, 100’üncü yılındayız- “Kuranların ruhları şad olsun.” dedik; bu kadro da, bütün Türkiye Büyük Millet Meclisiyle beraber inşallah, bu yasayla Makine ve Kimyayı taçlandıracağız, belki de 2’nci kuruluşuna vesile olacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Belki yüz yıl sonra buradan bir milletvekili çıkacak, bu tabloyu ayakta alkışlayacak. Onlar da belki diyecek ki: “2’nci kuruluşu yapanların da ruhları şad olsun.” O nedenle çok önemli bir kurumu konuşuyoruz.

Arkadaşlar, siyaseti her zaman yapabiliriz, yapacağız da. Bilgi kirlenmesine asla müsaade etmeyelim. Evet, belki de ortak paydada buluşabileceğimiz en önemli kuruluşlardan Makine ve Kimyayı konuşuyoruz. 1921’de “Askerî Fabrikalar”, 1950 yılında “Makine ve Kimya” ismini almış; 1970 yılında Askerî Fabrikalar ve askerî öğrenciler, 1984 yılında KİT, 1994 yılında da Özelleştirme Kanunu’na tabi olmuş; özelleştirme baskısı devamlı üzerinde olmuş dolayısıyla büyümesi imkânsız bir hâle gelmiş. “Efendim, iktidardasınız, bunu çözün.” Ben burada kimseyi suçlamak istemiyorum. 3308 sayılı Yasa çıktığında ben Çırak Okulunu yeni bitirmiş, Silah Fabrikasına başlamıştım. 1988 yılında işe giren kardeşlerimiz, okulu bitiren kardeşlerimiz açıkta kaldı. Evet, bu ne demektir biliyor musunuz? 1988’de Eskişehir’deki Devlet Demiryolları ve Kırıkkale’deki Makine ve Kimya Çırak Okulu kapatıldığında… Hâlbuki o zaman bir siyasi irade devreye girip “endüstri meslek lisesi” adı altında devam ettirebilirdi. Kalifiye eleman yetişmesinin önüne set çekildi. Bizim suçumuz, sizin suçunuz demiyoruz ama Türkiye’de bu bir realite. 1988 yılından 2021 yılına kadar kırk üç yıl olmuş. Yılda ortalama 150 kişinin alındığı Çırak Okulunda -toplam 6 binin üzerinde- kalifiye eleman artık yetiştirilemez hâle gelmiş.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – E, yirmi yıldır siz iktidardasınız.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bugünkü geldiğimiz tablo nasıl olmuş? Şu an 2.500-2.600 işçi, 2.500-2.600 civarında memur; “beyaz yaka” diye tabir ettiğimiz 399 sayılı KHK’nin eki (I) ve (II) sayılı cetvele tabi olanlar, 657’ye tabi olanlar ve taşeronlar…

Evet, bugün Kırıkkale'de, Çankırı’da, Ankara’da ve muhtelif yerlerde Makine ve Kimyanın üretim sathında maalesef 1.500-1.600 kişi çalışırken yaklaşık 4.500-5.000 kişi, kardeşlerimiz destek elemanı olarak çalışmakta; üretim sathındaki dörtte 1. Böyle bir silah fabrikası olmaz. Personel Genel Müdürlüğü Millî Eğitim Bakanlığında olur, Çalışma Bakanlığında olur ama silah üreten bir yerde böyle bir yapı olmaz. Bunu hep beraber, behemehâl düzeltmemiz lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, bu kanun teklifini AK PARTİ ya da 1’inci imza sahibi olarak yalnız ben hazırlamadım. Bu kanun teklifi, 1980’lerden bu tarafa Makine ve Kimyanın mutfağında hazırlanmıştır. Makine ve Kimyanın mutfağında, Makine ve Kimyayı özel sektör mantığıyla dünya silah devleriyle nasıl yarıştıracağız, nasıl rekabet edeceğiz, nasıl rasyonel kararlar alabilecek, hep onun muhakemesi yapılmıştır.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Helal olsun!

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Bravo!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Ama iktidarlar, koalisyonlar gelmiştir, gitmiştir, kimse buna cüret edememiştir.

CAVİT ARI (Antalya) - Kimse satmadı, siz satıyorsunuz! Tek işiniz satmak!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Arkadaşlar, biz bugün -bunu sadece AK PARTİ’ye mal etmiyorum- Cumhuriyet Halk Partisi, Halkların Demokratik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve İYİ Partiyle beraber, hep beraber bu stratejik kuruma, millî güvenliği, istihbaratı ilgilendiren bu kuruma sahip çıkmak durumundayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KANİ BEKO (İzmir) – Ne anlatıyorsun sen, ne anlatıyorsun?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Dinle de öğren!

KANİ BEKO (İzmir) – Satılmadık fabrika bırakmadınız Türkiye’de! Ne anlatıyorsun sen?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Anlattığından öğren, öğren!

KANİ BEKO (İzmir) – Kara yolları nerede? Hava yolları nerede? Demir yolları nerede? Şeker fabrikası nerede? Silah fabrikası nerede? ÇAYKUR nerede?

BAŞKAN – Sayın Beko, müsaade edin lütfen, oturun yerinize.

KANİ BEKO (İzmir) – Hepsini uluslararası sermayeye peşkeş çektiniz!

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Sen dinlemesini öğren!

BAŞKAN - Sayın Can, siz devam edin.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Yani bu yasa teklifinden dünyadaki silah devleri, silah lobileri rahatsız olabilir ama sen niye rahatsız oluyorsun kardeşim, sen niye rahatsız oluyorsun? (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

KANİ BEKO (İzmir) – Yazıklar olsun, ayıp be!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Ben burada herhangi bir siyasi parti ayrımı yapmadım, hep beraber bu kanuna sahip çıkmamız gerektiğini anlattım.

CAVİT ARI (Antalya) – Satmaya çalışıyorsun, satmaya.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bugün işçi kardeşlerimiz, bugün Makine ve Kimyadaki işçi kardeşlerimiz…

KANİ BEKO (İzmir) – Aklını başına topla, aklını başına topla!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bakın, lütfen… İstirham ediyorum, lütfen…

KANİ BEKO (İzmir) – Aklını başına topla! Sen ne anlattığının farkında mısın?

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade eder misiniz lütfen.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Makine ve Kimyada çalışan işçi kardeşimiz bugün ortalama…

KANİ BEKO (İzmir) – Sen masal anlatıyorsun bana be!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Lütfen ya…

BAŞKAN – Sayın Can, siz devam edin; bakın, süreniz geçiyor.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bugün Makine ve Kimyada çalışan işçi kardeşimiz ortalama 4.500, ikramiyeyle 5.500 lira almaktadır.

KANİ BEKO (İzmir) – Yazıklar olsun be! Şeker fabrikaları nerede, şeker fabrikaları? Şeker fabrikası nerede?

BAŞKAN – Sayın Can, lütfen Genel Kurula hitap edin; süreniz geçiyor, son iki dakikanız.

KANİ BEKO (İzmir) – Şeker fabrikası nerede? ÇAYKUR nerede? Kara yolları, hava yolları, demir yolları nerede?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Sen işçi düşmanlığı yapıyorsun, işçi düşmanlığı.

RAMAZAN CAN (Devamla) – İşçi kardeşlerimiz 5.500 lira almakta, emekli olduğu zaman 7.500 lira alıyor.

KANİ BEKO (İzmir) – Bırak şimdi!

RAMAZAN CAN (Devamla) – O zaman kalifiye eleman kalmıyor, hepsi emekli oluyor.

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – İşçiye 5.500 lirayı çok mu görüyorsunuz?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Diğer taraftan, memur, tekniker ve mühendis kardeşlerimiz 7.500 lira alıyor. Onlar da emekli olduğunda emekli maaşı düştüğü için ne yapıyor? Yaşı bekliyor.

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – İşçiye 5.500 lira çok mu?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Dolayısıyla burada denge bozuldu, bu dengeyi hep beraber düzeltmemiz lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Bu dengenin sorumlusu sizsiniz.” demiyoruz, “Diğer partiler.” demiyoruz; hep beraber sorumlusuyuz, o zaman hep beraber bunu çözmemiz lazım. (CHP sıralarından gürültüler)

Evet, biz işçi kardeşlerimize diyoruz ki: “Arkadaşlar, sizinle devam etmek istiyoruz. Sizin bu memlekette emeğiniz var, bu tezgâhlarda emeğiniz var ve sizinle sözleşme yenilemeyeceğiz, aynı şekilde sözleşme devam ediyor, kamu işçiliği devam ediyor ve ücretlerinizi artıracağız.”

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – İşçiler duysun, işçiler… Ramazan Can, işçiye 5.500 lira çok mu?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Türkiye’de emsalleri olan TAİ, ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN; onların da üzerinde bir ücrete kavuşturacağız hep beraber inşallah. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Aynı yalanları şeker fabrikaları için de söylemediniz mi? Aynı yalanları şeker fabrikaları için de söylediniz, kapıya koydunuz işçileri.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Ve Makine ve Kimyayı, sadece ROKETSAN, HAVELSAN, TAİ, bunlarla rekabet etmek değil, aksine dünya silah devleriyle rekabet edecek mevzuata kavuşturuyoruz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – SEKA Kâğıt Fabrikasını çürümeye terk ettiniz; yandaşınıza verdiniz, çürümeye terk ettiniz.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Ne yapıyoruz? Evet, şu an KİT kapsamından, özelleştirme kapsamından Makine ve Kimyayı alıyoruz; hazinenin mülkiyetinde, sermayesi hazineye ait, Millî Savunma Bakanlığıyla ilişkili, Türk Ticaret Kanunu’na tabi anonim şirket yapıyoruz.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Makinaları hurda diye sattınız, ondan sonra da kâğıt ithal ettiniz.

RAMAZAN CAN (Devamla) - Peki, niye yapıyoruz? Rekabet edebilmek için, rasyonel karar alabilmek için, ivedi davranabilmek için; bunun için bu yasayı getiriyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Ne rekabeti ya, ne rekabeti!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen biraz hoşgörü. Ne yapıyorsunuz? Rica ediyorum...

Sizin arkadaşlarınız da konuşuyor, kimse itiraz etmiyor. Bu ne tahammülsüzlüktür! Rica ediyorum...

Sayın Can, devam edin, son otuz saniyeniz, buyurun.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkanım, sözümü çok kestiler.

BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Evet, bir örnek vermek istiyorum: Makine ve Kimya stratejiktir.

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Kırıkkale’ye nasıl gideceksin?

RAMAZAN CAN (Devamla) - 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda uçakları kaldıramadık. Ne oldu? Kaddafi’nin vermiş olduğu uçak lastikleriyle kaldırdık. Makine ve Kimya zor zamanlarda, geçen sene bu maskenin çok önemli olduğu bir zamanda hemen -Genel Müdürümüze teşekkür ediyorum- maske fabrikası, Kırıkkale’deki meslek lisesiyle beraber maske üreten fabrika yaptılar; hayırlı uğurlu olsun.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Maske yaptınız da ne yaptınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Can.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bu, şu demektir: Zor zamanlarımızda Makine ve Kimya bizim millî güvencemizdir, stratejik kurumumuzdur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Can.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Son söz olarak şunu söylüyorum: Makine ve Kimya üzerinden siyaset yapmayalım.

BAŞKAN – Sayın Can, teşekkür ediyorum.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Hep beraber Türkiye için, ülkemiz için Makine ve Kimya diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Can, rica ediyorum.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Kırıkkale’miz için, memleketimiz için hayırlı uğurlu olsun, Allah utandırmasın. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi de Sayın Ahmet Önal konuşacak. Aynı muameleyi mi yapsınlar diğer partiler de diğer milletvekilleri de? Yakışıyor mu? Rica ediyorum.

Evet, şahıslar adına ikinci söz talebi Sayın Ahmet Önal’ın.

Sayın Önal, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET ÖNAL (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimiz olmak üzere herkesi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum ya... Biraz sabır, biraz sakin...

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Biz de konuşturmayacağız, biz de bağıracağız!

AHMET ÖNAL (Devamla) – Başkanım...

BAŞKAN – Değişen bir şey yok, devam edin, buyurun.

AHMET ÖNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Makine ve Kimya fabrikaları, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin yurt içi ve yurt dışı operasyonlarda kullandığı mühimmatı üreten çok kritik fabrikalardır. Bugün yurt güvenliğini Makine ve Kimya fabrikalarında üretilen mühimmatla hep birlikte sağlıyoruz.

Makine ve Kimya fabrikaları, aynı zamanda Kırıkkale’dir; Kırıkkale, Makine ve Kimya fabrikalarıdır. Üç kuşaktır Makine ve Kimya fabrikaları Kırıkkalelileri doyurmaktadır; önce dedelerin, sonra babaların, şimdi de işçi kardeşlerimizin çalıştığı kurumdur. Makine ve Kimya fabrikaları Kırıkkale’de iş bulma umuduyla yanıp tutuşan çocukların umududur. Böyle bir ortamda, üstelik bir Kırıkkale Milletvekilimizin, Sayın Ramazan Can’ın; üstelik Makine ve Kimya fabrikalarında çalışmış, o fabrikalarda ter akıtmış, tezgâhın başında bulunmuş, oradan kazandığı ekmekle okumuş, bugünlere gelmiş bir milletvekilinin Kırıkkale tarihinde olmayan bu teklifi Meclise sunmasının üzüntüsünü yaşıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Kırıkkale’de hiç kimse ama hiç kimse bu yasa teklifinden memnun değil, Sayın Ramazan Can dışında; bunun dışında herkes bu yasa teklifinden son derece rahatsız.

BAŞKAN – Sayın Önal, Genel Kurula hitap edin.

Sataşmayı bırakın lütfen milletvekili arkadaşlarımız. Rica ediyorum, lütfen...

AHMET ÖNAL (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, bir kanun taslağı hazırlandı. Bu kanun taslağı önce Komisyona sunuldu, Komisyonda ufak tefek değişiklikler yapıldı, arkasından Genel Kurula geldi. Bu kanun taslağı hazırlanırken Kırıkkale’de bir tane işçiye soruldu mu? Bu kanun taslağı hazırlanırken Kırıkkale’de bir tane sendika yetkilisine soruldu mu? Bu kanun taslağı hazırlanırken Kırıkkale’de bir kişinin haberi oldu mu? Hayır, olmadı. Bu kanun taslağını nerede hazırladınız? Kim hazırladı bu kanun taslağını?

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sarayda, sarayda.

AHMET ÖNAL (Devamla) – Sayın Ramazan Can, ben bu kanun taslağından sizin hazırlandıktan sonra haberiniz olduğunu biliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Bravo!

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne biliyorsun?

AHMET ÖNAL (Devamla) – Bu, böyle oldu; bu kanun taslağı, kanun teklifi hazırlandı, size verildi, siz bu kanun taslağının ilk imzacısı oldunuz ve Parlamentoya sundunuz; dediğim gibi, hiç kimsenin görüşünü almadan bu kanun taslağını buraya getirdiniz.

Değerli arkadaşlar, size Kurumla ilgili birkaç örnek vermek istiyorum. Kurumun Kırıkkale için önemi nedir? Değerli arkadaşlar, Kırıkkale 1920’ler köy olan bir yer, köy; Makine ve Kimya fabrikalarının kurulmasıyla önce kasaba, sonra ilçe, 1989 yılında da il olmuştur. Bu anlamda, Makine ve Kimya fabrikaları Kırıkkale’ye bugünkü şeklini ve kimliğini sunmuştur. Bu kadar önemli olan, şehir için bu kadar önemli olan bir kurumda yapmak istediğiniz bu kanun teklifinde ben iyi niyet görmüyorum çünkü konunun hiçbir paydaşına haber vermediniz, kendiniz hazırladınız, buraya getirdiniz, bizim muhalefet şerhini yazmamızı bile neredeyse beklemeyecektiniz. Yasadan, Anayasa’dan doğan muhalefet şerhi hazırlama hakkımızı bile elimizden almak istediniz. Dün kanun taslağı görüşüldü, Komisyonda kabul edildi; aradan yirmi dört saat bile zaman geçmeden bugün aldınız, getirdiniz, Meclise sundunuz. Bu aceleniz niye? Bu acelenizin altında ne var? Ama ben şunu biliyorum: Bu Kurum, -bizim göz bebeğimiz- Makine ve Kimya fabrikaları 2019 ve 2020 yılında kâr etmeye başladı, Makine ve Kimya fabrikaları son iki yıldır kâr ediyor. Bu değişiklik teklifini alelacele getirmenizin altında başka bir şey mi var? Ben, bunu bir Kırıkkaleli olarak soruyorum; o şehirde yaşayan, Kırıkkale’de doğmuş, Kırıkkale’de büyümüş, dedesi, amcaları Makine ve Kimya fabrikalarında çalışmış bir evladınız, bir kardeşiniz olarak soruyorum: Bunun altında bu mu var? (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, değerli arkadaşlar, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi olacak. Bu uygulama daha önce Kırıkkale’de ÇELBOR’da yapıldı. ÇELBOR, dikişsiz çelik boru üreten, Kırıkkale’de tek, dünyada marka olan bir fabrikaydı. Ne yaptınız ÇELBOR’U? AŞ yaptınız, sonra ne oldu? Şirket hisselerini ERDEMİR’e devrettiniz, bugün “ÇELBOR” diye bir tesis Kırıkkale’de kalmadı. İşte, bunun müsebbibi de sizsiniz. Geçmişten gelen böyle bir hafızanız ve böyle bir birikiminiz olduğundan biz, sizin Makine ve Kimyayla ilgili iyi niyetiniz olduğuna da inanmıyoruz değerli arkadaşlar.

Bakın, değerli arkadaşlar, Makine ve Kimyadaki olumsuzluklardan bahsetti Sayın Milletvekilimiz. Sayın Milletvekilim, AK PARTİ iktidarı yirmi yıldır devam ediyor; Makine ve Kimya fabrikalarına bir yıl genel müdür atamadınız, Makine ve Kimya fabrikalarını bir yıl vekâleten bir başka arkadaş yönetti. Makine ve Kimya Kurumuna bir genel müdür atamayı bile yapamadınız, siz mi Makine ve Kimya Kurumuna çağ atlatacaksınız? Ben buna inanmıyorum.

Bakın, değerli arkadaşlar, Makine Kimya Kurumumuz, yurt güvenliğindeki stratejik önemi, savunma sanayimizin ana omurgasını oluşturması gibi sebeplerle kamuya ait olmalıdır. Çünkü Makine Kimya Kurumu hem bizim hem sizin hem de ülkemizin yarınlarının teminatıdır ama siz yurt güvenliğini özel sektöre devretmek istiyorsanız burada büyük bir hata yapıyorsunuz. Yurt güvenliği özel sektöre bırakılamaz, yurt güvenliği kamuya ait olmalıdır.

Bakın, değerli arkadaşlar, bununla birlikte Kurumda değişiklik yapıyorsunuz, Geçici 1’inci maddeyle beraber personel rejimini de değiştiriyorsunuz. Öncelikle şunu diyorsunuz; Kurumda işçi var, sözleşmeli personel var, memur var, bu arkadaşların tamamına diyorsunuz ki: “Yasa geçtikten sonra altı ay içerisinde hepiniz İş Kanunu’na tabi işçi olarak Kurumda çalışmak zorundasınız.” Arkadaşımız personel, memur, sözleşmeli memur; siz sözleşmeli memurun kazanılmış hakkını elinden alıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Üretimde çalış, tezgâhta çalış ya da benim belirlediğim yerde çalış.” Çalışmazsan ne olacak? “3 tane tercih hakkın var, bu haklarından birini kullanacaksın, Kırıkkale’yi terk edeceksin.” Değerli arkadaşlar, bu arkadaşlarımızı sadece “kendisi” olarak değerlendirmeyin; eşleri var, çocukları var, anne babaları var, evlatları var. Bu insanlar altı ay sonra Kırıkkale’yi terk etmeye hazırlanıyorlar. On binlerce Kırıkkaleli altı ay sonra Kırıkkale’yi terk edecek, Kırıkkaleliler kendi yurtlarından gidip başka yerde gurbetçi olacak. Bunu mu istiyorsunuz? Ben bunu istemediğim için direniyorum, ben bunu istemediğim için kamuoyuna bunu anlatıyorum ve ben bunu istemediğim için bu kanunun karşısında konuşma yapıyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu yaptığınız düzenleme var ya, Özelleştirme Kanunu’nda bile yok. PETKİM’i, SEKA’yı, TELEKOM’u özelleştirirken bile hiç olmazsa işçi haklarını, memur haklarını biraz gözettiniz; bu getirmiş olduğunuz düzenlemede bu bile yok değerli arkadaşlar. Bakın, Kurumda birkaç yıldır çalışan personel de var, yirmi beş yıldır çalışan hatta emeklilik hakkı gelmiş personel de var. Bu insanlar bu saatten sonra nereye gidecekler, nerede yaşayacaklar? Bu insanlar hayatlarını Kırıkkale’de kurmuş, birçoğunun hasta annesi, babası, evladı, kardeşi var. Bu insanların bağı bahçesi var, bu insanların evleri var; bu insanlar kira ödemek zorunda, belki kredi ödemek zorunda; belki ev aldı, ev kredisi ödüyor. Bunların tamamını, bu insanları Kırıkkale’den göndererek bu insanların yaşadığı sıkıntıyı daha da artırmak istiyorsunuz değerli arkadaşlar.

Bakın, siz ne kadar aksini iddia ederseniz edin, bugün itibarıyla Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu kamu iktisadi teşebbüsüdür yani kamu hukuku hükümlerine tabidir. Bu getirdiğiniz yasayla ne yapıyorsunuz? Sermayesinin tamamı hazineye ait olacak -1 milyar 200 milyonluk bir sermaye getiriyorsunuz- yönetim yetkisi Millî Savunma Bakanlığına ait ama Makine ve Kimyayı anonim şirket yapıyorsunuz. Makine ve Kimya anonim şirket olunca ne olacak? Makine ve Kimyayı, hepimizin güvenliğini ilgilendiren kurumu özel hukuk hükümlerine göre yöneteceksiniz, Türk Ticaret Kanunu’na tabi hükümlere göre yöneteceksiniz. Özel hukuk hükümlerine göre oluşturulmuş Genel Kurul yetkiyi Yönetim Kuruluna devredecek, Yönetim Kurulu istediği gibi Makine ve Kimya hakkında tasarrufta bulunacak. Peki, yeni işçi alımları nasıl yapılacak? Personelin tayini, terfisi, kademe ilerlemesi, özlük hakları, ücreti; bunlar nasıl olacak? Bunlara, özel hukuk hükümlerine göre yetkilere sahip Makine ve Kimya Yönetim Kurulu karar verecek. İşte, arkadaşlar, kamu hukuku kurallarının uygulandığı bir dönemde bile Makine ve Kimya işçileri haklarını alamamışsa sizin bunu özel hukuk hükümlerine göre vermeniz bence mümkün değil. Burada samimi olduğunuza inanmıyorum değerli arkadaşlar.

Bakın, bir şey daha var: Şu anda, İş Kanunu’na tabi olarak çalışan personel var Makine ve Kimyada. Bu insanlardan kurumda çalışmak istemeyenler için, Millî Savunma Bakanlığı 3 tane tercih hakkı verecek. Bu 3 tercih hakkını… Şöyle; Millî Savunma Bakanlığının verdiği yerlerden birini bu işçiler tercih etmek zorunda yani burada da işçilere dayatma yapıyorsunuz, işçileri istediği yere bile göndermiyorsunuz. Bu insanların hepsi yarın çoluğunu çocuğunu alıp belki de Kırıkkale’den ayrılmak zorunda kalacak.

İşte, değerli vekillerim, ben bu vebalin altında kalmak istemiyorum. Yarın, Makine ve Kimya Kurumunun başına neler gelecek, bunu düşünüyorum ve inanın, uykularım kaçıyor. O yüzden çok geç değil, burada yetki var; Kırıkkale’ye, Kırıkkalelilere sahip çıkın, Makine ve Kimya fabrikalarına sahip çıkın, bu şehre sahip çıkın diyorum değerli arkadaşlar; bunu yapması gereken sizlersiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer bunu geçirirseniz yani mevcut hâliyle kanun geçerse hem Kırıkkale’ye hem de Türkiye’ye yazık olacak diyorum, hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Önal.

Evet, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – İsmimi de anarak benim bu teklifi kendim hazırlamadığımı, ardından da hazırlayanlara elimi verdiğimi söyledi, hakaret etti. Sataşmaya mahal vermeden…

BAŞKAN – İki dakika.

Buyurun.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın, Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önal’ın 275 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Ahmet kardeşimin sataşmasından dolayı, bana sataştığından bahisle söz aldım ama ben sataşmayacağım.

Şunu söylemek istiyorum: Bu kanun teklifi gündeme geldiğinde “Makine ve Kimya satılacak. Tank Paletle ilişkili grup…” oradan bir siyaset devşirilmeye çalışıldı. Ben bu konulara da girmek istemedim aslında. Biz ne dedik? “Makine ve Kimya satılmayacak.” Aksine, özelleştirmeden alıp, Makine ve Kimyayı hazineye devredip, Makine ve Kimyayı özelleştirme baskısından kurtarıp rahat çalışabileceği Türk Ticaret Kanunu’na tabi ama devletin sübvansesinin, sahipliğinin devam ettiği bir yapı kurmak istedik. Kurmak istediğimiz budur, Kırıkkale’ye sahip çıkmak budur, Makine ve Kimyaya sahip çıkmak budur. Ahmet kardeşim, hep beraber sahip çıkalım.

Ayrıca, efendim, biz diyoruz ki: Özelleştirilmeyecek. Siz: “Özelleştireceksiniz.” İstesek özelleştiririz, zaten özelleştirme kapsamında. AK PARTİ, özelleştirmeye karşı bir parti değil ki ama Makine ve Kimya özelleşmemeli, Makine ve Kimya kırmızı çizgimiz, vazgeçilmezimiz! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Ne yaptık? 8’inci maddede 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu’ndan muafiyet… Muafiyet maddesi var –Ahmet kardeşim de hukukçudur, gayet iyi bilir- muafiyet maddesiyle de yetinmedik, ne yaptık? Evet, 8/4 “Şirket, şirketin hisseleri ve bağlı ortaklıkları; satış, kiralama, işletme hakkının devri ve/veya sair başka tasarruflar yoluyla yerli veya yabancı özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerine devre konu edilemez.” Edilemez! Makine ve Kimya özelleştirilemez! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 96 Milletvekilinin Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi (2/3677) ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 275) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 7’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde ilk söz talebi, İYİ Parti Grubu adına Sayın Ataş’ın.

Sayın Ataş, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Türk milletini ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşülen kanun teklifi, ülkemiz için hayati öneme sahip Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun yapısını ve statüsünü değiştirmeyi amaçlamaktadır. Bir kamu iktisadi teşebbüsü olan Makine Kimyanın “KİT” statüsünden çıkarılıp Türk Ticaret Kanunu kapsamında kamu anonim şirketine dönüştürülmesi istenilmektedir.

Türk savunma sanayisinin temelini oluşturan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Fatih Sultan Mehmet tarafından kurdurulan top dökümhanesine dayanmaktadır. Makine ve Kimya, 15’inci yüzyıldan beri Türk milletine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet etmektedir. Böylesine köklü bir kurum olan Makine ve Kimya, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü silah, mühimmat, roket, araç gereç ihtiyaçlarını karşılamakla görevli olan kritik öneme sahip bir kurumdur.

Sayın milletvekilleri, böylesine önemli bir kurumun şirketleşmesinin hatalı olduğunu düşünmekteyiz. Özellikle Kurumun geleceği ve orada çalışan emekçilerin durumu bizleri endişelendirmektedir. Cumhuriyetimizin değerleri olan fabrikaların, bankaların, limanların, santrallerin, kamu iktisadi teşebbüslerinin önce şirketleştirip sonra da nasıl satıldığını bilmekteyiz; Komisyonda da bu itirazımızı dile getirdik. Bu yüzden, teklife özelleştirme yapılamayacağına dair bir madde eklendi ancak bu eklenen madde endişelerimizi tam anlamıyla giderememiştir.

Biz, AK PARTİ’nin ne söylediğinden ziyade, ne yaptığına bakıyoruz. AK PARTİ ne yaptı? Tank Palet Fabrikasını 50 milyon dolar için sattı; satın alan yandaş şirket Tank Palete 50 milyon dolar koyup 3 milyar dolar kazanacak.

AKP ne yaptı? TELEKOM’u sattı; satın alan kişi arkasında 4,7 milyar dolar borç bırakarak Türkiye'yi terk edip gitti. TELEKOM üzerinden milyarlarca dolar vurgun yapan bu kişiyi Türkiye'ye gelişinde Cumhurbaşkanı karşıladı. Muhalefet olarak “İktidara geldiğimizde Kanal İstanbul için milletimizin parasını bu şirketlere yedirmeyeceğiz.” dediğimizde “Sizden söke söke alırlar.” diyen Cumhurbaşkanı, milletimizin 4,7 milyar dolarını bu kişiden söke söke alamamıştır.

AKP ne yaptı? TEKEL’i özelleştirdi; kıraç arazide yetiştirdikleri tütünle geçimini sağlayan 600 bin aile vardı, bugün 60 bin aile bile kalmadı. Türkiye'de 1936 yılından 2005 yılına kadar SEKA vardı, özelleştirildiği 2005 yılına kadar ülkenin kâğıt ihtiyacını karşıladı; Afyon işletmesinde kamışı, Dalaman işletmesinde pamuk kozasını ekonomik değere dönüştürdü. AKP, SEKA'yı arazisinden bile ucuza sattı.

AKP ne yaptı? Şeker fabrikalarını, TÜPRAŞ’ı, Etibankı, Sümerbankı, limanlarımızı, Soma Termik Santrali, İkizdere Hidroelektrik Santrali gibi onlarca santrali sattı. ÇAYKUR'u BOTAŞ'ı Türkiye Petrollerini ve daha sayısız kurumu Varlık Fonuna devretti.

Zaman kısa, sattıklarınızın bu ülkeye maliyetini anlatmaya değil on dakika, on gün bile yetmez.

Değerli milletvekilleri, tüm bunlardan sonra, AKP’nin “Madde koyduk, satmayacağız.” sözlerine nasıl güvenelim? AKP’nin özelleştirme politikaları, iktidarın üretimden vazgeçip tüketime yönlenme alışkanlığı ve mevcut hükûmet sisteminde Cumhurbaşkanının bir kararnamesiyle -İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi- kanunları, Anayasa’yı hatta Meclisin iradesini dahi hiç sayıp her şeyi yapabilmesi karşısında sözlere nasıl inanılır? Bizim de milletimizin de AKP'ye güveni kalmamıştır. AKP, uyguladığı politikalarla milletimizin paralarını yandaşlarına peşkeş çekerek, kurumlarımızı yok pahasına satarak milletimizin nazarında güvenini sıfırlamıştır.

Değerli milletvekilleri, “Makine Kimyanın statüsünü neden değiştiriyorsunuz?” diye sorduğumuzda “Hantal yapı nedeniyle teknolojik gelişmelerin sağlanması mümkün değil.” dediler. Ancak, Kurumun bilançosu hatta Kurumun Genel Müdürünün yaptığı sunum bile savunmalarını boşa çıkarmaktadır. Nitekim, Kurumun 2020 yılındaki net kârı 925 milyardır, AR-GE harcamaları da 78 milyon liradır; böylece en çok kâr eden kamu sanayisi kuruluşları arasında ilk 3’te yer almıştır, dünyada 40’tan fazla ülkeye ihracat gerçekleştirmiştir. 2019 yılı kurumlar vergisi beyannameleri incelendiğinde en fazla gelir beyan eden mükellefler sıralamasında 41’inci sırada, KİT’ler arasında 4’üncü sırada ve savunma sanayisi kuruluşları arasında 1’inci sıradadır. Kaldı ki Makine ve Kimyanın öncelikli amacı kâr etmek değil millî güvenliğimizdir. Tüm bunlardan sonra çıkıp hantal yapıdan bahsedilmesinin hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır. Anlaşılan, böylesine gelir getiren bu Kurum birilerinin iştahını kabartmıştır ama efendiler, sizleri uyarıyoruz; Makine ve Kimya sıradan bir kurum değildir, millî güvenlik şirketleştirilemez, özelleştirilemez.

Değerli milletvekilleri, soruyoruz: Anonim şirket olursa şimdi yapılamayan neyi yapacaksınız, İhale Kanunu'ndan muaf tutarak ne amaçlanmaktadır, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yani milletin denetiminden bu şirketi kaçırarak ne yapılacaktır? “Daha hızlı ve daha etkin kararlar alacağız.” deniliyor, bu savunma bize tanıdık geliyor, biz bu senaryoyu hatırlıyoruz, tıpkı bu ucube partili hükûmet sistemi geçirilirken bahsedilen aynı konu, aynı şekilde bahsediliyor. Partili Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi getirilirken de bu gerekçe öne sürülmüş “Bu sistemde etkin ve hızlı kararlar alınacak, böylece bürokrasi azalacak, ülkemiz şahlanacak, uçacak, kaçacak.” gibi gerekçeler üretilmişti. Sonuç ne oldu? Kocaman bir hüsran. Gelinen noktada bu hükûmet sisteminin ülkemizi felakete sürüklediği, ekonomik buhranlar yarattığı ve sayısız zararlara sebep olduğu ortaya çıktı. Şimdi aynı gerekçeler Makine ve Kimyanın şirketleşmesi için söyleniyor. Tıpkı partili Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ülkeyi felakete sürüklemesi gibi şirketleşme de Makine ve Kimyayı felakete sürükleyecektir. Amaç eğer hızlı kararlar almak ve nitelikli istihdam yaratmaksa bu şirketin yapısı korunarak ilgili kanunlarda düzenlemeler yapılır, bizler de destek veririz, Kurumun önünü açarız ancak maksat üzüm yemek değil bağcıyı dövmekse emin olun, aziz milletimiz bunun hesabını sizden sorar. Makine ve Kimya çok önemli kurumdur. Makine ve Kimyanın ürettikleri Mehmetçik’in elinde olacak. Hepimizin canının güvencesi, Mehmetçik’in de canının güvencesi olacak bu Kurum için asla ve asla bir şirket statüsü düşünülemez. Bilindiği üzere, şirketler ticari hayatta kâr amaçlı faaliyet gösterirler ancak Makine ve Kimyanın öncelikli amacı kâr etmek değildir, asıl hedefi millî güvenliğimizdir. Tutturmuşlar bir şirket türküsü. Her şey mi para, her şey mi dolar gözünüzde? Kıbrıs Barış Harekâtı'nda ne olmuştu hatırlayınız; tüm dünyanın ambargosuyla karşılaştık. İşte, Makine ve Kimyanın ürettiği bu tür ürünleri kendimiz üretmezsek, yerli ve millî olmaktan uzaklaşırsak paramız olsa dahi dışarıdan bu tür ürünleri satın almamız mümkün olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Makine ve Kimya, Kırıkkale’yi 13 haneli bir köyden 280 bin nüfuslu bir şehre dönüştürmüştür. Şimdi, Kırıkkaleli hemşehrilerimiz endişelidir. Kanun değişikliği kabul edilirse Makine ve Kimyada bir tane bile memur kalmayacaktır, nitelikli ve deneyimli personel bu köklü Kurumu terk edecek, ihtisaslaşmış iş gücü kaybı yaşanacak, kurum hafızası yok olacaktır. Bu teklif yasalaşırsa Yönetim Kuruluna savunma sanayisiyle alakası olmayan, yeterliliği olmayan kişiler getirilecek, tıpkı diğer kamu şirketlerinde olduğu gibi AKP'li eski siyasilere, bürokratlara, danışmanlara, yandaşlara yeni bir maaş alanı yaratılacaktır.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak Türk devletinin millî güvenliği şirketleştirilemez. “Memleketin, ülkenin, milletin bekası” diyenler makine kimyayı şirketleştirerek Mehmetçik’in mühimmatını yabancılara devrederek mi beka sağlayacaktır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Halil Öztürk. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Öztürk.

MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Maşallah, bugün herkes Kırıkkaleli olmuş, tebrik ediyorum Meclisi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 275 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen değerli izleyicileri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüzde savunma sanayisi, gelişmiş bir ülkede -bizde olduğu gibi- stratejik bir sektör olarak kabul edilmektedir. Türk savunma sanayisi son yıllarda büyük başarı elde etmiş ve bu alanda ülkemizin dışa bağımlılığı yüzde 70’lerden yüzde 30’lara düşmüştür. Bugün, Türkiye, savunma sanayisinde 60 milyar doların üzerinde yani 524 milyar Türk lirası bütçeli 700 projeyi aşan bir seviyeye ulaşmıştır. Hâlen savunma sanayisinde faaliyet gösteren firma sayımız 1.500’e çıkarken sektörün cirosu da 11 milyar doları aşmıştır. Bu göz kamaştırıcı tablo ihracatımıza da yansımış ve Türk savunma ve havacılık ihracatı 2020 yılında 2,2 milyar doları geçmiştir. Dünyanın en büyük savunma şirketleri listesinde bugün hâlen 5 firmamızın bulunuyor olması ve Cumhur İttifakı olarak bu sayıyı yükseltme arzumuz bulunduğumuz yerin önemli işaretidir.

Değerli milletvekilleri, Türk savunma sanayisinin ve silah endüstrisinin mihenk taşı Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, başta biz Kırıkkaleliler olmak üzere, her birimizin göz bebeğidir. Kuruluş mühimmat, silah, roket, patlayıcı ve diğer savunma ürünleri konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerinin en önemli tedarikçisi konumundadır. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun gelişen teknolojilere ayak uydurması, üretim ve kabiliyetinin artırılması ve bu doğrultuda personel istihdamının sağlanması gibi nedenlerle günümüz ticari hayatının gerekliliklerine uygun yapısal dönüşümlere ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun yapısının, imkân ve kabiliyetlerinin daha fazla güçlendirilerek sektöründe gelişen teknolojileri izleyip modern mühimmat, silah ve silah sistemlerini geliştirebilecek ve üretebilecek, yurt dışı firmalarla rekabet edebilecek, genel ekonomik ve yapısal değişimlerden etkilenmeyecek, hazine desteğine ihtiyaç duymadan varlığını ve faaliyetlerini sürdürebilecek hareket esnekliğine sahip bir organizasyon hâline dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu kanun teklifiyle, Kurumun Türk Ticaret Kanunu’nun hükümlerine tabi, Millî Savunma Bakanlığına bağlı bir kamu şirketi statüsünde yapılanması, yoğun teknoloji kullanımı gerektiren bir sektörde faaliyet gösteren kurum içi kritik ve nitelikli personelin istihdamını sağlanması, uluslararası ve yerli savunma sanayisi firmalarıyla ortaklık ve iş birliği yapılması, AR-GE’ye ağırlık verilerek ürün çeşitliliğinin sağlanması ve ihracatının artırılması adına Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun, Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi olarak devletin koruma ve denetimi altında daha esnek, etkin, verimli, modern ve dinamik bir yapıya kavuşturulması amaçlanmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, Kırıkkale’yi var eden Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun değeri, önemi, kıymetinin benim gibi Kırıkkaleliler için çok daha fazla olduğunu ifade etmem gerekiyor. Çalışanlarımızın alın teri ve özverili emekleriyle bugün Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu 40’tan fazla ülkeye ihracat gerçekleştirme başarısı göstermekte ve Türkiye'de savunma sanayisi kuruluşları arasında 4’üncü sırada yer almaktadır. 2020 yılında kârlılıkta en çok kâr eden kamu sanayisi kuruluşları arasında yaklaşık 926 milyon Türk lirasıyla ilk 3’e giren Makine ve Kimya Endüstrisi, hedeflerini ve vizyonunu daha da yükseltmiştir. Bu bağlamda Makine ve Kimya Endüstrisi önümüzdeki teklifle hukuki yapısı değiştikten sonra kârlılıkta cumhuriyetimizin 100’üncü yılında yani 2023 yılında 1,8 milyar Türk lirası hedef koymuştur.

Makine ve Kimya Endüstrisinin güncel durumuna kısaca göz attığımızda 2020 yılı itibarıyla 24 adet AR-GE projesini tamamlayan Kurum, 2021 yılında AR-GE bütçesini 244 milyon TL’ye, yatırım bütçesini de 393 milyon TL’ye yükseltme başarısını göstermiştir. Ben bu vesileyle Millî Savunma Bakanlığı ve Makine ve Kimya yöneticilerini de tebrik etmek isterim Genel Kurulun huzurunda.

Saygıdeğer milletvekilleri, günümüzde dünya savunma sanayisi ve üretimin büyük bir bölümü gelişmiş birkaç ülke tarafından gerçekleştirilmekte, acımasız rekabet şartları çoğu ülkeyi bu alanda atıl bırakmaktadır. Bu bakımdan, ileri ve yüksek teknolojili sektörlerden olan savunma sanayisi, bugün, ulusal düzeyde politika üreten ve desteklenen bir sektör hâlini almış ve Makine Kimya bu kapsam altında faaliyetlerini sürdürmektedir.

Görüşülmekte olan kanun teklifine geniş bir perspektiften bakıldığında yani küresel rekabet şartları ve ülkemizin jeopolitik, jeostratejik konumu, şirketin gelecek hedefleri ile vizyonu tümüyle değerlendirildiğinde değişiklik ihtiyacının önemi daha da fazla artmıştır.

Kanun teklifinin yakın tarihte bazı siyasi partilerce siyasi malzeme yapılmasını da bizler üzülerek izledik. Meydanlarda milleti korku ve endişe söylemleri yayarak bir araya getirmek hiç kimseye fayda sağlamamıştır. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun yani MKEK’nin açılımını dahi bilmeyenlerin burada bu kanun teklifine karşı çıkmalarını da bizler, doğrusu, anlamış değiliz. Önemli olan “istemezük” demek değil, masaya oturup, konuya vâkıf olup tüm çalışanların isteklerinin birer birer teklif metninde yer almasını sağlayabilmektir. Biz de başından bu tarafa Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu çalışanlarının desteğiyle bunu yapmayı başardık.

Teklifi gerek Meclis öncesi hazırlık aşamasında gerekse Komisyon aşamasında yakın takibe alarak MKE çalışanlarımızın tekliften beklentilerini azami şekilde karşılamak için gerekli çabayı gösterdiğimizi buradan söylemek isterim. Sağ olsunlar, gerek AK PARTİ Grubu gerekse Bakanlık temsilcileri son derece olgun ve vakur bir yaklaşımla, eldeki tüm imkânları kullanarak işçi, memur, sözleşmeli, taşeron tüm çalışanların isteklerini yerine getirme noktasında kararlılık göstermişlerdir.

Saygıdeğer milletvekilleri, aklıselim Makine ve Kimya Endüstrisi çalışanları durumun farkındadır, Makine ve Kimya Endüstrisinin anonim şirketi olmasıyla birlikte kazanacakları yeni hakları konusunda bilgi sahibi olmaya başlamışlardır. Çünkü teklif sonrası anonim şirket olacak Makine ve Kimya Endüstrisi, yeni finansal imkânlara kavuşarak, gerçekleştireceği hızlı çalışmalarla Kırıkkale’de hem yeni yatırımlara hem de yeni istihdamlara kapı aralayacaktır. Bugün, yaklaşık 3.500 kişi çalışıyorsa makul bir zaman dilimi içerisinde bu çalışanların sayısı önce 7 binlere sonra da 10 binlere kadar çıkacaktır. Diğer taraftan, yeni finansal ve hukuki yapısıyla Makine ve Kimya Endüstrisi çalışanlarının mevcut mali ve özlük haklarından daha da iyi şartlara kavuşabilecekleri Komisyon çalışmaları aşamasında Bakanlık yetkililerince dile getirilmiştir.

Diğer taraftan, özellikle Komisyon görüşmeleri sırasında Milliyetçi Hareket Partisi olarak teklif ettiğimiz ve genel kabul görerek kanun teklifi içerisine eklenen bir maddeyle birçok çalışanın kafasını kurcalayan, endişe yaratan “Ya, ileride ne olacak?” sorusunun cevabı artık bugünden belli olmuştur. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu asla ve kata özelleşmeyecektir, kanun teklifinin 8’inci maddesine de bu eklenmiştir. Makine ve Kimya Endüstrisi çalışanlarımızın bizlerden talep ettiği, bizlerin de onlar adına gerekli girişim ve çabalarda bulunarak kanun teklifine dercedilen yeni düzenlemelere baktığımızda, az önce belirttiğim üzere “Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu asla ve kata özelleşmeyecektir, kiraya verilmeyecek ve işletme hakkı devredilmeyecektir.” ifadesinin kanun teklifinde yer almasını sağladık. İşçi kardeşlerimiz sözleşmeyi kabul etmeyip başka fabrikalara nakil isterlerse -Bakanlığa- 3 farklı kurumu tercih etme hakkının yine kanun teklifinde yer alması, bunun bu aşamada değiştirilerek işçiye seçme hakkı verilmesi işçiyi de daha da rahatlatacak kanaatindeyiz. Özellikle, tedirgin olan ve sayıları 1.300’ü bulan taşeron işçilerimizin de Makine ve Kimya Anonim Şirketinde hizmet bitimi çalışmalarına devam edebilmelerinin önü Makine ve Kimya Endüstrisi ve Millî Savunma Bakanlığı yönetimiyle görüşmemiz sonucu netleşmiştir ve Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunda çalışan, taşeron şirket çalışanları, hizmet bitimi sonrası Makine ve Kimya Endüstrisi AŞ’de çalışmaya devam edecekler. Başka kurumlara nakillerde mehil izni yine çalışanlarımızın talepleri doğrultusunda beş günden on beş güne çıkarılmıştır. İşçi olarak çalışanlarımızla yeniden sözleşme imzalanmayacak, aynı, daimî olarak sözleşmeleri devam edecektir. Sermayesi yüzde 100 hazine, yönetimi de tamamen Millî Savunma Bakanlığı yani devlet olan şirketin işçileri de elbette kamu işçisi olacaktır. Yani Makine ve Kimya Endüstrisi çalışanları kanun çıktıktan sonra da yine daimî kamu işçisi olmaya devam edecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, desteklediğimiz kanun teklifinin savunma sanayimize, Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna, devletimize, milletimize ve ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Uğur Bayraktutan.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi üzerine söz aldım.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Komisyon çalışmaları sırasında çok ayrıntılı bir şekilde beyanlarımızı, görüşlerimizi ifade ettik ama ne yazık ki vermiş olduğumuz önergeler, ileri sürmüş olduğumuz görüşler Komisyonda dikkate alınmadı.

Değerli arkadaşlarım, biz ısrarla şunu ifade ediyoruz: Çok alelacele hazırlanmış, herhangi bir şekilde sivil toplum örgütlerinin ve sendikaların görüşüne başvurulmamış, onların görüşleri nazarı itibara alınmamış bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım.

Makine Kimya ne demek? Biraz önce burada arkadaşlarımız da anlattılar, 11 fabrikanın olduğu, 2 işletmenin olduğu gerçekten stratejik bir kurum. Yani ÇAYKUR Türkiye için neyse, FİSKOBİRLİK Giresun için neyse Türkiye'nin millî güvenliği açısından muhalefetin, iktidarın olmadığı, ortak bir paydada buluştuğumuz çok önemli bir kurum ve bu kurum bugüne kadar da gelmiş.

1921’de Atatürk bununla alakalı “Bir dalya” demiş, ondan bu tarafa doğru yüz yıl geçmiş; oradan geriye doğru, ta 15’inci yüzyıldan bu tarafa doğru silah sanayisi içerisinde gerçekten önemli başarıları olan bir kurum. Sayın Genel Müdür de Sayın Bakan Yardımcısı da görüşmelerde ayrıntılı bir şekilde ifade ettiler. Bize vermiş oldukları belgeleri inceledik, gerçekten çok başarılı. 2019 ile 2020 yıllarında, birçok KİT’in zarar etmiş olduğu bir Türkiye gerçeğinde kâr etmiş, en büyük alıcısının kamu olduğu, gerçekten ciddi anlamda bir kuruluş. Burada kaygılarımız var değerli arkadaşlarım, bunu, ben Komisyonda da ayrıntılı şekilde ileri sürdüm. Dediniz ki: “Biz özelleştirmeyeceğiz.” Biz, AŞ’nin bizi başka yola getireceğine ilişkin kaygılarımızı ileri sürdük.

Bakın, arkadaşlar, buna ilişkin çarpıcı örnek şu: Tank Palet, karar sayısı 481; altında Sayın Erdoğan’ın imzası olan Tank Paletin, bu imzanın altında 8 kere “özelleştirme” geçiyor değerli arkadaşlarım, 8 kere. O tarihte, Engin Özkoç Başkanımız, burada birçok kere bunun bir özelleştirme olduğunu, bunun bir satış olduğunu ifade etti. Siz dediniz ki: “Hayır, bu özelleştirme değildir, işletme devridir.” Bakın, altında imza olan, 8 kere “özelleştirme” geçen kararnameyi kabul etmediniz de ne oldu? Bugün nerede? Kimindi Tank Palet? Ordunundu. Nereye geçti? BMC’den şimdi bir özel holding aldı ve sonunda sattınız değerli arkadaşlarım.

Şimdi “Makine ve Kimyada böyle bir şey olmaz; bizim elimizde, böyle bir özelleştirmeyle alakalı yaparsak KİT’ten de yaparız.” diyorsunuz değerli arkadaşlarım. Biraz önce Sevgili Ramazan Can -çok sevdiğim kardeşimdir- dedi ki: “Makine ve Kimya bizim kırmızı çizgimizdir.” Ben de buradan soruyorum: Tank Palet sizin sarı çizginiz miydi, yeşil çizginiz miydi değerli arkadaşlarım? (CHP sıralarından alkışlar) O tarihte de böyle çekincelerimiz vardı.

O nedenle biz diyoruz ki: Bu şekildeki bir düzenleme yapılıyorken paydaşlarla otursaydınız -biraz önce Sevgili Ahmet Önal ayrıntılarıyla ileri sürdü- yani o Kırıkkale’de, onda söz sahibi olan kişilerle otursaydınız, 13 haneden bir kent yaratan bir kurumu konuşuyoruz değerli arkadaşlarım. Bakın, Komisyonda bunları görüşüyorken sendika temsilcilerini çağırdık, hatta sendika temsilcilerinden bir tanesi ısrarla sitem etti, ilk gün dedi ki: “Ben ilk defa hayatımda bir toplantıda dokuz saat boyunca konuşmadım.” İlk gün hiç konuşturmadık. İkinci güne geldik, ikinci günde de yaptığımız o görüşmelerin beşinci, altıncı saatinde 8’inci maddeye geçtiğimizde, 9’uncu maddeye geçtiğimizde, 6’ncı maddeyle ilgili önerilerini sundu değerli arkadaşlarım. Yani bu ne demektir? Paydaşlarla oturup konuşmamız lazım, onların görüşlerini almamız lazım, Kırıkkale’de oturanların görüşlerinin alınması lazım; ne yazık ki bunlar göz önüne alınmadı.

Biz diyoruz ki: Özel hukuk hükümlerine tabi olan, Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu hükümlerine tabi olan, AŞ’yle başlayacak olan, özelleştirmeyle gidecek olan bir kötü yola gidiyoruz. Şimdi, şunu ileri sürüyorsunuz: Diğer partiden arkadaşlarımız da Komisyon görüşmeleri sırasında, bir düzenlemeyle alakalı burada bir rahatlama olur diye önerge verdiler, hisse ve devirleriyle alakalı, kamu paylarının özel sektöre devredilmeyeceğine ilişkin yani özelleştirmenin olmayacağına ilişkin bir hüküm koydular, buna ilişkin düzenleme getirdiler. Değerli arkadaşlarım, bu, o andaki koşullar için olabilir; bu konuda bizim kaygılarımız var, biz Nostradamus’un kehanetinde bulunmuyoruz, önümüzdeki günlerde bunu hep beraber yaşayarak göreceğiz. Evet, bu önergeyi verdiler, şu anda özelleştirmeyle alakalı bir bariyer varmış gibi gözüküyor. Bunu Komisyonda da söyledim kanun yapma tekniği açısından -yıllardır Parlamento içerisindeyiz- bu şekildeki bir düzenleme bunu koruyabilir mi? Olur da yarın bir gün, aradan iki ay geçti, üç ay geçti; kalktınız, bu yasal düzenlemeyle alakalı, özelleştirmeyle alakalı “Yeni bir torba kanun içerisinde bunu düzelteceğiz.” diyerek bu bariyeri kaldırırsanız ne olabilir değerli arkadaşlarım? Bunu kaldırabilirsiniz, bunun önünde hiçbir engel yoktur.

Bakın, 11 tane fabrika var. Özel sektöre devredilmeden AŞ kurulduğu zaman temel faktör millî güvenlikte de olsa kâr ve zarardır değerli arkadaşlarım. Eğer bu fabrikalardan herhangi biri, biraz önce ifade ettiğim 2019-2020’deki bu başarı tablosunun ötesinde bir zararla karşı karşıya kalırsa… Ki olabilir, böyle bir gerçekle de karşı karşıya kalırız, Türkiye gerçeklerini düşünün. Eğer bir şeyin içini boşaltıyorsanız önce özelleştiriyorsunuz; önce AŞ yapıyorsunuz, içini boşaltıyorsunuz, arkasından da satıyorsunuz. Böyle bir gerçek değer zarar etme tablosuyla karşı karşıya kalırsa bir özelleştirme önümüze gelebilir değerli arkadaşlarım. Bakın, siz ısrarla “Olmaz.” diyorsunuz, “Kanun içerisine buna ilişkin madde koyduk.” diyorsunuz. Olabilir değerli arkadaşlarım, bu tehlike vardır, Türkiye bu tecrübeleri yaşamıştır. Bu nedenle biz gerek Komisyon çalışmalarında yapmış olduğumuz itirazlarla gerek Genel Kurulda arkadaşlarımızın yapmış olduğu itirazlarla bunun bir ihtirazi kayıt, şerh olması açısından bir kere daha yüce Parlamentodan Kırıkkale’ye, Türkiye’ye sesleniyoruz değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, ne dediniz? Birçok gerekçe ileri sürüldü. Sayın Genel Müdüre de Sayın Bakan Yardımcısına da teşekkür ediyorum, Sayın Başkana da aynı şekilde; Komisyon çalışmaları sırasında geniş bir hoşgörüyle bizleri dinlediler ve iyi niyetleri konusunda hiçbir şüphem yok, onu bir kenara koyalım ama 3 temel argüman koydular, dediler ki: “Gelişen teknolojiye ayak uydurması gerekiyor.” Kanunun gerekçesi bu. İkincisi, üretim imkân kabiliyetinin artırılması ve nitelikli personel. Bakın, demin sevgili Ramazan Can da söyledi, gelişen teknolojiye anında ayak uydurdu kurum; tebrik ediyorum kendilerini. Nasıl ayak uydurdu? Pandemi süreciyle alakalı hemen bir direnç gösterdiler, hemen fabrika bantlarını değiştirdiler ve bugün şu anda kendilerinin ifadelerine göre –tekrar tekrar tebrik ediyorum- hemen maske üretimine geçtiler değerli arkadaşlarım. Demek ki gelişen teknolojiyle alakalı hiçbir problem yok değerli arkadaşlarım. Ama ne dediler? Sayın Bakan Yardımcısı ifade etti, dedi ki: “İhracat dairemizde 98 kişi çalışıyor, yabancı dil bilen 2 kişi var.” Orada söyledim, burada da söyleyeyim affınıza sığınarak: Sayın Bakan Yardımcım, Sayın Bakan; sizi kınamıyorum o konuda, bu ülkede Dışişlerinde yabancı dil bilmeyen diplomatlar var, basın ataşeleri var dedim. Yani Makine ve Kimyanın ihracat dairesinde yabancı dil bilen 2 adam olsa ne olacak yani? Bunları CHP mi almadı yani, biz mi engel olduk? Siz yabancı dil bilenleri aldınız da Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz onları almayın mı dedik değerli arkadaşlar? Yani, buna ilişkin bir problem var. Bakın, 5 binin üzerinde çalışan işçi var, memur var. Şimdi, siz diyorsunuz ki “Bunlarla alakalı herhangi bir statü değişikliği olmayacak.” Olacaktır değerli arkadaşlarım, olacaktır.

Bakın, benim seçim bölgemde Murgul’da da aynı şeyleri yaşadık. Karadeniz Bakırları vardı, Murgul işletmeleri vardı. “Hiçbir şey olmayacak.” dediler, “İşçileri mağdur etmeyeceğiz, memurları mağdur etmeyeceğiz.” dediler. Gelin, şimdi o küllerinden doğan Murgul’u yok ettik, cumhuriyetin en önemli kurumlardan bir tanesiydi. İnsanlar tiyatro görmemişlerdi, sinema görmemişlerdi, kültür görmemişlerdi, oralarda öğrendiler. Biliyorum ki Murgul bizim için neyse, bakır madeni bizim için neyse, Kırıkkale’de de Makine Kimya bu şekildedir.

Ben Artvin’in Milletvekili olarak, dilim döndüğünce bu kadar anlatıyorum. Ben Artvin’den kaygı duyuyorsam Kırıkkale’yle alakalı, inanıyorum ki Kırıkkale Milletvekilleri benden daha çok kaygı duymalıdır, onları incitmek istemiyorum değerli arkadaşlarım. O nedenle, hani diyorduk ya “Tank Palet vatandır.” diye, Makine Kimya da vatandır. Burada size ileri sürmüş olduğumuz bu itirazlarımız, bu kaygılarımız, bu güzel, güzide kurumun… Türkiye içeride terörle mücadele ediyorken, dışarıda gerçekten ciddi anlamda sorunları varken Makine Kimya millî anlamda kamuya en büyük mal satan ciddi bir kuruluştur ve zarar etmeyen en önemli kamu iktisadi teşebbüsüdür.

Önümüzdeki günlerde bunu yaşayarak göreceğiz, önümüzdeki zamanlarda bir kısmi satışın, kısmi özelleştirmenin bu 11 fabrikanın içerisinde herhangi birisinin bir başkasına devriyle alakalı bir istifhamı yaşayıp yaşamayacağımızı yaşayarak göreceğiz. O günlerde Parlamentoda oluruz veya olmayız ama bugünkü bu Parlamento tutanaklarını ileride okuyacak torunlarımız, çocuklarımız; o gün kim nerede durmuş, neyi savunmuş, neyi yaşamışız, Makine Kimya hangi duruma gelmiş, bunu hep beraber göreceğiz değerli arkadaşlarım.

O nedenle, yürekten diyoruz ki bu kanun teklifini geri çekin. Yüz yıllık süreç içerisinde Türkiye'de birçok kurumla alakalı çürümeler olmuş, birçok yanlış olmuş ama Türkiye'nin gündemi içerisinde herhangi bir vatandaşın, herhangi bir yurttaşın, herhangi bir yetkili kişinin Makine Kimyayla alakalı bir sorunu olmamış arkadaşlar. Buna ilişkin bir yük olmamış Makine Kimya Türkiye'nin üzerinde. Bir şey yayınladılar, -bütün milletvekili arkadaşlarıma Sayın Genel Müdür keşke gönderse- gerçekten inanılmaz güzel şeyler yapmışlar değerli arkadaşlarım, bana göre bunu bugüne kadar sağlayan bu KİT statüsü. Eksikleri olabilir mi, yanlışları olabilir mi? Olabilir ama bunlar, o eksiklikleri düzeltebilecek olan, onun statüsünü değiştirecek, ileriye doğru özelleştirmeye yol açabilecek bir yolu, bir otobanı açmakla olmaz diye düşünüyorum.

O nedenle, hepimizin aklını başına alması lazım. Türkiye’nin bu güzide, seçkin kurumunun bugüne kadar kaygı duymadan cumhuriyetin en önemli kurumlarından biri olduğu gerçeğinden hareket ederek, bundan sonra da bu güzide kurum kimliğini taşıyarak içinde bulunduğu durumun gereğini yapacağına, milletvekillerinin bu düşünceyle hareket edeceğine yürekten inanıyorum. Yüce heyetinizi ve bizleri izleyenleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Rıdvan Turan.

Sayın Turan, beş dakika da şahsınız adına olmak üzere toplam on beş dakika süreniz var.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Ben bu kanun teklifini getirenlere bir öneri yapayım: Eğer herhangi bir kamu iktisadi teşekkülünün daha inovatif, daha yüksek kârlı, daha bilimsel normlara uygun olmasını istiyorsanız örneğin onları işçi denetimine açabilirsiniz. Beyaz ve mavi yakalı işçiler fabrikaları yönetirler, böylece, üretim nasıl oluyor, teknoloji nasıl geliştiriliyor, bunların hepsini görürsünüz. Bunu söylememin sebebi, sizin getirdiğiniz bu teklifin zorunluluktan değil ideolojik bir tercihten kaynaklı olduğunu ispatlamak açısından bunu söylüyorum. Bu mevzuya birazdan tekrar döneceğim; işçi denetimi nedir, işçi denetimiyle dünyada bu ve buna benzer işletmelerin nasıl büyük atılımlar yaptığını gerekirse anlatırız.

Fakat ondan önce konuşmamın topoğrafyasına ait bir şey söyleyeyim: İki bölümde konuşacağım; birinci bölümde bu yasaya ilişkin muhalif görüşlerim olacak, ikinci bölüm de yine bununla direkt ilişkili olarak kaleme almış olduğum kooperatifler üzerine 80 küsur maddelik bir yasa teklifinin tanıtımı olacak.

Şimdi, devletin kamu iktisadi teşebbüsleriyle derdi çok eskilere dayanıyor. Yani özellikle 1986’yla birlikte Özalizmin memlekette deyim yerindeyse fırtına gibi estiği dönemde ülkemiz özelleştirmenin ne olduğuyla tanıştı. Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır, bize şöyle pazarladılar: “Kardeşim, devlet ayakkabı üretir mi ya? Devlet kumaş üretir mi? Devlet elektrik üretir mi?” “Niye üretmez?” diye soranların sesi kısık kaldı, büyük bir medya propagandası çünkü dünyaya Thatcherizm ve Reganizmin emri buydu. Özellikle bizim gibi ülkelerde, yoğun bir özelleştirme kampanyasının aslında ülkelere ait olan ulusal servetin emperyalizme peşkeş çekilmesi anlamına geldiğini onlar bizden daha iyi biliyorlardı; hem onlar hem de bizim iş birlikçi iktidarlarımız bu istikamette yol aldılar. Oysa devlet, vatandaşının ihtiyacı olduğu hemen her alanda elbette teşebbüslerde bulunurdu. Bulunması son derece akılcı, son derece rasyonel.

Bir adım daha ileri gittiler, hatırlayın, dediler ki: “Ya, bu KİT’ler var ya KİT’ler, kardeşim, bunlar arpalık. Ağabey, iktidardakilerin amcası, dayısı, yeğeni, köylüsü, teyzesi hep bu KİT’lerin içerisinde. Ne olacak? Bunlar özelleşince, bunlar anonim şirket statüsüne geçince -önce komisyonlara devredildi hatırlayacaksınız, sonra bunlar anonim şirket statüsüne geçirildi- bunlar temizlenecek ve liyakat esasına göre personel belirlenecek.” Bak ne güzel bir laf ettim, liyakat esasına göre.

Sabahtan, ahbap çavuş kapitalizmine ve kayırmacılığa ilişkin İYİ Partinin önergesini konuşmuştuk, hatırlayacaksınız. Şimdi bir Allah’ın kulu çıksın desin ki “Ya, o zaman bu KİT’ler arpalık olduydu, şimdi ise bu özelleştirmelerden sonra, anonim şirket statüsüne geçirmelerden sonra iktidardan tek bir Allah’ın kulu bunların içerisinde yer almadı. Yani iktidarın ahbap çavuş ilişkileri bu tür kurumların içerisine hiç dâhil olmadı.” Meğerse neymiş? Meğerse mesele KİT’lerin arpalık olması falan değilmiş, mesele ülkemizin cumhuriyetin ilk zamanlarından bu zamana kadar elde ettiği değerlerin bir avuç sermayedara ve onların emperyalist merkezlerine peşkeş çekilmesiymiş ve nitekim böyle oldu arkadaşlar, 70 küsur milyar dolarlık üretilen bir değer sermayeye peşkeş çekildi. Aslında tabii, hepimiz şunu çok iyi biliyoruz: Üretilen değer çok daha büyüktü. Yani ben SEKA’yı biliyorum, SEKA direnişinde devletin şefkatiyle çok muhatap oldum(!) SEKA’nın yalnızca arsası özelleştirilmesi için devlete verilen paranın katbekat üstündeydi. Hatırlanacaktır bütün bunlar, bundan kamunun hiçbir kazancı olmadı ve günün sonunda döndük, baktık ki 10 milyar dolar gibi AKP öncesi iktidarların özelleştirme süreci oldu, 60 küsur milyar civarında da cumhuriyetin kuruluşundan bu zamana kadar yaratılmış bütün değer, işte bu para karşılığında emperyalizme ve onun yerli iş birlikçilerine peşkeş çekildi.

Sonra ne oldu? Örneğin “Daha verimli olacak.” iddiasını kanıtlayan herhangi bir özelleştirme pratiği var mı? Varsa “Var.” deyin, biri çıksın anlatsın. “Daha verimli olacak, daha iyi teknolojiyi takip edecek, daha çok kâr edecek.” iddiaları ne oldu? Hepsi perişan oldu. Bunu nereden söylüyorum? Sihirli küreme bakıp da bir kehanette falan bulunduğum yok, hepsini yaşadık bunların. Mesela, anlatayım, bu memlekette “Yoksul, fakir fukara et yesin.” diye kurulmuş olan Et ve Balık Kurumu özelleştirildi. İddia şuydu: Et fiyatları düşecek, memlekette vatandaş daha çok müstefit olacak bu durumlardan, daha çok et yiyecekti. Ne oldu arkadaşlar? Perişanlık. TEKEL özelleştirilmesinde Ankara’daydık, o zamanki yöneticiler de bunun ne kadar vatanperver bir proje olduğunu anlatıyordu, hatırlayın. Hatırlayın, günlerce çadırlarımızı kurduk Ankara’nın meydanına. TEKEL, öyle bir paraya özelleştirildi ki onu alanlar, o özelleştirme ederinin katbekatını kazandılar.

Tarımsal KİT’ler… Hep diyoruz ya, kardeşim bu girdi faaliyetleri o kadar belalı ki yani çiftçi bu işin altından kalkamıyor. Gübre Fabrikaları arkadaşlar, İGSAŞ, TÜGSAŞ… Bunların hepsi aynı kafayla özelleştirildi. Şimdi, açık söyleyeyim: Böyle, silah üretilsin, bilmem ne yapılsın, ben bu mevzulara uzak bir insanım ama şu ağırıma gidiyor, bu ülkenin kamusal değerlerinin “Cambaza bak cambaza!” oyunlarıyla bir avuç para babasına peşkeş çekilmesi bir vatandaş olarak benim onuruma dokunuyor. Günün sonunda hep beraber gördüğümüz şey, meğerse bütün anlatılanlar hikâyeymiş, meğerse bu özelleştirme yani anonim şirket statüsü kazandırılması bu sürecin ön adımlarıymış ve bunun sonucunda da kamu kaynakları sermayeye adım adım peşkeş çekiliyormuş, bunu hep beraber gördük.

Şimdi, Erdoğan ne diyordu geçenlerde, şurada bir yerde yazmıştım, oradan bakayım. “Bu domatesçiler, biberciler -bana söylüyor, ben domatesçi, biberciyim ya- bir merminin kaç para olduğunu biliyorlar mı?” Ben de buradan “Ey Erdoğan! Ben bir merminin kaç para olduğunu biliyorum.” diyeyim fakat “Sen on dokuz yılda perişan ettiğin bu çiftçinin hangi girdilerle, ne zorluklarla, ne perişanlıklarla üretim yaptığını biliyor musun?” Bilmiyorsun. Niye bilmiyorsun? Çünkü sen iktidarın boyunca bu tarımsal KİT'lerin her birini uluslararası sermayeye peşkeş çekmek suretiyle çiftçilerin üretim dinamizmlerini, üretim potansiyellerini yok ettin. O yüzden girdi bu kadar büyük bir mesele hâline geldi, o yüzden gübredir, mazottur, ilaçtır, şudur budur, artık çiftçi bunun arkasından yetişemez hâle geldi. O yüzden 2,5 milyarla devraldığınız çiftçi borçları 145 milyara çıktı. Şimdi, bu millî savunmayla bu meselelerin çok önemi var. Vatandaşın karnı açken silah külah işleriyle konuşmak, bunları satarak büyük paralar kazanılacağını anlatmak olsa olsa bir vehmin ötesinde bir şey değil. Ne yapacağız peki, bunun çözümü nedir?

Şimdi, konuşmanın ikinci bölümüne geçerken şunu açık yüreklilikle söyleyeyim: Türkiye’de tarımın en temel sorunu örgütsüzlüğüdür; bu ceberut rejime karşı, bu ceberut iktidara karşı örgütsüz olmasıdır, tek başına olmasıdır. Çiftçilerin örgütlenmesi için bir yasa teklifi hazırladık grup olarak; bu, demokratik ve sosyal kooperatifçilik yasa teklifi. Önerilerimizi çok başlık hâlinde -zaman daraldığı için- ifade etmeye çalışacağım değerli milletvekilleri. Avrupa’daki bu kooperatifçilik Türkiye’de hiç olmadı; hep bir biçimiyle devlet müdahalesi, devletin baskısı, kooperatiflerin tepesinde bir Demokles’in kılıcı gibi yer aldı. Dolayısıyla, demokratik ve özgür, halkın iradesiyle oluşmuş kooperatifler ne yazık ki Türkiye’de olmadı ve komünist icadı olarak yaftalandı.

Şimdi, Türkiye’de 3 tane kooperatif yasası var ve 3 tane bakanlık var. Bir defa, Kooperatifler Yasası’nın bir başlık altında toplanması gerekli; biz Kooperatifler Yasası’nda 3 bakanlığı ve 3 yasayı değiştirip bunun yerine tek başına bir kooperatifler bakanlığı kurulmasını öneriyoruz. Kooperatifler bakanlığı altında tek bir mevzuata bağlı olarak kooperatiflerin kurulması gerektiğini öneriyoruz. Kooperatiflerin finansal ihtiyaçlarını, çiftçinin finansal ihtiyaçlarını karşılamak için bir kooperatifler bankası öneriyoruz çünkü Ziraat Bankası başka çayırlarda otluyor artık. Bu kooperatifler bankasının Tarım Kredinin, özel bankaların ve kamu bankalarının yapacağı işin hepsinden daha fazlasını yapması için de ayrıyeten bir mevzuat çalışması şu anda sürdürüyoruz. Yine, kooperatiflerin örgütlenmesinin önündeki bütün antidemokratik engelleri ortadan kaldırıyoruz. Kooperatiflerin çiftçilerin iradesiyle kurulmasının önünü açacak ve devletin yukarıdan aşağıya müdahalesini engelleyecek tedbirler alıyoruz. Küçük ölçekli kırsal kalkınma kooperatiflerinin, tarım satış kooperatifleri ile kadınların, 30 yaşından gençlerin, engellilerin kurduğu kooperatiflerin tamamen vergiden muaf olması gerektiğini savunuyoruz.

Yine, kooperatifleri Türk Ticaret Kanunu gibi bir şirket biçiminde mütalaa eden vergi mevzuatını kaldırarak küçük ve orta ölçekli çiftçilerin örgütlendiği kooperatiflerin devlet tarafından, aynı KİT’ler zamanında olduğu gibi, sübvanse edilmesini öneriyoruz. Kooperatiflerin üst birlik kurmalarının önündeki engelleri ortadan kaldırıyoruz. Kooperatiflerin yönetim kurulu gibi, yetkili kişiler gibi bürokratik ve demokratik muhtevasını ortadan kaldıran yapıları ortadan kaldırıyoruz; kooperatif genel kurulu, kooperatif meclisi ve yürütme kurulu gibi daha demokratik mekanizmaları bu işin içerisine dâhil ediyoruz.

Yine, kooperatifçiliği profesyonelleştiren -huzur hakkı gibi- bir kısım zümrenin daha fazla para kazanması ve kooperatifçilikle profesyonel biçimde uğraşmasına sebep olacak olan bütün maddeleri ortadan kaldırıyoruz; huzur hakkını mevzuattan tamamen kaldırmış durumdayız.

En önemlisi, kooperatiflerin ürettiği ürünü… Domates üretti ama mevzuat diyor ki: “Sen bunu salça yaparsan bu, Türk Ticaret Kanunu’na tabi olur, senden vergi alırım.” Kooperatiflerin ürettikleri ham maddenin mamul hâle gelmesini kooperatif dışı bir işlem olarak gören mevzuatı değiştiriyoruz ve diyoruz ki: Kooperatif domates üretebilir, ondan domates salçası üretebilir ya da benzeri şeyler, konserve üretebilir. Bunu yaptığında önceki mevzuatta yer alan biçimiyle vergisel boyutu artmayacaktır, vergi muafiyeti devam edecektir.

Nihai olarak, değerli arkadaşlar, bunları yapmak iddialı şey; bunun için de yetişmiş insanlara ihtiyaç var. O nedenle, ilk ve ortaöğretimde tarım derslerinin ve kooperatif derslerinin yeniden getirilmesini öneriyoruz. Kooperatifler üniversitelerinin Türkiye’de kurulmasını ve bunların sektörün ihtiyaç duyduğu kalifiye insanları üretmesini bekliyoruz, umut ediyoruz. Bu teklifin bütün halkımıza ve üreticilere hayırlı olmasını diliyoruz.

Evet, merminin fiyatını biliyoruz ama eminiz ki Erdoğan, anlattıklarımızın hiçbir tanesini bilmiyor, bilmediği için de tarımı yok eden, bu sektörü içinden çıkılmaz hâle getiren kapitalist politikalarla devam ediyor. Hiç umutsuz değiliz, kısa süre içerisinde bu fasit dairenin kırılacağını, demokratik ve halkçı bir rejimin kurulacağını biliyoruz, buna inanıyoruz, bunun için mücadele ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz talebi Sayın Emrullah İşler’in.

Sayın İşler, buyurun.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ve güvenlik güçlerinin en önemli tedarikçisi olan Makine ve Kimya Endüstri Kurumunun Makine ve Kimya Endüstrisi AŞ’ye dönüştürülmesiyle ilgili 275 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugün Meclis olarak tarihî bir oturum gerçekleştiriyoruz. Çünkü son yıllarda savunma sanayisi alanında Türkiye olarak çok büyük atılımlar gerçekleştirdik. Bu kervana Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun da MKE AŞ olarak bugün itibarıyla katılması için önemli bir karar alıyoruz.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Şirketin ne olduğundan haberin var mı senin?

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Bu kararda sizlerin de katkısı olsun diyoruz ve çocuklarınıza, torunlarınıza yarın hesap verebilesiniz istiyoruz. Makine ve Kimyayı daha rekabetçi bir hâle getiriyoruz. Benzerleri ASELSAN gibi, ROKETSAN gibi, HAVELSAN gibi, TAI gibi bir Türkiye markası, bir dünya markası hâline getiriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, daha dinamik bir Makine ve Kimya Endüstrisi AŞ’yle 2023’te 8 milyar ciroya ulaşmayı hedefliyoruz. Yine, rekabetçi bir yapıyla da 2023’te 2 milyar 750 milyon liralık bir ihracat rakamına ulaşmayı hedefliyoruz. Geçmişten günümüze mühimmat, silah, roket, patlayıcı ve diğer savunma ürünleri konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerinin en önemli tedarikçisi konumunda olan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna yerli ve millî savunma sanayisinin geliştirilmesi hususunda büyük görevler düşmektedir.

Bu yasal düzenlemeye neden ihtiyaç duyulmuştur? Mevcut yasa çerçevesinde faaliyetlerin icrasında tabi olunan kamu mevzuatının eksiklikleri ile nitelikli insan kaynağı istihdamında yaşanan zorluklar kurumun ileriye yönelik atılımlarının önündeki en önemli engeldir. Kurumun dünya çapında rakipleriyle daha iyi rekabet edebilmesinin yolu esnek ve dinamik hareket yeteneğine sahip olmaktan geçmektedir. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun imkân ve kabiliyetlerinin daha fazla güçlendirilerek özel sektör dinamizmiyle hareket edebilecek stratejik ve nitelikli personeliyle sektöründe gelişen teknolojileri izleyip modern mühimmat, silah ve sistemleri geliştirebilecek ve üretebilecek, yurt dışında rekabet yetkinliğini haiz, ekonomik ve yapısal değişimlerden etkilenmeyecek, Hazine desteğine ihtiyaç duymadan faaliyetlerini sürdürebilecek bir organizasyon hâline dönüşmesi zorunluluk hâline gelmiştir. Makine Kimyanın daha vizyoner bir yapıyla hizmet verebilmesi için gerekli yasal düzenleme gündeme geldiği andan itibaren muhalefet kamuoyunda Makine Kimyanın özelleştirilmek istendiği algısını oluşturmaya çalışmıştır. Şu soruyu soruyoruz: Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu özelleşiyor mu, yeni statüsü ne olacak? Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu kesinlikle özelleşmiyor, bilakis bu yasayla Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu mevcut durumda özelleşme baskısı altındaki KİT statüsünden hak ve sorumluluklar özel kanunuyla güvence altına alınan bir kamu şirketine dönüşüyor. Yeni durumda Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi sermayesinin tamamı Hazine ve Maliye Bakanlığına, yönetim ve denetim yetkisi ise Millî Savunma Bakanlığına ait olan, özel hukuk hükümlerine tabi bir kamu şirketi olarak tamamen devlet koruması ve gözetimi altında olacak ve böylece daha da güçlenerek faaliyetlerini sürdürmeye devam edecektir. Peki, bu durumda muhalefet bunun neresine itiraz ediyor? Bunu akılla bağdaştırmak maalesef mümkün değildir. Savunma sanayisi alanında rekabet edebilmenin en önemli unsuru insan kaynağıdır. Yeni dönemde kurum mevcut insan kaynağından azami ölçüde istifade ederken, nitelikli insan kaynağıyla da desteklenecektir. Kamuoyunda ifade edildiği gibi, kurumun çalışanlarının hak kaybına uğrayacağı veya işten atılacağı iddiası asla doğru değildir. “Makine Kimya Endüstrisinde çalışan işçi ve memurların durumu ne olacak?” sorusuna cevabımız ise: Kanun teklifiyle, Makine Kimyada farklı statüde çalışan memur, işçi ve sözleşmeli personele hiçbir ayrım yapılmadan sözleşme teklif edilecektir, memur sayısı da oldukça azdır; 188’dir. Sözleşme imzalamayı kabul edenler 4857 sayılı İş Kanunu’na tabi olarak Makine Kimya Endüstri AŞ’de çalışmaya devam edecektir, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına geçmek isteyenlere ise her türlü özlük hakları korunarak nakil imkânı tanınacaktır, bu süreç altı ay içerisinde tamamlanacaktır.

Ben vaktim kalmadığı için bu kanun teklifinin hazırlanmasında emeği geçen bütün bürokrat arkadaşlarımıza, milletvekili arkadaşlarımıza, kanun teklifini veren Sayın Ramazan Can kardeşime ve imza koyan bütün milletvekillerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bu kanunun ülkemiz için, Ankara’mız için, Kırıkkale’miz için, Çankırı’mız için, Türkiye’miz için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağım.

Sayın Kılıç…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

30 Haziran 2018’de vefat eden İslam medeniyetinin altın çağının kaşifi, Müslüman bilim insanlarının pek çok eser ve buluşunu gün yüzüne çıkaran dünyaca ünlü bilim tarihçimiz Profesör Doktor Mehmet Fuat Sezgin “Eğer arkanızda inancınız varsa, o sizi yapıcı olmaya itiyorsa çok şeyler başarırsınız.” diyor. Yine, haziran ayı sonunda vefat eden dünyaca ünlü bilim insanı İbni Sina da “Hiçbir kimse görmek istemeyen kadar kör değildir.” diyor.

Kanun teklifinin hayırlara vesile olmasını diliyorum ve şu soruyu soruyorum: Savunma sanayisinde 2023 hedefimiz nedir?

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tarım Bakanına sesleniyorum: Siz “devlet ciddiyeti” denilen kavramı unutturdunuz. Tarım Bakanı, çiftçilere 11 Haziranda yani yaklaşık yirmi gün önce mesaj atıyor ve “18 Haziranda yağlı tohumlu bitki, hububat ve dane mısır destekleri ile sertifikalı tohum desteklerini ödeyeceğiz.” diyor. Sonra ne mi oluyor? Yağlı tohum destekleri ödeniyor ancak hububat, dane mısır ve sertifikalı tohum destekleri yirmi gün geçmesine rağmen hâlen ödenmiyor. Bu nasıl devlet ciddiyeti? Pandeminin başından beri birçok ülke çiftçisine ek destekler yaptı, tarıma ve çiftçiye daha çok önem verdi, siz de 5’li çeteye yani yandaş müteahhitlerinize destek verdiniz. Her geçen gün üreticiden uzaklaşıyorsunuz. Üretici gübreyi yüzde 100 zamla almış, yemi yüzde 90 zamla almış; sizin umurunuzda değil. Kaldı ki ödeyeceğiniz destekler bir yıl öncesinin destekleri. Çiftçiyi sürekli mağdur ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan, yükseköğrenim kurumlarından özel güvenlik ve koruma ön lisans bölümünden mezun olan gençler KPSS kontenjanlarının çok düşük tutulması nedeniyle atanamazken diğer bölüm mezunu ve on beş yirmi günlük eğitim almış bireyler kamu kurumlarında istihdam edilmektedir. Meslek yüksekokullarından eğitim alıp uzmanlaşan mezunlar yerine farklı dallarda eğitim gören kişilerin mülakatla işe alınmaları, mesleki diplomalı mezunlara haksızlık değil midir?

Türkiye genelinde yaklaşık 55 üniversitede faaliyet gösteren bölüm her yıl binlerce mezun vermektedir. Özel güvenlik ve koruma bölümü mezunları için kadro açmayı düşünüyor musunuz? Şayet kadro açmayı düşünmüyorsanız bu bölümleri neden açık tutuyorsunuz?

Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sümer…

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye ekonomisi büyük bir kriz yaşıyor. Salgın döneminde düşük faizli krediler piyasaya Türk lirası olarak pompalandı. Bu süreçte halkın bankalara olan borcu katlandı. Türk lirasının değeri ise giderek yok oldu. Yılbaşında 7,30 olan dolar kuru 8,70 seviyelerinde işlem görmeye başladı. 2018 yılında 100 liraya yapılan mutfak alışverişinin aynısı, maalesef, bugün yaklaşık 265 lira tutuyor. Gelişen ülke para birimleri arasında en çok değer kaybı yaşayan para birimi ne yazık ki Türk lirası oldu. Artık ekonomik olarak paramız o kadar değersizleşti ki madeni paranın hurdası TL tutarından daha pahalı hâle geldi. Bugün 65 lira tutarında 5, 10, 25 kuruşlardan oluşan 1 kilo demir para hurdacıda 100 liraya satılıyor. “Benim alanım ekonomi.” diye övünenler parayı pul, vatandaşın cüzdanını kendilerine yol ettiler. Hurdası kendisinden değerli bu düzeni Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında değiştireceğiz.

BAŞKAN – Sayın Barut...

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, Türkiye’de yaklaşık 1,6 milyon dönüm alanda yaklaşık 6 milyon ton narenciye üretimi gerçekleştiriliyor. Adana, 500 bin dönüm narenciye alanı ve 2 milyon tona yaklaşan üretimiyle çok önemli bir yer tutuyor. Hatay ve Mersin dâhil edilince Çukurova, narenciye üretim merkezi oluyor. Ülkemiz narenciye üretiminin üçte 1’i ihraç ediliyor ama Akdeniz meyve sineği zararlısı sorunu yaşanıyor. Turunçgiller ve pek çok meyve çeşidinde büyük sorun yaratan Akdeniz meyve zararlısıyla bütüncül mücadele şart. Temmuz ayında Akdeniz meyve sineğine karşı ilaçlama yapılacağı belirtiliyor ama her yıl tekrarlanan bu soruna karşı kesin çözüm bulmalıyız. Bu zararlının yayılmaması için Tarım ve Orman Bakanlığı etkin, önleyici ve kalıcı tedbirler almalıdır. Üreticilerimizin zararları karşılanmalı, ilaçlama, gübre ve diğer zorunlu girdi maliyetleri için destek verilmeli, borçları faizsiz ertelenmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Mehmet Akif Yılmaz? Yok.

Sayın Yılmazkaya...

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Sayın Başkan, sulama birlikleriyle ilgili olarak Gaziantep ve Urfa’da olduğu gibi Türkiye genelinde çok büyük sorunlar var. Sulama birim fiyatları çok yüksek. Bu fahiş fiyatlamaların bir an önce kaldırılması ülke tarımının geleceği açısından büyük önem arz etmektedir. Sulama mevsimi gelince DSİ çiftçinin suyunu kesiyor, çiftçimizi mağdur ediyor. On binlerce çiftçi DEDAŞ, DSİ ve sulama birlikleri tarafından hacizlik durumda. İcra ve avukatlık masrafları ana parayı geçiyor. Çiftçinin hesabına yatan destekleme parası bankalar tarafından yasal olmayan yollarla DSİ’ye veriliyor. Bu yanlış uygulama yüzünden birçok çiftçimiz mağdur. Hükûmet bu yasal olmayan uygulamadan bir an önce vazgeçmelidir. Çiftçinin sulama birliklerine olan borçlarının faizleri silinerek gerekli yapılandırmalar sağlanmalı, hacizler kaldırılmalıdır. Çiftçimizin üretimden vazgeçmemesi için her türlü destek sağlanmalı, yüksek olan sulama birim fiyatları bir an önce düşürülmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Başevirgen? Yok.

Sayın Filiz...

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Görüşülen kanun teklifinin gerekçesinde özetle, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun yapısının imkân ve kabiliyetlerinin daha fazla güçlendirilerek gelişen teknolojileri izleme kabiliyeti kazandırılacağı, yurt dışı firmalarla rekabet edebilecek hareket esnekliğine sahip bir organizasyon hâline dönüşmesi gerekmektedir denilmekte ve MKE’nin şirketleşmesi hâlinde daha etkin ve hızlı kararlar alınacağı belirtilmektedir. Aslında, karşılaşılan zorluklar, MKE’nin statüsüne dokunmadan, ilgili kanunlarda yapılacak değişikliklerle giderilebilirdi. Sormak istiyorum, on dokuz yıldan beri sistemi niçin düzeltip liyakatli kadrolara teslim etmediniz? Çare şirketleşmek değil, liyakatli kadroları iş başına getirmektir. Ayrıca, MKE’nin anonim şirketi yurt dışında şirket kurup kurulmuş şirketleri satın alabilecek ya da bu şirketlere iştirak edebilecektir. Yabancı iştirakleriyle birlikte ordunun bina…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Bugünlerde muhalefetin lideri “İktidara geldiğimizde Kanal İstanbul’u durduracağız, firmaların parasını ödemeyeceğiz, para veren ülkelerle iş birliğini keseceğiz.” gibi laflar ediyor. On dokuz yıl içinde 15 seçim olmuş, hepsinde yenilmiş, mağlup olmuş bir şahsın bu sözleri ilgilenenler için caydırıcı bir söz değil. İktidara gelmek isteyen bir lider, ülkesi için yapılan projelere “Durduracağız, yıkacağız, dağıtacağız.” der mi? Diyor işte. O zaman karşı çıktığınız, yapılmamasına gücünüz yetmeyen, hatta en önde kullanıcısı olduğunuz İstanbul Havalimanı’nı, birinci ve ikinci köprüleri, şehir hastanelerini yakın, yıkın, silip süpürün. Neron mu olacaksınız be mübarekler! Partiler yakıp yıkmak için değil, yapmak, geliştirmek, mamur etmek için halkına söz verir ama ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz; Gezi olaylarında ortalığı ateşe veren, yakıp yıkanlarla bir olmuştunuz. Yakar mısınız? Yakarsınız. Yıkar mısınız? Yıkarsınız. Tabii, bu millet size…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aygun…

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Çorlu ilçemizde sahte içkiden zehirlenerek ölenlerin sayısı 7’ye yükseldi. Hastanede, 6’sı entübe 14 kişinin tedavisi sürmektedir. Çok üzgünüz, yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Tarım Komisyonunda 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu yapılırken uyarmıştım. Dünyanın hiçbir ülkesinde içki Türkiye'deki kadar pahalı değildir; içkiye zam yapıldıkça devlet hem daha az vergi almakta hem de kaçak içki kullanımını artırmaktadır. Olan vatandaşımızın canına, sağlığına oluyor. Uyarıyorum, vergi sistemini bir an evvel makul seviyeye çekin, insanları kaçak yollara yönlendirmeyin diyorum.

BAŞKAN – Sayın Keven…

ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Esnafımızın yaşadığı sorunları burada defalarca dile getirdim. Yozgat’ta Kahveciler ve Lokantacılar Esnaf Odası Başkanı Eyüp Coşgun’un kendisini ziyaretimde ilettikleri talepleri sizlerle paylaşacağım. Yüz binlerce esnafımız pandemide çok zor günler yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. 1 Temmuzda normalleşme başlayacak ancak bugüne kadar neler çektiklerini gidin, bir sorun. Esnafımız BAĞ-KUR primlerini yıllarca bu devlete ödedi. Bu dönemde iş yerleri kapatıldı, ödeyemediler. Bu yüzden ücretsiz sağlık hakkından faydalanamıyorlardı. BAĞ-KUR borcu olan esnafın sağlık hizmetinden yararlanmasının önünü açtık. Bu düzenleme ısrarlarımızla yapıldı. Yıllarca BAĞ-KUR primini ödeyen esnafımıza, bu zor dönemde ilaç, maalesef, parayla satılıyor. Milyonlarca esnafımız ve esnaf ailesi adına bu talepleri iletiyorum. Borçlu esnafın ilacını ücretsiz verelim, pandemide hiç olmazsa bu şekilde onlara destek olalım, sahip çıkalım.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Şanverdi… Yok.

Sayın Girgin…

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün Muğla’nın Marmaris ilçesinde, oteller ve yerleşim yerlerinin yakınındaki ormanlık alanda çıkan yangında 150 futbol sahası büyüklüğünde alan küle döndü. Kimileri doğayı katleder, kimileri de doğayı korumak için can verir. Yangını söndürmek için alevlerle savaşırken orman işçisi Görkem Hasdemir can verdi, ailesine ve orman camiasına sabır diliyoruz. Sayısız canlıya göğsünü siper eden kahramanımızı unutmayacağız. Yangın alanına söndürme helikopterleri niçin geç gelmiştir? Yangın söndürme uçakları niçin yangında devreye girmemiştir?

Yine, Dalaman’da, 25 Haziranda MOPAK Kâğıt Fabrikasında çıkan yangın sebebiyle oluşan plastik koku ve dumandan bölge insanı hâlâ nefes alamıyor. 2001 yılında özelleştirilen, yangın sonrası ise lisansı iptal edilen MOPAK Kâğıt bugüne kadar kaç kere denetlenmiştir? Yangından etkilenen sığla ağaçları ve bölgedeki halk sağlığına yönelik bir çalışmanız var mıdır? İktidara soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılavuz…

OLCAY KILAVUZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Her kademesinde görev yapmaktan şeref duyduğum, Türk gençliğine, millî, manevi, insani ve ahlaki değerlerimizi öğreterek yüce Türk milletine ve kutlu devletimize hizmet aşkıyla yanıp tutuşanların yuvası olan, Başbuğumuz Alparslan Türkeş beyefendinin ve şehitlerimizin emaneti olan Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı “habercilik” adı altında hedef alınmaya ve faaliyetleri yok sayılmaya çalışılsa da eğitimden sanata, kültürden spora ve çevre duyarlılığına kadar birçok alanda devre mühür vuracak işleri ortaya koymaktadır. Çevrim içi eğitim sitesi Bilgi Ocak ve deneme sınavlarıyla Türk gençliğini istikbale hazırlayan, Türk Büyükleri Okuma Serisi, çocuk kitapları ve dört dilde yayınlanan Ülkü Ocakları Dergisi’yle yayıncılıkta çığır açan, Odak 2023 kişisel gelişim ve hızlı okuma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sürücü…

AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, geçtiğimiz hafta TİGEM tarafından mağdur edilen köylüleri ziyaret ettik. Sık sık koyunları alıkonulan köylülere ceza kesen anlayış TİGEM’e hâkim olmuş durumda. Ceylânpınar’da 175 koyunu gözaltına alınmış olan köylüler, koyunlarını geri alabilmek için koyunların ederinden daha fazla bir para talep edildiğini bizlere aktardılar. Kurban Bayramı öncesi bu insanların aşıyla, ekmeğiyle oynamayın, koyunları bir an önce serbest bırakın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Komisyon…

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Genelde hem kanun teklifimizle hem de savunma sanayisiyle ilgili olanlara cevap vereceğim; tarımla ilgili var, özel güvenlik ve koruma meslek yüksekokulundan mezunlarla ilgili var, narenciye üretimiyle ilgili var.

BAŞKAN – Teklife ilişkin çok fazla yoktu, o yüzden üç dakika kaldı size.

Buyurun efendim.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Tamam Başkanım, bitireceğim, özür diliyorum.

Sadece bir tanesi, Sayın İmam Hüseyin Filiz Vekilimiz söyledi, dedi ki: “Bakın, bu ana kadar on dokuz yıldır iktidardasınız, savunma sanayisinde ve Makine ve Kimyada niye bazı şeyleri yapmadınız da bu kanun değişikliğine şimdi ihtiyaç duydunuz?” Tabii, o zaman şunu söylemem gerekecek: Bakın, 1990’larda kendi tankımızı modernize edemezdik; İsrail’le sözleşme yaptık, şimdi kendi tankımızı modernize edebiliyoruz. Yine, daha öncekilerden…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Katar mı yapıyor?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Modernize ediyoruz, hepsini Türk yapıyor. Türk yapıyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Katar, Katar!

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Helikopter yapamayan bir devreden şimdi ATAK ve GÖKBEY helikopterlerini yapan duruma geçtik. Daha önce savaş gemilerini Amerika’dan veya diğer ülkelerden ya yaptırırken ya da hibe olarak alırken -çağ dışı olanlarını- şimdi millî tasarımı bize ait, atış kontrol sistemleri bize ait MİLGEM’leri yapar duruma geldik.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Uçan arabayı ne zaman yapıyoruz (!)

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Daha önce ne balistik füze ne seyir füzesi yapamayan bir dönemden şimdi hem seyir füzesi SOM’u hem de balistik füze Bora’yı yapabilir duruma geldik. Tabii, bunun gibi savunma sanayisinde yapılanları; Hürkuş eğitim uçaklarını, silahlı silahsız insansız hava araçlarını, ANKA’yı, Bayraktar’ı, MPT-76’yı, zırhlı araçları da söyleyebiliriz.

Bu ana kadar, inanın, geçmişteki dışa bağımlılıktan tam bağımsız olabilmek için, Kuvayımilliye ruhunu yaşatabilmek için, bu zor coğrafyada bekayı temin edeceği için mutlaka savunma sanayisinde tam yeterliliğe kavuşmak lazım. Daha önce yüzde 20 dolayında kendi savunma sanayisinde bir şeyler üretirken şimdi yüzde 70’e çıktık. Dolayısıyla “Bu geçen sürede niye yapmadınız?” sözü buna tam karşı gelmez.

Yine, Sayın Filiz'in bir sorusu daha var. “Yabancı ülkelerde şirket kurmak veya ortaklıkla ilgili neden ihtiyaç duyuldu?” Bu manada şu ana kadar böyle bir ortaklık yok ama mevcut Makine ve Kimya Enstitüsünün ana sözleşmesinde, ana statüsünde yurt dışında firmalar kurabileceği, ortak olacağı şeklinde de madde var, var ama bu ana kadar bu uygulanmadı.

Bir sorum kaldı Başkanım, onunla bitireceğim.

Yine, Makine Kimyada yabancı personel çalıştırılması, çalışma izni ve kleransa sahiptir.

Bir de Sayın Kahramanmaraş Vekilimiz sordu. “2023 hedefiniz nedir?” “Niye yapıyorsunuz?” diyerek. Bakın, sadece Makine ve Kimyayı söylüyorum, çok eskiye gitmiyorum, bizim dönemimizde -yeni yönetimi tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum- 2017’de 43 milyon dolarlık ihracat yaparken, bu yıl 88 milyon dolara yakın bir ihracat, yüzde 100, üç yıl içinde; Allah için durulmuyor, çalışılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bir cümle daha, yine “Ne kadar ihracat yapacaksınız?” Biz de diyoruz ki ne kadar AR-GE’ye kaynak ayırırsanız, ne kadar AR-GE’ye yatırım yaparsanız o kadar çok ihracat yaparsınız. 2005 yılında, yine bizim dönemde 300 milyon dolara yakın olan AR-GE harcamaları geçen yıl 1,7 milyar dolara yükseldi. Önümüzdeki dönemde de inşallah, 2025-2030’da da Türkiye’nin ihracat projeksiyonunda ilk 10 sektör arasında olmasını istiyoruz. 2005 yılında savunma sanayi ihracatımız 340 milyon dolarken 2019 yılında 3 milyar dolar civarına geldi yani neredeyse 10 kat arttı. Savunma sanayi ürünlerinin ihracatı vasıtasıyla ülke ekonomisine ne kadar faydalı olabileceğinin en büyük göstergelerinden biri kilogram başına ihracat fiyatıdır. Son rakamlara göre, Türkiye’nin kilogram başına ihracat fiyatlarında savunma sanayi mücevherat sektöründen sonra 2’nci sırada gelmektedir. Türkiye’nin ihracat rakamı ne kadardır? 2 dolar mı, 3 dolar mı? İhracatçı olanlarımız bilir. Ama eğer ATAK helikopterini ihraç ederseniz kilogramdan 5 bin dolar alırsınız. Dolayısıyla, savunma sanayisine “Önce ülkem, önce vatanım, önce milletim.” diyen herkesin destek vermesini bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkoç.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Kayıtlara geçsin diye söylüyorum, arkadaşlarımızın sorduğu sorulara cevap verilmedi ama merak ettiğim bir şey var: Adalet ve Kalkınma Partisinin Başbakanı açıklama yapmıştı “Bir buçuk, iki ay sonra yerli ve millî uçağımız semalarda uçacak.” diye; aradan yıllar geçti, hâlâ uçan bir uçağımız yok. Söz verdiniz millete “Millî araba yapacağız.” diye, prototipini çıkarttınız, millî araba yok. Arkadan, Cumhurbaşkanı Yardımcınız çıktı, “Yerli ve millî arabayı yapamadık ama uçan araba yapacağız.” dedi, uçan arabadan da bir eser yok. Cumhurbaşkanı çıktı, “Uzaya gidiyoruz.” dedi; siz de yanında gidecek misiniz? Millet çok merak ediyor. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Kayıtlara geçti.

1’inci madde üzerinde aynı mahiyette 3 adet önerge vardır, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 275 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Mahmut Toğrul                         Murat Çepni                     Ali Kenanoğlu

          Gaziantep                                İzmir                                 İstanbul

        Rıdvan Turan                 Filiz Kerestecioğlu Demir                 Hüda Kaya

            Mersin                                 Ankara                                İstanbul

Dirayet Dilan Taşdemir

              Ağrı

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

      Fahrettin Yokuş                      Orhan Çakırlar            İmam Hüseyin Filiz

            Konya                                  Edirne                              Gaziantep

         Bedri Yaşar                     Aydın Adnan Sezgin

            Samsun                                  Aydın

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

       Hüseyin Yıldız                         Ahmet Kaya                      Özgür Ceylan

             Aydın                                 Trabzon                             Çanakkale

       Özgür Karabat                    Bayram Yılmazkaya              Faruk Sarıaslan

           İstanbul                               Gaziantep                             Nevşehir

   Gamze Akkuş İlgezdi

           İstanbul                                    

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLİ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz talebi Sayın Filiz Kerestecioğlu’nun.

Sayın Kerestecioğlu, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Kerestecioğlu, süreniz beş dakikadır, uzatma yapmıyorum.

Buyurunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) – Biliyorum Sayın Başkan, biliyorum; iktidarınızı kullanıyorsunuz, çok güzel oluyor(!)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında iki gün sonra 1 Temmuz yani Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının, maalesef, yürürlüğe gireceği gün ve bütün kadınlar isyanda bununla ilgili olarak; sokakları bırakmıyorlar, terk etmiyorlar ve biz, neden İstanbul Sözleşmesi’nden çekilindiğinin cevabını da bugüne kadar hiçbir yerde net olarak alabilmiş değiliz. Bir “aile düzeni” lafı kullanıldı, birkaç kere bunu işittik ama İstanbul Sözleşmesi’ni bilen insanlar aile düzeniyle hiçbir alakasının olmadığını, aslında şiddet gören herkesi şiddetten korumaya yönelik bir sözleşme olduğunu gayet iyi biliyor ama mesele küçük hesaplar, küçük iş birlikleri ve beka sorunu olunca, o zaman, işte, kadınların yaşam hakkı, LGBTİ+’ların yaşam hakkı... Çünkü onların yaşamaması gerekiyor, onların var olmaması gerekiyor zaten. Onlara gösterilen şiddeti iki gün önce bütün sokaklarda gördük, bugün de aynı şekilde Ankara’da, Tunalı Hilmi Caddesi’nde gördük ama siz yok saydığınızda yok olmuyorlar. ”Alışın, buradayız!” dedikleri gibi, gerçekten bir gün gerçek insan haklarına sahip olarak, bu ülkede eşit yurttaş olarak yaşamlarını sürdürecekler kadınlar da ve bütün yurttaşlar da.

Şimdi, bugün Danıştay bir karar verdi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına ilişkin yürütmenin durdurulmasını 3’e 2 oyla reddetti. Tabii ki, her zaman olduğu gibi karşı oylar daha nitelikli ve daha uzun yazılmıştı. Bu karşı oylarda yazıldığı gibi “yetkide ve usulde paralellik” ilkesi gereği, aslında bu sözleşmeden bu şekilde çekilinmesi 2 üye tarafından uygun bulunmuyordu ve bunu uzun uzun da ifade ettiler.

Şimdi, evet, işin gerçekliği ve hukuki yanı böyle ama Türkiye şu anda hukuk tanımaz bir durumda yani hayatın her alanına baktığınız zaman gerçekten hukuk tanımazlıkla karşı karşıya kalıyorsunuz. Şimdi, siz İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme konusunda, biz, her seferinde, mesela “Israrlı takip çok ciddi bir suç ve ısrarlı takip suçuna karşı yapılacak bir şey olmuyor, bunun ayrı bir suç olarak düzenlemesi gerekiyor, bu düzenleme yok.” dediğimizde dediniz ki: “Dördüncü yargı paketi geliyor, dördüncü yargı paketinde ısrarlı takip suçu olacak.” Var mı? Hayır, yok. Eski bir şarkı vardı “palavra, palavra, palavra” diye hatırlarsınız hakikaten, yaptığınız birçok düzenleme o “palavra, palavra, palavra” şarkısına uyuyor. Böyle kandırmaya çalıştınız insanları, “Israrlı takip, evet, suç olarak düzenlenecek." diye. Hayır, suçun bazı nitelikli hâllerine yani kadına yönelik şiddet konusunda kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve hürriyetinden yoksun kılmak suçlarının nitelikli hâllerine sadece failin boşandığı eşe karşı işlenmesi hâli de ekleniyor. Peki, eş olmasa ne olacak, partner olsa ne olacak, birlikte yaşadığı olsa ne olacak, imam nikâhlı eşi olsa ne olacak? Yok, onunla ilgili bir düzenleme yok çünkü kadını kadın olarak ele alıp da gerçekten bir birey olarak kabul etmeyi havsalanız, aklınız almıyor ve bu nedenle, mutlaka, bildiğiniz tek tip bir ailenin içerisine sokuşturmaya çalışıyorsunuz. O yüzden de ancak boşanmış eşe nitelikli hâl uygulaması getiriyorsunuz.

Aynı şekilde, çok tehlikeli bir başka düzenleme delil zorunluluğu, somut delil aranması. Şimdi, bunun kesinlikle cinsel istismar suçlarında ve çocuklara yönelik özellikle istismar suçlarında tamamen kapsam dışı bırakılması gerekiyor.

Bakın, sürem az ve Başkan da demokrat bir yapıya sahip değil bu anlamda gerçekten diğer başkanlar gibi.

“Elmalı davası” diye bilinen çocuk istismarı davası ortada; iki kardeş, birisi 7 yaşında daha. Çocuk resmini çizerek anlattı istismarı. Delil aramayın, delil budur işte. Gerçekten çocukların ve kadınların hayatına kastedersiniz diyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz Sayın Bedri Yaşar’ın.

Sayın Yaşar, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, konuşmacıya niye teşekkür etmediniz?

BAŞKAN – Tespit için teşekkür ediyorum, doğru.

BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, biz İYİ Parti olarak şunu da Sayın Bakana hatırlatmak isteriz ki gerek Millî Savunma Bakanlığı bütçesine gerekse TÜBİTAK’la ilgili bütçeye “evet” oyu vermiştik, bu harcamaları da yeterli bulmamıştık. Siz, biraz önce “AR-GE çalışmalarına Türkiye bütçesinin yüzde 1’ini ayırdı.” demiştiniz, Avrupa Birliği ülkelerinde bu rakam, Sayın Bakanım, yüzde 2,18. Yani yaklaşık bizim 2 katımız. Onların bütçesiyle bizim bütçemizi mukayese ettiğiniz zaman, büyüklük açısından baktığınız zaman arada korkunç bir fark olduğunu hep beraber görürüz. Dolayısıyla, biz, özellikle savunma sanayisinde ülkenin geldiği yeri hiçbir zaman yeterli görmeyiz, bu konuyla ilgili ne kadar yatırım yapılırsa buna da katkı sağlayacağımızı zaten bundan önceki toplantılarda arkadaşlarımız, bizler de dâhil ifade ettik.

Şimdi, Makine ve Kimya, tabii, Türkiye’nin en temel kuruluşlarından biri. Şahsen ben de Makine ve Kimyanın 12 tane biriminin her birinde çalışmış bir arkadaşınızım. Yani bir kültürü var, bir geçmişi var; sanayinin her kesiminde, her döneminde katkı sağlamış özellikle savunma sanayisiyle ilgili. Yani Kapsül Fabrikasından tutun, Barut Fabrikasından tutun, çelik çekmesi, Top Fabrikası, Kuvvet Merkezi, Marangoz Fabrikası, Gazi Fişek, Gaz Maske Fabrikası dâhil Ankara, Çankırı ve başta Kırıkkale olmak üzere farklı vilayetlerde faaliyetini gösteriyor. Biz, gayet tabii olarak bunun gelişmesini istiyoruz ama bütün bu gelişmelerin tamamını yani bizim “Bunu anonim şirkete çevirirsek uçar.” mantığını benimsememiz mümkün değil. Yani bir şirketin vasfını değiştirdiğiniz anda… Bugün Makine ve Kimya üretim yapıyor mu? Yapıyor. İhracat yapıyor mu? Yapıyor. Peki, bu şartlar altında kendini geliştiremez mi? Gayet tabii ki geliştirebilir. Yani biz bunu sadece anonim şirkete çevirirsek her şey, yeni bir kuruluş gibi… Burada bir milletvekili arkadaşımız söylüyor, diyor ki: “Bugün yapacağımız kanunla yüz yıl sonra Makine ve Kimyayı yeni bir kuruluşla, yeni bir hamleyle uçuracağız.” Bence zihniyeti değiştirmeden hiçbir şeyi uçurmamız mümkün değil.

KİT Komisyonundan da alıyoruz. KİT Komisyonundan kurtarmayla yani denetimden uzaklaştırmayla Makine ve Kimyanın bütçesinin, ihracatının artacağını ifade etmek de doğru değil. Bugün KİT Komisyonunda 73 tane kurum var. O zaman “KİT Komisyonunu kapatalım, hepsini anonim şirkete çevirelim. KİT Komisyonu olarak bu işe engel olmayalım, hepsi uçsun, kaçsın.” gibi bir mantık orta yere çıkar ki buna katılmamız mümkün değil. Tam tersine, KİT Komisyonu da aynen Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bu millî kuruluşları denetleyen bir Komisyondur, bundan bahsediyoruz. Ben çok ciddi katkıları olacağını düşünüyorum.

Sayın Bakanımız, siz arz ettiniz, söylediniz, dediniz ki…

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – KİT Komisyonunda denetim devam ediyor.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Şunu söyleyeyim: İsraillilerin denetiminden bahsetmiştiniz Tank Paletle ilgili. Ben o zaman da -2000 yılıydı- yine KİT Komisyonundaydım, Makine ve Kimya Endüstrisinden değerli arkadaşlarımız geldi, dediler ki: “Biz bu konuyla ilgili yapabiliriz.” O zaman da cesaretlerini orta yere koydular. Dolayısıyla, bugün de yarın da Makine ve Kimya verilebilecek her türlü görevi yapar. Ben şahsen iş dünyasından gelen birisi olarak bir şirketin yönetici ve idarecilerinin kabiliyetli olması lazım diye düşünüyorum, onlarla başarılar doğru orantılıdır. Vasfının değişmesiyle bir şeyin değişeceğine inananlardan değilim. Aynı şekilde, personeline de diyorsunuz: “İsteyen istediği yere gitsin.” Hâlbuki biz, tam tersine; orada bilgisi, birikimi, deneyimi olan insanların o kurum içerisinde devam etmesini istiyoruz, yoksa bu yapıdan dolayı herkesin bir tarafa gitmesini arzu etmiyoruz. Bunlar millî kuruluşlardır, millî değerlerdir, kesinlikle muhafaza edilmesi lazım, kendi varlıklarıyla devam etmesi lazım.

Biz -şahsen- savunma sanayisi de dâhil, bu konuyla ilgili her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu ama bu getirdiğiniz kanundan da doğru düzgün bir şey anlamadığımızı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü söz talebi Sayın Bayram Yılmazkaya’nın.

Sayın Yılmazkaya, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada hem ülkemiz için hem de ordumuz için çok önemli ve bir o kadar da stratejik bir kurum olan Makine ve Kimya Kurumunun kamu iktisadi teşebbüsü statüsünden çıkarılarak anonim şirkete dönüştürülmesi için hazırlanan, AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla Genel Kurula getirilen bir kanunu görüşmekteyiz.

Ordumuzun ve Emniyet teşkilatımızın gerekli askerî mühimmat, malzemeler, patlayıcı, mermi, obüs topları dâhil birçok malzemesini üreten, bu anlamda üzerine düşen sorumluluğu fazlasıyla yerine getirmeye çalışan Makine Kimya her vatansever için paha biçilmez kıymete sahiptir. Savunma sanayisinin ve ülkemizin en köklü kurumlarından olan, geçmişi yüz yıllar öncesine dayanan Makine ve Kimya Kurumunun ülkemiz için ve Silahlı Kuvvetlerimiz için çok önemli olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Hatta pandemi döneminde, milletin en çok ihtiyaç duyduğu zor zamanlarda maske üretimi yaparak 83 milyonun da imdadına yetişmiştir. Getirdiğiniz bu düzenlemeyle Makine Kimyayı Meclis denetiminden çıkararak, birçok kanundan muaf tutarak, çalışanların haklarının ne olacağı tam belli olmadan ellerinden alarak, yabancı işçilerin bu stratejik kurumda çalışmasının yolunu açarak millî ve yerli olmayan bir kurum yaratmaya çalışmaktasınız.

Makine ve kimya fabrikalarının yurt güvenliğindeki önemi, savunma sanayimizin ana omurgasını oluşturması ve yarınlarımızın teminatı olması gerekçesiyle kamuda kalması özelliğinin korunmasının hayati önemi olduğundan yurt güvenliğinin, özel sektörün inisiyatifine bırakılmayacak kadar kıymetli ve değerli olduğunu yüce milletimiz bilmektir ama görünen o ki bu yasa teklifini Millî Savunma Komisyonundan geçirerek Meclise getiren Cumhur İttifakı milletvekilleri maalesef bu hassasiyete sahip değiller. Hem Türkiye hem de Kırıkkale için çok önemli bir kurum olan
“Makine Kimya” demek “Kırıkkale” demektir, “Kırıkkale” demek de “Türkiye” demektir arkadaşlar.

Makine Kimyayı anonim şirkete çevirme meselesi, bu Kurumun özelleştirilmesi için bir ön hazırlıktır. Teknik, ekonomik ve idari hiçbir neden gösterilmeksizin Kurumun statüsünün değiştirilmesi geçmişte örneklerini gördüğümüz KİT özelleştirmelerine benzer bir sürecin başlangıcıdır. Anonim şirketle amaçlanan, Türk Ticaret Kanunu’ndaki denetim hükümler ile Kamu İhale Kanunu ve Devlet Memurları Kanunu başta olmak üzere 17 kanundan muaf ve özel hukuk hükümleriyle Millî Savunma Bakanlığı kararlarına tabi bir kurum yaratmaktadır. Bu durum, özelleştirme için uygun koşulların yaratılması sürecinin başlangıcıdır. Aklınıza koymuşsunuz, siz burayı özelleştireceksiniz. Oysa, 2019 yılında 694 milyon, 2020 yılında 925 milyon kâr etmiş, 2021 yılında 1 milyar 200 milyon kâr hedefleyen bir kuruluş olan, on dokuz yıl yönettiğiniz Makine Kimyada zaten yapılabilecek değişiklikler için açıkçası elinizi tutan ne var anlamış değiliz. Alacağınız kararlarla istediğiniz personel gereksinimi, teknolojik modernizasyon ve ilave yatırımları bu kadar kârlı bir Kurumda rahatlıkla yapabilirsiniz. Buradan bakıldığında aklınızda aslında başka bir amaç olduğu, boşuna bahane aradığınız belli oluyor. “İngilizce bilen sadece 2 personel var.” diyorsunuz ama herhâlde alacağınız kişiler İngilizce bilmiyordu, bilselerdi hepsini de alırsınız diye düşünüyorum.

Yapılmak istenen değişiklikle özel hukuk hükümlerine geçilmesi planlanıp mevcut statü tamamen kaldırılarak ileride özelleştirmeye zemin hazırlanmakta ve çalışanlar belirsizliğe ve güvencesizliğe itilmektedir. Bu düzenlemeyle, Makine Kimyada çalışan emekçi arkadaşlara da “Ya burada işçi olarak kalacaksınız ya da başka yerlere zorunlu olarak gönderileceksiniz.” denilmektedir. Bu oluşacak yeni durumun amirinden memuruna, hizmetlisinden işçisine kadar büyük bir hak kaybı oluşturacağı bellidir.

Değerli arkadaşlar, bu Kurumun anonim şirket olmasıyla ilgili çok ciddi kaygılarımız var. Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz. Burada aynı yollarla özelleştirilip sattığınız cumhuriyet kazanımlarını tek tek saymaya kalksam zaman yetmeyecek. Yaptıklarınızdan dolayı milletin size olan güveni en diplerde olup… Her yeni kanun getirdiğinizde “Acaba ileride altından ne çıkacak?” kaygısı taşıyoruz.

Komisyonda 8’inci maddeye eklediğiniz “Makine Kimya özelleştirilmeyecek.” değişikliğine rağmen diğer KİT’lere yaptığınız gibi bu kurumu da anonim şirket hâline getirdiğiniz için önce Varlık Fonuna devrini, sonra da hayran olduğunuz ve sevginizin bir türlü bitmediği başka bir ülkeye satmayacağınız ne malum? İşte, milletimizin ve bizlerin en büyük korkusu bu olup bu konuyu milletimizin ve Meclisimizin huzurunda tarihe not düşmek istedim.

Ayrıca, daha dün gece Komisyondan geçen, kamuoyunun ve toplumun yeterince değerlendirmesine fırsat verilmeden, vicdanları rahatlatmadan sanki Makine ve Kimya Kurumu kaçacakmış gibi, yangından mal kaçırırcasına ve hazır kanun teklifleri olduğu hâlde hemen ertesi gün Genel Kurula sunulması da “Galiba çok acil bir planınız var.” diye düşündürüyor bizi.

Değerli arkadaşlar, ülkenin güvenliği açısından bu kadar önemli bir kuruluşun bu şekilde hızlı bir düzenlemeyle “yaptım oldu” mantığıyla ele alınması büyük bir yanlıştır. Bu yanlışın doğuracağı sonuçları yarın millete anlatamazsınız. İnşallah, biz yanılmış oluruz ama görünen köy kılavuz istemiyor. Gelin, bu yanlıştan en kısa sürede dönelim diyoruz ve bu kanun teklifini geri çekelim diyoruz. Gerçi, her hâlükârda, bu kurumu satsanız da ileride, inşallah -iktidarınızda kime verirseniz verin- söke söke de alacağız diyoruz.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde aynı mahiyette 3 adet önerge vardır, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 275 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Mahmut Toğrul                          Hüda Kaya                         Habip Eksik

          Gaziantep                               İstanbul                                  Iğdır

         Murat Çepni                   Dirayet Dilan Taşdemir              Ali Kenanoğlu

             İzmir                                    Ağrı                                  İstanbul

        Rıdvan Turan

            Mersin

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

      Fahrettin Yokuş                        Bedri Yaşar                    Orhan Çakırlar

            Konya                                 Samsun                                 Edirne

    İmam Hüseyin Filiz                     Yasin Öztürk

          Gaziantep                               Denizli

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

        Özgür Ceylan                        Özgür Karabat                  Faruk Sarıaslan

          Çanakkale                              İstanbul                               Nevşehir

       Hüseyin Yıldız                   Gamze Akkuş İlgezdi                  Ahmet Kaya

             Aydın                                 İstanbul                                Trabzon

        Polat Şaroğlu

            Tunceli

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun katılmadığı aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz talebi Sayın Habip Eksik’in.

Sayın Eksik, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HABİP EKSİK (Iğdır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Zaten, AKP’nin her kanun teklifinde olduğu gibi, yangından mal kaçırır gibi bir an önce bazı şeyleri halletme anlayışı olduğunu burada da görüyoruz.

Ben, daha çarpıcı, daha aktüel olan bir konuya değinmek istiyorum. TÜİK, bu sene 2020’nin ölüm sebeplerini açıklamadı. Bakın, Türkiye İstatistik Kurumu, bu ülkede verilerin doğru paylaşılmasını sağlayan, o verileri not eden ve kamuoyuyla paylaşan TÜİK bu sene 2020’ye ait ölüm nedenlerini paylaşmadı. Niye paylaşmadı? Çünkü TÜİK çok iyi biliyor ki bu ülkede AKP iktidarı, Sağlık Bakanlığı âdeta yalanlarla bir pandemi süreci yönetti ve bu pandemi sürecinde yüz binlerce insanımız yaşamını yitirdi, sağlığını yitirdi. Bugün, maalesef ama maalesef bundan dolayı da bu verileri açıklamaya yüzleri yok diyoruz. Bakın, TÜİK bu verileri niye açıklamıyor biliyor musunuz? Size söylüyorum, iktidar partisinin milletvekillerine. Çünkü sahte raporlar düzenlettirdi, doktorlara zorla sahte raporlar düzenlettirdi, Covid nedenli ölen insanlara “bulaşıcı olmayan hastalıklar" dedi ya da yuvarlak cümlelerle “bulaşıcı hastalık" dedi, o şekilde rakamlarla oynadı ve binlerce insanımızın yaşamını yitirmesine sebep oldu, ülkenin de rezil olmasına sebep oldu.

Bakın, iki ay önce, ben yine bu kürsüde, bu konuyu konuşmuştum. Her sene nüfus artış hızı yüzde 10 civarında, bu şekilde devam eder, 1 milyonun üstünde olurdu ama 2020’de 459 bine düştü yani yarı yarıya düştü. Bunun temel sebebinin Covid nedenli ölümler olduğunu ya da Covid’e bağlı komlikasyonlar nedenli ölümler olduğunu söyledim. Burada AKP iktidarının milletvekilleri düşünmeden, direkt kendi iktidarlarının Bakanını korumak için canhıraş bir şekilde savundular ama bugün, TÜİK bu verileri açıklamayıp, bu ölüm nedenlerini açıklamayıp aslında bizim ne kadar doğru olduğumuzu bir defa daha ortaya koymuş oldu.

Bakın, 2019’da bebek oranlarına baktığınız zaman, 2020’yle kıyasladığınız zaman nüfus artışının aslında üç aşağı beş yukarı yine 900 binlerde olması gerekirken maalesef 450 binlerde kalmıştır. O açıdan, tekrar tekrar söylüyoruz: AKP iktidarı, bu pandemi sürecini kendi bekasını sürdürmek için yalanlarla, orada gerçek dışı verilerle yönetmeye çalıştı, çalışıyor ve her gün Twitter bakanlığını yaparak insanlarımızın ölmesine sebep oluyor Sağlık Bakanı. Bu açıdan da gün gelecek -buradan net bir şekilde söylüyorum- bu Sağlık Bakanı Yüce Divanda yargılanacak çünkü onun yaptığı bu hatalar, sebep olduğu hatalar, bu pandemi sürecini yönetememe durumu aslında Bosna kasabının insanları katletmesinden hiçbir farkı yok çünkü Türkiye'de insanları Sağlık Bakanı ölüme terk etti ve maalesef ama maalesef sadece Twitter Bakanlığı yapıyor.

SALİH CORA (Trabzon) – Çok ayıp!

HABİP EKSİK (Devamla) - Yine, bakın, Sağlık Bakanlığı bu tablodan utanç duymalı. Kürt illerine bakın, Kürtlerin yoğun yaşadığı illere bakın. Hepsinin, 100 binde yapılan aşı sayısına baktığınız zaman resmen rakamların yerde olduğunu görürsünüz, çok çok düşük olduğunu görürsünüz. Daha önce de söylemiştik… Söylüyorlardı ya işte “Bu illerde Covid nedeniyle -100 binde- vaka azdır, biz gevşetiyoruz.” falan. Bu illerin hepsini sürü bağışıklığına sürüklediler, hepsini ve ondan dolayı da o dönem vakalar az çıktı.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Doğruyu söyle, doğruyu konuş.

HABİP EKSİK (Devamla) – Çünkü bu illerde insanların ölmesi AKP iktidarının hiçbir şekilde umurunda değil. Burada yapılan aşı oranlarına baktığınız zaman utanç duyulacak rakamlar görürsünüz.

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Utan, utan!

HABİP EKSİK (Devamla) – Ben mi utanacağım, siz mi utanacaksınız?

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Sen utan!

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Utan, utan!

HABİP EKSİK (Devamla) – Ben size söyleyeyim, rakamı ben sizinle paylaşayım. Sizler, bu ülkeyi yönetemiyorsunuz ve ayrımcılık yapıyorsunuz. Bakın, Bartın ile Iğdır aynı nüfusa sahip olmasına rağmen aralarında, yapılan aşı oranında 2 kat arasında fark var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Eksik.

Sayın Eksik, süreniz tamamlandı.

HABİP EKSİK (Devamla) – Balıkesir ile Diyarbakır arasında 3 kat fark var. Bu mudur eşitlik? Bu mudur adalet?

BAŞKAN – Sayın Eksik, süreniz tamamlandı.

HABİP EKSİK (Devamla) - Tek kelimeyle söylüyorum: AKP iktidarı bu bölgede yaşayan Kürtlere düşmanlık yürütüyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Doğruyu söyle, doğruyu söyle! Yalan söyleme, doğruyu söyle!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – İstanbul’da daha çok Kürt var.

HABİP EKSİK (Ağrı) – Hadi oradan be, hadi oradan!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bölgenin en büyük düşmanı PKK!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – En çok Kürt İstanbul’da yaşıyor.

OYA ERSOY (İstanbul) – Ağzını kapa!

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Senden izin mi alacağım, önüne bak!

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Utan, utan bağıracağına!

HABİP EKSİK (Iğdır) – Yapmıyorsunuz, yapmıyorsunuz.

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade edin...

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz talebi Sayın Yasin Öztürk’ün.

Sayın Öztürk, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk savunma sanayisinin temelini oluşturan bir kurumun yapısını değiştirmek üzere hazırlanmış Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Osmanlı'dan günümüze kadar devam eden tarihî bir geçmişe sahip olmakla birlikte cumhuriyetin ilk yıllarında topyekûn sanayileşme ve kalkınma politikası doğrultusunda 1924-1936 yılları arasında açılan fabrikalarıyla ülkemizin savunma ve genel sanayisinin temelini oluşturmuştur. Bu kapsamda hem yerlidir hem millîdir hem de güvenlik ve sanayi açısından stratejik bir öneme sahiptir. Kurum sadece savunma sanayisine hizmet etmekle kalmamış, sanayi için yetişmiş insan gücüyle bir okul, teknolojik gücüyle de bir ekol olmuştur. Bugün ise MKE, Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerinin her türlü silah, mühimmat, roket, patlayıcı madde, harp araç ve gereç ve ihtiyacını yerli ve millî imkânlarla karşılamak üzere çalışmaktadır. Yaklaşık 400 farklı grupta millî silah, mühimmat ve patlayıcı üretimi için gerekli malzeme, ekipman ve bunların alt bileşenlerinin tamamını üretme kabiliyetine sahiptir. Kurumun son üç yıllık kârlılık oranı şöyledir: 2018 yılı 177 milyon lira, 2019 yılı 695 milyon lira, 2020 yılı ise 926 milyon liradır. Bununla birlikte bu kâr oranları böyle bir köklü kurum için yeterli midir? Değildir. KİT Komisyonunda yakın tarihte görüştük; Kurum bugünkü yönetim, pazarlama hataları, idare zafiyeti, fabrikaların ve kaynakların yeterince kullanılmaması, üretimin zamanında yetişememesi, üretim hataları ve beraberinde gelen iade işlemleri ve gecikme tazminatlarından dolayı kârdan zarar etmektedir.

Pakistan Savunma Bakanlığının sipariş ettiği ve çeşitli yıllarda teslimi öngörülen otomatik bomba atarların teslimatında sorun yaşanmıştır. Teknik sorunlar ve mühimmat sorunu nedeniyle Pakistan ilk verdiği siparişi iade etmiş, ikinci siparişi teslim almamıştır. Bununla birlikte MKE, Pakistan’dan herhangi bir tahsilat yapamazken alt yükleniciyle birlikte üretilen OBA’lar için alt yüklenici firmaya fatura bedelinin 7 milyon 944 bin 855 lirasını ödemiştir. Yine aynı şekilde dış satımlar kapsamında 2014-2015 yıllarında, Filipinler Savunma Bakanlığına muhtelif mühimmat satışına ilişkin toplam 5 ayrı sözleşme imzalanmıştır. Siparişlerin üretimi için gerekli tapalar MKE tarafından üretilmediği, siparişler zamanında teslim edilemediği için sözleşme hükümleri gereği gecikme cezası uygulanmıştır. Sipariş neden zamanında teslim edilmemektedir? Çeşitli nedenleri vardır. Birincisi, MKE üretim yapabilmek için ihtiyaç duyduğu muhtelif ham madde, malzeme ve ürünleri tedarik edememektedir. Çünkü yurt dışı bankalar üretimdeki düzen tutmazlık nedeniyle kesin teminat için aracılık etmekten kaçınmaktadırlar. İkincisi, üretimle ilgili olarak açık ve kullanılabilir durumda olan fabrikalar atıl durumdadır. Evet, herhangi bir savunma tehdidine karşı fabrikalar çalışamasa bile açık durumda olmalı ve personel her daim hazır bulunmalıdır ama iç piyasada bile siparişi yetiştiremediği için ceza ödeyen MKE, bir de fabrikaların çalışmadığı kısım ve boş işçilik giderleri için para ödemektedir.

(Uğultular)

BAŞKAN – Sayın Tanal, Sayın Demirbağ; lütfen… Bakın, Sayın Öztürk’ün insicamını bozuyorsunuz.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Kurumda yönetimsel, idari boşvermişlik vardır. İşletme malzemesi dış alımları ile ticari mallar iç ve dış alımları için bütçe ödenekleri üzerinde harcama yapılmış ve bu durum nedeniyle yıl içinde bütçenin revize edilmesi ihtiyacı doğmuş, bunun için yapılması gereken Yönetim Kurulunun toplanması ve karar alması, ancak Yönetim Kurulu toplanamamış.

Değerli milletvekilleri, verdiğim örnekler “MKE bir kurum olmaktan çıkarılsın, şirket yapılsın, her ne kadar ‘Özelleştirilmeyecek.’ denilse de özelleştirmenin önü açılsın.” diye yapılmış eleştiriler değildir. Millî ve yerli bir kurumun mevcut yapısının değiştirilmesi, yetkilerinin aracı şirketlere devredilmesi, kamu güvenliğimiz adına, savunma güvenliğimiz adına bir tehdittir, bir tehlikedir. Bir düzenleme yapılmak isteniyorsa -Sayıştay, denetimi yapmış, önerilerini sıralamış, bizlere de KİT Komisyonunda değerlendirmelerde bulunmuştu- çözüm, kâr eden köklü bir kurumun yapısını değiştirmeden, mevcut eksiklikleri gidererek daha fazla nasıl faydalanabiliriz yönünde olmalıydı. Bugün yapılması planlanan düzenlemeyle kurumun şirket tabelası asılacaktır ama kamu kaynağını gâvur kaynağı gibi fütursuzca harcayan bu zihniyet nedeniyle değişen hiçbir şey olmayacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Tanal, hayırdır, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben bu hafta sonu mevsimlik tarım işçilerine gittim, 60 yaş altındakilere bugüne kadar aşı yapılmamış. Sayın Bakanın açıklamalarına göre 25 yaşa indiler ama o 25 ile 45 yaş...

İSMAİL KAYA (Osmaniye) – 18’e indi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 18 ama o mevsimlik tarım işçileri hâlâ aşı olmadı. Bu konuda sizden istirhamım Sağlık Bakanına...

BAŞKAN – Kayıtlara geçti, Sayın Bakana soracağız.

Evet, aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü söz talebi Sayın Polat Şaroğlu’nun.

Sayın Şaroğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

POLAT ŞAROĞLU (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kalkınmanın ve dengenin sağlanmasında sosyal ve siyasi bir denge unsuru olarak faaliyet gösteren ve kamu yararı gözetilerek kamusal ihtiyaçları karşılama görevini üstlenen KİT’ler, on dokuz yıllık AKP iktidarlarının “özelleştirme” adı altında içinin boşaltıldığı, birçok kurumun dönüştürülmesi sürecinin en önemli aracı hâline getirilmiştir. Bu süreçte cumhuriyetin birikimi olan yerli ve millî kamu kuruluşu elden çıkarılarak yerli ve yabancı özel şirketlere satıldı. TÜRK TELEKOM, Tank Palet, TEKEL, TÜPRAŞ, PETKİM ve şeker fabrikaları gibi onlarca kurum iş birliği yöntemiyle bir avuç yandaşa verilerek ülkenin geleceği âdeta ipotek altına alındı. Bir grup yandaşın cebini doldurmayı amaç edinen ve ülkenin geleceğini ipotek eden bu çılgın projeler karşılığında hazineden ne kadar para ayrıldığı, ödeme yapıldığı ise ticari sır olarak halktan gizlendi. Gelinen nokta itibarıyla, üçer beşer maaşla kamu kaynaklarının çarçur edildiği, kaynak yaratabilme adına birbiri ardına kamu kurumlarının hiç edildiği bir dönemdeyiz. İşçinin, emekçinin hakkının yok sayıldığı böylesi bir süreçte özelleştirme politikalarının son halkası olarak Makine ve Kimya Kurumunun elden çıkarılmasıyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla iktidar ülkenin içinde bulunduğu derin ekonomik krizi ve yönetememe sorununu, bir kez daha binlerce kamu çalışanının iş güvencesini elinden alarak aşmayı hedeflemektedir.

Savunma sanayimizin temelini oluşturan ve geçmişi cumhuriyet öncesi döneme kadar uzanan Makine ve Kimya Kurumu, Kurtuluş Savaşı da dâhil olmak üzere her dönem askerî tedarik anlamında faaliyet göstererek bu tarihsel süreç içerisinde Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sanayi kuruluşu olmuştur. Böylesi bir öneme sahip olan Makine ve Kimya Kurumu anonim bir şirkete dönüştürülerek tarihî bir kamu kurumu tasfiye edilmekte ve binlerce kamu çalışanının iş güvencesi elinden alınmak istenmektedir. Bu kanun teklifi milletimizin bağımsızlığı ve bütünlüğü ile ülkenin bölünmezliğini tehlikeye atacak düzenlemeler içermektedir. Millî güvenlik hedefleri doğrultusunda savunma sanayimizin temelini oluşturan, ülkemizin güvenliği açısından kritik bir öneme sahip olan, memleketimizin güzide kurumunun özelleştirilmesinde herhangi bir kamu yararı bulunmamaktadır. Ancak iyi bilinmelidir ki ülkemizde strateji ve güvenlik açısından kritik bir öneme sahip olan, memleketimizin göz bebeği MKE’nin oldubittiye getirilerek özelleştirilmesi demek, millî bir varlığı gözden çıkarmak demektir.

Bu kanun teklifiyle Makine ve Kimya Kurumu KİT kapsamından çıkarılarak, birçok kanun ve kararname hükmünden muaf tutularak partizan ve keyfî bir yönetimin önü açılmaktadır. Türkiye’nin güvenliğiyle ilgili merkezî bir kurum olan Makine ve Kimya Kurumunun bütünüyle özel hukuk hükümlerine tabi personele teslim edilmesi ciddi istihbarat riskleri içererek millî güvenlik sorunu yaratacaktır. Şimdiye kadar “özelleştirme” “yeniden yapılandırma” ve “statü değişikliği” adı altında yapılan değişikliklerin neredeyse tamamında, kurum bünyesinde çalışan personelin özlük haklarında ciddi kayıplar yaşandığını iyi biliyoruz.

Bu kanun teklifi toplumun çıkarlarına aykırıdır. Tıpkı Sakarya’daki Tank Palet Fabrikasının, TÜRK TELEKOM’un ve birçok özelleştirmeye başvurulan, işletme hakkı devri yöntemiyle Katar'a tahsis edilerek özelleştirilmesinde olduğu gibi. Aynı şekilde TEK, PTT, Devlet Demiryolları ve birçok örnekte yapıldığı gibi büyük kamu işletmeleri önce anonim şirketine dönüştürülmekte ardından parçalama, küçültme yöntemiyle özelleştirilerek özel sektöre ve yabancı sermayeye peşkeş çektirilmekte veya son dönemlerde gördüğümüz üzere iktidar tarafından bir aile şirketi gibi yönetilmektedir. Makine ve Kimya Kurumuna bağlı fabrikaların ikinci bir Tank Palet Fabrikasına dönüştürülmesine zemin hazırlayan ve geçmişi cumhuriyetin öncesine dayanan bir kurumun yüzlerce yıllık birikiminin yok edilmesi kabul edilemez. Makine ve Kimya Kurumunun lağvedilerek bir anonim şirkete dönüştürülmesi ve denetimden kaçırılmasının hem çalışanlar açısından hem de ülke kaynaklarının kullanımı açısından büyük bir risk doğuracağı ortadadır. Ülkemizin geleceği, halkın çıkarlarını görmezden gelen, işçinin ve emekçinin hakkını gasbeden özelleştirmelerde değil, halkın kalkınmasını ve sanayileşmesini gözeten istihdam ve halkça paylaşım politikalarındadır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime bir dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.24

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Necati TIĞLI (Giresun)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

275 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 30 Haziran 2021 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.26



(x) 7/4/2020 tarihli 78’inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonu’ndaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.

 

 

(x) 275 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.